110
Ivan Sergeyeviç Turgenyev _ Babalar Ve Oğullar www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] I. Turgenyev BABALAR ve OĞULLAR MORPA KÜLTÜR YAYINLARI DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ Yayınlayan : MORPA Kültür Yayınları Ltd. Şti. Ankara Caddesi 46/1, 34410 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: (0.212) 512 62 09 Her hakkı mahfuzdur. Dizgi Görsel Düzen : Murat Dizgi Kapak Düzeni : Murat Savaşkan Baskı : EKO OFSET Cilt : Yedigün Mücellithanesi İVAN TURGENYEV Babalar ve Oğullar Türkçesi Sibel Akyüz I Tarih 20 Mayıs 1859. Geniş caddedeki hanın alçak eşiğinden; "Ee, Pierre, daha gelen giden yok mu?" diye uşağına seslenen kel kafalı adam 40 yaşının biraz üzerinde olmalıydı; sırtında tozlu bir palto, ayağında kareli pantolon vardı. Uşak ise geniş yüzlü, san, az sakallı, donuk bakışlı, küçük

Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Ivan Sergeyeviç Turgenyev _ Babalar Ve Oğullar www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] I. Turgenyev BABALAR ve OĞULLAR MORPA KÜLTÜR YAYINLARI DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ Yayınlayan : MORPA Kültür Yayınları Ltd. Şti. Ankara Caddesi 46/1, 34410 Cağaloğlu-İSTANBUL Tel: (0.212) 512 62 09 Her hakkı mahfuzdur. Dizgi Görsel Düzen : Murat Dizgi Kapak Düzeni : Murat Savaşkan Baskı : EKO OFSET Cilt : Yedigün Mücellithanesi İVAN TURGENYEV Babalar ve Oğullar Türkçesi Sibel Akyüz I Tarih 20 Mayıs 1859. Geniş caddedeki hanın alçak eşiğinden; "Ee, Pierre, daha gelen giden yok mu?" diye uşağına seslenen kel kafalı adam 40 yaşının biraz üzerinde olmalıydı; sırtında tozlu bir palto, ayağında kareli pantolon vardı. Uşak ise geniş yüzlü, san, az sakallı, donuk bakışlı, küçük

Page 2: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

gözlü iriyarı bir gençti. Firuze taşlı küpesi, meçli saçları, görgülü tavırları ile yeni neslin kusursuz bir örneği olan bu uşak kendinden oldukça emin bir bakışla yola doğru baktı: "Hayır efendim, henüz yok," dedi. Beyefendi: "Yok ha," diye tekrar sordu. "Yok," diye karşılık verdi uşak. Yaşlı adam içini çekerek bir banka oturdu. O orada ayaklarını altına toplamış; düşünceli, soran bakışlarla etrafını incelerken biz onu okuyucuya tanıtalım. Adı Nicolas Petrovitch Kirsanov'dur. Küçük hanın 15 km kadar uzağında ikiyüz kişilik güzel bir malikânesi; kendi deyimi ile, bu toprakları köylülerle paylaşmaya başladığından beri, bir çiftliği vardır. Alaydan yetişme, okuma yazması pek olma- İ. Turgenyev yan babası 1812'de general olmuş sert bir askerdir; görevi dışında hayattan pek haberi olmayan bu adam Rusya'ya yürekten bağlıydı. Önce tugay komutanı, sonra tümen komutanı olmuş, ancak hep taşrada yaşamış ve orada rütbesi sayesinde önemli şahsiyetlerden sayılmıştır. Nicolas Petrovitch, ileride bahsedeceğimiz ağabeyi Paul gibi, Rusya'nın güneyinde dünyaya gelmiş; 14 yaşına kadar evde, boğaz tokluğuna çalışan, oldukça serbest davranışlı dadılar, yaverler tarafından eğitilmişti. Koliazine soyundan gelen annesinin kızlık ismi Agathe idi; general hanımı olunca ismi Agathoclee Kouzminicha olarak değişmişti. Dediğim dedik bir kadındı. Şatafatlı başlıkları, hışırtılı ipek elbiseleriyle kasıla kasıla dolaşırdı. Kilisede, haça herkesten önce o yaklaşırdı; sabahları çocuklara elini öptürür, yatma vakti gelince onları haç çıkararak kutsardı; özetlersek, kendi kurallarına göre yaşardı. Pek cesur sayılmayan, hatta kendine "korkak" lâkabı takılan Nicolas Petrovitch, ağabeyi Paul gibi, o da general babasının etkisi ile orduda görev alacaktı. Ancak, tam atanma haberinin geldiği gün bacağını kırmış ve iki ay dinlenmek zorunda kalmıştı. Gene de bacağı tam iyileşmemiş, ömrünün sonuna dek hafif aksamıştı. Bunun üzerine babası onun asker olması arzusundan vazgeçti, kendi hâline bıraktı. 18 yaşına geldiğinde onu Petersbo-urg'a götürüp üniversiteye kaydettirdi. Bu sırada ağabeyi de Muhafız Alayına subay olarak atanmıştı. İki genç Petersbo-urg'da aynı daireyi paylaşıyorlardı. Anneleri, orada önemli bir devlet memuru olan yeğeni Elie Koliazine'den kendilerine göz-kulak olmasını rica etmişti. Babalar ve Oğullar Babaları onların yanında kalmamış; görevinin başına, hanımının yanına dönmüştü. Oğullarına, askeri kâtibe yazdırdığı belli, kurşunî renkte kâğıtlarla mektup göndermekle yetiniyordu. Bu sayfaların hemen altında şu imza bulunurdu: "Pier Kirsanov Tümen Komutanı." 1835'de, Nicolas Kirsanov üniversiteden 'mesleğe aday' unvanı ile mezun oldu. Ve aynı sene General Kirsanov kötü bir teftişten sonra zorunlu olarak emekliye ayrıldı ve Petersbourg'a yerleşti. Tauride Bahçesi'nin hemen yakınında bir ev kiralayıp, bir İngiliz Kulübüne tam üye olmuştu ki, beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi. Hemen ardından hanımı da vefat etti. Kadıncağız başkentin yaşantısına uyum sağlayamamıştı; burada yaşamak mecburiyeti kadını için için eritmişti. Annesi babası henüz hayattayken ve üzüntüler içindeyken, Nicolas Petrovitch kaldığı dairenin sahibi Bay Prepolovenski'nin kızına âşık olmuştu. Kız güzeldi, kendisini geliştirmiş sayılırdı. Dergilerin bilim köşelerindeki ciddi makaleleri okurdu. Yaz süresi biter bitmez Nicolas Petrovitch onunla evlendi ve babasının ona sağladığı Bayındırlık Bakanlığındaki görevinden ayrılarak, sevgili Macha'sı ile birlikte, önce Su ve Orman Ürünleri Enstitüsü yakınındaki bir yazlığa, sonra şehirde, pek ısınmayan, ufak ama sevimli bir eve en sonunda da oğulları Ar-cade'ın dünyaya geldiği köye yerleştiler ve aşklarını en güzel şekilde yaşadılar. Sakin ve hoş bir yaşantı sürüyorlardı. Birbirlerinden pek ayrılmazlardı: Birlikte kitap okur, dört elle piyano çalar; düetler söylerlerdi. Kadın çiçek yetiştirir, avludaki kuşlarla ilgilenir; adam ise arada sırada ava

Page 3: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

çıkar, çiftlik işleri ile uğraşırdı. Arcade da bu huzurlu ve zevkli ortamda yetişiyordu. 8 İ. Turgenyev On sene bir rüya gibi gelip geçti. 1847'de Bayan Kirsanov vefat etti. Kocası bu darbeye dayanamadı, birkaç haftada saçları bembeyaz oldu. Düşüncelerinden biraz olsun sıyrılabilmek amacıyla yurt dışına çıkmayı plânlıyordu ki; olaylı 1847 senesi geldi çattı. Her şeye rağmen köyüne dönmek zorundaydı. Uzun bir suskunluk döneminden sonra, kendisini çiftlikteki yeniliklere verdi. 1855'te oğlunu üniversiteye yazdırdı; Saint-Petersbo-urg'da onunla birlikte üç kış geçirdi. Hemen hemen hiç dışarıya çıkmadan Arcade'ın genç arkadaşları ile yakın ilişkiler kurmaya çalıştı. Son kış, bu programını uygulayamadı, çiftlikte kaldı. Ve işte, 1859 yılının Mayıs ayında şişmanlamış, hafif kamburlaş-mış hâlde, kendisi gibi o da 'mesleğe aday' unvanım kazanan oğlunun dönüşünü beklemektedir. Uşak, saygısızlık etmemek, efendisinin gözünden düşmemek için kapıdan çıkmış, piposunu öyle yakmıştı. Nicolas Petrovitch başı öne eğik, peronun eski püskü basamaklarına bakarken hayallere dalmıştı: İrice bir tavuk yavaş yavaş basamakları tırmanıyordu; pis tüylü bir kedi tünediği yerden kendisine kötü bakışlar atıyordu. Yakıcı bir güneş vardı; küçük hanın yarı gölge bekleme odasından sıcak çavdar ekmeği kokuları yayılıyordu. Bizim Nicolas Petrovitch hayalleri arasında kaybolmuştu: "Oğlum... mezun oldu... benim Acade'ım," Bu düşünceler hiç aralıksız beyninde dolaşıyordu; başka bir şeye kendisini veremiyordu. Aklına ölmüş karısı geldi: "Bugünü göremedi," diye üzüntü ile mırıldandı. İri, mavili bir güvercin yola kondu, aceleyle kuyunun kenarındaki birikintiden su içmeye koyuldu. Nicolas Petrovitch gözlerini kuşa çevirdi ki, tam o sırada yaklaşan Babalar ve Oğullar arabanın tekerlek sesleri duyuldu. Uşak kapının öte yanından çıkıp yanına geldi: "İşte sonunda geldi sanırım." Nicolas Petrovitch bir sıçrayışta yerinden kalktı, gözlerini yola dikti. Sonunda at arabası ve başında öğrenci kasketi ile Arcade'ın sevimli yüzü göründü. "Arcocha! Arcocha!" diye bağırdı Kirsanov. Elini, kolunu sallayarak ona doğru koştu. Birkaç saniye sonra, dudakları tozlanmış gencin, güneş yanığı, sakalsız yanaklarından doya doya öpüyordu. II Arcade, yol yorgunu olmasına rağmen gene de babasını neşe ile öperek, canlı, cıvıl cıvıl bir sesle: "İzin ver de üstümü temizleyeyim babacığım; elbisen kirlenecek," dedi. "Ziyanı yok oğlum," dedi babası şefkatle gülümseyerek. Biraz geriledi, oğlunu şöyle bir inceledi, sonra hemen hana doğru yönelerek atların hazırlanmasını emretti. Nicolas Petrovitch oğlundan daha heyecanlı görünüyordu. Kendini kaybetmiş, şaşkın bir hâli vardı. Arcade onu durdurdu. "Babacığım, sana mektuplarımda sıkça bahsettiğim yakın dostum Bazarov'u takdim edeyim. Bizim misafirimiz olmayı kabul etti." Nicolas Petrovitch püsküllü, ince bir üstlük giymiş, arabadan henüz inmekte olan uzun boylu gence yaklaştı. 10 İ. Turgenyev Gencin, çıplak ve kırmızı elini coşku ile sıktı. "Memnun oldum. Bizi ziyaret etme nezaketi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim," diye söze başladı. "Umarım adınızı ve baba adınızı söylersiniz..." "Eugene Vasiliev," diye cevapladı Bazarov uyuşuk, ancak cesur bir sesle. Üstündekinin yakasını açarak, Nicolas Petrovitch'in yüzünü tam olarak görmesini sağladı. Geniş alınlı, uzun, zayıf yüzünde iri elâ gözler ışıldıyordu. Uzun, kum renginde favorileri vardı. Sakin tebessümü yüzüne canlılık katmıştı. Zeki ve kendinden emin bir ifadesi vardı. "İnşallah yanımızda sıkılmazsınız, çok sevgili Eugene Vas-silitch," dedi Nicolas Petrovitch. Bazarov cevap vermedi, yalnızca kasketini hafifçe oynatmakla yetindi.

Page 4: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Nicolas tekrar oğluna döndü: "Ee, ne diyorsun Arcade? Hemen atları koşalım mı, yoksa biraz dinlenmek mi istersiniz?" "Evde dinleniriz baba; atlan koşalım." "Tabii, hemen! Hey Pierre, duduyor musun? Gerekeni yap oğlum, hadi!" Çağdaş bir uşak örneği olan Pierre genç efendisinin elini öpmeye yeltenmemiş, yalnızca uzaktan başıyla selâmlamakla yetinmişti. Nicolas Petrovitch bu sırada han sahibesinin getirdiği suyu içmekteydi. Sıkıntılı bir hâlde: "Ben buraya faytonla geldim ve fayton iki kişilik. Ancak bir de sizi getiren arabaya koşabileceğimiz üç at var. O hâlde, bilmiyorum ki arkadaşın..." diye anlatıyordu. Babalar ve Oğullar 11 Arcade: "O da diğerine biner," diye kesti. "Yalvarırım ona farklı görünmeye çalışma; o samimi, sade bir insandır, göreceksin." Bu arada Bazarov, piposunu yakmış, atları hazırlayan sürücüye yaklaşmıştı: "Haydi kımılda bakalım kabasakal!" diye seslendi. "Duyuyor musun, Mitioukha, bey seni nasıl çağırıyor, duyuyor musun? Gerçekten de kabasakalsın sen," diye gülüyordu, elleri gocuğunun cebindeki, öteki arabacı. Mitioukha kalpaklı başını sallamakla yetindi; ter içindeki atların dizginlerini çözdü. Nicolas Petrovitch: "Haydi çocuklar, daha hızlı, elinizi çabuk tutun!" diye bağırdı. "Çabuk olursanız size içki ısmarlarım." Birkaç dakika sonra atlar koşuldu bile. Baba ve oğul faytona, Pierre de arabacının yanına yerleşti. Bazarov ise atların çektiği öteki arabaya binerek, başını deri yastığa gömdü. İki araba öylece yola koyuldu. III "İşte sonunda 'meslek adayı' unvanını aldın ve eve geri döndün," dedi Nicolas Petrovitch. Konuşurken de bir yandan oğlunun omzuna, dizine dokunuyordu. "Amcam nasıl, iyi mi?" diye sordu Arcade. Ruhunu dolduran o çocuksu sevinci saklayıp, konuşmayı gündelik konulara ı: İ. Turgenyev çekmeye çalışıyordu. Amcan iyi. O da benimle gelecekti ancak, neden bilmem sonra fikrini değiştirdi." "Çok bekledin mi?" "Beş saat kadar." "Ah benim iyi yürekli babacığım!" Coşku ile babasının yanağına sesli bir öpücük kondurdu. Babası gülümseyerek: "Sana hazırladığım atı görmelisin, harika bir şey; odanı da yeni halı ile döşettik!" dedi. "Bazarov için de bir oda var mı?" "Ona da bir oda hazırlarız." "Yalvarırım baba, ona karşı nazik ol! Onun arkadaşlığının benim için ne kadar değerli olduğunu bilemezsin!" "Yeni tanıştınız, değil mi?" "Aslında öyle." "Ben de kendi kendime onu geçen kış görmedim, diyordum. Ne iş yapıyor?" "Aslında doğa bilimci. Ancak her konuda bilgisi var. Seneye tıp dalında doktorasını sunacak." "Demek tıp fakültesinden" diye mırıldandı Nicolas Petro-vitch. Kısa bir sessizlikten sonra eliyle aşağıda bir yeri işaret ederek seslendi: "Pierre, şu geçenler bizim köylüler değil mi?" Pierre, efendisinin gösterdiği yöne baktı. Dar yolda, sıska atlar koşulmuş birkaç araba hızla ilerlemekteydi. Hepsinde gocuklarını rüzgâra açmış bir ya da iki köylü oturmaktaydı.

Page 5: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Babalar ve Oğullar 13 "Evet bayım," dedi Pierre. "Nereye gidiyorlar dersin? Şehre mi?" "Muhtemelen. Meyhaneye gidiyorlardır," diye cevapladı onları küçümseyerek. Görüşünü doğrulamasını istercesine yanındaki arabacıya baktı. Ancak öteki tepki vermedi; o gençlerin görüşünü paylaşmayan, geri kafalı, yaşlı birisiydi. Nicolas Petrovitch tekrar oğluna döndü: "Bu sene köylülerle büyük dertler yaşadım. Vergilerini ödemiyorlar. Ne yapacağız bilemiyorum." "Ya gündelikçiler, onlardan memnun musun?" "Eh, evet," dedi dişlerinin arasından Nicolas Petrovitch. "Arkandan onları kışkırtıyorlar, işte sorun da burada. Sonra dikkatli çalışmıyorlar, aletleri kötü kullanıyorlar. Fakat gene de pek kötü çalışmadılar. Zamanla herhalde daha iyi olacak. Allah aşkına, söyler misin, sen artık tarımla ilgileniyor musun?" "Asıl sorun buralarda hiç gölge olmaması," dedi Arcade kendisine sorulan soruyu cevaplamayarak. "Evin kuzey kısminin balkonunu geniş bir sundurma ile kaplattım. Artık öğle yemekleri bile açık havada yenebilecek hâlde." "Öyleyse desene, kendimizi yazlıkta gibi hissedeceğiz! Bırakalım şimdi bu saçmalıkları bir kenara! Gökyüzü ne kadar da güzel! Her yan ne güzel kokuyor! Bahse girerim, dünyanın hiçbir yerinde hava böylesine güzel kokmuyordur. Tabii, gökyüzü de burada..." Arcade birden sustu, geriye doğru baktı ve sözüne devam etmedi. "Elbette ki burası sana bambaşka görünecek. Burası senin 14 İ. Turgenyev doğduğun, büyüdüğün yer. Sen bu toprakların çocuğusun" dedi. Nicolas Petrovitch: "Yanılıyorsun babacığım, nerede doğduğumun bir önemi yok!" "Gene de..." "Gerçekten; kesinlikle bunun önemi yok." Nicolas Petrovitch bir şey söylemedi, şöyle bir gözünün ucuyla oğluna baktı. Araba ancak yarım kilometre kadar ilerledikten sonra yeniden söze başladılar: "Sana yaşlı sütninenin, Iegorovna'nın öldüğünü yazmış mıydım, hatırlamıyorum." "Sahi mi! Zavallı ihtiyarcık! Ya Prokofitch? O hâlâ yaşıyor mu?" "Tabii ve hâlâ aynı gevezelikte. Marino'da pek büyük değişiklikler görmeyeceksin." "Kâhyan gene aynı mı?" "Hayır, değiştirdim. Eski, azat edilmiş köleleri yanımda tutmamaya; hiç olmazsa sorumluluk istemeyen işlerde onları kullanmaya karar verdim." Arcade gözleriyle Pierre'i işaret etti. Nicolas Petrovitch alçak sesle: "O özgür. Yalnızca hizmetkârlık yapıyor. Şimdi kâhya olarak bir sanatkârın oğlunu işe aldım, o doğuştan özgür olanlardan. İşlerin üstesinden gelebilecek gibi gözüküyor. Ona senede ikiyüzelli ruble veriyorum," diye fısıldadı. Sonra eliyle alnını, kaşlarını kaşıyarak, ki bu onun içinde sıkıntı olduğuna işaretti, ekledi: "Aslında... Aslında sana daha önce Marino'da büyük deği- Babalar ve Oğullar siklikler olmadığını söylemiştim ya. Bu pek doğru değil. Seni önceden uyarma ihtiyacı hissediyorum. Her ne kadar..." Kısa bir tereddüt anından sonra Fransızca olarak sözlerine devam etti: "Radikal bir ahlâkçı, benim bu içten itirafımı yersiz bulacaktır; ancak birincisi, bunu saklayamam ve sonra ikincisi, senin de bildiğin gibi baba-oğul ilişkisi hususunda özel prensiplerim vardır. Beni suçlarsan sana hak veririm. Benim yaşımdaki bir adam ve o kız... Sana muhtemelen daha önce ondan bahset-mişimdir." "Fenetchka mı?" diye sordu Arcade, ilgisiz bir tavırla.

Page 6: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Nicolas Petrovitch kızararak: "Lütfen onun ismini yüksek sesle söyleme... Evet, işte o... Artık benimle birlikte oturuyor. İki küçük odamız var, bize ait. Ancak bu pekâla değişebilir," dedi. "Peki ama neden değişsin, babacığım?" "Arkadaşın yanımızda kalacak. Ayıp olur." "Bazarov'u yalvarırım, düşünme babacığım. O bu tür şeyleri önemsemez." "Hem sonra sen de varsın. Yalnızca küçük daire pek iyi durumda değil, aksilik burada!" "Lütfen babacığım, özür diliyor gibisin. Utanıyor musun yoksa?" "Aslında utanmam için yeterince sebebim var," dedi Nicolas Petrovitch iyice kızararak. "Yeter babacığım, rica ederim," diye şefkatle gülümsedi Arcade. 'Niçin suçlu hissediyor ki kendini' diye düşünüyordu içinden. Yüreği iyi niyetli, yumuşak babasına karşı acıma ve 16 İ. Turgenyev şefkatle doldu. "Rica ederim, yeter," diye tekrarladı, kendisini özgür, geliş-, miş, bu konulardan sıyrılmış bir birey hissetmenin tadını çıkararak. Nicolas Petrovitch, elleriyle hâlâ alnını, kaşlannı ovalamaktaydı, oğluna kaçamak bir bakış attı, içinde hafif bir sıkıntı duydu. Fakat hemen kendine kızarak, toparlandı. Kısa bir sessizlikten sonra: "İşte bizim tarlalar," dedi. "Şuradaki bizim koru değil mi?" diye sordu Arcade. "Evet ama artık bizim değil. Sattım. Bu sene kesilecek." "Niye sattın?" "Paraya ihtiyacım vardı ve zaten arazi kısmen köylülerindi." "Sana vergilerini ödemeyen köylülerin mi?" "Bu onların bileceği iş. Eninde sonunda bir gün ödeyecekler." "Yazık olmuş koruya!" dedi Arcade ve çevreyi seyretmeye koyuldu. Bir yanda alçalan, ötede yükselen tarlalar ufuk çizgisine doğru sonsuzmuşcasına yayılmaktaydı, ileride küçük korular gözükmekteydi. Cılız fundalıkların bulunduğu dar vadiler. II. Catherine zamanındaki plâna uygun olarak, kavisli bir sınır çizmekteydi. Yol boyunca, kenarı oyuntulu nehirlere, üzerindeki bentleri acınacak halde olan minik göllere, çoğunun çatısı devrilmiş derme çatma evlerin bulunduğu köylere, kendi hâline terkedilmiş harman yerlerine ve yanlarında geniş kapılı, duvarları sazdan örülmüş minik ambarlara, kaba sıvası yer yer dökülmüş, Babalar ve Oğullar 17 haçları eğilmiş viran mezarları ile kimi ahşap, kimi tuğladan kiliselere rastlanmaktaydı. Arcade içinde giderek artan bir sıkıntı duydu. Üstelik bu yetmiyormuş gibi, yanlarından geçtikleri bütün köylüler yırtık pırtık giyinmişler, cılız beygirlere binmişlerdi. Yol boyundaki söğütler, dökülmüş yapraklan, kırık dallan ile üstü başı yırtık dilencilere benziyorlardı. Kemiriimiş gibi delik deşik deriieriyle çelimsiz inekler hendeklerdeki otlardan oburca yemekteydi. Sanki bir canavarın ölümcül pençesinden kıl payı kurtulmuşlardı. Bu acınacak hâldeki güçsüz hayvanların görüntüsü, şu güzel ilkbahar gününde insanın zihninde bitmek bilmeyen fırtınaları, donları, karı ile sinsi kışı canlandırmaktaydı. "Hayır, bu ülke kesinlikle zengin değil. Ne toprakları verimli, ne de insanları bilinçli! Bu hâlde devam edemez. Bir reform gerekli. Ancak nasıl? Nereden başlamalı?" diye düşünüyordu Arcade. Bu tür düşünceler içinde olduğu hâlde, gene de ilkbaharın verdiği yaşama sevincini hissetmekteydi. Her yanı neşeli yeşil bir renk bürümüştü; ağaçlar, çalılar, otlar, her şey hafif bir meltem esintisi ile tatlı tatlı kıpırdıyordu; tarlakuşları-nın bitmeyen şarkısı her yerde çınlamaktaydı. Kuzgunların güzel siyahi renkleri, henüz boy atmış başak tarlalarının, açık yeşil rengi üzerinde iyice belirginleşiyordu. Arcade bu manzaraya doya doya baktı. Düşünceleri yavaş yavaş gevşeyip dağılmıştı. Üzerindeki kaputu çıkararak babasına öylesine neşeli, öylesine çocuksu baktı ki, yeniden sarmaş dolaş oldular. "Pek bir yolumuz kalmadı," diye belirtti Nicolas Petrovitch.

Page 7: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bak, hemen şu küçük tepeyi geçince evimiz gözükecek. 18 I. Turgenye Seninle çok iyi anlaşacağız. Arcadia; malikane ile ilgilenmeme yardımcı olursun; tabii umarım bu seni sıkmaz. Artık bundan böyle birbirimizi daha iyi tanımalı, birbirimize daha yakın olmalıyız, öyle değil mi?" "Tabii ki!" dedi Arcade. "Bugün de hava ne kadar güzel!" "Bu senin şerefine sevgili çocuğum. Evet, bugün ilkbaharın en parlak günü! Ancak ben de Puşkin'in "Eugene Oneguire" de belirttiği gibi düşünüyorum; bilirsin." Ah! Gelişin beni ne kadar hüzünlendiriyor. İlkbahar, ilkbahar, ey aşk mevsimi Ne kadar... "Arcade," diye seslendi Bazarov bu arada, diğer arabadan. "Bana bir kibrit yollasana. Puromu yakamıyorum." Nicolas Petrovitch sustu. Babasını şaşkınlıkla, ancak bir o kadar da şefkatle dinleyen Arcade aceleyle cebinden gümüş kibrit kutusunu çıkarıp Pierre aracılığıyla Bazarov'a gönderdi. "Sen de ister misin?" diye yeniden seslendi Bazarov. "Tabii ki." Pierre elinde kibrit kutusu ve kalın bir puro ile döndü. Arcade hiç beklemeden purosunu yaktı. Etrafa acı, kuvvetli bir koku yayıldı. Ömründe hiç sigara içmediği için Nicolas Petrovitch başını öte yana çevirmekten kendini alamadı. Fakat oğlunun rahatsız olmaması için, bunu belli belirsiz yaptı. Bir çeyrek saat kadar sonra, iki at arabası, yeni boyanmış, kırmızı tuğlalı, gri ahşap evin önünde durdu. Marino'ya varmışlardı Yeni Kasaba'ya ya da köylülerin deyimiyle "Göçebeler Çiftliği"ne. Babalar ve Oğullar 19 IV Uşaklar efendilerini karşılamak için dışarıya akın etmedi. Yalnızca merdivenlerde oniki yaşlarında bir kız çocuğu görüldü; ardından Pierre'e çok benzeyen, armalı beyaz düğmelerle bezenmiş gri kıyafetiyle genç bir uşak belirdi: Bu Paul Petrovitch'in uşağıydı. Hiçbir şey söylemeden arabanın kapısını ve kapaklarını açtı. Nicolas Petrovitch, oğlu ve Bazarov neredeyse eşyasız sayılabilecek, loş yemek odasından geçip daha modern tarzda döşeli salona geçtiler. "Evet, nihayet evimizdeyiz!" dedi Nicolas Petrovitch kasketini çıkarıp saçlarını savurarak. "Her şeyden önce, biraz dinlenip, kendimize gelmeliyiz." "Aslında bir iki lokma bir şey yesek hiç fena olmaz," dedi Bazarov gerinerek ve kendisini bir divana attı. "Evet, evet! Haydi akşam yemeğini hazırlayın, çabuk!" Bu arada Nicolas Petrovitch görünürde bir neden olmadığı hâlde ayaklarıyla yere vuruyordu. "Ah işte, tam zamanında da Proko-fitch geldi!" İçeri giren ak saçlı adam altmış yaşlarında olmalıydı. Zayıf, esmer tenli idi. Üzerinde deri düğmeli kahverengi kıyafet, boynunda pembe renkli bir-fular vardı. Yüzünde geniş bir tebessüm ışıldıyordu. Gelip Arcade'ın elini öptü, misafirin de önünde eğildikten sonra kapıya doğru geriledi, elini beline dayayarak orada öylece durdu. "İşte oğlumuz, Prokofitch. İşte sonunda aramızda... Evet? 20 İ. Turgenyev Onu nasıl buldun?" diye sordu Nicolas Petrovitch. "Çok iyi gördüm beyefendi," dedi geniş bir gülümsemeyle yaşlı adam. Birden kaşları çatıldı, ciddi bir ifade ile: "Yemeği hazırlatayım mı?" diye sordu. "Evet, evet, lütfen. Belki daha önce, biraz odanıza çekilmek istersiniz." "Hayır, teşekkürler, şart değil. Yalnızca valizlerim ve paltom taşınsın yeter," dedi üstündekini çıkararak. "Tamam, Prokofitch, o hâlde beyin paltosunu alabilirsin!" Prokofitch sanki bir an tereddüt eder gibi oldu; sonra Baza-rov'un paltosunu alıp, ayaklarının ucuna basa basa odadan çıktı.

Page 8: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ya sen Arcade, sen odana geçmek ister misin?" "Evet, biraz temizlensem iyi olur," dedi Arcade. Tam kapı-- ya yönelmişti ki, içeriye, koyu renk İngiliz kumaşından bir takım giyinmiş, eski moda kısa bir kravat takmış, cilâlı botları ile bir adam girdi. Bu Paul Petrovitch Kirsanov'du. Kırkbeş yaşlarında gösteriyordu. Kısa kesilmiş ak saçlarında gümüşi pırıltılar vardı. Solgun, karışıksız düzgün hatlı yüzü özenli bir el tarafından işlenmiş gibi kusursuzdu. Belirgin bir güzelliğin izlerini koruyordu. Hele ışıldayan o siyah/iri gözleri gerçekten çok güzeldi. Arcade'ın amcası bütün kibar, ince davranışlarıyla bir gencin kibarlığını yansıtmaktaydı. Genelde yirmili yaşları geçince kaybedilen dünyevi şeylerden uzak, yüksek idealleri olan birisinin edası vardı. Paul Petrovitch uzun, pembe tırnaklı güzel elini pantolonunun cebinden çıkarıp yeğenine uzattı. Önce Avrupalılar gibi el sıkışıp tokalaştıktan sonra, Rus usulü üç kez sarıldı; daha doğ- Babalar ve Oğullar 21 rusu, mis gibi kokan bıyıklarını yeğeninin yüzüne değirdi: "Hoş geldin," dedi. Nicolas Petrovitch, ona Bazarov'u takdim etti: Paul Petrovitch hafifle eğildi, gülümser gibi yaptı, ancak, elini uzatmadı. "Bugün geleceğinizi tahmin etmiyordum," dedi sevecen bir sesle. Oldukça nazik bir biçimde omuzlarını oynattı. Konuşurken güzel beyaz dişleri görünüyordu. "Yolda herhangi bir sorun çıktı mı?" "Pek sayılmaz," diye cevapladı Arcade. "Hayır, yalnızca yol biraz uzadı. Bu yüzden de şimdi kurtlar gibi açız. Prokofitch'e acele etmesini söyle baba! Ben hemen dönerim." "Bekle seninle geliyorum" diye bağırdı Bazarov, oturduğu yerden fırlayarak. İki arkadaş odadan çıktılar. "Bu kim?" diye sordu Paul Petrovitch. "Arcade'ın bir arkadaşı; çok akıllı birisi olduğunu söylüyor." "Bir süre burada mı kalacak?" "Evet." "Bu uzun saçlı tip mi yanımızda kalacak?" "Evet dedim ya." Paul Petrovitch parmak uçlarıyla masaya vuruyordu. "Arcade'ı biraz gözü açılmış buldum," diye gözlemini belirtti. "Onu tekrar aramızda görmekten çok mutluyum." Sofrada az konuşuldu. Bazarov neredeyse hiç konuşmadı, ancak bol bol yemek yedi. Nicolas Petrovitch kendi deyimiyle 'kendi çiftçi yaşamı'ndan alıntı birçok hikâyeler anlattı; beklenen hükümet önlemlerinden, komitelerden, milletvekillerinden, 22 İ. Turgenyev tarım makinelerinin kullanımının yararından vs. bahsetti. Paul Petrovitch yavaş adımlarla yemek odasında dolaşıyordu -hiçbir zaman akşam yemeği yemezdi.- Ara sıra elindeki kırmızı şaraptan yudumlayıp, anlatılanlara "Ya öyle mi?" deyip, başını sallamakla yetiniyordu. Arcade onlara Saint Petersbourg'dan haberler verdi. Ancak üzerinde bir parça çekingenlik hissediyordu. Şimdiye kadar çocuk muamelesi gördüğü bu yerde, şimdi kendisine bir genç adam gibi davranılıp, saygı gösterilmesinin verdiği bir çekingenlikti bu. Lafı gereksiz yere uzatıyor, 'baba' diye seslenmekten özellikle kaçınıyordu; istemediği hâlde her seferinde kadehini son damlasına dek bitirerek çok miktarda şarap içti. Prokofitch onu izliyor, dudaklarını ısırıp duruyordu. Akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekildi. "Amcan tuhaf bir adam, değil mi?" dedi Bazarov Arcade'a. Robdöşambrıyla yatağın kenarına oturmuştu. Piposunu yaktı: "Kasabada böylesine şıklık insanın tuhafına gidiyor! Hele o tırnaklar, tam vitrinlik!" "Fakat bilir misin, o zamanında bir aslan gibiydi. Bir gün sana onun hikâyesini anlatırım. Bir tanrı kadar güzeldi, kadınların başını döndürürdü."

Page 9: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Anlat, anlat. Yakışıklı bir ihtiyarın anıları! Ne yazık ki, burada etkileyebileceği kimse yok. Ona bakmaktan kendimi alamadım. Kolalı yakası kaya gibi, ya o çenesi... Ne de iyi traş etmiş. Sence bütün bunlar komik değil mi Arcade?" "Belki, fakat o gerçekten, harika bir insandır." "Tuhaf bir eski zaman adamı o! Baban, evet o iyi birisi. Şiir okumayı bilmiyor, tarımdan belki hiçbir şey anlamıyor, ama Babalar ve Oğullar 23 çok iyi birisi." "Babamın altın gibi bir kalbi vardır." "Baban çekingen birisi farkında mısın?" Arcade sanki kendisi hiç çekinmemiş gibi başını salladı. "Bu romantik ihtiyarlar gerçekten de ilginç oluyorlar. Kendilerine sinir sistemlerini bozacak kadar yükleniyorlar ve bir darbe ile bu denge bozulabiliyor. Neyse haydi ben gidiyorum. Odamda İngiliz stili bir lavabom var, ama kapım kapanmıyor. Önemli değil, insanları şuna özendirmek lâzım: "İşte İngiliz lavaboları, işte gelişim." Bazarov odadan çıktı. Arcade'ı bir sevinç duygusu sardı. Kendi yatağında, çok değerli sütannesinin yorulmak bilmeyen elleriyle işlediği yorganın altmda, doğduğu evde uyumak çok huzur vericiydi. Arcade ölen sütannesini hatırlayıp, üzüntüyle içini çekti. Tanrı'dan onun ruhuna rahmet diledi. Kendisi için dua etmezdi. Yastığa başım koyar koymaz hemen uykuya daldı. Yan odadaki Bazarov da... Fakat evdeki diğer kişiler daha uzun bir süre uyanık kaldı. Nicolas Petrovitch oğlunun eve dönüşünden çok etkilenmişti. Yatağına uzandı, ancak mumu söndürmedi. Başını ellerinin arasına alıp değişik düşüncelere daldı. Ağabeyi ise geceyi kendi odasında, şöminenin zayıf ışığında, geniş koltuğunda oturarak geçiriyordu. Üstünü değiştirmemiş, sadece cilâlı çizmelerini çıkarıp yerine, kırmızı Çin işi terliklerini giymişti. Elinde Galignani'nin son sayısı vardı, ancak okumuyordu. Gözlerini mavimtrak, gittikçe sönen ateşin titreştiği şömineye dikmişti. Ne düşündüğünü Tanrı bilir, fakat şurası kesin ki; yalnızca geçmişi düşünmüyordu. Evin arkasındaki küçük odada ise, genç bir kadın geniş bir divanda oturuyordu. Üzerinde mavi 24 İ. Turgenyev bir hırka vardı. Koyu renk saçlarına beyaz bir eşarp örtmüştü. Bu kadın Fenetchka idi. Ara sıra uyuklasa da, bütün dikkatini yan odada uyuyan bebeğin nefes alışına vermişti. Ertesi sabah, Bazarov herkesten önce uyanıp evden çıktı. "Şuna bak, etrafı inceledikten sonra, burası insana pek de güzel gelmiyor," diye düşündü. Topraklarını köylülerle paylaştıktan sonra; Nicolas Petrovitch, şans eseri tamamen boş olan, yaklaşık dört dönüm genişlikteki bu topraklara yeni malikanesini kurmuştu. Buraya bir ev, müştemilât, ahır ve bir ağıl yaptırmış, bir bahçe oluşturmuş, bir göl ve iki kuyu kazdırmıştı. Fakat fidanların çoğu tutmamış, göl taşmış, kuyulardan kötü su çıkmıştı. Yalnızca çardağı saran akasya ve leylâklar büyümüştü, altında oturulup çay içiliyor yemek yeniyordu. Birkaç dakika içinde Bazarov bahçenin tamamını dolaşmış; ahırların etrafında bir tur atmıştı. Müştemilâttan yanına iki çocuk buldu ve birlikte kurbağa yakalamak için bataklığa gittiler. "Kurbağayı ne yapacaksın?" diye sordu çocuklardan birisi. "Sana bunu anlatayım," dedi. Kendinden küçüklerle ilişki kurmakta özel bir yeteneği olan; onları küçümseyip rahatsız etmeyen Bazarov, 'Kurbağaların karınlarını açıp içinde ne var, diye bakıyorum ve bu şekilde, iki ayağımız üzerinde yürümemiz dışında pek farkımız olmayan bu kurbağalar sayesinde, bizim içimizde de neler olduğunu anlamaya çalışıyorum." "Bunu bilmenin sana ne yararı var?" Babalar ve Oğullar 25 "Böylece sen hastalandığında, ben seni iyileştirmek için gelince yanılmayacağım." "Sen doktor musun?"

Page 10: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Evet." "Vaska, duydun mu? O bizim, senin ve benim kurbağalara benzediğimizi söylüyor. Ne komik değil mi?" "Ben kurbağalardan korkarım," dedi Vasko. Düz yakalı gri bir kazak giymişti. Yedi yaşlarındaydı, çıplak ayaklıydı. "Neden? Kurbağalar ısırır mı?" "Hadi bakalım filozoflar, suya girin!" dedi Bazarov. Bu arada Nicolas Petrovitch de uyanmıştı. Arcade'ın odasına girdiğinde, onu giyinik buldu. Baba oğul sundurmalı terasa çıktılar; parmaklığın yanındaki masanın üzerinde, leylâk demetleri arasında, bir semaver kaynıyordu. Önceki gün yolcuları ilk karşılayan genç kız orada belirdi, alçak sesle: "Theodosie Nikolovna kendisini pek iyi hissetmiyor, o yüzden gelemeyecek. Çayı kendiniz mi servis yaparsınız, yoksa Douniacha'yı göndereyim mi, diye soruyor." "Servisi ben yaparım," diye aceleyle cevapladı Nicolas Petrovitch. "Arcade çayına süt ya da limon alır mısın?" "Biraz süt alayım." Kısa bir an sonra, Arcade sorgulayan bir sesle: "Baba," dedi. Nicolas Petrovitch sıkıntı ile oğluna baktı: "Ne var?" Arcade gözlerini indirdi. "Özür dilerim baba, eğer sorum yersizse..." diye söze başladı. "Fakat senin dün gösterdiğin açıksözlülüğün beni bunu sor- 26 İ. Turgenyev maya itiyor." Evet?" "Eğer izin verirsen sana sorayım; ben varım diye mi Fenetchka çay servisi yapmaya gelmiyor?" Nicolas Petrovitch yavaşça başını çevirdi. "Belki. Öyle sanıyordur ki... Belki rahatsız olmuştur..." dedi nihayet. Arcade babasına baktı: "Rahatsız olması için hiçbir sebep yok ki! Öncelikle benim düşüncelerimi biliyorsun -bu sözleri söylemek Arcade'ın özellikle hoşuna gidiyordu- hem sonra senin alışkanlıklarını, yaşantını değiştirmekten hoşlanacağımı mı düşünüyorsun? Ayrıca, eminim ki sen kötü bir seçim yapmazsın, eğer sen ona seninle aynı çatı altında yaşama hakkı verdiysen, bu onu hakediyor demektir. Her neyse, babayı yargılamak oğula düşmez, hele benim gibi oğlunun özgürlüğünü hiçbir zaman kısıtlamamış bir babanın oğluna hiç düşmez." Arcade'ın sesi önce titriyordu; babasına sanki bir tür öğüt verdiğinin farkındaydı. Kendisini çok yüksek gönüllü birisi gibi hissediyordu. İnsan her zaman için böyle bir konuşma yaparken kendi sesinden etkilenir, Arcade da sözünü kesin, gösterişli bir tavırla bitirdi. "Teşekkürler Arcocha" dedi Nicolas Petrovitch boğuk bir sesle. Gene elleri yüzünde dolaşıyordu. "Doğru söylüyorsun. Tabii ki o kız bunu haketmeseydi... Geçici bir heves sözkonusu değil. Sana bunlardan bahsetmek benim için hiç de kolay olmuyor. Fakat senin eve gelişinin ilk günü buraya gelmek, onun için ne kadar zor, anlıyorsun." "Madem öyle, ben onu görmeye giderim." Kendisini yeni- B abalar ve Oğullar 27 den yücegönüllü hissederek yerinden bir sıçrayışta doğruldu. "Benden çekinmemesi gerektiğini ona anlatacağım." Nicolas Petrovitch de ayağa kalktı. "Arcade... Lütfen... Nasıl olur? Orada şey var... Sana daha söylemedim." Fakat Arcade artık onu duymuyordu; terastan koşarak ayrıldı. Nicolas Petrovitch derindena sarsılmış bir hâldeydi. Çaresiz gözlerle oğlunun gidişine baktı ve yerine oturdu. Kalbi hızla atmaktaydı. Şu andan itibaren oğlu ile gelecekteki ilişkilerinin nasıl olacağını bilemediğinden mi? Arcade'un bu konu yüzünden artık kendisine saygı duymayacağı düşüncesinden mi? Yoksa kendi zaafına mı üzülüyordu? Bunların hepsi birden olmalıydı... Bu sırada yüzü kıpkırmızı kesilmişti, kalbi durmaksızın çarpıyordu.

Page 11: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Arcade hızlı, gürültülü adımlarla terasa geri geldi: "Tanıştık baba!" diye bağırdı şefkat, iyilikle karışık bir zafer duygusuyla. "Thedosie Nikolovna'nın bugün biraz ağrısı varmış; geç saate kadar yanımıza gelemeyecek. Ama nasıl olur da bana bir kardeşim olduğundan bahsetmezsin? Bilseydim, onu gelir gelmez kollarıma alırdım." Nicolas Petrovitch bir şey demek istedi. Oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı... Arcade babasına doğru atılıp boynuna sarıldı. Bu arada arkalarından Paul Petrovitch'in sesi geldi: "Neler oluyor? Siz hâlâ sarılıp kucaklaşıyor musunuz?" Baba oğul ikisi de onun böyle bir anda gelmesine minnet duydular. Öyle dokunaklı anlar vardır ki; insan bu anlardan hemen kurtulmak ister. 28 İ. Turgenyev "Ne o, şaşırdın mı?" dedi neşeyle Nicolas Petrovitch. "Arcocha'yı o kadar uzun zaman bekledim ki... Kıştan beri onun hasretiyle yaşıyorum." "Bu beni hiç şaşırtmadı," dedi Paul Peetrovitch. "Ben bile onu kollarıma almak istiyorum," Arcade amcasına yaklaştı ve yeniden onun o güzel kokulu bıyıklarını yanağında duydu. Paul Petrovitch masada yerini aldı. Çok hoş, İngiliz işi bir sabahlık giymişti; başında da küçük bir fes vardı. Gevşekçe bağlanmış, dar kısa kravatı ve üzerindeki bu sabahlık köy yaşantısıyla bir karşıtlık oluşturmaktaydı; ancak o, ne traşından ne de gömleğinin kolasından vazgeçmezdi. "Arkadaşın nerede," diye sordu Arcade'a. "Dışarıda. Genellikle erkenden kalkar ve sağda solda dolaşır. Onu kendi hâline bırakmalı; kendisi ile ilgilenilmesinden pek hoşlanmaz." "Evet, belli oluyor," dedi Paul Petrovitch ekmeğine yavaşça tereyağı sürerek. "Burada uzun süre kalacak mı?" "Duruma göre. Babasının yanına gidiyordu, geçerken bize uğradı." "Babası nerede oturuyor?" "Buraya yaklaşık seksen kilometre uzaklıkta; orada küçük bir malikânesi var. Eskiden tümen hekimiymiş." "Tamam, anladım... Ben de kendi kendime soruyorum, bu Bazarov ismini nerede duydum diye. Hatırlar mısın Nicolas? Babamın tümeninde Bazarov adında bir hekim vardı." "Sanırım hatırladım." "İşte babası o!" Paul Petrovitch bıyıklarını kımıldatarak: "Peki yeniden senin bu arkadaşın Bazarov'a dönecek olur- B abalar ve Oğullar 29 sak; nasıl birisidir kendisi?" diye sordu kelimelerin üzerine basa basa. "Bazarov nasıl birisi mi?" diye gülümsedi Arcade. Gerçekten size onun nasıl birisi olduğunu söylememi ister misiniz amcacığım?" "Evet, lütfen sevgili yeğenim." "Kendisi nihilisttir." "Nasıl?" diye sordu Nicolas Petrovitch. Paul Petrovitch'in ekmeğe yağ süren eli bir an için havada kaldı. "O bir nihilisttir" diye yineledi Arcade. "Nihilist ha!" dedi Nicolas Petrovitch. "Nihilist benim anladığıma göre hiçbir şey anlamındaki lâhinde 'nihil' kökendin geliyor. Öyleyse nihilist, 'hiçbir şeye inanmayan, hiçbir şeyi tanımayan anlamına geliyor olmalı." "Kısaca şöyle de diyebilirsin: Hiçbir şeye saygısı olmayan insan" dedi Nicolas Petrovitch ve ekmeğine yağ sürmeye devam etti. "Her şeye eleştirel gözle bakan birisi" diye düzeltti Arcade. "Hayır. Aynı şey değil. Bir nihilist hiçbir otoriteye boyun eğmez, hiçbir inancı, hiçbir prensibi benimsemez; o prensip, o inanç ne kadar saygı görmüş olursa olsun." "Fakat bu iyi bir şey mi?" diye sözünü kesti Paul Petrovitch. "Bu kişiden kişiye değişir amcacığım. Kimine göre iyi, kimine göre de çok kötüdür."

Page 12: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"O hâlde, öyle görünüyor ki, bunlar bizim kabul edeceğimiz türden şeyler değil. Bizler eski zaman insanları, prensipsiz, inançsız insanların adım atmasının, nefes almasının bile 30 İ. Turgenyev imkânsız olduğunu düşünürüz. -Paul Petrovitch 'prensip, kelimesini Fransızca olarak üzerine basa basa telâffuz ederdi- "Siz her şeyi değiştirdiniz, Tanrı sizi korusun, size akıl fikir versin. Biz de uzaktan sizi seyretmekle yetiniriz bay... Neydi o kelime?" "Nihilistler," diye vurguladı Arcade. "Evet. Önceleri hegelistlerimiz vardı, şimdi de nihilistlerimiz. Bomboş bir çölde, mutlak bir boşlukta ne yaparsınız, merak ediyorum. Neyse bu konuları şimdilik bir kenara bırakalım. Kardeşim, Nicolas Petrovitch zile basar mısın? Kakao içme vaktim geldi." Nicolas Petrovitch zile bastı, "Douniacha!" diye seslendi. Ancak onun yerine Fenetcha gelmişti. Yirmiüç yaşlarında, beyaz, yumuşak tenli; gözleri ve saçları koyu renkli, kırmızı etli dudaklı, yumuşak, küçük ve zarif elleri olan genç bir kadındı. Basma bir elbise giymişti; yepyeni açık mavi bir şal yuvarlak omuzlarını örtmüştü. Elindeki bir fincan kakaoyu Paul Petrovitch'in önüne bıraktıktan sonra, orada öyle çekingen bir hâlde kaldı. Güzel yüzüne yakıcı bir kırmızılık yayılmıştı. Gözlerini indirdi, parmak uçları ile hafifçe masaya dayandı: Hem orada olmaktan utanıyor, hem de orada bulunma hakkını hisse-diyormuş gibiydi. Paul Petrovitch ciddi bir edayla kaşlarını kaldırdı; Nicolas Petrovitch ise gene ne yapacağını şaşırmıştı: "Günaydın Fenetchka" dedi dişlerinin arasından. "Günaydın beyler" dedi, tutuk fakat, güzel tonlu bir sesle. Kendisine içtenlikle gülümsemekte olan Arcade'a gözünün ucuyla baktı ve aniden uzaklaştı. Yürürken hafif sallanıyordu, Babalar ve Oğullar 31 ama bu bile ona yakışıyordu. Terasta birkaç dakika için büyük bir sessizlik hâkim oldu. Paul Petrovitch ağır ağır kakaosunu yudumlamaktaydı, birden başını kaldırdı ve: "İşte, bakın, bay nihilist de geliyor," dedi alçak sesle. Gerçekten de, Bazarov, çiçeklerin arasından geçerek hızlı adımlarla geliyordu. Mantosu ve pantolonu ıslanmıştı; bir bataklık bitkisi eski, yuvarlak şapkasına yapışmıştı; sağ elinde içinde bir şeyin kımıldayıp durduğu küçük bir torba vardı. Terasa hızlı bir adım attı, başı ile oradakileri selâmlayarak: "Günaydın baylar. Çaya geciktiğim için özür dilerim, ancak şunları hemen yerine koyup dönerim." "Onun içinde ne var, sülük mü?" diye sordu Paul Petrovitch. "Hayır, kurbağa var." "Yemek için mi yoksa, yetiştirmek için mi?" "Deneylerim için," dedi, ilgisizce Bazarov ve odasına gitti. "Şimdi gidip onları kesecek. Prensiplere inanmıyor, ancak kurbağalara inanıyor!" dedi Paul Petrovitch. Arcade amcasına acımayla baktı, Nicolas Petrovitch omuzlarını silkti. Paul Petrovitch, kendisi de şakasında biraz ileri gittiğini anladı ve konuyu malikâneye, yeni kâhyaya getirdi. Yeni kâhya bir gün önce kendisine Thomas adında bir işçiden şikâyet etmiş, serserilik yaptığını söylemişti. "Öyle aptal birisi ki, herkese kendisinin ne mal olduğunu gösteriyor; bir gün aptallığı yüzünden başına bir iş alacak, bakın size söylüyorum" diye yorumlarda bulundu. 32 İ. Turgenyev VI Bazarov gelir gelmez masaya oturdu va çayından yudumlamaya koyuldu. İki kardeş bir şey söylemeksizin ona bakmaktaydı. Arcade göz ucu ile bir yandan amcasını, bir yandan babasını inceliyordu. Sonunda Nicolas Petrovitch: "Evden epey uzağa mı gittiniz?" diye sordu. "Kavak korusunun hemen yanında küçük bir bataklık var, oraya gittim. Oradan dört beş tane çulluk kaldırdım, gidip onları vurabilirsin Arcade."

Page 13: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Siz avlanmıyor musunuz?" "Hayır." "Siz fizikle uğraşıyorsunuz, değil mi?" diye sordu Paul Petrovitch." "Evet, genel olarak doğa bilimleri ile ilgileniyorum." "Germenler bu konuda güzel gelişmeler kaydettiler sanıyorum." "Evet, onlar bizim öğretmenlerimiz," diye önemsemeyerek cevapladı Bazarov. Paul Petrovitch 'Alman' yerine alaycı bir tavırla 'Germen' demeyi tercih etmişti ancak, kimse bunun farkına varmadı. "Demek Almanları bu kadar yüce değerde buluyorsunuz?" diye sordu aşırı bir kibarlıkla Paul Petrovitch. Aslında için için sinirlenmeye başlamıştı. Aristokrat yapısı, Bazarov'un önemsemez tavırlarından dolayı epey sarsılmıştı. Bu, önemsiz hekimin oğlu, karşısında hiçbir çekingenlik göstermediği gibi lâubalî cevaplar veriyordu. Sesinin tonunda bile, sanki küstah bir ifade vardı. Babalar ve Oğullar "Onların bilim adamları gerçekten bilgililer." "Anlıyorum. Herhalde Rus bilginleri için aynı görüşte değilsiniz?" "Varsayalım öyle." "Ne büyük fedakârlık!" dedi Paul Petrovitch yerinde doğrulup, başını geriye atarak. "Anlayamadığım bir şey var: Demin Arcade Nikolaîevitch sizin hiçbir otoriteyi kabul etmediğinizi, onlara inanmadığınızı söylüyordu." "Niçin kabul edecek misim? Hem neye inanmamı istiyorsunuz ki? Bana yararını söylesinler, kabul edeyim, yalnızca tel bir yararım." "Almanlar hep yararlı şeylerden mi söz ederler?" diye sordu Paul Petrovitch. Yüzünde ilgisiz, uzak; bütün varlığıyla öte âleme geçmiş gibi bir ifade vardı. "Hepsi değil," diye hafifçe esneyerek cevap verdi Bazarov. Öyle görünüyordu ki, bu sözlü düelloyu devam ettirmek niyetinde değildi. Paul Petrovitch Arcade'a baktı, sanki bakışlarıyla: "Arkadaşın ne kadar da kibar!" demek istiyor gibiydi. "Ben kendi adıma, Almanları pek sevmem!" dedi; konuşmak için çaba sarfediyor gibiydi. Rusya'da yaşayan Almanlardan bahsetmiyorum. Onların ne biçim adamlar olduğunu hepimiz biliriz. Fakat Almanya'daki Almanlar bile bana antipatik 1 geliyorlar. Eskilerden bir Goethe, bir Schiller hâlâ geçerli, ancak başka?.. Kardeşimin favorileri... Ancak uzun zamandır, kimyager ve materyalistler dışında bilim adamı yetişmiyor." "Onurlu bir kimyager, herhangi bir şairden yirmi kat daha yararlıdır," diye onun sözünü kesti Bazarov. 34 İ. Turgenyev "O hâlde buradan, sizin sanata da inanmadığınız sonucu çıkıyor?" diye sordu Paul Petrovitch; uykudan yeni uyanmış gibi kaşlarını kaldırarak. Bazarov alaycı bir gülüşle: "Para yapma sanatına veya hemeroid iyileştirme sanatına inanırım ben!" dedi. "Ah! Demek her şeyi alaya alıyorsunuz. Her şeyi reddetmenin yolu bu mu? Öyle olsun. Bilim dışında bir şeye inanmıyorsunuz ha?" "Size daha önce de söylemiştim, ben hiçbir şeye inanmıyorum. Hem sonra bilim, genel bilim dediğimiz nedir ki? Bilim de yalnızca bir meslek. Fakat aslında 'bilim' diye bir şey de yoktur." "Harika! Bütün herkesçe benimsenmiş gerçekler bile, sizin bakış açınıza göre gereksiz, öyle mi?" "Bu bir sınav mı?" diye sordu Bazarov. Paul Petrovitch hafifçe sarardı... Nicolas Petrovitch konuşmaya katılmak zorunda kaldı: "Sevgili Eugene Vassilitch; sizinle ileride bu konuda daha etraflıca konuşuruz. Biz sizin düşüncenizi öğreniriz, kendimi-zinkini anlatırız. Ben kendi adıma, sizin doğa bilimleri ile ilgilenmenize çok sevindim. Liebig'in toprak ıslahı üzerine ilginç keşifler yaptığını duydum. Benim tarım alanındaki çalışmalarıma yol gösterebilirsiniz. Sizin değerli öğütlerinizi bekliyorum." "Emrinize amadeyim, Nicolas Petrovitch, ancak Liebig'de ne bulabilirsiniz ki! Alfabe öğrenilmeden okuma yazma öğrenilmez; yoksa ne "A"yı, ne "B"yi tanıyabiliriz."

Page 14: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Babalar ve Oğullar 35 "Sen gerçekten de tam bir nihilistsin" diye düşündü Nicolas Petrovitch. "Ne olursa olsun, izninizle sizin bilgilerinize danışabile yim," diye yüksek sesle ekledi. "Fakat, ağabeyciğim, öyle sanıyorum ki kâhya ile gidip konuşmamızın sırası geldi." Paul Petrovitch ayağa kalktı. "Evet, dedi kimseye bakmaksızın, "Zamanın üstün insanlarından uzakta, böyle bir köyde yaşıyor olmak ne büyük felâket! İnsan aptala dönüverir. Sen öğrendiklerini unutmamak için didin dur ve birden her şey bitiversin! Bir de bakarsın ki doğru dürüst insanların artık bu saçmalıklarla uğraşmadıklarını, senin yaşlı, geri kalmış biri olduğunu söylerler sana. Ne yapacaksın? Gençliğin bizden daha akıllı olduğuna inanmaktan başka çaremiz yok." Paul Petrovitch topuklarının üstünde yavaşça dönerek odadan çıktı; Nicolas Petrovitch de onun arkasından. "Söylesene, amcan hep böyle midir?" diye sordu Bazarov Arcade'a soğukça. "Dinle, Eugene, ona karşı çok kırıcı davrandın. Onu incittin. Ona hakaret ettin." "Ne yani? Bir de bu taşra aristokratlarını alttan mı alacağım? Sonuçta; bu kral edaları, kendini beğenmişlikten, kasıntıdan. Madem ki aradığı yaşam Petersbourg'daydı, orada kalsaydı. Aman ne hâli varsa görsün!.. Biliyor musun, çok nadir cinsten bir su böceği Dysticus Marginatus buldum, sana gösteririm." "Sana onun hikâyesini anlatacağımı söylemiştim," diye söze başladı Arcade. 36 İ. Turgenyev "Böceğin hikâyesini mi?" "Hadi Eugene, yeter artık! Tabii ki amcamın hikâyesini. Onun hiç de düşündüğün gibi biri olmadığını göreceksin. Alay edilmekten çok acınmayı hakediyor." "Ben de aksini iddia etmiyorum, fakat niçin bu konuya bu kadar saplandın?" "Adil olmak gerekir, Eugene". "Adil mi? Neden?" "Lütfen dinle!.." Ve Arcade ona amcasının hikâyesini anlatmaya koyuldu. VII Paul Petrovitch, kardeşi Nicolas gibi, evde yetişmişti, sonra Saray Muhafız Okulu'na katılmıştı. Çok genç olmasına rağmen yakışıklılığı ile hemen farkediliyordu. Ayrıca kendinden çok emin, biraz da alaycıydı. İnsanlara tatlı tatlı sataşmadan duramazdı. Sevilmemesi imkânsızdı. Subay olur olmaz her yerde görünmeye başladı. Çevresinde çok saygı görüyor, el üstünde tutuluyordu. Bunun sonucu olarak şımardıkça şımarıyor, saçma davranışlarda bulunuyor, roller kesiyordu; ancak, bu hâlleri bile ona yakışıyordu. Kadınlar ona deli olurdu; erkeklerse onu önemsemez gibi görünseler de, içten içe kıskanıyorlardı. Kendisine bir gram bile benzemeyen, çok sevdiği kardeşi ile birlikte oturuyordu. Nicolas Petrovitch'in ayağı biraz aksıyordu. İnce hatlı, sevimli yüzünde biraz hüzünlü bir ifade vardı. Ufak siyah gözlü; seyrek saçlıydı. Biraz tembeldi ancak, okumayı çok se- Babalar ve Oğullar 37 verdi. İnsanlara daima şüphe ile yaklaşırdı. Paul Petrovitch ise evde pek kalmaz, dışarıya çıkardı. Cesareti ve becerikliliği ile dillere destandı. Kibar gençler arasında 'jimnastik' modasını başlatan oydu. Topu topu beş ya da en fazla altı kitap okumuştu, onlar da Fransızca'ydı. Erken sayılabilecek bir yaşta, yirmi-sekizinde yüzbaşı olmuştu. Parlak bir kariyer onu beklemekteydi, sonra birden her şey değişti. O sıralar, bugün bile hatıralarda olan bir kadın, Prenses R., Petersbourg sosyetesinde görünmeye başlamıştı. İyi öğrenim görmüş, kibar; ancak, biraz budala bir adamla evliydi. Çocukları yoktu. Kadın bir bakarsınız Avrupa'da, bir bakarsınız Rusya'daydı: Kısacası ilginç bir yaşam sürerdi: Koket, havai bir kadın olarak tanınmıştı. Her çeşit zevke kendini tutku ile bırakırdı. Bitkin düşene dek danseder, akşam yemeği öncesi loş konuk odasına kabul ettiği gençlerle şakalaşır, katılırcasına gülerdi.

Page 15: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Fakat geceleri ağlar, dualar eder, boş yere huzur bıîhnaya çabalar, sabaha kadar odasında dolanır, ellerini ümitsizlikle oğuşturur dururdu. Sabaha doğru solgun ve buz gibi olmasına rağmen, dua kitabının üzerine eğilmiş, hâlâ uyumamış olurdu. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi, yeniden salon kadını kimliğine bürünür; gezer, güler, gevezelik eder, en küçük eğlenceye hazır olurdu. Prenses R. nin muhteşem bir vücudu vardı. Altın sarısı gür saçları, neredeyse dizlerine uzanmaktaydı; gene de pek güzel denilemezdi. Yüzünün en güzel yanı gözleriydi. Küçük, grimsi bu gözlerde asıl güzel olan, bakışlarıydı. Derine işleyen bu bakışlarda, çılgınlık yapacak kadar tasasız, hayalkırıklığına varan derecede hayalperest, gerçekten canlı, yaşayan bir ifade vardı. En saçma sapan şeylerden bile bahse- 38 İ. Turgenyev derken olağanüstü bir ışık yayılırdı. Ayrıca çok da özenli giyinirdi. Paul Petrovitch onunla bir baloda tanışmış, kendisi ile bir mazurka dansı yapmıştı. Bütün bir dans boyunca, kadın kendisiyle doğru dürüst iki lâf etmediği hâlde, Paul Petrovitch ona deliler gibi kapılmıştı. Zaferlere alışıktı, gene aynı hızla amacına ulaştı. Ancak, bu sefer kolay elde etmek onu kadından soğutmadı. Aksine ona gittikçe bağlandı. Bu kadın; sanki kendisini tam olarak teslim ettiği zaman bile içinde bir şeyler saklıyordu. Ruhunun derinlerinde neler gizliydi. Bunu yalnızca Tanrı bilebilirdi. Birtakım doğaüstü güçlerin etkisinde gibiydi; sanki bu güçlerin elinde bir oyuncaktı, kadının aklı onlarla başa çıkmaya yetmiyordu. Tutarsız davranışlarda bulunuyordu, kocasının şüphesini uyandıran tek aşk mektubunu kendisine tamamen yabancı birisine yazmıştı. Aşk, sevinç yerine ona hüzün verirdi. Birlikte olduğu kişiyle gülmez, şakalaşmazdı. Onun sözlerini dinler, şaşkın şaşkın ona bakardı. Kimi zaman bu şaşkınlık buz gibi bir korkuya dönüşür, yüzü bütün hayatiyetini kaybeder, vahşileşirdi. Kendisini yatak odasına kapatır; oda hizmetçisi, kulağı kapıda, kadının hıçkırıklarını dinlerdi. Paul Petrovitch çoğu kez, birlikte geçirdikleri tatlı bir akşamdan sonra içinde bir başarısızlık sonrası hissedilen yakıcı bir acı duyardı. "Daha ne istiyorum?" diye sorardı kendi kendine; bu acı böylece sürer giderdi. Bir gün genç kadına üzerinde bir sfenks bulunan yüzük hediye etmişti. "Bu nedir? Bir sfenks mi?" "Evet. Ve bu sfenks sizindir." "Benim mi?" diye tekrarladı, gizemli tavrını takınarak. "Bilir misiniz ki, bu çok gurur verici bir şey," diye hafifçe Babalar ve Oğullar 39 gülümsedi, gözlerinde aynı gizemli ifadeyle. Paul Petrovitch, Prenses R. tarafından sevildiğini bildiği hâlde mutlu değildi. Fakat kadın ondan soğuyunca -ki bu çok çabuk oldu- aklını kaybeder gibi oldu. Kıskançlıktan gözü dönmüştü; kadına rahat vermiyor, her yerde onu takip ediyordu. Bu bitmek bilmeyen takipler sonunda kadını canından bezdirdi ve Rusya'yı terketti. Arkadaşlarının yakarışlarına, amirlerinin nasihatlerine aldırmayan Paul Petrovitch görevinden istifa etti ve prensesin peşi sıra o da gitti. Dört yıl boyunca Avrupa'da kaldı; kâh onu takip ederek, kâh gönüllü olarak izini kaybederek. Kendisinden utanıyordu, ancak elinden bir şey gelmiyordu. Bu kadının aslında anlamsız olan, ama ona büyüleyici gelen o gizemli hayali ruhunun derinliklerine işlemişti. Baden'deyken yeniden biraraya geldiler, ona öyle geldi ki; kadın hiçbir zaman onu şu anki kadar tutku ile sevmemişti... Ancak bir ay bile geçmeden her şey sona erdi: Ateş bir daha alevlenmemecesine sönmüştü. Kaçınılmaz ayrılığı farkeden Paul Petrovitch, arkadaş kalmalarını istemişti, sanki böyle bir kadınla arkadaş olmak mümkünmüş gibi... Kadın gizlice Baden'den ayrıldı ve bir daha da görünmedi. Paul Petrovitch Rusya'ya dönerek, eski hayatını kurmaya çalıştı, ancak uyum sağlayamadı. Hiçbir yerde tutuna-mıyor, oradan oraya dolaşıp duruyordu. Gene kibarlar çevresine giriyor, eski davranışlarını koruyordu, övünülecek bir iki gönül macerası da olmuştu, ancak maalesef artık ne kendinden, ne de başkalarından bir şey beklemiyor, böyle şeylere fazla ilgi duymuyordu. Yaşlanmış, saçları ağarmıştı. Akşamlarını kulüpte geçirmek, her şeye küçümseyerek somutmak, diğer bekârlarla lâf olsun diye şundan bundan konuşmak, artık onun gündelik alış-

Page 16: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

40 İ. Turgenyev kanlıklarından olmuştu, ki bu da iyiye işaret değildi. Kesinlikle evlilik fikrine yanaşmıyordu. Böylece tam on yıl, renksiz, bomboş ve korkunç bir hızla geçti. Hiçbir yerde zaman, Rusya'daki kadar hızlı geçmez: Bir de cezaevinde bu kadar hızlı geçtiği söylenir. Bir gün, her zamanki gibi kulüpte yemeğini yerken, Prensesin ölüm haberi geldi. Paris'te, deli denilecek bir hâlde iken ölmüştü. Hemen masadan kalktı, uzun süre kulübün salonunu dolandı, arada bir de oyun masasının yanında öylece duruyor, sonra dolaşmaya devam ediyordu. Öyle olduğu hâlde, o gece de her zamanki saatinde kulüpten ayrıldı. Birkaç gün sonra, eline, adına gönderilmiş bir paket geçti: İçinde Prenses'e hediye ettiği yüzük vardı. Sfenksin üzerine bir haç işareti çizmiş ve şu mesajı yazmıştı: "Bilmecenin çözümü haçtadır." Bu olay 1948 senesinin başlarında geçiyordu; bu sırada Nicolas Petrovitch karısını kaybetmiş ve Petersbourg'a gelmişti. Paul Petrovitch kardeşini köye yerleşeli neredeyse hiç görmemişti. Nicolas Petrovitch'in evliliği ile onun Prenses ile ilişkisinin başlaması aynı zamana rastlamıştı. Avrupa'dan dönüşünde, onların mutluluğunu paylaşmak niyetiyle iki aylığına kardeşini ziyarete gitmiş, ancak bir hafta zor dayanmıştı. Durumları birbirinden çok farklıydı. Ancak 1948 senesinde bu fark azalmıştı: Nicolas Petrovitch karısını kaybetmişti, Paul Petrovitch ise anılarını. Prensesin ölümünden sonra, kendisini onu düşünmemeye zorluyordu. Nicolas'm ise dolu dolu yaşanmış bir hayatı, gözlerinin önünde büyüyen bir oğlu vardı; oysa ki Paul, yalnız adam, çalkantılı bir yaşam yaşamıştı; umutları, pişmanlıklara dönüşmüş, pişmanlıkları ona umut gibi gelmişti. Artık öyle bir yaş- Babalar ve Oğullar 41 taydı ki, ne genç bir adamdı; ne de bir ihtiyar. Paul Petrovitch için bundan sonra yaşamak, Nicolas için olduğundan daha zordu geçmişini kaybedince her şeyini yitirmişti. Bir gün Nicolas Petrovitch, Paul Petrovitch'e: "Seni Marino'ya davet etmek isterdim. -Karısının adını yaşatmak için malikanesine bu adı vermişti.- Ancak benim rahmetli eşimin varlığı'sırasında bile dayanamadığına göre herhalde şimdi sıkıntıdan patlarsın." "O zaman çok aptal ve boşmuşum da ondan," dedi Paul Petrovitch. "Şimdi daha akıllanmış, daha sakinleşmiş durumdayım. Düşündüğünün aksine, bundan sonra hayatımın geri kalan kısmını seninle geçirmek istiyorum. Eğer sen istersen tabii." Nicolas Petrovitch cevap vermek yerine, ağabeyine sıkıca sarıldı. Fakat Paul Petrovitch'in bu niyetini gerçekleştirmesi için aradan bir, birbuçuk yıl geçmesi gerekti. Oraya yerleştikten sonra, bir daha oradan ayrılmadı, hatta Nicolas Petrovitch'in kışları Petersbourg'da geçirdiği üç yıl boyunca bile. Genellikle vaktini, İngilizce eserler okumakla geçiriyordu. Zaten kendisine de İngiliz stilinde bir yaşam kurmuştu; komşularla çok az görüşür, resimler dışında pek dışarıya çıkmazdı. Seçimlerde de çoğunlukla suskunluğunu koruyordu; yalnız arada bir, liberal görüşleri, geçmişi savunan mülk sahiplerini korkutuyordu. Ama yeni kuşak temsilcilerine de yakın değildi. Her iki kuşak da onu "kendini beğenmiş" olarak nitelemekteydi; ancak öte yandan, soylu tavırlardan ötürü ona gıpta ediyorlardı. Saygı görüyordu. Çok hoş bir giyim tarzı vardı, her zaman en pahalı otellerin en iyi odalarında kalır, en iyi yerlerde yemek yerdi; hatta bir akşam, Louis-Philippe'in masasında Wellington ile birlikte yemek 42 İ. Turgenyev yemişti. Yanında hakiki gümüşten mini banyo küveti olmaksızın yola çıkmazdı. En nadide, hemen farkedilen cinsten parfümler sürünür, ustaca Whiss oynar, ancak hep kaybederdi. Ayrıca insanlarla arasına mesafe koyan gururundan dolayı da, kendisine saygı duyulurdu. Kadınlar onun çok hoş bir melankolik olduğunu düşünürlerdi, fakat o kadınlarla ilgilenmezdi. "Görüyorsun ya Eugene, amcama ne kadar haksızlık ediyorsun!" dedi Arcade anlatmasını bitirince. "Sana daha, kaç kez babama bütün parasını vererek, onu felâketten kurtardığını anlatmadım; belki sana daha önce söylemişimdir,

Page 17: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

çiftlikte mallarını ayırmadılar. Zaten o, herkese her zaman yardıma hazırdır ve özellikle köylünün yararını düşünür. Onlarla konuşurken burnunu tıkar, kolonya koklar ama..." "Sinirseldir," diye sözünü kesti Bazarov. "Belki, ama çok iyi kalpli birisi ve kesinlikle aptal değil. Bir bilsen bana ne yararlı öğütler vermiştir... Hele hele kadınlara nasıl davranılması konusunda..." "Eee! Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Biz biliriz bu işleri!" "Hem sonra tek kelime ile, derinden yaralı, mutsuz biri o, inan bana," diye devam etti Arcade. "Ondan nefret etmek, alay etmek haksızlık olur." "Hey! Ondan nefret eden kim? Sözümü kesme sakın: Hayatını bir kadının aşkı üzerine kurmuş ve bunu kaybedince kendini bırakan, artık hiçbir işe yaramayan adam, adam değildir. Onun mutsuz olduğunu söylüyorsun; öyle olabilir, bunu sen benden daha iyi bilirsin, elbette. Ama bence kafasındaki saçmalıklardan henüz kurtulmuş değil. Kendisini, Galignani'nin saç- Babalar ve Oğullar 43 malıklarla dolu eserlerini okuduğu ve ayda bir kez bir köylüyü kırbaçlanmaktan kurtardığı için çok mühim bir adam sayıyor." "Fakat sonuç olarak, onun yetiştiği çağı, nasıl bir eğitimden geçtiğini biliyorsun," dedi Arcade. "Eğitim mi?" dedi Bazarov. "Herkes kendi kendini eğitmeli. Örneğin beni ele al... Çağa gelince, niçin çağa uyacakmışım? Aksine, çağ bana ayak uydursun. Hayır, dostum bunların hepsini bir kenara bırak, hepsi saçmalık! Hem sonra bir kadınla bir erkek arasında gizemli bir takım ilişkiler olduğuna dair o hikâyeler? Biz fizyologlar ne olduğunu iyi biliyoruz. Bir gözün anatomisini incele de söyle bakalım, nerede bu ünlü gizemli bakış. Bütün bunlar romantizm, gelip geçici, "sanat" saçmalığı. Her neyse bırakalım da bütün bunları, benim böceği inceleyelim." Bunun üzerine iki arkadaş, Bazarov'un ucuz tütünle karışık ilaç kokan odasına girdiler. VIII Paul Petrovitch kardeşinin kâhya ile olan konuşmasına pek katılmadı. İriyarı, kurnaz bakışlı, veremli gibi ince sesli bir adam olan kâhya, Nicolas Petrovitch'in her sözüne "Emriniz olur efendim, hemen yaparız," diye cevap veriyordu. Köylüleri hırsızmış, ayyaşmış gibi göstermeye uğraşıyordu. Çiftlik işlerinde oturtulmaya çalışılan modern sistem, yağlanmamış araba tekerlekleri gibi gıcırdıyor, acemice yapılmış eşyalar gibi her yandan çatırdıyordu. Nicolas PĞtrovitch cesare- 44 İ. Turgenyev tini kaybetmiyordu; ancak sık sık içini çekerek bu durumu sor-guluyordu. İşlerin parasız yürümeyeceğinin farkındaydı, ancak parası neredeyse bitmişti. Arcade'm amcası için söyledikleri doğruydu: Paul Petrovitch kardeşine birçok kereler yardım elini uzatmış; birçok kez kardeşinin işin içinden çıkamadığını, çırpındığını görüp, ona: "Ben sana para verebilirim," demiş ve onu bu durumdan kurtarmıştı. Ancak şimdi onun da pek parası kalmamıştı, o yüzden konuşmaya katılmayıp, uzaktan izlemeyi tercih etmişti. İşçilerle karşılaşılan sorunlar, onun da canını fena hâlde sıkmaktaydı. Ona öyle geliyordu ki, kardeşi tüm çabası ve isteğine rağmen işlerin üstesinden gelemiyordu. Tam olarak hatanın nerede olduğunu bilmiyordu. Yalnızca "Kardeşim pek pratik zekâlı değil, uygulama konusunda bilgisi yok, onu kandırıyorlar," diye düşünüyordu. Nicolas Petrovitch ise ağabeyinin çok yüksek pratik zekâsı olduğu inanandaydı ve hep ona akıl danışırdı: "Ben zayıf, savunmasız bir adamım. Her şeyden herkesten uzakta yaşadım, ama sen ticaret adamlarıyla iç içe yaşadın, kartal gibi bakışınla onları tanırsın," derdi. Paul Petrovitch kardeşi böyle konuşunca başını çevirir, ancak onun fikrini değiştirmeye uğraşmazdı. Nicolas Petrovitch'i çalışma odasında bıraktıktan sonra, odaları ayıran koridoru geçti ve alçak bir kapının önüne gelince bir süre düşünceli düşünceli bıyıklarını düzelterek bekledi, kapıyı çaldı. "Kim o? Buyurun!" diyen Fenetchka'nın sesi duyuldu.

Page 18: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Benim" dedi Paul Petrovitch kapıyı açarak. Fenetchka kucağındaki bebeğiyle bir sıçrayışta oturduğu Babalar ve Oğullar 45 yerden fırladı; bebeğini yanındaki hizmetçi kızın kucağına verdi, hizmetçi çocuğu dışarıya götürdü. Fenetchka aceleyle başındaki örtüyü düzeltti. "Sizi rahatsız ediyorsam özür dilerim," diye söze başladı. Paul Petrovitch, kadından yana bakmaksızın, "Yalnızca şunu sormak için uğramıştım, bugün sanırım birisi şehre iniyor... Bana da yeşil çay almalarını söyler misiniz, diye soracaktım." "Tabii ki efendim!" diye cevapladı Fenetchka "Ne kadar istiyorsunuz?" "Sanırım yarım kilo yeterli olur. Gördüğüm kadarıyla değişiklikler yapmışsınız," diye ekledi çevresini inceleyerek. Fenetchka'ya göz ucuyla bir bakış attı. Kadının, kendisini anlamadığını farkedince: "Perdelerden bahsediyorum," dedi. "Ah! Evet! Perdeler, Nicolas Petrovitch sağ olsun, o hediye etti; fakat aslında perdelerimiz yapılalı uzun zaman oldu." "Buraya epeydir gelmediğim için görmemiştim. Artık tamamen yerleşmişsiniz." "Bunu Nicolas Petrovitch'e borçluyuz," diye mırıldandı Fenetchka. "Eski oturduğunuz küçük daireden daha iyidir herhalde?" diye sordu nazikçe Paul Petrovitch. "Oh! Evet! Tabii ki!" "Oraya şimdi kimler yerleşti?" "Çamaşırcılar!" "Ya!" Paul Petrovitch sustu. Fenetchka "Şimdi gider," diye düşünüyordu, ancak o gitmedi. Fenetchka da orada parmaklarını oy- 46 İ. Turgenyev natarak kaldı. "Niçin-bebeğinizi dışarı gönderdiniz" diye devam etti Paul Petrovitch. Çocukları severim, onu bana biraz göstersenize." Fenetchka neşeden, şaşkınlıktan kıpkırmızı oldu. Paul Petrovitch'den çekindi, kendisi ile şimdiye kadar hiç konuşma-mıştı. "Douniacha!" diye seslendi "Mitio'yu getirin! Ya da durun, bekleyin; önce ona bir şeyler giydirelim!" -Fenetchka evde herkese 'siz' diye hitap ederdi.- Kapıya yöneldi. "Öyle de getirseniz olur," dedi Paul Petrovitch. "Hemen gelirim," diyerek aceleyle çıktı Fenetchka. Yalnız kalınca Paul Petrovitch etrafına bu sefer iyice baktı. Bu bodrum katındaki küçük oda çok temiz ve çok sevimliydi. Yeni boyanmış döşemeden nane, melisa kokuları yayılıyordu. Arkalıkları arp biçimli sandalyeler duvarı boyunca dizilmişti; merhum babaları bunları Polonya'daki sefer sırasında almıştı. Odanın bir köşesinde yuvarlak kapaklı, dökme bir sandığın yanında muslin bir cibinlik altında küçük bir karyola duruyordu. Üstünde kabarık bir yatak vardı. Öte köşede, Ermiş Nikolas'ın karanlık büyük ikonunun önünde bir kandil yanmaktaydı; göğsünde minimini bir porselen paskalya yumurtası, kırmızı bir-kurdelenin ucunda sarkmaktaydı. Pencere önlerinde ağızları sıkıca kapatılmış reçel kavanozları diziliydi; Feretchka'nın el yazısı ile: "frenk üzümü reçeli" diye yazılıydı. Nicolas Petrovitch'in en sevdiği reçeldi bu. Uzun bir iple tavana bağlanmış kafeste, kısa kuyruklu bir saka kuşu durmaksızın zıplıyordu. Kafesten etrafa darı taneleri saçılıyordu. İki pencerenin arasına küçük bir komodin yerleştirilmişti; komodinin arkasındaki Babalar ve Oğullar 47 duvarda Nicolas Petrovitch'in bir sokak fotoğrafçısı tarafından çekilmiş, oldukça kötü fotoğrafları asılıydı. Aynı yerde Fenetchka'nın da kendisine pek benzemeyen bir resmi vardı; gergin gülümseyişi dışında hiçbir şey belirgin değildi, oldukça karanlık çekilmişti. Ve Fenetchka'nın resminin üzerinde, uzaktaki Kafkas dağlarına bakan, sırtında paltosu, çatık kaşları ile Iermolov'un bir portresi vardı.

Page 19: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Beş dakika geçti; yan odadan fısıltılı konuşmalar, hışırtılar geliyordu. Paul Petrovitch komodinin üzerindeki, kapağı yer yer yağlanmış kitabı eline aldı: Marsalski'nin "Silahşörler" adlı eseriydi bu, birkaç sayfa çevirmişti ki, kapı açıldı ve kucağında Mitia ile Fenetchka içeri girdi. Çocuğa yakası dantelli kıpkırmızı bir gömlek giydirmiş, saçlarını taramış, yüzünü yıkamıştı. Tüm sağlıklı yaşıtları gibi, çocuk hızlı hızlı nefes alıyor, gördüğü herkese minik ellerini uzatıyor, yerinde duramıyordu; gömleğinin güzelliğinden kendisinin de pek etkilendiği belliydi. Küçük tombul bedeninin her yanından neşe yayılıyordu. Fenetchka da saçlarını düzeltmiş ve daha güzel bir başörtüsü takmıştı, ama öteki ile de gayet güzel görünüyordu. Gerçekten de dünyada, kucağında sağlıklı bir bebek taşıyan genç güzel bir anneden daha güzel bir tablo var mıdır? "İşte genç bir delikanlı," dedi Paul Petrovitch alçakgönüllülükle. İşaret parmağının uzun tırnağıyla Mitia'nm tombul gerdanını gıdıkladı. Çocuk güldü. "Görüyor musun, bak, senin amcan!" dedi Fenetchka çocuğun üzerine eğilerek. Bu sırada Douniachka pencerenin kenarında sessizce yaktığı mumu yerine yerleştiriyordu. "Kaç aylık?" diye sordu Paul Petrovitch. 48 İ. Turgenyev "Altı. Gelecek ayın 1 l'inde yedi aylık olacak." "Sekiz aylık olmayacak mı; Theodosie Nikolai'evna?" diye tereddütle söze karıştı Douniachka. "Hayır, yedi olacak." Çocuk gözlerini kuşun kafesine dikmiş gülüyordu; birden elleriyle annesinin burnuna ve dudaklarına yapıştı. "Küçük yaramaz seni!" dedi Fenetchka, çocuğun ellerinden kurtulmaya çalışmadan. "Kardeşime benziyor," dedi Paul Petrovitch. Fenetchka "Kime benzeyecek ki?" diye geçirdi içinden. "Evet" diye sürdürdü konuşmasını Paul Petrovitch; kendi kendisiyle konuşuyormuş gibiydi. "Benzerlik tartışılamaz." Fenetchka'ya dikkatle, neredeyse hüzünlü bir bakışla baktı. "Bak canım, işte senin amcan!" diye tekrarladı Fenetchka, alçak sesle. Birden arkalarından Nicolas Peetrovitch'in sesi duyuldu: "Ah! Paul! Burada miydin?" Paul Petrovitch kaşları çatılmış vaziyette, hızla ona döndü. Fakat kardeşi öylesine neşeli, öylesine sıcak bakıyordu ki, kendini gülümsemekten alıkoyamadı. "Pek şeker bir oğlun var," dedi; saatine bir göz attı. "Çayımla ilgili bir sipariş vermek üzere uğramıştım..." Sonra ilgisiz bir tavırla odadan ayrıldı. "Kendiliğinden mi geldi?" diye sordu Nicolas Petrovitch Fenetchka'ya. "Evet. Kapıyı çaldı ve içeri girdi." "Öyle mi?.. Arcacha henüz gelmedi mi?" "Hayır. Acaba ben müştemilata taşınsam daha iyi olmaz- Babalar ve Oğullar mı?" "Ne için?" "İlk zamanlar böylesi daha iyi olur, diye düşünüyordum." "Hayır," dedi Nicolas Petrovitch. Sesi kararsız çıkmıştı, eli gene alnında gezinmekteydi. "Bu daha önce olmalıydı... Merhaba tombişim" diye çocuğa yaklaştı, tüm neşesi geri gelmişti, çocuğu yanaklarından öptü. Sonra yanıbaşındaki Fenetchka'nın süt beyaz kollarından öptü. "Nicolas Petrovitch! Lütfen kendinize gelin!" diye kekeledi, başını öne eğerek. Böyle biraz şaşkın, şefkatle gülümsediği zaman dayanılmaz oluyordu. Nicolas Petroviich Fen. tchka'yla şöyle tanışmıştı: Üç yıl önce, evinden epey uzakta bir kasabaya gitmiş; işi uzayınca orada bir handa gecelemek zorunda kalmıştı. Kendisine sunulan odanın temizliğinden, çarşaflarının beyazlığından çok etkilenmişti. Aklından "buranın sahibi Alman olmalı" diye bir düşünce geçmişti. Fakat aksine Rus'tu. Elli yaşlarında, özenli giyinen, zeki ve onurlu bir kadındı. Sakin bir konuşması vardı. Çayını yudumlarken kadınla sohbet etmiş, ondan çok hoş-lanmıştı. O sıralarda Nicolas Petrovitch malikânesini yeni yaptırmıştı ve köleleri yanında tutmak istemiyor, kendisine bir personel

Page 20: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

oluşturmaya çabalıyordu. Öte yandan, hanın sahibesi de şehre gelen yolcuların azlığından, işlerin durgunluğundan şikâyetçiydi. Nicolas Petrovitch ona kendi malikânesinde kâhya olarak çalışmayı önerdi. Kadın hemen kabul etti. Kocası öleli çok olmuştu; ondan geriye bir tek, kızı Fenetchka kalmıştı. İki hafta sonra Arina Savichna Marino'ya kızı ile birlikte gelip yerleşti. Nicolas Petrovitch'in seçiminin mükemmel olduğu belliy- 50 İ. Turgenyev di: Arina evi düzene sokmuştu. Onyedi yaşındaki Fenetchka'ya gelince, kimsenin ondan haberi yoktu, ortalıklarda pek görünmezdi. Kendi hâlinde, sessizce kendi köşesinde yaşıyordu. Yalnızca pazar günleri kilisedeki törene giderdi. Zaten Nicolas Petrovitch de onun o güzel yüzünü, beyaz tenini bu şekilde far-ketmişti. Böylece bir yıl geçti aradan. Bir sabah, Arina onun çalışma odasına geldi, her zamanki gibi önünde eğildikten sonra, kızının yardımına gelmesini rica etti; kızının gözüne sobadan kıvılcım sıçramıştı. Bütün toprak sahipleri gibi, Nicolas Petrovitch de hastalıkları iyileştirme konusunda bilgi sahibiydi, hatta kendi yazdığı reçeteler bile vardı. Arina'ya kızını getirmesini söyledi. Fenetchka Bey'in kendisini çağırdığını duyunca önce çok korkmuş, fakat sonra annesinin peşi sıra gitmişti. Nicolas Petrovitch onu pencerenin önüne getirdi, başını ellerinin arasına aldı. Kıvılcım sıçramış olan kırmızı gözü muayene ettikten sonra hemen orada hazırladığı bir kremle pansuman yapılmasını salık verdi; mendilini yırtarak onlara nasıl pansuman yapılacağını da tarif etti. Fenetchka açıklamalar bittikten sonra tam odadan çıkıyordu ki Arina ona: "Beyin elini öpsene, koca sersem!" dedi. Nicolas Petrovitch ona elini vermedi, yalnızca kızın eğik başına, saçlarının arasındaki çizgiye belli belirsiz bir öpücük kondurdu. Fenetchka'nın gözü hemen iyileşti, fakat onun Nicolas Petrovitch üzerinde bıraktığı etki pek çabuk geçmedi: Onun o pürüzsüz cildi, utangaç utangaç kendisine bakan şefkatli yüzü gözünün önünden gitmiyordu. İpeksi saçlarını avuçlarında hissediyor, pırıl pırıl küçük dişlerinin gözüktüğü o masum, ıslak dudakları yeniden hatırlıyordu. Ona kilisede daha dikkatli baktı ve konuşmaya çalıştı. Babalar ve Oğullar 51 Önceleri kız ondan ürküyordu. Bir seferinde, akşam üzeri, tarlaların öbür tarafından, tam karşıdan Nicolas Petrovitch'in yürüyerek geldiğini görünce, yüz yüze gelmektense çalıların arkasına saklandı. Ancak Nicolas Petrovitch onun güzel başını farket-mişti, kız sanki küçük vahşi bir hayvan gibi saklandığı yerden kendisine bakmaktaydı, nazikçe seslendi: "Merhaba! Fenetchka, bilirsin ki ben kimseyi yemem." "Merhaba," diye mırıldandı öteki, yerinden kımıldamadan. Yavaş yavaş ona alışıyordu; ancak görünüşte hep çekingendi. Tam bu sıralarda da annesi Arina aniden koleradan öldü. Fenetchka nereye gidebilirdi? Sağduyu, düzenlilik, ciddilik bakımından annesine çekmişti; fakat öylesine yalnız, öylesine toydu ki!.. Hem Nicolas Petrovitch de öyle iyi, öyle nazikti ki... Herhalde daha fazlasını anlatmaya gerek yok." Nicolas Petrovitch. "Öylesine mi geldi gerçekten ağabeyim?" diye sordu "Geldi, kapıyı vurdu ve içeri girdi ha?" "Evet." "İyi. Mitia'yı kucağıma versene, biraz hoplatayım onu!" Ve Nicolas Petrovitch oğlunu tavana doğru hoplatmaya başladı. Çocuk gülmekten katılırken; annesi her seferinde endişeyle çocuğu bacaklarından tutmaya çalışıyordu. Paul Petrovitch'e gelince; o, duvarları, koyu gri, karışık desenli güzel bir duvar kâğıdı ile kaplı, şık çalışma odasındaydı. Duvarda, gözalıcı renklerdeki Acem halısı üzerinde silâh kol-leksiyonu asılıydı. Açık yeşil kadifeyle kaplı ceviz ağacından koltuklar; Rönesans stili kestane ağacından eski, kararmış bir 52 İ. Turgenyev kütüphane, üzerini minik bronz heykellerin süslediği muhteşem bir yazı masası, bir şömine... Divana uzanmıştı, ellerini başının arkasına kenetlemiş ve umutsuz

Page 21: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

denilebilecek bir bakışla gözlerini tavana dikmişti. Yüzünde beliren duygulan saklamak istercesine yerinden kalktı, perdeleri kapattı ve yeniden divana uzandı. IX Aynı gün Bazarov da Fenetchka ile tanıştı. Arcade ile bahçede dolaşıyor ve ona, niçin bazı çalıların, ağaçların iyi tutmadıklarını açıklıyordu: "Şuraya öncelikle gümüşi kavak, göknar, hatta toprağa biraz gübre eklemek koşulu ile ıhlamur dikmeli. Bak, çardağı saran akasya ile leylâk ne güzel tutmuş! Çünkü bunlar fazla bakım istemeyen türlerdir. Ah! Orada birisi var!" Orada çardağın altında, Fenetchka yanında Mitia ve Douniacha ile oturmaktaydı. Bazarov durdu, Arcade Fenetchka'yı sanki çok önceden beri tanışıyorlarmış gibi başıyla selâmladı. "Kim bu?" diye sordu Bazarov çardağı geçince. "Ne güzel bir kız!" "Kimden bahsediyorsun?" "Ne acayip bir soru! Orada en güzel kim vardıysa ondan tabii ki." Arcade ona kısaca, sıkıntı ile Fenetchka'dan bahsetti. "Ah! Baban görüyorum ki pek zevkli adammış. Baban çok hoşuma gitti, biliyor musun? Ha! Ha! Yaman adam doğrusu! O halde, o bayanla tanışmalıyız," diyerek çardağa doğru geri dön- Babalar ve Oğullar 53 dü. "Eugene" diye bağırdı Arcade korkuyla "Lütfen dikkatli ol! Yalvarırım onu incitme!" "Endişelenme! Dağdan inmedik!" dedi Bazarov. Fenetchka'nın yanına gelince kasketini çıkardı, uygarca kadını selâmladı: "İzin verirseniz size kendimi takdim edeyim Arcade'm arkadaşıyım. Sakin, kendi hâlinde bir adamımdır." Fenetchka oturduğu yerden doğruldu, ona baktı, ancak hiçbir şey söylemedi. "Ne şeker bir çocuk!" diye devam etti Bazarov. "Endişelenmeyin, benim nazarım değmez. Fakat niçin yanakları bu kadar kırmızı? Diş çıkarıyor olmalı, öyle mi?" "Evet," diye onayladı Fenetchka. "Dört tane çıktı bile, ama şimdi yeniden diş etleri şişti." "İzin verin de bakayım, korkmayın, ben doktorum." Bazarov çocuğu kollarına aldı; çocuk Douniacha ve Fenetchka'yı oldukça şaşırtarak hiç direnmedi. "Görüyorum... Bir şey yok, oldukça normal bir durum: çok güzel dişleri olacak bu adamın. Eğer herhangi bir sorun olursa beni çağırabilirsiniz. Ya siz, siz nasılsınız? Sağlığınız yerinde mi?" "Evet. Allah'a şükür!" "Çok iyi. Ya siz?" diye ekledi Douniacha'ya dönerek. Efendilerinin yanında oldukça ciddi bir tavır takınan, onlar uzaklaştığında çılgın kahkahaları ortalığı çınlatan Douniacha cevap vermek yerine gülmekten katılıyordu. "O halde harika! Size bu küçük kahramanı geri vereyim." 54 İ. Turgenyev Fenetchka çocuğu kucağına aldı. "Sizden hoşlandı," dedi alçak sesle. "Beni bütün çocuklar sever," dedi Bazarov. "Bu bir sırdır." "Çocuklar sevildiklerini hissederler," diye söze karıştı Dou-niacha. "Bu doğru. Mitia'yı bilirsiniz, herkese gitmez," dedi Fenetchka. "Ya bana? Bana da gelir mi acaba?" diye atıldı Arcade. Şimdiye kadar onları uzaktan izlemekle yetinmişti. Sevgiyle kollarını Mitia'ya doğru uzattı; ama çocuk başını çevirdi, ağlamaya başladı. Fenetchka bu durumdan çok huzursuz olmuştu: "Başka zaman gelir; nasılsa alışmaya yeterince vakti olacak," dedi Arcade şefkatle. . İki arkadaş uzaklaştılar. "Adı neydi?" diye sordu Bazarov. "Fenetchka Theodosie" diye cevapladı Arcade.

Page 22: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ya soyadı ne? Onu da bileyim." Nikolaîevna. "İyi! Ondan hoşlandım, çünkü hâlinden utanıyormuş gibi değildi. Bahse girerim başkaları onu bu durumdan ötürü suçlardı. Ne saçmalık! Niye utanacakmış ki! O her şeyden önce bir anne! O halde haklıdır!" "O, evet; fakat babam..!" dedi Arcade. "O da!" diye kesti Bazarov. "Öyle mi? Bence değil, ben onu haklı bulmuyorum." "Küçük mirasçımız seni,pek memnun etmemişe benziyor, öyle mi?" "Beni bu tür düşüncelerle suçlamaya utanmıyor musun?" Babalar ve Oğullar diye öfkeyle isyan etti Arcade. "Ben bu açıdan babamı haksız görmüyorum; ama onunla evlenmesi gerektiğini düşünüyo-, rum." "Vay canına! Bakar mısınız ne kadar da soyluyuz! Senin için hâlâ evliliğin bir anlamı var; senden bunu beklemezdim!" dedi sakince Bazarov. İki arkadaş bir süre sessiz kaldılar. "Babanın bütün el attığı işleri gördüm" diye söze başladı Bazarov. "Hayvan sürüleri beş para etmez, atlar bitkin, binalar çok çirkin ve çalışanlar kesinlikle birinci sınıf birer miskin Kâhyaya gelince ya aptal, ya da dolandırıcının teki; hangisi olduğuna henüz karâr veremedim." "Bugün çok acımasızsın, Eugene". "Ve çok sevgili dostum, iyi kalpli Rus köylüleriniz babanı dolandıracaklar; bundan eminim. Şu özdeyişi bilirsin: 'Rus köylüsü şeytanın bile üstesinden gelir.' "Amcama hak vermeye başladım: Ruslar hakkında ne kadar kötü düşüncelere sahipsin!" dedi Arcade. "Bir Rus'un en iyi yanı da bu zaten: Kendisinin ne denli kötü olduğunu bilmesi. Önemli olan şudur: İki kere iki dört eder. Gerisi fâni." "Doğa da mı fâni?" diye sordu Arcade; güneşin yakıcı ışığının aydınlattığı çeşit çeşit renkteki tarlalara düşünceyle bakarak. "Doğa da fâni; bir esinti. Doğa bir tapınak değil, insanların çalıştığı bir atölyedir." Tam bu sırada evden bir viyolonsel sesinin geldiğini duydular. Deneyimsiz, ama coşkulu bir el Schubert'in 'Bekleyiş'ini 56 İ. Turgenyev çalmaktaydı ve melodi tatlı tatlı etrafa yayılıyordu. "Bu neyin nesi?" diye sordu Bazarov şaşırmış bir hâlde. "Babamdır." "Viyolonsel çalar mı?" "Evet." "Fakat kaç yaşında ki o?.. "Kırkdört yaşında." Bazarov kahkahalarla gülmeye başladı: "Niçin gülüyorsun?" diye sordu Arcade. "Baksana! Kırkdört yaşında, aile babası bir adam oturmuş viyolonsel çalıyor!" Bazarov hâlâ gülüyordu; fakat bu sefer okul hocasına duyduğu saygıya rağmen Arcade hiç gülümsemedi bile. X İki hafta geçmişti bile. Marino'da hayat kendi akışında devam ediyordu: Arcade eğlenmeye bakıyor, Bazarov çalışıyordu. Evdekiler ona, patavatsız tavırlarına, beklenmedik, lakayt konuşmalarına alışmışlardı. Özellikle Fenetchka onu öyle benimsemişti ki, Mitia bir gece havale geçirdiğinde onu uyandırmaktan çekinmedi. Bazarov her zamanki gibi yarı esneyerek, yarı şakalaşarak çocuğu sakinleştirene kadar Fenetchka'nın yanında iki saat kaldı. Buna karşılık Paul Petrovitch Bazarov'dan tüm benliğiyle nefret ediyordu; onu kibirli, edepsiz, aşağı tabakadan birisi olarak değerlendiriyordu. Bazarov'un kendisine saygı duymadığını; kendisini saygıdeğer Paul Kirsanov'u küçümsedi- Babalar ve Oğullar 57

Page 23: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

ğini sanıyordu. Nicolas Petrovitch bu genç "nihilist"ten biraz çekiniyor ve Arcade'ın ondan etkilenip, zarar görmesinden korkuyordu; fakat aynı zamanda onun konuşmalarını dinlemekten, kimya ve fizik deneylerine katılmaktan keyif alıyordu. Bazarov mikroskobunun başında inceleme yaparak saatler geçirmişti. Hizmetçiler bile, alaycı tavırlarına rağmen ona bağlanmışlardı: Her şeye rağmen ona kendilerinden biri gözü ile bakıyorlardı, 'bir efendi' gibi değildi. Douniacha onunlayken özgürce, kahkahalarla gülüyor ve yanından geçerken anlamlı anlamlı göz kırpıyordu. Pierre kendini beğenmiş, kibar görünmekten başka derdi olmayan, okumaktan çok heceleyen, sık sık ceketinin üzerindeki tozları silken, o aptal çocuk bile Bazarov'un kendisine biraz olsun dikkat etmesi için, çok neşeli, pırıl pırıl bir ifade takınırdı. Hizmetçilerin çocukları, kendi yavruları gibi, "Toktor" "Toktor" diye bağırarak peşisıra dolanıyorlardı. Yalnızca, Pro-kofitch onu sevmezdi, sofrada ona tabağını hep asık suratla verirdi. Onu "kazıkçı dolandırıcı" diye adlandırıyor, yaban domuzuna benzetiyordu. Prokofitch bu tutumları ile Paul Petro-vitch'ten aşağı kalır yanı olmayan, tam bir aristokrattı. Yılın en güzel günleriydi; haziran»başıydı. Hava harikaydı; her ne kadar kolera tehdidi yeniden belirdiyse de, halk buna alışıktı. Bazarov erkenden kalkıyor ve 2-3 km kadar yürüyordu. Amaçsız gezmezdi, her seferinde ya bitkileri inceler, toplar ya da böcek yakalardı. Arasıra Arcade da ona eşlik ederdi. Genelde, dönüşte, aralarında bir tartışma çıkar ve çoğunlukla pes eden Arcade olurdu. Bir gün, her zamankinden biraz fazla gecikince, Nicolas Petrovitch onları merak ederek bahçeye indi. Biraz ileride yıldı- 58 İ. Turgenyev rım düşmüştü. Kameriyenin bulunduğu yere yaklaştığı zaman birden hızlı adımlarla gelen iki gencin seslerini duydu. Kameriyenin öte yanından geldikleri için, onların Nicolas Petrovitch'i görmelerine imkân yoktu. "Babamı yeterince tanımıyorsun," diyordu Arcade. Nicolas Petrovitch nefesini tuttu; onları dinledi. "Baban çok iyi birisi, fakat modası geçmiş. Onların zamanı çoktan bitti..." Nicolas Petrovitch kulak kabarttı. Arcade cevap vermedi. "Modası geçmiş," adam bir iki dakika öyle, hareketsiz kaldı, sonra yavaşça eve yöneldi. "Önceki gün, onu Puşkin okurken gördüm," diye devam etti Bazarov bu arada. "Lütfen ona bunun ne kadar saçma olduğunu bir kez açıkla! Her şeyden önce, artık bir delikanlı değil. Bu saçmalıkları unutmak için daha ne bekliyor? Sonra bu çağda romantik olmak ne komik bir düşünce! Ona yararlı bir şeyler okutsana!" "Ne meselâ?" "Başlangıç için Büchner'in 'Staff und Kraft'ını meselâ." "Ben de öyle düşünüyordum. Bu kitap onun anlayabileceği bir dilde yazılı," diye onayladı Arcade. Aynı gün yemekten sonra, Nicolas Petrovitch ağabeyi ile onun çalışma odasında söyleşiyorlardı. "Bakar mısın! Öyle görünüyor ki sen ve ben, onların gözünde modası geçmiş, zamanını doldurmuş kişileriz. Belki Bazarov haklıdır, ancak canımı sıkan bir şeyi itiraf edeyim: Arcade ile çok yakın olacağımızı, arkadaş olacağımızı düşündüğüm bir anda, birden bir bakıyorum; o çok ileride, bense geride: Bu da b' Babalar ve Oğullar 59 zim anlaşmamıza engel oluyor." "Fakat o niçin ileride olsun? Ve neden bizden bu kadar farklı olsun?" diye sabırsızlıkla bağırdı Paul Petrovitch. "Hep bu genç 'nihilist' beyimiz sayesinde bunlar beynine dolduruluyor. O zavallı, hekim bozuntusundan nefret ediyorum! Bana göre o bir şarlatandan başka bir şey değil ve eminim ki onca kurbağa deneylerine rağmen, fizikten de pek anlamıyor!" "Hayır ağabey, lütfen böyle konuşma! Bazarov zeki ve bilgili birisi!" "Sonra o ne kendini beğenmişlik!.." diye sözünü kesti ağabeyi. "Evet, kendini beğenmiş birisi olabilir, fakat bu kaçınılmaz gözüküyor. Benim asıl anlamadığım şu: Zamana uymak için elimden geleni yaptım; köylülerin

Page 24: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

geleceğini sağlama aldım, bir çiftlik oluşturdum, bütün köyde 'kızıl' diye anılsam da... Okurum, kendimi geliştirmeyi severim, çağın yeniliklerine ayak uydurmaya çalışırım, ama gene de benim 'modası geçmiş' biri olduğumu düşünüyorlar. Korkarım ki onlar haklı, ne dersin ağabey?" "O niye?" "Göreceksin. Demin koltukta oturmuş, Puşkin'in (Tsiganes) adlı eserini okuyordum; elimde kitap, dalmışım. O sırada Arcade geldi, bir şey söylemeksizin şefkatle, elimdekini yavaşça çekti, yerine Almanca başka bir kitap bıraktı. Sonra gülümsedi ve elinde Puşkin'imle çıktı gitti." "Şu hâle bak! Peki hangi kitapmış sana verdiği?" "İşte burada!" Nicolas Petrovitch pantolonunun arka cebinden Büchner'in İ. Turgenyev 9. baskı, o ünlü eserini çıkardı. Paul Petrovitch kitabı eline aldı, evirdi çevirdi. "Hımm," diye homurdandı. Arcade, seni anladığım kadarı ile eğitmek istiyor. Okumaya çalıştın mı?" "Evet." • "Eee?" "Evet. Ya ben aptalım ya da bütün bunlar deli saçması. Herhalde ben aptal olmalıyım!" "Almanca'yı unutmamış mısın?" "Anlayacak kadar hatırlıyorum." Paul Petrovitch yeniden kitabı aldı ve kardeşine bir bakış attı. Kısa bir sessizlikten sonra: "Biliyor musun?" diye söze başladı Nicolas Petrovitch, konuyu değiştirmek istercesine: "Koliazine'den bir mektup aldım." "Mathieu Ilitch'den mi?" "Evet. Teftiş için şehre gelmiş. Biliyorsun artık büyük adam oldu, bizi ailece yeniden görmek istiyor; seni, beni ve Arcade'ı yanına bekliyor." "Gidecek misin?" "Hayır. Ya sen?" ¦ "Ben de gitmem. Mathieu'nun kendini övmesini dinlemek için boş yere 50 km yol gidemem, canı cehenneme! Çevresinde, bize ihtiyaç duymayacak kadar dalkavuk vardır zaten. Hem sonra, gizli danışmanlık çok mu önemli bir görev sanki! Ordudaki görevime devam etseydim, şu an en yüksek mertebede olurdum. Sonra unutmayalım ki, sen ve ben, artık modası geçmiş adamlarız." Babalar ve Oğullar 61 "Evet ağabey; öyle görünüyor ki bize bundan sonra tabutlarımızı sipariş edip, elimiz göğsümüzde, ölümü beklemek düşüyor," dedi Nicolas Petrovitch derin derin içini çekerek. "Hayır! Bunu okadar çabuk kabullenemem!" diye homurdandı ağabeyi. "Şu doktor bozuntusu ile yapılacak bir kavgam daha var." Aynı gün, akşam çayında kavga oldu. Paul Petrovitch zaten salona oldukça sinirli, kavgaya hazır bir ruh haliyle gelmişti. Düşmanının tek bir söz söylemesini bekliyordu, ancak bu o kadar çabuk olmadı. Zira Bazarov, iki "yaşlı Kirsanov'un yanında pek konuşmazdı, o akşam da pek keyfi yerinde değildi. Hiç konuşmadan çay üstüne çay içiyordu. Paul Petrovitch'in ise içi içine sığmıyordu. Sonunda beklediği an geldi. Havadan sudan konuşurlarken, söz komşu çiftlik sahibine geldi. Onu Petersbourg'dan tanıyan Bazarov: "Alçağın, pis küçük bir aristokratın tekidir," diye atıldı. "Size bir şey sorabilir miyim?" dedi Paul Petrovitch; sinirden dudakları titriyordu. "Size göre 'alçak' ve "aristokrat' aynı şey mi?" "Ben 'pis, küçük bir aristokrat' dedim" ve sakin sakin çayından yudumlamaya devam etti. "Kesinlikle öyle dediniz, ancak ben eminim ki, sizin için aristokratlar ve pis küçük aristokratlar aynı sınıfa dahil. Ben buna katılmıyorum ve size bunu açıklamak zorunda hissediyorum. Ben her yerde liberal ve ilerici birisi olarak tanınırım, bunu size temin ederim; işte bu yüzden de gerçek aristokratlara saygı

Page 25: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

duyarım. Hatırlayın sayın bayım... -Bazarov gözlerini Paul Petrovitch'e dikti- O İngiliz aristokratlarını hatırlayın sayın ba- 62 İ. Turgenyev yım. Haklarından bir parça olsun ödün vermemişler ve bu yüzden de başkalarının haklarına saygı göstermişlerdir; başkalarının kendilerine karşı görevlerini yerine getirmelerini istediler ve bu sebeple kendi görev ve sorumluluklarını da yerine getirdiler. İşte böyle bir aristokrasi sayesinde İngiltere özgürlüğünü kazanmış ve bu özgürlük güvence altına alınmıştır." Paul Petrovitch'in, bunları söylerken sesinin tonu yükselmişti. "Biz bu sözleri çok duyduk; bunları anlatmakla nereye varmak istiyorsunuz?" "Bunu söylemek istiyorum, sayın bayım..." Paul Petrovitch, öfkelendiği zaman, 'şunu' yerine 'bunu' derdi; bunun dilbilgisi kurallarına aykırı olduğunu bile bile. Bu, onun için, Çar Alexandre zamanından kalma bir kullanım şekliydi ve böylelikle gelenekleri yaşatmış oluyordu. Çar Alexandre zamanında, büyükler kendi anadillerini konuştukları o ender durumlarda, bazıları 'bu' bazıları 'şu' derdi ki, bu şu demekti: Biz gerçek Ruslarız, kökenden Rus'uz; aynı zamanda okulda öğretilenleri de ciddiye almayacak yüce kişilerdeniz. "Bunu söylemek istiyorum ki, eğer insanın onuru, kendisine saygısı, bir aristokratta bulunması gereken yüksek duyguları yoksa; o zaman halkın yararına bir sosyal yapılaşma için gerekli sağlam temeli de yoktur. 'İnsan' sayın bayım, esas olan 'insan'dır. İnsanoğlu bir kaya kadar sağlam olmalıdır, çünkü her şey onun üzerine kurulmuştur. Eminim ki, siz benim alışkanlıklarımla, kendime olan saygımla, titizliğimle alay etmektesiniz; fakat sonuçta bütün bunlar kişinin onuruyla, kişinin sorumluluk duygusu ile ilgili. Dünyanın bir ucunda bir taşrada oturuyorum, Babalar've Oğullar 63 ancak gene de kendimi bırakmıyorum, çünkü kendime saygım var." "Bir dakika, Paul Petrovitch! Diyelim ki kendinize saygı duyuyorsunuz, ancak kollarınızı kavuşturmuş bir işi yapmıyorsunuz, söyler misiniz bunun halka yararı nerede? Kendinize saygı göstermeseniz de halk için bir şey değişmeyecekti, öyle değil mi?" diye sordu Bazarov. Paul Petrovitch sarardı. "Siz burada bambaşka bir konudan bahsediyorsunuz. O ayrı bir konu! Size, sizin değerlendirmenize göre niçin 'kollarımı kovuşturmuş oturduğumu' açıklamak zorunda değilim. Söylemek istediğim yalnızca, aristokrasi; bir ilke, bir yaşam tarzıdır. Çağımızda yalnızca töreyi tanımayanler ve tamamen boş kafalı olanlar ilkesiz yaşarlar. Geldiğinin ertesi günü bunu Arcade'a anlattım ve şimdi de sizin önünüzde tekrarlıyorum. Öyle değil mi, Nicolas?" Nicolas Petrovitch başıyla onayladı. "Aristokrasi, liberalizm, ilericilik, ilke... bu yabancı kökenli sözlerin hepsi de boş şeyler," diye devam etti Bazarov. "Rusların bence bunlara ihtiyacı yok." "Peki sizce Rusların neye ihtiyacı var? Sizi duyan da Rusların insanlık dışı olduğunu sanacak. Hem sonra tarihsel mantığa göre..." "Tarihsel mantığa gerek yok!" "Nasıl olur?" "Söylediğim gibi! Karnınız acıktığında ağzınıza bir lokma ekmek girmesi için mantığa ihtiyacınız yok! Bu soyut kavramlar bize göre değil!" İ. Turgenvev Paul Petrovitch'in kollan havaya kalkmıştı: "Söylediklerinizden tek kelime anlamıyorum! Siz Rus milletine hakaret ediyorsunuz! İlkeler, kurallar nasıl reddedilir anlamıyorum! Peki siz. neyi doğru alarak hareket ediyorsunuz?" "Amcacığım, size daha önce de söylemiştim, biz hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmiyoruz" diye Arcade söze karıştı. "Neyi faydalı buluyorsak, onun doğrultusunda hareket ediyoruz," dedi Bazarov. "Şu yaşadığımız çağda, en faydalı şey her şeyi reddetmektir. Biz de öyle yapıyoruz. Her şeyi reddediyoruz." Her şeyi mi?" "Her şeyi."

Page 26: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Nasıl her şeyi? Yani yalnızca sanatı, şiiri değil, aynı zamanda, söylemeye dilim varmıyor..." "Her şeyi," diye cevapladı Bazarov. İnanılmaz derecede sakindi. Paul Petrovitch gözlerini kocaman açmış, ona bakıyordu. Bu kadarını beklemiyordu. Arcade ise zevkten dört köşe olmuştu. "Müsaadenizle," diye söze girdi Nicolas Petrovitch. "Her şeyi reddediyorsunuz veya daha doğrusu, her şeyi yıkmak istiyorsunuz. Fakat sonuçta, yıkılanların yerine yeni bir şeyler de yapmak gerekecek." "Bu bizim görevimiz değil... Önce ortalığı pisliklerden arın-dırmalıyız." "Şu anki şartlarda halk bunu istiyor," diye ciddi bir tavırla söze girdi Arcade. "Halkın isteklerine cevap vermeliyiz, kendi egoistçe isteklerimizi tatmin için yaşamaya hakkımız yok." Bu son söyledikleri Bazarov'un pek hoşuna gitmemişti. Bi- Babalar ve Oğullar 65 raz felsefe, biraz romantizm kokuyordu. Bazarov'a göre ikisi aynı şeylerdi; ancak genç akıl öğrencisini yalanlamaya yelten-medi. "Hayır, hayır!" diye bağırdı Paul Petrovitch yerinden fırlayarak. "Sizin Rus halkını yakından tanıdığınıza, Rus halkının ihtiyaçlarının temsilcileri olduğunuza inanmak istemiyorum! Hayır, Rus halkı sizin anlattığınız gibi değildir! Geleneklerine bağlıdır, vatanseverdir, inançsız yaşayamaz..." "Bunları inkâr etmiyoruz," diye sözünü kesti Bazarov. "Ben bile sizin bu söylediklerinizin doğruluğunu onaylamaya hazırım." Fakat eğer söylediklerim doğruysa..." "Gene de bu hiçbir şeyi ispat etmez." "Kesinlikle bu hiçbir şeyi ispatlamaz!" diye tekrarladı Arcade. Rakibinin tehlikeli hamlesini önceden sezmiş, tecrübeli bir satranç oyuncusu gibi kendinden emin, keyfi yerindeydi. "Nasıl, nasıl hiçbir şey ispat etmez?" diye kekeledi Paul Petrovitch. Çok şaşırmıştı. "Yani siz kendi halkınıza da mı karşısınız, onu mu demek istiyorsunuz?" "Neden olmasın?" diye bağırdı Bazarov. "Öyle olsa ne yazar? İnsanlar bir gök gürültüsü duysa, bunu İlyas Peygamberin gökyüzünde dolaşan arabası sanıyor. O halde ben neden onlardan olayım? Üstelik onlar Rus ise, ben Rus değil miyim?" "Hayır, siz bir" Rus değilsiniz! Bütün bu söylediklerinizden sonra sizi bir Rus gibi kabul edemem!" "Benim büyükbabam toprakla uğraşan bir çiftçiydi," diye 66 î. Turgenyev kibirle cevapladı Bazarov. "Sizin işçilerinizden herhangi birine sorun bakalım, hangimiz daha Rus'uz? Siz onlarla konuşmasını bile bilmezsiniz!" "Siz onlarla konuşuyorsunuz belki, ama bir yandan da onlarla alay ediyorsunuz." "Fakat eğer hak ediyorlarsa, bunda yanlış olan ne? Siz benim kişisel görüşlerimi reddediyorsunuz, fakat bunun tesadüfen oluştuğunu, sizin bu denli savunduğunuz o 'millî ruh'tan kaynaklanmadığını kim söyledi?" "Nihilistlerin yararlı olduğunu mu söylüyorsunuz?" "Yararlı veya değil. Bunu yargılamak bize düşmez. Siz bile kendinizi yararsız görmüyorsunuz, sanıyorum." "Beyler, beyler! Rica ederim, kişisel saldırılarda bulunmayın!" diye bağırdı Nicolas Petrovitch, yerinden doğrulmuştu. Paul Petrovitch gülümsedi, kardeşini omzundan eliyle iterek oturttu: "Endişelenme! Doktor beyimizin acımasızca alaya aldığı kendime olan saygımdan ötürü, kendimi kaybetmeye hiç niyetim yok." "Affedersiniz," diye Bazarov'a döndü yeniden. "Siz kendi doktrininizin bir yenilik olduğunu mu sanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. O göklere çıkardığınız materyalizm birçok kereler denendi ve her seferinde de iflâs etti!" "Gene yabancı bir kelime..." diye onun sözünü kesti Bazarov. Sinirlenmeye başlamıştı, yüzüne doğru bir kırmızılık yayılıyordu. "Öncelikle biz hiçbir şeyi göklere çıkarmayız; bu bizim âdetimiz değil..." "Öyleyse ne yapıyorsunuz?" Babalar ve Oğullar 67

Page 27: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Anlatayım. Çok değil, daha düne kadar devlet memurlarımızın rüşvet yediğinden, ülkemizde ne yol, ne ticaret, ne de adalet olmadığından bahsediyorduk..." "Evet, doğru, siz 'muhbir' olmalısınız; öyle adlandırılıyordu sanırım. Suçlamalarınızın çoğuna katılıyorum, ancak..." "Fakat daha sonra anladık ki; Rusya'nın acıları hakkında nutuk çekmek, bizi alçaltmaktan, bizi birer bilgiç yapmaktan başka bir işe yaramıyor; güçlü ruhlarımızın, vicdanlarımızın faydası olmadığını, zamanımızı boş sözlerle geçirdiğimizi gördük. Her şeyden konuşurduk: Sanattan, parlamentodan, avukatlardan, yaradılıştan ve daha nelerden... Ama ne yararı vardı? Oysa asıl konu, günlük ekmek parasıdır, bizi bezdiren boş inançlarımızdır, yanlarında çalışanların namussuzluğu yüzünden iş adamlarının batmasıdır, hükümetin sağlamaya çalıştığı özgürlüğün bile iyi bir değişiklik olmadığıdır, zira köylü, meyhanede son kuruşuna kadar içip sızabilmek için, kendi malından bile çalacaktır." "Şimdi anladım," diye sözünü kesti Paul Petrovitch. "Bütün bunlardan yılınca, siz de hiçbir şeyi ciddiye almamaya karar verdiniz." "Hiçbir şeyi değerlendirmemeye daha doğrusu," diye düzeltti Bazarov, kararlı bir ifade ile. Bu 'saygın bay'ın önünde düşüncelerini bu kadar etraflıca anlattığı için kendi kendine kızdı. "Ve yalnızca alay etmekle yetinmeye karar verdiniz, öyle mi?" "Evet, öyle!" "Ve bunun da adı "nihilizm' oluyor ha?" 68 İ. Turgenyev "Evet, öyle oluyor," diye küstahça onayladı Bazarov. Paul Petrovitch'in kaşları çatılmıştı. "Allah Allah!" dedi oldukça sakin bir sesle. "Demek ni-hilzm, bizim tek çıkış yolumuz ve sizler de bizim kurtarıcılarımız oluyorsunuz. Fakat o hâlde neden, en azından sizin gibi her şeyi eleştiren diğerlerine sövüp sayıyorsunuz? Çene çalmakta onlardan aşağı kalan bir yanınız yok!" "Bizim de kusurlarımız var, ancak bizi çene çalmakla suçlayamazsınız," dedi Bazarov dişlerinin arasından. "Bir şey yapıyor musunuz ki? Bir eylemde bulunuyor musunuz?" Bazarov cevap vermedi. Paul Petrovitch'in sinirden her yanı titriyordu, neyse ki kısa sürede kendisini kontrol altına almayı bildi ve sözüne devam etti: "Eylem yapmak, yıkmak!... Ancak sebebini bilmeksizin yıkmak mümkün mü?" "Kendimiz başlı başına bir kuvvet olduğumuz için yıkıyoruz," diye atıldı Arcade. Paul Petrovitch alaycı bir ifadeyle yeğenine baktı. "Evet! Kuvvetin kimseye verilecek hesabı yoktur!" dedi şişinerek Arcade. "Seni zavallı!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı Paul Petrovitch. Artık kendini tutamayarak: "Bu davranışınla, bu iddialı formülünle Rusya'ya ne sağladığını bir an olsun düşündün mü? Hayır! Aman Allah'ım, melek bile sizin karşınızda sabrını tüketir! Kuvvetmiş! İlkel bir adamın da, bir Moğol'un da kuvveti vardır, ancak bu neye yarar ki? Asıl yüceltmemiz gereken lygarlıktır, evet, sevgili bayır.; asıl bağlılık duymamız gereken Babalar ve Oğullar 69 uygarlığın meyveleridir. Ve lütfen bana bunların hiçbir şeye yaramadığını söylemeyin! En kötü ressam veya gecede yalnızca beş köpek kazanan bir çengi bile sizden daha yararlıdır, çünkü onlar uygarlığın temsilcisidir, sizin gibi ilkel bir Moğol kuvvetinin değil! Kendinizi 'ilerici' olarak ilân ediyorsunuz, ancak siz bir ilkel adamın kağnısına yakışırsınız. Kuvvetmiş! Hem sonra siz, kuvvet taraftan baylar, sizin sayınız bir elin parmaklarını geçmezken, öte yandan en değerli inançlarının sizin tarafınızdan çiğnenmesine izin vermeyecek ve sizi ezecek milyonlar var!" "Ezsinler; zaten bizim istediğimiz de bu!" dedi Bazarov. "Fakat henüz son sözümüzü söylemedik: Biz, sizin düşündüğünüzden çok fazla sayıdayız." "Ne yani? Siz ciddi ciddi bütün bir halkın üstesinden geleceğinizi mi düşünüyorsunuz?"

Page 28: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bir köpek değerindeki bir mum bile, bilirsiniz koca Moskova'yı tutuşturmaya yetti," dedi Bazarov. "Demek öyle! Öncelikle neredeyse şeytansı bir kendini beğenmişlik, sonrasındaysa her şeye yönelik acı bir alay! İşte gençliği kendine çeken şey; işte zavallı çocuklarımızın saf yürekleri nelere inanıp, nelere boyun eğiyorlar? Bakın, bir tanesi de burada, hemen sizin yanınızda. Neredeyse önünüzde diz çökecek; gururla bakın eserinize! -Arcade kaşlarını çatıp başını öte yana çevirdi.- Ve bu salgın çok uzaklarda bile kendini gösterdi! Duydum ki, Roma'daki resimcilerimiz Vatikan Müzesi'ne ayak basmıyorlarmış. Sebebi de, Rafael başlı başına bir resim ustası kabul edildiği için, onu aptal buluyorlarmış. Görüyorsunuz ya, kendileri zavallı bir güçsüzlük içinde, yaratıcılıktan 70 İ. Turgenyev yoksunlar... Hayal güçleri "Çeşmedeki Genç Kız" tablosundan öteye gidemiyor, bilirsiniz ki bu oldukça kötü bir resimdir. Şimdi size göre bunlar yaman adamlar, öyle mi?" "Bana göre ne Rafael, ne de diğerleri beş para etmez." "Bravo! Bravo doğrusu! İyi dinle Arcade... Bak, günümüz gençlerinin nasıl konuşmaları gerektiğini öğren! Sizi nasıl taklit etmesinler, sorarım size? Önceden gençler okumak zorundaydı, 'kara cahil' olmak istemiyorlardı; bunun için ister istemez çabalıyorlardı. Bugün ise yalnızca "saçmalık, dünyadaki her şey birer saçmalık" denekle yetinip, kendilerini böylece ispatlamış oluyorlar. Gençler bu işten pek hoşnut: Neden olmasınlar ki; eskiden böyle düşünenler hiçbir işe yaramayan boş kafalı serseriler olurken, şimdi tescilli 'nihilist' diye anılıyorlar. "Bakınız, üzerinde o kadar özenle durduğunuz kendinize olan saygınız neredeyse iflâs etmek üzere!" dedi soğukkanlı bir tavırla, Bazarov. Oysa Arcade'ın gözleri öfkeden ateş saçıyordu. "Tartışmamız çok uzadı. Artık burada kessek iyi olur gibime geliyor." Ayağa kalktı: "Ben kendi adıma, bana veya sosyal aile yaşamımızda, çağımızın tek işleyen, reddedemeyeceğim bir kurumunu gösterirseniz; sizinle uzlaşmaya hazırım." "Size bir değil, milyonlarcasını gösterebilirim! diye bağırdı Paul Petrovitch "Milyonlarcasını... Örneğin 'komün köy yaşamını' ele alalım." Bazarov yüzünde alaycı, soğuk bir gülümseme ile: "Bu konuyu kardeşinizle konuşsanız iyi edersiniz. Bana öyle geliyor ki, o deneyimleriyle, komünden, köylü dayanışmasından, kanatkârlığından ve diğer boş lâflar hakkında ne düşünme si gerektiğinden nasibini almıştır." Babalar ve Oğullar 71 "Peki ya aile? Köylülerimizin aile yapısını ele alalım!" "Bu konuyu da etraflıca ele almasak, sizin lehinize olur. Köylerde kayınpederlerin, gelinlerin ırzına geçtiğini duymuşsunuzdur. Tavsiyemi dinleyin Paul Petrovitch, bir iki gün bu konuda düşünün; bu şekilde aklınıza pek örnek gelmiyor olabilir. Gözünüzün önünden bütün sosyal yapılarımızı geçirin ve hepsi hakkında çok iyi düşünün. Bu sırada biz de Arcade ile..." "Siz de her şeyle acı acı alay etmeye devam edersiniz," diye sözünü kesti Paul Petrovitch. "Hayır, biz kurbağaları inceleyeceğiz. Gel Arcade! Görüşmek üzere baylar!" İri arkadaş böylece odadan çıktılar. İki kardeş bir süre, öyle sessizce, yüz yüze, bakıştılar. "Gör işte!" dedi nihayet Paul Petrovitch." Günümüzün gençliği nasılmış, gör! İşte bunlar, bizim mirasçılarımız!" "Bizim mirasçılarımız!" diye tekrarladı Nicolas Petrovitch; güçsüz bir iç çekişle. Bütün tartışma boyunca huzursuzluktan yerinde duramadıysa da hiçbir şey söylememiş, Arcade'a uzaktan acı acı bakmakla yetinmişti. "Aklıma ne geldi biliyor musun, ağabey? Bir gün zavallı annemle yaptığım bir tartışma: O bağırıyor, beni dinlemeyi reddediyordu... Sonunda ona 'beni anlayamayacağını, çünkü farklı kuşaklardan' olduğumuzu söyledim. Çok yaralanmıştı, bense şöyle düşünmüştüm: 'Ne yapabilirim ki? Gerçekler acı olabilir, ama bunu bilmesinde fayda var.' Ve işte, şimdi sıra bizde, bizim mirasçılarımız da aynı şeyi söyleyebilirler: 'Siz bizim kuşağımızdan değilsiniz, bu acı gerçeği böylece bilin".

Page 29: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ah! Hayır, sen hoşgörü ve alçak gönüllükte ileriye gidi- 72 İ. Turgenyev yorsun. Aksine ben kesinlikle, bizim bu küsük beylerden daha haklı olduğumuzu düşünüyorum. Belki, artık günümüzde eski sayılan, modası geçmiş sözlerle anlattık kendimizi ve günümüz gençliği kadar gözü pek de değiliz! Hem o ne böbürlenme, o ne kendini beğenmişlik! Onlara kırmızıyı mı yoksa beyazı mı tercih ettiklerini soracak olsan, sanki tüm dünya gözünü dikip cevabını bekliyormuş gibi, sesini alçaltıp, gösterişli bir tarzla: "Kırmızıyı seçmek benim alışkanlıklarımdandır," diye cevap verecekler. "Başka çay istemiyor musunuz?" diye kapının aralığından, Fenetchka'nın sesi duyuldu. Tartışma sesleri dininceye kadar salona girmeye cesaret edememişti. "Yok, semaveri kaldırabilirsin!" diye cevapladı Nicolas Petrovitch, genç kadını karşılamak için ayağa kalktı. Paul Petrovitch kardeşine iyi akşamlar dileyip, çalışma odasına çekildi. XI Yarım saat sonra, Nicolas Petrovitch bahçeye indi ve o çok sevdiği kameriyeye yöneldi. Üzüntülü düşünceler içindeydi. İlk kez oğlu ile aralarındaki ayrılığın kesin bir şekilde bilincine varmıştı. Zamanla aralarındaki mesafenin daha da artacağını hissediyordu. O hâlde, kışlarını oğlunun yanında Petersbourg'da en yeni eserleri okuyarak geçirmesinin, gençlerin neler konuştuğunu dikkatle dinlemesinin, onların tartışmalarına katılmasının hiçbir anlamı yoktu. "Ağabeyim bizim haklı olduğumuz gö- Babalar ve Oğullar 73 rüşünde: benim inancıma göre onlar "gerçeğe" bizden daha uzaktalar, ancak onlarda bizde olmayan öyle bir şey var ki, bu onların haklı olmasını sağlıyor... Gençlik mi? Hayır, yalnızca gençlik değil. Feodalizmin kötü etkilerinin, bize nazaran, onların üzerinde daha az olmasından mı acaba?" diye düşünüyordu. Başını öne eğmiş; elleri gene yüzünde gezinmekteydi. "Fakat nasıl olur da, şiir inkâr edilir? Sanata, doğaya nasıl duyarlı olunmaz?" diyordu kendi kendine. İnsan doğaya nasıl duyarsız kalabilir, anlamak için çevresine bakındı. Akşam oluyordu; güneş bahçenin hemen ilerisindeki kavağın ardından yavaşça kayboluyordu. Sonsuz gibi gözüken tarlaların üzerine kavakların gölgesi düşüyordu. Korunun hemen yanındaki gölgeli patikadan beyaz ata binmiş, ufak tefek bir adam geliyordu. Gölgeden gittiği hâlde, tepeden tırnağa, gömleğinin omzundaki yamaya kadar çok net görülebiliyordu. Atın bacaklarının hareketini de bu kadar net izlemek insana ayrı bir haz veriyordu. Güneşin son ışıkları korunun yapraklarla örtülü çatısından süzülüp, kavak gövdelerini öylesine bir ışığa boğmuştu ki, kavakların gövdesi çam gibi kalın görünüyordu. Üstlerde ise yapraklar neredeyse, lacivertimsi bir renk almışlardı, batan güneşin kızıllığıyla renklenmiş gökyüzünün solgun mavisinin altında. Yükseklerde kırlangıçlar uçuyordu. Rüzgâr tamamen dinmişti, birkaç arı hâlâ tembel tembel lâleleri geziyorlardı; daldan kopmuş bir sürgüne bir sinek ordusu hücum etmişti. "Tanrım her şeyi ne kadar da iyi düşünmüş," dedi içinden Nicolas Petrovitch ve aklına sevdiği dizeler geldi, sonra Arca-de'ı, Staff und Kraft'ı hatırlayıp sustu. Öylece kameriyenin altında, yalnız oturup bir hüzünlü, bir neşeli düşünceler arasında 74 İ. Turgenyev geziniyordu. Hayal kurmayı oldum olası severdi: köy hayatı onun bu yönünü geliştirmişti. Çok kısa bir süre önce, küçük handa oğlunu beklerken de bu çeşit düşüncelere dalmıştı. Kısacık zamanda her şey nasıl da değişmişti; o zaman henüz belirsiz olan şüpheleri kesinlik kazanmıştı. Yeniden merhum hanımını hatırladı; onun, o yuvasına bağlı, evini çekip çeviren ev kadını hâli değil de; ince, uzun boylu, masum hâli ve merakla bakan gözleriyle genç kızlığı gözünün önüne gelmişti. İlk kez onu gördüğü zamanı hatırlamıştı. O zamanlar kendisi daha öğrenciydi. Onunla, kiracısı oldukları apartmanın merdivenlerinde karşılaşmıştı, dalgın dalgın merdivenden çıkarken kıza çarpmış, özür dilemek için ona dönmüş, ama o şaşırarak "Özür dilerim bayım" demişti. Kız başı önünde gülümsemesini zorla

Page 30: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bastırmaya çalışmış, sonra da korkmuş gibi koşa koşa uzaklaşmıştı. Merdivenin sonunda gözlerini Nicolas'a dikmiş, kısa bir an için bakışmışlardı. Kız kıpkırmızı kesilmişti. Daha sonraysa ilk utangaç ziyaretler, yarım yamalak itiraflar, hafif gülümsemeler; bir belirsizlik, bir hüzün ve sonra tutkulu dokunuşlar ve nihayet o nefes kesen mutluluk... Bütün bunların hepsi neredeydi şimdi? O genç kız karısı olmuştu, dünyada ender bulunacak bir mutluluğu tatmışlardı. "Fakat, niçin o muhteşem anlar, bir ömür boyu sürmüyor?" diye düşündü. Düşüncelerini netleştirmeye çalışmıyordu, fakat o mutlu anları şu an yeniden yaşamasını sağlayacak hafızasından daha kuvvetli bir şeylere ihtiyaç duyuyordu. Sevgili Marie'sine yeniden dokunmak, onun sıcaklığını ve nefesini hissetmeye ihtiyacı vardı ve işte karşısındaki bu varlık... Yoksa, onun hayali miydi? Babalar ve Oğullar 75 "Nicolas Petrovitch, neredesiniz?" Fenetchka'nın sesiyle ir-kildi. Pişmanlıktan ya da utandığından değil... Hiçbir zaman karısını Fenetchka ile karşılaştırmamıştı; genç kadının kendisini arıyor olmasına canı sıkılmıştı. Birden onun sesi kendisine beyaz saçlarını, yaşlılığını anımsattı. Geçmişin sisli perdesi ardında kalan, bir anlığına da olsa içine girmeyi başardığı içini titreten o büyülü dünya birden kaybolmuştu. "Buradayım," diye cevapladı. "Şimdi geliyorum". 'İşte feodalizmin kötü sonuçları' diye bir ışık çaktı beyninde. Fenetchka ona şöyle bir bakıp, bir şey söylemeden gözden kayboldu. Ancak o gelince, Nicolas Petrovitch gece olduğunu farketti. Şu an her yerde karanlık ve sessizlik hâkimdi. Karanlıkta seçebildiği kadar, Fenetchka'nın yüzü ne kadar küçük ve solgundu! Yerinden kalktı, eve gitmek istedi. Fakat hatıralardan heyecanlanan yüreği, göğüs kafesinde hızla çarpmaktaydı; sakinleşmek için bahçede yavaşça yürümeye koyuldu, kâh yerlere, kâh yıldızların kaynaşıp birbirlerine göz kırptıkları gök yüzüne dalgın dalgın bakarak. Uzunca bir zaman, bitkin düşene dek yürüdüyse de, gene de kendisini boğan o belirsiz, üzücü sıkıntıyı yenemedi. Bazarov duysaydı, kendisiyle ne kadar alay ederdi! Arcade bile onu hoş karşılamazdı: Kırk yaşlarına gelmiş, bir malikâne sahibi olan, bu adamın gözleri yaşlarla doluydu, hem de hiç sebebi olmaksızın. Bu, o yaşında viyolonsel çalıyor olmasından daha da komikti. Nicolas Petrovitch hâlâ bahçede yürüyor, canı eve girmek istemiyordu. Oysa ki ev ışıl ışıl, aydınlık pencereleriyle öylesine sakin ve yumuşak bir yuva görüntüsündeydi ki! Öyle olduğu hâlde, gene de karanlığı, bahçeyi, yüzünde hissettiği havanın 76 İ. Turgenyev serinliğini ve hüznü, bu karman çorman duygulan bırakıp da içeriye giremiyordu. Dar bir yolun dönemecinde, birden karşısına Paul Petro-vitch çıktı. "Neyin var?" diye sordu Nicolas'a. "Hortlak gibi bembeyaz olmuşsun; iyi görünmüyorsun! Neden yatmaya gitmiyorsun?" Nicolas Petrovitch ona biraz durumunu anlattı ve yatmaya gitti. Paul Petrovitch bahçenin sonuna kadar yürüdü ve o da kardeşi gibi, yıldızlara bakarak kendi düşüncelerine daldı. Fakat, güzel kara gözlerinde yıldızların yansıması dışında, bir şey görülmüyordu. Romantik birisi değildi ve aşırı derecede modaya düşkün, alaycı Fransız ruhu, hayal kurmayı bilmezdi. Aynı gece Bazarov Arcade'a: "Biliyor musun? Harika bir fikrim var. Baban bugün meşhur bir akrabanızdan davet aldığınızı söylemişti. O gitmek istemiyor, onların yerine biz gitsek? Zaten seni de davet etmiş. Hem buradaki ortamdan biraz uzaklaşsak iyi olabilir. Hem de beş altı gün kalır, gezeriz, düşüncelerimizi oradakilerle de paylaşırız. Gerisini boş ver!" "Oradan dönüşte buraya gelir misin?" "Hayır, doğruca babamın yanına giderim. Biliyorsun ki otuz kilometre ileride oturuyor. Onu görmeyeli uzun zaman oluyor, annemi de. Bu iki yaşlı insanı memnun etmiş olurum. Annem ve babam çok iyi insanlardır, özellikle de babam, çok neşeli birisidir. Hem sonra, ben onların tek oğluyum." "Onların yanında uzun süre kalacak mısın?"

Page 31: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Sanmam. Çabucak sıkılırım." Babalar ve Oğullar 77 "O zaman dönüşte buraya uğrar mısın?" "Bilemem... Bakarız. Ne dersin? Gidiyor muyuz?" "Tamam, anlaştık..." dedi önemsemez bir tavır takınan Arcade. Aslında arkadaşının bu önerisine fazlasıyla sevinmişti. Fakat duygularını saklamayı nihilistliğinin bir göstergesi biliyordu. İnsan ya nihilisttir ya da değil... "Ertesi gün, Bazarov'la yola çıktılar. Marino'daki diğer gençler bu duruma üzülmüştü, Douniacha ağlamıştı bile. Fakat yaşlılar rahat bir nefes aldılar. XII Gittikleri şehir, artık Rusya'nın hemen her yerinde görülen ilerici, genç ve despot bir valinin yönetimindeydi. Göreve başladığı ilk yıl, kendisini oldukça dostane karşılamış olan Belediye Başkanı ile anlaşmazlığa düşmüştü. Muhafız Alayı'ndan binbaşılık rütbesi ile emekli olan Belediye Başkanı, aynı zamanda iyi bir at terbiyecisiydi. Vali, kendi memurlarıyla bile anlaşamı-yordu. Böylece ortaya çıkan çatışmalar öyle bir boyut almıştı ki, Peters bourg'daki Bakanlık, yerinde inceleme yapıp, olayları açığa çıkarması amacı ile oraya güvenilir bir adam göndermeyi uygun buldu. Bakanlık bu iş için, Kirsanov'ların akrabası, -seneler önce iki kardeşi Petersbourg'da kollamış olan- Mathieu Ilitch Koliazine'i görevlendirdi. Henüz genç sayılırdı, kırk yaş-larındaydı. Kendini hâlâ bir devlet adamı olarak görüyor ve göğsünün iki yanında birer madalya taşıyordu. Ancak bunlar- 78 İ. Turgenyev dan bir tanesi, itiraf etmek gerekirse, biraz tuhaf, kötü bir madalyondu. Yanına uzlaştırıcı olarak gönderildiği vali gibi, o da ilerici olarak tanınıyordu. Diğer önemli, kodaman adamlara pek benzemezdi. Kendisini çok yükseklerde görürdü, kendine olan güveni sınırsızdı, fakat davranışları oldukça sade, bakışları onaylayıcıydı. Başkalarını hoşgörü ile dinler ve öylesine tatlı tatlı gülümserdi ki, onunla ilk tanıştığınızda, onu 'çok sevimli birisi' diye tanımlardınız. Öyleyken, yeri geldiğinde 'masaya yumruğunu indirmesini' de bilirdi. Bu durumlarda "Güç gereklidir," derdi; "Güç bir devlet adamının en önemli özelliğidir." Fakat bunlar onun kolayca kandırılmasına engel değildi. Birazcık deneyimli, herhangi bir memur, onu parmağında oynatabilirdi. Mathieu Ilitch, Guizat'nun en büyük hayranlarındandı; çevresindeki herkesi kendisinin geleneksi, eski kafalı bürokratlardan olmadığını, sosyal yaşamdaki farklılıkların, onun için en ufak bir önemi olmadığı görüşünü kabul ettirmeye uğraşırdı. Bu türden büyük lâfları bilirdi. Kendisine 'ilgisiz' süsü vermeye çalışsa da, çağdaş edebiyatın en yeni eserlerindeki gelişmeleri de yakından takip ederdi: "Tıpkı olgun bir insanın, sokakta bir çocuk sürüsü görünce onların peşinden giderek eğlenmesi gibi." Gerçekte Mathieu Ilitch, I. Alexandre çağının diğer devlet adamlarından pek farklı değildi. O da gece Petersbourg'da oturan, Madam Suetchine'in evine gitmeden önce, Condillac'tan aceleyle bir sayfa okumaya çalışanlardandı. Yalnızca biraz daha modern tavırlıydı. Becerikli bir dalkavuk ve açıkgöz biriydi. İşten anlamazdı, pek zeki de sayılmazdı, fakat, gemisini yürütmeyi bilirdi: bu konuda kül yutmazdı, eee, önemli olan da bu Babalar ve Oğullar 79 değil miydi? Mathieu Ilitch Arcade'i, yüksek bir devlet memuruna yaraşır şekilde, hatta neşe ve içtenlikle karşıladı denilebilir Ancak, Arcade'ın, babası ve amcası ile gelmediğini, onların köyde kaldıklarını öğrenince çok şaşırdı. "Baban her zaman tuhaf bir adamdı," dedi, göz kamaştırıcı kadife robdöşambrının püskülleri ile oynayarak. Uzun zamandır orada, sımsıkı üniformasının içinde hazır olda bekleyen memura döndü: "Ne var?" dedi. Uzun zamandır kımıldamadan bu anı bekleyen görevli, yerinden hafifçe kıpırdadı, fakat öteki, onun bu zor durumda olmasından gayet memnun, onu dinlemedi bile.

Page 32: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Yüksek devlet memurları bunu sıkça yaparlardı: astlarını güç duruma düşürmekten, onları şaşırtmaktan zevk alırlardı. Bu amaca ulaşmak için kullandıkları yollar da çeşitliydi. En yaygın olanlarından bir tanesi ya da İngilizlerin deyimiyle 'is quite a favourite' olanı da şuydu: Yüksek devlet memuru, en sade sözleri bile anlamaz, birden sağırlaşır. Şöyle sorar örneğin: "Bugün günlerden ne?" Karşılığında büyük bir saygıyla: "Bugün günlerden cuma, Sayın Ekselansları" cevabını alırdı. "Ne? Nasıl? Ne dediniz?" diye yeniden telâşla sorardı yüksek devlet memuru. "Bugün günlerden cuma, Sayın Ekselansları." "Nasıl? Ne? Bu da ne demek? Cumaymış! Hangi cuma?" "Cuma, Ekselansları, haftanın bir günü!" "Şuna bak! Şimdi de bana ders vermeye mi kalkıyorsun?" 80 İ. Turgenyev Liberal tanınmasına rağmen Mathieu Ilitch de bu türden bir devlet memuru sayılırdı. "Dostum, valiyi ziyaret etmeni tavsiye ederim," dedi Arca-de'a. "Bunun üst makamları ziyaret etmenin yararlı olacağına dair geri kalmış fikirlerin taraftarı olduğum için söylemediğimi anlıyorsun; hayır! Sadece bunu vali önemli bir adam olduğu için sana öneriyorum... Hem, şehrin sosyetesi ile de tanışmak istiyorsundur; dağdan inmediğine göre. Öyle değil mi? Öbür gün büyük bir balo olacak." "Siz de orada bulunacak mısınız?" diye sordu Arcad*. "Bu balo benim onuruma düzenleniyor zaten," dedi Mathieu Ilitch neredeyse üzüntülü bir ifadeyle: "Dans bilir misin?" "Evet, ama pek iyi değil!" "Bunun önemi yok. Burada güzel kadınlar var. Bir genç adam için dans etmeyi bilmemek utanç verici bir şey! Bu eski bir ön yargı değil, 'insanın aklı bacaklarında olmalı' diye düşünmem, ama biliyorsun ki bayronizm'in'*' de artık modası geçti." "Ama dayıcığım, bayronizm tasladığım için değil..." "Seni bu şehrin kadınlarıyla tanıştıracağım; seni kanatlarımın altına alıyorum," diye onun sözünü kesti Mathieu Ilitch, kendinden oldukça hoşnut, gülümsüyordu. "Bundan memnun olursun herhalde, öyle değil mi?" İçeriye bir hizmetçi girdi ve Mal Müdürü'nün geldiğini haber verdi. Yumuşak bakışlı, dudaklarının kenarları kırış kırış, yaşlı bir adamdı gelen. Özellikle yazları, kendi deyimiyle, "gü-(*) Toplum yaşayışının küçümsenmesi anlamında kullanılmıştır. Babalar ve Oğullar 81 zel arıcıkların her çiçekten rüşvet aldığı" günlerde doğaya açıktı. O gelince, Arcade oradan ayrıldı. Bazarov'u, indikleri yerdeki otelde bırakmıştı. Onu, valiyi ziyaret etmeye ikna edebilmek için uzun uzun dil döktü. "Tamam, pes ettim," diyerek kabul etti Bazarov. "Madem ki kısmet ayağımıza kadar gelmiş, o hâlde kabul etmeli! Zaten buradaki mülk sahiplerini incelemeye gelmedik mi!" Vali, gençleri nazikçe karşıladı, fakat ne onları oturttu, ne de kendisi oturdu. Hep böyle aceleci, işi başından aşkın bir hâli vardı. Sabahlan erkenden, iyi ütülenmiş üniformasını giyer, kravatını sıkı sıkı bağlar, masanın bir ucunda yer içer, zamanının çoğunu hükümler hazırlamakla geçirirdi. Şehirde ona -Bo-urdaloue- adını takmışlardı. Bununla ünlü Fransız düşünürü değil, kafasının karışıklığı ve saçmalıkları kastediliyordu. Kirsanov ve Bazarov'u balosuna davet etti; iki dakika sonra unutarak davetini tekrarladı, bu sefer onlara 'Kaisarov kardeşler' diye hitap etmişti. Valinin yanından dönerlerken, yolda kısa boylu, Slavların giydiği türden süslü bir ceket giymiş bir adam, at arabasıyla yanlarından geçerken "Eugene Vassilitch" diye seslendi ve hemen Bazarov'un önüne atladı. "Hey, şuna bak! Herr Sitnikov!" dedi Bazarov; yürümeye devam ederek. "Seni buraya.hangi rüzgâr attı?"

Page 33: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Tesadüfen geçiyordum. Şu işe bakın!" diye cevapladı öteki. At arabasına döndü, belki beş kez: "Bizi takip edin" diye el kol hareketleri yaparak onlara seslendi. "Babamın şehirde bir işi vardı, benden onu halletmemi istedi... Bugün burada olduğunuzu öğrendim, hatta otelinize bile uğradım... -Gerçekten de, 82 İ. Turgenyev otele döndüklerinde odada, üzerinde hem Fransız hem Rus alfabesine göre Sitnikov yazan bir kartvizit buldular.- Valinin yanından gelmiyorsunuz umarım?" "Yanıldın! Oradan geliyoruz!" "Ah! Madem öyle ben de giderim onun ziyaretine. Eugene Vassilitch, beni arkadaşınızla tanıştırsanıza..." "Sitnikov, Kirsanov" diye homurdandı Bazarov, durmaksızın. "Çok memnun oldum," dedi Sitnikov, yanlarından yürüyerek. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı; aceleyle elindeki şık eldivenleri çıkartarak: "Sizden çok bahsedildiğini duydum... Eugene Vassilitch'in öğretisini uzun zamandır biliyorum, diye-, bilirim. Dünyaya yeni bakış açımı ona borçluyum." Arcade Bazarov'un öğrencisine baktı. Minyon, hoş hatlı parlak yüzünde gergin, dar görüşlü bir insan ifadesi vardı. Çukurlarına gömülmüş gibi küçük gözlerinde sabit, tedirgin bir bakış vardı; durmaksızın anlamsız, kısa bir gülüşle sırıtıyordu. "İnanır mısınız," diye devam etti "Eugene Vassilitch ilk kez bana, 'otoriteleri tanımamalıyız' dediği gün öylesine coşmuştum ki... Sanki her yan ışıl ışıl olmuştu! 'Nihayet, en nihayet bir kahraman buldum, demiştim kendi kendime. Aklıma gelmişken Eugene Vassilitch, şehirde bir kadın var, onu mutlaka ziyaret etmelisiniz; buraya yaptığınız ziyaret onu tanımakla bir şölene dönecektir. Ondan bahsedildiğini duymuşsunuzdur sanırım?" "Kim?" diye isteksizce sordu Bazarov. "Madam Koukchine, Eudoxie Koukchine. Kesinlikle farklı, oldukça serbest tavırlı; kelimenin tam anlamıyla ileri görüşlü Babalar ve Oğullar 83 bir kadın. Biliyor musunuz, aslında şu an gidip onu ziyaret etmeliyiz. Buradan iki adım ötede. Öğle yemeğini de orada yeriz. Sanırım henüz yememişsinizdir, değil mi?" "Hayır, henüz değil!" "Eh, o hâlde harika! Anlıyorsunuz ya, kadın boşanmış, özgürlüğün keyfini çıkarıyor." "Güzel mi bari?" diye sordu Bazarov. "Açıkçası, pek sayılmaz." "O hâlde niçin onu görmeyi istiyorsunuz?" "Ah! Ne kadar da şakacısınız! Bize bir şişe kaliteli şampanya açar." "Bak hele! Size gerekli olan insanları nasıl da bilirsiniz! Babanız hâlâ içki dağıtım görevinde mi?" "Evet, evet!" diye cevapladı, acı bir gülümsemeyle Sitnikov. "O hâlde, gidiyor muyuz?" "Doğrusu bilemiyorum." "İnsanları incelemek istemiyor muydun; işte sana fırsat!" diye fısıldadı Arcade. "Ya siz Bay Kirsanov, siz ne dersiniz?" diye üsteledi Sitnikov. "Siz de gelmelisiniz, siz olmadan gitmeyiz." "Hep birlikte, baskın yapar gibi gidecek hâlimiz yok herhalde!" "Rica ederim! Madam Koukchine iyi niyetlidir, öyle şeyler düşünmez." "Bir şişe şampanya olacak mı?" diye sordu Bazarov . "Hem de tam üç şişe olacak! Bunun için sizinle bahse girebilirim!" diye bağırdı Sitnikov. "Neyin üzerine?" 84 İ. Turgenyev "Kendi başım üstüne!" "Babanızın kesesi üstüne deseniz, daha doğru olurdu! Haydi, o hâlde hep birlikte gidelim!"

Page 34: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

XIII Avdotia Nikitichna Koukchine'in Moskova stili, küçük, soylu evi, kentin yangından zarar görmüş sokaklarından birin-deydi. Herkesçe bilinir, bizim taşra kentleri her beş yılda bir yanar. Kapıda eğri olarak iliştirilmiş kartvizitin üzerinde, küçük bir çan vardı. Ziyaretçiler sofada, evsahibesinin yarı hizmetçisi, yarı arkadaşı gibi duran, boneli bir hanım tarafından karşılanırdı: Bütün bu ayrıntılar ev sahibesinin ilerici eğilimlerini açığa çıkarıyordu. Sitnikov, Avdotia Nikitichna'nın evde olup olmadığını sordu. "Siz misiniz Victor?" diye yan odadan zayıf bir ses geldi. "Girsenize." Boneli kadın gizlice ortadan kayboldu. "Yalnız değilim," dedi Sitnikov ve gösterişli bir tavırla ceketini çıkardı. Bir yandan da kendinden emin bir bakışla Baza-rov'la Arcade'a bakıyordu. "Önemli değil! Buyrun," dedi ses. Bir salondan çok, çalışma odasını andıran bir odaya girdiler. Kâğıtlar, mektuplar, çoğunun sayfaları henüz açılmamış kalın ciltli Rus dergileri, sigara izmaritleri oraya buraya saçılmıştı. Evin sahibesi deri bir koltuğa öylece uzanıvermişti. Hâlâ Babalar ve Oğullar 85 genç sayılabilecek sarışın kadının saçları hafif dağınıktı, üzerinde pek temiz olmayan bir elbise vardı: kısa kollarını iri bilezikler süslüyordu. Başına dantel bir başörtüsü örtmüştü. Uzandığı divandan kalktı, yakası sararmış kürkten bir hırkayı dalgınca omuzlarına alırken Sitnikov'a soğukça: "Merhaba Victor!" deyip, elini sıktı. Sitnikov: "Bazarov, Kirsanov" diye yanındakileri ona tanıştırdı. Kir-sanov'un adını Bazarov'u taklit ederek, tek bir söyleyişte söylemişti. "Hoş geldiniz," dedi Madam Koukchine aralarında kaldığı o yuvarlak gözlerini Bazarov'a dikmişti. "Sizi tanıyorum" diye ekledi ve Bazarov'un da elini sıktı. Bazarov'un kaşları hafifçe çatılmıştı. Bu serbest tavırlı kadının ufak tefek görünümünde aslında pek çirkin bir yan yoktu; fakat kadının yüzünde öyle bir ifade vardı ki, insanın üzerinde hoş olmayan bir etki bırakıyordu. İnsanın ona: "Neyin var? Karnın mı aç? Canın mı sıkılıyor? Bir şeyden mi korkuyorsun? Niçin yerinde duramıyorsun?" diye sorası geliyordu. Sitnikov gibi, onun da hep bir şeylerden te-dirginmiş gibi bir hâli vardı. Sözleri ve tavırları hem serbest, hem de ürkekti. Görünürde bir iyilik ve sadelik timsali gibiydi, ancak gene de ne yaparsa yapsın, hep asıl içinden geçenin dışında davranıyor gibiydi, kendisini farklı göstermeye çalışıyordu. Doğallıktan ve sadelikten uzaktı. "Evet, sizi tanıyorum Bazarov," diye tekrarladı. O da tüm Moskovalı, taşralı kadınlar gibi tanıştığı andan itibaren erkekleri ilk isimleri ile çağırdı. "Sigara alır mısınız?" "Yalnızca sigara mı?" diye atıldı Sitnikov. Bir koltuğa otur- 86 İ. Turgenyev muş, bacak bacak üstüne atmıştı. "Bize bir öğlen yemeği ikram ederseniz daha iyi olur; kurtlar gibi açız. Ve tabii yanında bir şişe şampanya da iyi gider!" "Seni keyif düşkünü, seni!" dedi gülerek Eudoxie. Güldüğü zaman üst dudağı yukarı kıvrılıyor, diş etleri görünüyordu. "Öyle değil mi Bazarov?" "Konforu severim," diye önemle vurguladı Sitnikov. "Ancak bu benim liberal birisi olmama engel değil!" "Yanılıyorsun; bence engel!" diye atıldı Eudoxie. Gene de hizmetçisine öğle yemeği ve şampanya getirmesini emretti. "Siz ne düşünüyorsunuz Bazarov? Sanırım bana hak veriyorsunuz!" "Pek değil," dedi Bazarov. "Kimya açısından bakacak olsak bile, her zaman için bir parça et, bir lokma ekmekten üstündür." "Kimya ile ilgilenir misiniz? Kimya benim tutkumdur. Hatta kendim bir tür tutkal bile icat ettim." "Tutkal mı? Siz mi?" "Evet, ben. Ve ne için, biliyor musunuz? Oyuncak bebeklerin kırılan kafalarını tamir edebilmek için. Çünkü ben aynı zamanda pratik bir kadimindir. Fakat henüz

Page 35: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

tamamlayamadım. Daha Liebig'in eserlerine başvurmam gerekiyor. Aklıma gelmişken, Moskova Gazetesi'nde Kisliakov'un kadınların çalışması hakkındaki makalesini okudunuz mu? Mutlaka okuyun! Siz de feminizmle ilgileniyorsunuz, öyle değil mi? Ve tabii diğer öğretilerle de! Ya arkadaşınız? O ne yapıyor? Adı nedir?" • Madam Koukchine soruları, cevaplarını beklemeden, öylesine ardı ardına sıralıyordu ki; şımarık çocukların annelerine yaptığı gibi. Babalar ve Oğullar 87 "Adım Arcade Nikolaitch Kirsanov. Hiçbir işle uğraşmıyorum." Eudoxie bir kahkaha patlattı; "Ne hoş! Siz sigara içmez misiniz?.. Victor, biliyorsunuz, size aslında kızgınım." "Niçin?" "Gene George Sand'i göklere çıkarıyormuşsunuz duyduğuma göre. O modası geçmiş bir kadın, başka bir şey değil! Nasıl olur da Emerson'la karşılaştırılır? Ne eğitim, ne fizyoloji, hiçbir konuda bilgisi yoktur... Eminim ambriyolojinin henüz adını bile duymamıştır. Ambriyolojiyi bilmeden çağımızda nasıl yaşanır? Ah! Onun hakkında Ellisievitch'in hayret verici bir makalesi var! Bu beyefendi tam bir dâhi! Eudoxie 'adam' yerine 'beyefendi' derdi. Bazarov, gelin şöyle yanıma oturun. Belki bilmezsiniz, ama ben sizden pek çekinirim!" "Niçin? Bilmek isterim!" "Siz tehlikeli birisiniz, çok eleştirelsiniz! Ah Tanrı'm! Ne komik! Sanki bir bozkırda yaşayan, geri kalmış bir çiftlik sahibi gibi konuştum. Aslında öyleyim. Çiftlik sahibiyim, ancak kendim yönetmiyorum. Ierofic adında oldukça ilginç bir kâhyam var. Kendisi Cooper'ın romanındaki "Kılavuz" kahramanına benziyor, çok otantik bir hâli var... Ama işte burada tıkılıp kaldım, ne dayanılmaz bir şehir! Öyle değil mi? Fakat ne yapmalı!" "Burası da diğerleri gibi bir şehir," diye soğukkanlı cevapladı Bazarov. "Her yerde küçük çınarlar hâkim, işte korkunç olan da bu! Önceleri kışları Moskova'da geçirirdim... Fakat şimdi, benim sadık eşim Bay Koukchine orada yaşıyor. Hem sonra Moskova 88 İ. Turgenyev şimdi;., bilmiyorum, pek eskisi gibi değil. Avrupa'ya gitmeyi düşünüyorum. Geçen sene, neredeyse gidiyordum." "Herhalde Paris'e?" diye sordu Bazarov. "Paris ve Heidelberg'e." "Niçin Heidelberg?" "Tabii ki Bunsen'in vatanı olduğu için." Bazarov buna verecek cevap bulamadı. "Pierre Sopojnikov... Onu tanır mısınız?" "Hayır." "Daimi surette Lydie Khostatov'un yanındadır." "Onu da tanımıyorum." "Kısaca bana o eşlik edecekti. Tanrı'ya şükür özgürüm, çocuğum yok. Ne diyorum ben, Tanrı'ya şükür mü? Neyse pek önemi yok aslında." Eudoxie tütünden sararmış parmaklan ile bir sigara sardı, ucunu emip yaktı. O sırada içeriye, elinde tepsiyle hizmetçi kadın girdi. "Ah, işte öğle yemeğimiz! Victor siz de şampanyayı açın, siz bu işte ustasınızdır!" "Evet, tabii, ustayımdır!" diye mırıldandı Sitnikov, yeniden acı acı gülümsedi. "Burada güzel kadınlar var mı?" diye sordu Bazarov, üçüncü kadehini boşaltırken. "Evet," dedi Eudoxie "fakat hepsi de boştur... Bakın, benim arkadaşım Madam Odintsov fena değildir. Adı biraz kötüye çıkmışsa da... Aslında bunun pek önemi yok; özgür ruhlu, ileri görüşlü birisi değil, anlıyorsunuz ya. Bizim asıl değiştirmemiz gereken, eğitim sistemimizdir. Düşünüyorum da, kadınlarımız Babalar ve Oğullar 89 ne kad.ar kötü bir eğitim alıyorlar." "Ne yapsanız boş! Onlar küçümsenmeyi hak ediyorlar ve ben onları önemsemiyorum," dedi Sitnikov.

Page 36: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Hiçbir şeye aldırmamak ve bunu belirtmek Sitnikov'a çok • zevk verirdi, özellikle de birkaç ay sonra tanışıp, evleneceği, ancak sırf doğuştan 'prenses' olduğu için önünde diz çökeceği karısı Dourdoliesso gibi kadınlarla alay ederdi. "Hiçbir kadın bizim sözlerimizden anlamaz; hiçbiri bizim gibi önemli adamların onlardan bahsetmemizi bile haketmez," diye sözünü sürdürdü. "Fakat onların bizim söylediklerimizi anlamaya ihtiyacı yok ki!" dedi Bazarov. "Kimden bahsediyorsunuz?" diye söze katıldı Eudoxie. "Güzel kadınlardan." "Nasıl! Demek siz de Proudhan gibi düşünüyorsunuz?" Bazarov kadına tepeden bir bakış attı: "Benim başkalarının düşüncelerine ihtiyacım yok. Benim kendi fikirlerim var." "Kahrolsun bütün otoriteler!" diye bağırdı Sitnikov, köle gibi taptığı adamın önünde, söylediği sözlerin onaylanmasından bir coşkuya kapılmıştı. "Fakat Macaulay bile..." diye söze başlayacak oldu Madam Koukchine. "Kahrolsun Macaulay!" diye homurdandı Sitnikov. "Bu aptal ve geveze kadınlar için mi kendinizi paralıyorsunuz?" "Hayır, aptal ve geveze kadınlar için değil; fakat kadın haklarını savunmak için kanımın son damlasına kadar savaşırım." "Kahrolsun!.." Sitnikov bir ara durakladı. "Fakat ben kadın 90 İ. Turgenyev haklarını yadsımıyorum ki!" "Hayır, görüyorum ki siz kesinlikle bir islavcısınız!" "Hayır! Ben islavcı değilim. Öyleyken gene de..." "Hayır, hayır! Siz kesinlikle bir islavcısınız. Domostroı'nin tarafındansınız. Elinizde bir tek kırbacınız eksik!" "Kırbaçtan iyi bir şey var mıdır?" diye söze karıştı Bazarov. "Fakat gördüğünüz üzere son damlasına geldik..." "Neyin?" diye atıldı Eudoxie. "Şampanyanın tabiiki, çok saygıdeğer Audotia Nikitichna; şampanyanın. Kanınızın değil herhalde!" "Kadınlara saldırıldığında sessiz kalamam," diye devam etti Eudoxie. "Bu korkunç bir şey, korkunç! Onlara saldıracağınız yerde, Michelet'nin 'Aşka Dair' eserini okuyun. Harika bir eser! Baylar, hazır aşktan laf açılmışken, biraz aşkı konuşmaya ne dersiniz?" diye ekledi Eudoxie, kolunu divandaki buruşmuş yastığa dayayarak. Birden bire odaya bir sessizlik hâkim oldu. "Hayır, niçin aşktan söz edelim ki?" dedi Bazarov. "Ama sırası gelmişken şu Madam Odintsov'dan bahsetmiştiniz ya... Adı öyleydi değil mi? Nasıl bir kadındır?" "Nefis bir kadın, nefis!" diye atıldı Sitnikov. Sizinle tanıştırırım. Zeki, zengin, dul. Ancak kendini pek geliştirmiş birisi değil; Endoxie ile daha sık görüşmesi gerekir. Sağlığınıza içiyorum, Endoxie kadehlerimizi birlikte tokuşturalım! Tak tok tok... tin tin tin..." "Victor, siz tam bir çapkınsınız." Öğle yemeği uzun sürdü. Bir şişe şampanyayı ikinci, üçüncü ve hatta dördüncüsü takip etti. Eudoxie durmaksızın çene çalıyordu; Sitnikov da ona cevap veriyordu. Uzun bir süre evlilik Babalar ve Oğullar 91 üzerine tartıştılar. Bir önyargı mıydı yoksa bir cinayet miydi? İnsanlar eşit mi doğarlardı, kişilik nasıl oluşurdu? Sonunda, içtiği şampanyaların etkisiyle kıpkırmızı kesilmiş, coşkunluğun doruğunda, akortsuz bir piyanonun tuşlarına, geniş tırnaklı parmaklarıyla dokunmaya ve kısık sesiyle çigan parçalan, sonra da Seymour Schiff in "Grenade Yan Uykulu Hayaller Kuruyor" adlı romansını söylemeye koyuldu. Bu arada Sitnikov başına bir eşarp takmış, şarkının sözlerindeki üşüyen aşığı canlandırıyordu: "Ve dudaklarımız birleşsin; uzun, yakıcı bir öpücükle..." Arcade sonunda kendini tutamadı: "Baylar, burası kadınlar hamamına döndü," diye yüksek sesle bağırdı. O zamana kadar konuşmalara yalnızca alaycı bir iki sözle katılmakla yetinen Bazarov, (daha çok şampanya ile ilgileniyordu) sesli bir şekilde esnedi, ayağa kalktı ve

Page 37: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

evin sahibinin iznini almaksızın, Arcade ile birlikte dışarı çıktı. Sitnikov yerinden bir sıçrayışta kalktı, onları sokakta yakaladı. "Eee? Ne düşünüyorsunuz?" diye dalkavuk bir tavırla soru sorup, arkalarından yürüyor, bir sağlarına bir sollarına geçiyordu. "Söylediğim gibi, değil mi? Farklı bir kadın! İşte bize gerekli olan kadın. Hemcinsleri arasında yüksek bir ahlâk örneği." Bu sırada önünden geçmekte oldukları bir meyhaneyi işaret eden Bazarov: "Ya babanın işlettiği bu yer, o da mı bir ahlâk örneği?" Sitnikov'un ıslık çalaf gibi güldüğü duyuldu. Ailesinden utanırdı. Barazov'un birden onunla senli benli konuşmasına sevinsin mi gücensin mi bilemedi. 92 İ. Turgenyev XIV Birkaç gün sonra valinin balosu yapıldı. Mathieu Ilitch bu kutlamanın gerçek kahramanıydı; "kentteki soyluların başı", gelen her davetliye bu yüksek şahsiyetin yalnızca kendisi için geldiğini duyuruyordu; Valiye gelince, o baloda kıpırdamadan durduğu anda bile, gene de "emir verme işini" devam ettirmeye çalışıyordu. Mathieu Ilitch'in davranışlarındaki yumuşaklık, ancak kendisinin büyüklüğü ile ölçülebilirdi. Herkese karşı hoş görünmeye çalışıyordu. Ancak bazılarına tepeden bakıyor, bazılarına saygıyla karışık bir hoşgörü sunuyor, kadınlara karşı ise "gerçek bir Fransız şövalyesini" oynuyor, bundan dolayı hayli yoruluyor ve büyük kişilere yaraşır şekilde sesli sesli gülüyordu. Ar-cade'ın sırtına dostça vurdu ve ona saygıdeğer bir şekilde "Benim sevgili yeğenim" diye seslendi. Eskiden kalma bir kıyafet giymiş, gülünç hâlde olan Bazarov'a ise tepeden bir baktı ve nazikliği elden bırakmadan, zar zor duyulan bir mırıltıyla çıkan şu iki kelime duyulabildi: "Ben", "memnun"; Sitnikov'a bir parmağını uzatıp, gülümsemekle yetindi, ama onun karşılık vermesini beklemeden kafasını başka tarafa çevirdi. Davete, eteğinin altına kabarık etek bile giymeden, lekeli eldivenlerle ve saçının tepesine bir cennet kuşu kondurmuş olarak gelen Madam Koukc-hine'e bile "memnun oldum" dedi. Davet oldukça kalabalıktı, pek çok dans eden vardı. Askerler azımsanamayacak sayıdaydı. Sivillerin çoğu duvarlar boyunca yerleşmişti, fakat askerler coşku ile dansediyorlardı. Özellikle aralarından bir tanesi, Paris'te altı hafta kalmış ve dansta söylenen tüm lâfları öğrenmişti. Öğ- Babalar ve Oğullar 93 rendiği bu sözleri gerçek bir Parisli kibarlığıyla söylüyor, "Si j'avais" yerine 'si J'aurais"; "şüphesiz" anlamında "absolument" diyor, kısaca eski Rusça ile Fransızca karışımı kullanıyordu. Arcade, kötü dans ediyordu. Bazarov ise her zamanki gibi hiç dansetmiyordu. İkisi de bir köşeye çekilmişlerdi. Sitnikov yanlarına geldi. Her şeyi hoş görüyormuş gibi yüzünde alaycı bir ifade vardı, iğneli sözler savuruyor, küstah bakışlarla etrafa bakıyor, ama gene de bu eğlenceden çok zevk alıyor gibiydi. Fakat birden yüzü değişti, Arcade'a döndü ve utana sıkıla: "Madam, işte Odintsov." Arcade gözlerini kaldırdı. Siyah bir elbise giyinmiş, uzun boylu bir kadın salonun girişinde duruyordu. Kadının mağrur hâli onu çok etkiledi. Çıplak kolları vücudunun iki yanında zarif bir biçimde duruyordu. Omuzlarını okşarcasına sarkan, küpe çiçekleriyle bezenmiş, pırıl pırıl saçları ile çok güzel bir kadındı; açık renk gözlerinde sakin ve zeki bir anlatım vardı -evet, sakin ancak hayallerden çok uzak değil- dudaklarına belli belirsiz bir gülüş kondurmuştu. Yüzünden etrafa sanki şefkatli, yumuşak bir kuvvet yayılıyordu. "Onu tanıyor musun?" diye sordu Arcade Sitnikov'a. "Oldukça yakından. Sizinle tanıştırmamı ister misiniz?" "İyi olur... kadrilden hemen sonra." Bazarov da Madam Odintsov'u farketmişti: "Kimdir bu kadın? Diğerlerine pek benzemiyor." Kadril sona erince, Sitnikov Arcade'ı Madam Odintsov'un yanına götürdü; fakat kadınla 'samimiyeti' biraz tartışılırdı:

Page 38: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Söyleyeceği sözleri birbirine karıştırıyor, kadın da ona şaşırmış bir ifade ile bakıyordu. Gene de Arcade'ın soyadını du- 94 İ. Turgenyev yunca yüzünde bir içtenlik belirdi. Hemen Nicolas Petrovitch'in oğlu olup olmadığını sordu. "Kesinlikle doğru bildiniz." "Babanızı iki kez gördüm ve hakkında hep iyi sözler duydum, sizinle tanışmaktan çok mutluyum." Bu sırada, gökten düşer gibi yanlarında bir yaver belirdi ve kadını dansa kaldırmak istedi. O da kabul etti. "Dans eder misiniz?" diye saygılı bir şekilde sordu Arcade. "Evet. Niçin, benim dansedemeyeceğimi mi düşündünüz? Çok mu yaşlı görünüyorum?" "Nasıl böyle düşünürsünüz? Fakat o hâlde izin verin de birlikte mazurka yapalım." Madam Odintsov'ın yüzünde bağışlayıcı, hafif bir gülümseme belirdi. "Tabii ki isterim," dedi ve Arcade'a bir ablanın toy erkek kardeşine baktığı gibi baktı. Madam Odintsov aslında Arcade'dan pek yaşlı sayılmazdı; Yirmidokuz yaşındaydı, fakat Arcade kendini onun yanında bir öğrenciymiş gibi hissetmişti, sanki aralarında daha büyük bir yaş farkı varmışcasına. Bu sırada Mathieu Ilitch onu öven, şımartan sözlerle, büyüklük gösteren bir tavırla yaklaştı. Arcade bir kenara çekilerek, kadını incelemeye devam etti: Kadril boyunca da kadına baktı durdu. Genç kadın kavalyesiyle de, Valiyle konuştuğu gibi rahat, serbest konuşuyor; başını, gözlerini sakin bir yumuşaklıkla çeviriyor, gülümsüyordu. Bütün Rus kadınları gibi burnu birazcık iriydi, teni de mükemmel sayılmazdı; gene de Arcade ömrü boyunca bu kadar hoş bir kadınla karşılaşmadığını düşünüyordu. Babalar ve Oğullar 95 Ses tonu kulağa pek hoş geliyordu: elbisesinin plileri bile diğer kadınlarınkinden hoş görünüyordu; hareketleri farkedilir derecede uyumlu ve doğaldı. Arcade mazurka ilk duyulup, kadının önünde diz çökmeye gittiğinde pek çekingenlik duymadı, denilemez. Konuşacak bir kelime bulamıyor, saçlarını karıştırıp duruyordu. Neyse bu çekingen hâli uzun sürmedi; Madam Odintsov'un sakinliği ona da geçmişti. Onbeş dakikanın içinde ona babasından, amcasından, Petersbourg'daki ve köydeki yaşantısından bahsetmişti bile. Madam Odintsov onu sevecen, ilgili bir tavırla dinliyordu. Arcade kadını dansa davet edenler oldukça sözünü kesmek zorunda kalıyordu; Sitnikov özellikle iki kez kadını dansa kaldırdı. Danstan sonra kadın gene geliyor, yerine oturuyor, eline yelpazesini alıyor; daha soluk almadan, Arcade yeniden onun yanında olmanın verdiği mutlulukla kadının gözlerine, güzel alnına, sevimli, zeki yüzüne bakarak anlatmasını sürdürüyordu. Kadın pek konuşmuyordu, ancak sözlerinden hayatı bildiği anlaşılıyordu; birkaç gözlemi Arcade'a kadının başından uzun bir aşk hikâyesi geçtiğini düşündürttü. "Bay Sitnikov sizi yanıma getirdiğinde, yanınızda duran bey kimdi?" diye sordu. "Farkettiniz demek! Çok sevimli bir yüzü var, değil mi? ismi Bazarov'dur, benim en yakın dostlarımdandır." Arcade dostunu anlatmaya koyuldu. Ondan öyle detaylı ve coşkulu bahsediyordu ki, Madam Odintsov yüzünü ona dönüp dikkatle dinledi. Bu sırada mazurka da son bulmuştu. Arcade kadından ayrılacağına üzüldü, onunla dolu dolu çok harika bir saat geçirmişti! Bütün bu zaman boyunca, sanki kadın ona bir 96 İ. Turgenyev nevi hoşgörü göstermiş, bu yüzden kadına minnet duymuştu... Gençlerin böyle hissetmesi doğaldı. Müzik bitti. "Teşekkürler," dedi ayağa kalkarken Madam Odintsov. "Beni ziyaret edeceğinizi söylemiştiniz ya, o zaman arkadaşınızı da getirirsiniz. Hiçbir şeye inanmama cesareti gösteren bir adamla tanışmak çok ilgimi çeker. Vali Madam Odintsov'a

Page 39: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

yaklaşıp, akşam yemeğinin hazır olduğunu söyledi ve kadını koluna takıp, uzaklaştı. Kadın Arcade'a dönüp son bir kez başıyla selâmlayıp gülümsedi. Arcade yerlere kadar eğilip, gözleriyle onun gidişini izledi, o ipek siyah gece elbisesinin içinde ne kadar muhteşem bir görüntüsü vardı! "Herhalde benim varlığımı tamamiyle unutmuştur" diye düşünerek için için üzüldü, kaderine boyun eğdi. "Eee, nasıl geçti bakalım?" diye sordu Bazarov, Arcade yanına gelince. "İyi eğlendin mi bari? Demin bir bey bana onun 'ne yaman' bir kadın olduğundan bahsediyordu; adamın pek de akıllı bir hâli yoktu gerçi. Ya sen ne düşünüyorsun? Gerçekten de öyle 'yaman' kadın mı?" "Bununla ne demek istiyorsun, anlayamadım." "Ne kadar safsın!" "Senin o bahsettiğin beyin ne demek istediğini, pek anlayamadım, diyorum. Madam Odintsov tartışmasız çok hoş bir kadın, fakat davranışları öylesine ciddi ve soğuk ki..." "Yere bakan yürek yakan!.. Soğuk diyorsun. Soğukluğun da kendisine has bir çekiciliği vardır. Dondurmayı seversin, öyle değil mi?" "Eh, öyle sayılır," diye mırıldandı Arcade 'Bu konuyu pek Babalar ve Oğullar 97 düşünmedim. Seninle tanışmayı, birlikte onu ziyaret etmemizi istedi. "Kimbilir beni ona nasıl anlattın? Olsun, iyi etmişsin. Peki, o hâlde gideriz. İster yalnızca 'bir taşra kaplanı', ister Koukchi-ne'in dediği gibi 'yüzü gözü açılmış' bir kadın olsun; beni ilgilendirmiyor. O ne omuzlar öyle! Uzun zamandır böyle güzelini görmemiştim." Bazarov'un bu edepsizce sözleri Arcade'ı çok etkiledi, fakat her zamanki gibi susup, bunu ona söylememeyi yeğledi. "Neden kadınların düşünce özgürlüğüne saygı göstermiyor-sun?" diye yarım ağızla sordu. "Dostum, çünkü benim gözlemlerime göre özgürce düşünen kadınlar, yalnızca pek çirkin olanlardır." Konuşmaları böylece sona erdi. İki genç yemek bitene kadar orada kaldılar. Madam Koukchine onları sinirli, neredeyse düşmanca bir tavırla uğurladı, önlerinde şöyle bir eğildi. İkisinin de balo boyunca kendisiyle ilgilenmemesi kadını derinden yaralamıştı. Balodan en son ayrılan da o oldu; sabahın dördünde Sitnikov'la Paris modasına göre polka-mazurka yapıyordu. İşte bu şekilde de Valinin balosu sona ermişti. XV "Bakalım bu kadın hangi memeliler sınıfına giriyor, görece- ğiz. Ertesi gün Bazarov, Madam Odintsov'un kaldığı otelin merdivenlerinden çıkarken, "Hakkında pek iyi şeyler sezmiyorum." 98 İ. Turgenyev "Beni gerçekten şaşırtıyorsun!" diye bağırdı Arcade. Nasıl ' olur! Bazarov, sen ki hep bu tür düşüncelere karşısındır..." "Ne kadar komiksin!" diye sözünü kesti Bazarov. "Bizim sözlüğümüzde 'iyi olmayan şey' iyi' demek değil midir? Yani kadında iş var, demek istiyorum. Onun kötü bir evlilik yaptığından bahseden sen değil miydin? Oysa benim düşünceme göre yaşlı bir zenginle evlenmenin hiç de kötü bir yanı yok; aksine bence bu onun sağduyu sahibi olduğunu gösterir. Şehirdeki dedikodulara inanmıyorum, fakat biliyorum ki 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz." Arcade hiçbir şey demeden dairenin kapısını çaldı. Kapıyı özel kıyafeti içinde, genç bir hizmetçi açtı ve iki arkadaşı bütün Rus otellerindeki gibi kötü döşenmiş, ancak çiçeklerle bezenmiş büyük bir odaya aldı. Biraz sonra Madam Odintsov oldukça sade giyinmiş bir şekilde odaya geldi. İlkbahar güneşinde, daha da genç duruyordu. Arcade onu Bazarov'la tanıştırdı. Şaşkınlıkla arkadaşının kadının karşısında çekingenlik duyduğunu farketti, oysa ki Madam Odintsov bir önceki gecedeki gibi sakinliğini korumaktaydı. Bazarov da kendi çekingenliğini farke-dip, rahatsızlık duydu. "Hey ne oluyoruz! Bir kadından mı korkuyorsun şimdi de!" diye düşündü kendi kendine ve Sitni-kov'dan aşağı kalmayan yapmacık

Page 40: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bir rahatlıkla kendini bir koltuğa bıraktı. Sesine ilgisiz bir hava vermişti, Madam Odintsov da pırıltılı gözlerini ondan ayırmaksızın onu inceliyordu. Anne Sergueıevna Odintsov, oldukça yakışıklı bir adam ve tanınmış bir kumarbaz olan Serge Nikolaîevitch Loktiev'in kızıydı. Babası Petersbourg ve Moskova'da onbeş sene gürültülü bir hayat yaşadıktan sonra, bir oyunda tüm servetini yitirmiş ve Babalar ve Oğullar 99 köye yerleşmek zorunda kalmıştı. Çok geçmeden de, o zaman henüz oniki yaşında olan Katherine'e ve yirmi yaşındaki Anne'a çok küçük bir servet bırakarak ölmüştü. Bütün servetini yitirmiş, soylu bir aileden gelen annelerini ise daha önce, Petersbo-urg'da babalarının o ihtişamlı zamanlarında yitirmişlerdi. Babalarının ölümünden sonra Anne zor duruma düşmüştü. Petersbo-urg'da aldığı parlak eğitim, onu evin yükünü taşımaya, ev işi yapmaya, kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde, kapalı bir yaşam sürdürmeye hazırlamamıştı. Çevresinde kimseyi tanımıyordu; danışabileceği, yardım isteyebileceği kimse yoktu. Babası komşuluk ilişkilerinden titizlikle kaçınırdı; onları küçümserdi, komşuları da onu. Her iki tarafın da kendince haklı sebepleri vardı. Buna rağmen Anne soğukkanlılığını kaybetmedi ve teyzesi Prenses Audotia Stepanouha'ya bir mektup yazarak, yanlarına gelmesini rica etti. Yaşlı, hırçın ve her şeye tepeden bakan bu kadın geldi ve evin en güzel odasına yerleşti. Sabahtan akşama dek hep homurdanır, yanında sadık kölesi olmaksızın bahçeye bile çıkmazdı. Kölesi de, üzerinde eski, lekeli bir uşak kıyafeti, kolunda mavi pazubent, başında üç köşe şapkası ile dolaşan bir adamdı. Anne sabırla teyzesinin tüm kaprislerine katlanıyor, kızkardeşinin eğitimi ile uğraşıyordu. Ömrünün sonuna dek de bu şekilde yaşayacak gibiydi... Fakat kader ona başka bir yön verdi. Bir gün Odintsov adında oldukça zengin bir adam onu farketti. Adam kırkaltı yaşında, hastalık hastası, şişman, hırçın tabiatlı, biraz aptal tipli biriydi, ancak kesinlikle iyi yürekliydi. îşte bu adam ona âşık olmuş ve evlenmek istemişti. O da karısı olmayı kabul etmişti,, altı yıl birlikte oldular ve ölürken karısına bütün mirasını bıraktı. Onun ölümünden 100 İ. Turgenyev sonra, Anne Sergueievna neredeyse bir sene hiçbir yere çıkmamıştı. Daha sonra kızkardeşiyle yurt dışına gitmiş, fakat Almanya'dan öteye geçmeden çabucak sıkılmış ve sevgili kasabasına geri dönmüştü. Orada çok güzel döşenmiş, muhteşem bir evde oturuyordu. Evin, seraları da olan büyük bir bahçesi vardı. Merhum Odint-sov sevgili karısının hiçbir isteğine itiraz etmemiş, elinden geleni esirgememişti. Anne Sergueievna şehre pek nadir inerdi, o da yalnızca işleri için ve hemen dönerdi. Kasabada kendisini pek sevmezlerdi. Odintsov'la evliliği hakkında türlü hikâyeler uydurmuşlardı. Babasının dolandırıcılıklarına yardım ettiğini, yurt dışına sebepsiz yere gitmediğini, bunun kötü sonuçlan örtbas etmek için gerektiğini ve daha neler neler... anlatırlardı. "Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?" diye öfkeyle eklerlerdi bu hikâyeleri anlatanlar. "Feleğin çemberinden geçmiş," diye bahsedilirdi, köyde nükteleriyle tanınan birisi de: "O şeytana bile pabucunu ters giydirir," derdi. Bütün bu söylentiler kadının kulağına gelirdi, ama o bunları pek önemsemezdi. Bağımsız, oldukça güçlü bir kişiliği vardı. Koltuğuna oturmuş, arkasına hafifçe yaslanmış, ellerini üst üste koymuş, Madam Odintsov Bazarov'u öylece dinliyordu. Bazaıov her zamankinin aksine fazla konuşuyor ve bu da Arca-de'ı şaşırtıyordu. Gözle görünür şekilde kadının ilgisini çekmeye çalışıyordu. Arcade Bazarov'un amacına ulaşıp ulaşmadığını pek anlayamamıştı. Çünkü kadının yüzünden ne hissettiğini anlamak hayli zordu. Bu yüz hep aynı hoşgörülü ve nazik ifadesi ile duygularını saklıyor gibiydi. Güzel gözleri, merakla ancak, sakin sakin ışıldamaktaydı. Bazarov'un abartılı tavırları kadının Babalar ve Oğullar 101 üzerinde ilk anlarda pek hoş olmayan bir etki bırakmıştı, fakat kadın bunu onun kendisinden çekinmesine vermiş ve bu da hoşuna gitmişti. Kadını en fazla iten özellik, basitlikti. Ve kimes Bazarov'u 'basit' olarak nitelendiremezdi*

Page 41: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Arcade o gün daha birçok şeye şaşıracaktı. Madam Odintsov ile Bazarov'un tartışacaklarını düşünüyordu. Kadın da "hiçbir şeye inanmama cesareti gösteren" bu adamla konuşmaya istekli görünüyordu, ama Bazarov nedense tıp, botanik, otlarla tedavi üzerinde durdu. Madam Odintsov, kasabadaki yalnız yaşantısında pek vaktini harcamışa benzemiyordu. Birçok iyi eser okumuştu, Rusça'yı da oldukça düzgün konuşuyordu. Kadın konuyu müziğe getirdi, fakat Bazarov'un sanata inanmadığı sonucuna vararak, gönülsüzce botanik konusuna döndü. Oysa Arcade güncel melodilerin anlamını tartışmaktan oldukça hoşnuttu. Madam Odintsov, gene ona bir erkek kardeş muamelesi yapıyordu; görünüşe göre kadın yalnızcca onun iyiliğinden ve gençliğin verdiği sadeliğinden hoşlanıyordu, o kadar. Bazarov ile kadın neredeyse üç saat boyunca değişik konulardan coşkuyla konuşmaya devam ettiler. Nihayet iki genç kalktılar ve vedalaştılar. Anne Sergueievna onlara dostça baktı, beyaz, güzel elini uzattı, kısa bir an düşündükten sonra, yüzünde hafif bir gülümseme ile: "Eğer sıkılmazsanız baylar, beni Nikolskoie'ye ziyarete gelin!" dedi. "Anne Sergueievna, bu benim için çok büyük bir zevk olacaktır!" diye hemen atıldı Arcade. "Ya siz, bay Bazarov?" Bazarov yalnızca kadının önünde eğilmekle yetindi. Arcade 102 İ. Turgenyev arkadaşının kızardığını görünce iyice şaşırdı. Sokağa çıktıklarında: "Eee? Hâlâ onun ne yaman' bir kadın olduğunu mu düşünüyorsun?" "Bunu henüz bilemem. Ama tam bir buz parçası!" dedi Ba- zarov. Kısa bir sessizlikten sonra ekledi: "O bir düşes, bir kraliçe. Arkasında uzun kuyruğu, başında da tacı eksik!" "Bizim düşeslerimiz Rusça'yı onunkadar iyi konuşmuyorlar ama!" dedi Arcade. "O feleğin çemberinden geçmiş birisi. Bizim yediğimiz ekmekten o da yemiş!" "Bu onun mükemmel bir kadın olmasına engel değil!" dedi Arcade. "O ne görkemli vücut! Onu hemen bir anatomi dersine almalı," diye devam etti Bazarov. "Tanrı aşkına keser misin Eugene! Çizmeyi aşıyorsun!" "Pekâlâ! Pekâlâ! Lütfen sinirlenme, yufka yürekli kardeşim. İnkâr etmiyorum kesinlikle, birinci sınıf bir kadın. Onu ziyarete gitmeliyiz!" "Ne zaman?" "Neden hemen öbür gün olmasın? Burada yapılacak bir şey yok ki! Koukchine'le şampanya içmek dışında! Pek değerli akraban, o yüksek şahsiyetli, liberal beyefendinin söylevlerini mi dinleyeceğiz? Hemen kaçalım buradan. Hem sonra, babamın çiftliği de oraya yakın. Nikolskoîe yolumuzun üstü." "Evet." Babalar ve Oğullar 103 "Mükemmel! Başıboş dolaşıp durmayalım! Yalnızca aptallar veya çok akıllılar başıboş dolaşırlar. Sana yeniden söyleyeyim, kadında muhteşem bir vücut var!" Ertesi gün iki arkadaş Nikolskoie'e doğru yola çıktılar. Güneşli, fazla sıcak olmayan bir gündü. Küçük posta arabasına koşulu atlar, karınları tok olduğundan çevik, uyumlu adımlarla arabayı çekiyorlar; saçak saçak, örgülü kuyruklarını hafifçe sallıyorlardı. Arcade gözlerini yola dikmiş, sebebini bilmeksizin gülümsüyordu. "Beni kutlasana!" diye birden bağırdı Bazarov. "Bugün 22 Haziran, benim isim günüm. Bu sene bananeler getirecek, göreceğiz. Aslında beni bugün evde bekliyorlardır," diye alçak sesle ekledi. "Aman! ne yapalım, beklesinler! Mühim değil!" XVI Anne Sergueîevna'nın çiftliği geniş bir tepenin üzerine yerleşmişti; yumuşak rampalı, sarı taş duvarlı, yeşil çatılı, beyaz sütufılu bir kiliseden az uzakta yer alıyordu. Ana kapının üzerinde, 'İsa'nın dirilişini' canlandıran İtalyan tarzı bir fresk vardı. Bu resimde özellikle dikkati çeken ön plândaki, başında ortaçağ kaskı

Page 42: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

taşıyan bir savaşçının yuvarlak hatlarıydı. Kilisenin arkasında, boylu boyunca, iki sıra hâlindeki saman çatılı evlerin bacaları görünüyordu. Kadının evi de kilise mimarisinde inşa edilmişti, bu stil Ruslarca "Ale-xandrin" sitili olarak bilinir. Tıpkı kilise gibi, sarı badanalı, yeşil çatılı, beyaz sütunlu bir evdi. Kapının üstünü bir arma süslü- 104 İ. Turgenyev yordu. Her iki bina da, il mimarına, günün modası olan aptalca ve saçma yeniliklere hiç tahammülü olmayan merhum Odintsov tarafından yaptırtılmıştı. Oldukça eski bahçenin, karamsar bir hava yaratan ağaçları evi iki yandan kuşatmıştı: bir sıra budanmış göknar ağaçları evin girişine kadar devam ediyordu. Bizim iki arkadaş, iki iri yan hizmetkâr tarafından sofada karşılandı; bir tanesi başhademeye haber vermeye gitti. Şişman başhademe, siyah kıyafetleriyle hemen orada belirdi ve onlara kendisini takip etmelerini söyledi. Halıyla kaplı merdivenlerden çıkıp; iki yatak ve bir tuvalet masası bulunan; kendilerine ayrılmış odaya geldiler. Bu ev, kesinlikle bir düzen abidesiydi. Her yer tertemizdi, insan kendini bakanlık odasında gibi hissediyordu burada. "Anne Sergueievna yarım saat sonra sizinle salonda görüşecek. Beylerin herhangi bir emirleri var mıydı?" diye sordu başhademe. "Emir yok, emir yok, saygıdeğer dostum," diye cevapladı Bazarov. "Yalnız bir küçük bardak votka ikram etmek isterseniz, itirazımız olmaz." "Tabii bayım," dedi başhademe biraz şaşırmış olarak. Çizmelerini gıcırdata gıcırdata odadan çıktı. "Ne gösteriş," diye söylendi Bazarov. "Sanırım kullanılması gereken kelime buydu. Kesinlikle tam düşeslere yakışır bir yaşam!" "Ne düşes ama! Henüz tanıştığı bizim gibi iki şüpheli aristokratı (!) evine davet etti," diye cevapladı Arcade. "Hele beni; geleceğin doktoru, bir doktorun oğlu, papaz Babalar ve Oğullar 105 yardımcısının torunu olan beni... Sen benim papaz yardımcısının torunu olduğumu biliyor muydun?" Kısa bir an sustuktan soma dudaklarını bükerek devam etti: "Tıpkı Speranski gibi. Fakat gene de kadın kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmamış, yüce bir kadın... Sence frak mı giyinmeliydik?" Arcade cevaplamak yerine omuzlarını kaldırmakla yetindi... İçin için çekindiğini hissediyordu. Yarım saat sonra Arcade ve Bazarov salona geçtiler. Burası yüksek tavanlı, geniş, ancak özel bir zevkle döşenmiş, gösterişli ' bir odaydı. Ağır ve pahalı sandalyeler resmi bir sıra hâlinde, üzerinde yaldızlı süsler bulunan kahverengi kâğıtla kaplı duvarlar boyunca dizilmişlerdi. Merhum Odintsov onları şarap ticareti yapan bir arkadaşı vasıtasıyla Moskova'dan getirtmişti. Alışverişlerini hep ona gördürürdü. Ortadaki divanın üstünde asılı duran portredeki sarışın, göbekli adam yeni gelen gençlere, sanki pek hoşnut olmayan bir bakışla bakıyordu. "Bu o olmalı," diye fısıldadı Bazarov Arcade'e yüzünü buruşturarak, "Buradan kaçsak mı?" diye sordu. Fakat tam bu esnada, odaya ev sahibesi girdi. Üzerinde ince desenli bir elbise vardı; kulağının arkasına attığı dümdüz taralı saçları pürüzsüz, zinde yüzüne bir genç kız ifadesi veriyordu. "Sözünüzü tuttuğunuz için size çok teşekkür ederim," diye hemen söze başladı. "Birkaç gün burada kalın; sizi temin ederim sıkılmazsınız. Sizi kızkardeşimle tanıştırırım, çok iyi piyano çalar. Bu sizin için çok önemli değil sanırım, Bay Bazarov; fakat Bay Kirsanov, siz sanıyorum müziği seviyorsunuz; kız-kardeşim dışında bir de yaşlı teyzem var. Arada sırada da bir 106 İ. Turgenyev komşumuz kâğıt oynamaya gelir: İşte bizim bütün çevremiz bundan ibaret. İsterseniz oturalım." Madam Odintsov bütün bu konuşmayı oldukça seri. sanki ezberlemiş gibi bir çırpıda yapıvermişti. Sonra Arcade'a döndü. Kendi annesinin, Arcade'm annesinin

Page 43: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

yakın arkadaşı olduğunu anlattı. Arcade annesinden sevgiyle söz etmeye koyuldu; bu sırada Bazarov albümlere göz atmakla meşguldü. "Ne kadar da uslanmışım," diye kendi kendine düşünüyordu. Mavi tasmalı, güzel bir tazı koşarak odaya girdi; pençeleriyle salonun döşemesine vurarak ses çıkardı. Peşinden de siyah saçlı, esmer, onsekiz yaşlarında bir genç kız içeri girdi. Yuvarlakça güzel bir yüzü; küçücük kara gözleri vardı. Koluna çiçek dolu bir sepet takmıştı. "İşte benim tatlı Katia'm da geldi," dedi Madam Odintsov. Katia hafifçe önlerinde eğildi, sonra hemen ablasının yanında yer alarak sepetteki çiçekleri ayıklamaya koyuldu. 'Fifi, diye çağırdıkları tazı ise kuyruğunu sallayarak ziyaretçilerin yanma yaklaştı, soğuk burnu ile onların ellerini kokladı. "Bütün hepsini sen mi topladın?" diye sordu Madam Odintsov. "Evet," diye cevapladı Katia. "Teyzem çay içmeye gelecek mi?" "Evet." Katia konuşurken, aynı zamanda hoş bir biçimde gülümsü1 yordu. İçine kapalı, namuslu, ciddi, ama aynı zamanda çok neşeli bir hâli vardı; yeni gelenleri aşağıdan yukarı süzerken. Her haliyle taptaze, gepegençti; sesi, hafifse ayva tüylü yüzü, bembeyaz avuç içleriyle pembe tombul elleri, hafifçe büzülmüş Babalar ve Oğullar 107 omuzları... Hepsi onun körpeliğini belirtiyordu... Durmaksızın kızarıyor, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Madam Odintsov Ba-zarov'a döndü: "O elinizdeki resimlere nezaketen bakıyorsunuz, Eugene Vassilitch, aslında sizi ilgilendirmiyorlar. İyisi mi gelin, şöyle yanıma oturun da bir tartışma konusu bulalım." Bazarov söyleneni yerine getirdi: "Hangi konuda tartışmak istersiniz?" diye sordu. "Siz hangisini isterseniz. Tartışmayı sevdiğim konusunda sizi önceden uyarmalıyım." "Siz mi?" "Evet. Niye şaşırdınız?" "Çünkü gördüğüm kadarıyla sakin, soğukkanlı bir kişiliğe sahipsiniz. Oysa tartışmak, biraz da heyecan ister." "Bu kadar kısa zamanda beni tanıdığınızı mı söylüyorsunuz? Öncelikle çok sabırsız ve dik kafalıyımdır; bunu Katia'ya da sorabilirsiniz. Hem sonra çok kolay heyecanlanırım." Bazarov kadına baktı: "Siz öyle diyorsanız öyledir. O hâlde, tartışmak mı istiyorsunuz? Emrinizdeyim. Demin albümünüzdeki İsviçre Sakson-yası'nın manzaralarına bakıyordum ve siz bunların beni ilgilendirmeyeceğini söylediniz. Çünkü benim sanatsal anlayıştan yoksun olduğumu düşünüyorsunuz, bu doğru. Fakat ben bu manzara resimlerine jeolojik açıdan, örneğin dağların oluşumu açısından da bakıyor olabilirim." "Özür dilerim, ancak bir jeolog olarak bir resimden çok, bu konuda yazılmış özel bir esere ihtiyacınız var." "Bir resim, bir kitabın bana on sayfada anlatacağını yalnız- 108 İ. Turgenyev ca bir bakışla da anlamamı sağlayabilir." Anne Sergueıevna verecek cevap bulamadı. "Yani siz şimdi diyorsunuz ki; sizde en ufak bir sanatsal duygu yok?" dedi masaya dayanarak, böylece yüzünü Baza-rov'a daha yaklaştırmış oluyordu. "Fakat sanattan nasıl vazgeçilebilir?" "Sanatın neye yaradığını rica etsem bana anlatabilir misin?" "Tabii ki insanları anlamaya ve onları eğitmeye. Bu da bir şeydir." Bazarov alayla güldü: "Öncelikle bunu anlamak için yaşam deneyimi var; ikincisi ise insanları ayrı ayrı tanımlamanın vakit kaybetmekten ibaret olduğunu size anlatayım: Bütün insan vücutları da, ruhları da birbirinin aynıdır. Hepimizin bir beyni, kalbi, dalağı, aynı biçimde ciğerleri vardır ve insanların ahlâk değerleri olarak adlandırılan özellikleri de hepimizde aynıdır; ayrıntılar bizi ilgilendirmiyor. Yalnızca bir

Page 44: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

insanı incelemek, diğerlerinin nasıl olduğunu anlamamıza yeter. İnsanlar ormandaki ağaçlar gibidir. Hiçbir botanikçi kayın ağaçlarını tek tek incelemekle vakit kaybetmez." Çiçeklerini tek tek sepetten çıkarmakta olan Katia şaşkın şaşkın Bazaıov'a baktı. Bazarov da kendisine aniden bir bakış atınca utançtan kulaklarına dek kızardı. Anne Sergueıevna başını salladı: "Bir ormanın ağaçlan ha!" diye tekrarladı. "O hâlde sizin görüşünüze göre aptalla akıllı, iyilikle kötü arasında da herhangi bir fark yok!" "Tabii ki var; şöyle açıklayayım. Tıpkı aynı sağlıklı ve has- Babalar ve Oğullar 109 ta adam arasındaki fark gibi. Veremli birinin ciğerleriyle sağlıklı birininkiler aynı değildir, her ne kadar aynı şekle sahip olsalar da. Fiziksel rahatsızların neden oluştuğunu aşağı yukarı biliyoruz; ahlaksal bozukluklar ise; kötü eğitim, çocukluktan beri beyinlere işlenen saçmalıklardan, tek kelime ile toplumun utanç verici durumundan kaynaklanıyor. Toplumu düzeltin; bütün rahatsızlıklar ortadan kalkar." Bazarov bütün bu nutku: "Bana inanın ya da inanmayın, hiç farketmez," türünde bir tavırla, söylemişti. Uzun parmakları ile favorilerini düzeltiyor, bir yandan da her tarafı inceliyordu. "Toplum bir kez düzelince, bir daha hiç, kötü, aptal insanlar olmayacak mı yani?" "Eğer toplum doğru bir şekilde yapılanırsa, arada çıkan kötülerin ve aptalların önemi olmayacaktır, diye düşünüyorum." "Evet, anlıyorum: Herkes sizin dediğiniz gibi aynı dalağa sahip olacak." "Kesinlikle öyle, madam." Madam Odintsov Arcade'a döndü. "Ya siz neler düşünüyorsunuz, Arcade Nikolaievitch?" "Ben de Eugene gibi düşünüyorum." Katia ona kaçamak bir bakış attı. "Beni şaşırtıyorsunuz baylar; ancak dilerseniz tartışmanıza bir süre ara verelim. Şu an teyzem çay içmeye geliyor, ayak seslerini duyuyorum. Onu rahatsız etmeyelim." Anne Sergueıevna'nın teyzesi o sırada içeri girdi. Bu, ufak tefek zayıf, avuç içi kadar yüzü olan bir kadındı. Durgun gözleri, beyaz topuzunun altında kötülükle bakıyorlardı. Başıyla oradakileri hafifçe, belli belirsiz selâmladı ve başka kimsenin kul- no İ. Turgenyev lanmasma izin vermediği geniş kadife koltuğuna yerleşti. Katia onun ayaklarının altına küçük bir sehpa yerleştirdi. Yaşlı kadın, ona, ne sözleriyle ne de bakışıyla teşekkür etti. İncecik vücudunun neredeyse her yanını örten sarı şalının altından ellerini kıpırdatıp duruyordu. Prenses sarı rengi pek severdi; başlığının üstünde de parlak ¦sarı renkte kurdeleler vardı. "Rahat uyudunuz mu teyzeciğim?" diye sesini yükselterek sordu Madam Odintsov. "Gene mi bu köpek!" diye homurdandı yaşlı kadın. Fifi kendisine doğru bir iki adım atınca: "Hoşt, hoşt, dışarı," diye bağırdı. Katia Fifi'yi yanına çağırdı, dışarıya çıkması için kapıyı açtı. Gezmeye götürüldüğünü sanan zavallı hayvan, neşeyle dışarıya fırladı, ama kapının ardında yalnız kalınca, yalvarır gibi ince sesler çıkararak havlamaya ve kapıyı tırmalamaya başladı. Teyzenin kaşları çatılmıştı. Katia hayvanı sakinleştirmek için dışarıya çıkıyordu ki: "Çay hazırlamış olmalı! Haydi baylar, teyzeciğim, buyrun çay içmeye gidelim." Prenses koltuğunda doğruldu, bir şey söylemeksizin en önde odadan çıktı. Diğerleri de onun peşinden yemek odasına geldiler. Uşak elbisesi giyinmiş bir Kazak genci, hemen masanın kenarındaki, yastıklarla kaplı, prensese ait özel koltuğu çekti, prenses bu koltuğa oturdu. Katia armalarla süslü özel bardağa çayı doldurup, ilk önce ona ikram etti. Yaşlı kadın çayına bal koydu -çünkü çayı şekerle içmeyi- eve kuruş yardımı olmasa da -görgüsüzlük sayardı- sonra birden kısık bir sesle:

Page 45: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Prens Ivan mektubunda ne yazmış?" diye sordu. Babalar ve Oğullar I I Kimse cevap vermedi. Bazarov ve Arcade ne kadar saygıyla davranılsa da, ona önem verilmediğini anlamakta gecikmediler. Onu, prenses soyundan geldiğinden, insanlar üzerinde iyi bir etki bırakmak için yanlarında barındırıyorlar' diye düşündü Bazarov. Çaydan sonra Anna Serguei'evna bir yürüyüş yapmalarını önerdi; fakat inceden bir yağmur yağmaya başladı ve yaşlı prenses dışında herkes salona geri döndü. Onlarla iskambil kâğıdı oynayan komşuları, Porphyre Platonytch da çıkageldi. Oldukça kilolu, ak saçlı, kısa bacaklı bu adam, çok kibar ve neşeli birisiydi. Özellikle Bazarov ile konuşan Anne Serguei'evna onlarla eski moda bir parti 'preferans' oynamak isteyip istemediklerini sordu. "Dikkatli olun!" diye uyardı Anne Sergueîevna 'Porhyre Platonych ve ben, sizi kesinlikle yeneriz. Katia, sen de Arcade Nikolaievitch'e piyanoda bir şeyler çalıver, o müziği sever. Hem biz de bir yandan dinleriz." Katia herhangi bir istek belirtisi göstermeksizin piyanoya yöneldi; Arcade da onun peşinden. Müziği gerçekten sevdiği hâlde, isteksizdi. Madem Odintsov'un kendisinden sıkıldığını düşünüyordu. Kalbinin ortasında karmaşık düşüncelerini paralayan bir acı duymuştu ve o da bütün gençler gibi, bunu aşka yormuştu. Katia piyanonun kapağını kaldırdı ve Arcade'a bakmaksızın yarım ağızla: "Ne çalmamı isterdiniz?" diye sordu. "Siz neyi isterseniz," diye ilgisizce cevapladı Arcade. "Hangi tür müzikten hoşlanırsınız?" diye üsteledi kız; piyanonun önünde ayakta duruyordu. 112 İ. Turgenyev "Klâsik müzikten," diye aynı ilgisizlikle cevapladı Arcade. "Mozart sever misiniz?" "Evet." Katia müzik dosyasından Mozart'ın Do Minör 'Sonate Fan-tasie'sini çıkardı. Biraz duygusuz, sert ifadesine rağmen çok iyi çalıyordu. Gözlerini notaya dikmiş, dişlerini sıkmış; başını kıpırdatmıyor, dimdik duruyordu. Yalnızca sonatın sonlarına doğru yüzünü hafifçe oynattı ve küçük bir bukle kaşının üstüne döküldü. Sonatın özellikle bu son kısmı, Arcade'ı etkilemişti; öyle ki coşkun neşeli, hiçbir şeyi umursamayan bir sevinç melodisinin ortasında birden acı, ruhu parçalarcasına yükselen bir hüzün dalgası yayılıyordu! Fakat Mozart'ın onda uyardığı bu duygular Katia'ya yönelik değildi. Ona bakıp yalnızca; "Bu kız hiç de fena piyano çalmıyor; iyi birisine de benziyor," diye düşünmüştü. Sonat bitince, Katia "Yeterli mi?" diye ellerini tuşlardan çekmeden sordu. Arcade onu daha fazla yormak istemediğini söyledi ve Mozart'tan konuşmaya başladı. Bu sonatı kendi isteğiyle mi yoksa birinin tavsiyesi üzerine mi öğrendiğini sordu. Fakat Katia ona çok kısa cevaplar veriyordu; içine kapanık birisiydi, kendini ele vermekten hoşlanmıyor gibiydi. İçine kapandığı zamanlar, kolay kolay yüzeye çıkmazdı. Böyle anlarda yüzü bile inatçı, donuk bir ifade alırdı. Aslında pek çekingen sayılmazdı, ancak insanlara güveni yoktu ve kesinlikle bu güvensizlik kendisine, onu yetiştiren ablası tarafından aşılanmıştı. Sonunda Arcade onunla konuşmaktan vazgeçip, odaya gelen Fi-fi'yi yanına çağırdı, başını tatlılıkla okşamaya başladı. Katia ise yeniden çiçekleri çıkarmaya koyuldu. Babalar ve Oğullar 113 Bazarov bu arada el üstüne el kaybediyordu. Anne Sergueıevna iskambil oyununda ustaydı. Porphyre Platonych de kendisini iyi savunuyordu. Bazarov belki fazla bir şey kaybetmemişti, ancak yenilgiden hoşlanmazdı. Akşam yemeğinde Anne Sergueıevna konuyu gene botaniğe getirdi. "Yarın sabah yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz?" diye öneride bulundu. "Çiçeklerin Lâtince isimlerini ve özelliklerini öğrenmek istiyorum." "Lâtince isimlerini bilmeniz ne işinize yarar ki?" "Her zaman, her şeyi kendi düzeni içinde bilmek yararlıdır."

Page 46: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ne muhteşem kadın şu Anne Sergueıevna!" diye heyecanla bağırdı Arcade; iki arkadaş kendilerine ayrılmış odada başba-şa kaldıklarında. "Evet! Kesinlikle güzel ve akıllı bir kadın! Ama kesinlikle bu tür kadınların sonuncusu değil!" "Bunu ne anlamda söylüyorsun, Eugene?" "İyi anlamda dostum. İyi anlamda! Eminim bu kadının başka harika özellikleri de var. Ancak asıl muhteşem olan o değil, kızkardeşi!" "Nasıl? O küçük esmer şey mi?" "Evet. O küçük esmer şey! O el değmemiş, taze, ürkek, sessiz ve dahası... İşte asıl ilgilenilmesi gereken de o. Onun düşünceleri henüz şekillenmemiş. Oysa ki ablası eski yollulardan..." Arcade Bazarov'a cevap vermedi. İkisi de kendi âlemlerinde, yataklarına uzandılar. Anne Sergueıevna da o gece davetlilerini düşünüyordu. Bazarov, ilgisizliği ve katı yargılarıyla, hoşuna gidiyordu. O şim- 114 İ. Turgenyev diye kadar hiç karşılaşmadığı yepyeni birisiydi ve kadın onu daha yakından tanımak için sabırsızlanıyordu. Anne Sergueı-evna çok ilginç yaradılışlı birisiydi. Hiçbir önyargısı, hiçbir kuvvetli inancı olmayan bu kadın, aynı zamanda kendi düşüncelerinden de vazgeçmez, kendisini hiçbir düşünceye kaptır-mazdı. Birçok şey hakkında kesin görüşleri vardı, pek çok şey ilgisini çekerdi, ancak hiçbir şey onu tam olarak tatmin etmezdi. Zaten öyle bir şey aradığı da yoktu. Hem ilgili hem ilgisizdi. Kuşkularını unutacak kadar savsaklamaz, endişe duyacak denli de büyütmezdi. Özgür ve zengin olmasaydı, belki bir mücadeleye girer ve tutkuyu tanırdı... Oysa kolay bir hayatı vardı. Arada bir heyecan olsa da bu kısa sürüyor ve günleri birbiri ardına sakin sakin geçiyordu. Gözlerinde ara sıra şimşekler çaksa da, bu geçtiğinde özgürce bir nefes alıyor ve kaçırdıklarına pişmanlık duymuyordu. Hayal gücünün ahlâk kuralları dışına çıktığı da oluyordu, fakat o hoş, ancak sakin yaradılışlı vücudunda dolaşan kanı duruma hemen hâkim olurdu. Bazen güzel kokulu bir banyodan gevşemiş bir hâlde çıkar ve o zamanlar hayatının ne kadar boş, üzüntülü olduğunu düşünürdü... O zaman birden cesaretlenir, içi kıpır kıpır olurdu, fakat aralık kalmış bir pencereden gelen hafif bir esintide bile, şikayete başlar, adeta öfkelenir, rüzgârın esmesinden başka bir şey istemezdi. Sevme, aşık olma fırsatı verilmemiş bütün kadınlar gibi ne istediğini bilemezdi. Bir şeyler istiyor gibiydi, ama aslında hiçbir şey istediği falan da yoktu. Merhum kocasına zor dayanmıştı -onunla çıkarı için evlenmişti, eğer kendi yararına olmasa onunla evlenmeyi kabul etmezdi- ve bu evlilik onda bütün erkeklere karşı kötü bir his bırakmıştı: Onun gözünde hepsi pis. Babalar ve Oğullar 115 hantal, can sıkıcı varlıklardı. Bir seferinde yurt dışındayken çok hoş, genç bir İsveçli ile tanışmıştı. Geniş alınlı, mavi gözlü, yakışıklı bir gençti. Her ne kadar kadının üzerinde güçlü bir etki bırakmışsa da, bu onun Rusya'ya geri dönmesine engel olamadı. O muhteşem yatağında uzanmış, düşünüyordu. Her yanda dantel yastıklar, üzerinde de ince ipekli bir örtü vardı... Anne Sergueievna lükse olan düşkünlüğünü babasından miras almıştı. Günahkâr, ancak iyi yürekli babasını çok severdi, o da kızına tapardı. Onunla yaşıtıymış gibi şakalaşır, ona çok güvenir, bazı konularda akıl danışırdı. Annesinin ise üzerinde pek derin bir etkisi yoktu. "Gerçekten de ilginç birisi bu doktor," diye bir kez daha tekrarladı kendi kendine. Elini başının altına soktu, oradan bir Fransız romanı çıkarıp, aceleyle bir iki sayfa okudu. Sonunda kitap elinden düştü; tertemiz, dipdiri bir hâlde, beyaz, kokulu çarşafların arasında uykuya daldı. Ertesi sabah, Anna Sergueievna ve Bazarov'la bitkileri incelemek için dışarı çıktı. Öğle yemeğinden sonra da, akşam yemeğine kadar bu gezintiye devam ettiler. Arcade hiçbir yere gitmemiş, yalnızca Katia ile bir saat kadar vakit geçirmişti. Onunlayken sıkılmıyordu, kız kendiliğinden ona önceki geceki sonatı çalıverdi. Madam Odintsov nihayet döndüğünde, Arcade onu görünce aniden kalbinin sıkıştığını hissetti. Kadın bahseden geçerken biraz yorgun görünüyordu.

Page 47: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Yanakları kızarmış, gözlerine ayrı bir canlılık gelmişti. Ellerinde bir kır çiçeğinin dalı duruyordu, omuzlarına attığı şal dirseklerine kadar inmiş, şapkasının geniş kurşuni kurdeleleri göğsüne yapışmıştı. 116 İ. Turgenyev Bazarov kendinden emin, her zamanki ilgisiz haliyle onun peşi sıra yürüyordu, fakat yüzündeki sıcak hatta, neşeli ifade Arcade'ın hiç hoşuna gitmemişti. Bazarov ona ilgisiz bir "merhaba" gönderip odasına çekildi. Madam Odintsov'a gelince o da Arcade'ın elini dalgınca sıktı ve yanlarında kaldı. "Merhaba" dedi Arcade "Bugün neredeyse hiç görüşmedik" diye geçirdi içinden. XVII Bazarov ve Arcade, Madam Odintsov'un yanında iki haftanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Genç kadının evde ve özel yaşamında uyguladığı düzenin bunda önemli payı vardı. Kurallarına sıkı sıkıya bağlıydı ve çevresindeki herkesin de bu kurallara uymasını isterdi. Gün içinde her şeyin belli bir saati vardı. Sabahın 8'inde , herkes kahvaltı için biraraya gelir; öğle yemeğine kadar ne isterse onu yapardı. Genç kadın da bu saatte kâhya ile görüşürdü. Akşam yemeğinden önce, okumak veya konuşmak için toplanılırdı. Akşam saatleri gezintiye, iskambil oyunlarına ve müziğe ayrılırdı. Saat onbuçukta, Anne Sergueievna odasına çekilir, ertesi gün için gerekli emirleri verir ve okumaya koyulurdu. Bazarov bu düzenli ritmi, resmiyete kaçan bu kuralcı günlük yaşamı sevmiyordu. Sık sık kendi kendine: "Sanki her şey rayların üstünde gidiyor" diye düşünür ve duruma itiraz ederdi. Üniformalı uşakları saygılı, gösterişli kâhyalar onun demokratik düşüncelerine ters düşüyordu. "Madem ki böyle bir yerdeyiz, akşam yemeklerinde İngiliz- Babalar ve Oğullar 117 ler gibi takım elbise giymeli, beyaz kravat takmahyız," diye geçiriyordu içinden. Bu konuyu bir gün Anne Sergueievna ile konuştu. Kadın her türlü düşünceye açık bir kadındı. Onu sözünü kesmeden dinledi. "Sizin bakış açınıza göre haklısınız. Belki bu açıdan ben bir aristokratım, fakat köyde düzensiz bir yaşam sürülürse insan can sıkıntısından ölebilir," diye cevapladı ve kendi bildiğini okumaya devam etti. Bazarov ne kadar söylense de, Arcade ile kendisini, Madam Odintsov'un yanında iyi hissetmelerinin asıl sebebi de, evde her şeyin böyle muntazam yürüyor olmasıydı: "Tıpkı rayların üstünde gidiyor gibi." Bununla birlikte, bu iki genç adamda, Nikolskoiye'ye,'kadını ziyarete geldiklerinden beri bir takım değişiklikler olmuştu. Anne Sergueievna'nın daha yakından ilgilendiği Bazarov, görüşlerini ender olarak dile getirse de, önceden olmayan bir huzursuzluk hissediyordu. Kolay sinirleniyor, isteksiz konuşuyor, yüzünde hep sıkıntılı bir ifade oluyor, yerinde duramıyor-du. Arcade'a gelince, gizliden gizliye aşık olduğu Madam Odintsov'dan yüz bulamayınca tatlı bir melankoliye kapılmıştı. Bu melankoli gene de Katia'ya yaklaşmasına engel değildi; kızın şefkatli arkadaşlığı onu kendine bağlamıştı. "O beni sevmiyor! Olsun! Fakat en azından bu iyi insan beni reddetmiyor!" diye düşünüyordu. Arcade ve kalbi yine yüksek duyguların verdiği mutluluğu tadıyordu. Katia Arcade'ın onunla arkadaşlığında, biraz acılarını dindirmeye çalıştığını hissediyor, buna itiraz etmiyor, hatta karşılıklı güvene dayanan, gizemli arkadaşlıklarından zevk alıyordu. Anne Sergueievna yanlarında iken konuşmazlardı. Her zamanki gibi Katia ablasının 118 İ. Turgenyev delici bakışlarının altında büzülüyor, küçülüyordu. Arcade ise bir aşığa yakışır şekilde, sevdiği varlık yanında olunca artık dikkatini hiçbir şeye veremez oluyordu. Fakat kendisini Katia ile birlikte iken daha iyi hissetiyordu. Madam Odintsov'un ilgisini çekecek nitelikte olmadığının farkındaydı; onun yanında te-dirginleşiyor, baş başa kaldıklarında ne söyleyeceğini bilemiyordu. Kadın da aynı şekilde onunla ne konuşacağını bilemiyordu, onu çok toy buluyordu. Ona karşı çok şefkatli davranıyor, kızın rahatlıkla müzikten, romanlardan, şiirden

Page 48: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

ve bu tür saçmalıklardan bahsetmesini sağlıyor, bu saçmalıkların kendi ilgisini bile çektiğini itiraf etmekten çekiniyordu. Katia ise onun hüzünlü mizacına anlayış gösteriyordu. Arcade Katia'nın yanında kendini iyi hissediyordu, Madam Odintsov da Baza-rov'un. Bu yüzden çoğunlukla bu iki çift bir an için biraraya geliyorlar, daha sonra özellikle geziler esnasında ayrılıyorlardı. Katia doğayı taparcasına severdi, Arcade da -her ne kadar itiraf etmese de- doğayı severdi. Madam Odintsov ise, Bazarov gibi doğaya katıysız kalıyordu. Böyle bir ayrılık kaçınılmaz sonu da getirmişti. İki arkadaşın ilişkileri de değişmişti. Bazarov artık Arcade ile Madam Odintsov ile ilgili konuşmuyordu, hatta onun 'aristokrat tavırlarına' bile sövüp saymaz olmuştu. Gerçi Katia'yı hâlâ övmeye devam ediyor; yalnız arkadaşına kızdaki duygusal eğilimleri biraz dizginlemesini öğütlüyordu. Ancak artık övgüleri biraz yüzeysel, biraz üstünkörü oluyordu. Eskiye göre Arcade ile daha az konuşuyordu... Ondan kaçıyor gibiydi, yanında rahatsızlık duyuyordu sanki. Arcade bütün bunların farkındaydı, ancak düşüncelerini Babalar ve Oğullar 119 kendisine saklıyor, arkadaşına hiçbir şey söylemiyordu. Bütün bu 'yenilik'in gerçek sebebi, Madam Odintsov'un Ba-zarov'da uyandırdığı duyguydu. Bu öyle bir duyguydu ki, onu için için kemiriyor, kızdırıyordu. Herhangi biri ona bu türden bir duyguyu yaşayacağını söylese, ya kahkahalarla güler ya da küfür savururdu. Bazarov kadınlara, özellikle de güzel kadınlara düşkündü, fakat idealist anlamda aşk veya onun adlandırdığı gibi romantik aşk, onun gözünde 'saçmalık' veya 'affedilemez bir delilik'ti. Şövalyece duygular ona anormalliği çağrıştırırdı ve bütün bu Ortaçağ'da yaşamış Alman, Fransız ozanlarının nasıl olup da tımarhaneye kapatılmadıklarına şaşırır ve hep şöyle derdi: "Bir kadın hoşuna mı gitti, hemen onu elde et. Olmadı mı? O halde bir daha onu düşünme, dünyanın sonu değil ya!" Madam Odintsov hoşuna gidiyordu: Kadının hakkında çıkarılan söylentiler, serbestliği, bağımsız ruhu, kendisine karşı belli belirsiz eğilimi -ona öyle geliyordu- hepsi onun ilgisini çekiyordu. Fakat bu kadını 'elde edemeyeceğini' çabuk anladı. Buna rağmen ondan vazgeçmeye gücü de yoktu. Kadını düşün--düğünde kanı tutuşuyordu sanki. Eğer her zaman alay edip kabul etmediği, hep kondurmaktan kaçındığı başka bir duygu benliğini sarmasaydı, bununla baş edebilirdi. Anne Sergueîevna ile konuşurken hiçbir zaman olmadığı kadar romantik davranışlara verip veriştiriyor; ancak kendisi ile baş başa kalınca, öfkeyle kendi içindeki romantiğin varlığına tanık oluyordu O zaman ormana gidiyor, orada hızlı adımlarla, yoldaki dallara basarak hem kadına, hem kendi kendine alçak sesle söve söve dolanıyordu. Veya ambara girip, orada bir saman yığınının üzerine 120 İ. Turgenyev tırmanıp, zorla gözlerini kapatarak uyumaya çalışır, ancak çoğunlukla bunu başaramazdı. Kadının kollarının bir gün boynuna dolanacağını, onurlu dudaklarının öpücüklerine karşılık vereceğini, kadının zekâ pırıltılı gözlerinin kendi gözlerine şefkatle -evet şefkatle- bakacağını hayal eder ve bu şekilde bir an için nerede olduğunu unuturdu... Ta ki içindeki öfke yeniden baş gösterene kadar. "Utanç" verici düşünceler içinde olduğunu far-kediyor, buna şaşırıyordu. Sanki şeytan dürtüyordu. Bazen Madam Odintsov'da bir değişiklik olduğunu sanıyor; yüzündeki bir ' ifade onu umutlandırıyordu... Fakat bu düşüncelerini farkedince kendisine kızıyor, ayaklarını yere vuruyor, dişlerini sıkıyor, kendi kendisine tehditler savuruyordu. Bazarov yanılmıyordu. Oda Madam Odintsov'u etkilemişti. Kadın ona ilgi duyuyor, hep onu düşünüyordu. Bazarov olmadığında belki onu beklemiyor, canı sıkılmıyordu, ama onun varlığı kadını canlandırıyordu; onunla baş başa kalmaktan, konuşmaktan keyif alıyordu, her ne kadar Bazarov kadının ince zevkini, alışkanlıklarını eleştirip onu zaman zaman kızdırsa da. Kadın sanki onu sınıyor, aynı zamanda kendi duygularını tartmaya çalışıyor gibiydi.

Page 49: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Bir gün bahçede dolaşırken, Bazarov aniden hırçın bir sesle, yakında babasının yanına gideceğini söyledi... Kadın sarardı, keskin bir acı ile alt üst oldu, öyle ki buna kendisi bile şaşırdı ve daha sonra bunun ne demek olduğunu uzun uzun kendisine sordu. Bazarov, eğer ona gideceğini söylediyse, bunun kadının üzerinde nasıl bir etki bırakacağını görıek için yapmış olmazdı. Çünkü Bazarov hiçbir zaman davranırlarını önceden planlamazdı. Aynı günün sabahı, Bazarov'ların kâhyası, eski Babalar ve Oğullar 121 "Trimofeitch" amca Bazarov ile görüşmüştü. Ağarmış sarı saçlı, yüzü rüzgârdan kızarmış, küçücük gözleri devamlı ıslak bu ufak tefek becerikli yaşlı adam birden Bazarov'un karşısına çıkmıştı. Üzerinde her zamanki lacivert kalın çuhadan kısa gömleği, belinde deri kuşak, ayağında çizmeler vardı. "Vay! İhtiyar, merhaba!" diye seslendi Bazarov. "Merhaba benim çok sevgili Eugene Vass.'im" dedi yaşlı adam. Buruşuk yüzünde şen bir gülümseme belirmişti. "Serti buraya hangi rüzgâr attı? Beni aramaya mı gönderdiler seni?" "Rica ederim" diye kekeledi yaşlı adam; efendisinin yola çıkarken kendisine verdiği kesin talimatları hatırlayarak: "Efendimin işleri için şehre gidiyordum. Sizin de burada olduğunuzu duydum, işte bu yüzden de sizi görmek için şöyle bir uğradım... Yoksa sizi rahatsız eder miydim hiç?" "Haydi, yalan söyleme. Şehre giden yol buradan geçmez ki! Timofeitch ne diyeceğini bilemeden öylece kalakaldı. "Babam iyi mi?" "Evet. Tanrıya şükür!" "Ya annem? "Tanrıya şükür! Arina Vlassievna da iyi." "Beni bekliyorlar ha?" Yaşlı adam kafasını yana eğdi. "Ah! Eugene Vassilievitch, tabii ki sizi bekliyorlar. Nasıl beklemesinler! Tanrı şahidim olsun, insan onlara bakarken içi sızlıyor." "Tamam, tamam anladık! Onlara yakında geleceğimi söylersin." 122 İ. Turgenyev "Peki, bayım" dedi içini çekerek Timofeitch. Evden çıkınca, kasketini başına çekti, kapının önüne bıraktığı eski püskü arabaya bindi ve yoluna devam etti. Şehre gitmiyordu. Aynı günün akşamı Bazarov, Madam Odintsov'un odasındaydı. Arcade ise salonda Katia'nm çaldığı müziği dinleyerek bir aşağı bir yukarı dolanıyordu. Yaşlı prenses en üst kattaki odasına çekilmişti, genelde misafirlere katlanamazdı, hele kendi deyimiyle 'bu yeni baldırı çıplaklara' hiç. Misafir odasında, yalnızca surat asmakla yetinirdi. Kendi odasına çekilince, hizmetçisinin yanında iken, kafasından peruğunu düşürecek denli öfkeyle söylenir dururdu. Madam Odintsov bunun bilincindeydi. "O halde gideceğinizi mi söylüyorsunuz? Fakat siz... söz vermiştiniz," dedi Madam Odintsov Bazarov'a. Bazarov irkildi. "Ne sözü?" "Unuttunuz mu? Bana kimya dersleri verecektiniz." "Ne yapayım? Babam beni bekliyor; daha fazla erteleye-mem. Ama Pelouse ve Fremy'nin 'Kimya'nın Genel Esasları' adlı eserini okuyabilirsiniz. Size gerekli her türlü bilgiyi orada bulabilirsiniz." "Fakat anımsarsanız, bana bir kitabın asla bir şeyin... sizin kullandığınız kelime neydi unuttum ama... yerini tutamayacağını söylemiştiniz... hatırladınız mı?" "Ne yapmamı istiyorsunuz!" Bazarov. "Neden gidiyorsunuz?" diye alçak bir sesle sordu kadın. Bazarov başını kaldırıp ona baktı. Kadın başını koltuğun arkası- B abalar ve Oğullar 123

Page 50: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

na dayamış; dirseğine kadar çıplak kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Abajurun soluk ışığında yüzü daha da solgun görünüyordu. Geniş beyaz bir elbise, kadını her yanından yumuşak kıvrımlarla sarmıştı; yalnızca üst üste attığı ayaklarının ucu gözüküyordu. "Niçin kalacakmışım?" dedi Bazarov. Madam Odintsov hafifçe başını eğdi. "Neden diye sorulur mu? Yanımda olmaktan hoşnut değil misiniz? Yoksa sizi özlemeyeceğimi mi sanıyorsunuz?" "Özlemeyeceğinize eminim." Madam Odintsov bir an durakladıktan sonra: "Yanlış düşünüyorsunuz. Zaten size inanmıyorum, bunu ciddi olarak söylüyor olamazsınız." Bazarov hâlâ yerinde oturuyor, hiç kıpırdamıyordu. "Eugene Vassilitch, niçin hiçbir şey söylemiyorsunuz?" "Ne söylememi istiyorsunuz? Kimse özlenmeyi haketmez, hele ben hiç!" "Neden?" "Ben gerçekçi bir adamım, ilgi çekici bir yanım yoktur. Konuşmasını da bilmem." "Kompliman mı istiyorsunuz, Eugene Vassilitch?" "Hayır, böyle bir alışkanlığım yok. Sizin o çok sevdiğiniz hayatın zarif yanlarının bana yabancı olduğunu biliyor olmalısınız. Madam Odintsov bir yandan da mendilinin ucunu ısırıyor-du. "Ne düşünürseniz düşünün, ama ben siz gidince sıkılacağım." 124 İ. Turgenyev Arcade burada olacak. Madam Odintsov hafifçe omuzlarını kaldırdı. "Gene de sıkılacağım," diye tekrarladı. "Öyle mi? Gene de çok uzun sürmez." "Nereden biliyorsunuz?" "Çünkü bana yalnızca düzeniniz bozulduğunda sıkıldığınızı söylemiştiniz. Siz varlığınızı öyle kesin bir düzene oturtmuşsunuz ki, orada ne sıkıntıya ne hüzüne... ne de başka üzücü bir duyguya yer var." "Demek siz benim çok kesin... yani demek istiyorum ki, yaşamımı bu denli katı kurallara göre oluşturduğumu düşünüyorsunuz." "Kesinlikle öyle! Meselâ bakın; birkaç dakika sonra saat 10'u gösterecek ve biliyorum ki benim gitmemi isteyeceksiniz." "Hayır, Eugene Vassilievitch, sizi göndermeyeceğim. Kalabilirsiniz. Pencereyi açsanıza... nedense sıcak bastı." Bazarov ayağa kalktı, pencereyi itti. Pencere gürültü ile hemen açıldı... Bu kadar çabuk açılacağını düşünmemişti, elleri titriyordu. Karanlık ve ılık gece, ağaçların hafif esintisi, temiz havanın taze kokusu girdi odaya. "Perdeyi indirin ve oturun lütfen," dedi Madam Odintsov. "Gitmeden önce sizinle konuşmak istiyorum. Biraz kendinizden bahsedin bana; daha önce hiç bahsetmediniz." "Ben daha yararlı konulardan konuşmaya çalışırım Anne Sergueıevna." "Çok alçakgönüllüsünüz... Fakat bizi uğruna terkettiğiniz babanız, aileniz hakkında, sizin hakkınızda daha fazla şey bilmek istiyorum." Babalar ve Oğullar 125 "Bu sözler de ne demek oluyor?" diye düşündü bir an Bazarov. "Anlatmaya değer, ilgi çekici bir şey yok. Hele sizin gibi birisi için hiçbir ilgi çekiciliği yok. Bizler basit, sıradan insanlarız," dedi yüksek sesle. "Oysa ki ben size göre bir aristokratım, öyle değil mi?" Bazarov gözlerini Madam Odintsov'a dikti. "Evet," dedi oldukça sert bir şekilde. Kadın gülümser gibi yaptı. "Bütün insanların birbirine benzediğini ve onları tek tek incelemeye gerek olmadığını iddia etmenize rağmen, beni hiç ta-nıdamığınızı görüyorum. Size bir gün hayatımı anlatırım... Fakat önce, siz bana kendi hayatınızı anlatın." "Evet, sizi tanıdığımı söyleyemem. Belki haklısınız; belki de herkes ayrı bir sır, ayrı bir bilmecedir. Hele siz; toplumdan kaçıyorsunuz, toplum sizi eziyor,

Page 51: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

ancak evinize hiç tanımadığınız iki öğrenciyi davet ediyorsunuz. Niçin bu zekânız, bu güzelliğinizle bir köyde yaşıyorsunuz?" "Nasıl? Ne dediniz?" diye haykırdı heyecanla Madam Odintsov. "Güzelliğiniz mi dediniz?" Bazarov'un kaşları çatıldı. "Sözlerin ne önemi var ki!" diye söylendi. "Söylemek istedim de... Sizin niçin bir köyde tıkılıp kaldığınızı anlayamadığım." "Bunu anlamıyorsunuz... Fakat buna kendi açınızdan bir açıklama bulmuşsunuzdur." "Evet... Bana göre sizin aynı yerde devamlı kalmanızın se- 126 İ. Turgenyev bebi, konfora, düzene önem vermenizden kaynaklanıyor. Kendinizi şımartmayı seviyorsunuz: Başka bir şey umurunuzda de- , ğü..." Madam Odintsov yeniden güldü. "Siz benim hiçbir şeye tutku ile bağlanmayacağımı mı düşünüyorsunuz?" Bazarov ona şöyle bir baktı. "Belki meraktan, ancak başka bir sebeple değil." "Gerçekten mi? O halde şimdi sizin ve benim neden iyi anlaştığımızı anlıyorum; çünkü siz de bana benziyorsunuz." "Evet, iyi anlaşıyoruz..." dedi Bazarov alçak sesle. "Evet, bu doğru... Gideceğinizi bir an için unuttum." Bazarov yerinden kalktı. Hoş, samimi bir atmosferin bulunduğu oda, zayıf bir ışıkla aydınlanıyordu; her yan iyice kararmıştı. Zaman zaman dalgalanan perdenin aralıklarından içeriye, gecenin serinliği yayılıyor, gizemli sesi duyuluyordu. Madam Odintsov hiç kımıldamıyordu, fakat gizliden gizliye bir heyecan yavaş yavaş tüm benliğini sarmaktaydı... aynı heyecan Ba-zarov'a da geçti. Birden odada bu genç, güzel kadınla yalnız olduklarını farketmişti. "Nereye gidiyorsunuz?" dedi kadın usulca. Bazarov cevap vermeden bir sandalyeye çöktü. Anne Sergueıevna pencereye doğru bakarak: "Siz benim sakin, rahatıma düşkün, şımarık birisi olduğumu düşünüyorsunuz, ama... ben kendimi... size şu kadarını söyleyebilirim, çok mutsuzum." "Siz mi mutsuzsunuz! Niçin? Hakkınızda çıkarılan dedikoduları mı önemsiyorsunuz?" Babalar ve Oğullar 127 Madam Odintsov'un kaşları çatılmıştı. Bazarov'un bu şekilde düşünmesine sinirlenmişti. "Bu dedikodular umurumda bile değil, Eugene Vassilie-vitch, onların meraklarını uyandıncak denli gururlu olduğumu biliyorum. Mutsuzum, çünkü bir isteğim yok, yaşamdan zevk almıyorum. Bana şüpheyle bakıyorsunuz, belki de şöyle düşünüyorsunuz: 'Bunlar bir aristokratın, dantellerle çevrili, kadife koltuklarda oturan soylu kadın lakırdıları...' Bakın reddetmiyorum, sizin konfor dediğiniz şeyi çok seviyorum, ama.aynı zamanda yaşama arzusu duymuyorum. İşte bu öyle bir çelişki ki, çezebilirseniz çözün. Ama zaten sizin gözünüzde bütün bunlar romantizmden başka bir şey değil." Bazarov başını yana eğmişti. "Sağlıklısınız, özgürsünüz, zenginsiniz. Daha ne istiyorsunuz?" "Ne mi istiyorum?" diye tekrarladı Madam Odintsov ve içini çekti. "Çok yorgunum, yaşlıyım. Bana öyle geliyor ki, çok uzun zamandır yaşıyorum. Evet yaşlıyım." şalını uçlarından yavaşça çıplak kollarının üstüne çekti. Gözleri Bazarov'unkilerle karşılaştı ve hafifçe kızardı. "Geride birçok anım var," diye devam etti. "Petersbourg'ta-ki yaşam, zenginlik, sonra fakirlik, babamın ölümü, evliliğim, Avrupa'ya gidişim... Birçok anı, ancak hiçbiri anımsamaya değmez, önümde ise amaçsız, upuzun bir yaşam var... Artık devam etmek istemediğimi anlıyor musunuz?" "Bu kadar mı hayal kırıklığına uğradınız?" "Hayır, fakat hiçbir şeyden tatmin olmadım," dedi kelimelerin üzerine basa basa. "Bana öyle geliyor ki, bir şeye yürekten 128 İ. Turgenyev

Page 52: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bağlanabilseydim..." "Siz sevmeyi istiyorsunuz ve sevemiyorsunuz: İşte sizin sorununuz," diye sözünü kesti Bazarov. Madam Odintsov kollarını örten hırkaya bakarak dalgın dalgın: "Yani sizce ben sevemez miyim?"dedi. "Büyük olasılıkla hayır! Fakat bunu mutsuzluk olarak değerlendirmek yanlış olur. Aksine asıl başına böyle bir şey gelen acınacak durumdadır." "Nasıl bir şey?" "Sevmekten bahsediyorum." "Fakat bunu siz nereden biliyorsunuz?" "Söylenenlerden..." dedi öfke ile Bazarov. "Sen cilve yapıyorsun, sıkılıyorsun, o yüzden de benimle eğlenmek istiyorsun, oysa ki ben..." diye düşünüyordu içinden. Kalbi hızla çarpıyordu. "Sonra çok zor birisiniz!" dedi koltuğun püskülleri ile oynayarak öne eğilmişti. "Belki de. Bana göre, ya hep ya hiç. Göze göz, dişe diş. Ben sana yaşamımı veriyorsam, sen de bana yaşamını vereceksin. Hem de geri dönmeden, pişman olmadan. Yoksa, hiç olmasın daha iyi." "Eh! Yerinde bir şart bu. Şimdiye kadar aradığınızı bulamamanıza şaşırıyorum." "Fakat insanın kendisini tamamen bir şeye vermesinin kolay olduğunu mu düşünüyorsunuz? "Eğer düşünülürse, tereddüt edilirse, değer mi, diye hesaplanırsa, tek kelime ile insan kendisine çok paha biçerse, kolay değil tabii ki. Fakat eğer düşünmezseniz, kendinizi vermek ko- Babalar ve Oğullar 129 laydır." "Fakat insan kendisine nasıl paha biçmez? Eğer benim bir değerim yoksa, benim kime ne faydam olur?" "Bunu biz belirleyemeyiz; bizim değerimizi bırakın da başkaları bilsin. Önemli olan kendini vermeyi bilmektir." Madam Odintsov koltuğunun arkalığından hafifçe öne eğildi. "Sanki bu tür deneyimler yaşamış gibi konuşuyorsunuz," dedi. "Lafın gelişi söyledim, Anne Sergueîevna. Bilirsiniz ki bu tür şeyler benim bilgi alanıma girmez." "Peki siz, kendinizi tamamen verebilir miydiniz?" "Bilmiyorum; kendimi övmeyi sevmem." Madam Odintsov bir şey söylemedi. Bazarov da sustu. Salondan piyano sesleri geliyordu. "Katia uzun zamandır çalıyor, sanırım," dedi Madam Odintsov. Bazarov kalktı. "Evet, geç oldu. Artık ben de gideyim, siz de dinlenin." "Bekleyin neden acele ediyorsunuz... bir şey söyleyecektim." "Ne söyleyecektiniz?" "Bekleyin," diye fısıldadı kadın. Gözlerini Bazarov'a dikmiş ve dikkatle onu inceliyor gibiydi. Bazarov, odayı bir aşağı bir yukarı dolandı, sonra aniden kadına yaklaştı, acele ile 'İyi akşamlar" dileyip; elini öylesine bir kuvvetle sıktı ki, kadın bağırmamak için kendini zor tuttu ve odadan çıktı. Kadın elini dudaklarına götürüp bir süre üfledi ve 130 İ. Turgenyev birden koltuktan kalkarak kapıya doğru, -sanki, Bazarov'u yeniden çağırmak ister gibi- koştu. O sırada, gümüş bir tepsi içindeki sürahi ile içeriye hizmetçi kadın geldi. Madam Odintsov aniden durdu, kadına gitmesini emretti ve yerine oturup düşünme- ' ye koyuldu. Çözülmüş saç örgüsü, siyah bir yılan misali omzuna düşmüştü. Anne Sergueievna'nm odasında lamba daha uzun süre yandı ve uzun süre hareketsiz, yalnızca soğuktan uyuşan ellerini hafifçe kımıldatarak öylece oturdu. Bazarov ise, iki saat kadar sonra odasına, çiyden ıslanmış çizmeleri, dağılmış saçları somurtkan bir yüzle geldi. Arcade'ı elinde kitabını okur, boğazına dek ilikli redingotu içinde, masasında oturur halde buldu. "Daha yatmadın, mı?" dedi kızmış gibi.

Page 53: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bugün Anne Sergueievna ile çok uzun kaldın," dedi. Arcade onun sorusuna cevap vermeden: "Sen Catherine Sergueievna ile piyano çalarken ben de ona eşlik ettim." "Ben çalmıyordum," dedi Arcade ve daha fazla devam etmedi. Gözünde biriken yaşları hissetmişti, arkadaşının alaylarına hedef olmamak için onun önünde ağlamak istemiyordu. XVIII Ertesi gün Madam Odintsov sabah çayına gelince, Bazarov uzun süre gözlerini elindeki çay fincanına dikmiş bir halde kaldı, sonra birden gözlerini kadına çevirdi... Kadın da sanki birisi Babalar ve Oğullar 131 onu dürtmüş gibi delikanlıya döndü. Bazarov'a, genç kadının yüzü dün geceden beri daha da solmuş gibi geldi. Daha sonra kadın odasına çekildi ve öğle yemeğine kadar görünmedi. Hava sabahtan beri yağmurluydu, dışarıya çıkmak imkânsızdı. Herkes salonda buluştu. Arcade eline bir derginin son sayısını aldı ve kendini dergiyi okumaya zorladı. Yaşlı prenses, Arcade çok yeni farklı bir şey yapıyormuş gibi her zamanki hırçın bakışlarını Arcade'a dikti. Ancak o bunun farkında değildi. "Eugene Vassilievitch"diye seslendi Anne Sergueievna. "Benim odama gidelim... Size bir şey soracaktım. Dün akşam bana yol gösterici bir kitaptan söz etmişziniz, onunla ilgili." Ayağa kalktı, kapıya doğru yürüdü. Yaşlı prensin gözleri "Aman Allah'ım, ne tuhaf! Şaşırdım kaldım," der gibiydi. Herkese şöyle bir baktıktan sonra, yeniden gözlerini Arcade'a dikti, fakat o, yanında oturan Katia'ya şöyle bir baktıktan sonra daha yüksek sesle okumaya devam etti. Madam Odintsov acele ile odasına gitti. Bazarov da gözlerini kaldırmadan önünde giden kadının ipek elbisesinin yumuşak hışırtısını izleyerek hızla onun peşinden yürüdü. Madarn Odintsov akşamki kolduğuna oturdu, Bazarov da aynı yerini aldı. "Evet, kitabın adı neydi?" diye kısa bir sessizlikten sonra sordu. "Pelouse ve Fre'my. Genel esaslar..." diye cevapladı Bazarov. 'Ganot'un 'Deneysel Fizik Üzerine Temel Bilgiler' eseri de yararlı olabilir. Orada konular daha belirgin bir biçimde işlenmiş ve ders kitabı olarak da..." Madam Odintsov kolunu uzattı: 132 İ. Turgenyev "Eugene Vassilievitch, afedersiniz, sizi buraya çağırmamın sebebi ders kitaplarından konuşmak değildi. Sizinle dün geceki konuşmamıza devam etmek istedim. Öyle aniden çıkıp gittiniz ki... Umarım sizi sıkmıyordur bu konuşma?" "Emrinizdeyim, Anne Sergueievna... Fakat dün gece neden bahsediyorduk?" Madam Odintsov Bazarov'a yandan baktı: "Mutluluktan bahsediyorduk sanırım. Size kendimi anlatıyordum. Tam da söz- 'mutluluk'tan açılmışken, lütfen söyler misiniz bana, niçin bir müzikle tam olarak bütünleştikten sonra güzel geçmiş bir akşamdan, sevimli insanlarla konuştuktan sonra, bütün bunlardan başka bir yerdeki bir mutluluğun çağrışımı gibi geliyor da; gerçek, bizim sahip olduğumuz bir mutluluk olmuyor? Neden böyle? Fakat belki siz bu tür duyguları bilmezsiniz?" "Şu sözü bilirsiniz: İnsanın gözü hep başka yerdedir. Hem sonra dün gece bana hiçbir şeyden tatmin olmadığınızı söylememiş miydiniz? Bana gelince, ben bu tür şeyleri asla düşünmem, bu doğru." "Belki size komik geliyordur?" "Fakat dediğim gibi, benim hiç düşünmediğim şeyler." "Gerçekten mi? Biliyorsunuz, sizin neyi düşündüğünüzü bilmeyi çok isterdim." "Neden? Sizi anlamıyorum." "Dinleyin, size uzun zamandır bir şey açıklamak istiyorum. Sizin sıradan bir insan olmadığınızı belirtmeme gerek yok, bunu zaten biliyorsunuz; henüz gençsiniz, önünüzde uzun bir yaşam var. Kendinizi neye hazırlıyorsunuz? Nasıl bir gelecek Babalar ve Oğullar 133

Page 54: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bekliyorsunuz? Şunu söylemek istiyorum: Ulaşmak istediğiniz amaç nedir ya da sizi yönlendiren, yolunuzu çizen nedir? Tek bir kelime ile siz kimsiniz, nesiniz?" "Sorularınız beni şaşırtıyor Anne Sergueievna. Benim doğa bilimleri ile uğraştığımı gayet iyi biliyorsunuz; benim kim olduğuma gelince..." "Evet, siz kimsiniz?" "Size daha önce de geleceğin taşra doktoru olacağımı söyleme şerefine erişmiştim." Anne Sergueievna sabırsızlıkla: "Niçin böyle söylüyorsunuz? Buna siz kendiniz bile inanmıyorsunuz. Arcade belki bana böyle bir cevap verebilir, ancak siz değil." "Arcade ile ne alâkası var?" "Rica ederim! Bu denli sıradan bir işle yetinmeniz mümkün mü? Devamlı surette 'tıp' diye bir şeyin olmadığını söyleyen siz değil misiniz? Değerinizi gayet iyi biliyorsunuz; siz kim, taşra doktoru olmak kim! Benim sorularımdan kurtulmak için böyle söylüyorsunuz; çünkü bana hiç güvenmiyorsunuz. Fakat ben kesinlikle sizi anlayabilirim. Eugene Vassilievitch, bunu bilir misiniz? Ben de yoksuldum, ama değerimin bilincindeydim, tıpkı sizin gibi. Ben sizin başınızdan geçen bütün deneyimleri yaşadım." "Bunların hepsi iyi, güzel Anne Sergueievna, böyle konuştuğum için bağışlayın beni, ama güvenmek benim yaradılışımda yoktur, hem sizinle benim aramda öyle bir mesafe var ki..." "Ne mesafesi var? Yine mi benim bir aristokrat olduğumu söyleyeceksiniz? Yeter Eugene Vassilievitch, size bunu açıkla- 134 1. Turgenyev dığımı sanıyordum..." "Üstelik" diye kadının sözünü kesti Bazarov. "Gelecekten bahsetmek, çoğunlukla bizim elimizde olmayan geleceği düşünmek neye yarar ki? Eğer bir gün bir şeyler yapma fırsatı olursa, ne iyi! Olmasa da en azından boş yere.gevezelik etmemiş olduğuma sevinirim." "Siz dostça bir konuşmayı 'gevezelik' diye niteliyorsunuz... Yoksa sırf ben bir kadın olduğum için mi beni güveninize lâyık bulmuyorsunuz? Zira siz bütün kadınları, hepimizi küçümsersiniz." "Sizi küçümsemiyorum Anne Sergueievna ve siz de bunu gayet iyi biliyorsunuz." "Hayır, hiçbir şey bilmiyorum... neyse, öyle olsun. Sizin gelecekten bahsetmekten çekindiğinizi anlayabilirim, fakat sizde şu an olup bitenler..." "Olup bitenler mi!"... diye tekrarladı Bazarov. "Ben sanki bir kraliyet ya da toplummuşum gibi konuşuyorsunuz! Her ne olursa olsun, kayda değer şeyler değil; hem sonra insanın kendi içinde olup bitenleri yüksek sesle dile getirebileceğine inanıyor musunuz?" "Şahsen, ben insanın içinde ne varsa, onu dile getirmemesi için bir sebep göremiyorum." "Peki ya siz, siz bunu yapabilir misiniz?" diye sordu Bazarov. "Evet," dedi Anne Sergueievna bir an tereddütten sonra. Bazarov başını öne eğdi. "Demek ki siz benden daha şanslısınız." Anne Sergueievna ona sorar gibi baktı: Babalar ve Oğullar 135 "Siz ne derseniz deyin; içimde.bir şey bizim karşılaşmamızın boş yere olmadığını, iyi arkadaş olacağımızı söylüyor. İnanıyorum ki, sizde gözlediğim gerginlik, rahatsızlık zamanla kaybolacak." . "Ah! Demek siz bende bir rahatsızlık gözlemlediniz. Ve de gerginlik, öyle mi?" . "Evet." Bazarov yerinden kalktı, pencereye doğru yürüdü. "Ve siz, bendeki bu gerginliğin sebebini, benim içimde neler olup bittiğini öğrenmek istiyorsunuz, öyle değil mi?"

Page 55: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Evet," dedi yeniden Madam Odintsov. "Benliğini, sebebini bilmediği bir korku sarmıştı." "Fakat kızmayacaksanız!" "Hayır." "Hayır mı?" Bazarov sırtı dönük: "O halde sizi aptalca, deliler gibi sevdiğimi bilin... İşte bana sonunda söylettiniz." Madam Odintsov'un kolları öne doğru düştü. Bazarov ise alnını pencereye dayamıştı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu; tepeden tırnağa titriyordu. Bu çekingen bir gencin titremesi değildi, aşkını ilk kez itiraf etmertin verdiği tatlı bir korku değildi benliğini saran. Onu asıl sarsan tutkuydu, ezici, kuvvetli, nefrete benzeyen, nefretin kardeşi bir tutkuydu belki de. Madam Odintsov ona korkuyla karışık bir acıma duydu. "Eugene Vassilievitch," dedi.Sesi istemediği halde şefkatli çıkmıştı. Bazarov hızla döndü, kadına yürek yakıcı bir bakışla baktı, sonra onu kollarına aldı, hızla göğsüne çekti. 136 İ. Turgenyev Kadın onu saran kollardan hemen kendini kurtaramadıysa da, biraz sonra odanın en uzak köşesine kaçmıştı bile. Oradan Bazarov'a bakmaktaydı. Bazarov kadına doğru bir hamle yaptı... "Beni anlamadınız," diye mırıldandı kadın, korkuyla. Bazarov'a öyle geldi ki, bir adım daha atacak olsa, kadın çığlık çığlığa bağırabilirdi. Dudaklarını ısırdı, bir şey söylemeden odadan çıktı. Yarım saat sonra bir hizmetçi Anne Sergueievna'ya Baza-rov'dan, tek bir satırdan ibaret bir not getirdi. "Bugün mü gitmeliyim, yoksa yarına kadar kalabilir miyim?" "Gitmek mi, neden? Sizi anlamıyorum, siz de beni anlamıyorsunuz..." diye cevapladı Anne Sergueievna. Kendi kendine de: "Aslında ben de kendimi hiç anlamıyorum," diyordu. Öğle yemeğine kadar ortalıkta görünmedi; odasında bir aşağı bir yukarı, elleri arkasında, kâh pencerenin, kâh aynanın önünde durarak dolanıp durdu... Bir yandan da mendiliyle boynunu ovuşturuyor, sanki boynunda kırmızı bir leke varmış gibi geliyordu. Bıkıp usanmadan kendi kendine, Bazarov'u böyle bir şeyi itiraf etmeye zorlayıcı ne yaptığını ve şimdiye kadar hiç böyle bir şey hissedip hissetmediğini soruyordu. "Benim hatam, tahmin edemedim," diye yüksek sesle söyleniyordu. Bazarov'un kendisine yaklaştığında, o neredeyse vahşi hali, gözünün önünden gitmiyor, o an aklına gelince tekrar hayretler içinde kalıp kızarıyordu. Babalar ve Oğullar 137 "O halde" dedi birden. Durdu, saçlarını salladı... Aynaya bakıyordu; başını geri atmış, yarı aralık dudakları ile gözlerindeki gülümseme, sanki o anda içinde utanç verici bir şeyler fısıldamıştı. "Hayrr," diye karar verdi sonunda. "Sonucun ne olacağını Tanrı bilir. Bu tür duygularla eğlenilmez. Huzur dünyadaki en önemli şey." Huzuru bozulmamıştı; fakat kendisini birden çok mutsuz hissetti, hatta gözleri yaşardı, sebebini bilmeksizin. Bu kendisini hakarete uğramış hissetmesinden değildi. Aksine kendisini suçlu görüyordu. Hayatının geçiyor olduğunu görmenin verdiği sıkıntı, yenilik ihtiyacı gibi karışık duyguların etkisi altında bile bile sınırları zorlamış, sınırın ötesinde ne var, diye bakmıştı. Ama daha sonra ne olduğunu görmüştü... Uçurum bile değildi gördüğü, bir çöldü... ya da başka bir ifade ile çirkin, itici bir tabloydu kendisini bekleyen. XIX Madam Odintsov kendisine ne kadar hakim olmayı bilse de, kendini önyargılardan arındırmayı basarsa da, hepsi boşunaydı. Akşam yemeği için yemek odasına girdiğinde yine de bir endişe duydu. Yemek her şeye rağmen iyi geçti. Porphyre Pla-tonych oradaydı ve şehirden yeni dönmüştü. Bir takım komik olaylar anlatıyordu. Vali Bourdalov'nun, özel işlerde çalıştırdığı memurların -zaman kaybetmemeleri için- atla bir yere gönderdiğinde, mahmuz takmalarını emretmiş

Page 56: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

olduğundan bahsetti. Arcade alçak sesle konuşuyor, yaşlı prensesi rahatsız etmemeye 138 İ. Turgenyev gayret gösteriyordu. Bazarov somurtkan, ısrarlı bir suskunluk içindeydi. Bir iki kez Madam Odintsov onun yüzüne açıkça baktı. Solgun, gözlerini yere indirmiş, her çizgisinden alaycılık okunan, duygularını gizleyen bu yüze baktı... Ve içinden "Hayır... hayır... hayır..." diye tekrarladı. Akşam yemeğinden sonra hepsi birlikte bahçeye çıktılar. Bazarov'un kendisi ile konuşmak istediğini anlayan kadın, diğerlerinden biraz uzaklaştı. Bazarov ona yaklaştı, fakat hâlâ onun yüzüne bakmıyordu ve alçak sesle; "Özür dilemek isterim Anne Sergueievna. Artık beni burada istemezsiniz..." "Hayır, size kızmış değilim Eugene Vassilievitch, yalnızca üzüldüm," diye cevapladı. "Bu daha da kötü! Neyse ben yeterince cezalanmış bulunuyorum. Yaptığım çok aptalcaydı. Bana 'Niçin gideceksiniz' diye yazmışsınız. Artık kalamam, kalmayı istemiyorum da. Yarın burada olmayacağım." "Eugene Vassilievitch, neden?" "Neden gittiğimi mi soruyorsunuz?" "Hayır, söylemek istediğim bu değildi." "Geçmiş geçmiştir, Anne Sergueievna, er geç olacaktı. Sonuçta gitmem gerekiyor. Tek bir şartla burada kalabilirdim, fakat bu şartın gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü biliyorum ki -cesaretimi bağışlayın ama- beni sevmiyorsunuz ve hiçbir zaman da sevmeyeceksiniz, öyle değil mi? Bazarov'un koyu renk gözlerinde bir ışık panldayıp söndü. Anne Sergueievna cevap vermedi. "Ben bu adamdan korkuyorum," diye düşündü. Babalar ve Oğullar 139 "Elveda, Madam," dedi Bazarov. Kadının düşüncelerini anlamış gibi ondan uzaklaştı, eve gitti. Anne Sergueievna de eve doğru ağır adımlarla ilerledi. Ka-tia'yı çağırıp, onun koluna girdi ve akşama kadar da onun yanından ayrılmadı. Kâğıt oynamadı, ancak solgun ve alt üst olmuş yüzüyle uyuşmayan bir halde bol bol gülüp durdu. Arcade'ın kafası karışmış, onu inceliyordu. Gençler, nasıl bir kadına bakarsa, yani devamlı olarak "Bu da ne demek oluyor şimdi," diye kendi kendine sorarak. Bazarov odasına kapandı. Daha sonra çay içmeye geldi. Anne Sergueievna ona bir şey söylemek istiyordu, ancak konuya nereden başlayacağını bilemiyordu... Beklenmedik bir olay, onları bu sıkıntılı durumdan kurtardı. Kahya, Silmikov'un geldiğini haber verdi. "İlerici" gencin, odaya gökten düşercesine nasıl şimşek gibi daldığını tarif etmeye kelimeler yetmez. Her zamanki laubali tavrıyla, pek tanımadığı ve davet edilmediği halde -ancak duyduğuna göre- çok candan dostlarının orada olması nedeniyle, kadını köydeki evinde ziyaret etme kararı almıştı. Ancak, yine de utancından yerin dibine geçecek gibiydi. Önceden hazırladığı özürleri sıralamak yerine, belli belirsiz bir şeyler geveledi. Eudoxie Koukchine'in, Anne Sergueievna'nın hatırını sormak için onu oraya gönderdiğini; Arcade Nikolaitch'in ise, hep kendisini göklere çıkardığını söyleyecekti ki, kekelemeye başladı, o denli şaşırdı ki, şapkasının üstüne oturdu. Buna rağmen kimse onun saçmaladığının farkına varmadı, hatta Anne Sergueievna onu teyzesi ve kızkardeşi ile tanıştırdı. Bunun üzerine Sitnikov kendisini derhal toparladı ve 140 İ. Turgenyev keyifle gevezeliğe koyuldu. Basit şeyler çoğunlukla hayatımızda önemli rol oynar: Fazlaca gerilen sinirleri gevşetir; aşırıya varan kendini beğenme duygusunu dizginler ve insana bu iki özelliği de ne denli yakın olduğunu hatırlatır. Sitnikov odada belirdiğinden beri, sanki herkes hafiflemiş ve hatta daha bir sadeleşmişti: O gece her zamankinden daha adamakıllı yemek yendi ve herkes yarım saat evvel yatmaya çekildi. O gece Arcade yattığı yerden Bazarov'a: "Eskiden bana sorduğun bir soruyu şimdi ben sana sorayım. Niçin bu kadar üzgünsün? Cenazeden mi geliyorsun?"... diye sordu...

Page 57: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

İki genç uzun zamandır birbirleriyle şakalaşır gibi görünüp, iğneleyici, acı bir alayla konuşuyorlardı; gizli bir hoşnutsuzluk duyan, birbirine açıklamadıkları şüpheli olan kişiler gibi. "Yarın babanın yanına gidiyorum," dedi Bazarov. Arcade kafasını kaldırdı, yatağa dirseğini dayadı. Hem şaşırmış, hem de biraz sevinmişti. "Ah!" dedi. "Seni üzen bu muydu" Bazarov esnedi: "Fazla merak iyi değildir." "Ya Anne Serguei'evna?" "Ne demek ya Anne Serguei'evna?" "Yani senin gitmene izin vereceğini mi düşünüyorsun?" "Ben onun uşağı değilim." Arcade düşüncelere daldı. Bazarov da ona sırtını döndü. Birkaç dakika aralarında sessizlik hakim oldu: "Eugene!" diye bağırdı birden Arcade. "Evet?" Babalar ve Oğullar 141 "Yarın, ben de seninle gideceğim." Bazarov hiçbir şey söylemedi. "Ama ben kendi evime gideceğim. Khokhlov'a kadar birlikte gideriz, sen oradan Fedote'un arabasına binersin. Sizinkilerle tanışmayı çok isterdim, ancak seni ve onları rahatsız etmek istemem. Hem sen daha sonra bize geleceksin, öyle değil mi?" "Eşyalarım sizde," dedi Bazarov hiç başını çevirmeden. Arcade bir süre: "Neden benim gitme sebebimi sormuyor, hem de kendisinin gidişi gibi ansızın. Aslında neden gideyim ki, hem o neden gidiyor?" diye kendi kendine sordu. Kendi sorusuna cevap bulamıyordu, yüreğinde bir acı duyuyordu. İyice alıştığı bu yaşantıyı terk etmek ona zor gelecekti, bunu hissediyordu; fakat orada yalnız kalmak da tuhafına gidiyordu. "Mutlaka aralarında bir şeyler oldu; yine de Eugene gittikten sonra onun yanında kalmamalıyım. Bundan hoşlanmaz, bari son şansımı da kaybetmeyeyim," diye düşündü. Anne Serguei'evna'nın hayali birden gözünün önünde canlandı, sonra başka bir yüz, dul kadının güzel yüzünü arka plâna itti. "Katia'aya da yazık!" diye fısıldadı Arcade. Başını yastığa gömmüştü; gözünden bir iki damla yaş aktı. Ani bir hareketle saçlarını geriye attı ve yüksek sesle: "Bu aptal Sitnikov'un burada ne işi vardı sanki?" Bazarov önce yatağında biraz kımıldadı, sonra: "Dostum, görüyorum ki, hâlâ aynı saflıktasın! Sitnikov'lar bize lazım. Bana lâzım, anlıyor musun, benim bu aptallara ihti- 142 İ. Turgenyev yacım var! Onları eğitmek Tanrı'nın işi değil!" "Bak hele!" diye düşündü Arcade ve birden beyninde bir ışık çaktı. Bazarov'un dipsiz bir uçuruma benzeyen kendini beğenmişliğini sezinledi. "Sen ve ben o halde Tanrı olacağız! Ya da sen Tanrı, ben de eşek mi olacağım?" "Evet," dedi kuru bir sesle Bazarov. "Sen hâlâ bir budalasın." Madam Odintsov ertesi gün, Arcade'in Bazarov ile birlikte gideceğini duyunca hiç şaşırmadı; dalgın, yorgun bir hali vardı. Katia ona konuşmadan, ciddi bir ifade ile baktı; yaşlı prenses ise şalının altından kimsenin görmeyeceği bir anda, haçını çıkartıp şükretti. Ancak Sitnikov bu durumdan sıkılmıştı. Kahvaltıya, bu sefer Slav stili olmayan, son moda bir kıyafetle gelmişti; kendi hizmetine verilen uşağı, yanında getirdiği bir valiz dolusu kıyafetle şaşırtmıştı; oysa şimdi arkadaşları onu bırakıyorlardı. Bir süre olduğu yerde tepindi, iz peşindeki kurt köpekleri gibi, bir o yana bir bu yana atıldı ve sonra" neredeyse korkulu bir sesle, çığlık atarcasına, kendisinin de gitme niyetinde olduğunu bildirdi. Madam Odintsov onu tutmaya çalışmadı. Zavallı genç Arcade'a:

Page 58: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Benim arabam çok rahattır, sizi götürebilirim. Eugene Vassilievitch de sizin pay tonunuza biner. En kolay çözüm!" "Rica ederim; evim yolunuz üzerinde değil ki! Uzakta oturuyorum." "Hiç önemli değil, hiç; benim yeterince vaktim var, sonra o tarafta yapılacak işlerim var." "Alkol işleri mi?" diye sordu Arcade küçümsediğini saklamaya çalışmaksızın. , Babalar ve Oğullar 143 Fakat Sitnikov o denli çaresiz bir durumdaydı ki, o tuhaf kahkahasıyla gülecek vakit bile bulamadı. "Sizi temin ederim, arabam çok rahattır; hem hepimiz sığarız." "Bay Sitnikov'dan bu zevki esirgemeyin," dedi Anne Sergueîevna. Arcade kadına baktı ve kabul ettiğini gösterir şekilde başını salladı. Misafirler kahvaltıdan sonra gittiler. Bazarov'la vedalaşırken, Madam Odintsov onun elini tuttu ve: "Görüşeceğiz, öyle değil mi?" "Buna karar verecek olan sizsiniz." "O halde görüşeceğiz." Dışarı en son Arcade çıktı ve Sitnikov'un arabasına bindi. Kâhya onun arabaya binmesine nazikçe yardım etti. Arcade o an onu dövebilmeyi, ya da katıla katıla ağlamayı isterdi. Bazarov paytondaki yerini aldı. Khoklov'a varınca, Arcade, orada han işleden Fedote'un arabaya başka atları koşmasını bekledi; sonra paytona yaklaştı ve bildik bir gülümseme ile Baza-rov'a: "Eugene, ben de size gelmek istiyorum..." "Atla," dedi Bazarov dişlerinin arasından. Arabasının etrafında dolanıp duran, neşeyle ıslık çalan Sitnikov bu sözleri duyunca ağzı açık kaldı; Arcade soğukkanlıkla arabadan valizlerini indirdi ve gitti, Bazarov'un yanına oturdu, eski yol arkadaşına başıyla kısa bir selâm verdi ve "Haydi arabacı!" diye bağırdı. Payton hızla yola koyuldu ve gözden kayboldu. 144 İ. Turgenyev II - Çok bozulmuş olan Sitnikov arabacısına baktı; ancak arabacı sakin sakin, kısa kırbacı ile atın kuyruğuna vuruyordu. Sitnikov da arabaya atladı, oradan geçen iki köylüye gürlercesine: "Çekilin aptallar," diye bağırdı ve geç bir saatte şehre vardı. Ertesi gün, Madam Koukchine'in yanına gitti ve "kendini beğenmiş pis adilere" sövdü durdu. Paytonda, Bazarov'un yanında oturan Arcade arkadaşının elini kuvvetle sıktı, sonra uzun bir sessizlik hakim oldu. Baza-rov, bu sessizlik kadar, arkadaşının elini sıkmasını da anlıyor ve değer veriyor gibiydi. Bütün gece ne uyumuş, ne de sigara içmişti; neredeyse birkaç gündür de hiçbir şey yemiyordu. Kulaklarına kadar çektiği kasketinin altından; iyice zayıflamış yüzü keskin hatlı, hırçın görünüyordu. "Bana bir sigara versene dostum," dedi nihayet. "Baksana... dilim sararmış mı?" "Evet." "Sigaradan tat almamam normal. Mekanizmam bozuldu." "Aslında gerçekten de, şu son zamanlarda bayağı değiştin, diye belirtti Arcade. "Önemli değil! Düzelir! Tek sorun annem. Eğer göbeklen-memişsem, günde on öğün yemezsem kaygılanır, hemen hazı-rola geçer. Babam öyle değildir. Çok yaşamış, çok görmüş geçirmiş... Sigara da içilmiyor ki," diye ekledi ve sigarasını yola fırlattı. "Sizin çiftliğe 25 kilometre mi kaldı?" diye sordu Arcade. "Evet! Bunu en iyi şu kâhin bilir, ona soralım." Başıyla arabanın önünde oturan, Fedote'un yanında çalışan köylüyü işaret ediyordu. Babalar ve Oğullar 145 Fakat kâhin şu cevapla 'yetindi': "Bilemem, burada henüz kilometreler ölçülmüş değil."

Page 59: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Sonra yeniden alçak sesle, başını yere doğru çeken, huysuz-lanan hayvana sövmeye koyuldu. "Evet, evet," dedi Bazarov. "Bu size iyi bir derstir dostum, bu eğitici örneği unutmayın. Tanrım, her şey ne kadar aptalca! Hayatımız pamuk ipliğine bağlı, her an önümüze bir uçurum çıkabilir; ancak gene de kendi kendimize çeşitli belalar açıp duruyor, hayatımızı kendimiz bozuyoruz." "Neyi ima ediyorsun?" diye sordu Arcade. "Hiçbir şey ima etmiyorum; ikimizin de aptallar gibi davrandığını açıkça söylüyorum! Başka söze gerek yok! Fakat hastanelerde bir şey gözlemledim; eğer bir hasta kendi hastalığına sinirlenirse sonunda iyileşiyor." "Seni pek anlayamıyorum," dedi Arcade; "senin şikayet etmene bir sebep yok, gibime geliyor." "Beni anlamıyorsan, şu sözlerime kulak ver: Bana göre, bir kadına, yalnızca küçük parmağının ucunu kaptırmak yerine, gidip yollarda taş kırmakla daha iyi edersin. Bütün bunlar... Bazarov her zamanki gibi 'romantizm' diyecekti, durdu, zaman kaybıdır" diye tamamladı. "Belki bana inanmayacaksın, ama sana söylüyorum; kader bizi kadınların ortasına itti ve biz onların yanında kindimizi iyi hissettik; fakat bu arkadaşlıktan kopmak, bize kızgın bir sıcaktan sonra alınan soğuk bir duş gibi geldi. Adam gibi bir adamın bu tür saçmalıklarla kaybedecek vakti yoktur. 'Adam dediğin sert olmalıdır' diye meşhur bir İspanyol atasözü vardır. Sonra da, önde oturan köylüye dönerek, "Akıllı dostum, senin karın 146 İ. Turgenyev var mı?" Gözleri pek iyi görmeyen köylü yüzünü onlara döndü: "Tabii ki karım var! Kadınsız nasıl yaşanır?" "Onu döver misin?" "Karımı mı? Bazen olur, gerekirse döverim." "Çok haklısın. Ya o seni döver mi?" Köylü elindeki dizginleri ileri geri çekerek: "Sen ne diyorsun, beyim! Hep işin alayındasın..." "Duyuyorsun ya Arcade Nikolaevitch! Biz ise kendimizi dövdürürüz... İşte eğitimin yararları!" Arcade kendini gülmeye zorladı; Bazarov başını çevirdi ve yol boyunca bir daha da ağzını açmadı. 25 km Arcade'a 50 km gibi gelmişti. Sonunda yumuşak bir rampanın yamacında, Bazarov'un ailesinin yaşadığı küçük köy göründü. Köyden az uzakta, genç kayın korusunun yakınında, damı samanla kaplı küçük bir derebeyi evi görünüyordu. İlk köy evinin yanında iki köylü, aralarında küfürleşiyorlar-dı: "Seni koca yaşlı domuz," diyordu biri. "Senin karın büyücünün biri," diye karşılık veriyordu öteki. "Serbest davranışlarından, kullandıkları sözlerden; babamın köylülerini pek baskı altında tutmadığı anlaşılıyor.. İşte babam da orada, evin önünde duruyor! Bizim arabanın sesini duymuş olmalı. Evet, evet, o, halinden tanıdım. Vah vah! Zavallı ihti-yarcığın saçları ne kadar da ağarmış!" Babalar ve Oğullar 147 XX Bazarov paytondan başını çıkardı Arcade arkadaşının arkasından bakıyordu. Bazarov'un babasının küçük evinin sade girişinde, saçları karışmış, ince kartal burunlu, uzun zayıf bir adam, düğmeleri kopuk, eski bir askeri üniforma giyinmiş, duvara yaslanmıştı. Bacaklarını açmış; uzun bir sigara içiyordu. Gözlerini güneşten kısmıştı. Atlar durdu. "İşte nihayet geldin!" dedi Bazarov'un babası sigarasını içmeye devam ederek; çubuk ellerinde titriyordu. "Haydi, hemen in de şöyle bir kucaklaşalım." Oğluna sarıldığında, kulaklarına ince, titrek bir kadın sesi geldi: "Ienioucha, Ienioucha!" kapı açıldı ve eşikte ufacık, toparlak, beyaz başlıklı, desenli kısa bir hırka giyinmiş, yaşlı bir kadıncağız göründü. Kadın bir çığlık attı, olduğu yerde sallandı. Bazarov onu tutmasa neredeyse düşüyordu. Kısa,

Page 60: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

tombul kollarını oğlunun boynuna doladı, başını göğsüne yasladı ve öylece bir süre sessiz kaldılar. Yalnızca arasıra kadının kesik kesik hıçkırıkları duyuluyordu. Yaşlı adam derin derin nefes alıyor, gözlerini kırpıştırıp duruyordu. "Haydi, yeter artık, Aricha! Yeter!" dedi sonunda. Ve o anda paytonun yanında, kıpırdamadan duran Arcade'ı gördü. Arabacı başını öte yana çevirmişti: "Bu sahne yeterince dokunaklı oldu! Lütfen kes şunu, yalvarırım!" 148 İ. Turgenyev 'Ah! Basile Ivanytch" diye sızlandı yaşlı kadın. 'Biricik oğlumu, küçüğümü, Ienioucha'mı görmeyeli o kadar uzun zaman oldu ki..." ve kollarını çözmeksizin, Bazarov'dan, gözyaşların-dan ıslanmış, heyecandan alt üst olmuş yüzünü uzaklaştırdı. Komik denebilecek kadar sonsuz mutlulukla dolu bir bakışla oğluna baktı; sonra yeniden oğlunu göğsüne bastırdı. "Evet, tabii, bunlar olağan şeyler," dedi Basile Ivanytch "fakat artık içeri girsek iyi olacak. Bak, Eugene bize bir de arkadaşını getirmiş. Afedersiniz," diye Arcade'a seslendi. Topuklarını hafifçe yere vurarak "Kadın zayıflığı, işte anlarsınız, eh tabii bir de ana yüreği olunca..." Onun bile dudakları, kaşları oynuyor; hatta çenesi titriyordu... fakat bütün benliğiyle heyecanını bastırmaya, ilgisiz davranmaya çabalıyordu. Arcade onları saygıyla selâmladı. "Babam haklı anne, haydi artık içeri girelim," dedi. Bazarov ve yaşlı, ufak tefek kadını içeri götürdü. Onu rahat bir koltuğa oturttuktan sonra kaşla göz arasında babasına bir daha sarıldı ve ona Arcade'ı tanıştırdı. "Sizinle gerçekten tanıştığımıza çok sevindim," dedi Basile Ivanovitch. Sizden tek ricam, burada sizi ordudaymış gibi, basit bir şekilde ağırlarsak, lütfen gücenmeyin. Arina Vlassievna, sa-kinleş artık yalvarırım: Bu ne kendini bırakmışlık! Misafirimiz seni ayıplayacak!" "Çok sevgili beyim," dedi yaşlı kadın gözyaşlarının arasından. "Adınızı soyadınızı bağışlar mısınız?" "Arcade Nikolâievitch," dedi alçak sesle Basile Ivanovitch, sesine önemli bir hava katmıştı. Babalar ve Oğullar 149 "Aptallığımı bağışlayın."Yaşlı kadın burnunu sildi ve başını öne eğerek gözlerini iyice sildi. "Yalvarırım beni bağışlayın. Artık küçüğümü... oğulcuğumu göremeden öleceğimi düşünmeye başlamıştım." "Ama işte sevgili küçüğünüz burada, benim sevgili karıcığım," dedi Basile Ivanovitch. Daha sonra Onüç yaşlarında, çıplak ayaklı, koyu kırmızı bir Hintli kıyafeti giyinmiş, kapının aralığından ürkek ürkek bakman genç kızı çağırdı: "Ianioucha, hanıma bir bardak su ver, tepsinin üstüne koy, tamam mı?" sonra modası geçmiş bir espri yaparak nazikçe: "Evet beyler, sizleri emekliye ayrılmış eski bir subayın çalışma odasına alabilir miyim?" diye sordu. "Sana bir kez daha sarılayım, benim Ienioucha'm, yalnızca bir kez!" diye inledi Arina Vlassievna. Bazarov kadına doğru eğildi. "Ne kadar da yakışıklı çocuk olmuşsun!" "Bana göre 'yakışıklı çocuk' yerinde bir söz değil, karşımızda tam bir adam var. Ve şimdi, Arina Vlassievna, umarım ana yüreğini doyurmuşsundur, şimdi de davetlilerimizin karnını doyurmakla ilgilenirsin, çünkü çok iyi biliyorsun ki, iyi hisler karın doyurmaz." Yaşlı kadın oturduğu koltuktan doğruldu. "Hemen, Basile Ivanovitch, sofra hemen kurulacak, ben kendim de mutfağa gideyim de semaveri getireyim; her şey hazır olacak. Onu görmeyeli, onu yedirip içirmeyeli tam üç sene oluyor; biliyor musunuz?" "O halde, elinden geleni yap ki misafirimizin önünde rezil olmayalım, karıcığım; siz de beyler, benimle buyrun gelin. Ah işte, Timofitch de seni karşılamaya geldi Eugene. Bu yaşlı kurt I

Page 61: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

150 İ. Turgenyev da senin gelişine pek seviniyor. Öyle değil mi, yaşlı kurt, memnunsun değil mi? Haydi beni takip edin lütfen!" Ve Basile Ivanovitch ciddi, eğitici bir tavırla önlerine geçti, eski ayakkabıları her adımda ses çıkarıyordu. Küçük ev, yalnızca altı küçük odadan ibaretti. İki arkadaşın girdikleri oda çalışma odasıydı. Üstü tozlu, islenmiş, kararmış kâğıtlarla dolu," kalın ayaklı bir masa bütün alanı kaplamıştı. Duvarlarda Türk işi silâhlar, deri kırbaçlar, bir kılıç, iki harita, bir takım anatomik resimler, Hufeland'ın bir portresi, siyah çerçevesi içinde saçtan yapılma bir arma, çerçevelenmiş bir diploma asılıydı; yer yer yırtılmış, delinmiş deri divanın sağında ve solunda kayın ağacından yapılma büyük iki sandık duruyordu; rafların üzerinde düzensiz bir şekilde kitaplar, kartonlar, içi doldurulmuş kuşlar, beyaz demir kutular, küçük şişeler yer almıştı; odanın bir köşesinde de büyük kırık bir elektrik makinesi duruyordu. "Sizi önceden uyardım, sevgili misafirimiz, biz burada bir nevi kampta gibiyiz," diye başladı Basile Ivanovitch. "Fakat, özür dilemeyi bırakır mısın; kime ne ki?" diye Ba-zarov onun sözünü kesti. Kirsanov ne senin, ne de benim kanın gibi zengin olmadığımızı, eminim gayet iyi biliyor. Onu nerede ağırlayacağız, işte asıl sorun bu." "Peki Eugene, küçük evde onun için harika bir odam var: Beyimiz orada gayet rahat edecektir." "Şimdi küçük evin de mi var?" "Evet, hamamın yerinde," diye atıldı Timofeitch. "Yani hamamın yanında," diye aceleyle düzeltti Basile Ivanovitch. "Nasılsa yaz mevsimindeyiz... Orayı hazırlamalarını Babalar ve Oğullar 151 söyleyelim... Sen de Timofeitch, bu sırada valizleri eve taşıyabilirsin. Eugene, sana çalışma odamı veriyorum, tamam mı! Herkes kendi yerine!" "İşte gördün! Eğlenceli bir yaşlı adam ve harika bir kalbi var," dedi Bazarov, Basile Ivanovitch odadan çıkar çıkmaz. "Baban gibi azıcık tuhaftı, ancak daha farklı bir tuhaflık: yalnızca bazen çok fazla konuşur." "Annen de çok iyi birisine benziyor," dedi Arcade. "Evet, hiç kötü niyeti yoktur annemin. Bize hazırlayacağı yemeği göreceksin." "Sizi bugün beklemiyorlardı, sevgili beyim, o yüzden sığır eti alınmadı, dedi o sırada içeri giren Timofeitch; Bazarov'un eşyalarını getirmişti. "Önemli değil; yoksa yok! Fakirlik ayıp değil ya!" "Babanın ne kadar köylüsü var?" diye sordu Arcade birden. "Malikâne onun değil, annemin; yanlış hatırlamıyorsam on beş kadar olmalı." "Hepsi birlikte yirmi iki" diye memnuniyetsiz bir tavırla düzeltti Timofeitch. Basile Ivanovitch'in ayak sesleri duyuldu. Zafer kazanmış komutan edası ile bağırdı: Beş dakika sonra odanız hazır olacak, Arcade Nikolaevitch öyle miydi adınız? Ve işte emrinize de bir hizmetçi veriyorum," dedi yanında gelen kısa saçlı, lacivert kollan yırtık pırtık min-tanlı, delik çizmeli delikanlıyı işaret ederek: "Adı Fedkadır. Oğlum her ne kadar buna karşı çıksa da, ben gene de söyleyeyim, lütfen kusura bakmayın. Ancak tütün doldurmasını çok iyi bilir. Siz tütün içiyor musunuz?" 152 İ. Turgenyev "Daha çok puro içiyorum." "Çok iyi ediyorsunuz. Benim de tercihim puro, ama böyle geri kalmış yerlerde bulmak çok zor." "Fakat, sefaletten yakınmaktan vazgeç artık!" diye sözünü kesti Bazarov. "Şöyle geç, koltuğa otur da biraz bakalım, neye benzemişsin." Basile Ivanovitch, gülümseyerek oturdu. Yüzü oğlununkine benziyordu, fakat alnı biraz daha basık, daha dar ve ağzı biraz daha genişti. Yerinde duramıyor, ceketi

Page 62: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

sıkıyormuş gibi omuzlarını oynatıyor, gözlerini kırpıştırıyor, öksürüyor, parmaklarını kımıldatıyordu. Oysa ki oğlunda, aksine hiçbir şeyi umursamaz, bir ilgisizlik hakimdi. "Yakınıp durma ha!" diye tekrarladı Basile Ivanovitch. Misafirimize kaybolup gitmiş bir delikte oturduğumuzu söyleyerek kendimize acındırmak istemiyorum, böyle düşünme. Aksine beyni çalışan bir adam için böyle bir yer yoktur. En azından ben kendim, kabuk bağlamamak, yaşadığım çağa uzak kalmamak için elimden gelini yapıyorum." Basile Ivanovitch cebinden sarı yeni bir fular çıkardı, bunu Arcade'ın odasını hazırlamalarını söylemeye gittiğinde alıp gelmişti ve fuları elinde oynatarak devam etti. "Köylüleri serbest bırakmak, ürünün yarısına karşılık toprakları onlara vermek gibi yeniliklerden bahsetmiyorum. Ki bunlar gerçekten bir hayli özveri gerektirirdi. Bu benim için ahlâki bir görevdi ve şu içinde bulunduğumuz duruma bakılırsa, akıllı bir davranıştı, diğer mülk sahipleri her ne kadar böyle düşünmese de. Hayır, benim asıl bahsettiğim bilimdir, eğitimdir." Babalar ve Oğullar 153 "Evet; rafta 1855 yılının "Sağlığın Dostu" adlı eserini görüyorum," diye belirtti Bazarov. "Eski bir arkadaşım göndermiş," diye açıklamaya çalıştı Basile Ivanovitch; "fakat frenoloji hakkında da bir takım bilgilerimiz var," diye ekledi, özellikle Arcade'a hitap ederek ve ona dolabın üzerinde duran alçıdan yapılma insan başını gösterdi. Baş sayılara bölünmüştü. "Ve Scheinlein'i de en az Rodermarcher kadar tanırız." "Rodemacher'a hâlâ hükümet inanıyor mu?" diye sordu Bazarov, Basile Ivanovitch öksürdü: "Hükümette... Kesinlikle siz bizden daha iyi bilirsiniz, orada daha fazla bulundunuz. Hepsinden öte artık bizim yerimizi siz aldınız. Benim zamanımda, Hoffman gibi bir mizahçı, bir Brown canlılığı ile insanları güldürüyordu; gene de zaferi kazanan onlar oldu. Sizin için Rodemacher'in yerini artık başkası almıştır. Ama belki yirmi yıl sonra o da başkalarına gülünç görünecek..." "Seni rahatlatmak için söyleyeyim ki, biz artık tıbba dahi gülüyoruz ve hiçbir otoriteyi kabul etmiyoruz." "Nasıl olur? Hani doktor olmak istiyordun!" "Evet; buna engel değil ki!" Basile Ivanovitch, parmağını hâlâ hafifçe yanan piposuna soktu. "Benim inancıma göre, ben sana karşı gelemem. Hem ben de kimim ki? Emekli bir askeri doktorum, hepsi bu ve şimdi de tarım uzmanıyım. Büyük babanızın tugayında hizmet verdim," diye Arcade'a döndü. "Evet, ben çok şeyler gördüm, geçirdim. Değişik çevrelerde bulundum. Kimlerle tanışmadım? Karşınız- 154 İ. Turgenyev daki bu orman adamı Wittgenstein ve Joukovski Prenslerinin bile nabzını ölçmüş bulunuyor. Evet! Güney Ordusu'ndaki '14 Aralık' olayına katılanları, bilirsiniz kim olduklarını, hepsini tek tek tanıdım. Fakat benim görevim ön planda değildi; benim için neşterleydi ve hepsi bu kadar! Oysa ki sizin dedeniz, hakiki bir soylu, gerçek bir askerdi!" "Desene kerestenin tekiydi," dedi Bazarov tembelce. "Ah! Eugene, ne biçim konuşuyorsun! Lütfen biraz dikkat et, rica ederim... Gerçekte, General Kirsanov kesinlikle öyle birisi değildi..." "Başka şeylerden konuşalım," diye onun sözünü kesti Bazarov. "Buraya gelirken kayın ağacı korusunun olduğunu gördüm, Basile Ivanovitch yeniden eski neşesine kavuştu." "Kendi ellerimle yaptığım güzel bahçeyi görmelisin. Her çalıyı, her ağacı kendim diktim. Meyve ağaçları, her çeşit şifalı otlar, çilekler var. Zira siz gençler kılı kırk yararken, yaşlı Para-celse'nin 'İn herbis, verbis et lapidibus' sözleri hâlâ kutsal bir gerçektir... Artık mesleğimi bıraktığımı biliyorsun, ancak haftada bir iki kez gene iş görüyorum. İnsanlar size danışmaya geldiklerinde, yüzlerine kapıyı kapatmıyorsunuz. Bazen de fakirler yardımımı istiyor. Hem sonra burada tek bir doktor yok. Bir komşumuz var, emekli bir

Page 63: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

subay, düşün, o iyileştirmeye yelteniyor. 'Tıp okudunuz mu' diye sorduğunuzda 'Yo, hayır, iyilik olsun diye yapıyorum' diye cevap veriyor. Ha! Ha! İyilikmiş! Nasıl ama! Ha! Ha! Ha!" "Fedka! Bana bir tütün doldursana," diye kuru bir sesle bağırdı Bazarov. Babalar ve Oğullar 155 "Başka bir doktor daha var burada; bir gün bir hastanın yanına gidiyor," diye sebepsiz bir umutsuzlukla devam etti Basile Ivanovitch; "ve geldiğinde görüyor ki, hasta çoktan öte âleme göçmüş; hizmetçi doktorun içeri girmesine bile izin vermiyor. "Artık size gerek kalmadı" diyor. Öbürü utanç içinde, hiç böyle bir şey beklemiyor; "Ölmeden önce efendin hıçkırıyor muydu?" diye soruyor. "Evet bayım," "Uzun süre mi?" "Evet" "Ah! O halde çok iyi," deyip çekip gidiyor. Ha! Ha! Ha!" Tek gülen yaşlı adamın kendisiydi; Arcade zorla gülümsü-yordu. Bazarov çubuğunu içmekle oyalanıyordu. Konuşmalar bu şekilde yaklaşık bir saat kadar sürdü. Arcade kendi odasına gidip geldi. Odanın hemen yanında hamam vardı, ancak çok temiz, rahat bir yerdi. Nihayet Tanioucha yemeğin hazır olduğunu bildirdi. Basile Ivanovitch herkesten evvel kalktı. "Haydi baylar! Eğer sizi sıktıysam özür dilerim. Ev sahibimizin sizi benden daha çok mutlu edeceğine eminim." Yemek acele ile hazırlanmasına rağmen çok güzeldi ve sofrada her şey çok boldu; yalnızca şarabın tadı biraz kötüydü: Timofeitch bu siyahımtrak şarabı şehirde bir tanıdığından almıştı: reçelimsi, papatyamsı bir tadı vardı. Bir de sinekler rahatsız ediyordu. Başka zamanlarda, küçük bir hizmetçi, yeşil büyükçe bir dalla onları kovardı. Fakat bu seferlik, Basile Ivanovitch onu göndermişti; yeni nesil tarafından kınanmak istemiyordu. Arina Vlassievna süslenmişti; ipek kurdeleleri yüksekçe bir başlık takınmış, açık mavi bir şala bürünmüştü. Ienioucha'sını görünce gözlerinde yeniden yaşlar belirdi, fakat bu sefer kocası onu susturmak zorunda kalmadı; kadın şalı le- 156 İ. Turgenyev kelenmesin diye hızlı hızlı gözlerini siliyordu bile. Yemek yiyen yalnızca iki gençti; ev sahipleri daha önce yemişlerdi. Servisi Fedka yapıyordu, alışamadığı çizmelerden rahatsız olduğu her halinden belliydi, Anfissouchka adında erkeksi hatları olan bir kadın ona yardım ediyordu; kadın, evde hem kâhyalık, hem çamaşırcılık yapıyor, hem de kümes hayvanları ile ilgileniyordu. Yemek boyunca, Basile Ivanovitch odayı arşınladı, yüzünden mutluluk, hatta keyif akıyordu, diyebiliriz, Napolyon'un politikasının ve İtalyan sorununun karmaşıklığından duyduğu endişeleri anlatıyordu. Arina Vlassievna Arcade'in farkında değildi, ona yeniden servis yapılmasını emretmiyordu. Küçücük yumruğunu yuvarlak yüzüne dayamıştı; kiraz rengi dudakları, yanaklarındaki, alnındaki benler yüzüne candan bir ifade veriyordu. Gözlerini ayırmaksızın oğluna bakıyor, derin derin içini çekiyordu. Oğlunun daha ne kadar kalacağını öğrenmek için sabırsızlanıyor, ancak bir türlü cesaret edip soramıyordu. 'Tanrı'm ya, iki gün derse' diye düşünüyor, kalbi duracak gibi oluyordu. Kızartma servisinden sonra Basile Ivanovitch bir an için kayboldu ve elinde yarım şişe şampanya ile geri döndü. 'İşte,' diye bağırdı 'Belki bir inde yaşıyoruz, ancak neşeli kutlamaları da asla kaçırmayız diyerek, üç şampanya bardağını ve bir şarap bardağım doldurdu. 'Çok değerli konuklarının' şerefine kadeh kaldırdı ve şampanyasını bir dikişte, askerce bir eda ile bitirdi. Arina Vlassiev-na'yı da küçük bardağını bir dikişte bitirmeye zorladı. Sıra reçele gelince, tatlıyı pek sevmeyen Arcade, kendini dört değişik reçelden de tatmak zorunda hissetti, oysa Bazarov reddetmiş, hemen bir puro yakmıştı. Daha sonra çay geldi; yanında krema. Babalar ve Oğullar 157 tereyağı ve çörek vardı. Sonra Basile Ivanovitch herkesi güzel bir akşam seyretmek için dışarı çıkardı. Küçük bir kanapenin önünden geçerken Arcade'a: "Burada güneşin batışını seyrederek düşünmeyi severim. Benim gibi dünyadan elini eteğini çekmiş birisine de bu yakışır. Şu ileride, Horace'ın sevgili ağaçlarından diktim," diye fısıldadı.

Page 64: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

'Ne ağacı, diye kulak kabarttı Arcade. "Ne olacak! Akasya!" Bazarov esnemeye başladı. 'Sanırım yolcularımızın kendini Morphe'nin kollarına bırakma vakti geldi," dedi Basile Ivanovitch. 'Yani uyuma vakti! Çok doğru! Gerçekten de zamanı!' Annesini alnından öperek ona iyi geceler diledi. Kadın onu kollarında sıktı ve sonra belli etmeden üç kez haç çıkararak onu kutsadı. Basile Ivanovitch Arcade'ı odasına götürdü ve ona o mutlu yaşta tattığı huzur dolu uykular diledi. Ve gerçekten de Arcade orada harika bir gece geçirdi: Her yer nane kokuyordu, şöminenin gerisinde iki cırcır böceği uyku getiren bir sesle şarkı söylüyorlardı. Basile Ivanovitch, Arcade'in yanından ayrıldıktan sonra, çalışma odasına gitti ve divanın ucuna, oğlunun ayak dibine yerleşti. Onunla ufacık bir konuşma yapma umuduyla, fakat Bazarov onu uykusu olduğu bahanesiyle geri gönderdi; ama aslında sabaha dek gözünü kırpmadı. Kocaman açılmış gözleriyle, öfke ile gecenin karanlığına bakıyordu, çocukluk anıları değildi gözlerinin önünde canlanan, anılardan, dahası henüz yaşadığı acıdan kendini kurtaramıyordu. Arina Vlassievna önce doya doya Tanrı'ya şükretti, sonra Anfissouchka ile |PÜ ı 158 İ. Turgenyev sohbet etmeye başladı. Anfissouchka kazık gibi dikilmiş, tek gözünü kadına dikmiş, hamımefendisinin Eugene Vassilie-vitch'in kendi üzerinde bıraktığı izlenimlerini gizemli bir edayla ve alçak sesle anlatmasını dinliyordu. Yaşlı kadının sevinçten, içtiği şaraptan, sigara dumanından başı iyice dönmüştü; kocası onunla konuşmaya çalıştı, fakat sonunda vazgeçmek zorunda kaldı. Arina Vlassievna gerçekten soylu bir aileden gelmeydi. Eski Moskova zamanında, ikiyüz yıl kadar önce yaşamalıydı o. Çok dindar ve çok hassastı, fallara, kehânetlere, sihirli formüllere, rüyaların önceden geleceği haber verdiğine inanırdı; ermişlere, doğa üstü varlıklara, orman perilerine, uğursuzluklara, nazara, kocakarı ilaçlanna, dünyanın sonuna inanırdı; hatta eğer paskalya gecesi mumlar sönmezse, bunu buğday hasılatının iyi olacağına ve eğer bir insanın gözü bile değse, mantarın artık büyümeyeceğine inanırdı. Sonra şeytanın suya yakın olduğuna, bütün Yahudilerin göğsünde kanayan küçük bir yara olduğuna inanırdı; fareden, karayılandan, kurbağadan, sülükten, serçeden, şimşekten, soğuk sudan, hava akımından, atlardan, tekeden, kara kediden korkardı. Cırcır böceklerini, köpekleri uğursuz sayardı. Dana, domuz, İstakoz eti, peynir, kuşkonmaz, yer elması, tavşan eti, karpuz yemezdi. Çünkü kesilmiş karpuz Hz. Yahya'nın kesilmiş kellesini hatırlatırdı. İstiridyeden sözeder-ken bile tiksinirdi. Aslında boğazına çok düşkündü ve sıkı yerdi. Her gece on saat uyurdu, ancak Basile Ivanovitch'in başı bile ağrısa uyumaz, onun başında beklerdi. 'Alexis' veya 'Ormandaki Kulübe' dışında tek bir kitap okumuş değildi; yılda bir ya da en fazla iki mektup yazardı; ev işlerini, reçel ve konserve ya- B abalar ve Oğullar 159 pimini çok iyi bilir, ancak elini hiçbir işe sürmezdi, yerinden kalkmazdı. Arina Vlassievna çok iyi bir insandı, kesinlikle budala değildi. Bu dünyada emir vermek için "efendiler"in, hizmet etmek için de "basit" kişilerin varolduğunu biliyordu; bu yüzden de dalkavukluğu, yerlere kadar eğilip selâmlamaları da hoşgörürdü. Ancak hizmetçilerine karşı iyi ve yumuşaktı. Yanından geçen dilenciye sadaka vermeden geçmez, arasıra dedikodu yapsa da kimseyi eleştirmezdi. Gençliğinde oldukça güzeldi, piyano çalardı, biraz da Fransızca bilirdi. İstemeyerek evlendiği kocasının yanında, pek çok uzak ülkeye gide gele oldukça şişmanlamış, müziği de, Fransızca'yı da unutmuştu. Oğluna karşı büyük bir sevgi duyuyor, aynı zamanda da ondan korkuyordu. Basile Ivanovitch'e malikânenin yönetimini bıraktıktan sonra, artık hiçbir şeye karışmıyor, yalnızca mendiliyle oynayarak endişeyle içini çeker; kocası beklenen reformlardan ve yeniden yapılanma projelerinden bahsederken onu, kaşlarını çatarak dinlemekle yetinirdi. Çok evhamlıydı, her zaman bir felaket olacakmış gibi gelirdi ve böyle

Page 65: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

düşündüğünde de hemen ağlamaya başlardı... Bu tür kadınların nesli çağımızda tükenmek üzere. Buna sevinmek mi gerekir? Orasını Tanrı bilir. XXI Arcade yataktan kalkar kalkmaz, pencereyi açtı ve dışarıda Basile Ivanovitch'i gördü. Yaşlı adam, Mısır kumaşından uzun bir hırka giymiş, beline de geniş bir eşarbı kemer gibi bağlamıştı. Canla başla bostanını belliyordu. Genç misafirin kendisine 160 İ. Turgenyev baktığını farkedince, elindeki bele dayanarak ona seslendi. "İyi sabahlar dilerim! İyi ^inlendiniz mi?" "Çok iyi," diye cevapladı Arcade. "Ben de gördüğünüz üzere, Cincinnatus gibi, geç çıkan şalgamlar için toprağı işliyorum. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, herkes yiyeceğini kendi elleriyle sağlıyor ve ben de bundan hoşnu-tum; artık bir başkasına bel bağlamak sözkonusu değil, herkes kendi başının çaresine bakmalı. Jean Jacques Rouosean haklıymış. Yarım saat önce uyansaydınız sevgili bayım, beni başka bir görevle uğraşır bulacaktınız. İshalden şikayetçi bir köylü kadını muayene ettim -bizim dizanteri dediğimize onlar ishal derler- ona uyuşturucu bir iğne yaptım; sonra bir başkasının dişini çektim. Kadına anesteziyi önerdim, ama istemedi. Bütün bu işleri, 'bedava' yani 'amatör' olarak yapıyorum. Bu bana ters gelmiyor; çünkü zaten ben de bir halk adamıyım, 'homerovus'um; sevgili karım gibi eski, soylu bir ailenin dölü değilim... Sabah çayınızdan önce biraz sabah serinliği tatmak için gölgeye gelmek istemez misiniz? Arcade odadan çıktı, onun yanına gitti. "Tekrar hoşgeldiniz!" dedi Basile Ivanovitch. Elini kafasındaki yağlı külaha götürerek askerce selâm vermişti. "Lüks yaşamın kolaylılarına alışıksınız, bunu biliyorum; fakat bu dünyanın büyükleri de, bir köy evinde kısa bir süre kalmaya tenezzül ederler." "Rica ederim, ben bu dünyanın büyüklerinden falan değilim! Ve lükse de alışık değilim," diye karşı çıktı Arcade. "Ama öylesiniz," diye nazikçe karşı çıktı Basile Ivanovitch. "Her ne kadar görevimden ayrıldımsa da, ben de zamanında Babalar ve Oğullar 161 çok gördüm geçirdim. Bu yüzden bir kuşu uçuşundan tanırım. Hem psikolog, hem de kendimce bir fizyonomistim. Bende eğer böyle bir yetenek olmasaydı, görevimi çok daha önce tamamlamak zorunda kalırdım; benim gibi basit bir adam bu dünyadan çok zaman önce silinirdi. Size iltifat olsun diye söylemiyorum, ama oğlumla aranızdaki arkadaşlık beni gerçekten çok sevindiriyor. Demin onun yanından geldim. Sizin de bildiğiniz gibi, adeti üzre erkenden kalkıp, çevreyi dolaşmaya çıktı. Size bir soru sorabilir miyim: Eugene'imi uzun zamandır mı tanıyorsunuz?" "Bu kıştan beri." "Ah! Anlıyorum. Peki bir şey daha sorabilir miyim?... Oturalım isterseniz. Benim gibi bir babaya çok samimi bir cevap verin. Eugene'im hakkında ne düşünüyorsunuz?" "Oğlunuz Tanrı'nın beni karşılaştırmak lütfunda bulunduğu çok ender rastlanan üstün nitelikli birisi," diye hararetle cevapladı Arcade. Basile Ivanovitch'nin gözleri kocaman açıldı, yanakları hafifçe kızardı. Elindeki bel yere düştü. 'Öyle sanıyorsunuz ki...' diye söze başlayacak oldu. "Eminim ki oğlunuzun önünde çok parlak bir gelecek var, adınızı göklere çıkaracak. Onunla ilk karşılaştığımızda bu kanıya vardım." 'Nasıl... Nasıl oldu bu?' diye güçlükle sorabildi Basile Ivanovitch. Kocaman dudaklarında bastıramadığı coşku dolu bir gülüş belirmişti. "Yani nasıl tanıştığımızı mı soruyorsunuz?" "Evet... ve her şeyi." 162 İ. Turgenyev Arcade, Madam Odintsov'la mazurka dansı yaptığı geceden çok daha hararetli, çok daha dokunaklı bir konuşma yaptı arkadaşı hakkında. Basile Ivanovitch onu can kulağıyla dinliyor, bu arada kâh burnunu siliyor, kâh elinde mendilini evirip çeviriyor, kâh ök-sürüyor, kâh saçlarını

Page 66: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

karıştırıyordu... En sonunda kendini tutamadı, Arcade'a yaklaştı ve onu omzundan öptü. "Beni bu dünyanın en mutlu adamı yaptınız, dedi yüzünde aynı gülümsemeyle. 'Size itiraf etmeliyim ki... Oğluma taparım; eh, annesinin de nasıl olduğunu biliyorsunuz. Fakat ben onun önünde duygularımı belli edemiyorum, çünkü o bundan hoşlanmıyor. Her türlü sevgi gösterisine düşman; birçok kişi onu bu yüzden çok sert bulur, onun kibirli ya da duygusuz birisi olduğunu düşünürler. Fakat böyle adamlar halkın ölçütleriyle değerlendirilemez, öyle değil mi? Meselâ, onun yerinde bir başkası olsaydı annesinden, babasından para sızdırmaya çalışırdı; o ise aksine! İnanır mısınız hiçbir zaman bizden bir kuruş fazla istememiştir, size yemin ederim!" "Eugene kesinlikle gururlu birisi; asla çıkarlarını düşünmez," diye belirtti Arcade. "Evet, kesinlikle çıkarcı değil! Onun hakkında en doğru söz bu! Bense, Arcade Nikolaîevitch, onu yalnızca göklere çıkarmıyorum, onunla aynı zamanda gurur duyuyorum ve hayattaki tek arzum, zamanı gelince, oğlumun yaşantısını anlatan bir kitapta şu sözleri görmek: "Oğlunun yeteneklerini önceden sezen ve eğitimi için hiçbir şeyden kaçınmayan basit bir askeri hekimin oğlu olur?" Heyecandan ihtiyarın sesi kesilmişti. Babalar ve Oğullar 163 Arcade onun elini sıktı. Basile Ivanovitch, kısa bir sessizlikten sonra yeniden başladı: "Siz ne düşünüyorsunuz. Onun ileride kazanacağım söylediğiniz kariyer tıp alanında değil, öyle değil mi?" "Büyük bir ihtimalle değil; her ne kadar 1. sınıf bir bilim adamı olacağına söz vermiş olsa da." "Fakat, o halde hangi alanda Arcade Nikolaîevitch?" "Bunu şimdiden söylemek çok güç, ancak meşhur birisi olacak. "Meşhur olacak!" diye tekrarladı yaşlı adam ve yeniden düşüncelerine daldı. "Arina Vlasievria, sizi çaya çağırıyor, diye bildirdi Anfisso-uchka. Onların yanından geçerken, elinde koca bir tabak ahududu vardı. Basile Ivanovitch yerinden fırladı: "Ahududu ile birlikte iyice soğutulmuş kaymak da getir." "Peki efendim!" "Ama iyice soğuk olsun; tamam mı! Buyurun, Arcade Nikolaîevitch, biraz alın. Nasıl oldu da Eugene gelmedi daha?" "Buradayım," dedi Bazarov. Arcade'ın penceresinden sesleniyordu. Basile Ivanovitch hemen ona döndü: "Ah! Arkadaşını ziyaret etmek istedin, öyle mi? Ama geç kaldın dostum. Onunla uzun zamandır konuşuyoruz. Ve şimdi çay içmeye gidelim, annen çağırıyor. Aslında benim de seninle konuşacaklarım vardı." "Ne hakkında?" "Buradaki bir köylü hakkında; "ikter"den şikayetçi." "Sarılıktan mı demek istiyorsun?" 164 İ. Turgenyev "Evet, kronik ve arsız bir sarılık. Ona bir kantaron ile kılıç otu yazdım, havuç yemesini söyledim, soda içirdim; ancak bunlar yalnızca geçici çareler; daha kökten bir çözüm gerekiyor. Tıpla haksız yere dalga geçiyorsun; eminim senin bana tavsiye edebileceğin daha etkili bir formülün vardır. Fakat bunları daha sonra konuşuruz. Haydi şimdi çay içmeye gidelim." Basile Ivanovitch çevik bir hareketle oturduğu yerden kalktı ve sesini 'Şeytan Robert operasına öykünerek: "Şarap, şarap, şarap, kumar, güzeller İşte, işte, işte benim aşklarım." "Hayret verici bir enerji!" dedi Bazarov pencereden çekilirken. Öğlen olmuştu. Güneş beyaz bulutların ardından yakıcılığım hissettiriyordu. Her şey susmuştu, yalnızca köydeki horozların bağrışmaları duyuluyordu; horozların sesi insana nedenini bilmediği bir uyuşukluk, bir sıkıntı veriyordu. Yükseklerde, ağaçların tepesinde ise, yavru bir atmacanın yuvasından sızlanır gibi, durmaksızın ötüşü

Page 67: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

duyuluyordu. Arcade ve Bazarov küçük bir saman yığınının gölgesinde uzanmışlardı. Toprağı kaplayan, altlarında kuru, çatırdayan, ama hâlâ yeşil, hâlâ kokan ot yığını vardı. "Şuradaki titrek kavak bana çocukluğumu hatırlatır," dedi Bazarov; "Tuğla ambarının hemen yanındaki çukurun kenarında bitmişti. Bu çukurun ve kavağın birlikte sihirli bir etkisi vardı üzerimde; yanlarmda hiç canım sıkılmıyordu. O zamanlar tabii ki, çocuk olduğum için sıkılmadığımı anlamıyordum. Şimdiyse bir yetişkinim ve artık tılsım etkisini yitirdi." "Burada toplam ne kadar zaman kaldın?" "Üst üste iki yıl herhalde; sonra da kısa aralıklar için geldik Babalar ve Oğullar 165 Göçebe bir yaşantımız vardı; çingeneler gibi şehir şehir dolaştık." "Bu ev çok eski mi?" "Evet. Annemin babası, yani dedemin zamanında yapılmış." "Deden kimdi?" "Fazla bir şey bilmiyorum. İkinci sınıf, basit bir kumandan. Souvourov'a hizmet etmiş, her fırsatta Alpler'den nasıl geçtiğini anlatır dururdu. Biraz atardı." "Salonunuzda neden Souvourov'un resmi olduğunu anlıyorum. Sizinkisi gibi küçük, eski, sıcak evleri seviyorum; kendilerine özgü bir kokusu vardır bu evlerin." "Gazyağı, kokulu yonca kokar," dedi Bazarov esneyerek. "Ama bu güzel küçük evlerde sineklerin de olduğunu unutma." "Söylesene, çocukluğunda seni üzen bir şey mi oldu?" diye sordu. Arcade, kısa bir sessizlikten sonra. "Ailenin nasıl olduğunu görüyorsun. Sertlik kitaplarında yazmaz." "Onları seviyor musun, Eugene?" "Onlar seni öyle seviyorlar ki!" Bazarov hemen cevap vermedi. "Biliyor musun ne düşünüyorum?" dedi sonunda, ellerini başının altında kavuşturarak. "Hayır, ne düşünüyorsun?" "Aslında annemlerin güzel bir yaşantısı var! Babam altmış yaşında, hâlâ didinip duruyor, 'geçici önlemleri' sayıyor, insan- 166 İ. Turgenyev lan iyileştiriyor, köylülere iyilik ediyor, bunlarla geçinip gidiyor; annem de mutlu. Her gün bir şeylerle meşgul oluyor, ahlarla, vahlarla vakit geçiriyor, kendine yaşayıp yaşamadığını sormuyor bile; oysa ki ben..." "Evet, sen?" "Ben burada, bir saman yığının kenarında yattığımı düşünüyorum... Şu benim bulunmadığım, benimle hiçbir ilgisi olmayan evrenin yanında bedenimin kapladığı yer minicik bir nokta; ve bana yaşamam için tanınan süre içinde olmadığım ve olamayacağım sonsuzluğun yanında o kadar önemsiz ki... Ve bu atom içinde, bu matematiksel noktada kan dolaşıyor, beyin çalışıyor ve de arzuluyor? Ne büyük rezalet! Ne saçmalık!" "Fakat bütün insanlar için bu böyledir." "Haklısın. Demek istediğim, annemle babam bir şeylerle meşguller ve kendi önemsizliklerinden tedirginlik duymuyorlar; bu his onları boğmuyor. Oysa ki ben... Ben sıkıntı ve nefret dışında bir şey duymuyorum." "Nefret mi. O neden?" "Neden mi? Neden diye nasıl sorabilirsin? Yoksa unuttun mu?" "Hiçbir şeyi unutmadım, fakat gene de nefret etmeye hak-, kın olmadığını düşünüyorum. Mutsuz olabilirsin, ama..." "Ah! Fakat Arcade Nikolaevitch, görüyorum ki, sen de aşkı günümüzün gençleri gibi değerlendiriyorsun: "Gel bili bili", sonra da yanına gelince "eyvallah" dersin! Ben böyle değilim. Fakat bu konuyu bırakalım. İnsan eğer bir şey yapamıyorsa, o konuda konuşmanın bir yararı yok." Arkasını döndü: "Hey! Şuna bak, kahraman karınca yan ölü sineği sürüklü- Babalar ve Oğullar 167

Page 68: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

yor. Haydi, benim karıncam, götür onu, haydi! Çabaların, ne farkeder; sen bir hayvan olduğu için acıma duygusundan yoksunsun, oysa ki biz insanlar, kendi yakınımızın sanatkârlarıyız-dır." "Bu şekilde konuşmamalısın Eugene! Hiç sen kendi kendini yıkmaya çalıştın mı?" Bazarov başını kaldırdı. "Hayır! Kendimle gururlanabileceğim tek yanım da bu! Ben hiçbir zaman kendi yıkımımı hazırlamadım, o halde bunu bana bir kadın da yaptıramaz. Tamam! Bitsin artık, bu konu hakkında tek bir söz bile duymak istemiyorum." İki arkadaş bir süre sessizce yattılar. "Evet," diye yeniden söze başladı Bazarov, "insanın çok tuhaf bir yaradılışı var! Dışarıdan, uzaktan bakınca "babalarımızın" sürdürdüğü bu heyecansız yaşamdan daha iyisi olmazmış gibi görünüyor. Yemek, içmek, bildiğin en doğru ve en mantıklı şekilde davranmak. Fakat kazın ayağı öyle değil, bir süre sonra sıkıntı ortaya çıkıverir. Başkalarıyla uğraşmak istersin, sırf küfretmek için olsa bile... "İnsan, hayatını öyle bir şekilde düzenlemeli ki; her saniyesinin bir değeri, bir anlamı olsun, diye konuştu. Arcade, hayal aleminde konuşur gibiydi. "Kime söylüyorsun! Anlamlı her şey harikadır! Hatta o anlam yalan bile olsa; ki çoğunlukla da öyledir. İnsan anlamsızlığa da katlanabilir, ama asıl felâket basitliktir, adiliktir." "Adilikleri önemsemezsen zaten adilik de yoktur." "Hım... Senin bu söylediğin gerçeğin tam tersi." "Ne! Sen ne demek istiyorsun?" 168 İ. Turgenyev "Bak şöyle anlatayım: 'Eğitim yararlıdır' demek herkesin bildiği, çok genel bir yargıdır; fakat 'Eğitim zararlıdır' demek ters bir yargıdır. Bu yargı görünüşte insana biraz ters geliyor, ancak ikisi de aynı şeydir." "Peki o halde gerçek nerede? Hangi yönde?" "Nerede? Evet, ben de bunu soruyorum; nerede?" "Bugün melankolik bir günündesin. Eugene." "Öyle mi? Güneş başıma vurdu, sonra çok fazla ahududu yemek de iyi değil." "O halde, biraz kestirmek bize iyi gelebilir, dedi Arcade." "Nasıl istersen, fakat ben uyurken yüzüme bakma; çok aptal görünüyoruz uykuda." "Senin hakkında ne düşünüldüğü senin için önemli mi ki?" "Sana ne diyeceğimi bilmiyorum. Adamakıllı bir adam böyle şeyleri düşünmez, adam gibi bir adam önemsemez. Ona ya itaat edersin ya da ondan nefret edersin!" "Ne kadar ilginç! Ben kimseden nefret etmem," dedi Arcade, bir süre düşündükten sonra. "Bense birçok kişiden nefret ederim. Senin yumuşak, sevgi dolu bir kişiliğin var, nasıl nefret edeceksin ki! Hem sen çekingensin, kendine güvenin bile yok!.." "Ya senin? Senin kendine güvenin var mı?" diye Baza-rov'un sözünü kesti Arcade "Kendini çok mu beğeniyorsun?" Bazarov kelimeleri tartarak cevap verdi: "Eğer bir gün bana boyun eğmeyen bir kişiyle karşılaşırsam, işte o zaman kendim hakkındaki görüşüm değişir. Nefret etmeye gelince... Bak hatırla meselâ, bugün bizim ihtiyar heyeti başkanı Philippe'in kulübesinin önünden geçiyorduk, beyaz gü- Babalar ve Oğullar 169 zel kulübenin. Bana şöyle demiştin: "Rusya'da her köylünün böyle bir evi olduğunda, artık kalkınılmiş olacak ve hepimiz bunun için çabalamalıyız." Oysa ben ondan nefret ediyorum; köylüden, Philippe'den nefret ediyorum: niçin onlar için çalışıp çabalayayım, karşılığında bir teşekkür bile etmezler... hem gerçi teşekkür etseler bile ne yapayım? Evet o öyle beyaz bir eve sahip olacak ve ben de çoktan öbür dünyayı boylamış olacağım. Bana ne yararı var?" "Yeter, Eugene... Senin şu sözlerini duyanlar da, bizim prensiplerden yoksun olduğumuz için eleştirenleri haklı bulacaklar. " "Aynı amcan gibi konuştun. Prensipler yok, şimdiye kadar farketmemiş olmalısın! Asıl varolan duyumlardır. Her şey heyecan duyumuna bağlıdır." "Nasıl yani?"

Page 69: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Meselâ: Benim durumumu ele alalım. Diyelim ki; ben her şeyi yadsıyorum, bu bir duyum sonucu. Ben karşı çıkmayı seviyorum, benim beynim bu şekilde işliyor, hepsi bu! Ben niçin kimyayı sevmiyorum? Sen niçin elma seviyorsun? Bunların hepsi bir duyum sonucu. Yani sonuçta hepsi aynı şeye geliyor. İnsanlar bunu açıklayamıyorlar. Kimse sana bunıı söylemeye cesaret edemez; ben bile bir ikinci kez bunu tekrarlamayacağım." "Ne yani, namus da mı bir duyum yani!" "Elbette!" "Eugene," diye seslendi Arcade üzgün bir sesle. "Ne var? Hoşuna mı gitmedi?" diye kesti Bazarov: "Hayır dostum. Eğer her şeyi biçmek istiyorsan, insan kendi bacakları- 170 İ. Turgenyev nı da esirgememeli!.. Amma da filozofça konuştuk. "Doğa ninni gibi tatlı bir sessizlik içinde"; Puşkin'in dediği gibi. "Puşkin hiç de böyle bir şey söylemedi," diye itiraz etti Arcade. "Eğer demediyse de, bir şair olarak demeliydi. Puşkin orduda uzun süre hizmet vermiş biriydi galiba?" "Puşkin hiçbir zaman asker olmadı." "Özür dilerim, ama onun yazdığı her sayfada şu sözlere rastlanır:" "İleri!" "Silahlara!" "Rusya için!" "Yeter, lütfen, bunlar senin uydurmaların. İftira ediyorsun." "İftira mı? Güzel söz! Beni bu büyük sözlerle yıldıracağını mı sanıyorsun! Eğer birisine bir iftirada bulunuyorsan, emin ol ki o kişi, bunun yirmi mislini haketmiştir." "En iyisi uyuyalım," dedi Arcade, kızmıştı. "Büyük bir memnuniyetle." Fakat ikisi de uyuyamadı, belli belirsiz bir düşmanlık hissi sarmıştı iki genci de. Beş dakika sonra ikisi de gözlerini açıp, sessizce bakıştılar. "Şu dalından yere düşen kurumuş akçaağaç yaprağına bak," dedi birden Adcade. "Düşüşü neredeyse bir kelebeğin uçuşunu andırıyor. Ne tuhaf değil mi? En üzücü ve en ölü bir şey bile en neşeli, en canlı bir varlığa benzeyebiliyor." "Ah, sevgili dostum Arcade Nikolaievitch! Senden bir tek şey isteyeceğim. Lütfen böyle güzel sözler söyleme!" "Kendimce konuşuyorum... Seninkisi despotluk. İçimden geçeni söylemeye hakkım yok mu?" I Babalar ve Oğullar 171 "Öyle olsun; fakat öyleyse Ben niye düşüncelerimi söyleme-yeyim? Güzel sözleri gereksiz buluyorum." "Peki o halde, küfür etmek mi gerekli olan?" "O! Görüyorum ki, sen gerçekten de amcanın izindesin. O aptal seni duysaydı, ne kadar sevinirdi!" "Paul Pötrovitch için ne dedin?" "Hakdttiği gibi 'aptal' dedim." "İşte bu söylediğin affedilemez" diye bağırdı Arcade. "Ah! Ah! Aile duyguların mı uyandı birden?" dedi hiç sinirlenmeden Bazarov. "Ben bunun bütün insanlarda çok kuvvetli bir bağ olduğunu gözlemledim. Her şeyi reddetmeye, her türlü önyargıdan arınmaya hazırdırlar. Ancak komşunun mendilini aşıran kardeşinin hırsız olduğunu asla kabullenemez. Gerçekten de bu böyle: Benim kardeşim bir melek olmayacak, mümkün değil!" "Ben de uyanan adalet duygusu; aile duygusu falan değil," diye öfkeyle karşı çıktı Arcade. "Fakat bu duyguyu tanımadığına göre yargılayamazsın da." "Yani başka bir deyişle, Arcade Kirsanov benim sayduğu-ma yukarıdan bakıyor. O halde ben de, önünde saygıyla eğiliyor ve susuyorum." "Yeter, Eugene lütfen; sonunda kavga edeceğiz!" "Ah, Arcade! Eğer istersen bir kerecik sonuna kadar, ölesiye tartışalım." 'Takat böyle giderse öyle bir sona geleceğiz ki..."

Page 70: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Yumruklaşacak mıyız?" diye sözünü kesti Bazarov. "Neden olmasın? Burada, bu saman yığınının üzerinde, böylesine temiz havada, dünyadan ve insanların bakışından uzakta, bunun 172 İ. Turgenyev ne önemi var ki! Fakat buna senin gücün yoktur. Senin hemen gırtlağına yapışırım." Bazarov uzun ve sert parmaklarını açtı... Arcade arkasını döndü, şakacıktan savunmaya geçti... Fakat arkadaşının yüzü ona çok endişe verici geldi, dudaklarındaki zoraki gülümseme ve gözlerindeki kıvılcımlarda öylesine bir tehdit okunuyordu ki, Arcade elinde olmayarak ürktü. Tam bu sırada, "Ah! Nihayet sizi buldum!" dedi. Basile Ivanovitch, yaşlı adam birden gençlerin başında belirmişti. Sırtında elde dikilmiş keten bir ceket; başında da hasır bir şapka vardı. "Sizi ne kadar çok aradım... Kendinize çok iyi bir yer seçmişsiniz ve güzel güzel vakit geçiriyorsunuz: Orada, toprağa uzanmış, gökyüzüne bakıyorsunuz... Bunun pek çok anlamı vardır, bilir misiniz?" "Ben yalnızca aksırdığımda gökyüzüne bakarım," diye homurdandı Bazarov; Arcade'a doğru dönerek alçak sesle ekledi: "Ne yazık ki bizi engelledi." "Haydi! Yeter artık!" diye fısıldadı Arcade gizliden arkadaşının elini sıkarak. Fakat hiçbir dostluk bu tür sataşmalara uzun süre dayanmaz." Bu sırada Basile Ivanovitch kafasını sallayarak konuşmasına devam ediyordu. Bastonuna dayanmıştı. Topuzunda bir Türk başı olan bastonunu kendisi imal etmişti. "Size hayranlık duyuyorum, benim genç dostlarım, size hayranım ve bundan kendimi alamıyorum. Gençliğinizle, kapasitenizle, yeteneklerinizle ne kadar güçlüsünüz! Siz tek kelime ile: Castor ile Pollox'sunuz!" Babalar ve Oğullar 173 "O da ne oluyor? Şimdi de mitolojiye mi döndük?" dedi Bazarov. "Görünüyor ki, gençliğimde Lâtince'm pek kuvvetliy-miş! Öyle hatırlıyorum ki, yazdığın bu kompozisyondan bir de gümüş madalyan var!" "İkizler! İkizler!" diye tekrarladı Basile İvanovitch. "Haydi baba, şu dokunaklı konuşmayı bir kenara bırak lütfen!" "Bu kadar zamandan sonra, buna bir kerecik olsun hakkım vardır," diye mırıldandı yaşlı adam. "Zaten baylar, sizi eğer bul-duysam, bu size iltifat etmek için değil, birincisi size öğle yemeğinin hazır olduğunu bildirmek içindi, ikincisi ise Eugene, seni uyarmak istedim... Sen zekisin, insanları da kadınları da tanırsın ve bu yüzden bağışlamayı bilirsin... Annen senin gelişini kutlamak için ayin yapmak istiyordu. Seni bu ayine çağırmaya geldiğimi sanma sakın; kutlama yapıldı bile; yalnızca Peder Alexis..." "Köy papazı mı?" "Evet, papaz... O burada, bizimle yiyecek... Bunu beklemiyordum, bilmiyordum... fakat nihayetinde sen de ne olduğunu anlıyorsun... Hem sonra Arina Vlassievna... dedi ki, o çok iyi ve aklı başında bir adammış." "Benim payımı yemez öyle değil mi?" diye sordu Bazarov. Basile İvanovitch gülmeye koyuldu: "Ne münasebet!" "O halde, başka sorun yok. Her kim olursa olsun, onunla aynı sofraya oturabilirim." Basile İvanovitch şapkasını yeniden giydi: "Senin önyargılı birisi olmadığını biliyordum. Ben altmış 174 İ. Turgenyev bir yaşında yaşlı bin adam olduğum halde, hâlâ ön yargılı değilim." Basile Ivanovitch bu ayini kendisinin de istediğini itiraf etmeye cesaret edememişti... O da karısı kadar dindardı. "Peder Alexis seninle tanışmayı çok istiyor. Eminim hoşuna gidecektir, dahası kâğıt oyununa da hayır demeyecektir... yalnız aramızda kalsın pipo bile içiyor." "Öyle mi? Yemekten sonra bir el oynayalım. Onu yenelim!"

Page 71: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ha! Ha! Ha! Görüşürüz bakalım! Henüz son sözümü söylemedim." "Söyle o halde. Yine gençlik günlerine mi döndün?" diye sordu Bazarov kelimelerin üzerine basa basa. Basile İvanovitch'in yanakları hafifçe kızardı. "Nasıl böyle konuşursun, Eugene?.. Geçmiş geçmiştir. Tan-rı'm evet, bu bayın önünde gençliğimde böyle bir tutkum olduğunu kabul ediyorum, evet ve bu bana pahalıya mal oldu! Fakat burası ne kadar da sıcak! Müsaadenizle yanınıza oturayım. Sizi rahatsız etmiyorum ya?" "Kesinlikle hayır," dedi Arcade. Basile Ivanovitch oflaya puflaya saman yığını üzerine otur-du: "Şu üstünde oturduğunuz saman yığını bana askerlik yaşantımı, kampları, ilk yardım çadırlarını hatırlattı... Bu ilk yardım çadırları herhangi bir yere kurulurdu; böyle bir saman yığını bulunca halimize şükrederdik." İçini çekti. "Ben çok şeyler gördüm geçirdim. İzin verirseniz, size Bessarabie'deki veba salgını hakkında ilginç bir olayı anlatayım." Babalar ve Oğullar 175 "Hani sana şu ödül olarak Saint-Vladimir madalyası verdikleri vebadan mı bahsediyorsun? Bu hikâyeyi biliyoruz... Sahiden sen onu neden takmıyorsun?" "Sana daha önce de ön yargılarım olmadığını söylemiştim," diye mırıldandı Basile Ivanovitch. Oysa kırmızı ceketindeki bu nişanı daha dün gece çıkarmalarını emretmişti. Veba hikâyesini anlatmaya koyuldu: "Uyudu," diye fısıldadı Basile Ivanovitch başıyla Arcade'a Bazarov'u işaret ederek; tatlılıkla göz kırptı, yüksek sesle: "Eugene! Kalk! Haydi, yemeğe gidiyoruz," diye bağırdı. Peder Alexis, boylu poslu bir adamdı, sıkıca taranmış gür saçlı bu adam "mor renkli papaz elbisesinin üzerine işlemeli bir kemer takınmıştı; çok zeki, hazırcevap birisine benziyordu. Acele ile Arcade'ın ve Bazarov'un elini sıktı. Sanki kendilerini kutsamasından çekindiklerini anlamıştı ve çok rahat bir tavır takınmıştı. Kendi inançlarını çiğnememeyi ve başkalannınkini de bozmamayı aynı anda beceriyordu. Laf arasında papaz okulunda öğrendiği Lâtince'yle dalga geçti, piskoposunu savundu; iki küçük kadeh şarap içti, fakat üçüncüyü reddetti; Arcade'ın sunduğu pipoyu kabul etti, ancak içmedi, yanında götüreceğini söyleyerek. Yalnızca tek bir yanı rahatsız ediciydi: İkide bir ellerini yavaşça kaldırıp, yüzüne konan sinekleri kovalaması ve yakaladığında onları ezmesi. Oyun masasına ölçülü bir neşeyle oturdu ve Bazarov'u yenerek, ondan iki ruble elli köpek oyun parası aldı. Arina Vlassievna'nın evinde kimse bozuk para saymayı bile bilmezdi... Arina Vlassievna ilk akşamki gibi oğlunun yanma oturmuştu. -Kâğıt oynamıyordu- elini çenesine dayamış-|ı, yalnızca arada sırada biraz daha çerez getirmelerini emret- 176 İ. Turgenyev mek için ayağa kalkıyordu. Oğlunu okşamaya çekiniyordu; oğlu ona cesaret vermiyordu, şefkate karşı çıkıyordu. Hem sonra Basile İvanovitch Eugene'i çok fazla sıkmamasını öğütlemişti. "Gençler böyle şeylerden hoşlanmazlar" diye birkaç kez tekrarlamıştı. O gün sunulan yemeği anlatmaya gerek yok. Timofeitch sabahtan, ender bulunan bir cins sığır eti bulmaya gitmişti; öte yandan kâhya zargana, hanibalığı, İstakoz almaya gönderilmişti; yalnız köylü kadınların getirdiği mantarlara kırk iki bakır köpek ödenmişti. Arina Vlassievna'in Bazarov'a diktiği gözlerinde yalnızca fedakârlık ve şefkat yoktu; aynı zamanda merak, korku, hüzün vardı, açığa vurulmayan bir sitem seziliyordu. Bazarov ise annesinin gözlerinin neyi anlattığına kafa yormuyordu; arasıra ona sesleniyordu, o da yalnızca bir iki kısa soru için. Yalnızca bir kez "Ona şans getirmesi" için annesinin elini tutmuştu; kadın küçük yumuşak elini oğlunun sert, geniş avcuna bıraktı. "Eee? Hâlâ şans getirmedi mi?" diye kısa bir süre sonra sordu. "Daha da kötü oldu," dedi Bazarov ilgisizce. "Bayım, oğlunuz kendini büyük riske atıyor," diye belirtti Peder Alexis sakalını okşayarak. "Bu Napolyon kuralı, peder, Napolyon" dedi Basile İvanovitch bir as attı.

Page 72: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bu kural onu Saint-Helene adasına götürdü," dedi Peder Alexis bir bacak atarak. f'Biraz frenk üzümü ister misin, Ienioucha'm?" diye sordu Babalar ve Oğullar 177 Arina Vlassievna. Bazarov yalnızca omuzlarını silkmekle yetindi. Bazarov, ertesi gün Arcade'e: "Yarın buradan gidiyorum! Sıkılıyorum, çalışmak istiyorum, ama burada imkânsız! Yarın size geleceğim; zaten her şeyimi orada bıraktım. Sizde, en azından insan odasına kapanabiliyor. Burada babam "çalışma odam senindir, kimse gelip seni rahatsız edemez" deyip duruyor, ama beni bir dakika bile yalnız bırakmıyor. Ne yaparsın? Ondan kaçmak için kendimi kilitlemem ayıp olur. Hem sonra annem de var. Duvarın öte yanından iç çekişlerini duyabiliyorum; ancak yanlarına gidince söyleyecek söz bulamıyorum." "Annen çok üzülecek, baban da," dedi Arcade. "Onları bir kez daha ziyarete geleceğim." "Ne zaman?" "Saint-Petersbourg'a gideceğim zaman tabii ki." "Özellikle annen için üzülüyorum." "O niye? Seni çileklerle mi kandırdı?" Arcade gözlerini indirdi. "Anneni tanımıyorsun Eugene. O hem harika bir kadın, hem de kesinlikle çok zeki birisi. Bu sabah yarım saat kadar konuştuk onunla. İlginç, duyarlı bir konuşmaydı." "Mutlaka sana benden bahsetmiştir." "Hep senden bahsetmedik, başka şeylerden de söz ettik. "Mümkündür, sen dışardan daha iyi değerlendirebiliyorsun. Eğer bir kadın yarım saat konuşabiliyorsa, bu gerçekten önemli bir şeydir. Ama gene de gitmeliyim." "Onlara bunu söylemen hiç de kolay olmayacak. Vakitleri- 178 İ. Turgenyev nin çoğunu şu önümüzdeki iki hafta içinde neler yapacağımızdan bahsederek geçiriyorlar." "Evet zor olacak. Bugün babamı niçin üzdüm bilmiyorum; geçen gün köylülerden birini falakaya yatırmalarını emretmiş, aslında haklı da, çünkü bu adam hem hırsız, hem de sarhoşun teki. Fakat babam benim bundan haberim olduğunu bilmiyordu. Bugün birden ona hatırlatınca çok üzüldü ve şimdi onu bir kez daha üzeceğim... Neyse mühim değil! Zamanla her şey düzelir." Ba.:arov "mühim değil" demişti, ama bütün gün Basile İva-novitch'e bu niyetini bir türlü açıklayamadı. En sonunda çalışma odasında birbirlerine 'iyi akşamlar' dilerken zoraki bir esneme ile söyleyebildi. "Aslında... Sana söylemeyi unuttum... Yarın söyle de, bizim atları değiştirilmek üzere Feda'ta göndersinler." Basile İvanovitch şaşırdı: "Bay Kirsanov gidiyor mu?" diye sordu. "Evet ben de onunla gidiyorum." Basile İvanovitch olduğu yerde hızla oğluna döndü: "Gidiyor musun?" "Evet öyle gerekiyor. Lütfen atların hazırlanması için elinden geleni yap." "Peki, peki... Atları hazırlarlar... Tamam... Ama... Nasıl olur?" "Kısa bir süre için oraya gitmem gerekiyor, sonra gene buraya döneceğim." "Evet anlıyorum, kısa bir süre için... İyi." Basile İvanovitch cebinden mendilini çıkardı ve neredeyse Babalar ve Oğullar 179 yere kadar eğilerek burnunu sildi. "Eh, ne yapalım!.. Hazırlatırız." Evde daha uzun süre kalırsın sanıyordum. Üç gün... Bu... Bu çok az, üç sene sonra yalnızca üç gün! Bu çok az Eugene!" "Fakat söylediğim gibi hemen döneceğim. Gitmem gerekiyor."

Page 73: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Gerekli demek, ne yapalım! Görev, her zaman her şeyden önce gelir... O halde atları hazırlatayım. Aslında, Arina ve ben bunu beklemiyorduk. Şu işe bak, Arina komşudan çiçekler istedi, senin odanı süsletecekti. Basile İvatovitch tabii her sabah yalınayak Timofeitch'e erkenden verdiği siparişlerden bahsetmiyordu. Titrek elleriyle eskimiş cüzdanından çıkardığı yırtık paralarla ona çeşitli yiyecekler, gençlerin hoşuna giden çirişten şaraplar aldırttığını söylemiyordu." "Önemli olan özgürlüktür, benim kuralım budur, yani baskı yapmamak..." Birden sustu ve kapıya doğru yöneldi. "Pek yakında yeniden görüşeceğiz baba, seni temin ederim." Fakat Basile İvanovitch arkasına bakmadan eliyle bir işaret yaptı ve odadan çıktı. Odasına dönünce karısını uyuyor buldu ve onu uyandırmamak için alçak sesle dua okudu, yine de kadın uyandı. "Sen misin Basile İvanovitch?" diye sordu. "Evet hanım." "Oğlumuzun yanından mı geliyorsun? Biliyor musun çok merak ediyorum, acaba divanda rahat uyuyor mudur? Afisso-uchka'ya bir yastıkla bir yatak takviye etmesini söyledim. Ona 180 İ. Turgenyev kaz tüyü yatağı verecektim. Ama sonra hatırladım ki; o yumuşak yatak sevmez!" "Tamam hanım, endişelenme! O çok rahat! Ey Tanrı'm biz günahkâr kullarını bağışla" diye alçak sesle duasına devam etti. Basile İvanovitch karısına acıyordu, ona, kendisini ertesi gün bekleyen üzüntülü haberden bahsedemezdi. Bazarov ile Arcade ertesi gün yola çıktılar. Eve sabahtan beri ağır bir hüzün çökmüştü, zavallı Anfissouchka elinden tabakları düşürdü, Fetka bile ne düşüneceğini bilemiyordu. Yalnızca botlarını çıkarmakla yetindi. Basile İvanovitch hiçbir zaman bu denli rol yapmamıştı: Gözle görünür şekilde fiyaka yapıyor, çok fazla konuşuyor, ayaklarını yere vuruyordu; ancak yüz hatları gerilmişti ve bakışlarını oğlundan inatla kaçırıyordu. Arına Vlassievna sessizce ağlıyordu. Eğer sabah erkenden kocası ona mantığını koruması için iki saat dil dökmeseydi, şu an kendini kaybetmiş, toparlanamaz halde olurdu. Defalarca, bir ay geçmeden yeniden geleceğine söz veren Bazarov, nihayet kendisine sarılan kollardan kurtulabildi ve arabaya binmeyi başardı. Atlar harekete geçti, çıngıraklarının sesi duyuldu, tekerlekler dönmeye başladı ve kısa bir süre'sonra ufukta hepsi kayboldu tozlar dindi. Timofeitch, iyice kamburu çıkmış bir halde sallana sallana, her zamanki gibi ayağını sürüyerek kendi kulübesine doğru yürüdü. İki yaşlı insan da sanki birden çöküvermiş gibi görünen evlerine girdiler. Birkaç saniye önce neşeyle mendilini sallayıp, oğlunu yolcu eden Basile İvanovitch bir sandalyeye çöktü. Baş, göğsüne düştü ve kendi kendine mırıldanmaya başladı: "O bizi terketti! Terketti! yanımızda sıkıldı. O şimdi yapa- Babalar ve Oğullar 181 yalnız, tıpkı şu parmağım gibi?" diye işaret parmağına bakarak söylendi durdu. Arina Vlassievna ona yaklaştı; ağarmış başını kocasının başına yasladı: "Ne yapalım Vasiya! Oğlumuz dalından kopmuş bir sürgün gibi, bir kartal misali, ya geri döner, ya da istediği yere uçar gider. Oysa sen ve ben buradayız, bir kütüğün üzerindeki iki mantar gibi, yanyana, hiç kıpırdayamayız. Her ne olursa olsun, ben hep senin yanında olacağım, sen de benim yanımda..." Basile İvanovitch ellerini yüzünden çekti ve karısına, hayat arkadaşına öylesine kuvvetli sarıldı ki; gençliğinde bile ona böyle sarılmamıştı. Kadın, her zaman onun üzüntüsüne teselli oluyordu. XXII İki arkadaş Fedot'un hanına kadar olan yol boyunca neredeyse hiç konuşmadılar, arada sırada bir iki önemsiz söz sarfet-tiler. Bazarov kesinlikle yaptığından memnun değildi. Arcade de Bazarov'un tavrından rahatsızlık duymuştu. Hem de yüreği sebepsiz yere sıkılıyordu; gençler bu duyguyu iyi bilirler Arabacı atları değiştirdi, yeniden yerine oturdu ve arabayı hangi yöne sürmesi gerektiğini sordu. Arcade birden ürperdi. Sağ yol şehre, oradan da kendi evine gidiyordu, sol yol ise Madam Odintsov'un evine gidiyordu. Bazarov'a baktı. "Eugene, soldan gidelimmi?" diye sordu.

Page 74: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Bazarov başını çevirdi. "Ne saçmalıyorsun?" diye mırıldandı. 182 İ. Turgenyev "Bunun saçmalık olduğunu biliyorum. Fakat ne farkeder ki? Bunu ilk kez yapmıyoruz," dedi Arcade. Bazarov kasketini alnına çekti. "Sen bilirsin," dedi nihayet. "Sola çek haydi," diye bağırdı Arcade. Araba Nikolskoie'e doğru yöneldi. İki arkadaş "saçmalık" yönünde karar verseler de, bu kez sessizlikleri daha da uzun sürdü. Ve hatta birbirlerine kızgın gibiydiler. Odintsov'un evinin önünde kâhyanın karşılaması ile akıllarından aniden geçen fantezinin mantıklı bir düşünce olduğundan iyice şüphelendiler. Her hallerinden anlaşılıyordu ki, kendilerini beklemiyorlardı. Madam Odintsov gelinceye kadar onu salonda, yüzlerinde şaşkın bir ifade ile beklediler. Kadın onları her zamanki sevimliliği ile karşıladı; ancak bu ani dönüşlerine şaşırmış görünüyordu. Hatta yavaş konuşmasına ve hareketlerine bakılırsa, bundan pek de memnun kalmış değildi. İki arkadaş aceleyle yalnızca geçerken uğradıklarını, üç dört saat sonra yeniden yola koyulacaklarını bildirdiler. Kadın bu duruma tepki vermedi, yalnızca Arcade'a babasına selam iletmesini söyledi ve teyzesini çağırttı. Yaşlı prenses yine kötü uyumuş olmalıydı; böyle olunca buruşuk yüzü daha da kötü bir ifade alıyordu. Katia rahatsızdı, odasından çıkmadı Arcade birden, Katia'yı görmenin, onu Anne Sergueievna'yı görmekten daha fazla mutlu edeceğini anladı. Dört saat çeşitli konulardan öylesine konuşarak geçti. Anne Sergueievna hiç gülmeksizin konuşuyor ve dinliyordu. Yalnızca veda anları gelince, yeniden eski nezaketine kavuşur gibi oldu. "Şu sıralar sinirlerim biraz gergin! Lütfen kusuruma bakma- Babalar ve Oğullar 183 yın ve ara sıra ziyaretimize gelin, bunu ikinize de söylüyorum." Bazarov ve Arcade bu davete saygıyla selâm vermekle yetinip, sessizce arabalarına bindiler ve bir daha hiçbir yerde durmaksızın ertesi akşam varacakları Marino'ya doğru yola çıktılar. Tüm yolculukları boyunca, ikisinin de ağzından Madam Odintsov adı çıkmadı. Özellikle Bazarov neredeyse hiç ağzını açmadı, öylece yola bakıp durdu. İnatla gözlerini yoldan ayırmıyordu. Marino'da onları büyük bir neşe ile karşıladılar. Nicolas Petrovitch oğlunun uzun süre görünmemesinden endişelenmeye başlamıştı; Fenetchka, gözleri neşe ile parlar vaziyette, ona 'genç bayların' geldiğini müjdelediğinde, bir çığlık attı, oturduğu yerden sıçradı. Paul Petrovitch bile yüreğinin tatlı bir heyecanla attığını hissetti ve gençlerin elini hoşgörü ile sıktı. Hemen hikâyeler, sorgular başladı; daha çok Arcade konuşuyordu. Özellikle de, gece yarısına dek uzayan yemek boyunca bol bol konuştu. Nicolas Petrovitch Moskova'dan yeni birkaç şişe şarap getirtmişti ve kendisi de öylesine içti ki, yanakları kıpkırmızı oldu ve bütün gece durmaksızın hem sinirli, hem çocuksu bir gülüşle güldü. Hizmetçilere kadar herkes sevinç içindeydi. Do-uniacha deli gibi bir sağa, bir sola koşuyor, durmaksızın kapıları çalıyor, sabahın üçünde, Pierre hâlâ gitarıyla bir kazak valsi çalmaya çalışıyordu. Tellerin, iç çekişine benzeyen titreşimi sessiz ortamda uyumlu bir ses yayıyordu, ama bu 'kültürlü' uşağın çalmak istediği parçanın başından başka bir şey değildi. Kader, onu büyük şeyler üretmekten, yeteneklerden, özellikle de müzik yeteneğinden yoksun bırakmıştı. 184 İ. Turgenyev Marino'da, şu sıralarda işler pek iyi değildi ve zavallı Nicolas Petrovitch sıkıntı içindeydi. Çiftlik her gün başına yeni bir dert açıyordu. Gündelikçilerin yol açtığı sıkıntılar dayanılmaz haldeydi. Kimisi işi bırakıyor ya da zam istiyor; kimi de bir parça avans aldıktan sonra ortalıktan kayboluyordu; atlar sebepsiz yere hastalanıyorlardı; tarım aletleri şaşırtıcı bir hızla bozuluyorlardı. İşler ihmal ediliyordu; Moskova'dan getirilen bir harman dövücü ağır olduğu sebebiyle kullanılmıyordu; başka bir tanesi ilk kullanışta bozulmuştu; oldukça rüzgârlı bir gün, yaşlı kör bir hizmetçi kadın, ineğini kem gözlerden korumak için karnının altından bir kibrit geçirmeye kalkışınca, ahırların yarısı yanmıştı.

Page 75: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Kadına göre, bütün bunların sebebi, efendilerinin değişik bir tür peynir ve görülmemiş kaymakları yapmaya kalkışmasından kaynaklanan uğursuzluktu. Kâhya birden bir tembelliğe bürünmüş, hatta bütün "ekmek elden, su gölden" yaşayan Ruslar gibi şişmanlamaya başlamıştı. Uzaktan Nicolas Petrovitch'i görünce, işini yaptığını göstermek amacıyla, elindeki sopayla yakından geçen bir domuz yavrusuna vuruyor ya da yalınayak gezen bir çocuğu azarlamakla yetiniyordu. Geri kalan zamanının çoğunu uyumakla geçiriyordu. Ortakçı köylüler söylenen günde para getirmiyorlar, kaçak odun kesiyorlardı; neredeyse her gece, korucular çiftliğe ait çayırlarda, köylülerin atlarını avlıyorlardı; bazen de onları zorla alıp geliyorlardı. Nicolas Petrovitch bu kayıplar için ağır bir para cezası koymuştu, ama her seferinde iş; atların Nicolas Petrovitch'in çiftliğinde bir iki gün beslendikten sonra, sahiplerine geri verilmesi ile sonuçlanıyordu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, köylüler aralarında kavga etmeye Babalar ve Oğullar 185 başlamışlardı: kardeşler paylarını ayırmak istiyor, kanlan artık birlikte yaşamaya dayanamıyordu; birden bir kavga patlak veriyor ve sanki emredilmiş gibi, aniden herkes orada hazır bulunuyor, herkes ofisin önündeki eşiğe üşüşüyordu. Nicolas Petrovitch'in yanına giriyorlar, sarhoş ve yara bere içinde, kendilerini kaybetmiş bir halde haklarını savunuyorlardı; o zaman her yanı bir gürültü kaplıyor, kadınların bağrışmaları, acı çığlıkları ve gözyaşları adamların suçlamalarına, küfürlerine karışıyordu. Nicolas Petrovitch'in düşmanlık edenleri ayırmak için sesi kısılana dek bağırması gerekiyordu; gene de adil bir karar vermenin imkânsız olduğunun bilincindeydi. Elini kaldırmak için kol kuvvetine ihtiyaç vardı, dürüst biri olarak görünen komşu mülk sahibi, hektar başına iki rubleye işçi bulacağına söz vermişti; ancak onun da ne kadar dolandırıcı olduğu ortaya çıktı; Marino'daki işçi kadınlar inanılmaz rakamlar söylüyorlar ve bu esnada, tabii ki taneler oldukları yerde dökülüyorlardı. Ekin biçimi tamamlanmamıştı ve Yardım Konseyi de, faizlerin kesintiye, uğramadan ödemelerinin yapılmasıyla ilgili tehditkâr bir tavır almıştı. "Artık dayanamıyorum," diye bağırıyordu ümitsizlik içinde Nicolas Petrovitch. Sık sık "Yumruk mu atayım, bunu yapamam; polise mi başvurayım? Olamaz, bu benim prensiplerime ters düşer; oysa bunlara ceza korkusu aşılamadan bir iş yaptırmak imkânsız!" "Sakinleş biraz, sakinleş," diyordu Paul Petrovitch. Kendi kendine mırıldanmaktan, kaşlarını çatıp bıyıklarını yemekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Bazarov kendisini bu işlerden uzak tutuyordu, zaten bir mi- 186 İ. Turgenyev safir olarak başkalarının işlerine karışmak da ona düşmezdi. Marino'ya gelişinin ertesi günü, kendisini kurbağalarının, tek hücreli su hayvancıklarının, kimyasal bileşimlerinin incelenmesine verdi, bütün zamanını bunlara ayırdı. Arcade ise tersine, babasına yardım etmese de, en azından buna gönüllüymüş gibi görünmeye çalışıyordu. Babasının acı acı söylenmelerini, onun sözünü kesmeden sabırla dinliyordu. Hatta bir gün babasına öğüt bile verdi, tavsiyelerine uyulmasından çok, babasına olan sevgi ve saygısını göstermek içindi bu öğüt. Mülk sahibi olmak ona itici gelmiyordu; tarım işleriyle uğraşmayı zevkle düşündüğü bile olurdu. Fakat birkaç zamandır kafasında başka türlü düşünceler vardı. Arcade her ne kadar kendisi de sasırsa da durmaksızın Nicolashoi'yi düşünüyordu. Daha anneleri eğer ona Bazarov'la aynı çatı altında, hem de kendi evinin çatısının altında sıkılacağını söyleseler, yalnızca omuzlarını silker, inanmazdı. Oysa bu bir gerçekti, sıkılıyordu. Yorulana, harap düşene kadar yürümeyi denedi, ama olmadı. Bir gün babası ile konuşurken babasının elinde, Madam Odintsov'un annesinin, kendi merhum annesine yazdığı birkaç ilgi çekici mektubun olduğunu öğrendi. Bunları ele geçirmek için babasına aman vermedi; adamcağız neredeyse yirmi çekmece ve bir dolu sandığı karıştırdıktan sonra binbir güçlükle bulabildi o mektupları. Arcade uzun senelerin yıprattığı bu mektupları ele geçirince sakinleşir gibi oldu; sanki istediği amaca ulaşmış gibiydi.

Page 76: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bunu her ikinize de söylüyorum," diye kendi ağzıyla söylemişti. "Oraya mutlaka gideceğim," deyip duruyordu kendi kendine. Fakat sonra yeniden, o son ziyaretlerini, soğuk karşılamayı, Babalar ve Oğullar 187 duyduğu rahatsızlığı hatırlıyor, çekingenliği yeniden ağır basıyordu. Gençliğin verdiği "her şeyi göze al" duygusu, şansını denemek arzusu, kendi gücünü ispatlamak, kimseye ihtiyaç duymadan oraya gitmek düşüncesi ağır bastı sonunda. Marino'ya geleli henüz on gün olmamıştı ki, yeniden Nicolashoi'ye doğru Pazar Okulu'nda mekanik Nicolashoi'ye gitti. Sanki bir savaşa gidiyormuş gibiydi. Korkuyla karışık bir sevinç içerisindeydi, sabırsızlıktan kalbi sıkışıyordu. "En iyisi hiç düşünmemek," deyip duruyordu kendi kendine. Şansına oldukça hızlı bir sürücü çıkmıştı. Hemen her meyhanenin önünde duruyor: "Bir tek atalım mı?" ya da "Bir tek atsam ne olur?" diye soruyor; ancak içkiden sonra atlara hiç acımıyordu. Nihayet Arcade uzaktan o pek iyi tanıdığı evin çatısını gördü. "Orada ne işim var? Fakat hayır geri dönmek yok," diye düşündü bir an. Atlar aynı hızla ilerliyorlardı, arabacı onları çığlıkları ile coşturuyordu. İşte nihayet küçük köprüye vardılar bile, köprü, nalların ve tekerleklerin altında gıcırdıyordu, budanmış göknarların sıralandığı yola girdiler. Bu koyu yeşil fonun arasından, pembe bir elbisenin ışıltısı ve bir şemsiyenin ince saçakları altından genç bir yüz belirdi. Katia'ydı bu, onu tanıdı. Katia'da Arcade'yi tanımıştı. Arcade arabacıya, hızla koşan atları durdurmasını emretti, arabadan indi ve Katia'ya yaklaştı. "Siz misiniz?" dedi kız, kıpkırmızı olmuştu. "Ablamı bulayım. Bahçedeydi... Sizi görünce sevinecektir," dedi. Katia Arcade'i bahçeye götürdü. Kızla karşılaşmak, Arca-de'ye uğur belirtisi gibi gözüktü, onu görünce çok sevdiği bir varlığı görmüş gibi olmuştu. Her şey yolunda gidiyordu. Ne kâhyaya gerek kalmıştı, ne de gelişinin bildirilmesine. Dar yolu 188 İ. Turgenyev dönünce, Anne Sergueievna'yı gördü. Kadının sırtı ona dönüktü. Ayak seslerini duyunca yavaşça başını çevirdi. Arcade yeniden çekingenlik hissediyor gibi oldu, fakat kadının ilk sözleri, onu kendine getirmeye yetti. "Merhaba, kaçak," dedi kadın her zamanki şefkatli sesiyle. Arcade'a gülümseyerek yaklaştı, güneş ve rüzgârın etkisiyle gözlerini kırpıştırıyordu. "Onu nerede buldun, Katia?" Arcade: "Anne Sergueievna, size hiç beklemediğiniz bir şey getirdim." "Kendinizi getirdiniz, bu hepsinden önemli." XXIII Bazarov, alayla karışık bir üzüntü içinde, gerçek niyetinin ne olduğu konusunda yanılmadığını belirterek Adcade'ı yolculuğa uğurladığından beri, büsbütün kendi içine kapanmış; çılgın bir çalışma arzusuna kapılmıştı. Artık Paul Petrovitch ile tartışmıyordu; Paul Petrovitch onun yanında ses tonunu yükselterek ifade ediyordu. Yalnız bir kere Paul Petrovitch "nihilist" ile pek gündemde olan bir konuyu 'Taşrada aristokrasinin hakları' konusunu tartışmaya kalkışmıştı; ancak birden konuyu kendisi kesmiş ve soğuk bir nezaketle: "Biz birbirimizi kesinlikle anlayamayız, en azından ben kesinlikle sizi anlama şerefine ulaşamam," demişti. "Ne düşünürseniz düşünün! İnsan her şeyi anlayabilecek Babalar ve Oğullar 189 kapasitededir; hatta meltemin esişini, güneşteki oluşumları bile... Fakat bir başkasının, neden burnunu başka türlü sildiğini bir türlü anlayamaz!" diye bağırmıştı. "Bu bir şaka mı?" diye soran Paul Petrovitch, Bazarov'a arkasını dönüp gitmişti.

Page 77: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Öte yandan, bazen Bazarov'dan onun deneylerine katılmak için izin istiyordu; hatta bir gün iyi marka losyon sürülmüş yüzünü; saydam bir ilkel su hayvancığının, yeşil bir tozu nasıl yuttuğunu ve onu ağzında nasıl parçalara ayırdığını görmek için mikroskoba yanaştırmıştı. Fakat Nicolas Petrovitch Bazarov'un yanına kardeşinden daha sık gidiyordu; malikânenin sıkıntıları kendisini engellemese, aslında her gün "eğitilmeye" gelecekti. Onun varlığı genç doğabilimciyi rahatsız etmiyordu; Nicolas Petrovitch odada herhangi bir yere oturuyor, dikkatle onun yaptıklarını inceliyor, nadiren de onu rahatsız etmemeye çalışarak soru soruyordu. Öğlen ve akşam yemeklerinde, konuyu fizik, jeoloji veya kimyaya getirmeye çalışıyordu; diğer konuların, tarım konusunun bile, çoğunlukla politik sebepler yüzünden, çatışma yaratmasa da, hoşnutsuzluk yaratacağını düşünüyordu. Nicalos Petrovitch'in ağabeyinin Bazarov'a duyduğu nefretin kesinlikle azalmadığından şüphesi yoktu. İkisinin arasında geçen sıradan bir olay ona bu hislerinde yanılmadığını gösterdi. Bölgede birçok kolera vakası duyulmuştu ve bu hastalık Marino'da iki can almıştı, Paul Petrovitch bir gece şiddetli ağrılardan rahatsızlık çekmişti. Sabaha kadar Bazarov'a duyurmadan acı çekmişti; ertesi gün Bazarov niçin kendisini çağırmadığını sormuştu. Oldukça solgun göründüğü halde yine de bakımlıydı, traşını olmuş, saçlarını taramıştı. "Eğer yanlış hatırlamıyorsam, bir gün bana tıbba inanmadı- 190 İ. Turgenyev ğınızı söylemiştiniz!" İşte günler böylece akıp gidiyordu. Baza-rov inatla çalışıyordu: Bu günlerde, belli ki, evde içini dökeme-diği ancak konuşmaktan çok hoşlandığı biri vardı: Fenetchka. Çoğunlukla sabah erken saatlerde, bahçede veya çiftlikte bir yerde karşılaşıyorlardı; Bazarov hiçbir zaman kadının odasına gitmiyordu; Fenetchka da yalnızca Mitia'yı yıkayıp yıkamaması gerektiğini sormak için kapısını çalıyordu. Yalnızca kadın kendisine güvendiği için değil, aynı zamanda başbaşa kaldıklarında, doğal, olduğu gibi davrandığı için de... Bu nereden kaynaklanıyordu? Bunu açıklaması biraz zor; belki yükseklik duygularından, Bazarov'un aristokrasiden sıyrılmış olmasındandı. Fenetchka'nın gözünde hem mükemmel bir doktor, hem de sıradan davranışlı birisiydi. Bazarov yanında iken çocuğu ile ilgilenmekten hiçbir rahatsızlık duymuyordu. Başının ağrıdığı bir gün yaptığı bir ilacı bile içmişti. Nicolas Petrovitch yanlarındayken Bazarov'a pek bir ilgi göstermiyordu. Ancak bunu adet yerini bulsun diye yapıyordu. Paul Petrovitch onda her zamankinden daha fazla endişe uyandırıyordu; birkaç zamandır sanki genç kadını gözetliyordu. Elleri cebinde, birden hiç beklenmedik bir anda arkasında beliriyor, delici bakışları, dikkatli yüzü ile karşısına dikiliyordu. Fenetchka bu durumu Douniacha'ya anlatıyor, "İnsanın içini titretiyor," diye dert yanıyordu. Douniacha onu iç çekerek dinlerken o da bir başka "duygusuzu" düşünüyordu. Şüphesiz ki, Bazarov, onun kalbinin "acımasız efendisi" olmuştu. Bazarov Fenetchka'nın hoşuna gidiyordu, fakat o da Bazarov'un hoşuna gidiyordu. Kadınla konuşurken yüzü değişiyor, ışıldıyor, hatta her zamanki ilgisizlikten öte eğlenceli, neşeli bir Babalar ve Oğullar 191 ifade takınıyordu, neredeyse güzelleşiyordu. Fenetchka da günden güne güzelleşiyordu. Genç kadınlarda öyle bir çağ vardır ki, bir yaz goncası gibi açarlar ve çiçeklidirler. Fenetchka da öyle bir döneme girmişti. Her şey sanki onu güzelleştiriyordu. Ortalığı kasıp kavuran temmuz sıcağı bile. İnce beyaz bir elbise giymişti ve iyice bembeyaz görünüyordu teni hafif yanmıştı; fakat yanakları, yüzü tatlı bir pembelik almıştı. Bütün vücudunu tatlı bir yumuşaklık sarmıştı, güzel gözlerinde bir mahmurluk vardı. Sıcaktan çalışamıyordu; ne yaparsa yapsın, elleri dizlerine düşüyordu. Neredeyse yürümeye bile üşeniyordu; hep ağlıyordu, oflayarak çaresizlik içinde tatlı tatlı sızlanıyordu. "Bari daha sık suya gir," diyordu ona Nicolas Petrovitch. Onun için, çiftlikte suyu çekilmemiş göllerden birinin üstünü tenteyle örttürüp göl hamamı yaptırmıştı.

Page 78: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ah! Nicolas Petrovitch. Oraya gidip gelene kadar ölürüm. Bahçede hiç gölge yok ki!" "Doğru, hiç gölge yok!" dedi Nicolas Petrovitch ellerini kaşlarında gezdirirken. Bir gün, sabah saat yedide yürüyüşten dönen Bazarov, akasya çiçekleriyle örtülü kameriye altında oturan Fenetchka'yı gördü. Kadın banka oturmuştu; her zamanki gibi başında beyaz bir örtü vardı, yanında da daha üzerinde çiğ damlaları olan kırmızı, beyaz güllerden bir demet vardı. Kadını başıyla selâmladı. "Ah! Eugene Vassilievitch!" Ona bakmak için başındaki örtüyü biraz geri itti. Çıplak kolu dirseğine kadar göründü. "Burada ne yapıyorsunuz? Bir demet mi hazırlıyorsunuz?" diye sordu Bazarov. Kadının yanına oturdu. 192 İ. Turgenyev "Evet, kahvaltı masasını süslemek için, Nicolas Petrovitch bundan çok hoşlanır." "Fakat daha kahvaltıya çok var! Ne de çok çiçek var." "Daha yeni topladım. Çünkü daha sonra çok sıcak oluyor, dışarı çıkacak gibi değil. Bir tek bu saatlerde insan bir parça nefes alabiliyor. Bu sıcak benim bütün kuvvetimi alıyor. Hastalanırım diye korkuyorum." "Ne saçma bir düşünce! Uzatın elinizi nabzınıza bakayım." Kadının kolunu aldı, nabzı buldu; saymaya gerek bile duymadı: "Yüz yaşına kadar yaşayacaksınız." "Ah! Allah korusun!" diye bağırdı kadın. "O niye? Uzun zaman yaşamak istemez misiniz?" "Yüz yıl değil! Seksen beşyaşında büyükannem var. Zavallıcık yalnızca acı çekiyor! Esmerleşmiş, sağır, kambur, her zaman öksürür durur. Bu bir işkence. Yaşam değil!" "O halde genç ölmek daha iyi, öyle mi?" "Sizce öyle değil mi?" "Neden daha iyi olsun? Bana açıklar mısınız?" "Neden mi? Şöyle bir bakın: Şimdi gencim, her şeyi yapabilirim; yürürüm, giderim, istediğimi kimseye muhtaç olmadan alırım. Daha ne isterim ki!" "Benim için yaşlı veya genç olmak pek bir şeyi değiştirmiyor!" "Değiştirmiyor mu? Nasıl böyle konuşursunuz? Buna inanmak imkânsız!" "Fakat siz de görüyorsunuz Thedosie Nikolaievitch; gençliğim neye yarıyor ki? Yalnızım, herkesten ayrı yaşıyorum." "Ama bu sizin elinizde olan bir şey." Babalar ve Oğullar 193 "Kesinlikle değil. Hiç olmazsa bir kişi bana'acısaydı!" Fenetchka gözünün ucuyla Bazarov'a baktı, hiçbir şey söylemedi. "O elinizdeki kitap nedir?" dedi bir süre sonra. "Bu mu? Bir bilim kitabı, karışık bir şey." "Siz her zaman öğreniyorsunuz. Bu sizi sıkmıyor mu? Zaten eminim ki her şeyi biliyorsunuzdur." "Kesinlikle hayır. Alın, biraz okumaya çalışın." "Fakat hiçbir şey anlayamam ki ben. Rusça mı?" diye sord. kalın kitabı eline alan Fenetchka. "Ne kadar da kalınmış!" dedi. "Evet. Rusça." "Gene de ben hiçbir şey anlamam." "Fakat sizden anlamanızı istemiyorum ki. Yalnızca kitaba bir bakın. Bakarken burnunuzun ucu kımıldıyor, çok tatlı oluyor!" Fenetchka rastgele açtığı bir sayfadan Kreozof üzerine yazılmış bir makaleyi okumaya çalışıyordu. Bazarov'un sözleri üzerine gülmeye başladı, elindeki kitap önce banka, sonra yere düştü. "Güldüğünüz zaman da çok güzel oluyorsunuz," dedi Baza-rov. "Haydi! Yeter!" "Konuşmanız da çok hoşuma gidiyor. Tıpkı bir ırmak şırıltısı gibi!" Fenetchka başını çevirdi: "Çok komiksiniz," dedi elindeki çiçeklerle oynayarak. "Benim gibi birisiyle konuşmaya ihtiyacınız yok; siz eğitimli kadınlarla konuşmaya alışmışsınızdır." 194 İ. Turgenyev "Ah! Thedosie Nikolaievitch! İnanın bana, yeryüzündeki eğitimli kadınların hiçbiri sizin, tırnağınızın ucu kadar bile olamazlar."

Page 79: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Bakalım daha neler uyduracaksınız!" dedi Fenetchka kollarını toparlayarak. Bazarov kitabı aldı yerden: "Bu bir tıp kitabı. Niçin yere atıyorsunuz?" "Tıp mı?" dedi yüzünü öteki tarafa çeviren Fenetchka. "Biliyor musunuz, bana verdiğiniz o damlalar var ya! Onlar sayesinde Mitia çok iyi uyuyor! Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Gerçekten, öyle iyisiniz ki!" "Fakat biliyorsunuz ki doktorların hakkını ödemek gerekir!" dedi Bazarov alayla. "Çok çıkarcı insanlardır." Fenetchka gözlerini kocaman açarak ona baktı. Şaka yapıp yapmadığını anlayamamıştı. "Tabii ki seve seve öderiz... Hem Nicolas Petrovitch ile konuşurum." "Fakat, siz ne sanıyorsunuz? Para istediğimi mi? Hayır, sizden para falan beklediğim yok benim." "O halde ne istiyorsunuz?" "Ne mi? Tahmin edin." "Nasıl tahmin edeyim?" "O halde söyleyeyim; bana bir... şu güllerden bir tane vermeniz gerekiyor." Fenetchka doğruldu: "Alın," dedi. Fakat birden elini geri çekti. Dudaklarını ısırarak endişeyle kameriyenin kapışma baktı, etrafı dinledi: "Ne oldu? Nicolas Petrovitch mi?" Babalar ve Oğullar 195 "Hayır... O tarlaya gitti... Hem ben ondan korkmam. Fakat Ipaul Petrovitch'ti... gibi geldi." "Ne?" "Buradan geçti gibime geliyor. Hayır. Kimse yok. Alın," elindeki gülü Bazarov'a verdi. "Fakat niçin Paul Petrovitch'ten korkuyorsunuz?" "Beni hep tedirgin ediyor. Sözleriyle değil, ama bakışlarıyla. Zaten siz de onu sevmiyorsunuz. Önceleri nasıl tartıştığınızı hatırlıyorsunuzdur. Hangi konuda anlaşamadığınızı bilmiyorum, fakat siz onu bir şekilde yeniyordunuz. İşte böyle!" Fönetchka eliyle Bazarov'un Paul Petrovitch'i nasıl yendiğini göstermeye çalıştı. Bazarov gülümsedi: "Peki, ya o bana üstün gelse, beni savunur muydunuz?" "Ben mi sizi savunacağım? Ne saçma! Zaten siz onun sizi yenmesine izin vermezsiniz!" "Öyle mi sanıyorsunuz? Ben öyle bir el biliyorum ki, tek bir parmağıyla isterse beni altüst edebilir." "Hangi elden bahsediyorsunuz?" "Nasıl bilemezsiniz! Bana verdiğiniz şu gülü bir koklayın!" Fenetchka boynunu eğdi ve yüzünü güle yaklaştırdı. Başındaki örtü kaydı, omuzlarına düştü. İpeğimsi siyah parlak saçları ortaya çıktı. "Bekleyin, ben de sizinle aynı anda hissetmek istiyorum." Bazarov eğildi ve aceleyle kadının aralık dudaklarından öp- tü. Fenetchka titredi. Hafifçe iki eliyle onu itmeye çalıştı. Bazarov onu bir kez daha, uzun uzun öptü. 196 İ. Turgenyev Kuru bir öksürük duyuldu. Fenetchka anında bankın öbür ucuna geçti. Paul Petrovitch yanlarında belirdi, başıyla onları selâmladı, neredeyse nefret dolu bir ifade ile, sadece; "Burada mıydınız?" dedi ve uzaklaştı. Fenetchka acele ile güllerini toplayıp oradan ayrıldı. "Sizin hatanız Eugene Vasilievitch," diye fısıldadı giderken. Bu fısıltıda içten gelen bir sitem vardı.

Page 80: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Bazarov henüz yeni olan bir sahneyi hatırladı ve bir utanç, acı bir alay sardı benliğini. Fakat birden başını salladı, kendi kendini alaycı bir şekilde "resmen bir Celadon" olmaktan ötürü kutladı ve odasına döndü. Paul Petrovitch'e gelince, bahçeden çıktı ve yavaş adımlarla ormana ilerledi. Orada uzun süre kaldı. Kahvaltı için döndüğünde, Nicolas Petrovitch, ona iyi olup olmadığını, yüzünün çok solgun olduğunu söyledi. "Biliyorsun ki, bazen safrakesem çok çalışır, o yüzden yüzüm solgun olabilir!" diye sakin cevapladı Paul Petrovitch. XXIV İki saat sonra, Bazarov'un kapısındaydı. "Bilimsel çalışmalarınızı engellediğim için özür dilerim," dedi. Pencerenin yanında oturuyordu. Elinde, sapı fil dişinden yapılmış güzel bir baston vardı, oysa hiç bastonla dolaşmazdı. "Ama sizden, bana beş dakikanızı ayırmanızı rica etmek zorundayım! Fazla değil." Babalar ve Oğullar 197 "Bütün vaktim emrinizdedir," diye cevapladı Bazarov. Paul Petrovitch odasına girer girmez yüzünden bir gölge geçmişti. "Beş dakika bana yeterli. Size bir soru sormak için geldim." "Bir soru mu? Hangi konuda?" "Şu konuda: Kardeşimin evinde kalmaya başlamanızın ilk günlerinde, henüz sizinle sohbet etme zevkini reddedemediğim zamanlarda, çeşitli konularda sizin fikrinizi öğrendiğim oldu. Fakat hatırladığım kadarıyla, hiçbir zaman namus-onur meselelerinden konuşmadık, daha doğrusu düello hakkındaki düşüncelerinizi duymadım. Bu konudaki düşünceniz nedir?" Paul Petrovitch'i karşılamak için ayağa kalkan Bazarov, masanın bir köşesine oturup, kollarını kavuşturdu. "İşte fikrim: Teorik açıdan, düello saçmalıktır; pratik açı-dansa başka bir şeydir." "O halde, yanlış anlamıyorsam, teorik açıdan görünüşünüz ne olursa olsun, pratikte kendinize hakaret edilmesine izin vermez, hakaret edenin ceza görmesini istemezsiniz öyle değil mi?" "Düşüncemi tamamen anlamışsınız!" "Çok iyi, beyefendi. Sizi bu şekilde konuşuyor görmek çok hoş! Sözleriniz benim bu konudaki cehaletime son verdi!" "Kararsızlığınıza, demek istiyorsunuz." "Aynı şey. Anlaşılmak için bu şekilde konuşuyorum; ben fazla konuşmaktan hoşlanmam. Sözleriniz beni can sıkıcı bir zorunluluktan kurtardı. Sizinle dövüşmeye karar vermiş bulunuyorum." Bazarov'un gözleri kocaman açılmıştı: 198 İ. Turgenyev "Benimle mi?" "Kesinlikle.* "Fakat neden? Söyler misiniz?" "Beni harekete geçirenin ne olduğunu açıklamayı çok isterdim, ancak sessiz kalmayı tercih ediyorum. Benim düşünceme göre> siz burada çok fazlasınız; size katlanamıyorum: Sizden nefret ediyorum ve bu da sizin için yeterli değilse..." Paul Petrovitch'in gözleri kıvılcım saçmaya başlamıştı... Bazarov'inkiler de kıvılcımlandı. "Çok iyi beyefendi, başka açıklamalar yapmanıza gerek yok. Benim üzerimde şövalye ruhunuzu göstermek arzusunda-sınız. Sizin bu zevkinizi reddedebilirdim, fakat öyle olsun." "Size tüm kalbimle minnettarım. Şimdi umarım, benim davetimi kabul edersiniz de zor kullanmak durumunda kalmam." "Yani bastonu kullanmak durumundan mı bahsediyorsunuz, açıkça söyleyin. (Heyecansız bir sesle) Bu tamamen doğru, bana hakaret etmeniz doğru olmaz, bu oldukça tehlikeli bir şey. Siz bir centilmen olarak kalabilirsiniz... Ben de bir centilmen olarak sizin çağrınızı kabul ediyorum." "Mükemmel," dedi Paul Petrovitch elindeki bastonu bir köşeye bıraktı.

Page 81: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Düellonun şartları ile üzerinde konuşmadan önce size şunu soracağım. 'Âdet yerini bulsun,' diye aramızda kavga çıkarmayı gerekli bulur musunuz, yoksa bu düelloya sebep olacak kısa bir formalite kavga çıkaralım mı?" "Hayır. Benim için formaliteler önemli değil." "Ben de aynen böyle düşünüyorum. Düellomuzun gerçek sebebi üzerinde durmayı da gereksiz buluyorum. Birbirimize Babalar ve Oğullar 199 tahammül edemiyoruz. Daha başka bir sebebe gerek var mı?" "Gerek var mı?" diye tekrarladı Bazarov, alaylı bir sesle. "Pek fazla vaktiniz olmadığını düşünürsek, düellonun şartlarına hemen gelelim! Nerede olmalı düellomuz?" "Evet! Ben de bunu soruyordum kendi kendime" "Size şu öneriyi yapmaktan şeref duyarım. Yarın sabah erkenden dövüşelim. Meselâ, saat altıda, küçük korunun arkasında; tüfekle dövüşelim ve on adım sınır olsun." "On adım mı olsun; bu kadar mesafede bile birbirimizden nefret ederiz." "Veya isterseniz sekiz olsun." "Tamam, neden olmasın?" "İki el çekeceğiz ve her ihtimale karşı her ikimizin de cebinde ölümünü anlatan kısa bir mektup bulunacak." "Bu noktada sizinle hem fikir değilim. Bu bir Fransız romanı gibi gerçeğe pek uygun değil, bana göre." "Belki her neyse, ama şunu da kabul etmeli ki, cinayetten mesul tutulmak hiç de hoş bir şey değil." "Evet. Ancak bu üzücü durumdan kaçmanın bir yolu var. Yardımcımız olmayacak, ama belki bir tanığımız olabilir." "Kim o halde?" "Pierre olabilir." "Hangi Pierre?" "Kardeşinizin oda hizmetçisi modern medeniyetin mükemmel bir örneği olarak, görevini kesinlikle gerektirdiği gibi yerine getirecektir." "Şaka yapıyorsunuz gibime geliyor beyefendi." "Kesinlikle hayır. Önerimi düşünün göreceksiniz ki, kesin- 200 İ. Turgenyev likle iyi niyetli ve sade bir öneri. Görünen şey başkaları tarafından da bilinir. Pierre'i hazırlamak sorumluluğunu ben üstüme alıyorum ve onu dövüş yerine de ben getiririm." "Şaka yapmaya deyam ediyorsunuz. Ancak bana verdiğiniz olumlu karşılıktan başka bir isteğim yok. Böylece her şey hazırlanmış olacak. Sırası gelmişken, tüfeğiniz var mı?" "Nasıl olabilir Paul Petrovitch? Ben bir ordu adamı değilim." "Bu durumda, size benimkileri almanızı öneririm. Beş senedir kullanmadığımdan emin olabilirsiniz." "İşte bu çok iyi bir haber." Paul Petrovitch elini bastonuna uzattı. "Böylece her şey hallolduğuna göre, bana size teşekkür etmek ve sizi işlerinizle başbaşa bırakmak düşüyor. Sizi selâmlamaktan şeref duyarım." "Sizi yeniden görme şerefine nail olana kadar hoşçakalın, sevgili beyefendi," dedi Bazarov, misafirini uğurlarken. Paul Petrovitch çıkınca, Bazarov bir an kapının önünde öylece dikili kaldı. Sonra birden bağırdı. "Pöh! Allah kahretsin! Bütün bunlar ne saçma, ne gösterişli işler! Hayır, ne komedi oynadık! Arka ayakları üzerinde dans eden eğitilmiş köpeklerin gerçek bir gösterisi! Fakat reddetmek imkânsızdı. O zaman beni döverdi herhalde..." (Bu düşünce ile gururu ayaklandı, rengi sarardı.) O zaman onu bir kedi yavrusu gibi basmak gerekecekti... Mikroskobunun başına döndü, ancak artık aklını işe veremiyordu! İncelemeleri için gerekli olan soğukkanlılığını kaybetmişti. Bi'gün bizi gördü. Fakat gerçekten kendisini bu denli riske Babalar ve Oğullar

Page 82: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

201 atmasının sebebi kardeşinin namusunu korumak için miydi? Bir öpücük! O kadar önemli mi? Arkasında başka bir iş var. Aslında, o da Fenetchka'ya aşık olmasın? Tabii ki öyle. Bu, gün gibi ortada. Ne melodram! Ne aptalca iş! Hangi açıdan bakarsan bak, aptalca. Önce hayatını riske atmak gerekecek ve her durumda (Öyle ya da böyle) buradan gitmek gerekecek ve her şeyin ötesinde Arcade var. Nicolas Petrovitch'in kuzusu. Ne kötü!" O gün özellikle yavaş ve can sıkıcı geçti. Fenetchka ortalıklarda gözükmüyordu. Küçük bir fare yavrusu gibi kendisini odasına kapatmıştı. Nicolas Petrovitch oldukça üzüntülü görünüyordu. Büyük umutlarla bağlandığı buğdayına küf hastalığının bulaştığını söylemişlerdi. Paul Petrovitch herkesi, Proko-fitch'i bile o buz gibi nezaketiyle bunaltıyordu. Bazarov babasına hitaben bir mektup yazmaya başladı, ancak yırtıp masasının altına attı. "Eğer ölürsem! Zaten bunu öğrenecekler. Hem zaten ölmeyeceğim hayır. Daha uzun süre bu gövdeyi peşimde sürükleyeceğim. Çekilecek çilem var," diye söylendi kendi kendine. Pierre'e ertesi sabah güneşin doğuşunda, önemli bir iş için kendisini bulmasını söyledi. Pierre, onun kendisini Saint-Pe-tersbourg'a götüreceğini düşünüyordu. Bazarov geç yattı, bütün gece karmaşık rüyalar gördü. Madam Odintsov gözlerinin önünde, fırıl fırıl dönüyordu ve rüyasında annesiydi; küçük siyah bıyıklı bir kedi onu her yerde izliyordu, bu kedi Fenetchka idi. Paul Petrovitch ise, ona, eninde sonunda dövüşmesi gereken kocaman bir orman gibi görünüyordu. Pierre onu sabah saat dörtte uyandırdı... 202 İ. Turgenyev Hemen giyinip, çıktı. Sabah, serin ve güzeldi. Rengârenk bulutçuklar henüz aydınlanmış, gökte parıldıyorlardı! Yaprakların üzerinde çiyler parlıyordu. Nemli karanlık toprak, hâlâ gün doğumunun kırmızılığını taşır gibiydi. Gökyüzünün her köşesinden kırlangıçların şarkıları yağıyordu. Bazarov küçük koruya ulaştı ve bir gölgeye oturdu. Ancak o zaman Pierre'e nasıl bir hizmetin kendisini beklediğini açıkladı. Eğitimli uşak neredeyse korkudan ölecekti! Fakat Bazarov ona uzakta durup, gözlemekten başka hiçbir sorumluluğu olmadığını söyleyerek onu rahatlattı. "Hem sonra seni bekleyen görevin önemini bir düşünsene!" Pierre ellerini iki yana açıp, başını öne eğdi. Korkudan mosmor olmuş bir biçimde yandaki kayın ağaçlarından birisine dayandı. Marino'ya giden yol küçük koruyu çevrelemekteydi. Yolun üzerinde, dünden beri hiçbir arabanın geçmediği, kimsenin ayak basmadığı ince toz tabakasından belliydi. Bazarov'un bakışı istemeyerek de olsa yola takılıyor, yerdeki otları yolup dişlerinin arasında ısırırken kendi kendine devamlı şunları tekrarlıyordu: "Ne aptallık!" Sabahın ısırıcı soğuğu Bazarov'u bir iki kez titretti... Pierre ona umutsuz bakışlarla bakıyordu. Fakat Bazarov ona alaylı bir tavırla gülümsedi, hiç korkmuyordu. At nallarının sesi duyuldu. Ağaçların ardından bir köylü göründü. Birbirine bağlı iki atlı götürüyordu. Bazarov'un önünden geçerken, ona şaşkın bir ifade ile baktı. Selâmlamak için elini şapkasına götürmemişti. Babalar ve Oğullar 203 Bu Pierre'e uğursuzluk işareti gibi geldi. "Erken kalkmış birisi daha. Fakat en azından, o işi için ayakta! Oysa biz?" diye düşündü Bazarov. "Beyefendi geliyorlar, sanırım," diye fısıldadı birden Pierre. Bazarov başını kaldırdı Paul Petrovitch'i gördü. İnce kareli bir ceket, kar gibi beyaz bir pantolon giymiş, hızlı adımlarla ilerliyordu. Kolunun altında yeşil örtüyle kaplı bir kutu taşıyordu. "Özür dilerim, sizi beklettim, sanıyorum," dedi. Önce Bazarov'u, sonra da bir tanık olarak şu an saygı gösterdiği Pier-re'i selâmlayarak. "Oda hizmetçimi uyandırmak istemedim."

Page 83: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Kesinlikle ziyanı yok, biz de şimdi geldik," dedi Bazarov. "Çok iyi! Kimse görünmüyor, kimse bizi rahatsız edemeyecek... Başlayalım mı?" "Ben hazırım." "Daha fazla bilgiye ihtiyacınız yok sanırım." "Silahlan doldurmak ister misiniz?" Paul Petrovitch kutudan tüfekleri çıkarırken: "Hayır, siz doldurun. Ben de adımları sayayım. Benim bacaklarım daha uzundur," dedi alaycı bir sesle Bazarov. "Bir, iki, üç." "Eugene Vassilievitch, izninizle ben saklanacağım," dedi Pierre güçlükle; sıtmaya tutulmuş gibi tir tir titriyordu. "4-5... Saklan, arkadaşım. Saklan! Bir ağacın arkasına gizlenip kulaklarını tıkayabilirsin. Fakat gözlerin açık olmalı! Birimiz toprağa düşünce kaldırırsın! 6-7-8..." Bazarov durdu. 204 İ. Turgenyev "Yeterli mi? Yoksa iki adım daha ekleyeyim mi?" diye sordu. Paul Petrovitch'e "Nasıl isterseniz," ikinci bir mermiyi yerleştirirken. "O halde iki adım daha ekleyelim." Bazarov ayakkabısının ucu ile toprakta ince bir çizgi çekti. "İşte sınır. Her ikimiz sınırdan kaç adım uzakta olmalıyız? Dün konuşmadığımız bir başka önemli nokta da bu..." "Onar adım sanıyorum!" diye başladı Paul Petrovitch, Ba-zarov'a iki silahı da uzatarak. "Lütfen seçme lütfunda bulunun." "Rica ederim Paul Petrovitch biliyorum ki, düellomuz biraz komik; bunu anlamak için şahidimizin yüzüne bakın yeter!" "Hep gülünecek bir şey arıyorsunuz! Düellomuzun biraz saçma olduğunu kabul ediyorum! Ancak, sizi kesinlikle benim ciddi bir biçimde dövüşeceğim konusunda uyarmalıyım! Anlayana ne mutlu!' "Birmirimizi yok etmeye kararlı olduğumuzdan hiç şüphem yok! Fakat, eğer durum bunu gerektiriyorsa neden gülmeyelim? "Faydalı ile güzeli," birleştirmeyelim? Gördünüz ya! Sizin Fransızcanıza karşılık ben de Lâtince cevap verdim." "Ben ciddi'bir biçimde dövüşeceğim," dedi Paul Petrovitch yerini alarak öte yandan Bazarov sırtından itibaren on adım sayıp durdu. "Hazır mısınız?" diye sordu Paul Petrovitch. "Kesinlikle." "Birbirimize yaklaşabiliriz." Bazarov çok yavaş hareket etti. Paul Petrovitch sol eli cebinde, tabancanın ağzını öne doğru kaldırarak onun üzerine yü- Babalar ve Oğullar 205 rüdü. "Yüzümü dağıtacak, gözlerini de amma kısıyor. Ne özenti! Sanki eşkiya dersiniz! Aslında bu çok rahatsızlık verici bir duygu! En iyisi saatinin kordonuna bakayım." Bir patlama sesiyle birlikte kulağının dibinden hızla bir şey geçti. "Sesi duyduğuma göre, henüz bana bir şey olmadı," diye bir düşünce geçti beyninden. Bir adım daha attı ve sonra nişan almadan tetiği çekti. Paul Petrovitch hafifçe titredi ve eliyle baldırını tuttu, beyaz pantolonundan aşağı incecik bir kan süzülüyordu. Bazarov silahını attı ve rakibinin yanına geldi: "Yaralandınız mı?" "Beni sınır çizgisine kadar çağırmaya hakkınız vardı. Bu mu? Bu önemli değil. Anlaşmamıza göre ikimizin de birer atış hakkı daha var." "İzin verirseniz onu başka bir zaman yapalım," dedi Bazarov ve sararmaya başlayan Paul Petrovitch'i kucakladı. "Şu andan itibaren düellocu değil bir doktorum ve hepsinden önemlisi sizin yaranızı iyileştireceğim. Pierre buraya gel! Pierre! Nereye saklandın?" "Önemli değil! Sizin yardımınıza ihtiyacım yok. Hem sonra... Bir kez daha... gerekli... Kesik kesik konuşuyordu. Paul Petrovitch eliyle bıyığını çekiştirmek istediyse de, hiç gücü kalmamıştı.

Page 84: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Gözleri yuvalarından kaydı ve bilincini yitirdi. "Hay Allah!" "İşte, bak bayıldı! Bu kadarcık şeyden bayıldı!" Paul Petrovitch'i istemeyerek otların üzerine bıraktı. "Bakalım ney- 206 İ. Turgenyev miş." Cebinden mendilini çıkardı, kanı sildi, yarayı yokladı. "Kemiğe bir şey olmamış," dedi dişlerinin arasından. "Mermi deriye girmeden sıyırıp geçti, yalnızca tek bir kasa gelmiş, dış kas zedelenmiş. Üç hafta sonra dans bile edebilir. Ama o bayıldı! Ah şu sinirli insanlar! Derisi de pek inceymiş!" "Beyefendi vuruldu mu?" diye sordu Pierre; arkasındaydı, titrek bir sesle Bazarov başını ona çevirdi: "Git biraz su getir ve şundan emin ol, o bizim ikimizi de mezara götürür." Fakat terbiyeli uşak, bu sözleri anlamıyor gibi, yerinde çivilenmiş, kalmıştı. Paul Petrovitch yavaşça gözlerini açtı: "Ölmek üzere," diye fısıldadı Peerre, eliyle haç işareti yaparak. "Haklısınız! Ne aptalca bir durum!" dedi yaralı centilmen, kendini gülümsemek için zorlayarak. "Gidip su getirsene aptal!" diye bağırdı Bazarov. "Gerekmez! Sadece bir anlık bir baş dönmesiydi... Yardım edin de oturayım... Hah şöyle... Yalnız şu çiziği iyi bağlamalı, eve yaya döneceğim. Yoksa beni alacak bir araba her zaman vardır. Düellomuz aramızda kalacak, eğer kabul ederseniz. Siz oldukça soylu davrandınız." "Geçmişe dönmeye gerek yok," dedi Bazarov. "Gelecek içinse kafa yormaya hiç gerek yok. Zira hiç gecikmeden buradan ayrılacağım. Bırakın da bacağınızdaki yarayı sarayım. Yaranız tehlikeli değil. Gene de kanı durdurmak her zaman iyidir. Fakat her şeyden önce şu zavallıyı kendine getirmeliyiz." Bazarov ceketinin yakasından tutup Pierre'i bir iki kez salladı ve gidip araba getirmesini söyledi. Babalar ve Oğullar 207 "Dikkat et! Özellikle kardeşimi telaşlandırma! Ona hiçbir şey anlatmamaya özen göster!" dedi Paul Petrovitch. Pierre ok gibi yerinden fırladı ve arabanın gelmesini bekleyen iki düşman, konuşmadan bir süre öylece yerde oturdular. Paul Petrovitch Bazarov'a bakmamaya özen gösteriyordu! Yine de Bazarov ile barışma niyetinde değildi. Yalnızca kendi meydan okuyuşundan, başarısızlığından, başlarına açtığı bu işten utanıyordu. Ancak bu işin bundan daha güzel bitmesinin mümkün olmadığını biliyordu. "En azından artık burada kalmayacak," diyordu kendi kendini avutarak. "En iyi yam da bu!" Sessizlik uzun sürdü. İnsanın canını sıkan tedirginlik verici bir sessizlikti bu! İkisi de rahatsızlık duyuyordu ve bunu tahmin ettiklerini de biliyorlardı. Arkadaşlar arasmda bunu bilmek hoş olabilir! Ancak düşmanlar arasında bu çok rahatsızlık verici bir duygudur. Hele, ne o ortamdan ayrılabiliyor, ne de bir açıklama yapamıyorsan... "Bacağınızı çok sıkmadım ya?" dedi nihayet Bazarov. "Kesinlikle hayır, her şey yolunda," dedi Paul Petrovitch birkaç saniye sonra ekledi. "Kardeşimi kesinlikle kandıranlayız. O yüzden ona politik bir konuda tartıştığımızı söyleyelim." "Pekâlâ! Bütün İngiliz severlere küfrettiğimi söyleyebilirsiniz." "Evet, bu doğru olur! Söyler misiniz, sizce bu köylü bizim ne yaptığımızı düşünüyordur?" Paul Petrovitch ötedeki yaşlı adamı işaret ederek. Bu, düellodan önce, bağlı atlarını götürürken Bazarov'uri önünden geçen adamdı; şimdi de geri dönmüş, 208 İ. Turgenyev yolda beyefendileri görür görmez, şapkasını çıkararak onları selâmlamıştı. "Kimbilir! Büyük ihtimalle hiçbir şey düşünmüyordur. Rus köylüsü bir zamanlar Bayan Padelliff in sözünü ettiği gizemli varlıktır. Kim onu anlayabilir! O bile belki kendini anlamıyor."

Page 85: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ah! İşte sizin asıl düşünceniz," dedi Paul Petrovitch; ancak daha sonra aniden durup bağırdı: "Bakar mısınız şu aptal Pierre'in yaptığına! Şu koşarak gelen kardeşim değil mi?" Bazarov başını çevirince Nicolas Petrovitch'in bembeyaz kesilmiş yüzünü gördü. Nicolas Petrovitch araba durmadan hemen yere atladı, ağabeyinin yanına gitti. "Bu da ne demek oluyor?" dedi altüst olmuş bir sesle. "Eugene Vassilievitch, lütfen burada neler oluyor, anlatır mısınız?" r "Hiçbir şey," dedi Paul Petrovitch. "Seni boşuna rahatsız etmişler. Biz Bay Bazarovüa biraz tartıştık, bu yüzden de şimdi cezamı çekiyorum." "Fakat, bu nasıl oldu Allahaşkına?" "Nasıl anlatmalı? Bay Bazarov, Sir Robert Peel hakkında saygısızca sözler sarfetti. Aslında bütün bu olanlar benim suçum ve Bay Bazarov, kesinlikle bana iyi davrandı. Onu düello için kışkırtan bendim. "Fakat sen yaralısın, Allah'ım!" "Damarlarımda su dolaştığını mı sanıyordun? Zaten böyle bir kanama bana çok iyi gelir! Öyle değil mi doktor? Arabaya binmeme yardım et ve telaşa kapılma. Yarına iyileşirim. Hab Babalar ve Oğullar 209 şöyle! Haydi arabacı, gidelim." Nicolas Petrovitch arabanın arkasından yürümeye başladı, Bazarov ondan uzak kalmaya dikkat ediyordu. "Şehirden başka bir doktor gelene kadar ağabeyime bakmanızı rica edeceğim," dedi Nicolas Petrovitch. Bazarov başıyla onayladığını belirtti. Bir saat sonra, Paul Petrovitch yatağında, bacağı özenle sargılanmış durumda yatıyordu. Bütün ev halkı ayaklanmıştı; Fenetchka kendini kötü hissediyordu. Nicolas Petrovitch sessizce parmaklarıyla oynuyordu. Paul Petrovitch ise gülüyor, özellikle de Bazarov'a takılıyordu. Üzerine ince patiska bir gömlek, şık bir robdöşambr giymiş, başına da küçük bir fes takmıştı. Perdelerin indirilmesini istememişti, yalnızca, perhiz yapmak zorunda kalacağından şikayetçiydi. Gece olunca ateşi çıktı, baş ağrıları başladı. Şehirden doktor geldi. Nicolas Petrovitch kardeşini dinlemedi. Zaten Bazarov da bunu istemişti; bütün gün odasında kaldı. Yüzü sapsarıydı; öfkeden kuduruyordu. Yıldırım hızı ile hastanın odasına birkaç kısa ziyarette bulunmuştu. Yolda Fenetchka ile karşılaşmıştı; kadın onu her gördüğünde yerinden sıçramış ve korku içinde uzaklaşmıştı. Yeni doktor ferahlatıcı içecekler önermişti; o da Bazarov gibi hiçbir tehlike olmadığı konusunda hemfikirdi. Nicolas Petrovitch doktora, ağabeyinin yanlışlıkla, kendi kendisini yaraladığını söylemişti. Doktor "Hımm" demiş, inanmamış, ancak eline gümüş bir yir-mibeş ruble sıkıştırılınca "Hayret! Böyle şeyler de pek sık oluyor," demişti. Evde kimse yatmamış; hatta soyunmamıştı bile. Nicolas Petrovitch ayaklarının ucuna basarak ağabeyinin odasına giri- 210 İ. Turgenyev yor ve aynı biçimde odadan çıkıyordu; Paul Petrovitch aralıklarla inliyor, Fransızca; "Gidin yatın," diyordu ardından içecek bir şeyler istiyordu. Nicolas Petrovitch bir seferinde Fenetch-ka'yı gönderdi, ona limonata götürmesi için. Paul Petrovitch ona sabit bakışlarla baktı ve limonatayı bir dikişte içti. Sabahleyin, ateşi biraz daha çıktı ve sayıklamaya başladı. Önce birbiriyle ilişkisi olmayan sözler sıraladı, sonra birden gözlerini açtı ve endişe ile kendisine bakan kardeşini görünce: "Nicolas, F6netchka da Nelly'e benzer bir şeyle yok mu?" İ "Hangi Nelly, Paşam?" "Bu ne biçim soru! Prenses Nelly'e... Özellikle yüzü hemen hemen aynı. Sanki aynı aileden gibi." Nicolas Petrovitch hiçbir şey söylemedi, ancak geçmişteki duyguların ölmezliğine şaşırdı. "Hepsi yeniden aklına geliyor," diye düşündü. "Ah! O uçarı yaratığı ne kadar seviyorum!" diye inledi Paul Petrovitch. Kollarını umutsuzca başının arkasında kavuşturdu; birkaç dakika sonra: "Alçağın birisinin ona dokunmasına asla dayanamam," diye

Page 86: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

kekeledi: Nicolas Petrovitch içini çekti; bu sözlerin ne anlama geldiğini anlamıyordu. Bazarov, ertesi gün sabah saat sekizde yanına geldi. Valizlerini hazırlamış, kurbağalarını, böceklerini ve kuşlarını salmıştı. "Bana elveda demeye mi geldiniz?" dedi Nicolas Petrovitch. Onu karşılamak için ayağa kalkmıştı. "Fvet." Babalar ve Oğullar 211 "Sizi anlıyorum ve size katılıyorum. Zavallı ağabeyim haksızdı ve cezasını yeterince çekti. Bana, sizin başka bir şekilde davranma seçeneğinizin kalmadığını anlattı. Eminim siz, bu düellodan kaçmadınız. Bir noktadan sonra, sizin çatışmanızın bu şekilde sonuçlanması kaçınılmazdı. Nicolas Petrovitch konuşurken zihni karışıyordu. Ağabeyim biraz eski kafalı birisidir, çabuk sinirlenir, inatçıdır... Bu iş bu şekilde sonuçlandığı için Tanrı'ya şükredelim. Olayın yayılmaması için gereken tedbirleri aldım.." "Size, herhangi bir komplikasyon durumunda gene de adresimi bırakayım," dedi, Bazarov alçak sesle. "İnşallah olmaz. Eugene Vassilievitch... Misafirliğinizin bu şekilde sonuçlanmasına çok üzülüyorum. Üzüntümü artıran bir başka şey de Arcade'ın..." "Ben onu görürüm," diye sözünü kesti Bazarov. Her türlü "açıklama" ve duyguların belirtilmesi onu sıkardı. "Görmesem de siz ona selâmımı söylersiniz ve üzgün olduğumu anlatırsınız." "Ben de sizden rica edeyim," diye Nicolas Petrovitch söze başlayacak oldu ki, Bazarov onun cümlesini bitirmesine izin vermeden odadan çıktı. Bazarov'un gideceğini duyan Paul Petrovitch, onu görmek ve elini sıkarak vedalaşmak arzusu duydu. Fakat Bazarov bir buz parçası gibiydi; Paul Petrovitch'in yüce gönüllülük taslamak istediğinin farkındaydı. Fenetchka'ya gelince, ona elveda deme fırsatı olmadı. Aşağıda, onunla penceresinden yalnızca bir an için göz göze geldi. Kadın, ona üzgün gibi göründü. "Belki de hayatı bitmiş onun. Umarım bu durumdan kurtu- 212 İ. Turgenyev lur." Her şeyden öte, Pierre öylesine etkilenmişti ki, Bazarov'un omzunda, Bazarov ona 'çeşmeleri kapatmasını' salık verene dek ağladı. Douniacha'ya gelince; o, üzüntüsünü gizlemek için koruya kaçmıştı. Bütün bu üzüntülerin sorumlusu olan adam arabaya bindi ve bir puro yaktı; dört kilometre sonra yol dönemecine geldiğinde, Kirsanov'ların yeni yaptırılan köşklerini son kez, bir çizgi halinde gördüğünde yere tükürdü: "Kahrolası aristokratçıklar!" diye mırıldanarak mantosuna iyice sarıldı. Paul Petrovitch çabucak iyileşti; gene de bir hafta yatağa bağlı kaldı. Kendi deyimiyle 'bu hapis hayatına' sabırla dayanıyordu, fakat aynı zamanda oldukça uzun bir zamanı da süsüne ayırıyordu ve düzenli aralıklarla odasına kolonya serpilmesini istiyordu. Nicolas Petrovitch ona dergiler okuyordu, Fenetchka da onunla birlikte gelip, limonatasını, etsuyunu, rafadan yumurta ve çayını getiriyordu. Fakat her odaya girişinde gizli bir korkuya kapılıyordu. Paul Petrovitch'in patavatsız sözleri, evdeki herkesi korkuturdu, fakat onu diğerlerinden daha fazla tedirgin ediyordu. Soğukkanlılığını koruyabilen tek kişi Prokofitch'ti. Sağda solda, onun zamanında beylerin sık sık dövüştüğünü söylüyordu; "Fakat yalnızca soylu beyler kendi aralarında dövüşürlerdi, öyle ne idüğü belirsiz adamları, yaptıkları kabalık yüzünden bir ahıra kapatır ve onları kırbaçlâtırlardı." Fenetchka vicdan azabı duymuyordu, fakat dövüşün gerçek sebebi aklına geldikçe sarsılıyordu; hem sonra Paul Petrovitch ona öyle bir acayip bakıyordu ki... sırtını döndüğünde bile Paul Petrovitch'in bakışlarını üzerinde hissediyordu. Yaşadığı daimi sıkıntıdan dolayı zayıflamıştı, doğrusunu söylemek gerekirse Babalar ve Oğullar 213 böyle daha da sevimli olmuştu. Paul Petrovitch, kendisini iyi hissettiği güzel bir sabah yatağından kalkıp divana geçmiş ve Nicolas Petrovitch, onun sıhhatte olduğundan emin olduktan

Page 87: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

sonra, harman yerine gitmişti. Fenetchka ona bir kâse etsuyu getirip, masasına bıraktı ve odadan çıkmaya yeltendi,1 Paul Petrovitch onu engelledi. "Bu kadar hızlı nereye gidiyorsunuz, Theodosie Nikola-ıevitch?" dedi. "Yapacak bir işiniz var mı?" "Hayır... yani evet, efendim. Çay servisi için aşağıya inmeliyim." ' " . "Douniacha bunu siz olmadan da yapabilir; hasta bir adama birazcık eşlik edin. Zaten sizinle konuşacaklarım var." Fenetchka bir şey demeksizin bir koltuğun ucuna yerleşti. "Dinleyin," dedi Paul Petrovitch bıyıklarını çekiştirerek. "Size uzun zamandır sormak istediğim bir soru var; benden korkuyorsunuz, öyle değil mi?" "Ben mi, efendim?" "Evet siz. Bana hiç bakmıyorsunuz, sanki vicdanınız rahat değilmiş gibi." Fenetchka kızardı, gözlerini Paul Petrovitch'e doğru kaldırdı. Paul Petrovitch ona biraz tuhaf göründü, kalbi hızla çarpmaya başladı. "Ama sizin vicdanınız rahat, öyle değil mi?" diye sorguladı Paul Petrovitch. "Niçin olmasın?" diye fısıldadı kadın. "Evet, bu doğru! Hem zaten kime karşı suçlu olacaksınız ki? Bana mı? Bu saçma! Evdeki diğer kişilere karşı mı? Fakat siz onu seviyorsunuz, öyle değil mi?" 214 İ. Turgenyev ı "Evet." "Bütün kalbinizle, bütün benliğinizle mi?" "Nicolas Petrovitch'i bütün kalbimle seviyorum." "Bu doğru mu? Lütfen, bana bakın Fenetchka. -Ona ilk kez ismiyle hitab ediyordu- Bilirsiniz, yalandan daha kötü bir günah yoktur!" "Ben yalan söylemiyorum. Paul Petrovitch. Eğer Nicolas Petrovitch'i sevmiyorsam yaşamak bana haram olsun!" "Onu bir başkasına değişmeyi düşünmez misiniz?" "Fakat kime, söyler misiniz?" "Kim olursa olsun! Meselâ, buradan ayrılan beyefendi iç;n diyelim." Fenetchka ayağa kalktı. "Allahaşkına Paul Petrovitch, niçin benimle oynuyorsunuz? Size ne yaptım? Nasıl bu şekilde sözler söylersiniz?" "Fenetchka," dedi üzgün bir sesle Paul Petrovitch, sizi gördüğümü biliyorsunuz." "Ne gördünüz?" "Fakat önceki gün... kameriyede!" Fenetchka saç diplerine kadar kızardı. "Fakat bunda benim ne suçum var ki?" dedi güçlükle. Paul Petrovitch başını kaldırdı: "Hiç suçunuz yok mu? Bu doğru mu? Kesinlikle hiçbir şey mi?" "Nicolas Petrovitch bu dünyada tek sevdiğim erkek ve onu her zaman seveceğim," dedi Fenetchka, kendinden beklenmeyen bir güçle. Hışkırıklar boğazında düğümlenmişti. "Gördüğünüz şeye gelince, ben orada hiçbir amaç gütmeden bulunduğu- Babalar ve Oğullar 215 mu söylüyorum ve benden bu şekilde şüphelenilecekse ölmeyi tercih ederim. Hele Nicolas Petrovitch'e karşı..." Bu sözlerden sonra artık sesi kontrolden çıktı ve bu arada elinin Paul Petrovitch tarafından tutulup, sıkıldığını hissetti. Paul Petrovitch'e baktı ve şaşkınlıkla öylece kalakaldı. Paul Petrovitch'in sesi iyice solgunlaşmıştı, gözleri pırıl pırıldı ve hepsinden şaşırtıcı olanı bir gözyaşı damlası yanağından aşağı süzülüyordu. "Fönetchka"! dedi tuhaf bir fısıltı ile, "Kardeşim senindir, onu seviniz. O öyle iyi, öyle dürüst bir adam ki! Onu dünyada kimseye değişmeyin, hiç kimsenin nutkunu dinlemeyin! Düşünün bir kere birini sevip, onun tarafından sevilmemekten daha korkunç ne olabilir dünyada. Benim zavallı Nicolas'ımdan vazgeçmeyin."

Page 88: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Fenetchka'nın gözleri yavaşça kurudu, korkusu yavaşla dağıldı, şaşkınlığı ise gittikçe artıyordu. Paul Petrovitch elini alıp dudaklarına götürdü, yüzüne yaklaştırdı, bu eli öpmeden, kalbinden bir şeyler kopuyormuş gibi yavaş yavaş içini çektiğinde Fenetchka'nın ne hale geldiğini bir düşünün... "Yarabbi, bu bir buhran mı acaba?" diye geçirdi içinden. Bu sırada bütün yaşamı gözlerinin önünden geçiverdi. Merdiven, sert adımların altında gıcırdıyordu... Paul Petrovitch çabucak Fenetchka'nın elini itti ve başını yastığa bıraktı. Kapı açıldı ve içeriye dipdiri, taze, kıpkırmızı bir yüzle Nicolas Petrovitch girdi. Mitia da onun gibi (babası gibi) taze ve al aldı, küçük gömleği ile göğsünün üstünde zıplıyordu, çıplak ayaklarıyla, babasının köyde giydiği paltosunun iri düğmelerini çekiştiriyordu. 216 İ. Turgenyev Bir sıçrayışta Fenetchka onun yanına geldi ve kollarını ikisinin boynuna sararak, başını Nicolas Petrovitch'in omzuna yasladı. Bu oldukça şaşırtıcıydı: Fenetchka, hep ağırbaşlı, muhafazakâr, bir üçüncü kişinin yanında asla sevgisini göstermeyen biriydi. "Neyin var?" dedi Nicolas Petrovitch. Sonra ağabeyine baktı, Mitia'yı annesine verdi. "Kendini kötü hissetmiyorsun değil mi?" dedi, Paul Petrovitch'e yaklaştı. Paul Petrovitch yüzünü patiska mendiliyle sakladı. "Hayır, hayır... Ben iyiyim... Kendimi oldukça iyi hissediyorum..." "Yatağını bırakıp divana geçmekte çok acele ettin. Nereye gidiyorsun?" dedi, Fenetchka'ya dönerek, fakat kadın kapıyı ardından çarpıp çıkmıştı bile. "Ben de sana oğlumu getirmiştim, amcası olmayınca sıkılıyordu. Ama Fenetchka onu götürdü. Söyler misin senin neyin var? Aranızda bir şey mi geçti." "Kardeşim?" dedi Paul Petrovitch törensel bir edayla. Nicolas Petrovitch titredi, sebebini bilmediği bir sıkıntıya kapıldı. "Kardeşim," diye tekrarladı Paul Petrovitch, "Senden yalnızca bir tek şey isteyeceğim, sana söyleyeceğim şeyi yerine getireceğine söz ver bana." "Ne sözü? Söyle." "Çok önemli; bana göre bütün mutluluğun buna bağlı. Sana şimdi söyleyeceğim şey üstünde çok düşündüm... Kardeşim görevini tamamla, insanlığın onurlu görevini, saygın bir karakterin yapması gerekeni yap, bu durumuna son ver, kural dışı ve dünyadaki adamların en iyisi olan senin artık kötü bir örnek ol- Babalar ve Oğullar 217 mana engel ol!" "Ne demek istiyorsun, Paul?" "Fertetchka ile evlen... O seni seviyor, senin oğlunun annesi o." Nicolas Petrovitch bir adım geriledi, ellerini kavuşturdu. "Bunu söyleyen sen misin Paul? Seni her zaman bu düşüncelerin karşıtı sanırdım! Bunu sen mi söylüyorsun? Fakat bilmiyor musun? Bunu yalnızca, benim görevim olarak isimlendiriyorsun; oysa yalnızca senin yüzünden gerçekleştiremedim bunu!" "Öyleyse bana boşuna saygı göstermişsin," dedi Paul Petrovitch hüzünlü bir gülümseyişle. Bazarov'un beni aristokratlıkla suçlamasında haklı olduğunu düşünmeye başladım. Hayır sevgili kardeşim, büyüklük havalan sona ersin, gerçek sıkıntıya gelelim. Maalesef artık yaşlı, sakin adamlarız, dünyadaki bütün çalkantılardan vazgeçmeliyiz. Senin de dediğin gibi, görevlerimizi yerine getirelim, hem göreceksin, görevimizi yapınca mutlu olacağız." Nicolas Petrovitch ağabeyine doğru atılıp ona sarıldı: "Sen gerçekten gözlerimi açtın!" diye bağırdı. "Senin dünyadaki en mükemmel, en zeki insan olduğunu devamlı tekrarlamakta haklıymışım ve şimdi görüyorum ki; hem cömert hem de bilgesin, elli yaşlarında bir bilge." "Yavaş ol, sus!" diye sözünü kesti, Paul Petrovitch ağabeyinin. "Çok gerekliymiş gibi, bir düelloda döğüştüğümü hatırlatma. Neyse anlaştık. Fenetchka benim... "yengem" olacak." "Sevgili Paul! Ancak Arcade'a ne diyeceğiz?" "Arcade mı? Tabii ki çok sevinecektir, ne sanıyorsun ki?" IIPw 218 İ. Turgenyev

Page 89: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Evlilik, belki onun prensiplerinden değil, fakat her şeyden önce eşitlik duygusu onu sevindirecektir. Hem zaten bu kastlarda 19. yüzyılda ne oluyormuş ki?.." "Ah Paul, Paul! Sana bir kez daha sarılayım. Korkma, dikkat ederim." İki kardeş sarıldılar. "Ne dersin, kararını bugün açıklayalım mı?" diye sordu Paul Petrovitch. "Neden bu kadar acele?" diye sordu Nicolas Petrovitch, ikinizin arasında bir anlaşma mı oldu?" "Biz mi? Anlaşma mı? Ne düşünce!" "İyi ya! O zaman her şeyden önce sen tamamen iyileş, gerisi için acele etme, iyice düşünüp her şeyi tartmak lâzım." "Fakat kararlısın, öyle değil mi?" "Evet, elbette ve sana tüm kalbimle teşekkür ederim. Şimdi seni yalnız bırakayım. Biraz dinlen, en ufak bir heyecan sana kötü gelebilir. Daha sonra konuşuruz, uyu sevgili ağabeyim, Tanrı seni iyileştirsin." "Bana neden teşekkür ediyor sanki," diye düşündü Paul Petrovitch yalnız kalınca. "Bu onun elinde değilmiş gibi! Bana gelince, o evlenir evlenmez nereye olursa olsun Dresden'e veya Florence'a gideceğim ve ölene kadar da orada kalacağım." Paul Petrovitch alnına kolonya sürdü ve gözlerini kapadı. Parlak güneş ışığı altında, güzel zayıf başı beyaz yastığa, sanki bir ölü başı gibi düştü. Gerçekten de ölü bir adamdı o. Babalar ve Oğullar 219 XXV Nicolchoie'deki bahçede, yaşlı bir telli kavağın gölgesinde, Katia ve Arcade bir bankın üzerine oturmuşlardı, Fifi gelip onların yanına oturdu. Uzun vücudu zarif bir biçimde avcıların "tavşan duruşu" dedikleri biçimde uzanmıştı. İkisi de konuşmuyorlardı, Arcade'nin elinde açık bir kitap vardı, kız ise elindeki sepetten beyaz ekmek parçaları çıkartıp, ayakları dibinde cıvıldaşan, sıçrayan bir grup bunları serçeye atıyordu. Hafif bir rüzgâr, telli kavağın yapraklarını kımıldatıyor, böylece dar yolun toprağında ve Fifi'nin tüyleri üzerindeki soluk altın ışığı ileri geri oynatıyordu. Arcade ve Katia gölgedeydiler, arasıra yalnızca hafif bir ışık genç kızın saçlarını aydınlatıyordu. İkisi de susuyorlardı, fakat sustukları halde, birbirlerinin yakınında oturmalarından, aralarındaki güvenli yakınlık anlaşılıyordu. İkisi de birbirine ilgisizmiş gibi görünüyor, ancak bu yakınlıktan gizli bir mutluluk duyuyorlardı. Yüzleri bile onları son gördüğümden bu yana değişmişti. Arcade daha sakin görünüyordu, Katia ise daha canlı daha atak görünüyordu. İlk konuşan Arcade oldu. "Telli kavak sözünün ne kadar yerinde olduğunu siz de düşünüyor musunuz? Hiçbir ağaç, havayı bu denli hafif, bu kadar aydınlıkla süzemez." Katia gözlerini ağaca çevirdi. "Evet," dedi. Arcade şöyle düşündü: "İşte benim söylediğim güzel sözleri küçümseyen birisi. Katia söz aldı, bu sefer; Arcade'nin elindeki kitabı işaret ede- 220 İ. Turgenyev rek: "Heine'i ne güldüğü ne de ağladığı zaman severim; onu yalnızca hayalperest ve üzgün olduğu zaman severim." "Ben onun gülmesini severim," dedi Arcade. "Sizin o eski alaycı günlerinizden kalma son bir eser olsa gerek." "Son eser" diye düşündü Arcade, "Keşke Bazarov bunu duysaydı." "Fakat sizi değiştirmekle hata etmiş olacağız. "Beni kim değiştirecek? Siz mi?" "Kim mi? Ablam, artık tartışmadığımız Porpyre Platoro-vich, önceki gün kiliseye kadar eşlik ettiğiniz teyzem." "Onu geri çeviremezdim! Anne Sergueıevna gelince, hatırlarsınız ablanız, Elyne görüşlerini bazı açılardan paylaşırdı." "Ablam da onun etkisi altında kalmıştı, tıpkı sizin gibi." "Benim gibi mi? Siz benim onun etkisinden artık kurtulmuş olduğumu mu düşünüyorsunuz?"

Page 90: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Katia cevap vermedi. "Aslında onun, sizin hiçbir zaman hoşunuza gitmediğini biliyorum," dedi Arcade. "Ben onun hakkında bir şey söyleyemem." "Biliyor musunuz, Catherina Sergueıevna. Bu cevaba hiç inanamam... Eleştiremeyeceğiniz kimse yoktur! Bu yalnızca soruyu geçiştirme biçimidir." "Allahaşkına! Benim demek istediğim... Ondan hoşlanmadığım doğru değil, fakat o bana yabancı, ben de ona... Siz zaten ona yabancısınız." "O neden?" Babalar ve Oğullar 221 I "Nasıl anlatayım... O yırtıcı bir kuş, bir atmaca; oysa siz ve ben, biz evcil kuşlarız." "Ben de mi evcilim?" Katia başını salladı. Arcade kulağının arkasını kaşıdı. "Kabul edin, Catherine Sergueıevna, sizin bu söylediğiniz aslında hakaret sayılır." "Yırtıcı bir kuş olmayı mı tercih ederdiniz." "Hayır yırtıcı değil, ama güçlü, enerjik biri olmayı isterim." "Bunlar istenilecek şeyler değil. Arkadaşınıza bakın, o bunları istemiyor! Bunlar onda olan özellikler." "Hım! Onun böylece Anne Sergueıevna üzerinde daha fazla mı etki yaptığını sanıyorsunuz?" "Evet, ancak o, kesinlikle ablamın üzerinde uzun süre etki bırakamaz" dedi alçak sesle Katia. "Neden böyle düşünüyorsunuz?" "O çok gururludur... Hayır söylemek istediğim bu değil. O özgürlüğüne çok düşkündür." "Kim değildir ki?" diye sordu Arcade, ancak aynı zamanda şöyle bir düşünce geçiyordu aklından: "Özgürlük neye yarar ki?" Aynı zamanda Katia da bu soruyu düşünüyordu. "Özgürlük neye yarar ki?" Sık sık görüşen ve iyi anlaşan gençler çoğu zaman aynı şeyleri düşünürler. Arcade gülümsedi ve Katia'ya hafifçe yaklaşarak, alçak sesle: "Ondan biraz korktuğunuzu itiraf edin." "Kimden?" 222 İ. Turgenyev "Ondan (ablanızdan)" dedi vurgulayarak Arcade. "Ya siz?" diye sordu Katia. "Ben de; ama ne dediğime dikkat edin. Ben de diyorum." Katia parmağını tehdit etmek ister gibi ona doğru sallayarak: "Beni şaşırtan bir şey var, ablamı size karşı, hiç bu denli ilgili görmemiştim, ilk gelişinizden daha ilgili." "Bu da ne demek!" "Bunu farketmediniz mi? Bu durum hoşunuza gitmedi mi?" Arcade bir an düşündü: "Anne Sergueievna'nın bana karşı beslediği bu iyi duyguları neye borçluyum? Annenizin mektuplarını getirmiş olduğum için belki?" "Evet, ama söyleyemeyeceğim başka sebepler yüzünden de." "Nedir onlar?" "Ah biliyorum. Siz çok inatçısınız." "Evet öyleyim." "Ve iyi bir gözlemcisiniz." Katia Arcade'a kaçamak bir bakış attı. "Belki bu size ters geliyor? Ne düşünüyorsunuz?" "Sizin bu gözlem yapma yeteneğinizin nereden geldiğini düşünüyorum. Öyle ürkek, öyle çekicisiniz ki, insanlardan kaçıyorsunuz..." "Uzun zaman yalnız yaşadım. Bunun sonucu olarak, istemeseniz de düşünüyorsunuz. Fakat benim insanlardan kaçtığımı mı düşünüyorsunuz?"

Page 91: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Arcade Katia'ya minnettar bir bakışla baktı. Babalar ve Oğullar 223 "Hepsi iyi hoş, sizin durumunuzdaki pek az kişi elindeki bu servetin, yeteneğin farkındadır. Onlar da gerçekten uzak yaşarlar." "Fakat ben zengin değilim ki..." Arcade şaşırdı önce, Katia'yı anlamadı. "Fakat doğru ya, her şey ablasının," diye düşündü birden, bu düşünce ona o kadar da kötü gelmedi. "Bunu ne kadar da güzel söylediniz." "Nasıl yani?" "Çok sade, rahatsızlık duymayan bir tavırla söylediniz. Aslında kendisini fakir bilen ve bunu söyleyen insanda bir nevi gurur vardır sanki!" "Ablamın sayesinde ben hiçbir zaman böyle bir şey hissetmedim. Eğer servetinden lâf açtıysam, bu yalnızca sözün gelişidir." "Evet; ancak şunu da kabul edin ki, demin bahsettiğim o gururdan bir parça sizde de var." "O zaman bana da gösterin!" "O halde sorumu bağışlayın, ama herhalde zengin bir adamla evlenmediniz, öyle değil mi?" "Eğer çok seversem... Hayır çok sevsem bile evlenmezdim sanıyorum. Ya, gördünüz mü?" diye bağırdı Arcade, bir süre sonra ekledi: "Peki, bunu niçin yapmazdınız?" "Şarkılar bile dengi dengine olmaktan söz ediyor." "Belki siz de söz sahibi olmak isterdiniz ya da..." "Hayır? Söz sahibi olmak neye yarar? Aksine ben, boyun eğmeye hazırım, yalnızca eşitsizliğe dayanamam. Saygı göster- 224 İ. Turgenyev mek, boyun eğmek, bunları anlarım; bunlar mutluluktur. Fakat bağımlı bir varlık olmak... Şimdiye kadar olanlar yeter." "Evet yeterince çektiniz..." diye tekrarladı Arcade Ka-tia'nın ardından. "Evet, evet" diye devam etti. "Siz de Anne Sergueievna'nın kanı var; onun kadar özgürsünüz, ancak daha gizemlisiniz. Şundan eminim ki, duygularınız ne kadar kuvvetli olursa olsun, kesinlikle duygularınızı ilk açan siz olmazsınız..." "Fakat başka türlü nasıl olabilir ki?" "Siz de ablanız kadar zekisiniz, sizde ondan daha kuvvetli bir kişilik var." "Beni lütfen ablamla kıyaslamayın," diye aceleyle sözünü kesti Katia, bu benim için iyi bir şey olmaz. Ablamın bir güzellik abidesi, güçlü karakterli birisi olduğunu unutmuşa benziyorsunuz. Özellikle siz, Arcade Nicolaıevitch siz bu şekilde konuşmamalısınız, hem de böylesine ciddi bir tavırla. "Özellikle siz, demek de ne demek oluyor? Hem benim şaka yaptığımı nereden çıkarıyorsunuz?" "Tabii ki şaka yapıyorsunuz." "Öyle mi sanıyorsunuz? Ya bunlar benim kesin düşüncelerim ise? Ya, asıl düşüncelerimi söyleyecek, yeter güçte kelimeleri bulamıyorsam?" "Sizi anlamıyorum..." "Gerçekten mi anlamıyorsunuz? O halde sizin gözlem zekânızı fazla abartmışım." "Nasıl?" Arcade hiçbir şey söylemedi ve başını öte yana çevirdi, Katia sepetin içinde birkaç küçük ekmek parçası daha buldu. Ve Babalar ve Oğullar 225 kuşlara atmak istedi, fakat hareketi o kadar ani oldu ki, serçeler kırıntıları yemeden kaçıştılar. "Katia Sergueievna," dedi birden Arcade, "Bunu bilmek belki sizin için önemli değildir, ancak şunu bilin ki, sizi değil ablanızla, dünyadaki hiç kimseyle değişmem." Ayağa kalktı ve hızlı bir adımla uzaklaştı, sanki dudaklarından dökülen sözlerin etkisinden korkmuştu.

Page 92: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Katia ise, elleri kucağında, dizlerinde sepeti, başı eğik, Ar-cade'nin gittiği yolu izledi. Yanaklarına hafif bir kırmızılık yayıldı, dudaklarında herhangi bir gülümseme yoktu ve koyu renk gözlerinde bir şaşkınlık ifadesi, ayrıca adının ne olduğu bilinmeyen başka bir ifade vardı. "Yalnız mısın?" Anne Sergueievna'nın sesi yanıbaşında duyuldu. "Senin Arcade ile birlikte olduğunu sanıyordum." Katia acele etmeden gözlerini ablasına kaldırdı. Ablası önünde ayakta duruyordu. Zarif şık bir kıyafet giyinmişti, açık şemsiyesinin ucuyla Fifi ile oynuyordu. Acele etmeksizin cevapladı. "Yalnızım." "Evet, bunu görüyorum," dedi öteki gülerek. "Odasına mı gitti?" "Evet." "Birlikte kitap okudunuz mu?" "Evet." Anne Serguei'evna Katia'yı çenesinden tutup başını kaldırdı: "Tartışmadınız umarım?" "Hayır," dedi yavaşça ablasının elini iterek. "Ne kadar resmi cevap veriyorsun! Onu burada bulacağı- 226 İ. Turgenyev mı düşünmüştüm, benimle dolaşmasını önerecektim. Her zaman bunu isteyen o olurdu. Sana şehirden botlar getirttim, git onları dene, dün ötekilerinin çok eskimiş olduğunu farkettim. Zaten kendin hiç ilgilenmezsin, çok güzel ayakların olduğu halde!" Ellerin de çok güzel... belki biraz büyükler, o yüzden ayaklarını daha ön plâna çıkarmalıyız. Fakat sevgili kardeşim, sen hiç süslü değilsin..." Ve Anne Serguei'evna yola koyuldu, ardından güzel elbisesini hışırdatarak eve gitti. Katia banktan kalktı, Heine'in kitabını aldı ve o da eve gitti, ancak yeni botlarını denemedi. "Güzel ayaklar," diye düşündü, yavaş adımlarla terasın güneşten kızmış taş basamaklarını çıkarken "güzel ayaklarım varmış..." "Ohalde o da bu ayaklara gelecektir." Fakat birden bir utanç duygusuna kapıldı ve kalan basamakları koşarak çıktı. Arcade koridordan odasına geçiyordu, baş kâhya Baza-rov'un geldiğini haber vermek için peşinden koştu. "Eugene," diye mırıldandı. Ancak neredeyse korkuyla, "uzun zaman oldu mu geleli?" "Henüz geldiler; gelişini Anne Serguei'evna'ya bildirmek istemediler. Sizin yanınıza gelmek istedi." "Sakın bizim evde kötü bir şey olmasın?" diye düşündü Arcade, aceleyle merdivenleri çıktı ve odasının kapısını bir darbe ile açtı. Bazarov'un görünümü onu yatıştırdı; oysa daha deneyimli bir göz, beklenmedik konuğun her zamanki enerjik halinin yamsıra, biraz zayıflamış olduğunu, bir bunalım geçirdiğini Babalar ve Oğullar 227 farkedebilirdi. Omuzlarında tozlu paltosu, başında kasketi, pencerenin kenarına oturmuştu ayağa kalkmadı, Arcade boynuna atıldığı zaman bile. "Ne güzel sürpriz! Hangi rüzgâr seni buraya attı?" Kendisini çok sevinçliymiş gibi göstermek isteyen bir halde bu sorusunu tekrarladı ve odada dolanıp durmaya başladı. "Evde her şey yolunda umarım, herkes sağlıkta değil mi?" "Her şey yolunda, ancak herkesin sağlık durumu pek iyi değil," dedi Bazarov. "Haydi gevezeliği bırak da bana bir "kvas" getirt. Sonra şuraya otur ve sana kısaca birkaç cümlede anlatacağım şu önemli sözleri dinle." Arcade sustu ve Bazarov ona Paul Petrovitch ile yaptığı düelloyu anlattı. Arcade çok şaşırmıştı ve üzülmüştü; fakat bunu belli etmek istemedi, yalnızca amcasının yarasının gerçekten tehlikeli olup olmadığını sordu. Bazarov, yarasının ilginç, fakat tıp açısından kayda değer olmadığını söyleyince kendini gülmeye zorladı, yüreği sıkıştığı ve biraz utanç duyduğu halde. Bazarov onu anlıyor gibiydi. "Evet kardeş," dedi, işte derebeyleriyle yaşantı bazen böyledir. Sen de onların sınıfına girersin ve şövalye gösterilerine katılmaya başlarsın. İşte böyle, bir hamlede "babaların" evini ter-kettim geçerken buraya uğradım. Bütün bu olup

Page 93: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bitenlerden seni haberdar etmek için şeklinde bir yalan söylerdim, eğer bütün bunlar saçma gelmeseydi bana. Hayır, buraya niçin uğradığımı Allah bilir! Görüyorsun ya, bazen insanın kendisini, bir topraktan söker gibi silkelemesi faydalı oluyor... Fakat terkettiğim, o eskiden kök salmış olduğum yeri son bir kez daha görmek iste-iim." 228 İ. Turgenyev "Umarım, bu sözler benimle ilgili değildir," dedi Arcade, çok heyecanlanmıştı. "Umarım benimle olan ilişkini bitirmeyi düşünmüy örsündür." Bazarov bakışlarıyla onu neredeyse delecekmiş gibi baktı. "Bu seni çok mu üzerdi? Haydi! İçimden bir ses senin benimle olan ilişkini çoktan kestiğini söylüyor. Sen de temiz, taze küçüklerden birisin. Anne Sergueîevna ile olan işlerinin iyiye gideceğini düşünüyorum." "Ne işinden bahsediyorsun?" "Fakat sen buraya onun için gelmedin mi? Küçük kuş. İstersen biraz seninle şu Pazar okullarından bahsedelim. Ona aşık değil misin? Yoksa artık sır saklama durumunda mısın?" "Eugene, bilirsin seninle her zaman açık oldum. Buna söz verebilirim, yanıldığın konusunda yemin edebilirim." "Hımm! Bak işte bu yepyeni bir şey!" dedi Bazarav alçak sesle. "Fakat seni üzmek boşuna, benim için hiçbir önemi yok, bir romantik olsa şöyle derdi: "Yollarımızın ayrıldığını hissediyorum; fakat ben sana kısaca, artık birbirimizden bıktığımızı söylüyorum." "Eugene..." "Çok sevgili kardeşim, bu bir felâket değil; dünyada ne kadar çok şey bizi üzer. Fakat ben kendi kendime soruyorum, artık birbirimize elveda deme vaktinin gelip gelmediğini. Burada bulunduğum andan itibaren, içimde berbat bir his, sanki bir tiksinti duyar gibiyim. Sanki Gogol'un Kalavya Valisinin karısına yazdığı mektuplardan çok fazla okumuş gibiyim. Zaten atları dâ çözmelerini söyledim." Babalar ve Oğullar 229 • "Fakat bu olamaz!" "Nedenini söyler misiniz?" "Beni bir kenara bırak, ama seni bekleyen Anne Sergueıevna'ye karşı bu bir saygısızlık olacaktır." • "İşte burada yanılıyorsun." "Aksine, haklı olduğumdan en ufak şüphem yok. Hem bu yapmacıklık neye yarar ki? Bu konuyu konuştuğuma göre, o halde sen de aslında, onu görmekten hoşlanacağını itiraf et?" "Bunun doğru olması mümkündür, ancak gene de yanılıyorsun." Fakat Arcade haklıydı. Anne Sergueîevna Bazarov'u görmek istiyordu ve bunu baş kâhya aracılığı ile kendisine bildirdi. Bazarov onu görmeye gitmeden önce üzerini değiştirdi; sanki tesadüfmüş gibi, yeni kıyafetlerini elinin altında olacak şekilde paketlemişti. Madam Odintsov onu, Bazarov'un kendisine beklenmedik bir şekilde aşkını açıkladığı kendi odasında değil, misafir odasında karşıladı. Şefkatle parmaklarının ucunu uzattı, fakat yüzünde kontrol altına alamadığı bir gerginlik vardı. "Anne Sergueîevna," dedi acele ile Bazarov, her şeyden önce sizin kaygılarınızı gidermek isterim. Karşınızda aklı başına gelmiş, başkalarının da yaptığı aptallıkları unuttuğunu uman bir fâni var. "Uzun bir süre uzağa gidiyorum ve duygusal bir insan olmadığım halde tiksindirici bir anı ile hatırlanmak istemediğimi anlayınız." Anne Sergueîevna derin bir nefes aldı, sanki yüksek bir dağın zirvesine nihayet varmış birisi gibi. Bir gülümseme yüzünü 230 İ. Turgenyev aydınlattı. Bazarov'a yeniden elini uzattı, elini sıkarak ona cevap verdi.

Page 94: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Geçmişe mazi derler! Hem ben de biraz suçluyum, belki işveli tavırlar takındım. Ancak başka bir açıdan ben de suç işledim. Yalnızca bir dileğim var; önceki gibi arkadaş olalım. O da hayaldi öyle değil mi?" "Hem üstelik siz de bilirsiniz ki, aşk da yalan bir duygudan başka bir şey değildir." "Öyle mi düşünüyorsunuz? Sizi bu şekilde konuşurken duymaktan çok memnun oldum." Bazarov ve Anne Sergueîevna'nin sözleri böyleydi. İkisi de gerçekten hissettiklerini konuşuyorlardı. Ama gerçek böyle miydi, bunu yazar bile bilmiyor. Fakat onların konuşmasına göre, ikisinin de birbirine tamamen inandığını söylemek mümkündü. Anne Sergueîevna Bazarov'a, Kirsanovlar'da ne yaptığını sordu. Ona Paul Petrovitch ile yaptıkları düelloyu anlatacaktı. Fakat daha sonra kadının bunu, onun ilgisini çekmek için anlattığını düşüneceğinden, hemen vazgeçti ve hep çalıştığını söyledi. "Bense önce, nedenini bilmediğim bir sıkıntı dönemi yaşadım. Hatta, neredeyse yurt dışına gidecektim, fakat daha sonra arkadaşınız Arcade Nicolaîevitch gelince bundan vazgeçtim ve her zamanki gerçek rolüme kavuştum." "Hangi rol bu, öğrenebilir miyim?" Teyze, öğretmen, anne rolü nasıl isimlendirirseniz isimlendirin. Aklıma gelmişken, sizin Arcade Nicolaîevitch'e daha önceden duyduğunuz yakın arkadaşlığı anlamıyordum. Onu çok Babalar ve Oğullar 23 i önemsiz buluyordum. Fakat şimdi onu tanımaya başladım ve onun aslında zeki birisi olduğunu farkettim. Hepsinden de önemlisi öylesine genç ve toy ki..." Size ve bana kesinlikle benzemiyor Eugene Vassilievitch. "Sizin yanınızda hâlâ çekingen mi davranıyor?" "Ah! Çekingen miydi ki?.." Anne Sergueîevna sözünü tamamladı ve bir an düşündü: "Şimdi biraz daha açık, benimle konuşuyor. Önceleri benden kaçıyordu. Zaten ben de onun arkadaşlığına ihtiyaç duymazdım. Katia ile ikisi çok iyi arkadaşlar." Bu sözler Bazarov'un hoşuna gitmedi. "Kadınların bitip tükenmeyen cilveleri," diye düşündü içinden. "Sizden kaçtığını söylediniz," soğuk bir gülüşle. "Fakat onun size aşık olduğu gerçeğinin farkmdaydınız herhalde!" "Nasıl! O da mı?" deyiverdi Anne Sergueîevna, istemeden söylemişti. "O da," diye tekrarladı Bazarov başını ciddi bir tavırla eğerek. "Bunu bilmiyor muydunuz; size bilmediğiniz bir şeyden mi bahsettim?" Anne Sergueîevna gözlerini indirdi. "Yanılıyorsunuz," Eugene Vassilievitch. "Sanmıyorum. Fakat belki bunu size söylememeliydim," dedi. "Bu sana oyun oynamaman gerektiğini öğretir," diye geçirdi içinden. "Neden söylemeyecekmişsiniz ki? Fakat şurası kesin ki, siz hâlâ o anın etkisi altındasınız. Gerçekten bu konuyu abartıyorsunuz." 2^2 İ. Turgenyev "Bütün bunlardan bahsetmesek daha iyi olacak Anne Sergueievna." Kadın: "Fakat neden..." diyecek olduysa da, o da konuşmanın yönünü başka tarafa çekmekten kendini alamadı. Kendisini Baza-rov'un yanında rahatsız hissediyordu. Bazarov'a her şeyi unuttuğunu söylemesine rağmen; onunla en basit konulardan konuşurken, şakalaşırken bile kalbinin endişe ile sıkıştığını hissediyordu. Tıpkı açık denizdeki insanlar gibi... Gemide sıkıntısız, kara-daymış gibi gülümserler, rahattırlar, ancak ufacık bir duraklamada, en ufak aksamada bütün yüzlerde aynı karakteristik korku ifadesi görülürdü... Mevcut bir tehlikenin hep bilincinde olduğu halde, bunu içinde saklıyor olmaktır bu. Anne Sergueievna ve Bazarov'un arasındaki bu konuşma uzun sürmedi. Genç kadın dalgın cevaplar vermeye başlamıştı. Sonunda Prenses ve Katia'yı görmek için yemek odasına gitmelerini önerdi. "Arcade Nikolaîevitch nerede?" diye sordu ev sahibesi; yaklaşık bir saattir ortalıklarda olmadığını öğrenince, onu aramaya birisini gönderdi. Onu bulmaları uzun sürdü. Bahçenin en ıssız köşesine büzülmüş, ellerini çenesine dayamış,

Page 95: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

düşüncelere dalmış bir biçimde oturuyor buldular. Derin ve önemli, ancak üzücü olmayan düşünceler içindeydi. Anne Sergueıevna'nın Ba-zarov ile başbaşa olduğunu biliyordu, gene de hiç kıskançlık duymuyordu; aksine, yüzünde yumuşacık bir aydınlık vardı. Şaşkın, neşeli, hem de önemli bir karar vermekle meşgul gibiydi. Babalar ve Oğullar 233 XXVI Merhum Odintsov, yeniliklerden hoşlanmazdı, ancak "ince bir zevkin ürünlerine" bazen evinde yer verirdi. Bahçede göletle sera arasında, Rus tuğlalarından Yunan tapınaklarını andıran bir galeri yaptırmıştı. Bu galerinin arkasını oluşturan duvarda, Odintsov'un Avrupa'dan getirtmek niyetinde olduğu heykeller için altı tane yuva bırakılmıştı. Bu heykeller Yalnızlık, Sessizlik, Meditasyon, Melankoli, Namus ve Hassasiyet sembolü olacaklardı. Hatta bunlardan bir tanesini, bir eli dudağında Sessizlik Tanrıçası'nı getirmişlerdi ve yerine de koymuşlardı. Ancak aynı gün, komşu mahallenin çocukları heykelin burnunu kırmışlardı. Tanıdık bir heykeltraş, heykelin burnunu öncekinden de iyi yapacağını söylediyse de Odintsov onu kaldırtmıştı. Uzun yıllar, köy kadınlarının 'uğursuz' diye nitelendirdikleri ve korktukları bu heykel ambarda bırakılmıştı. Yapının önü uzun zaman funda çalıları ile örtülü kalmıştı: yalnızca kolonların başlıkları görünüyordu. Galerinin içi öğlen sıcağında bile serin olurdu. Anne Sergueievna burada bir kara yılan gördüğünden beri burayı pek sevmezdi; fakat Katia sık sık buraya gelip, oyuklardan birinin önüne konmuşiniyük bir taş banka otururdu. Orada serinlikte kitabını okur, elindeki işi işler ya da sessizlik duygusu ile bütünleşirdi. Bu duygunun güzelliği, gerek çevremizde, gerek içimizde durmadan yuvarlanıp giden o geniş hayat dalgasının sessizce ve hemen hemen şuursuzca izlenmesinde-dir. Bazarov'un gelişinin ertesi günü, Katia her zamanki bankında oturuyordu ve Arcade da onun yanındaydı. Katia'ya, ona ga- 234 İ. Turgenye\ leride, eşlik edip edemeyeceğini sormuştu. Öğlene yalnızca bir saat vardı; çiğli, ıslak sabah yerini sıcak bir güne bıraktı. Arcade'ın yüzünde yine aynı ifade vardı. Katia ise pek meşgul görünüyordu. Sabah çaydan hemen sonra, ablası onu odasına çağırtıp, önce biraz başını okşadıktan sonra (ablasının onu böyle okşaması hep biraz korkuturdu); Arcade ile baş-başa kaldıklarında daha dikkatli olmasını, onunla ıssız yerlerde bulunmaktan kaçınmasını, bunun teyzesinin ve hatta bütün ev halkının gözüne çarpmış olabileceğini söylemişti. Zaten bir gün önce de, akşama kadar Anne Sergueievna pek iyi görünmemişti. Katia bu yüzden kendisini suçlu gibi hissediyordu. Arcade'ın önerisini kabul ederken, kendi kendine bunun son kez olduğunu söylemişti. "Catherine Sergueievna," diye söze başladı Arcade, çekingen bir rahatsızlıkla. "Sizinle aynı çatı altında yaşama şansı elde ettiğimden beri, sizinle birçok konudan konuştuk. Ancak bir konu var ki... Benim için oldukça önemli ve sizinle henüz konuşmadık bu konuyu. Dün benim değiştiğimden bahsettiniz," diye ekledi. Bakışlarını soru sorar, bir şeyler arar gibi Katia'nın üzerine dikmişti. "Gerçekten de bu doğru, ben çok değiştim ve bunu kesinlikle biliyor olmalısınız ki, bu değişimi size borçluyum." "Bana mı?" diye sordu Katia. "Artık sizin evinize ilk geldiğim zamanki küstah genç değilim," diye devam etti Arcade. "Yirmi üç yaşındayım, hâlâ eskisi gibi yararlı olmak ve bütün Varlığımla kendimi gerçeğe adamak düşüncesindeyim. Fakat, boşuna aradığım ideallerimin peşinde gitmeyeceğim. Şimdiki ideallerim bana daha yakın gibiler. Bu- B abalar ve Oğullar 235 güne kadar kendimi anlamamışım; kendi gücümün üzerinde görevler yüklenmiştim... Bugün ise gözlerim yalnızca bir duygunun sayesinde açıldı... Belki kendimi tam olarak açıklayamıyorum; beni anlayacağınızı umuyorum." Katia hiçbir şey söylemedi; Arcade'a bakıyordu. Arcade daha da heyecanlı bir sesle konuşmasına devam etti; tam başlarının üzerinde kayın ağacının dalları arasında bir ispinoz kuşu neşeyle ötüyordu:

Page 96: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Öyle sanıyorum ki... Bence dürüst bir insanın ilk görevi kendisine yakın olan kişilere karşı dürüst olmasıdır, işte bu yüzden de, size şunu açıklamak niyetindeyim..." Konuşmanın bu noktasında Arcade bir an için ne söyleyeceğini bulamadı; altüst olmuştu. Bir süre sessizlik içinde ezilip büzüldü, Katia gözlerini yere dikmişti. Sanki hem bunların nereye varacağını biliyor, hem de anlamıyor gibiydi. "Sanırım sizi şaşırtacağım," dedi Arcade yeniden gücünü toparlayarak. "Çünkü aslında bu duygu bir bakıma... sizinle ilgilidir. Dün, hatırlıyorum da beni ciddi olmamakla suçlamıştınız." Arcade bir bataklıkta ilerleyen bir adam gibi sözlerine devam etti, her adımda sanki biraz daha batıyor gibiydi ve bir an önce bu durumdan kurtulmak için, hızla devam ediyordu: "Bazen gençler, bunu haketmedikleri halde bu şekilde suçlanırlar ve bir parça şundan emin olsaydım..." "Aman Allah'ım, bana yardım et, haydi, yardım et," diye ümitsize geçirdi içinden. Katia bu sırada hâlâ başı öne eğik, öylece sessiz duruyordu... "Eğer bir parça emin olabilseydim," diye devam etti Arcade. 236 İ. Turgenyev "Söylediklerinizden emin olabilseydim..." diyen Anne Sergueıevna'nın sözleri duyuldu o sırada. , Arcade birden sustu, Katia sararmıştı. Galeriyi gizleyen çalılar boyunca bir keçi yolu uzuyordu. Anne Sergueievna Baza-rov'la bu yolda yürüyordu. Katia ve Arcade onları göremiyorlar, ancak seslerini, Anne Sergueıevna'nın elbisesinin hışırtısını, hatta nefes alıp verişlerini bile duyabiliyorlardı. Birkaç adım daha attılar ve tam galerinin önünde, sanki onları bir şey durdurmuş gibi, durdular. "Görüyorsunuz ya, biz yanıldık, siz ve ben," dedi Anne Sergueievna. "İkimiz de artık ilk gençlik çağımızda değiliz... özellikle de ben; biz çok şeyler yaşadık, yorulduk; tevazuya gerek yok, ikimiz de zeki insanlarız; önce birbirimize ilgi duyduk, merakımız bizi dürttü... daha sonra da..." "Sonra da benim meselem çıktı ortaya," diye sözünü kesti Bazarov. "Siz de iyi biliyorsunuz ki, anlaşmazlığımızın asıl sebebi bu değil. Sonuçta ne olursa olsun, birbirimize ihtiyacınız yok, asıl önemli nokta da bu; biz çok... nasıl demeli... biz birbirimize çok benziyoruz. Bunu tam olarak anlayamadık. Arcade, aksine..." "Ona ihtiyacınız var mı?" diye sordu Bazarov. "Lütfen susun, Eugene Vassilievitch. Onun bana karşı ilgisiz olmadığını söyleyen sizdiniz ve ben de bunu hep hissettim. Onun teyzesi olacak yaşta olduğumu biliyorum, ama onu daha sık düşünmeye başladığımı sizden saklamak istemem. Bu genç, taze duygunun benim için bir çekiciliği var..." "Büyülenme kelimesi böyle bir duruma daha iyi uyardı," diye sözünü kesti Bazarov. Sakin, boğuk sesinde bir öfke hissedi- B abalar ve Oğullar 237 liyordu. "Dün Arcade her zamankinden daha kapalıydı ve bana ne sizden, ne de kızkardeşinizden bahsetti... Bu tuhaf bir durum!" "Katia ile kesinlikle kardeş gibiler," dedi Anne Sergueiev-jıa. "Ve belki birbirlerine bu kadar yakın olmalarına göz yummakta hatalıyım, ama bu yanı hoşuma gidiyor." "Şimdi içinizde konuşan kim: abla mı?" diye sözlerini vurgulayarak sordu Bazarov. "Tabii ki... Fakat niçin burada duruyoruz ki? Yürüyelim... Ne tuhaf bir konuşma bizimkisi, öyle değil mi? Bu şekilde sizinle konuşabileceğimi düşünebilir miydim? Sizden çekindiğimi ve aynı zamanda size güvendiğimi bilirsiniz, çünkü siz iyi bir insansınız." "Her şeyden önce ben, kesinlikle iyi birisi değilim ve ikincisi sizin gözünüzde bütün önemimi yitirdim ve şimdi siz bana iyi bir insan olduğunu söylüyorsunuz... Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir ölünün başına gül çelengi koymaya."

Page 97: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Eugene Vassilievitch, bizim elimizde değil ki; biz..." Rüzgâr tam o anda esti ve ağaçların yapraklarını hışırdattı, Anne Sergueıevna'nın sözleri duyulamadı. "Tabiiki siz özgürsünüz," diyen Bazarov'un sesi duyuldu bir süre sonra. Konuşmanın devamı duyulamadı, adımları uzaklaştı... Ve her yanı yeniden bir sessizlik kapladı. Arcade Katia'ya döndü. Katia hiç durumunu bozmamıştı, yalnızca başı biraz daha öne eğilmişti. "Catherine Sergueievna" dedi titreyen bir sesle Arcade, ellerini önünde kavuşturmuştu. "Sizi daima, ömrümün sonuna 238 İ. Turgenyev dek seveceğim ve sizden başka kimseyi sevmedim. Bunu size söylemek istedim, çünkü sizin duygularınızı da bilmek, düşüncenizi almak istiyorum; ben zengin değilim belki, ama gene de sizin için her türlü fedakârlığa hazırım... Cevap vermiyor musunuz? Bana inanmıyor musunuz Benim ciddi olmadığımı mı düşünüyorsunuz? Fakat şu son günleri hatırlayın ve beni anlayın lütfen; hepsi, geçmişim, hepsi iz bırakmadan kayboldular, buna inanmıyor musunuz? Bana bakın, yalnızca bir tek şey söyleyin... Ben sizi seviyorum... bana inanmalısınız!" Uzun bir süre düşünen Katia Arcade'a ciddi ve ışıl ışıl gözlerle baktı, hafifçe gülümsedi. "Evet," dedi. Arcade yerinden sıçradı. "Evet mi? Evet mi, dediniz Catherine Sergueievna. Bu 'evet' ne demek oluyor? Sizi sevdiğime inandığınızı mı belirtiyor. Ya da... ya da., sözümü tamamlamaya cesaret edemiyorum..." "Evet," diye tekrarladı Katia ve Arcade bu sefer anladı. Kızın güzel, büyük ellerinden tuttu ve heyecandan kesilen nefesi ile soluk soluğa, ellerini kalbine bastırdı. Ayaklan üzerinde zor duruyordu, yalnızca: "Katia, Katia!" diye kızın ismini tekrarlıyordu. Katia çocuklar gibi ağlamaya başlamıştı, gözyaşlarının arasından hafifçe gülümsüyordu. Sevilen bir varlığın gözlerinde bu gözyaşlarını görmemiş bir kişi, insanı dünyada bu denli mutlu eden bir olayın olduğunu bilemez. Ertesi sabah erkenden, Anne Sergueievna Bazarov'u çalışma odasına çağırdı, yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Baza-rov'a katlanmış bir mektup uzattı. Bu Arcade'ın mektubuydu. Babalar ve Oğullar 239 Ondan kızkardeşini istiyordu. Bazarov mektubu hızla okudu ve içinden geçen o öfkeyi belli etmemek için kendisini zorladı. "Şu işe bakın! Siz daha düne kadar onun Katia'yı bir kardeş gibi sevdiğini düşünüyordunuz. Peki şimdi ne yapmak niyetin-desiniz?" "Siz bana neyi tavsiye ederdiniz?" diye sordu Anne Sergueievna, hâlâ zoraki gülümsüyordu. "Eh, ben sizin bu iki genç insana yardımcı olmanız gerektiğini düşünüyorum," diye cevapladı Bazarov. O da kendini neşeli hissetmese de, Anne Sergueievna gibi zorla gülümsüyordu. "Bu kısmet her açıdan iyidir, Kirsanov'ların durumu fena değil, evin tek çocuğu ve babası kesinlikle engel olmayacak, iyi niyetli bir insandır." Madam Odintsov, odada bir aşağı bir yukarı yürümeye başladı. Yüzü bir kızarıyor, bir sararıyordu. "Öyle mi düşünüyorsunuz? Ben de herhangi bir engel göremiyorum. Katia için... ve Arcade Nikolaievitch için ben de mutluyum. Tabii ki babasının cevabını bekleyeceğim. Arcade'ı bu mesajı kendisi iletmesi için göndereceğim. Gördünüz ya, dün size söylediğim sizin ve benim yaşlı insanlar olduğumuz doğru çıktı... Nasıl oldu da ben bunu önceden göremedim; buna şaşırıyorum! Anne Sergueievna yeniden güldü ve hemen başını çevirdi. "Bugünün gençliği şeytan gibi!" diye belirtti Bazarov. O da gülüyordu: "Elveda," dedi kısa bir sessizlikten sonra. "Bu işi en güzel biçimde halletmenizi dilerim; ben kendi açımdan, olayları 240 İ. Turgenyev uzaktan izlemekle yetineceğim."

Page 98: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Madam Odintsov hızla ona döndü: "Ne dediniz! Gidiyor musunuz? Fakat niçin kalmıyorsunuz? Kalın... Sizinle konuşmaktan keyif alıyorum... Bir uçurum başında gibi hissediyorum kendimi, önce korkuyorum, sonra nereden geldiğini bilmediğiniz bir cesarete kavuşuyorsunuz. Lütfen kalın!" "Öneriniz için teşekkürler, Anne Serguei'evna ve benim konuşma becerimle ilgili övücü sözlerinizden dolayı da ayrıca teşekkür ederim. Fakat, benim olmayan bir atmosferde zaten yeterince uzun zaman kaldığımı düşünüyorum. Uçan balıklar bir süre havada kalırlar, fakat gecikmeden yeniden suya dalmaları gerekir; siz de benim kendi yerime "plof" diye, balıklama dalmama, kendi özelliklerime yeniden dönmeme izin verin." Madam Odintsov Bazarov'a baktı. Solgun yüzünden acı bir gülümseme geçti. "Bu kişi beni seviyordu" diye düşündü ve kalbi acıma duygusu ile doldu; elini şefkatle uzattı. Fakat Bazarov onun içinden geçenleri anlamıştı. "Hayır!" diye geriledi. "Ben belki fakir bir adamım, ancak bugüne kadar sadaka kabul etmedim. Elveda, kendinize iyi bakın." "Bunun son görüşmemiz olmadığını düşünüyordum," dedi Anne Serguei'evna. Bazarov'u tutmak ister gibi, zayıf bir hareket yaptı. "Her şey olabilir!" dedi Bazarov, reverans yaparak odadan çıktı. Aynı gün, odasında, yere diz çökmüş valizini hazırlarken, bir yandan da Arcade ile konuşuyordu. Babalar ve Oğullar 24 i Arcade'a: "Bence bu yaptığın çok iyi bir şey! Fakat şimdiye kadar boşuna yalan söyledin. Senin başka şekilde davranacağını düşünürdüm. Ya da bu iş seni de mi şaşırttı?" "Aslında ben de böyle bir şey beklemiyordum, evden ayrılırken," dedi Arcade. "Fakat sen de bana yalan söylüyorsun: Bana 'bunun iyi iş olduğunu' söylüyorsun. Sanki ben senin evlilik hakkındaki düşüncelerini bilmiyormuşum gibi?" Bazarov güldü: "Sevgili arkadaşım! Bunu nasıl söylersin! Ne yaptığımı görüyorsun: Valizimde bir boşluk var ve ben oraya saman doldu-ruyorum; yaşam valizimizde de aynı durum söz konusu. Oraya ne olursa olsun, her şeyi yığarız. Önemli olan boşluğu doldurmaktır, lütfen bana darılma; benim Catherine Sergueîevna hakkındaki görüşlerimi kesinlikle biliyorsun. Birçok hanımefendi, akıllı bir şekilde iç geçirdikleri için kendilerini pek akıllı sayarlar; oysa senin seçtiğin kişi, hem kendisini savunmayı bilecektir, hem de bunu öylesine bir şekilde yapacaktır ki, seni de eline geçirecektir. Zaten bütün bunlar hayatın düzeninde var!" Valizin kapağını kapatıp ayağa kalktı. "Ayrılmadan önce, sana son kez söylemek istiyorum... Çünkü birbirimizi aldatmamıza hiç gerek yok, bir daha hiç görüş-memecesine birbirimizden ayrılıyoruz... Bunu sen de biliyorsun... Sana son kez söylemek istediğim şu: Sen akıllı davran-dın... Sen bizim acı, dikenli, serseri, yeri yurdu belirsiz yaşamımız için yaratılmamışsın. Sende ne atılganlık, ne öfke var; sendeki yalnızca gençliğin verdiği bir cesaret, bir meydan okuyuş. Bu bizim davamıza yaramaz. Siz soylular, soyluluğun uysallı- 242 İ. Turgenyev ğından ya da soylulara yakışan öfkeden öteye geçemezsiniz. Oysa bu gelip geçicidir. Siz asla dövüşmezsiniz, meselâ... öyle olduğunuz halde, kendinizi kahraman sayarsınız! Oysa biz, dövüşmek için fırsat kollarız. Hem sonra, daha ne istiyorsun! Bizim tozlu yollarımız senin gözlerini yakacaktı, çamurumuz üzerini kirletecekti; hem sonra hayır, sen daha bizim boyumuza gelmedin. Elinde olmayarak kendini beğeniyorsun, buna ne kadar kızsan da! Oysa bu durum bizi boğar; bu bizim yıkmak istediğimiz şeylerdendir! Sen iyi niyetli bir çocuksun; fakat bu senin liberal, küçük bir aristokrat beyefendi olmana engel değil işte hepsi bu, gençliğimde okuduğum bir yazarın dediği gibi."

Page 99: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Sen şimdi benimle sonsuza dek görüşmemek üzere vedala-şıyorsun Eugene, bana bunlardan başka söyleyebileceğin sözün yok mu?" diye sordu Arcade üzgün üzgün. Bazarov ensesini kaşıdı. "Evet, Arcade, sana söylemek istediğim şeyler var, ancak onları söylemeyeceğim, çünkü bunlar romantizm, duygusallık içeren sözler... Hemen evlen, kendine güzel, küçük bir yuva hazırla ve bir sürü çocuk yap. Onlar neşeli çocuklar olacaklardır; çünkü bizim yaşadığımız bir çağda doğmayacaklar. Ah! Atlarım hazır, gördüğüm kadarıyla. Gitme vakti! Herkesle vedalaş-tım... İyi. O halde! Ne yapıyoruz? Sarılalım mı?" Arcade eski üstadının, arkadaşının boynuna atıldı; gözlerinden yaşlar akıyordu. "İşte gençlik," dedi Bazarov heyecanlanmaksızın. "Fakat eminim, Catherine Sergueievna, seni çok çabuk avutacaktır." "Elveda kardeşim!" dedi Arcade'a arabasına binince; ahırın Babalar ve Oğullar 243 damında yanyana duran iki alacakargayı işaret ederek: "Onları örnek al!" diye bağırdı. "Bu da ne demek oluyor?" diye sordu Arcade. "Nasıl? Doğabiliminde bu kadar kötü müsün? Ya da alacâ-kargaların, aile konusunda en hassas, en saygıdeğer kuş olduğunu biliyor musun? Sana örnek olsunlar! Elveda, beyim!.." Ve araba takırdayarak yola koyuldu. Bazarov doğru söylemişti. Aynı akşam, Katia ile konuşan Arcade, öğretmenini tamamen unutmuştu. Genç kızın yakınlığına bağlanmıştı bile ve Katia da bunun farkındaydı. Bu duruma şaşırmıyordu. Ertesi gün Marino'ya Nicolas Petrovitch'in yanına gidecekti. Anne Sergueievna gençlerin yanında fazlalık olmak istemiyordu, yalnızca ayıp olmasın diye, onları uzun süre yalnız bırakmıyordu. İyi niyet göstererek; evlilik haberine sinirlenen yaşlı prensesi yanlarından uzaklaştırdı. Önceleri Anne Sergueievna onların mutluluğuna katlanmanın kendisi için biraz zor olacağını düşünüyordu; ancak tam tersi oldu: Bu durum onu hem meşgul etti; en sonunda yumuşattı bile. Hem seviniyor, hem de üzülüyordu. "Bazarov'a duyduğum gerçekten de yalnızca merakmış, başka bir şey değil. Ben rahatıma düşkünüm, bencilim..." "Söylesenize çocuklar, aşk bir gösteri midir?" diye sordu bir seferinde yüksek sesle. Fakat ne Katia, ne de Arcade onu anlayabiliyordu. Ondan kaçıyorlardı; istemeden duydukları konuşma akıllarından çıkmıyordu. Bununla birlikte Anne Sergueievna onları sakinleştirmekte gecikmedi; bu onun için zor olmamıştı. Kendisi de sakinleşmişti. 244 İ. Turgenyev XXVII Yaşlı çift, hiç beklemedikleri bir anda Bazarov'un gelişine çok sevindiler. Ariria Vlassievna evde telaşla koşuşuyordu, Basile Ivanovitch onu bir 'kekliğe' benzetti; kısa hırkasının küçük kuyruğu da, kadına, kuşa benzer bir görünüm veriyordu. O ise, aralıklarla homurdanıyor, ağzının kenarındaki çubuğun kehribar ağızlığını hafif hafif ısırıyordu. Daha olmazsa, tutup ağızlığı çeviriyor, sanki yerinde olup olmadığını anlamak istiyordu. Ve aniden kocaman ağzını açıp sessizce gülüyordu. "Tam tamına altı hafta için buradayım, yaşlı çınar," dedi Bazarov. "Çalışmak niyetindeyim, o yüzden lütfen, beni rahatsız etmemeye özellikle dikkat et!" "Bırak rahatsız etmeyi, neye benzediğimi bile unutacaksın!" dedi Basile Ivanovitch. Ve sözünü de tuttu. İlk seferki çalışma odasına oğlunu yerleştirir yerleştirmez; yalnızca gözden kaybolmak için değil; ama aynı zamanda karısını da, her nevi abartılı sevgi gösterisinden kaçınması konusunda uyarmak için hemen odadan ayrıldı. "Görüyorsun ya; hanım, ilk sefer Ienioucha'mız geldiğinde onu biraz bıktırdık. Onu sıktık, şimdi daha dikkatli davranalım." Arina Vlassievna kocasına hak veriyordu, ancak bu taktikten pek fazla bir şey kazanmıyordu, zira oğlunu artık yalnızca masada görebiliyordu ve oğluna tek kelime ile bir şey söylemeye korkuyordu: "Küçük Ienioucha'm benim!" diye atılsa

Page 100: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

da birkaç sefer; Eugene başını ona çevirir çevirmez, belindeki torbanın iplerini karıştırmaya başlar: Babalar ve Oğullar 245 "Hiç! Hiç! Bir şey yok! Öylesine dediydim!" diye kekelerdi. Sonra kocasının yanına gider, eli yanağında ona sorardı: "Söylesene sevgilim! Acaba bugün Eugene ne yemek ister? Lahana çorbası mı? Borç çorbası mı?" "Fakat neden kendisine sormuyorsun?" "Bu onu sıkabilir." Yalnız bir süre sonra, Bazarov içine kapanmaktan vazgeçti; çalışma aşkının yerini, karanlık bir can sıkıntısı, belli belirsiz bir endişe almıştı. Bütün hareketleri ağırlaşmış, yavaşlamış; her zamanki gönüllü ve neşeyle yaptığı yürüyüşü bile değişmişti. Yalnız gezmekten vazgeçmiş, yanına arkadaş arar olmuştu; çayını da salonda içiyor, Basile Ivanovitch ile bostanda geziyor ve onun yanında sessiz sessiz sigarasını içiyordu. Hatta bir gün durup dururken Peder Alexis'i bile sordu. Basile Ivanovitch, önceleri bu değişiklikten memnundu, ancak bu kısa sürdü. Alçak sesle, üzgün üzgün hanımına açıldı: "Ienioucha'a beni çok üzüyor; memnuniyetsiz ve öfkeli değil belki, ama önemli olan üzgün ve mutsuz. Asıl korkunç olan bu. İçi içini yiyor; bizi bile biraz azarlasa iyi! Hem zayıflıyor, öyle zayıf ki!" Yaşlı kadın fısıltı ile: "Onun boynuna bir muska asardım, ama Tahrı'm, buna izin vermez ki!" dedi. Basile Ivanovitch birçok kez oldukça temkinli bir şekilde Bazarov'a işini, sağlığını, Arcade'ı sordu... Fakat Bazarov ona hep isteksiz, ilgisiz cevap veriyordu; bir kez babasının kendisine yavaşça yaklaşma taktiğini hissedince, acı bir şekilde onun üzerine atıldı: 246 İ. Turgenyev "Sen ne diye benim etrafımda, parmaklarının ucunda dolaşıyor gibisin? Bu şekilde davranman öncekinden de kötü!" "Fakat... ben hiçbir şey demedim ki!.." diye aceleyle cevapladı zavallı Basile Ivanovitch. Politik yaklaşımları da cevapsız kalıyordu. Bir seferinde köylülerin yakında kurtulacaklarından, kalkınmadan söz ederek oğlunun ilgisini çekmeye çalışmıştı, ama Bazarov ilgisiz bir tonla: "Dün, çit boyunca yürüyordum ve köyümüzdeki küçük çiftçilerin şarkılar söylediklerini duydum; eski popüler şarkılar yerine, avazları çıktığı kadar, "Beklediğim saat yakındır, O saatte, kalpler aşkla açılacaktır." türküsünü söylüyorlardı. İşte ilerleme budur." Bazen Bazarov köye iniyor ve her zamanki alaycı tavrıyla, bazı köylülerle konuşmaya koyuluyordu: "Haydi, dostum, bana yaşam hakkındaki görüşlerinden biraz bahset. Çünkü söylendiğine göre, Rusya'nın gücü ve geleceği sizin elinizde, sizin sayenizde tarihte yeni bir çağ açılacak: O yüzden gerçek kanunlardan çok, sizin gerçek ifadelerinize ihtiyacımız var," diyordu. Köylü bu soruya ya hiç cevap vermiyor, ya da şu sözleri sarf ediyordu: "Biz... Elbette... Öyle olabilir... Öyle yazıldıysa inanmak gerekir," diye mırıldanırdı. "Bana kendi dünyanı anlat biraz," diye sözünü keserdi Bazarov. "Sen Slav doktrinine mi inanıyorsun?" "Bu dünya, sevgili beyim, üç balinanın sırtında duruyor; bizim dünyamıza gelince, onun karşısında beyler var. Bizim efen- B abalar ve Oğullar 247 dilerimiz sizlersiniz. Ve bir bey ne kadar hakimse, köylüsü tarafından o kadar sevilir." Bir gün bu şekilde konuşmayı dinleyen Bazarov omuzlarını silkerek ayrıldı, konuştuğu köylü de evinin yolunu tuttu.

Page 101: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Neden bahsediyordu?" diye sordu, kapısının eşiğinden başka bir köylü, somurtkan bir ifade ile konuşmalarına uzaktan tanık olmuştu: "Gecikmiş borçlar mı var?" "Borç mu? Ne diyorsun dostum?" diye cevapladı öteki köylü; sesinde bu sefer, hiç de dostane bir ifade yoktu, aksine ilgisizlik seziliyordu. "Öylesine, havadan sudan konuştu. Canı konuşmak istemiş. Ne yaparsın, o bir bey, bizim derdimizden anlar mı?" "Eh, öyle" dedi öteki köylü. Bu sözler üzerine ikisi de şapkalarını silkip, kemerlerini düzelttikten sonra işlerden ve ihtiyaçlardan bahsetmeye koyuldular. Ne yazık! Paul Petrovitch ile tartıştığında, köylülerle konuşmayı bildiğini söyleyerek övünen, kendinden bu denli emin olan Bazarov, köylülerin gözünde bir sirk palyaçosu olduğunun farkında bile değildi. En sonunda kendisine bir uğraş bulmuştu. Basile Ivano-vitch'in bir yaralının bacağına pansuman yaptığı gün, o da ora daydı; ancak elleri titreyen yaşlı adam bantları sıkı saramıyör-du, oğlu yardımına koştu ve ondan sonraki bakım seanslarında yer almaya başladı. Bir yandan da, verdiği her öğüdü harfiyen uygulayan babasıyla alay ediyordu. Fakat Bazarov'un alayları Basile Ivanovitch'i sarsmıyor, aksine bu onu yatıştırıyordu bile. Kirli sabahlığının, tam karnı üzerinde kalan kısmını iki parmağıyla tutup, ağzındaki kısa piposuyla Bazarov'u mutlu mutlu 248 İ. Turgenyev dinliyor; onun sözlerinde ne kadar öfke olursa, babası da o kadar içten gülüyordu. Öyle ki, gülerken kapkara dişleri de meydana çıkıyordu. Bazen, oğlunun aptal ve saçma sözlerini tekrarladığı bile oluyordu, örneğin bir gün durup dururken: "Ne saçma iş ama!" diyordu, çünkü oğlu onun sabah ayinlerine gittiğini öğrenince böyle demişti. "Allah'tan, artık somurtmuyor!" diye hanımına fısıldadı. "Bugün bana öyle okkalı küfürler savurdu ki inanmazsın." Ayrıca oğlu gibi bir yardımcısı olduğu için coşuyor, gurur duyuyordu. Bir gün kocasının gocuğunu giyinip gelmiş olan hasta bir kadına: "Evet kızım, Tanrı'ya şükür oğlum burada; şimdi seni en yeni, bilime en uygun şekilde tedavi edebiliyorum. Anlıyor musun? Fransız İmparatoru Napoleon'un bile bu kadar iyi doktoru olmamıştı!" diyerek, ona bir şişe kurşun suyu ve bir kutu merhem vermişti. Karnının içinde bir şeylerin kopar gibi olduğundan şikayet eden köylü kadın yere kadar eğilip onu selâmladı ve sepetinden çıkardığı dört yumurtayı onlara sundu.. Bazarov bir seferinde kumaş satan bir adamın dişini bile çekti; bu basbayağı sıradan bir dişti, Basile Ivanovitch onu nadide bir parça gibi sakladı; durmadan Peder Alexis'e gösterip şöyle diyordu: "Aman şu köklere bakın! Eugene ne kadar da kuvvetli! Satıcının nasıl havaya fırladığını görseydiniz! Bir meşe bile olsa onu da aynı şekilde kökünden sökerdi." "Bu övünülecek bir şey!" diyordu Peder Alexis, yaşlı adamın heyecanını nasıl yatıştıracağını bilemiyor, söyleyecek söz bulamıyordu. Babalar ve Oğullar 249 Bir gün, komşu köyden bir yaşlı adam Basile Ivanovitch'e, . tifoya yakalanan kardeşini getirdi. Zavallı adam saman yığınının üzerine yüzükoyun yatmış, can çekişiyordu. Uzun zamandır bilincini de yitirmişti. Basile Ivanovitch daha önce doktora başvurmayı akıl etmediklerine üzüldüğünü belirterek, hastayı kurtarmanın imkânı olmadığını söyledi. Gerçekten de yaşlı adam, kardeşini eve götüremedi: Zavallı arabada ölmüştü. Üç gün sonra, Bazarov babasının odasına girdi ve onda cehennem taşı olup olmadığını sordu. "Var! Ne için?" "İhtiyacım var da! Bir yarayı yakacağım." "Kimin yarasını?" "Kendi yaramı." "Nasıl? Senin yaran mı? Nasıl oldu? Nerede yaran?" "Bak, şurada, parmakta. Bugün şu köye kadar bir gittim, biliyorsun, bize tifo vakası ile gelen köye. Nedense adama otopsi yapmaya karar vermişler. Ben de uzun zamandır bunu yapmıyordum." "Sonra?"

Page 102: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ben de ilçe doktorundan rica ettim, otopsiyi ben yaptım. Sonra da elimi kestim." Basile Ivanovitch birden bembeyaz oldu ve tek kelime etmeden, çalışma odasına koşup oradan hemen elinde bir parça cehennem taşı ile döndü. Bazarov alıp, gitmek istedi... "Tanrı aşkına," dedi Basile Ivanovitch. "Bunu benim yapmama izin ver!" Bazarov alaycı güldü: "Uygulamayı seviyor olmalısın!" 250 İ. Turgenyev "Yalvarırım şaka yapma. Parmağını göster. Yara neyse pek büyük değil. Canını acıtmıyorum ya?" "Korkma, daha sıkı bastır!" Basile Ivanovitch durdu: "Ne dersin Eugene, kızgın demirle yakmak daha iyi olmaz mı?" "Daha önce olsa iyi olabilirdi; aslında doğruyu söylemek gerekirse şimdi cehennem taşı bile işe yaramaz. Enfeksiyonu kaptım, artık çok geç." "Nasıl... çok geç..." diyebildi Basile Ivanovitch. "Farkında olmalısın! Dört saatten fazla zaman geçti." Basile Ivanovitch yarayı biraz daha yaktı. "İlçe doktorunun cehennem taşı yok muydu?" "Hayır." "Nasıl olamaz, Tanrı'm! Neden bir doktor bu denli gerekli bir şeyi üzerinde bulundurmuyor?" "Bir de neşterini görseydin," dedi Bazarov ve odadan çıktı. Akşama kadar ve ertesi gün, Basile Ivanovitch oğlunun odasına girmek için bütün imkânlarını seferber etti; yaradan söz etmiyor, hiç ilgisi olmayan konulardan bahsediyordu, ama öylesine ısrarla gözlerine bakıp, elini kaygıyla izliyordu ki, Bazarov dayanamadı ve oradan gideceği tehdidini savurdu. Basile Ivanovitch onu rahatsız etmeyeceğine söz verdi. Arina Vlassiev-na'dan bütün bunları saklıyordu. O da ona, niçin artık uyumadığını, neyi olduğunu soruyordu. Yaşlı adam tam iki gün boyunca gizli gizli gözetlediği oğlunun durumu artık hoşuna gitmeyince, üçüncü gün kendini tutamadı. Bazarov başı önünde, hiçbir yemeğe elini sürmüyordu. Babalar ve Oğullar 251 "Niçin yemiyorsun Eugene?" dedi, hiç üzülmüyormuş gibi bir tavır takınarak. "Yemek iyi olmamış mı?" "Yemiyorum, çünkü canım istemiyor..." "İştahın mı yok? Başın nasıl?" diye sordu endişeli bir sesle. "Başın ağrıyor mu?" "Evet. Niçin? Yasak mı?.." Arina Vlassievna kulak kesilmişti. "Kızma, Eugene, lütfen! İzin ver nabzına bakayım!" Bazarov hafifçe başını kaldırdı. "Buna gerek yok. Sana ateşim olduğunu söyleyebilirim." "Titreme var mı?" "Evet. Birazdan yatacağım. Siz bana ıhlamur getirin. Üşütmüş olmalıyım." "Senin bu gece öksürdüğünü duydum zaten," dedi Arina Vlassievna. Arina Vlassievna ıhlamur hazırlattı; Basile Ivanovitch yan odaya geçip, sessizce başını ellerinin arasına aldı. Bazarov, sabahtan beri yerinden kalkmamıştı ve geceyi üzerinde ağır bir yük varmış gibi, yarı bilinçsiz geçirdi. Sabahın birinde, gözlerini güçlükle açtığında, babasının bembeyaz yüzünü ona eğilmiş buldu ve ona gitmesini söyledi; yaşlı adam itaat eder gibi göründü, ancak daha sonra parmaklarının ucunda odaya döndü; dolap kapısının ardında yarı gizli bir durumda, gözlerini ayırmadan oğlunu izledi. Arina Vlassievna da yatmamıştı; iki dakikada bir odanın kapısını yavaşça aralayıp, Eugene'in nefes alıp verişini dinlemeye, ona bakmaya geliyordu. Hareketsiz, iki büklüm sırtından başka bir şey görmese de bununla avunuyordu. Sabah, Bazarov kalkmayı denedi, başını çevirince burnu 252 İ. Turgenyev kanamaya başladı; yeniden yattı. Basile Ivanovitch orada hiçbir şey söylemeden duruyordu; Arina Vlassievna oğlunun odasına girip nasıl olduğunu soruyor, "Daha iyi," cevabını alınca odasına dönüyordu. Basile Ivanovitch karısına elini sallayıp işaret etti. Kadın ağlamamak için dudaklarını ısırıp odadan çıktı. Her şey evde aniden soluyor, kararıyor gibiydi; yüzler asılmıştı, eve tuhaf bir

Page 103: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

sessizlik çökmüştü; gür sesli bir horozu avludan alıp uzak bir yere götürdüler. Hayvancağız neye uğradığını şaşırdı. Bazarov yüzü duvara dönük yatıyordu. Basile Ivanovitch ona soru sormayı denedi, ancak bu, Bazarov'un canını acıtıyordu. Yaşlı adam böylece hiç konuşmadan koltuğunda oturdu; arada bir parmaklarını kımıldattığı duyuluyordu. Birkaç dakika için bahçeye çıktı yıldırım çarpmış gibi öyle şaşkın, kıpırdamadan durdu. -Bu yıldırım çarpmış ifadesi artık pek yüzünden eksik olmuyordu.- Sonra gene karısının sorularına hedef olmamak için oğlunun odasına çıktı. Nihayet, kadın onu kolundan yakaladı; tehdit eder gibi: "Nesi var onun?" diye sordu. O zaman Basile Ivanovitch kendisini gülümsemeye zorladı; fakat gülümseme yerine nereden kaynaklandığını bilmediği bir kahkaha sesi çıkardı. Sabahleyin doktor çağırtmak için bir adam göndermişti. Bunu duyunca kızmasın diye, oğlunu bundan haberdar etmek istedi. Bazarov divanda aniden dönüp, sabit bir bakışla babasına baktı, su istedi. Basile Ivanovitch ona su verirken, alnını da kontrol etti. Alnı yanıyordu. Ağır, uykulu bir sesle Bazarov: "Yaşlı çınar, ben bittim. Hastalığa yakalandım. Birkaç güne kadar beni gömeceksin." Basile Ivanovitch olduğu yerde sallandı, sanki birisi onu itmişti. "Eugene," diye kekeledi. "Ne diyorsun... Tanrı'm! Sen yalnızca üşüttün!" "Yeter," diye sözünü kesti Bazarov. "Bir doktor bu şekilde konuşamaz. Hastalığın bütün belirtileri ortada; sen de bunun farkındasın." "Nasıl, belirtiler... hastalık mı! Haydi, Eugene!" "Ya sence bütün bunlar ne?" dedi Bazarov gömleğinin kolunu sıyırıp, babasına kolundaki kırmızı uğursuz lekeleri gösterdi. Basile Ivanovitch titredi, korkudan buz gibi olmuştu. "Mümkün olabilir... ama öyle olsa bile." "Tifo," diye fısıldadı oğlu. "Evet, nihayetinde salgın bir hastalık." "Tifo," diye soğuk bir tavırla vurguladı Bazarov. "Yoksa öğrendiklerini unuttun mu?" "Peki, sen nasıl istersen öyle olsun... Ama seni iyileştireceğiz." "Hikâye anlatıyorsun. Sorun bu değil. Bu kadar çabuk ölmeyi beklemiyordum; gerçeği söylemek gerekirse bu çok kötü bir kader. Şimdi sen de, annem de dini inancınızdan kuvvet alacaksınız; bunun gücünü gösterme fırsatı çıktı size." Bir parça daha su içti. "Fakat senden bir şey isteyeceğim... Henüz bilincim yerindeyken. Yarın, ya da öbür gün, bildiğin üzere beynim artık tatilde olacak. Şimdi bile, kendimi tam olarak ifade edemiyorum. Demin sen yatağımın başına dikilmişken, hep sanki etrafımda kırmızı köpekler dolanıyor gibiydi. Tıpkı sarhoş misali. 254 İ. Turgenyev Anlıyor musun?" "Haydi, Eugene, sen gayet normal konuşabiliyorsun." "Daha iyi ya! Bana doktor getirtmek için birisini gönderdiğini söyledin... Bu hoşuna gidiyorsa, sorun değil... O halde benim için de bir şey yap; birisine bir mesaj göndermek istiyorum." . "Arcade Nikolaievitch'e mi?" diye sordu yaşlı adam. "Arcade da kim?" Bazarov hafızasını yokluyor gibiydi. "Ah! Şu acemi çaylak! Hayır, onu rahat bırak: O şimdi bir alacakarga. Şaşırma, henüz saçmalamıyorum. Hayır, Madam Odintsov'a, Anne Sergueıevna'ya birini gönder! Onu tanıyor musun? Kendi adında bir çiftliği var... -Basile Ivanovitch başını salladı- Ona 'Eugene Bazarov size selâmını gönderdi, ölmek üzere' denilsin. Yapar mısın?" "Evet!... Ancak ölmen doğru mu, Eugene? Biraz düşünsene... O halde adalet nerede? "Orasını ben bilemem; fakat oraya gönderecek birisini bul." "Hemen; ona mektubu ben yazacağım." "Hayır, mektuba gerek yok. Yalnızca selâmım iletilsin, o kadar... Yalnızca bir leke görüyorum... o kadar." Ağır ağır, yeniden duvara döndü; ve Basile Ivanovitch çalışma odasından çıktı, karısının odasına sallanarak girdi, ikonla-rın önünde diz çöktü: "Dua et, Arina, dua et!" diye mırıldandı. "Oğlumuz ölüyor." Doktor geldi, bu geçen gün yanında cehennem taşı bulunmayan ilçe doktoruydu; hastayı kontrol

Page 104: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

edip, hastanın nasıl bir hal alacağını beklemeyi öğütledi, bir kurtuluş imkânı olduğundan bahsetti. Babalar ve Oğullar 255 "Siz hiç benim durumumdaki insanların Champs Elysee'ye gitmediklerini gördünüz mü?" diye sordu Bazarov; birden ayağı ile yatağın yanındaki ağır masayı yakaladı ve onu kımıldatmayı başardı. "Şu güce bakın; her ne kadar çok güç olsa da, ben yine de öleceğim... Yaşlı bir adam, belki yaşama alışkanlığını yitirmiştir, oysa ki ben... Evet, gidin, ölümü inkâr edemezsiniz! Kim inkâr etse ölür! Kim ağlıyor burada?" dedi bir süre sonra. "Annem mi? Zavallı! Bundan sonra o ünlü çorbalarını kime yedirecek? Fakat sen de mi ağlıyorsun Basile Ivanovitch? Eğer Hıristiyanlık bir işe yaramıyorsa, kendini filozof göster, kalender bir filozof ol, hadi! Eskiden filozof olmakla övünmez miydiniz?" "Ben? Filozof mu?" diye bağırdı Basile Ivanovitch ve gözyaşları yanaklarından süzüldü. Bazarov'un durumu her dakika kötüye gidiyordu; hastalık hızla yayılmaya başlamıştı; bütün beyinsel hastalıklarda olduğu gibi. Henüz bilincini yitirmemişti; söylenenleri anlıyor, hastalığa direniyordu. "Saçmalamak, sayıklamak istemiyorum," diyordu yumruklarını sallayarak. "Bu çok komik." Sonra da şöyle soruyordu: "10'dan 8 çıksa kaç kalır?" Basile Ivanovitch deli gibi bir o yana, bir bu yana gidip geliyordu. Önce bir ilacı, sonra başkasını öneriyor, oğlunun bacaklarına sarılmaktan daha fazla bir şey yapamıyordu. "Soğuk çarşafa sarsak... kusturucu versek... mideye hardal yakısı koysak... kan versek..." diye söyleniyordu. Yüzü çok gergindi. Doktorun yanlarında kalmasını istemişti. Doktor hastaya li- 256 İ. Turgenyev monata içiriyor, kendisine de kâh bir pipo, kâh ısınmak için bir duble votka istiyordu. Arina Vlassievna kapının yanında küçük bir banka oturmuş, yalnızca arasıra dua etmek için oradan ayrılıyordu; birkaç gün önce küçük bir ayna elinden düşmüş ve kırılmıştı, kadın bunu kötü bir işaret olarak yorumlamıştı. Anfis-siouchka da ne söyleyeceğini bilemiyordu. Timofeitch Madam Odintsov'a mesajı iletmeye gitmişti. Gece Bazarov için iyi geçmedi. Yüksek ateş ona rahat vermedi. Sabah bir parça daha iyiydi. Arina Vlassievna'dan saçlarını taramasını istedi, elini öptü, iki yudum çay içti. Basile Iva-novitch bir parça daha umutlanmıştı. "Tanrı'ya şükür," diyordu. "Kriz geldiği gibi geçti." "Doğru düşünce, bir tek kelime, bir kelime ne demeye geliyor!" dedi Bazarov. "Sen 'kriz' kelimesini buldun ve şimdi kendini avutuyorsun. İnsanların hâlâ kelimelere inanmaları çok şaşırtıcı. Bir adama aptal deseler de, onu dövmeseler, adam buna gocunur. Akıllı denip, tek kuruş ödenmese, her şey yolundadır." Bazarov'un eskiden yaptığı çıkışları hatırlatan bu küçük nutuk Basile Ivanovitch'in hoşuna gitti. "Bravo! Çok güzel! Çok güzel!" dedi elleriyle alkışlar gibi ¦Bazarov üzgün gülümsedi: "Sana göre kriz geçti mi, yoksa gelecek mi?" diye sordu. "Daha iyisin, gördüğüm bu ve buna seviniyorum." "Mükemmel; insanın sevinmesi iyi bir şeydir! Hani bir hanıma birisini gönderecektin, gönderdin mi?" "Tabii! Nasıl göndermem!" Ancak bu iyi hali pek uzun sürmedi. Hastalık belirtileri ye-1 nilendi. Basile Ivanovitch, Bazarov'un başından ayrılmıyordu Babalar ve Oğullar 257 Sanki bir bunalımdaydı. Birçok sefer konuşmaya çalıştıysa da başaramadı. ' . "Eugene" dedi nihayet, "Oğlum, sevgili çocuğum, biricik .oğlum." Bu alışık olmadığı hitap biçimi Bazarov'u uyandırdı... Başını biraz oynattı, gözle görünür bir biçimde, üzerindeki ağır bilinçsizlik halinden kurtulmaya çabalıyordu:

Page 105: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Ne var babacığım?" dedi. "Eugene," diye devam etti Basile Ivanovitch, Bazarov'un önünde diz çökerek; oysa Bazarov gözlerini açamıyor, onu gö-remiyordu. "Eugene, şimdi daha iyisin, Tanrı'nın yardımıyla iyileşeceksin; ama bu durumdan yararlan, anneni ve beni memnun et, bir Hristiyan olarak görevini yerine getir! Sana böyle bir şey söylemek, benim için korkunç bir şey; ancak daha da korkunç olanı... sonsuzlukta... anlıyor musun Eugene... düşünsene bir kere nasıl olur..." Yaşlı adamın sesi kesildi, fakat oğlunun gözleri hâlâ kapalı yüzünde tuhaf bir ifade belirdi. "Eğer seni mutlu edecekse, hayır demiyorum," dedi nihayet".- . "Fakat bana öyle geliyor ki, aceleye gerek yok, sen kendin demin bana daha iyi olduğumu söylüyordun." "Evet, Eugene, bu doğru; fakat kimbilir, aslında her şey Tanrı'nın takdirine bağlıdır, bir kez görevini yerine getirirsen." "Hayır, bekleyeceim," diye sözünü kesti Bazarov. "Bir kriz olduğu konusunda seninle hemfikirim. Eğer ikimiz de yanılı-yorsak, o halde elden ne gelir! Kendini kaybetmiş olanları da kabul ederler!" 258 İ. Turgenyev "Fakat, Eug6ne." "Bekleyeceğim. Ve şimdi uyumak istiyorum. Beni rahatsız etme..." Başı/yeniden eski halini aldı. Yaşlı adam kalktı, koltuğa oturdu; çenesi elinde, parmaklarını kemirmeye başladı... Gelmekte olan bir arabanın tıkırtısı, bu gibi sessiz köylerde uzaktan da olsa duyulur. Hafif tekerlek tıkırtısı gittikçe yaklaşıyordu; şimdi de atların homurtusu duyuldu. Basile Ivanovitch bir sıçrayışta yerinden kalktı ve pencereye koştu. Küçük evin avlusuna dört at koşulmuş iki kişilik payton girmişti. Kim olduğunu bilmeden, anlamadan bir sevince kapılıp, dışarıya evin Önüne koştu... Fraklı bir uşak arabanın kapısını açıyordu; başını siyah tülle örtmüş, yerlere kadar uzayan siyah mantolu bir kadın indi arabadan. "Ben Madam Odintsov'um" dedi. "Eugene Vassilievitch yaşıyor mu? Siz babası mısınız? Yanımda bir de doktor getirdim." "Ne iyi ettiniz de geldiniz," diye bağırdı Basile Ivanovitch; . kadının elini tutup, öptü. Anne Sergueievna'nın getirdiği doktor gözlüklü, ufak tefek bir Alman'dı, acele etmeksizin arabadan indi. "Yaşıyor, hâlâ hayatta benim Eugene'im ve o şimdi kurtulacak! Karıcığım! Karıcığım... Gökyüzünden bize bir melek geldi." ¦'-..' "Tanrı'm! Neler oluyor?" diye mırıldandı yaşlı kadın salondan koşarak; hiçbir şey anlamadan kendini Anne Sergueiev-na'nın ayaklarına attı, deli gibi kadının elbisesinin eteklerini öpmeye başladi. "Ne yapıyorsunuz! Ne yapıyorsunuz!" diye itiraz etti Anne Babalar ve Oğullar 259 Sergueievna, fakat Arina Vlassievna onu dinlemiyordu. Basile Ivanovitch de durmadan: "Tanrım bize bir melek gönderdi! Bir melek!" deyip duruyordu.' "Hasta nerede?" diye memnuniyetsiz bir sesle sordu doktor sonunda. Basile Ivanovitch'in aklı başına geldi. "Burada, yalvarırım bizi takip edin. Çok saygıdeğer meslektaşım" diye Almanca ekledi, eski bildiklerini hatırlayarak. "Ah," dedi acı bir gülümsemeyle doktor. Basile Ivanovitch onu çalışma odasına götürdü ve oğlunun kulağına eğilerek, ona: "Anne Sergueievna tarafından gönderilen doktor geldi; kert-disi de burada." Bazarov birden gözlerini açtı: "Ne dedin?" diye sordu. "Anne Serguei'evna'nın burada olduğunu ve buraya yanında bir de doktor getirdiğini söyledim.". Bazarov gözlerini çevirdi etrafında.

Page 106: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"O burada demek... Onu görmek istiyorum." "Onu göreceksin Eugene, fakat daha önce bu doktor bey ile görüşmemiz gerekiyor. Ona hastalığın bütün gelişimini anlatacağım. "Isidore Sidorytch gittiğine göre, biz birlikte bu küçük konsültasyonu yaparız." Bazarov gözlerini Alman doktora çevirdi: "Çabuk konuşun, ancak Lâtince konuşmayın; çünkü "öleceğim" ne demek, artık biliyorum." , "Beyefendi Almanca biliyor galiba," dedi Aescalipius'un 260 İ. Turgenyev yeni öğrencisi, Basile Ivanovitch'e dönerek. "Ben... biraz... Neyse Rusça konuşsanız daha iyi," dedi yaşlı adam. . "Ah! Ah! demek öyle gerekiyor... elbette!" Konsültasyon^başladı. Yarım saat sonra, Anne Sergueievna Basile Ivanovitch'in eşliğinde odaya girdi. Doktor onun kulağına hastanın iyileşme ihtimalinin olmadığını fısıldadı. . " Bazarov'a baktı... kapının eşiğinde çakılıp kaldı, ateşten yanan ölümün izini taşıyan bu yüzden çok etkilenmişti; gencin . bulanık bakan gözleri üzerindeydi. İçinde buz gibi, panik derer cesinde bir korku duydu; "Onu gerçekten sevseydi, hislerinin böyle olmayacağını" düşündü bir an. "Teşekkürler," dedi güçlükle. "Gelmenizi beklemiyordum. Bu gerçekten güzel bir davranış. Böylece sizin de söz vermiş olduğunuz gibi bir kez daha görüşmüş olduk." "Anne Sergueievna büyük bir iyilik gösterdi..." diye başladı Basile Ivanovitch. "Baba, bizi yalnız bıraksana, izin verirseniz tabii ki, Anne Sergueievna? Sanırım şimdi bu halimle..." Başı ile yatakta güçsüz uzanan vücudunu işaret etti Basile Ivanovitch çıktı. "Evet! Tekrar teşekkür ederim. Krallara lâyık bir davranış. Çarlar da ölüleri ziyarete giderler." "Eugene Vassilievitch, umarım..." "Anne Sergueievna gerçekleri konuşalım. Benim için her şey sona erdi. Ben artık tekerleğin altındaki adamım. Sonuçta geleceği düşünmek gereksiz. Ölüm eski bir şaka aslında, ancak Babalar ve Oğullar 261 hepimiz için hep yeni gibidir. Şimdiye kadar korkmadım... daha sonra da bilincimi yitireceğim ve puff! -elini hafifçe kımıldattı-Şimdi, size ne söylemeli... sizi sevdiğimi mi! Ancak bunun hiçbir önemi yoktu, şimdi ise tamamen önemsiz. Aşk bir şekildir ve benim kendi şeklim bile neredeyse bozulmak üzere. Bırakın da size şunu söyleyeyim... Ne kadar muhteşemsiniz! Ve şimdi bu güzelliğinizle, bu odadasınız!.." Anne Sergueievna elinde olmadan titredi. "Bu önemli değil, endişelenmeyin... Şuraya oturun... Yaklaşmayın, biliyorsunuz ki hastalığım bulaşıcıdır." Anne Sergueievna hızla odanın öteki fnrnfmâ goçiı, Baza-rov'un yatağının yanındaki koltuğa oturdu. "Ne cömertlik!" diye mırıldandı. "Oh! Ne kadar yakın, genç, taze, tertemizsiniz... Hem de bu pis odada!... Haydi, elveda! Uzun yaşayın, size en güzel dileğim bu; çok geç olmadan yaşamın tadını çıkarın. Şu itici görünüme iyi bakın. Yarı yarıya ezilmiş bir solucan, her şeye rağmen gene de kımıldıyor. Ben de, buna rağmen, daha yapılacak çok iş olduğunu, ölmeyeceğimi söyledim durdum; ben mi, ölmek mi? Oh! Hayır! B.u kadar yapacağım şey varken! Çünkü ben bir dahiyim! Ve şimdi ona yapılacak tek bir şey kalıyor, en edepli şekilde ölmesi; kimsenin umurunda olmasa da... Ama ne olursa olsun; yere yatmış bir köpek gibi ölmeyeceğim." Bazarov sustu ve el yordamı ile bardağını aradı. Anne Sergueievna ona elinden eldivenleri çıkarmadan, nefesini tutarak suyunu içirdi.

Page 107: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

"Beni unutacaksınız," dedi yeniden. "Bir ölü yaşayan birisine arkadaş olamaz. Eminim babam, size şöyle söyleyecektir: 262 İ. Turgenyev Rusya'nın nasıl bir adamı kaybettiğini bilseydiniz... Bütün bunlar saçmalık! Fakat bu yaşlı adamın bu hayallerini hoşgörün. Bunlar belki çocukları eğlendirir, bilirsiniz... Anneme ^de iyi davranın... Onlar gibi insanları, bu dünyada büyüteçle arasanız bulamazsınız... Rusya'nın bana ihtiyacı var... Hayır, öyle olmadığını düşünmek gerekir. Kime ihtiyacı var ki zaten? Bir kunduracıya belki, bir terziye, bir kasaba... Kasap... Et satardı... durun, karıştırıyorum... Şuradaki bir orman..." Bazarov elini alnına götürdü. Anne Sergueıevna onun üzerine eğildi: "Eugene Vassilievitch buradayım..." Hafifçe kadının elini tuttu ve başına dokundurdu. "Elveda!" dedi beklenmeyen bir güçle ve gözleri son kez ışıldadı. "Elveda!... Dinleyin... Sizi geçen sefer öpmemiştim, değil mi... Titreyen, sönmek üzere olan bu ateşe üfleyin ki sönsün..." Anne Sergueıevna dudaklarını Bazarov'un alnına götürdü. "İşte bu kadar!" dedi kendisini yastığına bırakarak. "Şimdi her şey simsiyah..." Anne Sergueıevna sessizce odadan çıktı. "Uyudu," dedi neredeyse belirsiz bir sesle. Bazarov bir daha da uyanmadı. Akşama doğru, bilincini tamamen yitirdi ve ertesi gün öldü. Peder Alexis onun önünde dini tören yaptı. Son dini tören de yapılıp, kutsal yağ göğsüne sürülürken Bazarov'un bir gözü açıldı. Cüppe giyinmiş papazı, duman tüten buhurdanı, tasvirlerin önündeki mumları görünce, olü yüzünden sanki, bir an için korku geçti. Son nefesini verdiğinde bütün ev halkı çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Basile Babalar ve Oğullar 263 Ivanovitch'ı birden çılgınca bir ümitsizlik kapladı: "Tanrı'ya isyan edeceğimi söylemiştim, evet isyan edeceğim," diye boğuk bir sesle yumruğunu havaya doğru sıkmış, tehdit edercesine sallıyordu: Arina Vlassievna, göfyaşları içinde, onun boynuna atıldı ve ikisi birden yere kapaklandılar. Daha sonra Anfissioucha ofiste, çevresindekilere şöyle anlatıyordu: "Eh! Evet, onları yanyana, o halde görmeliydiniz, sefilce! Zavallı bunları önlerine eğilmiş, tıpkı öğle sıcağındaki kuzu-cuklar gibi." Ancak öğlenin dayanılmaz sıcağı yerini nihayet akşama, daha sonra geceye bırakınca, acı ve yorgunluktan yorulmuş olanlar sakin evlerine dönüp, orada tatlı bir uykuya daldılar. XXVIII Altı ay sonra... Kış gelmişti, bulutsuz buzlu günleri, her yanı örten kar tabakası, ağaçlardaki pembemsi kırağıları ile, solgun gökyüzü ve duman tüten bacaları ile, kapı aralıklarından dışarı yayılan sıcaklığı ile, soğuktan etkilenmiş serin yüzlerle ve iliklerine kadar üşümüş atların telaşlı koşuşları ile kış gelip çatmıştı. Ocak ayının günlerinden biri sona ermek üzereydi; yaklaşan akşamın soğuğu hareketsiz havayı kıskacına almış, güneş batımının son kırmızı ışıkları hızla kayboluyordu. Mari-no'daki evin pencerelerinde ışıklar yanmıştı; siyah giysili, beyaz eldivenli, her zamanki ciddiyetiyle Prokofitch, yedi kişilik bir küçük sofra hazırlıyordu. Bir hafta önce, köyün küçük kili- 264 İ. Turgenyev sesinde iki nikâh gürültüsüz, parıltısız neredeyse şahitsiz kıyılmıştı: Arcade ile Katia'nın nikâhı ve Nicolas Petrovitch ile Fenetchka'nınki. O gün Nicolas Petrovitch işleri işin Moskova'ya gidecek olan ağabeyine veda yemeği veriyordu. Anne Serguei'evna da düğünden hemen sonra, gençlere, cömert bağışlarda bulunmuş ve o da aynı şehre gitmişti. Saat tam üçte, herkes masanın çevresinde toplanmıştı, Mitia dahil, işlemeli başlıklı dadısı da vardı. Paul Petrovitch Katia ile Fenetchka'nın arasında oturuyordu. Kocalar da eşlerinin yanlarında yer almışlardı. Son zamanlarda dostlarımız değişmişlerdi, daha bir güzelleşmiş^ daha bir olgunlaşmış gibiydiler; yalnız Paul Petrovitch biraz zayıflamıştı, ancak bu onun 'beyefendi' ifadesini daha da belirginleştiriyordu... Fenetchka da değişmişti. Yeni ipek

Page 108: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

elbisesi, saçlarında kadife bir başörtüsü, boynunda altın zinciri ile saygıdeğer bir ifadesi vardı. Hem kendisine, hem de orada bulunanlara saygı duyuyor ve gülümsemesi ile onlara şöyle diyor gibiydi. "Yalvarırım, bana kızmayın, bu benim hatam değil." Zaten diğerleri de gülümsemelefiyle özür diler gibiydi; hepsi de kendisini bir parça rahatsız, bir parça üzgün, ancak gerçekte çok mutlu hissediyorlardı. Herkes sajıki eğlenceli bir oyun oynuyormuş gibi, birbirlerine neşeli bir özen gösteriyordu. En sakinleri Katia idi, etrafına kendinden emin bir yüzle bakıyordu ve Nicolas Petrovitch'in bakışlarından, onu daha şimdiden çok sevdiği anlaşılıyordu, yemek sonunda ayağa kalktı ve elinde kadehi ile Paul Petrovitch'e döndü: "Şimdi sen bizi terkediyorsun... Bizi bırakıp gidiyorsun, sevgili ağabey," diye söze başladı. "Ve bu yokluğun uzun sür- B abalar ve Oğullar 265 meyecek, gene de sana şunu söylemek isterim ki... biz... Ben ne kadar... Biz... İşte sıkıntı, bizim konuşmayı bilmememizde... Arcade lütfen sen bir şeyler söyle..." "Hayır, baba, ben hiçbir şey hazırlamadım." "Ben sanki hazırlandım mı! Ağabey, bırak da sana sarılayım ve sana aramıza çabuk dönmen dileğinde bulunayım." Paul Petrovitch herkese sarıldı, Mitia'yı da unutmadı. Fenetchka'nın ayrıca elini öptü; oysa Fenetchka henüz elini nasıl uzatacağını bile bilmiyordu; ikinci kadehini içerek derin derin içini çekti. "Hepiniz mutlu olun, dostlarım! Elveda!" dedi. 'Elveda'yı İngilizce söylemişti, bu kimsenin dikkatini çek-mediyse de, herkes duygulanmıştı. "Bazarov'un anısına!" diye mırıldandı Katia kadehini kocasının kadehiyle tokuştururken Arcade'ın kulağına. Arcade cevap vermek yerine kadının elini sıkmakla yetindi, ancak bu dileğini yüksek sesle dile getirme cesareti gösteremedi. Bu bir son olabilirdi, öyle değil mi? Fakat birçok okuyucumuz, şimdi, hikâyemizin başından beri bahsettiğimiz kişilerin neler yaptığını merak edecektir, öyle değil mi? Biz de onları memnun etmeye hazırız... Anne Sergueievna evlendi, ancak aşk değil, mantık evliliği yaptı. Ülkenin gelecekteki önemli devlet adamlarından biri olacak, oldukça zeki, yetenekli, güçlü, konuşma yeteneği olan bir hukukçu ile evlendi. Adam genç, iyi niyetli, ancak bir buz parçası gibi de soğuktu. Çok iyi anlaşıyorlar, belki ilerde mutluluğu... hatta aşkı bile tanırlar. Yaşlı. Prenses öldü ve öldüğünün ertesi günü hemen unutuldu. Kirsanov'lar baba oğul, Marino'ya 266 İ.Turgenyev yerleştiler. İşleri yavaş yavaş düzeliyor. Arcade çalışkan, istekli bir tarımbilimci oldu çıktı; 'çiftlik' artık önemli.gelirler getiriyor. Nicolas Petrovitch toprak reformu komisyonuna üye oldu, orada var gücüyle çalışıyor; durmadan kendi bölgesi içinde oradan oraya gidiyor, uzun konuşmalar yapıyor. O da köylülerin akıllanacağı düşüncesinde olanlardan; aynı sözleri tekrarlayarak onların kendilerine geleceğini düşünüyor. Ve buna rağmen, doğruyu söylemek gerekirse, ne gerçek aydın aristokratları ki, bunlar şık bir tavırla konuşup, melânkolik bir havada reformdan sözederler; ne de eğitimsiz toprak sahipleri ki bunlar, reformu açıkça lanetlerdi, tahmin edebiliyordu. Her iki taraf da Nicolas Petrovifch'i fazla yumuşak buluyor. Catherine Sergueîevna'nın Kolia adında bir oğlu oldu; Mitia'ya gelince, büyük bir çocuk gibi, konuşuyor, konuşuyor. Fenetchka Theodasie M.'nin kocası, oğlu Mitia ve piyano çalmasını bilen gelini dışında daha fazla değer verdiği bir şey yoktu; gelini piyano çalınca onu bütün gün dinlerdi. Dilerseniz, biraz da Pierre'den bahsedelim. Artık iyice saçmalıyor; kibarlık olsun diye, kendisini kasmaktan ne söylediği hiç anlaşılmıyor. O da evlendi; aldığı kızın durumu iyiydi. Şehirde bostanı olan birinin kızıydı. Pierre'den önceki, iki iyi adamı sırf saatleri yok diye, kabul etmemişti. Oysa Pier-re'in hem saati, hem de parlak rugan çizmeleri vardı. Dresden'de, Brühl Seti üzerinde, saat iki ile üç arasında -yürümek için günün en moda saati- elli yaşlarında, beyaz saçlı; damla hastalığına yakalanmış gibi de olsa, hâlâ güzel, özenli giyimli, ancak yüksek çevrelerde rastlayabileceğiniz

Page 109: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

bir adamla karşılaşma olasılığınız olabilir. Bu adam Paul Petrovitch'dir. İyileşmek için Moskova'dan yurt dışına çıkmış ve İngilizlerle, Babalar ve Oğullar 267 Rus turistleri sıkça görebileceği bir yer olan Dresden'de kalmıştı. İngilizlere karşı alçakgönüllü, sade, ancak değerinin bilincinde bir tavır takınır; onlar Paul Petrovitch'i biraz sıkıcı da bulsa, ondaki mükemmel saygın adama, tam anlamıyla centilmen edasına saygı duyuyorlar. Ruslarla iken daha doğal tavır takınır, iğneleyici tavrını ortaya çıkarıp, hem kendisiyle, hem de çevre-sindekilerle alay ediyor; ancak biliyorsunuz ki, bunları sevimli, önemsiz, nazik bir şekilde yapar. İslav görüşleri ağır basar: Bilindiği gibi bu görüş, yüksek seçimlerde "pek saygıdeğer" bulunur. Tek bir satır Rus eseri okumaz, fakat yazı masasının üzerinde çarık biçiminde gümüş bir küllük vardır. Turistlerimiz onu ziyaret ederler. O sıralar muhalefet cephesinde yer alan Mathiew Illitch Kolinees Bohemya'ya giderken, Dresden'den geçer, Paul Petrovitch'i ziyaret ederek onu onurlandırır. Yerli halka gelince; pek az görüştükleri halde, ona saygı duyarlar. Saraydaki orkestranın konserine ya da tiyatroya gitmek için Herr Baron von Kirsanofftan daha çabuk ve kolay kimse bilet bulamaz. Elinden geldiğinde çevresindekilere yardım eder, arasıra gene de gürültü çıkarmadan edemez. Eee, ne de olsa o yaşlı bir aslan! Ancak yaşam sanki ona ağır bir yük gibi... O ne kadar bunun farkında olmasa da. Bunu anlamak için onu bir Rus kilisesinde, bir kenara çekilip, duvara karşı düşüncelere dalmış ve uzun süre böylece, sessiz, dudakları acı içinde kısılmış görmeniz yeterli olacaktır; sonra hemen kendine gelir ve belli belirsiz haçını çıkartıp, duasını eder. Madam Koukchine de Rusya'yı terketti. Şimdi Heidel-berg'de, orada doğa bilimleri değilse de, mimarlık dersleri alıyor; yeni yasalar keşfettiğini söylüyor. Hâlâ da üniversite öğ- 268 İ. Turgenyev rencileriyle, özellikle Heidelberg'i dolduran, saf Alman profesörlerini önce gerçekçi, uyanık görüşleriyle sonra, yine aynı profesörleri ilgisizlikleri ve tembellikleri ile şaşırtan genç Rus fizikçileri ve kimya öğrencileriyle arkadaşlık edip duruyor. Oksijenle azotu birbirinden ayırt edemeyen, ancak her şeyi inkâr eden bir iki kimya öğrencisiyle birlikte, Sitnikov'da Elissie-vitch'in arkadaşlığında, 'büyük adam' olmayı kafaya koymuştu. Saint-Petersbourg'da, kendi söylediğine göre "Bazarov'un" davasını devam ettiriyor. Söylendiğine göre geçenlerde iyi bir fırça yemiş, ancak o karşılığını vermekten geri kalmamış. Küçük bir dergide çıkan yazısında, bu darbelerin yazarının bir korkak olduğunu yazmış. Kendisinin söylediğine göre 'alay etmek' diye buna derler. Babası hâlâ ona her istediğini yaptırıyor, karısı ise onun zavallı bir aptal, yalnızca bir yazı adamı olduğunu düşünüyor. Rusya'nın uzak bir köşesinde bir köy mezarlığı vardır. Bütün mezarlıklarımız gibi, onun da pek üzgün bir görünümü vardır; etrafını çeviren hendekleri çoktan beri çalılar bürümüştür. Gri renkli haçlar toprağa doğru eğilmiş bir zamanlar boyanmış çatıları altında çürürler. Mezartaşı sanki alttan birisi itiyormuş gibi yerinden kaymış. Yapraklan koparılmış iki üç çalı, güçlükle gölge yapıyor; koyunlar, kimse onları engellemediğinden, mezarların üzerinde gezinir dururlar... Fakat bunların arasında bir tanesi var ki, kimse dokunmaz, üzerine hiçbir koyun basmaz; yalnızca kuşlar gelip, sabahleyin orada şakırlar. Çevresinde demir bir parmaklık vardır; iki köknar fidanı mezarın iki ucuna dikilmiştir. İşte Eugene Bazarov buraya gömülüdür. Yakındaki köyden, iyice çökmüş iki ihtiyar karı-kocâ onu sık sık Babalar ve Oğullar 269 ziyarete gelirler. Ağır adımlarla, birbirlerine yaslanarak yürürler; parmaklığın önüne gelince diz çöküp uzun süre acıyla ağlarlar, uzun bir süre; altında oğullarının yattığı mezertaşına dikkatle, ses çıkarmadan bakarlar. Arada bir iki söz söyleyip taşın tozunu silerler, köknarın eğilmiş bir dalını kaldırıp dua etmeye koyulurlar ve oğullarına çok yakın oldukları, onun anılarına en yakın oldukları bu yeri bir türlü terkedemezler... Duaları, gözyaşları boşuna mı?

Page 110: Ivan Sergeyevi Turgenyev Babalar Ve Oullar

Sevgi, kutsal sevgi, tam bir bağlılık günahları silmeye yetmez mi. Ne kadar tutkulu, günahkâr, isyancı olursa olsun, bu mezardaki yürek; üzerinde biten çiçekler size sakin ve saf bakarlar; onlar bize yalnızca sonsuz dinlenmeyi, her şeye ilgisiz kalan bu büyük dinlenmeyi anlatmazlar; aynı zamanda bize sonsuz barışı,, sonu olmayan yaşamı da anlatırlar. —SON— İvan (Sergeyeviç) Turgenyev (1818-1883), Oryol'da doğdu. Anlatış tekniği kadar kahramanlarının karakterlerini çizmedeki ustalığıyla Rus edebiyatına ilk defa batılı bir hava getirdi. Yazarın eski nesil ile yeni nesil arasındaki anlaşmazlıkları işlediği şaheseri "Babalar ve Oğullar", onun sanatını tüm yönleriyle ortaya koyan en iyi eseridir. ISBN 975-7069-44-2 789757 '069442 Ivan Sergeyeviç Turgenyev _ Babalar Ve Oğullar www.kitapsevenler.com Merhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar Mutlu Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir. T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı Ankara Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutlu web sitesi www.yasarmutlu.com www.kitapsevenler.com e-posta [email protected] [email protected] [email protected] [email protected]