Karpatlar atosuJULES VERNE 1828’de Fransa’da dodu. Jules Verne,
denizcilik gelenei olan bir ailenin çocuuydu ve bu durum onun yazn
hayatn derinden
etkiledi. Küçük bir çocukken gemilerde tayfalk yapmak için evden
kaçt ama yakalanp ailesine teslim edildi. 1847’de hukuk örenimi
görmesi için Paris’e gönderildi. Ancak Paris’teyken tiyatroya
ilgisi derinleti. 1850’lerin sonlarnda ilk
oyunu yaymland. Babas, hukuk Örenimini braktn duyduunda aralarnda
büyük bir tartma çkt ve harcamalar için gönderilen para kesildi. Bu
durum Jules Verne’i öykülerini satarak para kazanmaya zorlad.
Paris’in kütüphanelerinde jeoloji, mühendislik ve astronomi
okunarak geçirilen uzun saatlerden sonra, Jules Verne ilk kitab
Balonla Be Hafta‘y yaymlad. Bu roman, Dünya’nn Merkezine Seyahat,
Dünya’dan Ay’a ve Denizler Altnda 20000 Fersah gibi romanlar
izledi.
Romanlarnn büyük beeni toplamas Jules Verne’i zengin bir adam yapt.
1876’da büyük bir yat ald ve Avrupa’nn çevresini yatyla
dolat.
1905’te Amiens’te öldü.
Jules Verne Karpatlar atosu Özgün Ad: Le Château Des
Carpathes
thaki Yaynlar - 93 Edebiyat - 4
5. Bask Haziran 2011, stanbul
© Türkçe Çeviri: Ik Ergüden © thaki, 2002
Yayncnn yazl izni olmakszn herhangi bir alnt yaplamaz.
Yayna Hazrlayan: ule Cepcepolu Koçak Sanat Yönetmeni: thaki
Redaksiyon: Elif Gökteke Sayfa Düzeni ve Baskya Hazrlk: thaki
thaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. ti.‘nin yan
kuruluudur. Caferaa Mah. Bahariye Cad. Dr. hsan Ünlüer Sok. Ersoy
Apt. A Blok No: 16/15 Kadköy - stanbul, Tel: 0(216) 330 93 08 - 348
36 97 Faks: 0(216) 449 98 34
[email protected] -
www.ithaki.com.tr — www.ilknokta.com
KARPATLAR ATOSU
Jules Verne
Türkçeye kazandrm olan Ali hsan Tokgöz’e
ithaf edilmitir.
1
Anlatacam hikâye fantastik deil, olsa olsa romanesktir. Peki,
inanlmaz bir hikâye olduuna göre, gerçek olmad sonucunu mu
çkarmalyz? Bu da bir hata olur. Her eyin olabilecei bir dönemde
yayoruz - hatta her eyin olduunu bile söyleyebiliriz. Hikâyemiz,
bugün gerçee hiç benzemiyor olsa da, gelecekte ortaya çkacak
bilimsel olanaklar sayesinde yarn gerçek olabilir ve o zaman bu
hikâyeyi bir efsane gibi görmeyi kimse aklndan geçirmez. Zaten,
pratik yarar esas alan ve deneye dayal bu on dokuzuncu yüzyl
sonunda artk efsanelere yer yoktur. Yabani kötülük cinlerinin topra
olan Brötanya’da, brownie‘lerin ve gnom‘larn vatan olan skoçya’da,
az‘larn, elf‘lerin, sil‘lerin ve walkyrie‘lerin vatan olan
Norveç’te, hatta Karpatlar’n tüm psikagojik çarmlara doal olarak
elverili olduu Transilvanya’da bile artk efsaneler yaratlmamaktadr.
Yine de, Transilvanya topraklarnda yaayan insanlarn ilk çalarn batl
inançlarna hâlâ pek bal olduklarn belirtmek yerinde olur.
Mösyö de Gèrando Avrupa’nn bu uç bölgelerini tasvir etmi, Elisee
Reclus de buralar ziyaret etmitir. Ama bu romann dayanan oluturan
tuhaf hikâyeden bahsettikleri hiç duyulmamtr. Hikâyeden haberdar
mydlar? Belki. Fakat kesinlikle inanmak istememi olmallar. Üzücü
bir durum bu; çünkü onlarn azndan da dinlemi olurduk hikâyeyi; biri
bir tarihçi amazlyla, dieri ise yolculuk anlatlarna damgasn vurmu o
içgüdüsel iirle anlatrd bize.
kisi de anlatmam olduuna göre, onlarn yerine ben anlatmaya çalacam.
O yln 29 Mays’nda, bir çoban, Retyezat’n eteinde, uzun gövdeli
aaçlarla kapl, ekinlerle
güzellemi, bereketli bir vadiye hâkim, yemyeil bir yaylann kysnda
sürüsünü bekliyordu. Kuzeybat rüzgârlar olan karayeller, bu açk,
korunmasz, yüksek yaylay, her k bir berber usturas gibi tra eder. O
dönemde, bölgede, yayla sakallarn kestiriyor denir - hatta kimi
zaman sinekkayd tra olduu söylenir.
Bu çobann giyiniinde Arkadiallara özgü çobans iirsellikten eser
olmad gibi, davrannda da çobanslk yoktu. O bir Daphnis, Amyntas,
Tityros, Lycidas ya da Meliboeus deildi. Kocaman tahta nalnlar
giydii ayaklarnn dibinde mrldanan Lignon Nehri deildi, serin ve
pastoral sular Astraia romannn kvrmlar arasnda akmaya layk olan,
Eflak topraklarndan geçen Siret Nehri’ydi.
Frik, Werst Köyü’nden Frik; bu kaba saba çobann ad buydu. Hayvanlar
kadar kendi de bakmsz bu çoban, koyunlarnn ve domuzlarnn insan
çileden çkaran -komitadaki[→] sefil allarn haline uygun düen, eski
dilden ödünç alnma tek sözcüü kullanrsak bir pasakllk içinde yaad,
köyün giriinde ina edilmi, pislik içindeki o rutubetli alda,
onlarla birlikte barnyordu.
Demek ki, koyun sürüsü, söz konusu sürünün ba Frik’in bekçiliinde
otluyordu. Otlarla kapl bir tümsein üstüne yatan Frik, tek gözüyle
uyuklarken, dieriyle sürüyü gözlüyordu, koca piposu aznda, kimi
zaman, birkaç koyun otlaktan uzaklatnda köpeklerine slk çalyor, ya
da boynuz borusunu öttürüp dalarda yanklandryordu.
Saat öleden sonra dörttü. Güne batmaya balamt. Dou tarafnda,
tabanlar dalga dalga sise boulmu birkaç zirve aydnlanyordu.
Güneybatya doru, sradalarn iki kr arasndan, eik bir k demeti, hafif
aralk bir kapdan süzülür gibi süzülüyordu.
Bu da sistemi, Klausenburg ya da Kolozsvar Komitas ad altnda
bilinen, Transilvanya’nn en
vahi bölümüne aitti. Avusturya mparatorluu’nun tuhaf bir bölümü
olan bu Transilvanya, Macarcada “Erdely”, yani
“ormanlar ülkesi” adyla bilinir. Kuzeyde Macaristan’la, güneyde
Eflak’la, batda Moldavya’yla snrlanr. Altm bin kilometre kare, yani
alt milyon hektar -aa yukar Fransa’nn dokuzda biri- olan bu bölge,
bir tür sviçre’dir, fakat sviçre arazisinden yar yarya daha geni,
ama daha az kalabalktr. Tarma ayrlm yaylalar, gür odaklar, kvrml
vadileri ve kurumlu zirveleriyle Transilvanya, Karpatlar’n ayrld
volkanik kollar nedeniyle kesik kesiktir. Bölgeye a gibi yaylm olan
çok sayda akarsu, Tisza Irma’nn ve o muhteem Tuna’nn kabarmasna yol
açar. Tuna’nn Demir Kaplar, güneyde birkaç mil uzakta[→], Balkan
sradalarndaki geçidi Macaristan ve Osmanl mparatorluu snr üzerinde
kapatr.
Hristiyanlk döneminin birinci yüzylnda Traianus’un fethettii,
Daçyallarn eski ülkesi böyledir. Jânos Zâpolya ve haleflerinin
döneminde, 1699’a kadar bamsz kalan Macaristan, I. Leopold
döneminde Avusturya’ya ilhak edildi. Fakat, politik yaps ne olursa
olsun, Macaristan, birbiriyle kaynamadan dirsek temas içinde duran
çeitli rklarn ortak yaam alan olarak kald. Eflakllar ya da
Rumenler, Macarlar, Çingeneler, Moldavya kökenli Szekler’ler ve
Saksonlar -bunlar da, koullar uygunlatkça, zaman içinde,
Transilvanya Birlii’ni kurmak adna “Macarlaacak”tr- bu topraklarda
bir arada yaadlar.
Çoban Frik hangi rktand? Eski Daçyallarn dejenere olmu bir torunu
muydu? Dank saçlarna, kir pas içindeki yüzüne, çal sakalna, krmzms
kll iki frçaya benzeyen kaln kalarna, nemli gözpnarlar yallk
halkalaryla çevrili, yeil ile mavi aras çakr gözlerine bakarak buna
karar vermek zordu. Altm be yana gelmiti - en azndan öyle
sanlabilirdi. Uzun boyluydu, zayft, gölünden daha az kll sarmtrak
kazann içinde srm gibi duruyordu. Banda, hasrdan gerçek bir ot yuma
olan apkasyla, kargaburun uçlu asasna dayanm, bir kaya kadar kmltsz
duruunu hangi ressam görse ilgisiz kalamazd.
Günein nlar dalarn bat krndan szarken, Frik arkasn döndü; sonra,
-tpk sesini uzaklara iittirmek için yapt gibi- kvrd elini gözlerine
siper ederek dikkatli dikkatli bakt.
Ufukta, bulutlarn açld yerde, tam bir mil ileride, ama uzaklk
yüzünden iyice küçülmü olarak, bir kalenin ekilleri hayal meyal
beliriyordu. Bu eski ato, Vulkan Boaz’nn ssz bir yamac üzerinde,
Orgall Yaylas denen bir yaylann tepesindeydi. Göz kamatrc bir n
etkisiyle, atonun girinti çkntlar, çi bir ekilde, üçboyutlu
görüntülerin netliinde belli oluyordu. Yine de, uzaktaki bu
kütlenin ayrntlarn fark edebilmek için çobann gözünün çok keskin
olmas gerekiyordu.
Çoban, aniden, ban sallayarak haykrd: “Yal kale!… Yal kale!… Bo
yere kurumlanyorsun temellerinin üstünde!… Üç yl daha,
sonra artk yoksun, çünkü kaynaacnn üç dal kalm yalnzca!” Kalenin
burçlarndan birinin ucuna dikilmi bu kaynaac, ince bir kât kesii
gibi, göün
zemininde simsiyah görünüyordu. Bu mesafeden onu görebilecek tek
kii Frik’ti. Çobana bunlar söyleten, atoyla ilgili bir efsaneydi.
Bu sözlerin açklamasna gelince, bunu zaman geldiinde
anlatacaz.
“Evet! Üç dal… Daha dün dört tane vard, dördüncüsü dün gece dümü…
Düen daln dibi kalm yalnzca… Çatalnda en fazla üç dal sayyorum… En
fazla üç, yal kale… en fazla üç!”
Bir çoban idealletirirsek, hayal gücümüzde onu dülere ve düüncelere
dalan biri haline kolaylkla getiririz; gezegenlerle konuur;
yldzlara akl danr; gökyüzünü okur. Aslnda, çoban genellikle cahil
ve kaln kafal hödüün tekidir. Yine de, halk, kendine özgü saflyla,
çobana
doaüstü yetenekler bahetmekte zorlanmaz; büyü yapan biridir o;
keyifli ya da keyifsiz oluuna göre, insanlar kem gözlerden uzak
tuttuu da olur, insanlara ve hayvanlara nazar dedirdii de - bizim
Çoban Frik ise her eyi yapmaktadr; sevgi tozlar satmaktadr; ondan
ak iksirleri ve formüller satn alnmaktadr. Hatta, ekili tarlalarna
büyülü talar atarak oralar verimsizletirmeye kadar vardrmaktadr ii.
Koyunlar ksrlatrmas için de, bir tek sol gözüyle bakmas
yetmektedir. Bu tür batl inançlara her zaman, her ülkede rastlanr.
En uygar köylerde bile, çobana dostça bir iki laf etmeden, anlaml
bir merhaba çekmeden önünden geçilmez. Pek önem verdii “pastör”[→]
adyla selamlamak gerekir onu. apka çkararak selamlamak, erden
korunmay salar. Hele ki Transilvanya yollarnda, buna daha çok
ihtiyaç vardr.
Frik’e büyücü gözüyle baklyordu, fantastik hayaletleri çaran
biriydi o. Kimine göre, erkek ve dii vampirler ona itaat
ediyorlard; bir bakasna inanacak olursak, baka memleketlerde üç yüz
altm altnc günde görülen karanlk gecelerde, Ay batarken ona
rastlanyordu; deirmenlerin savana binmi, ya kurtlarla konuurdu ya
da uzun uzun yldzlar düünürdü.
Bu söylentiler Frik’in iine yaradndan, çoban bunlara ses çkarmazd.
Büyüler ve muskalar satyordu. Fakat, unu belirtmeden geçmeyelim ki,
o da müterileri kadar saft ve kendi büyücülüüne inanmasa da, en
azndan, bölgede dolaan efsanelere inanyordu.
Dolaysyla, kaynaacnn yalnzca üç dal kaldna göre, Frik’in, eski
kalenin yaknda yok olaca eklinde tahminde bulunmu olmasna da,
haberi Werst’e bir an önce ulatrmak için koturmasna da
amamal.
Köknardan yaplm uzun borusunu cierlerini iirerek bangr bangr
öttürüp sürüsünü topladktan sonra, Frik, köyün yolunu tuttu.
Hayvanlar ittirip kaktran köpekleri, peinden geliyordu. Bunlar, iki
krma av köpeiydi, kudurgan ve vahiydiler, koyunlara bekçilik
etmekten çok onlar kapp yutmaya hazr görünüyorlard. Sürüde yüz
kadar koç ve koyun vard, bir düzine kadar bir ya civarnda yavru
koyundu, geri kalan üç ya da dört yanda, yani dört ve alt dili
hayvanlard.
Bu sürü, Werst yargcna, birô Koltz’a aitti. Koltz, otlatma hakk
olarak belediyeye yüklü bir para ödüyor, çoban Frik’e de pek deer
veriyordu. Onun koyun krkmada pek maharetli olduunu, pamukçuk, ba
dönmesi, kelebek hastal, çiçek gibi hayvan hastalklarnn
tedavisinde, koyunlarda görülen ayak hastalklarnda ve dier
rahatszlklarn tedavisinde pek usta olduunu biliyordu.
Sürü birbirinden ayrlmadan yürüyordu; önde kösemen, onun yannda dii
koyun, melemeler arasnda, çngraklarn çnlata çnlata
yürüyorlard.
Otlan çknda Frik, engin tarlalarla çevrili geni bir patikaya girdi.
O tarlalarda, çok yüksek gövdeli, çok uzun sapl, harika buday
baaklar rüzgârn altnda dalgalanyordu; bölgede yetien ve kukurutz
denen msrn ekildii tarlalar oralarda uzanyordu. Yol, serin ve lo
bir çam ve köknar ormannn kenarna kadar gidiyordu. Daha aada,
Siret, dipteki çakl ynlar arasndan süzülerek klar içinde akyordu;
rman üstünde, akarsuyun yukar tarafndaki bçk atölyelerinin kereste
haline getirdii tomruklar yüzüyordu.
Köpekler ve koyunlar nehrin sa kysnda durdular, sazlar sarsarak,
kydan kana kana su içmeye koyuldular.
Werst, üç tüfek at mesafedeydi. Köklerinin birkaç ayak üstünde
karmakark bir hal alan çelimsiz topaaçlar bitiyor, bereketli
aaçlardan oluan sk bir söütlük balyordu; onun ötesindeydi. Bu
söütlük, Vulkan Geçidi’nin yamaçlarna kadar uzanyordu. Ayn ad tayan
köy ise Plesa da srasnn güney yamacndaki bir çkntdayd.
Kr o saatte sszd, insanlar ancak gece olduunda tarlalardan dönüp
evlerine giriyordu; Frik, köy
yolunda ilerlerken, alk olduu selamlamay yapamad. Sürüsü susuzluunu
gidermi olan çoban, vadinin kvrmlar arasna girecekti. O srada
Siret’in dirseklerinden birinde, elli adm kadar aada bir adam
belirdi.
“Hey, ahbap!” diye seslendi çobana. Komita pazarlarn dolaan
çerçilerden biriydi. ehirlerde, küçük kasabalarda rastlanr onlara,
en
ufak köylere kadar giderler. nsanlarla anlamakta asla güçlük
çekmezler; her dilden konuurlar. Çerçi talyan mdr, yoksa Sakson ya
da Eflakl m, kimse bilemezdi. Ama Frik’in yoluna çkan bu çerçi
Yahudiydi, Polonya Yahudisi, uzun boylu, zayf, kemerli burunlu,
sivri sakall, çkk alnl, fldr fldr gözlü biri.
Bu iportac, dürbün, termometre, barometre ve küçük duvar saatleri
satyordu. Salam kaylarla omuzlarna balad balyaya smayanlar
boynundan ve belinden sarktmt: Gerçek bir sergi gibiydi, ayakl bir
iporta tezgâhna benziyordu.
Muhtemelen bu Yahudi, çobanlar karsnda sayglyd ve onlardan
çekiniyor olmalyd. Frik’i eliyle selamlad. Sonra, Latince ve Slavca
karm bu Rumen dilinde, yabanc bir aksanla konutu:
“ler yolunda m, ahbap?” “Evet… havaya göre deiiyor,” diye cevap
verdi Frik. “O halde bugün iyisindir, hava güzel çünkü.” “Ama yarn
kötü olacam, çünkü yamur yaacak.” “Yamur mu yaacak?…” diye haykrd
seyyar satc. “Sizin buralarda bulut yokken mi yaar
yamur?” “Bulutlar bu gece gelecek… u taraftan… dan kötü tarafndan.”
“Nasl anlyorsun bunu?” “Koyunlarmn yününden, tabaklanm deri gibi
sert ve kuru.” “O halde ana yollar arnlayanlarn vay haline!…”
“Evlerinin kaps önünde kalacaklarn da canna minnet.” “Keke bir evim
olsa, çoban.” “Çocuklarn var m?” diye sordu Frik. “Yok.” “Evli
misin?” “Hayr.” Frik bunlar soruyordu, çünkü buralarda, rastlanlan
kiilere bunlar sormak âdetti. Sonra, sözüne
devam etti: “Nereden geliyorsun, çerçi?…” “Hermanstadt’tan.”
Hermanstadt, Transilvanya’nn balca kasabalarndan biridir. Oradan
çkarken, Macar
topraklarnda akan Siret’in vadisiyle karlalr; vadi ta Petroani
Kasabas’na kadar iner. “Peki, nereye gidiyorsun?”
“Kolozsvar’a.” Kolozsvar’a varmak için, Mure Vadisi yönünde yukar
çkmak yeter; sonra, Karlsburg’dan geçip,
Bihor Tepelerinin paralel sralarn izleyerek komitann merkezine
varlr. Olsa olsa yirmi mil tutar bu yol.[→]
Gerçekten de, bu termometre, barometre ve eski, bozuk saat satclar,
apayr varlklarm izlenimi yaratrlar her zaman, biraz Hoffmann’a özgü
bir havalar vardr. Mesleklerin’den kaynaklanr bu durum. Zaman
sanclardr onlar; her biçimiyle zaman satarlar, akp giden zaman, o
anki zaman, gelecek zaman. Dier bohçaclarn sepet, örgü ve pamuklu
giysi satmasna benzer bu.
Dükkân tabelasnda Altn Kum Saati yazan, Satume ve Ortaklar
Firmas’nn gezgin sanclardr onlar sanki. Yahudinin Frik üzerinde
yaratt etki de kukusuz bu oldu. Frik, meneini bilmedii, kendisi
için yeni olan bu eyalarn bulunduu tablaya aknlkla bakyordu.
“Hey çerçi!” dedi, eliyle iaret ederek. “u zamazingo ne ie yarar?
pe çekilmi bir moruun kemikleri gibi tngrdayp duruyor
kemerinde…”
“Bunlar deerli eyler,” diye cevap verdi gezgin satc, “herkese
yararl eyler.” “Herkese mi?” diye haykrd Frik, gözünü krparak -
“Çobanlara bile mi?…” “Çobanlara bile.” “Ya bu makine?…” “Bu
makine,” dedi Yahudi, elleri arasna ald bir termometreyi
hoplatyordu, “bu makine
sayesinde hava scak m souk mu örenirsin.” “Ben bunu zaten
biliyorum, ahbap, çoban kazamn içinde terlediimde ya da kepeneimin
altnda tir tir titrediimde anlarm.”
Elbette, bilimin nedenleriyle niçinleriyle ilgilenmeyen bir çobana
bu kadar yetiyor olmalyd. “Ya bu yelkovanl koca saat?” Kadranl bir
barometreyi gösteriyordu çoban. “Saat deil bu, yarn yamur mu yaacak
yoksa hava güzel mi olacak, onu söyler…” “Vay canna!” “Evet.”
“Peki!” diye karlk verdi Frik. “Onu da istemem, bir para da olsa
istemem. Dada gezinen ya da
zirvelerin üstünde koturan bulutlara bakmak yeter. Sanki ben havay
yirmi dört saat önceden bilmiyor muyum? Bak, sanki topraktan fkran
u buhar görüyor musun?… Evet, söylemitim, yarnki yamurun suyu
bu.”
Gerçekten de, havann sk bir gözlemcisi olan Çoban Frik,
barometresiz edebilirdi. “Madem öyle, saat gerekir mi diye de
sormayaym…” diye sözüne devam etti çerçi. “Saat mi?… Bir tane var
bende, tek bana iliyor ve bamn üzerinde salnp duruyor.
Yukardaki güne. Görüyor musun, ahbap, Rodük Tepesi’nin üstünde
duruyorsa, vakit öledir, Egelt Çukuru’ndan baktnda, demek ki
saat
altdr. Koyunlarm da benim kadar iyi bilir, köpeklerim de koyunlarm
kadar. Saatlerin sende kalsn!”
“Pekâlâ,” dedi seyyar satc, “tek müterilerim çobanlar olsayd para
kazanmakta güçlük çekerdim! Demek ki, hiçbir eye ihtiyacn yok, öyle
mi?”
“Hiç yok.” Pek ucuza olan tüm bu mallar zaten pek salam eyler
deildi; barometreler hava deiikliine
uyum salayamyordu, ya da hep ayn eyi gösteriyordu, saatlerin
akreple yelkovan ya çok geri kalyor ya da koturup duruyordu - ne de
olsa, sradan iporta malyd hepsi. Çoban, belki bu mallara
güvenmiyor, bu nedenle de pek alc çkmak istemiyordu. Tam o esnada,
asasn eline alp yoluna devam edecei srada, çerçinin asksna asl bir
tür tüpe dokundu:
“urandaki u boru ne ie yaryor?… “Bu boru, boru deil.” “Küçük bir
top mu o halde?” Çobann kastettii, geni namlulu bir tür eski
tabancayd. “Hayr,” dedi Yahudi, “bu bir dürbün.” Nesneleri be, alt
kez büyüten ya da bir o kadar
yaklatran, ki sonuçta ayn kapya çkyor, u bilinen dürbünlerden
biriydi bu. Frik, aleti bulunduu yerden alm, bakyor, elliyordu, bir
o ucuna bir dier ucuna bakyordu, iç
içe geçmi silindirleri çeviriyordu. Ban sallad: “Bir dürbün, ha?”
“Evet, çoban, hem de benzersiz bir dürbün, çok uzaklara bakman
salar.” “Öyle olsun! Benim gözlerim salamdr, ahbap. Hava açk
olduunda, Retyezat’n doruuna kadar
en arka sradaki kayalar görürüm, Vulkan’daki geçitlerin dibindeki
en son aaç bile kaçmaz gözümden.
“Gözünü ksmadan m bakarsn?…” “Ksmadan. Çiye borçluyumdur bunu.
Akamdan sabaha kadar yldzlarn altnda uyuduumda, gözbebeklerimi
tertemiz ykar.” “Ne… çiy mi?” diye karlk verdi çerçi. “Benim
bildiim, kör eder çiy…”
“Çobanlar deil.” “Öyle olsun! Senin gözlerin keskin olabilir ama
benimkiler de oldukça iyidir, özellikle önüne
dürbünümü getirdiimde.” “Bakmak lazm.” “Koy gözüne…” “Ben mi?…”
“Dene.” “Para gerekmez mi bunun için?” diye sordu Frik. Pek kukulu
bir mizac vard.. “Gerekmez… tabii eer aleti satn almaya karar
verirsen, gerekir.” Bu konuda ikna olan Frik, dürbünü eline ald;
çerçi silindirleri ayarlamt. Sonra, çoban, sol
gözünü kapayarak, dürbünü sa gözüne dayad. Önce, Vulkan Boaz
istikametine bakt, baklarn Plesa’ya doru kaldrd. Sonra, aleti
indirdi
ve Werst Köyü’ne doru çevirdi. “Peh! Peh! Doruymu be… Benim
gözlerimden daha uza gösteriyor… te ana cadde…
nsanlar seçiyorum… Bak hele, ormanc Nic Deck, ormanda dolamaktan
geliyor, çantas srtnda, tüfek omzunda…”
“Ben demitim!” dedi çerçi. “Evet… evet… Nic bu! Peki u kz kim,
Yargç Koltz’un evinden çkyor, krmz etekli, siyah
bluzlu, sanki Nic’i karlamaya gidiyor?…” “yi bak, çoban, kz da
tanrsn olan da…” “Elbette! Evet… Miriota bu… Güzel Miriota!… Sizi
gidi âklar, sizi… Bu kez, kendilerini
kollasnlar, çünkü dürbünümün ucuyla yakaladm ben onlar, tek bir
cilvelemelerini bile kaçrmam artk!”
“Aletim hakknda ne diyorsun?” “Eee! Evet!… uza gösteriyor.” Frik’in
daha önce bir dürbünden hiç bakmam olmas için Werst Köyü’nün
Klausenburg
Komitas’nn en geri kalm köyleri arasnda yer almas gerekiyordu.
lerde göreceimiz gibi, gerçekten de böyleydi zaten.
“Haydi, çoban,” diye sözüne devam etti çerçi, “bak bir daha… hatta
Werst’ten daha uzaa bak… Köy çok yaknmzda… Öteye bak, çok
öteye!…”
“Gene parasz m?” “Parasz.” “Tamam! Macar topraklarndaki Siret’in
tarafna bakaym!… Evet… te, Uvadzel’in çan
kulesi… Tek kolu çolak haçndan tanyorum onu… Ötede, vadide,
köknarlar arasnda, Petroani’nin çan kulesini görüyorum; tenekeden
horozu tepesinde, gagas açk, sanki civcivlerini çaracak
gibi!…
Uzakta, aaçlarn ortasnda uzanan u kule… O da Petrilla’nn kulesi
olmal… Fakat, çerçi, bekle, madem ki hep parasz…” “Hep parasz,
çoban.” Frik, Orgall Yaylas’na doru döndü; sonra, dürbünüyle, Plesa
yamaçlarnda kararmaya balayan
orman örtüsüne bakt. Dürbünün görü alanna kalenin uzaktaki silueti
giriyordu. “Evet!” diye haykrd. “Dördüncü dal yerde… Doru görmüüm!…
Kimse onu toplayp da güzel
bir Saint-Jean mealesi yapmayacak… Hayr, kimse… Ben bile!… Kim
giderse oraya, bedenini de ruhunu da tehlikeye atm olur… Ama hiç
kayglanma!… Bu ie karacak biri var, bu gece, cehennem ateinin
ortasnda… Chort bu!”
Chort, eytann ad buydu, bölge insanlar kendi aralarnda bu ad
verirlerdi eytana. Yahudi, Werst Köyü’nden ya da civarndan olmad
için kendisine anlalmaz gelen bu sözlerin
anlamn belki soracakt ki Frik, aknlkla korkunun iç içe girdii bir
sesle haykrd: “Ne bu, burçtan çkan bu pus da nesi? Pus mu bu?…
Hayr!… Sanki bir duman… mkânsz!…
Yllar var ki kalenin bacalar tütmüyor!” “Orada duman görüyorsan,
çoban, duman var demektir.” “Hayr… çerçi, hayr!… Senin aletin cam
buulanyor.” “Sil.” “Siliyorum ve…” Frik dürbünü çevirdi, kolunun
yeniyle camlarn silip yeniden gözüne yerletirdi. Burcun ucunda
duman vard. Duman sakin havada dosdoru yükseliyor ve yüksekteki
su
buharlarna karyordu. Frik donup kalmt, sesi soluu çkmyordu. Tüm
dikkati, yükselen gölgenin Orgall Yaylas
hizasnda örtmeye balad kaledeydi. Aniden, dürbünü indirdi ve elini
kazandan sarkan heybeye götürdü: “Boru kaç para?” “Bir buçuk
Florin,[→]” dedi çerçi. Dürbünü bir Florin’e bile brakrd, yeter ki
Frik pazarla niyeti olduunu göstersin. Ama çoban
sesini çkarmad. Açklamas olmayan bu ani aknln etkisiyle, elini
heybesine daldrd ve paray çkard.
“Bu dürbünü kendine mi satn alyorsun?” “Hayr… Efendime, Yargç
Koltz’a.” “O halde parasn öder…” “Evet… Dürbünün bana mal olduu iki
Florin’i…” “Nasl!… ki Florin mi?…” “Eh! Kukusuz!… Haydi, iyi
akamlar, ahbap.” “yi akamlar, çoban.” Frik, köpeklerini slkla
çararak, sürüsünü iteleyerek, Werst istikametine doru hzla
yola
koyuldu. Çobann ardndan bakan Yahudi, ban sallad, sanki bir deliyle
karlamt: “Bilseydim,” diye mrldand, “daha pahalya satardm
dürbünümü!” Sonra, tezgâhn kemerine ve omuzlarna yeniden asarak,
Karlsburg yönünde yola koyuldu,
Siret’in sa kysndan aa iniyordu. Nereye mi gidiyordu? Bunun pek
önemi yok. Bu hikâyede o yalnzca geçip giden biri. Bir daha
karmza çkmayacak.
ster jeolojik zamanlarda, topran son sarsntlarnn ardndan doann yd
kayalar olsun, isterse üstünden zamann soluunun geçtii insan
elinden çkma yaplar olsun, birkaç mil mesafeden bakldnda aa yukar
ayn ey görülür. Kaba ta ile ilenmi ta kolaylkla birbirine karr.
Uzaktan bakldnda, ayn renkler, ayn kabataslak çizgiler, ayn
perspektif sapmalar, yüzyllarn iç karartc kiri pas altnda ayn
tektip renk görülür.
Kalenin -baka deyile Karpatlar atosu’nun- durumu da böyleydi.
Vulkan Boaz’nn solundan atonun örttüü bu Orgall Yaylas’nn üzerinde,
onun belli belirsiz karaltsn ayrt etmek mümkün deildi. Arka
plandaki dalardan kabart olarak bile ayrlmyordu. Kalenin burcu
olduunu sandmz ey belki de bir ta ynyd. Kaleye bakan biri, kayalk
bir srt, mazgall sur bedeni sanabilirdi. Bu yekpare yn, belli
belirsiz, yüzer gezer ve mulakt. Hatta, kimi turistlere inanacak
olursak, Karpatlar atosu yalnzca komita insanlarnn hayalinde
mevcuttu.
Elbette, atonun varlndan emin olmann en basit yolu, Vulkan ya da
Werst’ten bir rehberle anlap geçitten geçmek, dan yamacn trmanmak
ve bu yaplarn tümünü ziyaret etmekti. Ne var ki, bir rehber bulmak,
kaleye giden yolu bulmaktan daha zordu. Siret’in iki yakasnda da,
karl ne olursa olsun, bir yolcuyu Karpatlar’daki atoya götürmeyi
kimse kabul etmezdi.
Tüm bunlar bir yana, Çoban Frik’in, Yargç Koltz hesabna satn ald o
deersiz aletten daha güçlü ve hedefe daha iyi odaklanan bir
dürbünden bakarsak, bu antik yapda unlar görebilirdik:
Vulkan Boaz’nn sekiz ya da dokuz yüz ayak gerisinde, yaylann
girinti çkntlarna uygun olarak, çevresi sekiz yüz, bin metre tutan
bir daire çizen, kayalarda çkm bir sürü bitkiyle kapl, kumta
renginde bir kale duvar. ki uçta, iki köe burcu; bunlardan
sadakinin üstünde o ünlü kaynaac bitmitir, ayrca sivri çatl ince
bir gözcü kulesi ya da nöbetçi kulübesi olabilecek bir ey vardr.
Solda, kafes oymal payandalarla desteklenmi duvarlar, bir apelin
pencereli çan kulesine yaslanr. apelin çatlak çan, güçlü frtnalar
çktnda bölge insanlarn dehete düürecek sesler çkarr. Ortada ise,
mazgall sahanlyla, büyük ana burç vardr. Kurunla örülmü üç sra
pencereden oluan ana burcun birinci kat yuvarlak bir terasla
çevrilidir. Sahanln üzerindeki uzun metal direkte feodal bir iaret
vardr: Pastan lehimlenmi ve esen son karayelin güneydou
istikametinde mhlad bir tür rüzgârgülü.
Delik deik olmu bu kale surlarnn ardndakilere gelince, içerde, hâlâ
oturulabilir birkaç bina bulunsa ve bir asma köprü ile bir kap
sayesinde içeri girmek mümkün olsa da, surlarn içi yllardr tam
olarak bilinmiyordu. Gerçekten de, Karpatlar atosu’nun,
göründüünden daha iyi korunmu olmasnn nedeni, batl inançlar
sayesinde iki misline çkm, bulac bir korkuydu. Bu korku, atoyu,
eskiden ejderhalarn, mancnklarn, güllelerin, toplarn ve eski
yüzyllara ait dier topçuluk aletlerinin koruyabildii kadar
koruyordu.
Yine de, Karpatlar atosu, turistler ve antika merakllar tarafndan
ziyaret edilmeye deerdi. Orgall Yaylas’nn tepesindeki konumu
olaanüstü güzeldir. Ana burcun üst sahanlndan bakldnda, dalar en uç
snrlarna kadar görülür. Arkada, karmakark kollara ayrlm olan yüksek
srada kvrmlar, Eflak snrn çizer. Önde, dolambaçl Vulkan Geçidi
oyulmutur; snr bölgeleri arasnda kullanlabilen tek yol budur.
Siret’in iki kolunun oluturduu vadinin ötesinde, bu
zengin maden kömürü havzasn iletmeye yarayan kuyularn aznda toplanm
olan Livadzel, Lonyai, Petroani, Petrilla kasabalar görülür. Onlarn
arkasnda, Retyezat ve Paring’in sarp zirvelerinin egemen olduu,
etekleri aaçl, yamaçlar yemyeil, doruklar çorak, ikin da yamaçlarnn
hayranlk verici biçiminde üst üste bindii görülür.[→] Nihayet,
Hatszeg Vadisi’nin ve Mure Nehri’nin ötesinde, Orta Transilvanya
Alpleri’nin uzaklarda, sislere batm siluetleri görülür.
Bu huni biçimli çukurun dibinde, eskiden, toprak çöküntüsü sonucu
bir göl olumutu; Siret’in iki kolu da, sradalar arasndan geçit
bulamadan önce bu göle dökülüyordu. imdi, bu çöküntü, salad
avantajlar ve mahzurlaryla birlikte bir madenkömürü iletmesinden
baka bir ey deildir; yüksek tula bacalar, kavaklarn, köknarlarn ve
kaynaaçlarnn dallarna karr; eskiden meyve aaçlarnn ve çiçeklerin
rayihasn emen havay imdi kara dumanlar kirletir. Yine de, bu
hikâyenin geçtii dönemde, bu maden bölgesi, endüstrinin demir
yumruu altnda tutuluyor olsa da, doaya borçlu olduu vahi
niteliinden bir ey kaybetmemitir.
Ve Curtea-Arges’te ünlü Kara Rodolphe atosu’nu ina etmi olan…
Mimarn kimlii hakknda kukular olsa da, bu kaleye sahip olan hanedan
bellidir. Gortz
baronlar, çok eski zamanlardan beri bu topraklarn derebeyleriydi.
Transilvanya eyaletlerini kana bulayan tüm savalara karmlard.
Macarlara, Saksonlara, Szekler’lere kar savatlar; bu facia
dönemlerinin ansn tayan canticum‘larda, doina‘larda adlar geçer; u
ünlü Eflak atasözü, Da pe maorte, “Ölünceye kadar ver!” onlarn
düsturuydu. Ve verdiler de; bamszlk davas için kanlarn döktüler -
Rumen atalarndan gelen kanlarn.
Onca çaba, fedakârlk ve kurban etme sonucunda, bu yiit soydan
gelenlerin en irenç baskya mahkûm olduklar bilinmektedir. Artk
politik varlklar kalmamtr. Üç ayr çizme altnda ezildiler. Fakat, bu
Transilvanya Eflakllar, sultay sarsmaktan umudunu kesmedi. Gelecek
onlarndr! Ve bu sözcükleri sarslmaz bir güvenle söylerler, tüm
özlemleri bunun içinde younlamtr: Rôman on peri! “Rumen yok
olmaz!”
On dokuzuncu yüzyln ortasna doru, Gortz derebeylerinin son
temsilcisi Baron Rodolphe’tu. Karpatlar atosu’nda doan Baron
Rodolphe, daha gençliinin ilk yllarndayken tüm ailesinin yok olup
gittiini görmütü. Yirmi iki yanda bu dünyada tek bana kalmt. Her yl
bir yakn ölmütü, tpk halkn batl inancna göre varl kalenin varlna
bal olan bu yüzyllk kaynaacnn dallar gibi. Ailesiz, hatta arkadasz
kalm olan Baron Rodolphe, ölümün çevresinde yaratt bu monoton
yalnzlkta, bo vakitlerini doldurmak için ne yapabilirdi? Zevkleri,
içgüdüleri, yetenekleri nelerdi? Bunlar hakknda pek bir ey
bilemiyoruz; yalnzca müzie, özellikle o dönemin büyük sanatçlarnn
arklarna duyduu kar konulmaz tutku hariç. Böylece, baron, zaten
oldukça viran vaziyette olan atoyu, birkaç yal hizmetkârn bakmna
brakarak günün birinde yok oldu. Onun hakknda sonradan örenilen tek
ey, oldukça önemli miktarlardaki servetini, bir müzik tutkunu
olarak doymak bilmeyen fantezilerini tatmin edebilecei Avrupa’nn
bellibal lirik merkezlerini, Almanya’nn, Fransa’nn, talya’nn
tiyatrolarn dolamaya adam olduuydu. Manyak diyemesek de, tuhaf biri
olmalyd. Yaamnn tuhaflklar karsnda buna inanabiliriz.
Bununla birlikte, yaad topraklarn ans genç Baron de Gortz’un
kalbine derinden kaznmt. Uzaklara yapt yolculuklar srasnda
Transilvanya topraklarn unutamamt. Böylece, Macar basksna kar Rumen
köylülerinin kanl isyanlarndan birine katlmaya geldi.
Eski Daçyallarn soyundan gelenler yenilince, maluplarn topraklar
galipler arasnda pay edildi.
Baron Rodolphe, bu yenilginin ardndan, zaten baz bölümleri harabeye
dönmü olan Karpatlar
atosu’nu kesin olarak terk etti. Sonuncu hizmetkâr da çok geçmeden
ölünce, kale tamamen terk edildi. Baron de Gortz’a gelince, ana
yollarda yol kesen eski bir haydut olan ve bamszlk savanda dramatik
bir kahraman haline gelen ünlü Rosza Sandor’un yanna bir vatansever
olarak katld dedikodusu dolat ortalkta. Neyse ki sava sona erdikten
sonra, Rodolphe de Gortz, aklllk ederek, tehlikeli betyar
çetesinden ayrld, çünkü eski haydut, yeniden hrszlarn bana geçmi,
sonunda da polisin eline düerek, Szamos-Uyvar Hapishanesine
kapatlmt.
Bununla birlikte, komita halk arasnda genel kabul gören bir yorum
ise udur: Baron Rodolphe, Rosza Sandor’un snr gümrükçüleriyle
girdii bir çatma srasnda öldürülmütü. Baron de Gortz, o dönemden
beri kalede asla görünmemi olsa da ve ölümünden kimse kuku duymasa
da, durum böyle deildi. Fakat bu saf halkn söylediklerini kabul
ederken ihtiyatl davranmak doru olur.
Terk edilmi ato, cinli ato, hortlakl ato. Halk, canl ve ateli hayal
gücüyle, bir süre sonra, atoyu hayaletlerle doldurdu; hortlaklar
görülüyor, ruhlar gecenin bir vaktinde atoya geri dönüyordu.
Avrupa’nn batl inançl baz bölgelerinde, olaylar hâlâ bu ekilde
cereyan etmektedir. Transilvanya da bu bölgeler arasnda birinci
srada gelir.
Bununla birlikte, u Werst Köyü, doaüstü olaylara duyduu inançtan
nasl kopabilirdi ki? Papaz ve köy öretmeni, biri çocuklarn
eitimiyle görevli, dieri müminlerin ibadetini yöneten bu iki kii,
bu masallara adamakll inandklarndan açkça bunlar öretiyorlard.
Gulyabanilerin krda dolatn, baykular gibi sesler çkardklar için
bayku denen vampirlerin insan kan içtiklerini, staffii‘lerin
harabelerde dolatklarn ve her akam onlara yiyecek içecek götürmek
unutulursa kötülük yapabileceklerini “kantlara dayanarak”
anlatyorlard. Haftann en kötü iki günü olan sal ya da cuma günleri,
babe denen baz perilere rastlamaktan kaçnmak gerekiyordu. Komitann
büyülü ormanlarnn derinliklerinde, balauri‘ler, çeneleri göe kadar
uzanan u devasa ejderhalar gizliydi; kanatlar korkunç büyüklükteki
zmei‘ler vard, kraliyet soyundan gelen kzlar kaçryordu bunlar,
hatta kz güzel bulduklarnda, soylu olup olmadna aldrmadan
kaçrrlard! Bu ormanlarda dolamak tehlikeliydi. te, saysz korkunç
doaüstü yaratk! Peki, halkn hayal gücü onlarn karsna hangi iyi
cinleri çkarmaktayd? Yalnzca Serpi de casa‘y, yani evcil ylan; bu
ylan, ocan dibinde dostça yaar ve köylü onu en iyi sütüyle
beslediinde, selameti üzerinden eksik olmaz.
Bu Rumen mitolojisinin konuklarna barnak olsun diye düzenlenmi bir
kale varsa, o da Karpatlar atosu idi! Vulkan Boaz’nn sol taraf
hariç, hiçbir taraftan eriilemeyen bu ssz yaylada, ejderhalarn,
perilerin, vampirlerin, hatta belki de Gortz baronlar ailesinden
birkaç hortlan barndndan kimsenin kukuu yoktu. Dolaysyla, atonun
kötü bir ünü vard ve bu ünü hakl olarak edindii söyleniyordu.
Tehlikeyi göze alp atoyu ziyaret etmeyi kimse aklna getirmiyordu.
ato etrafa salgn gibi bir korku yayyordu, tpk sala zararl bir
batakln yayd pis kokulu miyasmalar gibi. atoya çeyrek mil bile
yaklamak, hem bu dünyadaki yaam, hem de ahretteki selameti
tehlikeye atmak anlamna geliyordu. Öretmen Hermod’un okulunda
bunlar çabucak öreniliyordu.
Gortz baronlarnn antik kalesinden tek bir ta bile kalmadnda, bu
durum elbette sona erecekti, ite, efsane bu noktada gündeme
geliyordu.
Werst Köyü’nün ileri gelenlerine baklrsa, kalenin varl, dallar, sur
bedeninin sandaki köe burcuna trmanan yal kaynaacnn varlna
balyd.
Rodolphe de Gortz’un ayrlndan beri, bu kaynaacnn her yl ana
dallarndan birini yitirdiini, köyün insanlar ve özellikle Çoban
Frik gözlemlemiti. Baron Rodolphe burçtaki
sahanln üzerinde son kez göründüünde, aacn çatalnda on sekiz dal
saylyordu; u an ise topu topu üç dal kalmt. Düen her dal, kalenin
ömründen eksilen bir yld. Sonuncu dal dütüünde, kale kesin olarak
yok olacakt. Ve o zaman, Karpatlar atosu’nun kalntlar, Orgall
Yaylas üzerinde bo yere aranacakt.
Gerçekten de, bu, Rumenlerin hayalgücünde genellikle yarattklar
efsanelerden biriydi. Hem zaten, bu yal kaynaac her yl dallarndan
birini kaybetmiyor muydu? Sürüsü Siret’in çallk meralarnda otlarken
gözlerini aaçtan ayrmayan Frik, bunu dorulamakta tereddüt etmese
de, bu durum kesinle kantlanm deildi. Yine de, Frik hiç güvenilmez
biri olsa da, Werst’in en aptal köylüsü de, en önde gelen memuru
da, kalenin topu topu üç yllk ömrünün kaldndan hiç kuku duymuyordu,
çünkü “koruyucu kaynaac”nda yalnzca üç dal kalmt.
Çoban, bu önemli haberi aktarmak için köyün yolunu tutmuken o
dürbün hadisesi meydana gelmiti.
Haber büyüktü, gerçekten de çok büyük! Ana burcun doruunda duman
belirmiti… Çplak gözle fark edilemeyen eyi, Frik, çerçinin aletiyle
açkça görmütü… Bu bir buhar deildi, bulutlarla karacak kadar
yükselen bir dumand… Oysa, kale terk edilmiti… Kapal olduu kuku
götürmeyen kapsndan, elbette kalkk olan asma köprüsünden, çok uzun
süreden beri kimse geçmemiti. Eer u an birileri atoda oturuyorsa,
bunlar ancak doaüstü varlklar olabilirdi… yi de, ruhlar ana burcun
odalarndan birinde niçin ate yakm olabilirlerdi ki? Bu bir oda atei
miydi, mutfak atei mi?… te bu, gerçekten açklanamazd.
Frik, hayvanlarn bir an önce allarna sokmaya çalyordu. Onun sesini
iiten köpekler sürüyü yoku yukar kovalyorlard; kalkan toz akamn
nemine karyordu.
Tarladan dönmekte geç kalm birkaç köylü, geçerken çoban
selamladlar. Frik, onlarn nezaketine yarm yamalak cevap verdi. Bu
durum köylüler için gerçek bir endie kaynayd, çünkü kem gözlerden
korunmak isteniyorsa, çobana selam vermek yetmez, onun da size
selam vermesi gerekir. Fakat Frik, afallam gözleri, tuhaf tavr,
dank hareketleriyle selam verecek halde gözükmüyordu. Kurtlar ve
aylar koyunlarnn yarsn kaçrsa, bundan fazla altüst olmazd. Hangi
kötü havadisle geliyor olmalyd ki?
Haberi ilk örenen, Yargç Koltz oldu. Uzaktan onu görür görmez, Frik
haykrd: “Kaleden duman çkyor, efendimiz!”
“Ne diyorsun, Frik?” “Olan söylüyorum.” “Delirdin mi, ne?”
Gerçekten de, bu yal kaya ynnda yangn çkmasna imkân var myd? Bu,
Karpatlar’n en
yüksek zirvesi olan Negoiu’yu alevlerin yiyip yuttuunu kabul etmek
gibi bir ey olurdu. Bundan daha saçma bir ey olamazd.
“Sen kalenin yandn m söylüyorsun, Frik?…” diye tekrarlad Koltz.
“Yanmyorsa da duman çkaryor.” “Buhar falandr…” “Hayr, duman bu…
Gelin bakn.” kisi birden köyün ana yolunun ortasna doru yöneldiler,
boazn dar koyaklarna hâkim bir
sekinin kenarna çktlar; oradan ato görülebilirdi. Oraya vardklarnda
Frik, Yargç Koltz’a dürbünü uzatt. Elbette, o da, çoban gibi, bu
aleti kullanmay bilmiyordu.
“Ne bu?” dedi. “ki Florine sizin için satn aldm bir alet, efendim,
en azndan dört Florin eder!” “Kimden?” “Bir çerçiden.” “Ne ie
yarar?” “Gözünüze dayayn, kardaki kaleye ayarlayn, bakn,
göreceksiniz.” Yargç, dürbünü ato istikametine yöneltti ve uzun
uzun inceledi. Evet! Ana burcun bacalarndan birinden duman çkyordu.
O srada, hafif bir rüzgâr istikametini
deitirdiinden, duman dan eteini trmanyordu. “Duman!” diye
tekrarlad, akn bir halde Yargç Koltz. Eve gireli birkaç dakika olan
Miriota ile ormanc Nic Deck de Frik’in ve yargcn yanna
gelmilerdi. “Bu ne ie yaryor?” diye sordu genç adam, dürbünü eline
alarak. “Uza görmeye,” cevabn verdi çoban. “aka m ediyorsun, Frik?”
“Ben pek aka yapmam ormanc, bir saat kadar önce sizi gördüm, Werst
yolunu inerken, sen
ve…” Cümlesini tamamlamad. Miriota güzel gözlerini indirmi, kzarmt.
Aslnda, namuslu bir kzn
nianlsn karlamaya gitmesi elbette yasak deildi. Miriota ve Nic, art
arda, o ünlü dürbünü alp kaleye doru baktlar. Bu arada, civardaki
be alt kii de sekiye gelmiti. Olup bitenden haberdar olunca, onlar
da
srayla aleti kullandlar. “Duman! Kalede duman!…” dedi biri. “Belki
de ana burca yldrm dümütür…” diye fikir belirtti bir bakas. “Gök
gürledi mi hiç?…” diye sordu Yargç Koltz, Frik’e hitap ederek. “Bir
haftadr tek bir kez bile gürlemedi,” cevabn verdi çoban. Ve bu iyi
insanlar, Retyezat’n tepesinde bir krater aznn açldn, oradan da
yeralt
buharlarnn çktn iitselerdi, bundan daha fazla akna
dönmezlerdi.
3
Werst Köyü öyle önemsizdir ki, haritalarn çounda yeri belirtilmez,
idari düzeyde komusu Vulkan’n bile altndadr. Vulkan, adn, her iki
köyün de renkli ve özgün biçimde üstüne kurulduu Plesa sradalarnn
bu bölümünden alr.
O dönemde, maden havzasnn iletilmesi, birkaç mil uzaktaki Petroani,
Livadzel kasabalarna ve dierlerine i bakmndan önemli bir
hareketlilik getirmiti. Ama Vulkan da Werst de, büyük bir endüstri
merkezine bu kadar yakn olmaktan en ufak bir yarar salamadlar. Bu
köyler, elli yl önce neyse, yarm yüzyl sonra da kukusuz öyle
olacaklard ve u anda da öyleydiler. Elisée Reclus’ye göre, Vulkan
nüfusunun aa yukar yars “snr gözetlemekle görevli memurlardan,
gümrükçülerden, jandarmalardan, vergi memurlarndan ve karantina
hastabakclarndan” oluuyordu. Jandarmalar ve vergi memurlarn çkarn,
biraz daha çiftçi ekleyin, aln size Werst’in nüfusu; yani dört be
yüz kii.
Bu köy, tek bir yoldan oluur, yalnzca geni bir yol. Bu yolun dik
eimi, inmeyi de çkmay da oldukça güçletirir. Bu yol Eflak snr ile
Transilvanya snr arasnda doal yol olarak hizmet görür. Kolozsvar ve
Mure Vadisi demiryolunu kullanmak yerine boazda kendini tehlikeye
atmay tercih eden tek tük yolcular, öküz, koyun ve domuz sürüleri,
taze et, meyve ve tahl tacirleri buradan geçer.
Bihor Tepeleri, Retyezat ve Paring arasnda oyulmu havzay, doa
kukusuz cömertçe donatmtr. Toprann verimliliiyle zengin havza,
derinlere gömülü serveti bakmndan da zengindir: Thorda’da, yllk
yirmi bin tondan fazla bir randmanla iletilen kayatuzu yataklar
vardr; zirvesinin çevresi yedi kilometre olan Parajd tepesi,
yalnzca sodyum klorürden ibarettir; kurun, galen, cva ve özellikle
demir çkarlan Torotzko madenlerinin yataklar onuncu yüzyldan beri
iletilmektedir; Vayda-Hunyad madenleri ve yüksek kalitede çelie
dönüen maden filizleri; yaklak iki yüz elli milyon ton kapasiteli
geni yataklara sahip Hatszeg bölgesinde, Livadzel’de, Petroani’de,
bu göl vadilerinin ilk katmanlarnda iletilmesi kolay maden kömürü
ocaklar; nihayet, altn arayclarnn bölgesi olan Topanfalva’da,
Offenbanya Kasabas’nda altn yataklar vardr; Topanfalva’da çok basit
alet edevata sahip saysz deirmen, “Transilvanya’nn gelir kayna”
olan Veres-Patak kumlarn eler ve her yl iki milyon Frank’lk deerli
maden ihraç eder.
te, göründüü kadaryla, doann pek kayrd bir bölge! Yine de bu
zenginlik, bölge halknn refahna pek katkda bulunmamaktadr. Önemli
merkezler olan Torotkzo’da, Petroani’de, Lonyai’de, modern
endüstrinin konforuyla orantl bir iki yap olsa da, bu küçük
kasabalarda, gönye ve çrp ipi yardmyla hizaya sokulmu, bir örnek,
düzenli yaplar, hangarlar, dükkânlar, gerçek içi konudan olsa da,
balkonlu ve verandal birtakm ev görülse de, ne Vulkan Köyü’nde, ne
Werst Köyü’nde böyle eyler aramamak gerekir.
Köyün tek yolunun üstünde düzensizce bada kurmu altm kadar ev
sayabiliriz. Evlerin tepesinde yamuk yumuk çatlar görülür; çatlarn
kirileri kerpiç duvarlardan taar; ön cephe bahçeye bakar; ikinci
kat yerine pencereli birer tavanaras vardr; evlerin yanlarnda ykk
dökük birer samanlk yer alr; saman kapl, ters yöne bakan birer al
vardr; yer yer bir kuyu görülür, üstünde bir direk, diree de bir
kova asldr; frtnada “damlaya damlaya birikmi” iki üç küçük su
birikintisi, kvrml izlerinden ak yönleri anlalan derecikler… Yolun
iki tarafna, boazn dik yamaçlar
arasna ina edilmi Werst Köyü ite böyledir. Ama tüm bu görüntüler iç
açc ve dikkat çekicidir; kaplarda ve pencerelerde çiçekler vardr;
duvarlar yeilliklerden oluan örtüler kaplar; kurumu altn sars
anzlara karan darmadank otlar, kavaklar, karaaaçlar, kaynlar,
köknarlar, akaaçlar, “trmanabilecekleri kadar yüksee” evlerin
yukarlarna trmanrlar. Ötede, sra sra dalar ve arka planda, dalarn
doruklar uzaklarda mavileerek göün mavisiyle karr.
Werst’te ve Transilvanya’nn bu bölgesinde konuulan dil ne
Almancadr, ne Macarca: Rumencedir - komitann çeitli köylerinde kamp
kurmaktan çok yerlemi bulunan birkaç Çingene ailesi bile Rumence
konuur. Bu yabanclar ülkenin dilini de, dinini de benimsemilerdir.
Werst’teki Çingeneler, bir voyvodann otoritesi altnda bir tür küçük
klan oluturur. Küçük kulübeleri, sivri çatl barakalar, sürü sürü
çocuklaryla bu Çingeneler, âdetleri ve yaam alkanlklar bakmndan
Avrupa’da dolap duran soydalarndan oldukça, farkldr. Hatta, ortasna
dütükleri Hristiyanlarn dinine uyum salayarak, Yunan ibadetine bile
uyarlar. Werst’te ruhani lider olarak bir Ortodoks papaz vardr;
Vulkan’da oturan bu papaz, yalnzca yarm mil mesafedeki iki köyle de
ilgilenir.
Uygarlk, havaya, suya benzer. Nerede bir geçit bulsa -bu, küçük bir
çatlak bile olabilir oradan szar ve ülkenin koullarn deitirir. Ne
var ki, Karpatlar’n bu güney bölgesinde henüz hiçbir çatlan meydana
gelmediini kabul etmek gerekir. Elisee Reclus, Vulkan’n “Siret
Vadisi’nin Eflak tarafnda uygarln son karakolu” olduunu söylediine
göre, Kolozsvar Komitas’nn en geri köylerinden birinin Werst
olmasna amamak gerekir. nsanlarn asla terk etmeden doup büyüdüü ve
öldüü bu bölgelerde baka türlü nasl olabilirdi ki!
Yine de, Werst’te bir öretmenin ve bir yargcn varl gözümüzden
kaçmam olmal, deil mi? Kukusuz, evet. Ama Öretmen Hermod ancak
kendi bildiini öretecek durumdayd, yani biraz okuma, biraz yazma,
biraz hesap öretebilirdi. Kiisel eitimi bundan ibarettir. Fen
bilgisi, tarih, corafya, edebiyat alannda yalnzca halk arklarn ve
civar bölgelerin efsanelerini bilirdi. Bu konudaki bellek gücü az
rastlanr nitelikteydi. Fantastik olaylar gayet iyi bilirdi; köyün
birkaç örencisi de onun derslerinden çok yararlanrd.
Yargca gelince, Werst’in en yüksek memuruna niçin bu sfatn verildii
üzerinde uzlamaya varmak yerinde olur.
Birô, Yargç Koltz, elli be altm yalarnda ufak tefek biriydi, Rumen
kökenliydi, ksa, kr saçlyd, byklar hâlâ siyaht, baklar canl
olmaktan çok yumuakt. Bir dal gibi salam yaplyd, geni bir fötr apka
takard, süslü tokal yüksek kemeri göbeinin üstündeydi, yelek
giyerdi, ksa ve kalça ksm kabark pantolonu uzun deri çizmelerinin
içine sokulmutu. Görevi gerei, komular arasnda çkan anlamazlklara
müdahale etmek zorunda kalsa da, aslnda yargç deil belediye
bakanyd, özellikle köyü otoriter bir ekilde yönetmekle megul
olurken kesesine de tatl bir eyler atmay ihmal etmezdi. Gerçekten
de, alm ya da satmla ilgili tüm sözlemeler üzerinde hakk vard -
yabanclarn, turistlerin ya da kaçakçlarn onun cebine boaltmakta
birbirleriyle yartklar ayakbast vergisinin ise sözünü bile
etmeyelim.
Bu kazançl durum Yargç Koltz’a belli bir rahatlk salamt. Komitadaki
köylülerin çou, Yahudi tefecileri ksa sürede gerçek birer mülk
sahibi yapacak olan borçlar altnda varn younu kaybetmi olsa da,
birô onlarn açgözlülüünden kurtulmay baarmt. Onun -bölge halknn
deyiiyle- “hesap kitaba dayal” mal mülkü, ipotekten bamszd; Yargç
Koltz kimseye bir ey borçlu deildi. O, borç almaktan çok borç
vermiti ve bunu da elbette yoksullar kazklamadan yapmt. Ekilmemi
arazileri vard, sürüleri için güzel otlaklar vard; yeni yöntemlere
kar olsa da, gayet bakml, ekili tarlalar, salkm salkm üzümlerle
dolu ba kütükleri arasnda gezinirken
gururunu okayan balar vard. Bunlardan elde ettii hasadn kazançl bir
ekilde satyordu -tabii kendi tüketimi için gereken miktar, ki
önemli bir miktard bu, ayrdktan sonra…
Yargç Koltz’un evinin köyün en güzel evi olduunu söylemeye gerek
yok. Yoku yukar çkan uzun yolun geçtii sekinin köesindeydi. Ta bir
evdi, ön cephesi ters konumlanm, bahçeye bakyordu. Kaps üçüncü ve
dördüncü pencereler arasndayd; oluk kenarlar yeilliklerin ince
küçük dal parçalarndan oluan saçaklaryla süslüydü; iki büyük
kaynaac, çiçekli çatnn üstünde dallanp budaklanmt. Arkada, bakml
bir meyvelikte, dizi dizi sebze fideleri görülür, düzenli
aralklarla ekilmi meyve aaçlar boazn yamacna kadar uzanrd. Evin
içinde, tertemiz güzel odalar vard. Kimilerinde yemek yenir,
kimilerinde uyunurdu. Odalarda çi renklerde mobilyalar, masalar,
yataklar, sra ve tabureler, tencerelerin ve sahanlarn parl parl
parlad sofra takm dolaplar vard; tavann görünür putrellerine
kurdele ile aslm vazolar ve canl renklerdeki kumalar sarkyordu. Üst
üste atlm örtülerle kapl ar sandklar dolap olarak kullanlrd. Beyaz
duvarlarda, Rumen vatanseverlerinin güçlü bir kla aydnlatlm
portreleri görülürdü - bunlar arasnda on beinci yüzyl halk kahraman
voyvoda Vayda-Hunyad da vard.
te, tek bana yaayan bir insan için fazlasyla büyük, sevimli bir
konut. Fakat Yargç Koltz yalnz deildi. Yaklak on yldr dul olan
Koltz’un bir kz vard: Werst’ten Vulkan’a kadar, hatta daha ötelere
kadar dillere destan olmu, güzel Miriota. Eflak aileleri arasnda
pek gözde olan u tuhaf pagan isimlerinden biri konabilirdi;
Florica, Diana, Dauritia denebilirdi ona. Ama hayr! Miriota’yd ad,
yani “küçük dii koyun”. Ama, küçük dii koyun büyümütü. imdi, yirmi
yanda, tatl tatl bakan, kahverengi gözlü, sarn, sevimli bir kzd,
cazip hatl, ho görünümlüydü. Gerçekten de, yakas, kol azlar ve
omuzlar krmz iplikle ilenmi gömlei, gümü fermuarl bir kemerle
belinden sklm etei, catrinza’s, yani beline balanm mavi ve krmz
çizgili çifte önlüü, sar deriden küçük botlar, bana sard hafif
earb, bir kurdele ya da metal bir parçackla süslenerek örülmü,
dalgalanan uzun saçlaryla çok çekici gözükmesi için ciddi nedenler
vard.
Evet! Güzel bir kzd bu Miriota Koltz ve Karpatlar’n dibinde
kaybolmu bu köy için de fazla zengin. Ama bu durum onu hiç
martmazd. Peki, iyi bir ev kadn myd?…
Babasnn evini akllca çekip çevirdiine göre bundan kuku duyulamaz.
Eitimli miydi?… Elbette! Öretmen Hermod’un okulunda, okumay,
yazmay, hesap yapmay örenmiti. Hesab, yazmay, okumay doru yapyordu,
ama hakl olarak daha ileriye gidememiti. Buna karlk, Transilvanya
fabl ve sagalarnda kimse onu geçemezdi. Hocas ne kadar biliyorsa, o
da o kadar biliyordu. Leany-Kö efsanesini biliyordu, hayal mahsulü
genç bir prensesin Tatarlarn takibinden kurtulduu Kutsal Bakire
Kayas’n biliyordu; “Kral Çk” vadisindeki Ejderha Maaras efsanesini;
“Periler Zaman”nda ina edilmi olan Deva Kalesi efsanesini; “Yldrm
Çarpm” Detunata’nn yani frtnal gecelerde eytann çald, tatan, devasa
bir kemana benzeyen o ünlü bazalt dann efsanesini; zirvesini bir
büyücünün tra ettii Retyezat da efsanesini; Aziz Ladislas’n bir klç
vuruuyla ortadan ayrd Thorda Geçidi efsanesini biliyordu.
Miriota’nn tüm bu hayallere inandn da itiraf etmeliyiz, ama yine de
sevimli ve ho bir kzd.
Bölgedeki genç delikanllarn çou onu kendine uygun buluyordu. Ama
onun Werst’in yüksek memurunun, Yargç Koltz’un, birô‘nun biricik
mirasçs olduu ise pek akllarna gelmiyordu. Zaten onunla flört etmek
yararszd. Nicolas Deck’in nianls deil miydi Miriota?
Yakkl bir Rumen delikanlsyd bu Nicolas, daha dorusu Nic Deck: Yirmi
be yanda, uzun boylu, güçlü kuvvetli, gururluydu; siyah saçlarn
beyaz kalpa örtüyordu; açk yüreklilii baklarndan anlalyordu; nakl
kuzu derisinden ceketinin altndan vücudu belli oluyordu; ince
bacaklarna salam basyordu, geyik gibi çevikti; halinden tavrndan
kararllk okunuyordu. Çekirdekten yetime ormancyd, yani hem asker
hem sivildi. Nic’in Werst yaknlarnda birkaç tarlaya sahip olmas
Miriota’nn babasnn houna gidiyordu. Sevimli ve gururlu hali de kzn
houna gitmiti. Dolaysyla, bu iliki için ne tartmak gerekiyordu ne
de daha yakndan incelemek. Zaten kimsenin aklna tersi
gelmiyordu.
Nic Deck ile Miriota Koltz’un düünü gelecek ayn ortasna doru
kutlanacakt. Daha on be gün kadar vakit vard. Bu vesileyle, köyde
bayram olacakt. Yargç Koltz her eyi gerektii gibi hazrlyor, hiçbir
eyden saknmyordu. Yargç hiç cimri biri deildi. Para kazanmay
seviyor olsa da, gerektiinde harcamaya itiraz olmazd. Düün töreni
bittiinde, Nic Deck, birô‘dan sonra kendisine kalacak olan aile
evinde oturaca yeri seçecekti. Miriota ise Nic’i yannda
hissettiinden belki de artk korkmayacakt. Uzun k gecelerinde bir
kapnn gcrtsn ya da bir mobilyann çtrtsn iittiinde, o pek sevdii
efsanelerin birinden kaçp gelen bir hayaleti görmek artk onu
korkutmayacakt.
Werst’in önde gelenlerinin listesini tamamlamak için iki kiiyi daha
saymak gerek. Bunlar, Yargç Koltz kadar önemli olan, öretmen ve
doktordu.
Öretmen Hermod, gözlüklü, iman biriydi. Elli beindeydi; porselen
yuval eik sapl piposu hep dilerinin arasnda dururdu; yass kafasnn
üzerindeki seyrek saçlar darmadankt. Sol yananda bir tiki olan
Hermod, sürekli tral olmaya özen gösterirdi. En büyük ii
örencilerinin kalemlerini yontmak olduundan, demir uçlu kalem
kullanmalarn kural olarak yasaklamt. yice bilenmi eski çaksyla
kalemlerin uçlarn nasl da uzatyordu! Gözünü krptrarak, büyük bir
özen ve dikkatle, kalemin ucunu sivriltecek son vuruu indiriyordu.
En bata, güzel bir yaz! Tüm çabalarn buna yöneltiyordu. Görevini
yerine getirmeyi dert edinmi bir hoca, örencilerini bu yönde tevik
etmeliydi. Eitim, ikinci planda kalyordu. Zaten Öretmen Hermod’un
neler örettiini biliyoruz; onun okulunun sralarndan geçen, kuak
kuak genç kz ve olanlarn neler örendiini biliyoruz!
imdi de, Doktor Patak’ tanyalm. Werst’te bir doktor vard da, köy
doaüstü eylere hâlâ nasl m inanyordu? Öncelikle Doktor Patak’n
doktorluu üzerinde anlamalyz, tpk Yargç Koltz’un yargçl
üzerinde anlatmz gibi. Patak, göbekli, iman, ksa boylu, krk be
yanda, ufak tefek biriydi. Werst ve civarlarnda
açkça doktorluk yapyordu. Kendine duyduu sarslmaz güven ve artc
belagat gücüyle, Çoban Frik kadar güven telkin ediyordu - bu da az
bir ey deildi. Hasta muayene ediyor ve ilaç satyordu, ama bunlar
öyle zararsz eylerdi ki hastalarn zaten kendiliinden iyileecek olan
önemsiz yaralar kötülemiyordu. Kald ki Vulkan Boaz’nda herkesin sal
yerindedir; hava çok temizdir, salgn hastalk oralara uramaz, ve
ancak ecel geldiinde ölünür. Transilvanya’nn bu istisnai köesinde
bile bu böyledir. Doktor Patak’a gelince -Evet! Ona doktor
deniyordu!- doktor olarak kabul edilse de, hiçbir eitimi yoktu, ne
tpta ne eczaclkta, ne de herhangi bir eyde. Yalnzca zamannda
karantinalarda hastabakclk yapmt. Görevi, salk belgesi almak için
snrda bekletilen yolcular kontrol etmekti. Hepsi bu. Göründüü
kadaryla, bu durum, Werst’in pek sorun çkarmayan halkna yetiyordu.
Hemcinslerini tedavi etmekle görevli dier doktorlar gibi, Doktor
Patak’n da batl inançlara, dini inanlara inanmadn -bu, artc bir
durum deildi- eklemek gerek. Doktor Patak, Karpatlar bölgesinde
yaygn batl inançlarn hiçbirine inanmyordu, kaleyle ilgili olanlar
da dahil. Bunlara gülüp geçiyordu, inananlar alaya alyordu. Onun
bulunduu ortamlarda, atoya çok eski
zamanlardan beri kimsenin yaklamaya cesaret edemedii söylendiinde,
“Hiç meydan okumayn bana, sonra sizin o yal kulübenizi ziyarete
giderim!” diye tekrarlayp durduunu herkes iitiyordu.
Fakat, kimse meydan okumadndan, hatta bundan kaçnldndan, Doktor
Patak da oraya hiç gitmemiti ve safln da yardmyla, Karpatlar atosu
daima içine girilmez bir esrar perdesiyle örtülü kalmt.
4
Çobann getirdii haber birkaç dakikada köye yayld. Yargç Koltz,
elinde pek deerli dürbünle, eve dönmütü; peinde de Nic Deck ve
Miriota vard. O srada, sekide Frik’ten baka yirmi kadar erkek, kadn
ve çocuk bulunuyordu. Birkaç Çingene de onlara yanamt. Elbette
onlar da dier Werstliler kadar heyecanlyd. Frik’in etrafn sardlar,
sorularla onu sktryorlard. Çoban ise, son derece olaand bir ey
görmü bir insann kibriyle cevap veriyordu.
“Evet! Kaleden duman çkyordu, hâlâ da çkyor ve ta üstünde ta
kalncaya dek çkmaya devam edecek!”
“Ama atei kim yakm olabilir?…” diye sordu, ellerini kavuturan yal
bir kadn. “Chort,” diye cevap verdi Frik. “Atei söndürmek yerine
körükleyen kötü yürekli biri!” eytan o
ülkedeki adyla anmt. Frik’in cevab üzerine, herkes ana burcun
ucundaki duman görmeye çalt. Çou, duman açk
seçik gördüünü iddia etti, oysa ki o mesafeden duman kesinlikle
görülemezdi. Bu tuhaf olayla birlikte balayan durum, hayal
edilemeyecek bir hal ald. Bunun üzerinde durmak
gerekir. Okur, Werstlilerin ruh halini kavrarsa, ilerde anlatlacak
olanlara armaz. Okurdan doaüstü olaylara inanmasn istemiyorum
elbette, ama bu cahil halkn hiç tereddütsüz inandn da unutmamak
gerekir. Issz kabul edilen Karpatlar atosu’nun verdii güvensizlik
duygusuna, bundan böyle korku da eklenecekti, çünkü birileri orada
oturuyor gibiydi, hem de kimler, Yüce Tanrm!
Werst’te insanlarn topland bir yer vard, içkiciler giderdi oraya,
ilerinden söz etmeyi sevenler de, gün bittiinde oraya gider, içki
içmez, çene çalarlard - elbette, bunlarn says daha azd. Herkese açk
olan bu lokal, köyün bellibal, daha dorusu biricik hanyd.
Bu hann sahibi kim miydi? Jonas adl bir Yahudiydi. Altm yanda, iyi
yürekli bir adamd Jonas. Sevimli bir hali vard, fakat siyah
gözleri, eri burnu, uzun dudaklar, yatk saçlar ve geleneksel keçi
sakalyla tam bir Samiydi. Dalkavukça ve nazik bir ekilde, herkese
küçük miktarlarda borç vermekten kaçnmazd. Karlnda kimseden kefil
istemez, çok fazla faiz de koymazd; borçlunun kararlatrlan tarihte
borcunu ödemesi yeterliydi. Dileriz, Transilvanya bölgesinde
yerlemi bütün Yahudiler Werst’in hancs kadar uysal olur her
zaman!
Ne yazk ki, bu mükemmel Jonas bir istisnayd. Ayn zamanda meslekta
da olan dindalar - çünkü hepsi meyhanecidir, içki satarlar ve
bakkallk yaparlar- tefecilii, Rumen köylüsünün geleceini tehlikeye
atan bir doymazlkla icra ederler. Bu bölgedeki topran, yava yava
yerli rktan yabanc rkn eline geçtii görülecektir. Borçlar geri
ödenmeyen Yahudiler, kendi adlarna ipotek altna aldklar bereketli
tarm alanlarnn sahibi olacaktr. Vaat Edilmi Topraklar artk
Yahudiye’de deil, belki de günün birinde Transilvanya’nn corafi
haritalarnda yer alacaktr.
Kral Mathias Han -hann ad böyleydi- Werst’in ana yolunun geçtii
sekinin bir köesinde, birô‘nun evinin karsndayd. Yars ahap, yars
ta, eski, çirkin bir yapyd han; yer yer fazla onarm görmütü, fakat
hemen hemen her tarafn kaplayan yeilliklerle çok çekici bir görünüm
kazanyordu. Caml kaps sekiye açlan bir giri katndan ibaretti.
çerde, önce büyük bir salona giriliyordu. Salonda, üstünde
bardaklar duran masalar, içki içenler için tabureler vard. Meeden
kurt yenii bir sofra takm dolabnda tabaklar, testiler ve küçük
ieler parldyordu ve kararm tahta bir
tezgâhn arkasnda Jonas, müterilerine hizmete hazr bekliyordu. Bu
salon, öyle k alyordu: Ön cephedeki iki pencere sekiye bakyordu,
tam arkadaki iki
pencere de dip duvara bakyordu. Bu iki pencereden biri,
sarmaklarla, pencereye trmanm, ya da yukardan sarkan kaln bir bitki
örtüsüyle kaplyd, dardan tkanmt, kullanlmyordu, ancak pek az bir k
szabiliyordu. Dier pencere açldnda, Vulkan’n aada uzanan vadisine
bir uçtan bir uca hayran hayran bakmak mümkündü. Pencere boluunun
birkaç ayak altnda, Nyad sel yatann frtnal sular akyordu. Bir
yanda, bu sel, tepesinde kalenin eski püskü yaplar bulunan Orgall
Yaylas’nn yükseklerinden kaynan aldktan sonra boazn yamaçlarndan
aaya iniyordu; dier yanda ise, yaz mevsiminde bile dadaki
akarsulardan her zaman bolca beslenerek, Eflak topraklarnda akan
Siret’in yatana doru gürleyerek iniyor ve Siret tarafndan
emiliyordu.
Hann sa tarafnda, büyük salonun bitiiindeki yarm düzine kadar küçük
oda, hududu amadan önce Kral Mathias‘ta konaklamak isteyen az sayda
yolcunun yatp kalkmasna yetiyordu. Bu yolcular, civardaki
kaçakçlardan edindii iyi tütünü her zaman zulasnda bulunduran,
özenli ve hizmette kusur etmeyen, fiyatlar mütevaz bu meyhanecinin
ev sahipliinden memnundular. Jonas’a gelince, onun yatak odas dar
bir çat kat odasyd; çiçekler içindeki dama açlan biçimsiz penceresi
sekiye bakyordu.
O 29 Mays gecesinde, Werst’in önde gelenleri bu handa toplandlar.
Yargç Koltz, Öretmen Hermod, Ormanc Nic Deck, ayrca on, on iki
kadar köy sakini ve elbette Çoban Frik - o da en az dierleri kadar
köyün ileri gelenleri arasndayd. Doktor Patak bu saygn kiiler
toplantsnda yoktu. Öteki dünyaya intikal etmek için onu bekleyen
yal müterilerinden biri tarafndan acilen çarlmt. Patak, artk
müteveffa için yapacak bir ey kalmadnda toplantya geleceine söz
vermiti.
Handa, eski hastabakcy beklerken günün önemli havadislerini
konuuyorlar, bir yandan da yemek yiyor, içki içiyorlard. Jonas
onlara mamaliga adyla bilinen bir tür msr bulamac ya da msr pastas
ikram ediyordu. Yeni salm süte bandrldnda hiç de fena olmuyordu
mamaliga. Rumenlerin boazlarndan saf su gibi akttklar o sert
likörlerden, küçük kadehlerde, defalarca sunuyordu, ayrca barda
yarm metelik etmeyen alkollü “naps” ve daha özel olarak da
Karpatlar bölgesinde önemli miktarlarda tüketilen, rakiu denen sert
erik raks servisi yapyordu.
Masada oturarak içki içenlerin ayakta içenlerden daha fazla içki
tükettiini gözlemlemi olan meyhaneci Jonas, ancak “servis açarak”
içki veriyordu, yani masada oturanlara servis yapyordu - hann bir
geleneiydi bu. Oysa o akam iler yolunda gözüküyordu, çünkü tüm
tabureler doluydu. Jonas, güüm elinde, bir masadan dierine kouyor,
boalan marapalar hesap tutmadan dolduruyordu.
Saat akamn sekiz buçuuydu. Hava karardndan beri her kafadan bir ses
çkyordu; ne yapmak gerektii üzerinde bir türlü anlaamyorlard. Fakat
bu iyi insanlarn hemfikir olduklar bir nokta vard: Eer Karpatlar
atosu’nda oturan meçhul birileri varsa, bu durum, tpk ehir
giriindeki bir barut deposu gibi, Werst Köyü için tehlikeli
olurdu.
“Durum çok ciddi!” dedi Yargç Koltz. “Çok ciddi!” dedi öretmen,
yanndan ayrmad piposunu içerken, iki nefes arasnda. “Çok ciddi!”
diye tekrarlad salondakiler. “Kesin olan u ki,” diye sözü ald
Jonas, “kalenin kötü ünü bölgeye zaten yeterince zarar
verdi…” “imdi baka eyler de olacak!” diye haykrd Öretmen Hermod.
“Yabanclar zaten pek ender geliyordu…” diye karlk verdi Yargç
Koltz, iç çekerek.
“imdi hiç gelmeyecekler!” diye ekledi Jonas, birô‘yla birlikte o da
iç çekti. “Köyü terk etmeyi düünen birçok kii var!” diye gözlemini
belirtti içki içenlerden biri. “lk giden ben olacam,” dedi civar
köylülerden biri, “balarm satar satmaz gideceim…” “Alclar isiz
kalacak, ahbap!” diye karlk verdi meyhaneci. Bu saygn kiilerin
sohbetlerinde vardklar nokta anlalyordu. Karpatlar atosu’nun su
yüzüne
çkard kiisel korkular arasndan, kendi çkarlarnn acnacak derecede
zarar görecei duygusu beliriyordu. Hiç yolcu olmayacakt. Jonas,
hannn gelirinde azalma olmasndan çekiniyordu. Hiç yabanc
gelmeyecekti; Yargç Koltz, zaten giderek azalan ayakbast parasnn
hiç toplanamayacandan çekiniyordu. Artk kimse Vulkan Boaz’ndaki
topraklar satn almayacakt; mülk sahipleri bu topraklar zararna bile
satamayacakt. Zaten yllardr durum böyleydi ve bu zarar verici hal
giderek iddetlenecee benziyordu.
Gerçekten de, kaledeki ruhlar hiç gözükmeyip sakin dururken durum
böyleyse, imdi, varlklarn maddi olarak gösterirlerken ne
olacakt?
Çoban Frik daha fazla susmaktan yana deildi, oldukça tereddütlü bir
sesle, “Belki de ey yapmal…” dedi.
“Ne?” diye sordu Yargç Koltz: “Oraya gidip bakmal, efendim.” Herkes
birbirine bakt, sonra gözlerini indirdiler. Frik’in laf karlksz
kald. Söze yeniden balayan, Jonas oldu. Yargç Koltz’a dönerek:
“Çobannz,” dedi kesin bir sesle, “yaplmas gereken tek eyi
belirtti.” “Kaleye gitmek…” “Evet, dostlarm,” dedi hanc. “Eer ana
burcun bacasndan duman çkyorsa, demek ki ate
vardr, ate varsa, bu demektir ki atei yakan bir el vardr…” “Bir el…
tabii bir pençe deilse!” diye karlk verdi yal bir köylü, ban
sallayarak. “El ya da pençe,” dedi meyhaneci, “önemi yok! Bunun ne
anlama geldiini bilmek gerek. Baron
Rodolphe de Gortz terk ettiinden bu yana atonun bacalarndan
birinden ilk kez duman çkyor…” “Daha önce de duman çkm olabilir,
kimse fark etmemitir,” dedi Yargç Koltz. “Yoo, ben bunu kabul
edemem!” diye ateli bir ekilde haykrd Öretmen Hermod. “Tersine, pek
akla yatkn,” karln verdi birô, “çünkü kalede olup biteni
saptayacak
dürbünümüz yoktu.” Tespit doruydu. Bu olay uzun süreden beri
meydana geliyor olabilirdi. Hatta gözleri ne kadar iyi
olursa olsun, Çoban Frik’in gözünden bile kaçm olabilirdi. Ksacas,
söz konusu olay ister yeni olsun ister olmasn, Karpatlar atosu’nda
u anda insanlarn bulunduuna kuku yoktu. Bu komular, Vulkan ve Werst
sakinleri için son derece endie vericiydi.
Öretmen Hermod, inançlarndan destek alarak itirazda bulunmas
gerektii kansndayd: “nsanlar m, dostlarm?… zin verirseniz, ben buna
inanmayaym. nsanlar niçin kaleye snmay
düünmü olsunlar ki, ne amaçla, hem oraya nasl varmlar?…” “Peki bu
davetsiz misafirler sizce kim?” diye haykrd Yargç Koltz. “Doaüstü
varlklar,” cevabn verdi Öretmen Hermod, kararl bir sesle. “Bunlarn,
ruhlar, iyi
saatte olsunlar, gulyabaniler olmadn nereden biliyorsunuz? Hatta
belki de u çocuk yiyen tehlikeli devlerden birkaçdr, hani o güzel
kadn biçiminde görünenlerden…”
O bunlar sayp dökerken tüm baklar kapya, pencerelere, Kral
Mathias‘n büyük salonunun öminesine doru yöneldi. Salondaki herkes,
okul öretmeninin art arda hatrlatt bu hayaletlerden
birinin ortaya çkp çkmayacan düünüyordu. “Evet ama, dostlarm,” deme
cesaretini gösterdi Jonas, “eer bu varlklar cinse, niçin ate
yakm
olduklarn açklayamyorum, yemek yapacak deiller, herhalde…” “Ya
büyücülük?…” cevabn verdi çoban. “Büyücülük için ate yakmak
gerektiini unuttunuz
mu?” “Elbette!” diye ekledi öretmen, karlk beklemeyen bir ses
tonuyla. Bu hüküm tartmasz kabul edildi ve hepsinin ortak görüüne
göre, bunlar, hiç kukusuz, insan
deil, doaüstü varlklard, Karpatlar atosu’nu entrikalarnn alan
olarak seçmilerdi. O ana dek, Nic Deck konumalara hiç katlmamt.
Ormanc, söylenenleri dikkatle dinlemekle
yetiniyordu. Esrarengiz duvarlar, eski çalara uzanan kökeni ve
feodal görünümüyle yal kale, onda her zaman merak ve sayg uyandrmt.
Hatta, Werst’in herhangi bir sakini kadar saf olsa da, çok cesur
olduundan, birkaç kez sur duvarlarn amaya kalkmt.
Miriota’nn bu denli tehlikelerle dolu, maceral bir projeden onu
inatla vazgeçilmi olduunu tahmin edebiliriz. Bana buyruk
davranabildii zamanlarda da bu fikirler kafasnda vard, ama olsun!
Nianl bir erkein artk ba bal demektir, böylesi maceralarda
tehlikeye atlmak ya delilik olur ya da nianlya kar ilgisizlik. Yine
de, güzel kz, yalvarp yakarmalarna ramen, ormancnn projesini
uygulamaya koymasndan her zaman çekiniyordu. çini az da olsa
rahatlatan ey, Nic Deck’in kaleye gideceini resmen ilan
etmemesiydi. Çünkü kimsenin onu engelleyemeyeceini, böyle bir
etkiye sahip olmadn biliyordu -kendisi bile bunu baaramazd. Miriota
bunun farkndayd; Nic kararl ve inatç bir delikanlyd, verdii sözden
asla dönmezdi. “Söz azdan bir kere çkar,” derdi. Miriota, genç
adamn o anda neler düündüünü hissetseydi, büyük korkular içinde
olurdu.
Ne var ki, Nic Deck suskunluunu koruduundan, çkan sonuç, çobann
önerisinin kimse tarafndan kabul görmediiydi. Karpatlar atosu’nu, u
anda, içinde ecinniler varken ziyaret etmek kimin haddineydi, meer
ki kafay yemi olmasn?… Herkes, kendince bir ey yapmamann en iyi
gerekçelerini buluyordu… birô, böyle sapa yollarda kendini
tehlikeye atacak yata deildi… Öretmen okulunu brakamazd, Jonas
hanna göz kulak olmalyd, Frik’in otlatmas gereken koyunlar vard,
dier köylüler de kendi sürüleriyle ve biçilecek otlaryla ilgilenmek
zorundaydlar.
Hayr! Tek bir kii bile kendini feda etmeye raz olmuyordu, her biri
kendini ayr tutarak ayn laf tekrarlyordu:
“Kim ki kaleye gitme cesaretini gösterir, asla dönmeyebilir!” O
anda hann kaps aniden açld, oturanlar dehetle ürperdi. Doktor
Patak’t gelen. Öretmen Hermod’un sözünü etmi olduu u çocuk yiyen
devlerden biri
olduu elbette kolay kolay söylenemezdi. Hastas ölünce -bu durum,
yeteneinin olmasa da, tbbi basiretinin göstergesiydi- Doktor
Patak,
Kral Mathias‘tâki toplantya komutu. “Nihayet, geldi!” diye haykrd
Yargç Koltz. Doktor Patak, ilaç datr gibi, elini uzatp acele acele
herkesle tokalat ve oldukça ironik bir ses
tonuyla haykrd: “Evet, dostlarm, yine kale, deil mi?… u sizin Chort
kalesi!… Vah, ödlekler!… Brakn bu
yal ato duman çkarmak istiyorsa çkarsn!… Bizim u bilge Hermod’umuz
da duman çkarmyor mu, hem de gün boyu?… Gerçekten, bütün halk
korkudan sapsan kesilmi!… Vizifelerimde hep bundan söz edildi!…
Hortlaklar orada ate mi yakm?… Neden olmasn, belki de kafay
üütmülerdir, beyinleri nezle olmutur!… Ana burcun odalar Mays aynda
buz gibiymi demek
ki… Tabii eer öteki dünya için ekmek kzartmyorlarsa!… Eh! Tabii,
dirileceimiz kesinse, yukarda da beslenmek gerek!… Bunlar belki de
dolamaya çkm olan gökyüzü frnclardr…” Sözlerini bitirirken de bir
yn aka yapt. Werstliler bu akalardan hiç holanmyorlard. Doktor
Patak inanlmaz bir gevezelikle anlatyordu.
Braktlar konusun. Neden sonra, birô sordu: “Yani, doktor, kalede
olup bitenler sizce hiç önemli deil mi?… “Kesinlikle deil, Yargç
Koltz.” “Eer bahse girilirse… oraya gitmeye hazr olduunuzu
söylemitiniz, deil mi?…” “Ben mi?” dedi eski hastabakc. Sözlerinin
hatrlatlmasndan rahatsz olduunu hissettirmek
istemiyordu. “Hadi bakalm… Tekrarlayp durmuyor muydunuz bunu”? dedi
öretmen srarla. “Söyledim… kukusuz… dorusu… yalnzca söylemitim…”
“Yapmak gerek,” dedi Hermod. “Yapmak m?” “Evet… ve sizinle bahse
girmek yerine… size yalnzca rica etmekle yetiniyoruz,” diye
ekledi
Yargç Koltz. “Anlyor musunuz… dostlarm… elbette… böyle bir öneri…”
“Eh, madem ki tereddüt ediyorsunuz,” diye haykrd meyhaneci,” size
rica etmiyoruz… size
meydan okuyoruz!” “Meydan m okuyorsunuz?…” “Evet, doktor!” “Jonas,
fazla ileri gidiyorsunuz,” diye sözüne devam etti birô. “Patak’a
meydan okumamal…
Onun sözünün eri olduunu biliyoruz… O, yapacam dedii eyi yapar… bu
ister köye hizmet için olsun, isterse de tüm ülkeye hizmet
için.”
“Nasl, ciddi misiniz?… Karpatlar atosu’na gitmemi mi istiyorsunuz?”
diye sözüne devam etti doktor, krmz surat solmutu.
“Bundan kaçamazsnz,” diye cevap verdi kesin bir ekilde Yargç Koltz.
“Rica ederim… dostlarm… rica ederim… düünelim, lütfen!…” “Her ey
düünüldü,” dedi Jonas. “Aklnz banza toplayn… Benim oraya gitmem ne
ie yarar?… Orada kimi bulacam?…
Kaleye snm… ve kimseye zarar dokunmayan birkaç iyi insan…”
“Öyleyse,” diye karlk verdi Öretmen Hermod, “bunlar iyi yürekli
insanlarsa eer, onlardan
yana çekinecek bir eyiniz yok demektir, hem de onlara hizmet
etmeniz için bir frsat çkm olur. “Eer buna ihtiyaçlar varsa,” diye
karlk verdi Doktor Patak, “eer benden bunu talep
ederlerse, inann bana… tereddüt etmem… atoya gitmekte. Fakat, davet
edilmeden yerimden kmldamam, karlksz viziteye çkmam…
“Rahatszlnzn karl ödenecektir,” dedi Yargç Koltz, hiç
geciktirmeden. “Kim ödeyecek?” “Ben… biz… dilediiniz fiyata!” diye
cevap verdi Jonas’n müterilerinin çou. Sürekli sahte kahramanlk
taslamasna ramen, doktorun da, en azndan Werstli hemehrileri
kadar ödlek olduu ortadayd. Dahas, kendini inançsz biri olarak
gösterdikten sonra, bölgedeki efsaneleri bunca alaya aldktan sonra,
yapmas istenilen eyi reddederek zor duruma düüyordu. Yine
de, yola çknn maddi masraflar karlanacak olsa da, Karpatlar
atosu’na gitmek asla kafasna yatmyordu. Dolaysyla, bu ziyaretten
bir sonuç elde edilemeyecei, kaleyi kefetsin diye onu vekil seçen
köyün gülünç düecei gibi gerekçelere sarlmaya çalt… Gerekçeleri ie
yaramad.
“Bakn, doktor, bence riske atacanz bir ey kesinlikle yok,” diye
cevap verdi Öretmen Hermod, “madem ki ruhlara inanmyorsunuz…”
“Hayr… inanmyorum.” “mdi, atoya geri dönenler ruh deilse, insanlar
oraya yerlemi demektir, siz de onlarla tanm
olursunuz.” Öretmenin akl yürütmesi mantksz deildi: Karlk vermek
güçtü. “Tamam, Hermod,” diye cevap verdi Doktor Patak, “fakat beni
kalede alkoyabilirler…” “O zaman, sizi pek ho karladklar sonucu
çkar bundan,” diye cevap verdi Jonas. “Elbette; yine de eer yokluum
uzarsa, olur ya, köyde bana ihtiyac olan biri çkar…” “Hepimiz
gayet iyiyiz,” diye cevap verdi Yargç Koltz, “son hastanz da öbür
dünyaya bilet alal beri Werst’te tek bir hasta bile yok.” “Açkça
söyleyin… Gitmeye kararl msnz?” diye sordu hanc.
“Vallahi, hayr!” karln verdi doktor. “Yoo! Kesinlikle korkudan
deil… Bu büyücülük hikâyelerine inanmadm iyi biliyorsunuz…
Hakikaten, bu bana saçma geliyor ve tekrarlyorum, gülünç… Ana
burcun bacasndan duman çkyor diye mi… belki de duman olmayan bir
duman… Kesinlikle… hayr!… Karpatlar atosu’na gitmeyeceim…”
“Ben giderim!” Bu iki sözcüü söyleyerek konumaya katlan, ormanc Nic
Deck’ti. “Sen mi… Nic?” diye haykrd Yargç Koltz. “Ben… ama Patak’n
da bana elik etmesi
kouluyla.” Dorudan doruya doktora hitap etmiti. Paçay kurtarmak
için sçrad doktor. “Emin misin, ormanc?” diye karlk verdi. “Ben…
sana elik edeceim ha?… Elbette… zevkli
bir yolculuk olur… ikimiz birlikte… bir ie yarasa keke… tehlikeyi
göze alabilirdik… Bak, Nic, sen de iyi biliyorsun, kaleye gidecek
yol bile yok… Oraya varamayz…”
“Ben kaleye gideceim dedim,” dedi Nic Deck, “böyle dediime göre de
gideceim.” “Ama ben… ben demedim!…” diye haykrd doktor debelenerek,
sanki biri yakasna yapm
gibi. “Evet… dediniz…” diye karlk verdi Jonas. “Evet!… Evet!…” dedi
hazr bulunanlar,