185
MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda düzeni sağlamaktır. İnsanlar bira arada yaşamak zorundadırlar. Bu zorunluluk ta çıkar çatışmalarını beraberinde getirmektedir. Çıkar çatışmalarının önlenerek düzen, barış ve güvenliğin sağlanması toplumsal düzen kurallarıyla mümkün olmuştur. Bu düzen kuralları ahlak, din, örf ve adet görgü kuralları olarak sıralanabilir. Hukuk kuralları kronolojik sıralamada en son sırada yer almaktadır. Çünkü hukuk kurallarının varlığı için devletleşme aşamasının gerçekleşmesi gerekmektedir. Şimdi bu düzen kurallarına kısaca göz atalım. Ahlak kuralları Ahlak kuralları betimsel anlamıyla bir toplumda var olan, uyulmakta olan kurallar ifade eder. Normatif anlamıyla ise ahlak, kuralları uyulması gereken davranış kuralları anlamına gelir. Ahlak kurallarını diğer davranış kurallarından ayıran en önemli yönü ahlak kurallarının, iyiye yönelmiş eylemi talep eden kurallar olmasıdır. Ahlak kurallarının kaynağı veya koyucusu insan iradesi toplumun kendisidir. Hepimiz doğarak katıldığımız toplumda ahlak kurallarını hazır olarak buluruz. dahil olduğumuz toplumsal gruplar değiştikçe, yeni ahlak kurallarıyla karşı karşıya kalırız. Ailede öğrendiğimiz ahlak kurallarının yanına sokaktan, okuldan, işyerinden öğrendiğimiz ahlak kuralları eklenir. Ahlak kurallarının bir kısmı kişinin kendi iç dünyasına yöneliktir. Özü sözü bir olmak gibi. Bu tür 1

MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

  • Upload
    others

  • View
    25

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI

TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI

Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

düzeni sağlamaktır. İnsanlar bira arada yaşamak zorundadırlar. Bu zorunluluk ta çıkar

çatışmalarını beraberinde getirmektedir. Çıkar çatışmalarının önlenerek düzen, barış ve

güvenliğin sağlanması toplumsal düzen kurallarıyla mümkün olmuştur. Bu düzen kuralları

ahlak, din, örf ve adet görgü kuralları olarak sıralanabilir. Hukuk kuralları kronolojik

sıralamada en son sırada yer almaktadır. Çünkü hukuk kurallarının varlığı için devletleşme

aşamasının gerçekleşmesi gerekmektedir. Şimdi bu düzen kurallarına kısaca göz atalım.

Ahlak kuralları

Ahlak kuralları betimsel anlamıyla bir toplumda var olan, uyulmakta olan kurallar ifade eder.

Normatif anlamıyla ise ahlak, kuralları uyulması gereken davranış kuralları anlamına gelir.

Ahlak kurallarını diğer davranış kurallarından ayıran en önemli yönü ahlak kurallarının, iyiye

yönelmiş eylemi talep eden kurallar olmasıdır. Ahlak kurallarının kaynağı veya koyucusu

insan iradesi toplumun kendisidir. Hepimiz doğarak katıldığımız toplumda ahlak kurallarını

hazır olarak buluruz. dahil olduğumuz toplumsal gruplar değiştikçe, yeni ahlak kurallarıyla

karşı karşıya kalırız. Ailede öğrendiğimiz ahlak kurallarının yanına sokaktan, okuldan,

işyerinden öğrendiğimiz ahlak kuralları eklenir. Ahlak kurallarının bir kısmı kişinin kendi iç

dünyasına yöneliktir. Özü sözü bir olmak gibi. Bu tür ahlak kuralları sübjektif olarak

nitelendirilir. Ahlak kurallarının bir kısmı ise diğer bireylerle olan ilişkilerimize yöneliktir.

Kimsenin canına mal el uzatmamak gibi. Bunlarda objektif ahlak kuralları olarak

nitelendirilir. Ahlak kuralları toplumdan topluma farklılık gösterebileceği gibi zaman

içerisinde de değişebilmektedir. Ahlak kurallarına uymamanın sonucu nedir? Bir ahlak

kuralına uyulmamasının iki tür sonucu olabilir. Birincisi, kişinin kendi içinde yaşadığı

çelişkiden kaynaklanan vicdan azabıdır. İkincisi ise, toplumun genel ahlaki yargılarına aykırı

hareket edilmesi durumunda ortaya çıkan ayıplanma, kınanma ya da dışlanmadır. Kısaca

ahlak kurallarına uymamanın yaptırımı manevidir, maddi değildir.

Din Kuralları

Tarihin her çağında ve bütün toplumlarda bir din anlayışı var olmuştur. Fakat dinin ne olduğu

ya da tanımı üzerinde bir fikir birliğinden söz edilemez. Honer, Hunt ve Okholm (2003, s.

258) dini “insanın doğasına, evrenin yapısına, insanların nasıl yaşaması gerektiğine,

1

Page 2: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

gerçeklik ve değerlerle ilgili doğruları araştırmanın en iyi yöntemlerine ilişkin birbiriyle içten

bağlantılı bir inançlar kümesi ve bu inançlar tarafından belirlenen tutumlar ve pratikler”

olarak tanımlamaktadırlar. Dinlerin kaynağı, bazen Tanrı, bazen de doğaüstü güçler ya da bir

öğreticinin öğretisidir. Dinler, mensuplarından belirli şekillerde davranmalarını ister. Bu

davranışların bir kısmı salt dinî karakterde iken bir kısmı da gündelik yaşama ilişkindir. Bir

dinin mensubunun, din kurallarına aykırı davranmasının sonucu manevi yaptırımdır. Bu

yaptırım hem bu dünyada hem de öte dünyada bir azaba maruz kalmak korkusudur. Eğer bir

dinin kuralları devlet tarafından uygulanan maddi yaptırıma bağlanırsa, kişilerin din

kurallarını ihlal etmeleri durumunda insanlar eliyle ve dünyevi araçlarla cezalandırılmaları

gündeme gelir. Bir dinin kurallarını hukuk kuralı olarak belirleyen devlete teokratik devlet

veya din devleti denir. Aslında teokratik devlet nitelemesinden ziyade dine dayanan bir

‘hukuk düzeni’ nitelemesi daha doğru olacaktır.

Örf ve Âdet Kuralları

Davranışlarımızı yönlendiren bazı kuralların kaynağı bizzat toplumsal uygulamalardır. Bu

uygulamalar toplumda yerleşerek, belli bir yörenin veya ülkenin ortak toplumun ortak kuralı

hâline gelmiştir. Kuralın kim tarafından ve ne zaman konulduğu bilinmez. Bu davranışların

kural haline gelmesi için toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmesi ve çok uzun

zamandan beri uygulanması gerekmektedir. Öyleyse örf ve âdet kuralları adı verilen bu

kuralların en önemli iki özelliği, başlangıcı bilinemeyecek kadar eskiden beri uygulanıyor

olması ve toplumda bu şekilde hareket edilmesi gerektiği yönünde bir inancın bulunmasıdır.

Örf ve âdet kuralları, özellikle modernleşmemiş toplumlarda bireylerin davranışlarını

belirleyen kuralların başında gelmektedir. Örf ve âdet kuralları sosyalleşme sürecinde kişiden

kişiye, nesilden nesile aktarılır. Bu kurallara uymamanın sonucu manevi yaptırımdır. Bu da

ayıplanma ya da dışlanma şeklinde ortaya çıkar. Fakat bazen de linç etme şeklinde daha ağır

yaptırımlarla karşılaşılması da mümkündür.

Örf ve âdetler ile ahlak ve din kuralları ile çoğu zaman iç içe geçmiştir. Hatta bazen bir

kuralın ahlak kuralı mı, din kuralı mı yoksa örf ve âdet kuralı mı olduğuna karar vermek zor

olmaktadır. Sosyal düzen kuralları arasında ayırım yapabilmek için ahlak kurallarının insan

davranışlarını iyi ve kötü olarak nitelendirdiğini dikkate almak gerekir. Her şeye rağmen bu

kuralların bir kesişme noktasının bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.

2

Page 3: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Hukuk Kuralları

Hukuk kuralları da diğer düzen kuralları kurallar gibi bireylere, belli bir şekilde davranma

veya davranmama yükümlülüğü getirmektedir. Yani hukuk kuralları emir verir veya yasaklar.

Hukuk kuralları toplumda bireylerin davranışlarını ve ilişkilerini düzenleyen ve uyulması

devlet zoruna (müeyyide=yaptırım) bağlanmış olan kurallar bütünüdür. Hukuk kuralları

konulurken o toplumun değer yargıları, inançları dikkate alınmak zorundadır. Söz konusu

toplumun ahlak, örf adet ve din kurallarına taban tabana zıt hukuk kuralları toplum tarafından

benimsenmez ve uygulanabilir olmaktan çıkar. Bu nedenle diğer düzen kuralları hukuk

kurallarına kaynaklık eder, zemin oluşturur, hukuk kuralları bu düzen kurallarından beslenir.

Hukuk Kurallarının Nitelikleri

Hukuk kurallarının 4 temel özelliği vardır. Bunlar 1.Hukuk kuralları iki taraflıdır. Bir hukuk

kuralı en azından 2 kişiyi kapsar ya da karşı karşıya getirir. Hukuk kuralları geneldir. Bir

hukuk kuralı varsa bu herkesi ilgilendirir. O toplumda yaşayan herkesi kapsar gelmektedir.

Hukuk kurallarının genelliği aynı zamanda kişilik dışı olması anlamına da gelmektedir. Kişiye

özel hukuk kuralı konulamaz. (İstisnai durumlar vardır örn. Mustafa Kemal Atatürk’ün

mareşal ilan edilmesi, Aşık Veysel'e maaş bağlanması gibi.)

Hukuk kuralları soyuttur. Önceden bilinmeyen ilerde olabilecek olaylara uygulanır. Yani önce

kural konulur. Sonradan anlaşmazlık çıkarsa uygulanır. Soyut olmasının sebebi ileride kim

tarafından kullanılacağının bilinememesindendir. Son olarak, hukuk kurallarının ihlal

edilmesi durumunda, devlet eliyle uygulanan maddi yaptırıma bağlanmasıdır. Hukuk

kurallarının diğer düzen kurallarından ayır edilmesini sağlayan bu niteliğidir. Devlet eliyle

yaptırıma bağlanmamış bir kural hukuk kuralı değildir, olsa olsa temenni, arzu ya da istek

olur.

Hukuk, dört şekilde anlamlandırılır. Bunlardan ilki A) Pozitif Hukuktur: Belli bir ülkede

belli bir zaman diliminde uygulanan yazılı ve yazısız hukuktur. B) Mevzu Hukuk) : Belli bir

ülkede belli bir zaman diliminde uygulanan yazılı hukuktur. Yazısız bölümü örf ve adet

hukukudur. Mevzuat Hukuku da denir. C) Doğal Hukuk: Olması gereken hukuk, ideal

hukuktur. Doğada kendiliğinden var olan, insanın doğasına en uygun, her zaman ve mekânda

geçerli olan evrensel hukuktur. Hukukun maddi yönünden çok teorik ve felsefi boyutuna

vurgu yapar. D) Tarihi Hukuk: Belli bir ülkede belli bir zaman diliminde uygulandıktan sonra

yürürlükten kalkmış hukuka tarihi hukuk denir. Örneğin Mecelle-i Ahkam-ı Adliye.

3

Page 4: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Hukukun İşlevleri ve Amaçları

Hukukun insan ve toplum yaşamına katkısı, hukukun işlevleri olarak anılır. Gerçekleştirmek

istediği hedefleri ise hukukun amaçları olarak isimlendirilir. Hukukun belli başlı amaç ve

işlevleri toplumsal düzeni sağlama, güvenliği, sağlama, barışı sağlama, özgürlüğü sağlama,

eşitliği sağlama ve adaleti sağlama şeklinde sıralanabilir. Şimdi bunlara kısaca bir göz atalım.

Toplumsal Düzeni Sağlama: Diğer tüm sosyal düzen kuralları gibi hukuk kurallarının da

birincil amacı toplumsal düzeni sağlamaktır. Kuralın olmadığı toplumlarda kaçınılmaz olan

çıkar çatışmaları kargaşa, karmaşa ve anarşiye sebep olacaktır. İşte hukuk kuralları devlet

eliyle maddi yaptırıma bağlanarak bu kargaşa, karmaşa ve anarşiyi önlemeyi hedeflemektedir.

Roma hukukçularının dile getirdiği ‘Ubi societas ibi ius’ ‘Nerde toplum varsa orada hukuk da

vardır’ özdeyişi ile toplumların hukuksuz olamayacağı ifade edilmiştir.

Barışı Sağlama: Yukarda bahsedilen çıkar çatışmaları toplumda barışı olumsuz

etkileyebilecektir. İnsanlar daima veya genellikle kendi çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışırlar

ve bu sırada başkalarının çıkarlarını ihlal ederler. İnsanlar arası ilişki sürekli bir mücadeledir.

Çıkar çatışması adını verdiğimiz bu mücadele kurallarla sınırlanmazsa, güçlünün zayıfı

ezmesi, hakkı olduğunu iddia edenin yaptırımı kendisinin belirleyip uygulaması – ki keyfi

şiddet anlamına gelmektedir- söz konusu olacaktır. Bu durum da toplumsal barışı ortadan

kaldıracaktır. İşte hukuk kuralları devlet eliyle uyguladığı yaptırımla bu kargaşa ve karmaşa

ortamına son verir. Elbette ki hukukun ve devletin karmaşa ve kargaşaya sebep olan çıkar

çatışmalarını tamamen engellemesi mümkün değildir. Fakat çıkar çatışmalarının insanların

hayatlarını ve giderek toplumsal yaşamı yıkıcı bir hâle dönüşmemesi, hukuk düzeninin

sağladığı barış sayesinde mümkün olur.

Güvenliği Sağlama: Hukuk koyduğu kurallar ve uyguladığı yaptırımlarla hak ve

özgürlüklerini güvence altına alır. Hak ve özgürlükleri güvence altına alan kuralların ihlali

etkin bir şekilde yargılama konusu yapılabiliyor ve uygulanan yaptırımlarla kuralların en az

ihlali sağlanabiliyorsa hukuk düzeni altında yaşayan insanların can ve mal güvenliği büyük

ölçüde güvenliğe kavuşmuş demektir. Yani insanlar gündelik yaşamlarını sürdürürken

kendilerini daha az tehdit altında hissederler. Yine hukuk kuralları, yazılı ve kamuya açık

kurallar olduklarından bireylerin geleceğe yönelik plan yapmalarını mümkün kılar. Ayrıca

yargılama makamlarının belli olması, yargılama usulünün belirlenmiş olması, yaptırımların

önceden bilinebilir olması, yazılı ve kamuya açık kurallar hukukun güvenliği sağlama

4

Page 5: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

fonksiyonunu yerine getirmesini sağlarlar. Hukuk kuralları sayesinde belirsizliğin olmadığı

toplumlarda insanlar kendilerini daha az tehdit altında ve dolayısıyla daha güvende hisseder.

Eşitliği Sağlama: Hukuk düzeninin önemli bir işlevi de eşitliği sağlamasıdır. Hukuk

kurallarının özelliklerinden bahsedilirken genel nitelikte oldukları üzerinde durulmuştu.

Hukuk kurallarının sahip olduğu bu genellik özelliği, aynı durumda bulunan insanların aynı

muameleye tâbi tutulması sonucunu doğurmaktadır. Bir hukuk düzeni, bir kişinin arzuladığı

gibi adil ve ahlaki olmasa bile adaletin en basit formu diyebileceğimiz eşitlik, genel kurallar

aracıyla sağlanmış olur. Hukukun sağladığı eşitlik ‘kanun önünde eşitlik’tir. Aynı zamanda

benzer durumdaki bireyler arasında eşitliktir. Örneğin 18 yaşından küçüklere sigara ve içki

satılması yasağı gibi.

Özgürlüğü Sağlama: Hukukun işlevlerinden bir diğeri de, özgürlüğü sağlamasıdır. Aslında

hukuk kuralları ile özgürlük kavramı birbiriyle çatışan iki kavram gibi gözükmektedir. Çünkü

hukuk kuralları kişilere belli şekilde davranmalarını emreder yahut yasaklar koyarak onları

belli şekillerde davranmaktan men eder. Kurallara uyulmaması halinde ise yaptırımların

uygulanması söz konusu olur. Bu durumda hukuk kurallarının özgürlük sağlamaktan çok

özgürlüğe yönelmiş bir tehdit olarak algılanabilir. Fakat sınırsız ve mutlak özgürlük toplumda

karmaşa ve kargaşaya neden olacaktır. Hukuk kuralları getirdiği düzenlemeler ve

sınırlamalarla özgürlüğün varlığını ve sürekliliğini sağlarlar. Yani hukukun sağladığı özgürlük

sınırları çizilmiş fakat sürekli bir özgürlüktür.

Hukukun barışı, güvenliği, eşitliği ve özgürlüğü sağlama işlevlerinin bulunması, her hukuk

düzeninin mutlaka barışı, güvenliği, eşitliği ve özgürlüğü sağladığı anlamına gelmez. Ancak

hukuk, sırf var olmakla, bu işlevler aracılığıyla söz konusu değerlerin geliştirilme zeminini

oluşturur.

Kamu Hukuku Özel Hukuk Ayrımı: Hukuk kuralları nitelikleri ve konuları göz önünde

tutularak çeşitli dallara ayrılmıştır. Bunlardan en önemlilerinden olan kamu hukuku ve özel

hukuk ayrımının hangi ölçüte dayanacağı tartışmalara yol açmışsa da ana hatlarıyla kamu

gücüne ve otoritesine sahip olan kuruluşların (Devlet,belediye,üniversite) bu otoriteye tabi

şahıslarla veya birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kuralların kamu hukukuna; kişilerin

eşit şart ve yetkilere tabi kimseler olarak kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen kuralların ise

özel hukuka girdiği söylenebilir. Bu konuda Hukuka Giriş dersinde ayrıntılı olarak değinildiği

için burada hangi hukuk dallarının kamu hukuku hangilerinin özel hukuk alanına girdiği

üzerinde durulacaktır. Kamu Hukuku Dalları: Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza

5

Page 6: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Hukuku, Ceza Usul Hukuku, Mali Hukuk, Devletler Hukukudur. Özel Hukuk Dalları: Medeni

Hukuk, Ticaret Hukuku, Milletlerarası Özel Hukuk, Deniz Hukuku.

Medeni Hukukun Konusu ve Dalları

Yürürlükteki hukuk kurallarından bir toplumdaki gerçek ya da tüzel kişilerin toplumsal

ilişkilerinde ön plana çıkan haklarını konu alır. Bir ülkedeki vatandaşların kişisel durumlarını,

ailevi ilişkilerini, mallar üzerindeki hak ve yetkilerini, diğer şahıslara olan borç ilişkilerini,

ölümlerinden sonra miraslarının akıbetini düzenleyen kuralların yer aldığı hukuk dalıdır.

Kişinin doğumdan ölümüne kadar geçen süreçteki sosyal ve ekonomik ilişkileri düzenler

Tarihte Roma vatandaşlarına uygulanan hukuka jus civile adı verilmiştir. Buradaki civile

şehirli anlamına gelen “civitas”dan gelmiştir. İşte bu yurttaşlara ait özel hukuk kaidelerinin

bulunduğu hukuk kurallarına “medeni hukuk” denmiştir. Medeni Hukuk Kişiler Hukuku, Aile

Hukuku, Eşya Hukuku ve Miras Hukuku alt dallarını oluşturmaktadır.

Medeni Hukuk Yürürlük Kaynakları

Medeni Hukukun yürürlük kaynakları MK. Madde 1’de belirtilmiştir. Burada sadece Medeni

Kanun değil bunun dışındaki yürürlük kaynaklarının da nazara alındığı anlaşılır. Hukukun

yazılı kaynakları kanun, kanun hükmündeki kararnameler, uluslararası anlaşmalar, tüzük ve

yönetmeliklerdir. Kanun koyucu Yazılı hukuk kurallarına öncelik tanımış, fakat kanunda

uygulanacak hüküm bulunamazsa bu boşluğun örf ve adetle burada da bulunamazsa hâkimin

koyacağı kural ile doldurulması imkanı öngörülmüştür. Hakim bu uygulama faaliyeti

sırasında mahkeme kararlarından bilimsel görüşlerden doktrinden yararlanacaktır.

Kanun, Anayasanın yetkili kıldığı yasama organı tarafından Anayasaca belirlenmiş yöntem

ve biçimlere uygun olarak kabul edilip yürürlüğe konulan genel, sürekli ve soyut yazılı hukuk

kuralıdır. Kanunlar soyut ve geneldir. Kanun belirli bir kişiye özgü değil aynı nitelikteki

bütün olay ve kişilere uygulanır. Kanunlar süreklidir. Bu bir ilke olup yürürlüğe giriş ve

kalkışına kadar aynı nitelikteki tüm olaylara uygulanır. Genel kanun ve özel kanun ayırımları

vardır. Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen geniş kapsamlı yasalara genel kanun, bu

kanunun düzenleme alanına giren belirli bir hukuki ilişkiyi ayrıntılara girerek düzenleyen

kanunlara ise özel kanun denir. Medeni Kanun genel bir kanundur. Dernekler Kanunu ise özel

bir kanundur.

6

Page 7: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Kanunların hazırlanması ve yürürlüğe girmesi; yasama organının görevidir. Bu konudaki

yetkiyi Anayasanın 7.maddesi düzenleme altına almıştır. AY.nın 88.maddesi ise kanun teklifi

ve tasarısı verme yetkisinin Bakanlar Kurulu ve milletvekillerinde olduğunu düzenler.

Bakanlar kurulu tarafından yapılan yasa önerisine yasa tasarısı, milletvekillerinin önerisine

yasa teklifi (kanun teklifi)denir. Bunların görüşülmesi usulleri iç tüzük ile belirlenir. Söz

konusu bu öneri ve tasarılar yasama meclisi komisyonlarında görüşüldükten sonra Genel

Kurulda görüşülür. Daha sonra maddelere geçilmesi oylanır. İkinci aşamada maddeler tek tek

oylanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karara varılır. Ancak karar yeter sayısı

üye tamsayısının ¼+1 inden az olamaz. Kanunun bir sistematiği, kenar başlığı, gerekçesi,

konuluş amacı ve milli karakter taşıması gereklidir.

Kanunların yürürlüğe girmesi için bazı işlemlerin yapılması gereklidir. Yasama meclisinde

kabul edilen yasaları yayımlama yetkisi cumhurbaşkanınındır. Kabul edilen yasalar on beş

gün içinde Resmi Gazetede yayımlanır. Cumhurbaşkanı eksiklik görürse aynı süre içinde

Meclise gerekçesini de belirterek geri gönderir (veto eder). Bütçe kanunları geri

gönderilemez. Meclis geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse yeniden geri gönderilme

yetkisi yoktur Cumhurbaşkanınca onaylanıp yayımlanır. Buna karşılık Meclis değişiklik yapar

ise aynı süreç tekrar işler. İlke olarak hazırlanan yasada yürürlük tarihi belirtilir. Bazı

kanunlar ise derhal yürürlüğe girmesi gerekir bu yüzden bu metinlerde yayın tarihinde

yürürlüğe girer ibaresi bulunur. Eğer herhangi bir ibare yoksa bu kanun veya tüzük Resmi

Gazetede yayını takip eden 45.günün sona ermesi ile yürürlüğe girmiş olur. Yayımlanan

kanun bağlayıcı nitelik kazanır. Kanunlar, anayasaya aykırı olamaz.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanun medeni hukukun asli yazılı kaynağıdır. Yine Medeni

Kanun’un 5. Maddesi düzenlemesi le Türk Borçlar Kanunu da medeni hukukun asli yazılı

kaynağıdır. Yine Dernekler Kanunu, Vakıflar Kanunu, Soyadı Kanunu, Kat Mülkiyeti

Kanunu, gibi düzenlemeler de medeni hukukun yazılı kaynakları arasındadır..

Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri; Kural olarak yasama yetkisi devredilemez ise de yasa

çıkarmadaki zaman alıcı işlemlerin yoğunluğu yüzünden değişen ekonomik ve sosyal

ihtiyaçlara cevap verebilecek hukuk kurallarının acele yürürlüğe konması gereği

Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerini gündeme getirmiştir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı

olağan dönemde yalnızca ekonomik ve sosyal nitelik taşıyan kararname çıkarma yetkisine

sahipse de; olağanüstü hal döneminde çekirdek haklar hariç tüm haklar Cumhurbaşkanlığı

kararnameleri ile düzenlenebilmektedir. Bununla birlikte yalnızca kanunla düzenlenmesi

7

Page 8: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

gereken alanlarda Cumhurbaşkanı kararname çıkaramaz ve kanunlar ile Cumhurbaşkanlığı

kararnameleri arasında çelişki olması durumunda kanunlar kararnamelerden daha üsttün kabul

edilmektedir.

Yönetmelikler, Devlet içinde Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri kendi görev

alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara

aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkarabilir. Yönetmelik çıkarmak için kanun ile

yetkilendirme yapılmaz. Yönetmelikler idari ve uygulama yönetmelikleri olarak ikiye ayrılır.

İdari yönetmelikler düzenli yönetim için gereklidir. Kapsam sınırlıdır ve idarenin iç

ilişkilerini düzenler. Uygulama yönetmelikleri ise kanun ve tüzüğün öngördüğü açık bir

hükme dayanılarak çıkarılır ve o kanunu tamamlama amacı taşır. Bağlayıcıdır ve kanunda

ilgili yönetmelik için Resmi Gazetede yayımlama şartı varsa yayınlanır böyle bir şart yok ise

yayınlanmaz. Danıştay’ın yargısal denetimine tabidir. Yönetmelikler ilgili kanun ve

anayasaya aykırı olamaz.

Hukukun yazısız kaynağı olan örf ve adet hukuku toplum tarafından aynı doğrultuda ve

sürekli benimsenmiş, tekrarlanma sonucu yerleşmiş ve uyulması zorunlu kurallar

topluluğudur. Bu kurallar yazılı değildir, fiilen uygulanan pozitif hukuk kuralıdır. Bir konu

hakkında yazılı yasal düzenleme yok ise örf ve adet kurallarına bakılır Medeni Kanun

1.madde bu konuyu düzenler. Yazılı düzenleme varsa örf ve adete bakılmaz. Söz konusu bu

kurallar nitelik açısından diğer yazılı kurallar gibi soyut, genel ve objektiftir, bilinen

kurallardır ve zorlayıcı özelliği bulunmaktadır. Zorlayıcılık özelliğinden maksat kanun

koyucuya düzenlediği konu hakkında yazılı düzenleme yaptırabilmesidir. Yazılı hukuk

kurallarından emredici hukuk kurallarına aykırı olamaz. Bir örf-adet hukuku kuralının

doğumu için iki şartın bulunması gerekmektedir. Bunlar:

• Sürekli Uygulama: Bir olay karşısında ilgililerin davranış tarzının aynı tip olaylarda sürekli

olarak tekrarlanmasıdır. Buna örf-adet hukuku kuralının maddi unsuru da denir.

• Doğan Geleneğe Uymanın Zorunlu Olduğu Kanısının Yerleşmesi: Bir geleneğin örf-adet

hukuku kuralı olabilmesi için toplumda bu geleneğe uyulmasının mecburi olduğu kanaatinin

yerleşmiş olması gerekir. Bu da örf-adet hukuku kuralının manevi unsuru denir.

Hâkimin Hukuk Yaratması, Hâkimin önüne gelen olayın çözümüne ilişkin ne kanunda ne

de örf ve adette bir hüküm yoksa bu durumda hâkim, Medeni Kanun’un kendisine verdiği

8

Page 9: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

yetkiyle, hukuk yaratacaktır. Medeni Kanun’un 1.maddesi “Kanun, sözüyle ve özüyle

değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim, örf ve

âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse

ona göre karar verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından

yararlanır” hükmünü düzenlemiştir. Hâkimin Hukuk Yaratmasında, hâkim iki şekilde hareket

edebilecektir. Ya kıyas yoluyla ya da kendisi bizzat bir hukuk kuralı yaratarak söz konusu

boşluğu doldurur. Kıyas, kanunda var olan bir hükmün ya da hükmün içerisinde var olan bir

ilkenin hakkında hiçbir hüküm olmayan benzer bir olaya uygulanmasıdır. Hâkimin yarattığı

hukuk kuralı bir kanun hükmü değildir ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık teşkil etmez.

Hâkimin yarattığı hukuk kuralı üst yargı denetimine tabi değildir. Hâkimin yarattığı hukuk

kuralı diğer hâkimleri ve hatta bizzat kuralı yaratmış olan hâkimi dahi bağlamaz. Benzer bir

olayda uygulanma zorunluluğu yoktur.( Bu ilkenin tek istisnası içtihadı birleştirme

kararlarıdır. İçtihadı birleştirme kararları Yargıtay dahil bütün hakimleri bağlayıcıdır.).

MEDENİ HUKUK KURALLARININ UYGULANMASI

Hukuk kurallarının ister yazılı olsun ister yazısız olsun somut olaya uygulanması, bu hukuk

kurallarının nerede, ne zaman ve nasıl uygulanacağını belirler. Hukuk kurallarının nerede

uygulanacağı yer açısından uygulanmasını, ne zaman uygulanacağı zaman bakımından

uygulanmasını ve nasıl uygulanacağı ise anlam bakımından uygulanması anlamına gelir.

Kanunlar kural olarak, ülke sınırları içinde uygulanır. Buna kanunların yerselliği ilkesi denir.

Kamu ve ceza hukukunun uygulanması bakımından vatandaş ve yabancı ayrımı

yapılmamaktadır. Söz konusu hukuk dalları, kamu menfaati, düzeni ve barışı koruma

amacında olduklarından herkese eşit olarak uygulanır. Ancak devlet yönetimi ile ilgili

hükümler yabancılara uygulanmaz. Seçimlere katılma gibi haklardan yabancılar yararlanmaz.

Özel hukuk alanında ise kişilerin özel ilişkileri düzenlendiğinden yabancının milli kanunu

hukuki olayın durumuna göre uygulanır. Ancak yabancı kişinin milli kanunu ile bulunduğu

ülke kanunu arasında kanun uyuşmazlığı çıktığında Devletler Özel Hukukunda kabul edilmiş

bağlama kurallarına bakılır. Bunun anlamı, Türk Medeni Kanunu Türkiye’de ve yurt dışındaki

Türk vatandaşlarına uygulanacak, yabancılar içinse kendi milli kanunları uygulama alanı

bulacaktır.

Kanunların zaman bakımından uygulanmasından amaç kanunların yürürlükte kaldıkları süre

içinde uygulanmasıdır. Yürürlükten kalkması ise çeşitli şekillerde olabilir. Anayasa

9

Page 10: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

mahkemesince eğer anayasaya aykırı görülerek iptal edilirse söz konusu hükümler

yürürlükten kalkar. TBMM’de kanunları ya da tüzükleri yürürlükten kaldırabilir. Bazen de bir

kanun ya da tüzük yürürlük süresini kendi tayin eder. Örneğin ”Bu kanun yayım tarihinden

itibaren 5 yıl boyunca yürürlükte kalır” ibaresi vardır. Bir kanun hükmünün zımnen (örtülü)

yürürlükten kaldırılması ise eski hükmün yürürlükten kaldırıldığını açıklayan yeni bir hüküm

koymadan aynı zamanda eski hükmün uygulanmasını imkansız kılan yeni bir kanun hükmü

koyulması ile olur. Ancak bazı hallerde eski tarihli kanun ile yeni tarihli kanun arasında

geçişin ne şekilde yapılacağı açık değildir.

• a)İlk kural kanunların geriye yürümemesi kuralıdır. Yeni kanun eski kanun yürürlükte

bulunduğu zaman meydana gelen olaylara uygulanmaz.

• b)İkinci kural; eski kanunun yeni kanun yürürlükte olmasına rağmen etkisini

kaybetmemiş olmasıdır. Eski kanun zamanında usulüne uygun ve kesin olarak

kazanılmış haklar var olmaya devam eder. Çünkü kişiler yasal bir düzen içinde bu

haklarını kazanmışlardır ve hukukun güvenirliliği ve hukuk devleti olmanın

gerektirdiği yükümlülük kazanılmış hakların korunmasını gerektirmektedir.

• Yeni tarihli kanunun içerdiği kamu düzeni ve genel ahlaka dair hükümler eski kanuna

göre kazanılmış haklar ile çelişki içinde ise yeni tarihli kanun uygulanır. Medeni

Kanunun kabulünden önce birden fazla evlilik yasal iken bu kanunun kabulü ile

yasaklanmıştır. Ancak eski kanun zamanında yapılan çok eşli evlilikler kazanılmış hak

olduğundan kabul edilmiştir. Buna rağmen evliliğin sona erme şekli ile ilgili hukuki

düzenleme ise yeni kanuna tabidir. Eski kanunda yer alan boşanma hükümleri kamu

düzenine aykırı kabul edilmiştir.

• Tarafların istekleri içinde olmayan hukuksal düzenlemelere yeni kanun uygulanır.

Örneğin zamanaşımı sürelerinde yeni kanun ile değişiklik yapılmış ise bu kanuna

uyulur. Eski kanuna göre açılmış bir dava süresince yeni kanun yürürlüğe girerse yeni

kanunun hükümlerine göre yargılama sürer.

• Ceza hukukunda ise suç işlendiği tarihte yürürlükte olan kanuna tabidir. Suç işlendiği

tarihte kanunun suç saymadığı fiil yeni kanun ile suç sayılsa dahi sanığa ceza

verilemez. Eski kanun zamanında işlenen bir suça yeni kanun suça daha ağır ceza

verse bile uygulanmaz. Ancak yeni kanun sanık lehinde hüküm içeriyorsa uygulanır.

10

Page 11: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Kanunların anlam yönünden uygulanması soyut olan hukuk kurallarının somut olaylara

uygulanmasıdır. Bu açıdan hukuk kurallarının yorumlanması önem taşımaktadır. Bu şekilde

hukuk kurallarının ne anlama geldiği saptanabilir. Ayrıca hakimin kanun boşluğu doldurması

ve takdir yetkisi de hukuk kurallarının uygulanması ile doğrudan ilişkilidir.

Kanun Hükümlerinin Yorumlanması: Kanun hükmünün anlamının tespitine o hükmün

yorumlanması (tefsir edilmesi) denir.Bu anlamı tespit eden makama göre de yorum çeşitli

adlar alır. Yasama organı tarafından yapılırsa “yasama yorumu” (teşrii tefsir) adını alır. Bu

yorum kişileri ve mahkemeleri bağlayıcı bir etki yapar. 1924 Anayasasında buna imkan

verilirken şimdiki anayasamızda bu düzenlemeye yer verilmemiştir. Hakimler tarafından

davayı çözerken yapılan yoruma da “yargı yorumu” (kazai tefsir) adı verilir. Bilim

adamlarının yaptığı yorumlara ise “bilimsel yorum “ denir. Bilimsel yayınlarda yapılan

yorumlar yargıyı bağlamaz ancak yol gösterici rol oynar.

Yorumda Başvurulacak Yöntemler (Yorum metotları)

a) Söze Göre Yorum, Lafzi Yorum: Kelimelerin sözlük anlamlarını, metin içindeki

yerlerini, cümlenin kuruluş tarzını esas olan yorum yöntemidir. Bu yöntemin özelliği

yasanın sözlerine bağlı kalınmasıdır. Bu yöntem, her zaman hükmün amacına uygun

sonuç vermemesi yüzünden yetersiz kalabilmektedir.

b) Amaçsal Yorum: Amaçsal yorumun bir diğer adı gai yorumdur. Kanunlar uygulandığı

zamanın gereklerine ve anlayışına göre yorumlanır. Kanunlar yürürlüğe girdikleri andan

itibaren onu hazırlayanlardan bağımsız nitelik taşır. Bu yüzden uygulandığı zamanın

şartlarına uygun yorum sağlıklı bir yorum yöntemidir.

c) Tarihsel Yorum: Kanun yapıcının söz konusu kanun yapılırken izlediği amaç araştırılır.

Amacın tespiti için ise kanunun hazırlık evresindeki çalışmalara bakmak gerekir. Bu

yönteme özel yorum yöntemi adı da verilir. Ancak uzun ve zahmetli bir yoldur ve her

zaman toplumun ihtiyacını karşılamaz. Toplum devamlı değişen bir yapılanmadır bu

yüzden bu şekilde yapılacak yorumun günün şartlarına uyup uymayacağı belirsizdir.

d) Karma Yorum: Asıl olarak bir kanunun yorumu için yukarıda sayılan tüm metotlardan

yararlanılmalıdır. Lafzi yorum kullanılırsa düzenleme konusu ve gerekleri göz ardı

edilir, tarihsel yorum yapılırsa zamanın değişimlerine bakılmaz sadece amaçsal yorum

yapılırsa bu kez uygulayıcının keyfi olma tehlikesi ortaya çıkar. Bu yüzden tüm

yöntemlerden yararlanmak yorum yaparken esas alınmalıdır.

11

Page 12: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Kanunların Benzetme (Kıyas) Yoluyla Uygulanması

Kanunun belirli olaylar ile ilgili bilinçli ve kasıtlı olarak bir düzenleme yapmadığı araştırma

sonucu anlaşılırsa kanun boşluğundan söz edilemez. Kıyas yani örnekleme metodu ile

kanunun yapısından ve metin yapısından hareketle mantık kullanılarak bir sonuca varılması

gerekir. Kanun koyucu; belirli bir konuda bir kural koyduğu halde bu konuya benzer bir

konuda kural öngörmemişse bu olaya da söz konusu kuralın uygulanacağı kabul edilir. Bazı

hallerde kanun kıyas yapılacak hukuki olayı madde metninde belirtebilir.

Öncelikli Kanıt, Evleviyet; Belirli bir somut olay için öngörülmüş olan bir kanun hükmünün, o

olaya çok benzeyen başka bir olayda uygulanmasının çok belirgin olduğu hallerde uygulanır.

Örneğin; ehliyetsiz kişinin mal satışı yapamayacağını belirten yasa hükmü aynı kişinin

yapacağı bağışlar içinde uygulanır.

Karşıt Kavram Kanıtı, Zıt Anlam, Bir kanun hükmünün kapsamı daraltılarak sadece somut bir

olaya uygulanması ve kanunda kasıtlı bir hüküm bulunmayan benzer bir olaya

uygulanmamasıdır. Kanun koyucu bu düzenlemeyi bilerek yapmamıştır. Örneğin evlenme

reşit olmayan kişinin reşit olmasını sağlarken nişanlılık için aynı kural söz konusu değildir.

Hukuk Boşluğu

Hukuk boşluğu bulunan hallerde hakimin hukuk yaratmasından söz edilir. Kanun boşluğu ve

hukuk boşluğu kavramlarını birbirinden ayırmak gerekir. Hukuk boşluğunda hakimin olaya

uygulayabileceği yazılı yada yazısız bir hukuk kuralı bulunmamaktadır. Kanun boşluğu ise

kanunda aranılan bir düzenlemenin yapılamamış olmasını ifade eder. Kanun boşluklarını şu

şekilde sınıflandırabiliriz;

a)Bilinçli Boşluk-Bilinçsiz Boşluk:  Bilinçli boşluk kanun koyucu tarafından

bilinerek ve istenerek bırakılmış boşluktur. Örneğin gayrimenkul mülkiyetinin devri

belli şekle ve sebebe bağlı iken menkul mülkiyetinin devrinin geçerli bir iktisap

nedenine bağlı olup olmadığı konusunda hüküm yoktur. Bilinçsiz boşluk ise; kanun

12

Page 13: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

koyucunun isteği dışında meydana gelen boşluktur. İhmal veya önceden

öngörülemeyen bir hukuki durumun ortaya çıkması ile oluşabilir.

b)Açık Boşluk -Örtülü Boşluk: Belirli bir olay ile ilgili olarak kanunda

uygulanabilecek hüküm yok ise açık boşluktan söz edilir. Örtülü kanun boşluğu ise,

kanunda bir hüküm vardır ancak bu hükmün lafzı ve ruhu birbirine uymamaktadır.

Diğer bir deyişle örtülü boşlukta kural vardır ancak mantıksal ve vicdani anlamda

tatmin edici değildir.

Hakim kanunda boşluk var diyerek davaya bakmaktan vazgeçemez bu boşluğu doldurması

gereklidir. Ancak kanun boşluğu kıyas veya yorum ile giderilebiliniyorsa burada kanun

boşluğundan söz edilemez. Bu durumda hakimin hukuk yaratma yetkisi yoktur. Kanun

boşluğu olan olay ile ilgili örf ve adet kuralı var ise de hakimin hukuk yaratma yetkisi yoktur.

HUKUK KURALLARININ İHLALİNE BAĞLANAN YAPTIRIMLAR

Yaptırım (müeyyide) herhangi bir kuralın koymuş olduğu emir ve yasaklara uygun surette

hareket etmeme, onun yap dediğini yapmama veya yapma dediğini yapma halinde önceden

belirlenmiş tepkidir. Bireyleri bir kuralın koymuş olduğu emirlere uygun biçimde davranmaya

veya onun yasakladığı davranışlarda bulunmaktan kaçınmaya zorlayan böyle bir tepkiyle, bir

yaptırımla karşılaşmak korkusudur. Örneğin, okullardaki disiplin yönetmelikleri sınavlarda

kopya yapmayı yasaklamıştır. Bir öğrenci bu yasağa rağmen kopya yapmaya kalkışırsa, bir

yaptırımla karşılaşır. Yaptırım o sınavdan sıfır alma ve ayrıca disiplin kovuşturmasına uğrama

şeklinde ortaya çıkar. Öğrencilerin sınavlarda kopya çekmeye kalkışmasını önleyen şey,

böyle bir yaptırımla karşılaşmak korkusudur. Kısaca tanımlayacak olursak Yaptırım, Bir

kimsenin kanunda yer alan emredici kurala uymaması halinde bozulan düzenin tekrar eski

haline getirilmesini amaçlayan devlet gücüdür. Yani, kuralı ihlal edene uygulanacak olan

sonuçtur.

Sosyal hayatı düzenleyen kuralların hepsinin bir yaptırımı vardır. Bu yaptırım çeşitli

şekillerde ortaya çıkar. Din, ahlak, örf ve adet ve görgü kurallarının yaptırımları manevi

yaptırımdır. Hukuk kurallarının yaptırımının ise, manevi değil, maddi yaptırım olduğundan

daha önce bahsetmiştik. Şimdi hukuk kurallarının özelliğini oluşturan maddi nitelikteki

yaptırımların türlerinin neler olduğu üzerinde duracağız. Medeni hukuk alanındaki

yaptırımları yokluk, geçersizlik (butlan), iptal edilebilirlik ve tazminat olarak sıralayabiliriz.

Aşağıda bu yaptırım türleri ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

13

Page 14: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Yokluk, hukukun bir işlemin var olması için öngördüğü kurucu unsurların eksikliği yokluk

yaptırımı ile sonuçlanır. Bir hukuki işlemin hukuki anlamda hayat bulması, doğması, hukuk

alanına çıkması için gerekli olan unsurlardan bir ya da bir kaçının olmaması o hukuki işlemin

hiç yapılmamış sayılmasını sonuçlar. Kısaca kurucu unsurlarında eksiklik olan hukuki işlem

varlık kazanamaz. Yokluk yaptırımına maruz kalmış bir hukuki işlemin geçerli olup olmadığı

tartışılamaz. Yokluk medeni hukuk alanındaki en ağır yaptırım türüdür. Yokluk yaptırımının

en tipik örneği resmi memur önünde yapılmayan evliliklerdir. Resmi memur önünde

yapılmayan bir evlilikten kişilerin beş çocukları, on beş torunları olsa, üzerinden elli yıl geçse

bile evlilik hiçbir zaman varlık kazanmamıştır.

Yok hükmünde olan bir hukuki işlemin geçersizliğini sağlamak için bir dava açılmasına gerek

yoktur. Yokluk yaptırımına tabi hukuki işlemden herhangi bir hak ya da borç doğmaz. İlgili

herkes, her zaman hukuki işlemin yokluğunu ileri sürebilir. Fakat bu işlemin yokluğunun

tespitinden menfaati olanlar açacakları bir menfi tespit davası ile, işlemin yokluğunun

tespitini hakimden isteyebilir.

Geçersizlik (Hükümsüzlük, Butlan),  Bir hukuki işlemin hukuk dünyasında varlık kazanıp,

hukukun öngördüğü geçerlilik şartlarındaki eksiklik nedeniyle tarafların istediği sonuçları

doğuramaması yaptırımıdır. Geçersizlik yaptırımında hukuki işlem varlık kazanmıştır fakat

hükümlerini icra edememektedir. Yapılan işlem baştan itibaren geçersizdir. Üzerinden belli

bir zamanın geçmesi işlemi geçerli hale getirmez. Geçersizlik kendi içinde, mutlak geçersizlik

( butlan ) ve kısmi geçersizlik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bunlara bir göz atacak

olursak;

Mutlak Butlan, hukukun öngördüğü geçerlik kurallarının eksikliği sonucu oluşan

hükümsüzlüktür. Bir hukuki işlem, kanunun emredici kurallarına, ahlak ve adaba, kişilik

haklarına aykırı ise o işlemin mutlak butlanla sakat olması söz konusudur ve işlem baştan

itibaren geçersizdir1, sonradan hukuka uygun hale getirilmesi de mümkün değildir. TMK 15.

madde ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağını

düzenleyerek mutlak butlan yaptırımına tabi tutmuştur. Yine resmi şekilde yapılmayan

taşınmaz satım sözleşmesi de mutlak butlanla sakatlanmıştır, geçerli değildir.

1 Evlilik için istisnai bir durum vardır. Eğer evlilik kurucu şartlara uygunsa (resmi kişi önünde ve ayrı cinsiyetlerle yapılmışsa) sanki gerçekmiş gibi hüküm ve netice yaratır. Butlanla sakat olduğu kararı alınırsa en baştan geçersiz olma gibi bir durum söz konusu değildir. Yani bir evlilik butlanla sakat olsa bile meydana gelmiştir. Bu hüküm evliliğin geçmişini ortadan kaldırmaz, geleceğini ortadan kaldırır. Kararın alındığı andan itibaren evlilik geçersizdir.

14

Page 15: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Mutlak butlanla sakatlanan işlem baştan itibaren geçersiz olduğu için, zaman içerisinde

geçerlilik kazanıp hukuki sonuç doğuramaz. Mutlak butlan, tarafların icazeti, edimlerin ifa

edilmesi ya da hukuka aykırılığın ortadan kaldırılmasıyla da geçerlik kazanamaz. Ancak

taraflar mutlak butlanla sakatlanan işlemi tekrar geçerli şekilde yaparak istedikleri hukuki

sonuca ulaşabilirler.

Mutlak butlan kamu yararı endişesi taşıdığından bir davada taraflar ileri sürmese bile hakim

re’sen dikkate almak zorundadır. Mutlak butlan menfaati olan herkes tarafından ileri

sürülebilir. Herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmediği için her zaman ileri sürülebilir. .

Mutlak butlanın ileri sürülmesinin sınırını hakkın kötüye kullanılması çizer. Mutlak butlanı

ileri sürmek hakkın kötüye kullanılmasını oluşturuyorsa ileri süren korunmaz.

Yokluk yaptırımı ve mutlak butlan arasında hukuki sonuçları açısından çok fazla farka

olmamakla birlikte; Aile ve Miras Hukuku açısından bu fark çok belirgin bir şekilde ortaya

çıkmaktadır. Mutlak butlanla sakatlanmış evlilikler, hakim kararıyla ortadan kaldırılıncaya

kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Evliliğin butlanına sebep olabilecek

nedenler TMK 145. Maddede sayılmıştır. Bunlar: 1. Eslerden birinin evlenme sırasında evli

bulunması, 2. Eslerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden

yoksun bulunması, 3. Eslerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı

bulunması, 4. Esler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması. TMK

156.maddede “ Batıl bir evlilik ancak hakimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan halinde bile

evlenme, hakimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur” düzenlemesi

yer almaktadır. Olum bağlı tasarrufların iptalini ve dava hakkını TMK 557ve 558. Maddeler

düzenleme altına almıştır. Buna göre ölüme bağlı bir tasarruf 1. Tasarruf miras bırakanın

tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa, 2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma

veya zorlama sonucunda yapılmışsa,

3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise, 4.

Tasarruf kanunda on görülen şekillere uyulmadan yapılmışsa iptali için dava açılabilir. Yani

ölüme bağlı tasarrufun hüküm doğurması ancak bu konudaki bir mahkeme kararıyla olabilir.

Fakat yok hükmündeki evlilikler baştan itibaren hiçbir hüküm doğurmazlar ve bu konuda bir

mahkeme kararına da ihtiyaç yoktur.

Kısmi Butlan, bir hukuki işlemin bir kısmının geçerli bir kısmının ise geçersiz olduğu

durumlardır. Bu gibi durumlarda işlemin bir kısmı geçerli iken diğer bir kısmı hükümsüzlük

yaptırımına tabidir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta söz konusu hukuki

işlemin batıl olan kısmı çıkarıldıktan sonra geriye kalan kısmın geçerli olarak hukuki sonuç

doğurabilmesidir. Türk Borçlar kanunun madde 27 “ Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka,

15

Page 16: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak

hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin

geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça

anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur” diyerek konuyu düzenleme

altına almıştır. Örneğin, faizli ödünç para verme sözleşmesinde faiz oranı aşırı olarak

belirlenmişse; faizi düzenleyen hüküm geçersiz kabul edilip ödünç para verme sözleşmesinin

geçerli olması söz konusu olabilecektir. Yine ithali için kota öngörülen bir hammadde

ithalinde miktar kota aşılacak şekilde belirlenmişse, sözleşmenin tamamı değil, kotayı aşan

miktar hükümsüz olacaktır.

İptal Edilebilirlik (Nisbi Butlan), bir hukuki işlemin bünyesindeki sakatlık ve eksikliklere

rağmen baştan itibaren geçersiz olmayıp tarafların iradeleri yönünde hukuki sonuç

doğurmasıdır. Bu durumda işlemin geçersizliğinin ilgililerce ileri sürülüp ortadan

kaldırılması gerekir. Mahkemenin işlemin geçersizliğine ilişkin verdiği karara kadar işlem

geçerli olarak hukuki sonuçlarını doğuracak, karardan itibaren baştan itibaren geçerli olacak

şekilde ortadan kalkacaktır. Mutlak butlanda kişilerin bu yaptırımı ileri sürmeleri her zaman

mümkünken, iptal edilebilirlik de taraflar ancak belli bir süre içinde iptal davası açabilirler.

Ayrıca, mutlak butlan davalarında kamu menfaati söz konusu iken iptal davalarında tarafların

menfaati, bireysel yarar söz konusudur. Kanun koyucu, iptal davası açabilmek için işlemi

yapan kişide irade sakatlığı aramıştır.  TMK 148, 149, 150 ve 151. Maddelerde evliliğin iptal

nedenleri düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt

etme gücünden yoksun olan es, evlenmenin iptalini dava edebilir (Madde 148). Yine

evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği halde yanılarak bu

evlenmeye razı olmuşsa, esinde bulunmaması onunla birlikte yasamayı kendisi için çekilmez

bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse yani hataya düşmüşse

evlenmenin iptalini dava edebilir (Madde 149). Evlenen eşlerden birisi esinin namus ve

onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası

tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa, davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır

tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse (aldatılmışsa) evlenmenin iptalini dava

edebilir (Madde 150). Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve

onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş es,

evlenmenin iptalini dava edebilir (Madde 151). Bu durumlarda nisbi butlanı ileri sürerek

evliliği sona erdirme hakkı yalnızca iradesi sakatlanan tarafa tanınmıştır.

Tazminat, medeni hukuk alanında en sık rastlanılan yaptırım  türlerinden birisidir. Bir fiil ya

da hukuki işlemin hukuka aykırılığı nedeniyle ortaya çıkan zararın giderilmesi yaptırımı

16

Page 17: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

tazminat olarak adlandırılır. Tazminat, bir haksız fiilden doğabileceği gibi sözleşmeye

aykırılıktan da doğabilir. Kişilik hakları hukuka aykırı olarak ihlal edilen kimse Hukuka aykırı

olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karsı korunmasını

isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha ustun nitelikte özel veya kamusal yarar ya da

kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik

haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır (Madde 24). Davacı, hakimden saldırı

tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri

devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Davacı bunlarla birlikte,

düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de

bulunabilir. Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı

dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz is görme hükümlerine göre kendisine

verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır (Madde 25).

TBK madde 49’a göre kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı

gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka

aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Tazminat

maddi ve manevi tazminat olmak üzere sınıflandırılabilir.

a)Maddi Tazminat, zarar gören kimsenin mal varlığında meydana gelen eksilmenin, zarar

veren tarafından aynen veya nakden giderilmesidir. Aynen tazmin malın, zarar görmeden

önceki değeri, durumu nasılsa, bu durumun para dışında benzer bir değerle eski haline

getirilmesidir. Örneğin; kırılan bir camın taktırılması, bozulan bir eşyanın tamir ettirilmesi

veya yenisinin teslim edilmesi aynen tazmindir. Nakden Tazmin,  mal varlığında uğranılan

eksilmenin para ile giderilmesidir.

b)Manevi Tazminat, zarar görenin kişilik değerinde iradesi dışında meydana gelen

eksilmenin, çekilen sıkıntının, kederin dindirilmesi, verilen acının telafi edilmesi için zarar

veren tarafından ödenmesi gereken paradan ibaret tazmin şeklidir. Manevi tazminat istemi,

karsı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş

olmadıkça mirasçılara geçmez.

17

Page 18: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

DÜRÜSTLÜK KURALI VE HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI YASAĞI

Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı hukuki ilişkilerin içeriğini

düzenlemektedir. Dürüstlük kuralları belirli bir makam tarafından konulmamışlardır ve yazıl

da değillerdir. Dürüstlük kurallarını önüne gelen uyuşmazlıkta hakim tarafların bir talebi

olmasa da kendiliğinden uygulamak zorundadır. TMK m.2’de yer alan “Herkes haklarını

kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır”

şeklindeki düzenlemesi insan davranışlarına yöneliktir. Dürüstlük kuralları (objektif iyi niyet

kuralları), dürüst, normal, orta zekalı, makul kişilerin, toplum içinde karşılıklı güvene, ahlaka

ve dürüstlüğe dayalı davranışları sonucunda ortaya çıkan ve toplumun ihtiyaçlarıyla iş

hayatının gereklerine uygun olduğu ölçüde herkesçe benimsenen yazılı olmayan kuralların

tümünü ifade etmektedir. Bir hak sahibi hakkını kullanırken, bir borçlu borcunu ifa ederken

bu esaslara uygun davranıp davranmadığı belirlenecektir. Dürüstlük kuralları, esas itibarıyla,

kişilere hem haklarını kullanırken hem de borçlarını ifa ederken dürüst ve doğru davranmak

yükümlülüğünü yüklemektedir. TMK m.2 hükmü, sadece hak sahipleri ve borçluların uyması

gereken bir ilke değil, aynı zamanda hakimler açısından da uyulması gereken genel bir ilkedir.

Her hukuki olayda kişilerin haklarını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken dürüst

davranıp davranmadıklarını hakim takdir edecektir. Hakim, kişilerin dürüst davranıp

davranmadıklarını belirlerken, dürüst, namuslu, makul, hareketlerinin sonuçlarını

düşünebilen, sorumluluğunun kapsamını bilen bir varsayımsal kişinin ne şekilde hareket

edebileceğini göz önünde bulundurmak zorundadır. Bir hakkın kullanılması, sözleşmeye

dayalı olabilir. Sözleşmenin tarafları, sözleşmeden doğan ilişkide birbirlerine verdikleri söz ve

taahhütleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Sözleşme yapıldıktan sonra, sözleşmeye ilişkin

hal ve şartlarda önemli değişiklikler ortaya çıksa ve bu nedenle de borçlunun ifa edeceği edim

daha da ağırlaşsa bile ahde vefa ilkesi gereği sözleşmenin aynen ifa edilmesi gerekir. Ancak

bu durum mutlak değildir. Bazen ahde vefa ilkesinin uygulanması dürüstlük kurallarına aykırı

sonuçlar ortaya çıkarabilir. Özellikle sözleşme yapılırken önceden öngörülemediği için

sözleşmede hükme bağlanmamış olan olağanüstü bir halin sonradan ortaya çıkması halinde

sözleşmenin aynı şartlarla yerine getirilmesi borçlunun ciddi şekilde zarar görmesine yol

18

Page 19: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

açabilir. Bu durumda sözleşmedeki mevcut hükümlere göre ifanın istenmesi dürüstlük

kurallarına uygun olmaz. Böyle bir durumda hakim borçlunun talebi üzerine sözleşmeyi yeni

durum ve şartlara uygun olarak değiştirmeli, sözleşmeden dönülmesine imkân tanımalı ya da

dürüstlük kurallarının gerektirdiği hallerde ileriye etkili sonuçlar doğuracak şekilde

sözleşmenin feshine karar vermelidir. Emprevizyon teorisi (öngöremezlik teorisi) denilen bu

yaklaşıma uygun olarak Türk Borçlar Kanunu’nun 480. maddesinin ikinci fıkrasında eser

(istisna) sözleşmesinde ücretin götürü olarak tespit edilmiş olduğu hallere ilişkin olarak şu

hükme yer verilmiştir: “Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca

göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına

engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hakimden sözleşmenin yeni koşullara

uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde

sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda

yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.”

Medeni Kanun ’da düzenlenen dürüstlük kurallarına ilişkin hüküm genel niteliktedir. Bu

yüzden her hukuki olay ve hukuki ilişki için ayrı ayrı dürüstlük kurallarına uygun hareket

tarzını önceden belirlemek mümkün değildir. Fakat yine de, dürüstlük kurallarının işlevini

tespit etmek mümkündür. Hukuki işlemlerin yorumunda ilk olarak o hukuki işlemin

taraflarının irade açıklamaları dikkate alınır. Ancak, bu açıklamalarla irade sahibinin ne

demek istediğinden çok, dürüst, doğru, namuslu ve orta zekâlı bir kimsenin bu irade

açıklamalarından nasıl bir anlam çıkaracağı araştırılır. Güven ilkesinin ışığında, hukuki

işlemlerin ve özellikle sözleşmelerin yorumu bu şekilde yapılır. Bir hukuki işlem yapılırken

tarafların, kapsamını belirledikleri esaslı noktalar dışında kalan ikinci derecedeki (tali)

noktalar hakkında da hakim işin niteliğine göre, bu ikinci derecedeki noktaları belirlerken

dürüstlük kurallarını göz önünde bulunduracak ve hayatın normal akışına göre dürüst, makul,

hukuka saygılı, orta zekâlı bir kişinin ne gibi hususları ikinci derece koşullar olarak

belirleyeceğini dikkate alarak taraflar arasındaki hukuki işlemin tali noktalarını tespit

edecektir. Taraflar bir sözleşme yapılmadan önceki aşamada da dürüstlük kurallarına

uymalıdır. Bu aşamada taraflar özellikle sözleşmenin yapılmasına etkili olacak hususlar

hakkında birbirlerini bilgilendirmelidir.

Bir emredici hukuk kuralının hukuka aykırı bir fiil için öngördüğü yaptırımdan korunmak

amacıyla kanunda yer alan bir başka kuraldan yararlanarak yasaklanmış sonucu elde etmeye

kanuna karşı hile denmektedir. Kanuna karşı hilede esasen bir hukuk kuralı, dürüstlük

kurallarına aykırı kullanılmaktadır. Kanun koyucu, kişilere tanıdığı hakların belirli sınırlar

19

Page 20: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

çerçevesinde kullanılmasını öngörmektedir. Bu sınırların belirlenmesi yönünden de dürüstlük

kuralları öne çıkmaktadır. Aynı şekilde kanun koyucu, bir hukuki kurumu düzenlerken o

hukuki kurumun amaca uygun kullanılmasını da istemektedir. Bu yönde bir hukuki kurumun

amacı dışında kullanılması da dürüstlük kurallarına aykırı düşer (örneğin; vatandaşlık elde

etmek için evlenme).

Hakkın Kötüye Kullanılması Türk Medeni Kanunu 2. maddesinin ikinci fıkrasında, diğer

bir önemli ilkeyi, hakkın kötüye kullanılmasını düzenlenmiştir. Bu fıkra hükmü, “Bir hakkın

açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklindedir. Kanun, 2. maddesinin

birinci fıkrasında hakların dürüstlük ilkesine uyularak kullanılmasını emretmekte, ikinci

fıkrasında da dürüstlük kuralına uyulmamasının ne tür sonuçlar doğuracağını ortaya koyarak

bunun için gerekli koşulları belirtmektedir. Her iki hüküm birbirinden tamamen ayrı olmakla

birlikte, aralarında müşterek yanlar da mevcuttur. Hakkın kötüye kullanılması, dürüstlük

ilkesine sıkı surette bağlı bulunmaktadır. Maddenin hakkın açıkça kötüye kullanılmasını

yasaklayan ikinci fıkra hükmü doğrudan doğruya hakime yöneliktir. Bir hak, sahibi tarafından

iyi niyetle kullanıldığı takdirde hukuk düzenince korunmaya layıktır. Ancak sahibi hakkını

kötüye kullanıyorsa hukuk düzeninin korumasından yararlanamaz. Hakkın kötüye

kullanılmasını yasaklayan hukuk kuralı emredici nitelikte olup, davada ileri sürülen olgular

göz önünde bulundurularak hakim tarafından doğrudan dikkate alınacaktır.

Hakkın kötüye kullanılmasından bahsedebilmek için gerekli koşullar şunlardır: 1- Hukuk

düzeni (kanun) tarafından tanınmış bir hakkın varlığı, 2- Bu hakkın (haklı bir menfaatin

yokluğu, hakkın sosyal veya ekonomik amacından saptırılması gibi) açıkça dürüstlük kuralına

aykırı olarak kullanılması, 3- Hakkın dürüstlük kuralına aykırı kullanılmasından başkalarının

zarar görmüş veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşmış olmaları. Bir hakkın kullanılması

başkalarının menfaatlerini zarara uğratmış olsa bile her zaman hakkın kötüye kullanılması

teşkil etmeyebilir. Örneğin bir kişinin maliki olduğu bir arsa üzerine gerekli yapı iznini alarak

inşaat yapması ve bunun sonucunda evimizin önündeki manzaranın kapanması bu şekilde

değerlendirilmelidir. Bu şartlar esas alınmak kaydıyla sırf başkasına zarar vermek amacıyla

hareket edilmesi, menfaatler arasında aşırı dengesizlik bulunması ve yaratılmış olan güvene

aykırı hareket edilmesi de hakkın kötüye kullanılmasına ilişkin uygulamada sıkça karşılaşılan

örneklerdir.

Medeni Kanun hakkın kötüye kullanılması halinde hukuki korumayı ortadan kaldırarak genel

bir yaptırım öngörmüştür. Bu yaptırımın yanı sıra bazı özel yaptırımların da TMK’da

20

Page 21: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

düzenlendiği görülmektedir. Örneğin, TMK’nın 186. maddesinde evlilik birliğinin eşlerce

beraber yönetileceği hükme bağlanmış olmakla birlikte, 190. maddede, eşlerden birinin birliği

temsil yetkisini aşması veya bu yetkiyi kullanmada yetersiz kalması halinde hakimin, diğer

eşin istemi üzerine temsil yetkisini kaldırabileceği ya da sınrlandırabileceği düzenlenmiş

bulunmaktadır. Bir başka örnek olarak, vasinin, görevini ağır surette savsaklaması, yetkilerini

kötüye kullanması veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunması ya da borç ödemede acze

düşmesi halinde vesayet makamınca görevden alınacağını düzenleyen TMK 482. madde de

gösterilebilir.

Hakkın Korunması Kısaca hak, kişinin hukuk düzenince korunan menfaatleridir.

Dolayısıyla hak sahibinin hakkı ihlâl edildiğinde hukuk düzenince korunması gereği ortaya

çıkmaktadır. Günümüzde modern hukuk sistemlerinde hakların devlet eliyle korunması ilkesi

benimsenmiş olup, hak sahibi hakkını devletin yargı organları önünde dava açarak ve bu

organların zorlamasıyla elde edebilmektedir. Kanun ancak çok istisnai hallerde kişinin kendi

hakkını doğrudan doğruya korumasına müsaade etmiştir. Bu ihtimal ya hakka saldırana karşı

korunmak ya da ileride doğacak bir tehlikeye karşı korunmak amacıyla ortaya

çıkabilmektedir.

Savunma Türleri

Savunmada davalının ileri sürebileceği itirazla def’i arasında iki fark mevcuttur. Birincisi

itirazdan farklı olarak def’ide hak mevcut olmakla birlikte bazı haklı sebepler dolayısıyla hak

artık dava yoluyla hiç veya geçici olarak elde edilemez hale gelmektedir (alacağın

zamanaşımına uğramasında olduğu gibi). İkincisi; itirazı hakimin re’sen dikkate alması

gerekirken, def’i hakim tarafından re’sen dikkate alınamaz, davalının def’inin varlığını ileri

sürmesi gerekir.

Hakkın Bizzat Sahibi Eliyle (Kişinin Kendisi Tarafından) Korunması Kanun çok istisnai

durumlarda, kişinin hakkını bizzat kendisinin korumasına izin vermektedir. Bu istisnai haller

arasında haklı savunma (meşru savunma / meşru müdafaa), zaruret (ıztırar) hali ve kuvvet

kullanma (ihkakı hak) sayılabilir. Haklı savunma (meşru savunma / meşru müdafaa), TBK

m.64’te aynı kavramla ve Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 25. maddesinde de “meşru

savunma” başlığı altında düzenlenmiştir. Meşru müdafaa olarak da yerleşmiş olan haklı

savunmada, bir kişinin hayatına, özgürlüğüne, beden tamlığına, haysiyetine veya malına

yönelik bir saldırıda, o kişiye belirli şartlar altında kuvvet kullanarak bu saldırıyı uzaklaştırma

imkânı verilmektedir. TBK m. 64 birinci fıkrasında, “Haklı savunmada bulunan, saldıranın

21

Page 22: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

şahsına veya malına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz” demektedir. TCK m.25’te de

“Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya

tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı

biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” hükmü yer

almaktadır. Kişi haklı savunmada, kendi kişiliğine veya malına yahut bir başka kişinin

kişiliğine ya da malına karşı yapılan hukuka aykırı ve halen devam eden bir saldırıyı defetmek

için ölçülü ve uygun bir savunmada bulunursa, verdiği zarardan dolayı tazmin yükümlülüğü

doğmayacağı gibi bu şekilde işlenen fiilden dolayı kendisine ceza da verilmez.

Zaruret (ıztırar) halinde, bir kişi kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar

tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar vermektedir. Böyle bir durumda

hakim, ortaya çıkan zararı tazmin yükümlülüğünü hakkaniyete göre belirleyecektir (TBK

m.64/2). Evinde çıkan yangından kaçmak için balkondan yan daireye geçip komşusunun kapı

ve penceresini kırmak zorunda kalan kişinin durumu bir zaruret halidir. Zaruret halinde bu

kişi verdiği zararı hakkaniyete uygun olarak ödemekle yükümlü olacaktır

Kuvvet (güç) kullanma (ihkakı hak), bir kişinin hakkını bizzat kuvvet kullanarak koruması

TBK 64. maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen şartların varlığı halinde hukuka aykırı

sayılmamaktadır. TBK m.64/3 hükmüne göre, “Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda

kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında

sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğraması nı ya da kullanılmasının önemli ölçüde

zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz”. Kuvvet

kullanmaya ilişkin TBK m.64/3 hükmünün özel bir hali TMK’nin 981. maddesinde yer

almaktadır. Bu hükme göre, zilyet (bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi) bütün gasp ve saldırı

fiillerini, durumun haklı gösterdiği derecede kuvvet kullanarak defetmek hakkına sahip

bulunmaktadır. Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak,

taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini

koruyabilecektir. Ancak Kanun, zilyedi, durumun haklı göstermediği derecede kuvvet

kullanmaktan menetmektedir.

Hakkın Korunmasında ispat Yükü

İspat, bir olayın veya olgunun varlığı veya yokluğu hakkında hakimin kanaat sahibi olmasına

yönelik bir ikna faaliyetidir. Bir davada davacı, bir hakkın varlığını, davalı da böyle bir

hakkın yokluğunu ileri sürmektedir. Dava, iddia ve savunma olmak üzere iki kısımdan

meydana gelmektedir. Davacı talebini çeşitli iddialara dayandırır. Davalı da bu iddialara karşı

22

Page 23: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

kendisini savunur. Bunu yaparken davalı da savunmasını çeşitli iddialara dayandırmaktadır.

İddia ve savunmalardan oluşan davayı bir sonuca bağlamak zorunda bulunan hakim, ya

davayı kabul etmek suretiyle davacının haklılığına veya davayı reddetmek suretiyle davalının

haklı olduğuna karar verecektir. Bunun için hakimin, öncelikle birbirine karşıt iddialardan

hangisinin doğru ve gerçeğe uygun olduğu konusunda bir kanaat sahibi olması gerekir. Bu ise,

hakime sunulan delillerle (kanıt / beyyine) sağlanır. Deliller usul hukukunun konusunu

oluştururlar. İspat ve deliller konusu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 187 ve

devamı hükümlerinde düzenlenmiştir.

Bir davada ortaya çıkan en önemli sorun, iddia ve savunma olarak ileri sürülen olguları kimin

ispat edeceğidir. Türk Medeni Kanunu da bu önemli sorunu, ispat yükü denilen bir ilkeye

bağlamıştır. TMK m.6’da düzenlenmiş olan bu ilkeye göre, “Kanunda aksine hüküm

bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla

yükümlüdür. ”Bir davada davacı iddiasını dayandırdığı olguların varlığını, davalı da

savunmasını dayandırdığı olguların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. TMK’nın 6.

maddesinde hükme bağlanmış olan “taraflardan her birini”, “hakkını dayandırdığı olguların

varlığını” ispatla yükümlü tutan ilkenin bazı istisnaları bulunmaktadır. Esasen TMK m.6,

“kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça” kuralıyla bu istisnaların var olabileceklerini

ortaya koymuştur. Böyle bir durumda, istisnalar lehine olan kimse, ispat yükünden kurtulmuş

olacaktır. Bu sebeple, ispat yükü istisnai hallede ters çevrilmekte ve iddia edenin değil, karşı

tarafın bu iddianın aksini ispat etmesi söz konusu olmaktadır. Bu istisnalara değinecek

olursak;

a) ispat yükünün kanun hükmü ile yer değiştirmesi: Bazı hallerde ispat yükü, bir kanun

hükmü ile değiştirilmiş olabilir. Haksız fiillerde, bazı koşulların yanı sıra, haksız fiilde

bulunan kimsenin kusurunun da ispat edilmesi zorunlu olduğu halde (TBK. m. 49),

sözleşmelerde, edimin ifa edilmemesinde borçlu, kusursuz olduğunu ispat ile yükümlü

tutulmuştur (TBK. 112). Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri de kusursuz olduklarını

ispatlamadıkça, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri

zararlardan sorumlu tutulmaktadırlar (TTK m.553/1).

a) Karineler sebebiyle ispat yükünün yer değiştirmesi: Karine, kanun tarafından mevcut ve

belli olarak kabul edilen bir olaydan, bir olgudan, bilinmeyen bir olayın, bir olgunun

varlığı hakkında sonuç çıkarılmasıdır. Lehine karine olan kişi de ispat yükünden

kurtulmakta, sadece karineyi ileri sürmesi yeterli sayılmaktadır. TMK’nın 3. maddesinde

23

Page 24: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

düzenlenmiş olan, “... asıl olan iyi niyetin varlıdır” şeklindeki iyi niyet (sübjektif iyi

niyet) karinesi, TMK’nın 13. maddesindeki “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl

hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun

biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme

gücüne (temyiz kudretine) sahiptir” hükmüyle getirilen ayırt etme gücü karinesi, TMK

m.285’in düzenlediği “Evlilik devam ederken veya evliğin sona ermesinden başlayarak

üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır” şeklindeki babalık karinesi, bu yönde

örnek olarak gösterilebilir. Yine TMK’nın 7. maddesi “Resmî belgelerle ispat” başlığı

altında, “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguları n doğruluğuna kanıt oluşturur.

Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça,

herhangi bir şekle bağlı değildir” hükmüne yer vermektedir. Bu durumda hakkın

kaynağını teşkil eden olgu, resmî bir sicile (örneğin; nüfus siciline, tapu siciline) veya

resmî bir senede (örneğin; tapu senedine, noter senedi) dayandırılıyorsa, bunların doğru

olmadığının ispatı, karşı tarafa düşecektir. Ayrıca, TMK’nın 7. maddesinin ikinci

fıkrasına göre, kanunda başka bir düzenleme bulunmuyorsa, bu ispat herhangi bir şekle

de bağlı değildir.. Bu maddedeki düzenleme de resmî sicil ve resmî senetler hakkında bir

karineye işaret etmektedir. İddiasını resmî sicil ve resmî senetlere dayandıran taraf,

karineden yararlandığı için iddiasını ispat zorunda kalmayacaktır.

İyiniyet İlkesinin Türk Medeni Kanun’unda düzenlenişi

TMK m.3’te yer alan “Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan

iyi niyetin varlığıdır” şeklindeki hüküm, içi boş bir genel hüküm niteliği taşır. Bu hüküm ile

herkesin iyiniyetli olduğu varsayılarak kabul edilmiştir. Bu düzenlemeye göre iyi niyet

kavramı, bir hak kazanılırken hakkın kazanılmasına engel olan bir sebebin varlığı veya o

hakkı kazanma için gerekli olan bir unsurun yokluğu hakkında gerekli özeni göstermesine

rağmen kişide var olan, makul görülebilen bir yanlış bilgi ya da bilgisizliği ifade eder. Kişinin

bir olayda bilgisiz olması, ancak bu hususu düzenleyen özel bir hüküm mevcut olursa bir

anlam ifade eder. Dolayısıyla, iyi niyet sadece kanunun iyi niyeti düzenlediği durumlarda

ortaya çıkmaktadır. Bir kişinin iyiniyetli olduğunu ileri sürmesi onun mutlaka iyiniyetli

olduğu anlamına gelmez. Kanunda iyi niyete ilişkin yer alan düzenlemeler, sadece iyi niyetin

varlığına ilişkin kanuni karine teşkil ederler. İyiniyetli kişi iyi niyetin varlığını ispat etmek

zorunda değildir. Ancak karşı taraf, iyiniyetli olduğunu ileri süren kişinin bu iddiasının aksini

ispat edebilir. Diğer ifade ile iyini yet karinesi nedeniyle iyiniyetli olduğunu ispat etme

24

Page 25: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

yükünden kurtulmuş kişinin karşısında diğer taraf onun iyiniyetli olmadığını ispat etmek

zorundadır. TMK. m.3 ikinci fıkrasında yer alan, “Ancak, durumun gereklerine göre,

kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz” şeklindeki

hüküm çerçevesinde karşı taraf, bir hakkı kazanmakta olan kişinin iyiniyetli olmadığını, onun

kendisinden beklenen özeni göstermemiş olduğunu ispat etmek suretiyle ortaya koyacaktır.

İyi niyet, sadece mal varlığı haklarında değil, kişilik haklarının (örneğin; aile hukuku ile ilgili

bir kısım hakların) doğması, kazanılması, hüküm ve sonuçların meydana getirmesinde de

önemli rol oynar. İyi niyet en çok hakların devren kazanılmasında rol oynar. İyi niyetin

unsurları üçe ayrılarak incelenebilir: 1. Kişi hatalı (yanlış) bir bilgiye sahip veya bilgisiz

olmalıdır. 2. Bu hatalı (yanlış) bilgi veya bilgisizlik kendi kusurundan ortaya çıkmış

olmamalıdır. Başka bir ifade ile mazur görülebilir bir hatalı (yanlış) bilgi veya bilgisizlik

bulunmalı; gereken özenin gösterilmesi ihmal edilmiş olmamalıdır. 3. Bu hatalı (yanlış) bilgi

veya bilgisizlik; ya yalnız hakkın doğumu veya kazanılması anında bulunmalı ya da devamlı

olarak mevcut olmalıdır.

İyiniyetin Sonuçları

İyi niyetin en önemli sonucu (hükmü), hakların kazanılmasını sağlamasıdır. Gerçekten iyi

niyet, bir hakkın kazanılması için gerekli olan şartların mevcut olmamasına veya hakkın

geçişini engelleyen sebeplerin varlığına rağmen, o hakkın geçerli bir şekilde kazanılmasına

imkan sağlamaktadır. Yani, bir hakkın kazanılması için gerekli olan unsurlar mevcut olmasa

dahi, iyiniyetli davranan kişi, bu hakkı geçerli olacak bir şekilde kazanmış olur. Ancak bazı

istisnai hallerde kişi iyiniyetli de olsa, hakkı kazanması söz konusu olmayacaktır. Bu istisnai

haller; iyi niyetin, daha öncelikli korunması öngörülmüş olan yararlarla çatışması nedeniyle

ortaya çıkmaktadır. Bu istisnai haller, ayırt etme gücü bulunmayanın, malı çalınanın ve malı

elinden rızası olmadan çıkmış olan kişinin korunmasına ilişkindir:

Ayırt Etme Gücü Bulunmayan Kişinin Korunması: Bir hakkı iyi niyetle kazanabilecek bir

kişinin menfaati, ayırt etme gücü bulunmayan bir kişiden hakkı kazanabilmesinde hukuk

düzeni tarafından ilk sırada korunmamıştır. Burada Kanun, bir hakkın iyi niyetle

kazanılmasından önce, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin menfaatlerini öne alarak onu

korumaktadır. Gerçekten TMK m.15’te bu yönde, “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı

kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”

şeklindeki hükme yer verilmiştir.

25

Page 26: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Malı Çalınanın Korunması: Çalınmış olan bir malın temliki halinde, gerçek malik, iyiniyetli

kişiye de takipte bulunabilir. TMK 989. maddede taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi

dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyedin, o şeyi elinde bulunduran herkese

karşı beş yıl içinde taşınır davası açabileceğini hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin ikinci

fıkrasına göre bu taşınır, açık arttırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi

niyetle edinilmiş ise iyiniyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen

bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilecektir.

Malı Elinden Rızası Olmadan Çıkmış Kimsenin Korunması: Malvarlığı kendisinin rızası

olmadan elinden çıkmış kişiyi de kanun koyucu, iyiniyetli kişiden önce korumaktadır.

Malvarlığının bir kişinin rızası olmadan elinden çıkması, üç halde söz konusu olur:

a) Malı kaybolmuş kişinin korunması: Bir kimsenin mal varlığından kaybolmuş bir şeyi bulan

iyiniyetli kişi, Kanun’da aranan bazı yükümlülükleri yerine getirmemişse bulduğu eşya

üzerinde mülkiyet hakkını kazanamaz. TMK m.769 hükmüne göre, “Kaybedilmiş bir şeyi

bulan kimse, malın sahibine, sahibini bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine, köylerde muhtara

bildirmek veya araştırma yapmak ve gerektiğinde ilan etmek zorundadır. Bulunan şey önemli

ölçüde değerli ise her halde kolluk kuvvetlerine veya muhtara bildirmek gerekir. Oturulan bir

evde veya iş yerinde ya da kamu hizmeti görülen yerde bir şey bulan kimse, bunu o yer

sahibine veya kiracıya ya da kamu hizmeti görülen yerde denetim ve gözetim ile görevli

olanlara teslim etmek zorundadır.”

b) Malı çalınmış kişinin korunması: Bir kimsenin malvarlığından bir şey çalınmışsa, malı

çalan da ondan satım ve benzeri yollardan alan kişi de iyiniyetli olsalar bile o mal üstünde

herhangi bir hak kazanamaz.

c) Malı gasp edilen kişinin korunması: Bir kimsenin malvarlığından bir şey gasp edilmişse, ne

malı gasp eden ve ne de ondan satım ve benzeri yollardan elde eden kişi, iyiniyetli olsa bile, o

mal üstünde herhangi bir hak kazanamaz. Yalnız, bulunmuş, çalınmış ve gasp edilmiş malı bir

pazar veya aleni bir müzayededen almış olan iyiniyetli kişiden, ödediği bedel verilmek

koşuluyla, malın iadesi istenebilecektir (bkz. TMK m.989/2).

İyiniyetli olma, özellikle eşya hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve borçlar hukukunda

önemli sonuçlar doğurmaktadır. Eşya Hukukunda iyiniyetli olma ayni hakların, özellikle de

mülkiyet hakkının kazanılmasında etki etmektedir. Mülkiyet hakkı açısında iyi niyetin

sonuçlarını taşınır ve taşınmazlar için ayrı ayrı inceleyeceğiz.

26

Page 27: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Taşınırlar Üzerinde Mülkiyet Hakkının İyi niyetle Kazanılması

Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye

elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerden oluşur (TMK

m.762). Taşınırlar üzerindeki mülkiyet hakkının iyi niyetle kazanılıp kazanılamayacağı, o

taşınır malın sahibinin elinden rızası ile çıkıp çıkmamasına göre belirlenmektedir.

Sahibinin elinden isteğiyle çıkan taşınırlarda, bir eşyanın sahibi o eşyayı bir hukuki işlem

(kullanım ödüncü TBK m.379; saklama sözleşmesi TBK m.561) ile belli bir süreliğine bir

başkasına vermiş olmaktadır. Bu tür eşyalara bırakılmış eşyalar denilmektedir. Bir kişi bir

taşınırını kiraya vermiş ya da rehin olarak bırakmışsa bu eşyalar da sahibinin elinden isteğiyle

çıkmış demektir. TMK m. 988 hükmü, bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde

iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin ediniminin, zilyedin bu tür

tasarrufta bulunma yetkisi olmasa bile korunacağı yönündedir. Bir kişinin eşyasını elinde

bulunduran (zilyedi olan) bir başka kişiden o eşyanın mülkiyet hakkını kazanan kişinin iyi

niyetini bu Kanun hükmü korumaktadır. Bu durumda iyiniyetli olarak eşyayı (o eşyanın

gerçek hak sahibi olmadığını bilmediği kişiden, bilgisizliğinde bir kusuru olmaksızın) satın

alan kişinin o eşya üzerindeki mülkiyet hakkı korunmaktadır. Sonuçta, hak sahibi olmayan bir

kişiden taşınırın mülkiyetini bu şekilde iyi niyetle elde etmiş kişilere karşı, eşyayı kendi isteği

ile elinden çıkarmış kişinin eşyanın iadesini talep etmesi mümkün olmayacaktır.

Sahibinin elinden isteği olmadan çıkan taşınırlarda ise sahibinin elinden isteği dışında çıkan

mal (eşya), çalınmış, kaybedilmiş veya iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden

alınmış örneğin; elinden zorla alınmış (gasp edilmiş)] malı (eşyayı) ifade eder. TMK m.989

hükmüne göre, taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde

elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası

(istihkak davası) açabilecektir. Ancak bir taşınır malı beş yıl süre ile davasız ve aralıksız iyi

niyetle ve malik sıfatıyla (malik olduğu inancıyla) zilyetliğinde bulunduran kişi, zamanaşımı

yoluyla bu sürenin sonunda o taşınır malın maliki olur (TMK m.777/1). Bu durumda kişinin

mülkiyet hakkını kazanabilmesi için, iyiniyetli olması, bu iyi niyetin (bir dava açılmadan ve

hukuken bir kesinti olmadan) davasız ve aralıksız sürmesi ve beş yıllık bir sürenin geçmiş

olması şartları aranacaktır. Zilyetliğin irade dışı kaybedilmesi halinde zilyet, bir yıl içinde

malı (eşyayı) ele geçirir veya açacağı dava yoluyla onu yeniden elde ederse zamanaşımı

kesilmiş olmaz (TMK m.777/2).

27

Page 28: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

TMK, sahibinin elinden isteğiyle çıkan taşınırlarda iyiniyetli kişileri koruyarak hakkı

kazandırdığı halde, sahibinin isteği dışında elinden çıkan taşınırlarda iyiniyetli kişiyi değil,

asıl hak sahibini korumakta ve hakkın iyiniyetli kişi tarafından kazanılmasına müsaade

etmemektedir. Diğer ifade ile böyle bir durumda kanun koyucu, eşyası elinden isteği dışında

çıkmış olan hak sahiplerinin menfaatini, iyiniyetli kişilerin menfaatlerinden üstün tutmaktadır.

Kanun koyucu TMK m.989’da düzenlenen hükme bir istisna getirmiştir. O da 990. maddedeki

hükümdür. Bu düzenleme uyarınca “Zilyet, iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile, para ve

hamiline yazılı senetleri iyi niyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz.”

Sahibinin elinden isteği dışında çıkan şey para ya da hamiline yazılı senet (örneğin; çek, pay

senedi) ise (bu durumu bilmeyen) iyiniyetli kişilerin para ya da bu tür senetleri edinmeleri

mümkün olabilecektir.

Sahibinin elinden isteği olmadan çıkan taşınırlarda asıl hak sahibinin mülk,yet hakkını

öncelikli olarak koruyan kanun koyucu, iyiniyetli kişileri tamamen korumasız bırakmamıştır.

TMK 989. maddenin ikinci fıkrasında bu hususta “Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan

ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş ise iyiniyetli birinci ve sonraki edinenlere

karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir” hükmüne yer

vermektedir. Bu şekilde iyi niyetli kişi ancak ödediği bedel kendisine iade edilirse eşyayı geri

verecektir.

Taşınmazlar Üzerindeki Mülkiyet Hakkının Kazanılması

Taşınmazlar TMK 704. maddede sayılmıştır. Bunlar; arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfada

kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar, kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerdir.

Taşınmaz üzerinde ayni haklar (mülkiyet ve sınırlı ayni haklar) kural olarak tapu siciline tescil

ile kazanılır. TMK m.7 hükmü gereğince tapu sicili resmi sicillerden olduğu için doğruluğu

hakkında bünyesinde bir adi karine barındırmaktadır. Bunun amacı, tapu sicilindeki kayıtlara

herkesin doğrudan güvenebilmesini sağlamaktır. Esasen bu güven Kanun tarafından da

doğrudan korunmaktadır. TMK m. 1023’te bu yönde, “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle

dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur”

hükmüne yer verilmektedir. Görüldüğü üzere taşınmazlarla ilgili olarak tapu siciline güven

ilkesi benimsenmiştir. Bir kişi iyi niyetle, tapu sicilindeki kayıtlara güvenerek bir hukuki

işlem yapmışsa Kanun tarafından korunmakta ve hak sahibi olmaktadır. Bir kişi, bir taşınmazı

iyi niyetle fakat geçerli bir hukuki sebep olmaksızın (devre yetkili olmayan bir kişiden) satın

almışsa, bu taşınmazın mülkiyetini kazanamaz.

28

Page 29: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Ancak TMK 712. madde, iyiniyetli olan kişinin, taşınmazı on yıl süre ile davasız ve aralıksız

(zilyet olarak) elinde bulundurması halinde, onuncu yılın sonunda taşınmazın mülkiyetini

(olağan) zamanaşımı yoluyla kazanmasına imkân vermektedir. Görüldüğü üzere iyi niyet

burada tek başına mülkiyetin kazanılmasına yetmemektedir. İyi niyetin yan ısıra, bu iyi

niyetin davasız ve aralıksız devam etmesi ve bu şekilde on yıllık sürenin de geçmiş olması

gerekmektedir.

Taşınırlar üzerindeki mülkiyet hakkının iyi niyetle kazanılıp kazanılamayacağı, o taşınır malın

sahibinin elinden rızası ile çıkıp çıkmamasına göre belirlenmektedir. Oysa taşınmazlarda tapu

siciline güven ilkesinin işlemesi sonucu iyi niyet hak kazanmada sınırlı rol oynamaktadır.

Aile Hukukunda İyi niyetin Sonuçları

Aile hukukunda da iyi niyetin sonuçları evliliğin butlanına karar verilmesinde ortaya

çıkmaktadır. Örneğin, evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan

kararı verilmeden önce sona erer ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise (yani evlendiği

kişinin halen evli olduğunu bilmiyorsa) artık ikinci evliliğin butlanına karar verilemez (TMK

m.147/3).

Borçlar Hukukunda İyi niyetin Sonuçları

Borçlar hukukunda iyi niyetin sonuçları açısından “alacağın devri (alacağın temliki)” örnek

verilebilir. Alacağın devri, bir alacağın alacaklı tarafından yazılı şekilde bir başkasına

devredilmesidir (TBK m.184). Bu devrin gerçekleşebilmesi için borçlunun izninin alınmasına

ihtiyaç yoktur. Borçluya, alacağın devredilmiş olduğu haber verilirse borcunu artık yeni

alacaklıya ödemesi gerekir. Ancak borcun devredildiği kendisine bildirilmemişse, eski

alacaklısına iyi niyetle borcunu ödemekle borcundan kurtulmuş olur. Bu yönde TBK m.186

hükmü şu şekildedir: “Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından

kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan

yerine önceki devralanlardan birine iyi niyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.” Böyle bir

durumda alacağın başkasına devredilmiş olduğu bilgisi kendisine verilmemiş olan borçlu

bilgisizliği nedeniyle iyiniyetlidir ve Kanun da onu korumaktadır. Borçlu iyiniyetli olarak

borcunu eski alacaklısına ödemiş ise yeni alacaklının borcun kendisine ödenmesini ondan

istemesi mümkün olmayacaktır.

29

Page 30: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

KİŞİLER HUKUKU

Hukuksal anlamı ile kişi, haklardan yararlanabilen ve borç altına girebilen varlıkları ifade

eder. Kişiler, gerçek ve tüzel kişiler olmak üzere iki ana kategoride toplanmaktadır. Gerçek

kişiler, insan denilen canlı, biyolojik varlıklardır. Tüzel kişiler ise, gerçek kişilerce

oluşturulan, ancak kendisini Kişiler oluşturan gerçek kişilerden ayrı, onlardan bağımsız ayrı bir

hukuku, ayrı bir varlığı bulunan yapay, varsayımsal kişiliklerdir. Kişiler hukuku Türk Medeni

Kanunu'nun ilk kitabını oluşturmaktadır.

Kişiliğin başlangıcı ve sona ermesi, işlem ve eylem ehliyetleri, hısımlık ilişkileri, yerleşim

yeri, kişiliğin korunması, şahsi hal sicilleri, dernek ve vakıf gibi tüzel kişilere ilişkin konular

kişiler hukukunun konusunu girmektedir.

GERÇEK KİŞİLİĞİN BAŞLANGICI VE SONA ERMESİ

I)Genel Olarak: Kişilik çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar (MK.mad.27).

Tam doğum: Doğumun ne zaman tamamlanmış olduğu konusunda kanunda bir işaret yoktur.

Genel olarak çocuğun bütün organları ile birlikte ana rahminden ayrılmasını ifade eder. Sağ

doğum ise çocuğun kısa bir süre dahi olsa anadan bağımsız yaşamış olmasıdır. Bunu tespit tıp

biliminin konusudur.

Medeni Kanunumuz kişiliğin kazanılması için tam ve sağ doğum dışında başka bir şart

aramamıştır. Fransız Medeni Kanununda aranan yaşayabilme kabiliyeti bizde aranmamıştır.

Tıbben hayatının devam etmesi olanak dışı bulunan çocuk doğduğunda kişilik kazanmış

sayılacaktır. Ayrıca doğan yaratığın insan şeklinde olması da gerekli değildir kabul edilene

göre insanı insan yapan bir insandan üremiş olmasıdır. Her doğumun bir ay içinde nüfus

memurluğuna bildirilmesi gereklidir. Bu sürenin aşılması hak kaybına neden olmaz, idari para

cezası yaptırımı uygulanır. Nüfus memuru bu doğumu nüfus siciline işler ve bir hüviyet

cüzdanı verir. Çocuğun tam ve sağ olduğunu ispat yükü bunu iddia edenin üstündedir.

30

Page 31: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

II)Ceninin Durumu: Kişilik çocuğun tam ve sağ olarak doğması ile başlarsa geriye etkili

olarak hüküm ifade eder. Çocuk sağ olarak doğmak şartıyla rahme düştüğü andan itibaren

medeni haklardan yararlanır. Bu an ananın gebe kaldığı andır. Kanun cenin tam ve sağ

doğmuş olarak bir hak süjesi olarak görmektedir. Özellikle ceninin mirasçılık imkanı kanun

tarafından korunur.(MK.mad27/2 ).Ceninin vasiyetname ve miras sözleşmesi ile iradi mirasçı

olarak atanması da mümkündür. Ayrıca ceninin sağ doğumdan önce uğradığı zararların

tazmini istemi hakkı da vardır. Bu çerçevede cenin sağ ve tam doğuncaya kadar miras

bölüşümü ertelenir. Sağ ve tam doğarsa mirastan hak kazanır. Bunun için bir saniye bile

yaşamış olması yeterlidir. Ancak ölü doğum gerçekleşirse mirastan pay alması söz konusu

olmaz.

Kişiliğin Sona Ermesi

Prensip olarak kişilik ölümle sona erer. Ayrıca ölüsü bulunmamakla beraber, hayatta olmadığı

sanılan kimseler için çeşitli durumlara göre özel kurallar konulmuştur. Bunlar ölüm karinesi

ve gaiplik kararıdır.

1)Ölüm: Ölüm hayatın sona ermesidir. Bu andan itibaren kişilik de sona erer bununla birlikte

kişinin sahip olduğu şahıs varlığı hakları da sona erer mal varlığı hakları ise mirasçılara

intikal eder. Ölün anının ne zaman olduğunu Medeni Kanun Tıp bilimine bırakmıştır. Tıp bu

konuda iki yöntem kabul etmektedir.

a)Biyolojik Ölüm: Eski öğreti tarafından kabul edilen bu yöntemde genel olarak kalp

atışlarının ve solunumun durması ile ölümün vuku bulduğu kabul edilir. Fakat tıbbın gelişimi

ile bu iki unsurun yapay olarak sağlanabilmesi ile yeni bir yöntem ortaya çıkmıştır. Bu da

beyinsel ölümdür.

b)Beyinsel Ölüm: Beyin hücrelerinin ölmemesi ile müdahalelerle insanın kan dolaşımı ve

solunumu sağlanabilir. Fakat bu hücrelerin ölümüyle bugünkü tıp teknolojisi ile insanı

yaşatmak mümkün değildir. Bu da beyinsel ölümdür. Fakat ölüm anının kesin olarak

tespitinde sorunlar yaşanabilir. Beyin hücreleri kalbin ve solunumun durmasından sonra bir

süre daha çalıştığı ifade edilir. Bu süre içinde hasta kurtarılmaya çalışılıp başarıya

ulaşmamışsa ölüm anı beyinin fonksiyonunu yitirdiği an mı yoksa kalp ve solunumun

durduğu an mı olduğu tartışmalıdır. Bugün için genel kabul gören yaklaşım beyin ölümünün

gerçekleştiği anı ölüm anı olarak kabul etmektedir.

31

Page 32: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

2)Ölüme Bağlanan Hukuki Sonuçlar: Ölüm ile kişilik sona erer. Bu andan itibaren hak

kazanılması ve borç altına girilmesi söz konusu olamaz. Şahsa bağlı haklar sona ererken mal

varlığı hakları mirasçılara intikal eder. Şahsa bağlı hakların son bulması ile ölenin özel

hayatına ve şerefine ilişkin koruma hakları gibi haklar onun adına dava edilemez. Ancak daha

önce ölen tarafından açılmış bir dava mirasçılar tarafından takip edilebilir.

Ceset bir maddedir fakat hukuk alanında bir eşya olarak telakki etmez. Kişi hayatta iken

ölüme bağlı tasarrufla cesedini tıp bilimi için yapılacak araştırmalara tahsis edebilir. Ölenin

geride kalan yakınları da cesedi karşılıksız olarak tıbbi amaçlara hizmet için tıp kurumlarına

bağışlayabilir. Aksine bir vasiyet yoksa kornea gibi ceset üzerinde herhangi bir değişiklik

yapmayan dokular alınabilir. Fakat ölü sağlığında ölümünden sonra kendisinden organ veya

doku alınmasına karşı olduğunu belitmişse organ veya doku alınamaz. Günümüzdeki

düzenlemeyle kişi sağlığında organlarını bağışlasa dahi ölümünden sonra mirasçıları izin

vermezse organları alınamaz. Kaza veya doğal afet sonucu ölmüş bir kişinin yanında

kimseleri yoksa uzmanlar kurulu raporu ile vasiyet ve rıza aranmaksızın organ veya doku

nakli yapılabilir. Cesedi tespit ve teşhis edilen kişinin öldüğü en geç on gün içinde nüfus

memuruna bildirilir.

3)Ölüm Karinesi: Bir kişinin öldüğü sonucuna ancak cesedinin bulunması ve cesedin o

kişiye ait olduğunun belirlenmesiyle varılır.Fakat kimi olaylarda olayların içinde olanların

ölümüne muhakkak nazariyle bakılır. Mesela bir uçağın havada infilak etmesiyle yolcular

uçakla beraber parçalanır ve cesetleri bulunamaz. Bu gibi durumlar için T.M.K.mad 30 ölüm

karinesi kabul etmektedir. Buna göre cesedi bulunamayan bir kimse ölümüne muhakkak

nazariyle bakılmayı icap edecek ahval içinde kaybolmuş ise o kimse hakikaten ölmüş

addolunur.

Bu şekilde kaydına ölü geçen şahıs düşük bir ihtimal da olsa hayatta ise T.M.K.mad63’de yer

alan hükme göre terekesini sebepsiz zenginleşmeye dayanarak geri alabilir ve ölüm kaydını

sildirebilir.

Eğer ölüm kaydı verilen kişi evli ise ve eşi bu kayıttan sonra ikinci bir evlilik yapmış ise bu

evliliğin akıbeti tartışmalıdır. Bazıları evliliğin ölüm karinesine dayanan ölüm kaydı ile değil

ölüm ile sona erdiğinden hareketle ikinci evliliğin mutlak butlan nedeniyle geçersiz olacağını

ve bu durumun savcı dahil her ilgili tarafından ileri sürülebileceğini savunmaktadır. Daha

baskın olan görüş ise kişinin kütüğüne ölü kaydı düşülmesiyle kişiliğin ve evliliğin sona

32

Page 33: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

erdiğini, geride kalan eşin tekrar hiçbir hukuki işleme gerek kalmaksızın evlenebileceğini dile

getirmektedir.

4)Gaiplik Kararı: Bir kimse ölümüne mutlak nazariyle bakılacak durumda olmamakla

beraber ölüm tehlikesi içinde kaybolmuşsa veya kendisinden uzun zamandır haber

alınamıyorsa ve böyle bir kimsenin ölmüş olması ihtimali kuvvetli ise kanun o şahsın

gaipliğine karar verilmesi ve böylece kişiliğin sona ermesine bağlanan sonuçların aynen

olmasa bile uygulanması imkanını kabul etmiştir.(T.M.K mad 31). Bunun için bazı şartlar

aranmaktadır.

aa-Gaiplik kararı isteyebilmek için gerekli şartlar:

aaa)Ortadan kaybolma kişinin yaşadığı çevreden kaybolarak hayatta olup olmadığının kesin

olarak belirlenememesini ifade eder.T.M.K. iki şekilde gaiplik kararı istenebileceğini kabul

eder. Ölüm tehlikesi içinde kaybolma ve çoktan beri kendisinden haber alınamama.

Ölüm tehlikesi kişinin muhakkak surette ölü olduğu anlamına gelemez zira ölüm muhakkak

surette ise gaiplik kararına değil ölüm karinesine dayanılması söz konusu olur. Çoktan beri

haber alınamama konusunda da gelecek haberin mutlaka kaybolanın gönderdiği bir haber

olması gerekmez. Başkasından gelen haberlerde kaybolanın gaip olmadığını belirten haberler

varsa söz konusu şahsın gaip olmadığını gösterir.

bbb)Kaybolan kimsenin ölümü pek muhtemel olmalıdır. Her ölüm tehlikesi içinde kaybolan

için gaiplik kararı istenemez. Soyut olaydaki şartlar kaybolan kişinin ölümünü kuvvetli bir

ihtimal dahilinde göstermeli, kaybolanın hala hayatta olduğunda şüpheler uyandırmalıdır.

Ölüm tehlikesi ortaya çıkmış bir olay şeklinde cereyan edebileceği gibi soyut olarak bir

durumun niteliğinden de anlaşılabilir. Kaybolan kişinin bindiği geminin açık denizde fırtınada

batması birinci yırtıcı hayvanların yaşadığı ıssız bir ormanda seyahat etmesi ikinci olaya

örnek olabilir.

ccc)Belirli süreler geçmiş olmalıdır. Ölüm tehlikesi içinde kaybolma halinde gaiplik kararı

istenebilmesi için tehlike anından itibaren bir yıl geçmesi gereklidir. Tehlike anı bir anda ise

bu anın bitiminden itibaren bir yıl hesaplanır fakat bu tehlike anı bir süre devam ediyorsa

mesela ıssız ormandaki seyahat 2 sene sürüyorsa bu sürenin bitiminden itibaren 1 yıl sonra

gaiplik kararı istenebilir. Uzun süredir haber alınamama durumunda gaiplik kararı

istenebilmesi için son alınan haberden itibaren 5 yıl geçmesi gerekmektedir. Son haber

kaybolanın kesin olarak sağ olduğunu belirten haberdir.

33

Page 34: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bb-Gaiplik kararı istemeye yetkili olanlar:

T.M.K.31’e göre bu kimseler hakları ölüme bağlı olan kimselerdir. Kaybolan kimsenin

öldüğü tespit edilince bu ölüm dolayısıyla çeşitli haklar kazanacak olanlar veya haklarını ileri

sürecek olan kimseler hakları ölüme bağlı olan kimselerdir. Bunların başında mirasçılar ve

lehine vasiyet yapılan kişiler gelir. T.M.K.mad 530’a göre hazineye de gaiplik kararı aldırmak

için yetki tanımıştır. Alacaklıların ve eğer gaip kişi vesayet altında ise vasinin gaiplik kararı

aldırıp aldıramayacakları tartışmalıdır.

cc-Gaiplik kararı vermeye yetkili ve görevli mahkeme:

T.M.K.mad 31 de düzenlenmiştir. Gaibin Türkiye’deki yerleşim yeri mahkemesidir. Yoksa

nüfus sicilinde kayıtlı olduğu o da yoksa babasının kayıtlı olduğu mahkemedir. Bunlar da

yoksa Milletlerarası özel hukuka göre Ankara, İstanbul ya da İzmir mahkemelerinden birinde

yapılır. Görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.

dd-Mahkemece uygulanacak usul:

Kendisine başvurulan hakim gaip hakkında bilgisi olan kişileri yapacağı ilan ile mahkemeye

davet eder. Bu sure, ilk ilanın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır. Aynı zamanda bu

ilan kaybolan kişiye de eğer belirtilen sürede mahkemeye başvurmazsa kendisi hakkında

gaiplik kararı çıkacağını bildirir. Gaiplik kararı talebi nizasız kaza olarak görülür. Bekleme

süreci içinde gaip ortaya çıkarsa veya öldüğü tarih ortaya çıkarsa gaiplik talebi düşer. Gaiplik

kararı verilmesinden sonra gaip ortaya çıkarsa bu kararın bir hükmü kalmaz.

ee-Gaiplik kararı ve sonuçları:

Yapılan ilan süresi içinde gaibin hayatta olduğu veya ölmüş olduğu hususunda bilgi veren

çıkmazsa hakim gaiplik kararı verir. Gaiplik kararı nüfus idaresine bildirilir ve sicile gaiplik

kararı düşülür. Böylece gaibin kişiliği sona erer. Normal olarak bir kişinin öldüğü iddia

ediliyorsa, iddia sahibi bunu ispat etmekle yükümlüdür. Gaiplik kararı kişinin öldüğüne dair

bir karine teşkil eder. Ancak ortada ispat edilmiş kesin bir ölüm söz konusu olmadığından

hukuki sonuçlar gaibin ortaya çıkabileceği veya öldüğü tarihin saptanabileceği göz önünde

tutularak düzenlenmiştir. Gaiplik kararı geriye etkili olarak hüküm ifade eder. Böylece

kaybolan kişi ölüm tehlikesi yahut son haber gününden itibaren gaip olmuş sayılır ve hukuki

sonuçlar bu andan itibaren doğar.

aaa)Miras hukuku açısından sonuçlar:

34

Page 35: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Gaiplik kararı verilmesi ile gaibin şahsa bağlı hakları sona erer, malvarlığı hakları ise ölüm

tehlikesi veya son haber tarihinden itibaren gaibin mirasçısı durumunda bulunanlara o anda

kendiliğinden intikal etmiş sayılır.

Kanun mirasçıları ve mirastan yararlanan diğer kimselerin mirastan alacakları malları

gerektiğinde ortaya çıkan gaibe veya ölüm tarihi belli olduğu ve buna göre mirastaki hak

sahibi değiştiği takdirde tercih edilecek olan bu kimselere iade edeceklerine dair bir teminat

göstermelerini aramıştır. Ancak teminat belirli sürelerle sınırlanmıştır ve gaiplik hükmü ölüm

tehlikesi içinde gaip olmaktan ileri gelmişse 5 yıl, çoktan beri haber alınamamaya dayanıyorsa

15 yıl ve her halde gaibin 100 yaşına varacağı süre içinde gösterilir. Bu 5 yılın başlangıcı,

mirasa el konulduğu gün ve 15 yılın başlangıcı alınan son haber tarihidir.

Gaibe bir miras düşmüşse, mirasçılar gaip yokmuş gibi kabul edilerek belirlenir; düşen miras

payı bu mirasçılara teminat karşılığı tevdi olunur.

bbb)T.M.K. 94’e göre gaibin eşi gaiplik kararı alındıktan sonra evliliğin feshi davası açamaz

ancak gaiplik kararı nüfusa tescil olunmuş ise nüfus idaresine başvurarak evliliğin feshinin de

tescilini talep edebilir.

Evliliğin feshi kararı ile veya gaiplik kararının tescilinden sonra evliliğin feshinin tescili ile

evlilik birliği sona ermiş olur. Sonradan gaip çıkagelirse evlilik birliğini devam ettirmek

istiyorlarsa yeniden evlenmeleri gerekir. Evliliğin feshinden sonra gaibin eşi evlenmişse, bu

evliliği gaip dönse bile geçerli olarak devam eder; gaibin ortaya çıkması geçersizlik sebebi

teşkil etmez.

Evliliğin feshi istenmemişse evlilik birliği devam eder. Buna rağmen eşi gaibe mirasçı

olmaktadır. Gaip ortaya çıkarsa yeni bir işleme gerek olmadan eşler evli olarak yaşamaya

devam ederler.

Evlilik devam ederken gaibin eşi bir çocuk doğurursa bu çocuk kanunen baba olarak gaibe

bağlanmış olmaktadır. Gaiplik kararının hatta evliliğin feshi kararının çocuğun nesep

durumuna doğrudan doğruya etki yapıp yapmayacağı kanunda düzenlenmediği için

tartışmalıdır.

ff-Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi:

Gaip ortaya çıkarsa veya hayatta olduğu anlaşılırsa, gaiplik kararı hükümsüz hale gelir. Bu

hususun tespitini, hakkında gaiplik kararı bulunan kimse veya herhangi bir ilgili,

35

Page 36: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

mahkemeden isteyebilir. Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi ile kararın sonuçları ortadan

kalkar. Mirasa el koymuş olanlar malları geri vermekle yükümlü olurlar. Gaibin ölümünün

kesinleşmesi ile gaiplik kararı hükümsüzleşir.

III)Sağlığın ve Ölümün İspatı

1)Genel Kural:

Bir kimsenin bir hak kazanması veya hakkını kullanması diğer bir şahsın hayatta olmasına

veya ölmüş olmasına bağlı ise o kimse iddiasını ispat zorundadır.

2)İspat Kuralları:

a)T.M.K.mad 29’a göre doğum ve ölüm nüfus sicilindeki kayıtlarla ispat olunur. Dolayısıyla

nüfus kaydına dayanan kimse başka bir şey ispat etmekle yükümlü değildir. Nüfus kaydının

doğru olmadığı iddiasından olan taraf iddiasını ispatla yükümlüdür.

b)Nüfus kaydı yoksa bir kimsenin varlığını iddia eden bunu kanıtlamakla yükümlüdür. Bir

kimsenin varlığı sabit ise artık onun ölmediğini ispat, varlığını iddia edene değil öldüğünü

ispat bunu iddia edene düşer

c)Hangisinin evvel veya sonra öldüğünü tayin mümkün olmaksızın ölenler aynı anda ölmüş

sayılır. Buna birlikte ölüm karinesi adı verilir. Birlikte ölmüş sayılanlar birbirlerine mirasçı

olamazlar.

d)Ölüm karinesine dayanarak nüfus siciline ölüm kaydı düşürülmüşse, artık ölümü iddia eden

bu kaydı öne sürer, başka bir şeyi ispat zorunda değildir. Fakat nüfus siciline işlenmiş olmasa

dahi bir şahıs hakkında ölüm karinesine dayanan kimse karine için aranan şartları, yani ölüme

muhakkak nazariyle bakılmayı gerektiren olay içinde kaybolmayı ispat ederse sözü geçen

şahsın öldüğünü ispat etmiş gibi ölümün sonuçlarına dayandırabilir. Karineyi çürütmek karşı

tarafa düşer.

Kişisel durum, bu amaçla tutulan resmî sicille belirlenir. Bu sicilin tutulmasına ve zorunlu

bildirimlerin yapılmasına ilişkin esaslar, ilgili kanunda gösterilir. Kişisel durum sicili,

Devletçe atanan memurlar tarafından tutulur. Sicil kayıtlarını tutmak ve örnek vermek bu

memurların görevidir. Yabancı memleketlerdeki Türkiye temsilcilerine, Dışişleri Bakanlığının

önerisi, İçişleri Bakanlığının katılması ve Başbakanlığın onayı ile nüfus memurluğu yetkisi

verilebilir. Kişisel durum sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu

36

Page 37: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Kişinin Ehliyetleri

Hak Ehliyeti Fiil Ehliyeti

edilmek kaydıyla, Devletçe tazmin edilir. Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum sicilinin

tutulduğu yer mahkemesinde açılır.

KİŞİNİN EHLİYETLERİ

Geniş anlamda kişiliğin içeriğini iki önemli ehliyet etkilemektedir. Bunlar, kişinin hak sahibi

olabilme yeteneği, yani hak ehliyeti ile kişinin sahip olduğu hakları bizzat kullanabilme

yeteneği yani fiil ehliyetidir.

Hak ehliyeti, “kişi olma” niteliğinin karşılığıdır ve doğumla birlikte kazanılan ehliyettir. Bu

itibarla, kişilikten ayrılması mümkün olmayan bir ehliyet niteliğindedir. Hak ehliyeti, hak

sahibi olabilme ve borç altına girebilme ehliyetidir. Dolayısıyla, her insan buna sahiptir. Hak

ehliyetinde kural, hukukun sınırları içinde genellik ve eşitliktir. Bugün, hiçbir çağdaş hukuk

düzeni insanı, hak ehliyetinden yoksun bırakmamaktadır.

Fiil ehliyeti ise, kişinin kendi fiilleriyle, kendi isteği ile ve kendisi için hak ve borç

edinmesidir. Bu ehliyete kişi, doğuştan sahip olmadığı gibi, herkes de sahip değildir. Ancak

kanunda belirtilen şartları taşıyan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Fiil ehliyeti, fiillerinin

sonuçlarını anlayabilecek ve serbestçe hareket edebilecek düşünce ve irade sahibi olan

kişilerde bulunabilir. Zira hukuk, ancak hareketinin sebep ve sonuçlarını bilen ve serbest

iradeyle hareket edebilen kişilerin fiillerine bir sonuç bağlayabilir.

Hak ehliyeti, kişinin haklara ve borçlara sahip olabilme ehliyetidir. Kişi, hak sahibi varlık

anlamına geldiği için hak ehliyeti, kişiliğin çekirdeğini oluşturur. Hak ehliyeti, kişinin

iradesinden ve davranışlarından bağımsız olarak, kişi olma vasfı nedeniyle kazanmış olduğu

37

Page 38: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bir ehliyettir ve kişiye tanınan bir hak olmayıp, hak sahibi olabilmenin bir şartıdır. Hak

Ehliyeti “kişi olma” niteliğinin karşılığı olduğundan, doğumla birlikte kazanılan ehliyettir.

Kişiliğin içeriğinin en başta gelen unsuru haklara ve borçlara sahip olabilme iktidarı, yani hak

ehliyetidir. Bu durum, gerçek kişiler kadar, tüzel kişiler hakkında da geçerlidir. Hak ehliyeti,

tüm kişilere, yaşı, fikri veya bedeni gelişmesi göz önünde tutulmadan, tanınan bir ehliyettir.

Kişinin hak ehliyetinden kısmen veya tamamen vazgeçmesi mümkün değildir. Bu ehliyet,

herkese, herhangi bir davranışta bulunulmadan tanındığı için pasif bir ehliyettir. Fakat şu

hususu da önemle belirtmek gerekir ki, insanın hangi haklara sahip olacağı hukuk düzeni

tarafından tespit edilir. Bu bakımdan hak ehliyeti içerik yönünden kesin olarak belirli değildir.

Hak ehliyeti, mirasçı olabilme ehliyetini, davaya taraf olma ehliyetini vs. içinde toplayan bir

üst kavramdır. Örneğin; davaya taraf olabilme ehliyeti, hak ehliyetinin usul hukukundaki

yansımasıdır. Taraf ehliyeti, kişinin hukuki koruma isteyebilme ehliyetidir. Bir diğer

anlatımla, kişinin özel hukuk tarafından kendisine tanınan haklarının korunmasını sağlamak

üzere mahkemelerde “ davacı” sıfatıyla dava açabilme ve kendisine karşı davalı olarak dava

açabilme iktidarıdır.

Hak ehliyeti, hak süjesinin hakları bulunabileceğini ve borçlara sahip olabileceğini ifade eder;

bir diğer ifade ile hak süjesinin haklara ve borçlara sahip olma iktidarını gösterir. Bu

itibarladır ki, hak ehliyeti iki yönlü bir içeriğe sahiptir. Şöyle ki; hak ehliyeti aktif yönüyle,

kişilerin haklara sahip olabilme iktidarını, pasif yönüyle ise borçlara sahip olabilme iktidarını

ifade eder. Hak ehliyetinin pasif yönü, kişinin kendi fiil ve işlemleriyle bizzat kendi aleyhine

borçlar yaratabileceği, bir diğer ifadeyle, fiil ehliyetine de sahip olabileceği anlamına gelmez.

Aynı şekilde, söz konusu pasif yön, kişinin borçlarının bizzat kendisi tarafından yerine

getirilmesinin gerektiğini göstermez. Zira bunun için kişinin aynı zamanda fiil ehliyetine de

sahip olması şarttır. Hak ehliyetinin bu pasif yönü, sadece kişinin borçları bulunabileceğini ve

bu borçlara karşı da bizzat ve kendi malvarlığı ile sorumlu olacağını ifade eder.

Hak ehliyetinin içeriğini oluşturan haklar ve borçlar, kişilere sadece özel hukuk tarafından

tanınmış olan haklar ve borçlardır. Medeni Kanun, 8. maddesindeki “ Her insanın hak ehliyeti

vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde haklara ve borçlara ehil

olmada eşittirler” ifadesiyle ve özellikle de her insan demek suretiyle özel hukuk bakımından

olan hak ehliyetinden söz eder. Bu itibarla, özel hukuktan doğan hakların dışında kalan

haklara ve borçlara sahip olabilmenin hak ehliyeti ile hiç ilgisi yoktur. Zira her insanın,

doğduğu günden itibaren kamu hukukunun tanıdığı bütün haklara sahip olması söz konusu

olmayıp, kamu haklarından ve özellikle de siyasi haklardan kural olarak herkes yararlanamaz.

38

Page 39: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Bir insanın kişi olması, kamu hukukundan doğan haklara ve borçlara sahip olabilmesi için

yeterli değildir. Bunlara sahip olabilmek için, gerekli olan diğer şartların da bulunması

gerekir; örneğin, yabancı olmamak veya belli bir yaş olgunluğuna erişmiş bulunmak, kamu

haklarına ve özellikle siyasi haklara sahip olabilmek için aranılan şartların en başta

gelenleridir.

Hak Ehliyetinin Temel İlkeleri

Medeni Kanunun 8. maddesi bütün insanların aynı hak ehliyetine sahip olduklarını ifade

etmektedir. Bu itibarla, hak ehliyetine ilişkin iki temel ilke mevcuttur: genellik ilkesi ve eşitlik

ilkesi

A- GENELLİK İLKESİ: Hak ehliyeti yönünden genellik prensibi, MK. m. 8 / I’de “ Her

insanın hak ehliyeti vardır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bunun anlamı; din, dil, ırk, cinsiyet,

renk, sosyal sınıf, düşünce, yabancılık vb. gibi farklar gözetilmeksizin her insanın hak

ehliyetine sahip olduğudur. Görüldüğü üzere, hak ehliyetine sahip olabilmek için, hukuk

karşısında kişilik kazanmış olmak yeterlidir. Zira hak ehliyeti, tıpkı kişilik gibi “ doğumla

başlar” ve ölümle ortadan kalkar”. Sağ doğmak şartıyla her insan, doğumu anından itibaren

hak ehliyetine de sahip olur. Hatta sağ doğmak şartıyla kendisine gebe kalınmış olan çocuk

( cenin), dahi hak ehliyetini ana rahmine düştüğü andan itibaren kazanmış olur. Günümüzün

çağdaş hukuk sistemlerinde hak ehliyetinden herkes yararlanır. Medeni Kanunumuzun 8.

maddesi karşısında Türk hukukunda hak ehliyeti bakımından insanlar arasında bir ayrım

yapılamaz. Türkiye’de her insan aynı zamanda hak ehliyetine de sahiptir. Söz konusu genellik

ilkesi, 1948 tarihli Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle de bir kez daha ifade

edilerek pekiştirilmiştir.

B- EŞİTLİK İLKESİ: Eşitlik ilkesi, herkesin aynı kapsamda hak ehliyetine sahip olmasını

gerekli kılar. Bir diğer ifade ile herkes, hiçbir ayrım yapılmadan eşit olarak hak ehliyetine

sahiptir. Belirli imtiyazlı haklar getirerek, bunların belirli kişilerce kazanılmasını saplayacak

tarzda hak ehliyeti açısından bir çeşitlemeye gitmek yasaktır, zira arzu edilen kişiler arasında

bir fırsat eşitliği yaratmaktır. MK. m. 8 / II ‘de yer alan eşitlik ilkesi, herkesin kanun

karşısında eşit muamele görmesi gerektiği yolundaki anayasal prensibin ( Anayasa m. 10 )

özel hukuka yansımasıdır. Görüldüğü üzere, her insan hak ehliyetine sahiptir ve hak

ehliyetine sahip olma bakımından insanlar birbirine eşittir. Herkes diğeri ile aynı derecede hak

ve borçlara sahip olmak hakkından yararlanır. Kişilerin ve özellikle de gerçek kişilerin hak

ehliyetlerinin kapsamı, kural olarak birbirine eşittir. Fakat buradaki eşitlik ilkesinden,

39

Page 40: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

“aynilik” anlaşılmamalıdır. Eşitlik ilkesi, eşit olanlara eşit muamelede bulunmak anlamına

gelmekte olup, bu ilkenin mutlak bir mahiyeti yoktur. Zira 8. maddede, insanlar arasındaki bu

eşitliğin “hukuk düzeninin çizdiği sınırlarla sınırlanmış” olduğu da belirtilmektedir.

FİİL EHLİYETİ

T.M.K 9. maddede fiil ehliyetinin tanımı yapılmamış “ Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi

fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” İfadesine yer verilmiştir. Fiil ehliyeti; bir

kimsenin iradi davranışla hukuki sonuç meydana getirebilmesini ifade eder. Bir diğer

ifadeyle; fiil ehliyeti, kişinin bizzat kendi filleriyle kendi lehine haklar yaratmak, bu hakları

sınırlamak veya ortadan kaldırmak ve kendi fiilleriyle kendisini borç altına sokmak

iktidarıdır. Kısaca; kişinin, kendi fiilleriyle hak ve borçlar kurabilmesi, bunlara son

verebilmesi ya da yeni hukuki durumlar yaratabilmesidir. Fiil ehliyeti; davranışlarının

sonuçlarını idrak eden, olaylar hakkında bilgi sahibi olduktan sonra, iradesiyle serbestçe karar

veren ve verdiği karara uygun olarak davranan veya böyle davrandığı kabul edilen makul

kişilere tanınan ehliyettir.

Fiil ehliyetine ilişkin genel kurallar esas itibariyle, Medeni Kanunun 9 – 16. maddelerinde

düzenlenmiştir. Ancak, Medeni Kanunda, bunlardan başka fiil ehliyetine ilişkin çeşitli

hükümler de bulunmaktadır. Söz konusu hükümlerden bir kısmı M.K. 9 – 16’daki fiil

ehliyetini tamamlar, bir kısmı ise fiil ehliyetini daraltan veya hukuki sonucu değiştiren bazı ek

kayıtlar getirir. Fiil ehliyetini düzenleyen kurallar emredici olduğundan aksi kararlaştırılamaz.

Hiç kimse, fiil ehliyetinden kısmen veya tamamen vazgeçemez. Ayrıca, fiil ehliyeti de hak

ehliyeti gibi sadece Medeni Hukuka ilişkin bir kavram olmadığından M.K. m. 9 – 16

hükümleri hukukun diğer dallarında da uygulanmaktadır.

Hak Ehliyetinden Farkı

Gerek hak ehliyeti, gerekse fiil ehliyeti, kişilerin hak sahibi olmalarını ve yükümlülük altına

girmelerini öngörür. Her iki ehliyet de birbiri ile sıkı ilişki içindedir. Ancak bu iki kavram

arasında belli bazı farklar bulunmaktadır. Şöyle ki; Her insan, hak ehliyetine sahiptir. Hak

ehliyetinde kural, hukukun sınırları içinde genellik ve eşitliktir. Fakat kişi, fiil ehliyetine

doğuştan sahip olmadığı gibi, herkes de sahip değildir. Ancak kanunda belirtilen şartları

gerçekleştiren kişiler fiil ehliyetine sahiptirler. Görüldüğü gibi, fiil ehliyeti için önemli olan,

kişinin hak sahibi olabilmesi ve borç altına girebilmesi değildir. Zira bunlara kişi, kişiliğinin

40

Page 41: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

oluşmasından itibaren hak ehliyeti dolayısıyla sahiptir. Fiil ehliyetinde önemli olan kişinin

kendi fiilidir. Kişi, kendi fiili sonucu hak edinebiliyor ya da borç altına girebiliyorsa, fiil

ehliyetine sahiptir. Buna karşılık, hak sahibi olabilmesi ya da borç altına girebilmesine kendi

fiili yeterli olmayıp, fiile yasal temsilcisinin de katılması ya da yasal temsilcisinin fiili onun

adına yapması gerekiyorsa kişinin fiil ehliyeti yoktur.

Sağ doğmak şartıyla her insan, doğumu anından itibaren hak ehliyetine de sahip olur. Hatta

sağ doğmak şartıyla kendisine gebe kalınmış olan çocuk ( cenin ), dahi hak ehliyetini ana

rahmine düştüğü andan itibaren kazanmış olur. Oysa fiil ehliyeti sonradan kazanılan bir

ehliyettir. Kişi, belirli niteliklere sahip olduğu anda bu ehliyeti kazanır.

Hak ehliyeti ile fiil ehliyetinin birbirinden tamamen farklı ve bağımsızdır. Esasında her iki

ehliyet de, kişiliğin en önemli ve en esaslı iktidarlarını oluşturur. Bununla beraber, her

kişilikte mutlaka her iki ehliyetin bir arada bulunması gerekmez. Kişilik, fiil ehliyeti

bulunmaksızın da var olabilir; bir diğer ifadeyle, kişinin sadece hak ehliyetine sahip

bulunması, hukuken hak süjesi olmasına engel değildir. Zira her kişinin hak ehliyeti vardır,

kişiliğin esasını, özünü de zaten hak ehliyeti oluşturur.

Fiil Ehliyetinin İçeriği

Fiil ehliyeti, kişinin özel hukuktan doğan hakları bizzat kullanmak ve kendi fiilleriyle kendi

leh veya aleyhine özel hukuk tarafından düzenlenen hak ve borçları yaratmak iktidarıdır. Bu

bağlamda, fiil ehliyetinin içeriğine aşağıdaki ehliyetler girmektedir:

A) Hukuki İşlem Ehliyeti

Hukuki işlem; hukuk düzeni tarafından öngörülen belli bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla

irade açıklamasında bulunmaktan doğan bir hukuki olgudur. Kişiler yapacakları hukuki

işlemlerle kendilerini alacaklı veya borçlu kılarlar Hukuki işlemler; bir hak yaratmak, bir borç

yüklenmek, mevcut bir hakkın veya borcun bir başkasına devir ve temlik edilmesini sağlamak

amacıyla yapılır. Hukuki işlem ehliyeti ise; fiil ehliyetinin hukuki işlem yapabilme tarzındaki

görünümüdür. Bir diğer ifadeyle; kişinin, bir hukuki işlemle, kendisini geçerli olarak hak

sahibi yapabilmesi ve borç altına sokabilmesine hukuki işlem ehliyeti adı verilir.

Fiil ehliyetine sahip bulunan her kişi, kural olarak, hukuki işlem ehliyetine ve dolayısıyla

“sözleşme ehliyetine” ne de sahiptir. Hukuki işlem ehliyeti; borçlandırıcı işlem yapabilme

ehliyetini ( sözleşme ehliyeti ) kapsadığı gibi tasarruf işlemi yapma ehliyetini de kapsar.

41

Page 42: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Taahhüt işlemi sonucunda, kişinin malvarlığının pasifi artmakta olup, bu bağlamda kişinin fiil

ehliyetine sahip olması gerekmektedir. Tasarruf işlemi ile bir kimsenin malvarlığının aktifinde

azalma ortaya çıkar. Tasarruf işleminin yapılabilmesi için, tasarruf ehliyetine sahip olmak

şarttır.

B) Hukuka Aykırı Fiillerden Sorumlu Olma Ehliyeti

Bu ehliyet, kişinin borca aykırı davranışlarından ve haksız fiillerden sorumlu olmasını kapsar.

Haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti; bir kimsenin hukuk kurallarına aykırı fiilleri

sonucunda başkalarına verdiği zararlardan bizzat sorumlu tutulabilme ehliyetidir. Bir diğer

anlatımla söz konusu ehliyet, haksız fiiller sonucunda üçüncü kişilerin uğradığı zararlardan,

bizzat haksız fiili işlemiş olan kişinin kendi malvarlığı ile sorumlu olmasını ifade eder.

C) Dava Ehliyeti

Dava ehliyeti; fiil ehliyetinin usul hukukundaki görünüm şekli olup, bir kimsenin bizzat veya

atayacağı vekili vasıtasıyla mahkemelerde davacı veya davalı olarak bulunma ve yargılama

hukukuna ilişkin hakları kullanarak ikrar, yemin, sulh, kabul v.s gibi yargılama hukuku

işlemlerini bizzat yapabilme iktidarıdır. Fiil ehliyetine sahip olmayanların dava ehliyeti

yoktur. Onun yerine yasal temsilcisi, dava ehliyeti olmayanı temsil eder. Bunun tek istisnası,

kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklara ilişkin yasal temsilci dava

açamaz.

FİİL EHLİYETİNİN ŞARTLARI

Fiil ehliyetine sahip olabilmek, kanunen bazı şartların bulunmasına tabi tutulmuştur. Hak

ehliyetine sahip bulunan herkesin, aynı zamanda mutlaka haklarını bizzat kullanma iktidarına,

yani fiil ehliyetine de sahip olması gerekmez. Zira bir kimsenin kendi fiilleriyle kendi lehine

haklar ve aleyhine borçlar yaratabilmesi için, belli bir olgunluk çağına gelmiş olması

zorunludur. Fiil ehliyeti ve ehliyetsizliğin şartları M.K. m. 10 ve 14 ‘de belirtilmiştir.

Madde 10 : “ Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”

Madde 14 : “Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.”

Medeni Kanunun 10. maddesi göz önüne alındığında, fiil ehliyetinin iki olumlu ve bir de

olumsuz olmak üzere üç şartının bulunduğu görülür. Olumlu şartlar; erginlik ve ayırt etme

42

Page 43: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Erginlik Ayırt Etme Gücü Kısıtlı olmama

gücü ( temyiz kudreti ); olumsuz şart, bir diğer ifadeyle kişide bulunmaması gereken şart ise

kısıtlı olmamadır.

A- Erginlik

Ergin, kanunun öngördüğü erginlik yaşına erişmiş veya kanunun öngördüğü başka bir yolla

ergin durumuna getirilmiş olan kimsedir. Bir diğer ifadeyle; erginlik, belli bir yaşa gelme ya

da kanunen o yaşa gelmiş sayılmadır. Erginliğini kazanan kimseye ergin denir.

2) Erginliğin Türleri

M. K. m. 11 ve 12’ye göre üç türlü erginlik vardır: normal erginlik, evlenme ile kazanılan

erginlik, kazai erginlik.

a- Normal Erginlik: Erginliğin kazanılmasındaki ana kural, M.K. m. 11’de öngörülmüştür.

Buna göre; erginlik, 18 yaşın doldurulmasıyla kazanılır. 18 yaşını dolduran kimse, başka bir

işleme gerek olmadan, kanun gereği ( ipso iure ) ergin olur. Yaş küçüklüğü sebebiyle velayet

ya da vesayet altında ise, velayet ve vesayet durumları kendiliğinden sona erer.

b- Evlenme İle Kazanılan Erginlik: Medeni Kanunun 11. maddesinin 2. fıkrasına göre; “

evlenme kişiyi ergin kılar” . Türk hukuk sisteminde, evlenme yaşı erginlik yaşının altındadır.

Şöyle ki; Medeni Kanunun 124. maddesine göre, erkek veya kadın 17 yaşını doldurunca,

kanuni temsilcisinin iznini alarak evlenebilir. Olağanüstü durumlarda, çok önemli sebeplerin

bulunması halinde, 16 yaşını bitiren kadın veya erkeğin evlenebilmesi imkânı vardır. İşte

yukarıdaki durumlardan hangisi olursa olsun, kişi evlenmekle 18 yaşını tamamlamadan ergin

olacaktır. Zira kanun evlenen bir kimsenin hala ana ve babasının velayeti ( veya vesayet )

altında kalmasını uygun görmemiştir.

Erginlik, evlendirme memuru önünde evlenme işleminin tamamlanmasıyla kazanılır.

Evlenebilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak da şart olduğundan, ergin olmadan evlenmiş

olan kişi, evlenme sözleşmesinin yapılmasıyla birlikte başkaca bir işleme gerek kalmaksızın

Fil ehliyetinin şartları

43

Page 44: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

kanun gereği tam fiil ehliyetini de kazanmış olur. Evlenmenin henüz normal erginlik yaşına

gelmemiş olan küçükleri kendi fiilleriyle kendi leh ve aleyhlerinde hak ve borçlar yaratmaya

ehil kılar.

Evlenme henüz 18 yaşını doldurmamış, fakat normal evlenme yaşına erişmiş olan küçükleri

ergin kılar. Bu itibarladır ki; sadece yaş küçüklüğüne dayanan vesayet, evlenmeyle sona erer.

Yoksa evlenme mevcut olan kısıtlılık durumunun ortadan kalkmasını gerektiren bir sebep

değildir. Bir diğer ifadeyle, evlenen ergin kişi kısıtlı idiyse, yine kısıtlı kalmakta devam eder,

tam fiil ehliyetine sahip kişi durumuna gelmez. Zira kısıtlama kararının nasıl kalkacağı

konusunda Medeni Kanunda özel hükümler vardır ( M.K.m. 470 ).

Mevcut evliliğin küçük olan eşin henüz 18 yaşını doldurmasından önce herhangi bir sebeple

ortadan kalkması halinde, bu durumun evlenmeyle kazanılmış olan erginlik üzerinde hiçbir

etkisi olmaz. Evlenmenin boşanma, ölüm ya da gaiplik ile sona ermesi kazanılan erginliği

etkilemez; söz konusu erginlik, evlenmenin bu sebeplerden biri ile sona ermesi halinde dahi

devam eder. Ayrıca şu hususu da belirtmek gerekir ki; evlenme, mutlak butlan ( M.K. m.

145 ) veya nisbi butlan ( M.K. m. 148 ) sebeplerinden biri ile sakat olsa bile evlenen küçük

ergin olur. Zira bu şekilde sakat bir evlenme butlan veya iptal kararı verilinceye kadar geçerli

evlenmenin sonuçlarını doğurur ( M.K.m. 156 ). Fakat butlan veya iptal kararından sonrası

için evlenme ile kazanılan erginliğin sürüp sürmeyeceği tartışmalıdır. Bu konudaki baskın

görüş; evliliğin mutlak butlan sebeplerinden biri ile sona ermesi halinde, erginliğini

evlenmeyle kazanan eşin, iyi ya da kötü niyetli olması hali için bir ayrım yapar. M.K.m. 156

ve 158 hükümlerine dayanan bu görüşe göre; mutlak butlan sebebiyle sona eren evlilikle

kazanılan erginliğin devam edebilmesi için, erginliği kazanan eşin iyi niyetli olması gerekir.

Butlan sebebine göre ayrım yapan bir görüş de akıl hastalığı ve ayırt etme gücüne sahip

olmamadan doğan butlan hallerinde, ya da evliliğin hile, hata veya tehditle yapılmış olması

halinde evlenme ile kazanılan erginliğin kaybedilmesi, diğer hallerde muhafaza edilmesi

gerektiğini savunmaktadır. Bu konuda bir diğer farklı görüş ise, sadece anne ve babanın

rızasının alınmaması nedeniyle ortaya çıkan butlan halinde erginliğin devam etmeyeceği,

diğer tüm hallerde devam edeceği yönündedir. Son olarak, doktrindeki bir diğer görüş,

evliliğin butlan veya iptal kararı ile sona ermesi üzerinde erginliğin kaybedileceği, iyi niyetin

bu hususta bir etkisi olmayacağını savunmaktadır. Bu görüşün tam aksini savunan yazarlara

göre ise; evliliğin hükümsüzlük yaptırımı dolayısıyla sona ermesi, evlenmeyle kazanılan

erginliği sona erdirmez.

44

Page 45: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Evliliğin butlan veya iptal kararı ile sona ermesi durumu konusundaki yukarıdaki tüm

tartışmalara rağmen, diğer eşin ölümü veya boşanma ile evliliğin son bulması konusunda

doktrinde genel bir kabul söz konusudur. Şöyle ki; evlenmenin diğer eşin ölümü veya

boşanma ile sona ermesi halinde, evlenme ile kazanılmış erginlik sona ermez.

c- Hakim Kararıyla Kazanılan Erginlik ( Kazai Rüşt )

Medeni Kanunumuzun 12. maddesi, bazı şartlarla 18 yaşını doldurmayan bir küçüğün

mahkeme kararı ile ergin kılınabileceğini kabul etmektedir. Ergin kılınma kurumu, hukuk

tarafından hayat zorunluluklarının etkisiyle düzenlenmiştir. Zira, henüz velayet veya vesayet

altında bulunan fakat kendi hayatını düzenleyebilecek, işlerini çevirebilecek olgunluğa

erişmiş bir küçüğün, bazı hallerde tek başına kendi işlerini üstlenmesi gerekli olabilir. İşte bu

hallerde küçük küçüklükten kurtarılma ihtiyacındadır. Erginlik kararı bunu sağlamaktadır.

Görüldüğü üzere; ergin kılınma bu gibi küçüklerin kendi başlarına haklarını kullanmalarına

veya borç altına girmelerine imkân yaratan ve böylece onlara büyük ölçüde yarar sağlayan bir

kurumdur.

Medeni Kanunun 12. maddesine göre; “ on beş yaşını dolduran küçük kendi isteği ve velisinin

rızası ile mahkemece ergin kılınabilir”. Ergin kılınma; henüz 18 yaşını doldurmamış bulunan

ayırt etme gücüne sahip bir küçüğün mahkeme kararıyla erginliğine hükmedilmesi demektir.

Hakkında erginlik kılınma kararı verilen küçük bu suretle tam fiil ehliyetini kazanmış olur.

Ergin Kılınmanın Şartları

Aşağıda belirtilen şartlar gerçekleştiği takdirde mahkeme erginlik kararı verecektir:

a) 15 Yaşın Doldurulmuş Olması: Bu şart, ergin kılınmanın esaslı ve en başta gelen şartıdır.

Zira 15 yaşın doldurulmasından önce ergin kılınma isteminde bulunamayacağı gibi, hâkimin

ergin kılınmaya karar vermesi de mümkün değildir. 15 yaşını doldurmuş olması, istem anında

değil, karar anında aranır. Bu bağlamda; daha 15 yaşını doldurmamış olan bir kimse de

erginliğe karar verilmesi için mahkemeye başvurabilir, ancak karar 15 yaşını doldurmadan

verilemez.

b) Küçüğün İstemde Bulunması: Ergin kılınmayı isteme kişiye sıkı surette bağlı olan

haklardandır. Bu itibarladır ki; istemde bulunma hakkı küçüğe aittir ve bizzat kendisi

tarafından kullanılır. Bu bağlamda, küçüğün istemi olmaksızın ergin kılınmasına

hükmedilemez ve söz konusu hakkın yasal temsilci aracılığıyla kullanılması da mümkün

45

Page 46: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

değildir. Fakat şu hususu da vurgulamak gerekir ki; mahkemeye başvurunun mutlaka bizzat

kendisi tarafından yapılmış olması zorunlu olmayıp, kanuni temsilcisinin başvurusunun kabul

edilerek işleme konulması gerekir. Ama bundan sonraki aşamada, küçüğün bu konudaki

isteğini belirten rızasının alınması şarttır. Küçüğün bu konudaki istemi herhangi bir şekle

bağlı değildir.

c) Yasal Temsilcinin Katılması: Küçüğün velayet altında bulunması halinde, kanun, yargısal

erginlik kararı için velinin rızası aranmıştır. Zira kazai erginlik kararı ile veli velayet hakkını

kaybetmektedir. Bu bağlamda, hem ana hem babanın rızası birlikte aranır.Ana ve babadan

sadece biri velayet hakkına sahipse, çocuğun hakim kararı ile ergin kılınması için, sadece

velayet hakkına sahip olanın izni aranır ( M.K.m. 348 ). Velinin, çocuğun yararına uygun

olmasına rağmen rıza göstermekten kaçınması durumu, doktrinde tartışmalıdır. Şöyle ki; bazı

yazarlar, bu halde bir hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olduğunu, hakimin rızaya

bağlı kalmadan karar vermesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Diğer bir görüş ise, bu durumu

velayetin kaldırılması sebebi olarak kabul etmektedir. Doktrindeki bir diğer görüş ise, bu

görüşlere karşı çıkarak, rıza gösterilememesinin bir hakkın kötüye kullanılması durumu teşkil

etmeyeceğini savunmaktadır. Zira rıza, velayet hakkını sona erdirmektedir. Velayet hakkı ise,

velinin kendi çıkarlarına hizmet eden bazı unsurlar taşımakta olup, bundan vazgeçmek

istememek, hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilemez.

Medeni Kanun’da vasiye ilişkin hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Ancak bu durum, ergin

kılınmada vasinin hiç rolü olmadığı anlamına gelmez. M.K. m.463 b. 6’ya göre; küçüğün

ergin kılınmasına önce, vesayet makamı olan sulh mahkemesinin, daha sonra da denetim

makamı olan asliye mahkemesinin izin vermesi gerekmektedir.

c) Küçüğün Menfaati: Kanunda açıkça belirtilmiş olmamakla birlikte, maddenin amacından,

hakimin küçüğün ergin kılınmasına karar vermesi için, yargısal erginliğin küçüğün

menfaatine olmasını araştırması gerekmektedir. Bu bağlamda; Medeni Kanunun 12.

maddesinden, yukarıdaki şartların gerçekleştirilmesinin mutlaka erginlik kararı verilmesini

gerektirmeyeceği, hakimin kararın verilmesinde takdir yetkisinin bulunduğu sonucu

çıkarılabilir. Görüldüğü üzere; hükümde hakimin takdir yetkisini hangi çerçevede kullanacağı

açık olmamasına rağmen, doktrinde hakimin takdir yetkisini kullanırken, küçüklükten

kurtarılmanın çocuğun yararına olduğu sonucuna varması halinde erginlik kararı vermesi

gerekli görülmektedir.

46

Page 47: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

d) Mahkeme Kararı: Yargısal erginlik kararı, küçüğün yerleşim yerindeki asliye hukuk

mahkemesi tarafından verilir. Mahkeme tarafından erginliğe karar verilmesi, bir çekişmesiz

yargı işlemidir. M.K. 470 / II’ye göre; vesayet altındaki küçüğün ergin kılınmasına karar

verilmişse, küçüğün hangi tarihte ergin olacağını mahkeme ilan eder. Söz konusu ilan, ergin

kılınmanın geçerlik şartı olmayıp, bir düzen kuralıdır. Bu bağlamda, ilan yapılmasa bile

( mahkeme kararında başka bir tarih saptanmamışsa), erginlik, karar kesinleştiği anda

kazanılmış olur.

Ergin Kılınmanın Sonuçları

Hakim kararıyla erginliğine karar verilen kişi, tam fiil ehliyetine sahip olur. Bir diğer ifadeyle,

kararla birlikte erginliğin bütün hukuki sonuçlarından yararlanır. Velayet ve vesayet son

bulur. Bütün haklarını kendi başına kullanma hakkına kavuşur; bunları kullanmak için kural

olarak, kimsenin rızasını almak zorunda değildir. Yargısal erginliğine karar verilen kimse,

kanunda açıkça aksi düzenlenmemişse, her türlü hukuki işlemi yapabilir.

Ancak, şu hususu önemle vurgulamak gerekir ki; erginliğin mahkeme kararıyla kazanılmış

olması, belirli bir işlem için öngörülmüş bulunan bir özel yaşın yerine geçmez. Bir diğer

ifadeyle; bizzat hak sahibi tarafından kullanılması kanundan dolayı belli bir yaşın

doldurulması şartına bağlanmış olan haklarını kullanabilmesi için, aranılan yaşı fiilen

doldurmuş olması şarttır. Örneğin; 15 yaşını doldurmuş bulunan bir küçük mahkemece ergin

kılındığı takdirde, evlenebilmek için, 17 yaşını doldurmak zorundadır. Bu bağlamda, şu

noktaya dikkat çekmek gerekir ki; ergin kılınma, küçüğün 18 yaşını doldurmuş olduğu

anlamına gelmez. Küçük, aynı yaşında kalmaya devam eder.

Ergin kılınma, ergin kılınmış olan kişiden hiçbir surette geri alınamaz. Ancak, mahkeme

kararıyla ergin kılınmış olan kişide daha sonra ehliyetinin kısmen veya tamamen

kaldırılmasını gerektirecek hallerin ortaya çıkması, kendisinin M.K. m. 405 vd.

hükümlerindeki sebeplere dayanılarak kısıtlanması veya M.K. m. 429 hükmü uyarınca

kendisine bir yasal danışman atanması sonucunu doğurur.

B- Ayırt Etme Gücü ( temyiz kudreti )

Kişinin makul surette hareket edebilme, fiillerinin sebep ve sonuçlarını idrak edebilme

yeteneğine ayırt etme gücü denir. Görüldüğü üzere, ayırt etme gücünün iki unsuru vardır:

idrak ( bilinç ) ve irade. İdrak, kişinin hareketlerinin sebep ve sonuçlarını değerlendirebilme

yeteneğidir. İrade unsuru ise, kişinin idrak ettiği bir hususu dış âlemde gerçekleştirebilmek

47

Page 48: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

için harekete geçebilmesi yeteneğidir. Burada önemli olan, kişiyi harekete yönelten iradenin

serbest olmasıdır. Bir diğer ifade ile kişinin iradesi oluşurken, dış etkenlere karşı koyabilecek

güce sahip olması gerekir. Bu güç yoksa ayırt etme gücünün bulunduğundan söz edilemez. Bu

bağlamda, kişi, yaptığı değerlendirmenin sonucunu dışarıya açıklayacak bir iradeye sahip

olmalı, belli bir gayeyi gerçekleştirmek amacı ile bir karara varabilmelidir.

Ayırt Etme Gücünün Nisbiliği

Ayırt etme gücü nisbi bir kavramdır. Bu bağlamda, her olayda ayrı ayrı tespit edilmesi

gerekir. Bir diğer ifade ile, ayırt etme gücü sorunu ortaya çıktığı zaman hakim, söz konusu

kişinin genel olarak makul surette hareket edip etmediğini, her zaman dış etkenlere karşı

koyacak iradi güce sahip olup olmadığını araştırmaz. Zira, hakimin saptayacağı husus, kişinin,

söz konusu işlem sırasında ayırt etme gücüne sahip olup olmadığıdır. Bu itibarladır ki; bir

kimse, belirli bir olay yönünden ayırt etme gücüne sahip kabul edilirken; aksine başka bir

olayda bundan yoksun olduğu sonucuna varılabilir. Görüldüğü üzere, ayırt etme gücünün

varlığı, belirli bir kişi açısından değil, onun belirli bir davranışına, durumuna ilişkin olarak

tespit edilir.

İşlem sırsında ayırt etme gücünün geçici ya da sürekli olarak kaybedilmiş olduğunun önemi

yoktur. Fakat kural bu olmakla birlikte, biri Aile hukukunda, diğeri haksiz fiiller alanında

olmak üzere iki istisnası bulunmaktadır. Aile hukukunda, evlenme sırasında sürekli olarak

ayırt etme gücünden yoksunluk mutlak butlan sebebi sayılırken ( M.K. m. 145 b. 2 ); evlenme

merasimi sırasında geçici olarak ayırt etme gücünden yoksunluk bir nisbi butlan sebebidir

( M.K. m. 148 ). Diğer istisna ise, Borçlar Kanunu’nun 54. maddesinin ikinci fıkrasında

öngörülmüştür. Şöyle ki; ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kimse, bu haldeyken

vermiş olduğu zarardan, kural olarak sorumludur. Bu sorumluluktan kurtulmak istiyorsa, ayırt

etme gücünün kaybında kendisinin bir kusurunun olmadığını ispat etmek zorundadır.

Ayırt Etme Gücünü Ortadan Kaldıran Haller

Madde 13: “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da

bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun

olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.”

Medeni Kanunun 13. maddesi, ayırt etme gücünü olumsuz olarak tanımlamıştır. Bir diğer

ifadeyle; kişinin ne zaman ayırt etme gücüne sahip olduğunu değil de, hangi durumların ayırt

etme gücünü ortadan kaldırdığını saymış ve bu durumlardan birinin içinde bulunmayan

48

Page 49: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

kişinin ayırt etme gücüne sahip olduğunu belirtmiştir. Kanunun ayırt etme gücünü olumsuz

olarak açıklamasının sebebi; ayırt etme gücünün varlığının kural, yokluğunun ise istisna

olmasıdır. Zira istisnaların ise özel olarak tanımlanması gerekir. Görüldüğü üzere, kanunda

belirtilen belli durumların varlığı halinde, kişilerin ayırt etme gücüne kural olarak sahip

olmadığı kabul edilir. Bir diğer ifadeyle, bu hallerin varlığı halinde kişilerin ayırt etme gücüne

sahip olmadıkları yolunda bir karine söz konusudur. Bu durumlardan birinin varlığı halinde,

hakim, söz konusu olayda, kişinin makul surette hareket edip etmeyeceğini araştıracak;

olumsuz sonucuna ulaştığı takdirde ayırt etme gücünün olmadığına karar verecektir.

M.K.m.13’e göre; ayırt etme gücünü ortadan kaldıran haller şunlardır:

a- Yaş Küçüklüğü

Yaş küçüklüğü, makul surette hareket edebilme yeteneğini etkilediği ölçüde ayırt etme

gücünün yokluğuna sebep olur. Medeni Kanun, kişinin hangi yaştan itibaren ayırt etme

gücüne sahip bulunduğuna ilişkin bir sınır getirmemiştir. Bu bağlamda, küçüğün yaşının ayırt

etme gücünü etkileyip etkilemediği hususu her olayın özelliğine göre, ayrı ayrı

değerlendirilmelidir. Örneğin; 7 yaşındaki bir çocuğun bir kalem satın alırken, ayırt etme

gücüne sahip olduğu söylenebilirse de, aynı sonuca bu öğrencinin bir ev almaya kalkması

halinde varılamaz. Sonuç olarak, ayırt etme gücü göreceli bir kavram olup, her davranışın

niteliği ve önemi ile çocuğun yaşı ve gelişme derecesine göre takdir edilmesi gerekir.

b- Akıl Hastalığı

Akıl hastalığı; bir kimsenin akli, ruhi ve iradi fonksiyonlarının marazi olarak bozulmasıdır.

Akıl hastalığı tıbbi bir kavramdır. Fakat şu hususu da vurgulamak gerekir ki; tıbbın akıl

hastalığı olarak kabul ettiği her hastalık, fiil ehliyeti yönünden önemli değildir. Bir diğer ifade

ile akıl hastalığı her zaman ayırt etme gücünü ortadan kaldırmaz. Akıl hastalığının ayırt etme

gücünü ortadan kaldırması için, kişinin o olayda makul surette hareket edip etmediğinin

tespiti gerekmektedir. Örneğin; sara hastası olan bir kişi akıl hastasıdır. Fakat hastalığının bazı

dönemlerinde, ayırt etme gücüne sahip olmaktadır. Bu dönemlerde makul surette hareket

etmek iktidarı olduğu için, o dönemlerde ayırt etme gücüne sahiptir. Sonuç olarak, akıl

hastalıklarında her olayda, ayırt etme gücünün var olup olmadığı hususunun araştırılması

gerekir. Bir kimsenin akli durumunun tespiti maddi bir olay, buna karşılık, bu durumun ayırt

etme gücüne etkisinin tespiti ise hukuki bir olaydır. Bu bakımdan hukuki bir durum olan ayırt

etme gücünü hakim takdir eder. Ancak, çoğu kez hakim, kendi duyuları ile ya da tanık

49

Page 50: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

beyanları ile bunu tespit edemez. Bu bağlamda, ayırt etme gücünün tartışmalı olduğu hallerde,

maddi vakıa olan akli durumun tespiti için bilirkişiye başvurur. Fakat, belirtmek gerekir ki;

hakim bilirkişinin vermiş olduğu raporla bağlı değildir. Hakim, ayırt etme gücünün varlığı ya

da yokluğuna işaret eden tüm olayları göz önünde bulundurarak bir sonuca varır.

Akıl hastalığının ayırt etme gücünü kaldıracak nitelikte olmasının istisnası evlenmede ortaya

çıkar. Şöyle ki; evlenmede ayırt etme gücünü ortadan kaldırıp kaldırmadığına bakılmaksızın,

sağlık kurulu raporu ile, evlenmek için bir tıbbi sakınca bulunmadığı belgelenmedikçe, ayırt

etme gücünü ortadan kaldırıp kaldırmadığına bakılmaksızın her türlü akıl hastalığı kesin

evlenme engeli olarak öngörülmüştür ( M.K. m. 133 ).

c- Akıl Zayıflığı

Akli melekelerin yeteri kadar gelişmemiş ya da sonradan zayıflamış olmasına akıl zayıflığı

adı verilir. Bu kişilerin davranışları tamamen başkasının etkisi altında olmaktadır. Akıl

zayıflığının, ayırt etme gücünü tamamen ortadan kaldırması için, akıl zayıfı olan kişinin,

makul surette hareket edememesi gerekmektedir. Örneğin; akıl zayıfı olan kişinin, arkadaşının

etkisi altında kalarak, bütün malvarlığını sağlığında ona hibe etmişse bu işlemin geçersizliği

tespit ettirilebilir.

d- Sarhoşluk

Sarhoşluk, kişinin makul surette hareket edebilme, düşünebilme ve dış etkenlere karşı

koyabilme yeteneğini ortadan kaldırması nedeniyle M.K. m. 13’te ayırt etme gücünü

etkileyici bir durum olarak kabul edilmiştir. Belirtmek gerekir ki; içilen içki miktarı ya da

türünün önemi yoktur. Önemli olan, ayırt etme gücünü etkilemiş olmasıdır. Bu bakımdan

alkolik olan bir kimsenin mutlaka ayırt etme gücünden yoksun olduğu söylenemez.

Görüldüğü üzere, sarhoşluk, işlem ehliyetini kesin olarak etkilerken, B.K. m. 54/II haksız fiil

sorumluluğu yönünden bir istisna getirmektedir. Şöyle ki; içki sonucu geçici olarak temyiz

kudretini kaybeden kimse, bu hale kendi kusuru ile düşmediğini ispat etmedikçe, vermiş

olduğu zarardan sorumlu tutulur.

e- Benzer Sebepler

Kanun koyucu, M.K. m. 13’te, “ …bunlara benzer sebeplerden biriyle…” demek suretiyle,

sadece maddede yazılı hususların değil de, makul surette hareket edebilme iktidarını ortadan

kaldıran her hususun ayırt etme gücünü ortadan kaldırabileceğini ifade etmiştir. Benzer

50

Page 51: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

sebeplere örnek olarak; uyuşturucu madde kullanma, ipnotizma, uyurgezerlik, ateş nöbetleri

gösterilebilir. Buna karşılık, hırs veya aşırı kızgınlığın akla uygun biçimde davranmaya engel

olması 13. maddede öngörülen benzer sebep kapsamına girmemektedir. Ayrıca şunu da

belirtelim ki; Türk – İsviçre Hukukunda yaşlılık tek başına ayırt etme gücünü kaldıran sebep

olarak düzenlenmemiştir.

Ayırt Etme Gücünün İspatı

Ayırt etme gücünün varlığı karinedir. Bu sebeple, onun yokluğunu iddia eden ve bundan

kendisine haklar çıkartan bir kimse bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Ayırt etme gücünün

karine olduğu kanunda düzenlenmiş değildir. Bu husus, ayırt etme gücüne sahip olmanın

kural, sahip olmamanın ise istisna olduğuna ilişkin hayat tecrübelerinden kaynaklanır. Ancak,

bundan doğan karine, aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir.

Ayırt etme gücünü engelleyen sebebin bir sebebin varlığını yani, yaş küçüklüğü, akıl

hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk durumunu veya benzer bir sebebin varlığını iddia eden ispat

etmelidir. İspat edilen bu durumda ayırt etme gücünün bulunmaması hayatın normal akışına

uygun ise, sözü geçen durumun ayırt etme gücünü kaldırdığını ayrıca ispat etmek gerekmez.

Bu durumda söz konusu fiilin yapıldığı sırada ayırt etme gücünün bulunduğunu ispat, bu

istisnai durumu iddia edene düşer. Eğer ispat edilen sebebin ayırt etme gücünü kaldırması

hayatın normal akışına uygun değilse, sözü geçen durumun akla uygun biçimde davranabilme

yeteneğini engellediğini de ayırt etme gücünün bulunmadığını iddia eden ispat edecektir.

Ayırt etme gücünün yokluğunun ispatı, herhangi bir şekle bağlı değildir; tanıklara

başvurulabilir.

Bir kimsenin akli durumunun tespiti maddi bir olay, buna karşılık, bu durumun ayırt etme

gücüne etkisinin tespiti ise hukuki bir olaydır. Bu bakımdan hukuki bir durum olan ayırt etme

gücünü hakim takdir eder. Ancak, çoğu kez hakim, kendi duyuları ile ya da tanık beyanları ile

bunu tespit edemez. Bu bağlamda, ayırt etme gücünün tartışmalı olduğu hallerde, maddi vakıa

olan akli durumun tespiti için bilirkişiye başvurur. Nitekim; M.K.m. 409/f. 2’de akıl hastalığı

ve akıl zayıflığına dayalı kısıtlama kararının resmi sağlık kurulu raporu ile verileceği hükme

bağlandığından bu sebeplere dayalı ayırt etme gücünden yoksunluğun en yetkili kurum olan

Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını gerektirdiği uygulamada yerleşmiştir. Fakat, belirtmek

gerekir ki; hakim bilirkişinin vermiş olduğu raporla bağlı değildir. Hakim, ayırt etme gücünün

varlığı ya da yokluğuna işaret eden tüm olayları göz önünde bulundurarak bir sonuca varır.

51

Page 52: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

C- Kısıtlı Olmamak

Bir kimsenin fiil ehliyetine sahip olması için aranan olumsuz şart, o kimse hakkında kısıtlılık

kararının alınmamış olmasıdır. Kısıtlılık; bir kimsenin kanunda öngörülen muayyen

sebeplerden birine dayanarak, mahkeme kararı ile fiil ehliyetinden tamamen veya kısmen

yoksun bırakılmasıdır. Kısıtlılık kararı sadece ergin kişiler için alınabilir. Zira küçükler zaten

tam fiil ehliyetine sahip bulunmadıklarından kısıtlanmalarına gerek yoktur. Küçükler esas

itibariyle velayet altında bulunurlar; velisi bulunmayan küçüğe, kısıtlanmasına gerek

olmaksızın, vesayet makamı ( sulh mahkemesi ) tarafından bir vasi atanır.

Kısıtlama Sebepleri

Kısıtlama kişisel özgürlük için ağır sonuçlar getiren bir önlem olduğundan ancak kanunda

sınırlı olarak sayılan sebeplerin varlığı halinde kısıtlama kararı alınabilir. Kısıtlamanın

koruma düşüncesinden hareketle yapılması öngörülmektedir. Öncelikle ilgilinin, sonra üçüncü

kişilerin, bu bağlamda özellikle ilgilinin ailesinin korunması amaç edinilmelidir. Sadece

ilgilinin denetlenmesini öngören bir kısıtlama kararı kabul edilemez.

Ergin olan bir kimsenin hangi sebeplere dayanılarak kısıtlanabileceği M.K.m. 405 vd.

hükümlerinde tahdidi olarak düzenlenmiştir. Bu maddelere göre kısıtlama sebepleri şunlardır:

Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ( M.K. m. 405 )

Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı ( M.K. m.

406 )

Bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı bir ceza ( hapis ) ile hüküm giyme ( M.K. m. 407)

İsteğe bağlı kısıtlama ( M.K. m. 408 )

a) Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı

52

Page 53: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Madde 405/I’e göre; “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya

korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini

tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır”.

Görüldüğü üzere; sadece akıl hastası veya akıl zayıfı olma tek başına kısıtlama için yeterli

değildir; ayrıca M.K. m. 405’te öngörülen durumlardan birinin de bulunması gerekir.

Örneğin; kişi akıl hastası olmasına rağmen, işlerini kendisi görebiliyorsa, sürekli korunma ve

bakıma muhtaç değilse ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokmuyorsa, sırf akıl hastası

ya da akıl zayıfı olması nedeniyle kısıtlanamaz. Ayrıca, kısıtlama için, akıl hastalığı ya da akıl

zayıflığının sürekli olması gerekir.

Şu hususu da önemle vurgulama gerekir ki; akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle

kısıtlamaya karar verilebilmesi için; M. K. m. 409/ II’ye göre, resmi sağlık kurulu raporunun

bulunması şarttır. Hakim, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenen kişiyi

dinleyebilir.

b) Savurganlık, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, kötü yaşam tarzı, kötü yönetim

Madde 406: “Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya

malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme

tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da

başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.

Savurganlık, gelir ve kazancına uygun düşmeyen tarzda düşüncesizce tüketimde bulunma

eğilimini; alkol ve uyuşturucuya bağımlılık, içki ve uyuşturucu düşkünlüğünün bağımlılık

haline gelmesini; kötü yaşam tarzı, ahlaka aykırı bir yaşayışı; kötü yönetim, bir kimsenin

bilgisizliği veya aczi yüzünden ekonomik varlığını tehlikeye düşürecek şekilde davranmasını

ifade eder.

Yukarıdaki durumların kısıtlama sebebi olabilmesi için, sadece varlıkları yeterli olmayıp,

ayrıca kişinin kendisini ya da ailesini darlık ya da yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açması

ve bu sebeple sürekli yardım ve bakım ihtiyacının bulunması ya da başkalarını tehlikeye

sokması da gerekmektedir.

c) Bir yıl ya da daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkumiyet

Madde 407: “Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her

ergin kısıtlanır.”

53

Page 54: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Bu durumda, hükmü yerine getirmekle görevli olan makam, mahkûmun cezasını çekmeye

başladığını vesayet makamına haber vermekle yükümlüdür ( M.K. m. 407 / II ). Vesayet

makamı da bunun üzerine kısıtlama kararı verecektir.

d) İlgilinin Talebi

Madde 408: “Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini

gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.”

Bu hükme göre; yaşlılığı, sakatlığı veya deneyimsizliği sebebiyle işlerini gereği gibi

görmekten aciz olan bir kimse, kendi isteği üzerine kısıtlanır. Fakat öncelikle şunu belirtmek

gerekir ki; istek üzerine kısıtlamaya karar verilebilmesi için, talepte bulunan kişinin ayırt etme

gücüne sahip olması gerekir. Ayrıca, ilgili serbest iradesi ile bu isteğini yapmış olmalı ve

sadece talep anında değil, karar anında da iradesi bu yönde olmalıdır. Yaşlılık, sakatlık ve

deneyimsizliğin ilgilinin kişisel işlerini olduğu gibi mali işlerini de gerektiği gibi yürütmesini

engellemesi durumunda kısıtlama kararı verilir.

Son olarak, şu hususu da önemle vurgulamak gerekir ki; isteğe bağlı kısıtlama kararı bir kere

verildikten sonra, artık bu kararın verilmesini gerektiren şartlar ortadan kalkmadıkça

kaldırılamaz.

Kısıtlamanın Etkisi

Geniş anlamda kısıtlama, erginliğin sonuçlarının ortadan kalkması ve tam fiil ehliyetinin

yetkili makam eliyle geri alınması olarak tanımlanabilir. Kısıtlama kararı, ilgili kişi için yeni

bir hukuki statü yaratan hukuki bir işlemdir. Bir diğer ifadeyle; kısıtlanmış olan kimsenin,

kendi fiilleriyle kendi lehine hak ve aleyhine borç yaratabilme ehliyeti mahkeme kararıyla

kısmen veya tamamen kaldırılmış olur. Ayrıca kısıtlama kararı diğer bir yönüyle de, ilgilinin

üçüncü bir kişinin koruması altına alınması sonucunu doğurmaktadır.

Kısıtlanan kimse ya ana ve babasının velayeti altına konulur veya ona bir vasi atanır ( M.K.

m. 419 ). Kısıtlıyı temsil etmek, mallarını yönetmek, gerektiğinde onu gözetmek, kısıtlı adına

hukuki işlemler yapıp onu üçüncü kişilere karşı temsil etmek üzere atanan yasal temsilciye

vasi adı verilir ( M.K. m. 413 ). Fakat yukarıda da bahsedildiği gibi, kısıtlıya bir vasi atanıp

54

Page 55: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

vesayet altına koymak yerine, onun ana ve babasının velayeti altına konması da mümkündür

( M.K. m. 335/II, 419/II).

Medeni Kanunun 410. maddesine göre; kısıtlama kararı kesinleşince hemen kısıtlının

yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan olunur. Ayrıca, söz konusu hükmün ikinci

fıkrasına göre de; kısıtlama, iyiniyetli üçüncü kişileri ilandan önce etkilemez. Bir diğer

ifadeyle; kısıtlama kararının üçüncü kişilere karşı ifade edebilmesi için, ilan edilmiş olması

şarttır. Kısıtlama kararı ilan edilmiş olmadıkça, iyiniyetli kişiler kısıtlıyı tam ehliyetli bir

kimse olarak kabul etmekte haklıdırlar. Bu itibarla da kısıtlı, bu kişilere karşı tam ehliyetliler

gibi sorumlu olur, yani yasal temsilcinin rıza veya muvafakatini almaksızın yapmış olduğu

hukuki işlemler geçerlidir ve kendisi bunlardan doğan edimleri yerine getirmeye mecbur

tutulur.

FİİL EHLİYETİ AÇISINDAN KİŞİLERİN SINIFLANDIRILMASI

Yukarıda da görüldüğü üzere fiil ehliyetine sahip olma belli şartlara bağlanmıştır. İşte fiil

ehliyeti yönünden kişilerin ayrımı, fiil ehliyeti için gerekli bu şartların tümüne sahip olma ya

da olmamaya göre yapılır. Kişi, iradesini serbestçe ve mantıklı bir şekilde kullanma

ehliyetinden yoksun ise fiil ehliyetine sahip olamaz. Kanun, tam ve sağlıklı iradesi olmayan

kişiyi, tam ve sağlıklı iradeye sahip kişi karşısında daha fazla korumuştur.

Kişileri, sahip oldukları fiil ehliyetine göre 4 grupta toplamak mümkündür:

I- TAM EHLİYETLİLER

Medeni Kanunun 10. maddesine göre, “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin

kişinin fiil ehliyeti vardır.” O halde, kısıtlı olmamak şartıyla ergin olan ve ayırt etme gücüne

sahip bulunan kişilerin fiil ehliyeti tamdır, bir diğer ifadeyle bunlar, “tam ehliyetliler”

kategorisini oluştururlar. Bu kişiler; fiil ehliyetinin içeriğine giren tüm ehliyetlere, örneğin,

hukuki işlem ehliyetine, haksız fiillerden sorumlu olma ehliyetine, dava ehliyetine ve tasarruf

ehliyetine de sahiptirler. Böylece, her türlü hukuki işlemi bizzat yapabilecekleri gibi, bütün

haklarını da bizzat kullanabilirler.

II- TAM EHLİYETSİZLER

A. GENEL OLARAK

55

Page 56: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Tam ehliyetsizler, ayırt etme gücünden mahrum kimselerdir. Ayırt etme gücüne sahip

olmayan kişiler, hukuken kabul edilen geçerli bir irade açıklamasında bulunma iktidarından

yoksundurlar, yapmış oldukları fiil ve hareketlerin sebep ve sonuçlarını kavrayacak bir akli

melekeye sahip değillerdir. Bu kategorideki kişiler, ister ergin ister küçük olsun ayırt etme

gücü bulunmayanlardır. Eğer küçük veya kısıtlı ise onun adına ve hesabına hareket eden bir

yasal temsilci zaten bulunmaktadır. Eğer kısıtlanmamış bir ergin kişi ise sürekli ayırt etme

gücüne sahip olmama yasal bir kısıtlama sebebi olduğundan, ona bu şekilde kısıtlama kararı

verilerek yasal temsilci atanır.

Medeni Kanunun 15. maddesinde, ayırt etme gücünden yoksun kişilerin fiilinin kural olarak

hukuki sonuç doğurmayacağı düzenlemesi yer almıştır. Buna göre; kural olarak, ayırt etme

gücü bulunmayan kimselerin fiilleri ve özellikle hukuki işlemleri geçersiz olduğu gibi, ayırt

etme gücüne sahip bulunmayanlar haksız fiillerinden ve borca aykırı davranışlarından da

sorumlu tutulmazlar. Fakat bu kuralın istisnaları bulunmaktadır.

B. İŞLEM EHLİYETİ AÇISINDAN TAM EHLİYETSİZLERİN DURUMU

1) Tam Ehliyetsizlerin İşlemlerinin Hükümsüzlüğü Kuralı

Ayırt etme gücü olmayanların yaptıkları tasarruflar, hukuki bir hüküm ifade etmeyip, batıldır

( kesin hükümsüzlük ). Söz konusu geçersizlik, tam ehliyetsizin bütün hukuki işlemleri ve

hukuki işlem benzeri fiilleri açısından söz konusu olur. Bir diğer ifadeyle, tam ehliyetsizlerin

borçlandırıcı işlemleri, tasarruf işlemleri, tek taraflı hukuki işlemleri ( bir yenilik doğuran

hakkın kullanılması, temsil yetkisi verilmesi ) kesin olarak hükümsüzdür. Ayrıca, beyan

muhatabı olarak pasif durumda olmasına rağmen, kendisine yöneltilen bir irade beyanı hukuki

sonuç doğurmaz. Zira yöneltilmesi gerekli irade beyanları açısından hem beyanda bulunanda

hem beyan muhatabında ayırt etme gücü aranmaktadır.

Görüldüğü üzere; tam ehliyetsiz tarafından yapılan herhangi bir hukuki işlem kesin

hükümsüzdür. Bu sebeple, zamanaşımıyla düzelemeyeceği gibi, yasal temsilcinin izin ya da

icazet vermesi ile de geçerlik kazanamaz. Aynı şekilde tam ehliyetsizin ayırt etme gücünü

kazandıktan sonra, kendisinin işleme icazet vermesi de söz konusu olamaz. Bu bağlamda, söz

konusu işlemin geçerlik kazanması isteniyorsa, işlemin yeniden yapılması gerekir.

Ayırt etme gücüne sahip olmama itiraz niteliğinde olduğu için, hakim bunu re’sen göz önüne

alacağı gibi, tam ehliyetsiz olan kişinin yasal temsilcisi, ilgililer ya da fiil ehliyetini

56

Page 57: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

kazandıktan sonra işlemi yaparken tam ehliyetsiz olan kişi de ileri sürebilir, meğer ki kesin

hükümsüzlüğü ileri sürme hakkı, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olsun.

Tam ehliyetsizle işlem yapan kimsenin iyiniyetli olması, bir diğer ifadeyle onun ayırt etme

gücüne sahip olmadığını bilmemesi ve bilebilecek durumda olmaması, işleme geçersizlik

kazandırmaz. Görüldüğü üzere, tam ehliyetsizlik ya da ayırt etme gücünün yokluğu karşısında

iyi niyet korunmaz. Zira kanun koyucu, tam ehliyetsizin korunmasının gerekliliğini, kural

olarak, karşı tarafın ya da iş hayatının güvenliğinin korunmasından daha üstün görmektedir.

Ayrıca şu hususu da önemle vurgulamak gerekir ki; ayırt etme gücünün yokluğu sebebiyle

kısıtlanma halinde, kısıtlama kararının ilan edilmemiş olması, karşı tarafın iyi niyet iddiasında

bulunmasına temel olamaz. Şöyle ki; M.K. m. 410/II hükmüne göre; kısıtlama, iyiniyetli

üçüncü kişileri ilandan önce etkilemez. Bir diğer ifadeyle; iyiniyetli üçüncü kişinin, hakkında

kısıtlama kararı verilmiş olan kişiyle yapmış olduğu hukuki işlemler kısıtlama kararının

ilanından önce hüküm ve sonuç doğurur. Fakat bu kural, ayırt etme gücünün yokluğu halinde

uygulanmaz. Bu bağlamda, ayırt etme gücü yokluğu nedeniyle hakkında kısıtlılık kararı

verilmiş olan kişiyle iyiniyetli üçüncü kişi arasında yapılan hukuki işlem, kısıtlama kararının

ilanından önce de geçersizdir. Zira bir yandan ayırt etme gücüne sahip olmama başlı başına

bir kesin hükümsüzlük sebebidir. Diğer yandan da, fiil ehliyeti olmayan kişinin çıkarlarının,

karşı tarafın çıkarlarından hatta kamu düzeninden daha üstün tutulduğu 15. maddenin

amacından açık olarak anlaşılır.

Yukarıda değinildiği gibi, tam ehliyetsizin yaptığı hukuki işlem başlangıçtan itibaren

hükümsüzdür. Söz konusu hükümsüz işleme dayanılarak bir edim yerine getirilmişse, edimin

geri verilmesi duruma göre istihkak talebi veya sebepsiz zenginleşme talebi ile sağlanabilir.

Şöyle ki; ayırt etme gücünün yokluğu halinde tasarruf işlemi hukuki sonuç

doğurmayacağından, tam ehliyetsizin devretmek istediği hakkı karşı taraf kazanamayacağı

gibi, tam ehliyetsiz de kendisine kazandırılmak istenen hakkı kazanamayacaktır. Bu halde,

karşı tarafa teslim olunan taşınır mal malik tarafından istihkak davası ile geri istenebilir

( M.K. m. 683). Bir taşınmaz söz konusu ise, tapu kütüğünün düzeltilmesi davası ile tescilin

düzeltilmesi sağlanır. Taşınır mal, malı teslim alan tarafından tüketilmişse, istihkak talebi

yerine, sebepsiz zenginleşme talebi söz konusu olur.

Tam ehliyetsiz olan bir kimseden bir şeyi iktisap eden kimsenin, bunu iyiniyetli bir üçüncü

kişiye devir etmesi halinde, üçüncü kişinin iktisabının geçerli olup olmayacağı, şeyin taşınır

ya da taşınmaz olmasına göre değişmektedir. Şöyle ki;

57

Page 58: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Tam ehliyetsiz bir kimseden bir taşınırı devralan kimsenin bunu iyiniyetli bir üçüncü kişiye

devretmesi halinde, üçüncü kişi 5 yıllık zamanaşımının sonunda mülkiyeti kazanır. Zira ayırt

etme gücünün yokluğu, taşınırın hak sahibinin elinden Medeni Kanunun 989 maddesi

anlamında rıza dışı çıkmış sayılmasını gerektirir.

Taşınmazlar yönünden ise uygulanacak hüküm, Medeni Kanunun 1023. maddesidir. Buna

göre; tapu sicilindeki yolsuzluğun sebebi ayırt etme gücünden yoksunluk olsa bile, tescile

güvenerek taşınmazı devralan iyiniyetli üçüncü kişi mülkiyeti derhal kazanır. Bu durum, hem

tapu sicilinin aleniyeti ve sicile güvenin gereğidir, hem de M.K. m. 1023 yolsuzluğun

sebepleri yönünden bir ayrım yapmaz. Ayırt etme gücünden yoksun bulunan kişilerin

hukuki işlem ehliyeti olmadığı gibi dava ehliyetleri de yoktur. Bu itibarla, davalarda davacı ya

da davalı sıfatıyla hazır bulunarak, örneğin yemin, sulh, kabul vs. yargılama hukukuna giren

işlemleri bizzat yapmaları mümkün değildir. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki; tam

ehliyetsizin yapacağı hukuki işlemler kesin hükümsüz olacağı için, tüm işlemleri onun adına

yasal temsilcisi yapar.

2) Kesin Hükümsüzlük Kuralının İstisnaları

Yukarıda da açıkladığımız gibi, tam ehliyetsiz kimseler tarafından yapılan hukuki işlemler

kesin hükümsüzdür. Ancak, M.K. m. 15 kanunun bu kurala getirdiği istisnaları saklı

tutmuştur. Zira ayırt etme gücünden yoksun bulunan kişilerin hukuki durumuyla ilgili genel

ilke, M.K. m. 15’te “ kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme

gücü bulunmayan kimsenin fiilleri sonuç doğurmaz” şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü

üzere; madde ifade biçimi itibariyle bu ilkenin mutlak olmadığını, birtakım istisnalarının da

bulunduğunu belirtmektedir.

a. Hukuki İşlem Dışı Haller: Medeni Kanunun 15. maddesi, tam ehliyetsizin irade

açıklamasıyla bir hukuki sonuç doğurmasını engeller. Bir diğer ifadeyle, bir hakkın

kazanılması ya da bir borcun doğması için hukuki sonuca yönelmiş bir iradeye gerek olduğu

hallerde, M.K. m. 15 bu iradeyi kesin olarak hükümsüz sayar. Zira ayırt etme gücüne sahip

olmayan bir kimsenin geçerli iradesinden ve dolayısıyla da geçerli bir irade açıklamasından

söz edilemez.

Bu bağlamda, hukuki sonucun doğması için irade beyanına gerek olmayan hallerde, M.K. m.

15 tam ehliyetsizin hak sahibi olabilmesini engellemez. Dolayısıyla, hukuk düzeninin

sonucun doğması için makul ve bilinçli, hukuki sonuca yönelik bir iradeyi aramayıp, sadece

58

Page 59: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

objektif olarak olaya sonuç bağladığı hallerde, tam ehliyetsiz de hak sahibi olabilir. Örneğin,

tam ehliyetsiz bir kişi işleme ( M.K. m. 775 ) ya da karışma ve birleşme ( M.K. m. 776 )

yoluyla bir taşınırın mülkiyetini kazanabilir. Zira burada herhangi bir irade beyanı

aranmamıştır, işleme, birleşme, karışma fiillerinin bulunması yeterlidir. Hukuki sonuç bir

maddi fiile bağlanmıştır. Dolayısıyla kişi, fiil ehliyetine sahip olmasa da hukuki sonuçlar

kendiliğinden doğacaktır.

Yukarıdaki açıklamalar, “zamanaşımı ile mülkiyeti kazanma” konusu için geçerli değildir.

Zira zamanaşımıyla mülkiyeti kazanmada ayırt etme gücünün bulunması gerekli olup, malik

gibi hareket etme iradesinin bulunması gerekmektedir. Aynı durum mülkiyetin terk yoluyla

kaybında da geçerlidir. Çünkü burada terk iradesine gerek vardır.

Ayırt etme gücü bulunmayanların iradelerinden bağımsız olarak doğan diğer sonuçlar olarak

şunlar sayılabilir: Bir kimsenin oturduğu yerin onun yerleşim yerin olarak kabulünü öngören

M.K. m. 20 f. 2’deki varsayım, kişinin fiil ehliyetine sahip olmasını aramamıştır. Bir diğer

sonuç da, ayırt etme gücü bulunmayan bir kişiden velayet hakkının kaldırılmasının mümkün

olabilmesidir ( M.K. m. 348 ). Zira velayet hakkının alınması velayet altındaki küçüğe karşı

bazı ödevlerin fiilen yerine getirilmemesine bağlı olup, kusura bağlı değildir.

b. Dürüstlük Kuralından Doğan İstisna: Tam ehliyetsizin yaptığı hukuki işlemin kesin

hükümsüz olduğunun kabulü, tam ehliyetsizi korumak amacıyla öngörülmüştür. Eğer karşı

taraf, hukuki işlemin geçersizliğini iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde ileri sürüyorsa, bir

diğer ifadeyle davranışı hakkın kötüye kullanılması durumu teşkil ediyorsa, o kişi işlemin

geçersizliğini ileri süremez. Zira bu durumda, M.K. m. 15’teki düzenlemenin amacına aykırı

davranışmış olur. Örneğin; Tam ehliyetsiz A ile bir satış akdi yapan B, işlemin geçersizliğini,

A’nın ayırt etme gücü olmadığını öğrendikten sonra da ileri sürmemiştir. Fakat malın

değerinin birden düşmesi üzerine B, akdin geçersizliğini ileri sürerse, bu davranışı hakkın

kötüye kullanımı niteliğindedir.

Görüldüğü üzere, kesin hükümsüzlüğü ileri sürme hakkı, amacından saptırılıyorsa, bir diğer

ifadeyle bu hak tam ehliyetsize zarar vermek amacıyla kullanılıyorsa, M.K. m. 2/II bunu

engeller ve işlem tam ehliyetsiz biri tarafından yapılmış olmasına rağmen geçerli olarak kabul

edilir.

Belirtmek gerekir ki; hakkın kötüye kullanılması yasağı iki taraflı işler. Bir diğer ifadeyle,

sadece tam ehliyetsize karşı kesin hükümsüzlüğün ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması

59

Page 60: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

sayılmaz. Aksine, tam ehliyetsizin temsilcisi ya da temyiz kudretini kazandıktan sonra bizzat

onun tarafından karşı tarafa kesin hükümsüzlüğün ileri sürülmesi de hakkın kötüye

kullanılmasının şartlarını oluşturabilir. Örneğin; ayırt etme gücüne sahip olmayanın alıp

yararlandığı ödünç paranın geri verilmesi gerekince, yapılan ödüncün batıl olduğunun ileri

sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması durumu teşkil eder.

c. Evlenme: Medeni Kanunun 125. maddesine göre, ayırt etme gücü olmayan kimselerin

evlenmesi yasaktır. Eşlerden biri ya da her ikisi evlenme merasimi yapılırken sürekli olarak

ayırt etme gücünden yoksun olmalarına rağmen her nasılsa evlenirlerse, bu evlenme mutlak

butlanla batıl olur ( M.K. m. 145 b.2 ). Ancak, kanun evlenmenin kamu düzeni ile yakından

ilgili olmasını göz önünde bulundurarak, tam ehliyetsizin yapmış olduğu diğer işlemlerdeki

gibi, evlenmeyi kendiliğinden hükümsüz kabul etmemiş ve M.K. m. 156’da özel bir

düzenleme getirmiştir. Bu hükme göre; batıl bir evlilik ancak hakim kararıyla sona erer.

Butlan kararına kadar evlilik, geçerli bir evlenmenin tüm sonuçlarını doğurur. Bu bakımdan

evlenmenin butlan kararı geçmişe etkili değildir. Görüldüğü üzere; böyle bir evliliğin sona

erdirilmesi için butlan davası açılması ve butlan kararı alınması gereklidir. Zira, hakim butlanı

re’sen dikkate alamaz ve söz konusu evlilik butlan kararına kadar geçerli bir evlilik gibi

hüküm ve sonuç doğurur. Buna göre; evlilik birliği içinde doğan çocuğun nesebi sahih olur.

Hakim kararı verildiği andan itibaren ileriye yönelik olarak hüküm ve netice yaratır. Şunu da

belirtmek gerekir ki; evlenirken ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin sonradan ayırt etme

gücünü kazanması halinde, artık her ilgili veya savcı butlan davası açamaz, sadece evlenirken

ayırt etme gücü bulunmayan eş bu davayı açabilir ( M.K. m. 147 / f.2 ).

Eşlerden birinin, evlenme merasimi sırasında ayırt etme gücünü geçici olarak kaybetmiş

olması halinde durum farklıdır. Şöyle ki; bu halde Medeni Kanunun 148. maddesine göre

evlenme, mutlak butlanla değil nisbi butlanla sakattır. Bu durumda, evlenmenin sakatlığını,

mutlak butlandan farklı olarak ( savcı dâhil ) her ilgili değil, sadece nisbi butlana dayanma

hakkı olan eşler ya da yasal temsilci, M.K. m. 152’de ileri öngörülen süreler içinde ileri

sürebilir. Bu süreler içinde iptal istenmezse, evlenme geçerli hale gelir. İptal davası açma

hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak

altı ay ve her halde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekler düşer.

d. Ölüme Bağlı Tasarruflar : Tam ehliyetsiz tarafından yapılan ölüme bağlı tasarruflar da

kendiliğinden kesin hükümsüz olmazlar. Evlenmede olduğu gibi ölüme bağlı tasarruflar da

ancak hakim kararı ile hükümsüz hale getirilir ( M.K. m. 557 b. 1 ). Karar, geçmişe etkili

60

Page 61: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

olup, mirasın açılmasından itibaren hüküm ifade eder. Söz konusu hükümsüzlüğü ileri sürme

hakkı, sürelere bağlanmıştır. Bu hükme göre, iptal davası açma hakkı, tasarruf ve butlan

sebebinin ve hak sahibi olmanın öğrenilmesinden itibaren 1 yıllık ve her halde

vasiyetnamelerde açılmalarından diğer ölüme bağlı tasarruflarda ise, mirasın geçmesinden

itibaren, iyiniyetli davalıya karşı 10, kötü niyetli davalıya karşı 20 yıllık hak düşürücü süreye

tabi tutulmuştur. Ayrıca hükümsüzlük, defi olarak her zaman ileri sürülebilir Ayrıca şu hususu

da önemle belirtmek gerekir ki; kişinin mirasçı olabilmesi için fiil ehliyetine sahip olması

aranmaz. Mirasçı, kural olarak, herhangi bir işlem yapmadan mirası iktisap ettiği için, sadece

hak ehliyetinin varlığı yeterlidir.

3) Tam Ehliyetsizin Temsil Edilmesi

a) Genel Olarak

Tam ehliyetsizler kategorisine giren kişilerin yasal temsilcileri, onlar adına hukuki işlemler ile

yargılama hukukuna ilişkin işlemleri yapmak yetkisine sahiptirler. Temsilcinin temsil yetkisi

doğrudan doğruya kanundan doğduğu içindir ki bunlara “ yasal temsilci” adı verilir. Yasal

temsilciler, tam ehliyetsizleri üçüncü kişilere karşı temsil ettikleri gibi mahkemelerde de

temsil ederler ve haklarını onların adına kullanırlar. Tam ehliyetsizler kanunda belirtilen

istisnalar dışında hiçbir hukuki işlem yapamazlar. Tüm işlemlerin onlar adına yasal temsilci

( veli ya da vasi ) tarafından yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda, ayırt etme gücü olmayan

kişi, onun adına davranan yasal temsilcisi aracılığı ile hak kazanır ve borç altına girer. İşlemin

bizzat yasal temsilci tarafından yapılması zorunludur. Onun, ayırt etme gücüne sahip olmayan

kişinin yaptığı hukuki işleme izin ya da icazet ile katılması söz konusu olamaz. Bir diğer

ifadeyle, yasal temsilcinin bizzat yapmadığı bir işleme rıza göstermesi, işlemi kesin hükümsüz

olmaktan hiçbir zaman kurtarmaz.

Kural, tüm işlemlerin tam ehliyetsiz adına yasal temsilci tarafından yapılması olmakla

beraber, Medeni Kanun bazı işlemlerin yasal temsilci tarafından dahi yapılmasını

yasaklamıştır. Söz konusu yasak işlemler, Medeni Kanunun 449. maddesine göre;

Önemli bağışlamada bulunma

Vakıf kurma

Kefil olma

b) Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar

61

Page 62: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Doktrinde genel olarak kabul edilen tanıma göre; başkasına devredilemeyen, miras yoluyla

geçmeyen, hak sahibinin kişiliğini yakından ilgilendiren, bizatihi mali bir değer taşımayan ve

kural olarak yasal temsilci tarafından kullanılmayıp, bizzat hak sahibi tarafından kullanılması

gereken haklara kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar denir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere,

doktrinde kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların bizzat hak sahibi tarafından kullanılması gerektiği

ve bu nedenle de yasal temsilci tarafından kullanılmasının mümkün olmadığı kabul

edilmektedir.

Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklara örnek olarak şunlar gösterilebilir: ergin kılınma, kişiliğin

korunması ile ilgili tüm davalar, adın değiştirilmesi talebi, nişanlanma, nişanı bozma, nişanın

bozulması dolayısıyla manevi tazminat talebi, evlenme, boşanma davası açma, evlenmenin

feshi davası açma, bazı boşanma sebeplerinde af, ana ve babaların çocuklarla kişisel

ilişkilerinin düzenlenmesini istemeleri, ortak hayatın tatilini isteme, soy bağının reddi, evlat

edinme, evlilik dışı çocuğun tanınması, babalık davası açma, vesayet altındaki kişinin vasinin

işlerine karşı sulh mahkemesine itirazı, vesayetin kaldırılmasını isteme, ölüme bağlı tasarruf

yapma, manevi tazminat davası açma.

Bu haklar, diğer haklar gibi ayırt etme gücü olmayan kişi tarafından bizzat kullanılamaz.

Doktrinde tartışma yaratan husus ise, bunların tam ehliyetsizin yasal temsilcisi tarafından

kullanılıp kullanılamayacağıdır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların tam ehliyetsizlik durumunda

hiçbir istisna olmaksızın kullanılmaması, gerek kişiliğin saygınlığı, gerekse tam ehliyetsizin

korunma ihtiyacı açısından elverişli olmayan sonuçlara yol açmaktadır. Bu nedenle doktrinde,

kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların ikiye ayrılarak değerlendirilmesi gerektiği ve sadece mutlak

anlamda kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarda yasal temsilin mümkün olamayacağının kabulü

savunulmaktadır. Buna karşılık, nisbi anlamda kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarda yasal temsil

yolunun açık olması en başta tam ehliyetsizin menfaatleri açısından gerekli görülmektedir.

Mutlak kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarda, yasal temsil kesin olarak işlemez. Bu bakımdan ayırt

etme gücünün yokluğu halinde, yasal temsilci bu hakları tam ehliyetsiz adına kesin olarak

kullanamaz. Mutlak anlamda kişiye sıkı sıkıya bağlı haklara örnek olarak; nişanlanma,

evlenme, evlilik dışı doğan çocuğun tanınması, babalık davası açma, soy bağının reddi ölüme

bağlı tasarruf yapma ve bunu geri alma, zina yapan eşi af, evlat edinme gibi haklar

verilmektedir.

Nisbi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarda durum farklıdır. Şöyle ki; bu hakları, ayırt etme gücüne

sahip olması halinde hak sahibi bizzat kullanır. Buna karşılık, hak sahibi ayırt etme gücüne

62

Page 63: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

sahip değilse, hak, yasal temsilci tarafından onun adına kullanılır. Nisbi kişiye sıkı sıkıya

bağlı haklara örnek olarak, kişiliğin korunmasına ilişkin dava açma, ergin kılınma istemi,

tanımaya itiraz ve evlat edinme örnek gösterilmektedir.

Diğer yandan, doktrinde mutlak anlamda kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların çevresinin geniş

tutulmasının tam ehliyetsizi hak ehliyetinden yoksun hale getireceği gerekçesi ile, kanunda

aksine açık hüküm olmayan hallerde kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların yasal temsilci tarafından

kullanılması da kabul görmektedir.

Ayrıca, tam ehliyetsize karşı Aile hukuku alanına giren kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili

dava açılması halinde yasal temsilcinin bu davada tam ehliyetsizi temsil etmesinin mutlaka

gerekli olduğu belirtilmektedir. Yargıtay da tam ehliyetsizler aleyhine açılan boşanma

davalarında yasal temsilcilerin davalı konumundaki tam ehliyetsizi temsil etmesinin bir

zorunluluk olduğunu belirtmektedir2. Ayrıca Yargıtay, tam ehliyetsizin yasal temsilcisinin

bazı durumlarda tam ehliyetsiz adına boşanma davası açabileceğini kabul etmektedir. Yüksek

Mahkeme, bu gibi durumlarda kural olarak, tam ehliyetsizin çıkarını ölçü olarak almakta ve

onun çıkarının korunması ve zarara uğramasının engellenmesinin gerektiği hallerde yasal

temsilciye dava açma hakkını vermektedir. Örneğin; “ hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı

davranış” ( M.K. m. 162 ), “ suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme” ( M.K. m. 163) boşanma

nedenlerine dayalı olarak Yargıtay, tam ehliyetsizin yasal temsilcisinin boşanma davası

açabileceğini kabul etmektedir3.

C. SORUMLULUK EHLİYETİ AÇISINDAN TAM EHLİYETSİZLERİN HUKUKİ

DURUMU

1- Ana Kural

Borçlar Kanununun 41. maddesine göre; kişinin hukuka aykırı fiillerden sorumlu

tutulabilmesi için kusurlu olması gerekmektedir. Kusurdan söz edebilmek için ise ayırt etme

gücünün varlığı şarttır. Tam ehliyetsizlerin ise ayırt etme gücü bulunmadığı için kusurlarından

söz edilemez. Bu itibarla, tam ehliyetsizlerde ana kural, hukuka aykırı fiillerden sorumlu

olmamalarıdır.

2- İstisnalar

2 Yarg. 2.HD. 1.4.1971, 1924/2145; Yarg. 2.HD. 15.9.1975, 6688/67633 Yarg. 2.HD., 3.6.1964, 2642/3059; Yarg. 2.HD., 3.3.1947, 5923/1219

63

Page 64: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Ana kural, ayırt etme gücüne sahip olmayanların hukuka aykırı fiilinden sorumlu

tutulmamaları olmasına rağmen, bu kurala birtakım istisnalar getirilmiştir.

a) Kusursuz Sorumluluk Halleri: Kusursuz sorumluluk hallerinde, kişinin hukuka aykırı

fiilinden sorumlu tutulması için kusurlu olması aranmaz. Şöyle ki, bu sorumluluk hallerinde,

objektif olarak hukuka aykırı bir fiille zarar verilmesi yeterli görülmekte, fiili yapanın kusuru

bir sorumluluk şartı olarak aranmamaktadır. Bu hallere örnek olarak; istihdam edenin ( B.K.

m. 55 ), hayvan sahibinin ( B.K. m. 56,57 ), bina malikinin ( B.K. m. 58,59), motorlu taşıt

işletenin ( KTK. m. 85) ve taşınmaz malikinin ( M.K. m. 730) sorumluluğu gösterilebilir. Bu

hallerde, kusur aranmayıp, sadece hukuka aykırı fiilin ve zararın varlığı yeterli olduğu için,

tam ehliyetsiz de bu yolla vermiş olduğu zarardan sorumludur.

b) Hakkaniyet Sorumluluğu: Borçlar Kanunumuz kusura dayanan sorumluluk hallerinde

dahi hakkaniyet gerektiriyorsa hakime, ayırt etme gücüne sahip olmayan kimseyi hukuka

aykırı fiil ile verdiği zararın tamamen veya kısmen tazminine mahkum edebilme imkanı

tanımaktadır. Şöyle ki, B.K. m. 65’e göre “Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme

gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir.”

Bu hükmün amacı, zarar gören kişiyi, zarara sebebiyet veren kişi ayırt etme gücüne sahip

olsaydı yararlanabileceği tazminat hakkına sahip olamamaktan doğan olumsuz sonuçlara karşı

korumaktır. Burada kanun koyucu, taraflar arasında bir denge kurarak zarar göreni sırf karşı

tarafın ayırt etme gücüne sahip olmaması nedeniyle zarara uğramasından korumak istemiştir.

Bu nedenle hakim, somut olayda tarafların mali durumlarını dikkate alarak karar vermek

zorundadır.

Görüldüğü üzere, kusurlu sorumluluk hallerinde kural, ayırt etme gücüne sahip olmayanın

hukuka aykırı fiilinden sorumlu tutulmaması olmakla beraber, hakkaniyet gerektiriyorsa, bu

kişilerin yine de vermiş oldukları zararlardan sorumlu tutulmaları mümkündür. Hakim, haksız

fiilin diğer unsurlarının gerçekleştiği somut bir olayda, tam ehliyetsizi tazminata mahkum

etmenin hakkaniyete uygun olup olmadığı hususunda takdir yetkisine sahiptir. Örneğin;

zengin bir akıl hastasının kendisine bakan bir kimseyi yaralaması halinde, hakim, hakkaniyet

gereği akıl hastasını tazminat ödemeye mahkum edebilir. Zira tam ehliyetsizin varlık durumu

ile zarara uğrayanın varlık durumları arasındaki açık dengesizlik, akıl hastasının hakkaniyet

gereği sorumlu tutulmasını gerektirir. Tam ehliyetsizin hakkaniyet gereği sorumlu

tutulabilmesi için, ayırt etme gücünün kaybının sürekli ya da geçici olmasının önemi yoktur.

Ayrıca, tam ehliyetsizler tarafından sebep olunan manevi zararlar da bu kapsamdadır.

64

Page 65: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişi, ancak ayırt etme gücüne sahip olsaydı sorumlu

tutulabilecek idiyse, hakkaniyet gereği sorumlu olur. Bir diğer ifadeyle, fiil ancak ayırt etme

gücüne sahip olan bir kimse yönünden kusurlu sayılacak nitelikte ise B.K. m.. 65 uygulanır.

Buna karşı, ayırt etme gücüne sahip olan kimse söz konusu fiilden sorumlu tutulamıyorsa,

ayırt etme gücü olmayan kimse de B.K. m.. 65 B’e göre, sorumlu tutulamaz.

c- Ayırt Etme Gücünün Geçici Olarak Kaybında Sorumluluk

Tam ehliyetsizlerin hukuka aykırı fiillerinden sorumlu olmayacakları kuralının bir diğer

istisnası B.K. m. 54/II’de öngörülmüştür. Bu hükme göre; ayırt etme gücünü geçici olarak

kaybeden kimse, bu durumdayken vermiş olduğu zararlardan sorumlu olur. Bir diğer ifadeyle,

kişinin geçici olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi, onun verdiği zarardan sorumlu olmasını

engellemez. Bu durumda olan kişi zarardan sorumlu olmak istemiyorsa, bu duruma kendi

kusuru ile düşmediğini ispat etmelidir. Örneğin; bir kimsenin içki içerek ya da uyuşturucu

madde kullanarak ayırt etme gücünü kaybetmesi halinde, bu duruma kendi kusuruyla düşmüş

olduğu için verdiği zararlardan sorumlu olur. Buna karşılık, elleri kolları bağlanıp, arkadaşları

tarafından zorla içki içirilen bir kimse, ayırt etme gücünü kendi kusuruyla kaybetmemiş

olacağı için, vermiş olduğu zarardan sorumlu tutulamaz. Ancak, bu durumu ispat etmesi

gerekmektedir.

D. Tam Ehliyetsizin Sebepsiz Zenginleşme Halinde Sorumluluğu

Sebepsiz zenginleşme, haklı bir sebep olmadığı halde başkası aleyhine zenginleşme olarak

tanımlanmaktadır. Sebepsiz zenginleşmeyi düzenleyen B.K. m. 77 ye göre “Haklı bir sebep

olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi

geri vermekle yükümlüdür “. Burada önemli olan bir malvarlığının, diğer bir malvarlığı

aleyhine çoğalmasıdır. Bir diğer ifade ile sebepsiz zenginleşme ve dolayısıyla da geri verme

borcunun doğabilmesi için, iradeye bağlı bir fiil aranmaz. Önemli olan, geri verme borcu

altına giren kişinin malvarlığında sebepsiz bir artma olmasıdır. Bu bakımdan sebepsiz

zenginleşme hükümleri tam ehliyetsizlere de uygulanır. Bir diğer ifadeyle, sebepsiz

zenginleşen tam ehliyetsiz olsa bile geri verme borçlusu olur. Örneğin; tam ehliyetsizle

yapılan bir sözleşmenin ifası halinde karşı taraf, sözleşme kesin hükümsüz olduğu için, bunu,

borç olmayan şeyin ifasına dayanarak geri ister. Eğer, zenginleşme tam ehliyetsiz aleyhine

ise, geri alma alacaklısı odur.

65

Page 66: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

III- SINIRLI EHLİYETSİZLER

A. GENEL OLARAK

Sınırlı ehliyetsizler ayırt etme gücüne sahip küçükler ve ayırt etme gücüne sahip kısıtlılardır.

Bu kategoride ehliyetsizlik asıl, ehliyet istisnadır. Bir diğer ifadeyle, bunlar ehliyetsizdirler,

fakat bazı hususlarda ehliyetsizlikleri sınırlandırılmıştır. Bu nedenle, “sınırlı ehliyetsiz” terimi

bu gruba giren kişilerin bazı alanlarda tek başlarına işlem yapabilme ehliyetine sahip

olmalarını ifade etmektedir. M.K. m. 16/I, c. 1, ana kuralı koyup onların ehliyetsiz olduklarını

belirtmiş; M.K. m. 16/I,c.2 ve ikinci fıkra, fiil ehliyetine sahip oldukları alanları

düzenlemiştir. Buna göre; ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar, karşılıksız kazanmalar

ve kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar yönünden ve ika ettikleri haksız fiilden sorumlu olma

açısından tam fiil ehliyetine sahiptirler. Bunun dışında ise, ana kural yürür, bu bağlamda,

sınırlı ehliyetsizin geçerli bir işlem yapabilmesi için, yasal temsilcinin işleme herhangi bir

yolla katılması gerekir.

Sınırlı ehliyetsizler için kanun tarafından temsilciler öngörülmüştür. Küçükler için velayet

kurumu, kısıtlılar için de vesayet kurumu kanunda düzenlenmiştir ( M.K. m. 335, M.K. m.

404 vd.). İstisnaen kısıtlanmış bir kişi de velayet altına alınabildiği gibi, velayet altında

bulunmayan küçük de vesayet altına alınabilir. İşte gerek velayet hakkını kullanan veli,

gerekse vesayet hakkını kullanan vasi sınırlı ehliyetsiz için yasal temsil yetkisine sahiptir

( M.K. m. 342, M.K. m. 448). Bir diğer ifadeyle, sınırlı ehliyetsizlerin fiil ehliyetleri tam

değildir. Bu itibarladır ki, bu kişiler adına hukuki işlemlerde bulunmak ve onların haklarını

kullanmak üzere bir yasal temsilcinin bulunmasına gerek vardır. Sınırlı ehliyetsizlerin

durumunu hukuki işlem ehliyeti ve sorumluluk ehliyeti açısından ayrı ayrı değerlendirmek

gerekir:

B- HUKUKİ İŞLEM EHLİYETİ AÇISINDAN SINIRLI EHLİYETSİZLERİN

DURUMU

1) YASAL TEMSİLCİNİN RIZASINA BAĞLI İŞLEMLER

a) Genel Olarak

Ana kural; sınırlı ehliyetsizin yapacağı işleme yasal temsilcinin katılması zorunluluğudur.

Kanun koyucu sınırlı ehliyetsizlerin iradelerinin varlığını kabul etmiş ancak bu iradenin tam

66

Page 67: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

ve sağlıklı olduğunu kabul etmemiştir. Bu nedenle sınırlı ehliyetsizleri, yaptıkları hukuki

işlemlerde tam ehliyetliler karşısında korumuştur. Zira M.K. m. 16/I, c. 1’e göre; “ Ayırt etme

gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcinin rızası olmadıkça kendi işlemleriyle borç

altına giremezler”. Görüldüğü üzere, hüküm sınırlı ehliyetsizi koruma amacı amacını

gütmekte, sınırlı ehliyetsizin kendi işlemi ile borç altına girmesinin geçerliliğini yasal

temsilcinin iradesine bırakmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki; bu hüküm sadece borç altına

girmeden söz ettiği için yeterli değildir. Hükmün amacı, sınırlı ehliyetsizi korumak olduğuna

göre, amaca göre bir yorumla, sınırlı ehliyetsizin sadece borçlanma işlemi yaparken değil,

tasarruf işlemi yaparken de yasal temsilcinin rızasını alması gerektiği sonucuna varmak

gerekir. Sınırlı ehliyetsizin yapacağı borçlanma ve tasarruf işlemine yasal temsilcinin

katılması kamu düzenine ilişkin olduğu için emredici bir kuraldır. Bu bakımdan sözleşme ile

bertaraf edilemez.

Sınırlı ehliyetsizlerin, sadece borçlanma ve tasarruf işlemleri yapması yönünden değil, davaya

taraf olması yönünden de yasal temsilcinin rızası aranır. Bir diğer ifadeyle, sınırlı ehliyetsiz

kural olarak, ancak yasal temsilcisinin rızası ile dava açabilir. Aynı şekilde davalı olması

halinde de yasal temsilci tarafından temsil edilir. Zira davada usul işlemleri yapabilme de fiil

ehliyetine dâhildir. Bu bakımdan, sınırlı ehliyetsizin, yasal temsilcinin izni olmadan dava

açması halinde, mahkeme, M.K. m. 451/II gereği, yasal temsilciye, iradesini açıklaması için

bir süre verir. Bu süre içinde yasal temsilci onay vermezse, davaya devam edilemez. Sınırlı

ehliyetsizin davalı olması halinde de davaya ilişkin tüm işlemlerin yasal temsilciye yönelik

olarak yapılması gerekir. Ayırt etme gücüne sahip küçük ve ayırt etme gücüne sahip

kısıtlıda asıl olan ehliyetsizliktir. Bu yüzden ehliyet noksanının rıza ile giderildiğini ispat

yükü, bunu iddia eden kişidedir ( M.K. m. 6 ).

Yasal temsilcinin rızasını gerektiren sınırlı ehliyetsizin işlemleri ile yasal temsilcinin temsil

yetkisine dayanarak sınırlı ehliyetsiz adına yaptığı işlemleri birbirinden ayırmak gerekir.

Rızaya bağlı işlemler rıza verilince, sınırlı ehliyetsizin kararlaştırdığı içerik ile geçerlidir;

yasal temsilcinin bu içerik üzerinde bir etkisi yoktur. Yasal temsilcinin sınırlı ehliyetsiz adına

yaptığı hukuki işlemin içeriğinin belirlenmesinde ise yasal temsilcinin iradesi etkilidir; ancak

hukuki sonuçlar sınırlı ehliyetsiz üzerinde doğar.

b) Yasal Temsilcinin Rızasının Hukuki Mahiyeti

Yasal temsilcinin işleme rıza göstermesi değişik şekillerde olur.

67

Page 68: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Yasal temsilcinin rızası, hukuki işlem yapılmadan verilmişse izin,

Yasal temsilci, sınırlı ehliyetsiz ile birlikte işlemi yapıyorsa işleme katılma,

Yasal temsilcinin onayı işlem yapıldıktan sonra verilmişse icazet ( onay ) adını

alır.

İzin ya da icazet, sınırlı ehliyetsizin yaptığı hukuki işlemin hüküm ifade etmesini sağlayan

tamamlayıcı bir unsurdur, ehliyet noksanlığını giderici bir fonksiyona sahiptir. Rıza, bir defa

verilip işlem tamamlanınca, geri alınması mümkün değildir. Ancak işlem tamamlanıncaya

kadarki süreçte rızanın geri alınması mümkündür.

Yasal temsilcinin rızası tek taraflı irade beyanı olup, yenilik doğuran bir hak niteliğindedir.

Medeni Kanunun 451. maddesine göre, yasal temsilci izin ya da onayını açık ya da örtülü

olarak verebilir. İşlem şekle bağlı olsa bile, izin ya da icazet şekle bağlı olmadan verilebilir.

Örneğin; ana ve babanın çocuğuna bir oyuncak almak için hiçbir sınırlama getirmeden para

vermeleri halinde çocuğun geçerli bir şekilde borç altına gireceğini söyleyebiliriz. Çünkü

anne ve babanın örtülü ( zımni ) olarak bu para miktarınca borç altına girmesine rıza verdiğini

kabul etmek gerekir.

İzin belirli bir işlem ya da işlemler grubu için verilebilir. Belirli bir işlem için verilen izin, o

işleme bağlı tüm sonuçları da içerir. Örneğin; bir fotoğraf makinesi satın alınmasına ilişkin

izin, sadece satım işleminin yapılmasına değil, buna bağlı olarak satım bedelinin ödenmesi

( ya da alınması ) ve mülkiyetin devralınmasını ( ya da devredilmesi ) da içerir. Fakat kural bu

olmakla birlikte, yasal temsilci rızasını sınırlayıp bir kısmi izin de verebilir. Yasal temsilcinin

birden çok işlem için izin vermiş olması halinde, ya işlemlerin tümünün amacının aynı olması

ya da belirli talimatlarla işlemlerin sınırlanmış olması gerekir. Bir diğer ifadeyle, birden çok

işlem için verilen iznin, sınırlı ehliyetsizi bütün işlemleri yapacak duruma getirmemesi

gerekir. Zira böyle bir halde kişi, ehliyet yönünden tam ehliyetli durumuna gelir ki bu da,

M.K. m. 16/I’in amacına aykırı olacağı için geçersizdir. Örneğin; ergin olmayan bir kimsenin

bir geziye çıkması halinde, yasal temsilci bu seyahat ile ilgili tüm işlere izin vermiş sayılır.

Buna karşılık onun, bu gezi sırasında çok pahalı bir kamera almasına da izin vermiş

sayılmasının kuşkuyla karşılanması gerekir. Çünkü böyle bir satım işlemini, gezi ve ona bağlı

işlemlerle aynı amaçta görmek çok zordur.

Yasal temsilci işlem yapılmadan önce rızasını açıklamamış ve işleme de katılmamışsa,

vereceği onayla ( icazetle ) işleme geçerlik kazandırabilir ( M.K. m. 451). Onay da izin gibi

68

Page 69: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

şekle bağlı değildir ve niteliği itibariyle kurucu yenilik doğuran bir irade açıklamasıdır.

Geçmişe etkilidir ve işlem onayın verilmesiyle yapıldığı andan itibaren geçerli olur ya da

onayın verilmemesi halinde yapıldığı andan itibaren geçersiz olur. Onaya ilişkin irade

açıklaması, sınırlı ehliyetsiz ya da onunla işlem yapan üçüncü kişiye yöneltilebilir. Ancak,

karşı tarafın iradesini açıklaması için yasal temsilciye süre verdiği hallerde iradenin ona

yöneltilmesi zorunludur. İşlemi yaptıktan sonra yasal temsilci iradesini henüz açıklamadan

sınırlı ehliyetsiz tam fiil ehliyetini kazanırsa işleme kendisi de onay verebilir. Bir diğer

ifadeyle, işlem tam fiil ehliyetini kazanan sınırlı ehliyetsizin onayı ile geçerlilik kazanır. Bu

onay olmaksızın işlem kendiliğinden geçerli hale gelmez.

c) Rızayı Gösterecek Kişi ya da Makam

Sınırlı ehliyetsizin yaptığı hukuki işlemin geçerli olmasını sağlayacak rıza, velayet altındaki

küçükler için veli, vesayet altındaki kısıtlılar için vasi tarafından verilir. Velayet altında

bulunan sınırlı ehliyetsizlerde rızanın, velayet hakkına sahip ana ve baba tarafından birlikte

gösterilmesi gerekir ( M.K. m. 336/I ). Velayet hakkı, ana babadan birinin ölümü halinde sağ

kalana; boşanmada ya da velayetin kaldırılmasında velayet hakkının kendisine verildiği tarafa

ait olacağı için, sağ kalan ya da velayet hakkı kendisine verilen ana ya da babanın rızası

yeterli olacaktır. Fakat, şu hususu da belirtmek gerekir ki; çocuk ile baba veya anne arasında

yahut anne ve babanın yararına olarak çocuk ile üçüncü kişi arasında yapılacak işlemle çocuk

borç yüklenecek ise, işlemin yapılmasına çocuk adına bir kayyımın katılması ve işlemi

hakimin onaylaması gerekir ( M.K. m. 345). Kural olarak; vesayet altındaki sınırlı

ehliyetsizlerin hukuki işlemleri yasal temsilcilerinin rızasına tabi olduğu halde, bazı

durumlarda, yasal temsilcinin rızasından başka, vesayet ve denetim makamlarının da izni

gerekmektedir.

MADDE 462.- Aşağıdaki hallerde vesayet makamının izni gereklidir:

1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması,

2. Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin

alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,

3. Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,

4. Ödünç verme ve alma,

5. Kambiyo taahhüdü altına girme,

69

Page 70: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

6. Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası

sözleşmeleri yapılması,

7. Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,

8. Acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh

olma, tahkim ve konkordato yapılması,

9. Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri

yapılması,

10. Borç ödemeden aciz beyanı,

11. Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,

12. Çıraklık sözleşmesi yapılması,

13. Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,

14. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.

MADDE 463.- Aşağıdaki hallerde vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da

izni gereklidir:

1. Vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi veya evlat edinilmesi,

2. Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,

3. Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa

girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,

4. Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,

5. Mirasın kabulü, reddi veya miras özleşmesi yapılması,

6. Küçüğün ergin kılınması,

7. Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması.

Yukarıda anılan vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesini; denetim makamı ise asliye hukuk

mahkemesini ifade etmektedir. Bu işlemlerde vesayet ve denetim makamının izni, işlemin

hüküm ifade etmesini sağlayan bir tamamlayıcı unsurdur.

70

Page 71: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

d) İcazetin Etkisi

İzin alınmadan yapılan işlemin hüküm ifade edebilmesi yasal temsilcinin onay ( icazet )

vermesine bağlıdır. Bu durumda, işlem yapıldığı andan yasal temsilcinin iradesini açıkladığı

ana kadar olan devre içinde askıda hükümsüzdür. Askıda hükümsüzlük; kurucu unsurları ve

geçerlilik şartları tamam olan ve bu nedenle geçerli kabul edilen bir hukuki işlemin hukuk

âleminde sonuçlarını doğurabilmesinin bu işlem dışında gerçekleşecek bir koşula

bağlanmasıdır. Bu durumda, sınırlı ehliyetsiz işlemle bağlı değilken, karşı taraf, işlemle

bağlıdır. Bir diğer ifadeyle, yasal temsilcinin rızası olmaksızın sınırlı ehliyetsiz ile bir hukuki

işleme girişmiş bulunan karşı taraf, bu işlemle adeta bozucu bir şartla bağlanmış olur. Bu

bozucu şart, yasal temsilcinin yapılmış olan işleme icazet vermemesi halidir. Bu bağlamda

karşı tarafın bağlılığı az çok bir belirsizlik durumu gösterir. İşte ayırt etme gücüne sahip

küçük veya ayırt etme gücüne sahip kısıtlı ile işleme girişen taraf, durumun bir an önce

belirlilik kazanması amacıyla gereken onayı vermesi için yasal temsilciye uygun bir süre tayin

eder veya mahkemeye tayin ettirir ( M.K. m. 451/II). Daha önce veya kendisine tanınan bu

süre içinde yasal temsilci onay verirse, hukuki işlem baştan itibaren hüküm ifade eder; icazet

işlemin yapıldığı ana kadar geriye yürür. Bir diğer ifadeyle işlem yapıldığı andan itibaren

geçerli olur.

Fakat yasal temsilci onay vermeyeceğini beyan eder veya tanınan sürede onay vermezse işlem

askıda hükümsüzlükten kesin hükümsüzlüğe dönüşür. Böylece,

İşlemin askıda hükümsüz olduğu devrede, karşı taraf söz konusu işlemle bağlı iken

( tek taraflı bağlamazlık), icazetin verilmemesi ile kesin hükümsüz hale gelmesiyle

işlemle bağlı olmaktan kurtulur.

M.K. m. 452/I’e göre; her iki taraf da almış olduklarını geri verir. Geri verme duruma

göre istihkak talebi veya sebepsiz zenginleşme talebi ile sağlanır. Şöyle ki; alınan

şeyler malvarlığında aynen mevcut ise geri verme istihkak hükümlerine göre olur,

yani her iki taraf da aldıklarını aynen geri verirler. Buna karşılık alınan şeyler aynen

malvarlığında bulunmuyorsa, geri verme sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre olur.

Geri vermenin kapsamı açısından M.K. 452’de, sınırlı ehliyetsiz ve karşı taraf

yönünden bir ayrım öngörülmüştür. Buna göre; işlemin karşı tarafı aldığı şey

yönünden tam bir tazminat ödemek zorundadır. Sınırlı ehliyetsiz ise, sadece kendi

menfaatine harcanan ya da geri isteme zamanında malvarlığında mevcut olan

71

Page 72: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

zenginleşme tutarını ya da iyi niyeti olmaksızın elden çıkarmış olduğu miktarı tazmin

etmek zorundadır. Sadece bir halde sınırlı ehliyetsiz de karşı tarafın uğramış olduğu

zararın tümünü tazmin etmek zorundadır. Şöyle ki; M.K. 452/II’ye göre; vesayet

altındaki kişi fiil ehliyetine sahip olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış ise, onun bu

yüzden uğradığı zararlardan sorumlu olur. Sınırlı ehliyetsizin kendisini tam ehliyetli

gibi göstermesi nedeniyle sorumlu olması için karşı tarafı yanıltmak kastını taşıyarak

hareket etmesi ya da somut olayın şartlarının sınırlı ehliyetsizin karşı tarafın dikkatini

çekmesini gerektirdiği söylenebilmelidir. Eğer karşı tarafın bu sözleşmeyi yapmasında

sınırlı ehliyetsizin hukuka aykırı görülebilecek bir hareketi rol oynamamışsa ve zararla

bu hareket arasında illiyet bağı bulunmuyorsa zarar tazmini talebinde bulunamaz.

e) Üçüncü Kişinin İyiniyetinin Etkisi

Ana kural, sınırlı ehliyetsizlik karşısında üçüncü kişinin iyi niyetinin korunmamasıdır. Zira

kanun sınırlı ehliyetsizin korunmasında iyi niyetin korunmasına oranla daha üstün bir menfaat

görmektedir. Ana kural bu olmakla beraber, M.K. m. 410 göz önünde bulundurularak, ayırt

etme gücüne sahip küçükler ile yine ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların durumunu ayrı ayrı

incelemek gerekir:

Ayırt etme gücüne sahip küçükler yönünden yukarıda sözü edilen kural kesinlikle yürür. Bir

diğer ifadeyle, yasal temsilcinin işleme onay vermemesi halinde, ayırt etme gücüne sahip

küçüğün durumu tam ehliyetsize benzer ve işlem kesin hükümsüz olup, karşı tarafın iyi niyeti

korunmaz. Buna karşılık, ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar yönünden iyi niyetin korunup

korunmaması, kısıtlama kararının ilan edilmiş olup olmamasına bağlıdır. M.K. m. 410 / II’ye

göre, kısıtlama kararı ancak ilanla üçüncü kişilere karşı hüküm ifade eder. Buna göre;

kısıtlama kararı ilan edilmemişse, üçüncü kişi iyiniyetli olduğunu ileri sürebilecektir.

Kısıtlama kararının ilan edilmesiyle birlikte artık iyi niyet iddiası dinlenmeyecektir. Belirtmek

gerekir ki; bu kural ancak kısıtlının ayırt etme gücüne sahip olması halinde uygulanır.

Kısıtlama, ayırt etme gücü yokluğuna dayanıyorsa, üçüncü kişinin iyi niyet iddiası dinlenmez.

72

Page 73: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

2) SINIRLI EHLİYETSİZİN YASAL TEMSİLCİSİNİN RIZASINA BAĞLI OLMADAN

TEK BAŞINA YAPABİLECEĞİ İŞLEMLER

Bu başlık altında ana kuralın istisnası ele alınacaktır. Buna göre aşağıdaki hallerde sınırlı

ehliyetsiz, yasal temsilcisinin iradesine gerek olmaksızın tek başına işlem yapabilir.

a) Kişiye Sıkı Sıkıya Bağlı Haklar

Medeni Kanunun 16. maddesinin 1. fıkrasında, sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcilerinin

rızasına gerek olmadan kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını kendi başlarına kullanabilecekleri

hususu düzenlenmiştir. Bu itibarla, sınırlı ehliyetsizlerin kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları

kendileri adına yasal temsilcileri tarafından hiçbir surette kullanılamaz. Bir diğer ifadeyle,

kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, sınırlı ehliyetsizin istisnai olarak ehliyetli sayıldığı hallere girer

ve bu sebeple de yasal temsile gerek olmadan kullanılabilirler. Bu bağlamda, yasal temsilcinin

rızasına bağlı olmadan sınırlı ehliyetsiz tarafından kullanılabilecek haklara örnek olarak

şunlar gösterilebilir: nişanın bozulması ve manevi tazminat talebi, zina yapan eşi af, soy

bağının reddi davası, tanımanın iptali davası, evlat edinmeye rıza verme, kişilik haklarına

saldırı nedeniyle koruyucu dava açma hakkı, kısıtlanmış bir kimsenin vasinin tasarrufuna

karşı şikâyet hakkı, kısıtlamanın kaldırılmasını talep etme.

Görüldüğü gibi sınırlı ehliyetsiz kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları tek başına kullanabileceği gibi,

bunlara ilişkin davaların açılmasında da yasal temsilcinin rızasına gerek yoktur.

Bununla beraber, Medeni Kanun kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan çok önemli sonuçlar

doğurmaya elverişli olan bazılarının kullanılmasını istisna olarak yasal temsilcinin rızasına

tabi tutmuştur. Yasal temsilcinin rızasına tabi tutulan bu haklar, rıza verilince yine hak sahibi

olan sınırlı ehliyetsiz tarafından bizzat kullanılacaktır; bir diğer ifadeyle yasal temsilcinin bu

hakların kullanılmasında sınırlı ehliyetsizi temsil etme yetkisi söz konusu değildir. Ancak,

yasal temsilci bu hakkın kullanılmasına rıza gösterip göstermemek yetkisine sahiptir. Söz

konusu kişiye sıkı sıkıya bağlı hakların yasal temsilcinin rızası olmaksızın kullanılması

geçerli değildir ve yapılan işlemin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Ancak, yasal temsilcinin

haklı bir sebep olmaksızın rıza göstermekten kaçınması, hakkın kötüye kullanılması

mahiyetinde değerlendirilir ve M.K. 2/II hükmü uyarınca hukuk düzenince korunmaz. Rıza

göstermeyen yasal temsilci, vasi ise, onun bütün kararlarına karşı olduğu gibi bu kararına

karşı da vesayet makamına, yani sulh hukuk mahkemesine M.K. m. 461 uyarınca şikâyette

bulunulabilir. Kaldı ki; ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlıların veli veya vasisinin

73

Page 74: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

evlenmeye izin vermemesi durumunda mahkemeye başvurma hakkı ile ilgili olarak M.K. m.

128 hükmünde ayrıca açıklık da söz konusudur.

Yukarıda sözü edilen, yasal temsilcinin rızasına bağlı olarak kullanılabilecek olan kişiye sıkı

sıkıya bağlı haklar özellikle şunlardır: Nişanlanma, evlenme, adın değiştirilmesini talep, evlat

edinilme, ergin kılınma.

b) Karşılıksız Kazanmalar

M.K. m. 16 c. 2 sınırlı ehliyetsizlerin karşılıksız kazanmalar yönünden tek başlarına hareket

edebilecekleri hükmünü getirmiş, sınırlı ehliyetsizin kendisi için bir yüküm doğurmayacak

hukuki fiil ve işlemlerde yasal temsilcisinin rızasına bağlı olmadığını ifade etmiştir.

Karşılıksız kazanma sağlayan işlemler, bir kimseye herhangi bir yükümlülük yüklemeksizin

sadece hukuki birtakım yararlar ve haklar sağlarlar. Kazandırmanın ne yolla olduğunun önemi

yoktur. Sınırlı ehliyetsizler bir hukuki işlem sonucu karşılıksız kazanma elde edebilecekleri

gibi, bir hukuki işlem benzeri ya da maddi bir fiille de kazandırma temin edebilirler. Bu

bakımdan önemli olan, kazanmaya neyin temel olduğu değil de sınırlı ehliyetsizin hiçbir

yüküm altına girmeden malvarlığının artması ya da malvarlığındaki bir azalmaya engel

olmasıdır.

Kazandırmanın karşılıksız olup olmadığının ölçüsü iktisadi değildir. Önemli olan, işlemin

hukuki niteliği gereği, bir yüküm getirip getirmediği ya da bir yüküm getirebilecek nitelikte

olup olmadığıdır. Bu bağlamda karşılık getirmeme ölçüsü hukuki olup, ekonomik değildir.

Dolayısıyla, bir kazandırmanın sınırlı ehliyetsize sağladığı yararın, ona yüklediği külfetten

çok fazla olması, işlemi karşılıksız hale getirmez. Ne kadar yararına olursa olsun, işlemin en

ufak bir yüküm yüklemesi kazandırmayı karşılıksız olmaktan çıkartır ve artık sınırlı ehliyetsiz

bu işlemi tek başına yapamaz. Örneğin; ekonomik bakımdan ne kadar büyük yararlar sağlarsa

sağlasın, satım sözleşmesi daima karşılıklı ( ivazlı ) bir işlem olarak kabul edilir. Zira

sağladığı ekonomik yarara karşılık, alıcı veya satıcı durumunda bulunan tarafa daima hukuken

bir takım borçlar ( edimler ) yükleyen sözleşme mahiyetindedir.

Görüldüğü gibi işlemin karşılıksız olup olmadığı, yalnızca hukuki bakımdan, bir diğer

ifadeyle bir kimseye yükümlülük veya edim ( borç ) yükleyip yüklemediği esasına göre

belirlenir. Bu bağlamda ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlının bir işlemi kendi başına

yapabilmesi için söz konusu olan işlemin hukuki mahiyeti itibariyle kendisine sadece hukuki

yararlar ve haklar sağlamaya yönelik bir işlem olması zorunludur. İşte, sınırlı ehliyetsizler, bu

74

Page 75: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

nitelikteki, kendilerine hukuki yarar sağlayan işlemleri bizzat yapabilirler. Zira böyle bir

işlemi yapmak için yasal temsilcilerinin rızasını almak zorunda değillerdir. Bu işlemlerin tipik

örneğini, “ bağışlama sözleşmesi” oluşturur. Zira bağışlama, karşılığında bir edim taahhüt

edilmeksizin bir malın tamamını veya bir kısmını diğer bir kimseye devretmek demektir. O

halde, ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlı, yasal temsilcinin rızasını almaya gerek

olmaksızın kendisine yapılan bağışı kabul edebilir. Fakat bu halde bile, kanun, sınırlı

ehliyetsizi zararlı bağışlamalardan korumak amacıyla, sınırlı ehliyetsizin yasal temsilcisine

yapılan bağışlamaya itiraz imkânı vermiştir ( B.K. m. 236/II).

Sınırlı ehliyetsizler, ayrıca, karşılıksız olmaları şartıyla, yararlarına bir borç ikrarını, alacaklı

sıfatıyla kefalet sözleşmesini ya da kendilerini borçtan kurtaran ibra sözleşmesini tek başına

yapabilecekleri gibi, kendisi için bir yükümlülük doğurmayan, haklarını korumaya yönelik

her türlü irade beyanında bulunabilir ( ayıp ihbarı, ihtar..). Şu hususu da belirtmek gerekir ki;

işlemin sonradan bazı yükümler ya da rizikolar getirmesi onun karşılıksız olma niteliğini

ortadan kaldırmaz. Örneğin; bağışlanan bir at için sonradan ortaya çıkan bakım masrafları ya

da bağışlanan bir taşınmaz için vergi ödenmesi, kazandırmanın karşılıksız olmasını

engellemez.

c) Sınırlı Ehliyetsizin Temsilci Olarak İşlem Yapması

Sınırlı ehliyetsizler, yasal temsilcilerinin rızası olmadan kendileri için yapamayacakları

işlemleri, başkalarının doğrudan temsilcisi olarak yapabilirler. Medeni Kanunda, sınırlı

ehliyetsizlerin rızai temsilci olarak işlem yapabileceklerine ilişkin bir hüküm bulunmamakla

beraber, M.K. m. 16’nın amacı bu sonuca varılmasını haklı gösterir. Zira bu hüküm, sınırlı

ehliyetsizlerin, yasal temsilcilerinin rızası olmadan malvarlıklarını etkileyecek işlem

yapmalarını yasaklar. Oysa başkalarının doğrudan temsilcisi olarak hareket ettikleri zaman,

sınırlı ehliyetsizlerin kendileri değil, temsil ettikleri kişi borç altına girer. Bir diğer ifadeyle,

doğrudan temsilci sıfatıyla hareket eden sınırlı ehliyetsizin yaptığı işlem etkisini temsil ettiği

kişinin malvarlığında gösterir. Bu bakımdan, kendileri için bir yüküm doğması söz konusu

olmaması nedeniyle, temsilci olarak hareket ettikleri durumlarda, yaptıkları işlemin geçerliliği

için yasal temsilcisinin rızasının aranmasına gerek yoktur.

75

Page 76: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

d) Ehliyetin Genişletildiği Durumlar

Ana kural, sınırlı ehliyetsizin borçlandırıcı ya da tasarruf işlemleri yaparken yasal

temsilcisinin iznini alması olmakla beraber, aşağıda sayılan hallerde yetkisi genişletildiği için

bu rızaya gerek yoktur:

1- Ana ve babanın rızası ile ev dışında yaşayan bir çocuk, ana ve babası tarafından bir

meslek veya sanatla uğraşması için kendi malından verilen kısmın üzerinde ya da

kendi kişisel kazancını yönetme ve bunlardan yararlanma hakkına sahiptir ( M.K.

m. 359/I).

2- Sulh mahkemesinin bir meslek veya sanatı tek başına yürütmesi için izin verdiği

vesayet altındaki kimse, bunun gereği olan her türlü tasarrufu tek başına yapabilir

ve bu tasarruflardan dolayı bütün malvarlığı ile sorumlu olur ( M.K. m. 453).

3- Vesayet altındaki kimse, kendi tasarrufuna bırakılan malları ve vasinin arzusuyla

çalışmasından elde ettiği kazancı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir

( M.K. m. 455)

Ayrıca anne ve babanın yönetim hakkı alınarak çocuğa yapılan kazandırmalarda da eğer

çocuk temyiz kudretine sahipse yönetim hakkına sahiptir ( M.K. m. 357/ f.2). Ölüme bağlı

tasarruf yoluyla çocuğun saklı payı anne babanın yönetimi dışında bırakılmışsa aynı sonuç bu

mallar için de doğar ( M.K. m. 358 ).

3) SINIRLI EHLİYETSİZLERİN HİÇ YAPAMAYACAKLARI İŞLEMLER ( YASAK

İŞLEMLER )

MADDE 449.- “Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda

bulunmak yasaktır.” Bu hükme göre, vasi vesayet altındaki kişi adına, kefil olamaz, vakıf

kuramaz ve önemli bağışlarda bulunamaz. Bu noktada şu hususu da önemle belirtmek gerekir

ki; vasinin yapamayacağı bu işlemler için vesayet altındaki sınırlı ehliyetsize de izin vermesi

mümkün değildir. Bir diğer ifadeyle, söz konusu işlemler; ne yasal temsilcinin rızasıyla sınırlı

ehliyetsiz, ne de onun adına yasal temsilcisi tarafından yapılabilir. Zira bu işlemler, hiçbir

karşılık almadan vesayet altındaki kimsenin malvarlığını azaltan işlemlerdir. Ayrıca belirtelim

ki; vesayet altındakilere ilişkin M.K. m. 449 hükmü, M.K. m 342/f.3 ‘deki yollama uyarınca

velayet altındakilere de uygulanır.

76

Page 77: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

C- SINIRLI EHLİYETSİZLERİN HUKUKA AYKIRI FİİLLERDEN

SORUMLULUĞU

Medeni Kanunun 16. maddesinin ikinci fıkrası, “ ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar

haksız fiillerinden sorumludurlar” hükmünü taşımaktadır. Kusurun bir kişiye isnat

edilebilmesi bakımından ayırt etme gücünün varlığı yeterli olduğu için sınırlı ehliyetsizler

haksız fiillerinden ve borca aykırı davranışlarından doğan zararlardan dolayı sorumlu olurlar.

M.K. m. 16/II ’de sadece haksız fiil ifadesi kullanılmasına rağmen bu hükmün uygulama alanı

haksız fiillerden daha geniştir. Şöyle ki; kanunda kusura sonuç bağlanan bütün durumlarda bu

hüküm uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle, sözleşmelerde borca aykırılık altında kusura

bağlanan bütün sonuçlardan sınırlı ehliyetsiz de sorumlu olacaktır. Aynı şekilde sınırlı

ehliyetsizlerin sözleşmenin yapılmasından önceki kusurlu davranışlarından da ( culpa in

contrahendo) sorumlulukları vardır.

IV- SINIRLI EHLİYETLİLER

Medeni Kanunun 429. maddesine göre; kısıtlanması için yeterli sebep bulunmamakla beraber

korunması bakımından fiil ehliyetinin sınırlanması gerekli görülen ergin bir kimseye, kanunda

belirtilen hallerde görüşü alınmak üzere bir yasal danışman atanır. Sınırlı ehliyetliler ayırt

etme gücüne sahip, ergin ve hakkında kısıtlılık kararı alınmamış kimselerdir. Fakat kanun

koyucu yine de bu kişilerin menfaatlerini göz önünde tutarak fiil ehliyetlerini sınırlandırmış

ve bazı işlemleri yaparken onaylarının alınması veya mallarının idaresi için kendilerine yasal

danışman atanmasını uygun görmüştür. Bu gruba giren kişilere sınırlı ehliyetliler adı verilir.

Sınırlı ehliyetlilerde asıl olan fiil ehliyetidir. Bir diğer ifadeyle, sınırlamadan farklı olarak

danışman atanması bir kimsenin ehliyetini genel olarak kısıtlamaz. Bu kişiler, kanunda

sayılan belli bazı işlemler dışında kalan konularda tam fiil ehliyetine de sahiptirler. Bu

itibarladır ki; ehliyetlerinin “ sınırlı” olduğundan söz edilir. Sınırlılık da özellikle hukuki

işlem ehliyeti alanındadır.

M.K. m. 429’da iki tür yasal danışmanlık düzenlenmiştir: oy ( katılma ) ve yönetim ( idare)

danışmanlığı. Bunun yanında öğretide bu iki danışmanlığın birlikte olacağı da kabul

edilmektedir ( karma danışmanlık ).

A) OY ( KATILMA ) DANIŞMANLIĞI

Kendisine oy danışmanı atanan kimsenin fiil ehliyeti tamdır. Ancak, M.K. m. 429/I, b. 1 –

9’da sayılan işlemleri yapabilmesi için yasal danışmanın oyuna ( görüşüne ) ihtiyaç vardır.

77

Page 78: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Yasal danışman rızasını izin, icazet ya da işleme katılma şeklinde açıklar. Rızanın

açıklanması şekle tabi olmayıp, örtülü (zımni) de olabilir.

Görüldüğü üzere, sınırlı ehliyetliler M.K. m. 429/I’de sayılan işlemleri yapabilmek için

danışmanın görüşünü almak zorundadırlar. Bu işlemler şunlardır:

Dava açma ve sulh olma

Taşınmazların alım satımı ve taşınmaz üzerinde başka bir ayni hak kurulması

Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi

Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri

Ödünç verme ve alma

Ana parayı alma

Bağışlama

Kambiyo taahhüdü altına girme

Kefil olma

Şu hususu da önemle belirtmek gerekir ki; oy danışmanı yasal temsilci olmadığı için, sınırlı

ehliyetli adına bu işlemleri tek başına bizzat yapamaz. Bu bağlamda, işlem yine kendisine

danışman atanan kişi tarafından yapılır, yasal danışman sadece bu işleme muvafakatini

bildirmek hakkına sahiptir. Bir diğer ifadeyle, onun görevi, sınırlı ehliyetli tarafından yapılan

işlemin geçerli olması için yapılan işleme rıza göstermekle sınırlıdır. Kendisine oy danışmanı

atanan kişi, sayılan bu hukuki işlemleri oy danışmanının olumlu oyunu almak suretiyle bizzat

yapar; yani bu işlemler onun adına oy danışmanı tarafından yapılmaz.

Yukarıda sayılan hukuki işlemlerin oy danışmanının olumlu oyu alınmaksızın yapılmış olması

halinde, bunun yaptırımı “tek taraflı bağlamazlıktır”. Bir diğer ifadeyle, sınırlı ehliyetli kişi

söz konusu işlemle bağlı değildir, fakat karşı taraf bağlıdır. Bu işlemler, sonradan oy

danışmanının icazet vermesiyle her iki taraf için de bağlayıcı yani geçerli hale gelir. İcazet

verilmez ise, yapılmış olan işlem her iki taraf için de geçersiz işlem haline dönüşür.

Görüldüğü üzere, buradaki yaptırım, sınırlı ehliyetsizlerin yasal temsilcilerinin rızasını

almadan yapmış oldukları hukuki işlemlerin tabi olduğu hükümsüzlük derecesinin aynıdır.

78

Page 79: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

B) YÖNETİM ( İDARE ) DANIŞMANLIĞI

Kendisine yönetim danışmanı atananlar, mallarını yönetim hakkından yoksun hale gelirler.

Bir diğer ifadeyle, mallarının yönetimi ile ilgili işlemler açısından kendisine danışman atanan

kişi kısıtlanmış gibidir. Fakat şu hususu da önemle belirtmek gerekir ki; yönetim

danışmanlığında kendisine danışman atanmış olan kişi, malvarlığının geliri üzerinde istediği

gibi tasarrufta bulunabilir. Bu açıdan fiil ehliyetinde bir sınırlama yoktur. Sınırlama,

malvarlığının sermaye bölümü yönünden kendisini gösterir. Şöyle ki; kendisine yönetim

danışmanı atanmış olan kişinin, malvarlığının sermaye bölümü üzerinde tasarrufta bulunması,

onu yönetmesi yasaklanmıştır. Bu işler yasal danışman tarafından yapılır. Görüldüğü üzere,

yönetim danışmanı, oy danışmanından farklı olarak, malvarlığının sermaye bölümü ile ilgili

işlemler yönünden, kendisine yasal danışman atanmış kimseyi temsil yetkisine sahip de

bulunmaktadır. Bu bağlamda, yönetim danışmanı, malvarlığına ilişkin işlemleri bizzat

yapabileceği gibi, izin ya da icazet ile kendisine yönetim danışmanı atanan kişi de yapabilir.

Kısaca özetlemek gerekirse; yönetim danışmanı kişinin malvarlığını idare eder. Gerekli

işlemleri tek başına kendisi yapabilir, bu işlemlerde sınırlı ehliyetliyi temsil eder.

Malvarlığının geliri üzerinde ise, sınırlı ehliyetli serbestçe tasarruf eder.

C) KARMA YASAL DANIŞMANLIK

Kanunda yer almayan ve fakat doktrinde kabul edilen bir diğer durum ise karma yasal

danışmanlık olup, bu danışmanlık, yasal danışmanlığın iki türünün birleştirilmesi sonucu

oluşur. Buna göre; kendisine yasal danışman atanan kimsenin, malvarlığının sermaye bölümü

üzerinde tasarrufta bulunması tamamen elinden alınır ( yönetim danışmanlığı); gelirleri

üzerinde ise ancak M.K. m. 429 b.1-9 dışında kalan işlemleri yasal danışmanın oyuna gerek

olmadan yapabilir ( oy danışmanlığı ).

79

Page 80: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

KİŞİSEL HAL

1-Genel Bakış:

Toplum içinde bir kişiyi diğerinden ayırmaya o kişinin ferdi ailevi ve siyasi durumunu tayine

yarayan birçok özellikleri vardır. Adı yaşı cinsiyeti evlilik durumu gibi. İşte bu özelliklerin

tümü kişinin halini(statüsünü) belirtir. Kişinin hali ve bunları meydana getiren unsurlar o

kimsenin özellikleri olduğuna göre başkasına devredilemezler.

a)Ferdi hali meydana getiren unsurlar: Kişinin adı cinsiyeti yaşı bu grupta yer alır.

b)Ailevi hali meydana getiren unsurlar: Kişinin evli veya bekar dul veya boşanmış olması

hısımlık ilişkileri de bu grupta yer alır.

c)Siyasi hali meydana getiren unsurlar: Kişinin vatandaşlık ve hemşehrilik durumu mahkum

olup olmaması da bu grupta yer alır.

Kişinin ferdi ve ailevi hali dar anlamda kişinin hali veya kişinin medeni hali olarak da ifade

edilir. Bir kişinin hali onu toplum içindeki durumunu belirlemeye yaradığı cihetle onun şahsı

kadar toplumu da ilgilendirir. Bu yüzden kişisel hali düzenleyen kurallar kamu düzeninin

ilgilendirdiği için emredici hukuk kuralı niteliği taşırlar.

Kişinin Adı: Bir kişinin hüviyetinin tespitinde ilk bakılacak unsur onun adıdır. Ad üzerindeki

hak kişilik haklarının bütün özelliklerini taşır mutlaktır devredilemez; uzun süre kullanılmasa

dahi devam eder. Ad üzerindeki hakkı sahibi istediği gibi kullanabilir. Bunun sınırı üçüncü

kişilerin haklı menfaatidir. Ad sahibi olma hakkı sadece gerçek kişilere tanınmış olmayıp aynı

zamanda tüzel kişilerin de sahip olduğu haktır. Tüzel kişilerde ad üzerindeki hukuki

korumadan yararlanır. Adın çeşitleri:

a)Soyadı: Nesilden nesile intikal eden ve bir kişinin bir soya bir aileye bağlılığını ifade eden

addır.

80

Page 81: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

b)Öz ad: Aynı ailenin fertlerini birbirinden ayırmaya yarayan addır. Tek bir kelimeden ibaret

olabileceği gibi birden çok kelimeden de teşekkül edebilir.

c)Müstear ad(takma ad; mahlas)Bir kimsenin belirli bir iş yaptığı bir faaliyette bulunduğu

sırada gerçek adının yerine kullandığı takma addır.

d)Lakap: Üçüncü kişiler tarafından keyfi olarak bir kişinin adının yanına eklenen veya adı

yerine kullanılan ve böylece o kişiyi nitelendiren bir addır.

e)Ticaret Unvanı: T.K.mad.41/2 uyarınca her tacir ticaret işletmesine ilişkin işlemleri ticaret

unvanı ile yapmaya ve işletmesi ile ilgili senet ve diğer evrakı bu unvan altında imzalamaya

mecburdur. Ticaret kanununun bu hükmü uyarınca kullanılan ticaret unvanı da bir addır.

Soyadı ya nesep bağı ile ya evlenme ile ya da evlat edinme yolu ile ya da idari kararla

kazanılır. Soyadı kanunu çıktığı zaman seçerek de soyadı kazanma imkanı tanınmıştır.

aa)Nesep bağı yoluyla: Evlilik içinde doğan çocuk doğar doğmaz babasının soyadını kazanır.

Bu hüküm emredici olmakla birlikte evlilik sona ermiş ve çocuğun velayeti anne tarafından

alınmışsa bu durumda anne çocuğa kendi bekarlık soyadını verebilmektedir. Evlilik dışı

çocuklardan babaları tarafından tanınanlar veya kişisel sonuçlarıyla babalığa hüküm alınarak

babalarına gayrı sahih nesep bağıyla bağlananlar babalarının soyadını alırlar. Evlilik dışı

çocuğun nesebi ana bananın evlenmesiyle düzelmişse çocuk babasının soyadını alır. Evlilik

dışı çocuk babaya gayrı sahih nesep yoluyla bağlanmamış ise veya nesebi düzelmemişse

ananın soyadını alır. Ana başka bir erkekle evliyse çocuk anasının kızlık soyadını alır.

bb)Evlenme Yoluyla: Evlilik bağı kurulur kurulmaz kadın kocanın soyadını alır. Bu hüküm de

emredici gibi görünse de son yapılan değişikliklerle evlenen kadının kendi soy ismini

kullanmasına izin verilmiştir. Boşanma ile evlilik sona ererse kadın bekarlık soyadına geri

döner. Şayet kadının menfaatine uygun düşerse kadının talebiyle hakim kocasının soyadını

taşımasına izin verir. Ancak koca şartların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını talep

edebilir. Evliliğin butlan kararı ile sona ermesinden sonra kadın önceki soyadına döner.

cc)Evlat edinme yoluyla: Bir kimse başka biri tarafından T.M.K.hükümlerine göre evlat

edinilince evlatlık kendisini evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinilenin reşit olması sonucu

etkilemez. Evlat edinme ilişkisi sona ererse evlatlık eski soyadına döner. Evlat edinenin

ölümü evlatlık ilişkisini sona erdirmediğinden evlatlık evlat edinenin soyadını taşımaya

devam eder.

81

Page 82: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

dd)İdari karar ile: Soyadı kanunu gereğince kendiliğinden bir soyadı seçmeyenlerle anası

babası belli olmayanlara soyadı idari makamlarca bir kararla verilmiş söz konusu kişiler

soyadlarını bu idari kararla kazanmışlardır. Nüfus kanunun 21.maddesine göre de anası babası

belli olmayan çocukların soyadını nüfus memuru koyar.

ee)Soyadı seçme yoluyla:2 Ocak 1935 tarihinde yürürlüğe giren soyadı kanunu ile her Türk

için soyadı taşıma yükümlülüğü getirilince iki yıl içinde soyadı seçme imkanı tanınmıştır.

b)Öz adın kazanılması:

aa)Evlilik içi çocuk için: Evlilik içi doğan çocuğun adını velayet hakkına sahip baba ve anası

koyar. Ana ve babadan biri ölmüşse yahut temyiz kudreti yoksa yahut velayeti haiz değilse

çocuğun adını diğeri tek başına koyar. Ana babanın her ikisi de ölmüşse veya velayet hakları

kaldırılmışsa edilmişse çocuğun adını vasi koyar. Ana baba çocuğun adını yasal çerçeve

içinde dilediği gibi seçebilir.

bb)Evlilik dışı doğan çocuk için: Evlilik dışı çocuklar için öz adı kimin koyacağı hakkında bir

hüküm yoktur. Çocuğun velayet anaya verilmişse ana, babaya verilmişse babanın çocuğa öz

adı koyacağı şayet bir vasi tayin edilmişse vasinin bu işlemi gerçekleştireceği kabul edilir.

cc)Ana babası bilinmeyen çocuklar için: Bu durumda öz adı nüfus memuru koyar.

c)Müstear adın kazanılması: Bu konu tartışmalıdır. Bizce müstear ad ilk kullanımla

kazanılmış olmaktadır. d)Lakabın kazanılması: Lakabın genel bir tarzda kullanılması ve bir

kimsenin bu lakapla tanınmış olması ile lakap kazanılmış olur.

Adın Değiştirilmesi: Öz ad ve soyadı nüfus kütüğüne yazılmakla belirlenmiş olur. Adın

değiştirilmesi doğru olarak kütükte kayıtlı adın değiştirilmesi bir ek yapılması bir harfin

çıkarılması hallerinde söz konusu olur.

a)Adın değişmezliği kuralı: Bir kimse zorunlu olarak taşıdığı öz adını dilediği gibi dilediği

zaman değiştiremez. Çarpışmakta olan toplumsal yararla kişisel yararı bağdaştırmak üzere

kanunumuz adın değiştirilmesini ancak haklı bir sebep bulunması halinde müsaade etmiştir.

b)Ad değişikliğini haklı kılan sebepler: Haklı sebeplerin neler olacağı hakkında önceden bir

şey söylemek imkanı yoktur. Herhâlde dürüstlük kuralına göre kişinin o adı taşımamakta bir

yararı varsa adının değiştirilmesine cevaz verilmelidir. Aileden birinin önemli suç işlemesi

82

Page 83: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

halinde diğer bireylerin ad değiştirme yönündeki istekleri haklı görülebilir. Veya din ya da

uyruk değiştirilmesi halinde adın değiştirilmesi talebi de haklı görülebilir.

c)Usul: Dava ilgilinin “oturduğu yer”(yerleşim yeri) asliye hukuk mahkemesinde açılır. Dava

Cumhuriyet Savcısı ve nüfus baş memuru veya nüfus memuru huzuruyla görülür ve karara

bağlanır. Mahkeme kararına karşı taraflar Yargıtay’a başvurabilir.(Temyiz yolu açık) Ad

değiştirmek kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Hakkın şahsen kullanılması gerekir. Ve

kullanmak için temyiz kudretinin varlığı yeterlidir. Mahkeme kararı ile kabul edilen değişiklik

nüfus siciline kayıt ve ilan olunur.

d)Adın değiştirilmesine itiraz: Bir kişinin adının değişmesi yüzünden bir başka kişi zarara

uğrarsa bu kişi değişikliği öğrendiğinden itibaren 1 yıl içinde değişiklik kararına itiraz

edebilir. İtiraz ad değişikliğine karar veren mahkemeye yapılır. Soyadını değiştirenin yalnız

eşiyle reşit olmayan çocuklarının da birlikte soyadlarının değişeceği kabul edilir.

Ad üzerinde hakkın korunması: T.M.K.25.maddesi kişinin adının iki çeşit tecavüze karşı

korunması imkanını düzenlemiştir. Adın ihtilafa meydan vermesi ve adın gaspı. Ad

üzerindeki hak bir kişilik hakkı olduğundan ada tecavüz kişilik hakkına da tecavüz teşkil eder.

a)Adın ihtilafa meydan vermesi halinde koruma: Bu bir kimsenin bir adı taşıyamayacağı

itirazı ile karşılaşmasıdır. Bu hallerde kanun adın sahibini korumak için kendisine o adı

taşımaya ve kullanmaya hakkı olduğunun tespitini hakimden talep hakkını tanımıştır.

b)Adın gaspı halinde koruma: Adın gaspından maksat bir kimsenin hakkı olmadan başkasının

adını kullanmasıdır. Fakat özellikle bir kişiyi belirlemeyen başkalarının da sahip olduğu bir

adın bir ürüne verilmesi adın gaspı değildir. Gasp halinde adı haksız olarak kullanan kimsenin

bu konuda kusuru bulunsun bulunmasın, kanun, adın sahibine adının haksız yere

kullanılmasına son verilmesini talep etme hakkı tanımıştır. Uymayan mütecavize karşı

“tecavüzün men edilmesini dava hakkı edilebilir. Adın tecavüze uğrayacağı hakkında

inandırıcı belirtiler varsa önleme davası da açılabilir. Şayet adı gasbeden kimse kusurlu ise

adın sahibi ayrıca eğer uğradığı bir zarar varsa bu zararın tazminini isteyebilir.

c)Kişiliği koruyan davalardan yararlanma: Adın sahibini küçük düşürecek şekilde bir eşyaya

ya da hayvana verilmesi kişiliğe tecavüz teşkil eder ve kişiliği koruyan davalardan

yararlanılabilir.

83

Page 84: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

KİŞİLİĞİN KORUNMASI

Hukuk düzeni kişilere sadece hak ve borç sahibi olabilme yeteneğini tanımamakta onlara bu

kişiliği oluşturan esas değerlere karşı yönelmiş saldırılara karşı kendini koruma hakkı da

tanımaktadır. Bir kişinin özellikleri hak ve fiil ehliyeti hürriyeti bedeni ve manevi varlıkları

onun kişiliğini meydana getirir. Kişilik insanın insan olması dolayısıyla ayrılmaz bir biçimde

sahip olduğu hakları içerir. Bunlar para ile ölçülemeyen devredilemeyen mirasçıya geçmeyen

mutlak haklardır. Kişiliğe bağlı nedenlerin tümü üzerindeki hakkı belirtmek üzere genel

kişilik hakkı deyimi kullanılmaktadır. Genel kişilik hakkını somut münferit görünüşlerine

münferit kişilik hakları denir. Kişilik hakkının belirleyici özelliği bu kişiliğe tecavüz

edilmemesini istemek yetkisidir. Kişiliğin korunmasını isteme hakkı sadece gerçek kişilere

tanınmış bir hak olmayıp tüzel kişilerin de yararlanacağı bir haktır.

Kişilik haklarının nitelikleri

a)Kişilik hakları mutlak hak karakteri taşımaktadır. Bu nedenle tecavüz eden herkese karşı

ileri sürülebilir.

b)Kişilik hakları şahıs varlığı haklarına dahil olduklarından hiçbir şekilde maddi değere sahip

değildirler. Ancak bir kişilik hakkına saldırı maddi ya da manevi zarara uğramaya yol açabilir.

Bu durumda zararın tazminini isteme hakkı da doğar.

c)Kişilik hakları kişinin kişiliğinden ayrılmaz bir karakter taşıdığından vazgeçilmesi ve

devredilmesi mümkün değildir.

d)Bu hakların mirasçıya geçmesi de mümkün değildir.

e)Bu haklar zamanaşımına uğramaz ve hak düşürücü süre de işlemez. Ancak kişilik haklarına

saldırı nedeniyle kazanılan alacak hakkı zamanaşımına uğrar.

f)Kişilik hakları esas olarak savunma sağlayan haklardır. Yani kişiye 3.kişilerden gelen

saldırılara karşı korurlar.

Kişilik Hakkının Kapsamı: İnsan varlığını nitelendiren değerlerin teker teker sayılması

mümkün değildir. Biz en önemli kişilik haklarına değineceğiz. Bunlar kısaca:

1-Kişilik hakkının konusu olan değerler:

a)Ad: Kişinin adı üzerindeki hakkı münferit bir kişilik hakkıdır.

84

Page 85: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

b)Hayat sağlık ve vücut tamlığı: Kişinin hayatı sağlığı ve vücut tamlığı kişiliğine dahildir.

Hayat hakkının en temel hakkı olduğu kuşkusuzdur. Kişinin vücut bütünlüğü de mutlak ve

saygı gösterilmesi gereken değerlerden biridir.

aa)Tıbbi müdahaleler: Kişinin sağlığına kavuşmak için tedaviye rıza göstermesi, doktorun

müdahalesinin hukuka aykırı olmasını engeller. Fakat tedavi ve koruma amacı olmayan tıbbın

gelişmesine hizmet eden deneysel amaçlı uygulamalar hastanın üzerinde rızası olsa dahi

kullanılamaz hukuka aykırı olur. Vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı aynı zamanda insan

haklarının da bir parçasıdır. Bu çerçevede kişinin işkence görmesi vücut bütünlüğüne saldırı

teşkil eder. Kişinin hem fiziki hem ruhi değerleri vücut bütünlüğüne dahildir. Örneğin birisini

yaralamak ona hastalık geçirmek vücut bütünlüğüne saldırı olduğu gibi kişinin ruhi dengesini

sarsmak da aynı anlama gelir.

bb)Organ ve doku nakli: Alıcıya sağlık kazandırmak için canlıdan veya cesetten organ veya

doku alınarak aktarılması üstün bir amaca hizmet ederken verici yönünden kişilik haklarına

müdahale anlamına gelir. Kanun canlı kişiden organ naklini ancak hayat için zorunlu olmayan

ve verilmesi halinde kişinin yaşama şansını ve yaşama biçimini etkilemeyecek organlar için

mümkün kılmaktadır. Canlı kişiden organ alınması vericinin 18 yaşını doldurması ve temyiz

kudretine sahip olması şartına bağlıdır. Ölüden organ alınması esas olarak onun sağlığında

verdiği rızaya bağlıdır.

cc)Cinsel faaliyete ilişkin müdahaleler:

aaa)Kural olarak kişinin üreme sonucunu doğuran faaliyetlerine müdahale hukuka aykırıdır.

Kişinin ancak iradesi ile bu faaliyetlerine müdahale edilerek bu faaliyetleri engellenebilir.

bbb)Cinsiyet değişikliği: Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak

mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için,

istem sahibinin on sekiz yasını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel

yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı acısından zorunluluğunu resmi sağlık kurulu

raporuyla belgelemesi şarttır. Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir

cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması

halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

c)Faaliyet özgürlüğü: Kişinin hürriyeti hak ve fiil ehliyeti kişiliğin kapsamına girer. Herkes

hayat faaliyetlerini özgürce düzenlemek hakkına sahiptir. Bu özgürlüğün içine herhangi bir

85

Page 86: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

yerde kalma veya oradan ayrılma herhangi bir işi yapma gibi özgürlükler de girer. Bu

özgürlüğün sınırı kamu düzeni ile ilgili düzenlemelerdir.

d)Haysiyet ve şeref: Kişinin haysiyeti ve şerefi de genel kişilik hakkının kapsamı içindedir.

Kişinin insan olmak sıfatıyla sahip olduğu bütün özellikler ve sahip olduğu diğer niteliklerin

olmadığı veya eksik olduğu fikrini uyandıran ve toplumda küçük düşürmeyi hedefleyen tüm

söz yazı ya da resimle yapılan beyanlar şeref ve haysiyetin ihlali niteliği taşır. Bir kişi

hakkında hakaret teşkil edecek sözler söylenmesi veya saygınlığını tehlikeye düşüren

doğruluğu ispat edilemeyen iddialarda bulunulması şeref ve haysiyete tecavüz teşkil eder.

Asılsız ihbarlar da kişiliğe tecavüz teşkil eder. Bu kavramın çerçevesi kişinin sosyal ve

mesleki konumuna bağlı olarak da değişebilmektedir. Şeref ve haysiyete saldırının o kişinin

adı hedef alınarak yapılması şart değildir. Adı anılmasa dahi 3.kişiler nezdinde tanınmasını

sağlayacak işaretler kullanılmış olması da şeref ve haysiyete saldırı teşkil eder.

e)Resim ve Ses: Kişinin resmi üzerindeki hakkı da kişilik haklarına girer. Resim kavramına

kişinin bir fotoğrafta filmde veya televizyonda tespit edilmesi ve gösterilmesi girdiği gibi

fırça ya da kalemle yapılan resim veya karikatürleri de girer. Kişinin rızası olmadan ve

menfaatine aykırı olarak bir resmin kullanılması kişilik hakkına hukuka aykırı tecavüz teşkil

eder. Ancak kamuya mal olmuş kişilerin basında veya aktüalite filmlerinde haber amacı ile

resimlerinin yayınlanmasında kişilik hakkına tecavüz söz konusu olmaz. Kişinin sesinin

yayınlanmasında da aynı esaslar geçerlidir.

f)Kişinin sırları: Kişinin gizli tutulmasında menfaati bulunan sırları da kişilik hakkının içinde

girer. Kişinin bu sırlarına “gizlilik alanı da denmektedir. Gizlilik alanına kişinin kendisi ile

ilgili kişisel mektup ve yazıları girdiği gibi gizli kalmasında menfaati bulunan bütün sırları

girer. Bir kimsenin rızası olmadan bir sırrını öğrenerek yayan kimse kişilik hakkına tecavüzde

bulunmuş olur. Örneğin sağlık durumuna ilişkin bir açıklama veya mesleki konuda

bilinmemesi istenen bir durumun açıklanması kişilik haklarının ihlali ile sonuçlanabilir.

g)Özel hayat: Kişinin özel hayatının başkaları tarafından bilinmesini istememesi korunmaya

değer bir menfaattir. Diğer insanlarla paylaşılmamış olan olaylar için kişinin kamuya kapalı

bir çevreye sahip olabilmesi kişiliğine dahil bir unsurdur. Özel çevresindeki hayat tarzına

kişinin rızası olmadan yapılacak müdahaleler de tecavüz teşkil eder. Telefonların dinlenmesi

veya özel hayata ilişkin olayların kamuya açıklanması vs.de kişilik hakkına tecavüz teşkil

eder. Kamuya mal olmuş kişilerin sıradan kişilere göre sınırlanmış özel hayat ve gizlilik

alanları vardır. Kabul edildiğine göre kamuca tanınan bir kişinin toplum içindeki mevkiine

86

Page 87: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

ilişkin önemli sonuçlar elde edilecekse özel hayatının uygun biçimde öğrenilmesinde

toplumun çıkarı vardır ve bu oranda özel hayatına ilişkin olarak yapılacak açıklamalar kişilik

hakkına tecavüz teşkil etmez.

KİŞİLİĞİN KORUNMASI YOLLARI

T.M.K.mad.23-24’le kişilik iki türlü tecavüze karşı korunmuştur. T.M.K.mad.23 kişiliği

hukuki işlemlere karşı korumakta T.M.K.mad.24 ise haksız fiille yapılan tecavüzlere karşı

korumaktadır.

A-Kişiliğin hukuki işlemle yapılan tecavüze karşı korunması: Kimse hak ve fiil

ehliyetlerinde kısmen de olsa feragat edemez. Kimse hürriyetini devredemeyeceği gibi

hürriyetini kullanmayı hukuk ve ahlaka aykırı derecede kısıtlayamaz. Hükmün amacı kişilerin

serbest iradeleriyle düzenleyebilecekleri hukuki işlemlerin sınırını çizmektir. Yani bir kişinin

hak ve fiil ehliyetinden ya da sadece birinden tamamen veya kısmen feragat ettiği konusunda

yapacağı hukuki işlem, yükleneceği bir taahhüt batıldır. T.M.K.mad.23/2’ye göre kişi

hürriyetini de devredemez. Yani köleliği kabul edemez. Kişinin iktisadi varlığını ahlaka aykırı

sayılacak derecede tehlikeye sokacak ağır taahhütleri bu hükme aykırı sayılırlar. Bir kimsenin

gelecekteki bütün alacaklarını rehnettiği veya devrettiğini belirten bir sözleşme de batıldır.

Ayrıca sözleşmelerin çok uzun süreli olması da hürriyetin aşırı ve ahlaka aykırı şekilde

kısıtlanması sonucunu doğurduğu takdirde T.M.K.mad.23’ün uygulanma alanına girer. Kimse

hayatını sona erdirecek bir anlaşama yapamaz. Vücut tamlığını ihlal edecek bir sözleşme de

ancak hukuka ve ahlaka aykırı olmadığı sürece geçerli olabilir. T.M.K.mad.23 emredici bir

hukuk kuralı olduğundan hakim tarafından re’sen nazara alınmalıdır.

B-Kişiliğin tecavüze karşı korunması: Kişinin hayatı sağlığı ve vücut tamlığının şeref ve

haysiyetinin resminin sesinin özel hayatının gizliliğinin sırlarının vs. hukuka aykırı tecavüze

karşı korunmasından söz edilir.

Hukuka Aykırılık: Bir kimsenin şahsiyetine yöneltilmiş bir tecavüz bir mutlak hakkı ihlal

etmesi sebebiyle hukuka aykırı olabilir. Kişiliği korumaya yönelik her türlü hukuk kuralına

aykırılık hukuka aykırılık anlamına gelir. Ancak hukuka aykırılığı kaldıracak bir sebebin

varlığı failin davranışını şahsiyete hukuka aykırı davranış teşkil etmekten kurtarır.

87

Page 88: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Hukuka Aykırılığı kaldıracak Sebepler: Maddede hukuka aykırılığı kaldıracak sebepler olarak

şunlar belirtilmiştir:

-Mağdurun rızası

-Üstün nitelikte bir özel yarar

-Üstün nitelikte bir kamu yararı

-Kanunun verdiği yetki

a)Mağdurun rızası: Mağdurun rızası muteber olmak kadıyla haksız fiillerde genellikle hukuka

aykırılığı kaldıran bir sebeptir. Ancak bu rızanın hukuka aykırılığı kaldırabilmesi için sınırları

belirlenmiş bir müdahaleye ilişkin olması gereklidir. Yani kişilik hakkından genel olarak

vazgeçmek veya kişilik haklarına gelebilecek her türlü saldırıya rıza verilmesi geçerli değildir

Bu rızanın geçerli olabilmesi için 3 şartın varlığı gereklidir.

aa)Kişilik hakkından vazgeçme iradesinin açık olarak belirtilmiş olması gereklidir.

bb)Verilen rızanın vazgeçme iradesinin öngörülebilecek şartlarda bilinçli ve serbest irade ile

verilmiş olması gerekmektedir.

cc)Verilen rıza ahlaka aykırı olmamalıdır.

Şahsiyete tecavüz konusunda rıza özellikle tıbbi müdahalelerde önem kazanmaktadır.Hasta

rıza verecek durumda olmadığı için kanuni temsilciden alınan rıza hastanın rızasının yerini

tutamaz. Ancak belirtmek gerekir ki tıbbi müdahalelerde kural rızanın alınması olmakla

birlikte gecikmede sakınca bulunan hallerde rıza alınmadan da müdahalelerde bulunulabilir.

Tedavi amaçlı değil de deneysel amaçlı müdahalelerde rızanın hukuka aykırılığı kaldırıp

kaldırmayacağı tartışmalıdır.

Şahsiyetine tecavüz riskini taşıyan bir faaliyete katılan kimsenin bu risk kapsamına giren

muhtemel tecavüzlere muvaffakiyet var sayılır.(Boks güreş).Rızanın müdahaleden önce ya da

en geç müdahale sırasında verilmesi gerekir. Ancak rıza her zaman geri alınabilir. Rızanın

geri alınmasından vazgeçmek geçerli değildir.

b)Üstün nitelikte bir özel yarar:24.maddenin yeni metninde belirtildiği gibi üstün nitelikte bir

özel yararın varlığı halinde şahsiyete tecavüz hukuka aykırı değildir. Bu üstün nitelikteki

yarar bizzat mağdura ya da faile veya bir 3.şahsa ait olabilir.

88

Page 89: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

aa)Hayatının kurtulması için ameliyat edilmesi zorunluluğu bulunan kimseden rıza

alınamıyorsa alınmadan ameliyatın yapılması hastanın üstün nitelikteki yararına dayanır.

Diğer taraftan hastanın açıkça karşı çıkmasına rağmen onun üstün yararı gözetilerek ona tıbbi

müdahalede bulunulmasının hukuka aykırı olup olmadığı tartışmalıdır.

bb)Failin veya bir üçüncü şahsın üstün yararının tecavüzün hukuka aykırılığını kaldırması bu

tecavüzün meşru müdafaa kapsamına girmesi halinde söz konusu olur. Hak arama hürriyeti de

şahsiyete tecavüzdeki hukuka aykırılığı korunan üstün yarar sebebiyle kaldırır. Fakat bu

hürriyetin kötüye kullanılması halinde hak arama hürriyeti bu tecavüzün hukuka aykırı

olmasını engellemez.

cc)Üstün nitelikte kamu yararı: Üstün nitelikte kamu yararı bulunan hallerde de bir kimsenin

şahsiyetine yapılan tecavüz hukuka aykırı değildir. Bir suçtan mahkum edilenin hapse

atılması bir salgın hastalıkta aşı olma zorunluluğu bu gibi durumlardır. Konu, kitle iletişim

araçları ile şahsiyete vaki tecavüzlerin hukuka aykırı sayılıp sayılmaması açısından özel bir

önem arz eder. Basının iki işlevi vardır. Kamuoyu için önem arz eden konularda halkı

bilgilendirme ve özel olarak önemli hususlarda eleştiri yaparak kamuoyunu yönlendirme

işlevi. Basın bu bilgilendirme işlevi içinde kamuoyunun öğrenmekte yararı olduğu bütün

gerçekleri verme hakkına sahiptir. Eleştiri işlevi yerine getirilirken değer yargıları gerçek

olgulara dayandırılmalıdır. Tecavüze uğrayanın şahsiyet hakkının korunmasına ilişkin yararı

ile kamuoyunun haber alma ve aydınlatılmadaki yararından hangisinin daha üstün olduğunun

tespiti gerekir. Hakim takdir yetkisini kullanarak vardığı sonucu objektif gerekçelere

dayandırmak zorundadır. Bu hususta doktrinde veya daha önceki olaylara ilişkin mahkeme

içtihatlarında benimsenmiş çözümlerden de yararlanmalıdır. Eğer yayımlanan haber veya

eleştiri gerçekleri yansıtmıyorsa veya haber ve eleştiride kamuoyunu aydınlatma görevi dışına

çıkılıp şahsın şeref ve haysiyetine tecavüz teşkil eden ifadelere yer verilmişse hukuka

aykırılık unsuru varlığını sürdürür. Bir kimsenin özel hayatına ilişkin gerçek bir olayın

açıklanması şahsiyet hakkına tecavüz teşkil ederse de o kimsenin topluma mal oluş derecesi

farklı sonuca ulaşılmasına yol açabilir. Fakat bu davranışlarda kamuoyunu aydınlatma

fonksiyonunun dışına çıkılması özellikle o şahsı küçük düşürme amacı güdülmesi davranışın

hukuka aykırı sayılması sonucunu doğurur. Bu çerçevede kamuya mal olmuş kişilerin özel

hayatlarına ve sır alanlarına giren olaylar üstün bir kamu yararı bulunmadıkça herhangi bir

habere konu olmayacaktır. Keza kamuya mal olmuş kişilerle ilgili gerçek dışı açıklamaların

hukuka aykırı olduğu da şüphesizdir. Gerçek dışılık verilen haberin hiç vuku bulmamış ir

olaya ilişkin olmasından, olayın gerçekte başka türlü cereyan etmiş olmasından veya bir

89

Page 90: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

olaydaki bazı unsurların gizlenmesinden veya bazı unsurlar ilave edilerek nakledilmesinden

ileri gelebilir. Gerçek dışı haberin yazanın haberin gerçek dışı olduğunu bilmemesi ve bilecek

durumda olmaması bu haberin meydana getirdiği şahsiyete tecavüzün hukuka aykırılığını

etkilemez.

d)Kanunun verdiği yetki: Kamu makamlarının kamu hukukunu düzenleyen kanunlara

dayanan yetkilerini kullanmaları bu yetkinin bir şahsın şahsiyetine tecavüz teşkil etmesi

halinde hukuka aykırılığını kaldırır. Dilekçe hakkını kullanarak şikayet veya ihbarda bulunan

kimse bu şikayet veya ihbara konu olan kimsenin şahsiyet hakkına hukuka aykırı bir biçimde

tecavüzde bulunmuş sayılmaz. Fakat bu ihbar veya şikayet uydurma olaylara dayanılarak

yapılmışsa yetki kötüye kullanılmış ve şahsiyete hukuka aykırı bir biçimde tecavüzde

bulunulmuş olur. İddia ve savunma hakkının da (hak arama hürriyeti) kullanılması da bu hak

kullanılırken yapılan tecavüzün hukuka aykırılığını kaldırır. Fakat korunmak istenen hakla

bağlantısı bulunmayan beyanlar hukuka aykırı tecavüz teşkil edebilir. TBMM üyeleri Meclis

çalışmalarında söyledikleri sözlerden ileri sürdükleri düşüncelerden ve bunları meclis dışında

tekrarlamaktan ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Buna mutlak dokunulmazlık veya

yasama sorumsuzluğu denir.B.K.mad.52’de öngörülen meşru müdafaa hakkının

kullanılmasının da bu müdafaa fiilinin karşı tarafın şahsiyet hakkına (özellikle vücut

tamlığına) tecavüz teşkil etmesi halinde bu tecavüzdeki hukuka aykırılığı kaldıracağına

yukarıda değinilmiştir. Bu da kanunda öngörülmüş bir yetkidir.

Şahsiyetine Tecavüz edilen kişiye tanınan dava hakları: Şahsiyete tecavüzde; tecavüzün

men’i, maddi tazminat, manevi tazminat ve tecavüzden elde edilen kazançların vekaletsiz iş

görme hükümleri uyarınca talep edilmesi davaları tanır. Ayrıca doktrin tecavüzün önlenmesi

ve tecavüzün hukuka aykırılığı tespiti davalarını da kabul eder.

Davacı ve davalı sıfatı: Bu davalarda kişilik hakkı saldırıya uğrayan veya uğramış kişi davacı

sıfatına sahiptir. Gerçek veya tüzel kişi olması fark etmez.

Mirasçılar kural olarak miras bırakanın dava hakkına sahip değildirler. Ancak miras bırakanın

daha önce açmış olduğu davaya devam edebilirler. Diğer yandan miras bırakana yapılan

saldırı eğer mirasçıların kişilik haklarına saldırı teşkil ediyorsa onlar da dava açabilirler.

Mümeyyiz küçük ve mahcurlar (kısıtlılar) kanuni temsilcilerinin izni olmaksızın bu davayı

açabilirler. Bunların kanuni temsilcilerinin ancak küçük veya kısıtlının açık veya zımni rızası

90

Page 91: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

ile bu davaları açabilecekleri kabul edilmektedir. Mümeyyiz olmayan küçük ve mahcurlar

kendi adlarına hareket edemeyeceklerinden onları korumak amacıyla kanuni temsilcilerinin

bu davaları açmaları mümkündür. Bu davalarda davalı sıfatı kişilik hakkına saldırıda bulunan

şahıs veya mirasçılarına aittir.

Davalar:

aa)Tecavüze son verilmesi davası: Davanın amacı devam eden tecavüze sona erdirmeye

davalının mahkum edilmesidir.

aaa)Şahsiyeti teşkil eden unsurlardan herhangi birine hukuka aykırı tecavüz vuku bulması

halinde bu dava açılabilir. Fakat ancak tecavüz devam ediyorsa bu dava söz konusu olur. Bir

şahsın bir resminin bir vitrinde teşhir edilmesinin sona erdirilmesi talebi bu davaya konu

teşkil eder. Bu davanın açılması için tecavüzün haksız olması yeterlidir. Ayrıca tecavüzde

bulunanın kusurlu olması gerekmez. Kanaatimizce tecavüz teşkil eden bir olgu failin

iktidarında bulunduğu sürece tecavüzün durdurulması failin iktidarının etkisinin dışında

etkisini sürdürdüğü sürece tecavüzün hukuka aykırılığının tespiti ve kararın yayınlanması ile

etkinin giderilmesi söz konusu olacaktır. Sona erdirilmesinden sonra da etkisi devam

edecekse tecavüzün sona erdirilmesi talebi ile birlikte tecavüzün etkilerinin bertaraf edilmesi

için mahkeme kararının yayınlanması da talep edilebilir.

Sona ermiş tecavüzün tekrarlanması tehlikesi varsa bu takdirde tecavüzün sona erdirilmesi

değil tecavüzün önlenmedi talep edilecektir. Bazen bir tecavüzün sona erdirilmesi devamını

önlemekten öteye yeni bir tecavüzü de kendiliğinden önlemiş olur.(fotoğraf filminin yok

edilmesi).Aynı davada iki talebin birlikte ileri sürülmesine bir engel yoktur.

bbb)Tecavüz devam ettiği sürece tecavüzü son erdirme davası açılabilir. Diğer bir ifade ile

zamanaşımı veya hak düşürücü süre söz konusu değildir.

ccc)Tecavüzü sona erdirme davasını şahsiyeti tecavüze uğrayan kişi açabilir. Bu kişi

mümeyyiz değilse onun adına kanuni mümessili dava açabilir. Bir davranış birden fazla

kişinin şahsiyet haklarına tecavüz teşkil ediyorsa tecavüze uğrayanlardan her biri

diğerlerinden bağımsız olarak tecavüzün durdurulmasını dava edebilir. Şayet tecavüzü yapan

kişi birden fazla ise tecavüzün durdurulması davası içlerinden birine birkaçına veya hepsine

açılabilir.

91

Page 92: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bb)Tecavüz tehlikesinin önlenmesi davası: Şahsiyet hakkına tecavüz tehlikesi karşısında

bulunan kimsenin tecavüz tehlikesinin önlenmesini talep edebileceği belirtilmiştir. Bu davaya

kısaca tecavüzün önlenmesi davası denilir. u dava ile hakimden davalının tecavüz teşkil

edebilecek davranıştan kaçınmaya mahkum etmesi talep edilir. Tecavüz tehlikesinin

önlenmesi davasının açılması için tecavüz tehlikesi yaratan kişinin kusurlu olması

gerekmemektedir.

aaa-Böyle bir dava ancak şahsiyete hukuka aykırı tecavüz tehlikesi ciddi ve yakın ise

açılabilir.(şeref ve haysiyeti lekeleyici bir kitabın basılması).Tehlike varlığını sürdürdükçe

dava açılabilir. Tehlike sona ermişse bu dava açılamaz.

bbb-Tecavüz tehlikesini önleme davasını bu tehlikeye maruz olan kişi açabilir. Mümeyyiz

değilse kanuni temsilcisi de açabilir.

ccc-Tecavüzün önlenmesi davasında hakim davalıyı tecavüz teşkil eden davranıştan

kaçınmaya mahkum edecektir.Dikkat edilmesi gereken husus hakim tarafında verilecek

önleme kararının iki taraf için de adil olması gereken bir karar olmasıdır. Failin mahkeme

kararına rağmen tecavüzde bulunması maddi ve manevi tazminat davalarında özellikle

kusurlu sayılması açısından etkili olur.

cc)Tecavüzün hukuka aykırılığının tespiti davası ve kararın ilanı talebi: Bu dava genel

nitelikteki tespit davasının şahsiyetin korunmasında özel olarak düzenlenmiş ve sona eren bir

tecavüzün etkisinin devam etmesi haline açılacaktır.

aaa)Dava açabilecek olanlar ve davalılar bakımından tecavüze son verme davasında

verdiğimiz izahat burada da dikkate alınmalıdır.Sona eren tecavüzün etkisi devam ettiği

sürece tespit davası açılabilir. Aradan çok uzun zaman geçmesi artık etkinin kalkmasına yol

açmışsa dava açılamaz.

bbb) Tespit davasında hakimden istenen karar sadece evvelce vuku bulmuş olan tecavüzün

hukuka aykırılığını tespite yöneliktir.

ccc)Sona ermiş tecavüzün hukuka aykırılığının tespiti ve kararın ilan yolu ile tecavüzün sona

eren etkisinin bertaraf edilmesi bir bakıma manevi tatmin de sağlar.

ddd)Hakim “gerekli” görerek kararın yayınlanmasını kabul ederse yayının nerede ve ne tarzda

yapılacağını verilen hükümde belirtmelidir. Kanun kararın yayınlanması yerine 3.kişilere

92

Page 93: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bildirilmesi yolunu da öngörür. Bu yola tecavüzün etkilerinin çok sınırlı bir çerçevede devam

etmesi halinde başvurulması düşünülebilir.

dd)Maddi tazminat davası: Şahsiyet hakkına hukuka aykırı bir tecavüz yüzünden maddi zarara

uğrayan kimsenin bu zararın tazminini talep etmesi maddi tazminat davasının şartlarının var

olmasına bağlıdır.

aaa)Adın gaspı, nişanın bozulması, evlenmenin butlanı ve boşanma vücut tamlığına tecavüz

ve haksız rekabet gibi şahsiyet haklarına tecavüzde maddi tazminatın özel olarak düzenlendiği

hallerde bu uygulamalara ilişkin hükümler uygulanacak diğer haller ve belirtilmemiş

hususlarda haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen hükümler uygulanacaktır.

bbb)Şahsiyet hakkına tecavüz nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini için hukuka aykırı

tecavüz maddi zarar tecavüzle zarar arasında uygun illiyet bağı arandıktan başka failin kusur

veya bir kusursuz sorumluluk bulunması hali aranacaktır. Haksız fiil hükümlerine dayanan

davalar için - Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği

tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın

geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir

zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır

(B.K.mad. 72). Şahsiyete tecavüz sebebiyle maddi tazminat davasını zarara uğrayan şahıs

mümeyyizse kendisi değilse kanuni temsilcisi açabilir. Tazminat talebi başkasına temlik

edilebilir ve mirasçıya intikal edebilir.

ccc)Maddi tazminat davası tecavüze son verilmesi hukuka aykırılığı tespit eden kararın

yayınlanması manevi tazminat ve kazancın verilmesi davaları ile birlikte açılabilir, tecavüzün

önlenmesi davası ile birlikte açılması söz konusu olamaz.

ee)Manevi Tazminat davası: Şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüzden doğan acı, elem ve

ıstırabın giderilmesi amacını güder.

aaa)Manevi zararın telafisi amacıyla öngörülen temel çözüm tazminat olarak tayin edilen bir

miktar paranın tecavüze uğrayana sağlayacağı maddi imkanlarla onun acı elem ve ıstırabının

giderileceği fikrine dayanır. Hakim manevi tazminatı takdir ve tayin ederken mağdurun

çektiği elem ve ıstıraptan başka failin kusur derecesini mağdurun müterafik kusuru varsa

bunun derecesini dikkate alacaktır. Hakim bütün unsurları göz önünde tutarak manevi

tazminat olarak ödenecek para miktarını takdir ve tayin edecektir. Fakat hakim davacını

talebiyle bağlı olduğu cihetle hal ve şartlara göre takdir ettiği tazminat miktarı daha yüksek

93

Page 94: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

olsa dahi talep edilen miktardan daha fazlasının ödenmesine karar veremez. Buna mukabil

hakimin bütün unsurları göz önüne alarak davacının talep ettiği miktardan daha az tazminata

karar vermesi mümkündür. Manevi tazminat olarak hükmedilecek paranın adalete aykırı

olarak çok düşük olması ya da tecavüz fiili iyi ki vuku bulmuş dedirtecek kadar da yüksek

tutulmamalıdır.

bbb)Kusursuz sorumluluk hali bulunmadıkça maddi tazminatta olduğu gibi manevi tazminatta

da sorumluluk kusur esasına dayanır. Manevi tazminat davasını şahsiyet hakkına yapılan

tecavüzden manevi zarar gören şahıs açılabilir. Manevi zarara uğrayan şahıs mümeyyiz ise

izne tabi olmadan mümeyyiz değil ise kanuni temsilcisinin iznini alarak davayı açabilir.

Manevi zarara uğradıktan sonra temyiz kudretini kaybedenler adına kanuni mümessilleri

manevi tazminat davası açabilir. Şayet bir fiil birden çok şahsın şahsiyet haklarına doğrudan

tecavüz teşkil ediyorsa bu şahıslardan her birinin uğradığı zararın tazminini dava

edebileceğine tereddüt yoktur. Manevi zararın ve illiyet bağının tespiti söz konusu tecavüz

teşkil eden fiilin hayat tecrübelerine göre olayların normal akışında ileri sürülen manevi

zararı meydana getirmeye elverişli olduğu hususunda hakimin kanaatinin sağlanması ile

olacaktır. Bir diğer yön de kişinin işgal ettiği makamın kişiliğine yapılan müdahaleye

katlanmasını gerekli kılabilmesidir. Kusura dayanan sorumlulukta kusurun ispatı şahsiyete

tecavüz teşkil eden fiilin işleniş tarzını belirleyen delillerin kusurun varlığı hususunda hakime

vereceği kanaatle sağlanır. Diğer bir ifade ile maddi tazminat davalarında kusurun ispatına

ilişkin kurallar manevi tazminat davasında da uygulanır. Manevi tazminat davasının

zamanaşımı kural olarak B.K.mad.72’e tabidir.

ff)Tecavüzden elde edilen kazancın verilmesi davası:3444 sayılı kanunla T.M.K.’ya ilave

edilen madde 24/a bu imkanı açıkça belirtmekte ve tecavüzden elde edilen kazançların

vekaletsiz iş görme hükümlerine göre talep edilebileceğini ifade etmektedir.

aaa)Bu imkanın önemi mağdurun elde edemeyeceği bir kazancın failin tecavüz sayesinde elde

etmiş olması halinde görülür. Şayet mağdurun elde edebileceği bir kazancı tecavüz sayesinde

fail elde etmiş ise mağdurun mahrum kaldığı bu kazanç zarar kapsamına girer ve sorumluluk

şartları varsa maddi tazminat davası ile talep edilebilir. Buna mukabil mağdurun elde

edemeyeceği bir kazancı fail tecavüz sayesinde elde etmiş ise mağdur için bir zarar söz

konusu olmayacağından maddi tazminat davası da açılamaz. Bu kazanç ancak

B.K.mad.414’ten kaynaklanan bu dava uyarınca talep edilebilir.

94

Page 95: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bbb)Şahsiyete tecavüz alanında bu hükmün en fazla mağdurun isminin veya resminin hukuka

aykırı kullanılması veya haksız rekabet sonucu elde edilecek kazançlarda uygulanma alanı

bulacağı söylenebilir.

ccc)Bu dava için failin kusurlu olması gerekmediği çoğunlukla kabul edilmektedir. Buna

mukabil bu davanın zamanaşımının B.K.mad.60 veya 66’ya tabi olacağı ifade edilmektedir.

Şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüz sebebiyle açılacak davalara yetkili mahkeme

Davacı şahsiyet haklarının himayesi için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri

mahkemesinde de dava açabilir. Saldırganlar birden fazla ise hepsine karşı tek dava

açılmalıdır. Davalıların yerleşim yerleri ayrı yerlerde ise dava, davacının yerleşim yerinde

veya haksız fiilin işlendiği yerde açılabilir. Zira bu iki mahkeme hepsi açısından yetkilidir.

Aynı fiil birden çok kişinin şahsiyet hakkına tecavüz teşkil ediyorsa her biri ayrı dava

açabileceği gibi birlikte de dava açabilirler Birlikte dava açacak olanlar bu davayı davalının

yerleşim yerinde içlerinden birinin yerleşim yerinde veya haksız fiilin işlendiği yerde

açabilirler.

95

Page 96: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

KİŞİSEL HAL SİCİLLERİ

Bir kimsenin kişisel hallerinin düzenlendiği sicillere kişisel hal sicilleri adı verilir. Bu siciller

sayesinde gerek devlet gerek kişinin kendisi açısından kişisel hali kolayca belirlenmesi imkanı

sağlanmış olur. Her Türk vatandaşı Türkiye’deki yerleşim yerinin veya sonradan yerleşim

yeri olarak edindiği yerin nüfus memurluğuna kendisini yazdırmaya ve bir nüfus cüzdanı

almaya mecburdur. Reşit olmayanların nüfus olaylarını yazdırıp nüfus cüzdanlarının

alınmasına veli ya da vasi ödevlidir. Doğum, ölüm, evlenme, boşanma, gaiplik, nesep tashihi

tanıma evlat edinme evlatlık sözleşmesinin kaldırılması ve yer değiştirme olaylarının

bildirilmesi yükümlüğü kanunda ayrı ayrı belirtilmiştir. Yükümlülüğü yerine getirmeyenlere

para cezası öngörülmüştür.

Kişisel Hal sicilleri ve tutulması: Nüfus kütükleri ilçe esasına göre tutulur. Her mahalle ve

köy için ayrı kütükler tutulur. Bu kütüklerin tutuluş şekilleri ve bütün belgelerin formülleri

yönetmelikle belirlenir.

a)Doğum Kütüğü: Bu kütük nüfus dairesinde tutulan doğum tutanaklarının tümünden oluşur.

Doğumu en geç bir ay içinde nüfus memurluğuna bildirmek gerekir. Bu beyan iki tanık

yanında sözlü olarak yapılır. Ölü doğan çocuklar nüfus kütüğüne kayıt edilmezler. Bunlar

hakkında doğum tutanağı düzenlenmez.

b)Ölüm Kütüğü: Bu kütük ölüm tutanaklarının bir dizi haline getirilmesiyle oluşturulur. Her

ölüm ve bulunan her ölü T.M.K.41’e göre en çok 10 gün içinde nüfus memuruna bildirilmesi

gerekir. Ölüm hangi yerde vuku bulmuş ise o yerin nüfus memurluğuna bildirilir, ölüm yeri

bilinmiyorsa ceset nerede bulunmuş ise oranın ölüm bir taşıt içinde olmuşsa bu taşıttan

çıkarıldığı yerin nüfus memurluğuna bildirilir.

96

Page 97: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

c)Yer değiştirme kütüğü: Bu kütük yer değiştirme tutanaklarının bir dizi haline

getirilmesiyle oluşur. Nüfus kanunu yerleşim yerinin değiştirilmesi halinde yeni yerleşim yeri

edinilen yere varış tarihinden itibaren 2 ay içinde aile kütüğünü yeni yerleşim yeri

nakledilmesi zorunluluğunu getirmiştir.

d)Evlenme Kütüğü: Bu kütük evlenme belgelerinden oluşur. Evlenme tarihinden başlayarak

1 ay içinde evlenme akdini yapanlar örneğine uygun 3 nüsha evlenme bildirisini bulunduğu

yer nüfus memurluğuna onlar de erkekle kadının kayıtlı olduğu nüfus memurluğuna

göndermekle yükümlüdür.

e)Boşanma Kütüğü: Bu kütük boşanma belgelerinin bir kütük haline getirilmesiyle oluşur.

Boşanma kararını veren mahkemenin başkâtibi kararın kesinleştiği andan itibaren 30 gün

içinde 3 nüsha karar örneğini bulunduğu yer nüfus müdürlüğüne bu müdürlükte kararı

kocanın kayıtlı bulunduğu nüfus memurluğuna gönderir. Burada kararlardan biri merkez

arşive diğeri de bayan eşin kaydının nakledileceği yer nüfus idaresine gönderir.

f)Kayıt ve yaş tashihi kütüğü: Nüfus kanunu kayıt ve yaş belgelerinin de bir kütük haline

getirilmesini amirdir.

g)Diğer kişisel hal değişiklikleri kütüğü: Yukarıda belirtilen kişisel hal kütüklerinin dışında

kalan kişisel hal değişikliklerine ilişkin belgelerin de bir kütük haline getirilmesi gerekir.

h)Aile kütüğü: Yukarıda sayılan münferit kütükler yanında bir de aileye bağlı kişilerin bütün

kişisel hallerini toplu olarak gösteren bir kütük tutulur. Her mahalle ve köy için farklı aile

kütüğü tutulur. Aynı soydan gelen aynı soyadını taşıyan fakat ayrı yaşayan aileler için ayrı

kütük tutulur. Aile kütükleri ailedeki tüm bireylerin adlarını, cinsiyetlerini, yaşlarını,

babasının anasının soyadlarını, sağ olup olmadıklarını, doğum yeri ve tarihlerini, vücuttaki

değişikliklerini, okur-yazar olup olmadıklarını, medeni hallerini, ve diğer kişisel hal

değişikliklerini gösterir. Aile kütüklerinde kayıtlı fertlerin evlat edinilme veya evlenme

hallerinde kayıtları kapanır. Ailenin kaydı ise yer değiştirmeler, ailenin bütün fertlerinin

ölmesi, kızların ve kadınların evlenmesi ile kapatılır.

Sicil tamamlayıcı kayıtlar ile kişisel hal değişikliklerinin kütüğe işlenmesi: Sicili

tamamlayıcı kayıtlar N.K.47.mad “meslek sanat din ve herhangi bir arıza sebebiyle vücuttaki

şekil değişiklikleri ile nüfus kütüklerine yazılması gerektiği halde her nasılsa yazılmamış ve

dayanağı belgede kalmış olan ana baba adı, doğum yeri, cinsiyet ve soyadı gibi haller “olarak

ifade edilmiştir. Bunlar ilgililerin bağlı bulundukları daire kurum ve işyerinden köy ve

97

Page 98: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

mahalle ihtiyar kurulundan alacakları belge ve ilmühaber üzerine en büyük idare amirinin

emri ile aile kütüklerine işlenir.

Cinsiyet değişikliğinin kütüğe işlenmesi: Kanunlara uygun bir şekilde cinsiyetini değiştiren

kişilerin bu durum değişiklikleri ilgili kütüğe işlenir. Örnek, Nil Alkoçlar isimli oyuncunun

cinsiyetini değiştirerek erkek olması.

Kütükteki yanlışın düzeltilmesi: Nüfus kütüklerindeki yanlışların düzeltilmesi için

hakimden karar alınması gerekir. Yaş, ad soyadı ve diğer kayıt değiştirme davalarına

bakmaya ilgilinin bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesi yetkilidir. Düzeltme davası

Cumhuriyet başsavcısı ve nüfus başmüdürü veya memuru huzuru ile görülür ve karara

bağlanır. Nüfus memuru her safhada yargılamada bulunabilir ve gerekli gördüğü takdirde

temyiz yoluna da başvurabilir. Kesinleşen karar üzerinde aile kütüğünde düzeltme ilgilinin

künyesi hizasındaki düşünceler sütununa yazılarak yapılır.

Nüfus Kütüklerine ilişkin ilkeler:

a)Sicil kayıtlarının bütünlüğü ilkesi: Kişisel hal ve kütüklerinin ayrıntılı ve düzenli bir

biçimde tutulması ile güdülen amaç tüm ülke içindeki veya dışındaki vatandaşların kişisel hal

ve değişikliklerin tam ve toplu olarak belirtilmesidir.

b)Kamuya kapalılık ilkesi: T.M.K.’daki diğer sicillerin aksine nüfus kütükleri kamuya açık

siciller değildir. Nüfus kütükleriyle dayanaklarının ancak nüfus baş memuru ve sorumlu

memurlarla denetleme ve teftişe yetkili olan kimseler görüp inceleyebilirler. Askerlik şubesi

ve adalet mercilerinin dışında mahallin en büyük idare amirinin yazılı emri olmadıkça hiçbir

daireye kopya özet ve bilgi verilemez.

c)Nüfus kayıtlarının ispat gücü: Kişisel hal sicilleri de resmi sicillerin ispat gücüne sahiptir.

Bunlara dayanılarak tespit edilmiş olayların bir hukuki işlem olduğunu aksi sabit oluncaya

kadar itibarda olacaklarını belirtmiştir. Nüfus kaydının yokluğu ölüm ve doğumun

belirlenmesi için açılan davanın reddini gerektirmez.

HISIMLIK

Hısımlık bir kişinin belirli bir kişi grubu içinde belirli hale gelmesini sağlayan önemli bir

ilişkidir ve esas itibariyle bir kişinin bir soya bağlılığını ifade eder. Bu anlamdaki hısımlığa

kan hısımlığı denir. Bundan başka bir kişinin eşinin kan hısımları ile de hısım olacağı kabul

edilmiştir. Buna da sıhri hısımlık (kaim ya da kayın hısımlığı) da denir. Nihayet bir kimsenin

98

Page 99: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

bir başkası tarafından evlat edinilmesi ile de kan hısımlığına benzer bir ilişkinin sözleşme ile

kurulduğu ifade edilir. Buna cali (yapmacık) veya sun’i hısımlık denir.

Kan hısımlığı:

a)Kan hısımlığı birbirinden üreyen veya ortak bir asıldan üreyenlerin aralarındaki bağı ifade

eder.

aa)Usul füru hısımlığı: Birbirinden üreyenlerin hısımlığına denir. Büyük baba oğlu

ve torunu arasındaki hısımlık. Bu hısımlık düz çizgi şeklinde gösterilir. Bunun için düz çizgi

kan hısımlığı da denir. Usul yerine üstsoy füru yerine de altsoy da denir.

bb)Civar hısımlığı: Ortak asıldan üreyenlerin hısımlığına denir. Yeğenler arasındaki

hısımlık böyledir. Buna da yan çizgi hısımlığı da denir. İki civar hısmının bir tek kökleri ortak

ise bunlar yarım kan civar hısmıdır. İki kökleri ortak ise tam kan civar hısmı olurlar.

b)Hısımlık derecesi: T.M.K.mad.17’ye göre hısımlığın derecesi nesillerin adedi ile ölçülür.

Pratik bir ifade ile iki kişi arasındaki hısımlık derecesi aralarındaki çizgi sayısına göre

belirlenir. Civar hısımlığı 2.dereceden başlar.

c)Kan hısımlığına bağlanan hukuki sonuçlar:

1-Evlenme yasağı: Usul füru arasında evlenme kesinlikle yasaktır.3.dereceye kadar olan civar

hısımlarının da evlenmesi yasaktır. Evlilik 4. derece kan hısımlarından başlar.

2-Dernekte oy kullanma yasağı: Dernek üyeleri dernekle usul füru arasındaki işlerde oy

kullanamazlar.

3-Vasi olmada: Vasi olarak atanmada kan hısımlığı tercih sebebidir.

4-Mirasçılık: T.M.K.kanuni mirasçılık ve mahfuz hisseli mirasçılık sıfatını kan hısımlığına

göre belirlemektedir.

5-Nafaka ödeme yükümlülüğü: Herkes yardım etmediği takdirde kötü duruma düşecek usul

ve füruuna yardım etmekle mükelleftir.

6-Tanıklıktan kaçma: Hukuk ve ceza davalarında usul füru ile 3.dereceye kadar olan civar

hısımları mahkemede tanıklık yapmaktan kaçınabilir.

99

Page 100: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

7-Hakimin davaya bakma yasağı ve davaya bakmaktan kaçınabilmesi: Hâkimin usul ve füru

ve 3.dereceye kadar olan civar hısımlarının taraf olduğu davalara bakması yasaktır. Diğer

taraftan hakim 4.dereceye kadar olan hısımlarının taraf olduğu davaya bakmaktan kaçınabilir.

8-Anonim ortaklıkta denetçi olamama: Anonim ortaklığında yönetici olanların usul füru

olanların denetçi olamayacakları kabul edilmiştir.

Sıhri Hısımlık:

a)Anlamı: Bir kimsenin eşinin kan hısımları ile arasındaki hısımlıktır. Halk dilinde yerleşmiş

ifade ile kayın hısımlığı olarak da ifade edilir. Bir kimsenin kayınpederi veya kaynanası o

kimsenin usül füru sıhri hısmıdır. Eşin erkek kardeşi civar sıhri hısmıdır. Sadece bir eşin kan

hısımları ile diğer eş sıhri hısım olabilir. İki eş arasında hısımlık yoktur ve bir eşin hısımları

ile diğer eşin hısımları arasında da bir hısımlık bağı yoktur. Evliliğin boşanma ve butlan kararı

ile sona ermesi doğmuş olan sıhri hısımlığı sona erdirmez.

b)Sıhri hısımlığın derecesi: Sıhri hısımlığın dereceleri kan hısımlığının dereceleri ile aynıdır.

Bir eşe kan hısımları hangi derecede hısım ise diğer eşe de o derecede sıhri hısım olur.

c)Sıhri hısımlığın hukuki sonuçları:

1-Evlilik sona ermiş olsa bile eşlerin birbirlerinin usül füru kan hısımları ile evlenmelerine

engeldir.

2-Vasi olarak atanmada sıhri hısımlık tercih sebebidir.

3-Usul hukukunda usül füru veya 2.derecede dahil civar sıhri hısımlığı tanıklıktan kaçınma

sebebi olarak görülmüştür.

4-Davanın usül füru veya 2.derece dahil civar sıhri hısımları ile ilgili olması halinde hakimin

davaya bakması yasaktır.

Evlat edinmeden doğan hısımlık:

Evlat edinenle evlatlık ve evlatlığın altsoyu arasında kan hısımlığına benzeyen bir sun’i

hısımlık doğar. Evlatlık ilişkisi evlat edinme sözleşmesi ile doğar. Evlat edinmeden doğan

evlatlık ilişkisi sadece evlat edinenle evlatlık ve evlatlığın füruu arasında oluşur. Evlatlık bağı

sona erdirilirse bu bağ ortadan kalkar. Miras hukuku açısından evlatlık ve altsoyu evlat

edinene mirasçı Olurlar; evlat edinenin kan hısımlarına mirasçı olamazlar. Diğer taraftan evlat

100

Page 101: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

edinen evlatlığa mirasçı olamaz. Ancak evlat edinenle evlatlık sözleşme ile mirasçılık hakkını

kaldırabilirler. Evlatlık ilişkisi sona erince buna bağlı hısımlık da sona erer.

Evlat Edinmeye İlişkin Genel Koşullar

Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl sureyle bakılmış ve eğitilmiş

olması koşuluna bağlıdır. Evlat edinmenin her halde küçüğün yararına bulunması ve evlat

edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir bicimde zedelenmemesi de

gerekir (Madde 305).

Esler, ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler. Eslerin en

az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir. Eslerden biri,

en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla

diğerinin çocuğunu evlat edinebilir. Evli olmayan kişi otuz yasını doldurmuşa ise tek basına

evlat edinebilir (Madde 307). Otuz yaşını doldurmuşa olan es, diğer esin ayırt etme gücünden

sürekli olarak yoksunluğu veya iki yılı askın sureden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya

da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın sureden beri eşinden ayrı yasamakta olması yüzünden

birlikte evlat edinmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi halinde, tek basına evlat

edinebilir.

Evlat edinilenin, evlat edinenden en az on sekiz yaş kukuç olması şarttır (Madde 308). Ayırt

etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez.

Vesayet altındaki kukuç, ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına bakılmaksızın vesayet

dairelerinin izniyle evlat edinilebilir. Evlat edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını

gerektirir.

Şu iki durumda ana ve babadan birinin rızası aranmaz: l. Kim olduğu veya uzun sureden beri

nerede oturduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunuyorsa, 2.

Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmiyorsa (Madde 311).

Evlat edinenin altsoyunun açık muvafakatiyle ergin veya kısıtlı aşağıdaki hallerde evlat

edinilebilir. 1. Bedensel veya zihinsel özrü sebebiyle sürekli olarak yardıma muhtaç ve evlat

edinen tarafından en az beş yıldan beri bakılıp gözetilmekte ise, 2. Evlat edinen tarafından,

küçükken en az beş yıl sureyle bakılıp gözetilmiş ve eğitilmiş ise, 3. Diğer haklı sebepler

mevcut ve evlat edinilen, en az bes yıldan beri evlat edinen ile aile halinde birlikte yasamakta

ise. Evli bir kimse ancak esinin rızasıyla evlat edinilebilir.

101

Page 102: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Evlat edinme işlemi ile birlikte ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene

geçer. Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad

verebilir. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alabilir.

Esler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus

kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eslerin adları yazılır.

Evlatlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için

evlatlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlat edinenin aile kütüğü arasında her turlu bağ

kurulur (Madde 314).

İKAMETGÂH

Kavram ve önemi:

Yerleşim yeri bir kişinin bir yere bağlılığını ifade eden kavramdır. Yerleşim yeri bir kişinin

kanundaki şartlar uyarınca bir yerle olan ilişkisidir. Yerleşim yerinin önemi herkesin bir

yerleşim yeri olması ilkesini gerekli kılmıştır. Bunun yanında herkesin ancak tek bir yerleşim

yeri bulunması ilkesi yer almıştır. Birincisine yerleşim yerinde gereklilik ilkesi ikincisine

yerleşim yerinde teklik ilkesi adı verilir.

Yerleşim yerinde gereklilik ilkesi ve yerleşim yerinin çeşitleri: T.M.K.sisteminde her kişi

zorunlu olarak bir yerleşim yerine sahiptir. Aslolarak yerleşim yeri bir kişinin niyetinin

değerlendirilmesi ile tespit edilir. Bu tarzda belirlenen yerleşim yerine ihtiyari yerleşim yeri

(isteğe bağlı) denilmektedir. Fakat böyle bir yerin tespit edilememesi durumunda kanun

yerleşim yeri sayılacak yeri tayin eder. Bu tarzda tespit edilen yerleşim yerine

itibari(saymaca)yerleşim yeri denir.

a)İhtiyari yerleşim yeri: T.M.K. ihtiyari yerleşim yeri yerleşmek niyetiyle oturulan yer

olarak ifade etmektedir. İki unsurun gerçekleşmesiyle belirlenebilir.

aa)Birinci unsur oturulan yerdir. Objektif unsur da denilir. Bir yerde oturmak geçici olarak bir

yerde bulunmaktan öteye bir ilişki kurmak anlamına gelir. Yerleşme niyetinin bulunması bu

yere yerleşim yeri sıfatını kazandırır. Aksi halde burası konut (mesken )durumundadır.

bb)Oturulan yere yerleşim yeri sıfatını kazandıracak “yerleşme niyeti” ne sübjektif unsur

denir. Yerleşme niyeti bir kimsenin söz konusu yeri yaşamasının; kişisel ilişkilerinin, aile

hayatının, mesleki faaliyetinin merkezi kılmasından anlaşılır. Yerleşim yerinin varlığını kabul

etmek için yerleşme niyetinin daimi olması da gerekmez. Yerleşmek niyeti ile kurulan bir

102

Page 103: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

yerin yerleşim yerinin kurulması için bu yerin bir ev olması şart değildir, bir otel odası da

mümkündür.

b)İtibari Yerleşim yeri: Bir kimse ancak yeni bir yerleşim yeri kurmakla eski yerleşim

yeriyle olan ilişkisine son verir. Bir kimse eskiden oturduğu yerden kesin olarak ayrılmış

fakat henüz yerleşmek niyeti ile yeni bir yer seçememişse böyle bir yer seçinceye kadar artık

oturmadığı ve yerleşme niyetini kaldırdığı eski yerleşim yeri onun yerleşim yeri addolunur.

Keza yerleşim yeri belli olmayanların fiilen oturdukları yer yani meskenlerinin bulunduğu yer

yerleşme niyeti bulunmasa bile onların yerleşim yeri addedilir. İşte bu tarzda kanunun

addettiği yerlere “itibari yerleşim yeri” denir.

c)Kanuni yerleşim yeri: Aslolan herkesin ihtiyari bir yerleşim yerine sahip olmasıdır. Fakat

bazı hallerde kanun bir kişinin yerleşim yerini başkalarına bağlı olarak tayin eder. Bu takdirde

kanuni yerleşim yeri söz konusu olur. Bu tarzda bağımlı yerleşim yeri evli kadınlar ile velayet

vesayet altındakiler için söz konusudur.

aa)Evli kadının yerleşim yeri:

aaa)Genel olarak: Evli kadının yerleşim yeri kocasının yerleşim yeridir. Kanuni istisnalar

saklı kalmak kaydıyla karının yerleşim yerini kocanınkinden farklı bir yerde kurmasına imkan

yoktur.

bbb)İstisnalar: Kocanın yerleşim yeri belli değilse karısı bağımsız bir yerleşim yeri kurabilir.

Hüküm ancak kocanın yerleşim yerinin bilinmemesiyle uygulanır. Karının kocasından ayrı

yaşamamakta haklı olduğu hallerde de ayrı bir yerleşim yeri kurma yetkisi vardır.4 ayrı halde

böyle bir yetki kazanılır.

-Hakim ayrılığa hükmetmişse,

-Evlilik birliğini korumak için tedbir olarak ortak hayata son vermişse,

-Boşanma veya ayrılık davası açılmışsa dava süresince kadın ayrı bir yerleşim yeri

kurabilir.

bb)Velayet altındaki çocuklar: Velayet altındaki çocukların yerleşim yeri velayeti haiz ana

babanın yerleşim yeridir. Bu hakka ana babadan biri haizse yerleşim yeri ona göre düzenlenir.

Ananın ayrı bir yerleşim yeri kurmaya hakkı olduğu durumlarda çocuğun yerleşim yeri

babaya göre belirlenir. Velayeti haiz olanların ölümü ile velayetin sona ermesi halinde vesayet

altına alınıncaya kadar velisine göre belirlenmiş yerleşim yerine bağlı kalacağı kabul edilir.

Velayet hakkı sahibinin yerleşim yeri belli değilse ve çocuk başka bir yerleşim yerine bağlı

103

Page 104: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

değilse temyiz kudretine sahip olmak kaydıyla çocuk ihtiyari bir yerleşim yeri kurabilir.

Velayet hakkı sahibinin fiilen velayet hakkından feragat ettiği hallerde çocuğun yerleşim

yerinin velayete bağlı olarak tayinine doktrinde istisnalar getirilmiştir. Buna göre velayeti

fiilen kim kullanıyorsa yerleşim yeri ona göre belirlenir. Evlilik dışı çocuğun velayet hakkı

ana babadan hangisine veriliyorsa yerleşim yeri da buna göre düzenlenir. Evlilik dışı çocuk

velayet değil de vesayet altına konulmuşsa yerleşim yeri vesayet makamının bulunduğu

yerdir. Vesayet altındaki kimsenin yerleşim yerini değiştirmesi sulh mahkemesinin izni ile

olur.T.M.K.396 uyarınca sulh mahkemesi tarafından bir meslek ya da sanatla uğraşmasına

izin verilen kişilerin bağımsız yerleşim yeri kurması uygun görülmelidir. Vesayet altında

bulunan evli kadının yerleşim yeri vesayet makamının bulunduğu yer değil kocasının yerleşim

yeridir.

Yerleşim yerinde teklik ilkesi: Bir kimsenin ancak bir tek yerleşim yeri bulunması ilkesi

yerleşim yerinden beklenen amacın görülmesini sağlar. Bir kimsenin bir yerleşim yeri bir

ticarethanesi, ticarethanenin bir şubesi olur.

Yerleşim yerinin Hukuksal Önemi:

Gaiplik kararını gaibin son yerleşim yeri mahkemesi verir

Evlenecek kişiler yerleşim yeri nikah memuruna başvururlar

Boşanma ve ayrılık davasına bakmaya eşlerden birinin son yerleşim yeri veya son altı

aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi yetkilidir

Para borçlarının ifa yeri alacaklının yerleşim yeridir

Kural olarak davalar davalının yerleşim yerinde açılır

GENEL OLARAK TÜZEL KİŞİLER

Ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini sağlamak amacıyla örgütlenmiş, başlı başına

bir varlığı olan, hukuk düzenince kendilerine haklara ve borçlara sahip olma yeteneği tanınan

kişi ve mal topluluklarına Tüzel kişi denir. Diğer bir ifadeyle Tüzel kişilik, belli bir amaca

ulaşmak için bağımsız bir varlık olarak örgütlenmiş olup haklara ve borçlara sahip olabilen,

hukuk düzenince tanınmış, kişi ve mal topluluklarıdır.

104

Page 105: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

TÜZEL KİŞİLİĞİN KURULUŞ SİSTEMLERİ

1. Serbest Kuruluş Sistemi

Hukuk düzenince önceden belirlenmiş olan şartlara uygun olarak kurucuların, iradelerini

açıklama anında tüzel kişilik kurulmuş olur, başka bir resmi işleme ve devletin iznine ihtiyaç

yoktur. Tüzel kişiliği kuracak kişiler kurma iradelerini açıklar. Tüzel kişi kurulmuş olur

2. İzin sistemi

Adından da anlaşılacağı üzere bu sistemde bir tüzel kişiliğin kurulabilmesi için devletin o

tüzel kişiliğin kurulabilmesine izin vermiş olması aranmaktadır. Tüzel kişiliğin kuruluş anı,

iznin verildiği andır. İzin makamı yönetim ya da yargı makamı olabilir. İzin verip vermeme

konusu makama aittir. İtiraz edilemez, yargıya gidilemez. Örneğin 5362 sayılı Esnaf Ve

Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu 4. Maddesine göre odalar, oda kurulmak istenilen

yerde çalışmakta olan sanat, hizmet ve meslek sahipleri ile esnaftan en az beş yüz kişinin

isteği ve Sanayi Ve Ticaret Bakanlığının izni ile kurulabilir.

3. Tescil sistemi (Normatif sistem)

Bu sistemde tüzel kişiliğin kurulmasına yönelik asgari şartlar önceden mevzuatla

belirlenmiştir. Tüzel kişiliğin kurulmasında bu şartlara uyulup uyulmadığı resmi makamlar

tarafından incelenir. Burada asıl olan gerekli şartların gerçekleşip gerçekleşmediğidir, eğer

şartlar gerçekleşmişse idarenin takdir yetkisi olmadan tüzel kişilik kurulur. Başvuruyu haksız

yere kabul etmeme yargı yoluna başvuru sonucunu doğurur. Vakıfların ve ticari ortaklıların

kuruluşu tescille olur.

TÜZEL KİŞİLİĞİN KAZANILMASI

Tüzel kişilik her bir türü için yasada belirtilen unsurların gerçekleşmesi ile kazanılır.

Dernekler kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri en büyük mülki

amire verdiklerinde.

Vakıflar, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescille

105

Page 106: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

TÜZEL KİŞİNİN EHLİYETLERİ

1. Hak ehliyeti: Gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de hak ehliyeti vardır. Tüzel kişiler, cins,

yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara

ve borçlara ehildirler (MK.m.48). Tüzel kişiler aslında insanlara özgü olanlar dışında diğer

medeni haklara sahip olabilir ve borç altına girebilirler. Sadece tüzel kişilere özgü medeni

haklar da vardır, mesela üyelerinden aidat ödemesini isteme hakkı, üyelikten çıkarma hakkı

bunlara örnek verilebilir.

2. Fiil ehliyeti: Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip

olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar (MK.m.49). Tüzel kişilerin de fiil ehliyetlerini

kullanabilmeleri için belirli organlara sahip olmaları gerekir. Hangi organların zorunlu olarak

bulunması gerektiği kanunlarda belirtilmektedir. Dernekler için genel kurul, denetleme kurulu

ve yönetim kurulu zorunlu organ olarak kabul edilmiştir, vakıflarda ise tek zorunlu organ

yönetim kuruludur. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır (MK.m.50).

Tüzel kişilerde bulunması zorunlu organlar haricinde amacına ulaşabilmek için gerekli

olduğunu öngördüğü bazı iradi organlara da bünyesinde yer vermesi mümkündür. Örneğin

derneklerde haysiyet divanı, danışma kurulu iradi organlardır. Tüzel kişilerin fiil ehliyetleri

amaçlarıyla sınırlanmıştır, yani bir tüzel kişi amacıyla yakın ilişkisi olmayan hukuki işlemleri

gerçekleştiremez.

Tüzel kişiler, organlarının tüzel kişi organı sıfatıyla hareket ederken ve organlık görevlerini

ifa ettikleri sırada başkalarına vermiş oldukları zararlardan sorumludurlar. Organlar, hukukî

işlemleri ve diğer bütün fiilleriyle tüzel kişiyi borç altına sokarlar (MK.m.50). Ancak

organlar, organ sıfatıyla hareket etmemişlerse bu durumda bu zarar tüzel kişilikten istenemez.

Organlar, kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak sorumludurlar (MK.m.50/3). Burada tüzel

kişilikle beraber organların da sorumluluğundan bahsedildiği için, müteselsil sorumluluk

öngörülmüştür.

TÜZEL KİŞİLİĞİN SONA ERMESİ

Medeni Kanun da bütün tüzel kişiliklere ilişkin olarak sona erme sebepleri belirtilmemiş,

sadece derneklere ve vakıflara özgü sona erme sebeplerinden bahsedilmiştir. Bunlardan birisi

dağılma, diğeri ise fesih (dağıtılmadır.)

106

Page 107: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

1. Dağılma, Belirli hallerde başkaca herhangi bir işleme gerek olmaksızın tüzel kişiliğin

kendiliğinden sona ermesi halidir. Bu haller şunlardır:

a. Amacın gerçekleşmiş olması

b. Amacın gerçekleşmesinin imkânsız hale gelmesi(MK.m.87), (MK.m.116)

c. Sürenin sona ermesi (MK.m.87)

d. Yönetim kurulunu kuramayacak hale gelmiş olma (MK.m.87)

e. Acze düşmüş olma (MK.m.87)

f. Olağan genel kurul toplantısının üst üste iki defa yapılamaması (MK.m.87)

g. İlk genel kurul toplantısının yapılamaması (MK.m.87)

h. Üye sayısının öngörülen sayının altına düşmesi

2. Dağıtılma (Fesih), Bir tüzel kişiliğin bir kararla sona erdirilmesi halidir. Dağıtılma iki

şekilde olur:

a. Kendi yetkili organ kararıyla dağıtılma: Genel kurul, her zaman derneğin feshine karar

verebilir (MK.m.88).

b. Yargı organının kararıyla dağıtılma: Burada ikili bir ayrım söz konusudur.

1) Amacın sonradan hukuka veya ahlaka aykırı hale gelmesi: Amacı hukuka veya ahlâka

aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz(MK.m. 47/3). Derneğin amacı,

kanuna veya ahlâka aykırı hâle gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine

mahkeme, derneğin feshine karar verir. Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dahil

gerekli bütün önlemleri alır (MK.m.89).

Yasak amaç güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı

sonradan yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf, denetim

makamının ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır

(MK.m.116).

2) Kanunların emredici hükümlerine uyulmamış olması: yetkili merciler tarafından yapılan

yazılı isteme rağmen, kuruluş bildiriminde bulunmayan derneğin dağıtılması bu duruma örnek

verilebilir. Dernek ve vakıfların dağıtılması kararını verecek olan mahkeme asliye hukuk

107

Page 108: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

mahkemesidir. Ancak siyasi partiler de kişi topluluğu niteliğinde olmasına karşın

kapatılmalarına anayasa mahkemesi tarafından karar verilebilir.

c. İdari organ kararıyla dağıtılma: Yabancı dernekler, uluslararası alanda işbirliği

yapılmasında yarar görülen hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla kültürel, ekonomik ve

teknik konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere, Bakanlar Kurulunun

izniyle Türkiye'de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler,

kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler (MK.m.92). bu şartlara uygun olarak kurulmuş olan bir

dernek mevzuata aykırılık ya da kamu yararı gözetilerek aynı usul izlenmek suretiyle içişleri

bakanlığınca kendisine verilen izin kaldırılmak suretiyle dağıtılmış olur.

TÜZEL KİŞİLİĞİN SONA ERMESİNİN SONUÇLARI

Tüzel kişiliğin sona ermesiyle birlikte öncelikle tasfiye süreci işlemeye başlar. Tüzel kişinin

malvarlığının tasfiyesi, kanunda ve kuruluş belgesinde aksine hüküm bulunmadıkça, terekenin

resmî tasfiyesine ilişkin hükümlere göre yapılır (MK.m.53).

Tüzel kişiliğin mallarının ne olacağı kuruluş belgesinde belirtilmiş ya da yetkili organı

dağıtmaya karar verirken malların durumunu da kararlaştırmışsa bu durumda bir sorun yoktur.

Tüzel kişinin malvarlığı yani tasfiye sonucunda nihai olarak arta kalan malları, kanunda veya

kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça ya da yetkili organı başka türlü karar

vermedikçe, en yakın amacı güden kamu kurum veya kuruluşuna geçer. Bu malvarlığı olanak

ölçüsünde daha önce özgülendiği amaç için kullanılır (MK.m54). Hukuka veya ahlâka aykırı

amaç güttüğü için kişiliği mahkeme kararıyla sona eren tüzel kişinin malvarlığı her hâlde ilgili

kamu kuruluşuna geçer.

DERNEKLER

Derneğin Kurulması: Dernekler, en az yedi gerçek kişinin kazanç paylaşma dışında belirli

ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek

suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır (MK.m.56). Üye ve amaç

unsurları bir derneğin kurulabilmesi için gerekli unsurlardır. Dernek kurucularının fiil

ehliyetine sahip olması gerekir (MK:m.57/2). Derneğin amacı ekonomik olmayan ya da

kazanç paylaşmaktan başka bir amaç olmalıdır çünkü ekonomik amaçlarla veya kazanç

108

Page 109: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

paylaşmak amacıyla ancak şirketler kurulabilir. Derneğin amacı hukuka ve ahlaka aykırı

olamaz.

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin

bulunduğu yerin en büyük mülkî amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar (MK.m.59).

Kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından

altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya

noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl

kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık

tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk

mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına

bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar

verilmesini de isteyebilir (MK.m.60).

Derneklerin kuruluş amaçları ekonomik olmaktan çok belirli bir manevi amacı

gerçekleştirmek ise de dernekler bu amacına ulaşabilmek için ekonomik faaliyetlerde

bulunabilirler mesela bir okulu yaptırma ve yaşatma derneğinin kantin işletmesi buna örnek

verilebilir.

Derneğin İşleyişi

1. Derneğin Zorunlu Organları: Derneğin zorunlu (kanuni) organları genel kurul, yönetim

kurulu ve denetim kuruludur.

a. Genel kurul: Derneğin en yetkili ve en yüksek organı derneğe kayıtlı üyelerin oluşturduğu

genel kuruldur (MK.m.73). Dernekler, tüzüklerinin gazetede yayımlandığı günü izleyen altı

ay içinde ilk genel kurul toplantılarını yapmak ve zorunlu organlarını oluşturmakla

yükümlüdürler (MK.m.62). Bu zorunluluk yerine getirilmediği takdirde dernek kendiliğinden

dağılmış sayılır.

Genel kurulun ne zaman ve hangi sıklıkta toplanacağı dernek tüzüğünde belirtilir. Genel

kurul, tüzükte belirtilen zamanda yönetim kurulunun çağrısı üzerine toplanır. Olağan genel

kurul toplantılarının en geç iki yılda bir yapılması zorunludur (MK.m.74). Genel kurul,

yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hâllerde veya dernek üyelerinden beşte

birinin yazılı başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılır (MK.m.75).

109

Page 110: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Bütün üyelerin bir araya gelmeksizin yazılı katılımıyla alınan kararlar ile dernek üyelerinin

tamamının kanunda yazılı çağrı usulüne uymaksızın bir araya gelerek aldığı kararlar

geçerlidir. Bu şekilde karar alınması olağan toplantı yerine geçmez (MK.m.76). Genel kurul,

yönetim kurulunca, en az on beş gün önceden toplantıya çağrılır. Bu amaçla toplantının günü,

saati, yeri ve gündemi, yerel bir gazete ile ilân edilir ve aynı zamanda üyelere bir yazıyla

bildirilir (MK.m.77). Genel kurul toplantıları, tüzükte aksine hüküm olmadıkça, dernek

merkezinin bulunduğu yerde yapılır (MK.m.78).

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir; dernek organlarını

seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür. Genel kurul, derneğin diğer

organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir (MK.m.80). Genel

kurul kararları, toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğuyla alınır. Şu kadar ki, tüzük

değişikliği ve derneğin feshi kararları, ancak toplantıya katılan üyelerin üçte iki çoğunluğuyla

alınabilir (MK.m.81). Hiçbir dernek üyesi, dernek ile kendisi, eşi, üstsoyu ve altsoyu

arasındaki bir hukukî işlem veya uyuşmazlık konusunda alınması gereken kararlarda oy

kullanamaz (MK.m.82).

Toplantıda hazır bulunan ve kanuna veya tüzüğe aykırı olarak alınan genel kurul kararlarına

katılmayan her üye, karar tarihinden başlayarak bir ay içinde; toplantıda hazır bulunmayan her

üye kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her hâlde karar tarihinden başlayarak üç

ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir. Diğer organların

kararlarına karşı, dernek içi denetim yolları tüketilmedikçe iptal davası açılamaz (MK.m.83).

b. Yönetim kurulu: Derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek

tüzüğüne uygun olarak yerine getirir (MK.m85). Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek

üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur (MK.m.84).

c. Denetim kurulu: Üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde

belirtilen sayıda üyeden oluşur. Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde

belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve

genel kurula sunar (MK.m.86). 32

2. Derneğin İradi Organları: Derneğin zorunlu organları dışında oluşturulan organlara,

haysiyet divanı, danışma kurulu vb. kurullar örnek verilebilir. Ancak, bu organlara zorunlu

organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez (MK.m.72/2).

110

Page 111: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

Derneklerde Üyelik

1. Üyeliğin Başlangıcı: Hiç kimse, bir derneğe üye olmaya ve hiçbir dernek de üye kabul

etmeye zorlanamaz (MK.m.63). Fiil ehliyetine sahip bulunan her gerçek kişi, derneklere üye

olma hakkına sahiptir (MK.m.64). Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olan yabancı gerçek

kişiler, karşılıklı olmak koşuluyla dernek kurabilirler veya kurulmuş derneklere üye

olabilirler. Onursal üyelik için bu koşul aranmaz. (MK.m.93).

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, tüzükte başkaca bir düzenleme yoksa, dernek

yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine

bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir (MK.m.64/2).

2. Üyeliğin Sona Ermesi: Üç şekilde gerçekleşir. Bunlar üyelikten çıkma, çıkarılma ve

üyeliğin kendiliğinden sona ermesidir.

a. Üyelikten çıkma (İstifa): Hiç kimse, bir derneğe üye olmaya zorlanamaz. (MK.m.63) Hiç

kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye altı ay önceden yazılı olarak bildirmek

kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir (MK.m.66).

b. Üyelikten çıkarılma (İhraç): Derneğin bir üyesini üyeliğinden çıkartmasına, çıkarılma ya

da ihraç adı verilir. Çıkarılma işleminin yapılması ancak bir kararla olabilir. Tüzükte üyelerin

çıkarılma sebepleri gösterilebilir. Tüzükte çıkarma sebepleri gösterilmişse, çıkarma kararına

bu sebeplerin haklı sayılamayacağı iddiasıyla itiraz edilemez. Tüzükte çıkarma

düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep

bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir (MK.m.67). Genel kurul, üyelikten çıkarma

hakkında son kararı verir (MK.m.80/1).

c. Üyeliğin kendiliğinden sona ermesi: Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri

sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer(MK.m.65). 33

Üyelerin Hakları: Dernek üyeleri eşit haklara sahiptirler. Dernek, üyeleri arasında dil, ırk,

renk, cinsiyet, din ve mezhep, aile, zümre ve sınıf farkı gözetemez; eşitliği bozan veya bazı

üyelere bu sebeplerle ayrıcalık tanıyan uygulamalar yapamaz. Her üyenin, derneğin

faaliyetlerine ve yönetimine katılma hakkı vardır. Dernekten çıkan veya çıkarılan üye, dernek

malvarlığında hak iddia edemez (MK.m.68).

111

Page 112: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

a. Katılma hakları: Bu hakkın kapsamı içerisine üyenin oy hakkı, genel kurulu olağanüstü

toplantıya davet hakkı, genel kurul toplantısında gündeme ek madde koydurma hakkı

girmektedir.

b. Yararlanma hakları: Üyeye derneğin tesislerinden ve faaliyetlerinden yararlanma imkanı

sağlar.

c. Koruma hakları: derneğin amacını koruma hakkı, şikayet hakkı, istifa hakkı, itiraz hakkı

Üyelerin Yükümlülükleri:

a. Sadakat yükümlülüğü: Üyeler, dernek düzenine uymak ve derneğe sadakat göstermekle

yükümlüdürler. Her üye, derneğin amacına uygun davranmak, özellikle amacın

gerçekleşmesini güçleştirici veya engelleyici davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür

(MK.m.71).

b. Ödenti (aidat) verme yükümlülüğü: Üyelerin ödenti verme borcu tüzükle düzenlenir.

Tüzükte düzenleme yoksa üyeler, dernek amacının gerçekleşmesi ve borçlarının karşılanması

için zorunlu ödentilere eşit olarak katılırlar. Dernekten çıkan veya çıkarılan üye, üyelikte

bulunduğu sürenin ödentisini vermek zorundadır. Onursal üyeler ödenti vermek zorunda

değildir (MK.m.70).

DERNEĞİN SONA ERMESİ

1. Kendiliğinden Sona Erme (MK.m.87) : Dernekler, aşağıdaki hâllerde kendiliğinden sona

erer:

a. Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hâle gelmesi veya sürenin sona ermesi,

b. İlk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmamış ve zorunlu organların

oluşturulmamış olması,

c. Borç ödemede acze düşmüş olması,

d. Tüzük gereğince yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hâle gelmesi,

e. Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılamaması. Her ilgili, sulh hâkiminden,

derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitini isteyebilir.

112

Page 113: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

2. Genel Kurul Kararı ile Sona Erme (MK.m.88): Genel kurul, her zaman derneğin feshine

karar verebilir.

3. Mahkeme kararı ile Sona Erme (MK.m.89): Derneğin amacı, kanuna veya ahlâka aykırı

hâle gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin

feshine karar verir. Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dahil gerekli bütün

önlemleri alır. Hemen belirtelim ki derneklere ilişkin ayrıntılı düzenlemeler özel kanun olan

5253 Sayılı DERNEKLER Kanunu’nda düzenlenmiştir.  

VAKIFLAR

Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca

özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. Bir malvarlığının bütünü veya

gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar

vakfedilebilir. Derneklerde olduğu gibi vakıflara da üyelik mümkündür.

Vakfın Kuruluşu: Vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır.

Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır

(MK.m.102/1). Bir amaca tahsis edilmiş olan mal veya hak topluluğunun hukuken vakıf

olarak nitelendirilebilmesi, dört unsurun bir arada bulunmasına bağlıdır. Bu unsurlar;

1. Vakfeden unsuru: Vakfeden kişi gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişilerde olabilir. Vakfı

kuracak olan kişinin tam ehliyetli veya sınırlı ehliyetli olması gerekir; sınırlı ehliyetsizler

vakıf kuramazlar. Vakıf kurmak sınırlı ehliyetsizler için yasak işlemlerdendir. Sınırlı

ehliyetsizlerin vakıf kurması ancak vasiyet yoluyla olur, bunun için de ayırt etme gücüne

sahip olan küçüğün on beş yaşını bitirmiş olması gerekmektedir (MK.m.502).

2. Amaç unsuru: Vakıflar, belirli ve sürekli bir amaca özgülenmiş mallardan oluşan bir

topluluktur. Vakfın amacı manevi olabileceği gibi ekonomik de olabilir. Bu amacın sürekli ve

belirli olması gereklidir. Vakfın amacının hukuka ve ahlaka aykırı olmaması gereklidir

(MK.m.47/2). Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel

ilkelerine, hukuka, ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da

cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz (MK.m.101/4).

113

Page 114: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

3. Mal Unsuru: Mal unsurundan kasıt vakfın amacının gerçekleştirmeye yeterli ve uygun bir

mal veya hakkın varlığıdır. Vakfın amacına özgülenen mal menkul veya gayrimenkul

olabileceği gibi hisse senetleri, alacak hakları vb. haklar da olabilir.

4. İrade açıklaması: Vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır.

Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır

(MK.m.102/1). Vakıf senedinde vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın

örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yeri gösterilir (MK.m.106). Resmî senetle vakıf

kurma işleminin temsilci aracılığıyla yapılması, temsil yetkisinin noterlikçe düzenlenmiş bir

belgeyle verilmiş olmasına ve bu belgede vakfın amacı ile özgülenecek mal ve hakların

belirlenmiş bulunmasına bağlıdır(MK.m.102/2).

Mahkemeye başvurma, resmî senet düzenlenmiş ise vakfeden tarafından; vakıf ölüme bağlı

tasarrufa dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hâkiminin bildirimi üzerine ya

da Vakıflar Genel Müdürlüğünce re'sen yapılır (MK.m.102/3).

Vakfın İşleyişi: Vakfın bir yönetim organının bulunması zorunludur. Vakfeden, vakıf

senedinde gerekli gördüğü başka organları da gösterebilir (MK.m.109).

Vakıf senedinde vakfın amacı ile bu amaca özgülenen mal ve haklar yeterince belirlenmiş ise,

diğer noksanlıklar vakfın tüzel kişilik kazanması için yapılan başvurunun reddini gerektirmez.

Bu tür noksanlıklar, tescil kararı verilmeden önce mahkemece tamamlattırılabileceği gibi;

kuruluştan sonra da denetim makamının başvurusu üzerine, olanak varsa vakfedenin görüşü

alınarak vakfın yerleşim yeri mahkemesince tamamlattırılır. Tescili istenen vakfa ölüme bağlı

tasarrufa özgülenen mal ve haklar amacın gerçekleşmesine yeterli değilse; vakfeden aksine bir

irade açıklamasında bulunmuş olmadıkça bu mal ve haklar, denetim makamının görüşü

alınarak hâkim tarafından benzer amaçlı bir vakfa özgülenir (MK.m.107).

Vakıfların, vakıf senedindeki hükümleri yerine getirip getirmedikleri, vakıf mallarını amaca

uygun biçimde yönetip yönetmedikleri ve vakıf gelirlerini amaca uygun olarak harcayıp

harcamadıkları Vakıflar Genel Müdürlüğünce ve üst kuruluşlarınca denetlenir (MK.m.111).

VAKFIN SONA ERMESİ

Amacın gerçekleşmesi olanaksız hâle geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı

takdirde, vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Yasak amaç

güttüğü veya yasak faaliyetlerde bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan

114

Page 115: MEDENİ HUKUK DERS NOTLARI · Web viewMEDENİ HUKUK DERS NOTLARI TOPLUMSAL DÜZEN KURALLARI Başta hukuku kuralları olmak üzere bütün toplumsal düzen kurallarının amacı, toplumda

yasaklanan vakfın amacının değiştirilmesine olanak bulunmazsa; vakıf, denetim makamının

ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır (MK.m.116).

Vakıf malları üzerinde zilyetlik yoluyla kazanma hükümleri uygulanmaz (MK.m.117).

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

115