16
JAPON SİNEMA DERGİSİ JAPON SİNEMA DERGİSİ OCAK 2016 SAYI: 1 AYLIK JAPON SİNEMASI BÜLTENİ

Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Japon Sineması Platformu tarafından çıkarılan aylık sinema dergisidir. İçerik olarak Japon kültürü, anime, filmler ve etkinliklere yer verilmektedir.

Citation preview

Page 1: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

JAPONSİNEMA DERGİSİJAPONSİNEMA DERGİSİOCAK 2016 SAYI: 1 AYLIK JAPON SİNEMASI BÜLTENİ

Page 2: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

JAPONSİNEMASİ.COM

Yayın Türü: Aylık E-DergiYıl: Ocak 2016Sayı: 01Japon Sineması topluluğu dergisidir.

İletişim ve [email protected]

JAPON SİNEMASIwww.japonsinemasi.com

Editörden,

Merhaba Arkadaşlar,

Yayın hayatına başladığımız 2015 yılı Aralık ayından itibaren Japon kültürü ve sineması alanında sizlere başucu kaynağı olabilecek bir portal-yayın oluştur-mak amacıyla çıktığımız yolda birinci ayımız geride kaldı. Geride kalan bu sürede sizleri Japon sineması , Japon kültürü ve etkinlikler alanında bilgilendirm-eye çalışırken daha önce dile getirilmemiş konular-da aydınlatmaya çalıştık.

Japon Sineması topluluğu olarak Japon kültürü ve sineması üzerine düşünen, yazan ve çizen ark-adaşları bir çatı altında toplayarak birlikte projeler üretme amacıyla çıktığımız yolda büyüyerek emin adımlarla ilerliyoruz. Bu süreçte bizlere destek olan ve bizlerle birlikte bilgilenip porojeye destek olan bütün arkadaşlara teşekkür ederiz.

Japon Sineması Dergimizin 1. Sayısında Japon Sine-ması tarihinden yönetmenlerle ilgili yazılara, Japon tiyatrosundan şiir sanatına ve son olarak Japon kültürü ile ilgili çeşitli etkinliklere yer vererek yayın yelpazemizi geniş tutmaya çalıştık.

Aylık olarak yayınlanacak dergimizin 2. sayısı Şubat ayında çıkacak olup siz değerli okurlarımızdan ge-lecek yazılara da yeni sayımızda yer vereceğimiz be-lirtmek isteriz.

Son olarak, bizlere destek olan tüm takipçilerimize teşekkür ediyor ve Japon kültürü ve sinemasına dair bilgi dağarcığımızın daha da büyümesini dili-yoruz.

Gökhan KuloğluJAPON SİNEMASI

Page 3: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

3

JAPONSİNEMASİ.COM

4

7

11

14

9

12

14

10

13

14

JAPON SİNEMASI TARİHİ

JAPONYA’DA BENSHİGELENEĞİ VE SİNEMA

GELENEKSEL NOH TİYATROSU

JAPON ANİME SEMİNERİ

TAKESHİ KİTANO RÖPORTAJI

KİMONOLARIN KULLANIM ALANI

KİTARO TÜRKİYE KONSERİ

MAKOTO SHİNKAİ SİNEMASI

HAİKU JAPON ŞİİR SANATI

12. JAPON FİLMLERİ FESTİVALİ

Page 4: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

4

JAPONSİNEMASİ.COM

Uzakdoğu’nun en gelişmiş sinemasına sahip olan Japonya, aynı zamanda batı tarafından bilinen de bir sinemadır. Son yıllarda özellikle korku ve gerilim film-leriyle önemli çıkış yakalayan Japon sinemasının köklü bir tarihi var. Öyleki, Uzakdoğu’daki ilk gösterimler bu ülkede yapılmıştır. Kobe’de 1986 tarihinde yapılan gösterimler ile Japonlar, sinemanın büyülü dünyasıy-la tanışmışlar ve sonrasında kendi filmlerini üretmeye başlamışlardır.

Amerikalıların yaptığı ilk gösterimler sonrası Japonlar kendi gösterim ağlarını kurarlar. Ve buna ek olarak kendi sinema endüstrilerini oluşturmaya başlarlar. Japon sinemasının kurulmasında, Japonya’da ilk film stüdyosunu açan Shoten Yoshizawa’nın payı büyük-tür. Japonların kendi filmlerini üretmeye başlamasın-da önemli bir hamledir. Bununla birlikte ilk Japon filmi konusunda tartışmalar olmakla birlikte kimi kay-naklar 1989 yapımı Game of Autumn Leaves filmini gösterirken, kimi de 1902 tarihli Tsukemichi Shiba-ta’nın Momijigari filmini göstermektedir. Bu iki filmde Japon geleneksel tiyatrosu olan ”kabuki” oyununun filme alınmasından ibarettir. Bu türde filmler uzun sürece üretilerek Japon sinemasının temelini oluştur-muştur.

İlk dönem Japon sinemasında tiyatronun hakimiye-ti açıkça görünmektedir. Geleneksel Japon tiyatrosu olan kabuki oyunları, Shingeki adıyla adlandırılan batı tiyatrosu ve shimpa adıyla anılan modern Japon tiyatrosu sinemayı besleyen üç ana kolu oluştur-

muştur. Bu yapının faydalarının yanında zararları da olmuştur. Tiyatro oyuncuları sinema filmlerinde oynamak istemiyorlardı. Bunun dışında diğer önemli bir sorun da kadın oyuncu rollerini de erkek oyuncu-ların oynamalarıydı. 1920’ye kadar devam ettirilen bu sistem Teynosuke Kinugasa’nin teşvikleriyle ilk kadın oyuncular (Harumi Hanayagi ve Yaeko Mizutani) sine-mada yer almaya başladı. Bu teşvikle birlikte Japon sinemasında kadın da görünür kılınmıştır.

Tiyatro etkisindeki sinemadan rahatsız olan genç sinemacılar bir araya gelerek sinemayı tiyatronun boyunduruğundan kurtarılması için çalışmalar yaptılar. Henri Kotani’nin 1920 yılında çektiği Shima No Onna ve Thomas Kurihara’nın aynı yıl çektiği Ama-chua Kurabu filmleri bu çalışmaların ilk meyveleriydi. Böylece Japon sinemasında ikili yapı ortaya çıkmaya başladı. Birisi geleneksel Japon tiyatrosundan besle-nerek çekilen Jidai-Geki filmleri, diğeri ise Tokyo’da gerçekleştirilen ve genellikle çağdaş konuları ele alan Shomini-Geki filmleriydi.

Japonya sinema endüstrisinin yükselişe geçmeye başladığı bu tarihlerde büyük bir afetle karşılaştı. Tar-ihe büyük Kanto depremi olarak geçen felaket son-rası Japonya’da 100 binden fazla kişi hayatını yitirdi. O dönem film stüdyolarının çoğu Kanto bölgesinde olması sebebiyle sinema sektörü büyük zarar gördü. Böylelikle Japon sineması bir duraksama dönemine girmiş oldu. Stüdyolar yerli film üretemeyince sine-ma salonları ağırlık olarak yabancı

JAPON SİNEMASI TARİHİ

Page 5: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

5

JAPONSİNEMASİ.COM

filmleri göstermeye başladı. Bu dönemde özellikle Amerikan filmleri Japonya’yı etkisi altına aldığı yıllar olarak tarihe geçti.

1930’lara gelindiğinde yaralarını saran Japon sine-ması yeniden sahalara döndü. Toplumsal gerçekçi bir sanat anlayışını benimseyen filmler vizyona girmeye başladı. Yasujiro Ozu’nun Tokyo Korosu (1931), Daisuke İtoh’un Güneş (1926) ve Minori Mu-rata’nın Maksim Gorki uyarlaması Souls On The Road filmleri gerçekçi sinemanın ilk örneklerini oluşturdu. Bu dönemde buna ek olarak Alman Dışavurumcu-luğu’nun etkisinin görüldüğü bazı filmlerinin de verildiğini görüyoruz. Bunlardan özellikle Kinugasa Teinosuke’nin filmleri örnek teşkil etmektedir.

Japon sinemasında sessiz dönemde tiyatronun etkisiyle filmler üretiliyordu. Bu dönemde filmleri ”Benşi” adı verilen anlatıcılar seslendiriyordu. Japon tiyatrosunda oyunları seslendirilen benşiler oldukça önemli yere sahiptiler. Özellikle izleyiciler yalnızca belli başlı benşileri dinlemek için tiyatroya gelirler-di. Bu durumu sinemada kullanana Japonya başarı elde etmiştir. Ama bu sebepten ötürü 1940 yılına kadar Japon sinema salonlarında hem sesli hemde sessiz filmler gösterilmeye devam edilmiştir. 1938 yılına gelindiğinde halen sessiz filmler üretiliyordu. Buna ek olarak Japon sineması 1931 yılında çekilen Madamu to Nyobo ile sesli filmle tanışmıştır.

1930 yıllarda sesli filmlere kavuşan Japonya, bu dönemde yaşadığı ekonomik buhranlar sebebiyle aşırı milliyetçi bir politika izlemiştir. Yayılmacı bir poli-tika izleyen Japonlar Çin’e saldırarak Mançurya’yı işgal ettiler. Bu savaş ortamında sinemayı da kontrol altına almak isteyen iktidar, ağır sansür yasaları çıkartarak belirlenen konular dışında filmlerin üretilmesinin önüne geçmeye çalışmıştır. İktidarı ve milliyetçiliği öven propaganda özellikli Japon filmleri üretilmeye başlanmıştır. Bu tavır o kadar yoğunlaşmıştır ki savaş döneminde yapılan filmlerin hemen hemen hep-si savaş ve kahramanlık hikayelerine dayalı olmaya başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nda ülke adeta harebeye dön-müştü. Ülkenin iki şehrine atom bombası atılmış, bütün ülke yıkılmıştı. savaş sırasında sinema sa-lonlarının önemli bir kısmı yok olmuştu. Tesadüf eseri film stüdyolarının büyük kısmına bomba isa-bet etmemişti. ABD işgalinin başladığı savaş son-rası dönemde Japonya’da bütün kurumların yapısı değiştirildi. Çıkarılan yeni sansür yasası ile Japon kültürünü öven filmler yasaklandı. Bununla kalmayıp

daha önce yapılmış olan filmlerin de 200 kadarı, ABD yetkilileri tarafından yakılarak yok edildi. Japon sine-masına ait birçok film böylelikle yok oldu. Bu süreç fiili işgalin 1952 yılında sona ermesine kadar sürdü. ABD ülkeyi terk ettiğinde ise geride iki unsur bırakmıştı. Birisi bütün sinema salonlarını doldurmuş Hollywood filmleri, diğeri ise tüketim kültünün içinde yer alacak yeni Japon gençliğiydi.

İşgal sonrası Japon sinemasının toparlanmasında en önemli isim hiç kuşkusuz Akira Kurosawa’ydı. 1950 yılında çektiği Rashomon ile Batının dikkatinin Ja-pon sinemasına çevrilmesine sebep oldu. Aynı filmle Venedik Film Festivali’nde en iyi film ödülünü aldı. 1952’de çektiği İkiru (Yaşamak) filmiyle başarısını de-vam ettiren başarılı yönetmen, 1954’te çektiği Yedi Samuray ile dünya sinemasına adını altın harflerle kazırken sinema tarihine bir klasik hediye etti. Kuro-sawa’nın filmlerinin yanında Yasujiro Ozu’da 1949 yılında çektiği Banshun, 1951’deBakushū ve 1953 yapımı Tokyo Story ile birlikte yapmış olduğu Noriko üçlemesiyle adından söz ettirirken bu başarısını ya-kaladı. Bu dönemde Kurosawa ve Ozu dışında, Ugetsi Mınagatari, Masaki Kobayaş, Kon İçikava, Kanete Şin-do isimleri de önemli eserlere imza attılar.

1960’lara gelindiğinde ise Japon sinemasında savaş sonrası dönemde yetişmiş, yeni duyarlılıklara sahip yönetmenler ortaya çıkmaya başlamıştır. 1970’li yıl-lara kadar etkinliği devam ettiren bu yönetmenler Japon Yeni Dalgası’nın önemli temsilcileriydi. Tashi-gahara Hiroşi, Masumura Yasozo, İmamura Shobei,

Page 6: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

6

JAPONSİNEMASİ.COM

Masahiro Shinoda gibi yönetmenler birçok filme imza attılar. Yaptıkları filmlerle Japon sinemasını uluslar-arası arenada temsil ettiler. Bunlardan Tashigahara Hiroşi’nin 1964 yılında çektiği Woman in The Dunes, Cannes dahil birçok festivalde ödül almayı başardı.

Yetmişli yıllarda sinemada tüm dünyada olduğu gibi büyüsünü yitirmeye başlayarak yerini televizyona bırakmaya başlamıştı. 80’li yıllara geldiğimizde ise Japon sinemasında ucuz mafya filmleri ile kadın teşhirini konu alan erotizmle porno arasında gidip gelen filmler ortaya çıkmıştır. Ayrıca ABD yapımı filmlerin de sinema salonlarındaki ağırlığının ar-tamaya başladığı 70’li yıllarla birlikte bu hızlı süreç 80’lerde iyiden iyiye kendini hissettirmiştir.

90’lı yıllar yaşanılan ekonomik krizinde etksiyle Uzak-doğu ülkeleri için zor yıllar olmuştur. 2000’li yıllara ka-dar ekonomi kriz dönemi sonrası Japon sineması ken-dini toparlayarak yeniden yükselişe geçmiştir. Takeshi Kitano, Takashi Miike, Yasujiro Ozu ve Hayao Miyazaki gibi yönetmenlerin etkili olduğu bu dönemde Japon sineması, Kurosawa’dan sonra uluslararası platform-da yeniden adını duyurmaya başlamıştır. 1998 yılında Hideo Nakata’nın yönettiği Ring filmiyle adından söz ettiren Japon sineması yükselişe geçmeye başladı. Bu başarıyı Takashi Miike’nın 1999 yapımı Audition, 2001 yılında Hayao Miyazaki’nin yaptığı Spirited Away adlı animesi izledi. Öyleki bunlardan Miyazaki’nin Spir-ited Away’i Japonya’nın en çok izlenen filmi oldu. En iyi Animasyon dalında ABD Akademi Ödülü’nü aldı. Buna ek olarak Takeshi Kitano’nun 2002 yılın-

da yaptığı Dolls filmiyle uluslararası arenada büyük beğeni topladı.

Günümüzde ise adından uluslararası arenada sıkça söz ettirmeye devam eden Japon sineması, özellikle korku ve animasyon üründe birbirinden başarılı örnekler vermektedir. Bir zamanlar Japonya sınırları dışına taşmayan sineması şimdilerde ülke sınırlarını aşarak ülkelere ve hatta kıtalara taşmış durumdadır. Her zaman estetiği, gelenekleri ve barındırdığı kültürel zenginlikle ilgi odağı olan Japonya sinema konusunda da adından söz ettirmeye devam ede-cektir.

Page 7: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

7

JAPONSİNEMASİ.COM

Japonya, hangi alanına gözümüzü çevirirsek çe-virelim ‘’Batılı olanı Doğu’ya uyarlayıp kabullenen’’ bir tablo sergiliyor. Sinemanın daha yeni yeni diğer ülkelere yayılmaya başladığı dönemde birçok ülkede sinemayla önce ilkel bir tanışıp koklaşma süreci yaşanırken Japonya’da böyle bir sıkıntının pek yaşanmadığını görüyoruz. Çünkü her şeyden önce yabancı olanı kendi kültürüyle harmanlayıp kendisinin kılan dinamikler, Doğu-Batı çatışmasının yerine özümsemeyi okunur kılıyor çoğunlukla.

Sessiz dönemde sinemayla tanışan Japonya’nın bu yeni sanata yabancılık duymamasının diğer bir nedeni de çok güçlü bir kukla tiyatrosuna (kabu-ki) sahip olmasıdır. Toplum nezdinde sinemanın kabulünü kolaylaştıran bu sanat, aynı zamanda film gösterme biçimini de geliştirmiştir. Salonlarda çalışan ve Benshiler adı verilen anlatıcı-yorumcu-lar, film başlamadan önce filmi izleyiciye tanıtma ve önemli noktaları anlatma işini üstlenmişlerdir. 1930’lara kadar varlıklarını sürdüren bensiler, Ja-pon seyircisinin tiyatro dışında alışık olmadığı yeni sanat sinemayı tanımasında ve alışmasında yardımcı olmştur. Ancak bu durum filmlerin sürel-erinin uzaması ve daha karmaşık anlatıma sahip hale gelmeleriyle benshiler, diyalogları da seslen-dirmeye başlamışlardır. Benshilerin bu görevleri-nin ortaya çıkmasında Japon sinema pazarının çok küçük olmasının etkisi büyüktür. Öyle ki Ameri-kalı ve Avrupalı stüdyolar pazarın küçüklüğünden

dolayı Japonca arayazılar yapmıyorlardı. Bu nedenle benshiler gösterimler sırasında kısa klipler arasında-ki devamlılığı sağlıyor ve yabancı filmlerin öykü ve diyaloglarını izleyiciye açıklıyordu. Anlatım esnasın-da kendi yorumlarını da katan benshiler Avrupalı ve Amerikalıların bilinmeyen adetlerini ve anlatılarını Japon seyircilere anlaşılır kılarken filmin verdiği bilgi, ders gibi konularda yaptıkları konuşmalarıyla gösteriyi zenginleştiriyorlardı.

Benshiler dönemin koşullarından da yararlanarak önemli bir konuma gelmeyi başarmışlardır. Öyle ki bu film anlatıcıları, sessiz dönemde filmlerden daha ön planda olmaya başlamışlardır. Seyirciler film-lere, filmlerin veya oyuncuların adlarına değil ben-shilerin adlarına bakarak gidecektir. Bu durum aynı zamanda Japon sinemasının sesli döneme geçişini de geciktirecektir. 1920’li yılların sonuna kadar ses-siz film üretildiği görülecektir. Bu anlatıcı sistemi sinemanın gelişimini etkilemekle kalmamış biçi-minin de değişmesine yol açmıştır. Benshilerin ye-tenklerinin ön plana çıkarmak amacıyla ara yazılara fazla yer verilmemiş, kahramanların duyguları, at-mosfer ve sahneler benshi tarafından anlatıldığı için seyircinin Batı film pratiğini özümsemesi mümkün olmamıştır. Film yapımı da bundan etkilenmiş, an-latıcının sesi çekimleri ve oyuncunun hızlı hare-ketleri sınırlandırılmıştır. Bu durumdan dolayı özel-likle 1910’larda benshilerin popülerliklerden dolayı, bir filmin son şekli üzerinde en az yapımcılar kadar

JAPONYA’DA BENSHİ GELENEĞİ VE SİNEMA

Page 8: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

8

JAPONSİNEMASİ.COM

söz sahibi oldukları görülmektedir.

1920’lu yılların sonuna gelindiğinde benshiler güçlerini iyice yitirmeye başlamışlardı. Sinema-da ses hâkim olmaya başlamış, anlatıcıların yer-ine ön plana oyuncular, öykü ve atmosfer çıkma-ya başlamıştır. Akira Kurosawa bu durumu kendi özyaşam öyküsünü anlattığı kitabında, sesli film-lerin çekilmeye başlanmasıyla birlikte işten çıkarıla-caklarını anlayan benshilerin, ağabeyinin liderliğini yaptığı bir greve başvurduklarından bahsetmekte-dir. 1920’li yılların başında, yönetmenin benshi olan ağabeyi henüz 27 yaşındayken, artık sesli filmler yapılması ve kendilerine gerek kalmaması nedeni-yle intihar ettiğini belirtmektedir.

Başlangıç olarak sinemanın Japonya’daki serüvenin yoğun bir yerellik taşımaktaydı. Bu durum birçok iç ve dış etkenle birlikte var olan Japonluğun zaman-la sıyrılmasına yol açmıştır. Birincil olarak batı ti-yatrosunun ülkeye girmesiyle birlikte gelenekler sor-gulanmasına yol açmıştır. Ibsen, Gorki gibi yazarlara yönelmeye başlayan tiyatro, zamanla sinemaya da yansır. Ayrıca filmlerin seslendirilmeye başlamasıyla birlikte geleneksel öğeler güçlerini iyice yitirmeye başlar. Bu durumda beraberinde Benshilerin şidde-tle işlerini kaybetmesine neden olur. Böylelikle an-latımın gücü biçimsel olarak sözlü sanattan görsel sanata kaymaya başlamıştır. Sonuç olarak sanatın ve sinemanın Japonya’da geçirdiği bu değişim benshil-erin iş kolunun ortadan kalkmasına sebep olmuştur.

JAPONSİNEMASİ.COM YAYINDA! Japon Kültürü ve Sinemasına dair aradığınız her şey burada. Eğer bende yazıyorum diyorsan [email protected] adresine yazılarını adınla birlikte gönder yazar sen ol!

Page 9: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

9

JAPONSİNEMASİ.COM

TAKESHİ KİTANO RÖPORTAJIJapon sinemasının önemli isimlerinden, ünlü kom-edyen, aktör ve yönetmen Takashi Kitano, Tokyo’da verdiği röportajda içini döktü. Masaj salonlarında Yakuza keselediği zor günlerden ticari sinemadan bıktığı şimdilere kadar anlatan ünlü yönetmen, 27. Tokyo Film Festivali’nin ustalara verilen Samuray Ödülü’ne layık görüldü.

Seyirci Şiddeti Seviyor!TV komedileri ve ucuz şiddet filmlerinden “Ha-vafişekler” (Hana bi) ile Venedik’ten aldığı Altın Aslan ödülüne, Takashi Kitano ana akım ile sanat sineması arasında keyfince dolaşan ender sinemacılardan. Nitekim Tokyo’da söyleşide de “Canımın istediğini yapıyorum, özgürlük hoş bir şey” diyor. Dolayısıyla lafı fazla döndürmeden şiddet filmlerine merakını sorduğumda da aynı açıklıkta yanıt alıyorum: “Gişe de iş yapıyor ondan! Seyirci şiddet filmlerini seviyor, ilgi gösteriyor. Bazı filmleri sadece para kazanmak için kabul ettiğimi itiraf edeyim.”

Sinema Endüstrisinin Tekelciliğinden Bıktım!Gelgelelim artık galiba şiddet ve ticari filmlerden yorulmuş, “Tamam para için yaptım ama sanırım bıkkınlık vermeye başladı, yoruldum” diyor. Bu ka-dar şan şöhret ve para kazanmış ama Japonya’da-ki sinema endüstrisinin tekelciliğinden de bıkmış: “Endüstri birkaç dev stüdyonun elinde. Onların dışındaki yetenekler gözardı ediliyor ve filmleri pek vizyon yüzü göremiyor. Japonya’nın Oscar’a aday

gösterdiği filmlerden belli. Kim bu insanlar ve iyi filmin ne olduğuna nasıl karar veriyorlar! Neden hep iki üç güçlü stüdyonun yaptığı filmler aday gösteril-iyor? Bir filmin kalitesini gişedeki ticari başarısıyla ölçmek olur mu? Yeni yeteneklerin önü açılmıyor, bırakın açılsın!”

İyi Sinemacı Nasıl Olunur?Genç sinemacıları ise gönülden destekliyor ve özgün olmalarını istiyor: “Öncelikle içinizden ne geliyorsa ona yapmaktan çekinmeyin! Ancak böyle diğerlerin-den ayrılabilir ve gerçek bir sanatçı olmak yolunda ilerleyebilirsiniz. Ama iç dünyanıza da kapanmayın. Başkalarının fikrini almak çok önemli. Böylece ken-dinizi çıkmak köşelere kıstırmaktan kurtulursunuz”. Bu tavsiyenin ardından en kritik sorunun gelmesi kaçınılmaz. Nitekim hem özgürce içinden geleni yaratmak hem de başkalarının önerilerine kulak vermek arasındaki denge nasıl sağlanır? Kocaman bir kahkaha eşliğinde “Orası meshul işte! Bu sizin sanatçı olup olamayacağınızı belirleyen kriter. Bu dengeyi oluşturduğunuzda zaten iyi sinemacı olur-sunuz. Bunun sihirli formülü bende yok, kimsede de yoktur. Çok çalışmak, belki acı çekmek işin gereği. Tavsiyelere kulak verin ama filmin yaratıcısının esas siz olduğunu da sakın unutmayın! Kolay gelsin!” diyor. Gerçi tesellisi de eksik değil: “Bütçeniz azdır veya özgürlüğünüz kısıtlanmış olabilir ama bu da bir yanıyla yaratıcılığını körükler. Bazı şahane filmler çok bütçeyle çekilmiştir” Ayrıca uyarıyor: “İlk filmler-ime tepkiler çok feciydi, yerden yere vuruldum ama bunlar beni engellemedi bilakis daha iyisini nasıl

Page 10: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

10

JAPONSİNEMASİ.COM

yaparım diye çabaladım. Hevesinizin kırılmasına izin vermeyin!”

Yakuza Keseleyerek Para Kazandım!Kendisi de zamanında çok çalışmış. Mühendislik okurken isyankar tavırlarıyla okulda dikiş tuttura-mayan 67 yaşındaki Kitano, iş bulmaya çalışan bir komedyen olarak barlarda ve masaj salonlarında çalışmış. Zaten “Az Yakuza keselemedim” derken yine bir kahkaha patlatıyor. Aktör ve yönetmen olarak hüzünlü ve varoluşçu gangster filmlerinin üstadı sayılmasında o günlerden az buçuk esinlen-miş midir, bilinmez ama zaten ona göre sanat ve sinema, hayatta edindiğiniz deneyimler ve hayal gücünün bir karışımı…

MAKOTO SHİNKAİ SİNEMASIMakoto Shinkai, ürettiği anime filmlerle kendine has üslubu olan yönetmenlerdendir. Özellikle film-lerinde süreklilik arz eden unsurlar ve kendine has üslubu ile kamuoyu tarafından Japonya’nın yeni Mi-yazaki’si olarak adlandırılmıştır.

1973 doğumlu olan yönetmenin animeye olan tut-kusu ortaokul yıllarında yapmış olduğu çizimlerine dayanmaktadır. 1994 yılında Chuo okulundan me-zun olduktan sonra bir video oyun şirketi olan Fal-com’da tanışmaya başladı. Burada oyunların grafik tasarım işlerini üstlendi. Shinaki, 1999’da ilk animesi olan She and Her Cat’i yayınladı ve büyük başarılar elde etti. Daha sonra 2001 yılında Falcom’daki işini bırakarak animeler yapmaya başlamıştır. Günümüze kadar 10 esere imzasını atan Shinkai’nin sinemasal özelliklerine göz atalım.

Shinkai’nin filmlerinde genellikle melankolik bir hava hakimdir. Karşılıksız ilişkiler ve gelişim sancılarının bireysel yansımalarını görürüz sıkça. Özellikle Ke-

limelerin Bahçesi, Saniyede 5 Santimetre, The Place Promised in Our Early Days ve Dareka no Manazashi filmlerinde bu hakim temaya rastlarız. Bu filmlerinde diğer tekrar eden unsuru ise renk ve çizim kullanım-larıdır. Pastel tonların hakim olduğu filmlerde mor, mavi ve pembenin tonları sıkça kullanılır. Esraren-giz bir hava yaratılmaya çalışılırken diğer taraftan melankolinin rengi olan mavinin her tonunu onun filmlerinde görürüz. Onun animelerinde dikkat et-tiğimiz diğer bir unsurda titizlikle işlenmiş insan duygularıdır. Bu duyguların yoğunluğu ilk bakışta izleyici tarafından fark edilir. Onun filmlerini tanımak için gökyüzüne bakmak yeterli olacaktır. Filmlerinde evrenin bütün sırlarını bize göstermek ister ve karak-terlerin içindeki melankoliyi de gökyüzündeki mavi ve mor renk cümbüşe saklar. Bu melankoli havasını filmlerindeki yağmur sahneleri, soğuktan oluşan buğular ve rüzgarın sesiyle destekler. Yönetmenin filmlerini izlemek isteyenler için:

She and Her Cat – 1999Voices of a Distant Star – 2002The Place Promised in Our Early Days – 20045 Centimeters Per Second – 2007Children Who Chase Lost Voices – 2011Dareka no Manazashi – 2013The Garden of Words – 2013

JAPONSİNEMASİ FACEBOOK’TA! Japon Kültürü ve Sinemasına dair aradığınız Facebook sayfamızda. Bizi Takip Edin :) F: facebook.com/japonsinemasi

Page 11: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

11

JAPONSİNEMASİ.COM

GELENEKSEL NOH TİYATROSUBilinene en eski tiyatro oyunu olan Noh, geleneksek Çin sanatından ve geleneksel Japon halk oyunların-dan yaptığı alıntılarla 14. yüzyılda önem kazanmıştır. Büyük tapınak ve ibadet yerlerince desteklenen oyun-lar daha çok dini tören havasında geçmiştir. Ünlü yazar Kamanni ve oğlu Zeami’nin yaptıkları değişikliklerle günümüzdeki halini alan oyun, Shogun Ashikaga’nın desteğini de alarak yüksek sosyal sınıf tarafından desteklenmiştir. Aristokrat kesimi, Budizmi işlerken, Kabuki güncel konuları ve Shinto felsefesini de ele alan Noh tiyatrosu, günümüzde halen daha sahnelenmek-tedir.

Japonya’nın en eski tiyatro geleneği olan Noh, soylu sınıfın geleneksel tiyatrosu olup gerçeklik karşıtıdır. Türe özgü zengin bir anlatım dili ve maske dağarı bu-lunmaktadır. Birçok imgeyi bünyesinde barındıran Noh tiyatorsu, son derece stilize, müzikli anlatıma dayalı bir gelenek olmakla birlikte çok katı kurallara göre düzen-lenmektedir. Noh oyunları genellikle savaşçıların ya da aşıkların hayaletlerinin hayatlarının geçtiği yerlere dönüşü hakkındadır. Oyuncunun yüzü maske altın-da saklı olup bireysel duygu ve ifadelere yer verilmez. Oyun böylelikle gündelik bir ritüel olmaktan ziyade daha çok dinsel bir hava kazanır. Kabuki tiyatrosunda olduğu gibi Noh tiyatrosunda da kadınların oynaması-na izin verilmez.

Oyunda tek bir adım atmak yolculuk, elin yukarı kalk-ması üzüntü, baş ve yüzün doğrulması sevinç, ellerin birbirine bağlanması kaygıyı ifade etmektedir. Bun-

ların yanında Kimono’nun dürülmesi giysi sahibinin öldüğünü, giysinin sağ kolunun yırtılması ise sahibinin dövüşe, savaşa hazır olduğunu anlatır. Giyim kuşam amaçtan ve zamandan bağımsız olarak giyilen kimo-no her zaman elde tutulan bir yelpaze ile tamamlanır. Noh tiyatrosunun güçlü imgelerinden biri olan bu yel-paze (ogi) sanatçının elinde önemli bir anlatı aracına dönüşür. Bozkurt Güvenç’in aktarımıyla ogi, sanatçının elinde açılır katlanır yelpaze, Ay’ı, batan Güneşi rüzgar-dan savrulan güz yapraklarını, kar tanesinin uçuşunu, kuşu, kelebeği, gelmiş bir mektubu, mektuptaki iyi ya da kötü haberleri bile anlatabilir. Yelpaze, yazarın elindeki fırça, savaşçının elindeki kılıç; Budacı keşişin elinde sevgi ve bilgelik simgesi olur.

Noh oyunları müzikli, manzum dramlar olup iki perdeden oluşmaktadırlar. Bu dramlarda milli ef-sanelerin ve Buda öğretisinin etkisi vardır. Oyun-larda iki aktör ve onları izleyen refakatçileri yer alır. Birinci perde de başrol oyuncusu genellikle shite adı verilen metamorfozu temsil eder. Metaformo-zu temsil eden oyuncu mutlaka maske kullanır. Öyle ki No oyunları sayesinde Japonya’da maske sanatının gelişmesine yol açmıştır.

Noh tiyatrosunun anlatım dili oldukça imgesel ol-ması sebebiyle dilini bilmeyen kişinin oyunu anlaması mümkün değildir. Simgeleri bilenler için bile oyu-nu izlemenin oldukça zor bir etkinliktir. Bu sebepten dolayı kabuki ve bunraku tiyatroları halk tarafından daha fazla izlenmiş ve sevilmiştir.

Page 12: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

12

JAPONSİNEMASİ.COM

KİMONOLARIN KULLANIM ALANIJaponya’da kadın, erkek herkesin giydiği ulusal el-bisenin adıdır. Önden iki yana kavuşan, kolları ve arkası geniş olan, belden bir kuşakla bağlanan ki-mono bugün kadınlar tarafından bir çeşit sabahlık olarak kullanılmaktadır. Japonların milli giysilerin-den biridir.

Kimono kelimesi Japonca “kiru=giyilen eşya” ve “mono=şey” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Aslında tüm giysi çeşitleri için kullanılan kimono sözcüğü sonradan kadın, erkek ve çocuklar tarafından giyilen uzun giysiyi tanımlamak için kul-lanılan bir kelime olmuştur.

Kimono 5. yy.dan itibaren Çin ile Japonya arasın-da başlayan yoğun kültürel ilişkiler sırasında Çin hanfusundan etkilenme yoluyla ortaya çıkmıştır. Kimono, kosode adı verilen ve iç çamaşırı niye-tine kullanılan giysiden türemiştir. Modern kimo-no Japonya’nın Heian döneminde (794–1192) günümüzdeki şeklini almaya başlamıştır. O dönem-den beri hem erkek hem de kadın kimonosunun te-mel biçimi değişikliğe uğramadan kalmıştır. Kimono gerçek adını ise 18. yy.’da almıştır. Geleneksel olarak tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimono gi-yenler, kumaşı kendi bedenlerine uydurabilmek için katlayarak vücutlarına sarar. Kimono tek bir kimono kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları standart boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek bir kimo-no yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel kimono-lar elde dikilir, hatta kimono kumaşları da genellikle

elde dokunup bezenir. Halen kullanılan kimonolar, Japonya’yı ziyarete gelen turistlerin de ilgisini çek-mekte ve kısa süreli de olsa ziyaretçiler kimonoyu gerçek anlamda giyme fırsatı bulmaktadırlar.

Kimono T şeklinde, kişinin ayak bileğine kadar uzanan düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir. Kollar özellikle bileklerde çok geniştir ve bu geniş-lik yaklaşık yarım metreye kadar varır. Geleneksel olarak tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimo-no giyenler, kendi bedenlerine uydurabilmek için kumaşı katlayarak vücutlarına sararlar. Kimono tek bir kimono kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları standart boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek bir kimono yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel kimonolar elde dikilir ve hatta kimono kumaşları da genellikle elde dokunup bezenir. Kimono kumaşı üretilirken, pirinç kolası ile yapılan yüzen boya ko-ruma tekniği, shibori ve el ile boyama teknikleri kul-lanılır.

Kimononun kullanım alanı oldukça geniştir. Yeni yıl kutlamalarında, evlilik gibi özel günlerde, bayram-larda ya da mezuniyet günlerinde genç, yaşlı, kadın, erkek Japonlar çoğunlukla kimono giyer. Evlilik ve benzeri resmi törenlerde, damatla gelin siyah ki-monolar giyerek sorguçlarını takarlar. Erkekler ki-monolarının üzerine çok geniş paçalı pantolonlar (hakama) ve bol ceketler (haori) giyerler. Shiromuku düğünler için geline özel tasarlanmış beyaz renkli, çok kalın kumaşlı ve saç tokasına sahip ayrı bir kimo-

Page 13: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

13

JAPONSİNEMASİ.COM

HAİKU JAPON ŞİİR SANATI

no türüdür. Ölüm törenlerinde ise siyah kimonolar giyilir.

Gündelik hayatta kadınlar kimonolarını özellikle ge-leneksel çay ve ikebana törenlerinde giyerler. Genç kızlar ise furisode olarak adlandırılan çok renkli, kol-ları diğer kimonolara göre daha uzun, parlak obi(ke-mer)ye sahip olan kimonoları giymektedir. Fabri-kalarda üretilen ve basit geometrik şekillere sahip, günlük hayat içerisinde sık kullanılan kimonolara Edo komon ismi verilmiştir.

Hakiu, Japonya’da 16.yy dan beri kullanılan bir şiir türü olup söylenecek olanı imgelerle iletmeyi amaçlamaktadır. Her haikunun bir cevap haikusu vardır. Bu açıdan simgesel mesajdır her haiku. Bu şiirlerde doğayı, renkleri, mevsimleri, sürprizleri ve çelişkileri bulmak mümkün. Genellikle üç dize olan bu şiirler, 17 heceden oluşan bir ölçüye sahiptirler. Bu şiirler genellikle bir anın duygusunu yansıtma ve anlama açısından önemli rol üstlenmektedirler.

En önemli Haiku şairleri arasında Matsuo Bashō (1644-1694), Yosa Buson (1716-1783), Kobayashi Issa (1763-1827) ve Masaoka Shiki (1867-1902) göster-ilebilir. Bashō öğrencileriyle Haikai şiirini yenilemiş ve ona ciddi bir edebiyat saygınlığı kazandırmıştır. Shiki modern Haiku’nun kurucusu sayılır. Aynı za-manda Haiku kavramının yerleşmesini sağlayan da o olmuştur.

Haiku bir şiir biçimi değil, bir algılama biçimi de değil, bir görme biçimidir. O, bir “an”ı, sıradan olay-lar içinde bir “an”ı yakalayıp onun iç doğasına daha sonradan ve bir başkasıyla birlikte nüfuz ederek o “an”ı kalıcı bir “anı” olarak paylaşmayı hedefler. Dey-im yerindeyse, “bak orada, şu anda ne oldu; ben gördüm/duydum/ dokundum/tattım/kokladım” der. Beş duyunun dışına çıkan, antropomorfizmin dolayımlarından geçen, yorumlama içeren, kendi-ni anlatan bir tür değildir haiku. İmgeye bile çok az başvurulduğu görülür. Çünkü bu tür dolayımların başka biriyle paylaşımı azalttığı ve giderek engelle-diği düşünülür. “Göster, ama sakın söyleme!” Kural budur. Ve karşındaki de bu yalın anlatımdan esin-lenerek o yalın anlatımı başka bir yalın anlatımla yeniden anlatabilme gücüne sahip olmalıdır.Haiku örneklerine bakalım şimdi de:

Eski havuz yaKurbağa atlayıverirSuyun sesi

Umut rüzgarınaBindirmek,Mızıkanın sesini.Aizuu

Hazine işte,Sakince geçirilenHer gün.Aina

Uzattığım eldeHatırıma düşen,Annemin yüzü.Maoko

Page 14: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

14

JAPONSİNEMASİ.COM

KİTARO TÜRKİYE KONSERİ

12. JAPON FİLMLERİ FESTİVALİ BAŞLIYOR ARTTURKEY JAPAN SERGİSİ BAŞVURU

JAPON ANİME SEMİNERİ Etnik ve elektronik öğeleri bir araya getiren yenilikçi müziğiyle dünyanın dört bir yanında dinleyenleri derin ve ruhani yolculuklara çıkaracan efsanevi müzisyen Kitaro, 4 Nisan’da İstanbul Zorlu Perfor-mans Sanatları Merkezi’nde; 5 Nisan’da ise Ankara Congresium’da sevenleri ile buluşacak. Biletler için biletix.com’a bakmanızı tavsiye ederiz.

12. İstanbul Japon Filmleri Festivali, 4-5-6-11-12-13 Şubat 2016 tarihlerinde, Japonya İstanbul Başkon-solosluğu, Japan Foundation ve Akbank Sanat’ın işbirliği ile sinemaseverler ile buluşacak. İki kültürün birbirini yakından tanımasına ön ayak olan etkinlik-te gösterimler ücretsiz olacak.

Festivalde, yönetmen Naomi Kawase’nin “AN” (68. Cannes Film Festivali “ Belirli Bir Bakış” dalı açılış filmi) ve Hayao Miyazaki’nin son eseri olan “Rüzgar Yükseliyor” gibi, günümüz Japonya’sını tanıtan bir-birinden güzel toplam altı film gösterilecektir.

Türk sanatını ve sanatçılarını Japonya’da tanıt-mayı amaçlayan ArtTurkey Japan 2016 başvuruları başladı. Katılımcılar belirtilen hususlar göz önünde bulundurarak eserleriyle sergiye başvurabilecekler.

JAPON SANAT MERKEZİ tarafından Türk sanatı ve sanatçılarını tanıtmak üzere 3-8 Mayıs 2016 tarihleri arasında Japonya’nın önde gelen sanat müzelerin-den Tokyo-Machida Uluslararası Grafik Sanatları Müzesi’nde “ArtTurkey JAPAN 2016” sergisi düzenle-necektir. Ayrıca aynı adla bir sergi kataloğu da yayın-lanacaktır. (Ayrıntılı bilgi için: japonsinemasi.com)

Japonya Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla 23 Şubat Salı günü İstanbul’da ve 27 Şubat Cumartesi günü İzmir’ de, “En Güncel Japon CG Animasyonları Nasıl Yapılıyor?” teması ile anime seminerleri düzenle-necektir. Seminerlerin konuşmacısı Koichi Noguchi, Japon animasyonunun tekniği ve etkileyiciliğinin sebeplerini aktarmak için katılımcılarla buluşacak.

Page 15: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

15

JAPONSİNEMASİ.COM

JAPONSİNEMASİ.COM

Page 16: Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1