40
Abdullah BÜYÜK DEĞİŞMEYEN GÜNDEMLERİMİZ SİYAH ÖFKE: MALCOLM X İNSANLARA FAYDALI OLMAK Yusuf YAVUZYILMAZ Ömer Faruk AKINAR KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14 SAYI: 53 Nisan - Mayıs - Haziran 2017 ISSN 1305 - 5356

KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

  • Upload
    others

  • View
    17

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Abdullah BÜYÜK

DEĞİŞMEYENGÜNDEMLERİMİZ

SİYAH ÖFKE:MALCOLM X

İNSANLARA FAYDALI OLMAK

Yusuf YAVUZYILMAZ Ömer Faruk AKINAR

KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14 SAYI: 53 Nisan - Mayıs - Haziran 2017 ISSN 1305 - 5356

Page 2: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Evimizi Şafakarı inşaattan aldık,

şimdi çok rahatız. Sizi de komşu olmaya

bekleriz.

www.safakari.com

Merkez: Şeker Mh. Ahmet Yesevi Cd. Arı İş Merkezi No. 76/3 Adapazarı / SAKARYA T: 0264 277 30 07 - 277 44 54

Şube: İncili Mh. Belediye İş Hanı No. 23 Karasu / SAKARYA T: 0264 718 20 15 F: 718 54 00

[email protected] www.safakari.com

Page 3: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

EditördenEditördenDemokrasi: “Halk hâkimiyetine dayandığı, halkın

kendi kendini idare etmesini esas aldığı kabul ve iddia edilen, seçimli idare şekli, halk idaresidir” diye tarif edilir.Ayrıca sistem olarak, “serbest seçim ve gizli oyla oluşan meclis; özerk bilim kurumları, hür basın; serbest ve tam inanç, düşünce, ifade, teşkilâtlanma ve teşebbüs hürriyeti; teminatlı muhalefet, hukukun üstünlüğü, bağımsız adliye ve temel insan haklarını güvenceye alma iddiasında olan siyasî bir rejim” olarak da tarif edilir.Lâkin hâkimiyet haklarının halka ait olduğunu iddia eden siyasî sistem ve yö-netim şekli olan demokrasi tanımlarında; “Halkın, halk için ve halk tarafından yö-netilmesidir” den, “Demokrasinin gerçek şekliyle -tariflerdeki gibi- hiçbir zaman var olmadığını ve olmayacağını-olamaya-cağını” ileri sürenler de olmuştur.Çünkü gerçekten de halk hiçbir zaman siyasî kararlara doğrudan katılma konu-sunda tam bir irade sâhibi olamaz. Bu se-beple her zaman idare edenler/ elitler ile idare edilenler ayrımına gitmek mecburiyeti vardır. Doğrudan doğru-ya kendini yönetebilme imkânına sâhip bulunmayan halk, yöneticilerini belli aralıklarla yapılan seçimlerle belirler ve bu yolla yönetime katılmış gibi olur!Burada karşımıza bir paradoks (açmaz, içinden çı-kılmaz bir durum) çıkar. Hani çoğunluğun kararının doğru olduğu, ona uyulması gerektiği kabulüyle; an-cak çoğunluğun kararının doğru olduğuna inanıp, öte yandan da o kararın dışında bir doğruya inanmanın, gerçek doğrunun o olduğu inancının yaşattığı çelişki! Yâni, her çoğunluk görüşünün doğru olamayacağı du-rumunun oluşturduğu çıkmaz.Maalesef bâtıl Batının hemen bütün düşünce, fikir, ide-oloji, doktrin ve felsefelerinde hep bu paradoksu/ çık-mazı yaşarız. Çünkü insan aklının ürünleridir ve aklın üstüne başka bir şey kondurmazlar. Bütün dünyaları bu dünyadır ve âhiret dertleri yoktur, yokmuş gibi düşünür ve yaşarlar.Hâlbuki âhiret inancı olanlar ve bir zaman gelip her şe-yin, ama her şeyin hesabının sorulacağı ve hesabının verileceği düşüncesinde olanlar böyle hoyrat yaşaya-

mazlar. Cumhuriyet de aynı demokrasi gibi târif ve tahriflere kurban gitmiş bir mefhumdur. Onun için de; “Başın-da Cumhurbaşkanı bulunan ve siyasî mekanizması nazarî/ teorik olarak seçimle kurulan devlet idaresi” dir derler. Yâni, devlet yönetiminde halkı temsil edecek kişilerin düzenli aralıklarla ve hür bir şekilde seçildiği; seçim aracılığı ile iktidarın halk çoğunluğunun tercihi-

ne göre belirlendiği; yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirine karşı bağımsız ve birbirine dengeli bir biçimde denetleme esası üzerine kurulu yönetim sistemidir!!! Şimdi kâğıdı kalemi bırakıp, arkamıza yaslanalım ve elimizi vicdanımıza ko-yarak bu tarifler ile en azından bizim memleketimizdeki yönetim, idare ve seçilme şekil ve şartlarını bir muhasebe edelim. Şahsen bu fakir 1970 senesinden beri, yâni 46-47 yıldır bu işlerde dönen fırıldakları az çok bilirim. Hele de 1980 kanlı ihtilâlı öncesi dönen dolaplar ile 28

Şubat 1997 o meş’um ve hain operasyonu ve bu millete kurulan tuzakları. O yıllar gençlik yıllarımızdı ve ilikle-rimize kadar hainlikleri, tuzakları ve acıları hissettik ve yaşadık. 1960 kanlı ve hain darbesini ise yaşayanlar ve belgelerden detaylı bir şekilde öğrenme imkânımız var. Devleti yönetenlerin, devlet güçlerini ellerine geçirmiş olanların düşünce ve uygulamalarında ise ne Cumhuri-yetin ne de Demokrasinin esâmîsi okunmuyordu. Çünkü öyle bir Cumhuriyet kurulmuştur ki, cumhurun hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Her işte olduğu gibi devleti kimlerin ve nasıl yöneteceğini de ancak onlar bilir, takdir eder ve uygularlardı; çünkü cumhur câhil, bilmez; ya davulcu ya da zurnacı derse ya! Ah, yüreği-miz o kadar yanık ki, daha neler söylenir yazılır, lâkin biz zülf-i yâre dokunmaktan değil de, hem yerimizin darlığından, hem ecinnileri fazla kızdırmayalım diye-rek firaset ve anlayışlarınıza havale ediyoruz.İşte, Demokrasi denilen şeyde de aynı Cumhuriyette ol-duğu gibi bir sürü oyunlar, düzenler, dalavereler (sakın kimse bize öyle şeyler yok mavalı okumasın, çünkü biz belgelerle konuşup, yazıyoruz ona göre!) yıllarca sürüp gitmektedir. İnşâallah Rabbimizin izniyle milletimiz bu oyunları bozsun ve bu son olsun, bu son olsun.

Sâhir AKÇA

“DEMOKRASİ” DENİLEN YALAN!

3

Page 4: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

iÇiNDEKiLERiÇiNDEKiLER

6

8

16

12

2624

Abdullah BÜYÜK

Hamza TEKİN

Sâhir AKÇA

FAALİYETLERİMİZYusuf YAVUZYILMAZ

Ömer Faruk AKPINAR

DEĞİŞMEYEN GÜNDEMLERİMİZ

BOŞANMADAKİYANLIŞLIKLAR

SİYAH ÖFKE:MALKOLM X

İNSANLARA FAYDALI OLMAK AYDINLIK

GECENİNKARANLIK SABAHI

4

Page 5: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

iÇiNDEKiLERRİBAT EĞİTİM VAKFI

Adapazarı Şûbesi Adına

Sahibi ve SorumluYazı İşleri Müdürü:

Gökhan ERKAN

Yayın Kurulu:Sâhir AKÇA

Yusuf Ertuğrul ERDEMGökhan ERKANYasin MÜSLİMMithat AYKAÇ

Genel Yayın Yönetmeni:Sâhir AKÇA

Reklâm Sorumlusu:0537 571 93 510532 314 33 58

İrtibat Adresi:Kemalpaşa Mh. 340. Sk.

(17 Ağustos Şehitliği Karşısı) No:57 Serdivan / SAKARYA

[email protected]

İrtibat: 0537 571 93 510546 611 98 36

Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 274 69 24

Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri

sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez.

İsim zikredilerek iktibas yapılabilir.

BASIM TARİHİ: Nisan 2017ISSN 1305 - 5356

30 32

34 35

29Halil ATALAYHER SÖZE KULAK VERMELİ17. HADİS

Yasin MÜSLİM

ARAL'DANİNSANLIĞA BAKIŞ ŞÂKİLE

Ubeyde CANLI

R. Fatıma AKÇA

36 İNSAN HAKKIİNSANA

Haticenur CANLI

38YÜREK MEDENİYETİ

HAYATIN YENİDEN İMARI: UMREKübra YAKAR

HUZURA YOLCULUK Ümmü Gülsüm ALP

5

RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ

YIL: 14 SAYI: 53 Nisan-Mayıs-Haziran / 2017

Page 6: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Müslüman bir şahsiyet olarak yaşadığımız çağın modern

gündemini takip etmeli, güncel hâdiseler hakkında bilgi sâhibi ol-malıyız. Zaten bunun aksini yapıp yaşadığı asrın şartlarını bilmeyen insan, İslâmiyet tarafından câhil kabul edilir. Îmanımızın gereği olarak ele alacağımız mevzular zamanla değişen gündem mad-deleri olmamalıdır. Gündemimi-zi en çok meşgul etmesi gereken konular, asırlardır toplumların ıslahına vesile olan, yeryüzünde yaşamış insanların yönlendiril-

mesine etki eden ve zamanla de-ğişmeyen mevzulardır. Zamanın değişmesiyle değişime uğrama-yan bu mevzuları bilmemiz ve anlamamız, inkârcıların giderek çoğaldığı günümüz dünyasında elzemdir:Tevhid inancı: İnkâr edenler ile peygamberler arasında Allah’ın varlığına dair bir görüş ayrılığı yaşanmamıştır. Firavun da dâhil olmak üzere bütün inkârcılar Allah’ın var olduğuna inanıyor-lardı. Fıtrata yerleştirilmiş bir ihtiyaç olan Yaratıcıya inanma hususunda sıkıntı yaşanmazken, tartışmalar Allah’ın birliği husu-sunda baş gösteriyordu. Tarihte Allah’ın varlığı tartışmalarına pek rastlanmaz. Asıl tartışılan mevzu, Allah’a şirk koşmak ol-muştur. Risâlet: Bazı kavimler kendilerin-den üstün bir varlığın peygamber olmasını istemişlerdir. Birçoğu da toplumda mal ve evlat bakı-mından üstün olan bir kişi yahut liderin peygamber olmasını talep etmiştir. Makam, şöhret hırsı ve kibir sebebiyle peygamberlik ve

Abd

ulla

h B

ÜY

ÜK

DEĞİŞMEYEN GÜNDEMLERİMİZ

Îmanımızın gereği olarak ele alacağımız mevzular zamanla değişen gündem maddeleri olmamalıdır. Gündemimizi en çok meşgul etmesi gereken konular, asırlardır toplumların ıslahına vesile olan, yeryüzünde yaşamış insanların yönlendirilmesine etki eden ve zamanla değişmeyen mevzulardır.

İnkâr edenler ile peygamberler arasında Allah’ın varlığına dair bir görüş ayrılığı yaşanmamıştır.Yaratıcıya inanma hususunda sıkıntı yaşanmazken, tartışmalar Allah’ın birliği hususunda baş gösteriyordu.

6

Page 7: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

risâleti kabul etmemişlerdir. Âhiret gününe îman: Âhirete iman mantıkla, akılla değil ancak kalple gerçekleşebilir. Âhirete gerçekten îman eden ve bu îmanı işler hâle gelen mü’minin bütün hayatı kendiliğinden düzene gi-recektir. Yâni, dünya hayatımızın düzenli hâle gelebilmesinin tek yolu âhiret hayatına dair sağlam bir îmana sâhip olmaktır. Evli-lik hayatında eşlerin birbiriyle iyi ilişki kurabilmesi de sağlam bir âhiret inancına bağlıdır. Zira âhirette her hareketinden hesap vereceğine îman eden, eşinin hakkından da hesaba çekileceği-ne inanan eşlerin bulunduğu bir ailede karşılıklı iletişim de sevi-yeli bir hâle gelecektir. Güzel ahlâk sâhibi olmak: Hz. Peygamber (sav)’e hitaben “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) buyuran yüce Rabbi-miz, kıyamete kadar yaşayacak her insanın dikkatini Efendimi-zin bu özelliğine çekerek değişi-me uğramayacak gündemlerimiz-den birine de işaret etmiştir. Sâlih amel: İnkârcılar kötü amel-leri tarih boyunca kolayca kabul ettikleri hâlde, sâlih amelleri ka-bul hususunda sıkıntı çıkarmış-lardır. Bugün toplum olarak, bi-raz İslâmî biraz câhili özellikleri bünyesinde barındıran karma ce-miyet hususunda ciddi bir farkın-dalığa şiddetle ihtiyaç duyuyoruz. Zira karma toplum, namaz kılıp ardından haram işleyen, adeta haramlarla farzları harman yap-mış bir toplumdur. Bugün karma toplum özelliğini taşıyarak gü-nahlara ve sâlih olmayan amel-lere karşı umursamaz tavır takı-nanlar İslâm toplumu için tehlike arz etmektedirler. İbâdet: Beynimizin, bedenimi-zin, fikrimizin ortaklaşa yapmış

olduğu her türlü meşru faaliyeti kapsayan çok geniş bir kavram-dır. Bu tanıma göre mü’minin ha-yatının her alanını ibâdet hâline getirmesi ve sevap kazanması mümkündür. Hadis-i şeriflerde İslâmiyet’in üzerine bina edildiği temeller olarak sayılan beş esasın herhangi birinin ifası hususunda gevşeklik gösterir, lakayt tavır ta-kınırsak dinimizin temelin sarsıl-ması neticesinde binanın çökme-si kaçınılmaz olacaktır.Tarihte peygamberler ve inkârcılar arasındaki tartışma-ların tümü bu konular hakkında olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de bu temel esasları takviye için kıs-salar, örnekler, teşvikler, korkut-malar, öğütler ve tenkitlerle yüce Rabbimiz bu mühim mevzuları kullarının etraflıca anlaması için adeta tafsilatlı bilgiler vermiş-tir. Mü’min bir şahsiyet olarak, Kur’ân’ın gündemimize koymuş olduğu bu konuları lütfen göz ardı etmeyelim, sun’i gündemler bu temel konuları unutmamıza se-bep olmasın.

Beynimizin, bedenimizin, fikrimizin ortaklaşa yapmış olduğu her türlü meşru faaliyeti kapsayan çok geniş bir kavramdır. Bu tanıma göre mü’minin hayatının her alanını ibâdet hâline getirmesi ve sevap kazanması mümkündür.

7

Page 8: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

BOŞANMADAKİ YANLIŞLIKLAR

Haksızca, zâlimce bir davra-nış sonucu ailenin yerle bir

olmasının peşinden toplumun karşılaştığı felâket ortada iken, İslâm’ın ailenin güçlenmesi için ortaya koyduğu öğretiler mey-danda iken, Müslümanlar son zamanlarda kendilerine zulme-derek dinlerinin ortaya koyduğu bu yöntemleri unutup bilmezden ve görmezden gelmeye devam et-mektedirler.Dinin bazı hükümlerini bilerek ve kasten bırakıp hasta akılla-rıyla bir kısmını da bozmaktadır-lar. Bunun sonucu üzücü olaylar üzücü fıkhî beyanlar meydana gelmektedir. Bu yanlışlıklar ve hatalardan, mesela geçineme-yen bir aileye hakem tayin etme meselesini alabilirsiniz. Eşler problemlerini çözemediklerinde başvurulması gereken İlâhî emir-lerden biridir bu.Ancak Müslümanlar neredeyse

bu emri yerine getirmemekte it-tifak etmişlerdir. Böyle bir şeye başvurulduğunda da sanki bir-leştirmek için değil de ayırmak ve ifsat etmek için çalışırlar. Hâlbuki İlâhî emir ıslah etme içindir.

“Karı kocanın arasının açılmasın-dan endişelenirseniz, erkeğin aile-sinden bir hakem ve kadının aile-sinden bir hakem gönderin; bunlar

düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur. Doğrusu Allah her şeyi bilen ve haberdar olandır.” (Nisa,35)Neden bu hakem meselesi önem-senmez? Küsler arasını barıştır-mak önemsiz mi? Babaları ve an-neleri yaşarken çocukları yetim bırakmak mı istenmektedir? Bu, Allah’ın çizdiği hidayet yolundan sapmaktır.İslâm’da boşanmak karı koca ilişkilerinden meydana gelen du-raklama sonucu meydana gelir, yoksa aile ipini dururken kopar-mak için başvurulan bir kural değildir. Bundan dolayıdır ki bo-şanmaya karar verildiğinde, ka-dın kocasının evinden boşandığı andan itibaren çıkarılmayacaktır. Kimse çıkaramadığı gibi kadının-da çıkmaması gerekir. Çünkü o ev hâlâ kadını da evidir. Erkek iddet müddeti içinde aslâ çıkaramaya-caktır.

Ham

za T

EK

İN

Bu yanlışlıklar ve hatalardan, mesela geçinemeyen bir aileye hakem tayin etme meselesini alabilirsiniz. Eşler problemlerini çözemediklerinde başvurulması gereken İlâhî emirlerden biridir bu. Ancak Müslümanlar neredeyse bu emri yerine getirmemekte ittifak etmişlerdir.

Neden bu hakem meselesi önemsenmez? Küsler arasını barıştırmak önemsiz mi? Babaları ve anneleri yaşarken çocukları yetim bırakmak mı istenmektedir? Bu, Allah’ın çizdiği hidayet yolundan sapmaktır.

8

Page 9: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Ama Müslümanlar böylemi yapı-yor? Boşanma kelimesini duydu-ğu andan itibaren kadın kocasını evinde kalabiliyor mu?Toplum buna hiç önem vermeyip yerine getirmiyor. Boşanan kadın hemen o evi terk ediyor. Kalmak istese bile öfke ile dolmuş aile direklerini yıkan koca tarafın-da zorla çıkartılıyor. Bu çocukça davranış şu âyetin emrini yerine getirmeyi engelliyor: “Ey Peygam-ber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşa-yın ve iddeti sayın; Rabbiniz olan Allah’tan sakının; onları, apaçık bir hayasızlık yapmaları hâli bir yana evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Allah’ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından bir hâl meydana getirir.” (Talak, 1)

Boşamadaki şartlar:1- Kadın temizlendikten sonra id-detleri içinde olmalı,2- Erkekler iddeti saymakla yü-kümlüdür,3- Erkekler kadınları evden çıkar-mayacak, kadınlarda çıkmaya-caktır. Yapılması gereken başka şeyde var: “Kadınların iddet süre-leri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da onlardan ayrılın; içinizden de iki âdil şâhit getirin; şâhidliği Allah için yapın; işte bu, Allah’a ve âhiret gününe

inanan kimseye verilen öğüttür.

Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağ-lar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah’a güvenen kimseye O yeter. Allah, buyruğunu yerine geti-rendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir.” (Talak, 2-3)4- Boşanmada dördüncü şart “içi-nizden de iki âdil şâhit getirin; şâhitliği Allah için yapın” şartı-dır. Bugün Müslümanlar bu dört şartın dördünü de yapmamakta, terk etmekte, uymamaktadır. Do-layısıyla tek kelimeyle meydana gelen boşamalar geçersiz, bâtıl ve hükümsüzdür.

İslâm boşamada kadının evde kalmasını farz ve şart kılıyor, bu-nunla kastedilen iki tarafın bir daha düşünmelerini sağlamak, durumlarını yeniden gözden ge-çirmek, geçmişte yaşadıklarını bir daha hatırlamak, eğer çocuk varsa onların geleceğini hatıra getirmektir.Boşama kelimesini duyduktan sonra hemen evden ayrılmak, evi terk etmek tekrar anlaşma fırsatı-nı, suların tekrar mecrasına ak-masını sağlamayı kaçırmaktır. Evde kalınırsa aklın ahmaklığa

gâlip gelmesi de sağlanacaktır.

Boşanmaya karar verildiğinde, kadın kocasının evinden boşandığı andan itibaren çıkarılmayacaktır. Kimse çıkaramadığı gibi kadınında çıkmaması gerekir. Çünkü o ev hâlâ kadını da evidir.

9

Page 10: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Boşanmak bir tek kelimeyi söyleyerek meydana gelen bir olay değildir. İlâhî kitaptaki boşama şartları yerine getirilerek ancak bu hüküm meydana gelir. O şartlar oluşmadığı müddetçe söylenen talak kelimesinin hiçbir manası ve geçerliliği yoktur.

Onun için Mevlâ (cc); “…Bilmez-sin, olur ki, Allah bunun ardından bir hâl meydana getirir” buyur-maktadır.Ancak ne yazık ki Müslümanlar bu konuda da sınırı çiğnemek-tedirler. Boşanmak bir tek keli-meyi söyleyerek meydana gelen bir olay değildir. İlâhî kitaptaki boşama şartları yerine getirilerek ancak bu hüküm meydana gelir. O şartlar oluşmadığı müddetçe söylenen talak kelimesinin hiçbir manası ve geçerliliği yoktur.Bir ilâcın ilâç olması için içinde şifa verecek maddeleri ihtiva et-mesi gerekir. Ayrıca o ilâç dokto-run tarif ve emrine, tavsiyesine göre alınacaktır, öyle alınmazsa ilâcın hiçbir faydası olmadığı gibi zararı da olacaktır. Tabibin tav-siyesine uymayan bir yöntemle ilâcı alan başına gelen felaketten doktoru değil kendini ayıplaması ve kötülemesi gerekir.İslâm’ın mubah ve caiz gördüğü boşamanın sınır ve şartları var-dır. Öncelikle kadın hayızdan da temizlenmiş olacak, üç ay içinde kocası onunla ilişkiye girmeye-cektir. Kadın evde kalmaya de-vam edecek, bu kararı veren kişi bu müddet içinde ilişkiye girme-yecek bu zor durumu bilen biri-nin ağzından boşama lafzı artık nasıl çıkar düşünmek gerekir. Üç temizlik böyle bekledikten sonra boş kelimesini kullanması, kulla-nırken de boşadığına dair yanın-da iki şâhidin bulunması gereke-cektir. İddetleri içinde boşamak farzdır. Hayız hâlindeki boşama-lar asla geçerli değildir.Hz. Rasûl (sav)’ün tatbikatı bu-dur, çünkü âyette istenen böy-ledir. Ama gelin görün ki bugün Müslümanların tümünün inkâr ederek yapmadığı ve Allah’ın koy-

duğu sınırı çiğnediği bir aymazlık yaşanmaktadır.Bu şartlara uymayarak meyda-na gelen bir boşama haramdır, yasaktır ve boşanma meydana gelemeyecektir. Çünkü şartlarına riayet edilmeden yapılan bir bo-şamadır. Şart yoksa meşruiyette yoktur. Hz. Rasûl (sav) buyurur; “Bizim tebliğ ettiğimiz bu dinde, dinden olamayan bir şey icat edip ihdas edenin bu yaptığı merdut ve metruktür.” (Müslim)

Müslümanlar bugün öyle bir ga-rip davranış içindeler ki, boşama meselesinde İlâhî emirlerden hiç birine uymamaktadırlar. Bid’at boşama denen bir boşamayı İlâhî emir gibi tatbike devam etmek-tedirler. Genel fıkıhçılar bunu kabul etmiyor, ama ne yazık ki bazı fıkıhçı denenler bunun deva-mında bir mahzur görmemişler, sürüp gitmektedir.Hatta boşama o kadar mebzul hâle gelmiş ki câhil kafalar bo-şamayı bir yemin olarak kullan-maktadırlar. Hâlbuki yemin İlâhî isimlerle olur.Hele, şartlı boşama denen bir bo-şama var ki, Müslümanların ne acınacak hâle düştüklerini gös-

termekte bir numaralı örnektir. Filanca ile konuşursan boşsun, filana gidersen boşsun şeklinde olan bu boşama tamamıyla bir saçmalıktır, ne Kitapta, ne Sün-nette ne de Rasûlün tatbikatında aslâ yeri yoktur. Bu bakımdan geleneksel fıkıh kitaplarımızdaki boşama ile ilgili hükümlerin çoğu Roma hukukundan, Yunan huku-kundan bize bulaşanlardır. Sev-gili okuyucular tüm mezheplerin fıkıh kitaplarını açıp bakarlarsa, talakla ilgili bir hayli âyetten hiç birini görmeyecekledir. Sâdece bazıları bazı âyetlerin başını ve sonunu kırparak kelimeler aldığı-nı müşâhede edeceklerdir. Bir işi güçlendirmek için avradım boş olsun sözü de bu saçmalıklardan biridir. Bunlar boş laflardır hiçbir değeri ve kıymeti yoktur.Sarhoş birinin boşamasının, uyuşturucu kullanan birinin boş ol lafzını kullanmasının aslâ de-ğeri ve geçerliliği olamaz. Ağız alışkanlığı ile boş ol kelimesini kullanan birinin boşamayı kast etmediği sorduğunuzda anlaşıla-caktır.Evlilik akdi sağlam irade ve sağ-görü üzerine kurulduğunda ta-mam olur. Bu akdin sonlandırıl-ması da yine sağgörü, irade ve azimledir. Onun için İlâhî Kitapta boşamak için konan şartlara ve sınırlara uymak farzdır, gerekli-dir lâzımdır.

10

Page 11: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

• Laminat Parke• İç Kapı• Çelik Kapı• Duşa Kabin• Alüminyum Korkuluk Sistemleri• Mutfak Dolabı• Katlanır Cam Sistemleri

İstiklal Mh. Bağlar Cd. No:5/A Serdivan / [email protected]

0264 333 14 530532 708 95 24

Page 12: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Siyahların Amerika’daki serüve-ninde en büyük kırılma anı, si-yahların İslâmiyet’i kabul etmesi

sonucu ortaya çıkan Afrika kö-kenli siyah Müslümanlardır.

Amerika’daki ırk ayırımcı-lığı, siyahların insan yeri-

ne konulmaması ve toplumun her alanında ayırımcılığa tabi

tutulan siyahların İslâm dinini seçmeleri kuşkusuz Afrikalılar için dönüm noktasıdır.

Yusu

f YA

VUZY

ILM

AZ

SİYAH ÖFKE: MALCOLM X

12

Page 13: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Siyahların Amerika’daki serü-veninden “Malcolm X” adlı

kitabın yazarı olan Alex Haley’in “Kökler” adlı eseri ile haberdar olmuştuk. “Kökler”in kahramanı olan Kunta Kinte’nin Afrika’da yaşadığı topraklardan koparılıp Amerika’ya getiriliş sürecini ve Amerika’daki varolma savaşı-nı anlatıyordu. Kuşkusuz Kunta Kinte’nin şahsında Amerika’ya göçen insanların dramı anla-tılıyordu. Hiç kuşkusuz bugün Amerika’da yaşayan Afro-Ame-rikalıların ataları bunlardı ve Amerika’ya getirilirken insanlık dışı her türlü davranışa muhatap olmuşlardı.Siyahların Amerika’daki serü-veninde en büyük kırılma anı, siyahların İslâmiyet’i kabul et-mesi sonucu ortaya çıkan Afrika kökenli siyah Müslümanlardır. İslâm inancını kabul etmeleri Af-rika kökenli zencilere kendilerini var edecek ve uğrunda mücâdele edecekleri yeni bir kimlik kazan-dırmıştır.

Amerika’daki ırk ayırımcılığı, siyahların insan yerine konul-maması ve toplumun her ala-nında ayırımcılığa tabi tutulan siyahların İslâm dinini seçmeleri kuşkusuz Afrikalılar için dönüm noktasıdır. Bu olay siyahların mücâdelesine yeni bir ivme ka-

zandıracaktır. Siyahlar için İslâm, dillerine, kültürlerine, özlerine dönüş an-lamı taşıyordu. Aslında bu sonuç beklenmeyen bir durum değildir. Çünkü İslâm gittiği her coğrafya-da özgürlüğün simgesi olmuştur. Amerikalı siyahlar İslâm’la tanış-tığı andan itibaren hayatlarında yeni bir sayfa açılmıştır. Malcolm X, mücadeleci kişiliği ile bu yeni sayfanın en önemli aktörlerinden biridir. Malcolm X, anne ve babanın sü-rekli kavga ettikleri sekiz çocuklu fakir bir ailenin üyesidir. Babası-nı küçük yaşta kaybeden Malcolm X, annesini de akıl hastanesine yatırmak zorunda kalmıştır. Öyle görülüyor ki, zor bir çocukluk ve gençlik devresi geçirmesi Mal-colm X’e mücâdeleci bir kimlik kazandırmıştır. Gençlik yılların-da boksa ilgi duyan Malcolm X, yaptığı karşılaşmalarda başarısız olduğundan sporu bırakmıştır. Bir süre ıslahevinde de kalan Mal-colm, gençlik yıllarında birçok yasadışı işlere bulaşmıştır. Artık o, Harlem’in arka sokaklarında her türlü gayrimeşru davranışın baş aktörüdür. Dümencilik; esrar, kokain, sigara satmak, uyuşturu-cu ticareti gibi işlerle uğraşmak-tadır. Sonunda yakalanarak yedi yıl kalacağı ve düşüncelerinin köklü bir değişime uğrayacağı ha-pishaneye girecektir. Kuşkusuz kitabın en önemli özel-liği Malcolm X’in İslâmı Elijah Muhammed’in genel olarak beyaz karşıtlığı üzerinden anlamlan-dırması üzerinden tanıması idi. Kuşkusuz Malcolm X’in Mekke gezisi, hem İslâm anlayışında köklü değişimlere yol açmış, hem de Elijah Muhammed’den ayrı bir daha evrensel İslâm anlayışına ulaşmıştır.

Alex Haley’in “Siyah Müslüman-lara” ilgi duyması 1955 yılına dayanıyor. Alex Haley’in Mal-colm X’e hayatını yazma isteğini ilettiğinde Malcolm X’in cevabı, Malcolm X’in İslâm anlayışının hala ırkçı öğeler taşıdığını göster-mektedir. “Sen de beyaz adamın gönderdiği maşalardan birisin… Hiçbir beyazın sözleri, üzerine yazıldığı bir kâğıt parçası kadar bile değerli değildir.” (Malcolm X, Alex Haley, ter: Yusuf Kaplan, İn-san yayınları)

Malcolm X, kendini Amerika’nın en kızgın adamı olarak tanımla-mıştır. Kuşkusuz bu tanımlama, Amerika’da gördüğü ayırımcılık ve geçirdiği zorlu yılların bir so-nucu olsa gerekir. Malcolm X, kişisel olarak ön plâna çıkmayı sevmeyen bir karaktere sâhiptir. Bu yüzden sürekli olarak liderini öne çıkarmaya çalışan bir anlayı-şa sahiptir. Malcolm X, asla uzlaşma sevme-yen bir kişiliğe sâhiptir. Bu ko-nuda sadece bireysel bir tutkusu kahveye olan bağlılığı istisnadır. Alex Haley, bir konuşmalarında “Kahve, uzlaşmaktan hoşlan-dığım tek şeydir” (Alex Haley, Malcolm X) demişti. Başlangıçta liderine o kadar bağlıdır ki, ken-disi hakkında yazılacak kitaba

Siyahlar için İslâm, dille-rine, kültürlerine, özlerine dönüş anlamı taşıyordu. Aslında bu sonuç beklen-meyen bir durum değildir. Çünkü İslâm gittiği her coğ-rafyada özgürlüğün simgesi olmuştur.

Malcolm X, günümüz dün-yasında modernizmin baskı-sıyla, insanın düşünmekten uzaklaştığını savunur. As-lında onun birincil sorunu Amerikan yaşam tarzının zencileri görmezden gelen, dışlayan anlayışıdır.

13

Page 14: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

şu ithafın yazılmasını istemiştir: “Bu kitabı, beni Amerika’da, yer-yüzünün en çirkef uygarlık ve toplumunun bataklık ve pislikleri içinde bulan, beni oradan çekip çıkaran, beni arındıran, ayakla-rım üzerinden durduran ve beni bugünkü hâline getiren Muhte-rem Elija Muhammed’e ithaf edi-yorum” ( Alex Haley, Malcolm X)Malcolm X, günümüz dünyasında modernizmin baskısıyla, insanın düşünmekten uzaklaştığını savu-nur. Aslında onun birincil sorunu Amerikan yaşam tarzının zenci-leri görmezden gelen, dışlayan anlayışıdır. Ne yazık ki, günümüz dünyasında geçerli ilişki biçim-leri, hayatı yönlendiren değerler insanın düşünmesini engellemek-tedir. “Bugünün hızlı dünyasında tefekkür ya da derin düşünceye yer yok. Bir mahkûmun iyiye kul-lanabileceği vakti bol oluyor. Bir insanın düşünmeye ihtiyacı var-

sa, gidebileceği en iyi yer, bana sorulursa, üniversiteden sonra hapishânedir. İnsan teşvik edilir-se hapishânede hayatını değişti-rebilir.” (Alex Haley, Malcolm X) Malcolm X’in hayatının birinci büyük dönüşümünü hapishânede geçirmesi, hapishâne hakkındaki düşüncelerini etkilemiştir kuşku-suz. Malcolm X, uzun süre beyazlara güvenilemeyeceği tezini temel düşüncelerden biri olarak koru-muştur. Beyazlar hakkında hiçbir olumlu görüşe sâhip değildir. “Be-yaz adam gülmesini beceremez. Sâdece dişlerini gösterir o. Ama biz biliriz nasıl gülüneceğini. Ka-tıla katıla gülmesini biliriz biz, ta içimizden… Beyaz adam gerçekten korkuyor. Gerçek, beyaz adamın nefesini tıkıyor, takatini kesiyor; ona küçük bir gerçekten söz ede-cek olsanız bakın nasıl kızaracak-tır yüzü.” (Alex Haley, Malcolm X)

Malcolm X’in önemli özelliklerin-den biri de kitap okumaya düşkün olmasıdır. O, insanın okuduğu bir kitabın bile insan hayatının de-ğişimine yol açabileceğini savu-nuyordu. Özellikle hapishânede kaldığı dönem boyunca çok farklı okumalar yapmıştır. Bu okumalar daha sonraki hayatında önemli değişimlere yol açmıştır. Malcolm X’in hayatındaki ikinci ve en büyük dönüm noktası Mek-ke ve İslâm ülkelerine yaptığı se-yahatler olmuştur. Bu seyahatler, hem İslâm hakkındaki, hem de beyazlar hakkındaki düşüncele-rini kökten değişime uğratmıştır. Malcolm X, “Artık bütün beyazla-rın şeytan olduğunu düşünmedi-ğinizi açık kalplilikler öğrenebi-lir miyiz?” şeklindeki soruya şu cevabı verir: “Doğrudur efendim! Mekke’ye yaptığım seyahat, göz-lerimi açtı. Artık ırkçılığa iltifat etmiyorum. Bu konulardaki dü-şüncelerimi düzeltmiş bulunuyo-rum ve artık beyazların da insan olduklarına inanıyorum… Zenci-lerle olan beşerî münasebetlerin-de bu inancı yıkıcı davranışların-da bulunmadıkları sürece tabi… Irkçı falan değilim ben. Beyazları, beyaz oldukları için suçlamıyo-rum, ama yaptıklarından dolayı suçluyorum. Beyazların hiçbir istisna gözetmeksizin topyekûn bizim halkımıza reva gördükleri davranışı hedef alıyorum.” (Alex Haley, Malcolm X)Bu noktadan itibaren Elijah Mu-hammed ile olan ilişkisi de gide-rek bozulmaya başlar. Çünkü Eli-jah Muhammed’in siyahları temel alan ırkçı İslâm anlayışına karşı evrensel bir İslâm anlayışına ulaşmıştır. Malcolm X, Kâbe’deki duygularını ve geçirdiği değişim hakkındaki şu değerlendirmesi oldukça açıklayıcıdır: “Dünyanın

Malcolm X’in hayatındaki ikinci ve en büyük dönüm nok-tası Mekke ve İslâm ülkelerine yaptığı seyahatler olmuştur. Bu seyahatler, hem İslâm hakkındaki, hem de beyazlar hakkındaki düşüncelerini kökten değişime uğratmıştır.

14

Page 15: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

her yerinden gelen, yüzbinler-ce hacı vardı. Her renkten insan vardı; mavi gözlü sarışınlardan tutun da Afrikalı karaderililere değin. Ama tümümüz de, birlik ve beraberlik anlayışına bağlı ola-rak, aynı ibâdetleri yapmakla bü-tünleşiyorduk; oysa Amerika’da gördüklerimize bakıp beyazlarla ötekiler arasında hiçbir zaman kardeşlik diye bir şeyin olamaya-cağına inanırdık… Hacca gitmek, görüş açımı olabildiğince geniş-letmiştir; bu gezi yeni bir anla-yış üfledi benim ruhuma. Kutsal Belde’de geçirdiğim iki hafta içe-risinde, Amerika’da geçirdiğim otuzdokuz yıl boyunca hiç rast-lamadığım şeylere tanık oldum. Bütün ırkları, bütün renkleri tanı-dım; hem de gerçek bir kardeşlik anlayışı içerisinde! Tek bir yürek gibi çarpan! Tek bir beden gibi yaşayan! Tek bir varlık gibi hare-ket eden! Irk ayırımcıları yok; bu sözcüklerin ne anlama geldiğini, ne işe yaradığını bildikleri yok o insanların.” ( Alex Haley,Malcom X) Bu kuşkusuz çok büyük bir pa-radigma değişimidir ki, Malcom X’in bundan sonraki hayatına bu paradigma değişimi damgasını vuracaktır. Malcolm X, bireysel sorumlulu-ğu öne alan bir anlayışa sâhiptir. “İster kurşun atıyor olunuz, ister oy atıyor olunuz, hedefinizi iyi seçmelisiniz; kuklayı vurma-malısınız, kuklacıyı vurmalı-sınız.” (Alex Haley, Malcolm X) Malcolm X’e göre insan özgür-lük mücâdelesine giriştiğinde, hapishâneye girmek de dâhil her türlü zorluğa göğüs germeyi bil-melidir. Malcolm X, Mekke seyahatinden sonra kendisine karşı oluşturu-lan olumsuz kamuoyundan, ya-pılan saldırıların ve tehditlerin

arkasında “Siyah Müslümanlar Teşkilatının” olduğunu savunur. “Birleşik devletleri karış karış ta-rarsanız bu tehditleri Siyah Müs-lümanlar teşkilatından daha iyi becerecek bir başka teşkilat daha bulamazsınız.” (Alex Haley, Mal-colm X). Kuşkusuz bu tehditlerin ve eleştirilerin altında Elijah Mu-hammed ile yaşadığı ayrışma yer almaktadır. Bu yüzden kendisine yönelik tehditlerin arkasında da, olası bir saldırının arkasında da bu teşkilatı görmektedir. Ancak Malcolm X, Siyah Müslümanlar teşkilatının saldırgan davranışla-rının kendisini doğru bildiği yol-dan döndüremeyeceğini savunur.Malcolm X, tâbiri caizse bir faili meçhul cinayete kurban gitmiş-

tir. Cenaze töreni sırasında Elijah Muhammed, yaptığı konuşmada, aralarında olan husumetten Mal-colm X’i sorumlu tuttuğunu, ama ona kendilerinden bir kötülük gelmeyeceğini ifade etmiştir. “Şu an benim konuşmakta olduğum bu kürsüden Malcolm de uzun-ca bir zaman hitap etti size. O günlerde emniyetteydi Malcolm, sevilmekteydi Malcolm. Bizzat Allah koruyordu Malcolm’ü… Bir yılı aşkın bir zamandır, Malcolm başıboş bırakılmıştı. Gitmedik yer bırakmadı; Asya’ya gitti, Avrupa’ya gitti, Afrika’ya gitti, hatta Mekke’ye bile gitti, herke-si bana düşman ilân etmek için her yere gitti. Sonra da döndü ve düşmanlarımızdan artık nefret etmememizi öğütlemeye başladı. (…) Nefretini kusmak ve çamur at-mak için birkaç hafta önce döndü Amerika’ya; bütün işi gücü beni gözden düşürmeye çalışmaktı. (…) Biz Malcolm’ü öldürmeye ni-yet etmedik ve asla teşebbüs de etmedik. Bizden Malcolm’e kesin-likle kötülük gelmez, bunu dünya âlem bilir. Benim onu sevdiğimi herkes bilir. Kendi aptalca dü-şünceleri sürükledi bu âkıbete.” (Alex Haley, Malcolm X)Öyle görülüyor ki, Elija Muham-med, evrensel bir İslâm anlayışı-na ulaşan Malcolm X’den nefret etmektedir. Çünkü kendi anlayışı siyahların beyazlardan üstün-lüğüne dayalı ırkçı bir anlayışı temel alıyordu. Aralarında derin bir anlaşmazlığın olduğu açıktır. Ancak bu anlaşmazlığın Malcolm X’in öldürülmesinde ne kadar etkili olduğunu bilmeye imkân yoktur. Malcolm X, Amerika’da İslâmî an-layışın gelişmesinde büyük katkı-ları olan bir mücâdele insanıydı. Rûhu şâd olsun.

Öyle görülüyor ki, Elija Muhammed, evrensel bir İslâm anlayışına ulaşan Malcolm X’den nefret etmektedir. Çünkü kendi anlayışı siyahların beyazlardan üstünlüğüne dayalı ırkçı bir anlayışı temel alıyordu.

15

Page 16: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

FaaliyetlerimizFaaliyetlerimiz

MİLLÎ İRADE BULAŞMALARI“15 Temmuz Darbe Girişmesi”nden sonrası bir araya gelen Sivil Toplum Kuruluşları periyodik toplantı-lara devam etmektedir. Üçüncüsüne Sakarya Valisi Sayın Hüseyin Avni Coş Beyin de katıldığı “Millî İrade Buluşmaları” her ay gerçek-leştirilmektedir. 15 Temmuz darbe girişimiyle başlayan, daya-nışma ve birlik buluşmaları olarak devam eden ve birçok kesimden farklı STK’ların katıldığı kah-valtılı programa ilgi de büyük. “Millî İrade Guru-bu” olarak adlandırılan bu faaliyet, Sakarya’nın değerli STK başkanlarını bir araya getirmeye devam etmektedir.

16

Page 17: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

RİBAT EĞİTİM VAKFI 2017 UMRE PROGRAMIVakıf Şubemizin Sosyal İşler Birimi tarafın-dan organize edilen “Ribat Eğitim Vakfı Umre Programı”mızı, 2017 Sömestr Dönemi 22 Ocak–5 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirdik. Vak-fımız bünyesinde faaliyet gösteren İzmit, İstan-bul, İzmir, Konya, Kahramanmaraş, Kütahya ve Sakarya gibi değişik şehirlerdeki kardeşlerimiz ve Muhterem Abdullah Büyük Hocamızın reh-berliğinde 60 kişilik bir gurupla gerçekleştiril-miştir. 12 gün süren Mekke ziyaretinde Arafat, Mina,

Müzdelife, Jamarat, Hira ve Sevr mağaraları-nın yanı sıra Cennetü’l Mualla ve Cin Mescidi ziyaretleriyle birlikte Kâbe’de ki ibâdetlerimizi gerçekleştirdik. 3 günlük Medine ziyaretimizde ise Kuba , Kıbleteyn, Yedi Mescidler ve Uhud ile Mescid-i Nebevî de ibâdet ve ziyaretlerimizi gerçekleştirdik. Bu projeyi gerçekleştirmemizi nasip eden Rab-bimize hamd olsun. Rabbimiz bu mübârek top-raklara herkese en kısa zaman da gitmeyi ve Umre ile Hac ibâdetlerini yapmayı nasip eylesin.

17

Page 18: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

2017 yılı Ocak ve Mart aylarında Vakıf Şube Merkezimiz Konferans Salonumuzda Hamza Tekin Hocamız; “Tefsir Dersleri”: Muhterem Ho-camız o güzel ilim ve hitabıyla Kur’ân âyetlerini yine Kur’ân âyetleriyle tefsir ederek, Müslüman-ların Kur’ân ile olan irtibatlarını kuvvetlendirme-leri konusunda mesajlar sundu. Harun Burucu Hocamız; “Kevnî Âyetler”: (Âyet: İz, işaret, alâmet, belirti, mucize, ibret mânâlarındadır. Allah’ın âyetlerinden kasıt ise; Allah’ın yarattığı her şey, kâinat, beşeriyat, hayvânat, nebâtat; can-lı-cansız bütün yaratılmışlar Allah’ın varlığını bil-diren birer işaret, birer alâmettir. Allah (cc) şöyle buyurur: “Hâlâ Kur’ân üzerinde gereği gibi düşün-meyecekler mi? Eğer o Kur’ân, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, O’nda birçok tutarsızlık bulurlardı.” (Nisâ, 82) Allah (cc)’ın âyetleri iki çeşittir. 1. Kevnî âyetler: Bu âyetler Allah’ın yarattığı her şeyi ifade eder. Meselâ: Güneş, ay, yıldızlar, insanlar, hayvan-lar, bitkiler, sular, nehirler ve denizler, meyve ve

sebzeler, otlar, dağlar-taşlar, ovalar, vs. Bunların hepsi birer kevnî âyetlerdir. Kısaca kâinatla ilgili olan her şey, yaratılmış olan her şey birer kevnî âyettir. 2. Şer’i âyetler: Allah (cc)’ın Rasûllerine vahiyle bildirdikleridir. Kur’ân-ı Kerîm ve için-deki hükümler ile Rasûlullah (sav) Efendimizin Sünneti’dir.) İle ilgili sohbetlerine devam etmek-tedir. Yusuf Yavuzyılmaz Hocamız; Her ay bir konu-ya, daha çok güncel konulara Müslüman bakış açısıyla yorumlar getirmekte ve Mart ayı içinse, Türkiye fikir dünyasına, özellikle de gençlik üze-rinde etkisi itibariyle “Necip Fazıl ve Fikir Dün-yası” konulu sohbetini yaptı.Cevat Topkara Hocamız ise; Müslümanların olmazsa olmaz ibâdeti olan, dirilişlerinin ve kı-yamlarının-ayağa kalkışlarının sembolü olan, ancak her nedense biraz es geçilen “Namaz’ın Önemi” ile ilgili Cuma Sohbetlerini gerçekleştir-mişlerdir.

CUMA SOHBETLERİ

18

Page 19: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Harun Burucu Cevat Topkara

Hamza Tekin Hocaefendi

Yusuf Yavuzyılmaz

Hamza Tekin Hocaefendi

19

Page 20: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

KONFERANSLARKonferanslarımızı da artık Vakıf Şube Merkezimiz Konferans Salonumuzda yapmaktayız. Her ay en az bir, bazen iki konferans şeklinde devam etmektedir.Ramazan Kayan Hocamız; “Îman Ciddiyet İster”: “Hocamız konferansın bütününü belli başlıklar hâlinde maddeleyip gözden kaçırılmaması gere-ken noktalar esasında izah etti. Muhterem hoca-mızın sunmuş olduğu konuların başlıkları genel olarak şöyle olmuştur: 1- İslâm’ı konuşmak, yo-rumlamak, 2-Fetva vermek, fıkıh üretmek, 3-Kul-luk, sâlih amel, ibâdet hayatı, 4-Ahlâkî duruş, top-lumsal ilişkiler, 5- Allah’ın hududunu, haram-helâl çizgisini korumak, 6-Kadın-erkek ilişkileri (karşı cins ilişkileri), 7-Kardeşlik, 8-İslâmî davet, 9- İslâmî Hareket, İslâmî mücadele, 10-Cennet.” Konuları ile Müslümanların îmanlarına nasıl sâhip çıkmaları ge-rektiğini anlattılar. Abdullah Büyük Hocamız; “Fetih ve Cihad Alanın-daki Sorumluluk ve Vazifelerimiz”: Muhterem Ho-camız, Müslümanların fert, aile ve toplum olarak fetih ve cihad (gönüllerin fethi ve bu yoldaki gayret-lerin gösterilmesi) alanlarındaki sorumlulukları ve bu sorumluluğun getirdiği vazifeleri, bunların so-rumluluğunun yüklenilmesi ve gereğinin yapılması hakkında irşad edici ve uyarıcı tebliğlerini takdim ettiler. Faruk Beşer Hocamız; “Kur’ân Müslümanlığı ve Sünnet”: Müslüman toplumlar, guruplar arasındaki Kur’ân ve Sünnet’e bakış açılarındaki yanlışlıklara

parmak basarak, Müslümanların cemaatleşmesi-nin olmazsa olmaz, fırkalaşmaların ise illâki kaçınıl-ması gereken bir durum olduğunu Kur’ân âyetleri ve Hadislerle izah ettiler.Ali Rıza Akgün Hocamız; “Tekfir”: Ümmetin en bü-yük çıkmazlarından, düşmanlıklarından biri olan tekfir konusunu, başlangıç ve sebepleri üzerinden, günümüzdeki durumu ile ilgili olarak da güzel ve çâreler de sunarak izahatlarda bulundu.Macaristan’dan eski Katolik Lider Tibor Putnoki ve 2 asistanı, Almanya’dan Almanya Medina Derneği Kurucusu Cemâleddin Özdemir Bey ve arkadaşları A.N. Koç, Berat ve Atilla beyler ile Alman mühtedî Max Wittmann şehrimize ve vakfımıza misafir ol-dular. 24 Mart 2017 Cuma günü saat 20.30’da Vakıf merkezimizde Cemâleddin Özdemir Bey “Avrupa’da Gittikçe Artan İslâmofobi” başlıklı bir konferans ve Tibor Putnoki ise hayatında yaşamış olduğu ilginç ve ilgi çekici hayatî bir anını kendine has üslûbuyla anlattılar. 25 Mart 2017 Cumartesi günü saat 20.30’da ise, yine Vakıf merkezimizde Cemâleddin Özdemir Bey’in moderatörlüğünde Max Wittmann’da kendisinin İslâm’la nasıl şeref-lendiğini ve duygularını “Bir Alman Gencin İslâm İle Şereflenmesi” başlıklı bir konferansla sunmuş-lardır. Bu hizmetlerinden dolayı hocalarımıza ve prog-ramlara davetimize icabet eden bütün kardeşleri-mize teşekkürler ederiz.

20

Page 21: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Katolik Lider Tibor Putnoki

Max Wittmann

Prof.Dr. Faruk Beşer

Ramazan Kayan Abdullah Büyük Hocaefendi

Abdullah Büyük Hocaefendi

Cemalettin Özdemir

Ali Rıza Akgün

Page 22: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

ADABÜLTENİ İNTERNET SİTEMİZDaha önceleri faaliyete başlamış olmakla be-raber, şimdi yeni ve yeniden “adabulteni.com” internet sitemiz tekrar faal hâle gelmiştir. Hem Vakıf Şube hizmetlerimiz için hem de “Sakarya Sivil Toplum Kuruluşlarının Sesi” olarak yoğun bir şekilde hizmet vermektedir.

YARDIM SEVER KURULUŞLAR TOPLANTISIAralarında Vakıf Şubemizin de bulunduğu Sivil Toplum Kuruluşları ve Resmî Kurumlar ile şeh-rimizde misafirimiz olan muhacir kardeşlerimize yardımcı olabilmek düşüncesinden hareketle bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantıda katılım-cı kurum ve kuruluşlarla misafirlerimize nasıl ve ne şekilde yardımcı olabiliriz, onların ihtiyaçları nelerdir, bunları nasıl tespit ve tedarik edebiliriz üzerinde istişâreler yapılmıştır.

22

Page 23: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

• Ofset

• Dijital Baskı

• Ambalaj

• Oluklu Kutu

• Baskılı Koli Bantı

• Sürekli Form

• Promosyon

• Kupa

• Plaket

www.burakofset.com

[email protected]

0264 274 69 24 - 281 00 41

0264 281 68 50Yahyalar Mh. Çeşme Meydanı Cd. No.4 ADAPAZARI / SAKARYA

ÂLİM ÇOCUK KUR’ÂN KURSU FAALİYETLERİ DEVAM EDİYOREfendimiz (sav)’in emanet bıraktığı Kur’ân-ı Kerîm’i sevdirerek öğretmeyi düstur edinen “Âlim Çocuk Kur’ân Kursumuz” da, Diyanet İşleri Başkanlığı “4-6 Yaş Kur’ân Kursu Eğitim Programı” Serdivan İlçe Müftülüğüne bağlı ola-rak görev yapan Kur’ân Kursu öğreticileri tara-fından uygulanmaktadır.

Page 24: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

İNSANLARA FAYDALI OLMAK

Öldükten sonra kişinin amel defterine yazılmaya devam eden üç husus da insanlara faydalı olmakla alakalıdır: Sadaka-ı câriye (yani hayrı devam eden iyilikler), insanların faydalanacağı bir ilim, (kişinin kendisinden sonra insanlara faydalı olmaya devam edecek ve) kendisine dua edecek sâlih evlat.

Ö.F

aruk

AK

PIN

AR

Sâhip olduğumuz her şey Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği

nimetlerindendir. Var oluşumuz, sâhip olduğumuz mal-mülk, sağ-lık, ilim, makam, kariyer gibi bütün nimetler, belirli süre fay-dalanmak için verilen birer emanettir. Rabbimizin bu emanetleri, O’nun rızâsı doğrultusunda, O’nun kul-ları olan insanlara hizmette kullanılmalıdır. Emanetin yerine ulaştırılması, kişiye, hem rızâ-ı Bâri’yi, hem yeni ve sayıca çok nimetleri, hem de ümmetin hayırlılarından olma meziyetini kazandıra-caktır. Hayırlı insan, kimse-nin kimseye fayda ve zarar sağlamayacağı gün gelme-den önce hemcinslerine fay-dalı olmaya, hem de çok faydalı ol-maya çalışır. Câbir (ra)’den rivayet edilen bir hadiste Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanların en hayırlısı insanlara en faydalı ola-nınızdır.” Yine İbn Ömer (ra)’den nakledildiğine göre bir adam Hz. Peygamber’e gelerek “Ey Allah’ın Rasulü! İnsanların Allah’a en sevgili olanı hangisidir?” diye

sormuş, Rasul-i Ekrem Efendimiz (sav) “İnsanların Allah’a en sevgili olanı, insanlara en faydalı olanı-dır.” buyurarak cevap vermiştir. Onun için değil midir, öldükten sonra kişinin amel defterine yazıl-

maya devam eden üç husus da in-sanlara faydalı olmakla alakalıdır: Sadaka-ı câriye (yani hayrı devam eden iyilikler), insanların fayda-lanacağı bir ilim, (kişinin kendi-sinden sonra insanlara faydalı ol-maya devam edecek ve) kendisine dua edecek sâlih evlat. Bir başka hadiste bunlar yedi maddede sı-ralanır. Ebû Hüreyre (ra)’den nak-

ledilen rivayette Efendimiz (sav) şöyle buyurur: “Hayatta iken yap-tığı amel ve iyiliklerden öldükten sonra mü’min kişiye ulaşanlar: 1. Öğretip yaydığı ilim, 2. (Yetiştirip) bıraktığı sâlih evlat, 3.Miras bırak-

tığı bir Mushaf (veya faydalı kitaplar), 4. Yaptırdığı bir mescit, 5. Yolcular için yap-tırdığı bir konukevi, 6. Akıt-tığı bir su, 7. Hayatta ve afi-yetteyken malından çıkarıp verdiği sadaka. Bunlar(dan gelecek sevaplar), ona ölüm-den sonra da ulaşır. Her mümin kendi imkânları ölçüsünde insanlara fayda sağlar. Kimi malıyla, kimi canıyla, kimi ilmiyle, kimi ameliyle, kimi madden kimi mânen, rûhen katkıda bulu-

nur insanlık yararına. Hiçbirinin yaptığı katkı küçümsenemez. Her faydanın hem bu dünyada hem de âhirette bir karşılığı olacaktır. Bu karşılıkların en güzeli kazanılacak olan sevgi ve değerdir. İnsanlara, maddî mânevî yardımda bulunan muhsin kimse, hem insanlar ta-rafından hem de Rabbi tarafından sevilecek, halk ve Hak nezdinde

Sebe, 34/42.Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 6/58; Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, 2/223; Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, 1/383(Dârekutnî, el-Efrâd). Taberânî, el-Kebîr, 12/453. Ayrıca “İnsanlar, Allah’ın (geçimini sağladığı kimseler olup O’nun) ailesidir. Allah’a en sevimli kişi, ailesine faydalı olanlardır.” şeklinde Enes b. Mâlik’ten de bir hadis nakledilmiştir.

Bkz Bezzâr, Müsned, 13/332; Ebû Ya’lâ, Müsned, 6/65, 106, 194. Bu hadisler, zayıf isnadla geldiği için zayıf kabul edilmiş; aynı mânâyı kuvvetlendirdiği için Elbânî, hasen li-ğayrihi hükmünü vermiştir. Bkz. Elbânî, Sahîhu’t-Terğîbve’t-terhîb, 2/359. Hâlid b. Velid’den nakledilen ancak isnadı kopuk olan daha uzun bir rivayet için bkz. Süyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, 34/430; Alî el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, 16/127-129.

24

Page 25: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

lâyık olduğu muhabbet ve hürmeti görecektir. Câbir (ra)’den rivayet edilen zikrettiğimiz hadisin baş tarafında Efendimiz’in “Mümin, ülfet ed(ip sev)en ve kendisine ül-fet edil(ip sevil)en kimsedir. Ülfet etmeyen ve ülfet edilmeyen kim-sede hayır yoktur” şeklindeki sözü de bulunmaktadır. Demek ki ha-yır adamı olan mü’min, insanlarla ilişkisini sev(ebil)me-sevil(ebil)me üzerine kurmalıdır. Çünkü çevresindeki insanlarla muhabbet bağı kuramayan, enaniyeti yüzün-den narsist tabiata bürünen, baş-kalarını beğenmeyip küçük gören kimse ile hâl ve hareketleri sebe-biyle başkaları tarafından kendisi-ne ülfet ve muhabbet gösterilme-yen kimsede hayır olmayacağını haber vermiştir Allah Rasulü. Bu mânâda en hayırlı kimsenin ise, elinden geldiğince insanlara fay-dalı olarak onların sevgisini, tak-dirini, hürmetini kazanmış kimse olacağına işaret etmiştir.Bir insana faydalı olmanın en basit yolu, onun bir sıkıntısını gi-dermek veya bir ihtiyacını karşı-lamaktır. Maddî ve malî ihtiyaçlar kadar mânevî ve rûhî ihtiyaçların karşılanması da aynı sonucu sağ-layacaktır. Borçluya kolaylık sağ-lamak, borcunu ödemesine yar-dım etmek, ihtiyacı olan nakdî ve aynî yardımı yapmak, işlerinde kolaylık sağlamak ayrı ayrı fay-

dalar olduğu gibi bir insanın hüz-nünü paylaşmak, sevincine ortak olmak, korkusunu dindirmek, gaf-letinden uyandırmak, yanlış fikri-ni, zikrini, eylemini lisan-ı müna-sip ile uygun zamanda düzeltmek, onu iyiye güzele yönlendirmek hep birer faydadır. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Efendi-miz (sav) İslâm kardeşine faydalı olanları şöyle müjdelemiştir: “Kim bir müminin dünyaya ait bir sı-kıntısını giderirse, Cenab-ı Allah da onun âhirete ait bir sıkıntısını giderir. Kim borçlu bir kimseye kolaylık gösterirse Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Kim de bir Müslüman’ın herhangi bir kusurunu gizlerse, Yüce Allah da dünya ve âhirette onun ayıpla-rını örter. Allah’a yemin olsun ki kul, kardeşinin yardımında oldu-ğu müddetçe Allah da onun yar-dımındadır..” Bu sözleri, rahmet Peygamberi’nin bu şekilde davra-nanlara duası şeklinde anlamak da mümkündür. Kur’ân ve Sünnet temelleri üze-rinde yükselen İslâm medeniyeti, amel defterine yazılmaya devam ettireceği müjdesine binaen birçok insana faydalı olacak işleri, vakıf geleneği ile canlı tutmuştur. Rab-bin rızâsı ve insanlığın faydası gö-zetilerek yaptırılan camiler, med-reseler, yurtlar, hanlar, hamamlar, hastaneler, yollar, köprüler, çeş-meler, barınma evleri, dükkânlar gibi her türlü hayır hizmeti ve bunların faydasının sağlıklı bir şekilde nesilden nesile aktarılma-sı adına her biri için vakfedilen akarlar, zaman içerisinde pek çok insana hizmet vermiş ve hâlen de vermeye devam etmektedir. Bu vakıfları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, insanlar bu yer-lerden faydalandığı sürece ecir

almayı sürdürecektir. Üstelik bu kazanımları vefatlarından sonra da bitmeyecektir.Hayır neferi olan, en hayırlılardan

olmayı murad eden her mü’min, “Amellerin en faziletlisi az da olsa devamlı olanıdır” hadisi düstu-runca insanlara faydalı olmaya gücü nispetinde devam etmeli-dir. Gâyesi insana hizmet olan ve bunun için çalışan müesseselere, vakıflara, derneklere katkı sağla-malı; bunun yanı sıra insanlara maddî mânevî fayda sağlayacak şahsî gayretlerde bulunmalı; ço-cuklarını iyi birer Müslüman ola-rak yetiştirerek onların da Allah’ın dinine ve kullarına hizmet etme-lerini sağlamalı; başkalarını da hayra sevk edecek ilmî eserler mi-ras bırakmalıdır. Unutmamalıdır ki kardeşinin yardımında olduğu müddetçe Allah da ona yardım ve kolaylık sağlayacak, o baş-kalarının ihtiyaçlarına merhem oldukça Allah da hem onun ihti-yaçlarını giderecek, hem de ecir ve mükâfatını fazlasıyla verecektir. Rabbim hepimizi insanlığa fayda-lı olanlardan, insanlar tarafından sevilen sayılan kimselerden ve değer verdiği kullarından eylesin! Yüce Rabbim, faydalı olamadığı-mız zamanlarda da zarar verenler-den olmamayı lütfeylesin! Âmîn...

Bir insana faydalı olma-nın en basit yolu, onun bir sıkıntısını gidermek veya bir ihtiyacını karşılamaktır. Maddî ve malî ihtiyaçlar ka-dar mânevî ve rûhî ihtiyaç-ların karşılanması da aynı sonucu sağlayacaktır.

Kur’ân ve Sünnet temelleri üzerinde yükselen İslâm medeniyeti, amel defterine yazılmaya devam ettireceği müjdesine binaen birçok insana faydalı olacak işleri, vakıf geleneği ile canlı tutmuştur.

Diğer tarikler ve değerlendirmesi için bkz. İbn Hacer, el-Metâlibu’l-âliye, 5/700-702.Bkz. Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vasâya, 14; Tirmizi, Ahkâm, 36; Neseî, Vasâya, 8.İbn Mâce, Mukaddime, 20; İbn Huzeyme, es-Sahîh, 2/1193,

no: 2490.Taberânî, el-Mu’cemu’l-evsat, 6/58;Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, 1/108; Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, 2/355. Müslim, Zikr, 38; Ebû Davud, Edeb, 60; Tirmizî, Kıraat, 10. 25

Page 26: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Sâh

ir A

A KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI

Şu kesindir ki, bu kalkışma hem ülkemiz Müslümanlarının derdest edilmesi ve hem de bütün ülkenin müstekbir emperyalist sömürgecilerin istilâsına bir zemin hazırlamak içindi. Aynı zamanda da Ortadoğu’da oynanan oyunların bir parçası olmaktı.

15 Temmuz 2016 gecesi bizleri, ülkemizi, ümmeti, bütün İslâm

âlemini büyük bir felâketin eşiği-ne getiren; ancak Rabbimizin lûtfu keremi ve milletimizin firaseti saye-sinde büyük bir felâketin eşiğinden döndüğümüz; bizi o âna getiren ve o hâinlerin böyle alçaklığa tevessül etmelerinin sebepleri iyi tahlil edil-melidir. Rabbimiz hem memleke-timizi hem de bütün ümmeti böyle hâinlerden ve felâketlerden koru-sun ve onlara aslâ fırsat vermesin.Şu kesindir ki, bu kalkışma hem ülkemiz Müslümanlarının derdest edilmesi ve hem de bütün ülkenin müstekbir emperyalist sömürge-cilerin istilâsına bir zemin hazır-lamak içindi. Aynı zamanda da Ortadoğu’da oynanan oyunların bir parçası olmaktı. Bu şimdilerde daha da belli olmaya başladı. Bu, onlarca yıldır ilmik ilmik doku-dukları hâinliklerinin neticesinde

geldikleri durumdu ve kendilerine o kadar güveniyorlardı ki; güç–gü-ven–kibir zehirlenmeleriyle, Rabbi-mizin onların tuzaklarından gâfil olduğunu sandılar ve bu plânları ortaya koydular. Bu zihniyet ikiyüzlü, hatta biz buna çok yüzlülük desek yeridir. Din de,

îman da, insanlıkta, ahlâkta, ikti-satta, vs. aklımıza gelen insanlıkla ilgili, insanlığa ait her şeyde bunla-rın çok yüzlülüğü vardır. Hangisi iş-lerine gelirse o hâllerini kullanacak kadar karaktersizdirler, vicdansız-dırlar. Başka bir yönleri, daha doğ-rusu onları bu hâle getiren saikler, onları böyle acımasız, ruhsuz yapan sebepler var. Çünkü onların çok iyi anlaşılması, tanınması ve böylece tuzaklarına, yalanlarına, kandır-malarına düşülmemesi gerekmek-tedir.Onları iyi anlayabilmek, zihniyet-lerini öğrenebilmek için biraz es-kilere, oldukça eskilere gitmemiz gerekir. Çünkü onları besleyen fikrî düşünce çok eskilerde yatmaktadır. Bu yanılma ve yanıltmalar tarih boyu hep olmuştur. Her dinde, her inançta; İlâhî veya bâtıl bütün din ve düşüncelerde, fikirlerde, yöne-timlerde olmuştur.

Bu zihniyet ikiyüzlü, hatta biz buna çok yüzlülük desek yeridir. Din de, îman da, insanlıkta, ahlâkta, iktisatta, vs. aklımıza gelen insanlıkla ilgili, insanlığa ait her şeyde bunların çok yüzlülüğü vardır. Hangisi işlerine gelirse o hâllerini kullanacak kadar karakter-sizdirler, vicdansızdırlar.

26

Page 27: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

İlk yaratılan insan olan Âdem (as), günahın–sevabın ne olduğunu bilmezken, yâni henüz o mefhum-larla hemhâl olmamışken, ezelî ve ebedî düşmanı olan Şeytan tarafın-dan kandırılabildi. Burada Şeyta-na dikkat! Bu ilk günah, ilk isyan Âdem (as) ve nesline çok pahalıya mal oldu. Cennette rahat bir şekil-de yaşarken, yeryüzüne indirildi, bir diğer ifadeyle sürgün edildi ve burada bütün ihtiyaçlarını tabii ki kendi hâlledecekti.Peki! Şeytan bu işi neden yap-mış, Hz. Âdem (as)’ı ve Hz. Havva vâlidemizi neden kandırmıştı? Al-lah (cc) melekleri ve cinleri yarat-tıktan sonra Âdem (as)’ı yaratmıştı. Melekleri nurdan, Şeytanı ateşten ve O’nu ise topraktan yaratmıştı. İşte bu yaratılış şekilleri Şeytanı Allah (cc)’a isyan ettirdi. O, kendi yaratılışını bir üstünlük addetti; bu ise bir asabiye–bir ırkçılıktı. İnsanlar daha sonra bunu bir ide-oloji hâline getirdiler. Zamanla in-sanoğlu öyle bir hâle gelmiştir ki, Şeytana bile tapar olmuştur. Bu bir Hak–Bâtıl mücâdelesidir, sürüp gitmektedir. Mesele hak ne-dir, bâtıl nedir onu iyi bilmekte. Hak, nasslara dayanır, yâni Vahiy ve Peygamberlerin Sünnetlerine dayanır. Bu bizim için Kur’ân ve Hz. Muhammed (sav) Efendimizin Sünnetidir; yâni başka bir ifadeyle, açık hüküm, kesin delil ve hüccete dayanır. Bâtıl ise nefse, Şeytana dayanır. Allah (cc) katında kabul edilen tek din olan İslâm, Âdem (as) ile başlar ve kıyâmete kadar da devam ede-cektir. Bâtıl dinlerin ilk kurucusu ise Şeytan olup, insanların bazıla-rı da onun takipçisi olarak değişik dinler ihdas etmişler, uydurmuş-lardır. Bu bâtıl bazen hak dîne, Peygam-berlere vahyedilen dinlere ekleme-ler veya çıkarmalar yaparak olur. Bu tür hâller pek çok Peygamber-

lerden sonra, hatta Peygamberler daha hayatta iken bile olmuştur. Bazı Peygamberlerden sonra ise, ge-çen uzun zaman içerisinde, Tevhidî çizgiden sapmalar başlamıştır. Bu bazen bir saygı–sevgi, hürmet etme şeklinde başlayıp, daha sonraları ise, nefislerden de kaynaklanan hırs, heves ve Şeytanın vesvesesi ile şirke, inkâra, nankörlüğe dönüş-müştür. Bu konuda birçok Kur’ân âyetleri bizleri uyarmaktadır ve daha çok da İsrâiloğulları örneklen-dirilmektedir. İsrâiloğulları sürgün edildikleri yerlerde, tıynetleri gereği itirazcı, hurâfeci, isyancı yapıları ve bulun-dukları toplumlar arasında fesat çıkarmaları neticesinde başlarına çok acı olaylar, hâdiseler gelmiştir. Gittikleri yerlerdeki toplumlarda hep kapalı bir yapı–gizli bir yapı ile ve tahrif ederek oluşturdukları bâtıl dinleri ile Yahudilik kimlikle-rini koruyabilmişlerdir. Önce İsrâiloğlu–Yahudi olmayanla-rın aslâ bu dîne giremediği millî bir din oluşturmuşlar. Sonra da top-lumlarını etraflarında kendilerine tâbi olarak tutabilmeleri için her yolu denemişler, dînî mefhumları istedikleri gibi tevil edip bir kast oluşturmuşlardır. Mesihlik mües-sesesini kurup, bunu Siyonizm ile

destekleyip geliştirerek Yahudiliği ayakta tutmuşlar ve binlerce sene sonra da olsa Filistin topraklarına geri dönmüşlerdir. Bu Yahudilik ve Yahudileşme de insanlık için Şey-tandan sonra ikinci tehlikedir.Bu zihniyet bir kurtarıcı bekleme inancına, ideolojisine dayanır ve “eklektik” bir anlayışı vardır. Yâni, çeşitli din, fikir, kültür ve görüşler arasından seçmeler yapılarak, ken-dilerince en uygun fikir, felsefe ve ideolojilerle bir din oluşturma; din-lerini yamultarak bir yeni din mey-dana getirme çabasıdır. Böylece de asılları vahye dayanan Tevhidî bir inanış ve yaşayışı, eklemleyerek bir anlamda şirke bulaştırarak, as-lından saptırmışlardır.Yahudilik ve Hıristiyanlıkta “Me-sihlik”, Müslüman toplumlarda ise “Mehdilik” düşüncesi, beklentisi ile toplumları dizayn etme, iste-dikleri şekle sokma, elde tutma ve idare etme imkânına kavuşmakta-dırlar. Mehdîlik üzerinden hedef-lerine varmışlar ve artık Ümmetin arasında iflah olmaz bir ayrılığa se-bep olmuşlardır. Onları örnek alıp takip ve taklit eden hâinler de bu taktikleri kendi toplumlarında uy-gulamaktadırlar. Böyle bir düşüncenin, zihniye-tin hayat bulmasının en önemli sebeplerinden biri olan baskıcı–zâlim–haksız yönetimler ve ikin-cisi de inandıkları dinlerini iyi öğrenememe ve yaşayamama gibi bilgisizlik ve sıkıntılardır. Bunun neticesinde de hiçbir olumlu sor-gulamaya, araştırmaya, gerçeği öğrenmeye tevessül etmeme; tam tersi, kendilerine sunulan tezvirat-lara, hayâlî–ütopik tekliflere, öğre-tilere kanmalarıdır.Böyle olunca da yığınları, yâni şah-siyet bulamamış, kişilik kazana-mamış kalabalıkları, toplulukları idare etmek, güdülemek, istediği kıvama getirmek ve istediği işleri yaptırmak oldukça kolaylaşmış ol-

Bu bir Hak–Bâtıl mücâdelesidir, sürüp git-mektedir. Mesele hak nedir, bâtıl nedir onu iyi bilmekte. Hak, nasslara dayanır, yâni Vahiy ve Peygamberlerin Sünnetlerine dayanır. Bu bizim için Kur’ân ve Hz. Mu-hammed (sav) Efendimizin Sünnetidir; yâni başka bir ifadeyle, açık hüküm, kesin delil ve hüccete dayanır.

27

Page 28: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

maktadır. Bu da Nefsî olmak, nefsi putlaştırmaktır ki, Şeytan ve Yahu-dileşmeden sonra insanlığın üçün-cü düşmanıdır. Bu zihniyetlerin iki yönleri var-dır. Biri, bulundukları toplumlara, inançlara ait, diğeri de hizmet et-tikleri dış güçlere yöneliktir. Çün-kü daraldıklarında yardımlarına ihtiyaç duyacakları, sıkıştıkların-da oralara kaçacakları bir yerler olmalıdır. Bu kaçmaya o alçaklar, İslâm’ın en büyük merhalelerinden olan “Hicret” adını verirler ki, kül-liyen yalandır. Aslında devşirdikleri insanları öyle bir eğitim sisteminden geçirir-ler ki, o insanlar bildikleri ve inan-dıkları dînî değerlerini o zihniyetin yönlendirmesi doğrultusunda evi-rirler. Ya da pek bir şey bilmeden onların tezgâhında gözünü açıp gelişen insanları tam kıvamında, robot misâli yetiştirip emirlerine âmâde ederler. Bunu başarmak için gizlilik–efsun–sihir–felsefik işler, yalan ve kandırmacalar vs. birçok argümanlar, sözde rehber, kılavuz, yol gösterici ve alâmet, işaret yanında, büyük bir din is-tismarı da katılarak, hedef toplum istenilen hâle getirilir. Zaten onlar da yıllardır yutturulan kandırmaca, uyuşturmaca hapla-rıyla öyle bir hâle getirilmişlerdir ki, bu durumdan oldukça fazla mânevî zevk-haz alıp coşarlar; yap-mayacakları iş, emir kalmaz, ne buyrulursa ölümüne yerine getir-meye koşarlar. İşte tam kıvamına gelmiş bu güruhun körü körüne itaatleriyle, içinde yaşadıkları top-lumlara yapamayacakları kötülük, hâinlik kalmaz, o bağlı bulunduk-ları, uşaklığını yaptıkları dış güçle-re de hizmetin sınırı olmaz. Bu tezgâhın, dümenin, dalaverenin başında olanlar, düzen kuranlar veya sonradan ipin ucunu kaçırıp bu hâle düşenler; Şeytan gibi kibre, gurura kapılarak, nefislerinin ve

Şeytanın oyuncağı oluyorlar. Hata-larını anlayıp, Âdem (as) gibi tevbe edip Rabblerine iltica edeceklerine, Şeytan gibi kibir ve gurura kapılıp azgınlaşarak, Allah (cc)’ın kulları-na tuzaklar kuruyorlar. Dînî inanç-ları istismar edip, eksik-yanlış bil-gileri kullanarak, kendilerinin baş edilemez, önlerine geçilemezler ol-duklarını; efsunî, muammalı, her-kesin anlaması güç, gizemli, sırlı bir biçimde konuşarak ve de İlâhî destek ve yardımlar alıyormuşça-sına insanları inandırıyorlar, kan-dırıyorlar. Yahudilik ve Hıristiyanlık da Me-sihlik olarak yer bulan düşünce, Müslüman toplumlarda ise karşı-mıza Mehdîlik olarak çıkar. Tarihî süreçte, bu zihniyetin gelişip yer ve hayat bulduğu ilk toplum Yahu-diliktir. Onlardan da Hıristiyanlı-ğa (Îsâ Mesih şeklinde) geçmiştir. Müslümanlara ise, yine Yahudi zihniyeti ve Yahudi dönmeleriyle “Mehdi–Kurtarıcı” kavramıyla ge-çer. Müslümanlarda bu anlayışın zuhur ettiği, ortaya çıktığı andan beri hep aldanmalar, aldatmalar, zulümler ve Müslümanlar arasında birbirlerini kıyımlar sürüp gitmek-tedir. Bunlardaki felsefî görüş, tasavvufî anlayış, mehdî meselesi, seçilmiş-lik, takiyye gibi inançların kaynağı hep Şiî fırkalarından devşirilmiş görüşlerdir. Bu argümanlar ve bir kurtarıcı bekleyişi Ehl-i Sünnet arasında olmamakla beraber, Şia ve Tasavvuf ehli arasında yaygın-lık kazanmış ve asırlardır Müs-lümanları meşgul etmiştir. İşin acı tarafı ise, böyle birinin gelip gelmeyeceğinden çok, Ümmet ara-sında fitne ve fesada sebep olması, güçlerinin dağılması ve müstekbir sömürücülerin elinde av ve oyun-cak olmalarıdır. Tekrar edecek olursak, böyle şarla-tanların istifade ettikleri şeylerin en başında zâlim, baskıcı, Firavunî

sistemler ve rejimler gelmektedir. Sonra da halkın bilgisizliği, gerekli olan Kur’ân ve Sünnet eksenli aka-id ve fıkıh ilminden zayıf olmala-rıdır. Ayrıca körü körüne sorgula-masız teslimiyet, yâni bir bildikleri var, bunları boşuna yapmıyorlar, herkes anlayamaz inancı ve onla-ra haklarından ve haddinden fazla manevî yük yüklemek. O hâinlerin de Şeytanî plân ve programları, Yahudi taktikleri, Nefsî arzu ve hevesleri ile Felsefik tasavvurları ve de Seçilmişlik psikolojisi (veya psikopatlığı) bu tür zihniyete sâhip insanların en büyük yardımcıla-rıdır. Mehdîliği de, hatta Dünya İmamlığını/ Mesihliğini de üstüne oturttunuz mu işlem tamam. Öyle olunca da tabii ki, Peygamber Efendimiz (sav) (hâşâ) emirlerine girer, her işlerinde, her istediklerin-de onları tasdiklercesine yanların-da olur. Evlerini gezer, programla-rına iştirak eder ve mânevî destek olur. İlâhî desteği hak ettiklerine ve bunun da kendi hakları olduğu-na inanmaları, buna îman etmeleri onları böyle bir saplantının, sapma-nın, haddi aşmanın ve netice itiba-riyle bir uçurumun kenarına gelme-lerinin sebebi olmuştur.Tam bir çılgınlık ve sapıtmışlık örneği bu şarlatan zihniyetin ana-foruna, girdabına, efsununa ka-pılanlar için ise; onlarla olan, on-lardan olan kurtulacak, diğerleri ise yanıp mahvolacak. Hedefleri için de, diğer zavallıları kandıra-bilirler, onlara istediklerini yapa-bilirler, onların canları ve malları kendilerine mubahtır. Aralarına girip de onlardan ayrılamamanın en büyük âmili ve müessiri de bu olsa gerek. Netice itibarıyla bu da, Allah(cc)’ın ve Rasûlullah (sav)’in emânetlerine; İslâm’a ve Müslü-manlara bir ihânettir.

28

Page 29: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Halil ATA

LAY

"Ben duyduğumu söylüyorum" savunması bizi sorumluluktan kurtarmaz. Herkes her duyduğunu anlatacak olursa, ortalık yalan dolandan geçilmez hâle gelir.

Çocuklara Öykülerle 40 HADiS

HER SÖZE KULAK VERMEMELİ

17.HADiS

“Her duyduğunu söylemesi, kişiye ya-lan olarak yeter” (1)Anlatılacak sözlerin doğruluğunu tes-pit etmeden ve duyduğu her sözü her-hangi bir araştırma yapmadan nakle-den insanın bu yaptığı, yalan söyleme anlamına gelir. Bu sebeple insanın, duyduklarını başkasına nakletmeden önce, onların doğru olup olmadığını iyice araştırması, doğruluğunu tespit ve tahkik etmesi gerekir.“Ben duyduğumu söylüyorum” savun-ması bizi sorumluluktan kurtarmaz. Herkes her duyduğunu anlatacak olur-sa, ortalık yalan dolandan geçilmez hâle gelir. Onun için Sevgili Peygam-berimiz (sav): “Her duyduğunu söyle-mesi, nakletmesi, anlatması kişiye gü-nah olarak yeter.” (2) buyurarak bizleri uyarmıştır.Bir gün bir kişi, tanıdığı bir bilgeye rastladı ve dedi ki: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” “Bir dakika bekle.” diye cevap verdi bilge kişi. “Bana bir şey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyo-rum.”“Üç filtre mi?” der o kişi. “Doğru” diye devam etti bilge.

“Benimle arkadaşım hakkında konuş-maya başlamadan önce, bir süre durup ne söylediğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir”Birinci filtre: “ Gerçek filtresi.”“Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek, doğru olduğun-dan emin misin?”“Hayır,” dedi adam. “Aslında bunu sâdece duydum ve…”“Tamam,” dedi bilge, “Öyleyse sen bu-nun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi dene-yelim ...”“ İyilik filtresi.”“Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?”“Hayır, tam tersi” dedi adam.“Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğ-ru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin. Çünkü geriye bir filtre daha kaldı”“İşe yararlılık filtresi.”“Bana arkadaşım hakkında söyleyece-ğin şey benim işime yarar mı?”“Hayır, gerçekten değil.”“İyi, eğer bana söyleyeceğin şey doğru

değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”Adam şaşırıp kalmış ve mahcup ol-muştu. Sözünü şöyle tamamladı bilge kişi:“Sen dostumla ilgili bir söz nakletmek-le hem beni, hem kendini hem de dos-tumu huzursuz ve rahatsız etmiş olur-sun. Üçümüze de zarar verirsin. Ben duyduğum sözden dolayı üzülürüm, dostuma kırılırım, dostuma olan güve-nim zedelenir, sana olan güvenim de yara alır. Çünkü ben seni aklı başında bir adam sanıyordum...” Adam iyice şa-şırıp afalladı ve hatasını anlayıp başını öne eğdi. Bilge şöyle dedi:Rabbimiz ne güzel buyurmuş: “Ey îman edenler! Fâsık (İslâm’ın koy-duğu sınırlardan dışarı çıkmayı âdet hâline getiren) biri, size bir haber ge-tirirse, ona inanmadan önce doğru olup olmadığını iyice araştırın. Yoksa bir topluluğa yanlışlıkla, bilmeden kö-tülükte bulunur, incitirsiniz de sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.” (Hucurât, 6)“ Her duyduğunu söylemesi, kişiye ya-lan olarak yeter.”

1.Müslim, Mukaddime 5.2.Münavi, Feyzul-Kadir 5/2. 29

Page 30: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Sür çıkar ağyarı dildenTa tecelli ide HakkPadişah konmaz sarayaHâne mamur olmadan Şeyh GalipGönül padişahı sarayında, kulunu ağırlamak için davet etti. Kulsa, hâneyi mamur etmeden bir yolcu-luğa çıktı. Gerçi bu yolun yolcuları ne kadar hazırlık yapsa da, varılan yere ulaşmadan, her biri yarım, her biri eksik.Senin davetini hak edecek ne yap-tım, diye düşünen şu kulun, inan olsun tartıda ağırlık yapacak bir şey bulamadı. O hâlde her şey gibi, bu da O’nun bir lûtfu idi.Bir sembolle başladı yolculuk. Al-lah Rasûlunün mikat mahalline gi-riş için, haremin hürmetine riayet için takdir ettiği ihram elbisesiyle. Hatta bir seferinde ihram elbisesini alamadığını söyleyen bir kişiye, “el-biseni ters çevir ve onu ihram gibi giy” diyen Nebi. Neydi ki Nebi’nin bu elbiseyle bana öğrettiği? İhram hürmetti, sınıra riayetti. Harem’in sit alanını andıran dokunulmazlı-ğını eve dönünce de çiğnemeyece-ğine dair verilen bir sözdü.Ve Rabbimin eviyle ilk tanışma. Duvağı açılan bir geline ne denir ki? Kalbimin derininden kor gibi çıkan bir ahh!!! sesi. Düşsem mi, ölsem mi, yoksa durdurup tüm

zamanları ölene deyin seyreyle-sem mi? Mekân bu kadar küçülür mü anlığın içinde? Dürülür mü mekânlar? Evet! Sayfa sayfa, satır satır, kul için bir kez daha açılsın diye dürülürmüş mekânlar. O an Kâbe küçük. Ben ondan küçük. Ço-cuğuyum Kâbe’nin avlusunda ko-şup oynayacak. Sonra adım adım büyüyecek çocuğuyum. Bir baba evi nasıl kucak açarsa bir evlada, öyle bir karşılaşma. Ve dipsiz bir ummandaki damlayım şimdi. Hiç-lik noktası. Ummandaki katrenin esâmisi mi okunur? Oysaki derya-ları derya yapan bir küçük zerre. Şimdi yürümek ve çıkmak vaktidir merdivenleri. Şavt şavt, basamak basamak…Hani Allah Raslû öpmüştü ya ata-sı İbrahim’e hürmeten Hacerü’l Esved’i, şimdi bizde istilâm etmek-teyiz aynı niyetle o siyah taşı. Ve kaldırıp semâya ellerimizi “Ben de buradayım ya Rabbi! Emrin başım üstüne. Hani verdiğim bir söz var-dı âlem-i ervahta onu tazelemeye geldim”. Sen unutmazsın da ben unutmakla mâlûlüm ya Rabbi! Sen isyana düşürme şu aciz kulu! Sonra şükür… Tavaf’a şükür böyle bir lûtufla lûtuflandırana şükür. Ya Rabbi, Sen öğretmesen biz öğ-renemezdik, Sen yol göstermesen biz yolu bulamazdık. Bir kez daha

şükür Ya Rabbi! Beyt-i Mamur’unu durmaksızın tavaf eden melekle-rinse, bizde şu dünyanın Beytini tavaf ederek katılmaktayız cihan şümul koroya! Subhânalllah, El-hamdulillah, Allah-u Ekber!!! Hani Hayber ganimetlerinden “nasır tutmuş ellerime bir derman olur diye, babam bana da bir yardımcı verir mi” diyerek girdiği baba oca-ğından, “kızım Fatıma ben onları Suffa’ya ayırdım. Fakat ondan ha-yırlısını sana söyleyeyim mi? Yat-madan önce 33 defa Subhânallah, Elhamdulillah, Allah-u Ekber der-siniz’’ diyerek miras bıraktığı, kızı-nınsa “laf karın doyurmaz babacı-ğım’’ demeyip sözün başım üstüne dediği Fatıma.Zikr bir şeyi hatırda tutmaksa, bir an da mı zikirsiz kalmaz bir mekân. Belâ! Söylemezsem eksilir mi bir şey Yüce Yaratan’dan, eksilmekte tamam olmakta bize mahsus.Atam, babam, İbrahim’e selâm olsun. Eşi ve çocuğuyla çıktığı bu sınavda 4000 küsur sene geçmiş olmasına rağmen aynı çağrıya, aynı gayret ve hürmetle koşan mil-yonlarca insan. Ve Hacer! Îmanının gereği gerçekleştirdiği teslimiyeti; suyu arayarak, aklının gereğini ye-rine getirerek taçlandırmak. Îman ve sâlih amel diyor ya Yaratan, Hacer’in sâlih ameli suyu aramak-

HAYATIN YENİDEN İMARI: UMRE

Bir sembolle başladı yolculuk. Allah Rasûlunün mikat mahalline giriş için, haremin hürmetine riayet için takdir ettiği ihram elbisesiyle

Küb

ra Y

AK

AR

30

Page 31: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

tı. Ve Allah bir cariye, bir siyah, ha-nımı Beytinin içerisine defnetmeyi murad etti. Çünkü Allah emeğe vefa gösterdi. Ya Rabbi! Nefsin dar-beleriyle yara almış şu hayatları-mız Hacer gibi olmasa da, Senin râzı olacağın işlerde koşturmaktan ayırmayacağız. Kabul eder misin? Şu aksayan kulluğumuzu imar ve ıslah etmekte bize yol açar mısın?Buradayım, kâinatın merkezinde-yim. Cihana taze kan pompalayan bir mekân geldiğim yer. Kanı mik-roptan temizlemek için gerekeni yapıyor muyum? Benim bakaca-ğım bu. Çünkü kalp, asırlardır göre-vini aynı gayretle yerine getiriyor. Yanılan benim, aksayan ben…Sen ve Senin muradınsa, kelimele-re sığmayacak kadar tam ve eksik-siz. İsteğim çok ya Rabbi, talebim çok! Her zerremle muhtacım Sana ve yardımına. Elimi tutar mısın?Bu bereketli toprağa ekecek ne çok tohum tutuşturdun elime. Muhab-bet, istikâmet, hikmet, selim bir kalp, göz aydınlığı eş ve evlatlar. Bereketlendir ya Rabbi! Seninle kurbiyyet kurduğumuz bugünler-den sonra, bedenim sürgünde olsa da rûhumu sürgünde bırakma!Hayat bu! Durağanlıktan hoşlan-maz ya! Canlılık onun özü. Bu yolculuk yeni başlangıçların ilk is-tasyonu. Donat beni ya Rabbi! Azı-ğımı ummadığım yerlerden lûtfet. Ben beni bildiğim kadarım. Sense bilinmeyenlerin bileni, görülme-yenlerin göreni, her hücremden her anlığımdan haberdar olan Sensin.Tavaf’ta da Say’da da bir yerden bir yere ulaşmaya çalışan bir yolcu gi-biyim. Rûhumun bineği duam. Ka-bul eyle misafirliğimi ve istikâmet ver irademe. Sözümün eri kıl Hacer gibi. Ve teslimiyetin sembolü kıl neslimi.Bir beyt düşünün ki; yokluğun varlığa tebdil edilmesinin sebebi olsun. Hava, toprak, su, ateş onun

için var olsun. Allah bir mekânı sevdirecekse, O’nun için Âdemi yaratsın… Sonra İbrahim, eşi Ha-cer ve oğlu İsmail’i... Kendilerinden sonra gelecekleri çağırdıkları beyt, dünyanın kalbi olsun. Kâinat onun varlığına her zerresiyle şahit olsun.Rûhumun neş’et ettiği mümbit top-raklar! Atam Âdem buraya yaktığı aşk odu sönmesin diye talim ettirdi ya dersi, dersin bitiş vakti gelme-den söndürme bu ateşi!

Ateş olur da yanan olmaz mı? Bu aşkın ateşine karşın, takdirine sürgün yazılmış Nebi. Mekke aşk diyarı, Medine gayret. Aşkız gayret gayretsiz aşk yok gibi. Rasûlun gay-retinin tecelli noktası Medine şeh-ri. Benim Sakarya, bir başkasının İzmir, İstanbul, Halep, Marakeş, Sudan, Pakistan… Niyetimiz mu-habbettin de gayretinde bereket-lenmesi, kabul eder misin?Ya Rabb, Senden uzak olduğum yer bana gurbet. Seninle yürüdü-ğüm her yer bana cennet. Ya Rabb, Seni övdüğümüz ve yücelttiğimiz ölçüde övüleceğimiz ve anılacağı-mız doğrudur. Sana duyduğumuz muhabbetin ölçüsü seninkinin yanında anılmaya bile değer değil-dir. Fakat biz kul kadar seni över, Sense Rab olarak lûtfedip översin. Subhânallah!!!

Gece ıssız sanırdım. Geceye ışık sa-çanlar var. Yağını ve fanusunu tek-rar tekrar onarıp ateşi tutuşturan-lar var. Işık söndüğünde zindandır artık âlem. Bu yakıt var olduğu müddetçe an be an yenilenecek dünya. Elhamdulillah! Bugün bir sonraki seferimin ilk günü, bitiş değil başlangıç günü. Allâhu Ekber!Arafat’a çıktım ve bildim Ya Rabbi! Bana bildirmezsen bilemeyeceği-mi, göstermezsen göremeyeceği-mi, acizliğimi bildim. “Ve derler ki: Rabbimiz sen hiç bir şeyi boş yere yaratmadın” âyeti mucibince hikmete eriştirmezsen erişemeye-ceğimi. Sen çizdiğinde yolu ve gös-tergeleri öğrettiğinde bil demezsen bilemeyeceğimi.Uhud’dayım ya Rabbi! Kaç evre ge-çerse geçsin değişmeyecek insanlık gerçeğinin tam da kıyısında gezin-diğimi fark ettim. Bazen tüm geniş-liğine rağmen yeryüzü dar gelir ya insana. Ve soluklanmak ister ya bir limanda. Sen nefes vermeden gö-revimi terk edemeyeceğimi bildim ya Rabbi. O gün nasılsa okçular tepesi ve Rasûlun bedenini koru-maya adanmış erler bir bir nasıl kı-yıldıysa, bugün de Senin Nebi’nin Sünneti için öyle kıyılmakta yürek-lerimiz. Sünnet ve makasıd. Bizi bu hikmete erdir ya Rabbi!Allah Rasûlu bir (ikindi yahut öğle) namaz vakti, Senin emrini uy-gulamakta bir an dahi tereddüde düşmeden nasıl çevirdiyse yönünü Mescid-i Haram’a, bizleri de Senin emirlerine karşı bu samimiyet ve eylem kararlığında kıl ya Rabbi!Ve nefislerimizden hürriyet fer-manlarımızı aldığımız Cuma’lar lûtfediver bize. Kendimizden azad olduğumuz gün Ranuna’mızda kıl-dır ilk Cuma’mızı…

Hedefler, üzerinde çalıştığı-mız alanın gerçekleri çer-çevesinde belirlenmelidir. Eğitim alanının tamamında hedef kitlemiz çocuklarımız olunca onlarla ilgili koyu-lan hedefler onların bütün gerçeklerini, farklılıklarını dikkate almayı zorunlu kılmaktadır.

31

Page 32: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Yıllarca özlemini duyduğu-muz, her namazda hayâlini

karşımıza aldığımız, mekânların en güzeli Kâbe’ye yolculuğumuz neler kazandırdı bize? Neleri kay-bettirdi? Giydiğimiz ihramımız neleri haram kıldı bize? Neleri helâl kıldı? Neleri hatırlattı bize, ya da neleri unutturdu? Geride bıraktıklarımız ve sevdiklerimiz-den neleri yanımızda götürdük ya da bıraktık?Hayyâ alessalah (haydi namaza) sesiyle namaza çağrılırız. Vakit girmeden namaz kılamayız. İkin-di namazını öğle namazı vak-tinde kılamadığımız gibi, illâki namazın vakti vaki olmalıdır ki, o vaktin namazını eda edebile-lim. Umre ya da Hacc’ a gidebil-mek için de mutlaka çağrılmamız lâzım. Biz çağrıldığımızı duyma-dık diyenler olabilir. Namaz için ezanı bekleriz, Umre ve Hac için ise sîneye aşkını yerleştirmek gerekir. Kur’ân’dan İlâhî vahyi, Sünnet’ten de Peygamber (sav) nasıl Hac ve umre yaptığını oku-yarak gerekli şartların oluşumu-nu, ekonomik unsur v.b. tamam-lar ve imkânlar oluştuğunda işte vakit gelmiştir artık…

“…Oraya yol imkânı bulabilenlere Kâbe’yi haccetmek Allah’ın in-sanlar üzerindeki hakkıdır.” (Âl-i İmrân, 97), “Haccı ve Umreyi Al-lah için tamamlayın…” (Bakara, 196).Namaz kılmak için bazı şartlar vardır. Önce abdest almalı, kıble-ye yönelmeli, belirlenmiş ölçüler-de örtünmeli ve niyet etmek gibi, Umre için de yapılması gereken en önemli şart İhrama girmektir elbette… Kurallar her zaman ve her yerde yine karşımıza çıkmak-ta; yemek yemeden önce ve son-ra elleri yıkamak, eve girerken

selâm vermek, yolda trafik ku-rallarına uymak, beşerî ilişkile-rimizde insanlarla diyalog kurar-ken kullandığımız beden dilinin yanında uygulanması gereken nezâket kuralları, hatta uçakta uyarı ışığının sönmesiyle kemer-lerimizi açmamız gerektiği gibi… Hepsinin ayrı ayrı bize maddî ve manevî faydaları var.“Takva elbisesi daha hayırlıdır.” (Araf, 26). “Hanımın ihramlı oluşu yüzünden, erkeğin ihramlı oluşu ise başındadır.” (Darekutni, Sünen, 11/294)Başı açık, yalın ayak, aç ve muh-

HUZURA YOLCULUK

Önce Rabbi’yle barışık olduğunu, sonra kendisiyle barıştığını ve bütün Müslüman kardeşleriyle barışmaya geldiğini ilândır Umre! Aynı zamanda bir kefeni sembolize eder İhram.

Üm

Gül

süm

ALP

32

Page 33: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

taç, yokluk ve yoksulluk görüntü-sü içinde, sonsuz güç ve kudret sâhibinin karşısında kendi güç, kudret, makam, mevkî ve varlı-ğının bir anlam ifade etmeyece-ğini ortaya koymuş bir vaziyette gireriz Harem bölgesine. Bu, aynı zamanda insanın millet, sınıf, sosyal statü gibi insanları birbi-rinden farklılaştırmaya yol açan çeşitli sosyal unsurların henüz teşekkül etmediği ilk yaratılış-taki insanı, Hz. Âdem (as)’i sem-bolize eder. İhramlıyken insan Allah’la buluşmaya niyet eder, tevbe eder, kendine yeni bir sayfa açar, elinden geldiği kadar bütün günahlardan uzaklaşarak, âdeta melekleşir.Önce Rabbi’yle barışık olduğunu, sonra kendisiyle barıştığını ve bü-tün Müslüman kardeşleriyle ba-rışmaya geldiğini ilândır Umre! Aynı zamanda bir kefeni sembo-lize eder İhram. “Ölmeden önce ölme” bilincini, hem de manevî dirilişi kazandırır insana… Yine kurallar karşımıza çıkar; hiçbir canlıya zarar vermeme, bütün ya-ratıklara şefkat ve merhamet, zor-luklara sabır, kısaca kişiye düzen-li ve disiplinli yaşama melekesi kazandırır. Böylece ihramlıyken eğitimden geçen Müslümanlar önce zararsız olmayı, ardından da çevresine yararlı olma alışkanlığı kazanırlar.“Hac da kötü söz, çirkin davranış, günaha sapma ve kavga yoktur.” (Bakara, 197).Kur’ân, bu konuda üç yasaktan söz etmektedir:1. “Rafes ” kapsamı içine gire-cek cinsî arzularla ilgili konuşma dâhil, her türlü şehevî yasaklar,2. “Fısk ve Füsuk” kapsamı içine girecek her türlü günah, kötülük ve masiyetler,

3. “Cidal” kapsamına girecek baş-kalarıyla kavga, kapışma, tartış-ma, sövüşme, dövüşme vb. bütün olumsuz davranışlar.Dikkat edilirse üç çeşit yasak var; ne şehvetiyle, ne nefsiyle, ne de kardeşleriyle en küçük problem yaşamamalı, barış içinde olmalı-dır.Rabbimizin misafiri olduk, El-hamdulillah. Bir gün öncesinden çeşit çeşit ikramlarla evimizi en temiz hâle getirerek misafir için hazırlık yaparız. Allah-u Tealâ’nın misafiri olunca, elbette O da bizi ikramların en güzeliyle karşıla-yıp, hiç ummadığımız nimetleri-ni önümüze serdi. Görebildikle-rimizin dışında göremediğimiz (Allah’ın bildiği) daha nice lü-tuflarda bulundu, O’na şükürler olsun…O’nun Kudretini yine her yerde müşahede ettik. Dünyanın her ye-rinden gelen Müslüman kardeşle-rimizin her birinde ayrı bir tecel-

lisi ile karşılaştık. Mekânların en güzeli Kâbe, âdeta bir mıknatıs gibi bizi kendine mıhladı. Ondan uzak olmanın hasreti bağrımızı dağlamıştı zaten. Hep yakın ol-mak istedik. Daha yakın. Daha da yakın… Şu beşerî ihtiyaçla-rımız olmasa da hiç ayrılmasak istedik. Nasıl da şefkatle bağrına basıyordu tüm Ademoğullarını!... Asırlardır bıkmadan, usanmadan etrafında dönülen Kâinatın Mer-kezi nasılda içli ve derinlikliydi. Tüm dertler, sıkıntılar ve günah-lar yanı başında dillendirilerek döküldü sıcak Kâbe’nin soğuk mermerlerine. Onu tavaf eden binlerce gözü yaşlı Mü’minin gü-nahları temizlendi, arındı, durul-du. Namazlarımızı olması gere-ken kimliğiyle Kâbe de bir başka eda ettik. Peygamberimizde (sav) de bu mekânda namaz kılmıştı, Sahabe Kur’ân okuduğu zaman burada dövülmüş, Hz. Bilâl (ra) Mekke’de ilk ezanı burada oku-muştu. Bu nasıl bir saadet ki Allah’ın bundan asırlar önce inen âyetlerle önce Peygamberimiz ve Ashabı, şimdi de biz muhatap olduk. Belki de onların secde et-tikleri yerlere secde ettik. Onların içtiği Zemzem den içmek bize de nasip oldu.Ayrılık vakti gelip çattığında zor geldi Kâbe’ye veda etmek, hatta veda etmek istemedik. Öz vata-nımızdan ayrılıyormuşçasına buruk ve hüzünlü olarak yine gelmek ümidiyle dedik. Senden yüzümüzü hiç çevirmedik Kâbe! Evimizin en ücra köşesinde de olsa, anlımız secdeye vardığı her zaman yüzümüz yine Sana dönük olacak, hiçbir zaman Sana sırtı-mızı dönmedik dönmeyeceğiz, bize şâhit ol ey Kâbe! Sana geldik, Seni sevdik, Sen de bizi sev Kâbe, bizi de an Kâbe!...

O’nun Kudretini yine her yerde müşahede ettik. Dün-yanın her yerinden gelen Müslüman kardeşlerimizin her birinde ayrı bir tecellisi ile karşılaştık. Mekânların en güzeli Kâbe, âdeta bir mıknatıs gibi bizi kendine mıhladı.

33

Page 34: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Kendin için kanaat, insanlık için tekâmül’ün devşirilmeden en

sâde şekilde hayatta yer bulması ile bütünleşir hesaplar. Huzursuz-luk sendromu tek başına insan bedeninde hapsolmuş bir kavram değil, bir miktar da infak hissi ile ince sızının harmanlanmasıyla ya-raya dönüşmüştür. Zamanının en hassas yerlerine ihsan serpiştirmiş bir yürek, dillendirmediği bu yüce hasleti bereketlendirmiş olacaktır.Gözlerimizin önünde çöl olan ya da başka bir tâbirle kurutulan o eşsiz Aral gibi. Mahzun diyarların ince hissedişli güzel insanların o pamuksu ellerinin mahvedilerek; doymaz vahşî bir dev mekanizma-ya gerçek pamukların soluksuz ha-zırlanmasıdır ‘Aral’.Eğitimin, sağlığın, gayretin, mah-remiyetin askıya alınıp; ama he-men ardından sayılarının çoklu-ğundan rakamlara dökülemeyen insan yığınlarının damarlarının boşaltılırcasına çalıştırılmasıdır. Aral Gölü bilinçsiz bir gaddarlığın içten içe insanı köreltmesidir. En besleyici kaynakların makaslan-dığı, virana döndürülmesiyle önce insanın gövdesine, ardından ge-lecekte saklı nesillere vurulan acı tablodur.

Sıradanlığa bağlanmış döngüsel bir hayatın merkezinde olanlar, bir damla suyun peşinde katmerli zahmetlerin gölgesinde çabalayan insanları hatırlamaz. Politik kat-manların değerler birikiminde ya-lancı gözyaşlarında peyderpey şe-killenmiş tezat tedbirler gelir geçer sonuçlardır.Akla gelen bazı sorular vardır. Bir türlü uzaklaşmaz, cevabı bulun-madan yerinde sayar durur. Yer-yüzünde insanlara hak verdiğini iddia edenler ya da bu hakkı ken-dinde görenler acaba kaç boyutlu bir maskenin taşıyıcılarıdırlar? Sığ teoriler ile beraber ortaya zuhur edecek sûretler bizi alakadar ede-cek değildir. Şehirlere, medeniyet-lere yepyeni bir miras oluşturma, yüzyıllara yayılmış haysiyetli bir hayatı yaşama ve yaşatma erdemi-nin gelmiş ve gelecek neferlerinin yegâne temsilcileri hep buralarda olacaklar.Kurallara uyamayan, herkesin yü-rüdüğü yolun tersine koşturan ve bir çırpıda felâha ermenin utan-gaçlığında yaşayan o yüce erlerin destekleriyle oldu her şey. Kıtlıktan bunalan, tüm vesilelerle en mâkul noktada var olma mücâdelesini kavramış zihinlerin eserleridir.

Doğruya ulaşmamak için kavis-ler çizen zamanın berbat bilinçle-ri karşısında bitmesi söz konusu olmayan cesaret örnekliklerinin duraksız seferleriyle doludur. Yer-yüzüne merhamet göstermeyenle-rin gönül âlemine merhametinden kimse bahsedemez. Oluşturulan tüm teşekküller istisnaî dağılmış yıkıcı faaliyetlerin vesayeti gibi ola-caktır.Neler olursa olun, halkların kayıt-sızlığından, davranışların yapay-lığından, aksaklıkların getirdiği kuraklıklardan dem vuran ince sesler gerçek mânâda cılız kalmak-ta. İradelerin şahsî bir uyanışta yer bulabilmesi birbiri ardına çoğalan eserlerin şanına lâyık temellerle örülmesi ile hayat bulur. Hiçbir fizikî ve psikolojik ceza insanların var olma kaygısını kurutan orga-nik yapısının kemikleştiği berbat ekollerin bertarafı uzak bir hayâl değildir.Belki hiçbir vakit Aral kurtarıla-mayacak. Pespaye hesapların de-vasa yaşam alanlarını, canlıları, umutları ve geleceği sessiz bir veba gidi yutup parçalarken, aslâ du-yarsız kalmayan hiç eskimeyecek hâfızalara sâhip çıkarak bir veda-nın ifadesi olarak Allah’a ısmarla-dık diyeceğiz.

ARAL’DAN İNSANLIĞA BAKIŞ Yâ

sin

SLİ

M

Gözlerimizin önünde çöl olan ya da başka bir tâbirle kurutulan o eşsiz Aral gibi. Mahzun diyarların ince hissedişli güzel insanların o pamuk-su ellerinin mahvedilerek; doymaz vahşî bir dev mekanizmaya gerçek pamukların soluksuz hazırlanmasıdır ‘Aral’.

34

Page 35: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

ŞÂKİLE

Ube

yde

CA

NLI

Allah Teâlâ (cc) insanı toprak-tan yaratıp, şekillendirmiş ve

onu en güzel kıvam da yaratmış-tır. İnsan ise vahiyden uzaklaş-tıkça kıvamını bozmuş, şeklini kaybetmiştir. Şeklini vahyin ışı-ğında değil de nefsinin karanlı-ğında arayan insan, beyhude bir çaba içerisine girmiştir.Şekillerin kaybedildiği bu za-manda, şekil buhranı yaşıyoruz. Ne şeklimiz belli ne de bizi, biz yapan ve bize şekil veren değer-lerimizi oluşturan “şâkilemiz...” Hâlbuki ne diyor tüm kâinatın ya-ratıcısı olan ve yarattıklarını en iyi bilen Allah Teâlâ (cc): “Deki: Herkes, kendi şâkilesine göre hareket eder. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu, Rabbiniz en iyi bilendir.” (İsrâ, 84)Müfessirler, şâkile kelimesi ile ilgili birtakım mânâlar vermiş-lerdir. Bu mânâların hepsini bir cümlede toplarsak şu anlamlar ortaya çıkar; tabiat, yaratılış, cibilliyet, niyet, maya, tür, yol, inanç, din, âdet, karakter, ruh cevheri, bedenin mizacı, akıl ve

tasavvur, öz nitelik...”Şâkile özel bir kavramdır. Bizi biz yapan değerdir. Bize özel sâdece... Kimliğimizin, kim olduğumuzun özüdür. Şâkile, şeklimizin, ne olduğumuzun, kimin olduğumu-zun adıdır. Şâkilemizi fark ettiği-mizde, aydınlık günde kaybedip, karanlık gecede aradığımız şekli-mizin farkında olacağız.

Şâkile, fıtratın şeklini almaktır. Nefsin ve dış olumsuz etkilerin boyunduruğundan kaçıp fıtrata koşmaktır... Şâkile, vahiy ha-muruyla yoğrulup adam şeklini almanın adıdır... Sarp yokuşları aşıp, doğru yolu bulmanın adıdır.

Neyle yoğrulduğunu ve neye yo-rulduğunu bilmenin adıdır... Şimdi fark etmeliyiz şâkilemizi, bize yön veren şeyleri... Bid’atlerden ve ahlâksızlıktan oluşan kültürleri, İslâm’a alter-natif görülen ideolojileri! Şüp-he mermileri saçan felsefeleri, başkalarının istediği gibi bizi düşünmeye zorlayan medyayı, şekil veremeyip şeklini aldığımız ortamları, bizi kötüye götüren ar-kadaşları, mazlum Müslümanla-rın kanlarıyla servet sâhibi olan Avrupa’yı fark etmeliyiz ve böy-lece önlem almalıyız. Şâkilemizi hak ile şekillendirip bâtıla set ol-malıyız.Netice olarak mayamızı, düşün-cemizi, tasavvurumuzu, ruhumu-zu ve bedenimizi ne ile beslersek şâkilemiz ona şekil alacaktır. Ne zaman ki bunları vahiy ile besle-riz, o zaman fıtratın kıvamına ere-riz, îman kalıbının şeklinin alırız. Allah’ın vaat ettiği hidâyet yolunu buluruz... Selâm olsun şâkilesini vahiyle şekillendirenlere.

Şekillerin kaybedildiği bu zamanda, şekil buhranı yaşıyoruz. Ne şeklimiz belli ne de bizi, biz yapan ve bize şekil veren değerlerimizi oluşturan “şâkilemiz...”

Şâkile, fıtratın şeklini almaktır. Nefsin ve dış olumsuz etkilerin boyun-duruğundan kaçıp fıtrata koşmaktır... Şâkile, vahiy hamuruyla yoğrulup adam şeklini almanın adıdır...

35

Page 36: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Geçen sene bu zamanlar bir siya-set okuluna katılmıştım. Bir haf-

ta süren ve yoğun geçen programın son oturumu için Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma-ları Merkezi’nde Danimarkalı Mor-ten Kjærum isimli konuşmacıyı dinlerken dalmış gitmişim. Kulak-lıktan dinlediğim simultane çeviri-den arada duyduğum birkaç cümle ile kendime sorular sormaya başla-dım. Morten efendi hem çoluk-ço-cuk, hem torun sâhibi olduğundan, hem de eşcinselliğinden övünçle bahsediyordu. Sürekli insan hakla-rı, İngilizcesiyle “human rights” ge-çiyordu konuşmalarda. Evet, bence de çok güzeldi. Toplumsal uzlaşma, herkesin istediğini yaşaması ve ter-cih hakkına saygı, barış, huzur vs. yıllardır benim de kafa yorduğum ve sahada üzerine efor sarfettiğim konulardı. Ama aslında ne için, kime yardım ettiğimi sanıyordum? Morten efendiden sonra mikforon İngiltere’nin meşhur İstanbul Baş-konsolosu Leigh Turner’daydı. Hani şu Can Dündar’ın yoldaşı olan baş-konsolos. Konuşmalarının sonunda sorularımızı aldı. Kendilerine can sıkıcı sorular sorduğum için, İngiliz zulmüne maruz kalmış tüm halk-

ların intikamını almış, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun güneşini batırmış gibi hissetmiştim kendimi. Tabii Mr. Turner hiç oralı olmadı ve Avrupa’nın ululuğundan girdi, Britanya’nın mükemmelliğin-den çıktı.O gün “insan hakları” pazarı-nın hakîkatiyle yüzleştim. Ser-mayesiyle, müşterisiyle nasıl bir “piyasa”daydık böyle? Müşteri biz-dik ve tüm ikinci, üçüncü dünya ülkeleri. (Bu sıralama da batılı ül-kelerin kendilerini dünyanın geri kalanından ayırmak için inşâ ettik-leri surlardan bir tanesi.) Pazarın hacmi çok büyüktü. Sermaye ise henüz daha 200 yıldır insana insan diyebilen Batının, yine en fazla 50 yıldır haklar bağlamında üretti-ği birtakım kurallar dizisi. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan katliamlar sonrası oturan bu kural-lar, daha doğrusu “haklar” Batının en çok gurur duyduğu icatlarından oldu. Emperyal ihtirasları uğruna çeşitli ölçülerde soykırımlara ma-ruz bıraktığı dünyaya yeni bir meta sunmanın gururuydu bu. Batı tarihine baktığımız zaman 1215’teki “Magna Carta”dan, 1789’daki “Fransız İhtilâli”nden,

1948’teki “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nden çeşitli örnek-ler verebiliriz. En günceli Evrensel Beyanname’ye baktığımız zaman bu belgenin evrensel olmadığı, be-lirli bir coğrafyanın önceliklerini ve düşüncelerini yansıttığı görülür. Afrika ülkelerinin yok hükmünde sayıldığı, Sovyet Bloğu ülkelerinin çekimser kaldıkları beyannamenin evrenselliğinden ne kadar bahsedi-lebilir? Bu ayrımdan da insan hak-ları kavramının bir meta hâlinde pazarı oluşturulacağının emaresini görebiliriz. Dünyayı paylaşamama yüzünden savaş çıkarıp katliamlar yapan, sonrasında da tüm dünyayı kendi bildiği doğruya taraf olmaya zor-layan güç sâhiplerinin hazırladığı beyanname bir yandan da kendin-den aşağı gördüklerini hizaya çek-me misyonunu da üstleniyordu. Bu insan hakları metni yerel kültürü görmezden gelerek, o bölgeye özel kültürel kodları da barbarlık olarak niteliyordu. Şerif Mardin’in ünlü “merkez-çevre” ilişkisi kavramına atıfta bulunarak bu haklar bütü-nünün yerel de kalması ve çevre-den merkeze doğru hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yâni,

R.F

atım

a A

A

İNSAN HAKKI İNSANA

İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan katliamlar sonrası oturan bu kurallar, daha doğrusu “haklar” Batının en çok gurur duyduğu icatla-rından oldu. Emperyal ihtirasları uğruna çeşitli ölçülerde soykırımlara maruz bıraktığı dünyaya yeni bir meta sunmanın gururuydu bu.

36

Page 37: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

1948 yılında hazırlanan bir metnin merkezden çevreye doğru yaptırım gücüne sâhip olması başlıbaşına bir tutarsızlık örneğidir.Batılı ülkelerin tutarsızlık ya da riyâkârlıklarından örnekler verebi-liriz. Amerika’nın keşfedilmesinden günümüze azalarak da olsa devam eden kıyımları ilk örneğimizi oluş-turabilir. Kıtanın ismi Amerika’dır, yâni kadındır. Çünkü teorilerinde, tahayyüllerinde işgal-gaspedilen topraklar, hafif tâbiriyle tecavüze uğrayan kadın gibidir. Yâni, (af-federsiniz) Amerika’nın ırzına ge-çilmiştir. Sonraki süreç Amerikalı yerliler ve Afrika’dan ithal edilen siyahlara sistematik işkence ile devam etmiştir. Hâlâ Amerika’da pekçok eyâlette siyahîlere karşı ırkçılık devam etmektedir. Öte yan-dan İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya’ya atılan atom bombası dünya tarihinde eşsiz bir yerdedir. Almanya’ya yapılan hava saldırı-larında Dresden şehri o kadar çok bombalanmıştır ki, şehir günlerce kendi kendine yanmaya devam et-miştir. Birleşik Devletler’den önce Avrupa ülkelerine bakmak lâzımdı tabii. Amerika toprakları için uzun yıl-lar mücâdele etmiş Avrupa ülke-leri, bize insan hakları dersi verip ödevlerimizi yapmadığımız için kınarken, kendileri yakın tarihe kadar beyaz ve erkek olmayan-lara “insan” desek mi, demesek mi tartışması yapıyordu. Güney Amerika’dan Avusturalya’ya uza-nan soykırım ve kolonizasyon-lara hiç girmeden sâdece Güney Afrika Cumhuriyeti’nden örnek verecek olursak, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ilk defa 1994 yı-lında ülkenin asıl sâhipleri olan Af-rikalılar seçimlerde oy kullanabil-mişti. Sizin de sinirleriniz yeterince bozuldu mu? Bozulmadıysa bir di-ğer örnek de Aborijinler’den. Şu an

Aborijinler’in Avustralya toplam nüfus içindeki oranı % 3 civarında. Çünkü yüzbinlercesi çeşitli oranlar-da sistematik katliam, sürgün ve asimilasyona maruz bırakıldı. “Evrensel” beyannamenin kâtipleri evrensellikten ne anlıyor anlamış değilim, ama imzalanmasının üze-rinden yarım asır geçmiş olmasına rağmen beyaz ırkın diğer ırklara yapmış olduğu ihlâller hâlâ azımsa-namayacak boyutta.Hâsılı sinirlerimizin ve sınırları-mızın hayli zorlandığı bu ortamda Allah’ın adâletine olan inancımız bizi sâkinleştirmeye yetiyor. Adâlet demişken, kadın hakları konusuna da değinmeden geçemeyeceğim. Bu yazıyı yazdığım sıralarda “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”ne yaklaşık olarak bir hafta vardı. “Kadın ve hakları” başlıbaşına bir başlık ola-bilecek mahiyette bir konu, ancak beni bu özel gün ve feminizm için hususî rahatsız eden birkaç duruma bu yazım da değinmek isterim. Ra-hatsız eden durumların hemcinsle-rim tarafından özellikle de benim hakkımı bana rağmen savunmaya çalışan hemcinslerimden kaynak-lanması da ayrıca traji-komik. Önce-leri Batılı zihniyetin zulmü altında ezilen kadının hakkını savunmak ve toplumda görünürlüğünü artır-mak amacıyla başlayan hareket, günümüzde -belki de Türkiye’ye özel- Komünizmle fazlaca ünsiyet hâlinde lanse edilmesi sonucu bir

diktatorya alanı hâline geldi. Gü-nün isminin dünya kadınlar günü olarak anılmasına bile tahammül edemiyorlar, “emekçi” nitelemesini zorluyorlar. Emekten ve emekçilik-ten ne anladıklarına göre kadınla-rı sınıflandıran veya kendilerince burjuva gördükleri kadına gün bah-şetmeyen bu bazı feminist ablala-rımız ayrımcılığa karşı olduklarını belirterek, asıl ayrımcılığı öncelikle kendi hemcinslerine yapmaktadır-lar. Günümüz feminizminde gördüğüm bir diğer problem de eşitlik kavra-mına yaklaşımı. Kadını yaratılışı itibariyle fizyolojik ve psikolojik farklılıklarına rağmen erkeğe tama-men eşit gören bu zihniyet yapısı; eşitliği adâlet gibi daha kapsayıcı ve elzem bir kavramın önüne ge-tirerek insan fıtratına ters bir tez sunmaktadır. Kadınların aile içinde ve toplumda maruz kaldığı sorunlar için ayrılması gereken vakit, kav-ramlara takılmakta ve şekilcilik üzerinden politikalar üretilmekte-dir. Önemli olan kadının her alanda varlığının tanınması ve eski politi-kaların adâletle revize edilmesidir. Özellikle Türkiye’de muhafazakâr kadınların iş hayatında hep tâlî gö-rülmesi, başat olabilecek kadınların da seküler olanından seçilmesi cid-di bir hak problemidir. Muhafazakâr patronların hor gördüğü, kâle alma-dığı muhafazakâr kadın, adâleti daha çok seküler patronlardan gö-rebilmektedir. Hadi buyrun cenaze namazına!İnsan hakları üzerine yazılacak çok şey var. Daha sonraki yazılarım da devam edebileceğimi belirterek yanlışım varsa affınıza sığınıyo-rum. Hassas konular üzerinden özetleme yaparak izah etmeye çalış-mak yanlış anlaşılmalara sebep ola-biliyor. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere esenlikler dilerim.

Rahatsız eden durumların hemcinslerim tarafından özellikle de benim hakkımı bana rağmen savunmaya çalışan hemcinslerimden kaynaklanması da ayrıca traji-komik.

37

Page 38: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

Yüce Allah (cc) her şeyi bir se-beple var eder. Örneğin dağ-

ları yeryüzü sarsılmasın diye, nehirleri yolumuzu bulalım diye yarattığını bildirir. Gündüzü bi-zim için çalışma vakti, geceyi ise dinlenme kıldığını beyan eder. Ve Allah (cc) her şeyiyle mükem-mel olan insanı ise yeryüzüne halîfe olarak yarattığını vurgular. Yâni, insan yeryüzünde bulunan tüm imkânları sâlim bir şekilde yönetebilmek için vardır. Tıpkı Allah’ın içimizden çıkarıp “en gü-zel örnek” dediği Nebî’nin yaptığı gibi. Zira Efendimiz (sav) gönde-rildiği zamanda hayatı câhilâne bir tavırla yaşayan insanları 23 yıl gibi kısa bir sürede medeniyet mamurları hâline getirmiştir.Bu nedenle bizler, hâlâ medeni-yet dediğimizde İslâm’ı kasteder ve onun özlemini çekeriz. Zira dünyanın geldiği noktada her ne kadar teknolojik ilerlemeler bizi sözde uygar bir seviyeye getir-miş olsa da günler geçtikçe akan kanların durmayışı ve bir türlü adâletin sağlanamayışı durumun böyle olmadığını gösterir. Bu ne-denle bu medîneleşme sürecini görmek için hiç vakit kaybet-

meden bakışlarımızı medeniyet kavramının membaını oluşturan şehre yöneltmeliyiz. Yaşamayı sanat hâline getiren medenî in-sanların şehri Medîne’ye.Ama belirtilmesi gereken bir hu-sus var ki; her ne kadar medeni-yet Medîne’de şahlansa da İslâm Mekke’de başlamıştır. İlk îman edip Rasûlun şuur inşâsına tâbi olanlar ise Mekkeli şahıslar ol-muştur. Ve İslâm’ı kıtalara taşı-yan bu kimselerin İslâm’a olan güvenleri elbette Peygamberin “el-Emin” sıfatından müsebbip-tir. Öyle ki ilk vahiyden sonra korktuğunu söyleyen Nebî’nin, hanımı Hz. Hatice (ra)’nin “Öyle deme. Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabanı gözetirsin. İşini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenir-sin. Fakire verir, kimsenin kazan-dıramayacağını kazandırırsın. Misâfiri ağırlarsın. Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yar-dım edersin...” demesi bize bunu açıkça göstermektedir. İşte bir Medeniyet inşâ eden asha-bın, çevresinde toplandığı kutlu Nebî böyle yaşıyordu. Mekke’nin

sokakları her zaman O’nun rah-metine şâhid oluyordu. Peygam-ber önce yürek medeniyetini kurmayı başarmıştı. Gözleri gör-meyenden dahi yüz ekşitmesine izin verilmediği için etrafında toplanan bir daha ondan ayrıla-madı. Bu rahmet ile kılıçlar sal-landı Bedir’de. Bu rahmet ile se-ferler yapıldı İlây-ı Kelimetullah için. Bu rahmetin adamı olmayı başaranlar adâleti isimleriyle zi-hinlere yerleştirdiler. Yüreklerin-de tevhid ve ahlâk medeniyetini kuran ashabın Medîne’de şehir medeniyetini kurması hiç zor ol-madı. Kız çocuklarını insan ye-rine koymayan bir toplum iken, sırf annesinden süt emen köpek yavrularını rahatsız etmemek için ordunun yerini değiştiren bir şuur ile yetiştiler. Aldıkları bu şuur eğitimi ile doksan yaşın-da sefere çıkacak kadar Medenî oldular. Şimdi tek dişine rağmen canavarlaşan medeniyetlerin in-safından hakîki medeniyetimizin inkişâfına kavuşmak için yapı-lacak tek şey; yeniden Rasûlun (sav) rahlesine oturmak ve o sâlim dünyanın halîfesi olabil-mek için niyet etmektir.

Hat

icen

ur C

AN

LI

YÜREK MEDENİYETİ

Ve Allah (cc) her şeyiyle mükemmel olan insanı ise yeryüzüne halîfe olarak yarattığını vurgular. Yâni, insan yeryüzünde bulunan tüm imkânları sâlim bir şekilde yönetebilmek için vardır.

38

Page 39: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14

CCS DEKORASYON İNŞAAT SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİMaltepe Mh. Orhangazi Cd. No:40 / Adapazarı / SAKARYA Tel: 0264 291 27 31 / [email protected]

www.ccsdekor.com

Page 40: KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI - Sakarya Haberadabulteni.com/Files/53.pdf · 2017. 4. 8. · KARANLIK GECENİN AYDINLIK SABAHI RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 14