68
DOĞAYA DÖN SAĞLIKLI YAŞA 6 YIL 37 SAYI SGK İL MÜDÜRÜ RAMAZAN YILDIZ İLE SÖYLEŞİ PETROLÜN VARLIĞI BİR DERT YOKLUĞU YARA GAZETECİ ALİ AĞAOĞLU İLE SÖYLEŞİ MÜZİĞİN HARİKA ÇOCUĞU OYUNCULUĞA SOYUNUYOR KİŞİLİĞİNİZ MESLEĞİNİZE UYGUN MU? YÜKSELEN ÇİN’İN YÜKSELEN ŞEHRİ: ŞANGAY MART-NİSAN 2012 YAS M İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI A

MART-NİSAN2012 YAS M A - archive.ismmmo.org.trarchive.ismmmo.org.tr/YAYINLAR/YASAM/37yasam.pdf · Z İ R V E D E K İ L E R MART-NİSAN2011 İSMMMOYAŞAM 11 zamanlamoderntoplumuntamamınahizmetedenbiryapıyageldi.Buku

  • Upload
    docong

  • View
    213

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

DOĞAYADÖN

SAĞLIKLIYAŞA

6

YIL

37SAYI

� SGK İL MÜDÜRÜ RAMAZAN YILDIZ İLE SÖYLEŞİ � PETROLÜN VARLIĞI BİR DERT YOKLUĞU YARA � GAZETECİ ALİ AĞAOĞLU İLE SÖYLEŞİ� MÜZİĞİN HARİKA ÇOCUĞU OYUNCULUĞA SOYUNUYOR � KİŞİLİĞİNİZ MESLEĞİNİZE UYGUN MU? � YÜKSELEN ÇİN’İN YÜKSELEN ŞEHRİ: ŞANGAY

MART-NİSAN 2012

YAS Mİ S T A N B U L S E R B E S T M U H A S E B E C İ M A L İ M Ü Ş A V İ R L E R O D A S I İ K İ A Y L I K Y A Y I N I

A

MART-NİSAN 201110 � İSMMMO YAŞAM

ZİR

VE

DE

KİL

ER

A Y Ş E G Ü L E M İ R

Sosyal güvenlik, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren ve 74 mil-yonu kapsayan bir alan. Doğumdan ölüme kadar herkes mutlaka sosyalgüvenlik sisteminden yararlanıyor. Türkiye’de sosyal güvenlik uygulamalarıson dört yıldır ciddi bir dönüşümden geçiyor. Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur şeklindeki geçmişin çok başlı yapılanmasının yerini bugün Sosyal Gü-venlik Kurumu (SGK) almış durumda. Kanunla 2006 yılında çatı örgüt ha-line gelen SGK’nın en önemli işlevi, sosyal güvenliğe herkesin ulaşması-nı sağlamak ve kayıtdışı istihdamı azaltmak. Her ilde bir müdürlüğü bu-lunan kurumun en önemli bölgelerinden biri ise nüfusun ve istihdamınkalbinin attığı İstanbul. İstanbul, kurumun en büyük taşra birimi.

SGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve ayrıca Anadolu’dangelen diğer milyonlarca insandan sorumlu. İl müdürü de genç ve yete-nekli bir isim, Ramazan Yıldız. On yıldan fazladır kurum bünyesinde ça-lışan Yıldız, İstanbul SGK’nın adeta çiçeği burnunda başkanı. Ekim2011’de bu göreve getirildi. Yıldız, İstanbul’da her ilçede bir SGK mer-kezi kurulması çalışmalarına hız vermiş durumda. Fiziki yapılanma ve de-

netimlere önem veren Yıldız, bütün işlemlerin elektronik ortama açılmasıve her şeyin online takibi için de çalışmalarını sürdürüyor. Öğrencilik vedaha sonraki yıllarında kendisi de kayıtdışı çalışmak zorunda kalan Yıl-dız’la, kendi kariyerini, sosyal güvenlikteki son gelişmeleri konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sosyal güvenlik bünye-sine katılmanız nasıl oldu?

Ben 1976, Çanakkale Ayvacık doğumluyum. İstanbul Üniversite-si Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdim. Sonra yüksek lisans yaptım. Şu andadoktora çalışmalarım sürüyor. 2000 yılında kurumda müfettiş olarak ça-lışmaya başladım. 2006’da kurumların birleşmesiyle sosyal güvenlik mü-fettişliğine atandım. 2008-2010 yılları arasında SGK İstanbul İl Müdür Yar-dımcılığı görevini yürüttüm. 2010 yılının Temmuz ayında SGK Bursa İlMüdürlüğü’ne atandım. 15 ay bu görevi yaptım. Ekim 2011’den beri deİstanbul İl Müdürü olarak görev yapıyorum. Evliyim ve iki çocuğum var.Çocukluğumda bu alan idealim miydi? Sosyal güvenlik çok bilinen bir alandeğildi. Ama müfettişlik istiyordum. 2000 yılında sınavlara girerken SSKağırlıklı girmiştim. Müfettiş olarak çalışmak önemli avantaj oldu. Sosyalgüvenlik de 2000’li yıllarda herkesin gündemine giren bir konu oldu. SGK

Kayıtdışı çalışmayıOECD ortalamalarınagetireceğizSGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve Anadolu’dangelen diğer milyonlarca insandan sorumlu. Kurumun gençmüdürü Ramazan Yıldız, İstanbul’da ilçe yapılaşmasınıhızlandıracaklarını ve hizmeti vatandaşın ayağınagötüreceklerini söylüyor. Yıldız, “Şu anda kayıtdışı çalışmaoranı yüzde 33. Elektronik uygulamalarla bu oranı OECDseviyesi olan yüzde 8’e getirmeyi hedefliyoruz” diyor.

ZİRVEDEKİLER

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 11

zamanla modern toplumun tamamına hizmet eden bir yapıya geldi. Bu ku-rumda yönetici olmak son derece gurur verici. Ben de üniversite ve daha ön-ceki yıllarda iş hayatında uzun yıllar kayıtdışı çalıştım. Öğrenciyken çalıştığı-mız yerlerin hiçbirinde sigortamız yapılmadı. Biz de o yaşlarda sigortanın bukadar önemli olduğunu bilmiyorduk. Yıllar sonra hayat bizi buraya getirdi.

Daha önce Bursa İl Müdürü’ydünüz. İstanbul’a müdür olarakatandığınızda nasıl farklılıklar gördünüz?

Aslında daha önce İstanbul deneyimim vardı. Bursa’da 15 ay çalıştımve orası benim için staj gibi oldu. Orada 15 ay müdürlük yapmış olmak İstanbul’dagerçekten yapılması gereken işleri anlamak için iyi bir deneyim oldu. Bursa,Türkiye’nin dördüncü büyük ili ve 2.5 milyon nüfusu var. Ama İstanbul’da iş-lemler açısından Bursa’ya göre 7.5 kat daha fazla iş ve işlem var. İlk olarakmerkez müdürlüklerinin açılmasına öncelik verdik. Önceki başkan Mustafa Ku-ruca altyapı çalışmalarını yapmıştı. İstanbul’da Adalar hariç her ilçede bir mer-kez açılmasını planlıyoruz. Açılışlar devam ediyor. Şu anda 23 merkeze ulaş-tık. 2012 sonunda bu sayı 30’u bulacak. Temel amacımız sosyal güvenlik hiz-metini vatandaşın ayağına götürmek. İstanbul’da merkez ve ilçe şubeleri da-hil dört bine yakın çalışanımız var. 14 milyona hizmet veriyoruz. Ayrıca Ana-dolu’dan da hasta olarak gelen pek çok insan var. İstanbul’da aylık 140 mil-yon TL hastane ödemesi, 250 milyon TL eczane ödemesi ve 6 milyon TL’lik deşahıs ödemesi var. Bu rakamlar da devletin sağlığa ne kadar harcama yaptı-ğını gösteriyor.

SGK’nın İstanbul’a yönelik yeni uygulamaları olacak mı?SGK, İstanbul’a özel önem veriyor. Vatandaşın ayağına giderek hizmet

vermek istiyoruz. Özellikle merkezlerin açılması hızlandırılmış durumda. İkin-ci aşamada hizmet üretimi geliyor. Biz başka kamu kurumuna gidince nasıl hiz-met almak istiyorsak o şekilde hizmet vermeye çalışıyoruz.

Elektronik ortamdaki uygulamalarda son durum nedir?Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye’de en geniş ve kapsamlı bilgi işlem

altyapısını kullanan kurumlarından biri. Çalışanların her ay düzenli olarak ku-ruma bildirilmesi e-bildirgeyle yapılıyor. Sağlık boyutunda eczane sistemi Me-dula var. Bu sistemle de ilaç ve hasta muayenesi sorgulanıyor. Tedaviler sis-teme giriliyor. İlaçlar buradan görülüyor. Türkiye’de zaten böyle sistem baş-ka kurumda yok. Dünyada bu büyüklükte sistem de yok. Bütünsel olarak herşeyi tek bir sistemden kontrol ediyoruz. Elektronik altyapıyı çok yoğun kul-lanıyoruz. Bizim bunu kullanmamız da bağlantılı olduğumuz diğer kurumla-rı da elektronik sistem kullanmaya zorluyor.

Peki, elektronik uygulamalar suistimalleri ve kayıtdışını ne ka-dar engelledi?

Türkiye’de kayıtdışı istihdam oranı yüzde 33’lerde. Herkesin kayıt al-tına alınıp sağlık sisteminden yararlanması hedefleniyor. Sağlık ödemelerin-de üst sınır yok. İhtiyacı olanın tamamı karşılanıyor. Bu nedenle kimse sigor-tasız çalışmak istemiyor. Çalışan istedikçe işveren de bildirmek zorunda kalı-yor. Türkiye’de sigortalı sayısı ilk kez 17 milyonu aştı. Bu da elektronik sis-

EN ÇOK KAYITDIŞIHİZMET SEKTÖRÜNDE

Kayıtdışı çalışmayı sektörler açısından değerlen-dirir misiniz?

Türkiye’nin ekonomik görüntüsüne paralel bir durum çi-ziyor. Gayrı Safi Milli Hasıla’ya katkıda birinci sırada hizmet sek-törü var. İkinci sırada sanayi, üçüncü sırada ise tarım bulunuyor.Bu sıra kayıtdışılıkta da benzer. En çok kayıtdışı çalıştırma hiz-met sektöründe, onu tarım takip ediyor. Sanayi en son sırada yeralıyor. Sanayide iş kazası riski olması ve daha kurumsal yapıla-rın bulunması kayıtdışılığı azaltıyor. İstanbul, sigortasız çalışma-da ön sıralarda değil. Nüfusa göre karşılaştırıldığında diğer illerlebenzer yapıda. Ortanın altında yer alıyor diyebiliriz. Kayıtdışılıkyoktur demek yanlış ama diğer illerden daha fazla değil.

temin kullanımının getirdiği bir şey. Bu tarz işlemler kayıtdışılığı azal-tıyor. SGK’nın elektronik sistemi, diğer kurumları da zorluyor. Örneğin,bir Sağlık Provizyon ve Aktivasyon Sistemi (SPAS) uygulamaya konul-du. Buradan yararlanmak isteyenler aile tablolarını düzeltti. Yoksa pro-vizyon alıp tedavi olamıyorlar.

Ocak 2012’de başlatılan ‘Genel Sağlık Sigortası’ çoktartışıldı. Şu anda hangi aşamada?

Genel Sağlık Sigortası, gelişmiş her ülkede uygulanan bir sigor-ta. Önce aile hekimliği uygulamaya giriyor, sonra bu sigorta başlatılı-yor. Türkiye’de, 2010’da aile hekimliği düzenlendi. 2012 Ocak ayın-da sigorta yürürlüğe girdi. Ülkede yaşayan herkesin sağlık güvencesi,ilaç ihtiyacı ve iyileşmesine yardım edecek cihazların karşılanmasını ön-görüyor. Sadece vatandaşları değil, ülkede bir yıldan fazladır oturan ya-bancıları da kapsıyor. Bu sisteme geçileceği için 9.1 milyon Yeşil Kart-lı’nın da kartı iptal ediliyor. Başlangıçta gereksiz birikmeler oldu. Amadört ay geçti, artık normale döndü. Artık kaymakamlıklarda ‘Gelir Tes-ti’ için kuyruk beklenmiyor. Biz sisteme Gelir Testlerini işliyoruz. Süreç

MART-NİSAN 2011

ZİR

VE

DE

KİL

ER

12 � İSMMMO YAŞAM

‘MUHASEBECİLER ENÖNEMLİ PAYDAŞLARIMIZ’

İSMMMO’yla ilgili düşünceleriniz neler?İSMMMO, Türkiye’nin en büyük meslek örgütlerinden biri. Ku-

rum bünyesindeki TESMER’in seminer ve eğitimlerine katılıyoruz. Sos-yal güvenlikte en önemli paydaşlarımız muhasebeciler ve mali müşa-virler. Her ne kadar işverenler adına işlem yapsalar da, SGK’nın işinikolaylaştırıyorlar. Sosyal güvenlik mevzuatını iyi bilen bir meslek gru-bu. SGK’yı tanıyan insanlarla muhatap oluyoruz. Mali müşavirler olmasakurumu tanımayan, mevzuatı bilmeyen insanlarla muhatap olacaktık.O zaman bu kadar seri işlem yapamazdık. Muhasebeci ve mali müşa-virler en önemli paydaşlarımız. SGK iş ve işlemlerinde her zaman yan-larında olacağız. Mayıs ayında düzenlenen ‘Sosyal Güvenlik Haftası’nda,olduğu gibi odada sosyal güvenlik seminerine katılıyoruz.

devam ediyor. Sürecin tamamlanması 2013’ü bulmaz. Bir ay sonra bugeçişler biter.

Siz SGK’dan önceki süreçte de kurumda görev yaptınız.Sosyal güvenlikte geçmişi ve bugünü karşılaştırır mısınız, ne-ler değişti?

SGK, devletin sosyal yüzünün göstergesi. 2006’da çatı kuruluş oluş-tu. Herkesi kapsıyor ve o büyüklükte bütçe harcıyor. Açıkları da var. 2012yılı için açık tahmini 21 milyar TL. SGK, Türkiye’ye çok şey kattı. Dahaönce sigortasız çalışınca ne yapacağınızı bilmiyordunuz. Şimdi daha ko-lay. Alo 170’den de ihbarlar alıyoruz. En geç iki gün içinde denetim ele-manları gidip fiili denetim yapıyorlar. Ama 2008 yılında getirilen ‘5 puan’uygulaması işverenleri kayıtdışılıktan uzaklaştırdı. Çünkü kayıtdışı ça-lıştırırken yakalanırsa bu indirimden yararlanamıyor. 5 puanlık indirimteşviği, sigorta primlerinde yüzde 25’lik indirime denk geliyor. Bundandolayı herkes kayıtlı eleman çalıştırmaya özen gösteriyor.

Sizce kayıtdışını azaltmanın yolu nedir?Türkiye’de, 2013 yılı kayıtdışı istihdamla mücadele yılı ilan edil-

di. Bu çerçevede eylem planları oluşturuldu. Kayıtdışı ekonomi ve istihdamfarklı gibi algılanıyor ama ikisi de birbirinin ardılı. Kayıtdışıyla müca-dele için SGK, kontrol memuru sayısını artırıyor. 400 kişi işe alındı. Busayı daha da artırılacak. Denetim fiili olarak artırılacak. Ama asıl etkindenetim elektronik alanda olacak. Yüzüncü madde uygulamaları çer-çevesinde SGK’ya 24 kuruluş bildirim yapmak zorunda. Bankalar, okul-lar, Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlar kendilerine bildirim yapanlarıSGK’ya bildirmek zorunda. Bu bilgilere göre de denetim yapılıyor. Ka-ğıt üzerinde ve elektronik ortamda da denetim var. Vergi Dairesi Oto-masyon Projesi (VEDOP) kapsamında kayıtlar da yapılıyor. Diğer kamukurum ve kuruluşlarının bildirimleri esas alınıyor. Teker teker incelemeleriyapılıyor. Bu nedenle kayıtdışı çalışma oranı giderek azalıyor. Altı yıl önceyüzde 45 olan oran, bugün yüzde 33’lere indirildi. Sürdürülebilir sos-yal güvenlik için bu oranın OECD ortalaması olan yüzde 8’e getirilme-si gerekiyor.

Emeklilik yaşında Türkiye dünyada ne durumda?Türkiye’de bir emekliye 1.9 çalışan düşüyor. Dünyada ise bir emek-

liye 4 çalışan düşüyor. Biz de kalan açığı Maliye sübvanse ediyor. Bu ne-denle emeklilik yaşı artırıldı ama bu akşamdan sabaha olacak bir uy-gulama değil. Türkiye’de, 2040 yılında ortalama yaşam ömrünün ka-dınlarda 83, erkeklerde 80 olacağı tahmin ediliyor. 65 yaşında emek-lilik 2048 yılında başlayacak. OECD ortalaması ise kişinin emekli olduktansonra 16 yıl bu aylığı alması yönünde. Bazı Batı ülkelerinde 65 olan emek-lilik yaşının 67’ye çıkarılması çalışmaları da var. Türkiye’de şu anda or-talama ömür erkeklerde 75, kadınlarda ise 77. 2011 itibariyle de or-talama emeklilik yaşı 48. Dünyanın yaptığı uygulamaya biz 2048 yı-lında geçmiş olacağız.

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 13

ZİR

VE

DE

KİL

ER

MÜLKİYET SORUNUGERÇEK İHTİYAÇSAHİBİNİ ENGELLİYOR

Apartmanı olup Yeşil Kart’ı bulunan insanlar var. Bun-ları nasıl engelleyeceksiniz?

Genel Sağlık Yasası, bunun önüne geçecek. Ama Türkiye’demülkiyet sorunu var. ‘Gelir Testi’ yapılırken, vatandaşın tam nasılbir malvarlığı olduğu tespit edilemiyor. 2B arazisinde tapuda gö-rünmeyen apartmanı olabiliyor. Ölümden sonra da miraslar vera-set intikaliyle gidiyor. Kiminin dairesi ölen dedesinin üzerinde gö-rünüyor halen. Fiili sahibi kayıtlarda başkası görünebiliyor. Malvarlığısorunları çözülüyor. Hızlandı bu işlemler. On yıl önce sosyal güvenliktebugünü hayal bile edemiyorduk. Bu sorunları da rahat geçebiliriz.

MART-NİSAN 201114 � İSMMMO YAŞAM

KA

PA

K

Şehir insanı doğaya yabancılaştığıoranda ruhsal ve bedenselrahatsızlıkları artıyor. Depresyon,stres ve anksiyete gibi modernzaman hastalıklarında çare yinedoğada saklı… Psikoloji,ekoterapi ile bu hastalıklara çareararken, insanı sağlığına natureluygulamalarla kavuşturmayıamaçlayan fitoterapi yenidenkeşfediliyor.

Doğaya yabancılaşmahasta ediyor

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 15

KA

PA

K

G Ü L Ş E N K A N D E M İ R

“Dost dost diye nicesine sarıldımBenim sâdık yârim kara topraktırBeyhude dolandım boşa yoruldumBenim sâdık yârim kara topraktır

Karnın yardım kazmayınan belinenYüzün yırttım tırnağınan elinenYine beni karşıladı gülünenBenim sâdık yârim kara topraktır

Bütün kusurumuzu toprak gizliyorMerhem çalıp yaralarımı düzlüyorKolun açmış yollarımı gözlüyorBenim sâdık yârim kara topraktır”

Ünlü halk şairi Aşık Veysel, Kara Toprak şiirinde ne güzel deanlatmış doğanın bir karşılık beklemeden verişini… Bir düşününayağımızın hiç toprağa basmadığını… Bir düşünün oksijenin olmadığı,derin nefes alamadığımız bir ortamı… Bir düşünün hiç çiçeğin ol-madığı bir hayatı… Doğrusu bu cümleleri yazarken bile içim da-raldı, bunaldım. Ağaçlar, kuşlar, çiçekler ve hayvanların olmadığıbir yaşam aslında ‘ölümle’ eşdeğer… Ayağımızın toprağa basmadığı,yalnızca suni havayı soluyarak yaşadığımız her gün, ölüme dahaçok yaklaşıyor ve gerçek yaşamdan kopuyoruz. Modern çağın in-sanının aslında birçok fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının temelinde debu doğa yoksunluğu yatıyor.

DOĞA YOKSUNLUĞUİstatistikler, gelişmişlikleriyle dünyaya örnek olan Batı top-

lumlarında, depresyon, alkol ve madde bağımlılığı gibi birçok psi-kiyatrik rahatsızlığın arttığını gösteriyor. Özellikle 21’inci yüzyıl-da insanlar daha kaygılı… Birçok insana yaşam anlamsız ve boşgeliyor. Bu anlamsızlık ilaçlar ve terapilerle ortadan kaldırılmayaçalışılsa da tamamiyle başarılı olunamıyor.

Peki insanlık neden bu duruma düştü? Aslında yanıt çok ba-sit: Doğadan koptuk… 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baş-layan hızlı ve çarpık kentleşme bizleri önce doğadan, sonra da ken-di özümüzden kopardı. Sabah kuş sesi yerine telefonun sesi ile uya-nıyoruz. Temiz hava yerine, havalandırma sistemlerinin üflediği de-falarca kullanılan havayı soluyoruz. Yediğimiz gıdalar hormonlu…Hazır ve katkılı gıdalar sağlığımızın bozulmasını hızlandırıyor. Maa-

ÇOCUKLARINIZ DOĞAYOKSUNU OLMASIN

Doğa yoksunluğu sendromu aslında ilk olarak çocuklarda tespit edil-miş. Bu kavram Richard Louv tarafından 2005 yılında yayınlanan DoğadakiSon Çocuk kitabında ilk olarak kullanıldı. Özellikle son yıllarda çocuk-ların doğaya çok daha az çıkmaları, sürekli kapalı yerlerde kalmaları,enerjilerini boşaltamamaları, okulda beden dersi saatlerinin azalması,bilgisayar başında geçirilen zamanın artması, teneffüs saatlerinin azal-tılmasının dikkat eksikliğinin artışındaki nedenlerden olabileceği ileri sü-rülüyor. Doğa yoksunluğu sendromu sadece dikkat eksikliği değil, aynızamanda depresyon ve anksiyeteye de neden oluyor. Doğada yapılan eg-zersizler dikkat ve konsantrasyonu arttırıyor, stresin de azalmasına yar-dımcı oluyor. Bir araştırmada hastanedeki odaları bahçeye bakan ame-liyat olmuş hastalar, odası koridora bakan hastalardan çok daha hızlı iyi-leşmiş… Richard Louv’a göre, bir çocuk doğada bulunduğu anda bütünduyuları aktif halde oluyor. Bilgisayar ekranı gibi tek bir alana konsantreolmak yerine, kendinden daha büyük bir şeye dalıyor, onun bir parçasıoluyor. Görüyor, duyuyor, dokunuyor hatta tadıyor. Beynini tazeleme fır-satı buluyor. Böylece gelecek sefer odaklanmak, dikkat etmek zorundaolduğunda (mesela okulda) bunu daha iyi beceriyor.

MART-NİSAN 2011

lesef doğadaki doğal ritmimizi de kaybettik. Hayatımızhareket ederek değil oturarak geçiyor. Belki insan es-kiye göre daha uzun yaşıyor ama çoğu zaman boş veanlamsız bir hayat sürdüğümüz duygusundan kurtu-lamıyoruz.

Doğadan ve doğasından uzak-laşan, kopartılan insanoğlu sağlık so-runları yaşıyor, yeterince mutlu ola-mıyor. Sorunların bir kısmı ruhsaliken, bir kısmı da bedensel… İnsanlarınyaşadığı sağlık sorunlarının çözümüyine doğada… Fitoterapi bilimi, insa-nı sağlığına natural uygulamalarla ka-vuşturmayı amaçlıyor. Bitki bilim ola-rak da bilinen fitoterapi Türkiye’de ade-ta yeniden keşfediliyor.

Dünya Sağlık Örgütü'nün yap-tığı bir araştırmaya göre, dünyada yak-laşık 20 bin, Türkiye'de ise 500 bitkiçeşidi tedavi amacıyla kullanılıyor.Tarihi M.Ö.50.000 yıllarına kadar uzanan bitkilerin te-davide kullanılışı, bugünkü modern tıbba da öncülüketmiş. Eczacılık fakültelerinde okutulan ‘farmakogno-zi’ bilim dalının konusu olan fitoterapi’nin değeri gü-nümüzde yeniden anlaşıldı. Nihayetinde hastalıklar vekimyasal ilaçların yan etkilerinin oluşturduğu sakıncalar

fitoterapiyi artık değerli kılıyor. Tüm dünyada yenidendoğaya dönüş gerçekleşirken, tamamen eczacıların uz-manlık alanı olan fitoterapi tamamlayıcı tıp olarak sağ-lıktaki yerini koruyor.

FİTOTERAPİ’NİN KEŞFİTürkiye’nin ender fitoterapi uz-

manlarından olan Demet Demirhan, ta-rihimizde natural uygulamalarla çok cid-di çalışmalar yapan isimlerin mevcut ol-duğunu söylüyor. Demirhan’ın verdiğibilgiye göre, İbni Sina'nın 1450'li yıl-larda, tıpta referans olarak kabul edi-len Tıp Kanunu adlı eserinde 800’e ya-kın uygulamalara yer verilmiş. Bueserdeki bilgiler 13. yüzyıldan itibarenAvrupa üniversitelerinde ders olarakokutulmuş. Hatta Fransa'da ise enmeşhur tıp fakülteleriolan Montpellierve Lauvain üniversitelerinde temel ki-

tap olmuş. Ancak Türkiye’de fitoterapiyle ilgili kapsamlıeğitim veren üniversite yok. Bu nedenle Demet Demirhan,eğitimini Uzakdoğu’da yapmış. Demnatural Merkezi’ndenatural besin takviyeleri & spa cihazları ile hizmet ve-ren Demirhan, fitoterapinin günümüzde yeterince uy-gulanmadığını söylüyor.

16 � İSMMMO YAŞAM

KAPA

K

Hayatımıdeğiştirdimçiftliğeyerleştim

Berkay Atik (30 ya-şında): “Ben Ankara’da doğ-dum, İstanbul’da çalıştım. Biryıl öncesine kadar İstan-bul’da değişik şirketlerdereklam ve pazarlama so-rumlusu olarak görev al-dım. Geçen yıl işten çıktı-ğımda iki aylık bir programiçin Çanakkale Küçükku-yu’daki Dedetepe Çiftliği’neTaTuTa gönüllüsü olarak gel-dim. Çiftliğin sahibi ErkanAlemdar, aynı zamanda Buğ-day Derneği’nin yönetimin-de bulunuyor. Kendisiyletanıştık ve bana bir iş tekli-finde bulundu. Ben de İs-tanbul’daki evimi kapattımve çiftliğe yerleştim. Buradahem TaTuTa projesindenhem de Çamtepe Ekolojik Ya-şam Kültürü Merkezi’ndensorumluyum. Ben büyükşe-hirlerde doğdum büyüdüm.Ben de çocukluğumda doğayoksunluğunu çok çektim.Buğday Derneği ile tanış-tıktan sonra hem işimi hemde hayatımı değiştirdim.”

DemetDemirhan

MART-NİSAN 2011

KA

PA

K

“Fitoterapi günümüzde uygulanmıyor sadece bit-kisel ürünlerin satışı mevcut” diyen Demirhan, şu de-ğerlendirmelerde bulunuyor: “Yanlış bitkiler veya bitki-sel ürünler kullanıldığında kişiler zarar görebilir. Bu yüz-den bitkisel ürün de olsa dikkat edilmesi ve uzmanlar ta-rafından tavsiye edilmesi gerekiyor. Demnatural Mer-kezi’mizde natural besin takviyeleri & spa cihazları ilehizmet vermekteyim. Ozon sauna uygulaması ile bağı-şıklık sistemini güçlendiriyor, kanı temizliyoruz. Ayrıcabir cihazımızla da refleksoloji bölgelerinde vücuda naturaluygulama yapıyor, çakra ve aura ölçümü, doğal vücut ta-raması ve gıda intelorans ölçümü yapıyoruz. Yani han-gi gıda sizde bakteri, parazit oluşumuna sebep oluyor,zarar veriyor bunları öğreniyoruz. Bu gıda testine uyankişiler ise birçok sağlık probleminin çözümünde olumlusonuç alıyorlar. Ozon sauna uygulamamızla ise vücudunuzutemizliyor ve sağlıklı bir yaşamın kapısını aralıyoruz.”

Fitoterapi’nin ana kaynağı şifalı otlar olarak bili-nen bitkiler… Uzmanlar şifalı bitkilerin bilinçsiz kullanımıkonusunda da hassas olunması gerektiği uyarısında bu-lunması ihmal etmiyor. Nihayetinde şifalı otlar, İbni Si-na’dan bu yana kullanılıyor. Ancak bitkilerin de ilaçlar-dan hiçbir farkı yok. Yararı olabileceği gibi yan etkileride olabilir. Yanlış kullanıldığında vücuttaki elektroliz den-gesi bozulabiliyor. Bu nedenle güvenilir aktarlardan alın-malı, kulaktan dolma bilgilere ve her kitapta yazılanla-ra itibar edilmemeli.

EKOTERAPİ İLE TEDAVİDoğaya yabancılaşma; depresyon, stres, anksiyete gibi modern

zaman hastalıklarının kaynağı olarak görülüyor. Böyle olunca da çareyine doğada aranıyor ve bulunuyor. Psikologlar, bu yabancılaşmayı eko-terapi ile tedavi etmeyi hedefliyor. Ekoterapi, insan ve doğa arasındakibağı kurmaya yardımcı olan bir disiplin… Ekoterapi, doğadan uzaklaşaninsanın tekrar sağlığına ve mutluluğuna kavuşabilmesi için doğaya vedoğasına uygun davranması için gerekli teknikleri kapsıyor. Bunlar mo-dern bilim araştırmalarının sonuçlarından elde edilen müdahaleler ola-bileceği gibi çok eskilerden gelen uygulamalar da olabiliyor. Bütün buuygulamaların ortak özelliği; insanın kendini; yeryüzünün, toprağın,denizin, bitkilerin ayrılmaz bir parçası ve tamamlayıcısı olarak görmesineve algılamasına yardımcı olmak… İngiltere’de yapılan araştırmalar, “eko-terapi” olarak adlandırılan 30 dakikalık gezilerin 10 hastadan 9’undadepresyonu hafiflettiğini ortaya koydu. 60 milyon nüfuslu İngiltere'de

geçen yıl antidepresan verilen hasta sayısının rekor seviyeye, 31 mil-yona ulaştığı tespit edildi. Ülkede her yıl antidepresan kullanımının ön-ceki yıla oranla yüzde 10 oranında arttığı görülürken; kırda yürüyüşyapmanın depresyona iyi geldiği de belirlendi.

YEŞİL KUŞAK EKSİKLİĞİPsikiyatrist, Prof. Dr. Kemal Sayar, insanlar tabiattan uzaklaş-

tıkça günübirlik streslerinin atıp rahatlayacakları bir yer bulamadık-larını söylüyor. Büyükşehirlerde ciddi bir yeşil kuşak eksikliği olduğunubelirten Sayar, “Türkiye'de çok fazla ve çirkin yapılaşma var. İnsanlarınortaklaşa yaşantılar geliştireceği ortamlar, parklar azalmaya başladı.Özellikle de büyükşehirlerde… Bu çok önemli bir tehdit” diyor. Eko-terapi’nin psikiyatrik rahatsızlıklarda ilaç tedavisinin alternatifi ola-mayacağını düşünen Prof. Dr. Kemal Sayar, “Depresif insan zaten yü-rümek istemez. Evet, düzenli spor ve yürüyüş insanlara çok faydalıdır.Özellikle de bizi depresyondan koruma yönünde yarar sağlayabilir” diye

İSMMMO YAŞAM � 17

MART-NİSAN 201118 � İSMMMO YAŞAM

KAPA

K

konuşuyor. İnsanın ruhsal aygıtının doğaya ayarlı olduğunu belirtenSayar, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “İnsan yaratılışı itibariyletabiatla beraber olmak ister. Olamadığında özler… İnsan zaten tabiatınbir parçasıdır. Ayrı düştüğü parçayı özlüyor. İnsanın beton bloklar için-de yaşaması varlığına yabancı olduğu için bu nevroz, yabancılaşma haliyaratıyor. Bu da depresyon ve panik atak gibi rahatsızlıklara neden olu-yor. Ben özellikle panik atağı modern şehir hastalığı olarak nitelen-diriyorum. Belli hastalıklar şehirli popülasyonda yoğun olarak görü-lüyor. Kırsalda, köylerde insanlarda panik atak görmezsiniz. İnsanlardaşehirlerin getirdiği bir sıkışma var. İnsan mekanı daha özgür ve genişcekullanabildiğinde bu ona ruhsal genişlik olarak sağlıyor. Büyükşehir-lerde bazı çocuklar yaprağı eline almadan büyüyor. Çocuklar tatile git-tiklerinde bile doğal ortamı bulamıyor. Sağlıklı bir gelişim için gerçek,yalın doğa ile çocukların karşılaşması gerekiyor. Toprağa ayaklarınındeğmesi şart.”

DOĞAL BESLENME ŞARTBir insanın sağlıklı olması için yediğinden içtiğine kadar aslın-

da her şeyin doğal ve organik olması gerekiyor. Bu noktada doğanınkendisinin sağlıklı olması da önem kazanıyor. Suyu, havası kirlenmişbir çevrede insan istese de sağlıklı olamıyor. Ekolojik yaşamı destek-lemek için 12 Ağustos 2002’de kurulan Buğday Ekolojik Yaşamı Des-

tekleme Derneği, bireylerde ve toplumda ekolojik yaşam bilincini oluş-turmak için çaba sarfediyor. Bunu da birçok faaliyeti aracılığıyla ya-pıyor. Türkiye’deki ilk ekolojik pazarları kuran dernek olarak da bili-nen Buğday Derneği, İstanbul’daki dört pazarıyla şehir insanını dahasağlıklı beslenmeye yöneltiyor. Derneğin ekolojik pazarları, her haf-ta cuma günü Bakırköy’de, cumartesi günü Şişli ve Beylikdüzü’nde, pa-zar günleri ise Kartal’da kuruluyor. En doğal ve organik olarak yetiş-tirilen taze meyve ve sebzeleri direkt tüketiciye ulaştıran bu pazarlaraynı zamanda insanlarda doğal yaşamın önemi konusunda bilinçlenmeyekatkı sağlıyor. Buğday Derneği İletişim Direktörü Gizem Altun, “Pazarabazen insanlar meraktan geliyor. Bazıları ise kanser gibi zor başa çı-kılan hastalıklarla sevdikleri ya da kendileri karşılaşmış insanlar… Bupazarlara gelip gerçek bir dönüşüm yaşıyorlar. Gezegenin sağlığı ol-mayınca insanın da sağlığı yerinde olmaz. Bunun farkına varıyorlar.Her hafta pazarlarımızdan yaklaşık 3 bin kişi düzenli alışveriş yapı-yor” diyor.

Gizem Altun’un verdiği bilgiye göre, Buğday Derneği’nin 2 bin200 üyesi, bin de gönüllüsü bulunuyor. Dernek, Kaz Dağları’ndaki Çam-tepe Ekolojik Yaşam Kültürü Merkezi’nde atölye ve kurs çalışmaları dadüzenliyor. Bu kurslar, eko-yoga’dan doğa gözlemine, kompost (organikçöpler) atölyesinden homeopatiye (doğal tedavi yöntemlerinden biri)kadar birçok konuda olabiliyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin insanları doğaile buluşturan en önemli projelerinden biri ise TaTuTa (Tarım TurizmTakas). Proje, Türkiye genelindeki 95 çiftlikte gönüllülerin ya da ko-

nukların ağırlanmasına olanak veriyor. Gönüllüler, iki haftadan iki aya kadar kalan sürelerde çiftlikte ücretsiz kalabilirler ancak bunun kar-şılığında çiftlik işlerine yardım etmeleri gerekiyor. TaTuTa Projesi sorumlusu Berkay Atik’in verdiği bilgiye göre, geçen yıl 45 çiftliğe 182gönüllü geldi. Bunlardan 34’ü Türk’tü… Yabancıların çiftliklerde gönüllü olmaya daha istekli olduğunu belirten Atik, “TaTuta, WWOOF’un(Dünya Organik Çiftliklerde Gönüllüler Organizasyonu) Türkiye’deki tek temsilcisi… Yabancılar bu ağ nedeniyle daha fazla bu tür organi-zasyonlardan haberdar oluyorlar. Biz projeye 2003 yılında başladık. Türkiye’de de her yıl daha çok duyuluyor ve ilgi görüyor. Bu yıl çift-lik sayımızı iki katına çıkardık” diye konuşuyor.

ÇİFTLİK HAYATI MÜMKÜN

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 19

KA

PA

K

HER DERDE DEVAŞİFALI BİKTİLER

� MORARMALARI TEDAVİ EDİYOR: Maydano-zun, morarma ve çürük izlerini geçirmede geleneksel bir şöhretivar. Bir avuç maydanoz ve dörtte bir bardak suyu, yarı erimiş kargörüntüsü alana kadar blendırda karıştırın. Sonra, buz kalıpları-nı yarısına kadar doldurun ve dondurun. İnce bir beze veya tülbentesardığınız maydanozlu buzu, berenin üzerinde gezdirin.

� NEFES KOKULARINI GİDERİYOR: Nane, ken-dine özgü tadı ve kokuyu veren aromatik yağ, aslında nefes kokusunaneden olan mikropları öldüren güçlü bir antiseptiktir.

� PEKLİKTEN KURTULABİLİRSİNİZ: Akdiken ka-buğu, onlarca peklik tedavisi reçetesinde kullanılan, etkisi uzun yıl-lardır bilinen tanınmış bir muhsildir. Yatmadan önce yarım çay ka-şığı alın. Ama düzenli olarak kullanmayın; bağırsağınız tembelli-ğe alışabilir.

� KEPEKLERE SON: Tepeleme dolu 4 çorba kaşığı kurukekiği, alüminyum olmayan bir demlik kullanarak 2 bardak suda10 dakika boyunca kaynatın. Süzgeçten geçirin ve soğutun. Eldeettiğiniz kekik suyunu, yeni şampuanlayıp duruladığınız saçınızayavaşça dökerken, yumuşak hareketlerle iyice ovalayıp kafa de-rinize ulaşmasını sağlayın.

� İSHALİ KESEN FORMÜL: Eğer ishal şiddetliyse, vü-cudunuz susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya demektir. Tarçın, diyareyikısa sürede kesen, doğal bir ilaçtır. Kurutulup toz haline getirilmiştarçın kabuğundan bir çorba kaşığı dolusunu bir bardak sıcak suyakarıştırın. 10-15 dakika demlenmeye bırakın. Tarçını bu şekilde sa-dece kısa süreli olarak kullanın.

� ATEŞİNİZİ DÜŞÜREBİLİRSİNİZ: Civanperçemi,gözeneklerinizi açıp bol miktarda terleterek, ateşinizin düşmesi-ne yardımcı olan uçucu yağlar içerir. Fincan başına 1 çorba kaşı-ğı kullanarak civanperçemi çayı yapın ve 10 dakika boyunca ka-palı bir kapta demlenmeye bırakın. Bu çaydan bir ya da iki fincaniçince terlemeye başlarsınız.

� GAZI GİDEREN BİTKİ: Rezene, karın ağrısına yolaçan fazla gazlardan kurtulmak için asırlardır kullanılıyor. Yarım çaykaşığı rezene tohumu çiğneyin. Rezene, vücutta biriken gazın çö-zülmesine yardımcı olan bir gaz sökücüdür. Ayrıca, kas spazmları-nı gevşeterek sindirim rahatsızlıklarını gidermekte de yardımcı olur.

� BAŞ AĞRISINI GEÇİRİR: Zencefil çayı, başınızdazonklayan damarları yatıştırır. Ayrıca, vücudun ağrı-algılayıcıkimyasallarının üretimini yavaşlatır ve dolaşımı kolaylaştırır.

� YÜKSEK TANSİYONA BİREBİR: Sarımsak, dün-yanın belki de en popüler şifalı bitkisi. Sarımsak kandaki kolesterolüve yüksek tansiyonu düşürmek için de kullanılır. Bolca taze sarımsakyiyin ya da günde bir kez 320 miligram sarımsak özsuyu için.

� HAFIZANIZI KUVVETLENDİRİN: Hafif kon-santrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklaya-bilirsiniz.

� DİŞ AĞRISINI GEÇİRİR: Eğer dişiniz ağrıyorsa, el-bette bir dişçiye görünmeniz gerekir. Ancak çektiğiniz acıyı aza in-dirmek için, ağrıyan dişinizi bir damla karanfil yağı ile ovalayın.

� ROMATİZMA AĞRILARI İÇİN: Bir fincan aksö-ğüt kabuğu çayı, ağrılı bir eklemi rahatlatmakta mucizeler yara-tabilir. Çayı yapmak için, bir çay kaşığı aksöğüt kabuğunu kaynayansuya karıştırıp, üstü kapalı olarak 15 dakika bekletin. Kabukları-nı süzüp, günde üç kere, bir fincan için.

� SEDEF HASTALIĞINA ÇARE: Keten tohumu yağı,sedef hastalığı da dahil bazı deri rahatsızlıklarının tedavisinde yar-dımcı olarak kullanılır. Yiyeceklere veya içeceklere günde bir çor-ba kaşığı ekleyin.

Sevgili İSMMMO Ailesi,Türkiye uzun ve sert geçen bir kışın ardından bahara coşkuyla girdi. Dergimiz elinize ulaştığında muhtemelen yaz iyice yüzünü göstermiş

olacak. Her ilkbahar, doğanın yeniden dirilişini izlemek bana büyük bir keyif veriyor. Özellikle de Anadolu’da bahar bir başka… Bugün-lerde dağlarından yağ, ovalarından bal akan Ege’mize, yeşille mavinin her tonunu buluşturan Karadeniz’imize, en güzel Yaşar Kemalustanın anlattığı Toroslar’a sırtını yaslamış Akdeniz’imize yolunuz düştüyse doğanın bütün cömertliğine bir kez daha tanık olmuşsu-nuzdur. Ancak maalesef büyükşehirlerde baharın gelişini bile yeterince hissedemiyoruz. Doğal yaşama hasretimiz günden güne art-sa da doğadan ayrı düştük. İSMMMO Yaşam olarak bu sayıda kapak konumuzu doğa yoksunluğu sendromuna ayırdık. Doğadan uzak-laştıkça ruhsal ve bedensel hastalıklarımız artıyor. Uzmanlar, doğa yoksunluğunun bizlerden neleri alıp götürdüğünü anlatırken, ça-renin yine doğada olduğunu da vurguluyorlar.

Dosya konumuzu doğanın bize sunduğu ancak uğruna savaşların yapıldığı petrole ayırdık. “Kara altın” olarak da anılan pet-rol, yüzyıllardır insanlığa refahı, kan ve gözyaşı ile birlikte getiriyor. Son aylarda varili 100 doları aşan petrol fiyatlarında artışınnedenlerini, küresel ekonominin ve Türkiye’nin bu durumdan nasıl etkileneceğini detaylı olarak inceledik.

İSMMMO Yaşam’ın bu sayısında da birbirinden değerli konuklarımız var. Zirvedekiler sayfamızın konuğu, İstanbul SGK İl Mü-dürü Ramazan Yıldız. İstanbul’da 14 milyon insana sosyal güvenlik hizmeti ulaştırma sorumluluğunu üstlenen Yıldız, SGK’nın İs-tanbul’daki yol haritasını ve kayıt dışı ile mücadelesini anlattı. Dünyanın en prestijli ekonomi dergilerinden Fortune’un Türkiyeoperasyonlarını emanet ettiği Ali Ağaoğlu ile finans profesyonelliğinden gazeteciliğe uzanan kariyerini konuştuk. Müzik dünya-sında parlak bir kariyer sahibi olan sanatçı Anjelika Akbar ise dergimize sanat dünyasındaki yeni projelerini anlattı. Eşi GamzeDavut'la 13 yılda yazdığı şiirlerini “Biz Şiir Olduk” kitabında toplayan meslek mensubumuz Tevfik Davut ile de şiir dolu bir söy-leşi gerçekleştirdik

Dergimizde sizlere yine ilginizi çekeceğinizi ümit ettiğimiz konular sunuyoruz. Sağlıkta ‘organik kozmetik’, eğitimde ‘er-genlik sorunları’, lezzet sayfalarımızda ise ‘en iyi steak yiyebileceğiniz mekanları’ araştırdık. Gezi sayfalarımızda bir taraftaÇin’in yükselen şehri Şangay’a uzanırken, diğer tarafta güzel şehrimiz Tekirdağ’a götürüyoruz sizleri. Kültür sanattan sinemaya,kitaptan dekorasyona, teknolojiden modaya hayatın her alanındaki yenilikleri ve değerleri sayfalarımıza taşımaya gayret et-tik. Umarım beğenir ve keyifle okursunuz.

Sağlıkla ve sevgiyle kalın dostlar…

Yahya Arıkan

başkandan

YAYINA HAZIRLAYANLARHasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir,Defne Doğan, Gülşen Kandemir

[email protected], [email protected]

GÖRSEL YÖNETMENOrçun Dora Özkü

�� DANIŞMA KURULUYahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Nazlı Ardak, İ. HakkıBaliç, Metin Başer, Metin Bayar, Kenan Buğa, Ayla Büyükhan, Rıza Çalasın, Adem Çalışkan, Vedat Çiftçi, Volkan Demir, İrfan Demirci, Erol Demirel, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem,Mehmet Eren, Hüseyin Fırat, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, İlhan Güven, Ayşin Hangül, Hasan Ilır, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Turan Kaşıkçı, İlhan Kırcaoğlu, Şenol Kokal, Coşkun Kolso, Cemile Kuzu, Hacı Reşit Küçük,Kazım Mermer, Arif Mert, Muhammed Öncül, Erol Öngen,Gülgün Öztürk, Veysel Karani Palak, Bahriye Payal, Orhan Sarıgene, Fehmi Soyakça, İbrahim Fevzi Tacer, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Mustafa Uğurlu, Ahmet Uzuntepe, Mehmet İhsan Yalçın,Hüseyin Yerli, Recep Yüksel, Serpil Zorbozan

YAS MAİSMMMOMart-Nisan 2011

SAHİBİİstanbul Serbest Muhasebeci Mali MüşavirlerOdası Adına Yahya ArıkanKurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBULSORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜZehra Yılmaz IşıloğluKurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL

�� BASILDIĞI YER:Tor Ofset Sanayi ve Ticaret Limited ŞirketiAkçaburgaz Mah. 116 Sokak No:2Esenyurt/İSTANBUL Telefon: (0212) 886 34 76(pbx), Faks: (0212) 886 34 [email protected]�� Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam,kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreliyayındır. İki ayda bir yayımlanır, 28.000 adetbasılır ve İSMMMO üyelerine ücretsiz gönderilir. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. �� Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80

MART-NİSAN 201120 � İSMMMO YAŞAM

ND

EMİN

SESİ

‘GerçekAli Ağaoğlubenim!’

S E H E R K A R A T A Ş

Fortune, dünyanın en saygın ekonomi der-gilerinden biri. Dünyada ekonomi ve iş dünyasınınnabzını tutan dergi, 2007 yılından beri de Türkiye’deTürkçe olarak yayınlanıyor. Dergiciliğin internet vesosyal medya nedeniyle güç kaybettiği bir dönemdeTürk iş dünyasına yeni bir yön çizmek için uğraşanderginin yeni genel yayın yönetmeni ise Ali Ağaoğlu.Vatan gazetesinde köşe de yazan Ağaoğlu, adınıngayrimenkulcü işadamıyla karıştırıldığını söylü-yor. Finans yazılarıyla tanınan Ağaoğlu, eski traderve bankacı. Gazeteciliğe 2004 yılında adım atmış.Vatan gazetesinin yayın yönetmeni olan yakın ar-

kadaşı Tayfun Devecioğlu’nin yönlendirmesi ile ga-zetede finans yazıları yazmaya başlamış. Ağaoğ-lu, Devecioğlu sayesinde gazetecilikle tanıştığını be-lirtirken, kendi deyimiyle biraz 2009 yılında yineDevecioğlu ve Zafer Mutlu’nun iteklemesi ile For-tune dergisinin yayın yönetmenliği görevini kabuletmiş. Finans kökenli gazeteci, kriz nedeniyle kad-rosu küçülen, el değiştiren dergiyi, ayakta tutmakve sosyal medya ile mücadele etmek için var gü-cüyle çalışıyor. Derginin en büyük rakibinin sosyalmedya ağı Twitter olduğunu söylüyor. Ağaoğlu, “Bi-zim gibi dergilerin Twitter ile kitap arasında bir yer-de durması lazım. Bunu sağlayabilirsek hem der-gileri ayakta tutabiliriz hem de okuma alışkanlığı-

Fortune dergisinin genelyayın yönetmeni ve Vatangazetesi köşe yazarı AliAğaoğlu, sosyal medyayıdergiciliğin en büyükrakibi olarak görüyor.Ağaoğlu, “En büyükrakibimiz Twitter. Bizimgibi dergilerin Twitter ilekitap arasında bir yerdedurması lazım” diyor.

nı kaybettirmeyiz. Kolay okunur, ilginç dergiler yapmalıyız” diyor. Ağaoğlu ile ha-yatını, gazeteciliğe başlama hikayesini, gazeteciliğin geleceğini, dergiciliği ve Tür-kiye ekonomisini konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Profesyonel iş hayatına başlamanıznasıl oldu?

Aslen Manisa Akhisarlı’yım. 1963’de Ankara’da dünyaya geldim. İlk ve ortaeğitimimi astsubay olan babamın çalıştığı Türkiye’nin çeşitli illerinde tamamladım.Daha sonra İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum. 1980’de de Boğaziçi Üni-versitesi İşletme Bölümü’nü kazandım. Beş yıl sonra üniversiteyi bitirdim. MarmaraÜniversitesi’nde finans alanında yüksek lisansa başladım ama bitirmedim. Üniversitehayatımda çeşitli işlerde çalıştım. Üniversiteden mezun olmadan 1985’de Anado-lu Kredi Kartları adlı şirkette profesyonel iş hayatına adım attım. Finans sektöründe25 yılı geride bıraktım.

Anadolu Kredi Kartları’ndan sonra Standart Chartered Bank’ın Hazine Bö-lümü’nde çalışmaya başladım. 1995 yılına kadar bu bankayı satın alan Almanlarlabirlikte çalıştım. Almanlar 1995’te Moskova şubesini açınca, Moskova’ya gittim.Rusya’yı tanıdım, orada edindiğim tecrübe bana çok şey kattı. Çokuluslu bir ban-kanın yurtdışı operasyonlarında çalışmak benim için çok önemliydi. 1998 krizin-de ben oradaydım ve bankanın krizde para batırmayan tam tersine para kazanantek şubesi olduk. 1998’in sonunda döndüm ve Ege Bank’ta Hazine Grup Müdürüolarak çalışmaya başladım. Bu arada Sümerbank’la Ege Bank birleşti, birleşen ban-kanın hazinesinin başında ben vardım.

İş hayatınız krizler içinde geçmiş adeta…Son kriz hariç, tüm krizleri birebir yaşadım. 1988’de ilk müdahaleyi gör-

düm, 1994 krizini, 1996, 1998 Rusya, 1999 yine Türkiye’deki krizleri yaşadım.Bunlar dışında bir de Ege Bank, Sümerbank gibi iki tane mikro kriz var.

Sümerbank’tan sonra nereye geçtiniz?Sümerbank’ı, Oyakbank’a sattık. Ben satış sürecinde yer almadım. O dönem

TMSF beni yardım için davet etti. Bir yıl orada çalıştım. O bir yıl içinde çok önem-li olduğunu düşündüğüm adımlar atıldı. BDDK ile dirsek temasında çalıştık. O za-man dünyada hala tek bir örneğine daha rastlamadığım bir mevduat satış döne-mi yaşandı. Bütün o işlerin organizasyonunu yapan ekibin içinde ben de vardım.Yaklaşık 19 tane ihale yapıldı. Bu bence çok enteresan çok başarılı bir operasyondur.750 bin hesap fon bankalarından ticari bankalara devredildi, kimsenin canı yan-madı. Yanılmıyorsam sadece 950-1000 arasında şikayet gelmişti.

Bugünkü bankacılık sisteminin temellerinin atılmasında sizin deemeğiniz var.

2001’de bankacılık sisteminin içinden çürüklerin çekilip zararın bir kısmı-nın devlete devredilmesi, o dönem alınan önlemler, BDDK’nın bağımsız olması, ya-pılan düzenlemeler, yeni kuralların getirilmesi, bugün Türkiye’nin sağlam banka-cılık sistemine sahip olmasının tek sebebidir. O sayede son krizden Türkiye hiç yaraalmadan çıktı. Kriz teğet geçmedi ama çok az etkilendik.

Gazeteciliğe gelecek olursak… Yazı yazmaya ne zaman ve na-sıl başladınız?

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 21

ND

EMİN

SES

İ

İSMMMO MESLEKSTANDARTLARINIBELİRLEMELİ

İSMMMO’nun faaliyetleri ile ilgili ne düşü-nüyorsunuz?

İSMMMO’nun çok sayıda yayını var, dönem dönemfarklı konularda araştırma raporları hazırladıklarını biliyorum.Ama bunların hiçbiri bana ulaşmıyor. Ancak bu tür mesle-ki örgütler ve odalar, olmazsa olmazlar. Bence önümüzdekidönem STK’lar çok önemli olacak. İSMMMO, meslek stan-dartlarını oluşturabilecek kapasitede bir oda. Ancak benİSMMMO’nun meslek kriterleri diye bir şey duymadım. Oyüzden standart üretebilecek seviyeye ulaşmasını istiyorum.İSMMMO’yu mesleğin standartlarını veya mesleği yapan in-sanların standartlarını belirleyen etkin ve yetkin bir kurumolarak görmek istiyorum.

MART-NİSAN 201122 � İSMMMO YAŞAM

ND

EM

İNS

ES

İ

TMSF’den sonra batık kredilerin tahsili işini yap-mak amacıyla arkadaşlarımla birlikte bir danışman-lık şirketi kurdum. 2002-2007 yılları arasında bu işleuğraştım. O aralar yazı yazmaya da başlamıştım.2004’te Vatan gazetesinin yayın yönetmeni olan ya-kın arkadaşım Tayfun Devecioğlu, gazetede finans pi-yasalarıyla ilgili köşe yazmamı teklif etti. Bu konu-da kendimi birazcık torpilli hissediyorum. Tayfun Beyolmasa benim aklıma yazı yazmak gelmezdi.

Köşe yazarlığı ile birlikte diğer işlerini-zi de sürdürdünüz mü?

Evet, ama 2007’de kendi şirketimi kapattım.Bir de 2006’da Petrol Ofisi’nde, petrol ürünlerinin fi-yat risklerini yönetmek ve azaltmak amacıyla kuru-lan departmana danışman olarak çalışmaya başla-mıştım. İki yıl da petrol piyasası ile uğraştım daha son-ra 2007 yılında borsa aracı kurumu Finans Yatırım’dagenel müdür yardımcısı olarak çalışmaya başladım.Burada da iki yıla yakın çalıştım. O arada bir arka-daşım ile organik tarım şirketi de kurduk. Ama ne ya-zık ki yeterince üretici olmadığı için tedarikte sorunyaşadık ve iki yıl sonra onu da kapattık.

Fortune dergisine yayın yönetmeni ol-maya nasıl karar verdiniz?

2009’da Finans Yatırım’dan ayrıldıktan sonraTayfun Devecioğlu ve Zafer Mutlu, Fortune’un yayınyönetmeni olmamı teklif etti. O güne kadar köşe ya-zarlığı dışında gazetecilikle hiçbir ilgim yoktu. ‘Benanlamam, yapamam o işi’ dedim. Ama onlar artık dün-yada trendin değiştiğini, artık gazetecilerin değil, sek-törden gelenlerin bu işi yaptığını söyleyerek beni iknaettiler. ‘Sen yaparsın bu işi” diye beni resmen işin içi-ne iteklediler. Ben de bir cesaretle kabul ettim.

İşin mutfağına girince gazetecilikle ilgi-li düşünceleriniz değişti mi?

O zaman da aylık derginin zor bir iş olduğu-nu düşünüyordum halen daha aynı şeyi düşünüyorum.Çünkü televizyon canlı yayın, dilinize hakim olursa-nız çok sorun çıkmaz. Gazetelerde de hatalı bir du-rum yaşamadım çok şükür. İnternette bir hata yap-tığınızda da düzeltme şansınız var. Fakat aylık der-gide öyle değil. Yazdığınız yazı bir sonraki ayın songünü bile okunabiliyor. Zaten ben de ilk yazdığım edi-tör yazısında ‘Aylık dergi zormuş’ diye yazmıştım. Der-

gideki çalışma arkadaşlarım çok iyi, hepsi bu alan-da uzun yıllar çalışmış, deneyimli gazeteciler. Onla-rın yardımı ile bugünlere geldik.

Şu an Fortune dışında medyada başkaneler yapıyorsunuz?

Fortune dışında Vatan’da köşe yazmaya devamediyorum. Yaklaşık iki yıldır CNBC-e’de her sabah birsaat ‘Geri Sayım’ adında bir program yapıyorum. Hergün Finansonline.com’a yazı yazıyorum. Gazetecilikdışındaki diğer işlerimi bıraktım.

Dergide kişisel olarak bir fark yarattı-ğınızı düşünüyor musunuz?

Bunu söylemem hayli zor. Çünkü bu süreçte eko-nomik olarak zorluklarla dolu bir dönemden geçtik.Bazı arkadaşlarımızla yollarımızı ayırdık, kadro kü-çüldü. Daha önce Vatan Dergi Grubu’na bağlıydık, Yu-nan bir ortağımız vardı. Şimdi Mutlu Dergi Grubu’nabağlıyız. Bu süreçte Fortune’u alıp bir yere götürmeşansım çok olmadı, çünkü benim daha kat etmem ge-reken çok yol var. Bir de dergi grubu olarak gazete,televizyon, radyo gibi mecralarımızın olmamasının zor-luklarını yaşıyoruz. Bu bizim için bir handikap amabir yandan da müthiş bir bağımsızlık getiriyor.

Hangi konularda yol kat etmeniz gere-kiyor?

Ben forma sözünü ilk defa burada duydum me-sela, görsel dizaynı değiştirmek, dergiyi bir yerdenbir yere götürmekle ilgili yol kat etmeliyim. Ben asıl,dergiyi daha kolay daha hızlı okunur hale getirmekistiyorum. En büyük rakibim Twitter. Sosyal medya ileyarışmamız gerekiyor. Çünkü 140 karakterle insan-lar her şeyi anlatıyor. Bizim gibi dergilerde nerdey-

BURS VEYARDIMİSTİYORLAR

Emlakçı Ali Ağaoğlu ileisim benzerliği sizi nasıl etkili-yor?

Üniversitelerde yaptığım top-lantılardaki konuşmalarımda, ‘bengerçek Ali Ağaoğlu’yum, öteki çak-ma’ derim. Çünkü onun gerçek adıAli İbrahim Ağaoğlu’dur. Kendisi ilekarşılaşıyoruz, görüşüyoruz ona dasöylüyorum kendisinden muzdaripolduğumu. Çünkü internette olsunsosyal sitelerde olsun hiçbir yerde isimalamıyorum. Ondan bana hiçbir şeykalmıyor. O yüzden ondan muzda-ribim. Şaka bir yana bu benzerlik be-nim çok hoşuma gidiyor. Ama bun-lar dışında çok enteresan şeylerle dekarşılaşıyorum. Her gün onun adı-na bana iki üç tane telefon, e-pos-ta geliyor. Evinin taksitini ödeye-meyenler, ev almak isteyenler, iş, ba-ğış, burs, yardım isteyenler arayıpuzun uzun dertlerini anlatıyor. Uzunuğraşlar sonucu Ali Ağaoğlu’na ula-şıp dertlerini anlattıklarını düşün-dükleri an, yanlış numara aradıklarınısöylediğimde duydukları üzüntübeni de üzüyor.

Ağaoğlu, Afrikaturunda

se bir sayfada bir ayraç bile olmuyor. İnsanlar okudukları yeri kaybedipbir daha bulamıyor.

Dergiciliği, gazeteciliği sevdiniz mi? Bundan sonra bu sek-törde mi devam edeceksiniz?

Bunu söylemem çok zor. Çünküben kendimi hala gazeteci olarak gör-müyorum. ‘Gazeteciyim’ dersem ger-çekten gazeteci olan arkadaşlarımahaksızlık olur. Arkadaşlarım olmazsa benbu dergiyi yapamam. Ama ben bu der-giyi bir yerlere getirmek için çok uğra-şacağım. Tekrar söylüyorum bizim gibidergilerin, Twitter ile kitap arasında biryerde durması lazım. Bunu sağlayabi-lirsek hem dergileri ayakta tutabilirizhem de okuma alışkanlığını kaybettir-meyiz. Kolay okunur, ilginç dergiler yap-malıyız. Bunun için biraz daha fazla ça-lışmamız gerekiyor ama azalan elemansayısı ile bunu yapmamız da oldukça zor.Bunun için farklı yöntemler bulmaya ça-lışıyorum. Mesela alanlarında uzman ar-kadaşlara dışarıdan yazı yazdırıp, der-giyi zenginleştirmek çözümlerden biri.

Sosyal medya klasik gazeteciliği bitiriyor mu?Gazeteciliğin sunum şekli değişecek. Ama benim jenerasyonum, elin-

de bir kağıt tutmayı seviyor. Biz bu altın oranlara alışkınız. O nedenle med-ya asla bitmeyecek, sadece şekil değiştiriyor. Sosyal medyada olsa herhalükarda birinin içerik hazırlaması gerekiyor. İçerik hazırlama işi aslabitmeyecek.

2011’in Fortune 500 şirketlerine baktığınızda, Türkiye’ninekonomisi ile ilgili nasıl bir yorum yapabilirsiniz?

2011’in 500 şirketinin cirosu bir sene öncekine göre 20 milyon liraartmış. Enflasyonun o kadar artmadığı bir yerde cironun 20 milyon liraartması, şirketlerimizin büyüdüğünü gösteriyor. Eminim ki 2012’de ter-sine bir durum olacak. Merkez Bankası’nın belirsizlikleri ve özellikle ArapBaharı bizi pozitif etkilemeyecek. Ekonomi yüzde 8 oranında büyüdü, bubüyümenin bizim listeye yansıması teknik olarak yüzde 10-12 olması ge-rekiyor ama ben o kadar artış olacağını düşünmüyorum, yüzde 8 veyaaltında kalabilir. 2013’teki liste çok daha farklı olacak, çünkü bu yıl 1 Tem-muz’da yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girecek. Şeffaflık artacak, şir-ketler bilançolarını internette yayınlayacak.

Size göre bugün Türkiye ekonomisinin riskleri neler?Ekonomide cari açık riski var. Cari açığın sebebi de enerji. Çünkü

Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Bir an önce enerji tedarikinin çe-şitlendirilmesi, Rusya ve İran bağımlılığının azaltılması gerekiyor.Elektriğin yüzde 51’ini doğalgazdan üretiyoruz. Doğal kaynaklarımızla;rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerjilerle ilgili net bir politika ve teşviksisteminin uygulanması şart. Nükleere teknik olarak karşıyım ama bu ka-dar enerji açığı olan bir ülke olarak buna karşı olmak zor geliyor bana.

ND

EM

İNS

ES

İ

İSMMMO YAŞAM � 23MART-NİSAN 2011

2001 KRİZİNİNKİTABINI YAZACAK

Ali Ağaoğlu’nun 7.5 yaşında bir kızı var. Hafta sonlarını ailesineayırmaya çalışan Ağaoğlu’nun birçok hobisi var. Hobilerini, “Araba ya-rışı yaptım, kar kayağı, su kayağı, snowboard yaparım. Squash, tenis oy-narım. Mum yaparım, bahçe işiyle uğraşırım. Motosiklet binerim, bilar-do oynarım, yelken yaparım” diye anlatıyor Ağaoğlu. Kültür Üniversi-tesi’nde ders vermeye başlayan Ağaoğlu’nun kitap da yazma planı var:“2001 krizini yazmaya karar verdim. Dergimizin finans editörü KenanŞanlı ile birlikte yazacağız. Ne zaman başlayacağımızı o biliyor.”

MART-NİSAN 201124 � İSMMMO YAŞAM

DO

SY

A

Varlığı bir dertyokluğu yara

Petrol yüzyıllardır insanlığa savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor.“Arap Baharı”nda da belirleyici faktör olan petrol, bulunduğu coğrafyalarda yeniharitaların koordinatlarını belirlerken fiyatlar dur durak bilmiyor. Petrolfiyatlarında her 10 dolarlık artış Türkiye’ye 4 milyar dolar yük getiriyor.

F E R İ D E A Y

Bir zenginliğin varlığı da yokluğu da ‘huzursuzluk kaynağı’olabilir mi demeyin. Sözkonusu olan zenginlik petrol ise bu soru-nun yanıtı ‘Evet’ oluyor. Petrolün sihirli iki sözcük gibi söylenen birdiğer adının “kara altın” olması da biraz bundan kaynaklanıyor...Yüzyıllardır, savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor. Bu-gün kamuoyunda “Arap Baharı” olarak bilinen süreçte de petrol önem-li etkenler arasında. Yaklaşık 200 milyon insanın teknolojiden, in-ternetten ve ulusötesi dev şirketlerin sattığı pek çok üründen yok-sun bir şekilde yaşadığı coğrafyalar yeniden şekillenirken petrol ku-yuları yeni haritaların koordinatlarını belirliyor.

Peki, varlığı bir dert, yokluğu yara olan bu zenginlik sonsu-za kadar mı dünyayı karıştıracak? Uzmanlara sorarsanız ‘hayır’. Pet-rol kaynakları tükeniyor. Ancak burada da ironik bir durum oldu-ğunu belirtmeliyiz. Çünkü petrol azaldıkça değerleniyor, tükendikçe

daha da pahalılaşarak başa daha büyük belalar açıyor. Kaynakkıt olunca, uğruna feda edilecek değerler artıyor.

Petrol fiyatları son yıllarda başdöndürücü bir hızla artıyor.Bu yıl ilk kez ocak ayı sonunda 100 dolar eşiğini aşan ham pet-rol fiyatları, İran’la yaşanan nükleer gerginliği ve İran’ın Fran-sa ile İngiltere’ye petrol ihracatını kesmesiyle 120 doları gördü.Bugünlerde de varili 100 ile 120 dolar arasına tutunmuş durumda.Ancak tahminler pek de iç acıcı değil... Kimi uzmanlara göre buseviyenin biraz üzerinde seyretmeye devam edecek, kimilerinegöre de daha da yükselebilir. Zaten küresel ekonomi için önü-müzdeki dönemde en büyük risk de bu… Aslında küresel eko-nomi için ekonomik durgunluk kadar riskli bir tablo yaratan pet-rol fiyatlarının seyri, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Ulus-lararası yatırım bankası Morgan Stanley’in bu yılın şubat ayın-da yayımladığı petrol raporuna göre yüksek petrol fiyatları ençok Türkiye ve Hindistan’ı etkileyecek. Nedeni malum; yüksekcari işlemler açığı ve net ithalatçı konum. Morgan Stanley ana-listleri, “Emtia fiyatlarında süregelen artışlar yüksek girdi ma-liyetleri getirecek. Bu da, Japonya hariç Asya ülkelerinde enflasyonayönelik yukarı yönlü riskleri artıracak” öngörüsünü yapıyor. Pet-rolün varili 108 dolar civarında iken yapılan bu tahmin hiç de ya-nıltıcı olmadı. Çünkü Türkiye enerji gereksiniminin neredeyse tü-münü dışarıdan karşılıyor ve kamuoyunun tepkisini çeken yük-sek oranlı enerji zamlarıyla, yüksek cari açıkla nasıl başedece-ğini düşünüyor.

BİR GÜN BİTECEKUzmanlar bu tablo karşısında geleceğin planlanması ge-

rektiğini vurguluyor. Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği BaşkanıProf. Dr. Engin Türe, fosil yakıtların bir gün biteceğinin herkestarafından bilinen bir gerçek olduğunu hatırlatıyor. Türe, “Yakıttürlerinde maliyetler artıyor. Fiyatların ucuzlaması mümkün gö-rünmüyor. Fosil yakıtların kullanımı çevre ve insan sağlığı açı-sından da zararlı. Fosil yakıtlar dünyayı ne yazık ki yaşanmazhale getiriyor. Bütün bunları bildiğimiz ve kabul ettiğimiz hal-de neden hala ısrarla bu yakıt türlerini kullanmaya devam et-tiğimizi anlayamıyorum” diyor.

Güneş enerjisi, doğal ve çevreci. Türe, güneş enerjisi kul-lanımının mutlaka desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor ve şöy-le devam ediyor: “Bunun gerçekleşebilmesi için toplumsal da-yanışma içerisinde olmalıyız. Bilinç seviyemizi artırmalı ve temizenerji için talepte bulunmalıyız. Türkiye güneş enerjisinin kullanımıile geç tanışan bir ülke oldu. Hala güneş hücresi yapımını Tür-kiye’de gerçekleştiremiyoruz.”

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 25

DO

SY

A

IMF: KRİZ DERİNLEŞİRSEFİYAT ARTAR

Geçtiğimiz günlerde açıklanan IMF’nin 2012 Dünya Ekonomik Görü-nüm Raporu’na göre, Avrupa’daki borç krizinin aşağı yönde hareket kazanmasıtehlikesinin yanı sıra bölgesel istikrarsızlığın tetiklediği petrol fiyatlarında-ki artış riski endişe yaratıyor. Petrol fiyatlarındaki olası artışların küreselekonomik büyüme üzerindeki etkilerinin vurgulandığı rapora göre IMF, kü-resel büyümenin bu yıl yüzde 3.5 ve 2013’te yüzde 4.1 tahmininde bulunuyor.Rapora göre, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasının da bu yıl yüzde 2.3büyüme kaydedeceği belirtiliyor. IMF, 2012-2013 yıllarında petrol üreticisiülkelerin bölgesel belirsizlikler ve finansal kırılganlıklar nedeniyle üretim-lerini artırmasını beklemiyor. “Petrol krizi” başlığı altında, “Dünyanın en bü-yük üçüncü brent petrol ihracatçısı olan İran’ı da içeren ülkelerden petrol te-darikinde olası bir kesintinin petrol fiyatları üzerindeki etkisi -eğer başka birülke üretimi artırmazsa- büyük olacak” şeklinde öngörülere yer veriliyor.

IMF raporunda, İran’ın OECD ekonomilerine petrol ihracatını kesme-sinin petrol fiyatlarında yüzde 20-30 oranında artışa neden olacağının altıçizilirken, bu artışın etkisinin azaltılması için diğer petrol üreticisi ülkelerinacil durumlar için sakladıkları stokları ile katkıda bulunması gerekebilece-ği vurgulanıyor. IMF raporunda ele alınan senaryolardan birinde, küresel pi-yasada olası bir petrol tedarik şokunun petrol fiyatlarını iki yıl içerisinde yüz-de 50 oranında artırması da var.

DO

SY

A

MART-NİSAN 201126 � İSMMMO YAŞAM

BU DENGE DEĞİŞMELİEngin Türe, Türkiye’de yüzde 70’in üzerin-

de ithal enerji kullanıldığını, bu oranın dış ticaretaçığımızın önemli bir girdisini oluşturduğunu be-lirtiyor. Türe bunun önüne geçebilmek için sahip ol-duğumuz enerji kaynaklarını kullanmamız ge-rektiğine işaret ediyor. “AR-GE çalışmalarına ağır-lık vermeliyiz. Gelecek 10 yıl içerisinde ülke ener-jisinin yüzde 20’sinin güneş enerjisinden sağlanması

mümkün olabilir” diyen Türe’ye göre, güneş enerjisinin yanı sıra jeoter-mal enerjinin önemine de değinilmesi gerekiyor. Jeotermal enerjiyi “dün-yamız için bulunmaz bir nimet” olarak tanımlayan Türe, Türkiye için deaynı şeyin geçerli olduğunu vurguluyor. Çünkü Türkiye’de dünyanın tümenerjisini karşılayabilecek bir potansiyel var.

Prof. Dr. Şener Oktik de güneş enerjisi kul-lanan ya da üreten ülkelere bakıldığında stratejikbir bakış açısının fark edildiğini ve Çin’in yüzde 44ile lider olduğunu belirtiyor. Çin’i yüzde 16 ile Tay-van, yüzde 11 ile Japonya izliyor. Güneş kaynağıTürkiye’den çok daha az olan Avrupa genelinde bilebu oran yüzde 10’u buluyor. Türkiye’de ise toplamenerji piyasasında yüzde 1.5’i bulmuyor.

‘BU FİYATLAR AVRUPA’YI VURUR’Dünyada petrol kaynağı giderek azalıyor. Aslında petrol hemen bit-

mese de çevreci yaklaşımlar sonunu hazırlıyor. Fosil yakıtlar, küresel ısın-manın ana kaynağı olarak gösteriliyor. Sera gazlarının dünyadaki canlıyaşamını tehdit edecek boyutlara yaklaştığı artık ortada. Ülkeler gelecek10 yılda petrol tüketimini en az yüzde 20 azaltmaya sıcak bakıyor. Bu tab-lo uzun vade açısından büyük bir önem arz etse de kısa ve orta vadedepetrolün pek çok ülkeyi derinden sarsacağına kesin olarak bakılıyor. Ulus-lararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Dr. Fatih Birol, petrol fiyatlarındakiartışın Avrupa’yı vuracağını savunuyor. Birol’a göre, Avrupa halkının bu-güne kadar aylık gelirinin yüzde 6’sına denk gelen enerji harcamaları, ta-rihinde ilk defa yüzde 10’lara yaklaşabilir.

Birol, İran’la uluslararası camia arasında yaşanan nükleer gerginliğinsonrasında 120 dolar seviyelerine tutunan petrol için şimdilik talebin ar-tacağını belirtiyor. Bu artış 1 milyon varil civarında olacak ve arz açısın-dan hatırı sayılır bir miktar. İkinci etkenin Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü(OPEC) dışındaki üretim artışında yaşanan hayal kırıklığı olduğunu ifa-de eden Birol, bu gelişmenin arz-talep tarafındaki dengeleri son derecehassas hale getirdiğini söylüyor. Birol, fiyatların seyri konusunda İran’ınasıl etken olmadığını ancak tuz-biber ektiğini ifade ediyor. Başbakan Yar-dımcısı Ali Babacan’ın cari açık konusunda tek endişenin petrol fiyatları

BİROL: ENERJİ FATURASI68 MİLYAR DOLAR

Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Dr. Fatih Birol, ço-ğunlukla yurt dışında bulunmakla beraber Türkiye kamuoyunun dayakından tanıdığı bir isim. Birol, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da ICCI2012 - 18. Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’na konuk oldu. FatihBirol, önümüzdeki 5 yıl süresince Türkiye için en önemli ülkenin Irakolduğunu söyledi. Irak’ın gelecek 5 – 6 yıl içerisinde Katar kadar güç-lü bir ülke olmaması için hiçbir neden olmadığını belirten Birol, Tür-kiye’nin bu durumdan yararlanması gerektiğinin altını çizdi.

Birol, Türkiye’yi enerji açısından 6 başlıkta değerlendirirkensahip olduğu fırsatlara dikkat çekti; nükleer enerji, enerji verimlili-ği, rekabetçi serbest enerji pazarı, petrol ve doğalgaz fiyatları, sıvı-laştırılmış doğalgaz ve Irak’ın gelişimi. Bugün 3 milyon varile ulaşanbir üretim var. Tahminlere göre Irak en büyük üretici haline gelecek,Irak’ı Suudi Arabistan takip edecek. Dünya petrol piyasalarının ba-şarısız bir Irak’a tahammülü yok.

Petrol fiyatlarının 120 dolar seviyesinde kalması halinde2012 yılında Türkiye’nin enerji faturasının 68 milyar dolar seviyesi-ne çıkacağını söyleyen Fatih Birol, petrol fiyatlarının üç rakamlı fiyatlarınaltına inmeyeceğini öngördüklerini belirtti. Fatih Birol, “Türkiye’nin

doğalgaz ve petrol talebinin artmasıülke ekonomisi için bir migren, bir başağrısı olacak” dedi. Fatih Birol’un acil ön-lemlere ilişkin de önerileri var: “Türki-ye’nin enerji verimliliği çalışmalarında daönemli bir mesafe kaydetmesi gerekiyor.Önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Bun-

dan sonra önemli olan bu ve-rimlilik kriterlerinin ciddi bir şe-kilde uygulanıp uygulanmadığınıdenetlemek. Özellikle inşaat veelektrikli ev aletleri sektörüne dik-kat edilmeli. Ayrıca verimsiz ya-kıt kullanan araçların trafiktenkaldırılması önemli.”

MART-NİSAN 2011

DO

SY

A

olduğu yönündeki açıklamasına destek veren Birol, pet-rol fiyatlarının bu seviyelerde kalması durumunda cariaçığın beklenen hızda düşmeyeceğine işaret ediyor.

‘73 KRİZİ’ KAPIDAAvrupa Birliği ülkelerinin petrolünü boykot ettiği

İran’ın taraftarları yakın gelecekte petrolün seyrinde be-lirleyici olacak. Enerji uzmanlarına göre İran’a petrol yap-tırımlarına Çin ve Rusya karşı gibi duruyor. Bu sürece Ve-nezüella da katılırsa petrol arzı iyice sıkıntıya girebilir.Bu olasılıkta da 1973’tekine benzer bir petrol krizi ya-şanabilir. Bu süreçte dünya petrolünün yüzde 25’ine ya-kınını üreterek ilk sırada yer alan Venezüella’nın tavrıbelirleyici etkenler arasında yer alacak. Uluslararası ener-ji politikaları uzmanı Necdet Pamir de İran’ın dünya pet-rol üretiminde önemli bir yere sahip olduğunu belirterek,4.2 milyon varil günlük petrol üretimine sahip olan ül-kenin 2.4 milyon varillik kısmı ihraç ettiğini aktarıyor.İran, petrol ihracatının büyük bölümünü Çin, Hindistan,Japonya ve Güney Kore’ye yapıyor. İhracatta İngiltere veFransa’nın payı yüzde 1-2.

TÜRKİYE’Yİ VURUYORİran’ın 2010 yılında 73 milyar dolar olan petrol

gelirinin 2011’de 94 milyar dolara yükseldiğini anlatanPamir’e göre şimdilik krizden uluslararası petrol şirketlerikadar fiyat artışı nedeniyle İran da kârlı çıktı. Bu yıl dün-ya ekonomisinde yaşanması beklenen daralma petroltüketimini de yavaşlatacak. Dolayısıyla Pamir, bu du-rumun daha da yüksek fiyatlar önündeki en önemli en-gel olduğunu ifade ediyor. Pamir, ham petrol varil fi-yatında 10 dolarlık bir artışın enerji ithalatı için Türki-ye’nin bütçesine yıllık yaklaşık 3.5-4 milyar dolar ek yükgetirdiğini ifade ediyor. Pamir, ham petrol fiyatlarınınTürkiye’nin hem dışarıdan aldığı ham petrol ve petrolürünlerini hem de petrol fiyatlarına göre hesaplandığıiçin ithal edilen doğalgaz ve LNG fiyatlarını etkilediği-nin altını çiziyor.

İSMMMO YAŞAM � 27

KOMŞULAR PETROL ZENGİNİ� Dünya toplam petrol rezervlerinin yüzde 65’i Türkiye’nin yakın coğ-

rafyasında bulunuyor ve toplam üretimin yüzde 41’i bu ülkelerden gerçekleşiyor.� Petrol rezervi en zengin ülke 259.9 milyar varille Suudi Arabistan olur-

ken, bu ülkeyi İran, Irak ve Kuveyt izliyor.� Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Petrol Piyasası Sektör Raporu’na

göre, OPEC üyesi ülkelerin toplam üretimi, dünya toplam üretiminin yüzde 40.Geçen yıl meydana gelen günlük ortalama 2.02 milyon varillik üretim artışı-nın yaklaşık yarısı OPEC üyesi ülkelerden karşılandı.

� Petrol tüketiminin yıllar itibariyle seyrine bakıldığında ABD, Avrupaülkeleri ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin tüketimlerinin düşme eğiliminde ol-duğu, buna karşın Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde tüketim mik-tarındaki artışın süreklilik arz ettiği görülüyor.

� Ham petrol tüketiminde 2010 yılında gerçekleşen günlük ortalama2.39 milyon varillik tüketim artışının yüzde 78’i OECD dışı ülkeler kaynaklı oldu.

� Türkiye’nin yıllık yaklaşık 237.3 bin varil petrol ihtiyacı bulunuyor.� Dünya toplam petrol talebindeki artış eğilimine rağmen, petrolün bi-

rincil enerji kaynakları içindeki kullanım oranı düşüyor. Bunun en önemli se-bebi, toplam enerji ihtiyacındaki artışın büyük bölümünün elektrik enerjisi ih-tiyacından kaynaklanması ve elektrik talebindeki artışın daha çok kömür, do-ğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması.

MART-NİSAN 201128 � İSMMMO YAŞAM

REN

KLİ

YAŞA

M

G A Y E D E L E N"Acılarımızı paylaştık, aşkımızı yazdık en te-

miz sayfalara, bazen birbirine küsen iki yaramazçocuk olduk, bazen ise içi içine sığmayan iki genç.Okul sıralarında arkadaş olduk, ders kaçamakla-rında kendimizi sinemada bulduk, taraftar olduken fanatiğinden, sahillerin delisi olduk haykırdıkiçimizdekileri, bazılarına göre hayaldik ama biz ger-çek olduk. Birimiz kalem oldu birimiz kağıt, bir debaktık ki; 'Biz Şiir Olduk!'"...

İSMMMO üyesi muhasebeci ve mali müşavirTevfik Davut, şiir kitabının tanıtımında bunları ya-zıyor. O, sayılar yanında şiire de ilgi duyan bir mes-lek mensubu. Eşi Gamze Davut ile beraber yazdı-ğı şiirleri topladığı 'Biz Şiir Olduk' kitabını şubat ayın-da yayınladı. 59 şiirin yer aldığı kitabının ilk bas-kısının gördüğü ilgiden memnun olan Davut, ikin-

ci şiir kitabı için de hazırlıklarını sürdürüyor. Eşiy-le beraber hedefi ise 'Biz Şiir Olduk' adıyla şiir ki-tabı sayısını üçe çıkarmak. Tevfik Davut’un şiirle-rinde; aşk, hayat ve İstanbul var. 1982 doğumlu gençmeslek mensubu, şiir yazmaya lise yıllarında baş-lamış. Sınıf arkadaşı olan eşiyle beraber 13 yıldayazdığı şiirleri çevresi ve arkadaşlarının isteğiyle ki-taplaştırmaya karar verdiğini anlatıyor. Aslen Kas-tamonulu olan Davut, Muğla Üniversitesi İşletme Bö-lümü'nde lisans eğitimini tamamladı. 2004 yılın-da da Marmara Üniversitesi'nde Muhasebe-Fi-nansman dalında yüksek lisans yaptı. Öğrencilik yıl-larında profesyonel olarak futbolla da ilgilenen Da-vut, Fenerbahçe’nin altyapısında lisanslı olarak fut-bola başladı. Daha sonra Bostancıspor'a transfer oldu.Üniversiteyi okuduğu Muğla’da Muğlaspor'da sporkariyerine devam etti.

Biz şiir oldukTevfik Davut, şiiremeraklı genç meslekmensuplarından biri.Eşi Gamze Davut'la 13yılda yazdığı 59 şiiribir kitapta topladı.'Biz Şiir Olduk!'adıyla yayımladığıkitabının devamını dagetirmeyi planlıyor.Davut, kitabınıntanıtımında; "Birimizkalem oldu birimizkağıt, bir de baktık ki;'Biz Şiir Olduk!"diyor.

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 29

REN

KLİ

YAŞ

AM

2005’TE MESLEĞE ADIM ATTI2005 yılında askerliğini tamamladıktan sonra Zaman Gazetesi'nin mali işler

bölümünde çalışmaya başlamış. 2008'de mali müşavirlik sınavını başarıyla vermiş.2009'da da SPK ileri düzey lisanslama belgesini almaya hak kazanmış. 2010'dan iti-baren de bütçe ve raporlama yöneticisi olarak görevini sürdürüyor. Tevfik Davut, kü-çüklüğünden beri matematiğinin çok iyi olduğunu ve bu nedenle ilkokulu dört yıldabitirdiğini anlatıyor. Küçüklüğünden beri matematiğe özel yeteneği ve ilgisi bulunanDavut'un mesleğe atılma hikayesi ise yüksek lisansına dayanıyor. Muhasebe ve Finansmanalanında yüksek lisans yapınca kendini birden mesleğin içinde bulmuş. Şu anda büt-çe ve raporlama üzerine çalışıyor. Bu alanın büyük resmi görmede ve şirketin karar-lar almasında çok önemli olduğunun altını çiziyor. Mesleğini severek yapan Tevfik Da-vut, UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) eğitimleri ve diğer eğitim-lerle kendini geliştirmeyi de ihmal etmiyor.

İLHAM KAYNAĞI İSTANBULMatematik başarısı yanında duygusal yönüyle de öne çıkan bir meslek men-

subu. Şiir için ilhamın bir saati olmadığından bahsediyor: "Duygusal olarak yoğun-laştığımda şiir yazıyorum. Üzüntülü olunca daha sert şiirler yazıyorum. Yalnız kalınca

içimdeki duyguları paylaşma-yı seviyorum. O zaman kağıtkaleme can veriyorum. Duyguyoğunluğu oluştuğunda yaz-maya başlıyorum. İstanbul dabaşlı başına önemli bir ilhamkaynağım."

Şair mali müşavir Da-vut, şiirlerinde bir ölçüye sadıkkalmıyor. İçinden geldiği gibiserbest üslupla yazmayı sevi-yor. Davut'un beğendiği şair-ler de kendi tarzına uygun. Yıl-maz Erdoğan, Orhan Veli, Meh-met Akif Ersoy ve Necip Fazıl'ıseverek okuyor ve örnek alıyor.Yeni şiirler yazmaya devam et-mek yanında şiirlerinin bes-tesini de yapmayı istiyor, Da-vut. Şu anda bazı şiirlerini üçaylık olan kızı Nevhayat'aokuyor. Ancak profesyonel an-

lamda bir girişimde bulunmadığını belirtiyor. Tevfik Davut, "Bazı şiirleri kendimiz bes-teledik. Aslında bir sanatçıyla da paylaşmak isteriz" diyor. Eşinin ilk kitaplarında 13şiiri bulunduğunu aktarıyor ve ekliyor: "Yeni çocuğumuz olduğu için şiirle şu anda çokilgilenemiyor. Ama diğer kitaplarımız için de yazabilir."

İstanbulBilir misin asırlık İstanbulBen seninle büyümedimSenin kaldırımlarında koşmadım,Seksek oynamadım sokaklarındaSularında balık tutmadım, kumunda oynamadımHavanı solumadım, ağaçlarına tırmanmadımAma hayatın ne olduğunu sen öğrettin banaGençliğimi seninle yaşadımSaçımın örgüsünü seninle açtımSeninle aşık oldum okul sıralarındaSeninle kaçtım sinemalara, parklaraBata çıka yürümeyi öğrendim lapa lapa yağan karındaZorluklara göğüs germeyi öğrendim haince esen lodosundaKorkma unutmadım hep aklımdaBirde arkadaşlık, dostluk denen şeyinVefasızlık olduğunu haykırdın suratımaKapıma gelip çocukluğumu usulca aldığındaKalabalıklar içinde yalnız kalmayı öğrettin sen bana

Sevilmeden SevebilmekKöşkler, saraylar sen yoksan bir harabedir,Aramasın gözlerin ay ne gökte ne yerdedir,Ben seni böyle ölesiye sevdikçe güzelim,Ay, gözlerimin baktığı yerdedir.Yalancının aşkı kalpte değil dildedirSevdanın hası yar diye inleyen gönüldedirMarifet seveni sevmekte değil,Sevilmeden sevebilmektedir.

KadınımZifiri karanlıklarımı aydınlatan ışığım,Kış ortasında yaşadığım baharım,Sen dünüm, bugünüm, yarınım,Her nefesin sonunda sen varsan kadınım.Sen varsan küllenir acılar aşk ateşinde,Dillenir güller fısıldar aşkımız ellere,Sensiz geçen her gün sürgündür bu bedene,Her şey seninle güzel be kadınım.Saklıdır gözlerinde cennetin ta kendisi,Haykırsam aşkımı duyulur mu acep sesi,Bir an bile çekilir mi yokluğunun çilesi,Sensiz cennet bile eksiktir kadınım.

MART-NİSAN 201130 � İSMMMO YAŞAM

YAŞ

AM

’IN

PO

RTR

ESİ Müziğin

harika çocuğukendinioynayacak

Türkiye’de yaşamınısürdüren dünyacaünlü piyanist vebesteci AnjelikaAkbar’ın müzikyeteneği küçükkenkeşfedildi. Bugünekadar 400’den fazlabeste ve film müziğiyapan Akbar,kitabının filmeçekilmesi içinçalışıyor. Bu filmleaktristliğe de adımatarak kendisinioynayacak.

S E H E R K A R A T A Ş

Anjelika Akbar… Rus asıllı Türk bes-teci ve piyanist. İlk bestesini 4.5 yaşında yap-tı; ilk kişisel konserini beş yaşında verdi.1990’da UNESCO’nun bir projesi için geldi-ği İstanbul’a aşık olan Akbar, o gün bugün-dür İstanbul’da yaşıyor. 1993’de Türk va-tandaşı da oldu. Bugüne kadar 400’den faz-la beste ve film müziğine imza atan Akbar’ınyeni planları arasında oyunculuk da var. Türk-çe kaleme aldığı ilk kitabı ‘İçimdeki Türki-yem’in filme çekilmesi için çalışmalarını sür-dürüyor. Akbar, filmde kendisini oynayacak.Filmin müziğini de besteleyecek olan Akbar, şuaralar üzerinde çalıştığı tiyatral müzikal ‘Üç Cem-re Projesi’nin de gelecek yıl sahneleneceğini söy-lüyor. En son yaptığı ‘Beni Unutma’ adlı filmin mü-ziği ile de dikkatleri üzerine çeken Akbar’a göre,film müziği yapmak ayrı ustalık isteyen çok incebir alan. Ama Akbar bu alana özel bir ilgi duyuyor.‘“Senaryoyu beğenmezsem, film üzerinde ça-lışmam” diyecek kadar da iddialı. Türkiye’de din-lemekten keyif aldığı müzisyenlerin başındaErkan Oğur’un geldiğini belirten Akbar, “Türk mü-ziğinin benim üzerimdeki etkisi çok net, çok bü-yük” diyor. Akbar’la çocukluğunda memleketi Ka-zakistan’da başlayan ve Türkiye’de devam edenmüzik serüvenini ve gelecek planlarını konuştuk.

Müzisyen bir aileden geliyorsunuz?Bunun bu konuma gelmenizde katkısı neoldu?

Annem ve babam son derece bilinçli in-sanlardı. Benim daha birkaç aylıkken müziğe gös-terdiğim inanılmaz ilgi onlara yol gösterici oldu.Yeteneklerimi tespit etmek, başka uzmanlar ta-rafından onları doğrulamak için belli bir yol iz-lediler. Hepsi ben 4 yaşına gelene kadar sürdü.2.5 yaşından itibaren notaların yazılışını, piya-no üzerindeki yerlerini ve isimlerini biliyordum.Doğaçlama çalıyordum ve ilk ciddi bestelerimi 4.5yaşındayken yaptım. İlk kişisel konserimi 5 ya-şındayken verdim. Kısacası annemle babambana hayatımın ilk adımlarında yol gösterici ol-

dular, dikkatlice beni izleyerek akmam gerekenyere doğru bana yol açtılar.

Dört yaşında ‘mutlak kulak’ yete-neğinizin keşfedildiği belirtiliyor. Mutlakkulak yeteneği nedir? Bu tip yetenekleringenlerle ilgisi var mıdır?

Mutlak kulak yeteneği genetik değil.Dünyadaki müzisyenlerin yaklaşık yüzde 3’ündedoğuştan gelen bu yetenek bulunmaktadır. Yaniaslında bir anlamda fiziksel ve işitsel, ayrıca ha-fıza ile ilgili bir özelliktir. Eğer ‘mutlak kulağınız’varsa, o zaman her yerde duyduğunuz herhan-gi bir müziğin tam olarak o anda hangi notalardanoluştuğunu net, hemen bilirsiniz ve bunun için birreferans sese ihtiyacınız olmaz. Mutlak kulağı ol-mayan bir müzisyen, duyduğu müziğin notala-rını anlamak için öncesinde kendisine tanıtılacakbir referans sese ihtiyaç duyar. Sonrasında diğersesleri kıyaslama metodu ile anlayabilir. Fakat mut-lak kulağa sahip olanların ille de iyi müzisyen ola-cağını söyleyemeyiz. Aynı zamanda iyi müzis-yenlerin illaki mutlak kulağa sahibi olması ge-rektiğini de.

Küçükken piyano sizin için ne ifadeediyordu?

Benim için bir bayramdı. Neden piyano?Çünkü evimizde benim gözüme en çok batan enbüyük objeydi. Annem veya babam çaldığı za-man içinden inanılmaz, sihirli sesler çıkıyordu. Sa-nırım ilk dokunuşum ile sonraki dokunuşlarım ara-

sında hiçbir fark yoktu, aynı bayram, aynıcoşku. Aynı aşk. Piyano yanında herenstrümandan etkilenirim. Enstrümanlaryıldızlar gibi kıyaslanamazlar; hepsi güzel.Klasik müzik dışında dünya müzikleri il-gimi çeker. Türkiye’de dinlemekten keyifaldığım müzisyen olarak ilk aklıma gelenise Erkan Oğur.

Kazakistan’da değil de Türki-ye’de dünyaya gelip, burada müzikyapsaydınız aynı yere gelir miydiniz?

Bilmiyorum, yaşamadığım şey hak-kında bir şey söyleyemem. Ama şunu bi-liyorum, eğer Türkiye’de maddi imkanı ol-

mayan bir ailede doğmuş olsaydım ve ücretli, pa-halı olan müzik eğitimi için harika çocuk bursu-nu almamış olsaydım, işim gerçekten neredey-se imkansız olurdu. Türkiye’de müzik eğitimi ne-redeyse lüks sayılıyor, piyanolar ve eğitim pahalı.Hatta konservatuvarlarda bile çoğu zaman iyi ka-litede piyanolar her zaman bulunamıyor. Üzülerek,Sovyetler Birliği’nde aldığım eğitim Türkiye’ye göreçok büyük lükstür diyebilirim.

Türkiye’ye ilk ne zaman geldiniz, na-sıl yerleşme kararı aldınız?

Buraya UNESCO üyesi olarak uluslarara-sı bir film çekimi için eski eşimle birlikte geldim.O, filmin senaristi, bense bestecisiydim. Fakat ha-mileydim ve büyük oğlum Yürek, İstanbul’da doğ-du. Sonra SSCB dağıldı, bir müddet dönemedik.Sonra da aslında buradan hiçbir yere gitmek is-temediğimi anladım. Buraya aşık oldum ve kal-dım. Bunları ve başka birçok detayı ‘İçimdeki Tür-kiyem’ adlı kitabımda anlatıyorum.

Türkiye’de klasik müziğe ilgiyi na-sıl görüyorsunuz?

İlgi gösterilmiyor çok fazla ama bu da do-ğal. Çünkü Batı tarzı klasik müziğin Türkiye’de-ki geçmişi sadece 70-80 yıl. Avrupa, Rusya hat-ta Amerika ile bile kıyaslanamaz. Onun için in-sanlar bu müzik diline hemen alışamaz, çok do-ğal. Bu tarz müziği “nasılsa anlamam” diye ka-tegorize edip, dinlememeye çalışıyorlar genellikle.Diğer yandan çok da meraklıları var ve gençler

MART-NİSAN 2011

YAŞAM’IN

PORTRESİ

İSMMMO YAŞAM � 31

MART-NİSAN 201132 � İSMMMO YAŞAM

YAŞA

M’I

NPO

RTR

ESİ

arasında gittikçe yaygınlaşıyor. Türkiye’de müzik eğitimi veren okullar damaalesef eksik. Bence bu devletin tek başına çözeceği bir sorun değil, özelsektörün desteği gerekiyor.

Türk müziğiyle ilgili gelişim ve değişimi nasıl değerlendi-riyorsunuz?

Buraya yerleşmeden önce Türk müziği konusunda bilgim hiç yok-tu. Özbekistan’dan kalan makamsal müzik ile ilgili biraz kulak dolgunlu-ğum vardı. Ama hepsi çok yüzeysel, bilgi bile denemeyecek bilgilerdi. Veo Türk değil, Özbek müziğiydi. Her ne kadar köken aynı olsa da şimdi an-lıyorum ki Türk müziği başka bir olgudur. Yaşadıkça dinledim, sevdim, özel-likle halk müziği ve ilahiler nefesler bana çok hitap ediyor.

Türk müziğinin çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu?Türk müziğinin benim üzerimdeki etkisi çok net, çok büyük. Gerek

kullandığım bazı Türk müziği çalgı aletleri, gerek manevi etkisi, duygusalve melodik etkisi çok büyük. Rusya’da veya Avrupa’da müziğimi dinlediklerizaman Türk müziği etkisini benden bile çok daha fazla fark ediyorlar. Tür-

kiye’de dünya müzik piyasasında isim yapabilecek potansiyele sahip mü-zisyenler var. Türk insanlarının müzik kalitesi ve yeteneği muazzam.

Müziğin insan psikolojisi üzerinde ‘iyileştirici’ bir etkisi ol-duğu söyleniyor…

Müzik terapisine kesinlikle inanıyorum ve bunu her fırsatta dile ge-tiriyorum. Hatta ilginç örnek vermek istiyorum. Benim kahramanım olanİbn’i Sina’nın onlarca değerli kitabı arasından yazdığı kitaplardan en çokdeğer verdiği ‘Kurtuluş’ adlı kitaptır ve bu kitap müzik terapisi ile ilgilidir.Batı tıbbı İbn’i Sina’yı tıbbın babası kabul ediyor fakat müzik terapisi ko-nusuna soğuk bakıyorlar.

Klasik müzik ve çocuklarla ilgili neler söylemek istersiniz?Neden klasik müzik, çocuklar için önemli?

Klasik müzik kanıtlanmış bir şekilde özel bir bilinç organizasyon ye-teneğine sahiptir. Çocuklar bu müziği dinlediklerinde hayal dünyası genişliyor,algıları hassaslaşıyor; daha huzurlu, daha disiplinli oluyorlar. Klasik mü-zik çocukların beyin fonksiyonlarını geliştiren bir müzik türüdür.

ÜSTÜN YETENEKLİLEROKULUNDA OKUDU

Kazakistan'da, müzisyen ve felsefeci bir baba ile müzisyen biranneye sahip olarak dünyaya gelen Anjelika Akbar, dört yaşında Mos-kova Tchaikovsky Devlet Konservatuarı öğretim üyelerinin dikkatini çek-ti ve konservatuar bünyesindeki harika çocukların okuduğu okula ka-bul edildi. Eğitimine okulun Taşkent şubesinde devam etti.

Burada eğitimini tamamladıktan sonra Taşkent Devlet Konser-vatuarı’nda beş yıllık eğitimini tamamladı. Rusya Besteciler Kurulu, An-jelika Akbar’ı ‘En İyi Genç Besteci’ olarak seçti. Bestecilik ve OrkestraŞefliği yüksek lisansını Türkiye’de Hacettepe Devlet Konservatuar’ın-da yaptı. ‘Senfoni No.1’ ile tamamlayarak ‘Sanatta Yeterlilik Derece-si’ almaya hak kazandı. Ayrıca Ankara Üniversitesi Devlet Konserva-tuarı’nın ilk kurucu öğretim üyesi oldu.

1993 yılında Türk Vatandaşlığına geçen Anjelika Akbar’ın 1999yılında kendi prelütlerinden oluşan ilk albümü ‘Su’ çıktı. 2002 yılındaçıkan Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’ keman konçertolarının dünyada ilk kezsolo piyano uyarlaması Sony Music International etiketiyle çıktı.

Pek çok ulusal ve uluslararası ödülün de sahibi olan Akbar’ın,besteci ve yorumcu kimliği dışında, yazar kimliğiyle ortaya çıkardığıve Türkçe olarak kaleme aldığı ‘İçimdeki Türkiyem’ adlı kitabı, 2011yılında yayımlandı.

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 33

Beni Unutma’da olduğu gibi filmmüziği de yapıyorsunuz. Film müziği yap-makla normal beste yapmak arasındasize göre nasıl bir fark var?

Film müziği çok başka bir müzik dalı. Yö-netmen, senarist, aktör, her şey olmak zo-rundasınız. Çünkü somut olanı, müzik ve duy-gu diline tercüme etmeniz gerekiyor ve yap-tığınız müzik hassas olmalı. Sadece müzik de-ğil, müzik arasındaki sessizlikleri de saniye sa-niye duygusal olarak içinizde bulup doğru yer-lere koymalısınız. Film müziği ince iş, psikolojikve hassas bir alan. Aşık olduğum başka bir alan.

Müziğini yaptığınız filmin hikaye-si sizin için ne kadar önemli? Hoşunuzagitmeyen bir hikayenin müziğini yap-maktan vazgeçer misiniz?

Kesinlikle senaryoyu beğenmezsem,film üzerinde çalışmam. Zaten Türkiye’de o yüz-den şimdiye kadar bu dalda pek çalışmadım,belgeseller hariç, çünkü gelen senaryolar kal-bime tam olarak dokunmadı.

Müzikle ilgili hayata geçirmek is-tediğiniz farklı projeler ve çalışmalardansöz edebilir misiniz?

Şu an üzerinde çalıştığım ‘Üç Cemre Pro-jesi’ mutlaka hayata geçirmek istediğim pro-

jelerden biri. Ti-yatral ve müzi-kal bir sahne per-formansı olan buproje, inşallah se-neye hayata ge-çecek. Bunun dışında bol bol film müzikleri yap-mak istiyorum.

Piyanist ve besteci kimliğinize birde yazarlık kimliğini eklediniz. Kitap yaz-maya ne zaman başladınız?

Okulda hep yazıyordum. Şiirlerim Rus-ya’da daha ben 16-17 yaşındayken edebiyatdergilerinde basılıyordu. Senaryolar ve hika-yelerim çok seviliyordu. Türkiye’de Türkçeolarak kendimi yeteri kadar ifade edebilece-ğimi hissettiğimde yine yazmaya başladım.

‘İçimdeki Türkiyem’ kitabındansonra yeni kitap, beste ve albüm projenizvar mı?

‘İçimdeki Türkiyem’ kitabının filme çe-kilmesi için çalışmalar sürüyor. Filmde Anjeli-ka’yı kendim oynayıp, filmin müziğini debesteleyeceğim inşallah. Bunu çok istiyorum,umarım olur. Müzisyen olmasaydım ya sinemayönetmeni olurdum ya da aktris. Ya da ikisi-ni birden yapardım.

İKİ OĞLUNUN DAMÜZİK YETENEĞİ VAR

İki oğlunuz var. Onlar da müzikle uğraşıyor mu?Büyük oğlum Yürek’in müthiş bir müzik kulağı var. Ama o

video, fotoğraf alanını seçti. Gerçi çektiği videolarda kusursuz ola-rak her tür müziği kullanıyor, hatta benim klibimi de çekti. Belkises mühendisliği alanında yüksek lisans yapar. Bir de doğaçlamapiyano çalıyor. Dört yaşındaki oğlum Timur ise şimdiden nota bi-liyor, doğaçlama piyano çalıyor, çello dersleri alıyor. Ama müziğebenden dolayı bir tepkisi var, piyano onun için bir rakip şimdilik.Hem seviyor, hem de kızıyor. Çünkü piyanonun beni ondan çaldı-ğını düşünüyor. Bu yüzden açılamasın diye yapışkan bir bantla pi-yanonun kapağını yapıştırdı. Timur’un da şimdiden sevdiği eser-ler var. Mozart’tan, Beethoven, Bach ve Çaykovski’den hoşlanıyor.

YAŞAM’IN

POR

TRESİ

‘ETNİK CAZ’I DASEVERİM

Caz müziği seviyor musunuz? Son yıl-larda Türkiye’de caz konusunda çok iyi atı-lımlar var. Bu konudaki görüşleriniz nedir?

Benim babam gerçek bir caz hastasıdır. Ço-cukluğumdan beri klasik müzik dışında caz ile il-gili de çok fazla bilgi verdi bana. 15 yaşıma ka-dar caz çalmıştım, ama sonra aniden vazgeçtim.Caz bana çok dar geldi. Her ne kadar sonsuz öz-gürlük var gibi görünse de, her şey çok net ve be-nim için gittikçe sıkıcı sınırlar içinde dönmesi benicazdan soğutmuştu. Dinlerim elbette, ama çalmam;1-2 sevdiğim parça hariç. Ama aynı şeyi etnik cazile ilgili söyleyemem. Etnik müzik caza girince, işteasıl serüven ve bilinmezlik heyecanı başlıyor. Et-nik cazı severim. Ve elbette en eski klasik caz ör-neklerini de.

MART-NİSAN 2011

KA

RİY

ER

34 � İSMMMO YAŞAM

Kişiliğiniz mesleğinizeuygun mu?

G A Y E D E L E N

Dışa dönük ve konuşkan birinin ofis ortamında kim-seyle konuşmadan sadece evraklarla uğraşmak zorundakalması ne kadar zor değil mi? İçe dönük bir insanın sü-rekli iletişim kurmak ya da satış yapan bir meslekte ça-

lışması da aynı derecede zor ve imkansız… Buiki örnek, kişiliğe göre meslek seçiminin ne ka-dar önemli olduğunu en net şekilde anlatıyor.Gelişen teknoloji ve değişen yaşam koşullarıgünümüzde meslekleri yedi gün yirmi dört saatyaşanarak yapılır hale getirdi. İş, yaşamımı-zın bir parçası haline gelirken, vaktimizin bü-yük kısmını alan mesleğimizin kişiliğimize uy-gun olması ve bizi mutlu etmesi de önem ka-zanıyor.

RASTLANTILARA BIRAKMAYINTürkiye’de eğitim sistemindeki aksak-

lıklar nedeniyle pek çok insan sevdiği ya da ka-rakterine uygun olmayan işleri yapmak zorunda

kalıyor. İçe dönük, dışa dönük, kuralcı, otoriter, fe-dakar, yaratıcı, uyumlu gibi kişilik özelliklerindekiinsanların hepsi farklı mesleklerde daha mutlu olu-yor. Kişinin kendini tanıması, güçlü ve zayıf yönle-rini belirlemesi ve kişilik özelliklerini kabullenmeside meslek seçiminde en önemli ayrıntılardan biri. Uz-manlara göre her birey hayat tarzı, karakteri, hayatabakışı bir diğerinden farklı olduğu için, kişi öncelik-le kendini en iyi şekilde ifade edebileceği, hayat boyuuğraşmaktan sıkılmayacağı ve yapısına uygun olan mes-leğe yönelmeli. Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uz-manı Ahmet Yıldız, meslek seçiminin rastlantılara bı-rakılmaması gerektiğini vurguluyor. Mesleği, bir kişi-nin hayatını kazanmak için yaptığı, kuralları toplum ta-

İçe dönük, dışadönük, kuralcı, otoriter,fedakar, yaratıcı,uyumlu… Farklı kişiliközelliklerindekiinsanların hepsifarklımesleklerdemutluolabiliyor.Mesleğiniziseçerken; eğitim,yetenek veyetiştirilme tarzıkadar ‘kişiliközelliklerinizi’de göz önündebulundurmalısınız.

rafından belirlenmiş ve belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve bece-rilere dayalı faaliyetler bütünü olarak tanımlıyor.

Ahmet Yıldız, meslek seçiminin insanların hayatının en önem-li kararlarından biri olduğunu ve bu kararın doğru verilmesi ge-rektiğini belirtiyor. Kendi mesleğine uygun bir işte çalışan kişinindaha iyi performans gösterebileceğini dile getiren Yıldız, şunlarısöylüyor:

“Aksi olduğunda mutsuz olan, zevk almadığı bir işi zorla ya-pan kişi hem performansının fazlasını gösteremeyecek hem de ha-yatı onun için anlamsız olacaktır. Bu nedenle kişiliğe uygun iste-yerek yapılan meslek hem iş doyumu, hem de iş verimi sağlaya-caktır. Gençler daha çok sosyal statü ve para getirecek mesleği ter-cih etmeye eğilimli. Mesleki anlamda bilgilendirme ve bilinçlendirmeçalışmaları yapılmalı. Gençlerin hiçbiri aile etkisinden uzak mes-lek tercihi yapamıyor.”

MESLEK DEĞİŞTİRİNYıldız, meslek seçimi aşamasında olan bir gencin öncelikle

kişilik yapısını, ilgi ve yeteneklerini bilmesi ve ona uygun meslekseçmeye özen göstermesi gerektiğinin de altını çiziyor:

“Bu nedenle meslek seçimi aşamasında olan bir genç şu so-ruları gerçekçi olarak cevaplamalı. ‘Ben neleri yapmaktan hoşla-nırım?’, ‘Ben ne istiyorum?’, ‘Karakterim nasıl?’, ‘Nasıl bir ortamdaçalışmak istiyorum?’”. Ahmet Yıldız, Türkiye’de genelde şansı vesınavlarla kişilerin mesleklerinin belirlenmesini de kaynak israfıolarak görüyor. Yıldız, insanların mesleklerinin kendilerine uygunolup olmadığını anlamaları konusunda da şunları söylüyor: “Birmesleği yerine getirirken kişi eğer ‘Benim burada olmamam ge-rekiyor’ diyorsa ve maddi kazancı iyi olmasına rağmen yaptığı iş-ten dolayı mutluluk duymuyorsa en basit anlamıyla yanlış mesleğigerçekleştiriyor diyebiliriz. Günümüzde artık tek bir meslek ile ömürboyu çalışma gibi bir durum söz konusu değil. İş değiştiren kişilerinyerini artık modern dünyada meslek değiştiren insanlar alıyor.”

İŞ ORTAMIYLA MESLEK FARKLIKişiliğine uygun meslekleri olmayanları da iş hayatında mut-

suzluk ve motivasyonsuzluk sorunu bekliyor. Ancak meslek seçimiile çalışılan ortamda mutsuz olma konusunu birbirine karıştırma-mak gerekiyor. Ahmet Yıldız bu konuda şunları söylüyor:

“Patronuyla, iş arkadaşlarıyla anlaşamayan ya da ortak birnoktada buluşamayan insanlar da çok. Bu kişiler kişiliklerine uy-gun bir meslekte olmadıkları gibi bir düşünceye kapılabilirler. Mes-lek bir kişinin hayatını kazanmak için yaptığı ve belirli bir eğitimlekazanılan etkinliklerdir. İş ise bir iş yerinde sürdürülen etkinliklerdir.”

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 35

KA

RİY

ER

İnsan kaynakları seçme ve yerleştirmesi firması Secretcv.com’un yap-tığı meslekler anketinde değişik kişilik yapısındaki kişilerin hangi meslek-lere uygun olduğu araştırılmış. 4 bin 557 kişinin katıldığı araştırmadan çı-kan sonuçlar şöyle:

� İçe dönük: Yüzde 20 ile yazılım uzmanı, yüzde 19 ile muhasebe- finans, yüzde 15 ile aşçı, yüzde 11 ile web master, yüzde 9 ile grafiker.

� Dışa dönük: Bu kişilik yapısındakiler yüzde 30 ile pazarlama,yüzde 11 ile gazeteci, yüzde 10 ile insan kaynakları uzmanları, yüzde 8 ilereklamcı ve turizmci, yüzde 6 ile avukatlar izliyor.

� Düzenli-kuralcı: Bu kişiler ise yüzde 25 ile bankacı, yüzde18 ile yönetici asistanı gibi mesleklere uygun. Bunları yüzde 11 ile avukat,yüzde 9 ile proje yöneticisi, yüzde 8 ile öğretmen ve muhasebeci izliyor.

� Fedakâr-özverili: Bu kişilikteki kişiler yüzde 36 öğretmen,yüzde 27 ile doktor ve yüzde 20 ile hemşire gibi mesleklere uygun oluyor.

� Yenilikçi-yaratıcı: Bu kişiler yüzde 28 ile reklamcı, yüzde16 ile mimarlık gibi mesleklere uygun. Bunları yüzde 15 ile grafiker, yüz-de 14 ile pazarlama yüzde 13 ile mühendisler izliyor.

� Otoriter: Bu kişilik tipine yüzde 24 ile proje yöneticisi, yöne-tici, yüzde 20 ile avukatlık mesleği uygun. Bunları yüzde 16 ile öğretmen,yüzde 13 ile bankacı, yüzde 11 ile insan kaynakları, yüzde 10 ile yöneticiasistanı izliyor.

� Uyumlu kişiler: Yüzde 28 ile sekreter olarak, yüzde 25'i in-san kaynakları alanında çalışıyor.

� Analitik: Bu kişiler yüzde 33 ile mühendis, yüzde 26 ile mu-hasebe/finans gibi ‘sayısal zekanın’ önemli olduğu mesleklere uygun.

HANGİ KİŞİLİKHANGİ MESLEĞE

UYGUN

MART-NİSAN 201136 � İSMMMO YAŞAM

AİL

EM

C A N K I Z I L D A Ğ

Çocukların ergenlik çağı, aileler içinstresli bir dönemdir. Anne-babanın sö-

zünden çıkmayan çocuk gider,kendisiyle aşırı ilgili, daha asa-bi, hayatıyla ilgili tüm kararlarıkendisi vermek isteyen birçocuk gelir. Bu dönemdeebeveynler çocuklarına na-sıl davranmaları gerektiğikonusunda tereddüt ya-şarlar.

Bu yeni dönem-de artık otoritelerinineski gücü kalmadı-ğını gören anne-ba-baların kaygılan-dıklarını belirtenuzman psikologİlknur Yılmaz,ergenlerin iseanne-babası-nın kendisi-ni anlama-dığını dü-şündükle-

rine dikkat çekiyor. İlknur Yılmaz "Ergen-lik dönemine erişmiş bir çocuğunuz varsa,onun, uyguladığınız otoriteye artık uymakistemediğini, bağımsızlık ve özgürlük içintaleplerde bulunmaya başlamasını gör-mek sizi belki endişelendirebilir. Eskiden beriuyguladığınız disiplin yöntemlerinin artıkeskisi gibi etkili olmadığını gördükçe, ça-resizlik duygularına kapılmanız doğaldır"diyor. Yılmaz, birçok anne-babanın ergen-lik dönemindeki çocuklarıyla yaşadığı ça-tışma yaratan konulara şu örnekleri veriyor:Arkadaşlık seçimleri, aileyle daha az, ar-kadaşlarla daha çok zaman geçirilmek is-tenmesi, okul ve sınav başarısı, dışarıda dahaçok zaman geçirme isteği, karşı cinsle iliş-kiler, giyim tarzı, saç stilleri, kızlar için mak-yaj tarzı, sigara ve içki gibi zararlı alış-kanlıklar...

‘BENİ KİMSE ANLAMIYOR’Aslında bu dönem ergenler için de hiç

kolay değil. Bu dönemde geçirdikleri fizikseldeğişimle, kimlik sorgulamalarıyla baş et-meye çalışan ergenler, genelde yaşadıkla-rı hormonal değişiklikler, entelektüel geli-şim gibi faktörlere bağlı olarak, kimsenin,

Çatışma değiluzlaşma arayınErgenlik dönemi, hem ebeveynler hem de çocuklar için tambir stres ve çatışma dönemi… Uzmanlar, ergenlik dönemindeçocukları olan ailelere "Çocuğunuzla sadece problemlerortaya çıktığında değil, her şey iyiyken konuşun. Onu ve içdünyasını tanımaya çalışın" tavsiyesinde bulunuyor.

özellikle de anne-babalarının on-ları anlamadığını düşünüyorlar.Bu dönemde ülkemizde yoğun birsınav stresi de yaşamak zorundakalıyorlar. “Ülkemiz, aslında yaş-larını gerektiği gibi yaşayamayanergenlerle dolu” diyen İlknur Yıl-maz, bu dönemin birçok çözüm-lenmesi gereken konuyu bera-berinde getirdiğini anlatıyor. Yıl-maz, "Ancak, çocuğunuzun artıkfarklı ve kendine özgü bir bireyolduğunu kabullenerek, tutum-larınızda, tavırlarınızda ve iletişimtarzınızda bazı değişiklikler ya-parak bu dönemi sakin ve hu-zurlu bir biçimde yaşayabilirsiniz"tavsiyesinde bulunuyor.

BİRAZ ÖZGÜRLÜK YETEREbeveynlerin çocukla ge-

çirdiği zamanın uzun olmasına de-ğil, nitelikli olmasına özen gös-termesi gerektiğini belirten uzmanpsikolog İlknur Yılmaz şu öneri-lerde bulunuyor: "Çocuğunuzla sa-dece problemler ortaya çıktığın-da değil, her şey iyiyken konuşun;onu ve iç dünyasını tanımaya ça-lışın. Çocuğunuza mümkün ola-bildiğince çok inisiyatif ve öz-gürlük alanları tanıyın. Özelliklesaç biçimi ya da kıyafet seçimle-ri gibi daha basit konularda, bı-rakın seçimlerini kendisi yapsın.Arkadaşlarını tanıyın ve birlik-teyken neler yaptıklarını öğrenin.Arkadaşlarını evinize getirmesineizin verin ve onları daha iyi ta-nımaya çalışın. Sorunlarıdemokratik ortamda çözümle-meye çalışmak da önemli. Anne-babalar çocuklarıyla uzlaşma ze-mini bulmayı hedeflemeli.”

İSMMMO YAŞAM � 37

AİL

EM

MART-NİSAN 2011

ERGENLİK TAM BİR SAVAŞ DÖNEMİPsikolojik danışman İsmail Sönmez, ergenliğin kişinin hayatının en zor dönemi olduğunu söy-

lüyor. Sönmez ergenlik dönemini şöyle anlatıyor:� Ergenlik adeta bir savaş dönemidir. Fizyolojik açıdan; hormon savaşlarının yaşandığı, psi-

kolojik açıdan; kişilik ve kimlik savaşlarının yaşandığı hayatımızın en zor dönemidir.� Bireyin duygularında istikrarsızlığın görüldüğü bu dönemde, bir gün çok mutlu ve enerjik

olan gencin ertesi gün mutsuz ve içine kapanmış olduğuna sıkça rastlarız.� Ergenlik dönemindeki birey duygularını çok dolu ve coşkulu yaşar. Bu coşkuyu mimik ve ha-

reketlerinde ve ses tonlarında hissedebiliriz.� Yine ergenlik, karşı cins ve gelecekle ilgili hayallerin çok yoğun kurulduğu bir dönemdir.� Bu dönemde gençler çoğu zaman yalnız kalmak isterler. Kendisi ile başbaşa kaldığı zamanlarda

tutum ve davranışlarının ve üstlendiği rollerin muhasebesini yapar.� Ergenlik dönemindeki gençlerde yorgunluk ve çevreye karşı ilgisizlik çok sık görülür. Ergenlik

vücut enerjisinin çokça büyümeye harcandığı bir dönemdir.� Bu dönemde yeni şeyler deneme merakı çok artar, genellikle ergenler büyüklerin dünyası-

na ait şeyleri denemek ister.

MART-NİSAN 201138 � İSMMMO YAŞAM

SA

ĞL

IK

Yaza özelönerilerI L G I N Ş E N Y Ü Z

Güzelleşme, kadının yüzyıllar boyunca kay-bolmayan en önemli isteklerinden… Güzelleşme is-teği adına her türlü zahmete ve acıya katlanır ka-dınlar… Güzelleşmenin en masum yoluysa, kozme-tik malzemelerini kullanmak. Ancak son yıllarda ar-tan kanser gibi hastalıklar, içinde bolca kimyasal mad-de bulunan kozmetik ürünlerini kullanma konusun-da kadınları tedirgin ediyor. Bu yüzden de kadınlarorganik kozmetiklere yöneliyor. Bu ilgiyi gören koz-metik üreticileri de gün geçmiyor ki, ürün portföyle-rine organik ürünleri de eklemesinler…

Yapılan araştırmalara göre, dünyada organikkozmetik ürünlerine en çok ilgiyi Japonlar gösteriyor.Avrupa’da ise halen satılan kozmetik ürünlerinin yüz-de 10’unun organik olduğu biliniyor. Önümüzdeki yıl-

Yüksek kimyasallar içerenkozmetik ürünlerindenuzak durmayı tercihedenler, öncelikli olarakorganik kozmetikürünlerine yönelmeli…Bunları da tercihetmiyorsanız kendi ciltbakım ürünlerinizi evinizdeyapabilirsiniz. İşte yazaözel en doğal cilt bakımyöntemleri…

MART-NİSAN 2011

SA

ĞL

IK

İSMMMO YAŞAM � 39

larda Avrupa’da satılan her iki kozmetik ürününden birinin organik ürün ol-ması bekleniyor. Ancak yine de uzmanlar ‘organik kozmetik’ olarak ifade edi-len ürünlerin tümüyle kimyasallardan arınmasının mümkün olmadığını belirtiyor.Her türlü kozmetik ürünün raf ömrünü uzatabilmek için yine de koruyucu kim-yasallara gerek duyuluyor. Bir de organik ve doğal olarak pazarlanmasına rağ-men bu özelliklere sahip olmayan ürünler var. Bazı kozmetik ürünlerinin için-de de bitki özleri bulunuyor ama bu onların tümüyle sağlıklı olduğu anlamı-na gelmiyor.

SERTİFİKA ARAYINPeki kadınlar gerçek organik kozmetikleri nasıl ayırt edebilir? Gerçek

organik ürünü anlamak için ambalajındaki ‘organik sertifika’ damgalarına vebilgilendirilmesine dikkat etmek gerekiyor. Doğal ve organik kozmetik ürün-ler için standartlar getiren ilk kurum, Fransız Ecocert… Bu nedenle iddialı or-ganik kozmetik markalarının üzerinde genellikle Ecocert sertifikasına sahipolduğu bilgisine yer veriliyor. Ecocert sertifikasını almak kolay değil. Ürününhammaddesinden ambalajlanmasına kadar geçen tüm üretim süresince uyul-ması gereken standartlar belirlenmiş. Örneğin Ecocert’e göre bir kozmetik ürü-nün organik sertifikası alabilmesi için içeriğinin en az yüzde 95′inin bitkiselkaynaklı olması gerekiyor. Ecocert sertifikalı kozmetik ürünlerde GDO, para-ben, phenoxyethanol, nanoparçacıklar, silikon, PEG, sentetik parfümler ve bo-yalar, hayvansal ürün türevleri ( süt, bal hariç) bulunamıyor. Kuzey Amerika’daorganik kozmetik ürünlere USDA organic sertifikaları veriliyor. Ancak bu ser-tifikaları almanın ürünler için kanuni bir zorunluluk olmadığını da belirtelim.

İster klasik, ister organik olsun tümüyle kozmetik ürünlerine karşı olankadınların alternatifi ise kendi doğal bakım ürünlerini yapmak. “Do it your-self” yani “kendin yap” metoduyla siz de evinizde doğal reçeteler hazırlayıpuygulayabilirsiniz. Hazırlıklara cilt temizliğinden başlamak en doğrusu… Cil-dinizi temizlemek için sabun doğru bir tercih değil. Sabunların çoğu cildi ku-rutuyor ve cildin doğal yağ dengesini bozuyor. Bu nedenle en doğal yüz te-mizleme yolu, bir tülbent ya da çorabın içine haşlanmış yulaf koyarak yüzüyıkamak. Limonun da iyi bir temizleyici olduğu biliniyor. Vücudun fazla yağ-larını alan limon suyunu biraz suyla seyreltin. Bir pamuk parçası ile cildinizesürün ve durulayın. Buğday çimi suyu veya yeşil yapraklı diğer sebzelerin su-ları mükemmel temizleyiciler… Sebze suyunu posasıyla cildinize sürüp, son-rasında da durulayabilirsiniz.

BİTKİSEL ÇAY MUCİZESİCildiniz için yüksek kimyasal içeren tonikler kullanmanıza da gerek yok.

Birçok bitkisel çay zaten iyi birer toniktir. Özellikle de ısırgan otu, nane, pa-patya ve adaçayı... Bu çayları suda demledikten sonra spreyli bir şişeye ko-yarak yüzünüze püskürtün. Sağlıklı bir cildin doğru nemlendirilmesi de önem-li. Hindistan cevizi, badem, kabak çekirdeği yağı da cildi nemlendirmek içinbire bir. Bunlar kuru cildi dinlendirip besliyor.

EV YAPIMI GÜZELLİKMASKELERİ

Yulaf maskesi: Pişmiş yulaf ezmesini yüzünüze sürün, 15dakika kadar kurumasını bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suy-la temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayabilirsiniz. Bu mas-ke, cildini derinlemesine temizlemek ve siyah noktalarından kurtulmakisteyenler için adeta bir mucize etkisi yaratıyor. Bu maskenin ciltte-ki aşırı yağlanmayı da önlediğini belirtelim.

Avokado maskesi: Kış mevsiminin sert etkisini yüzünüzdensilebilmek için ideal çözüm. Püre haline getirilmiş avokadoya bir ikidamla zeytinyağı ve limon suyu ekleyin. Yüzünüze sürüp 10 daki-ka bekleyin. Avokado maskesi yüzünüzdeki pürüzlü tabakayı yoketmekle kalmayıp ayrıca sağlıklı bir cildin ihtiyacı olan vitaminleride sağlar.

Limon peeling'i: Yağlı ciltler için bire bir… İki yemek ka-şığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, iki yemek kaşığı yulafunu ve altı yemek kaşığı dolusu buğday kepeğini iyice karıştırın. Bi-raz su ekleyerek esnek bir lapa haline getirin. Dairesel hareketler-le, 2-3 dakika boyunca cildinize uygulayın. Daha sonra yüzünüzü bolılık su ile yıkayın..

İÇİN

DE

KİL

ER Z İ R V E D E K İ L E R

Varlığı bir dert yokluğu yaraPetrol yüzyıllardır insanlığa savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor. “ArapBaharı”nda da belirleyici faktör olan petrol, bulunduğu coğrafyalarda yeni haritalarınkoordinatlarını belirlerken fiyatlar dur durak bilmiyor. Petrolfiyatlarında her 10 dolarlık artış Türkiye’ye 4 milyar dolar yük getiriyor.

D O S Y A

14

24

Doğaya yabancılaşma hasta ediyorŞehir insanı doğaya yabancılaştığı oranda ruhsal ve bedenselrahatsızlıkları artıyor. Depresyon, stres ve anksiyete gibi modern zamanhastalıklarında çare yine doğada saklı… Psikoloji, ekoterapi ile buhastalıklara çare ararken, insanı sağlığına naturel uygulamalarlakavuşturmayı amaçlayan fitoterapi yeniden keşfediliyor.

K A P A K

Kayıtdışı çalışmayı OECD ortalamalarına getireceğizSGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve Anadolu’dan gelen diğermilyonlarca insandan sorumlu. Kurumun genç müdürü Ramazan Yıldız,“Kayıtdışı çalışma oranı yüzde 33. Elektronik uygulamalarla bu oranıOECD seviyesine getirmeyi hedefliyoruz” diyor. 10

Biz şiir oluk

Fortune dergisinin genel yayın yönetmeni veVatan gazetesi köşe yazarı Ali Ağaoğlu, sosyalmedyayı dergiciliğin en büyük rakibiolarak görüyor.

G Ü N D E M İ N S E S İ

‘Gerçek Ali Ağaoğlu benim!’

Y A Ş A M I N P O R T R E S İ

R E N K L İ Y A Ş A M

Farklı kişilik özelliklerindeki insanların hepsifarklı mesleklerde mutlu olabiliyor. Mesleğiniziseçerken; eğitim, yetenek ve yetiştirilme tarzıkadar ‘kişilik özelliklerinizi’ de gözönünde bulundurmalısınız.

20

Tevfik Davut, şiire meraklı genç meslekmensuplarından biri. Eşi Gamze Davut'la 13yılda yazdığı 59 şiiri bir kitapta topladı. 'BizŞiir Olduk!' adıyla yayımladığı kitabınındevamını da getirmeyi planlıyor.

S A Ğ L I K 38

D O S T L A R I M I Z 40

L E Z Z E T 42

M O D A 44

İ S M M M O H A B E R 8

AİLEM

E V İ M E V İ M 46

G E Z İ - D Ü N Y A 48

G E Z İ - T Ü R K İ Y E 52

K Ü L T Ü R - S A N A T 56

S İ N E M A - D V D 58

K İ T A P 60

T E K N O - Y A Ş A M 62

M İ Z A H 64

6 2 . G Ü N 6

36

34

K A R İ Y E R

Türkiye’de yaşamını sürdüren dünyaca ünlüpiyanist ve besteci, Anjelika Akbar, kitabınınfilme çekilmesi için çalışıyor. Bu filmleaktristliğe de adım atarak kendisinioynayacak.

Müziğin harika çocuğu Akbar

30

Kişiliğiniz mesleğinize uygun mu?

28

MART-NİSAN 201140 � İSMMMO YAŞAM

DO

ST

LA

RIM

IZ

Hayvanlardan insanlarabulaşan 110 çeşit hastalıkvar. Evcil hayvanlardangeçen hastalıklar sınırlıolsa da dikkat etmek şart.Özellikle hassas ve alerjikyapısı olan çocuklarınhasta olmaması içinhayvanların bakımı veaşılarının düzenliyapılması gerekiyor.

I L G I N Ş E N Y Ü Z

Evcil dostlarımızın çocukların ruh sağlığı içinolumlu katkıları olduğu bir gerçek… Çoğu zamançocuklara iyi bir oyun arkadaşı olan dostlarımız, on-ların iletişim güçlerini ve sorumluluk duygularını ge-liştirir. Buna karşın, eve yeni bir hayvan alacaklar,“Evde hayvan beslemek, çocukların sağlığına zararverir mi?” endişesini sık sık duyarlar. Özellikle aileyeyeni bir bebek katılacaksa, ebeveynlerde bu endi-şe daha da artar. Aslında aileler kaygılanmakta hak-sız değiller. Nihayetinde hem evcil hem de evcil ol-mayan hayvanlardan insanlara bazı hastalıklar ge-çebiliyor. Hayvanlardan bulaşan hastalıklara “zoo-

noz hastalıklar” deniyor. Genel olarak hayvanlardaninsanlara 110 çeşit hastalığın bulaştığı tahmin edil-se de bugüne kadar Türkiye’de bu kapsamda 50 çe-şit hastalığa rastlandığı biliniyor. Ancak evcil hay-vanlardan insanlara geçen hastalıklar daha sınırlı…Evimizi paylaşan dostlarımızın zaten aşı ve bakım-larını yaptırdığımız müddetçe bu tür riskleri minimizeedebiliriz.

KUŞLARA DİKKAT!Evet nadiren de olsa evcil hayvanlardan çe-

şitli enfeksiyon hastalıkları bulaşabiliyor. Bunların ba-şında da psitakoz geliyor. Bu enfeksiyon genelliklekurumuş kuş dışkılarının bulunduğu yerdeki hava-

Dostlarımız sizihasta etmesin

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 41

DO

ST

LA

RIM

IZ

nın solunmasıyla bulaşıyor ve zaatüreye yolaçabiliyor. Yüksek ateş, kuru ve balgamlıöksürük, göğüste ağrı ve balgamdaki renkdeğişikliği en temel belirtileri. Bu belirtilergörüldüğünde mutlaka bir doktora gitmekgerekiyor. Bu hastalık riskini azaltmakiçin eve papağan ve muhabbet kuşu alır-ken sağlıklı olanlarını seçmeye çalışmak şart.

Evcil hayvanlardan en sık geçenenfeksiyon hastalıkların başında ‘kist hidatik'geliyor. Bu hastalık başta karaciğer olmaküzere tüm sinir sistemlerini etkileyebiliyor.

Kedi ve köpeklerden geçen mik-roplardan biri de; pasteurella multoci-da… Tırmalama, ısırma ya da kedi ve kö-peklerin salyalarından geçen bu mikrop, kimizaman tırmalanan yerde apse, kimi zamanda kemik ve eklem enfeksiyonlarına sebepolabiliyor. 24 saatten daha kısa bir süredeakıntılı iltihaplarla kendini gösteriyor.

KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞIYine evcil dostlarımızın tırmalama,

ısırma ve salyalarından geçen ‘kedi tırmı-ğı hastalığı’ da çocuklarda görülebiliyor. Göz,ağız ve vücutta bulunan bazı yaralarla ken-dini gösteriyor. Özellikle yavru kedilerdenbulaşma ihtimali fazla… Daha çok vücu-dun bir bölgesinde kabuklu bir iltihapla yada ağrılı lenf beziyle belirti veriyor. Örneğineldeki iltihap ya da koltuk altında ağrılı birbeze bu hastalığın habercisi olabiliyor.

Günümüzde gerek çocukların gereksebüyüklerin muzdarip olduğu konulardan biride alerjiler… Alerjiye dostlarımız da ne-den olabilir. Özellikle en fazla alerjiye ne-den olan hayvan kedi olarak biliniyor. Kedive köpeklerin deri döküntüleri ve salyala-rının bulaştığı tüyleri astım, alerjik rinite veegzamaya neden olabiliyor. Kuş tüylerininarasında barınan akarlar, alerjik yapısı olançocuklara zarar verebilir. Bu nedenle en azın-dan çocukların yatak odasına hayvanlarıngirmemesini sağlamaya çalışın.

110 ÇEŞİT ZOONOZ VARDünya Sağlık Örgütü'ne göre hayvanlardan insanlara geçen tam 110 çeşit hastalık bulunuyor.

İnsanlardan hayvanlara geçen ‘zoonoz hastalıklar’ genellikle üç yolla geçiyor. Bunlar, dokunma,tozlu havanın solunması, burun ve ağız akıntısı. Ayrıca zoonoz hastalıkların bakteriyel, viral, pa-raziter olarak da üçe ayrıldığını belirtelim.

Bakteriyel zoonozların başında buruselloz geliyor. Çeşitli organlarda yanma yapan bu has-talık “Malta humması" olarak da biliniyor. Hastalık insanlara genellikle et, süt ve süt ürünleriylegeçiyor. 1-3 haftalık bir kuluçka döneminden sonra; düşkünlük, sindirim bozuklukları, terleme vedalgalı formda ateşle kendini gösteriyor. İlerlediğinde ise; kalp, akciğer, dalak, testis, uterus ve si-nir sistemi gibi organları etkiliyor.

Viral zoonozların en hızlı bilineni ise sığır çiçeği ile kuduz. Sığır çiçeği, havyan yemlerindenve gübrelerinden geçiyor. Bu hastalığa yakalanan insanların memeleri üzerinde lezyonlar oluşa-biliyor. Kuduz, kuduz mikrobu taşıyan bir hayvanın ısırmasıyla bulaşıyor. Ayrıca hasta hayvanın sal-yasının deri üzerindeki açık bir yaraya temasında da hastalığın bulaşabildiğini belirtelim.

Paraziter zoonozlar arasında toxoplazma ile kripto sporodioz, en bilinen hastalıklar olarakdikkat çekiyor. Toxoplazma, veteriner kontrolünde olmayan kedilerden geçiyor. Özellikle küçük ço-cukların ve gebe kadınların sokak kedilerinden uzak durması gerekiyor. Kripto sporodioz ise yenidoğan kuzu ve buzağılarda oluşan ishalle ortaya çıkıyor. İnsanlar dışkı ile temas ettiklerinde has-talık bulaşabiliyor. Kusma, ateş, ince ve kalın bağırsak yangınları, genel bir düşkünlük, karın ağ-rısı, ishal, terleme ve baş ağrısının hastalığın karakteristik belirtileri olduğunu belirtelim.

KASIM - ARALIK 201042 � İSMMMO YAŞAM

LE

ZZ

ET

Kasabından alrestoranında

pişirt

Steakhouse’lar sondönemin en modarestoranları oldu.

İstanbul’da özelliklekasap ve restoran

şeklinde açılansteakhouse’larla et

kültürü de gelişiyor.Şehirde steak’in her

türünü yapan pek çokünlü restoran

bulunuyor. Sizler içinen iyi kasap ve steak

restoranlarınıaraştırdık.

G A Y E D E L E N

Bütün yemeklerin en önemli malzemelerinden biriolan et, Türk halkı için adeta bir tutku. İyi seçilmiş, tam da-mak tadına göre pişirilmiş, dumanı üzerinde tüten bir ız-gara ete kim hayır diyebilir? İstanbul’da et üzerine sayısızrestoran var. Son dönemde dikkati çeken et restoran türüise Amerikan usulü steakhouse’lar. Özellikle kasap ve res-toran şeklinde açılan steakhouse’larla et kültürü de gelişiyor.Kebap ve mangal kültürü olan Türkiye’de, Amerikan usu-lü ızgara et restoranları da bir hayli talep görüyor.

Peki, steak nedir? Genelde ‘biftek’ diye geçiştirdiğimizbir ızgara et, dünyada ‘steak’ olarak anılıyor. Birçok fark-lı lezzette pişirilebiliyor. Kesilişi, pişirilmesi ve sunuşuyla farkyaratıyor. ‘Steak’le dananın sırt kısmından elde edilen veyalnızca ızgarada pişirilen kısmı kastediliyor. Steak’in deçeşitleri bulunuyor. Dry aged beef (kuru dinlendirme sığıreti) ideal büyüklükteki sığırın kesilmesiyle elde ediliyor. Etin,merkezi kısımlarında haritaya benzer mermerimsi yapıyıandıran bol miktarda ince yağlar bulunuyor ve bunlar 28gün dinlendirilen etin içerisine işliyor. Bu arada dry agedbeef, bir miktar su kaybedip hafifliyor. T-Bone steak, dananınsırt bölgesindeki omurgasının her iki omur kemiğinin ortadanikiye bölünmesiyle yapılıyor. Her bir yarım omur kemiği-nin bir yanında kontrfile, bir yanında bonfile olan steak’et-bone deniyor. Dallas steak ise, dananın sırt bölgesinde bu-lunan kol etine yakın olan bölümden çıkan, içine haritayabenzer şekilde yağ işlemiş olan yumuşak, lezzetli yatay ke-silmiş steak olarak tarif ediliyor. Rump steak, dananın butkısmından çıkan diyet tipli yumuşak yağsız kısmı iken, NewYork steak ise, dananın sırt bölgesinde bulunan but kısmınayakın olan bölümden çıkan ete deniyor. Flank steak’in isedananın but kısmında kendine has özellikte bir parçadançıkan tek steak olduğunu belirtelim. İstanbul’da steak’in hertürünü yapan pek çok ünlü restoran bulunuyor. Sizler içinen iyi kasap ve steak restoranlarını araştırdık.

NUSR’ET STEAKHOUSE: Biftekte İstanbul’da-ki ilk akla gelen mekanlardan biri. Nusret Gökçe’nin Etiler’dekurduğu steakhouse’ta etler müşterinin isteğine bağlı ola-rak ‘teak’ ağacından yapılan tahtalarda ya da normal ta-bakta servis ediliyor. Eti rahatça kesmek için de Brezilya’dangelen özel steak bıçakları kullanılıyor. Etler, ıspanak püresi,fırında patates ya da patates tava ile servis ediliyor. 14 yıl-dır kırmızı et sektörünün içinde olan Gökçe, her bir misa-

İSMMMO YAŞAM � 43KASIM - ARALIK 2010

LE

ZZ

ET

‘STEAK’PİŞİRMEÖNERİLERİ

� Steak alırken etin canlı veparlak bir görünüme sahip olmasınadikkat edin.

� Pişirmeden iki saat öncedenbuzdolabından çıkararak oda sıcak-lığına getirin.

� Mangalda kor ateşte yük-sek ısıda en iyi sonucu alabilirsiniz. Iz-gara yaparken deniz tuzu kullanın.

� Döküm tavada yapacak-sanız tavayı 10 dakika yüksek ateşteısıtın ve steaklerin her iki yüzünü bol-ca tuzlayıp tavaya koyun.

� Etin her iki yüzünü 5’er da-kika pişirin. Eti sürekli pişirmek yan-lıştır.

� Etleri ateşten aldıktan son-ra 2 dakika dinlendirin, suyunu to-parlamasını sağlayın ve sıcak bir şe-kilde servis yapın.

� Et pişerken içinde lezzetlisıvılar oluşur, pişirirken ya da ızga-radan aldığınızda bifteğe çatal, bıçakbatırmayın.

� Biftek yapacağımız ızga-ranın da 300-350 derece sıcaklıkta ol-ması gerekir.

� İyi bir steak’in orta dere-cede içindeki pembe pişirilerek, ren-gi koruması gerekiyor. Çok piştiğizaman içindeki suyu kaybeder.

� İyi bir steak, ‘dry age’ sis-temi ile sıfır derecede, yüzde 80 nemoranıyla yaklaşık 20- 30 gün arasın-da bekletiliyor.

� Steak, genellikle tahta ta-baklar üzerinde servis ediliyor, böylecehızlı ısı kaybetmesi önleniyor.

firine tek tek ‘canlı mönü’de yardımcı oluyor. Ma-salarda klasik mönü bulunmuyor. Restorana ge-lenlere, özen ve titizlikle seçilmiş olan etler 28-30 gün dinlendirildikten sonra, patates ve ıspa-nak püresi ile servis ediliyor. Nusr-Et Steakhou-se, ünlü gurmelerin oylarıyla en iyi restoran se-çimlerinde birinci seçiliyor.Tel: (0212) 265 30 37

GÜNAYDIN STEAKHOUSE: Et de-nince akla ilk gelen markalardan biri Günaydın.30 yıldır şehrin farklı bölgelerindeki kasap dük-kanları ve restoranlarıyla et konusunda iddialı.Günaydın’ın kasap olarak 17 şubesi bulunuyor.Bostancı, iki tane Etiler’de ve İstinye Park’ta ste-akhouse restoranları var. ‘Kasapta seç, önündeye’ sloganıyla bu sektörde de öncü olan, bir ka-sapta bulunacak her türlü et çeşidini bulunduruyor.Günaydın Steakhouse’un vazgeçilmeyen en özeliki lezzeti ‘dry aged steak ve t-bone steak’. Res-toranda servis edilen etlerin tamamını kendi çift-liğinde üretiyor. Kasap bölümünden seçilen din-lendirilmiş ya da taze etleri damak tadına uygunolarak isteyenler pişirtebiliyor. Izgaraya konan et-ler özel işlemlerden geçiriliyor. Günaydın İs-tinye Park Tel: (0212) 345 57 82

DÜKKAN KASAP&STEAKHOUSE:1997 yılında, ikinci kuşak besici olan Emre Mer-mer tarafından ilk tohumları atılan Dükkan'ın baş-langıcı İzmit'te kurulan besi çiftliğine dayanıyor.Pek çok otel ve restoran, bu özel etin müdavim-lerinden oldu. 2004’da Küçük Armutlu’da açılankasabın ardından talep üzerine steakhouse da dev-

reye girdi. Dükkan Steakhouse'da ideal yağ da-ğılımına sahip, en iyi kalitede, kemik üzerinde 28gün dinlendirilmiş, lezzetli ve yumuşak ‘dryaged beef' çeşitleri denemeye değer. DükkanArmutlu Tel: (0212) 277 88 60

ETÇİİ BUTCHER SHOP & STEAK-HOUSE: Aynı zamanda kasap zinciri olan ‘Et-çii’nin ilk halkası 2008’de Tuzla’da açıldı. Ataşehirve Bahçeşehir’de şubeleri bulunuyor. Enfes gö-rünümlü ve geniş bir mönüsü var. İsteyenler seç-tikleri etlerin, dökümlü ızgarada pişirilişini hafifmüzik eşliğinde izleyebiliyor. Ahşap dekore edil-miş şık bir mekanı var. Etler marine edilmiyor, ken-di lezzetlerini korumaları için sadece deniz tuzuile sekiz dakika pişiriliyor. Etin yanı sıra özel sos-lar, zeytinyağları, turşu ve zeytin gibi gurme ürün-ler de satılıyor. New York steak, kuzu küşleme,kuzu fileto, kuzu pirzola, dana flank, T-Bone, Bon-file gibi onlarca çeşitten istenen alınıp eve götü-rülebiliyor ya da orada pişirtip yenilebiliyor. Et-çii Tuzla Tel: (0212) 393 34 42

NO. SEVEN KASAP&STEAKHOU-SE: Etiler’deki No. Seven Steakhouse, ‘dry age’ürünlerini Türk damak tadına uygun şekilde ma-rine ediyor. Kasap reyonunda bulunan etleri 28-90 gün arasında dinlendirdiği dry age ürünleriile damak tadını yakalıyor. Mekanın 90 kişilik vil-la, 30 kişilik VIP salon ve 36 kişilik bahçesi bu-lunuyor. İş toplantıları, öğlen ve akşam yemek-leri için müdavimleri var. İsteyenlere de kasap re-yonundan siparişleri evlerine teslim ediliyor.Etiler Tel: (0212) 352 26 26

MART-NİSAN 201144 � İSMMMO YAŞAM

MO

DA

Rengarenk bir yaz

C A N K I Z I L D A Ğ

Bu sezon koleksiyonlar dinamik ve enerjik. Ortam içinizdeki tüm enerjiyi yansıta-cak renklere ağırlık verebilmeniz için gayet uygun! Sarı, mavi, yeşil, turuncu… Koleksi-yonlarda mercan, ekru, sakslar da dikkat çekiyor.

Sezonda tek renk, tek çizgi sadeliği yerini farklı desenlere bırakıyor. Doğa desen-leri, etnik desenler, geometrik desenler, çizgili formlar, floral desenler, puantiyeler, insan- hayvan figürleri... Seç, beğen, al!

RENK CÜMBÜŞÜBu sezon yine uçuşan etekli elbiseler ve ince kumaşlar var. Etek boyları oldukça de-

ğişken. Rengarenk pantolonlar da revaçta. İşte size bir kombin önerisi: Turuncu bir pan-tolonu, üstüne giyeceğiniz beyaz bir tişörtle tamamlayabilir, üzerine açık renk bir blazerceket alabilir, altına da krem rengi bir babet ile sade bir görünüm yakalayabilirsiniz.

Yaz mevsiminin modadaki şifresi; rahatlık, neşe ve canlılık. Bu yaz vitrinlergökkuşağı gibi rengarenk ve neşe dolu olacak. Renkli pantolonların revaçtaolduğu koleksiyonlarda, uçuşan etekli elbiseler de çok moda…

İSMMMO YAŞAM � 45MART-NİSAN 2011

MO

DA

Gece elbiselerinde pullu, payetli kırmızı tonlar ve de siyah- beyazabiye elbiseler dikkat çekiyor.

“Parmak dekolteli” ayakkabılar bir önceki senenin modası olma-sına rağmen hala popülerliğini koruyor. Renkli topuklu ayakkabılar sezonun

gözdelerinden. Aksesuarlarda ise artık çok şaşalı, sallanan, ışıldayan küpeleryerine daha zarif taşlı küpeler, kolyeler, yüzükler kıyafetleri tamamlıyor.

GÖZDE KOLEKSİYONLARFirmaların bu sezonki koleksiyonları şöyle:Mango 2012 yazı için bembeyaz bir koleksiyon ha-

zırlamış. Koleksiyonda merserize trikolar, maxi ve mini etek-ler, bol kesim pantalonlar ve ipek gömlekler ön planda gö-rünüyor.

H&M "Yeni Trend" başlıklı koleksiyonunda bu ya-zın en trend pastel renklerine ve işlemeli kotonlarına yer ve-riyor.

United Colors of Benetton çok renkli birkoleksiyon hazırlamış. Pembe, mavi, sarı, yeşil ve birçokrengin canlı tonları ile enerjik, dinamik ve genç tasarım-lar kendini genç hissedenler için vitrinlerde yer alıyor.

Zara koleksiyonunda, çiçekli elbiselere, mini şort-lara, barok desenlere, transparan bluzlara, blazer ceketlereve rengarenk pantolonlara geniş yer vermiş.

Koton koleksiyonunda, ağırlıkta kullanılan, pem-be, lila, yavru ağzı, limon sarısı, bebek mavisi gibi

soft renkler dikkat çekiyor. Bazı parçalar 1950'li yıl-ların esintilerini taşıyor.Çiçek desenlerinin, dore renklerin ve neon renklerin ha-

kim olduğu Topshop koleksiyonunda 90’ların bol kesim göm-lekleri, asimetrik etek ve elbiseleri de yer alıyor.

LC Waikiki'nin metropol kadınını retro tarzıyla buluşturan“Blossam” teması 40’lar ve 50’lerden esinlenerek kadınlara özel pas-

toral seçenekler sunuyor. Pastel renklerin baskın olduğu temada dan-tel detaylı etekler, çiçek desenli elbiseler, pastel renkli cepli pantolon-

lar, puantiye desenli bluzlar, hasır çantalar ve renkli babetler yer alıyor.Versace "Resort" koleksiyonunda yazın canlı renkleri hakim. El-

bise modelleri beyaz ve renkli desenler ile hazırlanırken siyah ve beyazınkullanıldığı şık kıyafetler de bulunuyor.

Neon renklerin vitrinleri süslediği bu sezonda, Stradivarius da,modaya uyarak koleksiyonunda bu renklere de yer vermiş. Ancak yine dekoleksiyonda markanın klasikleşmiş kahverengi, koyu yeşil, bej gibi renk-leri de hükümdarlıklarını sürdürmüş.

İpekyol'un yaz koleksiyonunda şık elbise modelleri, blazer ce-ketler, kalem etekler ve renkli ayakkabı modelleri yer alıyor.

EV

İME

VİM

F E R İ D E A Y

Adı, Fransızca ‘mevsim’ anlamınagelen ‘climat’dan geliyor. Klima, Türki-ye’de artık lüks olmaktan çıkıp, her evehatta her odaya giriyor. Başta yazlık böl-geler olmak üzere sıcakla mücadeleninen önemli araçlarından biri olmuş du-rumda. Öyle yaygınlaştı ki, markalar fark-lılaşmak için birbiriyle yarışır hale geldi.Bazı klimalar, sadece iklimlendirme özel-liğiyle yetinmiyor. SPA keyfini eve taşıyanıda var, böcekleri uzaklaştıranı da... Gü-zel koku yayanlar, tablo gibi klimalar, se-rinlik yayarken vitamin verenler, klima-dan daha fazlasını isteyenlerin imdadınayetişiyor.

Ancak bütün bu özelliklerden önce,klimada en önemli unsur tasarruf. Kim-se serinlerken faturayla cebinin yanma-sını istemiyor. Firmaların sürdürülebilirenerji politikaları ve çevreye karşı so-rumluluğu da hesaba katılınca daha azenerji tüketen ürünler öne çıkıyor. Tür-kiye’de yılda 500 bini aşkın klima satı-lıyor. Sektörün büyüklüğü 237 milyon do-lara ulaşıyor. İşte tasarrufu da ön plan-da tutan yeni nesil klimalardan bazıları:

46 � İSMMMO YAŞAM

Hem size hem çevrenize

MART-NİSAN 2011

Artık ‘on parmağında on marifet’ olan klimalar vitrinleri süslüyor.Kimi SPA keyfini eve taşıyor, kimi de böcekleri uzaklaştırıyor. Cvitamini verip güzel koku yayanlar da var... Ancak tüm klimalardatasarruf son dönemde ön plana çıkıyor.

� Dış ünitesi olmayan, kurulumu kolay Olimpia Splendid’in Unico Inverter klima-ları, “sağlınız tehdit altında değil” sloganıyla satılıyor. Ürünün en önemli özelliklerindenbiri havayı temizlemesi... Klima iki tip filtreye sahip. Bu filtrelerden biri; duman, polem,toz, tüy gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilecek ufak partikülleri tutarken, ikinci filtrede kötü koku ve zararlı gazları etkisiz hale getiriyor.

� Profilo P3ZMA serisi, ortama stres azal-tan ve insan cildi için gerekli olan C vitamini ya-yıyor. Ayrıca klimaların filtreleri toz, polen, bak-teri ve kötü kokuları ortamdan yok ediyor. Filt-relenmiş sağlıklı hava sunan klimalar kom-

presörleri nedeniyle de sessiz... Nemi de dengeliyor.� Arçelik’in A enerji sınıfı ‘Artcool Frame’ klimalarında tüketici çerçeve şeklinde kli-

maya istediği fotoğrafı yerleştirebiliyor. Böylece bu klimalar, mekana kişisel bir hava ka-tıyor. Üç boyutlu soğutma teknolojisine sahip klimalarda ortama üflenen hava, 3 farklı nok-tadan dağıtılıyor.

� Airfel’in modelleri arasında yer alan ConAplus ve ConAbase serisinin tamamı antibakteriyel plastik malzemeden üretilmiş. HAF ve toz filtresinin yanında opsiyonel sunulanPhoto-Catalyst, Catechin, Vitamin ve 3M HAF filtreler ile iç ortam havasının kalite ve temizliğinisağlıyor.

� 5,1 COP ile dünyanın en verimli ve en az elektrik harcayan klimaları olduklarıbelirtilen Toshiba’ların yıllık enerji tüke-timi 245 Kw. Bakteri, virüs, koku ve aler-jenlerden arındıran klimalar ürettiği negatifiyonlarla sivrisinek, beyaz karınca ve ha-mamböceğini ortamdan uzak tutuyor.

� Ortama negatif iyonlar verebilen iyonizer teknolojisi sayesinde Toshiba’lar, şe-lale, orman, nehir ve göl kenarlarının temiz ve ferahlatıcı havasını evinize getiriyor. LüksSPA’ların ve sağlık merkezlerinin yakalamaya çalıştıkları huzurlu ortamlar, Toshiba klimalarile odanıza kadar getiriliyor. Sağladığı konfor ve hijyenle kullanıcıların sağlığını korunmasınayardım eden klimalar, konsantrasyonunu artırıyor.

� Alarko Carrier XPower klimaları ‘5 in 1 Nano’ filtreleme sistemlerine sahip. Mi-limetrenin milyonda biri büyüklüğü an-lamına gelen “nano” teknolojisini filtre sis-temine uyarlayan Carrier, iç ortamdabulunan kirleticileri, çöp ve sigara koku-sunu uzaklaştırırken aynı zamanda bak-

teri ve virüsleri de yakalayıp yok ediyor.� Vestel’in Platinum Split Kliması negatif iyonlarla stres ve yorgunluğu alırken yoga

etkisi yaratıyor. Ortama çiçek ko-kuları taşıyor. Bio Trio teknolojisiylepolen ve sporları temizliyor. Yeşilçaydaki antioksidan madde (ca-techin) ile virüsleri etkisizleştiri-

yor. Antibakteriyel filtresiyle bakteri temizliği yapıyor.

EVİMEVİM

İSMMMO YAŞAM � 47

SERİNLERKENHASTA OLMAYIN

Klimalar, temizliğine ve konumlandırılmasınadikkat edilmediğinde çeşitli hastalıklara neden ola-biliyor. Uzmanlar, cihazın bulunduğu mekandakikonumunun hatalı olması durumunda, boyun,göğüs ve omuza gelen klima akımlarının hastalıklaraneden olabileceğini belirtiyor. Klima kullanırken dik-kat edilmesi gerekenler şöyle:

� Klimaların hemen yakınında, önünde uzunsüre durmayın, akımına direkt maruz kalmayın.

� Klimalı mekanlardan güneşli havaya çık-ma ya da güneşli havadan birden klimayla soğu-tulmuş bir alana girmek de insan vücuduna zararverebilir. Örneğin çok terliyken dikkat edin.

� Bakımı yapılmamış klimalarda çeşitli mik-roplar ürüyor, düzenli aralıklarla klimanızın bakımınıyaptırın.

� Klimanın iç ortam hava kalitesi ile ilgilifonksiyonları yerine getirmesi gerekiyor. Yeni ve tek-nolojik filtreleme sistemleri kullanmaya çalışın.

� Mekana göre kapasitesi fazla olan bir kli-ma para kaybına, düşük bir klima verim alama-manıza yol açar. Model seçerken dikkat edin.

MART-NİSAN 2011

A Y Ş E G Ü L E M İ R

Devasa gökdelenler, en lüks markaların bu-lunduğu sıra sıra alışveriş merkezleri, asfaltıyeni ve tertemiz yollar… Bir an ‘neredeyim’ diyedüşünmeden edemiyorum. ‘New York’a mı geldimyanlışlıkla’ derken, Şangay’ın (Shangai) gerçekyüzüyle tanışıyorum. Bu şehirde Batıdakileriaratmayacak bir gelişmişlik bulmak sürpriz olu-yor. Evet, Çin’in liman ve iş şehri Şangay’dayım.Burası, milyarlık Çin’de 19 milyonluk nüfusuylaticari başkent durumunda. Bir anda her yanımı Çin-ce yazılı tabelalar ve çekik gözlü insanlarla sarı-lı buluyorum. Her büyük şehirdeki gibi bir yerle-re yetişme telaşı ve canlılığı bir an başımı dön-dürüyor. İşleri için koşturan utangaç ve çekik göz-lü insanları izlemeye dalıyorum bir süre. Çevredeüçgen çatılı, kırmızı renkli, fenerlerle süslü eski

evleri ise boşuna arıyorum. Her yanımı çeviren çe-lik yapılı binalar dünyadaki küreselleşmenin birkez daha farkına varmama neden oluyor. Ama butarz evleri mutlaka görmek istiyorum.

ÇÖLDE BİR VAHAEski şehre yollanıyorum. Televizyonlarda ve

resimlerde gördüğüm tapınak ve evleri mutlakabulmalıyım. Şehrin turistik kalbi Nanjing Cadde-si’ne yöneliyorum. Caddede yeni bir yer gören in-sanların yaşadığı çekingenlikle yürürken birdenkalabalığa karışıyorum. Uzun ve büyükçe bir cad-de. Trafiğe kapalı olması yürüyüşü keyifli hale ge-tiriyor. Mağazalar, restoranlar arasında amaçsızcadolaşıyorum. Daha çok eğlence amacı taşıyan bucaddeden sonraki durağım ise Yuyuan Garden veBazaar oluyor. Gökdelenlerin arasında adetakurtarılmış bir vaha gibi. Ahşap eski tarz Çin mi-

MART-NİSAN 201148 � İSMMMO YAŞAM

GE

Zİ-

NY

A

Yükselen Çin’inyükselen şehri:Şangay

Çin’in en gelişmiş vemodern şehirlerinden biri,Şangay. Kalabalığı,gökdelenleri, gelişmişliğive diğer sunduklarıyla birBatı şehrini aratmayacaközellikte… YuyuanGarden, Pudong, NanjingCaddesi, The Bund,Huangpu Nehri, Xintiandive Oriental Pearl TV Kulesişehirde mutlakagörülmesi gerekenyerlerin başında geliyor.

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 49

GE

Zİ-D

ÜN

YA

marisinin arasında kendime geliyorum. ‘İşte görmekistediğim asıl bu’ diyerek birbirini kesen sokaklar-dan oluşan bölgede turluyorum. Gökdelenlerin ara-sında küçük bir bölge. Eski tarz binalar ve hediye-lik eşya satan dükkanlarıyla şehrin turistik kalbi. Buyapıların da turistlere yönelik yapıldığını ve gerçektentarihi yapı olmadığını öğreniyorum. Binaların altlarıhediyelik eşya, inci ve ipek satan dükkanlarlarenklenmiş. Kıran kırana pazarlıkların döndüğü ma-ğazalardan uzun pazarlıklar sonunda birkaç hatıraeşya almayı başarıyorum.

YUYUAN BAHÇELERİYuyuan bahçelerine yöneliyorum. Bahçenin

içinde birbirinin içine geçmiş ve her biri farklı bir yereçıkan eski binaları kaybolarak da olsa geziyorum.Çok hoş bir gölü ve yürüyüş alanları var. Envai çe-şit renk ve kokudaki çiçekler dinlendirici geliyor. Fo-

ADETA ALIŞVERİŞ CENNETİŞangay, milyonlarca turisti kendine çeken alışveriş dünyasını da içinde barındı-

rıyor. Binlerce mağaza, özel dükkan, alışveriş caddesi ve alışveriş merkezine ev sahip-liği yapıyor. Kent pazarları ve Çin malları her yerde karşınıza çıkıyor. Şehirde markalıbir yerden alışveriş yaparken bile ‘Çin’deyiz bu da sahte midir’ diye düşünmeden ede-miyorsunuz. Ama Çin malları kendini belli ediyor zaten. Lüks markaların satıldığı alış-veriş merkezlerine ise yanaşmak mümkün değil. Kent Süpermarketi’nden yiyecek, içe-cek tarzı şeyler alınabiliyor. Diğer alışveriş mekanları ise Nanjing Caddesi, Dondtai An-tika Pazarı, Yuyuan Bahçe pazarı, Lujiabanglu Komas. Taklitte sınır tanımayan Çin mal-larını her yerde görmek mümkün. Sokakta bile birisi yanınıza yanaşıp sizi alışveriş içinbir yerlere götürmeye kalkarsa şaşırmayın.

toğraf için bol malzeme çıkıyor. Yuyuan bahçeleri 16’ıncı yüzyılda inşaedilmiş. Ming Hanedanlığı’nın dinlenmek, sessiz kalmak ve ibadet etmekiçin yaptırdıkları bu bahçe gerçekten insanın ruhunu dinlendiriyor. Yu-yuan bahçelerinin hemen yanında Chenghuangmiao adlı Taoist tapınakvar. Taoizmde şehir tanrısı kabul edilen Cehnghuang için kurulan bu ta-pınağın tarihi 15’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Tapınağın çevresinde çe-şitli dükkan ve mağazalar kurulmuş. İşlek bir merkez haline gelmiş. Bi-raz nehir havası almak için ise bu kez The Bund’a yöneliyorum. HuangpuNehri’nin kıyısında bir banka atıyorum kendimi. Kalabalığın ve itiş ka-kışın üzerimde bıraktığı yorgunluğu atarken, karşıdaki gökdelenleri sey-re dalıyorum.

GÖKDELEN BÖLGESİ PUDONGElimdeki turist kitabından Pudong Bölgesi’ne baktığımı anlıyorum.

Nehrin tam karşıki yakasında. İhtişamlı gökdelenlerin eski sosyalist Çin’debu kadar hızla ve bu kadar sayıda yapılmış olmasına şaşırıyorum. Elim-

deki kitaba göre Şangay’da bin tane gökdelen varmış. Satıcılardan biriçecek kaparak molama son verirken karşı yakaya geçmeyi de ihmal et-miyorum. Pudong, şehrin ticaret merkezi. Devasa binalar, plazalar ara-sında adeta küçülmüş hissediyorum. Ülkenin borsasının da yanından ge-çiyorum.

Kalabalıktan sıyrılarak kendimi alışveriş merkezlerinden birine güçbela atıyorum. Bu kadar lüks markanın yer aldığı bu merkezden kimleralışveriş yapıyor diye de merak ediyorum. Prada, Gucci ve Armani’lerebakakalıyorum adeta. Şehrin dış bölgelerindeki çamaşırların dışarı sark-tığı evler ve burası arasında bir an zihnim karşılaştırma yapıyor. Her yer-deki gelir dağılımı eşitsizliğini burada da görmek üzüntü veriyor. Nehirkıyısına tekrar kendimi atıyorum. Birkaç saat önce bulunduğum kıyıyakarşıdan bakmak neşemi yerine getiriyor. Sıra sıra kafe ve restoranlargün arasında dinlenenlerle dolup taşıyor.

Hava kararmaya başlayınca ben de akşam yemeği için tavsiye edi-len bölgeye geçmek için ayaklanıyorum. Metronun nasıl kullanıldığını öğ-renmiş olmam çok işime yarıyor. Xintiandi bölgesindeyim bu kez. Akşamyemeği için rezervasyon yaptırdığımız restorana giderek gruptaki diğerinsanlarla buluşuyorum. Kendi başıma dolaşırken zevk alsam da yemeğigrupla yiyecek olmak beni sevindiriyor. Çin yemeği deniyoruz. Yuvarlakdönen bir tablanın bulunduğu masada arkadaşları görünce yüzüm gü-lüyor. Selamlaşmanın ardından sohbet arasında kaselerde gelip gidenenvai çeşit yemeği beceriksizce hareketlerle çubuklara tadarak deniyo-rum. Haşlanmış pirinci çubukla yemek zor geliyor. Soslar ilginç ve değişik.

MART-NİSAN 201150 � İSMMMO YAŞAM

GE

Zİ-

NY

A

En çok etleri seviyorum. Ama her gelenintadına bakmayı da ihmal etmiyorum; ta-bii midemi bozma riskini göze alarak… Çinyemekleri o kadar da farklı gelmiyorbana. Gece hayatını merak etsem de gününverdiği yorgunlukla otele giden gruba ka-tılıyorum. Ertesi gün için enerji toplamakgerek.

YÜKSEKTEN MANZARAİkinci günkü programda tekne turu

var. Her ne kadar o tarafları gezmiş olsamda bir de denizden göreyim diyerek Hu-angpu Nehri’ndeki teknede yerimi alıyorum.Birkaç saat süren turla güne başlıyoruz. Neh-rin her ikisi yakasını ikinci kez farklı bir açı-dan görüyorum. Tekne gezisinin ardındansırada ‘Oriental Pearl TV Tower ziyareti var.Asya’nın en yüksek TV kulesi. Hızlı asan-sörlerle dakikalar içinde en üst kata çıkı-yoruz. Yükseklik korkusuyla aşağı bakar-ken kötü hissetsem de gördüğüm şehirmanzarası karşısında büyüleniyorum. Şeh-ri ve nehri ayaklarımızın altına alırken, dek-lanşöre basarak o anları ölümsüzleştiriyoruz.Bu noktadan şehrin silüeti ve gelişmişliğibir kere daha kendini vurguluyor. Komü-nizmden yeni çıkmış bu ülkenin bu kadarhızlı yapılaşmasına akıl sır erdiremiyorum.Diğer gökdelen Dünya Finans Merke-

zi’nden de bilet alınıp, manzara izlemekiçin en üst kata çıkılıyor. Kocaman şehre te-peden bakmak, kuş misali. Şangay’a ge-len her turistin mutlaka yaptığı bir şey.

ŞANGAY MÜZESİDiğer yandan Şangay her yönüyle

yeni bir şehir. Sokakları geçmişiyle ilgili çokşey anlatmıyor. Şehri ve ülkeyi tam anla-mak için Şangay Müzesi’ni gezme önerisineuyuyoruz. Müzede şehrin tarihini yakındangörmek çok bilgilendirici. Çin tarihindekieski yazılar, heykeller, tarihi eserler müzedesergileniyor. Dolaşmak birkaç saatimizi alı-yor. Şangay, Çin’in doğusunda bir şehir.Yangtze Nehri’nin kenarında kurulmuş.Çin’in en büyük sanayi şehri. Daha önce-leri bir balıkçı köyü olan Şangay, zaman-la gelişmiş. 1291’de Yuan Hanedanlığızamanında eyalet haline gelmiş. Bu tarihşehrin kuruluş günü olarak kabul ediliyor.Şehir, Çin’in en önemli limanı ve finans mer-kezi durumunda. Şehrin yaşadığı ekonomikdönüşüm baş döndürücü hızla devam edi-yor. Şehirde New York’tan fazla gökdelenbulunuyor. Müze çıkışımızda havanın ka-rardığını görüyoruz. Birkaç barın ardındangece hayatını da görerek ertesi günkü yol-culuğa hazırlanmak için otelin yolunu tu-tuyoruz.

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 51

GE

Zİ-D

ÜN

YA

MUTFAĞI RENKLİÇin, bölgedeki geniş bir coğrafyayı etkisi altı-

na alan bir mutfağa sahip. Sebze ağırlıklı yemekler,wok adlı tavada pişirme ve yemeklerin çubukla ye-nilmesi ritüelleri arasında. Çin mutfağında kullanıl-mayan malzeme yok gibi. Kendine özgü malzemeleride var. Soya fasulyesi ve soya fasulyesinden türeyenmalzemeler önem taşıyor. Çin mutfağının kendine hasbirçok sebzesi de var. Körpe mısır koçanı, Çin laha-nası, mantar çeşitleri ve Çin brokolisi bunlar arasın-da. Etler daha az olsa da domuz ve tavuk eti çok yay-gın kullanılıyor. Denize yakın bölgelerde de deniz ürün-leri yaygın. Şangay mutfağından bazı lezzetler ise şöy-le: Xunyu (likorinoz), kaofu (kavrulmus glüten), xi-aolong bao (buharda pişirilmiş domuz etli börek), jiu-cai hezi (pırasalı turta), chao niangao (kızartılmış pi-rinç kekleri), Shanghai cu chaomian (Şangay'ın kı-zartılmış eriştesi), meicai kourou (taze sebzeli kav-rulmuş domuz eti), shuijing xiaren (parlak karides-ler), dousha subing (yapraksı pasta içerisinde kırmızıfasulye ezmesi)...

MART-NİSAN 201152 � İSMMMO YAŞAM

GE

Zİ-

RK

İYE

Tekirdağ’da yaz başkadır

Tekirdağ bir yanına tarımı bir yanına da sanayiyi almış bir şehir. İstanbul’a 2 saatlik mesafedeki bugüzel şehirde yaz da bir başka… Şarköy, Marmara Ereğlisi gibi ilçelerindeki bakir sahiller yazıntadını çıkarmak isteyenleri bekliyor. Köftesi, balıkları, deniz mahsulleri ve yöresel şaraplarıylaTekirdağ’da lezzet düşkünleri için de birçok alternatif var.

G Ü L Ş E N K A N D E M İ R

Kısa bir hafta sonu tatili için alternatifleri araştırıp, Şarköy’de ka-rar kılıyoruz. Şarköy, Tekirdağ’ın gözde ilçelerinden… Özellikle de ya-zın… Havalar ısınınca birkaç günlüğüne kaçıp kafa dinleyebileceğiniz Şar-köy, İstanbul’a 218 kilometre mesafede… Biz de 2.5 saatlik bir yolculuklabu güzel beldeye ulaşıyoruz. Temmuz ayının ilk günlerinde Şarköy, de-niz sezonunu açmış zaten… Şarköy’de bizi; mütevazı evleri, orta gelir-li ve güleryüzlü insanları karşılıyor. Aynı güleryüzü konaklayacağımızöğretmenevinin personeli de gösteriyor. Aslında burada mütevazı birçokkonaklama tesisi var ama biz öğretmenevini tercih ediyoruz.

Valizlerimizi odalarımıza bıraktıktan sonra günün geri kalanını ka-çırmamak için hemen kendimizi kumsala atıyoruz. Buradaki kumsalınuzunluğu 60 kilometreyi buluyor. Şarköy sahili bu uzunluğu ile dünya-da 12’inci sırada yer alıyor. Hem denizinin hem de kumsallarının temizliğinedeniyle “mavi bayrak” almış sahillerimizden biri olan Şarköy’de ta-tilciler gönül rahatlığı içinde denize giriyor.

ŞARKÖY VE ŞARAPLARIDenizle kucaklaşmış bir belde olan Şarköy, deniz ürünleri açısın-

dan da zengin bir mutfağa sahip. Buranın karidesi pek meşhur… Biz deakşam yemeğimizde karidesi ana yemek yapıyoruz. Uğmaç çorbası ile

başlayıp, karides güveç ile devam eden yemeğimizi peynir helvası ile son-landırıyoruz. Şarköy’ün şarapla Türkiye’ye nam saldığını söylemeyeysesanırız gerek yok. Zaten Şarköy’de sofraların olmazsa olmazı bu yöre-ye özel şaraplar…

Şarköy

Şarköy’deki ikinci günümüzde günün yarısını, buraya çok yakınolan bir Rum balıkçı kasabasında geçirmek niyetindeyiz. Kasabanın adı;Kumbağ… Şarköy’ün merkezine 15 kilometre uzaklıktaki bu kasabadaRumlar yerleşik iken, 1923’teki mübadeleden sonra Yunanistan, Bulga-ristan ve Romanya’dan gelen göçmenler yerleşmiş. Burada halk plajı var.Biz denizin tadına biraz da Kumbağ sahillerinde bakıyoruz. Akşamüze-ri Şarköy’e dönüyoruz ama Kumbağ’da daha uzun kalmak isteyen ma-ceraseverler burada çadır kurabilirler. Kumbağ’da birkaç tane kampingalanı mevcut.

ŞARKÖY’DEN TEKİRDAĞ’A…Şarköy’de iki güzel gün geçirip dinlendikten sonra sabah erken-

den Tekirdağ’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Şarköy’den Tekirdağ’a 93kilometrelik bir yolculuktan sonra ulaşabiliyoruz. Biz deniz kıyısını ta-kip ederek Tekirdağ’a gitme niyetindeyiz. Ancak yola çıktığımızda çokda doğru bir iş yapmadığımızı anlıyoruz. Yolun bir tarafı uçurum, bir ta-rafı boğaz. Neredeyse, iki arabanın geçmesi imkansız. Kimi zaman kar-şıdan gelen arabaya durup yol vererek bu zorlu yolculuğu sona erdiri-yoruz.

Tekirdağ merkeze vardığımızda ilk olarak Etnografya Müzesi’neyöneliyoruz. Burada şehrin tarihinin izlerini süreceğiz. Ama öncesinde elim-deki kitapta Tekirdağ’la ilgili yazılanlara göz atıyorum. Şehrin geçmişi,MÖ. 6000 yıllarına kadar uzanıyor. Persler, Romalılar ve Bizanslılar ege-men olmuşlar bu güzel şehre. Süleyman Paşa komutasındaki Türk bir-likleri 1354’te Gelibolu’ya yaptığı çıkarmadan sonra bölgede Türk etkinliğiartmaya başlamış. Bundan üç sene sonra da zaten Türkler, bölgedeki ha-kimiyeti ele geçirmiş. Tekirdağ’ı uzun Türk hakimiyetinden sonra 1878

yılında, Ruslar, 1912 yılında ise Bulgarlar işgal etmiş. Yunanlılar ise1920yılında şehri işgal etmiş ama iki yıl sonra 13 Kasım 1922’de işgal sonaerdirilmiş. Tekirdağ, 1923 yılında ise ‘il’ statüsünü kazanmış.

TEDİRDAĞ’IN İSİMLERİTekirdağ’ın izini biraz da tarihteki isimleri üzerinden sürüyorum.

Şehrin, ilk adı “Bisanthe” olarak kayıtlara geçmiş. Romalılar dönemin-de “Rhadesthus” ve Bizans döneminde ise “Rodosto” isimlerinin kulla-nıldığı biliniyor. Türklerin bölgedeki etkinlik dönemlerinden sonra “Ro-dosçuk”; Osmanlılar döneminde ise “Tekfurdağ” isimleri kullanılmış. İl,Cumhuriyet döneminden sonra “Tekirdağ” ismini almış.

Bu bilgilerle, ilin tarihine yönelik taze bir bellek oluşturduktan son-ra Ertuğrul Mahallesi’ndeki Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ne yöneliyoruz.1977’den beri hizmet veren müzede, Tekirdağ ve çevresinden toplananeserler sergileniyor. Müzede yaklaşık 14 bin eser olduğu söyleniyor an-cak bunlardan bin 66’sı ziyaretçilere sunuluyor. Müzenin taş eserler sa-lonuna giriyoruz önce. Burada, ören yerlerinde bulunan heykeller ve taşeserler sergileniyor. Arkeolojik küçük eserler salonunda ise tarih öncesidönemlerden, Bizans dönemine kadar olan sürede yapılan eserleri gö-rebiliyoruz. Pişmiş topraktan ana tanrıça kabı, günlük kullanım kapla-rı, madeni heykelcikler, mızrak uçları, ok uçları, cam ve taş takılar, kokuşişeleri ve madeni paralar bu bölümde önemli yer tutuyor.

Osmanlı ve yakın dönemlerde yapılan eserler ise etnografya sa-lonunda ziyaretçilere sunuluyor. Ateşli ve kesici silahlar, gümüş takılar,erkek ve kadın kıyafetleri burada ilk ilgimizi çeken eserler. Ancak yöre-ye özgü meşhur “Karacaklavuz dokumaları”nı da burada görebildiğimiziçin şanslıyız. Yün iplikten yapılan bu dokumalardan çuval, minder yüzü,

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 53

GE

Zİ-T

ÜR

KİY

E

Marmara Ereğlisi

MART-NİSAN 201154 � İSMMMO YAŞAM

yastık yüzü, seccade, heybe ve kilim yapıl-mış. Üzerindeki motifler ilginç ve tabii hep-sinin bir anlamı var. Müzenin açık teşhir bö-lümündeyse tüm müzelerden alışkın oldu-ğumuz üzere lahitler, mezar taşları, yazıt-lar, sütunlar, heykeller ve kabartmaları

görebiliyoruz.

RAKOCZİ MÜZESİ

Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ndençıktıktan sonra bir başka müzeye, Rokaczi Mü-zesi’ne yöneliyoruz. Müze adını Macar ba-ğımsızlık hareketinin önderlerinden Rakoc-zi’den alıyor. Rokaczi ve arkadaşları 18. yüz-yılda Avusturya ile yapılan savaşta yenilin-ce, Osmanlıya sığınmışlar. Padişah III. Ahmetde onları Tekirdağ bölgesine yerleştirmiş. Ra-koczi, 1735 yılından ölümüne kadar, şimdimüze olan evde yaşamış. Ölümünden sonraevi, 1932 yılında Macaristan hükümeti ta-rafından satın alınmış. Aslına uygun olarakrestore edilerek müze haline getirilmiş. Eskibir Türk evi görünümünde olan müzede, Türk-

Macar ilişkilerini ve iki ulusun halk sanat-larındaki beraberliklerini simgeleyen eserleryer alıyor. Elbette Rakoczi’nin şahsi eşyala-rını da burada görebilirsiniz. Rakoczi ailesi-ne ait birçok tablo da müzede sergileniyor.

NAMIK KEMAL EVİMacar Prensi Rakoczi’nin ardından

‘hürriyetin şairi’ Namık Kemal’e misafirliğegideceğiz. Ortacami Mahallesi’nde Namık Ke-mal’in Evi’ne kırıyoruz direksiyonu. Ünlü şair1840 yılında burada doğmuş. Ev aslına uy-gun olarak 1993’te yeniden yapılmış. Evin altıodasını geziyoruz. Çeşitli etnografik eserlerlesüslü evde Namık Kemal tarafından yazılanve onun hakkında yazılmış yayınlar bulu-nuyor. Özellikle, bodrum katındaki salona bü-yük panolar yerleştirilmiş. Burada, çeşitli ser-giler düzenleniyor. Kendimizi yüzyıl öncesindehissediyoruz. Tamamen ahşap olan evin av-lusu da çok ferah. Burada soluklanırken Na-mık Kemal’in şehir merkezinde gördüğümüzheykelini düşünüyorum. Hükümet Kona-ğı’nın karşısındaki parkta olan heykelde Na-mık Kemal, sağ eli göğsünde duruyor; sol elin-de bir kitap tutuyor. Kaide üzerinde ise, Na-mık Kemal’in sözleri yazılmış. Bu şehirde bü-yük şaire değer verilmesi beni mutlu ediyor.

BU KÖFTEAĞIZLARA LAYIK!

Tekirdağ’a gidip de ‘Tekirdağ köftesi’ ye-memek olmaz. İlin adıyla anılan Tekirdağ köf-tesi aslında yörede ‘Tat köftesi’ veya ‘Hacıköy-lü köftesi’ olarak biliniyor. Köfte ilk olarak Hay-rabolu Alacaoğlu Köyü’nden, Tekirdağ yöresinegelen Hüseyin ağa tarafından halka tanıtılmış.Bu nedenle, Hacıköylü köftesi, zamanla Tekir-dağ köftesi ismini almış… Peki en iyi Tekirdağköftesi nerede yenir? Bu konuda gurme bir ar-kadaşımızdan aldığımız iki adresten birini zi-yaret edeceğiz. Sahil yolundaki Özcanlar ve Se-rinoğulları köfte, Tekirdağ köftesi yenilebileceken güzel yerler… Biz Tekirdağ’dan Çanakkale yö-nüne giderken 7’inci kilometrede olan Serino-ğulları’nı tercih ediyoruz. Köfteler geldiğinde mi-demiz bayram ediyor. Biraz da köfteleri acı sosabatırınca, lezzet şöleni daha da artıyor. Peki buköftenin sırrı ne? Ustalar, “Bu işteki tecrübemiz”demekle yetiniyor ama köftenin yüzde 100 danaeti, karbonat, kimyon, kekik ve ekmek içiyle ya-pıldığını belirtelim. Köftelere form verildikten son-ra mutlaka buzdolabında bir gün beklemesi ge-rektiğini de belirtiliyor.

Tekirdağ gibi tarihi 6 bin yıl öncesine uzanan bir ilde elbette antik kentler ve tümülüsler de var. İl mer-kezinden 15 kilometre uzaklıkta bulunan Naip Tümülüsü, Kızlar Höyük Tepesi olarak da biliniyor. MÖ. 350 yıl-larında yapıldığı düşünülen tümülüsün içinde merdivenle ulaşılan bir mezar odası var. Mezar odasında, mermerden

bir ölü yatağı, bir ziyafet masası, iki sehpa bulunuyor. Buradan çıkartılan bazı buluntular, Tekirdağ Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Karaevli Ha-reket Tepe Tümülüsü ve Heraion Teichos Antik Kenti ise il merkezine 18 kilometre uzaklıkta, Karaevlialtı mevkiinde bulunuyor. Yapılan kazı çalış-malarında, burada, Trak Odyris kabilesi krallarından Kersepleptes’in mezarının bulunduğu tespit edilmiş. Bu tümülüsteki mezarda altın kaplama,boncuklarla süslü erguvani renk kral elbisesi, meşe dalı şeklinde kraliyet tacı, sarmaşık şeklinde Diyonizos rahipliği tacı, bir kraliyet yüzüğü bu-lunmuş. Halen bölgede arkeolojik kazılar devam ediyor. Kazılarda, Heraion Teichos (Hera’nın surları) adlı Trak şehrinin, MÖ. 5’inci yüzyıldan kal-ma surları ortaya çıkarılmış. Bir liman kenti olarak kurulan bu şehrin yüzey araştırmalarında çanak-çömlek parçaları, bol miktarda tanrıça figürüve 218 civarında bronz Trakya sikkesi bulunduğunu da belirtelim. Ayrıca antik şehrin Traklar zamanında bir şifa merkezi olduğu da anlaşılmış.

ANTİK YÜZÜ

GEZ

İ-TÜ

RK

İYE

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 55

GE

Zİ-T

ÜR

KİY

E

TEKİRDAĞ’IN ÖNÜNÜ AÇACAK YATIRIMLAR YAPILIYORTekirdağ Serbest Muhasebeci

Mali Müşavirler Odası’nın 413 üye-si var. Bunların 177’si bağımlı,236’sı bağımsız çalışıyor. Tekir-dağ SMM Odası’nın üyelerinin yüz-de 45’i merkez ilçesinde bulunuyor.Ayrıca üyelerinin 112’si de kadın-lardan oluşuyor. Oda’nın başkan-lığını 1971 doğumlu Harun Bolat ya-pıyor. 2000 yılından beri SMMM ola-rak mesleğini sürdüren Bolat, 2006-2011 dö-nemlerinde Oda’nın sekreterliğini de yapmış.Türkiye’nin en genç SMMM Odası başkanlarındanolan Harun Bolat, Tekirdağlı… Aslında İstanbul’dadoğmuş ama askerlikten sonra Tekirdağ’a yer-leşmiş. Tekirdağ’da meslek mensuplarının İs-tanbul’a göre daha zor şartlarda çalıştığını an-latan Başkan Bolat, “İstanbul’da tahsilat ya-pamadığınız bir müşterinize icra takibi yapa-bilirsiniz, başka müşteriler bulabilirsiniz. Bizimise müşteri sayımız oldukça sınırlı. Evet Çorluve Çerkezköy’de güçlü bir sanayi var ama ora-

daki firmalar muhasebe ve da-nışmanlık hizmetlerini İstan-bul’dan alıyorlar” diyor.

798 bin nüfuslu Tekir-dağ’da 204 bin 770 aktif sigortalı,36 bin 409 Bağkurlu olduğunu be-lirten Bolat, “Sosyal güvenlikkapsamında aktif çalışanlar nü-fusun yüzde 30’unu oluşturuyor.Sosyal güvenlik rakamlarıyla ül-

kenin en büyük 10 ilinden biriyiz. Ancak geri-ye dönüş meslektaşlar açısından bu rakamlarladoğru orantılı olmuyor” diyor. Kendilerinin ra-kibinin İstanbullu meslektaşları olduğunu söy-leyen Bolat, özellikle eğitim eksiklikleriniİSMMMO ile sinerji yaratarak çözmeye çalış-tıklarını anlatıyor.

Önemli sanayi kuruluşlarına ev sahipli-ği yapan Tekirdağ, vergi sıralamasında taahhütte7’nci sırada yer alıyor. Şimdilerde büyükşehirolmayı bekleyen ile son yılarda liman, demir-yolu gibi birçok altyapı yatırımı yapılmış du-

rumda. Tekirdağ SMMM Odası Başkanı HarunBolat, “Ben 41 yaşındayım. Biz bugüne kadargeliş gidiş tek şeritli yoldan İstanbul’a gidiyorduk.Şimdi ödediğimiz vergilerin dönüşünü görme-ye başladık. Ülkenin batısındaki illerden biri-yiz ama hizmet açısından gerideydik. Son ya-tırımlarla ilimizin önü açıldı” diye memnuniyetinidile getiriyor. Sanayi gelişirken tarım arazile-rinin korunmasının önemli olduğunun altını çi-zen Bolat, şu değerlendirmelerde bulunuyor:“Tekstil fabrikalarının yoğun olduğu bölgede-yiz. Onların inanılmaz kimyasalları var. Erge-ne Havzası’nın ıslahı ve korunması için STK’larolarak çok uğraştık ve uğraşmaya da devam edi-yoruz. Turizm açısından çok da şanslı değiliz.Şarköy’ün yolu maalesef çok uzak ve virajlı…Ama yine de mavi bayraklı sahiliyle günübir-lik turizme uygun. Şarap kültürünün ve üre-timinin de günden güne gelişmesini memnu-niyetle izliyoruz. Bağlara şarap tadım günleridüzenleniyor. Bu da ilimizde yeni bir alterna-tif turizm oluşturdu.”

RÜSTEM PAŞA KÜLLİYESİTekirdağ merkezde gezilebilecek tarihi eserlerden biri ise, Rüstem

Paşa Külliyesi… Ertuğrul Mahallesi’ndeki külliye; cami, hamam, bedesten,medrese ve kitaplıktan oluşuyor. 1553 yılında, Kanuni Sultan Süleyman’ındamadı Rüstem Paşa tarafından yaptırılan külliyedeki cami, Mimar Si-nan’ın imzasını taşıyor. Camii denize hakim bir tepe üzerinde yaptırıl-mış. Camii’nin doğu tarafında ise Rüstem Paşa Çarşısı bulunuyor. Bu ya-pıda kafeler dahil 50 dükkan bulunuyor. 1988 yılında tamamlanan budükkanlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından işletiliyor.

MARMARA EREĞLİSİGünün yarısını Tekirdağ’da değerlendirdikten sonra kalanını

Marmara Ereğlisi’ne ayırıyoruz. Tekirdağ’dan Marmara Ereğlisi’ne 45 da-kikalık bir yolculukla varıyoruz. Aslında burası başlı başına bir haftasonutatili geçirilebilecek ideal tatil beldelerinden. Özellikle sahil şeridinde-ki ilginç kaya yapısı görülmeye değer. Halk arasında bu kayalara ''kınataşı'' deniyor. Ördek kafası, köpek, kaplumbağa veya tekerlek biçimli taş-

lar gerçekten ilginç. Marmara Ereğlisi’ndeki Güngörmez Mağarası da deh-liz ve galerileriyle hem yürüyüş yapmak hem de fotoğraf çekmek içinideal. Biz de bol bol deklanşöre basıyoruz.

Marmara Ereğlisi’nde bir de antik kent bulunduğunu öğreniyoruz.Bu antik kentin adı; Perinthos… Henüz yüzey temizlik çalışmaları yapı-lan antik kentte yakında kazı çalışmalarına başlanacağı belirtiliyor. Top-rak altında Efes antik kadar önemli kalıntıların olduğu söyleniyor.

Marmara Ereğlisi’nin 30 kilometrelik bir kıyı şeridi var. Yazın sa-hiller dolup taşıyor. Marmara Ereğlisi’nin sahil bandındaki lokantalar,cafe ve yürüyüş alanları da çok keyifli… Sahil şeridi üzerinde beş balıklokantası bulunuyor. Burada Marmara denizinin sunduğu balıkları yi-yebileceğiniz gibi kalamar, midye tava ve deniz ürünü çorbasını da de-neyebilirsiniz. Balık sevmeyenler Tekirdağ'ın ünlü köftesini tercih eder-lerse Marmara Ereğlisi'nde de ünlü köfteyi ve piyazı bulabilirler.

Marmara Ereğlisi’nde akşam yemeğimizi yedikten sonra İstanbul’adönüş zamanı geliyor. Zamanın azlığına hayıflanıp, bir hafta sonumu-zu Marmara Ereğlisi’ne ayırmaya karar verip tekrar yollara düşüyoruz.

56 � İSMMMO YAŞAM

LT

ÜR

-SA

NA

T

19. İstanbul Caz Festivali, yaklaşık 50 kon-ser, 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyla Tem-muz ayında yine cazın yıldızlarını İstanbul’a taşı-yacak. Festival bu yıl 3-19 Temmuz 2012 tarihleriarasında gerçekleştirilecek. İstanbul Caz Festivalikonserlerine bu yıl ev sahipliği yapacak 20 mekânarasında, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi, İstan-bul Arkeoloji Müzesi, İstanbul Modern ve The Mar-mara Esma Sultan Yalısı da bulunuyor. İKSV’nin 40.yılında, İstanbul Caz Festivali takipçilerinin yakındantanıdığı dünyaca ünlü müzisyen Marcus Miller, İs-tanbul Caz Festivali için, Türkiye’den usta müzis-yenlerle birlikte ‘The Istanbul Project’ adlı yeni birçalışma hazırladı. Bu performans ilk kez izleyiciylefestivalde buluşacak. İstanbul Caz Festivali’nin buyılki Yaşam Boyu Başarı Ödülü gitar tekniği ve us-talığıyla Türkiye’nin en saygın müzisyenlerinden,Türkiye’de cazın gelişimine en çok emek harcamışisimlerden Neşet Ruacan’a verilecek. Neşet Ruacan’aödülü festivalin, 3 Temmuz Salı akşamı The Mar-mara Esma Sultan’da gerçekleştirilecek açılış tö-reninde takdim edilecek. Festivalin ağırlayacağı yıl-dız isimlerden biri de efsanevi müzisyen Morrisseyolacak. İngiliz alternatif rock müziğinin efsane ismiMorrissey, İstanbul Caz Festivali’nin konuğu olarak,19 Temmuz Perşembe akşamı Cemil Topuzlu Açık-hava Sahnesi'nde festivalin kapanış konserinde, et-kileyici sesi, unutulmaz şarkıları ve güçlü sahne per-formansıyla bir kez daha İstanbullu hayranlarıy-la buluşacak.19. İstanbul Caz Festivali’nin biletle-ri 28 Nisan Cumartesi günü satışa çıktı. Biletix veİKSV’den alınabilecek biletlerin fiyatları 20 TL ile350 TL arasında değişiyor.

MART-NİSAN 2011

Bu sergi çocukları uçuracakİstanbul, çocuklara uçma konusunda büyüleyici bir deneyim yaşatan bir sergiye ev sa-

hipliği yapıyor. Sergi 31 Mart-30 Haziran tarihleri arasında “Pegasus ile Yükseklere Uçuş” adıy-la gerçekleştiriliyor. Sergi, Akatlar’daki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gezilebilir. ZOOMÇocuk Müzesi tarafından geliştirilen sergi, 5-12 yaş grubundaki çocukları hedefleyen interaktifbir sergi… ZOOM Çocuk Müzesi’nde sergilenmesinin ardından serginin ilk uluslararası gös-terimi, Pegasus ve cocukistanbul.org’un işbirliği İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Çocuklar ser-gi alanına girdikleri anda kendilerini gökyüzünde buluyorlar. Bulutların üzerine oturarak, ser-ginin çeşitli bölümleriyle ilgili ilk bilgileri alıyor ve ziyaretleri için merak ve heyecan depo-layarak hazırlanıyorlar. Burada aldıkları “uçuş pasaportu” onları tüm sergi boyunca yönlendiriyor.Serginin büyük bölümü, “Kim Nasıl Uçar?” sorusuna odaklanıyor. Çocuklar serginin, stüdyobölümünde tıpkı uçan kahramanlar gibi uçuyorlar, en azından öyle hissediyorlar, Tırmanmabölümünde göğe yükseliyorlar; doğa bölümünde, Viyana Doğa Müzesi’nden getirilen doğa-daki uçan nesneleri yakından inceliyorlar. Kontrol kulesinde uçakların inişini izliyor, yöneti-yor ve kalkışını yönlendiriyorlar. Ayrıca kendi kağıt uçaklarını yaparak belki de hız ve me-safe rekorları kırıyorlar. Ayrıntılı bilgi için: www.cocukistanbul.org, Telefon: (0212) 252 40 48

Cazheyecanıyaklaşıyor

Sezen Aksu’danyaz sürprizi

Minik serçe Sezen Aksu, bu yaz sevenlerinin karşısına “Sezen AksuAcoustic Band” performansı ile çıkacak. Bu performansta müzik en saf vesamimi hali ile icra ediliyor, anlık doğaçlama ve yorumlar dünya standart-larında bir müzikal altyapı ile sunuluyor. Bugüne kadar New York’taki Car-negie Hall, Londra’daki Royal Albert Hall konser salonlarında, Oslo MusicFestival, Bremen Jazzahead Festival gibi organizasyonlarda izleyicisiyle bu-luşan bu müzik ziyafeti, 14, 17 ve 18 Temmuz’da Cemil Topuzlu Harbiye Açık-hava Tiyatrosu'nda sahnelenecek. BKM organizasyonu ile gerçekleşen per-formansta müzisyen Fahir Atakoğlu, Sezen Aksu’ya eşlik edecek.

MART-NİSAN 2011

LT

ÜR

-SA

NA

T

İSMMMO YAŞAM � 57

“Je Veux” parçasıyla uzun süre müzik listelerinde ilk sıradakalmayı başaran Fransız şarkıcı Zaz, Efes Pilsen’in katkılarıyla ye-niden Türkiye’ye geliyor. Fransa’nın son dönemdeki en popüler mü-zisyenlerinden olan Zaz, Türkiye turunda Pozitif Günler kapsamındaİstanbul’da Küçükçiftlik Parkı’nda 27 Haziran’da hayranlarıyla bu-luşacak. Zaz’ın konseri saat 19:00’da başlayacak. Geçtiğimiz yıl ilkdefa ülkemize gelen Zaz’ın konser biletleri kısa süre içinde tüken-miş ve çok büyük ilgi görmüştü.

Edith Piaf’ı hatırlatan buğulu sesi ve sıra dışı duruşuyla dik-kat çeken genç müzisyen Zaz, 1980 yılında Fransa’da doğdu. Beşyaşından itibaren müzik teorisi, keman ve koro şarkıcılığı derslerialan sanatçı, “fifty fingers” isimli Blues grubuyla sahne hayatınailk adımı attı. Paris sokaklarında verdiği canlı konserlerle keşfedi-len Zaz, kısa süre içerisinde Youtube üzerinde rekorlar kıran videosuylazirveye yükseldi.

Türkiye’ninilk Latin festivali

Latin müziği tutkunları, 11 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’tagerçekleştirilecek Carnaval Latino Festivali ile keyifli saatler ge-çirecek. Festivalin biletleri Haziran ayının başında Biletix’de sa-tışa sunulacak. Unilife Türkiye tarafından organizasyonda Latinmüziğinin efsane sanatçı ve grupları sahne alacak. Sanat haya-tının 60. yılını kutlayan OmaraPortuondo, geride bıraktığı hatı-ralarını ve müzik deneyimini dünyada en çok sevdiği şehirlerdenbiri olan İstanbul’da hayranlarıyla paylaşacak. Dünyada milyonlarcakişiye Latin müziğini sevdiren, birçok Grammy ödülü sahibi Bue-na Vista Social Club ise bu büyülü sese eşlik edecek. Ayrıca güç-lü yorumu ile İspanya’nın en popüler isimlerinden biri olan Bebede ilk kez Türkiye’ye geliyor. ‘Malo’, ‘Simpre Me Quadara’ gibişarkılarıyla milyonlarca müzikseverin kalbini fetheden Bebe’ninsadece Youtube’da bile şarkıları 3 milyon üzerinden izlenirliğesahip. Luis Ernesto Gomez & La Descarga performansı ile başlayacakfestivalde birbirinden başarılı öngruplar da sahneye çıkacak.

Zaz yeniden geliyor

MART-NİSAN 201158 � İSMMMO YAŞAM

SİN

EM

A-D

VD

Orijinal adı: Men in Black 3Tür: Aksiyon, komedi, bilim-kurguYönetmen: Barry SonnenfeldSenaryo: Lowell Cunningham,David KoeppOyuncular: Will Smith, Josh Bro-lin, Alice Eve, Tommy Lee Jones

� Aksiyon, bilim kurgu ve komediyi başarılı bir şekilde birleştirenSiyah Giyen Adamlar serisi kaldığı yerden devam ediyor. Serininilk filmi 1997 yılında, ikinci filmi 2002 yılında beyazperdeyetaşınmıştı. 10 yıl bir aradan sonra üçüncü film seyirciylebuluşuyor. Yönetmenliğini Barry Sonnenfeld'in yaptığı, Will Smith

ve Tommy Lee Jones'in başrollerinde oynadığı filmde Ajan J, AjanK'yi bulmak için zamanda geriye gittiği, uzun bir yolculuğaçıkıyor. Zira dünyanın sonunu getirebilecek bir seri olayın fitiliateşleniyor. Ajan J’nin zamana karşı şimdi her zamankinden dahahızlı hareket etmesi gerekiyor. Filmin 3D seçeneği de bulunuyor.

Öz Hakiki Karakol

� Osmanlı döneminin meşhur üçkağıtçıların-dan Eyüplü Halit'in efsanelerle dolu dolandırı-cılık hikayesi beyaz perdeye taşındı. Sülün Os-man'a atfedilen pek çok üçkağıdın da kaynağıolarak bilinen Eyüplü Halit'in maceralarındanen çarpıcı olanından esinlenilen Öz Hakiki Ka-rakol “Herkesin içinde bir polis vardır” ana fik-rinden yola çıkıyor. Film, kısa yoldan zenginolma hayaliyle yanıp tutuşan gençlerin, birdenkendilerini çakma bir köy karakolunda polisolarak bulmasıyla başlayan komik olayları an-latıyor. Karakoldakiler soygun planı yaparkenve halka hizmet etmeye çalışırken devletinsahte karakola iki stajyer atamasıyla beklen-medik gelişmeler yaşanıyor.

Tür: KomediYönetmen: İbrahim GülerSenaryo: İbrahim Güler, Erdal BektaşOyuncular: Cengiz Bozkurt, Emin Maltepe,Oktay Gürsoy, Serkan Genç, Sezgin Cengizve Hasan Demirtaş

Siyah Giyen Adamlar

MART-NİSAN 2011 İSMMMO YAŞAM � 59

SİN

EM

A-D

VD

� Bruce Willis, Bill Murray ile Tilda Swinton’ın oynadığı Moonrise Kingdom, 1965 yılında küçükbir kasabada geçen “ilk aşk hikayesini” anlatıyor. 12 yaşındaki iki çocuk birbirlerine aşık olup,gizlice anlaşarak vahşi doğaya kaçar... Başta kasabanın şerifi olmak üzere tüm kasaba sakinlerigençlerin kaybolduğunu düşünüp onları aramaya başlar. Ancak kuvvetli bir fırtına da kıyıda patla-mak üzeredir. Barış dolu ada halkı hiç kimsenin baş edemeyeceği biçimde alt üst olmuştur.

� İhtiras Rüzgarları1900'lerin Amerika’sında orduda görevli al-

bay William Ludlow görevinden ayrılarak, Montana'dakaya dağlarında bir evde 3 oğlu ile yaşamaya başlar.Bu arada 1. Dünya Savaşı başlar. Albayın tüm karşı

çıkmalarına rağmen 3 kardeş savaşa katılır. En kü-çük oğlu Samuel'in öldüğü savaşın ardından diğeroğlu Tristan, Samuel'in nişanlısı Susannah'la ya-kınlaşmaya başlar ve aralarında bir aşk başlar. Enbüyük kardeş Alfred'in de Susannah'tan hoşlanmayabaşlamasıyla olaylar değişir ve gelişir.

� Baş BelasıSteven Kovak, kız arkadaşı

tarafından evden kovulmuş ve kendiapartman dairesine taşınmıştır. Evi-ne kablolu televizyon bağlatmak is-teyen Steven, kişilik bozukluklarıolan görüp görebileceği en garipkablocuyla tanışır. İsminin Chip ol-duğunu söyleyen bu kablocuya birazyüz verince Chip, Steven’ın en yakınarkadaşı olup çıkar. Giderek Ste-ven’ın hayatına yerleşmeye başlayanChip’in bir sorun haline dönüşmesiuzun sürmeyecek, Steven istese de buobsesif adamdan kurtulamayacaktır.

D V D S E P E T İ

� Çılgın MarslılarUçuk yönetmen Tim Burton'ın, usta oyuncu kad-

rosuyla çektiği film, 50'lerinuzaylı istilacıları konu alankült filmlerini tiye alıyor. NevadaÇölü’ne inen bir uzay gemisi,dünyalılar tarafından heye-canla karşılanır. Kapı açılır,dost olarak geldiklerini söyleyenMarslılar inerler araçtan. Fakatdostluk sevinci, Çılgın Marslı-lar'ın yüksek teknolojili silah-larıyla dünyayı ele geçirmeplanlarının ortaya çıkmasıyla ye-rini yaşam savaşına bırakır.

Moonrise KingdomTür: DramYönetmen: Wes AndersonSenaryo: Wes Anderson – Ro-man Coppola, Oyuncular: Bru-ce Willis, Edward Norton, BillMurray, Tilda Swinton

1 Mayıs 1977 olayları hâlâ vicdanları sızlatırken 2010’da mey-danın kazanılmasından sonra 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nünkutlandığı Taksim bu yıl da renkli görüntülere, öfkeli tepkilere ev sa-hipliği yaptı. Taksim Meydanı, 12 Eylül askeri darbesine giden yolda enbüyük dönemeç olan 1 Mayıs 1977 katliamını unutturmadı ve suçlularınaçığa çıkarılıp, yargılanmaları için çağrılara sahne oldu. Bu yıl da bazınoktalarda gerilim tırmandı ve polisin müdahalesi söz konusu oldu.

Taksim Meydanı’ndaki kutlamaları DİSK ile KESK organizeederken siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve aralarındaTMMOB, TTB ile İSMMMO’nun da bulunduğu meslek odaları, organi-zasyonda yer aldı. Geçen yıl resmi tatil haline getirilen 1 Mayıs kutla-malarını Türk-İş ile Türkiye Kamu-Sen Bursa Kent Meydanı’nda, Hak-İş

ile Memur-Sen Ankara Tandoğan’da yaptı. Taksim’deki kutlamalardaKardeş Türküler ile Grup Yorum konser verirken sendikalar ve demo-kratik kitle örgütlerinin temsilcileri, krizin faturasının emekçiye çıka-rılmasına tepki gösterdikleri konuşmalarında Ankara’yı da kazanılmışhakları korurken kayıt dışı çalışma, işçi ölümleri gibi sorunlara karşıönlem almaya çağırdı.

Bu yıl 1 Mayıs kutlamaları hemen bütün ülkelerde ayrı bir coş-ku, daha sert söylemlerle kutlandı ve krizin daha da derinleştirdiği yok-sulluk, işsizlik, yüksek vergi yükü gibi adaletsizliklere öfkeyi meydanlarataşıdı. Kamboçya’dan Malezya’ya, Filipinler’den Rusya’ya şehirlerin mey-danlarında toplanan binlerce işçi çalışma koşullarının iyileştirilmesini,asgari ücretlerin yükseltilmesini talep etti.

62

.G

ÜN

EYLÜL-EKİM 20116 � İSMMMO YAŞAM

Onbinler Taksim’den haykırdı

Olumlu ekonomikgöstergelerle not arttırı-mı beklenirken kredi de-recelendirme kuruluşuStandard & Poor’s, Türki-ye’nin BB olan kredi no-tunun görünümünü pozi-tiften durağana düşürdü.Piyasaların 1 Mayıs tati-

linde olduğu sırada açıklanan karar, “yükselen borç ve zayıflayan ihra-cat nedeniyle Türkiye’nin kredibilitesine yönelik risklerin arttığı” gerekçesiylealındı. S&P, dış talepteki yavaşlama ve dış ticaretteki kötüleşmenin eko-nomide denge sağlanmasını güçleştirdiğini ifade etti. Yüksek cari açık vedış borçların ekonomiyi şoklara karşı kırılganlaştırdığı kaydedildi.

Dünyada ve Türkiye’de de en büyük sorunlardan biri olmaya de-vam eden işsizlik krizin de etkisiyle artıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün(ILO) 2012 yılı “Küresel İstihdam Raporu”na göre küresel istihdam kriziartık kronik hale geldi. Dünyanın birçok ülkesinde ise işsizlik konusundayakın vadede iyileşme işaretleri yok. Rapordaki verilere göre, küresel iş-sizlik oranı 2013’te yüzde 6.2’ye yükselecek. 2008-2009 küresel finan-sal krizden bu yana 50 milyon kadar kişi işinden oldu. Birkaç yılda mev-cut istihdam açığını kapatmak ve bu sürede istihdam piyasasına girmesibeklenen 80 milyondan fazla kişiye istihdam sağlamak mümkün gö-rünmüyor.

ILO’nun raporu işsizliğin en çok kadınlar ve gençleri vurduğunu or-taya koyuyor. Kadınlar ile gençlerin işsizlik ve iş riskinden orantısız etkilendiğibelirtilen rapora göre, özellikle genç işsizlerin oranı gelişmiş ülkelerde yüz-de 80 ve gelişmekte olan ülkelerde üçte iki yükseldi. Avrupa, Ortadoğu,Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika’da sosyal ayaklanma riski arttı.

MART-NİSAN 2011

62

.G

ÜN

Ekonomiyi zor birdönem bekliyor

Sosyal ayaklanmariski artıyor

İSMMMO YAŞAM � 7

Sanatçılar, sırtlarında ‘To Be or not to Belediye’, ‘Mu-hafaza KÂR Sanat’ yazılı kâğıtlar, ellerinde ‘Herkes ken-di işini yapsın’, ‘Ezberin tam mı?’dövizleriyle eylemle-re katıldılar. Her eylemde herkes hemfikirdi ki; meydanlar,en heyecanlı kitlelerden birini ağırlıyordu.

Sahnedenmeydana indiler

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Komisyonu’nda İs-tanbul Şehir Tiyatroları yönetiminin sanatçılardan alınarak be-lediye bürokratlarına devredilmesiyle başlayan süreçte kriz tır-manıyor. Sanatçıların renkli olduğu kadar Ankara’ya mesajlarladolu eylemleri, Türkiye’nin gündeminde yer alırken 12 Nisan’daBelediye Meclisi’nden geçen yeni yönetmelikle Şehir Tiyatroları’ndasanatsal kararların bürokratların ağırlıkta olacağı Edebi Kurul’adevredilmesi toplumun diğer kesimlerinden de tepki çekti.

Söz konusu olaylar zincirinde yapılan düzenleme ile ge-nel sanat yönetmeni işlevsizleştirildi. Yeni yönetmelikte öne çı-kan amaç ‘toplumun genel etik değerlerine özen göstermek’ ola-rak açıklandı. Bu gelişmelere eş zamanlı olarak patlak veren‘muhafazakar sanat’ söylemleri de tuz biber ekti. Bütün bu ge-lişmeler üzerine “Korkuya Karşı Özgür Tiyatro” ve “Şehir TiyatrolarıYok Edilemez” mesajlarıyla sanatçılar meydanlara döküldü. Bueylemleri ve tepkileri sert bir dille eleştiren Başbakan Recep Tay-yip Erdoğan’ın tiyatroların özelleştirileceği açıklamaları ise ko-nunun gündemdeki önemini koruyacağına işaret ediyor.

60 � İSMMMO YAŞAM

Sultanı Öldürmek� Yazar: Ahmet Ümit � Yayınevi: Everest Yayınları � Sayfa sayısı: 528Bab-ı Esrar, İstanbul Hatırası, Beyoğlu Rapsodisi, Patasana, Bir Ses Böler Geceyi gibisevilen romanların yazarı Ahmet Ümit, son kitabı Sultanı Öldürmek'te okuyucularını aşkve tarih kurgusu içinde gizemli bir polisiye romanla buluşturuyor. Kitap, ömrünükusursuz bir aşkı bekleyerek geçiren tarih profesörünün öldürüldüğü cinayetle başlayıpFatih Sultan Mehmet’e uzanan bir serüveni içeriyor. Ahmet Ümit romanında "Tarih,

geçmişte yaşananlar mıdır yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?" sorusuna odaklanırkenokuyucuyu Osmanlı Devleti'nin bir imparatorluğa dönüştüğü zaferler ve ihanetlerle dolu günlereyapılan sıra dışı bir yolculuğa çıkarıyor.

Samizdat� Yazar: Soner Yalçın � Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi� Sayfa sayısı: 552 Odatv Davası’ndan tutuklu yargılanan SonerYalçın, Silivri Cezaevi'nde yazdığı yeni kitabıyla uzun bir aradan sonraokurlarıyla buluştu. Yalçın'ın kitabına seçtiği Samizdat ismi Rusça birkelimeden geliyor. Rusça sam (kendi) ve izdat (yayım) kelimelerinin

oluşmasıyla türemiş. Samizdat, muhaliflerin yazdıkları ancak sansürden korumakiçin el altından dağıttıkları yayınlara verilen isme dönüşmüş. Yalçın kitabını, tutuklandığıilk 29 günün etrafında şekillendirmiş. Kendi başına gelenleri aktarmakla yetinmeyerekcezaevinde karşılaştığı Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy davalarının ünlü sanıklarındanyola çıkarak söz konusu davalar hakkında pek çok şey anlatan Yalçın, kitabının altbaşlığında “Hakikatlere dayanacak gücünüz var mı?” diye soruyor.

Türkiye Kime Kalacak� Yazar: Osman Ulagay � Yayınevi: Doğan Kitap� Sayfa sayısı: 172 Osman Ulagay "Türkiye Kime Kalacak"tason yıllarda ülkede yaşananlara hem kendi açısından hem de genelbir bakış açısından bakarak, AKP’nin iktidar oluşundan başlayıpbugüne kadar geliyor. Türkiye'deki kutuplaşmaya dikkat çekenUlagay kitabında AKP hükümetinin ülkeye kazandırdıkları vekaybettirdiklerinin muhasebesi, başbakanın üslubu, yeni bir

muhalefet arayışını irdeliyor. Ulagay, resmin tamamını görmenin öneminden, 21.yüzyılda Türkiye için bir fırsat olduğundan söz ediyor ve bu fırsatı yakalamak içinsormaktan, sorgulamaktan yana bir tavır alıyor.

EN ÇOK SATANLAR

ŞİİR

� Sultanı Öldürmek� Samizdat� İyi Uykular Sayın Seyirciler� ABD'nin Siyasal İslam'la Dansı� Türkiye Kime Kalacak� Kahperengi� Kolay Ekonomi� Elbet Sabah Olacaktır� Akıllı Arzular� Çılgın Türkler - Kıbrıs

�Re

mziK

itabe

vi(N

isan2

012)

SEVİNCİN YARISI

Kuşlar yağmur yağdırır daYağmur güneşi vururdu yaBen sana gelirdim

Sevincin yarısı ağzımdaZambağa birikir sabahlarOvalar atlara binerdi

Kulesine koşuşunca denizCebimde geceden yıldızlarArılarla ballarla kanımda

Yüreğim avuç olurdu daSonra çeşme de olurdu yaMutsuz dönüşler ayında

Ben sana gelirdim

MELİH CEVDET ANDAY

MART-NİSAN 2011

KİT

AP

İSMMMO YAŞAM � 61

KİT

AP

Kahperengi� Yazar: Hande Altaylı � Yayınevi: Doğan Kitap� Sayfa sayısı: 324 Kahperengi, Ege’nin küçük birkasabasının yoksul bir mahallesinde yaşayan Narin’in İstanbul'agidişiyle değişen yaşamını anlatıyor. Sevginin değil, mecburiyetinbir arada tuttuğu bir ailede büyüyen Narin ilk kez âşık olduğundabüyük bir hayal kırıklığı yaşıyor; hem ailesinden hem de bu aşktankaçmak için eğitimini bahane ederek, gizlice İstanbul’a taşınıyor. Hande Altaylı kitabındabir metropol hikâyesi anlatıyor bize. Tabii küçük kasaba sıkıntısının izleri de var buhikâyede… Ve büyük bir aşk var. Karşı konulmaya çalışılan, direnilen amavazgeçilemeyen.

Kolay Ekonomi� Yazar: Mahfi Eğilmez � Yayınevi: RemziKitabevi � Sayfa sayısı: 216 "Kolay Ekonomi",karışık ekonomiyi kolaylaştırıyor! Mahfi Eğilmez kitabını,ekonomi eğitimi almamış ya da bir dönem alsa dakonunun özüne vâkıf olamamışların, işin özünükavramasına yardımcı olmak, bunun yanı sıra ekonomiöğrenimi gördüğü halde başka konularda çalıştığı içinekonomiden uzak kalmış olanların da bilgilerinitazelemeleri için hazırlamış. Kolay Ekonomi kitabı her gün gazetelerin ekonomisayfalarında görülen rakamların, istatistiklerin kolayca yorumlanmasına yardımcı oluyor.

Elbet SabahOlacaktır� Yazar: Hıfzı Topuz � Yayınevi: Remzi Kitabevi� Sayfa sayısı: 256 Hıfzı Topuz'un romanı "Elbet SabahOlacaktır" Tanzimat Edebiyatının ve şiirinin ölümsüz ismiTevfik Fikret'i anlatıyor. Dağılma sürecindeki Osmanlıİmparatorluğu'nun can çekiştiği bir dönemde yaşayan TevfikFikret, önce Abdülhamit'in baskıcı yönetiminin, sonra daözgürlük vaadiyle gelip aynı baskıyı devam ettiren İttihatçılarınyarattığı korkunun içinde yükselen gür bir ses olur. Aşiyan'a inzivaya çekildiğiyıllarda ve hastalıktan günden güne eridiği son dönemlerinde bile hiçbir güç onususturamaz; her fırsatta gençliğe özgürlüğü haykırır...

ÇOCUKLARA ÖZEL

KİTAPLAR

MART-NİSAN 2011

Aydede Her YerdeYazar: Hacer KılcıoğluYayınevi: Günışığı KitaplığıSayfa sayısı: 124Hacer Kılcıoğlu, büyüme sorunlarını ele alansevilen çocuk romanları "Perşembeleri ÇokSeverim" ve "Bugün Adım Kaktüs Be-nim"in ardından, bu kez farklı ülkelerdenbambaşka kültürlerde yaşayan çocuklarınöykülerini anlatıyor. Kitapta yer alan 16 öy-künün ortak özelliği, Aydede. Kitap, “Yal-nızlığımızı gideren, aradıklarımızı bulduran,gülümseten, mutlu eden ve yolumuzu ışı-ğıyla aydınlatan Aydede”nin eşliğinde,okurlarını değişik coğrafyalarda; ülkeler,kentler ve kültürler arasında etkileyici biryolculuğa çıkarıyor.

Mc Button'ınElektrikleriKesilinceYazar: Suzanne CollinsYayınevi: Pegasus YayıncılıkSayfa sayısı: 32Charlie McButton, bilgisayar oyunlarınıçok sever, başka bir şeyle asla oynamaz. Birfırtınada elektrikleri kesilince, Charlie'ninteknoloji imparatorluğu yerle bir olur ve tümdünyası enerjisiz kalır. Pile ihtiyacı vardır...Ancak bulabildiği tek ince pil kız kardeşi-nin konuşan bebeğinin içindedir. Son çareyebaşvurup kız kardeşinin üzülmesine mi ne-den olacak? Yoksa kardeşiyle oynamanınpiller olmasa bile eğlenceli olabileceğini an-lamak için uzun zamandır devam eden bil-gisayar çılgınlığını mı bırakacak?

A Y Ş E G Ü L E M İ R

Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelencep telefonlarını dışarıdan gelecek darbelere karşı ko-rumak oldukça önemli… Telefonların teknik yapısı ge-liştikçe çok özellikli ve hassas cihazlar haline geliyorlar.Korunmaları için de onlara uygun kılıflar gerekiyor. Te-lefonları korumak için kullanılan kılıflar da teknolojiyeayak uyduruyor. Yeni cep telefonu kılıfları telefonlarıdarbelerden korumanın yanında yaratıcı tasarım-ları ve teknolojik özellikleriyle de dikkat çekiyorlar.Özellikle Apple'ın fenomen akıllı telefonu iPhone'ayönelik kılıflar yaratıcılıklarıyla göz alıyor. Kendikendini tamir eden, su tutmayan kılıflar teknoloji-severlerin gözdesi haline geliyor. Otomotiv devi Nis-san'ın çıkardığı iPhone kılıfı kendi kendini onara-biliyor. Bu kılıf çok ciddi olmayan çizikleri kendi ken-dine çözüyor. Scratch Shield adlı bu kılıf özelliğini, akıllı boya tekno-lojisinden alıyor. Bu kılıfla küçük çizikler birkaç saat içinde düzelebili-yor. Ancak daha derin çiziklerin kendini onarması bir haftayı buluyor.Son dönemde ilgi çeken sıradışı iPhone kılıfları ise şöyle:

� Pastırma şeklinde kılıf: Pastırmaya benzer bir tasarımı var. Bukılıf iPhone'a baktıkça iştahın açılmasını sağlayacak türden.

� Örgü de kılıf oldu: Annelerin örgü ye-teneklerini aratmayacak türde kılıflar da var. Bukılıf bir Japon tarafından yapılmış. Örgüyle tek-noloji geçmişe gidiyor adeta.

� Game Boy şeklinde kılıf: 1990'larda baş-layan Game Boy cihaz çılgınlığı kılıflara da taşındı.GameBoy kılıfla isteyenler cep telefonlarında nos-talji yaşıyor.

� Lastikten kılıf: Araba lastiği ile iPhonebirleştiriliyor. Araba lastiğine benzer bir kenarıolan kılıfla iPhone'larda görülen kenar aşınma-larının önüne geçiliyor.

� iWood Kobra kılıf: Oduna benzer bir gö-rünümü var. Bu kılıfla iPhone'a farklı bir hava ka-tılıyor.

� Yumuşak koruma: Polikarbon mater-yalden yapılmış olan bu kılıf, iPhone'un kendi yu-

muşaklığından daha da yumuşak bir hisveriyor. Yumuşaklığına karşın çok sağlamyapısı var.

� Çikolatalı kılıf: Çikolataya ben-zer bir tasarımı var. Dışarıdan bakanlar ceptelefonu mu çikolata mı tuttuğunuzu far-kedemeyebilir.

� Metalik Slider kılıf: Metalik birgörünümü var. Slider özelliği ile rahat bir

kullanım sağlıyor. Spor ayakkabılarla uyum da sağlıyor.� Kabartmalı iPhone kılıfı: Görme özürlüler için tasarlandı. Bu

kılıfla görme engellilerin iPhone'un dokunmatik ekran özelliğinden ya-rarlanmaları sağlanacak.

� Dexter iPhone kılıfı: Dexter markasının tasarladığı bir kılıf. Sertbir kabuk görünümünde.

MART-NİSAN 201162 � İSMMMO YAŞAM

TE

KN

O-Y

AM

Binlerce TL'ye alınan telefonlarınızınkullanılmaz hale gelmesiniistemiyorsanız, bu sıra dışıkılıflardan siz de bir tane edinin.Çikolata şeklinde olanı da var, arabalastiğinden ilham alanı da...

Cep’inizi sıra dışı kılıfla koruyun

MART-NİSAN 2011

Macera içinüretildi

Canon, yeni kompakt fotoğraf makinesi mo-deli PowerShot D20 ile fotoğrafseverleri macera-ya davet ediyor. Maceranın bir parçası olmak içinüretilen PowerShot D20, Full HD (1080p) video daçekebiliyor. Canon’un geliştirilmiş görüntüleme tek-nolojisinin sağlam ve sportif bir gövdeye yerleşti-rildiği PowerShot D20 sudan korumalı, darbeye vedonmaya karşı dayanıklı ve toz geçirmezlik özel-liklerine sahip. Bu makine, maceralara atılıpdağları tepeleri aşıp, mağaralardan geçip yeni dün-yalar keşfetmek ve keşif fotoğraflarıyla geri dön-mek için ideal görülüyor.12.1 megapiksellik HS sis-temi sayesinde her koşulda, özellikle düşük ışık al-tında üstün performans gösteriyor. Özel Sualtı Mac-ro modunu ve Hızlı AF modu ile birleştirerek hız-lı ve doğru odaklanmayı garantiliyor.

Android 4’lü tablet IconiaAcer, Iconia tablet serisine yenisini ekledi. Oyunlar, e-kitaplar, filmler, müzikler, fo-

toğraflar, sosyal paylaşım ve daha eğlenceli zaman geçirmek için ideal olan bu tablet, ai-lenin her bireyi için bir aktivite sunuyor. Gösterişlibir görünüme sahip olan Iconia Tab A200, An-droid 4.0 (Ice Cream Sandwich veya ICS) işle-tim sistemi ve titanyum gri veya metalik kırmızırenkleriyle kendini gösteriyor. Özel olarakmultimedya kullanımı için tasarlanan tablet, eğ-lence için yeterli donanım ve uygulamaları daiçinde barındırıyor. 10.1 inç'lik çoklu dokunmatikekranı ve Nvidia Tegra 2 çift çekirdekli 1 GHzişlemcisi var. Jirometresi sayesinde heyecan ve-rici oyunları akıcı bir şekilde oynatıyor.

Sony’den su geçirmezvideo kamera

Sony Handycam GW55VE video kamera, beş metreye kadarderinliklerde su geçirmiyor. Toza ve 1.5 metreye kadar yüksektendüşmelere karşı da dayanıklı olduğundan, ani sağanaklara ya-

kalanmak veya havuz başında ya da plajda kazara elinizden düşürmekten korkmanıza ge-rek yok. Günlük maceralarınız için üretilen, suya dayanıklı Sony Handycam GW55VE, beraberindeher koşul altında net, titreşimsiz, Full HD fotoğraf ve videolar çeken gelişmiş teknoloji ilebirlikte geliyor. GW55VE, tam da Handycam’den beklenecek düzeyde bir görüntü kalitesi su-nuyor. Exmor R CMOS sensör, diğer video kameralarının bocaladığı düşük ışıklı ortamlardabile mükemmel detaylara sahip, düşük parazitli video ve fotoğraflar çekilmesini sağlıyor.

İSMMMO YAŞAM � 63

TE

KN

O-Y

AM

Optio’lar hazırZor koşullara uygun, suya, yağmura ve düş-

meye dayanıklı Pentax Optio WG-2 ve Optio WG-2 GPS çelik kadar sağlam bir ürün olma özelliği

taşıyor. En zorlu maceralarda yakın yol arkadaşı olabilecek sağlamlığa sahip. Kazayla dü-şürseniz bile ona bir şey olmuyor. Birbirinden canlı renkleriyle yaza hazır olan Pentax WG2'leryaz sporlarına meraklı kullancılara hitap ediyor. 12 metre derinlikte 2 saat kesintisiz su-altı çekimler için su geçirmez sağlam gövdeye sahip. 1.5 metre yükseklikten düşüşlere,toza, sıfırın altında 10 derece hava şartlarına ve 100 kilogramlık baskıya dayanıklı.

Galaxy minininikincisi geldi

Samsung, Galaxy akıllı telefon serisine mini2’yi ekledi. Galaxy mini 2, aktif bir yaşam tarzınasahip, bireyselliğe ve stile önem veren kullanıcıla-ra hitap ediyor. Daha fazla eğlence için kompakt halegelen son moda Galaxy mini 2'ler, 11.9 milimetreinceliğinde ve renkli bir gövdeye sahip. 3.27 inç HVGAdokunmatik ekranı bir yandan cihazın üst seviye-de taşınabilirliğini sağlarken, diğer yandan yüksekkaliteli multimedya içeriği sunuyor.

MART-NİSAN 201164 � İSMMMO YAŞAM

� K O M İ K R E S İ M L E R

DÜNYADAKİ İLGİNÇ GERÇEKLER� Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl yaşıyor.� Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde bulunuyor.� İngiliz süpermarketleri müşterileri hakkında hükümetten daha fazla bilgiye sahip.� AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon, Afrika'nın yüzde 75'inin

günlük geçiminden daha fazla.� Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle yaşıyor.� 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı.� Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var.� Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor.� Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor.� Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor.� McDonalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını tanıyanlardan fazla.� Kenya'da bir ailenin gelirinin üçte biri rüşvete gidiyor.� 150'den fazla ülkede işkence var.� Her gün dünya nüfusunun yedide biri yani 800 milyon insan aç kalıyor.� Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir.� Sigara içenlerin yüzde 82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.� Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için� Her yıl 10 dil ölüyor.� İntiharla ölenlerin sayısı çatışmalarda ölenlerden fazla.� Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor.� Dünyada 27 milyon köle var.� Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen bir tane kivi, atmosfere kendi ağırlığı-

nın 5 katı sera gazı salıyor.

MİZ

AH

KOMİK DUVARYAZILARI� Nişanlıyken erkek konuşur, kız dinler. Evlenin-

ce ikisi konuşur mahalle dinler!� İkna edemiyorsan kafalarını karıştır!� Atı alan Üsküdar’a geçemez. Çünkü köprüde at

gişesi yok.� Deveye ’niçin boyun eğri' demişler. Minibüsten

yeni indim demiş.� Moraliniz bozuksa son kullanma tarihinize ba-

kın!� Tam bir serseri gibiydi. Sonunda bir serseri kur-

şuna kurban gitti.� Türkçeyi katlettiler. Cümlemizin başı sağolsun.� Artık yalan söyleyeni dokuz köye muhtar yapı-

yorlar.� Keyfiniz yerinde değilse anneniz bir yere kal-

dırmıştır.� Tencere yuvarlanır kapağını, kopyacı yuvarlanır

sıfırı bulur.� ‘Bütün kadınlar güzeldir’ lafı sürümden kazanmak

isteyen erkeklerin uydurmasıdır.� Eskiden kibirliydim ama şimdi kusursuzum!� Sevmediğin insanlara borç ver. Ömür boyu yüz-

lerini görmezsin.

FİZİK DERSİFizik dersinde öğretmen öğrencilerden birini kaldırıp sor-

muş:

- Otobüstesin, hava çok sıcak, ne yaparsın?

Öğrenci: - Camı açarım hocam!

Öğretmen: - Söyle giren havanın sürtünme katsayısını?

Öğrenci: - Bilmiyorum hocam!

Öğretmen: - Otur sıfır!

Bu böyle bir değil, iki değil bütün sınıfta sürmüş; herkes

dökülüyor. Öğretmen bir öğrenciyi daha kaldırmış:

- Oğlum otobüstesin çok sıcak ne yaparsın?

Öğrenci: - Ceketimi çıkarırım.

Öğretmen: - Ama oğlum çok sıcak.

Öğrenci: - Gömleğimi çıkarırım.

Öğretmen: - Oğlum çok çok sıcak.

Öğrenci dayanamamış: - Hocam öleceğimi bilsem o camı

açmam.

ERLERErler sabah yoklamasında. Çavuş içlerinden birine soruyor.

- Söyle bakalım nerdensin?

- Maraş'lıyım komutanım. Çavuş sinirlenir ve askere okkalı

bir tokat atar. Ardından tekrar sorar: - Bir daha söyle ba-

kayım nerdensin?

- Maraş'lıyım komutanım.

Çavuş bu sefer iyice hiddetlenir ve askere okkalı bir tokat

daha atar. Ardından tekrar sorar:

- Oğlum bak sana son defa soruyorum. Nerelisin?

- Kahramanmaraş'lıyım komutanım.

- Hah! şimdi oldu; der ve yanındakine sorar.

- Oğlum sen nerelisin?

- Kahraman Sinopluyum komutanım.

ŞEMSİYE TUTAN ÖRDEKAnaokulunda öğretmen çocuklara, boyama kitapla-

rındaki elinde şemsiye tutan ördek resmini açmaları-nı söyledi.“Hadi bakalım çocuklar, şimdi hepiniz ördeği yeşile, şem-

siyeyi sarıya boyamaya başlayın.”Sıraların arasında dolaşan öğretmen birden Mustafa'nın

ördeği kırmızıya boyadığını fark edince şöyle dedi:“Mustafa sen hiç kırmızı ördek gördün mü?”Mustafa cevabı yapıştırdı:“Öğretmenim siz hiç elinde şemsiye tutan bir ördek gör-

dünüz mü?”

SAATLER GERİ ALINIYORDursun, saatlerin geri alınacağını duyunca, evdeki sa-

atleri toplayıp Saatçi Temel’e gider:- Ula Temel, saatler geri alınacakmış. Biz de evdeki sa-

atleri senden satın aldığımız için sana getirdik. Bun-ları geri alacaksun da.

Temel kendinden emin bir şekilde:- Öyle yağma yok. Ben de duydum ama, sadece 1 saat

geri alınacakmış. 1 tanesini alırım, diğerlerini almam.

ÜÇ DİLTemel ile Dursun, Sultanahmet’te gezinirken bir turist

gelip kendilerine adres sorar. Turist, İngilizce, Almancave Fransızca sorar fakat bizimkiler anlamaz.

Temel: - Ula Dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti.Dursun: - Ula neye yarayacak ki bak adam üç dil bili-

yor yine derdini anlatamıyor.

İÇİNDE SÜT OLAN 5 ŞEYÖğretmen yaramaz öğrencisine:- Bana içinde süt bulunan beş madde say.- şeyyy…Peynir,tereyağı,dondurma…- Başka,başka?..- İki de inek.

MİZ

AH

MART-NİSAN 2011

� İNTERNETTE BUNLAR VAR :)

SIR VERMEYEN TEMELBir gün araştırmacılar dört ülkeden adam alır-

lar. Fransa, İngiltere, Almanya’dan ge-lenlerin yanına Türkiye'den de bizim Te-mel'i alırlar. Bunlara bir sır verirler ve onututmalarını söylerler. Arkasından işken-ceye başlarlar. Fransız, üç gün dayanırsöyler. İngiliz beş gün dayanır, o da söy-ler. Alman yedi gün dayanır o da sonundakonuşur. Bizim Temel ise haftalarca ezi-yet görür ama söylemez. Araştırmacılarşaşırır. Bir gün araştırmacılardan biri Te-mel'in kaldığı kodesin önünden geçerkenTemel'in kafasını duvarlara vurarak şöy-le dediğini duyar: “Hatirla şuni da!Neydi! Hatirlaaaaaaaa!”

ÇOCUKBİLMECELERİ1-En temiz böcek hangisidir?2-Küçük kare kutu içi insan dolu.3-İncecik beli, elimin eli.4-Penguenler neden koltuğa oturmazlar?5-Çalmak fiilinin gelecek zamanı nedir?6-Kimin önünde herkes şapka çıkarır?7-Uzaktan baktım yok, yakından baktım çok.8-Başımda saç yok, içimde tat çok.9-Kışın yatar, yazın kalkar.10-Hem açar, hem kapar.

İSMMMO YAŞAM � 65

Cevaplar1-Hamamböceği2-Televizyon3-Çatal4-Smokinleriburuşmasındiye5-Hapsegirmek6-Berberin7-Karınca8-Kabak9-Soba10-Anahtar

MART-NİSAN 201166 � İSMMMO YAŞAM

K A R E B U L M A C A1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

123456789

101112131415

S U D O K UZ O R

Bulmacamızdaki her satır, her sütun ve 3X3’lük her kutuya, 1’den 9’akadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3X3’lük kutu

bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılacaktır.

K O L A Y

K O L A Y

Z O R

HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU

1. Alt ga ga s›n da es nek ve sar k›k bir de ri ke se bu lu nan, iri bir su ku flu - Ko nuk.2. K› sa konç lu çiz me - Bir fle yin olufl ma s› n› sa€ la ma, bir ola ya yol aç ma. 3. ‹s -viç re’de bir göl - Ye tifl kin er kek te ya nak ve çe ne de ç› kan k›l lar - Sar m› sak ta -ne si. 4. ‹b ra him Tat l›ses’in la ka b› - Dü€ me de li€i - De li, ka ç›k. 5. Ma da gas kar’›nbafl ken ti - Lah za. 6. Ek fli bir mey ve - Göz de ki a€ ta baka. 7. Bo ru se si - Ace leci -‹ki ya da da ha çok kat l› ev. 8. An trakt - Naz, ifl ve - Ge nifl lik. 9. Bir no ta - Sal g›nhas ta l›k - Bed dua. 10. Rafadan - Bah çelerin ye flil len di ril me sin de ya rar lan› lançok y›l l›k ot - Kris tof Ko lomb’un üç ge mi sin den bi ri. 11. Ge nel lik le he kim lik teve fo to€ raf ç›l›k ta kul lan› lan, say dam, renk siz, ko ku suz bir mad de - Ye ter li lik.12. An›t ka bir’in, Or han Ar da ile bir lik te ger çek lefl ti ren Türk mi ma r› - Luc Bes -son’›n bir fil mi.

SOLDAN SA⁄A1. Pelit - Tiraje. 2. Edebali - Elem. 3. Limoni - Ali. 4. ika - Amerikan. 5. Ninova - Oto. 6.

As - Lane - Ekin. 7. Nesir - Cop - Na. 8. Bakire - ‹ç. 10. ‹badet - Demin. 11. Sili - ‹ham -Fi. 12. Ay - Vana - ‹nak. 13. Feda - Ane - ‹yi. 14. ‹tina - Ananet. 15. fienay - Hata.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA1. Pelikan - Misafir. 2. Edik - Sebebiyet. 3. Leman - Sakal - Difl. 4. ‹bo - ‹lik - Divane. 5.

Tananarive - An. 6. Limon - Retina. 7. Ti - Evecen - Hanay. 8. Ara - Eda - En. 9. Re -Epidemi - Ah. 10. Alakok - Çim - Nina. 11. Jelatin - Kifayet. 12. Emin Onat - Nikita.

1. Ç› nar, me fle, pa lamut gi bi a€aç la r›n mey ve si - Gök ku fla €›. 2. Os man Ga zi’ninka y›n pederi - Ke der. 3. Li mon ren gin de olan, ye fli le ça lan aç›k sa r› - Yük sek,yü -ce. 4. Yap ma, et me - Ka put be zi. 5. Asur’un bafl ken ti - Oto mo bil’in k› sa ya z› l› fl›.6. ‹s kam bil de bir li - Yu va - Kül tür. 7. Düz ya z› - Po lis so pa s› - Sod yu mun sim ge -si. 8. K›z o€ lan k›z - Da hil. 9. Bir mas tar eki - ‹tal ya’da, ka nal la r›y la ta n› nankent. 10. Ta p›n ma - Az ön ce. 11. Na mus lu, if fet li - Ku run tuya dü flür me - Çok es -ki bir ta ri hi an lat mak ta kul la n› lan de yim sö zü. 12. Dün ya n›n uy du su - Valf -Dog ma. 13. Bir amaç yo lun da bir de €er ya da var l›k tan vaz geç me - Ka s›k - ‹s -te ni len ni te lik le ri ta fl› yan. 14. Özen - Er kek te cin sel güç süz lük. 15. “... Akay”(man ken) - Yan l›fl l›k, ya n›l g›.

YUKARIDAN AŞŞAĞIYA

SOLDAN SAĞA

Türkiye'deki 19 milyon ailenin enzengin yüzde 20'lik ve en yoksul yüzde20'lik kesiminin yaptığı harcamalar eko-nomideki büyük uçurumu ortaya koydu.İstanbul Serbest Muhasebeci Mali MüşavirlerOdası'nın "En Zenginler, En Yoksulların Tür-kiye Harcama Görünümü" adlı raporunagöre; Türkiye'de yoksulu gıda, barınma veyakıt masrafı zorlarken, yüksek gelirgrupları gıda yanında, araç alımına, kiraya,restoran ve kafelere kaynak ayırabiliyor.Eğitime, kültür ve eğlenceye para ayıramayandar gelirli, sigarasından ise vazgeçemiyor. Raporagöre ekonomide ortadirek olarak anılan kesimde yoksulluğa daha yakın durumda.

En Zenginler, En Yoksulların Türkiye Har-cama Görünümü Raporu, Türkiye İstatistik Ku-rumu'nun (TÜİK) resmi verile-ri ve saha anketlerinden yarar-lanılarak hazırlandı. Raporda,Türkiye'de sayıları 18 milyon808 bin 172 olan hanenin; enzengin 3 milyon 761 bin 634 ha-nesi ile en yoksul 3 milyon 761bin 634 hanesinin harcama

analizlerine göre; zenginin araba masrafının bileyoksulun gelirinden fazla durumda olduğuna işa-ret edildi. Zengin için gıda ile araç alımının payıise neredeyse aynı. "En Zenginler, En Yoksulla-rın Türkiye Harcama Görünümü" adlı raporda-ki ayakkabı örneği de son derece çarpıcı. En yok-

sul haneler yıldayalnız bir çiftayakkabı alabi-lirken, en zenginaileler 7 çift ayak-kabı alıyor. Pa-ket turlara katılanhanehalkı sayısı

da, dar gelirli hanehalkları için son dere-ce sınırlı. En yoksul yüzde 20 içinde paketturlara katılanların sayısı 18 bin ile sınırlıiken, bu en zengin yüzde 20 içinde 940 bineçıkıyor. Rapora göre en zengin ve en yok-sul kesim arasındaki farkın önemli oran-da belirginleştiği diğer konular sigorta vesosyal hizmetler alanında. En yoksul yüz-de 20 risklere karşı kendini korumakamaçlı sigorta yaptıramazken, sosyalamaçlı hizmetler satın alamıyor.Raporla ilgili değerlendirme yapan İSMM-

MO Başkanı Yahya Arıkan, adaletsiz vergi ola-rak adlandırılan ve gelirine bakılmaksızın her-kesten yaptığı harcamaya göre aynı oranda alı-nan dolaylı vergiler nedeniyle hanelerin arasındakiuçurumun giderek derinleştiğine dikkat çekti. Tür-kiye'de vergi sisteminin hanehalklarının gelirlerineduyarlı olması gerektiğini vurgulayan Arıkan, dargelirlilerin üzerindeki vergi yükünün hafifletil-mesi için, vergi sisteminde kökten bir dönüşümeihtiyaç olduğunu savundu. Arıkan, özellikleelektrik, doğalgaz gibi yakıtlar ve gıda harcamalarıüzerindeki vergilerin indirilmesinin önemli bir etkiyaratabileceğini belirtti.İS

MM

MO

HA

BE

R

MART-NİSAN 20118 � İSMMMO YAŞAM

Arıkan: Vergi sistemi hanehalkıgelirine duyarlı olmalı

1 YILDA HANGİ ÜRÜNDENNE KADAR ALDILAR?

(Adet)Ürün adı Yoksul aileler Zengin ailelerAraba 377 651.144Ayakkabı 3.747.000 26.079.000Sigorta Poliçesi 2.515 1.207.000Tatil Paketi 18.000 940.000

ZENGİN VE YOKSULHARCAMASI FARKIÜrün grupları Fark (Kat)Eğlence ve kültür 90Konaklama hizmetleri 94Sosyal hizmetler 108Sigorta hizmetleri 480Araç satın alımı 1.727

MART-NİSAN 2011

İSM

MM

OH

AB

ER

İSMMMO YAŞAM � 9

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO)Başkanı Yahya Arıkan, Yeni TTK için “yasanın yürürlülük tarihi de-ğişmeden ceza maddeleri ile sınırlı bir değişiklik olabileceğini” be-lirtti. Arıkan, beş maddelik öneri getirdiklerini böylelikle iş dünya-sının rahatlayacağını, yasanın bütünsel yaklaşımının da zedelen-meyeceğini dile getirdi. Arıkan; Türkiye genelindeki Oda’ların des-teğiyle meslek camiasının çatı örgütü TÜRMOB’un açıkladığı “YeniTürk Ticaret Kanunu’yla Dünya Ligine” adlı kapsamlı raporla artıktartışmanın bitmesi gerektiğini savundu. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nunyürürlüğe gireceği 1 Temmuz 2012 tarihine az bir süre kala yasa-nın yürürlüğe girmesinin ertelenmesi ve bazı temel maddelerinin de-ğiştirilmesi yönünde manipülatif girişimler olduğuna dikkat çekenArıkan, “Türkiye’yi dünya birinci ligine taşıyacak TTK’nın, kuruluştemelleri yok edilmeden, üzerinde uzlaşma sağlanan teknik konu-larda gerekli ayarlamalar yapılmalı ve bir an önce yeni ticaret dü-zenine geçilmeli” diye konuştu.

‘ARTIK TARTIŞMALAR BİTMELİ’İSMMMO Başkanı Arıkan; Türkiye genelindeki Serbest Mu-

hasebeci Mali Müşavir Oda’larının desteğiyle, meslek camiasının çatıörgütü TÜRMOB’un açıkladığı “Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla DünyaLigine” adlı raporu değerlendirdi. Bu konudaki tartışmaların artıkbitmesi gerektiğini söyleyen Aıkan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurul-duğu ilk günden bu yana ülkenin ekonomik açıdan kalkınması, dünyayla bü-tünleşmesi, uluslararası alanda güçlü bir oyuncu olarak yerini alması için atı-lan en önemli adımlardan biri olan TTK’nın 1 Temmuz 2012'de mutlaka yü-rürlüğe girmesi gerektiğini dile getirdi.

TÜRMOB’un “Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla Dünya Ligine” adlı rapo-runa göre yasanın yürürlüğe gireceği tarih olan 1 Temmuz 2012, Türkiye eko-nomisi için bir milat niteliği taşıyor.

Rapora göre; “ortakların, çalışanların ve alacaklıların” haklarını da enaz şirket yöneticileri kadar güvence altına alan, kurumsal yönetimleri, kü-reselleşen dünyanın gerektirdiği rekabetçi şirket yapılarını, günün ihtiyaçla-rına uygun ticari ve bürokratik ilişkileri düzenleyen yeni Türk Ticaret Kanu-nu üç temel üzerinde yükseliyor. Bunlar raporda “uluslararası standartlardaşeffaflık ve kurumsal yönetim”, “güçlü sermaye yapısı” ve “hızlı karar almave güvenli ticaret” olarak açıklanıyor.

TTK’da sınırlıdüzeltmeyledünya liginegireriz

İŞTE DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİİSMMMO Başkanı Arıkan Yeni TTK için “yasanın yürürlülük tarihi değişmeden

ceza maddeleri ile sınırlı bir değişiklik olabileceğini” belirterek, değişiklik yapıl-ması gereken beş maddeyi şöyle açıkladı:

1- Mikro ölçekteki sermaye şirketlerinin gerçek kişiye dönüşebilmesininyolu açılmalı

2- Borçlanma yerine kâr dağıtımının teşvik edilmesi için stopaj düşürülmeli3- Ortaklara yapılan ücret ödemelerinde vergi yükü azaltılmalı4- Denetim maliyetleri teşvik kapsamına alınmalı5- Gayri nakdi sermaye konusuna açıklık getirilmeli.