17

Küçük Özgür Adamlar

  • Upload
    tudem

  • View
    224

  • Download
    1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Küçük Özgür Adamlar
Page 2: Küçük Özgür Adamlar

Bazý þeyler diðerlerinden önce baþlar.Yaðan, bir yaz yaðmuruydu; ama yaðmurun ken-

disi bunun farkýnda deðil gibiydi. Bir kýþ fýrtýnasý gibi bardaktan boþanýrcasýna yaðýyordu.

Bayan Sezgiye Kene, çarpýk çurpuk çalýlarýn ye-tersiz korumasýna sýðýnmýþ, evreni keþfediyordu. Yað-mur umurunda deðildi. Cadýlar kolay kururdu.

Evreni keþfetme iþini; bir iple baðlanmýþ iki dal parçasý, ortasý delik bir taþ, bir yumurta, kendi çorap-larýndan teki –ki onda da bir delik vardý– bir topluið-ne, bir parça kâðýt ve minicik kalmýþ bir kurþunka-lemle yapýyordu. Sihirbazlarýn aksine, cadýlar pek az malzeme ile idare etmeyi öðrenirdi.

Bölüm 1

BAÞARILI BÝR GÜM

Page 3: Küçük Özgür Adamlar

2

Malzemeler birbirlerine baðlanmýþ, bükülmüþ ve bir… aygýt yapýlmýþtý. Bayan Kene dürtüklediði zaman tuhaf tuhaf hareket ediyordu. Çubuklardan biri yu-murtanýn tam ortasýndan geçiyor gibiydi ve tek bir iz býrakmadan diðer yandan çýkýyordu.

“Evet,” dedi Bayan Kene alçak sesle, yaðmur, þap-kasýnýn kenarýndan akarken. “Ýþte burada. Dünyanýn duvarlarýnda kesin bir dalgalanma. Çok endiþe veri-ci. Muhtemelen bir baþka dünya burasý ile baðlantý halinde. Bu hiç iyi deðil. Oraya gitmeliyim. Ama sol dirseðime göre orada bir cadý var zaten…”

“O zaman o cadý halleder,” dedi küçük ve þimdilik gizemli bir ses, ayaklarýnýn dibinden bir yerden.

“Hayýr, doðru olamaz. O tarafta Tebeþir Bölgesi var,” dedi Bayan Kene. “Tebeþir zeminde iyi bir cadý yetiþmez. Tebeþir dediðin, kilden birazcýk serttir. Bir cadý yetiþtirmek için iyi, saðlam kayalara ihtiyacýn vardýr, inan bana!” Bayan Kene baþýný iki yana salla-yarak yaðmur damlalarýný çevreye saçtý. “Ama genel-de dirseklerim çok güvenilirdir.”*

“Neden söz ediyorsun? Gidip görelim,” dedi ses. “Burada doðru düzgün iþ çýkaramýyoruz, deðil mi?”

* Ýnsanlar “yüreðinin sesini dinle” gibi þeyler söyler, ama cadýlar baþka þeyleri de dinlerler. Böbreklerinizin size neler söyleyebildiðini bilseniz hayret edersiniz.

Page 4: Küçük Özgür Adamlar

3

Bu doðruydu. Ovalar cadýlara iyi gelmezdi. Bayan Kene biraz otacýlýk yaparak, biraz kýsmetsizlik falý ba-karak** birkaç kuruþ kazanýyordu ve çoðu gece ahýr-larda uyuyordu. Ýki kez de gölete atýlmýþtý.

“Öylesine içeri dalamam,” dedi. “Bir baþka ca-dýnýn bölgesine olmaz. Bu asla, ama asla iþe yaramaz. Ama…” duraksadý, “Cadýlar hiç yoktan ortaya çýký-vermezler. Bir bakalým…”

Cebinden çatlak bir fincan tabaðý çýkardý ve þap-kasýný eðerek siperliðine dolan yaðmur suyunu ta-baða boþalttý. Sonra diðer cebinden bir mürekkep þiþesi çýkardý ve suyu karartmaya yetecek kadar mü-rekkep döktü.

Yaðmur damlamasýn diye tabaðý avuçlarýnýn arasý-na aldý ve gözlerinin sesini dinledi.

Tiffany Sýzý ýrmaðýn kýyýsýnda yüzüstü uzanmýþ, alabalýk gýdýklýyordu. Onlarýn kahkahalarýný dinle-mek hoþuna gidiyordu. Hava kabarcýklarý ile geliyor-du kahkahalarýn sesi.

Biraz ötede, ýrmak kýyýsýnýn bir tür çakýllý kum-sala dönüþtüðü yerde, erkek kardeþi Wentworth bir

** Sýradan falcýlar size olmasýný istediðiniz þeyleri anlatýrlar; cadýlar ise siz isteseniz de istemeseniz de neler olacaðýný söylerler. Tuhaftýr, cadýlarýn fallarý daha doðru çýkar; ama sýradan fal kadar tutulmaz.

Page 5: Küçük Özgür Adamlar

4

çubukla oynuyordu ve yapýþ yapýþ haliyle kesinlikle sopalýktý.

Her þey Wenthworth’ü yapýþ yapýþ hale getirebi-lirdi. Yýkanýp, kurutulup temiz bir odanýn ortasýna býrakýldýktan beþ dakika sonra, Wentworth’ü yapýþ yapýþ bulurdunuz. Herhangi bir þeyden gelmezdi yapýþ yapýþlýðý. Öylesine yapýþ yapýþ olurdu iþte. Ama, kurbaða yemesine engel olabildiðiniz sürece bakýl-masý kolay bir çocuktu.

Tiffany’nin beyninde, Tiffany isminden pek de memnun olmayan küçük bir kýsým vardý. Dokuz yaþýndaydý ve Tiffany isminin birlikte yaþanmasý zor bir isim olacaðýný hissediyordu. Üstelik, daha geçen hafta, büyüdüðünde cadý olmak istediðine karar ver-miþti ve Tiffany isminin bir cadýya yakýþmayacaðýndan emindi. Ýnsanlar gülerdi.

Tiffany’nin beynindeki bir baþka kýsým, “fýsýrtý” sözcüðünü düþünüyordu. Bu, çoðu insanýn kullan-dýðý türden bir sözcük deðildi. Parmaklarý alabalýðýn çenesinin altýný gýdýklarken sözcüðü kafasýnda evirip çevirdi.

Fýsýrtý… Ninesinin sözlüðüne göre “alçak, yu-muþak, mýrýldanýr ya da fýsýldar gibi bir ses” demekti. Sözcüðün tadý Tiffany’nin hoþuna gitmiþti. Aklýna, bir kapýnýn ardýnda önemli sýrlar fýsýldayan uzun pe-

Page 6: Küçük Özgür Adamlar

5

lerinli insanlarý getiriyordu: Fýsýrfýsýrfýsýrfýsýrfýsýr….Sözlüðü baþtan sona okumuþtu. Okumamak ge-

rektiðini kimse söylememiþti.Bunun üzerinde düþünürken, mutlu alabalýðýn

yüzüp gitmiþ olduðunu fark etti. O sýrada suda, yü-zünden birkaç santim ötede baþka bir þey fark etti.

Yuvarlak bir sepetti bu, yarým hindistancevizi kabuðundan büyük deðildi, delikleri týkayýp suyun üzerinde yüzmesini saðlayan bir þeyle kaplýydý. Yal-nýzca on beþ santim boyunda, küçük bir adam, sepe-tin içinde ayakta duruyordu. Adamýn gür, düzensiz, kýzýl saçlarýnýn arasýna tüyler, boncuklar ve kumaþ parçalarý takýlmýþtý. Kýzýl sakalý da saçlarý kadar fena durumdaydý. Bedeninin kalanýnda, mavi dövmeler-le kaplanmamýþ yerler, minik bir etekle örtülmüþtü. Adam yumruðunu ona sallayarak baðýrýyordu:

“Amanýn! Çýþþarý ordan, seni kaçýk mini kýz seni! Yeþil kelleye tikkat!

Ve sonra teknesinin yanýndan sarkan ip parçasýný çekiþtirdi. Bir an sonra bir baþka kýzýl kafalý adam ne-fes nefese suyun yüzüne çýktý.

“Balýýa zaman yoh!” dedi ilk adam, ikinciyi tekne-ye çekerek. “Yeþil kelle geliyo!”

“Amanýn!” dedi sudan çýkan, üzerinden sular aka-rak. “Biz giderski!”

Page 7: Küçük Özgür Adamlar

6

Sonra minicik bir küreði kaptý ve çabuk çabuk kü-rek çekerek sepeti hýzla uzaklaþtýrdý.

“Afedersiniz!” diye baðýrdý Tiffany. “Siz peri mi-siniz?”

Ama yanýt alamadý. Küçük, yuvarlak tekne saz-larýn arasýnda kaybolmuþtu bile.

Muhtemelen deðiller, diye karar verdi Tiffany.Sonra, karanlýk bir sevinç içinde, bir fýsýrtý iþit-

ti. Rüzgâr yoktu, ama ýrmak kýyýsýndaki karaaðaç çalýlýklarý sallanmaya, hýþýrdamaya baþladý. Sazlar da öyle. Eðilmediler, yalnýzca bulanýklaþtýlar. Her þey bulanýklaþmýþtý, sanki biri dünyayý eline almýþ, sallý-yordu. Hava fýþýrdýyordu. Ýnsanlar kapalý kapýlar ar-kasýnda fýsýldýyordu…

Kýyýnýn hemen dibindeki su köpürmeye baþladý. Burasý çok derin deðildi; içine girse Tiffany’nin ancak dizlerine gelirdi. Ama aniden daha koyu, daha yeþil ve bir þekilde daha derin oldu…

Tam birkaç adým gerilemiþti ki sudan; uzun, sýs-ka kollar çýktý ve biraz önce durduðu yeri çýlgýnca pençeledi. Tiffany bir anlýðýna uzun, keskin diþleri, kocaman yuvarlak gözleri olan ince bir surat ve su bitkileri kadar yeþil, sýrýlsýklam saçlar gördü; sonra yaratýk yine derinlere gömüldü.

Su, yaratýðýn üzerine kapanmadan Tiffany kýyýda,

Page 8: Küçük Özgür Adamlar

Wenthworth’ün kurbaða pastasý yapmakta olduðu yere doðru koþmaya baþlamýþtý bile. Tam, köpüklü sular kýyýdaki kývrýmý dolanmýþtý ki çocuðu kaptý. Su bir kez daha kaynadý, yeþil saçlý yaratýk fýrladý ve uzun kollar çamuru pençeledi. Sonra çýðlýk attý ve suya düþtü.

“Çiþim var!” diye haykýrdý Wentworth.Tiffany onu duymazdan geldi. Düþünceli bir ifade

ile ýrmaðý izliyordu.Hiç korkmuyorum, diye düþündü. Ne tuhaf.

Korkmam gerekir, ama ben yalnýzca kýzgýným. Yani, korkuyu kor–kýzýl bir top gibi hissedebiliyorum ama öfke, onun serbest kalmasýna izin vermiyor…

“Wenny tuaalete gitçek iþte, gitçem gitçem git-çem!” diye çýðlýk attý Wentworth.

“Git o zaman,” dedi Tiffany dalgýn dalgýn. Dalga-lar hâlâ kýyýya vuruyordu.

Bunu kimseye anlatamazdý. Herkes, keyifleri ye-rindeyse, “Çocukta amma da hayal gücü var!” derdi. Deðilse de, “Masal anlatma!”

Tiffany hâlâ öfkeliydi. Bir canavar ne cüretle ýr-makta ortaya çýkardý? Özellikle de böylesine… böyle-sine… saçma bir canavar! Kim olduðunu sanýyordu o canavar kadýn?

Page 9: Küçük Özgür Adamlar

8

Ýþte bu Tiffany, eve dönüyor. Ayaðýnda kocaman, aðýr botlar... Babasý tarafýndan sýk sýk onarýlmýþlar ve Tiffany’ den önce ablalarý tarafýndan kullanýlmýþ. Ayaðýndan sýyrýlývermesin diye kat kat çorap giymesi gerekiyor. Gerçekten büyükler. Tiffany bazen kendi-ni, botlarý gezdirmenin bir yolundan ibaretmiþ gibi hissediyor.

Sonra bir de elbisesi var. Ondan önce ablalarýna aitti ve annesi o elbiseyi o kadar çok kýsalttý, uzattý, çýkarttý ve giydirdi ki artýk atýlmasý gerekirdi. Ama Tiffany elbisesini seviyor. Eteði ta ayak bileklerine kadar geliyor ve ilk rengi her ne idiyse, þimdi beyaza çalan mavi renkte; ki tesadüf eseri bu, tam da yolun kenarýnda uçuþan kelebeklerin rengi.

Tiffany’nin yüzü açýk pembe, kahverengi gözleri ve kahverengi saçlarý var. Özel bir yüz deðil. Onu iz-leyen biri olsa –örneðin bir tabaða doldurduðu siyah sudan izleyen biri– baþýný vücudunun geri kalanýna göre biraz iri bulabilir, ama belki büyüdükçe doldu-rur o kafayý.

Þimdi yükselelim, daha yükselelim, ta ki yol bir kurdeleye, Tiffany ve kardeþi iki minik noktaya dö-nüþene kadar. Ýþte Tiffany’nin yaþadýðý yer burasý…

Buraya Tebeþir diyorlar. Sýcak yaz ortasý güneþi altýnda, alçalýp yükselen yeþil otlaklar uzanýyor. Bura-

Page 10: Küçük Özgür Adamlar

9

dan bakýnca, kýsa çimenlerin üzerinde aðýr aðýr hare-ket eden koyun sürüleri, yeþil bir gökyüzündeki bu-lutlar gibi süzülüyor. Orada burada çoban köpekleri, akanyýldýzlar gibi çimenlerin üzerinde koþturuyor.

Ve sonra, gözler daha da yükselince, arazi uzun, yeþil bir tümseðe dönüþüyor, týpký dünyanýn üzerine uzanmýþ kocaman bir balina gibi…

… ve çevresinde, tabaktaki mürekkep karasý ren-ginde yaðmur suyu var.

Bayan Kene baþýný kaldýrdý.“Teknedeki o minik yaratýk Nac Mac Feegle

halkýndandý!” dedi. “Peri ýrklarý arasýnda en çok kor-kulaný! Küçük Özgür Adamcýklar’dan troller bile ka-çar! Ve içlerinden biri kýzý uyardý!”

“Cadý o kýz, o zaman, öyle mi?” dedi ses.“O yaþta mý? Ýmkânsýz!” dedi Bayan Kene. “Ona

öðretecek kimse yok! Tebeþir’de cadý bulunmaz! Faz-la yumuþak. Ama… kýz korkmadý…”

Yaðmur durmuþtu. Bayan Kene baþýný kaldýrdý ve sýkýlýp suyu çýkarýlmýþ alçak bulutlara baktý. Sekiz ki-lometre kadar uzaktaydýlar.

“Çocuða göz kulak olmak gerek,” dedi. “Ama te-beþir dediðin, üzerinde cadý yetiþmeyecek kadar yu-muþaktýr…”

Page 11: Küçük Özgür Adamlar

10

Tebeþir’de daha yüksek olan tek þey daðlardý. Mor–gri, keskin yamaçlý daðlarýn, yazýn bile zirvele-rinden karlar sarkar. “Gökyüzünün gelinleri,” demiþ-ti Sýzý Nine onlara bir kez. Konuþmasý, özellikle de koyunlarla ilgili olmayan bir þey söylemesi o kadar sýra dýþýydý ki Tiffany’nin aklýnda kalmýþtý. Dahasý, ke-sinlikle doðru bir þeydi söylediði. Kýþýn, hepsi beyaz-lara bürünmüþken ve kar serpintileri gelin baþý gibi dalgalanýrken daðlar týpký gelinler gibi görünüyordu.

Nine, eski sözcükler kullanýrdý ve eski tuhaf de-yimler bulurdu. Otlaða, Tebeþir yerine “yayla” derdi. Yaylalarda yeller soðuk eser, diye düþünmüþtü Tif-fany ve sözcük aklýna yerleþivermiþti.

Çiftliðe vardý.Ýnsanlar Tiffany’yi yalnýz býrakýrdý. Zalimlik ya da

kötülük olsun diye yapmazlardý bunu, yalnýzca çiftlik büyüktü ve herkesin yapacak iþi vardý. Tiffany kendi-ne düþen iþleri çok iyi yapardý ve böylece bir anlamda görünmez olurdu. Tiffany’nin iþi sütçülüktü. Ýyi bir sütçüydü de. Tereyaðýný annesinden daha iyi yapýyor-du ve insanlar peynirinin ne kadar güzel olduðunu söylerlerdi çoðunlukla. Bu bir yetenekti. Bazen, köye gezgin öðretmenler geldiði zaman gidip onlardan bi-raz eðitim alýrdý. Ama daha çok karanlýk ve serin süt-hanede çalýþýrdý. Bundan zevk alýyordu. Çiftlikte bir iþe yaradýðý anlamýna geliyordu bu.

Page 12: Küçük Özgür Adamlar

11

Babasý, çiftliði Baron’dan kiralamýþtý. Ýsmi de Yuva Çiftliði’ydi. Çiftliðin sahibi Baron’du; ama yüzyýllardýr Sýzý ailesi iþliyordu onu. Bu yüzden babasý zaman za-man, akþam bir bira içtikten sonra sessizce “Topraða sorsalar Sýzý ailesine ait olduðunu söyler,” derdi. Tif-fany’nin annesi ona bu þekilde konuþmamasýný söy-lerdi, Nine’nin iki sene önceki ölümünden beri Ba-ron, Bay Sýzý’ya karþý çok saygýlý davranýyordu, onun bu tepelerdeki en iyi çoban olduðunu söylüyordu ve köylüler bugünlerde Baron’un o kadar da kötü olma-dýðýný savunuyordu. “Saygýlý olmak iþe yarýyor, zaval-lý adamýn kendi dertleri var,” derdi Tiffany’nin annesi.

Ama bazen babasý, bu bölgeye dair belgelerde yüz-yýllardýr Sýzý adýnýn (ya da Sancý, Aðrý, Yangý; yazýlýþý deðiþiyordu ama anlamý ayný kalýyordu) geçtiðini söyleyerek ýsrar ediyordu. “Bu tepeler bizim ilikleri-mize iþlemiþ, biz öteden beri çobanýz,” diyordu.

Tiffany bununla gurur duyuyordu; ama tuhaf bir gurur... Çünkü atalarýnýn birazcýk gezdiði ya da za-man zaman deðiþik þeyler denediði gerçeði ile gurur duymak hoþ olabilirdi. Ama bir þeyle gurur duymalýy-dýnýz: Sessiz ve aðýr bir adam olan babasý, Tiffany ken-dini bildi bileli ayný espriyi yapardý; yüzlerce senedir, bir Sýzý neslinden bir sonrakine aktarýlmýþ olan espri-yi.

Page 13: Küçük Özgür Adamlar

Derdi ki, “Bir iþ günü daha bitti ve her yaným Sýzý” ya da “Yatýyorum Sýzý, kalkýyorum Sýzý” ya da “Te-peden týrnaða Sýzý olmuþum.” Üçüncü söyleniþinden sonra artýk gülünç gelmiyordu, ama her hafta en az bir tanesini söylemese Tiffany eksikliðini hisseder-di. Gülünç olmalarý gerekmiyordu zaten, onlar baba þakalarýydý. Hem, nasýl yazýlýrsa yazýlsýn, Tiffany’nin atalarýnýn içi, burada kalmak için sýzlýyordu, gitmek için deðil.

Mutfakta kimse yoktu. Annesi muhtemelen er-keklere öðle yemeði götürmek için koyun kýrkma aðýlýna gitmiþti. Erkekler bu hafta koyun kýrkýyorlar-dý. Ablalarý Hannah ve Fastidia da oradaydý, koyun yünlerini topluyor, genç erkekleri süzüyorlardý. Ko-yunlar kýrkýlýrken çalýþmaya can atarlardý.

Koca, kara sobanýn yanýnda, bir kütüphaneye sahip olma fikrinden hoþlanan annesinin hâlâ, Sýzý Nine’nin kütüphanesi dediði raf vardý. Onun dýþýnda herkes “Nine’nin Rafý” derdi.

Küçük bir raftý. Kitaplar; zencefil kristalleriyle dolu bir kavanoz ile Tiffany’nin altý yaþýndayken pa-nayýrda kazandýðý çoban kýz biblosu arasýna sýkýþtýrýl-mýþtý.

Büyük çiftlik defterini saymazsanýz yalnýzca beþ kitap vardý. Tiffany’ye göre büyük çiftlik defteri ki-

Page 14: Küçük Özgür Adamlar

13

tap sayýlmýyordu, çünkü onu kendiniz yazmak zorun-daydýnýz. Bir sözlük vardý. Her sene deðiþen Almanak vardý. Onun yanýnda da Koyun Hastalýklarý kitabý... Þiþman bir kitaptý, ninesinin koyduðu ayraçlarla do-luydu.

Sýzý Nine, koyunlar konusunda uzmandý; onlar için, “Göz, diþ ve kemik torbasýndan baþka bir þey deðil bunlar, ölmek için devamlý yeni yollar arýyor-lar” derdi. Diðer çobanlar hasta hayvanlarýna bir bak-masý için onu çaðýrmak üzere kilometrelerce yol yü-rürdü. Onlara göre Nine’de sihirli bir dokunuþ vardý, ama Nine hem koyunlar hem de insanlar için en iyi ilacýn bir kaþýk terebentin, iyi bir küfür ve bir tekme olduðunu söylerdi. Kitabýn her yerine, Nine’ nin ken-di uydurduðu koyun ilaçlarýnýn tariflerinin yazýlý ol-duðu kâðýt parçalarý sokuþturulmuþtu. Çoðu tarif te-rebentin içeriyordu, ama bazýlarýnda küfür de vardý.

Koyun kitabýnýn yanýnda Tebeþir Çiçekleri adlý ince, küçük bir kitap vardý. Otlaklardaki çimenler mi-nik, karmaþýk çiçeklerle doluydu, örneðin çuha çiçeði ve çan çiçeði, hatta otlayan koyunlardan bir þekilde kurtulmuþ daha küçük çiçekler. Tebeþir’de, koyun-lardan ve kýþ tipilerinden kurtulmak için çiçeklerin güçlü ve kurnaz olmalarý gerekirdi.

Biri uzun zaman önce çiçek resimlerini boyamýþtý. Kitabýn iç kapaðýna düzgün bir elyazýsý ile “Sarah

Page 15: Küçük Özgür Adamlar

14

Grizzel” yazýlmýþtý. Evlenmeden önce Nine’nin adý buydu. Ama Sýzý isminin Grizzel isminden daha iyi olduðunu düþünüyordu belli ki.

Son olarak da Uslu Çocuðun Peri Masallarý Kitabý adlý eski püskü bir kitap vardý.

Tiffany bir sandalyenin üzerine çýktý ve kitabý in-dirdi. Aradýðý sayfayý bulana kadar karýþtýrdý ve uzun uzun baktý. Sonra kitabý kaldýrdý, sandalyeyi yerine koydu ve çanak çömlek dolabýný açtý.

Bir çorba tabaðý buldu, çekmeceye gitti, annesinin dikiþ dikerken kullandýðý mezurayý buldu ve tabaðý ölçtü.

“Hmm,” dedi, “yirmi santim. Neden öyle deme-diler?”

Kýzartma tavalarýnýn en büyüðünü, asýlý olduðu çengelden aldý. Bu tavayla ayný anda bir düzine kiþiye kahvaltý hazýrlanabilirdi. Çekmece dolabýnýn üzerin-deki kavanozdan biraz þeker aldý ve onlarý eski bir kesekâðýdýna koydu. Sonra, Wentworth’ü somurtkan bir hayret içinde býrakarak onun yapýþ yapýþ elini tu-tup ýrmaða yollandý.

Orada her þey yolunda görünüyordu, ama bunun onu aldatmasýna izin vermeyecekti. Bütün alabalýklar kaçmýþtý ve kuþlar ötmüyordu.

Irmak kýyýsýnda, uygun büyüklükte bir çalýnýn yanýnda yer buldu. Sonra bir tahta parçasýný olanca

Page 16: Küçük Özgür Adamlar

15

gücüyle yere, suyun kenarýna çaktý ve þeker torbasýný tahta parçasýna baðladý.

“Wentworth, þeker!” diye baðýrdý.

Kýzartma tavasýný kavradý ve çalýnýn arkasýna sak-landý.

Wentworth, þekerlerin yanýna koþtu ve torbayý al-maya çalýþtý ama yerinden kýpýrdatamadý.

“Benim çiþim var!” diye baðýrdý, çünkü genelde iþe yarayan bir tehditti. Tombul parmaklarý, düðüm-leri týrmaladý.

Tiffany suyu dikkatle izliyordu. Koyulaþmýþ mýy-dý? Yeþermiþ miydi? Þuradaki yalnýzca bir su bitkisi miydi? O kabarcýklar yalnýzca kahkaha atan bir ala-balýktan mý çýkýyordu?

Hayýr.

Kýzartma tavasýný tokaç gibi sallayarak saklandýðý yerden fýrladý. Çýðlýklar atarak sudan fýrlayan cana-var, güm diye karþýdan gelen kýzartma tavasýna çarptý.

Ýyi bir gümdü, iyi becerilmiþ bir gümün iþareti olan þu “oyoyoyoyoyoyoyoyoyoynnnnnngggggg” sesini çýkartmýþtý.

Yaratýk bir an orada asýlý kaldý, suya birkaç diþ ve yeþil bitki parçasý düþtü, sonra yavaþça kaydý ve ko-caman hava kabarcýklarý çýkararak battý.

Page 17: Küçük Özgür Adamlar

16

Su berraklaþtý ve bir kez daha sýð, buz gibi soðuk, dibi çakýl taþlarý ile döþeli ayný tanýdýk ýrmak oldu.

“Ben þeker istiyom iþte!” diye baðýrdý Wentworth. Þekerin olduðu yerde baþka hiçbir þeyin önemi yoktu onun için.

Tiffany ipi çözdü ve þekerleri kardeþine verdi. Wenthworth þekerleri, her zamanki gibi çabucak yedi. Tiffany kardeþi kusana kadar bekledi, sonra düþünceler içinde eve döndü.

Sazlarýn arasýnda, çok aþaðýlarda, küçük bir ses fýsýldadý.

“Amanýn, Mini Bobby, bunu gördün mü?”“He ye. En iyisi biz giderski ve Koca Adam’a, ko-

cakarýyý bulduumuzu söylerski.”