36

Mefkûre Fanzin 4

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Mefkûre Fanzin 4
Page 2: Mefkûre Fanzin 4

Mefkûre FanzinDördüncü Sayı & Kış 2013

İletişimhttps://www.facebook.com/Mefkure

https://www.facebook.com/Kulup.Mefkure

Mefkûre Fanzin, Mefkûre Kültür, Sanat ve Düşünce Kulübü’nün yayın organıdır. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazıların sorumlu-luğu yazarlarına aittir. Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Her hakkı mahfuzdur.

02

04

06

08

10

17

31

18

12

14

16

RUHUN ŞEHRİ KUDÜSAYŞE KILIÇ

KUDÜS BİZİMDİRNURULLAH HATİPOĞLU

UCUNDAN KIYISINDAN KUDÜSMÜBERRA GÜNEŞ

TEBESSÜM ŞEHRİ KUDÜSYASEMİN OKUTAN

CÖMERT KUDÜS ŞEHRİBEYZA UĞURTÜRK

KUDÜS VE BİZFATİH MUHAMMED ÇAKMAK

HANUKA VE AKSA VE MESKENHİLAL SÖYLEMEZ

BEYARIK SEFERLERİ

İNCELİĞİN TİMSALİ: OSMANLI EVLERİEDA KOÇ

AYŞE NUR YAZICIYAKARIŞ

sorulacak hatırlarmerve kiraz

19HUZURHACER ÇAYAN

20

22

24

26

28

29

30

32

33

KARDAN MELEKMEHMET ERTURAN

BABA BEN JET LAG OLDUMKÜBRA ÇOBAN

SON ÇAREAYŞE ADAN

ENDİŞEFATİH MUHAMMED ÇAKMAK

ELLER DE KONUŞUR İSTERSESEDANUR ALMAZ

OKURLUK İSTİDADISEVDENUR KAYA

NAM’I AZ NAMAZKÜBRA TÜRKÜCÜ

MANİSA KULÜP MEFKÛREMERVE DEMİRBİLEK

UNUTTUMAYGÜN YILMAZ

Page 3: Mefkûre Fanzin 4

Aziz Okuyucu,Mefkûre Kudüs’teydi. Eriha’dan, el-Halil’den,

nebiler diyarı, ilk kıble, üçüncü harem Kudüs’ten selamlar getirdi. Kadim geçmişin selamet ve be-reket yurduna sıla-i rahim yaptı. Ankara’dan on yedi üniversiteli genç “Seninleyiz ey Kudüs” dedi. Mervan Mescidi’nden Kıble Mescidi’ne Kubbe-tu’s-sahra’ya, İmam Gazali’nin İhya’sını yazdığı ilim meclislerine Mescid-i Aksa dört koldan kapı-larını açtı bu gençlere. Sahira Kapısı, Şam Kapısı, Arslanlı Kapı selam ile açıldığı, emin yurt sakinine ev sahipliği yapanlara olan özlemini dile getirdi.

Bazen tatlı bir tebessüm bazen derin bir iç geçirme ve kalplerin en derin köşelerinden ge-len hüzünle dökülen göz yaşları… Kudüs her ne kadar anlatmakla bitmese de bir nebze de olsa gözlemler ve tecrübeler kaleme dökülsün dedik ve bu sayıyı Kudüs’e ayırdık. Geçen sayıda iki haremimize yer vermiş Mekke ve Medine’ye yol almıştık. Kudüs’le birlikte üçlü birlik tamamlandı.

Kudüs’e misafir olduktan sonra hayatın içine doğru yol aldık. Yine birbirinden güzel konular derinden hislerle huzura geldi. Manisa Kulüp Mefkûre’yi ağırlıyoruz bu sayıda. Manisa’daki ça-lışmalarımızı şube başkanımız Merve Demirbilek anlatıyor. Bereket bu ya Bolu’da da artık Mefkûre var. Resmi süreç tamamlandı, artık çalışma vakti. Katkılarından dolayı Şeyma Erol ve Fatih Peker’e teşekkür ediyoruz. Bir hayal kurarsınız ve gün gelir o hayal dahi edemediğiniz bir noktaya gelir. Mefkûre şubeleri bir hayalle başlayıp bereketli bir ırmak oldu bizim için.

Sabır ve sebat ile yeni sayımızla yine huzura gelebiliriz ümidiyle sözü burada noktalıyor; dop-dolu dördüncü sayımıza bismillah diyoruz.

Editörden

ganime doğan

Kulüp Adına Sahibi veGenel Yayın Yönetmeni

Fatih Muhammed ÇAKMAK

EditörGanime DOĞAN

DanışmanDoç. Dr. İhsan TOKER

Grafik TasarımMuhammed Mustafa

KARADAŞ

Basım veReklam Sorumlusu

Sümeyra TAŞÇIHümeyra TETİK

Page 4: Mefkûre Fanzin 4

İslam’ın ilk kıblesi, Hz. Peygam-ber’in (asm) Mirac’a çıkarken uğradığı ilk kutsal durak, sema-

lara yükselişin ilk basamağı, din-lerin paylaşamadığı kent, Mekke ve Medine‘den sonra gelen üçün-cü Harem-i Şerif, göğe çıkılan şehre Kudüs’teyiz.

400 yıl Osmanlı himayesinde kalan Kudüs’te bir ibadet mekâ-nına polis kontrolüyle giriyor olmanın öfkesi içimizde bir sızı oluşturuyor. Her şeye rağmen mescidin geniş bahçesinde de-rin bir huzur ve sükûnet hisse-diyoruz. Türkiye’den geldiğimizi öğrenen Filistinlilerin yüzlerinde beliren aydınlık, bizleri cesaret-lendiriyor. Onların memnuniyeti, iltifatları, onlara yalnız olmadık-larını hissettirmenin huzuru bizde iz bırakıyor. Gün ağarırken Birinci kıble, ikinci Beytullah ve ziyaret edilmesi tavsiye edilen, bir rekât namazın bin rekât namaz seva-bı kazandırdığı üçüncü mescitte Efendimizin ” Mescid-i Aksa’da ibadet edenler, semavatın birinci katında ibadet etmiş gibidirler.” müjdesi içimizi de ağartan bir fe-rahlık hissiyle ruhumuzu besliyor.

Zeytin Dağı, her şeyin şahidi,

bağrına yasladığı koca Kudüs’ü o teselli ediyor. Barış ve bereket için, yüklendiği nimeti yüke dö-nüştürmemek için dimdik ayak-ta… Sinesinde asırları güzelleşti-ren, yolumuzu aydınlatan Allah dostu iki büyüğümüzü tutuyor. Hidayet nuruyla eren ve başka-larına yol gösteren Selman-ı Fa-risi ve Rabiatü-ül Adeviye. Zeytin Dağı bize umut oluyor. Zeytin dalları uzatıyoruz tüm insanlığa ettiğimiz dualarla…

Kudüs’e girmek, her şeyin oldu-ğu yere girmek demek ya Zeytin Dağı eteklerinde 3 dinin men-suplarıyla kafileler halinde Efen-dimiz’in Mirac’a yükseldiği, Mes-cid-i Aksa’yı sırtında taşıyan şehri, tarihi seyre dalıyoruz. Bu seyirde gün içinde o kadar çok peygam-ber kabri, makamı, izi, işareti gör-düğümüz halde kendimizi mane-viyatın huzur veren sükûnetine bırakamıyoruz. Birleştiren şehir Kudüs’e, duvarlar, tel örgüler, ya-saklar ve güvenlik noktalarıyla parçalanmış, adeta güzelliğin bela çağrıştırdığı feryat ve çığlıkları da içinde barındıran, dinlerin pay-laşamadığı kente, ağlayan şeh-re bakarken gözlerimiz doluyor.

RUHUN ŞEHRİ KUDÜSAyşe Kılıç

2

Page 5: Mefkûre Fanzin 4

Mescid-i Aksa müminlerin kı-yamete kadar imtihanı, Peygam-berimizin ümmete emaneti ve mirası… Müslüman topraklar ve Mescid-i Aksa işgal altında. Cuma namazı sonrasında bombalanan Mescid ve Filistin halkı tehdit altında. Anlıyoruz ki İsrail’in Ku-düs’teki işgali hane hane geniş-liyor. Zeytin Dağı’ndan seyretti-ğimiz, aslında seyirci kaldığımız, şehrin ve asıl sahiplerinin kıskaç altındaki varlığı…

Filistinli Müslüman kardeşleri-miz selam gönderiyorlar Türki-ye’ye… Büyük bir davet var. Biz-leri bekliyorlar. “Bizim umudumuz sizlersiniz. Ne hoş geldiniz! Bizi yetim kabul edin, yine gelin hep gelin!” deyişleri kulağımızda çın-lıyor. Bir kez daha titriyor yürek-lerimiz. “Tüm inananların barış ve huzur içinde yaşadığı, insanlığın ortak vicdanının sesi haline gel-miş bir düzenin kurulması mu-cizeler şehri Kudüs için imkânsız değil” diyen sesleri zihnimizde yer ediyor.

Bilmediklerimizi öğrenme, öğ-rendiklerimizle salih ameller iş-leyebilme, kutsallarımıza sahip çıkabilme, gönlümüzdeki Filistin ateşini biraz daha harlayıp yüre-ğimizin ulaştığı yerlere ellerimizi de ulaştırabilme niyetiyle Kub-bet-üs Sahra’ya “Yine geleceğiz!

İnşallah” diye fısıldıyoruz. Mes-cid-i Aksa’yla biraz daha dertle-şip taş sokaklardan Kudüs’e veda ediyoruz.

Adlarını İbrahim, Süleyman, Davut, İshak, Musa, Meryem, İm-ran, Zekeriya, Yakup, Yunus, Yu-suf, Yavuz, Selahattin, Sare, Hacer verdiğimiz çocuklarımıza orala-rın sorumluluğunu yükleyip “Bu topraklar sana emanet” demek üzere, onları, oraları, zulümleri unutmamak üzere Kudüs’e veda ediyoruz. Her gün biraz daha ar-tan özlemlerimiz başlıyor şimdi.

Unutursak, Filistinli çocukları, Mescid-i Aksa hafızları, çaresiz babalar, tutsak gençler, feryatları bomba seslerine karışan anne-ler bizleri affetmeyecek, diyerek veda ediyoruz Kudüs’e…

Onlar, Hz Ömer’i, İslam’ın bü-yük ve şerefli kumandanı Pey-gamber’in Mirac’a çıktığı Mes-cid-i Aksa esaret altındayken tam yirmi yıl tebessümü kendine çok görmüş; bu süre zarfında hep çadırda yaşamış, “Hünkârım size bir ev inşa edelim.” diyenlere de “Allah’ın evi esirken ben kendime nasıl bir ev edinebilirim?” diye cevap veren Selahattin Eyyubi’yi, Osmanlıyı, Abdülhamid’i, bizleri bekliyorlar… Ey Rabbimiz, lütfey-le, ikram eyle…

Amin.

3

Page 6: Mefkûre Fanzin 4

KUDÜS BİZİMDİR

Yazmaya başlarken bile ne kadar çok özlediğimi hissediyorum Kudüs’ü.

4 kısa günün içerisinde yıllar-ca çekilen ıstırabı bir nebzede olsa hissettik. Evet, peygam-berler şehri kutsal belde Ku-düs’e gittik. Dünya gözüyle görmek nasip oldu. Gerçi ilk başlarda inanamadık, rüya-da olduğumuzu ve birazdan uyanacağımızı sandık. Ancak gerçekti, peygamberler şehri Kudüs’e ayak basmıştık. Tabi içimde bir korku vardı. Şimdi-ye kadar neredeydiniz, yardım çığlıklarımızı niye duymadınız deseler ne yapardım. Ya yüzü-me bakmazlarsa, ya benden kaçarlarsa diye korktum. An-cak Kudüs bizi çok iyi karşıladı. Sanki bizi bekliyordu, sanki geç kaldınız bizde sizi bekliyorduk diyordu yollar, ağaçlar kuşlar.

Kudüs’ün yaşlı surları sanki bizi görünce dik durmaya çalışıyor “biz hala ayaktayız sizi bekli-yorduk yıllarca” diyordu. Bu duygular içerisinde Mescid-i Aksa’ya ayak bastık. Yani o anki duygularımı karşılayacak bir kelime literatürde var mı bilemiyorum. Sanki bedenini-zi kapının eşiğine bırakmışınız da ruhunuz içeri giriyor gibi. Ferahlık geliyor yüreğinize, ra-hatlıyorsunuz. O kadar katlia-mı ve hüznü içinde barındıran Aksa yine de umut, sevinç ve İslam kokuyor, şehit kokuyor.

4 günümüz geçti Kudüs’te. Namazlarımızı Kıble Mescidi ve Kubbetüs Sahra’da kıldık. O tadı asla unutamam. Ku-düs sokaklarını gezdik, esnaf-la sohbet ettik. Bizi o kadar çok seviyorlar ki anlatamam.

nurullah hatipoğlu

4

Page 7: Mefkûre Fanzin 4

Türk olduğumuzu duyunca gözlerinin içi gülüyor ve he-men ağlayarak size yaşananları anlatıyorlar. Hani küçük kar-deşler başkasından dayak yi-yince abilerine şikâyet ederler ya işte Filistinlilerde bize İsrail’i ve Arap ülkelerini ağlayarak şikâyet ediyorlar. Kudüs sokak-larında adım başı Osmanlı izi-ne, Selahattin Eyyubi’nin izine rastlıyorsunuz. Allah hepsin-den razı olsun. Filistinliler çok cömert ve misafirperver in-sanlar. Hemen bir şeyler ikram etmek istiyorlar. Bütün olum-suzluklara rağmen yüzlerinden gülümseme eksik olmuyor. Onlarla birebir muhabbet et-meyi o kadar çok isterdim ki. Arapça bilmemem bana çok acı verdi. Onların duygularını tam manada yaşayamadım. Bu konuda çok pişmanım. Bir ye-tim çocukla karşılaştık. 15-16 yaşlarındaydı. Ama 40 yaşın-da gibi duruyordu. Gözlerini görmeliydiniz, gözleri her şeyi anlatıyordu. Arapça bilmenize gerek yoktu onun gözlerine baktığınızda. Bakarken gözle-rinden özlem, hüzün, çaresizlik, nefret, intikam akıyordu. Göz-yaşına sıra gelmiyordu zaten.

Ağlamıyor gençler. Elini tut-tuğunuzda taş tutmaktan na-sırlaşmış olduğunu anlıyorsu-nuz ellerinin. Elleri taş kokuyor Filistinli çocukların. Ama be-denlerinde kurşun izleri var.

Kudüs’ü yalnız bırakmayalım, bırakmayın. Kudüs’ün ucuz kahramanlıklara, oturduğu-muz yerden ağlamalarımıza, bağrışmalarımıza ihtiyacı yok. Kudüs’ün uzun vadeli yardım-lara ihtiyacı vardır. Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü fethe giderken yolunu halk kesiyor ve ona du-alar edilince diyor ki “benim sizin dualarınıza ihtiyacım yok kılıçlarınıza ihtiyacım var” di-yor. Arkadaşlar, kardeşlerim yasaklar, baskılar, engellemeler yüzünden ve 730 km uzunlu-ğundaki duvar yüzünden Mes-cid-i Aksa cemaatsiz kalmak üzere.

Her hafta Türkiye’den kafi-lelerin gitmesi gerekiyor. Biz orada olduğumuzda gerçek mermi kullanamıyorlar. Bu bi-zim boynumuzun borcudur. Dualarımızda Kudüs’ü unut-mayalım. Kalbimizin bir köşesi Kudüs diye atsın. Kudüs bizim-dir, Kudüs Filistin’indir, Kudüs Müslümanlarındır.

5

Page 8: Mefkûre Fanzin 4

Ucundan Kıyısından Kudüs

“Mende Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var

Âşık-i sâdık menem Me-cnûn’un ancak adı var “

Diyerek çıktık yola. Büyük bir heyecanla beraber bizi nelerin beklediğini az çok tahmin edi-yorduk. Havaalanında oradan oraya koşturduk ve nihayet uçağa binip oturduk yerleri-mize. Tüm gece uyu/ya/mamış olmamıza rağmen uçakta da uyku tutmadı. Sonunda yakla-şık üç saatlik yolu tamamlayıp indik uçaktan. Siyonist devlet-çe bekletildik ya, neyse dedik değer. Önce Yafa’yı turladık. Öğle namazından sonra yola

çıktık Kudüs’e doğru. Rehbe-rimiz anlatıyor bizde ses kaydı yapıp not alıyorduk. Kudüs’e girince otobüste Kubbetüs-sahra’nın kubbesini gördük. Heyecanımız hat safhada…

Otele gelip güya yerleştik ve koştuk Aksa’ya… Allah’ım nasıl bir güzelliktir bu. İnsa-nı bir anda saran maneviyatın yanında Aksa’yı selamlamanın sevinci doldurdu yüreğimizi. Hani çok sevip uzun süredir görmediği arkadaşına sıkı-ca sarılmak ister ya insan, işte öyle bir sevinç doldurdu yüre-ğimizi ki sarılmak istedik.

müberra güneş

6

Page 9: Mefkûre Fanzin 4

Ama ne mümkün 144 bin met-rekarelik alan :) Kudüs, nasıl büyülü bir şehirdir… Beni uzak-ta gözyaşlarına boğan bu şehir yanına vardığımda da içimdeki hasretini katmerledi. Çok uzak kalmışız çok özlemişiz, belli. O da bizi özlemiş, yıllardır gelin slogan atın bahçemde demiş de duymamışız.

Her bir mescidinde namaz kılıp bir de herkese dua et-tik diye de havamızı atmalıyız şimdi :) Etrafta Türk olduğu-muzu anlayıp her sokak başın-da bize selam veren Filistinlileri unutmamak gerek… Bu ne ka-dar sabırlı ve cesur bir millet Ya Rabbi!

“Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdi-ği çocuğum!”

diyor ya Üstad Necip Fa-zıl. Filistinliler de böyle yılmı-yor, direniyor tüm zulümlere ve bizim yerimize de ölüyor… Onları böyle görmek bize daha çok azim verdi. Ku-düs’e gitmekle imanımızın değerini anladık ve ne kadar

ucuz bir hayat yaşadığımızı…Kudüs’te yıllarca buraya ge-

lebilmek için yaptığımız duala-rın ete kemiğe bürünmüş hali olarak karşımıza çıkan minik-lere, ülkemizdeki ağabeyleri ve ablalarınca gönderilmiş hedi-yelerini dağıttık. O gözlerde-ki sevinç görülmeye değerdi. Kıldığımız o mükemmel ve at-raksiyonlu Cuma namazını ise ömrümüz boyunca unutama-yacağız muhtemelen.

Geri dönmek zorunda olma-mız yüreğimize öyle ağır gel-dik ki, ağlamaklı olduk veda ederken Aksa’ya. Vatanımıza dönerken ziyaret ettiğimiz peygamberlerden, sahabeler-den ve Filistinlilerden selamlar götürüyorduk ve içten içe tek-rar gelmek için yeminler edi-yorduk. Saniyede gizlenen asır gibi kalbimizde şimdi Aksa… Ve belki yıllarca kuracağımız cümleyi söylemeye başladık büyük bir metanet ve sabırla;

“Hünkârım, yık kalbimin sur-larını tüm yollarım Kudüs’e çık-sın.”

7

Page 10: Mefkûre Fanzin 4

TEBESSÜM ŞEHRİ KUDÜS

Cuma sabah namazından sonra geçen defa gitti-ğimde davete icabet ede-

mediğim bir ablamızın evine kahvaltıya gittik. Muazzam bir kahvaltı, baldan tatlı bir sohbet, sıcacık bakışlar, yumuşacık kalp-ler, dilleri dualı ağızlar.

Cuma namazının farzı kılınır kılınmaz başlamıştı olaylar. Bir-den ses bombalarına karşı tek-birler nidaları yükseldi göğe. Son model silahlar, her bir yan-dan zırhlı askerlerin karşısın-da, Mescid –i Aksa’yı, mescidin taşlarıyla koruyan mücahitler Hz. Hamza misali yürüyorlardı, gözleri kara, askerlere doğru. Gözlerimi kapatıyorum ve bir sahne canlanıyor karşımda. “Yü-rüyüşün ölümü korkutuyor ey Hamza” der ya şair öyle yürüyor yeni hapisten çıkmış Mücahit; ellerinde taşlarla. Hemen herkes askerden kaçarken o ters istika-

mete doğru ilerliyordu. Mescidi bir saat koruma adına, bir sene hapsi göze alan, ümmetin yü-künü genç omuzlarında taşıyan Mücahit gençler... Ama devam etmeyeceğim bu sahneleri an-latmaya… Çünkü Kudüs’te her şeye rağmen hayat devam edi-yor bu olaylardan bir saat son-ra. Her şey olupbitti, biber gazı Aksaya sıkıldı, ikindiyi öksüre öksüre Aksa’da kıldık ki, Kub-bettüssahra da beni çocuklu-ğumun hayali bekliyordu. Beni bekleyenden bîhaber bir şekilde plastik bombaların kalıntıları-nı temizledik avluda. Bomba-ların demir pimlerini atmıştım ki çöpe, baktım bizim Filistinli İshak (Aksanın gözde bekçile-rinden :) ) onları almış, demir kapaklarının üzerinde müzik ya-pıyor onlarla :) Bomba parçacık-larıyla, her şeye rağmen çocuk-luğunu yaşayan çocuklar.

yasemin okutan

8

Page 11: Mefkûre Fanzin 4

Gelelim çocukluğumun ha-yaline… Zekeriya Peygamberin arkasından koşan çocuklar gibi koşmak istiyordum etrafı mü-barek kılınmış topraklarda. El-E-min olan o mekânlarda insan kendisini eminde hissettiriyor. Ne müthiş bir şey bu! Ayetin sıcaklığı sarıyor bedenini, kapı-da duran o askerlere inat “etrafı mübarek kılınmış belde’’. İşte buydu hayalim. Oralarda koşa-bilmek. Özgürce, nefesim tü-keninceye kadar… Ve bir futbol topu belirdi sap sarı parlayan Kubbe’nin yamacında. Akabin-de cennetten uçup gelen tebes-sümlü minik çocuklar… Hiç biri-mizin sağlam bir Arapça kelime hazinesinin olmamasıyla be-raber, yürekleri aynı frekansta oluşu anlaşmamıza vesile oldu. Aslında sükût etmiş olsaydık bile, ortamın güzelliği, gözlerin parıldayışı yeterdi.

Aksa da çocuk olmak...O an, Ayşe, Fatma ve ben; sa-

bahki olan olaylar sanki hiç ya-şanmamış gibi oynadık çocuk-larla. Baktık topu çocuklardan alamıyoruz ben hırkamı bile yere attım yani o kadar kaptır-dık kendimizi :) Yağmur yağmıştı az önce, “değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli’’ derce-sine rahmetini yağdırmıştı Allah Teâla. Nefesimiz tükeninceye

kadar koşmuştuk ki artık otele gidip akşam namazı için abdest tazeleme vaktiydi. Çocuklardan izin isteyip Eski Kudüs sokak-larının yolunu tuttuk. Esnaflar, yoldan geçenler, öyle sıcacık bir tebessümle nereden geldiğimi-zi soruyorlardı ki İslam kardeş-liğinin, samimiyetin, dostluğun ne demek olduğunu oralarda tekrar tekrar öğrenmiş oldum. Öyle candan ‘’ehlen ve sehlen’’ diyorlardı ki, kendimi soğuk bir kış gününde sıcacık bir paltoda hissediyordum. Akşam nama-zını arkadaşlarla dışarıda, Kıble Mescidi’nin avlusunda kıldık. Selam verirken bir baktık ki bi-zim çocuklar elinde sarı top mu-zipçe gülüyorlar; ya Allah dedik ve tekrar bir maç yaptık.Akşam vaktinde hayalimi gerçekleştir-mek çok daha güzelmiş.

Bundan bir gün öncesindeyse Aksa’da Filistinli Hanım kardeş-lerimizle tanıştık. Aralarından biri Türkçeyi dizilerden öğren-miş. O kadar mı şeker o kadar mı tatlıydı muhabbeti…

Çocuklarla vedalaşma vaktiydi. Belki de Aksa’dan sonra en zor o meleklerle vedalaşmak oldu. Aksa’da yalnızca kalbimi değil; çocukluğumu da bıraktım. Hiç bu kadar özgürce koşmamıştım belki de hayatım boyunca.

9

Page 12: Mefkûre Fanzin 4

CÖMERT KUDÜS ŞEHRİ

“Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir/Tanrı şehri ve

bütün insanlığın şehri.” demiş Üstad Sezai Karakoç. Ne de hoş ifade etmiş acının, direni-şin, umudun, cömertliğin şehri Kudüs’ü. Cömertliğin diyorum, buradaki insanlar küçücük odalarda birkaç aile bir arada yaşıyor olmalarına rağmen cö-mertler. İsrail’in kendince meş-ru(!) yöntemler bularak kendi-lerine zulmetmelerine rağmen ve bunun gibi nice zorluğa rağmen cömertler.

3-7 Aralık tarihleri arasında yaptığımız Kudüs gezisi ile Fi-listin halkının cömertliğine şa-hit olduk.

7 Aralık Cuma günü Mescid-i Aksa’da sabah namazı sonra-sında Ayda Teyze bizi evine sa-bah kahvesi içmeye davet etti, tabi ki biz de bu hoş davete icabet ettik. İlk olarak tatlı ve kahve ikramları oldu daha son-ra ısrarla kahvaltıya da kalma-mızı istediler. Biz de kıramadık tabi. Ayda Teyze’nin kardeşi mutfakta kahvaltımızı hazırlar-ken Ayda Teyze bize kızının, eşinin, çocuklarının, torunları-nın fotoğraflarını gösteriyor, o tatlı muhabbetiyle bizi Kudüs’e iyice bağlıyordu. Bu insanları henüz tanımıyorduk, tanışalı bir saat olmuştu belki de. Peki, bizi bu kadar tatlı muhabbetle-re götüren ne idi?

Beyza Uğurtürk

10

Page 13: Mefkûre Fanzin 4

O insanların bizi görünce göz-lerinin içi neden gülüyordu? Israrla bize ikramda bulunma-ları ne içindi? Her neyse kah-valtımız hazırlandı, gerçekten oldukça hoş bir sofraydı. Koyu bir muhabbet eşliğinde kah-valtımızı yaptık. Gitme vakti-miz yaklaşıyordu. Ayda Teyze:

“Sen bizlere çok benziyor-sun, burada bizimle kal.” dedi. Keşke söylemeseydi bu sözleri, Kudüs’ten ayrılacak olmanın üzüntüsünü en yoğun yaşadı-ğım anlarda, bu sözü işitmek daha bir sarsıcı oldu benim için. Burada kalmak istiyordum evet, yaşadıkları onca zorluğa rağmen bizi çeşit çeşit ikram-larla ağırlayan; sahip oldukları o umutları, ümmetin halinden duydukları endişeleri, sahip oldukları mücadeleci ruhu bi-zimle paylaşan kısacası paylaş-mayı seven bu insanların top-raklarında kalmak istiyordum. Gerçekten cömertliğin neye karşılık geldiğini anladığım topraklarda... Ama kalamadım.

Veda zamanı gelmişti is-temesek de. Ayda Teyze’ye sarıldım, ağlamaya başla-dı. Bizleri gözyaşları içinde uğurladı. O an da paylaştı-ğımız bir şey vardı, hüzün.

Bizimle paylaşılan onca şeye rağmen Filistin halkı için ne ya-pıyorduk peki? Aynı cömertliği gösterebiliyor muyuz onlara? Müminler ancak kardeştir di-yordu kitabımız, öyleyse kar-deşimizin yanında her türlü desteğimizle olmamız gerek-miyor mu? Bunun ne kadar bi-lincindeyiz? İbrahim Tenekeci bu durumu ne güzel ifade edi-yor öyle:

“Hep “kardeşlik” diyoruz. Kardeşliğin de, sevginin de neye karşılık geldiği bellidir: Sahip çıkmak. Sahip çıkma-yanın kardeşliğinden, sevgi-sinden şüphe edebiliriz. Buna hakkımız var. Zor zamanların birinci faydası, kardeş ve dost bildiklerimizi, bize yeniden ve sahiden tanıtmasıdır.”

Müminler ancak kardeş ise her gün türlü türlü acılar ya-şayan bu zor zamanlarda kar-deşlerimize sahip çıkabilme bilincine sahip olur da biz de bir gün onların cömertliğiyle karşılık verebiliriz. Ümit üm-metin azığıdır, bir parça ümit kardeşliği, kardeşlik cömertliği getirecektir.

Gel ey ümit günleri! Tez gel, geç olmadan gel…

11

Page 14: Mefkûre Fanzin 4

Hanuka ve Aksa ve Mesken

Bayram. Kasım sonu aralık başı Yahudilerin Hanuka bayramı olarak

kutladıkları günler. 8 gün sürüyor kutlamalar. Biz de oradaydık, Kudüs’te. Hanu-ka, bir tür şamdan, kandil. Menora, 7 kollu samdan. Hanukiya, 9 kollu. Aydınlık, ışıklı bir festival bekliyor in-san. Dedim ya biz de ora-daydık. Ne ışıklı bir bayram, ne de aydınlık bir festival görebildik. Yahudiler her bayramı, Al-Aksa’ya girme teşebbüsüne çevirdikleri için; her Yahudi bayramı Ku-düslü Müslümanlar için sa-vulması gereken sadmelere

dönüşüyor. Kudüs’te roş aşana ve sukot bayramları-na da rastlamış birisi olarak diyebilirim ki; Kudüs’te her Yahudi bayramı işgal güçle-rinin gövde gösterisine dö-nüyor.

Duvar... Mescid-i Aksa’nın 3 km. ötesinden geçiyor. Kudüs’ü tarihi Filistin top-raklarından; Filistinlileri Ku-düs’ten ayırıyor. Duvarın örüldüğü yıl dünyaya gelen bir çocuk, simdi 17 yasında ve Mescid-i Aksa neresi bil-miyor. Ezan sesi duyuluyor, üst kat evlerden Aksa görü-nüyor. Bu insanlar 17 yıldır Aksa’ya hasret yaşıyor.

Hilal Söylemez

12

Page 15: Mefkûre Fanzin 4

Kudüs’ten geçen bu duvar, Ramallah’tan, El-Halil’den, Cenin’den, Nablus’tan yani Filistin şehirlerinden geçiyor. Onları, parçalayarak, bö-lerek, birbirinden ayırarak, kopararak. Aralarına İsrail kontrol noktaları kurarak. Yahudi yerleşimler açarak. Duvar, İsrail hapishanesini, Filistin topraklarınca büyü-tüyor. Filistin’i açık hava ha-pishanesine dönüştürüyor.

Nüfus… Bir avuç insan Mescid-i Aksa’yı, müminle-rin ilk kıblesini, Peygamberi-mizin ve bütün peygamber-lerimizin hatırasını bekliyor. Kudüs, insanlık tarihi. Pey-gamberler şahidi. Bir avuç Müslüman nufüs yaşıyor şimdi. Azınlık. Canlarından aziz bildikleri Aksa’nın çev-resinde el ele vermiş onu tehlikeden korumaya çalı-şan bir avuç aziz can. Sene 1996, Kudüs’e o meş’um duvar örülmeden son Cuma namazı, Mescid-i Aksa’da 550 bin kişi var. Bugün Ku-düs’te 250 bin Müslüman yaşıyor. Kudüs’teki bütün Müslüman nüfusu Aksa’ya

getirseniz, Aksa’nın yarısını doldurmuyor.

Mesken… Kendi tapulu toprağına ev yapma ruhsatı alamaz Kudüslü Müslüman. Yapar evini çaresiz. Ruhsat almak için belediyeye baş-vurur. Fahiş bedeller öder. Senelerce bekler. Sonra… Buldozerler ve kepçelerle evinin yerden sökülüşünde canını kurtarabilirse şük-reder. Üç gün sonra yıkım masraflarını gösterir fatura eline geçer. Duvarın ardında yer gösterilir. Ve elinden Ku-düs kimliği alınır. Artık Ku-düs bir hayalden de uzakta-dır. Bu İsrail işgal devletinin Kudüs’ü arıtma biçimidir. Kudüslü Müslüman için hapse girmek o kadar da aldırış edilecek şey değildir. O ki Kudüs kimliği elinden alınmasın. Duvarın ardına atılmasın. Kudüs’süz bırakıl-masın.

İşgal… Yüzyıla 3 var. İl-kinde 88 yıl dayanabilmişti ümmet Kudüs’ten ayrılığa. Ya şimdi…

Kudüs işgal altında heyy!Orada biri var mı?

13

Page 16: Mefkûre Fanzin 4

Biz ve Kudüs

Kudüs bizim neyimiz olur? Kudüs’ün muhtelif kö-şelerindeki cami, haseki,

hamam ve çeşme kitabeleri bu soruya fazlasıyla cevap veriyor. Evet, Kudüs’ün her köşesinde Hz. Ömer’den itibaren kadim Kudüs Müslümanları ve on-ların medeniyet unsurları var. Her iz de bir kitabe var ve işgal güçleri geçmişin izlerini orta-dan kalmak, burası yalnızca bizim vatanımız demek adına kitabelere savaş açmış durum-da. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı çeşmeler, Osman-lı cami kitabeleri başta olmak üzere hemen her kitabede bu girişimi görmek mümkün. Ki-tabeleri kazıyarak, üzerlerine çeşitli kimyasalları kullanarak

döktükleri boyalar var. Kitabe-ler ya tamamen ortadan kaldı-rılmış durum da ya da kitabe-lerin muhtelif kısımları silinmiş durumda. Bazıları için ise her türlü girişim kifayetsiz kalmış.

Hz. Ömer’le başlayan fetih, Selahaddin Eyyubi ile devam eder. Cennet mekân Selahad-din bugün Kıble Mescidi’n-den tutun da Kudüs’ü dört bucak ehl-i İslam unsurlarıy-la donatır. Memlüklüler gelir, Osmanlı gelir en son. Kanu-ni Sultan Süleyman gelir, eski imaretleri ihya eder, İznik’ten Kütahya’dan çinilerle her yanı nakış nakış işletir. Sadece Ku-düs’e altı tane çeşme yaptırır.

Fatih Muhammed Çakmak

14

Page 17: Mefkûre Fanzin 4

Abdülmecitler II. Abdülhamidler gelir. En zor süreç II. Abdülha-mid’in döneminde yaşanmasına rağmen Abdülhamid halen tıkır tıkır işleyen saat kulesinden tu-tun da göletler, suyolları, imaret-ler, nakış nakış işlenmiş motifler bırakır geride. Tek bir karış top-rağı satmaz; yahudiler yahudi mezarlığını almak isterler; top-rağı kullanma hakkı verir; ama satmaz. Halen de satılmamıştır o toprak. Evet, yahudi mezarlığının tapusu halen müslüman bir vak-fın elindedir. Hani hep denir ya toprak sattı bu Araplar, ne yaşa-salar müstehak; bugün hem bu mezarlığa hem de her bir Filis-tinlinin toprağına milyon dolar-lara varan rakamlar teklif edildiği halde kimse toprağını satmıyor.

Şuanda bir dizide alçakça hain-ce kirli emeller peşinde koşan bir kadın olarak gösterilen Hürrem Sultan da Kudüs’te bir Haseki açar, koca koca kazanlar hediye eder ki fakir fukaraya bu kazan-larda yemek pişer. Söz konusu dizide ne Hürrem’in yolu Kudüs’e düşer ne dedemiz Kanuni’nin...

Osmanlı 1917’de cepheler-de savaş kaybetmediği halde, savaş uzuyor, her an Mescid-i Aksa zarar görebilir, endişesi ile

çekilme kararını ilan eder. Çekil-me esnasında çeşitli ziynetleri şehirden kaçırma, yağmalama seçeneği varken, aksine geride bir birlik bırakır; bu birlik gerek Müslümanların gerek yahudileri gerekse de hıristiyanların malla-rı, kutsal emanetleri yağmalan-masın diye muhtelif köşelerde asayişi sağlar. O süreçten bu-güne satılan toprak oranı yüz-de 0.96’dır. Yüzde bir bile değil. Böyle olsaydı bugün Kudüs’te Mescid-i Aksa diye bir yer, Müs-lüman mahallesi diye bir ma-halle olmayacaktı. Hain olan-lar Filistinliler değil; onlara bu yaftayı vuranlardır. Kraldan çok kralcılık yapan İsrail uşaklarıdır.

Kudüs hem milliyeten hem de ümmeten bizim vatanımız. Bizim öz evladımız, öz kardeşimiz, öz diyarımız. Kudüslü bir ağabeyi-miz Osmanlı’yı Osmanlı Devleti olarak değil; İslam Devleti olarak tanımladı. Hz. Peygamber (sav) tarafından kurulup Osmanlı’nın hilafetine kadar devam eden bir devlet olarak yani. Buradan bak-mak dahi bugün özelde Mescid-i Aksa; genelde ise Filistin mese-lesinin bizim için ne ifade etti-ğini fazlasıyla açıklar niteliktedir.

15

Page 18: Mefkûre Fanzin 4

Beyarık Seferleri (Kudüs seferleri)

Selahaddin-i Eyyubi Kudüs’ü haç-lılardan geri aldıktan sonra bu projeyi hayata geçirmiştir. On

binlerce Müslümanı İslam Coğrafya-sının her bölgesinden Mescid-i Ak-sa’da toplamıştır. Bugün olduğu gibi, haçlı işgalinden sonra Mescid-i Aksa Müslümanlar arasında unutulmuş, manevi önemi ihmal edilmiştir. Bu manevi önemin tekrar Müslümanla-ra hatırlatılması ve Mescid-i Aksâ’ya layık olduğu önemin verilmesi ama-cıyla bu seferler düzenlenmiştir. Zi-yaretçi gruplarının önünden yürüyen süvarinin taşıdığı bayraktan dolayı Beyarık seferleri olarak adlandırılmış-tır. Bu seferle aynı zamanda, Mescid-i Aksa’nın ne denli sahiplenildiği ve yoğun bir Müslüman kitle tarafından savunulduğu mesajı düşmanlara ve-rilmek istenmiştir.

İsrail Mescid-i Aksa’nın boş kalması için bugün çeşitli çalışmalar yapmak-tadır. Bu bağlamda Müslümanların Kudüs’e Mescid-i Aksa’ya girmeme-leri yönünde her türlü engel ve zor-luğu çıkarmaktadırlar. Fanatik Yahu-di grupları Mescid-i Aksa’yı her boş bulduğunda yeni bir saldırı ve bas-kın girişiminde bulunup içeride ayin yapmaya çalışıyor. Özellikle Mescid-i Aksa’nın çevresindeki Müslüman es-nafı zor durumda bırakarak iş yerle-rini kapatmaya mecbur bırakıyorlar. Bu şekilde sadece yerleşim yerlerini değil iş yerlerini de Yahudileştirme çalışması yapıyor. Bugün Mirasımız

Derneği tarafından güncellenen Be-yarık Seferleri Projesi İsrail’in bu ça-lışmalarına karşılık yapılan en önemli projelerden biri olarak karşımıza çıkı-yor.

Bu çerçevede; 1.Filistin yerleşim yerlerinden Mes-

cid-i Aksa’ya ziyaretçi akını oluştur-mak ve Mescid-i Aksa’da namaz kıl-malarını sağlamak.

2.Mescid-i Aksa’daki ilim halkaları-na katılmalarını sağlayarak, Aksa’ya bağlı bir nesil yetiştirmek.

3.Mescid-i Aksa’nın korunması için, Aksa’da sürekli Müslüman topluluğu oluşturmak.

4.Ziyaret esnasında alışverişle, Ka-dim Kudüs Müslüman esnafını des-teklemek, şeklinde projenin amaçla-rını özetleyebiliriz.

Beyarık Seferleri’nde ortalama bir otobüsün maliyeti 1060 TL dir. Her otobüste 53 yolcu bulunmaktadır. Bir yolcunun Kudüs’e gidiş geliş ücreti 20 TL dir.

Projeye destek vermek, projenin amaç ve kapsamları bağlamında Ku-düs’e bir nebzede olsa sahip çıkabil-mek adına önemli bir minvalde yer alıyor. Bu bağlamda http://online.mirasimiz.org.tr/Bagis/ adresinden online bağış yaparak projeye destek vermek manevi ve sosyal bir sorum-luluğun yerine getirilmesi açısından başvurulacak bir yol olarak karşımız-da duruyor.

16

Page 19: Mefkûre Fanzin 4

İNCELİĞİN TİMSALİ: OSMANLI EVLERİ

Osmanlı evleri kıbleye dönük olarak inşa edi-lirdi. Öyle ki eve ge-

len bir misafir kıbleyi sormaya ihtiyaç hissetmez, evin geniş cephesine doğru namaza du-rurdu. Bu evlerin giriş kapıları dahi yardımlaşmayı amaçlayan bir biçimde yapılırdı. İnsanların yağmurdan ve güneşten ko-runmaları için kapının üzerine büyükçe bir çatı yapılırdı.

Osmanlı insanı hayatına helal ve haram dairesinden bakardı. İşte kapı tokmakları da bunun en güzel örneklerindendir. Tok-maklar iç içe geçmiş halkalar-dan oluşurdu. Dış halka daha tok ses çıkardığından erkekler için; iç halka ise ince bir ses çıkardığından dolayı kadınlar içindi. Bu incelik eve gelen mi-safirin kimliğini evdekilere bil-dirir ve ona göre hazırlanmala-rına yardımcı olurdu.

Dış kapılar evlerin avlularına açılırdı. Avlularda ise çiçekler,

meyve ağaçları, bazı iş odaları ve kuyu bulunurdu. Hiç kimse-nin evinden bir başkasının av-lusu görünmezdi.

Yaralı göçmen kuşlar için ev-lerinin saçak altlarında “kuş evi” yapmayı unutmazlardı.

Osmanlı evlerini gayri Müs-limlerin evlerinden ayıran bir özelliğini ise batılı bir gez-gin şöyle anlatıyor: “Türklerle Rumların yaşadığı köylerde ba-casında leyleklerin yuva yaptı-ğını gördüğünüz her ev bilin ki Türk evidir. Çünkü onlar leylek-leri rahatsız etmemek için ora-da ateş yakmazlar.”

Ezcümle; Osmanlı evlerin-de bu yapılanma, hem İslami aile yapısı hassasiyetiyle hem de aileyi ve çocukları koruma amacıyladır. Bu evler ve bu ortamlarda yetişen çocukları hatırlarsak; mekân ve ortamın çocuk yetiştirmedeki önemini anlayabiliriz.

EDA KOÇ

17

Page 20: Mefkûre Fanzin 4

SORULACAK HATIRLAR

Hayatın karmaşık ve çoğu zaman da yorucu bir yanı var. Sorumlu olduğumuz

o kadar çok şey var ki kimimizin okulu, kimimizin işi, kimimizin ailesi… Kendi adıma konuşayım. Evde aileme, okulda hocaları-ma, sosyal hayatta arkadaşla-rıma karşı vazifelerimi elimden geldiğince yerine getirdiğimi düşünüyordum. İçim rahattı, yapmadığım, gözümden kaçan bir sorumluluğumun olduğunu düşünmüyordum. Ta ki bir ak-şam babamın “Kızım dedenleri en son ne zaman aradın?” soru-suyla yüzleşinceye kadar.

Sahi en son ne zaman aradık büyüklerimizi? Dedelerimizi, anneannemizi, babaannemizi… Çocukları teker teker yanların-dan ayrılmış, kendi başlarına ka-lan elleri öpülesi büyüklerimizi.

Oysaki her şeye imkân bulup da onları aramaya imkân bula-mayan bizleri onlar kim bilir kaç zaman düşünmüşlerdir, kim bilir kaç kere aramaya niyetlenmiş-lerdir de ihtiyarlığın verdiği hâl

ile muvafık olamamışlardır.Büyükleri bu hayattan göçen

ve zamanında onları arayıp sor-madıkları için pişmanlık duyan nice insanlar tanıyorum. Son pişmanlık fayda vermiyor. Gelin pişman olmadan hatır bilenler olalım. Eğer büyüklerimiz ha-yattaysa ve gelecekte pişmanlık duymak istemiyorsak üşenme-yelim; arayalım onları, hallerini hatırlarını soralım. Çok değil, beş dakika bile yetecektir onla-ra. Belki dediğimizi anlamaya-caklar; belki bir dediğimizi üç beş kere tekrarlamak zorunda kalacağız; ama yine de biz on-ların bir dediğini iki etmeyelim.

Unutmayalım ki ihtiyarlayan bedenlerdir, gönüller ihtiyarla-maz. Sevgi her daim sevgidir orada. İster evlat olalım, ister torun, ister yeğen sevgi dolu o gönüller bizim için her daim dua etmekteler. Onlar bizim en kıy-metlilerimiz, sevgiyi en çok hak eden yanlarımız. Allah onlara hayırlı ve sağlıklı bir ömür; biz-lere de vefa nasip etsin.

MERVE KİRAZ

18

Page 21: Mefkûre Fanzin 4

HUZUR

Hayat her zaman istendiği gibi gitmez. Bazen sıkılır-sın, bunalırsın. Dar gelir

her mekân. Sanki bir hüzün çök-müştür yüreğine. Kafanı vere-mezsin hiçbir şeye. Beyni uğul-dar bazen insanın. Bir an her şey anlamını yitiriverir.

Bu demlerde bırakırım her şeyi ve bazen bir cami avlusuna, ba-zen bir kütüphaneye bazen bir mescide bazen bir parka otu-rurum. Kapatırım gözlerimi ve kalbimin tüm kapılarını gerçek sahibine açarım ya da açmaya çalışırım. Düşünürüm hayatımı ve içimdeki bu sıkıntıyı. O’nu andıkça yüreğim ferahlar. Dalga dalga huzur yayılır her zerreme. O’nu düşündükçe ruhum kanat-lanır, uçar gökyüzünde. Dağılır içimdeki o hüzün bulutu. Yüre-ğime bahar gelir. Yüzüme gelir yerleşir tebessüm. Başlarım bana verdiği nimetleri saymaya say-dıkça artar nimetler. Hacc alt-mış beş karşılar beni: “Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de,

kendi izni olmadıkça yer üzeri-ne düşmekten korur. Çünkü Al-lah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. (9:21)” İşittim ve itaat ettim der, teşekkür ederim eş-Şekûr’a.

Sonra bir şaşkınlık sarar, so-rarım kendime; sahi neydi beni sıkan? Galiba yine kaptırdın ken-dini dünyaya der bir de azarlarım nefsimi. “Biz insana nimet verdi-ğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapı-lır. (17:83)” ayeti karşılar bu kez. Sarsılırım, toparlanırım, tazelerim benliğimi.

Her tazelik yeni bir başlangıçtır sürûr için ve her çile sürûru ge-tirir heybesinde. Tam da böyle olur işte. Açarım gözlerimi kal-bim pür neşe. İçerim çayımı ve bir kere daha şükrederim O’NA. “Rab’leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cen-netle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez ni-metler vardır.” vahy-i ilahisini işitirim. Her şeye rağmen ümit var olmak, huzurun kapısı olur.

HACER ÇAYAN

19

Page 22: Mefkûre Fanzin 4

Kardan MelekMehmet Erturan

Malumunuz olduğu üzere kış mevsimindeyiz. Hem de bütün bir ülke olarak.

Şehirlerin üzerinde kar taneleri birbirlerine nispet edercesine, bin bir nazla salına salına, günahsız bembeyaz bir libasla döne döne sema ederek arza düşüyor.

Arştan aldıkları emirle arza ini-yorlar. Mahlûkata, bizlere arz edi-liyorlar. Kimileri şikâyet etmeye vardırıyor yoğun kar yağışlarını. Kimileri de “âlim olan Allah’tır. O her şeyin en iyisini bilir; tıpkı nere-ye ne kadar kar yağdıracağını da bildiği gibi” diyerek sükût ediyor. Sükût ediyor ve ibret nazarıyla iz-liyor.

Niyetini temizledikten ve dilini şikâyet etmekten muhafaza ettik-ten sonra “güzel bakan güzel gö-rür, güzel gören güzel yaşar” ve-cizesinde mündemiç (gizlenmiş) olan ayrıntıyı yakalamaya çalışıyor. Neydi buradaki ayrıntı? Bakış açı-sı…

İzleyenler hatırlayacaktır. Av Mevsimi filminde başrollerde ci-nayet masası ekibi vardı. Fail-i meçhul cinayetleri çözmek için kılı kırk yarmaya, pireyi deve yapma-

ya götürecek kadar inceliyorlar-dı olayları. Cinayeti çözmek için bilindik yöntemler denendikten sonra, olay yeri inceleme, ifade-lere başvurma falan derken ger-çekler ayrıntılarda gizlidir sözüyle hareket edercesine biraz göz ardı ettikleri başka bir yönteme geçi-yorlardı:

“Bakış açını değiştir.”Cinayet masası amirinin emekli

olmadan önce çözmeye azmet-tiği ve ardından emekliliğini iste-yeceği bir işti bu. Kurt diye tabir edilebilecek kadar işinde uzman-laşmış bir adamdan istenen son şeydi bu. Ve cinayet çözüldü. Cem Yılmaz’da mezkûr filmde canlan-dırdığı Karadenizli polis karakte-rindeyken vurulduğu sahnede son nefesini vermeden önce bir işaret yapmıştı. İşaretin, cinayet masası ekibi içerisindeki özel anlamı “ba-kış açını değiştir”di.

Büyükler için daha çok bir imti-han ve tabir-i caizse çile, küçükler içinse mevsimlik olması dolayısıyla eşsiz bir oyuncak ve eğlence vesi-lesi olan kar yağışlarına karşı yeni bakış açıları kazanmamız gerekiyor.

20

Page 23: Mefkûre Fanzin 4

Beyaz nimete karşı geliştirece-ğimiz yeni bakış açıları elbette kendisiyle, tek bir alanla sınırlı kal-mayacak. Mevsimlik olmayacak. Yıllara ve hatta bir ömre yayılacak kalitede olacak.

İbret, şükür ve acizlik nazarıyla bizdeki tefekkür melekesini hare-kete geçirecek olan bakış açımız ruhumuz üzerinde bıraktığı olum-lu, hoşnut ve iyimser enerji ile ha-yatımızı çekilmez hale getirdiğini sandığımız alanlara da yansıya-cak. Başka mevzulara bakarken ve onları değerlendirirken önceden olduğu gibi peşin hükümlü yo-rumlarda bulunmayı yavaş yavaş bir kenara bıraktıracak.

Yapabiliriz… Gözü de düşünceyi de bize veren ve nasıl kullanmamız gerektiğini de öğreten bir Rabbi-miz var bizim. Yeter ki isteyelim, niyet edelim. Sıklet, musibet veya bela vesilesi olarak gördüğümüz şeylerden kendimize ve zihnimi-ze çeki düzen vermek için ne ka-dar faydalı tecrübelerle çıktığımızı önce biz sonra melekler seyrede-cek. Ve deftere kaydedecek.

Rivayet olunur ki her bir kar ta-nesini bir melek indirir yeryüzü-ne… Ve böyle düşününce ülke-mizin, şehrimizin, sokağımızın ve evimizin üzerinde binlerce belki milyonlarca melek uçuştuğunu düşünemez miyiz? Hatta pence-

remizin önüne kadar gelmiyorlar mı?

Bunu bilen insanın nazarına çeki düzen vermesi gerekmez mi? Nu-run ta kendisi olan melekleri gö-remese de onların avuçlarındaki ya da kanatlarındaki beyaz tane-cikleri görüp, dudağında beliren tebessümü pencere kenarında kar yağışını izlerken demlenmiş sıcak bir yudumla ısıttığında karı yağdı-rana teşekkür etmez mi?

İdrak etmeye, anlatmaya çalış-tığımız gibi… Kar tanelerini me-leklerin taşıdığını bilmemiz bakış açımızı değiştirmeye kâfi geldiği gibi... Hayatın bizim için anlamsız ve çekilmez hale geldiğini düşün-düğümüz alanlara, olaylara karşı: karşılaştığımız, aşamadığımız, ra-hatsız olduğumuz durumlar hak-kında edineceğimiz ilahî merkezli bir bilgi bakışımızı, düşüncemizi, duygularımızı, bizi değiştirmeye de kâfidir. Çünkü Rahmanî olduğu için müessirdir.

Değişim(ler) bir süreçtir. Kalı-cı olmasını istediğimiz hiçbir şey ha deyince olmaz. Kartopunu dağın zirvesinden bıraktığınızda küçücüktür ama yere inene ka-dar kocaman olur ve önüne çıka-nı ezecek güce kavuşur. Sadrınızı daraltan sıkıntıların tepesine çıkın ve bir kartopu bırakın. Serinliğiyle gönlünüzü ferahlatsın…

21

Page 24: Mefkûre Fanzin 4

Son Çare

Son çare olmayı tercih et-mez kimse. Sevdiğinin ilk aklına gelen olmak ister.

Kendisini sevmesini istediği ki-şinin, ihtiyaç anında ilk kendi-sine koşmasını ister.

Sevilenler son çare olmaz-lar. Biraz köşeye sıkıştığımızda aklımıza ilk gelenler sevdikleri-miz ve bizi sevdiğine inandık-larımızdır. Belki de bebeklerin ağlarken anne diye bağırmaları da bu sebeptendir.

Evet. Sevdiğimizin ilk çaresi olmak bizi sevindirir ve ilk ça-resi olduğumuz kişileri severiz.

Sevilmek gibi bir sorunumuz olur bazen. İnsanların sevgisi-

ni arzularız. İhtiyaç hissederiz hatta. Sebebini anlayamadım bu zamana kadar. Senai De-mirci bir yazısında, yerden bitecek soğanı ve mercimeği gökten indirilecek kudret hel-vasına değişen yahudiler üze-rinde durur ve nefsimize pay çıkarır.* Mercimeğin ve soğa-nın hesabını biz öderiz. Yazının sonunda nefislerine muhabbet duymak istedikleri için yahudi-lerin arzın bitirdiklerini isteyip yüzlerini toprağa eğdiklerini söyler Senai Demirci. Yazıyı okurken nefsimi birden yahu-dilerin safında buldum.

Ayşe ADAN

22

Page 25: Mefkûre Fanzin 4

Rabbimin sevgisi yetmiyordu sanki bana. Yüzümü semadan çevirip sevgiyi arzlıların vefasız gözlerinde aramamın, gökten inen kudret helvasını reddedip yerdeki soğan ve mercimeği arzulamaktan aşağı kalır bir yanı yok. Bu farkındalığı da bir kudret helvası tadında yüre-ğimin damağına indirdiği için ayrıca şükrediyorum Rabbime, ki, soğana göz koyana helva-yı ancak Cevvad-ı Kerim olan Rabb-i Rahim ikram eder.

Daha da acınası olan halimiz nedir biliyor musun?

Dur anlatayım. Belki de dua edersin bizim için.

Sevdiğin bir insan düşün. “Biri” olsun, annen olsun, dos-tun olsun...

Sana doğru koşmasını bek-lerken, kolların açık onun göz-lerinin içine bakıyorken...

Dönüp dönüp arkasına bak-sa; “gözü arkada kalsa” yani...

“en azından” kırılırsın değil mi?

Peki, sana gelenin senden önce bin bir kapı çalıp da geri çevrildiğini, sonunda “en son çare” olarak sana geldiğini bil-sen... Senden başka çaresi ol-madığını bilsen.

Onu şevkle kucaklar mısın,

arayıp da bulamadığın bir dost gibi bekler misin onu? Yoksa kapıda bekletir, belki de kovar mısın?

Anladın değil mi?Çoğu zaman böyleyiz.Rabbime gideceğim derken

nefsimiz kırk defa dönüp arka-sında bıraktığı hazlara bakıyor. Gözleri iki de bir arkasına kayı-yor. Sonra da Rabbini sevdiğini iddia ediyor. Şaşılacak olan şey, Rabb bizi yine de sevgisinden, ilgisinden ve rahmetinden zer-re kadar mahrum etmiyor.

Sevgi aradığımız zamanlarda da, her faninin kapısını çalıyor, geri çevriliyoruz. Aramaktan mecalimiz kalmayınca aklımı-za geliyor Rabbimiz. Son çare diye gidiyoruz kapısına. Utan-madan “senden başka gide-cek yerim kalmadı” diyoruz bir de... Hiç utanmadan. Hâlbuki biz son çare olarak değil ilk çare olarak sevilmeyi istiyor-duk. Ama Rabbimiz, sevgiyi huzurunda aramayı en son akıl eden kulunu, beklenen, hatta özlenen bir dost sıcaklığı ile karşılıyor...

*Senai Demirci - Dar Kapıdan Geçmek

23

Page 26: Mefkûre Fanzin 4

BABA BEN JET LAG OLDUM

Hepimiz babalarımıza müjde vermeyi severiz elbet.

-Baba bugün beden dersin-de birinci oldum.

-Baba dershanede beşinci oldum.

-Baba öss de ilk bilmem kaça girmişim.

-Baba ben üniversiteli ol-dum.

Ve birçoğu…Ama artık devir değişti sanı-

rım “biz”ler için. Babama vere-ceğim müjdeler artık tepe tak-la oldu. Sebep?

İmam hatip Lisesinde öğ-renci iken; o meslek lisesine gittikten sonra ne olacağımı sordular. Cevabını bulmuştum;

İlahiyatlı olacaktım. Gün gel-di amacıma ulaşmış, İlahiyatlı olmuştum. Saltanatım ya da rahatlığım 2,5 yıl sürdü. Yine geldiler “ne olacaksın?” dedi-ler. Cevap neydi?

Öğretmen olmak…Ama nasıl?İlk evre: 3. Sınıfta ortalama-

mız 2,50 olursa formasyon ala-bilirdik, formasyon almalıydık çünkü öğretmen olabilirdik.

İkinci evre: 3.sınıfa geldik. Hevesimiz büyük dostlar! Öğ-retmen olabilmek için önemli bir adım atılacaktı. Formasyon sayesinde öğretmen olabilir-dik. Ama o da ne! Son gelişme; artık formasyonu mezun olun-ca alacaktık.

Kübra Çoban

24

Page 27: Mefkûre Fanzin 4

Üçüncü evre: formasyonu alabilmek için ortalamamızı yüksek tutmuştuk çünkü öğ-retmen olabilirdik. Nihayet mezun olduk. Formasyon ve-ren üniversiteleri araştırdık, listeler çıkardık. Türkiye hari-tasını açtık önümüze; ailemiz bizi nerelere yollarlardı? Belki de İstanbul’daki akrabanın ya-nına giderdik. Velhasılı planlar yapıldı. Mezun olduktan son-ra neredeyse üç ay geçmişti, eğitim-öğretim yılı başlamak üzereydi. Bugün yarın konten-janlar açıklanır, tercihlerimizi yapar ve nihayetinde formas-yonu alabilirdik.

Dördüncü evre; beklediğimiz gün geldi ÖSYM’den haber; Formasyon için ALES şartı. Ne yani planlar suya mı düştü? Neyse tamam tamam kızma-yın, biz öğretmen olacağız. ALES’e de gireriz. Arada za-manımız boşa gitmesin, ücretli öğretmenlik yapalım dedik. (Ücretli öğretmenlik=kadrolu öğretmenin maaşının yaklaşık 1/3’ünü alan geçici öğretmen) Kimimiz ilköğretim, kimimiz ortaokul, kimimiz imam ha-tip, kimimiz endüstri meslek lisesi, anadolu lisesi ,ticaret

meslek lisesinde görev aldık… Yani nere olursa olsun o kadar heves ettik değil mi, öğretmen olacaktık.

Sabah öğrencilere Din Kül-türü dersinin soruları-cevap-ları verilerek sınavları yapılan, dersleri ise boş geçen bir ders olmadığını öğrettikten son-ra Din Kültürü ve Ahlak Bilgi-si dersini anlatmaya başladık. Çünkü biz öğretmendik. Ak-şamları eğer yorulamadıysak açtık test kitaplarını Ales çöz-dük, sınava girdik, sonuçları heyecanla bekledik; çünkü biz öğrenciydik.

Son evre: sordular; İlahiyatlı oldun, peki şimdi?

Çok düşündüm ve kendime baktım; zamanımı geçirdiğim odada bir yanımda öğrenci-lerimin üzerinde epey emek harcadığı 1041 tane Din Kültü-rü ve Ahlak Bilgisi sınav kâğıdı diğer yanımda çözülmüş Ales test kitaplarının arasına sıkıştı-rılmış, üzerinde; 2013 Pedego-jik Formasyon Tercihleri yazan bir kâğıt.

Kararımı verdim ve babama dedim;

Baba, ben Jet Lag oldum…

25

Page 28: Mefkûre Fanzin 4

ENDİŞE

Endişe’yi yaklaşık beş senedir tanıyoruz, takip ediyo-ruz. Hatta Afrika Yetim Günleri tertibimizde destek konseri verdiniz, bir de açık hava konseri için çağır-

dık; iki kez misafirimiz oldunuz. Çok iyi olmuştu. Lakin sizi yeni tanıyacak okuyucularımız var. Yeni başlayanlar için Endişe’yi anlatır mısınız?

Endişe 1997 yılında Hüseyin Dindar, Hüseyin Işıktekiner ve İsa Yavuz Karakuş tarafından kurulan Ankaralı bir rock gu-rubudur, Endişe’nin şimdiki kadrosu Hüseyin Işıktekiner, Hü-seyin Yalçın, Umut Gürışık ve Hüseyin Dindardan oluşan bir ekip 2007 yılında Küresel Hipnoz isimli ilk albümümüz 2011 yılında da Beri Gel isimli ikinci albümümüz piyasaya çıktı, al-büm dışında bir iki single çalışmamız da oldu, halen 3. Al-bümün repertuarı için çalışıyoruz, Endişe 17 yaşına girmek üzere olan genç bir müzik topluluğu :) Bu arada konser ve or-ganizasyon davetleriniz için Kulüp Mefkûre’ye tekrar teşek-kür ediyoruz, size destek vermek bizim için mutluluk verici… Kendimizi çokça anlatmaktansa eserlerimizin dinlenip dinle-yici tarafından hissedilmesi bizim için çok mühim, sonuçta dinleyici bizi nasıl anlarsa öyle oluyoruz aslında…

26

Page 29: Mefkûre Fanzin 4

Bir gazeteci bir konseriniz sonrasında sizin için “İslami Rock Grubu” demişti. Burada-ki İslami, rock ve grubu üçle-mesini kabul ediyor musunuz?

Birilerinin bizi tanımlaması ho-şumuza gitmiyor açıkçası, ama her halükarda İslamla anılmak bizim için bir şereftir… Ancak müziğin İslami olanı nasıl olur bunu bilemiyoruz bizce müzi-ğin ne olduğunu içeriği belirler, içerik te sözlerde belli olur. Rock kısmına gelince kullandığımız enstrümanlar yaptığımız müzi-ğin formu kabaca rock olarak ta-nımlanabilir tabiî ki… Elbette bir rock gurubuyuz.

Birilerinin size biçtiği kaftan-dan ziyade sizin kendi kafta-nınız önemli yani. “Haksızlığa ve zulme rock diliyle reddiye” sizin biçilmiş kaftanınız mı?

Yola çıkarken haksızlığa ve zul-me rock diliyle reddiye diyerek başladık halen de bu müziğimi-zin bir yerlerinde hayata geçen bir slogan, müziği sadece estetik

değerler gözeterek değil insani değerlerin tümü üzerinden üret-meye çalışıyoruz. Sadece notalar bizim için değer ifade etmiyor o notaların taşıdıkları bizim için değerli.

Mefkûre ahalisi sizi seviyor, iyilerden biliyor. Siz Mefkû-re’yi nasıl bilirsiniz?

Mefkûre’yi iyi biliyoruz, maşal-lah çok değerli çalışmalar, etkin-likler ve projeler üretiyorsunuz, Allah daim kılsın. MEFKÛRE ileri-de büyük bir fikir ve aksiyon ha-reketi olacak hissi uyanıyor biz-de belki de önemli düşünürlerin bilim adamlarının yetişeceği bir okul, Allah yolunuzu açık etsin, kalplerimiz beraber…

Ne hoş temenniler bunlar, hatta Endişe’nin bizim için et-tiği kardeş duası olarak alalım bunları. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz.

Biz size bu değerli mecmua-nızda yer verdiğiniz için teşekkür ederiz…

27

Page 30: Mefkûre Fanzin 4

ELLER DE KONUŞUR iSTERSE

Hepimizin vardır uçuk ka-çık hayalleri, yaşımız kaç olursa olsun. İster dokuz,

ister on dokuz. Benim hayalim İn-gilizce öğrenip, yabancı amcaları teyzeleri umreye götürmekti. Dil bilen kafile başkanı olmak yani. Tabi oturup adam akıllı İngilizce öğrenmiş değilim, henüz. O yüz-den bu hayalimi gerçekleştirmeyi kısa bir süreliğine erteliyorum.

Bu aralar farklı düşüncelerim var. İslam’ı anlatabileceğim, en azından kalplerini ısındırabilece-ğim daha fazla bireye ulaşmak adına “İşaret Dili’’ öğreniyorum. Otobüste, okulda, eczanede, ka-rakolda, mahkemede… Aklınıza gelebilecek her yerde karşılaşabi-lirsiniz işitme engelli bir arkadaş-la. Yazarak ya da garip hareketler yaparak iletişime geç(eme)mek yerine işaret dili öğrenmek daha mantıklı bence. Hem öğrenmek çok kolay ve eğlenceli. Lafı dolan-dırmak yasak; dolandırdıkça sizin elleriniz, karşınızdakinin de dü-şünceleri dolanıyor çünkü. :) Mi-mikler çok önemli. Soru mu soru-yorsunuz, şaşırıyor musunuz belli etmelisiniz. Bu yönüyle topluluk

karşısında konuşma yaparken yü-zünüzü nasıl kullanmanız gerekti-ğini de öğreniyorsunuz. Yani ben öğreniyorum. Kursa başlama ne-denlerimden birisi de buydu. Yön-lendirmeler var. Kim kime ne dedi, kim nerden geldi, ne oldu ne bitti, her şey yönlendirme. Farklı ama güzel.

Kursumda her kesimden insan-lar var… Mesela bir avukatımız var. Geçen ders heyecanlı heyecanlı, bir avukatın işitme engelli mü-vekkilini anlayamadığından yakı-nıyordu. Çocuk gelişimi mezunu öğretmenimiz var, açacağı okula işitme engelli çocukları da almak istediğini söylemişti bir konuşma-mızda. 34 yaşında, üç çocuklu bir ablamız var. Neden kursa geldiği-ni sorduğumuzda işitme engelli yeğenlerinin olduğunu ve artık onlarla rahat rahat konuşabilmek istediğini anlattı.

Kim bilebilir ki bizim de işitme yetimizi bir gün kaybetmeyeceği-mizi, ya da çocuklarımızın. Ya da ya da gönlümüzü bir işitme en-gelliye kaptırmayacağımızı. Duy-mak, görmek somutluklar içindir, aslolan hissetmektir yüreğinde.

Seda Nur Almaz

28

Page 31: Mefkûre Fanzin 4

Okurluk İstidadı

Kaf Dağı, zümrüdü anka, bü-yülü orman, orman cadısı, uçan halı, sihirli lâmba, üç

dilek hakkı... Şövalyeler, süper kahramanlar, konuşan hayvan-lar, ölümsüzler... Efsaneler, mit-ler, masallar... Böyle başladı ilk çocukluk dönemi. Ne var ki bu kadarıyla yetinemezdik, bir defa tadını almıştık bu dünyanın. Ar-dından Raskolnikovlar, Anna Ka-raninalar, Jane Eyreler gelmeliydi; nitekim öyle de oldu.

Robinson’un Cuma’sıydı belki de aradığımız. Ya da Goethe’nin Faust’u gibi bir hakikat arayışı, kim bilir? İdrak sınırlarımızı zor-lamaya gerek duymadan gir-dik bu dünyaya. Bir kabullenişti yaptığımız, hiçbir serzenişte bu-lunmadan. Fakat önümüze çı-kan her kapıdan da geçmedik; şöyle bir aralıktan bakıp, ne var ne yok anlayıp öyle adım atma-lıydık. Zira görkemli görünen bu dünyada çok fazla inişli çıkışlı ve bir o kadar da patikaları olan yollar çıkıyordu karşımıza. Bizim için yanlış bir yol, kendi yolumu-

za dönmemize engel olmasa da mübhem bir zamanda harcanmış vakit israfı.

Aynı düşüncede olduğumuz insanlar çevremizde bazen çok az sayıdaydılar, bazen hiç yoktu-lar. Anlaşılmadık, daha çok anla-mak istedik mütefekkirimiz Ce-mil Meriç’i. Hayır, asla yukarıdan bakmadık; aşağıda elle tutulur bir şey göremediğimiz için yuka-rılara baktık; mest olduk, hayran kaldık, özendik, taklit ettik.

Dostlarımız da hiç yok dene-mez. A. Ali Ural posta kutumuza bir mızıka bıraktı. Mona Roza’ya eşlik ettik hemen. Gün oldu asra bedel. Mızıkayı bıraktık Antikacı Dükkânı’na. Bay Pikvik’in Serü-venleri ‘ne doğru yelken açarken kendimizi İki Şehrin Hikâyesi’n-de bulduk. Sodom ve Gomore miydi yoksa iki değil de Beş Şehir miydi?

Okyanusun tasviri için bir damla su anlatmakla eşdeğerdir, kitap-ları/okumayı yazarak anlatmak. Belki suya yazı yazmaktır, bir avuç insan ile tek gerçek gayemiz.

Sevdenur Kaya

29

Page 32: Mefkûre Fanzin 4

Nam’ı az ‘Namaz’

Korku ve umut arası bir bekleyiş... Gelmeden ecel namaza başlayıp nurlana-

cak alınlar, titreyecek gönüller umudu dua dua dökülen dil-den. Ve zaman yarışını kazanan ecel olursa Kuran’ın uyardığı o dehşet günde ne olacak haller korkusu rüyalarda görülen. Ve bir rüya daha... Bir gece vakti ‘’o’’ yerde yatıyor, başkası işimi bırakıp yardıma vesile olmamı istiyor. Biliyoruz vesileden öte geçemeyiz zira 5 vakit dilimizde نستعين’‘ -Yerde yatan be .’’اياك denin ağzına gidiyor elim. Geri dönmüş, nefesi kesmiş dili çıkar-maya çalışıyorum. Karanlık... Bir yandan da bir düşünce sarıyor beni ‘’Allah’ım lütfen... O daha namaza başlamamıştı Allah’ım lütfen...’’

Bir istatistiğe göre her yıl ül-kemizde ölen 220 bin kişiden 180 bini namazsız göçüyor ve her gün ölen 600 kişinin 450si... Onlar içinde annelerimiz, baba-larımız, bacılarımız, abilerimiz bulunuyor. İşinizi bırakın ve bir yardıma vesile de siz olun. Şu-ayb a.s. gibi ’’Ben sadece gücüm yettiğince düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir’’ diyerek peygamberimizin Allah’a en sevimli olarak müjde-lediği vaktinde kılınan namaza çağırın. Ebu Talib’i nasıl çağır-mıştı Ali bin ebi Talib? Belki bir gün ‘’Benim namazım da diğer ibadetlerim de, yaşamım da ölü-müm de alemlerin rabbi Allah içindir’’ der umuyla bir bekleyiş... Karşımızdaki Ebu Talib midir yoksa Ömer mi bilinmez. Ömer olması duasıyla bir bekleyiş...

Kübra Türkücü

30

Page 33: Mefkûre Fanzin 4

Ne çok kırmışım kalbimi. Duy-gularımı ne çok incitmişim.

Yıpratmışım hiçler uğruna biricik yüreğimi. Sokakta bulduğum bir bez parçası kadar ehemmiyet ve-rememişim ya… Yazık etmişim.

Rabbim...Ne çok isterdimTertemiz olsaydı yüreğim,ellerim,gözlerim,duygularım,hayallerim...Ne çok isterdim Allah’ım, her birini

senin için tertemiz saklamış olsay-dım. Ne çok isterdim Mevla’m, dök-tüğüm gözyaşlarından hiçbir damla-da nefsime pay vermemiş olsaydım.

Billurdan bir kalbi, pak avuçlarıma alıp; “işte kalbim, sana emanet edi-yorum Ya Rabbi” diyebilseydim...

İsterdim. Çok isterdim. Kalbimi, el-lerimi, gözlerimi, duygularımı ve ha-yallerimi hiç kirletmeden senin için saklayabilseydim…

Şimdi kapında, ellerini semaya uzatmaktan utanan, gözlerini sine-sinden yukarı kaldıramayan bir gü-nahkâr kul olarak, pişman ve perişan bir halde duruyorum.

Şimdi kapında, adı duyulmamış

hastalıklara müptela bir kalp ile du-ruyorum.

Şimdi kapında, hayallerini dünya-ya satmış, iflas etmiş bir müflis kul olarak duruyorum.

Şimdi, her biri emanet olan onca duyguyu kırıp dökmüş, saçıp savur-muş, sırtında emanete ihanetin can yakan o yükü ile beli bükülmüş bir zelil olarak duruyorum…

Ya Rabbi…Hastalıklı, rezil, zelil, yaralı bir kalp

ile çalıyorum kapınıGözlerim kucağımda, boynum bü-

kük, dilim tutuk.Ancak affını umuyorum.Ancak merhametini umuyorum.

Ya Rabbi. Affeder misin beni… Kal-bimi, gözlerimi, ellerimi, duyguları-mı ve hayallerimi günah yüklerinden azad eder misin? Bunca utancı ya Settar, kıyamet günü setreder misin?

Bana ihlas ve iman ile hayat verir misin?

Hazreti Eyyub’un hastalıklarından bin beter hastalıkları ve yaraları olan ruhuma rahmetin ve affın merhemi-ni sürer misin?

Allah’ım! Ey Rabbim! Beni affeder misin?

YakarışAyşe Nur Yazıcı

31

Page 34: Mefkûre Fanzin 4

Manisa Kulüp Mefkûre

Evvela Mefkûre ile tanışmamız-dan bahsetmek gerekirse; sos-yal medyada ilgiyle takip etti-

ğimiz bir sayfa olan Mefkûre’nin aynı zamanda gençlik enerjimizi hayır yönde kanalize edebilme im-kânını beraberinde doğurduğunu fark ettik. Fırsat bu fırsat bu güzel halkaya dâhil olmak gerektiği dü-şüncesiyle Mefkûre Ankara Mer-kez ile irtibata geçtik. Onlar da bu talebi memnuniyetle karşıladılar. Velhasıl bir güzel vesile ile bu hoş halkaya dâhil olduk hamdolsun.

Manisa’nın bir ilçesi olan Akhi-sar’da Kulüp Mefkûre olarak Mart ayından bu yana faaliyet gösteri-yoruz. Diğer şubelerimizden biraz daha farklı olarak üniversite faali-yeti olarak değil; imam hatip lisele-rine yönelik geliştirdiğimiz projeler kapsamında faaliyet yürütmekteyiz.

Akhisar Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğrencileri ile birlikte geç-tiğimiz yıl Şehbal Kültür Mer-kezi’nin ev sahipliğiyle “Tefsir Okuma Grubu” oluşturduk, ham-dolsun verimli bir çalışma oldu. Yine aynı yıl içerisinde haftanın belirli bir gününde gerçekleştirdi-ğimiz hasbihallerle gönül dünya-

mıza yolculuk seferleri düzenledik.Bu yıl ise Akhisar Anadolu İmam

Hatip Lisesi’nin ev sahipliği ile her cuma hanım öğrencilerimiz-le sosyal gelişim ve karakter eği-timi seminerleri düzenlemekte-yiz. Ve haftanın bir günü Kur’an Kursu’nda eğitim gören 30 kişilik bir öğrenci grubuyla Sezai KARA-KOÇ’un “Kıyamet Aşısı” adlı eseri-ni okuyor, kitap kritiği yapıyoruz.

İlerleyen günlerde Allah nasip ederse faaliyete geçireceğimiz hiz-metlerden de biraz söz etmekte de fayda var. İmam-hatip lisesi öğren-cilerine Diyanet İşleri Başkanlığı Ye-terlilik Sınavlarına yönelik yardımcı programı, okul derslerine yardımcı dil ve anlatım ve matematik dersle-riyle takviye etüt grubumuzu oluş-turma aşamasındayız. İmam Hatip ortaokul öğrencilerine de mane-vi değerler eğitimi ve matematik, İngilizce dersleri gibi takviye etüt grubumuz içinde son demlerdeyiz.

Dualarınızı umuyor ve Allah’tan hepimiz için muvaffakiyetler talep ediyoruz. Rahman önümüzü açsın ve niyetlerimizi hayırlarla taçlandırsın. Manisa’dan Mefkûre’ye ve Mefkûre Fanzin okurlarına bolca selamlar…

Kulüp Mefkûre Manisa Şube BaşkanıMerve Demirbilek

32

Page 35: Mefkûre Fanzin 4

UNUTTUM

Uzun zaman olmuş sulamamışım seni. Unutmuşum!

Sorma nedenini! “Beni unutturan şey de nedir?” diyerek,

Artırma çaresizliğimi. Biliyorum veremedim hak ettiğin kıymeti.

Biliyorum bilmenin yetmeyeceğini. “Benden gayrısına ne de çok kıymet vermişsin...” diyerek suçlama.

“Karşılık veremedin sevgime.” diyerek, Hatamı yüzüme vurma. Şayet bilseydin nedenini

Hiç der miydin bu cümleleri!Aslında anlamışsındır çoktan derdimi de

Kızgınlığından bozamamışsındır sessizliğini. Ve gururundan soramamışsındır halimi.

“Ne hali varsa görsün! Yeter beklediğim!” diyerek Çektirmek istemişsindir aynı bekleyişin çaresizliğini...

Unuttum!Ama göremedin ki hatırlayınca yaşadığım korkuyu;

Kaybetme korkusunun kalbimin ritmini nasıl da hızlandırdığını. Bilemedin ki sensiz yapamayacağımı.

Bu yüzden hatırlayınca koşarak geldim yanına. Ve şimdi sorarım sana:

Söyle! Gözyaşlarımla sulasam seni

O zaman affeder misin beni? Bilirsin beceremem dil dökmeyi. O yüzden boşa çevirme kendini,

İstesen de istemesen de Akacak o yaşlar...

Çünkü tanırsın beni senden gayrısına akmaz o yaşlar.

Aygün Yılmaz

33

Page 36: Mefkûre Fanzin 4

Tûr Dağını yaşa

Ki bilesin nerde Kudüs

Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e

Boşuna vakit geçirirsin

Buz tutar Gözün görmez olur

Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan bir Kudüs y

apar

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır

Yürü kardeşim Ayaklarına bir Kudüs güc

ü gelsin

NURİ PAKDİL