Upload
phungngoc
View
233
Download
4
Embed Size (px)
Citation preview
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM YÖNETİMİ, TEFTİŞİ, EKONOMİSİ
VE PLANLAMASI BÖLÜMÜ
TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
EĞİTİMDE REFORM DERSİ ÖDEVİ
KONU : Tanzimat ve Sonrası Eğitim Reformları
HAZIRLAYAN : Mehtap SİLİK
NO : 03630126
ANKARA
HAZİRAN 2004
1. EĞİTİMDE İLK YENİLEŞME HAREKETLERİ
Osmanlı Devleti üst üste aldığı yenilgiler sonucunda, önce askeri alanda bazı
yenileşmelere girişmeyi gerekli görmüştür. 1734’de bir askeri okul, 1776’da bir Askeri
Deniz Okulu açılmıştır. Bu reformlar I.Abdülhamit, III.Selim, II.Mahmut dönemlerinde de
sürdürülmüştür.
Eğitim-öğretim alanındaki ilk reformlar, Batılı örneklerine benzetilmeye çalışılan
askeri okulların açılması şeklinde görülür. Çünkü Osmanlılar aldıkları yenilgileri,
Avrupalı subay ve askerlerin iyi yetişmiş olmalarına ve kendilerinin bu alanda geri
kalmalarına bağlamışlardır. Önce Avrupa tarzında bazı askeri yenileşmelere girişmeyi
gerekli görmüşlerdir. 18.yüzyılda gelen yabancı uzmanlar da öncelikle askeri alanda
reformları tavsiye etmişlerdir. Yenilgiler nedeniyle, askeri eğitim-öğretimde yapılacak
reformlara medreseliler karışamayacağından önce bu alanda çalışmak mümkün olmuştur.
Bu dönem eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
1. Eğitimde yenileşmeye askeri okullar açılarak başlanmıştır. Buralarda yabancı
öğretmenlere
de görev verilmiş, ilk kez Batı dilleri(Fransızca, İngilizce) programlara girmiştir.
2. 1826’da Yeniçeri ocağı kaldırılmış, böylece medrese zihniyeti önemli bir destekçisini
kaybetmiştir. Ancak yine de güçlü biçimde sürmeye devam etmiştir.
3. İlköğretim zorunluluğu ilk kez bu dönemde getirilmiştir(1824).
4. Batı ile ilişkiler artmış ve ilk kez 1830’larda Avrupa’ya öğrenci gönderilmiştir.
2. TANZİMAT DÖNEMİ (1839-1876) EĞİTİM REFORMLARI
XVIII.yüzyılda Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nin yarattığı yeni Avrupa
düzeninde; Avrupa devletleri Osmanlı Devletini, Batı kapitalizmine girdi sağlayacak ve
ona uyacak niteliğe getirme çabalarına girmişlerdir. Bunu sağlamak için Osmanlı Devleti
içnde bulunan farklı etnik ve dinsel gruplar üzerinde hak iddia etmişlerdir. Sanayi
Devrimi’nin yarattığı rekabetle; Avrupa’da oluşmaya başlayan ekonomik ve siyasi bloklar
içinde Osmanlı Devleti’nin desteğine olan gereksinim, Osmanlı devlet yapısında da yeni
ideolojik, siyasi ve ekonomik oluşumlara neden olmuştur.
Bu dönemde Osmanlı Devleti, toprak kaybetmeye ve dolayısıyla ekonomik gücünü
kaybetmeye devam etmiştir. Buna ek olarak, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla siyasi
gücünü ve 1839 Tanzimat Fermanı’yla da ideolojik gücünü kaybetmeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin Küçük Kaynarca Antlaşması’yla bazı azınlıklar ve farklı dinsel
gruplar üzerindeki siyasi denetimini kaybetmesi, Tanzimat Fermanı ve Fransız Devrimi ile
yönetimi altındaki ulusların bağımsızlık girişimlerini önleyememesi, gelişen milliyetçilik
anlayışlarına karşı koyamaması ve bunlara karşılık olarak “Osmalıcılık” ideolojisini ortaya
atmak zorunda kalması, toprak kaybının sürmesi ve ticaret alanında Avrupa devletlerinin
yeni haklar elde etmeleri; bu dönem Osmanlı siyasal sisteminin içinde bulunduğu durumu
ortaya koymaktadır.
Abdülmecit tahta çıkınca 1839’da, Reşit Paşa’nın etkisiyle, Tanzimat Fermanı’nı
yayınlamış,siyasal ve sosyal bazı düzenlemeler yapılacağını duyurmuştur. Böylece
Tanzimat dönemi başlamıştır. Aynı doğrultuda 1856’da Islahat Fermanı yayınlanmıştır.
Tanzimat dönemi eğitiminin bazı temel özellikleri şunlardır:
1. Tanzimat döneminde, başlıca üç nedenle, eğitim alanında yenileşmelere ve yeni
düzenlemelere girişilmiştir:
a.) Tarihi gelişim süreci içinde, ülkede yenilikler gerekli bir ihtiyaç olduğu ve halkın
eğitilmesi “Devlet ve hükümetin önemli bir görevi”olarak görüldüğü için.
b.) Osmanlı yönetimine veTürklere karşı düşmanca davranan Avrupa kamuoyunu
kazanmak umuduyla.
c.) Avrupa devletlerinin baskısı nedeniyle.
2. Eğitimin geliştirilmesi, Devleti felakete gidişten kurtaracak bir yol olarak
görülmeye başlanmıştır. Eğitimin böyle bir siyasal ve toplumsal işlevinin
bulunduğunun farkedilmesi, eğitim tarihimizde çok önemli bir teşhistir ve o
zamandan beri değerini korumuştur.
3. Eğitimciler ve yazarlar, ailenin veDevletin eğitim görevlerini, çocuklara ve topluma
olan sorumlulukları açısından ele almaya başlamışlardır.
4. Eğitim, bir bilim olarak görülmeye ve eğitim bilimi kitapları yazılmaya
başlanmıştır.
5. Okul ve sınıf ortamının düzenlenmesine, yeni ders araç gereçlerinin kullanılmasına,
genel ve özel yeni öğretim yöntemlerinin denenmesine gidilmiştir.
6. Örgün eğitim alanında İstanbul’da ve taşrada büyük çabalar gösterilmiş, bazıları
günümüzde de etkinliğini sürdüren birçok okul kurulmuştur.
7. Yayınlandığı 1 Eylül 1869 tarihinden itibaren birçok hükmü uzun süre yürürlükte
kalan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, medrese dışındaki örgün eğitimi ilk kez en
geniş biçimde düzenleme ve geliştirme amacını güden bir yasal belgedir. Bu
belgede örgün eğitimin merkez ve taşra yönetim kademeleri gösterilmiş, örgün
eğitim ilk kez ilk, orta, yüksek şeklinde derecelendirilmiş, üniversite, erkek ve kız
öğretmen okulları,özel okullar ve tüm okulların ders programları v.s. belirtilmiş,
öğretmenlik mesleği düzenlenmeye çalışılmış, eğitimin mali yönü ele alınmıştır.
Böylece, Türk eğitim tarihinde eğitimde düzenleme ve geliştirmeye, en kapsamlı
biçimde, ilk kez Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile gidilmiştir.
8. Örgün eğitimin kurulup geliştirilme çabaları mantıki bir sıra izlememiş, ilköğretime
pek el atılmadan orta ve yüksek öğretimde düzenlemelere gidilmiştir.
9. Örgün eğitimde mantıki sıra izlemeyen girişimler, esas olarak, medreselilerin
tepkisinden kaçınmak, medreseler ve geleneksel sıbyan mektepleri dışında yeni
okullar açmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.Fakat, medrese zihniyeti, eğitimdeki
yenileşmeleri kolay benimsememiştir.
10. Medreselerin düzeltilmesine gidilmemiş, bazı meslek medreseleri açılmııştır.
11. Öğretim kurumlarında birlik olmadığı için, uzun yıllar, “medrese”, “Tanzimat
mektepleri”, “askeri mektepler”, “azınlık”, ve “yabancı mektepler”, ... gibi çeşitli
kaynaklardan çok farklı bilgi, düşünce, ideal ve dünya görüşüne sahip insanlar
yetişmiştir. Bu zıtlıkların toplumda olumsuz sonuçları görülmüştür.
12. Eğitimde yenileşmeler, bir avuç yönetici, aydın ve öğretmen tarafından
başlatılmıştır.
13. Avrupa’daki gelişmelerin topluma tanıtılmasında ve eğitimdeki yenileşmelerde
Avrupa’da görev yapan Osmanlı elçilerinin ve öğrenim gören aydınların önemli
katkıları olmuştur.
14. Eğitimdeki yenileşmeler, hemen her zaman, eski malzeme ile yeni bir şey yapmak
biçiminde gerçekleştiği için, medrese, böylece, yeni okullarda şu yollarla kısmen
sürdürmüştür: Öğretmen, öğrenciler, programlar, yöntemler,...
15. Tanzimat döneminde, siyasi gelişmelerin sonucu olarak, çeşitli din, dil ve
kültürlerden oluşan ülke insanlarını birarada tutmak amacıyla “Osmanlılık” ideali
ortaya çıkmış ve bir “Osmanlı insan tipi” meydana getirmek için eğitimden de
yararlanılmaya çalışılmıştır. Ancak azınlıklar, esasta ayrılıkçı ve milli emellerinden
vazgeçmemişlerdir.
16. Azınlık ve yabancı okulları çok büyük gelişmeler göstermiş, Devlet için bir tehlike
haline gelmeye başlamışlardır.
17. Açılan yeni okulların programlarına hayata dönük dersler konulmuştur.
18. Programlarda doğal olarak bir gelişme gözlenmekle beraber, uzun süre, çeşitli
okulların programları birbirlerine çok yakın bir özellik göstermişlerdir.
19. Tanzimatın kökleşmesi için aydınlar ve memurlar yetiştirilmesi gerekli görülmüş,
bu nedenle sivil okullara ve memur yetiştirmeye fazla önem verilmiştir.
20. Medrese dışındaki okullarda, Osmanlıca denen Türkçe öğretim dili olarak
benimsenmiştir. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi(1869)’nin gerekçesinde “bir
milleti eğitimde ilerleme sağlamasını, kendi dilinde eğitim öğretim yapmasında
aramak gerekir;bir topluma yabancı dille bilim ve sanatta ilerleme yolunu
göstermek zordur” denilmesi çok önemlidir. Bu dönemde, dilin öğretimdeki önemi
yanında, sadeleşmesi de gerektiği anlaşılmaya başlanmıştır.
21. Mesleki ve teknik eğitimin temelleri atılmaya başlanmıştır.
22. İlk kez, öğretmen yetiştiren meslek okulları açılmıştır.
23. İlk kez, kızlar için, orta dereceli okullar açılmıştır.
24. Öğrenci ve öğretmenlerin kılık ve kıyafetleri belirlenip düzenlenmeye başlanmıştır.
25. Disiplin aracı olarak falaka –yasal olarak- kaldırılmıştır.
26. Az zamanda çok iş yapmak düşüncesi v.s. nedeniyle, sivil okulların pek çoğu için
uygun binalar yapılmamış,bunlar eğreti binalarda öğretimlerini sürdürmüşlerdir.
Askeri okullar bu açıdan daha şanslıdır.
27. Halk eğitiminin önemi daha iyi anlaşılmaya başlanmış, bu alanda gelişmeler
görülmüştür.
İlk defa bu dönemde eğitim devlete siyasi, ideolojik ve ekonomik güç
sağlayan bir araç olarak farkedilmiş ve doğal olarak, devletin güçlerini elde etmede
en önemli kurum olarak ordudan başlanmıştır. Bu bağlamda siyasi gücü eğitmek
amacıyla, Batılı eğitimcileri İstanbul’a getirme, yönetici kadroyu Avrupa’ya
gönderme ve devlete ideolojik, siyasi ve ekonomik güç sağlayan kurumları “Batılı”
anlamda oluşturma çabalarının bu dönemde başladığı söylenebilir. Osmanlı
aydınlarının “Osmanlıcılık” ideolojisinin temellerini oluşturmak amacıyla
Avrupa’ya gitmeleri; yönetici ve askerlerin siyasi ve askeri alanda yeni anlayış,
yöntem ve teknikleri öğrenmeleri için gönderilmeleri bu duruma örnek verilebilir.
Sonuç olarak, bu dönem 1839 Tanzimat Fermanı’yla da benimsenen “Batı
değerleri”nin;ordu, eğitim, yönetim ve yasama alanlarında radikal bir biçimde
uygulamaya konulduğu ve”Batılı” laik tarzda yükseköğretim kurumlarının açıldığı
ve eğitim sisteminin yeniden yapılandırıldığı bir dönem olarak değerlendirilebilir.
3. I.MEŞRUTİYET DÖNEMİ(1876-1878)EĞİTİMİNİN ÖZELLİKLERİ
1876 başlarında, Devletin karşı karşıya bulunduğu dış ve iç sorunlar, mali sıkıntılar
çok büyük boyutlara ulaşmıştı. Ayrıca, “Genç Osmanlılar” denen aydınların bir süredir
giriştikleri fikri ve siyasi mücadelenin etkileri de yayılmaya başlamıştı.
10 Mayıs 1876’da İstanbul’da medrese öğrencileri, iç ve dış olumsuz gelişmelerden
Devlet adamlarını sorumlu tutup derslerini bıraktılar ve Bab-ı Ali’ye saldırdılar. Padişah
Abdülaziz, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı vb. Görevden almak zorunda kaldı. Fakat,
yeni hükümeti kuranlar, Padişahı da devirmek istiyorlardı:30 Mayıs 1876’da bunu
başardılar ve V.Murat’ı tahta çıkardılar. Ancak o da, akli dengesi yerinde olmadığı
anlaşıldığından, indirilip II.Abdülhamit Padişah yapıldı(31 Ağustos 1876). Abdülhamit,
Islahhanelerim, Sanayi mekteplerinin kurucusu ve başarılı bir vali olan Mithat Paşa’yı
Sadrazam atadı(Aralık 1876) ve hükümdarın mutlak iradesini sınırlayan, Parlamentolu
Meşrutiyet yönetimini getiren bir Anayasa’yı(Kanun-i Esasi) kabul ve ilan etmiştir(23
Aralık 1876). Böylece, I.Meşrutiyet dönemi başladı. Bu siyasi gelişmeler, Tanzimatın
doğal bir sonucu olarak, devlet şeklinin de Avrupalı hale sokulması hareketidir, fakat
kısmen de, Avrupa devletlerinin baskıları ve istekleri doğrultusunda düşünülmüştür.
İlk Osmanlı Parlamentosu 19 Mart 1877’de toplandı. Ancak, Rusya, Nisan 1877’de
Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Savaşın acıları, felaketleri, siyaset, eğitim ve öteki
alanlardaki gelişmeleri durdurdu. Abdülhamit özellikle savaş bahanesiyle Parlamentoyu
süresiz kapatarak, Meşrutiyete son verdi(13 Şubat 1878).
I.Meşrutiyet dönemi eğitiminin temel özellikler şunlardır:
1. Osmanlı Devleti’nin ilk Anayasası olan Kanun-i Esasi’ye eğitimle ilgili önemli
maddeler
girmiştir.
2. Savaş nedeniyle eğitime ilişkin çalışmalar yapılamamıştır.
1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin üç maddesi eğitimle ilgilidir. Bunlardan ilk ikisi özel
öğretime, üçüncüsü ilköğretimin zorunluluğuna ilişkindir:
15. maddede, “öğretim işini herkes özgürce yapabilir; ilgili kanuna uymak şartıyla
her Osmanlı vatandaşı genel ve özel öğretim yapmaya izinlidir.” hükmü yer alır.
16. maddede, “ülkedeki çeşitli dinsel inanışlardaki toplumların din ve inanışlarına
ilişkin öğretim yöntemi ve biçimine dokunulmayacağı ve ülkedeki tüm mekteplerin
devletin denetiminde olduğu “ belirtilir.
114. madde şöyledir: “Osmanlı bireylerinin tümü için ilköğertim zorunlu olacak ve
bunun ayrıntıları ayrı bir düzenleme ile belirlenecektir.”
4. MUTLAKİYET DÖNEMİ (1878 – 1908) EĞİTİM REFORMLARI
Sultan II. Abdülhamit’in 13 Şubat 1878’de Parlamentoyu süresiz tatil etmesinden
23 Temmuz 1908’e kadar geçen döneme Mutlakiyet Dönemi denir.
Mutlakiyet Dönemi eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
1. Bir çok meslek ve sanat okulu açılmıştır.
2. İlk kez özel eğitim alanında bir girişim olmuş, sağır, dilsiz ve körler için bir
okul açılmıştır.
3. Yerli ve yabancı özel öğretim büyük gelişme göstermiştir.
4. Genel eğitimde ve okulların yaygınlaşmasında önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. Rejimin ilk yılları içinde, bu alandaki çabaların daha yoğun
olduğu görülür.
5. Nicelik bakımından gözlenen başarılar eğitimin niteliğini yükseltmek gibi
bir amaçla beraber yürütülmemiştir. Aksine, okullar, öğretmenler,
programlar, kitaplar, basın sıkı bir denetim altına alınmış, yeni düşünceler
engellenmeye çalışılmıştır. Eğitimdeki sayısal gelişmeler yanında niteliğin
yükselmesi, gelişmesi yolunda da çaba gösterilmiş olsaydı, eğitim
tarihimizde bu dönemin yeri başka olurdu.
6. Bu dönemde yetiştirilmek istenen insan tipi, Tanzimat’ın “Osmanlılık”
idealine bağlı, dindarlık, itaatkarlık, Sultan II. Abdülhamit’e sadakat, ...
özellikleri güçlendirilmeye çalışılan bir insan tipidir. Eğitimin amaçları,
ders kitapları, programlarda buna özen gösterilmiştir. Ancak, azınlıklar ve
yabancılar milli, dini, siyasi, ayrılıkçı emellerini yine de eğitim yoluyla
sürdürmektedirler.
7. Programlardan hayata dönük ve bazı başka dersler çıkarılmış, Din ve Ahlak
derslerinin saatleri artırılmıştır.
8. Öğretmenliğin meslekleşmesine ilişkin – kağıt üzerinde kalsa da – bazı
önemli hukuki düzenlemelere başlandığı görülür.
9. Maarif Nezareti, 1894 – 1895’ten itibaren, ilk kez ülke çapında eğitim
istatistikleri yayınlamaya başlamış ve yine ilk kez, 1898 – 1904 yılları
içinde Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye adıyla, ülke çapında önemli
eğitim, öğretim yıllıkları yayınlanmıştır. Bu belgeler, ülkenin eğitim
durumunu rakamsal olarak ve topluca gösterdikleri için, eğitim sorunlarının
daha iyi anlaşılıp değerlendirilmesine yardımcı olmuştur.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı İmparatorluğu, içinde barındırdığı farklı
etnik grupları, yurttaşları haline getirmek için sistemli bir eğitim politikası uygulamıştır.
Eğitim, yüzyılın başındaki Tanzimat Reformlarından beri Osmanlı devlet adamları için
önemli bir görev olagelmiştir.
II. Abdülhamid döneminde (1876 – 1909 ) kitle eğitimi ilköğretim düzeyine kadar
yayılmıştır.
Öteki imparatorluklarda olduğu gibi, temel amaç, itaatkar ve merkezin değerlerini
kendisininki olarak kabul edecek eğitimli bir nüfusun yaratılmasıydı. Bu anlamda meşruti
monarşiler kesinlikle ideolojik düşmanlarının, yani Fransız Devrimi’nin girdiği yolu
benimsememekteydi.
İptidai mekteplerde müslüman ve gayri müslimlerin karma eğitimini savunan
Ahmet Şakir Paşa gibi bazı devlet adamları, dilsel birliğin milli birliğin temeli olduğu
görüşünden hareketle, eğitim dili olarak yalnızca Türkçe’nin kullanılmasını da
savunuyorlardı. Osmanlı bağlamında, bu ilke , itaatkar yurttaşları oluşturma çabası içinde,
dinin eğitim aracılığıyla yönetime daha çok girmesi şeklinde kendini gösterdi. Bunun
yanında Hristiyan azınlık okulları ve misyoner okulları gibi rakip eğitim sistemleriyle
mücadele etmeyi de amaçlıyordu.
Din, Osmanlı eğitim politikasının en çok kullandığı araçlardan biriydi.
Şeyhülislamlık tarafından 2 Mart 1887’de saraya sunulan Rüştiye ve İdadilerin müfredatını
yeniden düzenlemeye yönelik tezkerede belirtilen görüş “din eğitiminin iptidaiye ve
rüştiyelerde olmadığı” yönündeydi.
Orta öğretimin üst aşamasını oluşturan idadiler ve Mekteb-i Mülkiye-i Şahane’de,
Harbiye, Tıbbıye ve Mühendishane’de müfredatın gözden geçirilerek ek din bilgisi
derslerinin konulması gerektiği belirtiliyordu. Şeyhülislam bu okullarda müfredat
programlarına dinsel nitelikte okuma malzemelerinin eklenmesiyle dinsel inancın
güçlendirilebileceğini, öğrencilerin devletin çıkarlarına aykırı olan Batılı kitaplardan uzak
tutulması gerektiğini ifade ediyordu. Ayrıca bazı müslüman okullarının yabancı dillerde
eğitim vermeleri kesinlikle yasaklanmalı, Avrupalı düşünürlerin yaşamlarına dair hiçbir
şey öğretilmemeli, din öğretimi artırılmalı ve öğrenciler sadakatlari tartışmasız hocalara
teslim edilmeliydi.
Maarif Nezareti’nden tüm liselere gönderilen bir genelgede belirtildiği üzere, bu
kurumlardan mezun olan öğrencilerin, “iyi karakterli ve iyi yetişmiş, devlet ve
memleketlerine hiç tereddütsüz hizmete hazır” olmaları bekleniyor ve hocalardan
öğrencilere, devlete hizmetin kutsallığını aşılamaları bekleniyordu. Din dersleri büyük bir
öneme sahipti. Dinsel olmayan konular katı bir sansüre tabi tutuluyor,ders kitapları
incelenerek “her türlü zararlı bilgi” çıkarılıyordu.
Çocuklar arasında “zararlı” ideolojilerin yayılmasını önlemenin bir diğer yolu da,
onların yurtdışında eğitim görmelerini engellemekti. Abdülhamit rejiminin son yıllarında
bu eğilim çok daha belirgin hale geldi. Özellikle gizli-Yahudi seçkinlerin hatırı sayılır
sermayeye ve çocuklarını eğitim için Avrupa’ya gönderme imkanına sahip olduğu
Selanik’te, bu sorun olarak görülüyordu. Rumeli Vilayetleri Müfettişliği şuna dikkat
çekmek zorunda kalmıştı: “bu gençler öğrenim görmek ve ticaret deneyimi edinmek üzere
İsviçre ve Fransa’ya gidiyorlar. Bunu yapmazlarsa, Selanik’te Fransızlara, İtalyanlara,
Rumlara veya Romenlere ait ticaret okullarına gidiyorlar. Her ikisi de, İslami ve Osmanlı
yetişme tarzına aykırıdır.” Bunun yerine seçkin ailelerin oğullarının gittiği bazı okulların
müfredatlarına ticaret ve maliye derslerinin eklenmesini öneriyor, bu yolla yurtdışında
eğitim görerek sahip oldukları İslam ahlakı üzerinde yarattığı kirlenmenin önlenebileceği
belirtiliyordu.
Uzak vilayetlerde bulunan farklı etnik grupların eğitimi için de buralarda okullar
açıldı. Bunun nedeni, hem buradaki halkların sadakatinden kuşku duyulması hem de
yetiştirilen öğrencilerin daha sonra bu bölgelerde dini veya siyasi propagandacı olarak
kullanılmak istenmesiydi. Önce buralarda iptidaiyeler açılarak Türkçe öğretimi
yaygınlaştırıldı. Daha sonra seçkinlerin çocuklarını eğitmek üzere Aşiret Mektepleri
kuruldu.
Bu dönemde gayri müslimler potansiyel bir tehlike olarak görüldükleri için, gayri
müslim eğitim kurumları sıkı bir denetim altında tutuluyordu. Maarif Kanunu altında, tüm
gayri müslim okulları izne tabi tutulmuş ve etkinliklerine ancak Maarif Nezareti’nin
kurallarına uymaları durumunda izin verilmeye başlanmıştır.
1869 Maarif Kanunu, gayri müslim okulların ders programlarının teftişine olanak
tanımıştır. 1880’de, bu daha da genişletildi ve yerel eğitim komisyonlarına, bu tür
kurumlarda kullanılan okul kitapları ve müfredatı denetleme görevi verildi. Gayri müslim
okullarında Türkçe öğretimi zorunlu hale getirildi, ücretleri Osmanlı Hükümeti tarafından
ödenen Türk öğretmenler atandı. Gayri müslim eğitimi bu ve buna benzer bazı
uygulamalarla kısıtlandı.
Sonuç olarak bu dönemde Osmanlı eğitim politikası, değişen dünya koşullarında
gittikçe daha fazla tehdit altında hissedilen bir toplumsal düzenin ideolojik meşruiyetini
pekiştirmeye yönelikti. Bu da ancak tebaanın eğitimi ile mümkün olacaktı.
En temel kısıtlama, paraydı. Tüm yerel yönetimlerin, gelirlerinin bir bölümü ile
“eğitim bütçesi” ne katkıda bulunmaları gerektiği halde, çoğunlukla bu para gelmediğinden
, okullar inşa edilemiyor, öğretmenlerin aylıkları ödenemiyordu. Diğer büyük sorun, okur-
yazarlık oranının çok düşük düzeyde olmasıydı. Carter Findley, okur-yazarlığın “tüm
imparatorlukta 1800’de belki %1 ‘den , 1900’de %5-10’a yükseldiğini” tahmin etmektedir.
Eğitim reformları çok düşük bir temelden yola çıkmıştır. Ancak Jön Türk dönemine
gelindiğinde imparatorluğun her yerinde rüştiye mektepleri kurulmuş durumdaydı.
İmparatorluğun sonuna gelindiğinde, bugün Suriye ve Irak’ta yer alan bölgelerde
“ilköğretim düzeyinde 28400, orta öğretim düzeyinde 2100 kişinin öğrenim gördüğü 570
Osmanlı Devlet Okulu” bulunuyor ve bu öğrencilerin bir çoğu daha üst düzey öğrenim
görmek için İstanbul’a gidiyorlardı. Köy okullarında yavaş yavaş kız öğrenciler de
görülüyordu.
Tüm imparatorlukların eğitim sistemlerinde olduğu gibi Osmanlı Eğitim Sisteminde
de temel sorun, kendi halkları arasında aidiyet duygusunu güçlendirmekti. Toprakların
muazzam genişliği ve halkların çeşitliliği, Fransız Devrimi ile yükselen milli kimliğe
ilişkin değerler sorun yaratmaktaydı. Bu nedenle ortaya çıkan boşluk, dinin yeni bir
içerikle kavramsallaştırılması ve padişahın yarı-kutsal kişiliğine dolaysız bağlanma ile
dolduruldu.Bu, kitle eğitimiyle aşılanacaktı. Din eğitimi merkezi bir role sahipti.
Okul çocuklarına ortak bir kimlik aşılamak üzere tarihten alınan kahramanlık
figürleri ve şanlı bir geçmişin imgesi kullanılıyordu.
Türk olmayan unsurlara, merkezin değer sistemini özümsetme çabası vardı.
Örneğin; Aşiret Mektepleri bu amaçla kurulmuştur.
Osmanlı Eğitim Politikasının temeli, çağdaş dünya eğilimleriyle uyum halinde,
merkezin değer sistemini destekleyerek uyruk halkları tedricen “uygarlaştırma” ya yönelik
bir çabaydı.
Din ve milliyet birbiri yerine geçebilecek şekilde kullanılmıştır. Abdülhamid
rejiminin aşılamaya çalıştığı “Hamiyet-i Milliye”, bu rejimin en büyük muhalifi olan
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin şiarı oldu. Seçkin okullardaki “doğru” ideolojik
koşullandırmanın gittikçe arttığı dönemde bu kurumlarda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
nüfuzu da giderek yoğunlaştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna damgasını vuracak olan
cemiyet, 1889’da Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’de bir öğrenci hareketi olarak kuruldu. İttihat
ve Terakki üyeliği seçkin okullarda hızla yayıldı.
Osmanlı yöneticileri bir yandan kendi değerlerini aşılamak kavgası verirken diğer
yandan da İttihat ve Terakki Cemiyeti ve yabancı misyonerlerin muhalefetlerine karşı
savaş vermek zorunda kaldı.
5. II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ (1908 – 1918) EĞİTİM REFORMLARI
24 Temmuz 1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Kanun-i Esasiye
II.Abdülhamid’e kabul ettirilerek siyasi anlamda günümüz Türkiye’sini yaratan ideolojik,
siyasi ve ekonomik düşünce sistemi ortaya konmuştur. İttihat ve Terakki’nin Osmanlı
siyasi sisteminin güçleri; ideolojik olarak “İslamcı-Türkçülük”, siyasi olarak “yarı
monarşi” ve ekonomik olarak da “milli ekonomi” şeklinde yeniden tanımlayan bir burjuva
hareketi olarak değerlendirilebilir.
Bu siyasi gelişmeler ışığında, Anadolu’da neredeyse tamamı Türk olmayanlar
tarafından yapılan ticarette; Türk olanların rekabetinin yaratılması, siyasi anlamda devletin
bürokratik yapılanma sürecine alınması, ideolojik olarak islama dayalı “Türkçülük”ü
güçlendirme çabaları yeni Osmanlı siyasal sistemini oluşturma girişimlerine örnek
verilebilir.
Meşrutiyet dönemi eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
Eğitimde düzenleme ve geliştirme çalışmaları açısından bakılırsa, Meşrutiyet
döneminin, kısa bir dönem olmasına rağmen, özellikle ortaya atılan fikirler bakımından
çok verimli ve yenilikçi bir dönem olduğu görülür. Bu dönem esas olarak, Cumhuriyet
dönemi eğitimindeki düzenleme ve geliştirmelerin bir çeşit hazırlık safhasını teşkil
etmiştir.
1. Siyasi hayat ve fikir hareketleri birden canlanmış, yayın özgürlüğüne kavuşma
yanında, özellikle Balkan Savaşları, aydınları toplumsal sorunları ve dertleri
acımasız bir dille ortaya koymaya itmiştir. Eğitim sorunları da, üzerinde önemle
durulan bir alan olmuştur.
2. Dönemin başında, Meşrutiyetin ilanı ile beraber aşırı hürriyetçi bir hava ortaya
çıkmış, bu okullara da yansımıştır. Bu nedenle, önceleri okullara “hürriyetçi
mektepler” dendiği olmuştur. Fakat bu terimle aslında okulların içinde bulunduğu
disiplinsizlik ve başıboşluk anlatılmak istenmiştir. 31 Mart olayı bastırıldıktan
sonra, okullarda da disiplin sağlanmıştır.
3. Özellikle Balkan Savaşlarından sonra, toplumda eğitim konularına ilgi artmıştır.
Ancak Balkan Savaşları felaketlerinden çıkarılan “toplum olarak uyuşukluktan
silkinip, çalışıp çaba harcayarak toparlanma gerektiği, yoksa devletin daha büyük
felaketlerle karşılaşacağı” gibi dersler, düşünceler ve özeleştiriler ne yazık ki çabuk
unutulmuştur.
4. Balkan Savaşları ve felaketlerinden sonra toplumda, “çökmekte olan devleti eğitim
ve öğretmenler kurtaracaktır” şeklinde bir görüş benimsenmiştir. Fakat bu
genellikle bir slogan görünümünden öteye gitmemiştir.
5. Özellikle Balkan Savaşlarına kadar taassup nedeniyle kızların eğitimi konusunda
verimli çalışılamamış, fakat Balkan felaketlerinden sonra taassup azalmış, daha
cesurca ve etkili çalışmalar yapılabilmiştir.
6. Kızlar için ilk kez bir yüksek öğretim kurumu açılmıştır.
7. Dönemin sonuna doğru geleneksel sıbyan mekteplerinin çoğu kapatılmıştır.
8. Okul öncesi eğitimde ilk ciddi adımlar atılmıştır.
9. Medreselerin ıslahı için fikirler ve teşebbüsler yaygınlaşmıştır.
10. Öğretmen yetiştirilmesinde yenilikler yapılmış, önemli adımlar atılmıştır.
11. Öğretmenler ilk kez bu dönemde mesleki örgütler kurmuşlardır.
12. Eğitimde niceliğe, yani okul, öğrenci ve öğretmenleri sayıca artırmaya öncelik
verilmiş, niteliğin önemi konusunda bazı görüşler ve uygulamalar görülse bile,
nitelik hemen her zaman ikinci planda kalmıştır.
13. Programlara sosyal, siyasal muhtevalı, hayata dönük bazı dersler girmiştir.
14. Eğitimin bilim olarak işlenmesinde ciddi gelişmeler sağlanmış, Batının önemli
eğitimcilerinin fikir ve yöntemleri çok daha iyi tanınmaya başlanmıştır. Pedagoji ve
eğitim, eğitimcilerde ve toplumda gittikçe saygı ve ilgi uyandıran bilimler olarak
görülmüştür.
15. Daha önce öğretimde öğretmen, kitap, hafıza çok önemli idi. Meşrutiyet
Döneminde bunların yerine tabiat, eşya, olay, deney getirildi. Bu, o dönem için
“ihtilalci bir pedagoji” demekti. Başka deyişle, eğitim ve öğretim yöntemlerinde
kitap ve öğretmenden eşyaya yönelen, gözleme ve öğrencinin kendisinin araştırıp
bulmasına dayanan bir yola gidilmeye başlandı. Bu şekilde, okullarda, öğrencilerin
fiziki ve sosyal çevrelerini tanımaları için gözlem ve inceleme gezileri düzenlendi.
Fakat bu yeni yöntemler pek yaygınlaşamadı.
16. Eğitim Bakanlığı ilk kez ülkenin renkli eğitim haritalarını yayınlamıştır.
17. Meşrutiyet Dönemi eğitiminde özellikle yöntem ve tekniklere ilişkin yenilikler
görülmekle beraber, Baltacıoğlu’na göre, eğitime ortak ve kesin bir amaç
gösterilmemiştir. Her alanda ortaya çıkan düşünce ve davranış çeşitliliği ve
farklılığı, eğitim için böyle ortak ve kesin bir amaç belirlenmesini engellemiştir.
Ancak yine de eğitimin amacına ilişkin genel bir eğilimden söz edilmesi bize
mümkün görünüyor. Öyle ki; dönemin başından Balkan Savaşlarına kadar,
Tanzimatın “Osmanlılık” ideali ve Osmanlı insanı tipi ülke insanlarını bir arada
tutacak, siyasi birliği sürdürebilecek bir unsur olarak görülmüş, bu düşünce
eğitimde de geçerliliğini korumuştur. Ancak bu insan tipi Meşrutiyet yanlısıdır ve
II.Abdülhamid’e karşıdır. Fakat Balkan Savaşları ve felaketleri ile beraber
“Osmanlılık” tan vazgeçilerek “Türkçülük” idealine yönelinmiştir.
18. Meşrutiyet dönemi, eğitimde büyük girişimler dönemi olamamıştır. Baltacıoğlu’na
göre, “Mutlakiyet döneminde esaslı yeniliklere engel olan Sultanın istibdadı idi.
Meşrutiyet döneminde yeniliklere engel ise bir çok ferdin kararsızlığı idi. Sanki
sosyal hayat bütün gücüyle ortaya çıkacağı tek bir vücut bulamayıp, parça parça
kanaatler taşıyan zayıf bireyler arasında dağılıp kalmıştı.
19. Eğitimde yeterli girişim ve atılımlar yapılamamışsa da, eğitim ve öğretmen
sorunları mesleki dergiler ve genel basında ilk kez geniş ölçüde tartışılmış, yeni ve
orjinal görüşler ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları, Cumhuriyet dönemindeki
uygulamaların tohumunu teşkil etmiştir (Köy Enstitüleri, vs.).
20. Balkan ve I.Dünya Savaşları ve bunların yol açtığı felaketler, Meşrutiyet dönemi
eğitiminin gelişmesini önleyici temel nedenler arasında yer almıştır.
Batılı değerlere dayalı yaşam biçimi hayata geçirilirken islama dayalı yaşam biçimine
dokunulmamıştır. Bunun sonucunda özellikle kırsal kesim dışında kalan toplumsal
kurumlarda ikili bir durum ortaya çıkmıştır. Bu durumdan en çok eğitim kurumları
etkilenmiştir. Bir yanda çoğunu azınlıkların oluşturduğu Batı değerlerine göre
yapılandırılmış ve “Osmanlılık” idealini gerçekleştirmeye yönelen laik eğitim
kurumları ile öte yanda medrese gibi islami değerlere dayalı programların uygulandığı
eğitim kurumları, Osmanlı’nın bu dönemdeki eğitim çıkmazının ana çelişkisi olarak
değerlendirilebilir.
Bu dönemde dinsel ve laik olmak üzere ikili bir yapıya sahip olan yeni eğitimle
amaçlanan, halkı tebaa olmaktan çıkarıp vatandaş konumuna getirmektir. Bununla
birlikte yeni siyasi oluşumda ümmet olmaktan çok ulusal devletin vatandaşı olmak,
önemle vurgulanmıştır.
Kaynakça :
1. AKYÜZ, Yahya (2001). Türk Eğitim Tarihi. İstanbul, Alfa Yayınları.
2. GÖKÇE, Feyyat (2000). Değişme Sürecinde Devlet ve Eğitim. Ankara, Eylül
Yayınları.
3. DERİNGİL, Selim (2002). İktidarın Sembolleri ve İdeoloji. İstanbul, Yapı Kredi
Yayınları.
4. ERGİN, Osman (1943). Türkiye Maarif Tarihi. V. Cilt. İstanbul.
5. KODAMAN, Bayram (1980). Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi. İstanbul.