32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 16 • 18 Nisan 2014 • 1 TL Türk devleti ile KDP’nin Rojava’ya karşı izledikleri gerici politikanın son rezil icraatı, sınır hattına hendek açımak oldu. Rojava’ya gerici kuşatma s.3 Batılı emperyalistlerin doğrudan müdahalesiyle fitili ateşlenen Ukrayna krizi, derinleştiriliyor. Ukrayna’da savaş tehditleri... s.28 S.16 Greif işçilerinden DİSK/Tekstil’e yanıt: İhanetinizin üzerini örtmenize izin vermeyeceğiz! 1 MAYIS’A! Meydanları özgürleştirmek için Adı Rıdvan Budak. Sınıfına ihanetten aranıyor. Son olarak başında bulunduğu sendikanın üyeleri olan Greif işçilerine ihanet etti. En son, suç ortağı Kazım Doğan ile birlikte Greif patronlarıyla satış sözleşmesine imza atarken görüldüler. Bir haftadır daha önce “ofisime giremiyorum” diyerek Greif işçilerini attırmak için polis çağırdığı sendika binasına kilit vurduktan sonra kayıplara karıştı. Onu ve ortağı Kazım Doğan’ı görenlerin, haklarında bilgi sahibi olanların Greif işçilerine başvurmalarını rica ediyoruz. Yardım edenler katkılarından dolayı işçi sınıfına ve insanlığa büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır. İrtibat: [email protected] Facebook: Greif-İşgal-Grev-Direniş

Kızıl Bayrak 2014 16

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 16/ 18 Nisan

Citation preview

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 16

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 16 • 18 Nisan 2014 • 1 TL

Türk devleti ile KDP’ninRojava’ya karşı izledikleri gericipolitikanın son rezil icraatı, sınırhattına hendek açımak oldu.

Rojava’ya gericikuşatma

s.3

Batılı emperyalistlerindoğrudan müdahalesiyle fitiliateşlenen Ukrayna krizi,derinleştiriliyor.

Ukrayna’da savaştehditleri...

s.28

S.16Greif işçilerinden DİSK/Tekstil’e yanıt: İhanetinizin üzerini örtmenize izin vermeyeceğiz!

1 MAYIS’A!Meydanları özgürleştirmek için

Adı Rıdvan Budak. Sınıfına ihanetten aranıyor. Son olarak başında bulunduğusendikanın üyeleri olan Greif işçilerine ihanet etti. En son, suç ortağı Kazım Doğan ile birlikte Greifpatronlarıyla satış sözleşmesine imza atarken görüldüler. Bir haftadır daha önce “ofisime giremiyorum” diyerek Greifişçilerini attırmak için polis çağırdığı sendika binasına kilitvurduktan sonra kayıplara karıştı. Onu ve ortağı Kazım Doğan’ı görenlerin, haklarında bilgisahibi olanların Greif işçilerine başvurmalarını ricaediyoruz. Yardım edenler katkılarından dolayı işçi sınıfına ve insanlığabüyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır.İrtibat: [email protected]: Greif-İşgal-Grev-Direniş

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 16

1 Mayıs alanı Taksim bir kez daha 1 Mayıskutlamalarına yasaklanmak isteniyor. 16 Nisan’dadevletin iki yetkilisi, Taksim’in kutlama alanı olduğunutescilleyen karar nedeniyle kıvranarak peş peşeaçıklama yaptılar. Görünürdeki resmi yasaklamabahanesi, geçen senekiyle aynı; Haziran Direniş’inindinamitini fitilleyen yayalaştırma projesi... Tabiiaçıklamalarda en sıradan insan nazarında bileinandırıcılığı kalmamış “güvenlik” gerekçesi daha öneçıkıyor. Haziran Direnişi günlerindeki saldırıların başlıcaisimlerinden olan İstanbul Valisi, yasaklamadenilemeyeceğini, keyfi hareket etmediklerini ve “çokdaha nitelikli meydanlarda miting yapılması içinyardımcı olduklarını” iddia ediyor. İçişleri Bakanı EfkanAla ise “Gösteri yürüyüşü yapanları engellemek değilbizim derdimiz. Bizim derdimiz onların güvenliğinisağlamak” yalanıyla valisine arka çıkıyor.

Taksim 1 Mayıs’ına yasak getirileceği, 2013’ü AKPiktidarı için kabusa çeviren 1 Mayıs ve özellikle HaziranDirenişi’nden belliydi zaten. Taksim; işçi sınıfı,emekçiler, gençler ve kadınlar için dövüşe dövüşekazanma bilincini, militan mücadele içindeözgürleşmeyi sembolize ediyor artık. Sermayeiktidarına, özellikle onun bugünkü zalim yüzü AKP’yeise ayaklarının altındaki toprağın sarsılmasını,çözülüşe, çöküşe, iç dalaşmalarla foyalarının meydanaçıkmasına götüren yolun başlangıcını hatırlatıyor.Taksim’in 2014 1 Mayısı’na da yasaklanacağının ilkişaretini, hırsız-yolsuz takımının mülayim siması KadirTopbaş, seçimlerden hemen önce şöyle diyerekvermişti: “Çok kalabalık halk kitlelerinin Taksim’egelmesi günlük hayatı felç ediyor, kent ekonomisinisarsıyor.” Hemen yakın günlerde Hak-İş Kayseri’de,Türk-İş de Kadıköy’de kutlayacaklarını açıklayarak,dinci-gerici iktidarın arkasında saf tuttuklarını bir kezdaha kayıtlara geçtiler. Şimdilerde Mutlu vali ile Alabakanın yasaklama açıklamalarında önemli birerargüman olarak boy göstermeleri boşuna değilelbette. İkisi de “bakın ne güzel işte, Türk-İş gibiKadıköy’e gidin” demeye getiriyorlar.

1 Mayıs ve Taksim militan mücadeleylefiilen kazanıldı

AKP iktidarının sözcüleri, sıraladıkları“gerekçelerin” hiçbir inandırıcılığı kalmadığınınfarkındalar. Açıklamalardaki kıvranmalar bunu tümçıplaklığıyla gösteriyor. Taksim yasağı uzun yıllarboyunca ’77 1 Mayıs katliamıyla gerekçelendirilmişti.Fakat gerçek neden, işçi sınıfının örgütlülük vemücadele bilincinin, ‘70’li yıllara dair belleğinin, odöneme dair sol mirasın tümüyle silinmekistenmesiydi. Dahası 12 Eylül karanlığının hükümsürdüğünün en etkili mesajlarından biriydi yıllar sürenTaksim yasağı. Tersinden ilerici ve devrimci güçleriçinse kazanılması gereken bir mevzi olarak gündemdeoldu hep. Polisin üç göstericiyi katlettiği 1996 Kadıköy1 Mayıs’ından itibaren sınıf ve kitle hareketindebaşlayan, 99 İmralı ve 2000’deki F tipi saldırısıyla

derinleşen kırılma koşullarında, 1 Mayıslar sendikalbürokrasinin elbirliğiyle devrimci özünden, içeriğindenve ruhundan uzak bir şekilde kutlanabildi.

2000’li ilk yıllarda devrimci hareketin öncülüğündekurulan Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun inisiyatifiyle,1 Mayıs önce Çağlayan çukurundan kurtarıldı veKadıköy kazanıldı. 2007 ise 77 1 Mayıs katliamının30’uncu yıldönümü olması vesilesiyle Taksim’in gerçekanlamda zorlanacağı ilk 1 Mayısoldu. Sınıf ve kitle hareketiningöreli canlanması, öte yandanDevrimci 1 Mayıs Platformu’nungirişimleri, DİSK’in katliamın30’uncu yılında 1 Mayıs alanındakutlama çağrısının arkasındagüçlü bir irade oluşturdu. 2007 1Mayıs’ı, Erdoğan’ın hırsız-yolsuztakımının güzide isimlerindendönemin valisi Güler ve EmniyetMüdürü Cerrah’ın tüm İstanbul’ufelç eden dahiyane “tedbirleri” veher yeri savaş alanına çevirensaldırganlıkları nedeniyleunutulmayacak bir güne dönüştü.Taksim’e girilemedi belki amasınıf ve emekçi kitleler ile ilerici-sol güçlerdeki irade ve moralsıçramalı bir gelişim yaşadı.Nitekim 2008’de daha güçlü,2009’da sınırlı da olsa Taksim’egirilecek kadar devam etti savaşım.

2009 da dahil 1 Mayıs’a vahşice saldırı emirleriyağdıran, “1 Mayıs resmi tatil olsun” talebi konusunda,“Ayaklar baş olursa kıyamet kopar”, “Bir günlük tatilmaliyeti Türkiye’ye beş milyar dolardır. Ne tatili” diyenAKP şefi, kitlelerin militan mücadelesi karşısındayelkenleri indirmek zorunda kaldı. Hem eylemlersonucu sınırlı bir kitlenin Taksim’e girmesi kabul edildi,hem de 1 Mayıs “Emek ve Dayanışma Günü” adıylaresmi tatil ilan edildi. Sonraki üç yılda yapılan görkemli1 Mayıs kutlamaları, güvenlik sorunu yaratanın, hayatıfelç edenin Taksim kutlamaları değil, kitlelerin “gösterive toplanma özgürlüğüne” acımasızca saldıransermaye iktidarı ve polis sürüleri olduğunu tümdünyaya, hatta gerici karanlığın uyuşturduğu dimağlarabile göstermiş oldu.

Sermaye iktidarının altüst olanhesapları ve hazımsızlığı

Bütün bu gerçeklere rağmen AKP sözcüleri ve şefi2009’dan itibaren pişkince bu kazanımları kendilerininbahşettiğinden dem vurageldiler. 2013 1 Mayıs’ındanbu yana yürüttükleri saldırılar orta yerde duruyorken,şimdi yine yasak ve zorbalıkla 1 Mayıs’ın karşısınadikilirken bunu gevelemekten utanmıyorlar. Onlarınhesabı 2009’daki kabullenmeyle ve elbette sendikalbürokrasinin de yardımıyla birlikte İstanbul 1Mayıs’ının tüm dünyada gündem olmasını

engellemekti. Ama tersine, 2007-2009 arası 1 Mayıslarnasıl ki kitlelerin militan kararlılığı ve çatışmalarıylatüm dünyanın en etkili 1 Mayıs’larına dönüştüyse,2010-12 1 Mayısları da Havana’dakini bile gölgedebırakacak denli görkemli kutlamalara, işçi sınıfı, emekçikitleler ve gençliğin mücadelesine soluk kazandıran,moral ve özgüven aşılayan coşkulu gösterilere sahneoldu. AKP’nin hesabını bozan, egemenlerde hazımsızlık

yaratan budur. 2013’e “İmralı görüşmeleri”

ile giren, bahar aylarındakitleleri tasfiyeci aldatmacaylasersemleten AKP iktidarı, Kürtsorununda rahata kavuşmayı,sınıf ve kitle hareketinesaldırılarını yoğunlaştırarakdeğerlendirmeye baktı. Biryanında rant hesapları olanTaksim yayalaştırma projesininasıl nedeninin, Taksim’i 1 Mayısbaşta olmak üzere kitleeylemlerine yasaklamak olduğuartık tartışmasız bir olgudur.Haziran Direnişi, AKP’nin buniyetini ayrıca kamçılamıştı.Fakat bu yıl tüm bahaneleribuhar olup gitmişken bir kezdaha Taksim’i yasaklayacakdenli AKP’yi pervasızlaştıran,seçim sonuçlarından

kaynaklanan ancak derdine derman olmayacak sahteözgüvenidir. O şimdi hırsızlığın, hile ve şaibeninyarattığı huzursuzlukla, gözden çıkarılmış olmanınhırçınlığıyla, ayakta kalma çırpınışlarınınsaldırganlığıyla dikilmiştir Taksim’in karşısına.

Bir kez daha fili-militan mücadeleyleözgürleştirelim!

Unutulan o ki, Taksim de dahil 1 Mayıs alanlarısokak sokak dövüşülerek özgürleştirildi. Devrimci kitlehareketi, son 7 yıldır kesintisiz bir şekilde bununbilinci, deneyimi ve iradesiyle yol almaktadır. Hazirangünlerinde Taksim’de, Konak’ta, Kızılay’da yükselen“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” şiarınınyankısı hala canlılığını koruyorken, hiç kimseegemenlerin, hele de hırsız-yolsuz-hilebaz gericilerinne yalanlarına kanar, ne de “izin”lerine bakar.

Ve artık tüm dünya biliyor ki Türkiye’de 1 Mayısalanı Taksim’dir. Taksim 1 Mayıs’ın militanlığı, coşkusu,kitleselliği ve dövüşerek özgürleşme bilincidir. Dinci-gerici iktidarın ve dolayısıyla burjuva düzenin yoketmeye, unutturmaya çalıştığı budur. İşçi sınıfı veemekçi kitleler Taksim’i, Kızılay’ı, Konak’ıözgürleştirmek sorumluluğuyla hareket ettikleri,devrim ve sosyalizm şiarlarıyla kızıllaştırdıklarıkoşullarda, 1 Mayıs’ın, sömürü ve kölelik düzenininkabusuna dönüşmesi bir kez dahaengellenemeyecektir.

Meydanları özgürleştirmek için1 Mayıs’ta kavga alanlarına!

Türkiye’de 1 Mayıs alanıTaksim’dir. Taksim 1 Mayıs’ınmilitanlığı, coşkusu, kitleselliğive dövüşerek özgürleşmebilincidir. Dinci-gerici iktidarınve dolayısıyla burjuva düzeninyok etmeye, unutturmayaçalıştığı budur. İşçi sınıfı veemekçi kitleler meydanlarıözgürleştirmeksorumluluğuyla hareketettikleri koşullarda, 1 Mayıs’ınkölelik düzeninin kabusunadönüşmesiengellenemeyecektir.

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 16

Suriye’ye karşı yıkıcı bir savaş sürdürenemperyalistlerle işbirlikçileri, üç yıldan beri PYD’yi suçortaklığına zorluyor. PKK çizgisine yakın olan PYD ise,cihatçı çetelerle yaptığı kısa ömürlü ittifak dışında, busuç ortaklığını hep reddetti. PYD ve geniş destek aldığıRojava halkının bu tutumu, Türkiye başta olmak üzere,bölgedeki ABD işbirlikçilerini rahatsız etti/ediyor.

Yıkıcı savaşa katılmaktan uzak duran PYD, Türkiyeve cihatçılarla bile anlaşmanın yollarını aradı. PYDlideri Salih Müslim, birkaç defa Ankara’yı ziyaret etti.Ancak bu çabalar umulan sonuçları yaratamadığı gibi,AKP iktidarının cihatçı çeteleri Rojava halkının üzerinesalmasına engel de olamadı. Türk devletiyle işbirliğiiçindeki cihatçıların saldırısıyla savaş Rojava’ya dataşındı. Yıkıcı savaş suçuna ortak olmayı reddeden PYDve Rojava halkı, bu duruşlarının bedelini ödüyorlar.

Rojava halkı ve PYD’nin bu duruşu, sadece AKPiktidarını değil, Güney Kürdistan’daki gerici KDPyönetimini de rahatsız ediyor. Zira bu yönetim,Suriye’deki Kürt parti ve örgütlerin, emperyalistlergüdümündeki muhalefete iltihak etmesini istiyor. Bukonuda Mesut Barzani’nin KDP’si ile Tayyip Erdoğan’ınAKP’si aynı noktada bulunuyor. Nitekim Türk devletinincihatçı çeteleri Kürt halkına saldırttığı dönemde, KDPde Rojava ile Güney Kürdistan arasındaki sınırkapılarını kapatarak, bu saldırıya dolaylı bir şekildedestek vermiştir.

Kürt/Türk egemenleri Rojava’ya karşı…

Türk devleti ile Barzani liderliğindeki KDP’ninRojava’ya karşı izledikleri gerici politikanın son rezilicraatı, sınır boyuna hendekler açılması oldu.

Türk devleti bir taraftan, KDP diğer taraftan, sınırboyunca yüzlerce kilometrelik hendekler açarak,Rojava’yı hem Kuzey’den hem Güney’den izole etmeyeçalışıyorlar. ANF’nin verdiği haberde, açılanhendeklerin üç metre derinliğinde üç metregenişliğinde olduğu belirtildi.

Yüzlerce km’lik sınırı cihatçı katillere açan Türkdevleti, Rojava sınırına ise duvar örmüştü. İsrail’inFilistin topraklarına inşa ettiği ırkçı duvarı örnek alanAKP iktidarı, Kürt halkının demokratik kazanımlarındanduyduğu rahatsızlığı, bu ırkçı icraatla dile getirmişti.

Türk devletinin desteğindeki cihatçı çetelerRojava’ya saldırırken, sınır kapılarını kapatanBarzani’nin KDP’si, son günlerde AKP iktidarı ile aynıanda sınıra hendek açmaya başladı. Bu alçaltıcı icraataimza atan KDP şefleri, yaptıkları açıklamalarla, PYD’yihedef almayı da ihmal etmiyorlar.

AKP ile aynı safta durarak Rojava halkı ve PYD’yihedef alan Barzani ve adamları, gerici Kürtburjuvazisinin nasıl da alçalabileceğini somut olarakgösteriyorlar. Zira dinci-gerici AKP iktidarının Kürthalkına düşmanlığı biliniyor. Ancak Mesut Barzanibaşta olmak üzere KDP şeflerinin AKP ile aynı yerdedurmaları utanç vericidir.

Rojava halkına karşı Türk devletiyle aynı safta yeralan KDP şefleri, yaptıkları şeyin anlamını çok iyibiliyorlar. Ancak başka türlü davranmaları da kolaydeğil. Zira KDP, Güney Kürdistan’daki egemen sınıflarınen etkili kesimini temsil ediyor. Her burjuva sınıf gibi,Kürt burjuvazisi de doğal ki, sınıfsal davranıyor.

KDP’nin Rojava halkı ve PYD’ye karşı aldığı tutum.“Kürt halkının ulusal birliği” söyleminin temeldenyoksunluğunu da gözler önüne seriyor. Kürtburjuvazisi, “ulusal hassasiyetlere” göre değil, “sınıfsalhassasiyetlere” göre hareket ediyor. Dolayısıyla AKPiktidarıyla aynı anda Rojava’nın kuşatılması içinçalışması, KDP için alçaltıcı olsa da, şaşırtıcı değil.KDP’nin izlediği politika somut olarak şunugöstermiştir; sınıf çıkarlarının söz konusu olduğuyerde, burjuvazi için “ulusal hassasiyetler”gündemden düşer.

On binler Türk devleti/KDP kuşatmasınakarşı yürüdü

Türk devleti ile KDP’nin sınır boylarına hendekaçmaları, doğal olarak Rojava halkını öfkelendirdi.Geçen hafta gençlerin başlattığı protesto eylemi,peşmergelerin silahlı saldırısına uğradı. Ancak busaldırı, eylemlerin devam etmesini önleyemedi.Tersine, öfke daha da büyüdü ve on binlerce Rojavalı,hendek açma çalışmalarının durdurulması ve sınırkapılarının açılması talebini yükseltti.

ANF’nin verdiği habere göre, eylemlere katılım, onbinlere ulaştı. Bu da Rojava halkının hem AKPiktidarına hem KDP şeflerine ne kadar öfkeli olduğunugözler önüne serdi. Kitlesel eylemlerin devam etmesidurumunda, AKP-KDP ittifakı daha da teşhir olacak.

Görünen o ki, AKP-KDP ittifakı, önümüzdekidönemde de saldırgan icraatlara devam edecek. Bupervasızlık, şimdiden hem Rojava hem GüneyKürdistan halklarından tepki çekiyor. Cihatçı çetelereve dış müdahalelere karşı direnen Rojava halkı ve PYD,bu gerici kuşatmaya karşı da direnecektir.

Rojava’ya gerici kuşatma

Kalekol yapımına karşı çıkanlara saldırıHakkari’nin Meskan Dağı’na bir aydır süren askeri hareketlilik ve kalekol yapımına başlanması üzerine BDP

tarafından 6 Nisan’da dağın yamacına çadır kurulmuştu. Devam eden çadır eylemine devlet yetkililerinin cevapvermemesi üzerine 14 Nisan’da BDP tarafından dağın zirvesine doğru bir yürüyüş gerçekleştirildi.

Hakkari ve çevre ilçelerden gelen binden fazla insan çadırların bulunduğu alanda buluştuktan sonrasloganlarla yürüyüşe geçti. Eylem, askerler tarafından kurulan 4 barikatla engellenmek istendi. Gaz bombası veplastik mermilerle gerçekleşen saldırılar sonucu halk araziye dağılarak ayrı ayrı noktalardan dağın zirvesinedoğru yürüyüşe geçti.

Saldırıya karşı taş ve havai fişeklerle karşılık veren eylemciler askerin mevzileri boşaltmasını sağladı. Geriçekilen askerlerin, yamaçlardan büyük kayaları yuvarlaması ve taş atması dikkat çekti. Bir askerin sinir krizigeçirdiği gözlenirken, zirvedeki askerler onlarca el havaya ateş açtı.

Zirvede konuşan BDP Hakkari İl Eş Başkanı Mustafa Miraz Çallı, yaşanan olayların sorumlusunun HakkariValisi olduğunu söyleyerek amaçlarının operasyonları durdurmak olduğunu belirtti.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 16

CIA’in dünya halklarına karşı baskı/saldırı aracıolduğu ve kullandığı kirli yöntemleri kimse için sırdeğil. Kimi zaman açıklanan CIA işkence dosyalarındanya da bir takım soruşturmaların sonucu ortaya çıkanbelgelerden de dünya kamuoyu CIA’in sadeceistihbarat örgütü değil, aynı zamanda sistematikişkence uygulayan bir devlet kurumu olduğunu biliyor.Geçtiğimiz günlerde bu sefer gizli olarak bir raporkamuoyuna sızdırıldı. Sızdırılan rapor, CIA’in “terörlemücadele” programı olarak “güçlendirilmiş sorgulamateknikleri” adı altında hayata geçirdiği işkenceuygulamaları hakkında ABD Senatosu İstihbaratKomitesi’nin yaptığı değerlendirmenin özeti vesonuçlarına ilişkin rapordu. Böylelikle bir kez dahaCIA’in kirli icraatları ve işkenceleri gün yüzüne çıktı.

Bu gerçek, CIA yetkilerine sahip olmak adına, Şubatayında TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edilen veşu günlerde görüşülen MİT’e olağanüstü yetkileröngören yasa teklifi ile neyin hesaplandığı vearzulandığına da ışık tutuyor.

Yeni MİT yasasını gerekçelendirenler, AKPiktidarının söylemiyle “değişen Türkiye’de, bölgeselgüç ve küresel aktör rolü için MİT’in güçlendirilmesi”,“Yeni MİT”in adım adım inşa edilmesi gerektiğinisavunuyorlar. Bu yasa ile MİT’in sınırsız yetkilerledonatılması ve yargılanamaz hale gelmesiamaçlanıyor. Sermayenin diktatörlüğünü, göstermelikde olsa demokratik içeriklerinden arındırılmış daha dakatı bir şekilde, sağlamlaştırmayı planlıyorlar.

MİT’e sınırsız yetki

Yeni MİT yasa teklifinde şu değişiklikler yer alıyor: - MİT’in görev alanı netleştiriliyor, ağırlıkla dış

istihbarat, savunma, terör ve casusluk alanlarınayöneliyor.

- MİT’in bilişim teknolojilerine dayalı teknik altyapısı güçlendiriliyor; özellikle iletişim teknolojisi veinternet üzerinden yapılacak ‘siber casusluk’a karşıfaaliyetlerin yasal altyapısı oluşturuluyor.

- MİT’in dünyadaki güçlü istihbarat kurumlarıylaaynı teknik imkânlar ve yasal altyapıya kavuşturulmasıisteniyor.

- Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğeilişkin konularda Bakanlar Kurulu’nca verilen her türlügörevi yerine getirmesi sağlanıyor.

- Teknik istihbarat, siber saldırı, siber casuslukgirişimlerine karşı ‘siber savunma’ da MİT’in çalışmaalanları arasına alınıyor.

-MİT’in siber teknolojisi dış ülkelerdekimuadilleriyle eşit düzeye çıkarılmak isteniyor, bununyasal altyapısı oluşturuluyor.

- Halen Emniyet ve Jandarma İstihbaratbirimlerinin sahip olduğu yasal izin ve imkanlar MİT’ede sağlanıyor.

- Devlet kurumları ile özel kuruluşların MİT’e bilgiverme zorunluluğu getiriliyor.

- MİT mensuplarının, gizli bilgi ve belgeleri deşifreedenlerin cezalandırması sağlanıyor.

- Önleyici istihbarat ve İKK’da (İstihbarata KarşıKoyma) yetki ve alan genişletiliyor.

-MİT her türlü elektronik dinleme ve izlemeyiyapabilecek.

- MİT hem mevcut elemanlarını, hem de yeniMİT’te göreve başlayacak olanları ‘yalan makinesi’nebağlayabilecek.

- MİT, yabancılara ilişkin her türlü işlemde ‘talepte’bulunabilecek.

- MİT’e Savunma Sanayi Fonu’ndan kaynakaktarılacak.

- MİT, devletin güvenliği ile ilgili sınır ötesi görevlerde yapabilecek.

Bu değişikliklerle örneğin savcılar; “MİT, görevgereği yaptılar” derse, MİT mensuplarına karşısoruşturma açılmayacak. MİT adına gizliyönetmeliklerle yürütülen faaliyetler, artık yetkilerledonatılan yeni MİT yasası ile bundan böyle dahaaçıktan yapılabilecektir. MİT’in sabotaj, suikast gibieylemleri de ‘ülke menfaati’ gerekçe gösterilereksorgulanamayacaktır. Yasa ile MİT’e “terör örgütleriyleişbirliği, müzakere yanında her türlü operasyonyetkisi” de geliyor. Suriye’deki El Kaide, El Nursaüyelerine verdiği destek gibi gündemlerle başı ağrıyanMİT’in bundan böyle işi bu yasal kılıfla daha kolayolacak.

MİT’teki bu değişikliklerin gerisinde birçok etkenbulunmaktadır. İç ve dış siyasal yaşamda MİT’in dahaaktif hale getirilmesinin gerisinde, MİT’in öncekipozisyonunun sermaye devleti için yeterli olmadığıdüşünülmektedir. AKP mevcut konumunun devamıiçin, sistem içinde sağlam bir kaleye ihtiyaç duyuyor.Yanı sıra bu sadece savunma amaçlı da olmayacak,vurucu özelliği olan bir kale işlevini görecektir.

Kuşkusuz bu hazırlıklar yeni değildir. Daha, Şubat2007’de MİT’in 80. kuruluş yıldönümünde “YeniTürkiye’nin” uluslararası vizyon ve harekat planınıkamuya açıklayan o zamanki MİT müsteşarı EmreTaner şunları söylüyordu: “Yaşadığımız bu süreç, aynı

zamanda parçası olduğumuz uluslararası sistemin dekuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcutolandan çok farklı bir boyutta yeniden doğmayaçalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir. Kendinizamana, çağa hazırlamayan sistemler, değerler ve ulusdevletler bu küresel fırtına karşısındatutunamayacaklardır. Güçlü ekonomi, kusursuz bir dışpolitika, caydırıcı bir askeri yapılanma ve çağa uygunbir istihbarata ihtiyaç vardır.”

2010 yılında yerine gelen Hakan Fidan da, BilkentÜniversitesi’nde hazırladığı yüksek lisans tezinde bunudile getirmişti. Türk istihbaratının dış politikada zayıfolduğuna dikkat çekerek, güçlü dış politika ve etkin biristihbarat için ayrı örgütlenen bir dış istihbaratbirimine ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan ve MİT’inreformize edilmesi gerektiğini savunan bir tezhazırlayarak CIA - FBI modelinin örnek alınabileceğinisöylemişti.

Yeni yetkilerle donatılan MİT’in bu durumunugerekçelendirenler “paralel yapı” adı altında yaşanangerici dalaşmaları bahane olarak değerlendirmiş oldu.2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Oslogörüşmeleriyle suçlama girişimi, 17 Aralık yolsuzlukoperasyonu, MİT’e ait tırların durdurulması gibigündeme gelen konular bu yeni MİT yasasınıngörünürdeki gerekçeleri oldu.

Ancak ortada, bundan daha kapsamlı bir değişiklikihtiyacı olduğunu, emperyalizmle geliştirilen kölelikilişkilerinde çok yönlü ihtiyaca yanıt vermek adınayapıldığını görmek gerekmektedir. Bu nedenle konuAKP ile sınırlı değildir. Bu yasayı gerekçelendirenbirinin, SDE Stratejik Planlama Kurulu Başkanı AydınBolat’ın, SD Dergi için kaleme aldığı ‘Yeni Türkiye’yeYeni MİT’ başlıklı makalesinde söyledikleri bunuözetlemektedir. Makalede, MGK’ya karşı sorumluolan MİT’ten rahatsız olmayanların Başbakan’a karşısorumlu olmasından rahatsızlık duyması eleştirilirkenşu hatırlatılıyor: “Bu tipik Erdoğan alerjisi, ancakunutulmamalıdır ki devlet bakidir…”

Kuşkusuz yeni MİT yasasını tek başına ele almakgerekmemektedir. Baskı aygıtlarının daha arttırıldığı vedevletin dönemsel ihtiyaçlarına göre yenilendiği birortamda bu bütünün parçası olarak görülmelidir. Zirahemen her gün hak ve özgürlükler alanını daraltanyeni yasaklamalar getirilmekte, sansür mekanizmasıgenişletilmekte, polisin yetkileri arttırılmaktadır.

“Kahrolsun MİT, CIA, kontrgerilla!”

Sömürü üzerine kurulu her düzen egemenliliğinikorumak ve devam ettirmek için böylesi faşist –militarist aygıtlara ihtiyaç duymaktadır. İşçi ve emekçihalklar bu örgütlenmeleri faili meçhullerden,katliamlardan, işkencelerden gayet yakındantanımaktadır. Bu nedenle “açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmelerin dağıtılması(Kontr-gerilla,Özel kuvvetler, MİT, JİTEM, siyasi polis, Jandarma, Köykoruculuğu vb.)” talebi başta olmak üzere tüm faşistyasaların iptali için örgütlü mücadele yürütülmelidir.

Sömürü ve kölelik düzeninin bekası için MİT yenileniyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 16

1 Mayıs yaklaşıyor. Sendikalar ve siyasi yapılarçalışmalarını sürdürüyorlar. DİSK, KESK, TTB veTMMOB’dan oluşan heyet 14 Nisan’da İstanbul Valiliğiile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede özeldeİstanbul Valiliği’nin, genelde AKP iktidarının Taksim’iişçi ve emekçilere açmama konusundaki yasakçıtutumu açığa çıktı.

AKP iktidarı geçen yılda çeşitli gerekçeler ortayakoyarak Taksim’de 1 Mayıs kutlamasını yasaklamıştı.Geçen yıl Taksim Meydanı’nda süren inşaatçalışmalarını gerekçe gösteren AKP iktidarı işçi veemekçilere yönelik terörde ise sınır tanımamıştı.İstanbul’da fiili sıkıyönetim ilan eden AKP iktidarıonlarca emekçinin yaralanması ve gözaltına alınmasıicraatlarının altına imza atmıştı.

Bu yıl İstanbul Valisi’nin 1 Mayıs Taksim yasağınadestek veren açıklamaları ve AKP sözcülerinin yasakçıyaklaşıma onay veren açıklamaları birbirini izledi.Çalışma Bakanı Faruk Çelik; “Türkiye’de gösteri vemiting alanları belli. Gösteri ve mitingi belirlenmişalanlarda yapabilirsiniz” derken, İstanbul BüyükşehirBelediye Başkanı Kadir Topbaş da, “çok kalabalık halkkitlelerinin Taksim’e gelmesi günlük hayatı felç ediyor,kent ekonomisini sarsıyor” gerekçesinin ardına sığındı.İstanbul Valisi de Taksim’de 1 Mayıs’a geçitvermeyeceklerini ilan etti.

“Kent ekonomisini düşünüyoruz” diyen AKP iktidarısözcülerinin öne çıkan kaygısı kapitalistlerinçıkarlarının sarsılmamasıdır. Kapitalistlerin çıkarlarınınbekçiliğini yapan AKP iktidarı geçen yıl kenti gazaboğmuş, emekçilere yönelik devlet teröründe sınırtanımamıştı. Taksim’e akan on binlerden esnaf en ufakbir rahatsızlık duymamış, aksine Taksim’deki eylemyasakları nedeniyle onlarca esnaf kepenk kapatmakzorunda kalmıştı.

DİSK, KESK, TTB, TMMOB’un Taksim ısrarı ve bazı gerçekler!

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB ise 1 Mayıs’taTaksim’de olacaklarını ilan eden açıklamalardabulundular. Bu kararlılığın anlamlı olduğunu belirtmekgerekiyor. Zira AKP iktidarının Taksim’i emekçilereyasaklama tutumuna karşı alınan bu tutum ileri biryaklaşımın ifadesidir. Ama bu tutumun, Taksimkararlılığının sonuna kadar sürdürülmesi son dereceönemlidir. Zira, DİSK, KESK,TMMOB ve TTB geçen yıldabenzer açıklamalar yapmalarına rağmen kararlı birduruş sergileyememişlerdir. Kaldı ki, son 1 yıldır işçi veemekçilere yönelik saldırılar ve son olarak polisterörüne maruz kalan Greif işçilerinin sahiplenilmesikonusunda mücadeleci bir tutum sergilememişlerdir.

Türk-İş, Hak-İş, Türk-Kamu-Sen, Memur-Sen için 1Mayıs bir mücadele günü, sermaye sınıfına karşı birkavga günü değil, sadece ve sadece bir bayramgünüdür. İlerici sendika ve odalar elbette ki bu ihanetşebekeleri ile aynı konumda değiller ama onlar da 1Mayıs’ı bir kavga, bir mücadele günü olarak ele alıpbuna uygun bir yaklaşım sergilemekten özenlekaçındılar ve hala da aynı çizgiyi izliyorlar. Son yıllarda

bu ilerici sendika ve odaların 1 Mayıs’a ilişkin yaptıklarıaçıklamalar, aldıkları fiili tutumlar bu yargımızındoğruluğunun açık kanıtıdır.

1 Mayıs kaçkını sendika ağaları...

Türk-İş’in başına çöreklenmiş ihanet şebekesi 1Mayıs için Kadıköy Meydanı’nı mesken tutarken,Memur-Sen ağaları Diyarbakır İstasyon Meydanı’nı,Hak-İş ağaları Kayseri Meydanı’nı mesken tutacaklar.

Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Uğurlu bölücütutumlarını yaptığı açıklama ile savundu. Yaptığıaçıklamada; “ 1 Mayıs’ı Taksim’de kutluyorduk.Bilhassa DİSK ve KESK sözlerinin arkasında durmadılar.Çünkü orada Türk-iş Başkanı’nı sözcü seçmiştik ve onakarşı bazı olaylar oldu, istediğimiz verimi çokalamadık” dedi. Memur-Sen’in bu açıklaması işçilerinve kamu emekçilerinin haklı öfke ve tepkisindenduyulan korkunun açık göstergesidir. Zira, Memur-Sen,AKP iktidarının kamu emekçilerine yönelik sürgünpolitikasına tam destek vermiştir. Kamu emekçilerininiş güvencesini kaldıran yasa konusunda AKP iktidarınıntemel dayanağı olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle deMemur-Sen de 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkacak gücükendinde bulamıyor. Zira tüm bu gerçeklerin TaksimMeydanı’nda kitlesel tepki olarak yüzüneçarpmasından ölesiye korkuyor. Memur-Sen ağalarınınbir diğer korkusu ise kontrol altında tuttukları kamuemekçilerinin Devrimci 1 Mayıs iddiasının ete kemiğebüründüğü Taksim’den etkilenme ihtimalleridir.

Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak yaptığıaçıklama ile Kadıköy çukurunda 1 Mayıs etkinliğinigerçekleştireceklerini dile getirdi. Türk-iş ağasıTaksim’de işçi sorunlarının ve taleplerinin gölgedekalmasından şikayetçi... Pevrul Kavlak; “Her yılyaşanan bu meydan tartışması işçilerin taleplerinigölgede bırakıyor. Meydan öne çıkıyor bizimisteklerimiz, taleplerimiz bir türlü bu nedenle dilegelmiyor. Bu yüzden son dönemde Taksim Meydanıüzerinden ortaya çıkan hassasiyeti de dikkate alarakKadıköy Meydanı’nda miting yapma kararı aldık.Burada sorunlarımızı dile getireceğiz” diyerek AKPiktidarının Taksim hassasiyetine uygun bir rotaizleyeceğini ortaya koymuş oldu.

1 Mayıs’ı arkadan hançerleyen sendika ağalarınınTaksim’e çıkma cesaretleri yoktur. Zira onlar hep AKP

iktidarına hizmeti öncelikli görev bildiler. İşçi sınıfınınhakları ve geleceklerini korumak için kıllarınıkıpırdatmazken sermayeyi koruyan her adıma açık yada örtülü destek verdiler. Sermaye örgütleriyle güçbirliği yapmaktan kaçınmadılar. Bu nedenle, işlediklerisuçlardan dolayı işçi sınıfının öfkesinden, geçen yılolduğu gibi sendika ağalarını yaka-paça kürsüdenindirmeye çalışan militan tutumundan ölesiyekorkuyorlar.

Taksim kaçkınları aynı zamanda işçilerinbeklentilerine, örneğin kıdem tazminatının kaldırılmasıdurumunda işçi sınıfının genel grev isteğine yanıtvermekten kaçanlardır. Taşeron cehennemindeyaşamak istemeyen işçilerin taleplerine kulaklarınıtıkayanlardır. Grevsiz sendika yasasına karşı kamuemekçilerinin mücadelesini hançerleyenlerdir. AKPiktidarının özelleştirme saldırısının son bulmasınıisteyen işçilerin taleplerini duymazdan gelenlerdir.Esnek çalışma saldırısının son bulmasını isteyenişçilerin sesini duyurmak yerine, sermaye ile iştutanlardır.

Taksim yasağını kırmak ve devrimci 1 Mayıs için…

Taksim Meydanı kazanılmış tarihsel 1 Mayısmevziisidir. Sendika ağaları bu alanı, TaksimMeydanı’nı işçi ve emekçilere kapatma politikalarınasu taşıyorlar. Ortaya çıkan bu tablo sendikal ihanetşebekesinin fotoğrafını tüm açıklığı ile ortayakoymaktadır. Onlar 1 Mayıs’ın devrimci ruhundan,mücadele gününden, kavganın meydanındankaçıyorlar. Öyleyse 1 Mayıs’ın kavganın günüolduğunu, 1 Mayıs’la adı özdeşleşmiş TaksimMeydanı’nın kavganın meydanı olduğunu göstermekiçin ilerici, devrimci özneler harekete geçmelidir.Sendika ağalarının tuzaklarını aşmalıdırlar.

1 Mayıs’ı karnavala çevirmek, Taksim Meydanı’nıişçilerin hafızasından silmek isteyen sendikaağalarından hesap sorulmalıdır. Bu görev önceliklesınıf devrimcilerine, ileri-öncü işçi ve emekçileredüşüyor. Bunun için sendika bürokratlarının bölücü, 1Mayıs’ı kavganın günü olmaktan çıkaran yaklaşımlarınageçit verilmemeli, devrimci kitlesel, birleşik 1 Mayısiçin en küçük bir enerji zerreciği biledeğerlendirilmelidir.

Sendikaların 1 Mayıs’a ilişkin tutumlarıve görevler!

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 16

1 Mayıs Tertip Komitesi, İstanbul Valisi HüseyinAvni Mutlu’nun Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına izinverilmeyeceği yönündeki açıklamalarını, DİSK GenelMerkez Binası’nda hukukçularla birlikte yaptığı basıntoplantısında değerlendirdi. Toplantıya AnayasaHukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu, Türk Tabipler Birliği MerkezKonseyi Üyesi Osman Öztürk, KESK Şubeler Platformuadına Erdal Güzel ve hukukçular katıldı.

Basın toplantıda konuşan Prof Dr. İbrahim Kaboğlu,DİSK ve KESK’in polis terörünün damga vurduğu 20081 Mayısı’nın ardından ‘Toplu ifade ve gösteri haklarınınihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’e başvurudabulunduğunu hatırlatarak, “AİHM’in verdiği karar ilehükümetin Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamasınıengellemesinin toplantı ve ifade özgürlüğünün ihlaledildiği, hükümetin kısıtlama için kullandığıgerekçelerin gerekli ve kanıtlanabilir olmadığı, toplantıyapma özgürlüğünün toplantının istenilen yerdeyapılmasını da kapsadığı, soyut ve kanıtlanmayanbahanelerle emekçilere kapatılmak istenen vekapatılan Taksim alanının kutlama alanı olduğunutescil etmiş oldu” dedi.

Bu kararla Taksim’in 1 Mayıs alanı olaraktescillendiğini söyleyen Kaboğlu, “İlk defa bir meydan,ulusalüstü hukuk alanında bir hakkın temek unsuruolarak kabul edildi. İlk kez bir meydan, Avrupa İnsanHakları Sistemi’nde bir özne olarak yer almıştır” dedi.

Kararın iç hukuk için bağlayıcı olduğunu da dilegetiren Kabaoğlu şunları sölyedi: “İnsan haklarıdeğerler sisteminde, kamu düzeni uluslar arası birkurum olarak ele alınır. Bu kurum gereği hukukdevletinin gerçekleşme şekli olarak hukuk kurallarınınuygulanma zorunluluğu, hukuk kurallarını oluşturanmahkeme kararının da uygulanması zorunluluğu tümtaraf ülkelere yüklenmiştir. Hükümet verilen bu kararaitiraz hakkını kullanmamış, kararda yapılan tespitleri

kabul etmiştir. Mahkeme de kararlara uymanınbakanlar komitesinin denetimini gerektireceğiyaptırımını düzenlemiştir.”

Kabaoğlu ayrıca şunları ekledi: “1 Mayıs resmi tatilgünü olarak ilan edilmiştir. Sokak ve caddelerde geliş-gidişi olumsuz etkileme olasılığı azalmıştır. 2013 1Mayıs’ı inşaat nedeniyle engellenmek istenmişti; artıko neden de geçerli değil. Anayasada güzergahıbelirleme yetkisi 2001’deki değişiklikle mülki idareninelinden alınmıştır. 1 Mayıs, zaman zaman yapılangösteri ve yürüyüş olmayıp, sadece yılda bir kezyapılan bir emekçi etkinliği olduğundan kamumakamları bu konuda elden geldiğince esnek vehoşgörülü davranmak durumundadır.”

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ise toplantıdaşunları söyledi: “Biz geçen yıl Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi’nin bu kararını gündeme getirmiştik. Bukararın uygulanmaması nedeniyle İstanbul Valisi, İlEmniyet Müdürü, İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkındasuç duyurusunda bulunduk. 2013 1 Mayıs’ı ile ilgiliolarak hukuki süreç devam ediyor. Dün İstanbulValisi’yle yaptığımız görüşmede, vali Yenikapı’da veyaAnadolu Yakası’nda Maltepe’de yapabileceğimizisöyledi.

1 Mayıs bir miting değil, bir anmadır, bayramdır. 1Mayıs işçi sınıfının tüm 100 yılı aşkın bir süredirdünyada kutladığı birlik, dayanışma ve mücadelegünüdür. Taksim’in bizim için çok önemli bir anlamıvardır. Taksim 1 Mayıs açısından bir simgedir.Taksim’in yıllarca yasaklı olduğu dönemleri yaşadıkancak 2010, 2011 ve 2012’de hiçbir sorun yaşamadandünyanın en büyük 1 Mayıs’larını Taksim Meydanı’ndagerçekleştirdik. 1 Mayıs alanı İstanbul’da Taksim’dir.Geçen yıl inşaat gerekçe gösterilmişti ancak görüldü kibu siyasi bir yaklaşımdır. Umuyoruz ki bu ülkeyiyönetenler de gerilim ve şiddet siyasetinden,yönteminden vazgeçer.”

“Taksim 1 Mayıs alanıdır!”

Vali Mutlu: Yasak değil amayasakladık!

Yaklaşan 1 Mayıs AKP’yi kara kara düşündürmeyedevam ediyor. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu 1Mayıs’ın neden yasaklandığı ile ilgili sorulara verdiğicevaplarla sadece AKP’nin yasaklamak için gerekçebulamadığını kanıtlamış oluyor.

Vali Mutlu sorulan soruları şöyle yanıtlıyor: “Bu tür toplantıların ifade hakkının kullanılması,

toplanma hakkının kullanılması anayasal güvencealtındadır. Herkes bu hakkı kullanacaktır. Biz bir hakkıda engellemiyoruz. Hakkın bizzat kullanılması içinalanlar gösteriyoruz. Bu bakımdan kamu düzeni,sosyal düzen, trafik düzeni ve güvenlikle ilgili pek çokşehir hayatıyla ilgili hususlarda tedbir almak ve buhakkın yasaya uygun şekilde kullandırılması bizimgörevimizdir.”

Taksim için AİHM kararlarını hatırlatansendikacılara yanıt olarak da şunları söylüyor: “Avrupaİnsan Hakları Sözleşmesi de zaten buna dair gerekliolan talimatları veriyor. Bahsedilen değerlendirme2008 yılında verilmiştir. 2008 yılından bu yana daherhangi bir olumsuz karar da söz konusu değildir.Geçen yıl da bu konuyla ilgili aldığımız bir karar vardı.2008’in ötesinde şu ana kadar zaten 5-6 yıldırverilmekte olan kararlar var. Bu bakımdan bu bizimyetkimizde olan bir şey ama bu yetkiyi kullanırken dehiç bir zaman keyfi hareket etmiyoruz.”

Mutlu, Taksim Meydanı’nda ve Kazancı Yokuşu’ndayapılacak anma ve çelenk törenleri için gerekli izinleriverdiklerini belirterek çok daha nitelikli meydanlardamiting yapılması için yardımcı olduklarını söylüyor.Ayrıca belirtilen yerlerde yapılacak mitingler içingerekli taşıma ve lojistik ihtiyacı konusunda dayardımcı olabileceklerini belirterek “Bütün bunlar birhakkın engellenmesi değil, daha iyi kullanılması içinimkan sağlanmasıdır” diyor.

Taksim yasağı üzerine kurulan her cümlede keyfiyetokunurken, bunun nedeni de AKP’nin ve sermayeninbilinen kaygısıdır. Şimdiye kadar söyledikleri yalanlarne kadar inandırıcıysa bu söylenenler de o kadarinandırıcıdır. Taksim 1 Mayıs Meydanı’nı işçi veemekçilere yasaklamak için gerekçe bulmaktazorlananlar sadece ‘yasak işte’ diyebiliyorlar.

İşçilerin açlık ve yoksulluk sınırını belirleme hakkınıkendilerinde görenler, büyük mücadelelerle kazanılmış1 Mayıslar’ın da nerede kutlanacağına kararverebileceklerini sanıyorlar.

Ancak Taksim’in kapılarını işçi ve emekçilere açananahtar AİHM kararları olmadığı gibi bu düzeninyasaları ve izinleri de değildir. Gösterilen yereoturmak, çizilen sınırların dışına çıkmamak, biat etmekonların alışkanlığıdır.

Taksim, işçi kanıyla işaretlenmiştir. Bu yüzdenTürkiye işçi sınıfı ve emekçiler sermaye temsilcileriningösterdiği yerde değil, sınıf kardeşlerinin kendileri içinaçtığı yerde, Taksim’de olacaklardır.

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 16

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüolan 1 Mayıs’ı, yerel seçimlerin ardından siyasal plandadüzen krizinin derinleştiği, aynı zamanda işçi veemekçilere yönelik yeni saldırı programlarının dahazırlıklarının yapıldığı bir dönemde karşılıyoruz.Böylesi bir dönemde, tarihsel ve sınıfsal özüne uygun 1Mayıs’ın örgütlenmesi büyük önem taşıyor.

Ancak 2014 1 Mayısı’nı daha önemli kılan, on yıllarıbulan sosyal ve toplumsal hoşnutsuzluklara karşımilyonlarca işçi, emekçi ve gencin, sokaklara çıktığı,fiili-meşru ve militan mücadeleyi seçerek yasaklıalanları fethettiği Haziran Direnişi’nin ardındangerçekleşecek ilk 1 Mayıs olmasıdır. Özelleştirme,taşeronlaştırma, düşük ücretler, sigortasız vesendikasız, güvencesiz çalışma koşulları dayatılan işçive emekçilerin, Haziran Direnişi’nin ruhuyla, fiili-meşruve militan mücadele anlayışıyla alanlara çıkması büyükönem taşımaktadır.

Sınıf ve kitle hareketinin daha ileriye taşınması vedevrimci bir mecraya akmasının önündeki engellerdenbiri olarak karşımıza çıkan sendikal bürokrasi vereformist hareket, 1 Mayıs’ın tarihsel ve sınıfsal olarakkutlanması konusunda da, geleneksel köhnemişbürokratik-icazetçi anlayışla karşımıza çıkmaktadır.2014 1 Mayısı’nın Ankara’da örgütlenmesi konusundabir süredir yaşanan tartışmalar bizlere bu gerçeği tümaçıklığı ile göstermektedir.

“Kızılay 1 Mayıs’ı” “alan” tartışması değildir!

“KESK, DİSK, TTB ve TMMOB” dörtlüsü ve Türk İş,1 Mayıs alanı olarak Sıhhiye Meydanı’nda anlaşmış vebaşvuru yapmış bulunuyorlar. Aynı zamanda busendikal anlayışlara yön veren ve tabi olan siyasalözneler de Sıhhıye kararını destekliyorlar.

Son 1 haftadır sendikal hareket ve ilerici-devrimcigüçler arasındaki tartışma, “Kızılay” eksenli olarakyaşanmaktadır. Günlerdir süren ve sıkıştırılmayaçalışılan cendere, ne tek başına alan tartışmasıdır, nede işçi sınıfı ve emekçi güçlerden bağımsız, parçalı,“sınıf dışı” güçlerle kadro eylemi olarak düşünülen bir1 Mayıs’tır!

Kızılay tartışması, özünde “mücadele anlayışı”tartışmasıdır. Haziran Direnişi’nin ruhunu ve fiili-meşru-militan mücadele hattını esas almak, aynızamanda Haziran Direnişi ile ele geçirilen, sonrasındada defalarca zorlanan ve ilerici güçler nezdinde demeşruluk kazanan, “yasaklı alanlardan” biri olanKızılay’da sınıf ve emekçi kitlelerin talepleriniyükseltmek ve sermayeye karşı mücadele kararlılığınıortaya koyabilmektir.

Sıhhiye başvurunda bulunan 4’lü bileşen, 4’lüyeşekil veren ve yedeğinde davranan siyasal öznelerinyaptığı ise, bugüne kadar alışılmış, eski anlayışların,bürokratik-icazetçi tarzın devam ettirilmesidir. 1 Mayıstartışmalarında sendikal bürokrasinin benmerkezcidavranan, 1 Mayıs’ı kendi tekelinde gören, dayatmacı,devrimci siyasal özneleri yok sayan tutumları bir kezdaha sergilenmiştir. Yıllardır sınıf hareketini elegeçirmiş bürokratik-icazetçi anlayışın, aynı zamanda

sınıfın haklı ve meşru taleplerinin içini boşaltan tümzihniyeti, davranış kalıpları, mücadele biçimleri,yöntemleri ile yıkılmayı beklemektedir. Greif işçilerinin2 ayı aşkındır verdikleri dişe diş mücadele, HaziranDirenişi’nin tümüyle sarsıcı sonuçlarına rağmen, buzihniyete sahip unsurların kendi statükolarını halen sıkısıkıya korumaya çalıştıklarını ve vurulmaya çalışılanneştere karşı nasıl gericileştiklerini somut olarakgöstermiştir.

Birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıs için…

Sınıf devrimcileri, Ankara’da birleşik, kitlesel vedevrimci 1 Mayıs’ın Kızılay iradesinde somutlandığınıözel olarak vurgulamaktadır. Direnişin 1 Mayısı’nıntarihsel ve sınıfsal özüne uygun kutlaması için bu yönlüçabasını sürdüreceklerdir. İşçi sınıfına yönelik kapsamlısaldırıları, özelleştirme, taşeronlaştırma, düşük ücret,sendikasızlaştırma, demokratik hak ve özgürlükleringaspı karşısında sınıfın fiili-meşru mücadelesiniörgütlemek, kitle mücadelesinde yasaklı alanlarınaşılması hedefinden bağımsız değildir. Taksim, yıllarönce tam da bu bakışın ürünü olarak gündeme geldiğigibi, Kızılay eylemi de bu bakışta kendi yerinibulmaktadır.

Sınıf devrimcileri, her türlü dayatmadan uzak,birleşik bir 1 Mayıs’ın devrimci özüne bugün Kızılay ilekavuşacağını savunmakta, ancak parçalı bir tabloyudönemin ihtiyacına uygun bulmamakta, sendikalbürokrasinin benmerkezci tutumları karşısında ise, 1Mayıs alanının devrimci ruh ve atmosferin kuşanılmasıiçin her türlü devrimci müdahalenin yapılmasıgerekliliğinin altını çizmektedir.

Ankara BDSP17 Nisan 2014

Ankara’da birleşik, kitlesel ve devrimci 1 Mayıs’ı örgütleme sorumluluğu!

Kamu emekçileri eriyen ücretleri için bordro yaktıİstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde buluşan KESK üyesi kamu emekçileri, “2014 ‘Sefalet zammına’

karşı bordrolarımızı yakıyoruz!” ozalitini açarak sloganlarla yürüyüşe geçti. Kitle İstanbul Valiliği önüneyaklaştığında önleri çevik kuvvet polisleri tarafından kesildi. Polis barikatı önünde devam eden eylemdeMemur-Sen’in “müjde” dediği toplu sözleşmenin üzerinden daha 3 ay dolmadan kamu emekçilerininmaaşlarının eridiği vurgulandı.

Eyleme başlanmadan önce bugün valiyle 1 Mayıs’ın Taksim’de yapılması için görüşme olduğuna değinilerekTaksim Meydanı’nda devrimcilerin, sosyalistlerin kanının döküldüğü, 1 Mayıs’ın Taksim’de olmasınınyasaklanamayacağı ifade edildi.

Eylemde basın açıklamasını okuyan KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Tosu okudu.Tosu, bordroların her geçen gün ağırlaşan ekonomik sorunlarını yansıttığını ifade ederken aynı zamandaduyulmayan seslerini, yok sayılan taleplerini de temsil ettiğini belirtti. Açıklamanın ardından bordrolar yakıldı.

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 16

-2014 1 Mayıs’ı yaklaşıyor. Haziran direnişininardından gerçekleşecek olan ilk 1 Mayıs. Bu açıdanbu yılki 1 Mayıs’ı nasıl değerlendirmek gerekir, nasılörgütlemek gerekir?

- Öcal Karaduman (Çiğli Belediye işçisi Genel İşüyesi): 2014 1 Mayısı’na iki türlü bakmak gerekir.Birincisi Haziran Direnişi’ni değerlendirdiğimizdebirçoğumuzun üzerinde ortaklaşacağı noktalardanbirisi mücadelede sınıfsal öncülük ya da sınıfsalperspektifin zaaflı olduğudur.

1 Mayıs bu anlamda Haziran Direnişi’ndeki sınıfsaleksikliğin ve sınıfsal perspektif yokluğununkapatılmaya çalışıldığı bir süreç olarak da ele alınabilir.

Burada hatırlamamız gereken şeylerden biri de işçisınıfının, toplumdaki tüm halk kesimlerinin çıkarlarınıkendinde bütünleştireceği bir 1 Mayıs olabilmesidir. Bu1 Mayıs’ı da bu açıdan bize olanak sunmasıbakımından değerlendirebiliriz diye düşünüyorum.

- İnci Karaduman (Sağlık emekçisi): HaziranDirenişi’nin ruhu denen şey gerçekten, direnişinsokakta, meşru bir şekilde devam etmesiydi. Ve günlükyaşamla politik yaşam arasındaki sınırlarısiyasallaştırmasıydı. Bu sürecin sınıfsal bakış açısıyla veöz örgütlülük deneyimleriyle bir kez dahagüncellenmesi gerekiyor. Direniş sandık ruhunahapsedilemez. Bu nesnel sonucu alanlarda ifadeetmek gerekiyor.

-2014 1 Mayıs’ına, işçi sınıfına ve emekçilere ciddisaldırıların gerçekleştiği bir süreçte giriyoruz. Buaçıdan, 2014 1 Mayısı’na hangi mücadele talepleriöne çıkarılmalıdır?

- Öcal Karaduman: Haziran Direnişi’nde ortayakonulan talepler vardı. Bu taleplerin temelinde yatanınsistemdeki emek-sermaye çelişkisinden kaynaklıolduğu bilince çıkarılamayan durumdu. Demokratiktalepler öne çıkartılırken fark edilmesi gerekentaleplerden birisi de sermayenin topyekûn saldırıdabulunuyor olmasıydı. İşçi sınıfının haklarının derecederece budandığı, sınıfın örgütlülük durumununyetersizliği, sendikal zaaflar öne çıkartılamadı.Mücadeledeki kimlik sorunları, emek-sermayesorunlarından kopartılmış, çevre gibi konulara daralan,oysa bu çelişkilerin sonucu olan bu sorunların esassorunlar olarak ortaya çıkışıydı karşımızdaki.

Temel olan sorunlar unutulup, tali olan sorunlarolarak karşımızı çıktı.

Haziran Direnişi bize bir olanak sundu. Butoplumda irili-ufaklı birçok sorun var. Yeniden sınıfsalperspektifi öne çıkartmak gerekiyor. Emek-sermeyeçelişkisini öne çıkarmak gerekiyor.

İnci Karaduman: Egemen sınıf, ideolojik ve siyasalzorla, süreci kendi çıkarları doğrultusunda örmeyeçalışacaktır. Ancak onun ideolojik manipülasyonlarınınbelli oranda kırıldığı bir dönemi işçi ve emekçiler veyoksul halk kesimleri adına genişletmek gerekiyor.Burada önce devrimciler sonra da işçi sınıfı içerisinde

öncü işçilerin liderliğinin önemli olduğunudüşünüyorum. Sendikalar tek başına sınıfın taşıyıcısıdeğildir. İşçi sınıfı kendi öz örgütlülüklerini yaratarak 1Mayıslar’a ve sendikalara sahip çıkmalılar.

- İşçi sınıfının direnişlerle ve mücadeleyle, sermayeninsaldırılarına karşı parça parça da olsa direndiğinigörüyoruz. 1 Mayıs’ın öngünlerinde de yurdun dörtbir yanında direnişlerle giriyoruz. Greif, Feniş, Luna,Yatağan gibi. Bu direnişlerle işçi sınıfının birlik,mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs arasındanasıl bir ortak bağ kurulabilmelidir?

Öcal Karaduman: Sermayenin birçok saldırısı var.Bu evrensel düzeyde bir saldırı.

Bu saldırının temelinde emek sürecinin yenidenörgütlenmesi için bir saldırı olduğu gerçeği var. Emeksürecini sermayenin kendi çıkarlarına göre yenidenörgütlediği, emek sürecini parçalayan, bölen ve bunadenk düşen emeğin iş bölümünü örgütlemeyeçalışılıyor. Emeğin parçalandığı, bölündüğü saldırılarınbaşında taşeronlaşma geliyor. Taşeronlaşmaya karşımücadele etmek önümüzdeki temel bir mesele. Süreçgösteriyor ki bürokratik, reformist sendikacılığınönderliğinde ne taşeronlaşmanın ortadankaldırılabilmesi ne başta işçi sınıfı olmak üzereekonomik sosyal haklarının budanması engellenemedi.

Greif bize bu mücadelenin nasıl olması gerektiğikonusunda bir kanal açtı. Greif’in açtığı bu kanal yenibir kanal değil. İşçi sınıfının mücadele tarihindeyüzlerce kez açtığı, tekrarlanmış, geçmişten bugünegelen bir miras aslında. Buradan başlıca iki dersçıkaracak olursak, yasal mücadelenin sınırları içerisinesıkışmamış fiili bir mücadele ve sendikal bürokrasiylemücadele etmenin yolu olarak taban örgütlenmelerinive taban inisiyatifini Greif bize işaret ediyor.

İnci Karaduman: 1 Mayıs işçilerin direniş günü. Veişçilerin her direnişi de sınıfsal özü itibariyle direnişibüyütmek, ülke çapında genelleştirmek, herkestarafından bilinen, desteklenen hale getirilmeyiiçermek zorunda. Direnişin meşru kanallarının vebiçimdeki çeşitliliğinin sınıfsal öze doğru aktığı birnehrin toplamı gibi düşünülmeli 1 Mayıs.

- 1 Mayıs’ın öngünlerinde, İzmir 1 Mayıs’ı buaçılardan ele alındığında, en geniş sınıf güçleri, engeniş kesimlerle nasıl örgütlenmelidir?

Öcal Karaduman: İzmir’ deki tüm devrimci güçlerinHaziran Direnişi 1 Mayıs’ını, dolayısıyla sınıfmücadelesi arasında bütünleşmeyi sağlayabilecekortak bir programla hareket etmenin sağlanması, buna

bağlı olarak bu doğrultuda sendikaların ve demokratikkitle örgütlerinin ortak bir çalışma içine çekilmesi,davet edilmesi, katılması ve bunun yapılabilmesi içinde yine ulaşabildiğimiz her yerde tabandan yukarıyakarşı bir basıncın sağlanması ve bu 1 Mayıs’ınşiarlarının, programın böyle bir çalışmayla ortayakonulabilmesi gerekiyor.

- İnci Karaduman: İzmir’de 1 Mayıs alanları çok zoralanlar değil. Ancak Türkiye genelinde öne çıkmışmücadele merkezleri olarak bu 1 Mayıs’ın daha zorgeçeceğini düşünüyorum. Sadece İzmir’de, İstanbul’da,Ankara’da değil tüm ülkenin sınırları içerisinde,ezilenlerin direnişine saldırı olabileceği için bu saldırıyakarşı önlemler de bütünlüklü alınmalı. Bunun içinkatılımcıların pankartlarını ortaklaştırmasındanrenklerinin kırmızıya doğru yöneltilmesinden vedireniş alanlarının yaşam alanlarıylabirleştirilmesinden yanayım. Genellikle alanlar yaşamalanlarından kopuk bölgelerde değerlendiriliyor ve ogün sadece alana katılanlarla sınırlı hale geliyor. Bununiçin eylem içinde eylem modelleriningeliştirilebileceğini düşünüyorum. Herhangi bir yerdesaldırı gerçekleştirildiğinde, o saldırıya yanıt alanlarolduğu kadar, İzmir’in emekçi mahallelerinde deverilebilir. Ve sadece o günle sınırlı tutulmayıp, işçilerinyoğun olarak bulunduğu fabrikalar önüne sarkangündemlerle devam ettirilebilir. Ayrıca alandadevrimcilerin özellikle işçinin sınıf karakterinitanımlamaktan alan içi eylemlerle önderlikedebileceğini düşünüyorum. Örneğin bir slogan, osloganı taşıyanlar tarafından alanın içerisinde sık sıkatılarak tek sıra halinde alan dolaşılabilir. Küçük direnişörnekleri sergilenebilir.

1 Mayıs’ın örgütlenme sürecini sadece 1 Mayıs’adönük olarak düşünmek baştan başarısızlığı kabuletmek anlamına gelir. 1 Mayıs işçinin mücadele günü,direniş günü diyorsak, o 1 Mayıs alanındaki görüntüönemlidir ama belirleyici değildir. Direniş ruhu bütünsınıfa yayılırsa toplam 1 Mayıs’a yansıyacak özelliktaşıyacaktır.

Ama 1 Mayıs bugün sermayenin tüm saldırılarınakarşı direnişin dile geldiği bir gün olmalıdır.

Son söz olarak 1 Mayıslar’ın işçi sınıfının direnişgünü olduğunu düşünürsek, bir karnaval havasındadeğil sınıf mücadelesinin tüm karakterini taşıyan birniteliğe sahip olması gerektiğini düşünüyorum.

- 1 Mayıs için Taksim’in önemi düşünüldüğünde,olası bir saldırı karşısında, diğer 1 Mayıs alanlarında,İzmir için özellikle, nasıl bir dayanışma ve destekörülebilir?

Öcal Karaduman: Örgütlülük gücü ve düzeyimizegöre ülke çapındaki dayanışmadan dersler çıkarak,Taksim’e yönelik saldırlarda nasıl “Her yer Taksim, heryer direniş!” diyebiliyorsak yine aynı şekilde “Her yerTaksim, her yer direniş!” diyebilmeliyiz. Bunun içinbulunduğumuz yerlerdeki örgütlülük düzeyimizinsınırlarını da zorlayarak böyle bir tarza uygunörgütlenmenin yaratılması için uğraşmamız gerekiyor.

1 Mayıs’ta:“Her yer Taksim, her yer direniş!”

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 16

Kapitalistlerin rant ve daha çok kâr hırsının ürünüolan esnek üretim biçimleri işçilerin canını almayadevam ediyor. Esnek çalışma, uluslararası sermayenintüm dünyada pervasızca uyguladığı neoliberal yıkımsaldırıları politikasının can damarıdır. AKP; 12 yıllıkiktidarı boyunca kendinden önceki düzen partilerininkaldığı yerden sermayeye hizmette kusur etmemiş vesınıfa yönelik kölelik anlamına gelen bu çalışmadüzenini tesis etmek için canhıraş çalışmıştır. Bugüngelinen yerde sermaye düzeni bu alanda önemli birmesafe katetmiş durumdadır. İşçi ve emekçilerinkitlesel bir şekilde iş cinayetlerine kurban edilmesi butablonun çalışma yaşamındaki sarsıcı ve yıkıcısonucudur.

Sermayenin hegemonyası hukuksal ve kurumsalolarak yeniden şekillendirilerek üretim küçük parçalarabölünerek sınıfın mevcut şekillenmesi altüst edilmiştir.Sınıfın bilinç ve örgütlenmesine yönelik önemlidarbeler vurulmuş, sınıf adeta kötürümleştirilmiştir. Buamaca yönelik çıkartılan sayısız kölelik yasası vetaşeronlaştırma, fason üretim, performansa dayalıçalışma, parça başı üretim gibi yöntemlerinyaygınlaştırılması sınıfın örgütlüklerini dağıtarak sınıfısavunmasız bırakmıştır. Böylece iş güvencesi hiçedilmiş, sınıf sefalet ücretleri ile köle gibi insanlık dışıkoşullarda çalışmaya mahkum edilerek sömürütezgahlarında üç-beş kuruş için katledilmesinin önüdüzlenmiştir.

Türkiye’de iş cinayetlerinin her yıl çoğalarakartmasının arkasında yatan neden sermayenin azgınsömürüsüdür. Sermayeye yönelik sınırsız teşviktebulunan sermaye devleti tüm kurumlarıyla bu vahşi işcinayetlerinin tek sorumlusudur. Son yıllarda artan işcinayetlerinden kaynaklı oluşan toplumsal duyarlılıksermaye devletini işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgilibazı düzenlemeler yapmak zorunda bırakmıştır. Ancaküretim sürecine hakim olan zihniyet ve yürürlükte olanher türden kuralsızlık bu düzenlemeleri de hükümsüzbırakmaktadır. Bunun en somut kanıtı 3. köprüinşaatında, Torun Center inşaatında, Kumportlimanında, Manisa’da peş peşe gerçekleşen işcinayetleridir. Antalya’da çocuklarını kreşe verecekimkandan yoksun olan bir işçinin çocuğunun tomrukaltında can vermesi bu tablonun en acı göstergesi

olmuştur. İşçi maliyetlerini düşürmek ve azami kârelde etmek için her türlü yöntemi uygulayansermayedarlar işçilerin kanı ile servetlerine servetkatmaktadırlar. Bu yüzden kölece çalışma koşullarıgenel bir çalışma düzenidir ve sermeyenin bu düzeniparçalanmadıkça yapılan yasal düzenlemelerin hiçbirhükmü yoktur.

Davutpaşa ve Ostim’te gerçekleşen işçikatliamlarının yıldönümlerinde sektör ya da il ayrımıolmaksızın işçilerin sömürü çarklarının kurbanı olduğubugün iş cinayetleri sınıfın yakıcı bir gündemidir.

Bu çerçevede 2014 1 Mayıs’ına yoğunlaşankapsamlı saldırılarla birlikte giriliyor. İş cinayetleri busaldırıların kapsamını ve şiddetini gösteren en somutörneklerden biridir. Bu nedenle 1 Mayıs’a sınıfa ölümve sefalet dayatan sömürü düzeninden hesap sormabilinci ile hazırlanılmalıdır. Bu nedenle taşeronlaştırma,sendikal örgütlenmenin önündeki engeller, düşükücretler, ağır çalışma, kıdem başta olmak üzere sınıfınelinde kalan kırıntı hakların budanması ile işçilerincanını hiçe sayan sömürücü asalakların karşısına sınıfınyakıcı talepleri ile çıkılmalıdır. Ölüm ve meta düzenikapitalizm sınıfa ağır bedeller ödetmektedir. En temelhak olan yaşam hakkına göz koyan sömürücüzorbalara karşı işçi sınıfı kinini bilemelidir.

Bu açıdan kölelik zincirlerini kırmak için Greifişçilerinin sermayeye ve ihanetçi sendikal çizgiye karşıizledikleri direniş çizgisi somut bir örnektir. Sınıfınkanını emen kölelik düzenine karşı fiili-meşrumücadeleyi yükseltmek, Greif’te şekillenen direnişruhunu kuşanarak iş cinayetlerinin hesabını sormakiçin 1 Mayıs’a!

Yaşam hakkımızı savunmakiçin 1 Mayıs’a!

Kumport Limanı’nda iş cinayeti protestosuKumport Limanı’nda sendikal hakları için direnişte olan işçiler, 13 Nisan’da bir işçinin hayatını kaybettiği iş

cinayetini protesto etmek için 14 Nisan’da eylem yaptılar. İşçilere Greif işçileri, Gıda-İş, Öz Gıda-İş, HDP veçeşitli DKÖ temsilcileri de destek verdiler.

Ambarlı Limanı girişinde başlayan eylemde, Kumport önüne yürünmesine polis ve özel güvenlikler ilk önceizin vermediler. Liman işçileri bunun üzerine yola yatarak trafiği kesti. Yürümekte ısrar eden işçilerin kararlıtutumu yolun açılmasını sağladı. Kumport önüne kadar sloganlarla yürüyüş gerçekleştirildi.

Burada konuşma yapan Liman-İş Genel Sekreteri Nazım Dursun, iş cinayetlerine vurgu yaparak Kumportişçilerinin ölmemek için sendikalı olduklarını söyledi. Kumport patronunun sendikalı olan işçilerle uğraşmakyerine işçilerin güvenliğini sağlaması gerektiğini ifade ederek, gerçekleşen iş cinayetinin sorumlularınıncezalandırılması gerektiğini dile getirdi.

Kayseri’de işçilerden1 Mayıs çağrıları

Karayolları 6. Bölge’den taşeronişçisi: Taşeron kölesi olmayacağız!

Bu 1 Mayıs bizim için, biz taşeron işçiler için çokönemli… AKP iktidarı taşerona büyük müjde dedi. Bizebirçok hak kazandıracağını söyledi. Buna rağmen halakaderimiz taşeron ağalarının iki dudağı arasında. Heryıl ihale stresini yaşıyoruz. Mahkemelerde haklıçıkmamıza rağmen haklarımızı kullanamıyoruz. Halaasgari sefalet ücretine talim ediyoruz.

Sendika ağaları taşeron işçiye kadro dediler.Üçüncü skala uygulamasından bahsederek bizlerisevindirdiler. Dağ fare doğurdu, sendika ağaları halabizleri uysal koyunlar gibi olan biteni sessizce izlemeyeçağırıyorlar. Ağalar bizleri sendikaya üye ettiler. Halasendikalı olmanın haklarını bize çok görüyorlar.

Artık yeter! Bakın Greif fabrikasının onurlu işçileribüyük Amerikan tekeline boyun eğmediler. Hakları vegelecekleri için “Direniş, grev, işgal” diyerek fabrikayıişgal ettiler aradan iki ayı aşkın süre geçti. Bunarağmen tüm baskı ve tehditlere rağmen Greif işçisihaklarına ve geleceğine sıkı sıkı sarıldı. Üye olduklarıTekstil-İş Sendikası ağalarının ihanetine rağmen Greifişçileri susmadılar, gerilemediler. Patron, işbirlikçisendika ağalarının desteğini alan AKP iktidarıfabrikada bulunan işçilerin üzerine polis ve jandarmayısaldı. Ancak tüm şiddet ve baskılara rağmen Greifişçileri direniş türkülerini söylemeyi sürdürüyorlar.

1 Mayıs işçi sınıfına birleşin çağrısıdır. 1 Mayıs, işçisınıfına yapılmış dayanışma çağrısıdır.

1 Mayıs işçi sınıfına yapılmış mücadele çağrısıdır.Haydi, 1 Mayıs’ta gücümüzü göstermek için Kayseri’ye!

Femaş işçileri: Köle olmadığımızıhaykırmak için 1 Mayıs’a!

Bizler Kayseri’de bulunan Femaş’ta çalışan işçileriz.Femaş’ta havalandırma ekipmanları, kamp yapmadonanımları, pişirme ekipmanları üretiyoruz. Gecemizigündüzümüze katıyoruz. Buna rağmen hala asgariücrete talim ediyoruz.

Mesaiye kalmak zorunluymuş gibi biz işçileredayatılıyor. Oysa biz biliyoruz ki mesaiye kalıpkalmamak işçinin rızasına bağlıdır. Mesaiye kalmakistemediğimiz zaman mutlaka servis çıkarılıp bizişçilerin evlerimize ya da yakın noktaya bırakılmasıgerekirken, servis çıkarılmıyor. Yani mesaiyekalmıyorsanız sizse servis yok başınızın çaresine bakındenilmek isteniyor.

Bir fabrika yönetimi düşünün ki, devletindoktorundan aldığımız raporu kabul etmiyor. Bir günişe gitmesek iki günlük kesinti yapıyor. Kısacası bizehastalanmayın diyorlar. Hastalansanız, doktoragitseniz, rapor alsanız bile “ben bu raporları kabuletmiyorum” dayatmasında bulunuluyor.

Femaş’ta lavobaya, tuvalete gitmek her geçen gündaha fazla zorlaşıyor. Zira biz işçileri lavaboya tek tekgönderiyorlar. Tuvalete gidişleri iyice azaltıp daha fazlabizi çalıştırmayı hedefliyorlar. Tuvalet sırası beklerkenkendimizi sıkmaktan birçok hastalık tehdidi altındayız.Femaş işçileri olarak bu dayatmaları kabul etmiyoruz.Kölelik koşullarında çalışmaya karşı bayramımızda, 1Mayıs’ta alana çıkıp sesimizi yükselteceğiz.

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 16

Gebze’de 1 Mayıs hazırlıkları Gebze’de 1 Mayıs hazırlıkları çerçevesinde

oluşturulan 1 Mayıs Hazırlık Komitesi 13 Nisan’da birtoplantı gerçekleştirdi. Çeşitli sektörlerden işçilerinoluşturduğu komitenin toplantısında iki temel gündemele alındı.

Greif işçilerinin 3 ayrı cephede (patron, sendika vedevlet) yürüttüğü kararlı ve onurlu mücadeleninkazanımları ile sınıf mücadelesinde Greif işgalinin yolaçıcılığının hangi alanlar olduğu konuları üzerinetartışmalar yapıldı. Açılan bu yoldan yerel anlamda işçisınıfına düşen gencel sorumlulukların altı çizildi.

Toplantının diğer gündem maddesinde ise dahaönce yapılan 1 Mayıs hazırlık toplantılarında alınankararlar gözden geçirildi. 1 Mayıs pikniğinin hazırlıklarıplanlandı. Yerelde yapılması muhtemel 1 Mayısmitinginin belirsizliğinin nedenlerine değinildi.Fabrikalarda ve mahallelerde yapılacak hazırlıktoplantılarının öneminin altı çizildi. Sermaye devletininTaksim 1 Mayısı’na dönük saldırgan tutumunun sınıfsalnedenlerine ve bu yasakçı tutuma karşı direnişinmeşruluğuna vurgu yapıldı.

Legrand fabrikasında patron-sendika temsilcisiişbirliği ile işten atılan ve direnişe başlayan kadın işçiyedestek ziyareti planlandı.

İşçilerin tartışmalara katıldığı toplantı 1 Mayısfaaliyetlerinin planlanması ile sonlandırıldı.

“Direnişin 1 Mayıs’ına yürüyoruz!”Devrimci seçim çalışmasının ardından 1 Mayıs

çalışmalarını hızlandıran Buca BDSP, 12 Nisan’da BucaPir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde “Direnişin 1Mayıs’ına yürüyoruz!” şiarıyla bir toplantı düzenledi.

Belediye ve tekstil sektöründen işçilerin katılımıylagerçekleşen toplantıda 2014 1 Mayısı’nın anlam veönemi üzerinde duruldu. Haziran Direnişi’nin ardındangerçekleşecek ilk 1 Mayıs’ta işçi ve emekçilerintaleplerinin neler olması gerektiği ve 1 Mayıskürsüsünü devrimcileştirecek taleplerin nelerolabileceği üzerinde duruldu.

Sınıfın devrimci 1 Mayısı’nı örgütlemek üzerinesüren tartışmada Greif işgali ise bir diğer başlık olarak

ele alındı. Greif’teki son gelişmeler aktarılarak İzmir’deyaşanan protestolar ve sendikaların tutumudeğerlendirildi. Greif direnişinin taşeronlaşmaya vesendikal bürokrasiye karşı bir mücadele olduğunun altıçizildi.

Toplantıya katılan belediye işçileri de söz alarakkendi sektörlerinde var olan taşeronlaşma vesendikaların durumunu değerlendirdiler. Eski Konakdirenişçisi bir işçi ise Konak direnişinde yaşadıklarını vesendikal bürokrasinin rolünü aktardı. Nasılörgütlenmeli sorusunun öne çıktığı tartışmada Greifişçilerinin taban örgütlülüklerinin deneyimi paylaşıldı.27 Nisan’da belediye sektöründen işçiler olaraktoplantı yapma kararı alındı.

Tekstil işçilerinin de fabrika örgütlenmeleri üzerinedeneyim aktarımları yaparak katkı sunduğu tartışmadason olarak 27 Nisan pikniğine çağrı yapıldı.

Ümraniye’de 1 Mayıs çağrısı!Yaklaşan 1 Mayıs için sınıf devrimcileri

faaliyetlerine hız verdi. Greif işçilerinin direnişi ilebirlikte sınıf mücadelesinde yakalanan ivme 1 Mayıs’ınönemini daha da arttırdı.

“Direniş, özgürlük 1 Mayıs!” şiarı ile liselilere çağrıyapan Devrimci Liseliler Birliği afişleri Çekmeköy TOKİLisesi çevresine yapıldı

Sarıgazi’de işçilerin ve emekçilerin yoğun olarakgeçtiği Demokrasi Caddesi’nde stand açıldı. Greifdirenişinden resimlerin de yer aldığı standda, KızılBayrak ve Liselilerin Sesi satışı yapıldı. Ayrıca “Yasaklarıaşıp kölelik zincirlerini kırmak için; direnişe, özgürlüğe,1 Mayıs’a!” şiarının yer aldığı Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu’nun 1 Mayıs bildirisi kitlesel bir şekildedağıtıldı.

Akpınar Mahallesi’nde 1 Mayıs toplantısı!

13 Nisan günü öğle saatlerinde AkpınarMahallesinde oturan emekçilerle 1 Mayıs toplantısıyapıldı. Genel 1 Mayıs gündemleri konuşuldu veplanlamalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze-Buca-Ümraniye

BDSP 1 Mayıs’ahazırlanıyor!

Adana’da 1 Mayıs çağrısıAdana’da Türk-İş, DİSK, KESK, TMMOB, Adana Tabip

Odası tarafından oluşturulan 1 Mayıs Tertip Komitesi,14 Nisan’da 1 Mayıs mitingine çağrı yaptı.

Saat 12.30’da İnönü Parkı’nda yapılan açıklamaylaAdanalı işçi ve emekçiler 1 Mayıs birlik, dayanışma vemücadele gününe katılmaya davet edildi.

Açıklama sonrasında dağıtılan bildirilerle deemekçilere 1 Mayıs çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

İzmir’de kitleler direnişin1 Mayıs’ına çağrılıyor!

İzmir’de sınıf devrimcileri, geçen yerel seçimlerinardından, sandık çağrıcılarının seçimlerin ertesi günüsokak ilan etmesine karşın, seçimlerden önce ve sonrakitlelere sokağı göstermiş, kendi gücüne dayanan fiilimeşru mücadele çağrısı yapmışlardı.

Bugün sokak diyenlerin dün ‘iktidar’ hayalleriylebeklentilerinin boşa düşmesi, kitlelerin bilincininsandıkları korumak için dahi sokakları tercihetmesinden kaynaklanmaktadır.

2014 1 Mayısı da işçi sınıfının bayrağı ve taleplerialtında, kitlelerin sokaklarda meydanlarda buluşacağı,kitlesel olarak taleplerini haykıracağı dayanışma günüolacaktır.

Bu açıdan Haziran Direnişi’nin ruhuyla 2014 1Mayısı’nın coşkusu ve öfkesi daha baştan, alanlara,sokaklara yayılmaya başlamıştır.

Sınıf devrimcileri, İzmir’de 2014 1 Mayısı’nınörgütlenmesi ve büyütülmesi açısından İzmirliemekçilerle tartışmaya, toplantılar düzenlemeyedevam ediyor. Bu kapsamda 20 Nisan Pazar günüÇiğli’de “Geziden Grefi’e, Greif’ten 1 Mayıs’adirenenler kazanacak!” başlıklı bir toplantıgerçekleştirilecek.

Yine İzmirli emekçiler, 27 Nisan Pazar günü 1 Mayısruhu ve coşkusunu kuşanacak, BDSP’nin düzenlemişolduğu piknikte buluşacak.

1 Mayıs hazırlıkları çerçevesinde çıkarılan “Kölelikzincirlerini kırmak için direnişe, 1 Mayıs’a!” şiarlı BDSPafişleri, şimdiden İzmir’i kuşatmaya başlamışdurumda.

Görselliğiyle dikkat çeken afişler, Alsancak,Basmane, Konak, Bayraklı, Soğukkuyu, Çiğli, Evka 5,Harmandalı’da yapılarak, İzmir’in gündemine 1 Mayısıtaşıyor. Yine afişleri yapan sınıf devrimcileriemekçilerin ilgisi, destek kornaları ve sohbetleriylekarşılanıyor.

İzmir’de 1 Mayıs hazırlıkları yoğunlaşarak devamediyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 16

Açlık ve yoksulluk sınırının altında dahiyaşayabilmek için işçi ailelerinin ne zorluklar çektiğibilinmektedir. Güvencesiz çalışma koşulları, düşükücretler sadece işçileri değil aynı zamanda ailelerini dedoğrudan etkilemektedir.

Birkaç gün önce Antalya’nın Aksu ilçesinde birkereste fabrikasında meydana gelen olay, işçilerinyaşadığı sorunların ne kadar çetrefilli olduğunu bir kezdaha gösterdi. Kereste fabrikasında çalışan Özgür Öz,eşi Sultan Öz’ün o gün çalışmak zorunda kalmasınedeniyle 2 çocuğunu işe getirmek zorunda kalmıştı.Çocuklardan Ali Can 6, Ayşe ise 3 yaşındaydı.

Baba çalışırken oyun oynayan Ali Can devrilentomrukların altında kalarak hayatını kaybetti. Ayşe isebabası tarafından son anda kurtarılabildi. Bu vesileylehayatlarını zor şartlarda, ağır çalışma koşulları altındadevam ettirmeye çalışan çocuklu işçilerin sorunlarınınağırlığı ortaya çıktı.

Çözüm adı altında sunulan çözümsüzlükler

Çalışan anneler için ihtiyaç olduğu düşünülen kreşsorununun, babalar için de ne kadar önemli olduğuaçığa çıktı. 16 Ağustos 2013’te çıkarılan “Gebe veEmziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla EmzirmeOdaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”ise uygulanmadığı gibi fazlasıyla yetersizdir.

Kreş açma zorunluluğu için kadın işçi oranını 150ile sınırlayan yasa, kreş hakkını gasp etmek içinçıkarılmıştır. Aynı zamanda bu yasa kadını evehapseden, onu sadece ev işleriyle, çocuk bakımıylamükellef kılan gerici anlayışın meseleye yaklaşımıylada örtüşmektedir. Yani bir kez daha modernburjuvalar, ortaçağın gerici kafa yapısıyla aynı sınıfınçıkarlarında buluşmuşlardır.

Kadınlar ya bu şartlarda çalışmak zorundakalacaklar, ya da düzenin bakmasıyla görevlendirdiğiçocukları için eve hapsolacaklardır. Zaten gericianlayışa göre ‘çalışan kadın çocuklarını ve eşini ihmaletmektedir.’ Sistem bir taraftan işçi ve emekçileriyoksulluğa iterken, bu soruna bir nebze de olsa çözümbulma umuduyla çalışmak zorunda kalan kadınlarınyaşadığı sorunlara gözlerini kapatmaktadır.

Yolu yok kurtuluşun,sosyalizmi seçmedikçe!

Hayata geçirilmeyen kreş hakkının yanındaişyerlerinde olması gereken çocuk yuvaları, emzirmeodaları, anneler için dinlenme odaları, bakım evi, okulsonrası etüt merkezleri ve daha birçok şey işçi kadınlariçin temel önemde bir ihtiyaçtır. Ancak kapitalistsistemde bunların karşılanması mümkün olmaklabirlikte gerçekçi değildir. Çünkü çalışma saatlerininayarlanmasında bile kadın işçiler dışlanmakta, yoksayılmaktadır.

Kapitalist sistem, birçok alanda olduğu gibi çalışmayaşamında da kadına yönelik zorlaştırıcı engellerçıkarmaktadır. Kreş hakkını kullanılamaz hale getiren,kreş ihtiyacını sadece kadına göre tanımlayan busistemin anlayışı fazlasıyla açıktır. İşyerlerine açılacakkreşler için kadın işçi sayısına limit koymak ne kadaryanlışsa, kreş açmak için kadın-erkek ayrımı yapmakda o kadar yanlıştır.

Diğer taraftan çocuk bakımı ve gelişimi sadeceanne ve babalara bırakılacak bir mesele değildir.Sağlıklı çözüme ise ancak toplumsal kurumlaşmalaryoluyla ulaşılabilir. Bu da ancak sosyalizmlemümkündür.

Kapitalizm işçileri deçocuklarını da öldürüyor!

Kapatılan Karşı gazetesindedireniş

Karşı gazetesi patronunun karını yetersiz bularak13 Nisan’da kapama kararı aldığı gazeteninçalışanlarının hakkını vermemesi üzerine direnişbaşladı.

Gazetede çalışanlara detaylı bilgi vermeden alınankapama ve toplu işten çıkarma kararı tepkiylekarşılandı.

Karşı gazetesi çalışanları, işgal ettikleri gazetebinasından hakettikleri ödemeler yapılana kadarayrılmayacaklarını duyurdular.

Basın emekçileri kendilerine hiçbir tebligat dayapılmadığını ve ödeme yapılmadan gazeteninkapatılmasını protesto için gazete binasını işgal etmekararı aldıklarını ifade etti.

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Kutlu Esendemirbaşta olmak üzere yaklaşık 40 gazete çalışanı, ödemeyapılana kadar gazeteyi terketmeyeceklerini ifadeederek bekleyişe geçtiler. Esendemir Ankara büro veİstanbul’da çalışanların hiçbir hukuki gerekçegösterilmeden, hiçbir ödeme yapılmadan işlerine sonverildiğini belirterek şunları söyledi: “Bunun üzerinebeklemeye geçtik. Haklarımızı alana kadar direnişedevam edeceğiz.”

Patrondan kirli teklifFabrika önünde tek başına başladığı direnişi

yaklaşık bir aydır kararlılıkla sürdüren Senapa Stampaişçisi Salih Savaş tüm baskılara ve tehditlere rağmenyılmıyor.

Tüm giriş çıkışlarda yaptığı oturma eylemleriylegeçişi engelleyen, müdür giriş çıkışlarını engelleyendirenişçi işçiye polis baskısı artarak devam ediyor.

İşçi düşmanı müdür artık fabrikaya polislereşliğinde giriş çıkış yapıyor. Zorbalıkla direnişinkararlılığını kıramayan patron, direnişi işçiyi satınalarak kırabileceğini düşünüyor. Patron direnişçi işçiyedirenişi bırakması için para teklif ediyor. Onuruyladirenen işçi ise bu direnişi kimsenin satınalamayacağını ifade ediyor.

Kızıl Bayrak / Trakya

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 16

28 Aralık 2011’de, 28’i aynı aileden on yedisi çocuk34 Kürt köylüsünün Türk savaş uçakları tarafındanbombalanarak katledilmesinin ardından devletkademesinden çeşitli açıklamalar gelmişti.

“Teröristler vuruldu” yalanı

Katliamın üzerinden 12 saat geçtikten sonra TSK şuaçıklamayı yapmıştı: “Bölgenin teröristler tarafındansıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyinhududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesiüzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınmasıgerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24arasında hedef ateş altına alınmıştır.”

Erdoğan, 29 Aralık’ta cenazeler defnedilirken ilkaçıklamasını yapıyordu: “40 kişilik bir grubun olmasıdaha önce Gediktepe ve Hantepe baskınlarındasilahların katırlarla taşınmasını hatırlatıyor. O zamanda niye bunlara müdahale edilmemişti denmişti.” Birgün sonra da “Genelkurmay Başkanı ve komutakademesine bu konudaki hassasiyeti nedeniylemedyaya rağmen teşekkür ediyorum” demişti.

Erdoğan ayrıca istihbaratın MİT’ten geldiği yönlühaberleri yalanlayarak, bu iddianın MİT MüsteşarıHakan Fidan’a yönelik bir saldırı olduğunu söylemişti.

Failler serbest, katledilenlerin yakınları suçlu!

Devam eden süreçte Roboski Katliamı devlettarafından “kaza” olarak adlandırılırken, sorumlular

hakkında cezai işlem yapılması bir tarafa soruşturmabile yürütülmedi. Askeri savcılık kararında ‘’TSKpersoneli TBMM ve Bakanlar Kurulu kararlarıçerçevesinde kanunun emrini icra etmişlerdir’’denilerek takipsizlik verildi. Katledilenlerin yakınlarıolan Roboskililer’in ise evleri basıldı, göz altınaalındılar. Katliamın üzerini kapatmak için ailelere kanparası teklif edildi. Ancak aileler bunu reddedereksorumluların ceza almasını istediler.

İstihbarat MİT’ten

Roboski katliamı ile istihbaratın nerden geldiği birsır olarak saklanmaya, üzeri örtülmeye çalışıldı.Katliamın MİT bağlantısının yeniden tartışılmasınınnedeni ise Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan gelenitiraf gibi bir açıklama oldu. Atalay, MİT kanunu ile ilgilibilgi verirken katliam istihbaratının MİT’ten geldiğinişöyle teyit etti: “Yurtiçinde ağırlıkla sınır ve sahilbölgelerinde TSK’nın bütün operasyonlarınınistihbaratını MİT verir.”

Atalay’ın bu açıklaması “Yurtiçinde ve sınırbölgesinde” olan Roboski’ye fazlasıyla uymaktadır.Tariflenen bölgelerde “TSK’nın bütün operasyonlarınınistihbaratını MİT” verdiğine göre, katliamda MİT dedoğrudan sorumludur. Ancak bu insanlık suçununsorumluluğu devletin sadece bir iki kurumuna aitdeğildir. Doğrudan devlet organizasyonuyla yaşananbir katliamdır Roboski.

Roboski katliamınınistihbaratı MİT’ten

12 kişinin yüzü değiştirilmişAdalet Bakanı Bekir Bozdağ, Tanık Koruma Kanunu

ilgili bir soru önergesine verdiği yanıtta, Tanık KorumaKanunu kapsamına giren 12 kişinin fizyolojikgörünümünün değiştirildiğini söyledi.

Ayrıca Tanık Koruma Kurulu kararları ile 105 tanık,168 tanık yakını olmak üzere 273 kişi hakkında korumatedbirinin uygulandığı ifade edildi.

Adalet Bakanı, Tanık Koruma Kanunu’nun “Kimlikve ilgili diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi vedüzenlenmesi” tedbirinin, tanık ve tanık yakını olmaküzere toplam 109 kişi için geçerli olduğunu söyledi.

Kurul tarafından Tanık Koruma Kanunu kapsamındauygulanmakta olan tedbirlerin; “fiziki korumasağlanması, kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerindeğiştirilmesi ve düzenlenmesi, geçici olarak geçiminisağlama amacıyla maddi yardımda bulunulması,çalışan kişinin iş yerinin ya da iş alanının değiştirilmesiveya öğrenim görenin devam etmekte olduğu hertürlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi, yurtiçinde başka bir yerleşim biriminde yaşamasınınsağlanması, fizyolojik görünümün estetik cerrahiyoluyla veya estetik cerrahi gerektirmeksizindeğiştirilmesi ve buna uygun kimlik bilgilerininyeniden düzenlenmesi” olarak ifade edildi.

Benzer bir olay Mart aynı başında da gündemegelmişti. Ergenekon Davası’nın gizli tanığı Efe’ninsavcılıktan kendi isteğiyle emekliye ayrıldıktan sonragizli tanık koruma programına alınarak adı ve yüzüdeğiştirilip tekrar savcı olarak görevlendirildiği ortayaçıkmıştı. Avukat Turgut Kazan, Ergenekon’un gizli tanığıEfe’nin, İliş eski Savcısı Bayram Bozkurt olduğunu ikiayrı dosyadaki bire bir aynı imzaları delil göstererekaçıklamıştı. Savcı Bozkurt’un eşinin de kimliğideğiştirilerek yeni görevler verilmişti.

Bu ve benzeri yöntemlerin açıklanan sayıyla sınırlıolmadığını düşünmek için yeterli sebep var. Rejim,derin ve kirli işlerini yaptırdıklarına hem yeni bir yüz vekimlik, hem de yeni görevler vermeye devam ediyor.

Yolsuzluk eyleminekatılanlara soruşturma

17 Aralık’tan sonra iyice açığa çıkan rüşvet veyolsuzluk çarkına karşı birçok ilde eylemler yapılmıştı.Antalya’da da ‘Antalya Emek ve Demokrasi Güçleri’tarafından 26 Aralık Perşembe günü bir eylemgerçekleştirilmişti. Bu eyleme katılanlar hakkındasavcılık ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini aşağılamak’suçundan soruşturma başlattı.

Haklarında soruşturma açılan ve polis tarafındanifadeye çağrılanların çoğunun üniversite öğrencileriolduğunu belirten Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)Antalya Şube Başkanı Nusret Gürgöz şunları söyledi:“Eylem nedeniyle ifadeye çağrılan 4 üniversiteöğrencisi müvekkilimin sorgusuna ben katıldım. Şu ankaç kişi ifadeye çağrıldı bilemiyoruz. Fakatöğrenebildiğimiz kadarıyla kitle içinden üniversiteöğrencilerine yönelik bir seçme uygulanmış.”

Gürgöz, ifadeye çağrılanlara Ali İsmail Korkmaz’ınfotoğrafının da bulunduğu dövizler, “Yolsuzlukyolunuz, istifa sonunuz olacak” şeklinde yazılıpankartlar, atılan sloganlar ile Erdoğan ve AKP aleyhineslogan atılıp atılmadığının sorulduğunu ifade etti.

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 16

Haziran Direnişi’ne yönelik ana soruşturmaya ilişkinpolis fezlekesine, polis kurşunuyla hayatını kaybedenEthem Sarısülük şüpheli, onu öldüren polis de mağdurolarak geçti. Şahbaz’ın, mağdur sıfatıyla verdiğiifadesinde, kendisini yaralayanlardan şikâyetçi olmasıdikkat çekti.

Ankara’da 1 Haziran 2013 günü gerçekleşeneyleme yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığıtarafından açılan soruşturma dosyasına sunulan polisfezlekesinde, Ethem Sarısülük ile ailenin avukatı KazımBayraktar da şüpheli olarak geçti.

Mağdur sıfatıyla 146 kişinin ismi geçerken 113 kişide şüpheli oldu. Şüpheliler arasında Ethem Sarısülük111., Avukat Kazım Bayraktar ise 112. oldu. Katil polisŞahbaz ise mağdur sıfatıyla fezlekede 24. sırada yeraldı.

Mağdur olarak ifade veren Şahbaz’ın atılan taşlarnedeniyle yaralandığı, fezlekeye de “Tedavisininardından kendisine 16 gün istirahat raporu verilmiş,kendilerine saldırarak yaralayan şahıslardan şikâyetçiolduğunu beyan etmiştir” şeklinde geçtiği öğrenildi.Katil polis “Ethem’i öldürmek için değil, kendinikorumak için uyarı ateşi yapmak zorunda” kalmış.

Şahbaz’ın hala görevde olması katillerinkorunduğunu göstermektedir. Bu sahiplenmeyetmemiş olacak ki katiller mağdur sıfatıyla davadosyalarına giriyor. Ethem’in kardeşleri için desoruşturma açıldığı düşünülecek olursa, ‘destan yazan’polislerin devlet tarafından nasıl korunduğu ortayaçıkmaktadır.

Ahmet Atakanyazılamasına hapis cezasıAntalya’da Haziran Direnişi eylemlerine yönelik

davalar görülmeye devam ediliyor.Tekil davalardan oluşan 4 ayrı dosyada ceza çıktı.

Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülendavalarda Doğan Erdoğan 4 ay, Hamdi Can ve DoğuşCanleylek ise 10’ar ay hapis cezası aldı. Söz konusucezalar şartlı tahliye kapsamına alındı. Ayrıca NaimDoğan’ın “Ahmet Atakan ölümsüzdür!” yazılamasınedeniyle Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeyargılandığı davada da karar çıktı.

Kaleiçi’ndeki Güzel Sanatlar Galerisi binasınınduvarına yazılama yaptığı gerekçesiyle Doğan’a 1 yılhapis cezası verildi. Ceza, 6 bin lira para cezasınaçevrildi.

Doğan, “kamu malına zarar vermekten”yargılandığı bu dava sonuçlanmadan önce Kültür veTurizm İl Müdürlüğü tarafından boyanın temizlenmesiiçin çıkarılan 150 TL masrafı da ödedi.

Ethem şüpheli,katil polis mağdur!

Abdullah Cömertiddianamesi baştan savma

Abdullah Cömert davasıyla ilgili Hatay 2 .Ağır CezaMahkemesi tarafından 14 Nisan’da kabul edileniddianameye, Cömert ailesinin avukatı Hatice Cantepki gösterdi.

Tutuksuz yargılamaya tepki

İddianamede adı şüpheli sıfatıyla geçen polisAhmet Kuş’un kastla insan öldürmektenyargılanacağını vurgulayan Can, “Bu suçun cezası yirmiyıldan yirmi beş yıla hapis cezasıdır. Ahmet Kuş’untutuklu yargılanması gerekmektedir” dedi. Ötetaraftan davada polis Ahmet Kuş’tan başka sanıkolmaması da ayrıca dikkat çekiyor. Can, bu durumayönelik tepkisini “Emri veren polis amirlerinin deyargılanması gerekmektedir. Soruşturma aşamasındaamirler yargı önüne dahi çıkarılmamıştır. Şüpheliolarak isimleri tespit edilmemiş ifadeleri alınmamıştır”diyerek gösterdi.

Avukat Can ayrıca şunları söyledi: “Bu davadaiğneyle kuyu kazar gibi yol aldık ve peşini debırakmayacağız . Polisin tutuklanması için derhaldilekçemizi vereceğiz. Amirler için verilen takipsizlikkararlarına itiraz edeceğiz. İnsanlık adına kamuvicdanı adına adalet arayışımız devam ediyor adaletarayışımız devam edecek vazgeçmeyeceğiz.”

Ali İsmail Korkmaz’ın davasına katılanlara soruşturmaHaziran Direnişi süresinde Eskişehir’deki eylemde polis tarafından dövülerek katledilen Ali İsmail

Korkmaz’ın davası Kayseri’ye sürgüne gönderilmişti.Kayseri’de görülen dava öncesi kent polis ablukası altına alınmış, bir çok ilden takviye polis kuvvetleri

getirilmişti. Mahkeme süresince de polisin almış olduğu tutumlar ve devletin davaya yaklaşımı gerginliklerinyaşanmasına neden olmuştu. Ali İsmail’in katilini koruyan yargı mekanizması davaya katılanlar hakkında,“Polise mukavemet”, “Polise hakaret etmek” ve “Kamu malına zarar vermek” iddialarıyla soruşturma açtı.

Binlerce kişinin katıldığı dava ile ilgili Kayseri Cumhuriyet Savcılığı’nın hakkında soruşturma açtığıeylemciler arasında sanatçı Pınar Aydınlar da bulunuyor.

Ayrıca Antalya’da yolsuzluklarla ilgili eylemde kullanılan Ali İsmail Korkmaz’ın sözlerinin yazılı olduğudövize soruşturma açıldı. Antalya’da 26 Aralık’ta yapılan eylemde, “Yolsuzluk yolunuz, istifa sonunuz olacak”döviziyle birlikte Ali İsmail Korkmaz’ın sembolleştirdiği söz olan “Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adihükümet” cümlelerinin yazılı olduğu dövize soruşturma açılmasına neden oldu.

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 16

Yatağan işçileri 16 Eylül’de özelleştirmeye karşıaçtıkları mücadele bayrağını bütün zorluklara rağmendevam ettiriyorlar. Muğla’daki Yatağan, Yeniköy veKemerköy Termik Santralleri ve kömür ocaklarınınözelleştirilmesine karşı işletmenin önüne çadırkurulmasıyla başlayan direniş, Ankara’nın soğuğunda,Kurtuluş Parkı’nda devam ediyor. İşçiler bütünkararlıklarıyla Ankara’nın soğuğuna, devletin kollukkuvvetine ve azgınca saldırısına rağmen özelleştirmeyekarşı nöbet tutuyorlar.

Yatağan’da yapılmak istenen özelleştirme ilk değil.Daha önce de 1997 ve 2000 yıllarında, özelleştirmekararı verilen santralde bu saldırı işçilerin mücadelesisonucu geri çekilmişti. Bu yılın Ocak ayında da termiksantralin ihalesinin yapılmasını engellediler. Bugün deişçiler özelleştirmeye karşı açtıkları mücadele bayrağınıyükseltiyorlar. Çünkü Yatağan işçileri biliyorlar kiözelleştirme demek, ücretlerin düşmesi, güvencesizçalışmanın derinleşmesi demek. Özelleştirme demekalınan hakların bir bir kaybedilmesi, hatta işsizlik,geleceksizlik demek. Özelleştirmelerin hangi oyunlarlahayata geçirildiğini, Seka’dan, Tariş’ten, Tekel’denbugün ise Karayolları işçilerinden, Yatağan işçilerindenbiliyoruz.

Yatağan işçilerinin vermiş olduğu mücadele,özelleştirme saldırısına karşı verilen mücadelenin birparçası sayılmalıdır. Ve bugün Ankara’nın göbeğindeaçılan bayrak, 4C saldırısına karşı direnen Tekeller’inyolundan, taşeron saldırısına karşı direnen Greifler’inyolundan büyütülerek, işçi sınıfının mücadelesinekatılmalıdır.

Talan, sömürü ve peşkeş sistemi olanözelleştirmeler, bu ülkede Tekel’in, Seka’nın, Tedaş’ınözelleştirilmesi ile işçiler üzerinde artan sömürüyü,yağmayı bütün açıklığı ile gösterdi. Özelleştirmesaldırısı, haklarını kaybeden binlerce işçinin bu sömürüdüzeninde nasıl parçalanıp, sömürülebileceğinigösterdi. Ve tabii ki mücadelenin nasıl verileceğini de.

Bu yüzden Yatağan işçilerinin verdikleri mücadele,kendileri ile sınırlı değil, bu topraklardaki özelleştirmesaldırısına karşı verilen bir mücadeledir. Kazanmalıdırki Türkiye işçi sınıfı kazansın. Aylardır direnen Yatağanişçilerinin direnişini selamlıyor, Ankara’ya taşınandirenişi, özelleştirme saldırısına karşı kazanılmış vebüyütülmesi gereken bir mevzi olarak görüyoruz.

İzmir BDSP

Yağmaya, talana,özelleştirmelere, taşerona

karşı tepyekûn direniş!Yatağan işçilerine

polis saldırdıYatağan, Yeniköy ve Kemerköy’de bulunan termik

santrallerin özelleştirilmesine karşı Ankara’da bulunanYatağan işçileri, eylemlerinin 5. gününde (14 Nisan)kendilerini Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nazincirledi.

Günlerdir Kurtuluş Parkı’nda direnişlerini sürdürenişçiler, zincirleme eylemi ile özelleştirme ihalesininiptal edilmesini ve direnişi sahiplenmeyen Türk-İşyönetiminin alana gelerek kendileri ile görüşmesinitalep ettiler.

Polis işçilerin eylemine biber gazıyla saldırdı.Saldırı sonucu 10 işçi gözaltına alındı.

Alana gelen çevik kuvvet polisleri de direnişçiişçilerin Kurtuluş Parkı’na kurdukları çadırlarınısökmeleri ve dağılmaları yönünde anons geçti. Birsüre devam eden karşılıklı bekleyişin ardından polisparktan çekildi.

Polis saldırısını duyan DTCF öğrencileri işçileredesteğe gittiler. Parkta halaylar çekildi.

Gözaltına alınanlar akşam saatlerinde serbestbırakıldı. Serbest bırakılan işçiler de parka geridöndüler. Maden-İş Sendikası Yatağan Şube Başkanıburada bir konuşma yaptı. Konuşmasında, AKP’ninsınıfın sokağa inmesinden ve mücadelenintoplumsallaşmasından korktuğunu, ancak korkununecele faydası olmadığını söyledi. Bundan sonra,direnişi işyerlerine ve okullara taşıyacaklarını belirtti.

DEDAŞ’ta işgalGünlerdir fiili grevde olan Enerji-Sen üyesi DEDAŞ

işçileri haklarına sahip çıkmak için direnişlerinin 7.gününde (11 Nisan) işgal eylemi gerçekleştirdi.

Diyarbakır’daki Dicle Elektrik Dağıtım Şirketi AŞ’deçalışan Enerji-Sen üyeleri talepleri için başlatıklarıeylemi sürdürüyor. Polis saldırılarıyla, mahkemekararlarıyla yıldırılmaya çalışan işçiler işten atmasaldırısının ardından eylemlerini işgale çevirdi.

80 işçi için işten çıkarma kararı verilmesi üzerineyaklaşık 100 işçi DEDAŞ İl Müdürlüğü’nün her katınıtuttu. İşgal eylemiyle birlikte çok sayıda polis bölgeyeyollandı. DEDAŞ’a 20′nin üzerinde akrep ve TOMAgetirildi.

Direnişteki işçiler vardiya amirlerini etkisiz halegetirdi.

İşgal devam ederken sendika avukatları ve 3 işyeritemsilcisi DEDAŞ yönetimiyle bir görüşmegerçekleştirdi. Görüşmeden olumlu bir sonuççıkmamasının ardından işçiler işgali sonlandırarakdirenişi sürdürme kararı aldıklarını açıkladılar.

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 16

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde üretim yapan,Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğufabrikada patron Sual Seçkin isimli işçiyi işten attı.Fabrika önünde direnişini sürdüren Sual Seçkin 11Nisan’da bir açıklama yaparak süreci kamuoyuylapaylaştı. Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi yöneticilerikısa bir konuşma yaparak örgütlülüklerinisavunacaklarını ifade ettiler. Ardından direnişçi işçiSual Seçkin konuştu.

Sual Seçkin, patronun içerideki örgütlüğüzayıflatmak ve etkisizleştirmek için sürekli öncü işçileriişten çıkardığını belirtti. Özellikle temsilci seçimidönemlerinde öncü işçiler işten çıkarılarak, patronlaişbirliği yapan ihanetçi işçilerin temsilci seçilmesineönayak olunduğunu ifade etti. İki arkadaşının da aynınedenden dolayı kısa süre önce işten çıkarıldığını ifadeeden Sual Sekçin, işe geri alınana kadar direnişinisürdüreceğini, aynı zamanda patron işbirlikçisi olanbaştemsilcinin istifa etmesini kamuoyuyla paylaşmışoldu. Sual seçkinin ardından ise TKP’lilere söz verildi.

Eyleme TKP ve çeşitli sendikaların yöneticilerikatıldı. Legrand’da daha önceki TİS sürecinde de 2kadın işçi işten atılmış ve bir basın açıklaması

gerçekleştirilmişti. Birleşik Metal-İş Sendikası bu basınaçıklamasına destek vermemiş, bu işçilerin iştenatılmasına göz yummuştu.

BDSP’den ziyaret

Gebze BDSP 14 Nisan günü, GOSB 300. Sokakgirişinde “Yaşasın sınıf dayanışması!/BDSP” ozalitiaçarak sloganlarla fabrika kapısına kadar yürüdü.Yürüyüş boyunca “Legrand işçisi yalnız değildir!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “İşten atmalar yasaklansın!” sloganlarıatıldı.

Legrand fabrikasının önüne gelindiğinde direnişçiişçi ile sohbet edildi. Legrand direnişçisi, fabrikatemsilcisi ile patronun işbirlikçi tutumunu, işten atılmasürecini ve yaklaşan temsilcilik seçimlerini anlattı.Sendikaların bürokratik yapısı, Greif’te yaşananlar vemücadelenin ihtiyaçları üzerine konuşmalargerçekleştirildi.

Ziyaret sona ererken BDSP’liler fabrika önünden“Legrand işçisi yalnız değildir!” sloganları ile ayrıldı.

Kızıl Bayrak/Gebze

Legrand’da işten atmasaldırısı

EKU Fren Kampana’daTİS eylemleri

EKU Fren Kampana fabrikasında Çelik-İşSendikası’ndan istifa ederek Birleşik Metal-İşSendikası’na geçen işçiler eylemde.

İşçilerin geçtiğimiz yıl Birleşik Metal-İş Sendikası’nageçmesinin ardından, Ocak ayında imzalanmasıgereken TİS hala imzalanmadı. Uzun bir süredir yetkimuamması yaşanan fabrikada EKU patronu çoğunluğusağlayan Birleşik Metal-İş Sendikası’nın bakanlıktarafından yetkili sendika olduğu tebliğ edildiktensonra yetkiye itiraz etmiş, Birleşik Metal-İş Sendikasıise yasal sürecin lehlerine sonuçlanması için bekleyişegeçmişti.

İşçilerse bu süre zarfında çeşitli biçimlerdeeylemler yaparak sessiz kalmamıştı.

TİS yok, işbirlikçilere iyileştirme var!

Yetkili sendikanın yasal olarak belli olmamasınıbahane eden EKU patronu Çelik-İş ve Birleşik Metal-İşsendikalarını muhatap almayarak TİS imzalamıyor.Patron yanlısı olan bir grup işçiye iyileştirme zammıyapılması Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin öfkesinibiliyor. İşçilerin zam talebi ise “yasal sürecin devamettiği” bahanesiyle geçiştiriliyor.

Buna karşı, 11 ve 12 Nisan günleri gündüzvardiyasında çalışan işçiler yemek boykotu yaptılar.Ayrıca servislere bindikleri sırada alkış tutarak veslogan atarak haklarının verilmesini talep ettiler.

Kızıl Bayrak / Gebze

Lastik-İş’te örgütlenmelerinin ardından işten atmasaldırısıyla yıldırılmaya çalışılan işçiler direniyor. İlkişten atma kararından bugüne haftalar geçerkenpatron, saldırısını, direnişçi işçilerin üzerine araçsürecek kadar pervasızlaştırdı.

14 Nisan akşamı, direnişçi işçilerden MustafaÖztürk patronun aracıyla darp edilip yaralandı,hastaneye kaldırıldı.

GF-Hakan Plastik patronlarından Zafer Karadeniz,geçtiğimiz hafta Lastik-İş yöneticileriyle görüşmüş,‘şeklen yetkiye itiraz edeceklerini’ aktararaksendikaya karşı olmadıklarını ileri sürmüş ve “bugörüşme itibarı ile kesinlikle sendikal nedenden işten

atılma olmayacağına dair namus ve şeref sözüveriyorum” demişti.

Ancak işten atma saldırısı sürdü. 14 Nisan’da birikadın iki işçi işten çıkarıldı. Son işten atılmalarlabirlikte sendikalı oldukları için çıkarılan işçi sayısı 39’ayükseldi.

İşçiler son işten atıma saldırısını protestoeylemleriyle karşıladılar. 15 Nisan sabahı direnişçiişçiler servislerin giriş ve çıkışını bir saat kadarengelledi. Fabrikaya giriş yapan müdürlerden NusretAtik ise aracını işçilerin üzerine sürdü.

Atik’in bu pervasızlığı nedeniyle 2 işçi yaralandı.Direnişçi işçiler acil servise kaldırıldı.

GF-Hakan Plastik’te patron pervasızlaşıyor

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 16

DİSK/Tekstil yönetimi biz gözaltındaykensendikanın sitesinde “Başkanlar Kurulu”na ait olduğubelirtilen bir açıklama yayınlandı. Açıklamanın zamanıson derece manidardı. Her şeyiyle bize kanlı polisoperasyonlarının ardından yayınlanan polisbültenlerini hatırlattı. Öyle ki, açıklamanın arasınasıkıştırılmış “gözaltına alınan işçiler serbest bırakılsın”türü göstermelik bir cümlenin dışında tüm açıklama“maceracı örgüt” edebiyatıyla direnişimize yönelikkaralamalarla doluydu. Haklı ve onurlu direnişimiziçarpıtan, onun işçilerin iradesi dışında gerçekleşen bireylemmiş gibi sunan Budaklar, böylelikle polisoperasyonunun siyasal ve ahlaki zemininidöşüyorlardı.

Burada baştan aşağı bu niyetin damgasını taşıyanbu açıklamanın ayrıntıları üzerinde durmakistemiyoruz. Çünkü her satırı bizde sadece öfke vetiksinti uyandırıyor. Ayrıca Greif gerçeğinin neolduğunu, tüm aşamalarda nelerin yaşandığını anlatansayısız açıklamamız var. Görmek istemeyen göz kadarkörü yoktur.

Konuyla ilgili daha ayrıntılı bir açıklamayı daönümüzdeki günler içerisinde yapacağız. Ancak yinede burada sıcağı sıcağına bazı noktalar üzerindedurmak istiyoruz.

1. Açıklama DİSK’e teşekkürle başlıyor. Bu haliyleDİSK yönetiminin tüm süreç içerisindeki rolünütescilliyor. Ortada DİSK yönetiminin ‘bir biçimde’Budaklar’a ortak olduğunu gösteriyor.

2. “Bir kısmı işçi 90 kişi” denilerek açık birçarpıtmaya gidiliyor. Böylelikle gözaltına alınanlariçerisinde işçilerin azınlık olduğu kanısı oluşturulmayaçalışılıyor. Oysa gözaltına alınanların sadece 15’i işçideğildir. Üstelik bunlardan bazıları muhabir, bazıları daişçi yakınlarıdır.

3. Açıklamanın her satırında işgal eylemini büyükbir kararlılıkla sonuna kadar sürdüren işçilerininmücadelesini yok saymaya çalışıyorlar. Bunun için derakamlar da kullanıyorlar. Direnişe katılanların yüzde90’ının eylemi bıraktığı yalanını ortaya atarak haklıçıkmaya çalışıyorlar.

Elbette 60 günlük son derece zorlu bir maratonadönüşen direnişimizde dökülmeler oldu. Budak’ınihanet şebekesinin patronla elbirliği yaparak sırtımızavurduğu hançer bunun en önemli nedeni oldu. İşçiarkadaşlarımızın kimisi korkutuldu, kimisi satın alınmışbazı karaktersizler tarafından aldatılıp aramızdankoparıldı, kimisi de uzun süren maratona hemekonomik hem de zihnen dayanamadı. Ama her şeyerağmen polis operasyonunun gerçekleştirildiği gün,direnişe katılanların sayısı 150’yi geçiyordu. Bunlardanbir kısmı izinli olduğu için operasyon sırasındafabrikada değildi.

Ama şunu belirtelim ki, tek bir işçi dahi kalsa busizin ihanet etmiş olduğunuz gerçeğini değiştirmez.

4. “Barışçıl biçimde sona erdirmek için çaba sarfettik” diyorlar, ama bitirmek yerine direnişinkazanması için neden mücadele etmemişleraçıklamalıdırlar? Ayrıca bu Greif yönetiminin enbaşından itibaren kullandığı dildir. “Barışçıl yollar” adıaltında işçileri kendi koşullarında bir toplu sözleşmeyeboyun eğdirmeye çalışıyorlar, olmazsa şiddetmeşrulaştırılmış oluyor.

5. “İşçilerin iradesini hiçe sayan bir siyasi grubunsorumsuz ve maceracı tavrı” diyorlar, ama aslındaböylelikle irademizi hiçe sayıyorlar. Bütün kararları bizkendimiz aldık, karar süreçleri de çoğu zaman basınıngözleri önünde yaşandı. Kimseyi siyasi görüşlerindendolayı yargılayamazsınız. Sonuçta insanlar siyasıbakışları ve sınıf konumları neyse ona göre tutumalırlar. Sosyalist işçilerin dedikleri kabul görüyor diye,onların kimliğinden dolayı bu işçi demokrasisinikaralayamazsınız. Bunu yapmak direnişimize veirademize hakarettir.

6. Direnişimizin işçi ve sendika hareketine hiçbiryarar getirmediği aksine zarar verdiğini söylüyorsunuzyanılıyorsunuz. Sizin dediğiniz yollardan gitseydik sizeaidat ödeyen üyeler kazandırmış olmaktan başka birsonuç yaratmayacaktık. Ancak işgal ve direnişyolundan giderek yasaların arkasında oynanansendikacılığın cenderesinde sürünmenin dışında bir yololduğunu gösterdik. İşçi kardeşlerimiz bizim eksikbıraktıklarımızı tamamlayarak bu yoldanilerleyeceklerdir. Ama şunu da söyleyelim ki,vermediğiniz desteği bir yana bırakalım sadece gölgeetmeseydiniz, ayağımıza çelme takmasaydınız, DİSK’iyeniden ayağa kaldıracak bir büyük çıkışın yolunuaçabilirdik. Ancak koltuklarınızdan olmamak için DİSK’i

ve işçi sınıfımızı büyük kazanımlardan ettiniz.7. İşkolunun en iyi sözleşmesinin koşullarının

oluşturulduğunu, ancak bunu maceracı bir siyasetinkendi reklamını yapmak uğruna eylemde ısrar ederekteptiğini söylüyorlar. Öncelikle iyi dediğiniz her şeyişgal eylemini sürdüren biz işçilerin sayesindedir, buunutulmasın.

Ayrıca her ne karar alındıysa bu kararlar, direniştekitüm işçi arkadaşlarımızın katıldığı tartışma süreçlerininürünüdür. İşçi arkadaşlarımız mücadeleye devamkararı verdikleri için bu mücadele sürmüştür.

Öte yandan ise Budaklar’ın yaratmaya çalıştığıgörüntünün aksine, Greif işçisi hiç de esnemekten veuzlaşmaktan kaçınmamıştır. Buna rağmen bir anlaşmaolmamışsa bunun nedenlerinden birisi, Greifyönetiminden tarafımıza yapıldığı iddia edilentekliflerin bir muamma olarak kalmış olması. İkincisibiz kesin olmayan bu teklifler karşısında geri adımatmaya kalktığımızda daha geri bir dayatmaylakarşımıza çıkılmış olması. Üçüncüsü ise direnişimizinen önemli dinamiklerinden birini oluşturan taşeronişçisi arkadaşlarımızın taleplerinin esası yönündenkabul edilmemesidir.

Dahası iyi sözleşme diye yaygarasını yaptıkları zamoranı yanıltıcıdır. Örneğin, “Asgari ücret alanların(1.071 TL) ücretleri 1.134 TL’ye yükseltilecek. Birincialtı ay için yüzde 9 oranında ücret artışı uygulandıktansonra 120 TL iyileştirme zammı yapılacak” diyorlar.Ama bu brüt ücrettir. Neti 968 TL’ye denk gelmektedir.Hesaplarını brüt ücret üzerinden yapanlar, işçinincebine girene değil patronun cebinden çıkanabakıyorlar. Böylelikle saflarını bir daha göstermişoluyorlar. Öte yandan sendikalaşmadan önce biz zaten

İhanetinizin üze izin verme

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 16

765 TL asgari ücret + 150 TL prim olmak üzeretoplamda 915 TL ücret alıyorduk. Onların çok çok iyidedikleri toplu sözleşmenin farkı 50 TL’dir. Ki bu dazaten sendikaya verilecek aidat miktarıdır. Yani aslındaişkolunun en iyi sözleşmesiyle kendi aidatlarınıkurtaracak bir zam oranı bile elde etmiş değillerdir.

Yeniden belirtelim ki, taşeronlaştırma kaldırılmışolsaydı biz buna dahi razıydık. Ama yanaşmadılar.

Son olarak ise hemen her aşamada irademizi hiçesayan kaba ve saldırgan tutumlarla karşımıza çıkmaları,uzlaşma zeminini de dinamitlemiştir.

Tüm bunları bir yana bırakarak söyleyelim ki,sendikacılıkları üçü beş yapmaktan ibaret olanların“uzlaşmadan kaçındığınız için elinizdekinden deoldunuz” diyerek bizi yargılamaya hakkı yoktur. Bırakında ne kaybettiğimizin muhasebesini biz işçiler yapalım.Sendikal kademelerde oturanların yapması gerekenböylesine cüretli bir eylemi yapan işçileri desteklemekve gelinen yerde neden yeterince desteklenmediğikonusunda vicdani bir muhasebe yapmak olmalıdır.

Ayrıca unutulmasın ki her çığır açan sınıf eylemi,yerleşik ölçüleri aştığı için çığır açar, bu ölçüde de sınıfmücadelesine yeni ölçüler getirir. “Başarısız” oldu diyede bu türden hiçbir cüretli sınıf eylemi yargılanmaz.Çekiştirilmez, hele hele onun “başarısızlıkları” kimseyidoğrulamaz.

8. “Kapanan fabrikanın yeniden açılması içingayretlerimizi” sürdüreceğiz diyorsunuz. Böyleliklepatronun direnişimizi kırmak için kullandığı birargümana destek veriyorsunuz. Çünkü sizler tıpkı Türk-İş’in sarı sendikacıları gibi işçinin çıkarından çokpatronların çıkarını düşünüyorsunuz. İşçi sınıfını da“aman fazla istemeyin yabancı sermaye kaçar,ekmeğinizden olursunuz” diye korkutuyorsunuz.Hatırlatalım ki Greif de dahil yabancı sermaye, ucuzişgücü ve ağır çalışma koşuları için burada. Bunun içinücretlerimiz üç kuruş artsa fabrikayı kapatıp gideriz

derler. Bunun için siz de “aman fabrika kapanmasın”diyerek onların başımızda sallandırdığı sopayı bizegösteriyorsunuz. Belirtelim ki buradan sınıfımız bir şeykazanmaz. Bu kafa olduğu müddetçe ülkemiz ucuzişgücü cenneti olmaktan çıkmaz. Olsa olsa bedavayaçalıştırılan köleler bir de size birer yevmiye haraç verir,bir de böyle soyulurlar.

9. “Kendilerine sol diyen maceracı bir örgütünDİSK’e ve Tekstil İşçileri Sendikası’na sözlü ve fizikisaldırılarını kınıyor”larmış. Saldırı günü yapılan biraçıklamada bu türden ifadeler oldukça manidar.Böylelikle polis saldırısına gerekçe üretmiş olurken,diğer taraftan da DİSK üyelerini ve işçi sınıfını Greifişçisinin yanında durmaktan alıkoymaya çalışıyorlar.

Onlara şunu söyleyelim: Bugüne kadar kararlarımızınasıl aldığımız ortadadır. En başından itibaren tam birişçi demokrasisi kurduk, komiteler ve genel işçitoplantıları yoluyla süreci işlettik. Bu anlamdayaptığımız her şey basının önünde gerçekleşti. İştedurum böyleyken “maceracı örgüt” diyerek bu gerçekişçi iradesini karalamaya çalışıyorsunuz. Oysa biz sizinkararlarınızı nasıl aldığınızı da biliyoruz. Her şeyi

Budak’ın belirlediği bir sendikada demokrasinin zerresiyoktur.

Belirtelim ki bizim mücadelemiz DİSK’in ve TekstilSendikası’nın kendisine karşı değildir. DİSK ve TekstilSendikası bize, biz işçilere aittir. Biz o yönetimkoltuklarında oturanların anlayış ve tutumlarına karşıçıkıyoruz.

Tekstil Sendikası’nın yönetiminde oturan RıdvanBudaklar bizim için sınıfa ihanet etmiş bir çetedenbaşka bir şey değilken, DİSK yöneticileri bürokratikkonumları nedeniyle arada sallanan, bundan dolayı dapatron ve Budaklar’ın suçlarına bilinçli ya da bilinçsizceortak olanlardır. Bunun için onlara karşı üslubumuz veyöntemimizle Budaklar’a karşı kullandığımız üslup veyöntem birbirinden farklıdır, farklı olacaktır.

İşte böyle sapla saman birbirine karıştırılarakihanetin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Ama ihanetinizinüzerini örtmenize izin vermeyeceğimiz gibi hesabını dasoracağız.

Direnişçi Greif İşçileri17 Nisan 2014

erini örtmenize eyeceğiz!

DİSK Tekstil’in koltuklarında oturan Rıdvan Budak ve ortakları, işkolunun en iyisözleşmesinin koşullarının oluşturulduğunu iddia ederek, bizi maceracılıklasuçluyor.

Bakın bu en iyi sözleşmede neler var? Sözleşmeyle “Asgari ücret alanların (1.071 TL) ücretleri 1.134 TL’ye

yükseltilecek. Birinci altı ay için yüzde 9 oranında ücret artışı uygulandıktan sonra120 TL iyileştirme zammı yapılacak” diyorlar. Ama bu brüt ücrettir. Neti 968 TL’yedenk gelmektedir. Hesaplarını brüt ücret üzerinden yapanlar, işçinin cebine girenedeğil patronun cebinden çıkana bakıyorlar. Böylelikle saflarını bir daha göstermişoluyorlar. Öte yandan sendikalaşmadan önce biz zaten 765 TL asgari ücret + 150 TLprim olmak üzere toplamda 915 TL ücret alıyorduk. Onların çok çok iyi dedikleritoplu sözleşmenin farkı 50 TL’dir. Ki bu da zaten sendikaya verilecek aidatmiktarıdır. Yani aslında işkolunun en iyi sözleşmesiyle kendi aidatlarını kurtaracakbir zam oranı bile elde etmiş değillerdir.

Ayrıca ikramiye ve sosyal hakları ücrete eklediğimizde, elimize geçecek ücret1250 TL’yi bulmuyor.

İşte 15-20 yıllık kalifiye makinacı kalifiye işçiler için çok çok iyi dediklerirakamlar bunlar. Bunu kabul etmediğimiz için maceracı olarak suçlanıyoruz.

Peki bizim talebimiz neydi?Bu 15-20 yıllık kalifiye işçilerin sosyal hakları hariç net taban ücretlerinin 1100-

1200 TL olmasıydı. Hayalperestlik bu mudur?Hem tekstil işkolunda görünüyor olmasına rağmen çalıştığımız işyeri entegre birtesisdir ve aslında petro-kimya işkolundadır. Yani bu ücret düzeyi son derecemakuldür. Yoksulluk sınırının 3700 TL olarak hesaplandığı bir ülkede varın gerisinisiz düşünün.

Yeniden belirtelim ki, taşeronlaştırma kaldırılmış olsaydı biz buna dahi razıydık.Ama yanaşmadılar. Çünkü kölelik düzenlerinin sonunu görüp korktular, tümgüçleriyle bizi bölüp parçalamaya giriştiler.

İşte Budak çetesinin “işkolunun en iyi sözleşmesi” gerçeği!

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 16

Şu an büyük bir öfke içerisindeyiz. Çünküsendikamızın başına çöreklenen Rıdvan Budak veihanet çetesi tarafından bir kez daha hançerlendik.Bugün tutup taleplerimizi kulak arkası edip toplusözleşmeye imza attılar.

Satış masası kurulmadan önce tavrımızı netbiçimde ortaya koymuştuk. Eğer Hadımköy fabrikasınıda kapsayan bu toplu sözleşme imzalanacaksa, bunuancak haklarımızı güvenceye alan bir protokolünsözleşmeye eklenmesi halinde kabul edebilirdik. Aksihalde grev kararı alınmalı ve fabrikaya grev pankartıasılmalıydı. Bu, toplu sözleşmenin tarafı olan biz Greifişçilerinin son derece meşru ve haklı bir talebiydi.Sendikamızın başındaki Budaklar’ın bu talebe yanıtvermesi ve gereğini yapması gerekiyordu. Eğer Greifyönetimi protokolü kabul etmiyorsa, tutup toplusözleşmeye imza atmayı reddedip grev kararıalmalıydı.

Ama Rıdvan Budak ve ortakları bizi şaşırtmadı. Birkez daha ihanet hançerini sırtımıza sapladılar. Bunuyaparken de tüm hünerlerini gösterdiler. Biz toplusözleşme ile protokol birbirinden ayrılamaz derken,onlar satış için iki ayrı odada iki ayrı masa kurdular.

Odaların birinde Rıdvan Budak Greif yöneticileriyleprotokol için danışıklı bir kavgaya tutuşurken, hazırdabulunan DİSK’in avukatına da seyirci rolü verilmişti.Ondan bu danışıklı kavgayı kamuoyuna anlatmasıbekleniyordu. Yani DİSK’in avukatı da buna aletediliyordu. Nitekim o da bize farkında olarak ya daolmayarak bu rolün gereğini yerinegetirip bu danışıklı kavgayı uzunuzun anlattı.

Ondan öğrendiğimize göre,Budak tazminatlarımızı isterkenGreif yöneticileri ise polistarafından gözaltına alınanlarıntazminatlarını ödememekte ısrarediyordu. Böylelikle tartışmazaman zaman gerilerek uzayıpgidiyor, ama hiçbir sonuççıkmıyordu. Sadece burada olupbitene bakan Budak’ın biz Greifişçileri için canını dişine taktığınısanar. Ama gerçeği öğrenmek içinsadece yan odaya bakması yeterdi.Çünkü aynı anda yan odadaBudak’ın İstanbul Şube BaşkanıKazım Doğan satış sözleşmesineimza atıyordu.

Bu kargaların bile güleceğitürden bir satış oyunudur. Ama işteBudaklar, daha önce defalarca yaptıkları gibi, böylesinealçakça ve adice bir satış oyununa imza attılar. Bunuyaparken de bir kez daha DİSK yönetimini bu satışaalet ettiler. Böylelikle nasıl da kirli bir satış şebekesiolduklarını bir kez daha kanıtladılar.

Bu büyük satışa imza atıp sonra da sendikanınkapısına kilit vurup bina görevlisine de “iki hafta açıkdeğiliz” diyerek ortadan kayboldular. Çünkü suçlarının

farkındalar ve öfkemizden kurtulmak için saklanıyorlar.Sanıyorlar ki her şey zamanla durulur ve bugüne kadarhep olduğu gibi yaptıkları yanlarına kar kalır. Buradanilan ediyoruz ki büyük bir yanılgı içerisindeler. Enindesonunda hesap vermekten kurtulamayacaklar.

Çünkü artık canımıza tak etti. Bunca fedakarlığıyapan işçiler olarak her defasında bu satış şebekesinin

ihanetine uğradık. Herdefasında uyardık, kapılarınagittik, hesap soracağımızıgösterdik ama onlar ihanetteısrar gösterdiler, bildikleriyoldan şaşmadılar.

Büyük fedakarlıklarlabaşladığımız işgal eylemimizidaha ilk anda baltalamayakalkan bunlardı. Yetmeditaşeron çeteleriyle elbirliğiyapıp direnişimizi kırmayaçalıştılar. Üstüne işgalimizikırmak için Dudullufabrikasındaki direnişi kırdılar.Ama bu kadarı da yetmeyincepolis operasyonlarına ortakoldular. Hem operasyonöncesinde yaptıkları protokollehem de sonrasındakiaçıklamalarıyla rollerini açığa

vurdular. İşte şimdi de son darbeyi vurup kazanılmışhaklarımızın da üzerine yatanlara ortaklık ediyorlar.

İşte bunun için nereye kaçarlarsa kaçsınlar buihanet şebekesinin yakalarını bırakmayacağız. Hemkendimiz için hem de bugüne kadar bu şebeketarafından satılan, hayatları karartılan işçiarkadaşlarımızın hesabını onlardan sonuna kadarsoracağız. Bu konuda kesin kararlıyız.

Bir sözümüz de bu ihanet şebekesinin elinde çocuk

oyuncağına çevirdiği DİSK yönetimine! Rıdvan Budaklar en başından itibaren bize karşı

çevirdikleri tüm dolaplarda sizi bir biçimde hepkullandılar. Bu konuda öylesine de başarılı oldular kitutup polis operasyonunun ardından yaptıklarıaçıklamaya, en başından itibaren yaptığınızyardımlardan dolayı size teşekkür ederek başladılar. Budahi bize karşı işledikleri suçlara nasıl da sizi birbiçimde bulaştırdıklarını kanıtlamaya yeter. Bunun içineğer samimiyseniz artık sizi Budak hainlerine karşıtutum almaya çağırıyoruz. Alın ki DİSK’i de bu karalekeden kurtarın.

Ayrıca şunu da ekleyelim ki, Greif yönetimi bututumuyla aynı zamanda daha önce DİSKyöneticilerine verdiği sözleri de tutmamıştır. GenelBaşkan Kani Beko, bu ihtimale karşılık “biz konumankeni miyiz?” demekteydi. Demek ki bu sondurumla Budaklar onu da “konu mankeni” durumunadüşürmüşlerdir. DİSK yöneticilerinin de onuruçiğnenmiştir. İşte bunun için gelinen yerde Greifpatronuna karşı mücadele DİSK yönetiminin de onurmücadelesidir.

Son söz olarak belirtelim ki, haklarımızı iç edeceğinisanan Amerikan tekeli ve onun uşak takımının dapeşini bırakmayacağız. Hep söylediğimiz gibihaklarımızın zerresini onlara yedirtmeyeceğiz. Bununiçin onlara rahat yüzü göstermeyeceğiz, “İşgal, grev,direniş” kararlılığıyla hem Greif’te hem de yaşadıklarıher yerde kapılarına dayanacağız. Eğer haklarımızıvermezlerse bu ülkeden tası tarağı toplayıp gitmekzorunda bırakacağız.

Bugüne kadar direnişimize destek sunan tümduyarlı kamuoyunu, emek dostlarını ve sınıfkardeşlerimizi yanımızda olmaya, katkı ve desteklerinisürdürmeye çağırıyoruz.

Direnişçi Greif İşçileri15 Nisan 2014

Bu kez yakalarını bırakmayacağız,hesap soracağız!

Budaklar polisoperasyonunun ardındanyaptıkları açıklamaya, enbaşından itibaren yaptığınızyardımlardan dolayı sizeteşekkür ederek başladılar.Bu dahi bize karşı işlediklerisuçlara nasıl da sizi birbiçimde bulaştırdıklarınıkanıtlamaya yeter. Eğersamimiyseniz artık sizi Budakhainlerine tutum almayaçağırıyoruz. Alın ki DİSK’i debu kara lekeden kurtarın.

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 16

Greif işgalinin başından beri türlü ayak oyunları iledirenişi zayıflatmaya, bölmeye ve nihayetinde kırmayaçalışan, bunun için Greif yönetimi ile defalarca işbirliğiiçerisine giren DİSK Tekstil bürokratları, 14 Nisan’dabeklenen satış sözleşmesine imza attılar. Başını RıdvanBudak haininin çektiği tekstil bürokratları, direnenGreif işçilerini bir kez daha arkadan hançerlediler.

Satış sözleşmesinin 14 Nisan’da imzalanması isefazlasıyla manidar. Zira işten atılan ve polis zorbalığıylafabrikadan çıkarılan işgalci Greif işçilerinin fabrikanınkapatılması durumunda başta kıdem tazminatı olmaküzere yaşanabilecek hak gasplarının önüne geçmekiçin Greif yönetimi ile Tekstil Sendikası arasında birprotokol imzalanması söz konusuydu.

DİSK ve DİSK Tekstil Sendikası’nın bir arada Greifyönetimi ile gerçekleştireceği protokol toplantısıyapılacağı önden kamuoyuna duyurulmuştu. Fakatortaya çıkan sonuç, “protokol toplantıları” ile Greifişçilerinin oyalandığını ve görüşmelerin tamamenmizansen olduğunu gözler önüne sermiş oldu.

DİSK Tekstil Sendikası tarihine yeni bir ihanet vesatış sözleşmesi ekledi.

Peki DİSK sürecin neresinde?

Azgın polis terörü ile işgalci Greif işçilerininfabrikadan çıkarılması ve direnişin yeni biçimlerüzerinden sürdürülmesi ile birlikte gündeme gelenprotokol söyleminin gerçekte kocaman bir ihanetprojesi olduğu yaşanan gelişmelerle doğrulandı.

DİSK Genel Merkezi’ne gelen ve Greif yönetimi ilegörüşmelere katılan DİSK avukatı, yaptığı açıklamalarlaTİS üzerine anlaşıldığını, geriye sadece işin“redaksiyon” kısmının kaldığını ifade etti. Protokolgörüşmesinde DİSK adına sadece Rıdvan Budak’ın vekendisinin olduğunu ifade eden avukat, aynıdakikalarda yan odada Kazım Doğan haininin TİSgörüşmesi yaptığını ve sözleşmede anlaşmayavarıldığını belirtmiş oldu. Bu ayrıntıların ne kadargerçeği yansıttığını bilemiyoruz.

Dahası biri protokol, diğeri TİS masası olmak üzereiki ayrı masanın kurulup kurulmadığını da bilemiyoruz.Fakat bildiğimiz bir şey var ki o da Rıdvan Budak veKazım Doğan ikilisinin işçi sınıfına karşı yeni bir suçişlediği, işgalci Greif işçilerini yüz üstü bıraktığı ve yenibir ihanetin daha altına imza attığıdır. Zira yapılanTİS’te işgalci Greif işçilerinin hiçbir talebine yerverilmemiştir. Hiçbir hakları güvence altınaalınmamıştır.

Bizler Budak ve Doğan ikilisinin işçi sınıfı karşısındaoynadığı kirli ve karanlık oyunları biliyoruz. Fakat baştaKani Beko ve Arzu Çerkezoğlu olmak üzere DİSKyönetimi bu sürecin neresindedir? Greif yönetimi ileyapılacak olan protokol üzerinden sorumluluk alan buyöneticiler neden bu görüşmeye katılmamışlardır? Busoruların yanıtını henüz bilemiyoruz. Direnişçi Greifişçileri DİSK Genel Merkezi’nde Beko veÇerkezoğlu’ndan bu soruların yanıtını almaya çalıştılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İhanet çetesi Greif’te satışsözleşmesini imzaladı...

Greif işçilerinden ilan!DİSK/Tekstil Sendikası Genel Başkanı Rıdvan

Budak, Greif işgalinin başından beri işçilerin karşısınaçıkamıyor. İşçilerden köşe bucak kaçan Budak, kapalıkapılar ardında ihanetini adım adım sürdürüyordu.Son vuruşunu da iki gün önce yaptı. Budak’ın başınıçektiği ihanet şebekesi, işçilerin kabul etmediği toplusözleşmeyi yine işçilerin haberi olmadan imzaladılar.Oysa işçiler yasal grev süresinin başlamasıyla birliktefabrikaya grev pankartını asmak istiyorlardı.

Greif işçileri de Facebook hesaplarından bir ilanyayınladılar. İlanda, ihanet şebekesinin şefi RıdvanBudak’ın ve yardımcısı Kazım Doğan’ın arandığınıduyurdular.

Greif işçilerinin ilanı şöyle:

ARANIYOR!Adı Rıdvan Budak.Sınıfına ihanetten aranıyor. Son olarak başında

bulunduğu sendikanın üyeleri olan Greif işçilerineihanet etti.

En son iki gün önce suç ortağı Kazım Doğan ilebirlikte Greif patronlarıyla satış sözleşmesine imzaatarken görüldüler.

Bir haftadır daha önce “ofisime giremiyorum”diyerek Greif işçilerini attırmak için polis çağırdığısendika binasına kilit vurduktan sonra kayıplarakarıştı.

Onu ve ortağı Kazım Doğan’ı görenlerin,haklarında bilgi sahibi olanların Greif işçilerinebaşvurmalarını rica ediyoruz.

Yardım edenler katkılarından dolayı işçi sınıfına veinsanlığa büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır.

İrtibat: [email protected]: Greif-İşgal-Grev-Direniş

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 16

4 Nisan’da gerçekleştirilen DİSK BaşkanlarKurulu’nun sonuç bildirgesi, işgal fabrikasına yapılanpolis saldırısından sonra, 14 Nisan günü kamuoyunaaçıklandı.

Açıklamada 1 Mayıs’ta Taksim’de olunacağıvurgusu yapılırken direnişimizle ilgili de uzuncasayılabilecek bir bölüm var. Fakat dikkat çekici biçimdeDİSK Başkanlar Kurulu, bunca söz içerisindedirenişimizle dayanışmak için herhangi bir somuteylem kararı ortaya koymazken, bizimle ve bize destekveren siyasal öznelerle polemik yürütmekten başka birşey yapmıyor.

Oysa onlardan beklentimiz bize laf yetiştirmekdeğil, mücadelemizin ihtiyaçlarına yanıt vermeleriydi.

Ama bunu yapmayan Başkanlar Kurulu, direnişidesteklediğini ifade ettiği cümlelerde dahi direnişimizekarşı uzaklığını ortaya koymanın ötesine geçmedi.Greif işyerinde 44 ayrı taşeron firmanın faaliyetgösterdiğini, bu durumun Türkiye’detaşeronlaştırmanın geldiği boyutu gösterdiğini, işçisınıfının taşeronlaştırmaya karşı verdiği mücadeleyidesteklediklerini söylüyorlar. Böylesine genel geçersözleri, en başından itibaren büyük direnişimizisıradan bir işçi eylemi olarak sunma çabasının yeni birörneği sayıyoruz.

Sonuç bildirgesi bu genel geçer sözlerin ardından,sütten çıkmış ak kaşıkmışçasına ne DİSK yönetimi nede Rıdvan Budaklar payına tek kelime özeleştirel birdeğerlendirmede bulunmuyor. Varsa yoksa sendika-konfederasyon-işçi arasındaki birliği bozmaya yöneliktutumlardan dem vuruyor. Süreç boyunca yaşanantüm sorunlar bu bozucu davranışlara fatura edildiktensonra da, bundan sonra DİSK yönetiminin devreyegirdiği, işçilerin iradesi doğrultusunda bir toplusözleşme yapılacağı ve komite oluşturarak sürece

müdahale edileceği duyuruluyor.4 Nisan’da toplanan bir Başkanlar Kurulu’nun

toplantısından bizim payımıza çıkanlar bunlar oluyor.“Destekleyeceğiz” diyorlar, ama ciddiye alınır tek bir işyapmıyorlar. Komite tek bir kez toplanmıyor, zerrecebir iş yapmıyor. 10 Nisan günü saldırı olduktan sonraancak DİSK yöneticileri fabrika önüne geliyorlar vesonra da Rıdvan Budaklar’ın satış sözleşmesiniimzalamasını izlemekle yetiniyorlar. Sonra da 14 Nisangünü tutuyor bize bu açıklamaları yapıyorlar.

En sonunda da direnişin geleceğini her şeyinüzerinde gördükleri için eleştirilere yanıt vermektenkaçındıklarını bildiriyorlar.

Ne diyelim bilemiyoruz? Sadece bu ne kibir, bu nekendini beğenmişlik, bu nasıl bir sorumsuzlukturdemekle yetiniyoruz? Öyle ya Greif işçisininmücadelesine zerrece katkı vermeyenler, bir de tutuponu eleştirme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Birde tutup bunu DİSK’in değerleri arkasına sığınarakyapıyorlar.

Pes doğrusu!Direnişçi Greif İşçileri

17 Nisan 2014

Bu ne kibir,bu ne sorumsuzluk!

Greif direnişine yapılanpolis saldırısını kınıyoruz!

Toplu iş sözleşmesi sürecinde taleplerininkarşılanmasını isteyen Greif işçilerinin direnişi 63gündür devam ediyor. Taşeron ve sömürü düzeninekarşı direnen, emeklerinin karşılığı için mücadele edenGreif işçileri sadece haklarını gasp eden patrona karşıdeğil, gazıyla copuyla ve tüm tehditleriyle polisşiddetine karşı da direnişini sürdürmektedirler.

Yıllardır düşük ücret ve sosyal haklardan yoksunolarak çalıştırılan Greif işçileri, toplu sözleşmesürecinde insanca yaşam için öne sürdükleri taleplerindikkate alınması için işyerini terk etmeyerek, haklarıkarşılanana kadar süreceğini açıkladıkları direnişeylemine başlamışlardı. Greif işçilerinin iki ayı aşkın birsüredir sürdürdüğü direnişe polis, 10 Nisan 2014tarihinde gaz ve cop ile acımasızca saldırmış, 90’ayakın işçiyi gözaltına almıştı. Yaşananlara bakıldığındabu süreçteki gerek işverenin tutumu, gerekse de polisiişçilere saldırı için seferber eden AKP hükümetinintutumu; bugün emek mücadelesine ve emeğinkazanımlarına karşı gösterilen tahammülsüzlüğün deboyutlarını ortaya koymaktadır.

AKP’nin ve sermayenin dikensiz gül bahçesihayalini bozmaya dönük, işçilerin, emekçilerin haklarıiçin mücadeleyi, direnişi büyüttükleri her adımda butahammülsüzlüğün ne denli korku ve saldırganlığadönüştüğü gayet açıktır.

Bugün Greif ve Yatağan direnişi örneğindegörüldüğü gibi içinden geçtiğimiz dönem, işçilere,emekçilere dönük sömürünün ve baskıların arttığı vedaha da artacağı bir dönemdir. İzlenen mafyatik, rantekonomisi politikaları emeğin elindeki mali ve sosyalhakları her geçen gün daha da artan oranda gaspetmeyi hedeflemektedir. Esnek çalışma,taşeronlaştırma, düşük ücret, güvencesiz ve her türlüsosyal haktan yoksun ve örgütsüz çalışmaya, kölelikdüzenine karşı sürdürülecek en güçlü mücadele biçimiise kuşkusuz dayanışma ve omuz omuza birliktemücadeledir.

KESK olarak, Greif işçilerinin haklı ve meşrumücadelesinin yanında olduğumuzu bir kez dahabelirtiyor, emeğinin hakkı için direnenleredönük saldırıları kınıyoruz. İşçilerin taleplerikarşılanmalı, haklar iade edilmelidir. Emekçilerin Birlik,Mücadele ve Dayanışma günü 1 Mayıs öncesindeemekten yana olan herkesi dayanışmayı büyütmeyeçağırıyoruz.

Yürütme Kurulu16 Nisan 2014

“Greif’te sınıfta kalanlar Taksim’e nasıl çıkacak?”Direnişçi Greif işçileri, Taksim 1 Mayısı’na dair açıklama yaptılar. Greif direnişi aynasında, sendika

yöneticilerinin Taksim kararlılığına inanmadıklarını söyleyen işçiler, yine de 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını,sınıf kardeşleriyle omuz omuza yürüyeceklerini belirttiler.

Greif işçilerinin açıklaması şöyle: Hükümet bir kez daha 1 Mayıs alanı olan Taksim’i biz işçilere yasaklamaya çalışıyor. DİSK yöneticileri başta

olmak üzere sendikalarımızın yönetim koltuklarında oturanlar ise kararlılık mesajları veriyorlar. “Yasaklarıdinlemeyiz”, “1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız” diyorlar.

Ama biz mücadelemizle test ediyoruz ki, Greif’te bize yönelik saldırıları çaresizce izlemekle yetinenlerin buiddialarının bir karşılığı yoktur.

Greif’te “konu mankeni” yerine konulanların Taksim yasağını parçalayıp çöpe atacağına inanmıyoruz. Üyelerine gece yarısı polis operasyonu çekilip kelepçelenirken ortalığı ayağa kaldırmayanların, bunu

bırakalım tek bir eylem koyamayanların Taksim barikatlarının üzerine kararlılıkla yürüyeceğine inanmıyoruz.1 Mayıs’ı toplu çıkış günü olarak bildirerek işçi sınıfına meydan okuyanlara ses vermeyenlerin Taksim

Meydanı’na çıkacağız iddialarına inanmıyoruz. Aralarındaki hainlere sesini çıkarma gücü gösteremeyenlerin,onların elinde oyuncağa dönenlerin sözlerine inanmıyoruz.

Greif işçisi, sermaye ve uşakları tarafından oluşturulan sınıf düşmanı cephe tarafından boğulmayaçalışılırken, bunu önemsiz bir olaymış gibi kenardan izleyenlerin 1 Mayıs ruhunu ve düşüncesini taşıdıklarınainanmıyoruz.

Ama bize emeğin bayramını zehir edenlere inat yine de 1 Mayıs’ta alanda olacağız, Taksim yolunda emekçikardeşlerimizle omuz omuza yürüyeceğiz. Hem emek hırsızlarını, hem de hainleri protesto edeceğiz.

Direnişçi Greif İşçileri16 Nisan 2014

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 16

Direnen Greif işçilerinedestek mesajı

Saldırılara karşı devam eden direnişe destekmesajları geliyor. Greif direnişçilerinin avukatları veyazar Volkan Yaraşır’dan gelen ortak mesajı sunuyoruz.

Greif bir ruhtur!

Selam olsun Greif işçilerine,Selam olsun öfkeye, onuraSelam olsun direnişe, kavgaya, inada...!

Greif direnişi, bir işçi kolektifi olarak finanskapitale, sendikal bürokrasiye ve devletin kollukgüçlerine karşı bir ayağa kalkış, bir manifesto vetarihsel bir semboldür.

Greif işgali, 1835’lerde başlayan “maceramızın”, omuhteşem, yaratıcı ve yıkıcı hikayemizin en aktüelbiçimidir. Sınıflar mücadelesinde son derece önemlibir momenttir.

Greif bir ruhtur. Kolektif bir ruhtur. Davanın kızgınateşiyle harlanmış,

Ekmek, özgürlük ve kardeşlik komünalitesindeşekillenmiş bir ruhtur.

Greif bir barikattır.Tarih boyunca ezen ezilen kavgasında, sınıf

kavgasında; kölelerin, yoksulların, açların, işçilerinkurduğu barikatlar yenilmedi. Barikatlar geleceğesaçılan tohumlar oldu. Greif’te geleceğe saçılantohumdur. Anodolu ve Mezopotamya’nın bereketlitopraklarında tohumlar çatlayacaktır.

Emile Zola’nın dediği gibi tohumlar çatlayınca, tarihbaşka türlü akar.

Tohumların çatlama mevsimine girdik.Taksim ayaklanması, ayaklanmanın ikinci dalgası

olan Berkin’nin cenazesi, Punto, Fen-İş ve Greif, KürtÖzgürlük hareketinin pratikleri ve Rojova deneyimibunu gösteriyor.

Greif işçilerini, sizleri selamlıyor, alınlarınızdanöpüyoruz.

Kavganız kavgamız,Öfkeniz öfkemiz, O büyük hülyalarınız

hülyalarımızdır.O muhteşem güne yürüyüşümüz, gökkuşağına

koşuşumuz sürüyor.İşçi sınıfından öğrenmeye devam edeceğiz.

Volkan YaraşırAraştırmacı - Yazar,Tez. Koop.İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı

Greif İşçilerinin AvukatlarıAv. Bülent ŞimşekAv. Gökmen YeşilAv. Zeycan Balcı Şimşek

Greif işgal fabrikasına polis 10 Nisan’da şafakbaskınıyla saldırdı. Yüzlerce polisle gerçekleştirilenbaskın Haziran Direnişi’ndeki saldırıları anımsattı.Taksim’e yapılan operasyon gibi en ufak detayı dahidüşünen polis iş makinaları, itfaiye, ambulanslarlageldi.

Saldırının ardından ikinci güne girdiğimizde polisşiddetinin boyutları da ortaya çıkıyor. Polis saldırısıkarşısında 3. kata çıkan Greif işçileri, destekçiler vedevrimci basın çalışanları polis tarafından darpedilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar 3. kattanpolis otobüslerine kadar yerlerde sürüklenerekgötürüldü. Polisin uyguladığı şiddet pervasızcaydı.

Saldırıdan sonra yapılan doktor kontrollerinde,eyleme destek veren Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu temsilcisi Murat Yıldırım’ın iki elmacıkkemiğinin kırıldığı, vücudunda da kırıklar olduğuortaya çıktı. Keza Kızıl Bayrak muharibi Mehmet AliKarabulut fotoğraf çekerken gözaltına alınmışmerdivenlerde sürüklenirken darp edilmiş ve burnukırılmıştı. Haziran Direnişi’nde olduğu gibi, hayatitehlike yaratabilecek kafa bölgesine kemikleri kıracakkadar sert darbeler uygulanarak Greif işçileri vedestekçileri gözaltına alındı. Haziran’da Ali İsmailKorkmaz tam da böylesi bir şiddetin sonucundakafasına aldığı darbeler nedeniyle hayatınıkaybetmişti.

Polis pervasızlığını doktor muayenesinde degösterdi. Murat Yıldırım için kafasına aldığı darbeleriçin 24 saat müşahede altında tutulması gerektiğisöylenmesine rağmen, bir doktorun “gözaltına engelyok” ifadesini baz alınarak Yıldırım Vatan’daki İstanbulEmniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. İki elmacık kemiğikırılan, yine kafasında iki kırık olan ve hastaneyesedyede getirilen Yıldırım için gözaltında kalmasınasakınca olmadığını söylemek bile doktorlar arasındada polis işbirlikçilerinin olduğunu gösteriyor.

Yaşananların Ali İsmail’in katledilmesindeki süreceoldukça benzemesi tesadüf değil. Polis şiddetininmeşrulaştırıldığı, doktorların eylemcilere yönelikgerekli tedaviyi uygulamamasının cezasız kaldığı birdönemde farklı birşey beklenemez. Greif’teki şiddetbilançosundan daha ağır sonuçlar çıkmamasıysa, busadece şans eseri oldu.

Bu arada şunu da hatırlatmak isteriz. İki aydır hertürlü oyun, ihanet, işbirliği, teslimiyet, grev kırıcılığı veson olarak polis zorbalığı ile Greif işgal fabrikasındançıkarılan işçilere ve dostlarına karşı uygulanan polisşiddeti karşısında seslerini çıkarmayan 44 “sendikauzmanı”, direnişin ilk gününden itibaren Greifpatronları ile işbirliği yapan hain bürokratlara veişbirlikçilerine işçilerin gösterdiği tepki üzerineyayınladıkları metin ile bugün nasıl bir vebalin altınagirdiklerini de böylece kanıtlamış oldular.

Greif’te polis Ali İsmailleryaratmak için saldırdı!

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 16

Sermaye devleti Amerikalı efendelerinehizmet ediyor

- Polislerin fabrikaya saldırı anını ve uygulananşiddeti anlatır mısınız?

Murat Yıldırım: Saldırı olacağını tahmin ediyorduk.Fabrika komitesine akşamdan bir bilgi gelmişti. Gelenbilgiye göre emniyet müdürlüğü ArnavutköyBelediyesi’nden iş makinaları istemiş. Fabrika komitesidurumu değerlendirerek önlem alma kararı aldı.Ulaşan bilgi kesin olmadığı için facebook üzerindensabaha doğru saldırı olabileceğine dair mesajyayınlandı. Direnişe destek verenlere ve o gün evlerinedinlenmek için giden işçi arkadaşlara fabrikaya gelmeçağrısı yapıldı. Geç saatlerde bu bilgilere ulaşıldığı içinçağrı kısmi bir karşılık buldu.

İlk olarak Esenyurt BDSP’liler geldi. Daha sonradirenişte olan inşaat işçileri ve bir İMD üyesi geldi.Evine dinlenmek için giden çok sayıda işçi arkadaşfabrikaya geldi. Geç saatlere kadar kapı önündehalaylar çekilerek türküler söylendi. Operasyon olursaeğer sabah saat 05.00-06.00’da olur diyedüşünüyorduk. Hazırlıklar tekrar gözden geçirildi.Nöbetçiler bırakılarak diğer arkadaşlarımızın bir kısmıdinlenmeye geçti. Sabah 05.00’i geçiyordu kigözcülerden Hadımköy’de bir hareketlilik olduğu bilgisigeldi. Fabrikanın önünden Hadımköy’e doğru Akrep’ingeçtiği de görülmüş. Bunun üzerine keşif ekibiHadımköy’e gitti. Çok sayıda sivil polis, çevik kuvvetpolisi ve iş makinasının biriktiğini haber verdiler.Alarma basılarak herkesin kapı önünde toplanmasısağlandı. Bir kısım arkadaşımız fabrika girişine, birkısım arkadaşımız bahçeye bir kısım arkadaşımız daçatıya yönlendirildi. Daha önce yapılan plan böyleydi.Hatta plan daha da ayrıntılıydı. Fakat ihanet edipgidenler ve korkuya kapılıp gidenlerden kaynaklı planıhayata geçirme şansı pek kalmamıştı. Mevcutkoşullarda savunma ağırlıklı olarak ön kapıdayapılacaktı. Fabrika büyüktü. Saldırı güçleri bizden enaz 10 kat fazlaydı.

Biz yolun başında Hadımköy’ü izliyorduk. Birdençok yoğun bir parlaklık göründü. Anladık ki poliskonvoyuydu. Konvoyun bir ucu fabrikanın yakınındakibenzinliğe gelmişti, arkası ise gözükmüyordu.Muazzam uzunlukta bir konvoy ve ışık yoğunluğuvardı. Konvoyun ucu fabrikanın arka kapısınageldiğinde orada bazı araçlar durdu. Resmi ve sivilpolislerin bir kısmı fabrikanın arkasında araçlardanindiler. İş makinalarının bir kısmı da onlarla kaldı.

İlk olarak arkadan fabrikaya giriş yapacaklarınıanladık. Biz de fabrikanın içine çekidik. Aynı anda polisyığınağı fabrikanın önüne geldi. İşçi arkadaşlar araçlarıile yolu kapamışlardı. Araçların bir kısmını çekmişler vearaçları da fabrika önüne soktular. O esnada Enginarkadaş barikatın üzerine çıkarak katiller sürüsüne“Amerikan emperyalizmine hizmet etmekten vazgeçin.Bizim haklı ve onurlu direnişimizi ezemeyeceksiniz.

Başınıza çuval geçiren efendileriniz sizi bugün yinekullanıyor” vb. konuşmalar yaptı.

Katiller sürüsü efendilerine hizmette kusuretmediklerini göstermek için salyalarını akıtıyorlardı.Tam o sırada kapıları zorlamaya başladılar. Arkadan dafabrikaya girildiği haberi geldi, iki taraftansıkıştırılmıştık. Bunun üzerine fabrikaya çekildik. 3.kata çıktık, kapıları kapadık camlardan sloganlaratıyorduk. Fabrikanın içine giren sivil polisler ve çevikkuvvet polisleri bulunduğumuz binanın etrafınısarmaya başladılar. Yüzlerce polis eşzamanlı olarakbinanın bütün kapılarını kırarak içeri girmeyebaşladılar. Savaşa gider gibi gelen polis güçlerini görenbazı arkadaşlarımız panik yapmaya başlamıştı. Bazıarkadaşlar onları sakinleştiriyordu. Tam o sıradabulunduğumuz katın ön ve arka koridorundankapıların ve pencerelerin kırıldığını gördük. Polisingirebileceği bütün yerler demir masalarlagüçlendirilmişiti. Bazı yerler polis tarafındanzayıflatıldı. Oraları güçlendirmeye çalışırken içeri gazkapsülü attılar. İlk kapsül patlamadı, ikinci kapsülüattılar. Atılan kapsül tekmeyle polislerin kırdığı kapıyadoğru uzaklaştırıldı. Polisin zayıflattığı yerlerigüçlendirenlerin üzerine sıvı gaz sıkıldı. Kapalı alandagazın etkisi çok hızlıca yayıldı. Tam bu sıradatabancayla yoğun bir biçimde misket ebatındaki gazkapsülleri atılmaya başlandı. Solunum yollarındasorunu olan arkadaşlarımız kriz geçirmeye başladı. Çoksürmeden bütün kapıları kırarak içeri girdiler,etrafımızı sardılar. Biz de birbirimize kenetlendik.

Operasyonu yöneten komiserGezi Parkı’na saldırıyı da yönetmişti

- Polislerin sizi özel olarak hedef göstererek şiddetuyguladığı belli. Bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

- Ön sırada çevik kuvvet polisleri hemenarkalarında sivil polisler dizilmişlerdi. Siviller kısa birsüre bizim olduğumuz tarafı süzdükten sonra hareketegeçtiler. Operasyonu yöneten komiser (Gezi Parkı’nasaldırıyı da aynı kişi yönetmişti) ve beraberindekisivillerin bir kısmı benim olduğum tarafa yöneldi. Biri“işte Murat burada” diyerek beni hedef gösterdi. Tamo sırada saldırıya geçtiler. Önümde birkaç arkadaşvardı. Onların arasını yararak beni almaya çalıştılar.Arkadaşlarımız bana sarıldı, bırakmak istemediler. Okadar yoğun şiddet kullandılar ki beni koparıp aldılar.Kendimi birden yerde buldum. Bileklerime plastikkelepçe taktılar. Damarlarımı çatlatmak istercesinesıktılar. Aynı esnada tekmeler yumruklar havadauçuşuyordu. Bir polis “tamam yeter götürün” dedi. Osırada başka bir polis “bu Murat” diyerek yanıt verdi.Bunun üzerine bana bırakın dedi ve “beni tanıdın mıMurat?”diyerek kafamı yere vurmaya başladı. Buandan sonra neler yaşadığımı hatırlamıyorum. Hayalmayal hatırladığım kadın arkadaşların beni aşağıindirdikleridir. Onu da 2 kadın arkadaşın seslerindenanladım.

Daha sonra ambulansa bindirilmişim orada da

Greif polis saldırısı devletin en üstkurumlarında planlanarak hayata geçirildi

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 16

hatırladığım tek şey bir polisin ambulans görevlilerininyanına gelerek “bu yaşadışı örgüt üyesi, bunun hiçbirşeyi yok” demesidir. Bunun üzerine ambulansçalışanları “bunun hiç birşeyi yok alın aşağı atın”dediler. Kendimi polis aracında buldum. Araçta da kısadiyaloglar hatırlıyorum. Alınteri muhabiri Zarife ablabeni ayık tutmak için sürekli ilgileniyordu “İkinci birEthem’e izin vermeyeceğiz” diyordu. Beni ayıktutmaya çalışıyordu. Hatırladığım bir diyalogumuzdabana su içirdiği andır. Diğer arkadaşlardan su alarakbana içirmeye çalıştı. Elleri kelepçeli olduğu içiniçiremedi. O esnada polisler içirmeye çalıştı, içmedim.Zarife abla su şişesini ağzıyla tutarak bana içirdi.Arabada hatırladığım kısa diyaloglar bunlar.

“Savcılık dosyasındaki en önemli belgeDİSK Tekstil Sendikası’nın sunduğu belge idi”

- Yaralı olduğunuz halde gözaltına alınarakemniyete götürüldüniz. Hastane ve gözaltı sürecinianlatır mısınız?

- Hastaneye geldiğimizde biraz daha iyiydim enazından kimin ne dediğini algılayabiliyordum. Acilbölümüne bir sedyeyle götürdüler beni. Bir doktortomografi istedi. Kimse bana neyim olduğunusormadı. Tomografi çıkınca beyin cerrahi doktorunagötürdüler benimle birlikte sivil polisler de içeri girdi,“bu terörist” diyerek doktoru yönlendirdiler, sert tavırsergileyerek doktoru etki altına aldılar. Doktor polisleridışarı çıkarmadan beni perdenin arkasında muayeneetti. Hiçbir şey demeden beni dışarı çıkardıkları esnadaeşim içeri girdi. Neyim olduğunu doktora sordu.Doktor “hiçbir şeyi yok, hiçbir risk yok, kafa travmasıgeçiriyor “ vb. şeyler söyledi. İlk önce 24 saatmüşahedede kalmam gerektiğini söyledi.Vücüdumdaki kırıklardan bahsetmedi. Beni acilbölümüne tekrar indirdiler. Müşadeye almak içinçocuk kısmını boşaltılar. Beni oraya yerleştirdikleriesnada tekrar sivil polisler gelerek hiçbir şeyimolmadığını Vatan’a götüreceklerini söylediler. O sıradahastanede olan arkadaşlarımız ve eşim polislerletartışmaya başladılar. Doktorun böyle bir kararıolmadığını söylediler. İtirazlara tahammül edemeyenpolisler saldırgan bir tutum sergilediler. Özellikle biribeni yıllardır tanıdığını ilk defa gözaltına almadıklarınışimdi de almalarını hiç kimsenin engelleyemeyeceğinisöyleyerek arkadaşlara tehditler savurdular. Tepkigösteren herkesi gözaltına almakla tehdit etti.Tehditleri işe yaramayınca eşimi doktorla tekrargörüştürdüler. Beyin cerrahi doktoru bu sefer fikirdeğiştirmiş müşahedede kalıp kalamayacağıma acildoktorunun onay verebilecegini söylemiş.

Avukat arkadaşlar da hastaneye gelmişti. Onlar dadoktorla görüşmüşler ve doktorlar “müşahededekalmasını gerektirecek hiçbir risk yok” demişler.Böylece ayrı bir araca beni bindirerek Vatan’agötürdüler. Yaklaşık 1 saat Vatan’da tek başıma biraraçta kaldım. Daha sonra beni diğer araçlardan birinealdılar. Oradaki arkadaşlarla birbirimizi görmemiz bizisevindirdi.

İlerleyen saatlerde bizi ifade için içeri almayabaşladılar. ÇHD’li avukatlarımız dört bir tarafa dağılmışbizimle ilgileniyorlardı. Vatan’da da bazı avukatarkadaşımız bizim işlemlerimizle ilgileniyorlardı. İfadeiçin giden her arkadaşımız sloganlarla gidiyor,sloganlarla geliyordu. Direnişi katiller sürüsününinlerine taşımıştık. Ben hiçbir slogana eşlik edemedim.Kendimde slogan atamadım çünkü ağzımıaçamıyordum. Fakat her seferinde yumruğumukaldırmaya çalışıyordum.

Vatan’da hiçbirimiz ifade vermedik. Hepimiz deimzadan imtina ettik. Burada garibime gidenolaylardan biri de DİSK’in avukatı direnişimize zerrekadar katkı sunmamışken ve hatta Greif direnişinekarşı atılan 44 imzadan birinin sahibiyken ve buimzasını geri çekmemişken bizi savunmaya gelmiş. BenDİSK avukatı Necdet Okcan’ın müdafiliğini kabuletmedim. Avukat Barkın Timtik’i çağırarak “bubelgelerin altında avukat imzası olacaksa 44 imzacıdanbiri olan bu kişinin benim belgelerimin altındaimzasının olmasını istemiyorum” dedim. Bununüzerine Necdet Okcan kimliğini alarak dışarı çıktı. Dahasonra ifade vermeyeceğimi söyledim ben de dışarıçıktım.

İfade işlemimiz bittikten sonra 71 arkadaşımızorada bırakıldı. 20 kişiyi ise adliyeye sevk ettiler. Bizadliyeye gitmek için yola çıktık. Tam adliyeye vardık kiAksara’ya geri dönüyoruz Haseki Hastanesi’ne sağlıkkontrolüne gideceksiniz dediler. Tekrar geri döndük,kontrolden sonra tekrar GOP’a geldik. Her iki doktorkontrolünde de neyim olduğuna dair hiçbir bilgiyidoktorlar vermedi. Haseki’deki ilk raporun aynısınıonayladığını söyledi başka da bilgi vermedi.

Adliyeye geldiğimizde bahçede araçta bekledik.Avukat arkadaşlarla araçta kısa bir görüşmegerçekleştirdik. Görüşmenin ardından bizi tek tekifadeye aldılar. Araçta bekleyen arkadaşlarımızın sayısıazaldıkça polislerin tahrikleri artmaya başladı.

İfade esnasında bize karşı hazırlanan savcılıkdosyasındaki en önemli belgenin DİSK TekstilSendikası’nın sunduğu belge olduğunu gördük. Bubelgede “direnişçilerin sendikayla alakasının olmadığı,yasadışı eylem yaptıkları, kendilerinin de böyle bireylemi doğru görmedikleri gibi” ifadeler yer alıyordu.

Savcılık ifadelerinin bitiminden sonra hepimizserbest bırakıldık. Hızlıca bir araç ayarlandı. Aracı Greifişçileriyle dayanışma örneği gösteren Eğitim-Sen 4No’lu Şube tuttu. Dışarda bizi bekleyenarkadaşlarımızla birlikte aracın olduğu yere direniş

sloganlarımızı haykırarak yürüdük. Kızıl Bayrakmuhabiri Mehmet Ali ve benim dışımdakiarkadaşlarımız araca binerek fabrikaya doğru yolaçıktılar. Biz de hızlıca hastaneye gittik. Taksim İlkYardım Hastanesi acil bölümünde tedaviye başladık.Bizden tomografi ve film istediler. Doktorlar MehmetAli’nin burnunu kırık olduğunu söylediler. Benimtomografime bakan beyin cerrahi ve kulak burunboğaz doktoru yüzümde 4 kırık olduğunu bunlarınbazılarının ciddi kırıklar olduğunu söylediler. Dahaerken müdahale edilmesi gerektiğini nedengeciktiğimizi sordular. Daha sonra bize randevuverdiler. 13 Nisan gününe kadar yüzümün şişinininmesi halinde ameliyata alacaklarını söylediler.

Barbarca saldırıları Greif direnişini kıramadı

- Son olarak yaşanan saldırı ve direniş sürecihakkında neler söylemek istersiniz?

- Bu saldırı devletin en üst kurumlarındaplanlanarak hayata geçirilmiş bir saldırıdır. Tek başınaoperasyon anı ve operasyona katılan araç, polis, vb.sayısı bile bunu gösteriyor. Biz polisleri ilkgördüğümüzde “bunlar Yunanistan’a işgale mi gidiyor”diye şakalaşmaya başladık. Gerçekten de öyle birgörüntü vardı. Çok iyi hazırlanmışlar. İstanbulEmniyeti’nin tescilli işkenceci bütün amirleri oradaydı.Ambulansından muayene için götürdükleri doktorlarakadar hepsi önden planlanmış gibiydi.

Operasyonun emrini verenler ve gerçekleştirenlerAmerikalı efendilerine hizmette kusur etmediklerinibir kere daha göstermiş oldular. Bunlar ancakkafalarına çuval geçirilmesinden anlıyorlar. O çuvallarda Greif’te üretiliyor. Önümüzdeki dönemlerde buuşakların kafasına daha çok çuval geçecek gibigözüküyor.

Barbarca saldırıları Greif direnişini kıramadı. Aksineülkenin ve yurtdışının birçok kentine direniş yayıldı.Greif işçilerinin direnme azmini arttırdı. Devletingerçek niteliğinin daha rahat görülmesini sağladı. Busaldırıdan sonra Greif işçisi sermaye devletinin nedemek olduğunu daha rahat anlıyor.

DİSK’e sürülen kara leke temizlenmelidir!

Son olarak şunu diyebilirim; Greif işçisininkarşısındaki asıl aşılmayı bekleyen engel sendikalihanet şebekesidir. DİSK Testil yönetimi gerçekleştirilensaldırının asıl nedenlerinden biridir. Greif yönetiminidestekleyen ve onların yanında saf tutan tutumlarısaldırının gerçekleşmesine ve bu kadar pervazsız birsaldıraya dönüşmesine neden olmuştur. DİSK Tekstil’inilk günkü açıklamalarından saldırının olduğu günekadarki açıklamaları bu saldırıyı örgütleyenkurumlardan biri olduğunu gösteriyor. DİSK de DİSKTekstil’in bu tutumlarına en başından beri sessiz kaldı.Bu saldırının doğrudan olmasa da dolaylı yoldanortağıdır. Tüzüğünde yer alan disiplin soruşturmasınıbaşlatmamak için elinden geleni yaptı.

Bugünden itibaren DİSK Tekstil’de çalışan onurluinsanlar varsa bu kurumun tutumunu reddetmelidir.Gerekirse bu pisliğe ortak olmamak için istifaetmelidir. DİSK yönetimi de DİSK’in değerlerine sahipçıkmak istiyorsa eğer Greif işçilerine kayıtsız-şartsızsahip çıkmalı ve DİSK Tekstil Sendikası hakkındadisiplin soruşturması başlatmalıdır. Aksi haldeyapacağı hiçbir şeyin zerre kadar değeri yoktur. DİSK’esürülen kara lekeyi temizlemenin de bundan başkayolu yoktur.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 16

61. gün: Sabah saatlerinde Greif’te çalışanmemurlar ve taşeron patronları dört servisle gelerekfabrikaya giriş yaptılar.

Fabrika duvarındaki “Greif direnişi kazanacak!”yazılamasının kapatılmasına direnişçiler tepki gösterdi.Bunun üzerine polisle arbede çıktı. Tepkinin sürmesiüzerine yazılamanın kapatılması yarım bırakıldı.

Greif’in Sultanbeyli fabrikasında direnişin yanındaolan, sendikada örgütlenen bir işçi işten atıldı. Üç işçide iş durdurarak kararı protesto etti. Bunun üzerinedestek veren işçiler de işten atıldı.

Direnişçi Feniş işçileri de Hadımköy’e gelereksaldırıya karşı dayanışmayı büyüttüler.

Direniş alanında bir basın açıklaması yapıldı. İlkolarak sözü Greif fabrika baştemsilcisi Orhan Purhanaldı. Purhan, baskınla direnişi bitiremeyeceklerinisöyleyerek Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’ın ihanetine,özellikle karakol ifadelerine vurgu yaparak direnişinönemine vurgu yaptı.

Basın açıklamasında Engin Yılgın da konuşmayaparak örgütlenme sürecinden itibaren bürokrasininrolünü bildiklerini daha aralık ayında temsilcilerdenFerhat Alsaç işten atıldığında bunun açığa çıktığınıbelirtti. Yılgın konuşmasında DİSK’in tüzüğünedeğinerek direnişle dayanışma görevinin yerinegetirilmesi gerektiğini ifade etti.

Polisler işçilerin brandayla kurdukları çadırısökmeye çalışınca işçiler kolkola girerek engellemeyeçalıştı. Polisin kalkanlarla saldırıyı sürdürmesi üzerineişçiler ana yolu trafiğe kapattılar. Saldırı sırasındagözaltı yapıldı. İşçilerin eşyaları talan edildi. Poliskenarda katlı pankarttan işçilerin yiyeceklerine kadaralandaki her şeyi gasp etti. Polis ayrıca TOMA’danişçilerin durduğu alanı ıslatarak kalan eşyalarınıslanmasına neden oldu. Tekrar alana dönen işçilerepolis bir kez daha saldırdı.

Bir grup işçi Kadıköy’deki dayanışma etkinliğinegeçerken diğerleri de DİSK’e geçti. DİSK GenelMerkezi’ne giden Greif işçileri, Şişli Cami önünden biryürüyüş yaptılar. Abide-i Hürriyet Caddesi’ni trafiğekapatan işçiler, “Greif işçisi direnişin simgesi!”sloganıyla genel merkez binasına ulaştılar.

DİSK Genel Başkanı Kani Beko, Genel Sekreter ArzuÇerkezoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi Celal Ovat’lagörüşen işçiler direnişe sahip çıkmalarını, DİSKTekstil’in yaptığı ihanete tutum almalarını istediler.

62. gün: Greif işçileri yeni güne DİSK binasındakinöbeti zafere kadar sürdürme, direniş tüm fabrikalarınönüne taşıma kararlarıyla başladılar.

DİSK binasından direniş alanına sloganlarla dönenişçiler polislerin tehditleriyle karşılaştılar. fakat dağılıntehdidine karşın alanda bekleyişlerini sürdürdüler.

DİSK nöbetini sürdüren direnişçileri ÇağdaşHukukçular Derneği’nden avukatlar, TMMOB’danKimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi EşbaşkanıSelin Top ziyarete geldi. Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu ve Mücadele Birliği’nden de destekçilerGreif işçilerini yalnız bırakmadı.

Saat 16.00’da Taksim’de eylem yapıldı. GreifDirenişiyle Dayanışma Komitesi’nin pankartı açılan

eylemde direniş ve saldırı süreci anlatılarakmücadelenin sürdüğü ifade edildi.

CHP Milletvekili Süheyl Batum fabrika önünegelerek işçilerle görüştü.

Akşam havanın soğumasıyla birlikte işçileryakılan ateşin başında ısındılar. Kartal BDSP desloganlarla direnişçilerin yanına geldi. Aileler dedireniş alanına yiyecek getirerek direnişinyanında olduklarını gösterdiler. çevre fabrikalardaçalışan işçiler direnişçilere çay getirerekdesteklediklerini gösterdiler.

ÇHD’li avukatlar Bülent Şimşek ve ZeycanBalcı Şimşek işçilerin yanına geldi. Eğitim-Sen 6No’lu Şube Örgütlenme Sekreteri Arif Ekinci veHaber Sen üyesi kamu emekçileri de desteğegeldi. Avcılar’dan desteğe gelenler topladıklarıbattaniyeleri işçilere getirdiler. Ayrıca Van’dangelen emekçiler de direniş alanına geldiler.İşçilere yönelik saldırı karşısında Van’da da eylemyaptıklarını aktardılar. İşçiler geceyi ateş başındasöylenen türküler ve halaylarla geçirdi.

63. gün: Sabah kahvaltısıyla birlikte işçilerplastik damacanada ateşin üzerindedemledikleri çayları içtiler.

İşçiler polis saldırısında yaralanan BDSPtemsilcisi Murat Yıldırım’ı evinde ziyaret ettiler.

Direnişçiler BİR-KAR’ın Basel’dekietkinliğine canlı bağlantı kurarak direnişianlattılar.

Greif işçileri Grup Yorum konserinekatıldılar. Direnişçi işçiler pankartlarıyla alanda

Greif’te direniş kapıda sürüyor!

11 Nisan 2014 / Greif

17 Nisan 2014 / DİSK

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 16

Dayanışmalar Greif Çalışma Grubu’nun organizeettiği dayanışma gecesi 11 Nisan’da Caferağa SporSalonu’nda gerçekleştirildi. Etkinlik fabrika önündekipolis saldırısı nedeniyle geç kalan Greif işçilerigeldikten sonra başladı. Greif işçileri ve BağımsızDevrimci Sınıf Platformu Kadıköy İskele’den etkinliğinyapılacağı salona sloganlarla yürüdü.

Etkinlikte açılış konuşmasını Dayanışmalar GreifÇalışma Grubu’ndan bir temsilci yaptı. Greif direnişininişçi ve emekçiler için önemine vurgu yaparak, hemDİSK Tekstil’in hem de DİSK‘in direnişi desteklemeyentutumlarına dikkat çekti. Dayanışma forumları olarakdirenişin yanında olmaya devam edeceklerini ifadeetti.

Açılış konuşmasının ardından programın sunumuGreif işçilerine bırakıldı. Direnişçi Greif işçilerindenEmel ve Fazlı kürsüye çıktı. İşçi sınıfının mücadelesindebedel ödeyenler için yapılan saygı duruşu ile programbaşladı. İlk olarak sahneye Greif temsilcilerindenCoşkun Alsaç çıkarak direniş süreçlerini aktardı.

Greif temsilcisinin ardından sahneye Bandista çıktı.Migros işçileri de bir konuşma yaparak etkinliği

selamladılar. Ardından da direnişçi Feniş işçileri adınakonuşma yapıldı.

Greif Fabrikası Emekçi Kadın Komisyonu adına birkonuşma yapıldı. Konuşmada kadın işçilerin direnişle

bütünleştikleri, en ön saflardaki yerlerini aldıkları,erkek sınıf kardeşleri ile omuz omuza vererekyürüdükleri söylendi. Direnişin kadın işçilerde yarattığıözgüven anlatıldı. Ayrıca tüm emekçi kadınlara, kendihayatlarını özgürleştirmeleri için mücarele etme çağrısıyapıldı. Konuşma “Kadın erkek el ele örgütlümücadeleye!” sloganı ile sonlandırıldı.

Direnişlerini sürdüren GF-Hakan Plastik işçileriadına da bir konuşma yapıldı. Greif direnişininselamlandığı konuşmada, GF-Hakan Plastik’te dedirenişin kararlılıkla sürdürdüğü ve mutlaka kazanacağıbelirtildi.

Ardından Tahribat-ı İsyan sahnede yerini aldı.TOKİ’de işgalle haklarını alan işçiler adına bir

konuşma yapıldı. Ardından Punto Deri işçileri adına birkonuşma yapıldı. Greif’e destek verdiklerini, polisşiddetini kınadıklarını belirten Punto direnişçisisözlerine şöyle devam etti: “Biz DİSK’i Kavel’leanıyorduk, şimdi ise Greif ihanetiyle anıyoruz. Polisşiddetini DİSK’in işbirlikçiliğini kınıyoruz. Biji bratiyagelan! Sermeya çöplüğe işçi sınıfı iktidara!”

Grup Eski Bando ve Bremin Mızıkacıları’nınezgilerini seslendirmesinin ardından çekilen halaylarve 1 Mayıs çağrısı yapılarak etkinlik sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadıköy’de coşkuluGreif dayanışma gecesi

İzmir polis saldırısıyla ilgili basın toplantısı10 Nisan günü İzmir Valiliği önünde oturma eylemi gerçekleştiren İzmir Greif Direnişiyle Dayanışma

dayanışma Platformu bileşenlerine polis azgınca saldırmış, 25 kişiyi gözaltına almıştı. Bunun üzerine platform,12 Nisan’da İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi.

Polis saldırısını anlattılar

Eylem sırasında gözaltına alınan ve saldırıya uğrayan Begüm Ateş ve Burcu Eker saldırı sırasında polisinestirdiği terörü anlatarak yaralananların olduğunu ifade ettiler. Tüm bu saldırılara karşın direnişçi Greifişçileriyle dayanışmanın önünü kesemeyeceklerini belirttiler.

Konuşmaların ardından Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu adına Elçin Hazal tarafından bir açıklamaokundu. Açıklamada, İzmir’de yaşanan polis terörüne işaret edildi.

Açıklamanın ardından İnsan Hakları Derneği adına bir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmada İzmir’de polisterörüne defalarca tanıklık edildiği söylenerek, İzmir polisinin kendi yasalarına dahi uygun davranmadıklarıbelirtildi. Alanların keyfi olarak yasaklandığının belirtildiği konuşma İHD olarak tüm bu saldırıların takipçisi veengelleyicisi olma çabasının süreceği ifade edilerek sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

yerlerini alırken çevreden işçi ve emekçiler gelerekduyarlılıklarını gösterdi.

Senapa Stampa direnişçisi de Greif işçilerininyanına geldi. Direnişçiler süreçlerine dair bilgipaylaşımında bulunarak konseri izlediler.

Greif Fabrika Komitesi bir açıklama yaparak direniştaleplerinin kabul edilmesini istedi.

Greif işçileri direnişe geçen Karşı gazetesiçalışanlarını ziyaret etti.

Direnişçiler facebook sayfalarında yaptıklarıaçıklamada direnişe yönelik polis saldırısının bizzatdevletin zirvesinde kararlaştırıldığını ve an anyönetildiğini açıkladılar.

64. gün: Sabah saatlerinde fabrikanın tabelasıGreif yönetimi tarafından kaldırıldı. Bir grup işçiKumport Limanı’nda yaşanan iş cinayetine karşıyapılan eyle katıldı.

İşçilerin bir kısmı DİSK Genel Merkezi’ndeki nöbetisürdürürken DİSK/Tekstil Sendikası Genel Merkeziönünde bekleyen işçiler sendika genel sekreteriMuzaffer Subaşı ile telefonda görüştüler. Subaşısendikanın açılmayacağını söyledi.

ÇHD’li avukatlar da direniş alanına geldi. OrhanPurhan ve Bülent Şimşek, gelişmeler hakkında işçilerebilgi verdi.

İlk sözü alan Purhan, işverenin kendilerini güçsüzgörerek protokolü imzalamadığını, bundan sonrakisüreçte işverenin ve ona uşaklık yapanların rahatbırakılmaması gerektiğini söyledi. Av. Bülent Şimşekde yasal prosedüre ilişkin bilgi verdi.

65. gün: Gece geç saatlerde DİSK Tekstil’in TİSihanetini ve işçilerin protokolünün imzalanmadığınıöğrenen işçiler, direnişin kararlılıkla süreceğini ifadeettiler. İşçiler önümüzdeki süreçte neleryapabileceklerini tartıştılar.

İşçiler Şişli Cami önünden DİSK önüne yaptıklarıyürüyüşün ardından bir basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Açıklamada Rıdvan Budak ve ihanet şebekesininihanet sözleşmesine imza atarak bir kere daha Greifişçilerini arkadan hançerlediği ifade edildi.

DİSK yöneticilerinin bu konuda konu mankeni gibidurmayacaklarını söylediklerini hatırlatan Greif işçileri,satış sözleşmesi ile Rıdvan Budak ve ihanetşebekesinin, DİSK yöneticilerini konu mankeni halinegetirdiğini ve DİSK’in onurunu zedelediğini belirttiler.

DİSK Binası’nda 1 Mayıs gündemli bir toplantıyapıldı. İlerici-sol güçler toplantıya katıldılar. Ancakbüyük bir bölümü Greif işçilerine selam dahivermediler. Yalnızca TKP 1920, Mücadele Birliği,Sürekli Devrim Hareketi ve Devrimci Anarşist Faaliyettemsilcileri Greif işçilerinin yanına gelerek selam veriphal hatır sordular.

KESK fabrika önündeki işçileri ziyaret etti. Ziyaretegelen KESK’liler adına konuşan İstanbul ŞubelerPlatformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Tosu, Greifişçilerinin mücadelesini desteklediklerini belirtti.

66. gün: Hem fabrika önünde hem de DİSK’teişçilerin bekleyişi sürdü. Küçükçekmece BDSP, DİSK’tenöbet tutan Greif işçilerini ziyaret etti.

İşçiler fabrika içinde kalan eşyalarını istedi. Ancakelektronik eşyalar dışındaki her şeyin çöpe atıldığısöylendi. Direnişe destek için toplanan paraların birkısmının da fabrikada kaldığı belirtildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 16

Greif işçilerinin 60 gün süren fabrika işgali, Türkiyeişçi sınıfının tarihine şanlı bir işgal deneyimi olarakyazıldı. Greif işçileri, işçi hareketinin geçmiş işgaldeneyimlerini bugüne taşıdı. 10 Nisan, bir başkaönemli gerçeği daha yeniden hatırlattı. Sermayedevletinde kolluk kuvvetlerinin gerçekte ne işeyaradığını.

Grevlerin, işgallerin, direnişlerin işçiler için önemlibir okul olduğu biliniyor. Hakkı olanı elde etmeisteğiyle başlayan mücadele, işçilere birçok şeyinyanında dostu ve düşmanı öğretiyor. Bir işçininortalama bilincindeki ‘polis’ ve ‘devlet’ olgusudirenişle birlikte değişiyor.

Devlet işçi devleti olmayınca...

10 Mart 1965’te Kozlu’da, 4 Temmuz 1968’deDerby’de, 16 Haziran 1969’da Alpagut’ta, 31 Temmuz1969’da Türk Demir Döküm’de, Şubat 1969’daSinger’de, 6 Ağustos 1975’te Sungurlar’da, 26 Nisan1980’de Yeni Çeltek’de, Ocak 1980’de Tariş’te olduğugibi işçilerin karşısında olan sermaye devletinin kollukgüçleridir.

İşçi sınıfının direnişlerinde, grevlerinde,işgallerinde karşılarına çıkan bu gerçektir. Emekçilerintüm diğer başkaldırılarını olduğu gibi işçilerin degrevlerini kıracak, direnişlerini bastıracak sermayesınıfının özel yetiştirilmiş kuvvetleri vardır. Sömürüdüzeninin sorunsuz işleyebilmesi için sermayeninyasaması, yani kanun yapıcısı meclislerdir. Yargı,mahkemelerin, adalet örgütünün görevidir. Yürütmegörevi ise kolluk kuvvetlerinindir. Kanunları koruyanlaryargı mensupları ile birlikte kolluk kuvvetleridir.

Sermayenin yasaması, kanun yapıcısı meclis, Greifişçilerinin hiç değilse bir bölümünün oy verdiği düzenpartilerinden oluşmaktadır. Greif işçileri bunlarıbeklendiği üzere yanlarında görmemiştir. Yargı, adaletGreif işçilerinin aleyhine işlemiştir, zaten aksi mümkündeğildir. Greif işçileri düzenin yürütmesini, kanunkoruyucularını yani polisini ise en somut 10 Nisan’dagörmüştür. Sonuç olarak kurulu düzen tüm

kurumlarıyla Greif işçilerinin yanında değil,karşılarında olmuştur. Greif’e giren yüzlerce polisordusunun işçilere kullandığı şiddetin arkasında,sermaye sınıfı ve onun devleti vardır.

Daha önceki işçi direnişlerinde, işgallerinde olduğugibi bu şiddet kimi zaman jandarma süngüsüyle, askerdipçiğiyle kimi zaman da polis copuyla olmuştur. Bazenfabrika kapılarının önünde askerler savaşa girer gibisıraya dizilmişler, bazen de askerlerin yerini tamteçhizatlı polisler almıştır. Fabrika duvarlarına yüzünüdönen ya asker tanklarıdır ya da polis panzerleri.

Sermayenin işgali altında olan üretim araçları

Fakat her seferinde fabrika kapıları zor yoluylakırılmış, kurulan barikatlar dağıtılmıştır. İşçilerinbedeni asker ya da polis kurşunuyla kana bulanmıştır.Polisin koruduğu sermaye sınıfının sömürü yasalarıdır.Greif’i işçilerin işgalinden ‘kurtaran’ kolluk kuvvetleri,üretim araçlarını Greif kapitalistine iade ederken denerede durduğunu göstermiştir. Ziratoplumsallaştırılması gereken üretim araçlarının, biravuç asalağın elinde bulunduğu için yaşanmaktadırtüm bu adaletsizlikler ve sömürü. Polisin misyonuböylece bir kez daha açığa çıkmıştır. Kolluk güçleri,kapitalistlerin zor yoluyla elinde tuttuğu üretimaraçlarının bekçiliğini yapmaktadır. Bu haksız işgalsürsün diye...

Şafak sökerken...

Greif’teki haklı işçi işgalini kırmak için seçilen saatde dikkat çekicidir. Bu ülkede şafak sökerken asılmış vekurşunlanmıştır devrimciler. Hapishanelere yapılanbaskınlar şafakla birliktedir. Şafakla birlikte girilmiştirevlere. Şafağın kızıllığına devrimcilerin, Kürtlerin veAlevi emekçilerinin kanı karışmıştır. Devrimcileredüşman olanlarla işçilere düşman olanlar aynıdır.

Greif işçilerinin sürmekte olan direniş deneyimi, buaçıdan da öğretici ve birleştiricidir.

Greif direnişçilerine...

Kozasından çıkarılmıştı pamuk.

Yün eğrilmiş, şişe ilmek geçirilmişti.

Her nakışına tarih işlenen örgü başlamıştı.

Dokusunda Kavel vardı.

İlmek ilmek örülüyordu,

o hep beklenen.Sabırla dokunuyordu;

“İşgal, grev, direniş!”

Sonradan yamalar,dikiş tutmayanlarkolayca sökülüyordu.

Geriyeemekle örülmüş Greif kalıyordu.

Geçmişi unutupdesenlerinde “macera” arayanlar,

Greif’e bakıp dediler ki

sentetik kumaştan değil,

elimizdeki kalıplara uymuyor ölçüsü.

Her oyasında ayrı bir göz nuru,

o gözlerin tek bir sözü var;

“İşgal, grev, direniş!”

Sonra ellerini ovuşturup,

bir şafakla sökülmesini beklediler

gün gün örülenin.Oysa ince işlenmiş bir örnekti Greif.

Yarınlar ona bakılarak örülecek.H. Eylül

Greif işgalini kırmak içinseferber oldular

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 16

“Burada Hatice yoldaşı salt bir Ölüm Orucudirenişçisi olarak ele almayacağım. Dahası bu yönünüöne de çıkarmayacağım; zira bu, onun tümüyle onurverici olan örgütlü devrimci yaşamının yalnızca özel birevresini, asıl anlam taşıyan partili yaşam bütünündenkoparmak olur.

“Elbette ki Hatice Yürekli yoldaş, tüm öteki siperyoldaşları gibi, bu uzun maratonu soluklu bir biçimdekoşmuş ve alnının akıyla göğüslemesini bilmiş birkomünisttir ve bu çerçevede de söyleneceklerolmalıdır, olacaktır. Fakat Hatice Yürekli’yi salt ÖlümOrucu direnişçisi kimliği ile ele almak, uzun yıllarayayılan partili devrimci yaşamını onun özel bir evresineindirgemek anlamına gelir.

“Hatice Yürekli bir sıra neferi ruhuyla devrimuğruna ölmesini bildi; fakat biz partimizin açıklamasıüzerinden de biliyoruz ki, o partimizde uzun yıllarönemli görev ve sorumluluklar üstlenmiş, partimizinkuruluş kongresine de ön hazırlık sürecinden itibarenkatılmış ileri düzeyde bir komünist kadroydu. Önemliolan bu partili yaşamın tümünü anlamak,anlamlandırmak ve ondan öğrenmesini bilmektir.

“Hatice Yürekli saflarımıza ‘90’ların hemenbaşında, henüz oldukça genç bir insanken katılmış biryoldaştır. Örgütlü devrimci yaşamı, tıpkı daha öncekaybettiğimiz yoldaşlar gibi, tümüyle saflarımızdabaşlamış, kesintisiz olarak sürmüş ve saflarımızdaölümsüzleşmiştir. Bu, örgütlü partili yaşam,profesyonel devrimci kimlik, parti üyesi olmanınonurunu yükseklerde tutmak, bunun bir gereği olarakher alanda direnişçi kimliğin temsilcisi olmak vb.bakımlardan örnek ve pürüzsüz bir yaşamdır.Komünist bir partili devrimcinin yaşamında aslolan vekalıcı olan da bu ayırdedici yönlerdir zaten.” (...)

“Hatice’nin örgütlü yaşamı da benzer çizgidedir;kesintisiz, pürüzsüz ve soluk soluğa bir profesyoneldevrimcinin yaşamıdır bu. Örgütlü çalışmayaprofesyonel bir kadro olarak İzmir’de başlamış,ardından İstanbul’a geçmiş, ‘95 baharındaki biroperasyonda (aynı evden yoldaşı Habip Gül ile birlikte)yakalanmış, poliste direnmiş, hapisten çıktıktan sonraİstanbul’da gerektiğinde bizzat işçi olarak işçi çalışmasıyürütmüş, sonra Güney çalışmasının başına geçmiştir.Parti kongresine güneyden delege olarak katılmış vekongre sonrasında bu kez Ankara’da çalışmayabaşlamıştır. Burada yeniden tutuklanmış, yinedirenmiş, yargılandığı davalarda (TKİP ve Ulucanlarkatliamı davaları) yine siyasal savunmalar yapmış vebu onurlu yaşamı Ölüm Orucu direnişçisi olarak, partiüyesi olmanın onurunu yükseklerde tutaraknoktalamıştır. Habip katledilmesinden hemen öncepartiye gönderdiği mektupta “Biz hazırız, partimizinbayrağına leke sürmeyeceğiz!..” demişti. Hatice Yürekliise ailesine yazdığı 12 Kasım ‘00 tarihli vedamektubunda “... siyasi kimliğimizi, devrimci kişiliğimizive insan onurumuzu teslim almaya dönük bu kapsamlısaldırıya karşı, ölümüne bir direnişi başlatmışbulunuyoruz”, diyor ve bunun, “yaşamı köleleştirilmişmilyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasınısavunmak” anlamına geldiğini söylüyordu. Nedediğinin ve ne yaptığının tümüyle bilincinde olarak o,

dediğini yaptı. Kendisini ölümüne yakın ziyaret edenbir yoldaşının kolunu güçsüz eliyle sıkarak, “meraketmeyin!” demişti. Bu mesaj partiyeydi ve anlamıaçıktı. Habip’in son mesajı ile aynı anlama geliyordubu: “Ben hazırım, partimin bayrağına lekesürmeyeceğim!..” (...)

Hatice yoldaş “Yoksul bir aileden geliyor. Gençyaşından itibaren çalışmak zorunda kalıyor. Partininsınıf çalışmasının gerekleri doğrultusunda fabrika veatölyelere girip çalışmadaki rahatlığı ve başarısı onunezilen sınıf damarına bir gösterge. Ezilen sınıfa veezilen cinse mensup. Ama devrimciliği seçişinde buikinci ezilmişliğin özel bir rolü var mıdır, sanmıyorum.Zira biz Hatice yoldaşı bildik bileli, cins ezilmişliğindengelen herhangi bir sorununu görmedik. O ezilen cinskimliğinin hiçbir izini taşımayan, bu açıdan son derecerahat ve güçlü, komünist insan kimliği üzerindenkendini ortaya rahatça koyan bir yoldaş. Ezilen cinsemensup olmaktan gelen zayıflıkları, sınırlılıkları,dizginlemeleri aşmış, bu açıdan gerçekten örnek birkadın komünist yoldaş. Bu da onun bir başka üstünlükalanı.” (…)

“Hatice Yürekli şahsında da kendini partisiyleözdeşleştirmiş bir devrimciyle yüzyüzeyiz. O, şu veyabu yoldaş üzerinden partiye bakan, ilişkisini buna göregüçlendiren ya da zayıflatan biri değildi. O kendini bupartinin asli temsilcilerinden, deyim uygunsa, partininorganik dokusundan biri olarak gören bir yoldaştı.Kendisine yöneltilmiş bir eleştiriyi, kendisine partitarafından gösterilen bir tepkiyi hiçbir biçimde sorunetmeyen, bunu partiyle olan genel ilişkileriyle hiçbirbiçimde karıştırmayan bir yoldaştı. Bu açıdan belkibirçok eleştiriyi hakeden de bir yoldaştı. Ama bunlaronun için partisiyle ilişkileri açısından hiçbir zaman birsorun nedeni ya da alanı olmadı. ”

(H. Fırat, “Zor dönemin bilinçli, inançlı ve solukludevrimcileri” başlığı ile yayınlanan konferanstan...)

Sert bir çatışmada barikatınen önünde yer almak

büyük bir onurdur Hatice Yürekli: Tahmin edilebileceği gibi, direnişsürecinde bambaşka bir duygu ve düşünceyoğunluğu içinde bulunuyorsunuz. Çünkü biz,gönüllü olarak yer aldığımız devrim mücadelesininbir sıra neferi olarak, sert geçecek bir çatışmadabarikatın en önünde yer alma şansını yakalamışız.Bu bir devrimci için büyük bir onurdur. Canımızıortaya koyarak, baştan tam bir inançla

kazanacağımızı bildiğimiz bir zaferi, sadeceyoldaşlarımıza/partimize değil, ezilen ve sömürülenmilyonlarca işçi ve emekçiye armağan edeceğiz.Çünkü biz, “sınıfa karşı sınıfı, düzene karşı devrimi,kapitalizme karşı sosyalizm”i en önde temsil ediyor,devrim davasının güncel ve tarihsel haklılığınıölümüne bir direnişle ortaya koyuyoruz.Kazanma ruhu ve zafer tutkusuyla inanıyoruz ki,içeride ve dışarıda tüm yoldaşlarımız aynı bilinç vekararlılıkla savaşıyorlar. Bundan dolayı diyoruz ki,biz zaferi daha en başta kazandık. Bunu bugün,Ölüm Orucu’nun 46. gününde söylüyorum.Direnişimiz gün gün, ilmek ilmek örülerek, yoğun biremek ve çabayla bugüne kadar geldi. Başta dasöyledim, duygularım hiç bu kadar yoğun, kafam hiçbu kadar açık olmamıştı. Hani “arınma vegüçlenme” denilir ya, bunu somut olarakbedenimizde, yüreğimizde, bilincimizde ve tümbenliğimizde yaşıyoruz. Devrim ve sosyalizminhaklılığına olan inançtan besleniyor bu...” (Hatice Yürekli yoldaşla direnişin 46. gününde

yapılan röportajdan...)

Devrim mücadelesinde yaşıyor!

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 16

Batılı emperyalistlerin doğrudan müdahalesiylefitili ateşlenen Ukrayna krizi, aşılmak bir yana,derinleştiriliyor.

ABD-AB ikilisinin desteği ile Kiev’de darbe yapansağcı-faşist koalisyonun, Ukrayna’nın doğu kentlerindeyayılan kitle hareketlerini askeri zorla bastırma kararıaldığını ilan etmesi, bu kentlerdeki gerilimitırmandırdı. Orduyu halka karşı kullanma kararının, CIAşefinin Kiev ziyaretinin ardından alınmış olması,Ukrayna’daki darbeci yönetimin kimler tarafındanyönetildiğini de gözler önüne serdi.

Kiev’deki darbeci kukla yönetimin tek başına süreciaskerileştirme kararı alması olası görünmüyor. Nitekimpekçok siyasi analizci, bu kararın, ancak ABD’ninemriyle alınabileceği noktasında birleşiyor. Bu aradaRusya yönetimi de, süreci askerileştirme girişimikonusunda Ukrayna’daki kukla yönetimi değil,doğrudan Beyaz Saray’ı uyararak, bu girişimi başlatanmerkezi de işaret etmiş oldu.

Doğu kentleri,sağcı-faşist kukla yönetimini tanımıyor

Kiev’deki kukla yönetim, ilk günden beri ırkçı-saldırgan politikalar izlemeye başladı. Komünistleri,Rus asıllıları ve diğer azınlıkları hedef alan buyönetimin gayr-ı meşruluğu, bu politika ile daha dapekişti. Kırım’ın yanı sıra, doğu kentlerinin sakinlerininçoğunluğu da, bu ırkçı/saldırgan politikaya tepkigösterdi. Özellikle Nazilerle işbirliği yapan Ukraynalıfaşistlerin devamı olmakla övünenlerin darbecihükümette yer alması, bu kentlerdeki halkın tepkisinidaha da arttırdı. Ukrayna komünist partisinin güçlüolduğu bu kentlerde yapılan gösterilerde, “yeniNaziler” diye anılan Kiev’deki faşistlere karşımücadele, Kızılordu ve Sovyet halklarının Nazi işgalinekarşı verdikleri savaşın devamı olarak değerlendiriliyor.

Bu kentlerde yaşayan halkın, kendi geleceğini tayinetme hakkı için referandum talebiyle başlattığıeylemler, kısa sürede kitleselleşti ve yerelparlamentoların çoğu kitleler tarafından ele geçirildi.Donetsk kentinde ise, “halk cumhuriyeti” kurduklarınıilan eden yerel örgütler, Kiev’deki darbeci yönetimingayr-ı meşru olduğunu ve kendi geleceklerinibelirlemek için referandum düzenlenmesi taleplerindeısrarlı olduklarını ifade ediyorlar.

Son olaylar, darbeci yönetimin doğu ve güneykentlerinde, kayda değer bir kitle desteğinden yoksunolduğunu gösterdi. Zira bu kentlerin çoğunda, eylemegeçen kitleler, ciddi bir zorlukla karşılaşmadan yerelparlamentoları ele geçirdiler. Bu kentlerde fiilenhükümsüz duruma düşen kukla yönetim, orduyu halkasaldırtma tehditleri savurmaya başladı.

Darbeci yönetimden ‘savaş ilanı’

Ukrayna’nın doğu ve güney kentlerindekieylemlerden Rusya’yı sorumlu tutan kukla yönetim, birültimatom yayınlayarak, eylemlerin bitirilmesini, aksihalde ordu güçlerinin saldıracağı tehdidini savurarak,

gerilimi tırmandırdı. Bu tehdidin ardından bazı ordubirliklerinin bölgeye sevk edildiği görüldü; bazıkentlerde ise, göstericilere ateş açıldı ve iki kişiöldürüldü. Bu arada Kiev’deki faşist harekete mensupbazı çetelerin, doğu kentlerinde görülmeye başladığınadair haberler de var.

Yansıyan haberlere göre ordu birlikleri ve faşistçetelerin yanı sıra ABD, İsrail, İngiliz “özel güvenlikşirketleri”ne mensup paralı katillerin de bölgedegörülmeye başladığı bildirildi. Irak işgali sırasında vahşicinayetler işleyen, tutuklulara işkenceler yapan butetikçiler, “resmi bir sıfat taşımadıkları” gerekçesiyle,işledikleri cinayetlerden dolayı herhangi bir yaptırımada maruz kalmıyorlar.

Kiev’den savrulan tehditler, ordu birlikleri ile faşistçetelerin sevki ve ABD, İsrail, İngiliz devşirmesitetikçilerin bölgede görülmesi, doğu ve güneykentlerinde yaşayan halkın Rusya’dan yardım talebinigündeme getirmesine yol açtı. Eylemlerin barışçıl,kendilerinin silahsız olduğunu dile getiren kitlehareketinin önderleri, Rusya’nın kendilerini korumasınıistediklerini ifade ediyorlar.

ABD-AB ikilisinden yine tehdityine çifte standart

Kuklalarını kullanarak Ukrayna krizini tetikleyenABD-AB ikilisi, doğu kentlerindeki kitle eylemlerindenRusya’nın sorumlu olduğunu öne sürerek, yaptırımlarıağırlaştıracaklarını açıkladılar. Bu tehditler, Moskova’dafazla yankı uyandırmıyor. Hatta Rus analizciler,batılıların Rusya’ya ciddi bir yaptırım uygulayabilecekgüçten yoksun olduklarını, çünkü hem ABD’de malikrizin henüz aşılamadığını hem AB’nin Yunanistan,İspanya ve diğer ülkelerdeki krizlere çare bulmaktanaciz olduğunu ifade ediyorlar.

Putin yönetimi ise, “batılı ortakları” ile aranınbozulmasını istemiyor; Rusya’nın egemenliğine ve

güvenlik kaygılarına saygı göstermeleri koşuluyla,işbirliğini sürdürmekten yana olduğunu dile getiriyor.ABD-AB ikilisi Rusya’yı kuşatmaya, Rusya ise buna karşıdirenip etkinlik alanlarını genişletmeye devam etse de,kapitalist dünya pazarının merkezleri olan budevletlerin iç içe geçen çıkarları da mevcuttur.

Hal böyleyken, batılı emperyalistler mali krizinetkilerini ortadan kaldırma gücünden yoksun olsalarda, yaptırımları ağırlaştırma girişimlerini sürdürüyorlar.Krizi tetikleyen kendileri olmasına rağmen,Ukrayna’daki her olaydan Rusya’yı sorumlu tutan ABDve ortakları, kaba bir ikiyüzlülük örneği sergiliyorlar.Öne sürdükleri sahte gerekçeleri dayanak göstererekişbirlikçilerini korumaya çalışan Batılı emperyalistler,Suriye’de cihatçı çetelere dayanırken, Ukrayna’da ise,faşist örgütlerin hamiliğini yapıyorlar.

ABD-AB ikilisi, Ukrayna’da darbenin koşullarınıhazırlarken, bu amaçla cinayetler işleyen faşistçeteleri, “özgürlük savaşçıları” ilan ediyordu. Şimdi ise,doğu ve güney kentlerinde referandum talep edenhalkın, “terörist” olduğunu iddia ederek, Kiev’dekikukla yönetimi kışkırtıyorlar. Bu, ABD-ABpolitikalarında çifte standart ve ikiyüzlülüğündoruğudur.

Batı medyası yine emperyalist saldırganlığınhizmetinde…

Ukrayna’daki olayları çarpıtarak aktaran ABD-ABmedyası, kaba bir Rusya düşmanlığı yapıyor. Rusya’yısaldırgan, yayılmacı, işgalci resmeden batı medyası, nebatılı emperyalistlerin küstahlığından ne Kiev’dekifaşist çetelerden ne onların icraatlarından söz ediyor.Oysa doğu kentlerindeki referandum talebinitetikleyen temel etken, ABD-AB hizmetindeki sağcı-faşist yönetimin ırkçı, saldırgan icraatlarıdır. Rusya’nınbu eğilimi güçlendiren bir tutum içinde olması, bugerçeği ortadan kaldırmıyor.

Batı ve kukla yönetimden yaptırım ve savaş tehditleri

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 16

CIA’in gizli işkence raporu

CIA’in “terörle mücadele” programı olarak“güçlendirilmiş sorgulama teknikleri” adı altındahayata geçirdiği işkence uygulamaları hakkında ABDSenatosu İstihbarat Komitesi’nin yaptığıdeğerlendirme özeti ve sonuçlarına ilişkin gizli raporbasına sızdı.

ABD Senatosu İstihbarat Komitesi’nin yaptığı 6 bin600 sayfalık değerlendirmenin özeti ve sonuçlarınailişkin gizli rapor işkence konusundaki bulgularıiçeriyor. İki sayfadan oluşan rapor The McClatchyhaber servisi tarafından kamuoyuna açıklandı.

Raporda yer alan bulgular CIA’in bilinengerçeklerini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. CIA’in, 11Eylül saldırılarının ardından “terör şüphelisi” adıaltında sorguladığı insanlara uyguladığı su işkencesi dedahil olmak üzere acımasız ve sert işkenceyöntemlerinin verimliliği konusunda ABD yönetiminesürekli yanıltıcı bilgi verdiğini gösterdiği bildirildi.

ABD devlet görevlileri ile “terör” nedeniylegözaltına alınan kişilerin isimleri ve CIAhapishanelerinin bulundukları yerler de dahil olmaküzere, ulusal güvenlik için tehlike oluşturacak bilgilerigizleyerek yayımlayan haber servisi, Komite’ninraporda bahsi geçen tespitlere nasıl ve ne içinvardığını açıklamadı.

Haber servisine göre, Komite’nin belirlenen 20bulguyu içeren raporu, “güçlendirilmiş sorgulamatekniklerinin” dişe dokunur bilgi sağlamada başarısızkaldığını gösteriyor.

“CIA’in, George W. Bush yönetimini, Kongre’yi vehalkı, gözaltına alınanlara yönelik katı muamelenin,terörle mücadele açısından önemi konusundayanılttığı”, “gözaltına alınan kişiler üzerinde yönetimceizin verilmeyen sorgu teknikleri kullandığı”, “kişileriuygunsuz şekilde gözaltına aldığı” ve “eylemlerinihiçbir zaman doğru dürüst değerlendirme süzgecindengeçirmediği” Komite raporunda belirlenen diğerönemli sonuçlar olarak sıralandı. CIA’in sorguya çekmeteknikleri ve gözaltı şartlarının, kurumun “politikayapıcılarına taahhüt ettiklerinden acımasız ve çokdaha kötü” olduğu da raporda vurgulandı.

Rapor, geçen hafta Senato İstihbarat Komitesi’ndeyapılan oylamanın ardından ulusal güvenlik için tehditoluşturacak bilgilerden temizlenerek kamuoyunaaçıklanması için ABD Başkanı Barack Obama yönetiminincelemesine açılmıştı.

Senato heyetinin Demokrat Partili Başkanı SenatörDianne Feinstein, henüz üzerindeki gizlilik ibaresikalkmamış olan raporun nasıl basına sızdığı konusundainceleme başlatıldığını duyurdu. Feinstein, “Komite buizinsiz ifşaat konusunda soruşturma başlattı ve ben bukonuyu Adalet Bakanlığı’na havale etmeyidüşünüyorum” dedi.

CIA açıklaması

Raporun açıklanmasının ardından basına konuşanCIA Sözcüsü Dean Boyd, üzerindeki gizlilik ibaresininhenüz kalkmamış olması nedeniyle raporunyayımlanması konusuna değinmeyeceğini söyledi.CIA’in Senato Komitesi’nin raporun halkaaçıklanmasını istediği kısımlarına ilişkin “hızlı birgözden geçirmede” bulunduğunu belirten Boyd, bunakarşılık kurumun raporda yer alan çok sayıda hususakatılmadığını vurguladı.

İşkencelerden sadece CIA mi sorumlu?

ABD emperyalizminin tüm kirli işlerininorganizasyonunu yapan, bu planları icraata geçiren,gerektiğinde karargâhlarında masasına yatırdığı çeşitliülkelerde darbeler tezgâhlayan, başka ülkelerinistihbarat örgütlerine teknik ve pratik dersler veren,kontrgerilla örgütlerinin tüm ihtiyaçlarını karşılayan,uyguladığı işkence tekniklerini meslektaşı olduğu diğerişkencecilerle paylaşan böylesine bir kuruluşun hayatageçirdiklerinin sorumlusunun birkaç gözü dönmüş CIAşefi olmadığı gayet açıktır.

Yaratılmak istenen bilgi kirliliğine karşın, tüm buuygulamaların gerisinde ABD emperyalizminin olduğugayet açıktır.

Durum bu iken, Ukrayna’da diyaloga dayalıçözümün Rusya tarafından engellendiği, bu tutumuylaPutin yönetiminin bölgeyi tehdit ettiği vb. yorumlar,batı medyasının sütunlarından eksik olmuyor.Gerçeklerin tersyüz edildiği bu medya savaşı, batıkamuoyunun olası bir çatışmaya hazırlandığı izlenimiveriyor. Gerçi batılı emperyalistlerin Rusya ileçatışmaya çok istekli oldukları söylenemez, ancakemperyalistler arası bölüşüm kavgalarının birçoksavaşa yol açtığı da bilinmektedir. Batılıemperyalistlerin güç ve itibar kaybetme sürecindeoldukları bir dönemde, ABD-AB medyasınınUkrayna’da yaşananları tersyüz ederek Rusya’ya karşıtaarruz başlatması, hayra alamet bir şey değil.

Rusya politikasında ısrarlı

Bilindiği üzere Ukrayna krizini kışkırtan ABD-ABikilisinin, esas hedefleri Rusya’yı kuşatmaktır.Ukrayna’yı AB ve NATO üyeliğine dahil ederek,Rusya’nın etrafındaki çemberi daraltmaya heveslenenbatılı emperyalistler, umdukları gibi muvaffakolamadılar. Zira Ukrayna’daki krizden rahatsız olsa da,Kırım’ı topraklarına katan Rusya, kuşatma girişimineetkili bir karşılık vererek, ABD-AB şeflerinin heveslerinikursaklarında bıraktı.

Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını korumak ve batılıgüçlerin kuşatmasına izin vermemek için attığıadımlar, ABD-AB cephesinde büyük bir rahatsızlıkyarattı. Ekonomik yaptırım ve Kiev’deki kukla yönetimaracılığıyla yapılan savaş ilanı, Putin yönetimini dizegetirmeyi amaçlıyor, ancak bu hedefe ulaşması olasıgörünmüyor. Zira Rusya, ABD-AB ikilisinin tümplanlarının farkındadır ve ona göre hazırlıkyapmaktadır. Tarafların bu politikalarında ısrarlıolmaları, askeri çatışma riskini gündemde tutmaktadır.

“Batılı dostları”nın ikiyüzlü, çifte standarda dayalıpolitikalarını teşhir eden Putin yönetimi, onlara BMkararları ve uluslararası anlaşmalara uymalarıgerektiğini hatırlatıyor. Yani yasa ve kuralları çiğneyenABD-AB ittifakıdır; zira Ukrayna’da “seçilmiş başkan”Yanukoviç’i, faşist çeteler marifetiyle deviren batılıemperyalistlerdir.

Kiev’deki kukla yönetimi tanımayan Rusya, süreciaskerileştirme çabasına son verilmesini, Ukrayna’nın“tarafsız” olmasını, ırkçı-faşist çetelerin hükümettentemizlenmesini ve azınlıkların haklarını güvence altınaalacak yasaların çıkarılmasını istiyor. Bu esaslarüzerinde ABD-AB ile anlaşmaya hazır olduğunu ifadeediyor. Nitekim 17 Nisan’da Ukrayna kriziyle ilgilidörtlü (Rusya, ABD, AB, Kiev’deki kukla yönetim) birtoplantının yapılacağı ilan edildi.

Suriye örneğinde olduğu gibi, Ukrayna’da da Rusyahem politik hem diplomatik hem meşruluk alanlarındaüstün durumdadır. Elbette Rus burjuvazisi ve onundevleti, bölgesel bir güç olarak çıkarlarını savunuyorve buna uygun hamleler geliştiriyor. Bununla birlikte,Ukrayna krizini tetikleyen de, bu krizi derinleştirenlerde esas olarak ABD-AB emperyalistleridir. Yani ABD vesuç ortakları, halen dünya halkları için “esas tehlike”kaynağıdırlar.

Batılı emperyalistlerle iyi geçinmeye çalışan Rusyaise, kendine güveni artan, ekonomik, siyasi, askeri vediplomatik alanda güçlenen, “uluslararası yasalarauygun” bir şekilde hem bölgesinde hem Ortadoğu’daetkinlik alanlarını güçlendirmeye çalışıyor. İşbirliği vehegemonya çatışmasını içeren bu sürecin, askeriçatışmaya evrilmesi ihtimal dahilindedir.

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 16

Dünya tarihinde gerçekleşmiş en kapsamlısoykırımlardan biri olan Ruanda soykırımının 20.yılındayız. 20 yıl önce sayılarının yaklaşık 800 bin ile 1milyon arasında olduğu tahmin edilen insan katledildi.20 yıl aradan sonra soykırımdan geriye kalansaemperyalistlerin egemenliğinde halkların nasılbirbirine kırdırıldığını, katliamlar ve mezhepçatışmalarının nasıl kullanıldığını gösteriyor.

20 yıl önce 7 Nisan 1994’te RuandaCumhurbaşkanı Juvenal Habyarimana’nın uçağınındüşürülmesi Ruanda soykırımının başlangıcı sayılır.Nasıl ki 1. emperyalist paylaşım savaşı, Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi’nin bir Sırp tarafındanöldürülmesi ile başlamadı ise Ruanda’da Hutu veTutsiler arasındaki soykırıma neden olan düşmanlık dayeni değildi. Emperyalistlerin bölgedeki sömürüpolitikalarının bir ürünü olarak iki halk sistematikolarak birbirinden yalıtılmıştır. Uçağın düşmesinibahane eden aşırı milliyetçi Hutular’ın yaslandığı da buyıllara dayanan egemen düşmanlık politikalarıdır. Aşırımilliyetçi Hutular 100 günde yaklaşık bir milyon Tutsive birlikte ılımlı Hutuları katlettiler. Soykırım olabileceken vahşi yöntemler sergilendi. Ekonomik olarak zayıfolunması nedeniyle katliamda en yaygın kullanılansilah pala, satır ve mızraktı. Soykırım başlamadan önceyüzbinlerce pala Çin’den ithal edildi, bir gece yarısıHutular’a dağıtıldı.

Yüzbinlerce insan kesici aletlerle doğranarakkatledildi. Soykırım sürerken Ruanda’da ortaya çıkangörüntü sokakların insan kemikleri ve organlarıyladolmasıydı. Bu boyutlarda bir katliam yaşanırkendünya 15 gün hiçbir şeyden habersizdi. Döneminiletişim teknolojisi haberleri duyurmaya müsaitolmasına karşın yine emperyalistlerin müdahalesiyletüm dünya üç maymun oldu.

Soykırımın bu boyutlara varmasında yaratılansansür de etkisini gösterdi.Soykırım başladıktan sonra 100gün boyunca katliamlar sürdü.Bu süreçte emperyalistler isegüya “barış” için görevliaskerlerini de bölgedençekiyordu. Emperyalistler bir kezdaha Birleşmiş Milletler BarışGücü oluşumunun kendiçıkarlarını meşrulaştırmak içinkurulmuş bir ordu olduğunu,ancak çıkarlarına hizmet edenyerde “akan kanı durdurmak”,“barış ve kardeşliği sağlamak”için harekete geçtiğinigösteriyordu.

ABD, baskı yaparak vebölgede öldürülen 10 BMaskerini sebep göstererek, BMBarış Gücü askerlerininçekilmesini sağladı. Bununüzerine katliam daha daşiddetlendi. 100 gün sonunda katliamlar durulsa dabitişi yılları buldu. Katliamlar farklı ölçeklerde sürerken

ancak resmi bitiş Demokratik ve Özgürlükçü RuandaGüçleri’nin (FDLR) 31 Mart 2005’teki soykırımı kınayanve iç savaşa son verdiğini belirten açıklamasıylasağlandı.

Yine Afrika, yine Fransa...

Ruanda soykırımı, Afrika kıtasıdenince adı katliamla anılanFransa’nın da sorumluluğundayaşandı. Fransa’nın bölgedekisömürü çarkları için Hutular’ıdesteklediği biliniyordu. FakatFransa bu destekle sınırlıkalmayarak kendi tanımıyla“Hutu-Tutsi savaşı”nda tarafolmuştu. Hutular’ın askerieğitimlerinin, atış talimlerininFransa ordusu tarafından yapıldığıyıllar içinde ortaya çıktı. Lojistik vesilah yardımı ise her dönem inkaredildi. Fakat soykırımın ardındanikili ilişkileri aynı tutan Fransaböylece ortaklığını tescilliyordu.

Fransa aradan 20 yıl geçtiktensonra göstermelik bir davaylagünahlarını temizliyor. Hutuordusuna mensup 54 yaşındakibelden aşağısı felç olan eski askeri

istihbarat şefi Pascal Simbikangwa, Paris Ağır CezaMahkemesi’nde “soykırım ve insanlığa karşı suç

işlediği” iddiasıyla yargılanmaya başlandı. FakatRuanda devletinin Simbikangwa’yı iade talebinireddetmek bile Fransa’nın tercihlerini özetliyor.

Dönemin Fransa Devlet Başkanı Mitterand“Afrika’da olağan şeyler” diye tanımladığı soykırım içinbugüne kadar hiçbir faili yargılamamış, Ruandasoykırımını soruşturan uluslararası mahkemelereteslim etmemişti. Şimdi tek bir failin yargılanmasıylaatılan adım göstermelik bir şov olmanın ötesinegeçmiyor.

Fransa devletinin ve diğer emperyalistlerinAfrika’daki sömürü politikalarının bir sonucu olansoykırım aradan geçen 20 yıl boyunca farklı boyutlardaolsa da sürdü. Ve bugün aynı politikalarla Orta AfrikaCumhuriyeti’nde katliamlar yaşanıyor. Katliamlarıbitirme vaadiyle bölgeye askerini yığan Fransa kendiişbirlikçisini yönetimi getirdikten sonra katliamlarakarışmıyor. Afrika kan gölü olmaya devam ederkenRuanda soykırımı bir kez daha asıl sorumluların kimolduğunu gösteriyor.

Ruanda’da olduğu gibi emperyalistler Irak’ta,Libya’da da getirdikleri yeni yönetimlerle bölgekaynaklarını sömürürken geriye mezhep kavgaları,aşiret çatışmaları kalıyor.

Emperyalistlerin egemenliği sürdükçe, işçi sınıfı veezilen halklar kendi kurtuluş mücadeleleriniyükseltmedikçe nice katliam ve soykırım tariheyazılacaktır. Ruanda’da, Orta Afrika’da, Ortadoğu’nunherhangi bir ülkesinde durum değişmiyor vedeğişmeyecek. Ruanda soykırımının üzerinden 20 yılgeçerken gösterdiği olgu budur.

Ruanda soykırımının20 yılda gösterdikleri...

Emperyalistlerin egemenliğisürdükçe, işçi sınıfı ve ezilenhalklar kendi kurtuluşmücadeleleriniyükseltmedikçe nice katliamve soykırım tariheyazılacaktır. Ruanda’da, OrtaAfrika’da, Ortadoğu’nunherhangi bir ülkesinde durumdeğişmiyor ve değişmeyecek.Ruanda soykırımınınüzerinden 20 yıl geçerkengösterdiği olgu budu

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 16

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/16 * 18 Nisan 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Grup Yorum’dan Bakırköykonseri

Grup Yorum, “Bağımsız Türkiye” konserlerinindördüncüsünü 13 Nisan’da Bakırköy Halk PazarıMeydanı’nda gerçekleştirdi.

Devrim şehitleri için yapılan saygı duruşununardından ÇHD Genel Başkanı Avukat SelçukKozağaçlı yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Biziparlamento seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçimlerigibi kısır döngü ile yöneteceklerini sanıyorlarsaonlara bir kez daha bizi bu şekildeyönetemeyeceklerini gösteririz. Başbakan AnkaraOrman Çiftliği’ne yaptığı Başbakanlık binasınıyıkmadan biz evlerimizi yıktırmayız. Oğlunu hâkimkarşısına çıkarmadan biz oğullarımızı, kızlarımızıhâkim karşısına göndermeyeceğiz. Hapiscezalarından korkmuyoruz ve biziyıldıramayacaklar.”

Grup Yorum adına konuşan İnan Altun ise şöylededi: “Ey AKP, senin baskıların sürdüğü sürece bizikarşısında bulacaksın. Yeni haziranlarda karşındaolmaya, dikilmeye devam edeceğiz. Bunun enönemli kanıtı Berkin’ler, Ali İsmail’ler, Hasan Ferit’lerolarak karşına çıkacak olmamız. Ancak onlara da birborcumuz var. Onların katillerinden hesap sorulanakadar bu borç bitmeyecek. Bu halk onlarınkatillerine dünyayı dar edecek. Onlar bir avuç amabizler denizde kum, gökyüzünde kuş, suda balıkkadar çoğuz ve milyonlarız.”

Konserde Grup Yorum’a Niyazi Koyuncu, BarışAtay, Ogün Sanlısoy, Erdal Bayrakoğlu, Hilmi Yarayıcı,Erkan Oğur, Hakkı Demircioğlu, Selçuk Balcı, AdileYadırgı, Ayla Yılmaz, Hüseyin Turan, Tolga Sağ’ın dabulunduğu bir çok konuk sanatçı eşlik etti.

Grup Yorum tarafından Berkin Elvan için yazılanşarkı da söylendi ve Berkin Elvan için balonlaruçuruldu.

“Geziden Greif’e Greif’ten 1 Mayıs’a Yeni Bir DünyaYeni Bir Kültür İçin İşçilerin Birliği” etkinliği iki ayı aşkınsüren yoğun bir ön çalışmayla örüldü. Kurulan hazırlıkkomiteleri, ev toplantıları, kahve toplantıları, yoğun birpratik faaliyetle çalışması yürütülen etkinlik 13Nisan’da gerçekleştirildi.

Etkinlik salonu 1 Mayıs, Haziran Direnişi, Greifdirenişi gündemli görsellerle donatıldı. Yine etkinliksalonun fuayesine, Eksen Yayıncılık, Manisa İşçi KültürSanat Derneği, Metal İşçileri Birliği standları açıldı.Standlarda kitap satışı yapılırken, derneğe üye başvuruforumları da dolduruldu.

Etkinlik Nazım Hikmet’in “Türkiye işçi sınıfınaselam!” şiiri ile açılırken, ilk olarak sınıf mücadelesindeşehit düşenler anısına saygı duruşu yapıldı.

Saygı duruşunu, direnen Greif işçilerinin, Fenişişçilerinin selamlanması izledi. Ardından, etkinlik içinhazırlanan sinevizyonun gösterimi gerçekleştirildi.Türkiye işçi sınıfı tarihindeki direnişlerle başlayansinevizyon, bugün direnen Greif işçilerinin görüntülerive konuşmalarıyla sürdü. Haziran Direnişi’ningörüntüleriyle devam eden sinevizyon, direniştekatledilenlerin yansıtılmasıyla alkışlarla kesildi.Görüntüleri ve müziğiyle salona coşku katansinevizyon gösterimi boyunca alkışlar susmadı.

Sinevizyonun ardından Manisa İşçi Kültür SanatDerneği adına bir konuşma gerçekleştirildi.Konuşmada “Manisa İşçi Kültür Sanat DerneğiManisalı işçilerin mücadele mevzisidir. Manisa İşçiKültür Sanat Derneği çatısı altında birleşelim,patronlara karşı, sermayeye karşı mücadele edelim”çağrısı yapıldı.

Daha sonra Greif işçileri ile telekonferans yoluylailetişim kuruldu. Fabrika önünde direnişlerini sürdürenişçiler adına konuşan Ferhat Alsaç, direnişin her türlübaskıya, polis şiddetine karşı devam ettiğini anlatarak,direnişin gücünü ve Greif işçilerinin iradesinikıramayacaklarını vurguladı.

Alsaç’ın konuşması salonda “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!” sloganı ile karşılandı.

Greif işçisi, örgütlenme mücadelelerini vetaleplerini anlatarak, hem sermayeye karşı hem desendikal bürokrasiye karşı nasıl direndiklerini aktardı.

Yine direniş alanında bulunduklarını vurgulayanGreif işçisi, haklı mücadelelerini diğer fabrikalara dataşıyacaklarını ve mücadelelerinin arkasındaduracaklarını belirterek sözlerine son verdi.

Greif işçilerinin mücadele direncini, sahneye çıkanFeniş direnişçileri sürdürdü. Sahneye hep birliktegelen Feniş direnişçileri “Feniş işçisi yalnız değildir”sloganlarıyla karşılandı.

Feniş işçileri adına söz alan direnişçi, Fenişdirenişinin hangi talepler ve nasıl mücadeleyeatıldıklarını anlatarak, örgütlü oldukları Çelik-İşSendikası’nın mücadele süresince yanlarındaolmadığını belirtti.

Sendikalarına da sahip çıkarak yola çıkan direnişinbugün geldiği noktayı ve patronlardan sermayedüzeninden ve sendika ağalarından işçilere yapılanhaksızlık ve zulmün hesabını elbet bir günsoracaklarını ve bu mücadelenin peşinibırakmayacaklarını haykırdı. Feniş işçisinin konuşması,“İşgal, grev, direniş!” sloganları ile son buldu.

Program Ahura Ritm Topluluğu’nun etkinlik içinhazırlamış olduğu ezgilerle ve ritmlerle devam etti.

Ayrıca etkinliğin ilk bölümünde Manisa DevrimciLiseliler Bİrliği’nin etkinliği ve Manisa İşçi Kültür SanatDerneği’nin açılışını selamlayan, geleceğin gençliğinellerinde olduğunu vurgulayan mesajı okundu.

Verilen aranın ardından “Bir ülkenin türküleriniyapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür”sözleriyle Manisa İşçi Kültür Sanat Derneği MüzikTopluluğu sahneye çıkarak marşlar seslendirdi.

Marşların ardından İzmir İşçi Kültür Sanat EviDerneği’nin etkinliği ve Manisa’da açılan İşçi KültürSanat Derneği’nin açılışını selamlayan mesajı okundu.

Mesajın sonrasında Haziran Direnişi ile sokaklarızapteden ve ardından devletin saldırısıyla berabertutsak düşen direnişçiler Burcu Koçlu, Serdar Gür veErhan İnal sahneye çıkarak bir konuşma yaptılar.

Konuşmaların ardından sahnede yerini alan Praksisşarkıları ve ezgilerini seslendirdi.

Etkinlik Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)adına gerçekleştirilen konuşmayla devam etti.

BDSP temsilcisi, mücadeleyi yükseltme çağrısıyapılarak Gezi’den Greif’e emekçileri, işçilerisokaklarda, meydanlarda, işçi sınıfının birlik, mücadeleve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta alanlarda olmayaçağırdı.

Etkinlik coşkulu sloganlar ve alkışlarla sona erdi.Etkinliğe damgasını vuran ruh, “Geziden Greif’e,

Greif’ten 1 Mayıs’a...Bu daha başlangıç, mücadeleyedevam” oldu!

Kızıl Bayrak / Manisa

Manisa İKSD’dencoşkulu etkinlik

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 16