39

KIRIM KÜLTÜR EVİ - · PDF fileSadece Kırım Tatarları değil Asya`dan, Kafkaslar`dan, Balkanlar`dan Türkiye`ye gelen ve şimdi ev sahibi konumundaki kardeşlerimiz Eskişehir’in,

  • Upload
    vanlien

  • View
    233

  • Download
    2

Embed Size (px)

Citation preview

KIRIM KÜLTÜR EVİHasan KIRIMER

EditörMurat Küçük

Görsel TasarımFatih TOKÖZ

TashihBilal AKAN

BaskıSistem Ofset, Ankara 1.Basım, Ocak 2010

ISBN978-605-378-168-4

Rus devleti içinde toprakları işgal edilen ve her türlü hayat şartları yok olan Kırım Türkleri, kimliklerini korumak için bütün çarlık tarihi boyunca mücadele etmiştir. Tarih boyunca dünyanın en büyük soykırımlarından biri Kırım Türkleri`ne yaşatılmıştır. 18 Mayıs 1944`te Kırım tarihinin en büyük soykırımı yaşanmıştır. Kırım Türkleri çok büyük acılar çekmiş, sürgüne gönderilmiş, birçoğu da göç sırasında hayatını kaybetmiştir. Kırım halkının Türkiye`ye göçü 1860`larda başlamıştır. Bugün 300 bini aşkın Kırım Türkü Kırım`da yaşamaktadır. Türk varlığını yaşatmak için oradaki varlıklarını sürdürebilmek için büyük bir mücadele vermekteler.

Sadece Kırım Tatarları değil Asya`dan, Kafkaslar`dan, Balkanlar`dan Türkiye`ye gelen ve şimdi ev sahibi konumundaki kardeşlerimiz Eskişehir’in, Türkiye’nin geleceğine, gelişimine büyük katkı sağlamaktadır. Kültürel doku, öylesine kökleşmiştir ki bugün Eskişehir Mutfağı denildiğinde ilk çiğbörek akla gelmektedir. Kırım Türkleri’nin en yoğun yaşadığı ilimizde ayyıldızlı bayrak ve bu ezanın altında hepimiz birlik, beraberlik, kardeşlik duyguları içinde mutlu ve mesut yaşıyoruz. Hepimiz aynı kaderi, aynı dini, aynı örf ve adetleri paylaşıyoruz. Bunun bilinci içerisinde kardeşçe yaşamaya devam edeceğiz. Bu şehirde, birlikte yaşama, örf ve adetlere saygılı olmanın örneklerini veriyor ve bu bilinci en iyi şekilde taşıyoruz. Son olarak ilimizde Kırım Kültür Evi oluşturulması, Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu’na fahri doktora ünvanı verilmesi, dostluk duygularının en son örneğidir.

Kırım Türkleri’nin Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, sadece Kırım Tatar halkı için değil, tüm dünya hak mücadelesi tarihinde önemli insandır. Kendi hayatıyla, sürgün edilen Kırım Tatar halkının hak ve özgürlüğünün kendisi için en önemli şey olduğunu ispatlayan bir liderdir. Sayın Kırımoğlu, 1959 yılında Rus dilinde orta öğretimini tamamlayıp Taşkent üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümüne girmek için müracaat etmişti. Ancak “Sovyetlere sadık olmayan bir milletin mensuplarını bu fakülteye almıyoruz” denilerek reddedilmişti. Bir fabrikaya işçi olarak girmişti. Aradan elli yıl geçti. Kendileri, bu yarım asır boyunca en büyük işçiliği sergiledi. Milli bilincin ve kimliğin yaşatılmasına yıllarını adadı. 1959’da üniversiteye alınmadı ama 2009’da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden fahri doktora unvanı aldı. Başlı başına bir milli mücadele öyküsü olan hayatıyla Eskişehir’deki Kırım Türkleri’nin gönlünü fetheden Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu’na Eskişehir’de uluslar arası ilişkiler alanında fahri doktora takdiminden büyük mutluluk duyuyorum. Tüm Eskişehirlilerin paylaştığı bu mutluluğu “Kırım Kültür Evi” adlı çalışmasıyla yansıtan Hasan Kırmer’e ve dernek yönetimine teşekkür ederim.

Mehmet KILIÇLAREskişehir Valisi

Sunuş Önsöz

Bolşevik ihtilali sonrası ailesiyle Türkiye’ye sığınan Kırım doğumlu bir anne ile, 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’ye gelen Kırım doğumlu bir babanın 1949 yılında Eskişehir’de kurduğu ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Kendimi bildiğim ilk yıllardan itibaren babamdan Kırım’ı, savaşı dinledim, çoğunu göremediğim tanıyamadığım yakınlarımı öğrendim.

Sürüldükleri yerde yaşamaya mahkum edilen akraba ve vatandaşlarıma adeta kendimi borçlu hissetmekteyim. Bu nedenle gençlik yıllarımdan itibaren her zaman Kırım’la ilgili dernek çalışmaları, yayın hazırlıkları ve farklı kültürel organizasyonlarının içinde bulunmaya çalıştım. Hepsi Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’nun prensiplerine uygun, yasal zeminlerde, kimseye zarar vermeyen faaliyetlerdi. Çevremdeki dostlarla birlikte Kırım’a, Kırım Tatarlarına az veya çok nasıl katkım olur düşüncesiyle hareket ettim. Altı kez Kırım’a gittim, Kırım’ı ve Ukrayna’yı tanımaya çalıştım. Gelişmekte olan tüm devletlerin yaşadığı sıkıntıları ve ilerleme çabalarını yakından gördüm.

Ben bölünmüş bir ailenin ferdiyim. Babam Rus Ordusunda, uzakdoğuda 2,5 yıl askerlik yaptıktan sonra günün şartlarına uyarak Alman Ordusuna geçmiş ve 4 yıla yakın da orada askerlik yapmıştır. Yenilen Alman ordusuyla birlikte Avrupa’ya geçen babam yedi ülkede görev yaptıktan sonra Amerika’nın İtalya da ki esir kampında kalmış, buradan kurtulunca Türkiye’ye gelmiştir. Kırım’dan çıkarken arkada bıraktığı yakınları 18 Mayıs 1944 sürgününde Ural’a gönderilmiş. Babaannem ve bir yeğenim Ural’da vefat etmiş. Büyük Amcam ve diğer yeğenlerim ancak 1960 tan sonra Krasnadar’a gelmiş. Üç yakınım orada vefat etmiş. Bir kuzenim hala Azak denizinin doğusunda yaşıyor. Büyük amcamın çocuklarından ancak bir tanesi 1990 da Kırım’a dönebilmiş. Bir kuzenim ve amcamın Kırım da yaşayan oğlundan olan torunları ve onların çocukları St. Petersburg’ta yaşıyorlar. Bir torun Rusya da Kuzey Buz Denizine yakın olan Perm şehrinde yaşıyor. Küçük amcam Ural’dan Özbekistan’a sürülmüş. Stalin’in ölümünden sonra hapisten çıkan amcam yaşadığı olumsuz koşullardan dolayı rahatsızmış, Özbekistan da vefat emiş. Çocukları ve torunları hala orada yaşıyorlar.

Türkiye’de, Rusya’da üç ayrı yerde, Özbekistan’da, Ukrayna ve Kırım’da üç ayrı yerde yaşayan bu insanların birbirlerini tanıma şansı olmadığını siz değerli okurlar fark etmişsinizdir. Onca çabama rağmen benimde hala tanıyamadığım yakınlarım mevcut. Günümüzde soykırım kelimesini kullanan kişilerin bu yöne de eğilmelerini isterim. Bütün bu maddi ve manevi yaşam zorluklarını, parçalanmış aileleri düşündüğümüzde Kırım davası için uğraşan , taş üstüne taş koymaya çalışan, meşru mücadeleye inanmış hemşerilerimizi alkışlamaktan başka bir şey yapılamaz herhalde. Ancak, emek, zaman ve para harcayarak, Kırım ruhunu ayakta tutmaya uğraşan bu kişilerin takdir görmeleri, onurlandırılmaları diğer hemşerilerimize de örnek olacaktır. Bu çalışmaya ve dernek etkinliklerimize desteklerini esirgemeyen Sayın Valim Mehmet Kılıçlar’a şükranlarımı sunarım. Hasan KIRIMER

İÇİNDEKİLER

59

25364561

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU

Fahri Doktora Töreni ve Uluslararası Tatar Türkçesi Bilgi Şöleni

Kırım Kültür Evi

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’nunZiyaretleri

Kırım Tatar Milli Kurtuluş Hareketinin Kısa Tarihi

Kırım Önderlerinin Kısa Hayat Hikayeleri

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU

10 Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU 11Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU

M.Abdulcemil Kırımoğlu

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu (Cemilev), 13 Kasım 1943 tarihinde Kırım’da Bozköy’de doğdu. Ailesi ile birlikte henüz altı aylık bir bebekken 18 Mayıs 1944’te bütün Kırım Tatar’ları gibi Kırım’dan sürgün edildi.

1961 yılında arkadaşlarıyla birlikte “Kırım Tatar Milli Gençlik Teşkilatı’nı kurdu. Bu yıldan itibaren Kırım Tatarlarının vatanlarına dönüşü için yaptığı insan hakları mücadelesi nedeniyle 7 defa mahkûm edildi, toplam 15 yılını hapishane ve çalışma kamplarında geçirdi. 1974 yılındaki üçüncü mahkûmiyetinde 1 yıl müddetle Sibirya’da ağır şartlı çalışma kampında sürgün cezasına çarptırıldı. Cezasının bitimine üç gün kala hakkında yeni bir dava açıldı. Bunun üzerine açlık grevine başladı. Açlık grevi 303 gün sürdü. Kırımoğlu’nun adı ve Kırım Tatarlarının meselesi Türk ve Dünya kamuoyuna duyuruldu. 1986’da Reykjavik şehrinde yapılan ilk Gorbaçov-Reagan zirvesinden sonra aralarında Kırımoğlu’nun da bulunduğu hapisteki dünyaca ünlü 5 insan hakları savunucusu şartlı olarak serbest bırakıldı.

Arkadaşlarıyla birlikte 1987 yılının Temmuz ayında Moskova’daki Kızıl Meydan’da Sovyet tarihinde benzeri hiç görülmemiş Kırım Tatar gösterilerini organize etti. Bu gösteriler, gerek Sovyetler Birliği’nde gerekse hür dünyada büyük yankı yarattı ve dikkatleri Kırım Tatar meselesine çevirdi. Kırım Tatar’larına vatanları Kırım’ın yolunu açtı. 1991 yılında Kırım Tatarlarını temsile yetkili en üst organ olan Kırım Tatar Milli Meclisinin başkanlığına seçildi. İnsan hakları ve demokrasi mücadelesinde daima barışçı yollara bağlı kalması sebebiyle 1998 yılında milletlerarası Nansen ödülüne layık görüldü. Kararlı ve dava yolunda hep aklıselimi ön plana çıkaran ama ihtiyaç duyulan noktada güç kullanmaktan kaçınmayacak kadar cesur ve kibar bir liderdir.1989 yılında Perestroyka’dan sonra Kırım ve Tatar toplumu için son derece faydalı birçok işin mimarı olmuştur. Bütün işlerin savaş meydanı ve miting alanlarında halledilemeyeceğini gören bu şahsiyet devlet yönetim kademelerinde görev almak gereğini duymuş, bu yönde de başarılı çalışmalar yapmıştır. Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Bölgesi’ndeki toplam nüfus 2.500.000 kişi olup bölgede yaşayan Tatar Türklerin nüfusu 300.000 kişidir. Bu da toplam nüfusun yüzde 12’si kadardır. Aşağıda açıklayacağımız gibi Türk Tatar toplumundan devlet kademelerinde görev yapan kişi sayısının diğer milletlere olan oranı nüfus oranımızın hayli üstündedir. Yarımada da ayrıca Ukrayna, Rus, Alman, Yahudi, Romen, Yunan ve Ermeni asıllı insanlar yaşamaktadır. Yerleşim, mal mülk edinme, iş kurma gibi hayat standardını yükseltme girişimlerinde insanımıza en büyük direnç Rus kökenli kişilerden gelmektedir. Yıkılmış eski cami, kilise, sinagog ve benzeri yerlerin ilgili toplumlara iadesi kararı alınmışken Rusların problem çıkardığı bilinmektedir. Kırımoğlu çıkan taşlı, sopalı, ablukalı arbede de soğukkanlı ve akılcı davranışlarla, kendi arabasının büyük hasar görmesine karşılık, toplumun selametle badireyi atlatmasını sağlamıştır. Çalışmaları sonunda devletin yönetim kademelerinde aşağıda sıralanan kadrolara bir Tatar insanının atanmasını sağlamıştır:

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU

12 Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU

Bir Başbakan Yardımcısı•Dört Bakan•Farklı bakanlıklarda dört bakan yardımcısı•İki Vali•16 Vali Yardımcısı•

Bu mevkilerin toplum için güvence, iş ve öncelik kaynağı olduğunu herkes takdir edebilir. Yarımadanın 2,5 milyonluk nüfusuna karşı yılda 6 milyon turist ağırlanmaktadır. Ukrayna ve Rusya’nın elit tabakasının tatil mekânı olan Kırım sahillerini yılda 60.000 Türk vatandaşı da ziyaret etmektedir. Kırım Tatarlarının çeşitli öncelikleri arasında okul ihtiyacı başta gelmektedir. 14 adet ilköğretim okulu Tatar toplumunun okul ihtiyacının yüzde 10’unu karşılamaktadır. Camii ve ibadethanelerin yeterli sayıda olmaması, Türkiye’den gönderilen din adamlarının sayısının az oluşu bu alanda boşluklar yaratmaktadır. İki dönem Ukrayna milletvekilliğine de seçilen Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu evli ve üç çocuk babasıdır. Bahçesaray’da yaşamaktadır. FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ VE

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

14 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

15FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tatar Türkçesi konuşan ülkelerin dil uzmanlarını Eskişehir’de toplayarak 12-14 Ekim tarihleri arasında “Uluslararası Tatar Türkçesi Bilgi Şöleni” adı altında bilimsel bir kongre düzenlemiştir. Yerli ve yabancı pek çok uzmanın birlikte çalıştığı, bilgi alışverişinin yapıldığı şölende Tatar Türkçesi çeşitli yönlerden incelenmiştir.

“Uluslararası Tatar Türkçesi Bilgi Şöleni” onursal başkanlar Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazıl TEKİN ile Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN’ın himayelerinde Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdoğan BOZ başkanlığındaki öğretim üyelerince düzenlenmiştir. Çalışmalarda Tatar sözlükleri, Tatar dilinin çeşitli ağızlarda kullanımı, Tatar edebiyatı, Tatar dilinin Osmanlıca, Türkiye Türkçesi, Rusça ve Memlük Kıpçak dilleri ile ilişkileri gibi konular ile Tatar Türkçesinin korunması mücadelesi, geniş şekilde işlenmiştir. Osmangazi Üniversitesi Senatosu 26 Ağustos tarihinde yaptığı toplantı sonucunda 22 sayılı bir karar almıştır. Bu karara göre, Tatar Türkçesi konuşan ülke ve toplumların başında gelen, Kırım Tatarlarının Milli Meclis Başkanı Sn. Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU uluslararası ilişkiler ve evrensel insan hakları bildirgesine uyum gösterdiği için, Fahri Doktor’a unvanı ile taltif edilecektir. İnsanların yaşadıkları toplumları için, vatanları için yaptıkları çalışmaların bilinmesi, hatırlanması sonucu gördükleri takdir ile onore edilmeleri hem kendileri hem de kendi halkı için çok güzel bir duygudur. Bu güzel kararın duyurulması, Fahri Doktor’a verilerek onore edilen Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Sn. Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’na cübbe giydirilmesi töreni için en uygun yer olarak da, düzenlenmiş “Uluslararası Tatar Türkçesi Bilgi Şöleni” ortamı seçilmiştir. Böylece bir Türkiye üniversitesi tarafından öngörülen unvan, Uluslararası katılımcıların da alkışlarıyla dünyaya duyurulmuştur.

Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erdoğan BOZ’un Konuşmasından Kesitler:

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ve Türk Dil Kurumu işbirliği ile düzenlenen Tatar Türkçesi Bilgi Şölenine hoş geldiniz.

Kıpçak Türkçesinin önemli bir kolu olan Tatar Türkçesi geçirdiği uzun tarihi sürecinde geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Bugün başta Tataristan, Kırım ve Sibirya olmak üzere Türk dünyasının hemen hemen her tarafında Tatar Türkçesini ve Tatar Türkçesinin izlerini görmek mümkündür. Tatar Türklerinin göç yoluyla yerleştiği ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye’de başta ilimiz Eskişehir olmak üzere birçok ilde yaşayan Tatar Türkleri kendi lehçelerini konuşmaya ve kültürlerini yaşatmaya büyük önem vermektedir. Bilgi şölenimizin amacı işte bu uzun geçmişe ve geniş coğrafyaya sahip olan Tatar Türkçesinin bütün yönleriyle araştırılıp ortaya konulması, sorunlarının çözülmesi ve böylece tarihe kalıcı bir miras bırakmak olacaktır. Bilgi şölenimize yurtdışından 12, yurt

FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ VEULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

içinden 23 olmak üzere toplam 35 bilim insanı katılmaktadır. İki gün sürecek olan bilgi şölenimizde iki ayrı salonda toplam 10 oturum yapılacaktır.

Oturumumuzda sunulacak bilgi başlıklarına gelince;

Tatar Türkçesinin adlandırma sorunu, •Tatar Türkçesinin tarihi seyri,•Tatar Türkçesinin coğrafyası,•Tatar Türkçesinin Türk dil dereceleri içindeki yeri, tasnifi,•Tatar Türkçesinin lehçe ve ağızları,•Tatar Türkçesinin çağdaş görünümü ve sorunları,•Tatar Türkçesinin sözlükleri,•Tatar Türkçesinin geleceği,•Dünyada Tatar Türkçesi üzerine yapılan çalışmalar,•Türkiye’deki yerel Tatar ağızları,•Tatar edebiyatı, gibi konular işlenecektir.•

Açılışa katılan bütün konuklara teşekkür ederiz.

Prof. Dr. Erdoğan BOZ konuşmasını yaparken.

16 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

17FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN’ın Konuşmasından Kesitler.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ile işbirliği içerisinde düzenlemiş olduğumuz Uluslararası Tatar Türkçesi bilgi şölenine hoş geldiniz.

Türk dilinin öz güzelliğinin ortaya çıkarılması ve yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirilmesi amacıyla yüce Atatürk’ün talimatıyla kurulan Türk Dil Kurumu, kuruluş yasasının kendisine vermiş olduğu görevlerle, Türk dilinin araştırılması, yazım ve dilbilgisi kurallarının belirlenmesi, söz varlığının ortaya konulması, dilimize yabancı dillerden giren sözlere ve terimlere karşılık bulunması, bu yollarla Türkçenin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi, özelleştirilmesi çalışmalarını yürütmektedir.

Kurumumuzun son yıllarda gerçekleştirdiği çalışmalarla Türkçenin bütün başvuru kaynaklarını sanal ortama aktarmakta, ağ ortamında Türk dili ile ilgili zengin bir sanal kitaplık oluşturmaktadır. Sanal ortamda kullanıma açtığımız güncel Türkçe Sözlük, büyük Türkçe sözlük, sesli Türkçe sözlük, Atasözleri ve Deyimler sözlüğü, kişi adları sözlüğü ağ ortamında bulunan sözlüklerimizden yalnızca bir kaçıdır. Bütün bilim, sanat ve spor dallarının terim sözlüklerini de hazırlayan kurumumuz sanal ortamdaki terim varlığı da 170,000’i aşmıştır. Türk Dil Kurumu’nun yürüttüğü bu çalışmalarla hazırlamış olduğu büyük Türkçe sözlük 572,000 adet söz varlığıyla şu anda sanal ortamda kullanımdadır. Evet, bugün Türkçemizin 572.000’den oluşan söz varlığı Büyük Türkçe Sözlük adıyla önümüzdeki yıl yayımlanacak. Türkçenin güçlü varlığı somut bir şekilde gözler önüne serilecektir.

Değerli konuklar, çalışmalarımız ana başlıklarıyla değindiklerimle sınırlı değil. Türk Dil Kurumu olarak Ankara’daki etkinliklerimizin yanı sıra ülkemizin hemen her bölgesinde, her şehrinde hatta kimi zaman ilçelerinde Türk dili ile ilgili etkinlikler düzenlemekte, bilimsel kurultaylar, çalıştaylarla birlikte söyleşiler, konferanslar gerçekleştirmekteyiz. Özellikle son yıllarda üniversitelerimizle birlikte Türk dilinin çeşitli konularında, çeşitli dönemlerine yönelik düzenlediğimiz ulusal ve uluslararası toplantılarla bilimsel etkinlikleri yurt sathına yaymaktayız. Yalnızca son bir yılda üniversitelerimiz ile işbirliği içerisinde düzenlemiş olduğumuz etkinliklerimizle bu düşünceyi önemli ölçüde gerçekleştirdik. Ardahan Üniversitesi ile Kafkaslarda Türk Dili ve Kültürünün etkileri, Nevşehir Üniversitesi ile Karamanlı Türkçesi ve Beritan lehçesi ile Türkçe metinler, Kafkas Üniversitesi ile uluslararası Türkiye Türkçesi ağız araştırmaları çalıştayı, Kırıkkale Üniversitesi ile kitle iletişim araçlarında Türkçenin kullanımı bilgi şöleni düzenlediğimiz geniş katılımlı çoğu uluslararası etkinliklerimizdir.

Bu etkinliklerimizin yanı sıra aynı dönemde üniversitemizde söyleşi, konferans, açık oturum ve gençlik kurultaylarını da gerçekleştirmiş bulunmaktayız. Sayısı 70’i aşan konferanslarımızla Tekirdağ’dan Kars’ın Digor ilçesine, Artvin’den Adıyaman’a

kadar pek çok şehrimizde ve ilçemizde öğrencilerimizle, öğretmenlerimizle bir araya geldik.

Değerli konuklar, geçen yıl Kaşgarlı Mahmud’un 1000. doğum yıl dönümü dolayısıyla Çin’in başkenti Pekin’de Merkezi Milliyetler Üniversitesi ile işbirliği içerisinde uluslararası bir büyük toplantı düzenlemiş, bu kapsamda ünlü dil bilginimiz Kaşgarlı Mahmud, Uygur Özerk bölgesinin Kaşgar şehrine bağlı Opal köyündeki mezarı başında anılmıştır.

Değerli konuklar, Türk diliyle ilgili çeşitli konulardaki etkinliklerimizi geniş katılımlı ve konuyla bağlantılı bölgelerde gerçekleştirilme düşüncesinin somut bir göstergesi olarak bugün Eskişehir ilimizde Tatar Türkçesinin araştırmalarını konu eden uluslararası toplantıyla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Değerli dinleyenler Türk Dil Kurumu olarak Tatar Türkçesi araştırmaları bilgi şölenini düzenlememizin birkaç nedeni var. Kurucumuz yüce Atatürk Türk Dil Kurumunu kurarken çalışmalarının yalnızca Türkiye Türkçesiyle sınırlı kalmamasını, bu çalışmaların kardeş Türk topluluklarının da dillerinin incelenmesi, söz varlıklarının araştırılması, dil bilimsel

karşılaştırmaları yapılmasını istemiştir. Türk Dil Kurumu, kuruluşundan bu yana, Türkiye Türkçesi üzerine yapılan araştırma ve çalışmaların yanı sıra kardeş Türk yazı dilleri ve lehçeleri üzerine araştırmalar yapmakta, toplantılar düzenlemekte, çalışmalar yürütmekte ve eserler yayınlamaktadır. Türk dünyasında ortak bir iletişim dilinin

Prof. Dr. Şükrü Haluk AKALIN konuşmasını yaparken.

18 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

19FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

kurulması her şeyden önce Türk yazı dillerinin, lehçelerinin bütün zenginliğinin araştırılması, söz varlıklarının ortaya konulması gerekmektedir. Ortak iletişim dili Türk lehçelerinin ortak söz varlığı üzerine yükselecektir, İşte bu amaçla hazırlamış olduğumuz Türk lehçeleri sözlüğünde 9 Türk lehçesinin yazı dili, söz varlığı sanal ortamda kullanıma sunulmaktadır. Köklerimize indikçe adeta söz varlığımıza ulaşacağız. Bu nedenle her Türk yazı dilinin söz varlığı bizim en kutsal hazinemizdir. Türk dili araştırmalarının karanlıkta kalan konuları da Türk yazı dillerinin ve lehçelerinin araştırılmasından geçmektedir. Yaklaşık 12 milyon km2 ‘lik bir alanda 20 Türk yazı dili 220 milyona ulaşan bir nüfus tarafından konuşulmaktadır. İşte bu amaçla Türk yazı dillerinin ve lehçelerinin üzerine bilimsel araştırmalar yürütmekte, yayınlar yapmakta ve etkinlikler düzenlemekteyiz. Türk Dil Kurumu olarak da yazı dillerinin adlandırılmasın da esin kaynağımız günümüzden 1001 yıl önce doğan ve ilk sözlüğümüz ve ilk dilbilgisi kitabımız Divanı Lügatı-t Türk’ü yazan Kaşgarlı Mahmud’dur. Dönemimizin Hakaniye, Uygur, Oğuz, Kıpçak, Tatar, Kırgız, Yağma, Çiğil, Argu gibi lehçelerini inceleyen, söz varlığını ortaya koyan Kaşgarlı Mahmud bütün bu yazı dillerinin ve lehçelerinin sözlüğünü bir araya getirdiği kitabının adına Divanı Lügatı-t Türk, Türk lehçeleri sözlüğü demiştir. Günümüzden 1001 yıl önce doğan Kaşgarlı Mahmud, Karahanlı, Uygur, Oğuz, Kıpçak, Tatar, Kırgız gibi halkları Türk adı altında toplamıştır.

Değerli konuklar, bu toplantıyı Eskişehir’de düzenlememizin önemli bir nedeni daha var. Bilindiği gibi Eskişehir ilimiz ve çevresinde çoğunlukla Romanya’dan göç etmiş ve yine çoğunlukla Kırım kökenli önemli bir nüfus yaşamaktadır. Kazan ve çevresinden gelerek yine Eskişehir’de veya ilçelerinde yerleşenlerle birlikte bu yörede adeta küçük bir Kırım, küçük bir Dobruca oluşmuştur. Dilleriyle, sözlü edebiyat ürünleriyle, gelenekleriyle, yaşayışlarıyla ülkemizin ve Türk dünyasının kültürel zenginliğini oluşturan soydaşlarımızla bir arada olmaktır.

Kırımdan, Tataristan’dan ve Romanya’dan meslektaşlarımızla birlikte Tatar Türkçesi üzerine bilimsel bir toplantı gerçekleştirmek istedik. İstedik ki Türk yazı dilleri içerisinde özel bir yeri bulunan Tatar Türkçesi’nin ses bilgisi, biçim bilgisi özellikleriyle, söz varlığıyla, sözlükleriyle, edebi eserleriyle, tarihiyle, bugünüyle ve geleceği ile ele alalım. Tatar Türkçesini çeşitli boyutlarıyla inceleyelim. Bugüne kadar bilimsel ölçütlerle ve bütün yönleriyle konuşulmamış adlandırma sorununu tartışalım istedik. Kazan, Kırım, Dobruca Türk lehçelerini, ses bilgisi, biçim bilgisi, söz dizimi, söz varlığı özellikleriyle ele alalım, sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerini değerlendirelim istedik. İşte bu düşüncelerle toplantımızı gerçekleştirmek üzere konunun uzmanlarına açık çağrıda bulunduk. Bu çağrımıza olumlu yanıt vererek sunacakları bildirilerle toplantımızın gerçekleşmesini sağlayan meslektaşlarımıza teşekkürlerimi sunarım.

Günümüzden 77 yıl önce 12 Temmuz 1932 günü Yüce Atatürk’ün talimatıyla Türk

Dili Tetkik Cemiyeti bugün ki adıyla Türk Dil Kurumu kurulmuş Türk dili üzerine yapılacak çalışmaları belirlemek, tartışmak amacıyla yine Atatürk’ün talimatıyla 26 Eylül 1932 günü İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda 1.Türk Dili Kurultayı’nın toplanmasına karar verilmişti. Bu kurultay pek çok özelliğiyle Türk dili tarihinde ilklerin kurultayı olmuştur. İlk kez doğrudan doğruya Türk dilini konu alan bir kurultay olması, 30’a yakın bildirinin sunulduğu, dil bilimcilerin, öğretmenlerin yanı sıra şairlerin, yazarların, gazetecilerin katıldığı, Türk radyoculuk tarihinde ilk naklen yayınlardan birinin gerçekleştirildiği kurultaydır, 1932 1. Türk Dili Kurultayı. Türk dili tarihinde radyodan naklen yayınlanan tek, ilk ve son kurultaydır. Abdülhamit TARHAN, Hüseyin Rahmi GÜRPINAR, Ali Canip YÖNTEM, Peyami SAFA gibi dönemin tanınmış yazarlarının, şairlerinin katıldığı, konuşmaların yapıldığı, şiirlerin okunduğu ilk ve tek kurultayımızdır. Açılış ve kapanış konuşması yapmayan Atatürk’ün 9 gün süren oturumları başından sonuna kadar izleyip, bildirileri dinlediği, oturum aralarında katılımcılarla sohbet ettiği bir etkinliktir 1. Türk dili kurultayı. İşte bu kurultayın hazırlık çalışmaları sırasında Atatürk Türkçeyi en saf, en sade, en katıksız, konuşanlar köylüler, Yörükler ve Türkmenlerdir diyerek kurultaya onların da getirilmesini istemiştir. Bu haber üzerine Adana’dan 3, Kütahya’dan 4 kişi İstanbul’daki kurultaya katılmak üzere yola çıkmıştır. Ancak onlar daha İstanbul’a gelmeden Eskişehir’in Arapören (Doğançayır) köyünden Numan Nuri efendi yıllardır topladığı dil malzemesinin yer aldığı defterleri yanına alarak İstanbul’a varmıştır. Kurultay ile ilgili haberlerin yayımlandığı günlerde Numan Nuri Efendi ile ilgili haberler de gazetelerde yayımlanmaya başlamıştır. Eskişehir’in Seyitgazi ilçesine bağlı Arapören köyünde öğretmenlik yapan Numan Efendi Anadolu’da yıllarca süren öğretmenliği sırasında Türkçe sözleri-Atasözlerini derlemiş, Türkçenin tarihsel kaynakları üzerine araştırma yapmıştır. Kendisiyle ilgili olarak verdiği bilgilere göre Numan Efendi Romanya’nın Köstence şehrine 4-5 saat uzaklıkta bulunan İster köyünde, 1875 yılında doğmuştur. Aslen Çağatay Türklerinden olduğunu söyleyen Numan Efendi soyunun Mangıt kabilesinden geldiğini söylemektedir. Köstence’den İstanbul’a gelmiş, Medresede okumuş, Bozuyük’te öğretmenliğe başlamış, uzun süren öğretmenlik hayatından sonrada Eskişehir’e yerleşmiştir. Bazı gazetelerde kendisi ile ilgili haberlerde Tatar olarak adlandırılması üzerine şunları söylüyor; ben Tatar değilim Türk’üm. Esasen ortada Tatar diye bir şey yoktur. Tatar kelimesi Çarlık Rusya’sı zamanında Türk vahdetini bozmak için Ruslar tarafından icat edilmiştir. Hatta Ruslar Tahkir makamında Türklere Tartarin derlerdi. 32 yıllık öğretmenliği sırasında yazı dilinde bulunmayan 15.000 sözcük topladığını belirten Numan Efendi bu çabasının zaman zaman küçümsendiğini de anlatıyor. Bu çalışmalara milli mücadele yıllarına kadar devam ettiğini, bu çalışmalarının bazı arkadaşları tarafından küçümsendiğini söylüyor. Ama diyor ki, bu gafiller Türk’ün bir gün uyanacağını, kendi büyülü tarihini, kendi zengin dilini duymak, bilmek, ezberlemek isteyeceğini anlamıyorlar, anlamak da istemiyorlar. Divanı Lügat-it Türk gibi diğer bazı kaynaklardan da yararlanarak milli mücadele yıllarına kadar 15.000 kelime topladığını ama bu sırada yaşanan felaket

20 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

21FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

sonucunda kütüphanesiyle birlikte bu topladığı malzemenin Yunanlılar tarafından yakıldığını bildiriyor. Daha sonra tekrar bu işe giriştiğini 15.000 kelimelik yeni bir sözlük hazırladığını ama bunun da çalındığını belirtiyor. O tarihten bugüne kadar da 30.000 kelimelik bir sözlük oluşturduğunu anlatıyor Numan Efendi. Ruşen Eşref ÜNAYDIN, Numan Efendi’yi ve çalışmasını Atatürk’e anlatıp, defterini gösterir. Atatürk ilgi duyar, defteri gözden geçirir. Ve Numan Efendi’yi çağırtır, onunla görüşür. Atatürk Çağatay Lugatı’nın eksiklerini gidermek, doğru söyleyişlerini yeni yazım kurallarına göre belirleyip yayımlamak işini Numan Efendi’ye verir. Türkiyat Enstitüsü’nden Abdülkadir İNAN, kendisini ve iş mektebinden Vecdi beyi kendisine yardımcı olarak görevlendirir. Ruşen Eşref ÜNAYDIN bunca gün, bunca insan görmüş, yaşlı başlı Numan Efendinin Atatürk’ün huzurunda bir çocuk kadar utangaç olduğunu, birbirine kenetlenmiş ve birbirini ovuşturan ellerine alnından iri iri ter damladığını yazar. Odadan çıktıktan sonra Ruşen Eşref ÜNAYDIN’a Numan Efendi şunu söyler; ağzım dilim tutuldu, ben kim, Gazi kim, bize bu çoktur, biz o Süleyman’ın karşısında karınca bile değiliz yahu. Gazetelerde Numan Efendi ile ilgili haberler yayımlanmaktadır. Bir kaç gazeteci kendisi ile söyleşi yapar, bunlar arasında ünlü tiyatro yazarı Cevat Fehmi BAŞKURT da bulunmaktadır. İşte Eskişehir’deki köyünden Türkçe aşkıyla İstanbul’a gelip 1. Türk dil kurultayına katılan Numan Efendi gibi yaklaşık 3.000 kişi Atatürk’ün Türkçenin geliştirilmesi, zenginleştirilmesi ve özdeşleştirilmesi uğruna başlattığı dil devriminin gönül erleri oldular. Bu coşku, bu heyecan ile Türkçe bugünlere ulaştı. Peki, Numan Efendi’ye ne oldu sonra, Numan Efendi ne yaptı? Türk Dil Kurumu’nda çalıştı mı? Bunun öyküsünü önümüzdeki aylarda Türk Dil Kurumu Dergisinde yayımlanacak yazıda anlatacağım. Bunlara rağmen Numan Efendi’nin akıbeti bilinmiyor. Yakınlarından hayatta kalan kimse var mı, araştırıyoruz. Onun Türkçe uğrundaki hayatı gençlerimize örnek olacaktır.

Değerli konuklar, işte günümüzden 77 yıl önce Atatürk’ün önderliğinde başlayan Türk Dili hareketi böyle ilginç öykülerde işleniyor. Onlar sayesinde Türkçe bugünlere ulaştı. Hepsini rahmetle, saygıyla, minnetle anıyorum. Bu gün de dilimize emek veren, dilimizi bilimsel yollardan araştıran meslektaşlarımızla birlikte bu etkinliklerde buluştuk. Tataristan’dan, Kırım’dan, Dobruca’dan katılan değerli dostlarımı, ülkemizin çeşitli üniversitelerinde Türk Dili üzerine çalışan genç aksakal meslektaşlarımı, toplantılarımızı onurlandıran Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU Ağa’yı saygı ile selamlıyorum. Bizleri buluşturan, toplantımıza ev sahipliği yapan Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Rektörlüğüne, Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne teşekkürlerimi sunuyorum. Toplantımıza emeği geçen herkese minnettarım. Toplantımızın başarılı geçmesini diliyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.Fazıl TEKİN’in konuşmasından Kesitler.

Bugün dolu dolu bir gün yaşıyoruz. Üniversitemiz için gerçekten tarihsel önemi olan bir günde bulunuyoruz. Bugün iki güzel etkinlik bir arada, bunlardan bir tanesi Türk dünyasının çok değerli bir mücahidinin aramızda olması. Üniversite senatomuzun kendilerine tevdi edeceği fahri doktora ünvanı dolayısıyla bizi onurlandırdılar. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. Üniversitem adına saygılarımı sunuyorum. İkinci olay Türk Dil Kurumu’nun çok değerli başkanının desteklemesiyle üniversitemizde Türk dünyasının önemli bir lehçesi olan Tatar Türkçesinin bilimsel olarak ilk kez tartışıldığı bir ortamda birlikteyiz. Bu güzel ortamın oluşmasına katkısı olan değerli başkana ve çok değerli bilim insanlarına huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.

Değerli konuklar, her bir Eskişehirlinin kulağında çok hoş bir seda yaratan Tatar Türkçesini hepimiz duymuşuzdur. Benim kendi köyümün yarısını da Tatar’lar oluşturur. Biz, aşağı yukarı Tatarcayı anlar ve konuşuruz. Onların güzel kültürünü biliriz. Bu çalışkan insanları çok severiz. İşte bugün böyle değerli yurttaşlarımızın, ırkdaşlarımızın, kandaşlarımızın dil toplantısına Konak baylık (Ev sahipliği) etmekten dolayı gurur duyuyorum. Böyle bir toplantıyı düzenlemek elbette Eskişehir’e yakışırdı. Değerli başkanlarım, belediye başkanlarım, sayın valim ve bütün mülki idari erkân, her zaman için Eskişehir’in bu kültürel varlığını yaşatmanın gayreti içerisinde oldular.

II. Dünya Savaşı sonrası, güzelliklerle dolu olan anavatanlarını terk etmek zorunda bırakılan Kırım Tatar Türk’ü kardeşlerimizin bu değerli mücahidiyle toplantıda birlikte olmanın heyecanı ve gururunu yaşıyor, hepinize katılımlarınız için üniversitem adına saygılarımı, şükranlarımı arz ediyorum.

Prof. Dr. Fazıl TEKİN konuşmasını yaparken.

22 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

23FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar’ın Konuşmasından Kesitler

Eskişehir’de bugün sayın rektörümüzün bahsettiği gibi gerçekten müstesna bir gün yaşıyoruz. Eskişehir’de 100.000’in üzerinde Kırım Tatar Türk’ü mevcut ve bunlar Eskişehir için bir güzelliktir. Eskişehir kültürünün gelişmesinde, sanayinin gelişmesinde büyük katkıları olmuş insanlardır. O kadar ki Eskişehir deyince insanın aklına çibörek geliyor. Kırım Tatarlarının en ünlü yiyeceği çibörektir. Şimdi günümüzde yükselen değerler insan hakları, barış ve demokrasi, herkes bu konulardan bahsediyor. Ama geçmişi de unutmamamız gerekiyor diye düşünüyorum. 18 Mayıs 1944’de gece saat 03.00’te 200.000 insanın evinin kapısı çalındı ve 15 dakika içinde bulundukları yerlerin meydanlarına toplanmaları istendi. Bu insanlar 50 yıl sürecek hatta şu anda bile devam eden bir sürgüne böyle başladı. Bu gerçekten insanlık

tarihinin en acı, en ıstırap verici olaylarından biridir.

Sovyet yetkililerinin gözü o kadar dönmüş ki bu hükmü başarıyla uyguladıklarından dolayı kutlama yaparlarken Arabat isimli bir köyü unuttuklarını fark etmişler. Komutanlarının emriyle iki saat içinde bu köyü toplamışlar ve eski bir gemiye koyup deniz ortasında gemiyle birlikte batırmışlar. Geriye kalan birkaç balıkçı köyü de bir ay sonra haziran ayında Stalin’in askerleri tarafından katledilmiştir. Bunlar bizim Kırım Tatarlarının acı tarihi, aynı zamanda Sayın Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’un hayat hikâyesidir. Çünkü kendisi altı aylıkken sürgünle tanıştı. Bütün ömrü hapishanelerde, çalışma kamplarında, açlık grevleriyle ve milleti için, vatanı için mücadeleyle geçti. Ancak bunu yaparken çok önemli bir husus var, hiçbir

Eskişehir Valisi Mehmet KILIÇLAR konuşmasını yaparken.

zaman ne kendisi için ne de Kırım Tatarları için teröre ve şiddete başvurmadı. Bütün mücadelelerini yasal ve meşru zemin üzerinde yapmaya çalıştı. Bu bence çok önemli, bütün dünyada ülkesi için, milleti için, insanları için mücadele eden insanlar var. Ancak bir mücadeleyi bu şekilde insan haklarına saygılı, yasal zemin içinde yürütebilmek çoğu insanın harcı değil. Bunu günümüzde yaşadığımız acılardan biliyoruz. Bugün batı dünyasında soykırım denince insanların aklına Nazilerin Yahudilere yaptıkları geliyor. Peki bir gecede 200.000 insanın yurtlarından ayrılması, vatanlarından koparılması ve 50 yıl sürecek bir sürgüne gönderilmesi bir temizlik değil mi? Bu nüfusun üçte biri altı yıl içinde yok edildi. Bu bir soykırım değil mi? İnsan hakları savunucuları deyince akla Nelson MANDELA, Martin Luther KİNG, GANDİ gibi isimler geliyor. Bence günümüzde yaşayan en büyük insan hakları savunucusu, bu onurlu mücadeleyi gururlu ve şerefli bir şekilde yürüten Sayın Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’dur. 1959’da bundan tam 50 yıl önce kendisine Kırım Tatarlarından olduğu için, Sovyetlere sadık olmayan milletlere mensup olduğu için, üniversitelerin kapıları kapanmıştı. Bugün o kapıları Osmangazi Üniversitesi Rektörü ve üniversite yetkilileri açıyor. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Şölenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

24 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

25FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fazıl TEKİN tarafından Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’na Doktor Cübbesi giydirilirken

Doktora Diploması takdim edilirken

Günün anısına üniversitenin çini tabağı takdim edilirken.

Doktora Ünvanı alındıktan sonra tebrik kabulü.

26 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

27FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ ve

ULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’nun konuşmasından Kesitler

Bana Osmangazi Üniversitesi tarafından Fahri Doktora Ünvanı verilmesini layık gördüğünüz için size en içten teşekkürlerimi sunarım. 15.000 kadar öğrencisi, 1.000’e yakın öğretim elemanı ve 1.200’e yakın personeli olan büyük bir üniversiteden Fahri Doktor Ünvanı almak büyük şereftir. Bu benim için ayrı bir manası, değeri ve kıymeti olan bir olaydır. Bizim halkımız aslında eğitim meselesine çok değer veren insanlardır. İnsanlarımız sefalet içerisinde olabilirler. Kendilerine geçinmek için büyük zorlukla ekmek kazanabilirler, ama ilk önce kendi evlatlarını okutmaya çalışırlar. Bizim ailemizde aslında böyleydi. Bizim ana-babamız da gece gündüz büyük fedakârlıklarla çalışıp yedi evladının üniversite mezunu olmasını arzu ediyorlardı. Ve benden gayrı altı kardeşim de başardılar. Bana üniversite diploması kısmet olmadı. 1966 yılında beni antisovyet milliyetçi diye üniversiteden attılar. Benim bundan sonraki eğitimim üniversitelerde değil hapishanelerde ve çalışma kamplarında oldu.

Hayatta hep çok acı ve zor birçok gün yaşadım. Benim için en acı gün üniversiteden atıldığım gündü. Çünkü benim için ana-babamın yaptığı fedakârlıklar, çabalar boşa gitmiş gibiydi. Ben o kişilerin önünde kendimi suçlu gibi hissediyordum. Şimdi benim anam-babam hayatta olsalardı ve onların oğullarının nasıl bir Sovyet Enstitüsünün diplomasını değil de büyük bir Türkiye üniversitesinden fahri doktora aldığını görselerdi çok kıvanırlardı. Elbette ne kadar sevinebileceklerini tahmin edebilirsiniz. Osmangazi Üniversitesi senatosunun 22 Ağustos 2009 tarih ve 26 sayılı kararına göre Fahri Doktora Ünvanı bana, benim Kırım Tatar Milli davasına, milli mücadelesine çok yıllar içerisinde iştirak ettiğim ve en önemlisi bu mücadeleyi de kansız, sadece demokratik usullerle yürüttüğüm için verilmiştir.

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU konuşmasını yaparken.

İlk bakışta belki de milli mücadele ve ilim arasında böyle direkt bir bağlantı görülmüyor. Bazı insanlar haklı olarak belki derler ki ‘neden böyle bir mücadele için başarılı olsa bile bir mükâfat veya ödül verilmiyor da, ilmi alanda diploma veriliyor’. Ama değerli arkadaşlarım bildiğiniz gibi, her bir yerde olduğu gibi, milli mücadelede de ilimsiz, bilgisiz, maneviyatsız hiç bir şey olmuyor.

Bizim halkımızın Kırım yarımadasında yetiştirdiği en büyük insanlardan, aynı zamanda Türk Dünyasının en önemli isimlerinden biri İsmail Gaspıralı’dır. İsmail Gaspıralı öz halkının kurtuluş davasına başlarken ilk önce gelip de “Tamam arkadaşlar yetti bu zulüm, silahlanalım, savaş edelim ve toprağımızı kurtaralım” demedi. Çünkü biliyordu ki Rusya’nın yönetimi sayesinde cahiliyet içerisinde olan milletleri, milyonlarca insanı, millet savaşı için birleştirme bilinci imkânsızdı. İkinci planda belli dereceden birleştirse bile güç oranı Türklerin lehine olmayacaktı. Neticede derya derya kan dökülecek, binlerce insan ölecek ama sonuçta en önemli şey olan serbestlik yine gelmeyecekti. Tam tersine hayatta kalan insanların durumu da zor vaziyete gelecekti. Onun için İsmail Gaspıralı ilk önce kendi insanlarını eğitmeye, aydınlatmaya çalıştı. Rus baskısı altında olan Türk kavimlerinin kardeş olduğunu ve bir ailenin evlatları olduklarını anlatmaya başladı. Yüzlerce derslik hazırlattı. Zamana uygun olarak çok miktarda Usul-i Cedit Mektepleri açtı. İlk defa Rus İmparatorluğu içerisinde Türkler için “Tercüman” gazetesini yayımlamaya başladı. Kendi hayatını kaybettikten sonra davaya devam edecek yüzlerce aydın insanı hazırladı.

1989 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde Duke Üniversitesi tarafından Prof. Dr. Edgar Hoover’ün redaktörlüğünde bir kitap yayımlanmıştır. Kırım Tatarlarının Hayatta Kalma Mücadelesi isimli bir kitap. Burada birçok ilginç söz var. Ben bunları size tercüme ederek okumak istiyorum.

-Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu dünyaya gelmeden 100 yıl önce Kırım Tatarlarının en büyük lideri İsmail Gaspıralı idi. Onun yazdığına göre o zamanki problemler ile şimdiki problemler arasında büyük fark var. İsmail Gaspıralı’nın günlerinde esas mesele Rus yönetiminin sayesinde zor durumda kalan insanlar içerisinde olan Türkleri kültür bakımından hayatta tutma söz konusu idi. Ama şüphesiz ki Tatarlar için eğer İsmail Gaspıralı olmasaydı, bugün onların o kadar toplandığı, birleştirilerek kurtarıldığı milli hareket de olmazdı diye yazıyor.

-Gerçekten II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen Kırım Tatar Milli Hareketinin temelinde esas olarak İsmail Gaspıralı’nın insancıl ve hümanistlik prensipleri yer aldı. Bu prensiplerin birincisi zor kullanmamak idi. Bizim milli mücadelemizdeki iştirakçilere karşı ne kadar baskı, haksızlık, olsa bile karşılık olarak zor kullanılmadı. Çok zor durumda kalan insanlar, başka yere intikal eden insanlar oldu, protesto olarak kendi üstlerine benzin döküp yakanlar oldu ama başka bir kimsenin kanı dökülmedi. İkinci prensibimiz, milli davanın iştirakçilerinin davranışları yaşadığımız ülkenin kanunlarına, insan hakları konusunda uluslar arası

28 FAHRİ DOKTORA TAKDİM TÖRENİ veULUSLARARASI TATAR TÜRKÇESİ BİLGİ ŞÖLENİ

kaidelere uygun olmalıdır. Eğer ülke ve kanunlarla, uluslararası kaideler arasında fark olduğu takdirde, öncelikle uluslar arası kaidelere uymak ve güvenmek lazımdır. Bunun manası şu idi. Malum olduğu gibi Sovyet rejiminin anayasasında da insan hakları konusunda birçok husus vardı. Onlar da, söz özgürlüğü, nümayiş özgürlüğü, mitingler özgürlüğü gibi kelimelerdi. Ama bir şartla, “o özgürlükler sadece Sovyet rejimini kuvvetlendirmek için kullanılabilir” diye bir cümle vardı. Biz ise o şartların olmadığı 1948 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından kabul edilen “Evrensel İnsan Hakları” bildirisini, deklarasyonu nu tercih ettik. O deklarasyonun 19-20. maddelerini esas alıp bütün milletimize karşı yapılan haksızlıkları hem devlet içerisinde hem de dışarıya bildirmeye, hak ve hukuklarımızı savunmak için nümayişler, mitingler yapmaya başlamıştık. Elbette bunlar Sovyet rejiminin hoşuna gitmedi. Ve hareketlerimiz ne kadar demokratik olursa olsun yüzlerce insanımız hapishanelere, tımarhanelere kapatıldı. Mitinglere veya nümayişlere iştirak eden insanlarımız dövüldü, sakatlandı, bazıları hayatlarını bile kaybetti. Ama biz öz prensiplerimizden yılmadık, değiştirmeden uyguladık.

Bir üçüncü prensibimiz, dayanışma prensibidir. O prensibin manası da şöyledir: Biz kendi milli insan haklarımızı savunmakla beraber diğer toplumların milli, dini ve insan hakları zedelendiği zaman sessiz kalmamak. Onlara da imkânlarımız çerçevesinde yardım elimizi uzatmaktır. İşte bu prensiplerimiz sayesinde Kırım Tatar Milli Hareketi çok yüksek otorite kazandı, çok dostlar kazandı ve Sovyetler Birliğinde akademisyen Sakharov, Petrov Grigorenko gibi insanların rehberliğinde bütün Sovyetler birliği insan hakları mücadelesinin en önemli parçalarından biri oldu.

Bildiğiniz gibi Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra onun çeşitli parçalarında çok kan döküldü, milletler arası çatışmalar oldu. Kırım yarımadasında da böyle çatışmalar olması için fazlasıyla sebepler vardı. Ama şükürler olsun yine Kırım Tatar Milli Hareketinin prensipleri sayesinde o çatışmalar olmadı, büyük ölçüde kan dökülmedi ve inşallah ilerde de dökülmeyecektir.

1998 senesi Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın Mülteciler Yüksek Komiseri Cenevre’de ödülü Kırım Tatar Meclisine takdim ettiği zaman, o zamanki Birleşmiş Milletler genel sekreteri Kofi Annan bir mektup yazmıştı. O mektupta aşağıdaki sözler yer aldı: “Maalesef dünyada çok milli problemler var ve buna göre milli hareketlerde var, maalesef çatışmalar oluyor, çok sayıda insan hayatını kaybediyor. Ama sadece Kırım Tatar Milli Hareketi başlangıçtan bugüne kadar yani 50 yıllık süre içerisinde sadece demokratik usullerle yürütüldü. Hiç bir kimsenin kanını dökmedi ve belli neticelere ulaştı. Bu bakımdan Kırım Tatar Milli Hareketini, bütün dünya milli hareketlerine bir örnek olarak almalıdır.”

Bugün Eskişehir Osmangazi üniversitesi de bizim bu prensiplerimize önem verip bana Fahri Doktora Ünvanı vermesi bizim için çok manalıdır. Ben kendi adıma, halkım, milli mücadelemiz, milli hareketimiz adına büyük teşekkür ve şükranla kabul ediyorum. Sağolun.

KIRIM KÜLTÜR EVİ

30 KIRIM KÜLTÜR EVİ 31KIRIM KÜLTÜR EVİ

Kırım’daki kongre ve toplantılarımıza siyasilerimizin, bakanlarımızın katılımı sağlanarak Türkiyemizin Kırım Tatarlarına olan desteği gözler önüne serilmiştir. Odunpazarı Belediyesi, Odunpazarı semtinde yaklaşık 1.000m2 arsası olan eski bir Osmanlı evini derneğimize tahsis etmiştir. Evin sağlamlaştırılması ve restorasyonu işlemini de belediye üstlenmiştir. Yapılacak restorasyonun Kırım’daki yapılara ve sarayların iç dizaynına uygun olması için, yerinde görmek üzere, Belediye Başkanı Burhan Sakallı ve teknik ekibi dernek yöneticilerimizle birlikte Kırım’a giderek tetkiklerde bulunmuşlardır.

Projeler hazırlandıktan sonra binamız mümkün mertebe orijinale sadık kalarak inşa ve tanzim edilmiştir. İç düzeninin yerleştirilmesi ise derneğimizin Apakaylar (Kadınlar) kolunun çalışması ile yapılmıştır. Kadınlarımız Tatar köylerini dolaşarak Kırım’dan gelen veya oraya uygun olarak yapılmış eşyaları toplamış ve bir Tatar evi gibi döşemişlerdir. 12 Ekim 2009 tarihinde, Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr Mustafa İsen, Eskişehir Valisi Mehmet Kılıçlar, Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi rektörü Prof. Dr.Fevzi Yakubov, Osmangazi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Fazıl Tekin, Bahçesaray Belediye Başkanı Alexander Taryanik, Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı, Kırım-Tatar Milli Meclisi Türkiye Danışmanı İsmet Yüksel, Kırım Tatar Milli Meclisi Üyesi Rüstem Çiğgöz, protokoldaki diğer misafirler ve çok geniş bir halk topluluğunun katılımıyla, Kırım evinin açılışını yapmıştır. Aşağıda dış ve iç fotoğrafları görülen evin içi gezildikten sonra herkes tarafından takdir ve teşekkür sözleri edilmiştir. Türkiye’de ilk defa böyle bir dizayn yapılmıştır. Evin bahçesinde, Kırım’ın Bahçesaray şehrindeki Hansaray’ın iç avlusunda bulunan, mermerden yapılmış Gözyaşı Çeşmesi’nin örneğini görmek mümkündür.

Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı’nın Konuşmasından Kesitler

Kırım Tatar Türklerinin kültür, sanat ve sosyal faaliyetlerini yürütebileceği, örf adet ve geleneklerini yaşatabileceği nadide bir kültür merkezi olan Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU Kırım Tatar Kültür evinin halkımıza, hemşerilerimize ve Tatar soydaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Biz bugün burada neredeyse bütün bir ömrü sürgünlerde, hapislerde ve çalışma kamplarında geçmiş bir büyük Türk liderinin adını taşıyan mütevazı bir kültür evinin açılışını gerçekleştiriyoruz. Bir hayalim vardı, 1525 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış Kurşunlu Camii’nin minaresinin gölgesinde, atalarımızın bundan neredeyse 900 yıl önce gelip yerleştikleri bu semtte, Odunpazarı’nda ayyıldızlı Türk bayrağının ve Kırım tatar bayrağının altında İstiklal Marşı’nı ve Kırım Tatar Milli Marşı’nı dinleyerek bir program yapmak hayalim vardı. Bu hayalim gerçekleştiği için Allah’a hamd ediyorum. Teşekkür eder hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan SAKALLI açılış konuşmasını yaparken.

32 KIRIM KÜLTÜR EVİ 33KIRIM KÜLTÜR EVİ

Eskişehir Valisi Mehmet KILIÇLAR’ın Konuşmasından Kesitler

Odunpazarı Belediyemiz özellikle son yıllarda gerek sokak iyileştirmelerinde, gerek Odunpazarı tarihi evlerinin restorasyonlarında hepimize gurur veren, onur veren çok güzel adımlar atıyor. Biz de valilik olarak kendilerine destek olmaya çalışıyoruz. Yapılan işlerden bir tanesi de bu gördüğünüz Kırım Türk Kültür Evi’dir. Ben bu esere emeği geçen değerli belediye başkanımıza ve diğer belediye yetkililerine burada toplanarak bu sevinci bizimle paylaşan sevgili hemşerilerimize ve Kırım’dan buraya gelen tüm misafirlerimize hoş geldiniz diyorum. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Eskişehir Valisi Mehmet KILIÇLAR açılış konuşması yaparken.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İSEN’in Konuşmasından Kesitler

“Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Bey gerçekten tarihi bir bölgenin başkanı olarak, ama ihmal edilmiş bir bölgenin belediye başkanı olarak bu bölgeye el atmış. Buranın Eskişehir gibi gerçekten tarihi açısından önemli bir bölgesinde bir rant alanı olabileceğini, bu şekilde Eskişehir’in kamuoyuna takdim etmenin doğru olduğunu düşünerek bu işe müdahil olmuş. Kendisini yapmış olduğu işlerden dolayı kutlarım. Buraya gelen herkese teşekkür eder, saygılar sunarım.”

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İSEN açılış konuşması yaparken.

34 KIRIM KÜLTÜR EVİ 35KIRIM KÜLTÜR EVİ

Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi YAKUBOV açılış konuşması yaparken.

Kırım Bahçesaray Belediye Başkanı Alexander TARYANİK açılış konuşması yaparken.

Kırım Derneği Başkanı Mesut ÖR açılış konuşmasını yaparken.

Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU konuşmasını yaparken.

36 KIRIM KÜLTÜR EVİ 37KIRIM KÜLTÜR EVİ

Kırım Kültür Evi açılışndan görüntüler.

Kırım Kültür Evi açılışndan görüntüler.

38 KIRIM KÜLTÜR EVİ 39KIRIM KÜLTÜR EVİ

Kırım Bahçesaray’daki Hansaray iç avlusundaki Gözyaşı Çeşmesi’nin örneği.

Mehmet KILIÇLAR, Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLUve Burhan SAKALLI, Kültür Evi’nde.

Kırım Kültür Evi açılışndan görüntüler.

40Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU ‘nunValilik Ziyareti 41

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU ‘nunBüyükşehir Belediyesi Ziyareti

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’nun Valilik Ziyareti

Vali Mehmet KILIÇLAR tarafından Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU ve Alexander TARYANİK’e lüle taşı hediyeler verilirken.

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU vilayet şeref defterini imzalarken.

Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU ve Yılmaz BÜYÜKERŞEN birbirini kutlarken.

Bahçesaray Belediye Başkanı Alexander TARYANİK, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz BÜYÜKERŞEN’e Hansaray tablosu hediye ederken.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz BÜYÜKERŞEN ve Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU sohbet ederken.

42Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU ‘nunOdunpazarı Belediyesi Ziyareti 43KIRIM KÜLTÜR EVİ

Kırım Kültür Evi anahtarının belediye başkanı Burhan SAKALLI tarafından Mustafa Abdülcemil KIRIMOĞLU’na teslimi.

Burhan SAKALLI ve Alexander TARYANİK kardeş şehir protokolünü imzalarken.

Osmanlı Evinde Akşam Yemeği

44 KIRIM KÜLTÜR EVİ 45KIRIM KÜLTÜR EVİ

46 KIRIM KÜLTÜR EVİ 47KIRIM KÜLTÜR EVİ

48 KIRIM KÜLTÜR EVİ 49KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

Eskişehir’de açılan Sürgün Anıtı

KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN

KISA TARİHİ

50 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 51KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

Kırım Tatar Milli Kurtuluş Hareketi’nin tarihi, Kırım Tatarlarının devleti olan Kırım Hanlığı’nın Nisan 1783’de ortadan kaldırılarak topraklarının Rusya İmparatorluğu’na ilhak edilmesiyle başlar. Bu hareket, sadece dramatik olaylarla değil halkın değişen hayat şartlarına bağlı olarak sürekli değişen mücadele şekilleri ve metotlarıyla sürdürüle gelmiştir.

Kırım’ın Rusya askerleri tarafından işgalini müteakip ilk yıllar içinde Kırım Tatarları ülkelerini silahlı mücadele yoluyla kurtarmaya çalıştılar. Ne var ki, Kırım halkı 1768-1774 Rus – Türk Savaşı boyunca çok zayıf düşmüş ve yıkıntıya uğramıştı. Hiç de uzak görüşlü olmayan bir politikayla Rusya taraftarı bir çizgi izleyen son han Şahin Geray’ın ve II. Yekaterina’nın vermeyi vaat ettiği zadegan ünvanlarına kanan onun saray çevresinin ihanetiyle de karşılaşılmıştı. Bu sebeplerden, Kırımlıların sömürgecilere başarıyla karşı koyabilecek güçleri kalmamıştı.

Zaten o ana kadar kendisinden daha zayıf komşularından büyük ölçüde topraklar ilhak etmeyi başarmış olan Rusya esareti altına aldığı ve topraklarını kolonileştirdiği halkların direnişlerini bastırma yönünde büyük bir tecrübeye sahipti. Böylelikle, (içlerinde en büyükleri Kezlev ve Bahçesaray’dakiler olmak üzere) Kırım Tatarları tarafından birbiri ardına kalkışılan bir kaç ayaklanma da şiddetle bastırılmıştır.

Aralarında tamamen barışçı insanların da bulunduğu on binlerce kişi yaşına yahut cinsiyetine bakılmaksızın Rus ordusu tarafından sırf sindirme maksadıyla yok edildi. Potansiyel olarak sömürgecilere karşı hareketleri teşkilatlandırabileceği ve bunların başına geçebileceği düşünülen halk nezdinde en itibarlı, mümtaz şahsiyetler bilhassa ortadan kaldırıldılar. Bu şekilde, 1783’ün Nisan ayının sonlarında, II. Yekaterina’nın Kırım’ın Rusya’ya ilhak edildiğine dair manifestosunun ilanını takip eden günler içerisinde Karasubazar’da bir kaç bin alim, asker ve din adamı kılıçtan geçirildi.

Kırım’daki hakimiyetini sürdürmek isteyen Rusya Kazan ve Hacıtarhan (Astrahan) Hanlıkları’nı istilasını müteakip uygulamış olduğu metotları çok daha sert ve sistematik bir tarzda tekrarladı. Bunun açık sebepleri vardı: Bir kere Kırım yarımadasının tabii şartları ve coğrafi mevkii Rusya için bütün evvelce ilhak ettiği topraklarla mukayese edilemez derecede büyük önem taşımaktaydı. Dahası, Rusya’nın İstanbul’u ele geçirme ve Akdeniz’e bir çıkış temin etme yönündeki müteakip yayılmacılık planları içinde Kırım’a sahip olmak şarttı.

Rusya imparatorluğunun idarecileri serbest Kırım’lıların itaatkâr Rusya tebaaları olacaklarına ve sertlik şartlarına çabucak boyun eğeceklerine inanmıyorlardı. Bu yüzden Rusya’nın Kırım’daki temel stratejisi mümkün olan en çabuk tarzda buranın yerli halkını oradan çıkartarak, yerine Rusya’nın iç vilayetlerinden getirilecek insanları yerleştirmek doğrultusundaydı. Nitekim bu gayenin hayata geçirilebilmesi için zengin tecrübelere dayanan evvelce tatbik edilmiş metotlara müracaat edildi. Suçsuz halk şiddete ve sistematik soygunlara maruz bırakıldı, en bereketli topraklar Çarlık erkânı tarafından gasp edildi ve Kırım tatarları ziraat açısından uygun olmayan arazilere sürülerek hayatlarını idame imkânlarından mahrum bırakıldılar. Dahası, gayet mümin insanlar olan Kırım Tatarlarının son derece hassas oldukları dini varlıkları kabaca tahkir edildi. Bu arada, Müslüman olan din adamları kisvesindeki özel yetiştirilmiş ajanlardan da faydalanıldı. Bu gibileri güya

Yazan: Mustafa Abdülcemil KırımoğluRusçadan Türkçe’ye Çeviren: Doç. Dr. Hakan Kırımlı (2004)

Osmanlı Padişahının Kırım Tatarlarını dindaşları Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarına göç etmeye çağırdığı sahte fermanlar dağıtıyorlardı.

Böylece, uzun yıllar boyunca devam edecek olan kitle göçleri başladı. Rusya’nın Kırım Tatarlarına yönelik siyasetinin sertleşmesine yahut liberalleşmesine bağlı olarak, bu hicret süreci bazı dönemlerde hız kazanıyor, bazen de yavaşlıyordu. Muhaceret olgusu en yüksek derecesine 1853 – 1856 Kırım Savaşı’nı müteakip ulaştı. Bu dönemde Rusya idaresi savaştaki küçük düşürücü mağlubiyetini Kırım Tatarlarının “ihanetine” bağlama gayretine girerek, onlara karşı baskılarını şiddetle artırdı. Neticede, bazı hesaplamalara göre Kırım Hanlığı devrinde nüfusu yaklaşık iki milyon olan Kırım Tatar halkının sayısı 1897’de 186.000’ e düşecekti. Bu rakam Kırım’ın toplam nüfusunun ancak % 34’üne tekabül etmekteydi.

Kırım’ın istilasının en başından itibaren sömürgeciler Kırım Tatar halkının maddi ve manevi kültürünü yok etmeye girişmişlerdir. Kırım’daki Rus hakimiyetinin daha ilk yıllarında yüzlerce mektep ve medrese ortadan kaldırıldı. 800’ü aşkın cami yerle bir edildi yahut kışla veya kiliseye çevrildi. 1833’ te bütün Kırım boyunca Müslümanlara ait kitaplar toplanarak yakıldı ki, bunlar arasında eşi bulunmayan nadir kitaplar da bulunuyordu. Kırım Tatar milli hareketi bu ilk devrinde tamamen mağlup olmuştu.

Bu hareketin Kırım’ın Rusya tarafından işgalinden tam yüzyıl sonra başlayan ikinci devri ise bütünüyle başka bir karakter taşır. Hareketin bu ikinci etabının kurucusu ve hiç tartışmasız lideri sadece Kırım’da değil, bütün Rusya İmparatorluğu’nda çok iyi tanınan büyük edebiyatçı ve yayıncı İsmail bey Gaspıralı’ydı. Gaspıralı Kırım’ın toprak olarak istiklalini kazanması hedefine yönelmiş değildi; zira böyle bir hedef mevcut şartlar altında gerçekçilikten tamamen uzak ve ufuksuzdu. Bunun yerine, Gaspıralı, Kırım tatarlarının ve Rusya İmparatorluğu’ndaki diğer Müslüman halkların maarif sistemlerinin radikal bir şekilde ıslah edilmesini, sömürge halklarının, öncelikle de daha gerçekçi şekliyle dil ve din bağlarıyla birbirlerine bağlı bulunan Türk halklarının birleşmesini ve kültürel açıdan bir yeniden doğuş sürecine girmelerini amaçlıyordu. Gaspıralı, Müslüman halklar arasında hayatın bütün sahaları için yüksek kalitede kadroların hazırlanması, onların imparatorluğunun ekonomik, kültürel ve siyasi hayatına cezbedilmeleri ve nihai tahlilde totaliter Ortodoks – monarşist Rusya imparatorluğunun bütün halkların hukukunun ve şu cümleden kendi kaderlerini tayin haklarını tanınacağı demokratik bir yapıya dönüşmesini öngörmekteydi. Bu fikirler Gaspıralı tarafından 1883’te Bahçesaray’da çıkarılmaya başlanan ve onun hayatının sonuna (1914) kadar editörlüğünü yaptığı, 20 yıl boyunca Rusya İmparatorluğu’ndaki yegâne Müslüman gazetesi olma özelliğini koruyan Tercüman’da ve yine onun tarafından teşkil ve ıslah edilen yüzlerce Usul-i Cedid (Yeni Usul) Mekteplerinde yaygın bir şekilde propaganda edilmekteydi.

Tercüman gazetesi ve onun yayıncısı etrafında imparatorluğun Müslüman halklarının yeni ortaya çıkmakta olan intelligentsiyasının en iyi unsurları toplanmıştı. Bunlar 1917 Şubat İhtilalı’nı müteakip kendi halklarının milli kurtuluş hareketlerinin başlarına geçecekler, ancak bilahare, Stalin diktatörlüğü yıllarında tamamen yok edileceklerdi. İsmail bey Gaspıralı’nın insani idealleri Batı’nın entellektüel çevrelerinin de dikkatini çekmiştir. Onun fikirlerine bu çevrelerin duyduğu ilgi ve sempatinin en önemli delili, bir grup Batı’lı âlimin onu Nobel

52 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 53KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

mükâfatına aday göstermeleridir. Ne var ki, fikirleri sadece Rusya’nın değil o devrin diğer kudretli büyük devletlerinin, bu meyanda hâkimiyeti altında çok sayıda Müslüman halklar bulunan Büyük Britanya’nın, yüksek idare çevrelerinin menfaatlerine uygun düşmeyen Gaspıralı bu mükâfatı kazanamadı.

XX. yüzyılın başlarında Kırım’da Gaspıralı’nın görüşlerinden başka görüşlerde ortaya çıktı. Bunlar ona karşı bir muhalefet mahiyetinde değillerse de, daha radikal ve inkılapçı özellikler taşımaktaydı. Kırım Tatar milli hareketinin bu akımın temsilcileri Rusya devlet Duma’sında milletvekili olan ve 1907 de Karasubazar’da Vatan Hadimi gazetesini çıkaran Abdürreşid Mehdi (Mediyev) etrafında toplanmışlardı. O dönemde, Türkiye’deki Kırım Tatar diasporası ve önceliklede orada okuyan Kırım Tatar talebeleri arasında da bir takım hareketler ortaya çıktı. Bu talebeler tarafından meydana getirilen gizli “Vatan Cemiyeti” Kırım’daki vatandaşlarıyla sürekli bağlantı halinde olup, Kırım’da illegal anti-monarşik yayınlar dağıtılmaktaydı. Böylece, 1917 Şubat İhtilali patlak verdiğinde, Kırım Tatar milli hareketi aydın ve inkılapçı – demokratik kadrolardan oluşan yeteri kadar güçlü bir yapıya kavuşmuş bulunuyordu. Bu kadrolar kendi vatanlarında hâkimiyeti ele almaya ve idare etmeye muktedirlerdi. Bununla birlikte, Kırım Tatar liderlerinin Kırım’da faaliyet gösteren demokratik çizgideki Rus partileriyle birlikte Kırım Tatar halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı esasında bir idare teşkil teşebbüsleri müspet bir netice vermedi. Zira ne yazık ki, pek çok Rus partisinin demokratlığı, aynen günümüzde de görüldüğü üzere, imparatorluk hâkimiyeti altındaki halklarının kendi kaderlerini tayin hakkı meselesi gündeme geldiği anda sona eriyor yahut pek zayıflıyordu.

23(10) Aralık 1917 günü Kırım Tatar Milli Kurultayı Kırım Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan etti. Bu cumhuriyetin anayasası (Kanuni Esasisi) milliyet ve dini inanç farkı gözetilmeksizin bütün yurttaşların eşitliğini, Kırım’da yaşayan herkesin siyasi ve mülki haklarını korumayı garanti etmekteyse de Kırım’daki Rus basını ülke sakinlerini Tatar “diktatörlüğü” tehdidinden söz ederek korkutmadan geri durmuyordu. Yalnızca, beliren Bolşevik tehlikesini yeteri kadar idrak eden bir grup Rus subayı kurultay tarafından seçilen hükümetle sıkı bir işbirliğine girerek, yine kurultayın askeri teşkilatı olan Kırım kumandanlığında görev aldı. Bu şartlar altında, Kırım Tatarlarının temel müttefikleri Kırım’daki Ukrain Teşkilatları ve 1917 Kasım ayında bağımsızlığını ilan eden Ukrayna Devleti’ydi. Bunlar Rusya imparatorluğunun ihyası tehlikesi karşısında sabık imparatorluğun sınır bölgelerindeki dağınık güçleri bir araya getirmeye çalışmaktaydı. Ne var ki, genç Ukrayna cumhuriyeti bizzat kendi istiklalini bile muhafaza edemeyecek kadar güçten yoksundu.

Kırım Tatar Askeri Birlikleri Kırım’da Bolşevik sürülerine karşı duran yegâne güç durumundaydı. Bununla birlikte, karşılıklı güç dengesi Kırım Tatarlarının son derece aleyhindeydi. 25 – 26 Ocak 1918’de Bahçesaray önlerinde vuku bulan muharebede kızıl ordu ve Karadeniz Filosu Bolşevik güçleri kat kat daha üstün durumda oldukları Kırım Tatar birliklerini mağlup ettiler. Kırım Demokratik Cumhuriyeti Hükümetinin Reisi Noman Çelebi Cihan tevkif edildi ve 23 Şubat 1918’de Akyar ( Sevastopol ) Hapishanesinde kurşuna dizildi. Kırım Tatarları düzenledikleri isyanlarla Bolşeviklere karşı koydular. Nisan 1918 de Bolşevikler tarafından teşkil edilmiş olan Tavrida Sovyet Cumhuriyeti hükümetinin bütün kadrosu Başbakan Anton Slutskiy ile birlikte Kırım Tatar güçleri tarafından ele geçirilerek

idam edildi.

Kırım’da Sovyet hâkimiyetinin nihai olarak teşkilini müteakip, Ekim 1921’de idari açıdan Rusya federasyonuna bağlı Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti teşkil edildi. Sovyet Rusya Milliyetler İşleri Halk Komiserliği’nin (Bakanlığı’nın) yarı resmi organı olan Jizn Natsionalnostey gazetesi, uzun yıllar boyunca Kırım Tatar halkına karşı çarlık hakimiyeti tarafından sürdürüle gelen kriminal siyaset göz önüne alındığında, Kırım Tatar’larının milli devlet kurumunun ihyası anlamında bu cumhuriyetin kuruluşunu Kırım Tatar’larına ödenen bir nevi tazminat olarak değerlendirilmekteydi. Jizn Natsionalnostey Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin ilanının propaganda açısından önemini de açıkça ortaya koyuyordu. Bolşevik liderlerinin tasavvuruna göre, Kırım Tatarlarının milli-teritoryal muhtariyetinin teşkili Şark halklarına Sovyet hâkimiyetinin ne kadar adil ve hukuki olduğunu gösterecek ve onların Sovyet devletine sempatilerini celbedecekti. Aynı gazetede kaydedildiği üzere, Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Şark halkları için yol gösterici bir meşale olacaktı. Bütün bunlar ve o sıralarda Sovyet hâkimiyetinin kendisini yeteri kadar sağlam hissetmemesi, Sovyet iktidarlarının ilk 7–8 yılı boyunca Kırım Tatar’larına karşı neden nispeten liberal bir siyaset izlendiğini izah etmektedir.

1921 – 1922 yıllarında Kırım’da yaşanan açlık felaketi 100.000 kişinin canına mal oldu ki, bunların % 60’ından fazlası Kırım Tatarı’ydı. Bu ağır şartların yaşandığı dönemde, başında Veli İbrahim’in bulunduğu Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti hükümeti Kırım Tatar’larının milli partisi olan “Milli Fırka”nın eski mensupları ile sıkı irtibat ve yardımlaşma içinde olduktan başka, bu kimseler hükümette muhtelif vazifeler de almışlardı. Söz konusu kadrolarla Kırım’ın milli kültürü ve ekonomi sahalarında belirli bir başarıya erişildi. Ancak bunun hemen ardından baskı dönemi gelecekti. Mayıs 1928 de Veli İbrahim’in idam edilmesini takiben, Kırım Tatar halkının siyasi şahsiyetlerinin ve aydın tabakasının topyekûn imhasına girişildi. Bazı hesaplamalara göre, II. Dünya savaşı öncesindeki temizlik harekâtında kurşuna dizilen veya GULAG’lara (mahkûm çalışma kamplarına) kapatılan Kırım Tatarlarının sayısı yaklaşık 10.000’dir. Bunlara ilaveten 50.000 kadar Kırım Tatarı da “kulaklarla” (yani hali-vakti iyi köylülerle) savaş kampanyası çerçevesinde Kırım’dan sürülmüşlerdir. Böylelikle, 1930’lu yıllarda Sovyet hâkimiyeti evvelkilerden de şiddetli metotlarla Kırım’ı yerli halkından “temizleme” tatbikatını sürdürmüştür. II. Dünya Savaşı ise, bu kriminal siyasetin nihai olarak neticelendirilmesi için yalnızca bir vesile olmuştur.

II. Dünya Savaşı ve Kırım’ın Alman ordusu tarafından işgali yıllarında Kırım Tatar halkının bir kısmının tutumu ve faaliyetleri hakkında çeşitli rivayetler olmuştur. Elbette ki Kırım Tatarlarının sürgününü haklı göstermeye çalışan Sovyet propagandası Kırım Tatarlarının ezici çoğunluğunun Nazilerle işbirliği yaptığını ve Sovyet vatanına ihanet ettiğini iddia etmiştir. Savaş döneminde Sovyet ordusunda veya partizan hareketinde yer almış, sürgün sonrası dönemde de milli harekete katılmış bazı Kırım Tatarları ise, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yönetimine yazdıkları müracaatnamelerde bunun tam tersini ispatlamaya çalışıyorlardı. Ne var ki pek az sayıdaki ‘’ halktan kopmuş ‘’ dışında bütün Kırım Tatarlarının Alman işgali yıllarında “Sovyet vatanı”na ve komünist partisine sadık kaldıklarını ve Nazilere karşı cephede ve partizan hareketinde kahramanca savaştıklarını iddia eden bu insanlar da diğer açıdan ifrata düşmektelerdi. İşin esasında, kaynakların ve

54 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 55KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

olayların şahitlerinin naklettiği üzere, durum hiç de öyle tek taraflı anlatılacak kadar basit değildi.

Hiç şüphesiz, Alman faşizminin mahiyeti hakkında yeteri kadar malumatı olmayan bazı Kırım tatarları, bir ara halklarına kısa bir dönem içinde o kadar muazzam acılar çektirmiş olan, nefret edilen Bolşevik rejiminden Naziler sayesinde kurtulacakları ümidine kapılmışlardır. Bazı diğerleri ise Sovyet hâkimiyeti tarafından “Lenin’in ve Stalin’in eseri”ne mutlak sadakat ruhunda ve Dünya sosyalizminin kaçınılmaz zaferi inancında yetiştirilmişlerdi. Bu arada Almanya da, kendi ittifakı dairesine Türkiye’yi de çekebilme ümidiyle, işgal ettiği topraklarda yaşayan Türk ve Müslüman halklara karşı daha imtiyazlı ve müsamahakâr tutum takınacağını ortaya koydu. Bu siyasetin tezahürü olarak Kırım Tatarları tarafından teşkil edilen Müslüman komitelerine olumlu bir yaklaşım içine girildi. Söz konusu komitelerin faaliyetleri arasında, Bolşevikler devrinde yıkılan ve kapatılan tamir ermek veya baştan inşa etmek, milli maarif sistemlerini yeniden kurmak, Bolşevik iktidarının “sınıf politikası” nın eseri olan kampanyaları ve diğer uygulamalarıyla Kırım Tatar halkının muhtelif tabakaları arasında meydana getirilmiş düşmanlıkları ortadan kaldırarak milleti tekrar birleştirmek, Alman ordusuna esir düşen Müslüman askerlerini kurtarmak yahut onların vaziyetlerini iyileştirmek gibi çalışmalar yer almaktaydı.

Bununla birlikte, bilhassa Nazilerin Kırım’da Yahudileri, Kırımçakları ve Çingeneleri kitle halinde kurşuna dizmelerini ve kollektif mesuliyet ve toplu rehine alma sistemlerinin uygulanmaya konmasını müteakip, Kırım Tatar’larının ezici çoğunluğu Alman faşizmi ve Rus şövenizmi arasında temelde bir farklılık olmadığını açıkça anladı. Bu bakımdan, Kırım Tatarlarının çoğu bu savaşı hiç birinden kendisine iyilik ve fayda gelmeyecek olan iki cani’nin mücadelesi olarak gördü. Şurasını da kaydetmek gerekir ki, Kırım Tatarları Nazilerin Kırım Tatarlarını Almanya’nın Thüringen eyaletine sürmek ve “Gotenland” ismini verecekleri Kırım’a Almanları iskan etme niyetinde olduklarından haberdar değillerdi.

Sovyet ordusunun tekrar Kırım’a girmesini müteakip bir ay içinde, 18 Mayıs 1944’de vuku bulan Kırım Tatarlarının topyekun sürgünü ve onlara karşı soykırıma girişilmesi ise en kötü beklentilerin bile fevkindeydi. Bu hadise diğer özelliklerinin yanı sıra, Sovyet idaresinin o ana kadar yaptığı en büyük hıyanetti. Zira daha savaşın başlamasından öncesinden itibaren askere çağrılmış olan Kırım Tatar halkının erkeklerinin büyük kısmı o sürgün anında da kanlarını Sovyet hâkimiyeti uğruna dökmeye devam etmekteydi. Vatana geri dönmeyi ve milli-teritoryal muhtariyeti ihya etmeyi amaçlayan Kırım Tatar Milli Hareketinin bizzat sürgünün gerçekleştiği 18 Mayıs 1944 günü başlandığını söylemek mümkündür. Sürgün günü münferit olarak buna karşı koyanlar ve bu sebepten kurşuna dizilenler olmuştur. Bilahare sürüldükleri yerlerden kaçma vakaları da görülmüştür. Bazı kimseler daha o yıllarda Sovyetler Birliği idaresine sürgünü protesto ettikleri yazılı müracaatlarda bulunmuşlar ve bundan dolayı cezalandırılmışlardır Bununla birlikte, Kırım Tatar milli hareketinin başlangıcını 1950’lerin ortaları olarak göstermek daha doğru olacaktır. Zira bu tarihten önce yani sürgünün ilk on yılı boyunca, Stalin rejiminin en gaddar şartları altında, sürüldükleri mecburi iskân mahallerinde insanların kitle halinde açlıktan, hastalıktan ve cebri çalışmadan kırıldıkları bir ortamda herhangi bir teşkilatlı siyasi bir harekete girişilebilmesine imkân yoktu. Gayet sınırlı olmakla birlikte böyle imkânlar ancak

Şubat 1956’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi XX. kongresinde Stalin rejiminin bazı cinayetlerinin, şu cümleden halkların topyekun ülkelerinden sürülmelerinin mahkûm edilmesinden sonra ortaya çıkabilmiştir. 28 Nisan 1956 ‘da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Yüksek Sovyeti Prezidium’unun özel bir kararnamesiyle Kırım Tatar’larının MVD (içişleri bakanlığı) organlarının doğrudan gözetimi altında yaşaması uygulamasını kaldırdı. Ne var ki söz konusu kararname Kırım Tatarlarının sürgün edilmiş oldukları vatanlarına geri dönme hakları bulunmadığını da ifade etmekteydi. O andan itibaren Kırım Tatar’ları yüksek devlet organlarına milletleri hakkında adaletin yerine getirilmesi isteğinde bulunan ferdi ve kolektif dilekçeler göndermeye başladılar. Bu tür müracaatların sayısı da giderek çoğaldı. Milli hareketin ikinci safhasını da Kremlin idarecileriyle görüşmek ve onlarla yollanmış olan müracaatname ve dilekçelerin cevaplarını almak maksadıyla Moskova’ya halk temsilcilerinin gönderilmesi teşkil etti. Bilhassa bu ilk yıllarda Sovyet idaresine yapılan Kırım Tatar müracaatları komünist ruhuna fevkalade sadık bir tonda kaleme alınır ve Lenin’in ve hayatta olan komünist liderlerin eserlerine çok sayıda atıfları ihtiva ederlerdi. Bunlar müracaatnamelerin altına büyük sayılarda imza alınabilmesini mümkün kılardı.En büyük sayıda imza (yaklaşık 120.000) 1966’daki Sovyetler Birliği Komünist Partisi XXIII. Kongresine hitaben yazılan müracaatnamenin altında toplanmıştı. Böylesine kitlevi bir iştirake Sovyetler Birliğindeki diğer milli ve insan hakları hareketlerinin hiç birinin tarihinde rastlanmamıştır.

O dönemde, Kırım Tatarlarının yaşadığı köy ve şehirlerde teşebbüs grupları teşkil edildiler. Bu grupların vazifeleri arasında, milli haraketin gerektirdiği işleri ve gayelerini izah etmek ve Kırım Tatar meselesine ilişkin gelişmeler hakkında malumat vermek gibi maksatlarla Kırım Tatar’larının düzenli olarak bir araya gelmelerinin temini, muhtelif Sovyet yetkililerine hitaben bütün halk adından yazılan müracaatnamelere imza toplanması, Moskova’ya temsilcilerin gönderilebilmesi için para toplanması ve idam edilmiş veya hapse atılmış olanların ailelerine yardım edilmesi gibi faaliyetler yer almaktaydı.

Moskova’ya giden Kırım Tatar temsilcileri, hükümet ve parti organlarına hitaben yazılmış belgelerin kopyalarını aynı zamanda muhtelif Sovyet gazete ve dergilerinin idarehanelerine, başkentteki toplumca tanınan şahsiyetlerine ve başkalarına da vermekteydiler. 1965 yazından itibaren Kırım Tatar’larının Moskova’ya gönderdikleri ve Sovyet başkentinde daimi surette bulundurdukları sürekli olarak değişen insanlardan oluşan temsilcilerinin sayısı ortalama 15-20 kişi olup, bu sayının yüzü geçtiği de görülüyordu. Kırım Tatarlarının yaşadıkları belli başlı merkezlere bu temsilcilerin faaliyetleri hakkında bilgi veren duyurular gönderilmekte, söz konusu duyurular buralarda çoğaltılarak bütün mahalli teşebbüs gruplarına yönlendirilmekteydi. Moskova’daki Kırım Tatar temsilcilerinin bu gibi bilgilendirme duyuruları Sovyetler birliğindeki ilk Samizdat’ları teşkil etmiştir.

Teşebbüs grupları sistemi gayet tesirli ve az zaaflı olarak işliyordu. Milli hareketin tek bir başının olmaması Sovyet otoriteleri tarafından bu başın kesilmesi ihtimalini ortadan kaldırıyor, teşebbüs grupları üyelerinin seçildiği ve halka hesap verdiği toplantıların açıkça yapılması da, bunların kanun dışı gizli faaliyetler olarak suçlanmasını ve cezalandırılmasını güçleştiriyordu. İlk defa Kırım Tatarları tarafından meydana getirilen teşebbüs grupları sistemi sonraları Sovyetler Birliğindeki diğer milli ve insan hakları hareketlerince de taklit

56 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 57KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

edilmiştir. Bununla birlikte, kaydetmek gerekir ki, Kırım Tatar Milli hareketi iştirakçilerinin daimi arzuları, müracaatname, dilekçe ve enformasyon bildirilerinin Sovyet yetkililerin takibatı tehlikesinden mümkün mertebe uzak olabilmeleri için titizlikle komünist ideoloji ye ters düşmeyecek tarzda kaleme alınmaları, bu belgelerin objektifliklerine ve demokratikliğine halel getirmekteydi. Bu ise, insanların şuurlarında demokrasi ve hürriyet ideallerinin gelişmesini engelliyordu. Hâlbuki bu ideallerin bulunmadığı her türlü, içtimai – siyasi hareketin krize girmesi kaçınılmazdır.

1965 ‘ten itibaren, Kırım Tatar Milli Hareketi bünyesinde halkın haklarının iadesi meselesinde temelde farklı bir strateji ve bakış açısına sahip daha radikal bir kanat ortaya çıkarak çok geçmeden hareketi sürükleyici gücü haline geldi. Milli hareketin o ana kadarki lider şahsiyetlerinin çoğunluğu Kırım muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin eski idarecilerinden ve komünist partisi eski ileri gelenlerinden, II. Dünya Savaşı’nın ve Kırım’daki partizan hareketinin veteranlarından oluşmaktaydı. Bunlar halkın vatanına geri dönmesi ve muhtariyetinin ihyası meselesinin çözümünün ancak Sovyetler Birliği idarecilerinin Kırım Tatarlarının Sovyet iktidarına ve Komünist partisine mutlak sadakatlerine ve Kırım Tatar’larının dönüşünün Kırım ekonomisine yararlı olacağına ikna olmalarıyla mümkün olabileceği görüşünden yola çıkıyorlardı. Hâlbuki yeni ortaya çıkan daha radikal kanadın mensupları bu yaklaşımı hayalci, dar görüşlü ve Kırım Tatar halkı için küçük düşürücü buluyorlar ve Kırım Tatar milli meselesinin ancak Sovyet hâkimiyetinin bu meselenin bütün yönleriyle çözümlenmeden kalmasının kendisine çözümlenmesinden çok daha pahalıya patlayacağını anlamasıyla hallolabileceğine inanıyorlardı. Aynı zamanda, bu yeni kanatta milli meselenin adil bir şekilde çözümlenmesine yönelik ciddi beklentilerden, (totaliter Sovyet sisteminin tamamen değişerek demokratik bir yönetim haline gelmesi yakın gelecekte muhtemel olmadığına göre) hiç değilse rejimin daha demokratik bir yönelişe girmesiyle söz edilebileceği inancı kökleşiyordu. Bu bakış açısı Kırım Tatar Milli Hareketi’nin Sovyet rejimine şu yahut bu şekilde Sovyetler Birliği’ndeki bütün diğer milli demokratik, dini ve insan hakları hareketleriyle bütünleşmesini gerektirmekteydi.Yeni kanadın müracaatnameleri, enformasyon bildirileri ve diğer belgeleri esas olarak geniş manada topluma ve bu meyanda Sovyetler Birliği dışındaki kamuoyuna hitap ediyordu. Bunlarda artık Sovyet rejimine yönelik iltifatlara yer verilmiyor, her şeyin adı olduğu gibi söyleniyordu. Bu belgeler kaide olarak Moskova’daki rejim muhalifleri ve yabancı ülkelerin basın muhabirleri vasıtasıyla Batı’ya çıkarılıyor, bilahare Azatlık Radyosu’nun (Radyo Liberty) Alman Dalgası’nın (Deutsche Welle), BBC’nin, Amerika’nın Sesi’nin (Voice of America), Kanada Radyosu’nun (Radyo Canada) ve diğer yabancı radyolarının güçlü yayınlarıyla muhtelif dillerde tekrar Sovyetler Birliğinin bütün topraklarına “geri dönüyorlardı”. Bu kendi imajını sevimli gösterebilmek maksadıyla gerek ülke içine, gerekse dış ülkelere yönelik propagandaya her yıl muazzam miktarlar harcayan Sovyet rejimine inen en hassas darbelerden biri olsa gerektir. Bu bakımdan, Sovyet hâkimiyet organlarının en fazla milli hareketin bu yeni kanadına musallat olmaları şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte, milli hareketin Komünist yanlısı, muhafazakâr diğer kanadının mensuplarının faaliyetleri rejimin tahammül edeceği sınırları aştığından, bunların da Komünist partisinden atılmak, işlerinden çıkarılmak, idari ve cezai takibata uğramak gibi baskılara maruz kaldıkları sıkça görülüyordu.

1960’ların ikinci yarısından itibaren, Kırım Tatar’ları bilhassa sürgünün günü olan 18 Mayıs’ın ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin kuruluş günü olan 18 Ekim’in yıldönümlerinde her yerde düzenledikleri ve çok sayıda insanın katıldığı mitingler ve gösteriler gibi eylemler giderek artmaktaydı. 1969’un Temmuz ayında, çeşitli ülkelerin Komünist Partisi liderlerinin konferansının açılışının yapıldığı sırada, bir grup Kırım Tatarı Moskova’nın merkezi meydanlardan birinde gösteri yaptı. Gösterinin asli talebi önde gelen insan hakları savunucusu ve Kırım Tatarlarını müdafa ettiği için cezalandırılmış olan General Petro Hrihorenko’nun (Pyotr Grigorenko) derhal serbest bırakılmasıydı. Grup KGB ve milis (polis) tarafından dövülerek götürülene kadar meydanda ancak altı dakika kalabildi. Ne var ki bu kısacık süre içinde Kırım Tatar meselesini özetleyen ve Petro Hrihorenko’nun durumu hakkında bilgi veren onlarca bildiriyi dağıtmayı başardılar. Gösteriyi izleyen bildirilerden alanlar arasında çok sayıda yabancı basın-yayın muhabiri de bulunuyordu ki, bunlar yayınlarında bir kere daha Kırım Tatar probleminden söz etmeleri için vesile bulmuş oldular.

Kırım Tatar Milli Hareketi aktivistleri anti Sovyet ajitasyon ve propaganda suçlamasıyla ilk olarak 1961 yılında mahkeme karşısına çıkarıldılar. Milli hareket mensuplarının Batı’nın iyice dikkatini çekmeye başlamaları üzerine, Sovyet idarecileri onları giderek artan sıklıkta yalan ve uydurma suçlamalarla muhakeme etmeye başladılar. Sovyetler Birliği’ne bağlı cumhuriyetlerin ceza kanunlarına Temmuz 1966’da yeni maddelerin ilavesiyle, milli hareket mensuplarına karşı açılan davaların sayısı daha da arttı. “Sovyet düzenine iftira” edilmesi hakkındaki yeni madde, Kırım Tatarlarının devletin milliyetler siyasetini tenkit eden her türlü belgesi dolayısıyla mahkûmiyetlerini kolaylaştırırken, “kitle düzenini bozucu hareketlere iştirak” hakkındaki yeni madde de Kırım Tatarlarının hiç bir zaman izin alınmaksızın düzenledikleri gösteri ve mitingleri kapsamı içine almaktaydı. Elbette ki, önde gelen aktivistlerinin tevkif edilmeleri Kırım Tatar Milli Hareketine ciddi zarar verdi ve faaliyetlerinde belirli bir azalmaya yol açtı. Bununla birlikte, kısa bir süre içinde hareket yeni bir kuvvet olacaktı. Kırım Tatar Milli Hareketi Moskova’daki insan hakları savunucusu çevrelerle sıkı bir bağ kurdu. Kırım Tatar Milli Hareketi’ne büyük sempati besleyen bu çevreler ona çok yönden destek vermeye çalışıyor ve hareketin aktivistlerinin tutuklanmalarını açıkça protesto ediyorlardı. Moskova’da bulunan Kırım Tatar’ları bunların evlerinden çok istifade ediyorlardı. 1970’li ve 1980’li yıllarda Sovyet mahkemeleri tarafından mahkûm edilen pek çok rejim muhalifinin davasında hazırlamak ve dağıtmakla suçlandıkları Kırım Tatar meselesine ilişkin çok sayıda belge de yer almıştır.

Moskova’da yaşayan ve sonradan dünyaca tanınacak olan insan hakları savunucusu General Petro Hrihorenko’nun oynadığı rolden burada özel olarak söz etmemiz gerekmektedir. Kırım Tatar probleminden, zulme maruz bırakılmış halkların hukukunun müdafaasına dair pek çok mektup ve müracaatnameyi kaleme almış olan yazar arkadaşı Aleksey Kosterin vasıtasıyla haberdar olan General Hrihorenko, hayatının sonuna kadar halkımızın dostu ve destekçisi olmuştur. Bu uğurda Sovyet rejiminin sn korkunç cezalarından birine maruz bırakılmış ve içişleri bakanlığının özel akıl hastanelerinde beş yıl hapsedilmiştir. Serbest bırakılmasının ardından Sovyetler Birliği’nden sınır dışı edildi ve Amerika Birleşik Devletlerine yerleşti. Hayatının son günlerine kadar, şahsen ve başında bulunduğu Ukrayna Helsinki grubu

58 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 59KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

vasıtasıyla ABD Başkanı’na ve milletlerarası teşkilatlara Sovyetler Birliğindeki Kırım Tatar siyasi mahkûmlarının serbest bırakılması için çağrılarda bulunmayı sürdürdü. Hal böyleyken 1991 de Kırım’a geri dönen Kırım Tatar’ları tarafından kurulan ilk yerleşim yerindeki ilk sokaklardan birine Pyotr Grigorenko (Petro Hrihorenko) adının verilmesi şaşırtıcı değildir. Diğer taraftan Kırım Tatar milli hareketi de Sovyetler Birliği’ndeki diğer milli ve demokratik hareketlere ve genel demokratik sürece kendi ciddi desteğini vermeye başladı. Kırım Tatar Milli Hareketi’nin bu çizgisi hareketin aktivistlerinden birinin 1980’lerin başlarında Taşkent’teki muhakemesindeki son sözlerinde şöyle formüle edilmişti. “Başkalarının ihlal edilen haklarına kayıtsız kalarak kendi hakların için ortaya çıkmak mümkün değildir.” Kırım Tatar Milli Hareketi aktivistlerinin imzaları sadece kendi halklarının hukukunu savunan müracaatname ve bildirilerin altında değil diğer insan hakları müdafilerinin tevkiflerine, Sovyet ordusunun Çekoslavakya’ya ve Afganistan’a tecavüzüne ve her türlü milli ve dini baskı ve zulme karşı çıkan protesto belgesinin altında yer almaktaydı. Kırım Tatarları 1969’da Sovyetler Birliği’nde ilk defa teşkil edilen insan hakları teşebbüs grubunun da kurucuları arasında yer almışlardır. Kırım Tatar Milli Hareketi’nin bu kararlı çizgisi ona gerek Sovyetler Birliği dâhilinde, gerekse dış ülkelerde büyük itibar kazandırmıştır.

Taşkent’de düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı halk gösterilerini müteakip 5 Eylül 1967’de S.S.C.B. Yüksek Sovyeti Prezidyumu “Kırım’da yaşamış Tatar Milliyetinden yurttaşlar hakkında” bir kararname yayımladı. Bu kararnamede, “evvelce Kırım’da yaşamış Tatar’’ların sürgün edildikleri yerlerde ne kadar geniş haklara sahip oldukları hususundaki klasik demagojinin yanı sıra, Kırım Tatarlarının bundan böyle Sovyetler Birliği’nin her yerinde yaşama hakları olduğu kaydediliyordu. Bu kararnamenin neşriyle birlikte, yüzlerce Kırım Tatar ailesi Kırım’a hareket etti. Ne var ki Kırım’daki muhalif idareciler söz konusu kararnamenin münhasıran “emperyalist propaganda’’yı etkisiz kılmak maksadıyla neşredildiği ve Kırım Tatarları için Sovyetler Birliği’nin her tarafında yaşayabilmeleri hususunun hiç bir şekilde Kırım’a yerleşmeleri manasına gelmediği hususunda merkezden “izahat” almışlardı. Böylece, Kırım’a dönen Kırım Tatarlarını geri göndermek üzere derhal tedbirler almaya giriştiler. Kırım Tatarları Kırım’da ev satın aldıklarında, oturma izni ve iş temini gibi hususlarda bunları noterde tasdik ettiremiyor, sonra da oturma izinleri olmadığı için defalarca ceza ödüyorlar ve nihayet pasaport düzenini ihlal ettikleri için hüküm giydirilerek cebren Kırım dışına çıkarılıyorlardı. Bütün bunlar mahalli yetkililerin Kırım Tatarlarına reva gördükleri standart muameleydi.

Yalnızca 1968 yılı içinde Kırım’a dönen ancak cebren dışarı atılan veya ağır baskılarla barınmalarına imkân verilmeyen Kırım Tatar’larının sayısının on binden fazla olduğu hesaplanmaktadır. Bununla birlikte, vatanlarında kendilerini ne gibi kanunsuzlukların beklediğini çok iyi bilseler de Kırım Tatar’ları yine Kırım’a dönmeye devam ettiler. Bazı aileler defalarca Kırım’dan dışarı atılmalarına rağmen tekrar geri geldiler ve vatanlarında yaşama hakkı için mücadelelerini sürdürdüler. Bazen bu Kırım dışına atılmaların trajik neticeleri olmaktaydı. Kırım’dan ailesi ile birlikte fevkalade gaddarane bir muameleyle dışarı sürülen 35 yaşındaki Fevzi Seydaliyev’in hikâyesi buna bir örnektir. Seydaliyev Kırım’dan dışarı çıkarıldıktan sonra Moskova’ya giderek kızıl meydan’da protesto gösterisi yapmaya kalkıştı. Derhal tutuklandı ve kapatıldığı Dnepropetrovsk şehri hapishanesinde 19 Ekim 1968’ de öldürüldü.

46 yaşındaki üç çocuk babası Musa Mamut Kırım’ın Beşterek (Donskoe) köyünde 23 Haziran 1978’de tekrar Kırım’dan dışarı çıkarmak üzere evine gelen mahalli Sovyet idarecilerinin önünde protesto maksadıyla üzerine benzin dökerek kendini yaktı. Kırım’dan dışarı çıkarılma esnasında vücutlarına ağır darbeler alan birçok çocuk da sonradan hayatlarını kaybetti veya ömür boyu sakat kaldı. Burada kaydetmek gerekir ki, bu zulümlerin sorumlusu olan yetkililerin hiç birisi bundan dolayı cezalandırılmamıştır. Eğer yaş haddinden emekli olmamışlar ise, bu gibiler bu günde Kırım’daki mahalli idarelerde sorumlu mevkilerde bulunmaktadırlar.

1967-1987 arasındaki yirmi yıllık süre içinde Kırım mahkemelerinde dahili pasaport düzeni kaidelerini ihlal ettikleri ithamıyla mahkum edilen Kırım Tatar’larının sayısı 300’ü geçmekteydi. Aynı şekilde, yetkililerin suistimallerine dair kamuoyuna hitaben yazılan müracaatnameleri hazırlayan hazırlayan yahut bunları imzalayanlar da Sovyet sistemi ve devletin milliyetler siyaseti hakkında iftira atmak suçuyla hapse atıldılar.

1960’larda ve 1980’lerde Kırım’a dönen ancak tekrar tekrar Kırım dışına çıkarılan Kırım Tatar ailelerinin çoğu yaşadıkları sürgün yerlerine geri dönmek yerine, Ukrayna’nın Herson ve Zaporog oblastlarıyla (vilayet) Rusya Federasyonu’nun Krasnodar eyaleti gibi Kırım’a mümkün mertebe yakın olan yerlere yerleştiler. Onlar buralarda milli hareketin teşebbüs gruplarını teşkil ettiler. Vatanlarında en şiddetli kanun dışı zulümleri yaşamış olan bu insanlardan müteşekkil olan teşebbüs grupları kısa süre içinde en aktif ve dinamik gruplar haline geldiler. Sovyet yetkililerinin Kırım Tatar Milli Hareketi’ne karşı politikası yalnızca baskı ve zulümlerden ibaret değildi. Sovyet organları, 1970’li yılların başlarından itibaren Kırım Tatar Milli Hareketi’nin bölünmesi ve içinde kukla olarak kullanılabilecek akım ve hizipler oluşturulması için teşebbüslere giriştiler. Bu akım ve hizipler halkın vatanına dönmesi ve Kırım’da muhtariyetin ihya edilmesi arzusunda olduklarını söylemekle birlikte, onların asıl meşguliyeti Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesine, resmi Sovyet organlarına ve muhtelif süreli yayınların idarehanelerine Kırım Tatar Milli Hareketi’nin aktivistlerini anti-Sovyetizmle, “Batılı emperyalistler”le ve Sovyet muhalifleriyle bağ tutmakla suçlayan bildiriler yollamak oluyordu. Bu hiziplerin ifadesine göre, suçladıkları aktivistler Kırım Tatar’larını “Sovyet halkı’’ ve Sovyet hükümeti nezdinde küçük düşürdükleri için Kırım Tatarlarının Kırım’a dönmesine ve bütün hukukunun iadesine engel olmaktaydılar. Sovyetler Birliği’ndeki milli ve insan hakları hareketleriyle “ilgilenmekle’’ görevli bölümde çalışmış olan sabık KGB yarbayı Aleksandr Kiçihin, Ekim 1993’ te Azatlık Radyosuna (Radio Liberty) verdiği mülakatta KGB’nin Kırım Tatar Milli Hareketi’nin asıl çizgisine alternatif olacak üç ayrı akım oluşturduğunu tasdik etmiştir. Bundan başka, Özbekistan Komünist Partisi Merkez Komitesi İdeoloji Bölümü KGB’nin ilgili dairesiyle birlikte, sistematik surette gerek bütün Kırım Tatar Milli Hareketi, gerekse münferit aktivistler hakkında kaba uydurma ve iftiralarla dolu daktiloyla yazılmış bildirileri hazırlamakta ve (çoğunlukla posta yoluyla) dağıtmaktaydı. Bu bildirilerin altında imza olarak, isim vermeksizin, “Kırım Tatar intelligentsiyası Mensupları”, “Kırım Tatar Komünistleri”, “Parti, savaş ve Emek Veteranları”, ve saire gibi ibareler yer almaktaydı. Bazen de bu bildirilerin altında Kırım Tatar Milliyetinden ve prestijli vazifelerde bulunan gerçek kişilerin imzalarının yer aldığı da olurdu. Daha sonraları bu imzaların çoğunun Sovyet organları tarafından baskı

60 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 61KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

ile toplandıkları ortaya çıktı.

1980’li yılların sonlarında Sovyetler Birliği’nde başlayan demokratikleşme sürecinin Kırım Tatar Milli Hareketi’nin daha da faal hale gelmesine ve gücünü konsolide etmesine yardımcı olduğu bir gerçektir. 11-12 Nisan 1987’de Taşkent’te Kırım Tatar Milli Hareketi teşebbüs gruplarının bütün Sovyetler Birliği çapındaki ilk toplantısı yapıldı. Bu toplantıda bütün Kırım Tatar milleti adından Mihail Gorbaçov’a hitaben bir müracaatname kabul edildi. Söz konusu müracaatnamede, Kırım Tatarlarının temel talepleri ortaya konmakta ve millet adına müzakerelere katılması istenen 16 temsilcinin isimleri gösterilmekteydi. Ancak, altına kısa sürede 40.000 kişinin imza attığı bu müracaatnameye hiç bir cevap verilmedi. Bunun üzerine, 13-14 Haziran 1987 de düzenlenen müteakip bütün Sovyetler Birliği çapındaki teşebbüs grupları toplantısında Moskova’ya mümkün olan azami sayıda temsilci gönderilerek bunların orada Kırım Tatar meselesine Sovyetler Birliği yönetiminin ve kamuoyunun dikkatini çekmek üzere barışçı eylemlere girişmesi kararı alındı. Bu bütün Sovyetler Birliği çapındaki teşebbüs grupları toplantısında, Kırım Tatar Milli Hareketinin en yüksek organı olmak üzere 16 kişiden müteşekkil Merkezi Teşebbüs Grubu meydana getirildi. Moskova’ya giden Kırım Tatar’ları kendilerine karşı şiddet kullanılacağı tehdidine rağmen, 6 ve 23 Temmuz 1987 günleri Sovyet tarihinde ilk olmak üzere Kızıl Meydan’da açık gösteri düzenlediler. Dünya basın, radyo ve televizyonları bu gösteriler ve bunların Milis ve özel kuvvetler tarafından zor kullanılarak dağıtılması hakkındaki haberleri dünyaya duyurdular. Sovyet yönetimi bu olaylara resmi ajansı olan TASS’ın 24 Temmuz 1987 tarihli bir bildirisiyle cevap verdi. Bu bildiride yine Kırım Tatar halkı hakkında kaba, uydurma ve hakaretler yer alıyor ve Kırım Tatar’larının problemleriyle ilgilenmek üzere SSCB Yüksek Sovyeti Başkanı Andrey Gromiko başkanlığında bir devlet komitesinin kurulduğu duyuruluyordu.

TASS bildirisi Kırım Tatar’ları arasında muazzam bir infialin doğmasına ve Kırım Tatar Milli Hareketinin görülmemiş ölçüde bir tırmanışa geçmesine yol açtı. Kırım Tatar’larının yaşadıkları her yerde miting ve gösteri dalgaları birbirini takip etti.

11 ay içinde Gromiko’nun başkanlığındaki devlet komisyonu tespit ve kararlarını yayımladı. Bunların esas mahiyeti, II. Dünya Savaşı sonrasındaki demografik değişimler dolayısıyla halen Kırım’ın nüfusunun ezici çoğunluğu Ruslar ve Ukrain’lerden oluştuğundan Kırım Tatarlarının Kırım’a dönmelerinin ve Kırım muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin yeniden kurulmasının mümkün olmadığı yönündeydi. Bunun üzerine, yeniden Kırım Tatar miting ve gösterileri yapılmaya başlandı. Taşkent, Moskova ve Taman’da yapılan gösteriler milis tarafından şiddet kullanılarak dağıtıldı. Hükümet organlarının gaddarlığına cevap ve Gromiko komisyonunun kararlarını protesto mahiyetinde olmak üzere ilk defa bütün Kırım Tatarlarını kapsayacak şekilde genel grev düzenlendi. Genel grev neticesinde 1500 Kırım Tatar’ı işlerinden atıldı.

Artık Kırım Tatarlarının ezici çoğunluğu vatanlarına dönmek için hükümetten medet ummanın mümkün olmadığını çok iyi anladı. Böylece, sürgün yerlerindeki Sovyet idarecileri tarafından karşılarına çıkarılan pek çok engeli aşmayı başaran yüzlerce aile Kırım’a hareket etti. Onları Kırım’da mahalli idarecilerin gelenekleşmiş mukavemeti bekliyordu. İşin gerçeği

Kırım’daki Sovyet idarecileri artık eskisi gibi Kırım’da Kırım Tatarlarına yer olmadığını açıkça ilan edemiyorlar (gerçi bazılarından bunu söyleyenler çıkmadı değil), onları cebren Kırım dışına süremiyorlar ve dâhili pasaport düzenini ihlal suçuyla hapse atamıyorlardı. Sadece Sovyetler Birliği’ndeki gelişmekte olan açıklık ve demokrasi cereyanları değil, Kırım Tatar Milli Hareketi’nin ulaştığı güç de bu gibi davranışlara izin vermiyordu. Mahalli Sovyet idarecileri artık daha ziyade, bürokratik tedbirlere, Kırım Tatarlarına ev satmamaları için Rus dilli ahali arasında “çalışmalara”, milliyetler arasında gerginlik yaratmak gibi faaliyetlere başvurmaktaydı.

Oturma izni almak yahut satın aldıkları evleri noterde tasdik ettirebilmek için Kırım Tatar’ları yine mitingler, gösteriler, piketler ve açlık grevleri yapmak zorunda kalıyorlardı. Mesela Bahçesaray rayonunu (ilçesini) öz halkından “temiz’’ tutmak gayreti içine düşen mahalli Sovyet idarecilerine karşı, yaklaşık 100 Kırım Tatar’ı 17-21 Mayıs 1988 tarihlerinde Bahçesaray rayon İcra komitesi binası yanında dört gün kesintisiz gösteri yapmaya mecbur oldu. Ancak bundan sonra ilk birkaç Kırım Tatar ailesi oturma iznine kavuşabildi. Kırım Tatarları Kırım’ın her yerinde böyle veya başka şekillerdeki protesto ve mücadelelerde bulunmaya mecbur bırakıldılar. Neticede, Kırım’daki Kırım Tatarlarının nüfusu bir yıl içinde iki katına çıktı ki, 1989 Nisan ayında bu rakam yaklaşık 40.000 olmuştu. Böylelikle, Kırım Tatar Milli Hareketi’nin ve mücadelenin ağırlık merkezi tedricen Özbekistan’dan anavatana yani Kırım’a kaydı. Bütün engellemelere rağmen halk Kırım’a dönmeye devam ediyordu. Kırım Tatar Milli Hareketi iştirakçilerinin son büyük toplantısı olan Kırım Tatar Milli Hareketi teşebbüs gruplarının bütün Sovyetler Birliği çapındaki beşinci toplantısı 29 Nisan-2 Mayıs 1989 tarihleri arasında Taşkent oblastının (vilayetinin) Yanıyul kasabasında yapıldı. Toplantıya katılanların oylarını ezici çoğunluğu ile mevcut teşebbüs grupları esasında Kırım Tatar Milli Hareketi teşkilatı adında belirli sayıda, nizamnamesi ve açık bir programı olan sosyal-siyasi bir teşkilat kurulması kararı kabul edildi. Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatının Merkez şurası ve başkanı bir yıllık görev süresi için gizli oyla seçildi. Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı Merkez Şurası’nın bundan sonraki bütün büyük forum, toplantı ve kongreleri Kırım’da yapılacaktı. Kırım Tatarları birbiri ardından Kırım’a dönerken Teşkilatın Merkez Şurası üyelerinin çoğunluğu da artık Kırım’a dönmüş bulunuyordu. Zaten vatana dönen Kırım Tatarlarının her geçen gün artan sayısı ve mahalli idarecilerin onlara karşı giderek sertleşen tavrı Kırım’da çok daha teşkilatlı ve maksatları iyi belirlenmiş bir hareket yürütmeyi zaruri kılmaktaydı.

Kısa süre içinde, Kırım’da Kırım Tatarlarının bulunduğu her yerleşim yerinde Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatının şubeleri teşkil edildi. Bu şubelerin temsilcileri iki haftada bir yahut şartlar icap ettirirse daha sık olarak toplanarak bütün yerleşim yerlerinden gelen bilgileri değerlendirmekte ve gereken kararları almaktaydılar. Bu surette durumu kontrol altında tutmak, vatandaşların haklarını korumak, mahalli Sovyet idarecilerinin provokasyonlarını boşa çıkarmak ve aynı zamanda bazı yerlerde meydana gelme tehlikesi gösteren etnik çalışmaların önüne geçmek mümkün olmakta.

Bununla birlikte, Kırım Tatarlarının kitlevi dönüşüne bağlı olarak Kırım’daki mesken fiyatlarının fahiş bir şekilde yükselmekte ve aynı sebepten sürgün yerlerini terk eden Kırımlıların satmak istedikleri evlerin fiyatları da düşmekteydi. Böyle olunca, Kırım

62 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 63KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

Tatarlarının ev satın almak yoluyla Kırım’a dönmeleri çok zorlaştı. O zaman da, Kırım’a geri dönen Kırım Tatar’larına üzerinde kendi imkânlarıyla ev kurabilecekleri arazi payları tahsis edilmesi meselesi gündeme geldi. Kırım Tatarlarının mahalli idarecilere bu yöndeki bütün müracaatlarına boş arazi olmadığı cevabı verilirken, aynı zamanda Rus ahaliye bahçecilik yapmaları, ev ve daça (yazlık ev) kurmaları için hızla toprak dağıtımına başlandı. O kadar ki, bazen Rus ahaliye arazi dağıtımı işyerlerinden (mesela, Akmescit şehrindeki “Foton’’ ve “Fiolent’’ fabrikalarından yapılıyor, onlara bu toprakları alarak kullanmalarının bir “yurtseverlik borcu” olduğu, aksi takdirde söz konusu arazilerin dönmekte olan Kırım Tatarlarının eline geçeceği ve böylelikle Kırım’ın “Tatar’ların” olacağı belirtiliyordu. Bahçesaray rayonunda (ilçesinde) kolhoz ve köy Sovyetleri reisleriyle Komünist Partisi idarecilerinin köyleri dolaşarak orada yaşayan Ruslar arasında mevcut boş arazileri bir an evvel işlemeleri ve oralara yazlıklar kurmaları için ajitasyon yaptıkları belgelenmiştir. Bu ajitasyonlarda köylülere bu toprakları sadece kendileri için almakla kalmamaları, derhal Kırım dışındaki akraba ve arkadaşlarına haber vererek onlarda çağırmaları istenmekte, onlara inşaat ve iskan için her türlü yardım vaat edilmekteydi Yine aynı tehdit tekrarlanmaktaydı. Aksi takdirde Kırım Tatarların eline geçecekti. Böylelikle, oldukça kısa bir süre içinde 150 binden fazla arazi parseli temin edildi. Sonraları gazetelerde şu yahut bu şahsın tarla yahut yazlık arazi parselini döviz karşılığında satmak otomobil, video, vs ile değiştirmek istediği hakkında ilanlar yer almaya başlayacaktı.

Kolhozlar, sovhozlar ve rayon idareleri Rusya’dan çeşitli kuruluş ve firmalarla onlarca anlaşma imzalayarak, onlara inşaat malzemeleri, yakıt ve başka mallar karşılığında Kırım’da mesken ve diğer binaların inşaatı için arazi tahsis ettiler. Bu gelişmeler karşısında, Kırım Tatar Milli Hareket Teşkilatı Merkez şurası 9-10 Haziran 1989 tarihli toplantısında Kırım’da kendisine ev inşa etmek üzere kendi iradesiyle arazi parseli işgal eden Kırım Tatar’larına “her türlü yardım ve desteği gösterme” kararını aldı.

Kırım Tatarları tarafından boş arazilerin bu şekilde ilk işgali vakası Ağustos 1989 da Bahçesaray rayonunda gerçekleşmiş ve bilahare bütün Kırım’a yayılmıştır. Sovyet makamlarının buna cevabı Kırım Tatarlarının buralarda kurduğu çadırlara baskınlar düzenleyerek onları dağıtmak, cezai tatbikata geçmek ve tevkifler yapmak şeklinde oldu. Bazı hallerde, Kırım Tatarlarının kurduğu derme çatma evlere baskınlar düzenleyen mahalli idareciler bu baskınlara çevre köylerdeki Rus ahaliyi de celbetmeye girişerek (ne yazık ki, bunda başarısız oldukları söylenemez) geniş çaplı bir etnik çatışma tehlikesini doğurmaktan da çekinmediler. Mahalli gazeteler “Tatar ekstremistler’’e ve Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı’na karşı linç duygusunu körükleyen yazılarla doluydu. Sovyet organlarının Kırım Tatarları arasından yetiştire geldiği bazı “akım’’ ve grupların mensupları ile Kırım mahalli idaresinden beslene Kırım Tatar Milliyetinden bazı şahıslardan da bu propagandalarda uysallıkla vazife alanlar oldu. Sonraları mahalli Kırım Sovyet idaresi bünyesinde teşkil edilen “Sürgün edilmiş halkların meseleleriyle ilgili komiteye” de bu şahıslar dâhil edileceklerdi. Söz konusu komite, Ukrayna tarafından Kırım Tatarlarının ve Kırım’dan sürgün edilmiş diğer etnik grupların geri dönüş programı çerçevesinde tahsis edilen kaynakların dağıtımı, daha doğrusu israf ve talan edilmesi işiyle meşgul olacaktı.

Bütün bunlara rağmen, Kırım Tatarlarının sarsılmaz azmi sayesinde işgal ettikleri toprakların büyük kısmı ellerinden geri alınamadı. Bu durumda mahalli yetkililer belirli bir müddet içinde bu fiili durumu “kanunileştirmeye’’ mecbur kaldılar. Sonraları zaten geri almaları mümkün olmayan bu parsellere işaret ederek Kırım Tatarlarına ne kadar çok arazi “tahsis etmiş’’ oldukları hakkında beyanlarda bulunacaklardı. Böylelikle, iki-üç yıl içinde on binlerce Kırım Tatar ailesi vatana dönmeye ve hiç değilse boş parseller üzerinde ikamet ruhsatı almaya muvaffak oldu.

Sovyetler İmparatorluğu’nun çöküşünün açık işaretlerinin ortaya çıkması ve Sovyet Birlik cumhuriyetlerinin bağımsız devletlere dönüşmesi gibi gelişmeler Kırım’daki Rus şoven çevrelerini ve en başta da komünist partisi Kırım oblast komitesini ciddi şekilde telaşlandırdı. Bu çevreler, çarlık ve Bolşevik rejimlerinin Kırım’a dair bütün diğer kararları tamamıyla kanuni ve adilmişçesine, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Prezidyumu’nun 19 Şubat 1954 tarihli Kırım’ın Rusya terkibinden çıkartılarak Ukrayna’ya bağlanması hakkındaki kararnamesi’nin “kanun dışı” olduğuna dair yaygara koparmaya başladılar. Evvelce, Komünist Partisi Kırım Oblast Komitesi, Kırım Tatarları sürgünden sonra lav edilmiş olan Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist yeniden kurulmasını talep ettiklerinde bunu adeta ağır bir suç olarak görürdü. Halbuki aynı komite şimdi Moskova’nın da desteğiyle, “Kırım halkının kendi kaderini tayin hakkı’’ndan söz etmeye ve bir tür “Birlik Antlaşması’yla SSCB bünyesinde yer alması öngörülen Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin ihyası için referandum yapılmasına dair kampanya başlattı. Elbette ki burada söz konusu olan Kırım’ın yerli halkı olan ve o sırada büyük kısmı sürgün yerlerinde yaşamakta bulunan Kırım Tatarlarının değil, sürgünden sonra çoğu Rusya’dan Kırım’a yerleştirilmiş olan ve halen Kırım nüfusunun kahir ekseriyetini teşkil eden göçmenlerin kendi kaderini tayin hakkıydı. Diğer bir ifadeyle, gerçekleştirilmek istenen, Kırım Tatar halkının tarihi vatanı üzerinde geniş yetkilere sahip mahiyet itibarıyla bir Rus muhtariyeti kurmaktı. Bu muhtariyetin de şartlar müsait olduğu takdirde sürgün sonrası göçmenlerin büyük çoğunluğunun vatanına yani Rusya’ya bağlanması yahut bir müddet kendi başına buyruk bir cumhuriyet olarak kalması öngörülmekteydi.

Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı Kırım Tatar halkının kanuni hak ve menfaatlerinin utanmazca ihlali olarak telakki ettiği bu maceraya şiddetle karşı çıktı. Teşkilat vatandaşlarını 20 Ocak 1991’de yapılacak olan ve neticesi baştan belli olan “referandum”u boykot etmeye çağırdı. Kırım Tatar halkının kanuni haklarını korumak için olmasa bile, hiç değilse kendi hükümranlığını ve toprak bütünlüğünü muhafaza gayesiyle Ukrayna hükümetinin bu “referandum’’a karşı bir takım tedbirler alacağı yönünde bazı ümitler vardı. Kaldı ki, böyle bir “referandum’un yapılması Ukrayna’nın şu yahut bu bölgesinin statüsüne dair meselelerin bölge çapında değil, ancak bütün Ukrayna çapında referandumların neticesi esas alınarak belirlenmesini öngören Ukrayna kanunlarına da aykırıydı. Ne var ki, Ukrayna parlamentosundaki komünist çoğunluk 12 Şubat 1991 tarihli kararıyla Kırım referandumunun neticelerini tasdik ve teritoryal esaslı Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin teşkilini kabul etti. Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı temsilcileri Ukrayna parlamentosu toplantı salonuna alınmalarına ve demokratik görüşlü milletvekillerinin ısrarlı taleplerine rağmen kendi vatanlarının statüsü meselesi hakkında karar verilecek olmasına bakılmaksızın söz hakkı alamadılar. Bu arada, Komünist partisi Kırım oblast komitesi idaresi Kırım Tatar

64 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 65KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ

Milli Hareketi Teşkilatı’nın bütün Kırım Tatar halkını temsil etmediği ve Kırım Tatarları arasında muhtelif siyasi eğilimlerde çeşitli akımlar olduğu yolunda iddialar ortaya atmakla meşguldü.

26 Haziran 1991 tarihinde Akmescit’te Kırım Tatar Milli Kurultayı toplandı. Kurultaya iştirak eden Kırım Tatar halkının temsilcileri Sovyetler Birliği’nde Kırım Tatarlarının yaşadığı bütün yerleşim yerlerinde yapılan seçimlerle belirlenmişti.

Kırım Tatar Milli Kurultayı Kırım Tatar halkının iradesi hilafına Kırım’da teşkil edilen muhtar cumhuriyetin meşru olmadığını ilan ederek, Kırım Tatar halkının Milli Egemenlik Beyannamesi’ni kabul etti. Ayrıca, Kurultay’da gizli oyla yapılan seçimle Kırım Tatar halkının en yüksek temsil organı olmak üzere Kırım Tatar Milli Meclisi teşkil edildi.

Böylece, Kırım Tatar Milli Meclisi derhal Kırım’ın her yerinde mahalli milli idare organları olarak köy, kasaba ve bölge meclislerinin kurulmasına girişti. Kırım Tatarlarının Kırım’ın dışında geçici olarak yaşadıkları yerlerde ise vatana dönüşe yardım komiteleri kuruldu.

KURTSEYİT ABDULLAYEV

Kırım Tatarlarına yönelik izolasyon ve kendi vatanlarında yabancı insan muameleleri değişik şekillerde hala sürdürülmektedir. 1990’lı yılların başında ağırlıklı olarak Özbekistan ve sürgünde yaşamaktayken ev ve malını mülkünü satarak, vatan Kırım’a koşan vatandaşlarımız, orada elde ettikleri paralarla Kırım’da bir ev alabiliyorlardı. 1-2 sene sonra gelenler getirdikleri paralar ile ev alamaz oldular. Suni olarak ev fiyatları yükseldi. Şehir kenarında topraklarda kazdıkları büyükçe çukurların üzerine konulan sırık ağaçların üstüne atılan brandalarla ailesini soğuktan korumaya çalıştılar.

Hala sürdürüle gelen uygulamalarda Kırım Tatar’larına sahilde, yalı boylarında arsa satışı yapılmamaktadır. Satın almak isteyenlere arazinin iç kısımları ve dağlar gösterilmektedir. Bu adaletsiz düşünce ve uygulamalar insanlarımız ve bilhassa gençlerimiz tarafından değişik şekillerde protesto edilmektedir. 2004 yılında Yalta’da yine böyle bir arsa spekülasyonu gençlerimiz ile esas mal sahiplerini yerinden yurdundan etmeye çalışanları karşı karşıya getirmiş, sonucunda iş dövüşmeye kadar varmıştır. Hadiseyi öğrenen Kırım Tatar Milli Meclisi üyelerinden Kurtseyit Abdullayev olay yerine giderek gençlerimizi sakinleştirmeye çalışmıştır. Suçluluğu araştırılmadan, sen bunların lider’isin denilerek, yanındaki yaşları 21-22 olan 4 genç ile birlikte polis tarafından gözaltına alınan Kurtseyit Abdullayev mahkeme sonucunda 11 yıl hapisle cezalandırıldı. Mahkeme kararı, bizdeki Yargıtay gibi, bir üst mahkeme tarafından 9 yıla indirilerek onandı. Kanunlara göre mahkûmiyetinin 3 yılı infaz edilen kişilerin geri kalan cezasının Ukrayna Devlet başkanınca affedilebilmesi olanağı vardır. Yalnız bunun tek şartının mahkûmun suçluluğunu kabul etmesidir. Gerek mahkeme aşaması ve gerekse daha sonrası Abdullayev kendisine atfedilen bu suçu hiç bir şekilde kabul etmemiştir. Ukrayna Parlamentosunda milletvekili olan Kırım Tatar Milli Meclisi başkanı, yolbaşçımız Sn. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu devlet başkanı Sn. Yuşenko ile görüşüp Kurtseyit Abdullayev’in affını sağlayarak, haksızlığın 3,5 yıl hapis hayatından sonra da olsa giderilmesini temin etmiştir.

Kurtseyit Abdullayev 18 Mayıs 1944’te sürgüne gönderilen ailesinin dört çocuğundan en büyük olanıdır. Özbekistan’ın Şakrizat şehrinde 1955 yılında doğan Kurtseyit daha sonra ailesi ile birlikte 1966’da Krasnadar’a (Kuban) göç etmiştir. Kazanılan haklar ve cesur davranışlar sergileyen liderlerimiz onun da 1989 yılında vatan Kırım’a yerleşmesini sağlamışlardır. Halen Kırım’da politika ile uğraşan Kurtseyit Abdullayev Kırım Tatar Milli Meclisi’nde Revizyon komisyonu üyesi olarak görev yapmaktadır.

Kurtseyit Abdullayev Türkçe konuşan ülkelerin 1992 yılında Antalya’da yaptığı Türkçe dil kurultayına Kırım Tatar Milli Meclisi’ni temsilen katılmıştır. Aşağıdaki fotoğrafta görülebileceği gibi Kurtseyit Abdullayev ve beraberinde hapishanede bulunan gençlere özgürlük afişi miting yapılan büyük meydan da herkesçe görülecek yere asılmıştı.

66 KIRIM TATAR MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİNİN KISA TARİHİ 67KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

18 Mayıs 2007 tarihinde Akmescit meydanında yapılan mitingde asılmış bir afiş.

Yazıda bahsedilen Kurtseyit ABDULLAYEV ve yanındaki 4 genç arkadaşına AZATLIQ (Özgülük, Hürriyet) istenmekte.

KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

Kırım halkı uzun yıllar Rus mezalimine karşı mücadele etmiş, şehitler vermiş bu arada

gerektiği içinde kendi içinde önder ve liderler yetiştirmiştir. Bu insanlar halkımızı bir arada

tutarak birlikteliği sağlamış, onları eğiterek batı medeniyetinin esas alınmasını hedef

göstermiş ve mücadele azmini daima ayakta tutmuştur. Bu gün rahmetle andığımız bu

insanlar zalimlerle olan mücadelede hayatlarını bile hiçe saymışlardır. Kırım Tatar’lığının

hayat mücadelesinde halkının elinden tutan bu vatansever insanların bazılarının kısa hayat

hikâyelerini aşağıda bulabiliriz.

68 KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ 69KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

İSMAİL GASPIRALI (GASPİRİNSKİY)

8 Mart 1851-11 Eylül 1914 tarihleri arasında yaşayan İsmail Bey eğitimci, yayıncı ve politikacıdır. Rus imparatorluğunda Türk ve İslam toplumlarının eğitim, kültür reformu ve modernleşmeye ihtiyacı olduğunu fark eden ilk ve tek Müslüman entellektüeldir. Düşüncelerini, kendi kurduğu ve 35 yıl müddetle yayın hayatını sürdürdüğü, Tercüman gazetesi vasıtasıyla yayınlamıştır. Dilde, fikirde, işte birlik sözüyle Türk halklarındaki birlikteliğin temel ilkelerini oluşturmuş ve günümüzde de bu söz bu birlik mücadelesinin hedefini göstermektedir.

Gaspıralı modernleşmenin Avrupalılaşma olduğunu savundu. Modernleşmenin tek yolunun eğitim olduğuna inanıyordu. O İslam okullarındaki din eğitiminin yanında çocukların ana dillerini daha etkili konuşmalarını sağlayacak yeni bir öğretim sistemi kurdu, bu şekilde yeni müfredatı sundu. 1881 tarihli bir yazısında; “Geri kalmışlığımızın tek nedeni cehaletimizdir. Avrupa’da neyin icat edildiğine veya neler olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Bu izolasyondan kurtulmak için bunları okuyabiliyor olmamız gerekirdi. Avrupa fikirlerini yine Avrupalı kaynaklardan öğrenmeliyiz. İlk ve orta okullarımızın müfredatlarına bu dersleri koymalıyız ki, göz bebeklerimiz yani öğrencilerimiz bu fikirlere ulaşabilsin.’’ diyerek düşüncelerini ortaya koymuştur.

Gaspıralı, kadınlar için Alem-i Nisvan (Kadınlar Dünyası) adlı bir dergi çıkarmıştır. Çocuklar içinde Alem-i Sübyan (Çocuklar Dünyası) adlı bir yayın çıkarmıştır. Gaspıralı İslam Birliği’nin (İttifaq-i Müslümanlar) kurucularından biridir. 1907 yılında kurulan birlik Rus İmparatorluğu’ndaki Müslüman Türk entellektüelleri birleştirmiştir. Ayrıca ilk Rus Müslüman kongresinin organizatörlerinden biriydi ve Rusya’daki Müslüman insanlar için sosyal ve dini reformlar oluşturmayı amaçlıyordu. Gaspıralı Tercüman’dan başka gazetelerde çıkarmış, çok sayıda kitap ve makale de yazmıştır.

İsmail GASPIRALI’nın büstü kendi adının verildiği Eskişehir caddesinde.

70 KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ 71KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

CAFER SEYDAHMET KIRIMER

“Bir millette şerefim, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi, o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olmasıyla kaimdir’’. Cafer Seydahmet Kırımer. Bu sözün sahibi 1989-1960 tarihleri arasında yaşamıştır. Yalta’da doğan Cafer Seydahmet Kırımer ilk tahsilini Kırım’da yaptıktan sonra orta ve lise tahsilini İstanbul’da bitirip 1911 yılında Paris’e giderek hukuk öğrenimi görmüştür. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Kırım’a dönerek arkadaşlarıyla gizli bir inkılâpçı teşkilat kurmuştur. 1917 de ihtilal başladığı zaman Beserabya cephesinde asker olan Cafer Seydahmet Kırımer Odesa’ya geçerek Kırım’daki arkadaşlarıyla temas kurmuştur. Bu ortamda arkadaşlarından Çelebi Cihan’ın

Başmüftülüğe, kendisi de Vakıf İşleri Müdürlüğü’ne seçilmişlerdir. Rusya’daki ihtilâlin memleketi anarşi içine düşürmesi, Kırım’daki aydınları yeni teşebbüslere sevk etti. Cafer Seydahmet Kırımer kurulacak cumhuriyetin anayasa taslağını ve seçim kanununu hazırladı. Güvenlik için Kerson’daki Kırım’lı süvarileri Kırım’a getirdi. Kurultay açıldıktan sonra 9 Aralık 1917’de Kırım Cumhuriyeti ilan edilince, Çelebi Cihan başkanlığındaki hükümette Harbiye ve Hariciye Bakanı oldu.

Kırım’ın Almanlar tarafından işgal edilmesi üzerine kurultay yeniden toplandı. Süleyman Sulkiev’in kurduğu hükümette hariciye bakanı oldu. Almanlar Kırım’dan çekildikten sonra Bolşevik’lerin Kırım’ı yeniden işgali sırasında Cafer Seydahmet Kırımer, Kırım Meclisi’nin tam yetkili temsilcisi sıfatıyla Türkiye ve Avrupa’da (Almanya ve Polonya) bulunuyordu.

Cafer Seydahmet Kırımer’in bundan sonraki hayatı, 1921-1922 yıllarında Kırım’da vukua gelen açlığa mani olma ve yardım sağlama, Rus mahkûmu Türk ve Müslüman toplulukların temsilcileri ile birlikte kurduğu teşkilatlar vasıtasıyla davasını dünyaya anlatma, ikinci Dünya savaşı sırasında muhtelif sebeplerle Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde bulunan Kırımlı kardeşlerine o günün şartları içerisinde yapılabilecek yardımları yapmak, bu maksatla muhtelif hükümetlerle temas kurmak, kitap ve makale yazmak, konferans vermek gibi Kırım ve Türk Dünyası’na hizmetle geçmiştir. 1960 yılında İstanbul’da vefat eden büyük devlet adamının çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır.

NUMAN ÇELEBİ CİHAN

Esaret altındaki Kırım’ın kuzeyinde Büyük Sonak Köyü’nde 1885 yılında başlayan ve Kırım istiklal davası uğruna 23 Şubat 1918 yılında şehitlikle sona eren 33 yıllık şerefli bir hayat. Bu kısa hayata sığdırılan ve Kırım Tatarlarının kaderinde büyük rol oynayan milli hizmet ve bu hizmetlerin neticesinde Kırım Tatar tarihinde unutulmaz bir yolbaşçı Noman Çelebicihan. İçinde yaşattığı Kırım sevgisi ve hizmet aşkını 1906 yılında hayata geçirmiştir. Kendisi gibi İstanbul’da okuyan Cafer Seydahmet Kırımer, Abdülhakim Hilmi, Abdurrahim Sukuti gibi arkadaşlarıyla önce Kırım Talebe Cemiyeti’ni kurmuş, gerek bu cemiyet içindeki çalışmalar gerekse o dönemdeki hürriyetçilik akımlarının tesiriyle içlerinde iyice kuvvetlenen Kırım’ın istiklaline kavuşturulması emelini gerçekleştirebilmek amacıyla Cafer Seydahmet Kırımer başta olmak üzere yakın ideal arkadaşlarıyla Vatan Cemiyeti’ni kurdu.

Bundan sonraki hayatı şehit edilmesine kadar Kırım’ın istiklali için çalışmakla geçti. İsmail Gaspıralı sayesinde Kırım Tatarları arasında canlanan milli kültür ve bunu takiben olgunlaşan milli şuur, Noman Çelebicihan, Cafer Seydahmet Kırımer, Seyit Celil Hattat, Abdülhakim Hilmi, Ahmet Özenbaşlı, Hasan Sabri Ayvaz gibi genç aydınların yolbaşçılığında siyasi sahada da hürriyet mücadelesini başlatmıştı. Çelebicihan ve emel arkadaşlarının bu genç yaşlarda ve çok güç şartlar altında yaptıkları hürriyet mücadelesi. 1917 yılında patlak veren Bolşevik İhtilali’nin yarattığı karmaşadan da istifade ederek ileri bir adım atmış ve 25 Mart 1917 de Akmescit’te bütün Kırım’dan gelen 1500 civarında delegenin katılmasıyla bir kongre toplamaya muvaffak olmuştur. Kongre de alınan kararlar aşağıda belirtilmiştir.

1. 50 kişiden oluşan Kırım Müslümanları merkez icra komitesi kurulması.2. Müslüman vakıfların bir müdürlüğe bağlanması.3. Kırım’da muhtar bir idarenin kurulması için Kurultay’ın toplanması.4. Kurultay’a milletvekilleri seçilmesi.5. Seçimlere 21 yaşını doldurmuş bütün erkek ve kadınların katılması.6. Odesa’da hastanede yatan Noman Çelebicihan’ın “Kırım Müslümanları Merkez İcra Komitesi’’başkanlığına getirilmesine, Kırım baş müftüsü seçilmesi.7. Kırım Vakıflar Müdürlüğüne Cafer Seydahmet Kırımer’in getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kararlar sonrası Noman Çelebicihan Kırım’a dönerek kendisine verilen görevlere başlamıştır.

Çalışmalarına hız veren Çelebicihan ve dava arkadaşları 17 Kasım 1917 tarihinde seçimleri yaptırarak 26 Kasım 1917’de Bahçesaray’daki meşhur Hansaray’ında Kırım Tatarlarının Milli kurultayını toplamaya muvaffak olmuşlardır. Kurultay Noman Çelebicihan, Cafer Seydahmet Kırımer, Cafer Ablay ve Hasan Sabri Ayvaz’dan oluşan bir komisyona Kırım Cumhuriyeti’nin anayasasını hazırlama görevi vermiştir. Hazırlanan anayasanın kurultay tarafından kabulünden sonra Çelebicihan ilk Kırım Tatar Milli Hükümeti’nin Başvekilliğine seçildi. Kendisiyle beraber yıllardır Kırım istiklal davasında çalışan arkadaşları Cafer Seydahmet Kırımer, Ahmet Şükrü, Ahmet Özenbaşlı ve Seyit Celil Hattat da hükümet üyeliğine seçildiler. Kırım Tatarlarının bu unutulmaz yolbaşçısı, ne yazık ki Kırım’ın 1918 yılı Ocak ayı içersinde Bolşevikler tarafından işgal edilmesi esnasında, Bolşevikler tarafından

72 KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ 73KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

Sivastopol hapishanesine götürülmüştür. 23 Şubat 1918 günü kurşunlanmak suretiyle şehit edilmiş ve aziz naaşı Karadeniz’e atılmıştır.

Noman Çelebicihan aynı zamanda şair olup Kırım Tatar edebiyatında şiirleri mühim yer tutar. Şehit edilmesinden sonra onun “Ant Etkenmen” şiiri bestelenerek Kırım Tatarları arasında milli marş olarak söylenmiştir.

MUSTAFA EDİGE KIRIMAL

Kırım Bahçesaray’da yerleşik Mustafa Sinkiyeviç’in oğlu olan Mustafa Edige Kırımal 1911 yılında doğmuştur. İlk-orta tahsilini Yalta-Dereköy’de yaptıktan sonra lise tahsilini Rus mektebinde okuyarak Rusçasını çok ilerletti. Yüksek tahsilini yapmak üzere Akmescit Pedagoji Enstitüsüne kaydoldu. 1923-1927 yılları arası teşkilatlı ve heyecanlı milli hareket çalışmaları, Kırım Türk-Tatar’ının maddi ve manevi kalkınma devresini kapsayan Muhtar Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Başkanı Veli İbrahim devri, onun idamı, Türk-Tatar aydınlarının hapis, sürgün cezalarına mahkûm edilmeleri ile kapanmış. Milli hareket ve faaliyetleri sevk ve idare etmiş olan teşkilata mensup bulunduklarından şüphe edilenler aleyhinde GRU ajanları tarafından şiddetli takip ve tutuklama işlemine girişilmiştir. Tutuklamalar ortaokul seviyesine kadar inmiştir. Milliyetçi gençlerin ön safında faaliyet gösteren Edige Bey’in tutuklanması gün-saat meselesi haline gelince gizli teşkilat tarafından daha güvenli görülen Azerbaycan’a kaçırılmıştır. Azeri kardeşlerimizin yardımı ile İran’a geçmiş, oradan çeşitli zahmet ve tehlikelerden sonra Türkiye’ye gelmeyi başarmıştır. 1932 yılında İstanbul’da Kırımlı milliyetçilerle ve bilhassa Cafer Seydahmet Kırımer ile buluşmuş ve faaliyetlerine devam etmiştir.

Polonya Müftüsü olan amcasının yanına giden Edige Bey orda Vilno Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne yazılmış ve 1939 da mezun olmuştur. Polonya’da tahsilde bulunan gençler ile kurduğu milli teşkilatın başına geçmiştir. Gençlerle birlikte çalışırken aynı zamanda Lehçe dergilerde ve Dobruca’da yayımlanan Emel dergisinde makaleleri yayınlanmıştır. Alman ordularının Polonya’yı işgal ettikten sonra eşiyle Berlin üzerinden İstanbul’a gelmiştir. Almanların Kırım’ı işgal etmesi üzerine Kırım milli merkezi M.Edige Kırımal ve Müstecip Ülküsal’ın Berlin’de Alman’larla anlaşıp Kırım’a gitmesine karar verdi. Türkiye ve Almanya dış işlerinin anlaşması sonrası Berlin’e giderek oradaki pek çok yetkili ile görüştüler. İşgal edilen Rus topraklarını idare bakanı yardımcısı ile görüşerek Kırım’daki kardeşlerimizle ilmi, kültürel, dini ve sosyal sahalarda çalışmak istediklerini, bu hususlarda Alman devletinin hak ve imkân tanımasını, sağlamasını talep ettiler. Kırım Tatar’larına gerek bu gerek idari ve siyasi işlerde fırsat verilmesinin diğer Rus esiri Türk ve Müslüman ülkelerinde sempati ve güven uyandıracağını, Sovyet rejiminin yıkılmasının kolaylaşacağını anlatmaya çalıştılar. Bütün bunları 27 sayfalık bir muhtıra’da topladılar. Büyükelçi Von Shulenburg ile son başvurma yeri olan Adolf Hitler yolladılar. Hitler bu gibi meselelerin büyük zaferden sonra düşünülüp halledileceğini söyleyerek ilgi göstermedi.

Almanya savaşı kaybedip Rusya’dan çekilirken binlerce Kırım’lı yurdunu terk ederek batıya sığınmak zorunda kaldı. Bu arada çok kayıplar verildi. Batı Almanya, Fransa, İtalya, Amerika, Mısır, Ürdün ve Romanya sığınanlar için birer korunak oldu. Bu insanların Kırım’dan taşınmaları, Avrupa’da kamplara yerleştirilmeleri hususunda M.Edige Kırımal’ın çok büyük çalışmaları oldu.

Hitler son zaferden sonra değil, son yenilgi arifesinde, 1944’te Edige’nin başkanlığı altında Berlin’de “Kırım Tatar Merkez Komitesi’’ kurulmasına ve buna “Geçici Kırım Hükümeti’’ adı verilmesini kabul etti, Türkçe gazete yayımlanmasına izin verdi. Artık elbette bunun bir

74 KIRIM ÖNDERLERİNİN KISA HAYAT HİKAYELERİ

önemi ve anlamı kalmamıştı.

Almanya’nın Münster şehrinde felsefe doktorası yapan Edige Bey, doktora tezi konusunu 1952 yılında “Kırım Türklerinin Milli Mücadelesi’’ kitabıyla yayımladı. Uzun yıllar Münih’te kurulan “Sovyetler Birliğini Araştırma ve Öğrenme Enstitüsü’’nde Kırım Tatar Milli Merkezi temsilcisi sıfatıyla Kırım Tatarlarını ve davalarını müdafaa ve temsil etmiştir. Çıkarmakta olduğu “Dergi’’ adlı mecmua , enstitünün 1972 yılında kapanması ile sona ermiştir. Emekli olan Edige Bey bir müddet sonra kanser hastalığıyla mücadele etmiş bazı hastane olayları sonunda 22 Nisan 1980 günü Berlin’de milletine veda etti.

M.Edige Kırımal bütün hayatı boyunca Kırım’ın istiklali ve bütün esir Türkleri kurtuluşu mücadelesinde üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapan bir kahramandı. Milletini tarih boyunca yok etmeye çalışan düşmana karşı daima en iyi şekilde hazırlıklı olmanın, dostunu ve hasmını iyi tanımanın, idealinin her yerde müdafaasını en iyi şekilde yapabilmek için bilgi ve ilimle teçhiz edilmenin şart olduğunu çok iyi bilirdi. Bu konularda kendini iyi yetiştirmişti.

Daha önce Almanya’dan getirilip Bahçesaray şehrindeki Zincirli Medrese avlusunda İsmail GASPIRALI’nın mezarının yanına aziz naşı defnedilen Mustafa Edige KIRIMAL’ın mezarı Eskişehir Kırım Türkleri, Kültür Yardımlaşma ve Spor Kulübü Derneği girişimleri sonucunda Eskişehir Odunpazarı Belediyesi Başkanı Burhan SAKALLI tarafından yaptırılmıştır.

Kırım Derneği Yönetim Kurulu