12
kitipiyoz fanzin İC SAVAS KOD ADLI oo .SAYI [email protected]

Kıtıpiyoz tammam galiba

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Kıtıpiyoz tammam galiba

kıitıııiıpiyoz fanzinİÇC SAVAS KOD ADLI oo..SAYI.

[email protected]@gmail.com

Page 2: Kıtıpiyoz tammam galiba

EKMEK:

Çeşitli tahıl unundan yapılan hamurun sac üzerinde, tandırda, fırında veya tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyecektir.

“Ekmek ciddi bir meseledir; çünkü insanlık var oldukça ekmek de var olmaya devam edecektir.”Hristiyanlıkta düzenli bir şekilde uygulanan ekmek-şarap ayinleri vardır. İsa'nın idam edilmeden önceki son akşam yemeğinde arkadaşlarına dağıttığı ekmek ve şarabın sembolüdür bu. Bu huhusta şarap, İsa’nın kanını ve ruhunu temsil ederken; ekmek, İsa'nın bedenini temsil eder. Hatta eski Yunanlı ve Romalı yazarlar ekmeği uygarlığın sembolü olarak görmüşlerdir.

Bir ekmek türü olarak peksimet, uzun yıllar boyunca bayatlamadan kalabilir. Bu denli dayanıklılığından mütevellit peksimet, savaşlarda en çok tüketilen besinlerin başında yer almıştır . Kıtlık zamanlarında da insanın imdadına yetişmiştir peksimet.Dipnot: Peksimet, uzun süre tek başına tüketilmesi halinde gece körlüğü yaratabilir.

Ekmeğin önemi atasözlerine, deyimlere de yansımıştır hatta. Mesela bir deyim vardır bizde, ekmek parası diye. İnsanlar bütün bir hayatın kazanılmasını ya da karnın doymasını ekmeğe bağlayacak kadar değerli tutmuşlar onu. Ekmek aslanın ağzında, ekmek düşmanı, taş atana ekmek at vs.Fransız ihtilaliyle dünya devir değiştirdi mesela bir ekmek yüzünden. Marie Antoinette diye bir hatun yaşamış vakt-i zamanında. Zamanın Fransız kraliçesidir kendisi. 16 yy.'da ekmek kıtlığıyla mücadele eden halk bu durumdan şikayet edince bizim kraliçe Marie de "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler", diye çemkirmiş halkına.

Özlü sözler köşesi:

“pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmekben içeri düştüğüm sene.sonra vesikaya bindi,bizim burda,içerde, birbirini vurdu millet�yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.şimdi serbestledi yine,fakat esmer ve tatsız.”

Nazım Hikmet

“Gökten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek.Gökten inmiş olan diri ekmek ben'im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.Bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir.Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba'nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak. İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.“ Cizıs Krayst

“Paraya ekmek diyen ilk kişiye maaşı un olarak ödensin.” Charles Bukowski

İnsanlık tarihi için gizli bir başrol oyuncusu görevi üstlenen ekmek, ne var ki tarih boyunca insanların gözünde bir figüran olmaktan öteye gidememiştir. Ama insanların bu bakış açısı, bir ekmek uğruna nice canların yok olduğu gerçeğini değiştirmez. Uzun lafın kısası, velhasıl-ı kelam, yani demem o ki sayın abim/ablam; ekmek meselesi memleket meselesidir, ciddi meseledir yani. Yedirme ekmeğini, sahip çık. Bir somun ekmek deyip geçme, bu uğurda gencecik canlarını yitirmiştir bu memleket. “Asıl istiklal mücadelesi”dir ekmek.

Page 3: Kıtıpiyoz tammam galiba

bakireymişTuvalet penceresinden içeri girdi Dart. Elleri kan çeşmesi misali geçtiği her yeri kırmızıya

boyuyordu. Burasıydı dertleşme yerleri Dart ve Dort'un. Dart bu tuvalete ne zaman girse Dort her zamanki yerinde, kapakları kapalı olan klozetin üzerinde oturmuş halde bulurdu Dort'u. Çünkü mütemadiyen kapakları kapalı klozetin üstüne oturur, orada yaşardı Dort. Sıçmazdı ama, en az Dart kadar farkındaydı kapağın kapalı olduğundan. O kapağı da hiç kaldırmazdı yerinden. Sıçmak için başka bir tuvalete giderdi Dort. Nereye doğru açıldığı, hiç denenmemesinden ötürü meçhul bir kapısı vardı bu tuvaletin. Bakanın kendini görmek için müthiş bir çaba göstermesi gereken bir aynası ve bir de balgamdan sarıya kaçan bir lavabosu. Sürekli damlatan musluğu, tuvalete suicide ruhlu bir hava katıyordu. Bu tuvalet herhangi bir evin tuvaleti değildi. Bir otele de ait değildi. Bir işyerinin tuvaleti olması da mümkün değildi. Yalnızca bir tuvaletti o ve Dart ve Dort sürekli orada buluşur ve dertleşirlerdi. Genelde Dart anlatırdı derdini ve Dort da dinlerdi. Çoğu zaman böyle olurdu. Hatta her zaman bu şekilde yürürdü muhabbet. Rezervuara yaslanmış sigara içiyordu Dort, her duman üfleyişinde kafasını geriye doğru yaslayarak. Dart'a baktı, gerçekten berbat görünüyordu. Zemini kana boyaya boyaya Dort'un karşısına oturdu Dart. Belini duvara yasladı ve dizlerini büküp kollarını dizlerinin üzerine koydu. Elleri kan damlatıyordu. Sanki bilekleri kesilmişti."Sana yine ne oldu böyle" dedi Dort, "bir keresinde fahişenin biri yarrağımı dişleyip paramparça etmişti, kana bulanmıştı yarrağım, kendinden bezmişti ve büzüşmüştü. Yarrağımın o halinden hiçbir farkın yok." "Seninle konuşmam lazım." dedi Dart, ceketinin iç cebindeki viski şişesini omuz darbeleriyle düşürmeye çalışıyordu."Anlat bakalım." Dedi Dort. "Dinle" diye karşılık verdi Dart, "yalnız bir adamım ben.""Evet evet tabii biliyorum. işe yaramaz bir bornoz kemerinden farksızsın. Şu haline bak. Midemi bulandırıyorsun.""Ama bazen kalabalığın içinde buluyorum kendimi. Anlaman gerekiyor. Pazarlarda, kalabalık caddelerde, belediye otobüslerinde, konserlerde filan." dedi Dart, omuz darbelerinin şiddetini artırmıştı… "Çok insan görüyorum gün içerisinde, çok fazla insan." hala omuz darbeleriyle viski şişesini düşürmeye çalışıyordu. Dort Dart'ın ceketine uzanıp şişeyi çıkardı, kapağını açıp Dart'a uzattı. "Sağ ol.""Evet" dedi Dort, "devam et." "Baksana", dedi Dart, "sen o kapağı hiç kaldırmadın mı?""Hangi kapağı?" "Üzerine oturduğun klozetin kapağını.""Hayır, buraya sıçmıyorum." "Senin sıçmakla ilgili problemlerin var dostum, beni anlayacağını sanmıyorum." "Seni anlamak sikimde değil, istersen şimdi gidebilirsin. Midemi bulandırıyorsun zaten. iğrenç kokuyorsun." "Çok fazla insan görüyorum dostum. O gözler, o burunlar, o dizler ve o parmaklar... Bakışları, yürüyüşleri, tutuşları, konuşma tarzları...""Ne var onlarda?" dedi Dort, midesini tutup kıvranıyordu her an kusabilecekmiş gibi."Kus istersen, iyi gelir." dedi Dart, kana bulanmış viski şişesinden bir yudum aldı."Lanet insanlar ananı mı sikti!" diye çıkıştı Dort."Hayır dostum, ama baksana onlara bir defa. Bir defa gerçekten, zamandan ve bulunduğun mekandan bağımsız bir ruhla gör onları. Sanki oyuncak hamurdan yapılmış gibiler. Kahkahalarını dinle bir kere. Sanki tüm konuşmaları band kaydı gibi geliyor bana. Bir günlerini bir kasete kaydetmişler ve her gün aynı kaseti oynatıp duruyorlar. inan bana dostum her gün aynı saatte aynı yolda yürümen, en az on insanı yol arkadaşı edinmen demektir. Yüzleri ezberledim dostum. Bütün konuşmaları ezberledim artık. Her gün aynı saatte aynı otobüse binen, her gün aynı çantayı tutan ve aynı koltuğa oturan, her gün aynı tıraşı olan ve her gün aynı lanet yolu kateden bir adam tanıyorum. Yağlı ve şişman bir kadın her gün aynı saatte aynı yolda yürüyüş yapıyor. Pazartesi ve Perşembe günleri siyah nike eşofmanı, diğer günlerde ise lacivert adidas eşofmanıyla aynı yolu yürüyor. Aynı kişilere selam veriyor, aynı köpeği seviyor, aynı bankta oturup dinleniyor. Artık bu insanları her gördüğümde, onların içine her girdiğimde kendimi

haydar meyli

Page 4: Kıtıpiyoz tammam galiba

foseptik çukurunun bokları arasında uzun bir koridorda yürüyormuşum gibi hissediyorum. Sokaklar düşlerimi kirletiyor dostum." "Lanet olsun kusacağım.""Aklımı kaybediyorum dostum. Aklımı çalıp götürüyor bu insanlar. Mutlulukları idraksizliklerinden kaynaklanıyor bu adamların. Büyük bir idraksizlikten... Hayatın içinde olduklarının farkında değiller." Dedi Dart, "viski ister misin?" "Hayır" diye terslerdi Dort Dart'ı, kıvranıp duruyordu."Dostum, onlardan kaçmak istiyorum, olabildiğince uzaklaşmak... Viski ister misin""Hayır, o lanet şişeyi götüne sok!" "Peki" dedi Dart, bir yudum daha aldı viskiden. "Git bir dağda ya da ormanda yaşa o zaman.""Hassiktir ordan! Kolay mı sanıyorsun? Ben aykırı damgası yemeden bütün bunları dile getirmek istiyorum." "Senin gibi yüzlercesi var.""Belki hastayımdır.""Ruh hastası piçin tekisin. Büyük sorunların var. Git bir doktora görün. Ya da intihar et. Dünya bir pislikten daha arınmış olur." "Anlamıyorsun dostum.""Seni hiçbir zaman anlamadım ama sen buraya gelmekten vazgeçmiyorsun.""Mesela bir otobüse bindiğim zaman kendime yakın hissettiğim bir kişi bile bulamıyorum. İşte o zaman dünyanın daha kötüye gittiği, insanlığın daha da robotlaştığı ve dünyayı mahvettiği, küreselleşme çılgınlığının giderek daha da arttığı ve dünyanın artık küçücük bir yer olduğu ve insanın giderek mekanikleştiği ve doğanın ve hiçbir şeyin artık kurtulamayacağı hissine kapılıyorum. Bir virüs gibi doğaya yayıldığını düşünüyorum insanın.""Yürüyerek git o halde. Otobüse binme. Belki kendine yakın hissedebileceğin birkaç orospu çocuğuna rastlarsın.""Kendimi insanlara nazaran hayvanlara daha yakın hissediyorum bazen. Toprağı eşeleyen köpeklere, özgürce uçan kuşlara, göl sefası süren maymunlara, küçük bir ses çıktığında ürküp kaçan sincaplara...""Annen ve baban insandı değil mi?""Hayvani ruhunu, o saf ve temiz ruhu kaybetmeyen bir insanım belki de ben, diğer insanların bir daha asla kazanamayacağı bir ruhu içinde barındıran bir insanım." Bir yudum daha aldı Dart viskisinden."Hangi hayvan bu kadar içebilir ki?" Dort kıvranıp duruyordu."Viski ister misin?" "Hayır lanet herif, viski istemiyorum.""Peki, kus istersen, iyi gelir.""Sen kimi öldürdün?""Dostum saçmalama, kimseyi öldürmedim ben.""Eline ne oldu peki?""Az önce bir kızla düzüştüm. Çok güzeldi. şişenin son yudumunda sarhoş oldu. Zil zurna hem de.""Lanet olası ırz düşmanı. Senin sikini taşağını koparıp sosisli yumurta niyetine pişirip aç insanlara yedirmeli...""Kendisi istedi dostum, başından beri kendisi istiyordu.""Eee? Sen de kızın bağırsaklarını mı deştin?""Hayır dostum saçmalama lütfen." dedi Dart, afilli bir yudum daha aldı şişeden."Ya eline ne olduğunu söylersin ya da o tuttuğun şişeyi kolunla beraber götüne sokarım!""Dostum, ben böyle olsun istememiştim.""Bir.""Bilmiyordum.""İki.""Lanet olsun dostum kız bakireymiş!""NE?!" Midesi dayanamamıştı artık Dort'un. Klozetin kapağını bir hışımla açıp kustu içine. O kapak ilk defa açılmıştı. O klozet bir nevi bakireydi ve Dart onu da bozmayı başarmıştı bugün. Bir kızın bekaretini elinden almak Dart'ı ne kadar üzdüyse, bu kapağın açılışı da bir o kadar mutlu etmişti. Doğrulup klozetin içine baktı. Klozet kusmukla dolup taşmıştı ve Dort hala kusuyordu. Dart bir değişiklik daha yapıp kapıdan çıkmak istedi bu sefer. Kapıya doğru gitti, elini kapının koluna koydu ve bastırdı. Kapıyı açıp yürümeye başladı Dart, ellerindeki kan kurumuştu, artık akmıyordu. Uzun bir koridor görünüyordu ufukta, her şeye rağmen güzel bir gece diledi ve yürümeye devam etti.

Page 5: Kıtıpiyoz tammam galiba

4 saat sonra sabah olacak, ayazı hissediyor musun ?

Ben hissediyorum.

Ayazdan daha soğuksun, oysa sıcağı seversin sen; inatçı seni.

Aç gözlerini. Biliyorum görmek istemiyorsun fareleri ama beni görmek istemez misin? Duyuyor musun beni ? “ Kulaklarımı kapadım tüm zırvalara “ demiştin ama peki ya benim sesimi?

Parmağını oynatsan…

Taş kesilmişsin. Herkes seni soğuk kanlılığın ve bozmadığın istifinle tanıyor ama bu kadarı fazla değil mi? Sirenler yaklaşıyor, korkma ambulans olmalı. Muhtemelen yanlışlıkla geçiyordur buradan. Bizi fark etmeleri-ni istemezsin biliyorum. Dilersen seni tanımamaları için turuncu peruğumu takayım ? İstemiyor musun? Peki,o halde birazcık daha uyu.

Keşke bu kadar soğuk olmasan.

Yo hayır kızgın değilim ,kan lekesi nihayetinde yıkarım geçer, geçmezse de atarız ya da böyle giymeye devam ederim. Bi bakarsın yeni bir moda akımı oluştururuz, düşünsene ışıl ışıl sokakların arasında bütün o paragözler birbirlerinin kollarını bacaklarını kesip kanlı kıyafetleriyle dolaşırlar oradan oraya. Komik değil mi? İçten içten gülüyorsun biliyorum. Bence komik.

Diyorum ki seninle başa alsak zamanı, hani tartıştığımız zamanlarda tekrar barışmak için en başa alırdık ya günü, işte öyle. Mesela diğer sokaktan yürüsek, kesmeseler yolumuzu ve sen direnmesen hiç onlara. ..Vatan demesen.

Bu kadar soğuk olmak zorunda mısın, zorlanıyorum görmüyor musun! Soğudukça beyazlaşıyor olmandan hoşlanmıyorum anlıyor musun ? Yo hayır yükseltmedim sesimi ,kırılmadın değil mi…

Açsan keşke gözlerini.

3,5 saat kaldı güneşi görmemize, dayan azıcık daha. Güneş doğduğunda açacaksın gözlerini değil mi? Hınzır seni. Peki ,bu gösterine kanmış gibi yapacağım söz. Zaten ambulans da bizi fark etmedi. Turuncu perukla çok komik görünüyorsun. Yo hayır dalga geçmiyorum, hayır hayır gülmüyorum sana.

Ağırlaştın sanki.

Çok soğuk hava ,sen soğuk. Üşüyorsun sen de değil mi? Kulağıma fısılda, söz kimselere söylemem.

Konuşsana be adam!

Ölmedin anlıyor musun! Ölmedin! 3saat sonra güneş doğacak ve ısınacağız anladın mı beni! Arka sokakta-ki çeşmede şu kanlarını da yıkadık mı doğru eve !

____Sabah saatlerinde Maçka parkı civarında 27 yaşlarında bir erkek cesedi bulundu. Cinayet hakkında araştırmalar sürüyor. Olay mahallinde ceset üzeri gazete kağıtları ile kapatılmış şekilde bulundu. Asıl şaşkınlık gazete kağıtlarının altında ceset ile birlikte bulunan 24 yaşlarındaki bayanın cesede sarılmış ve muhtemelen ani bir şok ile girdiği travma sonucu kendini ona siper etme çabası ile yaşandı. Sağlık ekipleri ve görevli güvenlik memurları olaya müdahale ederek meraklı kalabalığı uzaklaştırdılar. Kimliği belirleneme-yen erkek cinayet sebebinin açığa çıması için adli tıp kurumuna sevk edildi. Gazetelerin altında ceset ile bulunan bayanın sağlık incelemesi devam ediyor .

Şimdi sırada magazin haberlerimiz var.

gazete kağıdı altındabir ölü bir diri

LDS

Page 6: Kıtıpiyoz tammam galiba

Peki AnlatıyorumÖyle İse

Uzanıyordum. Bitkinlik iyiden iyiye çökmüştü üzerime. Rahatlamak için uzandığım

yatak belimi tekmeliyor gibiydi taş topukla. Sağa sola döndürüyordum bedenimi kaçarcasına

taştan. Gözüm büyük duvar saatine takıldı bir an. Takılmaması mümkün değildi zaten. Eve

alınan en hacimli hediyeydi. Tik-taklar üçü on geçiyordu. İşte son hatırladığım bu.

Sonrasında mezarlarla dolu, bol çam ağaçlı, tek tük insanlı bu mekânda buldum

kendimi. Yürüyor gibiydim istem dışı. İlerde bir mezar kazılmıştı sanki. Büyükçeydi. İstemsiz

yolculuğum da oraya gibiydi üstelik. Yaklaştıkça yuvarlak olduğunu fark ettim bu kazılmış

mezarın mı desem... Başka ne olabilirdi ki? Mezarlarla dolu bu yer mezarlıktır diye geçirdim

içimden. Belki de toplu bir mezardır.

Derken ayaklarını sürüye sürüye gelen bir kalabalık çarptı gözüme. Tam karşıdan

geliyorlardı. Önce ayak seslerini duymuştum. Bu kalabalık büyük bir şey taşıyordu el

birliğiyle. Büyük yuvarlak bir şey taşıdıklarını fark ettiğimde önümdeki çukurun nedenini

anlamış gibiydim. Yaklaştıkça bu yuvarlak nesne tanıdıklaşıyordu. Ayak sesleri dışında ses

çıkmıyordu kalabalıktan. İyice yaklaştıklarında şüphesiz bu bizim evin duvarındaki saatti. İyi

de neden bir saat için çukur açsınlar ki. Derken saati yavaşça çukura bıraktılar. Üzerine

toprak atmaya başladılar. Bu örtme işi yaklaşık yarım saat sürdü. Hala kimseden çıt

çıkmıyordu. İyice gömüldüğünden emin olduklarında elbirliğiyle götürdüler çıkan ayak

seslerini de.İşte böyle. O zamandan beri buradayım. Ne hareket edebiliyorum ne de bütün bunlara anlam

verebiliyorum.

03:10'dan çok sonrahala felçliyim,hala ayakta

kambur bile olmadım,ayağım sızlamadı da

uykum bile gelmedi,hiç esnemedim de

o saatin gömüldüğü günden çok sonra

bir mezartaşı kondurdular toprağa

üçü on geçe pili çıkartılmış bir saat adeta.

duruyor.benim gibi o da duruyor o günden beri.

18.09.2012 04:18

aybedon

Page 7: Kıtıpiyoz tammam galiba

ge

c g

el

din

ol

um

se

ni

ar

tik

be

kle

miy

ord

um

Ben ve iç sesim dış sesler ormanında bir gezintiye çıkmıştık. Diğer günlerden bir farkını göremediğim bir gündü. Ülkenin bana göre en işlek caddesinde oturmuş sigaramı içiyordum aheste. İç sesim iteleyip duruyordu. “Çok sıkıldım şu sarmayı yak bi kuytuda.” diye. “Bırak ya!” dedim “oğlum, onun kısmetlisi gene benim zaten.” Savuşturdum aç pezevengi. Doymak bilmeyen terbiyesiz adamın tekidir iç sesim. Hayır sevmediğimden değil bu sözlerim. Alışmak gibi de değil yanlış anlaşılmasın.

Neyse, uzatmadan anlatayım; oturuyorduk işte, ucuz ve ağır pislik bir sigaraydı paketinden çıkarıp yaktığım. Sesim kısılmıştı sanki. Boğazımda acısı vardı ama uzun zamandır kimseyle selamlaşmıyordum. Tanıdığım insanlar uzun zamandır selamlarını almamamdan dolayı -belki başka sebepleri de vardır- selam vermeden geçiyorlardı. Kalabalık yerlerde dolaşıyordum. Tanıdıklarımın bana selam vermemeleri hoşuma gidiyordu. Yine öyle bir gündü aslında.

Liseden bir bebe geldi yan banka oturdu. Az ötede sokakta müzik yapan mıtırıbları dinlemek için sanırım. Belki tanımadı da beni. Derken yoldan geçen biriyle selamlaştı. Benden bahsetmeye başladılar. Anlam veremedim yan bankta oturuyordum oysaki. Öldü dedi benim için. Şaşırdım. Nasıl anlatılabilir ki o şaşkınlık. Çok garip bir şaşkınlıktı diyebilirim galiba.

Kırılmış olacak ki terslememden, iç sesim uzunca zamandır sessizdi. Kahkahalar atmaya başladı birden. Dış sesleri bastırarak, yerlerde yuvarlanarak gülüyordu karşımda piç. Nasıl olur demeye kalmadan ayaktaki eleman bastı gitti. Oturan –adı neydi hatırlayamıyorum bi türlü- sigarasını içerken sohbetin duygusallığına yenik derin nefesler çekip boşluğa dalıyordu. İç sesim kahkahayla karışık “ git konuş la işte “ diyerek beni gazlıyordu. “oğlum yok lan saçmalama” dedim ama ukde işte, bi rahat ettirtmedi meret. Elemanın sigarasından gözümü ayıramıyordum. Bitince kalkarsa kovalamayacaktım ya. İç sesim elemana sesleniyordu. “Şşşt kardeş, bak hele bu yana.” diye. “tamam lan tamam bi huzur ver.” dedim ve elemana yöneldim.

“Bi sigara versene kardeş.” diyerek yanına oturdum. Uzattı sigarayı. Beni tanımamış gibiydi. “Dertlisin dostum hayrola.” Diye mevzuya girmeye çalışıyordum. “yok be birader, geçmiş zaman, bahsi dönünce duygulanıyor insan.” Dedi. “duydum cenazeniz varmış.” Dedim. İç sesim bi kahkaha patlattı. “ mal mısın olum sen, böyle mi sorulur.” “Kes lan yavşak!” dedim iç sesime. Eleman tırstı doğal olarak biraz. Gıcıklandı iyice benden. Belki de istediğim sıgarayı vermekten dolayı varsa pişmanlığı gitti falan. “yok, be birader, cenaze kalkalı iki sene oldu be. En yakın arkadaşımdı, ortaokul lisede sıradaştık. Üniversitede de beraberdik. Ömrümüz beraber geçti. ” kimdir kimlerdendir sorusuna verdiği cevapla hiç kuşkum kalmadı; benden bahsediyordu. Çok garip ki ben elemanı kesinlikle çıkartamadım. Yani var silik bir iki anıda belki ama ismi bile yok hani. “ e peki nasıl gitti bu Koçyiğit?” diye sordum bebeye. “Askerdeyken sıkmış kafasına.” Dedi. İyi de abi ben gitmedim ki askere. Lan neler oluyor demeye kalmadan kalktı gitti bebe. Yavşağa bak lan, öldüm diye tanıyan herkes en yakın arkadaşı bellemiş ya resmen. Hoş ölmedim ki ben lan. Kim öldü ki o zaman peki. Neden bu kadar yıkılmış hissediyorum kendimi. Sanki bütün insanlar gibi ölenlerin en yakın arkadaşıymış gibiyim. Yavşağa bak, sıradaşmışlar, peh. Bir en yakın arkadaş varsa o da benimdir herhade. Adamın kendisiyim lan ben.

Aslında şaşırmamam lazım. Hayatla bağım çok da kuvvetli olamadı hiçbir zaman. İntihar etmişim ya ben. İç sesim güldü gene. “ Yok ki la o göt sende. İntiharmış. “.” Nerde yok lan ölmüşüm işte mal!” dedim susturdum götü. Efkârın alası çöktü birden böylece. Düştüm kuytuya, ateşledim yavruyu. Derin derin düşünür gibi çektim dumanı. Ben düşündükçe duman duman iç sesim yükseldi. Yürüdüğüm orman karanlığa gömüldü adeta. İç sesim ile yalnız kalmıştım artık. MÜSTAKBEL MECZUP

[email protected]

Page 8: Kıtıpiyoz tammam galiba

“Belliydi oğlum böyle olacağı senin sonunun. Pisi pisine ölmüşün geri zekâlı. Lan ben olacaktım senin yerinde. Bütün sokaklarını yalardım bu memleketin.”. derken iç sesim, utanır gibi bakıyordu bana. “Fark etmedim oğlum bende. Ne ara oldu, nasıl oldu. Çok saçma değil mi sence de?” dedim ve geriye doğru uzandım daha fazla konuşmak istemediğimi belli etmek için. Karanlık hareket ediyordu sanki rahatsız oldum ve asıldım yavruya gene uzun. Artık berraktı karanlık. Tek sıkıntı iç sesimin beni rahatsız etmek için yaptığı şebekliklerdi artık. “ tıkadılar olum götüne pamuğu lan.” Deyip kahkahalarla zıplıyordu etrafta. Gülümsedim, “ölmüşüm lan isterlerse siksinler. “ dedim. Durdu da hayal etti namussuz gülmeye başladı oturup piç piç. “ ne biçim konuşuyon la ölünün arkasından.” dedi. Güldüm. Keyfim yerinde değildi. Tatlıdır aslında iç sesim tanısanız sevdirir kendini de niyetine kefil olmak anca intihara meyilli bir malın yapacağı iştir. Bazen kontrolü bıraktığım da olur. Kıvrak zekâlıdır ama her zaman abartır ya da kalp kırmaktan çekinmez. “Keyifsizim olum lan, bulandırma suyumu.” Dedim.

Israr etmeye başladığı zaman hiç çekilmez oluyor bizim oğlan. “Anlatsana olum hayrola lan. Ne olmuş yani öldüysen? Yavşağa sorsan ben yokum bile hem. Sittiret, en yakın arkadaşınmış it oğlu bi de.”. “Eyvallah, haklısın bi yandan da, bebe yıkılmıştı la görmedin mi sen de ?” dedim. Birden ciddileşti iç sesim. “ Sikiyim onun yıkılmış amudunu lan. Sinir etme beni olum. Neresi yıkılmıştı bebenin. Paketi on kağıttan yakmış sıgarayı. Tanesi elli kuruş bi ekmek parası. Yemişim onun yıkılmışlığını. Tuzu kuru pezevengin. Oğlum biz yakılmışlar birbirimizi tanırız. En yakın arkadaşınmış. Ölenin en yakın arkadaşlarını sikiyim. Sinir etme lan beni. Samimiyetsizliğe tav olan mallar ilk ölenler olmalılar. Senin gibi öldükten sonra mutlu olurlar bari biraz.”. Haklıydı gene piç. Kem konuşuyordu ama. Gerçi kem konuşmadığı zamanlarda da löm konuşur anca göt. Ne diyek onun da güzelliği orada. Hayattan nezaket görmeyenler nezakette göstermezler nasıl olsa.

“Bırak oğlum ya. Adımı siktir et; çekmişim kafam roket. Ne martaval okuyorsun bana.” Dedim. Keyiflendi biraz. “ hah şöyle. Oğluum dönüyor lan dünya. Altından koşuyor lan zaman. Ölmüşsen ne olmuş yani. Kimse sana hiçbir söz vermedi. Verdiyse de tutmadıklarına say, ölmüşün bir kere. Sen zarları tutarken içinden kaç geçirmiştin ki zaten. Ne oldu bebeğim hayallerin mi yıkıldı. “

Uzun bir dumanın ardından konuşmaktan ve sağda solda saçma saçma hareketler yapmaktan yorgun düşen iç ses de yanıma uzandı. “ bak lan, bulutlar falan var.” Dedi ve sızdı soğuk zemine. Ben de kartondan evime geçtim. Artık ölmüştüm, çok mutluydum. Hafiflemiştim. Pek nadir yaptığımı hatırladım boş bir nefes almayı. Derin bir nefes aldım ciğerimin hırıltılarını dinleyerek. Ve bir sigara yaktım en ucuzundan yine. Sabahı beklemenin anlamı yok. Nasılsa gelecek. Yumdum gözlerimi karanlığa. Bir değişim umarak.

LDS

Page 9: Kıtıpiyoz tammam galiba

KADINIM

Sarhoşken üç milyon katına yetebilirim cesaretinizin. Bakışınızın ve gülüşünüzün bilmem kaçıncı katına yerleşebilirim. Ben sizin olabilirim kadınım. Sizin sadık kulunuz. Ölebilirim kadınım, kırmızı dudaklarınızı düşlerken, kendimi düşerken bulabilirim yanaklarınızın altından. Bana ilham veriniz kadınım, tüm istediğim bu. Tahayyül edilemeyecek güzellikte meme ucunuza dokunmaktan ziyade kadınım; tahayyül edilemeyecek denli birkaç cümle için bana ilham kaynağı olmanızı yeğlerim. Yavru bir köpeği tutuşunuz kadınım, bana dâhiyane bir fikir yaratımı sağlamıyor veya şarap bardağını tutuşunuz kadınım; bunlar beyhude pozlar. Öyle dertli bakışınız ama kadınım, bana bir şeylerin doğuşunu anımsatıyor, gün gibi mesela... Koyu kahverengi gözlerinizde kadınım, ben doğumunu görüyorum; rahimden çıkışını bir köstebeğin. Dişleriniz, ey dayanılmayacak güzellikte var-oluş devamını sağlayan kadınım, dişleriniz bana karı anımsatıyor; hiç beklenmedik bir anda yağıp bütün yaşamları beyaza boyayan. Omzunuz kadınım, iniltili boynunuz, renklerden renk seçip boyadığım destanlara mani olacak o teniniz kadınım, yaşamın ötesindeler. O zarif elinizi kırılgan, naif, incecik bir dal gibi eğip de çenenizin altına koyup düşünüşünüz kadınım, bir şiirin yeniden gözden geçirilmesini gerektiren düşünüşünüz; parmaklarımı kaleme bağlıyor kadınım, avuç içlerim kalemin gövdesini hissediyor; sizin bel inceliğinizi ölçemeyecek kadar... Umursamaz gülüşünüz kadınım, hiçbir sarhoşun bu mertebeye ulaşacağını sanmıyorum; bu kandırıcı gülüşe... İçinizde derinden bir kasvet biriktiriyorsunuz kadınım, göz temaslarınızın seyrekliğinden anlıyorum bunu. Utanışınız kadınım, elleri bağlı infazı koşullandıran utanışınız, beni size kenetlendiriyor. Kokunuz kadınım, havayı değiştiren kokunuz, iklimleri değiştiren kokunuz kadınım, kokunuz, bütün çiçeklerin karşısında çürüyüp gittiği, en güzel parfümlerin şişelerinin patladığı karşısında, kokunuz kadınım, kokunuz beni öldürüyor. Bugün de size ölüyorum kadınım, bana değerlendirilip seçebileceğim ölüm şekilleri sununuz. Dünyevi endişelerden insanı mahrum bırakan gözlerinize dalmışken, dalıp gitmişken daha önce hiç gidilmemiş diyarlara; erimek gibi, ceylanları kıskandıran eşsiz bedeninizde kadınım, parmaklarımı gezdirirken meşk içinde; kalbimin durması gibi, sevişirken kadınım sizinle, içinize girip kaybolmak, boğulmak gibi içinizde... Bana eşi benzeri düşünülmemiş bir ölüm sununuz kadınım, bir daha hiç kimsenin o şekilde ölemeyeceği... Beni öldürünüz kadınım. Bu gece beni öldürünüz. LDS

Page 10: Kıtıpiyoz tammam galiba

mühim dingil

Gözlüğümü taktım, astigmatım var diye değil, hiç bir şeyi olduğu gibi görmemek için, hiç bir şey olduğu gibi görünmediği için; olduğu gibi görünse de artık sikimde olmadığı için... Umuru sikeyim ne umurmuş amına koyum her neyse... Şarabı açtım 1.5 lt. Güvendeyim en azından şarabı her dudağından öptüğümde... Yanımdaki çocuğa çikolatayı uzattım, sevinsin diye değil sussun diye. Bendire vurmaktan vazgeçsin diye...

Başını öne eğdiğinde ona çok benziyordu, hemen hemen o oluyordu belki bu yüzden belki öylesine bilmiyorum öptüm onu... Belki ona benziyordu diye belki ottan ve alkolden... Sanki ilk defa birini öptüğümü hissettim. Öptüm gamzesine bakıp, gamzesini öptüm... Dudaklarımla dudaklarını okşadım. Tenine baktım dokundum okşadım tekrar… Öptüm... Tekrar... Göz bebeklerine baktım gülümsüyorlardı öptüm gözlerimle göz bebeklerini, gözlerini kırptı. 2 gündür gelmiyorsun dedim, cıgara olmayınca gelmiyorsun diye düşündüm. İki gün içinde olan işlerini anlattı. Umurumda değillerdi anlattıkları çünkü biliyorum kanat olmayınca gelmiyordu. Saygı duymuştum alkoliğim sonuçta... İlk gördüğümüzde birine benzediğimi söylemiştin ama dedi. Öyle biri yok muhabbet olsun diye söylemiştim dedim.

Başka oda yoktu ve başka yatak yoktu... Dostumun yatağına girdik aramıza yattı kız...kadın...hatun vs... Sabah uyandık dostum uyuyamadığını, uyursa erken uyanamayacağı için uyumadığını söyledi. Onu tanıyorum o benim dostum. Yanında bir kadın varken sevişmeden uyuyamadığını biliyorum... Öpüştük dedi, umurumda değil dedim, bu kadını sevdim… Ben de dedi, güldük...

Uzatmak istemiyorum eve geldik saatler sonra. Ayılmıştım, ellerim titriyordu. Ayılmıştım ot şarap rakı bira ve tütün… O gece iyi içmiştim, titremeye son vermek istedim bi bira çakalım mı dedim. Güldüler, güldü... Olmaz dedi herkes, gülümsedim. Olurdu çünkü biliyorum. Kendimi alkolik hale getirmiş olan ben mutlaka birini ikna edebilirdim içmeye. Şu ana kadar tanıdığım herkesi... Daha kibarca söylersen düşünürüm dedi... Benimle içersen kendimi yaşamış var sayacam dedim... Cevabın ne…cevabı dedi sorunun içinde... Yüzünü ellerimin arasına alıp sen çok iyi bir insansın dedim, güldü. Marketten döndüğümde daha da ayılmıştım, ikisi yatağın etrafındaki perdeleri kapatmış… Dostum uyuyalım bahanesiyle kızı yatağa götürmüştü... Bahaneleri sevmiyorum aptalca ve ahmakça... Ama evet insanlar aptal veya ahmak olmamak zorunda değiller... Telefonunu alıp mutfağa geçtim, müzik açtım. Zevk seslerini duymamak için değil müziği sevdiğim için ki bütün dünya sussaydı müzik açmasaydım yine öyle sesler duymayacaktım çünkü ikiside bunu yapamayacak kadar salak ve ahmaktı... Hala ahmaklar ama daha az salaklar… Yansımalar bab-ı esrar… Defalarca o şarkıyı açtım dinledim… Güldüğünü duydum mutfağa geldiğinde, elimde kalem yazıyor kırmızımı biramı içiyordum…(bu bir reklam değildir ucuz ve kafa yapan içkiler tercihimdir) Uyuyabilsin diye geldim dedi güldüm, haklısın dedim... Ayağımı sandalyeden kaldırıp ayağının üstüne koydu, kendini de sandalyeye... Ne zamandır böylesin dedim...böyle nasıl dedi...özgür dedim, daha inandırıcı olmak için bir cümle daha kurdum: Özgür olmaya yakın... Çok değil dedi...canın neye sıkkın dedim...gereksiz bir acı var içimde dedi…anlat dedim...sustu...hakikaten merak ediyorum dedim...anlatılmaz dedi, sözcüklere sığmaz... Bi şarkı açtı dans etti... Öyle tahrik oldum ki... Tekrar inandım bazı şeyler sözlere sığmaz... Söyledim bazı şeyler gerçekten sözlere sığmıyor... Oysa sözlere sığmayan o kadar acım olmuştu ki hayatımda... Öğrenmiştim kişi şelalenin sırtıdır ve an anı hayat sırtın üzerinden akan sudur. Hissediyorum suyu tutamam, tutmak da istemiyorum… Kafam yine güzeldi ve hayatla ahlak kurallarıyla kendimle aramda 2944 gündür içtiğim şişeler vardı, dahası yediğim kazıklar yuttuğum paradokslar yalnızlıklar vardı... Anın tadını çıkarmak istedim... Bu yaptığın yanlış değildi dedim. Dostumla sohbet ederken seninle evlenmek istediğimize karar verdik, umarım bizi kabul edersin dedim... Kalktık sarıldık dans ettik öpüştük okşaştık... Şu an kafamda dönen aforizmalarla içip onlarla dans etmek istiyorum... Kural dışılık uyuşturucu gibi midir... Kural dışılığa maruz kalan kişi aptallaşır, kural dışına çıkan kişi ağlamaktan vazgeçerse daha güç kazanıp tat mı alır...bilmiyorum...her şeye rağmen dostuma da o kadına da sarılmak ikisine aynı anda sarılmak güzeldi..

LDS

Page 11: Kıtıpiyoz tammam galiba

Fındıklı bir bok parçası gibi. Odama giren sinek. Karasinek deniyordu. Ama ben vızıldadığını biliyorum. Öldürmek istedim, vardı ama. Başlarda anlaşamadık pek. Ya-zarken konsantre olamıyordum. Yazamamaktan değil. Hoş birçoğu yalan ve sıkıcı. Sanki beni anlatıyor. Ben de sanki. Kupama konacağı korkusu beni kahvesiz bıraktı. Erinmek de var ya işte… Evvela sevemedim. Sevişemedik. Düşündük mü? Sesi kulaklarımda, yetmez gibi bir de görsel şölene koyulmuş gibiydi. Enerjim o kadar etki-lemiş gibiydi ki, onu düşünmem için her yolu denedi sanki. Ben de az işsizmişim gibi onu umursamamaya çalışıyordum. Ve şu an ona takıldım. Yemyeşil bir kıçı vardı. Sanı-rım pisliğin tekiydi. Ters döndüğünü gördüm. Kendini sevdirir gibiydi. Kahve keyfim-den edilmişlikle beraber onu sevmedim. Değişmedim sanki. Enerjim de öyle. Az ve kötüydü. Hoş olsa kahveye gideceğim. Kalktı ve uçtu masamdan. Kanatlanacağı zaman koşturarak hızlansa, tramplenmiş gibi atlasa saman kâğıtların arasından. Akro-batik de olur mu? Oylasam ben de. Eleştirsem. Beni anlar mı ki? Şu an daha iyi anlı-yorum. Beni değil anlattıklarımı anlasa, kendini anlatsa, anlaşsak. İlkin öğreteceğim kupamdan uzak durması olacaktı. Kahveme düşeceğinden korkacaktım. Acılı korkum-la ona “lütfen” diyecektim. Kahve içmekten korkmayacaktım. Ve daha da kötüsü kork-muyorum. Esas korkum paylaşımın olması yönündeydi. Hafif aralık kalmış kapımdan sızıverdi. Farklı kupalara, farklı kovalara. Öldürme girişimim olmadı. Masama geldi ve bana bir şeyler vızıldadı. Ben de ona. Anlaşabilseydik kahve yapabilirdim. Saçımın tacı edemesem de onu küllüğümde yaşatabilirdim. Ama ne.. Öldürebilirmişim gibi de konuşmuyor muyum? Kıyamazdım da zaten. Sinek gitti kendime kaldım. Sanırım gideceğim bu koltuktan. Nereye mi, kahveye sanırım.

saçı pis

Abigail Jouanides

Page 12: Kıtıpiyoz tammam galiba

çiço