of 100 /100

JULES VERNE - foruq.com

  • Author
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Text of JULES VERNE - foruq.com

Karpatlar atosuJULES VERNE 1828’de Fransa’da dodu. Jules Verne, denizcilik gelenei olan bir ailenin çocuuydu ve bu durum onun yazn hayatn derinden
etkiledi. Küçük bir çocukken gemilerde tayfalk yapmak için evden kaçt ama yakalanp ailesine teslim edildi. 1847’de hukuk örenimi görmesi için Paris’e gönderildi. Ancak Paris’teyken tiyatroya ilgisi derinleti. 1850’lerin sonlarnda ilk
oyunu yaymland. Babas, hukuk Örenimini braktn duyduunda aralarnda büyük bir tartma çkt ve harcamalar için gönderilen para kesildi. Bu durum Jules Verne’i öykülerini satarak para kazanmaya zorlad.
Paris’in kütüphanelerinde jeoloji, mühendislik ve astronomi okunarak geçirilen uzun saatlerden sonra, Jules Verne ilk kitab Balonla Be Hafta‘y yaymlad. Bu roman, Dünya’nn Merkezine Seyahat, Dünya’dan Ay’a ve Denizler Altnda 20000 Fersah gibi romanlar izledi.
Romanlarnn büyük beeni toplamas Jules Verne’i zengin bir adam yapt. 1876’da büyük bir yat ald ve Avrupa’nn çevresini yatyla dolat.
1905’te Amiens’te öldü.
Jules Verne Karpatlar atosu Özgün Ad: Le Château Des Carpathes
thaki Yaynlar - 93 Edebiyat - 4
5. Bask Haziran 2011, stanbul
© Türkçe Çeviri: Ik Ergüden © thaki, 2002
Yayncnn yazl izni olmakszn herhangi bir alnt yaplamaz.
Yayna Hazrlayan: ule Cepcepolu Koçak Sanat Yönetmeni: thaki Redaksiyon: Elif Gökteke Sayfa Düzeni ve Baskya Hazrlk: thaki
thaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. ti.‘nin yan kuruluudur. Caferaa Mah. Bahariye Cad. Dr. hsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadköy - stanbul, Tel: 0(216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: 0(216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr — www.ilknokta.com
KARPATLAR ATOSU
Jules Verne
Türkçeye kazandrm olan Ali hsan Tokgöz’e
ithaf edilmitir.
1
Anlatacam hikâye fantastik deil, olsa olsa romanesktir. Peki, inanlmaz bir hikâye olduuna göre, gerçek olmad sonucunu mu çkarmalyz? Bu da bir hata olur. Her eyin olabilecei bir dönemde yayoruz - hatta her eyin olduunu bile söyleyebiliriz. Hikâyemiz, bugün gerçee hiç benzemiyor olsa da, gelecekte ortaya çkacak bilimsel olanaklar sayesinde yarn gerçek olabilir ve o zaman bu hikâyeyi bir efsane gibi görmeyi kimse aklndan geçirmez. Zaten, pratik yarar esas alan ve deneye dayal bu on dokuzuncu yüzyl sonunda artk efsanelere yer yoktur. Yabani kötülük cinlerinin topra olan Brötanya’da, brownie‘lerin ve gnom‘larn vatan olan skoçya’da, az‘larn, elf‘lerin, sil‘lerin ve walkyrie‘lerin vatan olan Norveç’te, hatta Karpatlar’n tüm psikagojik çarmlara doal olarak elverili olduu Transilvanya’da bile artk efsaneler yaratlmamaktadr. Yine de, Transilvanya topraklarnda yaayan insanlarn ilk çalarn batl inançlarna hâlâ pek bal olduklarn belirtmek yerinde olur.
Mösyö de Gèrando Avrupa’nn bu uç bölgelerini tasvir etmi, Elisee Reclus de buralar ziyaret etmitir. Ama bu romann dayanan oluturan tuhaf hikâyeden bahsettikleri hiç duyulmamtr. Hikâyeden haberdar mydlar? Belki. Fakat kesinlikle inanmak istememi olmallar. Üzücü bir durum bu; çünkü onlarn azndan da dinlemi olurduk hikâyeyi; biri bir tarihçi amazlyla, dieri ise yolculuk anlatlarna damgasn vurmu o içgüdüsel iirle anlatrd bize.
kisi de anlatmam olduuna göre, onlarn yerine ben anlatmaya çalacam. O yln 29 Mays’nda, bir çoban, Retyezat’n eteinde, uzun gövdeli aaçlarla kapl, ekinlerle
güzellemi, bereketli bir vadiye hâkim, yemyeil bir yaylann kysnda sürüsünü bekliyordu. Kuzeybat rüzgârlar olan karayeller, bu açk, korunmasz, yüksek yaylay, her k bir berber usturas gibi tra eder. O dönemde, bölgede, yayla sakallarn kestiriyor denir - hatta kimi zaman sinekkayd tra olduu söylenir.
Bu çobann giyiniinde Arkadiallara özgü çobans iirsellikten eser olmad gibi, davrannda da çobanslk yoktu. O bir Daphnis, Amyntas, Tityros, Lycidas ya da Meliboeus deildi. Kocaman tahta nalnlar giydii ayaklarnn dibinde mrldanan Lignon Nehri deildi, serin ve pastoral sular Astraia romannn kvrmlar arasnda akmaya layk olan, Eflak topraklarndan geçen Siret Nehri’ydi.
Frik, Werst Köyü’nden Frik; bu kaba saba çobann ad buydu. Hayvanlar kadar kendi de bakmsz bu çoban, koyunlarnn ve domuzlarnn insan çileden çkaran -komitadaki[→] sefil allarn haline uygun düen, eski dilden ödünç alnma tek sözcüü kullanrsak bir pasakllk içinde yaad, köyün giriinde ina edilmi, pislik içindeki o rutubetli alda, onlarla birlikte barnyordu.
Demek ki, koyun sürüsü, söz konusu sürünün ba Frik’in bekçiliinde otluyordu. Otlarla kapl bir tümsein üstüne yatan Frik, tek gözüyle uyuklarken, dieriyle sürüyü gözlüyordu, koca piposu aznda, kimi zaman, birkaç koyun otlaktan uzaklatnda köpeklerine slk çalyor, ya da boynuz borusunu öttürüp dalarda yanklandryordu.
Saat öleden sonra dörttü. Güne batmaya balamt. Dou tarafnda, tabanlar dalga dalga sise boulmu birkaç zirve aydnlanyordu. Güneybatya doru, sradalarn iki kr arasndan, eik bir k demeti, hafif aralk bir kapdan süzülür gibi süzülüyordu.
Bu da sistemi, Klausenburg ya da Kolozsvar Komitas ad altnda bilinen, Transilvanya’nn en
vahi bölümüne aitti. Avusturya mparatorluu’nun tuhaf bir bölümü olan bu Transilvanya, Macarcada “Erdely”, yani
“ormanlar ülkesi” adyla bilinir. Kuzeyde Macaristan’la, güneyde Eflak’la, batda Moldavya’yla snrlanr. Altm bin kilometre kare, yani alt milyon hektar -aa yukar Fransa’nn dokuzda biri- olan bu bölge, bir tür sviçre’dir, fakat sviçre arazisinden yar yarya daha geni, ama daha az kalabalktr. Tarma ayrlm yaylalar, gür odaklar, kvrml vadileri ve kurumlu zirveleriyle Transilvanya, Karpatlar’n ayrld volkanik kollar nedeniyle kesik kesiktir. Bölgeye a gibi yaylm olan çok sayda akarsu, Tisza Irma’nn ve o muhteem Tuna’nn kabarmasna yol açar. Tuna’nn Demir Kaplar, güneyde birkaç mil uzakta[→], Balkan sradalarndaki geçidi Macaristan ve Osmanl mparatorluu snr üzerinde kapatr.
Hristiyanlk döneminin birinci yüzylnda Traianus’un fethettii, Daçyallarn eski ülkesi böyledir. Jânos Zâpolya ve haleflerinin döneminde, 1699’a kadar bamsz kalan Macaristan, I. Leopold döneminde Avusturya’ya ilhak edildi. Fakat, politik yaps ne olursa olsun, Macaristan, birbiriyle kaynamadan dirsek temas içinde duran çeitli rklarn ortak yaam alan olarak kald. Eflakllar ya da Rumenler, Macarlar, Çingeneler, Moldavya kökenli Szekler’ler ve Saksonlar -bunlar da, koullar uygunlatkça, zaman içinde, Transilvanya Birlii’ni kurmak adna “Macarlaacak”tr- bu topraklarda bir arada yaadlar.
Çoban Frik hangi rktand? Eski Daçyallarn dejenere olmu bir torunu muydu? Dank saçlarna, kir pas içindeki yüzüne, çal sakalna, krmzms kll iki frçaya benzeyen kaln kalarna, nemli gözpnarlar yallk halkalaryla çevrili, yeil ile mavi aras çakr gözlerine bakarak buna karar vermek zordu. Altm be yana gelmiti - en azndan öyle sanlabilirdi. Uzun boyluydu, zayft, gölünden daha az kll sarmtrak kazann içinde srm gibi duruyordu. Banda, hasrdan gerçek bir ot yuma olan apkasyla, kargaburun uçlu asasna dayanm, bir kaya kadar kmltsz duruunu hangi ressam görse ilgisiz kalamazd.
Günein nlar dalarn bat krndan szarken, Frik arkasn döndü; sonra, -tpk sesini uzaklara iittirmek için yapt gibi- kvrd elini gözlerine siper ederek dikkatli dikkatli bakt.
Ufukta, bulutlarn açld yerde, tam bir mil ileride, ama uzaklk yüzünden iyice küçülmü olarak, bir kalenin ekilleri hayal meyal beliriyordu. Bu eski ato, Vulkan Boaz’nn ssz bir yamac üzerinde, Orgall Yaylas denen bir yaylann tepesindeydi. Göz kamatrc bir n etkisiyle, atonun girinti çkntlar, çi bir ekilde, üçboyutlu görüntülerin netliinde belli oluyordu. Yine de, uzaktaki bu kütlenin ayrntlarn fark edebilmek için çobann gözünün çok keskin olmas gerekiyordu.
Çoban, aniden, ban sallayarak haykrd: “Yal kale!… Yal kale!… Bo yere kurumlanyorsun temellerinin üstünde!… Üç yl daha,
sonra artk yoksun, çünkü kaynaacnn üç dal kalm yalnzca!” Kalenin burçlarndan birinin ucuna dikilmi bu kaynaac, ince bir kât kesii gibi, göün
zemininde simsiyah görünüyordu. Bu mesafeden onu görebilecek tek kii Frik’ti. Çobana bunlar söyleten, atoyla ilgili bir efsaneydi. Bu sözlerin açklamasna gelince, bunu zaman geldiinde anlatacaz.
“Evet! Üç dal… Daha dün dört tane vard, dördüncüsü dün gece dümü… Düen daln dibi kalm yalnzca… Çatalnda en fazla üç dal sayyorum… En fazla üç, yal kale… en fazla üç!”
Bir çoban idealletirirsek, hayal gücümüzde onu dülere ve düüncelere dalan biri haline kolaylkla getiririz; gezegenlerle konuur; yldzlara akl danr; gökyüzünü okur. Aslnda, çoban genellikle cahil ve kaln kafal hödüün tekidir. Yine de, halk, kendine özgü saflyla, çobana
doaüstü yetenekler bahetmekte zorlanmaz; büyü yapan biridir o; keyifli ya da keyifsiz oluuna göre, insanlar kem gözlerden uzak tuttuu da olur, insanlara ve hayvanlara nazar dedirdii de - bizim Çoban Frik ise her eyi yapmaktadr; sevgi tozlar satmaktadr; ondan ak iksirleri ve formüller satn alnmaktadr. Hatta, ekili tarlalarna büyülü talar atarak oralar verimsizletirmeye kadar vardrmaktadr ii. Koyunlar ksrlatrmas için de, bir tek sol gözüyle bakmas yetmektedir. Bu tür batl inançlara her zaman, her ülkede rastlanr. En uygar köylerde bile, çobana dostça bir iki laf etmeden, anlaml bir merhaba çekmeden önünden geçilmez. Pek önem verdii “pastör”[→] adyla selamlamak gerekir onu. apka çkararak selamlamak, erden korunmay salar. Hele ki Transilvanya yollarnda, buna daha çok ihtiyaç vardr.
Frik’e büyücü gözüyle baklyordu, fantastik hayaletleri çaran biriydi o. Kimine göre, erkek ve dii vampirler ona itaat ediyorlard; bir bakasna inanacak olursak, baka memleketlerde üç yüz altm altnc günde görülen karanlk gecelerde, Ay batarken ona rastlanyordu; deirmenlerin savana binmi, ya kurtlarla konuurdu ya da uzun uzun yldzlar düünürdü.
Bu söylentiler Frik’in iine yaradndan, çoban bunlara ses çkarmazd. Büyüler ve muskalar satyordu. Fakat, unu belirtmeden geçmeyelim ki, o da müterileri kadar saft ve kendi büyücülüüne inanmasa da, en azndan, bölgede dolaan efsanelere inanyordu.
Dolaysyla, kaynaacnn yalnzca üç dal kaldna göre, Frik’in, eski kalenin yaknda yok olaca eklinde tahminde bulunmu olmasna da, haberi Werst’e bir an önce ulatrmak için koturmasna da amamal.
Köknardan yaplm uzun borusunu cierlerini iirerek bangr bangr öttürüp sürüsünü topladktan sonra, Frik, köyün yolunu tuttu. Hayvanlar ittirip kaktran köpekleri, peinden geliyordu. Bunlar, iki krma av köpeiydi, kudurgan ve vahiydiler, koyunlara bekçilik etmekten çok onlar kapp yutmaya hazr görünüyorlard. Sürüde yüz kadar koç ve koyun vard, bir düzine kadar bir ya civarnda yavru koyundu, geri kalan üç ya da dört yanda, yani dört ve alt dili hayvanlard.
Bu sürü, Werst yargcna, birô Koltz’a aitti. Koltz, otlatma hakk olarak belediyeye yüklü bir para ödüyor, çoban Frik’e de pek deer veriyordu. Onun koyun krkmada pek maharetli olduunu, pamukçuk, ba dönmesi, kelebek hastal, çiçek gibi hayvan hastalklarnn tedavisinde, koyunlarda görülen ayak hastalklarnda ve dier rahatszlklarn tedavisinde pek usta olduunu biliyordu.
Sürü birbirinden ayrlmadan yürüyordu; önde kösemen, onun yannda dii koyun, melemeler arasnda, çngraklarn çnlata çnlata yürüyorlard.
Otlan çknda Frik, engin tarlalarla çevrili geni bir patikaya girdi. O tarlalarda, çok yüksek gövdeli, çok uzun sapl, harika buday baaklar rüzgârn altnda dalgalanyordu; bölgede yetien ve kukurutz denen msrn ekildii tarlalar oralarda uzanyordu. Yol, serin ve lo bir çam ve köknar ormannn kenarna kadar gidiyordu. Daha aada, Siret, dipteki çakl ynlar arasndan süzülerek klar içinde akyordu; rman üstünde, akarsuyun yukar tarafndaki bçk atölyelerinin kereste haline getirdii tomruklar yüzüyordu.
Köpekler ve koyunlar nehrin sa kysnda durdular, sazlar sarsarak, kydan kana kana su içmeye koyuldular.
Werst, üç tüfek at mesafedeydi. Köklerinin birkaç ayak üstünde karmakark bir hal alan çelimsiz topaaçlar bitiyor, bereketli aaçlardan oluan sk bir söütlük balyordu; onun ötesindeydi. Bu söütlük, Vulkan Geçidi’nin yamaçlarna kadar uzanyordu. Ayn ad tayan köy ise Plesa da srasnn güney yamacndaki bir çkntdayd.
Kr o saatte sszd, insanlar ancak gece olduunda tarlalardan dönüp evlerine giriyordu; Frik, köy
yolunda ilerlerken, alk olduu selamlamay yapamad. Sürüsü susuzluunu gidermi olan çoban, vadinin kvrmlar arasna girecekti. O srada Siret’in dirseklerinden birinde, elli adm kadar aada bir adam belirdi.
“Hey, ahbap!” diye seslendi çobana. Komita pazarlarn dolaan çerçilerden biriydi. ehirlerde, küçük kasabalarda rastlanr onlara, en
ufak köylere kadar giderler. nsanlarla anlamakta asla güçlük çekmezler; her dilden konuurlar. Çerçi talyan mdr, yoksa Sakson ya da Eflakl m, kimse bilemezdi. Ama Frik’in yoluna çkan bu çerçi Yahudiydi, Polonya Yahudisi, uzun boylu, zayf, kemerli burunlu, sivri sakall, çkk alnl, fldr fldr gözlü biri.
Bu iportac, dürbün, termometre, barometre ve küçük duvar saatleri satyordu. Salam kaylarla omuzlarna balad balyaya smayanlar boynundan ve belinden sarktmt: Gerçek bir sergi gibiydi, ayakl bir iporta tezgâhna benziyordu.
Muhtemelen bu Yahudi, çobanlar karsnda sayglyd ve onlardan çekiniyor olmalyd. Frik’i eliyle selamlad. Sonra, Latince ve Slavca karm bu Rumen dilinde, yabanc bir aksanla konutu:
“ler yolunda m, ahbap?” “Evet… havaya göre deiiyor,” diye cevap verdi Frik. “O halde bugün iyisindir, hava güzel çünkü.” “Ama yarn kötü olacam, çünkü yamur yaacak.” “Yamur mu yaacak?…” diye haykrd seyyar satc. “Sizin buralarda bulut yokken mi yaar
yamur?” “Bulutlar bu gece gelecek… u taraftan… dan kötü tarafndan.” “Nasl anlyorsun bunu?” “Koyunlarmn yününden, tabaklanm deri gibi sert ve kuru.” “O halde ana yollar arnlayanlarn vay haline!…” “Evlerinin kaps önünde kalacaklarn da canna minnet.” “Keke bir evim olsa, çoban.” “Çocuklarn var m?” diye sordu Frik. “Yok.” “Evli misin?” “Hayr.” Frik bunlar soruyordu, çünkü buralarda, rastlanlan kiilere bunlar sormak âdetti. Sonra, sözüne
devam etti: “Nereden geliyorsun, çerçi?…” “Hermanstadt’tan.” Hermanstadt, Transilvanya’nn balca kasabalarndan biridir. Oradan çkarken, Macar
topraklarnda akan Siret’in vadisiyle karlalr; vadi ta Petroani Kasabas’na kadar iner. “Peki, nereye gidiyorsun?”
“Kolozsvar’a.” Kolozsvar’a varmak için, Mure Vadisi yönünde yukar çkmak yeter; sonra, Karlsburg’dan geçip,
Bihor Tepelerinin paralel sralarn izleyerek komitann merkezine varlr. Olsa olsa yirmi mil tutar bu yol.[→]
Gerçekten de, bu termometre, barometre ve eski, bozuk saat satclar, apayr varlklarm izlenimi yaratrlar her zaman, biraz Hoffmann’a özgü bir havalar vardr. Mesleklerin’den kaynaklanr bu durum. Zaman sanclardr onlar; her biçimiyle zaman satarlar, akp giden zaman, o anki zaman, gelecek zaman. Dier bohçaclarn sepet, örgü ve pamuklu giysi satmasna benzer bu.
Dükkân tabelasnda Altn Kum Saati yazan, Satume ve Ortaklar Firmas’nn gezgin sanclardr onlar sanki. Yahudinin Frik üzerinde yaratt etki de kukusuz bu oldu. Frik, meneini bilmedii, kendisi için yeni olan bu eyalarn bulunduu tablaya aknlkla bakyordu.
“Hey çerçi!” dedi, eliyle iaret ederek. “u zamazingo ne ie yarar? pe çekilmi bir moruun kemikleri gibi tngrdayp duruyor kemerinde…”
“Bunlar deerli eyler,” diye cevap verdi gezgin satc, “herkese yararl eyler.” “Herkese mi?” diye haykrd Frik, gözünü krparak - “Çobanlara bile mi?…” “Çobanlara bile.” “Ya bu makine?…” “Bu makine,” dedi Yahudi, elleri arasna ald bir termometreyi hoplatyordu, “bu makine
sayesinde hava scak m souk mu örenirsin.” “Ben bunu zaten biliyorum, ahbap, çoban kazamn içinde terlediimde ya da kepeneimin altnda tir tir titrediimde anlarm.”
Elbette, bilimin nedenleriyle niçinleriyle ilgilenmeyen bir çobana bu kadar yetiyor olmalyd. “Ya bu yelkovanl koca saat?” Kadranl bir barometreyi gösteriyordu çoban. “Saat deil bu, yarn yamur mu yaacak yoksa hava güzel mi olacak, onu söyler…” “Vay canna!” “Evet.” “Peki!” diye karlk verdi Frik. “Onu da istemem, bir para da olsa istemem. Dada gezinen ya da
zirvelerin üstünde koturan bulutlara bakmak yeter. Sanki ben havay yirmi dört saat önceden bilmiyor muyum? Bak, sanki topraktan fkran u buhar görüyor musun?… Evet, söylemitim, yarnki yamurun suyu bu.”
Gerçekten de, havann sk bir gözlemcisi olan Çoban Frik, barometresiz edebilirdi. “Madem öyle, saat gerekir mi diye de sormayaym…” diye sözüne devam etti çerçi. “Saat mi?… Bir tane var bende, tek bana iliyor ve bamn üzerinde salnp duruyor.
Yukardaki güne. Görüyor musun, ahbap, Rodük Tepesi’nin üstünde duruyorsa, vakit öledir, Egelt Çukuru’ndan baktnda, demek ki saat
altdr. Koyunlarm da benim kadar iyi bilir, köpeklerim de koyunlarm kadar. Saatlerin sende kalsn!”
“Pekâlâ,” dedi seyyar satc, “tek müterilerim çobanlar olsayd para kazanmakta güçlük çekerdim! Demek ki, hiçbir eye ihtiyacn yok, öyle mi?”
“Hiç yok.” Pek ucuza olan tüm bu mallar zaten pek salam eyler deildi; barometreler hava deiikliine
uyum salayamyordu, ya da hep ayn eyi gösteriyordu, saatlerin akreple yelkovan ya çok geri kalyor ya da koturup duruyordu - ne de olsa, sradan iporta malyd hepsi. Çoban, belki bu mallara güvenmiyor, bu nedenle de pek alc çkmak istemiyordu. Tam o esnada, asasn eline alp yoluna devam edecei srada, çerçinin asksna asl bir tür tüpe dokundu:
“urandaki u boru ne ie yaryor?… “Bu boru, boru deil.” “Küçük bir top mu o halde?” Çobann kastettii, geni namlulu bir tür eski tabancayd. “Hayr,” dedi Yahudi, “bu bir dürbün.” Nesneleri be, alt kez büyüten ya da bir o kadar
yaklatran, ki sonuçta ayn kapya çkyor, u bilinen dürbünlerden biriydi bu. Frik, aleti bulunduu yerden alm, bakyor, elliyordu, bir o ucuna bir dier ucuna bakyordu, iç
içe geçmi silindirleri çeviriyordu. Ban sallad: “Bir dürbün, ha?” “Evet, çoban, hem de benzersiz bir dürbün, çok uzaklara bakman salar.” “Öyle olsun! Benim gözlerim salamdr, ahbap. Hava açk olduunda, Retyezat’n doruuna kadar
en arka sradaki kayalar görürüm, Vulkan’daki geçitlerin dibindeki en son aaç bile kaçmaz gözümden.
“Gözünü ksmadan m bakarsn?…” “Ksmadan. Çiye borçluyumdur bunu. Akamdan sabaha kadar yldzlarn altnda uyuduumda, gözbebeklerimi tertemiz ykar.” “Ne… çiy mi?” diye karlk verdi çerçi. “Benim bildiim, kör eder çiy…”
“Çobanlar deil.” “Öyle olsun! Senin gözlerin keskin olabilir ama benimkiler de oldukça iyidir, özellikle önüne
dürbünümü getirdiimde.” “Bakmak lazm.” “Koy gözüne…” “Ben mi?…” “Dene.” “Para gerekmez mi bunun için?” diye sordu Frik. Pek kukulu bir mizac vard.. “Gerekmez… tabii eer aleti satn almaya karar verirsen, gerekir.” Bu konuda ikna olan Frik, dürbünü eline ald; çerçi silindirleri ayarlamt. Sonra, çoban, sol
gözünü kapayarak, dürbünü sa gözüne dayad. Önce, Vulkan Boaz istikametine bakt, baklarn Plesa’ya doru kaldrd. Sonra, aleti indirdi
ve Werst Köyü’ne doru çevirdi. “Peh! Peh! Doruymu be… Benim gözlerimden daha uza gösteriyor… te ana cadde…
nsanlar seçiyorum… Bak hele, ormanc Nic Deck, ormanda dolamaktan geliyor, çantas srtnda, tüfek omzunda…”
“Ben demitim!” dedi çerçi. “Evet… evet… Nic bu! Peki u kz kim, Yargç Koltz’un evinden çkyor, krmz etekli, siyah
bluzlu, sanki Nic’i karlamaya gidiyor?…” “yi bak, çoban, kz da tanrsn olan da…” “Elbette! Evet… Miriota bu… Güzel Miriota!… Sizi gidi âklar, sizi… Bu kez, kendilerini
kollasnlar, çünkü dürbünümün ucuyla yakaladm ben onlar, tek bir cilvelemelerini bile kaçrmam artk!”
“Aletim hakknda ne diyorsun?” “Eee! Evet!… uza gösteriyor.” Frik’in daha önce bir dürbünden hiç bakmam olmas için Werst Köyü’nün Klausenburg
Komitas’nn en geri kalm köyleri arasnda yer almas gerekiyordu. lerde göreceimiz gibi, gerçekten de böyleydi zaten.
“Haydi, çoban,” diye sözüne devam etti çerçi, “bak bir daha… hatta Werst’ten daha uzaa bak… Köy çok yaknmzda… Öteye bak, çok öteye!…”
“Gene parasz m?” “Parasz.” “Tamam! Macar topraklarndaki Siret’in tarafna bakaym!… Evet… te, Uvadzel’in çan
kulesi… Tek kolu çolak haçndan tanyorum onu… Ötede, vadide, köknarlar arasnda, Petroani’nin çan kulesini görüyorum; tenekeden horozu tepesinde, gagas açk, sanki civcivlerini çaracak gibi!…
Uzakta, aaçlarn ortasnda uzanan u kule… O da Petrilla’nn kulesi olmal… Fakat, çerçi, bekle, madem ki hep parasz…” “Hep parasz, çoban.” Frik, Orgall Yaylas’na doru döndü; sonra, dürbünüyle, Plesa yamaçlarnda kararmaya balayan
orman örtüsüne bakt. Dürbünün görü alanna kalenin uzaktaki silueti giriyordu. “Evet!” diye haykrd. “Dördüncü dal yerde… Doru görmüüm!… Kimse onu toplayp da güzel
bir Saint-Jean mealesi yapmayacak… Hayr, kimse… Ben bile!… Kim giderse oraya, bedenini de ruhunu da tehlikeye atm olur… Ama hiç kayglanma!… Bu ie karacak biri var, bu gece, cehennem ateinin ortasnda… Chort bu!”
Chort, eytann ad buydu, bölge insanlar kendi aralarnda bu ad verirlerdi eytana. Yahudi, Werst Köyü’nden ya da civarndan olmad için kendisine anlalmaz gelen bu sözlerin
anlamn belki soracakt ki Frik, aknlkla korkunun iç içe girdii bir sesle haykrd: “Ne bu, burçtan çkan bu pus da nesi? Pus mu bu?… Hayr!… Sanki bir duman… mkânsz!…
Yllar var ki kalenin bacalar tütmüyor!” “Orada duman görüyorsan, çoban, duman var demektir.” “Hayr… çerçi, hayr!… Senin aletin cam buulanyor.” “Sil.” “Siliyorum ve…” Frik dürbünü çevirdi, kolunun yeniyle camlarn silip yeniden gözüne yerletirdi. Burcun ucunda duman vard. Duman sakin havada dosdoru yükseliyor ve yüksekteki su
buharlarna karyordu. Frik donup kalmt, sesi soluu çkmyordu. Tüm dikkati, yükselen gölgenin Orgall Yaylas
hizasnda örtmeye balad kaledeydi. Aniden, dürbünü indirdi ve elini kazandan sarkan heybeye götürdü: “Boru kaç para?” “Bir buçuk Florin,[→]” dedi çerçi. Dürbünü bir Florin’e bile brakrd, yeter ki Frik pazarla niyeti olduunu göstersin. Ama çoban
sesini çkarmad. Açklamas olmayan bu ani aknln etkisiyle, elini heybesine daldrd ve paray çkard.
“Bu dürbünü kendine mi satn alyorsun?” “Hayr… Efendime, Yargç Koltz’a.” “O halde parasn öder…” “Evet… Dürbünün bana mal olduu iki Florin’i…” “Nasl!… ki Florin mi?…” “Eh! Kukusuz!… Haydi, iyi akamlar, ahbap.” “yi akamlar, çoban.” Frik, köpeklerini slkla çararak, sürüsünü iteleyerek, Werst istikametine doru hzla yola
koyuldu. Çobann ardndan bakan Yahudi, ban sallad, sanki bir deliyle karlamt: “Bilseydim,” diye mrldand, “daha pahalya satardm dürbünümü!” Sonra, tezgâhn kemerine ve omuzlarna yeniden asarak, Karlsburg yönünde yola koyuldu,
Siret’in sa kysndan aa iniyordu. Nereye mi gidiyordu? Bunun pek önemi yok. Bu hikâyede o yalnzca geçip giden biri. Bir daha
karmza çkmayacak.
ster jeolojik zamanlarda, topran son sarsntlarnn ardndan doann yd kayalar olsun, isterse üstünden zamann soluunun geçtii insan elinden çkma yaplar olsun, birkaç mil mesafeden bakldnda aa yukar ayn ey görülür. Kaba ta ile ilenmi ta kolaylkla birbirine karr. Uzaktan bakldnda, ayn renkler, ayn kabataslak çizgiler, ayn perspektif sapmalar, yüzyllarn iç karartc kiri pas altnda ayn tektip renk görülür.
Kalenin -baka deyile Karpatlar atosu’nun- durumu da böyleydi. Vulkan Boaz’nn solundan atonun örttüü bu Orgall Yaylas’nn üzerinde, onun belli belirsiz karaltsn ayrt etmek mümkün deildi. Arka plandaki dalardan kabart olarak bile ayrlmyordu. Kalenin burcu olduunu sandmz ey belki de bir ta ynyd. Kaleye bakan biri, kayalk bir srt, mazgall sur bedeni sanabilirdi. Bu yekpare yn, belli belirsiz, yüzer gezer ve mulakt. Hatta, kimi turistlere inanacak olursak, Karpatlar atosu yalnzca komita insanlarnn hayalinde mevcuttu.
Elbette, atonun varlndan emin olmann en basit yolu, Vulkan ya da Werst’ten bir rehberle anlap geçitten geçmek, dan yamacn trmanmak ve bu yaplarn tümünü ziyaret etmekti. Ne var ki, bir rehber bulmak, kaleye giden yolu bulmaktan daha zordu. Siret’in iki yakasnda da, karl ne olursa olsun, bir yolcuyu Karpatlar’daki atoya götürmeyi kimse kabul etmezdi.
Tüm bunlar bir yana, Çoban Frik’in, Yargç Koltz hesabna satn ald o deersiz aletten daha güçlü ve hedefe daha iyi odaklanan bir dürbünden bakarsak, bu antik yapda unlar görebilirdik:
Vulkan Boaz’nn sekiz ya da dokuz yüz ayak gerisinde, yaylann girinti çkntlarna uygun olarak, çevresi sekiz yüz, bin metre tutan bir daire çizen, kayalarda çkm bir sürü bitkiyle kapl, kumta renginde bir kale duvar. ki uçta, iki köe burcu; bunlardan sadakinin üstünde o ünlü kaynaac bitmitir, ayrca sivri çatl ince bir gözcü kulesi ya da nöbetçi kulübesi olabilecek bir ey vardr. Solda, kafes oymal payandalarla desteklenmi duvarlar, bir apelin pencereli çan kulesine yaslanr. apelin çatlak çan, güçlü frtnalar çktnda bölge insanlarn dehete düürecek sesler çkarr. Ortada ise, mazgall sahanlyla, büyük ana burç vardr. Kurunla örülmü üç sra pencereden oluan ana burcun birinci kat yuvarlak bir terasla çevrilidir. Sahanln üzerindeki uzun metal direkte feodal bir iaret vardr: Pastan lehimlenmi ve esen son karayelin güneydou istikametinde mhlad bir tür rüzgârgülü.
Delik deik olmu bu kale surlarnn ardndakilere gelince, içerde, hâlâ oturulabilir birkaç bina bulunsa ve bir asma köprü ile bir kap sayesinde içeri girmek mümkün olsa da, surlarn içi yllardr tam olarak bilinmiyordu. Gerçekten de, Karpatlar atosu’nun, göründüünden daha iyi korunmu olmasnn nedeni, batl inançlar sayesinde iki misline çkm, bulac bir korkuydu. Bu korku, atoyu, eskiden ejderhalarn, mancnklarn, güllelerin, toplarn ve eski yüzyllara ait dier topçuluk aletlerinin koruyabildii kadar koruyordu.
Yine de, Karpatlar atosu, turistler ve antika merakllar tarafndan ziyaret edilmeye deerdi. Orgall Yaylas’nn tepesindeki konumu olaanüstü güzeldir. Ana burcun üst sahanlndan bakldnda, dalar en uç snrlarna kadar görülür. Arkada, karmakark kollara ayrlm olan yüksek srada kvrmlar, Eflak snrn çizer. Önde, dolambaçl Vulkan Geçidi oyulmutur; snr bölgeleri arasnda kullanlabilen tek yol budur. Siret’in iki kolunun oluturduu vadinin ötesinde, bu
zengin maden kömürü havzasn iletmeye yarayan kuyularn aznda toplanm olan Livadzel, Lonyai, Petroani, Petrilla kasabalar görülür. Onlarn arkasnda, Retyezat ve Paring’in sarp zirvelerinin egemen olduu, etekleri aaçl, yamaçlar yemyeil, doruklar çorak, ikin da yamaçlarnn hayranlk verici biçiminde üst üste bindii görülür.[→] Nihayet, Hatszeg Vadisi’nin ve Mure Nehri’nin ötesinde, Orta Transilvanya Alpleri’nin uzaklarda, sislere batm siluetleri görülür.
Bu huni biçimli çukurun dibinde, eskiden, toprak çöküntüsü sonucu bir göl olumutu; Siret’in iki kolu da, sradalar arasndan geçit bulamadan önce bu göle dökülüyordu. imdi, bu çöküntü, salad avantajlar ve mahzurlaryla birlikte bir madenkömürü iletmesinden baka bir ey deildir; yüksek tula bacalar, kavaklarn, köknarlarn ve kaynaaçlarnn dallarna karr; eskiden meyve aaçlarnn ve çiçeklerin rayihasn emen havay imdi kara dumanlar kirletir. Yine de, bu hikâyenin geçtii dönemde, bu maden bölgesi, endüstrinin demir yumruu altnda tutuluyor olsa da, doaya borçlu olduu vahi niteliinden bir ey kaybetmemitir.
Ve Curtea-Arges’te ünlü Kara Rodolphe atosu’nu ina etmi olan… Mimarn kimlii hakknda kukular olsa da, bu kaleye sahip olan hanedan bellidir. Gortz
baronlar, çok eski zamanlardan beri bu topraklarn derebeyleriydi. Transilvanya eyaletlerini kana bulayan tüm savalara karmlard. Macarlara, Saksonlara, Szekler’lere kar savatlar; bu facia dönemlerinin ansn tayan canticum‘larda, doina‘larda adlar geçer; u ünlü Eflak atasözü, Da pe maorte, “Ölünceye kadar ver!” onlarn düsturuydu. Ve verdiler de; bamszlk davas için kanlarn döktüler - Rumen atalarndan gelen kanlarn.
Onca çaba, fedakârlk ve kurban etme sonucunda, bu yiit soydan gelenlerin en irenç baskya mahkûm olduklar bilinmektedir. Artk politik varlklar kalmamtr. Üç ayr çizme altnda ezildiler. Fakat, bu Transilvanya Eflakllar, sultay sarsmaktan umudunu kesmedi. Gelecek onlarndr! Ve bu sözcükleri sarslmaz bir güvenle söylerler, tüm özlemleri bunun içinde younlamtr: Rôman on peri! “Rumen yok olmaz!”
On dokuzuncu yüzyln ortasna doru, Gortz derebeylerinin son temsilcisi Baron Rodolphe’tu. Karpatlar atosu’nda doan Baron Rodolphe, daha gençliinin ilk yllarndayken tüm ailesinin yok olup gittiini görmütü. Yirmi iki yanda bu dünyada tek bana kalmt. Her yl bir yakn ölmütü, tpk halkn batl inancna göre varl kalenin varlna bal olan bu yüzyllk kaynaacnn dallar gibi. Ailesiz, hatta arkadasz kalm olan Baron Rodolphe, ölümün çevresinde yaratt bu monoton yalnzlkta, bo vakitlerini doldurmak için ne yapabilirdi? Zevkleri, içgüdüleri, yetenekleri nelerdi? Bunlar hakknda pek bir ey bilemiyoruz; yalnzca müzie, özellikle o dönemin büyük sanatçlarnn arklarna duyduu kar konulmaz tutku hariç. Böylece, baron, zaten oldukça viran vaziyette olan atoyu, birkaç yal hizmetkârn bakmna brakarak günün birinde yok oldu. Onun hakknda sonradan örenilen tek ey, oldukça önemli miktarlardaki servetini, bir müzik tutkunu olarak doymak bilmeyen fantezilerini tatmin edebilecei Avrupa’nn bellibal lirik merkezlerini, Almanya’nn, Fransa’nn, talya’nn tiyatrolarn dolamaya adam olduuydu. Manyak diyemesek de, tuhaf biri olmalyd. Yaamnn tuhaflklar karsnda buna inanabiliriz.
Bununla birlikte, yaad topraklarn ans genç Baron de Gortz’un kalbine derinden kaznmt. Uzaklara yapt yolculuklar srasnda Transilvanya topraklarn unutamamt. Böylece, Macar basksna kar Rumen köylülerinin kanl isyanlarndan birine katlmaya geldi.
Eski Daçyallarn soyundan gelenler yenilince, maluplarn topraklar galipler arasnda pay edildi.
Baron Rodolphe, bu yenilginin ardndan, zaten baz bölümleri harabeye dönmü olan Karpatlar
atosu’nu kesin olarak terk etti. Sonuncu hizmetkâr da çok geçmeden ölünce, kale tamamen terk edildi. Baron de Gortz’a gelince, ana yollarda yol kesen eski bir haydut olan ve bamszlk savanda dramatik bir kahraman haline gelen ünlü Rosza Sandor’un yanna bir vatansever olarak katld dedikodusu dolat ortalkta. Neyse ki sava sona erdikten sonra, Rodolphe de Gortz, aklllk ederek, tehlikeli betyar çetesinden ayrld, çünkü eski haydut, yeniden hrszlarn bana geçmi, sonunda da polisin eline düerek, Szamos-Uyvar Hapishanesine kapatlmt.
Bununla birlikte, komita halk arasnda genel kabul gören bir yorum ise udur: Baron Rodolphe, Rosza Sandor’un snr gümrükçüleriyle girdii bir çatma srasnda öldürülmütü. Baron de Gortz, o dönemden beri kalede asla görünmemi olsa da ve ölümünden kimse kuku duymasa da, durum böyle deildi. Fakat bu saf halkn söylediklerini kabul ederken ihtiyatl davranmak doru olur.
Terk edilmi ato, cinli ato, hortlakl ato. Halk, canl ve ateli hayal gücüyle, bir süre sonra, atoyu hayaletlerle doldurdu; hortlaklar görülüyor, ruhlar gecenin bir vaktinde atoya geri dönüyordu. Avrupa’nn batl inançl baz bölgelerinde, olaylar hâlâ bu ekilde cereyan etmektedir. Transilvanya da bu bölgeler arasnda birinci srada gelir.
Bununla birlikte, u Werst Köyü, doaüstü olaylara duyduu inançtan nasl kopabilirdi ki? Papaz ve köy öretmeni, biri çocuklarn eitimiyle görevli, dieri müminlerin ibadetini yöneten bu iki kii, bu masallara adamakll inandklarndan açkça bunlar öretiyorlard. Gulyabanilerin krda dolatn, baykular gibi sesler çkardklar için bayku denen vampirlerin insan kan içtiklerini, staffii‘lerin harabelerde dolatklarn ve her akam onlara yiyecek içecek götürmek unutulursa kötülük yapabileceklerini “kantlara dayanarak” anlatyorlard. Haftann en kötü iki günü olan sal ya da cuma günleri, babe denen baz perilere rastlamaktan kaçnmak gerekiyordu. Komitann büyülü ormanlarnn derinliklerinde, balauri‘ler, çeneleri göe kadar uzanan u devasa ejderhalar gizliydi; kanatlar korkunç büyüklükteki zmei‘ler vard, kraliyet soyundan gelen kzlar kaçryordu bunlar, hatta kz güzel bulduklarnda, soylu olup olmadna aldrmadan kaçrrlard! Bu ormanlarda dolamak tehlikeliydi. te, saysz korkunç doaüstü yaratk! Peki, halkn hayal gücü onlarn karsna hangi iyi cinleri çkarmaktayd? Yalnzca Serpi de casa‘y, yani evcil ylan; bu ylan, ocan dibinde dostça yaar ve köylü onu en iyi sütüyle beslediinde, selameti üzerinden eksik olmaz.
Bu Rumen mitolojisinin konuklarna barnak olsun diye düzenlenmi bir kale varsa, o da Karpatlar atosu idi! Vulkan Boaz’nn sol taraf hariç, hiçbir taraftan eriilemeyen bu ssz yaylada, ejderhalarn, perilerin, vampirlerin, hatta belki de Gortz baronlar ailesinden birkaç hortlan barndndan kimsenin kukuu yoktu. Dolaysyla, atonun kötü bir ünü vard ve bu ünü hakl olarak edindii söyleniyordu. Tehlikeyi göze alp atoyu ziyaret etmeyi kimse aklna getirmiyordu. ato etrafa salgn gibi bir korku yayyordu, tpk sala zararl bir batakln yayd pis kokulu miyasmalar gibi. atoya çeyrek mil bile yaklamak, hem bu dünyadaki yaam, hem de ahretteki selameti tehlikeye atmak anlamna geliyordu. Öretmen Hermod’un okulunda bunlar çabucak öreniliyordu.
Gortz baronlarnn antik kalesinden tek bir ta bile kalmadnda, bu durum elbette sona erecekti, ite, efsane bu noktada gündeme geliyordu.
Werst Köyü’nün ileri gelenlerine baklrsa, kalenin varl, dallar, sur bedeninin sandaki köe burcuna trmanan yal kaynaacnn varlna balyd.
Rodolphe de Gortz’un ayrlndan beri, bu kaynaacnn her yl ana dallarndan birini yitirdiini, köyün insanlar ve özellikle Çoban Frik gözlemlemiti. Baron Rodolphe burçtaki
sahanln üzerinde son kez göründüünde, aacn çatalnda on sekiz dal saylyordu; u an ise topu topu üç dal kalmt. Düen her dal, kalenin ömründen eksilen bir yld. Sonuncu dal dütüünde, kale kesin olarak yok olacakt. Ve o zaman, Karpatlar atosu’nun kalntlar, Orgall Yaylas üzerinde bo yere aranacakt.
Gerçekten de, bu, Rumenlerin hayalgücünde genellikle yarattklar efsanelerden biriydi. Hem zaten, bu yal kaynaac her yl dallarndan birini kaybetmiyor muydu? Sürüsü Siret’in çallk meralarnda otlarken gözlerini aaçtan ayrmayan Frik, bunu dorulamakta tereddüt etmese de, bu durum kesinle kantlanm deildi. Yine de, Frik hiç güvenilmez biri olsa da, Werst’in en aptal köylüsü de, en önde gelen memuru da, kalenin topu topu üç yllk ömrünün kaldndan hiç kuku duymuyordu, çünkü “koruyucu kaynaac”nda yalnzca üç dal kalmt.
Çoban, bu önemli haberi aktarmak için köyün yolunu tutmuken o dürbün hadisesi meydana gelmiti.
Haber büyüktü, gerçekten de çok büyük! Ana burcun doruunda duman belirmiti… Çplak gözle fark edilemeyen eyi, Frik, çerçinin aletiyle açkça görmütü… Bu bir buhar deildi, bulutlarla karacak kadar yükselen bir dumand… Oysa, kale terk edilmiti… Kapal olduu kuku götürmeyen kapsndan, elbette kalkk olan asma köprüsünden, çok uzun süreden beri kimse geçmemiti. Eer u an birileri atoda oturuyorsa, bunlar ancak doaüstü varlklar olabilirdi… yi de, ruhlar ana burcun odalarndan birinde niçin ate yakm olabilirlerdi ki? Bu bir oda atei miydi, mutfak atei mi?… te bu, gerçekten açklanamazd.
Frik, hayvanlarn bir an önce allarna sokmaya çalyordu. Onun sesini iiten köpekler sürüyü yoku yukar kovalyorlard; kalkan toz akamn nemine karyordu.
Tarladan dönmekte geç kalm birkaç köylü, geçerken çoban selamladlar. Frik, onlarn nezaketine yarm yamalak cevap verdi. Bu durum köylüler için gerçek bir endie kaynayd, çünkü kem gözlerden korunmak isteniyorsa, çobana selam vermek yetmez, onun da size selam vermesi gerekir. Fakat Frik, afallam gözleri, tuhaf tavr, dank hareketleriyle selam verecek halde gözükmüyordu. Kurtlar ve aylar koyunlarnn yarsn kaçrsa, bundan fazla altüst olmazd. Hangi kötü havadisle geliyor olmalyd ki?
Haberi ilk örenen, Yargç Koltz oldu. Uzaktan onu görür görmez, Frik haykrd: “Kaleden duman çkyor, efendimiz!”
“Ne diyorsun, Frik?” “Olan söylüyorum.” “Delirdin mi, ne?” Gerçekten de, bu yal kaya ynnda yangn çkmasna imkân var myd? Bu, Karpatlar’n en
yüksek zirvesi olan Negoiu’yu alevlerin yiyip yuttuunu kabul etmek gibi bir ey olurdu. Bundan daha saçma bir ey olamazd.
“Sen kalenin yandn m söylüyorsun, Frik?…” diye tekrarlad Koltz. “Yanmyorsa da duman çkaryor.” “Buhar falandr…” “Hayr, duman bu… Gelin bakn.” kisi birden köyün ana yolunun ortasna doru yöneldiler, boazn dar koyaklarna hâkim bir
sekinin kenarna çktlar; oradan ato görülebilirdi. Oraya vardklarnda Frik, Yargç Koltz’a dürbünü uzatt. Elbette, o da, çoban gibi, bu aleti kullanmay bilmiyordu.
“Ne bu?” dedi. “ki Florine sizin için satn aldm bir alet, efendim, en azndan dört Florin eder!” “Kimden?” “Bir çerçiden.” “Ne ie yarar?” “Gözünüze dayayn, kardaki kaleye ayarlayn, bakn, göreceksiniz.” Yargç, dürbünü ato istikametine yöneltti ve uzun uzun inceledi. Evet! Ana burcun bacalarndan birinden duman çkyordu. O srada, hafif bir rüzgâr istikametini
deitirdiinden, duman dan eteini trmanyordu. “Duman!” diye tekrarlad, akn bir halde Yargç Koltz. Eve gireli birkaç dakika olan Miriota ile ormanc Nic Deck de Frik’in ve yargcn yanna
gelmilerdi. “Bu ne ie yaryor?” diye sordu genç adam, dürbünü eline alarak. “Uza görmeye,” cevabn verdi çoban. “aka m ediyorsun, Frik?” “Ben pek aka yapmam ormanc, bir saat kadar önce sizi gördüm, Werst yolunu inerken, sen
ve…” Cümlesini tamamlamad. Miriota güzel gözlerini indirmi, kzarmt. Aslnda, namuslu bir kzn
nianlsn karlamaya gitmesi elbette yasak deildi. Miriota ve Nic, art arda, o ünlü dürbünü alp kaleye doru baktlar. Bu arada, civardaki be alt kii de sekiye gelmiti. Olup bitenden haberdar olunca, onlar da
srayla aleti kullandlar. “Duman! Kalede duman!…” dedi biri. “Belki de ana burca yldrm dümütür…” diye fikir belirtti bir bakas. “Gök gürledi mi hiç?…” diye sordu Yargç Koltz, Frik’e hitap ederek. “Bir haftadr tek bir kez bile gürlemedi,” cevabn verdi çoban. Ve bu iyi insanlar, Retyezat’n tepesinde bir krater aznn açldn, oradan da yeralt
buharlarnn çktn iitselerdi, bundan daha fazla akna dönmezlerdi.
3
Werst Köyü öyle önemsizdir ki, haritalarn çounda yeri belirtilmez, idari düzeyde komusu Vulkan’n bile altndadr. Vulkan, adn, her iki köyün de renkli ve özgün biçimde üstüne kurulduu Plesa sradalarnn bu bölümünden alr.
O dönemde, maden havzasnn iletilmesi, birkaç mil uzaktaki Petroani, Livadzel kasabalarna ve dierlerine i bakmndan önemli bir hareketlilik getirmiti. Ama Vulkan da Werst de, büyük bir endüstri merkezine bu kadar yakn olmaktan en ufak bir yarar salamadlar. Bu köyler, elli yl önce neyse, yarm yüzyl sonra da kukusuz öyle olacaklard ve u anda da öyleydiler. Elisée Reclus’ye göre, Vulkan nüfusunun aa yukar yars “snr gözetlemekle görevli memurlardan, gümrükçülerden, jandarmalardan, vergi memurlarndan ve karantina hastabakclarndan” oluuyordu. Jandarmalar ve vergi memurlarn çkarn, biraz daha çiftçi ekleyin, aln size Werst’in nüfusu; yani dört be yüz kii.
Bu köy, tek bir yoldan oluur, yalnzca geni bir yol. Bu yolun dik eimi, inmeyi de çkmay da oldukça güçletirir. Bu yol Eflak snr ile Transilvanya snr arasnda doal yol olarak hizmet görür. Kolozsvar ve Mure Vadisi demiryolunu kullanmak yerine boazda kendini tehlikeye atmay tercih eden tek tük yolcular, öküz, koyun ve domuz sürüleri, taze et, meyve ve tahl tacirleri buradan geçer.
Bihor Tepeleri, Retyezat ve Paring arasnda oyulmu havzay, doa kukusuz cömertçe donatmtr. Toprann verimliliiyle zengin havza, derinlere gömülü serveti bakmndan da zengindir: Thorda’da, yllk yirmi bin tondan fazla bir randmanla iletilen kayatuzu yataklar vardr; zirvesinin çevresi yedi kilometre olan Parajd tepesi, yalnzca sodyum klorürden ibarettir; kurun, galen, cva ve özellikle demir çkarlan Torotzko madenlerinin yataklar onuncu yüzyldan beri iletilmektedir; Vayda-Hunyad madenleri ve yüksek kalitede çelie dönüen maden filizleri; yaklak iki yüz elli milyon ton kapasiteli geni yataklara sahip Hatszeg bölgesinde, Livadzel’de, Petroani’de, bu göl vadilerinin ilk katmanlarnda iletilmesi kolay maden kömürü ocaklar; nihayet, altn arayclarnn bölgesi olan Topanfalva’da, Offenbanya Kasabas’nda altn yataklar vardr; Topanfalva’da çok basit alet edevata sahip saysz deirmen, “Transilvanya’nn gelir kayna” olan Veres-Patak kumlarn eler ve her yl iki milyon Frank’lk deerli maden ihraç eder.
te, göründüü kadaryla, doann pek kayrd bir bölge! Yine de bu zenginlik, bölge halknn refahna pek katkda bulunmamaktadr. Önemli merkezler olan Torotkzo’da, Petroani’de, Lonyai’de, modern endüstrinin konforuyla orantl bir iki yap olsa da, bu küçük kasabalarda, gönye ve çrp ipi yardmyla hizaya sokulmu, bir örnek, düzenli yaplar, hangarlar, dükkânlar, gerçek içi konudan olsa da, balkonlu ve verandal birtakm ev görülse de, ne Vulkan Köyü’nde, ne Werst Köyü’nde böyle eyler aramamak gerekir.
Köyün tek yolunun üstünde düzensizce bada kurmu altm kadar ev sayabiliriz. Evlerin tepesinde yamuk yumuk çatlar görülür; çatlarn kirileri kerpiç duvarlardan taar; ön cephe bahçeye bakar; ikinci kat yerine pencereli birer tavanaras vardr; evlerin yanlarnda ykk dökük birer samanlk yer alr; saman kapl, ters yöne bakan birer al vardr; yer yer bir kuyu görülür, üstünde bir direk, diree de bir kova asldr; frtnada “damlaya damlaya birikmi” iki üç küçük su birikintisi, kvrml izlerinden ak yönleri anlalan derecikler… Yolun iki tarafna, boazn dik yamaçlar
arasna ina edilmi Werst Köyü ite böyledir. Ama tüm bu görüntüler iç açc ve dikkat çekicidir; kaplarda ve pencerelerde çiçekler vardr; duvarlar yeilliklerden oluan örtüler kaplar; kurumu altn sars anzlara karan darmadank otlar, kavaklar, karaaaçlar, kaynlar, köknarlar, akaaçlar, “trmanabilecekleri kadar yüksee” evlerin yukarlarna trmanrlar. Ötede, sra sra dalar ve arka planda, dalarn doruklar uzaklarda mavileerek göün mavisiyle karr.
Werst’te ve Transilvanya’nn bu bölgesinde konuulan dil ne Almancadr, ne Macarca: Rumencedir - komitann çeitli köylerinde kamp kurmaktan çok yerlemi bulunan birkaç Çingene ailesi bile Rumence konuur. Bu yabanclar ülkenin dilini de, dinini de benimsemilerdir. Werst’teki Çingeneler, bir voyvodann otoritesi altnda bir tür küçük klan oluturur. Küçük kulübeleri, sivri çatl barakalar, sürü sürü çocuklaryla bu Çingeneler, âdetleri ve yaam alkanlklar bakmndan Avrupa’da dolap duran soydalarndan oldukça, farkldr. Hatta, ortasna dütükleri Hristiyanlarn dinine uyum salayarak, Yunan ibadetine bile uyarlar. Werst’te ruhani lider olarak bir Ortodoks papaz vardr; Vulkan’da oturan bu papaz, yalnzca yarm mil mesafedeki iki köyle de ilgilenir.
Uygarlk, havaya, suya benzer. Nerede bir geçit bulsa -bu, küçük bir çatlak bile olabilir oradan szar ve ülkenin koullarn deitirir. Ne var ki, Karpatlar’n bu güney bölgesinde henüz hiçbir çatlan meydana gelmediini kabul etmek gerekir. Elisee Reclus, Vulkan’n “Siret Vadisi’nin Eflak tarafnda uygarln son karakolu” olduunu söylediine göre, Kolozsvar Komitas’nn en geri köylerinden birinin Werst olmasna amamak gerekir. nsanlarn asla terk etmeden doup büyüdüü ve öldüü bu bölgelerde baka türlü nasl olabilirdi ki!
Yine de, Werst’te bir öretmenin ve bir yargcn varl gözümüzden kaçmam olmal, deil mi? Kukusuz, evet. Ama Öretmen Hermod ancak kendi bildiini öretecek durumdayd, yani biraz okuma, biraz yazma, biraz hesap öretebilirdi. Kiisel eitimi bundan ibarettir. Fen bilgisi, tarih, corafya, edebiyat alannda yalnzca halk arklarn ve civar bölgelerin efsanelerini bilirdi. Bu konudaki bellek gücü az rastlanr nitelikteydi. Fantastik olaylar gayet iyi bilirdi; köyün birkaç örencisi de onun derslerinden çok yararlanrd.
Yargca gelince, Werst’in en yüksek memuruna niçin bu sfatn verildii üzerinde uzlamaya varmak yerinde olur.
Birô, Yargç Koltz, elli be altm yalarnda ufak tefek biriydi, Rumen kökenliydi, ksa, kr saçlyd, byklar hâlâ siyaht, baklar canl olmaktan çok yumuakt. Bir dal gibi salam yaplyd, geni bir fötr apka takard, süslü tokal yüksek kemeri göbeinin üstündeydi, yelek giyerdi, ksa ve kalça ksm kabark pantolonu uzun deri çizmelerinin içine sokulmutu. Görevi gerei, komular arasnda çkan anlamazlklara müdahale etmek zorunda kalsa da, aslnda yargç deil belediye bakanyd, özellikle köyü otoriter bir ekilde yönetmekle megul olurken kesesine de tatl bir eyler atmay ihmal etmezdi. Gerçekten de, alm ya da satmla ilgili tüm sözlemeler üzerinde hakk vard - yabanclarn, turistlerin ya da kaçakçlarn onun cebine boaltmakta birbirleriyle yartklar ayakbast vergisinin ise sözünü bile etmeyelim.
Bu kazançl durum Yargç Koltz’a belli bir rahatlk salamt. Komitadaki köylülerin çou, Yahudi tefecileri ksa sürede gerçek birer mülk sahibi yapacak olan borçlar altnda varn younu kaybetmi olsa da, birô onlarn açgözlülüünden kurtulmay baarmt. Onun -bölge halknn deyiiyle- “hesap kitaba dayal” mal mülkü, ipotekten bamszd; Yargç Koltz kimseye bir ey borçlu deildi. O, borç almaktan çok borç vermiti ve bunu da elbette yoksullar kazklamadan yapmt. Ekilmemi arazileri vard, sürüleri için güzel otlaklar vard; yeni yöntemlere kar olsa da, gayet bakml, ekili tarlalar, salkm salkm üzümlerle dolu ba kütükleri arasnda gezinirken
gururunu okayan balar vard. Bunlardan elde ettii hasadn kazançl bir ekilde satyordu -tabii kendi tüketimi için gereken miktar, ki önemli bir miktard bu, ayrdktan sonra…
Yargç Koltz’un evinin köyün en güzel evi olduunu söylemeye gerek yok. Yoku yukar çkan uzun yolun geçtii sekinin köesindeydi. Ta bir evdi, ön cephesi ters konumlanm, bahçeye bakyordu. Kaps üçüncü ve dördüncü pencereler arasndayd; oluk kenarlar yeilliklerin ince küçük dal parçalarndan oluan saçaklaryla süslüydü; iki büyük kaynaac, çiçekli çatnn üstünde dallanp budaklanmt. Arkada, bakml bir meyvelikte, dizi dizi sebze fideleri görülür, düzenli aralklarla ekilmi meyve aaçlar boazn yamacna kadar uzanrd. Evin içinde, tertemiz güzel odalar vard. Kimilerinde yemek yenir, kimilerinde uyunurdu. Odalarda çi renklerde mobilyalar, masalar, yataklar, sra ve tabureler, tencerelerin ve sahanlarn parl parl parlad sofra takm dolaplar vard; tavann görünür putrellerine kurdele ile aslm vazolar ve canl renklerdeki kumalar sarkyordu. Üst üste atlm örtülerle kapl ar sandklar dolap olarak kullanlrd. Beyaz duvarlarda, Rumen vatanseverlerinin güçlü bir kla aydnlatlm portreleri görülürdü - bunlar arasnda on beinci yüzyl halk kahraman voyvoda Vayda-Hunyad da vard.
te, tek bana yaayan bir insan için fazlasyla büyük, sevimli bir konut. Fakat Yargç Koltz yalnz deildi. Yaklak on yldr dul olan Koltz’un bir kz vard: Werst’ten Vulkan’a kadar, hatta daha ötelere kadar dillere destan olmu, güzel Miriota. Eflak aileleri arasnda pek gözde olan u tuhaf pagan isimlerinden biri konabilirdi; Florica, Diana, Dauritia denebilirdi ona. Ama hayr! Miriota’yd ad, yani “küçük dii koyun”. Ama, küçük dii koyun büyümütü. imdi, yirmi yanda, tatl tatl bakan, kahverengi gözlü, sarn, sevimli bir kzd, cazip hatl, ho görünümlüydü. Gerçekten de, yakas, kol azlar ve omuzlar krmz iplikle ilenmi gömlei, gümü fermuarl bir kemerle belinden sklm etei, catrinza’s, yani beline balanm mavi ve krmz çizgili çifte önlüü, sar deriden küçük botlar, bana sard hafif earb, bir kurdele ya da metal bir parçackla süslenerek örülmü, dalgalanan uzun saçlaryla çok çekici gözükmesi için ciddi nedenler vard.
Evet! Güzel bir kzd bu Miriota Koltz ve Karpatlar’n dibinde kaybolmu bu köy için de fazla zengin. Ama bu durum onu hiç martmazd. Peki, iyi bir ev kadn myd?…
Babasnn evini akllca çekip çevirdiine göre bundan kuku duyulamaz. Eitimli miydi?… Elbette! Öretmen Hermod’un okulunda, okumay, yazmay, hesap yapmay örenmiti. Hesab, yazmay, okumay doru yapyordu, ama hakl olarak daha ileriye gidememiti. Buna karlk, Transilvanya fabl ve sagalarnda kimse onu geçemezdi. Hocas ne kadar biliyorsa, o da o kadar biliyordu. Leany-Kö efsanesini biliyordu, hayal mahsulü genç bir prensesin Tatarlarn takibinden kurtulduu Kutsal Bakire Kayas’n biliyordu; “Kral Çk” vadisindeki Ejderha Maaras efsanesini; “Periler Zaman”nda ina edilmi olan Deva Kalesi efsanesini; “Yldrm Çarpm” Detunata’nn yani frtnal gecelerde eytann çald, tatan, devasa bir kemana benzeyen o ünlü bazalt dann efsanesini; zirvesini bir büyücünün tra ettii Retyezat da efsanesini; Aziz Ladislas’n bir klç vuruuyla ortadan ayrd Thorda Geçidi efsanesini biliyordu. Miriota’nn tüm bu hayallere inandn da itiraf etmeliyiz, ama yine de sevimli ve ho bir kzd.
Bölgedeki genç delikanllarn çou onu kendine uygun buluyordu. Ama onun Werst’in yüksek memurunun, Yargç Koltz’un, birô‘nun biricik mirasçs olduu ise pek akllarna gelmiyordu. Zaten onunla flört etmek yararszd. Nicolas Deck’in nianls deil miydi Miriota?
Yakkl bir Rumen delikanlsyd bu Nicolas, daha dorusu Nic Deck: Yirmi be yanda, uzun boylu, güçlü kuvvetli, gururluydu; siyah saçlarn beyaz kalpa örtüyordu; açk yüreklilii baklarndan anlalyordu; nakl kuzu derisinden ceketinin altndan vücudu belli oluyordu; ince
bacaklarna salam basyordu, geyik gibi çevikti; halinden tavrndan kararllk okunuyordu. Çekirdekten yetime ormancyd, yani hem asker hem sivildi. Nic’in Werst yaknlarnda birkaç tarlaya sahip olmas Miriota’nn babasnn houna gidiyordu. Sevimli ve gururlu hali de kzn houna gitmiti. Dolaysyla, bu iliki için ne tartmak gerekiyordu ne de daha yakndan incelemek. Zaten kimsenin aklna tersi gelmiyordu.
Nic Deck ile Miriota Koltz’un düünü gelecek ayn ortasna doru kutlanacakt. Daha on be gün kadar vakit vard. Bu vesileyle, köyde bayram olacakt. Yargç Koltz her eyi gerektii gibi hazrlyor, hiçbir eyden saknmyordu. Yargç hiç cimri biri deildi. Para kazanmay seviyor olsa da, gerektiinde harcamaya itiraz olmazd. Düün töreni bittiinde, Nic Deck, birô‘dan sonra kendisine kalacak olan aile evinde oturaca yeri seçecekti. Miriota ise Nic’i yannda hissettiinden belki de artk korkmayacakt. Uzun k gecelerinde bir kapnn gcrtsn ya da bir mobilyann çtrtsn iittiinde, o pek sevdii efsanelerin birinden kaçp gelen bir hayaleti görmek artk onu korkutmayacakt.
Werst’in önde gelenlerinin listesini tamamlamak için iki kiiyi daha saymak gerek. Bunlar, Yargç Koltz kadar önemli olan, öretmen ve doktordu.
Öretmen Hermod, gözlüklü, iman biriydi. Elli beindeydi; porselen yuval eik sapl piposu hep dilerinin arasnda dururdu; yass kafasnn üzerindeki seyrek saçlar darmadankt. Sol yananda bir tiki olan Hermod, sürekli tral olmaya özen gösterirdi. En büyük ii örencilerinin kalemlerini yontmak olduundan, demir uçlu kalem kullanmalarn kural olarak yasaklamt. yice bilenmi eski çaksyla kalemlerin uçlarn nasl da uzatyordu! Gözünü krptrarak, büyük bir özen ve dikkatle, kalemin ucunu sivriltecek son vuruu indiriyordu. En bata, güzel bir yaz! Tüm çabalarn buna yöneltiyordu. Görevini yerine getirmeyi dert edinmi bir hoca, örencilerini bu yönde tevik etmeliydi. Eitim, ikinci planda kalyordu. Zaten Öretmen Hermod’un neler örettiini biliyoruz; onun okulunun sralarndan geçen, kuak kuak genç kz ve olanlarn neler örendiini biliyoruz!
imdi de, Doktor Patak’ tanyalm. Werst’te bir doktor vard da, köy doaüstü eylere hâlâ nasl m inanyordu? Öncelikle Doktor Patak’n doktorluu üzerinde anlamalyz, tpk Yargç Koltz’un yargçl
üzerinde anlatmz gibi. Patak, göbekli, iman, ksa boylu, krk be yanda, ufak tefek biriydi. Werst ve civarlarnda
açkça doktorluk yapyordu. Kendine duyduu sarslmaz güven ve artc belagat gücüyle, Çoban Frik kadar güven telkin ediyordu - bu da az bir ey deildi. Hasta muayene ediyor ve ilaç satyordu, ama bunlar öyle zararsz eylerdi ki hastalarn zaten kendiliinden iyileecek olan önemsiz yaralar kötülemiyordu. Kald ki Vulkan Boaz’nda herkesin sal yerindedir; hava çok temizdir, salgn hastalk oralara uramaz, ve ancak ecel geldiinde ölünür. Transilvanya’nn bu istisnai köesinde bile bu böyledir. Doktor Patak’a gelince -Evet! Ona doktor deniyordu!- doktor olarak kabul edilse de, hiçbir eitimi yoktu, ne tpta ne eczaclkta, ne de herhangi bir eyde. Yalnzca zamannda karantinalarda hastabakclk yapmt. Görevi, salk belgesi almak için snrda bekletilen yolcular kontrol etmekti. Hepsi bu. Göründüü kadaryla, bu durum, Werst’in pek sorun çkarmayan halkna yetiyordu. Hemcinslerini tedavi etmekle görevli dier doktorlar gibi, Doktor Patak’n da batl inançlara, dini inanlara inanmadn -bu, artc bir durum deildi- eklemek gerek. Doktor Patak, Karpatlar bölgesinde yaygn batl inançlarn hiçbirine inanmyordu, kaleyle ilgili olanlar da dahil. Bunlara gülüp geçiyordu, inananlar alaya alyordu. Onun bulunduu ortamlarda, atoya çok eski
zamanlardan beri kimsenin yaklamaya cesaret edemedii söylendiinde, “Hiç meydan okumayn bana, sonra sizin o yal kulübenizi ziyarete giderim!” diye tekrarlayp durduunu herkes iitiyordu.
Fakat, kimse meydan okumadndan, hatta bundan kaçnldndan, Doktor Patak da oraya hiç gitmemiti ve safln da yardmyla, Karpatlar atosu daima içine girilmez bir esrar perdesiyle örtülü kalmt.
4
Çobann getirdii haber birkaç dakikada köye yayld. Yargç Koltz, elinde pek deerli dürbünle, eve dönmütü; peinde de Nic Deck ve Miriota vard. O srada, sekide Frik’ten baka yirmi kadar erkek, kadn ve çocuk bulunuyordu. Birkaç Çingene de onlara yanamt. Elbette onlar da dier Werstliler kadar heyecanlyd. Frik’in etrafn sardlar, sorularla onu sktryorlard. Çoban ise, son derece olaand bir ey görmü bir insann kibriyle cevap veriyordu.
“Evet! Kaleden duman çkyordu, hâlâ da çkyor ve ta üstünde ta kalncaya dek çkmaya devam edecek!”
“Ama atei kim yakm olabilir?…” diye sordu, ellerini kavuturan yal bir kadn. “Chort,” diye cevap verdi Frik. “Atei söndürmek yerine körükleyen kötü yürekli biri!” eytan o
ülkedeki adyla anmt. Frik’in cevab üzerine, herkes ana burcun ucundaki duman görmeye çalt. Çou, duman açk
seçik gördüünü iddia etti, oysa ki o mesafeden duman kesinlikle görülemezdi. Bu tuhaf olayla birlikte balayan durum, hayal edilemeyecek bir hal ald. Bunun üzerinde durmak
gerekir. Okur, Werstlilerin ruh halini kavrarsa, ilerde anlatlacak olanlara armaz. Okurdan doaüstü olaylara inanmasn istemiyorum elbette, ama bu cahil halkn hiç tereddütsüz inandn da unutmamak gerekir. Issz kabul edilen Karpatlar atosu’nun verdii güvensizlik duygusuna, bundan böyle korku da eklenecekti, çünkü birileri orada oturuyor gibiydi, hem de kimler, Yüce Tanrm!
Werst’te insanlarn topland bir yer vard, içkiciler giderdi oraya, ilerinden söz etmeyi sevenler de, gün bittiinde oraya gider, içki içmez, çene çalarlard - elbette, bunlarn says daha azd. Herkese açk olan bu lokal, köyün bellibal, daha dorusu biricik hanyd.
Bu hann sahibi kim miydi? Jonas adl bir Yahudiydi. Altm yanda, iyi yürekli bir adamd Jonas. Sevimli bir hali vard, fakat siyah gözleri, eri burnu, uzun dudaklar, yatk saçlar ve geleneksel keçi sakalyla tam bir Samiydi. Dalkavukça ve nazik bir ekilde, herkese küçük miktarlarda borç vermekten kaçnmazd. Karlnda kimseden kefil istemez, çok fazla faiz de koymazd; borçlunun kararlatrlan tarihte borcunu ödemesi yeterliydi. Dileriz, Transilvanya bölgesinde yerlemi bütün Yahudiler Werst’in hancs kadar uysal olur her zaman!
Ne yazk ki, bu mükemmel Jonas bir istisnayd. Ayn zamanda meslekta da olan dindalar - çünkü hepsi meyhanecidir, içki satarlar ve bakkallk yaparlar- tefecilii, Rumen köylüsünün geleceini tehlikeye atan bir doymazlkla icra ederler. Bu bölgedeki topran, yava yava yerli rktan yabanc rkn eline geçtii görülecektir. Borçlar geri ödenmeyen Yahudiler, kendi adlarna ipotek altna aldklar bereketli tarm alanlarnn sahibi olacaktr. Vaat Edilmi Topraklar artk Yahudiye’de deil, belki de günün birinde Transilvanya’nn corafi haritalarnda yer alacaktr.
Kral Mathias Han -hann ad böyleydi- Werst’in ana yolunun geçtii sekinin bir köesinde, birô‘nun evinin karsndayd. Yars ahap, yars ta, eski, çirkin bir yapyd han; yer yer fazla onarm görmütü, fakat hemen hemen her tarafn kaplayan yeilliklerle çok çekici bir görünüm kazanyordu. Caml kaps sekiye açlan bir giri katndan ibaretti. çerde, önce büyük bir salona giriliyordu. Salonda, üstünde bardaklar duran masalar, içki içenler için tabureler vard. Meeden kurt yenii bir sofra takm dolabnda tabaklar, testiler ve küçük ieler parldyordu ve kararm tahta bir
tezgâhn arkasnda Jonas, müterilerine hizmete hazr bekliyordu. Bu salon, öyle k alyordu: Ön cephedeki iki pencere sekiye bakyordu, tam arkadaki iki
pencere de dip duvara bakyordu. Bu iki pencereden biri, sarmaklarla, pencereye trmanm, ya da yukardan sarkan kaln bir bitki örtüsüyle kaplyd, dardan tkanmt, kullanlmyordu, ancak pek az bir k szabiliyordu. Dier pencere açldnda, Vulkan’n aada uzanan vadisine bir uçtan bir uca hayran hayran bakmak mümkündü. Pencere boluunun birkaç ayak altnda, Nyad sel yatann frtnal sular akyordu. Bir yanda, bu sel, tepesinde kalenin eski püskü yaplar bulunan Orgall Yaylas’nn yükseklerinden kaynan aldktan sonra boazn yamaçlarndan aaya iniyordu; dier yanda ise, yaz mevsiminde bile dadaki akarsulardan her zaman bolca beslenerek, Eflak topraklarnda akan Siret’in yatana doru gürleyerek iniyor ve Siret tarafndan emiliyordu.
Hann sa tarafnda, büyük salonun bitiiindeki yarm düzine kadar küçük oda, hududu amadan önce Kral Mathias‘ta konaklamak isteyen az sayda yolcunun yatp kalkmasna yetiyordu. Bu yolcular, civardaki kaçakçlardan edindii iyi tütünü her zaman zulasnda bulunduran, özenli ve hizmette kusur etmeyen, fiyatlar mütevaz bu meyhanecinin ev sahipliinden memnundular. Jonas’a gelince, onun yatak odas dar bir çat kat odasyd; çiçekler içindeki dama açlan biçimsiz penceresi sekiye bakyordu.
O 29 Mays gecesinde, Werst’in önde gelenleri bu handa toplandlar. Yargç Koltz, Öretmen Hermod, Ormanc Nic Deck, ayrca on, on iki kadar köy sakini ve elbette Çoban Frik - o da en az dierleri kadar köyün ileri gelenleri arasndayd. Doktor Patak bu saygn kiiler toplantsnda yoktu. Öteki dünyaya intikal etmek için onu bekleyen yal müterilerinden biri tarafndan acilen çarlmt. Patak, artk müteveffa için yapacak bir ey kalmadnda toplantya geleceine söz vermiti.
Handa, eski hastabakcy beklerken günün önemli havadislerini konuuyorlar, bir yandan da yemek yiyor, içki içiyorlard. Jonas onlara mamaliga adyla bilinen bir tür msr bulamac ya da msr pastas ikram ediyordu. Yeni salm süte bandrldnda hiç de fena olmuyordu mamaliga. Rumenlerin boazlarndan saf su gibi akttklar o sert likörlerden, küçük kadehlerde, defalarca sunuyordu, ayrca barda yarm metelik etmeyen alkollü “naps” ve daha özel olarak da Karpatlar bölgesinde önemli miktarlarda tüketilen, rakiu denen sert erik raks servisi yapyordu.
Masada oturarak içki içenlerin ayakta içenlerden daha fazla içki tükettiini gözlemlemi olan meyhaneci Jonas, ancak “servis açarak” içki veriyordu, yani masada oturanlara servis yapyordu - hann bir geleneiydi bu. Oysa o akam iler yolunda gözüküyordu, çünkü tüm tabureler doluydu. Jonas, güüm elinde, bir masadan dierine kouyor, boalan marapalar hesap tutmadan dolduruyordu.
Saat akamn sekiz buçuuydu. Hava karardndan beri her kafadan bir ses çkyordu; ne yapmak gerektii üzerinde bir türlü anlaamyorlard. Fakat bu iyi insanlarn hemfikir olduklar bir nokta vard: Eer Karpatlar atosu’nda oturan meçhul birileri varsa, bu durum, tpk ehir giriindeki bir barut deposu gibi, Werst Köyü için tehlikeli olurdu.
“Durum çok ciddi!” dedi Yargç Koltz. “Çok ciddi!” dedi öretmen, yanndan ayrmad piposunu içerken, iki nefes arasnda. “Çok ciddi!” diye tekrarlad salondakiler. “Kesin olan u ki,” diye sözü ald Jonas, “kalenin kötü ünü bölgeye zaten yeterince zarar
verdi…” “imdi baka eyler de olacak!” diye haykrd Öretmen Hermod. “Yabanclar zaten pek ender geliyordu…” diye karlk verdi Yargç Koltz, iç çekerek.
“imdi hiç gelmeyecekler!” diye ekledi Jonas, birô‘yla birlikte o da iç çekti. “Köyü terk etmeyi düünen birçok kii var!” diye gözlemini belirtti içki içenlerden biri. “lk giden ben olacam,” dedi civar köylülerden biri, “balarm satar satmaz gideceim…” “Alclar isiz kalacak, ahbap!” diye karlk verdi meyhaneci. Bu saygn kiilerin sohbetlerinde vardklar nokta anlalyordu. Karpatlar atosu’nun su yüzüne
çkard kiisel korkular arasndan, kendi çkarlarnn acnacak derecede zarar görecei duygusu beliriyordu. Hiç yolcu olmayacakt. Jonas, hannn gelirinde azalma olmasndan çekiniyordu. Hiç yabanc gelmeyecekti; Yargç Koltz, zaten giderek azalan ayakbast parasnn hiç toplanamayacandan çekiniyordu. Artk kimse Vulkan Boaz’ndaki topraklar satn almayacakt; mülk sahipleri bu topraklar zararna bile satamayacakt. Zaten yllardr durum böyleydi ve bu zarar verici hal giderek iddetlenecee benziyordu.
Gerçekten de, kaledeki ruhlar hiç gözükmeyip sakin dururken durum böyleyse, imdi, varlklarn maddi olarak gösterirlerken ne olacakt?
Çoban Frik daha fazla susmaktan yana deildi, oldukça tereddütlü bir sesle, “Belki de ey yapmal…” dedi.
“Ne?” diye sordu Yargç Koltz: “Oraya gidip bakmal, efendim.” Herkes birbirine bakt, sonra gözlerini indirdiler. Frik’in laf karlksz kald. Söze yeniden balayan, Jonas oldu. Yargç Koltz’a dönerek: “Çobannz,” dedi kesin bir sesle, “yaplmas gereken tek eyi belirtti.” “Kaleye gitmek…” “Evet, dostlarm,” dedi hanc. “Eer ana burcun bacasndan duman çkyorsa, demek ki ate
vardr, ate varsa, bu demektir ki atei yakan bir el vardr…” “Bir el… tabii bir pençe deilse!” diye karlk verdi yal bir köylü, ban sallayarak. “El ya da pençe,” dedi meyhaneci, “önemi yok! Bunun ne anlama geldiini bilmek gerek. Baron
Rodolphe de Gortz terk ettiinden bu yana atonun bacalarndan birinden ilk kez duman çkyor…” “Daha önce de duman çkm olabilir, kimse fark etmemitir,” dedi Yargç Koltz. “Yoo, ben bunu kabul edemem!” diye ateli bir ekilde haykrd Öretmen Hermod. “Tersine, pek akla yatkn,” karln verdi birô, “çünkü kalede olup biteni saptayacak
dürbünümüz yoktu.” Tespit doruydu. Bu olay uzun süreden beri meydana geliyor olabilirdi. Hatta gözleri ne kadar iyi
olursa olsun, Çoban Frik’in gözünden bile kaçm olabilirdi. Ksacas, söz konusu olay ister yeni olsun ister olmasn, Karpatlar atosu’nda u anda insanlarn bulunduuna kuku yoktu. Bu komular, Vulkan ve Werst sakinleri için son derece endie vericiydi.
Öretmen Hermod, inançlarndan destek alarak itirazda bulunmas gerektii kansndayd: “nsanlar m, dostlarm?… zin verirseniz, ben buna inanmayaym. nsanlar niçin kaleye snmay
düünmü olsunlar ki, ne amaçla, hem oraya nasl varmlar?…” “Peki bu davetsiz misafirler sizce kim?” diye haykrd Yargç Koltz. “Doaüstü varlklar,” cevabn verdi Öretmen Hermod, kararl bir sesle. “Bunlarn, ruhlar, iyi
saatte olsunlar, gulyabaniler olmadn nereden biliyorsunuz? Hatta belki de u çocuk yiyen tehlikeli devlerden birkaçdr, hani o güzel kadn biçiminde görünenlerden…”
O bunlar sayp dökerken tüm baklar kapya, pencerelere, Kral Mathias‘n büyük salonunun öminesine doru yöneldi. Salondaki herkes, okul öretmeninin art arda hatrlatt bu hayaletlerden
birinin ortaya çkp çkmayacan düünüyordu. “Evet ama, dostlarm,” deme cesaretini gösterdi Jonas, “eer bu varlklar cinse, niçin ate yakm
olduklarn açklayamyorum, yemek yapacak deiller, herhalde…” “Ya büyücülük?…” cevabn verdi çoban. “Büyücülük için ate yakmak gerektiini unuttunuz
mu?” “Elbette!” diye ekledi öretmen, karlk beklemeyen bir ses tonuyla. Bu hüküm tartmasz kabul edildi ve hepsinin ortak görüüne göre, bunlar, hiç kukusuz, insan
deil, doaüstü varlklard, Karpatlar atosu’nu entrikalarnn alan olarak seçmilerdi. O ana dek, Nic Deck konumalara hiç katlmamt. Ormanc, söylenenleri dikkatle dinlemekle
yetiniyordu. Esrarengiz duvarlar, eski çalara uzanan kökeni ve feodal görünümüyle yal kale, onda her zaman merak ve sayg uyandrmt. Hatta, Werst’in herhangi bir sakini kadar saf olsa da, çok cesur olduundan, birkaç kez sur duvarlarn amaya kalkmt.
Miriota’nn bu denli tehlikelerle dolu, maceral bir projeden onu inatla vazgeçilmi olduunu tahmin edebiliriz. Bana buyruk davranabildii zamanlarda da bu fikirler kafasnda vard, ama olsun! Nianl bir erkein artk ba bal demektir, böylesi maceralarda tehlikeye atlmak ya delilik olur ya da nianlya kar ilgisizlik. Yine de, güzel kz, yalvarp yakarmalarna ramen, ormancnn projesini uygulamaya koymasndan her zaman çekiniyordu. çini az da olsa rahatlatan ey, Nic Deck’in kaleye gideceini resmen ilan etmemesiydi. Çünkü kimsenin onu engelleyemeyeceini, böyle bir etkiye sahip olmadn biliyordu -kendisi bile bunu baaramazd. Miriota bunun farkndayd; Nic kararl ve inatç bir delikanlyd, verdii sözden asla dönmezdi. “Söz azdan bir kere çkar,” derdi. Miriota, genç adamn o anda neler düündüünü hissetseydi, büyük korkular içinde olurdu.
Ne var ki, Nic Deck suskunluunu koruduundan, çkan sonuç, çobann önerisinin kimse tarafndan kabul görmediiydi. Karpatlar atosu’nu, u anda, içinde ecinniler varken ziyaret etmek kimin haddineydi, meer ki kafay yemi olmasn?… Herkes, kendince bir ey yapmamann en iyi gerekçelerini buluyordu… birô, böyle sapa yollarda kendini tehlikeye atacak yata deildi… Öretmen okulunu brakamazd, Jonas hanna göz kulak olmalyd, Frik’in otlatmas gereken koyunlar vard, dier köylüler de kendi sürüleriyle ve biçilecek otlaryla ilgilenmek zorundaydlar.
Hayr! Tek bir kii bile kendini feda etmeye raz olmuyordu, her biri kendini ayr tutarak ayn laf tekrarlyordu:
“Kim ki kaleye gitme cesaretini gösterir, asla dönmeyebilir!” O anda hann kaps aniden açld, oturanlar dehetle ürperdi. Doktor Patak’t gelen. Öretmen Hermod’un sözünü etmi olduu u çocuk yiyen devlerden biri
olduu elbette kolay kolay söylenemezdi. Hastas ölünce -bu durum, yeteneinin olmasa da, tbbi basiretinin göstergesiydi- Doktor Patak,
Kral Mathias‘tâki toplantya komutu. “Nihayet, geldi!” diye haykrd Yargç Koltz. Doktor Patak, ilaç datr gibi, elini uzatp acele acele herkesle tokalat ve oldukça ironik bir ses
tonuyla haykrd: “Evet, dostlarm, yine kale, deil mi?… u sizin Chort kalesi!… Vah, ödlekler!… Brakn bu
yal ato duman çkarmak istiyorsa çkarsn!… Bizim u bilge Hermod’umuz da duman çkarmyor mu, hem de gün boyu?… Gerçekten, bütün halk korkudan sapsan kesilmi!… Vizifelerimde hep bundan söz edildi!… Hortlaklar orada ate mi yakm?… Neden olmasn, belki de kafay üütmülerdir, beyinleri nezle olmutur!… Ana burcun odalar Mays aynda buz gibiymi demek
ki… Tabii eer öteki dünya için ekmek kzartmyorlarsa!… Eh! Tabii, dirileceimiz kesinse, yukarda da beslenmek gerek!… Bunlar belki de dolamaya çkm olan gökyüzü frnclardr…” Sözlerini bitirirken de bir yn aka yapt. Werstliler bu akalardan hiç holanmyorlard. Doktor Patak inanlmaz bir gevezelikle anlatyordu.
Braktlar konusun. Neden sonra, birô sordu: “Yani, doktor, kalede olup bitenler sizce hiç önemli deil mi?… “Kesinlikle deil, Yargç Koltz.” “Eer bahse girilirse… oraya gitmeye hazr olduunuzu söylemitiniz, deil mi?…” “Ben mi?” dedi eski hastabakc. Sözlerinin hatrlatlmasndan rahatsz olduunu hissettirmek
istemiyordu. “Hadi bakalm… Tekrarlayp durmuyor muydunuz bunu”? dedi öretmen srarla. “Söyledim… kukusuz… dorusu… yalnzca söylemitim…” “Yapmak gerek,” dedi Hermod. “Yapmak m?” “Evet… ve sizinle bahse girmek yerine… size yalnzca rica etmekle yetiniyoruz,” diye ekledi
Yargç Koltz. “Anlyor musunuz… dostlarm… elbette… böyle bir öneri…” “Eh, madem ki tereddüt ediyorsunuz,” diye haykrd meyhaneci,” size rica etmiyoruz… size
meydan okuyoruz!” “Meydan m okuyorsunuz?…” “Evet, doktor!” “Jonas, fazla ileri gidiyorsunuz,” diye sözüne devam etti birô. “Patak’a meydan okumamal…
Onun sözünün eri olduunu biliyoruz… O, yapacam dedii eyi yapar… bu ister köye hizmet için olsun, isterse de tüm ülkeye hizmet için.”
“Nasl, ciddi misiniz?… Karpatlar atosu’na gitmemi mi istiyorsunuz?” diye sözüne devam etti doktor, krmz surat solmutu.
“Bundan kaçamazsnz,” diye cevap verdi kesin bir ekilde Yargç Koltz. “Rica ederim… dostlarm… rica ederim… düünelim, lütfen!…” “Her ey düünüldü,” dedi Jonas. “Aklnz banza toplayn… Benim oraya gitmem ne ie yarar?… Orada kimi bulacam?…
Kaleye snm… ve kimseye zarar dokunmayan birkaç iyi insan…” “Öyleyse,” diye karlk verdi Öretmen Hermod, “bunlar iyi yürekli insanlarsa eer, onlardan
yana çekinecek bir eyiniz yok demektir, hem de onlara hizmet etmeniz için bir frsat çkm olur. “Eer buna ihtiyaçlar varsa,” diye karlk verdi Doktor Patak, “eer benden bunu talep
ederlerse, inann bana… tereddüt etmem… atoya gitmekte. Fakat, davet edilmeden yerimden kmldamam, karlksz viziteye çkmam…
“Rahatszlnzn karl ödenecektir,” dedi Yargç Koltz, hiç geciktirmeden. “Kim ödeyecek?” “Ben… biz… dilediiniz fiyata!” diye cevap verdi Jonas’n müterilerinin çou. Sürekli sahte kahramanlk taslamasna ramen, doktorun da, en azndan Werstli hemehrileri
kadar ödlek olduu ortadayd. Dahas, kendini inançsz biri olarak gösterdikten sonra, bölgedeki efsaneleri bunca alaya aldktan sonra, yapmas istenilen eyi reddederek zor duruma düüyordu. Yine
de, yola çknn maddi masraflar karlanacak olsa da, Karpatlar atosu’na gitmek asla kafasna yatmyordu. Dolaysyla, bu ziyaretten bir sonuç elde edilemeyecei, kaleyi kefetsin diye onu vekil seçen köyün gülünç düecei gibi gerekçelere sarlmaya çalt… Gerekçeleri ie yaramad.
“Bakn, doktor, bence riske atacanz bir ey kesinlikle yok,” diye cevap verdi Öretmen Hermod, “madem ki ruhlara inanmyorsunuz…”
“Hayr… inanmyorum.” “mdi, atoya geri dönenler ruh deilse, insanlar oraya yerlemi demektir, siz de onlarla tanm
olursunuz.” Öretmenin akl yürütmesi mantksz deildi: Karlk vermek güçtü. “Tamam, Hermod,” diye cevap verdi Doktor Patak, “fakat beni kalede alkoyabilirler…” “O zaman, sizi pek ho karladklar sonucu çkar bundan,” diye cevap verdi Jonas. “Elbette; yine de eer yokluum uzarsa, olur ya, köyde bana ihtiyac olan biri çkar…” “Hepimiz
gayet iyiyiz,” diye cevap verdi Yargç Koltz, “son hastanz da öbür dünyaya bilet alal beri Werst’te tek bir hasta bile yok.” “Açkça söyleyin… Gitmeye kararl msnz?” diye sordu hanc.
“Vallahi, hayr!” karln verdi doktor. “Yoo! Kesinlikle korkudan deil… Bu büyücülük hikâyelerine inanmadm iyi biliyorsunuz… Hakikaten, bu bana saçma geliyor ve tekrarlyorum, gülünç… Ana burcun bacasndan duman çkyor diye mi… belki de duman olmayan bir duman… Kesinlikle… hayr!… Karpatlar atosu’na gitmeyeceim…”
“Ben giderim!” Bu iki sözcüü söyleyerek konumaya katlan, ormanc Nic Deck’ti. “Sen mi… Nic?” diye haykrd Yargç Koltz. “Ben… ama Patak’n da bana elik etmesi
kouluyla.” Dorudan doruya doktora hitap etmiti. Paçay kurtarmak için sçrad doktor. “Emin misin, ormanc?” diye karlk verdi. “Ben… sana elik edeceim ha?… Elbette… zevkli
bir yolculuk olur… ikimiz birlikte… bir ie yarasa keke… tehlikeyi göze alabilirdik… Bak, Nic, sen de iyi biliyorsun, kaleye gidecek yol bile yok… Oraya varamayz…”
“Ben kaleye gideceim dedim,” dedi Nic Deck, “böyle dediime göre de gideceim.” “Ama ben… ben demedim!…” diye haykrd doktor debelenerek, sanki biri yakasna yapm
gibi. “Evet… dediniz…” diye karlk verdi Jonas. “Evet!… Evet!…” dedi hazr bulunanlar,