35
İKLİM Dr. Bekir Pakdemirli T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Mevlüt Aydın Levent Kocagül Nuri Özbağdatlı, Erdem Ergin, Naz Beykan işveren TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU YAYIN ORGANIDIR İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR DAVOS 2019’A BAKIŞ ULUSLARARASI RAPORLAR ve TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI HABERLER RÖPORTAJ KİŞİSEL GELİŞİM Cilt 57 ‣ Sayı 1 ‣ Ocak / Şubat 2019 “Kırklareli Karaağaç Hatıra Ormanı’na bağışladığımız fidanların, umutları yeşertmesi dileğiyle…”

işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

  • Upload
    others

  • View
    7

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİMDr. Bekir Pakdemirli T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel MüdürlüğüMevlüt AydınLevent KocagülNuri Özbağdatlı, Erdem Ergin, Naz Beykan

işveren TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU YAYIN ORGANIDIR

İKİ AYDA BİR YAYIMLANIR

DAVOS 2019’A BAKIŞ

ULUSLARARASI RAPORLAR ve TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI

HABERLER

RÖPORTAJ

KİŞİSEL GELİŞİM

Cilt 57 ‣ Sayı 1 ‣ Ocak / Şubat 2019

“Kırklareli Karaağaç Hatıra Ormanı’na

bağışladığımız fidanların, umutları yeşertmesi

dileğiyle…”

Page 2: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

BU SAYIMIZDA

Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası (KİPLAS) Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Levent Kocagül; “İklim Değişikliğiyle Mücadelede Vakit Azalıyor” başlıklı yazısında; iklim değişikliğinin etkilerini, bu alandaki uluslararası geçerli sözleşmeleri, uluslararası araştırma sonuçlarını, KİPLAS’ın çevre ve iklim değişikliği faaliyetlerini anlattı ve KİPLAS olarak Global Compact imzacısı olduklarını vurguladı.

UNDP Türkiye İklim Değişikliği ve Çevre Portföy Yöneticisi Sayın Nuri Özbağdatlı, İklim Direnç Kıdemli Danışmanı Sayın Erdem Ergin ve İklim Değişikliği Danışmanı Sayın Naz Beykan tarafından hazırlanan “İklim Değişikliğinin Getirdiği Risklere Direnç Geliştirmek Özel Sektör İçin Bir Fırsat” başlıklı yazıda ‘iklim’ konusu ele alındı.

Farklı gündem konularını, sektörel gelişmeleri, uluslararası araştırmaları İŞVEREN’in bu sayısında da bulacaksınız.İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz.

Gelecek sayıda görüşmek üzere…

Değerli okuyucularımız;

İŞVEREN’in bu sayısında ‘iklim’ konusunu ele alıyoruz.

Bu konuyla ilgili olarak Tarım ve Orman Bakanı Sayın Dr. Bekir Pakdemirli; küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ülkemizdeki olası etkilerini, tarım sektöründeki yansımalarını, Bakanlık olarak yapmakta oldukları çalışmaları, teşvik ve projelerini anlattıkları yazıları ile dergimize değerli katkılarını sundu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün “İklim Değişikliği ve Karbon Fiyatlandırma” başlıklı yazısında; iklim değişikliğinin sebepleri ve ekonomiye etkileri, karbon fiyatlandırması, emisyon ticaret sistemi, Dünya Bankası tarafından ülkemizle de işbirliği halinde yürütülmekte olan Piyasaya Hazırlık Ortaklığı Programı ele alındı.

Devlet Su İşleri Genel Müdürü Sayın Mevlüt Aydın; “İklim Değişikliği ve DSİ” başlıklı yazısında; iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisini ve iklim değişikliği ile mücadelede Devlet Su İşleri’nin rolünü anlattı.

3

Gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakmak üzere TİSK Ailesi olarak, TEMA VAKFI aracılığıyla Kırklareli

Karaağaç Hatıra Ormanı’na fidan bağışında bulunduk.

Dikilen her fidanın umutları yeşertmesi en büyük dileğimizdir.

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU

Page 3: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

6 BAŞKAN’DAN

Kudret ÖNEN

8 EDİTÖR’DEN

Akansel KOÇ

11 TARIM VE ORMAN BAKANLIĞIMIZIN

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE DAİR

ÇALIŞMALARI

Dr. Bekir Pakdemirli

14 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve KARBON

FİYATLANDIRMA

T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre

Yönetimi

Genel Müdürlüğü

16 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE DSİ

Mevlüt Aydın

22 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE

MÜCADELEDE

VAKİT AZALIYOR

Levent Kocagül

26 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN GETİRDİĞİ

RİSKLERE DİRENÇ GELİŞTİRMEK,

ÖZEL SEKTÖR İÇİN BİR FIRSAT

Nuri Özbağdatlı, Erdem Ergin, Naz Beykan

30 DAVOS’A BAKIŞ

33 ULUSLARARASI RAPORLAR VE

TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMALARI

40 HABERLER

51 RÖPORTAJ

CNN Türk ‘Yeşil Doğa’ programı yapımcısı

Güven İslamoğlu

59 KİŞİSEL GELİŞİM

Mümin Sekman: Başarı momentumu nasıl

yaratılır?

66 YAYINLAR

işveren

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER

54

Cilt 57 ‣ Sayı 1 ‣ Ocak / Şubat 2019

Cilt 57 ‣ Sayı 1 ‣ Ocak / Şubat 2019

Kudret ÖNEN

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Adına İmtiyaz Sahibi

Av. Zekeriya Ulaş YILDIZ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Akansel KOÇ Editör

İdare Yeri Koç Kuleleri Söğütözü Mahallesi

Söğütözü Caddesi No:2 A Blok Kat: 28 Ofis: 82-83-84-85 06510

Çankaya/Ankara Tel: (312) 439 77 17 PBX

Faks: (312) 439 75 92

Web: www.tisk.org.tr E-posta: [email protected]

Dergide yayınlanan bütün yazılar kaynak adı gösterilerek

iktibas edilebilir.

Dergide yayınlanan yazılar yazarların kişisel görüşüdür, Konfederasyonu bağlamaz.

İŞVEREN BASIN MESLEK İLKELERİNE

UYMAYA SÖZ VERMİŞTİR.

Baskı Tarihi Nisan 2019

Grafik Tasarım JODOMO Bilgi Teknolojileri

ve Danışmanlık A.Ş.

Baskı ve Cilt Birinci Baskı Matbaacılık ve Reklamcılık

Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti Maltepe Mah. Davutpaşa Çifte Havuzlar Sokak No: 2/61/1 Zeytinburnu/İstanbul

Tel:0212 612 0088

ISSN: 1303-0418Yayın Türü

Yerel Süreli Yayın

30

51

34

42

59

DAVOS’TAN İŞ DÜNYASINA TAVSİYELER

CNN TÜRK ‘YEŞİL DOĞA’ PROGRAMI YAPIMCISI

GÜVEN İSLAMOĞLU

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ADAPTASYONUN İSTİHDAMA ETKİSİ

‘BİRİNCİ YILINDA DAVA ŞARTI ARABULUCULUK SEMPOZYUMU’ DÜZENLENDİ

KUSURSUZ FIRTINALARIN SIRRI: BAŞARI MOMENTUMU NASIL YARATILIR?

40YÖNETİM KURULU BAŞKANIMIZ

AB-TÜRKİYE YÜKSEK DÜZEYLİ EKONOMİK DİYALOG TOPLANTISI’NA KATILDI

Page 4: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

BAŞKAN’DAN

BAŞKAN’DAN

Kudret ÖNENTİSK Yönetim Kurulu Başkanı

Küresel bir mücadele: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİİklim, uzun yıllar içinde ve yavaş gelişen süreçler sonucunda doğal olarak değişebilen dinamik bir yapıya sahip olup, yaşanan değişimler ile birlikte çevresel zararlar, ekonomik kayıplar, sektörel etkiler, işgücü verimliliği, istihdam seviyesi, ekonomik büyüme, sağlıktan tarıma ve yoksulluktan göçe kadar birçok sosyo - ekonomik sorunları beraberinde getirmektedir.

Aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde ve küresel ölçekte şirketlerin iş süreçlerine hızla entegre olmakta, çalışma hayatının ana faktörleri olan işçi ve işverenlerin ihtiyaç duyacağı beceriler üzerinde de büyük etkiler yaratmaktadır.

Tüm sektörlerin iklim değişikliğinden etkilendiği, özellikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanan CO2 emisyonları nedeniyle; “enerji, su kaynakları, tarım ve gıda üretimi, ulaştırma, inşaat, demir ve çelik gibi

gelecekte de iklim değişikliği etkilerinin yoğunlaşması ve kayıpların devam etmesi beklenmektedir.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 Küresel Riskler Raporu’nda yer alan açıklamalara göre geleceğimizi tehdit eden 5 büyük risk arasında; insan eliyle yaratılan çevre felaketleri ilk sırada yer alırken, iklim değişikliği ise sıralamayı ikinci olarak takip etmektedir.Öte yandan, Alman Kalkınma ve Çevre Örgütü olan “Germanwatch” tarafından hesaplanan ve her yıl Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Konferansında yayımlanan “İklim Değişikliği Performans Endeksi”, enerji ile ilişkili küresel CO2 emisyonlarının yüzde 90’ından fazlasını oluşturan 56 ülkenin, iklimi koruma performansını değerlendiren ve sıralayan bir endekstir. Bu değerlendirme kapsamında ülkemiz geçen yıl 47’inci sırada iken 2019 yılında 40,22 puan ile 50’nci sıraya düşmüştür. İklim değişikliğini durdurmaya yetecek gerekli çabayı gösteren hiçbir ülke olmadığı düşünülerek ilk üç sıranın boş bırakıldığı listede, yenilenebilir ve kişi başı salımlardaki ilerleme nedeniyle İsveç 76,38 puan ile dördüncü, Fas ise 70,74 puan ile beşinci yer almıştır.

Değerlendirme sonucunda Türkiye, Avustralya ve Paris Anlaşması’ndan çıkan ABD, listede iklim değişikliği konusunda geri kalmıştır.

Elde edilen çıktıları göz önünde bulundurduğumuzda Ülkemiz, çevreyi koruma ve iklim değişikliği ile mücadele sürecini, sanayisini geliştirerek kalkınma süreci ile dengeli bir biçimde yönetmeli ve sürdürülebilir politikaları hayata geçirmelidir. Günümüz şartları, çevresel etkilerin karar alma süreçlerine dahil edilmesini gerekli hale getirmektedir. Bu kapsamda alınacak kararlar, politikalar, mevzuat ve piyasa dinamikleri işletmelerimizin her türlü kararını, üretim sürecini, rekabetini derinden etkilemektedir. Bu anlamda faaliyetlerimizi gözden geçirmeli ve değişen koşullara

enerji yoğun sektörler, kimyasallar ve çimento” sektörlerinin daha fazla etkileneceği bilinmektedir.

Öte yandan; tüm işletmelerin, iklim sonucu ortaya çıkabilecek sorunlarla karşılaşması ile girdi maliyetlerinde, tüketici eğilimlerinde, tedarik zinciri uyumluluk gereklilikleri ve endüstriyel alanda olumsuz etkilenmesi olasıdır.

Bu etkilere bağlı olarak, istihdam seviyesinde önemli düşüşler yaşanması ihtimaline karşın konu üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Küresel ısınma ve artan sıcaklıkların beraberinde gelen iklim değişikliğinin, iş ve işgücü piyasasındaki etkileri göz önünde bulundurulduğunda; çalışanlarımızın sağlığı, verimliliği ve yaşamını negatif etki altına alması ve ulaştırma ve endüstriyel altyapının bozulmasından kaynaklanan iş kayıpları, günümüzde karşılaştığımız sorunlar olup,

uyum sağlama yönünde çözüm önerileri geliştirmeliyiz. Çevresel bozulmanın sosyal ve ekonomik kalkınma üzerindeki negatif etkisi daha belirgin hale geldiğinden, tüm dünyada geleneksel kalkınma modellerinden sürdürülebilir modellere doğru bir yöneliş görülmektedir. Geleneksel kalkınma modellerinin yerini artık “yeşil büyüme” veya “yeşil ekonomi” kavramı almıştır. Bu kapsamda ülkemizin yeşil dönüşüme yönelimini artırması yerinde olacaktır. Nitekim, mevcut işler ve istihdam göz ardı edilemez. Çevre konuları dikkate alınarak tasarlanan işler ve işletmeler, ekonomik ve sosyal gerçeklik dışında düşünülemez. Bu bağlamda atılacak adımlar büyük önem arz etmektedir. Temel ihtiyacımız ise güvenilebilir ve anlaşılabilir analizler, çalışmalar, politikalar ve somut bilgiye dayalı değerlendirmelerdir.

Çalışma ortamının ve üretim sürecinin çevre ile uyumu konusunda sektörel düzeyde çalışmalar yapılması gerekmektedir. Fakat, her ülke için geçerli tek bir üretim model bulunmadığı dikkate alınarak; üretim modelleri ile ekonomik ve sosyal koşulların sektörel düzeyde farklılık gösterdiği bu kapsamda iklim değişikliğine yönelik politikalarla büyüme ihtiyacı arasında dengenin korunması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu doğrultuda, dengeyi kurmak, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini asgariye indirmek ve sürdürülebilir kalkınmanın devamlılığı için, ulusal çapta öncelikli olarak sürdürülebilir kalkınma politikalarının; ekonomik, sosyal ve çevresel politikaların entegrasyonunun sağlanması gerekmektedir.

Ayrıca çevresel etkiler, işletmelerimize uygulama ve hukuki açıdan riskler getirebilmektedir. Özellikle, kaynaklardaki azalma ve artan hukuki düzenlemelere uyum, maliyetleri artırmaktadır. Küresel rekabet ortamı içindeki işletmelerimiz bu risk ve maliyetleri göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri almalıdır. Bunların yanı sıra, işletmelerimizin

adaptasyonu için gerekli olan temel gereksinim, üretilecek politikaların çeşitli vergi ve kolay kredi mekanizmaları ile teşvik edilmesidir. Özellikle adaptasyonla ilgili idari ve hukuki düzenlemelerin öngörülebilir ve şeffaf olması, etki analizleri ve ülke gerçekleri ile bağlantısının sağlanmasında fayda vardır.

Çevresel etkilere ve iklim değişikliğine hali hazırda pratik önlemler alabilmek için yatırımların etkinliğinin artırılması, teknolojik inovasyonla birlikte yeni ürünleri ve hizmetleri teşvik edecek yeni iş fırsatlarını değerlendirmek de yerinde olacaktır.

Ortak paydada yapacağımız geleceğe yönelik iş birlikleri, aynı zamanda gelecek nesillere de sunacağımız güçlü bir dünyayı beraberinde getirecektir.

Sonuç itibarıyla, değişen dünyada önümüze çıkan sorunları fırsata dönüştürmek bizim elimizdedir. İş dünyasının iklimle mücadele sürecine katılımı önem taşımakta; işletmelerimizi ve ülkemiz çalışma biçimlerinin daha yeşil hale getirilmesi, ancak iş dünyasının çözümde yer alması ile elde edilebilir.

İşverenler olarak iklimi bir sorun olarak görmekten öte, ortaya çıkabilecek sorunları toplumun ve çalışma hayatımızın en az şekilde etkilenmesini sağlayacak yöntem ve politikalarımız, ülkemizin kalkınma ve sürdürebilirliğini devam ettirme yönündeki kararlılığımız, rekabet gücünü artırma eğilimindeki sağlam adımlarımız ve yukarıda da ifade ettiğim gibi yeni teknoloji ile birlikte istihdam fırsatları yaratma konusundaki çabalarımız her daim devam edecektir.

Öte yandan, çalışanlarımızın iklim değişikliği alanında eğitimli, bilinçli olması, kurumsal sosyal sorumluluk anlayışına sahip işletmelerimizin konuya ilişkin politikalar geliştirmesi ve devletimizin ise mücadeledeki değerli destekleri bizler için umut vericidir.

76

BAŞKAN’DAN

Page 5: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

EDİTÖR’DEN

Akansel KOÇ TİSK Genel Sekreteri

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

İklim değişikliği, bugün küresel ölçekte karşılaşılan en büyük sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. Etkileri tüm dünyada hissedilen iklim değişikliği, doğal hayatın yanında sosyal ve ekonomik hayat üzerinde de ağır etkiler oluşturabilecek önemli bir risk olarak değerlendirilmektedir.

Bu olumsuz etkilerinin en az düzeye indirgenebilmesi için dünyada ve Türkiye’de çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu noktada belirtmek gerekir ki; iklim değişikliği ile mücadelenin başarısı, hukuki bağlayıcılığı olan, kararlı ve samimi bir uluslararası iş birliğini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca, hükümetler, iklim değişikliğine uyum sağlanmasını teşvik etmek üzere, bazı stratejik öncelikleri belirlemek ve önlemler almak ve bunları uygulamaya koymak durumundadırlar.

Nitekim, iklim değişikliği, iş dünyasına hızla entegre olmaya başlamıştır.

Türkiye’de ise, iklim değişikliğinin etkilerinin ülkenin ekonomik büyüme stratejilerinde ve ulusal kalkınma politikalarında ele alınması yolundaki çalışmalar son dönemlerde hızlandırılmıştır. Yürürlükte olan Kalkınma Planı ve Planın yıllık programları bu yönde çeşitli sektör alanlarında prensipler, hedefler ve tedbirler içermektedir. Kalkınma Planı spesifik olarak sağlıklı bir çevrede yaşamanın gereğini belirtmektedir. Aynı zamanda bu hedefler Avrupa Birliği Stratejileriyle de uyumludur.

Ancak, Devletimizin Kalkınma Planı ile belirlediği hedefler ve tedbirler yanı sıra, iklim değişikliğine uyumun planlanmasında başkaca çalışmalar da yapılmalıdır. Gerçekten de, İklim değişikliği ile tam ve etkili bir mücadele için bu alanda akademik faaliyetlerin, araştırma ve geliştirme çalışmalarının ve yenilikçi teknoloji arayışlarının da artırılması gerekmektedir.

Ayrıca, en etkin çözümün üretilebilmesi için ilgili tüm aktörler uyum içinde çalışmalı, Paydaşların iklim değişikliği konusunda yaklaşımları izlenmeli; ulusal ve uluslararası hedefler, taahhütler, stratejiler ve politikalar takip edilmelidir.

İklim değişikliğine uyumun elbette maliyeti de vardır. İklim değişikliği ile ilgili olarak önlem alınmamasının ekonomik maliyetleri konusunda artan farkındalık, uyum sağlama politikalarının önemli bir parçasıdır. İlaveten, uyuma yönelik mevcut finansman kaynakları gözden geçirilerek öncelikler çerçevesinde etkin kullanımı sağlanmalı, uluslararası fonlardan daha fazla yararlanmak için ikili ve çok taraflı uluslararası iş birlikleri geliştirilmeli, yeşil çevre, iyi tarım uygulamaları ve iklim dostu teknolojilerin transferi ve geliştirilmesine yönelik yeni finansman kaynakları araştırılmalıdır.

Esasen, olumsuzlukları yanı sıra, iklim değişikliğinin etkilerine uyum için yapılacak reformlar, kaynak planlama ve ekonomik verimliliği artıran ilave faydalar

Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Riskler Raporu’nda, iklim değişikliği önceki yıllarda küresel ekonomiyi en çok etkileyecek ilk üç risk arasında yer alırken, 2016 yılında birinci sıraya yükselmiştir. Bu durum, iklim değişikliğinin bilhassa son zamanlarda uluslararası düzeyde ne denli ciddiye alındığının somut bir göstergesidir.

İklim değişikliğiyle mücadele, öncelikli hedeflerin belirlenmesini gerektirir. Bu çerçevede tespit edilen öncelikli hedeflerin; temelde planlama politikalarına, yasal ve kurumsal yapının geliştirilmesine ve bu alanda ihtiyaç duyulan finansal kaynakların teminine odaklanması ve bu yönde “öngörüye dayalı planlı uyum” yaklaşımının sergilenmesi gerekmektedir. Burada önemli olan, potansiyel kısa vadeli faydalar elde etmenin aksine, iklim değişikliği risklerinin politika programları çerçevesinde en başından dikkate alınmasıdır.

da sağlanabilir. Bu açıdan bakıldığında; değişen iklime uyum sağlamayı içeren tüm unsurların, sürdürülebilir bir anlayışla makro-politikalara entegre edilmesi amaçlanmalıdır.

İklim değişikliği ile mücadeleyle çevrenin doğal sermaye arz fonksiyonu yanında, atıkları depolama fonksiyonu da dikkate alınarak ekonomi politikalarının şekillendirilmesi önem arz etmektedir.Bu noktada; hem etki azaltımı hem de uyum için yeni hizmet, ürün ve iş modellerine de ihtiyaç duyulmaya başlandığı açıktır. Bu ihtiyaçları destekleyen finansal araçların, ürünlerin ve hizmetlerin sunulması, iş dünyası için birtakım fırsatları da beraberinde getirmektedir.

Bu etkiler, bilhassa yeşil istihdam alanında görülecektir. Gerçekten de, günümüzde yeşil ekonomi üzerinde en çok durulan konulardan biri haline gelmiştir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) de bu konuda araştırma yaparak; 2030’a kadar yeşil ekonominin 24 milyon yeni iş yaratacağını açıklamıştır. Bu doğrultuda söylenebilir ki, önümüzdeki yıllarda yeşil istihdam en hızlı büyüyen sektörler arasında yer alacaktır.

Yeşil ekonominin istihdam üzerinde göstereceği olumlu etki karşısında, bu alanın çeşitli teşvik mekanizmaları ile de desteklenmesini uygun bulunuyoruz.

Sonuç olarak denilebilir ki; dünyayı tehdit eden çevre sorunlarının başında gelen iklim değişikliği, değişen dünyanın yadsınamaz bir gerçeğidir. Küresel iklim değişikliğinin bu çok boyutlu ve kapsamlı potansiyel etkileme gücü karşısında; çevre bilincinin yerleşmesi, uyum sağlama yöntemlerinin, tüm aktörler tarafından birlikte ele alınması ve özellikle Türkiye ve yakın çevresi üzerindeki, kısa, orta ve uzun vâdedeki sonuçlarını ortaya koyacak bilimsel çalışmalara öncelik ve destek verilmesi gerekmektedir.

Kaynakça: Türkiye’nin İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı, ILO Verileri

98

EDİTÖR’DEN EDİTÖR’DEN

Page 6: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

D O S Y A

İKLİM

Dr. Bekir PAKDEMIRLITarım ve Orman Bakanı

TARIM VE ORMAN BAKANLIĞIMIZIN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE DAİR ÇALIŞMALARI

İKLİM

11

Küresel ısınma ve iklim değişikliği, etkileri ve sonuçları itibariyle dünyayı yakından ilgilendiren önemli bir sorun niteliğindedir. İklim değişkenliklerinin temel nedeni, ekonomik faaliyetler sonucu atmosferdeki sera gazı yoğunlaşmasının, olması gereken düzeyin üzerine çıkması şeklinde görülmekte ve dünya için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar insan faaliyetlerinin dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1 santigrat derece ısınmasına sebep olduğunu ortaya koymaktadır.

Yeryüzündeki herhangi bir bölge için önümüzdeki on yıllar içinde iklimin nasıl bir değişim göstereceği ile ilgili tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tahminler, araştırmalar yapılmaktadır. Ülkemiz için gerçekleştirilen tahminlerin genel olarak Karadeniz dışındaki bölgeler için yağış azalmasına dikkat çektiğini söyleyebiliriz.

Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün verilerine göre, Türkiye’nin ortalama sıcaklıklarının 1998 yılından bu yana (2011 yılı hariç) sürekli bir artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nın, son 900 yılın en ağır kuraklığını yaşamakta olduğu ve bölgenin yağış bakımından en kısır dönemi geçirdiği bilinmektedir. Türkiye ile ilgili yakın gelecekteki senaryolara göre, ısınmanın genellikle 0.5-1.5 santigrat derece arasında olacağı,

kurak dönemler sıcak hava dalgaları, orman yangınları, boranlar, ani seller, hortum ve dolu yağışı gibi meteorolojik afetlerin sayı ve şiddet bakımından artış göstereceği öngörülmektedir. Sıcaklık artışı, kuraklık, seller ve yağış rejimindeki değişiklikler özellikle yoksul kesimler için gıda temin sisteminin işlemez hale gelmesini ve gıda güvenliğinin tehlikeye girme riskini beraberinde getirmektedir.

İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek sektörlerden biri de tarımdır. Tarım, doğaya bağlı olarak sürdürülen bir faaliyettir. Bu nedenle iklim değişikliğinin tarıma etkisi diğer sektörlerden çok daha fazla olmaktadır. Tarımsal üretim miktarında oluşan değişiklikler, gıda güvencesinden gıda güvenliğine, çiftçi gelirinden milli gelire, hammaddesi tarıma dayalı sanayiden, tarım ürünleri atıklarını kullanan sanayiye kadar, tarımda üretimden tüketime uzanan süreçte yer alan tüm kesimleri yakından ilgilendirmektedir. Tarımsal uygulamalar ve üretim, küresel ısınmaya olan olumsuz etkilerinin yanı sıra, artan dünya nüfusunun sağlıklı biçimde yaşamını sürdürebilmesi açısından son derece önemlidir. İklim değişikliğinin etkilerine karşı, Bakanlığımızın da yaptığı önemli çalışmalar bulunuyor. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı gerekli önlemleri başta almak, çiftçilerimizin ve uzman tarım mühendislerimiz üzerinde farkındalığı

Sıcaklık artışı, kuraklık, seller ve yağış rejimindeki değişiklikler özellikle yoksul kesimler için gıda temin sisteminin işlemez hale gelmesini ve gıda güvenliğinin tehlikeye girme riskini beraberinde getirmektedir.

Page 7: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

1312

İKLİM

artırmak amacıyla ‘Anadolu Bozkır Ekosistem Haritası’ oluşturulmuştur.

Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan nitrat kirliliğinin izlenmesi ve önlenmesine yönelik çalışmalar devam ediyor. Bu uygulama aynı zamanda sera gazı salınımının azaltılmasına katkı sağlıyor.

Arazi toplulaştırması ile tarım alanlarındaki toprağın verimli ve ekonomik olarak işletilmesi, korunması ve geliştirilmesi gibi tarla içi çalışmalarla tarımda kullanılan enerji miktarı azaltılıyor. Böylece doğaya bırakılan salım da yaklaşık yüzde 25 azaltılmış oluyor.

Toprak verimliliği ve ekolojik koşulları korumak için organik tarımı destekliyor ve teşvik ediyoruz.

Desteklediğimiz ‘İyi Tarım Uygulamaları’ ile tarımsal çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile güvenilir ürün arzını sağlamayı amaçlıyoruz.

‘Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması Programı’yla (ÇATAK) tarımsal faaliyetlerdeki insan kaynaklı olumsuz etkilerin giderilmesi ile ilgili çalışmalar yürütülüyor. Bu kapsamda çevre dostu tarım teknikleri ve kültürel uygulamaları tercih eden çiftçilerimize, alan bazlı destekleme ödemesi yapıyoruz.

Tarımsal faaliyetlerin doğal afetlere karşı sigortalanması ile sektörün kırılganlığının azaltılması ve çiftçilerimizin gelir dengesini sağlayarak sektörde kalmaları için Tarım Sigortası’nı teşvik ediyoruz.

Bakanlığımıza bağlı araştırma enstitülerinde, tarımda enerji kullanımının azaltılması, iklim ve bitki gelişimi, sürdürülebilir kaynak kullanımı, kuraklığa toleranslı bitkilerin geliştirilmesi ve ıslahı, kurak dönemlerde kısıntılı sulama konularında yöntem ve araçlarının iyileştirilmesi, toprakta karbon tutulumunu sağlayan arazi işleme yöntem ve araçlarının geliştirilmesi, bilinçli gübre

kullanımı, hayvan besleme, hayvansal gübrenin yönetimi ve anız yakılmasının önlenmesi gibi konularda Ar-Ge çalışmaları yürütülmektedir.

Güvenli gıdaya ulaşmak için Sürdürülebilir Su-Toprak ve Arazi Yönetim prensiplerine uygun olarak; tarımsal çevreyi, ekosistemi koruyarak ve orman varlığımızı artırarak, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini minimize etmeye ve çiftçilerimizin refah seviyesini yükseltmeye devam ediyoruz.

İklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkilerine karşı, tarımsal sulamada suyun etkin kullanımı son derece önemlidir. Tarla içi sulamalarda geleneksel yöntemler yerine yağmurlama ve damla sulaması kullanılması sulama verimliliğini artırmaktadır. Yüzey sulamalarda yüzde 60 olan sulama verimliliği yağmurlamada yüzde 80’e, damla sulamada ise yüzde 95’e çıkmaktadır. Sulamada yeni tekniklere ilişkin Ar-Ge çalışmalarının ve yeni uygulamaların artırılması, suyu tasarruflu kullanan sistemlerin tarımsal üretimde doğru kullanımı için eğitim ve yayım faaliyetlerine öncelik veriyoruz. Çiftçilerimize basınçlı sulama sistemleri kurulumu için hibe desteği sağlıyoruz.

Taşkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalar kapsamında yerleşim yerleri ve tarım arazilerini olası taşkın riskine karşı bütüncül havza yaklaşımıyla akarsuları ıslah ediyoruz.

DSİ tarafından küresel ısınma ve iklim değişikliği ile mücadelenin yanında, zarar azaltmaya yönelik olarak hidroelektrik enerji üretim faaliyetleri de yürütülüyor. Yenilenebilir ve temiz bir enerji kaynağı olan hidroelektrik santraller, fosil yakıtlar gibi karbon salınımına sebep olmaz.

Bakanlık olarak iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkilerini belirlemek ve tarımı olası değişikliklere uyumlaştırmak için altyapı geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Bu kapsamda Ar-Ge altyapısını ve kapasiteyi güçlendirmek için araştırma enstitülerimiz bünyesinde konu bazlı

Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan nitrat kirliliğinin izlenmesi ve önlenmesine yönelik çalışmalar devam ediyor. Bu uygulama aynı zamanda sera gazı salınımının azaltılmasına katkı sağlıyor.

merkezleri faaliyete geçirdik. Konya’da Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü’ne bağlı ‘Bitkisel Kuraklık Test Merkezi’ kuruldu. Tarımda yenilenebilir enerji kaynaklarını etkin kullanmak amacıyla, Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde ‘Enerji Tarımı Araştırma Merkezi’ açıldı. Ayrıca güneş pili destekli sulama sistemlerinin geliştirilmesi ile su kaybı ve enerji tasarrufu konularında önemli adımlar atıldı. İklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki olası etkilerini dikkate alarak, tohum üretimine yönelik araştırmalar yapmak üzere Erzurum’da ‘Soğuğa Dayanıklı Test Merkezi’ kuruldu. Ar- Ge kapasite geliştirme faaliyetleri kapsamında Ankara’da, Türkiye Tohum Gen Bankası ve Antalya’da Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Merkezi kurularak, faaliyete geçti.

Ülkemizde 2007 ve 2008 yıllarında yaşanan kuraklık nedeniyle, hububat üretiminde rekolte önemli ölçüde düşmüştü. Bunun üzerine araştırma enstitülerimiz, kuraklığa toleranslı çeşit geliştirme çalışmalarına hız vermiştir.

İklim değişikliği ve tarımsal kuraklıkla mücadele kapsamında araştırma enstitülerimiz kuraklığa dayanıklı 22 adet ekmeklik buğday, dokuz adet makarnalık buğday, 13 adet arpa çeşidi geliştirmiştir. Ayrıca Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Kuraklık Test Merkezimiz tarafından ‘Taner’ ve ‘Şehzade’ isminde iki adet ekmeklik buğday çeşidi tescil ettirilmiştir.

Tarımsal üretimden kaynaklanan sera gazı bütçesinin belirlenmesinde en önemli kaynak olan ‘Ülkesel Coğrafi Toprak Organik Karbon Bilgi Sistemi’ kapsamında topraklarımızın ülkesel karbon haritası çıkarıldı ve Bakanlık Tarım Bilgi Sistemi’ne kaydedildi.

Tarımsal üretimde iklim değişikliğine uyum için farklı iklim değişikliği senaryoları ve iklim-bitki gelişim modelleri ile buğday, arpa, domates, ayçiçeği, zeytin, pamuk ve incir bitki türlerinde projeler yürütüyoruz. Türk tarımında katma değeri ve iklime hassasiyeti yüksek

olan diğer ürünler üzerindeki araştırma konularını da program kapsamına aldık. İklim değişikliğinin tarıma önemli etkilerinden biri de hastalık ve zararlılardaki artış riskidir. Bu durum ‘ilaçlama sayısında artış’ anlamına gelmektedir. Bunun için Ar-Ge çalışmaları ile akıllı teknolojilerle, bitkilerde hastalık ve zararlıları belirleyecek erken uyarı sistemlerini devreye aldık. Bu şekilde daha az ilaçlama ile daha etkin mücadele yapılıyor.

Bitki genetik kaynaklarının korunması kapsamında, ülkemizde 12 binden fazla bitki türü ile 4 bine yakın endemik bitki türü kayıt ve koruma altına alınmıştır. Ayrıca bugüne kadar 2 bin 500 türe ait 68 bin örnek koruma altına alınmış olup, ıslah çalışmalarında kullanılmaktadır.

Tarımda ileri teknolojinin kullanımı, dünyada olduğu gibi ülkemizde de üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Teknoloji, tarım sektörünün entegre bir parçası olmaya devam edecektir. Endüstri 4.0’ın etkisiyle traktörlerden, ekin aletlerine kadar hemen hemen tüm tarım makineleri sensörlerle donatılmakta ve nesnelerin interneti tarım sektörüne de girerek, tüm üretim süreci boyunca makinelerin birbirleriyle iletişim halinde olmasını sağlamaktadır.

Dijital sensörlerle donatılmış tarım aletleri çiftçilere; hangi alana, ne kadar ve ne tür gübre atılması gerektiğini, hava koşullarını, bitkilerin ihtiyacı olan mineralleri ve sulamayı, toprağın durumunu, tahmini hasat zamanını detaylı ve gerçek zamanlı bir şekilde gösteriyor. Böylece üreticilerin işleri kolaylaşmakta ve geleneksel yöntemlere göre verim en üst düzeye çıkmaktadır. Birbirleriyle senkronize çalışan makineler sayesinde, iş yükü ve maliyet de azalmaktadır. Bu çalışmalar iklim değişikliğinin tarım üzerindeki olumsuz etkilerini ve risklerini de gidererek veya en aza indirerek, tarım topraklarının ve su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına katkı sağlamaktadır. Bakanlık olarak araştırma projeleriyle akıllı tarım, hassas tarım gibi endüstri 4.0’ın konularına özellikle destek veriyoruz.

İklim değişikliği ve tarımsal kuraklıkla mücadele kapsamında araştırma enstitülerimiz kuraklığa dayanıklı 22 adet ekmeklik buğday, dokuz adet makarnalık buğday, 13 adet arpa çeşidi geliştirmiştir.

Page 8: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

kalkınma odaklı bir dönüşüm gerekmektedir.

Karbon fiyatlandırma

İklim değişikliği ile mücadelede ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma hususunda en çok başvurduğu yöntem ise karbon fiyatlandırmadır. Karbonun fiyatlandırma uygulamaları ile ekonomilerin düşük karbonlu üretime geçişleri hızlanmaktadır. Karbon fiyatlandırması, emisyonların maliyetini karar vericilerin ekonomik gerekçelerinin bir parçası yaparak, iklim değişikliğinin etkilerini maliyet etkin şekilde azaltan bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Karbon fiyatlandırmasında temel olarak iki politika söz konusudur: Karbon Vergisi ve Emisyon Ticaret Sistemi.

Karbon vergisi sisteminde, devlet her bir ton sera gazı emisyonu için ödenmesi gereken fiyatı belirlemektedir. Vergi kapsamına alınan, enerji ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren tesisler, salım yaptıkları her bir ton sera gazı emisyonu için vergi ödemekle yükümlüdür. Nihayetinde devlet tarafından belirlenen karbon fiyatı bir karbon piyasası oluşturur ve bu vergi seviyesine göre tesisler sera gazı emisyonlarını azaltmak ile vergiyi ödemek arasında tercih yaparlar.

Emisyon ticaret sistemi ise, “Bir veya daha fazla sektörden kaynaklanan toplam emisyon miktarı üzerine bir üst sınır getiren ve bu üst sınıra eşit olacak miktarda permi yaratarak, piyasa oluşturan mekanizma” olarak tanımlanır. Emisyon permisi; emisyon ticareti sistemi kapsamına alınan tesisler için belli bir süre geçerli olan, bir ton CO2e emisyonu başına bir birim olacak şekilde tahsis edilen kirletme izni demektir. Bu doğrultuda tesislerin, belirlenen üst sınır dahilinde ellerinde yeterli miktarda emisyon permisi bulundurmaları gerekmektedir. Bu sisteme dahil edilen tesislerin, salım yaptıkları her bir emisyon birimi için bir

İklim değişikliğinin etkileri küresel olarak ve tahminlerden daha hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Bilimsel bulgular, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin artarak devam edeceğini göstermektedir. Aşırı ve beklenmedik hava olayları, uzun süren orman yangınları, kuraklık, tarımsal verim kayıpları, sıcak hava dalgaları tüm coğrafyaları etkilemektedir.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2018 yılı Ekim ayında yayımlanan ‘1.5 Derece Raporu’na göre; küresel sıcaklık artışını 1.5 santigrat derece sınırlandırırsak, karalar ve okyanuslardaki ortalama sıcaklık artışı, yoğun nüfuslu yerlerde yaşanan aşırı sıcaklıklar, aşırı yağışlar ve kuraklık gibi etkilerin azaltılması sağlanabilmektedir. Ancak, yine söz konusu rapora göre, hâlihazırda sıcaklık artışının yaklaşık 1 santigrat derece olduğu ve önlem alınmadığı takdirde 2030 ile 2052 yılları arasında 1.5 santigrat derecelik sıcaklık artışının gerçekleşeceği ifade edilmektedir.

İklim değişikliğinin sebep olduğu olumsuzluklardan tüm ülke ekonomileri etkilenmektedir. Tedarik zincirlerinin küreselleştiği bu dönemde, dünyanın farklı yerlerinde yaşanan aşırı hava olayları tüm küresel üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.

Dünya, iklim felaketlerinin sebep olduğu ekonomik kayıplarla mücadele etmektedir. Hükümetler ve iş dünyası sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum için politikalar geliştirmekte, gerekli yatırımların hayata geçirilmesine yönelik finansman kaynakları aramaktadır.

Bu çerçevede bilim insanları ile ekonomistler, iklim değişikliği ile mücadelenin ayrılmaz parçası haline geldiler. “Emisyonları belli bir oranda azaltmanın

emisyon permisinden vazgeçmeleri gerekmektedir. Elinde salım yaptığı emisyondan fazla permi tutanlar, bu permileri, permi ihtiyacı olan diğer bir tesise satabilmekte ve böylece ortaya bir piyasa çıkmaktadır.

Karbon fiyatlandırma uygulamaları, dünya genelinde iklim değişikliğiyle mücadelede gerek etki, gerekse ticari işlem hacmi ile ciddi bir boyuta ulaşmıştır. Ülkeler, karbon fiyatlandırma mekanizmalarına giderek daha fazla başvurmaktadır. 2018 yılı sonunda emisyon ticaret sistemlerinin toplam değeri yaklaşık 54 milyar dolara ulaşmıştır. Dünya genelindeki karbon vergilerin boyutu ise yaklaşık 25 milyar dolara ulaşmıştır. Bu bağlamda, 2018 yılı itibarıyla dünya çapında gerçekleştirilen karbon fiyatlandırması yaklaşık 80 milyar dolardır. Dünya Bankası tarafından 2018 yılında yayımlanan Karbon Fiyatlandırma Durum Raporu‘na göre, 2018 yılı itibarıyla, 46 ülkede ve 24 bölgede emisyon ticaret sistemi veya karbon vergisi uygulanmaktadır.

Ülkemize benzer ekonomilerde de emisyon ticaret sistemi ve karbon vergisi politikaları uygulamaları son dönemde iklim değişikliği ile mücadele hususunda uygulanan yöntemlerden biri haline gelmiştir. Avrupa Birliği, Japonya, ABD ve Kanada’daki bölgesel sistemlerin yanı sıra Çin, Meksika, Şili, Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerde de karbon fiyatlandırma politikaları bir politika aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Karbon fiyatlandırma araçlarına yönelik, ülkemiz tarafından atılan en önemli adım ise Dünya Bankası tarafından belirli ülkelerle işbirliği halinde yürütülmekte olan Piyasaya Hazırlık Ortaklığı Programı’na dâhil olunmasıdır. Piyasaya Hazırlık Ortaklığı Programı, Türkiye dahil 18 ülkede uygulayıcı ülkede emisyon ticaret sistemi,

maliyeti nedir, büyüme, istihdam, sektörel çıktı miktarı nasıl etkilenir, iklim değişikliği ile mücadele etmemenin maliyeti nedir” sorularına yanıt bulmak için ekonomik analizlerin çalışılması önem kazandı.

Yapılan çalışmalar, hiçbir önlem alınmadığı takdirde iklim değişikliğinin maliyetinin katlandığını göstermektedir. Sigorta şirketleri, özel sektör ve hükümetler tarafından yürütülen programlarda, 2017 yılı içerisinde doğal afetlerden dolayı meydana gelen ‘sigortalanmış kayıplar’ın maliyetini 134 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. Ülkemizde de aşırı sıcakların tarıma en çok maliyet yüklediği sene 2017 yılı olmuştur. Konya Ereğli’de düşük sıcaklık nedeniyle meyve ağaçlarında zarar meydana gelmiştir. Sigorta şirketleri, İstanbul’da 2018 yılı Temmuz ayında yaşanan felaketlerin ülkemize maliyetinin 1.2 milyar lira olabileceğini açıklamıştır. Aşırı hava olayları sebebiyle yaşanan felaketler ve bunların sebep olduğu maliyetler göz önünde bulundurulduğunda, iklim değişikliğine karşı vakit kaybetmeden önlem alınması gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

İklim değişikliğinin etkilerinin ortaya çıkması ve bu konuda mücadele etme çalışmalarına hız verilmesi ile tüm dünyada ekonomi ve iş yapma pratikleri de değişmektedir. Yeşil ekonomi ve iklim ekonomisi, yeni ekonomik düzenin temel motivasyonu haline gelmektedir.

Enerjide, sanayide ve şehirlerde; kaynak verimliliği, temiz üretim ve tüketim, alternatif enerji kaynakları ön plana çıkmaktadır. Dünyada iklim değişikliği ile mücadelede inovasyon ve teknoloji hareketi başlamıştır.

Yeşil ve iklim dostu teknolojiler, kentlerden tarıma, ulaşımdan binalara, enerjiden bilişime ve atığa kadar her alanda üretilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada; enerji, ulaştırma ve sanayi sektörlerinde düşük karbonlu

karbon vergisi, sektörel kredilendirme mekanizmaları gibi karbon fiyatlandırma araçlarının uygulanmasına yönelik teknik ve idari çalışmaların yapıldığı Dünya Bankası tarafından yürütülen bir programdır.

Program kapsamında, Dünya Bankası tarafından ülkelere hibe şeklinde destek verilerek, bu ülkelerde piyasa mekanizmalarının uygulanması konusunda ulusal projelerin yürütülmesi sağlanmaktadır. Türkiye’de yürütülen PMR projesinin amacı ise, kamu ve özel sektörle yakın işbirliği içerisinde çalışarak, karbon fiyatlandırma politikaları hakkında kapasite gelişimi sağlamak ve yürütülen kapsamlı çalışmalarla bu politikaların ülkemize uygunluğunu değerlendirmektir.

Proje kapsamında; karbon piyasası mekanizmalarının kullanılması konusunda karar verme mekanizmasına yönelik analitik çalışmalar, kapasite geliştirme, farkındalık ve eğitim çalışmaları yürütülmüştür. Bu çerçevede, emisyon ticaret sistemi ve karbon vergisi gibi karbon fiyatlandırma araçlarının yanı sıra, yenilenebilir enerji ticaret sistemi ve sonuç odaklı finansman mekanizmasının ülkemize uygunluğu proje kapsamındaki çalışmalarda detaylı ve teknik olarak değerlendirilmiştir. Proje kapsamında, özel sektör ve kamu ile yapılan toplantılarda iklim kanunu çalışılması ve iklim kanunu altında Türkiye’ye uygun karbon fiyatlandırma aracının yer alması varılan ortak nokta olmuştur.

2014 yılından bu yana yürütülen PMR Türkiye Projesi’nin ilk fazı Aralık 2018’de tamamlanmış olup, projenin ikinci fazı başlatılmıştır. İkinci fazda, proje kapsamında İklim Kanunu hazırlanmasına yönelik çalışmalar başlatılacaktır. Bu kapsamda, başka ülkelerde yürürlükte olan iklim mevzuatları gözden geçirilerek ve ülkemiz ulusal şartları göz önünde bulundurularak bir taslak İklim Kanunu çalışması yapılacaktır.

Yapılan çalışmalar, hiçbir önlem alınmadığı takdirde iklim değişikliğinin maliyetinin katlandığını göstermektedir.

1514

İKLİM

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve KARBON FİYATLANDIRMAT.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü

Page 9: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

ise daha az yağışlı olacağı öngörülmektedir. • Türkiye genelinde kar yağış miktarlarının her iki senaryoda da 2015-2100 yılları arasında giderek azalacağı öngörülmektedir. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Doğu Toroslar’da kar örtüsündeki azalmanın, Fırat Dicle Havzası’nın hidrolojik döngüsünü değiştireceği beklenmelidir.• Yağışın 1 mm’den az olduğu ardışık kurak günlerin sayısı artış gösterirken, yağışın 1 mm’den fazla olduğu ardışık ıslak gün sayısında önemli bir değişim tespit edilmemiştir.• 2015-2100 yılları arasında pozitif yağış anomalilerinin görüldüğü Karadeniz ve Marmara Bölgesi’nde aşırı yağış olasılıklarının artması bu bölgelerde özellikle şehir merkezlerinde taşkınların oluşum sıklığını ve buna bağlı ekonomik kayıpları artırabilir.• Havzalar özelinde tüm senaryolar ve projeksiyon dönemlerinde önemli oranda su açığı tahmini ile Fırat-Dicle Havzası öne çıkmaktadır. İklim değişikliğinin etkisi ile 2041-2070 döneminde havzanın brüt su potansiyelinde yüzde 60’lara varan azalma meydana gelebileceği öngörülmektedir. Öte yandan tüm dönemlerde olmasa dahi, en kayda değer su açığının gözlendiği havzalar genel itibariyle Doğu Akdeniz ve Konya Kapalı Havzaları’dır.

İklim değişikliği ile mücadelede DSİ’nin rolüDünyamız, ‘İklim Değişikliği’ başta olmak üzere kontrolsüz nüfus artışı ve çarpık kentleşme gibi kritik kaynaklar üzerindeki baskıyı giderek artıran sorunlar ile mücadele etmektedir. Özellikle son yıllarda ‘İklim Değişimi’nin etkilerinin daha belirgin hissedilmesi, geniş çaplı tedbirlerin alındığı uluslararası bir mücadeleyi zorunlu kılmıştır. Bu mücadele, temelde iki kalemde ele alınmaktadır; Uyum (adaptation) ve Azaltım (mitigation).

İklim değişikliğinin menfi etkilerinin hafifletilmesi yönündeki tedbirler uyum kapsamında değerlendirilirken, karbon salınımının azaltılmasına yönelik faaliyetler ise azaltım kaleminde ele alınmaktadır.Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,

İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisiİklim değişikliği öncelikli olarak sıcaklıklardaki artış ve küresel ısınma olarak düşünülse de, iklim değişikliği kaynaklı etkilerin en önemlileri, yağış rejiminin değişmesi nedeniyle oluşacak etkilerdir. Hidrolojik sistem, dünyadaki iklim şartlarından doğrudan ve dolaylı olarak etkilenmektedir. Sıcaklıklardaki değişiklik buharlaşma ve terleme hızını, bulut karakteristiğini, toprak nemini, fırtına şiddetini ve kar yağış ve erime rejimlerini etkilemektedir. Yağışlardaki değişimler aynı zamanda, taşkın ve kuraklık olaylarının zaman ve şiddetinde, yüzeysel akış rejiminde, yeraltına sızan su miktarında, bitki deseninde ve büyüme hızlarında değişikliğe yol açmaktadır.

Türkiye 25 hidrolojik havzaya bölünmüş olup, bu havzalara temel teşkil eden su, hayati ve toplumsal öneme sahip bir kaynaktır. Su açısından yarı-kurak bir bölgede bulunan Türkiye’nin yağış rejimi, mevsimlere ve bölgelere göre büyük farklılıklar gösterir. Bazı akarsu havzalarında su ihtiyaçlarının, kaynakların potansiyelini aşmış durumda olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’de iklim değişikliği nedeniyle sıcaklıkların artması, yağışların azalması, yüzey sularının kaybı, kuraklıkların sıklaşması, toprağın bozulması, kıyılarda erozyon ve taşkın gibi etkiler, su kaynaklarının varlığını doğrudan

ülkemizdeki su kaynaklarının plânlanması, yönetimi, korunması, geliştirilmesi ve işletilmesinden sorumlu tüzel kişiliği olan, 1954 yılında kurulmuş özel bütçeli bir kamu kuruluşudur. Bu kapsamda DSİ Genel Müdürlüğü; faaliyet alanına giren su depolama kapasitesinin artırılması, içme-kullanma ve sulama suyu temini, içme suyu ve atık su arıtma tesisleri, taşkın koruma çalışmaları, hidroelektrik enerji üretimi ve çevre konusunda yaptığı yatırımlar ile başta uyum çalışmaları olmak üzere azaltım çalışmalarına da katkı sağlamaktadır.

Su kaynaklarının geliştirilmesi, korunması ve akılcı kullanımı kapsamında iklim değişikliği ile mücadeleye doğrudan veya dolaylı olarak fayda sağlayan Kuruluşumuzun, 2019-2023 Stratejik Planı’nda yer alan stratejik amaçlar şöyle özetlenebilir:

• Belediyelerin içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarını yeterli miktar ve kalitede karşılamak, atık su kirliliğini önlemek.• Yerleşim yerleri ve tarım arazilerinde, taşkın sularının oluşturacağı zararları kontrol altına almak.• Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için hidroelektrik enerji arzını artırmak.• Tarımda suyun etkin ve verimli kullanılmasını sağlamak.Bu çerçevede, Kuruluşumuz Stratejik Planında belirtilmiş amaçlarına ilişkin olarak yaptığı çalışmalar özetle şunlardır:

‘Havza Master Plan’ çalışmaları25 akarsu havzası için hazırlanan ‘Havza Master Plan Raporları’ çalışmaları kapsamında her havzanın yüzey, yeraltı ve kaynak suyu ve toprak kaynaklarının belirlenmesi, enerji üretme imkânları ile içme-kullanma ve sulama suyu ihtiyaçlarının karşılanması, taşkın zararlarını önlemeye yönelik tesislerin yanı sıra su potansiyelinin uygun olması durumunda, havzalar arası su aktarılması imkânları araştırılarak projeler önerilmekte, projelerin teknik, ekonomik ve çevresel yönden yapılabilirliği ortaya konulmaktadır.

Kuruluşumuzca, ülkemizdeki 25 su havzasının ‘Havza Master Planı Raporu’

tehdit etmektedir.

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ile Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından 3 küresel iklim modeli ve RCP4.5 ve RCP8.5 senaryolarının verileri ile bölgesel iklim modeli kullanılarak sırasıyla 10x10 km ve 20x20 kilometre çözünürlüklü iklim projeksiyonları geliştirilmiştir.

Bahse konu her iki çalışmanın sonuçlarına göre, Türkiye geneline ilişkin iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin su kaynakları üzerinde olması muhtemel etkileri şunlardır:

• Projeksiyon döneminin sonu olan 2090-2100 periyodunda sıcaklık artışları en yüksek değerlere ulaşarak, 3-7 santigrat derece aralığında değişecektir. Artan sıcaklıklar nedeniyle, kış aylarında yağış tipinin kardan yağmura daha sık dönmesi, karla kaplı alanların azalmasına, ilkbahar aylarında ise karın daha erken erimesine sebep olmaktadır. • Beklenen yağış eksiklikleri ile beraber buharlaşma hızının artması, su kaynaklarında ve tarımsal sektörde stresi yükseltecektir. • Genel olarak projeksiyon dönemi boyunca 10 yıllık mevsimsel yağış ortalamalarında RCP4.5 senaryosu için -50 mm ile 40 mm arasında RCP8.5 senaryosuna için ise -60 mm ile 20 mm arasında değişimler öngörülmektedir. Referans dönemine göre Türkiye’nin kuzeyinde yer alan havzaların daha yağışlı, güneyde yer alan havzaların

1716

İKLİM

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE DSİ

Mevlüt AYDINDevlet Su İşleri (DSİ)Genel Müdürü

DSİ 2023 YILI HEDEFLERİ

• Depolama tesisi kapasitesi 166 milyar m3’ten 200 milyar m3’e

• Sulama alanı 6,5 milyon hektardan 8,5 milyon hektara,

• İçmesuyu temini 3,97 milyar m3’ten 6,07 milyar m3’e

• Arıtılan günlük atıksu miktarı 236.000 m3’ten 750.000 m3’e

• Taşkın kontrol tesisi sayısı 8.236 adetten 10.306 adete,

• Hidroelektrik enerji kurulu güç kapasitesi 28.222 MW’tan 40.000 MW’a, enerji üretim potansiyeli 98,2 milyar kWh/yıl’dan 135 milyar kWh/yıl’a ulaşacaktır.

Page 10: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

SUTEM (Sulama Tesisleri Mekânsal Bilgi Sistemi)DSİ tarafından işletilen veya devredilen sulama tesislerinin işletme, bakım ve yönetim faaliyetlerinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve raporlanmasının CBS tabanlı, merkezi web uygulaması üzerinden sağlanması amacıyla hazırlanmış olup, sulama tesislerinde planlı su dağıtımı, mesaha, tahakkuk ve tahsilat gibi önemli iş kalemlerinin tüm su kullanıcı teşkilatlara tek noktadan hizmet sunacak bir bilişim altyapısı üzerinden gerçekleştirilmesi sağlanacaktır. Söz konusu modüllerin geliştirmesi tamamlanarak kullanıcı eğitimleri verilmiş olup sulama birlikleri tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

İçme suyu temini atık su arıtımı çalışmaları1968 yılında yürürlüğe giren 1053 sayılı kanun İle DSİ, belediye teşkilatı olan tüm yerleşim yerlerine içme, kullanma ve endüstri suyu temini ve sağlık ve çevre açısından gerekli gördüğü öncelikli atık su toplama ve arıtma tesisleri yapımı ile görevlendirilmiştir.

DSİ Genel Müdürlüğümüzce İçme Suyu Arıtma Tesisleri’nde; ham sularımızın kirlilik parametrelerine bakılarak ağırlıklı olarak konvansiyonel sistemle, bu sistemin yetersiz kaldığı durumlarda basınçlı filtreler ve ters osmoz sistemleri kullanılmaya başlanmıştır.

DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülerek işletmeye alınan 320 adet içme suyu tesisinden, 46 milyon kişiye yılda 4 milyar m3 içme suyu sağlanmaktadır. Devam eden 90 adet içme suyu işi ile de

hazırlanması çalışmalarına 2010 yılı itibariyle başlanılmış olup, Kızılırmak nehri havzaları hariç diğer tüm havzalarda master plan çalışmaları tamamlanmıştır.

Depolama kapasitesinin artırılmasıÜlkemiz yarı kurak bir iklime sahip olduğundan, bunun yanında topografya ve iklim özellikleri bakımından farklı coğrafi bölgelere ayrıldığından bölgelerin yağış ve dolayısıyla akış rejiminde düzensizlikler gözlenebilmekte ve buna bağlı kuraklık olayları yaşanabilmektedir.

Kuraklıkla mücadelede en önemli husus yağmur sularının denizlere ulaşmadan verimli bir şekilde kullanılması ve akarsularda gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Bu maksatla, düzenli yağış rejimi bulunmayan bölgelerde kurak dönemlerde ihtiyacı karşılamak üzere, akarsular üzerinde suyun toplanması ve depolama yapılarının artırılması gerekmektedir. Bu yüzden ülkemiz şartlarında baraj ve gölet yatırımlarının sürdürülmesi önem arz etmektedir. Ayrıca, yağışların yeraltında depolanarak kullanılmasına yönelik çalışmalar bölgenin jeolojik şartları, yeraltı suyu durumu, çevresel etkileri vb. hususlar dikkate alınarak bazı havzalarda yapılmış olup, uygun şartları haiz diğer havzalarda yapılmasına yönelik etütlere devam edilmektedir.

Depolamalı tesislerin kapasiteleri artırılarak iklim değişikliği ve kuraklık koşullarında su kaynaklarının miktarında karşılaşılacak belirsizliklerin daha dengeli bir şekilde azaltılması hedeflenmektedir.

Talepleri karşılamak için içme-kullanma, sanayi ve sulama amaçlı baraj ve göletler yapılarak potansiyel su tutma kapasitesi arttırılmakta ve karşılaşılabilecek su sıkıntısının önlenmesi ve suyun kontrollü tüketimi sağlanmaktadır.

1954 yılından günümüze kadar 778’i baraj, 477’si alçak baraj (gölet) olmak üzere toplam bin 255 adet depolama tesisinin inşası tamamlanmış olup, yatırımlara devam edilmektedir.

18 milyon nüfusa yıllık ilave 1.86 milyar m3 içme suyu temin edilecektir.

Dünya’da ilk defa denizin içinden askıda borularla KKTC’ye içme suyu götürülmüştür. İstanbul, Ankara ve İzmir’e içme suyu sağlayacak Melen, Gerede ve İzmir İçme Suyu Projeleri’nin tamamlanmasında sona gelinmiştir. Yapılan tüm içme suyu faaliyetleri (isale hatları, arıtma tesisleri vb.) ile hedeflerimizi büyük oranda gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk duymaktayız. Gayemiz, içme suyu gitmeyen tek bir yerleşim yeri kalmaması ve tüm halkımızın insan sağlığına uygun, güvenilir su içmesini temin etmektir.

DSİ, Türkiye sınırları içerisinde yaptığı projelerin yanı sıra, Balkanlar’dan Afrika’ya ve Ortadoğu’ya mazlumların gözyaşlarını silmeye ve onlara umut olmaya devam etmektedir.

Özellikle son yıllarda Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle ülkemize sığınan ve kahraman güvenlik mensuplarımız tarafından düzenlenen operasyonlarla Suriye’de güvenli bölge oluşturulan yerlerde, yaklaşık 432 bin kişiye içme-kullanma suyu sağlamak maksadıyla sondaj kuyuları açılmıştır.

Ayrıca ülkemizde Suriyeli mülteci sayısı yüksek olan Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis ve Hatay illeri ve ilçelerinde, içme suyu projelerinin kısa sürede faydaya dönüşmesini gerçekleştirmek üzere isale hattı ve arıtma tesisi işleri proje ve/veya inşaat olmak üzere çeşitli kademelerde sürdürülmektedir.

Aynı şekilde, artan nüfus ve gelişen sanayiye bağlı olarak ‘su’ya ihtiyaç hızla artmakta ve doğal su kaynakları hızla tükenmektedir. Bundan dolayı, atık suların iyi yönetilerek geri kazanımlarının sağlanması da büyük önem arz etmektedir.

Özellikle, Havza Koruma Eylem Planları kapsamında yerleşim yerlerinden kaynaklanan evsel kaynaklı atık suların Biyolojik ve İleri Biyolojik Arıtma Tesisleri ile Kolektör Hatları plan-proje ve yapım

Sulama tesislerinin yenilenmesi ve modernizasyonuDSİ tarafından inşa edilerek işletmeye açılan, işletme, bakım ve yönetim sorumluluğu faydalananlara devredilen tesislerinin fonksiyonlarını yerine getirmelerinin sağlanması, milli ekonomiye katkılarının devam ettirilmesi, çiftçilerin faydalanma süresinin ve şartlarının iyileştirilmesi, işletme ve bakım faaliyetlerinin sürekliliği ile su tasarrufunun sağlanması maksadıyla tesisin bakım ve onarım çalışmaları ile giderilemeyecek boyuttaki ihtiyaçlarının karşılanması esasına dayanan çalışmalar ‘Yenileme Projesi’ kapsamında sürdürülmektedir.

Devralan kuruluşun DSİ’ye başvurmaları sonrasında talep ilgili DSİ Bölge Müdürlüklerince hazırlanan rapor ile ‘Genel Müdürlük İşletmedeki Sulamalarda Yenileme Projesi Taleplerini İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’ tarafından değerlendirilmekte ve uygun bulunması durumunda etüt, planlama ve proje çalışmalarına başlanmaktadır.

Yenileme projelerinin DSİ Yatırım Programı’na alınabilmesi için öncelikle söz konusu projenin, güncel keşfe dayanan yapılabilirlik raporunun hazırlanarak yapılabilirliğinin ortaya konması gerekmektedir. Söz konusu çalışmalarda sulama sistemleri gözden geçirilerek, su tasarrufu sağlayan basınçlı sistemler tercih edilmektedir.

DSİ Genel Müdürlüğü’nce borulu şebekelere devam edilmesiyle kapalı şebeke oranının; 2019 yılında yüzde 35, 2023 yılında ise yüzde 48 seviyesine ulaştırılması hedeflenmiştir.

çalışmalarımız, ihtiyaçlar ve talepler doğrultusunda artan bir şekilde devam etmektedir. Atık sular gelişen teknoloji ile arıtılarak; sanayi, tarımsal sulama, park-bahçe sulamaları, gibi çok çeşitli alanlarda kullanılabilmektedir.

DSİ Genel Müdürlüğümüz tarafından 2012-2018 yılları arasında Ergene Havzası’nda günde toplam 250 bin metreküp kapasiteli 12 adet Atık Su Arıtma Tesisi ve 26 kilometre uzunluğunda üç adet Kolektör Hattı ile diğer havzalarda günde 800 metreküp kapasiteli iki adet Atık Su Toplama ve Arıtma Tesisi tamamlanmış olup, atık suların geri kazanımlarına yönelik faaliyetlerimiz hızla devam etmektedir. İnşaatı devam eden altı Atık Su Arıtma Tesisi ile günlük 55 bin metreküp atık su arıtılacaktır. Proje yapımı devam eden altı iş ve planlama aşamasındakilerle 2023 yılına kadar toplamda günlük 750 bin metreküp atık suyun arıtılması sağlanacaktır. Ayrıca KKTC’de de Atık Su Tesisleri yapımına ait çalışmalar devam etmektedir.

Taşkın kontrolü çalışmalarıİklim değişikliği, doğal afetlerin şiddetini ve sıklığını artırmaktadır. Bu sebeple DSİ, değişen şartlara uyum sağlayacak taşkın koruma projelerini hayata geçirmektedir.

Kuruluşumuz, toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması ve etkinliğinin artırılması maksatlarıyla, yukarı havzalardaki erozyondan kaynaklanan ve akarsularla mansaba taşınan rüsubatın, yerleşim yerleri, taban tarım arazileri, DSİ’ye ait mansap tesisleri, baraj ve göletler ile diğer kamu kuruluşlarının tesislerinde oluşturacağı zararların önlenmesine yönelik olarak taşkın ve rüsubat kontrolü konularında etütler yapmakta/yaptırmakta, buna yönelik projeler hazırlayarak uygulamaya koymaktadır.

1918

İKLİM İKLİM

İşletmedeki Taşkın Kontrolü Tesisleri ve Faydaları (31.12.2017)

Türü Adet Koruma Alanı (ha)

Taşkın ve Rüsubat Kontrol Tesisi 8.168 1.442.586

Taşkın Maksatlı Depolama 68 447.550

TOPLAM 8.236 1.890.136

DSİ SULAMALARININ GELİŞİMİ

Page 11: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

ilgili ihbarda bulunulabilmesi ve araziden konum ve fotoğraf ile birlikte mevcut bilgilerin Mekânsal Bilgi Sistemi ortamında hazırlanmış veri tabanına aktarılmasını sağlayacak TAMBİS Mobil ile personel tarafından İzleme ve Değerlendirme çalışmalarının yapılacağı TAMBİS Web uygulaması geliştirilmiştir. Söz konusu uygulama Mayıs 2017 tarihinde kullanıma açılmıştır.

Akarsulardaki ıslahların, membadan mansaba yan kolları da kapsayacak şekilde bütüncül şekilde yapılması ve akarsulara yapılan her türlü olumsuz müdahalenin ortadan kaldırılması, istimlak bedellerinin belirlenmesi ve yeni ihtiyaçların tespit edilmesi amacıyla Doğu Karadeniz Havzası’nda seçilen alt havzalarda ‘Taşkın ve Rüsubat Kontrolü Eylem Planı (TRKEP)’ geliştirilmiş, fakat akarsuların ıslahı için güzergâhların kuruluşumuza ihtilafsız teslim edilememesinden dolayı, TRKEP çalışmaları kamulaştırma çalışmalarını da içerecek şekilde genişletilmiştir. Bu kapsamda Doğu Karadeniz şehir taşkınları acil ıslah tesisleri için öncelikli projeler belirlenmiştir.

TAMBİS (Taşkın, arıza müdahale mekansal bilgi sistemi)DSİ personeli ve vatandaşlarımız tarafından yaşanmakta olan taşkın, tesislerimizde meydana gelen arıza, dere yatakları ve taşkın koruma tesisleri başta olmak üzere tüm DSİ tesislerine yapılan müdahaleler ile

olmayan ve işletme maliyeti düşük olan HES’lerin enerji verimi de yüksektir. Son yıllarda özel sektörün de büyük katkısıyla hidroelektrik enerji potansiyelimizin kullanım oranı önemli ölçüde artmıştır.

Teknik ve ekonomik olarak yapılabilir toplam hidroelektrik enerji potansiyelimiz 180 milyar kWh/yıl olup, 2023 yılına kadar tesis dilecek projeler ile toplam 40 bin MW kurulu güç kapasitesi ve 135 milyar kWh/yıl üretim potansiyeline ulaşılacaktır.

ATHOM (Akım Tahmin ve Havza Optimizasyon Modeli)Havzalara gelecek suyun doğru tahmin edilememesi ve çeşitli nedenlerle santrallerin optimum şekilde işletilememesi sonucunda suyun enerjisi alınamadan atılması ya da su olmasına rağmen ithal kaynaklarla elektrik üretilmesi, önemli maddi kayıplara yol açmaktadır. Ayrıca

Hidroelektrik enerji üretimiUyum başlığı altında yürütülen çalışmalarımızın haricinde ‘azaltım’a yönelik faaliyetimiz de hidroelektrik enerji üretimidir. Bilindiği gibi Hidroelektrik Santraller (HES) yenilenebilir ve temiz bir enerji kaynağıdır. Fosil yakıtlar gibi karbon salınımına sebep olmayan HES’ler küresel ısınmanın etkilerini azaltma konusunda önemli bir yere sahiptir. Yakıt gideri

anlık su baskınları nedeniyle barajların zorlanması, baraj kapaklarının zorunlu olarak açılması sonucunda taşkınların oluşması gibi olumsuzluklarla da karşılaşılmaktadır.DSİ Genel Müdürlüğü ile TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi arasında yürütülen ATHOM projesi sayesinde tekli ve ardışık su yapılarına gelecek akımın tahmin edilmesi ve buna bağlı olarak depolama tesislerinin su bütçelerinin hazırlanarak günlük, aylık ve yıllık bazda işletilmesini sağlayacak bir modelin geliştirilmesi hedeflenmektedir.Böylece; sulama ve içme suyuna yönelik su kaynaklarının optimum şekilde kontrol edilerek suyun israf edilmemesi, hidrolik kaynaklı elektrik enerjisi üretimini maksimize edecek şekilde barajların işletilmesi ve geliştirilecek otomatik sistem sayesinde taşkın mevsiminde oluşabilecek risklerin tahmin edilebilmesi sağlanacaktır.

2120

İKLİM İKLİM

TÜRKİYE ENERJİ ÜRETİMİ

% 7,7RÜZGAR(6.692)

% 1,3JEOTERMAL

(1.164)

% 5,4GÜNEŞ(4.744) % 32,2

HİDROLİK(28.232)

% 53,4TERMİK(46.582)

KAYNAKKURULU KAPASİTE (MW)

HİDROLİK 28.232 (%32.2)

TERMİK 46.582 (%53.4)

› Doğalgaz 26.234 (%30.1)

› Kömür 18.667 (%21.4)

› Diğer 1.681 (%1.9)

RÜZGAR 6.692

JEOTERMAL 1.164

GÜNEŞ 4.744

TOPLAM 87.414

Page 12: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazı birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda, Yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışı ve iklimde oluşan değişiklikleri ifade etmektedir. İklim değişikliği ile ilgili insan kaynaklı olan sera gazları (floro karbonlar vb.) her geçen yıl artış göstermektedir.

Yerel düzeydeki kirletici etkilerin, önce bölgesel sonra küresel ölçekte tüm gezegenin ve insanlığın geleceğini tehdit eder hale gelmesi, çevre sorunlarının çözümünün sadece ulusal düzeydeki girişimlere bırakılamayacak kadar önemli olduğunu ortaya koymuş ve 1970’lerde bu sorun küresel olarak gündeme getirilmiştir. Çevre konusundaki çok taraflı belgeler büyük çoğunlukla 1972 BM İnsan Çevresi Konferansı’ndan (Stockholm Konferansı) sonra kabul edilmiştir. Bunlardan biri olan ve katılımcı ülkelerin iklim sistemleri üzerinde insan etkilerini azaltmak için, atmosferdeki sera gazı miktarını belirli miktarda sabitleme amacını güden BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), 1992 yılında Rio de Janeiro kentinde kabul edilmiş ve 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Şu anda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde 197 Taraf bulunmaktadır. Sözleşme, Tarafların azaltım ve iklim değişikliğinin etkilerine uyuma ilişkin yükümlülüklerini tanımlamaktadır ve tüm Taraflar için geçerli yükümlülüklere ek olarak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke Tarafları için farklı yükümlülük türleri ortaya koymaktadır. Türkiye, farklı konumu da göz alınarak sözleşmeye 24 Mayıs 2004’te 189’uncu Taraf olarak katılmıştır. Sözleşmenin genel ilkeleri; Eşitlik ilkesi - Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi - İhtiyatlılık ilkesi - Sürdürülebilir kalkınmayı destekleme hakkı ve yükümlülüğü olarak sıralanmaktadır.

Sera gazı emisyonlarının küresel ölçekte artmaya devam etmesi ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin giderek daha fazla hissedilir olması üzerine, gelişmiş ülkelerin bağlayıcı yükümlülükler üstlenmeleri için BMİDÇS’ye taraf ülkeler, mevcut Sözleşme’nin niteliğini güçlendirmek

amacıyla, Kyoto Protokolü’nü (KP) müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, Protokol, Sözleşme’nin 1997 yılında Kyoto’da yapılan 3’üncü Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiş, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz, Protokol’e 2009 yılında taraf olmuştur. Protokol’e halen 191 ülke ve AB taraftır. Ülkemiz KP’ye 2009 yılında taraf olduğu cihetle, sayısallaştırılmış emisyon sınırlandırma / azaltım taahhüdü bulunmamaktadır.

Devam eden süreçte, 2010 yılında Kopenhag’da AB ve ABD baskısı ile 2020 sonrası hedefleri için yeni bir anlaşma yapılması gerekliliği doğmuş, 2020 sonrası için geçerli olacak Paris Anlaşması (2015) kabul edilmiştir. Anlaşma gereği her ülke ulusal katkısını sunmaktadır. Türkiye de 2030’a kadar karbon salımını yüzde 21’e kadar azaltmayı hedeflediğini belirtmiştir. Tüm bu çalışma ve çabalara rağmen küresel ölçekte arzu edilen seviyede bir ilerleme ne yazık ki hâlâ sağlanamamıştır. Son veriler bize ne söylüyor? Birleşmiş Milletler Çevre Programı (BM Çevre) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından 1988 yılında politika yapıcılara iklim değişikliği, etkileri ve olası gelecekteki riskleri ile ilgili düzenli bilimsel değerlendirmeler sağlamak, uyum ve azaltmayı ortaya koymak, iklim değişikliğini bilimsel olarak ele almak için, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kurulmuştur. Konunun önemini daha somut verilerle ifade etmek için Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2013 yılında yayımlanan Beşinci İklim Değişikliği raporundaki verilere kısaca göz atabiliriz. Rapora göre;

Küresel sıcaklık 1880’den 2012’ye kadar ortalama 0,85 santigrat derece arttı.

Okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarı azaldı ve deniz seviyesi yükseldi. 1901’den 2010’a kadar, küresel ortalama deniz seviyesi, ısınma ve buzun erimesi nedeniyle okyanuslar genişledikçe 19 santimetre yükseldi. Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzu, 1979’dan bu yana geçen her 10 yılda bir

Küresel sıcaklık 1880’den 2012’ye kadar ortalama 0,85 santigrat derece arttı.Okyanuslar ısındı, kar ve buz miktarı azaldı ve deniz seviyesi yükseldi.

2322

İKLİM

Levent KOCAGÜLTürkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası (KİPLAS) Yönetim Kurulu Başkanı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE MÜCADELEDE VAKİT AZALIYOR

Hiç şüphe yok ki her birimiz, insanlığın çıktığı uzun yürüyüşte medeniyet bayrağını bizden önceki nesillerin getirdiği noktadan daha ileriye taşımayı, daha gelişmiş ve daha müreffeh toplumlar haline gelmeyi arzuluyoruz. Bunu şu anımız için isterken, bizden sonraki nesillere de daha yaşanabilir bir dünya bırakmak ve en önemlisi bu sistemi sürdürülebilir kılmak istiyoruz.

Dünya bugüne kadar hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor ve gelişiyor. Bizlerden önceki nesillerin 100 yıllık periyodlarla ifade edilen zaman dilimleri içinde gerçekleştirdiği bilimsel ve ekonomik üretimlerden daha fazlasını bizler 10 yılları bile bulmayan zaman dilimlerinde gerçekleştirmeye başladık. Baş döndürücü teknolojik gelişmeler, hayatımızı pek çok açıdan kolaylaştırıyor, daha çok bilgiye ve ürüne daha az zamanda erişebiliyor, çok daha hızlı yolculuk edebiliyor, teknolojinin getirilerinden daha büyük paylar alıyor ve daha fazla tüketiyoruz.

Bu hızlı tempo, yaşamımızı hem toplumsal hem de bireysel manada etkilerken, bünyelerimizde çeşitli fiziksel ve ruhsal sorunlara da yol açabiliyor. Eskisinden daha çok yoruluyoruz, yıpranıyoruz, baskı hissediyoruz. Sonra bu olumsuz etkilerden kurtulmak için daha çok bilimsel araştırma yapıyor, daha çok teknoloji ve daha çok endüstriyel ürün üretiyoruz.

Şüphesiz yorulan sadece biz değiliz. Bizlerle birlikte dünyamız da yoruluyor, yıpranıyor.

İnsanlığın refahı için attığımız her adım, yaşlı dünyamızda, bazısı ne yazık ki geri döndürülemez şekilde kalıcı hasarlara yol açıyor. Yüksek hızdaki bu gelişmenin getirisi olan endüstriyel üretime bağlı çevre kirliliği ve iklim değişikliği, dünyamız üzerinde kalıcı hasarlara yol açan en önemli iki faktör olarak ön plana çıkıyor. Gün geçmiyor ki haberlerde iklim değişikliğine bağlı yeni bir çevre felaketi ile karşılaşmayalım. Bir buz parçası üzerinde çaresizce yiyecek arayan Kutup Ayılarının üzücü görüntüsü ise şüphesiz hemen hepimizin hafızasında silinemeyecek izler bıraktı. Şiddetli yağmurlar, aşırı sıcaklar, aşırı soğuklar, fırtınalar, sel baskınları…

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; iklim değişikliğine bağlı etkiler artık neredeyse hayatımızın olağan bir parçası haline gelmiştir. Bugün Küresel İklim Değişikliği, zamanımızın en büyük küresel sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Gıda üretimini tehdit eden hava şartlarından, kitlesel göç hareketlerini tetikleyebilecek sel baskını veya kuraklık gibi unsurlara kadar geniş bir yelpazede unsurlar içeren iklim değişikliği, küresel ölçekte ve etkisi henüz tam olarak ölçülememiş ciddi bir sorundur. Bu konuda tüm ülkeler kararlı ve entegre tedbirler alarak hızla uygulamak zorundadırlar. Geç kaldığımız her gün, sorunlar karşımıza daha da katlanmış olarak daha maliyetli bir şekilde çıkacaktır.

Küresel iklim değişikliği, fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımı değişiklikleri,

Küresel iklim değişikliği ile ilgili olarak tüm ülkeler, kararlı ve entegre tedbirler alarak hızla uygulamak zorundadırlar.

Page 13: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

İlişkin Stockholm Sözleşmesi Ulusal Uygulanma Planı’nın Gözden Geçirilmesi ve Güncellenmesi Projesi olmuştur. Bu kapsamda gerçekleştirilen envanter oluşturma çalışmaları içinde yer alınarak interaktif bir faaliyet yürütülmüş, bu doğrultuda üyelerimize anketler gönderilmiş, ayrıca oluşturulan çalışma grupları kapsamında talep edilen bilgiler Bakanlığa raporlanmıştır.

Yönlendirme Komitesi’nde KİPLAS’ın da yer aldığı ‘Kalıcı Organik Kirleticiler Tüzüğü’nün Uygulanması için Teknik Destek Projesi’ kapsamında proje süresince düzenlenen sekiz ‘eğiticilerin eğitimi’ programından altısına katılım sağlanmıştır. KİPLAS, 16 Mart 2017 tarihinde oluşturulan Yönetmelik Taslağı olarak KİPLAS Konferans Salonu’nda Bakanlık ile ortak bir seminer düzenlemiştir. Ayrıca Bakanlık tarafından 14 Kasım 2018 tarihli ve 30595 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Kalıcı Organik Kirleticiler Hakkında Yönetmelik’ ile buna ilişkin KİPLAS tarafından hazırlanan detaylı bilgilendirme raporu üyelerimiz ile paylaşılmıştır.

Yine KİPLAS’ın, Yönlendirme Komitesi’nde yer aldığı bir başka proje olan ‘Zararlı Kimyasalların İhracatı ve İthalatına İlişkin AB Tüzüğü’nün Uygulanması için Teknik Destek Projesi’ kapsamında düzenlenen beş adet eğiticilerin eğitimi programının tamamına katılım sağlanarak KİPLAS kadrolarının kapasitesi artırılmıştır.

Global Compact imzacısı KİPLASKİPLAS’ın küresel iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden sayılan çevre konusundaki hassasiyeti ve faaliyetleri kuşkusuz bu çalışmalarla sınırlı kalmamaktadır. KİPLAS, ülkemizde Birleşmiş Milletler Global Compact imzacısı iki işveren sendikasından biri olarak yereldeki sorumluluk bildirimlerini ve hedeflerini küresel ölçekte de taahhüt etmiştir.

UN Global Compact’in, 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi kapsamında geliştirilen ve Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin yerini alacak Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, önümüzde yeni ufuklar açmıştır. Dünyada 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi kapsamında Sürdürülebilir Kalkınma

Gündemi’nin ulusal çapta duyulması ve yaygınlaşması için ‘sözcü’ rolünü sürdüren ve ulusal istişare yürüten beş ulusal ağdan biri olan UN Global Compact’e verdiği taahhütler doğrultusunda KİPLAS da, ilk sorumluluk bildirimi raporunu 19 Eylül 2017 tarihinde yayınlayarak bu doğrultuda sosyal sorumluluk bilincini pekiştirmiştir.

KİPLAS, gerek yürüttüğü, ortağı ve paydaşı olduğu projelerle, gerekse Global Compact’in imzacısı olarak altına imza attığı taahhütleriyle, önümüzdeki dönemlerde de Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda iklim değişikliğine karşı alınacak önlemler konusunda, hem yerel hem de küresel ölçekte, çalışmalarını sürdürerek, sektörde ve iş dünyasında sosyal sorumluluğun önemini vurgulayan ve yaygınlaşmasını sağlayan bir kuruluş olmaya devam edecektir.

Bütün bu çabalarımızı sürdürürken, çatı örgütümüz TİSK’in özel olarak iklim değişikliği, genel olarak ‘sürdürülebilirlik’ konularındaki duyarlılığına ve aktif çabalarına değinmeden geçemeyeceğim.

TİSK’in Uluslararası Proje Ortaklarıyla birlikte 2015-2016 yılları arasında yürüttüğü Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında hazırlanan ve temel amacı, Güneydoğu Avrupa’daki işveren örgütlerinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk’a (KSS) ilişkin farkındalık yaratmak ve örgütlerin bu alandaki kapasitelerini güçlendirmek olan projesi kapsamında hazırlanan, Türkiye ekonomisini belirleyen 13 farklı sektörde toplam 501 şirketin ‘Sürdürülebilirlik Raporlaması’ çalışmalarına dair araştırma sonuçlarını içeren raporu, bizler için de çok güçlü bir yol gösterici oldu. Bu vesileyle TİSK’e ve bu sayfalarda kendimizi ifade etmemize olanak sağlayan TİSK İşveren Dergimize teşekkürlerimi sunarım.

Çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için büyük bir sorumluluğumuz ve zor bir vazifemiz var. Çok sık tekrar edilmesine rağmen önemini kaybetmeyen bir sözle tamamlamak istiyorum; “Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.”

KİPLAS, ülkemizde Birleşmiş Milletler Global Compact imzacısı iki işveren sendikasından biri olarak yereldeki sorumluluk bildirimlerini ve hedeflerini küresel ölçekte de taahhüt etmiştir.

2524

İKLİM

küçüldü, 10 yılda 1.07 × 106 kilometrekare buz kaybı oldu.

Mevcut konsantrasyonlar ve devam eden sera gazı emisyonları göz önüne alındığında, bu yüzyılın sonunda küresel ortalama sıcaklığın, sanayi öncesi seviyenin üzerine çıkmaya devam etmesi muhtemeldir. Dünyanın okyanusları ısınacak ve erime devam edecek. Ortalama deniz seviyesi artışının 1986–2005 referans dönemine göre 2065’te 24–30 santimetre, 2100’de 40-63 santimetre olacağı tahmin edilmektedir.

İklim değişikliğinin pek çok etkisi, emisyonlar şu anda dursa bile, yüzyıllarca sürecek.

Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 2 santigrat derece ile sınırlanması gerektiğini belirtiyor. Bu hedefin tutturulması için atmosferdeki CO2 oranının 450 ppm seviyesini aşmaması gerekiyor. Bununla birlikte Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2018 Ekim’inde küresel ısınmanın 1.5 santigrat dereceye kadar sınırlandırılmasının hızlı, geniş kapsamlı ve benzeri görülmemiş değişiklikler getireceğini tespit ettiği “www.ipcc.ch/report/sr15” özel bir rapor yayınladı. Rapor, küresel ısınmanın 1.5 santigrat dereceye sınırlandırılmasının, gerekliliğini ortaya koydu. Zira önceki tahminler, ortalama sıcaklık 2 santigrat derece artarsa hasarı tahmin etmeye odaklanırken, bu rapor, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin çoğunun 1.5 santigrat derecede başlayacağını gösteriyordu.

Konuya ilişkin en son ve en ciddi uyarılardan biri de BM’den geldi. İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen 49’uncu Dünya Ekonomik Forumu’nda (WEF), iklim değişikliğinin zamanın belirleyici konusu olduğunun altını çizen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “İklim değişikliği bizden daha hızlı ilerliyor. Yarışı kaybediyoruz. Bu, insanoğlu ve gezegenimiz için trajedi olabilir. Bu eğilimi kesinlikle tersine çevirmek gerekiyor” dedi.

Görüldüğü üzere neredeyse bütün dünya

iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini anlamış görünmekle birlikte, her geçen gün elde edilen veriler bizleri ne yazık ki hâlâ tam olarak rahatlatabilmiş değil. Bu yüzden bireylerden başlayarak, toplumlar ve devletler olarak hepimiz üzerimize düşeni ve daha fazlasını yapmakla mükellefiz.

KİPLAS’ın çevre ve iklim değişikliği faaliyetleri

Bu tedirgin edici gerçeklerden hareketle KİPLAS; 21’inci yüzyılın üretim dünyasının yeniden inşa edilmesinde öne çıkan ‘insan odaklı ve çevre bilinçli politikalar işletme’ stratejisine dayanarak, 1994 yılında ‘çevreye dost, planlı bir sanayi yapısı’ vizyonuna paralel olarak geliştirdiği hizmet çeşitlenmesi yaklaşımıyla, 1997 yılında “Teknik İşler ve Eğitim Birimi” adı altında bir danışma merkezi kurmuştur. Bu birim, KİPLAS üyelerine ‘işyeri güvenliği, çevre, kimyasal maddelerin sınıflandırılması, etiketlenmesi ve taşınması ve iş sağlığı ve güvenliği’ ile ilgili konularda ulusal ve uluslararası mevzuata dayanarak danışmanlık vermekte, işbaşı eğitimleri ve saha ziyaretleri gerçekleştirmektedir.

Ülkemiz, AB üyelik ve uyum sürecinde son yıllarda çevre mevzuatının uyumlaştırılması sürecinde büyük mesafe kat etmiştir. KİPLAS, üyelerinin bu sürece daha çabuk uyum sağlaması için kamudaki paydaşları arasında yerini alarak, tüm faaliyetlere aktif katılım sağlamıştır ve katkı sunmaya devam etmektedir.

Özellikle kimyasallar hakkındaki mevzuat açısından gelişmeleri yakından takip etmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile temaslar sağlanmış ve işbirliği içinde hareket edilmiş; bu doğrultuda, Bakanlık tarafından yürütülen REACH Kimyasallar Projesi kapsamında düzenlenen ve altı safhadan oluşan ‘Eğiticilerin Eğitimi’ programının tamamına katılım sağlamıştır. Bunun yanında belli aralıklarla düzenlenen REACH Danışma Kurulu Toplantılarına da iştirak edilerek aktif katkı sunulmuştur.

KİPLAS’ın aktif olarak yer aldığı bir diğer proje ise; Kalıcı Organik Kirleticilere (KOK)

Ülkemiz, AB üyelik ve uyum sürecinde son yıllarda çevre mevzuatının uyumlaştırılması sürecinde büyük mesafe kat etmiştir. KİPLAS, tüm faaliyetlere aktif katılım sağlamıştır ve katkı sunmaya devam etmektedir.

Page 14: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İKLİM

bu kentler her yıl sırasıyla 9.8 ve 5.7 milyar dolarlık hasara maruz kalabilir.2018 yılındaki meteorolojik karakterli afetlere dair elimizde henüz sayısal veri yok. Ancak yılın ikinci yarısında ve 2019’un başlarında aşırı hava olaylarına sıkça tanık olduk.

• 13 Temmuz ve 8 Ağustos 2018’deki şiddetli yağışlar, Ordu ve çevre illeri etkiledi. Seller ve toprak kaymaları karayolu altyapısı, binalar ve fındık üretimine zarar verdi. İlk tespitlere göre hasarın 164.8 milyon lira olduğu açıklandı. (4)

• Eylül 2018’de, Türkiye’nin Ege kıyıları son yüzyılda ilk defa Zorba Kasırgası tehdidiyle karşı karşıya geldi. Kasırga, son anda Türkiye’nin kıyılarına varmadan yön değiştirdi. (5)

• Kasım 2018’de Bodrum, 10 gün içinde iki kez ani sel baskınına maruz kaldı. Altyapı yetersizliği nedeniyle selden pek çok işyeri etkilendi. (6)

• Aralık 2018 ortasında Diyarbakır’daki şiddetli yağış nedeniyle, Dicle Nehri üzerindeki Kral Kızı Barajı’nın kapaklarından biri hasar gördü. Nehir yatağının çevresindeki binaları ve UNESCO Dünya Mirası listesindeki Hevsel Bahçeleri’ni sel bastı. (7)

• Ocak 2019 başında ülkenin çeşitli yerlerinde sel olayları yaşandı. Mersin’de 30 bin dönüm tarım arazisi ile Manisa Ovası’nın yüzde 70’i sel altında kaldı. (8)

• Ocak 2019 sonunda Antalya’da birkaç gün arayla yaşanan fırtına ve hortum olayları, binalarda, tarım arazilerinde, ulaşım ve enerji altyapılarında ciddi hasara ve ölümlere yol açtı. (9)

Yaşanan olaylar mal, mülk ve altyapılara hasar veriyor, tarım ve sanayi üretimini doğrudan (ya da tedarik zincirleri yoluyla dolaylı olarak) sekteye uğratıyor. Bu etkilere dair kapsamlı veri bulmak çoğunlukla mümkün değil ama sigorta sektörünün sağladığı rakamlar olayların şiddetine

Ocak 2019 başında ülkenin çeşitli yerlerinde sel olayları yaşandı. Mersin’de 30 bin dönüm tarım arazisi ile Manisa Ovası’nın yüzde 70’i sel altında kaldı.

2726

İKLİM

Şekil 2: Meteorolojik karakterli afetlerden 2017’de en çok etkilenen bölgeler (MGM 2018).

Nuri ÖZBAĞDATLI Erdem ERGIN Naz BEYKANUNDP Türkiye İklim Değişikliği ve Çevre Portföy Yöneticisi

İklim Direnç Kıdemli Danışmanı

İklim Değişikliği Danışmanı

İklim değişikliğinin getirdiği risklere direnç geliştirmek, özel sektör için bir fırsat

Dünya Ekonomik Forumu’nun Şubat 2019’da yayımladığı 2019 Küresel Risk Raporu’na göre (1) etki ve olasılık bakımından iş dünyasının karşı karşıya kaldığı ilk 10 risk arasında aşırı hava olayları, doğal afetler, iklim değişikliğine yönelik eyleme geçilmemesi ve kaynak sıkıntıları var. Bu riskleri tetikleyen temel trend ise iklim değişikliği.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM),(2) Türkiye’de 2017 yılında 589 meteorolojik karakterli doğal afet kaydetti. 1940 ve 2000 yılları arasında ülkemizde ortalama 100 iklimsel afet yaşanmaktayken, 2000 yılından itibaren yıllık afet sayısında ciddi artış gözlendi. 2010

yılına varıldığında, yıllık afet sayısı 300’ü geçti. 2015, 2016 ve 2017, meteorolojik karakterli en fazla afet yaşanılan üç yıl olarak kayda geçti. MGM, bu artışta iklim değişikliğinin payı olduğunu teyit ediyor. Yüzde 36 ile fırtınalar, yüzde 31 ile şiddetli yağış ve seller, yüzde 16 ile dolu, Türkiye’de en sık karşılaşılan afetler. Başta İstanbul, Kahramanmaraş, Antalya ve Balıkesir olmak üzere Aksaray, Konya, Kayseri ve İzmir en çok afetin yaşandığı iller. Basque Center for Climate Change’in Avrupa kıyı kentlerindeki iklim değişikliği risklerine yönelik yaptığı bir araştırmaya göre,(3) İstanbul ve İzmir en kırılgan iki liman kenti. Gerekli uyum önlemleri alınmadığı takdirde, yüzyılın sonunda

Şekil 1: Meteorolojik afetlerin zamansal dağılımı (MGM).2018)

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), Türkiye’de 2017 yılında 589 meteorolojik karakterli doğal afet kaydetti.

Page 15: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

DAVOS’A BAKIŞ

İKLİM

28

kısmen ışık tutuyor. Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) verilerine göre tarım ürünlerine yönelik sigorta ödemelerinin yüzde 75 ila 95’i don, dolu ve fırtına hasarlarına yönelik. (10) Türkiye Sigortalar Birliği, her yıl ödenmekte olan ortalama 150 milyon lira sel sigortası miktarının artışta olduğunu bildiriyor. İstanbul’da 2017 yazında bir hafta arayla yaşanan sel ve dolu olaylarının hasar maliyetinin 2 milyar lira olduğu tahmin ediliyor. Ancak araç ve bina sigorta verileri, bu maliyetin yalnızca yarısının sigorta kapsamında olduğunu gösteriyor. Bunların yanı sıra üretim kayıpları, tüketici fiyatlarına doğrudan yansıyor. 2016 kışında, aşırı kar yağışı nedeniyle yollar kapandığı için İstanbul haline meyve sebze girişi yüzde 60 düşmüş, bu da fiyatların geçici olarak artmasına yol açmıştı. Nitekim, sigorta şirketi Allianz’ın 2019 için hazırladığı Risk Barometresi,(11) iş kesintilerini ve tedarik zincirindeki aksamaları, küresel ölçekte, şirketler için öncelikli riskler olarak sıraladı.

İklim değişikliği, görünür biçimde fonksiyonel, fiziksel ve ekonomik hasara yol açan ani veya aşırı hava olayları olarak karşımıza çıktığında daha kolay kavranıyor. İklimsel normallerdeki değişimler, örneğin ortalama sıcaklık ya da yıllık yağışlı gün sayılarındaki değişimler ise gözle görülür sonuçlara yol açmadığından işletmelerin bunları algılaması zor. Ancak, süregelen ve küçük ölçekli bu stres etkenleri ile uzun vadede ortaya çıkan performans kayıplarının etkileri yadsınamaz. Bu performans kayıpları hem işgücü, hem de teknoloji ve ekipman için geçerli. Örneğin, sıcaklıkların artması, çalışanların sağlığını ve verimini etkiliyor. İklimsel projeksiyonlar, insan kaynağı düzenlemeleri, altyapıların doğru kapasitelerde tasarlanması ve yatırım planlaması için önem arz ediyor.

Türkiye’de özel sektörün yüzde 99’u küçük ve orta ölçekli işletmelerden (KOBİ) oluşuyor. Bu işletmelerin iklim değişikliğine uyum ve direnç kapasiteleri büyük şirketlere göre hayli zayıf. Gümüşhane’de yapılan bir araştırmaya göre,(12) KOBİ’lerin yalnızca yüzde 15’i periyodik tehlike analizi yaparken, sadece yüzde 18’inin acil durum

hazırlık planı ve yüzde 20’sinin acil durum numaraları panosu var.Özel sektör, iklim değişikliğinin iş süreklilikleri üzerindeki etkisini anlamakla birlikte, ölçeğini kavramakta ve bu nedenle uyuma yönelik eyleme geçmekte güçlük çekiyor. Uzun vadede karşılaşılan performans kayıpları, farklı uyum eylemlerinin maliyet-etki analizinin olmaması ve eylemsizliğin maliyetinin bilinmemesi gibi faktörler özel sektörün bilinçli karar almasını engelliyor (13). Bu nedenle de yapılanlar, çoğu zaman yöneticilerin mevcut konfor alanının dışına çıkmayan “çözümlerin” ötesine geçemiyor.

Özel sektörün, iklim değişikliğini sadece bir risk olarak değil, kapasitesini ve işbirliklerini geliştirmek ve yeni ürün ve hizmetler üretmek için aynı zamanda bir fırsat olarak da değerlendirmesi gerekiyor.

İklim değişikliği, ne tek bir ülkenin, ne kamunun ne de özel sektörün tek başına çözebileceği bir sorun. Özel sektörün itibar kaygısıyla yalnızca kendi işletmesinin iklim direncine odaklanması ve uyuma yönelik tüm sorumluluğu kamuya yüklemesi uzun vadede etkili olamaz. Bunu anlayan şirketler, işbirliklerine ağırlık vermeye, pazar ve tedarik zincirlerinin direncini artırmak için yatırım yapmaya, böylece kamu üzerindeki sorumluluğu paylaşmaya başlıyor.(14)

Türkiye’de özel sektörün yüzde 99’u küçük ve orta ölçekli işletmelerden (KOBİ) oluşuyor. Bu işletmelerin iklim değişikliğine uyum ve direnç kapasiteleri büyük şirketlere göre hayli zayıf.

1 WEF, The Global Risks Report 2018, 2018.2 MGM, Türkiye’de 2017 Yılında Meydana Gelen Meteorolojik Karakterli Doğal Afetlerin Kısa Değerlendirmesi, 2018.3 Abadie, L. M., E. Sainz de Murieta, and I. Galarraga, “Climate Risk Assessment under Uncertainty: An Application to Main European Coastal Cities.” Frontiers in Marine Science 3: 265 (2016).4 Anadolu Ajansı, “Ordu’nun ilçelerini sel vurdu,” Ağustos 8, 2018, https://www.aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/ordunun-ilcelerini-sel-vurdu/1225684Anadolu Ajansı, “Ordu’daki selden dolayı fındık için bin 226 ihbar alındı,” Ağustos 10, 2018, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/ordudaki-selden-dolayi-findik-icin-bin-226-ihbar-alindi/1227505Anadolu Ajansı, “Ordu’daki sel felaketinin ön hasar tespit çalışmaları tamamlandı,” Ağustos 14, 2018, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/ordudaki-sel-felaketinin-on-hasar-tespit-calismalari-tamamlandi/12310755 Hurriyet Daily News, “Tropical storm changes course on way to Turkey,” Eylül 29, 2018, http://www.hurriyetdailynews.com/hurricane-medicane-turkey-weather-greece-zorba-1373686 Al Jazeera, “Turkey: Flash floods hit Bodrum,” Kasım 30, 2018, https://www.aljazeera.com/news/2018/11/turkey-flash-flooding-hit-bodrum-181130090018285.html7 Daily Sabah, “Heavy rainfall bursts dam floodgate in Turkey’s southeastern Diyarbakır,” Aralık 13, 2018, https://www.dailysabah.com/turkey/2018/12/13/heavy-rainfall-bursts-dam-floodgate-in-turkeys-southeastern -diyarbakir8 Bloomberg HT, “30 bin dönüm tarım arazisi sular altında kaldı,” Ocak 14, 2019, https://www.bloomberght.com/tarim/haber-amp/2188696-30-bin-donum-tarim-arazisi-sular-altinda-kaldi9 T24, “Antalya’daki hortumda hayatını kaybedenlerin sayısı 2’ye yükseldi,” Ocak 24, 2019, https://t24.com.tr/haber/antalya-daki-hortumda-hayatini-kaybedenlerin-sayisi-2-ye-yukseldi,80547710 TARSİM, 2017 Faaliyet Raporu, 2017.11 Allianz, Allianz Risk Barometer: Top Business Risks for 2019, Ocak 2019.12 Turan M. vd., Evaluation of Institutional Preparations for Disaster and Emergency Situation in Small Enterprises; Sample of Gümüşhane, 2018.13 Goldstein, Allie, Will R. Turner, Jillian Gladstone, ve David G. Hole, “The private sector’s climate change risk and adaptation blind spots,” Nature Climate Change Cilt. 9, (Ocak 2019). s. 18–25.14 The Economist Intelligence Unit, “Building climate change resilience in cities - The private sector’s role,” 2014.

Page 16: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

İklim değişikliği1970’ten bu yana dünyadaki vahşi yaşam popülasyonunun yüzde 60’ı yok oldu. Bilim adamları bir iklim felaketinden kaçınmamız için sadece 12 yıl kaldığını belirtiyor.

Güven krizi Genel anlamda ‘güven’ duygusu zedelenmiş durumda: Hükümetlere, kurumlara, şirketlere, küreselleşmeye ve hatta kısmi olarak bilimsel gerçeklere güven giderek azalıyor. Pek çok kişi Küreselleşme 2.0 ve 3.0 süreçlerinden yararlanamadı ve geri kalmış hissetti. Sosyal ve ekonomik uçurum artarken, dünya genelinde sosyal huzursuzluk da yükselişe geçti. Teknolojiye karşı da güvensizlik var. Kişisel bilgilerin kötüye kullanılması ve işsizlik tehlikesi, teknolojinin hayatı daha iyiye değil kötüye götüreceğine dair inanca yol açıyor. İnsanların yüzde 50’si böyle hissediyor.

Beceri kriziTeknolojik gelişmeler şu anki mevcut mesleklerin yüzde 10’unu ortadan kaldıracak. Geri kalanı da dramatik değişimlere uğrayacak. Endüstri 4.0’ın, yok ettiği işler kadar ortaya yeni meslek dalları

da çıkarması bekleniyor. Ancak sorun şu ki; bu yeni meslekleri hayata sokma becerisine sahip iş gücü potansiyeli henüz oluşmadı.

İŞ DÜNYASINA 10 DAVOS DERSİDünyanın önde gelen devlet ve hükümet temsilcileri, iş insanları ve kanaat önderleri ağırlıklı bu sorunlar etrafında görüşlerini sundular, çözüm yolları aradılar. Panellerde her yıl olduğu gibi fikirler havada uçuştu. Peki sonuca yönelik bir adım var mı? Özellikle iş insanlarının Davos 2019’dan alması gereken dersleri özetleyelim:

1. Sürdürülebilirliğe odaklanınUzun vadeli bir vizyon ve strateji geliştirmenin yanı sıra, sürekli değişim kabiliyeti içinde olmanız gerekiyor. Bu uzun vadeli strateji mutlaka sürdürülebilirlik üzerine odaklanmalı.

2. HızlanınSürdürülebilirlik ile ilgili harekete geçmemeniz, geçmenizden daha pahalıya mal olacaktır. 2019’un bu konuyla ilgili mesajı açık: Hızlanın! Rakiplerinizden daha çok adım atmaktan korkmayın. Bu, kendi çıkarınız için de yapmanız gereken bir şey.

3130

Endüstri 4.0’ın, yok ettiği işler kadar ortaya yeni meslek dalları da çıkarması bekleniyor. Ancak sorun şu ki; bu yeni meslekleri hayata sokma becerisine sahip iş gücü potansiyeli henüz oluşmadı.

DAVOS 2019’A BAKIŞ DAVOS 2019’A BAKIŞ

İsviçre’nin Davos kenti, bu yıl Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) 49’uncu kez ev sahipliği yaptı. Zirvenin 2019 yılı ana teması ‘Küreselleşme 4.0: Dördüncü Sanayi Devrimi Çağında Küresel Yapıyı Şekillendirmek’ olarak belirlendi. ‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ ifadesi, yapay zekâ ve robot bilimde çığır açan teknolojik gelişmelere işaret ediyor. Ancak gerek küresel ekonomideki yavaşlama, gerekse ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Kanada gibi ülkelerin liderlerinin zirveye katılmaması, bu yılki toplantıların istenilen düzeyde gerçekleşmemesi sonucunu doğurdu.

Öyle ki Wall Street’in önemli aktörlerine yakınlığıyla bilinen gazeteci yazar Andrew Sorkin, milyarder yatırımcı Seth Klarman’ın müşterilerine yazdığı ve “Protestolar, çatışmalar, kapatmalar ve yükselen sosyal tansiyonun ortasında eskisi gibi iş yapmak mümkün değil” dediği mektubunun Davos katılımcıları arasında elden ele dolaştığını bildirdi. Zirvede Ülkemizi, Hazine ve Maliye Bakanı

Sayın Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Sayın Ruhsar Pekcan, Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ve çok sayıda iş insanı temsil etti. Bakan Albayrak, Gelişen Ülkelerin Görünümü panelindeki konuşmasında; Türkiye’nin bölgedeki tek istikrarlı ülke olduğunu belirtti ve “Türk ekonomisinin eşsiz avantajları olduğunu, rekabetçi genç nüfus yarattıklarını vurguladı. Albayrak ayrıca, Türkiye’nin yaklaşık 20 ülkeye mal ve ürün ihraç ettiğini ve bu sayede yıllık 107 milyar dolarlık gelir elde edildiğini açıkladı. İnsanlar Davos’tan ne bekliyor?Zirve sırasında yapılan panellerde; ekonomik, politik ve sosyal pek çok meselenin tartışılması sonucunda yeni görüşler oluştu.

Bu sene Reuters Haber Ajansı’nın Davos Zirvesi öncesi sosyal medya mecrası olan Twitter’tan “Sizce Davos’un en önemli konusu ne olmalı?” sorusu soruldu. 286 bin kişinin verdiği yanıtlar ve oranları şöyle:

% 62 İklim değişikliği % 19 Ticaret% 12 Barınma sorunu%7 Cinsiyet eşitliği

Zirveye katılan 3 bin 200’den fazla hükümet ve iş dünyası temsilcisi, akademisyen ve sivil toplum liderinin de gündemi çok farklı sayılmazdı. Küresel ekonomik yavaşlama, yapay zekânın, insan ve teknoloji faktörüne dayalı olarak iş dünyasına getireceği yenilikler, iklim değişikliği en çok öne çıkan konular oldu.

Tüm bunlar Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan sürecin farklı şekilde yansımaları. Devrimin getirdiği yeni mücadele alanları, ekoloji, etkisi giderek yükselen çok kutuplu dünya düzeni ve artan eşitsizlik ile yakından ilgili.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in de dikkat çektiği ve Davos’ta çokça tartışılan yeni mücadele alanları şu şekilde sıralanabilir:

DAVOS’TAN İŞ DÜNYASINA TAVSİYELER

Page 17: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

ULUSLARARASI RAPORLAR ve TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMALARI

32

DAVOS 2019’A BAKIŞ

Artık pazar, toplum, çalışanlar ve müşteriler gezegenimizi önemseyen liderler istiyor.

3. Kadınların potansiyelini ortaya çıkarınÖnderliğin söz konusu olduğu pozisyonlarda kadınlara güvenin. Araştırmalar ortaya koyuyor ki, yönetim kurulunun yarısı kadınlardan oluşan büyük şirketler diğerlerine oranla yüzde 50 daha çok kâr ediyor. Davos’ta bu yılın en önemli gündem konularından biri ‘dahil etme’ydi. Sadece kadınları değil, görünen ya da görünmeyen şekilde her türlü engeli olan insanları da... Uluslararası Çalışma Örgütü’nün raporlarına göre, bazı ülkelerde engelli insanların dışlanması, söz konusu ülkenin gayri safi milli hasılasının yüzde 7’sine mâl olabiliyor. Teknolojik gelişmeler göz önüne alındığında ‘dahil etme’ unsuru daha da önem kazanıyor. Çünkü artık en önemli olan, teknolojik becerilerde güçlenmek.

4. Merakınızı kaybetmeyinSon teknolojik gelişmelerden asla uzak kalmayın. Sosyal trendleri takip edin, müşterilerinizin ve rakiplerinizin aklında ne olduğunu her zaman sorgulayın.

5. Siber güvenliğe yatırım yapınUnutmayın; dijital ekonomi, müşterinizin size duyduğu güvenle şekilleniyor. Başınıza gelecek olumsuz bir gelişme her şeyi mahvedebilir, bütçenizi buna göre şekillendirin.

6. Radikal değişikliklere hazır olun‘İş’in anlamının radikal bir şekilde değişeceğini kavrayın. Yapay zekâ ve büyük data sayesinde, geleneksel işleri makineler yapacak. Çok yakın gelecekte, bir su tesisatçısı bir şirket yöneticisinden daha çok iş güvenliğine sahip olacak. Makinelerle çalışmayı öğrenin.

7. Ortaklıkları reddetmeyinBu kadar karmaşık bir dünyada, her şeyi tek başınıza halletmeniz artık mümkün değil. O yüzden niteliklerinizi artıracak insan ya da firmalarla çözüm ortaklığı yapmaya açık olun. Bu tür ortaklıkların nasıl yürümesi gerektiği üzerine kafa yorun.

8. Çalışanlarınızın ruh sağlığına önem verinDepresyon, günümüzde özellikle iş hayatındaki üretkenliği, verimliliği ve yaratıcılığı kısıtlayan ve giderek büyüyen bir sorun. Üretkenliğin düşmesi, işin psikolojik boyutu bir yana maliyetleri de olumsuz yönde etkileyen bir faktör. Bu yüzden çalışanların ruh sağlığına yatırım yapın, mutlu bir çalışma ortamı yaratın.

9. Yeni beceriler edininSürekli değişim içinde olan iş hayatında yeni beceriler edinmenin önemini asla göz ardı etmeyin. Bu özelliğiniz sayesinde genç ve yetenekli insanları kendinize çekebilirsiniz. Aksi durumda onların gözünde köhne firmalar olarak kalırsınız.

10. Doğu’ya bakınÇin artık ‘yükselen bir Dünya gücü’ değil. Çoktan rüştünü ispat edip, dünya devi oldu. Tüm cephelerde teknoloji savaşını kazanıp, bunu sürekli büyüyen bir pazarla birleştiren Çin, gelecekte de önemli bir ülke olmaya devam edecek.

Kaynaklar: www.weforum.org, www.reuters.com, www.cigionline.org, Samhoud Danışmanlık Raporu

Sürdürülebilirlik ile ilgili harekete geçmemeniz, geçmenizden daha pahalıya mal olacaktır. 2019’un bu konuyla ilgili mesajı açık: Hızlanın!

Page 18: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

getirme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, azaltma çabaları ne olursa olsun, iklim değişikliğinin etkileri zaten kendilerini hissettirmektedir. Bu etkilerin yakın gelecekte azalmaları beklenmemektedir. Adaptasyon önlemleri bu nedenle alınmaktadır ve bunların istihdamın yaratılmasına da yol açabileceğini vurgulamakta fayda vardır. Adaptasyon önlemleri, bireyleri ve toplulukları doğal afetlere karşı korumak için altyapıların geliştirilmesini içerir ancak bunlarla sınırlı değildir. Tasarımlarına bağlı olarak, bu tür altyapılar inşaat sektörünün çok ötesinde istihdam fırsatları yaratabilir. Uyum önlemleri, cinsiyet eşitliği endişelerini dikkate alacak şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca, bu önlemlerin tasarlanmasında ve uygulanmasında topluluğa katılım ve sosyal diyalog, yerel kalkınmanın ve istihdamın oluşturulmasının güçlendirilmesine yardımcı olabilir. Sosyal koruma ve beceri geliştirme politikaları, adaptasyon yeteneklerini artırmakta; doğal tehlikelerle karşı karşıya kalan bireyleri ve toplulukları gelir ile gıda güvensizliğine karşı koruyabilmektedir.

Bu politikalar, ayrıca, yerinden edilmiş işçilere ve iklim ile ilgili tehlikelerden doğrudan etkilenen işçilere yardımcı olabilirler. Daha genel olarak, işgücü düzenleyici çerçevesi, işteki çevresel kaynaklı stres, çevresel kaynaklı göç ile başa çıkacak stres ve başa çıkma konusunda çalışanlar için tazminat ve koruma sağlama zorluğu ile ve aynı zamanda ekonomilerin çeşitlendirilmesine destek olabilmektedir. İklim değişikliğinin ve sert hava şartlarının istihdama olumsuz etkileriBazı çevresel bozulma biçimleri, iş dünyası üzerinde doğrudan olumsuz etkiye sahip olabilir. İş dünyası ve iklim değişikliği arasındaki ilişki dikkate alındığında, aşağıdaki temel hususlar göz önünde bulundurulmalıdır:

› Genel olarak işler, ekosistemlerin sağladığı hizmetlere dayanır. İklim değişikliği, bu hayati ekosistem hizmetlerinin çoğunun sağlanmasını tehdit etmekte ve bu nedenle

onlara bağlı işleri tehlikeye atmaktadır.

› Hem işler hem de güvenli, sağlıklı ve iyi çalışma koşullarının sağlanması çevresel tehlikelerin bulunmamasına ve çevresel istikrarın korunmasına dayanır.

› Çevresel bozulma ile ilişkili riskler ve tehlikeler, en fazla savunmasız çalışanları etkileme eğilimindedir.

› İnsan faaliyetinin neden olduğu veya daha da artırdığı çevre ile ilgili çeşitli tehlikelerin artan sıklığı ve yoğunluğu emek verimliliğini düşürmüştür. 2000 ve 2015 yılları arasında,

bu tür tehlikeler nedeniyle dünya çapında yılda 23 milyon çalışma yılı kaybedilmiştir.G20 üyeleri arasında Çin, Brezilya ve Hindistan bu durumdan en çok etkilenen ülkelerden olup; sırasıyla 2008–2015 döneminde kişi başına, sırasıyla yılda 8.7, 3.2 ve 1.5 çalışma yılı kaybetmişlerdir.

› Öngörülen sıcaklık artışları, ısı stresini daha yaygın hale getirerek, G20 ülkelerindeki toplam çalışma saati sayısını 2030 yılına kadar yüzde 1.9 azaltarak, tarım işçileri ve gelişmekte olan ülkelerdeki işçiler üzerinde daha büyük bir etki yaratacaktır.

› Şu anda, G20 ülkelerindeki işlerin yüzde 34’ü doğrudan ekosistem hizmetlerine ve dolayısıyla çevrenin etkin ve sürdürülebilir

Dünyadaki dört işten üçü, ağır veya orta derecede suya bağımlı.

3534

ULUSLARARASI RAPORLARULUSLARARASI RAPORLAR

İş dünyası doğal çevre ile yakından ilişkilidir. G20 ülkelerindeki işlerin yaklaşık üçte biri, doğrudan sağlıklı bir çevrenin etkin yönetimi ve sürdürülebilirliğine bağlıdır. İklim değişikliği ve diğer çevresel bozulma biçimlerinin, işler ve iş üretkenliği üzerinde olumsuz etkilere yol açtığı bilinmekle beraber, bu etkilerin önümüzdeki yıllarda daha belirgin hale gelmesi beklenmektedir. Mesela, sıcaklık artışları, ısı stresini daha yaygın hale getirebilir, böylece toplam çalışma saati sayısını azaltabilir. İklim değişikliğinin etkilerinin ayrıca kadınlar ve özellikle de iş dünyasında cinsiyet eşitliğini sağlama zorluğu için özel etkileri vardır. Sosyal ve ekonomik rol ve sorumluluklardaki

farklılıklar, iklim değişikliğine uyum için toprak ve tarım, kredi gibi kaynaklara erişim imkanı zayıf olan kadınların, göçmenlerin, gençlerin, engelli bireylerin, yerli halkların ve kabile halklarının kırılganlığını artırmaktadır. Kayıtdışı ekonomi ve küçük işletmelerde çalışan bu hassas grupların çoğunluğu için, karar alma organlarının desteği, teknoloji, sosyal sigorta, eğitime erişimleri de sınırlıdır. Dolayısıyla bu kişiler için felaketlerin etkilerinden kurtulmak özellikle daha zordur. Kantitatif (niceliksel) simülasyonlar, iklim değişikliği azaltımının gelecekteki adaptasyon maliyetlerini düşürme ve emeğin önemli bir şekilde yeniden tahsis edilmesi yoluyla net istihdam faydaları

İklim değişikliğinin kadınlar ve özellikle de iş dünyasında cinsiyet eşitliğini sağlama zorluğu için özel etkileri vardır.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ADAPTASYONUNUN İSTİHDAMA ETKİSİ *

Page 19: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

36

ULUSLARARASI RAPORLAR

yönetimine dayanmaktadır. Bu, tarım, balıkçılık ve ormancılıkta, hava ve su arıtma, toprak yenileme ve gübreleme, tozlaşma, haşere kontrolü, aşırı sıcaklıkların ölçülmesi ve doğal altyapının sağladığı koruma gibi doğal süreçlere dayanan işleri içerirken, fırtına, sel ve kuvvetli rüzgarlara karşı çevresel bozulma (örneğin ormanlar) , bu ekosistem hizmetlerini ve bunlara bağlı işleri tehdit etmektedir.

Adaptasyon önlemleri, işler yaratabilir, çalışanları ve geliri koruyabilirDüşük bir sera gazı ekonomisine geçiş, iklim değişikliğinin azaltılması, gelecekteki adaptasyon maliyetlerini düşük tutabilir ve emeğin büyük ölçüde yeniden tahsis edilmesi yoluyla net istihdam yaratılmasına yol açabilir. Ancak, gerçekleştirilebilecek iklim değişikliği azaltma çabalarına bakılmaksızın, iklim değişikliğine bağlı olayların zaten derin bir etkisi bulunmaktadır ve bunun devam etmesi beklenmektedir. Bu nedenle, iklim değişikliğine uyum, hemen harekete geçmeyi gerektirmektedir.

Daha önce de vurgulandığı gibi, adaptasyon önlemleri, istihdam artışlarına yol açabilir ve iş kayıplarını önleyebilir. Kanıtlar, Avrupa’da yaklaşık 500 bin ek işin (çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 0.2’si) adaptasyonla ilgili faaliyetlerdeki artışın bir sonucu olarak 2050 yılında doğrudan ve dolaylı olarak yaratılacağını göstermektedir.

Uyum altyapısına yapılan yatırımın, özellikle iklimle ilgili riskleri azaltma amaçlı projelerde inşaat işlerine olan talebin artması nedeniyle istihdam üzerinde olumlu etki yaratması muhtemeldir. Adaptasyon altyapısına yapılan yatırımın doğrudan, dolaylı ve teşvik edilmiş istihdam etkileri ülkeler arasında farklılık göstermektedir. İnşaat sektörüne yatırılan her 1 milyon ABD doları için Hindistan’da 650 ve Çin’de 200, Brezilya ve Endonezya’da 160, Rusya Federasyonu’nda ise 120’ye yakın iş yaratılması beklenmektedir. Dünyadaki dört işten üçü, ağır veya orta derecede suya bağımlıdır. Suyun korunması, arıtılması ve arzı için gerekli altyapıya

yapılan yatırım gibi uyum önlemleri, ekonomi genelinde işlerin sayısını ve kalitesini artırabilir. Ağaçlandırma ve ormanlaştırma, ormanların su akışlarını düzenleme, fırtına dalgalanmalarına karşı bariyer olma, erozyona ve çamur kaymalarına karşı koruma özellikleri nedeniyle daha etkili uyarlama önlemleridir. Aynı zamanda ormanların sağladığı diğer birçokekosistem hizmeti, iş ve ekonomik değer yaratmaktadır. Beceri gelişimi aynı zamanda bir adaptasyon stratejisidir. Zira göç ettirilmiş işçilerin, istihdam artışı yaşanan sektörlere geçmelerine yardımcı olur; böylece onları gelir kayıplarına ve iklim değişikliğinin diğer olumsuz etkilerine karşı korur. Beceri eksikliği, her durumda adaptasyon ve azaltma önlemlerinin uygulanmasına engel teşkil edebilir.

Sosyal koruma politikaları, iklim değişikliğine uyum için bir başka biçimdir. Bu yöndeki iki araç; nakit transferleri ve kamu istihdam programlarıdır. 2030 yılı itibariyle, genişletilmiş sosyal transferlerin gelişmiş ülkelerde yüzde 0.2, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 0.6 oranında istihdam artışına yol açması beklenmektedir. İklim dirençli ekonomiye geçişin olumlu istihdam etkisini en üst seviyeye çıkarmak için politikaların karşılanması ve mümkün kılınması Aşağıdaki önlemler, iklim direncinin istihdama olumlu etkilerini artırmak için uygun ve ilgili şekilde uygulanabilecek önlemler arasındadır:

› Çevreyi işgücüyle ilgili hedeflerle bütünleştiren ulusal bir yasal çerçeve, iklim değişikliğine uyum ve azaltma önlemlerinin de istihdam dostu olmasını sağlamak için uzun bir yol kat edebilir.

› Sosyal diyalog, iklim değişikliğine adaptasyonun istihdam etkisini en üst düzeye çıkarmada önemli rol oynayabilir. İklim değişikliğine uyum politikalarını tasarlarken, uluslararası çalışma

Her türlü çevresel bozulma, doğrudan ve olumsuz şekilde iş dünyasını etkilemektedir. Çevrenin bozulması, ekosistem hizmetlerinin sağlanmasını ve bunlara bağlı işleri tehlikeye atmaktadır.

37

ULUSLARARASI RAPORLAR

standartlarına gereken değeri vermek önemlidir.› Mikro, küçük ve orta ölçekli işletmeler, iklim değişikliği adaptasyonunda önemli ortaklardır; çünkü yerel olarak ilgili ve etkili adaptasyon çözümleri geliştirmek için iyi bir konumdadırlar.

› En iyi uygulamaları paylaşmak ve özellikle adaptasyon yatırımlarına atfedilebilecek istihdam faydalarını belirlemek için araç ve yöntemleri geliştirmek, bu tür yatırımların üretken ve kapsayıcı bir büyümeye yol açmasını sağlamaya yardımcı olacaktır. Örneğin, adaptasyon bileşeni içeren yatırımların istihdam sonuçları ile içermeyen yatırımların sonuçları sistematik olarak karşılaştırılabilir. Diğer bir olasılık, işgücü anketlerinde yeşil işlerin azaltılması ve adaptasyon ile ilgili faaliyetlerde yer alan işleri kapsamasıdır. Yeşil İş Değerlendirme Kurumları Ağı (GAIN) tarafından geliştirilenler gibi, istihdam etkilerini bu doğrultuda değerlendirmek için mevcut birkaç yöntem vardır.

Sonuç: Her türlü çevresel bozulma, doğrudan ve olumsuz şekilde iş dünyasını etkilemektedir.

Çevrenin bozulması, ekosistem hizmetlerinin sağlanmasını ve bunlara bağlı olan işleri tehlikeye atmaktadır. Özellikle, insan faaliyetinin neden olduğu veya daha da şiddetlendirdiği doğal afetlerin sıklığı ve yoğunluğu, işgücü verimliliğini düşürmektedir. Gelecek yıllarda sıcaklıktaki artış, benzer bir etkiye sahip olacaktır. Etki azaltma stratejileri, gelecekteki adaptasyon maliyetlerini sınırlamaya yardımcı olsa da, iklim değişikliği adaptasyonu zaman kaybetmeden ele alınması gereken öncelikli bir konudur. Uyum önlemleri, istihdam artışlarına yol açarak, iş kayıplarını önleyebilir. Bu önlemler, doğal ve fiziksel altyapının yanı sıra, beceri geliştirme programları ve sosyal koruma politikalarını içerir. Bir yandan işlerin sayısı ve kalitesi ile bir yandan iklim değişikliği uyumu arasındaki ilişkinin kapsamlı bir şekilde incelenmesi ivedilikle istenmektedir. Her durumda, hükümetleri, çalışanları ve işverenleri (özellikle MSME’ler) bir araya getiren sosyal diyalog, uyum planlarının yerel ilgisini ve etkinliğini artırabilir. Uyum altyapısına yapılan yatırımın, iklimle ilgili riskleri azaltmayı amaçlayan projelerde, inşaat işi talebini artırarak olumlu istihdam

Dünyadaki dört işten üçü, ağır veya orta derecede suya bağımlı.

Page 20: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

HABERLER

etkilerine sahip olması muhtemeldir. Altyapı düzenlemeleri genelde yalnız adaptasyon amaçlı yapılmamaktadır; zira bu alanda istihdam üzerindeki spesifik etkilerini tespit etmek kolay değildir. İklim koruma özellikleri, periyodik bakım ve iyileştirme faaliyetlerinin bir parçası olarak mevcut altyapıya dahil olma eğilimindedir ve istihdam etkilerini takip etmeyi zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliğine adaptasyonun, istihdama spesifik katkısını vurgulamak mümkündür ve ikisi arasındaki ilişkinin daha ayrıntılı analiz edilmesi gerekmektedir. Bu alanda, sosyal koruma ve beceri geliştirme politikaları da dikkate alınmalıdır. Çünkü uyarlanabilir kapasiteleri artırarak, doğal tehlikelerle karşı karşıya kalan bireyleri ve toplulukları gelir ve gıda güvensizliğine karşı koruyabilirler. Ayrıca, yerinden edilmiş işçilere ve iklim ile ilgili tehlikelerden doğrudan etkilenen işçilere yardımcı olabilir. Gıda ve gelir güvenliği sağlayarak, bu tür politikalar dolaylı olarak da olsa ekonomik faaliyet ve istihdamı teşvik eder. Daha genel olarak, işgücü düzenleme çerçevesi, işteki çevresel kaynaklı stres ve göç ile başa çıkma konuları, çalışanlar için tazminat ve koruma sağlama zorluğu ve aynı zamanda ekonomilerin çeşitlendirilmesi önemlidir. Hangi adaptasyon önlemlerinin çeşitli ortamlarda ve iklim değişikliğine karşı farklı kırılganlık seviyelerinde en iyi istihdam sonuçlarını sağladığını anlayabilmek için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. İnsanların, sadece çeşitli uyarlama önlemlerini değil, aynı zamanda olumlu istihdam çıktılarını destekleyen sosyal, ekonomik ve kurumsal bağlamları da dikkate alması gerekir. Örneğin bazı ülkelerde, adaptasyon altyapısına yapılanyatırım, ekonomik gerileme dönemlerinde daha iyi sonuçlar verebilir. GAIN ve PAGE gibi mevcut platformlar, en iyi uygulamaları paylaşmak ve özellikle adaptasyon yatırımlarına atfedilebilen istihdam faydalarını belirlemek için araç ve yöntemleri geliştirmek için kullanılmalıdır.

* Bu rapor, Dünya Çalışma Örgütü’nün (ILO) ‘The employment impact of climate change adaptation – Input Document for the G20 Climate Sustainability Working Group’ belgesinden çevrilmiştir.

0.00%

1.00%

2.00%

3.00%

4.00%

5.00%

6.00%

Hindist

an

Endon

ezya

Dünya

Topla

m G20

Meksik

a

Brezily

a Çin

Suudi

Arabist

an

ABD

Japo

nya

Arjanti

n Kore

Güney

Afrika

Avustu

ralya

Türkiye

İtalya

Rusya

Fransa

Kanad

a

Alman

ya

Birleşik

Kral

lık

1.5 °C Senaryosunda sıcak stresi nedeniyle kaybedilen çalışma saatlerinin yüzdesi, seçilen

G20 Ülkeleri, 1995-2030

1995 2030

1.5 °C senaryosunda sıcak stresi nedeniyle kaybedilen çalışma saatlerinin yüzdesiSeçilen G20 Ülkeleri, 1995-2030

İnsan kaynaklı veya iklim değişikliğine bağlı felaketler nedeniyle çalışma yılı kaybı

Not: Bu rakamı hazırlamak için kullanılan tahminlerde, Meteorolojik (fırtınalar, sis, aşırı sıcaklıklar), hidrolojik (sel, toprak kaymaları, dalga hareketi), iklim bilimsel (kuraklık, buzul gölü patlamaları, orman yangınları), bazı biyolojik (böcek istilası) ve belirli teknolojik (endüstriyel veya çeşitli kazalar) tehlikelerinden etkilenen insanlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan zararlar göz önünde bulundurulur. Jeofizik (depremler, kütle hareketleri, volkanik aktivite), bazı biyolojik (viral, bakteriyel, paraziter, mantar veya prion) ve diğer teknolojik (ulaşım kazaları) kazalar sonucu yaralanan insanlar ile çıkan zararlar göz önünde bulundurulmamıştır.

0

2

4

6

8

10

12

14

16

Çin

Brezily

a

Hindist

an

Meksik

a ABD

Rusya

Güney

Afrika

Avustu

ralya

Suudi

Arabist

an

Arjanti

n

Endon

ezya

Fransa

Kanad

a

Avrupa

Birliği

Alman

ya

Birleşik

Kral

lık

Japo

nya

Kore

İtalya

Türkiye

İnsan Kaynaklı veya İklim Değişikliğine Bağlı Felaketler Nedeniyle Çalışma Yılı Kaybı, Ülkeye Göre, 2000-07 ve

2008-15

2000-07 2008-15

Ülkeye göre, 2000-07 ve 2008–15

38

ULUSLARARASI RAPORLAR

Page 21: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

4140

HABERLER HABERLER

Yönetim Kurulu Başkanımız Çalışma Hayatında Sosyal Diyaloğun Geliştirilmesi Projesi Kapanış Konferansı’na katıldıUluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Ofisi’nin, ‘Çalışma Hayatında Sosyal Diyaloğun Geliştirilmesi Projesi Kapanış Konferansı’ 17 Ocak 2019 tarihinde Ankara’da gerçekleştirildi. Konferansa, TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Kudret ÖNEN ve TİSK Genel Sekreteri Akansel KOÇ katıldı. Açılış konuşmalarının ardından, sosyal taraf

temsilcilerinin konuk olduğu panel bölümüne geçildi. Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen, sosyal diyalog ile ilgili yöneltilen soruların cevaplandığı bölümde panelist olarak yer aldı.

Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulu Üyeleri TİSK’i ziyaret ettiSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Yönetim Kurulu Üyeleri CEVDET CEYLAN, Kazım Ergün, Murat Cangül, Salih Kılıç ve Av. Başar Ay 25 Şubat 2019 tarihinde Konfederasyonumuzun Genel Sekreteri Akansel Koç’a ziyarette bulundu.

Genel Sekreterler Koordinasyon Kurulu Toplantısı YapıldıKonfederasyonumuz İşveren Sendikaları’nın Genel Sekreterleri ile TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç’un bir araya geldiği Genel Sekreterler Koordinasyon Kurulu toplantısı, 23 Ocak 2019 tarihinde TİSK Genel Merkezi’nde yapıldı.

Danimarka İşverenleri (Dİ) Temsilcileri Konfederasyonumuzu ziyaret ettiDanimarka İşverenleri (DI) ile Konfederasyonumuzun ortaklaşa yürüttüğü proje kapsamında DI Temsilcileri Peter Helk ve Mads Qvist Frederiksen’ın Konfederasyonumuza 14 Şubat 2019 tarihinde ziyaret gerçekleştirmiştir. Söz konusu görüşmede projenin bütçesi ve proje boyunca gerçekleşmesi planlanan aktiviteler değerlendirildi. Projenin yürütümü konusunda fikir alışverişinde bulunuldu.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jyrki Katainen ortak başkanlığında 28 Şubat 2019 tarihinde, Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi’nde AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısı düzenlendi. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın da katıldığı toplantıya Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen de iştirak ederek bir konuşma yaptı.

Yönetim Kurulu Başkanımız AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısı’na katıldı

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ziyaret edildi Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Kudret Önen, Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nevzat Seyok, Yürütme Komitesi ve Yönetim Kurulu Üyeleri Özgür Burak Akkol, Bekir Burak Uyguner, Rıza Kutlu Işık, Yönetim Kurulu Üyeleri Necdet Buzbaş, Ali Cüneyt Arpacıoğlu, Sinan Abeş, Fethi Hinginar ve Genel Sekreter Akansel Koç’tan oluşan heyet, 18 Ocak 2019 tarihinde Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak’a ziyaret gerçekleştirdi.

Page 22: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

HABERLER

4342

HABERLER

İSG Sanal Gerçeklik MerkeziTİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı desteği ile Konfederasyonumuz tarafından yürütülen faaliyetler kapsamında, İSGÜM bünyesinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sanal Gerçeklik Merkezi açılacak. Çalışmalarına başlanan merkezde, en çok kaza meydana gelen beş sektöre yönelik İSG eğitimi verilmesi için sanal gerçeklik senaryoları hazırlanacak. Katılımcılar, üç boyutlu sanal gerçeklik sistemi ile hazırlanan senaryolarla, yaşanmış gerçek olayları sanal ortamda bizzat deneyimleyerek eğitim alabilecek.

İSG Forum Tiyatro EtkinlikleriTİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı desteği ile Konfederasyonumuz tarafından yürütülen faaliyetler kapsamında, Üye İşveren Sendikalarımıza bağlı işletmelerde, İSG Forum Tiyatro etkinlikleri düzenleniyor. Etkinlik ile İSG kültürünün yerleşmesi, farkındalık yaratma, güvenilir davranışların tutum olarak belirlenmesi ve riskli davranışların ortadan kaldırılması hedefleniyor. İSG Forum Tiyatro Etkinliği ile çalışanlar, bir kurgu içerisinde riskli davranışları gözlemleyip, bunların yerine sergilenmesi gereken güvenli davranışlar konusunda deneyim elde ediyor. Tiyatro oyununda sergilenen riskli davranışlar, izleyicilerle foruma açılıyor ve daha sonra izleyiciler, oyuncularla yer değiştirip güvenli davranışları deneyimliyor. Geçen ekim ayında başlayan İSG Tiyatro Forum Etkinlikleri’ne, Mart 2019’a kadar 75 işyerinde yaklaşık 8 bin çalışanın katılımı sağlandı. Etkinlikler, 2019 boyunca devam edecek.

TESEV Mütevelli Heyeti Toplantısı yapıldı TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç, Hilton Bosphorus Otel’de, 28 Şubat 2019’da gerçekleşen TESEV Mütevelli Heyeti Toplantısı’na katıldı.

NEBOSH Uluslararası Genel Sertifika Programı EğitimleriTİSK Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı desteği ile Konfederasyonumuz tarafından yürütülen faaliyetler kapsamında, NEBOSH Uluslararası Genel Sertifika Programı Eğitimleri düzenleniyor. Üye İşveren Sendikalarımız ve bağlı işletmelerde çalışanlar için gerçekleştirilen bu eğitimler, katılımcıların talepleri doğrultusunda planlandı ve bu kapsamda 2019 yılı Mart ayına kadar 142 katılımcı eğitimini tamamladı. Eğitimler, yıl boyunca devam edecek. NEBOSH, 1979 yılında İngiltere’de kurulmuş Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Sınav Kurulu’dur. İş sağlığı ve güvenliği mesleki eğitimlerinde denklik veren kurum, bu kapsamda eğitim içeriklerini belirlemekte, sınav ve değerlendirme süreçlerini yönetmektedir. NEBOSH eğitimleri global seviyede yüksek bilinirliğe sahiptir. Alınacak sertifika, bu kursun odaklandığı ILO uygulama kuralları gibi iş sağlığı ve güvenliği ve çevre ile ilgili uluslararası standartlar ile çalışmak isteyen firma ve şahıslar için dünyaca tanınmış bir iş sağlığı ve güvenliği niteliğindedir.

‘Birinci Yılında Dava Şartı Arabuluculuk Sempozyumu’ DüzenlendiArabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından 31 Ocak 2019 tarihinde “Birinci Yılında Dava Şartı Arabuluculuk Sempozyumu” düzenledi. Sempozyuma Konfederasyonumuzu temsilen Hukuk İşleri Müdürü Av. Nagehan Akan katılarak konuşma yaptı.

Page 23: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

HABERLER

4544

HABERLER

Üye sendikamız ÇEİS tarafından, İSG Kurulu’nun değerlendirmesi ve Sendikamız Yönetim Kurulu’nun tasvipleri ile 2007 yılından bu yana, iş sağlığı ve güvenliği konusunda iyi performans gösteren üyemiz üç çimento fabrikasına ‘Çimento Sektörü İş Sağlığı ve Güvenliği Performans Ödülleri’ verilmektedir. Ayrıca, 2014 yılından itibaren kadrolu ve alt işveren çalışanlarında gün kayıplı kaza meydana gelmeden en uzun süre çalışan fabrikaya da ödül verilmesi kararı alınmıştır.ÇEİS Yönetim Kurulu’nca yapılan değerlendirmenin ardından 2017 yılı için

İSG açısından gösterdikleri başarıdan dolayı Akçansa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Çanakkale Çimento Fabrikası, Akçansa Çimento San. Tic. A.Ş. Ladik Çimento Fabrikası ve Çimsa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Mersin Çimento Fabrikası ödül almaya hak kazandı. Gün kayıplı kaza meydana gelmeden en uzun süre çalışan fabrika ise Votorantim Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Sivas Çimento Fabrikası oldu. Ödülller, ÇEİS’in 20 Şubat 2019 tarihinde gerçekleştirilen 29’uncu Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda fabrika temsilcilerine takdim edildi. Limak Holding Yönetim

Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, Akçansa Çimento San. Tic. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı (İnsan Kaynakları) Berrin Yılmaz’a, Batıçim ve Batısöke Murahhas Üyesi Tufan Ünal, Votorantim Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Endüstri Direktörü Erdal Mercan’a, Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Tamer Saka, Akçansa Çimento San. Tic. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı (İnsan Kaynakları) Berrin Yılmaz’a, Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Bilgin, Çimsa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Mersin Fabrika Müdürü Haluk Uçak’a ödüllerini verdi.

İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Performans Ödülleri sahiplerini buldu

ÇEİS 29’uncu Olağan Genel Kurulu, 20 Şubat 2019 tarihinde ÇEİS merkez binasında gerçekleştirildi. ÇEİS’in önceki Yönetim Kurulu Başkanı Tufan Ünal’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından Divan Heyeti oluşturuldu. Divan Başkanlığı’na OYAK Çimento-Beton-Kağıt Grubu Başkanı Suat Çalbıyık, Divan Başkan Vekilliği’ne Adoçim Çimento Beton San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı H. Tolga Korkmaz, Divan Katipliği’ne Göl Yatırım Holding Grup İnsan Kaynakları Danışmanı S. Tülay Alemdar oybirliğiyle seçildi. Toplantı gündemine geçilmeden önce, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. Can Fuat Gürlesel tarafından ‘Güncel Ekonomik Gelişmelerin Değerlendirilmesi’ konulu bir sunum gerçekleştirildi ve katılımcıların soruları yanıtlandı. Sunumun ardından Genel Kurul gündemine geçilerek, Genel Sekreter Dr. H. Serdar Şardan tarafından, Sendikamızın 2016-2018 dönemindeki faaliyetleri hakkında Genel Kurul’a bilgi sunuldu. Genel Kurul gündemi Yönetim ve Denetleme Kurullarının ibrası ile sonuçlandı. Seçimlerden önce, iş sağlığı ve güvenliği konusunda 2017 yılında en iyi performans gösteren ÇEİS Üyelerine ödülleri takdim edildi. Akçansa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Çanakkale Fabrikası ve Ladik Fabrikası ile Çimsa Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Mersin Çimento Fabrikası’na ‘Çimento Sektörü 2017 yılı İş Sağlığı ve Güvenliği Performans Ödülleri’ takdim edilirken, Votorantim Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş. Sivas Fabrikası’na ‘En Uzun Süre Gün Kayıplı Kaza Yaşanmadan Çalışan Fabrika’ ödülü verildi. Ödül töreninin ardından, Sarıyer İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı gözetiminde Sendikamızın Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulu Üyelerinin seçimine geçildi. Genel Kurul’un ardından gerçekleştirilen ilk Yönetim Kurulu toplantısında,

Yönetim Kurulu Başkanlığı’na OYAK Çimento-Beton-Kağıt Grubu Başkanı Suat Çalbıyık, Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği’ne Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Tamer Saka ve Aşkale Çimento San. ve Tic. A.Ş. İcra Kurulu Başkanı Fatih Yücelik seçildi. 29’uncu Olağan Genel Kurul sonrasında Sendikamız Yönetim, Denetleme ve Disiplik Kurulu Asıl Üyeleri şu isimlerden oluştu:

Üye sendikamız ÇEİS’in 29’uncu Olağan Genel Kurulu

YÖNETİM KURULU ASIL ÜYESuat ÇALBIYIK, Tamer SAKA, Nihat ÖZDEMİR, Fatih YÜCELİK, Adil Sani KONUKOĞLU, Paolo Luca BOSSI, Tevfik BİLGİN, Tufan ÜNAL, Cem SAKDENETLEME KURULU ASIL ÜYE Umut ZENAR, Hüseyin Burak AKIN, Osman NEMLİDİSİPLİN KURULU ASIL ÜYEKadir BÜYÜKKARA, Murat KAHYA, Osman ÇAKA

Page 24: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

HABERLER

4746

HABERLER

KİPLAS’ın, üyelerine verdiği Toplu İş Sözleşmesi Bağıtlama, hukuki danışmanlık ve dava takibi, İSG eğitimi ve danışmanlığı hizmetlerine yenileri ekleniyor. Üye sendikamız KİPLAS’ın, Hukuk, Toplu İş Sözleşmesi ve Dış İlişkiler Birimince verilen temel hizmetlerin yanına geçtiğimiz aylarda oluşturulan Veri Bankası çalışmaları kapsamında ilk olarak İşgücü Maliyet Araştırması çalışması eklenmişti. Şimdi de işverenlere yönelik İstihdam Teşvikleri Kılavuzu oluşturuldu. Hizmet çeşitliliğinin artırılması faaliyetleri kapsamında KİPLAS’ın geçtiğimiz yıl başlattığı, Teknik İşler ve Eğitim Birimince verilen İSG 3’üncü Göz Bağımsız Denetimleri dışında Yangın Önleme ve Söndürme konusunda iç düzenleme ve uygulamaları, Tehlikeli Maddelerin Elleçlenmesi sürecindeki düzenlemeler ve uygulamaları gibi konularda yürütülen özel denetim programlarına Sivil Savunma Kanunu ve Uygulamaları Denetimi de eklendi.

İstihdam Teşvikleri Kılavuzu Bilindiği gibi ülkemizde, sosyal adaletin geliştirilmesi, iş sağlığı ve güvenliği anlayışının pekiştirilmesi, istihdamın artırılması veya korunması amacıyla son zamanlarda işverenlere sağlanan teşviklerde artış gözleniyor. Bu teşvikler farklı dönemlerde, kamuoyunda torba kanun diye nitelendirilen kanunlar, Bakanlar Kurulu kararları ve sonrasında Cumhurbaşkanı kararları gibi vasıtalar ile çalışma mevzuatına maddeler eklenerek veya değiştirilerek uygulamaya konuluyor,

değiştiriliyor veya süreleri uzatılıyor. Bu durum da teşviklerin takibini giderek zorlaştırıyor. Bu sebeplerle KİPLAS, üyelerinin teşviklere ilişkin bilgilere kolay ulaşması ve bu konuda bir bütünlük sağlanması amacıyla Ocak 2019’da başlattığı çalışmayı tamamlayarak İstihdam Teşvikleri Kılavuzu oluşturdu. Kılavuz, KİPLAS internet sitesine de yayınlanarak güncellenecek.

Kocaeli Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne ziyaret Sivil Savunma Kanunu ve buna bağlı uygulamalar kapsamında mükellefiyeti bulunan işyerlerinin hazırlıklarının kolaylıkla yapılması, uygulamaların daha sağlıklı yürütülmesi ve iyileştirilmesi için destek hizmeti sağlamak üzere KİPLAS tarafından yeni bir denetim programına başlandı. ‘Sivil Savunma ile ilgili Şahsi Mükellefiyet, Tahliye ve Seyrekleştirme, Planlama ve Diğer Hizmetler Tüzüğü’ne göre yıllık ortalama personel mevcudu 100’den fazla olan veya ayrıca hassasiyeti kabul edilmiş resmi ve özel bütün işyerleri, ‘savunma planı hazırlanması zorunluluğu’ kapsamında yer alıyor.Üyelerinin büyük kısmı Kocaeli bölgesinde bulunan KİPLAS’ın, işletmelerin afet ve acil durumlar ile ilgili sivil savunma planlamalarının yürütülmesine yönelik destekleme programının ilk aşamasında KİPLAS Teknik İşler ve Eğitim Birimi Müşaviri Erol Çileli ve Birim Sorumlusu Seçil Utku Şahintürk, Kocaeli Valiliği İl Afet ve Acil Durum AFAD Müdürlüğünü ziyaret etti. Ziyaret sırasında gerçekleştirilen toplantıya AFAD İl Müdürü Salim Tekoğul’un yanı sıra

Yönetim Hizmetleri Şube Müdürü Cevat Özdemir ile Eğitim Şube Müdürlüğü’nden Yüksek Kimya Mühendisi Serap Ayaz da katıldı. Toplantıda uygulamalar sırasında karşılaşılan sorunların giderilmesini hedefleyen faaliyetler konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu. Ayrıca bu alandaki mevcut sorunlara da değinilerek çözüm yolları değerlendirildi. Toplantı sonunda iki kurum arasındaki işbirliğinin artırılmasına ilişkin temenniler dile getirildi.

İlk denetim Gübretaş’a KİPLAS’ın Sivil Savunma Kanunu ve buna bağlı uygulamalar kapsamında mükellefiyeti bulunan işyerlerinin uygulamalarının desteklenmesi programı kapsamında ilk denetimi ise Şubat 2019’da KİPLAS üyesi Gübretaş’a yapıldı. Denetimlerde sivil savunma planları ve bu kapsamda yapılan hazırlıklar ve mevcut organizasyonları incelendi. Gübretaş Yarımca Tesisleri’nde, yöneticilerin de katıldığı Sivil Savunma, Acil Durum planlarının incelenmesi toplantısında dokümanlar ve organizasyon yapısı incelenerek önerilerde bulunuldu. Sığınak yeri ve sığınakta bulunulması gereken malzemelerle ilgili denetim yapıldı. Denetimde ayrıca Gemi ve Liman Tesisleri Güvenlik Kodu (ISPS Code) uygulamaları ve acil durum tatbikat dosyaları da incelenerek değerlendirildi ve öneriler işletme yetkilileriyle paylaşıldı. KİPLAS’ın üyelerine yönelik, geniş kapsamlı 3’üncü Göz Bağımsız Denetim faaliyetleri planlamalar doğrultusunda yıl boyunca sürüyor.

KİPLAS’tan yeni hizmetler

Konfederasyonumuz Üye İşveren Sendikası İNTES’in, 16 Ocak 2019 tarihinde düzenlediği 179’uncu Geleneksel Toplantısı’nda; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İNTES-Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası arasında İnşaat Sektöründe İş Sağlığı Ve Güvenliği Alanında İşbirliği Protokolü imzalandı. Protokolün imzaları Bakan Zehra Zümrüt Selçuk ve İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Celal Koloğlu tarafından atıldı. Bakan Selçuk geleneksel toplantıda yaptığı konuşmada, İkinci 100 Günlük İcraat Planı kapsamında ‘Yüksekte Güvenli Çalış Kampanyası’nın başlatıldığını belirtti ve protokol kapsamında yüksekte güvenli çalışma bilincini oluşturmayı hedeflediklerini söyledi. Bakan Selçuk, tüm dünyada inşaat sektörüyle ilgili en başta gelen sorunlardan birinin iş kazaları olduğuna dikkati çekerek, “İnşaat sektöründe meydana gelen kazaların çoğu

yüksekten düşmeden kaynaklanıyor. Bu kazaların büyük kısmı çatı, kat kenarlarından, iskelelerden, asansör boşluğu ve yapıdaki diğer boşluklardan düşme şeklinde gerçekleşiyor. Bugün imzalayacağımız protokolün de ana gündem maddesi işte bu. Yüksekten düşmenin önlenmesine ilişkin gerekli mevzuat düzenlemelerini içermektedir” dedi.

İş Sağlığı ve Güvenliği İşbirliği Protokolü Protokol, ülke çapında iş sağlığı ve güvenliği kültürünün geliştirilmesi; işletmelerde sürdürülebilir iş sağlığı ve güvenliği yönetim modeli anlayışının hakim kılınması; iş kazaları ile meslek hastalıklarının sağlıklı ve güvenilir şekilde izlenebilmesini sağlayan bir sistemin oluşturulmasını amaçlıyor. Protokol ile:• İnşaat sektöründe Bakanlık ve İNTES arasında iş birliği yürütülerek ortak çalışmalar

yapılacak.• Yapı sektöründe yüksekten düşme kaynaklı iş kazalarının ve bu kazalara bağlı kayıpların önlenmesi için standartlara uygun iş ekipmanı kullanımının yaygınlaştırılması ve yüksekte güvenli çalışma bilincinin oluşturulması amacıyla ‘Yüksekte Güvenli Çalış Kampanyası’ başlatılacak.• İnşaat sektörüne yönelik iş sağlığı ve güvenliği mevzuat hazırlık çalışmalarında taraflar arasında görüş alışverişinde bulunulacak. • İş sağlığı ve güvenliği alanında sektörde teknik bilgi düzeyinin ve farkındalığın artırılmasına yönelik her türlü ortak çalışma yapılacak. • Yüksekte çalışma konusunda üç büyük kentte yüksekte güvenli çalışmalar konusunda birer günlük bilgilendirme faaliyetleri düzenlenecek. Toplantı faaliyetleri, Bakanlık ile koordineli olarak İNTES tarafınca organize edilecek.

İNTES ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında işbirliği protokolü imzalandı

Page 25: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

HABERLER

4948

HABERLER

KASİSEN, İSG’ye tiyatro ile dikkat çektiTİSK ile Mikrocerrahi ve Rekonstrüksiyon Vakfı işbirliği ile yürütülen İş Sağlığı Güvenliği Faaliyetleri kapsamında, üye işveren sendikamız Türkiye Selüloz, Kağıt ve Ağaç Mamulleri Sanayi İşverenleri Sendikası (KASİSEN)’e bağlı üye işyeri Işıklar Ambalaj Pazarlama A.Ş. çalışanlarının katılımıyla, 27 Aralık 2018 tarihinde Konya’nın Çumra ilçesinde yer alan Işıklar Ambalaj Fabrikası’nda, İş Güvenliği Forum Tiyatro Etkinliği gerçekleştirildi. Katılımın yoğun olduğu etkinlikte katılımcılar, bir yandan oyunu keyifle izlerken, bir yandan da İSG konusunda dikkat çekici bilgiler edindi. Böylece iş sağlığı ve güvenliği konusunda farkındalığın artırılması sağlandı.

TTSİS, Avrupa Sanayi Günleri’ne katıldıAvrupa Birliği Komisyonu tarafından her yıl düzenlenen ve AB’nin sanayi politikalarının geleceğinin tartışıldığı AB Sanayi Günleri 5-6 Şubat 2019’da Brüksel’de gerçekleşti. Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker başta olmak üzere AB kurumları ve özel sektörden çok sayıda konuşmacının yer aldığı konferansta bin 500’e yakın katılımcı vardı. Üyemiz, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası da bu önemli etkinliği takip edenler arasındaydı. Konferansta, bu dönemde sanayide öne çıkan kavramların ‘Dijitalleşme’ ve bu dijital çağa uygun olarak güncellenmesi gereken ‘Beceriler’ olduğu üzerinde duruldu. 2020-2027 AB Bütçesi’nde bu iki öncelikli alanı destekleyen programlara geniş yer verilmesi bekleniyor. Mayıs ayında yapılması planlanan Avrupa Parlamentosu seçimleri ve sonrasında yeniden şekillenecek AB Komisyonu ile 2019, Birlik için değişim yılı olacak.

Üye sendikamız Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS); üyelerinin katılımıyla her yıl gerçekleştirdiği ve İSG alanında özel sektörün en kapsamlı araştırması olan İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri 2017 verilerini açıkladı. Rapor, iş kazalarına karşı alınan önlemlerin önleyici etkisini ortaya koydu. Araştırmaya katılan üye işyerlerindeki 150 binden fazla çalışan arasında iş kazası geçirenlerin oranı yüzde 3.9 oldu. Çalışılan saate göre kaza sayısını ölçen Kaza Sıklık Oranı, bir önceki yıla göre yüzde 3 geriledi. Bu göstergede son 15 yılda gerçekleşen azalma ise yüzde 45’e ulaştı. İş kazası nedeniyle kaybedilen işgücünü gösteren Kaza Ağırlık Oranı, 2016’ya göre yüzde 16; son 15 yıllık süreçte de yüzde 51 azaldı. İş sağlığı ve güvenliği alanında özel sektör tarafından yürütülen en kapsamlı araştırma olan çalışmaya, 19 ildeki 175 üye işyerinden

toplam 154 bin 735 çalışan katıldı. Araştırma sonuçları; daha güvenli bir iş yaşamı hedefiyle yürütülen farkındalık çalışmalarının ve alınan önlemlerin, olumlu sonuçlar elde edilmesine katkı sağladığını ortaya koydu.

Son 15 yılda ‘Kaza Ağırlık Oranı’ yüzde 51 gerilediGeride bıraktığımız yıl, 154 bin 735 çalışandan yüzde 3.9’u iş kazası geçirdi. Her bin çalışma saati başına kaybedilen işgücünü gösteren ‘Kaza Ağırlık Oranı’, bir önceki yıla göre yüzde 16 azaldı. Bu göstergede son 15 yılda sağlanan iyileşme yüzde 51’e ulaştı. Çalışılan saate oranla milyon saatte meydana gelen iş kazasını ölçen ‘Kaza Sıklık Oranı’ ise 2017’de yüzde 3 düşerken, son 15 yıldaki gerileme yüzde 45 olarak gerçekleşti. Bir önemli azalma da kayıp iş günü ortalamasında oldu. Araştırmaya göre, kayıp iş günü ortalaması

2016 verisine kıyasla yüzde 12 azaldı.

En büyük etken, güvensiz hareketlerİş kazalarının nedenlerini ortaya koyarak ‘sıfır kaza’ hedefine yaklaşılması amacıyla yapılan araştırmada kazaya neden olan en büyük etkenin yüzde 80.6 ile ‘güvensiz hareketler’ olduğu görüldü. Bu kapsamda, ‘dikkatsiz çalışma’ yüzde 66 ile en sık görülen güvensiz hareket olarak tanımlandı. Kişisel koruyucuların kullanılmaması ise ikinci sırada yer aldı. Cinsiyet dağılımına göre kazalılar arasında erkek çalışan oranı yüzde 96, kadın çalışan oranı ise yüzde 4 olarak tespit edildi. Kazalıların yüzde 69’unu evliler, yüzde 31’ini bekarlar oluşturdu. Yaş ve işyerindeki kıdem açısından bakıldığında; kazalı çalışan sayısının yüzde 28’inin iki-dört kıdem yılı aralığında, yüzde 47’sinin ise 25-35 yaş aralığında olduğu belirlendi.

MESS Raporu: İş kazaları, alınan önlemlerle son 15 yılda yarıya düştü

Page 26: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

RÖPORTAJ

CNN TÜRK ‘YEŞİL DOĞA’ PROGRAMI YAPIMCISI GÜVEN İSLAMOĞLU:

“Çevre sorunu” deyince akla çok sayıda madde geliyor. Su, hava kirliliğinden tutun, kimyasal atıklara; aşırı betonlaşmadan iklim değişikliklerine liste uzun. Tüm Türkiye’yi karış karış gezen bir çevre dedektifi olarak Türkiye’nin en önemli çevre sorunu sizce ne?Türkiye’de en önemli çevre sorunu bana göre ‘duyarsızlık’ ve buna bağlı olarak ‘eğitimsizlik’. Elimizden akıp giden doğal zenginlikleri herkes oturduğu yerden seyrediyor. İnsanlar tepkisiz. Avrupa’nın sahip olduğundan daha fazla doğal zenginliğimiz var ama kimse farkında değil. Avrupa, sanayileşme ile doğal ormanlarının büyük kısmını yitirdi. Büyük hatalar yaptılar. Şimdi ellerinde kalan doğal güzellikleri var güçleri ile koruma çalışıyorlar. Ülkemizde 4 bin 500 yaşında porsuk ağacı var. 3 bin 500 yaşında zeytin ağacı var. Balta girmemiş ormanlar var. Norveç’in en yaşlı ormanı 100 yaşında. 100 yıl önce ormanlarını yok etmişler. Biz ne yaptık? Geleceğimizi yok ettik. Bize emanet edilen mirası tükettik. “Buna dur demeliyiz” dediklerinde, ormanları kalmamıştı. Ormanları geri kazanmak için 100 yıldır çalışıyorlar. 100 yaşındaki ormanlar hâlâ doğal orman olarak kabul görmüyor. Çünkü orman ekosisteminin oluşması yıllar sürüyor. Biz doğal ormanlarımızı yok ediyoruz, ağaç dikerek orman yarattığımız yanılgısını yaşıyoruz. Yıllar önce Avrupa ülkelerinin yaptığı hatayı yaparak büyümeye çalışıyoruz. Gelişmiş ülkelerin 50 yıl önce geçtiği süreçten geçiyoruz. Ama gelişmiş ülkeler, geçmişte yaptıkları hataları görüp onları düzeltmeye, hatalarını telafi etmeye çalışıyorlar. Biz bu hataları görmeden ilerlemeye çalışıyoruz. Onlar alternatif yolları o dönemde görememişler, teknolojik donanımları yokmuş hesaplayamamışlar, çamurlu yollardan geçmek zorunda kalmışlar.

Üzerlerine bulaşan çamuru temizlemek yıllarını almış. Temizleyememişler. Büyük bedeller ödeyip kabuk değiştirmişler. Şimdi o bedeli ödememek için çamurdan uzak alternatif, temiz yolları takip ediyorlar.

İçinde bulunduğumuz durumu biraz daha detaylandırabilir miyiz? Biz, o temiz yollar varken nedense çamura girmeyi tercih ettik. Yüzümüze gözümüze bulaştı. Bir ayağımız balçığa saplandı, çıkamıyoruz. Bocaladıkça saplanıyoruz. En kısa yoldan o çamurlu yolu terk edip, alternatif yollara yönelmemiz gerekiyor. Ama

“EN KISA YOLDAN O ÇAMURLU YOLU TERK EDİP, ALTERNATİF YOLLARA YÖNELMEMİZ GEREKİYOR”

51

RÖPORTAJ

Page 27: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

5352

RÖPORTAJ RÖPORTAJ

Üniversite gençliğini kayıp gençlik olarak görüyorum. Bu gençler Türkiye’nin çevre sorunlarını göğüsleyecek kadar bilinçli ve güçlü değil. İlkokuldan başlamak gerekiyor. İlkokula kadar çocuklara bir şeyler vermeye çalışıyoruz. Ne oluyorsa 5’inci sınıftan sonra oluyor. Çocuklar bir tepeden aşağı yuvarlanıp, o çamura saplanıyor. Güle oynaya ilerleyen o çocukları o tepeden aşağı kim yuvarlıyor bulmak lazım. Ben de o tepeden aşağı yuvarlandım. Geri çıkmayı başardım. Ama beni o çamura kim itti hâlâ bulamadım. Aşağı bakıp, binlerce çocuğu o çamurda görünce üzülüyorum. Hepsini çıkarmak artık mümkün değil. Yenilerinin düşmesini engellemek lazım.

DEVLET DESTEKLİ HAREKETLENME ŞART

TV programlarınızda insanların çevreye karşı daha duyarlı olması ve bilinçli davranması konusunda uyarılarınız oluyor. Bu programlara başladığınızdan günden bu yana, insan faktörü hakkındaki gözleminiz ne? İnsanımız çevre konusunda duyarlı hale geliyor mu, yoksa olduğumuz yerde sayıyor muyuz?Bir kıpırdanma var ama çok yavaş ilerliyor. Sosyal medyanın katkısı bu işi biraz hızlandırdı ama yine de yetersiz. Devlet destekli bir hareketlenme şart. Bu konuda yeterli yasalarımız var ama uygulanmıyor. Sigara yasağı bile Cumhurbaşkanı’nın ısrarlı takibine karşın yeterince uygulanmıyor. Devlet bu işe asılırsa olur. Türk toplumu otorite boşluğunu çok iyi değerlendiriyor. Ama sıkılaşırsa da tepki göstermeden uyguluyor. Yer adı söylemeden bir örnek vereceğim. Bir milli parkımız hafta sonları aşırı kalabalık oluyor. Bu parkın bir bölümüne sadece bilimsel araştırmalar için girilmesine izin veriliyor. O nedenle kapalı. O bölgenin girişinde Orman Bakanlığı’nın levha ve bariyeri var. Vatandaş, bariyeri kaldırıp içeri giriyor. Millî Park Müdürü de bu işe çözüm bulamamış. En sonunda bariyerleri kırmızı ve maviye boyamış. Kum torbaları ve bidonlar yerleştirmiş; üzerine de “Askeri arazi girilmez” yazısını eklemiş, sorunu çözmüş. Askerin otoritesini vatandaş biliyor. Askerin var da diğer kurumların niye yok? Biz bir şey

bazı çevreler o çamurlu yolda ilerlemek için inat ediyor. O yolun sonu hüsran.

Dağlarımıza, ormanlarımıza, nehirlerimize, göllerimize, denizlerimize, tarım arazilerimize dikkatli bakın, o lanet çamuru göreceksiniz. Çevre ile uyumlu bir kalkınma programımız yok. Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda ama hâlâ bir su yönetimi politikamız yok. Konya Ovası’nda su kalmadı ama yonca, şekerpancarı, mısır gibi buğdaydan dört ya da beş kat daha fazla su isteyen ürünleri ekmeye ve bu ürünlerin ekilmesini desteklemeye devam ediyoruz. Bu sürdürülebilir değil. Bir yerde ip kopacak. Bu da çok yakın.

Küresel iklim değişikliği bizi susuz bırakabilir. Bazı bölgelerimiz çölleşecek. Tarım ve

yapıyoruz ama devletin bunu desteklemesi lazım.

Sayın Emine Erdoğan’ın ‘Sıfır Atık Projesi’ çok etkili oldu. Bugüne kadar bu hareketin adından söz etmeyen bazı belediyeler, AK Parti il teşkilatları bir anda bu harekete katılmaya başladı. Biz otoriteyi harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bu bir mekanizma ve tüm çarkları uyumlu çalışmalı. Biz de bunun için çalışıyoruz. Ama büyük bir hareketlenme var. Yakın zamanda bunun etkilerini göreceğiz.

Günün birinde Çevre ve Şehircilik Bakanı olsanız, hangi meselelere el atardınız? Doğal sit alanlarının sayısını artırırım. İnsanın bile girmeyeceği mutlak koruma alanları oluştururum. Kıyı şeriti koruma bandını genişletirim. İşgal edilen yaylaları, kıyıları geri alırım. Hava ve su kirliliği konusunda katı ve caydırıcı tedbirler getiririm. ÇED uygulamalarını şeffaflaştırırım. Şehirlerde, özellikle kentsel dönüşüm alanlarında halkın rahat nefes almasını sağlayacak geniş boşluklar, yeşil alanlar yaratırım. İnsan sağlığına zararlı olduğu için tüm alanlarda mangal yakılmasını yasaklarım.

Her türlü paketlenmiş ürüne depozito mecburiyeti getiririm. Tek kullanımlık plastikleri yasaklarım. Trafiğe çıkan araçların muayenelerini sıkı takibe alırım. Elektrikli araçlara vergi muafiyeti, yeni binalara sıfır atık mecburiyeti getiririm.

Yeşil bina uygulamalarını genişletirim. Eğitim sistemine doğa, tarih ve çevre konusunun dahil edilmesi için çalışırım.

“FENOMENLER KÖTÜYÜ GÖSTERMEK İSTEMİYOR”

Son zamanlarda Türkiye’de sizi en çok etkileyen çevre sorunu hangisi oldu? Son zamanlarda beni en çok doğa severlerin yarattığı kirlilik etkiledi. Arkadan hançerlenmiş gibi hissettim. Binlerce takipçisi olan çok ünlü bir grup, her yıl doğada bir festival düzenliyor. Doğa içinde

hayvancılıkta sorunlar yaşanacak. Enerji üretimi yavaşlayacak. Bunu şimdiden hissediyoruz. Buna hazırlıklı olmamız, güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir enerjiye yönelmemiz gerekirken, hâlâ kömürlü enerji santrallerine yatırım yapmaya devam ediyoruz. Bu da çevre ve insan sağlığına yönelik olumsuz etkileri beraberinde getiriyor. Sağlıklı nesiller yetiştiremezseniz, sağlık giderleriniz gelecek yıllarda kat be kat artacak. Her şey enerji değil. Önemli olan sağlıklı yaşamak, sağlıklı yaşlanmak. Emekli olunca nasıl bir hayat yaşamak istiyorsanız, bunu mevki sahibiyken, kariyerinizin üst seviyesindeyken yapmalısınız. Yoksa emeklilik hayaliniz bir betonun içinde son bulur.

Çocukların ve gençlerin bakışını nasıl buluyorsunuz?

Page 28: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

5554

üzerinde reklam filmi çekti. Ardından 30 bin kişilik Salda Festivali ortaya çıktı.

O zaman bende de film koptu. Bütün gücümle bunu engellemek için çaba sarf ettim. Meğer izin bile almamışlar. Ortada bir yönetim boşluğu vardı onu değerlendirmişler. Festivali engellemeyi başardık.

Ardında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı devreye girdi. Salda Özel Çevre Koruma alanı ilan edildi. Koruma bandı genişletildi. Yılda 500 bin ziyaretçi geliyormuş. Gelen ziyaretçiler için otopark, dinlenme alanı gibi yerler planlandı. Bu proje Sayın Çevre Bakanı tarafından “Millet Parkı olacak” diye duyurulunca bir tepki seli oldu. Bence korkulacak bir şey yok. Eskisinden iyi olacak. Sadece dinlenme alanları, kıyı şeridinden

yapılan festivaller sonrası ortaya çıkan çöpler inanılmaz. İki bin kişilik kamp alanına sekiz bin kişi katılmış. Oraya yiyeceğini, içeceğini torbalarla taşıyan gençler, dönerken kalan üç-beş çöpü götürmeye üşenip, belediye alsın diye doğaya bırakmışlar. Sosyal medyadan eleştirince “Belediyenin işi ne, parasını verdik onlar toplamadı” dediler. Acınası bir durum. Herkes doğadan faydalanıyor ama doğanın bir sorunu olduğunda bir avuç insan dışında kimsenin sesi çıkmıyor.

Örneğin sosyal medya fenomenleri... Hep güzellikleri paylaşırlar ama bu güzelliklerin bir sorunu olduğunda pas geçerler. Çünkü bu fenomenler bu işten çok para kazanıyorlar. Kötü olanı göstermek istemiyorlar. Bir iki kez kendilerinden rica ettim. Bir milyon takipçisi olan kişi sadece ricama ‘like’ koydu. Bu işten çok para da kazanıyorlar. Orası yok olsun, onlar için fark etmez; gider yenisini bulurlar.

çok içeride olmalı. Eğer sorun olursa sorunu çözmek için elimizden geleni yaparız. Bu iş sadece eleştirmek ile olmuyor. Çözüm odaklı çalışmak lazım.

Pet şişe kirliliği inanılmaz boyutta. Giderek de kanser gibi yayılıyor. Bir gün yerde pet şişe ve sigara izmariti görmezsek, işler yoluna girmiş demektir.

İş dünyasına da çevre konusunda önemli sorumluluklar düşüyor. Bu konuda sizce ne noktadayız? Rakamlar, hedefler, istatistikler, veriler, bilançolar, verimlilik hesaplamaları vs. hepsi, iş dünyasının kavramları... Ben doğadan baktığımda gördüğüme inanırım. Gördüğüm, talan ve yok oluş. Dünyaya kendini yenileme şansı bile vermiyoruz. Bu gezegenin bir taşıma gücü var ve sona yaklaşıyoruz.

Gelecek 40 yıl içinde dünya nüfusu yüzde 30 artacak. Bugünün kaynakları ile yarınları da beslemek gerekecek. O kadar hammadde yok. Bir kaynak devrimine ihtiyacımız var. Kaynakları verimli kullanmak, kullandığımızı da sonsuza kadar yenilenebilecek şekilde planlamamız gerek.

ÖRNEK ÜLKE: NORVEÇ

Çevreyle ilgili eğitim konusunda örnek alınmasını tavsiye edebileceğiniz, doğasını çok sevdiğiniz bir ülke ya da model var mı?Norveç. İki kez gittim. Sürdürülebilir balıkçılık ve depozito sistemleri çok etkileyici. Çok güzel bir doğası var. 1980’lere kadar yoksul bir ülke, petrol bulunması ile zenginleşiyor. O kadar ki malzeme yokluğu nedeniyle, ülkede

Salda Gölü de çok tartışıldı...Salda Gölü, dünyada Mars’ın yüzeyine benzeyen, 3 milyar yıla şahitlik eden özel bir yer. Mutlak koruma alanı. Bu alanın kirlilik gibi bir sorunu var. İnsanlar araçlarını kumsal üzerine park edip kamp yapıyor, mangal yakıyor. O sahilin belli bir bölümüne belki ayak bile değmemesi gerekir. Bu konuda programlar yaptık. Ama benim de takip ettiğim ve çok sevdiğim, hayli yüksek takipçisi olan karı koca Instagram fenomeni, Salda Gölü’nü fon yaparak bir araç görüntüsü paylaştılar.

Ben de eleştirdim; “Yapmayın, bu tür fotoğraflar paylaşmayın. Herkes gidip aynı fotoğrafı çekmeye kalkarsa Salda mahvolur” diye. Nitekim öyle oldu. Onlar fotoğrafı kumsal üzerinde çekmemiş olabilir ama takip edenler öyle algılamadı. İnanılmaz görüntüler geldi. Ünlü bir araç firması da o güzelim beyaz kumsallar

RÖPORTAJ RÖPORTAJ

Page 29: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

5756

bekârlara ev yapma izni bile verilmiyormuş. Petrol zenginliğini harcamayıp, gelecek kuşaklar için biriktiren bir ülke... Çünkü petrolün bir gün biteceğini biliyorlar. Bugün, dünyanın en büyük varlık fonu Norveç’te. Norveç Varlık Fonu’nun, dünya piyasalarında 900 milyar dolar aktifi bulunuyor. Bunun 2017’deki yıllık getirisi 131 milyar dolar. Kişi başına 174 milyon dolar düşüyor. Gidin Norveç’e, oturan bir kişi bulamazsınız. Yaşlı, genç herkes çalışıyor. Çok sade, gösterişsiz bir hayatları var. Karbon ayak izleri çok düşük. Hâlâ “Daha da ne kadar aşağı çekebiliriz?” diye hesap yapıyorlar. Petrol zengini bir ülke ama enerjinin yüzde 92’sini HES’lerden elde ediyorlar. Elektrikli araç sayısı en fazla olan ülke. Ülkedeki araçların yüzde 51.4’ü elektrikli. 2020’de kilometre başına karbondioksit salınımını 85 gramın altında tutmak istiyorlardı. Hedefe

2019’da ulaştılar. İçten yanmalı motor ve elektrikli motorun bir arada kullanıldığı bu modeller artık Norveç’te motor gücüne göre değil, karbondioksit salınım oranlarına göre vergilendiriliyor. Böylece ülkede, düşük emisyonla yüksek güce ulaşabilen araçlar çok daha yaygın hale geldi.

Sürdürülebilirlik, çevrenin korunması Norveç’te bir yaşam tarzı.

Petrol zengini bir ülke ama geleceği balıkçılıkta görüyorlar. 2050 yılında, artan dünya nüfusunu su ürünleri ile nasıl besleyebileceklerinin planlarını yapıyorlar. O nedenle denizlerini temiz tutmaya, ekosistemi korumaya özen gösteriyorlar. Beş ayaklı bir kontrol mekanizması kurmuşlar. Devlet, özel sektör, sahil güvenlik ve bağımsız kurumların her birinin görevi,

sorumlulukları belli. Kimin ne yapacağı belli. Dolayısıyla yetki karmaşası yok. Bugünden çok geleceği konuşup planlıyorlar. Balıkçılıkta kota ve lisans uygulamaları var. Kafana göre, istediğin yerde balık avlayamazsın. Kimse bu kotayı delmek için çaba sarf etmiyor. Vatandaşlar da sorumluluklarını biliyor.

Doğayı gözleri gibi koruyorlar. Sokaklardaki karı bile filtre sisteminden geçirerek temiz bir şekilde denize veriyorlar. Karı eritmek için tuz yerine yeniden kullanabilen mıcır kullanıyorlar. Çünkü tuz, denizleri ve doğayı kirletiyor.

Pet şişeye depozito getirmişler. Merkezi bir sistem tarafından takip ediliyor. Her firma bu sisteme girip şişelerini tanımlıyor. Sistem, tanımsız şişeleri toplamıyor. Bu

RÖPORTAJ RÖPORTAJ

sisteme girmezseniz fena, çünkü devlet her şişeye çevre vergisi uyguluyor. Bu vergiyi geri almanız için ürettiğinizin yüzde 90’ını geri toplamak zorundasınız. Yüzde 90’ını toplayan, vergiden muaf oluyor. Şişelerin büyüklüğüne göre depozito uygulanıyor. Ben yıllardır derim “Para eden yerde kalmaz” diye.

Norveç’te sokakta bir tane pet şişe bulamazsınız.

Tek sevmediğim yanı sokaklarda kedi olmaması. Eksiklik. Evcil köpekler var ama kedi yok.

NEREYE GİTMELİ?

Siz Güven İslamoğlu olarak doğada nasıl zaman geçirmeyi seviyorsunuz? Tatillerinizi nasıl kurguluyorsunuz?Duyarsız insanların olmadığı her yer güzel. Çöl bile olsa.

30 yıldır Boğaz’da yaşıyorum ama artık inemiyorum. Çok kalabalık. Saygı yok. Oltacılardan geçilmiyor. Onlar için özel alan yaptılar ama her yere yayılıyorlar. Mangal yakan, halı serip kaldırımda piknik yapan vs... Bilindik manzaralar.

Bir insan yemyeşil park çimleri üzerinde mangal yakar mı? Yakılıyor. Dur diyen var mı? Yok.

O kadar doluyum ki, güzelliği sordunuz yine bu tarafa kaçtım.

Yine her yeri gezen biri olarak sizce Türkiye’de doğaya en çok ilgiyi gösteren, hassas davranan belirli bir bölge var mı?Çerkesler, Abazalar, Muhacirler… Gidin yaşadıkları yerlere, tertemiz... Çünkü geleneklerinde var. Aynı Norveç’te olduğu gibi. Düzce’de, Adapazarı’nda birçok Çerkes köyü gürdüm. Hepsi çok düzenli. Ayıplama diye bir şey var onlarda. Ayıplanırsanız toplumdan dışlanırsınız. O nedenle evleri, sokakları tertemiz. Anadolu’da yaşayanlar, doğanın değerini bilen insanlar. Şehir insanından çok daha duyarlılar. Az ile mutlu insanlar topluluğu Anadolu. Bilecik’te üzerinde bir şey olmayan, üflesen evi

yıkılacak 82 yaşındaki bir çiftçiye “82 yıl nasıl geçti?” diye sordum. “Çok güzel geçti oğlum, çok güzel günler yaşadım” dediğinde gözlerinin içi gülüyordu. Bunu şehirde söyleyecek bir kişi zor bulursunuz. O nedenle insan unsuru önemli.

Şehirlerin içinde özellikle de İstanbul’da doğayla buluşmak için “Şuraya gidin” diyebileceğiniz, çok bilinmeyen adresleriniz var mı?Benim anladığım türden bir yer yok maalesef. Ama çok isterseniz Vize tarafı güzeldir. Pardon orası da Kırklareli... İki saat yol almadan güzel yer bulamazsınız.

Page 30: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

KİŞİSEL GELİŞİM

Kusursuz fırtınaların sırrı:

BAŞARI MOMENTUMU NASIL YARATILIR?Yazan: Mümin Sekman

Bazen bir futbol takımı muhteşem bir kondisyon yakalar. Yuvarlanan fırtına gibi, önüne geleni ezip geçer. Bazen bir siyasi hareket yükselişe geçer. Bir uçağın havalanması gibi, karşıdan esen sert rüzgârı kanatlarının altına alarak yükselir. Bazen bir kitap, bazen bir film, bazen bir pop star, bazen bir marka fenomen olur. İnsanlar çılgınca, onun peşinde koşar. Sosyal bir salgın gibi insanları kendine çeker, onları ele geçirir, fanlaştırır. Bu tür başarılar genellikle üst üste gelir. Sanki birbirini çeker gibi. Tabii felaketler de öyle… Cüneyt Arkın filmlerindeki Bizans askerleri gibi, belalar da toplu halde üstümüze çullanır.Bir işadamı iflas etmekle kalmaz. Bir bakarsınız, kanser teşhisi de konur. Eşinden boşanır. Şirketlerin düşüşü, freni boşalmış

kamyon gibi ilerler. Bankalar, kamu kurumları, müşteriler kapısına yığılır. Uyuşturucu kullanmaktan hapse düşen bir pop star, sadece yaşam kalitesini kaybetmez. Hayatında büyük bir çözülme başlar. Aşktan kariyere, sağlıktan ekonomiye toplu bir çözülme...Bu tür büyük yükseliş ve düşüş anlarını dışarıdan böyle görürüz, peki bu olayların merkezinde yer alan insanların iç dünyasında neler olur?

Büyük yükseliş ve düşüş anlarını açıklayan bir kavram var mı?Bilim dünyasında bu iki durumu açıklamak için, iki kavram kullanılıyor: Başarı momenti ve başarısızlık momenti. (Moment (um) yerine ivme de denebiliyor.)Her iki moment de içte başlıyor ama belirli bir

Bazen başarılar üst üste gelir. Sanki birbirini çeker gibi. Tabi felaketler de öyle…

5959

KİŞİSEL GELİŞİM

Page 31: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

6161

öğrencinin başarı algıları ve test sırasında duydukları kaygı seviyesi ölçülmüş. Sonuçlara göre öğrenciler iki gruba ayrılmış: Başarı odaklılar ve başarısızlık odaklılar.İki hafta sonra 72 öğrenci geri çağrılmış. Bu öğrencilerin yarısına, beş adet çözülmesi imkânsız kelime bulmaca verilmiş. Diğer gruptakilere beş adet çok kolay kelime bulmaca çözdürülmüş. Feathers bu sayede bir grubun ön başarısını, diğer grubun da ön başarısızlığını garanti altına almış. Araştırmacı, bulmaca çözdürmeden önce öğrencilere “ne kadar başarılı olmayı beklediklerini” de sormuş. Öğrenciler şanslarını 1’den 100’e sıralamışlar. İlk beş bulmaca bittikten sonra Feathers öğrencilerin yarısına, “Bu noktadan sonra gelecek bulmacalar, şimdiye kadar çözdüklerinizden daha zor. Diğer öğrencilerin sadece yüzde 30’u başarabildi” demiş. Bu sayede öğrencilerin başarı beklentisini düşürmüş.Diğer grubun beklentisini yükseltmek için de tam tersini söylemiş: “Bu bulmacalar daha kolay. Öğrencilerin yüzde 70’i bunları bildi.” Oysa her iki gruba verilen 10 bulmaca aynı zorluktaymış!Sonuçlara bakıldığında ilk beş bulmacayı çözemeyen öğrenciler, geriye kalan 10 bulmacanın ortalama 4.69’unu çözebilmiş. İlk beş bulmacada ivme yakalayanlar mı? Onlar ortalama 6.08 bulmaca çözebilmişler! Yani başarı momenti, beraberinde daha çok başarı getirmiş. Kendi başarılı sonuçlarından hız alanlar, yakaladıkları başarı momentiyle yeni üstünlükler kazanmışlar. Başarı, yeni başarıyı yaratmış.

Başarı ivmesi mi daha kalıcı, başarısızlık ivmesi mi?Feathers’ın bulduğu başka bir sonuç ise, başarı ve başarısızlık ivmesinin öğrencilerin üzerindeki etkisi. Araştırma sonuçlarına göre, başarısız bir ivme yakalayanların, başarılı olacaklarına inancı ciddi şekilde düşmüş. Öte yandan başarı ivmesi yakalayan öğrencilerin, hep başarılı olacaklarına inancı çok fazla artmamış. Bu da gösteriyor ki, başarısızlık ivmesinin yıkıcı etkileri, başarı ivmesinin yapıcı etkilerinden daha güçlüdür!Öğrencilerin bu algısında, gerçekte açık ara üstün başarıları olmadığı halde, deneycinin onlara başarılı olduklarını söylemesinin de

yoğunluğa ve büyüklüğe ulaşınca dış dünyaya taşıyor. Bu taşma, söylem ve eylem üzerinden oluyor. İnsanın iç dünyasında başlayan, sonra hızlı ve güçlü şekilde yayılan bir enerji dalgası bu momentleri yaratıyor. Başarı momenti üstünlük duygusunun, başarısızlık momenti ise kaybetme korkusunun yoğun olarak yaşandığı anların birbirine eklenmesiyle oluşuyor. Bu yoğun duygular, önce insanların içinde oluşup, kişisel başarı momenti yaratıyor. Zamanla diğer insanlara da yayılıp, onların da zihnine yerleşince, sosyal (toplumsal) moment ortaya çıkıyor. Bir kişiden topluma yayılan duygu, sosyal moment yakalayınca, fenomen olup başka bireyleri de içine çekiyor.Bireysel başarı momenti daha çok psikoloji, sosyal başarı momenti sosyoloji yasalarına göre yayılır. Biz ağırlıklı olarak, bireysel başarı momentini ele alacağız.

Momentin mekanizmasını anlarsak, onu sistematik olarak üretebiliriz. Bireysel ve toplumsal momentten başka, bir de takım halinde yaşanan başarı (ve tabii başarısızlık) momenti vardır. Takım halinde bir şeyi başarmaya adanma, birlikte senkronize çalışabilme, birlik ruhu içinde erime, dostane destek ve kolektif konsantrasyon bu takımların ortak özelliğidir. Maç seyrederken sporcuların momentum anına sık sık tanık oluruz. Bir futbol takımı 2-0 geriden gelip maçı kazandığında... Bir basketbolcu üst üste, hiç kaçırmadan üçlükler atmaya başladığında... Bir boksör sıyrık bile almadan rakibine yumruklar yağdırdığında... Bir moment yakalanmış demektir. Maç sırasında, psikolojik avantaj hep momenti elinde tutandan yanadır. Öte yandan momentum sadece spor müsabakaları için geçerli değildir. Farkında olmasak da, kazandığımız veya kaybettiğimiz ivmeler gündelik hayatımızın bir parçasıdır. Başarı momenti uçağın pistte bir süre ilerleyip, sonra aniden yerden yükselmesine benzer. Bir insan, şirket veya ürünün çok hızlı yükselişe geçtiği bu moment anlarını iyi anlarsak, onu yaratmanın yollarını da bulabiliriz. Peki gerçekten momentum diye bir şey var mı? Yoksa bu tamamen bir yanılsama mı? Başarı momenti nasıl işler? Onu lehimize nasıl çevirebiliriz? Rakiplerimizin momentini nasıl kırabiliriz?

etkisi olabilir. Sağlam temellere oturan, kayda değer rekabet üstünlükleri, kalıcı özgüven yükselmesi sağlayabilir.

Bir çocuğun gelişiminde başarı momenti nasıl kullanılır?Başarı momentinin gücünü bilen bazı koçlar, sporcularının özsaygısını artırmak ve başarı döngüsünü tetiklemek için işe zayıf rakipler seçerek başlıyor. Mike Tyson’un eğitmeni Cus D’Amato, kariyerinin ilk yıllarında Tyson’u kasten kendinden daha zayıf boksörlerle eşleştirmiş. Bu amaçla seçtiği rakiplere “yem” diyormuş! ‘Özgüven yemleme’ yöntemiyle bir ‘zafer zinciri’ yaratıp, kazanılan psikolojik ivmeyle, daha zorlu zaferlere hazırlanıyormuş. Mike, zayıf yemlerini ilk rauntta yere seriyormuş. Henüz 16 yaşındayken, rakiplerini tir tir titretiyormuş. Hatta bazıları korkudan maçtan çekiliyormuş! Bunun yarattığı özgüvenle, Mike daha sıkı çalışıyormuş. Tüm bunlar, kariyerinin ilk yıllarında ona muhteşem bir moment kazandırmış. Belgesellerde görmüşsünüzdür, avcı hayvanlar zayıf avlarını yavrularının önüne atarak, onun özgüvenini ve yeteneklerini geliştirmesini sağlamaya çalışırlar. Bir çocuğa seri halde başarılı sonuçlar aldıracak bir deneyim tasarlamak, başarının tadına bakıp ona bağımlı olmasını sağlayabilir.

Başarı momentinin mekanizması nasıl çalışıyor?Diyelim ki iş yerinde çok başarılı geçen bir sunum yaptınız. Bunun size birkaç türlü etkisi oluyor. İlk olarak bir işi başardığınız için kendinizi daha yetkin ve yeterli görüyorsunuz. Özgüveniniz artıyor. Bu da hakimiyet algınızın sınırlarını

genişletiyor. Bu sırada, diğer insanlar da başarınızı ve ‘yeni duruşunuzu’ görüyor. Onlar da size daha özenli ve özel davranıyor. Başarınız sizi çekim merkezi yaptıkça, yeni başarıları da çekiyorsunuz. Başarınız, yaptığınız işten daha fazla zevk almanızı da sağlamaya başlıyor. Zevk aldıkça, daha fazla yüklenmeye başlıyorsunuz. Yüklendikçe, o işi daha çok yapıyorsunuz. İşi daha çok yaptıkça, 10 bin saat kuramında anlatıldığı gibi, o işte daha iyi oluyorsunuz. Daha iyi oldukça, maddi veya manevi olarak daha iyi kazançlar sağlıyorsunuz. Böylece hayatınızı sürekli büyüten bir başarı çevirimi çalışıyor. Tüm bunlar, başarı momentinin gücünü kaldıraç olarak kullanıp, büyük bir hayat yaşamanızı sağlıyor.

Peki başarısızlık momenti nasıl oluşuyor?Başarı momenti gibi bir de başarısızlık momenti (ivmesi) var. Hayatta, bulutlara yükselen uçakların varlığı gibi, freni patlamış halde yokuş aşağı giden kamyonlar da bulunuyor. Peki başarısızlık momenti nasıl oluşuyor? Uzun süre ihmal edilen ‘yapılması gerekenler’, önce küçük başarısızlıklara dönüşüyor. Küçük başarısızlıklar zamanla büyüyüp, orta ve büyük başarısızlıklara yol açıyor. Kritik bir aşamaya gelince, fay hatlarındaki enerji boşalmasından doğan depremler gibi, önüne gelen her şeyi çökerten büyük bir başarısızlık momenti oluşuyor!Bireyler, şirketler ve ülkeler başarısızlık momenti yaşayabiliyor. Bir dönem, güçlü bir yükseliş ivmesi yakalayan bir insan, takım veya siyasi parti bir süre sonra tersine dönüp, freni boşalmış bir kamyon gibi önüne geleni sürükleyen bir başarısızlık boşalması yaşayabilir!

Bilim insanları bu sorulara bakalım ne cevap veriyor. Başarı ve başarısızlık momenti nedir?Bireysel başarı momenti, özünde zihnimizde gerçekleşen bir süreç. Başarılı olduğumuzda kendimizi daha iyi, rakibimizi daha kötü görmeye başlıyoruz. Özgüven, enerji ve şaşırtıcı sonuçlarla bir başarı momenti yakalıyoruz. Birkaç öncü başarı kazanmak, momentum için gerekli bir koşul ama tek başına yeterli değil. Halı saha maçında iki gol atmamız, deneme sınavında iki soru çözmemiz veya pokerde bir iki el kazanmamız ivme yakalamamıza yetmeyebiliyor. Momentum kazanabilmenin sırrı, enerjinin seviyesinde. İnsanın kendisini durdurulamaz hissetmesi gerekiyor!Psikolojik momentum hissetmemiz için illa karşımızda bir rakip olması da gerekmiyor. Televizyonda izlediğimiz yarışma programında sorulan soruları bilmemiz, üst üste birkaç sınavdan yüksek not almamız, borsada bir hafta boyunca para kazanmamız da momentum yakaladığımızı hissetmemizi sağlayabilir. Başarı, başarıyı nasıl getirir?1963 yılında psikolog Norman Feathers, Michigan Üniversitesi’nde ilginç bir moment deneyine imza atmış.İki etaplı deneyin ilk aşamasında 96 gönüllü

KİŞİSEL GELİŞİM

60

Momentum kazanabilmenin sırrı, enerjinin seviyesinde. İnsanın kendisini durdurulamaz hissetmesi gerekiyor.

KİŞİSEL GELİŞİM

Page 32: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

63

Seri başarı neden önemli? Kısa bir zaman diliminde elde ettiğimiz art arda gelen başarılar birbirini besliyor. Aradaki zaman aralığı açılınca, yığılmalı etki oluşmuyor. Ayrıca sıklık, başarı için hızlı geri bildirim sağlıyor. Yılda bir yaptığımız işte hız, hırs, haz ve tecrübe birikmiyor. Bir başarınızın dumanı tüterken, teriniz soğumadan, ikinciyi kazanmalısınız. ‘Küçük veya orta boy başarı’ da olsalar, seri başarılar ivme yaratabiliyor. O halde iki ana seçeneğiniz var; ya tek büyük başarı, ya da birkaç tane ‘küçük ve orta boy’ seri başarı... Seçim sizin!

İşin sırrı hormonlarda: Başarı ve başarısızlık hormonu “Zaferin anahtarı içimizde, ama genellikle anahtarın yerini bulamıyoruz” diyor yazar John Coates. Başarı ve başarısızlık momentinin arkasında iki hormon var: Erkeklik hormonu olarak bilinen testosteron ve stres hormonu kortizol. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, kazananlarda testosteronun ivmelenerek yükseldiğini gösteriyor. Üstelik uzun süreliğine yükseliyor. Bu da risk almayı tetikleyen bir ‘aşırı mutluluk ve özgüven duygusu’ (öfori )

Başarısızlık momenti de, içte başlar ve zamanla dışa doğru yayılır. İçiniz göçünce, dışınız da çöker. Nasıl ki, yükseliş momenti yaşayan kişinin çevresindeki birçok şey onun lehine gelişiyorsa, düşüş momenti başladığında da her şey aleyhte gelişmeye başlar. Bireysel başarı momenti kazanmanın üç olmazsa olmazıDaha önce bahsettiğimiz gibi momentum kazanmak için başlangıçta birkaç küçük başarı gerekli ama tek başına yeterli değil. ABD’nin Maryland Üniversitesi’nde görevli psikolog Seppo Iso-Ahola’ya göre, ivmenin bizim lehimize döndüğünü hissetmemiz için üç olayın sırasıyla gerçekleşmesi gerekiyor.

1. Özgüven: Diyelim ki daha önce hiç maç yapmadığınız bir arkadaşınızla tenis oynuyorsunuz. Oyuna iyi başladınız ve ilk seti aldınız. Bu, özgüveninizi artıracak ve kendinizi yeterli hissetmenize yol açacaktır. Bu, sadece bir duygusal avanstır.

2. Üstünlük hissi: Maç devam ederken, sürekli rakibinizi tartıyorsunuz ve sonuçlarını kendinizle kıyaslıyorsunuz. Arkadaşınızdan üstün olduğunuza verilerle ve net olarak inandığınız an, momentumu yakalamanıza bir adım kalıyor.

oluşturuyor. Başarılı sonuçlar salgıları, salgılar sonuçları büyütüyor. Böylece başarının kendisi bir rekabet avantajı kazandırıyor. John Coates buna “kazanan etkisi” diyor.Başarısızlık ise, stres hormonu kortizolü devreye sokuyor. Yüksek düzeyde kortizol salgılanınca risk alma isteği azalıyor, stres belirtileri artıyor, kişi içine kapanıp çekingenleşiyor. Bu salgılarla mücadele gücünü kaybeden kişi, iyice başarısızlık bataklığına doğru çekiliyor. İşin ilginç yani şu ki, testosteron aynı zamanda erkeklik hormonu. Başarı, testosteron salgısını yükselttiği için, kazananlarda ‘erkeksileşme’ eğilimleri de artıyor. Başarısızlık durumunda yoğun olarak salgılanan kortizol ise kişide depresyon eğilimi yaratıyor.

Ev sahipliği duygusu, başarı momentini artırıyorYazar John Coates, başarı momentinin finans alanında nasıl işlediğini incelemiş. Ekonomik yükseliş dönemlerinde, (‘boğa piyasası’ zamanlarında) finansçılarda benzer bir testosteron artışı görülüyor. Ekranların kırmızılaştığı, krizin adım adım yaklaştığı ‘ayı piyasası’ dönemlerinde ise, kortizon salgısı

tavan yapıyor. Ekonomik krizler, yatırımcıların vücut kimyasını değiştiriyor. Biyologlar da hayvanlarda ‘kazanma etkisi’yle ilgili çok enteresan bir şey gözlemlemiş: Bir hayvan, kendi alanını korumak için giriştiği dövüşü kazanınca, genellikle bir sonraki mücadelede de galip geliyor. Çünkü kazandığında, dopamin ve testosteron düzeylerinde artış oluyor. Dopamin mutluluk, testosteron güç veriyor. Tersi de geçerli. Sürekli kaybedince, testosteron ve dopamin düzeyi azalıyor. Stres hormonu kortizol artıyor. Çekingenlik ve güvensizlik baş gösteriyor.Sporcularda da aynı şey geçerli. Kazanan sporcuların, testosteron düzeylerinde artış görülüyor ve bu da pozitif geri bildirim döngüsünü başlatıyor. Özellikle kendi sahalarındayken testosteron daha yaygın ve deplasmanda olmak bir dezavantaj.

Aleyhinize dönen momentumu kırmak için ne yapmalı?Momentum yakaladığımızda kendimizi yenilmez hissediyoruz. Öte yandan ivme aleyhimize çalıştığı anlarda kendimizi perişan hissedebiliriz. Neyse ki bilim insanları rakibin başarı momentini kırmanın birkaç yolunu bulmuş:

3. Kazanma duygusu: Son aşamada galip geleceğinize dair yoğun bir üstünlük hissi devreye giriyor. Eğer maçı kazanacağınıza tartışmasız bir şekilde inanırsanız, artık ivme sizin lehinize çalışmaya başlamıştır. Buna “durdurulamazlık duygusu” da deniyor. Maç sırasında ivme birçok kez el değiştirebilir. Iso-Ahola, ikili mücadelelerde momentumu birleşik kaplara benzetiyor. Hem siz hem de arkadaşınız aynı anda ivme kazanamıyorsunuz. Siz momentum yakaladığınızda, o ivme kaybediyor, o kazandığında siz kaybediyorsunuz. Momentum kazanan taraf hücum, diğeri ise savunma moduna geçiyor. İlk sükseli başarı, güçlü bir başarı momenti yaratırİvme kazanabilmek için önce biraz başarılı olmanız şart. Basketçiyseniz ilk şutu potadan geçirmelisiniz. Borsa simsarıysanız, para kazandıran birkaç işlem yapmalısınız. Öğrenciyseniz iyi bir not almalısınız. Bu ilk başarı, duygusal başlangıç sermayeniz. Tek çiçekle bahar, tek sonuçla moment gelmiyor. Seri halde iyi sonuç almak gerekiyor. Ayrıca işin başındayken elde edilmiş her başarı aynı öneme sahip değil. Kendiniz ve rakibiniz üzerinde “wow etkisi” bırakan başarılar daha hızlı moment yakalamanızı sağlıyor. Örneğin, ceza sahasının dışından çektiğiniz bir şutu 90’a atabilmek, ofiste yaptığınız sunum sonrası yöneticiler tarafından ayakta alkışlanmak, yazdığınız ilk kitapla best-seller listesine girmek gibi şeyler wow etkisine sahiptir.Bu açıdan bakarsak, başarmak şaşırtmaktır. Yapabildikleriniz, sizi ve çevrenizdekileri şaşırtıyorsa, bir enerji dalgası yaratacaktır. Bu da başarı momentinizi hazırlayacaktır.

Seri halde gelen kayda değer sonuçlar da moment yaratıyor Wow etkisi olmayan durumlarda başarının sıklığı önem kazanıyor. Momentinizi korumak istiyorsanız, teriniz fazla soğumamalı. Hırs, hız ve haz momentin kritik elementleri. Diyelim ki, üniversite sınavına girdiniz ve ilk beş soru size kolay geldi. Tam momentum yakalayacağınızı hissettiğiniz anda emin olamadığınız sorular gelmeye başladı. 10 soru boyunca ikilemde kaldınız. Bu noktadan sonra tekrar kolay sorular gelmeye başlasa da, momentum yakalamanız biraz daha zor.

Başarısızlık momenti de, içte başlar ve zamanla dışa doğru yayılır. İçiniz göçünce, dışınız da çöker.

62

KİŞİSEL GELİŞİM KİŞİSEL GELİŞİM

Başarı Özgüven

Yetersizlik hissi

Yetersizlik hissi

Başarısızlıkİçsel

demotivasyon

İçsel demotivasyon

Başarısızlık

Başarısızlık Başarısızlık

Üstünlük hissi

Kazanma hissi Momentum

Page 33: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

YAYINLAR

Çok uzun aralar vermeyinKasların bir hafızası vardır ve kabiliyetleriniz orada kayıtlıdır. Kondisyonunuzu kaybedecek kadar uzun aralar vermemelisiniz. Bu yüzden ivme kazanmanın ve ivmeyi sürdürmenin bir yolu, yaparken akışa kapılabileceğiniz işlere odaklanmak. Sevdiğiniz, nasıl yapıldığını bildiğiniz, iyi yapabildiğiniz ve yaptıkça sizi büyüten bir işe odaklandığınız sürece ivmenizi koruyabilirsiniz.

Para biriktirir gibi, başarı anıları biriktirin!Başarı anılarınızı kafanızda sürekli tekrarlayın. Sistematik bir şekilde başarı anıları biriktirin. Kendi içinizde günün, ayın ve yılın başarısını seçin. Her kazanımla, özsaygınız artacaktır. Çocuklarınızın başarılarını fark etmelerini sağlayın. Unutmayın: Başarı paradan daha fazla akıl öğretir!

Efsanevi bir iş başarmak istiyorsanız, kitlesel momentin mekanizmasını iyi anlayınİki kişi arasındaki dostane tenis maçı bile, başarı ve başarısızlık momentleri üzerinden ilerler. Bununla birlikte, futbol takımlarının, şirketlerin, siyasi partilerin ya da ülkelerin rekabeti kurumsal ve kitlesel moment yaratır. Sosyal başarı momenti yaratmak, bir ürünü sosyal salgına dönüştürmek, Steve Jobs gibi sihirbazların sahip olduğu müthiş bir yetenektir. Sosyal salgın yaratmanın, kitlesel moment oluşturmanın mekanizmalarını iyi öğrenin.

Başkalarını da momente dahil edinÇok satacağına inanılan muhteşem bir ürünü lanse etmeye başlayan bir ekibin içinde olmak, müthiş bir momentum deneyimi sağlayabilir. Moment deneyimini tek başınıza yaşamak zorunda değilsiniz. Başarı momentinizi başkalarıyla da paylaşabilirsiniz ya da başkalarının başarı momentlerine de dahil olabilirsiniz. Genellikle, uyumlu birlikten büyük momentler doğar!

Araştırma Özeti: Günter Soydanbay

Zamanı durdurunAmerikan Kolej Basketbolu liginde yapılan bir araştırmada, mola alan takımlar rakiplerinin momentlerini yüzde 56 oranında kesebilmişler. İşler ters giderken maçı durdurmak, hisse senedi alışverişine ara vermek, sınav sırasında 30 saniye gözlerini kapatıp hiçbir şey düşünmemek, en kestirme yöntemler. Sonuçta futbolcular boşuna sahte faullerle kendilerini yere atmıyorlar.

Rakibini hataya zorla Momentum yakalamanın kilidi, insanın kendini galip geleceğine inandırması. Bu yüzden eğer o an için rakibinize üstünlük sağlayamıyorsanız, en azından onu üst üste bir kaç hata yapmaya zorlayın. Belki momentum kazanmazsınız ama en azından rakibiniz ivme kaybeder.

Küçük kazanımlar elde edinİvme kaybettiğinizi hissettiğinizde şunu hatırlayın: Momentum, denizdeki dalgalar gibidir; bir gelir bir gider. Hiçbir moment sonsuza kadar sürmez. Sürekli bir tarafın tekelinde de değildir. Bu yüzden maçı unutun, sadece bir sonraki hamleye odaklanın. Aynı şekilde sınavın tamamını unutun. Enerjinizi bir sonraki çözülebilir soruya yöneltin.

Özgüveninizi şarj edinEğer moment kaybediyorsanız, bilin ki bir özgüven sorunu yaşıyorsunuz. Belki de o an kendinizi çok yeterli hissetmiyorsunuzdur. Bu gibi durumlarda yapmanız gereken kendinize olan güveninizi tazelemek. Muhtemelen benzer durumlarla karşılaştınız. O anlarda geçmişte momentumu lehinize çevirdiğiniz iki üç anınızı hatırlamaya çalışın. “Acil ihtiyaç anında özgüven artırıcı başarı anıları”nızı beyninizde canlı tutun! Gerektiğinde bunları tetikleyici olarak kullanın.

Planınızı gözden geçirinEğer her şeye rağmen ivmeyi lehinize çeviremediyseniz o zaman oyun planınızı gözden geçirmekte fayda olabilir. Belki hisse alıp satma sisteminizi yeni baştan yaratmanız gerekiyordur. Yazarsanız, kullandığınız dili gözden geçirmek isteyebilirsiniz. Sporcuysanız antrenman

şeklinizi değiştirebilirsiniz. Temellere geri dönüp, Rocky gibi ‘ormanda kütük taşıyarak’ antrenmanlarınıza en baştan başlayabilirsiniz. Peki başarı ivmesi yaşayan sizseniz, başarı momentinizden maksimum fayda sağlamak için neler yapmalısınız?

Pratik, pratik, pratikYukarıda da anlattığımız gibi, ivmenin baş düşmanı seri hata yapmak. Tam “Momentum yakaladım” derken yapacağınız seri hatalar ivmenizi kesebilir. Bu yüzden farklı senaryoları çalışmak ve her olasılığa hazır olmak çok önemli. Örneğin bazı basketbol koçları oyuncularına, ‘son beş dakikada 10 sayı geriden gelip, maçı kazanma antrenmanı’ yaptırır. İşinizde karşınıza çıkabilecek en marjinal sorunları düşünün ve bunların üstesinden gelmenin antrenmanını yapın. Öyle ki, aklınıza gelemeyen, başınıza gelmesin! Bu sayede yakaladığınız ivmeyi daha uzun süre koruyabilirsiniz.

Her zaman güçlü başlayın! Nasıl başlarsanız, öyle gitme ihtimaliniz yüksek. Bir araştırmada, 630 bin profesyonel tenis maçı incelenmiş. İlk seti kazananların ikinci seti ve maçı kazanma şansı yüzde 60. Kötü başlarsanız, rakiplerinizin momentini

yükseltirsiniz.

KAYNAKLAR:• Iso-Ahola, S. E., & Dotson, C. O. (2014). Psychological momentum: Why success breeds success. Review of General Psychology, 18 (1), 19.• Feather, N. T. (1966). Effects of prior success and failure on expectations of success and subsequent performance. Journal of Personality and Social Psychology, 3(3), 287.• John Coates, The Hour Between Dog and Wolf: Risk Taking, Gut Feelings and the Biology of Boom and Bust

KİŞİSEL GELİŞİM

64

Page 34: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

RİSK DEĞERLENDİRMESİ KILAVUZUÇimento Endüstrisi İşverenler SendikasıÇEİS tarafından hazırlanan ‘Çimento Sektöründe Risk Değerlendirmesi Kılavuzu’ ile Çimento Fabrikalarındaki Potansiyel Tehlike ve Risklerin belirlenerek olası risklerin kontrol altına alınmasına ilişkin çalışmaların sistematik bir şekilde ele alınması için yürütülen Risk Değerlendirmesi Çalışmalarını desteklemek amaçlanıyor.Kılavuzun, İSG profesyonelleri ve uygulayıcılar için yararlı olmasını dileriz.

İŞ HUKUKU TOPLU İLİŞKİLER Prof. Dr. MELDA SUR Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Melda Sur, gözden geçirilen güncelleştirilen 8.bası “ İş Hukuku ve Toplu İlişkiler” kitabında temel olarak toplu iş ilişkileri konusuna yönelik değişiklikleri ve yasa gerekçelerini ele almıştır. Kitabın tüm sosyal taraflara faydalı olmasını dileriz.

SOSYAL SİGORTALAR MEVZUATI Prof. Dr. Tankut CENTELKoç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tankut CENTEL tarafından hazırlanan 2019 tarihinde yayınlanan ‘Sosyal Sigortalar Mevzuatı’ Türk Sosyal Güvenlik Mevzuatı’nı detayları ile ele alıyor. Bu eserin başta İşveren Sendikalarımız olmak üzere, çalışma hayatının tüm taraflarına yararlı olmasını dileriz.

66

YAN YAYINLAR

Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara, ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgâra.

(Mevlana Celaleddin Rumi)

Page 35: işveren - TİSK · 2019-04-30 · İŞVEREN’in keyifle okunan “Kişisel Gelişim” köşesinde Mümin Sekman’ın yazısını beğenilerinize sunuyoruz. ... belirlemek ve önlemler

Adres: Koç Kuleleri Söğütözü Mahallesi Söğütözü Caddesi No: 2 A Blok Kat: 28 Ofis: 82-83-84-85 • 06510 Çankaya/AnkaraTelefon: (0312) 439 77 17 • Faks: (0312) 439 75 92Web: www.tisk.org.tr • E-posta: [email protected]

ISSN: 1303-0418