Upload
hoangkien
View
256
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ KAMU YÖNETĐMĐ VE SĐYASET BĐLĐMĐ
(KENT VE ÇEVRE BĐLĐMLERĐ) ANABĐLĐM DALI
KENTSEL GELĐŞME ve KENTSEL RANTLAR: ANKARA ÖRNEĞĐ
Doktora Tezi
Emel Akın
Ankara–2007
T.C. ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ KAMU YÖNETĐMĐ VE SĐYASET BĐLĐMĐ
(KENT VE ÇEVRE BĐLĐMLERĐ) ANABĐLĐM DALI
KENTSEL GELĐŞME ve KENTSEL RANTLAR: ANKARA ÖRNEĞĐ
Doktora Tezi
Emel Akın
Tez Danışmanı Prof. Dr. Can Hamamcı
Ankara–2007
Değerli katkıları, sabrı ve hoşgörüsü için
Hocam Prof. Dr. Can Hamamcı’ya,
her konuda verdiği destek için
eşime,
yaşından daha büyük olan anlayışı ve hoşgörüsü için
oğluma
sonsuz teşekkürlerimle.
iv
ĐÇĐNDEKĐLER
ĐÇĐNDEKĐLER ……………………………………………………………………..............ıv
TABLOLAR.……………………………………………………………………………….vıı
ŞEMALAR……………………………………………………………………………........vııı
PLANLAR …………………………………………………………………….……..........vııı
GĐRĐŞ ...................................................................................................................................... 1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
TOPRAK RANTI, KENTSEL RANT VE MEKÂN ĐLĐŞKĐSĐ.......................................... 9
1.1. TOPRAK RANTININ KAVRAMSAL ÇERÇEVESĐ ............................................... 13
1.1.1. Toprak Rantı Kavramı.................................................................................................. 15
1.1.2. Toprak Rantı ve Mülkiyet Đlişkisi ................................................................................ 19
1.1.2.1. Toprakta Özel Mülkiyet ve Toprak Rantının Çelişkili Rolü ..................................... 22
1.1.3. Değer, Kullanım/ Değişim Değeri ve Toprağın Fiyatı ................................................ 23
1.1.4. Toprak Rantı ve Sermaye Đlişkisi ................................................................................. 27
1.2. KENTSEL TOPRAK ve RANT................................................................................... 35
1.2.1. Kentsel Toprak ............................................................................................................. 35
1.2.2. Kentsel Rant ve Konut Rantı........................................................................................ 36
1.2.2.1. Mutlak Rant .............................................................................................................. 38
1.2.2.2. Farklılık Rantı (Diferansiyel Rant)............................................................................ 38
1.2.2.3. Tekel Rantı ................................................................................................................ 39
1.2.2.4. Yapılı Çevrede/Konutta (Değişim) Değer(i) ............................................................. 49
1.3. MEKÂN ÖRGÜTLENMESĐNDE SERMAYENĐN ve DEVLETĐN ROLÜ............ 55
1.3.1. Mekân Üretiminde Sermayenin Rolü........................................................................... 57
1.3.2. Mekân Örgütlenmesinde Devletin Rolü....................................................................... 66
1.3.2.1. Mekân Örgütlenmesinde Bir Devlet Müdahalesi Olarak Planlamanın Etkisi ........... 71
1.4. DEĞERLENDĐRME..................................................................................................... 76
v
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
TÜRKĐYE KENTLERĐNĐN MEKÂNSAL GELĐŞĐMĐNDE DEVLET MÜDAHALESĐ
ve KENTSEL RANTLAR ................................................................................................... 83
2.1. 1923–1954 ARASI ......................................................................................................... 85
2.1.1. Sosyo-Ekonomik Panorama ......................................................................................... 85
2.1.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Đlk Birikim Sürecinde)
Kentsel Rantlar ............................................................................................................ 93
2.2. 1954–1980 ARASI ....................................................................................................... 101
2.2.1. Sosyo-Ekonomik Panorama ....................................................................................... 101
2.2.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Sınaî Birikim Sürecinde)
Kentsel Rantlar ........................................................................................................... 109
2.3. 1980’DEN GÜNÜMÜZE ............................................................................................ 119
2.3.1. Sosyo-Ekonomik Panorama ....................................................................................... 119
2.3.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Rant Ekonomisinde) Kentsel
Rantlar ........................................................................................................................ 131
2.4. DEĞERLENDĐRME................................................................................................... 148
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ANKARA'DA KENTSEL GELĐŞME: 1923’DEN GÜNÜMÜZE ................................. 155
3.1. 1923–1954 ARASI: HIZLI MEKÂNSAL YAYILMA ilk birikim sürecinde rant................. 157
3.1.1. 1923–1954 Ankara’nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri .................................... 157
3.1.2. 1923–1954 Ankara'da Konut Alanlarının Gelişimi .................................................... 164
3.2. 1954–1980 ARASI: DOĞAÇLAMA MEKÂNLAR sınaî birikim sürecinde kentsel rant .......... 176
3.2.1. 1954–1980 Ankara'nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri ..................................... 176
3.2.2. 1954–1980 Ankara'da Konut Alanlarının Gelişimi .................................................... 183
3.3. 1980’DEN GÜNÜMÜZEKENTTE BÜYÜME ve
DÖNÜŞÜM rant ekonomisinde kentsel rant ............................................................................... 189
3.3.1. 1980’den Günümüze Ankara’nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri..................... 189
3.3.2. 1980’ten Günümüze Ankara’da Konut Alanlarının Gelişimi..................................... 201
vi
3.3.2.1. Eskişehir Yolu Koridoru Kentsel Gelişim Alanı: Ümitköy- Çukurambar .............. 229
3.3.2.1.1. Eskişehir Yolu Üzerinde Yeni Konut Alanları..................................................... 231
3.3.2.1.2. Aynı Gelişme Aksında Đki Farklı Doku: Çayyolu ve Çukurambar ...................... 239
3.4. DEĞERLENDĐRME................................................................................................... 254
SONUÇ................................................................................................................................ 265
KAYNAKÇA ...................................................................................................................... 273
ÖZET
ABSTRACT
vii
TABLOLAR
TABLO 1: Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Dönemlenmesi, 1923–1946 …………........87
TABLO 2: Milli Hâsıla Đçinde Ana Sektörlerin Payları, 1927 ve 1938 (%)……..................88
TABLO 3: 1940–1945 Yılları Arasında Tarım ve Sınaî Üretim Đndeksleri …………...........90
TABLO 4: 1947- 1953 Yılları Arasında Türkiye’ye Verilen Paralar (Milyon
Dolar) …………………………………………………………………………..91
TABLO 5: 1950- 1960 Yılları Arasında Đthalat Oranları (%) ……………..........................103
TABLO 6: Plan Dönemlerine Göre Büyüme Hızları, 1963-1983 (%) …………………….104
TABLO 7: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Dağılımı, 1948-1979 (%, 1990 Fiyatlarıyla) ………………………..................106
TABLO 8: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının artış
Oranları………………………………………………………..………………..106
TABLO 9: Yapı Đzin Belgelerine Göre Türkiye’de Konut Sayısı, 1954-1980 ……............115
TABLO 10: Türkiye’de Kır ve Kent Nüfusu, 1960 – 1990 ……………………………….116
TABLO 11: Türkiye’de Gecekondu Sayısı, 1955-1967…………………………………...117
TABLO 12: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Dağılımı, 1980-2003 (%, 1990 Fiyatlarıyla) ………………………………..126
TABLO 13: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Artış Oranları, 1980-2003 (%, 1990 Fiyatlarıyla) …………………………..126
TABLO 14: Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının (Kamu-Özel)
Dağılımı, 1960-2004 (%, 1988 Fiyatlarıyla) ………………………………..128
TABLO 15: Yabancı Sermaye Yatırımları, 1980-2002 …………………………………..130
TABLO 16: TOKĐ’nin Verdiği Konut Kredilerinin Kentlere Göre Dağılımı,
1984-2006 …………………………………………………………................136
TABLO 17: Yapı Đzin Belgelerine Göre Türkiye’de Konut Sayısı, 1980-2004 …………..140
TABLO 18: Bankaların Verdiği Konut Kredileri (Milyar TL), 1997-2004 ……………….141
TABLO 19: 1909–1927 Yılları Arasında Ankara'daki Yapıların Sayısal Dökümü ….........166
TABLO 20: 1935 Yılında Ankara'daki Yapıların Kullanım Nitelikleri ve Semtlere
Göre Dağılımı ………………………………………………………………..169
TABLO 21: 1935 Yılında Ankara'daki Yapıların Sayısı ve Semtlere Göre Dağılımı …....170
viii
TABLO 22: Yapı Đzinlerine Göre Ankara'da Konut Sayısı, 1954–1980 …………….........185
TABLO 23: Yapı Đzinlerine Göre Ankara’da Konut Sayısı, 1985-2003 …………….........202
ŞEMALAR
Şema 1: Sermayenin Dolaşım Şeması ……………………………………………………....61
Şema 2: Kapitalist Üretim Sistemi Đçerisinde Yapılı Çevre Üretiminde Rant,
Sermaye ve Devlet Müdahalesi Đlişkisi ……………………………………………81
Şema 3: Eskişehir Yolu Üzerinde Yeni Konut Alanları …………………………………...232
Şema 4: Ümitköy-Çayyolu Konut Alanı …………………………………………………..242
Şema 5: 1923–1954 Ankara’sında Konut Alanları-Hızlı Mekânsal Yayılma ……………..262
Şema 6: 1954–1980 Ankara’sında Konut Alanları-Doğaçlama Mekânlar ………………..263
Şema 7: 1980’den Günümüze Ankara’da Konut Alanları – Büyüme ve Dönüşüm ……....264
PLANLAR
Plan 1: Jansen Đmar Planı ………………………………………………………………….161
Plan 2: Yücel-Uybadin Nazım Đmar Planı ………………………………………………....177
Plan 3: Ankara Arazi Kullanımı, 1970’li Yıllar ………………………………………….. 181
Plan 4: Ankara 1990 Nazım Planı ………………………………………………. ………..182
Plan 5: Ankara Arazi Kullanım Planı, 1997 ……………………………………………….191
Plan 6: Ankara 2015 Yapısal Plan Şeması ………………………………………………...193
Plan 7: Ankara 2025 Nazım Planı ………………………………………………………....195
Plan 8: Güneybatı Ankara Nazım Planı …………………………………………………...198
Plan 9: Dikmen Vadisi Çevre Düzenleme Projesi ………………………………………....213
Plan 10: Protokol Yolu-Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi ………………....218
GĐRĐŞ
Kentsel gelişme teknik, ekonomik, kültürel, teknolojik ve emeğin yeniden
üretimi süreçlerinin iç içe girdiği toplumsal bir olgudur. Bu nedenle karmaşık ve
çoklu ilişkileri barındırır. Günümüz kentlerinde, kentsel topraklar, dolayısıyla
toprak rantı üzerindeki çatışmalar kentsel gelişme sürecinin ayrılmaz bir parçası
durumundadır. Bunun yanı sıra, sermaye birikim süreci ile ilişkisi, birikim
sürecindeki ve mekânsal yapılanmadaki etkisi, toprak rantının tartışılmasını
önemli kılmaktadır. Rantın incelenmesi, farklı kentsel gelişme çözümlemelerinin
yapılabilmesi, konut piyasasının hareket yasalarının anlaşılması, kentsel
politikalara zemin oluşturabilmesi açısından yeni bakış açıları oluşturabilir.
Toprak rantı, kapitalist üretim sistemi içerisinde önemli ekonomik, sosyal ve
teknik sonuçlar doğurmaktadır. Kapitalist sistem, sürekliliğini sağlamak için
kentsel gelişmeye ihtiyaç duyar/onunla var olur. Kapitalist sistem ve rant
arasındaki diyalektik ilişki kentsel mekânsal yapılanmaların üzerinde etkili olur.
Bu nedenle, rantın kentsel gelişme dinamikleri çerçevesinde analizinin yapılması
önemlidir.
2
Günümüzde kentsel toprak rantına ilişkin kuramsal tartışmalar devam
etmektedir. Kentsel rant hakkında farklı yorumlara yapılmakla birlikte, genel bir
toprak kuramı oluşturulma arayışı sınırlıdır. Ülkemizde kentsel rant ya da toprak
rantına yönelik çalışmalarının sayısı, ne yazık ki, azdır. Rantın karmaşık ve nicel
olarak tanımlanamayan yapısı rant çalışmalarını zorlaştırmaktadır.
Özellikle son yıllarda kentsel rant 1980 sonrası politikalarla ilişkilendirilmekte,
kentsel rantların kent mekânlarında bu dönemden sonra belirleyici olduğu öne
sürülmektedir. Oysa kapitalist sistem içerisindeki varlığı, rantın mekân
üzerindeki etkisini sürekli kılar. Kentsel rantların mekândaki etkilerini alt ve üst
süreçlerden bağımsız olarak yorumlamak kent, konut ya da mekân konusunda
yetersiz ve tek yanlı çözümlemelere neden olacaktır. Kentsel rantların kentsel
gelişme üzerindeki etkilerini bir süreç olarak ve toplumsal ilişkiler temelinde
değerlendirecek çalışmalara gereksinim vardır. Bu nedenle, bu tez kentsel
rantların kent mekânına etkisini, toplumsal değişim sürecinde sermaye birikim
süreçleri ile ilişkilendirerek çözümlemeyi amaçlamaktadır.
Toprak rantı, sadece ekonomik anlamda yapılan bir ödeme olmanın ötesinde,
toplumsal ilişkilerin bir ürünüdür. Aynı zamanda, kentsel gelişme, yani mekân
üretimi, toplumsal bir olgu olduğu için mekân bileşenleri ve yapılı çevre öğeleri,
birbirlerinden ve sistemin bütününden bağımsız olarak incelenemez. Toprak
rantı da, kentsel mekânın üretiminde önemli bileşenlerden birisi olarak, içinde
3
bulunduğu ekonomik, toplumsal ve kültürel bağlamdan bağımsız ele alınamaz.
Aynı şekilde, kentsel gelişme de rant göz ardı edilerek incelenemez ve hatta
tanımlanamaz/planlanamaz. Bu tez, rantın oluşum süreçleri, yapay kıtlığın
yaratılması yoluyla kentsel alanların genişlemesi ve rantların oluşumu arasındaki
ilişkiyi süreklilik, bütünlük ve diğer değişkenlerle bağıntısı temelinde irdelemeyi
hedeflemektedir.
Buradaki temel önermemiz; kentlerimizin kentsel rant temelinde ve belli
dönemlerle ayrışan farklı mekânsal biçimlenmeler/değişimler göstermekte olduğu
ve bu olgunun kapitalist üretim sistemi içerisinde sermayenin dolaşımı ve devlet
müdahaleleri ile açıklanabileceğidir.
Toprak rantı kentsel gelişme/büyüme ve toplumsal süreçlerde etkin bir role
sahiptir. Toprak ve sermaye birikim süreci arasında çelişkili bir ilişki söz
konusudur. Bir meta olarak toprak, bir sermaye biçimine dönüşmekte ve
sermayenin dolaşımına olanak sağlamaktadır. Toprak pazarları yoluyla
sermayenin dolaşımı, artı-değer üretimi ile bağlantılı olarak emek gücünün
düzenlenmesinde ve kâr oranlarının dengelenmesinde etkin rol oynar.
Sermayenin toprağa veya toprak aracılığıyla akışı, toprak mülkiyeti aracılığıyla ve
rantın oluşumu ile gerçekleşmektedir. Öte yandan, toprak sahiplerinin (salt
mülkiyet sahipliği nedeniyle, üretime katkıda bulunmadan) elde ettiği bir gelir
olarak rantın sermaye birikim sürecine olumlu/olumsuz etkisi olmaktadır.
4
Dolayısıyla, rant ilişkisi birikim sürecinin hareket yasaları ile kurulur. Birikimin
biçimi ise toplumun üretim/mülkiyet ve bölüşüm ilişkileri ile belirlenir. Tam bu
noktada gelişmiş kapitalist bir ülkenin kentsel gelişim süreci ile bağımlı kapitalist
bir ülkenin kentsel gelişim süreci arasında bir fark olup olmadığı sorulabilir.
Ancak bu sorunun yanıtı ayrı bir çalışmanın konusudur. Yukarıdaki önermemiz,
tezin çıkış noktasına bağlı olarak, Türkiye’deki kentlerin mekânsal yapı
değişimlerini ülke genelinde ve tarihsel süreç içerisinde ele almayı
gerektirmektedir.
Kentler sürekli devinim içerisindedir, bu devinim sırasında kent mekânları kimi
zaman nicel kimi zaman nitel farklılıklar gösterir. Bu farklılaşmanın
kaynaklarının saptanması kentsel gelişmeye yönelik pek çok soruya ipucu
olabilir. Kapitalizmin toplam döngüsü içerisinde devlet müdahalelerinin
nedeninin ve niteliğinin saptanması, mekânsal gelişim sürecinin dinamiklerini
anlamaya yardımcı olabilir. Sermayenin dolaşım süreci içerisinde sermaye-toprak
ilişkisini anlamak, yapılı çevre üretimindeki çatışmaların analizi için önemlidir.
Önermenin birden fazla değişkeni içermesi, konunun bir bütün olarak ele
alınmasını ve rant-sermaye ve devlet ilişkisinin kurulmasını gerektirmektedir.
Bu tez çalışması şu hipotezi ortaya atmaktadır: Rantın varlığı, mekânın
örgütlenmesi ve kapitalist gelişme üzerinde çeşitli denetim biçimlerini zorunlu
kılar. Sermayenin talebi doğrultusunda devlet müdahaleleri, mekânın
örgütlenmesinde belirleyici olur.
5
Tezin ilk bölümü rant ve mekân kavramlarının kuramsal çatısını oluşturmaya
yöneliktir. Kentsel gelişmenin bir bütün olarak anlaşılmasında, kapitalist üretim
sistemi içerisinde artı-değerin bir parçası olan rantın ortaya çıkışını anlamak
önemlidir. Bu nedenle, toprak rantının kavramsal çerçevesi içerisinde rant
kuramlarına yer verilmiştir. Ardından, kentsel rant ve mekân üretimi süreci
sermaye-toprak (mülkiyet) ilişkisi ve devlet müdahalesinin bütünlüğünde ele
alınmaktadır.
İkinci Bölüm, Türkiye kentlerinin mekânsal örgütlenmesinde devlet
müdahalelerinin etkisini araştırmaktadır. Bu incelemede öncelikle sermaye
birikim süreçleri temelinde sosyo-ekonomik panorama verilmektedir. Ardından,
kentleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek devlet uygulamalarına yer
verilmekte ve bunların sonuçlarının kentsel rantlarla ilişkisi saptanmaya
çalışılmaktadır. Mekân örgütlenmesinde rantın varlığı/etkisi ve rant ilişkisinin
birikim sürecinin dinamiği içinde kurulması, sermayenin ve devletin mekân
örgütlenmesindeki rolünün incelenmesini gerektirmektedir. Bu rolün
çözümlenebilmesi, devlet ve sermaye birikim biçimi arasındaki ilişkinin ele
alınmasını, dolayısıyla mekân örgütlenmesinin sermaye birikim süreci temelinde
irdelenmesini zorunlu kılar. Böyle bir irdeleme, devlet müdahalesinin sermaye
birikim biçimine göre değiştiğini ve bu müdahalelerin kentsel rantların
dağılımını ve yapılı çevreyi etkilediğini göstermek açısından önemlidir. Tersten
gidilecek olursa, böyle bir irdeleme, kentsel rantların oluşum ve paylaşım sürecini
6
ve mekânsal değişimleri etkileyen devlet müdahalelerinin nedenini/
biçimini/boyutunu görmek açısından önemlidir. Bu bağlamda, Cumhuriyet
Döneminden günümüze kadar ülkenin sosyo-ekonomik yapısında sermaye
birikim süreçlerini temel alan bir dönemlemeye gidilmiştir.
Konunun tarihsel süreç içerisinde ele alınması, incelemenin Cumhuriyet
Döneminden başlatılmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin ekonomik tarihi,
ekonomi politikalardaki farklılıklar ve değişen sermaye birikim süreçleri
bakımından alt-bölümlere ayrılmaktadır. Bu bölümleme, genel olarak 1923–1929,
1930–1939, 1940–1945, 1946–1953, 1954–1961, 1962–1979 ve 1980’den
günümüze şeklinde yapılmaktadır.1 Türkiye ekonomisinde 1960 (geçiş başlangıç
tarihi 1954) ve 1980 tarihleri sermaye birikimi süreçlerinin değiştiği iki önemli
tarihtir. Bu süreçlere koşut olarak devletin kentsel gelişme üzerindeki müdahalesi
ve kentsel rantlara olan yaklaşımı da değişmiştir. 1954 yılından itibaren sınaî
birikim sürecinin başlamasıyla kentsel rantların sınaî birikime bir engel olarak
görüldüğü ve görece denetim altına alınmaya çalışıldığı, tüm kaynakların sınaî
birikime yöneltildiği, planlama aracılığıyla spekülasyonun engellenmeye
çalışıldığı (başarılı olmasa da) bir dönem yaşanmıştır. Öte yandan, 1980
1 Korkut Boratav, Türkiye Đktisat Tarihi: 1908-1985, Gerçek Yay., Ankara, 1988. Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, bu bölümlemeyi, 1930-45, 1945-60, 1960-80 ve 1980 sonrası olarak (Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, Đst., 2003); Gülten Kazgan kendi içlerinde alt bölümlere ayırmak kaydıyla 1923-47, 1947-75, 1975-79 ve 1980 sonrası olarak (Gülten Kazgan, Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Altın Kitaplar, Đst. 1999.) yapmaktadır. Sermaye birikim biçimlerinin dönemleri için Korkut Boratav ve Haldun Gülalp’ın dönemleme tarihleri kabul edilmiştir. Haldun Gülalp, Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet, Belge Yay., Đstanbul, 1993.
7
sonrasında dışa yönelimli ve sermayenin dolaşımını hızlandıran, üretken sermaye
yerine finans kapitale ağırlık veren yeni bir birikim biçimine geçilmesi ile kentsel
rantlar ön plana çıkarılmış, sermaye birikimini kentsel rantlar aracılığıyla
destekleyen yeni müdahaleler yapılmıştır.
1960 yılı yeni bir sermaye birikim biçiminin resmi olarak yürürlüğe konulduğu
tarih olmakla birlikte, bu sürece geçiş 1954 yılında başlamıştır. Bu nedenle, bir
dönem başlangıcı olarak 1960 yerine 1954 yılı kabul edilmiştir. 1954 yılı
öncesinde ülkede farklı sosyo-ekonomik politikalar uygulansa da, sermaye
birikim sürecinde ve sınıfsal yapılanmada değişiklik olmadığı için 1923–1954
arası, tek tarihsel aralıkta toplanmıştır.
Bu bağlamda, İkinci Bölümün inceleme dönemleri:
1923–1954 arası (ticari birikim süreci),
1954–1980 (sınaî birikim süreci) ve
1980’den günümüze (dışa dönük birikim süreci) olarak yapılmıştır.
Tezin Üçüncü Bölümü, mekânsal gelişme sürecini Ankara özelinde incelemeye
çalışmaktadır. Ankara’nın seçilmesi rastlantısal değildir. Cumhuriyet Döneminin
planlama uygulamaları öncelikle Ankara’da başlamış, imar yasaları başlangıçta
sadece Ankara için çıkartılmış, Ankara’nın tüm kentlere örnek olması istenmiş,
gecekondu alanları ilk kez Ankara’da görülmüş ve bunlara koşut olarak arsa
8
spekülasyonu ilk kez Ankara’da gerçekleşmiştir. Kısaca, yeni bir yapılanma
içerisinde olan ülkede, devlet müdahalelerinin ve imar uygulamalarının yapıldığı
ilk kenttir Ankara. Üçüncü Bölümdeki inceleme iki aşamada yapılmaktadır.
Öncelikle kentin planlama ve imar gelişimi süreci irdelenmekte, ardından konut
alanlarının gelişim süreci ele alınmaktadır. Konut alanlarının kentsel gelişmedeki
öncü ve belirleyici rolü açıktır. Bununla birlikte, mekânsal gelişme sürecinin ve
kentsel rant kavramının yelpazesinin geniş olması nedeniyle inceleme konut
alanları ile sınırlı tutulmuştur. Bu bölümde sermaye ve devlet müdahalesinin
mekânsal biçimlenme üzerindeki etkisi somutlanmaya çalışıldığı için Ankara’nın
kentsel gelişim süreci İkinci Bölümün dönemlemeleri kabulünde
incelenmektedir.
9
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
TOPRAK RANTI, KENTSEL RANT VE MEKÂN ĐLĐŞKĐSĐ
Toprak rantı, kapitalist üretim sistemi içerisinde, kentsel gelişme sürecinin
önemli ve ayrıl(a)maz bir parçası olup bu süreçteki çatışmaların temel
kaynaklarından birisidir. Kapitalist üretim tarzının varlığını sürdürebilmesi için
kentsel gelişme bir zorunluluktur. Kentsel gelişme, mekân üretimi ve
organizasyonudur; fiziksel çevrenin inşası ve insanın ve toplumsal ilişkilerin
örgütlenme biçimi olarak pek çok öğenin karmaşık ilişkilerini içerir. Mekân,
yapılı çevre ile birlikte, teknik, ekonomik, psikolojik, kültürel, eylemlerin bir
odağı; toplumsal ilişkilerin yaşandığı bir yer olarak da toplumsal ilişkilerin bir
ürünüdür. Bu bağlamda, mekân üretimi, toplumsal ilişkilerin ve örgütlenmenin
mekânı değiştirmesidir. Dolayısıyla, kentsel gelişme ve mekân üretim sürecinin
alt-kümeleri (sermaye-emek çelişkisi, toprak rantı ve kentsel toprak üzerindeki
mücadeleler, yapılı çevre üretimi vb.) içinde bulundukları sistemden bağımsız
olarak irdelenemez.
10
Mekân üretiminin analizi, sermaye-toprak-devlet ilişkilerinin irdelenmesini
gerektirir. Bu irdeleme söz konusu üç öğenin hem süreç içindeki tek tek
konumları hem de birbirleri ile olan ilişkileri çerçevesinde yapılmalıdır.
Kapitalizmin toplam döngüsü içerisinde devlet müdahalelerinin nedeninin ve
niteliğinin saptanması, mekânsal gelişime dair pek çok sorunun cevap anahtarı
olabilir. Sermayenin dolaşım süreci içerisinde sermaye-toprak ilişkisini anlamak,
yapılı çevre üretimindeki çatışmaların çözümlenmesi için önemlidir. Yapılı çevre
üretiminin (kıt) kaynağı olan (kentsel) toprağın belirleyici rolü (kentsel) toprak
rantının tartışılmasını zorunlu kılmaktadır. Toprak rantı, başlangıçta oldukça
karmaşık gibi görünen ve pek çok sorunun ve dolayısıyla çözümün odak noktasını
oluşturan çeşitli ilişkiler yumağıdır. Öte yandan, mekânsal değişimlerin önemli
parçalarından biri olan ve kentsel rantın şemsiyesi altında yer alan konut rantı da
azımsanmayacak bir ilgiyi hak etmektedir.
Gerek konut gerekse kentsel toprak fiyatlarının oluşumuna ya da ketsel toprak
kullanımına, kentsel mekânsal gelişime yönelik çözümlemeler rant ilişkilerinin
incelenmesini gerektirmektedir. Kentsel gelişmenin bir bütün olarak anlaşılması
kapitalist üretim sisteminin nihai amacı artı-değerin bir parçası olan rantın ortaya
çıkışını anlamakla olanaklıdır. Kapitalist üretim sistemi içerisinde kentsel
gelişmenin konumu, kapitalist değer üretimi süreci ve toprak rantı ilişkisini açığa
çıkarmaktadır. Bu ilişki, toprak rantı kuramında kendini göstermektedir.
Burada, bir rant kuramı oluşturma ya da rant kuramlarını tartışma çabası yoktur.
11
Rant kuramlarının anlaşılması kentsel rantlara arz-talep odaklı mı yoksa
toplumsal ilişkilerin bir ürünü olarak ve birikim biçimleri temelinde mi
yaklaşılacağının belirlenmesi açısından önemlidir.
Kapitalist üretim sistemi içerisinde toprak rantı nasıl oluşmaktadır? Toprak ve
sermaye arasında nasıl bir ilişki vardır? Toprak rantının sermaye birikimi
üzerindeki etkisi nedir? Toprak rantı kaldırılabilir mi? Kentsel rant ve konut rantı
nasıl oluşmaktadır? Kullanım değeri ya da değişim değeri toprak kullanımını
nasıl etkilemektedir? Sermayenin, dolaşım süreci içerisinde, yapılı çevre
üretimindeki yeri nedir? Mekânın biçimlenmesinde devlet müdahalesinin boyutu
ve içeriği nedir ve bu müdahale nasıl gerçekleşmektedir? Kentsel gelişme/büyüme
ve kentsel rant arasında bir bağıntı kurulabilir mi? Devletin bir müdahale aracı
olan planlamanın kentsel rantlar ve kentsel gelişme üzerindeki işlevi nedir? Tezin
bu bölümü yukarıdaki soruları yanıtlamaya yöneliktir ve toprak rantını, toprak
rantının mekân örgütlenmesi ile bağıntısını ve mekânın biçimlenmesinde
sermayenin ve devletin müdahalelerini içeren kuramsal bir çatı oluşturmayı
hedeflemektedir.
Tezin bu ilk bölümünde, öncelikle, toprak rantının kavramsal boyutunun
çerçevesi çizilmektedir. Bu çerçevede rant kuramlarına yer verilmekte, toprak
rantının mülkiyet ve sermaye ile ilişkisi ele alınmaktadır. Ardından toprak
rantının kentsel alandaki uygulanış biçimi ve yapılı çevredeki değişim ve
12
kullanım değerleri irdelenmektedir. Mekân üretiminde sermaye ve devlet
müdahalesinin ele alındığı bölümde, ayrıca bir devlet müdahale aracı olarak
planlamanın işlevine de yer verilmektedir.
13
1.1. TOPRAK RANTININ KAVRAMSAL ÇERÇEVESĐ
Rant, çok genel anlamıyla, bir toprak parçasını belirli bir süre kullanmak için
kullananın toprak sahibine ödediği bedel, bir başka deyişle kiradır. Rant, bu
anlamda, toprak sahiplerinin üretime hiçbir katkıda bulunmadıkları halde
üretimden aldıkları paydır. Rantın kaynağı ve ortaya çıkış nedenleri konusunda
farklı yaklaşımlar söz konusudur. Öne çıkan iki yaklaşımdan biri, temelde
birbirlerinden çok da farklı olmayan klasik ve Neoklasik yaklaşım, diğeri ise
Marksist yaklaşımdır.
Klasik ekonomi kuramında rant, bir üretim faktörü olarak toprağın fiyatı olarak
ele alınır. Bu yaklaşımın öncülerinden David Ricardo2, rantın temelini toprağın
verimliliğine dayandırmaktadır. Ricardo’ya göre bir toprağın gelirini topraklar
arasındaki verim farkı sağlar. Toprakların birbirlerinden farklı özelliklere
(verimlilik, ulaşılabilirlik v.b.) sahip olması rantı yaratmaktadır. Rant her zaman
eşit miktarlardaki iki sermayenin ve emeğin kullanımı sonucunda elde edilen
ürünler arasındaki farktır. Marx’a göre3 Ricardo, rant ile farklılık rantını
kastetmektedir; çünkü Ricardo, faklılık rantından başka rant olmadığını
varsaymaktadır. Hiçbir değer yaratılmadan ve hiç emek harcanmadan, var olan
arazinin değeri o arazide üretilen malların değeri ile belirlenmektedir. Ürünlerin
piyasadaki değeri (fiyatı), piyasa ile ilişkili olan düşük verimli toprağın
2 David Ricardo, On the Principles of Political Economy and Taxation, Londra, 1821. 3 Karl Marx, Kapital III. Cilt, (Çev. Alaattin Bilgi), Sol Yay., Ank., 1990, s. 573.
14
ürünlerinin fiyatına eşittir. Bu durumda düşük verimli topraktan daha verimli
olan toprakların ürünleri piyasada bir artı-değer sağlamaktadır. Rantın kaynağı bu
artı-değerdir. Öte yandan, bu teoriye göre, nüfusun artması ve ekonominin
gelişmesi ile rantta bir artış olacaktır. Çünkü artan talep karşısında verimi düşük
olan topraklar kullanılmaya başlanacaktır. Dolayısıyla ürünlerin piyasa fiyatları
artacak ve üretim maliyetleri artmayan verimli topraklardan elde edilen rant da
yükselecektir.4
Klasik ekonomistler toprak kullanımında mekânsal farklılaşmanın talepten
kaynaklandığını ileri sürer. Neoklasik ekonomistlere göre toprak pazarının işlevi
toprak sahibine gelir sağlaması ve daha fazla kâr getirmesi için toprağı kullanıma
açılmasıdır. Bu ekonomistlerin kuramsal modelleri, belli bir toprak pazarındaki
arz ve talep sahipleri olarak işlev gören ekonomik etmenlerin davranışları üzerine
kurulmuştur. Toprak kullanımının Neoklasik yaklaşımında sadece talep üzerinde
durulmaktadır. Kent toprağına olan talep özel kullanımlar için belli yerlerin
çekiciliği ve ulaşım fiyatları tarafından etkilenir ya da belirlenir.5 Neoklasik
analize göre üreticiler tarafından oluşturulan tüm artı-değer biçimleri, ranttır.
Marksist yaklaşımda, Neoklasik yaklaşımdan farklı olarak, tarihsel ve toplumsal
ilişkiler belirleyicidir ve rant kuramının temelinde sınıf ilişkileri vardır. Marksist
4Ankara Mimarlar Odası Kent Toprakları Komisyonu, Kent Toprakları Sorunu, Mimarlar Odası Yay., Đst., 1973, s. 9. 5 M. Ball, “The Urban Rent Question”, Environment and Planning A, S. 17, 1985, s. 505.
15
rant analizi, toprağın kendisi, toprak mülkiyeti ve sermaye arasındaki üçlü ilişki
çerçevesinde yapılmaktadır. Marx’a göre rant, bir miktar toprağın kullanma
hakkını elde etmek için toprak sahibine bir bedel ödenmesidir. (Rant, toprak
satıldığında satın alma fiyatı yoluyla sermayeye dönüştürülür. Böyle bir
ödemenin gerçekleşmemesi durumunda rant söz konusu olamaz.) Bu yaklaşım,
Neoklasik analizden farklıdır. Çünkü Neoklasik analizde üreticilerin artı
değerlerinin bütün biçimi rant olarak tanımlanır. Rant kategorisini toprak
sahiplerine yapılan ödeme ile sınırlandırmak ihtiyacı kentsel bağlam için çok
önemlidir. Bu tanımın dışına çıkmak yanılgılara yol açar.6
Marx, toprak rantının kapitalist üretim biçimi temelinde ve toprak mülkiyetinin
bir biçimi olarak bilimsel bir analizini hedeflemiştir. Kapitalizmin tarihi, kentsel
gelişme ile ilişkilendirildiği ölçüde kapitalist değer üretiminin rantlarla ilişkisi
kurulabilir. Marx mekânın kullanım değeri ile sistematik bir biçimde uğraşmasa
da çalışmalarında bu konuya sıkça değinmekte, rant konusunu kentsel alanlarla
ilişkilendirmektedir.7
1.1.1. Toprak Rantı Kavramı
Kapitalist üretim tarzının iki karakteristik özelliği vardır.8 Bu üretim tarzını diğer
üretim tarzlarından ayıran ilk ve temel özellik, meta olgusunun ürünlerin egemen
6 A.g.e., s. 512. 7 Marx, a.g.e., 549-553, 679-681. 8 Marx, a.g.e., s. 772, 719, 721.
16
ve belirleyici karakteristiği olmasıdır. 9 Ürünün meta olarak ve metanın sermaye
ürünü olarak niteliği bütün dolaşım ilişkilerini, yani ürünlerin geçmek zorunda
oldukları ve içerisinde belirli toplumsal niteliklere büründükleri bir toplumsal
süreci belirler. Kapitalist üretim tarzının diğer belirleyici özelliği, üretimin
dolaysız amacı olan artı-değer üretimidir. Sermaye, toplumsal üretim sürecinde
emekçilerden belirli miktarda artı-emeği, herhangi bir eşdeğer vermeksizin elde
eder. Artı-emek, artı-değer olarak ve bu artı-değer de artı-ürün olarak ortaya
çıkar. Bu artı-değer, sahip oldukları toplumsal sermaye oranında, sermayenin
payına düşen ortalama kâr olarak ve girişim kârı ve faize bölünerek kapitalistler
tarafından bölüşülür. Ne var ki, bu bölüşüm sırasında, toprak mülkiyeti nedeniyle
bazı sınırlamalar ortaya çıkar.
Kapitalist, kullandığı toprağın sahibine sermayesini bu özel üretim alanına
yatırma karşılığında belirli dönemlerde bir miktar para ödemek durumundadır.
Toprak sahibine, toprağını kiralamayı kabul ettiği bütün dönem için ödenen bu
para toprak rantıdır. Bu nedenle toprak rantı, mülkiyetin değer ürettiği biçimidir.
Kapitalist elde ettiği artı-değerin (sabit sermayenin ve değişken sermayenin10
toplamından oluşan yatırılan sermayenin toplam değeri üzerinde üretilen değer
fazlası) bir bölümü olan (yatırılan sermaye üzerinden ortalama kâr oranına eşit
9 Meta, kişisel tüketim için üretilen bir şey değil, satış için değişim amacıyla üretilen bir şeydir. Kapitalist sistemde her şey alınır, satılır; meta biçimini alır. Toplumda insanlar arasındaki ilişkileri metalar arasındaki ilişkilerin biçimi temsil etmektedir. 10 Sabit sermaye: Hammadde, üretim araçları, üretim yapıları; değişken sermaye: işgücü ücretleridir.
17
değerdeki) kendi kârını ayırdıktan sonra artı-değerin diğer bölümünü (ortalama
kârın üzerindeki fazla kârı) toprak rantı olarak toprak sahibine vermektedir. Salt
toprağın sahibi olması ve hiç kimsenin o toprağı izinsiz işleme hakkı olmaması
nedeniyle, toprak sahibi, başkaları tarafından yaratılan artı-değerin bir bölümünü
elde etmektedir. Öte yandan kapitalist, aynı zamanda toprağın da sahibi ise, artı-
değerin tamamına el koymaktadır.
Kapitalist üretim süreci toplumsal üretim sürecinin11 tarihsel olarak belirlenmiş
bir biçimidir ve belirli maddi koşullar içerisinde devam eder. Bu koşullar,
yaşamlarını yeniden üretme süreci içerisinde bulunan bireylerin giriştikleri belirli
toplumsal ilişkilerin dayanaklarıdır. Toplumun bir ürünü olan ve toplumsal
gelişme ile büyüyen toprak rantının miktarı, alıcının hareketleriyle değil, daha
çok alıcının hiç katılmadığı toplumsal emeğin bağımsız gelişmesiyle belirlenir.
Çünkü artı-değerin bir kısmının toprak rantına dönüşmesi toplumsal üretim
sürecine, meta üretiminin gelişmesine bağlıdır. Bu gelişme toprağın ürünlerinin
piyasasının ve bu ürünlere olan talebin genişlemesine yol açarken aynı zamanda
toprağa olan talebi de canlandırır.12 Üretim ve bölüşüm ilişkileri13 bu anlamda
11 Toplumsal üretim süreci özgül tarihsel ve ekonomik üretim ilişkileri içerisinde yer alan üretim ilişkilerinin kendilerini üreten ve yeniden üreten ve böylece de bu sürecin varlığının maddi koşullarını ve bunların karşılıklı ilişkilerini yani kendilerine özgü toplumsal ve ekonomik biçimini devam ettiren bir süreç olarak insan yaşamının maddi koşullarının bir üretim sürecidir. Çünkü bu üretim faaliyetine katılanların doğa ile ve birbirleriyle olan karşılıklı ilişkilerinin bütünü, ekonomik yapısı açısından düşünüldüğünde toplumun ta kendisidir. Marx, a.g.e, s. 719. 12 Marx, a.g.e.., s.562. 13 Bölüşüm ilişkileri toplumsal ürünün (bir yıl içinde bir toplumda üretilen özdeksel mallar yığını, ulusal gelir, toplumsal ürünün bir yıl içinde harcanan ve aşınan üretim araçlarının değeri ve amortismanı çıkartıldıktan sonra geriye kalan değeri) sınıflar arasında parasal olarak
18
rantın biçimlenmesinde belirleyici olmaktadır.
Toprakta yapılan tüm iyileştirmeler toprağa bir nitelik sağlar. Marx, toprağa
geçici ya da sürekli bir biçimde yatırılan sermayeyi toprak sermaye olarak
adlandırmakta ve bunun sabit sermaye kategorisine dahil olduğunu ifade
etmektedir. Toprağa eklenen sermayenin faizi ve topraktaki iyileştirmeler toprak
rantının bir kısmını oluşturabilir; ama bu, gerçek toprak rantı değildir. Toprak
sahibi toprağını yeniden kiralarken toprağa yatırılan sermayenin faizini toprak
rantına ekler. Bu şekilde rantı artırmış olur ve toprağın değerini yükseltir. Satış
yapılacaksa, yalnızca toprak değil, aynı zamanda toprağa eklenen sermaye de
satılmaktadır. Böylece toprak sahibi kendisi hiçbir faaliyette bulunmadığı halde
toplumsal gelişmenin yarattığı bir kazanç elde eder.14
Toprak rantının ardındaki üretim ilişkilerinden dolayısıyla mülkiyet
ilişkilerinden (Üretim ilişkilerinin belirleyici öğesini oluşturan, asıl mülkiyet
biçimleridir.15) söz etmek, toprak rantı ve mülkiyet arasındaki ilişkinin
tanımlanmasını gerektirmektedir. Çünkü rant, topraktaki özel mülkiyet
bölüştürülmesidir. Üretim ilişkileri üstünde toplumun hukuksal, siyasal, dinsel, ideolojik vb. üstyapısının oluştuğu ekonomik altyapıyı oluşturur. Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Đst., s. 37, 459. Marx üretim ilişkilerini üretim süreci içerisinde insanlar arasında meydana gelen maddi malların değişim ve bölüşüm ilişkileri olarak; bölüşüm ilişkilerini de üretilen toplam değerin çeşitli üretim sahipleri arasında paylaşım ilişkileri olarak tanımlamaktadır. Bölüşüm biçimleri üretim koşullarının belirli toplumsal nitelikte olmalarını ve üretimi yürütenlerin arasında belirli toplumsal ilişkileri öngörür. P. Nikitin, Ekonomi Politik, (Çev. Hamdi Konur), Sol Yay., Ank., 1990, s. 16. 14 Marx, a.g.e., s. 547. 15Üretim ilişkileri: a) değişik toplumsal grupların üretimdeki yerlerini ve onların karşılıklı ilişkilerini, b) üretim araçlarının mülkiyet biçimlerini, c) bunlara tamamen bağlı olan ürünlerin dağılım biçimlerini kapsar. Nikitin, a.g.e., s. 19.
19
nedeniyle toprak sahiplerine yapılan ekonomik bir ödemedir. Öte yandan, özel
mülkiyetin sermayenin dolaşımında olumsuz etkisi vardır. Bu nedenle, sermaye
birikimi ve yapılaşma süreçlerinin çözümlenmesinde rant ilişkilerinin
incelenmesi önemlidir. Bu inceleme, geniş kapsamlı bir başka çalışmayı gerektirir.
Burada (aşağıda), sadece, kapitalist üretim sisteminin toprak mülkiyeti ile
bağıntısından ve toprak rantının mülkiyetle ilişkisinden kısaca söz edilmekle
yetinilmektedir.
1.1.2. Toprak Rantı ve Mülkiyet Đlişkisi
Mülkiyet insan ile doğa ve insan ile insan arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin
niteliğini kapsayan geniş bir kavramdır. Türk Eşya Hukukuna göre mülkiyet,
“hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde kişilere eşyalar üzerinde en geniş
yetkilerle birlikte ödevler de tanıyan ayni bir hak”tır.16 Ekonomi sözlüğünde
mülkiyet, insanın üretim koşullarıyla ilişkisi olarak tanımlanmıştır.17 Üreten
insanın kendi emeğinin nesnel koşullarıyla ilişkisi, bir mülkiyet ilişkisidir.
Her tarihsel çağda değişik biçimlerde ve farklı toplumsal ilişkiler içerisindeki
gelişimi göstermektedir ki, mülkiyet bağımsız bir ilişki olarak ele alınamaz ve ayrı
bir kategori ya da soyut bir düşünceymiş gibi tanımlanamaz. Modern toprak
mülkiyetinin temeli kapitalist üretim tarzı olmakla birlikte toprak mülkiyetini
16 J. G. Akipek, Türk Eşya Hukuku, Mülkiyet II. Cilt, A.Ü. Hukuk Fak. Yay., Ank., 1973, s. 6. 17 Hançerlioğlu, a.g.e., s. 288.
20
kapitalizm yaratmamıştır. Emeğin topraktan ayrılması üretim aracı olarak ücretli
emeğin oluşmasında temel ön koşul olduğu için (ki hâlâ öyledir), ilkel birikimde,
kapitalizm öncesinin toprak sahipliği biçimi, sermayenin toprak mülkiyetinin
modern biçiminin yaratılmasında sermayenin oynadığı rol kadar önemli bir rol
oynamıştır.18 Sermaye, ücretli emeği sağlayabilmek için toprakta özel mülkiyeti
mutlaka yaratmak zorundadır ve yaratmıştır da.19 Kapitalist üretim tarzı hazır
bulduğu mülkiyet biçimini değiştirmiş; bir yandan toprak mülkiyetini egemenlik
ve kulluk ilişkilerinden kopartırken öte yandan bir üretim aracı olarak toprağı,
toprak mülkiyetinden ve toprak sahibinden ayırmıştır. Toprak mülkiyetinin
tarihi, modern sermayenin oluşumunun da tarihi sayılabilir.20 Kısacası, sermaye,
modern toprak mülkiyetinin ve dolayısıyla modern toprak rantının yaratıcısıdır.
Kapitalist ile toprak rantı sahibi arasındaki ilişki toprak mülkiyetinin içkin bir
ilişkisidir.
Feodal rantın kapitalist ranta dönüşmesi sınıf mücadelesi ve sosyal çatışmalar ile
ortaya çıkmıştır.21 Feodal emek rantları tarihsel perspektif içerisinde farklı
rantlara, en sonunda da para-ranta dönüşmüştür. Feodal rantların paraya
18 David Harvey, The Limits to Capital, Basil Blackwell, Oxford, 1982, s. 344. 19 Toprak mülkiyetinin tarihi, feodal toprak beyinin toprak sahibine dönüşümünü göstermektedir. Kapitalizme geçiş aşamasında emeğin topraktan ayrılma, mülksüzleştirme süreci için bkz: Maurice Dobb, Kapitalizmin Gelişmesi Üzerine Đncelemeler, (Çev. F. Akar), Belge Yay., Đst., 1992; Leo Huberman, Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla, (Çev. Murat Belge), Dost Yay., Ank., 1982; Karl Marx, Friedrich Engels, Alman Đdeolojisi (Çev. Sevim Belli), Sol Yay., Ank., 1992. 20 Karl Marx, Grundrisse 1, (Çev. Arif Gelen), Ank., 1999 s.174. 21 Feodal rantların dönüşümü için bkz.: Dobb, Kapitalizmin Gelişmesi Üzerine Đncelemeler; Huberman, Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla; Henri Pirenne, Ortaçağ Kentleri, ( Çev. Şadan Karadeniz), Đletişim Yay., Đst., 1990.
21
dönüşmesi para karşılığında toprağın kiraya verilmesinin yolunu açmış ve sonuç
olarak, toprağın bir meta olarak alınıp satılmasını sağlamıştır. Feodalizmde toprak
rantı, şekli ne olursa olsun (emek, ayni, para), başlıca iki sınıf (toprak sahipleri ve
serfler) arasındaki feodal üretim ilişkilerini ifade ederken kapitalist sistemde üç
sınıf (kapitalist, toprak sahibi ve işçiler) arasındaki ilişkiler söz konusudur. Feodal
sistemde köylüler tarafından üretilen artı-ürünün (rantın) tamamını feodal bey
elde ederken kapitalist sistemde artı-değer, kapitalist kiracı ve toprak sahibi
arasında bölüşülür.
Rant, para rant olarak ancak meta üretimi temelinde, yani kapitalist üretimde
gelişebilir. Kapitalist üretim ile meta üretimi ve böylece değer üretimi geliştiği
sürece artı-değer ve artı-ürün üretimi de gelişir. Toprak mülkiyeti ve toprak
tekeli aracılığıyla bu değerin bir bölümü elde edilir. Böylelikle artı-değer ve artı-
ürün geliştiği oranda rantın değeri ve toprağın fiyatı yükselir. Kapitalist, artı
değerin ve artı ürünün gelişmesinde etkin bir rol üstlenirken toprak sahibi bu
büyümeye hiçbir katkı yapmadan artı-değer ve artı-üründeki -büyüyen- payı elde
etmektedir. Bu nedenle, toprak rantı “toprak mülkiyetinin gerçekleşmesinin
ekonomik şeklidir”22 ya da, bir başka deyişle, “topraktaki mülkiyetin değer ürettiği
bağımsız ve özgül ekonomik biçimidir”23 ifadeleriyle tanımlanmaktadır.
Toprak sahiplerinin fiili üretim sürecinde hiçbir şekilde yer almadıkları halde,
22 Nikitin, a.g.e., s. 138. 23 Marx, Kapital III. Cilt, s. 552.
22
sermayenin ürettiği artı-değerden pay almaları kapitalist üretimin (artı-değer
üretimi) amacına ters düşmektedir. Doğal olarak toprak rantının varlığının
engellenmesi gerektiği düşünülebilir. Ne var ki, tam bu noktada kapitalist üretim
süreci içerisinde toprak mülkiyetinin çelişkili rolü ortaya çıkmaktadır.
1.1.2.1. Toprakta Özel Mülkiyet ve Toprak Rantının Çelişkili Rolü
Toprak herkes tarafından kullanılsaydı, sermaye oluşumunun temel öğesi ortaya
çıkamazdı; hiç kimsenin mülkü olmayacağı için işçiler ücretli emekçi haline
dönüşemezdi. Bu da kapitalist üretimi durdururdu. Bu bağlamda, toprak
mülkiyetinin emek ile toprak arasına koyduğu engel kapitalizmin sürekliliği için
toplumsal bir gereksinimdir. Ne var ki sermaye, toprak mülkiyetini emeğin
yaratılmasında bir sınır olarak kullanırken aynı zamanda kendisi için de engel
yaratır. Toprak mülkiyeti aracılığıyla ücretli emeğin yeniden üretimi sağlanırken
aynı zamanda toprak rantı ortaya çıkar.
Özel mülkiyetin bir yandan kapitalist üretimin sürekliliği için varlığı istenirken,
öte yandan sermayenin gelişiminde yarattığı engel yüzünden ortadan kaldırılma
zorunluluğu doğar. Bunu gerçekleştirme yollarından birisi toprağın
ulusallaştırılması, yani devlet mülkiyetine sokulmasıdır ki bu, kapitalist üretimin
bütün temelini ortadan kaldırır.
Toprakta özel mülkiyetin kaldırılmasında ciddi bir engel söz konusudur.
Öncelikle burjuvazinin pek çok üyesi aynı zamanda toprak sahibidir; ardından,
23
mülkiyetin bir biçiminin kaldırılması diğer mülkiyet biçimleri (yani sermayenin
kendi yasallığını oluşturan ve meşruiyetini yarattığı üretim araçlarının sahipliği)
üzerinde tehdit oluşturabilecektir. Burjuvazinin ulusallaştırma adına bir
toplumsal harekete girişmesi24; hiçbir sınıfın kendisine karşı olamayacağı
nedeniyle olanaksızdır.25 Harvey’e göre,26 topraktaki özel mülkiyetin korunması
ve pekiştirilmesi, diğer bütün özel mülkiyet biçimleri için ideolojik ve meşruiyet
kazanmaya yönelik bir işlev üstlenmektedir. Harvey bu noktadan hareketle
rantın, genelde, özel mülkiyetin varlığını ve dağılmazlığını korumak amacıyla
toprak sahiplerine yapılan bir yan ödeme olarak görülebileceğini ileri
sürmektedir.
1.1.3. Değer, Kullanım/ Değişim Değeri ve Toprağın Fiyatı
Kapitalist üretim sisteminin karakteristik özelliğinin meta üretimi olduğundan ve
her şeyin meta biçimi aldığından daha önce söz edilmişti. Sistem içerisinde
toprağın ve yapılı çevre öğelerinin meta olarak dolaşım27 sürecinde yer alışı
metaın bazı özelliklerinden söz etmeyi gerektirmektedir.
Bir ürünün meta niteliği kazanması için herhangi bir toplumsal gereksinmeyi
24 Kapitalizmin feodal mülkiyetin hakim olduğu ilk dönemlerinde burjuvazinin bazı temsilcileri toprağın ulusallaştırılmasını; özel mülkiyet şeklinin ortadan kaldırılmasını ve toprağın burjuva devlete bırakılmasını önermişlerdi. Toprağın devlete bırakılması mülkiyetten doğan mutlak rantı ortadan kaldıracak ve kapitalist üretici güçlerin gelişmesini hızlandıracak idiyse de burjuvazi pratik olarak bunu gerçekleştirecek yetenekte değildi. Burjuvazinin sahip olduğu diğer mülkiyetin temellerini sarsma tehlikesi ve çıkarları toprağın ulusallaştırılmasını engellemiştir. Nikitin, a.g.e., s. 146. 25 Somer Ural, Pekin Altınel, “’Kent Toprakları Sorunu’ Komisyon Raporu Eleştirisi”, Mimarlık, 76/4, 1976, s. 19. 26 Harvey, a.g.e., s. 360. 27 Meta dolaşımı; meta değişiminin para aracılığıyla yapılmasıdır.
24
karşılaması, yani başkaları için üretilmesi gerekir. Bir ürünün insanın
gereksinimini karşılama özelliği, bir başka deyişle yararlılığı, o ürünün kullanım
değeridir. Kullanım değeri olan bir ürün, pazara girdiğinde değişim değeri ortaya
çıkar.28 Ürün, pazara sunulduğunda, yani değiştirilme sürecine girdiğinde, artık
kullanım değeri taşıyan bir ürün değil, değişim değeri taşıyan bir meta
olmaktadır. Dolayısıyla, kullanım değeri olmayan bir metaın değişim değerinden
söz edilemez ya da değişim değerinin yaratılabilmesi için öncelikle kullanım
değeri yaratılmak zorundadır.
Kullanım değeri ve değişim değeri, değerin iki yönünü oluşturmaktadır. Değer,
değişim süreci içerisinde ve bir başka meta ile karşılaştırılması sonucunda
belirlenir. Değişim değeri, değerin bağımsız biçimidir.29 Metaın yararlılığı, arz ve
talep metaın değerini belirler gibi görünse de asıl belirleyici toplumsallaşan emek
miktarıdır. Ürün ancak belirli toplumsal karşılıklı ilişkiler kapsamı içinde bir
değer ve meta haline gelir. Her meta, değerini ancak dolaşım süreci içinde
gerçekleştirebilir ve değerini gerçekleştirip gerçekleştirmediği ya da hangi
ölçülerde gerçekleştirdiği piyasa koşullarına bağlıdır.
28 Bir şey, değeri olmadan ya da meta olmadan da kullanım değerine sahiptir. Örneğin, o şey emeğe bağlı olmadan yararlı ise ya da gereksinmeler kendi emeğinin ürünü ile karşılanıyor ise. Meta üretimi için ürünün bir başkası/başkaları ya da toplum için kullanım değeri üretilmesi gerekir. Bu durumda ürün değiştirilebilir/pazara sokulur. Bir kullanım değerinin, bir başka kullanım değeriyle değiştirildiği yerde değişim değeri ortaya çıkar. Metaın değiştirilmesi sırasında, bu farklı kullanım değerlerinin oranı değişim değerini belirler. Bu, üretim için harcanan emek miktarıdır. Kullanma değeri bireysel, değişim değeri toplumsaldır. Kullanım değerine sahip olmayan hiç bir şey değiştirilemediği gibi, aynı kulanım değerine sahip olanlar da birbirleriyle değiştirilemez. Marx, Kapital I. Cilt, Sol Yay., Ank., 1986, s. 49-55. 29 Metaın değeri, onu üretmek için gereken toplumsal ortalama emek miktarı ile belirlenir. Bu da değiştirme sürecinde gerçekleşmektedir. Ekonomik değer, kullanım değeri değil, değişim değeridir.
25
Toprağın ve yapıların yerlerinin değiştirilemeyişi onu metadan farklı kılar.
Toprağın mutlak konumu, kullanımını belirleme hakkına sahip olan kişiye, yani
sahibine tekelci ayrıcalıklar verir. Toprağın bakım gerektirmeden kalıcı olma
özelliği, sahibine değer biriktirme fırsatı sağlar. Topraktan, hem değişim hem de
kullanım değeri olarak (hem şu anda ve hem de gelecekte) ikili çıkar elde
edilmektedir.
Toprağın Değeri (Fiyatı): Toprağın değeri kapitalist üretim biçimi ile bağlantısı
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Toprağın kendisi yeniden üretilmesi mümkün
olamayan bir servettir. Üretilemeyen ve üzerinde emeğin uygulanmadığı atıl
toprağın değeri söz konusu olamaz. Toprak, ancak üzerinde kullanım değeri
(değişim değeri için) yaratılması (tarımsal ürünler ya da yapılı çevre üretimi)
durumunda bir meta olarak dolaşıma girmekte ve piyasa koşulları içerisinde bir
değere sahip olmaktadır
Toprağın değerinin oluşmasında –her ne kadar zaman zaman toprak rantından
bağımsız hareketler belirleyici olsa da- toprak rantı ile yakın bir bağıntı söz
konusudur.
Bir emek ürünü olmayan ve dolayısıyla değeri de olmayan toprağın değer
üretmesi, ardındaki üretim ilişkisi ile açıklanabilir. Çünkü toprağın fiyatının
oluşmasında toprağın kendisinin değil, onun üzerinde oluşan toprak rantının
değerlendirilmesi söz konusudur. Ortalama belirli bir faiz üzerinden hesaplanan
26
yıllık toprak rantı, belirli bir sermaye miktarının faizi olarak kabul edilebilir. Bu
yolla sermayeye dönüştürülen toprak rantı toprağın alış fiyatını, bir başka deyişle
değerini oluşturur. Toprak rantının olağan faiz oranına göre hesaplanmış alış
fiyatı, toprağın sermayeye dönüştürülmesinin (kapitalize edilmesinin) ifadesidir.
Toprak rantının sabit büyüklük olduğu varsayılırsa faiz oranı yükselip düştükçe
toprağın fiyatı da tersine olarak düşüp yükselebilir. Bu, toprağın fiyatının toprak
rantından bağımsız olan ve yalnızca faiz oranları ile düzenlenen bir hareketidir.
Toprağın fiyatı, toprak rantının hareketinden ve toprağın ürünlerinin
fiyatlarından bağımsız olarak yükselme eğilimine sahiptir. Faiz şeklinde gelir
getiren sermayeye dönüştürülen rant, yani toprak fiyatı, kapitalizmin gelişmesiyle
rantın artmasına (Kapitalist üretim sisteminde meta üretimi geliştiği sürece artı-
değer üretimi de gelişir. Toprak mülkiyeti (toprak tekeli) aracılığıyla gittikçe
artan bu artı-değerin bir bölümünün ele geçirilmesi ile rantın değeri ve toprağın
fiyatı artar.) ve borç faizi oranındaki düşmeye bağlı olarak artar. Toprak sahibi
topraktan bir yılda elde ettiği geliri, satış fiyatını bankaya yatırdığında da elde
etmek ister. Faizlerin düşük olması durumunda aynı geliri elde etmek için toprak
daha pahalıya satılır.30
Evans,31 toprak fiyatı ile toprak rantı arasında ayırım yapmayan statik toprak
fiyatı kuramının Von Thunen’in tarımsal toprak rantı analizine dayandığını
30 Nikitin, a.g.e., s. 143. 31 Alan Evans, “The Determination of the Price of Land”, Urban Studies, 1983, S. 20, s. 119,120.
27
belirtmektedir. Bu analize göre topraklar merkeze yakın oldukça değer kazanırlar.
Bu kuramda spekülasyon ve yayılma yer almaz. Oysa toprak rantı ve toprak fiyatı
birbirinden farklıdır; ama bağlantılıdır. Bu temelde oluşturulan dinamik toprak
fiyatı kuramı toprağın fiyatını gelecekteki rant beklentisine bağlamaktadır:32
Toprak sahipleri, topraklarının değeri konusunda farklı görüşlere sahiptirler ve
toprak sahiplerinin çoğu topraklarının değerinin mevcut piyasa fiyatından daha
yüksek olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden toprak sahipleri şu anda pazarda
değildir, ama fiyatlar yükselirse topraklarını satabilirler. Ancak, spekülasyon
toprak fiyatlarının oluşumunda tek başına belirleyici değildir.
1.1.4. Toprak Rantı ve Sermaye Đlişkisi
Kapitalist toplumda sermaye kavramı sosyal ilişkilerin tümünü içeren zengin ve
dinamik bir kavramdır; ekonomik olmanın ötesinde politik ve kültürel
dinamikler de içeren üretim, dolaşım, bölüşüm, tüketim gibi kapitalist ilişkilerin
toplamı içinde anlam kazanır. Sermaye birikimi bir süreç olarak ele alındığında
sermaye birikiminin ulaştığı aşamaya bağlı olarak sermayenin toplam döngüsünde
egemen durumda olan sermayeden söz edilebilir. Sermaye birikim süreci bir kesit
olarak ele alındığında ise sermayenin toplam döngüsünde üretimin başlaması için
gereken para sermaye, üretim sürecine bağlanan sermaye olarak üretken sermaye
ve üretim sonucunda elde edilen ürünün dolaşıma sokulması için gereken ticari
32 A.g.e., s.122, 127.
28
sermaye olarak farklı sermaye biçimleri söz konusudur.33
Öte yandan, sanal sermaye, nominal bir para değerine ve kâğıt üzerinde bir
varlığa sahip olan, ama verili bir anda gerçek üretken kapasite ya da fiziksel aktif
olarak karşılığı olmayan, bunlarca desteklenmeyen sermayedir. Sanal sermaye
yararlı faaliyetlerde (örneğin, kârlı olarak işletilebilecek fabrika ve makinelerde)
ya da metalarda (örneğin, kârlı biçimde satılabilecek mal ve hizmetlerde) uygun
bir artış sağlayacak yatırım yapıldığı ölçüde gerçek sermayeye dönüşür.
Kapitalizmin bugün geldiği noktada sermayenin toplam döngüsü içerisinde ortaya
çıkan bir başka kavram sembolik sermayedir. Sembolik sermaye “sahibinin
zevkinin ve toplumda ne derece sivrilmiş olduğunun kanıtı olabilecek lüks mallar
koleksiyonu” olarak tanımlanabilir. Bu sermaye elbette “kendi özgül etkisini,
sermayenin ‘maddi’ biçimlerinden kaynaklandığını gizleyebildiği ölçüde
yaratabilen” dönüşmüş para sermayedir. Sembolik sermaye, ancak modanın
kaprisleri kendisini ayakta tuttuğu ölçüde sermaye olarak kalır.34
Para piyasasında sermaye fiyatları belirler, iş olanağı yaratır, üretimi düzenler;
kısacası üretimin kaynağıdır. Ne var ki, sermaye sadece kendini üretmez, sabit
kalmaz, aynı zamanda -değerlerin yaratıcısı olarak- kendine özgü biçimde farklı
33 Fuat Ercan, “Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Birikim Süreci ve Değişen Sermaye Đçi Bileşenler: 1980 Sonrası Đçin Bir Çerçeve Denemesi,” 97 Sanayi Kongresi, MMO, Ank., 1998, s. 162. 34 David Harvey, Postmodernliğin Durumu, (Çev. Sungur Savran), Metis Yay., Đst., 1999, s. 208, 102, 103.
29
bir değer ya da servet biçimi oluşturmak zorundadır. Modern toprak mülkiyetinin
ekonomik ilişkilerinde, modern toplumun içsel yapısı ya da ilişkilerinin
bütünlüğü içinde sermaye vardır. Sermaye, her ne kadar ticaret sermayesi olarak
eksiksiz gelişmişse de toprak mülkiyetinin yeniden biçimlenmesi olmadan sanayi
sermayesi olarak gelişemez.35
Toprak bir üretim aracı olarak işlenmediği sürece sermaye değildir ve tıpkı öteki
üretim araçları gibi sermaye olarak artırılabilir. Üretim aracı haline
dönüştürülmüş topraklara daha çok sermaye yatırılması, toprağın alanını
artırmaksızın toprağı sermaye olarak artırmaktadır. Toprak, faiz getirdiği oranda
toprak sermayedir ve toprağın sermaye olarak getirdiği gelir, rant değil, faiz ve
sınaî kârdır; yani, toprak sermayesi olarak toprak, rant getirmez. (Faiz ve kâr
getirmelerine rağmen rant getirmeyen topraklar söz konusudur.)36 Çünkü rant
toprağın değil, toplumun; üretim ve bölüşüm ilişkilerinin bir ürünüdür.
Faiz olarak sermayeye dönüşen toprak rantının toprağın değerini oluşturduğu bir
önceki bölümde ifade edilmişti. Burada, aslında satın alınan şey toprak değil,
toprak rantının ortaya çıkarttığı bir kimliktir. Toprağa kimlik verilmesi, kısa
vadede, toprağı sanal sermayenin bir biçimine dönüştürmektedir. Eğer sermaye
para, konut, toprak olarak borç verilmişse, sermaye olarak metaa dönüşür; yani
35 Sanayi sermayesi için gerekli olan ücretli emek sermayenin toprak mülkiyetindeki eylemiyle ve bizzat toprak sahibi tarafından yaratılır. Marx, Grundrisse I, s. 195. 36 Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, (Çev. Ahmet Kardam), Sol Yay., Ankara, 1999, s. 162,163.
30
artık dolaşımda olan, meta sermaye olarak sermayedir. Toprak, sanal sermayenin
farklı bir biçimi haline gelince toprak pazarı da özel bir alan olarak ortaya
çıkmaktadır ve sermayenin dolaşımına özgü bazı özelliklere sahip olmaktadır.
Toprak artık, oluşturduğu ranta göre satın alınan (sanal sermayenin bütün
biçimlerinde olduğu gibi ticareti yapılan bir şey) ve gelecekte gelir beklenen bir
meta durumundadır.
Harvey’e göre37 toprak ticareti, sermayenin dolaşımını özel bir alana (toprak
pazarı) indirgediğinde, toprak sahipliği kendi gerçek kapitalist biçimini kazanmış
demektir. Bütün toprak sahipleri sermayenin genel dolaşım sisteminin içine
girerler. Kapitalistler kullandıkları toprağa sahip iseler sermayelerinden rant ve
kâr elde ederler. Para ilişkilerinin genişlemesi, mal değişimindeki artış, kredi
sisteminin büyümesi, toprağa finansal mal olarak bakılmasını artıran koşullardır.
Sanal sermayenin harekete geçirici rolü bazı önemli koordine edici işlevleri
gerçekleştirir ve böylelikle kapitalist üretim biçiminin tüm mantığı içinde rantın
uygulanmasını meşrulaştırır. Toprak pazarları yoluyla sermayenin dolaşımı,
toprağın kullanımını düzenler, artı-değer üretimi ile bağlantılı olarak emek
gücünün düzenlenmesine ve farklı üretim alanlarındaki kâr oranlarının
eşitlenmesine yardımcı olur. Kapitalist, toprağı daha fazla rant getirecek şekilde
kullanıma açmak çabasındadır; özellikle bu değişiklik sonucunda elde edilen
37 Harvey, The Limits to Capital, s. 347. Marx, toprak ticaretinin sanal sermayenin bir biçimi olduğuna ilişkin ipuçları verse bile Harvey, Marx’tan farklı olarak bu sonuca doğrudan varmaktadır.
31
kârlar daha yüksek rantlar biçiminde hemen ele geçiriliyorsa. Sermayenin
dolaşımı, en iyi kullanıma sahip topraktaki faaliyetleri (yalnızca mevcut durum
değil, aynı zamanda gelecekteki artı-değer üretimi beklentisi içinde) artırır.38
Toprak sahipleri, sermayeyi, toprak rantını artırma yönünde zorlarlar veya bu
amaç için sermayeyle işbirliği yaparlar.
Hem üretim şartı hem de üretim aracı olarak sermayenin toprağa veya toprak
aracılığıyla akışı, toprak mülkiyeti aracılığıyla ve rantın oluşumu ile
gerçekleşmektedir. Bir yandan toprak sermayenin, sermaye akışına koyduğu
engel ve rantın (tekel ya da mutlak rant) sermaye birikimi üzerindeki olumsuz
etkileri39 söz konusu iken, öte yandan toprak mülkiyeti, sermayenin toprağa
aktarılmasında önemli rol oynamaktadır. Hem tekelci hem de mutlak durumunda
toprak mülkiyeti, kapitalizmin temel gereksinmeleriyle bağlantısında
değerlendirilmesi zor olan engeller ortaya koymaktadır. Bu rant biçimleri
sermayenin toprağa uygun aktarımı üzerinde, dolayısıyla geçerli pazar
fiyatlarının oluşumunda ve birikimin devamında negatif bir unsur olarak
görülmelidir.40 Bu yüzden mutlak ve tekel rantlarını tamamen kendi sınırları
içinde tutmak, minimum düzeyde tutmaya çalışmak, sermayenin çıkarınadır.
Toprağa finansal mal olarak bakılması ve toprak sahiplerinin para kapitalistlerine
38 A.g.e., s. 368. 39 Kapitalist üretim sistemi içerisinde toprak mülkiyeti ve toprak rantının çelişkili rolü bir önceki bölümde ele alınmıştı. 40 Harvey, a.g.e., s. 361.
32
dönüşmesi bazı çelişkileri de beraberinde getirir. Toprağın verimlilik, bölge gibi
nitelikleri açısından çeşitlilik göstermesi nedeniyle toprak kullanımı üzerindeki
tekel gücü tekelci yönünden tamamen ayrılamaz. Kuşkusuz, tekelci denetim
herhangi bir sektörde ortaya çıkabilir. Ama topraktaki bu tekelci denetim toprak
ticareti yoluyla sermayenin dolaşımına zorunlu olarak eklenen ve kaçınılmaz bir
durumdur. Kapitalizmin coğrafyasının toprak pazarları ile biçimlendirilmesi
sürekli olarak aşırı spekülasyon tehlikesini barındırmaktadır. Kredi ve faiz sistemi
içindeki değişiklikler/çarpıklıklar olası rantları abartılı bir şekilde yükseltebilir.
Toprak spekülasyonu, kapitalizmin toplam istikrarsızlığı içinde derin bir önem
kazanan tekelci denetim ve uygulamalar çerçevesinde gerçekleşir.
Kapitalizmin sürekliliği için gerekli olsa da, toprak spekülasyonunun aşırıya
kaçması sermaye için olumsuz sonuçlar ortaya çıkartabilir. Bu durum özellikle
mekân organizasyonu bağlamında söz konusudur. Toprak pazarı, sermayenin
toprağa yatırımını belirler ve böylece üretimin, değişimin ve tüketimin, emeğin
mekândaki teknik bölümünün yeniden üretiminin, sosyo-ekonomik alanlarının
v.s. coğrafi yapısını biçimlendirir. Bu nedenle, toprak pazarının denetlenmesi,
düzenlenmesi gerekmektedir.
Harvey, sermaye için toprak pazarının düzenlenmesinde iki çıkış noktası
olduğunu ifade etmektedir41: Tekelleşme veya devlet denetimi. Bu çözümlerin her
41 A.g.e., s. 370.
33
ikisinde de iç çelişkiler vardır. Kredi sistemi, bir bütün olarak, sermayenin
dolaşımını korumak amacıyla toprak pazarını yapılandırır. Kredi sisteminin
işleyişinde sermayenin dolaşımının farklı biçimlerinin etkisi vardır. Bu nedenle
toprak pazarları (daha iyi koordine edilebilseler bile) kredi sisteminin kendi
içindeki problemlerinden doğrudan etkilenir. Devlet, toprak pazarlarının
periyodik olarak içine girdikleri spekülasyonu ve tutarsızlığı dengelemek
amacıyla toprak kullanımın düzenlenmesinde, toprak istimlâkinde, toprak
kullanımı planlamasında ve son olarak doğrudan yatırımlarda belirli görevler
üstlenir.
Toprağın sermaye ile ilişkisi ele alınırken Dobb’un42 toprağın sermaye
birikimindeki rolüne ilişkin dikkate değer saptamalarından da söz edilmelidir.
Dobb’a göre, bir sınıfın mal varlığı iki yolla artmaktadır. Bunlardan ilki, tasarruf
ya da parasal değişikliklere bağlı kazanç enflasyonu, artan kent rantları ya da
aniden açılan ticaret kanalları gibi etkenlerdir. Dobb, bu yolun birikimin
sağlanmasında çok büyük katkıları olamayacağını, ikinci birikim yolunun daha
etken olduğunu ifade etmektedir. İkinci birikim yolu, burjuvazinin olağanüstü
ucuz olduğu zamanlarda belirli bir mülk edinip, pazar fiyatının görece yüksek
olduğu bir dönemde bu mülkü satarak, başka şeyler -emek gücü, endüstri
donatımı- edinmesidir.
42 Dobb, Kapitalizmin Gelişmesi Üzerine Đncelemeler, s. 160-167.
34
İkinci birikim biçiminin temel özelliği, mülkiyet ediniminin eldeki gelire veya
gelirden yapılan tasarrufa değil, sermaye değerindeki artışa dayanmasıdır. Dobb’a
göre, böyle bir artışın meydana gelmesi için çok özel koşulların; söz konusu
mülkiyetin değerini satın alırken azaltacak ve yeniden satarken artıracak bir
takım koşulların ortaya çıkması gerekmektedir. (Özel koşullar gerçekleşmemişse
burjuvazi, bir mülkiyet, örneğin, toprak elde etmeye çalışırken toprağın değeri
artabilir ya da toprağını elden çıkartırken toprağın değeri düşebilir. Bu durumda
birikimi artırmak şöyle dursun, mülkiyette azalma bile olabilir.)
Örneğin, toprağın ilk sahiplerini acil gereksinme içine sokacak ya da onları para
biriktirmeye yöneltecek ve buna bağlı olarak da topraklarını ucuza elden
çıkartmaya hazır hale getirecek; sonraki dönemde üretim araçlarının olağandışı
ucuz olmasını sağlayacak bir oluşum. Böyle bir oluşumun olağan koşullarda
gerçekleşmesi (rastlantısal koşullar dışında, ayrıca serbest pazar ve tam rekabet
koşullarında böyle bir etkinin gerçekleşmesi daha az olasıdır) olası değildir;
ancak devlet tarafından izlenecek bilinçli bir politikanın sonucunda ortaya
çıkabilir. Bunun yanı sıra, eski bir toplum düzeninin dağılma sürecinde, bir
yandan eski üretim tarzına bağlı olanlar yoksullaştırılırken43 öte yandan
burjuvazinin (devletin ekonomi-politikasını etkileme olanağı verecek şekilde)
43 15. ve 16. yy. Đngiltere’sinde büyük feodal toprak sahiplerinin ve daha küçük toprak sahiplerinin bazılarını borç ödemek için mallarını satmak durumunda bırakan ve borca ve ipoteğe sokan çeşitli dönemlerdeki ekonomik sıkıntı, burjuvazinin ucuza toprak almasını kolaylaştırmada önemli rol oynamıştır. Dobb, a.g.e., s. 164.
35
politik güç kazanmasını sağlayacak durumlar yaratılabilir. Birikimin ikinci
aşamasının gerçekleşmesi için sanayiye kârlı yatırım yapılması, dolayısıyla emek
gücü ve esnek bir pazar gerekmektedir.
1.2. KENTSEL TOPRAK ve RANT
1.2.1. Kentsel Toprak
Toprak fiziksel olarak üretilemeyen, ya da çok sınırlı bir biçimde üretilebilen bir
kaynak; bir metadır. Topraklar kullanım amaçlarına göre tarımsal toprak ve
kentsel toprak olarak sınıflandırılmaktadır: Tarımsal toprak; üzerinde tarımsal
üretim yapılan ve değeri, tarımsal üretim açısından verimliliği ile belirlenen
topraktır. Kentsel toprak (Arsa))))44; ; ; ; “kent ve kasabalarda, yapı yapmaya ayrılmış ve
kent yönetiminin sunduğu kolaylık ve donanımlardan yararlanabilecek yerey
(arazi)” olarak tanımlanmaktadır. Tarım alanı olarak kullanılan topraklar, altyapı
hizmetleri getirilmesi ve imar hakları verilmesi yolu ile kentsel toprağa
dönüştürülmektedir. Bu süreç ‘kentsel toprak üretimi’ olarak ifade edilmektedir.
Tekeli, kentsel toprakta imar hakkı olmadığını, ancak imar hakkı verilme
olasılığının yüksek olduğunu ifade etmektedir.45 İmar parseli haline getirilerek
üzerinde imar hakkı tanınan toprak ise kentsel arsadır. Bu nedenle tarımsal
44 Ruşen Keleş, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, Đmge Kitabevi, Ank., 1998, s. 83. 45 Đlhan Tekeli, “Kentsel Topraklarda Mülkiyet Kurumunun Varlığının Toplumsal Sonuçları ve Yeniden Düzenleme Olanakları Üzerine” Kent Kooperatifçiliği Altıncı Teknik Semineri, Sarıgerme, 1991, Türkkent Yay., No:4, Ank., 1991, s. 135.
36
toprak, kentsel toprak ve kentsel arsa kavramları arasında ayrım yapılması
gerekmektedir. Tekeli’ye göre imar hakkı verilmesi olasılığı kentsel topraklarda el
değiştirme sürecini hızlandırmakta ve kentlerin çevresindeki tarımsal topraklar
hızla kentsel topraklara dönüştürülmektedir.
Kent Toprağının özellikleri, Kartal tarafından şöyle tanımlanmaktadır: 46
Kent toprağının değeri ve kent bütünü içindeki konumu zaman içerisinde sürekli
olarak değişmektedir; kent toprağı sahibinin denetimi dışındaki etkilere sürekli
olarak açıktır; (İmar hakları, alınan yönetsel kararlar, arsa sahibinin dışında
arsanın değerini de değiştirir) kent toprağı çok sayıda işleve sahiptir.
1.2.2. Kentsel Rant ve Konut Rantı
Toprak hem konum hem de toplam arz açısından sabittir. Topraktaki özel
mülkiyet nedeniyle toprak sahipleri, toprak kullanımı üzerinde bir sınıf tekeli
oluştururlar. Kapitalist ekonomilerde -tarımsal ya da kentsel toprak rantı olsun-
rant, tekel, mutlak ve farklılık rantı olarak ortaya çıkmaktadır. Tarımsal
toprakların kentsel toprağa dönüşmesi sürecinde topraktaki iyileştirmeler (imar
haklarının verilmesi, altyapı yapılması, vb) toprak rantını, dolayısıyla toprağın
değerini artırır. Marx, yapı sahipliğinden elde edilen rantın, toprak rantına ek
olabilecek toprağa katılan sabit sermaye faizi olarak görmektedir.
46 Kemal Kartal, “Kent Toprağında Özel Mülkiyet Hakkının Doğurduğu Sorunlar,” Amme Đdaresi Dergisi, C. 10, No. 2, s. 25-28
37
Tekel rantı ve mutlak rant kentlerin büyümesi ve farklılaşmaları nedeniyle daha
çok önem kazanır. Farklılık rantı farklı konumlardaki üretim hacmi farklılıkları
tarafından yapılandırılan ve ulaşım maliyetleri ilişkileriyle mekânsal olarak
bütünleştirilmiş göreli mekânda anlam kazanır. Bireysel ve sınıf tekelci rantlar
konuma, faaliyet biçimine gelir gruplarına ve rantiye sınıfının kamu kararlarını
kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmelerine gücüne bağlı olarak öne
çıkmaktadır. Bireysel ve sınıf tekelci rantların genel rantlar içerisinde egemen
konuma gelmesi kapitalist piyasa ekonomisi ve buna göre şekillenen siyasal ve
yasal sürecin bir yönüdür.47 Günümüz kapitalist ekonomik sisteminde rant
sermaye faiziyle karışmış ve böylelikle kapitalizmin gelişmesinde rant artışları
çok büyük bir önem kazanmıştır. Kentsel büyüme aracılığıyla rant değerlerinde
ve sabit sermayede artış sağlanmaktadır. Böylelikle, kentsel sistemde toprak ya da
mülk sahiplerinin beklentisi toprak ve mülk değerlerinin yükselmesidir. Rant
ancak koşullara bağlı olarak belli bir üretim tarzı ve mülk sahipliğiyle ilgili bazı
kurumlara bağlı olarak var olabilir.
Kentsel rant çalışmalarında Marx’ın rant kategorileri kullanılmakta ve bunların
kentsel bağlama uygulanmasına yönelik tartışmalar yapılmaktadır. Bu nedenle,
öncelikle, Marx’ın kapitalist üretim sisteminde ortaya çıkış kaynaklarına göre
ayırdığı rant tiplerine kısaca yer verilecektir: Bunlar; mutlak rant, farklılık
(diferansiyel rant) rantı ve tekel rantıdır.
47 David Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, (Çev. Mehmet Moralı), Metis Yay., Đst., 2003, s. 165-179.
38
1.2.2.1. Mutlak Rant 48
Topraktaki özel mülkiyet tekeli sermayenin sanayiden tarıma serbestçe
aktarılmasına engel olmaktadır. Bu yüzden tarımda sermayenin organik bileşimi
sanayideki sermayenin organik bileşiminden düşüktür. Bir başka deyişle, aynı
sermaye ile tarımda sanayide olduğundan daha fazla artı-değer üretilir. Eğer
sermaye sanayiden tarıma serbestçe akabilseydi tarımda yaratılan artı-değer
fazlası, sermayenin organik bileşimi düşük olduğu için sanayi sermayesi ile tarım
sermayesi arasında bölüşülmüş olacaktı. Ne var ki, toprağın özel mülkiyeti
kapitalistler arasında bu bölüşüme izin vermez. Toprak sahipleri, toprak
üzerindeki özel mülkiyet hukuku gereğince, sermayelerini toprağa yatıran
kapitalistten artı-değerin bir kısmını alırlar ki, bu mutlak ranttır.
Toprak sahipleri, rant yaratmak üzere yeni topraklarda sermaye yatırımını
durdurmaktadır. Üretimin genişlemesine bir engel oluşturan bu durum
mülkiyetin (toprağın) pazar değerini artırır. Sonuçta, bütün topraklar yüksek
değerler elde eder ve mutlak rantın ödenmesi kaçınılmazdır.
1.2.2.2. Farklılık Rantı (Diferansiyel Rant))))49
Farklılık rantını sağlayan üç etken vardır: a) Çeşitli topraklar arasındaki
verimlilik farkları b) Pazarla olan ilişkisi bakımından topraklar arasındaki konum
farkları c) Toprağa yatırılan ek sermayeden sağlanan verimlilik farkları.
48 Marx, Kapital, III. Cilt, s. 658-678. 49A.g.e., s. 565-658.
39
Marx, farklı konumlarda ve farklı özellikleri olan çeşitli toprak
kombinasyonlarının farklı sınırlamalarla ve farklı sermaye nitelikleriyle
işlendiklerinde çeşitli farklılık rantlarının oluştuğunu göstermiştir ve farklılık
rantını ikiye ayırmıştır. Farklılık rantı–1, toprağın doğal verimliliğindeki
farklardan doğar. En iyi toprak alanının sınırlı oluşu nedeniyle ve verimliliği eşit
olmayan toprak tiplerine eşit miktarda sermaye yatırılırsa eşit olmayan ürün,
dolayısıyla farklı rantlar elde edilir. Farklılık rantı–2 ise aynı ya da farklı toprak
parçalarına yatırılan farklı üretkenlikteki sermayelerin sonucunda oluşur. Bir
anlamda, toprağa ek sermaye yatırıldığı takdirde elde edilen ranttır. Topraktaki
iyileştirmeler sonucunda elde edilen fazla kâr farklılık rantı-2’yi oluşturur. Ball’a
göre50, her ne kadar Marx, analizinde böylesine açık bir ayırım yapmış olsa da,
uygulamada, bu iki tür rant ödemesini birbirinden ayırmak olanaklı değildir.
Farklılık rantı farklı konumlardaki üretim hacmi farklılıkları tarafından
yapılandırılan ve ulaşım maliyetleri ilişkileriyle mekânsal olarak bütünleşmiş
göreli mekânda anlam kazanır. 51 Bir başka deyişle, farklılık rantı göreli bir mekân
tasarlanmadan kavramsallaştırılamaz.
1.2.2.3. Tekel Rantı52
Tekel rantı yeryüzünün tekel altına alınmasından ve toprak sahiplerinin
rekabetinden kaynaklanır. Tekel rantının oluşumunda iki farklı durum söz 50 Ball, a.g.e., s. 511. 51 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s. 167. 52 Marx, a.g.e., s. 679-682.
40
konusudur. İlki, çok özel bir niteliğe sahip olan toprağın sahibinin, o toprağı özel
bir üretim/faaliyet amacıyla kullanan kişiden elde ettiği ranttır. Satın alanların
gereksinimleri ve ödeme güçleriyle belirlenen tekel rantı, özel bir arazi türünün
denetim altına alınması sonucu, tekelci bir fiyatın garantiye alınmasından ortaya
çıkar. Marx, tekel rantının tarımda olamayacağını, yalnızca konut ve arsa
rantlarının bu kavramlarla açıklanabileceğini belirtmektedir.
Tekel rantını ortaya çıkartan ikinci durum; toprak sahiplerinin yüksek rantlar
ödenmedikçe toprağı elden çıkarmamalarıdır. Toprak sahipleri o toprakta üretilen
malın pazar fiyatının üzerinde bir rant ödemesi yapılmasını beklemektedirler.
Toprağın yetersizliğine, kolektif sınıf gücüne ve toprak faizinin pozisyonuna bağlı
olarak talep edilen rant tekel fiyatını yaratır. Tekel rantının bu biçimi bütün
sektörler için önemlidir ve konutun maliyetinden tarımsal ürünlerin maliyetine
kadar pek çok ürünü etkiler. Marx, özellikle yoğun nüfuslu alanlarda konut ve
toprak rantlarının bir tek tekel rantı yaratacak koşulların olmasından
kaynaklandığını belirtmektedir.
Harvey, her iki durumda da tekel rantının bir yeniden dağılım olarak aşırı artı-
değer değişimi yoluyla toplumda üretilen artı-değerden elde edildiğini ve ikinci
durumun mutlak rantla bağlantısı içinde ele alınabileceğini ifade etmektedir.53
Tekel rantı genel üretim maliyetleri ve ürün değerinin ortaya çıktığı fiyattan
53 Harvey, The Limits to Capital, s. 833.
41
bağımsız olarak alıcının satın alma isteği ve ödeme olanakları tarafından
belirlenen tekelci bir fiyatın uygulanması olanaklı olduğu için oluşur. Tekel fiyatı
uygulanması fırsatı toprak sahibine tekel rantı elde etme fırsatı yaratır. Mutlak ya
da tekel rantı durumunun her ikisinde tekel fiyatı vardır. Ama mutlak rant
durumunda tekel fiyatını belirleyen ranttır. Tekel ve mutlak rant arasındaki
ayırım, tekel rantının bireysel düzeyde işlediği (belli birisinin bir başkasının
özellikle istediği ya da ihtiyaç duyduğu bir şeye sahipliği); mutlak rantın ise belli
bir üretimde, üretimin genel koşullarından doğduğu (bütün tarımsal toprak
sahiplerinin, düşük gelirli konutlarının vb. koşullarını belirleyen şeyin sınıf tekeli
olgusu olduğu) yaklaşımı54 ile yapılabilir.
Kentsel Rant Çalışmaları: Günümüzde, kentsel rant çalışmalarının çıkış noktası
farklılık rantı, mutlak rant ya da tekel rantlarının ayırımına dayanmakla birlikte,
Marx’ın mutlak rant kavramı eleştiri almaktadır ve kentsel toprak
kullanımlarında tekel rantının mı mutlak rantın mı belirleyici olduğu konusunda
tartışmalar yapılmaktadır. Öte yandan rant kategorilerinin özellikle konut
arsasında uygulanmasında ciddi sorunlar oluştuğu55 ya da tarımsal rant
kategorilerinin kentsel durumla yer değiştirilerek uygulanmasının bir yanılgı
olduğuna56 yönelik saptamalar vardır: Rant kategorilerini değiştirme
girişimlerinin mal sahibi ve kullanıcı arasındaki kutuplaşmış çatışma biçiminde
54 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s. 168, 169. 55 S. Clarke, N. Ginsburg, “Konutun Ekonomi Politiği–1”, Mimarlık, 1979, 79/3, s. 21. 56 Ball, a.g.e., s.513, 514.
42
mülkiyet pazarları ve toprağın dar bir şekilde kuramsallaştırdığına vurgu
yapılmakta ve kentsel gelişmenin sosyal ilişkilerinin gözden kaçmasına neden
olduğu belirtilmektedir. Bu kategorilerin uygulandığı ekonomik mekanizmaların
tarımdakinden farklı olduğu; kentsel alanlarda rantın kazandırdığı birikimin
üzerindeki sınırlar ve etkilerdeki belirlemenin çiftçiler üzerindeki (ne kadar
yatırım yapacaklarına karar verdiklerinde) sonuçlarla aynı olmadığı ifade
edilmektedir. Kentsel alanda fiziksel olarak her bölgenin bireysel yararlığının
bütün diğer kentsel toprakların kullanımına bağlı olduğu, başka bir deyişle her
kentsel bölgeye tarımdaki gibi bağımsız bir üretim değeri (veya kullanım değeri)
olarak bakılamayacağından söz edilmektedir. Bu eleştirilere göre, bu bölgenin
kullanımı, diğer kentsel kullanımlar ile bağlantısı çerçevesinde (altyapı, çevresel
nitelik, vb.) belirlenmektedir.
Klasik kentsel rant kuramı, Von Thunen’in 1810–1863 yılları arasında yaptığı
tarımsal rant teorisine dayanmaktadır.57 Thunen’in teorisinde toprağın rantını
belirleyen verimlilik farkları değil, pazara mesafeleridir. Toprakların rant
oluşumları ve kullanım biçimleri kent merkezindeki talebe bağlıdır. Talep
dolayısıyla, daha önce ekilmeyen ve değeri olmayan topraklar değer
kazanmaktadır. Bu kurama dayalı olarak geliştirilen kentsel rant kuramlarında
kentsel alandaki topraklar, kent merkezine olan uzaklıklarına göre değer
kazanırlar. Kent merkezinin çevresinde iç içe girmiş daireler biçiminde değer
57 Evans, a.g.e., s. 120.
43
halkaları oluşur. Kent merkezine en yakın değer halkasındaki toprakların fiyatı
en yüksek, kent merkezine en uzaktaki değer halkasındaki toprakların fiyatı en
düşüktür. Bunun nedeni, kent merkezine ulaşmaktaki ulaşım giderlerinin farklı
olmasıdır. Bunun yanı sıra yalnız merkeze uzaklığa değil, tüketilen toprak
miktarına da vurgu yapan çalışmalar yapılmıştır.58
Evans’ın çalışması kentsel toprağın değeri ile toprak arzı arasındaki ilişkiyi
belirlemeye yöneliktir. Evans, toprakta arza dikkat çekerek, imar kazançlarından
alınacak verginin toprağa açılma oranını yavaşlatacağını, bunun da toprağın
fiyatını artıracağını belirtmektedir.59 Vergi yüzünden, toprağın fiyatı ile toprağın
mevcut kullanım değeri arasındaki fark azalacağı için toprak sahibine ödenecek
değer azalacaktır. Bu da toprak sahibini, toprağını piyasa fiyatından satması
konusunda isteksiz kılacaktır. Dolayısıyla toprağın değerinde artış gerçekleşebilir.
Evans’a göre belirsizliğin (gelecekteki rant beklentisi) doğuracağı spekülasyon ve
toprak sahiplerinin topraklarını satmaya direnmeleri bir arada gerçekleşecektir.
Toprağın değeri üzerinde hangisinin gerçek etken olduğunu ayırt etmek güçtür.
Pek çok kişi rant kategorilerinin kullanımının belli sosyal faktörlerin bölüşüm ve
kentsel toprak kullanımları üzerindeki müdahale biçimlerini aydınlattığını
söylemektedir. Bu sonuca varan çalışmalarda bazı eklemeler ve dönüşümler
58 W. Alonso, Location and Land Use, Harvard University Press, Cambridge, 1964. Aktaran Evans a.g.e., s. 120 ve Ankara Mimarlar Odası Kent Toprakları Komisyonu, a.g.e., s. 13. 59 Evans, a.g.e., s. 127-128.
44
yapılarak Marx’ın temel rant kategorileri kullanılmıştır.
Örneğin60, Breugel farklılık rantının bir kent içindeki, ya da kentler arasındaki
rantta (büyük kentlerde yüksek rant) ortaya çıkan değişkenlerde görülebildiğini
söylemektedir. Lauria, mutlak rant ve tekel rant 2’nin, yeniden geliştirme
sürecinde ortaya çıktığını savlar; sadece toprak sahiplerinin değil, yeniden
geliştirme sürecinde herhangi bir kimsenin ranttan yararlanabileceğini söyler.
Fincher’e göre, Lauria rant kuramını kullanırken kentsel yeniden gelişme
sürecindeki aktörleri -toplumu organize edenler bunlara karşı siyasal stratejiler
geliştirebilsinler diye- tanımlamaya çalışmaktadır.
Edel’e göre, toprak sahipleri toprağı en pahalı kullanım yoluyla yeniden
geliştirmek suretiyle farklılık rantı elde edebilmektedirler.61 Bu farklılık rantının
gerçekleştirilmesi potansiyel kullanıcılar veya toprağı yeniden geliştirecek olanlar
ile sermaye birikimi yoluyla yeni taleplerin yaratılmasından önce toprak üzerinde
bulunan kullanıcılar arasında doğrudan bir çatışma gerektirmektedir. Edel’in
kentsel genişleme ya da yenilenme sürecinde verdiği bazı örneklerin62;
banliyölerin büyümesini sağlayan büyük konut sahipliği; transit otoriteler yoluyla
inşaat toprağı üzerindeki tekelci kontrol; yenilenme alanlarında gelişmenin
60 I. Breugel, “The Marxist Theory of Rent and the Contemporary City: A Critique of Harvey” Political Economy and the Housing Question Political Economy of Housing Workshop, CSE Books, London, 1975; Lauria, 1981; Fincher, 1983. Aktaran, Ball, a.g.e., s. 513. 61 Matthew Edel, “Marx’s Theory of Rent: Urban Applications”, Kapitalistate, N. 4-5, Summer 1976, s.110. 62 A.g.e., s.110.
45
sınırlanmasına engel oluşturan bir faktör olarak sahipliğin parçalanması; tekelci
gelişme çıkarlarının fiyatları yukarıya zorlamasıyla gelişmenin kasti bir şekilde
geciktirilmesi; boş toprağın spekülatif amaçla bekletilmesi ve devlet planlama ve
bölgeleme denetimleri gibi durumların açıklanabilmesi için toprağın tekelci
özelliğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.63 Bunların ve konut
rantının açıklanmasında mutlak rantın mı yoksa tekel rantının mı söz konusu
olduğu yönünde tartışmalar vardır.
Clarke ve Ginsburg64 farklılık rantının yalnızca toprağın doğal niteliklerinden
kaynaklanmadığını, aynı zamanda o toprak üzerindeki önceki kullanım ve
değerlendirmelerin bir bileşimini içerdiğini ifade etmektedir. Bu durum konut
arsası için önemlidir. Çünkü bir konut yerleşiminde aranan özelliklerin çoğunu
dış etkenler oluşturur. Örneğin, bir girişimci bir yerleşim bölgesi yakınında kendi
başına yaşantıyı hoş kılıcı, istenen türde bir yatırıma girişerek orta sınıf
konutunun toprak rantını yükseltebilir. Oysa yalnızca arazinin daha fazla talebe
sahip bölümlerinin göreli avantajlarından doğan farklılık rantı –o arazi üzerindeki
ürünün üretim fiyatı tarafından belirlenmiş olan- ürünün fiyatını hiçbir biçimde
etkilemez. Dolayısıyla farklılık rantı, ürünün asıl üreticiden mal sahibine akış
sürecindeki bir süper-kâr aşamasını oluşturur. Mutlak rant, ancak yeni arsaların
üretime girmesinin zorunlu olduğu durumlarda ortaya çıkar.
63 Ball, a.g.e., s. 516. 64 Clarke, Ginsburg, a.g.e., s. 22.
46
Clarke ve Ginsburg için konut arsası rantı kullanıcının talebi olmadan
belirlenemez ve özünde tüketicinin belirli bir konumdaki bir konut için
ödeyeceği bir değişim değerini ifade eder. Buna göre konut arsa rantı, satın alanın
gereksinmeleri ve ödeme güçleri tarafından belirlenen bir tekel rantı olarak kabul
edilebilir. Eğer sermayenin topraktaki bir yatırıma girişinde bir engel
bulunmuyorsa rant, farklı yerlerin farklılık avantajlarından türüyor demektir. Bu
rantın büyüklüğü de her fiziksel konumun arz ve talebinin karşılıklı etkileşimi ile
belirlenmek durumundadır. Clarke rant farklılıklarının, kapitalist koşullardaki
ekonomik büyümenin sahip olduğu (kapitalizmin eşitsiz gelişiminin nedeniyle
belirli konumlardaki konut talebinin her zaman arzın önünde gitmesi) mekânsal
yoğunlaşmalara bağlı olduğunu savlamaktadır.
Lipietz’e göre65, tekel rantı kendilerini alt sınıflardan ayırmak ya da arzu ettikleri
bölgede yaşamak için üst ve orta sınıflar tarafından ödenmektedir. Banliyölerdeki
konut genişlemesi konut sorununu niceliksel bir sorundan niteliksel bir soruna
çevirmiştir. Mutlak rantın varlığı sermayenin konut inşaatı yatırımında bir
engeldir. Bu durum teknolojik gelişmenin düzeyini ve sermayenin organik
kompozisyonunu düşük tutar. Bu yüzden değer, konutun üretim fiyatının
üzerindedir. Böylelikle toprak sahipleri kârın oranını eşitleyebilmek için daha
yüksek organik kompozisyonlu sektörlere yeniden dağıtılması gereken artı-değeri
oluşturabilmektedir. Bu şekliyle rant, konut sektöründe üretilen artı-değerdir.
65 Lipietz’in 1974 tarihli çalışmasından aktaran Ball, a.g.e., 517.
47
Harvey, kentsel rant teorisini sermaye birikiminin dinamiğiyle
ilişkilendirmektedir. Bunu sanal sermayenin ve kriz teorisinin ortaya çıkışına
bağlayarak yapar.66 Kapitalistler arasındaki rekabet aşırı birikim bunalımına neden
olur. Bu birikim sorunu krize yol açar; istikrarı sağlamanın yolu sermayenin
yapılı çevrede yatırıma yönlendirilmesidir. Kapitalizmin eşitsiz gelişme
çerçevesinde sermaye kendi kâr mantığı içerisinde yapılı çevre üretir. Kapitalist
ekonomide rant sermaye faiziyle karışmış ve bunun sonucu olarak da
kapitalizmin gelişmesinde rant artışları çok büyük önem kazanmıştır. Harvey,
finans kapitalin mutlak/sınıf-tekelci bir rant elde etmeye yönelik faaliyette
bulunduğunu söylemektedir.
Harvey’e göre, merkezi konumlarda toprak değerinin belirlenmesinde mutlak ve
tekel rantları egemense toprak değeri, kullanımı belirlemektedir. Eğer farklılık
rantı egemen olursa kullanım, toprak değerini belirleyecektir. Uygulamada rant
üç koşulun birlikte gerçekleşmesi ile oluşur, ama rantsal değerin hangi kısmının
hangi koşul tarafından oluşturulduğunu belirlemek zordur. Tekel rantı ve mutlak
rant (eğer bir sınıf tekeli olgusu gibi bakılacaksa), kentler daha büyük oldukları ve
coğrafi olarak farklılaştıkları için eskiye oranla daha fazla önem kazanmıştır;
günümüzde metropollerin merkezlerinde mutlak ve tekel rantlarının üretim
maliyetlerine girdiği ve dolayısıyla kullanımı belirlediği süreç daha önemlidir.
66 David Harvey, The Limits to Capital; David Harvey, The Urbanization of Capital, Basil Blackwell, Oxford, 1985; David Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir.
48
Bireysel ve sınıf tekelci rantlar; konuma, belirli faaliyet biçimine, gelir gruplarına
ve rantiye sınıfının kamu kararlarını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme
gücüne bağlı olarak uygulanmaktadır. Merkezi konumlardaki toprak ve mülk
rantları toprağın marjinal üretkenliğinden değil, mutlak ve daha da önemlisi tekel
rantlarının uygulanmasından kaynaklanmaktadır.67
Dowall, kentsel toprak sorunlarını, uygun fiyatta ve uygun bölgede toprak
olmayışı; maliyetinin yüksek olması nedeniyle toprağın ve konutun
sahipliğindeki güçlük, kentsel gelişme bölgelerinde devlet politikaları ve
faaliyetlerinin yetersizliği, özel sektörün devletin toprak düzenlemelerine
direnmesi ve toprağın geliştirilmesindeki kaynak sınırlamaları olarak
belirlemektedir. Toprağa olan talep, toprak üzerindeki ürüne ya da toprakta
sağlanan hizmete olan talepten kaynaklanmaktadır. Konuta olan talep konut
üretiminin, hane halkı gelirlerinin, birikimlerin ve faiz oranlarının düzeyi gibi
ekonomik ve demografik faktörlerce belirlenir. Toprağa olan talep yatırım aracı
olarak toprağı elinde tutmak isteyenler tarafından etkilenmektedir. Arz açısından
toprağın miktarı ve fiyatı, altyapı özelliklerine, toprağın fiziksel
geliştirilebilirliğine, toprak sahiplerinin satmaya istekli olup olmadıklarına ve
toprak kullanımı düzenlemelerine bağlıdır. Çok hızlı büyüyen kentlerde altyapı
kapasitesi yetersizliği kent toprağının gelişimini zorlaştırır ve toprak fiyatlarının
67 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s. 173-176.
49
artmasına neden olur.68
Toprak üzerinde üretilen yapılı çevrenin öğeleri (konut, yollar,, fabrikalar,
alışveriş merkezleri, ofis binaları vb.) birer meta niteliğinde dolaşıma girmekte ve
dolayısıyla bir değer oluşturmaktadırlar. Bu üretim toprakta iyileştirme/geliştirme
kapsamında ele alınabilir ve insan emeğinin ürünüdür. Bu temelde de toprağa
eklenen sermaye olarak rantın bir parçasını oluşturur. Marx (önceki bölümlerde
de aktarıldığı gibi) iyileştirmeler için toprağa yatırılan sermayenin faizinin ve
topraktaki iyileştirmelerin rantın bir kısmını oluşturduğunu; bunun gerçek rant
olmadığını ifade etmekte ve iyileştirmelerden bağımsız olarak yapılan ödemeyi
gerçek toprak rantı (ground rent) olarak adlandırmaktadır. Çalışma kent
toprağındaki gelişmeleri ele aldığı için bundan sonra rant, toprak üzerindeki
geliştirmelerin/iyileştirmelerin yaratacağı çıkar/kazanç olarak alınacaktır.
1.2.2.4. Yapılı Çevrede/Konutta (Değişim) Değer(i)
Yapı üretimi faaliyeti toplumsal ve ekonomik ortamda önemli bir yer tutmakta ve
sürekli bir görünüm kazanmaktadır. Yapı üretimi olgusu, diyalektik yöntemle
incelendiğinde, sürecin belirleyici özelliklerinin, dönüştürme, kademelenme ve
söz konusu kademelenmiş dönüştürmelerin sonucunda artı-değer yaratılması
olduğu görülür. Yapı üretim sürecinde dönüştürme özelliği, doğa ortamından
gelen nesnelerin (yapı gereçleri) diyalektik bir gelişimle bir biçimden bir başka
68 D. E. Dowall, Land Market Assessment: A New Tool for Urban Management, UNCHS, Urban Management Program, Washington, D.C., 1991, s. 2-3.
50
biçime dönüştürülmesinde gözlenmektedir. Kademelenme özelliği ise, insan
emeğinin uygulandığı tüm nesnelerin doğa ortamından kültür ortamına kadar
sürdürdükleri dönüşümlerin arka arkaya sıralanmasında ve kademelenmesinde
izlenmektedir. Bu kademeli dönüşümler sonucunda ürün elde edilmektedir. Yapı
üretimi sürecindeki kademeli dönüşümler nedensellik açsısından incelendiğinde
temel hedef art-ürün ve buna bağlı olarak artı-değer yaratılmasıdır. Tüm yapılı
çevre bileşenleri; yollar, fabrikalar, konutlar, fabrikalar, hastaneler vb., yapı
üretimi sürecinde elde edilmiş olan artı-değerin yansımış görünümleridir.
Yapılı çevrenin öğeleri mekânsal bir düzende gerçekleşmek durumundadır; belli
bazı öğelerin yararlılığı diğer öğelere göre görece yerlerine bağlıdır. Bir öğenin
yerleşim kararı diğerlerinin yerine bağlı olarak verilir. Çünkü yapılı çevrenin
öğeleri (konut, fabrika, okul, sağlık yapıları vb.), hem zamanda hem de mekânda
birbirleriyle bağlantılı olmak zorundadır. Dolayısıyla, yapılı çevre, coğrafi olarak
düzenlenmiş karmaşık ve bileşik bir meta olarak görülmek zorundadır.
Dolayısıyla pazara sunulan yapılı çevre öğeleri kulanım değeri, değişim değeri,
değere sahiptir. Yapılı çevre özel ve kamu kullanımının birleşiminden oluşur.
Bazı öğelerin (konut, işyerleri) kullanımının bireyselliği söz konusu iken bazı
öğelerin (yol, altyapı sistemleri) toplu kullanımları söz konusudur. Kamu
hizmetlerinin görüldüğü öğelerde ya da konutların sahiplerince kullanıldığı
durumlarda meta biçimi ender olarak görülmektedir. Öte yandan kiralık konut
sektörü gibi durumlarda meta biçimi söz konusu olmaktadır. Yapılı çevrede
51
kullanım değerleri ile değişim değerlerinin diyalektik anlamda birlikteliği kentsel
ekonomi içerisinde özel bir durum sergiler. Ve bireysel öğeler için pazarlar farklı
pazar türleri arasındaki karmaşık ilişkileri yansıtır.
Konut piyasasında rol alanlar (konut sahipleri, kiracılar, emlakçiler, müteahhitler,
finansal kurumlar, devlet, vb) farklı yollarla konutun kullanım değeri ile değişim
değerini belirleyebilmektedirler: Konutlarda oturanların -konut sahibi ya da
kiracı- temel kaygısı kullanım değeridir. Konut sahipleri için değişim değeri satın
alma anında önemli iken kiracılar için değişim değeri zaten ev sahibine
ödenmektedir. Sonuçta, değişim değeri harcanarak kullanım değeri elde
edilmektedir. Emlakçiler değişim değeri elde etmek amacıyla konutu alıp satarak
ya da aracı olarak kâr sağlamaktadır. Konut stokunda el değiştirme miktarını
yükseltme güdüsü içerisinde piyasa faaliyetini teşvik etme, hatta zorlamaya kadar
varan bir süreklilik içinde hareket etmektedir. Ev sahipleri, konutu satın alıp
yatırdığı sermayeden bir gelir elde etmek için kiraya verme yolu ile değişim
değeri elde etmektedir. Müteahhitler, bu süreçte kendileri için değişim değeri
elde etmek için başkaları adına kullanım değeri yaratmaktadır. Konut inşaatı
sürecinde şirketler rekabetçi baskı altındadır ve kâr sağlamak zorundadır. Konut
piyasasındaki banliyöleşme süreci ve yeniden geliştirme ve iyileştirme süreçleri
bu grubun çıkarına uygun düşmektedir. Kendilerine değişim değeri oluşturduğu
sürece başkalarının kullanım değerleriyle ilgilenmektedir. Mali kurumlar
kullanım değeri yaratılması ya da sağlanması yoluyla değişim değeri elde
52
etmektedir. Devlet kurumları; mali kurumların, müteahhitlerin ve inşaat
sanayisinin vergi kolaylıkları yoluyla değişim değeri elde etmelerini sağlayarak
kârlarını güvence altına alma ya da risklerini yok etme işlevindedir. Altyapı
hizmetlerini sağlayarak, ulaşım sorunlarını çözerek ve çevreyi düzenleyerek
konutun kullanım değerine katkıda bulunmaktadır. 69
Konut piyasasında rol alan bu grupların faaliyetleri ve birbirleri ile ilişkileri
karmaşıktır. Birisi için kullanım değeri olan diğeri için değişim değeri olmaktadır.
Değer değişimleri, malların dolaşımı yoluyla toplumsal olarak belirlenen kullanım
değeri ile ilişkilidir. Günümüz koşullarında değişim değeri elde etmek amacıyla
kullanım değeri yaratılmasının hızı ve hacmi o kadar artmıştır ki, Debord’un da
ifade ettiği gibi,70 değişim değeri kullanımı yönlendirmektedir.
Geleneksel toplumlarda konut barınak olarak algılanmaktadır ve sadece kullanım
değerine sahiptir. Konut üretimi yerleşik kurallar çerçevesinde yapılmaktadır ve
konutun işlevi daha çok toplumsal konumu belirlemek yönündedir. Buna karşılık,
piyasa ekonomisinin ve özel mülkiyetin yaygınlaştığı toplumlarda konutun
niteliği karmaşıklaşmaktadır.71 Ticarileşmenin yaygınlaştığı toplumlarda konut
spekülasyon, gelir, yatırım, birikim, güvence gibi çok boyutlu işlevlere sahip
olmaktadır. Bu ortamda konutun değerini piyasa koşulları belirlemektedir.
69 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s. 154. 70 G. Debord, The Society of Spectacle, Red and Black, Detroit, 1983. Aktaran, Bradley, J., Macdonald, “Gösteriden Birleştirici Kentleşmeye: Sitüasyonist Kuramın Yeniden Değerlendirilmesi”, Cogito, S. 14, Bahar, 1998, s. 209. 71 Sema Erder, “Göç, Yerleşme ve ‘Çok’ Kültürel Tanışma”, Birikim, Temmuz 1999, S. 132, s. 68.
53
Konut tüketicilerinin seçenekleri olmadığı için ev sahiplerinin bir sınıf tekel
gücü vardır. Ev sahipleri bireysel olarak rekabet etseler de bir sınıf olarak
ortak davranış sergilerler. Kapitalist bir piyasa değişimi ekonomisinde
mekânın içerdiği tekelci niteliğin bir sonucu olarak bazı durumlarda daha
fazla kâr sağlamak olanaklıdır. Bireysel tekelciler üretimi marjinal maliyetin
marjinal fiyata değil, marjinal gelire göre eşitlendiği noktada gerçekleştirerek
kârı azamiye çıkarır. Bu hem bireysel hem de grup tekelinde daha düşük
çıktı daha yüksek fiyat ve daha yüksek kâr demektir. 72
Spekülatif konut -satış amacıyla konut üretimi- üretenler kısmen mekanize ama
genelde emek-yoğun inşaat teknikleri kullanırlar. Sahibinden satın alınan arsa
üzerinde üretilen konutlar genel konut pazarında satılır. Arsa sahiplerinin rant
kuramındaki işlevine uygun olarak konut inşa eden yapımcılar, inşa edilen
konutları fiyatların en uygun olduğu zamanda satarak normal kârın üzerinde kâr
elde etmektedirler.
Konjonktürel fiyat artışı ile elde edilen fazla kâr, ‘spekülatif kâr’ olarak
nitelendirilebilir. Rant kuramına göre, fazla kâra arsa sahibi tarafından el
konmaktadır. Spekülatif kâr, konutların inşaatın bitiminde satılması durumunda
gerçekleşmektedir. Arsa sahibi ile kat karşılığı inşaat anlaşması yapan ve sermaye
gereksinimini inşaat sırasında ürettiği konutları satarak karşılayan küçük
sermayelerin, yap-satçıların, spekülatif kâr elde etme şansı çok azalmaktadır.73
Türel’e göre, konut üreticisi spekülatif kâr aracılığıyla sermaye birikimi elde
72 Harvey, a.g.e, s. 158. 73 Ali Türel, Konut Üreticileri, Mülk Konut, Kiralık Konut, TOKĐ, Ank., 1996, s. 5.
54
edebilir. Bunun için spekülatif konut üreticisi imar sınırları içinden arsa satın
alarak arsanın spekülatif değer kazanmasını beklemekte ve değeri artan arsa
üzerinde konut yapmaktadır. Konut üreticisi, böylelikle, arsanın bulunduğu
çevrede konut fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan rantı elde edebilecektir. Bunun
yanı sıra, konut üreticisi imar sınırları dışından arsa satın alıp, ardından bu
arsalar için imar kararı aldırarak ürettiği konutların satışından “arsayı imara
açma” kârı elde etmektir. Bu yola genellikle, orta ve büyük sermayeli yapımcılar
tarafından gidilmektedir.
Öte yandan, eski bir konutun fiyatı eski maliyetine göre değil, yeni bir konutun
üretim fiyatına göre belirlenir. Bu durumda iki tür değişim değeri yan yanadır:
Eskisinin üzerinde sermayeye dönüşen rant ve yeninin üretim fiyatı. İki fiyat
tamamen farklı şekilde ortaya çıkar; ama pazar sistemi ile tek fiyat yapısında
uzlaşırlar.74 Bu durum yalnızca arsa fiyatının artmasını sağlamakla kalmaz,
mevcut yapının değerini de artırarak mal sahibine sermaye sağlar. İkisi arasındaki
fiyat bağlantısı, mevcut konutun ve yaşının, yeni konut standartları ile
karşılaştırılmasından ve mevcut talebin yarattığı baskıdan kaynaklanır. Mevcut
konutlar üzerinden sermaye kazançlarının elde edilebilmesi yeni konut elde etme
gücünde olamayan görece geniş bir kesimin varlığına dayanır.75
74 Harvey, The Limits to Capital, s. 234. 75 Clarke, Ginsburg, a.g.e., s. 23.
55
1.3. MEKÂN ÖRGÜTLENMESĐNDE SERMAYENĐN ve DEVLETĐN ROLÜ
Artı-değerlerin harekete geçirilmesi, üretilmesi, emilmesi ve kendine mal
edilmesi kentleşme yoluyla; artı-değerlerin değer kaybetmeleri ve yok edilmeleri
de kentsel çürüme ve sosyal düşüşle olmaktadır. Dolayısıyla, kapitalizm kendisini
yeniden üretmek için kentleşmek zorundadır. Kapitalist kentleşmenin kendine
özgü bir mantığı ve çelişki biçimleri vardır. Kentleşme veya kentsel gelişme
kentlerin biçim ve işlevlerini ilgilendirir. Kentsel biçim temelde kapitalist gelişme
ile toprak kullanım ve yerleşme politikaları arasındaki bağlantı ile şekillenir.76
Kentleşme, gelişmiş kapitalizmin mekânı örgütleme biçimidir; fiziksel çevreyi
yapılandırma ve mekânda insanı77 ve toplumsal ilişkileri78 örgütleme biçimidir.
Mekân79, kendi başına varlığı olan bir nesne değil, özellikle kapitalist üretim
tarzında verili toplumsal ilişkiler sonucunda üretilen bir nesnedir; insan
toplumlarının kurmuş oldukları yapıların ve ilişkilerin belirleyeni değil, bir
ürünüdür. Mekân sadece fiziksel yapılanmanın gerçekleştiği bir yer ve toplumsal
olayların yaşandığı bir yer değil, aynı zamanda tüm faktörlerin odağıdır. İkisi
arasındaki diyalektik süreç tam da mekânın yeniden üretimi sürecidir. Bu
76 M. P. Smith, The City and Social Theory, Basil Blackwell, Oxford, 1980, s. 236-245. Smith bölgelerin ve kentlerin nüfus dağılımlarının da kapitalist gelişme ve toprak kullanımı arasındaki bağlantılar ile şekillendiğini ifade etmektedir. 77 Harvey, The Urbanization of Capital, s. 222. 78 Manuel Castells, Kent, Sınıf, Đktidar, (Çev. Asuman Erendil), Bilim ve Sanat, Ankara, 1997, s. 29-54. Castells için kent örgütlenmesi mekânsal biçimlerin basit bir düzenlenişi değildir; bu biçimler hane halklarının günlük tüketim kalıplarının toplu ele alınma süreçleridir ve yapılı çevre olarak mekânsal biçim, kentin bir sosyal örgütlenme yapısı olarak toplu tüketimin bütün süreçlerini birleştiren ve örgütleyen kentsel yapı olarak ifadesidir. 79 Oğuz Işık, “Mekânın Politikleşmesi, Politikanın Mekânsallaşması” Toplum ve Bilim, S. 64-65, 1994, s.18.
56
nedenle mekân üretimi yalnızca fiziksel yapı üretimi ile sınırlı tutulamaz; mekân
üretimi, kapitalist üretim sürecindeki toplumsal ilişkilerin ve örgütlenmelerin
mekânı etkileme ve değiştirme faaliyetidir. Mekân üzerinde toplumun üstyapı
değerlerinin (kültürel, sosyal ilişkiler, vb) etkisi olmakla birlikte mekân, temelde
toplumun altyapı öğeleriyle (ekonomik yapı, üretim ilişkileri) belirlenir. 80
Kapitalizm, Lefebvre’nin ısrarla belirttiği gibi, yalnızca mekân üreterek değil ama
aynı zamanda mekân üzerinde üstün bir egemenlik kurarak ayakta kalmayı
başarmıştır.81 Lefebvre’nin bu düşüncesini Harvey,82 kapitalizmde para, zaman ve
mekân üzerinde birbirleriyle kesişen hâkimiyetin toplumsal iktidarın
görmezlikten gelinemeyecek bir özsel bağıntısını oluşturduğunu söyleyerek
desteklemektedir. Toplumsal hayattaki ilişkilerin parasallaşması zaman ve
mekânın niteliklerini dönüştürür. Bu nedenle, üretimin toplam sosyal ilişkileri
içinde mekânın yeniden üretiminin stratejik rolü göz ardı edilemez.
Kent çoğu kaynağın aynı zamanda her yerde bulunmaması ve dolayısıyla elde
edilebilirliklerinin yakınlığı ve erişilebilirliğine bağlı olması anlamında, bölgesel
olarak konumlandırılmış bir kaynaklar sistemidir. Kentsel sistem bu durumda
büyük ekonomik, sosyal, psikolojik ve simgesel anlamı olan yaratılmış
kaynakların coğrafi dağılımını içerir. Bu bağlamda, toprağın kendine özgü
80 Bkz. 1.3.1. Mekân Üretiminde Sermayenin Rolü. 81 Lefebvre, The Production of Space, (English Translation, Donald Nicholson- Smith), Blackwell, Oxford, 1991, s. 224. 82 Harvey, Postmodernliğin Durumu, s. 257.
57
yetenekleri, kamusal ve özel faaliyetlerin inşa yapısı kaynaklarına uygun erişim
sağlayan yerlerde kıtlık oluşturmaktadır.83 Lefebvre’ye göre, kapitalist gelişme
sürecinde doğal mekân sosyo-ekonomik şartlarda kıt bir metaa dönüşmüştür.84
Kapitalizmin temel mekân ideolojisi, mekânı ekonomik kavramlara, yani toprağa
indirgemektir. Bu nedenle, sosyal olarak üretilmiş kentsel alanın ekonomik olan
ve olmayan kavramları arasında amansız bir savaşım vardır. Mekânın ekonomik
parametreleri (bir yapıyı oluşturma) ekonomik olmayanlara (karşı yapılar) üstün
gelmektedir.85 Mekân bütün kullanım değerlerinin maddi bir katkısı olmakla
birlikte, meta üretimi kullanım değerlerini sosyal kullanım değerlerine çevirir.
1.3.1. Mekân Üretiminde Sermayenin Rolü
Kapitalist üretim tarzı, toplumsal koşullar dikkate alınmaksızın üretici güçlerde
mutlak bir gelişme eğilimindedir. Öte yandan, kapitalist üretimin amacı mevcut
sermayenin değerini korumak ve sürekli geliştirmektir. “Bu üretim tarzının kendine
özgü niteliği, sermayenin mevcut değerini, bu değeri en yüksek noktaya ulaştırmada bir
83 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s. 68, 171. Bir piyasa kıtlık koşullarında işler; kıt kaynakların tahsisi piyasa ekonomisi temellidir. Coğrafyacıların kabulüne göre bir kaynak teknik ve sosyal değerlendirmedir. Malzeme ve insanlar, onları kullanabilmeyi sağlayacak uygun teknoloji ve sosyal biçimine sahip olunması durumunda doğal ve insani kaynak olacaktır. Kıtlık doğal olarak belirlenmeyip, toplumsal olarak tanımlanır ve sadece toplumsal eylem ve hedefler açısından anlam kazanır. Bir piyasa sistemi ancak kaynak kıtlığı koşullarında mümkündür; çünkü fiyat belirleyici mal değişimi piyasası sadece bu koşullarda ortaya çıkabilir. Kıtlığın ortadan kaldırılması durumunda kapitalist sistem içerisinde üretken varlığın kaynağı olan piyasa ekonomisi çöker. Bunun için kıtlığı sürdürmek ya da kaybolmasını engellemek üzere birçok kurum ve kuruluş oluşturulmuştur. Farklı üretim faktörlerinin akışı üzerinde farklı mekanizmalar denetim sağlamaktadır. Artan üretim gücü bir çıkış bulmak için ihtiyaç yaratma süreci oluşturur. Marx, rantın anlamını özel mülkiyet kurumu yoluyla erişilen kıtlıkla sınırlandırır ve bunu başka koşulların neden olduğu kıtlıklardan ayırır. A.g.e., s. 131, 132, 170. 84 Lefebvre, a.g.e., s. 329. 85 Çağatay Keskinok, The Role of State in (Re)Production of Urban Space: A Comprehensive Approach, Yayımlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, Ank., 1993, s. 280.
58
araç olarak kullanmasıdır. Bu amaca ulaşmak için kullandığı yöntemler, kâr oranında
düşmeyi, mevcut sermayenin değer kaybını ve emeğin üretkenlik gücünü, zaten
yaratılmış bulunan üretici güçler aleyhinde geliştirmektir. Mevcut sermayenin devresel
kaybı – kâr oranındaki düşmeyi durdurmak ve yeni sermaye oluşturma yoluyla sermaye-
değer birikimini hızlandırmak için kapitalist üretim tarzına özgü araçlardan birisi-
sermayenin dolaşımı ve yeniden üretim süreçlerinin yer aldıkları belirli koşulları bozar
ve bu yüzden üretim sürecinde ani duraklamalara ve bunalımlara yol açar.”86 Bunun
yanı sıra kapitalizmin sürekli büyüme amacı, kapitalizmin sürekliliği için son
derece önemli olan emek üzerindeki denetim ve piyasa ücreti üzerindeki sınıf
mücadelesi dinamiği ve düzenleme sistemindeki yenilikler ve örgütsel yapılanma
bakımından ilerleme dinamizmi ile çelişir. Bu koşullar hiçbir biçimde düzenli ve
sorunsuz bir büyümeyi sağlayacak biçimde bir araya gelemez. Dolayısıyla,
kapitalizmin dinamiği zorunlu olarak kriz eğilimlidir.87
Kapitalizmin kriz eğilimleri dönemsel olarak aşırı birikim88 evrelerinin ortaya
çıkmasına, dolayısıyla kâr oranlarının düşmesine yol açar. Marksist görüşe göre
kapitalist üretim sürecinde aşırı birikim eğilimi hiçbir zaman ortadan
86 Marx, Kapital III. Cilt, s. 221. 87 Harvey, Postmodernliğin Durumu, s. 199-206. Kapitalist üretim altında nüfusa oranla gelişen muazzam üretkenlik ve sermaye-değerlerin (bunun yalnızca maddi varlığının değil) aynı oranda olmasa bile nüfustaki artıştan daha çok daha büyük bir hızla büyümesi, genişleyen servete oranla sürekli daralan ve bütün bu muazzam üretkenliğin kendisi için çalıştığı temelle çelişir. Bunlar aynı zamanda bu büyüyen sermayenin kendi değerini artırdığı koşullar ile de çelişiriler. Ve bunun sonucu bunalımlar. Marx, a.g.e., s. 235. 88Aşırı birikim, atıl sermaye ile atıl emeğin yan yana var olduğu, ama bu atıl kaynakların toplumsal bakımdan yararlı işler yapma amacıyla hiçbir biçimde bir araya getirilemediği bir durumdur. Genelleşmiş bir aşırı birikim durumunun göstergeleri atıl üretken kapasite, talep edilmeyen meta fazlası ve stoklarda aşırı yığılma, bir para sermayesi fazlası ve yüksek işsizliktir.
59
kaldırılamaz. Dolayısıyla bu durumun denetim altına alınması/yönetilmesi söz
konusudur. Kapitalist sermayenin yapılı çevredeki yatırımı belli kriz
dönemlerinde denge sağlayan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Aşırı birikimin
emilmesinin yollarından biri mekânsal kaydırmadır.89 Mekânsal kaydırma yeni
mekânların, ticaretin ve doğrudan yatırımların büyümesini gerektirir. Burada
devletin mali, parasal gücünün destek olduğu bir kredi sistemi ve sanal sermaye
oluşumu önemli etkenler olarak ortaya çıkar. (Kapitalist ekonominin özünde iki
temel değişken söz konusudur. İlki, sermaye birikiminin yoğunlaşarak artmasına bağlı
olarak para sermayenin belirleyici olmasıdır. İkincisi, sermaye birikim sürecinin kendini
yeniden üretememesi, yani sermaye birikim sürecinin krize girdiği tüm koşullarda krizin
ertelenmesinde değerin para biçiminin önemli bir işlev görmesidir. Kriz koşullarında
değerin para biçimi, bireysel sermayeler için hem krize karşı bir güvence mekanizması
hem de bireysel sermayeler arası rekabetin verili mülkiyetin yeniden paylaşılması
işlevini görür.90)
Sermayenin mekân üretimindeki rolünü irdelemek, çevrenin üretilme
biçimlerini, yapılı çevredeki yatırım ile sermayenin diğer döngüleri arasındaki
ilişkiyi ve daha geniş bir birikim sürecindeki rolünü ele almayı gerektirir. Emek
süreci içinde yaratılan sermayenin yeniden yatırıma yöneldiği modeller
sermayenin döngüsünü oluşturmaktadır. Yapılı çevre yatırımının sermayenin
89 Harvey, a.g.e., s. 209. Sermaye fazlasıyla başa çıkma, metaların, üretken kapasitenin, para değerinin değersizleşmesi; bir düzenleme sisteminin kurumsallaştırılması aracılığıyla makro-ekonomik denetim yolu ile ya da zamansal kaydırma ile sağlanabilir. Bunların detaylı açıklaması için bkz. A.g.e., s. 206-209. 90 Ercan, a.g.e., s. 163.
60
genel döngüsü içerisindeki yeri Harvey’in sermayenin dolaşımı91 şeması esas
alınarak verilmektedir. (Şema 1) Başlangıç durumunda temel döngü, üretim ve
tüketimdedir. Sınırlı bir zaman döneminde ortaya çıkan aşırı birikim nedeniyle
yatırımın birinci döngüde bloke olduğu sermaye, ikinci ve üçüncü döngülere
doğru akar. Sermayenin ikinci döngüsü sabit mallardaki yatırımlarla oluşur ve
doğrudan girdiler yerine, yardımlar olarak tanımlanan tüketim fonlarıyla oluşur.
Üretime ve tüketime doğrudan girdiler yerine yardımlar olarak tanımlanır. Her
biri içinde üretim, tüketim süreçlerindeki yardımlar ile üretim ve tüketim için
yapılı çevre üretimine ayrılır.
Kapitalizmin doğası gereği artı-değer üretiminde girdiği krize çözüm olarak,
sermayenin ikinci döngüleri (yapılı çevre üretimi; konut, işyerleri, alışveriş
merkezlerine, kısaca kentsel alana yatırım vb.) devreye girmektedir. Feagin92
sermayenin ikinci döngüye kayışının tek nedeninin birinci döngüdeki birikim
fazlasının olmadığını; ikinci döngüdeki kâr oranlarının yapılı çevrede yüksek
olması durumunda da sermayenin bu alana kaçabildiğini ifade etmektedir.
Sermayenin üçüncü döngüsü bir yandan bilimsel ve teknolojik araştırmaya
yatırım yapılması, öte yandan gelecekteki emek gücünün yeniden üretilmesini
sağlamak için sosyal harcamalar yapılmasıdır. Gelecekteki emek gücüne yatırım
91 David Harvey, “The Urban Process Under Capitalism: A Framework for Analysis”, International Journal of Urban Regional Research, S.2, 1978, s. 101-131. 92 J. Feagin, The New Urban Paradigm, Rowman and Littlefield, Lanham, 1998. Aktaran; Tarık Şengül, Kentsel Çelişki ve Siyaset, WALD Yay., Đst., 2001, s. 30.
61
Şema 1: Sermayenin dolaşım şeması93
93 Harvey, a.g.e., s. 109’dan basitleştirilerek alınmıştır.
62
yapılması, yapılı çevrede konuta, eğitime, sağlığa, vb. yatırım yapmaktır.94 Pek
çok durumda ikinci ve üçüncü döngülerdeki yatırım bireysel kapitalist
girişimciye anında bir kâr getirmez ve böylece sermaye, pazar koşulları ve
devletle mücadele etmek zorundadır. Süreç, sermaye akışının bir döngüden
diğerine değişimi ile tanımlanır.
Yapılı çevrede sermayenin dolaşımı ile her bir rolü ayrı veya sınırlı
kombinasyonlar halindeki ekonomik öğeler yeni roller üstlenerek özel bir tür
üretim sistemi gerçekleşmektedir: Toprak sahipleri rantı elde etmektedir;
müteahhit girişimin kârını kazanır; finansörler yapılı çevre kullanımını sanal
sermaye aracılığıyla (mülk fiyatı) gelirin herhangi bir biçimini sermayeye
dönüştürebildikleri için faiz karşılığı olarak para sermaye elde eder; devlet
sermayenin üstlenemeyeceği ya da üstlenmeyeceği ancak sermayenin yerel
dolaşımını genişletebileceği yatırımlara destek olarak vergileri kullanarak
sermayenin yapılı çevrede dolaşımını kolaylaştırır.
Kapitalist toprağı satın aldığında ve o toprağın üzerinde bina inşa ettiğinde çoklu
bir rol üstlenmektedir. Ancak bu tür bir faaliyete ne kadar fazla sermaye aktarırsa
üretime doğrudan o kadar az sermaye koymak zorundadırlar. Bu sistemin nasıl
işlediği (rant, faiz, vergiler) dağılım gerçeklerini devreye sokmadan anlaşılmaz.
94 Ardından emek gücünün yeniden üretilmesi ile kentsel süreç arasındaki bağlantı gelmektedir. Sosyal yeniden üretim, yapılı çevreyi gerektirdiği için kentsel bir fenomendir. Bu, yapılı çevrenin biçiminin doğal değil, sınıf çatışması ile şekillenmiş bir biçim olduğu noktasına götürür. Harvey, a.g.e. s. 113, 114.
63
Rant, toprak fiyatının temelidir ve sermayeyi ve emeği toprağa yöneltme işlevi
görür, sosyal yeniden üretimin mekânsal organizasyonunu yönlendirir. Bu
nedenle, ticareti yapılan toprak aracılığıyla rant bir faiz biçimi olarak
görülmektedir. Para sermayenin gücü üretimin bütün alanlarında kullanılır ve
aynı zamanda mekânsal organizasyonlar gerçekleştirilir. Kredi sistemi toprağı,
mülk pazarlarının ve devlet borcunun dolaşımını etkiler. Bu nedenle toprak
sahipleri, inşaatçılar, devlet ve kullanıcılar üzerinde baskı meydana gelir. Sanal
sermayenin oluşması faiz getiren sermayenin sürekli bir temelde akışına izin
verir. Bu dolaşım bazı ekonomik kararların alınmasında avantaj olur. Örneğin,
mülk fiyatları üzerindeki fiyat ayarlamaları ile büyük devalüasyonlardan
kaçınılabilir.95
Kapitalist girişimler toprak spekülasyonuna yönelmektedir ve yapılı çevre üretimi
kâr getiren bir gelişmedir.96 (Burada kâr yani, artı-değerin sermayenin payına düşen
kısmı, toplam kârdan (kitle olarak artı-değer ile özdeştir) rantın düşülmesiyle
sınırlandırılmış bulunan ortalama kârdır (girişim kârı ile faiz toplamı). Sermayenin kârı
(girişim kârı ve faiz toplamı) ve toprak rantı, artı-değerin özel bölümleri; artı-değerin,
95 Harvey, The Limits to Capital, s. 396. 96 Bu konuda Smith, Harvey’le aynı düşüncededir. Smith, a.g.e., s. 234-40. Kentsel biçim ve nüfus dağılımı temelde kapitalist gelişme ve şirketlerin toprak kullanım ve yerleşme politikaları arasındaki bağlantı ile şekillenir. Bu politikalar iki durum altında kâr maksimizasyonu tarafından yönetilir: teknolojik (çağdaş ulaşım araçları, iletişim ve üretim) ve ekonomik (büyük firmalarda sermayenin yoğunlaşması ve denetimin merkezileşmesi). Bu koşullarda kâr maksimizasyonu, ofis parkı merkezi kentleşmesini üreten mekân politikaları ve toprak kullanımını sanayi yatırımının kent dışına kayması ile gerçekleştirilir. Vurgu yatırımın yapıldığı ve istihdamın yaratıldığı yere yapılmaktadır ve bunun belirleyicileri firmanın kârlılığı üzerindeki teknolojik ve kurumsal baskılardır. Smith, teknolojik-kurumsal kısıtlamaları mekânın ve dolayısıyla kentin mekânsal kalıplarının temel belirleyicisi olan firmalara bağlamaktadır.
64
sermayenin ya da toprak mülkiyetinin payına düşmesine bağlı olarak farklılaşmış
kategorileridir. Bir başka deyişle kâr ve rantın toplamı, gerçekleşmiş artı-değer ya da
metaların fiyatının bir kısmını oluşturan artı-değerdir. Artı-değerin kâra çevrilmesi
dolaşım süreci tarafından olduğu kadar üretim süreci ile de belirlenir.97)
Toprak ve mülk pazarlarının sermayenin yapılı çevre yoluyla dolaşımı üzerinde
önemli bir etkisi vardır. Bir malın kullanım değeri(nin bir kısmı) görece kendi
bulunduğu mekâna bağlı olduğu için para sermayedarları toprağa yatırım
yapmaktadır ki bu, gelecekteki ranta yatırım yapmak anlamındadır. (Artı-değerin
bir kısmının rant olarak toprak sahiplerine ödenmesi, para sermayeyi, üretimden
ziyade toprağa yatırım yapmaya itmektedir.) Farklı kategorilerde (mutlak ya da
tekel rantı) oluşan rant biçimlerinin sermayenin toprağa akışındaki, dolayısıyla
pazar fiyatlarının oluşumunda ve birikimin üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle
mutlak ve tekel rantlarının tamamen kendi sınırları içinde tutulması ve minimize
edilmesinin sermayenin lehine olacağından önceki bölümlerde söz edilmişti.
Sermayenin sürekli hareketliliği ve bu çerçevede yarattığı farklılık ve eşitsizlikler
sermaye açısından hem zorunlu hem de gerekli olmakla birlikte kapitalizm için
önemli ve çözülmesi gereken çelişkiler de yaratmaktadır. Kâr arayışında mekânsal
farklılıklar yaratan sermaye için metaların pazarda dolaşımında bu farklılaşmalar
bir engel haline gelmektedir. Sermaye, üretken sermaye olarak üretim faaliyetini
97 Marx, Kapital III. Cilt, s. 721-727, 732.
65
sürdürdüğü mekânlarda pozitif dışsallıkları bir noktadan sonra tüketir.
Sermayeler belirli bir büyüklüğe ulaştıkları aşamada, artık bulundukları
mekânlarda aşırı-yoğunlaşmanın getirdiği negatif maliyetlerden kurtulmak için
yeni potansiyel pozitif dışsallıkların var olduğu mekânlarda üretim faaliyetini
gerçekleştirme sürecine girerler. Bir önceki üretimi sürdürdüğü mekânların aşırı
değerlenmesine bağlı olarak ya kira maliyetinden kurtulmak ya da mülkiyeti
kendisine ait ise, bu yerin kentsel rantından yararlanma amacı belirleyici
olmaktadır.98
Mekânsal bütünleşmenin yeterli koşulları sermayenin ve emek gücünün coğrafi
hareketlilikleri tarafından belirlenmektedir. Kapitalist üretim sisteminde
metaların maddi değişimi, yer değişikliğini ve mekânsal hareketi içerir. Mekânsal
organizasyonun ve hareketin etkinliğinde mekânsal engellerin aşılması zamana ve
paraya mal olur. Bu nedenle sermayenin devir süresi99 içerisinde dolaşıma sokulan
sermaye ne kadar hızlı geri kazanılabilirse kâr o kadar yüksek olacaktır. Sermaye
ürettiği metanın mekânda dolaşımını hızlandırmak amacını güder. Dolayısıyla,
metaların ve paranın mekân üzerindeki hareketini engelleyen fiziksel engeller en
aza indirilmek zorundadır.100 Bu nedenle içinde bulunduğu mekânın yetersizliğini
98Ercan, a.g.e., s. 182. 99 Sermayenin devir süresinin hızlandırılma çabalarının karşısında üretimde ve işgücündeki katılık, pazarlama sorunları, tüketimdeki azalma, para dolaşımındaki darboğazlar gibi engellerin azaltılabilmesi için üretim sistemini hızlandıracak teknolojik gelişmeler, kredi sisteminin, elektronik bankacılığın, reklâmcılığın, modanın harekete geçirilmesi gibi teknik ya da örgütsel yenilikler sürekli devrededir. 100 Harvey, Postmodernliğin Durumu, s. 258-262.
66
aşmaya çalışan sermaye, yeni mekânlar üretmek zorundadır.
Kapitalist toplumlarda, sosyal süreçlerin eşitsiz gelişiminde, sermayenin üretim ve
yeniden üretim süreçlerindeki hareketliliği belirleyicidir. Artı-değer üretim
sürecinde sermaye yeni mekânlar yaratıp geliştirirken bir başka mekânın az
gelişmesine yol açmaktadır. Kârını ve yarışma gücünü artırma arayışında sermaye
sadece bir mekânı bir başkasının az gelişmesi pahasına yaratmakla kalmamakta,
aynı zamanda, bir aşamada yarattığı bir mekânı daha uygun bulduğu alanlar için
terk ederek mekânsal eşitsizlikleri sürekli olarak yeniden tanımlayıp
üretmektedir.101
1.3.2. Mekân Örgütlenmesinde Devletin Rolü
Devletin rolü, öz olarak bütün farklı gelişme aşamalarında aynıdır: Sermaye
birikimine dayalı sistemin yeniden üretilmesi. Gülalp,102 devletin rolüne ilişkin
olarak şunları ifade etmektedir:
Devlet, her aşamada, egemen birikim biçiminin gerekliliklerini yansıtan
politikalar aracılığıyla sınıf egemenliğinin yeniden üretilmesine nesnel
olarak hizmet eder. …Devlet, kapitalist sınıfın özel alanda gerçekleştirdiği
sermaye birikiminin genel koşullarını sağlamak üzere kamusal alanda yer
alır. …Ekonomi politikaları ikili bir belirlenime bağlıdır: İç sınıf yapısı ve
uluslararası işbölümüyle bütünleşme tarzı. Bu bağı kuran anahtar değişken
birikim biçimidir. Buna göre, her sermaye birikim biçimi bu ikili
101 Şengül, a.g.e., s. 146. 102 Haldun Gülalp, Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet, Belge Yay., Đst., 1992, s. 75, 77, 41, 43.
67
belirlenimin sonucudur ve devletin tasarlayıp uygulamaya koyduğu
ekonomik politikalar paketi de bu birikim biçiminin gereklilikleriyle uyum
içindedir. …Ekonomi politikalarının ve hükümetler ya da siyasal rejimlerin
değişmesine karşın, devletin sermaye birikimi sürecine ilişkin rolünde bir
süreklilik vardır. Nitekim devletin rolündeki bu sürekliliktir ki, bu
değişimlere neden olur. …Siyasal rejimdeki değişmeler ekonomi
politikalardaki sürekliliği bozmaz.
Kapitalist ülkelerde devlet müdahalesinin iki yönü vardır: Birincisi, piyasa
değişimini düzgün çalıştırmak; ikincisi, kendi kendini düzenleyen piyasaların
yarattığı yıkıcı sonuçları düzeltmek. Devlet, piyasanın kendini düzenlemesine
destek verecek şekilde, kimi zaman uzun vadeli, büyük ölçekli yatırımlara daha
çok bel bağlayan bir ekonomide riskleri soğurmak için, kimi zaman da
ekonominin belli bir bölgesinde tekel oluşmasına engel olmak, bazen de
desteklemek için müdahale eder. Devlet, çoğu kapitalizmin iç dinamiklerinden
doğan krizlere müdahale etmek zorundadır. Sermaye, emek gücü, kaynak, mal ve
hizmet akışının karşısına yapay engeller kondukça ve uluslararası para
sistemindeki teknik yönlendirmeler artıkça uluslararası alanda devlet
müdahaleleri başlar.103
Devlet müdahalesinin mekân üretimindeki rolüne ilişkin hâkim olan Marksist
görüş şudur: Sermaye birikim sürecini yönlendirmede ve sınıf çatışmasını ılımlı
hale getirmede devletin meşrulaştırma işlevi, mekâna müdahale yönünde
103 Harvey, Sosyal Adalet ve Şehir, s.248.
68
gerçekleşmektedir. Devletin mekâna yönelik politikaları çevrenin bilinçli bir
biçimde tasarlanmasını amaçlamak yerine, sermaye birikim sorunlarını
yatıştırmaya yöneliktir.104 Kentsel toprak pazarı eşitsiz büyüme yapılarıyla ortaya
çıkan yeni iskân engellerini kaldırma konusunda başarılı değildir. Dolayısıyla
daha fazla kâr getirecek bir yatırım için toprağı açmak üzere devlet müdahalesi
gereklidir. Devletin müdahalesi hem sermaye birikiminin mevcut çıkarı hem de
genel sosyal yeniden üretim ile ilgilidir. Müdahalenin bu ikinci alanı son
zamanlarda ön plana geçmiştir ve artı-değerin yeniden dağıtılması işini belirleyici
hale getirmiştir.105
Feagin ve Gottdiener,106 mekân, sermaye ve devlet müdahaleleri arasındaki ilişkiyi
şu şekilde tanımlamaktadır: Sermaye dolaşımı, kentleşme kapsamında kapitalist
örgütlenme ve emeğin yeniden üretimini açıklamakta etkilidir; devlet ve sermaye
arasındaki ilişkiler, kentsel gelişme ve değişmeyi açıklar; devletin sağladığı kredi
mekanizmaları kentsel hayatın yeniden üretiminde etkilidir ve sosyo-mekânsal
ilişkilerde üretim ilişkilerinin güç ve etkisiyle, kamu yöneticilerinin göreli
özerkliği kentsel gelişmeyi açıklamada etkilidir.
Mekân üretimindeki doğrudan devlet faaliyeti farklı kanallar yoluyla ve mekân
104 Mark Gottdiener, The Social Production of Urban Space, University of Texas Press, USA, 1985, s. 133, 134. Sınıf bilincinin devlet tarafından kontrol edilen ideolojik meşrulaştırmasına da mekâna müdahale olarak bakılabilir. 105 A.g.e., s. 135. 106 J., Feagin ve M., Gottdiener, “The Paradigm Shift in Urban Sociology”, Urban Affairs Quarterly, 1988, Vol. 24, N. 2, December, 1988, s. 163–187.
69
üretiminin farklı hiyerarşik düzeyleri ile gerçekleşmektedir. Çünkü devlet aygıtı
içerisinde farklı kademeler ve düzeyler söz konusudur. Devletin mekân
üzerindeki etkinliği ekonomik yapılarla ilgili çelişkilerin temelinde ve devlet
aygıtı üzerindeki çelişkiler üzerinde gerçekleşir.107
Smith, devletin faaliyetini hem ulusal hem de kent düzeyinde analiz
etmektedir.108 Devlet politikası fiziksel altyapı ve ekonomik destek sağlayarak
şirket sanayine ve toprak geliştiricilerine mekân politikaları için maddi destek
sağlamaktadır. Şirket kapitalizminin mekânsal manifestosunu ve onun
destekleyici devlet politikası ve uygulamanın sosyal eşitlik üzerinde geriletici
sonuçları vardır. Bu, Smith için kent politikasının esasıdır. Kent politikası özelikle
kent yönetimi düzeyinde mekân ve toprak kullanımı uygulamaları ile ortaya
çıkan farklı fırsat yapıları etrafında oluşur. Tesislerin yerinin ve toprak
kullanımının sosyal ve ekonomik maliyetleri ve çıkarları vardır
Castells, devletin düzenleyici ve planlayıcı rolü üzerinde durmaktadır.109 Devlet
müdahalesi sermaye açısından daha az kârlı ancak ekonomik faaliyetlerin
yürütülmesi veya toplumsal çelişkileri yatıştırabilmek için gerekli sektörleri veya
hizmetleri ele almak açısından zorunlu olmaktadır. Devlet müdahalesi kimi
zaman kapitalist çıkarlara aykırı olarak yapılsa da tekeller için işlevsel ve
107 Keskinok, a.g.e., s.283. 108 Smith, a.g.e., s. 245-265. 109 Castells, a.g.e., s. 31- 32.
70
gereklidir. Bu müdahale aslında işgücünün asgari düzeyde zorunlu yeniden
üretimini garanti eder, doğrudan ücret maliyetini azaltır, aynı zamanda talepleri
rahatlatır. Kamu yatırımı sosyal sermayenin devalüasyonunun gerekli bir
biçimidir. Yani, kâr marjının düşme eğilimine karşı durmak için başvurulan en
temel kaynaktır. Kayıp göze alınarak yatırımın yapıldığı koşullarda özel sektörün
kâr oranı ya sabit kalır ya da yükselir, ancak bütüne bakıldığında yatırılan sosyal
sermayeye oranla kâr düşme gösterir. Bu anlamda, devletin sosyal harcamaları
büyük sermayeye faydalı olmakla kalmaz aynı zamanda sistemin ayakta kalması
için vazgeçilmez hale gelir. Devlet, kentle olan ilişkisinde, sadece fabrika/ofis
sahiplerinin ye da müteahhitlerin kârlılıklarını geliştirebilecekleri bir araç
değildir; aynı zamanda, özellikle mal ve hizmetlerin kolektif teminindeki ilişkide,
koordine edici bir işleve sahiptir.
Toplu tüketim mallarının (konut, ulaşım, sosyo-kültürel hizmetler vb.)
üretiminde ve yönetiminde devlet müdahalesi, ekonominin işleyişi içinde
sürekli ve ‘olağan’ değildir. Devlet müdahalesi, daima özel sermayeyle
eklemlenmiş bir şekilde gerçekleşir; bir sektörü kârlı hale getirir, bunu daha
sonra özel sektöre devreder veya aralarındaki bağlantının sürekliliğini
sağlarken işlevsel ve ekonomik ‘boşluk’ları kapayarak özel sermayenin
bunları devralmasını olanaklı hale getirir. (devletin otomobil kullanımını
olanaklı kılan otoyol altyapısı ya da özel yatırımcılara fırsat veren kentsel-
yenileme uygulamaları gibi.)110
Kent siyasetinin kentsel kaynakların paylaşımında verilen mücadelelerden
110 Castells, a.g.e., s. 32.
71
oluşması, birinci döngüden ikinci döngüye, yani kentsel gelişmeye aktarılan
kaynaklar ve bu kaynakların hangi sektör ve alanlara aktarıldığı büyük önem
kazanmaktadır. Bu tür süreçler devlet müdahalesinin dışında belirlenemez.
Vergilendirme, özendirme ve benzeri politikalar döngüler arasındaki ilişkiyi
sürekli olarak yeniden tanımlamaktadır. Dahası, devletin kendi yaptığı yatırımlar
ve harcamaların yönelimi, bu alandaki doğrudan etkisini göstermektedir.111
Devlet kapitalist sistemin bütününe hizmet vermektedir ki bu da devletin
düzenleme işlevini en üst düzeye çıkarır ve bu işlev teknik rasyonalite ve
toplumsal çıkarların hesaba katılmasını içeren planlama süreciyle ifade edilir.
Kent düzeyinde kent planlamasının maddi büyüklüğünden daha çok ideolojik bir
önemi vardır.112
1.3.2.1. Mekân Örgütlenmesinde Bir Devlet Müdahalesi Olarak Planlamanın
Etkisi
Devletin rolü, katmanlaşma düzeninin çeşitli düzeylerinde yer alan kişilere
herhangi özel bir ayrımda bulunmadan, sınıf katmanlaşmasını yaratan koşulları
genelde korumaktır.113 Devlet, ekonomiye tekellerin ya da özel sermayenin
çıkarları doğrultusunda müdahale etse de, kapitalist üretim sisteminin sürekliliği
için bütününe hizmet etmek durumundadır. Devletin bu göreli özgürlüğü kentsel
111 Şengül, a.g.e., s. 31. 112 Ne kadar verimsiz olursa olsun planlama, sanayi kentlerinde sınıf çatışmasını denetim altına alan işlevsel bir mekanizma olarak görülür. Son olarak planlama, işçi sınıfını devletin çevreye müdahalesinin toplumda kendi çıkarlarının temsilini artırdığına inandıran ideolojik bir maske olarak görülebilir. Gottdiener, a.g.e., s. 135. 113 Gülalp, a.g.e., s.21.
72
alanda devletin düzenleme işlevini ön plana geçirmektedir. Bu işlevin alt
araçlarından birisi teknik uygulanabilirlilik ve toplumsal çıkarların dikkate
alındığı planlama sürecidir.
Planlamada bir yandan sorunlara rasyonel çözümler oluşturulurken bir yandan da
farklı toplumsal çıkarlar ile kentsel işlevlerin tutarlı bir bütün içinde ele alınması
gerekmektedir. Ancak topluluğun genel çıkarlarının korunduğu ya da bu genel
çıkarlardan oluşan bir planlamanın teknik yararlılığından söz edilebilir. Bu
nedenle planlama, sınıfların, grupların çıkarlarını resmileştiren ayrıcalıklı bir
araçtır.114 Belli çıkar gruplarının uzlaşma aracı olmaktan çıkıp toplumun yararına
ve toplum çıkarlarının gözetildiği bir planlama, egemen ideolojinin
inisiyatifindedir.
Planlamanın hangi toplumda, hangi amaçla ve nasıl yapıldığı önemlidir.
Planlamanın içeriğini toplumsal sistemin amacı (kişisel kâr ya da toplumsal
ihtiyaçların karşılanması) belirler. Eğer toplumdaki üretim kişisel kâr düzenine
göre işliyor ve üretim araçları özel mülkiyette bulunuyorsa, bu koşullarda ancak
endicatif (yol gösterici) kapitalist planlamadan söz edilebilir.115 Böyle bir
planlamada yeniden üretim ve üretilen şeylerin toplum içinde bölüşülme
koşullarında köklü bir değişiklik yapılamaz. Dolayısıyla kamu yararına olabilmesi
asla söz konusu değildir. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyet söz konusu ise
114 Castells, a.g.e., 1997, s. 115. 115 Ural, a.g.e., s.20.
73
toplumun genel çıkarı değil, mülkiyet sahibinin kârı belirleyici olmaktadır. Bu
koşullarda da bütün toplum yararına planlı bir gelişmeden söz edilemez. Ersoy116,
kapitalist üretim tarzında kent planlarının, toplumun özgür iradesini
yansıtmadıklarını belirtmektedir. Üretimin toplumsal gereksinimler için değil,
bireysel kâr için yapıldığı kapitalist üretim tarzının egemen olduğu bir toplumsal
yapıda hazırlanan kent planları, kamu yararını hedef almasına karşın, sistemin
getirdiği yapısal sınırlar içinde hareket etmek zorundadır. Bu nedenle de çoğu kez
hedeflediği amaçlara ulaşamaz. Ekonominin denetlenemediği sistemde, yapılan
tahminlerin dışında gerçekleşen olgular planın geçerliliğini ve gerçekleşme
olasılığını önemli ölçüde sınırlar. Bu durumda belirleyici olan kamu yararı değil,
piyasa mekanizması olmaktadır.
Son dönemlerde (1980’li yıllardan sonra) planlama yetkisine ilişkin tartışmalar 117
yapılmaktadır. Kentsel gelişmeyi denetleme amaçlı düzenlemeler taşınmaz
piyasasının işleyişini bozmakta, arsa ve konut fiyatlarında aşırı artmasına neden
olmaktadır. Bu yüzden yasal düzenlemeler olabildiğince azaltılmalı hatta
kaldırılmalıdır. Dowall’a göre arsa arzını denetleyen yasal çerçeve en aza
indirildiğinde mülk pazarı kendi işleyişinde kendi doğru çözümünü bulacaktır.
Evans, planlama kurumunu amaçsız, dar görüşlü bir planlama bürokrasisine
116 Melih Ersoy, “Özelleştirme ve Planlama”, Özelleştirme ve Kamu Arazileri, TMMOB ŞPO Yay., Ank., 1997, s. 22. 117 Dowall, Land Market Assessment: A New Tool for Urban Management; Alan Evans, “On Monopoly Rent”, Land Economics, 1991, S. 67 (1).
74
bırakılmış, oluşturduğu arsa fiyatları nedeniyle tüketicinin seçme özgürlüğünü
daraltan, uygulamadan yararlananların politik güçleri nedeniyle demokratik
sistemde düzeltilemeyecek bir kurum olarak tanımlamaktadır.
Devletin değişik kademelerinde yer alan ve düzenleyici bir eylem olan kent
planlaması farklı araçlara sahiptir. Nazım plan, uygulama planı, arazi kullanım
planları, vb. kentsel örgütlenme projelerinin resmileştirilmesidir. Merkezi
yönetim, planlama politikaları üzerinde kesin bir belirleyiciliğe sahiptir. Mekân
üretiminde etkin bir rol üstlenen belediyelerin başlıca aracı planlamadır.
Belediye, bu yetkisi ile özel bir mülkiyet alanını kamu malına dönüştürebilir veya
kamu malını özel mülkiyete devredebilir. Belediye meclisi, imar planında
yapacağı bir değişiklikle yeşil alanı konut alanına dönüştürüp özel mülkiyet
havuzuna katkıda bulunabilir. Yapı yüksekliklerini, yapı inşaat alanlarını artırma
ve eksiltme yetkisine sahip olan belediye, yapılaşmış bir bölgede rantın yeniden
kazanımını ve yeniden bölüşümünü düzenleyebilir. Mülkiyetindeki toprakları
satarak, belli amaçlarla ucuz arsa sağlayabilir. Kısaca belediye, kamulaştırmaya,
mülkiyet hakkını sınırlandırmaya, toprak fiyatlarını belirlemeye, belli alanlar için
özel düzenlemeler yapmaya kadar uzanan bir dizi yönetsel yetkiye sahiptir.
Kentsel siyasi bir süreç olarak, planlama (genel toplumsal belirlenimlere göre)
kent örgütlerinin, bunlar yoluyla da toplumsal ve ekonomik örgütlerin tümünün
karşı karşıya kaldığı çelişkiler ile eğilimlerin uzlaştırıldığı ve dolayımlı olarak
75
ifade edildiği bir ‘yer’dir.118 Uzlaşma, üretim tarzının yapısal yasaları çerçevesinde
gerçekleşmektedir; bu süreç hâkim sınıfların çeşitli gruplarını ve çıkarlarını
ilgilendirmektedir. Tam da bu noktada, bireylerin arsa üzerindeki çıkarları ile
toplumun arsa üzerindeki çıkarları arasındaki çelişkiden söz etmek yerinde
olacaktır. Bu iki zıt çıkarın bağdaştırılması ve uzlaştırılması, arsalardaki değer
artışlarını sağlayan devletin öncülüğü ile gerçekleşir. Çünkü değer artışlarına yol
açan şey, kamunun kendi eylem ve işlemleri sonucunda arsalar üzerinde imar
hakları yaratmasıdır. Bu artış karşılığında kazanılan değerlerin kamu ile bireyler
arasında bölüşülmesinde kamu, söz ve hak sahibi olarak (sadece) uzlaşmayı
sağlayabilir.
Oluşan kentsel rantların kaldırılabilmesi ya da sınırlanması için imar planları
veya kentsel arsa mülkiyeti aracılığıyla bazı çözüm önerileri getirilebilir:119 Kamu
çıkarı adına toprak faizlerine sınırlama getirilmesi; toprağın kentsel arsaya
dönüşmesiyle ortaya çıkan değer artışının vergilendirilmesi; toprak üstündeki
mülkiyetin iki boyutla sınırlandırılarak üçüncü boyuta ilişkin haklarda yeni
düzenlemeler getirilmesi; yapılaşma izninin tamamen kamunun hakkı olarak
görülerek değer artışının kamuya mal edilmesi; kentsel arsa mülkiyetindeki el
değiştirme nedeniyle ortaya çıkan değer artışlarına (vergilendirme yoluyla) mülk
118 Castells, a.g.e., s. 112 119Tuğrul Akçura, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, ODTÜ, Ank., 1981; Tamer Gök, Türkiye’de Đmar Planlaması, ODTÜ, Ank., 1980; Ruşen Keleş, ve diğ., Kentsel Toprak Rantının Kamuya Kazandırılması, Öteki Yay., Ankara, 1999; Đlhan Tekeli, “Kentsel Topraklarda Mülkiyet Kurumunun Varlığının Toplumsal Sonuçları ve Yeniden Düzenleme Olanakları Üzerine”, Kent Kooperatifçiliği Altıncı Teknik Semineri, Sarıgerme, 1991, Türkkent Yay. No: 4, Ank., 1991.
76
sahibinin el koymasının engellenmesi; spekülatif amaçlarla arsanın boş
tutulmasının önlenmesi; kamulaştırma yapılması, kent çevresindeki tarımsal
topraklarda parselasyonun sınırlandırılması; imar planı olmayan yerlerde hisseli
satışların önlenmesi, kent toprağının yerleşmeye açılmasında (kooperatif
mülkiyet ya da kent toprağının mülkiyetinin kamu elinde kalması, kent arsasının
uzun süreli kiralanması vb.) yeni mülkiyet biçimlerinin kullanılması gibi.
Ne var ki, kapitalist üretim altında özel mülkiyetin varlığının kaçınılmazlığı,
toprak rantının oluşum neden ve süreci, art-değerin oluşum süreci ve
planlamanın işlevi dikkate alındığında bu önerilerin sermaye ve -toprak
mülkiyeti arasındaki ilişki temelinde- kapitalizmin çelişkili zemininde
gerçekleşemeyeceği açıktır.
1.4. DEĞERLENDĐRME
Kapitalist üretim tarzının kendine özgü yapısı, sermaye-emek arasındaki ilişki,
artı-değerin yaratılma ve bölüşülme aşamaları, belirli toplumsal nitelikleriyle,
içinde bulundukları toplumsal süreci belirler. Kapitalizmin nihai ve tek amacı
olan artı-değer kapitalist tarafından emek gücü üzerinden elde edilir; ücretli
emeğin oluşabilmesi için özel mülkiyetin varlığı istenir ve artı-değerin gelişimi
meta üretimine bağlıdır. Öte yandan toprak rantı, üretime hiçbir katkısı olmadığı
halde sırf kullanım hakkını elinde bulundurması nedeniyle toprak sahibine, artı-
değerin bir kısmı olarak yapılan bir ödemedir. Ortaya çıkış koşulları toprak
77
rantının ardında üretim/mülkiyet ilişkilerinin varlığını ortaya koymaktadır. Bu
bağlamda toprak rantı, yalnızca toprak sahibine yapılan bir ödeme olarak
görülemez. Toprak rantı, toplumsal ilişkilerin bir sonucu olarak farklı üretim
tarzlarında farklı sınıflar arasındaki ilişkileri ifade etmektedir.
Toprakta özel mülkiyetin tekelci gücü ve bu gücün belirleyeceği uygun rant
kapasitesi olmadan toprak fiyatları var olamaz. Bir meta olarak (oluşturduğu ranta
göre satın alınan ve gelecekte gelir beklenen) toprak, bir sermaye biçimine
dönüşmekte ve sermayenin dolaşımı için açık bir alan olmaktadır. Toprak
pazarları yoluyla sermayenin dolaşımı, toprağın kullanımını düzenler, artı-değer
üretimi ile bağlantılı olarak emek gücünün düzenlenmesine ve farklı üretim
alanlarındaki kâr oranlarının eşitlenmesine yardımcı olur. Sermayenin toprağa
veya toprak aracılığıyla akışı, toprak mülkiyeti aracılığıyla ve rantın oluşumu ile
gerçekleşmektedir. Ne var ki, bir yandan da toprak sermayenin, sermaye akışına
koyduğu engel ve tekel ya da mutlak rant sermaye birikimi üzerinde olumsuz etki
yaratmaktadır. Dolayısıyla, mutlak ve tekel rantların minimum düzeyde
tutulması sermayenin çıkarı için son derece önemlidir.
Sermayenin toprak kimliğindeki dolaşımı, sonraki birikimleri yönlendirir ve
birikimin mekânsal uygulanışını yeniden düzenleyen belirleyici bir etken olarak
işlev görür. Toprak pazarlarının içselleştirdiği spekülasyonun -kapitalizmin
sürekliliği için gerekli olsa da- aşırıya kaçması sermaye için olumsuz sonuçlar
78
yaratabilir. Bu olumsuzluğuna rağmen, artı-değer üretimine katkıda bulunma ve
kapitalist sosyal oluşumların yapılanmasını koordine etme özelliğine sahip olması
nedeniyle, sermayenin topraktaki dolaşımının (toprak pazarının) devamı istenir.
Bu durumda devlet, spekülasyonu denetim altına almak için toprak kullanımı
düzenlemesinde etkin bir rol üstlenmek durumundadır. Kısaca, kapitalizm toprak
fiyatı ve toprak pazarları olmadan yapamaz ve toprak pazarı ve toprak fiyatlarında
oluşan kaçınılmaz spekülatif hareketler, yalnızca aşırı durumlarda, sistemin
olumsuz etkilenmesini önlemek için sınırlandırılmaktadır.
Toprak rantı kapitalist üretim sisteminin sürekliliğini sağlarken diyalektik bir
ilişki içinde kapitalist üretim sistemi toprak rantının varlığını ortaya çıkarır. Öte
yandan, ücretli emeğin yaratılmasını, toprak-sermayeyi dolaşıma girerek sanal
sermaye gibi işlem görmesini, sermayenin toprağa akışını, toprak pazarları
yoluyla sermayenin dolaşımını, kısaca kapitalist sistemin sürekliliğini sağlayan ve
kapitalizmin olmazsa olmaz bir öğesi olarak özel mülkiyetin varlığına şiddetle
gereksinilirken, bir paradoks olarak, özel mülkiyet kapitalizm için ayak bağıdır.
Çünkü bir yandan (özel mülkiyet nedeniyle oluşan) toprak rantı sayesinde hiçbir
artı-değer üretmeyen bir sınıfın (toprak sahiplerinin) artı-değerin bir bölümüne
el koyması, öte yandan rantın sermaye birikimi üzerindeki engelleyici ya da
yavaşlatıcı etkisi, kapitalizm için olumsuz sonuçlar yaratmaktadır. Ne var ki, özel
mülkiyetin kaldırılması, olumsuz etkisine rağmen, hem mülk sahiplerinin diğer
mülkiyet biçimleri üzerinde bir tehdit oluşturabileceği endişesiyle, hem de
79
kapitalist sistemin sonunu hazırlayacağı için olanaksızdır. Bu durum, kapitalist
üretim sistemi içerisinde toprak-mülkiyet ve sermaye çelişkisi olarak yerini
almaktadır.
Kentleşme kapitalizmin itici gücüdür; kapitalizm sürekliliğini kentleşme
aracılığıyla sürdürür. Kentleşme, gelişmiş kapitalizmin mekânı örgütleme
biçimidir ve kapitalizm mekân üreterek ve mekân üzerinde hâkimiyet kurarak
varlığını sürdürebilmektedir. Kapitalizmin gelişme süreci içerisinde mekân, kıt
bir metaa dönüşmüştür. Yapılı çevrenin kullanım ve değişim değerlerini aynı
anda, aynı zeminde barındırması (yapılı çevre öğelerinin kamu-özel ayırımı ya da
kullanım nitelikleri nedeniyle), onu özel bir meta biçimine sokmaktadır. Yapı
üretim sürecinin artı-değer (kâr) deposu olması sermayeyi, (özellikle de aşırı
birikim eğilimi ile kendini gösteren kriz dönemlerinde, krizi dengeleyici bir işlev
olarak) yapılı çevre yatırımına yöneltmektedir. Sermayenin yapılı çevrede
dolaşımı sırasında toprak sahipleri rant, inşaatçılar kâr elde ederken, finans
kuruluşları da sermayelerini artırır. Kent mekânı, sermayenin kendi çıkarı için
uygun gördüğü yapılı çevre yatırımları doğrultusunda değişir/biçimlenir.
Sermayenin, sürekli olarak hareketini kolaylaştıracak yeni mekânlar üretme
çabasının sonucunda -kapitalizmin eşitsiz gelişme olgusunun mekânda yansıması
olarak- gelişmiş ve az gelişmiş mekânlar aynı düzlemde yer alır.
Kentsel rant çalışmalarında farklı yorumlar yapılmaktadır. Mutlak rantı bir sınıf
80
tekel rantı olarak kabul eden veya rantların farklılıklarının mekânsal
yoğunlaşmalara bağlı olduğunu öngören yaklaşımlar vardır. Kentsel gelişmede
mutlak ya da tekel rantının hangisinin belirleyici olduğu konusunda tartışmalar
sürmektedir. Kent toprağına verilen imar hakları, özel mülkiyetin yarattığı tekel,
mutlak rantın ve toprağın konumundan kaynaklanan diferansiyel rantın
miktarını belirlemektedir. Bu olgu kentsel toprağın üzerinde farklı grupların
mücadelesine neden olmaktadır. Gerek sermayenin (toprağın ticareti yoluyla
dolaşıma giren sermaye de dâhil olmak üzere) mekânsal dolaşımını
kolaylaştıracak, gerek kentsel toprak üzerindeki mücadeleleri uzlaştıracak
önlemlere gereksinim duyulur. Tam da bu noktada (sermaye birikiminin
sürekliliğini sağlama ve piyasayı düzenleme rolü ile) devletin mekân
organizasyonuna yönelik müdahaleleri önem kazanmaktadır. (Kapitalist üretim
sistemi içerisinde yapılı çevre üretimi ile rant, sermaye ve devlet müdahalesi
ilişkisi Şema 2’de izlenebilir.) Devlet, sermayenin gelişimi için engel teşkil eden
arsa spekülasyonunu denetleme; arsa ve konut (rantın belirlenmesinde rolü olan)
fiyatlarını yönlendiren kredi ve faiz politikalarını belirleme; sermayenin girmek
istemediği kentsel yatırımları üstlenme; sermayenin mekânsal hareketliliğini
sağlayacak yasal çerçeveyi oluşturma ve planlama aracılığıyla toprak
kullanımlarını düzenleme vb. gibi uygulama mekanizmaları ile devreye
girmektedir.
Kentsel arenada çarpışan güçlerin uzlaşma aracı ve rant oluşum ve paylaşımının
81
yasal belgesi olarak planlama, devlet müdahalesinin önemli bir aracıdır. Planlama
aracının özel mülkiyetin sınırlandırılması yönünde mi kullanacağı yoksa toprak
rantını artırıcı yönde ve belli sermaye gruplarının elinde toplanmasını sağlayacak
şekilde, özel mülkiyete mi hizmet edeceği sorusunun yanıtı, kapitalist üretim
sisteminin nihai amacı temelinde açıktır. Böyle bir durumda planlamanın işlevi
(kentsel toprak üzerinde özel mülkiyet-toprak ve sermaye çelişkisi/çatışmasının
izin verdiği ölçüde) düzenleyici olmaktan öteye geçemez.
Şema 2: Kapitalist Üretim Sistemi Đçerisinde, Yapılı Çevre Üretiminde Rant,
Sermaye ve Devlet Müdahalesi Đlişkisi.
Kentsel büyüme bir şekilde rantsal değer (Sınıf tekeli bağlamında mutlak rant ve
tekel rantı, kullanımı belirlemektedir.) veya sabit sermayede artış sağlarken aynı
82
anda artı-üretimin ortadan kaldırılması için de ortam yaratır. Büyüme
gerçekleşirken, beklenti, toprak ve mülk değerlerinin yükselmesi ve sabit sermaye
varlıklarının üretim olanaklarının kullanılabilmesi yönündedir. Bu nedenle,
kentin gelişimi/büyümesi desteklenmektir. Kentsel gelişmeyi diğer öğeler
i(ekonomik, kültürel, sosyal gelişme) göz ardı ederek sadece yapılı çevre üretimi
ile sınırlı tutmak kent mekânı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur. Salt (değişim)
değer elde etmek amacıyla, başka hiçbir şey denetlenmeden sadece fiziksel çevre
üretilmesine yönelik uygulamalar, kıtlığın ve rantların artmasına neden olur.
Toprak rantının varlığı, sermayenin yapılı çevredeki amaçlı hareketi ve buna
bağlı olarak yapılı çevre üretimine yönelik devlet müdahalesi, kent mekânının
biçimlenmesini/gelişimini doğrudan etkilemektedir. Kapitalist ekonomide
toprağın kullanıma açılması ile rant ve (değişim) değeri oluşumu spekülasyon,
aşırı değer yükselmeleri, yapay oluşturulabilen kıtlık vb. ne neden olmaktadır. Bu
olumsuzlukların giderilmesi için, uygulanacak sosyo-ekonomik politikalarda
kullanım değerinin ön plana çıkarılması önerilmektedir. Ne var ki, kapitalist
üretim sisteminin sürekli, daha fazla artı-değer (kâr) mantığına uygun olarak, rant
bir şekilde elde edilecektir. Dolayısıyla, bu üretim sistemi içerisinde kullanım
değerini ön plana çıkarma çabaları sonuca ulaş(a)mayan, iyi niyetli çabalar olarak
kalacaktır. Bu durumda, sadece mekân oluşumunda daha fazla kâr mantığı ve
ulusal çıkar arasındaki dengeden söz edilebilir. Bu denge, toplumsal
ilişkilerin/üretim ilişkilerinin yapısına bağlı olarak gerçekleşebilir.
83
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
TÜRKĐYE KENTLERĐNĐN MEKÂNSAL GELĐŞĐMĐNDE
DEVLET MÜDAHALESĐ ve KENTSEL RANTLAR
Kentsel mekândaki gelişim/değişimler hiç kuşkusuz kesintisiz değildir, ya da
değişen ekonomik yapılanmayla birlikte aniden ortaya çıkmaz; bunlar, farklı
bileşenlerin etkilediği bir süreçtir. Devlet müdahaleleri ya da sermaye birikim
biçimi değiştiği halde kentsel gelişmenin/değişmenin kesintisiz sürekliliği ve
kentsel rantların kapitalist üretim sistemi içerisindeki varlığının devam etmesi
kentlerin gelişiminin tarihsel süreç içerisinde incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
Devlet müdahalesi kent mekânlarının, makroformlarının oluşmasında son derece
belirleyicidir. Mekân örgütlenmesinde devletin rolüne vurgu yapılması, dikkati
devletin sermaye birikiminin sürekliliğini sağlama işlevine çekmektedir. Bunun
yanı sıra kentsel rantların birikim biçimlerinin hareket yasalarına göre
belirlendiği kabulü, kentsel gelişmenin deviniminde sermaye birikim süreçlerini
ön plana çıkarmaktadır.
Türkiye ekonomisinin tarihsel gelişiminde farklı sermaye birikim süreçleri ya da
84
aynı sermaye birikim biçimi içerisinde farklı ekonomik politikaların uygulandığı
dönemler yaşanmıştır. 1954 yılı öncesinde ekonomi politikalar farklılaşsa da
sermaye birikim biçimi değişmemiştir. Ancak, 1954 ve 1980 tarihleri ülkede yeni
birikim rejimlerine geçiş tarihleridir. Bu nedenle, Türkiye kentlerinin tarihsel
gelişim süreci sermaye birikim biçiminin değiştiği dönemlere ayrılarak
irdelenmektedir.
Türkiye’nin sermaye birikimi süreci ilk dönem 1923–1954 arası (içe yönelik
sermaye birikim biçimi olarak ticari sermaye birikim süreci); ikinci dönem 1954–
1980 (içe yönelik bir başka sermaye biçimi olarak sanayi sermaye birikim süreci)
ve 1980’den günümüze (dışa dönük sermaye120 birikim süreci) olarak yapılmıştır.
Her dönemde, öncelikle dönemin sosyo-ekonomik panoraması, birikim biçimi
açısından verilmektedir. Ardından her dönem, kentsel gelişmeyi ilgilendiren
devlet müdahaleleri; imar yasaları, kentsel kurumsal yapılar ve konut
sektöründeki yasal çerçeve temelinde incelenmektedir.
120 Fuat Ercan, “Çelişkili Bir Süreklilik Olarak Sermaye Birikimi–1 (Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Dinamiklerinin Anlaşılması Đçin Marksist Bir Çerçeve Denemesi)”, Praksis, S. 5, Kış, 2002, s. 55. “Türkiye’de sermaye birikim sürecini tarihsel olarak iki başlık altında incelemek mümkündür: Sermayenin toplam döngüsü ve birikim sürecinin içe yönelik gerçekleştiği dönem ile sermaye birikim sürecinin dünya sermayesinin toplam döngüsüne eklemlenerek gerçekleştiği dönem. Đçe yönelik sermaye birikimi dönemin uluslararası güç ve sermaye dinamiklerinden yalıtıldığı bir dönem olarak düşünülmemelidir. Tam tersine, içe yönelik sermaye birikim biçimi başından itibaren daha çok uluslararası üretken sermayenin belirleyici olduğu bir çerçevede gerçekleşmiştir. Fakat içe yönelik sermaye birikim süreci, diğer yandan ülke içinde kapitalist ilişki ve yaşam ortamının sağlanması için temel belirleyici olmuştur. Özellikle sermaye birikiminin ülke içinde gerçekleşmesi için para ve ticari sermayenin belirleyiciliğinden üretken sermayenin belirleyiciliğine geçiş tam da bu dönemde gerçekleşmiştir. 1980’li yıllarda dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi temel strateji olarak belirleyen sermayeler aynı zamanda 1920’lerden itibaren para, ticari ve üretken sermaye donanımını sağlayan sermayeler olmuştur.”
85
2.1. 1923–1954 ARASI
2.1.1. Sosyo-Ekonomik Panorama:
Cumhuriyetin kurulması ile bağımsız ve modern bir toplum, bir ulus-devlet
hedefleyen yeni oluşum sürecinin öncelikli ve temel politikası, ulusal
burjuvazinin yaratılmasıdır. Sürecin başladığı zeminde, yeterli sermaye birikimi,
işgücü ve pazar koşulları yoktur ve hemen her alanda güçlü feodal ilişkiler vardır:
Ülkenin sanayi düzeyi hem üretim hacmi hem de üretim yapısı bakımından çok
düşüktür. Az sayıdaki modern fabrikalar, bankalar ve ulaşım işlerinin tamamı
yabancıların elindedir. Kapitalist mülkiyetlerin olmayışı feodal üretim biçimlerini
ve ağalık sistemini sürekli kılmaktadır. Bu koşullar içerisinde ulusal ekonominin
inşası ve ulusal burjuvazinin oluşturulması için önemli adımlar atılmıştır.
1923 tarihli İzmir İktisat Kongresinde, daha çok yüksek bürokrasi ve mebuslardan
derlenen işçi ve sanayici üyelerin yanı sıra egemen iki sınıfın, büyük toprak
sahipleri ve tüccarların temsilcileri çoğunluktadır. Kongrede alınan kararlara göre
kalkınmacı, yerli ve yabancı sermayeye ve piyasaya dönük, çiftçiyi özendirici,
ekonomik hayatın denetiminin milli unsurlara geçmesini kolaylaştırıcı ve ılımlı
bir korumacılığı öngören politikalar uygulanacak121; liberalizm, yani özel girişim
desteklenecektir.122 1920’lerin başından itibaren hızlı bir ekonomik büyüme
gerçekleşmiştir. “Bu yüksek ekonomik büyüme hızını sağlayan en önemli sektör
tarım olmuştur. Nüfusun % 80’i köylüdür ve ekonomi tarım önceliklidir. 1924–29 121 Boratav, Türkiye Đktisat Tarihi: 1908–1985, s. 34. 122 Gülalp, Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet, s. 30.
86
döneminde tarımdaki hızlı artış, yıllık ortalama % 15’e ulaşan ekilebilir alanların
genişlemesiyle elde edilmiştir. Yüksek büyüme hızının ikinci etkeni altyapı
yatırımlarıdır. 1924–37/38 arasında uygulanan demiryolu politikası123 altyapı
yatırımlarının en önemli alanlarından biri olmuştur. 1924–40 arasında yeni
yapıların gelişmesiyle birlikte altyapı yatırımlarının süreklilik kazanması
ekonominin büyüme hızının belli bir asgariden aşağı düşmesini önlemiştir.
Yüksek büyüme hızının üçüncü bileşeni sanayidir. 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi
Kanunu ve 1929 tarihli Gümrük Kanunu 1924–40 arasında özel kesim
sanayisindeki hızlı gelişmenin etkeni olmuştur.124 Sanayide kamu gelişmesi 1933
sonları ve 1934’te başlamış; kamu yatırımları ithal ikamesi programları ile (sanayi
programları ) gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Yeni yatırımlar, o dönemde gayri
safi milli hâsılanın % 10’u düzeyindedir. Makine teçhizat yatırımları, basit
malzeme ve teçhizatlara yapılmıştır. İnşaatlar demiryolu, basit karayolu, kent
yapıları, basit sulama projelerini kapsamaktadır”125
1923–1946 yılları arasında ekonomideki büyüme dönemleri Tablo 1’de izlenebilir.
Pamuk, eldeki verilerin Dünya Bunalımı koşullarında sanayi sektörünün kent ve
123 Ekonominin işlerliğini sağlayacak, üretim ve dağıtımını gerçekleştirecek haberleşme ve ulaşım ağı “milli maksatlara göre ve milli para ile” kurulmalıdır. 1925 ile 1931 yılları arasında 1854 km demiryolu döşenmiş, 1488 km demiryolu millileştirilmiş ve 1300 km karayolu yapılmıştır. Somer Ural, “Türkiye’nin Sosyal Ekonomisi ve Mimarlık 1923–1960”, Mimarlık, S. 1–2, Ocak-Şubat 1974, s. 23. 124 Teşvik-i Sanayi Kanunundan yararlanan sınaî kuruluşların sayısı 1927’de 322 iken 1933 yılında 1473’e çıkmıştır. Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, Kitap 3, Belge Yay., Đst., 1992, s. 122. 125 Bilsay Kuruç, “Cumhuriyet Döneminde Đktisat Politikaları Üzerine Gözlemler”, Bilanço 1923-1998, Tarih Vakfı Yay., Đst., 1999, s. 22, 23.
87
ülke ekonomisinin güçlü sayılabilecek bir genişleme içinde olduğunu göstermekle
birlikte devlet sanayi işletmelerinin kent ekonomisine ve ülke ekonomisine
katkısının sınırlı kaldığını belirtmektedir.126 1929 yılı sonrasında başlatılan
korumacılık politikası kent ekonomisinin canlanmasında önemli rol oynamış,
1930’lu yılların kent ve ülke ekonomisinin güçlü performansının kaynağı tarım
sektörü olmuştur.
TABLO 1: Türkiye Ekonomisinde Büyümenin Dönemlenmesi, 1923–1946
Ort. Yıllık Büyüme Hızı (%) 1923–1929 1929–1939 1939–1946 1923–1946 Nüfus 1.7 2.2 1.2 1.9 GSMH 10.3 5.2 -2.0 4.6 Kişi Başına GSMH 8.4 3.0 -3.2 2.6 Tarım 13.6 4.4 -1.4 4.9 İmalat Sanayi 7.2 5.2 -3.0 3.3 İnşaat Hariç Toplam Sanayi 10.2 5.7 -2.6 4.5
Kaynak: Pamuk, a.g.e., s. 36.
1920’li yılların yüksek büyüme hızı ile beraber Türkiye’nin dünya pazarıyla olan
ticari ilişkileri de büyümüştür. 1920’li yıllar Türkiye’nin sınıf yapısında (ticaret ve
toprak sahipliğinin egemenliği) ve uluslararası işbölümündeki (tarım ülkesi
olarak) yerinde herhangi bir değişikliğe yol açmamıştır.127
1930’larda dünyanın içinde bulunduğu Büyük Bunalım Türkiye’de yeni bir
yapılanmaya neden olmuştur. 1930’lar döneminin iki özelliği, ekonominin içe
kapanması ve devlet öncülüğünde hızlı sanayileşmedir. İçe dönük sanayileşme
126 Şevket Pamuk, “Dünya Đktisadi Bunalımı ve 1930’lara Yeniden Bakış”, Bilanço 1923-1998, Tarih Vakfı Yay., Đst., 1999, s. 36, 37. 127 Gülalp, a.g.e., s. 30.
88
yalnızca geleneksel ihraç ürünlerine yeniden iç pazar yaratmakla kalmayacak,
ayrıca dışarıdan ithal edilemeyen temel tüketim malları ihtiyacının yerli üretimle
karşılanmasını sağlayacaktı. Bunu sağlayacak bir burjuvazinin olmayışı devletin
bir girişimci olarak harekete geçmesini, yani devletçiliği zorunlu kılıyordu.
Dünyadaki bunalımın sonucunda uluslararası meta dolaşımının sekteye uğraması,
egemenlikleri tamamen bu dolaşımda tuttukları yere dayanan sınıflar açısından
bir krizin doğması anlamına geliyordu. Krizin çözümü, meta dolaşımının
içselleştirilmesi idi.128 Buna uygun olarak devletin resmi politikası, devlet
işletmeleri tarafından uygulanan ve yerli girdilere dayalı bir ithal ikamesi
olmuştur. Bu politika 1930’lu yıllarda görece başarıyla yürütülmüştür. Özellikle
kamu hizmetleri alanında, yabancı sermayenin ulusallaştırılmasına yönelik
adımlar atılmıştır. Türkiye, bu on yıl boyunca dış ticarette sürekli bir fazla
vermeyi başardığı gibi ekonomisini canlandırıp belirli bir sınaîleşme oranı (Bkz.
Tablo 2) tutturmayı da başarmıştır.
TABLO 2: Milli Hâsıla Đçinde Ana Sektörlerin Payları, 1927 ve 1938 (%)
1927
1938
Tarım 67 48
Sanayi 10 16
Hizmetler 23 36
Kaynak: Yerasimos, a.g.e., s. 141.
1930’ların sonunda sınıf yapısı değişmeden kalmıştır. Sanayi burjuvazisi
128 Gülalp, a.g.e., s. 30.
89
denebilecek bir kesim hâlâ yoktur; kırsal kesimdeki toplumsal ilişkilere
dokunulmamıştır. Tüm prekapitalist üretim ilişkilerinde olduğu gibi iç ve dış
ticaretle uğraşan eşraf, tüm teşviklere rağmen sınaî yatırıma girmemiş, birikimini
gayrimenkule yatırmayı tercih etmiştir.129 Gülalp’ın ifadesiyle, “Başlangıçta
bunalımdan ağır bir şekilde etkilenen egemen sınıflar daha sonra, devlete karşın
değil, tam tersine devlet sayesinde eski konumlarına yeniden kavuştular.”130
1939’da İkinci Dünya Savaşı başladığında Türkiye, devletin gerek altyapı gerekse
ara ve sermaye malları sanayilerine kaymasını, önceden kurulmuş kitlesel
tüketim malları sanayilerinin özel sektöre devredilmesini öngören İkinci Beş
Yıllık Sanayileşme Planını uygulamak üzereydi. Ancak, savaş nedeniyle bu
planlar bırakılmış ve hükümet olağanüstü önlemlere başvurmak zorunda
kalmıştır. Türkiye savaş ekonomisi koşullarını yaşamıştır. Kaynaklar seferberlik
çabalarına yöneltildiği için, Tablo 1’de görüldüğü gibi, sınaîleşme sürecinde ve
tarımsal üretimde gerileme olmuştur.
Savaşın başlamasıyla ithalatta kısıtlamalara gidilmesi, 1940 yılında yerli sınaî
üretim alanında büyük bir atılımın gerçekleşmesine yol açmıştır. Ne var ki,
giderek artan hammadde kıtlığı, sınaî üretimin 1941 ve 1942 yıllarında düşmesine
neden olmuştur. 1943–1945 arasında fiyatlardaki artış sınaî üretimi desteklese de
129 Metaın dolaşım sürecinin para-sermaye ile başlayıp para-sermaye ile bittiği yerde zanaat üretimine egemen tüccar, sınaî üretime girmeyecek ve ilkel kapitalist birikime katkısı olmayacaktır. Ünal Nalbantoğlu, “Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Yükselen Orta Sınıf Üzerine”, Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ank., 1984, s. 289. 130 Gülalp, a.g.e., s. 31.
90
1945’te dünya pazarlarının yeniden açılmasıyla gerileme tekrar başlamıştır.131
(Bkz. Tablo 3)
TABLO 3: 1940–1945 Yılları Arasında Tarım ve Sınaî Üretim Đndeksleri
Yıl Tarım Üretim Đndeksi 1939:100
Sınaî Üretim Đndeksi 1939:100
1940 90.5 108.2 1941 98 107.3 1942 86 94.2 1943 81.9 103.5 1944 70.4 116.2 1945 89.5 115.4
Kaynak: Yerasimos, a.g.e., s. 151.
Savaş koşullarında ekonominin mutlak anlamda daralması birikim sürecini
yavaşlatmamıştır: Savaş ekonomisi vurgunculara fırsat vermiş, gıda maddelerine
ve hammaddelere olan dış talebin aratması sonucunda Türkiye’nin ihraç
ürünlerinin fiyatı yükselince üreticiler ve ihracatçılar beklenmedik kazançlar elde
etmiştir. İçerideki darlık hükümetin seferberlik harcamalarından kaynaklanan
aşırı enflasyonla birleşince karaborsa ve spekülasyon artmıştır. Tarım ve ticaret
sermayesi, savaş döneminden benzeri görülmedik birikim oranlarıyla çıkmıştır.132
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya, ABD hegemonyasında yeni bir sürece
giriyor ve Türkiye, bu süreçte kendine bir yer bulmaya çalışıyordu. Savaştan
hemen sonra başlayan liberalleşme süreci egemen sınıfların, yani toprak sahipleri
131 Yerasimos, a.g.e., s. 151. 132 Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, Đletişim Yay., Đst., 1999, s. 157; Gülalp, a.g.e., s. 32.
91
ile ticaret sermayesinin çıkarlarına zarar vermiyordu. 1946’da Türkiye’nin IMF
üyeliğine kabul edilmesini (1947 yılında kabul edildi.) sağlamak için
devalüasyondan dış ticaretin liberalleşmesine kadar pek çok ekonomik uygulama
gerçekleşmiştir. 1947 yılında Marshall yardım programına girme hakkını
kazanmak için hazırlanan raporda (1947 Planı), Devletçi Dönemin öncelikleri
bırakılmaktadır. Öncelik tarımsal gelişmeye ve ihracatın desteklenmesine
verilecek, devletin kaynakları pazarların genişletilmesi düşünülerek taşımacılık
ve iletişim alanlarındaki altyapı yapımına kaydırılacak, mali kaynaklar dış kredi
yoluyla bulunacaktı. 133
1947–1953 yılları arasında, Marshall Planı çerçevesinde -ABD başta olmak üzere-
uluslararası kuruluşlardan bağış ve borç olarak Türkiye’ye gelen paralar, aynı
dönemin sonunda GSMH’nin % 5’ini bulmaktadır.134 (Bkz. Tablo 4)
TABLO 4: 1947- 1953 Yılları Arasında Türkiye’ye Verilen Paralar (Milyon Dolar)
Bağış Borç
ABD 249.7 125.6
Uluslararası Para Fonu 35
Dünya Bankası 59.4
Avrupa Ödemeler Birliği 55.0
Özel Çekme Hakları 133.0
Kaynak: Yerasimos, a.g.e., s. 181.
133 Gülalp, a.g.e., s. 33. 134 Yerasimos, a.g.e., s. 181.
92
Türkiye, 1930’ların tersine, 1947’den itibaren yabancı sermaye konusunda daha
da liberalleşen yasaları yürürlüğe koymaya başlamıştır.135 1950’lerin ilk yıllarında
liberalleşme doruk noktasındaydı. Traktör ve diğer tarım araçlarının ithalinde
kullanılan ve öncelikle ABD’den gelen dış krediler, Kore Savaşı nedeniyle dünya
pazarında meydana gelen patlama, tarımsal üretimin ve ihracatın büyümesini
sağlamıştı.
1950’li yıllarda ekonomik büyüme belirleyicidir ve milli gelir artışları ön plana
çıkmaktadır. Tarım sektörü 1940’ların ikinci yarısından 1955’e kadar traktör
sayesinde gelişmekte, altyapı yatırımları büyük bir hız kazanmaktadır. Sulama,
enerji ve iletişim yatırımlarındaki ve kent yapılarındaki artışla beraber altyapı
yatırımları 1960’a kadar önemli bir ilerleme kaydetmiştir. 1940’ların başından
itibaren demiryolu yerine karayollarına yatırım yapılmaya başlanmıştır.136
Özel sanayi 1945’ten sonra sürekli bir gelişme göstermiştir. 1950–60 dönemindeki
sınaî yatırım projelerinin çoğunu, Amerikan yardım kuruluşlarının ve Dünya
Bankasının himayesi altında kurulan Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası finanse
etmiştir. Sanayiye verilen banka kredisinin uluslararasılaşması, Türk sermayesinin
135 1951 yılında Dünya Bankası tarafından Amerika'dan gönderilen uzmanların hazırladığı “Baker Raporu”; Türkiye’nin bir tarım ve hammadde memleketi olarak kalmasını ve yabancı sermaye ithalini kesin bir dille dikte etmekte ve Türkiye’deki ekonomik faaliyetin sınırlarını belirtmektedir. Tüketim maddeleri ve küçük meta üretimi koşullarının sürdürülmesi önerilmekte, yeni dönemde üretilecek inşaat malzemeleri çimento, tuğla, kiremit ve cam ile sınırlandırılmaktadır. Ural, a.g.e., s. 47. 136 Karayollarının yapımına öncelik verilmesi, Türkiye’nin gelişme ihtiyacından önce Türkiye karayollarının Amerikan askeri gücüne ulaşım kolaylığı sağlamak için Sovyet sınırına kadar uzanması gibi bir noktadan hareketle başlamıştır. Kuruç, a.g.e., s. 30.
93
uluslararasılaşmasını sağlayan mekanizma olmuştur.137 Özel kesime çeşitli
kanallardan sağlanan teşvikler, giderek artan bir oranda, 1950’lerden 1970’lere
kadar bu kesimi destekleyen etkenler olacaktır.
Tarım sektörü, 1950’lerin ilk yarısında, yıllık ortalama % 15’e yaklaşan büyüme
hızı ile sürmüştür. 1950’lerin ortasından itibaren tarım kesiminin büyüme hızında
önemli düşüşler görülmektedir. 1950’lerin ortasından itibaren ekilebilir alanların
sonuna gelinmiş; tarım sektörü, Türkiye’nin gelişmesindeki öncülüğünü
bırakmaya başlamıştır.
1950’lerin ilk yarısında ekonominin dışa açılmasının ardından gelen krizle
birlikte 1950’lerin ikinci yarısından itibaren yeni bir dönem başlayacaktır.
2.1.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Đlk Birikim Sürecinde)
Kentsel Rantlar
“Bağımsız, kapitalist bir devlet oluşturma kurgusu içerisinde Ankara, modern bir
başkent olarak yerini almalıdır.” Bu düşünce, dönemin ilk yıllarında imar
faaliyetlerini öncelikle ve yoğun olarak Ankara’ya yöneltmiştir. Ankara’nın imarı
ve planlı gelişmesinin sağlanması138 için kent özelinde çıkartılan yasalar ve
uygulamalar, daha sonra tüm ülke genelinde işlerlik kazanacaktır.
2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Yasası”nın çıkarıldığı 1933 yılında, “devlet
137 Keyder, a.g.e., s. 195. 138 Ankara’nın imar süreci için bkz. Üçüncü Bölüm.
94
öncülüğünde gelişme” dönemi başlamıştır. Bu yasa ile tüm belediyelere imar
planı yaptırma zorunluluğu getirilmiş, yapılan imar planlarını onaylama yetkisi
ise Ankara İmar Müdürlüğü’ne verilmiştir. 1950'lere kadar hazırlanan imar planı
sayısı 120 civarındadır ve Türk Şehirciliğini yaratma çabaları söz konusudur.139
Yasada yapı ölçeğine sınırlamalar getirilmekte; kent mekânlarının sağlık ve fen
kurallarına uygun hale getirileceği, yeşil alanlar gibi kamuya açık yerlerin
dışındaki alanların kamulaştırmaya tabi olacağı yer almaktadır. Yasanın içeriği,
devletin geri kalmış bölgelerin geliştirilmesi hedefine koşuttur. Öte yandan
yasada, belediyelerin ellerindeki arazileri özel mülkiyete aktarmalarına olanak
sağlayan bir maddeye yer verilmiştir. Bu madde, devletin kendi mülkiyetindeki
alanları kullanmak/işletmek yerine kentsel rantlardan gelir elde etmeyi
amaçladığını göstermektedir.
Ekonomi yazarı Cemil Alaaddin Topçubaşı’na göre,140 “Cumhuriyetin kurucuları,
taşınmaz sahipliği ve servet birikimi arasındaki bağın güçlenmesinde yarar
görmektedir. Nitekim Türkiye’de Avrupa’da olduğu gibi mülkiyet çokluğundan
değil yoksulluktan sıkıntı çekilmektedir. Servet birikimi en az elli yıl sürmelidir.”
Aynı zamanda dönemin İstanbul milletvekili olan Topçubaşı'nın sözleri devletin
görüşünü yansıtıyor ise spekülasyonun, önlenmek şöyle dursun, neredeyse teşvik
139 Yapı ve Yollar Yasası için 1905 yılında Fransa'da kabul edilen imar yasası esas alınmıştır. Yasa ile nüfusu 10 binden yukarı olan beldelerin hâlihazır planlarının beş yıl içerisinde düzenlenmesi ve gelecekteki gelişim planlarını yapmaları zorunluluğu getirilmektedir. Ural, a.g.e., s.39. 140 Cemil Alaaddin Topçubaşı, “Kooperatif Evleri", Karınca Dergisi, 1935, s. 47–49. Aktaran Gönül Tankut, Bir Başkentin Đmarı, ODTÜ, Ank., 1990, s. 272.
95
edildiği bile söylenebilir.
Dönemin devletçilik politikasına koşut olarak, 1930 yılına kadar yabancı şirketler
aracılığıyla gerçekleştirilen kentsel altyapı ve kamu hizmetlerinin bu dönemde
devletleştirilmesi söz konusudur.141 Belediyelerin daha fazla gelir elde etmelerine
olanak sağlamak üzere yabancı imtiyazlı şirketlerin boşalttıkları alanlar
belediyelere devredilmiş ve finansmanı örgütleyici bir kurum olarak Belediyeler
Bankası (1933 tarihinde) kurulmuştur.142 Devlet kaynaklarının belediyeler
arasındaki dağılımı büyük belediyeler lehinedir. Sınaî birikim için gerekli
koşulların yaratılması amacıyla, küçük kırsal belediyelerden büyük kentsel
belediyelere Belediyeler Bankası aracılığıyla kaynak transferi yapılmıştır.
Devletçilik politikasına koşut olarak, belediyelere verilen kamulaştırma yetkisi
çok sınırlı tutulmuş, taşınmazlardaki değer artışları vergilendirilmemiş ve imar
uygulamaları yönetsel sözleşme ve ihale yoluyla gerçekleştirilmiştir.143
Kentsel hizmetlerin büyük bir bölümü devlet ihaleleri yoluyla elde
edilmektedir.144 Ankara başta olmak üzere tüm ülke genelinde acil gereksinimlere
141 Bu dönemde belediyelerin ticari ve sınaî girişimlerde bulunarak daha fazla gelir elde etmesine yönelik uygulamalar söz konusudur. Kamu hizmetlerinin belediyeleştirilmesi, bir çeşit “belediye devletçiliği”, dönemin iktisat politikası gereğidir. Can Hamamcı, “1930-46 Tek Parti Dönemi Belediyeciliği: Genel Bakış”, Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl, Metropol Đmar A.Ş., IULA-EMME, Ank., 1990, s. 156. 142 Adalet Alada, “Türk Belediyeciliğine Kronolojik Yaklaşım 1930–1990,” Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl, Metropol A.Ş.-ĐULA-EMME, Ank., 1990, s. 123. 143 Birgül Ayman Güler, Yerel Yönetimler - Liberal Açıklamalara Eleştirel Yaklaşım, TODAĐE, Ank., 1992, s. 61. 144 “… hükümet işlerine ortak girmeye karar verdik. Emin Bey ile ilk işimiz Ankara Belediyesi Temizlik Müdürlüğünün 500 süpürge işine girmek oldu. …. O sıralarda belediye tarafından Yenişehir’de konut yapımına karar verildi. Bunları müteahhitlere ihale ediyorlardı. Ankara’da o
96
cevap verecek resmi ve yarı resmi kuruluşlara ait binalar, bakanlıklar, milli
savunma, hükümet konakları, eğitim yapılarını kapsayan yoğun bir inşaat
faaliyeti sürdürülmüştür. Sayısı hızla artan resmi binaların inşaat ihaleleri kimi
zaman yabancı, kimi zaman yerli müteahhitlere verilmektedir.145 Keyder, 1931 ile
1940 yılları arasında ülke genelinde kurulan şirketlerin yüzde 74,2’sinin
kurucularının bürokratlar olduğunu ifade etmektedir.146 Keyder’e göre bunun
nedeni, bürokratların siyasi nüfuzlarını kullanarak devlet ihalelerinden ve arazi
spekülasyonundan elde ettikleri olanaklardır. Savaş döneminde karaborsacılık ve
aşırı spekülasyon yeni savaş zenginleri yaratmış; tüccarlar bu dönemde önemli
boyutlarda birikim elde etmiş, mülk gelirleri artmıştır. 147
Belediyeler tarafından yaptırılan ilk apartman yapıları, devlet tarafından
yaptırılan memur evlerinin, köy evlerinin148 ve işçi evlerinin dışında memurların
kredi yoluyla ev yapmaları teşvik edilmiş ve yapı kooperatifleri kurulmuştur.
Memur evleri ile ilgili inşaat faaliyetleri memurların çok küçük bir kesimini
oluşturan bürokrat kesimin ev sahibi olması ile sınırlı kalmıştır.
zamanın en büyük müteahhidi Nafiz Kotan Bey’di. Bu bey ile o zamana göre çok büyük işler yaptım ve para kazandım. Bütün devlet erkânı Nafiz Bey’in yazıhanesinde, akşamları da Nafiz Bey’in ziyafetindeydi. Nafiz Bey Ankara’nın bayındırlığında çok önemli işler aldı.” Vehbi Koç, Hayat Hikâyem, Apa Ofset, 1974, s. 41, 48, 49. 145 “1932 yılında …. Ankara Numune Hastanesinin yalnız beton kısmı Retliech Berger adında bir Alman şirketine ihale edilmiş, …(diğer) işlerin tamamı birden ihaleye çıkarıldı. … ihale evrakı tasdik edilmek üzere Sağlık Bakanı Refik Saydam Bey’e gönderildi. “… Türkler bu işi yapamazlar ancak yabancı bir firma ile ortak olduğunu ispat edersen bu işi size verebilirim” dedi. Almanya’da bulduğumuz firma, hiçbir sorumluluğa girmemek, göndereceği mühendisin ücretlerini de bizim ödememiz şartıyla 20.000 liraya adını verebileceğini söyledi.” Vehbi Koç, a.g.e., s. 51. 146 Keyder, a.g.e., Đst., 1999, s. 149. 147 Boratav, a.g.e., s. 68. 148 40.000 köyü bulunan Türkiye’de 1935 yılına kadar sadece 64 adet örnek köyde inşaat faaliyeti söz konusudur. Ural, a.g.e., s. 40.
97
Ankara’daki memurlara mesken ödeneği verilmesini öngören 1929 tarihli 1452
sayılı Kanunun çıkarılmasını (Bu ödenek 1951 yılında kaldırılmıştır.) Fehmi
Yavuz şöyle yorumlamaktadır: “… kanunun çıkarılmasını arsadan, emlakten
büyük çıkar sağlama yoluna girmiş nüfuzlu kişilerin, amaçlarına ulaşmak
açısından büyük bir başarı saymak gerekir.”149
1926 yılında kurulan Emlak ve Eytam Bankası, konutsuz halka uzun vadeli, düşük
faizli kredi açmak, yapı ve yapı malzemesi üretimi ve ticareti yapmak, konut
yaparak peşin ve taksitle satmak gibi amaçlarla donatılarak 1946 yılında Emlak
Kredi Bankasına dönüştürülmüştür....150 Ucuz konut üretmek amacıyla kurulan
Emlak Kredi Bankasının konut yapımı eylemleri amacına ulaşmamış; konutlar üst
gelir grupları için inşa edilmiş, bahçeli konutların yerini çok katlı bloklar ve geniş
daireler almaya başlamıştır. 1950'lerin ortasına kadar devlet sübvansesi ile ucuz
arsa sağlanarak orta sınıfın konut sahibi olması teşvik edilmiş; kentsel toprağa
olan talep genel ekonomideki değişken enflasyonist ve ekonomik büyüme
oranları ile kışkırtılmıştır.151
1948 yılında çıkartılan 5228 sayılı Bina Yapımını Teşvik Yasası ile bina yapımını
teşvik etmek için hazinenin, özel idarenin ve devletin mülkiyetinde bulunan
arsaların on yılda taksitler halinde ödenecek şekilde belediyelere devredilmesi ve
149 Fehmi Yavuz, Kentsel Topraklar, Ank. Ünv. Siy. Bil. Fak. Yay., Ankara, 1980, s. 17. 150 Đlhan Tekeli, Türkiye'de Yaşamda ve Yazında Konut Sorununun Gelişimi, TOKĐ, Ank., 1996, s. 39-41 151 Ayşe Öncü, “The Politics of the Urban Land Market in Turkey: 1950–1980" International Journal of Urban and Regional Research, Vol. 12, No. I, 1988, s. 41.
98
belediyelerin de bu arsaları ev yaptıracaklara ve kooperatiflere vermesi
öngörülmüştür. Bu girişim bina yapımından çok spekülasyonu teşvik etmiş,
kamunun elinde bulunan kent topraklarının büyük bölümünün özel mülkiyete
geçmesi sonucunu doğurmuştur.
1953 yılında, 6188 sayılı Bina Yapımını Teşvik Yasası çıkarılmıştır. 5218 ve 5228
sayılı yasaların bir sentezi niteliğinde olan bu yasa, belediye sınırları içindeki
hazine arazilerinin belediyeye devrini kolaylaştırıyordu. Bu arsalarda
belediyelerin Yapı ve Yollar Yasasına bağlı kalmadan planladığı ucuz konut
alanlarının ihtiyaç sahiplerine verilmesi yolu ile gecekondu yapımının
engellenmesi amaçlanıyordu.152 Ne var ki yasa, gecekondu yapımını
engelleyememiştir. Dahası, bu yasa ile müteahhitlere yeni rantlar sağlayan
apartmanlaşma süreci hızlanmıştır. Bu yasalar spekülasyonu teşvik etmiş,
kamunun elinde bulunan kent topraklarının büyük bölümünün özel mülkiyete
geçmesi ve özel mülk sahipleri arasındaki el değiştirmelerin artması sonucunu
doğurmuştur. Kentsel topraklar ülke genelinde en kârlı yatırım alanlarından birisi
haline gelmiştir.
1950 sonrası imar faaliyetleri ve yapı üretimi alanındaki uygulamaları yabancı
sermaye ve uzman raporları yönlendirmektedir. Amerika'dan gönderilen
uzmanlar yaptıkları incelemeler sonucunda inşaat faaliyetleri ve ülke imarına
152 Tekeli, a.g.e., s.100.
99
ilişkin saptamalar ve önerilerde bulunmuşlardır. Yabancı ülkelerin borç ve
yardımları, kendileri tarafından belirlenen kentsel alanlara yatırım yapılmak
koşulu ile verilmiştir.153
Skidmore and Merril Firması tarafından Türkiye’ye gönderilen mimar ve
şehircilerden oluşan kurul, Türkiye’de bir inceleme gezisi yapmış ve ‘Türkiye'de
İnşaat, Şehircilik, Mesken ve Resmi Binalar İnşası Hakkında Hazırlık Etüdü’
isimli bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda, “Türkiye’de standart dışı inşaat
olmamasından, bunu temin etmek gerektiğinden, ucuz inşaat için gerekli
tedbirler almaktan ve köylerde modern inşaata önem vermekten” söz edilmekte
ve Başbakanlığa bağlı bir milli plan kurulu, milli plan kuruluna bağlı bölge
planlama büroları ve milli mesken ofisinin kurulması gibi reorganizasyon
önerileri yer almaktadır.154 Türkiye’de dönem süresince geçerli olacak resmi imar
politikası, bu raporla belirlenmiştir.
Dönem içerisinde, 1940’lı yıllara kadar, nüfusu 20.000’in altında olan kentler hızlı
bir nüfus artışı göstermiş; toplam nüfus artışı % 2.34’e ulaşmış, özellikle 20.000-
50.000 nüfus grubundaki kentler hızlı bir gelişme (% 4.97) göstermiş, buna
153 1951 yılında Marshall yardımı verilirken kent altyapı tesisleri, ABD teknik uzmanlarının Türkiye'deki masrafları, hastane inşaatı, Hilton Otelinin yapımı ve tarım faaliyetleri gibi alanlara yatırım yapılması şart koşulmuştur. 1952 yılında Dünya Bankası’nın verdiği 25 milyon dolar borcun bir toprak baraj ile bir elektrik santralı ve transformatör merkezi inşasında, Adana, Mersin, Tarsus gibi endüstri bölgelerine elektrik götürecek hatların tesisinde kullanılması öngörülmüştür. Aynı yıl Mersin limanının yapımı bir Hollanda şirketine ihale edilmiş, Đngiltere hükümetinin garantisi altında Mersin limanında 150 bin tonluk bir silo inşası için anlaşma yapılmış, Đzmir Alsancak limanı bir Fransız firmasına ihale edilmiş ve Boğaziçi Köprüsünün yapımı için Amerikan şirketi Royal George Bridge Co. ile görüşmeler başlamıştır. Tekeli, a.g.e., s. 130-140, Ural, a.g.e., s. 47,48. 154 Ural, a.g.e., s. 47.
100
karşılık büyük kentlerin (bazıları hariç) büyüme hızları çok düşük kalmıştır.
Örneğin, Ankara hızla gelişirken İstanbul ve İzmir’de nüfus artış oranları çok
düşük olmuştur. Savaş sonrası dönemde savaş döneminde düşen nüfus artış oranı
eski düzeyine yaklaşmıştır.155 1950–55 döneminde tarımdaki değişmeler
nedeniyle doğal nüfus artışının dışında kentlere göç hızlanmıştır.
Dünya ekonomisine bir tarım ülkesi olarak eklemlenen Türkiye’nin ulaşım
altyapısı ve yerleşim sistemi dünya işbölümündeki yerine uygun olarak
kurulmuştur. Tarımsal üretimden kaynaklanan artığa ticaret yoluyla el
konulmasına dayanan ekonomik yapı içerisinde kentler, artığın sermaye
birikimine dönüştüğü alanlar olmuştur.
Gecekondu: Kente gelen deneyimsiz ve eğitimsiz kırsal nüfus yeni gelişmekte
olan sanayi kesimi tarafından istihdam edilememiş; gelenler, kent ekonomilerinin
marjininde kalmışlar, mekânsal olarak kentin uçlarına yerleşmişlerdir. Sayıları
hızla artmaya başlayan gecekondular karşısında devlet başlangıçta kararsız kalmış,
daha sonraki tepkisi ise gecekonduların yıkılması yönünde olmuştur.
1947’den itibaren liberalleşme sürecinin ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak
sosyal-devlet anlayışının benimsenmeye başlanması gecekondulara olan yaklaşımı
değiştirmiştir: Gecekonduları yıkma ve polisiye önlemlerle yapımını engelleme
politikası bırakılacaktır. Yeni yaklaşıma, “Belediyelerin arsa üretme ve bu arsaları
155 Ayda Eraydın, “Sermaye Birikim Sürecinde Kentler”, Defter, 1988, Haziran Eylül, S.5, s. 140.
101
devretme olanakları artırılırsa gecekondu gelişimi engellenir.” varsayımı156 da
eklenince, 1948 tarihinde ilk gecekondu af yasası (yasada gecekondu terimi hiç
kullanılmasa da) çıkarılmıştır. Sadece Ankara kentine özel çıkartılan 5218 sayılı
yasa ve 5218 sayılı yasayı tüm belediyeler için genelleştiren 5431 sayılı yasa (2290
sayılı yasada değişiklik yapılmasına dair yasa) ve 5228 sayılı Bina Yapımını Teşvik
Yasası ile gecekondular tüm ülke genelinde yasallaşmıştır. 1953 tarihli 6188 sayılı
Bina Yapımını Teşvik Yasası da belli koşullarla gecekondu affı getirmiştir. Ne var
ki, bu yasaların başarıya ulaşamayacağı açıktır: Kamu arazilerinin özel mülkiyete
devrinin kolaylaşması kentsel rantı artıracak, öte yandan gecekondulara karşı
takınılan ılımlı tavırlar gecekondu sayısının artmasına neden olacaktır.
2.2. 1954–1980 ARASI
2.2.1. Sosyo-Ekonomik Panorama:
1947–53 yılları ekonominin savaş sonrası dışa açılma dönemi, 1950’lerin geri
kalanı ise bir kriz ve ithal ikameci sınaîleşme sürecine geçiş dönemi olmuştur.
1960’larda resmi politika olarak onaylanan ve düzene konan bu yeni uygulama,
sermaye birikim biçiminde bir değişiklik anlamına geliyordu: Ağırlıklı olarak
tarım ve ticaret sermayesinin birikimine dayalı bir modelden ağırlıkla iç pazara
yönelik sanayi sermayesi birikimine dayalı bir modele geçiş.
Türkiye’de 1950’lerin ortasında görülen (döviz krizi) kriz, metropol
156 Tekeli, a.g.e., s. 33.
102
sermayesince üretilip onun acentesi konumundaki yerli ticaret sermayesi
tarafından pazarlanan, görece yüksek gelir gruplarının tüketim mallarındaki
dolaşımını sekteye uğrattı. Bu durum, aynı zamanda, ithalatı ikame edecek
ürünler için bir iç pazarın doğması demekti. Böylece, ticaret sermayesi, iç
pazarı yeniden ele geçirmenin yolunu arayan metropol sermayesi157 ile
işbirliği içinde, bu pazara bu kez üretici olarak girdi. Başlangıçta bilinçli bir
sınaîleşme politikası söz konusu olmadığı açıktır. Ama bu süreç içerisinde
ticaret sermayesinin belirli kesimleri yabancı sermayeyle doğrudan ve
dolaylı işbirliği içerisinde (yani ortak yatırımlar ve lisans anlaşmalarıyla)
sanayi sermayesine dönüştü. Böylece teknolojinin, yatırım mallarının ve
girdilerin ithal edilip nihai ürünün ülke içinde üretildiği tipik bir ithal
ikamesi sınaîleşme süreci başladı.158
Bu dönemde yeni gelişen sanayiye hizmet etmek için, ara ürünler başta olmak
üzere, devlet yatırımlarına hız verildi. 1958 yılında yüksek oranlı bir enflasyonun
aşırı değerli bir döviz kuruyla birleşmesinin yarattığı yük sonucunda, Türkiye
IMF ile bir borç anlaşması yaptı. Standart devalüasyon ve istikrar önlemlerinin
yanında ithalat lisansları aracılığıyla yurt içinde üretilen malların ithalatına
sınırlama (kotalar ya da tamamen yasaklamalar) getirilirken yatırım malları ve ara
157 Savaş sonrası dönemde dünya ekonomisinde metropollerden kaynaklanan üretken sermaye uluslararasılaşmış ve özellikle 1950’lerin ortalarından itibaren Üçüncü Dünya’da doğrudan sanayi yatırımlarına girişmeye başlamıştır. Gülalp, a.g.e., s. 34. Uluslararası sermaye birikimini 1940’ların sonlarında tanımlayan temel unsur “sermayenin bir zenginlik birimi olarak değil de, bir üretim ilişkisi olarak uluslararasılaşmakta” olmasıdır. Gelişmiş kapitalist ülkeler açısından ilk etapta önemli olan ürettikleri metaları pazarlama değil de bu yoğun birikim rejiminin sonucu biriken ve değersizleşme sürecine giren sermayeyi pazarlama ihtiyacı olmaya başladı. Erken kapitalist ülkelerdeki sermayenin kendini değerlendirme koşullarını yaratması ya da kâr oranının düşme eğilimi ile mücadelesi, kapitalist üretim ilişkilerinin gittikçe gelişmesine, daha geniş bir alana yayılmasına neden olmuştur. Đthal ikamesi ya da ülke içi merkezli sermaye birikim stratejilerinin üretimin uluslararasılaşmasının ilk aşamasını oluşturduğu söylenebilir. Fuat Ercan, “Çelişkili Bir Süreklilik Olarak Sermaye Birikimi–1 (Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Dinamiklerinin Anlaşılması Đçin Marksist Bir Çerçeve Denemesi)”, s. 58, 59. 158 Gülalp, a.g.e., s. 34. “Bu birikim biçimi yerleştikçe devlet politikası bu sürecin desteklenmesini gözeten bilinçli bir çabaya yöneldi.”
103
girdilerin ithalatı serbest bırakılıyordu. Tablo 5’de görüldüğü gibi esas olarak
tüketim maddelerinin ve inşaat malzemelerinin ithalat oranlarında hızlı bir
düşüş, hammadde ithalat oranında ise çok önemli bir artış söz konusudur. 1953 ile
1958 yılları arasında tüketim maddelerinin ithalindeki azalma, pek çok malın
karaborsaya düşmesine yol açmıştır.
TABLO 5: 1950- 1960 Yılları Arasında Đthalat Oranları (%)
Kaynak: Yerasimos, a.g.e., s. 184, 211.
1960 askeri yönetimi, ithal ikameci sanayileşmeyi (İİS) resmi kalkınma politikası
olarak kabul etmiş ve ilk iş olarak (Batılı kurumların da önerisi ile) Devlet
Planlama Teşkilatını (DPT) kurmuştur. DPT’nin hazırladığı kalkınma planları ve
henüz gelişme aşamasında olan sanayilere verdiği destek, kalkınmacı bir sürecin
hızla başlamasına neden olmuştur. Ticari ve para sermayenin üretken sermaye
olarak örgütlenip organize olması, 1960 tarihindeki askeri darbe ile belirli bir hız
kazanmıştır.159 İİS’nin tanımlayıcı özelliği160, daha önce ithal edilen malları üreten
yerli sanayinin gümrük duvarları arkasında korunmasıdır. İİS’yi biçimlendiren
159 Ercan, a.g.e., s. 58, 57. 160 Keyder, a.g.e., s.207.
1950 1951 1952 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960 Đnşaat Malzemesi 11.8 10.6 12.0 16.0 15.6 18.1 13.6 12.0 8.6 7.7 7.3 Makine Teçhizat 34.2 32.4 38.5 36.0 37.4 36.2 44.6 31.5 34.7 37.9 44.8 Tüketim Malları 20.6 24.8 22.1 19.8 19.6 14.6 11.1 12.3 12.2 10.1 9.6 Hammaddeler 33.4 32.2 27.7 28.2 27.4 31.1 30.7 44.2 44.5 44.2 38.3
104
etkenlerden birisi yabancı sermaye yatırımları, diğeri ise ağırlıkla program ve
proje kredisi biçiminde verilen borç mekanizmasıdır.161
TABLO 6: Plan Dönemlerine Göre Büyüme Hızları, 1963–1983 (%)
I. PLAN II. PLAN III. PLAN IV. PLAN
1963–1967 1968–1972 1973–1977 1978 PROG.
1979–1983
Hedef Gerçek- leşme
Hedef Gerçek- leşme
Hedef Gerçek- leşme
Hedef Gerçek- leşme
Hedef Gerçek- leşme
TARIMTARIMTARIMTARIM 4,2 3,0 4,1 1,8 3,7 1,2 4,1 2,8 5,3 0,3
SANAYİSANAYİSANAYİSANAYİ 12,3 10,9 12,0 9,1 11,2 8,8 8,8 3,4 9,9 2,4
HİZMETLERHİZMETLERHİZMETLERHİZMETLER 6,8 7,2 6,3 6,6 7,7 7,3 - 0,1 8,5 2,6
GSMH (P.F.)GSMH (P.F.)GSMH (P.F.)GSMH (P.F.) 7,0 6,6 7,0 6,3 7,9 5,2 6,1 1,2 8,0 1,7
Kaynak: DPT verileri.
Planlı döneme geçişle birlikte İİS, büyümeyi hızlandırmak amacıyla sistemli ve
yoğun biçimde uygulanan bir politika olarak alınmış ve dış ticaret politikası da bu
amaca bağlı olarak biçimlenmiştir. Planlı dönem oldukça iddialı büyüme hızı
hedefleriyle başlamıştır. 1977 yılına kadar başta sanayi sektörü olmak üzere
yüksek büyüme hızlarına ulaşılmıştır. 1963–77 yılları arasında en yüksek büyüme
hızı sanayi sektöründe görülmektedir. 1977 yılından itibaren büyüme oranlarında
hızlı bir gerileme olmuş; sanayi sektörü % 8.8’den % 2.4’e, GSMH % 5.2’den %
161 Mustafa Sönmez, “Sermaye Birikiminin 75 Yıllık Gelişimi”, 75 Yılda Para’nın Serüveni, Tarih Vakfı Yay., Đst., 1998, s. 69. “Program kredileri, borçlu ülkenin ithalat gereksinmelerinin karşılanmasında kullanılmaktadır. Program kredisi veren kuruluş, çoğu kez, bu krediyle nereden ithalat yapılacağını da empoze edebilmekte, böylece program kredisi biçimindeki sermaye ihracı, mal ihracını da harekete geçiren bir araç haline gelebilmektedir. Proje kredisi ise borç isteyen ülkedeki belli bir yatırımın dış finansman ihtiyacını karşılamak için verilmekte; kredinin koşulları arasında proje için gerekli makine-teçhizatın nereden alınacağına, bunların taşıma ve sigorta işlemlerinin hangi firma ve ülkece yapılacağına, projede kullanılacak teknik elemanların hangi hizmet firmasından sağlanacağına ilişkin bağlayıcı hükümler de yer alabilmektedir. Önemli miktarlara varan bu krediler, hem ithalat hem de yatırımların yönünü belirleyerek ortaya çıkan sanayileşmenin boyutlarını etkileyebilmişlerdir.”
105
1.7’ye düşmüştür. (Bkz. Tablo 6)
Tablo 7’de ana sektörlerdeki sabit sermaye yatırımlarının dağılım oranlarına
bakıldığında üretken sermayenin tüm yatırımlar içerisindeki payının 1948-49’da
% 21.1, 1950–54 yılları arasında % 24.6 olduğu görülmektedir. Bu oran, giderek
artan bir grafik izlemekte ve 1970–74 yılları arasında % 43.5 ve 1975–79 arasında
% 46.1’e çıkmaktadır. Tüm dönemlerde sanayi sektörü içerisindeki en büyük pay
imalat sanayinindir. Sanayi sektörünün payı artarken hizmetler sektörünün payı
giderek azalmaktadır. Hizmetler sektörünün tüm yatırımlar içerisindeki dağılım
oranı 1948-49’da % 71.2 iken 1975–79 yılları arasında % 46.2 olmuştur. Bu
durum, yani üretken sermayenin ülke içinde gözlemlenen hızlı gelişimi, ülke
içindeki ticari kapitalistlerin bir kısmının artık üretken kapitalist olmanın, yani
doğrudan artı-değer yaratarak büyümenin önemini kavradığını162 göstermektedir.
Ayşe Buğra, yaptığı bir araştırmada163 Türkiye’de kurulan holding şirketlerinin
kurucularının, iş yaşamlarına en erken 1920’lerde, en yoğun olarak da 1950’lerde
girdiğini saptamaktadır. 1930’lu ve 1940’lı yıllarda da önemli miktarda işletme
kurulmuştur. Buğra’nın çalışmasında ulaştığı sonuç, özel sektörde çalışmak üzere
kamu sektörünü terk eden kişilerin sayısının devletçi dönemlerde en yüksek
noktalarda olduğudur. Çalışmaya göre, işadamlarının çoğunluğunun eski
162 Ercan, a.g.e., s. 62. 163 Ayşe Buğra, “Türk Đşadamları ve Türk Devleti”, 75 Yılda Çarkları Döndürenler, Tarih Vakfı Yay., Đst., s. 72.
106
TABLO 7: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Dağılımı, 1948–1979 (%, 1990 Fiyatlarıyla)
1948–49 1950–54 1955–59 1960–64 1965–69 1970–74 1975–79
Toplam 100 100 100 100 100 100 100
Tarım 7.7 9.5 6.7 9.8 10.8 7.7 7.7
Sanayi 21.1 24.6 30.9 37.0 38.6 43.5 46.1
Madencilik 4.6 4.9 4.3 2.9 3.5 2.8 3.6
Đmalat Sanayi 10.0 12.8 16.1 30.6 30.4 36.0 35.1
Elektrik, Gaz, Su 6.5 6.9 10.4 3.5 4.7 4.8 7.4
Hizmetler 71.2 65.9 62.4 53.2 50.6 48.8 46.2
Ulaştırma 12.5 12.7 11.4 13.9 12.1 12.7 14.8
Turizm (*) ___ ___ ___ 0.2 0.6 0.6 0.5
Konut 30.2 28.4 31.5 24.8 26.6 26.5 22.8
Eğitim (*) ___ ___ 2.0 3.6 3.7 2.3 1.8
Sağlık (*) ___ ___ 0.2 0.7 1.2 0.8 0.8
Diğer Hizm. (*) 28.5 24.8 17.3 10.1 6.4 5.7 5.5
Kaynak: Şeref Saygılı ve Diğ., Türkiye Ekonomisinde Sermaye Bikrimi, Verimlilik ve Büyüme: 1972-2003, DPT, Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yay., Ank., 2005, s. 38.
TABLO 8: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Artış Oranları, 1948–1979 (%, 1990 Fiyatlarıyla)
1948–49 1950–54 1955–59 1960–64 1965–69 1970–74 1975–79
Toplam 23.7 16.1 -3.9 6.3 13.9 7.4 5.9
Tarım 38.8 9.7 5.3 11.5 8.5 2.3 -0.8
Sanayi 52.3 19.2 -3.6 14.9 14.9 9.3 5.9
Madencilik 56.3 17.4 -9.9 4.4 5.6 12.2 12.9
Đmalat Sanayi 48.0 21.0 5.6 14.7 15.4 9.3 2.0
Elektrik, Gaz, Su 56.3 17.4 -32.1 35.0 18.1 7.4 21.1
Hizmetler 15.0 15.8 -5.1 0.6 14.3 6.6 6.9
Ulaştırma 8.4 14.0 1.3 1.7 15.3 13.3 3.6
Turizm (*) ___ ___ ___ ___ 22.3 2.7 3.7
Konut 5.5 19.1 -5.5 1.9 16.3 3.7 11.4
Eğitim (*) ___ ___ -10.2 32.6 2.2 1.4 -5.4
Sağlık (*) ___ ___ -1.2 67.1 10.2 1.5 3.0
Diğer Hizmetler (*) 29.5 12.9 -9.5 -13.4 12.6 7.1 0.7
(*) 1948–55 dönemi eğitim ve sağlık sektörleri yatırımları ile 1948–63 dönemi turizm sektörü yatırımları diğer hizmetler sektörü içinde yer almaktadır.
Kaynak: Saygılı ve Diğ., a.g.e., s.37.
107
meslekleri kamu sektöründedir. Bunun yanı sıra, işadamları arasında eski
tüccarlar, önemli bir grup oluşturmaktadır. Dolayısıyla, işadamlarının büyük
çoğunluğu ticaret bağlantılı ve kamu bağlantılı bir iş yaşamına sahiptir.
Bu dönem içerisinde popülist-kalkınmacı sınıf ittifakları oluşmuştur.164 Öte
yandan, dönemin sonlarına doğru sanayi burjuvazisi toplumdaki sınıf yapısı
içerisinde egemen unsur haline gelmiş ve emek-sermaye çatışması ön plana
çıkmıştır.
1960’lı yıllarda İİS sürecinde başarılı olunmuş; ne var ki, 1960’lı yılların sonuna
gelindiğinde, krizin ilk işaretleri belirmeye başlamıştır. 1960’ların sonunda dış
borç sorununun ağırlaşması karşısında Batılı kurumlar, Türkiye’ye aşırı-değerli
döviz kuru politikasını terk edip ihracatı teşvik edici önlemler almasını
önermişlerdir. 1970 önlemlerinin 1960 sonlarının döviz krizi karşısında sermaye
birikimi sürecini yeniden yapılandırmaya yönelik olduğu söylenebilir. Ne var ki,
bu önlemler krizi sadece erteleyebilmiştir. İçe yönelik sermaye birikiminin
olanakları kısa bir zamanda tüketilmiştir. Özellikle yatırım yapılan dayanıklı
164 Bu birikim biçimi toplumun çeşitli kesimlerinde içe dönük sınaî kalkınma süreci etrafında oluşan ortak çıkarlar yaratmıştır. Bu süreçte, sanayi sermayesi ve ticaret ya da tarım sermayesi çatışmıyordu. (Đhracat gelirleri sanayi dışı üretimden geldiğinden ticaret ve tarım sermayesi bağımsızlıklarını koruyordu. Sanayi sektörü geleneksel ihracat sektörünün döviz gelirlerine bağımlıydı.) Bunun yanı sıra, sanayi üretimi yerli girdilere dayanmadığından tarımda yüksek fiyatlar ve gelirler sanayinin çıkarlarıyla çelişmiyordu. Tersine, bunlar sanayi için iç pazarın gelişmesi anlamına geliyordu. ĐĐS küçük sermayenin gelişmesine olanak tanıyordu. Đç pazarın korunması, başlıca ithal ikameci sanayilerle bağlantılı olarak çalışan atölye tipi faaliyetlerin gelişmesine olanak tanıyordu. Ayrıca, işçi sınıfının sendikalaşması ve ücretlerin sürekli artışı, hem işçilerin sistemle siyasal anlamda bütünleşmesine katkıda bulundu hem de iç pazarın büyümesini sağladı. Ayrıca, kentli aydınlar ve orta sınıflar bu dönemdeki ekonomik büyümeden kazançlı çıktılar. Gülalp, a.g.e., s. 37.
108
tüketim mallarının ülke içi piyasada doyum noktasına erişmesi üretken sermaye
için yeni yatırımları zorunlu kılmıştır. Sermaye birikiminin bu aşamasında pazar
olanaklarını ve dayanıklı tüketime yönelik yatırım olanaklarını tüketen sermaye
için dünya ekonomisi ile eşitsiz eklemlenmenin kaçınılmazlığı, yapısal bir gerçek
olarak açığa çıkmaya başlamıştır. Dünya ekonomisi ile eklemlenme kaygısında
amaç, başlı başına dünya ekonomisi ile bütünleşme değil, dışa yönelik sermaye
birikimi kanalıyla daha fazla artı-değer yaratma veya yaratılan artı-değerlerin
yeniden paylaşılmasıdır.165
1970’lerin sonunda içe yönelik sermaye birikim krizinin açığa çıktığı biçim, döviz
krizidir. İİS’nin bırakılıp ihracata yönelik yapıya geçilmesi, ekonomide yeni
uygulamaları; gelişme stratejisindeki değişim, ekonominin yeni bir sermaye
birikimine yönelik olarak yeniden yapılanmasını, yeniden yapılanma da hem
yerli ekonominin çeşitli kesimleri arasında yeni bir ilişkiler ağının hem de dünya
işbölümü ile yeni bir bütünleşme biçiminin kurulmasını gerektirir. Bu dönüşüm,
1960’ların yapılarının dağıtılması anlamındadır ki, bu dönüşümün sağlanması
popülist demokrasi koşullarında olanaksızdır.166 Yeni gelişme stratejisinin
gerektirdiği önlemler, 1980 yılında askeri yönetimden sonra uygulanabilecektir.
165 Ercan, a.g.e., s. 69. 166 Gülalp, a.g.e., s. 40, 41.
109
2.2.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Sınaî Birikim
Sürecinde) Kentsel Rantlar
Dönemin değişen koşullarına uyum sağlanması ve kentsel alanlardaki
uygulamalara kolaylık getirilebilmesi amacıyla 1956 yılında 6785 sayılı İmar
Yasası çıkarılmıştır. Yasa; kentleri biçimlendirme konusunda esnek hükümler
taşımakta, planlama ilkeleri konusunda ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. İmar
planlarının nazım plan ve tatbikat planı olarak ayrılması, planlama kademesinin
gerekliliğinin kabul edilmiş olması, yasanın kapsamlı planlama yaklaşımını
göstermektedir. Öte yandan, yasa ile ilk kez belediye sınırları dışında imar
denetimlerine olanak sağlanmıştır. (Dönemin kentleşme hızındaki artış ve
spekülatif faaliyetlerin imar denetiminin dışında kalmak için belediye sınırları
dışına çıkması nedeniyle.) İmara aykırı yapı inşa edilmesini engelleyen ayrıntılı
düzenlemeler getirilmiştir.167 6785 sayılı Yasanın içeriği dönemin sınai birikim
süreci ile birebir örtüşmektedir: Kârlı olmayan kentsel hizmetlerin devlet
tarafından üstlenildiği, sermayenin üretken yatırıma kaymasına engel olacak ve
kentsel rantın sermaye birikimine destek sağlamasına olanak tanıyan, sınai
sermaye birikimini negatif etkileyebilecek spekülasyonun düşük oranda
tutulmasını ve kentsel rantların denetim altına alınmasını hedefleyen bir içerik.
1972 tarihinde yürürlüğe giren “6785 sayılı İmar Kanununda Bazı Değişiklikler
Yapılması Hakkındaki” 1605 sayılı Yasa, 6785 sayılı yasa ile karşılaştırıldığında
167 Tekeli, a.g.e., s. 99.
110
daha merkeziyetçi içeriklidir. Daha önce belediye meclislerinde olan imar
programı onama yetkisi merkezileştirilmiştir. Bakanlığa metropoliten alanlarda
nazım plan yapma ya da yaptırma yetkisi verilmiştir. Tarihi sit alanlarının
belirlenmesi ve planlanması, kıyılarda kamunun yararlanmasına açık olacak
şekilde özel mülkiyete ait yapıların inşa edilebileceği, ilk defa bu yasada yer
almıştır.
1959 yılında çıkartılan 7367 sayılı Yasa, 6188 sayılı Bina Teşvik Yasasının
genişletilmesi niteliğindedir. Bir önceki yasa, belediyelere arsa sağlanmasını
sadece belediye sınırları içerisindeki kamu arsalarıyla sınırlandırmıştı. 7367 sayılı
yasa ile belediye sınırları dışındaki kamuya ait arsaların da belediyeye
devredilmesi olanağı getirilmiştir.168 Böylelikle, daha fazla arsanın spekülasyona
açılmasına olanak tanınmıştır.
1956 yılında sermayenin girdiği krizi aşmak, kentsel rant ve yapı üretiminden
elde edilecek artı-değeri çoğaltmak amacıyla ‘yıldırım-yıkma harekâtı’ denilen,
İstanbul kentinde binaların yıkıldığı, geniş caddelerin açıldığı, gelişigüzel bir imar
faaliyetine gidilmiştir.169 Sermayenin krizinin sonraki dönemlerde devam etmesi,
bu faaliyetin krizi aşma konusunda başarısız olduğunu göstermektedir. 1956
yılında çıkartılan Kamulaştırma Yasasında yer alan “kamu yararı kararı alınmadan
kamulaştırma yapılabileceği” hükmü, kentlerdeki yık-yap sürecini kolaylaştırıcı
168 Tekeli, a.g.e., s. 38, 105. 169 Ural, a.g.e., s. 50.
111
ve hızlandırıcı bir etken olmuştur.
1945 yılından itibaren dünyadaki eğilimlere paralel olarak refah devleti
politikaları benimsenmiştir. Bu temelde, konut ve kent sorunlarının çözümünü
devletin üstlenmesi düşüncesi gelişmiş ve bu düşünce doğrultusunda 1958 yılında
İmar ve İskân Bakanlığı kurulmuştur. Bakanlık, ülkenin yerleşim alanlarının
harita ve imar planlarını hazırlamak ve her türlü imar önlemlerini almakla
görevlendirilmiştir. Bakanlık bünyesinde Mesken Genel Müdürlüğü'nün
kurulması, konut ve afetler konusunda devletin yüklendiği yeni işlevlerin bir
sonucudur.
Arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek ve sanayi, turizm, konut ve kamu tesisleri
için arsa ve arazi sağlamak amacıyla 1969 yılında İmar ve İskân Bakanlığına bağlı
olarak Arsa Ofisi kurulmuştur. Yasa ile Arsa Ofisine sanayi, turizm ve kamu
tesisleri için arsa sağlamak ve arsa piyasasını düzenlemek üzere arsa satın almak,
arsa stoku yapmak ve bu arsaları planlamak, donatmak ve gereksinimi olanlara
satmak, kiralamak ya da irtifak hakkı kurmak görevi verilmiştir. Ofis, sahip
olduğu bu geniş yetkiye rağmen etkin biçimde çalışamamış, planlama-mülkiyet
çatışmasının planlama lehine çözümü için kapsamlı bir katkıda bulunamamıştır.170
1961 Anayasasında da yer alan planlama düşüncesinin belirleyiciliği, ifadesini
Milli Fiziki Plan kavramında bulmuştur. Bu dönemde ulusal kentleşme ve
170 Tuğrul Akçura, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, ODTÜ, Ankara, 1981, s. 31.
112
bölgesel adalet politikalarından sık sık söz edilmesine rağmen başarılı planlama
müdahalelerinin yapıldığını söylemek zordur. Zonguldak, Doğu Marmara,
Antalya ve Çukurova’da bölge planlama çalışmaları yapılmıştır. Ne var ki, devlet
planında bölge planlarının gerçekleştirilmesi konusunda bir kurumsal düzenleme
olmadığı için bu planlar uygulamaya konulmamıştır.
1960’lı yılların ikinci yarısından sonra, büyük kentlerin özel planları olması
düşüncesi ile İstanbul, Ankara ve İzmir’de Metropoliten Planlama büroları
açılmıştır. Çağdaş planlama teknikleri, arazi kullanma ve ulaşım modelleri ilk kez
bu çalışmalar sırasında geliştirilmiştir. (Metropoliten Planlama büroları,
1980’lerin başında kaldırılarak yerel yönetimlere bağlanmıştır.) İller Bankası
tarafından Konya (1964), Bafra (1966), Adana (1966), Sivas (1967), Erzurum
(1968), Trabzon (1968), İzmit (1970), Zonguldak (1971), Gaziantep (1972) gibi
büyük kentler için planlama yarışmaları açılmıştır. Kentsel koruma planlarının
yapılması ve turizm alanlarının planlaması da bu dönemin ürünlerindendir. Bir
yandan metropoliten kent planlamasının gelişmesi, öte yandan kentlerde yaşanan
trafik sorunları kent içi ulaşım planlamasını gündeme getirmiştir.171
1950'lerin ortalarından itibaren devlet politikaları ile bağlantılı olarak ithal
ikameli sanayinin devlet fonlarını hızlandırması, yatırımların alt yapıya
kaymasına neden olmuştur. Orta sınıfların konut ve arsa için desteklenen devlet
171 Üstün Alsaç, Türk Kent Düzenlemesi ve Konut Mimarlığı, Đletişim Yay., Đst., 1993, s. 64.
113
sübvansiyonları küçülmeye başlamıştır. Konut sektörü düşük işgücü ve enflasyon
sayesinde gelişmesini sürdürmüştür. Toprak ve emlâk değerlerinin artmasına
düşük faiz oranları da eklenince özel tasarrufların akışı konut inşaatına
yönelmiştir. 1965 yılında Kat Mülkiyeti yasasının yürürlüğe konması, sabit orta
gelir gruplarının birikimlerini konut ya da toprağa yatırmasına ve büyük gelir
sahibi olmalarına yol açmıştır.
1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası çıktıktan sonra orta sınıftan
kişilerin bir araya gelerek konut sahibi olma taleplerinin artması nedeniyle kent
içi arsa fiyatlarında büyük artışlar meydana gelmiştir. Kat mülkiyeti ile “kat
karşılığı inşaat” yapmak yaygınlaşmıştır. Konut üretimindeki yap-sat
uygulamasının yaygınlaşması ve Kat Mülkiyeti Yasası, dönem içerisinde
apartmanlaşma sürecini hızlandırmıştır. Yap-satçı konut üretimine alternatif
olarak kooperatifler yoluyla konut üretimi teşvik edilse de 1970'lerin sonuna
kadar kooperatifler yoluyla konut arzı belli ölçüde önem kazanmış, ama
kooperatifleşme yaygınlaşamamıştır.
Tablo 8’de ana sektörlerdeki sabit sermaye artış oranlarına bakıldığında konut
sektörünün 1965–1969 yılları arasında % 16,3’lük bir oranla elektrik, gaz ve su
sektöründen sonraki en yüksek artışı gerçekleştirdiği görülmektedir. 1965 yılında
konut alanındaki özel yatırımlar aynı yıldaki toplam özel yatırımların % 45’ini
114
oluşturmaktadır.172 Bu veriler inşaat sektörünün enflasyon karşısında kârlı bir
yatırım alanı haline geldiğini ve sermayenin üretken olmayan yatırımlara
kaçtığını göstermektedir.
Tablo 9, Türkiye genelinde 1954 – 1980 yılları arasında yapı izin belgelerine göre
konut sayılarını ve artış oranlarını göstermektedir. 1956 yılındaki düşüş, bir
yandan ekonomik krizin yansıması, öte yandan yeni imar yasasının bir sonucu
olarak değerlendirilebilir. 1965 yılında konut sayısındaki % 32.29’lık artışta (ki bu
artış oranı 1980’lere kadar bir daha hiç görülmeyecektir.) bu tarihte çıkartılan Kat
Mülkiyeti Yasasının etkisi olduğu açıktır. 1970’li yılların ortalarına kadar hızı
düşse de konut sayısında artış söz konusudur. 1969 yılında Kooperatif Yasasının
çıkması bu tarihte konut artış oranını (% 19.77) yükseltmiştir.
1970'lerin ikinci yarısından itibaren finans kaynaklarının önemli ölçüde kısılması,
konut inşaatına kredi aktaracak kaynakların azalması nedeniyle ticari bankalara
kendi kaynaklarını uygun vadeli ev kredilerinde kullandırma konusunda yasal
olarak sınırlama getirilmiştir. Orta gelir gruplarının -devletin sübvanse etmemesi
nedeniyle- kentsel toprağa yatırımı azalmıştır. Aynı zamanda, yeni liberal para
politikalarının cazip kıldığı yeni yatırım kanalları (döviz, faiz, borsa) konut
sektörüne olan ilgiyi azaltmıştır. Dolayısıyla, 1980’lerin başında, konut
üretiminde, oldukça yüksek oranda (% 19 oranında) bir azalma görülmektedir.
172 DĐE Đstatistikleri.
115
TABLO 9: Yapı Đzin Belgelerine Göre Türkiye’de
Konut Sayısı, 1954–1980
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistikleri
1960-1970’lerde kır-kent göçü, başat göç türü iken 1970’lerin sonunda kent-kent
göçü belirginleşmiştir. 1960–80 döneminin ilk beş yılı kırdan kente göç ile
karakterize olmuştur. Sonraki beş yılda içgöç alımlarında en yüksek pay kırsal
alanlardaki kır-kır göçüdür. Bu dönemin kentleşme oranı % 30’dur. (Bkz. Tablo
10) 1960 yılında 74/26 olan kır/kent oranı, 1980 yılında 59/41’e düşmüştür. Bu
Yıllar Daire Sayısı Değişim Oranı
1954 54224 -
1955 58497 7.88
1956 53402 -8.71
1957 52665 -1.38
1958 53389 1.37
1959 51091 4.30
1960 56227 10.05
1961 52760 -6.17
1962 58748 11.35
1963 57286 -2.49
1964 60822 5.81
1965 80461 32.29
1966 91151 13.28
1967 99373 9.02
1968 110263 10.96
1969 132066 19.77
1970 154825 17.23
1971 150357 -2.88
1972 165983 10.39
1973 194981 17.47
1974 161047 -17.40
1975 181685 12.81
1976 224584 26.53
1977 216128 -3.76
1978 237097 9.70
1979 251846 6.22
1980 203.989 -19.0
116
rakam Türkiye kentleşme tarihinin en yüksek kentleşme hızını göstermektedir173
Kentsel nüfus artış hızı 1965–1970 döneminde % 6.1 (Bu oran ülkemizdeki en
yüksek kentleşme oranıdır.) olurken, 1990’lı yıllarda bu oran % 4.1 düzeyindedir.
1945 yılında 27.7 olan kentleşme oranı 1994 yılında 74.6’ya çıkmıştır.
TABLO 10: Türkiye’de Kır ve Kent Nüfusu, 1960 – 1990
KIR KENT ----------------------- --------------------- Yıl Toplam (1000) 1000 % 1000 % 1960 27.755 20.447 74 7.308 26 1965 31.391 22.009 70 9.382 30 1970 35.605 22.882 64 12.723 36 1975 40.348 23.628 59 16.720 41 1980 44.737 24.407 55 20.330 45 1985 50.664 23.798 46 26.865 54 1990 56.473 24.668 41 33.326 59
Kaynak: DĐE Đstatistikleri
Gecekondu:Gecekondu:Gecekondu:Gecekondu: Kentsel alanlarda doğal nüfus artışlarından daha hızlı gerçekleşen iç
göç artışı kentlerde gecekondulaşma sayısını (Bkz. Tablo 11) artırmıştır.
Keleş, 1980 yılına kadar yapılan gecekonduları üç döneme ayırmaktadır.174 1960’a
gelinceye kadarki ilk dönemde, yoksul aileler barınma gereksinmelerini
karşılamak için, kendi olanaklarıyla ve küçük yardımlarla gecekondu
yapmaktadır. 1960–70 döneminde gecekondu, genellikle sahibinin emeğinden
173Ahmet Đçduygu, Đbrahim Sirkeci, “Cumhuriyet Dönemi Tarihinde Göç Hareketleri”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, Tarih Vakfı Yay., Đst., 1999, s. 252-253. 174 Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, Đmge Yay., Ank., 1990, s. 375-376.
117
yararlanılarak yapılmakta, ancak kiraya verilmektedir. Bir başka deyişle,
gecekonducu, birden fazla gecekondu yaparak kendi gereksinmesinin dışındakini
kiraya vermektedir. 1970–80 yılları arasındaki dönemde gecekondu yapım süreci
tümüyle ticarileşmiş, yoksul kitle için arsa sağlayıp yapı gereçlerini bulan ve
gecekondu yaparak bunları satışa çıkaran “gecekondu firmaları” türemiştir.
TABLO 11: Türkiye’de Gecekondu Sayısı, 1955 -1967
YIL Gecekondu Sayısı 1955 50.000 1960 240.000 1965 430.000 1967 450.000
Kaynak: DPT, Đkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı.
Devletin gecekondulara karşı olumsuzlukla kayıtsızlık arasında bocalayan tavrı
1960'lı yıllardan itibaren değişmeye başlamıştır. Yıkım ve yasaklama türü
uygulamalar sürmekle birlikte popülist kaygılarla, kentin yeni eklemlenen
kesimine karşı daha esnek bir yaklaşım söz konusudur.
Kırsal alanlardan gelenler sanayi için ucuz işgücüdür. Gecekondu alanlarına
yüksek maliyetli altyapı yatırımlarının yapılması, sanayi sektörüne aktarılacak
kaynakların kısıtlanması demektir. Bir yandan gecekonduda çalışanların sanayi
sektörüne katkıları ve popülist politikaların etkisiyle kentsel hizmet götürme
konusunda isteksiz davranılırken, öte yandan gecekonduların yasallaştırılması
için çok sayıda yasa çıkarılmıştır.
118
1960’dan 1980’e kadarki yirmi yıllık dönem içerisinde dört kez gecekondu yasası
çıkarılmıştır: 1963 tarihli İmar Yasasında değişiklik yapılmasını öngören 327
sayılı yasa, 1959 tarihli 7367 sayılı yasa, 1966 tarihli 775 Sayılı Yasa, 1976 tarihli
1990 Sayılı Yasa. Gecekondulara yönelik olumlu görüşler geniş kapsamlı olarak
ilk kez 1963 tarihinde hazırlanan (ilk) Beş Yıllık Plan’da yer almıştır. Plan kente
göç edenlerin yaptıkları konutların yıkılması yerine iyileştirilmesini
öngörmektedir. Planın bu öngörüsü, 1966 tarihli gecekondu yasasında
somutlaşmıştır. Bu nedenle, 775 sayılı (1966 tarihli) İmar Affı Yasası için
dönemin en önemli gecekondu yasası denilebilir. Yasada, daha öncekilerden
farklı olarak, “gecekondu” terimi ilk kez yer almaktadır. 775 sayılı yasanın bir af
yasası olmasının ötesinde özellikleri vardır. Gecekondu alanlarının varlığını kabul
ettiği için bu alanlarda tasfiye, ıslah ve önleme bölgeleri oluşturulmuş, İmar ve
İskân Bakanlığına ve belediyelere kaynak ve arsa elde edebilecekleri
düzenlemeler getirilmiştir.
Şengül, gecekondu yerleşimlerinin yasallaştırılmasını, devletle gecekondulular
arasındaki ilişkinin belli bir uzlaşmaya varması olarak görülebileceğini ifade
etmektedir.175 Bu uzlaşma, gecekondulular için ekonomik ve mekânsal düzeyde
mevcut yapıya eklemlenme, durumlarını iyileştirme anlamında; devlet içinse
mevcut mülkiyet ilişkilerini ve siyasal sistemin dengelerini tehdit eden bir
oluşumu yasal bir çerçeveye indirme anlamındadır.
175 Şengül, Kentsel Çelişki ve Siyaset, s. 82.
119
Gecekonduların aflarla kentsel yaşamdaki yerlerinin yasallaştırılması, gecekondu
yapımını ticarileştirmiş; gecekondu, toplumun bu kesimi için yalnızca bir barınak
olmaktan çıkarak kentin oluşan rantından pay almayı sağlayacak bir yatırım aracı
haline gelmiştir.
2.3. 1980’DEN GÜNÜMÜZE
2.3.1. Sosyo-Ekonomik Panorama:
Sermaye birikimini genişletecek ve yeniden üretimini sağlayacak kâr oranları,
işgücü verimliliğinin yeterince artmaması ve sermayenin organik bileşiminin
yaratılan artı-değer kitlesine oranla giderek büyümesi nedeniyle 1970’lerin
başından itibaren düşme eğilimine girmiştir. Sanayide kapasite kullanım oranları
düşmüş, kaynaklar üretken yatırımlardan spekülatif alanlara kaymıştır. Bir başka
deyişle, krizin temelinde üretim sürecindeki çelişkilerin artması sonucu
sermayenin yoğunlaşması ve değersizleşmesi; sermaye birikim sürecinin
tıkanması yatmaktadır. Krizin sonucu, işsizlik artışı, bütçe açıklarının büyümesi,
aşırı borçluluk, enflasyonun artışı ve döviz darboğazı olmuştur.176
Kriz karşısında ekonomiyi yeniden yapılandıracak düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi için 1978–79 yıllarında uygulanmaya çalışılan istikrar
politikaları yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla, krizin artmasıyla birlikte sermayenin
176 Metin Altıok, “Yeni Liberal Đstikrar ve Yapısal Uyum Programları: Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi ve Kriz”, Praksis, S. 5, Kış, 2002, s. 86, 88.
120
yeniden yapılanmasına yönelik yeni istikrar ve yapısal uyum politikaları, ancak
24 Ocak 1980 kararlarının alınması ile ve bu politikaların uygulanmasını
sağlayacak ortamın yaratılmasından sonra devreye sokulabilmiştir.
Öte yandan, dünya kapitalizminin 1970’lerde içine girdiği aşırı sermaye birikimi
krizi, ‘küreselleşme’ olarak adlandırılan süreci başlatmıştır.177 Küreselleşmenin
ekonomik temelleri dört temel öğeyi içermektedir178: Birincisi, ticari sermayenin,
yani mal akımlarının uluslararasılaşması dışında hizmet akımlarının ve diğer
sermaye türlerinin, yani mali ve üretken sermayenin uluslararasılaşmasının
artmasıdır. İkincisi, sermayenin uluslararasılaşması eğilimlerine karşı duran
engellerin, özellikle de ulusal devlet sınırlarının uluslararası serbestleşme
(liberalizasyon) ile azaltılmasıdır. Üçüncüsü, söz konusu sürecin
uluslararasılaşması ötesinde uluslaraşırılaşması, yani ulusal sermayelerin birbiriyle
iç içe geçerek birleşmeleri ve ulusal kimliklerin bulanıklaşması, bunun yerine
uluslararası olan kimliklerinin ağır basmaya başlaması, faaliyet alanlarının
uluslarötesi olması, bunun yanında farklı sermaye türlerinin aynı sermaye grubu
içinde iç içe geçmesidir. Dördüncüsü ise uluslararası çapta sermayenin
yoğunlaşması ve merkezileşme derecesinin giderek daha da yükselmesidir.
Kısacası, küreselleşme tekli sermayelerin çok büyük firmalar şeklinde
örgütlenerek farklı ulusal sermayeleri ve sermaye türlerini bir arada barındırması
177 Küreselleşme yeni bir kavrammış gibi sunulsa da, aslında, kapitalist üretim ilişkileri daha ilk başından beri dünyaya yayılma anlamında bir küreselleşme eğilimi taşımaktadır. 178 Tülay Arın, “Dünya Düzeni: Emperyalizm Nereye?”, 11. Tez., S. 2, 1992, s. 51.
121
ve faaliyet alanının bütün dünya olmasıdır. Dolayısıyla, dünya ekonomilerini tek
bir pazara dönüştürerek kârlılığını yükseltmeyi arzulayan sermaye için iki
stratejik hedef söz konusudur:179 Ulusal devletin denetim gücünün
sınırlandırılması ve emek örgütlerinin kazanımlarının kaldırılması.
Bu temelde, kapitalizmin 1980’lerde ulaştığı aşamada sermayenin dolaşımının
önündeki engeller, uygulanan neo-liberal politikalar çerçevesinde kaldırılacaktır:
Aşırı biriken para, üretken ve ticari sermayenin belirli mekânlarda (özellikle
erken kapitalist ülkelerde) değer kaybetmesini önlemek için dünya ölçeğinde bu
sermayelerin değerlenme koşulları hazırlanacaktır. Bu nedenle daha önceki emek
ve üretim sürecindeki denetim biçimleri, sermayenin ülkeler arasındaki
dolaşımını kolaylaştıran denetim biçimleri ile yeniden tanımlanmıştır. Daha fazla
artı-değer yaratmaya yönelik ve daha önce yaratılan artı-değerin paylaşımının,
yani bölüşüm ilişkilerinin yoğunlaşarak artmasına yönelik uygulamalar artmıştır.
Bu uygulamalar, sermayenin toplumsal ilişkiler üzerindeki hegemonik konumunu
daha da güçlenmiştir. 180
Kapitalizmin başından beri uluslararasılaşma eğilimi bir gerçekse de, 1980’li
yıllarda gerçekleşen, bu sürecin hacim ve hız olarak artmasıdır. Kapitalizmin
sermaye birikim koşullarının dünya ölçeğinde gerçekleşme süreciyle birlikte
179 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, Đletişim Yay., Đst., 2004, s. 25. 180 Ercan, “Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Birikim Süreci ve Değişen Sermaye Đçi Bileşenler: 1980 Sonrası Đçin Bir Çerçeve Denemesi”, s. 164; Ercan, “Çelişkili Bir Süreklilik Olarak Sermaye Birikimi–1 (Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Dinamiklerinin Anlaşılması Đçin Marksist Bir Çerçeve Denemesi)”, s. 52.
122
tarihsel olarak eşitsiz konumda olan sermayeler arasındaki güç ilişkilerinin
de yoğunlaşarak artmasıdır. Türkiye gibi kapitalist gelişme sürecinde bağımlı
sermaye formasyonuna sahip ülkeler, neo-liberal küreselleşmenin
uluslararası ölçekteki zorlamalarını kabul eden ülkelerdir. Neo-liberal
küreselleşme süreci genel olarak ülke ekonomisi için ekonomik anlamda
olumsuz sonuçlara yol açsa da bu süreç, ülke içinde belirli bir sermaye
birikimine ulaşmış ve bu sermaye birikimi ile dünya ölçeğinde işlemekte
olan mekanizmalarla bütünleşmiş sermaye kesimleri için olumlu sonuçlara
yol açmıştır. Diğer yandan uluslararası işbölümüne tamamen donanımsız
katılan küçük ölçekli işyerleri ise, sürecin olumsuzlukları ile karşılaşmıştır.181
Yapısal dönüşüm evrelerini gerçekleştirmek için birçok yeni düzenleme
yapılmıştır. Bunlar,182 reel kesim için GSMH büyüklüğü, işgücü, tarım, sanayi ve
hizmet sektörleri, yatırımlar ve kamu finansmanı, genel fiyat politikası, mali
reformlar, yabancı sermaye stratejisindeki değişiklikleri, dış ticaret için yeni
ihracat ve yatırım teşvikleri kambiyo rejiminin serbestleştirilmesi ve ithalat
düzenlemeleri, Türkiye’nin dış ticaretindeki gelişmeler, dış ticaret koşulları,
ödemeler dengesi, döviz kuru ve dış borçlar, mali kesim için mali sistemin
serbestleştirilmesi ve sermaye piyasası düzenlemeleri, mali kesimde ve para
politikalarında 1980’lerden bu yana değişiklikler, bunların mevcut politikalar
üzerindeki rolleri ve mali yeniliklerde karşılaşılan sorunlar ve bankacılık
sektöründe düzenlemeler, kamu kesimi için KİT’lerin özelleştirilmesi, yatırım,
personel ve sosyal transfer harcamalarının azaltılarak faiz dışı bütçe fazlasının
181 A.g.e, s. 164 182 Altıok, a.g.e., s. 89.
123
yaratılmasını gerektiren düzenlemeler olarak sıralanabilir.
Ekonomistler, 1980 sonrasını ortak özelliklere sahip olsa da uygulanan ekonomik
programlar nedeniyle alt-bölümlere ayırmaktadır. 1980 sonrası, genel olarak,183
İstikrar dönemi (1980–1983); üretimin ve dış ticaretin serbestleştirilmesi (1983–
1988); popülizme kayış ve konvertibilite (mali sermayenin tam serbestleşmesi)
(1989–1993); 1994 krizi ve büyümeden IMF’ye (1995–1998); devletin mali krizi
(1999–2001) olarak dönemlendirilmektedir. 1990’lı yıllarda mali serbestleşmeyle
birlikte kaynakların üretken kesimden uzaklaştığı, spekülatif alanlara kaydığı ve
yatırımlara yönelen kaynakların yıllar itibariyle giderek azaldığı görülmüştür.
1980 sonrası Türkiye ekonomisi, artı-değerin yaratılması, bölüşüm dinamiklerinin
düzenlenmesinde devletin değişen rolü ve bu rolün yol açtığı kamu kesimi
finansman açıkları ve finansal serbestleştirmenin olası kıldığı dış kaynaklı kısa
vadeli sermaye girişlerine dayalı, spekülatif finansman ve büyüme olguları ile
tanımlanabilir.
Sermayenin özgürce uluslararası dolaşımına izin veren bir dünya piyasasının
yaratılması için ulusal ekonomilerin sermaye hareketlerine sınır getiren korumacı
duvarların yıkılması gerekmektedir. Dolayısıyla, sivil toplum, yerelleşme,
özelleştirme gibi yeni kavramların doğuşu/ön plana çıkarılışı devletin yeniden
yapılanma sürecine eşlik etmektedir. Devlet ekonomideki etkin görevinden
183 Sönmez, a.g.e., s. 76 ve Altıok, a.g.e., s. 90-121.
124
çıkmalı, ekonomik yatırımları ve toplumsal tüketim hizmetlerini topluma, yerel
yönetimlere ya da sivil kuruluşlara devretmelidir. Devletin boşalttığı alanlar,
piyasa güçlerine, yani sermayeye bırakılmalıdır. Özel sektör kapsamında
değerlendirilmemekle birlikte, sivil toplum örgütlerinin kapitalizmin koruyucu
bir tabakası olarak hareket ettiği ve sermayenin yoğunlaşmasında ve dağılımında
önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Sivil toplum örgütleri, hükümetin
sınırlanmasında, bağımsız, piyasa temelli özel firmaların yaratılmasında ve
kamusal kararlarda söz sahibi olmuşlardır. Bu örgütlerin başlıca işlevi, ulus-
devletin ekonomideki ve yönetimdeki etkisini azaltmaktır.184
Sermayenin yeni programının öngördüğü yerelleşme ile yerel, makro-bölgesel ve
küresel piyasalar arasındaki meta ve sermaye dolaşımının özgürce işlemesi için
ulus-devlet sınırlarından kurtulan ve yeniden kavramlaştırılan bir piyasa modeli
amaçlanmaktadır.185 Özelleştirme, devletin ekonomik ve sosyal işlevlerini yok
etmeye yöneliktir. Bunun sonucunda kamu hizmet alanları daralmakta ve
yerelleşmenin yönetimine girmektedir. Bu yeni işlevle küreselleşmenin amacı
olan pazar büyümesine katkıda bulunulmaktadır. Bir başka deyişle, küreselleşme
kavramı, özelleştirme ve yerellik kavramı ile güçlendirilmektedir.
1980'li yıllardan, özellikle de 2000'li yıllardan sonra çıkartılan/çıkartılmaya
184 Yasemin Özdek, “Globalizmin Đdeolojik Hegemonyası: Yanılsamalar”, Amme Đdaresi Dergisi, S. 32/3, Eylül 1999, s. 47. 185 A.g.e., s. 27.
125
çalışılan yasalar186 Türkiye'nin payına düşen iş bölümü çerçevesinde, sermayenin
hareketini kolaylaştıran, özel sermayeyi güçlendiren, ekonomik dengeleri piyasa
koşullarına bırakan, yabancı sermaye girişini koşulsuzca serbest bırakan vb.
içeriklere sahiptir.
Sermayenin dolaşımını hızlandıran ve artıran yeni liberal politikalar, sabit
sermaye yatırımlarında ve kamu-özel paylarında önemli değişmeler yaratmıştır.
Dönemler itibariyle ana sektörlerdeki sabit sermaye yatırımlarının dağılımını
gösteren Tablo 12 ve sabit sermaye yatırımlarının artış oranlarını gösteren Tablo
13’de bu değişimler açık olarak izlenmektedir. Toplam sabit sermaye yatırımları
içerisinde, bir önceki dönemin tam tersi olarak sanayi sektörünün payı giderek
düşerken hizmetler sektörünün payı artan bir grafiktedir. 1985–89 ve 1990–1994
ve 1995–2000 yılları arasında konut sektörünün payı (sırasıyla % 31.6, % 34.6 ve
% 29), sanayi sektörünün paylarından (sırasıyla % 30.5, % 25.6 ve % 25.6)
yüksektir. Sanayi sektöründe 1980 öncesinin artış oranları (Bkz. Tablo 8) bir daha
gerçekleşmemiş; hatta 1980–1984 (% 4.2) ve 1985–1989 (% 0.6) arasında gerileme
görülmüştür. Sanayi sektöründe ciddi bir gerileme yaşanırken turizm (% 43),
konut (% 22.9), eğitim (% 8.4) ve sağlık (% 17.7) sektörlerinde yüksek artışlar
1865393 Sayılı Belediye Kanunu (2004); 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu (2004); 5302 Sayılı Đl Özel Đdaresi Kanunu (2005); 5227 Sayılı Kamu Yönetiminin Temel Đlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun (2004-veto edildi); Toplu Konut Yasası (1984); Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve Kentsel Çevre Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik (1992); Arsa Ofisi Kanunu ve Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılması ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün Kaldırılması Hakkında Kanun (2004); Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı; Đmar ve Planlama Yasa Tasarısı vb.
126
TABLO 12: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Dağılımı, 1980–2003 (%, 1990 Fiyatlarıyla)
1980–84 1985–89 1990–94 1995–00 2000–03 Toplam 100 100 100 100 100
Tarım 8.5 6.1 4.9 5.1 4.7
Sanayi 45.4 30.5 25.6 25.6 28.0
Madencilik 5.1 3.1 1.6 1.2 1.4
Đmalat Sanayi 28.3 17.5 19.2 19.2 19.8
Enerji 11.9 10.0 4.8 5.2 6.8
Hizmetler 46.2 63.3 69.5 69.3 67.3
Ulaştırma 16.4 18.1 20.2 22.8 27.0
Turizm (*) 0.6 2.7 2.9 2.9 4.8
Konut 20.9 31.6 34.6 29.0 15.0
Eğitim (*) 1.7 2.2 2.8 3.6 5.3
Sağlık (*) 0.9 1.0 1.9 3.2 4.7
Diğer Hizmetler (*) 5.7 7.7 7.1 7.8 10.6
Kaynak: Saygılı ve Diğ., a.g.e., s. 38.
TABLO 13: Dönemler Đtibariyle Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının
Artış Oranları, 1980–2003 (%, 1990 Fiyatlarıyla)
1980–84 1985–89 1990–94 1995–00 2000–03 Toplam -2.4 8.6 5.2 5.1 -5.3
Tarım 7.8 -2.0 -1.0 5.8 -7.2
Sanayi -4.2 -0.6 3.1 6.5 -3.0
Madencilik 1.6 -11.3 -0.4 1.3 -1.1
Đmalat Sanayi -6.5 -2.8 12.5 3.5 0.0
Enerji -0.7 6.6 20.3 22.6 -14.0
Hizmetler -2.3 15.5 6.4 4.7 -6.1
Ulaştırma 3.8 3.9 6.3 14.8 -2.1
Turizm (*) 12.3 43.0 -6.0 15.4 7.3
Konut -8.2 22.9 7.4 -6.7 -21.2
Eğitim (*) 2.0 18.4 1.1 22.4 -3.4
Sağlık (*) -1.4 17.7 18.7 16.6 1.1
Diğer Hizmetler
(*) 4.1 8.0 5.2 10.5 -0.6
Kaynak: Saygılı ve Diğ., a.g.e., s. 37.
127
gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 13) Kamu kaynaklarının altyapı yatırımlarına
yönelmesinin amaçlandığı 1980’li yıllar sonrasında ulaştırma-haberleşmenin payı
önemli oranda artmıştır. Özetle, 1980 öncesi yatırımlar imalat sanayi başta olmak
üzere sanayi sektörüne yönelirken 1980 sonrasında başta konut, ulaştırma ve
turizm olmak üzere hizmetler sektörüne yönelinmiştir.
Tablo 14’de, 1980–2004 yılları arasında sabit sermaye yatırımlarının kamu-özel
dağılım oranları verilmektedir. 1990–97 döneminde kamunun toplam sanayideki
payı bir önceki döneme göre 40 puan gerileyerek % 20.8 olmuştur. Kamunun
1980’lere kadar artarak büyüyen sanayi yatırım payı, 1980’lerden sonra azalan bir
grafik izlemektedir. Bu grafik, kamunun giderek yatırımcı olma özelliğinden
vazgeçtiğinin somut bir göstergesidir. 1990–1997 döneminde toplam özel sanayi
sabit yatırımları kamu kesiminden daha fazladır. Kamu yatırımları daha çok
enerji ve ulaşım sektörlerinde yoğunlaşırken özel yatırımlar giderek konut
sektörüne yönelmektedir. Hizmetler sektöründe konut, eğitim ve sağlık
sektörlerinin kamu-özel dağılımına bakıldığında da, özel kesimin artan payının
karşısında kamu payının azaldığı görülmektedir. Ortaya çıkan sonuç, kamunun
sadece ekonomik yatırımlardan değil, toplumsal tüketim hizmetlerinden de elini
çekmeye başladığı ve kamunun boşalttığı alanları özel sektörün doldurduğudur.
Ekonomik ve toplumsal hizmetlerin özel girişime bırakılma oranı arttıkça, doğal
olarak, sermayenin kâr amacı mekânın üretim sürecini yönlendirecek ve
128
mekânsal eşitsizlikleri artıracaktır. Tam da bu noktada, vurgulanması gereken
şudur: Konut üretiminde özel sermayenin her dönemdeki yüksek payı, konut
alanlarının her dönemde sermayenin talepleri doğrultusunda biçimlendiğini
göstermektedir. 1980 sonrasının farkı, değişen sosyo-ekonomik yapılanma
paralelinde, bu belirleyiciliğin hızının ve boyutunun artmış olmasıdır.
TABLO 14: Ana Sektörlerde Sabit Sermaye Yatırımlarının (Kamu-Özel)
Dağılımı, 1960–2004 (%, 1988 Fiyatlarıyla)
1960–69 1970–79 1980–89 1990–97
Kamu 67.5 52.3 55.0 47.5 Tarım
Özel 32.5 47.7 45.0 52.5 Kamu 88.5 90.6 86.2 45.7
Madencilik Özel 11.5 9.4 13.8 54.3 Kamu 38.6 44.1 35.0 5.4
Đmalat Özel 61.4 55.9 65.0 94.6 Kamu 95.9 97.5 96.8 78.5
Enerji Özel 4.1 2.5 3.2 21.5 Kamu 51.5 57.9 60.8 20.8 Toplam
Sanayi Özel 48.5 42.1 39.2 79.2 Kamu 74.8 69.0 67.0 43.4
Ulaştırma Özel 25.2 31.0 33.0 56.6 Kamu 67.0 64.2 24.2 15.2
Turizm Özel 33.0 35.8 75.8 84.8 Kamu 7.7 6.6 3.9 1.7
Konut Özel 92.3 93.4 96.1 98.3 Kamu 96.8 95.9 88.7 76.7
Eğitim Özel 3.2 4.1 11.3 23.3 Kamu 92.8 91.7 74.3 43.9
Sağlık Özel 7.2 8.3 25.7 56.1 Kamu 59.5 63.6 63.2 57.6 Diğer
Hizmetler Özel 40.5 36.4 36.8 42.4 Kamu 49.4 45.4 38.6 25.6 Toplam
Hizmetler Özel 50.6 54.6 61.4 74.4
Kaynak: Adil Temel, Büyüme, Ekonomik Yapı Değişmeleri”, Bilanço 1923–1998, Ekonomi, Toplum, Çevre, Tarih Vakfı Yay. Đst., 1999, s. 87.
1980’li yıllarla birlikte Türkiye’ye giren dış sermaye yatırımlarının sayısında hızlı
129
bir artış gözlenmektedir. 2004 yılına kadar ülkede faaliyette bulunan yabancı
sermaye firma sayısı 6280’i bulmuştur. (Bkz. Tablo 15) 1980 öncesinde yabancı
sermayeli firma sayısı sadece 78 iken 1984, 1985 ve 1986 yıllarında izin verilen
yabancı firmaların sayısı yükselmiştir. 1986 yılından sonra, artış hızında düşüş
olsa da yabancı sermaye akışı devam etmektedir. 4875 sayılı Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Yasası’nın Haziran 2003 yılında yürürlüğe girmesinden sonra yabancı
firma sayısında önemli bir artış görülmektedir. Öyle ki, Haziran 2003 ve Mayıs
2005 tarihleri arasında kurulan yabancı sermayeli firma sayısı, önceki dönemin
toplam firma sayısının % 125’idir. 2006 Mayıs sonu itibariyle toplam 10.769 firma
kurulmuş olup, 2274 yerli sermayeli firmayla yabancı sermaye ortaklığı
gerçekleşmiştir.187
1980 yılında yabancı firmaların faaliyette bulundukları alanlar içerisinde
hizmetler sektöründeki payı % 8 iken 1986 yılında bu oran % 42, 1987 yılında %
43’tür. 1993 ve 1994’te % 22 ve % 23’e düşen (1994 ekonomik krizinin etkisi
olarak değerlendirilebilir) pay 1996 yılında % 81 gibi yüksek bir orana ulaşmıştır.
2003 yılı itibariyle mevcut yabancı firmaların hizmetler sektöründeki faaliyet
oranı, toplam yabancı sermaye içinde % 49.57’dir. 2006 yılında toplam 13,043
yabancı sermayeli firma başta ticaret olmak üzere imalat, gayrimenkul kiralama
ve iş kolları alanında faaliyet göstermektedir. Firmalar, finans kapital, kentsel
hizmetler alanında, tüketim ağırlıklı yatırım eğilimindedir. Yabancı sermayenin
187 Hazine Müsteşarlığı Verileri, 2006.
130
kentleri yönlendirme/biçimlendirme işlevi, kârlılık oranına göre seçecekleri
yatırımın niteliğine bağlı olarak gerçekleşmektedir.
TABLO 15: Yabancı Sermaye Yatırımları, 1980–2002
Yıllar
Đzin verilen yabancı sermaye (milyon
ABD doları)
Yatırım belgelerinin toplam yatırım tutarı
(milyar TL)
Yabancı sermayeli
firma sayısı Fiili giriş
(milyon dolar) 1980 97,00 76,87 78 35 1981 337,51 72,16 109 141 1982 167,00 218,14 147 103 1983 102,74 199,22 166 87 1984 271,36 312,28 235 162 1985 234,49 1.168,16 408 158 1986 364,00 3.099,74 619 170 1987 655,24 3.179,53 836 239 1988 820,52 5.468,27 1.172 488 1989 1.511,94 9.507,35 1.525 855 1990 1.861,16 18.249,28 1.856 1.005 1991 1.967,26 15.893,98 2.123 1.041 1992 1.819,96 17.976,36 2.330 1.242 1993 2.063,39 70.136,27 2.554 1.016 1994 1.477,61 37.202,36 2.830 830 1995 2.938,32 328.447,82 3.161 1.127 1996 3.835,97 1.250.652,13 3.582 964 1997 1.678,21 624.461,10 4.068 1.032 1998 1.646,44 1.016.653,54 4.533 976 1999 1.699,57 1.599.520,36 4.950 817 2000 3.477,42 7.883.004,85 5.328 1.719 2001 2.725,28 2.568.750,00 5.841 3.288 2002 2.242,92 1.535.599,00 6.280 590 TOPLAM 35.203,30 19.151.249 6280 18.085
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı Verileri.
1980’li yıllara kadar üretken sermayenin toplam döngüsünde belirleyici olan,
finans sektörü için banka izinlerinin sıkı denetim altında olması, faiz oranlarının
belirli bir sınırlama altında tutulması, finansal araçların genellikle çeşitlenmemiş
olmasıdır. 1980’li yıllarla başlayan süreç, belirli düzeye ulaşan bireysel
131
sermayelerin gerek uluslararası ya da ulusal ticari üretken ve para sermaye
döngülerine katılmak, gerekse ülke içi sermaye döngüsünde açığa çıkan kriz
eğilimlerine karşı kendilerini güvence altına almak için sağlam finansal
kaynaklara yönelmelerine yol açmıştır. Bir bütün olarak yeni sermaye birikim
biçiminde, para sermayesi stratejik bir önem kazanmıştır. Rant ekonomisi olarak
tanımlanan süreç, aslında sermayenin yeni birikim rejimine geçişini hızlandırmak
için gerekli kaynakları sınırlı sayıda bireysel sermaye sahiplerine aktarmayı
sağlayan bir mekanizmadır.188 Kısaca, finansal derinleşme süreci, Türk
ekonomisinde, hem bankacılık hem de reel üretim kesimlerinde rantiye tipi
spekülatif birikim anlayışının yükselmesine yol açmış ve uzun dönemli reel sabit
sermaye yatırımlarının yerine kısa dönemli finansal yatırım hesapları önem
kazanmıştır.189 Ekonominin gelişmesinde burjuvazinin yatırımcı öğeleri değil,
aracı ve tüketici öğeleri belirleyici olmuş; üretken alana yatırım yapmanın yerini
kolay yolla para kazanma almıştır.
2.3.2. Mekân Örgütlenmesinde Devlet Müdahaleleri < > (Rant Ekonomisinde)
Kentsel Rant
1970’lerin sonlarında ortaya çıkan sermaye birikiminin krizini çözmek için
sermayeye yeni yatırım kanalları açmak üzere kentsel alanlara yatırım
kolaylıkları getirme amacı, yeni düzenlemelere neden olmuştur.
188 Ercan, “Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Birikim Süreci ve Değişen Sermaye Đçi Bileşenler: 1980 Sonrası Đçin Bir Çerçeve Denemesi”, s. 184. 189 Yeldan, a.g.e., s. 157.
132
1980 sonrası tüm ülkenin şehircilik tarihinde önemli bir dönüşümün
başlangıcıdır. İmar ve İskân Bakanlığı kaldırılarak Bayındırlık Bakanlığı
kurulmuştur. Belediyelerin yetkileri ve kaynakları artırılmış ve metropoliten
alanlarda iki kademeli bir belediye yönetimine geçilmiştir. 1984 tarihinde 2981
sayılı Yasa ile Büyükşehir Belediyeleri kurulmuştur. Bu yasa gereğince, metropol
kentlerde kente ilişkin genel kararları alan ve ilçe belediyeleri arasında eşgüdümü
sağlayan bir üst organ olarak Büyükşehir Belediyeleri kurulacaktır. 3030 sayılı
yasa ile anakent yönetimine ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Kapsamlı rasyonel planlama anlayışından vazgeçilmiş; stratejik planlama
yaklaşımı benimsenmiş ve katı, bağlayıcı bir planlamadan esnek bir planlamaya,
bütüncül planlamadan parçacı planlamaya geçilmiştir.
1985 tarihli 3194 sayılı İmar Yasası ile planlama görevi belediyelere bırakılmıştır.
Yasa, imar faaliyetleri konusundaki uygulamalarda yetkiyi belediye ve mücavir
alan sınırları içinde belediyelere, bu alanlar dışında ise valiliklere vermiştir. Kamu
kaynaklarından özel kesime devredilen ve özel mülkiyetin elinde toplanan
varlıkların değeri hiçbir yolla kamuya döndürülmemiştir. Toprağın özel
mülkiyete devredilmesinin yarattığı rant gelirlerine müdahale edilmemiş, genel
olarak taşınmazlar vergilendirilmemiştir.
1981 yılında amacı “sosyal konut” yapılmasını teşvik olarak tanımlanan 2487
sayılı Toplu Konut Yasası çıkarılmıştır. Bu yasa ile kent çeperlerindeki araziler
133
kentsel arsaya dönüştürülecek; ülkede öncelikle büyük kentlerde oluşmaya
başlayan toplu konut alanlarının gelişmesinde kolaylık sağlanarak sermaye akışı
hızlandırılacaktır. Yasada büyük sermayeyi destekleyecek maddeler yoktur;
konut alanlarının daha çok kooperatif örgütlenmesi yolu ile üretilmesi
amaçlamaktadır. Yasanın sosyal konut amacı gereğince, konut alanı brüt 100 m²
olarak belirlenmiş ve başvurular aynı il sınırları içinde başka bir evi olmamak
şartı ile yalnızca tek bir konut ile sınırlandırılmıştır.
Sermayenin topraktaki akışını hızlandıracak, kentsel rantlar aracılığıyla sermaye
birikimine destek olacak yeni uygulama araçlarından birisi Toplu Konut
İdaresinin kurulması olmuştur. 1984 yılında kurulan Toplu Konut İdaresi, (TOKİ)
1990 yılında 412 ve 414 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı olmak üzere iki ayrı
yapıda örgütlenmiştir. 1984 yılında yürürlüğe giren 2985 sayılı "Toplu Konut
Yasası" ile özerk Toplu Konut Fonu oluşturulmuştur. Bir önceki Toplu Konut
Yasası gereğince oluşturulan “Kamu Konut Fonu”ndaki birikim, Toplu Konut
Fonuna aktarılmıştır. Bunun yanı sıra tekel ürünlerinden, alkollü ve alkolsüz
içkilerden, tütünden, akaryakıt ürünlerinden vb. alınan doğrudan ve dolaylı
vergilerin de Fon’a aktarılması hükmü getirilmiştir. 1993 yılından itibaren Toplu
Konut Fonu'nun genel bütçe kapsamına alınması sonucunda kaynaklarının
azalması, TOKİ'nin konut üretimine verdiği desteği düşürmüştür. 1986–87
yıllarında Toplu Konut Fonunda biriken paraların tamamı Toplu Konut İdaresine
134
verilirken 1997’de % 30’u, 1998’de % 60’ı verilmiştir. Toplu Konut Fonu,
20.6.2001 tarih ve 4684 sayılı Kanunla tamamen yürürlükten kaldırılmıştır.
Hâlihazırda, Toplu Konut İdaresi gelirleri, gayrimenkul satış ve kira gelirlerinden,
kredi geri dönüşlerinden, faiz gelirlerinden ve bütçe ödeneklerinden
oluşmaktadır.190
1984 yılında çıkartılan 2985 sayılı Toplu Konut Yasası, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına özerk ve esnek hareket etme imkânı sağlamıştır. 2985 Sayılı Toplu
Konut Yasasının konut üretiminde büyük inşaat firmalarını teşvik edici maddeleri
ile 1985 yılından itibaren toplu konut üretimi, hem konut kooperatifleri aracılığı
ile hem de büyük konut inşaat şirketleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Yeni
yasada “sosyal konut amacı” yoktur; konut alanlarına ve konut sahipliğine
sınırlama getirilmemiştir. Konut kredileri yalnızca toplu konut alanları için değil,
inşaat yapımı % 70’i bulan konutlar için de verilebilecektir. Bu hüküm ile
yalnızca toplu konut yapabilecek ölçekteki inşaat firmaları değil, küçük ölçekli
müteahhitler de desteklenmektedir.
14.11.1992 tarihinde yürürlüğe giren "Belediye Arsaları Üzerinde Toplu Konut ve
Kentsel Çevre Üretimi ve Kredilendirilmesine Dair Yönetmelik"te, Belediye
mülkiyetinde ve en az 400 konutluk alanda, toplu konut yapımına fizikî ve malî
engeli olmayan, Valilikçe toplu konut alanı ilan edilmiş bölgelerde, Belediye ve
190 TOKĐ Verileri.
135
TOKİ'nin işbirliğinde gerçekleştirilen ve konut büyüklüğü 100 m²'yi geçmeyen
toplu konut projelerine kredi desteği verilebileceği öngörülmektedir.
2004 yılında yürürlüğe giren "Arsa Ofisi Kanunu ve Toplu Konut Kanununda
Değişiklik Yapılması ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün Kaldırılması Hakkında
Kanun" ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü kaldırılarak yetkileri Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilmiştir. Söz konusu yasa 1969 yılında çıkartılan "Arsa Ofisi
Kanunu"nun ismini "Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun" olarak
değiştirmiş ve 2985 sayılı Toplu Konut Yasasının bazı maddelerinde değişikliğe
gitmiştir. Bu değişikliğe göre TOKİ, gecekondu dönüşüm projesi uygulayacağı
alanlarda, mülkiyeti kendisine ait arsa ve arazilerin konut uygulama alanı olarak
belirlediği alanlarda ve valililiklerce toplu konut alanı ilan edilen alanlarda her
ölçekteki imar planını yapmaya, yaptırmaya ve tadil ettirmeye yetkili
kılınmaktadır. Bu yasanın yürürlüğe girmesi ile TOKİ-özel sektör birlikteliği
sonucu, devlet kâr amaçlı konut üretiminde yoğun bir faaliyete girmektedir.
Yerelleşmeye yönelik yasaların çıkartıldığı ve belediyelerin güçlendirildiği bir
dönemde, merkezi bir kurumun (TOKİ’nin) bu denli yetkili kılınması, ilk bakışta
bir çelişki imiş gibi gelebilir. Oysaki TOKİ’nin kâr amaçlı devlet-özel sektör
işbirliğini sağlayan ve belediyelerin özelleştirme sürecine destek veren yeni
yapılanması, dönemin sermaye akışını hızlandırma amaçlı politikasına son derece
uygundur.
136
TOKİ 2000’li yıllardan sonra büyük kentler başta olmak üzere, ülke genelinde pek
çok kentte yoğun toplu konut üretimi faaliyetine girişmiştir. İdarenin 1984–2006
yılları arasında verdiği konut kredi miktarları ve kentlere göre dağılımı Tablo
16’da yer almaktadır. 1984–2006 arasında TOKİ, Türkiye genelinde 13.293
projeye 944.507 konut için 331.012.405,27 YTL konut kredisi vermiştir.
TABLO 16: TOKĐ’nin Verdiği Konut Kredilerinin Kentlere
Göre Dağılımı, 1984–2006
Đller Proje Sayısı Konut Sayısı Kredi Tutarı
Adana 531 36374 5.445.460,40
Adıyaman 11 821 35.101,40
Ağrı 3 297 62.946,75
Amasya 80 3913 2.668.077,32
Ankara 1239 118.455 43.294.966,09
Bartın 13 607 216.775,95
Bayburt 1 90 6120.00
Bolu 57 3375 625.430,55
Bursa 411 28612 4.563.224,95
Çorum 226 6.616 699.754,90
Erzurum 350 13925 9.685.520,77
Gümüşhane 4 133 20.127,22
İstanbul 1237 133.986 19.171.707,49
İzmir 1025 110.635 72.294.544,00
Kars 7 154 933.738,97
Kayseri 400 39.802 14.997.757,50
Mardin 11 563 9.992,17
Muş 6 241 153.737,85
Osmaniye 15 1106 36.556,40
Sinop 121 3.810 583.970,61
Yozgat 97 4354 1.582.489,71
Zonguldak 180 13.437 3.297.510,14
Diğer İller 7268 423.291 150.626.840,13
Toplam 13.293 944.507 331.012.405,27
Kaynak: TOKĐ Verileri.
137
2005 yılında kabul edilen 5393 sayılı Belediye Yasası, belediyelerin özelleştirilme
sürecinin başlangıcı olarak görülebilir. Bu yasa gereğince, belediyeler şirket
kurabilecek ve dış kaynak gerektiren projelerde Hazine Müsteşarlığının görüşü
alınarak borçlanabilecektir. Bunun yanı sıra, eskiyen kent alanlarını yeniden
yapılandırmak ve restore etmek, konut alanları ve sosyal donatılar oluşturmak ve
deprem riskine karşı tedbir almak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri
uygulayabilecektir. Bu yasa, çıkartılması düşünülen “Kentsel Dönüşüm Yasası191”
na bir zemin oluşturması açısından anlamlıdır. Dönüşüm alanları Meclis
üyelerinin salt çoğunluk kararı alınarak ilan edilecektir. Bir yerin kentsel
dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi için belediye ya da mücavir alan
sınırları içerisinde olması ve en az 50 000 metrekare olması yeterli olabilecektir.
Bu alanlarda yapıların boşaltılması, yıkılması ve kamulaştırılmasında, anlaşma
yolu esas olacaktır. Belediye Yasası ile yerel yönetimlerin yetki alanları
genişletilmekte ve Anayasal gereklilik olan çevre hizmetleri (çöp, su, temizlik,
kanalizasyon vb.) özelleştirilmeye açılmaktadır.
2985 sayılı Toplu Konut Yasası ile kent çevresinde mevcut kamu arazilerinin özel
mülkiyete açılması hızlandırılmış, 1983 tarihli Turizm Teşvik Yasası ile orman
alanları gibi kamu arazilerini de kapsayarak kıyılardaki kamu arazileri özel
girişimciye açılmış, kentsel dönüşümü tanımlayan yasa ve yönetmelikler ile özel
191 Türkiye’deki kentsel dönüşüm kavramı -ne yazık ki- sadece gecekondu alanları için algılandığı ve kentsel dönüşüm projeleri çoğunlukla gecekondu alanlarında uygulandığı için yasa taslağı ile ilgili ayrıntılara gecekondu bölümünde yer verilmiştir.
138
sektörün -ne pahasına olursa olsun- kentsel toprakları kâr amaçlı kullanmasına
olanak tanınmış, imar yasaları ile belediyelerin mülkiyetlerindeki arazilerin özel
mülkiyete devredilmesi sağlanmıştır. Kent toprağı sermaye birikimine katkı
yapacak bir kaynak olarak görülmüş, kamu mülkiyetindeki toprakların özel
mülkiyete aktarılma süreci hızlanmıştır.
Özetle, 1980 sonrasında kamu arazileri doğrudan kamu açıklarını giderecek bir
mali kaynak olarak görülmüştür. Bu noktada bir vurguya gereksinim vardır.
Kamu arazilerinin özel mülkiyete aktarılması ilk kez 1980 sonrasının
faaliyetleri değildir. 1920’lerden bu yana sermaye birikimini sağlamak, konut
üretimini artırmak, gecekondu alanlarını önlemek amaçlı ya da popülist
politikaların bir sonucu olarak kamu arazilerinin özel mülkiyete açılmasına
olanak sağlayan yasalar defalarca çıkarılmıştır. 1980 sonrasında yeni olan,
benzer yasaların bu kez büyük ya da yabancı sermayenin kâr oranlarını
artıracak boyutta ve yoğunlukta çıkartılmasıdır. Yeni yapılanma politikalarının
sonucu olarak, devlet kentsel mekânın üretiminde tüm sosyal amaçlardan
uzaklaşma, toplumsal hizmetleri dahi özel sektöre (yerli-yabancı) bırakma boyutu
ile küçülürken kâr oranı düşük olduğu için özel sektörün girmediği alanlarda
yatırım yapmak, sermayenin önündeki engelleri kaldıracak yasal çerçeveyi
oluşturmak ve piyasayı düzenlemek işlevinde de bir o kadar güçlü ve
merkeziyetçi bir tutum içerisindedir.
1970'lerin sonuna kadar devletin veya yerel yönetimin desteklediği büyük konut
139
projeleri olmadığından konut pazarında küçük inşaat firmaları yer almaktadır.
1970’lerin sonuna doğru inşaat sektöründeki daralma genel yapının
dönüştürülmesini zorunlu kılmıştır. 1970'li yıllarda Orta Doğu’da faaliyet
gösteren büyük inşaat firmaları, bu bölgelerde iş hacminin düşmesi ile ülke içi
faaliyetlerini genişletmeye başlamıştır. Ne var ki, büyük firmaların yurt içindeki
konut inşaat pazarına girebilmeleri için büyük ölçekli konut yapımında devletin
sübvansiyonuna gereksinim vardır.192 Sermayenin kâr oranlarındaki düşüşünü
telafi edecek ve yatırımların ikinci döngüye kaymasını sağlayacak yönde ve
sermayenin kentsel toprağa akışını hızlandıran ve yapı üretim sektöründeki artı-
değeri elde etmesine olanak tanıyan devlet müdahaleleri yapılmıştır.
Ülke genelinde konut açığı olmadığı193 halde konut üretimi desteklenmiş; devlet
müdahaleleri, konuta doğrudan yatırım biçiminde ve çeşitli sübvansiyonlar ve
teşvik programları ile gerekli yasal düzenlemeler yapılarak 1980'li yıllardan
itibaren gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, geçmişte büyük metropoliten alanlarda
konut pazarına girmekten kaçınan inşaat şirketleri büyük ölçekli konut üretimleri
ile inşaat sektöründe önemli bir paya sahip olmaktadırlar. Devlet, yeni kurumları
aracılığıyla kooperatiflere ve büyük inşaat firmalarına destek olmuştur.
Konut üretiminin toplam sabit sermaye yatırımları içerisindeki payı 1975–79
192 Ayşe Öncü, a.g.e., s. 53. 193 Emel Akın, “Konut Gereksinimi=Sayısal Konut Açığı Mı?”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 6, S. 3, Temmuz 1997, ss. 53–62. Sözü edilen, sayısal konut açığıdır; Türkiye’de niteliksel konut açığının olduğu bilinen bir gerçektir.
140
döneminde % 22.8, 1980–1984 döneminde % 20.9 iken 1985–89 döneminde %
31.6, 1995–2000 döneminde ise % 34.6 olarak gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 12) Bu
rakamların yükselmesinde 1984 tarihli Toplu Konut Yasasının ve yeni İmar
Yasasının etkilerini görmek mümkündür. Aynı etki Türkiye genelindeki konut
sayısına da yansımaktadır. Türkiye’de yapı izin belgelerine göre konut sayısını ve
Tablo 17: Yapı Đzin Belgelerine Göre Türkiye’de
Konut Sayısı 1980–2004
Yıllar Daire sayısı Değişim Oranı 1980 203.989 -19.0 1981 144.394 -29.21 1982 160.078 10.86 1983 169.037 5.60 1984 189.486 12.09 1985 259.187 36.78 1986 392.825 51.56 1987 497.674 26.69 1988 473.582 -4.84 1989 413.004 -12.79 1990 381.408 -7.65 1991 393.000 3.03 1992 472.817 20.30 1993 548.130 15.92 1994 523.794 -4.43 1995 518.236 -1.06 1996 454.295 -12.33 1997 464.117 2.16 1998 414.573 -10.67 1999 339.446 -18.12 2000 315.162 -7.15 2001 279.616 -11.27 2002 161.920 -42.09 2003 202.854 25.28 2004 324.589 60.01 2005 511.236 57.50 2006|- 413.856 İlk 9 ay
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistikleri.
141
artış oranlarını gösteren Tablo 17’de görüldüğü gibi, 1985 ve 1986 yıllarında
konut sayısındaki artış % 50’dir. 1994 ve 2001 ekonomik krizleri konut üretimine
de yansımış, hem sabit sermaye yatırım payında hem de yapı izin belgelerine göre
konut sayılarında gerileme olmuştur. Buna rağmen 2000–2003 döneminde sabit
sermaye yatırımları içerisinde ulaştırma ve imalat sanayisinden sonra en yüksek
paya sahip olan sektör, konut sektörüdür. 2000’li yılların kentsel dönüşüm
projelerini destekleme politikaları ve büyük inşaat firmalarının yoğun konut
üretim faaliyetleri 2003 yılından sonra konut sayılarında büyük artışlara neden
olmuştur. 2004 ve 2005 yıllarında % 50’nin üzerinde artan konut sayısı henüz
2006’nın ilk altı ayında neredeyse bir önceki senenin toplam konut sayısına
ulaşmış durumdadır.
TABLO 18 – Bankaların Verdiği Konut Kredileri,
(Milyar TL) 1997–2004
Yıllar- Miktar- Kişi
Kredi Miktarında
Artış Oranı %
1997 39.998 17.659 -
1998 68.972 18.592 72.43
1999 46.508 10.586 -32.56
2000 673.204 58.615 1347
2001 48.092 2.911 -1299
2002 258.019 10.915 436.51
2003 804.967 26.992 211.97
2004 2.712.631 100.449 236.99
Kaynak: BBDK verileri.
142
Bankaların verdiği konut kredileri de 2000 yılından sonraki konut üretimindeki
artışı destekler niteliktedir. (Bkz. Tablo 18) Kredilerin faiz oranlarındaki düşüşler
2004 yılında verilen kredi miktarı ve kişi sayısını çarpıcı bir oranda yükseltmiştir.
Bankalar tarafından, enflasyon oranının ve faizlerin düşmesine paralel olarak,
konut kredisi faizleri de düşürülmekte ve bu sayede konut kredisi kullanıcı sayısı
artmaktadır. Ancak, sıkça yaşanan ekonomik krizler faiz oranlarını
değiştirmektedir.
Türkiye Emlak Kredi Bankası, 2000–2001 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası ve Türkiye Halk Bankası ile birleştirilmiş, konutla ilgili işlevi sona
erdirilmiştir. Öte yandan, gayrimenkul alımı, satımı, inşası gibi faaliyetlerde
bulunan Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları (GYO) 1990’ların ikinci yarısından
itibaren gelişmeye başlamıştır. Konut üretimi faaliyetinde son derece etkin roller
üstelenen GYO’lar gayrimenkul finansmanında menkul kıymet ihraç etme
yetkisine sahiptir. Bu kıymetler yurt içine ve yurt dışına ihraç edilebilmektedir.
İlk kez 1995 yılında Vakıf Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., ardından Alarko
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. kurulmuştur. GYO’lar 1999 tarihinde
GYODER adı altında dernekleşmiştir. Kurulma amacını Türkiye’deki
“gayrimenkul yatırım ortaklıklarının (GYO) mevcut ve kurulmakta olan
temsilcileri tarafından, Türkiye’de yeni ve gelecek vaat eden, ekonomiye dinamik
bir yön vermede lokomotif olacak gayrimenkul sektörünün tanıtım ve temsilini
sağlamak, gelişimini teşvik etmek, sektöre kalite, kontrol ve eğitim konularında
143
standartlar getirmek ve korumak” olarak belirten ve yüzden fazla üyesi olan
GYODER’in kurucu üyeleri Alarko GYO, Avrupa Amerika Holding, Bayraktar
GYO, Ege GYO, EGS GYO, İhlas GYO, İş GYO, Koç Holding GYO, Nurol GYO,
Osmanlı GYO, Yapı Kredi Koray GYO ve Üçem GYO’dur.194 Yapı üretim
sektöründeki kârlılık sermayeyi bu alanda yatırım yapmaya yöneltmektedir.
Kısa süreler içinde yıkma-yapma şeklinde oynanan bir inşaatçılık oyunuyla,
AGÜ’ler (az gelişmiş ülkeler) potansiyel israfın kısır döngüsüne
düşürülmektedirler. İşte bu nedenlerle, AGÜ’lerde “özel sermaye için, arazi
alım-satım spekülasyonu, lüks bina ve mesken yapımı alanlarında iş görmek
daha kârlı” olmaktadır.195
Son dönem uygulamaları, konut sektöründe kaynak aktarımını hızlandırmakta,
kent formlarının niteliklerini değiştirmektedir. Bir yanda yap-sat sisteminin
apartmanları, bir yanda kendi kendilerine yeten ve kentin çevresinde yer alan
büyük konut alanları (Bunların bir kısmı artık marka konutlar olarak dilimize
yerleşmeye başlamıştır.), diğer yanda da eşitsiz mekân gelişiminin çöküntü
alanları…
1980’li yılların başından itibaren sermaye birikiminin kendi içindeki dengesinin
yeniden tanımlanmasının önemli sonuçlarından birisi, büyük kentlerin, özel ve
devlet yatırımlarının giderek artan biçimde hedefi haline gelmesidir. Ulusal ve
194 GYODER, Web Sayfası. 195 Demirtaş Ceyhun, Yağma Edilen Türkiye, Habora Kitabevi, 1968, Đst, s. 151.
144
uluslararası inşaat firmaları, ulaşım, toplu konut ve altyapı gibi büyük inşaat
projelerinde yer almaya başlamışlardır. Özellikle 1990’lı yılların başından itibaren
kentlerde büyük alışveriş-eğlence merkezleri, beş yıldızlı oteller ve iş merkezleri
inşa edilmiştir. Kentler, yerli ya da yabancı sermaye yatırımları ile hızla
dönüştürülmektedir. Örneğin, Haydarpaşa, Galataport, Dubai Kuleleri, Tarihi
Yarımada Kentsel Tasarım Projeleri, Kazlıçeşme-Zeytinburnu, Küçükçekmece-
Avcılar İç Dış Kumsal Alanı” ve “Kartal Alt Merkez ve Kartal-Pendik Kıyı
Kesimi”ne ait kentsel dönüşüm projeleri, vb. parçacı projeler aracılığı ile İstanbul
kenti, büyük bir hızla dönüştürülme sürecine sokulmuştur.
Kentsel mekânda değişim değeri elde etme amacı, konut alanları ve konut
niteliklerinin ya da talep yaratmanın sınırlarını zorlamaktadır. Kent merkezinin
“yıpranan köhne dokusu dışında” kendi içlerine kapalı, yeni konut alanlarında
“mutlu, huzurlu” bir yaşam imgesi, konut piyasasına hâkim olmaktadır. Yeni
dönemin yeni konut alanlarında oturanların zevkleri de değişmeye başlamıştır.
Sınır tanımayan tüketim hevesi, sembolik sermayenin üretimi ve tüketimini uç
noktalara ulaştırmaktadır. Paranın dönüşmüş bir biçimi olarak lüks mallar
koleksiyonu zengin sınıfların yeni alışkanlıklarıdır. Öte yandan, alt sınıfların bir
kısmı yaşam kalitesi ve standartları düşük alanlarda yaşamaya devam etmektedir.
Kentlerde üst-orta sınıflar sermayenin kârlı bulduğu alışveriş-eğlence merkezli,
güvenlikli alanlarda yerleşirken alt sınıflar yoksul ve çöküntü mekânlarında
yaşamaya zorunlu kalmaktadır.
145
Gecekondu: 1980 sonrası devletin gecekonduya yaklaşımı bir önceki dönemden
farklıdır. 1980’li yılları gecekondu af dönemi diye tanımlamak yanlış
olmayacaktır. Dönem içerisinde çok yakın periyotlarla imar af yasaları
çıkarılmıştır: 2981 Sayılı Yasa (1984), 3290 Sayılı Yasa (1986), 3366 Sayılı Yasa
(1987), 3414 Sayılı Yasa (1988). Bunlardan en önemlisi, 1984 yılında çıkarılan
2981 sayılı İmar Affı Yasası’dır. Yasanın kaçak yapılaşmış bölgeler için getirdiği
ıslah imar planı modeli ile üst ölçekli planlara uyulması zorunluluğu kaldırılmış,
1/5000 ölçekli mevcut nazım imar planları dikkate alınmamış ve plan bütünlüğü
göz ardı edilmiştir. Böylece, imar mevzuatının planlama standartlarına uyulması
zorunluluğu kaldırılmış, kaçak yapılaşma alanlarının altyapısız, sosyal donatısız,
açık ve yeşil alan sistemlerinden yoksun, sağlıksız, çok yoğun yerleşmeler olarak
planlanmasının zemini oluşturulmuştur. Yasada bir yandan dönemin parçacı
planlama anlayışı yer alırken öte yandan özelleştirme anlayışı, “yeminli özel
teknik bürolar” kavramıyla ortaya çıkmıştır. Bir önceki imar affı yasasında valilik
ve belediyelerce yapılması hükme bağlanan değerlendirme ve tespit uygulamaları
artık özel bürolar tarafından yapılacaktır. Bu yasa, gecekondu alanlarının
iyileştirilmesini, geliştirilmesini değil, dönüşümünü öngörmektedir.
Dönemin politikası, gecekondu alanlarının değişim değerini ön plana çıkartmak,
dönüşüm yoluyla kentsel ranta endekslemektir. Uygulanan politikalar sonucunda
kent merkezine yakın olan gecekondu alanları çok kısa süre içerisinde
apartmanlaşmıştır. 1990’ların sonlarından itibaren yaygınlaşan kentsel dönüşüm
146
projeleri gecekondu alanları için uygulanmaya başlamış, toplumsal dönüşüm
sağlanmadan sadece fiziksel yapılanmada dönüşüm hedeflenmiştir. Kaldı ki,
dönüşen gecekondu sahiplerinin büyük bir çoğunluğu dönüşen alanlarda
oturmayı tercih etmemekte ve elde ettikleri yüksek değerli konutlarını satarak
daha düşük değerli bölgelerde konut sahibi olmaktadır.196
Geçmiş dönemlerin gecekondu olgusu, yerini çöküntü alanları, kentsel toprak
rantı paylaşım kavgası ve spekülatif amaçlı kentsel mekân örgütlenmesi
bağlamında, sağlıksız apartmanlaşma olgusuna bırakmıştır.197 Çok uzun olmakla
birlikte Sema Erder'in198 çalışmasından yapılan alıntı, gecekondu alanlarındaki
dönüşümü özetlemek açısından önemlidir.
Konuttaki ticarileşmenin etkilerini “gecekondu” olarak adlandırılan kent
hukuku dışında gelişmiş alanlarda da gözlemlemek olanaklıdır.
Gecekondular başlangıçtan bu yana kent hukuku dışında olmalarına karşın
önceleri “yoksullar tarafından yapılan ve kullanım değeri olan barınaklar”
olmaları nedeniyle toplumsal olarak “meşru” kabul edilebiliyorlardı. Bu
konutlar derme çatma oldukları ve mülk konut olamadıkları süre içinde
“yoksulluk” sorunu olarak gündemi işgal ettiler. Bugün artık bu sürecin de
ticarileştiği ve kent hukuku dışında yerleşikleşmiş yeni bir konut piyasasının
oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu sürecin ticarileşmesi, toplumsal
“meşruiyetinin” sorgulanmasına ve kamuoyunun tepkisinin yaygınlaşmasına
neden olmaktadır. Bu nedenle, bir zamanlar “hak sahibi yoksullar” olarak
196 Emel Akın, Konut Alanları Planlaması ve Politikalarında Yerel Yönetimlerin Rolünün Kentsel Gelişmeye Etkisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank., 1995. 197 Tansı Şenyapılı, "Yeni Sorunlar Eski Çözümler", Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme, Tarih Vakfı Yay., Ank., 1996, s. 353. 198 Erder, “Göç, Yerleşme ve “Çok” Kültürel Tanışma”, s. 70.
147
algılananlar, artık “gaspçı ya da rantçı olarak nitelenebilmektedir.
Gecekondular, bugün, kentlerin çevresindeki (özel ya da kamusal) kırsal
alanların, orman alanlarının ya da “sahipsiz mal” olarak tanımlanan
alanların, işgal ya da el senedi satışları yoluyla kentsel arsa haline
dönüştürülmesi yoluyla üretilmektedir. Arazi mafyası diye adlandırılan
gruplar ise, sadece arazi satış sürecini illegal olarak düzenleyen ticari
gruptur.
1990'lardan sonra eskimiş tarihi doku, çöküntü alanları ve özellikle gecekondu
alanlarının yeniden canlandırılması ya da iyileştirilmesi gerekçeleri ile donatılan
kentsel dönüşüm kavramı, kentsel literatüre girmiştir. Seçilen alanlarda kentsel
dönüşüm uygulamaları için bir yandan yerel yönetimlerin etkinliğini artıran ve
özel sektör-kamu sektörü ortaklığını sağlayan yeni yasalar çıkartılmış, öte yandan
sermayenin dolaşımını hızlandıracak örgütlenmeler gerçekleştirilmiştir. Yerel
yönetimler, yeni girişimci ve rekabetçi kimlikleri ile sadece kentsel dönüşümü
gerçekleştirecek olan piyasayı organize etmekle yükümlüdür.
2005 tarihli “Yıpranan Kent Dokularının Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun” ismi ile çıkartılan kentsel dönüşüm yasası, rant
eksenli çerçevesi, parçacı fiziksel yapılanması ile sosyal ve ekonomik boyutları
olmayan bir yaklaşıma sahiptir. “Yıpranan ve özelliğini kaybetmiş kent
bölgelerinin”, nasıl ve hangi kriterlere göre seçileceği belirsizdir; bu belirsizlik,
“Kentsel Yenilenme Alanı” ilan edilen alanları her türlü spekülasyona açacaktır.
Kentsel Yenilenme Alanları için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
gereğince yetkilendirilen Koruma Bölge Kurullarına ek olarak “Bölgeye Özel
148
Koruma Kurulları”nın oluşturulması ve koruma alanlarında önerilen uygulamalar,
daha önce yapılmış koruma planlarını hükümsüz kılan ve bu alanların parçacı
planlarla özel kuruluşlara devredilmesini öngörmektedir. Dönüşüm alanlarında
uygulama araçlarının ve finansal kaynak kullanımının belirtilmemesi yasanın
rant amaçlı işlevini ortaya çıkarmaktadır.
Çıkartılması gündemde olan Dönüşüm Alanları Yasa Tasarısı, büyük kent
merkezlerinden daha fazla rant sağlamanın yolunu kolaylaştıracaktır. Yasa
tasarısı, imar planı içinde kalsın kalmasın, belediye meclislerine ve il özel
idarelerine, askeri alanlar hariç, 5 hektardan küçük olmamak şartıyla istedikleri
alanları “dönüşüm alanı” ilan edip, istedikleri şekilde kullanması konusunda geniş
yetkiler tanımaktadır. Tasarı, dönüşüm alanları ilan edilen yerlerdeki yapıların
sahipleri ile anlaşma sağlanamaması durumunda belediyelere kamulaştırma
yetkisi vermektedir. Dönüşüm amaçlı imar planı kararlarının uygulanması
konusunda belediye meclislerine önemli boyutlarda yetki verilmektedir. Bunun
yanı sıra, yasa taslağı dönüşüm alanlarında yapılacak işlemlerin İhale Yasası’ndan
ve her türlü vergi, resim, harç ve bedellerden de muaf tutulmasını
öngörmektedir.
2.4. DEĞERLENDĐRME
İlk dönemin (1923–1954) başlarında devletçiliğin hâkim olduğu genel politika,
devletin kendisini kent mekânında görece hissettirdiği, planlamanın
149
önemsendiği, ancak kentsel rantların engellen(e)mediği kentleri oluşturmuştur.
Başlangıçta ülkede sermaye birikiminin olmayışı nedeniyle devlet eliyle özel
sektör desteklense de 1930’ların sonunda sanayi burjuvazisi denilecek bir kesim
yoktur. Özel sektörün sınaî yatırım yerine toprağa yatırım yapma, yeni oluşmakta
olan bir kentte büyük bir hızla gerçekleşen yapı üretiminin yarattığı artı-değeri
elde etme isteği ağır basmıştır. Hızla gelişen ticaret sektöründen yeterli birikimi
elde edenler inşaat sektöründe faaliyete geçmiştir. Devlet tarafından kentsel
rantlara ilk sermaye birikimine destek olarak yaklaşılmış, bu yaklaşımla çıkartılan
imar yasaları ile kamu mülkiyetindeki toprakların özel mülkiyete aktarılması
olanağı sağlanmıştır. Kentlerin planlı gelişimi istense de devletin kentsel rantlara
destek veren imar uygulamaları ve arsa spekülasyonun denetlenmemesi nedeniyle
planlar etkisini yitirmiştir. Kaldı ki, planlar daha uygulanmaya başlamadan önce
arsa spekülasyonu olağanüstü boyutlara ulaşmıştır. Gecekondu afları kapsamında
çıkartılan yasalarla kamu arazilerinin özel mülkiyetin eline geçmesi sağlanmış,
kentsel topraklardan elde edilen gelirler aracılığıyla ilk (sermaye) birikim(in)e
destek sağlanmıştır. 1945’den itibaren liberalleşme sürecinin kent mekânındaki
yansıması, konut alanlarındaki yoğun yapılaşma olmuştur. Popülist politikalar ve
‘gecekondu gelişimini önleyebilir’ varsayımıyla çıkartılan bina yapımını teşvik
yasaları sadece kamu alanlarının özel mülkiyete geçişini artırmış, özel
mülkiyetteki el değiştirmelerin ötesine geçememiştir. Dönemin dışa açılma
politikası ve Batı’dan alınan bağış ve borçlar, Batı’nın ülke ekonomi
150
politikasındaki yönlendirmesi, kentlerin imar politikalarına da yansımıştır. Ülke
genelinde kentlerin imarı, yabancı uzmanların raporları doğrultusunda
gerçekleşmiştir. Devlet, konut alanlarını özel girişimin faaliyet alanına
bırakmıştır.
Serbest ithalat rejimi sonucu ithal edilen çeşitli lüks inşaat malzemelerinin
kullanıldığı lüks yapılar, kentlerin çevresini saran gecekondu yığınları ve
kentlerin altını üstüne getiren ‘yıldırım-yıkma harekâtı’, 1950’lerin ikinci
yarısından itibaren dönemi karakterize eden özelliklerdir. Yeni bir sermaye
birikim modeline, sınaîleşme sürecine geçiş, yeni kentsel kararları ve
uygulamaları da beraberinde getirmiştir. 1954 yılından itibaren başlayan sınaî
sermaye birikim biçimine geçiş 1960 yılında ithal ikameci sanayileşme resmi
kalkınma politikası olarak kabul edilmiştir. Bu politika doğrultusunda planlı
gelişme hedeflenmiştir. Kentlere yönelik başlangıçta etkin olmayan devlet
müdahalesi 1960 yılından sonra planlama anlayışının benimsenmesiyle birlikte
artmıştır. Ülke çapında Milli Fiziki Plan kapsamında yapılan planlama
faaliyetleri, Arsa Ofisinin, İmar ve İskân Bakanlığının kurulması, 6785 sayılı İmar
Yasasının çıkartılması dönemin planlama yaklaşımının sonuçlarıdır. Yeni imar
yasası dönemin merkeziyetçi ve planlı gelişme anlayışını yansıtan bir içeriktedir.
1956 yılında sermayenin içine girdiği krizi aşmak için ‘Yıldırım yıkma harekâtı’
olarak adlandırılan yıkma ve yeniden inşa faaliyetlerine girişilmiştir. İstanbul’da
151
başlatılan yoğun inşaat faaliyetleri ile sermayenin, yapılı çevrede oluşan artı-
değeri elde etme olanağının sağlanması sermayenin değersizleşmesine çözüm
olarak getirilmiştir. (Bu girişimin sermayenin krizini çözmede başarılı olmadığını
daha sonra yaşanan yeni krizler göstermektedir.)
Sınaî birikimin önündeki engelleri kaldırmak, üretken sermayenin başka alanlara
kaymasını engellemek adına devlet, sermayenin daha az kârlı gördüğü alanlara
yatırım yapmış; arsa spekülasyonu ve kentsel rantlar, kentsel planlama ve yeni
imar ve gecekondu yasaları aracılığıyla denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Ne
var ki, planlamanın kendisinin bir rant aracı olması ve düzenleyici işlevi
nedeniyle planlamanın kentsel rantları engellemesi olanaksızdır. Nitekim sınaî
birikimin önünde ciddi bir engel olan spekülasyon denetlenememiştir.
Üretken sermaye 1970’lerın sonlarından itibaren yeni bir krizin eşiğindedir ve
üretken olmayan alanlara yönelmiştir. Öte yandan, devletin kentsel rantları
artıran, özel sermaye birikimine katkıda bulunan uygulamaları yoğun bir şekilde
devam etmektedir. Örneğin, 7367 sayılı yasa ile özel mülkiyete devredilecek
kamu topraklarının alanı bir önceki dönemde çıkartılan yasaya göre daha da
genişletilmektedir. 1965 yılında çıkartılan Kat Mülkiyeti Yasası, sınaî birikime
destek olarak yapı üretiminden elde edilen artı-değerin çoğaltılmasını sağlamaya
hizmet etmiştir. Büyük sermaye sanayi yatırımlarında yer alırken kentsel alanlar,
yap-sat egemenliğinde apartmanlaşma sürecindedir. 1970’lerin sonlarında ilk
152
toplu konut uygulamaları başlamıştır. Sınaî birikimin ucuz işgücü deposu olarak
kullandığı gecekondu alanları için popülist politikalar güdülmeye başlanmıştır. Bu
politikaların, gecekondu alanlarının iyileştirilmesine yönelik olduğu söylenemez.
(Çünkü gecekondu alanlarına yatırım yapılması, sınaî birikime aktarılacak
kaynaklardan kısıtlama yapmak anlamındadır.) Popülist politikaların sonucu,
imar afları olmuştur. Dönemin imar afları yaklaşımı, gecekondulara ticari bir işlev
yüklemiş, gecekondulu kesimi kentsel ranttan pay alma sürecine eklemlemiştir.
Bir yanda teknolojik gelişmeyi ve kozmopolit kültürü temsil eden iş ve alışveriş
merkezleri ile kendi kendilerine yeten çağdaş (!) konut alanları, öte yanda
ekonomik ve kültürel geri kalmışlığı temsil eden çöküntü alanları; bir yanda
(henüz değişim değeri keşfedilmediği için) yıkılmaya terk edilmiş tarihi stoklar,
öte yanda restore edilerek sadece ‘parası olanlara’ hizmet veren tarihi yapılar; bir
yanda yabancı isimli lüks mağazalar, öte yanda bağırarak satış yapan işportacılar;
işte 1980 sonrasını karakterize eden özellikler bunlardır.
1980 yılı yeni bir dönemin başlangıcıdır. Uluslararası sermayenin içinde
bulunduğu krizi aşmak için başlattığı yeni sürece Türkiye de dâhil olmuş, dışa
yönelik sermaye birikimi süreci başlamıştır. Uluslararası ve ulusal sermayenin
dolaşımını artıracak yeni liberal politikaların uygulanması, yasal ve kurumsal
köklü değişimlere neden olmuştur. Küreselleşme süreci olarak adlandırılan bu
süreçle birlikte, sermayenin önündeki engellerin kaldırılması adına devletin
153
küçültülmesi, ekonomik ve toplumsal yatırımların özel sektöre devredilmesi
politikası benimsenmiştir. Bu politikada devletin yeni rolü, piyasayı sermaye
dolaşımını hızlandıracak şekilde düzenlemek ve yasal çerçeveyi oluşturmaktır.
Yeni yapılanma politikalarının sonucu olarak, devlet kentsel mekânın
örgütlenmesinde toplumsal hizmetleri özel sektöre (yerli-yabancı) bırakmak
yönünde küçülürken, özel sektörün kâr oranı düşük olduğu için girmediği
alanlarda yatırım yapmak, sermayenin hareketini hızlandıracak yasal çerçeveyi
oluşturmak ve piyasayı düzenlemek yönünde oldukça etkindir.
Kapitalist üretim sistemi içerisinde sermaye içinde bulunduğu birikim krizini
aşmak için ikinci döngüden üçüncü döngüye geçerek yapılı çevre üretiminde
oluşan artı-değeri elde etme isteğindedir. Kapitalist toplumlarda GSMH’nin
genişlemesi büyük oranda banliyöleşme sürecine bağlıdır. Bu süreç artı-değerin
dolaşım hızını artırmak bakımından çok önemlidir. Dolayısıyla, 1980 yılı
sonrasında kentsel büyüme desteklenmiş ve sermayenin yapılı çevreye
yönelmesini sağlayacak yasal çerçeve oluşturulmuştur. Toplu Konut İdaresinin
kuruluşundan, yeni imar yasalarına; kentsel dönüşüm yasalarından gecekondu
yasalarına, yerel yönetim yasalarından yabancı sermayeye toprak sağlama
yasalarına kadar bütün düzenlemelerin ortak amacı, ulusal ya da uluslararası
sermayenin dolaşımını hızlandırmaktır. Devlet, özel sektörle birlikte kâr amaçlı
konut inşaatı faaliyetlerinde bulunarak, gecekondu alanlarında salt fiziksel
dönüşüm projelerini uygulayarak ve kentsel büyümeyi destekleyerek, mevcut
154
rantların ortaya çıkış hızını ve boyutunu artırmaktadır.
Kentsel mekânda değişim değeri elde etme amacı, konut üretiminin ve konut
standartlarının sınırlarını zorlamaktadır. Kent içerisindeki sermayenin dolaşımına
bağlı olarak gerçekleşen mekânlararası farklılaşma, “yoksul ve köhne çöküntü
bölgeleri” ile “zengin ve çevresinden soyutlanmış, çağdaş, lüks” konut alanlarının
aynı düzlemde yer alması ile kendisini göstermektedir.
Özetle, kentlerin gelişme sürecinde yapılan devlet müdahaleleri ülke genelindeki
sermaye birikimine koşut olarak gerçekleşmekte, imar konusunda yasal ve
kurumsal çerçeve sermayenin talebine uygun olarak oluşturulmaktadır. Kentsel
gelişme süreci içerisinde her zaman varlığını koruyan kentsel rantlar da birikim
biçiminin yarattığı ekonomik, kültürel ve toplumsal koşullar doğrultusunda
şekillenmektedir.
155
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ANKARA'DA KENTSEL GELĐŞME: 1923’DEN GÜNÜMÜZE
Bu bölümde Ankara'nın mekânsal gelişim süreci incelenerek bir gelişim şeması
oluşturulmaya çalışılmaktadır. Kentin gelişimini bir bütünlük içinde görebilmek
için imar uygulamalarının ilk kez başladığı 1920'li yıllar, sürecin başlangıcı olarak
kabul edilmiştir. Her ne kadar toplumsal değişim kent mekânını belirlese de kent
mekânının da toplumsal değişim üzerinde etkisi vardır. Bu etkileşim kentin
gelişimini sürekli kılmaktadır. Bu nedenle, dönemler çok keskin tarihlerle
belirlenemeyeceği gibi dönemlendirmelerin başlangıç ve bitiş tarihleri de
noktasal olamaz. Ne var ki, belirli periyotlarda gerçekleşen keskin ve belirgin
değişimleri görebilmek için belli tarihler röper ya da referans alınmak zorundadır.
Kentsel rantların kent mekânındaki etkisi sermaye birikim süreçlerine ve buna
bağlı olarak devlet müdahaleleri ile ortaya çıkmaktadır. Birinci Bölümde rant ve
mekânın kavramsal çerçevesi oluşturulmuş; İkinci Bölümde bu çerçeveye
dayanarak Türkiye kentlerinin mekânsal örgütlenmesine yönelik devlet
156
müdahalelerinin nedeni, niteliği, boyutu ve yönü ortaya konmuştur. Bu bölümde
ise ikinci bölümde ortaya konan sermaye birikim süreçlerinde devlet
müdahalesinin, kentin mekânsal biçimlenmesi üzerindeki etkileri sınanmaya
çalışılmaktadır. Bu nedenle ülke geneli için kabul edilen/belirlenen ikinci
bölümün tarihsel dönelmemesi bu bölüm için de aynen kabul edilmiştir.
Her dönem kendi içerisinde öncelikle planlama ve imar uygulamaları yönünden
ele alınmaktadır. Burada hedeflenen, planlama-rant ilişkisini ortaya çıkartarak bu
ilişkinin kent mekânındaki yansımasını görmektir. Mekânsal yapılanmanın
yelpazesi çok geniş olduğu için mekânsal gelişmenin irdelenmesi konut alanları
ile sınırlı tutulmuştur.
157
3.1. 1923–1954 ARASI: HIZLI MEKÂNSAL YAYILMA ilk birikim sürecinde rant
3.1.1. 1923–1954 Ankara’nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri
Cumhuriyet yönetiminin öncelikleri; Ankara’nın Başkent olması nedeniyle, bu
kentin bir başkente yakışır biçimde imarı ve Başkent’te çalışacak memurların
barınma sorunlarının giderilmesidir. Bu nedenle, ilk iş olarak 1924 yılında 417
sayılı Ankara Şehremaneti Yasası çıkarılmıştır. Cumhuriyet Döneminde imar
uygulamaları 1877 tarihli Belediyeler Yasası ile 1882 tarihli Ebniye Yasası esas
alınarak gerçekleştirilmektedir. 1925’te kabul edilen yeni imar yasası yalnızca
yeni gelişme alanları olarak belirlenen bölgelerde uygulanacak, diğer alanlarda
Ebniye Yasasının hükümleri geçerli olacaktır.
Ankara'nın modern bir kent olarak inşa edilmesi kararı ile birlikte Meclis'te
(1924) kentin gelişme yönünü belirlemek üzere önemli tartışmalar yapılmıştır.
Kent eski Ankara'da mı yapılanacaktır, yoksa yeni yerleşme alanları mı
açılmalıdır? Eski kentin gelişmesini destekleyenler kent halkının vergilerinin
yeni bir kent parçasına aktarılmasının yanlış olduğunu, eski yerleşimin ihmal
edileceğini vurgulamaktadır. Karşı görüşte olanlar ise eski kent dokusunun
yoğunluğu ve yetersiz altyapısı nedeniyle yapılaşma ve kamulaştırma
maliyetlerinin çok yüksek olacağını ve yeterli gelişme alanı bulunmadığını öne
sürmektedir. Eski kentin toprak sahipleri Ankaralı zengin esnaftır. Kente yeni
gelenler ise çevre bağlardan toprak almıştır. Ticaret işlevinin ve resmî yapıların
158
yoğunluğu, yeterli olmasa da altyapısının hazır olması, eski kentte toprak
fiyatlarını artırmıştır. Doğal olarak, bu alanda başlatılacak imar uygulamaları ile
eski kentlilerin gayrimenkulleri büyük bir spekülasyon değerine sahip olacaktır.
Meclis'te, bu değeri emlâk sahibi, tüccar ve esnafa bırakmama düşüncesi199 ağır
basmış ve tartışmayı yeni Ankara seçeneği kazanmıştır. Fehmi Yavuz, ikinci
seçeneğin benimsenmesine ilişkin hükümet tasarısında şu satırların yer aldığını
(Türkçeleştirilmiş biçimi ile) ifade etmektedir.200
"Eski Ankara'nın sokakları o kadar kötü durumdadır ki, yapmak için
yıkmanın gerektireceği masraf yeni bir kent kurmağa yetecek ölçüdedir.
Burada arsaların değeri o kadar artmıştır ki, eski kentin merkezinde bir arşın
murabbaı için 100 TL istenmektedir. Bundan başka eski kentin bir çırpıda
düzenlenmesi ve genişletilmesi dayanılmaz ölçülere ulaşan konut bunalımını
daha da kötüleştireceğinden, gerçekçi nitelikten yoksundur. Öyle ise hoş
görünümden yoksun olan Ankara'nın kerpiç yığınlarına bir süre daha
katlanarak, adım adım uygulanacak bir imar yöntemine başvurmak
zorundayız."
Bir yandan mekânsal genişleme ve gelişme yönünün yeni alanlar olarak
belirlenmesi, öte yandan Şehremaneti üyelerinin seçme ve seçilme koşulunun
değiştirilmesi201 Ankara'nın imarında kente yeni gelenleri baskın kılmıştır. Bu
199 Tansı Şenyapılı, Ankara Kentinde Gecekondu Gelişimi 1923–60, Kent-Koop Yay., Ank., 1985, s. 20. 200 Fehmi Yavuz, Kentsel Topraklar, (1925) tarihli Zabıt Ceridesinden alınan metnin orijinali için bkz. Fehmi Yavuz, Ankara’nın Đmarı ve Şehirciliğimiz, Siy. Bil. Fak. Yay., Ank., 1952, s. 17. 201 Đstanbul Şehremanetinin üyelerini seçebilmek için seçmenlerin 100 kuruş, seçilecek adayların 200 kuruş emlak vergisi veren kişiler olma koşulu, Ankara Şehremaneti için kaldırılmıştır. Tekeli’ye göre bu koşulun kaldırılmış olması, Ankara’ya yeni gelen bürokratların belediyenin yönetimini şehrin eski emlâk sahiplerine bırakmak istemeyişlerindendir. Đlhan Tekeli, Đlber Ortaylı, Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi, Türk Đdareciler Derneği, Ank., 1978, s. 38.
159
değişiklik Başkent'in eski çekirdek üstünde değil de yeni şehir alanında
büyümesinin yolunu açmış, yeni topraklarda yaratılacak arazi rantları
Cumhuriyet bürokratlarına akabilmiştir.202
Gelişme alanı olarak kısmen bataklık, kısmen de otlak olan Yenişehir'in seçilmesi
ile yeni kentin imar uygulamaları başlatılmıştır. Özel mülkiyete ait olan bu alanın
kamulaştırılması için 1925 yılında "Ankara'da İnşası Mukarrer Yenimahalle İçin
Merkezî Yerler ile Bataklık ve Mergazi Arazinin Şehremanetince İstimlâki
Hakkında" 583 sayılı yasa çıkartılmıştır. Yasa, kamulaştırma yoluyla kentsel
arsaya dönüştürülecek arazilerin % 25'ini sahiplerine bırakmaktadır. Arsanın
geriye kalanı 1915 yılının vergi değerinin on beş katı değerinde
kamulaştırılacaktır.203 Bu yasaya dayanarak çok kısa bir zamanda 4 milyon
metrekare toprak kamulaştırılmıştır. Büyük kamulaştırmayı öngören 583 sayılı
yasadan Başkent'in yeni yerleşim alanlarının en az maliyetle yaratılması, yasanın
öngördüğü zaman sınırı içinde düşük bedellerle kamulaştırılan arazilerin daha
pahalıya satılarak Şehremanetine kapital sağlanması gibi ekonomik yararlar
beklenmektedir.204 Bu durumda şu sorunun yanıtı aranmalıdır: 1925 tarihli yasada
kamulaştırma yapmadan (bono yoluyla) yeni gelişme alanlarını düzenleme yetkisi
varken, neden bu kadar yüksek rakamlarla kamulaştırma kararını alan 583 sayılı
yasa çıkarılmıştır? Amaç, kentsel rantların artırılmasını mı sağlamaktır?
202 Tankut, Bir Başkentin Đmarı, s. 50. 203 Yavuz, Ankara’nın Đmarı ve Şehirciliğimiz, s. 20–22. 204 Tankut, a.g.e., s. 52.
160
Ankara'nın düzenlenmesinin ulusal bir mesele olduğu savından hareketle kent
belediyesinin Ankara'nın imarı konusunda yeterli olmayacağı düşünülmektedir.
Bu nedenle, 1928 yılında 1351 sayılı yasa ile merkezî yönetime bağlı olarak
Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulmuştur. İmar Müdürlüğü kenti planlamak ve
plana göre uygulama yapmakla görevlendirilmiş, planın onama yetkisi Bakanlar
Kuruluna verilmiştir. İmar Müdürlüğü 1937 yılında Ankara Belediyesine
bağlanmıştır.
Ankara'nın Đlk Planı: Ankara'nın ilk planlama girişimi eski kent ve yeni kent
için ayrı ayrı plan yaptırılması yönünde olmuştur. Şehremanetinin kurmuş
olduğu komisyon eski kente ait düzenlemeyi uygulanamaz olduğu gerekçesiyle
reddetmiştir. Yenişehir'e ait Lorcher Planı kabul edilerek uygulama başlatılmıştır.
1924–1925 tarihli Lorcher Planının kentte süregelen dağınık, birbirinden kopuk,
parçacı uygulamalar karşısında başarısız olması205 ve Yenişehir kesimini kapsayan
150 hektarlık plan alanının yetersiz görülmesi nedeniyle, Ankara için yeni bir
imar planı yaptırılması düşünülmüştür.
Ankara imar planının elde edilebilmesi için 1927 yılında uluslararası bir yarışma
açılmış, yarışmada Alman şehirci Hermann Jansen'in yaptığı imar planı birinci
olmuştur. (Bkz. Plan 1) Jansen planının sınırları, güneyde Eskişehir Devlet Yolu
başlangıcı ve Akay Sokak, batıda Dikmen yolunun kuzeyidir.
205 Raci Bademli, “1920–40 Döneminde Eski Ankara’nın Yazgısını Etkileyen Tutumlar”, Mimarlık, 85/2–3, s. 12.
161
Plan 1: Jansen Đmar Planı
Planın yapım kararı tarihi:1927 Plan onay tarihi: 1932 Kentsel yerleşme alanı: 2000 ha Plan hedef yılı: 1978 Plan hedef nüfusu: 300.000 kişi (1978 yılı için nüfus tahmini) 1927 yılında kent nüfusu: 74.500 kişi Ankara'nın nüfusu 1950’de 289.000, 1960'ta 650.000 olacaktır.
(Günümüzdeki tanımı ile) Anıtkabir'in doğusundan itibaren demiryoluna paralel
ve kuzeybatı yönünde devam ederek 650 m. çapında bir dairesel alan çizmekte ve
(günümüzdeki tanımı ile) Tandoğan Meydanı civarında son bulmaktadır.
Güneybatı yönünde Siyasal Bilgiler Fakültesini içine alan ve Cebeci Caddesine
162
paralel olarak İncesu Deresine kadar uzanan sınır, Kocatepe'yi dışarıda bırakarak
Esat Caddesi boyunca devam etmekte ve Akay Sokak civarında
tamamlanmaktadır. Jansen imar planında estetik ön planda tutulmakta, en çok üç
katlı ve bahçeli konut alanları ve ağaçlar arasında yeşil kuşaklar içinden geçen
yaya yolları önerilmekte olup endüstri alanları için İstasyon civarında yer
ayrılmış, Yenişehir için yeni bir ticaret alanı belirlenmemiştir.
1929 yılında Jansen Planı henüz avan proje aşamasında iken kamuoyuna
açıklanmış ve uygulama başlatılmıştır. Planın açıklanmasıyla başlayan baskılar,
onay tarihinden (1932) itibaren hızlanarak artmıştır. Bir yandan baskı gruplarının
olumsuz etkileri, öte yandan planlama ilkelerinin dayandığı projeksiyonların
eksik ya da yanlış saptanması (Örneğin, Ankara'nın bir endüstri şehri olacağı
varsayımı ile bir amele mahallesi öngörülmüştür. Çünkü Berlin'de ya da diğer Avrupa
kentlerinde, yirminci yüzyılın ilk yarısında durum böyledir. 1932 yılında Ankara'da
kentleşme başlamıştır. Ancak, düşük gelir grupları için planda ucuz konut yeri yoktur.
Yoktur, çünkü Avrupa'da kentleşme çoktan bitmiştir.206) Jansen planının başarıya
ulaşmasını engellemiştir. İmar planının onaylanması, yabancı ülke elçiliklerine
bedelsiz arsa devredilmesi207, bulvarın açılması ve Yenişehir'de konut inşaatlarının
206 Jansen Planının ayrıntılı açıklaması için bkz. Gönül Tankut, Bir Başkentin Đmarı. Tankut, planın içyapısı bakımından bu etkenleri özümleyecek esneklikte olmadığını ifade etmektedir, s. 269. 207Cumhuriyetin kurulmasından sonra yabancı ülkelerin başkentte elçilik açmaları için yoğun girişimlerde bulunulmuştur. Đstanbul’daki elçiliklerin Ankara’ya gelmesi durumunda ev kiralarının artacağı, kentin dengesinin bozulacağı endişesi ile hazine topraklarından elçiliklere ücretsiz arsa verilmesi kararlaştırılmıştır. Örneğin, Đtalya’nın seçtiği 24.000 metrekare alanındaki arsa ve Afganistan’ın seçtiği özel mülkiyete ait arsa kamulaştırılarak büyükelçiliklere bedelsiz devredilmiştir. Almanya bu karardan önce aldığı 28.000 metrekarelik arsanın bedelini Türk Devletinden istemiştir.
163
başlaması bulvarın iki yanındaki boş tarım arazilerinin hızla değer kazanmasına
ve spekülatif hareketlerin artmasına208 neden olmuştur.
1930’lu yıllardan sonra belediyelerin uygulamaları merkezi yönetimin devletçilik
politikasına koşut olarak gerçekleşmektedir. Belediyelerin ticari ve sınaî
girişimlerde bulunarak daha fazla gelir elde etmesine yönelik uygulamalar ve
kentsel altyapı ve kamu hizmetlerinin devletleştirilmesi söz konusudur. 1927
yılında yabancı sermaye ile kurulan Ankara Havagazı ve Elektrik Şirketleri 1939
yılında Nafia Vekâleti tarafından satın alınmış ve 1941 yılında belediyeye
devredilmiştir. Su işleri 1941, otobüs taşımacılığı 1934’de belediyeye verilmiştir.209
Dönemin ticari sermaye birikim biçimi kentsel mekâna yansımaktadır. Yeni
ticaret alanlarının açılması için yapılan baskılar sonucunda210 (1936 tarihinde)
Yenişehir bölgesi imar planında ticaret alanları onaylanmıştır. Savaş döneminde
Büyükelçilik yapılarının inşaatları sırasında ülke dışından getirilecek inşaat malzemelerinden gümrük alınmama kararı çıkarılmıştır. Bilal Şimşir, Ankara Ankara, Bilgi Yay., Ank., 1988, s. 291-292. 208“Bulvarın iki yanındaki arsalar kente yeni gelen milletvekillerine ve devlet memurlarına çok ucuz fiyatla satılmaktadır. 50 liraya satın alınan arsalar Đstanbul’dan gelen komisyonculara bin liraya devredilmekte, komisyoncular da aynı arsayı birkaç saat sonra bir başkasına 30–35 bin liraya satmaktaydı” Kemal Bağlum, Beşbin Yılda Nerden Nereye Ankara, Ank., 1992, s. 145. “Cumhuriyetten sonra yeni Ankara’da arsa spekülasyonu, tüccarların ve hemen bütün politikacıların katıldığı kârlı bir faaliyet olmuştur. Bir yandan şehir arazisi parsellenip satılırken, öte yandan nüfuzlu çiftçiler, tarlalarını genişletmeye koyulmuşlardır.” Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni (Dün-Bugün-Yarın), Bilgi Yay., Ank., 1971, s. 208. “Birçok arsalar spekülasyoncuların eline geçmişti. Bunlar en başta devlet dairelerinin bir mahallede toplanmak fikrine karşı koydular. Çünkü Ankara’da nüfuz ticaretinin ilk kaynağı mesela Cebeci’de ucuz bir arsa almak ve Maarif vekiline konservatuarı orada yapmaya karar verdirerek arsasını ona satmaktı.” Falih Rıfkı Atay, Çankaya IV, Yenigün Haber Ajansı Basım ve Yayın A.Ş., Đs., 1999, s. 95. 209 Đmtiyazlı yabancı şirketlerin belediyelerin eline geçmesi iki aşamada gerçekleşmiştir. Đlk aşamada şirketlerle müzakerelere girilerek Nafia Bakanlığınca kamulaştırılmış, ardından çıkarılan yasalarla bu şirketler belediyelere devredilmiştir. Tekeli, Ortaylı, a.g.e., s. 69. 210Đmar Müdürlüğü belgelerinden ileten Gönül Tankut, “Jansen Planı: Uygulama, Sorunları ve Cumhuriyet Bürokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı”, Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ank., 1984, s. 313.
164
karaborsacılık ve aşırı spekülasyon yeni savaş zenginleri yaratmış, tüccarlar bu
dönemde önemli boyutlarda birikim elde etmiş, mülk gelirleri211 artmıştır.
1937 yılında İmar Müdürlüğü, Jansen planındaki kuzey-güney gelişme aksına
doğu-batı aksını eklemiştir. Kentin imar sınırının belediye sınırları ile
çakıştırılması kararı alınmış212; Jansen planındaki 2000 hektar imar alanı belediye
sınırları ile birleştirilince, planlama alanı 16.000 hektara çıkmıştır. İmar alanının
genişletilmesi, eski kentin belirli semtlerinde spekülasyon alanlarının213
genişlemesi anlamına gelmektedir.
3.1.2. 1923–1954 Ankara'da Konut Alanlarının Gelişimi
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun aşağıdaki satırlarında214 yer alan 1919 yılının
Ankara'sı kısa sürede çok hızlı bir değişim geçirecek ve 1950'li yılların başına dek
sürecek olan ilk mekânsal dönüşümünü gerçekleştirecektir.
"…İlk işimiz Ankaralıların, 'Vali Abidin Paşa suyu borulardan yukarıya
doğru akıtarak buraya çıkardı.' dedikleri kaleye çıkmak oldu. Oradan bütün
Ankara şehri dolaylarındaki tepeleri çepçevre görüyorduk. Kalenin
bulunduğu tepenin hemen karşısındaki tepe bomboştu. Yalnız tam
doruğunda, aralıklı sütunlar üzerine oturtulmuş, sadece üstü kapalı,
küçücük, tapınak gibi bir yapı vardı. Şehrin dolaylarındaki tepelerde
211Boratav, a.g.e., s. 68. 212Yavuz, Ankara’nın Đmarı ve Şehirciliğimiz, s. 83. 213(1938 yılı)“…, iyi anımsıyorum, mektuplar gelmişti Ankara’dan, babamın arkadaşlarından. Babamın dostları, Aksaray’da tek eczanenin sahibi arkadaşlarından para istiyorlardı, kendisini de uyarıyorlardı arsa almak için. Alınacak arsa çok ucuzdu ve ilerde çok ama çok para edecekti.” Fikret Otyam, “Aldı Sözü Fikret Otyam”, Türkiye Yazıları, S. 7, Ekim 1977, s. 24. 214 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Devirden Devire I, Bilgi Yay., Đst., 1974, s. 270.
165
bulunan bağlar, çıplak Asya tabiatının gri rengi üzerinde hâkimiyet
kuramayan bodur ağaçlarıyla uzaktan donuk bir bozkır yeşilliği halinde
görünüyordu. Dikmen, Çankaya, Küçük Esat, İncesu ve Cebeci ve onların
tam karşı yönünde Keçiören bağları Ankara'nın belli başlı bağlarıydı ve at,
araba veya eşek ile bazısına bir, bazısına iki-üç saatte ulaşılabilirdi. Akşam
serinliği çıkınca bağ sahipleri yiyecek alış-verişi yapıp hayvanlarına binerek
tozlu bağ yollarına yöneldikleri için, Ankara ovasının, özellikle Küçükesat,
Çankaya ve Dikmen'e doğru uzanan bölümünü, yani bugünkü Yenişehir'in
bulunduğu düzlüğü, durgun havalarda, bir toz bulutu kaplardı. … Bent
Deresi ve Hatip Çayı, Ankara halkından, bağı-bahçesi olmayan çoğunluğun
gezinti, piknik ve eğlence yerleriydi. Bir başka eğlence yeri de tren
istasyonuydu. Ulus Meydanını İstasyona dar ve bozuk bir şose bağlıyordu.
Düzlüğe inilince şosenin, özellikle, sol tarafı (yani bugünkü Gençlik Parkı
alanı) kurbağaların ve sivrisineklerin kaynaştığı geniş bir bataklıktı. Halkın
çoğu sıtmalıydı. İstasyonda, Haydarpaşa-Bağdat Demiryolu İdaresince, yani
Almanlar tarafından yapılmış olan birkaç kârgir bina vardı."
1920 yılında kentteki konutların panoramasını kalenin eteklerindeki eski evler ve
Ulus civarındaki bakımlı Yahudi mahallesinin ahşap evleri oluşturmaktadır.215
Cumhuriyetin kurulmasından sonra Ankara'da başlatılan modern bir kent
yaratma çabaları içerisinde kentte ikili bir görünüm hâkimdir: Bir yanda yeni
açılan yollara sıralanan Batı taklidi binalar, öte yanda eski doku içerisinde bozuk
yollarla köhne konutlar; bir yanda son model otomobiller, öte yanda köylülerin
kağnıları ve develeri; bir yanda yeni kentin danslı, partili, Batı taklidi yeni
yaşamı, öte yanda eski kentin yoksul yaşamı; bir yanda karmaşık küçük
215Tankut: “Jansen Planı: Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Bürokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı”, s. 302.
166
dükkânlar, öte yanda Avrupa modasını kente getirmeye başlayan mağazalar…216
Resmî yapı, müze, hastane, eğlence yapıları, konut inşaatları ile Ankara, bu
dönemde tam bir şantiye görünümündedir. Tablo 19'da görüldüğü gibi inşaat
sektörünün hacmi yıllar içinde büyük bir hızla artmıştır.
TABLO 19: 1909–1927 Yılları Arasında Ankara'daki
Yapıların Sayısal Dökümü
Kaynak: Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügati, Ankara Vilayeti Salnamesi ve Ankara Guide Touristique’den derleyerek ileten Sevgi Aktüre, “1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam”, s. 60.
Hızlı bir mekânsal yayılma sürecine koşut olarak 1926 yılında 240 bina,
(Kandemir ve Tankut, bu yılda devletin yaptırdıklarından başka 405 adet konut 216Dönemin Ankara’sını yabancı basından yansıtan Şimşir, a.g.e., s. 409; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ankara, Đletişim Yay., Đst., 2003 (ilk baskı Akba Kitabevi, 1934); Cüneyt Arcayürek, Demokrasinin ilk Yılları, Bilgi Yay., Đst., 1983, s. 33-34.
Konut Resmî Bina Banka Dükkân Fırın Ticarethane Fabrika Atölye Taş ocağı Maden ocağı Değirmen Depo-Mağaza Otel Han Okul Medrese Tekke Kilise Müze
1895
5458 4
__ 2173
21 __ __ __ __ __ 11 50 __ 32 75 27 11 12 __
1902
6518 4
__ 2188
21 __ 1
__ __ __ 12
260 __ 33 76 27 11 12 __
1909
6518 16 1
2207 21 __ 18 __ __ __ 13
260 __ 33 77 27 11 12 __
1927
9993 163
5 2079
45 17
102 41
106 1 3
662 10 22 9
__ __ __ 3
167
yapıldığını söylemektedir.) 1927 yılında 367 bina (Kandemir ve Tankut'a göre,
291 konut), 1928 yılında 246 bina yapılmıştır.217 Bu tarihten sonra konut inşaatları
azalmaya başlamış, 1929 yılında sadece 87 yeni bina yapılmıştır. 1928 yılından
itibaren devlet binalarının yapımı ağırlık kazanmaya başlamıştır. Devlet ihaleleri
aracılığıyla yaptırılan bu inşaatlar müteahhit kesiminin sermaye birikimini
artırmasına önemli katkıda bulunmuştur.
Kentteki ilk örgütlü konut yapımı 1925 yılında Yenişehir'de Şehremaneti
tarafından kamulaştırma kararı verilen dört milyon metrekarelik alanda
başlamıştır. 2–3 katlı bu ilk apartman yapıları, kamu kaynakları ile
gerçekleştirilmiştir. Belediye tarafından yaptırılan ve taksitle satılan 198 adet
konut Yenişehir'de ilk mahalleyi oluşturmuştur. Hemen ardından memurlar
mahallesinin konutlarının yapımında da tüm finansman ve girişimciliği devlet
üstlenmiştir. Bu konutlar kiralanmamış, satılarak özel mülkiyete devredilmiştir.218
Kamu eliyle gerçekleştirilen konut inşaatları Yenişehir'de yoğunlaşırken özel
girişimle yapılan apartmanların sayısı Ulus'ta hızla artmaktadır.219 Özel sektörde
yapılan konut inşaatları aracılığıyla yatırımcılar yüksek kentsel rant değerleri elde
217 Bina sayıları Sevgi Aktüre, “1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam,” Tarih Đçinde Ankara II, 1998 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ank., 2001, s. 61; Seyyah Kandemir, Ankara Vilayeti, Başvekalet Müdevvenat Matbaası, Ank., 1932, s. 142; Gönül Tankut, a.g.e., s. 307’de verilen bilgilerden elde edilmiştir. 218Đlhan Tekeli, Selim Đlkin, Bahçelievler'in Öyküsü: Bir Batı Kurumunun Yeniden Yorumlanması, Batıkent Konut Üretimi Yapı Koop. Birliği, Ank., 1984, s. 15. 219Gülsüm Nalbantoğlu, “1928-46 Döneminde Ankara’da Yapılan Konutların Mimarisinin Değerlendirilmesi” Tarih Đçinde Ankara Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ank., 1984, s. 254.
168
etmektedir. 220
1925 yılından itibaren kentin yerleşiminde dört tip konut göze çarpmaktadır:221
Birincisi, arazi fiyatlarının yüksek olması nedeniyle eski kentte yükselmeye
başlayan apartmanlardır. İkinci tür konutlar, Yenişehir'in güney kesimlerinde,
özellikle de Kavaklıdere ve Çankaya tarafında görülen villalar ve bahçeli iki katlı
yapılardır. Eski kentin apartmanları eski dokuyu bozarak ya da yıkarak karışık bir
yapılanma içinde oluşurken, Yenişehir ve Çankaya tarafındaki villalar, boş alanda
birbirinden bağımsız ve dağınık olarak yerleşmektedir.
Ankara'da yüksek arsa fiyatları konut kira bedellerine yansımaktadır. Bir
metrekare arsanın değeri 1000 liraya kadar çıkmakta; 1919 yılında kirası 15 lira
olan konutlar on yıl sonra 4000 liradan kiraya verilmektedir.222 Bu pahalılık ve
yoğun spekülasyon alanında konut sıkıntısı çeken düşük gelirli memurlar223 için
devlet tarafından yaptırılan konutlar, kentteki üçüncü tür konutları
oluşturmaktadır.224 1930 tarihinden itibaren memurlara ev yapılması hükümet
programlarında yer almaya başlamıştır. Bu amaçla 1944 tarih ve 4626 sayılı
220 “… Bir dönüm içinde bir kır evi disiplinine göre bir metrekare arsa fiyatının bir lirada karar kıldığını düşünürseniz aynı yerde bitişik ve dört katlı apartman sistemi bu fiyatı on liraya, yirmi liraya çıkartır.” Atay, a.g.e., s. 99. 221 Şenyapılı, a.g.e., s. 29. 222 Şimşir, a.g.e., s. 389. 223 "Saraçoğlu apartmanları yapılıncaya kadar az ve orta maaşlı memurlar eski evlerde tahtakurulu birer odaya sığınmışlardı. Bir matematik hocasının böyle bir odada iki çocuğu, karısı ve kaynanası ile oturduğunu biliyorum. Hâlbuki yeni Ankara köşkler ve apartmanlarla hemen hemen donanmıştı." Atay, a.g.e., s. 90. 224Vakıflar Başmüdürlüğünün memur konutları, Ziraat Bankasının ve Devlet Demiryolları Đşletmesinin yaptırdığı lojmanlar, 1926 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu kira apartmanları ve 1930 yılında inşası tamamlanan Vakıf II apartmanı devletin memur konut girişimleridir. Đnci Aslanoğlu, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, ODTÜ, Ank., 1980.
169
"Memur Meskenleri İnşası Hakkında Yasa" çıkartılmıştır. Yasanın ilk uygulaması
Saraçoğlu'nun başkanlığı sırasında Bonatz'ın planladığı Saraçoğlu Mahallesi ile
gerçekleşmiştir. Bu mahalle 15 milyon lira bedelle gerçekleştirilen ve dairesi 23
bin 360 liraya mal olan 642 daireli bir apartman grubudur ve bürokrasinin üst
kademeleri için düşünülmüştür.225
Kentte görülen son konut türü ise eski kentin altyapısı yetersiz ve Cumhuriyet
dönemi öncesindeki dokusunu koruyan konutlardır.
1930–1945 yılları arasında kentin yoğun ve işlevsel bölümü eski kent iken, çağdaş
görünümü de Yenişehir'dir. Tablo 20, 1935 yılında Ankara'daki yapıların
kullanım niteliğine ve semtlere göre dağılımını göstermektedir. Konutların %
72'si, işyerlerinin % 80'i, resmî binaların % 49'u ve kentteki toplam yapının %
73'ü eski kenttedir.
TABLO 20: 1935 Yılında Ankara'daki Yapıların Kullanım Nitelikleri ve Semtlere
Göre Dağılımı
Konut
Đşyeri
Resmî Bina
Toplam
Eski Kent
12.558 (%72)
3.484 (%80)
568 (%49)
16.610 (%73)
Yenişehir
1.030 (%6)
214 (%5)
109 (%9)
1.353 (%6)
Cebeci
980 (%6)
103 (%2)
57(%5)
1.140 (%5)
Bağlar
2.804 (%16)
572 (%13)
429 (%37)
3.805 (%16 9
Toplam
17.372
4.373
1.163
22.908
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistik Yıllıkları.
225Aynı tarihlerde kasabalarda yapılacak hükümet konakları için 30 bin lira maliyet tavanı konmaktadır. Ural, a.g.e., s. 38.
170
Kent merkezinde gittikçe artan arsa bedeli226, apartman yapımındaki artışı
hızlandırmıştır. 1925 yılından itibaren yaygınlaşmaya başlayan Yenişehir'deki
villa konut düzeni 1935'te yerini apartmanlaşmaya bırakmıştır.
TABLO 21: 1935 Yılında Ankara'daki Yapıların Sayısı ve Semtlere Göre Dağılımı
Eski Kent Yenişehir Cebeci Bağlar Toplam
Tek Konut 11.402 838 943 2.696 15.879 Apartman 182 156 12 1 351 Baraka 822 23 17 75 937 Diğer 152 13 8 32 205 Toplam 2.558 1.030 980 2.804 17.372 Dükkân 2.447 116 57 74 2.694 Han 9 --- --- --- 9 Fab.-Değirmen 33 --- 4 26 69 Fırın 41 --- 3 5 49 Ahır 338 2 27 319 686 Diğer 616 90 12 148 816 Toplam 3.484 214 103 572 4.373 Resmî Bina 422 100 29 406 957 Sinem-Tiyatro 7 1 --- --- 8 Diğer 139 8 28 23 198 Toplam 568 109 57 429 1.163 Genel Toplam 16.610 1.353 1.140 3.805 22.908
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistik Yıllıkları.
Tablo 21'de görüldüğü gibi, kentte konut statüsüne giren 17.372 adet yapı vardır.
Kentteki tüm konutların içerisinde apartmanlar toplam konut sayısının % 2'sini
oluşturmaktadır. Sayısal olarak, eski kentte yapılan apartman sayısı daha fazla
görünse de, apartmanların konut sayısına oranı Yenişehir'de daha fazladır. Tüm
apartmanların % 52'si eski kentte, % 44'ü Yenişehir'de, % 3'ü ise Cebeci'de 226Fehmi Yavuz, 1936 yılının Kaynak dergisinden ileterek kent içerisindeki arsa fiyatlarının yüksekliğini gösteren örnekler vermektedir. Kentsel Topraklar, s. 14–17.
171
yapılmıştır. Bu durum eski kentteki hızlı yenilenmenin göstergesidir. 351
apartmana karşın 937 adet olan barakalar, kentteki toplam konutun % 5'ini
oluşturmaktadır.
Dar gelirlilerin konut sorununu çözmek için 1935 yılında kurulan ilk kooperatif
olan Bahçelievler Yapı Kooperatifinin seçtiği konut alanı, kentin gelişimini batıya
sıçratmıştır. Yüksek arsa fiyatlarına alternatif olarak kurulan bu konut
kooperatifi, konutların üretilme sürecinde arsa spekülasyonunu bir araç olarak
kullanmıştır. Tekeli, çalışmasında,227 kooperatif üyelerinden olan orta ve üst
kademe bürokratların imar kararlarını etkileme güçlerine dayanılarak arsa
sahiplerine spekülasyon olanakları vaat edildiğini ve arsaların neredeyse hiç para
ödenmeden elde edildiğini belirtmektedir. Satın alınmasından sonra arsanın
değeri büyük bir hızla artmış, bu artış kooperatifin ucuz kredi bulmasına olanak
vermiştir. Bu tarihten sonra Bahçelievler konut alanı hızlı bir gelişme
göstermiştir.
Bahçelievler Yapı Kooperatifinin ardından Ankara'da kooperatiflerin sayısı hızla
artmaya başlamıştır. 1946 yılında ülke genelinde kurulan 50 konut
kooperatifinden 22 tanesi Ankara'da faaliyet göstermektedir. Buna rağmen,
Ankara'daki bütün yapı kooperatiflerinin 1944 yılına kadar inşa edebildikleri
227 Đlhan Tekeli, Bahçelievler'in Öyküsü: Bir Batı Kurumunun Yeniden Yorumlanması, Batıkent Konut Üretimi Yapı Koop. Birliği, Ank., 1984, s. 66.
172
konut sayısı 554 ile sınırlı kalmıştır.228 Kooperatiflerin ürettiği konutların
sayısında 1950 yılından sonra artış görülecektir.
Kooperatifler, genellikle bürokratik yetki ve ayrıcalıkları kullanarak (kooperatif
üyeleri içinde yer alması sağlanan üst düzey bürokratlar sayesinde) imar
kararlarının yarattığı değer artışlarından yararlanmakta ve bu sayede ortaklarının
ödeyeceği para miktarını düşürmektedir. Arsa spekülasyonu mekanizmasından
yararlanmak için kentin imar alanları dışında yer seçen kooperatifler, gerekli
altyapı harcamalarının önemli bir kısmını devlete ödetmektedir.229
1950'li yıllara gelindiğinde Ankara'daki konut inşaatlarına ilişkin iki büyük etki;
1948 tarihli Bina Yapımı Teşvik Yasası230 ile 1949 yılında ithal malzemelerinde
görülen büyük ucuzlamadır. Serbest ithalat rejiminin uygulamaya konması ile
birlikte konut inşaatlarında her türlü lüks malzeme kullanılmaya başlanmıştır.
1930'lu yıllarda kentin ana giriş noktası olan İstasyon, Cumhuriyet ve İnönü
Bulvarı ile kente bağlanmakta ve kentin yeni binaları Ulus Meydanı-Sıhhiye
aksında yer almaktadır. Çankaya'ya, Köşk'e ulaşan cadde üzerinde ise
sefarethaneler, villalar ve bağ-bahçeler bulunmaktadır. Kızılay'daki Güven
Anıtından başlayarak bugünkü Büyük Millet Meclisinin girişinde biten kesintisiz
228“Kooperatiflerin konutları oldukça yüksek maliyetlerle gerçekleşiyordu. Metrekaresi 105 liraya, tamamı 23.500 liraya mal olan konut inşaatları için Emlak Kredi Bankasından % 8,5 faizle kredi alınıyordu.” Ural, a.g.e., s. 38. 229Tekeli, a.g.e., s. 128. 230 Yasa hakkındaki bilgi yasanın bir gecekondu affı niteliği taşıması nedeniyle gecekondu bölümünde verilmektedir.
173
bir aks üzerinde Bakanlıklar Sitesi simetrik olarak planlanmıştır. 231
Ankara’da 1920’lerde başlayan hızlı mekânsal yayılma süreci, 1950’lerin ilk
yarısında kent yollarının genişletilmesi, yeni yolların açılması, meydanların
düzenlenmesine koşut olarak kent mekânının genişlemesiyle kendini
göstermektedir. 1950’lerin ilk yarısında, Cebeci, Yenişehir, Bahçelievler,
Çankaya, İstasyon, Sanayi Çevresi, Akköprü’de yoğunluklar artarken, 1940’ların
başında henüz bağ alanları olan, Keçiören, Etlik semtleri kentle birleşmiş,
1940’larda gelişmeye başlayan Kavaklıdere’nin yakınında Esat, Aşağı Ayrancı
semtlerinde yapılaşma başlamıştır. Dikmen ve Yukarı Ayrancı semtleri henüz bağ
dokusunu korumaktadır. Kentte, ticaret ve imalathaneler gelişmekte, kentin ana
iş merkezi yayılıp genişlerken mahalle ölçeğinde alt merkezler görülmektedir.
Ulus ve Yenişehir’de odaklaşan, Sıhhıye, Opera ekseni üzerinde çarşı alanı,
Kavaklıdere, Yenimahalle, Bahçelievler, Cebeci, Maltepe, Anıttepe gibi alanlarda
alt merkezler oluşmaya başlamıştır. Altındağ, Yenidoğan gibi gecekondu alanları
yerleşmeye açılmaktadır.232
1950’lerin ilk yarısından itibaren kendisini göstermeye başlayan mekânsal
değişim, 1950’lerin ikinci yarısından itibaren (yeni imar kararları ve
uygulamalarının etkisi ile hız kazanacak olan) yeni bir kent mekânı karakterinin
231 “…Bakanlıklar Sitesi 1930’lardaki devletin gücünü simgeleyen otoriter görünüşlü, anıtsal ölçekli olmaya çalışan, ancak yapıldıkları yılların kısıtlı mali olanaklarını da gizemleyen bir yapılar topluluğudur.” Yıldırım Yavuz, “Ankara’da Cumhuriyet Dönemi Mimarisi”, Ankara Konuşmaları, TMMOB Mimarlar Odası, Ank., 1992, s. 100. 232 Şenyapılı, a.g.e., s. 146, 206, 230.
174
habercisidir.
GECEKONDU: Kırdan kente göç nedeniyle 1930’lu yılların başından itibaren
eski kente en yakın alanlarda ve boş, denetimsiz arazilerde kaçak yapılaşma
başlamıştır. Kentin yönetim, ticaret, eğlence, kültür ve eğitim işlevlerinin Ulus ve
civarında yoğunlaşması, iş olanaklarının ulaşım problemi olmadan sağlanabilmesi,
bu yöreyi alt gelir grupları için çekici kılmaktadır. 1945 yılına gelindiğinde
Altındağ'da 14116, Atıf Bey'de 7354, Aktaş'ta 2353, Yenidoğan'da 9053,
Yenihayat'ta 4396 kişi gecekonduda yaşamaktadır.233 1948 yılında Ankara'da 650
hektarlık alanda gecekondu bulunduğu belirlenmiştir.
1947 yılından itibaren yeni sosyo-ekonomik politikaların uygulanmaya
konulması, hızlı liberalleşme süreci gecekondulara olan yaklaşımı da
değiştirmiştir. Bu yıla kadar gecekonduların yıkılarak ve polisiye önlemlerle
yapımını engellemek politikası artık bırakılmaktadır. Bir yandan gecekondu
gelişiminin engellenebileceği varsayımıyla bir yandan popülist politikalar
nedeniyle234 1948 tarihinde ilk gecekondu af yasası çıkarılmıştır. Ankara kenti
özelinde geçerli olan 5218 sayılı "Ankara Belediyesine, Arsa ve Arazisinden Belli
Bir Kısmını Mesken Yapacaklara 2490 Sayılı Kanun Hükümlerine Bağlı
Olmaksızın ve Muayyen Şartlarla Tahsis ve Temlik Yetkisi Verilmesi Hakkında
Kanun" ile gecekondu yapıları (içinde ‘gecekondu’ terimi geçmese de) için af
233 A.g.e., s. 64. 234 Bkz. Đkinci Bölüm.
175
çıkarılmıştır. Yasanın ekindeki haritada işaretlenen alanlarda yapılan binalar
yasallaştırılmıştır. Mülkiyeti kendilerinin olmayan arsalarda yapı izni alınmadan
inşa edilen konutlar çok düşük ödemeler karşılığında sahiplerine bırakılmıştır.
Yasa kapsamı içinde, bu alanlardaki hazine arazilerinin belediyeye devredilmesi
yer almaktadır.235 Belediye, imar yasalarına bağlı kalmadan plan yapabilecek ve
mülkiyetine geçen toprakları tahsis edebilecektir. Belediye, bu araziyi bir yıl
içinde inşaata başlamak koşulu ile konutu olmayanlara düşük bir bedel karşılığı
dağıtacaktır. Arsa bedeli faizsiz olarak on yılda ve eşit taksitlerle ödenecek,
bankalar konut sahiplerine kredi verecektir. Yasa kararlarından yararlanabilmek
için en az bir yıl belediye sınırları içinde oturmuş olmak ve bir konut ya da arsa
sahibi olmamak şartı yer almaktadır.
5218 ve 5228 sayılı gecekondu yasalarına dayanması nedeniyle Yenimahalle
konut deneyimine de kısaca yer verilmelidir. Bu yasalara dayanarak belediyenin
Yenimahalle'de hazineden devraldığı 46 hektar ve komşu kooperatiften ve özel
kişilerden aldığı 60 hektar arazinin parselasyon planları yapılmıştır. Arsa tahsis
edilenlere Emlâk Kredi Bankasınca kredi verilmiş ve inşaatların 2000'den fazlası
üç yıl içinde tamamlanmıştır. Yenimahalle’de yapılan bu uygulama, çevresinde
yeni gelişme alanlarının doğmasına neden olmuştur. Sonraki yıllarda ‘kamu eliyle
arsa üretip konut yapacaklara devretmek’ ilkesinden vazgeçilmesi nedeniyle
Yenimahalle deneyimi devletin konut üretimindeki etkinliğine verilebilecek tek
235 Tekeli, Türkiye’de Yaşamda ve Yazında Konut Sorununun Gelişimi, s. 33.
176
örnek olarak kalmıştır. (1970’li yılların sonunda başlayan Batıkent deneyimi
örgütsel yapılanma açısından Yenimahalle’den farklıdır.)236
1950 yılından sonra çıkartılan gecekondu af yasaları237 Ankara’da da gecekondu
alanlarının sayısının artmasında etkili olacaktır.
3.2. 1954–1980 ARASI: DOĞAÇLAMA MEKÂNLAR sınaî birikim sürecinde kentsel rant
3.2.1. 1954–1980 Ankara'nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri
Ankara'nın nüfus artışının beklenenden fazla gerçekleşmesi ve kentin fiziksel
yapılanmasının plana uygunluğunun denetlenememesi nedeniyle Jansen İmar
Planı etkinliğini yitirmiştir. Yeni bir yapılanmanın başlangıcında olan Ankara
için 1952 yılında, yine yarışma yolu ile yeni bir imar planı elde edilmesine karar
verilmiştir. 238 1955 yılında sonuçlanan yarışmada birinci olan Yücel-Uybadin
Planı (Bkz. Plan 2), 1957 yılında Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak
yürürlüğe girmiştir.
Yücel-Uybadin Planı, Jansen Planına uyum sağlama çabasında olmakla birlikte
plan kararlarındaki yerleşme yoğunluğu Jansen Planından daha fazladır. Bu
planda mevcut durumdaki kuzey-güney gelişme aksı kabul edilmiş, tek merkezli
236 Akçura, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, s. 209–222. 237 Dönem içerisinde devletin gecekonduya yaklaşımı ve af yasalarının içeriği Đkinci Bölümde ele alınmaktadır. 238 Ankara’nın başkent olması ve Jansen planının uluslararası yarışma sonucu elde edilmesi nedeniyle bu planın da uluslararası yarışma yoluyla elde edilmesine ve yeni imar planında Jansen planının ana hatlarına bağlı kalınmasına karar verilmiştir.
177
gelişme benimsenmiş, gecekondulaşmaya karşı önlemlere yer verilmemiştir. Yeni
plandan Mamak'ta gelişme alanlarının saptanması; kültürel ve yönetsel
merkezlerin, ticaret bölgesi ve sağlık alanlarının belirlenmesi; Ulus, Sıhhiye,
Kızılay, Tandoğan meydanlarının düzenlenmesi beklenmektedir. Ne var ki, bu
önerilerin tamamı gerçekleşmemiştir.
Plan 2: Yücel-Uybadin Nazım Đmar Planı Planın yapım kararı tarihi: 1952 Plan onay tarihi: 1957 Kentsel yerleşme alanı: 5.720 ha–10.332 ha Plan hedef yılı: 1987 Plan hedef nüfusu: 750.000 (1980'ler için nüfus tahmini) 1957 yılında kent nüfusu: 455.000 Ankara'nın nüfusu 1965'te 902.000 olacaktır.
178
Planın yapılması ile spekülasyon sınırları kentte yeniden belirlenmiş ve
kesinleşmiştir. İmar İdare Heyetinin acele ve yanlış kararları, kent nüfusunun
planın hedeflediği sayının ötesine geçmesi ve spekülatif hareketler karşısında
plan, yetersiz kalmıştır.239 Dahası, 1965 tarihli Kat Mülkiyeti Kanununa
dayanılarak hazırlanan ve 1968 yılında onaylanan "Bölge Nizamı Tadilat Planı" ile
Ankara'daki yapılara birer kat ilavesi getirilmiştir. Kat sayılarını yükselten
haritalar Yenişehir'in tamamını kapsamaktadır. 1970 ve 1973 tarihlerindeki
tadilat planları (Harita demek daha doğru olacaktır.) ile kat sayıları iki kez daha
artırılmış, Atatürk Bulvarı üzerinde yüksek bloklu bir yapılaşmanın önü
açılmıştır. Bir yandan kat nizam planı, öte yandan mevzi imar planları ve
tadilatları sonucunda, Yücel-Uybadin Planı etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Kent, önceden hedeflenen plan doğrultusunda değil, bölge kat nizam planları ile
biçimlenmiştir.
1958 yılında Gençlik Parkının planı, Kocatepe Camisi ve yeni Meclis çevresinin
plan etüdü, 1959 yılında Mamak detaylı imar planı, Devlet Mahallesinin yeni
gelişme planı, Balgat imar planı onaylanmıştır.
1959 tarihli imar yönetmeliği ile daha önceki yönetmelikte yer alan “kooperatif
239 Nihat Yücel, plan sözleşmesinin imzalanmasının hemen akabinde, henüz 1/5000 ölçekli nazım plan onaylanmadan arazi sahibi, kooperatif ve şahıslara parselasyon planlarının verilmeye başladığını söylemektedir. Yücel, bir yandan imar planı sınırları dışında önerilen plan isteklerinin, bir yandan gazete ilanlarında, sözümona yarışma karşılığı arsa verilmesinin spekülatif hareketleri artırıcı rol oynadığını ifade etmektedir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1923’ten 2025’e Başkent, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ank., 1999, s. 9-10.
179
olarak inşa olunan konut alanlarındaki yapıların yerleşme planını etkileyecek
biçimde değiştirilmesi” maddesi iptal edilerek Bahçelievler, Mebusevleri gibi
1930’ların düşük yoğunluklu ve bahçeli konut alanları da spekülatif hareketlere
açılmıştır.240
1965 yılında başlayan ve İmar ve İskân Bakanlığının 1984 yılında feshedilmesiyle
biten "Nazım Plan Büroları" dönemi Ankara'nın planlama tarihinde önemli bir
yer tutmaktadır. Sınaîleşme döneminin yaklaşımı; merkezi yönetimin ağırlık
kazandığı, spekülasyonun sınaî birikime engel olmasına yönelik planlama
aracılığıyla gelişme hedefi kente yansımakta gecikmeyecektir. Milli Güvenlik
Kurulunun 30 Haziran 1965 yılında aldığı karar doğrultusunda, Bakanlar
Kurulunun aynı yılın Temmuz ayında çıkarttığı bir kararname ile İstanbul,
Ankara ve İzmir'in imar planlarının yapımı İmar ve İskân Bakanlığına verilmiştir.
Kararnamede planların yapılması için "özerk büroların kurulması" istenmektedir.
Böylelikle, 1969 yılı başlarında "Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu"
kurulmuştur.241 İmar ve İskân Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan Nazım Plan
Bürosunun plan onama yetkisi olmadığı gibi kendi dışındaki kurumlarla ve
belediye ile doğrudan yazışma yetkisine de sahip değildir. Ankara Nazım Plan
Bürosu, ülkede ilk kez metropoliten ölçekte bir planlama çalışması başlatmıştır.
240Özcan Altaban, “Cumhuriyetin Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1998, s. 55. 241 A.g.e., s. 57.
180
1970–75 yılları arasında yürütülen kapsamlı araştırmalar sonucunda kentsel
gelişme stratejilerinin, kentsel büyüme kutuplarının ve açılımlarının belirlendiği
bir plan elde edilmiştir. 1/50.000 ölçekli plan 1982 yılında "Ankara 1990 Nazım
Planı" (Bkz. Plan 4) adıyla onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Ankara 1990 Nazım
Planı olarak adlandırılan plan aslında 1982 yılında onaylanmıştır. Ancak, planın
hazırlanma tarihi 1970–75 arasındadır ve nazım plan, mevzi imar planları
aracılığıyla 1970’lerin sonundan itibaren uygulanmaya başlamıştır. Bu nedenle,
Plan’a bu bölümde yer verilmektedir.
Kentte 1970–85 arasında gerçekleşen konut alanlarının % 74'ü nazım planda
belirtilen, % 26'sı ise mevzi imar planlarıyla izin verilen alanlardır.242 Ankara
Nazım Planı kentin tek merkezli olması yerine alt merkezlere ağırlık verilmesini
önermektedir. Batıkent, merkezi batı koridoru üzerinde oluşacak alt
merkezlerden biri olarak planlanmış olup Sincan, Yeni Yerleşmeler ve
Yenimahalle, diğer alt merkezler olarak belirlenmiştir.
1957 yılındaki imar planı yarışmasında yarışmacılara plan sınırı olarak belediye
sınırları verilmiştir. Bu sınır, kentin gelişimini kuzey-güney aksına
yönlendirmektedir. Ankara'nın kuzey, doğu ve güneyindeki topografik eşiklerin
yüksekliği karşısında batı yönünün gelişime uygun olması ve plan sınırı olarak
belediye sınırlarının dışına çıkılması, Ankara Nazım Planının şekillenmesinde
242 A.g.e., s. 61.
181
belirleyici olmuştur. 1990 Ankara Nazım Planının temel politikası, kentin kuzey-
güney yönündeki mevcut gelişimini bir koridor aracılığıyla (batı koridoru)
topografik çanağın dışına çıkartmaktır. Planda yalnızca batı yönünde değil, aynı
zamanda Elmadağ, Hasanoğlan yönünde ve Eskişehir Yolu boyunca koridor
gelişmeleri hedeflenmiştir. Bu politika, büyük ölçekte, kentin bugünkü
makroformunun biçimlenmesinde de önemli bir rol oynamıştır.243
Plan 3: Ankara Arazi Kullanımı: 1970’li yıllar
243 TMMOB Şehir Plancıları Odası, Ankara Şubesi, Ankara Üst Ölçek Plan Sorunsalı Teknik Toplantı 5 Haziran 2002, ŞPO Yay., Ank., 2003.
182
Plan 4: Ankara 1990 Nazım Planı
Plan yapılma karar tarihi: 1970 Plan onay tarihi: 1982 Plan hedef yılı: 1990 (1990’dan sonrası için de gelişme önerileri yer almakta.) Kentsel yerleşme alanı: 14.000 ha Plan hedef nüfusu: 2,8 milyon ( yüksek göç alması olasılığına karşı 3,6 milyon) 1970 tarihinde kent nüfusu: 1,2 milyon
Ankara 1990 Nazım Planında öngörülen Batı Koridoru-Sincan, Fatih, Elvankent,
Batıkent, Eryaman, Sincan Organize Sanayi Bölgesi, Eskişehir Yolu kamu
kuruluşları vb. alanların uygulamaları etaplar halinde (nazım plan onaylanmamış
olsa da) başlatılmıştır. Ankara 1990 nazım planının "bir imar planı deneyinden
183
çok yapısal bir plan niteliğinde yönlendirici bir çerçeve olduğu ve bunun ışığında
yeni bir planlama anlayışı ve sürecini gündeme getirdiği ifade edilmiştir.244
Sincan Gecekondu Önleme Bölgesi, Tuzluçayır Gecekondu Önleme Bölgesi,
Aktepe Gecekondu Önleme Bölgesi, Solfasol, Yıldıztepe, Güneşevler Gecekondu
Önleme Bölgesi, Karapürçek, Ulubey, Solfasol Gecekondu Önleme Bölgesi, Nazım
Plan yerleşme kararlarıyla tutarlı olarak seçilmiş ve planda yer almıştır. Planda
yönlendirilen Batıkent projesine çok önem verilmektedir. Batıkent’in 1974
yılında başlatılan kamulaştırma çalışmaları 1978’de tamamlanabilmiştir.
3.2.2. 1954–1980 Ankara'da Konut Alanlarının Gelişimi
1950–65 yılları arasının karakteristiği yap-satçı konut üretimindeki gelişmedir.
Bu gelişme Tablo 22'de gösterilen apartman sayılarındaki artış oranlarından
izlenebilir. 1954 yılından itibaren ev sayıları azalırken apartman sayıları -1959 ve
1963 yılındaki sayılar hariç- artmaktadır. Kentteki apartman sayısında görülen
artış 1957 yılında % 43.33, 1958 yılında ise % 78.86'dır. Bu yüksek artışın nedeni
1954 tarihli Tapu Yasasının yüksek yoğunluğa izin vermesi, 1956 yılında
çıkartılan 6785 sayılı İmar Yasası ve bu yılların yık-yap harekâtına uygun imar
uygulamalarıdır. Öyle ki, 1955 yılında ev sayısı % 30 oranında düşerken toplam
konut sayısında sadece % 9.41 oranında bir azalma olmuş; öte yandan, apartman
244 Raci Bademli, “Ankara Kent Planlama Deneyi ve Ulaşılan Sonuçlar”, Ankara 1985’ten 2015’e, EGO Yay., 1986, s. 198.
184
sayısı % 22.22 oranında artmıştır. Bu durum, bir önceki yıla oranla daha az konut
üretildiğini245 göstermekle birlikte, aynı zamanda, kentte iki katlı konutların
yerini büyük bir hızla apartmanların aldığını göstermektedir. 1960 yılından
itibaren apartman sayısının artması dönemdeki yap-sat egemenliğinin bir
göstergesidir.
Tablo 22'ye göre, 1959 yılında konut sayısında büyük oranda azalma vardır. Bu,
ülkenin genelinde geçerli olan bir durumdur. Çünkü 1957 yılındaki ekonomiyi
canlandırma girişimlerine rağmen 1959 yılında inşaat faaliyeti hemen hemen
durmuş, inşaat malzemelerinin fiyatları yükselmiştir. 1960, 1961 ve 1962
yıllarında görülen büyük orandaki artışlarda (sırasıyla, % 43.08, % 32.47, %
45.68) 1959 yılında çıkartılan ve imar planı dışındaki hazineye ve kamuya ait
arazilerin belediyeye devredilmesini öngören 7367 sayılı yasanın etkisi
görülmektedir. Bu yasaya göre belediye, elde ettiği arsaları bir yıl içinde inşaata
başlamak ve iki yılda bitirmek koşuluyla bina yapmak isteyenlere
verebilecektir.246 1965 yılının konut sayısındaki % 85'lik sıçrama, kat mülkiyeti
yasasının yürürlüğe girmesinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 1969 yılında
konut sayısında % 46’lık bir artış görülmektedir. Bu artışın gerçekleşmesinde
1969 tarihinde çıkartılan 1163 sayılı Kooperatif Yasasının ve Arsa Ofisinin
245 1955 yılındaki toplam konut sayısındaki düşüşte 1954 yılının sonlarında inşaat malzemelerinin fiyatlarındaki artış etkili olabilir. 2461953 tarihinde çıkartılan 6888 sayılı yasada aynı koşullar öngörülmekle birlikte, sadece belediye sınırları içindeki arazilerin belediyeye devredilmesi söz konusudur.
185
kurulmasının etkili olduğu söylenebilir. 1970'lerin sonlarında konut üretiminde
Türkiye genelinde yaşanan krizin Ankara için de geçerli olduğu, bu yılların konut
sayılarından izlenebilir.
TABLO 22: Yapı Đzin Belgelerine Göre Ankara'da Konut Sayısı, 1954–1980
Yıllar Ev Sayısı Apt. Sayısı Daire Sayısı Değişim (%)
1954 1500 279 3861 --- 1955 1049 341 3529 -9.41 1956 1037 330 3749 6.23 1957 726 473 4808 28.24 1958 440 846 5653 17.57 1959 263 418 2908 -94.39 1960 89 622 4161 43.08 1961 132 644 5512 32.47 1962 66 799 8030 45.68 1963 358 481 5206 -54.25 1964 85 575 5394 3.61 1965 564 962 9961 84.67 1966 29 866 8973 -9.91 1967 18 695 7442 -17.06 1968 19 733 8352 12.23 1969 23 1334 12220 46.31 1970 7 1060 13097 7.17 1971 17 946 12558 -4.11 1972 33 992 13527 7.71 1973 451 1146 15847 17.15 1974 11 558 7714 -51.32 1975 175 579 7925 2.74 1976 106 898 11534 45.54 1977 196 961 14195 23.07 1978 320 836 13920 -1.94 1979 9 728 10210 -26.65 1980 9 631 8655 -15.23
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistik Yıllıkları.
Dönemin konut sahipliğine ağırlık veren politikası sonucunda ipotek karşılığı
kredi veren kuruluşların sayısı artmıştır. Düşük faizle konut kredisi veren Emlâk
ve Eytam Bankası, kuruluş amacından çıkarak üst-orta gelir gruplarına hizmet
186
vermiştir. Kentlerde yık-yap sürecine denk gelen ve liberal ekonominin büyük
bir hız kazandığı bu dönemde Emlâk Bankasının Telsizler’deki girişimi, düşük
gelirliler için ucuz konut üretmek yerine üst gelir grupları için büyük ve gösterişli
konut üretimine yöneldiğinin bir örneğidir. 1958–61 yılları arasında Emlâk
Bankasının Telsizler’de 35 hektarlık alanda yaptığı 1200 adet konut, aynı yıllarda
İstanbul Levent ve Ataköy’de yapılan lüks konutların niteliklerine sahiptir.247
Kredi oranları ve koşullarına bakılarak konut üretiminin özellikle orta ve üst gelir
gruplarına yöneldiği ve talebin artırılmaya çalışıldığı söylenebilir. İşçi Sigortaları
Kurumu yasasına göre verilecek kredi oranı yapılacak konut maliyetinin % 50'sini
geçmeyecektir. Ne var ki, 1952 yılında çıkartılan yasa ile kredi oranı % 80'e,
1954'te % 90'a çıkartılmıştır. Konut kredileri 100 metrekare ve daha büyük alanlı
konutlara verilmiştir.
Kızılay ticaret işlevinde yoğunlaşmış, bölgedeki arsa fiyatları Ulus'takilerin
değerine yaklaşmıştır. Yeni gelişen merkezlerin kirasını ve arsa fiyatlarını
ödeyebilenler, -Ulus'taki eski işyerlerini kapatmadan- yeni merkezde yeni
işyerleri açmışlardır. Kapitalist ilişkilerin girmediği, kapital ve cirosu sınırlı
dükkânlar Ulus'taki küçük ticareti oluşturmaktadır. Yeni merkezdeki rantı
karşılayabilmek için pasajlarda akrabalar arası ortaklık şirketleri kurulmaktadır.248
Kentteki ticari faaliyetlerdeki artış kapital sahiplerini iş hanı+pasaj yapımına
247 Akçura, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, s. 212. 248 Şenyapılı, a.g.e., s. 164.
187
yöneltmiş, Kızılay ve Ulus'ta iş hanı inşaatları çoğalmaya başlamıştır. 1952 yılında
alınan bir kararla249 Kızılay'da zemin ve bodrum katları pasaj olarak
düzenlenmeye, blok nizam apartman izinleri çıkmaya başlamıştır. 1957 yılında
Kocatepe Camisi ve Emek İş Hanının projeleri yapılmıştır. Türkiye'nin ilk
gökdeleni olan Emek İş Hanı özel sektöre değil, bir kamu kurumu olan Emekli
Sandığına aittir.
Orta Anadolu Şirketi tarafından 8. gecekondu önleme bölgesi için yaptırılan imar
planı, yasalara aykırı olmasına rağmen 1971 tarihinde İmar ve İskân Bakanlığı
tarafından onaylanmıştır. Bu planın yarattığı OR-AN yerleşim alanı kentin
gelişimini Çankaya’nın güneyine yönlendirmiştir.
1970’lerin sonunda Ankara, kuzey-güney doğrultusunda hızla gelişen konut
alanları, yoğun yapılaşma dokusu, doğu-batı aksında görülmeye başlanan toplu
konut kıpırdanmaları ve kente hakim olan gecekondu alanları ile bir önceki
dönemden oldukça farklı bir mekânsal yapılanma içindedir.
GECEKONDU: 1957 yılında Ankara'da 45.850 gecekondu mevcuttur ve
gecekondularda oturanların sayısı 222.275'tir. Bu gecekonduların 795 adedine
tapu verilmiştir ve 29.345 adedine de bir yıl içerisinde tapu verilecektir.250
249Tuğrul Akçura, Ankara Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Hakkında Monografik Bir Araştırma, ODTÜ, Ankara, 1971, s. 123. 250 Somer Ural, Namık Gedik'in 1957 yılında hükümet adına yaptığı resmi açıklamasından aktar-maktadır. Ural, a.g.e., s. 48.
188
1963 tarihinde "6785 Sayılı İmar Yasasına Geçici Bir Madde Eklenmesi Hakkında
327 Sayılı Yasa" ile bir kez daha imar affı gündeme gelmiştir. Bu aflar sonucunda
Altındağ, Arifbey, Abidinpaşa, Telsizler, Saimekadın çevresi ve Topraklık'taki
gecekondu alanlarının büyük kısmı yerleşmeye açılmıştır. Öte yandan, yeni imar
afları beklentisinin bir sonucu olarak kentteki gecekondu sayısı hızla artmaktadır.
Demetevler’in 1958 yılında Ankara belediyesinin sınırları içine alınmasıyla
birlikte gecekondulaşma sürecindeki hız gözle görülür oranda artmıştır. 1975
yılında sorunun büyük boyutlara ulaşması, merkezî yönetimin devreye girmesine
neden olmuş;251 İmar ve İskân Bakanı başkanlığında Mesken Genel Müdürlüğü
görevlendirilerek bölge planının yapılması sağlanmıştır.
Bu dönemdeki bir diğer düzenleme Yıldızevler’de olmuştur. Gecekondulaşmanın
görüldüğü bu alanda hâlihazır haritaların onaylanması gecikince imar planlarının
onaylanması 1983 yılına dek sürmüştür.
1980’li yıllardan sonra, sanayileşme döneminin popülist politikaları ve sanayi
sektörüne destek olarak göz yumulan gecekondu alanlarını kentsel ranttan pay
alma sürecine sokacak uygulamalar, kent mekânının yeniden biçimlenmesinde
önemli rol oynayacaktır.
251 1975 yılında etaplar halinde başlayan plan çalışmaları hâlihazır haritaların alınması ile 1980 yılında bölgenin 1/5000 ve 1/1000 planları bitirilmiştir. Bölgedeki konutların yasallaşması 2000’li yılları bulacaktır.
189
3.3. 1980’DEN GÜNÜMÜZE:
KENTTE BÜYÜME ve DÖNÜŞÜM rant ekonomisinde kentsel rant
3.3.1. 1980’den Günümüze Ankara’nın Planlama Gelişimi-Đmar Hareketleri
1980 sonrası, sadece Ankara’nın değil tüm ülkenin şehircilik tarihinde ciddi bir
dönüşümün başlangıcıdır. Planlama disiplinindeki farklı yaklaşımlar, kurumsal
yapılanmadaki köklü değişiklikler, birbiri ardına çıkartılan yasa ve yönetmelikler
yeni mekânsal yapılanmanın zeminin oluşturmaktadır.
3030 sayılı yasa ile anakent yönetimine ilişkin yeni bir düzenleme yapılmış,
Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı olarak Altındağ, Çankaya, Keçiören,
Mamak ve Yenimahalle ilçe belediyeleri; ardından Sincan, Etimesğut ve Gölbaşı
ilçeleri kurulmuştur.
1984 yılında 195 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve ardından 3030 sayılı
Yasanın geçici 1. Maddesinin 3. fıkrası uyarınca, Ankara Metropoliten Alan
Nazım Plan Bürosu kapatılmış ve 1985 yılında 3194 sayılı yasayla Ankara
Büyükşehir Belediyesine bağlanmıştır. 1985–1989 yılları arasında Metropoliten
Planlama Bürosu olarak Büyükşehir Belediye Başkanına bağlı olarak görev yapan
birim, planların kademeli birlikteliğini sağlamak amacıyla 1989 yılında İmar
Daire Başkanlığı bünyesine alınmıştır.
1985–1989 yılları arasında Ankara özelinde planlama faaliyetleri bir üçgen
190
içerisinde gerçekleşmektedir:252 Belediye sınırları içerisinde söz sahibi olan bir
belediye planlama birimi, Ankara İmar Müdürlüğü ve Nazım Plan Bürosu. İmar
Dairesi Başkanlığı bünyesinde Nazım Plan Bürosu, üst ölçekte metropoliten alan
düzeyinde ana planın hazırlıklarından sorumludur. Orta ölçekte (1/5000 ölçek)
bütün metropoliten alandaki planlama koordinasyonunu gerçekleştiren birim,
İmar Müdürlüğüdür. Belediyenin planlama birimi ise daha alt ölçekte çalışmakta;
ağırlıklı olarak belediyenin projelerini, kentsel tasarım ve mimari projeleri
denetlemektedir. Bu planlama üçgeni içerisinde planlara uyma disiplini, planların
kademeli birlikteliği göz ardı edilerek parçalı/parçacı planlar gündeme gelmiştir.
Ankara'nın neredeyse yarısından çoğu gecekondu olmasına rağmen 1990 nazım
planında mevcut gecekondular için öneri yoktur.253 Nazım planın bu eksikliğini
1984 yılında çıkartılan 2981 sayılı İmar Affı Yasası doldurmuş; ıslah imar
planlarıyla Ankara'nın batıya açılması hedeflenirken, af yasası sayesinde Ankara
doğuya yayılmıştır.
1990'ların başında 1975 yılında yapılan 1982 yılında onaylanan Ankara 1990
Nazım Planının kestirim yılı bitmek üzeredir. İçerisinde bulunulan ekonomik
252Raci Bademli bu üçgene “şeytan üçgeni” demektedir. “Yaptığımız tespitlere göre Ankara Belediyesi sınırları dışında 1990 içerisinde 1 milyon kişilik nüfus parça parça kadastral parseller üzerinde “altyapısı yapılırsa inşallah onaylanır, uygulanır.” şeklinde plan notlarıyla, tabii zeminden kot alınarak vesaire gibi sorumsuzca ifadelerle Valilik, Bakanlık tarafından onaylanmıştır. 1 milyon kişilik konut alanı. Çok meraklılar konut alanı onamaya; yani bıraksanız her tarafı konut alanı yapacaklar. Vizyon yok çünkü. Başkentte planlama olarak görülen ihtiyaç, temel ihtiyaç ne biliyor musunuz? Konut alanı ihtiyacı.” TMMOB, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1923’ten 2025’e Başkent, s. 28. 253 1990 nazım planının lejantında mevcut konut, öneri konut, mevcut sanayi, öneri sanayi yer almaktadır, ama mevcut gecekondu alanlarına yönelik öneri yoktur. A.g.e., s. 29.
191
sistemin belirlediği doğrultuda hız kazanan sektörel gelişim alanlarına ve
süreçlerine yönelik bir üst ölçekli plan henüz onaylanmamıştır. Ana plan
bütünlüğünden uzak, parçacı uygulamalar söz konusudur. Bu uygulamalar kentin
kendiliğinden ve birbirinden kopuk gelişimini hızlandırmıştır.
Plan 5: Ankara Arazi Kullanım Planı: 1997
1986 yılında ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü elemanlarının oluşturduğu
bir çalışma grubu tarafından Kentsel Ulaşım Ana Planı’na temel olmak üzere 2015
yılını hedefleyen kent makroformu ve değişim süreçlerine ilişkin bir planlama ve
192
analiz çalışması yapılmıştır.254 Bu plan, bir nazım imar planı olmayıp bir
politikalar planı ya da yapısal plan niteliğindedir. (Bkz. Plan 6) Planın politikaları
arasında; yeni açılacak yerleşim alanlarının mevcut topografik çanak dışına
sıçratılması; yeni yerleşim lekelerinin 300 binden az nüfuslu olması; önerilecek
kentsel formun gelecekte daha zengin alternatifler üretilmesine olanak vermesi
gerektiği yer almaktadır.255
Planda 1990 Ankara nazım planı kararları dikkate alınmıştır. 1985 yılından sonra
yerleşmeye açılan yeni alanlar aslında nazım plan bürosunun daha önceki yıllarda
belirlediği alanlardır. Bu dönemde, seçilen alanlarda uygulamaların
gerçekleştirilmesi ve daha alt ölçekli planların yapılması söz konusudur. Örneğin,
Etimesğut, Sincan Gecekondu Önleme Bölgeleri, Batıkent, Eryaman, Çayyolu
konut alanları, Dikmen Deresi, İmrahor Vadisi, Etlik-Kasalar, Portakalçiçeği
düzenleme projeleri v.b. 1990 planında belirlenen alanlar üzerinde yapılan
çalışmalardır. Her ne kadar 2015 planı yapılsa da şu anda yürürlükte olan plan
1990 planıdır.
2015 planında kent çevresindeki 35–40 kilometrelik halka içindeki yerleşmelerin
güçlendirilmesi ya da uygulama aşamasındaki projelerin çevresinde oluşturulacak
254Raci Bademli, bu süreçteki planlama çalışmaları sürecini “1970’lerde yerleşme yeri seçmek için elet çalışması yapıyorsunuz. 1990’a geldiğinizde artık önemli olan yerleşme yerinin seçimi için elet değil, sektörler arasındaki farklılıkların gözükmesi için eletler, çünkü doğa sektörünü korumak için ortaya çıkan ve bunun için çalışan bir grup var. Bir grup sanayiyle ilgili, bir grup spekülasyonla ilgili farklı yönelimlerde bulunabiliyor. Plan bunların bir şekilde konsensüsünü sağlayacak bir süreçtir düşüncesiyle çalışmalar yapmaya başladık.” sözleriyle aktarmaktadır. A.g.e., s. 30. 255Altaban, a.g.e., s. 63.
193
yeni yığılmalarla desantralizasyon yaratılması hedeflenmiştir. Bu temelde, 1976
yılında Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu tarafından belirlenen
sınırlar güncellenmiş; kentsel sektörlerin gelişim süreçleri incelenmiştir.
Çalışmada, kamu kuruluşlarının yer seçim süreçleri, merkez dinamikleri, kent içi
ulaşım, altyapı sistemleri, arsa fiyatlarının denetimi ve sanayi alanlarının seçimi
gibi kent makroformunu etkileyen öğeler analiz edilmiştir.
Plan 6: Ankara 2015 Yapısal Plan Şeması
194
2015 Planı onaylanmamış; sadece Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ankara Valiliği
ve Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında eşgüdüm sağlanmasına yönelik bir
protokol imzalanmıştır. Bu durumda planın uygulamaya aktarılması için gerekli
plan kademelerini hazırlamakla yetkili kurumlara çok geniş bir esneklik(!)
sağlanmıştır. Bu da, 1990 nazım planı ve 2015 planı dışında baskıları teşvik
etmiştir. 256
Planın uygulanmasına dair yasal süreç ve kurumlar arası iletişim süreci içerisinde
“Yapısal Plan”da öngörülen kent makroformunda değişiklikler başlamıştır bile.
Mücavir alan sınırı içinde ve dışında yapılan parçacı uygulama ve yatırımlar
kentin mekânsal gelişimini önemli ölçüde değiştirmiştir. Karayolları Genel
Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen Ankara Çevre Otoyolu ve Erişim Kontrollü
Devlet Yolları Projesi, ilçe belediyelerince yapılan ıslah imar planı uygulamaları,
İvedik Küçük Sanayi Sitesi, Çayyolu, Beytepe, Gölbaşı yörelerinde oluşturulan
konut alanları bunlara örnek verilebilir.
Bir yandan onaylanmayan 2015 yapısal planı, öte yandan kent dinamiklerindeki
hızlı değişim, bu değişimin yarattığı kentsel sorunlar, denetlen(e)meyen parça-
bölük uygulamalar... Tüm bu sorunların çözülebilmesi, uygulamaların
denetlenebilmesi amacıyla Büyükşehir Belediyesi, kestirim tarihi 2025 olarak
belirlenen plan çalışmaları başlatmıştır. 2025 Nazım İmar Planında anakentin
256Altaban, a.g.e., s. 63.
195
alanını genişleten yeni bir sınır belirlenmiştir.257 (Bkz. Plan 7)
Plan 7: Ankara 2025 Nazım Planı
257 Yaklaşık 202.000 hektara ulaşan yeni bir mücavir alan sınırı 07.02.1994 tarihinde Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı’nca onaylanmış, 1994 Yerel Seçimleri sonrasında, 30.09.1994 tarihinde iptal edilmiştir. Mücavir alan sınırına yönelik uzun bir yargı sürecinin sonunda Ankara 2. Đdare Mahkemesi’nin 17.06.1996 tarihli kararı ile 07.02.1994 tarihinde onaylanan Ankara Büyükşehir Belediyesi Mücavir Alan Sınırı kabul edilmiştir.
196
Büyükşehir Belediyesi İmar Dairesinin 1997–1998 yılları arasında üzerinde
çalıştığı Ankara 2025 Nazım Planı, 1998 tarihinde onaylanmak üzere Büyükşehir
Belediye Meclisine sunulmuş, ancak onaylanmamıştır. (Söz konusu plan önerisi
bir nazım planda olması gereken süreçlerin ve seçeneklerin yetersizliği, mevcut
yapılaşmaya müdahale edilmediği, daha çok yeni gelişme alanlarının belirlendiği
ve nüfus kestiriminin gereğinden fazla abartıldığı konularında eleştirilmiştir.)
Yeni bir üst ölçekli planın onaylan(a)maması sonucunda konut alanları, ana plan
bütünlüğünden uzak olarak kısmi nazım plan, mevzii imar planları ve ıslah-imar
planlarıyla yerleşmeye açılmıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Ankara
Büyükşehir Belediyesi, Güneybatı Ankara Gelişme Aksı’nda (Eskişehir-Konya
yolu ve çevre otoyolu arasında kalan bölümde) birlikte gerçekleştirdiği (Bu
dönemde bir yönetmelik değişikliği sonucunda kurumlar arasında yetki karmaşası
vardır ve iki kurum mücavir alan sınırı nedeniyle davalıdır. 258)1/50.000 ölçekli
“Ankara 1990 Nazım Planı Kısmi Revizyonu” 18.07.2001 tarihinde Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Söz konusu planlar ile 2015 planlama
çalışmaları kapsamında tanımlanan yıldız formundaki gelişme-desantralizasyon
aksları (Eskişehir Yolu Aksı ve İncek, Taşpınar Aksı) ve Atatürk Orman
258 02.09.1999 tarihinde “Đmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik"le 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000 ölçekli planların yapım yetkisi Bayındırlık ve Đskân Bakanlığı’na verilmiştir. Bunun yanı sıra 04.11.2000 tarihinde “Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik” ile çevre düzeni planlarının 1/25.000, 1/50.000, 1/100.000 ve daha küçük ölçekte hazırlanabileceği ve planların kabul ve onaylama yetkisinin Çevre Bakanlığı’na ait olduğu belirtilmiştir. Bu değişiklikler üst ölçek plan yapım ve onamalarında iki Bakanlık ve Büyükşehir Belediyesi arasında yetki karmaşası yaratmıştır.
197
Çiftliği'ne açılımı sağlayan havalanma koridoru büyük ölçüde yitirilmiştir.259
Bakanlığın yürüttüğü planlama çalışmaları, Güneybatı Ankara ve çevresinde
(Eskişehir Yolu, Alacaatlı, İncek, Kızılcaşar, Taşpınar çevresi) kentsel toprak
pazarında ciddi bir hareket getirmiş, mülkiyet dönüşüm süreçlerini
hızlandırmıştır. Dolayısıyla bölgede, arsa fiyatları yüksek değerlere ulaşmış ve
arsa spekülasyonu çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Öte yandan, Bakanlıkça
onaylanan Çevre Düzeni Planları, Büyükşehir Belediyesi’nin davası sonucu
Danıştay 6. Dairesi’nin 20.10.1997 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Üst ölçekli
planların iptal edilmesine koşut olarak 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planların da
iptal edilmesi yeni davaların, yeni anlaşmazlıkların doğmasına yol açmış,
spekülatif hareketler artmıştır.
Güneybatı Ankara Nazım Planı: 260
Bayındırlık Bakanlığınca onaylanan 1/50 000 ölçekli Nazım İmar Planın kapsadığı
alan, yaklaşık 15 000 hektar otoyolu içi ve 25 000 hektar otoyolu dışı olmak
üzere, iki etapta toplam 40 000 hektardır. Otoyolu dışı Güneykent Toplu Konut
Alanı alt ölçek planları Büyükşehir Belediyesi ve Gölbaşı Belediyesi ile Otoyolu
içi alt ölçek planları ise Büyükşehir Belediyesi ve Yenimahalle Belediyesi ile
koordineli olarak tamamlanmıştır. . . .
259 TMMOB Şehir Plancıları Odası, Ankara Şubesi, Ankara Üst Ölçek Plan Sorunsalı Teknik Toplantı, 5 Haziran 2002. 260 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Faaliyet Raporları ve Web Sayfası.
198
Plan 8: Güneybatı Ankara Nazım Planı (1/50 000)
Güneybatı Ankara Çevre Otoyolu İçi Kentsel Gelişme Bölgesi I, Beytepe-Çayyolu
Köyleri ve Çevresi Nazım İmar Planı, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nce
2001 tarihinde onaylanmıştır. 1 728 hektarda yaklaşık 10 3674 kişi yaşayacak ve
yaklaşık 25 919 adet konut yer alacaktır. Güneybatı Ankara Çevre Otoyolu İçi
Kentsel Gelişme Bölgesi II, Alacaatlı-Dodurga Köyleri ve Çevresi Nazım İmar
Planına göre 1 386 hektarda yaklaşık 83 190 kişi yaşayacak ve yaklaşık 20 798
adet konut yer alacaktır. Güneybatı Ankara Çevre Otoyolu İçi Kentsel Gelişme
Bölgesi III, İncek-Kızılcaşar-Dodurga Köyleri ve Çevresi Nazım İmar Planında
199
4479 hektarlık bir alanda yaklaşık 134 370 kişi yaşayacak ve yaklaşık 33 592 adet
konut yer alacaktır. Alanda, uygulama imar planı çalışmaları devam etmektedir.
Elvan-Saraycık-Yeniçimşit Bölgesi 2. Etap Nazım Đmar Planı
Elvan-Saraycık-Yeniçimşit Bölgesi Nazım İmar Planı ile Sincan ve Etimesğut
İlçeleri yerleşim alanına bitişik; denetimsiz yapılaşma eğilimleri bulunan köy
yerleşim ve gelişme alanlarının ve ucuz konut alanı olarak belirlenen alanların
planlanması hedeflenmiştir. Alanda tespit edilen yönetsel, planlamaya dayalı ve
kentsel sorunların çözümü için bütüncül bir dille bölgesel özellikler ve kent
bütününe ait genellikler içeren bir yaklaşım güdüldüğü belirtilmektedir. Ankara
Büyükşehir Belediye Meclisi'nce 2002 yılında onaylanan planın alanı 1 034
hektar olup, 60 250 kişi yaşayacaktır.
Ballıkuyumcu Toplu Konut Alanı Nazım Đmar Planı Revizyonu
2000 tarihinde onaylanan planın toplam alanı 82,9 hektar olup, 2150 konut ve
8600 kişi yer alacaktır. Ancak, kademeli planlama birlikteliğe aykırı gerekçesi ile
Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi tarafından 1/5000 ölçekli nazım planının
iptali için dava açılmıştır. Nazım imar planının şehircilik ilkelerine, planlama
esaslarına, imar mevzuatına ve kamu yararına uygun olmadığına karar verilmiş ve
plan 27.03.2002 tarihinde, Ankara 9. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Gölbaşı Güneykent Projesi
Tuluntaş, Koparan, Hallaçlı, Hacılar, Velihimmetli köylerini kapsayan 5 027
200
hektar ve 35 000 konutluk 4 ayrı etaptan oluşan proje alanına ilişkin 1/1 000
ölçekli Uygulama İmar Planları Büyükşehir Belediye Meclisince onaylanmıştır.
Bununla birlikte, bölge niteliklerine uymayan planın kent makroformunu
zedeleyeceği ve bir üst ölçek imar planı ile bütünlüğünün sağlanmadığı, planların
kademeli birlikteliğini içermediği gerekçeleri ile Şehir Plancıları Odası Ankara
Şubesi tarafından 2002 yılında başlatılan dava süreci devam etmektedir.
Đncek, Kızılcaşar, Taşpınar Planlama Alanı
2235 hektar yüzölçümlü, 17000 konutluk 1/5 000 ölçekli Nazım İmar Planı
revizyonu ve 1/ 1 000 ölçekli uygulama imar planları Büyükşehir Belediyesince
onaylanarak kesinleşmiştir.
1984 sonrası gelişmelerin bir sonucu olarak bütünlüğün yerini parçalanmanın
aldığı, eşgüdümün sağlanmadığı; nazım plandan bağımsız mevzii imar planları ile
gerçekleştiren planlama ve uygulama süreçleri görülmektedir. 1985’ten itibaren
çıkartılan 2981, 3290, 3366 ve 3414 sayılı imar affı yasalarının yürürlüğe girmesi
ile belediyelerin gecekondu alanları ve kaçak gelişmiş kent parçaları için ıslah
imar planı yapmaları kolaylaşmıştır. Af yasası kapsamında 1/ 1000 ölçekli ıslah
imar planlarının ilçe belediyeleri tarafından yapılması 1/5000 ölçekli ana plan
bütünlüğünden kopuk planlama sürecine zemin oluşturmuştur.
201
3.3.2. 1980’ten Günümüze Ankara’da Konut Alanlarının Gelişimi
Bir yandan yeni kurumsal ve yasal imar yapılanması, öte yandan planlama
kararları sonucunda Ankara'nın konut alanlarının gelişimi yeni bir şema
oluşturmaya başlamıştır. Bu gelişimin çerçevesine geçmeden önce kentte 1980-
2005 yılları arasındaki konut üretimine bakmak yararlı olacaktır.
Tablo 23’de 1982, 1986 ve 1992 tarihlerindeki konut yapı izin belgelerinin
sayılarında oldukça yüksek sıçramalar görülmektedir. Bu sıçrama 1981 tarihinden
itibaren Batıkent Projesinin yürürlüğe girmesi, 1986 yılında Eryaman konut
alanında yapılaşmanın başlaması, 3194 sayılı imara yasasının ve 1984 tarihli Toplu
Konut Yasasının etkisi ile açıklanabilir. (Dönemin belediye başkanının 1984’den
1986’ya kadar kooperatiflere arsa tahsis etmediği, arsa tahsislerinin 1986 yılından
sonra yapıldığı dikkate değerdir. 1986 yılı Türkkonut'ta, Çayyolu'nda ve
Batıkent’te arsa tahsislerinin yapıldığı ve inşaat ruhsatlarının verildiği yıldır.)
1992 yılında çıkartılan toplu konut kredilendirme yönetmeliği yapı izin
belgelerine yansımıştır. Bu dönemde Eryaman konut alanlarının diğer etapları ile
Elvankent, Ümitköy-Çayyolu toplu konut alanlarında üretim faaliyetleri
başlamıştır. Ülke genelindeki 1994 ve 2001 ekonomik krizi Ankara’daki konut
üretimi faaliyetini etkilemiş görünmektedir. 2002 yılında inşaat sektöründe
gerileme yaşansa da sektörü canlandırma faaliyetleri sonucunda 2003 yılında
konut üretiminde önemli bir artış gerçekleşmiştir.
202
TABLO 23: Yapı Đzin Belgelerine Göre Ankara'da Konut Sayısı, 1985–2003
Yıllar Ev Sayısı Apt. Sayısı Daire Sayısı Değişim (%)
1981 568 479 7514 -15.18 1982 986 901 16313 117.10 1983 1597 984 14425 -13.09 1984 1580 906 14354 -0.49 1985 1971 1263 19126 33.25 1986 4132 3304 47007 145.78 1987 1410 2204 32239 -45.80 1988 660 1655 22001 -46.53 1989 2792 1600 24471 11.23 1990 1768 1994 27215 11.21 1991 287 1644 22807 -19.32 1992 1754 2906 42063 84.43 1993 536 3497 45921 9.17 1994 645 3156 41254 -11.31 1995 498 2652 32616 -26.48 1996 1514 2037 24942 -30.76 1997 1284 2546 30491 22.24 1998 1432 2639 33456 9.72 1999 2269 3310 44999 34.50 2000 1741 3043 45017 0.04 2001 1531 3741 52259 22.75 2002 707 2132 28812 -81.37 2003 1077 2733 38175 32.50
Kaynak: DĐE, Đnşaat Đstatistik Yıllıkları
Uygulanan ekonomik model gereği ve konut üretimini içine girdiği krizden
çıkarmak adına yapılan düzenlemeler, 1982'deki olağanüstü artışla kendisini
göstermektedir. Batıkent konutları için alınan yapı izin belgelerinin sayısı bu
tarihteki artışta etkili olmuştur. Bu tarihteki sıçramanın ardından iki yıl boyunca
azalan konut sayısı, 1985 yılında yine yüksek bir oranla (Toplu Konut Yasasının
yeniden düzenlenme tarihine koşut olarak) yükselişe geçmiştir. 1985'in Eryaman
toplu konutlarının yaşama geçirildiği yıl olduğunu eklemek gerekir. Yerleşmeye
açılan alanlardan bir tanesi olan Batıkent’te Nazım İmar Planı doğrultusunda
gecekondu önleme bölgesi olarak kamulaştırılan (1974'te başlayıp 1978'de
203
tamamlanmıştır.) araziler, kentin gelişiminde yönlendirici olmuştur. Belediyenin
direkt olarak kooperatiflere arsa verememesi sorunu Kooperatifler Birliğinin
(Kent-Koop) kurulması ile aşılmıştır. Kent-Koop’un kurulma nedenleri arasında
kooperatiflerin denetlenmesi ve inşaat maliyetlerinin düşürülmesi de yer
almaktadır.
Batıkent alanında derli konutlar ve kredili konutlar olarak iki tür konut
planlanmıştır. Derli konutlar düşük (350 kişi/ha) yoğunlukludur ve planı kuzey,
kuzey-doğu ve güney-doğuda yer almaktadır. 230 hektarda yaklaşık 17.890 konut
yapılacaktır. Bu konut alanlarında parselasyon sistemi uygulanmış ve ileride
oluşabilecek spekülasyonları önlemek amacıyla parseller küçük tutulmuştur.
Kredili konutlar ise Batıkent’in merkezinin çevresinde orta (425 kişi/ha) ve
yüksek (600 kişi/ha) yoğunluklu olarak planlanmıştır. 26350 adet olarak
planlanan bu konutlar kredi kurumlarından yararlanacak üyelerin yer aldığı
kooperatiflere ayrılmıştır.261
İlk çalışmaları 1974 yılında başlayan Batıkent projesi, 1981 yılında yürürlüğe
konarak konut üretimine başlanmıştır. Ankara Belediyesi 1034 hektar araziyi
kamulaştırmış ve burada 200–300 bin nüfuslu bir kent bölümü geliştirmeyi
hedeflemiştir. Devletin proje karşısındaki tutumu ilginçtir. Bir yandan bu
atılımdan esinlenerek çıkarttığı 17.5.1979 tarih ve 17491 sayılı kararname ile
261 Semih Eryıldız, Batıkent, Türkiye Đş Bankası Yay., Đstanbul, 2003, s. 74.
204
merkezî yönetimin de benzer girişimlerde bulunmasını kararlaştırmış, öte yandan
Batıkent gibi girişimlere köklü bir destek vermekten kaçınmıştır. Örneğin, İmar
ve İskân Bakanlığı söz konusu projeyi değerlendirirken projeye karşı sanki küçük
girişimlerle gerçekleştirilecek sıradan bir kent planı imiş gibi bir tutum takınmış;
büyük zaman kaybına ve projenin gereksiz biçimde dondurulmasına yol açmıştır.
Öte yandan belediye sorumluları, arazinin öncelikle hangi sosyal gruplara
sunulacağı, arazi devrinin satma yoluyla mı yoksa kira veya ittifak yoluyla mı
olacağı, standartların ne olması gerektiği konusunda tereddütler göstermişlerdir.
Bütün bu güçlükleri ülkenin genel düzeni içinde değerlendirmek ve bunların
taşınmaz mülkiyeti konusunda gözlenen genellikle çelişkili tutumların bir sonucu
olduğunu söylemek olanaklıdır.262
1970’li yıllarda “Yeni Yerleşmeler Projesi” adıyla kamulaştırılan Susuz-Eryaman
yöresindeki toplu konut alanı önce alt ve orta gelir grupları için düşünülmüş,
daha sonra orta gelir grubu için planlanmıştır. Yeni Yerleşim Alanları Projesi
kapsamında planlanan ve 1985–86 yıllarında yapımına başlanan Eryaman’da, ilk
etapta 1.200 hektarlık bir alanda 210.000 kişilik bir nüfus öngörülmüştür. Proje
alanında yaklaşık olarak 5.000-8.000 kişilik komşuluk birimleri tasarlanmıştır.
Alandaki konutlar, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi tarafından MESA, GAMA,
Kutlutaş gibi büyük inşaat şirketlerine yaptırılmıştır. Eryaman ve Etimesğut
bölgelerinde üretilen toplu konutların sayısı arttıkça büyük alışveriş merkezleri
262 Akçura, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, s. 30–31.
205
de bölgedeki yerini almaya başlamıştır. Eryaman, Elvankent ve Doğakent toplu
konut projeleri bu aksın gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
1980’li yılların başında başlayan toplu konut uygulamalarıyla Ankara-Eskişehir
devlet karayolunun güney yakasında, Çayyolu-Ümitköy projeleri uygulamaya
konulmuş; kent, batı ve güneybatı yönünde gelişmesini sürdürmüştür.
Bir yandan 1990 nazım imar planı kararları, öte yandan toplu konut üreticilerinin
kent çevresindeki arsaları; özellikle de Eskişehir Yolu ve İstanbul Yolunu
seçmeleri sonucunda kentin gelişimi bu koridorlara doğru yönelmiştir. Kent bir
yandan Eskişehir yolu, bir yandan İstanbul yoluna doğru gelişirken öte yandan
Konya Yolu ve Samsun Yoluna da büyük yatırımlar yapılmıştır.
Konya Yolunda, Balgat-Dikmen hattı ile Karakusunlar-Çiğdem mahallesinde hızlı
bir değişim ve gelişim söz konusudur. Bölgenin, gecekondu konutlarından
apartmanlara dönüşmesi nedeniyle orta ve orta-üst gelir grupları Karakusunlar ve
Balgat'a ilgi göstermektedir. Bu semtler önemli merkezlere yakınlıkları nedeniyle
çekim alanı olmaktadır. Konya Yolu üzerinde, Balgat’tan Ahlatlıbel kavşağına
kadar olan bölge ve Gölbaşı'na uzanan bölge olmak üzere iki yönlü bir gelişme
gözlenmektedir.
Turan Güneş Bulvarı son zamanlarda önem kazanmıştır. Or-An bölgesinin
planlamasının 1960’ların sonunda tamamlanması bu bölgede çekim alanı
206
oluşturmuştur. Çankaya’ya yakın olmasının da etkisi ile bir zamanların
gecekondu bölgesi olan Yıldız’da da büyük bir dönüşüm söz konusudur. Bu
alanda konut ve gündelik ticarete yönelik iş ve ticaret merkezleri
konumlanmıştır.
Samsun Yolu üzerinde askerî alanlar, sanayi alanları, güney tarafında ise
gecekondu alanları bulunmaktadır. Mamak, gecekondu alanı olarak alt gelir
gruplarının yerleştiği bir alandır ve çevresinde sosyal donatıların oluşmaması
sebebiyle prestijli bir bölge olarak görülmemektedir. Bu civarda, Pursaklar köyü
ve havaalanı yönünde kısmi bir gelişme söz konusudur.
(Pursaklar ve Solfasol’daki) gecekondu alanları bölgenin saygınlık kaybına neden
olmaktadır. Mamak ve Kayaş’taki gecekondu alanları ve topografik eşik bölgenin
rant gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Oysa Bilkent, Beysukent,
Konutkent, Ümitkent, yani Eskişehir Yolu sınıfsal olarak farklı yerleşim
bölgeleridir. Bu bölgelerle merkez arasında diğerlerinde olduğu gibi gecekondu
mahallelerinin yer almayışı bölgenin rant değerini artırıcı rol oynamaktadır. Yol
üzerinde yer alan Çukurambar’daki gecekonduların çukurda kalmaları nedeniyle
yoldan algılanmaları olanaklı değildi(r). Kaldı ki, son zamanlarda Çukurambar’da
çok büyük bir değişim söz konusudur. Gecekonduların yerini, artık yüksek,
modern konutlar almaktadır.
207
GECEKONDU: Islah İmar Planları olgusunun ülkesel planlama pratiğinde
önemli bir yer alması Başkentte de çok ciddi biçimde hissedilmiş; Nazım Planın
nüfus yoğunluk dengelerini, yerleşim desenini bozmuş; planı büyük ölçüde
işlevsiz kılmıştır. Bunların yanında, küresel ölçekte yaşanan değişimlerin ülkesel
ekonomik yapıda oluşturduğu erozyonlar ve planlamayı öteleyerek talebe göre
biçimlenen öğelerin ivmelenmesiyle, parçacı ve mevzii imar plan çalışmaları hız
kazanmış ve Nazım Plan, gerekliliği tartışma götürür bir duruma itilmiştir.
Ankara'da 1945'lerin sonundan itibaren hızla artan gecekondu alanları
1980'lerden sonra kimlik değiştirmeye başlamıştır. Kentsel dönüşüm projeleri
gecekondu bölgelerinde yapılmaktadır. Bunların bazıları; GEÇAK, Koza Sokak,
Yıldızevler Özel Proje Alanı, Altındağ-Aktaş-Atilla Kentsel Dönüşüm Projesi,
Mamak Belediyesi Ege Kentsel Dönüşüm Projesi, Yenimahalle Belediyesi
Şirindere Kentsel Dönüşüm Projesi olarak sıralanabilir.
1984 yılında çıkartılan 3030 sayılı yasa çerçevesinde oluşturulan Büyükşehir ve
ilçe belediyeleri yönetim kademelenmesinden önceki bir yıl içerisinde Ankara
Belediyesi, 22 ruhsatsız konut alanını ıslah imar planı yapımı için belirlemiştir.
1984 yılından sonra oluşan ilçe belediyeleri de aynı hızla ıslah imar planları
hazırlamaya devam etmişlerdir. 1987–92 yılları arasında, 5 yıl gibi kısa bir sürede
Ankara genelindeki tüm ruhsatsız konut alanlarının % 74,6 gibi büyük bir
bölümü için ıslah imar planları hazırlanmıştır.
208
Ankara'nın ilk gecekondu dönüşüm projesi olan GEÇAK I, (Bu tarihte ‘dönüşüm’
teriminin literatüre girmemiş olması nedeniyle projenin adı Gecekondudan
Çağdaş Konuta'dır.) 1992 yılında Koza Sokak'ta başlatılmıştır. Yüksek gelir
gruplarının oturduğu bir alanda belediyeye ait 18 parsel üzerinde oturan 47
gecekondu sahibi Besa Konut Kooperatifini kurmuştur. Belediye kooperatife 5
adet planlı arsa vermiştir. Belediye ile anlaşamayan gecekondu sahiplerine
Kırkkonaklar ve Çukurca geliştirme bölgelerinde arazi verilmiştir. Gecekondu
sahipleri MESA'nın yaptığı konutlardan pay sahibi olmuşlardır. Ne var ki,
gecekondu sahiplerinin büyük bir kısmı, inşaatların bitiminde konutlarında
oturmamışlar; konutları satmışlar ya da kiraya vermişlerdir.263
GEÇAK II, Çankaya Belediyesinin Bağcılar, Kırkkonaklar, Çukurca’nın bir
kısmını kapsayan bölgedeki gecekondular alanları için uyguladığı bir başka
dönüşüm projesidir. 1990 Nazım planında ‘düzensiz konut alanı’ olarak belirlenen
alan 1991 yılında İmrahor Revizyon Nazım Planı olarak düzenlenmiştir. Alanın
% 50’si Çankaya Belediyesinin, % 34’üne yakın bir kısmı Ankara Büyükşehir
Belediyesinin mülkiyetinde olup % 8 gibi bir oran da özel mülkiyete aittir. Proje
alanında MESA inşaat firması tarafından üretilen konutlar gecekondu sahiplerine
dağıtılmıştır.
Ankara kenti içerisinde Zafertepe, Aktepe gecekondu alanlarında dönüşüm
263 Emel Akın, Konut Alanları Planlaması ve Politikalarında Yerel Yönetimlerin Rolünün Kentsel Gelişmeye Etkisi, s. 134–139.
209
çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Öte yandan Çiğdemtepe, Güneşevler, Şentepe
gibi gecekondu alanlarının dönüşüm çalışmaları başlatılmış olmakla birlikte,
projelerin gerçekleşme oranları oldukça düşüktür. Örneğin, Yenimahalle
Belediyesi tarafından 2004 yılında Şentepe'de kentsel dönüşüm projesinin
başlatıldığı, ancak gerçekleşme oranının henüz % 10 olduğu ifade edilmektedir.264
1986'dan itibaren 11 etap ıslah imar planı onaylanmış, 1989'dan itibaren de
uygulamaya geçilmiştir. Dönüşüm oranının düşük kalmasının nedeni olarak, ıslah
imar planında yapılaşmaya elverişli olmayan büyüklüklerde parselasyon yapılması
ve dönüşümü gerçekleştirecek bir projenin bulunmaması gösterilmektedir. 400
hektarda 175 000 kişi için tasarlanan alanın sosyal donatı yönünden eksik olduğu
ve topografyaya uygun olmadığı söylenmektedir.
Mamak'ta Yatıkmusluk ve Kazım Orbay Kentsel Dönüşüm Projelerinin birinci
etabı tamamlanmıştır. Planlaması yapılan Ege ve Hüseyin Gazi Kentsel Dönüşüm
Projeleri’nin 2006 yılında temelinin atılacağı ifade edilmektedir. İlçe Belediye
Başkanı toplam 30 hektar alandan oluşan Kentsel Gelişim ve Dönüşüm Projesi’nin
Mamak’ın çehresini değiştireceğini ifade ederek; “4 bin konutun inşa edileceği ve
12 bin 600 nüfusluk Durali Alıç Kentsel Gelişim ve Dönüşüm Projesi’nde, yeşil
alan olarak 39 bin 944 metrekare, okul alanı olarak 8 bin 500 metrekare, sağlık
alanı olarak 2 bin 500 metrekare, dini tesis alanı olarak da 3 bin metrekare
ayrılmıştır. Bizim için ‘Kentleşme’ çok önemli. Kentsel Gelişim ve Dönüşüm
264 Yenimahalle Belediyesi, Faaliyet Raporları ve Web Sayfası.
210
Projeleriyle birlikte Mamak’ta oluşturulan ve oluşturulmakta olan cazibe
merkezleri ile ilçeye yatırımcının gelmesini sağlayacağız.” demektedir.265
Altındağ Belediyesi, Altındağ Aktaş-Atilla Kentsel Dönüşüm Projesinde
konutlar kat karşılığı yapılmak üzere ihaleye çıkarılmış, ancak bölgenin eğimli ve
rantın az olması nedeniyle ihaleye hiçbir firma katılmamıştır. Belediye, kendi
bünyesi içinde bir şirket kurmuştur. Bu dönüşümde ortaya çıkan, çok yoğun
yapısı ile sadece niceliksel bir dönüşümdür. Dönüşüm uygulamalarının kapsamlı
ve kentsel sorunları çözmeyi hedefleyen bütünsel kentsel dönüşüm projeleri
yerine niceliksel dönüşümü266 hedeflemesi, parçacı kentsel dönüşüm
senaryolarına dayanmaktadır.
Yıldız Özel Proje Alanında kooperatif kurarak örgütlenen halk, evlerini kendileri
yıkmış, inşaat firmalarını da kendileri bulmuştur.
Islah imar planlarına alternatif olması beklenen kentsel dönüşüm projeleri farklı
bir yapılanma, dolayısıyla farklı bir dönüşüm getirmemektedir. Farklılık sadece
fiziksel mekânda hissedilmekte, görsel elemanlarla yaratılan lüks prestij
nitelikleri, mekânı fiziksel ve görsel yönden dönüştürmektedir. Lüks konut
alanları ile prestij kazandırılan eski gecekondu alanları orta ve üst gelir
gruplarının eline geçmekte, gecekondulu nüfus ise başka alanlara eklenmektedir.
265 Mamak Belediyesi, Web Sayfası. 266 Savaş Zafer Şahin, "Đmar Planı Değişiklikleri ve Đmar Hakları Aracılığıyla Yanıltıcı (pseudo) Kentsel Dönüşüm Senaryoları: Ankara Altındağ Đlçesi Örneği”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Ünv. Basım Merkezi, Đstanbul, 2003, s. 96–99.
211
Kentsel dönüşüm projeleri ıslah imar planlarının yarattığı sorunlara farklı bir
çözüm getirmemiştir.267
Portakal Çiçeği Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi: Dönüşümün gerçekleştiği bir
başka alandır. Vadi, yıllar önce mülkiyetin büyük bir bölümü kamunun elinde
olan, ancak belli bir bölümü yeşil, diğer bölümü ise iskâna müsait olmayan bir
kentsel alan kullanımında iken çeşitli yönetimlerce (belediye-bakanlık) alınan
planlama kararları sonucunda kentsel arsaya dönüşmüştür. Dönüşüm sürecinde
özel mülkiyet sahipliği giderek artmıştır. Bu artışa koşut olarak inşaat emsali de
artmaya başlamıştır.
Portakal Çiçeği Vadisi için geçmiş dönemlerde, klasik imar planı anlayışında
birtakım imar hakları verilmiştir. 1950’li yıllardan önce iskân dışı ve yeşil alan
kullanımında olan vadinin bir bölümü için ilk imar hakkı 1950 yılında
verilmiştir. Daha sonra vadi için 1952, 1957, 1963, 1967, 1968 ve 1985 yıllarında
farklı planlama kararları alınmıştır.
Vadinin planlama süreci içinde, 1957 tarihli Yücel-Uybadin Planı ile 1968 tarihli
Kat Rejimi Planı ve 1985 tarihli İmar İdare Heyeti kararları önemlidir. 1957
yılında vadinin yaklaşık % 20’lik alanı yeşil kullanımında iken, 1974 planı ile tüm
alana yapı yoğunluğu kararı getirilmiş ve inşaat emsali 2,0 olarak belirlenmiştir.
267 Özlem Dündar, "Kentsel Dönüşüm Uygulamalarının Sonuçları Üzerine Kavramsal Bir Tartışma", Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Ünv. Basım Merkezi, Đstanbul, 2003, s. 65–70.
212
1985 yılında ise, zamanın İmar İdare Heyeti tüm vadi için yeşil alan kullanımı
kararı almıştır. Ancak, plan 5 yıllık süre içinde, çeşitli gerekçelerle
uygulanmamıştır.
1980’li yıllara kadar yapılaşma hakkı vadi çeperlerinde kullanılmış ve bugünkü
yapılar oluşmuşsa da, vadi içinde yapılaşma hakkının kullanılmasına izin
verilmemiştir. 1985 yılında ise söz konusu imar hakları kaldırılmış ve yeşil alan
kullanımlı bir plan ile kamulaştırma kararı alınmıştır. Ancak, kamulaştırma işlemi
gerçekleştirilmemiştir. Proje başlamadan önce vadideki 67 adet gecekonduda
yaklaşık 250 kişi yaşamaktadır. Vadideki gecekonduların yaklaşık yarısı kamu
mülkiyetinde, diğer yarısı ise özel mülkiyete ait arsalar üzerinde bulunmaktadır.
Birinci aşama konut alanında büyüklükleri 70 ile 400 m2 arasında değişen 68
adet, ikinci aşamada ise yine farklı büyüklüklerde 112 adet konut birimi yer
almaktadır. Her bir konut bloğunun altında yüzme havuzu, 'squash' alanı, kapalı
garaj tasarlanmıştır. Birinci etap inşaatlar 1994 yılı sonunda, ikinci etap inşaatlar
ise 1997 yılında bitirilmiştir. Bölgede dönüşüm çalışmaları devam etmektedir.
Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi: 1986 yılında Dikmen Deresine ilişkin
1/5000 ölçekli Dikmen Yeşil Alan Projesi onaylansa da zaman içinde vadide
yapılaşma artmıştır. 1980’lerin sonunda vadide yaklaşık 10.000 kişi yaşamaktadır.
1989 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi ile birlikte,
Ankara programı uygulama planı çerçevesinde Dikmen Projesini geliştirmiştir.
213
1989 programına Dikmen Vadisi Çevre Düzenleme Projesi olarak giren planlama,
2000'li yıllarda Dikmen Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi adı altında etaplar
halinde devam etmektedir.
Plan 9: Dikmen Vadisi Çevre Düzenleme Projesi
214
“Ankara metropoliten alanı kültürel ve rekreasyon sistemi”nin önemli bir bileşeni
olan “vadi projeleri” kapsamında yer alan Dikmen Vadisi Çevre Düzenleme
Projesi çalışmalarına 1989 yılında başlanmıştır. Bu proje çerçevesinde Dikmen
Vadisinin doğal yapı özellikleri ve sorunları analiz edilmekte olup bozulmuş olan
dengenin yeniden oluşturulması sağlanacaktır. Böylece kent merkezinden
başlayarak güneye doğru 6 km. uzunluğunda İmrahor Vadisi ve Yeşil Kuşak ile
bütünleşecek bir rekreasyon alanı yaratılacaktır. Vadi içinde Ankara kent
bütününe hizmet verecek kültürel ve sosyal odaklar gerçekleştirilecektir.
Rekreatif ve kültürel etkinliklerin yanında şu anda vadi içinde yaşayan ve yasal
olarak hak sahibi olan yaklaşık 1500 gecekondulunun proje sınırları içinde
katılımcı bir model ile rehabilitasyonu sağlanacaktır.
Dikmen Vadisi Konut ve Çevre Geliştirme Projesi, 5 etap halinde 229 hektarlık
bir alan olarak planlanmıştır ve 2285 adet gecekonduyu kapsamaktadır. Projenin
1. ve 2. Etapları tamamen bitmiştir. 3. Etabın kamulaştırma çalışmaları son
aşamasına gelmiş olup, 4 ve 5. Etapların arazi, etüt ve mülkiyet tespit çalışmaları
devam etmektedir. 1 ve 2. etabı biten projenin 3., 4. ve 5. etaplarına ilişkin 1/1000
ölçekli Uygulama İmar Planları Ankara Büyükşehir Belediye Meclisince
onaylanmıştır. Hak sahipleriyle protokollerin tamamlanmasını takiben 205 hektar
yüzölçümlü toplam 9600 konutluk proje alanında yapılaşmaya geçilecektir.
215
Protokol Yolu - Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi
Proje alanı olarak kuzey Ankara girişi, Esenboğa protokol yolu ve çevresindeki
gecekondu alanları seçilmiştir. 5104 sayılı “Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm
Yasası”nın268 yürürlüğe girmesiyle otoban dışında Karacaören-Pursaklar etabı 635
hektar; otoban içinde Altındağ-Keçiören etabı 761 hektar olmak üzere toplam
1396 hektar alan proje alanı ilan edilmiştir.
Kentsel dönüşüm projesinin nedeni "kentin girişindeki imarsız yapılaşmanın yol
açtığı olumsuz dokunun kent girişinde yol açtığı olumsuz görünümden
kurtulmak" olarak belirtilmektedir. Proje yürütücüleri Ankara Büyükşehir
Belediyesi, TOKİ ve TOBAŞ’tır.
Karacaören-Pursaklar etabı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı İmar Dairesince
hazırlanarak Bakanlık tarafından onaylanmıştır. Bu etabın 250 hektarlık Özel
Proje Alanı uygulama imar planı ve parselasyon planı tamamlanmıştır. Alandaki
hak sahiplerine verilecek 2400 konutu TOKİ yapacaktır.
Altındağ-Keçiören etabının öncelikli proje alanını oluşturan yaklaşık 360
hektarlık bölümünde kentsel tasarım projeleri tamamlanmış; 1/5 000 ve 1/1 000
ölçekli planları onaylanmıştır. Proje alanında 650 000 m² rekreasyon alanı
268 04.03.2004 tarihli, 5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Yasası ile "Protokol Yolu" olarak adlandırılan Kuzey Ankara girişi ve çevresini kapsayan alanlarda, kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde fiziksel durumun ve çevre görüntüsünün geliştirilmesi, güzelleştirilmesi ve daha sağlıklı bir yerleşim düzeni sağlanması için, Toplu Konut Đdaresi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilendirilmişlerdir.
216
kapsamında 18 0000 m² gölet, 6 760 adedi hak sahiplerine olmak üzere 18 000
konut, 2 otel-kongre merkezi, alanda yaşayacak 70 000 nüfus için gerekli altyapı
ve sosyal donatım tesisleri öngörülmüştür.
Proje alanının sınırları içindeki tüm gayrimenkuller, bu yasa yürürlüğe girmeden
önce yapılmış ve onaylanmış imar planı kapsamında kalsalar dahi, bu yasaya göre
yapılacak plan hükümlerine tabi olacaktır. Proje sınırları içerisinde yasanın
yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan planların uygulanması, planların
kısmen veya tamamen uygulanmaya devam edilmesi ya da bu yasaya göre
yeniden yapılması konusunda Büyükşehir Belediyesi yetkili olacaktır. Bu
çerçevede sadece fiilen bir kamu hizmetinde kullanılan ve üzerinde kullanım
amacına yönelik yapı bulunan taşınmazlar hariç olmak üzere, proje sınırları
içerisinde kalan bölgede proje için ihtiyaç duyulan arazi ve arsalardan, kamunun
mülkiyetinde bulunanlar269 bedelsiz olarak Büyükşehir Belediyesine
devredilecektir. Proje alanında özel mülkiyetteki arsa alanı 931.925 hektar, kamu
mülkiyetindeki arsa alanı 157.226 hektardır. Alanda yaklaşık 9600 mevcut yapı
bulunmaktadır.
Proje alanında tapulu, imarlı arsası olanlara;
Her 150 m² arsa için 60 m², 200 m² arsa için 80 m² , 250 m² arsa için 100 m², 300 m² arsa için 120 m² daire verileceği
269 Altındağ Đlçesi, Karacaören Köyü hudutları içerisindeki 489.304 m²’lik tescil dışı taşınmaz Hazine adına tescil edilip 5104 sayılı yasaya göre Büyükşehir Belediyesine devredilecektir.
217
Tapulu imarsız kadastro veya tapulama arsası olanlara
Her 250 m² arsa için 60 m², 333 m² arsa için 80 m² , 416 m² arsa için 100 m², 500 m² arsa için 120 m² daire verileceği belirtilmektedir.
Tapulu ve imarlı 100 m²’nin altında, kadastro ve tapulama 167 m²’nin altında
kalan arsa hissedarları ile konut sözleşmesi yapılmayacağı, ancak küçük hisse
sahiplerinin anlaşarak hisselerini birleştirmeleri durumunda270 konut sözleşmesi
yapılacağı belirtilmektedir. Her 400 m² tapu tahsisli gecekondu malikine 80 m²
konut verilecektir. Tapusu olmayan gecekondular için de büyük kolaylıklar
getirilmiştir. Proje alanı içerisinde kalan ve 2981, 3290 ve 3366 Sayılı Yasalardan
süre itibari ile yararlanamayan, ancak 1 Ocak 2000 tarihinden önce yapıldığını
belgeleyen gecekondu sahipleri, hak sahibidirler.271 775 Sayılı Gecekondu Kanunu
hükümlerine göre uygun şartları sağlayan hak sahiplerine Karacaören Mevkiinde
yapılacak konutlardan 80 m²’lik bir daire verilecektir. Proje alanındaki hak
sahipleri ile anlaşma sağlanmaması durumunda bu gayrimenkuller Büyükşehir
Belediyesi tarafından kamulaştırılacaktır.
Proje sınırlarındaki kentsel tasarım projeleri ile konut, sosyal donatı, çevre
düzenlemesi ve teknik altyapı projeleri dâhil, diğer işler idare ve belediyece özel
270 150 m²- 200 m² - 250 m²-300 m² kadastro ve tapulama 250 m² - 333 m² -416 m² -500 m² büyüklüğünü sağlamaları halinde hissedar sayısına bakılmaksızın, hisseleri oranında 1 adet konut sözleşmesi yapılacağı belirilmektedir. 271 Toplu Konut Đdaresi ve Belediye arasında imzalanan 02.09.2004 tarihli Protokolün 3. maddesi gereğince proje alanında bulunan ve 01.01.2000 tarihinden önce gecekondusunu yaptığını belgeleyen vatandaşlara yapılacak olan 2400 konutun inşaatı için TOKĐ’ye tahsis edilebilmesi amacıyla ilgili kurumlarla gerekli yazışmalar yapılmış ve son aşamaya gelinmiştir.
218
Plan 10: Protokol Yolu - Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi
hukuk hükümlerine göre kurulacak şirketlere yaptırılabilecektir. Proje için
gerekli mali kaynak ilgili yıl bütçe yasalarında gösterilen miktardaki TOKİ ve
Büyükşehir Belediyesi bütçesine aktarılacak ödenekler ile her iki kurumun kendi
kaynaklarından ayıracakları ödenekler ve satış gelirleri dâhil her türlü proje geliri
ile sağlanacaktır.
219
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanının bu alandaki uygulama için söyledikleri
oldukça çarpıcıdır. Yapılan kentsel dönüşüm projelerinin tek ve nihai amacını
açıkça ortaya koymaktadır.
“ buradaki daireyi müteahhide vererek yaptırdığınız zaman 35 ile 50 milyar
arası değer kazanıyor. Ama bizim burada yapacağımız bir dairenin fiyatı 100
ile 120 milyar arası değişecek. … Vadide 650 bin metrekarelik dev bir
rekreasyon alanı olacak. Tıpkı Göksu gibi, tıpkı harikalar diyarı gibi buraya
bir anda değer kazandıracağız. Vadiye bakan bütün evlerin değeri iki katına
çıkacak. Hak sahipleri, bu daireleri satarak, diledikleri yerde ev satın
alabilecekler. … 1984 sonrası ev yapmış, tapu tahsis belgesi olmayan
vatandaşlarımızı da mağdur etmeyeceğiz.” 272
Konya Yolu Doğusu (Balgat Bölgesi ) Prestij Projesi
Proje alanı, Konya yolunun Eskişehir yolu kavşağı-OR-AN şehri arası doğu
kısmında Dikmen Çaldağı Parkını ve Cevizlidere, Gökkuşağı, Karapınar ve
Akpınar mahallelerini kapsayan bölge olarak belirlenmiştir ve Çaldağı park alanı
ile birlikte yaklaşık 320 hektar alanı kapsamaktadır.
Kentsel dönüşüm projesinin nedenleri, "imarsız yapılaşma ile gelişen bir bölge;
sonrasında 1995 yılında onaylanan ıslah imar planı kaynaklı sıkışık, yoğun, kent
girişinde imaj bozucu, görüntü kirletici nitelikte sürmekte olan klasik
apartmanlaşma imarlı arsalar üzerinde 4 kat rejimi olmasına karşın, kottan
kazanımlarla 13 kata kadar çıkan konut bloklarının oluşturduğu niteliksiz
272 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Haftalık Haber Bülteni, Yıl 1, S. 7, 15–21 Aralık 2004, s. 17.
220
yapılaşmadan kurtulmak"273 olarak belirtilmektedir. Proje yürütücüsü Ankara
Büyükşehir Belediyesidir.
Çaldağı park alanı ile birlikte yaklaşık 320 ha alan. Bölgede 1995 yılında
imzalanıp yürürlüğe giren ve ismi “Dikmen Batı Yakası İmar Planı Değişikliği”
olarak geçen projede, imar planı gereği arsa sahipleri, her parselden % 20
oranında arsa payını bedelsiz olarak kamu yararına belediyeye vermişlerdir.
Öngörülen kentsel tasarım projesinde, konutların yüksek katlı blok adalarında
toplanmak suretiyle daha çok açık alan, daha çok donatı imkânı ve daha estetik
bir kent dokusu oluşturma düşüncesinden söz edilmektedir.
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı bölgenin yeni bir Dikmen Vadisi olacağını
vurgulamakta ve şunları söylemektedir. Bu açıklama da, kentsel dönüşüme
yüklenen anlamı açıkça göstermektedir.
“Burada yüksek katlı binalar yapılarak hak sahiplerine verilecek. Vatandaşı
mağdur etmeyeceğiz. Yapacağımız projenin ardından buradaki daire fiyatları
iki kat değer kazanacak. O nedenle vatandaşın herhangi bir şekilde telaş
etmesine gerek yok. Kayıplar olmayacak”. 274
Đmrahor Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi
Çöp döküm alanı ve çevresine ilişkin İmrahor I. ve II. Etap İmar Planları ve
parselasyon planları tamamlanarak özel mülkiyet nedeniyle çözümlenemeyen çöp
273 Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi Karar Metinleri. 274 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Haftalık Haber Bülteni, a.g.e., s. 10-11
221
döküm alanının rehabilitasyonu için zemin oluşturulmuştur. Proje alanı, 3560
hektardır.
Plana, üst ölçek plan dayanağı ve kent bütünü gerekliliklerinin göz ardı edildiği;
gerek bölgenin doğal yapısı gerek kent makroformu ve gerekse kentsel nüfus-
işgücü-istihdam dengelerinin bozulacağı, İmrahor Vadisi gibi kent için çok
önemli bir nefes alma noktası ve doğal niteliği ile Mogan-Eymir Göllerinin
bütünleri olan çok değerli bir kent parçasının yerleşime açılması-yerleşme baskısı
altında yitirileceği, planın ilkesel anlamda konut yoğun karakterde olmaması
gerekliliği yanında, içerik anlamında da yetersiz ve kentle-çevresiyle
uyumsuzluklar taşıması gerekçeleri ile Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi
tarafından 2003 yılında dava açılmıştır. Dava gerekçesinde, söz konusu nazım
imar planı değişikliği ile 1/50.000 ölçekli Ankara 1990 Nazım Planında
“Ağaçlandırılacak Alan” kullanımında kalan İmrahor Köyü ve çevresinin
herhangi bir üst ölçek plan çalışması yapılmaksızın ve kent bütünü dengeleri göz
önüne alınmaksızın yerleşime açılmasının kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve
planlama esaslarına uygun olmadığı" vurgulanmaktadır. Ankara 3. İdare
Mahkemesi yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar vermiştir. Davanın
esasına ilişkin inceleme devam etmektedir.
Hatip Çayı Vadisi Kentsel Dönüşüm Projesi
Mamak, Hatip Çayı Vadisi Projesi kapsamında 110 hektar yüzölçümlü 4000
222
konutluk Hatipçayı Vadisi Projesi tamamlanarak yapılaşmaya hazır hale
getirilmiştir. Vadi projesi 5272 sayılı Belediye Yasasının 73. maddesi gereğince
dönüşüm alanı ilan edilen Samsun Yolu koridoru dönüşüm projesiyle birlikte
tekrar irdelenecektir.
Mamak Doğukent Projesi
38 000 konutluk Mamak Doğukent Projesi kapsamında planlama ve parselasyon
işlemleri tamamlanmış, yapılaşmaya hazır hale getirilmiştir.
Karapürçek Konut ve Çevre Geliştirme Projesi
“Ankara Programı Uygulama Planı” kapsamında yer alan Altyapılı Kentsel Arsa
Üretimi ve Kiralık Konut Üretimi projelerini aynı alan içinde çözen bir proje
olarak Karapürçek Konut ve Çevre Geliştirme Projesi geliştirilmiştir. Yaklaşık 90
hektarlık bir alanı kapsayan proje alanı 1970’lerden bu yana gecekondu önleme
bölgesi olarak ele alınmış ve altyapı yatırımlarına başlanmıştır. Ancak 1989 yılına
kadar proje alanı bir konut çevresi olarak geliştirilememiştir. Aralık 1989’dan
itibaren proje çalışmalarına başlanılan Karapürçek Konut ve Çevre Geliştirme
Projesi kapsamında 30 hektarlık bir yeşil alan oluşturulmasının yanı sıra
gecekondulaşma sürecine alternatif bir model çerçevesinde altyapılı, subasmanları
inşa edilmiş 1000 parsel, evi olmayan dar gelirli gruba ödeme güçleriyle doğru
orantılı olarak dağıtılacaktır. Kendi konutlarını inşa etmeleri durumunda belediye
konut destek programı uygulayacak, proje teknik yardım ve inşaat kontrollüğü
hizmetleri verecektir. Altyapılı arsa bileşeni yanında proje alanında ayrıca 400
223
adet konut belediye tarafından inşa edilecektir. 7000 kişilik bir nüfusu
barındıracak proje alanı içinde belde evi, sağlık evi, çarşı, pazar, spor alanları,
temel eğitim okulu ve kreş gibi sosyal ve kültürel tesisler bir toplumsal odak
oluşturacak biçimde gerçekleştirilecektir.275
Yeni Belediye Yasasının 73. maddesi doğrultusunda Büyükşehir Belediyesi
tarafından gündeme alınan diğer kentsel dönüşüm projeleri aşağıda
sıralanmaktadır:
Ulus Tarihi Kent Kentsel Dönüşüm Projesi: (213 ha) Bu dönüşüm projesi
doğrudan konut alanlarını kapsamasa da yaratacağı büyük çaplı olumsuzluk ve
tahribat açısından dönüşüm projeleri içerisinde yer verilmeyi hak etmektedir. İlk
sit kararının alındığı 1980 yılından itibaren ‘Ulus tarihi kent merkezinde köklü
değişim/dönüşüm sağlanamadığı, mevcut dokudaki yapıların eskimeye yüz
tutuğu’ ve ‘hızla hayata geçebilecek güncelleştirilmiş yeni bir kentsel dönüşüm ve
gelişme proje alanı oluşturma ihtiyacı duyulduğu’ belirtilmiş ve bölge için 1/5000
ölçekli “Ulus Tarihi Ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi"
onaylanmıştır. Bu plan ile 1/1000 ölçekli Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah
İmar Planını da dâhil olmak üzere bölgeye ait özel tüm planların iptal edilmesi
söz konusudur. Kentsel dönüşüm projesinin uygulanması ile bölgede yer alan
Cumhuriyet Dönemi mimari yapılarının ve mimari değerleri yüksek olan çoğu
275 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Programı 1990, Maya Matbaacılık, Ank. 1990, s. 15
224
yapının yerini otel ve iş merkezleri alacaktır. Ankara Büyükşehir Belediyesinin
Ulus Koruma Islah planlarını iptal etmesine karşı, Ankaram Platformu Ulus
Girişimi adına Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi ve Mimarlar Odası Ankara
Şubesi tarafından bu kararın iptali istemiyle dava açılarak yargı süreci
başlatılmıştır.
50.Yıl Parkı Kentsel Dönüşüm Projesi (116 ha),
Mühye 902 Kentsel Dönüşüm Projesi (157 ha),
Yakup Aptal – Karataş köyü Kentsel Dönüşüm Projesi (3 635 ha),
Keçiören Kentsel Dönüşüm ve Geliştirme Projesi,
Şirindere Kentsel Dönüşüm Projesi (Çankaya),
Etlik-Kasalar Kentsel Dönüşüm Projesi (Keçiören),
Ovacık Alüminyumcular Kentsel Dönüşüm Projesi (Keçiören),
Eskişehir Yolu Lodumlu Kentsel Dönüşüm Projesi (Çankaya),
Nasrettin Hoca Kentsel Dönüşüm Projesi (Çankaya),
Göksu Kentsel Dönüşüm Projesi (Yenimahalle).
Ankara’nın gecekondu alanlarının büyük çoğunluğu önemli rant alanlarıdır. Bu
nedenle son dönemlerde kentsel dönüşüm projelerinin kapsamı daraltılarak
sadece gecekondu alanlarında uygulanmaktadır. Ankara’da uygulanmış ve
uygulanmakta olan dönüşüm projeleri göstermektedir ki, dönüşüm projelerinin
ekonomik ve sosyal ayağı göz ardı edilmekte ve dönüşüm sadece fiziksel
mekânların yapılandırılması olarak algılanmaktadır. Bu yapılanma
gerçekleştirilirken düşük yoğunluktaki bahçeli 1-2 katlı gecekonduların yerini
yüksek yoğunluklu ve yüksek katlı bloklar almaktadır. Özel sektör-kamu ortaklığı
225
ile gerçekleştirilen projeler için yer seçimi, yüksek rant değerleri taşıyan merkezi
alanlarda yapılmaktadır.
1980 Sonrası Ankara'da Büyük Konut Yapım Firmaları-Toplu Konut Đdaresi
ve Konut Üretimi
1985 yılından sonra büyük inşaat firmaları, kendi başlarına veya TOKİ işbirliği ile
Ankara’da kitlesel konut üretiminde bulunmaktadırlar. Özellikle 2000 yılından
sonra konut üretimini destekleyici kararların alınması kent mekânında toplu ve
yaygın konut alanlarının yerleşime açılmasına neden olmaktadır. Büyük inşaat
firmalarının ürettikleri toplu konutlar üst gelir grubuna yöneliktir. Öte yandan
devlet, özel sektör işbirliği ile kâr amaçlı konut üretimine girişmektedir. Aşağıda
Ankara özelinde kitlesel konut üretimi faaliyetlerinde bulunan inşaat firmalarının
ve TOKİ’nin özel sektör birlikteliği ile yaptığı bazı konut faaliyetleri
örneklendirilmektedir.
Promim Đnşaat Şirketi; 1991 yılından itibaren faaliyetlerine devam ettiği
belirtilmektedir.
Ürettiği toplu konut alanları: "Beytepe Toplu Konut Alanı (Angora Evleri)", "Bahçeşehir
T2 Ticaret Merkezi", "Oyak Eryaman Toplu Konut Alanı", "Ankara Kuzeybatı Alt
Merkezi", "Ankara Uluslararası Ticaret Merkezi", "Ankara Temelli-Yenihisar Villa Kent
Projesi".
Age Đnşaat Ve Ticaret Anonim Şirketi: 1974 yılında kurulan firma 1974 Yılından
günümüze kadar 2840 adet toplam 476.942 m² inşaat kapalı alanından oluşan
toplu konut ve sosyal konut inşaatı yaptığını belirtmektedir.
226
İşveren: TOKİ
İşin Başlangıç ve Bitiş Tarihi: 1998- 2001
Eryaman Toplu Konut Alanı 1. etap 788 konut
İşveren: TOKİ
İşin Başlangıç ve Bitiş Tarihi: 1987–1989
Çayyolu 92 adet konut inşaatı
İşveren: ERTOK İNŞAAT VE TİCARET LTD.
İşin Başlangıç ve Bitiş Tarihi: 1996–1997
Batıkent 84 adet konut inşaatı
İşveren: S.S. YENİBATI 72 KONUT KOOPERATİFİ
İşin Başlangıç ve Bitiş Tarihi: 1994–1996
Sincanköy 350 konut
İşveren: T.C. İMAR VE İSKÂN BAKANLIĞI
İşin Başlangıç ve Bitiş Tarihi: 1976–1978
Aktürk Đnşaat Şirketi; 1978 yılında "Öner Aktürk Mimarlık Bürosu" olarak
kurulmuş, 1983 yılında statü değiştirerek "Aktürk Yapı Endüstrisi Ve Ticaret
A.Ş." adını almıştır.
Ankara Eryaman Toplu Konut Alanı 5. Etap Uygulaması B5 Bölgesi 592 Adet Konut
İnşaatı, Teknik Altyapı ve Çevre Düzenleme İşleri
İşveren: T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
İşin Yeri: Ankara
Bitiş Tarihi: 27.09.2000
Dikmen Vadisi 1. Etap Kat Karşılığı Bina İnşaatı (Teras Evler)
İşveren: Ankara Büyükşehir Belediyesi Emlak İstimlâk Daire Başkanlığı
İşin Yeri: Ankara
Bitiş Tarihi: 28.10.1997
Dikmen Vadisi 2. Etap Kat Karşılığı Bina İnşaatı (Çankaya Park Evleri)
İşveren: Ankara Büyükşehir Belediyesi Emlak İstimlâk Daire Başkanlığı
İşin Yeri: Ankara
Bitiş Tarihi: 27.10.1997
Ankara-Eryaman Toplu Konut Alanı 1. Etap 2. Bölüm 728 Konut İnşaatı
İşveren: Emlak Bankası İnşaatı
İşin Yeri: Ankara
Bitiş Tarihi: 30.06.1990
227
Ankara-Mamak Araplar Gecekondu Önleme Bölgesi Sosyal Tesis, Kreş ve 560 Konutluk
Yaşam Sitesi
İşveren: Metropol İmar A.Ş.
İşin Yeri: Ankara
Bitiş Tarihi: 03.04.2002
MESA Mesken Sanayi A.Ş.: 1969 yılında kurulan ve 1980’li yıllardan sonra
inşaat faaliyetlerini artıran şirket daha çok kendi aldığı arsalar üzerinde;
genellikle yeni gelişme alanlarında üst gelir grubu için konut üretmeyi tercih
etmektedir. Bununla birlikte finans kuruluşları ve kamu ile de konut üretimi
girişimlerinde bulunmaktadır.
Yatırımcı Proje Adı Konut Adedi
Başlama-Bitiş Tarihi
MESA Çankaya Konutları 644 1970–78 MESA Batı Sitesi 835 1975–1985 MESA G.O. P. Konutları 706 1977–1990 M.S.B. M.S. B. Lojmanları 400 1983–1985 MESA Koru Sitesi 1697 1985–2001 MESA ORAN/Ayrancı Konutları 324 1985–1982 TOKİ Eryaman I. Etap Konutları 392 1987–1989 Emlâk Bankası Konutkent I. Etap Konutları 1160 1990–1994 Emlâk Bankası Konutkent II. Etap Konutları 1645 1990–1994 MESA Çamyolu Konutları 300 1994–1996 MESA MESA Plaza 1997–2000 BEMSA GEÇAK I. Etap Konutları 196 1997–1999 MESA GEÇAK II. Etap Konutları 105 1998–2000 MESA Akasya Evleri 168 1998–2001 MESA Yonca Evler I. Etap 180 2001–2002 MESA GEÇAK III. Etap Koza Sitesi 104 2002–2004 MESA Koru Sitesi (Villalar) 6 2002–2003 MESA Yonca Evler II. Etap 96 2003–2005 MESA Yonca Evler III. Etap 138 2005–2006
228
Toplu Konut Đdaresi276 (TOKĐ)’nin Ürettiği Konutlar:
276 TOKĐ, Web Sayfası. Toplu Konut Đdaresi’nin kuruluşu, işleyişi ve yasal çerçevesi hakkında bilgi Đkinci Bölümde yer almaktadır.
Proje Adı
Konut Sayısı
Nahya Đnş. Ayaş Konutları 288 Đnşaat Aşamasında Altındağ Aktaş-Doğantepe
Konutları (Dönüşüm Projesi) 718 Đnşaat Aşamasında
Kontaş Đnş.-Canberk Đnş.
Eryaman 10. Etap Konutları 800 Đnşaat Aşamasında
Gestaş Đnş. Eryaman (OYAK) Konutları 1660 (2812)
Đnşaat Tamamlandı
Đntim Đnşaat Eryaman Konutları 168 Đnşaat Tamamlandı
Kur Đnşaat Eryaman 6. Etap OYAK 2. Kısım (3. Bölge)
472 Đnşaat Tamamlandı
Hazinedaroğlu Đnş.
Eryaman 7. Etap 3. Kısım 760 Đnşaat Tamamlandı
Altındağ Đnş. Eryaman 7. Etap 1. Kısım 768 Đnşaat Tamamlandı
VE-NA Đnş. Eryaman 7. Etap 2. Kısım
808 Đnşaat Tamamlandı
Kontaş Đnş.-Canberk Đnş.
Eryaman 8–9. Etaplar 1556 Đnşaat Aşamasında
Etimesğut-Erler Konutları 408 Đnşaat Aşamasında Keçiören Konutları 500 Đnşaat Aşamasında Uransan Dış Tic. Yat.A.Ş.
Mamak Konutları 620 (900)
Đnşaat Tamamlandı
Mamak Yatıkmusluk (Gecekondu Dönüşüm Pr.)
308
Đhale Aşamasında
Ankara Protokol Yolu (Gecekondu Dönüşüm Pr.)
1044 Đhale Aşamasında
Mehmet Çelik Đnşaat
Ankara Protokol Yolu 1. Bölge (Gecekondu Dönüşüm Projesi)
400 Đnşaat Aşamasında
Kalyon Đnşaat Ankara Protokol Yolu 2. Etap (Gecekondu Dönüşüm
496 Đnşaat Aşamasında
Nuhoğlu Đnş. Ankara Protokol Yolu 3. Etap (Gecekondu Dönüşüm Projesi)
480 Đnşaat Aşamasında
Nuhoğlu Đnşaat Sincan Yenikent-Ortapınar 1. Bölge
354 Đnşaat Aşamasında
Özsinan Đnşaat Sincan Yenikent-Ortapınar 2. Bölge
392 Đnşaat Aşamasında
Nahya Đnşaat Temelli 1. Bölge 288 Đnşaat Tamamlandı
Günsayıl Đnş. Temelli 2. Bölge 432 Đnşaat Tamamlandı
Uransan Yat. A.Ş. Yenikent Đlksan 2. Bölge 896 Đnşaat Aşamasında Ceylan Đnşaat Yenikent Đlksan 3. Bölge 960 Đnşaat Aşamasında Öz-Kâr Đnş. Yenikent Đlksan 1. Bölge 932 Đnşaat Aşamasında
229
3.3.2.1. Eskişehir Yolu Koridoru Kentsel Gelişim Alanı: Ümitköy- Çukurambar
Eskişehir Yolu üzerindeki konut alanlarında 1980’li yıllarda başlayan gelişmenin
2000’li yıllarda ulaştığı hız, hacim ve ortaya çıkan yüksek rant (değeri) nedeni ile
bu bölgeye ayrı bir ilgiyi gerektirmektedir. Öte yandan, aynı aks (Eskişehir Yolu)
üzerinde yer aldığı ve hemen hemen aynı dönemlerde gelişmeye/dönüşmeye
başladığı halde, Ümitköy ve Çukurambar’ın fiziksel dokusu birbirlerinden
oldukça farklıdır. Eskişehir Yolu Gelişme Koridorunun sahip olduğu bu özellikler
durum saptaması yapmak üzere bir altbölüm açmayı gerektirmektedir.
1990 Ankara Nazım Planının kentin gelişimini batı ve güneye yönlendirmesi ile
bu alanların büyük bir hızla konut yerleşimlerine açıldığı gözlenmektedir.
Özellikle Eskişehir Yolu üzerinde konut alanlarının son dönemlerdeki eklenme
hızı dikkat çekicidir. 1980’li yıllarla birlikte devlet fonu ve diğer finansal
kaynaklardaki artış sonucunda gerek kooperatifler gerekse büyük inşaat firmaları
toplu konut üretimine girmişlerdir. Büyük inşaat firmaları tarafından yapılan lüks
toplu konutlar, kooperatiflerin ürettiği orta standartlı konutlar ve kat karşılığı
yapılan yüksek katlı apartmanlar, aynı aksta yer almaktadır. Yerleşim
yoğunlukları, sosyal donatı alanlarına sahiplikleri ve yapı niteliklerindeki
farklılıklarına karşın hepsinin ortak özelliği bölgenin rantına ortak olmaları ve
yüksek değerlere sahip bulunmalarıdır.
Eskişehir Yolu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının ve üniversitelerin
230
yerleşmesi bu bölgenin tercih edilmesine neden olmakta ve bölgenin prestijini
artırmaktadır. Konut alanlarının yerleşime açılması ile birlikte bölgede büyük
alışveriş ve eğlence merkezleri ardı ardına inşa edilmektedir.
Eskişehir Yolu üzerinde yer alan konutların bir grubu genellikle kendi içlerine
kapalı; güvenliklerinin, küçük çaplı alışveriş olanaklarının, yeşil alan, çocuk oyun
alanı gibi aktivitelerin sağlandığı kendi kendilerine yeten konut alanlarıdır.
Bilkent konutları, Beysukent, Angora Evleri bunlar arasında sayılabilir. En çarpıcı
örnek Angora Evleridir. Bu konut alanı, Bilkent ile Çayyolu arasında,
Beysukent'in karşısındadır. Barmek İnşaat Firması tarafından yapılan 1100
konutluk ve milletvekillerinin oluşturduğu kooperatifin yapacağı 900 konutluk
alanı ile Angora Evleri, kendi içerisine öylesine kapalıdır ki, konut alanına
belediye hizmetleri bile girmemekte, tüm hizmetler konut yönetimi tarafından
sağlanmaktadır.
Eskişehir Yolu üzerinde Bilkent ve Beytepe konut alanından sonra konumlanan
Ümitköy, 1980’li yılların ortalarından itibaren hızlı bir gelişim göstermiştir.
Özellikle Çayyolu, Ankara’nın son yıllardaki en popüler yerleşim bölgelerinden
birisi olarak kabul görmektedir. Bölgede, üst gelir grubunun hedeflendiği
konutlarla kooperatiflerin orta gelir grubuna yönelik konutları yan yanadır.
2000’li yılların başından itibaren Çayyolu’nun Alacaatlı olarak adlandırılan
bölgesinde kooperatiflerin toplu konut üretimleri bu alandaki gelişime dikkat
231
çekmektedir. Emlâk büroları Eskişehir Yolu üzerindeki Bağlıca konut bölgesinin
önümüzdeki 5 yıl içinde Ankara’nın gözdesi olmasının beklendiğini ifade
etmektedir.
Eskişehir Yolu üzerinde kentsel gelişim planları aracılığıyla önemli bir değişim
gözlenirken farklı bir dönüşüm örneği Çukurambar bölgesinde yaşanmaktadır.
Bir zamanların gecekondu bölgesi, son zamanlarda yüksek bloklu apartmanları ile
hızlı bir dönüşüm örneği sergilemektedir.
Eskişehir Yolu üzerinde yer alan Çayyolu, Ümitköy, Beysukent, Bilkent ve
Konutkent’teki lüks konut alanları, Beysukent Villaları, Angora Evleri, Armada,
Arcadium, Galeria, Real, Ankuva gibi alışveriş ve eğlence merkezleri, Mesa,
Bayındır, Atatürk Hastanesi, Bilkent Üniversitesi, ODTÜ, Hacettepe Üniversitesi,
Başkent Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi, bir bütün olarak bölgenin rant
değerini artırmaktadır.
3.3.2.1.1. Eskişehir Yolu Üzerinde Yeni Konut Alanları
Eskişehir Yolu üzerinde yeni konut alanlarının açılması son dönemlerde büyük
bir ivme kazanmıştır (Şema 3). Bir yandan kooperatif konutları ya da kamu eliyle
orta gelir gruplarının yerleşmesine olanak sağlanırken öte yandan özel inşaat
firmalarının konut üretimi üst gelir grubunu hedef almaktadır. Bu faaliyetlerin
bazı kooperatif, kamu ve özel sektör örneklerine aşağıda yer verilmektedir.
232
Şema 3: Eskişehir Yolu Üzerinde Yeni Konut Alanları
233
Temelli-Yenihisar Villakent Projesi: TÜRKKONUT, Arsa Ofisi Genel
Müdürlüğü'nden 2002 tarihinde aldığı 5 milyon metrekare alanındaki arazide
uydukent kurma girişimindedir. Yenihisar ve Alagöz köylerinin bulunduğu
bölgede yer alan 5 milyon 35 bin metrekarelik arazinin 1/5000 ölçekli nazım imar
planı onaylanmış ve 1/1000 ölçekli uygulama ve parselasyon planları Temelli
Belediyesince tamamlanmıştır. 4650 konutluk yerleşim alanının oluşumu 2004
yılında başlamıştır.
Proje kooperatif yetkilileri tarafından “çoğunluğunu tek katlı ve dubleks villa
tarzındaki "müstakil bahçeli konutlar" ile her türlü sosyal, kültürel, sportif ve
ticari tesisin yer alacağı, çağdaş şehircilik kavramının öngördüğü tüm nitelikleri
taşıyan, sakin ve huzurlu bir yaşam ortamının oluşması için gerekli olan her türlü
sosyal ihtiyacın modern konfor yaklaşımı ile karşılanacağı, komşuluk ilişkilerinin
giderek nesiller boyu sürecek dostluk ve arkadaşlıklara dönüşeceği, yeni bir
yerleşim merkezi” 277 olarak tanımlamaktadır. 330 ile 3000 m² arasında değişen
arsalar üzerinde 2740 adet villa ile 1904 daireyi kapsayan çok katlı apartmanlar
yerleşime açıldığında, alanda 30.000 kişi yaşayacaktır. Proje kapsamında
BATIBİRLİK'e bağlı Siyasal Villakent Kooperatifi tek katlı konutlar, Siyasal
Sıraevler Kooperatifi sıra evler, Siyasal Blokları, Ankara Ekin Evler, Bordo Yayla
Evleri ve Deneyim Kooperatifleri de katlı konutlar üretmektedir. Konut
büyüklükleri 85 m² ile 140 m² arasında değişmektedir.
277 TÜRKKONUT, Web Sayfası.
234
Temelli Yenihisar Villakent Projesinde Yer Alan Kooperatifler
Ankara Ekin Evleri Konut Yapı Kooperatifi Bordo Yayla Evleri Konut Yapı Kooperatifi Deneyim Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Blokları Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Villakent Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Yenihisar Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Sıraevler Konut Yapı Kooperatifi Yenihisar Krizantem Evleri Konut Yapı Kooperatifi
Çayyolu Uydukent Projeleri:278 Çayyolu köyünün güneyinde Alacaatlı civarında
Türkiye S.S. Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜRKKONUT)279’nin ilk
Uydukent Projesi olan Çayyolu–1 Projesi kapsamında 1989 yılında başlatılan
konut inşaatları 1995 yılında tamamlanmıştır. 450 ha arazide 3500 adet dubleks,
7200 adet 5–12 kat arasında değişen çok katlı konutlar yer almaktadır.
Aynı kooperatif, Çayyolu'nun güneybatısındaki 85.000 m²'lik bağ-bahçe alanını
da kapsayan Çayyolu-II Uydukent Projesinin çalışmalarını başlatmıştır. 54 yapı
kooperatifinin yer aldığı projede 1952 adet çok katlı, 1373 adet dubleks olmak
üzere toplam 3325 konutun 2006 yılı içinde tamamlanarak sahiplerine teslim
edilmesinin hedeflendiği belirtilmektedir.
Bahçekent Konut Projesi: Ankara-Eskişehir karayolunun 22. kilometresindeki
alan, BATIBİRLİK280 tarafından Bahçekent I, Bahçekent II ve Bahçekent III adı
278 TÜRKKONUT Web Sayfası ve yetkilileri ile yapılan görüşmeler. 279 1985 tarihinde 14 kurucu birliğin katılımı ile kurulmuş olan S.S. Yapı Kooperatifleri Merkez Birliğinin adının başına Türkiye ibaresi eklenmiş ve kısaca TÜRKKONUT olarak anılmaya başlanmıştır. Bugün, TÜRKKONUT’a bağlı 15 birlik ve 1347 kooperatif vardır. 280 BATIBĐRLĐK Web Sayfası ve yetkilileri ile yapılan görüşmeler. BATIBĐRLĐK, TÜRKKONUT’’a bağlı bir birlik olarak 1995 yılında, Kent Koop Birliğinden ve başka birliklerden ayrılan kooperatifçiler ve yeni kurulan 10 kooperatif tarafından oluşturulmuştur.
235
ile konut alanları olarak projelendirilmektedir. Bahçekent I projesi, Çayyolu
Alacaatlı bölgesinde 650.000 metrekarelik bir alan üzerinde uygulanacaktır.
Bunun yanı sıra, Dodurga köyü sınırları içerisinde, çevre yoluna 2,5 km uzaklıkta
196.000 m² arsa üzerinde Bahçekent II ve Yukarı Yurtçu köyü sınırları içindeki
139.000 m² alanda Bahçekent III konut alanlarının proje çalışmaları devam
etmektedir. Bahçekent I kapsamında, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden ihale
yolu ile elde edilen arsanın ve özel şahıslardan alınan arsaların 1200 konut yapımı
için üye kooperatiflere tahsis edildiği belirtilmektedir.
Bahçekent I Projesinde Yer Alan Kooperatifler
Almia Konut Yapı Kooperatifi Anatolia Konut Yapı Kooperatifi Bağ Konakları Konut Yapı Kooperatifi Bahçekent Armoni Konut Yapı Kooperatifi Bahçekent Villaları Konut Yapı Kooperatifi Başkent Konak Konut Yapı Kooperatifi Başkent Muhabirleri Konut Yapı Kooperatifi Batı Cem Konut Yapı Kooperatifi Can Dayanışma Konut Yapı Kooperatifi Cem Villa Konut Yapı Kooperatifi Çalışkan Mühendisler Konut Yapı Kooperatifi Dilan Konut Yapı Kooperatifi Duru Irmak Konut Yapı Kooperatifi Elit Koru Konut Yapı Kooperatifi Grup Batı Konut Yapı Kooperatifi Gülsan Konut Yapı Kooperatifi İlkflora Konut Yapı Kooperatifi İlk Güneş Konut Yapı Kooperatifi Ladin Evleri Konut Yapı Kooperatifi Lapis Konut Yapı Kooperatifi Mülkiyeli Konut Yapı Kooperatifi Mülkiye Yeni Konut Yapı Kooperatifi Örnek Siyasal Konut Yapı Kooperatifi Öz Dayanışma Konut Yapı Kooperatifi Öz İlkim Konut Yapı Kooperatifi Öz Yeni Dünya Konut Yapı Kooperatifi Özgün Arzu Konut Yapı Kooperatifi Sinem Villaları Konut Yapı Kooperatifi Sırmataş Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Bahçekent Konut Yapı Kooperatifi
236
Siyasal Güneybahçe Konut Yapı Kooperatifi Tamdolu Güneş Konut Yapı Kooperatifi Yaşamkent Konut Yapı Kooperatifi Yeni Enerji Konut Yapı Kooperatifi Yerkent Konut Yapı Kooperatifi Yeşiköy Villa Konut Yapı Kooperatif
Bahçekent II Projesinde Yer Alan Kooperatifler
Angora Kümbet Evleri Konut Yapı Kooperatifi Arba Konut Yapı Kooperatifi
Bahçebirlik Konut Yapı Kooperatifi Ekin Sitesi Güneş Konut Yapı Kooperatifi Flamingo İkiz Evler Konut Yapı Kooperatifi Gizemli Evler Konut Yapı Kooperatifi Payet Konut Yapı Kooperatifi Yeşil Yol Konut Yapı Kooperatifi
Bahçekent III Projesinde Yer Alan Kooperatifler
Ankara Toprakkent Konut Yapı Kooperatifi Batıbirlik Toplu İşyeri Konut Yapı Kooperatifi Beyaz Güvercin Konut Yapı Kooperatifi Sarayyurt Konut Yapı Kooperatifi Siyasal Batı Konut Yapı Kooperatifi
Arsa Tahsisi Yapılacak Kooperatifler
Gönül Harmanı Konut Yapı Kooperatifi Güneykent Elele Konut Yapı Kooperatifi Obalar Konut Yapı Kooperatifi Okur Başkent Konut Yapı Kooperatifi Kalender Şahin Konut Yapı Kooperatifi
TOKĐ Konutları:281 Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından Ballıkuyumcu, Aşağı
Yurtçu ve Yukarı Yurtçu köyleri mevkiinde 8 milyon metrekarelik alanın
mülkiyeti Hazine'den alınmış, proje için 7 milyon metrekarelik kamulaştırma
yapılması hedeflenmiştir. Alanda 25 bin konutluk kendi kendine yeten, eğlence
merkezi, üniversitesi, sağlık spor tesisleri olan yeni bir şehir inşası
planlanmaktadır. TOKİ'nin, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin onayına sunduğu
281 TOKĐ yetkilileri ile yapılan görüşmeler ve TOKĐ faaliyet raporları.
237
taslak, belediyenin isteği üzerine birkaç kez değiştirilmiş; Belediyenin planı
onaylaması gecikmiştir. Yetkililer bu gecikme sırasında bölgedeki arsa fiyatlarının
3–4 kat artış gösterdiğini ifade etmektedir. Arsa fiyatlarındaki artış nedeniyle
proje maliyeti içinde arsanın payı, normalde yüzde 10–15 olması gerekirken
yüzde 35'e kadar çıkmıştır. Bölgede sosyal konut yapmayı planlayan TOKİ, arsa
maliyetinin konut fiyatlarını fazla artıracağını dikkate alarak, projeden
vazgeçmiştir. TOKİ’ nin Temelli bölgesinde Temelli-1 olarak adlandırdığı alanda
288 ve Temelli-2. Bölge olarak adlandırdığı alanda 432 adet konutun yapımı
tamamlanmak üzeredir. TOKİ alt ve orta gelir grupları için 75-130 m², alt gelir
grupları için 65-75 m² alanında konut üretmektedir. Orta gelir grupları için
üretilen konut metrekaresi devletin konut üretiminde kâr amaçlı yaklaşımının bir
ifadesidir.
Bölge, kooperatiflerin dışında büyük inşaat firmalarının da çekim merkezidir.
MESA Şirketler Topluluğu, 1990'ların sonunda aldığı Konutkent'e 6 km
uzaklığındaki arsa üzerinde müstakil, büyük çiftlik evleri tipinde yerleşim planı
hedeflemiş; bu projesi için gazete ilanı yoluyla talep araştırması yapmıştır.
Talebin istenildiği oranda olmaması üzerine MESA bu projesinden vazgeçmek
zorunda kalmıştır. 2000'li yılların ortasına kadar çalışma yapılmayan bu arsada
yüksek katlı konutlardan oluşan yeni bir konut alanı tasarımının düşünüldüğü
ifade edilmektedir. MESA yetkilileri, MESA Yonca Evlerinin üçüncü etabı, 3 blok
halinde konut üretim çalışmasının devam ettiğini belirtmektedir.
238
Öte yandan Yapı Kredi Koray Yatırımcılık, Ankara kenti için biri rezidans, diğeri
de konut katları ve mağazası bulunan iki projeyi gündeme getirmektedir. Ankara
Ankara adı verilen yerleşimin Eskişehir Yolu üzerinde yaklaşık 18 dönüm alanda
kurulacağı ve toplam 184 üniteden oluşacağı belirtilmektedir.
Eskişehir Yolu üzerinde büyük inşaat firmaları tarafından üretilen konut
alanlarının örneklerini artırmak mümkündür. Tepe İnşaat Şirketinin 124 villadan
oluşan Bilkent Bahçe Konutları, Uzuner İnşaat Şirketi tarafından 30 dönüm arazi
üzerinde inşa edilen 35 blok ikiz villadan (70 villa) oluşan Asmin Renk Villaları,
BESA İnşaat Firması’nın 72 dönüm arazide inşa ettiği 10 bloktan (620 daire)
oluşan Besa Karina Evleri, Birlik Yapı tarafından üretilen 560 adet daire ve
villadan oluşan Beysupark, Ataseven İnşaat Firmasının 56’şar konutluk Ataseven
Park Konukları ve Ataseven Ümitköy Villaları bunlardan bazılardır.
Hepsinin ortak özelliği, konut kullanım alanlarının 200 m²’nin üzerinde olması
(400-600 m²’ye ulaşan alanlar söz konusudur) ve güvenlik sistemli, sosyal donatı
alanları ve küçük alışveriş birimlerini kapsayan site yapıları olmasıdır. Her bir
proje kendine özgü tanıtım sloganları ile piyasaya çıkmakta ve yerleşim
alanlarının kullanıcı gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte donatıya sahip
olduğunu vurgulamaktadır. Mimari ilkeler çerçevesinde herhangi bir konutta
olması gereken işlevsellik, sadece bu konutlara özgü nitelikler olarak ön plana
çıkartılmakta; lüks inşaat malzemelerine ve (görece) yüksek inşaat kalitesine
239
vurgu yapılmaktadır. Kullanıcının her türlü talebini karşılamanın yanı sıra
konutlara/konut alanlarına eklenen yeni özellikler aracılığıyla (akıllı bina,
ekolojik bina, yapı içerisinde yüzme havuzu, katlar arasında/çatıda yeşil alanlar,
vb.) yeni talepler (gerekli olup olmadığına bakılmaksızın) yaratılmaktadır.
Günümüz jargonuna uygun olarak “marka konut” kavramının dilimize
yerleşmesi, konut sahipliğindeki ve üretimindeki değişimi açıkça göstermektedir.
Meta giderek toplumsal yaşama egemen olmaktadır. “Mal ilişkisi yalnızca gözle
görülebilmekle kalmayıp aynı zamanda tek görülebilen şeydir; bireyin gördüğü,
mallar dünyasıdır. Bu, gündelik yaşamın bir parçası durumuna gelen malın
doğasında meydana gelen önemli bir dönüşümü belirtmektedir.”282
3.3.2.1.2. Aynı Gelişme Aksında Đki Farklı Doku: Çayyolu ve Çukurambar
Ümitköy-Çayyolu Konut Alanı: Ümitköy-Çayyolu bölgesi Ankara çanağının
güneybatıya açılan koridoru üzerindedir. Kent merkezine uzaklığı 20–25 km
arasında değişmektedir. Güneyinde Alacaatlı köyü, batısında Ankara çevre
otoyolu, kuzeyinde askeri ve kamu kurum alanları, doğusunda Bilkent
Üniversitesi yer almaktadır. Bu bölge, kentin dışa yayılma sürecinde Eskişehir
aksında bulunan konut alanlarının oluşturduğu Çayyolu-Ümitköy bölgesi
çevresindeki Alacaatlı, Beytepe köyleri ve yeni oluşan konut alanları ile 789
hektar alana yayılmaktadır. (Şema 4)
282 Macdonald, a.g.e., s. 208.
240
1990 Nazım Planı’nın yönlendirmesiyle İstanbul Yolu aksında Batıkent, Eryaman,
Sincan toplu konut alanlarının gelişme sürecine koşut olarak 1985’te yapılan bir
makro plan ile Ümitköy, Çayyolu, Koru Sitesi ve çevresi kooperatifler eliyle
yaklaşık 150.000 kişilik bir yerleşim olarak imara açılmıştır.
Çayyolu toplu konut alanındaki yoğunluklar şehircilik ilkelerini temel almadan
hesaplanmış ve kesin kararlara dayandırılmamıştır.283 Bu nedenle planın
uygulanma tarihine kadar yoğunlukların sık sık değiştirildiği plan tadilatları
yapılmıştır. Plan yoğunluğu ortalama 80 kişi/ha'dır. Kentsel eşik analizleri göz
önünde tutulmadığı için yapı adalarının topografyaya uyumsuzluk sorunları
çıkmaktadır.
Çayyolu toplu konut projesi alanı bir yağ lekesi gibi yayılacak bir biçimde
planlanmıştır. Bunun sonucunda çevre arazilerdeki spekülasyon kamu eliyle
körüklenmiştir. Merkezden uzak ama merkeze bağımlı planlar yaratıldığı,
yoğunluğa bağlı olarak tasarlanması gereken kamu ve özel sektör servis
mekânlarının yeterli ve etkili dağıtılamadığı konusunda eleştiriler vardır. Yeşil
dokunun zorunlu haller dışında sürekliliği ve dağılımı düşünülmemiştir. Planda
merkez, alt merkez, servisler ve yeşil alanlar arasında yaya ilişkilerinin
kurulmamış olması yaşayanlar tarafından mekânın amaç dışı algılanmasına neden
olmaktadır.
283 Eryıldız, Batıkent, s. 87, 88.
241
Çayyolu uygulama planı ve zaman içerisinde yapılan plan tadilatları ile ana plan
kararlarının dışında, orman ya da ağaçlandırılacak alanlar yoğun yapılaşmaya
açılmıştır. Ankara'nın ihtiyacı olan yeşil alanlara kavuşabilmesi, sel ve
taşkınlardan korunması ve hava kirliliğinin önüne geçilebilmesi amacıyla
Bakanlar Kurulu tarafından 24 Aralık 1982 tarihinde alınan kararla Büyükşehir
Nazım Planı'nda yer alan Hazine arazileri, 'Ankara Yeşilkuşak Projesi'
çerçevesinde ağaçlandırılmak üzere, Orman Genel Müdürlüğü'ne tahsis
edilmiştir. Ancak, bu arazilerin, özellikle şehrin batısında yer alan önemli bölümü
ya Büyükşehir Belediyesi'nin parselasyon imar planı uygulamalarıyla
kooperatiflere satılmış ya da yapılaşmaya açılmıştır. Böylece, bir bölümü
tamamen ağaçlandırılmış bulunan Ankara çevresindeki orman arazileri, hızla,
başta Çayyolu olmak üzere pek çok yerde toplu konut alanına dönüştürülmüştür.
Nazım plan kararlarına aykırı olarak alınan plan kararları, itirazlara ve davaların
açılmasına neden olmuştur. Örneğin, Çayyolu 927 sayılı parsel nazım planda
ağaçlandırılacak alan olarak ayrılmasına ve yapılaşma yoğunluğu en çok 10 kişi/ha
verilmesine karşın parsel, uygulama imar planında 150 kişi/ha yoğunlukla konut
kullanımına açılmıştır. Ana plana aykırı olarak verilen bu yapılanma koşulunun
iptali için Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi tarafından dava açılmıştır.284
Mahkeme sonucunda plan iptal edilmiş, ancak Büyükşehir Belediyesinin temyize
gitmesiyle alan, tekrar yüksek yoğunluklu bir yapılaşmaya açılmıştır.
284 TMMOB, Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi, dava dosyaları.
242
Şema 4: Ümitköy-Çayyolu Konut Alanı
243
Yeşil alanların konut alanına açılmasına bir başka örnek Çayyolu 843 sayılı parsel
için verilebilir. 1/5000 ölçekli toplu konut nazım planında orman tesisi alanı
içerisinde kalan parselin bir kısmına 302 konutluk yapılaşma izni verilmiştir.
Yapılan itirazların sonucunda Emlâk Genel Müdürlüğüne verilen parsel tekrar
ağaçlandırılacak alan vasfına dönüştürülmüştür. Ne var ki, Ali Rıza Bey Ormanı
Tesis Alanı içinde yer alan tamamen ağaçlandırılmış 184 bin metrekare alan
üzerindeki orman alanı tahsisatı, 1992 tarihli Parselasyon Uygulama İmar Planı
çerçevesinde Maliye Bakanlığı'nca reysen kaldırılmış ve bu alan 1/1000 ölçekli
imar planında konut alanı olarak kullanıma açılmıştır.
Özetle, Çayyolu’nda 888 dönümlük tamamen ağaçlandırılmış bulunan Hazine'ye
ait ağaçlandırma alanı, uygulama imar planı çerçevesinde beş adet kooperatif
adına tescil edilmiştir. Kooperatiflere tahsis edilen 71 bin metrekare arazinin
üzerindeki fidanlar sökülerek alan konut kullanımına açılmıştır.285
Çayyolu, Alacaatlı ve Dodurga Köyünde planı olmayan arazileri kapsayan
1/50.000 ölçekli Nazım İmar Planı Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı tarafından 2001 tarihinde onaylanmıştır.286 15525.41 hektarı
kapsayan 1/50.000 Ölçekli Nazım İmar Planı kararları doğrultusunda hazırlanan
1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planları 3 alt bölgeye ayrılmıştır.
285 Radikal Gazetesi, 17 Eylül 1998, Hürriyet Gazetesi, 21 Mart 1998. 286 Yenimahalle Belediyesi, Faaliyet Raporları ve Web Sayfası.
244
Planlanan alanının Ankara kent merkezine ulaşımı, Eskişehir Karayolu-Ümitköy
kavşağı vasıtasıyla sağlanmaktadır. Kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde uzayan
35 metrelik ana arterlerle Ankara kent merkezine ve İncek-Kızılcaşar-Taşpınar,
Beytepe-Çayyolu, Şehitali-Ballıkuyumcu, Ümitköy-Konutkent yerleşim
bölgelerine bağlanacak yolların çalışması büyük bir hızla sürdürülmektedir.
Planlama bölgesi genelinde pasif kullanımlı yeşil alanlar mera, piknik ve
rekreasyon alanları olarak belirlenirken, spor alanları, parklar, çocuk oyun
alanları ve çocuk bahçeleri aktif yeşil alanlar olarak tasarlanmıştır.
Planlama alanının % 50'si konuta ayrılmıştır. Minimum parsel büyüklüğünün 500
m², ortalama konut büyüklüğünün 173 m² olarak belirlendiği uygulama planında
nüfus yoğunluğu 60 kişi/ha olarak öngörülmektedir. Bu rakamın Ankara
genelindeki nüfus yoğunluğuna oranla oldukça düşük olduğu açıktır. Onaylı
nazım imar planına göre planlama bölgesinde dört adet merkez alanı
önerilmektedir.
Bölgede ilk konutlaşma hareketi 1985–86 yılında semte adını veren Ümitköy
Sitesi, Mutluköy Sitesi gibi sitelerle görülmektedir. Dönemin Büyükşehir
Belediyesi, TÜRKKONUT ve diğer üst birliklerin öncülüğünde başlayan
kooperatifleşme atağıyla Çayyolu bölgesinde yaklaşık 15.000 konutluk bir
yerleşke oluşmaya başlamıştır. Gelişmenin ilk yıllarında süreklilik arz eden bir
yapılaşma görülmemektedir. Parçalı ve birbirinden kopuk yerleşimler söz
245
konusudur. Ümitköy çevresindeki konut alanlarıyla başlayan gelişme yapı
kooperatiflerinin ve büyük inşaat firmalarının konut üretim faaliyetleriyle
Çayyolu bölgesine doğru yayılmıştır. 1990'ların sonundan itibaren yeni konut
alanlarının eklenmesiyle aradaki boşluklar dolmuştur. Çayyolu'nun Alacaatlı
köyü aksı büyük bir hızla gelişmektedir. Bu aks üzerinde 2000'li yılların başından
itibaren kopuk ve parçacı eklenmeler sürmektedir.
Ümitköy 1986 yılında yerleşime açıldığı zaman merkeze uzak olması nedeniyle
çok fazla talep edilmeyen bir bölgedir. Zaman içerisinde ulaşım sorunlarının
çözülmesinin yanı sıra bazı milletvekillerinin yeni yapılan Mutluköy Sitesinde
oturmaya başlaması bölgeye olan talebi artırmıştır.
Kooperatiflerin yanı sıra büyük inşaat firmalarının da toplu konut üretimlerinde
yer aldığı görülmektedir. Ümitköy’de Kutlutaş İnşaat’ın Çınar Sitesi konutları,
Çayyolu’nda Emlak Bankası-Mesa Mesken Sanayi A.Ş. ortak çalışmasının ürünü
olan Konutkent-1 ve Konutkent-2 projeleri ile Mesa Mesken Sanayi A.Ş.’nin Koru
Sitesi projeleri bölgedeki konut hareketine farklı bir ivme kazandırmıştır.
Dubleks sıra evler, iki katlı ikiz evler ve yüksek bloklardan oluşan Koru Sitesi bir
prestij projesi olarak yapılmıştır.
Çayyolu bölgesi kooperatif ve özel inşaat firmalarının orta ve üst gelir grubuna
yönelik konut üretimleri ile yoğunlaşmaktadır. Mutluköy Sitesi, Beysukent,
Angora Evleri üst gelir gruplarının tercih alanı olmaktadır. Önceleri tek katlı ve
246
dubleks konutların ağırlıklı olduğu bölgenin yerleşim dokusu giderek yerini orta
ve yüksek katlı apartman bloklarına bırakmaktadır.
Toplu konut alanı olarak gelişen bölgenin ticaret merkezini Çayyolu köyündeki
irili ufaklı dükkânlar oluşturmaktadır. Başlangıçta inşaat malzemeleri satış
dükkânları ile başlayan çekirdek, zamanla emlakçilerin ve servis birimlerinin
yaygınlaşmaya başlamasıyla büyüme göstermiştir. Son yıllarda bu işlevlerin
yanında farklı ticari faaliyetler de görülmektedir. Ticaret etkinlikleri 8 hektarlık
bir alana yayılmış durumdadır. Ümitköy'ün yerleşime açılmasının ardından
Galeria, alışveriş ve eğlence merkezi olarak 1995 yılında hizmete açılmıştır.
Bölgedeki konut alanlarının Çayyolu'nda yaygınlaşması ve Konutkent ve Koru
Sitelerinin yapılması, yeni alışveriş merkezlerinin yapılmasına yol açmıştır. 1999
yılında Mesa Plaza ve 2003 yılında Arcadium, alışveriş ve eğlence mekânları ile
bölgede yerini almıştır. Büyük mağazalar bu bölgede şube açmaktadır.
Bölge sakinleriyle yapılan görüşmeler Çayyolu bölgesinin tercih edilme
nedenlerinin başında yaşam kalitesinin yüksekliğinin ve ortamın sakinliğinin
geldiğini göstermektedir. Emlâk şirketi TURYAP287 1998 yılında konut
tercihlerinin nedenlerini araştırdığı bir çalışma yapmıştır. Araştırmaya göre,
Ankara’nın üst ve orta gelir grubunun konut tercihlerinin farklılaştığı ortaya
çıkmıştır. Ankara’nın eski semtlerinden Ayrancı, Çankaya ve Kavaklıdere işyeri
287 Aktaran, Eryıldız, a.g.e., s. 87.
247
merkezli bir konum kazanırken bu bölgelerin artık konut alanı olarak tercih
edilmediği, üst gelir grubunun yeni yaşam merkezlerinin kent içinde Yıldız,
Oran, Çukurambar, kent çeperinde ise Bilkent, Mesa Koru, Konutkent ve İncek
olduğu ortaya çıkmıştır. Ankara’da orta gelir grubunda yer alan insanların ev
sahibi olma ve ev kiralama tercihleri de değişmiştir. Bu grup daha önceleri
Keçiören, Etlik, Dikmen gibi bölgeleri seçerken, son yıllarda Çayyolu, Eryaman,
Elvankent, Batıkent gibi kent merkezinden uzak bölgelere yönelmiştir. Kişilerin
bu bölgeleri seçmesinde ulaşım kolaylığı, daha kaliteli bir yaşam çevresi
beklentisi, alışveriş merkezlerinin bulunması ve kentin sorunlarından kaçma
isteği ön plana çıkmaktadır.
Ümitköy ve Çayyolu'ndaki konutların değerleri bölge içerisindeki konumuna
göre değişiklik göstermektedir. Ümitköy girişindeki konutların değeri Çayyolu ve
Alacaatlı'daki konutlara oranla daha yüksektir. Aynı nitelik ve özelliklere sahip
bir konut bu üç bölge içerisinde üç farklı değere sahip olmaktadır. Eskişehir
Yolundan içeriye doğru gidildikçe konutun değeri düşme eğilimi göstermektedir.
Öte yandan, Çayyolu'nda Koru Sitesi ve Konutkent gibi yerleşim alanı özellikleri
bakımından yüksek standartlı konut alanlarında bulunan dairelerin değeri yakın
çevresindeki niteliği (malzeme, büyüklük, işçilik vb.) aynı olsa da yerleşim alanı
özellikleri bakımından orta standartlı dairelerden daha fazladır. Özel niteliklere
sahip villaların değerleri 400.000 YTL’den başlamaktadır. Angora Evleri ve
Beysukent'te konut değerleri bir milyon YTL’ ye ulaşmaktadır. Bu alana çok
248
yakın olan kooperatif konutlarının değerleri ise 2000.000–250.000 YTL
arasındadır.
Çukurambar Konut Alanı: Kent merkezine uzaklığı 4–5 km olan ve Eskişehir
Yolu üzerinde bulunan Çukurambar, aynı zamanda Konya Yolu ile çevrilidir ve
kent otogarına (AŞTİ) yakındır. Bölgenin yakın çevresinde Armada alışveriş ve
eğlence merkezi, ODTÜ, Çankaya Üniversitesi, seyahat acenteleri ve özel
hastaneler yer almaktadır. Alanın lüks konutlara dönüşmesi ile büyük ve geniş
bağlantı yolları açılmış ve Armada'nın karşısında yeni bir alışveriş merkezinin
inşası başlamıştır.
Çukurambar'da 1960'larda başlayan gecekondulaşma 1990'lara kadar sürmüştür.
Topografyası nedeniyle çukurda kalan bu gecekondular Eskişehir Yolundan
algılanmamaktadır. Bölgede yaşayan insanlar, yapılan yüz yüze görüşmelerde,
gecekonduların devlet ya da bir başkasının arazisi üzerinde yapılmadığını
söylemişlerdir. Gecekondu sahipleri 1960'larda tarım alanı olan arazileri
sahiplerinden satın alarak yerleştiklerini ifade etmektedirler. Çukurambar, bu
mülkiyet biçimi ile klasik gecekondu alanı tanımına uymasa da konut üretim
modeli, plansızlığı ve yaşam kalitesi niteliği ile gecekondu alanıdır. Kentsel yaşam
kalitesinin son derece düşük olduğu alana 1966 yılında elektrik ve su bağlandığı,
altyapı tesisatının 1987'de yapıldığı belirtilmektedir. Bölge sakinleri eğitim ve
sağlık tesisleri için gerekli arsaları aralarında para toplayarak kendileri
249
almışlardır.
Bölgenin 1/5000 ölçekli ıslah imar planı 1993 yılında tamamlanmış ve 1/1000
ölçekli uygulama imar planları Çankaya Belediyesi tarafından yapılmıştır. İmar
planı kararlarında bölgeye oldukça yüksek bir yoğunluk verildiği görülmektedir.
İnşaat alanı katsayılarının yanı sıra bina kat yükseklikleri de oldukça yüksek
verilmiştir. 22 m ve 30 m’ ye ulaşan kat yükseklikleri mevcuttur. Planda 500
kişi/ha olarak belirlenen yüksek yoğunluklu alanların dışında yer yer 250 kişi/ha
orta yoğunluklu alanlar da yer almaktadır.
Yapılan görüşmelerde, bölgede yapılaşma faaliyetlerinin 1993 yılında yürürlüğe
giren planlar uygulamaya geçilmeden önce başladığı ifade edilmiştir. Üç ya da beş
gecekondu sahibi birleşerek müteahhitle anlaşmakta ve kat karşılığı konut sahibi
olmaktadır. Müteahhitler % 50 oranında daire karşılığında konut inşaatı
yapmaktadır. Bölgedeki emlâk büroları, Mamak ve Altındağ'da kat karşılığı inşaat
yapım oranının çok düşük olduğunu ve anlaşmaların % 25–30 gibi oranlarla
yapıldığını, Çukurambar'da bu oranın % 50 olmasına rağmen müteahhitlerin
yoğun ilgi gösterdiğini ifade etmektedir. Emlâk büroları ve bölge sakinleri
1970'lerde yapılan işçi bloklarının yıkılıp yeniden yapılması için müteahhit
baskılarının olduğunu belirtmektedir.
Gecekonduların neredeyse tamamına yakını yüksek katlı lüks konutlara
dönüştürülmüştür. Yeni yapılan konutlarda yüksek kaliteli malzemeler
250
kullanılmaktadır. Daireler geniş ve işlevsel olarak planlanmıştır. Apartman
blokları siteler halindedir ve asansör, otopark, yeşil alan ve çocuk oyun alanları
gibi olanaklara sahiptir. Ne var ki, yüksek ve ağır kütleli bloklar oldukça yoğun
bir yerleşim dokusu oluşturmaktadır.
Bölge sakinleri ile yapılan görüşmelerde, gecekondu sahiplerinin çoğunun yeni
bloklardan kendilerine düşen dairelerde oturmayı tercih etmedikleri
öğrenilmiştir. Gerek yeni yaşam koşullarını benimsemedikleri için gerekse
ellerine geçen yüksek miktardaki parayı değerlendirmek için, dairelerini satarak
daha ucuza konut alabilecekleri başka bölgelerde yaşamayı tercih etmektedirler.
Çukurambar'da sahip oldukları bir dairenin değeri ile Fatih, Sincan gibi
bölgelerde üç, hatta kimi zaman dört daire alabilmektedirler. Bütün bu
gelişmelere bakarak, dönüşüm projesinde bu alanın gerçek sahipleri için
toplumsal bir dönüşüm yaratılmasının hedeflenmediği ve dönüşümün sadece
yapılı çevre bazında gerçekleştiği öne sürülebilir.
1990'lı yılların ortalarına kadar görünümüyle tam bir gecekondu bölgesi olan
Çukurambar bölgesindeki konut ve arsaların değerleri, dönüşüm uygulamalarının
başlamasıyla olağanüstü bir sıçrama yapmıştır. Ayrıca, son dönem
milletvekillerinin yaşamak için bu bölgeyi tercih etmeleri konut değerlerinin aşırı
yükselmesinde etken olmuştur. Daire fiyatlarını, dairenin büyüklüğü ile Eskişehir
Yoluna ya da Konya Yoluna yakınlığı belirlemektedir. Bölgedeki emlâk
251
bürolarına göre, Çukurambar'daki daire fiyatları 200.000 YTL ile 600.000 YTL
arasında değişmektedir. Bu değerler aynı zamanda kira bedellerine de
yansımaktadır.
(Çayyolu ve Çukurambar) Karşılaştırma: Çukurambar ve Çayyolu, aynı aks
üzerinde bulunmalarına ve hemen hemen aynı dönemlerde gelişime açılmalarına
rağmen, farklı özelliklere sahip iki alandır. Çukurambar 1960'larda başlayan
gecekondulu mevcut yapılaşmasına karşın Ümitköy–Çayyolu 1980 sonrasının
yeni gelişme alanıdır. Çukurambar'da dönüşüm 1990'ların başından itibaren ıslah
imar planı çerçevesinde gerçekleşirken Çayyolu, kentsel gelişim planları
aracılığıyla toplu konut alanı olarak gelişmektedir.
İki bölgenin birbirinden farklı mülkiyet yapılanması ve plan kararları nedeniyle
mekânsal biçimlenmeleri de farklılık göstermektedir. Çukurambar'ın yüksek
yoğunluklu, yüksek katlı, tekil apartman bloklarından oluşan yapılaşmasına
karşın Çayyolu konut alanı çok daha düşük yoğunluklu, (giderek yüksek katlı
blokların sayısı artsa da) daha az katlı ya da tek katlı toplu konut alanlarından
oluşmaktadır. Çukurambar konutları gecekondu sahiplerinin birleşerek
oluşturduğu yeni küçük parseller üzerinde küçük ve orta ölçekli müteahhitlik
firmaları tarafından kat karşılığı yöntemle inşa edilmektedir. Çayyolu, plan
kararları gereği, kooperatif alanlarının ve büyük inşaat firmalarının toplu konut
uygulamaları ile gelişmektedir.
252
Çukurambar'da lüks yapı malzemeli, geniş daireli bloklar yer alırken Çayyolu'nda
kooperatiflerin yaptığı orta standartlı konutlar ile büyük inşaat şirketlerinin
yaptığı yüksek standartlı, kendi kendine yetebilen konut alanları yan yana yer
almaktadır. Konuta atfedilen özellikler o noktadadır ki, “insan kullanımının
devinime geçirilmesi ve bundan sağlanacak doyumun tekelleştirilmesiyle değişim
değeri sonunda kullanımı yönlendiren bir kavrama dönüşmüştür.”288
Islah imar planları (artık kentsel dönüşüm projeleri olarak adlandırılmaktadır)
kent bütününü ve toplumsal dönüşümü dikkate almayan parçacı bir yaklaşımla
salt kentsel rant üretmekte ve yaratılan rantın müteahhitler ile gecekondu
sahipleri arasında paylaşımını düzenlemektedir. Toplumsal dönüşüm piyasa
dinamikleri içerisinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, Çukurambar ıslah imar
planının niçin yüksek yoğunluklu yapıldığı sorusunun yanıtı burada aranabilir.
Dahası, spekülatif konut inşaatı, zorunlu olarak yeni konutun bulunduğu yeri de
etkiler: mevcut yapılaşmalı bölgelerde inşaat yapmak yeni gelişen bölgelere inşaat
yapmaktan daha ucuzdur. Buna rağmen, Çukurambar'da ıslah imar planı
aracılığıyla yaşanan dönüşüm yüksek rantlar yaratmaktadır.
Henüz gecekondulardan tam olarak arınmamış yüksek yoğunluklu bir alanda
rantın yüksek oluşu, bölgenin konumu ve çevre faktörleri ile açıklanabilir.
Çukurambar'ın kent merkezine Çayyolu'ndan daha yakın oluşu ve ulaşımın kolay
288 Macdonald, a.g.e., s. 209.
253
gerçekleşmesi konut değerlerindeki farklılaşmayı artırmaktadır. Merkezden
uzaklığın konut değerleri üzerindeki etkisi Ümitköy-Alacaatlı doğrultusu için de
geçerlidir. Dolayısıyla, Beysukent ve Angora Evlerinin değerinin (konut
özellikleri nedeniyle) çok yüksek olmasına rağmen Çukurambar'da ortaya çıkan
rant daha fazladır. Bu farklılık rantı olarak konut değerlerine yansıyabilir.
Çukurambar’da toprak rantı olarak dairelerin yarısının verilmesi buradaki değeri
artırıcı bir etken olabilir. Yerel konut pazarı, doğası gereği, pek çok belirleyenin
bir ürünüdür. Konut değerlerini değiştiren doğrudan konut pazarı değil, inşaat
sanayisi yoluyla rantın kendisidir.289
Çukurambar’da dönüşümle, Çayyolu’nda ise kentsel imar planları ile beraber arsa
sahiplerinin ya da konut sahiplerinin bir sınıf tekeli (mutlak rant) oluşturdukları
ya da mülkiyet sahiplikleri (tekel rantı) nedeniyle yüksek rantlar elde ettikleri
açıktır; kentsel gelişmede hangisinin belirleyici olduğu saptanamaz. İnşaatın
kârını Çukurambar’da müteahhitler, Çayyolu’nda ise büyük inşaat firmaları
almaktadır. Hangi biçimde ya da hangi koşulda olursa olsun, sonuçta kapitalist
sistemde kentsel rant oluşacak/elde edilecektir. Dönüşüm ya da gelişme planları
sermayeye ve toprak sahibine rant sağlamaktadır. Planlamanın özel mülkiyet ya
da ortak çıkarlar tercihinde teknik yetersizlikleri ortaya çıkmaktadır.
Mutlak ya da tekel, dönüşüm ya da kentsel büyüme projeleri; hangisi ya da hangi
289 Ball, a.g.e., s.521.
254
koşulda olursa olsun sonuçta ortaya çıkan, mutlak bir şekilde rantın elde
edileceği, dönüşüm ya da gelişme planlarının sermayeye artı-değer ve toprak
sahibine rant sağlaması amacı ile yapılması, planların özel mülkiyet ya da ortak
çıkarlar tercihinde görülebilen teknik yetersizliğidir.
3.4. DEĞERLENDĐRME
1923'ten 1940'ların başına kadar, Ankara'nın imarı ile ilgili çalışmalar çok
yoğundur. Öyle ki, bu dönemde imar faaliyeti denince akla başkent Ankara'nın
imarı gelmektedir. Ankara’nın yeni rejimin ilkeleri doğrultusunda biçimlenmesi
ve diğer kentlere örnek olması hedeflenmiştir.
Ankara'da inşaat faaliyetleri üç alanda yoğunlaşmıştır: Bunlar, modern yaşam ve
yeni örgütlenme yapısı için gerekli olan yeni kamu yapılarının inşası, konut
inşaatları ve altyapı inşaatlarıdır. 1930'ların başında devlet, etkin olmamakla
birlikte, konut sorununu çözme konusunda çaba göstermektedir. Ancak, dönemin
özel sektörü destekleyen tavrının bir sonucu olarak, konut üretiminde özel
sektörün payı hızla artacaktır. 1923–30 yılları arasında özel sermayenin yeterli
miktarda olmayışı, inşa edilmiş çevrede yoğun olarak devlet sermayesinin
dolaşımını zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte, inşaatların daha çok kamu
ihaleleri aracılığıyla elde edilmesi müteahhitlerin birikimine önemli katkıda
bulunmuştur. Kentsel rantı paylaşanlar ise üst düzey bürokratlar, belirli bir ticari
kesim ve nüfuzlarını kullanarak imtiyazlı şirketlere aracılık edenlerdir.
255
Apartmanlaşma, dönemin önemli bir olgusudur. Kentte sanayi sektörünün ya da
özel hizmet sektörünün gelişmediği düşünüldüğünde, bu dönemdeki
apartmanlaşmanın ticari sermayenin bir ürünü olduğunu söylemek abartı
olmayacaktır.
Bu dönemde çıkartılan yasalar ve uygulamalar, kentsel rantın sermaye birikimi
yaratılmasında kullanıldığını göstermektedir. Devlet mekanizmaları, imar
politikaları aracılığıyla, hem sermayenin dolaşımında hem de kentsel mekânların
oluşumunda ve rantların paylaşımında etken rol üstlenmektedir. Kentin planlı
gelişiminin istendiğine kuşku yoktur. Ne var ki, bir yanda kentsel rantın
oluşumunu sağlayan yasal çerçeve, öte yanda arsa spekülasyonuna yönelik
önlemlerin alınmayışı, kentin planlama kararlarını etkisiz bırakmıştır.
Planlamanın sadece düzenleyici işlevi dikkate alındığında, bu sonuç şaşırtıcı
değildir.
Arsa fiyatlarının yüksek olması nedeniyle ortaya çıkan konut sorununu aşmak
üzere kurulan konut kooperatiflerinin arsa spekülasyonu ve kentsel rantlar
üzerindeki etkisi ve işlevi göz ardı edilemez. Kooperatif çatısı altında birleşme,
Batı'daki uygulamalarından farklı olarak, sadece toplu kredi almak ve imar
uygulamalarından çıkar sağlamakla sınırlı kalmış; temel hedef, en kısa sürede özel
mülk edinmek olmuştur. Bu durum yap-satçılığa zemin oluşturmuş,
apartmanlaşma süreci hızlanmıştır.
256
1940’ların sonlarından itibaren çıkartılan yasalar bina yapımından çok
spekülasyonu teşvik etmiş, kamunun elinde bulunan kent topraklarının büyük
bölümünün özel mülkiyete geçmesi sonucunu doğurmuştur. Konut alanındaki
yasalar kent arsalarında inşaat yoğunluğunu artırıcı yapılanmalara neden
olmuştur. Kapitalistleşme sürecinde taşınmaz malların spekülatif değer
kazanmaya başlaması üzerine konut kredisi veren bankaların sayısı artmıştır.
Bankalar daha çok kendi birikimleriyle konut edinemeyen orta sınıfların konut
sahibi olmalarına yardım etme işlevini yüklense de, sunulan bu olanaktan
yararlananlar üst gelir grupları olmuştur. Pratikte gecekondu yapımının önüne
geçilemediği gibi, iki kez çıkartılan af yasası ile gecekondular yasallaştırılmıştır.
Sadece Ulus ve yakın çevresinden ibaret olan 1920’lerin Ankara’sı, 1950’lerin
ikinci yarısında kuzey-güney aksında hızlı bir mekânsal yayılma süreci içerisinde
genişlemiş, gecekondu sayıları atmaya başlamıştır. (Şema 5)
Ülke genelinde ekonomik ve sosyal planlamaya önem verilmesi kent planlama
sürecine de yansımıştır. Kent planlama çalışmalarında üst ölçekli planlara verilen
önemle birlikte, Ankara Nazım Plan bürosunda çağdaş teknikler kullanılarak
Ankara’nın nazım planı yapılmıştır. Yapsatçı üretime alternatif olarak kooperatif
konut üretimi teşvik edilmiştir. Bu teşvikle birlikte 1970’lerin sonuna doğru toplu
konut üretimi artmaya başlamıştır. Gerek kooperatif yolu ile gerekse konut inşaat
şirketleri aracılığıyla kentin çeperlerinde toplu konut projeleri hazırlanmaya
257
başlamıştır. Dönemin üretken sermayenin gelişmesine yönelik tavrı nedeni ile
planlama kurumları aracılığıyla spekülasyonunun belirli sınırlar içinde tutulma
çabaları vardır. Ne var ki, popülist eğilimler ve planlamanın kendi doğası
nedeniyle topraktaki spekülatif hareketlere engel olunamamış; kent toprağı,
sanayileşmenin ve enflasyonist ortamın etkisiyle en kârlı yatırım alanlarından biri
haline gelmiştir.
Bu dönemde –gecekondulunun düşük işgücü ücretleri ile sanayiye olan katkısı ve
popülist politikalar nedeniyle- çıkartılan imar affı yasaları, gecekondu yapımının
ticarileşmesine olanak sağlanmıştır. Gecekondu alanlarının yayılması ile birlikte
kentin pek çok semti kent merkezi ile birleşmeye başlamıştır. Kentsel rantı
paylaşanlar, orta sınıfların yanı sıra yap-satçı müteahhitler ve gecekondu
sahipleridir.
1970'lerin sonunda Ankara’da, bir önceki dönemden farklı olarak, kuzey-güney
aksındaki gelişmenin yanında, nazım planın yönlendirmesi ile doğu-batı aksında
da yerleşme nüveleri ortaya çıkmıştır. Ankara, 1945'e kadar görülen mekânsal
biçimlenme modelinden uzaklaşmıştır. Katsayısı artırılan yoğun konut alanları,
kente hâkim olmaya başlayan gecekondu alanları, çok sayıdaki alt merkezleri ve
kent çeperlerinde başlayan toplu konut alanları ile yeni bir mekânsal biçimlenme
söz konusudur. (Şema 6)
258
1980'li yıllardan itibaren küreselleşme sürecinin etkileri Ankara kent mekânının
yeniden biçimlenmesinde etkili olmuştur. Büyük ölçekli inşaat şirketlerinin
ürettiği büyük ölçekli konut alanları, kent mekânına büyük bir hızla
eklemlenmektedir. Kentte yeni gelişen çağdaş görünümlü, görece yaşam kalitesi
yüksek konut alanları ile çöküntü bölgeleri yan yanadır. Harvey’in dediği gibi,
“Serbest piyasa popülizmi orta sınıfları etrafı çevrilmiş ve korunaklı alışveriş
merkezleri içine yerleştirmiş, ama yoksullara gelince onları evsiz barksızlığın yeni
ve oldukça kâbus dolu postmodern manzarasının orta yerine fırlatmıştır.”290
Kentsel gelişme sıçrayarak değil, kentin çeperine eklenerek sürmektedir. Bu
oluşum kentsel yığılmaya, mevcut kent dokusunda sıkışmaya neden olmaktadır.
Bir yandan arsa spekülasyonuna ve yap-satçı küçük sermayeye dayalı bir anlayışla
kentsel gelişme alanları üretilmekte iken, öte yandan Ankara’nın
gereksiniminden daha fazla sayıda konut üretilmektedir. Mevcut konut
alanlarının niteliklerinin iyileştirilmesi yerine, konut açığı olmadığı halde, konut
sayısını artırma çabalarının nedeni, ülkenin kentsel büyümeyi destekleyen genel
politikasında aranmalıdır.
Kentsel yenileşme, gelişme dinamiklerinin baskısı altında dönüşüme ya da
dönüşmeye direnerek niteliksizleşen mevcut kent mekânlarının yeniden
yapılandırılarak canlandırılması olarak tanımlanabilir. Çevreye doğru yeni
290 Harvey, Postmodernliğin Durumu, s. 96.
259
merkezler yaratarak büyüyen kentlerde, mevcut merkez alanlarının değer
yitirerek çöküntü alanları haline gelmesinin önüne geçmek amacıyla bu alanlarda
yapılan düzenlemeler, tarihi kent alanlarında yapılan koruma, restorasyon ve
yeniden işlevlendirme çalışmaları kentsel yenileşme kavramı içinde sayılabilir.291
Kentsel yenileşme kavramı, Ankara'da sadece gecekondu alanlarında uygulanan
içi boşaltılmış kentsel dönüşüm projesine indirgenmiştir.
Kentsel dönüşüm projelerinde amaç, sadece fiziksel yapılanmanın değil, aynı
zamanda sosyal ve ekonomik iyileştirmenin de sağlanmasıdır. Oysa uygulanan
projelerde sadece fiziksel yapılanmaya yönelinmekte, bölgenin ekonomik ve
sosyal dönüşümü göz ardı edilmektedir. Ayrıca, uygulamaların
gerçekleştirilebilmesi için bir yandan yerel yönetimlerin etkinliği artırılırken, öte
yandan özel sektör-kamu işbirliği olanakları artırılarak sermayenin dolaşımını
hızlandıracak yasal düzenlemelere gidilmektedir. Özel sektör, kâr elde
edebileceği alanları tercih etmekte, dolayısıyla arsa rantının yüksek olduğu
alanları seçmektedir. Dönüşümün tamamlanması ile mevcut rant değeri daha da
artmaktadır.
Gecekondu alanlarını imarlı alanlar haline getirerek bu bölgelerde yaşayanları
(GEÇAK, Portakal Çiçeği Vadisi, Dikmen Vadisi gibi) projelerle konut sahibi
yapmak, iyi niyetli bir çözüm arayışı varsayılsa bile, gecekondu sahibi, edindiği
291 Cana Bilsel, "Gecekondu Alanlarının Dönüşümü, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Üzerine", Bülten, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ekim 2003, S.15, s. 9.
260
yüksek değerdeki konutu ile tekrar kentsel toprak rantının bölüşüm sürecine
dâhil olmaktadır. Gecekondu sahibi, kendisine verilen bu yeni konutta oturmayı
tercih etmemekte, yine düşük maliyetli bir kondu yapmanın yollarını
aramaktadır. Ayrıca, edindiği yaşam kültürü, gecekondulunun yeni mekânında
yaşamasını zorlaştırmakta, bu yüzden tercihini, kendi kültürüyle özdeşleşebildiği
kondusundan yana yapmaktadır. Bu durum, kentsel dönüşüm projelerinde yapılı
çevrenin dönüşümü ile sadece kâr amacı güdüldüğünü göstermektedir.
1980 sonrası, Çukurambar konut alanında kentsel dönüşüm ve Çayyolu konut
alanında kentsel büyüme uygulamaları, kentin mekânsal farklılaşmasına uygun
düşen iki iyi örnektir. Mevcut gecekondu alanlarının çok katlı, görece nitelikli
apartmanlara dönüşmesiyle Çukurambar’da yüksek yoğunluklu fiziksel bir
dönüşüm gerçekleşmektedir. Bu dönüşüm bölgedeki konut ve arsa rant
değerlerini olağanüstü bir biçimde yükseltmektedir. Öte yandan Eskişehir yolu
üzerindeki yeni konut alanları ve Ümitköy/Çayyolu konut alanı yeşil alanların
yok edilmesi pahasına az katlı (giderek çok katlı) toplu konut alanları ile
yerleşime açılmakta, kente büyük parçalar halinde eklenmektedir. Bölge, gerek
kooperatiflerin spekülatif konut inşaatları gerekse büyük inşaat firmalarının
“marka konutları” ya da kendi içlerine kapalı lüks konutları ile büyük bir hızla
büyümektedir. Kentsel büyüme ya da kentsel dönüşüm ile sınıf tekeli rantlar ya
da mutlak rantlar olağanüstü boyutlara ulaşmıştır.
261
1980 sonrasının Ankara'sı artık önemli değişkenlerle dönüşmekte/büyümektedir.
Kent çeperlerine bloklar halinde eklemlenen konut alanları, marka konutları, eski
gecekonduların yüksek katlı apartmanlara dönüşen yaşam kalitesi düşük alanları,
devasa alışveriş-eğlence merkezleri, sermayenin kârlı olmadığı için hiç
uğramadığı yoksul-çöküntü alanları ve spekülasyona açık kentsel toprakları ile
karşımızda yeni bir Ankara vardır. (Şema 7)
Sonuç olarak, Ankara kentinde, planlama kurumu aracılığıyla Cumhuriyet
Döneminden bugüne üç önemli mekânsal değişim/dönüşüm gerçekleşmiştir.
Birbirlerinden farklı karakteristik özellikleriyle bu mekânsal farklılaşmaların
ortaya çıkış dönemleri ülke genelinde sermaye birikim biçimlerinin değiştiği
dönemlerle çakışmaktadır.
262
Şema 5: 1923–1954 Ankara’sında Konut Alanları: Hızlı Mekânsal Yayılma
263
Şema 6: 1954–1980 Ankara’sında Konut Alanları: Doğaçlama Mekânlar
264
Şema 7: 1980’den Günümüze Ankara’da Konut Alanları: Büyüme Ve Dönüşüm
265
SONUÇ
Tez, “kentlerimizin kentsel rant temelinde ve belli dönemlerle ayrışan farklı
mekânsal biçimlenmeler/değişimler göstermekte olduğu ve bu olgunun kapitalist
üretim sistemi içerisinde sermayenin dolaşımı ve devlet müdahaleleri ile
açıklanabileceği” önermesinden yola çıkarak “rantın varlığının, mekânın
örgütlenmesi ve kapitalist gelişme üzerinde çeşitli denetim biçimlerini zorunlu
kıldığı ve mekânın örgütlenmesinde sermayenin talebine bağlı olarak devlet
müdahalelerinin belirleyici olduğu” hipotezi üzerine kurulmuştur.
Hipotez, Cumhuriyet Döneminden günümüze Türkiye kentleri genelinde mekân
örgütlenmesini doğrudan etkileyen devlet müdahaleleri ve Ankara özelinde
kentin (konut alanlarındaki) mekânsal gelişim süreci (sermaye birikim
biçimlerindeki değişim dönemlerinin esas alındığı tarihsel aralıklarda)
irdelenerek sınanmış ve şu sonuçlara ulaşılmıştır:
1923–1954 yılları arasında, başlangıçta ülkede sermaye birikiminin olmayışı
nedeniyle özel girişimin devlet tarafından desteklendiği dönemde -ek bir kaynak
266
olarak- kentsel rantların yaratılmasına olanak sağlanmıştır. 1930’lardaki
devletçilik döneminde planlamaya önem verilmişse de özel mülkiyetteki el
değiştirmeler arsa spekülasyonunu artırmıştır. Kapitalist üretim sistemi içerisinde
artı-değer üretiminin sürekliliğini sağlayan kentsel gelişme sürecinde, artı-
değerin bir parçası olarak (özel mülkiyet nedeniyle) toprak rantının varlığı
kaçınılmazdır. Kapitalizmin sürekliliği için olmazsa olmaz bir koşul olan özel
mülkiyet aynı zamanda sermaye birikiminin önünde bir engeldir. Sermaye-toprak
(mülkiyeti) arasındaki bu çelişki, toprak pazarları aracılığı ile yaratılan bir miktar
toprak spekülasyonu sayesinde (sermaye birikimine engel teşkil edebilecek aşırı
lığa izin verilmemek ve devlet müdahaleleri ile denetlenmek koşulu ile) sermaye
lehine çevrilir. Spekülasyonun ve rantların denetlenememesi sermaye birikiminin
aleyhinedir. Arsa spekülasyonunun denetlenememesi sermayenin üretken alanlar
yerine toprağa yatırım yapmasına neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşından sonra
girilen liberalleşme sürecinde uygulanan politikalar kentsel topraklardan kâr elde
etmeye yöneliktir. Gecekondu afları ya da “bina yapımını teşvik” yasaları ile
kamu toprakları özel mülkiyete açılmış, kentsel rantlar körüklenmiştir. Kentsel
arsa ve bina spekülatörlüğü, dönemin ticaret burjuvazisinin sermaye birikimini
artırdığı yatırım alanı olmuştur.
Dönemin devlet müdahaleleri Ankara kentinin mekân örgütlenmesinde kendini
göstermektedir. Yeni dönemin örnek kenti olması hedeflenen Ankara, 1920’li
yıllardan başlayarak hızlı bir mekânsal yayılma süreci içerisine girmiştir. Yeni bir
267
kentin oluşum süreci içerisinde artı-değer (kâr) deposu olan yapılı çevre üretimi
devlet ihaleleri yolu ile kamu yapılarının ve özel sektörün ürettiği apartmanlar ile
gerçekleşmektedir. Özel mülkiyetteki el değiştirmelerin yarattığı arsa
spekülasyonu ve baskılar plan kararlarını etkisiz kılmıştır. Planlama, -doğası
gereği- spekülatif baskılar karşısında teknik bir araç olarak yetersiz kalmaktadır.
1954 yılına kadar kent spekülatif hareketler ve artan rantlar eşliğinde kuzey-
güney aksında hızlı bir mekânsal genişleme yaşamıştır.
1954–1980 yılları ülkenin resmi politika olarak benimsediği ithal ikameci sınaî
birikim süreci, kent sahnesini yeni uygulamalara açmıştır. 1954 yılında, kentlerin
yıkılıp yeniden yapılandırılarak yapı üretiminden artı-değer elde edilmesine
olanak sağlanması, sermayenin içine girdiği krizi aşmasına, sermayenin
değersizleşmesinin engellenmesine yönelik bir uygulamadır. Sınaî birikim
biçiminin desteklenmesine yönelik planlı kalkınma modeli ve merkeziyetçi
tutum kentsel yasal ve kurumsal yapılanmada da kendini göstermektedir.
Sermayenin toprağa veya toprak aracılığıyla akışı, toprak mülkiyeti aracılığıyla ve
rantın oluşumu ile gerçekleşmektedir. Ne var ki, toprak sermayenin sermaye
akışına koyduğu engel ve tekel ya da mutlak rant, sermaye birikimini olumsuz
etkilemektedir. Bu nedenle mutlak ve tekel rantların denetlenmesi sermayenin
çıkarı için son derece önemlidir. Sınaî birikimin önündeki engellerin kaldırılması
ve üretken sermayenin üretken olmayan alanlara kaçmasının engellenmesi için
spekülasyon planlama aracılığıyla denetlenmeye çalışılmıştır. Örnek vermek
268
gerekirse, ülke genelinde çevre ve bölge planları yapılmış, nazım imar plan
büroları kurulmuş ve imar planlamasını içeren ve merkeziyetçi yaklaşımlı yeni
bir imar yasası (6785 sayılı yasa) çıkarılmıştır. Ne var ki, bir yandan planlamanın
kendisinin rant kaynağı aracı olması ve özel mülkiyetin varlığı, öte yandan
kentsel rantların sınaî birikime ek bir kaynak olarak bakılması –kamu
topraklarının özel mülkiyete devrini kolaylaştırıcı yasalar bu dönemde de
gündemdedir- nedeniyle spekülasyon denetim altına alınamamıştır. Sanayi
sektörüne ucuz işgücü kaynağı sağladığı için gecekondu alanlarına ılımlı
yaklaşılması ve popülist politikalar, dönemin imar af yasalarının içeriğini
belirlemiştir. Artık gecekondu kesimi, ticari amaçlarla kentsel ranttan pay almak
üzere yeni taleplerle ortaya çıkmaktadır. Bir önceki dönemden farklı olarak
kentsel rantı paylaşan ticari kesimin yanında bundan böyle gecekondu kesimi de
vardır.
Bu dönemin ekonomi politikalarındaki değişim Ankara kentinde yeni bir
mekânsal dönüşümün gerçekleşmesine neden olmuştur. Kentin bir önceki
döneme göre mekânsal farklılaşması 1950’lerin ikinci yarısından itibaren ortaya
çıkacaktır. Hızla artan apartmanlaşma süreci, popülist politikaların etkisiyle
mevcut yapılarda yoğunluk artışları, kente yayılan gecekondu alanları ile kent
makroformu yeniden biçimlenmektedir. 1970’lerin sonlarında kent kuzey-güney
aksında gelişmesini sürdürmekte; buna ek olarak, nazım planın da
yönlendirmesiyle, doğu-batı aksına doğru açılma hazırlıkları içerisindedir.
269
Dünya kapitalizminin içinde bulunduğu krizi aşmak için 1970’lerin ortasında
girdiği yeniden yapılanma sürecine Türkiye 1980’lerden sonra dâhil olmuştur.
Sermayenin uluslararası/ulusal dolaşımının hızlandırılmasının sağlanması
amacıyla tüm yasal çerçeve ve kurumlar yeniden yapılandırılmaktadır. Bu
politikada devletin yeni rolü, piyasayı sermaye dolaşımını hızlandıracak şekilde
düzenlemek ve yasal çerçeveyi oluşturmaktır. Devlet, bir yandan ekonomik
yatırımları ve toplumsal hizmetleri özel sektöre bırakarak küçülürken, bir yandan
da sermayenin talepleri doğrultusunda yasal mekanizmalar oluşturmakta,
sermayenin kârlı bulmadığı alanlardaki girişimleri üstlenmektedir. 1980
sonrasının yeniden yapılanma politikası, üretim ve bölüşüm ilişkilerinin odağı
olan kentlerin mekân örgütlenmesinde radikal müdahalelere neden olmuştur.
Kentleşme, gelişmiş kapitalizmin mekânı örgütleme biçimidir ve kapitalizm
mekân üreterek ve mekân üzerinde hâkimiyet kurarak varlığını
sürdürebilmektedir. Kapitalizmin gelişme süreci içerisinde mekân, kıt bir metaa
dönüşmüştür. Yapılı çevrenin kullanım ve değişim değerlerinin bir arada aynı
düzlem üzerinde yer alması nedeniyle yapılı çevre özel bir meta biçimindedir.
Yapı üretim sürecinin artı-değer (kâr) deposu olması sermayeyi, (özellikle de aşırı
birikim eğilimi ile kendini gösteren kriz dönemlerinde, krizi dengeleyici bir işlev
olarak) yapılı çevre yatırımına yöneltmektedir. Kentsel büyüme rantsal değerlerin
(Sınıf tekeli bağlamında mutlak rant ve tekel rantı, kullanımı belirlemektedir.) ve
sabit sermaye yatırımlarının artışını sağlamaktadır. Bu nedenle, 1980 sonrasında
270
kentin gelişimi/büyümesi desteklenmiştir. Sermayenin birikim krizini aşmak için
kentsel alanlarda yatırımı destekleyici teşvikler yapılmış; Toplu Konut İdaresinin
kuruluşu ve toplu konut yasaları, yeni bir imar yasası (3194 sayılı yasa), kentsel
dönüşüm yasası, yerel yönetimler yasası, belediye yasası, vb. konut üretiminin
artırılmasına olanak tanıyan ve kamu topraklarının özel mülkiyete akışını
hızlandıran ve kâr amaçlı konut üretimini destekleyen yasalar birbiri ardına
çıkartılmıştır. Bunun sonucunda, küçük sermayenin yanı sıra büyük inşaat
firmaları da büyük ölçeklerde kentsel alanlardaki yatırıma girmişlerdir. Öte
yandan gecekondu alanları birer rant deposu olarak görülmüş, çıkartılan imar affı
yasaları ile bu kesimin kentsel ranttan aldıkları pay artırılmış, 2000’li yıllardan
sonra “kentsel dönüşüm projeleri” adı altında gecekondu alanları dönüştürülerek
yapılı çevre üretiminden elde edilen rantlar hızlandırılmıştır. Kentsel rantları
paylaşan kesimler içerisinde artık büyük sermaye de yer almaktadır.
1980 sonrası uygulamaların kentlerin mekânsal biçimlerini değiştireceği açıktır.
Dolayısıyla Ankara da 1980’lerin başından itibaren yeni bir mekânsal dönüşüm
içersindedir. Doğu-batı aksında hızla açılan toplu konut alanları, büyük
sermayenin ürettiği lüks, “marka konut”lar, hızla apartmanlaşan düşük yaşam
kaliteli gecekondu alanları, büyük alışveriş ve eğlence merkezleri ve sermayenin
kârlı bulmadığı alanlardaki çöküntü alanları kentin yeni imajıdır. Sermayenin
sürekli olarak hareketini kolaylaştıracak yeni mekânlar üretme çabasının
sonucunda -kapitalizmin eşitsiz gelişme olgusunun mekânda yansıması olarak-
271
gelişmiş ve az gelişmiş mekânlar aynı düzlemde yer alır. Sermayenin sadece kârlı
bulduğu alanlarda yatırım yapması kentte mekânlararası eşitsizliği artırmıştır.
Çukurambar örneğindeki gibi kentsel dönüşüm projeleri ile gecekondu alanları
ekonomik ve sosyal dönüşüm olmaksızın, genellikle orta ölçekli inşaat
firmalarının ürettiği “yüksek yoğunluklu apartman alanlarına” dönüştürülmüştür.
Öte yandan Eskişehir yolu üzerindeki büyük alanlar, Çayyolu örneğinde olduğu
gibi –sayısal konut açığı olmadığı halde- büyük inşaat firmaları, kooperatif ya da
devlet-özel sektör ortaklığının ürettiği toplu konutlar ile kent merkezine
eklenmektedir. Her iki örnekte de olağanüstü rant ortaya çıkmaktadır. Bir önceki
dönemde kent mekânında diferansiyel rantın varlığı daha belirleyicidir. Oysa
kentlerin büyüme sürecinde serbest piyasa popülizmi içerisinde denetlenmeyen
mutlak ya da tekel rantı (mutlak ya da tekel rant, hangisinin daha belirleyici
olduğunu saptamak olanaksızdır), mekân gelişiminde belirleyici olmaktadır.
Özetle, Türkiye kentleri sermaye gelişim sürecine bağlı olarak değişen devlet
müdahalelerine tanık olmuş, bu müdahaleler sonucunda Ankara kentinde üç
farklı mekânsal dönüşüm/değişim gerçekleşmiştir. Bu mekânsal farklılaşma
dönemleri ülke genelinde sermaye birikim biçimlerinin değiştiği dönemlerle
çakışmaktadır.
Sonuç olarak, kapitalist üretim sistemi içerisinde kentler her zaman kentsel
rantlara teslim olmak zorundadır. Hangi politikalarla yaklaşılırsa yaklaşılsın
272
rantların oluşumu önlenemez; kentsel rantlar şu veya bu şekilde ortaya çıkacaktır.
Rantların ortaya çıkışı, denetlenmesi ya da paylaşım koşulları, toplumların içinde
bulundukları üretim ve bölüşüm ilişkileri tarafından belirlenir; birikim biçiminin
hareket yasaları içerisinde şekillenir. Üretim ilişkilerinin biçimi değiştikçe rantın
ortaya çıkış biçimi, miktarı, paylaşım biçimi ve paylaşan kesim de değişecektir.
Kent toprağına verilen imar hakları rantların miktarını belirlemekte ve kentsel
toprak üzerinde farklı grupların çatışmalarına neden olmaktadır. Tam da bu
noktada (sermaye birikiminin sürekliliğini sağlama ve piyasayı düzenleme rolü
ile) devletin mekân örgütlenmesine yönelik müdahaleleri önem kazanmaktadır.
Devlet, sermayenin gelişimi için engel teşkil eden arsa spekülasyonunu
denetleme; arsa ve konut (rantın belirlenmesinde rolü olan) fiyatlarını
yönlendiren kredi ve faiz politikalarını belirleme; sermayenin girmek istemediği
kentsel yatırımları üstlenme; sermayenin mekânsal hareketliliğini sağlayacak
yasal çerçeveyi oluşturma ve planlama aracılığıyla toprak kullanımlarını
düzenleme vb. gibi uygulama mekanizmaları ile devreye girmektedir. Bir devlet
müdahale aracı olarak planlama, sadece rantın yasal mekanizması ve kentsel
topraklar üzerindeki çatışmaların uzlaştırıcı aracı olmaktan ibarettir. Dolayısıyla
kent mekânları, sermaye-toprak çelişkisi/ilişkisi içerisinde ve sermaye-devlet
müdahalesi bağlantısı temelinde gelişmeye devam edecektir.
273
KAYNAKÇA
Adam, Mehmet, “Ankara’da Kentsel Yaşam,” Mimarlık, 85/2–3, S. 212-213, ss. 28-30. Ağaçlı, Ömer, Tezsezen, Cumhur, Türkiye’de Kentsel Arsa Üretim Politikaları Uygulamaları, Bizim Büro Yayınevi, Ankara, 1993. Akçura, Tuğrul, Ankara Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Hakkında Monografik Bir Araştırma, ODTÜ, Ankara, 1971. Akçura, Tuğrul, Đmar Kurumu Konusunda Gözlemler, ODTÜ, Ankara, 1981. Akın, Emel, Konut Alanları Planlaması Ve Politikalarında Yerel Yönetimlerin Rolünün Kentsel Gelişmeye Etkisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1995. Akın, Emel, “Konut Gereksinimi=Sayısal Konut Açığı Mı?”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 6, S. 3, Temmuz 1997, ss. 53–62 Akipek, J. G., Türk Eşya Hukuku, Mülkiyet II. Cilt, A.Ü. Hukuk Fak. Yay., Ankara, 1973. Aksoy, Suat, 100 Soruda Türkiye’de Toprak Meselesi, Gerçek Yay., 1971. Akşin, Sina, (Ed.), Bugünkü Türkiye (Türkiye Tarihi, C.5), Cem Yay., Đstanbul, 1995. Aktüre, Sevgi, 1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam,” Tarih Đçinde Ankara II, 1998 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ankara, 2001, ss. 35–75. Alada, Adalet, “Türk Belediyeciliğine Kronolojik Yaklaşım 1930–1990,” Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl, Metropol A.Ş.-ĐULA-EMME, Ankara, 1990, ss. 119-143. Alonso, W, Location and Land Use, Toward a General Theory of Land Rent, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts, 1964. Alsaç, Üstün, Türk Kent Düzenlemesi ve Konut Mimarlığı, Đletişim Yay., Đstanbul, 1993. Altaban, Özcan, “Cumhuriyetin Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1998, ss.41-64. Altıok, Metin, “Yeni Liberal Đstikrar ve Yapısal Uyum Programları: Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikimi ve Kriz”, Praksis, S. 5, Kış, 2002, ss. 77-128
274
Ankara Büyükşehir Belediyesi, Haftalık Haber Bülteni, Yıl 1, S.7, 15–21 Aralık 2004. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Programı 1990, Maya Matbaacılık, Ankara, 1990 Ankara Büyükşehir Belediyesi, Faaliyet Raporları. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Web Sayfası, http://www.Ankara-bel.gov.tr Ankara Đmar ve Đskân Bakanlığı Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosu, Ankara Kenti Ekonomik Araştırmaları, Ankara, 1978. Ankara Kent Konseyi, “Yerel Yönetimler Yasa Tasarısına Đlişkin Değerlendirme,” Ankara Gerçeği, TMMOB, Mak.-Müh. Odası, Ankara, 1999, ss. 185–200. Ankara Mimarlar Odası Kent Toprakları Komisyonu, Kent Toprakları Sorunu, Mimarlar Odası Yay., Đstanbul, 1973. Arcayürek Cüneyt, Demokrasinin Đlk Yılları, Bilgi Yay., Đstanbul, 1983. Archer, R. W, “Land Speculation and Scattered Development; Failures in the Urban- Fringe Land Market,” Urban Studies, S. 10, 1973, ss. 367-72. Arın, Tülay, “Dünya Düzeni: Emperyalizm Nereye?”, 11. Tez., S. 2, 1992. Aslanoğlu, Đnci, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, ODTÜ, Ankara, 1980. Atay, Falih, Rıfkı, Çankaya IV, Yenigün Haber Ajansı Basım ve Yayın A.Ş., Đstanbul, 1999. Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni (Dün-Bugün-Yarın), Bilgi Yay., Ankara, 1971. Ayda, Eraydın, “Mekân Organizasyonuna Đlişkin Değişen Paradigmalar,” Toplum ve Bilim, 1994, S. 64–65, Güz/Kış, ss. 53-76. Bademli, Raci, “1920–40 Döneminde Eski Ankara’nın Yazgısını Etkileyen Tutumlar” Mimarlık, 85/2–3, ss. 10-16. Bademli, Raci, “Ankara Kent Planlama Deneyi ve Ulaşılan Sonuçlar”, Ankara 1985’ten 2015’e, EGO Yay., 1986. Bağlum, Kemal, Beşbin Yılda Nerden Nereye Ankara, Ankara, 1992.
Balamir, Murat, Türkiye’de Kentleşme ve Kat Mülkiyeti, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bil., Fak., Ankara, 1992.
275
Balamir, Murat, “Türkiye’de Apartkentlerin Oluşumu-Mülkiyet Đlişkilerinin Dönüşümüne Dayalı Kentleşme,” Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1996, ss. 335-344. Ball, M., “The Urban Rent Question”, Environment and Planning A, 1985, S.17, ss. 503-525. Ball, M, “The 1980s Property Boom,” Environment and Planning A, 1994, S. 26, ss. 671-695. Barkan, Ömer, Lütfü, Türkiye’de Toprak Meselesi, Gözlem Yay., Đstanbul, 1980. Batıbirlik, Web Sayfası, http://www. batibirlik.com.tr Bayındırlık Bakanlığı, Bayındırlıkta Elli Yıl, Bayındırlık Bakanlığı, Ankara, 1973. Berkman, Gülden, “Türkiye’de Konut Kooperatiflerinin Konut Üretimine Katkısı ve Başarı ve Başarısızlıklarının Değerlendirilmesi,” Konut Araştırmaları Sempozyumu, Toplu Konut Đdaresi Başkanlığı, Ankara, 1995, ss. 147-180. Bilgin, Đhsan, “Modernleşmenin ve Toplumsal Hareketliliğin Yörüngesinde Cumhuriyet’in Đmarı”, 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1998, ss. 255-272. Bilsel, Cana, "Gecekondu Alanlarının Dönüşümü, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Üzerine", Bülten, S. 15, Ekim 2003, ss. 8-11. Boratav, Korkut, Türkiye Đktisat Tarihi: 1908-1985, Gerçek Yay., Ankara, 1988. Broomhall, D, “Urban Encroachment Economic Growth and Land Values in the Urban Fringe,” Growth and Change, 1995, S. 26, ss. 191-203. Buğra, Ayşe, “Türk Đşadamları ve Türk Devleti”, 75 Yılda Çarkları Döndürenler, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, ss. 67–95. Castells, M., The Urban Question, Edward Arnold, London, 1977. Castells, Manuel, Kent, Sınıf, Đktidar, (Çev. Asuman Erendil), Bilim ve Sanat, Ankara, 1997. Cengizkan, Ali, “Bir Başkentin Yıkılışı”, Bir Başkentin Oluşumu, TMMOB, Ankara, 1994, ss. 84-49. Ceyhun, Demirtaş, Yağma Edilen Türkiye, Habora Kitabevi, Đstanbul, 1968. Clarke, S., Ginsburg, N., “Konutun Ekonomi Politiği-1”, Mimarlık, 1979, 79/3, ss. 20-23.
276
Clarke S., Ginsburg, N., “Konutun Ekonomi Politiği-2”, Mimarlık, 1979, 79/4, ss. 8-13. Devlet Planlama Teşkilatı, Web Sayfası, http://www.dpt.gov.tr DĐE, Đstatistik Yıllıkları. Dobb, Maurice, Kapitalizmin Gelişmesi Üzerine Đncelemeler, (Çev. F. Akar), Belge Yay., Đstanbul, 1992. Dowall, D., E., Land Market Assessment: A New Tool for Urban Management, The World Bank, UNCHS, Urban Management Program, Washington, D.C., 1991. Dündar, Özlem, “Kentsel Dönüşüm Uygulamalarının Sonuçları Üzerine Kavramsal Bir Tartışma”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Ünv. Basım Merkezi, Đstanbul, 2003, ss. 65-74. Edel, Matthew, Readings in Urban Economics, Macmillan, Newyork, 1972. Edel, Matthew, “Marx’s Theory of Rent: Urban Applications”, Kapitalistate, N. 4-5, Summer 1976. Engels, Friedrich, Konut Sorunu, (Çev. Güneş Özdural), Sol Yay., Ankara, 1992. Eralp, A., Tünay, M., The Political and Socioeconomic Transformation of Turkey, Praeger, 1993. Eraydın, Ayda, “Sermaye Birikim Sürecinde Kentler”, Defter, 1988, Haziran- Eylül, S.5, ss. 133-153. Eraydın, Ayda, “Mekân Organizasyonuna Đlişkin Değişen Paradigmalar”, Toplum ve Bilim, 1994, S. 64-65, ss.53-76. Eraydın, A, Atila, S., “Gelişmenin Mekansal Boyutu ve Kentleşmenin Değişen Dinamikleri,” Gelişme Stratejileri Workshop, TMMOB, Ankara, 1996. Ercan, Fuat, “Neoliberal Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Birikim Süreci ve Değişen Sermaye Đçi Bileşenler: 1980 Sonrası Đçin Bir Çerçeve Denemesi”, 97 Sanayi Kongresi, MMO, Ank. 1998, ss. 161-185. Ercan, Fuat, “Çelişkili Bir Süreklilik Olarak Sermaye Birikimi–1 (Türkiye’de Kapitalizmin Gelişme Dinamiklerinin Anlaşılması Đçin Marksist Bir Çerçeve Denemesi), Praksis, S. 5, Kış, 2002, ss. 25-77. Erder, Sema, “Göç, Yerleşme ve “Çok” Kültürel Tanışma”, Birikim, Temmuz 1999, S. 123, ss. 68-75.
277
Ersoy, Melih, “Özelleştirme ve Planlama”, Özelleştirme ve Kamu Arazileri, TMMOB ŞPO Yay., Ankara, 1997, ss. 20-26. Ertürk, Hasan, Kamu Ekonomisi, Ekin Kitabevi, Bursa, 1995. Eryıldız, Semih, Batıkent, Türkiye Đş Bankası Yay., Đstanbul, 2003. Evans, Alan, “The Determination of the Price of Land”, Urban Studies, 1983, S. 20, ss. 119-129. Evans, Alan, “On Monopoly Rent” Land Economics, 1991, S. 67 (1), ss. 1-14. Feagin, J., ve Gottdiener, M., , “The Paradigm Shift in Urban Sociology”, Urban Affairs Quarterly, Vol. 24, N. 2, December, 1988, ss. 163-187. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER), Web Sayfası, http://www. gyoder.org.tr Geray, Cevat, “ Yeni Đmar Düzeni mi? Đmar Hiyerarşisi mi?”, Mimarlık, S. 85/4, 1985, ss. 8-10. Geray, Cevat, “Belediyelerin Hızlı Kentleşmeye Yenik Düştüğü Dönem,” Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl, Metropol A.Ş.-IULA-EMME, Ankara 1990, ss. 217-224. Geray, Cevat, “Çok Katlı Yapılar ve Toprak Siyasamız”, AÜ SBF Dergisi, 1991. Geray, Cevat, “2000’li Yılların Eşiğinde Toplumsal Konut, Arsa ve Kentsel Gelişme Yöneltilerimize Toplu Bakış”, Amme Đdaresi Dergisi, Aralık 1999, S. 32/4, ss. 85-116 Gottdiener, Mark, The Social Production of Urban Space, University of Texas Press, USA, 1988. Gök, Tamer, Türkiye’de Đmar Planlaması, ODTÜ, Ankara, 1980. Gülalp, Haldun, Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet, Belge Yay., Đstanbul, 1993. Güler, Ayman, Birgül, Yerel Yönetimler - Liberal Açıklamalara Eleştirel Yaklaşım, TODAĐE, Ankara, 1992. Günay, Baykan, Salman, Mehmet, “Kentsel Görüntü ve Kentsel Estetik Örnek Kent: Ankara,” Kent, Planlama Politika, Sanat 1 (Der. Đlhan Tekeli), ODTÜ, Ankara, 1994, ss. 277-321. Hamamcı, Can, “1930–46 Tek Parti Dönemi Belediyeciliği Genel Bakış,” Türk Belediyeciliğinde 60 Yıl, Metropol A.Ş.-IULA-EMME, Ankara, 1990, ss. 147-158.
278
Hançerlioğlu, Orhan, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, Đst., 1993. Harvey, David, The Urban Process Under Capitalism: A Framework for Analysis, International Journal of Urban Regional Research, S.2, 1978. Harvey, David, The Limits to Capital, Basil Blackwell, Oxford, 1982. Harvey, David, The Urbanization of Capital, Basil Blackwell, Oxford, 1985. Harvey, David, Postmodernliğin Durumu, (Çev. Sungur Savran), Metis Yay., Đstanbul, 1999. Harvey, David, Sosyal Adalet ve Şehir, (Çev. Mehmet Moralı), Metis Yay., Đstanbul, 2003. Hazine Müsteşarlığı, Web Sayfası, http://www. hazine.gov.tr Healy, P., The Reorganization of State and Market in Planning, Urban Studies, S. 29, No. 3/ 4, 1992, ss. 411-434. Huberman, Leo, Feodal Toplumdan 20. Yüzyıla, (Çev. Murat Belge), Dost Yay., Ankara, 1982. Ingram, Gregory, Land in Perspective Its Role in the Structure of Cities, World Bank, Washington, 1982. Işık, Oğuz, “Mekânın Politikleşmesi, Politikanın Mekânsallaşması”, Toplum ve Bilim, S. 64–65, 1994, ss. 7–38. Đçduygu, Ahmet, Sirkeci, Đbrahim, “Cumhuriyet Dönemi Tarihinde Göç Hareketleri”, 75 Yılda Köylerden Şehirlere, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1999, ss. 269-276. Kandemir, Seyyah, Ankara Vilayeti, Başvekâlet Müdevvenat Matbaası, Ankara, 1932. Karaosmanoğlu, Yakup, Kadri, Ankara, Đletişim, Đstanbul, 2003. (Đlk Baskı, Akba Kitabevi 1934) Kartal, Kemal, “Kent Toprağında Özel Mülkiyet Hakkının Doğurduğu Sorunlar”, Amme Đdaresi Dergisi, C.10, No.2, ss.17–48. Kazgan, Gülten, Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Altın Kitaplar, Đstanbul, 1999. Keleş, Ruşen, Eski Ankara’da Bir Şehir Tipolojisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bil., Fak., Yay., Ankara, 1981. Keleş, Ruşen, Kentleşme Politikası, Đmge Yay., Ankara, 1990.
279
Keleş, Ruşen, Kentbilim Terimleri Sözlüğü, Đmge Kitabevi, Ankara, 1998. Keleş, Ruşen ve diğ., Kentsel Toprak Rantının Kamuya Kazandırılması, Öteki Yay., Ankara, 1999. Kepenek, Yakup, Yentürk, Nurhan, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, Đst., 2003. Keskinok Ç., Ersoy M., (Der.) Üretim Tarzlarının Eklemlenmesi Üzerine, Birey ve Toplum Yay., Ankara, 1984. Keskinok, Çağatay, The Role of State in (Re)Production of Urban Space: A Comprehensive Approach, Yayımlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ Yay., Ankara, 1993. Keyder, Çağlar, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, Đletişim Yay., Đstanbul, 1999. Keyder, Çağlar ve diğ., Đstanbul Küresel Đle Yerel Arasında, Metis Yay., Đstanbul, 2000. Kıray, Mübeccel, Toplumbilim Yazıları, Gazi Üniversitesi Yay., Ankara, 1982. Koç, Vehbi, Hayat Hikâyem, Apa Ofset, 1974. Kuruç, Bilsay, “Cumhuriyet Döneminde Đktisat Politikaları Üzerine Gözlemler”, Bilanço 1923-1998, Ekonomi, Çevre, Toplum, Tarih Vakfı Yay. Đstanbul, 1999, ss. 21-32. Lefebvre, H., The Production of Space, (English Translation, Donald Nicholson- Smith), Blackwell, Oxford, 1991. Lipietz, “Uluslararası Đşbölümünde Yeni Eğilimler, Birikim Rejimleri ve Düzenleme Tarzları”, Toplum ve Bilim, S. 56-61, 1993. Logan, J., Molotch, H.L., Urban Fortunes: The Political Economy of the Place, California University Press, California, 1987. Macdonald, Bradley, J., “Gösteriden Birleştirici Kentleşmeye: Sitüasyonist Kuramın Yeniden Değerlendirilmesi”, Cogito, S. 14, Bahar, 1998, ss. 201-225. Mamak Belediyesi, Web Sayfası, http://www. mamak.bel.tr Marx, Karl, Kapital III. Cilt, (Çev. Alaattin Bilgi), Sol Yay., Ankara, 1990.
Marx, Karl, Engels Friedrich, Alman Đdeolojisi (Çev. Sevim Belli), Sol Yay., Ankara, 1992. Marx, Karl, Grundrisse 1, (Çev. Arif Gelen), Sol Yay., Ankara, 1999.
280
Marx, Karl, Felsefenin Sefaleti, (Çev. Ahmet Kardam), Sol Yay., Ankara, 1999. Mills, D, E, Growth, Speculation and Sprawl in a Monocentric City,” Journal of Urban Economics, C.10, 1981, ss.201-226. Mintz, Beth and Schuvartz, Michael, “Capital Flows and the Process of Financial Hegemony,” Structures of Capital, Cambridge University Pres, USA, 1990. Nalbantoğlu, Gülsüm, “1928–46 Döneminde Ankara’da Yapılan Konutların Mimarisinin Değerlendirilmesi” Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ; Ankara, 1984, ss. 253-269. Nalbantoğlu, H. Ünal, “Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Yükselen Orta Sınıf Üzerine,” Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ankara, 1984, ss. 287–300. Nikitin, P., Ekonomi Politik, (Çev. Hamdi Konur), Sol Yay., Ankara, 1990. ODTÜ ŞBP Çalışma Grubu, Ankara: 1985’den 2015’e, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara, 1985. OECD, Urban Land Markets, OECD, Paris, 1992. Otyam, Fikret, “Aldı Sözü Fikret Otyam,” Türkiye Yazıları, S. 7, Ekim 1977, ss. 23-27. Ödekan, Ayla, “Kent Mekânı mı, Rant Mekânı mı?”, Đstanbul, S. 2, Ocak, 2000. Öncü, Ayşe, “The Politics of the Urban Land Market in Turkey: 1950-1980”, International Journal of Urban and Regional Research, Vol.12, N.I, 1988, ss. 38–64. Öncü, Ayşe, “The Myth of the ‘Ideal Home’ Travels Across Cultural Borders to Đstanbul,” Space, Culture and Power, Zed Boks, 1997, USA, ss. 57-71. Özdek, Yasemin, “Globalizmin Đdeolojik Hegemonyası: Yanılsamalar”, Amme Đdaresi Dergisi, S. 32/3, Eylül 1999, ss. 25-47. Pirenne, Henri, Ortaçağ Kentleri, ( Çev. Şadan Karadeniz), Đletişim Yay., Đstanbul, 1990. Pamuk, Şevket, “Dünya Đktisadi Bunalımı ve 1930’lara Yeniden Bakış”, Bilanço 1923-1998 Ekonomi, Çevre, Toplum, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1999, ss. 33-40. Procter, Ian, “Some Political Economies of Urbanization and Suggestions for A Research Framework”, International Journal of Urban and Regional
281
Research, Vol.6, N.1, March 1982, ss. 86–97. Reynolds, J. E, ve Tower, D. L., “Factors Affecting Rural Land Prices in an Urbanizing Area”, The Review of Regional Studies, Vol. 8, No. 3, 1978, ss. 23-24. Ricardo, David, On the Principles of Political Economy and Taxation, Londra, 1821. Saraç, Tahsin, “Yaşam Öyküsünden Değintiler,” Türkiye Yazıları, Sayı 11, Şubat 1978, ss. 22-29. Saygılı, Şeref ve Diğ., Türkiye Ekonomisinde Sermaye Bikrimi, Verimlilik ve Büyüme: 1972–2003, DPT, Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yay., Ank., 2005 Schofield, J., Cost-Benefit Analysis in Urban and Regional Planning, Unwin Hyman, London, 1987. Serageldin, Mona, Regularizing the Informal Land Development Process, Office of Housing and Urban Programs, Vol. 1, (Background Paper), US. Agency for International Development, Washington, 1991. Shonkwiler, j. S. Ve Reynolds, J. E., “A Note on the Hedonic Price Models in the Analysis of Land Prices at the Urban Fringe”, Land Economics, Vol. 62, No.1, 1986, ss. 58-61. Smith, M., P., The City and Social Theory, Basil Blackwell, Oxford, 1980. Soja, E., Postmodern Geographies: The Reassertion of Space in Critical Social Theory, Verso, London, 1989. Sönmez, Mustafa, “Sermaye Birikiminin 75 Yıllık Gelişimi: Kilometre Taşları”, 75 Yılda Para’nın Serüveni, Tarih Vakfı Yay., Đstanbul, 1998, ss. 51-82. Sözen, Metin, Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı, Türkiye Đş Bankası Yay., Ankara, 1984. Steinhaus, Kurt, Atatürk Devrimi Sosyolojisi (Sosyo-Ekonomik Yönden Az Gelişmiş Ülkelerde Burjuva Toplumunun Gelişmesi Sorunu Üzerine Bir Araştırma), Sander Yay., Đstanbul, 1973. Şahin, Savaş, Zafer, "Đmar Planı Değişiklikleri ve Đmar Hakları Aracılığıyla Yanıltıcı (pseudo) Kentsel Dönüşüm Senaryoları: Ankara Altındağ Đlçesi Örneği, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, ss. 89-101. Şengül, Tarık, “Siyaset ve Mekânsal Ölçek Sorunu,” Küreselleşme (Der. Ahmet Tonak), Đmge Yay., Ankara, 2000, ss. 111-158.
282
Şengül, Tarık, Kentsel Çelişki ve Siyaset, WALD Yay., Đstanbul, 2001. Şenyapılı, Tansı, Ankara Kentinde Gecekondu Gelişimi, 1923–60, Kent-Koop Yayınları, Ankara, 1985. Şenyapılı, Tansı, "Yeni Sorunlar Eski Çözümler" Tarihten Günümüze Anadolu'da Konut ve Yerleşme, Tarih Vakfı Yay., Ankara, 1996 Şenyapılı, Tansı, Türel, Ali, Ankara’da Gecekondu Oluşum Süreci ve Ruhsatlı Konut Sunumu, Batıbirlik Yayınları, No. 1, Ankara, 1996. Şimşir, Bilal, Ankara Ankara, Bilgi Yay., Ank., 1988. Tankut, Gönül, “Jansen Planı: Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Bürokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı,” Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ankara, 1984, ss. 301–316. Tankut, Gönül, Bir Başkentin Đmarı, ODTÜ, Ankara, 1990. Tankut, Gönül, “Erken Cumhuriyet Döneminde Şehir Mimarisi ‘Ankara’,” Bir Başkentin Oluşumu, TMMOB, Ankara, 1994, ss. 23-25. Tekeli, Đlhan, Ortaylı, Đlber, Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi, Türk Đdareciler Derneği, Ankara, 1978 Tekeli, Đlhan, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, Turhan Kitabevi, Ankara, 1982 Tekeli, Đlhan, Đlkin, Selim, Bahçelievler'in Öyküsü: Bir Batı Kurumunun Yeniden Yorumlanması, Batıkent Konut Üretimi Yapı Koop. Birliği, Ankara, 1984
Tekeli, Đlhan, “Kentsel Topraklarda Mülkiyet Kurumunun Varlığının Toplumsal Sonuçları ve Yeniden Düzenleme Olanakları Üzerine” Kent Kooperatifçiliği Altıncı Teknik Semineri, Sarıgerme, 1991, Türkkent Yay., No:4, Ankara, 1991. Tekeli, Đlhan, “Mülkiyet Kurumu Kamu Yararı Kavramı ve Đmar Planları Üzerine”, Kent Planlaması Konuşmaları, TMMOB Mimarlar Odası Yay., Ank, 1991. Tekeli, Đlhan, “Türkiye’de 1923–50 Dönemi Mimarlığın Toplumsal Siyasal Bağlamı,” Bir Başkentin Oluşumu, TMMOB, Ankara, 1994, ss. 19-22. Tekeli, Đlhan, Türkiye'de Yaşamda ve Yazında Konut Sorununun Gelişimi, TOKĐ, Ankara, 1996. Temel, Adil, “Büyüme, Ekonomik Yapı Değişmeleri”, Bilanço 1923–1998, Ekonomi, Toplum, Çevre, Tarih Vakfı Yay. Đstanbul, 1999, ss. 73-89.
283
Théret, Bruno, “Collective Means of Consumption, Capital Accumulation and Urban Question,” IJURR, S. 6, 1982, ss. 346-371. Thrall, M, Land Use and Urban Form, Methuen, New York and London, 1987. TMMOB, Gelişme Stratejileri Workshop, TMMOB, Ankara, 1996. TMMOB, Ankara Sempozyumu, TMMOB Yay., Ankara, 1997. TMMOB, Makine Mühendisleri Odası, Ankara Gerçeği, MMO, Ankara, 1999. TMMOB, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara Söyleşileri, Mimarlar Odası Yay., Ankara, 1993. TMMOB, Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 1923’ten 2025’e Başkent, Mimarlar Odası Yay., Ankara, 1999. TMMOB Şehir Plancıları Odası, Ankara Şubesi, Ankara Üst Ölçek Plan Sorunsalı Teknik Toplantı 5 Haziran 2002, ŞPO Yay., Ankara, 2003. TMMOB Şehir Plancıları Odası, Ankara Şubesi, Web Sayfası, http://www. ankara.spo.org.tr Tokunaga, S, Landownership and Residential Land Use in Urban Economies, Springer-Verlag, Tokyo, 1996. Toplu Konut Đdaresi, Web Sayfası, http://www.toki.gov.tr Toprak, Zafer, Milli Đktisat Milli Burjuvazi, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum (1908-1950), Tarih Vakfı, Yurt Yay., Đstanbul, 1995. Tuncer, Orhan, Cezmi, Ankara Evleri, ATO, Ankara, 2002. Türel, Ali, Konut Üreticileri, Mülk Konut, Kiralık Konut, TOKĐ, Ankara, 1996. TÜRKKONUT, Web Sayfası, http://www.turkkonut.com.tr Ural, Somer, “Türkiye’nin Sosyal Ekonomisi ve Mimarlık 1923–1960,” Mimarlık, S. 1-2, Ocak-Şubat 1974, ss. 5-51. Ural, Somer, Platinel, Pekin, “‘Kent Toprakları Sorunu’ Komisyon Raporu Eleştirisi”, Mimarlık, 76/4, 1976, ss. 18-22. Urry, J., Gregory, D., (Der.) , Social Relations and Spatial Structures, Macmillan, Londra, 1985. Velidedeoğlu, Hıfzı, Veldet, Devirden Devire I, Bilgi Yay., Đstanbul, 1974.
284
Yavuz, Fehmi, Ankara’nın Đmarı ve Şehirciliğimiz, Ank. Ünv. Siy. Bil. Fak. Yay., Ankara, 1952. Yavuz, Fehmi, Kentsel Topraklar, Ank. Ünv. Siy. Bil. Fak. Yay., Ankara, 1980. Yavuz, Yıldırım, “1923–28 Ankara’sında Konut Sorunu ve Konut Gelişmesi,” Tarih Đçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Ankara, 1984, ss. 233-252. Yavuz, Yıldırım, “Ankara’da Cumhuriyet Dönemi Mimarisi”, Ankara Konuşmaları, TMMOB Mimarlar Odası, Ank., 1992, ss. 96-107. Yeldan, Erinç, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, Đletişim Yay., Đstanbul, 2004. Yenimahalle Belediyesi, Faaliyet Raporları Yenimahalle Belediyesi, http://www.yenimahalle.bel.tr Yerasimos, Stefanos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, Kitap 3, Belge Yay., Đstanbul, 1992. Zukin, Sharon, Loft Living, Baltimore, 1982.