32
DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ KASIM - ARALIK 2010 a¤›n

kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

KASIM - ARALIK 2010

aa¤¤››nn

Page 2: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ

SahibiAğın Kültür ve Dayanışma Derneği AdınaAhmet DEV‹REN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüAltan ‹LTER

Yazı KuruluAltan ‹LTER

Ahmet DEV‹REN

Mevlüt ÖKSÜZO⁄LU

Mehmet ERGÖNÜL

Teknik YönetmenÖmer ÖZTÜRK

Yönetim Adresi:Ağın Kültür ve Dayanışma DerneğiHoşdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 AY.Ayrancı / ANKARATel: 0 312 426 75 90 Faks: 0 312 354 78 38

Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,PTT 101843 no.lu Çek HesabıT.C. Ziraat Bankası Ankara Yenişehir ŞubesiIBAN No: TR59 0001 0004 7139 7751 6850 02Hesap No: 39775168-5002-0471-Yenişehir-ANKARA

Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasıniade edilmez ve telif ücreti ödenmez.

Bu dergide yayımlanan yazılardaki fikirleryazarlarına aittir.

Dergimiz Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, Ankara Valiliği’nin12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.

Yayın Türü: Yaygın süreli

Yıl: 20 Sayı: 227-228KASIM-ARALIK 2010 Baskı Tarihi: 25/01/2011

Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN

0 554 918 37 47

Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti.

Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler- ANKARATel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi muhabirleri:Suat UYANIK : AğınAhmet SAMUR : İstanbul

Ön Kapak : Mustafa Kemal ATATÜRK

SAYFA ‹Ç‹NDEK‹LER

3-4 . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın Düşün ve Sanat DergisiAltan İLTER

5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Acılar YumağıAdnan BİNYAZAR

6 . . . . . . . . . . . . . . . .Barajlı Ağın’da Güneşle Gezi (Şiir)İsmail N. BEYDEMİR

7 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ata’ya MektuplarNalân AYBEK

Selçuk AYBEK8-10 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Atatürk Bizden Biridir

Yaşar ÖZTÜRK10 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın’a Yolculuk (Şiir)

Niyazi Yıldırım GENCOSMANOĞLU11 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Mango’da Yılkı

Ömer ÖZER12-13 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Andiri Köyü İlkokulu

Zeki HAFIZOĞULLARI14-16 . . . . . . . . . . . . . . .Bazı Şahısların Sembolik Sözleri

Orhan ERCAN17-18 . . .Hikâye . . . . . . . . . . . . . . . . .Tolli ile Otomobil

Hüseyin KABASAKAL18 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Avcı Vasiyeti (Şiir)

Mustafa GÜZEL19-21 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Menemen Olayı ve Şeriat

M. Baki ÖZALP21 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın’a Hasret (Şiir)

H. Tahsin GENÇOSMANOĞLU22-24 . . . . . . . . . . . . . . . . . .“Eskiden Dızdızcılar Varmış”

Emel ARMUTÇU24 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Sevdim (Şiir)

Muharrem YILMAZ25 . . . .Çocuk Köşesi: Önemli Numaralarla Başım Dertte

Ece ERCANTren (Şiir)

İlke TOKER26-27 ..Türkülerimiz . . . . . . . . . . . . . .Kara Erik Çağala

Zekeriyya BİCAN28 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yazarlarımızı Tanıyalım29 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Fıkralar

Nezihe TIRMAŞ-Orhan ERCAN30 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Haberler31-32 . . . . . . . . . . . . . . . .Doğumlar-Evlenmeler-Ölümler

Page 3: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 3KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Ankara-Ağın Kültür ve Dayanış-ma Derneği tarafından yayımlanan veElazığ’ın en uzun soluklu dergilerindenbirisi olan Ağın Düşün ve Sanat Dergi-si hakkında sizleri aydınlatmadan önce,güzel Elazığ’ımızın küçük, küçük amaşirin ilçelerinden birisi olan Ağın’ın ko-numu, çeşitli sorunları ve sosyal-kültü-rel durumuna kısaca değinmenin yararlıolacağını düşündüm.

Ağın; Keban Baraj Gölü kenarında,yeşilin her tonunun görülebildiği, sessizli-ğin, sakinliğin hüküm sürdüğü ve deyimyerindeyse tam kafa dinlenecek yer diye tanımlanabi-len güzel bir ilçedir. 1954 yılında ilçe konumuna geti-rilen Ağın’ın, Elazığ’a uzaklığı yaklaşık 85 km’dir.

Kışın nüfusu oldukça azalsa da; ana-baba-akraba-arkadaş özlemini çekenlerin, çocukluk anılarını tazele-mek isteyenlerin, büyük şehirlerde bulamadıkları dost-luk, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerini yaşayabilmekiçin yaz aylarında koşup geldikleri yerdir, Ağın…

Okuma-yazma oranının % 98’lere ulaştığı bir il-çedir, Ağın…

Son nüfus sayımında nüfusu 1980’lere düşen birilçedir, Ağın!..

Ancak Ağın, Ağınlılar için bir tutku, bir sevda,bir aşktır…

“Mum dibine ışık vermez” diye meşhur bir ata-sözümüz vardır. Buradaki ‘mum’ sözcüğünü ‘Ke-ban Barajı’ olarak algıladığımızda, bu atasözü sankiAğın için söylenmiş gibidir. Çünkü, ülkemizin ener-ji gereksinimine önemli ölçüde katkıda bulunan Ke-ban Barajı; Ağın’ın 5 yerleşim yeri ile birlikte, en ve-rimli arazilerinin de bir kısmını (370 km2) yutmuş,nüfusun azalmasını tetiklemiş ve belki de en önem-lisi karayolu bağlantısını kesintiye uğratmıştır. Buarada, bazı yerleşim yerleri de ulaşım zorlukları ne-deniyle Ağın’dan ayrılarak Keban’a bağlanmışlardır.Feribot bağlantılı geçişler; ulaşımın, günün ancakbelirli saatlerinde ve bir ücret karşılığında yapılması-nı zorunlu hale getirmiştir.

Bundan dolayı Ağınlı; hastasını zamanında hasta-neye ulaştırmakta zorlanmakta, iklim koşullarının bo-zuk olduğu dönemlerde gölün karşı kıyısındaki köyçocuklarının taşımalı sistemle gerçekleştirilebilen eği-timleri aksamakta, yük/yolcu taşımacılık ücretlerinin

dolaylı olarak artması vb. olumsuzluklarında ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Sonuç olarak, Keban Barajı özetle“Türkiye’ye yarar, Ağın’a zarar” ge-tirmiştir.

Tüm bu olumsuzlukları bir anlamdagiderecek olan Ağın-Karamağara Köp-rüsü’nün; 2001 yılında ihalesinin yapılma-sına ve temelinin 2002 yılında atılmasınakarşın; bu iş için ayrılan ödeneklerin çokkısıtlı olması, yıllarca inşaat işlerinin ipe-sa-pa gelmez gerekçelerle savsaklanarak, 7-8yıl sonra proje değişikliğine gidilmesi, in-

şaat işlerini önemli ölçüde sekteye uğratmış ve bundandolayı da her yıl ancak arpa boyu yol alınabilmiştir.

Ve sonunda, Ağın-Karamağara Köprüsü’nüneski projesi tasfiye edilerek, yeni hazırlanacakprojenin (2011 yılında genel seçimlerin yapılacağıhususu da göz önünde bulundurularak) 2011 yılın-da yeniden ihaleye çıkarılacağı açıklanmıştır!..

Yaklaşık 40 yıldır kendi kaderiyle baş başa bıra-kılan Ağın ve Ağınlı’nın çektiği çilelerin artık bir sonbulması ve sorunlarının süratle çözüme kavuşturula-bilmesi için, Hükümetimizin artık boş lafları bir tara-fa bırakarak, neredeyse betonları çürümeye yüz tutanköprümüzü bir an önce bitirmesi tek dileğimizdir.

* * *Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-

lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi:Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967

yılı Ocak ayından itibaren Ağın Fikir ve Sanat Dergi-si adıyla bir dergi çıkarılmaya başlamıştır.

Derginin başlangıç sayılarındaki sahipliğini Dr.Vâkıf Özkul, yazı işleri müdürlüğünü ise Nihat İspirüstlenmiştir. Sonraki dönemlerde ise sahipliği, sıra-sıyla; Güner Özmen, Gülçin Baytaş, Muammer Nik-sarlı ve Dr. Kemal Köseoğlu, yazı işleri müdürlüğüde Mehmet Salim Özer ile Hüseyin Kabasakal tara-fından yürütülmüştür.

Dergi; 1967 yılı sonuna kadar 1 forma iken,1968 yılı başından itibaren 2 forma (32 sayfa) olarakçıkarılmaya başlanmıştır.

Ekonomik nedenlerden dolayı, 41 sayı çıkarılanderginin yayın hayatına 1970 yılı Nisan-Mayıs sayı-sından itibaren son verilmiştir.

AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİAltan İLTER

Altan İLTER

Page 4: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın4 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi:12 Eylül Muhtırası ile zorunlu olarak kapatılan

‘Ağın Kültür Derneği’, Ağın sevdalısı bir grup hem-şehrimiz tarafından, 1990 yılında ‘Ağın Kültür veDayanışma Derneği’ adı altında yeniden kurularak,Ankara’da faaliyetine başlamıştır. Dernek, ilk etaptaAğın Kültür Derneği tarafından daha önce çıkarıl-makta olan Ağın Fikir ve Sanat Dergisi’ni, 1991 yılıEylül ayından itibaren yeniden yayın hayatına sok-mayı başarmıştır.

Derginin yeniden yayın hayatına atılma döne-minde; Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği adına sa-hipliği İsmail Ercan, yazı işleri müdürlüğü ise Mu-ammer Niksarlı tarafından üstlenilmiş ve dergininadı, 2. sayıdan (Ekim 1991) itibaren “Ağın Düşün veSanat Dergisi” olarak değiştirilmiştir.

Derginin günümüze kadar çıkmakta olan sonra-ki sayılarında sahipliğini ise; Dr. Vâkıf Özkul ile Ah-met Deviren, yazı işleri müdürlüğünü de yine sıra-sıyla Muammer Niksarlı, Mehmet Yalçın, MehmetOrhan yapmışlardır. 2004 yılı Mayıs-Haziran sayısın-dan itibaren yazı işleri müdürlüğü görevi Altan İltertarafından yürütülmektedir.

Dergi, Eylül 1991-Aralık 1995 tarihleri arasındaaylık olarak yayımlanmakta iken, ekonomik darbo-ğazlar nedeniyle Ocak 1996’dan itibaren iki ayda birçıkarılmaya başlanmıştır.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, halen 2 forma (32sayfa) olarak basılmakta olup, baskı adedi 1000’dir.Kasım-Aralık 2010 tarihi itibariyle, mükerrer sayı-larla birlikte çıkarılan dergi sayısı 233’dür.

Başlangıcından günümüze kadar çıkan dergi sa-yısı ise 274’e ulaşmıştır.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nin yazarları ge-nellikle Ağınlılardan oluşmakta ve içerik olarak daAğın ve Elazığ’ın sosyal, kültürel, ekonomik vb. ko-nuları ile Cumhuriyet, M. Kemal Atatürk, çeşitligüncel olaylar ilk sırayı oluşturmaktadır.

İşin en ilginç yanı ise, Ağın Düşün ve SanatDergisi’nin; başlangıç günlerinden itibaren sırtınıherhangi bir çıkar grubuna, siyasi parti ve örgütleredayamaksızın ve reklam-ilan geliri olmaksızın, yal-nızca, evet yalnızca okurlarının maddi-manevi deste-ğiyle yaşamını sürdürmesidir.

Ankara-Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği’ninyayın organı olan Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’ninson 3 yıldaki yıllık abone bağışı tutarı 30 TL’dir. Der-neğin adresi; Hoşdere Cad. Akasya Apt. No: 41-2 A,Y.Ayrancı-Ankara ve telefon numarası: 0312 426 7590’dır.

Dergiye abone olmak isteyenler, Dernek merke-zine başvurduklarında veya Ağın Kültür ve Dayanış-ma Derneği’nin 101843 no.lu Posta Çeki hesabı ileTC Ziraat Bankası, Ankara Yenişehir Şubesi IBANNo: TR59 0001 0004 7139 7751 6850 02 no.lu he-sabına abone bağışını yatırıp, adreslerini Derneğe bil-dirdikleri takdirde, adreslerine düzenli olarak dergigönderilecektir.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, 2011 yılında çıka-cak Ocak-Şubat sayısıyla 45. yaş gününü kutlaya-caktır. Bu süre, Elazığ’ı bir tarafa bırakalım, ülke-mizde bile çok az dergiye nasip olan bir süredir.

Bundan dolayı, Ağınlılar olarak dergimizle nekadar övünsek, gurur duysak ve onun yaşaması içinçaba harcasak azdır…

* * *Değerli hemşehrilerim, sevgili arkadaşlarım,

dostlarım,Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nin başlangıçtan

günümüze kadar ki 44 yıllık gelişim evrelerini, yasalzorunluluklar nedeniyle sorumluluk üstlenenleri,içeriğini vb. yukarıda kısaca özetlemeye çalıştım.Amacım, ülkemizdeki yazılı-görsel yayın organlarıkonularında inceleme yapacak olan araştırmacılarabir anlamda yardımcı olmanın yanı sıra dergimizintarihsel gelişimini okurlarımıza da sunabilmek…

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nin yayın hayatıboyunca; rahmetli Dr. Vâkıf Özkul dönemindeyönetim ve yazı kurulu üyesi olarak 4, rahmetliMehmet Orhan döneminde de ona yardımcı olmakamacıyla 2 yılı aşkın bir süre görev yaptım. Son 7 yıl-dır da sorumlu yazı işleri müdürü olarak görevimisürdürmekteyim. Ancak, gerçekten çok yoruldum,ayrıca sağlık sorunlarım da artık bunu sürdürmemeolanak vermiyor. Bu nedenle, yaklaşık 13 yılı aşkınbir süredir görev yaptığım dergimizden, tamamensağlık sorunlarımdan kaynaklanan nedenlerden do-layı ayrılmak zorundayım.

Beraber olduğumuz dönemlerde, Derneğimizin vebuna koşut olarak da onun yayın organı olan Ağın Dü-şün ve Sanat Dergisi’nin çıkarılmasına yardımcı olan,dergimiz sayfalarını yazılarıyla/fotoğraflarıyla/desenle-riyle zenginleştiren, abonelikleriyle yaşamını sürdür-mesine katkı sağlayan tüm okurlarımıza ve hemşehrile-rime en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, sizlerin vereceğigüç ve destekle, Ulu Önderimiz Mustafa KemalAtatürk’ün çizdiği yol ve gösterdiği hedefler doğrul-tusunda daha nice yıllar yaşamını sürdürmeye de-vam edecek.

Page 5: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 5KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Çocukluk duygularım depreşmişolmalı; sabahın kör saatinde sokaklaradüşüp bayram simidi arıyorum.

Taş ocağın önünde simitlerin fırın-dan çıkmasını bekliyorum. Yorgunyüzlü genç bir işçi, susamlı hamur hal-kalarını fırına sürüyor, birkaç dakikaiçinde oradan nar gibi kızarmış simit-ler çıkarıyor. Sokak yanık susam koku-yor. Gözüm simitte değil, kokuya ba-yıldığım da yok. Uzun ağızlı küreğini sürekli fırınasürüp çeken “usta”nın yüzüne dalıp gidiyorum.Otuzunda var yok. Pehlivanların besili yanakların-dan aşağı yuvarlanan ter damlacıkları değil onun-ki, uykusuzluğun yorgun yüzünde açtığı yarıklar-dan aşağı yürüyen kir topakları!

Yanındakiyle maç tartışması yapan patronunyeniyetme oğlu, çiğnediği sakızın kokusunu dışa-rıya püskürterek, “Elini çabuk tut, Kemal usta,kuyruk uzuyor,” diye uyarıyor onu. Demek adıKemal? Kemal değil Mehmet ya da Süleyman ol-muş, ne yazar; Türkiye’de emekçinin adı mı var!

Gözünü önündeki işten ayırmadan, bu yersizuyarıya acı gülümsemelerle karşılık veriyor usta.

Ellerine ince naylondan eldiven geçirmiş fut-bol gevezesi oğlanın bir kâğıda sarıp elime tutuş-turduğu simitlerin sıcaklığında ustanın tez vuruşlukalp atışlarını duyuyorum. Belleğim beni oradanalıp çok eskilerde yaşadığım sızıların içine atıyor.Çıraklık yıllarımda, Kurtuluş Savaşı emeklisi Alâ-addin Bey de gelirdi dükkâna. Karavana yemeği-ne alışmış; hep kuru fasulye isterdi. Onu yalnızlı-ğa terk eden oğullarını anlatırken içlenirdi. Man-galdan aldığım küçük bir közle yemek sonrası si-garasını yakarken, o savaş kahramanının gözaltla-rında saydamlaşan yaşlar içimi kanatırdı.

O günden beri çocukların, kadınların, yaşlıla-rın ağlamasına dayanamam. Akşam saatlerinde

anneler çocuklarını eve çağırırlardı.Onlar gider, ben sokak ortasında kim-sesiz kalırdım. Ondan dayanamam ço-cukların ağlamasına. Babam döverken,o şıkır şıkır sesli anam ağlama nöbetle-rine girer, sonra birden bir köşeye yığı-lıp kaskatı kesilirdi. Ondan kadın ağla-maları içimi yakar. Yaşlılar ağlarkende, Alâaddin Bey’in belleğime yerle-şen gözaltlarındaki yaşlar yüreğimi ka-

natır... Saat üç buçuk dedi mi ayaktaydı. Övüngen bir

kadın değildi. Sanırım tek övüncü, “Ben, uykudaüstüme güneş doğurtmamışım,” sözü olmuştur. Osaatte uyanır uyanmaz ahıra iner; ineğin altını te-mizledikten sonra memelerini sıcak suda yıkadığıbezlerle silmeden sütünü sağmazdı. Sağdığı sütüde hemen kaynatırdı. Genç kızlığından beri bu işiyapan bir kadının üstüne güneş hangi hızla yürü-sün de doğsun!..

Üstelik ev süpürme, derleyip toplama işi deonun üstünde. Bense, aşağıda kahvaltıyı hazırla-yıp beni çağıran anamın sesiyle uyanacağım... Ogün beyaz gömleğimi giymeyi kafama koymu-şum. Gömlek ütüsüz. Anama surat asıyorum...

Şu yaşlara geldim, anamın kırgın bakışları gö-zümün önünden gitmedi. O bakışlar belleğimdeher canlanışta yüreğimi sızılar sarıyor, gözaltla-rımda yaş tortuları birikiyor.

O ana ki, eş ölümüyle hayatın intikamına uğ-ramış oğluna, “Ölümü de gördün dirimi de. Aka-ğan gönüllüsün sen; duygularının seline tez kapı-lıp herkesin acına ortak olacağına inanıyorsun. Şu-nu bil ki oğul, acı, yalnız yapıştığı yüreği yakar!”sözünü miras bırakmıştır.

Shakespeare’den uyarladığım bu özdeyişlevarıyorum sözün özüne: “Acı, bir yerlerden sızıpgirmesin, önce içimizdeki güzellikleri kemirir...”

ACILAR YUMAĞIAdnan BİNYAZAR

Adnan BİNYAZAR

Page 6: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın6 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Gün Pulur’dan bizim ele doğanda,Ölen karanlığa kefin biçilmez,Aladağ’dan-Karadağ’dan bu yanda,Tarla-çalı okşanmadan geçilmez.

Ekirek’le Hozakpur’un başında,Sevgili çağıllar yüz bin yaşında,Sulakların gürül gürül suyundan,Buz gibidir, diş dayanmaz, içilmez.

Andiri’yle Apuşma’da, bir dize,Fellahlar’la Aluşağı, göz göze,Gobbik’den sıyrılıp dereye indik,Bu önemli yıkım, nasıl seçilmez?

Hacıgilin Mezarlık’dır burası,Ordan başlar, işte gönül yarası,Ne bağ kalmış, ne de Faris dayımız,Değirmen yok, çaygara’dan içilmez.

Muhtargil’in Bağ’ın, bak şu halına,Balık yuva yapmış, cevüz dalına,Ne yol kalmış, ne derede daşşik’ler,Atlavuçla bu dereden geçilmez.

Özlem duydum, Hoşirik’le bağlara,Dönüp gittim burdan, eski çağlara,Dar zuvağın, yeri bile yok olmuş,Değirmen yok, goşgoş nerde seçilmez?

Yıkılgan’ın karşısından, dereye,Yol inerdi anımsayam, nereye?Kasım Dayı, bağı ile yok olmuş,Saatçı’sız, bu yollardan geçilmez.

Sürsülüklü dere, paharın nerde?Kim düşürdü bizi, bu derin derde?Güvercine yuva olan kayalar,Kereviz’ler dolmuş, koyup geçilmez.

Bak, şu bol çamurun cığızlığına,Dolmuş, değirmenin doğuzluğuna,Zeyniğin Mişmişlik yerinde midir?Galacuk’dan dik aşağı uçulmaz.

Gurtgaya’yla Pijtutluğ’un arası,Gene bayır-bacak durur, orası,Şaşıp kaldım, tanınmaz olmuş burlar,İğdeler yok, baygın koku saçılmaz.

Pağnik yolu, hark altından giderdi,Karadayı, bize selam ederdi,Harmanlarda ne ekin var, ne düğen,Yıkım gelmiş, bu yerlere göçülmez.

Gemi yolu nerde, seçebildik mi?Bu derinliğe, boy biçebildik mi?Bağ-bahçe yok olmuş, gökler yeşil su,Türküler çaldığım, yollar aşılmaz.

Fırat, Eğin Ağzı söylemez oldu,İçime, çok eski anılar doldu,Adalar-kavaklar, hani nerdeler?Kesildi soluğum, bu su içilmez.

Fırat yatağının, yeri belli mi?Sato Dayı gene, tatlı dilli mi?BEYDEMİR der, artık geri dönelim,Buralardan Süderek’e geçilmez.

BARAJLI AĞIN’DA GÜNEŞLE GEZİ

‹smail N. BEYDEM‹R

İsmail N. BEYDEMİR

Page 7: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 7KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Merhaba Atam,Doğduğumda, 17 yıldır sensizdik.Çocukluğum, coşkulu 23 Nisanlar,

29 Ekimlerle ve üzgün 10 Kasımlarlageçti. Nedenini bilemesem de seni çoksevdim.

Gençliğim, sağcı-solcu hayhuyuiçinde, üniversiteye kadar geldi. Nut-kunu okudum. Öğrendikçe, ilkeleriniyolum bildim.

Seni, tanıdıkça daha çok sevdim.Açtığın yoldan, sunduğun nimetlerden yarar-

lanan bir öğretmen olarak; öğrencilerime, bağım-sız olmanın önemini ve ilkelerinin kıymetini iyibilmelerini öğretmeyi, borç bildim.

Bir ulusu; esirlikten, geri kalmışlıktan kurtarma-nın zorluğunu gördükçe, sana saygımı büyüttüm.

Bir kadın olarak, nüfusta bile adımın olmadığı,yanımda erkek olmadan sokağa çıkamayacağım

ülkelerde yaşamadığıma şükrettim.Ben seni, yaptıklarınla tanıdım.Ben seni, tanıdıkça sevdim. Senden sonra kendine yeten bir ül-

ke olamadık. Birbirimize saygılı ve ta-hammüllü olamadık. Bilim ve kültüreönem veremedik.

Torunlarımın, Afganistan gibi birülkede yaşamasını istemiyorum. Dev-rimlerini yok etmek isteyenlere, senin

sevginle direnmeyi, borcum biliyorum.Ve bugünkü siyasetçileri gördükçe, seni daha

çok seviyorum.Ben, senin sayende:Esir değil, özgürüm.Mal değil, kadınım.Cahil değil, öğretmenim.Ben, seni sevmeyeyim de kimi seveyim?

Kızın Nalân

ATA’YA MEKTUPLARNalân AYBEK - Selçuk AYBEK

Nalân AYBEK

Sevgili Atatürk’üm,Önce saygıyla ellerinden öperim;

cennet bahçelerindeki tüm İstiklal Sa-vaşı ve Devrim kahramanlarının da el-lerinden öperim.

Bizi sorarsan mutsuz ve endişeli-yiz. Açtığın yararlı ve uygar yola, çu-kurlar kazılmış, molozlar dökülmüş,dikenli teller çekilmeye çalışılıyor,güçlükle ilerliyoruz.

Bunları yapan bizim kardeşlerimiz, atsan ata-mayız; aileden aldatılmış kişiler çıkabilir. Ne ya-pacağız peki?

Biz, önce sağlam duracağız. Akıl ve bilimledavranacağız. Onlara aş ve iş vereceğiz. Aileninbu sapkın çocuklarını akıl ve bilimle eğiteceğiz.Gerektiğinde kulaklarını çekeceğiz. Onların ruhu-

na, güzel sanatların güzelliğini kataca-ğız. Onları ayartan, yoldan çıkaran içve dış güçlerin gücünü kıracağız.

İnsanlarımız, dünyanın sonu gel-mez aç gözlülüğünden, itiş kakışın-dan, sapkınlıklarından kurtulacak; ya-şamları göklerin maviliğiyle aydınla-nacak.

Bunları yaparken, gözümüz hepsende olacak. Bazen düşüp bir yerleri-

mizi kanatsak bile, kalkıp arkandan geleceğiz. Bi-ze yakışan budur; Evrenin sahibi yüce yaratanınbizden beklediği de budur.

Ne diyem Atatürk’üm, babam, yol göstere-nim, can dostum, seni unutmayacağız.

Sevgiyle ellerinden öperim.Oğlun Selçuk

Selçuk AYBEK

Page 8: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın8 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Osmanlı yönetiminde kimi sözcükler, “iyisözcükler”, kimi sözcükler de “kullanılması sakın-calı sözcükler” olarak belirlenmişti. “Sadakat, te-vazu, dua, melek, asker-perver, hilafet...” iyi söz-cüklerdi. “Hürriyet, vatan, isyan, zulüm, ihtilal,yıldız, hücre, içtima, cemiyet, miting, adalet, istik-bal, buhran, siyaset...” sakıncalı sözcüklerdi.

Bir de, “en sakıncalı” bir sözcük vardı. Çokdikkat edilmesi gereken bu “en sakıncalı” sözcük,“cumhuriyet”ti.

“Cumhuriyet”in “en sakıncalı sözcük” ilanedilmesini, ne sıradan kişiler, ne de aydınlarumursuyordu. Çünkü onların açısından bu sözcü-ğün pek de bir önemi yoktu. Ülkenin yönetim bi-çimi olarak onlar, padişahın yönetimi dışında biryönetim biçimini akıllarına bile getirmiyorlardı.

Osmanlı yönetiminde “cumhuriyet” sözcüğü-nü ilk kez Şinasi kullanmıştı. 1849 yılında, BüyükReşit Paşa’ya övgü amacıyla yazdığı şiirin sonun-da bu sözcüğü şöyle kullanmıştı:

“Eya ehali-i fazlın reis-i cumhuru/ Reva mıkim kalayım ehl-i cehil elinde esir.” (Ey erdemlikişilerin cumhurbaşkanı/ Bilgisizler elinde tutsakkalmam yakışık alır mı?)

Şinasi’nin övgü yazdığı Büyük Reşit Paşa’yıMustafa Kemal şöyle değerlendiriyor:

“Alemdar Mustafa Paşa’nın biraz kültürü ol-saydı, cumhuriyeti ilan ederdi. Büyük Reşit Pa-şa’nın kültürü, Alemdar Mustafa Paşa’nın kudretiile birleşebilseydi, ben tarihe başka bir görevlegirerdim.”

“Cumhuriyet”in yalnızca sözcüğünü değil,kavramını ve halk açısından anlamını da açık birdille ilk kez kaleme alan kişi, Ziya Paşa oldu.Onun, 1871 yılında Londra’da yayımlanan Hürri-yet gazetesinde yazdığı “Cumhuriyet Yönetimi ileŞahsi Hükümetin Farkı” adlı yazısı, “cumhuri-yet”in önemini halka yalın bir dille açıklıyordu.

Ziya Paşa’nın, Hürriyet gazetesindeki bu ta-rihsel yazısında “cumhuriyet”, halka şöyle tanıtılı-yordu:

“Cumhuriyet yönetiminde padişah, imparatoryoktur. Ülkenin padişahı, imparatoru bütün ülke-nin halkıdır. Cumhuriyet yönetiminde bir nicemilyon halk birkaç çıkarsever kişinin buyruk vekeyfiyetine tutsak olmayıp zengin ve yoksul her-

kes, özgürlük hukukunu korumada özgürdür. Cumhuriyet yönetiminde zor ve kıyıcılıkla as-

ker yazmak ve nice yüz bin kişiyi evinden ve di-yarından, kazancından, kârından ayırıp kışlalardaçürütmek yöntemi yoktur. Cumhuriyet yönetimin-de tersaneye gerekli olan kereste ve halat için halkangarya kullanılmaz. Eğer yönetime kereste vehalat gerekliyse parasını verir halktan alır. Cum-huriyet yönetiminde gazeteler hükümete dalka-vukluk etmeye borçlu olmayıp kanun hükmü çer-çevesinde her türlü söz söylemeye, taş atmayaizinlidir.

Cumhuriyet yönetiminde bir millet meclisiolur. Bunun üyesini halk seçer.

Cumhuriyet yönetiminde her kişi medeni hu-kukça ne kadar bağımsız ve özgür ise kanun hü-kümlerine uymada o kadar esir ve aldığı emri ye-rine getirendir.

Başkan ve üye herkes gibi paylaştırılan vergi-deki hisselerini verirler.

Bunların faytonları, yaverleri, çavuşları, sır-malı cicili üniformaları, sarayları, köşkleri yoktur.

Ve hiçbirinde memuriyetleri üzerinden zenginolmak, para kazanmak kusuru olamaz. Mahkeme-ler ise büsbütün bağımsız yönetimler olup her birikanun hükmünde yargıyı gerçekleştirirler. Ne mil-let meclisinin, ne başkanının asla müdahaleye yet-kileri yoktur. Velhasıl başkan, üye ve halktan biriherkes bir kanunun hükmüne boynu bağlı olup budaireden bir adım dışarı çıkmak olasılığı olamaz.Bu nedenden dolayı cumhuriyet yönetiminde ba-kan entrikaları asla yürümez.

Şahsi hükümet tamamiyle bu yönetimin tersiolup onlarda padişah ve imparator adıyla genelyönetimin dizginini eline almış birer adam bulu-nur ya da onların bakanları ve müsteşarları, unva-nıyla bazı kişiler yönetimin başına geçerler.

Güya memleket bunların ecdadından miraskalmış çiftlik ve halk da çiftliklerindeki damızlıkgibi milyon milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar. El-lerindekini alırlar, kendi eğlencelerine harcarlar.Şahsi hükümette işin başında bulunan kim ise is-tediğini yapar. İstediğini cennete istemediğini ce-henneme koyar. Himaye ettiği kişilerden biri suç-lu olsa kanunun pençesinden kurtarır. Mahkeme-de haksız bir iş olsa haklı çıkarır. Düşmanlık ettiği

ATATÜRK BİZDEN BİRİDİRYaflar ÖZTÜRK

Page 9: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 9KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

bir adamı kesin kabahati yok iken hapis ve sürgüneder. Geçim çarkını bozarak yoksulluk ve sefaletçektirirler kimse sesini çıkaramaz. Şahsi hükü-mette gazeteler işbaşında bulunan kimselerin dal-kavukluğu ile geçinirler. Hükümet bir kötü iştebulunsa da yine överek ve yücelterek göklere çı-karırlar. Yapılan kötülüğü iyilik biçiminde göster-meye çalışırlar. Asıl amaçları vatana ve milletehizmet olmayıp para kazanmaktır. Para kazanma-nın yolu da böyle olur.”

Ziya Paşa’nın yurt dışında yayımlanan bu ya-zısı, yurt içinde büyük bir rahatsızlık yarattı. Döne-min üst düzey yöneticileri İngiltere’ye baskı yap-tılar ve Ziya Paşa’yı Londra’da tutuklattılar. Kısabir tutukluluk süresinden sonra kefaletle salıveri-len Ziya Paşa, Londra’da yayımlanmasına izin ve-rilmeyen gazetesini önce Paris’te, sonra Cenev-re’de yayımlamaya çalıştı; ama bu iki girişimindede başarılı olamadı.

“En sakıncalı sözcük” damgalı “cumhuriyet”,ülkenin üst düzey yöneticilerini rahatsız ediyordu;ama aslında ülkenin halkını da, padişahını da hiçrahatsız etmiyordu.

Çünkü halk, anayasa rejimi, halkın kendi yö-netimi, ya da grev gibi kavramları da, bunların endoğal hakkı olduğunu da bilmiyordu. O nedenlehalk, bunları elbette istiyor değildi. Halkın “iyiyönetim”den anladığı, haklarını çiğnemeyen, var-lıklarını memurların keyfi yönetimine bırakmakzorunda olmadıkları bir yönetim biçimiydi.“Cumhuriyet” sözcüğü, halkı bu nedenle rahatsızetmiyordu; padişahı ise, halkının bu özelliğini çokiyi bildiği için rahatsız etmiyordu.

Mustafa Kemal’in aydınlatması sonucu aynıhalkın torunları yıllar sonra “cumhuriyet”i, bir“uygar yaşam biçimi” olarak tanıyabildi ve onatüm susamışlığı ve hak edişiyle sahip çıktı.

Halkın, “cumhuriyet”i yeni tanımaya başladı-ğı günlerde yaşlı bir kadın, elinde bir kâğıtla Mus-tafa Kemal’e yaklaştı ve biraz yaşı, biraz da heye-canı nedeniyle titreyen sesiyle sordu:

- Beni tanıdın mı oğul? dedi. Sizin Selanik’tekomşunuzdum. Bir oğlum var, devlet demiryolla-rına girmek istiyor. Siz ‘Onu alsınlar’ demiştiniz;ama müdür bey dinlemedi. Oğlumu işe almadı.Ne olur bir kere de siz söyleseniz...

Mustafa Kemal’in gözlerinde bir anda sevinçışıltıları parıldadı. Elleriyle hareketler yaparak,çevredeki herkesin duyabileceği yüksek bir seslekarşılık verdi:

- Oğlunu işe almadılar mı? dedi. Hem de ben

tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyiolmuş... Çok iyi yapmışlar...

Sonra da karşısındaki yaşlı kadını bıraktı, çev-resindeki topluluğa heyecanla şöyle dedi:

- İşte cumhuriyet böyle anlaşılacak... İştecumhuriyetten beklediğimiz sonuç...

“Cumhuriyet”in ilanından birkaç ay sonra,yurt içi gezilerinden birinde gittiği ilde, yollarındüzgünlüğü ilgisini çekmişti. Valiye, bu yollarınasıl böyle dümdüz yapabildiklerini sordu.

- Merkeze yakın köylerdeki halkı jandarma-larla toplattırıp, yol onarımında çalıştırdık, GaziPaşa Hazretleri, dedi vali.

Mustafa Kemal’in kaşları çatıldı:- Vali Bey, ‘Corvee’ nedir bilir misiniz? dedi.

Valinin duraksamasından sonra şöyle sürdürdüsözlerini:

- Öyle ise ben söyleyeyim: ‘Angarya’ demek-tir. Ve şu anda bilmeniz gerekir ki, hiçbir vatanda-şı kanunsuz olarak işinden alıkoyamaz, onu çalış-maya zorlayamazsınız. Cumhuriyette, angarya di-ye bir şey yoktur.

Başka bir gezisinde, “Her şeyi yapan sensin,bütün varlığımızı sana borçluyuz; sen olmasaydın,başka hiç kimse, hiçbir şey yapamazdı, bundansonra da yapamaz. Allah seni başımızdan eksik et-mesin...” demek istediler. Mustafa Kemal’in ne-şesi kaçtı, bunalmaya başladı, konuyu kapatmakistedi:

- Bütün yapılanlar, herkesten önce büyük Türkulusunun eseridir, dedi. Onun başında bulunmamutluluğuna ermiş bulunan bizler ise, ancak onunbilinçli özverisi sayesinde, düşünce ve inanç bir-liği içinde ortak görev görmüş, öylece başarı ka-zanmış insanlarız. Gerçek budur.

Çevredeki halktan, “Bu kadar yüksek teva-zu...” sözlerini duyunca, sesini bu kez biraz yük-selterek konuştu:

- İzin verin, ortada tevazu filan yok, gerçeğindile gelişi vardır, dedi. Önümüze çıkan sorunlarhakkında, her zaman uzun uzadıya konuşur, danı-şırım. Herkesi söyletir ve dinlerim. İtiraf edeyimki konuşulacak sorunların çözüm biçimleri hak-kında açık bir fikre sahip olmadan görüşmeleregirdiğim olmamıştır. Bu konularda, ancak arka-daşlarımı yani sizleri dinledikten sonradır ki kanı-ya varmışımdır. Dolayısıyla uygulamada olduğugibi, verilen kararlarda da hepinizin payı vardır,bunu bilesiniz.”

Bir süre konuşmadı, sonra şöyle sürdürdüsözlerini:

Page 10: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın10 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

- Şimdi konunun asıl ince noktasına geliyo-rum. İçeride ve dışarıda şahsıma karşı suikastlartertip edilmesinin nedeni ve gizi nedir? Bunu hiçdüşündünüz mü? Bu tertiplerin peşinde koşanla-rın benimle kişisel bir alıp veremedikleri mi var-dır? O da değil... Sizin sözlerinizin de onların sa-kat muhakemesine uygun olduğunu bilmem farkedebiliyor musunuz? Eğer içtenseniz, bu düşün-ceyi kafanızdan çıkarınız. Hatta böyle düşünenle-re rastlarsanız, onları da uyarınız. Herkes ulusalgörev ve sorumluluğunu ve memleket sorunlarıüzerinde bu zihniyetle, düşünüp çalışmayı alış-kanlık edinmelidir.

Mustafa Kemal, bu doğrultudaki görüşünü birakşam, sofrasında konuklarına da açıkladı:

- Efendiler, size şunu söyleyeyim ki, Devrim-ci Türkiye Cumhuriyeti’nin benim şahsımla ayak-ta durduğunu sananlar çok aldanıyorlar. TürkiyeCumhuriyeti her anlamıyla, büyük Türk ulusununöz ve sevgili malıdır. Değerli evlatlarının elindeher zaman yükselecek, sonsuza değin kalıcı ola-caktır.

Bir gezisinde çevresindekiler, Mustafa Ke-mal’e sordular:

- Madem bu meclis kendisini cumhuriyeti ilanetmeye yetkili görüyorsa, dediler. O halde bir baş-ka meclis de kurulsa ve o meclis de meşrutiyetigeri getirmeye kalksa, o zaman ne yapacağız?

Mustafa Kemal, tebessüm ederek karşılık ver-di ve “Eğer böyle hevesliler çıkarsa, onların hep-sini sopayla kovalarız” dedi.

Cumhuriyetin on ikinci yıldönümü kutlamala-rı için çeşitli yazılar hazırlanmıştı. Mustafa Kemal,hazırlanan yazıları gözden geçirmek istedi. Liste-de, “Atatürk bizim en büyüğümüzdür”, “Atatürkbu milletin en yücesidir”, “Türk Milleti asırlarsonra bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı” gibisözler sıralanmıştı.

Mustafa Kemal, bu ve bunlara benzeyen söz-lerin üstünü karaladı. Tümünün yerine yalnızca şutek sözü yazdı:

“Atatürk, bizden biridir.”

AĞIN’AYOLCULUKNiyazi Yıldırım GENCOSMANOĞLU

Akçadağ’dan çıktım işler tersineTren de dayandı Beyderesi’neFırladım dışarı düdük sesine

Yamandır yolculuk yaman Niyazi.

Neyse geldik şen Elazığ’aİşi de bağladık sağlam kazığa

Rastlamadık yolda sütü bozuğaTemizdir herkesin sütü Niyazi.

Oradan da geldik Hıdıroz’aBurası nahiye olsa faraza

Müdürü muhtarı gelir marazaAhalisi Kürttür çatma Niyazi.

Arkada bıraktık kazayı şehriYolumuza çıktı Karasu nehri

Gemiye binmeden içeydim zehriKefen koltuğunda korkma Niyazi.

Çoluk çocuk çıktı geldi önümeYüz sene eklendi sanki ömrümeKim olsa delirmez benim yerime

Galiba itibar fazla Niyazi.

Bir günde yer idim sekiz on ekmekHakkaten zor idi derdimi çekmekAğın’da çok yenir sırın ve ekmekTadına doyulmaz bunun Niyazi.

Bu şiir, kardeşi Nezihe Tırmaş tarafındandergimize verilmiş olup, hiçbir yerde yayımlanma-mıştır.

Page 11: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 11KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Minayik (Dürümlü) Köyü, Ağın’ayaklaşık 9 kilometre uzaklıkta ve Ağın’abağlı bir köy iken; Keban Barajı’nın ya-pımından sonra ulaşım olanaklarının ol-dukça güçleşmesi ve Ağın’la karayolubağlantısının çok uzaması nedenlerindendolayı, 1998 yılında zorunlu olarak Ke-ban’a bağlanmak zorunda kalan bir yer-leşim birimidir.

Minayik Köyü İlkokulunu bitirenköylülerimizin birçoğu Ağın’da ortaokulaçılmasından sonraki tahsillerini AğınOrtaokulu’nda, lisenin açılmasından sonra da Ağınİbrahim Uçkunkaya Lisesi’de tamamladıktan sonrayaşam mücadelesine atılmışlardır.

Minayik Köyü; baraj yapımından önce Karasuve Murat nehirlerinin birleşme noktalarına oldukçayakın bir yerde bulunmaktaydı. Bu nehirler özelliklebahar aylarında meydana gelen taşkınlıkları sırasındaMango ve Merzük büklerine yeterli alüvyonları bı-raktığından, buralarda insan göbeğini aşan yüksek-likte ot olurdu. Bu nedenle de Minayik’te hayvanbesiciliği ve dolayısıyla da süt ürünleri üretimi ol-dukça gelişmiş durumdaydı. Köyümüzde, keçi deri-sinden yapılan tuluklar içerisinde üretilen tulumpeynirlerinin tadına doyum olmazdı.

Son yıllarda Ağın ve Keban köylerine, özellikleŞavak aşiretinden (Çemizgezek yöresinde yaşayanaşiret) insanlar, mera kiralama yöntemiyle gelmeyebaşlamışlardır. Ve ne yazıktır ki, bu kiralama işle-minde kaymakamlıklar ve muhtarlıklar da çok istek-li görülmektedir. Eskiden göbek hizasında otlarınbulunduğu bu meralar, şimdi aşırı otlatma nedeniyletahribata uğramış ve durum had safhaya ulaşmış bu-lunmaktadır. Geçimini hayvancılıkla sağlayanlar ilesüt ihtiyacını karşılamak için tek bir inek besleyenyörenin esas yerlileri dahi, bugün çok güç durumdakalmışlardır.

Çocukluk dönemlerimden çok iyi hatırlarım. Odönemlerde, Minayik merasında çok miktarda ot bu-lunduğundan; Ağın, Andiri, Ekirek, Vahşen, Hastek,Yabanlı, Kohpinik ve diğer köylerden eylül ayı son-

larına doğru, bu köylerdeki atların veöküzlerin şahra taşıma ve düğen sürmevb. işleri bittiğinden bu meralara getiri-lir, at ve öküz yılkıları oluşturulurdu. Bu-radaki ot bolluğundan ve hayvanlarınserbest dolaşımından olacak ki, bir deribir kemik olarak yılkıya katılan hayvan-lar bir iki ay sonra tanınmayacak derece-de tav alır ve semizleşirlerdi. Bu tavlan-ma hayvanlara da bir nevi doping olur-du. Geç sonbaharda ekinler ekilir, aktar-malar yapılır ve diğer işler görülürdü.

Çünkü o yıllarda insanlar gibi hayvanlar da doğrudürüst beslenemediğinden; baharda yetişen çayırlayazı, Mango’daki yılkıyla da kışı çıkarırlardı.

Zikrettiğim bu yıllarda, Minayik-Çamkıran ara-sındaki Yahyalı dağlarında geyik (dağ keçisi) sürüle-ri yaşardı. Yaban hayatı bugünkü gibi değildi ve çoktür bulunurdu. Bizim köyde en son dağ keçisini,Ağınlı Öğretmen Hüsnü Aydoğmuş ile köylümüzNizamettin Deniz (Nizam Dayı) 1962 yılında bir te-ke avıyla noktalamışlardı. Vurdukları tekeyi köyegetirdiklerinde büyük bir olay olmuş, bütün köy ço-luk çocuk toplanmış ve köycek bir dağ keçisini ya-kından görme fırsatını yakalamıştık. Benim, hayatım-da yediğim ilk ve son geyik eti buydu.

Bu meyanda, Minayik kırlarında çok kurt olur-du. Kurtlar, yılkı atlarına ve öküzlerine zaman za-man saldırsalar da, öküz sürüsünün en güçlüsü sü-rüyü başları dışarıya gelecek şekilde, atlar da çifte-leri dışarıya gelecek şekilde halka oluşturmak sure-tiyle bu gibi saldırıları atlatırlarmış. Köyün yetişkin-leri, kış odalarında bunları ballandıra ballandıra an-latırlardı.

Bizim öküzleri yılkıya götürme ve getirme göre-vi benimdi. Bundan inanılmaz haz alırdım. Aldığımbu haz, hayvanları semiz görmenin verdiği bir se-vinç miydi, yoksa bu hayvanlara sağlanan bir nevihürriyetten miydi bilemiyorum?

Minayik (Dürümlü) Köyü, her ne kadar Ke-ban’a bağlanmış olsa da, gönlümüz ve sevdamız,daima Ağın’dan ve Ağınlı’dan yana…

MANGO’DA YILKI

Ömer ÖZER

Ömer ÖZER

Page 12: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın12 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Oysa Andiri Köyü İlkokulu birdestandır.

Abartısı yok, öyküsü bir halkınuyanışıdır.

Yıllarca önceydi. Andiri köy, Ağın bucaktı. İlko-

kul Ağın’da vardı. O yıllarda henüzköylerde ilkokul yoktu. “Okuma-yazma seferberliği” kapsamında,askerde okur-yazarlık kazanmışolan Vahşenli “Eğitmen” gelmiş,camide çocukları okutuyordu. Üç aylık birkurs yapmıştık. Çok çocuk vardı. Evler arı ko-vanıydı, bal verirdi.

Halkın geçim kaynağı çiftçilikti.Sulak azdı. Kır tarlaları bire üç verirdi.Kavunu ünlüdür Andiri’nin… Ekirek’de de, Apuşma’da da çocuklar ev-

leri dolduruyordu.Tam meyvenin devşirilmesi dönemiydi.O günler, kentlerde okulları Devlet; köy-

lerde, imece usulü köylüler yapıyorlardı. Çile-liydi o yıllar. Köyün karşısında, dağın yamacı-na, uygulama bahçesi olan beş sınıflı küçükbir okul yapılıyordu. Okul bitti. O günün ko-şullarında donatıldı. Öğretmen bekleniyordu.

O yıllar Köy Enstitüleri döne-midir.

Okula, Akçadağ’ı bitiren, yaşla-rı yirmiyi bile bulmayan, zıpkın gi-bi, kara yağız, iki delikanlı, öğret-men olarak atanmıştı.

Onlar, ilk ateşi tutuşturan, Ha-lim1 ve Nuri2 öğretmenlerdi.

İdealleri, doğdukları toprağıninsanlarına hizmetti. Alınlarında bil-gilerden bir çelenk, nura doğru ko-

şan insanlardı bunlar. Adsız çeşmeydiler.Amaçları bozkırı yeşillendirmekti.

Halim ve Nuri öğretmenle okul çocuklar-la doldu. Şimdi okullu olmuştuk. Andiri’deilk kez bayrak çekildi. İlk kez İstiklal Marşıokundu.

İzmir İktisat Kongresi’nde kararlaştırıl-mış olmasına rağmen, bir türlü kentleştiri-lemeyen köylerin acımasız koşullarının ül-kenin dört bir yanına serpiştirdiği Andiriinsanı, köyün okulunun bu iki öğretmeninekuşkusuz çok şey borçludur…

Köy okulları ya bir ya iki öğretmenli olur-du. Öğretmenler dönüşümlü görev yaparlardı.Birinci, ikinci ve üçüncü sınıfı okutan öğret-men, daha sonra onları dördüncü, beşinci sı-nıfta okutuyordu. Biz okulu ilk bitirenler ol-duk.

Mustafa’ya3 imrenirdik. Şalvarı vardı. Ço-ğumuz entari ile bitirdik okulu.

Andiri üç mahalledir. Beş çocuğu olan“Yol vergisi” vermez. Andiri’de, Ekirek’te,Apuşma’da çocuk boldur. Okula karşı olanlarolmakla birlikte, köylüler okulu kurtuluşlarıolarak görüyorlardı. O yüzden, kız-erkek ayı-rımı olmaksızın hemen herkes okula gidiyor-du. O dönem okulu bitiren çocuklar şanslılar-

ANDİRİ KÖYÜ İLKOKULU

Zeki HAFIZO⁄ULLARI

Zeki HAFIZOĞULLARI

Page 13: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

dı. Özellikle erkek çocuklar yatılıokullara gidebiliyorlardı.

Andiri İlkokulu öğrencileri ze-kidirler. Yatılı okul sınavlarında ba-şarılı oldular.

Kimi öğretmen, kimi asker, ki-mi polis, kimi sağlıkçı oldu.

Duvarcı, marangoz olanlar davar.

Pek farkı olmamakla birlikteAğınlı kendisini kentli sayar. Her-halde bu, Hükümet orada olduğuiçindir. Ağın belde ve ilçe olmak is-ter, ama nüfusu yetmez. Eli mah-kûmdur, civar köyleri, tabii en ya-kın köy Andiri’yi mahalle yapmakister.

Andirililer de bunu istiyordu.Kentli olacaklardı.

Ağın belde ve ilçe oldu. Belediye başkanı Ekrem Bey4

olmuştu. Ekrem Bey, takım elbiseli, kra-

vatlı, fötr şapkalı, yakışıklı, kent-soylu bir beyefendiydi.

Çocuklar özenirdik Ekrem Be-ye…

Andiri İlkokulu iki öğretmenlibeş sınıflıydı, ama artık “köy ilkokulu” değil-di, beldede “mahalle ilkokulu” olmuştu.

Bu değişimle birlikte, Andi-ri’de ilk okumuş göçü de başlamış-tı...

Ağın’da ortaokul açıldı. Ortaokul, göçü daha da çok hız-

landırdı.Ağınlı artık gurbette yurt tutu-

yordu.Halim ve Nuri öğretmenlerin

askerlik çağları gelmişti. Vatani gö-revlerini yapmaya gittiler. Halimöğretmen kurucu öğretmeni olduğuAndiri Köyü İlkokulu’na bir dahadönemedi. Birçok köy okulundaöğretmenlik yaptıktan sonra birkent okulundan emekliye ayrıldı.

Nuri öğretmen birçok yeri dola-şıp Ağın’a geldi. Yanlış bilmiyor-sam, ilçesinin İlköğretim Müdürlü-ğünden emekliye ayrıldı.

Andiri Mahallesi İlkokulu artıkyok.

Kovan boş.Türkü bitmiş.Her yer tarumar.Halim ve Nuri öğretmene min-

net borcumuz var. Mekânları cennet olsun.

Bir kelime değil, binlerce kelime öğretti-ler bize.

Onlar ve diğer köy okulu öğretmenleri buülkenin ismi bilinmeyen kahramanları…

Maalesef tarihe not düşemedik.Bundan böyle, Andiri Köyü İlkokulu, gö-

zü derinde bir sızıntı misali, kalan yaşlı öğren-cilerinin gönlünde yaşayacaktır.

ağın 13KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Abdul Halim DİNÇER

Mustafa GÜZEL

Ekrem İSPİR

1 Halim Dinçer, mezarı Ankara’dadır.2 Nuri Karadağ, mezarı Andiri’dedir.3 Mustafa Güzel, Hâkim Albay, Emekli, Askeri Yargıtay

Üyesi.4 Ekrem İspir, mezarı Ağın’dadır.

Page 14: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın14 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Sakkara varken balığa ne ki. Değirmenci Mehmet Yılmaz

Değirmeni çırotladım. Rıza Delibaşı

Beş yirmilik, bir onluk. Nazlı Bibi

Beyim, iyi yakıştı. Terzi Metin Özçelik

Nasıl olacak? Berber Fevzi Akgül

Deve devüren. (Simson tüfek)Şekeroğlu

Gel gözüm. Polis Ahmet Kaya

Sen ne anlarsın çaydan. Kahveci Necmettin

Yap bir Adana. Kahveci Ali Akkoyun

Ne içmesi yahu, yeyir yeyir. Yalancı Hâkim

Geçti ömür. Süleyman Dirlik

Serhan nerede? Kemal Polat

Kivra geldin mi?Serhan Polat

Oyun kimde kaldı?Hüsnü Emmi

Sen daha onun neyini gördün ki?Öğretmen Soner Öztürk

Bilmediklerin var. Öğretmen Mehmet Çelenk

El elde, baş başta. Zabıta Mehmet Sucu

Erhan, yavriğim. Ömer Kavuncu

Adana’da iken... Berber Bedri Aktaş

Şahra geçerdi. Kaya Uçkunkaya

Oturki anladam. Mehmet Ören

Aynen kazan. (Kemaliye)Rasim Ören

Ulan be, yahu işittin mi?Öğretmen Hüsnü Aydoğmuş

Aynısının, tıpkısının, benzerinin bir örneği.İbrahim Eralp

İçinde neyim var… Kepekçi Mustafa Karadağ

Uy! Diş çekecekler, kayıp olam. Halim Baltacı

O eskidendi. Mükremin Ertuğrul

İki yanım dolu. Taşcı Mustafa Selçuk

İmanım gel. Öğretmen Süleyman Erben

Kıldırladiler. Lutfi Kortikoğlu

Bak gine dalga geçir. Vahşenli Osman

Haberim yok. Andirili Baki

BAZI ŞAHISLARIN SEMBOLİK SÖZLERİOrhan ERCAN

Orhan ERCAN

Page 15: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 15KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Gırmızi ayular. Hozakpurlu İbrahim

O adam, ziyansuz falan. Hozakpurlu Mehmet

Lav nere? Motorcu Mehmet Ali

Söz... Tozlu Nuri Dayı

Avandime söleyem. Mehmet İkinci (Katil)

Yavrucuğum. Öğretmen Hüseyin Öztürk

Ulen. Öğretmen Mualla Efir

Duble yaptım. Öğretmen Sezayi Efir

Arkadaşımın oğlu. Kâtip Hasan Öğünç

Neyin gerek. Abdullah Küçük

İki horozun ortasına aldın mı... (Tüfek) Süleyman Koçer

Siz adamı deli edersiz. Bahattin Koçer

Su kime gedir? Ahmet Uyanık

Değirmende. Vahit Niksarlı

Kaymaz uram. Kâmil Niksarlı

Tam göreceksin. (Fotoğraf mak.) Kemal Niksarlı

Görmem lazım. Orhan Niksarlı

Antep mali. Mustafa Sakallı

Harmandan harmana gider. Yemenici Hüseyin Şahin

Bana eski günlerimi hatırlatmayın. Hikmet Şahin

Bu işin şakası olmaz. Mahir Baykut

Taziyi sala seyir edesin. Mehmet Delikanlı (Çakmak)

Getür yaparım. Adıgüzel Emmi (Kırmıtik)

Gel efendim gel, vardur, bulunur. Ağa Dayı (Uygan)

Süyünkleri köpüçledim. Hasan Sarıoğlu

Soğulcan parçası. Haççe Sarıoğlu

Bir dakka. Öğretmen Kemal Sarıoğlu

Bir gün... Polis Mahir Sarıoğlu

Hele buraya gel ki diyem. Mehmet Orhan

Musluğu kapatın. Hacı İbrahim Amca

Balığa bir daha gidebilsem. Bıccala

Vallah billah ben yemin etmem. Hakkı Eroğlu

Ya Allah, ya septah. Cümbüşcü Mehmet Ölmez

Sade olsun. Ezze

Babamın sağlığında. Mehmet Samur (Kambur)

Gözümsün. Yıldırım Fahrettin Uzunoğlu

Page 16: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın16 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Sen olmazsan vermezdim. Mehmet Onat (Açıkbaş)

Yavrum geldin mi? Kuluçgil’in Osman Aydoğmuş

Fransa’da iken... A. Tuncer Alp

Kırmızı kırmızı elmalar. H. Sait Türk

Her şey güzel. Günerkan Aydoğmuş

Pantolonun küçüğü büyüğü olmaz, aynı fiyat.Terzi Kenan Soydam

Orada da düşer miydi?Tapucu İbrahim Yazgın

Ula Muhlis, ceketimi tiksene, ditiririm.Ahmet Alp

Eski fiyattan.Manifaturacı Celal Özkan

Efendi, balıklar fırıl fırıl geçtiler.Minayikli Ali Paşa Özer

Davar gettu mi?Sağır Sultan

Sabırlı ol.(PTT) Hüseyin Niksarlı

Satacağım.Nevzat Germikarlı

Çağam su getür.Emine Yurtçu

Hısım.Osman Yurtçu

Gel götür.Hüseyin Çınar

Hıım… Çek.Kalaycı Osman Erbakan

Topladım.İbrahim Erbakan

Binlikler kucağında.Ahmet Kapusuz

Yılanın ısırdığı yer, aynen serik.Mehmet Gündüz

Melehe bülür.Ahmet Karagöz

Rahatım.Öğretmen Mehmet Karaoğlu

Tatlım, kıymetlim, gülüm benim.Öğretmen Faruk Erdem

Ağır iş temiz çıkar.Marangoz Nurettin Türkmen

Laf anlamazlar.Gülefendi

Hepisini toptan satacağım.Tenekeci Nazmi

Büldüğün gibi değül.Kenan Çobanoğlu

Sonra gel.Sabri Baykut

Pekiale.Salih Özpek

Yook… ağabeycim bu iş burada biter.Vedat Özpek

Öküzüm büyük olsun da çüte getmesün.İhsan Aktaş

Ula ben ölmüş müyüm?Mustafa Küçük

Dingin taşını dişledim.Yaşar Samur

Listeye bir bakayım.Öğretmen Mustafa Çavdar

Köyüm.Öğretmen Turgut Özer

Mesafe bırakacaksın.Erhan Özçelik

Page 17: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 17KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Tolli, Ağın Lollar Mahallesi’nde1925’li yıllarda hatırladıklarımın enyaşlılarındandır. Asıl adı neydi, kiminnesiydi, aslen nereliydi, kaç yaşınday-dı bilmiyorum. Tolli diye çağrılırdı.Dinmeyen bir ağrının iniltileri gibi, bi-ze söylediklerinden, oğullarının sefer-berliğe gittiklerini, şehit haberleriningeldiğini bilirdik…

Gözünün biri sakattı. Yüz yıla ya-kın yaşı, bükülmüş beli, titrek kemik-leşmiş elleri, bir deri bir kemik kalmış vücudu ileyine de canlı ve hareketliydi. Yüzü derin buruşuk-larla kaplı, gözleri çukurlarına gömülü, tek gözü-nün sabit bakışları çok keskindi. Uzun ömrününçok görmüş, çok çekmiş şeridinde yoksul doğu-nun acıklı macerası sıralıydı. İyi kalpli, yumuşakhuyluydu. Görünürde malı, mülkü, geliri yoktu.Yüzyıllar görmüş harap evi ile yamru yumru değ-neğinden başka serveti yoktu. Nasıl geçinir, neyer ne içer bilinmezdi. Elbisesi yamalı fakat te-mizdi. Velhasıl o, Ağın’da kendi aleminde ve ken-dine benzeyen bir tipti. Herhalde bunun için onuçok severdik.

En tatlı, en rahat “Saklambaç”ı onun karanlıkbir mağraya benzeyen duvarları güherçile ile çi-çeklenmiş avlusunda oynardık. Hatta üst katta,kapıları daima açık duran odalarına kadar girersaklanırdık. O zaman Tolli’nin muzipliği tutar,daima oturduğu Tuz taşı veya avlunun damından,ebeye değneği ile işaret eder, bizi ele verirdi. Ya-kalanışın üzüntüsü ile “Olur mu Tolli, olur mu?..kabul etmem” diye tarizde bulunurken, o ağzınınboşluğuna doğru gömülmüş buruşuk dudaklarınıtoparlamaya çalışarak kıkır kıkır gülerdi. Sonrayaptığından memnun, alnını değneğinden destekalmış yumruklarına dayar, uyku ile uyanıklık arasıbir hareketsizliğe dönerdi.

Günlerimizin çoğu zamanı, Tol-li’nin kendine özgü atmosferi içindegeçerdi. Çocukluk paralelinde duyuş,düşünüş, anlayış noktasından bir farkı-mız yoktu. O da bizim kadar çocuktu.

Evi çeşmeye yakındı. Ama, birelinde küçük su kabağı ile değneğin-den güç almaya çabalayarak çeşmeyegidiş gelişi çok acıklı olurdu.

Her kapının önünde durur, dinlenir“Erzayil, Erzayil” diye inlerdi. Biz bu

çağrışların anlamını çocukluk duygusunun yarı ay-dınlığında fark eder, hemen koşar, kabağını alır,koluna girerek evine götürürdük. Bizim bu çocuk-su ilgimizle, onun küçücük dünyasında yalnızlığı-nın, kimsesizliğinin, umumî hayat gidişindenkopmuşluğunun, maddî ve manevi yıkılmışlığınınızdırabını unutur gibi olur, yine şakacılığına, tatlılı-ğına dönerdi.

Tolli’nin evini oyunlarımızla alt üst ettiğimizbir gündü. Sıcak bir gün… Delioğlugil’in Süley-man’ın naralarıyla oyun durdu.

Süleyman; kıpkırmızı yüzünden terler akaraknefes nefese yanımıza geldi. Telaştan kesik kesikanlattığı haber genel şaşkınlık yarattı. Samsor’unbayırından Ağın’a doğru bir “kara dev” geliyor-muş!..

Tekerlekleşmiş gözlerle o tarafa bakıyoruz.Evet o ana kadar görmediğimiz bir heyülâ. Tozudumana katarak, korkunç homurtularla bize doğ-ru koşuyordu. Korkmuştuk. Hele daha küçükyaştaki çocuklar, çığlık atarak kaçıştılar.

Ne olduğunu kestiremediğimiz garip nesneyiÇukur bağların üstüne gelince daha iyi görebildik.Siyah uzun gövdesi üstünde, geriye taşkın tentesi,kamaştırıcı yankılar yapan farları, yüksek tekerler-leriyle zihnimde bir yakınlaşma oldu. Babamın ki-taplarından birinde buna benzer bir resim görmüş-

TOLLİ İLE OTOMOBİLHüseyin KABASAKAL

Hüseyin KABASAKAL

Hikâye

Page 18: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın18 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

tüm. Kulaktan duyduklarımızla kitaptan gördü-ğüm birleşince bunun bir otomobil olduğunu be-lirttim. Arkadaşlarım meraklı gözlerle bir bana birde Süleyman’ın devine bakıyorlardı. “Vay anam;hakkat (hakikat) tomofilmiş” diyorlardı.

1920’lerin ilkel otomobili önümüzden çat çat,pat patlarıyla sarsıla sarsıla geçiyordu. Yarım da-irelik bir kafile halinde arkasından koşmaya baş-ladık. Mezarlık bayırını ağır ağır indi. Şoför, koca-man direksiyon simidini cakalı bir çaba harcaya-rak idare ediyordu. Tolli’nin evini geçtik. Yukarıarkı atlayamadı, ark yolu dikine ve derince kes-mişti. Şoför aşağı indi, arabasının sağını, solunuşöyle bir muayene etti, motoru susturdu. Arabanınburnundan buğu fışkırıyordu.

Bir anda çocuk, büyük, kadın, erkek mahal-leliler ilk defa gördükleri bu garip nesnenin etra-fını sardılar. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bilhas-sa yaşlı kadınlar çok hayret etmişlerdi: Hacıhalil-gil’in Hatice Bacı kendine has o tatlı buluşları ile,hareketleri ile ön safta, “Kız Hebbeeee! Koş koşburaya bişey geldi, yerden bitmece, gıldirik ayak-lı bişey…” Doksanlık Adde Bacı daha ağır dahatemkinli, “Töbe deyin anam töbe deyin, gıyametyakındır…” Tolli; daha heyecanlı ve dikleşmiş bircanlılıkla kalabalığı yarıyor. Elini tek gözüne siperyaparak arabanın sağını solunu, tentesini süzüyor.Başını sallayarak bunun kendi kendine yürüyebi-

leceğini kabul etmediğini tekrarlıyor. Şoföre, “Es-sahını söyle oğul…” diyor. “Atları mezarlığın ba-şında mı saldın?...” Memme Ağa cevap verdi, “Buatsız araba Tolli, atsız araba, bunun atı içinde…”Doğunun sağır iptidai yaşayışı içinde yetişmiş busaf ihtiyarlar, gördüklerine, duyduklarına inan-mayan şüpheci bakışlarla doyana kadar baktılargördüler.

Hebbe Bacı ezeli cömertliğiyle hemen arkadoğru koştu. Soğuk bir bakraç ayranı şoföre uzatır-ken, “Kardeş afiyetle iç, tomafil içerse ona da ver.”Şoför ayranını içip bir of.. çektikten sonra, “Yok ba-cı, o su içer,” dedi. Çakkıl Bacı çeşmeye koştu. Birbakraç su ile döndü. Şoför arabanın suyunu tamam-ladı. Bir ara Tolli’nin kucağında bir büyük demettaze otla, kalabalığı yardığı görüldü!..

Otu aracın önüne döktü. Çocuğunu okşayanbir ana sevgisiyle, arabanın açılmış üst dudağabenzeyen çamurluklarını okşadı, “Ye anam ye,Eğin’den beri acıkmışsındır,” diyordu…

Kaptangil’in bahçenin duvarından geniş yüz-lü taşlar alarak arkın üzerine bir köprü yaptık. Şo-för gördüğü misafirperverlikten memnun, kalaba-lığı teşekkür etti. Arabasını çalıştırdı. Seyircilerin,sevinç, hayret, tecessüs sesleri ve bakışları arasın-dan sıyrılarak uzaklaştı. Tolli; tekerleklerin altındaezilmiş otlara hayıflanarak bakıyor ve söyleniyor-du. “Vah vah, hepsini yiyemeden gitti fıkkare.”

AVCI VASİYETİMustafa GÜZEL

Kardeşler vasiyetimdir size,Ölürsem dağlara gömün beni.

Ovalar sıcak olur, bunalır terlerim,Başı karlı dağlara gömün beni.Gençlikte akla gelmiyor ölüm,

Şimdi ayak sesleri gelen o.Mezarlıklarda sıkılırım

Dereleri çağlayan dağlara gömün beni.Yaşamda hazlar, zevkler azaldı,

Gençlikte gidince elde ne kaldı.Çok insan tenhadır diye korkar ama,

Ormanı bol yeşil dağlara gömün beni.Zor bir arzu benimkisi

Yazı, kışı, yağmuru, karı varO gün gelipte uyarsa eğer

Başından yol geçen dağlara gömün beni.

Kasım 2010 – Ağın

Page 19: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 19KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

İslamiyeti kabullendiği yıllardanberi yüce Türk ulusu dinini tam öğre-nememiş ve kendini mahalle araların-dan yetişmiş hocaların bilgi ve öğreti-lerine bırakmıştır. İşte bu yüzdendir ki;reform geçirmiş Hıristiyanlık zamanınen büyük imparatorluğunun dinine te-peden bakmış ve halkını hor görmüştür.

İslamiyet, birçok din bilgini yetiş-tirmiş ise de yazının ve kitabın Türktoplumunda dışlanmış olması, matbaa-nın uzun süre toplumda günah diye ülkeye gireme-mesi nedeniyle Türk halkı; Kuranıkerimin insanla-ra ne emrettiğini öğrenememiştir ve kendini diniaçıdan işte bu bilgisiz ve çıkarcı hoca takımının el-lerine bırakmıştır. Kaldı ki okuma yazma oranınınyüzde 1’lerde olduğu bir ülkede matbaa daha önceolsa bile yazılanları okuyacak kimse olmayacaktı.

Diğer taraftan, ülkeyi yöneten padişahların daiyi bir dini eğitim görmemeleri, halkına önderliğideğil hükmetmeyi esas alan bir yönetim tarzı seç-meleri; halkını ümmet olarak kabullenmeleri, diniaçıdan bir sakınca gösterdiği halde bunu daima is-tismar etmeleri; ulusumuzu bu anlayışa adeta kur-ban etmiştir.

Padişaha adeta bir peygamber edası ile bakanbu zavallı halk; bu teslimiyetle köy ve kasabalardakendini padişah adına yönetenlere tam bir itaate vekayıtsız şartsız teslim olmaya zorlanmıştır. İşte ho-calar da bu yöneticilerin içine bu nedenle girmiştir.Çünkü, dini çocuklarına kendisi bilmeyen anne vebabalar nasıl öğretecektir. Kuran kursunda; alfabe-yi öğrenme ve duaları ezberleme dini eğitimdekitek husustur. Bunu da hocalar yapmaktadır.

Ulu Önder Atatürk bu din istismarcılığını dahaçocukluk yıllarında gittiği mahalle mektebindeuzun sopası ve başında sarığıyla öğretmene benze-meyen kişilikte görmüş ve kabullenememiştir.

Anadolu’da İslamiyetin; namaz kılmak, oruçtutmak, paran varsa hacca gitmek kavramları ara-

sına sıkıştığını gören Ulu Önder, bu darkalıplardan İslamiyeti çıkarmak, mo-dern dünyanın kabulleneceği bir dinhaline getirmek için neler yapabilece-ğini hep düşünmüştür. Bu nedenle ül-keyi düşmandan temizler temizlemez,ilk iş olarak din ile ilgili müesseselerindurumunu ele almış, bu alanda halkınhem Cumhuriyete hem dinine daha ya-kın olmasını sağlamak için; ilk engelolan saltanatı kaldırmıştır. Ata biliyor-

du ki padişah orada durdukça Cumhuriyet büyü-yemeyecek ve nesiller yetiştiremeyecekti. Halkınbirdenbire dini lider olarak gördüğü; padişah vehalifenin ikisinin de aynı anda birden kaldırılmasıbelki bir anlayış zorluğu getirebilecekti. Bu ne-denle halifeye dokunmadan işe başladı.

Genç Cumhuriyeti ve yenilikleri halka anlat-mak için gece gündüz durmadan ülkeyi geziyor-du, ancak bu yeterli değildi; halka Cumhuriyetianlatacak öğretmenler yetiştirmek gerekiyordu.Hemen kollar sıvandı ve Anadolu’da öğretimi di-ni temellerden uzaklaştırıp modern dünyanın ka-bul ettiği alfabe ile yazılmış bilgileri halka anlata-cak öğretmen yetiştirme okulları açıldı. BizzatGazi kendisi sokaklarda kara tahtalara yazarakhalka yeni alfabeyi öğretmeye başladı. Öte yan-dan yetişen genç öğretmenleri hemen yurdun dörtbir köşesine yollayarak çocuklara ve yetişkinlerealfabe öğretilmeye başlandı. Bu dönemde bir ta-raftan da halkı adına şeriat dedikleri ve fakat şeri-atla ilgisi olmayan hurafelerden uzaklaştırmakiçin tekke ve dergâhları kapattı. Ancak eğitiminbirleştirilmesi (tevhidi tedrisat) için kanun çıkar-dığında; halifenin karşı çıkması ve mali yöndenzayıf olan maliyeye daha çok yük getirecek istek-lerde bulunması üzerine, halifeliğin kaldırılması-nın çok önemli olduğunu gören Ulu Önder; derhalbir kanunla halifeliği kaldırdı ve ailesi ile birlikteistediği ülkeye gitmesine müsaade etti.

MENEMEN OLAYI VE ŞERİATM. Baki ÖZALP

M. Baki ÖZALP

Page 20: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın20 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Ancak meczuplar durmuyorlardı; kapatılan der-gâhlarını evlere, kahvelere taşıdılar buralarda diniayinler yapıp Cumhuriyet ve Mustafa Kemal aley-hinde konuşmalara devam ettiler. Bu esnada Nakşîşeyhi Esat Erbinli, İstanbul’dan Anadolu’ya fetva-lar göndererek Cumhuriyetin yıkılacağını, halifeli-ğin tekrar geleceğini, 2. Abdülhamit’in oğlu Se-lim’in halife ilan edileceğini söylüyordu. İzmir böl-gesinde, Manisa Hastanesi’nden emekli hoca Lazİsmail Esat Efendi ile bölge arasında kuryelik yapı-yor onun isteklerini bölgede halka duyuruyordu

İstanbul’a gittiği dönemlerde ise yerine esrar-cı Derviş Mehmet’i de vekil tayin ediyordu. Buzat; aklıselimi iyi olmayan, esrar kullanan, ancakkendisini dini bütün bir ermiş olarak halka tanıtı-yor ve onlara Cumhuriyet ve Atatürk aleyhindeileri geri laflar ediyordu. Bu müessif olay 1925’deayaklanan ve bastırılan Şeyh Sait İsyanı’ndan son-ra Nakşibendîlerin, Cumhuriyeti ve onun devrim-lerini yıkmaya çalıştıkları 2. ayaklanmadır.

Mustafa Fehmi Kubilay, Giritli bir ailenin çocu-ğu olup 1906 yılında Adana’nın Kozan ilçesinde doğ-du. Babası Hüseyin, annesi Zeynep Hanım olup, aile1902 yılında Girit’ten göç etmiştir. İlköğrenimini An-talya Numune Okulunda gördükten sonra, İzmir Öğ-retmen Okulunda okumuş, bu okulda da Kubilay so-yadını almıştır. Son sınıfta öğretmeninin çalışkanlığıdolayısı ile kendisine Mustafa adını verdiği okul ka-yıtlarından öğrenilmiştir. Yine son sınıfta iken BursaÖğretmen Okulu’na geçmiş ve 1926 yılında ilkokulöğretmeni olarak mezun olmuştur. Cumhuriyete hiz-met aşkıyla yanan Kubilay, Aydın’a atanır. Ancak as-kerliği gelmiştir. Ama kendisinin Menemen’e, hanı-mının da Gönen’e tayini çıkar. Menemen’de görevebaşlar ama askere çağrılır, Balıkesir’e acemi eğitimi-ne gider. Eğitimi müteakip Menemen’e tayini çıkar.Çok sevinçlidir, görev yerinde askerliğini yapacaktır.Menemen’de yedek subaylık görevine başlar, bir ta-raftan da halka sokak aralarında yeni alfabeyi öğret-meye devam etmektedir. Bu sırada halktan sevgi veiltifat görmektedir. Ancak şeriatçı kesimin de uzaktanuzağa dikkatini çekmektedir.

23 Aralık 1930 sabahı; isyancılar, Menemen’detoplanırlar. Müftü Camiinde sabah namazı kılındık-

tan sonra; Derviş Mehmet, camide toplanan kala-balığa, “Ankara Hükümeti’ni düşürüp, ikinci Ab-dülhamit oğlu Selim’i halifeliğe getireceğini, Me-nemen’in yetmiş iki bin Müslüman Arap tarafındankuşatıldığını” bildirdi ve halkın yeşil bayrak altındatoplanmasını istedi. Bir kısım halkın da katılmasıylaolay, kısa sürede ayaklanmaya dönüştü. Asiler ye-şil bayrak altında hükümet konağına yürüdüler.Derviş Mehmet, hükümet konağının önünde yaptı-ğı konuşmada da, “Şapka giyen kâfirdir. Din eldengidiyor. Saltanatı ve hilafeti geri getireceğiz” diye-rek, kendisinin mehdi olarak geldiğini, şeriatı uy-gulayacağını ve herkesin şapkasını çıkartıp kendi-siyle birlikte zikir etmesini istedi.

Olayı öğrenen ilçe jandarma komutanı yüzbaşıFahri, hemen olay yerine gitmiş, ancak gericileriyatıştıramayınca, hükümet konağına giderek, tele-fonla 43. Piyade Alay ve Garnizon Komutanlığın-dan yardım istemiştir. Menemen Garnizon Komu-tanlığı; karışıklık çıktığını öğrenince, kalabalığı dağıt-mak üzere, askerliğini yedek subay olarak yapmak-ta olan asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay komuta-sındaki bir mangayı görevlendirmiştir. MustafaFehmi Kubilay, olayı bastırmak için birliği ile birlik-te asilerin üzerine yürümüş, ikazla dağılmayan top-luluğu korkutarak dağıtmak amacıyla; manevra fi-şeği taşıyan askerlerine ateş emrini vermiştir. Asilerdağılmamışlar, manevra fişeklerinin etki etmediğinianlayınca da; “kendilerine kâfir mermilerinin zararvermeyeceğini” söyleyerek askerlere saldırmışlar-dır. İsyancılar, Kubilay’ı önce yaralamışlar, sonra daKubilay’ın yaralı olarak sığındığı caminin musallataşında başını kesip yeşil bayrağın tepesine takarakbir süre Menemen sokaklarında dolaştırmışlardır.Bu sırada kendilerine engel olmak isteyen Şevki veHasan adlı iki bekçiyi de öldürmüşlerdir. Olay yeri-ne gelen yeni askeri birlikler; isyancıları dağıtmış;bu arada kendisini mehdi ilan eden yobaz DervişMehmet ve iki adamını yaralamışlardır. Diğer olayakarışanlar ise teker teker yakalanmışlar, Atatürk’ünemri ile kurulan mahkemede kısa sürede yargılana-rak mahkûm olmuşlardır.

Menemen’de Kubilay’ın şeriatçılar tarafındankatledilmesini telin etmek için her yıl 23 Aralık

Page 21: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 21KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

günü anma törenleri yapılmaktadır. Garnizon ko-mutanlığı ve vatandaşlarca şehre hakim tepede, üçbasamakla çıkılan dört köşeli ana kaide üzerindepiramidal bir kütle halinde anıt yaptırılmıştır. Buanıtın bir yüzünde Kubilay olayının anlatıldığımermer kaide üzerinde elinde mızrak tutan birgenç heykeli bulunmaktadır.

Bu anıtın yapılması için açılan yarışmayı hey-keltıraş Ratıp Aşır Acudoğlu kazanmış ve anıt1932 yılında açılmıştır.

Menemen olayına katılıp yargılanmayımüteakip idam edilenler aşağıdadır:

Manisa’dan; Giritli Derviş Mehmet, Manifa-turacı Osman, Hafız Cemal, Tabur imamı İlyasHoca, Âli Paşazade Ragıp Bey, Şeyh Hafız Ah-met, Giritli İbrahimoğlu İsmail,

Menemen; Boz alan’dan Hoca Mustafa, Hacıİsmail, Hacı İsmailoğlu Hüseyin, Göriceli Abdül-kerim, Yukarıcumalı Ramiz, Çıtaklı Molla Süley-man, Hayimoğlu Jozef, Şımbıllı Âli, OsmanoğluMehmet, Arnavut Yusufoğlu Kâmil, Kerimoğluİbrahim, Selimoğlu Boşnak Abbas, Alaşehir’den;Şeyh Ahmet Muhtar, Esat’ın oğlu Mehmet Ali(Mehmet Ali Erbil’in dedesidir, dedesinin babasıŞeyh Esat çok yaşlı olduğu için onun yerine oğluMehmet Ali idam edilmiştir), Manisa Hastanesiimamlığından mütekait Laz İbrahim Hoca, Mani-sa’dan Emrullahoğlu Mehmet.

İdam cezası hapis cezasına indirilenler:Manisa’dan; Nalıncı Hasan idama bedel (24)

yıl hapis (20) yaşında, Çoban Ramazan idama be-del (24) yıl hapis (20) yaşında, Giritli Küçük Ha-san idama bedel (24) yıl hapis (17) yaşında, Me-nemen’den Harputlu Ömer oğlu Mehmet idamabedel (24) yıl hapis (65) i mütecaviz, İzmir’denLaz Mehmet Âli Hoca idama bedel (24) yıl hapis(65) i mütecaviz, Erbilli Şeyh Esat idama bedel(24) yıl hapis (65)i mütecaviz.

Allah bu millete bir daha böyle acıları yaşat-masın.

Faydalanılan kaynaklar:Meydan Larousse,Genelkurmay Başkanlığı, Harp D.Bşklığı Yayınları, No:8Mustafa Müftüoğlu, Menemen Vakası, Risale Yayınları, s:70-7128 Aralık 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi.

AĞIN’AHASRETH. Tahsin GENÇOSMANOĞLU

Eteğine serpilmiş iki dağın,

Bağrından su akar beyaz toprağın.

Yeşillik diyarı bahçe ve bağın,

Hayalinle yatar kalkarım Ağın.

Ayrılalı senden kırk yıl oluyor,

Hasretin yüzünden benzim soluyor

Nerde ansam seni gözüm doluyor,

Geçen yıllarıma yanarım Ağın.

Gurbette hasretin sözü çok olur,

Kavuşunca sana hasret yok olur.

Hicranın içimi delen ok olur,

Her gelenden seni sorarım Ağın.

Dizinde titreşir halayın, barın;

Değmiş dallarında üzümün, narın.

Benliğimi sarar her türlü varın,

İçimden geçtikçe coşarım Ağın.

Arada sırada gelir giderim,

Dönerken içimde artar kederim.

Bu hale bir çare bulayım derim,

Korkarım hep böyle kalırım Ağın.

Page 22: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın22 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Osman Sulhi Aksu’nun yıllarınıverdiği ‘Ansiklopedik Polis Sözlü-ğü’, şimdi tarihin tozlu raflarında:

1960’ların sonlarında, polis okulu-na alınan talebelerin ortaokul mezunuolmasına ve bilgi seviyelerinin düşük-lüğüne içerlemektedir Osman SulhiAksu. Şöyle örnekliyor: “Kaldırıyor-sun, evladım Tekke ve Zaviye Kanu-nu’nu biliyor musun? Evet. Peki, zavi-ye nedir? Açı efendim, diyor!” İşte bubilgi seviyesini biraz yükseltmek için kolları sı-var; kimse ondan böyle bir şey istememiştir, hat-ta niye bunlarla uğraştığı için şaşırmışlardır bile...O ise aldırmaz, ‘Ansiklopedik Polis Sözlüğü’nühazırlamak için kolları sıvar. Aslında on cilt olarakdüşünür ama evindeki telefonun parası ancak birkalın cildin baskısına yeter.

Bin sayfalık sözlük, Aksu’ya göre polise ya-rarlı olabilecek olayları, genel kültür bilgilerini,kişileri, deyimleri içeriyor. Emniyet müdürlerininözgeçmişleri ve kimi kanunların nasıl uygulana-cağına dair açıklamalar da var. Tabii 1970’e ka-dar... “Bekâret nedir?” den pişmanlık dilekçesininnasıl yazıldığına, kamu suçunun ne olduğundanevlat edinmenin şartlarına, şantajla mücadele yet-kisinin kimde olduğundan demirperdenin ne anla-ma geldiğine kadar pek çok sorunun cevabı varansiklopedinin maddelerinde. Mesela, “Kabris-tanlara karşı cürümler...”, “Kaşgarlı Mahmut kim-dir?”, “Egzistansiyalizm nedir?”, “Silahını satanemniyet mensubunun cezası...”

Dızdızcılar ve Vaybabamcılar: (S) harfini açınca, sarhoşlukla ilgili şu suçla-

rın açıklamalarını görüyorsunuz. Sarhoşluk suçu,sarhoş olup saldırıda bulunma suçu, sarhoşluğualışkanlık haline getirme suçu, sarhoşluğa sebepolma suçu, sarhoşa içki tedarik etme suçu, sarho-

şu kendi haline bırakma suçu, sarhoşolarak göreve gelme suçu... Bir de,“Polis deyimleri” var. Mesela, “Dız-dızcılık.” İşte açıklaması: Hırsızlık şek-li. İnsanların ilgisini başka yöne çeke-rek üzerinden para veya kıymetli eşya-sının yankesicilik suretiyle çalınması...“Vaybabamcılık” ise iskelelerde, gar-larda, özellikle Anadolu’dan gelmiş,biraz da safça görünen yolcuya yakla-şıp, “Vaaaay babam hoş geldin” diye

sarılmak, o şaşkınlıkla bakakalırken cüzdanını yü-rütmek... Günümüzde hırsızlığın artık bin bir yoluolduğu için Aksu’ya, “Bunlar hâlâ geçerli mi?”diye soruyoruz, geçerli olduğunu söylüyor.

Buraya elbette ki çok çok azını yansıtabildiği-miz bütün bu bilgileri içeren ve Aksu’nun yılları-nı verdiği Ansiklopedik Polis Sözlüğü, şu anda ta-rihin tozlu raflarında. 1970’te bin tane bastırtabil-miş, üçüncü hamura basılı olan yarısını öğrencile-rine dağıtmış, birinci hamur olanları ise EmniyetGenel Müdürlüğü’ne yollamış. Şu anda elinde sa-dece bir tane var. Yıllar sonra Emniyet Genel Mü-dürlüğü’ne sorup bir tane almak istemiş ama nemümkün! Bulunamamış bile...

İşte bu da Türkiye tarihinde emeğe, bilgiyeverilen önemin bir göstergesi. Görünen o ki bu ki-tap da Aksu’nun kendi imkânlarıyla bastırdığı di-ğer kitapları kadar değer görmüş: ‘Polisin ElRehberi’, ‘Açıklamalı Sendikalar Kanunu’,‘Polis Meslek Mevzuatı’, ‘Zabıta Sözlüğü’ veşimdi özel güvenlik memuru olan herkesin cebin-de olduğuna inandığı ‘Özel Güvenlik Rehberi’...Oysaki insan böyle bir çalışmanın sürekli güneuyarlanabileceğini, çok işe yarayabileceğini ve il-gili kurumların da buna sahip çıkması gerektiğinidüşünüyor. Belli ki Osman Sulhi Aksu da bir za-manlar böyle düşünmüş...

“ESKİDEN DIZDIZCILAR VARMIŞ”Emel ARMUTÇU

Osman Sulhi AKSU

Page 23: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 23KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Koşun! Tasallut varBari anılar bir yayınevinin ilgisine mazhar ol-

sun, diye iç çekerek devam edelim, Osman Sul-hi’nin zaman yolculuğuna...

Yıl 1948. Şişli Merkez Karakolu’na telefongelir, “Burası Notre Dame De Sion, tasallut var,hemen gel.” Aksu, nöbetçi memuru SeyfettinEfendi’ye daktiloyu kucaklamasını söyler, tram-vaya atlarlar. Rahibeler telaşlı, kapıda beklemek-tedir. Arkalarına düşüp üst katta koridorun ucun-daki sınıfa gelirler. Kapı önünde birkaç rahibebeklemekte ve aralarında, “Adam içerde mi, neyapıyor, kaçmak istedi mi?” gibi konuşmalar geç-mektedir. “İşte tasallut” diyerek kapıyı açarlar vebizim genç komiser, kâtibiyle birlikte sınıfa dalar.İçerde tebessüm eden kız öğrenciler ve bir köşededuvara yaslanmış, ürkek bir orta yaşlı adam dur-maktadır. Aksu, “Kimsin, burada ne işin var?” di-ye bağırır. Adam ürkek ama kendinden emin birhalde, “Adım Muzaffer, Nişantaşı’ndaki okuldaöğretmenim, buraya fizik sınavına mümeyyiz ola-rak geldim” deyince, Aksu’ya özür dilemek dü-şer. Gerisini şöyle anlatıyor:

“Bu kadar öğrenci arasında nasıl tasallut ola-bilirdi. Rahibe arka sıralardan bir kızın eteğini kal-dırdı. Bacaklarında, sıkıştırmadan ya da ısırmadanmütevellit bereler olacağını zannederek baktım,kopya kalemi ile yazılmış birkaç fizik formülüvardı, kızlar gülümsemeye devam ediyordu. Du-rum açıklığa kavuşmuştu. Oysa rahibeler bu ada-mı hapse atın, diye feryat ediyorlardı. İşlem yap-mama gerek olmadığını söyleyince kaymakamaşikâyet etmişler, ben okuldayken kaymakam ara-dı ve zabıt tutmamı istedi. Emir vermek çok kolayda tek parmak daktilo ile ve ilkokul mezunu po-lisle ben bu işi ne kadar zamanda yapabilirdim.Kızı kürsüye oturtarak bacaklarını açmasını iste-dim. Lise son sınıf öğrencisi Josephine adlı güzelkız, ben, polis ve öğretmen bekârdık. Fizik for-müllerini zapta geçirmek bir hayli uzun sürdü.”

Seksüel prodüktürlerOsman Sulhi Aksu’nun en renkli anıları

1950’lerde, Ahlak Zabıtası Müdürlüğü yaptığı

yıllara ait. Vali Fahrettin Kerim Gökay döne-mi…

“O tarihte peze...kler sınıf sınıftı” diyor Aksu.“Lokanta Pez...gi, Taksim Meydanı Pez...gi, Ran-devuevi Pez...gi, Lüks otel Pez...gi… Bunlardanbiri kendine kartvizit bastırarak ‘seksüel prodük-tör’ unvanı bile vermişti. Selim ve Salim diye ikikardeşi sık sık yakalatır, nezarete aldırırdım. Bun-lardan küçük olanı Salim, ‘Abi biz muhtaç olanla-ra yardımda bulunuyoruz, namuslu pez...giz’ der-di. Yıllar sonra bir gün otobüse bindiğimde Sa-lim’i gördüm. ‘Ne o benim gibi yaya kalmışsın’dedim. ‘Abi, ben hep size biz namuslu pez...ngiz,derdim inanmazdın, şimdi inandın mı’ dedi.’’

1950’lerde İstanbul’da 70 kadar genelev var-mış. Oralara düşen kızları gördükçe Aksu’nun içisızlarmış. Barları pavyonları bastıkça, kendine gö-re ‘tam düşmemiş’ olanları, sokaktan kedi getirirgibi eve getirirmiş. Eşiyle birlikte bakarlarmışonlara. Sonunda Fahrettin Kerim Gökay onu bir-kaç hanımla tanıştırmış ve “Bir kadınları korumaderneği kurun” emri vermiş. Derhal bir tüzük ha-zırlanmış; Vali derneğe tahsisat bağlarken, SporSergi Sarayı’nın üç odasını da vermiş. DernekBaşkanı, o dönem Nişantaşı Kız Lisesi’nin Müdi-resi olan Mediha Gezgin. Ama dernek bildiğinizkadın hakları derneklerinden değil. Bütün yaptık-ları, kızlara bakmak, diktikleri şeyleri satmak veasıl olarak da onlara koca bulmak! “Damat aday-larının tahkikatını yapmak benim işimdi” diyorOsman Sulhi Aksu. “105 kız evlendirdik böyle.Ben sonra Kaçakçılık Dairesi’ne geçtim ama oderneğin faaliyetleri uzun süre devam etti.”

Uluslararası gönül hırsızıOsman Sulhi Aksu, çok gençken bir kıza âşık

olur. Adının Fatma olduğunu söyleyen kız aslındaErmeni’dir ve asıl adı Flor’dur. Aksu ona evlenmeteklif ettiğinde ağlayarak bu gerçeği itiraf eder.Fakat Aksu için bunun bir önemi yoktur, mesleği-ni bile bırakacak kadar seviyordur onu. Kız birkaçgün sonra cevap vereceğini söyleyerek ortadankaybolur. Aksu günlerce arar, bekler onu. Sonrada unutur.

Page 24: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın24 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Yıllar geçer. 1954’te elinde Osman SulhiBey’in fotoğrafı olan bir Fransız kadın, uçaktaniner inmez soluğu polis merkezinde almış ve Em-niyet Müdür Muavini Necdet Uğur’un odasına çı-karılmıştır. “Charles Boyer’e benzeyen polisi gör-mek istiyorum, ona âşık oldum” diye tutturanmatmazele yardım etmek biraz zordur, çünkü İs-tanbul’da üç binden fazla polis vardır ve çoğu ka-ra kaşlı kara gözlüdür. “Biraz gayret” der Uğur,“Bir ipucu ver de şu gönül hırsızını bulalım.” Kızelindeki fotoğrafı göstermekte ve, “Adı da Osgargibi bir şey” demektedir. Anlattığına göre fotoğra-fı bir arkadaşından almış ve baka baka âşık ol-muştur. O sırada odada olan Milliyet polis muha-biri Bedirhan Çınar fotoğraftan Osman Sulhi’yitanır. Kadını kaptıkları gibi ona götürürler. Rossa,karşılaştıkları anda içini çekerek, “Evet aradığımbudur” der.

Ancak yapacak bir şey yoktur. Aksu bir yılönce evlenmiş, bir de çocuğu olmuştur. Rossa,“İslamiyette dört kadın alınıyormuş, ikinci zev-ceniz olmaya hazırım” dese de onu ikna edemez.Apar topar ülkesine gönderilir. Aksu 3 yıl sonrasonra, 1957’de Fransa’ya gittiğinde, adresini bu-lup Rossa’yı ziyaret etmek ister ve asıl hikâyeşimdi başlamaktadır. Nice’teki evin kapısını çalıpRossa’yı sorar, Türkiye’den bir arkadaşı olduğu-nu söyleyince, kapı yüzüne kapanır. Bu kez biti-şikteki evin bahçesine geçer, amacı komşudanRossa’yla ilgili bilgi almaktır. Kapıyı çocuklaraçınca, “Annenizle görüşebilir miyim?” diye so-rar, o sırada anne görünür. Karşısında ilk aşkıFlor vardır. Günlerce, aylarca aradığı Flor... Aile-si bir Türk’le evlenmesin diye Flor’u apar toparFransa’ya kaçırmış, orada Rossa ile komşu vearkadaş olan Flor, yıllar sonra evlenirken OsmanSulhi’nin fotoğrafını ara sıra bakmak üzere Ros-sa’ya vermiştir. O da o fotoğraftan ona âşık ol-muştur. İkisinin de gözleri buğulanır. Flor, Ros-sa’nın artık akıl hastanesinde olduğunu anlatır.Ayrılırlar.

Değerli hemşehrimiz Osman Sulhi Aksu’yu, 19 Mayıs2007 tarihinde kaybettik. Bir kez daha rahmetle anıyoruz.

SEVDİMMuharrem YILMAZ

Seni sevmek için sevdim,Başımın tacı olasın diye,Yanımda yakınımda olasın diye,Seni sevdim.

Işığım olasın diye,Dünyamı aydınlatasın diye,Bana yâr olasın diye,Seni sevdim.

Çiğimi pişiresin diye,Yaşantımı renklendiresin diye,Soframı şenlendiresin diye,Seni sevdim.

Varlığın aileye güç versin,Evimin direği olasın diye,Güneşim gücüm olasın diye,Seni sevdim.

Yuvamın nadide aynası,Çocuklarımın biricik anası,Güzelliklerin anası olasın diye,Seni sevdim.

Sen benim canım oldun,Yerine göre cananımsın,Huzurum, umudumsun,Seni onun için sevdim.

Girdik kol kola,Birlikte çıktık yola,Gelecekler hayrola,Her süreçte seni sevdim.

Sen kokulu Sümbül’ümsün,Nadide gonca gülümsün,Dalda şakıyan bülbülümsün,Seni çok sevdim.

Page 25: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 25KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Bir pazartesi akşamıydı. Berilödevlerini yapmaya çalışıyordu. Öğ-retmeni ödev olarak polis, ambülans,itfaiye ve trafik polisinin numaralarınıöğrenmelerini istedi. Beril bu numara-lar çok önemli diye düşünüyordu.Gerçekten de çok önemliydi.

Beril’in bu önemli numaralarla ba-şı dertteydi. Bir türlü öğrenemiyordu.Annesinden yardım istedi. Annesi yar-dım etti. Okulda yine aklından kaçmış-tı. Bir şey hatırlamıyordu. Beril, bu numaralarlabaşım dertte diye düşündü. Evde her zaman çalı-şıyordu. Öğretmeni soruyor, Beril cevap veremi-yordu. Utanıyor, arkadaşlarına küçük düşüyordu.Bu Beril’i çok üzüyordu.

Bir gün Beril evde tek başınaydı. Annesi işegitmişti. Karnı çok ağrıyor, midesi bulanıyordu. Neyapacağını bilemedi. Yanlış ilaç içti. Karnının ağrı-sı, midesinin bulantısı hâlâ devam ediyordu. Hasta-neye gitmek istedi ama numarayı bilmiyordu veyanlış numaraları aradı. Herkesten özür dileyip, te-lefonu kapattı. “Ben numarayı öğrenemedim” diyeçok utandı. Annesinin ve babasının telefonunu da

bilmiyordu. Çok korktu. Sonra yanınabiraz para alıp evden çıktı. Bir taksiyebindi. Ve sürücüye, “Beni en yakın has-taneye götür” dedi. Beril taksi parasınıverdi. Hastaneye girdi, doktor muaye-ne etti, ilaç verdi. Ancak parayı vere-medi, “Annem verir” dedi. Çıktı ecza-neye gitti. İlaçları aldı. Yine parası ol-madığı için, “Annem verir” diye çıktı.Eve giderken çok korkup kayboldu. Neyapacağını bilemedi. Oracıkta oturdu.

Annesi eve gelince Beril’i bulamadı. Çok kor-kup 155’ten polisleri aradı. Polisler Beril’i bulupannesine haber verdiler. Annesiyle kavuştu. An-nesi, “Elindeki poşet ne?” diye sordu. Beril,“Karnım ağrıdı, doktora gittim para veremedim.Eczaneden ilaç aldım, para veremedim” dedi.

Annesi anladı, para işini halletti.Sonra Beril gayret ederek çok çalıştı. Artık

önemli numaraları öğrenmişti. Öğretmeni soruncacevap veriyor, arkadaşlarına küçük düşmüyordu.Beril bu olaydan hep çalışmayı ve gayret edip pesetmemeyi öğrendi. Bir şey olunca artık önemlinumaraları arıyordu.

ÖNEMLİ NUMARALARLABAŞIM DERTTE

Ece ERCAN

Çocuk Köşesi

Ece ERCAN

Bir ağ gibi sarıyorYurdun dört bir yanınıSanki bir bir tanıyor Yurdun ovalarını.

Ninni gibi geliyorTrenin “çuf çuf” sesiAyrılırken sarıyorBir hüzün hepimizi.

Nedendir bilinmez bu sesHüzün verir insanaYavaş yavaş ilerlerUzaktaki dostlara.

Sıcacık bir yuvadırKüçücük kompartımanPaylaşılır dostlarlaHazırlanan azıktan.

Yavaş yavaş yaklaşırHasret çekilen yereUlaştırır beni deGüzel memleketime.

TRENİlke TOKER

Page 26: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın26 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Harput’ta yaşantı artık tek düzeliktençıkmıştır. On dokuzuncu asrın sancılı gün-leri en acımasız ve en tipik tarihi olayları-yla yaşanmaktadır. Henüz harbin yaralarıçok tazedir ve yaralar kanamaktadır. Yıllaryılı debdebelerle geçmiş olan Harput ya-şantısı üzerine bir kâbus çökmüştür. Bir-kaç yıl öncesine kadar hiç kimse ne olupbittiğinin farkında değildir. Bir imparator-luğun bitişine şahit olduklarının bilincin-de değillerdir. Ne Harput ve ne de Harput-lular, Harput’un bittiğini, gün be gün tü-kendiğini yeni yeni fark etmektedirler. Her geçen günHarput’tan bir şeyler kopartmakta, bir şeyler götür-mektedir. Dünya sosyoloji tarihinde eşine ender rast-lanılır olaylar Harput’ta cereyan etmektedir ki, koca-man bir şehir ahalisi evlerini kendi elleri ile yıkıp, aşa-ğıdaki ovaya, mezraya göç etmektedirler. Hiç kimsede bu işe akıl sır erdirememektedir. Bazı devlet me-murları da, tayin isteyip gitmektedirler.

Rahmetli babam Yusuf Bican, o yıl on altı yaşın-dadır. Harput’ta bu göç hareketi sürdüğü sıralarda,babam da düzenli olarak atı ile mezraya gidip, işle-rini halledip tekrar Harput’a dönmektedir.

Ben, o yıllarda yaşanan bu sevda olayını, babambir arkadaşına anlatırken dinleyip şahit oldum. Ba-bamın çok sevip saydığı Hamedili Veli Efendi adın-da bir arkadaşı vardı. Onun için, ‘Veli, insanın namu-sunu emanet edebileceği bir dosttur.’ derdi. VeliEfendi bir gün babamı ziyarete gelmişti. Evimizinbahçesinde oturuyordu. Annem çay yapmış, ben iseçayları dolduruyordum. Tarih 25 Nisan 1966, -ikigün önce 23 Nisan Bayramına katılmıştım, oradanhatırlıyorum- erikler çiçek açmıştı.

Veli Efendi, erik çiçeklerine bakarak, “Yusuf, bukaçıncı erik çiçekleri?” deyiverdi. Babam, “Kırk ye-di...” derken gözlerinden bir damla yaş düştü. Şaşır-mıştım, babam durduk yere neden hüzünlenmişti.

Veli Efendi, “Hele anlat, nasıl olmuştu o iş?”dedi.

Babam anlatırken sanki ben orada yokmuşum gi-biydi. O sadece Veli Efendiye anlatıyordu. Çünkü ço-cukların yanında aşk meşk hikâyeleri anlatılmazdı.

Çok merak etmiştim. İyi ki de dinlemi-şim. O gün çok hoşuma gitti. Hiç mi hiçunutmadım. Bundan sonrasını babamşöyle anlattı:

“Veli, yaşım altmış üç oldu. Olayınüzerinden kırk yedi yıl, evet, tastamamkırk yedi yıl geçti. Erikler, tam kırk yedikere meyve verdiler, çoğu kuruyup gitti.

Her günkü gibi, bizim beyaz ata bin-miş Mezre’ye gidiyordum. Harput’unçıkışındaki çıkmalı evin pencere camıbirkaç kere çalındı. Hem de o kadar şid-

detli ki, cam kırılacak gibiydi. Bakıp bakmamaktatereddüt ettim. İçimden bir ses, dönüp bak, dedi.Dönüp bir baktım ki, ne göreyim, bir ay parçası, birhuri kızı, başından oyalı yazması kaymış, bir çift ye-şil gözle gülüyor. Eliyle ‘gel gel!’ diye de işaret edi-yor...

Deli olacağım. Sabahın bu vaktinde rüya mı, ha-kikat mi farkında değilim. Harput gibi bir yerde, çokender rastlanabilecek bir durumdu. Bir kızın böyleserbest, böyle özgürce hareket etmesi pek normalkarşılanmazdı...

Yaklaştım atı pencerenin altına çektim. ‘Yusuf!’dedi. Adımı bile biliyordu. Ama ben, daha önce onuhiç görmemiştim. Gözlerim, gözlerine takılı kalmış-tı. Dilim tutulmuştu. O konuşuyor, ben dinliyordum.Ama cevap veremiyordum. Nutkum tükenmişti. İçi-ne düştüğüm o iki yeşil göz, beni esir almıştı. Kız,sarı ipek saçlarını da hiç gizlemiyordu. O an, o sarıipek saçların bir ömür boyu, boynuma dolanıp kala-cağını bilmiyordum. Dalıp gitmiştim...

‘Yusuf, al sana bir kara erik yolda yersin’ dedi.Eriği aldım. Erik değil, sanki gökteki dolunayı banavermiş gibiydi. Alıp mendilimin içine koydum. Son-ra, ‘Yusuf, beni buradan al. İstersen dünyanın ötesi-ne gelirim. Ama beni mutlaka al. Yeter günlerdir yo-lunu beklediğim. Dün gece uyumadım, bekledim sa-baha kadar. Uykuda kalırsam seni göremem diyeçok korktum...’ dedi. Sadece, ‘Peki peki, tamam...’diyebildim. Ah bu cahil kafam, niye acele edip de, ogün alıp gitmedim. O gün Mezre’ye de gitmedim.Atımı eve çevirdim.

KARA ERİK ÇAĞALAZekerriyya BİCAN

Türkülerimiz

Zekeriyya BİCAN

Page 27: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 27KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Meydan Mahallesi’ne bir rüzgâr gibi girdim.Anam, Pembe Hanım, pencereden görüp korkmuş.Yusuf niye böyle telaşla erkenden geri döndü diye.Hemen aşağıya, kapıya inmişti, ‘Oğlum, hayrola. Buhalin ne böyle?’ dediğini duyar gibiyim. ‘Ana’ de-dim ‘gir içeri kapı ağzında anlatamam. Ben bittim.’Anamın gözleri büyüdü birden. ‘Hayrola ne varoğul’ dedi. Bir solukta olanı biteni anlattım. Anamkahkahalarla gülmeye başladı. Ben bu defa anamakızıyordum. İşin ciddiyetini anlamamış gibi davranı-yordu. ‘Ana, gülmeyi bırak. Eğer o kızı yarın banaistemezseniz şu Harput Kalesi var ya; giderim, ora-dan kendimi aşağıya atarım. Bütün Harput da banaağlasın, sen de ağla.’ dedim. Anam, ‘Delisin sen.’dedi. ‘Bir kız için insan kendini kaleden mi atarmış;o kız senin gadan ala oğul, bir çaresine bakarız.’ der-ken işin ciddiyetini de anlamıştı. Anam da, ben de,sabaha kadar yatamamıştık. Anam endişe duymuştu.Bense hayaller ülkesindeydim. Sabaha kadar düğü-nümüzü hayal ettim. ‘Yusuf beni buradan al!..’ sözüsabaha kadar kulaklarımda çınladı durdu.

Anam konuyu babama açtığında, babam pekönemsememiş. Kızın ailesini, babasını çok yakındantanıdığını, memur Mehmet Efendi’nin kızı olduğunu,bize de münasip bir gelin olabileceğini belirtmiş.Lâkin işlerinin o günlerde çok yoğun olduğunu; Ha-lep’e külliyetli miktarda gön ve tabaklanmış hayvanderisi göndermesi gerektiğini, askeriyenin ayakkabıihtiyacının çok önemli olduğunu falan söylemiş.

Bense, bu arada, geçen üç günümün, üç asır gi-bi geçtiği biliyorum ama sonradan bir ömre bedelolacağını bilmiyordum.

Dördüncü gün; babamın yüzüne bakarak -o de-virde bir evlât babasına böyle bir konuda asla bir şeysöyleyemezdi- ‘Baba, benim işim ne oldu?’ dedim.Babam, şöyle cevapladı, ‘Galiba geç kaldık. MehmetEfendi’nin tayini Payitaht’a çıkmış. Üç gün önce git-mişler...’

Gök kubbe başıma düşmüştü. Başım dönüyor-du. Yine dilim tutulmuştu. Öylece babamın yüzünebakıyordum. Babam durumumu görünce sarsıldı.‘Demek bu kadar önemliydi.’ dedi. Yüzümü öptü.‘Sana çok daha güzel bir eş alacağım, merak etme;unutursun bu günleri, sonra da gülersin haline.’ di-yerek elimden tutup yukarıya çıkardı.

Divanın üstüne abanmış ağlıyordum. Babam‘Hiç görülmemiş bir şey...’ dedi. Babamın cevabıkulaklarımda çınlıyordu; ‘Onlar gitti, şimdi üç gün-lük yoldalar...’

Üç günlük yol nedir, bilmiyordum. Sandım ki,dünyanın öteki ucuna gitmiştiler. Oysa, olsa olsaKömürhan Köprüsü’nü ya geçmiştiler, yahut ora-daydılar. Bugünkü aklım olsaydı, gider bulurdumonu. Niye biliyor musun? Ben ona söz vermiştim. Obana gönül vermişti. Ama o gerçeği bilmiyordu. Bil-meyecekti. Mutlaka intizar etmiştir bana.”

Cüzdanından bir kara erik çekirdeği çıkardı. “İş-te bana bu kara eriği vermişti. Eriği yemeye kıyama-dım. Mendilimin içinde çürüdü. Sadece çekirdeğikaldı. Askere giderken de yanımda götürdüm. Tamyarım asır geçti. O nerededir şimdi? Veli kardeş, birhaber alsam, bilsem yerini, gider bulurdum. Daya-yıp dizlerine başımı, derdim ki, ‘Ben sözümde dur-dum. Babamın da kastı yoktu. Sizin gideceğinizi ne-reden bilecektim...”

Bu olay Harput’ta duyulmuş. Babamın arkadaş-ları “O eriği niye yemedin?” diye yıllarca takılıp, şa-ka yaparlarmış. Anlayacağınız dile düşmüş:

“Kara erik çağala, ye ki yaran sağala”On altı yaşında yaşadığı ve asla unutamadığı bu

olayı, elli yıl sonra anlatırken gözlerinin yaşardığınıgördüğümde hayret etmiştim. Hakikaten eskininaşkları başkaymış. Şimdi, kendisini de, yaşadığı bü-yük aşkı da saygı ile anıyorum...

Bu olayı anlattıktan bir yıl sonra babam vefat et-ti. ‘Kara eriğin çekirdeği’, hâlâ cüzdanındaydı. Son-ra ne oldu, ben de bilmiyorum. Ona ve Harput’unbağrında yatan tüm dostlara Tanrı’dan rahmet diliyo-rum.

Derler ya: ‘Harputlu severse tam sever. Har-put’un sevdaları bir ömür sürer.’

Bu vuslata ermemiş sevda da, bir ömür sürmüşmeğer...

Kara erik çağalaYe ki yaran sağala Hangi kitap yazirBen sevem eller ala

Oy nedem nedem nedem Oy nedem nedem nedem Yâr seni alam gidemEvi barkı terkedem

Yârin kolunda şeveKim odur yârim seveAcep o gün olur muAlam götürem eve Yusuf BİCAN

Page 28: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın28 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

İsmail Nazım BEYDEMİR1925 yılında Ağın’da doğdu. İlkokulu Ağın’da, or-

taokulu Arapgir’de bitirdi.1946’da askere gitti. Bu dönemde müzik bilgisini

geliştirdi ve askerlik sonrası müziği ticari olarak da ic-ra etti. Ağın müziği ve folkloru üzerindeki çalışmaları-nı aralıksız olarak sürdürdü ve Ağın düğünlerine klar-netiyle iştirak etti. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonraTCDD’de göreve başladı. Adana ve Malatya’da görevyaptıktan sonra, 1979’da emekliye ayrıldı.

Ağın Düşün ve Sanat Dergisi’nde yazı kurulu üye-liği yapan ve derginin 1967’li yıllardan beri en üretkenyazarları arasında yer alan Beydemir’in; ‘YöresiyleAğın’, ‘Yöresiyle Ağın Ezgileri’ ve ‘Yaşamımdan Esin-tiler ve Ekintiler’ adlı 3 kitabı bulunuyor.

Ağın-Hacıyusuf Mahallesi’nden Saniye-Kırmıtik-gil’in Adıgüzel Beydemir’in oğlu olan İsmail NazımBeydemir, 2007 yılında Diyarbakır’da yaşamını yitir-miş olup, 5 çocuk babasıdır.

Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI1938 yılında Ağın-Andiri Mahallesi’nde doğdu.

Andiri İlkokulu, Akçadağ Köy Enstitüsü ve Bitlis Li-sesi’ni bitirdi.

Tatvan ve Ahlat’ta öğretmenlik, Şereflikoçhisar’ınŞerefli Köyü’nde başöğretmenlik yaptı. Bu arada An-kara Hukuk Fakültesi’ne girdi ve 1962-63 dönemindemezun oldu. O yıl Maiyet memurluğu görevine atandı.Girdiği sınavı tek olarak kazanarak Roma ÜniversitesiHukuk Fakültesi’ne kaydoldu ve Hukuk doktoru ola-rak buradan mezun oldu.

1969’da yurda döndü. Ankara’da 1 yıl hâkim ada-yı olarak çalıştıktan sonra, Ankara Üniversitesi HukukFakültesi’ne asistan olarak girdi. 1980’de Doçentliğe,1987’de Profesörlüğe yükseldiği bu fakülteden2005’de emekliye ayrıldı.

Atatürk Dil ve Tarih Kurumu Atatürk Kültür Mer-kezi üyeliği ile TRT Kurumu yönetim kurulu üyeliğive başkan yardımcılığı görevlerini de yürüten, yayım-lanmış birçok bilimsel eser ve yüzlerce makalesininyanı sıra ‘Kılcı Rıza Destanı’ ile ‘Ağın Destanı’ adında 2şiir kitabı da bulunan Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları,Ağın-Akpınar Mahallesi’nden Emine-Rıza (Kılcı Rıza)Hafızoğulları’nın oğlu olup, evli ve 2 çocuk babasıdır.

Altan İLTER1946 yılında Ağın’da doğdu. Ankara Turgut Reis

İlkokulu ve Yıldırım Beyazıt Lisesi’nden sonra, Gaze-tecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan mezunoldu.

1967’de TED Ankara Koleji Vakfı’nda çalışma ha-yatına atıldı. 1973’de TCDD İşletmesi Genel Müdürlü-ğü’ne geçti ve burada çeşitli daire başkanlıklarında ça-lıştıktan sonra, 2005’de Basın-Yayın ve Halkla İlişkilerMüşavirliği biriminden Şube müdürü unvanıylaemekliye ayrıldı. Buradaki görevi sırasında; Demiryo-lu, Demiryolcu, Tren Magazin, Rail Life vb. dergiler-de yazı kurulu üyeliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı.

Ankara-Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği yöne-tim kurulunda genel sekreterlik dahil uzun yıllar so-rumluluk üstlendi, ayrıca Ağın Düşün ve Sanat Dergisiyazı kurulu’nda görev aldı. Halen, Ağın Düşün ve Sa-nat Dergisi sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini yü-rütmektedir.

Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Ümmügülsüm-Damatgil’in Burhan İlter’in oğlu olan Altan İlter, evlive 3 çocuk babasıdır.

Ömer ÖZER1952 yılında o dönemler Ağın’a bağlı olan Minayik

(Dürümlü) Köyü’nde doğdu. Minayik İlkokulu veAğın Ortaokulu’nu bitirdikten sonra, Tunceli Öğret-men Okulu’nun 2. sınıfından ayrıldı.

1971’de Keban Barajı inşaatındaki AmerikanEbasco Services firmasında işe başladı ve bu firmada23 yıl teknik ressam olarak görev yaptı. 1993’de ElazığDSİ IX. Bölge Müdürlüğü emrine tayin oldu ve bura-da bölgedeki birçok projenin çiziminde görev aldıktansonra, 2010’da emekliye ayrıldı.

Keban-Dürümlü Köyü’nden Peruze-Ali PaşaÖzer’in oğlu olan ve yılın büyük bir bölümünü köyün-de geçiren Ömer Özer, evli ve 3 çocuk babasıdır.

Nalân AYBEKBandırma’da doğdu. Marmara Üniversitesi Ata-

türk Eğitim Fakültesi, Türkçe/Edebiyat Bölümü’nden1976 yılında mezun oldu.

İzmir Cumhuriyet Lisesi ve Bandırma Ortaoku-lu’nda görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı.

Halen İzmir’de ikamet eden ve Atatürkçü Düşün-ce Derneği üyesi olan Nalân Aybek, Öğretmen SelçukAybek’le evli olup, 2 kız çocuğu annesidir.

Ece ERCAN2002 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul-Beylik-

düzü, Siteler İlköğretim Okulu 3. sınıfında öğrenim gö-rüyor.

Piyano çalmak, tiyatro, müzik ve yüzme sporubaşlıca hobileri arasında yer alıyor.

Ece Ercan, Ağın-Şenpınar Mahallesi’nden Sevim-Atilla Ercan çiftinin kızıdır.

YAZARLARIMIZI TANIYALIM

Page 29: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

ağın 29KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

ÇınaraltıAşağı Caminin önündeki Çınaraltı Kahvesi’nde;

Sadık Gençosman ile Koçan İmamı tavla oynuyorlardı.Numan Gençaydın, Delibaşıgıl’in Rıza Dayı, SüleymanNazif İlter, büyük Numan Gençosman, Kavuncu ÖmerDayı da onları seyrediyordu.

Bu grubu uzaktan izleyen Niyazi Yıldırım Genços-manoğlu sonunda dayanamadı ve aşağıdaki satırları ka-leme aldı:

“Gölgesinde oturup çınarın iskemleye,İlk evvela Sadık Amca başlar çeneye,Anlatır ister istemez Bağdat ile Şam’ı,Bir düşeş aşkına hu çeker Koçan İmamı. Ortalığı çınlatır Tüccar’ın ezan sesi,Uyku getirir Kavuncu Ömer’in esnemesi,Düşmeye görsün timini üç liraya buğdayın,Değirmeni ters döner Delibaşı Rıza’nın.Balık nasıl kaçarsa sesinden dinamitinÇiftliğinde çimiller uçar Mehmet Sabit’in.”

Bizim Oralara Mahsus YiyecekKadıngil’in Mehmet Koca (Hâkim Emmi) prostat-

tan rahatsız olmuş. Elazığ ve Malatya hastanelerindenaldığı sonuçlardan tatmin olmayıp, İstanbul-Bakırköy,Elazığ Akıl Hastaneleri ile Eskişehir Hastanesi’ndeBaşhekimlik yapan ve çocukluk arkadaşı olan Dr. Tev-fik Özbey’in yanına gitmeye karar veriyor.

Hâkim Emmi, Eskişehir’e Dr. Tevfik Beyin yanınagidiyor. Tevfik Bey onu çok iyi karşılayıp, özel odayayerleştiriyor. İşlemler hemen yapılıp, muayenelere de-vam ediliyor. Bu arada Hâkim Emminin konuşmaları,hal ve hareketleri hemşirelerin ilgisini çekiyor. Fırsatbuldukça, kontrol bahanesiyle yanına gidip onu konuş-turuyorlar. Ancak Tevfik Bey bu durumun farkındadır.Bir gün gene iki-üç hemşire kontrol için odaya giriyor-lar. Tevfik Bey açık kapıdan onları dinlemektedir.Hemşireler:

- Hâkim Bey, siz Ankara Hukuk mu, yoksa İstan-bul Hukuktan mı mezun oldunuz? diye soruyorlar. Hâ-kim Emmi, “Ankara Hukuk” deyince, Tevfik Bey içe-ri girerek:

- Sus ulan tezek yiyesi, ne Hukuku deyince, hem-şireler doktor beyin karşısında pürdikkat:

- Efendim o dediğiniz nedir? Bizler bunu hiç işit-memiştik! diyorlar. Tevfik Bey:

- Siz onu bilmezsiniz, bizim oralara mahsus bir yi-yecektir, diye yanıtlıyor.

Seni Melun Seni…Hâkim Emmi ile Koçan İmamı (Asyalı) çok sami-

mi mahalle arkadaşlarıdır. Koçan İmamı, yaklaşık 7 yılYemen’de ve yurdun çeşitli yerlerinde görev yapmışve ömrünün son yıllarını Ağın’da geçirmiştir. O yıllar-da Ağın’da kahve alışkanlığı çok fazla idi. Kış boyu, azda olsa oyunun ciddiyetini korumak için tavuk, horoz,gıdik, kuzu gibi iddiaların yanında, durumu iyi olanlarpara ile de oyun oynarlardı.

Hâkim Emmi bu oyunlarda ekseri kârlı çıkarmış.İmam Dayı bunun farkındadır. İkisi aralarında anlaşırlar,bir ortaklık kurarlar ve oyun sonunda eve giderken para-ları bölüşürler. Diğer arkadaşları bir süre sonra bu oyununfarkına varırlar, onlar da kendi aralarında anlaşırlar. FakatHâkim Emmi yine de kârlı çıkmaktadır. Bunlar zararlarıkurtarmak için çareler ararken, İmam Dayı taktik değişti-rir. “Hâkim, ben yaşlıyım, oyunu takip edemiyorum. Kar-şı tarafın da bize karşı çareler aradıklarının herhalde farkın-dasın? Paralar benden, sen oyna, ben kenardan seyrede-yim. Yine kârı bölüşürüz,” der. Hâkim Emminin bu teklifçok hoşuna gitmiştir. “Zaten sen beni bazen yendiriyor-dun.” demesi üzerine de bu öneri kabul edilir. Oyunlardansonra kazanç öncekilerden daha fazladır. Bir süre sonradurum fark edilir, arkadaşları Hâkim Emmiye, “Yahu senne yapıyorsun? İmam Dayı zevkine oyun oynayan ve oy-natan adamdır, bizim paralarımızı alır da niye bu adamlabölüşürsün?” diye sitem ederler.

Bundan sonra, son taktik uygulanmaya başlar, Hâ-kim Emmi, bu kez diğer arkadaşlarla ortaklığı kurmuş-tur. O günden sonra Hâkim Emmi hep yenilir. Oyunuseyreden İmam Dayı işin farkına varmıştır. “Hâkim,göz göre-göre yanlış oynadın,” imasını, Hâkim Emmi,“Haklısın İmam Dayı, dalgındım, takip edemedim…”sözleriyle geçiştirir.

Ertesi gün Hâkim Emmi başka arkadaşlarıyla kah-vede çaylarını içerken, İmam Dayı bastonuna dayana-rak kahveye gelir. Hâkim Emmi, İmam Dayıya oyunabaşlayalım mı işaretini verir. Ses çıkmaz. İkinci sefertekrarladığında İmam Dayı yüksek sesle:

- Seni melun seni!.. Sanki anlamadım. Şimdi debunlarla mı ortaklık kurdun? deyip, başka bir masayadoğru yönelir. Bir daha da onunla oyun oynamaz.

FIKRALAR

Nezihe TIRMAfi-Orhan ERCAN

Page 30: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

* Ağın Kaymakamlığı’nca ihalesi yapılan De-mirçarık Köyü kanalizasyon inşaatı tamamlandıve hizmete açıldı. Ayrıca, Salkımlı, Armutlu veGümüşsuyu mezraları ile Badem adası yollarınınstabilize yapım çalışmaları bitirildi.

* Ağın Kaymakamlığı’nca Badem adasına 9bin adet daha badem ağacı dikimi gerçekleştirildi.Söz konusu fidanların sulanma işlemlerini ger-çekleştirecek damlama sistemi işleri de tamam-landı. Sulama havuzu yapım işleri de bitirildiğitakdirde, Badem adasındaki tüm fidanların sulamaişlemleri yapılabilecek.

* Uzun yıllardır yapımı savsaklanan Ağın-Ka-ramağara Köprüsü inşaatı, yeniden proje yapılaca-ğı gerekçesiyle tasfiye edildi ve yüklenicinin işineson verildi.

* Ağın-Kuzgeçe Mahallesi’nden hemşehrimizve Dergimiz yazarlarından Adnan Binyazar, CanYayınları arasında çıkan “Toplum ve Edebiyat”adlı kitabıyla, 2010 Sedat Simavi Edebiyat Ödü-lü’nü aldı.

Adnan Binyazar’ı yürekten kutluyor, yenieserlerini bekliyoruz.

* Dürümlü Köyü’nden değerli hemşehrileri-miz Semra-İrfan Özer’in oğlu Teoman Özer, gö-rev yaptığı İTÜ İnşaat Fakültesi Mekanik Biri-mi’nde, 9 Aralık 2010 tarihinde profesör unvanınıaldı.

Prof. Dr. Teoman Özer’i kutlar, görevinde ba-şarılar dileriz.

* Ağın-Konak Mezrası’ndan Leyla-rahmetliMetin Keleştimur’un kızı/damadı Serap-BülentYalçın çiftinin, 20 Ekim 2010 tarihinde Ankara-Akay Hastanesi’nde adını Elif koydukları bir kızçocukları dünyaya geldi.

Yalçın çiftini kutluyor, küçük Elif’e sağlıklardiliyoruz.

* Ağın-Akpınar Mahallesi’nden Gül-Ankara-Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ah-

met Deviren, gelini/oğlu Ebru-Engin Deviren çif-ti’nin, 9 Aralık 2010 tarihinde Ankara Üniversite-si Hastanesi’nde adını Efe koydukları torunları ne-deniyle ikinci kez mutluluğu yaşadılar.

Deviren ailelerini kutluyor, küçük Efe’ye sağ-lıklar diliyoruz.

* Ağın-Venk Mezrası’ndan Belma-ÖğretmenTalat Güler’in torunu, Şükran-Bülent Ercan’ınkızları Oya Ercan ile Taylan Akça, 1 Aralık 2010tarihinde Ankara-Türk Japon Vakfı Salonu’ndayapılan nikah töreniyle yaşamlarını birleştirdiler.

Akça çiftini kutlar, yaşam boyu mutluluklardileriz.

* Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Zeynep-Öğretmen Mehmet Sabit Gencosmanoğlu’nunoğlu, Mustafa, Ali, Mümtaz, Niyazi Yıldırım veFaruk Gencosmanoğlu ile Nezihe Tırmaş ve Ne-zire Celayir’in kardeşleri, Mehmet Sabit, Özgeve Ülke’nin sevgili babaları, Nezir Gencosma-noğlu’nun değerli eşi Nevzat Gencosmanoğlu,12 Kasım 2010 tarihinde yaşamını yitirmiş veAnkara-Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa veril-miştir.

* Ağın-Uzungil Mahallesi’nden Zeynep-Ab-durrahman Güleç’in oğlu, Osman Güleç’in karde-şi, Serkan Güleç’in sevgili babası, Şeyime Gü-leç’in değerli eşi ve Ağın âşığı Ertuğrul Güleç, 15Kasım 2010 tarihinde Gazi Üniversitesi Hastane-si’nde yaşamını yitirmiş ve aynı gün Ankara-Kar-şıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.

* Ağın-Uzungil Mahallesi’nden Şaziye-FikriTuran’ın kızı, Saadet, İlhami ve Gündüz Turan’ınkardeşleri, Nalân ve Ergun Uzunoğlu’nun sevgilianneleri, Ö. Lütfü Uzunoğlu’nun değerli eşi Me-lahat Uzunoğlu, 2 Aralık 2010 tarihinde yaşamınıyitirmiş ve Ankara-Karşıyaka Mezarlığı’nda top-rağa verilmiştir.

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına vesevenlerine başsağlığı dileriz.

HABERLER

ağın30 KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Page 31: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

DOĞUMLAR

MAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİAşağıyabanlı Köyü Efe AKTAŞ Nazım Bakırköy 19.10.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Kerem KILINÇ Mehmet İngiltere 25.10.2010Pul Köyü Sina ALPER Ömer Mahir Üsküdar 28.10.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Mısra DİNCER Mürşit Elazığ 01.11.2010Pul Köyü Zeynep Bera ÖZER Murat Esenler 01.11.2010Akpınar Mah. Şeyma ERDOĞAN Vedat Konak 01.11.2010Şenpınar Mah. Bennu AKBAŞ M. Tarık Malatya 02.11.2010Akpınar Mah. Elif Naz KORKMAZ M. Hilmi Malatya 05.11.2010Demirçarık Köyü Yaren ÖZER Mehmet Esenler 06.11.2010Demirçarık Köyü Rabia ÖZKAN M. İbrahim Pendik 09.11.2010Öğrendik Köyü Tanem ÖZÇELİK Fatih Tire 10.11.2010Uzungil Mah. Elifsu GÜLER İbrahim Silivri 12.11.2010Kaşpınar Köyü Ali Efe SELÇUK Hüseyin Elazığ 13.11.2010Pul Köyü Alanur Rengin ÖZER Abdullah Buca 14.11.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Elif Nur ASLAN Eyüp Elazığ 15.11.2010Dibekli Köyü Tauna GÜNER B. Bayram Bakırköy 20.11.2010Kaşpınar Köyü İlker Mehmet SELÇUK Soner Üsküdar 21.11.2010Kuzgeçe Mah. Yaren İSPANAKCI S.Volkan G. Osmanpaşa 23.11.2010Akpınar Mah. Doruk YAMAN İ. Onur Avcılar 24.11.2010Tatarağası Mah. Ecrin Naz KÜÇÜK Serdar Güngören 24.11.2010Altunayva Köyü M. Kayra GÜLTEKİN Mahmut Ağın 26.11.2010Beyelması Köyü Seyhun KARA M. Selçuk Kocasinan 29.11.2010Beyelması Köyü Eslem AKBAY Fatih Elazığ 30.11.2010Akpınar Mah. Elif GÜLTEKİN Ufuk Elazığ 06.12.2010Akpınar Mah. Efe DEVİREN Mehmet Engin Çankaya 09.12.2010Beyelması Köyü Ela TOPALOĞLU Bülent Bahçelievler 10.12.2010Demirçarık Köyü Elif ÖZKAN Mehmet G. Osmanpaşa 14.12.2010Samançay Köyü Azra YALÇIN Emin Konak 16.12.2010Beyelması Köyü Kerem ÜNAL İsmayil Aydın 18.12.2010Altunayva Köyü Elif Nisa GÜLTEKİN Metin Elazığ 20.12.2010

Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.

EVLENENLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİAltunayva Köyü Eyüp AYSUNDU Aslı YILMAZ Şişli 31.10.2010Modanlı Köyü Ahmet YILMAZ Nazime DİNÇ Arapkir 04.11.2010Başpınar Mah. Murat SELÇUK Gülfer KARABAY Hatay 05.11.2010Bahadırlar Köyü Seda KARAAĞAÇ Murat KARA Şehitkâmil 05.11.2010Demirçarık Köyü Özgür ÖZDEMİR İlknur SEZER Karamürsel 06.11.2010Dibekli Köyü Arife AKARSU Zafer KAYNAR Esenler 07.11.2010Demirçarık Köyü Süleyman KAYA Şeyma ALTUN Ağın 08.11.2010Demirçarık Köyü Cihat METİN Elif KILIÇ Sultangazi 09.11.2010Balcılar Mah. Dursun ŞEKER Nazife ERSOY Ağın 10.11.2010-Demirçarık Köyü M. İbrahim ÖZKAN Gözde GÜNDOĞDU Pendik 11.11.2010Modanlı Köyü Bükre BUDAK Mehmet ÇIKMAN Çınarcık 12.11.2010Demirçarık Köyü Serhat ÖZTÜRK Pelin KÜÇÜK Bağcılar 13.11.2010Saraycık Köyü Yasemin SARAYCIKLI Hasan AKTAŞ Midyat 20.11.2010

ağın 31KKaass››mm--AArraall››kk 22001100

Page 32: kas*Ara-son1 · Şimdi gelelim Elazığ’ın belki de en uzun yaşam-lı dergisini tanıtmaya: Ağın Fikir ve Sanat Dergisi: Ankara-Ağın Kültür Derneği tarafından, 1967 yılı

Dibekli Köyü Ece Özlem SEZER İlker KEKLİK Üsküdar 20.11.2010Beyelması Köyü Hatice CUMURCU Ferdi KESKİN Çiğli 20.11.2010Uzungil Mah. Emre BEYDEMİR Meryem GÜLTEKİN Maltepe 28.11.2010Bademli Köyü Fahrettin ÖZDEM Meliha BAĞ Mamak 11.12.2010Altunayva Köyü Merve ERDOĞAN Türker DEMİRTAŞ K. Çekmece 15.12.2010Dibekli Köyü Ayşe YAKAR Hulusi Umut GEZGİN Fatih 19.12.2010Saraycık Köyü Gürler ÇEVİK Yağmur FİDAN Malatya 22.12.2010Müd. Hüs. Ef. Mah. Sinan AKTAŞ Esma ŞAHİN Ağın 27.12.2010

Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.

ÖLÜMLER

MAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİUzungil Mah. Yüksel UZUNOĞLU 05.02.1942 Beykoz 29.08.2010Kuzgeçe Mah. Fatma DİRLİK 22.07.1929 Beşiktaş 27.10.2010Aşağıyabanlı Köyü Vahap TOPALOĞLU 15.06.1938 Elazığ 28.10.2010Bahadırlar Köyü Ahmet Yaşar ŞAHİN 29.10.1951 Malatya 05.11.2010Tatarağası Mah. Nevzat GENCOSMANOĞLU 20.05.1932 Sincan 12.11.2010Uzungil Mah. Ertuğrul GÜLEÇ 15.10.1953 Yenimahalle 15.11.2010Akpınar Mah. Hatice Melahat UZUNOĞLU 01.02.1934 Altındağ 02.12.2010Saraycık Köyü Şadiye TAŞKIN 21.04.1931 Seyhan 04.12.2010Şenpınar Mah. Rukiye ÖZBEN 02.05.1924 Malatya 06.12.2010Balkayası Köyü Hava ERŞEN 25.09.1926 Bağcılar 06.12.2010Akpınar Mah. Ayşe Ayten DEMİR 06.02.1943 Ağın 07.12.2010Saraycık Köyü Sabri ŞAHİN 25.02.1927 Ağın 09.12.2010Yedibağ Köyü Serdar AYDIN 19.10.1978 Yenişehir 10.12.2010Beyelması Köyü Türkan ÖZEL 01.07.1934 Gebze 12.12.2010Samançay Köyü Fatma AYAN 25.09.1927 Karabağlar 13.12.2010Modanlı Köyü Münire ŞAHİN 10.06.1931 Karabağlar 18.12.2010Şenpınar Mah. Nuriye KAYA 01.07.1911 Yenimahalle 19.12.2010Aşağıyabanlı Köyü Hamide GENÇ 23.10.1928 Sultanbeyli 19.12.2010

Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dileriz.

TÜM OKURLARIMIZIN VE HEMŞEHRİLERİMİZİN

YENİ YILINIEN İÇTEN DUYGULARIMIZLA KUTLAR,

SAĞLIK VE MUTLULUKLARDİLERİZ.

AĞIN