8
www.iktisatvetoplum.com • Şubat 2016 • Sayı: 64 20 K urumların hayatımızdaki et- kileri ve bunların sonuçları son dönemlerde sıkça tartı- şılan konuların başında gelmektedir. Özellikle gelişme ve büyüme iktisat- çıları, çeşitli ülkelerde kişi başına dü- şen gelir farklılığını açıklamada, ku- rumsal yapının gücünü kabul etmekte ve kurdukları modellerde kullanmak- tadırlar. Ancak hangi kurumların ül- kelerin kalkınmasında öne çıktığını ve kurumlar arası etkileşimin nasıl gerçekleştiğini ortaya koymak ol- dukça zordur. Yaptığımız çalışmada kurumları en basit haliyle; bireyle- rin, firmaların ve diğer karar alma birimlerinin tercihlerini tanımlayan kurallar ve davranış kalıpları olarak tanımlayacağız. Konuyla ilgili litera- tür incelendiğinde kimi kaynaklarda, kurum ve organizasyonların eşan- lamlı gibi kullanıldığı görülmektedir. Halbuki kurumlar iktisadi aktörlerin hareket alanlarını tanımlarken, orga- nizasyonlar fırsatları değerlendirmek için bilinçli olarak birey veya birey- ler tarafından oluşturulmuşlardır. Kurumlar ilk bakışta sosyoloji, poli- tika ve hukuk disiplerini çağrıştırsa da uzun zamandan beri iktisatçıların araştırma konuları arasında yer al- maktadır. Temelinde İktisat, hukuk ve kalkınma kavramlarını inceleyen araştırmacıların (bugün artık pek üzerinde durulmasa da) çıkış noktası Max Weber’dir. Weber, endüstriyel kapitalizmin neden Batı toplumla- rında çıktığını açıklamaya çalışırken, siyasete, ekonomiye, toplumların sos- yal yapısına, din ve onların hukuki düzenlerine bakmaya çalışmıştır. Bu noktada hukuk düzeninin önemli bir payı olduğuna inanmasına rağmen onun tek etmen olmadığının da bilin- cindedir (Weber, 1978). Weber, Avru- pa hukukun uygarlığın geliştiği diğer toplumlarla kıyaslandığında daha ras- yonel olduğunu düşünmektedir. Bu- Piyasalarda pozitif işlem maliyetlerinin varlığı, toplumların iktisadi etkinlikleri ile ilgili olarak hukuk kurallarını düzenleyiş biçimini fark yaratan bir unsur olarak karşımıza çıkaracaktır. Kurumlar, Kurallar ve Büyüme İlişkisi Üzerine Özge Kama Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü [email protected]

Kurumlar, Kurallar ve Büyüme İlişkisi Üzerine K · Enformel kurallar formel kurallardan yaptırım gü-cündeki farklılıklar sayesinde de birbirinden ay-rılmaktadır. Formel

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • www.iktisatvetoplum.com • Şubat 2016 • Sayı: 6420

    Kurumların hayatımızdaki et-kileri ve bunların sonuçları son dönemlerde sıkça tartı-şılan konuların başında gelmektedir. Özellikle gelişme ve büyüme iktisat-çıları, çeşitli ülkelerde kişi başına dü-şen gelir farklılığını açıklamada, ku-rumsal yapının gücünü kabul etmekte ve kurdukları modellerde kullanmak-tadırlar. Ancak hangi kurumların ül-kelerin kalkınmasında öne çıktığını ve kurumlar arası etkileşimin nasıl gerçekleştiğini ortaya koymak ol-dukça zordur. Yaptığımız çalışmada kurumları en basit haliyle; bireyle-rin, firmaların ve diğer karar alma birimlerinin tercihlerini tanımlayan kurallar ve davranış kalıpları olarak tanımlayacağız. Konuyla ilgili litera-tür incelendiğinde kimi kaynaklarda, kurum ve organizasyonların eşan-lamlı gibi kullanıldığı görülmektedir. Halbuki kurumlar iktisadi aktörlerin hareket alanlarını tanımlarken, orga-

    nizasyonlar fırsatları değerlendirmek için bilinçli olarak birey veya birey-ler tarafından oluşturulmuşlardır.

    Kurumlar ilk bakışta sosyoloji, poli-tika ve hukuk disiplerini çağrıştırsa da uzun zamandan beri iktisatçıların araştırma konuları arasında yer al-maktadır. Temelinde İktisat, hukuk ve kalkınma kavramlarını inceleyen araştırmacıların (bugün artık pek üzerinde durulmasa da) çıkış noktası Max Weber’dir. Weber, endüstriyel kapitalizmin neden Batı toplumla-rında çıktığını açıklamaya çalışırken, siyasete, ekonomiye, toplumların sos-yal yapısına, din ve onların hukuki düzenlerine bakmaya çalışmıştır. Bu noktada hukuk düzeninin önemli bir payı olduğuna inanmasına rağmen onun tek etmen olmadığının da bilin-cindedir (Weber, 1978). Weber, Avru-pa hukukun uygarlığın geliştiği diğer toplumlarla kıyaslandığında daha ras-yonel olduğunu düşünmektedir. Bu-

    Piyasalarda pozitif işlem maliyetlerinin varlığı, toplumların iktisadi etkinlikleri ile ilgili olarak hukuk kurallarını düzenleyiş biçimini fark yaratan bir unsur olarak karşımıza çıkaracaktır.

    Kurumlar, Kurallar ve Büyüme İlişkisi Üzerine

    Özge KamaYıldız Teknik Üniversitesiİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesiİktisat Bölümü[email protected]

  • rada rasyonel ile kastettiği daha bilinçli ve evrensel kurallara göre oluşturulduğudur (Trubek, 1972; 724).

    Kurumların önemini kabul ettiğimizde aklımıza ha-len büyüme ve kalkınma sorunu yaşayan pek çok ülkenin neden mevcut kurumlarını kalkınmış ülke-lerin “iyi” düzenlenmiş kurumları ile değiştirmediği gelebilir. Verilecek ilk cevap kurumların değişimi-nin zaman aldığı ve birikimli olarak gerçekleştiği-dir. Yani, bugün karşımıza çıkan kurumlar geçmişin izlerini bünyesinde taşıdığından, yapılarında ani de-ğişiklikler görülmemektedir. İnsanların davranış ka-lıplarını değiştirmek yazılı kuralları değiştirmekten daha karmaşıktır. Gerçekten de, yazılı olan kuralları bir gecede değiştirme şansına sahip olsak bile bi-reylerin algısı değişmediğinden, ülkelerin kurumsal yapısı büyük oranda değişmemektedir. Çoğu kurum ülkelerin geçmişlerinden gelen bazı deneyimlerine dayanarak oluşmuştur ve insanların alışkanlıkların-da yer etmiştir. Bazı ülkeler kendi kurumlarını daha başarılı gördükleri ülke örnekleri ile değiştirerek olumlu sonuçlar elde etmeyi amaçlamasına rağmen, ülke örnekleri bize sonuçların arzu edildiği yönde gerçekleşmediğini göstermektedir. Örneğin Hin-distan, İngiltere’nin hukuk sistemini kopyalamış olmasına rağmen ortaya çıkan sonuçlara baktığı-mızda benzer bir hukuk sistemini yaratamadıklarını görmekteyiz. Yerleşmiş davranış kalıplarının değiş-tirmek kolay değildir. Örneğin ülkemizde Türk li-rasından altı sıfır atılmasının üzerinden on seneden fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen pek çok bireyin halen eski para birimi üzerinden konuştuk-larını çok sık gözlemlenmektedir.

    Toplumların kalkınmasında en önemli olan unsur-lardan birisi onun siyasi yönetim yapısıdır. Devletin bir organizasyon yapısı olarak nasıl düzenlendiği ve bireyler arasında sosyal düzeni nasıl koruduğu fark yaratan bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Te-melinde devletin vatandaşlarına davranma biçimi; sağladığı haklar, ayrıcalıklar ve görevler, hukuk kuralları ile birlikte bireylerin müşevvik sistemini etkilediğinden kritik bir rol oynamaktadır. Ülkeler, sahip oldukları hukuksal düzen çerçevesinde kişi-lerin mülkiyet haklarını açık ve anlaşılır kurallarla etkin biçimde koruyarak, hem işlem maliyetlerinin azalmasına katkı sağlayacak hem de insanlarda ça-lışmaları yönünde motivasyon oluşturacaktır. Kısa-ca siyasi kurumların düzenlenme biçimi, insanların

    kazanç ve kayıplarına dair olanaklar sepetini (spekt-rumunu) belirlediğinden onların çalışma/çalışmama kararını etkileyecektir.

    Neo-klasik iktisatta hakim olan rasyonel birey an-layışı, Yeni Kurumsal İktisatta yerini bireylerin her zaman rasyonel davranmadığının kabulune bırak-mıştır. Her zaman rasyonel olmayan birey benzer biçimde her zaman rasyonel olmayan kurumları se-çerek, devam ettirebilir. Sorunların fark edilmesi ise bizlere onların düzeltilebilmesi için gerekli araçların keşfini gerekli kılacaktır. Kurumları, oyunun kural-ları olarak tanımladığımızda, bireylerin davranışla-rını biçimlendirebilmek için bilinçli olarak oluştura-bildiğimiz kurallarla kurumların ilişkisi fark yaratan bir unsur olacaktır. Söz konusu bu makalede kuralla-rı tanımladıktan sonra kuralların Yeni Kurumsal İk-tisattaki yerine değineceğiz. Kuralların oluşumunda öne çıkan aktörlerden biri olan politik kurumların önemine değindikten sonra kuralların iktisadi kal-kınmaya olan etkisi üzerinde durmaya çalışacağız.

    Hangi Kurallar?

    Hukuk kuralları hayatımızın büyük bölümüne sira-yet ettiği gibi iktisadi eylemlerin de temelini oluş-turmaktadır. Sahip olduğumuz kanunlar iktisadi kurumları sadece düzenlemekle kalmaz (para, şir-ketler, sermaye, sözleşmeler) çoğu durumda baştan yaratıp yok edebilir. Hukuk kuralları, bireylerin sa-hip olduklarını kendilerince en etkin biçimde kul-lanabilmelerini sağlayan temel faktördür. Düzenin sağlanması için konulan kuralların yazılı kurallar olması şart değildir. Kuralların yazılı olmasının avantajı tarafların sınırları kolaylıkla anlamasına imkân tanıması ve bireylere verdiği müşevviğin açık olmasıdır. Enformel kurallara sosyal kabuller sonucunda ulaşıldığından, nispeten daha saklı (ör-tük) haldedir ve yapının nasıl işlediğinin anlaşılma-sı dışardan gelenler için kolay değildir. North’a bak-tığımızda (1994: 360) formel kurallar olarak hukuk kurallarını ve Anayasayı alırken, enformel kurallar olarak davranış kalıpları, gelenekler ve kişilerin kendi üzerlerinde hissettikleri empoze edilmiş dav-ranış kalıplarını sayabiliriz. Ancak burada modern hukuk sisteminin bilinçli olarak düzenlendiğini kabul ettiğimizde bizlere amaçlarımıza ulaşmamı-zı sağlayacak aletleri verdiğini görmemiz gerekir (Trubek, 1972:6).

    Sayı: 64 • Şubat 2016 • İktisat ve Toplum 21

  • Enformel kurallar formel kurallardan yaptırım gü-cündeki farklılıklar sayesinde de birbirinden ay-rılmaktadır. Formel kurallar, mahkemeler ve polis gücü gibi devletin varlığından kaynaklanan bazı yaptırımlara sahiptir. Buna karşılık enformel kural-ların yaptırım gücü toplumdan topluma değişir ve gücünü bazen dini, bazen akrabalık gibi toplumsal ilişkilerden alır. Kişilerin dışlanmasının özellikle kü-çük toplumlarda ciddi bir yaptırıma sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, enformel kuralla-rın, formel kuralların gücünü azaltarak onların ika-mesi gibi bir görev görebileceğini veya onların güç-lenmesini sağlayabileceğini görmek gerekmektedir.

    Toplumlarda uyum ve düzenin sağlanabilmesi, an-laşmazlıkların çözülebilmesi için kuralların oluştu-rulması şarttır. Ancak yazılı kuralların çok sık de-ğiştirildiği dönemlerde toplumların yazılı kurallara güveni azalabilir. Özellikle kurumsal dönüşümlerin yaşandığı dönemlerde enformel kurallar formel ku-ralların önüne geçebilir. Bir geleneğin hukuk kuralı haline gelebilmesi için üç koşulun oluşması gerek-mektedir. Süreklilik, genel inanç ve devlet desteği (Bilge, 2000). Güçlü bir devletin varlığı için iyi düzenlenmiş hukuk kuralları gerekirken, benzer bi-çimde iyi bir hukuk sistemi devletin varlığını güç-lendirecektir.

    Hukuk kurallarının değişen toplumsal kurallara uyum sağlayabilir olması gerekmektedir. Friedrich Hayek (1945) karşımıza çıkan iktisadi sorunların temelde zamana ve mekâna ait koşuların değişime ayak uyduramamasından kaynaklandığını belirt-miştir. İçinde bulunduğumuz dünyada kaynakla-rımızın sınırlı olması bizi rekabetçi bir yapıya sü-rüklemektedir. Toplumlar mevcut kaynaklardan en fazla faydayı sağlayabilemek için kurumsal yapılarını mümkün oldukça rekabetçi bir sisteme uygun hale getirmek isterler. Rekabet çoğu alanda değişimi zorunlu kılmasına rağmen gerçekleşecek olan değişimin her zaman toplumsal faydayı arttı-racağı anlamına gelmemektedir. Kurumsal değişi-me ait seçimler genellikle devleti yöneten politik güçlere bağlıdır. Bu noktada kurumların etkinliğini biçimlendiren birbiri ile yakından ilişkili iki özel-lik öne çıkmaktadır: Enformel kısıtlar ve siyasi sü-reçte içsel olarak yer alan işlem maliyetleri (North, 1994;179). Enformel kısıtlar, toplumsal değerlerin sonraki nesillere aktarılmasında yaşanan sorunlar

    ve koordinasyon sorunları üzerinde dururken, siyasi piyasalarda işlem maliyetlerinin yüksekliği seçilen politikacıların yönetiminde bulunan kaynakların miktarı ile ilgilidir.

    Yeni Kurumsal İktisatta Hukukun Yeri

    Kurumsal iktisat ve hukukun ortak paydaları arasın-da sözleşmeler, işlem maliyetleri, mülkiyet hakla-rı yer almaktadır. Ancak en büyük ortak noktaları belki de Coase’dur. İnceledikleri konular açısın-dan bakıldığında, Hukuk ve İktisat Okulu ile Yeni Kurumsal İktisat Okulu birbirine son derece ben-zemektedir. İktisat literatüründe nispeten yeni bir okul olan Yeni Kurumsal Okulunun üzerinde dur-duğu konulardan biri de Hukuk ve İktisat ilişkisi-dir. Temelinde Stephan ve Van Hemmen’e (2008) göre Kurumsal İktisat Okulunun, kökleri daha çok Amerika’ya dayanan Hukuk ve İktisat hareketi ile ilişkisi nispeten sınırlıdır. Hukuk ve iktisat daha çok hukukun içyapısına bakarken temel amacı ku-ralların etkin olmasıdır. Gene de Posner iki okulun aynı paranın iki yüzü gibi olduğunu belirtir (Posner, 1993). Aslında her iki okul da özünde pratik hayatta karşılığı olan okullardır. Günlük hayatta karşımıza çıkan sorunları çözümlemeye çalışmaktadır.

    Yeni Kurumsal iktisat okulu, tarafların birbirleriy-le yaptıkları sözleşmelerin tam olmadığının anla-şılması ile hayatımıza işlem maliyetleri kavramını sokmuştur. Sözleşmeler tarafların tam rasyonel ol-mamaları, geleceğin belirsiz olması gibi nedenler-den eksik bırakılmış olabilir. Sözleşme sonrasında beklenmeyen durumların ortaya çıkması tarafların

    www.iktisatvetoplum.com • Şubat 2016 • Sayı: 6422

  • bir araya gelerek yeniden anlaşma yapmasını ge-rektirebileceği gibi mahkemeler tarafından sonuç-landırılmasını da gerektirebilir. Kimi zaman taraf-lar kurdukları sözleşmeleri çıkan yeni durumlar ışığında özellikle ihlal edebilirler. Yapılan ihlalle-rin hızlı ve yeterli yaptırımlarla karşılanmadığında sözleşmelerin güvenilirliği zarar görecektir. Bu tür davranışların çoğalması, piyasalarda güvenilirliğin azalmasına ve taraflar arasında işlem maliyetlerinin artmasına yol açacaktır.

    Oliver Williamson (1985) işlem maliyetlerini ta-nımlarken, insanların sınırlı rasyonelliğinin ve fır-satçılığının bir sonucu olduğunu belirtmiştir. Bi-reylerin herhangi bir değişimi gerçekleştirmek için kurdukları sözleşmelerden doğan maliyetlerin ex ante olabileceği gibi ex post olabileceğine de dikkat çekmektedir. Ex ante maliyetler tarafların anlaşma-sından önce gerçekleşen pazarlık ve sözleşme kur-ma maliyetlerini içerir. Ancak maliyetler bununla sınırlı değildir. Sözleşme oluşturulduktan sonra da sözleşme koşullarına uyulduğunun gözlemlenmesi ve sorun çıktığında tarafların sözleşmeye uyması yönündeki yaptırımlar yer almaktadır.

    Piyasalarda pozitif işlem maliyetlerinin varlığı, top-lumların iktisadi etkinlikleri ile ilgili olarak hukuk kurallarını düzenleyiş biçimini fark yaratan bir un-sur olarak karşımıza çıkaracaktır. Hakların taraflar arasındaki dağılım biçimi etkisini bireylerin pazar-lık güçlerinde ve dolayısıyla bireylerin kazançların-da gösterecektir. Tam da bu nedenden dolayı hukuk kuralları oluşturulurken, onların yaratacağı iktisadi sonuçların da farkında olunmalıdır (Coase,1988). Kuralların istenmeyen sonuçlar doğurması halinde oluşan verimsizliğin giderilmesi için taraflar sürekli mahkemelere taşınarak işlem maliyetlerinin artma-sına neden olacak ve süreç büyük bir olasılıkla en sonunda kuralların değiştirilmesi ile sonuçlanacak-tır. Bireyler rasyonel olduklarından, karşılaştıkları hukuk kurallarını fayda maliyet çerçevesinden de-ğerlendirerek davranışlarını buna uydurarak, kural-lara uyup uymamaya karar vereceklerdir. Elbette bireylerin kanunlara uymalarının ardında yatan tek neden ekonomik bir hesaplamanın ötesine geçer. Örneğin insanlar kurallara ahlaki olduğunu düşün-dükleri için veya merkezi otoriteye boyun eğmenin doğru olduğunu düşündükleri için de uyabilirler (Tyler, 1990). Ancak çoğu birey bunların da fayda

    maliyet içerisinde değerlendirilebileceğini belirt-mektedir (Hodgson, 2014;14).

    Yeni Kurumsal İktisat Okulunun, hukuk ile ortak paydalarından bir diğeri Mülkiyet Haklarıdır. Mül-kiyet hakkına sahip kişi mülkiyetinde olan nesneyi kullanma, başkalarına devretme, yok etme, ürün-lerinden yararlanma yetkisine sahiptir ve mutlak bir hak olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir. Mülkiyet ancak devlet tarafından tanınınca tamam-lanacak ve taraflara karşı korunacaktır. Bu nedenle devletten önce mülkiyet haklarının varlığından bah-sedemeyiz. Devletin yaptırım gücü sayesinde koru-duğu haklar, kişi ve nesne arasındaki ilişkinin öte-sinde, kişilerin nesneler üzerinden birbirleriyle olan ilişkilerini biçimlendirmektedir (Commons, 1924). Devletin hak gözetiminde yapılan mülkiyette dair tüm işlemler bu nedenden dolayı devletin de taraf olarak yer aldığı sözleşmeler haline gelmektedir. Devletin yer alma biçimi sonucunda vatandaşları ile devletin ilişkisinin tanımlanma biçimi hakkında bizlere bilgi verecektir.

    Toplumların kalkınmasında mülkiyet haklarının etkin biçimde korunmasının fark yaratan bir unsur olduğunu görmekteyiz. Altı çizilmesi gereken bir nokta kişilerin mülkiyetinin sadece üçüncü kişilere karşı değil aynı zamanda devletin-hükümetin keyfi müdahalelerine karşı da kişilerin mülkiyetinin ko-runmasının önemidir. Konu genellikle hukukçular özellikle Anayasa Hukukçuları tarafından incelenen bir konu olmasına rağmen yarattığı sonuçlar açısın-dan iktisatçıların da ilgisini çekmektedir.

    Mülkiyet Hakları ve sözleşme koşullarının uygula-tılması piyasanın varlığı için en önemli kurumlardır. Rodrik (2004) kurumları piyasa ile bağıntılı olarak alt başlıklara ayırmışlardır. Yaptıkları ayrıma göre, mülkiyet haklarını koruyan ve sözleşmelerin uygu-latılmasını sağlayan kurumlar piyasa yaratıcı; dış-sallıklar ölçek ekonomileri ve eksik bilgi sorunları-nı çözmeye çalışanlar piyasa düzenleyici kurumlar; düşük enflasyon ve makroekonomik istikrarı sağla-maya yönelik olanlar piyasa istikrarını sağlamaya yönelik kurumlar, son olarak da yeniden dağıtımı sağlayarak sosyal çatışmaların önüne geçmeye ça-lışan kurumlar piyasayı meşrulaştıracı kurumlardır. Toplumların sahip oldukları bu yapılar, tarihi geç-mişleri ve toplumsal güç dengeleri uyarınca farklı-lıklar gösterebilir.

    Sayı: 64 • Şubat 2016 • İktisat ve Toplum 23

  • Hukukun Egemenliği ve Politik Kurumlarla İlişkisi

    Modern hukuk sistemlerinin merkezi otoriteyi güç-lendirdiğini benzer biçimde güçlü merkezi otorite-lerin de hukuk sistemlerini sağlamlaştırdığını kabul etmek gerekir. Başka bir ifade ile hukuk ve devlet arasında karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır. Hukuk sistemlerinin devlet yapısını güçlendirdiği kadar et-kin bir devletin varlığının da hukuk sistemini des-teklediğini görebilmek gerekir. Burada kanunların egemenliği ifadesi toplumdaki tüm bireylerin, hü-kümet dâhil olmak üzere kanunlarla sınırlandırıl-dığını belirtmektedir. Herkesin kanunlar karşısında eşit ve sınırlandırılmış olması ise bize genellikle de-mokratik toplumlara işaret etmektedir. Bazı teoris-yenler demokrasi ve kanunların egemenliği arasında asimetrik bir ilişkinin varlığından bahsederler. De-mokrasi olmadan kanunların egemenliği mümkün olsa da, tersi mümkün değildir (Tamanaha, 2004). Konu ile ilgili yapılan çalışmaların genellikle de-mokrasi, güçlerin dağılımı ve yönetişim konularına odaklandığını görmekteyiz.

    Bireylerin aynı toplum altında yaşamayı kabul et-melerinin ardından ortak kurallar ve sosyal düzen belirlemek zorunluluk haline gelmiştir. Bu noktada hem hukuk kuralları hem de politik kurallar bireyler arasında uzlaşı sonucunda belirlenmelidir. Bireyler en basit haliyle kurallar sayesinde kendi özgürlük-lerinin kısıtlandırılmasını aynı kuralların başkala-rına da uygulanacağı varsayımı altında kabul eder. Kanunların egemen olduğu bir toplum öncelikle bireylere sadece diğer bireyler açısından değil yö-netim açısından da öngörülebilir olmayı sunar. En basit haliyle yöneticilerin keyfi davranışını engelle-mektedir. Yöneticilerin sınırlandırılması ise onların kanunları amaçlarına ulaşmak için bir alet olarak görmesini engelleyerek başlamaktadır.

    Bireylerin haklarının korunması onları güçlendire-rek daha demokratik devlet sistemlerinin oluşması-na da olanak sağlayacaktır. Ancak, demokratik sis-temde, çoğunluğun seçimi ile başa gelen hükümet azınlığı istismar edecek güce sahip olmamalıdır. Demokratik bir sistemin de ötesinde yönetimde güç-ler ayrılığını sağlayabilmek gerekmektedir. Medya gibi bazı dış güçler de devletin sınırlandırılmasın-da kritik öneme sahip olabilirler. Bu nedenle de son dönemlerde ülkelerin politik yapısı ile ilgili yapı-

    lan çalışmalara medyanın gücü bir değişken olarak katılmaya başlanmıştır. Ancak kuralların kolaylıkla değiştirilebildiği ülkelerde oyunun kuralları baştan aşağı değişebileceğinden sermayenin ve medya-nın el değiştirmesi çok zor olmayacaktır. O halde ülkelerin hukuk sistemleri, kanunların nasıl yazıla-cağını belirlediğinden fark yaratan bir unsur olarak karşımıza çıkabilir. Yapılan bazı çalışmalar farklı hukuk sistemlerine sahip ülkelerde farklı kalkınma oranlarının görülmesinin hukuk sisteminin bağım-sızlığı ile ilgili olduğunu savunmaktadır (Klerman et al, 2009). Hukukun daha bağımsız kabul edildiği Anglo Sakson (common law) ülkeleri daha güçlü ve bağımsız kurumsal yapılara sahiptir.

    Hukuk sistemi ile devlet arasında tekrar tekrar al-tının çizilmesini gerektiren nokta belki de devletin bireylerin karşılıklı kurdukları anlaşmalarda sözle-rini tutmalarını beklerken, politikacıların verdik-leri sözleri yerine getirmediklerinde herhangi bir yaptırımlar karşılaşmamalarından kaynaklanmak-tadır. Demokratik yapılarda politik gücü elinde tu-tan aktörlerin, yönetim sürelerinin sınırlı olduğunu bilmesi onlara kurumları yeniden şekillendirerek, yönetim sürelerini uzatma yönünde müşevvik sağ-layabilir. Yapılması gereken yönetimde mümkün olduğunca kontrol ve denetim mekanizmalarının bulunduğu, politik gücün nispeten geniş bir kesime yayıldığı bir sistem oluşturabilmektir.

    Bir toplumdaki hukuk kurallarını incelediğimizde bireylerin birbirleriyle olduğu kadar devletle olan ilişkilerinin nasıl düzenlendiğini de görebiliriz. Bazı temel kuralları evrensel olarak kabul etsek de vatan-daşların devlet olan ilişkileri çeşitli ülkelerde çok farklı biçimlerde düzenlenmiştir. Kuralların herkes için büyük bir titizlikle uygulatılması egemenin gücünü halkın geneline yayılmasını sağlayacaktır. Gücün halkın geneline yayılması ise beraberinde otoritenin gücünü sınırlandırılmasına beraberinde getirecektir. Bireyler sınırlandırılan devlet gücünün de etkisiyle yapılan işlemlerde daha fazla şeffaflık talep eder hale gelirler. Ülke içinde mülkiyete dair yeniden çizilen sınırlar taraflar arasında kaynakların dağılımını da etkileyecektir.

    Tam rekabet sisteminin geçerli olması ekonominin bir yanıyla politik kurumların müdahalesinden ba-ğımsızlığını gerektirir. Ancak günümüzün toplum-larına baktığımızda hemen hepsinin az ya da çok

    www.iktisatvetoplum.com • Şubat 2016 • Sayı: 6424

  • ekonomiye müdahale ettiklerini görmekteyiz. Mev-cut devlet yapılarının tümünde kaynak dağılımı ta-mamıyla piyasada gerçekleşmediğinden, dağılımın bir kısmı devletin yönetim sistemi sayesinde ger-çekleşmektedir. Devletin kaynaklarından faydalan-mak isteyen çıkar grupları bir araya gelerek devletin kararlarını etkilemeye çalışırlar. Bu nedenle devle-tin kontrolünde ne kadar az kaynak bulunursa onun için mücadele eden kişi sayısı da o oranda az ola-caktır. Yeni Kurumsal İktisatta güçlü mülkiyet hak-ları, dürüst ve etkin bir yargı sistemi öne çıkarken, hükümetler küçük ve temiz kalmalıdır.

    Hukukun Egemenliği ve İktisadi Kalkınma İlişkisi

    İktisadi kalkınma ve hukuk düzeni arasındaki ilişki uzun bir zaman sonunda yeniden ayrıntılı incelenen konuların başında gelmiştir. Özellikle Raphael La Porta, Florencio Lopez-de-Silanes, Andrei Shleifer ve Robert Vishny’nin (LLSV) bu alandaki katkısı göz ardı edilemez. Yazarlar bireysel olarak ve bera-ber yazdıkları çok sayıda makalede ülkelerin seçtik-leri hukuk kuralları yapısının, yatırımcının güvenli-ğini, iş ve işveren düzenlemelerini, işsizliği, kamu bankalarının varlığını ve sermaye piyasalarının de-rinliği gibi ekonominin pek çok farklı unsurlarını açıklamaya çalışmışlardır. Konu son dönemlerde LLSV tarafından dile getirilmesine rağmen köken-leri ondokuzuncu yüzyılda Marx ve Weber gibi dü-şünürlerin de üzerinde durduğu bir konudur.

    Weber neden endüstrileşmenin Avrupa’da başladı-ğını açıklamaya çalışırken, üç temel sonuca ulaşır. İlk olarak rasyonel-akılcı hukuk sistemlerinin varlı-ğı halinde kapitalizmin veya endüstrinin gelişmesi-ne daha olanak sağladığını düşünmektedir. Vardığı ikinci sonuç Avrupa’daki hukuk sistemlerini diğer toplumlarla karşılaştırıldığında daha rasyonel ol-duğudur. Son sonucu ise endüstrinin dünya çapın-da tam etkisini göstermeden önce dahi Avrupa’da büyük oranda mevcut olduğudur (Trubek, 1972:12). Weber’in rasyonellik-akılcılığın altını çizmesinin en önemli nedeni kuralların belirli bir amaç için akıllıca düzenlenmesidir. Burada hukuk aslında ser-best piyasaların gelişmesine olanak sağladığı için iktisadi kalkınmayı mümkün kılmaktadır.

    Ülkelerin tarihi gelişimlerine baktığımızda, nispe-ten devlet gücü zayıf bağımsız mahkemeleri olduğu

    ülkelerde, kurumların iktisadi değişimi ve finansal gelişmeyi desteklediği görülmektedir (North ve Weingast, 1989). Büyüme oranları ile hukuk ya-pıları arasındaki ilişkiyi incelediğimizde özellikle 1960’lardan sonra Anglo Sakson (teamül) hukuku-nu seçen ülkelerin daha yüksek büyüme oranlarına sahip olduklarını ifade edebiliriz (Klerman et, al. 2009). Ancak birkaç yüzyılı kapsayan daha uzun bir zaman aralığını aldığımızda bu tür bir ilişkinin var-lığını iddia etmek zorlaşacaktır. Temelinde ülkelerin sahip oldukları hukuk sistemi bilinçli olmanın öte-sinde rastlantısaldır. Her ne kadar ayrıntılı olarak in-celendiğinde her ülkenin hukuk sisteminin kendine has bazı özellikleri olduğu görülse de, Kıta Avrupası (medeni hukuk) ve Anglo-Sakson (teamül) hukuku olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Ülkeler daha son-ra finansal yasalarını da sahip oldukları hukuk sis-temine göre düzenlediklerinden, yatırımcılar üzerin-deki etkileri farklı olmuştur. Devletin kuralları daha baskın olarak kontrol ettiği yerlerde, yönetici pozis-

    Sayı: 64 • Şubat 2016 • İktisat ve Toplum 25

  • yonda elit kesim finansal piyasaları kontrol ederek, kalkınma fırsatlarının azalmasına neden olmuştur.

    Konuyla ilgili yapılan diğer çalışmalarda, hukuk ku-rallarının yeniden düzenlenmesi ile gelişmekte olan ülkelerde kalkınma hızının arttırabilmenin mümkün olduğu ağırlık kazanmıştır. Kalkınma politikaları ül-kelerin geleneksel yapısını ve ekonomisini değiştir-mede devletin rolüne ağırlık vermeye başlamışlardır. Kalkınma ajansları bu doğrultuda kuralları değiştire-rek, bir tür sosyal mühendislik projesine soyunmuş-lar fakat sonrasında yazılı kurallar ve pratikte geçerli olan kuralların farklı olduğunun da kabulüyle proje-nin başarısız olduğu açıklanmıştır (Trubek ve Galan-ter,1974). Hukuk kurallarının değiştirildikten sonra yapılan reformların toplumsal kabulünün zaman al-ması belki de konunun yeni ampirik veriler ışığında tekrardan incelenmesini gerekmektedir.

    Son dönemlerde dünya genelinde yaşadığımız ikti-sadi krizler, ülkelerin yaşadığı finanslar iflaslar ve istikrarsızlıklar piyasaların bazı yapısal sorunlarla karşılaşabildiğini göstermiştir. Piyasalarda karşımı-za çıkan dışsallık, asimetrik bilgi ve işlem maliyetle-ri çoğu zaman devletin müdahalesini gerektirmiştir. Devletin sorunlarla başa çıkmak için uygulamaya koyacağı kurallar ülkelerin tarihsel kurumları ile uyumlu olmalıdır. Tarihsel anlamda başka ülkeler-den kopyalanan kurallar sisteminin genellikle başa-rısız sonuçlar doğurduğu görülmektedir.

    Sonuç

    Karşımıza çıkan iktisadi sorunların çözümünde, kurumların önemini göz ardı etmemiz mümkün değildir. Kurumlar bireylere karşılaştıkları bilgi so-runu çözmede yardım eden ciddi bir klavuz olma özelliğini taşımaktadır. Kurumların dışarıdan, tepe-den inme biçimde oluşmaması her toplumun kendi tarihsel yapısı içerisinde evrim göstermesi, etkin-likleri açısından önemlidir. Burada hatırlamamız gereken nokta ülkelerin sahip olduğu kurumların kimi zaman en etkin kurumlar olmadığıdır. Zaman zaman iktidarda olan kesimler kendi çıkarları uya-rınca belirli kurumsal yapıların seçiminde önayak olabilirler. Ancak kurumlar değişmektedir; oyunda-ki aktörlerin pazarlık güçlerinin değişmesi onların kurallar koyucu olarak etkilerini değiştirebilmekte-dir. Bunun sonucu olarak da yeni denge oluşumlar ve yeni kurallarla karşılaşmaktayız.

    Günümüzde hala belirli bir hâkimiyet alanı bulan Neoklasik iktisat yaptığı analizlere kuralların etki-sini katmamakta, onları göz ardı etmektedir. Söz konusu bu boşluğu dolduran Yeni Kurumsal İktisat Okulunun analizleri gerçek hayatta daha çok karşı-lık bulmaktadır. Makale boyunca da değindiğimiz gibi devletlerin, bireylerin hayatındaki etkisi göz ardı edilemez. Kurallar, bireylere karşı karşıya ol-dukları fırsat sepetini sunduğundan, onların dav-ranışlarını biçimlendirerek iktisadi açıdan onları çalışmaya/çalışmamaya yönlendirecektir. Kurallar sadece ülkelerin kendi vatandaşlarının davranış bi-çimlerini değil aynı zamanda yabancı yatırımcıların davranışlarını etkilediği için de önemlidir. Çok sık değiştirilen, tarafların haklarının etraflıca korun-madığı ve güvenilirliğini kaybetmiş sistemler ba-şarısızlığa mahkûmdur. İktisadi ve hukuki hakları, kapsamını ve değişimini anlayabilmek, karşımıza çıkması olası sorunların çözümü için şarttır. Gele-ceği öngörebilmek ve mevcut sorunları çözebilmek ise büyük oranda geçmişe bakarak, geçmişten bazı dersler çıkartılarak, gerçekleştirilebilir.

    Kaynakça

    Bentham, Jeremy, (1780), An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, http://www.earlymoderntexts.com/assets/pdfs/bentham1780.pdf

    Bilge Necip (2000), Hukuk Başlangıcı: Hukukun Temel Kavram ve Kurumları, Ankara: Turhan Kitabevi Yayınları.

    Coase, Ronald (1988), The Firm, The Market, and The Law, Chicago: University of Chicago Press,.

    Commons, John R. (1924), Legal Foundations of Capitalism, New York, Macmillan.

    Hayek, Friedrich A. (1945), “The Use of Knowledge in Society”, American Economic Review, XXXV, No.4 pp.519-30.

    Hodgson, Geoffrey M. (2014), “The Economics of Property Rights’ is about neither Propoerty nor Rights”, http://web.law.columbia.edu/sites/default/files/microsites/law-economics-studies/ 20141104_ec_prop_rights_about_neither.pdf

    Klerman, Daniel, Paul Mahoney, Holger Spamann, Mark Weinstein (2009), “Legal Origin and Economic Growth”, http://weblaw.usc.edu/assets/docs/Klerman_Origin.pdf

    La Porta, Raphael, Florencio Lopez de-Silanes, Andrei Shleifer (2008) “Economic Consequences of Legal Origin”, Journal of Economic Literature, 46(2): 285-332.

    www.iktisatvetoplum.com • Şubat 2016 • Sayı: 6426

  • La Porta, Raphael, Florencio Lopez de-Silanes, Christian Pop-Eleches, Andrei Shleifer (2004), “Judicial Checks and Balances”, Journal of Political Economy, CXII (2004), 449-470.

    La Porta, Raphael, Florencio Lopez de-Silanes, Andrei Shleifer, Robert W.Vishny (1999), “The Quality of Government,” Journal of Law, Economics and Organization, XV: 222-279.

    La Porta, Raphael, Florencio Lopez de-Silanes, Andrei Shleifer, Robert W. Vishny (1998) “Law and Finance”, The Journal of Political Economy, vol.106 (6): 1113-1155.

    North, Douglass C. (1994), Institutions, Institutional Change and Economic Performance, Cambridge, Cambridge University Press.

    North, Douglass C. and Barry R. Weingast (1989), “Constitutions and Commitment: The Evolutions of Institutional Governing Public Choice in Seventeenth Century England”, The Journal of Economic History, Vol.49, no. 4, pp.803-832.

    Posner, Richard A. (1993), “The New Institutional Economics Meets Law and Economics”, Journal of Institutional and Theoretical Economics, vol. 149, no.1, (Mar.1993), pp73-87.

    Rodrik, Dani (2004), Getting Institutions Rights, CESIFO DICE Report, c.2.

    Stephan, Frank ve Stefan Van Hemmen (2008), “Laws, Enforcement, Legality and Economic Development”, Washington University Journal of Law & Policy, vol.26 http://openscholarship.wustl.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1147&context=law_journal_law_policy

    Tamanaha, Brian Z. (2004), On the Rule of Law: History, Politics, Theory, Cambridge:Cambridge University Press.

    Trubek, David M. (1972), “Max Weber on Law and the Rise of Capitalism”, Faculty Scholarship Series, Paper 4001, http://digitalcommons.law.yale.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=4993&context=fss_papers

    Trubek, David M. And Marc Galanter (1974), “Scholars in Self-Estrangement: Some Reflections on the Crises in Law and Development”, Wisconsin Law Review, pp.1062-1101.

    Tyler, Tom R. (1990), Why People Obey the Law, New Haven: Yale University Press.

    Weber,Max (1978), Economy and Society, Berkeley, University of California Press.

    Williamson, Oliver (1998), The Economic Institutions of Capitalism, New York, The Free Press.

    Sayı: 64 • Şubat 2016 • İktisat ve Toplum 27

    MAKROEKONOMİYazar: N. Gregory Mankiw Çeviri Editörü: Ömer Faruk ÇolakGregory Mankiw’in Makroekonomi kitabı, tüm dünyada ders kitabı olarak geniş kabul görmüş-tür. Kitap bugüne kadar altı baskı yaparken başta Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Çince, Rusça, Japonca ve Portekizce olmak üzere 16 dile çevrilmiştir. Elinizde tuttuğunuz Türkçe çeviri de altıncı baskıdan yapılmıştır. Mankiw’in Makroeko-nomi kitabını bu kadar önemli kılan nokta, kitabın öğrenci ve öğretici dostu olmasıdır. Kitap, makroe-konomideki son gelişmeleri teorik olarak anlatırken ekonomideki gerçekleşmelere ilişkin verdiği örnek-lerle de teorik bilginin ayakları üzerine basmasını sağlamaktadır.Kitapta konular anlatıldıktan sonra her bölümün sonuna özet, anahtar kelimeler ile problemler ve uygulama soruları koyulmuştur. Öğrenciler, bu so-rulara yanıt vererek bilgilerini pekiştirebilirler.