209

Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 2: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 3: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Tercüman1001 TEMEL ESER

Yazan:

prof: R.A. NICHOLSON

Tünkçeye Çeviren Ayten LERMİOÖLU

meulnnn celnleddin

*

rumı

Page 4: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Tercüm an gazetesinde hazırlanan bu e se r Kervan Kitapçılık A. Ş. ofset tesislerinde basılm ıştır

Page 5: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz

Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka­tan kütüphaneler dolusu birbirinden seçme eser­lere sahip bulunuyoruz. Edebiyat, tarih, sosyo­loji, felsefe, folklor gibi millî ruhu geliştiren,ona yön veren konularda "Gerçek eserler" elimizin altındadır. Ne var ki, elimizin altındaki bu eserlerden çoğunlukla istifade edemeyiz. Çünkü devirler değişmelere yol açmış, dil değişmiş, yazı değişmiştir.

Page 6: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Gözden ve gönülden uzak kalmış unutul­maya yüz tutmuş -Ama değerinden hiçbir şey kaybetmemiş, çoğunluğu daha da önem kazan­mış- binlerce cilt eser, bir süre daha el atılmazsa, tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir. Çünkü onları derleyip - toparlayacak ve günümüzün türkçesi ile baskıya hazırlayacak değerdeki kalemler, gün geçtikçe azalmaktadır.

Bin yıllık tarihimizin içinden süzülüp gelen ve bizi biz yapan, kültürümüzde "Köşetaşı" vazifesi gören bu eserleri, tozlu raflardan kurta­rıp, nesillere ulaştırmayı plânladık.

Sevinçle karşılayıp, ümitle alkışladığımız "1000 Temel Eser" serisi, Millî Eğitim Bakanlı­ğınca durdurulunca, bugüne kadar yayınlanan 66 esere yüzlerce ek yapmayı düşündük ve "Tercüman 1001 Temel Eser" dizisini yayınla­maya karar verdik. "1000 Temel Eser" serisini hazırlayan çok değerli bilginler heyetini, yeni üyelerle genişlettik. Ayrıca 200 ilim adamımız­dan yardım vaadi aldık. Tercüman'ın yayın hayatındaki geniş imkânlarını 1001 Temel Eser için daha da güçlendirdik. Artık karşınıza gu­rurla, cesaretle çıkmamız, eserlerimizi gözlere ve gönüllere sergilememiz zamanı gelmiş bulu­nuyor. Millî değer ve mânâda her kitap ve her yazar bu serimizde yerini bulacak, hiç bir art düşünce ile değerli değersiz, değersiz de değerli gibi ortaya konmayacaktır. Çünkü esas gaye bin yıllık tarihimizin temelini, mayasını gözler

Page 7: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

önüne sermek, onları lâyık oldukları yere oturt­maktır.

Bu bakımdan 1001 Temel Eser'den maddî hiç bir kâr beklemiyoruz. Kârımız sadece gu­rur, iftihar, hizmet zevki olacaktır.

KEM AL ILICAK

♦ m * , a ■ ■

Tercüman Gazetesi Sahibi

Page 8: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 9: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

BU KİTAP İÇİN

İkinci Dünya Harbinin tevlit ettiği ıztırapların ne­ticesi olarak maneviyata yönelme ihtiyacıyla İngiliz ilim adamları o tarihlerde bir seri eser hazırlamayı dü­şündüler. Dünyaca meşhur ölmez eserleri ele aldılar, ça­lıştılar.

«M evlâna Celâleddin-i Rûmî», «Doğu ve Batının Di­nî ve Ahlâkî K lâsik leri» adı verilen serinin Batıda en çok okunan kitabıdır. Hz. Mevlâna’nın kutlu, temiz so­yundan Celâl Çelebi Efendinin teşvik ve delâletiyle Türkçeye çevrilm iştir.

Eserdeki Önsöz, Mukaddime, İlâve, Başlangıç, «F îh i mâ fih »ten iki pasaj, «D ivan-ı Keb ir»den birkaç gazel ve dipnotlarının Prof. N icholson ’dan lisanımıza aktarılma­sı, pasaj ve gazellerin asıllarından yapılm ış tercümele­riy le karşılaştırılması ve bazı farkların not ile işaret edilmesi naçiz şahsıma aittir. Mesnevi beyitlerinde e- mekli Alb. Öğretmen Şefik Çan’ın yardım ları olmuştur. Bu itibarla kendilerine, çalışmamıza destek olan Çelebi ailesine, ayrıca fikirlerinden istifade ettiğim muhterem Bülent Rauf ve İsmail Oğuz Beyefendilere, meşgalesi arasında c-lâksk-rım esirgemeyen ve düşüncelerini açık­layan Kültür Müsteşarı Sayın Mehmet Önder’e teşek­kürlerim i arzederim.

Ancak muayyen bir kültür seviyesine erişmiş kim ­selerin faydalanacağı bu mühim eserdeki «Önsöz, Mu­

Page 10: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

10

kaddime, İlâve, Başlangıç» nazarı itibarc alınarak ve biraz da Türk okuyucusunun alâkası haricinde kalacağı düşüncesiyle «General Introdustion» (Umumî Mukad­dime) kitaba dahil edilmemiştir; keza «Fons V itae» (H a­yat Kaynağı) adı verilen şiir de tarafımızdan çıkartıl­mıştır.

*• •

İngilizce adı «Rûm î, Poet and M ystic» olan bu ese­ri İngilizlere ve İngilizce bilenlere kazandıran Cam- bridge Üniversitesi Şarkiyyat Profesörü Reynold A. Ni- cholscn hakkındaki bütün bilgimiz, kendisinin büyük bir Mevlâna hayranı olmasından öteye geçememektedir. Yorkshire’de 1868’de dünyaya gelen Nicholson'un esa­sen bu yönü kâfidir, bundan fazlası alâkamız haricidir.

Batılı şair, edip ve âlimlerden, Mevlâna Celâled- din-i Rûm î’ye gönül bağlayanlar çoktur. Lâkin denilebi­lir ki, o çokluk içinde Prof. Nicholson b ir seçkindir. On- beş seneden fazla emek verdiği Mesnevi tercümesine, sevgisinin derinliğinden ve mânaya nüfuz edebilme gay­retinden, başına sikke (M evlevi külâhı) giyerek çalıştığı bilinmektedir. Y ine meşhur âlimin son anlarındaki söz­lerinde: «Mevlâna, Mevlâna! Şimdi seni anladım..» cüm­lesi şaşırtıcı değildir; üstelik çok şey ifade etmektedir.

Prof. Nicholson’un, Divan-ı K eb ir ’den seçtiği kırk-

sekiz gazel, metinleriyle beraber 1898'de «Selected Po-

ems From The Divan-ı Shams-ı Tabriz» ismiyle -Londra-

da neşredilmiştir. 1925— 1940 arası altı ciltlik Mesnevî’-

nin tercümesi tamamlanmış, basılmıştır.

Page 11: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

11

Tercümesini sunduğumuz çalışmasında ise, Prof. Nicholson, Mevlâna'nın eserlerinden yaptığı seçmeleri kendi verdiği başlıklar altında lisanına çevirmiş, izahı­na lüzum gördüğü beyitleri dayandığı Sûre ve Âyet nu- maralariyle dipnotları halinde açıklamıştır. Profesör, izahlarında bazen Farsça, Arapça tasavvuf tâbirlerini kullanmıştır. Türkçeye tercümesinde sâde b ir dil kul­lanmaya gayret ederken aynen almak mecburiyetinde kaldığım ız bu tâbir ve izahlardan, Nicholson ’un m ev­zua gönül verm işliği ve tasavvuftaki derinliği kolayca anlaşılmaktadır. Eserin ilgi çekici b ir yönü de budur.

Yine dipnotlarında, Hristiyan ilâhiyatmdan satır­lar bulunmakta, Batıdan mistik mısralar nakledilerek okuyucuya mukayese imkânı verilm ekte veya esastaki benzerlik işaret edilm ektedir. Lâkin ölüm, Profesörün bu emeğini kitap halinde görmesine mani olmuştur, ön- söz’den de anlaşılacağı gibi, çalışması henüz bittiği b ir sırada, 1945’de R.A.Nicholson vefat etmiş, vaktiyle asis­tan olan ve Fîhi mâfih. Rubaiyat ve K u r’an tercümele­riyle hocasının yolunu tâkip eden Prof.AJ.Arberry, ese­rin matbaaya verilm e hazırlıklarım tamamlamıştır. 1950 de Londra’da basılan kitap, 1956’da ikinci defa yayınlan­mıştır.

Doğu ve Batının geniş .tasavvuf kültürüyle kaleme alman dipnotları birtarafa, Batılı âlimin, Mesnevi, Fîhi mâ fih ve Divan-ı Kebir'den yaptığı şeçmeleri, b ir başka ifade ile, Mevlâna Hazretlerine ait olan aşk, hikmet, mâ­na ve nükte demetini, Mevlâna hayranlarına arzetmek ve bunu edeceğe bırakabilmek hiçbirşeyle ölçülmeyen

Page 12: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

12

bahtiyarlıktır. Ve bu çalışmaya mistik hakikat sohbet­leriyle mânen rehberlik eden Mevlâne ahfadı Münir Çe­lebi E fendi Hazretlerini burada zikretmeden geçmek imkânsızdır. Kendisini aşk, tâzim ve rahmetle anar, mevzu ve lisanın ağırlığı dolayısiyle tercümede bulun­ması ihtimal dahilindeki hatâların şahsıma ait olduğu­nu muhterem okuyucuya arzederim.

Eylül 1973

Ayten Lermloğlu

Page 13: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

ÖNSÖZ

Profesör R.A.Nicholson, 1945 Ağustosunda vefat et­tiği zaman geride elyazısıyla «büyük mutasavvıf şairler­den Celâleddin Rûm î’nin eserlerinden alınmış Sûfî dok­trini ve görüşü hakkında bir kitabın izahlı tercüm eleri­n i» bıraktı. K itabın başlıca metni tamamdı, fakat mu­kaddimesi bitmemişti. Bu eseri matbaada görme işi ba­na düştü. Hocam ve çok aziz arkadaşıma minnet borcu­mu ödemek için, birçok malzemesi hazır olan mevcut mukaddimeyi kopya ettim ve son iki pragraftan maada şahsî fikrim i beyan cüretini münasip görmedim.

AJ.Arberry

Page 14: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 15: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

MUKADDİME

I

Büyük mutasavvıf şair Celâleddin-i Rûmî, Belh'te, Türkistan'ın Horasan eyaletinde m ilâdî 1207’de doğdu. Şehir, Harezm 'in büyük Şahı Muhammed’in idaresinde huzurla gelişmişti. İmparatorluk, E.G.Brov/ne’ın ta rifi­ne göre, «Ural dağlarından İran körfezine, İndus'tan he­men hemen Fırat’a kadar uzanıyordu.»

Şairimizin mensup olduğu aile, birkaç nesil evvelin­den Belh'te yerleşmişti. Kendilerine son derece saygı ve hürmet gösterilirdi. Biyografi yazarlarına göre, ta­nınmış soyunda fıkıh müderrisleri ve şeyhler vardı. Y a ­pılan araştırmalardan elde edilebildiğine göre, tarihi, İslâmm ilk Halifesi Ebû Bekir gibi bir şahsiyetten gel­diğini iddia eden büyük dedesi ile başlar.

Rûmî’nin Doğudaki biyografilerinden çoğu, diğer Velîlerin hayatları gibi, daha çok rivayet kabilindendir; bunlar tarihî vesikalar şeklinde bulunmadığı halde, hu­susiyetler gösteren kendi eserleriyle Velîler yardım et­mişler, biz de bazı eski ve nispeten emniyete şayan bilgi kaynaklarını ele geçirmede talihli olmuşuzdur (*). Aşa­

( * ) Bak, İlâve (N o t ), s. 14

Page 16: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

16

ğıdaki kısa hikâye en mühim notlara dayanmaktadır. Rûmî'nin hayatının esas vakalarını anlatır; tasavvufî coşkunluğunun ve şiir ilhamının membaı olan bazı ha­diseleri kısaca izah eder.

1219’da Celâleddin oniki yaşında iken, babası Ba- haeddin Veled, ailesi ile birlikte Belh ’ten ansızın ayrılıp Batıya seyahat etti. Bu göçün sebepleri için, muhakkak hayalî olarak, rahmani ilham, yahut beşer entrikasının neticesidir denilir. Halbuki Horasan’a saldıran, şehirle­rine yaklaşan korkunç Moğollardan, binlerce diğerleri gibi, Bahaeddin’in kaçtığında hiç şüphe olamaz.

Şehirlerinin harap oluşunun haberi Bağdat yolun­da veya uzun yolculuklarının ikinci durak yeri M ekke’­de kendilerine ulaştı. Sonra Şam ’a seyahat ettiler ve nihayet Rûm ’da (Anadolu) yerleştiler.

İlk meskenleri, Celâleddin’in evlendiği, Konya ’nın takriben kırk mil güneydoğusundaki Lârende (Kara- man)’dir. Büyük oğlu Sultan Veled, 1226'da orada doğ­du. Sonra Bahaeddin ailesini, Selçuklu Devletinin baş­şehri Konya ’ya nakletti ve orada 1230’da vefat etti. Ba­haeddin’in yüksek b ir ilâhiyatçı, kıymetli b ir müderris ve vâiz olduğu, talebeleri tarafından saygı gördüğü, ma­nevî rehber sayıldığı bilinir. Hükümdar tarafından çok takdir edildiği söylenir.

Bahaeddin’in Belh ’teki eski talebelerinden Tirm iz- li Burhaneddin Muhakkik, o tarihlerde Konya’ya vâsıl oldu. Henüz yirmibeş yaşında olan Celâleddin onun te­siri altında Sûfî disiplini ve doktrini ile yetişti. On se­ne mürşidine uymaya kendini hasretti; tasavvufun bü- lıin merhalelerini katctti. 1240’da Burhaneddın’in vefa-

Page 17: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

tında şeyh makamına geçti. Ve ihtimal önceden tasav­vur etmediği halde kıymetli şahsiyeti ihvanı cezbede- rek sayısını daima artırdı.

Rûmî'nin hayatının geri kalan kısmı, oğlu tarafın­dan Anlatıldığı gibi, üç devreye ayrılır. H erbiri «İnsan-ı Kâm il»in mistik yakınlığı ile belirtilir. Şöyle ki, İlâhî S ı­fatları aksettiren Velîlerden birinin aynalık etmesi, Allah'ın nûru ile Âşık ’in kendisini görmesi, Mâşûk ile kendisinin iki değil, B İR olduğunu idrâk etmesi. Bu tec­rübeler Rûmî'nin tasavvufunun özüdür; direkt yahut indirekt bütün şiirlerinin ilhamıdır.

Babası gibi mutasavvıf olan Sultan Veled ’in, hikâ­ye tarzındaki şiirin nüktesini elde etmede büyük basi­retli payı vardır. Bundan başka kabul edilebilecek vaka tasvirlerinin şahitlik ettiği bütün hikâyeyi, yazıldığı ta­rihte yaşayanların ve çok insanların söyleyebilecekleri gibi, sofu uydurması görerek reddetmek cüretkârlıktır.

Nesillere «Tebriz 'li Şemseddin» ism iyle intikal eden seyyah bir derviş 1244'de Konya’ya geldi. Uzun zaman- danberi aradığı İlâhî Sevgilinin tam tasvirini Celâleddin, bu yabancıda buldu. Onu evine aldı; b ir veya iki sene beraber kaldılar. Sultan Veled, babasının «g iz li Velîs i» olan istiğraklı sohpetlerini, Mûsâ’nın H ızır ile arkadaş­lığına, meşhur yolculuğa (K u r’an X V I I I , 64— 80) benze­tir. Sûfîlere göre Âlim, Allah yolundaki yolcuların reh­beri ve mürşididir.

Böyle bir devrede Rûmî’nin müritleri, Hocalarının kendileri ile olan sohpetlerini ve irşadı kesmesinden gü­cendiler. Çirkin sözlerle ve şiddetli tehditlerle aralarına

17

P : 2

Page 18: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

18

girene hücum ettiler. Hal karşısında Şcmseddin bırakıp Şam ’a gitti. Fakat Celâlcddin’in kayıp sır dostunu uzun uzun konuştuğu ve nihayet aramağa gönderdiği oğlu Sultan Veled tarafından geri getirildi. Talebeler pişman oldular ve affedildiler. Lâkin az bir zaman sonra kıs­kançlık yine patlak verdi ve Şemseddin’in ikinci defa bırakıp Şam'a gitmesine sebep oldu. Tekrar Sultan Ve- led ’in yardımı istendi. Nihayet belki 1247’dc, sırların adamı arkasında iz bırakmadan kayboldu.

Sultan Veled, babasının garkolduğu hasret acısını, o derin kederi., canlı ve nüfuz edici şekilde tarif eder.

«H içb ir zaman bir dakika bile musiki dinlemesi, se mâ etmesi sona ermedi,

H içbir zaman gece gündüz dinlenmedi.

Müftü idi, şair oldu,

Zâhit idi, aşkla sarhoş hale geldi.

Üzüm şarabı değildi: Işık saçan can yalnız nûr şa­rabım içer.»

Burada Sultan Veled, Celâleddin’in, «Şem seddin» ismiyle tasavvufî gazellerinden meydana gelen büyük koleksiyonunu ve Şems-i Tebriz î’de ifna-vı vücut etme­sinin hatırasına hürmeten «Divan-ı Şems-i Tebriz» (Tebr riz'in Şems’inden gazeller) adı verilen Divan'ını işaret eder. İlk bevit teyit etmez, fakat fik ir verebilir. Salâhi- yattsr kimselerin ifadeleri, Şems-i Tebriz î’nin kayboluş kederinin Celâleddin’e, hüzün verici ney ile, hususiyet­ler arzeden Mevlevî semamı meydana getirmesine sebep olduğudur.

Page 19: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Celâleddin’in ruhanî hayatında sonraki vaki (tak­riben 1252— 1261) bir tekerrürdür. Şemseddin’in Kaybo­luşundan epey sonra Mevlevî muhiblerini yetiştirme iç m ■ de vekili (H a life ) gibi vazife verdiği Salâhaddin Feridur Zerkûbî’ye kendisini vakfetti.

Salâhaddin’in vefatında (takriben 1261) Şair, yine aşk heyecanıyla yeni bir müridi, bol ilham kaynağı olan Htisameddin tbni Muhammed İbni Haşan İbni Ahi Türk ’ü buldu. Hüsameddin’in ismi en büyük tasavvufî çalışmaya, meşhur Mesnevî’ye karıştı.

Rûmî, Mesnevî'ye: «Hüsam 'm kitabı» der ve ken­disini Hüsameddin’in dudakları arasındaki neyden dö­külen «onun meydana getirdiği dertli musikî»ye ben­zetir.

Şairin hayatının geri kalan on senesinde bu sonun­cu dost, onun halifesi gibi hareket etti. 1273’de Rûmî’­nin vefatı üzerine M evlevî Tarikatinin başına geçti. 1284’e kadar bu şerefli vazifeye devam etti. Sonra Sultan Veled w yeri aldı.

Rûm î’nin, oğlu tarafından şiirle anlatılan hayat hi­kâyesine bilâhara, biyografi yazarlarının neşir halinde bazı ilâveleri olmuştur ki, bunlar önemli ve itimada sa­vandır.

E flâk î’den ve diğerlerinden öğrendiğim ize göre, Rû­mî, yalnız Selçuklu Veziri Muineddin Pervane'ye değil, Devlet Başkanı Sultan Alâeddin’e mürşit ve dosttu. H er­halde o ve etrafındaki Sûfî grubu, nüfuzlu dayanaktan memnun idiler ve onların doktrinine karşı koyacak mevkideydiler. Şair, dinî itikatlarına sadık bir tenkidçi olarak ağır bir mısra söylemiş, onlara «ahm aklar» ve (mehtaba havlayan köpekler» demiştir.

19

Page 20: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

20

Platonik aşk tipi olan lasavvufî aşk, Rûm î’den uzun zaman evvel Sûfîler tarafından işlenmiştir. Rûmî ile Şems-i Tebrizî «ik i bedende bir rûh» olarak beyan ed il­miştir. Âşık rûhlann bu birliğinde bütün ayrılıklar kay­bolur: «Â ş ık » ve «Mâşuk»un parçalanmış ayniyyete gark olduğu Aşkın Birliğinden başka hiçbir şey kalmaz.

Gazellerine ^«Şems-i Tebrizî D îvanı» ismini verm e­sinde Rûmî, Şems ismini sanki Şems ile kendisi aynı ve bir insanmış gibi kullanır. Şems'in sûreti bize hayalî gö­ründüğü halde, bazı modern âlim lerin ileri sürdükleri gibi, biz onun, Celâleddin’in sadece şiirlerini ve mistik dehasını temsil ettiği düşüncesini kabul etmiyoruz. O nazariyeyi kabul edenler, mutlaka Salâhaddin ve Hüsa- meddin’i de dahil etmek için bunu mantîken ileri sürer­ler. Babasının hayatında ve Mevlevî Tarikatinin teme­linde rehberlik rollerini temsil ettirmek için Sultan Ve- led ’in hayal mahsulü üç karakteri icat ettiği karışıklı­ğından zorlukla kaçınabilirler. Dîvan’ın ve Mesnevî’nin Batılı okuyucuları başka şekil gösteren meşhur bir ben­zerliği hatırlayacaklar: Dante, romantik aşkının gayesi «donna gentil»i, Celestial W isdom ’a tebdil edip onu Bcatrice ismiyle kutlamamış mıdır?

II

Rûm î’nin edebî semeresi, muhteviyatında muazzam

olduğu kadar cesamette de hayret verici, Şems-i Teb­

rizî Divan’ını meydana getiren tasavvufî gazellerin ko­

leksiyonundan mürekkeptir. Altı kitapta 25000 beyitlik

M esnevî’si, 1600 civarında Rubaiyat’ı veya dörtlükleri

Page 21: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

21

malûmdur (1). Dinî felsefesi kendisinden evvel yaşa­yan ve iki büyük Sûfî şair Gazne'li Senai ile Nişabur’- lu Ferideddin A ttar’ın tarzındadır. Buna rağmen on­ların ikisine sır borcu yoktur. Rûm î’nin pervazı daha geniş bir saha kaplar. Fikir malzemeleri çok çeşitli ve daha zengin, mevzuu elde ediş metodu tam «yeni bir Üslûp» diye tarif olunan şahsına münhasır şekilde­dir. Çok ustalıklı ve girift tarzdadır, zor tahlil edilir. Bununla beraber umumî ifadesi basit ve açıktır. Man- tıka uyup uymadığına aldırmaksızın, okuyucuya Mes- nevî’de serbestlik ve genişlik mefhumunun neşesini verir. İtiyatlara meydan okur; avama mahsus hayat lisanını cesaretle kullanarak basit şeylerden alınan ha­yâl bolluğu ve samimî kıssalarla herkese hitap eder. Şiir, izi omayan umman gibidir, hudutları yoktur. Mânayı taşıyan ve mufassalan izah eden doktrininin «kabuk» ve «öz»ü arasında hudut çizgisi bulunmaz. Her memlekette bedii güzellikte olduğu gibi, mevzuun gayretsiz yayılması ve tefsiri, Rûrhî’nin felsefesinin Vahdet felsefesi fikrinden mülhem olduğunu mükem­mel surette belirtir: «M esnevî vahdet dükkânıdır, ora­da B ir ’den (Allah) gayrı gördüğün herşey puttur» der.O, varlık meydan muharebesini aşıp, kâinatın düzeni içinde yalnız mutasavvıfların idrâk edeceği gibi, bütün mücadelelerin ve ahenksizliklerin tâyin edilmiş oyna- ,un roller olduğunu keşfeder.

Sûfî Vahdet-i Vücut felsefesi yahut Tevhidi aşa­ğıda zikredilen meseleleri ihata eder:

(1 i Bu cümle yazarın müsveddesine ilâve edilmiştir.A. J A rberry .

Page 22: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

22

(a) Bütün hayatın esas menşei B ir Hakikî Var­lıktır. Bu Hakikat, Allah (İlâh î Zat), yahut Dünya (gizli Cevherin arazla zâhir oluşu) gibi düşünülebilir.

(b) Zamanda yaradılış yoktur. Daimî ilerleme, ıiâ iıı Sıfat tecelliyatıdır. Kâinatın şekilleri değişirken ve geçerken fasılasız b ir anda yenileşir; cevherinde Allah ile ebediyyeti birdir. H içbir zaman yoktur ki, Kendi Bilgisinde tam olarak var olmasın.

(c) Allah, hem herşeyde mevcuttur, bütün arızî şe- şillerdeki hudutlu görünüşle mânada zâhir olur ve hem tabiatten üstündür, yücedir. H er görünüş üstün­de ve ötesinde mânada o Mutlak Hakikattir.

(d) İlâhî Zat bilinemez. Allah, K u r’an’da b ild ir­diği İsim leri ve S ıfatlan ile bize Kendini b ildirir. Ha­kikatte aynı oldukları halde İlâhî Sıfatlar, bizim gö­rüş noktamızdan muhteliftir ve birbirlerine zıttır. Bu farkedişler tabii hadiselere ait dünyayı meydana ge­tirir. İy iy i kötüden ayırt ettirmeksizin Mutlak İy ilik diye bilinir. Hakikat küresinde kötülük diye birşey yoktur.

(e) «Mahlûkalı bilinmekliğim için yarattım » Kud- sî Hadisine göre, Allah Bilgisinin tam muhteviyatı kâ­inatta ve üstün olarak İnsanda görünür. Kâinat man­zumesini içinde bulunan nizama göre tanzim eden ve harekete getiren Akl-ı Küll, kendini tam olarak İnsan-ı K âm il’de açıklar. İnsan-ı Kâm il’in en mükemmel nu­munesi «N û r»u Âdem ’le başlayıp Peygamberler silsi­lesini aydınlatan Muhammed’in önceden mevcut H a­kikati veya Rûhudur. Onlardan sonra Muhammed’in mânevî vârisleri olan Müslüman Velîlerin Kutbudur. Peygamber olsun, Velî olsun, İnsan-ı Kâm il, Allah ile

Page 23: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

23

birliğini idrâk eder. O, yani İnsan-ı Kâmil, Hakk’ın gerçek tasviri, zuhurudur. Binaenaleyh yaradılışın il- let-i gaiyesidir. Ancak O ’nunla Allah tam olarak b ili­nir.

Bunlar, Rûm î’nin şairliğinin temelini teşkil eden mevzulardan bazılarıdır. O, bunların ilk yazarı değil­dir. Dokuzuncu asırdanberi Sûfî mütefekkirlerinin ge­niş silsilesiyle ileriye doğru tedricen inkişaf ettirilm iş, sonra biraraya toplanmıştır. Neticede meşhur Endü- lüs’lü mutasavvıf Ibnu ’l Arabî (1165— 1240) tarafından esaslı şekilde ifade edilm iştir. Her hakşinas, îbnu ’l Arabî’ve İslâm Vahdet-i Vücut felsefesinin babası ism i­ni verir. O, nizam ve birleştirm e ihtiyacıyla sistem kurmak için çok büyük iz ’an ve muhayyile kudretini bütün esası ve belki bütün düşünüleni fıkrada ihata etmeye vakfetm iştir. Bu, dünyanın daima gördüğü ta­savvuf! fik ir mütalâsının en azametli abidesidir. Rûm ’­da seyahat eden ve Şam ’da medfun bulunan daha yaş­lı aynı asır adamının fik ir ve ıstılah bilgisinden Rû­m î’nin istifade ettiği âşikâr olduğu zaman, zihinleri düşüncenin şekilleriyle Mesnevî’ye yabancı, fakat İb- ,nu’l Arabi'nin Füsûs ül Hikem ve El fütuhat ül Mek- kiyesine alışkın olan sonraki müfessirleri, bu istifade­nin dercccsini ister istemez çoğaltm ışlardır. Endülüs’- lü, fikre doğanı daima mantıkî inkişafla ve düşüncele­rinin çoğunu ilim le belâgatı meczeden tam felsefî ga­ye ile yazmıştır. Rûmî’nin böyle b ir gayesi yoktur.

E. H. W h in fie l’in dediği gibi, onun tasavvufu « ilm î» değil, âlemşümûl mânada ancak «am elî»d ir. Kafadan :’.ivade kalbe hitap eder. Mekteplerin mantığına tanez- ziil etmez. H içbir hal ve vaziyette b ir kaidenin esasım

Page 24: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

24

bile id s d î lisanla lecessüm ctlirm ez. Dante’nin İlâhî Kom edi’de kullandığı sözler Mesnevî’nin bir izahı ola­rak mükemmel fayda sağlar: «Ş iir, felsefesinin manevî veya ahlâkî kısmına aittir. Mahiyeti nazarî değil, fiilî­d ir ve asıl gayesi hayatın bedbahtlığına, uğrayan insanı saadet merhalesine ulaştırmaktır.»

M esnevî’nin büyük b ir kısmında Rûmî, mükemmel manevî mürşit gibi, kemale erdirme mücadelesini, müptediyi tekâmül ettirm eyi ve mevzuu hünerle ihti­yaca uygun işlediğini gösterir. Okuyucusunun iyi b il­diği vahdet felsefesi nazariyesini arzederek Sûfî idrâk felsefesinin (Allah'ı doğrudan-doğruya seziş) umumî manzarasını arzeder. «Baştanbaşa tevhide garkolanla- rın » vecdini ve sırların müşahedesini anlatarak onla­rın iştiyakını artırır (1).

Mesnevi, umumiyetle öğretici mahiyetteyse de her çeşit talebeyi aydınlatmaya elverişli, eğlendirici pasaj­ları da vardır. Divan ve daha küçük ölçüdeki Ruba- iyat, şahsî ve heyecan verici yakarışlardır. Gazeller ve dörtlükler aynı tarzda manevî ilhamın seste hâlis ahengine sahiptir. Tahayyül, üslûp ve lisan bakım ın­dan Mesnevî’ve çok yakındır. Bu şiirlerin bazısında Mutasavvıfın iştiyakı çok taşkındır; tahayyülü pek coş­kundur. Bundan dolayı biz, İlâhî bilginin kendine has divaneliğinin belirsiz manzaralarım vakalarız. Maamafih Rûmî'nin kuvvetli aklını insan hiçbir zaman mistik heyecaniyle rahat bağdaştıramaz. Sorf dakikada nnsızın beliren bir gtri çekilme var ki, bu, bövle mev-

f l ) Profesör Nieholson'un notları burada son bulmaktadır.

Page 25: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

25

zuların kelim elerle ifade cdilcrniyecek kadar mukaddes ve mahrem olduğunu idrâktir. M evlevılerin âyininde terennüm edilen, dinleyenlerde ekseriyetle zaptedilmez şevk uyandıran şiirleri (şüphesiz bunlardan b ir çoğu bestelenm iştir) okumak şaşırtıcı değildir.

Rûm î’de tasavvufî dehanın yüksek ifadesi vardır Sûfî şairlerin muhteşem manzarasına bakarken, biz onu, ülu b ir dağın zirvesinde görürüz. Mukayesede, ondan evvelki ve sonraki mutasavvıf şairler, dağ silsi­lesi eteğindeki tepeciklerdir, ibret, düşünce ve lisanı­nın tesiri, sonraki asırlarda kuvvetle hissedilir. Fars- çayı okumaya muktedir her Sûfî, arkasından onun, aksi iddia edilm iyen rehberliğini kabul etmiştir. Ş im ­di Batıda onun dehasının büyüklüğü yavaş yavaş an­laşılıyor. Son yazıları bu sayfalan ihtiva eden gerçek Âlimin en büyük ölçüdeki çalışmasına teşekkürler. O, ilhamının membamı isbata tam mânasiyle muktedir­dir ve dünya edebiyatının diğer şairlerine üstün gel­mekten memnun olmaz.

Page 26: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 27: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

İLÂVE

NOT

Rûm î'ye ait biyografyaların en ilgi çekeni, oğlu Sultan Veled ’in nazmen yazdığı İbtidanâme («B ook o f Beginning»)dir. Rûmî'nin torunu Çelebi  r if ’in müridi olan E flâk î’nin Menakıb ül  rifin ’i («V irtues o f the Gnostics») de kıymetli malûmat ihtiva eder. C. Huart, Menakıb ul  rifîn 'i «Les Saints des Derviches tourne­urs» (Paris, 1918— 22) adıyla tercüme etmiştir. Bun­lara ilâveten, Fîhi mâ fih (« in it What is in it » ) (Teh­ran ve Azamgarh’da 1928’de basıldı) ve Makalât-ı Şems-i Tebrizî (Discourses o f Shams-i Tabriz») gibi, hayatın üzerine ışık saçan, fik irleri ve şiir doktrinini aydınlatan kitaplarım ız var.

Son asırda İran ’lı âlim Bedi u ’I-Zaman Firuzan- far, Rûm î’nin hayatı hakkında kıymetli b ir etüd (Şerh-i Hal-i Mevlâna («B iography o f Our M aster»), Tehran 1932) kaleme aldı. Ve bilgin Dr. H. R itter'in bu araş­tırma sahasının alâkalılarına, mevzuun elzem oluşu kadar ustaca yazılm ış bir bio-bibliyografya risalesiyle (İn der İslam, 1940— 1942) yardım ı dokundu.

Page 28: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 29: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

BAŞLANG IÇ (1)

Kalbim izin derinliklerinde Tanrının nûru parlıyor Sessiz ve kıyışız Deniz üzerinde.Oh, ne mutludur her cihetle bağlananlar ki Hepsinin hayali insanları sevmek

Hoş görünen şeylere ahmakça bağlanan kör gözler Yalnız sonunda meş'um aldanmaya lânet eder.Şu b ir çift Melek, Hârut, Mârut gibi Kendilerini temizin temizi tahayyül ettiler.

Cehaletimiz, nefsanî arzumuz ve kötü gururumuz Cüzün ve bütünün ahengini tahrip eder.Boş yere biz ararız riyazatsız nefsaniyetle Tek olan Ezelî ve Ebedî Rûhtan bir görünüş.

Aşk, Aşk! tek başına o katledebilir görünen cansızlığı, Donmuş yılan olan ihtirası. (2) Tek başına Aşk, Gözü yaşlı ibadet ve ateşle beslenmiş hasret Hiç bilinmeyen bilgi dereceleri gösterir.

(1 ) Bu tercüme değildir; orijinal metni yoktur. Zevkim için yazdım, fakat R ûm î’nin karakteristik bazı fikirle­rinin basit tarzını taşıdığını görünce mevcut çalışma­ya başlangıç olarak koymanın faydasını düşündüm.

(2 ) Hayvani nefsi fnefs-i em m are) remzeden «donmuş yı­lan», yahut canavar, hedefe göz dikerken tam mânâ•

Page 30: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

30

Allah âşıkları O ’ndan sırlar öğrenirler Kâinatın nizamını, Takdir-i İlâhî'yi O’nda yaşamayı, daima O ’nun methini terennümü İnsan için vaktin binlerce dünyasını yapanı.

Onlar kötülüğü bilmediler, çünkü O ’nda yoktur Oysa kötü olmadan iyi nasıl görünür?Aşk cevap verir: «Ben im le duy, benimle b ir ol, Neredeysem durma araya gir.»

Canlarda Rahmani nûrıın izleri var:Peygamberler ve Velîler geçtikleri Yolu gösterdiler, Başk'.ma noktasını, merhale, durak ve gayelerini Tek hedef Allah’a rehberliği.

Aşk, sâdık kulunu usanmaya bırakmaz Ebedi güzellik onları ileri vardırır, ileri Şereften şerefe, daha yakînine çeker Her hareket ve sevgide daha yakın olur.

Hakikat parladı mı söz kalmaz, birşey denmez Kalplerinizdeki sesi şimdi dinleyin. Hayırla ilerlevin.

siyle zaptedilir ve ezilirse hiçbir zaman tehlikeli değil­dir. Rûmi, bir avcının bu korkunç mahlûku karlar ara sırıda yere gömülüyken nasıl bulduğunu Mesnevi'de hikâye eder. Avcı, yılanı Bağdat’a taşır. B ir seyir yer ; açar, az bir ücretle meraklıların görebileceğini ilân lder. Kalabalık seyirci gelir. Lâkin iklim değişmiştir. Mezopotamya’nın şiddetli sıcağı ile canlanan canavar kıvrımlarını açmaya başlar. Gelenlerin felâketi, öldü­rülmeler; pek korkunçtur.

Page 31: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

KAMIŞIN NAĞMESİ (1)

Dinle bu neyiKamışlıktan koparıldığındanberi Aşk ve ıstırabın nağmesini Terennüm ediyor sesi.

«Nağm em deki esrar feryadımdan uzak değil Lâkin kimsede görecek nûr, duyacak kulak yok.Ah, dostun (2) remzi bilmesi için Canını canıma katması gerek.Aşk ateşi neyin,

Aşk coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür. Aşıkların kanının nasıl aktığını Öğrenmek istersen dinle, dinle N ey i!»

:51

I

(1 ) Mesnevi I, 1. Başlangıç mısralardaki esas fikir, bütün şiir boyunca ısrarla tekrarlanır. Musiki ve semamın şekli, meşhur M evlevi tarikatinde ııay, daima dinî va­zifelerle birleşmiştir. Rûmî, nay'i nefsini yok edip ilâ­hı ruhla dolan bir cana sembol olarak kullanır. Eu mü­barek can, arz üzerindeki hayatı müddetince, ezelde Allah ile olan vahdetinin zevkini hatırlar. Yabancısı ve sürgün gibi olduğu dünyadan kurtuluşu şiddetle özler.

(2 ) Yani kendi cinsinden bir ruh, Ârifi yalnız arif anlar.

Page 32: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

32I I

H A T IR L A N A N M U S İ K İ (1)

Kakîm ler, bizi cezbeden musiki nağmelerinin göklerin dönüşünden alındığım söylemişlerdir.

Halkın tanburla çaldığı ve ağızlarıyla terennüm­den çıkardıkları sesler, hep göklerin dönüşünden alınmadır. (2)

Müminler de derler ki, cennetin tesiriyle bütün kötü ve çirkin sesler lâtif olur. (3)

Biz, hepimiz Âdem ’in cüzü idik. Cennette o nağ­meleri dinledik.

Gerçi suyla toprak bize b ir şüphe verdi ama y i­ne o nağmeleri biraz olsun hatırlıyoruz.

İşte bu yüzden musiki âşıka gıdadır. Musiki, ca­nı masivanın ötesine yükseltir.

(1 ) Mesnevi, IV , 733.

(2 ) Pythagoras’ın malûm nazariyesi, Müslüman felsefesin de ve şiirinde ekseriyetle yer ahr. Basra’nın İhvanu'l Safa’sına göre, «Sem avi küreler, seyyareler ve yıldız­lar döndüğünden beri musiki notalarının ve Allah’ı teb­cil eden kelâmın olması gerekir; tıpkı maddî dünyada melodiler'' dinleyip hoşlanmamız ve gamdan, keder­den ferahlık elde etmemiz gibi melekleri neşelendirir. Madem ki bu nağmeler, semavî müziğin aksisedasıdır, bize cennetin geniş bahçelerini ve crada eğlenen ruh­ları hatırlatır, bizim canımız da oraya uçmanın ve dostlarla tekrar buluşmanın hasretini çeker.»

(3 ) Sûfîler, ruhun önceden mevcudiyetiyle musikinin ma nevî tesirini birleştirirler. Dinlerken, ezelde bütün ruh­lara Allah’ın hitabıhı (K u r ’an V II, 172) ve MeleklerinilâhHerıni duyarlar.

Page 33: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

33

Güzel ses dinlemede kalp huzuru ve Tanrı’vla b ir­leşme zevki vardır.

İnsanın ,içindeki hayaller kuvvetlenir; hattâ ha­yaller ü güzel sesten, o güzel nağmeden sûretlere bü­rünür.

Biz, dinlerken, aşk ateşi o güzel seslerle kuvvet bulur.

F : 3

Page 34: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

34

YOKLUKTA AŞK (I)

Ondan ayrı, gün gibi avdın yüzünün vuslatından mahrum haldeyken nasıl gece gibi kapkara olmam?

Onun hoş olmayan şeyi de canıma hoş gelir, gönül inciten sevgilime canını fedâ olsun.

Naziri olmayan o tek Padişahımın hoşnut olması için ben derdime de, ızdırabıma da âşıkım.

Onun aşkı için dökülen gözyaşları inci olduğu hal­de halk gözyaşı sanır.

Ben, canımın canından şikâyet ediyorum, fakat hakikatte şikâyetçi değilim; sadece hikâye etmekte­yim. (2)

Gönlüm, «ondan incindim » dedikçe, gönlün bu asılsız ve ehemmiyetsiz nifakına gülmekteyim. (3)

Ev doğruların medarı iftiharı! Beni doğru et; ben, senin kapında eşiğim.

Hakikatte baş köşe ve eşik nerede? Sevgilim izin bulunduğu yerde «b iz » ve «b en » nerede?

Ev canı «b iz » ve «b en » kaydından kurtulan! Ev erkekle, kadında söze ve vasfa sığmaz ruh!

I I I

( l j Mesnevi, I. 1776,(2 ) Nefsini düşünen âşıklar, sevgilinin ayrılığından sika

yet ederler, onu zalimliği için tekdir ederler. Ariflerin şikâyeti, Allah’a olan sonsuz hasreti gerçek hikâyeden fazla bir şey değildir: iıikâye, AUah’m ona söylemesini ilham ettiğidir.

(3 ) Yani, « B 'lirim ki. izdi rahim. Allah aşkının alâmetidir.»

Page 35: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

35

Erkek, kadın kaydı kalkıp b ir olunca, o b ir sen- sin; b irler de aradan kalkınca kalan yalnız S E N ’sin. (4)

Kendikendinle ibadet oyunu oynamak için bu «b en » ve «b iz »i vücude getirdin. (5)

Bu suretle «b en » ve «sen »ler umumiyetle bir can haline gelirler, sonunda da sevgilide miistağrak olur­lar.

(4 ) Bütün zâhiri alâmet. Hakiki Varlığın taayyünüdür, benlikten soyundukları zaman birbirleriyle ve Gerçek Varlıkla bir olurlar. Bu sebepten Allah, âşık canların birliğinde kendini âşikâr eder.

(5 ) Esasen Allah, hem ibadetin ve hem âbid'in maksûdu­dur. Benlik hayali — «ben » ve «b iz » — ruh ve şeklin, iki zıt halin karşılıklı Hareket ve tesirinden doğar (P rof. Nlcholson’un «Kendi kendinle ibadet oyunu oynamak..» diye lisanına çevirdiği mısraın, Veled Çelebi tarafın­dan Farsça aslından Türkçeye yapılan tercümesinde: «Kendi kendinle huzur tavlasını oynamak için bu «ben » ve «b iz »i vücude getirdin» denmektedir. Mesnevi, cilt: 1, üçüncü baskı. « çevirenin n otu »).

Page 36: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 37: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

37

«GERÇEK AKILLARIN BİRLEŞMESİ» (1)

Sen ve ben, evin sofasında oturduğumuz an ne mut­lu b ir andır,

İk i nakış, iki sûret; fakat b ir can, sen ve ben.B irlikte bahçeye çıktığım ız zamanlarda bağın

rengi, kuşların sesi âb-ı hayat verir.Göğün yıld ızları bizi seyretmeğe gelir. O zaman

onlara ay ve güneşi gösteririz.Sen ve ben, senlikten, benlikten kurtularak vecd

halinde mânen birleşiriz. Aptalca hurafelerden kurtu­lup neşeleniriz, sen ve ben.

Göğün dudu-kuşlarının hepsi, birlikte güldüğü­müz makamda haset ile içlerini kem irirler.

Bu ne şaşılacak şeydir ki, sen ve ben, burada, bir köşede oturup dururken, aynı anda hem Irak'ta, hem Horasan’dayız, sen ve ben.

IV

(1 ) Divan. Tasavvufi birliğin tasviri; bu birlikte «âşık» ve «mâşuknun tezadı, aşkın külli cevherinde eritilir (P ro f. Nicholson’un seçmelerinden tercümesi arzedi- len bu gazel, Midhat Baharî Eeytur’un dilimize nak­lettiği «Divan-ı Kebir’den Seçme Şiirler»de. cilt: 3, s. 131'de bulunmaktadır. — A.LJ

Page 38: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

38

«BİR UYKU VE BİR UNUTUŞ» (1)

B ir adam yıllarca bir şehirde kalır da b ir an gö­zünü kapayıp rüya görmeye başladı mı,

Kendisini iyi ve kötü şeylerle dolu b ir şehirde bu- Jur, kendi şehri zihninden silinir,

Kendikendine, «Burası yeni bir şehir, ben bura­da yabancıyım » demez.

Böyle demesi şöyle dursun, hattâ kendini ora­da doğmuş, oraya alışmış sanır.

Ne şaşılacak şeydir 'ki, rûh da oturduğu, doğup yetiştiği yerleri hatırlamaz.

Bulutların yıldızları örttüğü gibi, bu perişan dün­yanın gözlerini buğuladığım düşünmez.

Hele rûh, bunca şehirler gezm iştir de onun gö­rüşünü karartan tozlar henüz süprülmemiştir. (2)

V

(1 ) Mesnevi, IV , 3628.(2 ) Bak, No. C X V II . «Şehirler», varlık mertebeleridir ve­

ya ruhun Hak’tan Hakk’a seyrinde geçirdiği tecrübe safhalarıdır; yani hakiki âlemden tabiat dünyasına iniş ve çokluktan birliğe dönüş.

Page 39: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

39

ÖLÜM KEDERİ (1)

İnsanlığın başbuğu (Hz. Muhammed) doğru söyle­miştir: «Dünyadan geçip giden kişinin

Ölüm yüzünden bir derdi, b ir acısı yoktur; hayır, fakat elinden fırsat kaçırdığından dolayı yüzlerce ke­dere düşer.»

Kendikendine, «N iç in ölümü kendime gaye edin- medim-ölüm, bütün nimet ve zenginliğin mahzeni­dir. (2)

Şaşkınlığımdan bütün ömrümce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup g itti» der.

Ölenlerin kederi ölümden değildir; neden suretle­re kapıldık kaldık,

Bunların bir suretten, köpükten ibaret olduğunu görmedik, diye esef ederler. Halbuki köpük, denizden meydana gelir; denizde gelişir ve hareket eder. (3)

Deniz, köpükleri karaya attı mı mezarlığa git de o köpükleri seyret.

«Nerede sizin hareketiniz, oynaşmanız? Deniz, sizi mahvolmaya mı terketti?» de.

Onlar da sana hal diliyle: «Bu soruyu bize değil.Denize sor» desinler.

V I

(1 ) Mesnevi, VI, 1450. Karşılaştır, N o : X X V I I .(2 ) Burada «ölü ı», nefsin ölümünü ifade eder. Peygam­

berin «Ö lm e en evvel ölün» hadisi.(3 ) Hakik’ fail ancak Allah’tır. Kâinatta bütün fiil ve ha-

yat O ’ndan hâsıl olur.

Page 40: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

40

Köpükler gibi olan s ıu v t de dalgasız nasıl hareket eder? Rüzgâr olmadıkça toz nasıl olur da havalanır?

Sûret tozunu gördün, rüzgârı da gör; köpüğü gör­düğünde icat denizini seyret.

Gel gör ki, sende yalnız bu görüş bu bakış işe ya­rar. Bundan ötesinde yağsın, etsin, ilik ve sinirden ibaretsin.

Bütün bedenini görüşte erit; görüş ol, görüşe git, görüşe er.

B ir bakış vardır ki, b ir iki fersahlık yolu görür; bir bakış vardır ki, iki âlemi de görür, Padişahın yü­zünü de.

Page 41: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

41

ANLAYIŞA ERMEYEN (1)

Ana karnındaki cenine birisi dese ki, «Dışarısı pek düzgün, pek hoş bir âlemdir,

Güzel bir dünyadır, geniş ve uzundur, binlerce ni­m etler ve nice yiyecek şeyler.

Dağlar, denizler, ovalar, bağlar, bahçeler, Yeşillik­ler,

Yüksek, aydınlık bir gökyüzü, güneş ışığı, av ve sayısız yıld ızlar vardır;

O âlemdeki şaşılacak şeyler anlatılamaz ki... Sen, neden bu kapkaranlık pis yerde zahmetler içindesin?

Bu daracık işkencc verinde kan içindesin, hapiste sıkıntı çekmektesin,»

Cenin kendi haline bakıp bunları inkâr eder; kö­rün ne tahayyülü olur ki.

İşte dünyadaki halk da buna benzer: Velîler, on­lara öbür âlemden bahsetti mi,

«Bu dünya karanlık bir kuyudur, bu kuyunun dı­şında renksiz, kokusuz bir âlem var» dedi mi,

Onların hiçbirinin kulağına bu söz girmez; çünkü dünya tamahı büyük mânidir.

N itekim o ana karnındaki çocuk da kana tamah ettiğinden o aşağılık yerde kanla beslenir;

Hariçteki dünyayı idrâkten mahrumdur, zira kan- cU.-n başka yiyecek bilmez.

V II

(1 ) Mesnevi, I I I , 53. Çocuk doğuşunun ve sütten kesilişi­nin. manevi doğuşa (hidayete erişm eye) benzetilişi Mesnevi’nin birçok pasajlarında açıklanır.

Page 42: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

42

VARLIK YÜKÜ (1)

Ey, yüce Allah! bendeki bu cezir ve med'i sen meydana getirdin, yoksa benim denizim sakindi.

Bana bu tereddüdü verdin; kereminle beni huzura kavuştur.

Medet, ey Allah’ım! beni, dertlere müptelâ etmek­tesin. Senin verdiğin dertlerle erler bile kadınlar gibi zayıf olur. Bana bir yol göster, on yol değil.

Sırtı yaralı bir deve gibiyim, cüz’i iradenin semeri pek elim yaraladı.

Arkamdaki ağır küfe beni kâh bir yana, kâh öbür yana çöktürüyor.

Bu muvazenesiz yükü sırtımdan al da Senin Ihsan Bahçene yayılayım.

Yüzbinlerce yıllar havadaki zerreler gibi, iradesiz ileri, geri uçuyordum.

O zamanı ve o hali unutsam bile uykuda bu âlem­den göçüp gitmem bana o âlemi hatırlatır.

Uyku zamanı bu dört unsur çarmıhından kurtu­lur, şu daracık yurttan can yaylasına sıçrar, çıkarım. (2)

Uyku dadısından o geçmiş günlerin sütünü içerim; ev, birşeve ihtiyacı olmayan Allah’ım!

V I I I

(1 ) Mesnevi, V I, 210.(2 ) Bak, No. X I I I . «B u dört dallı çarmıh», düşen ruhun

işkence, çektiği hapis evini teşkil eden dört unsuru imâ eder.

Page 43: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

43

Bütün âlem kendi ihtiyarından, kendi varlığından sarhoşluk âlemine kaçmaktadır.

Bu sûretle herkes, şarap, çalgı gibi şeylere düşer de kendisini idrâkten bir an olsun kurtulmaya çalışır.

Herkes b ilir ki, bu varlık tuzaktır; insanın ihtiyarı ile birşevi düşünmesi, birşeyi istemesi cehennemdir adetâ.

Page 44: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

44

VELÎLERİN RÛHU (1)

Yağmur, pis şeyleri temizlemek için gökten yağar.Su durdu mu kirlenir, kirlenince de duygu ondan

iğrenir.Allah, yine onu doğruluk denizine götürür, o su­

ların suyu, kereminden onu yıkar, arıtır.Sonra dünyaya doğru yine akar, «neredesin?» diye

sorulso, «hoşluk denizindevim,Burada kirlendim, gittim , arındım, geld im » der,

şeref elbisesini taşır, ,Bu sudan maksat Velîlerin canıdır. O can, sizin

kirlilik lerinizi iyice yıkar, arıtır.Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden kirlenip bu­

landı mı yine arşa, tem izlik bağışlayana gider.

IX

(1 ) Mesnevi, V, 200. Velîler, manevî enerjinin yaratıcısı is­tiğrak ile, vazifeleri olan « arz etrafındaki insan sahil­lerinin tem 'sce yıkanması» için yeniden hayat bulur, kuvvetlenirler.

Page 45: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

NÛRUN ÇOCUKLARI (1)

Yıldızların ötesinde Y ıld ızlar vardır ki, onlarda ihtirak ve uğursuz haller oTmaz. (2)

Onlar, bu bilinen yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler.

Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar. (3)

H er kimin talihi bu yıldızlardan olursa, o kimse­nin zâtı, imansızları taşlayıp yakar. (4)

Allah, nûrunu bütün rûhlara saçtı, fakat yalnız devletliler eteklerini doldurmak için açtı.

45

X

(1 ) Mesnevi, I, 754.(2 ) «İhtirak», beş seyyarenin ( Zühre, Utarit, Merih, M üş­

teri, Zuhal) herbirinin, Zodyak’m aynı derecesinde gü­neşle olan irtibatının astronomik tâbiri.

(3 ) Fizikî dünyanın vaziyetinde seyyarelerin tesiri olduğu söylenir. İlâhî Varlık semasında ebedî olarak parlayan manevi gök cesimlerinden seçilmiş kimselerin bahtı gelir. Bu «yıldızlar», her arifin hayatındaki safhaların tâyini olan Allah isimleri ve sıfatlarıdır. Tesirlerinde çok ¡urklı olsalar da ayırt edilemezler; fakat görüşün en yüksek noktasından tefrik edilmeyen «Cevherue merbutturlar;. onunla ve berberleriyle aynıdırlar.

(4 ) Seçilmişlerin şua neşredici ruhları, akan yıldızların kaynaşan şeytanları yaktıkları gibi, imansızlığı imha ederler (Kur'an. L X V II . 5).

Page 46: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

46

O nûrun çoğunu elde eden, vü/.ünü Allah'tan gayrı herşeyden çevirdi. (5)

Denizden olan yine denize gider, nereden geldiyse yine oraya varır.

Dağ başından hızla akan seller, tenimizden aşkla akıp giden can, aslına kavuşur. (6)

(5 j Hadis’e göre, «Allah, mahlûkatı karanlıkta yarattı, son­ra üzerlerine nurundan serpti. Nurun isabet ettiği doğ ru yolu seçti, etmeyen yoldan çıktı. (Gazali. « Karanlık içinde» tâbirini « nefsin hükmü altında» ve « nurun­dan serpm ey’», « hidayet etti» diye şerhedc-r — El mıın- kız u Minad Dalâl— «.çevirenin notu»),

<Jii Her «ciiz» «bütününü» arar. «Ruhun kıvılcımları», menşei olan Kiilli Nura aşk ile sevkohır,.

Page 47: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

47

AŞK, GAİPTEN HABER VEREN RUHANÎ (1)

Âşıklık gönü! iniltisinden belli olur; hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.

Âşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, Allah sırlarının usturlabıdır. (2)

Âşıklık ister o cihetten, ister bu cihetten (ilâhı ve­ya mecazî) olsun, bizim için sonunda o tarafa kılavuz­dur. (3)

Âşkı şerhetmek içiıı ne söylersem söyliyevim.. ¡¡sil aşka gelince o sözlerden mahçup olurum.

Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi çabalar. Aşkı, âşıklığı yine aşk şerheder.

Güneşin vücudüne delil yine güneştir; delil arar­san güneşten yüz çevirme. (4)

X I

I I ) Mesnevi, I, 109.(2 ı «İnsan, Allah'ın usturlabıdır. Astronomi bilgini ustur

lab ile semavi küreleri nasıl keşfeder, hareketlerin■> ve yıldızların tesirini nasıl mütalâa ederse, bunun g:bi, insan da Allah'tan nefsini bilmek istidadını aldığı sa­man kendi varlığı usturlabından devamlı olarak Allah tecellisini ve tarifin ötesindeki İlâhi güzelliği •parıltı halinde görür. O cemal hiçbir zaman bu aynadan eksik olman (Fîhi mâ f ’h, 13).

(3 ) Em erson’a göre: « İlâhî güzelliğin hususiyetlerini bir­çok ruhlarda görerek , dünyada uğranılan ayıbı her in sanda ilahiden ayırarak, âşık, en yüksek güzelliğe, ya­ratılmış canların merdiven basamaklarından ulûhiyet bilgisine ve aşkına yükselir.»

'4 ) Aftab âmed dt’lil-i âftâb, meşhur ve çok tekrarlanan benzerlik.

Page 48: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

48

KADIN AŞKI (1)

Suyun ateşe galebesi gibi, görünüşte sen kadına ga­lip isen de aslında tâlibi olduğun için kadının mağlû­busun.

Bu, insanın hususiyetidir; hayvanlarda muhabbet noksandır ve onların nakıslığını gösterir. (2)

Peygamber buyurdu ki: «Kadınlar, akıllı kişilere,ehl-i dil olanlara galip olurlar.

Fakat cahiller kadına galebe ederler», çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar.

Sevgi ve acıma insanlık vasfıdır, hiddet ve şehvet hayvanlık.

Kadın Hak ııûrudur, sevgili değil, sanki Yaratıcı­dır, yaratılm ış değil. (3)

X I I

(1 ) Mesnevi, I, 2431.■2) Hayvanlar insana nispeten aşkta noksan olduğu halde

«aşkın ne olduğunu bilir» ve «o aşka kör olan köpek­ten aşağıdır» (Mesnevi, V, 2008J.

(3 j Şekil örtüsünü bir tarafa atarak Rûmi, kadında ebedî güzelliği, aşkın gayesini ve 'vahyedeni görür. Ve kadı­na, onun aslî tabiatına, güzelliğin kendini gösterdiği ve yaratıcı fiilini icra ettiği bir vasıta olarak bakar. İbnu 'l Arabi. Allah’ı en mükemmel rûyetin, O 'nu ka­dında temaşa edenler tarafından tadıldığını söyleyecek kadar ileri gitmiştir.

Page 49: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

49

İL Â H Î G Ü ZE LL İK (1)

Kerem sahiplerinin içtikleri o gizli kâseden yeryü­züne b ir yudumcuk saçtın.

Güzellerin saçlarında, yüzlerinde o b ir yudumcuk şarabın nişanesi var. Padişahlar, bu sebeple, o toprak­tan meydana gelen güzelleri öper dururlar.

Yüzlerce istiğrakla o topraktan meydana gelen güzeli öpüp durman, onda güzelliğin bir zerresi bulun- duğundandır.

Seni, toprakla karışmış bir yudumcuk güzellik şa­rabı böyle deli divane ediyor, onun salı neler yapmaz.

X I I I

(1 ) Mesnevi, V, 372.F : 4

Page 50: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

50

«SA N A D Ö N E R İM » (1)

Keder anında canımın rahatı sensin; ölüm ızdıra- bmda rûhumun hâzinesi sensin.

Aklın, idrâkin ermediği güzellikler, sende canıma ulaştığı için sana dönerim, K ıblem sensin.

Senin ihsanınladir ki, aşk dolu nazarlarımla son­suzluğa bakarım.

Ey şah! fâni olan ihtişam, debdebe beni aldatır mı? Senin dâvetin olmasa da hoşnut edici haberini geti­renin lûtfu kulağımda şarkılardan daha hoştur.

Zevalsiz Tanrı'nın cöm ertliği bana âlemleri arzet- se, bütün gizli hâzineleri önüme koysa,

Candan secde eder, yüzümü toprağa koyarını.Ve derim ki: «Bunların hepsinden böyle b ir sevgi­

linin aşkı bana yeğdir.»

X I V

(1 ) Divan,(D ivan-t K ebir’den Seçme Şiirler, c. 2, s. 51. «Ç e v r e ­nin notu »).

Page 51: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

51

İÇİMİZDEKİ HAKİKAT (1)

Sûfînin biri yeşillik ve meyva ağaçlariyle dolu gü­zel bir bahçede sûfîye yakışırcasma

Gözlerini kapamış, başmı dizine dayamış, tefek­kürün derinlerine dalmıştı.

Terbiyesi noksan biri dedi ki: «Yahu! ne uyuyor­sun? Allah ’ın rahmet eserlerine, şu yeşilliğe baksa­na!»

Sûfî cevap verdi: «E y mağrur kişi! ben, gönlüme bakıyorum. Allah’ın eseri gönüldür. Dışardakiler ancak ve ancak onun eserlerinin eserleridir.»

Bağlar, bahçeler, yeşillikler gönüldedir, Dışardaki- lerse akarsuya vuran akislere benzer.

O görünen bağ, suya akseden hayalî bağdır; suyun letafeti yüzünden oynar durur.

Bağlar, bahçeler, meyvalar, İnsan-ı K âm il’in gön- lündedir; onların letafetinin aksi şu suya, toprağa vurmuştur.

X V

(1 ) Mesnevi, IV , 1358. Rabiat ül Adeviye’nin menkıbesi ile bir benzerlik hatıra gelir. Rabia, bir bahar günii evine girer, başını eğer. Kadın bendesi: «Dışarı gelin, Al lah'ın eserlerine bakın » der. Rabia cevap verir: «İçeri gir ve Yaratanı gör.»

Page 52: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

52

ARİFLER BİLİRLER (1)

Hikmet, müminin kaybolmuş devesi (2) olduğun­dan onu kimden duysa katiyetle inanır, kabul eder.

Fakat kendisini hikmetle yüzvüze gelmiş bulursa ortada ne şüphe kalır, artık nasıl yanılır?

Susamış birisine: «Burada bir bardak su var, iç» desen,

O insan: «Bu sırf bir iddia, beni yalnız bırak, uzak­laş, yalancı»,

Yahut bir anne süt emen bebeğine: «Gel, ben, se­nin annenim, süt em » dese,

Çocuk: «Süt ile doyacak mıyım, bana isbat et» der mi?

Halkın gönlünde de manevî bir tat vardır. Pey­gamberin yüzü ve sesi aşikâr mucizedir.

Peygamber, zâhiren seslendiği zaman ümmetin canı içinden secde eder.

Çünkü can kulağı âlemde hiç kimseden o sese ben­zer ses duymamıştır.

O büyüleyici sesin zevkinden gurbetteki rûh, A l­lah’ın: «Ben, sana çok yakınım » (3) buyruğunu duvar.

X V I

(1 ) Mesnevi, II, 3591. Hatırlamanın plâtonik doktrinini ve aşikâr olan gerçeği, tasavvufi görgü ile izah eden bir pasaj.

(2 ) Ali'ye isnat edilen bir söz. Allah ilmini ezelde kazanan mümin arar, bulunca hemen tanır.

(3 ) K u r’an II. 186.

Page 53: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

53

DÜNYA AHVALİNE KARŞI UYKU (1)

Sen, her gece vücut tuzağından rûhları kurtarmak­ta ve onları bağlayan rabıtaları sökmektesin.

Her gece rûhlar bu kafesten kurtulurlar; ne kim­senin hâkimi, ne de mahkûmu olarak rahata ulaşırlar.

Geceleyin zindandakilerin zindandan, padişahın da saltanatından haberi yoktur.

Uyurken ne gam vardır, ne kâr ve ne de zarar dü­şüncesi; ne bu insan ne de o insan hakkında bir fikir.

Arifin hali uyanıkken de bövledir. Mevlâ, «Onlar uykudadır» buyurdu, buna dikkat et. (2)

Onlar, gece gündüz dünya ahvaline uykudadırlar, Rabbin elinde çevrilen kalem gibidirler. (3)

Yazı esnasında yazanı görmeyen, yazının kalemden olduğunu zanneder.

Tanrı, arifin bu halinden pek az bir miktarını hal­ka gösterdi; avamı uyku kapladı (gaflete dalıp arifi anlamadılar).

X V I I

(1 ) Mesnevi, 1, 388.(2 ) K u r’an’da anlatılan (X V I I I , 8-25J E fes ’teki Yedi Uyu-

yanlar'vn menkıbesini imadır. (Prof. Nicholson’un «Y e ­di Uyuyanlar» dediği Eshab-ı Kehf, bizdeki kuvvetli rivayete göre, E fes ’te değil, Tarsus’taki mağarada uyu­muşlardır. A .L.)

(3 ) Karşılaştır, Hadis ile: « Gerçekte iman iden. Rahman ve Rahim olan Allahsın iki parmağı arasındadır.» Al lah'm kendisini azametiyle ıgazap ve kahıry veya ce­maliyle (rahmet ve aşk) bildirmesine göre, ariflerin Kalbi kederV kasılır veya neşeyle genişler.

Page 54: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

54

Onların canı söze sığmaz, sırrına akıl ermez sahra­ya gitti; ruhları da bedenleri de istirahatte.

Sen, b ir ıslıkla tekrar onları tuzağa çekip hepsini tek lif kaydına düşürürsün. (4)

Gün doğunca İsra fil gibi o diyardan suret âlemine getirirsin. (5)

Bedenden ayrılm ış olan rûhları cisim yapar, her cismi ivi kötü işlerle tekrar yüklü edersin.

(5 ) Allah'ın bu işi kıyamet günü, meleklerin başı İsrafil’in boru ile ruhlara bedenleriyle tekrar birleşmesi için işaret vermesine benzetilir.

(4.) Yani, İlâhî adaletin muhakeme yeri olan bu dünyada insanlar nefislerini idrâk için imtihandadırlar.

Page 55: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

55

MÜMİNLER BİR CANDIR (1)

Müminler çoktur, fakat îmanları birdir; cisim leri sayısızdır ama canlan tektir.

İnsanda, öküzün, merkebin anlayışından ve canın­dan başka bir akıl, başka bir can vardır.

İlâhî makama eri;;' ı, Velî olan kişide beşerî can­dan, akıldan başka bir can ve akıl vardır. (2)

Hayvanî canlarda birlik yoktur; sen bu birliği rüz­gârın rûhunda arama.

Hayvanî can, ekmek yese, İnsanî rûhun karnı doymaz; yük çekse, o sıkıntı çekmez.

Hattâ onun ölümü ile hayvanî rûh sevinir, İnsanî rûhun muvaffakiyetini görünce de hasedinden ölür

Kurtların, köpeklerin canı hep ayrıdır, ancak Allah arslanlarmın canı birdir.

Onların canı diye çoğul söyledim, çünkü o b ir tek can cisme taallûk edince yüz olur.

Tıpkı gökyüvindekj tek güneşin bir tek nûru da cv içlerine vurunca yüzlerce nûr olması gibi.

Fakat ortadan duvarları kaldırdın mı, hepsinin nûru bir ve aynı olur.

Vücut evlerinin temeli kalmaunca da Müminler b ir can olur, sır meydana çıkar.

X V I I I

(1 ) Mesnevi, IV , 408. Rûmi, «M üm in»den bahsettiği za­man, umumiyetle, ilham alan insanları kasteder; o in san ki, imanı ancak yakin görgüsünden vasıtasız fış­kırmaktadır.

(2 ) Burada zikredilen üç ruh, Sûfî psikolojisinde: (a ) Hay­vani veya şehvani, ( b ) akli (natıkalı akıl) ve (c ) pey- gamber ve velîlerde görünen tabiatten üstün ( akl-ı) Küll) diye bilinir.

Page 56: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

56

ARŞA MERDİVEN (1)

Dünya hissi bu cihanın mediveni, din hissi arşın merdivenidir.

O hissin sağlığını hekimden, bu hissin sağlığım Allah Sevgilisinden (H abib ’den) arayın. (2)

Manevî yol cismi harap eder, harap ettikten sonra da tamir edip saadet bağışlar.

Altın definesi için evi harap etrçjiştir, fakat o altın definesini elde ettikten sonra evi evvelkinden daha iyi hale getirm iştir. (3)

Suyu kesmiş, aktığı yolu temizlemiş, sonra içine içilecek su akıtmıştır. (4)

Deriyi yarmış, dikeni çıkarmış, sonra orada yep­yeni bir deri meydana getirm iştir.

Kaleyi yıkıp imansızdan almış, sonra yüzlerce burç ve hendek yapmıştır. (5)

Bazen Allah’ın işi böyle tecelli eder, bazen aksi olur: hikmetinden sual edilmeyen Allah’ın işini kim anlayabilir, ona ancak hayran olunur.

X I X

i l ) Mesnevi. I. 303.(2 ) Yani canları velilikle tedavi eden.(3 ) İnsanın manevi cevheri, bir evin döşemesinin altında­

ki haşine gib\ toprağa mensup tabiatında gömülüdür.(4 ) Kalbin tasfiyesi, şehvet «suyu», ihtiras vc bütün cis-

manî düşünceler kesilmedikçe başlayamaz.(5 ) Gazali, vücudu. Allah’ın ruh'u yerleştirdiği yahut akli

ruhun emri He hayvani ruha, « 'imansıza» yasak ettiği kaleye benzetir. Kötü ihtiraslarla işgal olduğu zaman, ruh mutlaka onları tahrip eder; mütecavizi defeder ve sonra onu zaptedilmez şekilde yeniden inşa eder.

Page 57: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

57

Fakat dinde hayrete düşen, arkasını Allah'a çevir­miş, ondan haberi olmayan bir hayran değil. Sevgiliye dalmış, onunla sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş b ir hayrandır. (6)

Onun yüzü Sevgiliye karşıdır; öbürünün yüzü tam kendinedir. Yüzlerine dikkatli bak: hizmet görmendolayısiyle yüzüne baktığın kimselerin manevî hüvi­yetlerini anlarsın.

Zira insan yüzlü nice şeytan vardır, binaenaleyh her ele el vermek olmaz.

Kuş tutan, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötm e tak­lidi yapar.

Kuş kendi cinsinin sesini işitir, havadan iner, tu­zağa yakalanır.

Bunun gibi aşağılık kişi de dervişlerin tözlerin i b ir saf kişiyi teshir etmek, aldatmak için çalar.

Erlerin huyu nçıklık ve sıcaklıktır; aşağılıkların işi hîle ve utanmazlıktır.

(6 ) Akl-ı rıâtıka, İlâhi kudretin akıl almaz suretlerini açık­ça seyreder, hayrette kalır. Fakat Allah nuruna ya- gözleri kamaşan âriflerin hayreti, cehalet ve dalaletin şaşkınlığında yolunu kaybeden o dindar müraileri ka­tiyen utandırmaz.

Page 58: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

58

G ERÇEK SÛFÎ (1)

Sûfî, saflığı dileyen kişidir, sûfîlik sof elbiseyle, terzilikle, edepli görünmekle dTmaz.

Fakat alçak ve aşağılık kişilerce sûfîlik terzilik­ten, gösteriş ve livatadan ibarettir.

O saflık, iyi ad, san hayaliyle bu renge bürünmek dc iyid ir lâkin

O hayalle asla kadar gitmek şartiyle, l?at kat haya­le tapanlar gibi değil.

Hayal, seni güzellik otağının çevresine sokulmak­tan meneden gayret çavuşudur.

O, ne yolu kesen hayallerden ürker, sıçrar, ne de padişahlık taslar. Padişahın nişane olarak verdiği oku gösterir ve açılan yola girer. (2)

X X

i l ) Mesnevi, V, 358.(2 ) Kralın ismi kazılmış M r ok, teslim olan düşmana kra­

lın selâmeti garanti edildi diye verildi. Sâdi, bu âdeti beyitle ima eder:«Öldürücü okunla ya beni yaralı kalbimden vur Hayalımı al, ya bana teminat okunu ver» i tir i âmân).

Page 59: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

59

KAYBETMEYİ GÖZE ALMAYAN KAZANMAZ (1)

Gemiye yük yükledin mi A llah ’a güvenmek gerek, Yolda batacak mısın, gideceğin yere selâmetle mi

varacaksın, bilmezsin.Eğer, «Kaderim den emin olmalıyım , başıma ne

gelecekse bilm eliyim , yoksa gem iye binmem .» dersen, H içb ir ticaret yapamazsın. Bu ikisi sırdır, aslâ

âşikâr değildir.Korkak yürekli tüccar ne kazanır, ne kaybeder,

hattâ ziyan eder. Nûr saçmak için yanmak lâzımdır.Bütün işler üm itle döner, şüphesiz ümitten mak­

sat îmandır; bu süretle selâmete erersin.

X X I

(1 ) Mesnevi, I I I , 3083. Allah, ezelde bazı canlann kurtula­cağını, diğerlerinin kurtuluştan mahrum olacağım irad ettiği halde, peygamberlere bütün kelâmını hep­sine vaaz etmeyi emreder (K u r ’an, V, 70). İtaat edin ve O ’na inanın. Dünyevi muvaffakiyet bile tehlikeye atılmadan kazanılmaz.

Page 60: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

60

CEHENNEM YOLUNDA ARKASINA BAKANİ ADAM (1)

Görünmeden önüne ardına düşen muhafız melek­ler, bekçi gibi meydana çıkarlar.

Yürü ey köpek, samanlığa gir, diye onu sürükler­ler, mızraklarla dürterler.

O, yüzünü geriye çevirir; gözyaşları sonbahar yağ­muru gibi dökülür. B ir ümide kapılmıştır.

Derken Tanrıdan meleklere em ir gelir: «Ona fazi­let düşkünü, kabahatlerinin kara defterini görmedin mi, ne bekliyorsun? Boş yere ne duruyorsun?» deyin.

Kul cevap verir: «R abb im ’ bilirsin, buyurdukları­nın yüzlerce, yüzlerce misli kötüyüm.

Fakat iyi, kötü işlerimi, îman ve küfrümü, doğru işlerimi veya itaatsizliğim i biryana bifakalım ,

Ancak Senin lûtfuna, merhametine büyük bir ümit bağladım,

Kendi işlerime değil, merhametine sığınıyorum.

X X I I

f h Mesnevi, V, 1815. Bu beyitlerin ait olduğu pasaj, aşa­ğıdaki rivayetten meydana, gelmiştir. «Allah, kıyamet gününde insanların yargılanmasını bitirince :'ki adam kalacak ve ikisine de Cehennemlik oldukları emredile­cek. O yolda onlardan biri yüzünü Allah’a çeırrecek. H er şeye kadir olan Allah, onun geri getirilmesini is­teyecek; dönüşünün sebebini soracı-.k. O cevap vere­cek: ( Cennete girmeme izin verileceğini ümit ediyor­dum .) Sonra Allah, onun Cennete alınmasına cm'.r ve­recek.»

Page 61: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

61

Bana şeref elbisesi olarak varlık verdin, ben Sana güveniyorum.»

Kul, kendi günahlarını itiraf edince, Tanrı ihsaniyle Tanrı bağışlaması yetişir:

«E y M elekler! onu bana getirin, çünkü gönül gözü rica ve niyazda,

Ben dc günahlarına aldırmayayım, onu azat ede­yim, hatâlarına b ir kalem çekeyim.

1 ûıfıımclan hoş bir nteş yakayım da bu ateşin en küçük kıvılcım ı suçu da, kusuru da yaksın.

İnsanların bulunduğu yere b ir yalım salayım da dikenleri gül kameriyesi yapayım.»

Page 62: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

62

MANEVÎ DALGALANIŞ (1)

Ayran içinde yağ nasıl gizliyse, yalan da hakikat cevherinde gizlidir.

O yalan şu fâni vücuttur; hakikat de Rabbe men­sup olan rûhtuf.

Seneler boyunca vücut ayranı meydandadır; can yağı ise onda hiçbirşeymiş gibi saklı, kapalıdır.

Nihayet Allah bir Elçiyi, seçilmiş b ir kulunu, ay­ranı yayıkta çalkalamak için gönderir ve

Gerçek benliğimin kayıp olduğunu (bende b ir ben gizli bulunduğunu) öğreneyim diye usul ve .hünerle o ayranı çalkar. (2)

Yağlanmamış ayranın varsa muhafaza et; döğüp yağını almadıkça sakın harcama.

Maharetle ileri-geri döndür de sakladığı meydana çıksın.

Bu fâni vücut, bâki olan rûhun delilid ir: nitekim sarhoşların m ırıltıları da sakiye delildir.

X X I I I

(1 ) Mesnevi, IV , 3030.(2 ) Sûfî Pirinin vazifesi, müridindeki gizli msrı.evî hassa-

lan meydana çıkarmak ve tekâmül ettirmektir. Tıpkı küçük bir çocuğun annesini dinleyerek konuşmayı öğ­renmesi gibi,

Page 63: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

63

XXIV

KÖR TÂBİ (1)

Papağan aynaya bakınca aksini görür; aynanın ardında saklanmış olan ustayı farketmez.

Bu suretle insan gibi konuşmayı öğrenir; kendi cinsinden bir kuşun kendisi ile konuştuğunu zanne­der. (2)

İşte .bunun gibi benlik ile dolu olan mürit de V elî­nin beden aynasında kendinden başka birşev görmez.

Söz ve iş zamanında aynanın ardındaki Akl-ı Küll-ü— İnsanın sırrı olan Rûhu— bilemez.

O sanır ki insan söylüyor; halbuki bu başka bir sırdır, onun bundan haberi yoktur.

Söz söylemeyi öğretir, öğretir ama başı sonu o l­mayan sır öğretir; halbuki o bu sırra âşinâ değildir.

O bir papağandır, sır-dostu değildir, bunu bile­mez.

( ! ) Mesjıevi. V. 1430.Doğuda papağanlar konuşturulmak için arkasmda per­de olan ayna ile terbiye edilir. «Ayna», mübarek inşa m remzeder ki, «papağan» ile, yani müritle Allah'ın, görünmez konuşmacı ve Hocanın arasında medyum gi­bi vazife gören kutlu insandır.

Page 64: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

SÜ LE YM A N ’IN K U ŞLAR I (1)

Muhabbet kuşlarının ötüşleri bir sesten ibarettir. Süleyman’ın kuşlarının söyledikleri kuş dili nerede? (2)

Sen onların seslerini nasıl bilirsin? Bir an ojsun Süleyman’ı görmedin.

Sesi insana neşe veren o kuşun kanadı Doğu ve Batıdan hariçtir.

Ahengi, Kürsiden tâ yeryüzüne ve yerden tâ Arşa kadar bütün âlemi doldurur; şereT ve azameti bütün cihanı kaplar.

Süleyman’a uymayan kuş, karanlığa âşıktır, yara­saya benzer.

Ey kötü yarasa! Süleyman’la samimî ol da ebe- diyyen zulmette kalma.

Oraya doğru b ir arşın gitsen arşın gibi ölçünün ö l­çüsü olursun. (3)

O tarafa doğru aksayarak, topallayarak bile gitsen, topallıktan da, aksaklıktan da kurtulursun.

64

X X V

(1 ) Mesnevi, II, 3758. Süleyman, kuşların lisanını öğren­mişti (K u r ’an, X X V I I , 16). Burada Süleyman, insan-1 kâmil’i, yani Sûfî mürşidini temsil eder.

(2 ) Dalkavuk şairlerin medhiyelerinde ortaya koydukları bütün yapmacıklı belâgatin, Allah tarafından ilham edilen ifade kabiliyeti ile mukayeses• mânâsızdn .

(3 ) Karşılaştır, Harrakânî’nin sözü: « Merdivenin ilk ba­samağına ayağımı koyar koymaz Allah’a ulaştım.» İn - san-ı kâmil, yaradılışın idealidir ve her şeyin hakiki kıymetinin ölçüldüğü mehenktir.

Page 65: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

65

HAYVAN! RÛH (Nefs-i emmare) (I)

Putlann anası nefsinizin putudur, çünkü o maddî put yılan, bu manevî put ejderhadır.

Putu kırmak kolay, çok kolaydır; nefsi altetmeyi kolay addetmek aptallık, cahilliktir.

Ey oğul! nefse misâl istersen yedi kapılı cehennem kıssasını oku. (2)

Nefsin her an bir hilesi vardır, her hilesinde yüz­lerce Firavn, Firavn'a uyanlarla boğulmuştur.

X X V I

(1 ) Mesnevi, I, 772.(2 ) Nefs, Cehennem, yahut Cehennemin bir kısmıdır, as­

lında Şeytan’la birdir. Bu sebepten nefs-i emmarenin (kötülüğü ev}reden ruh ) tabiatı olan Cehennem, ger• çekte enfüsîdir. Cehennemin yedi kapısı veya gayya kuyusu, azaba sevkeçlen günahları remzeder.

P : 5

Page 66: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

66

Ölümü, Yûsuf gibi güzel gören canını fedâ eder; kurt olarak gören yolunu sapıtır.

Oğul! herkesin ölümü kendi vasfı, kendi rengince- dir; Hak düşmanına düşman, dostuna dosttur. (2)

Ayna, Türkün nazarında hoştur, zencinin nazarın­da zenci gibi karadır.

Ey can! aklını başına devşir; ölümden korkman hakikatte kendinden korkmandır; kaçındığının ne ol­duğunu gör.

Bu senin çirkin yüzündür; ölümün değil. Rûhun bir ağaca benzer, ölüm yaprağı gibidir.

îyi veya kötüyse de senden yeşermiştir. Güzel, çirkin bütün düşünceler senin kendinden doğar.

Dikenlerle yaralanmışsan, onları sen dikmişsindir; atlas ve ipek, ne giymişsen, sen eğirmişsiııdir.

İyi bil ki, iş, neticesi gibi olmaz; hiçbir hizmet ona mukabil verilenle aynı değildir.

X X V I I

Ö L Ü M Ü N G Ü Z E L L İĞ İ (1)

(1 ) Mesnevi, I I I , 3438, Karşılaştır, No. V I . Yusuf’la kur­dun mukayesesi, K ur’an’ın X I I ’nci sûresinin 13’üncü

âyetini imadır.

(2 ) Maddî (istirari) yahut tasavvufî ( ihtiyari) ölüm her­kesin kendi hayaliiıi göreceği bir aynaya benzer: Eğer tabiatı iyi, hareketleri doğru ise, ölümü sevimli bulur. Aksi halde ondan tiksinir. Büyük korku ile kendi ha­bisliğinin aksinden kaçar. Gerçekte çok korktuğu, ta­savvur ettiği ve kendinden meydana gelen bir şeydir.

Page 67: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

67

Çalışanın ücreti, yaptığı işe benzemez; çünkü o iş arazdır, buysa cevher ve ebedî. (3)

Iş, zahmet, kuvvet sarfı ve alın teridir; bu ise gü­müştür, altındır, ihsandır.

İbadet eden, bir rükû, yahut sücud etti mi ahrette bağ, bahçe meydana gelir.

Allah’ın medhi senası ağzından döküldü mü, tan yerini ağartan o övüşü Cennet bahçelerine çevrilir.

(3 ) Beşerî ful, hem sebep, hem netice (illet ve eserjdir. İn ­san serbestçe hareketlerinden dolayı müstahak oldu• ğu cezayı ilerde görür Fakat bir bakımdan bu keyfi­yet beşeri fiilin neticesi ise de ület-i gaiyesine göredir. Daha doğrusu fiilin ezeldeki şekline, tıpkı mimarın kafasındaki bir ev tasavvuru gibi, önceden Allah bilgi­sindeki oluşa göredir. E u yoldan düşünülürse, mükâ­fat, mücazat, beşer fiili şeklinde görünen gizli fikrin üâhi tecellisidir. B ir başka deyimle, görünüşün hakika­te tebdilidir. Bundan dolayı aralarında gerçek benzer­lik olamaz. Onlar, araz ve cevher olarak ayrıdırlar. Bak, Mesnevi, II , 938 — 1000 altındaki izahı ile.

Page 68: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

68

İYİ HAL İÇİN BİR NİYAZ (1)

Allah’tan edobe muvafık olmayı dileyelim; edebî olmayan, Rabbin lûtfundan mahrumdur. (2)

Edebî olmayan, yalnız kendisine kötülük etmiş ol­maz, bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

İçine kasvetten, kederden ne gelirse korkusuzluk­tan ve küstahlıktan gelir.

Kim dost yolunda pervasızlık ederse, yolunu kesi­cidir, o mert değildir. (3)

Edepten dolayı gökler nûrla dolmuştur; yine edep­ten dolayı melekler masum ve mukaddes olmuşlar­dır. (4)

Güneşin tutulması küstahlık yüzündendir; bir me­lek olan Azazil de küstahlık yüzünden kapıdan sürül­müştür. (5)

X X V I I I

(1 ) Mesnevi, I, 78.(2 ) Edep, karakter diye izah edilebilen manevî bilgi ve za­

ti terbiyenin meyvası olan hisler ve tavırlardır. St. Paul’un aşkı gibi «o, (a şk ) uygunsuz hareket etmez.»

(3 ) O, ihtiraslarına galebe etmedi ve bu yüzden «insan» ismini hak etmedi.

(4 ) Karşılaştır, W ordsworth 'un mısralarıyla:«Sen korursun yıldızları hatadanEn eski gökler seninle taze ve kuvvetlidir».

(5 ) Küsuf (ekVps). tâyin edilen yolundan çıktığı farzedi- len güneşe îlâhî bir cezadır. Azazil, İb lis ’in dalâlete düşmesinden evvelki adıdır.

Page 69: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

X X I X

VELÎLERLE DOSTLUK (1)

Allah’tan Mûsâ'ya hitap geldi. «Ey, koynundan ayın doğduğunu gören! (2)

Seni nûrumla aydınlattığım halde, ben ki Allah’ım, hastalandım da niçin halimi, hatırımı sormaya gelme­din?» (3)

Mûsâ: «Ey, Rabbim! Ey, yüce ve bir olan Allah'ım! sen noksanlıktan münezzehsin. Bu nasıl sırdır, bildir,» dedi.

Allah yine buyurdu: «Hastalığımda kerem edip be­ni niçin yoklamadın?»

Mûsâ, «Yarabbi!» dedi, «senin bir noksanın aslâ olamaz; aklım, kararım elden gitti. Bu sözlerin mâ­nasını açıkla, anlat.»

Allah buyurdu: «Has ve seçilmiş bir kulum has­talanmıştı; iyice bir bak, o benim.

Onun mecalsizliği, onun hastalığı benimdir.»

(1 ) Mesnevi, I I , 2156.(2 ) Tasavvufî aydınlatma, ekseriyetle, Musa’nın Beyaz

Eline benzetilir. Bak, K ur’an V II , 107 ve Exodus, IV , 6.(3 ) Bu pasaj, Allah’ın dostlarıyla (evliya ) birliğini, «K ıya­

met gününde yüce Allah’ın (E y Ademoğlu! Ben hasta iken beni yoklamadın) » diye başlayan Hadis-i Kudsî’- nin mânâsına göre bildirir. Karşılaştır, St. Matthew, X X V , 43-45.

Page 70: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

70

Allah ile oturup kalkmak isteyen, Velîler huzurun­da otursun.

Velîlerin huzurundan kesilirsen helâk olursun, çünkü sen, küllî olmayan bir cüzsün.

Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsesiz hale koyar; o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider.

Page 71: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

71

AZRAİLDEN KAÇAN ADAM

Kuşluk vaktinde saf bir adam koşarak Süley­man’ın adalet sarayına geldi,

Yüzü kederden sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman sordu: «Efendi, ne oldu?»Adam: «Azrail bana hışımla, öfkeyle baktı,» dedi. Süleyman: «Pekiy, ne dilersen dile bakalım.» Adam dedi ki: «Ey, canlan koruyan! rüzgâra em­

ret; beni Hindistan’a götürsün; kulunuz, belki oraya gidince canını ölümden kurtarır.»

işte halk, dervişlikten böyle kaçar, onun için hır­sın ve boş emellerin pençesine düşer.

Dervişlikten korkmak, tıpkı o adamın korkmasına benzer.

Hırs ve tamahı da sen Hindistan farzet. (2) Süleyman, rüzgâra emretti; rüzgâr hemen onu

Hindistan’da bir adaya götürdü.Ertesi gün, Süleyman toplantı vakti halkla bulu­

şunca Azrail’e sordu:«O Müslümana niçin öyle hışımla baktın, onu evin­

den uzak etmek için mi?»

X X X

(1 ) Mesnevi, I, S >.(2 ) « Dervişlik», < lah’tan gayrı her «:lâhm veya her arzuyu

terkederek «■. af si öldürmeyi» gaye edinen manevî fa­kirliktir. «B u «ölüm»derı kaçınmak, maddî iyilikte hoş­nutluk aramak, Azrail’den kaçmak gibi boş ve beyhu- <ledir.»

Page 72: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

72

Azrail cevap verdi: «Ey cihanın Padişahı! hayır,hışımla değil, o yanlış anladı;

Onu görünce gerçekten şaşırdım, AKah,bana onun canını o gün Hindistanda 2İmamı buyur­muştu.

Şaşırarak durdum, yüz tane kanadı olsa Hindis­tan’a gitmesi yine imkânsız, dedim.»

işte dünya işlerini sen, buna kıyas et ve gözünü aç da gör: telâşla kimden kaçıyoruz?

Kendimizden mi? Ne olmayacak şey! öyle ise Hak’tan ml? Ne boş ve elîm zahmet! (3)

(3 ) Allah’ın önceden kararlaştırdığı ve bizim olmamızı is- dcği varlık olmaktan kaçınmayı düşünmek abestir. B :- zim ihtiyarımız, ihtiraslarımıza veya herhangi bir şe­ye Allah’tan gayrı esir olmamaktadır.

Page 73: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

73

«HEPİMİZ AYNI YERE ÇEKİLİYORUZ» (1)

İyi, kötü, bu yolda her mukallidi böylece bağlı olarak Allah kapısına çekerler.

İlâhî sırlarla bilişi olmayanlardan (Velîler) gayrı herkes, bu yolu korku ve belâ zinciriyle aşar.

Mukallitlere «istemeseniz de gelin», yaradılışı te­miz kişilere de «isteğinizle gelin» emri tevcih edilmiş­tir. (2)

Mukallit, dadısını sütü için seven çocuğa benzer. Öbürü, ancak âşık olduğundan, o görünmeyen güzele gönül verdiğinden sever.

Çocuk, dadının güzelliğini anlamaz ki, onda sütten başka bir istek yoktur.

Öbürü ise zaten dadıya âşıktır, bu sevgide muradı, maksadı ancak ona kavuşmaktır.

Şu halde Allah'tan birşey umarak, Allah'tan kor­karak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadır­lar.

Nerede Hakk’ı Hak için sevenler?. Nerede mak­satlardan arınmış âşık?

X X X I

(1 ) Mesnevi, I I I , 4581.

(2 ) E ak, K ur’an, X L I, 11 ve No. X C I.

Page 74: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

74

Fakat ister böyle sevsin, ister öyle., mademki Al­lah’ı dilemektedir, onu Hakk’a çeken yine Hak’tır.

Daima Allah’ın hayrına erişeyim diye Allah’ı seve­nin de,

Allah'tan başkasına gönül vermekten korkup yal­nız onu sevenin de,

Her ikisinin sevgi ve arayıp taraması o kaynaktan- tandır. Bu gönül verme, o gönül çekendendir; o güzelin güzelliğinden ileri gelmededir.

Page 75: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

X X X I I

ÎM A N V E Ç A L IŞ M A (1)

75

Allah, önümüze bir merdiven koydu, onu basamak basamak çıkmalıyız.

Ayağın varken niçin topallık bahane edersin? El- lerin varken tutacak olan parmaklarını neden saklar- sın?

Allah'ın nimetine, lûtfuna şükretmeye çalışmak irade-i cüziyedir, senin cebrilîğin o lûtfu inkârdır.

Onun verdiği kudrete şükretmek, kudretini artırır; cebir ise Allah’ın verdiği nimeti elinden alır.

Yolda haydutlar var: o kapıyı, o dergâhı görme- dikçe uyuma. (2)

Eğer Allah’a mütevekkil isen, çalışmanla tevekkül ol; tohumu ek, sonra herşeye Kâdir olan Allah'a da­yan. (3)

(1 ) Mesnevi, I, 929. B ir arslan üe daha küçük hayvanlar arasında tevekkülün kabulü veya reddi hakkındaki mü­nakaşa, diyalog tarzında ortaya konmuştur (Mesnevi,I, 900-991 ) . H iç şüphesiz tevekkül esastır; fakat Al­lah’ın gerçek bilgisine erişebilmek için bize bahşettiği beden ve aklımızın en mükemmel kudret ve kabiliye­tim kullanmaktan kaçınmayı ima eder mi? Bilâkis bu vasıtaları, sebepleri ( esbab) ihmal etmek nankörlük ve imansızlık mertebesidir. Kendimizi istekle manevî savaşa (cihad-ı ekber) atmamız, ilâhî takdirin cereya­nına müdahale için beyhude çalışmaktan sakınmamız, bütün peygamberlerin ve velîlerin tatbik ve vaaz ettik­leri İlâhi bir emirdir.

(2 ) Yolcu, «sâlik», Allah yolunda katiyyen d ura k la m a la r lıdvr. Yalnız gaye elde edildiğinde «uyku»ya mezun olabilir; yani tasavvufî huzur halinin gelmesinde.

(3 ) Allah’a em cyet ■ ederek devesini başıboş bıraktığını söyleyen birisine Peygamberin nasihati şöyledir: « Bağ la, sonra tevekkül ol.»

Page 76: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

76

«İSLÂMDA RAHİPLİK YOKTUR» (1)

Ey, tavuskuşu! kanadını yolma; onunla övünme- yi gönlünden at; cihat için düşmanın bulunması zaru­rîdir.

Düşman olmadıkça savaş imkânı yoktur; şehvetin olmazsa kaçınma emrine uyman mümkün değildir.

Dinle de kendini hadım etme, papaz olma; çünkü iffet, şehvetin olmasına bağlıdır.

Rabbin «yeyin» emri şehvet için bir tuzaktır; on­dan sonra gelen «israf etmeyin» emri ise itidali göste­rir. (2)

Nefisten feragat sıkıntısı olmadıkça karşılığında mükâfat elde edilmez. (3)

Ne hoştur, o şart ve ne sevinçli şeydir o mükâ­fat! o gönüller açan ve cana can katan mükâfat!

X X X I I I

(1 ) Mesnevi, V, 574. Mevsuk olmayan bu Hadis, K ur’an'- daki (L V I I , 27) âyetin tefsirine dayanır. Hıristiyan münzevilerinin tatbik ettikleri zâhitliği hedeftir. Bu ­rada Rûm î, nefs terbiyesi ve nefsi Hükmü altına alan Sûfîlik yolu ile, bütün iğvalan kestirmeyi, mahrumi­yetle fazilet imtihanım, hikmet ve kemale ermeyi m u­kayese eder,

'2 ) Bak, K ur’an V II . 31.'3J Gramer kaidelerine uygun benzerlik. Sûfinin Allah’tan

mükâfatı, bir şart cümlesinin esc s ibaresmde açıkla­nan netice, ikinci ibaredeki şartın ikmaline nasıl tâbi ise, aynı şekilde nefs feragatine dayanır.

Page 77: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

77

Bizim dinimizde iş, savaşta ve mücadelededir. îsâ dini dağa ve mağaraya çekilmedir. (2)

Sünnet, en emin yoldur. Müminlerin topluluğu se­nin en güzel yol arkadaşlarındır. Arkadaşsız oldun mu helâk olursun.

Allah’a giden yol, mihnet ve tehlike doludur; ta­biatı kadın gibi mecalsiz olanın yolu değildir.

Bu yolda canlar korku içindedir; korku, tıpkı unu kepekten ayıran elek gibi, insanların yüreklilerini yü­reksizlerden ayırdeder.

Eğer yalnız gidersen, farzedelim ki kurt seni kap­madı, fakat manevî bir neşe bulamazsın.

Ey derviş! eşek hernekadar iri ise de kendi cin­siyle arkadaşlık ederse neşelenir, kuvvet bulur.

Kervandan ayrılıp çölü yalnız olarak geçmeye kal­karsa, kaç scpa fazla yer ve kaç kere dürtülür.

Ve sana mânen der ki: «Dikkat et, eşek değilsen yola böyle yalnız düşme, bu öğüdü dinle.»

X X X I V

Y A L N IZ G İ T M E Y İ N (1)

(1 ) Mesnevi, V I, 494,(2 ) Rûmî, «Isa dini» hakkındaki an’anevî Müslüman gö­

rüşünü benimser. Görüş, Müslüman zahitlerinin mün­zevî rahibi numune edinmesinden hasıl olmuştur. Sû- filerin az,bir kısmmdan maada, diğerleri yalnız benim­seme* değil, İslâmın çok karakteristik dinî hayatında kardeşlik fikrini genişletmişlerdir.

Page 78: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

78

Tavuskuşu ağlayarak dedi ki: «Madem ki böyle, dağ­larda, ovalarda emin olabilmek için çirkin olmam daha iyi.

Bu muhteşem kanatlar, beni yalnız böbürlenmeye teşvik eder, bu kanatlar ancak kibire, ululanmaya ya­rar.

Ululanma ise ululananları yüzlerce belâya atar.»Nice hüner ve sanat vardır ki, ham kişiyi helâk

eder, çünkü o taneye koşar, tuzağı görmez.İhtiyarına sahip olmak, «sakının» emrine uyan ve

kendisine sahip olan adam için iyidir.Kendini koruyamıyor, kötülüklerden çekinemiyor-

san, o âleti uzaklaştır, ihtiyarı bırak.Sabır sahibi kendi kanadını yok farzeder, bu suret­

le kanadı da onu kötü düşüncelere sevketmez.

X X X V

H O Ş T Ü Y L E R (1)

(1 ) Mesnevi, V, 648. Beşerî kuvvet ve kabiliyetler Allah hizmetine tahsis oluncaya kadar hata doğurur, felâket getirir. Lâkhı ahlâk, isteyerek kendi nefsimizde temin edeceğimiz zafer için silâhları bir tarafa atmak değV- dir. B u silâhlara' güvendiğimizin farkında olmamız ve bu silâhlar yüzünden elde ettiğimiz başarıları inkâr et­mememiz demektir

Page 79: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

O, böyle dua edip dururken, ona Allah’tan bir ilham geldi, müşküller açıldı.

Hatiften: «Sana, yaya bir ok koy dendi, fakat kim bütün kuvvetinle at, dedi,

Gayretkeşliğinden yayı çekmeye, hüperini göster­meye kalkıştın.

Oku yaya koy, at, ama bütün kuvvetinle çekme,Okun düştüğü yeri kaz, ara, defineyi orada bulma­

ya çalış, altınları elde et.»

Allah, şah - damarından yakındır insana; sen ise düşünce okunu uzağa atmaktasın. (2)

Ey, yayı kurup oku atan! Av yakında, sen uzağa düş­müşsün.

Filozof, kendisini düşünceyle öldürdü; zaten o,-sır­tını hâzineye çevirmiştir; bırak koşsun.

X X X V I

D E F İ N E A R A Y IC IS I (1)

(1 ) Mesnevi, V I, 2347. Dervişin biri, rüyasında Allah’tan ge­len sesin kendisine gizli hâzinenin nerede bulunduğuna dair ipucunu gösteren yazıyı almak için, bir kâğıtçı dükkânına gitmesini bildirdiğini gördü. Uyanınca o dükkâna gitti. Yazmayı buldu, dikkatle okudu. İstikâ­meti aynen takip etti. Arayışında uzun zaman sebat etti. Fakat Allah’tan yardım dileyip Rdbbin lütuf ve merhametine sığımncaya kadar bütün gayreti nafile idi.

(2 ) «Şahdamarınızdan daha yalcın». Bak, Kur'an, L, 16.

Page 80: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Cennetliklerin çoğu ahmaktır, bu suretle onlar fi- lozofluk hatâsından kurtulurlar. (3)

Akh fikri ileri olanlar, sanatla kanaat ederler; fa­kat o kadar ileri anlayışlı olmayanlar sanatı, sanatkârı bulurlar; tıpkı ana göğsündeki bebek gibi rahat olurlar.

80

(3 ) Aptalın mânâsı için bu Hadis’i karşılaştır, Romalılara Havariyun Mektupları, X V , 19: «İrfan iyide, basitlik kötülüktedir.» Sultan Veled: «Onların ahmaklığı en bü­yük akıldır. Sevgiliden başka hiçbir şey bilmeyen, yal­nız O ’nu bilen, ziyadesiyle uyanık ve irfan sahibidir» der.(M esnevi beytinin açıklamasında A. Gölpınarlı: (C en ­net ehlinin çoğu, saf ve bön kişilerdir» diye bir Hadis rivayet edilmiştir» diyor. Mes. 2. baskı, cilt: V I, açık­lama, s. 415. M £ .B . Yayınları «Çevirenin notu ».)

Page 81: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

81

Aşağılık duygu kulağına pamuk tıkayın; ten gözün­den duygu bağını çözün.

O, gizli kulağın pamuğu, baş kulağıdır; bu kulak sağır olmadıkça o can kulağı sağırdır.

Hissiz, fikirsiz, kulaksız olun ki, «İRCÎI - Tanrına dön» hitabını işitesiniz.

Bizim sözümüz, işimiz, zâhirde yürümektedir; ba­tini seferimiz göklerde olur. (2)

Cisim, kendi toprak yolunda gider, çünkü toprak­tan (bu âlemden) doğdu. Rûh ise, Isa gibi, ayağını de­nize attı.

X X X V I I

T A S A V V U F Y O L U (1)

(1 ) Mesnevi, I, 566.(2 ) Orta Çağlara ait Hıristiyan mistisizminde «introrsum

ascendere»..F : 6

Page 82: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

82

Hannane direğinin inlemesini inkâr eden filozof. Velîlerin duygularına yabancıdır. (2)

Der ki: Kuruntu tesiriyle halka birçok hayaller ge­lir.

Halbuki bu fikir onun fesatlık ve küfrünün aksidir.Filozof, şeytanın varlığını inkâr eder, çünkü şeyta­

nın tasarrufundadır.Ey filozof! Şeytanı görmüyorsan, kendine bir bak.

Başını duvara vurup çürütmüşsen deli olmadan alında böyle çürük olmaz.

Kim gönlünde şüphe duyarsa o gizli münkirdir. Ba­zen inanır ama bazen <̂ e filozofluk damarı yüzünü kap­kara eder.

Ey mümin, dikkat et! O felsefeye inanış sende de vardır, senin içinde nice sonsuz âlemler vardır. (3)

Yetmişiki mezhep şendedir. Eğer bir gün bunlar­dan biri başkaldınrsa vay haline! (4)

X X X V I I I

Ş Ü P H E C İ (1)

(1 ) Mesnevi, I, 32S0.(2 ) Vaaz ederken Peygamberin dayandığı direğin (M edine

Camimdeki hurma kütüğü) mticizesi, Mesnevî’nin bi­rinci cildinde, beyit 2113’de hikâye ediUr. Sonradan kendisi için minber yapıldığında Peygamber minbere çıktığı zaman terkedilien direk inlemiş ve yarılıncaya kadar ağlamıştır.

- (3 ) Yani sonsuz idrâk ve tahayyül.(4.) Müslüman cemaatin yetmişüç fırkaya bölüneceğini,

yalnız birinin Cennete dahil olacağını, geri kalanın Ce­hennem ateşine düşeceğini Peygamberin önceden bil­dirdiği söylenir.

Page 83: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

83

İÇİMİZDEKİ KÖTÜLÜK (1)

Arslan, tavşanı kaptı, kuyu başına koştu, içeri baktı.

Kuyuda kendi aksini gördü: Suda, kucağufâa tom­bul bir tavşan olan bir arslan şekli vardı.

Su içinde düşmanım görünce tavşanı bırakıp kuyu içine atladı.

Kendi kazdığı kuyuya düştü; zulmü kendi başına geldi.

Ey adam! Başkalarında gördüğün birçok kötülük, senin onlara akseden kendi tabiatindir.

Onlarda gördüğün, senin nifakın, zulmün, gafletin­dir.

Kötülüğü sen, kendinde açıkça görmüyorsun; gör­sen, kendinden bütün canınla nefret edersin.

Ey ahmak! Suda hayaline saldıran o arslan gibi, sen, ancak kendine saldırıyorsun.

Kendi tabiatin olan kuyunun dibine vardığın za­man fenalığın kendinde olduğunu görür, anlarsın.

X X X I X

(1 ) Mesnevi, I, 1306. Rûmî, bu Hint masalım şöyle nakle­der: Hayvani nefsi remzeden arslan, derin bir kuyu ba­şında tavşan tarafından aldatılarak kendi aksi ile ya­nılıp nefret ettiği rakibine hücum için içeri atlar; sefil olarak ölür. Bütün kötü ismi verilen doktrin, İlâhî sıfat­ların çeşitlerinden vuku bulan hayalin — Cemal ve Ce­lâlin, Rahmet ve Gazabın, ilâhiri— beşerî tabiatte ak­sidir. Bizim benliğimiz, her şeyde «iyiliğin ruhunu» görmemiz; men eder. Karşılaştır, N o . L X X X V I I I — X C IV Kötülük içimizde varolduğu müddetçe onun membaı bizi Allah’tan ayıran mevhum «b en » (nefs)d ir. Kalbi «bennden temizle, kötülük kaybolsun.

Page 84: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

84

VELİLERİN MERTEBELERİ (1)

Her devirde Peygamber yerine bir Velî vardır; kı­yamete kadar insanlar sınanmadadır. (2)

Kimde iyi huy varsa kurtulur; kimin kalbi sırça- dansa helâk olur.

İşte her devirde zuhur eden Velî, ister Ömer so­yundan, ister Ali soyundan olsun, İmamdır, haydır. (3)

Ey, yol arayan! Mehdi de odur, Hâdi de. Hem giz­lidir, hem de karşında oturmaktadır. (4)

X L

(1 ) Mesnevi, II , 815.(2 ) « Benden sonra Peygamber gelmeyecek» sözünü, doğru

luğu, ve sahtekârlığı mehenk taşı gibi ayırt eden ha­leflerinin ve manevî vârislerinin — devrin en büyük ve- Usi (K u tb ) mertebeleri tecBricen arttırarak velîleri sı­nıflandırır— olduğunu bildiren âyetler tamamlar. Dün­ya durduğu kadar bu deneme, ameliyesi devam ede­cek. riyakârın herhangi bir gösterişi, velîlere karşı va­ziyeti, kendi gerçek karakterini daima meydana çıka­racaktır.

(3 ) Burada Rûmî, Ali’nin soyundan gelen Onik'ı İm am He ( sonuncusu esrarengiz şekilde kaybolan ve dünyanın sonunda Mehdi ismi ile tekrar görüneceği kabul olu­nan), sülâle irtibatı olmayan, yalnız tertemiz manevî soyunda Peygamberin «N u r u Muhammedi’si mevcut bulunan, nesli kesilmemiş büyük velîlerin arasına bir çizgi çizer.

( i ) Kutb, «M ehdi» ve «Gizli İm am»dır, ancak Tanrı kudre­tiyle mânâda mürşit olan bu insan-ı kâmil, bazılarıni irşat eder, fakat birçokları tarafından görüldüğü hal­de azınlık tarafından tanınır, bilinir.

Page 85: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

85

Peygamberin Nuru gib idir; akıl onun Cebrail’idir. Ondan mânen aşağı olan Velî de kandil gibi nûru on­dan alır. (5)

Bu «kand il» den daha aşağı derecede olan Velî, kandil konan yerdir. Nûrun mertebe bakımından dere­celeri vardır. (6)

Çünkü Allah Nûrunun yediyüz perdesi vardır. Nûr perdelerinin bu kadar kat olduğunu bil. (7)

H er perdenin ardı bir Velînin durağıdır.İmama kadar bu perde yığınları kat kattır.Son saftakilerin gözleri ön saftakilerin nûruna ta­

hammül edemez.Böylece m ertebelerle şaşılık azalır; yediyüz perde­

yi aşınca insan deniz olur. (8)

(5 ) Allah ile asli birliğini anlayarak ak lı küll’e yükse’ir, mutlak varlığın taayün-ü evbeli; t ıp k ı Muhamm ed’in Miraç'ta İlâhî huzura dahil olacağı anda Cebrail’i ar­kada. bırakması gibi (K u r ’an L I I I ) İhtimal «kandil», Ebdâl yahvt Evtûd diye bilinen büyük Velîlerden biri­ni gösterir.

(6 ) «Duvar Kandili» (m üş kât), Kur'an ’m bilinen b'.r âye­tini ima eder (X X IV , 35): «Allah, göğün ve yerin nuru­dur; nurunun benzerliği raftak' kandilinki gibidir.»

(7 ) Allah’ın cemalini saklayan yediyüz (veya yetm işbin ) nur ve zulmet perdesi olduğunu bildiren hadis, Gaza- lî’nir. Müşkat al Envar’mda izah edilir. Bak, Gairdner’- in tercümesi, 88-98. N ur perdeleri, evliyalığın çeşitli derecelerine tekabül eder.

(8 ) «O Deniz olur», yani tamamen zat'ta garkolur. Sonraki mısralar, manevî kabiliyetin ve ihsan olunanın müsa- v - olmadığını izah eder. Daha zayıf ihvan, insan-ı kâ- mil’in tavassutuyla ilâhı aşkın ateşine yakınlık pey dâ edemez; onunla eğer doğrudan doğruya temas ederse « pişmeden» tamamen mahvolabilir.

Page 86: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

86

Demire ve altına iyi gelen, saflaştıran ateş, ayva ve elmaya yarar mı?

Ayva ve elmanın da az b ir hamlığı o labilir; fakat dem ire benzemez; hafif b ir ateş ister.

O hararet ise dem ir için çok hafiftir; dem ir ejder­ha gibi olan ateşin yalım ını kolayca emer.

Dem ir nedir? Meşakkatlere tahammül eden derviş: Çekiç altında ve ateşte kıpkırm ızı ve mesuttur.

O, ateşin vasıtasız perdecisidir; vasıta olmaksızın ateşin tâ ortasına kadar girer.

Şu halde âlemin gönlü odur. Ten, bu gönül vasıta- siyle hakikate ulaşır.

Ten gibi bu cüz’î olan gönüller de hakikî maden olan Velînin gönlüne ulaşırlar.

Page 87: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

87

X l i

MANEVÎ REHBER (I)

Peygamber Ali’ye dedi ki: «Ey Ali! Tanrı arlamsın; cesur yürekli silâhşörsün,

Fakat arslanlığma güvenme, ümit ağacının gölgesi­ne sığın.

Hiç kimsenin yolcU. ı çeviremeyeceği Hakimin göl­gesine gir.

Yeryüzünde onun gölgesi Kafdağı gibidir, rûhu da Simurg gibi çok yükseklerde uçmakta yücelerde dolaş­maktadır. (2)

Kıyamete kadar onu öğsem sonu gelmez; bu öğüşe bir son arama.

Güneş, insan sûretiyle yüzünü perdelemiştir; artık bu sırrı anlayıver, doğrusunu Allah daha iyi bilir.

Yâ Ali! Allah yolundaki ibadetler içinde Tanrı'va ulaşmış kişinin gölgesine sığınmayı seç. (3)

(1 ) Mesnevi, I, 2959. Birçok pasajlarda belirtildiği gibi, Rûmi, burada da maddiyata, dünyaya ve Şeytan’a kar­şı girişilen «Büyük Mukaddes H arp »te (cihada ekber) Evliya yardımının ve rehberliğinin zaruretini ehem­miyetle anlatır.

(2 ) Kaf, yeryüzünü kuşattığı farzedilen ve Simurg’un yu­vasının bulunduğu söylenen erişilmez dağ silsilesidir. Simurg, Sûfizmde, Tanrı’yı yahut ruhu temsil eden ef­sanevi bir kuştur.

(3 ) İnsan-ı kâmil, hakikatte «H ak ile H ak» ( deification) olmasına rağmen önce ziyadesiyle « Allahın kulundur (Abdullah ). Muhamm ed’e verilen lâkap (K u r ’an L X X I I 19). Allah’tan gayn kimseye kulluk etmez ve kendini ibadetinin gayesinde ifna etmiştir.

Page 88: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

oo

Herkes dinî .vazifelerle kendisini kurtarmaya çaba­larken, sen, içindeki düşmana karşı Hakk’a ulaşmış ki­şinin gölgesine sığın.

Bir Pîr ele geçirdin mi, ona teslim ol, boyun eğ. Mûsâ gibi Hızır’ın hükmüne gir. (4)

Hızır'ın yaptığına sabret ki, Hızır: «Haydi git, ay­rılık vakti geldi» demesin.

Gemiyi delerse, ses çıkarma; çocuğu öldürürse, sa­çım yolma.

Madem ki Allah onun eline «Kendi elimdir» dedi, «Yedullahi fevka evdîhim» hükmünü verdi. (5)

Şu halde «Tanrı Eli» onu öldürürse de diriltir; hat­tâ ebedî hayat verir.

(4 ) H er Sûfî Şeyhinin, müridlerinden talep ettiği kayıtsız şartsız itaat, H ızır ile Musâ’nm K ur’andaki (X V I I I , 64 ve sonraki âyetler) malûm, hikâyesine göre çok defa izah edilir. Zahiren ahlâka ■ aykırı da olsa akü almaz bütün hareketlerini Evliyaullah haklı çıkartabilirler.

(5 ) Kur'an X L V I I I , 10: «Şüphe yok ki sana (Peygam ber) biat edenler ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların elinin üstündedir.»

(6 ) Mürşit, Allah’ın âleti gibi hareket ederek müridin nef­sini öldürmesine (ifn â ) ve Allah’tan yaşamasına baka) sebep olur.

Page 89: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

89

KEDERİN FAYDALARI (1)

Bak, nohut tencerede ateşin tesiriyle nasıl yukarı doğru sıçramaya başlar,

Kaynarken daima yukarı çıkar, feryat eder; yüzler­ce coşkunluk gösterir.

«Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun, beni satın aldın, niçin bu hallere koydun?» der.

Nohudu pişiren kadın da kepçeyle vurup der k i : «Şimdi iyice kayna, sıçrayıp ateşten uzaklaşmaya kalk­ma.

Seni kaynatıyorum, fakat bu, benden nefret etmen için değil, tat bulman içindir.

Gıda haline gelmen, cana karışman içindir; bu im­tihan seni horlamak için değil.

Bahçede sular içtin, yeşil ve taze hale geldin; o su içiş bu ateşe dümen içindir.»

Allah’ın rahmeti gazabından ileridir, O'nun rahme­tiyle sen belâya uğrarsın. (2)

Varlık sermayesi elde edilsin diye rahmeti gazabı­nı geçmiştir.

Etle deri lezzetsiz meydana gelmez; fakat bunlar olmazsa sevgilinin aşkı onları nasıl eritebilir?

X L I I

(1 ) Mesnevi, I I I , 4159. «E v kadını» mürşit, «nohut» mü­rit, «ateş», Sûfî disiplininin nefse cefasıdır.

(2 ) Allah rahmetinin gazabından sonra geldiğini ve rah­metinin gazabını kapladığını beyan eden âyetler var­dır. İlâhî aşk, bizi var etti; ga yesbed en e clt sıfatları ( sıfat ul beşeriye) temizlemeden ve değiştirmeden an­laşılmaz.

Page 90: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

90

İşte bu takdir neticesi sen de kahıra uğrarsan esef etme; kahır yüzünden elindeki sermayeni sevgiliye ba­ğışlarsın.

Sonra Allah’ın lûtfu erişir, «yıkanıp arındın, dere­den atladın, artık o mihnetler geçti» der.

Ey nohut! Belâlara düş, piş de sende ne varlık kal­sın, ne nefs.

O toprak ve su bahçesinden ayrıldıysan ağıza lok­ma oldun, dirilerin vücudüne girdin. (3)

Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol; evvelce sütlü yeşil­lik özü idin, şimdi ormanlarda arslan kesil.

Vallahi sen, evvelce Tanrı sıfatlanndandm; yine O’nun sıfatlarına ulaş.

Bulutun, güneşin, yıldızların cüzü idin; nefs, iş, söz ve düşünce oldun.

Hayvanın hayatı nebatın ölümündendir: Bu suret­le de: «Ey güvendiğim dostlar, beni öldürün!» emri doğ­rudur.

Madem ki ölümden sonra bize böyle bir hayat var, «Şüphe yok ki ölümünde hayat vardır» sözü gerçek­tir. (4)

(3 ) Bu ve aşağıdaki mısralarda ruhî tekâmül (Bak, No. C X V I I ) , nohut piştiği zaman, yenmesi, hazmedilmesj ve sperm ’e dönmesi ameliyesi ile remzedilir. Nohut, nebatî mahiyetini kaybeder; İnsanîn hayvani hayatına ortak olur; makûliyete yükselir ve sonunda geldiği ye­re, İlâhî sıfatlar dünyasına döner.

(4 ) «Öldürün beni, sadık arkadaşlar, öldürülmüş olmakta ben yaşarım» sözleri/ en ̂ meşhur Sûfî şehidi Hallacın Arapça bir gazelinden alınmıştır.

Page 91: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

91

«RÛH ACZİMİZE YARDIM EDER» (1)

Bir işe el atar, o işe sarılırsın; o işteki kusur, nok­san senden gizlidir.

Tanrı, senden o işin ayıbını örttüğünden canla, başla o işe girişirsin.

Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden giz­lidir.

Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın; tiksinen canın, bu fikirle aramda keşke mağ- rible maşrık arası kadar uzaklık olsaydı, der.

Nihayet ondan usanır, pişman olursun. Bu hal ev­vel olsaydı hiç ona koşar miydin?

Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun ola­rak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru bizden gizlemiştir. (2)

Ey, sırları bilen lütuf kâr Rab! Kötü işlerin ayıbı­nı, noksanını bizden gizleme.

İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe girişelim, sarılalım, çalışmamız hebâ olmasın, gayretimiz soğu­masın.

X L I I I

(1 ) Mesnevi, IV , 1332.(2 ) Bizim kötü düşünceleriniz ve fiillerimiz cehaletin ne­

ticesidir. Bize iyi şekilde gösteril meşeydi, onlar varlığa katiyyen gelmezdi. Hikmetinden sual olunmayan Al­

lah, tecellileriyle bizi şaşırtır. Böylece biz, körlükle gü­nah işleriz ve O gözümüzü açıncaya kadar karanlıkta kalırız.

Page 92: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

92

XLIV

GÖRÜNMEYEN MUCİZELER (1)

Gizli olan mucize ve kerametler Pîrden müridin gönlüne akseder.

Velîlerin gönüllerinde sayısız manevî kıyamet var­dır; en basiti, bütün yakınındakileri Allah sarhoşu et­mektir.

Kutlu kişinin yanma göçen talihli, Allah ile düşüp kalkıyor demektir.

Cansız şeylere tesir eden mucize, ya sopanın ejder­ha olması, ya denizin bölünmesi, yahut da ayın ikiye ayrılışıdır.

Fakat vasıtasız cana tesir edense gizli olarak Tanrı ile rabıtayı sağlar.

Mucize ve kerametlerin cansız şeylere tesiri geçi­cidir; lâkin rûha tesiri daimîdir.

Bu sûretle cansız şeyden adamın gönlüne tesir e- der. Ne hoştur o ekmek ki mayasız yapılmıştır.

Ne hoştur Mesih'in hiç eksilmeyen sofrası, Mer­yem’in bağsız, bahçesiz yetişen meyvası! (2)

(1 ) Mesnevi, V I, 1300. Gerçi bütün mucizelerin, «iyiliğe dönm eye» kabiliyetli insana manevi hayat, bilgi ve kuv­vet vermesi esas mahiyette ise de, Rûmî, o cihetten Peygamberin aşikâr mucizesi ve Evliyanın g'zli kera metini ayırır. Mucizenin psikolojik tesiri dünya niza­mında âşikâr bir gedik ile müşterek olduğu halde, mürşidin mürit üzerindeki hayret verici tesiri, İlâhî lütfün görünmez ve doğrudan doğruya kalbe işleyen ihsanıdır.

(2 ) İm an için teşbihler ki, bunlar «görünmeyen şeylerin cevheridir». Bak, K ur’an I I I , 32 ve V/114.

Page 93: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

93

DİNDARLIĞIN MÜKÂFATI (1)

Müminler mahşerde derler ki: «Ey Melekler! Ce­hennem müşterek bir yol değil miydi?

Mümin de, kâfir de oraya uğrayacaktı, fakat biz yolda ne duman gördük, ne ateş. (2)

Melekler derler ki: «Geçerken gördüğünüz o bahçe vardı ya, Cehennem, o şiddetli ateş yurdu işte orasıydı.

Fakat size yeşillik ve hoş bir yer oldu.Siz, Allah aşkı için nefs ve şehvet ateşine karşı mü­

cadele ettiniz,Böylece orası takvâ ile yeşillendi, aydınlandı.Siz, hırs ateşini hilme, zulmetli cehaleti ilme, hida­

yet nûruna çevirdiniz.Madem ki ateşe mensup olan nefsi daima zikir bül­

bülleri ve şükür terennümleri olan bir bahçe yaptınız, Cehennem de sizin için yeşillik ve gül bahçesi ha­

line geldi.»

X L V

(1 ) Mesnevi, II , 2554.(2 ) K u t ’an’a göre (X IX , 71) müminlerin hepsi Cehennem­

den geçecek: «Sizden cehenneme uğramayacak yok­tur» — mevzu, ekseriya Cehennemin üzerindeki köp­rüye (S ıra t) atfen tefsir edilir. Karşılaştır, hesap gü­nü Cehennemin, mümine: «Ey, hakiki iman eden! K öp ­rüyü geç, çünkü nurun ateşimi söndürdü» diye hitap edeceği bildirilen hadis ile.

Page 94: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

X L V I

VELÎLERİN EZEL VE EBEDİ GÖRÜŞÜ (1)

Senin parlak aynada gördüğünü Pîr, bir kerpiç parçasında görür. (2)

Pîr olanlar o kişilerdir ki, bu âlem var olmadan onların canları İlâhî Kerem Denizinde vardı. Ç5)

Tene düşmeden önce nice devirler yaşadılar; ek­meden evvel buğday devşirdiler. (4)

Nakıştan, sûretten önce canlandılar, denizden ön­ce inci deldiler.

Rûh, üzümden şarabı, yoktan vârı görür.Onlar da her keyfiyeti keyfiyetsiz olarak görmüş­

ler, altın madeninden önce hakikî ile sahteyi ayırt et­mişlerdir.

(1 ) Mesnevi, II , 167.(2 ) «Kerpiç», cilâcının (saykal) aynaya çevirdiği demir lev­

hadır. Alelâde insanların ancak tabii hadiseler görü­nüşünü idrâk ettiği yerde pîr, hakiki tabiatı ve mahi­yeti keşfeder. İlâhî biliş organı gibi «geçmişin bütün muhteviyatını, şimdiki zamanı ve gelecekteki tezahü­ratı, her şeyin nasıl oluşageldiğini ve sonunun ne ola­cağını bilir: Bütün bunları hem terkip halinde, hem tahlil hfdinde bilir.»

(3 ) Yani onlar, noksansız varlığm taayyünâtıdır ve aslın­da Nûr-u Muhammedi ile birdir.

(1 ) İm an -ı kâmil, eşyanın, hadiselerin illet-i gaiyesini on­ların oluşundan evvel müşahede eder.

Page 95: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

95

VELÎ’Yİ İNCİTMEKTEN SAKIN (1)

Ey, kendinde olmayanlara kılıç vuran! Aklını ba­şına al; sen kendine vurmaktasın;

Çünkü kendinde olmayan (benliğinden geçen) kur­tulmuştur; ebediyyen emniyet içindedir.

Sûreti gitmiş, ayna olmuştur; o aynada bir başka- 'înm yüzünün hayalinden başka birşey görünmez. (2)

X L V I I

(1 ) Mesnevi, IV , 2138. Baye.zid.-i Bistamî’ye ait olan bir hi­kâyedeki dersi anlatan bu satırları, Rûmi, birçok M üs­lüman evliyasının menkıbeleri arasından almıştır. «H ak ile Hak olma» (deification) makamına ulaşan Bayezıd’ın, bir gün, istiğrakla: «B en i-tebcil edin, cüb­bemin içinde Allah’tan başkası yok» dediği nakledilir. Rûm î neticeyi tasvir eder.-

«Müritler nefretle saldırdılar, bıçaklarını mübarek vücuduna vurdular.

Girdakuh'un mutaassıpları (Assaasinler) gibi in­safsızca manevî yol göstericilerini bıçakla­dılar.

Şeyhe her bıçak saplayan, kendi bedeninde yara açtı.

Müritler kan içinde boğulurken, mürşidin bedenin­de yara yoktu.

Boğazına darbeye kim niyet ettiyse kendi boğazı­nın kesildiğini gördü ve bedbaht bir sonuca vardı.»

(2 ) Kâmil velî, her şeyin hakikatini, iyiyse, iyi, kötüyse kö­tü şeklinde aksettiren hakikat aynasıdır. Bu sebepten Rûmî, Hüsameddin’de yalnız manevî güzelliği ve safi­yeti, gördüğü için Allah’a şükreder ( I I , 75). Eğer veli­lere düşmansanız, bu sadece onların size kendi nefret verici hayalinizi göstermesindendir.

Page 96: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

96

Ona tükürsen, kendi yüzüne tükürmüş olursun; ay­naya vurursan kendine vurursun.

Orada çirkin bir sûret görürsen, gördüğün sensin. îsâ ve Meryem’i görürsün, yine gördüklerin sensin.

O, ne budur, ne o; saftır ve nefsten beridir; yalnız senin önüne senin sûretini koyar.

Page 97: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

X L V I I I97

BİTARAF KADI (1)

O, Tanrı vekilidir, Tanrı adaletinin gölgesidir. O, her hak sahibiyle cezaya müstahak olanın aynasıdır.

O, mazlumun hakkını hakketmek için ceza verir; kendi şerefi, öfkesi ve menfaati için değil.

Birisini kendi için döven, öldüren mesuldür; Allah için döven, herşeyden emindir.

Baba, oğlunu dövse, oğul ölse, kan diyetini verme­si lâzımdır. (2)

Çünkü onu kendi için dövmüştür; oğulun babaya hizmeti vaciptir. (3)

Fakat çocuğu hocası dövse de çocuk bu dayaktan ölse, korkma, hocaya hiçbirşev olmaz.

Çünkü hoca, Tanrı vekilidir, emindir; her eminin hakkındaki hüküm de beyledir.

(1 ) Mesnevi, V I, 1512. Burada insan-ı kâmil, fevkalbeşer hâkimiyetle kuşanan bir hâkim ve yalnız Allah’a me suliyeti olan bir emin gibi tasvir edilir.

(2 ) Ebû Hanife bu fikirdeydi.

(3 ) Oğu,., babanın menfaatine hizmete mecburdur: Bu yüzden babanın oğlundaki kusurları düzeltme hareke­ti, gerçekte şahsi menfaattir ve eğer sopayı merha­metsizce kullanması ölüm neticesi verirse, öldürme­den dolayı kanunî (ş e r ’î ) cezaya müstahak olur

P : 7

Page 98: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

98

Talebenin hocaya hizmeti farz değildir; bu sebep­ten talebenin cezalandırılmasında üstadın kendisi için bir kazancı yoktur. (4)

Üstad, Tanrı vekilidir, emindir; her eminin hak- kmdaki hüküm böyledir. (5)

Kendinden geçtin, varlığını bıraktın mı, ne yapar­san, «Sen atmadın, Allah attı» hükmüne girer. (6)

(4 ) Müslüman fıkıh hocaları «Âdem ’e isimleri öğretmiş» olanın vekili gibi hareket ederek talebelerini madde­ten sert ceza ile cezalandıran hocayı cezadan masun tutarlar; çünkü bu vaziyette fayda tamamen talebele­rindir.

(5 ) Em in ’in kendi nezaretindeki mülkün kaçınılmaz ziyan ve hasdrı için şahsî mesuliyeti yoktur.

(6 ) Bak, K ur’an V I I I , 17. Avuç dolusu çakılı Bedir’de Ku- reyş'in yüzlerine atan ve kaçmalarına sebep olan Pey­gamber değil, hakikatte Allah idi. Sû filer, ekseriyetle bu mevzuu, kendilerinin doktrini olan nefsin terkine delil olarak zikrederler.

Page 99: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

X L IX

GÜZEL SÖZLER (1)

Anne, daima çocuğunu arar; asıllar mutlaka f e r i ­leri takip eder.

Su havuz içinde hapis gibiyse de hava onu çeker. Zira su erkâna mensuptur (havanın fer'idir.)

Rüzgâr onu aslı olan buluta eriştiril'.Bu nefes alıp verme de bizim hayatımızı azar azar

cihan hapishanesinden çalar.Güzel sözlerin rayihası da O ’na yükselir. O ’ndan

maada başkasının bilmediği yere kadar varır. (2)Seçilmiş sözlerle beraber nefeslerimiz bizden he­

diye olarak bakâ yurduna yücelir.Sonra Cenab-ı Hakk’m rahmet eseri olarak sözleri­

mizin mükâfatı bize kat kat iade edilir.Ve kul, O ’nıın lûtfıına tekrar nail olsun diye o gü­

zel sözleri yine bize söyletmeve sebep olur.İşte bövlece en güzel sözler söylendikçe, o sözler A l­

laha yükselmede, rahmet ve lûtuf halinde yeryüzüne in­mededir ki, bu iki hal daimîdir.

(1 ) Mesnevi, I, 878. « Güzel Sözler» (kelimat-ı tayyibe), Müs­lüman imanının ikrarı (Lâ ilahe İllallah) ve diğer iba­det. hamd ve sena ifadeleri, Sûfîlerin onlara verdikleri mânada kullanılır.

(2 ) Karşılaştır, Kur'an X X X V . 10.

Page 100: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

100

«LEBBEYK» (1)

Adamın biri her gece zikirden zevk alıp ağzı tatlı- laşıncaya kadar «Allah» der dururdu.

Şeytan, «Ey, çok söz söyleyen! Bunca Allah deme­ne karşılık onun Lebbeyk (buradayım) demesi nerede?

Tanrı tahtından bir cevap bile gelmiyor, böyle i- natçı yüzünle ne vakte kadar Allah diyeceksin?» dedi.

Adamın gönlü kırıldı, başım yere koydu, uyudu; rü­yasında yeşillik içinde H ız ır ’ı gördü. (2)

Hızır: «Kendine gel, niçin zikri bıraktın? Çağırdı­ğın addan nasıl usandın?» dedi.

Adam cevap olarak: «Lebbeyk sesi gelmiyor, kapı­dan geri çevrileceğimden korkuyorum» deyince,

Hızır cevap verdi: «Allah buyurur ki, senin o Al­lah demen, bizim «Lebbeyk» dememizdir,

Senin o niyazın, derde düşmen, yalvarman, bizim sana haberci çavuşumuzdur.

Senin korkun ve aşkın, bizim lûtfumuzun kemen­didir.

Her «Yarabb i!» deyişinde birçok Lebbevk'ler giz­lidir.»

L

(1 ) Mesnevi, I I I , 189. Kendinde olmadan edilen dua, Allah'­ın gönülde olmasından doğar ve söylenmeden cevap­landırılır.

(2 ) «H ız ır» ismiyle bilinen akıl ermez mukaddes şahıs, Müs­lüman menkıbelerinde birçok şekiller arzeder. Bak. İs ­lâm Ansiklopedisi. Bu mısrada «yeşillik», kelimes'-ke­limesine «Yeşil Adam» ( imdada yetişen) , onun ism'ni, manevi hayat ve çelişme üe olan alâkasını imâ eder.

Page 101: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

101

NAMAZIN RÛHU (1)

Mevlâna Celâleddin’den soruldu: «Allah’a namaz­dan daha yakın yol var mıdır?». «Hayır!» diye karşılık verdi ve devam etti: «Fakat namaz yalnız şekil değil­dir. Namazın başı ve sonu vardır; tıpkı şekil ve vücut­ların, ses ve konuşuk mahiyetinde olan herşeyin başı­nın ve şortunun olması gibi. Ancak rûh benzersiz ve sonsuzdur; ne başı vardır, ne sonu. Namazın hakika­tini peygamberler göstermişlerdir.

... Namaz, vecddir; kişinin istiğrakıdır. Şu halde bütün şekiller dışarda kalır. O anda saf rûh olan Ceb­rail’e bile orada yer yoktur. İlâhî Vahdette istiğrak, na­mazın rûhudur.» (2)

L I

(1 ) Fîhi mâ fih, 15.(2 ) Süitler, namazda (salât) her hissin kuvvetle Allah’ta

toplanma neticesini çok defa «benliğin yok olması» diye izah ederler. Allah huzuru olmadan kılınan namazın ta­mam olmadığım Peygamberin beyan ettiği söylenir. O- na göre her salât, Cebrail’i arkada bırakan yeni bir M i­raç idi. Bak, Keşf al-Mahcub, s. 302.

Page 102: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

102

«B E N » D İY E N DOST (1)

Adamın biri dostunun kapısını çaldı. «K im o?» de­nince,

«Ben » diye cevap verdi. Dostu: «Git, henüz zama­nı değil, benim soframda ham kişiye yer yok.

Hamı ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, nifak­tan ne kurtarabilir», dedi.

Adam, müteessir uzaklaştı; tam bir yıl dostunun ayrılık ateşi ile yanıp yakıldı.

Sonra tekrar geldi, dostunun evinin etrafında ge­zinmeye başladı.

Yüzlerce korku ile ağzından edep harici bir söz çık­masın diye kapıvı saygı ile çaldı.

Dostu. «K im o?>. deyince, «Gönlümü alan sevgili sensin!» cevabını verdi.

Dostu, «Şimdi madem ki sen bensin, ge l!» dedi, «bu evde iki ben'e yer yoktur.»

İğneye geçirilecek iplik iki ayrı iplik olursa geç­mez; madem ki birsin, gel iğneden geç. (2)

İpliğin iğne ile münasebeti vardır; iğneden geçer; f; kat iğne deliğinden deve sığmaz ki. (3)

LII

(1 ) Mesnevi, I, 3056. Tasavvufî birlik, âşığın şahsiyetinin değişmesiyle Sevgilininkine garkolmasıdır.

(2 ) Arif, kendi nefsinden, Allah yanında benlik olmaktan geçince yegâne gerçek «E g o » Allah la «b ir » olur.

(3 ) İnanmayanlar, «deve iğne deliğinden geçinceye kadar Cennete giremezler» (K u r ’an V II, 40). Karşılaştır. St. Matthew X IX , 24.

Page 103: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

103

Deveyi riyazat ve ibadetten başka ne inceltebilir? (4) Bu işe ancak Allah eli, Allah kudreti gerektir. O

her mümkünsüzlüğü mümkün kılar.Ölüden daha ölü olan yokluk bile O’nun yaratan a-

vucunda varlığa bürünür.«O, her gün bir iştedir» Ayetini oku da, O’nu ka-

tiyyen işsiz, güçsüz bilme. (5)En az işi bu dünyaya hergün üç bölük asker yolla­

masıdır. Bir bölük asker, rahimde çocuklann yetişme­si için babaların bellerinden analara gider.

Bir bölük asker, dünyayı erkek ve kadınla doldur­mak üzere rahimlerden yeryüzüne sefer eder.

Bir bölük de, herkes ölümün ötesini görsün, yap­tığının karşılığını bulsun diye yeryüzünden âhırete yü­rür.

(4 ) Hayvani tabiat, diken yiyen deve ile remzedilmiştir.(5 ) K ur’an, LV , 29.

Page 104: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

104

METHİN ÖTESİNDE ALLAH (1)

Toprağa ve suya hikmet ışığı vurdu da o sebeple yeryüzü tane ve tohum kabul eder oldu.

İlkbahar Hak fermanını getirmedikçe toprak sır­rını nasıl açığa vurur?

Lütuf ve ihsanı kuru toprağı haberdar eder; kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler.

Benim bu öğüşüm, öğmeyi terketmenin ta kendi­sidir; çünkü bu öğüş, varlık delilidir, varlık ise günah­tır. (2)

l i i i

(1 ) Mesnevi, I, 508. Kâinatta herşey Allah’a itaat ve tazim eder (Kur'an X V I I , 44, ilâhiri) . İbnu ’l Arabi gibi Rûmi, bütün cansız mevcudatta hayat, idrâk, bilgi ve aklın potansiyel olarak mevcut bulunduğunu kabul eder.

(2 ) Bu mısralar, ârifin ibadetinin gayesinde istiğraklaAllah’ı zikirden « öteye geçişi» ima eder (e l fena bi-’l mahkur ani’l-zikr). Varolduğu ve münferiden hareket ettiği müddetçe İlâhi Birliği inkâr eder hükmündedir. Cüneyd’den alınan bir mısraa göre: «Senin varlığın(vücudüke) hiçbir günahla mukayese edilemeyecek bir günahtır.»

Page 105: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

105

BİLGİ KUVVETTİR (1)

Bilgi, Süleyman mülkünün mührüdür; bütün âlenı sûrettir, ilim rûhtur. (2)

Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.

Ondan kaplan, arslan, fare gibi korkmaktadır. On­dan büyük nehirlerin timsahları bile titrer.

Ondan periler, zebaniler kenara kaçar, herbiri giz­li bir yerde mekân tutar.

İnsanın gizli düşmanı çoktur; tedbirli insan akıl­lıdır.

İyi ve kötü nice gizli varlıklar vardır, her dakika gönül kapısını çalıp dururlar. (3)

Vahiv ve vesveselerin ızdıraplan binlerce kişiden gelir; bir kişiden değil.

Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onla­rı görürsün, müşkül hallolur.

O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine baş edinmişsin görürsün.

L IV

i l ) Mesnevi, I, 1030.(2 ) Tabii hadiseler dünyası Akl-ı Küll’üiı zâh'rî şekl'dir;

aslı olan İlâhî Bilgi, ruhun vücudü canlandırması ve hüküm sürmesi gibi, dünyayı canlandırır ve idare eder. Süleyman’ın insanlara, emlere, hayvanlara ve kuşlara sihirli mühürle hakimiyet icra etmesine benzetVebilen bu bilgiye insanın ulaşması imkân dahilindedir.

(3 ) Müslüman inanışına nazaran, gönül, şeytanların ve ko­ruyucu meleklerin görünmez cemaatinin harp meyda­nıdır.

Page 106: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

106

HAKİKİ İSİMLERİMİZ (1)

Herşeyin adını bilenden işit, «Allemel esmâ», remzinin sırrını duy. (2)

Bize göre herşeyin adı görünüşüne tâbidir. Yara­tana göre, içyüzüne, hakikatine tâbidir.

Mûsâ'ya göre sopasının adı «asâ» idi; Allah indin­de ise «ejderha» idi. (3)

Bü âlemde Ömer’in adı «puta tapan» dı; halbuki ezelde «mümin» idi. (4)

Hasılı Allah indinde sonumuz ne ise hakikatte adı­mız o olmuştur. (5)

L V

(1 ) Mesnevi, I, 1238.(2 ) «B ilen», yani yakın bilgisini Âdem gibi, tasarruf eden

(K u r ’an II , 31), bunu Allah’tan alır ve herşeyi aslî ma­hiyetinde olduğu gibi görür.

(3 ) Mûsâ, asasını attığı zaman, asâ Firavn'un sihirbazları­nı ve maiyetini panikle kaçırtan canavar şeklinde gö­ründü.

C4) İkinci Halife Ömer. Müslüman olmazdan evvel Pey­gamberin şiddetle düşmanıydı ve imanlılara karşı za­limdi.

(5 ) Assisi’li St. Francis: « Allah indinde herkes ne ise o,odur; başka değil» demiştir.

Page 107: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

107

YAKİN İLMİ (1)

Vehmi, fikri, duygu" ve anlayışı, çocuğun bindiği so­padan at bil.

Goniil ehlinin ilimleri kendilerini taşır; ten ehlinin ilimleri ise kendilerine yüktür.

Allah, «Tevrat ’ı bilip onunla amel etmeyenler, ki­tap yükü eşeğe benzer» buyurdu. Allah’tan olmayan bil­gi ağır yüktür. (2)

Eğer bu yükü iyi taşırsan yükünü alırlar, rahat e- dersin. (3)

Heva ve heves uğruna o bilgi yükünü taşıma ki, i- çindeki ilim ambarını göresin.

Tanrı kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nasıl geçeceksin? Ey, Allah’a ait yalnız «H û » ismiyle mut­main olan?

Sıfattan ve isimden ne doğar? Hayal, fakat hayal hakikate yol gösterir. (4)

L V I

(1 / Mesnevi, I, 3445.(2 ) Kur'an'dan iktibastır, L X II , 5.(3 ) Yani Allah size hakikî b ilgiyi ihsan edecek.(4 ) İlâhi isimleri ve sıfatları iade eden kelimeler ancak O '-

nun tabiatinin belirsiz hayalini taşır. Lâk;n mânalarını zikreden ve düşünen Sûfî, onların mânasındaki aşktan ilham alır. H er İlâhî isim, cisimlendirdiği müsemması ile esasen aynıdır. Dış bakışta yalnız « bir ismin ismin­dir ve isimlendirilenin aslına «perde» fh :çapl teşkil eder.

Page 108: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

108

Hiç hakikati olmayan isim bilir misin? Yahut kaf ve lâm (G.Ü.L.) harflerinden gül topladın mı? (5)

Madem ki ismi telâffuz ettin, müsemmayı da ara. Ay göktedir, derenin suyunda değil.

Addan ve harften geçmek istersen kendini tama­men kendinden saf kıl (yok ol).

Kendini kendi vasıflarından ani ki, asıl kendi saf, pâk zâtını göresin.

O vakit kitap, üstad ve müzakereci olmaksızın gön­lünde peygamberlerin ilimlerini görür bulursun.

fiıj Hakikatten tamamiyle ayrılan sıt görünüş doktrini için bak, No. X C IV . «G .Ü .L .’den G Ü L ». Farsça «gaf» ve « lâm»dan (harfler) «gul».

Page 109: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

RİVAYET VE SEZİŞ (1)

Kulak vasıla, vuslata eren ise gözdür. Göz hal sa­hibidir; kulağm sadece dedikodusu vardır. (2)

Kulağın duyuşu sıfatlan tebdil eder, halbuki göz­lerin apaçık görgüsü zâtı bile değiştirir. (3)

Ateşin varlığını sözle bilip, vakîn hasıl ettinse a- teşle pişmeyi iste; sözde kalma.

Yanmadıkça o bilgi ayne! vakîn değildir; vakîni is­tiyorsan ateşe dal.

Kulak, hakikate nüfuz ederse göz olur; aksi tak­dirde söz kulakta kalır, gönle tesir etmez. (4)

1(M

L V I I

t l ) Mesnevi, II. 858.(2 ) Kulak, evlenecek bir erkeğe bir kızın güzelliğini anlat­

mak vazifesi olan çöpçatan rolünü oynar.(3 ) «Duym a» (s em .) yani kulağa dayanan bilgi, ister ya­

zılı. ister şifahi olsun, duyanın veya okuycnın yalnız z'h- nî ve ahlâkî vasıflarını değiştirebilir. «Nefs»in tam de­ğişmesine tesir etmez; o değişme ki. Tanrı’yı vasıtanız görüşten meydana gelir. Sonraki mtsralarda Rûmi, duymadan (ilm -el yakin) çıkarılan katiyetle, görmeden

(ayn-el yakin) hasıl olan katiyeti ve bilfiil denemeyle idrâk olunanın farkını karşılaştırır.

(4 ) Manevi bilginin ilk esası kulaktan alınır. Bu fikirler kalbe tesir edmce ve oculus cordis ile kavranınca, duy­ma görüş olur.

Page 110: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

110

DUYGU V E DÜŞÜNCE (1)

Birisi Zeycl’e arkadan kuvvetli bir tokat vurdu. Zeyd de aynen mukabele edeceği sırada,

tokad ı vuran adam: «Senden birşey soracağım»dedi, «önce cevabım ver, sonra bana vur.

Ensene vurunca tokadın sesi çıktı; şimdi senden dostça soruyorum :

O ses benim elimden mi, yoksa senin ensenden miydi, ey uluların öğündüğü zat?.»

Zeyd dedi ki: «Acıdan kurtulamadım ki bu düşün­ceyi halledeyim. Senin derdin yok; sen düşünedur; ız- dırabı olan bunları düşünemez.»

L V III

(1 ) Mesnevi, I I I , 1380. Tasavvufi hakikatte akli mütaalâmn kifayetsiz olduğunu gösteren ibret verici kıssa.

Page 111: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

111

TASAVVUF! ANLAYIŞ (1)

Beş duygu birbiriyle birleşmiştir; çünkü hepsi de b ir kökten meydana gelmiştir. (2)

Bu beş duygudan biri kuvvetlense öbürleri de kuv­vetlenir, herbiri b ir diğerine sâki olur.

Gözün görüşü konuşma kabiliyetini artırır; söz de gözün daha derin görmesini artırır.

Doğru ve derin görüş her duyguyu açar, keskinleş­tirir; bövlece gayba ait şeyler âşikâr olur.

Sürüden bir koyun dereyi atlayınca bütün stiriı de birbiri ardından o tarafa atlar.

Sen de duygu kovunlarını sür, hakikatin yeşil ça­yırında filiz otlat.

Senin her duygun diğerlerine peygamberlik eder; bütün duygularını Cennete ulaştırır,

Sonra o duygular sözsüz, kelimesiz, mecazî mâna­dan öte senin duyguna sırlar söyler.(3)

L I X

i l ) Mesnevi, II, 3236.(2 ) Ruhun kabiliyetleri bedeni beş hisse uyarak Külli Ruh­

tan hasıl olur ve İlâhî sıfatların görünüşünü sağlar. On­lar birbirinden ayrı ve farklı değildir ve herbiri öbürü­nü tamamlc.r. Edward Carpenter’m: «B u ( tasavvuf î ) anlayış birin içinde birleşen bütün hislerin bir gibi görünmesidir» dediği gibi.

(3 ) Kâmil Veli herkese ışık saçmak ve gerçeğe yol göster­mek için peygamber gibi gelir. Hâlis bir sezişle gönül­leri okur; bilgisi yanılmaz, çünkü kendine kelimelerle tebliğ olmamıştır; yalnız sözleri müphem olabilir ve yanlış anlaşılabilir.

Page 112: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

112

AŞK VE KORKU (1)

Ârif, her an padişahın tahtına kadar ulaşır. Zâhit bir günlük yol için b ir aya muhtaçtır.

Zâhidin de şerefli bir günü vardır; vardır ama o- nun günü nasıl elli bin seneye müsavi olur. (2)

Bu .yolda çalışanın ömründe her gün, bu cihan yıl­larının elli bin yılıdır. (3)

Aşk, Allah sıfatıdır; fakat korku, şehvete esir o l­muş kulun sıfatıdır. (4)

L X

(1 ) Mesnevi, V, 2180. Pasaj, nefsini düşünen zahidin yavaş ve zahmetli ilerlemesiyle ( sülük), ârifi bir anda gayesi­ne götüren cezbenin farkım belirtir. Karşılaştır, No. X X V , not 3.

(2 ) Kur’a r ’dan LXX . 4: « Melekler ve Rûh (C ebra il) oraya bir günde çıkarlar ki, mesafesi elli bin yıldır.» Süfîler bu mevzuu tasavvufî kıyamet ve miraç olarak tefs'r ederler.

(3 ) « Erbap kimsenin hayatı» tamamen müşahededen iba­rettir ve « günleri» (eyyamullah) sonsuzluktur. Allah, gerçek âşıklarına nihayetsiz tecelliyatta kendini açıklar.

(4 ) Muhabbet için K ur’an’da hüküm vardır, fakat Sûfinin âşıkcne sembolizminin baş kelimesi olan «ışk » için yoktur. Bununla beraber daha kuvvetli ahkâm, Basra- lı Haşan (M .728) tarafından nakledilen bir Hadis-i Küd- si’de aşikâr edilmiştir: « Allah buyurur ki, kulum iba­dete ve beni zikre kendini verip bundan zevk duyduğu zaman Ben onu severim, o Beni fâşıkamve-âşıktuhu).»

Page 113: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

113

Aşkın beşyüz kanadı vardır; her kanadı arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar.

Korkak zâhit ayağı ile yürümeye çabalar. Âşıklarsa şimşekten çok daha çabuk uçar.

Zâhit bu makama ulaşamaz; meğer ki Tanrı ışığı­nın inayeti gelip erişe de bu âlemden ve bu yürüyüşten kurtula.

Kendi vesvesesinden halâs ola da o yüce doğan ku­şu, padişaha yol bula.

F : s

Page 114: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

114

RÛHUN YÜKSELİŞİ (1)

Cemad iken öldüm; yetişip gelişen nebat oldum.Nebat iken öldüm; hayvana yükseldim.Hayvanlıktan da geçtim; hayvanken <ildüm de in­

san oldum.Artık ölüp yok olmaktan niçin korkayım? Hamle

ile bir kere de insan iken öleyim de Melekler âlemine uçayım; fakat Melekler âleminden de geçmeliyim.

«Her şey fânidir, helâk olur, ancak O’nun hakikati bakîdir.» (2)

Melek carfımı da kurban edersem, o akla, idrâke sığmayan yok mu, işte o olurum.

Ah, yok olurum, suretlerin hepsini terkederim de erganun gibi «Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşan­larız» derim. (3)

L X I

H ) Mesnevi, I I I , 3901, Bak, C X V I I ve C X V II I .(2 ) Kur'an X X V I I I , 88.(3 ) Kur'an II , 156. «Yok luk » (adem,) tâbiri, nefsin terki

(fena ) için kullanılır. Bak, No. C X II, not 3.

Page 115: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

İNKÂR YOLU (1)

Saz-şairi, sarhoş Türkün huzurunda ezel sırlarını söylemeye başladı: (2)

«B ilmem ki, sen ay mısın, put musun? Bilmem ki, benden ne dilersin?

Bilmem ki, sana nasıl hizmet edeyim? Susayım mı, yoksa seni kelimelerle anlatmaya girişeyim mi?

Şaşılacak şey şu ki, hem benden ayrı değilsin, hem de ben neredeyim, sen neredesin? Bilmiyorum.»

Saz-şairi bu tarz sözlerle boyuna «bilmiyorum, bil­miyorum» diyerek türkü söylüyordu.

Bilmiyorum sözü haddi aşınca Türk hiddetle yerin­den fırladı; demir topuzla saz-şairini tehdide başladı:

115

L X I I

i l ) Mesnevi, V I, 703.

(2 ) İhtimal ki. «Saz-şairi», nefslerini devamlı inkâr etme yolunu müritlerine tâkip etmeyi, ancak bunun miisbete ve Allah ile hakikî birliğe ( bakâ) ulaştıracağını öğreten İnsan-ı Kâm il’i işaret eder. Diğer yandan tasavvufi mestlik (s ek r ) ancak başlangıç olarak kabul edilmeli­dir. Bu sebepten «itidal»e nisbeten nakışlıktır. Bu mer­tebede ârif, çokluğun reddinden çoklukta görünen Bir'in tasdikine çıkar. Müslüman imanının ikrarı olan Lâ ilahe İllallah’m gerçek mânası budur. Allah ile bütün beşer ruhları arasındaki Ezelî Ahidle önceden tâyin edilmiş­tir. «Rabbin, Âdem 'in sulbünden soyunu devam ettirdi ve onlara «Rabbiniz değil miyim?» diyerek onların sı­nanmasını istedi. Onlar da «Evet, tasdik ederiz» ceva­bım verdiler. Bak, Kıtr’an V II, 172.

Page 116: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

116

«E }f ahmak adam! Bari bildiğini söyle, bilmiyorum deyip durma.»

Çalgıcı dedi ki: «Maksadım gizlidir.Sen inkâr ettiğin müddetçe ispat senden ürküp kaç­

madadır; var olanı bir türlü bulamıyorsun.İspattan bir koku alasın diye nefyettim, bilmiyo­

rum, dedim.Bunun için inkâr makamını çaldım; öldüğün zaman

ölüm sana sırları açar.Ölümü seç, fakat karanlık mezara götüren ölümü

değil; seni değiştiren, nura götüren ölümü.Topuzu kendine vur da benliğini darmadağın et.

Page 117: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

117

KÂİNATIN RUHU (1)

Akıl denizini kuşatan nice sırlı âlemler vardır; akıl denizi ne kadar engindir.

Bizim şu kalıplarımız bu denizde su üzerinde yü­zen kâseler gibidir.

İçi dolu olmadıkça kap suyun yüzündedir, fakat dolunca batar.

Akıl gizlidir, ortada bir âlem görünüp durur. Bi­zim şeklimiz, o denizin dalgasından, yahut ıslaklığından ibarettir.

Can, apaçık, pek vakın bulunduğundan görün­mez. (2)

İnsan, içi su ile dolu, dışı kupkuru küp gibidir.Bunu iyi anla; içi su ile dolu, dudağı taş gibi kuru

bir kap, yahut altındaki atı görmeyen kör binici olma.

L X I I I

(1 ) Mesnevi, 1. 1109.(2 ) Akıl veya rûh, İnsandaki İlâhi cevher, herşeyde mevcut

olduğu için idrâkimizden gizlidir; cihanşümul oluşu, sıfatları ve eserleri ile tecelli etmektedir.

Page 118: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

118

Biz yokuz, varlıklarımız da yoktur. Sen, fânilikte görünen Vücud-ı Mutlaksın. (2)

Hareketimiz senin vergindir, bütün varlığımız se­nin icadındır.

Sen, varlık hüsnünü yok olanda gösterdin; sonra yok olanı kendine âşık eltin. (3)

İhsanın lezzetini, kadehini, şarabını, mezesini esir­geme...

Esirgersen kim sorabilir? Nakış, nakkaşa kusur bu­labilir mi?

Bize, gafletimize bakma; kendi ihsanına, cömertliği­ne bajc.

L X I V

M U T L A K O LA N (1)

(1 ) Mesnevi. I. 602, bak, Mukaddime.

(2 ) İbn u ’l Arabi ve ondan sonra Rûmi, «yokluk» (adem yahut nistî) tabirini bir mânada mevcut olmadığı hal­de diğerinde mevcut olan şeyleri ifade için kullanır: Cevher gibi değil, bir şekil gibi bulunan cismanî dünya ve şekil gibi değil, fikir gibi bulunan idrâki mümkün dünya.

(3 ) Burada «yokluk», izafi yokluğu 'ifade eder ve ilm-i İlâhi­de tasavvur halindeki fikir gibi, bütün şeylerin gizli ha­kikatlerinin (ayân-ı sabite) dünyaya amelî ve objektif hayata getirilmeden önceki halini anlatmak için kulla­nılır. Allah, sevilmesi için bu «yoklukna.sebep oldu: yani lâtfuyla her « hakikat» (ayân-ı sabite) ona verilen cismi ihata ederek müsait ( -istekli) kılındı.

Page 119: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Î19

Biz yokluk; bizim tarafımızda dâva ve arzu da yok­tu. Senin lûtfun bizim sessiz niyazımızı duydu da bizi varlığa gelirdi. (4)

Kudret huzurunda bütün âlemin mahlûku iğne önündeki gergef gibi âcizdir.

Kudret, gergefe bazen Şeytan resmi, bazen insan resmi işler; kâh neşe, kâh keder nakşeder.

Gergefin eli yok ki müdafaa için kımıldasın; dili yok ki fayda veya zarar budusunda söze cüret etsin.

(4 ) Varlık (vücu t), Allah’ın diğer ihsanları gibi, İlâhi ih­sandır; «talep» ile verilir. Talep âşikâr yahut kapalı olabilir; yani isteyenin durumu veya kabiliyeti gereğin­ce, meselâ kuruyan nebatın istediği suya erişmesi, bir tohumun toprağa gömülürken kökleşmeyi ve fışkırma­yı insiyaki olarak istemesi gibi. Görüşün bu noktasın­dan «herşey zaruret talebiyle vücut buldu» (Mesnevi, I I I , 3204).

Page 120: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

12«

YARADILIŞ GAYESİ (1)

Dünyayı yaratmasındaki hikmet, Rabbin kendi il- mindekileri açığa çıkartması içindir.

Bildiğini âşikâr etmedikçe âlemdeki zahmet vc me­şakkatler de belirmez. (2)

Senden bir kötülük, yahut iyilik meydana gelmeksi­zin bir an duramazsın.

Bu amelleri açığa çıkartma zarureti, sırrının açığa çıkması içindir.

Nasıl olur da ipliğin ucunu gönlün çekip durduğu halde iplik eğirme âletine benzeyen tenin işlemez? (3)

Bu âlem de, o âlem dc devamlı doğurur. Her sebep anadır, eser çocuğunu meydana getirir.

Eser doğdu mu ondan da şaşılacak sebepler doğma­sı için sebep haline gelir.

Bu sebepler nesiller boyu sürer; fakat halkaları zin­cirinde görmek için nûrlanmış göz ister.

L X V

(1 ) Mesnevi, II, 994.(2 ) Allah, insanın zübdesi olduğu âlemin, Kendi Bilgisi

muhteviyatını göstermesini diledi. Bizim fiillerimiz, be­şerî tabiate temel teşkil eden ilm-i İlâhînin zahir olma işinden doğar,

(3 ) Allah, kalpte tecelli ettiği müddetçe vücut âtıl kalmaz. «İnsan ağacı hiçbir zaman hareketsiz değildir.»

Page 121: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

121

LXVI

İLÂHİ TAKDİR (1)

Hangi ressam yaptığı güzel resmi menfaat ümidi gö­zetmeden yalnız resim yapmış olmak için yapar?

Gayesi, çocukların hoşnut edilmesi veya ölmüş git­miş dostların sevdikleri tarafından hatırlanmasıdır.

Hangi testici içine sun konmasını düşünmeden tes­tisini sırf testi yapmak için yapar?

Hangi hattat yazdığı yazıyı yalnız yazısının güzel­liğini göstermek için değil de yazı yazmış olmak için yazar?

Oğul! bunlar santrançtaki oyunlara benzer: her taş sürmenin neticesini ondan sonrakinde gör.

Sebebi sebep içinde, birbiri arkasına idrâk ederek, gözünü böylece etraftan çevir de ta karşındakini mat edip oyunu kazamncaya dek ne oyunlar oynayacaksan hepsini gör.

Rûhu kör (kısa görüşlü) adam nasıl ilerliyeceğini bilmez; tevekkül ile hareket' eder, körler gibi adım atar.

Savaşta Tanrı'ya dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu, tavla oynayan acemilerin Tanrı’ya dayanmasına ben­zer. (2)

(1 ) Mesnevi, IV , 2881.(2 ) Cismanî arzulara karşı savaşta nuru olmayanlar, kendi

akılları yüzünden ister istemez oyunu kaybederler.(3 ) K ur’an II, 30: «Allah, Meleklere ded ki. «yeryüzünde

halife var edeceğim». Melekler dediler ki: «O yere kö­tülük yapacak ve kan akıtacak birini mi var edecektin? (Biz, daha hayırlıyız, çünkü) Seni tenzih ederizh> Allah: «Şüphesiz, Ben, sizin bilm diğinizi bilirim» dedi.

Page 122: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

122

Gözünün önünde ardında perde kalmadı mı, göz, Gayb Levhini okur.

Böyle gaybı gören biri geriye baksa, varlığın başla­masını, Meleklerin Kadir-i Mutlak Allah ile Babamızın (Âdem) halife olması hususunda giriştikleri münakaşa­yı duyar, görür. (3)

İleri (geleceğe) baktı mı, Mahşer Gününe kadar ne olacaksa hepsi gözünde canlanır.

Herkes gaybı kendi gönlünün aydınlığı ölçüsüne göre görür.

Gönül aynasını daha fazla cilâlayan daha ziyade gö­rür.

Sen, eğer, bu temizlik Allah'ın lûtfudur dersen, gönlü arıtmaya muvaffak oluş da Hak vergisidir, onun lûtfundandır.

O çalışma da, o dua da himmet miktarıncadır. «İn­san ancak çalıştığını elde eder.» (4)

Himmeti veren ancak Allah’tır; hiçbir değersiz (nasipsiz) insan, padişahın himmetine sahip değildir.(5)

Allh'm, bir ademi bir işe ryırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyarı ve iradeyi menetmek değildir ki.

Fakat belâ geldiği zaman, talihsiz (nasipsiz) adam, küfür ve isyan semtine geçer; talihli olan (inayete er­miş) Hakk’a daha yakın olur.

(4 ! K u r’an L III , 39.15) Arifin talebi önceden seçtiğinin delil ve neticesidir.

Page 123: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

123

Allah, arayanları için bu mavi kubbenin altında ni­zam ve sebepler kurdu.

Olan şeylerin çoğu nizama göre olur, fakat bazen de Kudreti nizamı bozar.

Allah, nizam ve âdet kurdu, fakat sonra o âdetin, nizamın bozulması için âşikâre mucize yarattı.

Ey, sebebin tuzağına düşen! sebep yaratanı vok sanma.,

Sebep yaratan Allah, ne dilerse yapar. Mutlak kud­reti bütün sebepleri de ortadan kaldırır.

Fakat arayan muradına erişsin diye çok defa yap­tığı işleri sebeple yapar, sebeple yaratır.

Sebep olmazsa mürit nasıl yol alsın? Gittiği yolda görünür sebep olması lâzımdır.

Sebepler göz önündeki perdedir, çünkü her göz, onun sanatını görmeye lâyık değildir.

Sebebin ötesine ulaşacak bir göz gerek ki, perdeyi tamamiyle çekip kaldırsın.

L X V II

SE B E PLE R (1)

(1 ) Mesnevi, V, 1543. Beşerî fiillere temel hazırlığında bu­lunarak dünya nizamını idame eden İlâhî Kuvvet, illet ve eserin ( sebep ve netice) aşikâr olan mütekabil m ü­nasebetine üstün gelir.

Page 124: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

124

Bu sûretle mekânsızlık âleminde sebepleri Yarata­nı ve bütün çalışıp çabalamanın beyhude olduğunu görsün. (2)

Her iyi ve kötü (hayır ve şer) sebebi Yaratandan (müsebbib) gelir: babacığım! Sebep ve vasıta diye bir şey yoktur.

Kısa bir zaman gaflet devri hüküm sürsün diye Pa­dişahın yolu üstünde bir hayal peydâ oldu.

(2 ) Görenin bu görüşü, Tanrı kudretiyle Hakikate yaklaş? mak için tâyin edilen ibadete ait çalışmalara aykırı değildir (N o . X X X I I ) . Onları değersiz yapan, yaratma­da ve hüküm vermede İlâhî lütfün süratle işlemesini bizim ayırdeden aczimizdir. Eğer o öyleyse, O ’nun İradesi onu öyle yapar.

Page 125: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

125

İLÂHÎ FABRİKA (1)

İş sahibi çalışma yerinde gizlidir; yürü git, onu an- cak iş yerinde görürsün.

Madem ki iş, sahibine perde olmuştur, o halde onu çalışmasının dışında göremezsin. (2)

Çalışan, iş yerinde mekân tutar; dışarıda duran on­dan habersizdir, gafildir.

O halde yokluğun iş yerine gel ki, işi de, yapanı da beraber seyredebilesin. (3)

İnatçı Firavn, yüzünü maddî varlığa çevirdi; bu se­bepten Allah işinin körü oldu.

Hükmü değiştirmek, takdiri bozmak için yüzbin- lerce çocuk öldürttü.

L X V I I I

(1 ) Mesnevi, I I , 759.(2 ) Allah’ın işi âyân-ı sâbite’nin kuvveden fiile çıkarılma-

sidir. Mânevi dünyada çalışan, daima O ’nun vasıflarıy­la «yokluk» bürünür.

(3 ) Nefsin ölümü ile ârif, önceki «yokluk»a döner, âyân-ı sabite gibi ve İlâhî Zât’ın, sıfatlarının ve efalinin vah­detini idrâk eder.

Page 126: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

126

ZAMANIN DÜNYASI (1)

Sen, her an ölüp diriliyorsun; Peygamber: «Budünya bir andan ibarettir» buyurdu.

Bizim düşüncemiz havada bir oktur; havada nasıl durur? Tanrı’ya uçar.

Her an dünya yenilenir; fakat biz, dünyayı öylece durur gördüğümüzden daimî değişiklikten haberdar değiliz.

Vücutta daimîlik gösterdiği halde, hayat su gibi da­ima yeniden yeniye akıp gider (2)

Tıpkı, elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek b ir ateş hattı gibi görünürse, ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimî görünür.

L X I X

(1 ) Mesnevi, I, 1142. Varlık dairesi tek bir noktada başlar ve nihayet bulur; Allah'ın mevcudiyeti bizce bir son­suzluk diye anlaşılır. Halbuki ârifler için dünya « ancak bir andır», yani İlâhî aydınlığın parıltısı bir’i çok ve çoğu bir gibi gösterir. Sûfîlere ve diğer Müslüman me­ta fizikçiler ine göre, kâinat manzumesinin her atomu, İlâhî Kudretin süratle zuhuru ile daimi olarak yok olur ve yeniden yaratılır.

(2 ) Mukayese et, Heraclitus’un sözüyle: «Aynı nehre dahil olana başka ve daha başka sular akar.»

Page 127: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

L X X

HAKİKAT VE GÖRÜNÜŞ (1)

Renkleri gösteren ışıktır; geceleyin kırmızı, yeşil ve sarı senin görüşünden kaybolur.

Böylece rengi görmenin ışıktan olduğunu anlarsın. Şu halde bütün gizli şeyler zıddıyla meydana çıkar.

Hakk’ın zıddı yoktur ki açıkça görünsün. O her şe­yi görür,

Beşer gözü O'nu ebediyyen göremez. (2)Karanlık ormandaki kaplanı bildiğin gibi, sûret-

ten de görünmez mânâyı bil.Derin Hikmet Denizinden düşünce dalgaları zuhu­

ra gelince,Mânâ, söz ve sesten bir sûret giyindi. Sözden bir

şekil doğdu, yine öldü; dalga kendini yine denize ka­rıştırdı.

Sûret, sûretsizlikten çıktı, yine sûretsizliğe döndü. Zira biz yine Tanrı’ya döneceğiz.

(1 ) Mesnevi, I, 1121. Işık ve renk sembolizmi esas olarak Plato’dan gelir.

(2 ) Allah ile mukayese ve tezat teşkil edecek şey olmadığı için akıl O 'nu idrâk edemez; ancak muhtelif suretler- deki tecellisinden sezilir.

Page 128: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

128

TABİATTA ALLAH (1)

Âlem donmuştur da adı cemad (cansız) olmuştur. Üstadım! camit, donmuş demektir.

Mahşer güneşi doğuncaya kadar sabret de âlem cis­minin hareketini gör. (2)

Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirdi? Bütün toprakları, bütün zer­releri de bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek.

Bnlarm hepsi de bu yanda ölü, o yanda diridirler. Burada susmuşturlar, orada konuşmaktadırlar.

Onları hakikat âleminden bize yolladılar mı işte asâ (Mûsa’nın asâsı), bize ejderha kesilir. (3)

Dağlar sese gelir, Davut’la beraber terennüm eder, ilâhî okur; demir bile avucunda mum gibi yumuşar. (4)

Rüzgâr, Süleyman’ı taşır; deniz, Mûsâ ile konu­şur. (5)

L X X I

(1 ) Mesnevi, I I I , 1008.(2 ) Buradaki veya ileride vukû bulacak Kıyamet Gününde,

Allah, bize eşyanın hakikatini olduğu gibi gösterdiği zaman, rûh alemi ve sonsuz hayat olan maddî dünya­yı batini haliyle anlayacağız.

(3 ) Kur'an, V II, 107— 108.(4 ) K ur’an, X X I, 79, X X X IV , 10.(5 ) Rüzgâr Süleyman’a tâbi idi (K ur 'an X X I , 81) ve tahtım

bir memleketten diğerine taşıdı. Allah, Mûsâ’ya: «Asân ile denize vur» buyurdu (K u r ’an X X V I , 63); akabinde Beni İsrail'e yol açıldı, fakat Firavn ve maiyeti boğul­dular.

Page 129: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

12Î

Ay, Ahmed’in işaretini, emrini anlar, fermanına uyar. Nemrud’un ateşi, İbrahim'e ağustos gülü olur. (6)

Hepsi de bunlara «Biz, size karşı duyar, görürüz.. sizinle hoşuz, neşeliyiz. Fakat namahremlere karşı susup durmaktayız» derler.

Ama siz bir cemada gidiyor, ona yöneliyorsunuz. Artık cemadların canına, sırrına nasıl mahrem olursu­nuz?

Cemadlardan can âlemine yükselin de kâinatın cüz­lerinin ahengini duyun.

O vakit cansız şeylerin Allah’ı teşbihlerini apaçık duyarsın da, vesveselerden ve tevillerden kurtulur­sun. (7)

16) Bu mısra, ayıtı yanlışını (K u r ’an L İV ) ve İbrahim 'in mucizevi korunuşunu (K u r ’an X X I , 69J işaret eder.

(7 ) K ur’an’a göre (X V I I , 44) «Semada yahut yeryüzünde Allah'ı teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur.» Sûfiler için cemadatm teşbihi, Allah tarafından bildirilen Haki• kat-i İlâhiye olduğu kadar tasavvufi vukua dayanır. Müslüman ckliyyun İlâhiyatçıları bu nevi duaları ka­palı veya dolaylı izah ederler. Meselâ bir maddenin veya nebatın görünüşü Subhan-Allah! diyormuş gibi insanın düşünmesine sebep olur.

F : 9

Page 130: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

130

AŞK HER GÜÇLÜĞÜ YENER (1)

Aşk, hudutsuz bir deniz, gökler, bu denizde ancak bir köpüktür.

Göklerin dönüşünü aşkın dalgalarından bil. Aşk ol­masaydı dünya donar kalırdı.

Aşk olmasaydı cansız bir şey nerden nebata girer, nasıl onda mahvolurdu?

Nebatlar, nasıl kendilerini canlılara (hayvana) fe­da ederdi? (2)

Rûh, nasıl o nefese fedâ olurdu da onun esintisin­den Meryem gebe kalırdı? (3)

Hepsi yerlerinde buz gibi katı ve hareketsiz olur­du, çekirgeler gibi uçup bir şey araştırmazdı.

Her zerre dağ tepelerinde yükseklere uzanan fidan gibi kemale âşıktır.

Onların yükselme emelleri, hakikatte Allah’ı teş­bihtir.

L X X I I

(11 Mesnevi, F, 3853.(2 ) Bak, L X Î ve C X V II .(3 ) Seçilmiş şahsiyetler, Meryem Ana’ya üfürülen (Kur'an,

X X I, 91, L X I, 12) İlâhi Rüh’tan ilham alırlar ve hidaye­te erdirilirler. Mukayese et. Fihi mâ fih, 22: « Vücut Meryem gibidir ve bizim herbirimizin içinde bir İsâ vardır. Eğer aşk izdir abı bizde zuhur ederse. İsâ ’mız doğacaktır.» .Bu, .Eckhart'm, Mesih'in canda doğuşu doktrinine (İnge, Christian Mysticism, 162 seq.) ve bil­hassa: «Baba, Kelâmı canın içine söyler vc «oğul» do­ğunca her can Meryem olur» demesini hatırlatır.

Page 131: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

131

LXXIII

CİHANŞÜMUL AŞK (1)

Doğrusu, hiçbir âşık yoktur kı sevgilisini arasın da sevdiği onu aramasın, dilemesin. (2)

Bu gönülden sevgi şimşeği çıktı mı bil ki, o gönül­de de sevgi vardır.

Gönlünde Tanrı sevgisi arttı mı, şüphesiz Tanrı se­ni seviyor.

Tek elin sesi çıkmaz; öbiir elin olmadıkça, iki elin birbirine vurulmadıkça ne ses çıkar, ne sedâ.

Ezelî hükme göre, kâinatın bütün zerreleri çift çift­tir ve her cüzü de kendi çiftine âşıktır.

Arifin nazarında gökyii/.ü erkek, yeryüzü kadındır: Göğün verdiğini yer alır, besler.

Yerin harareti azaldı mı gök hararet yollar; rutu­bet ve tazeliği kalmayınca eski haline getirir.

Gök, kadını için kazanç arayan koca gibi, kendi et­rafında döner durur.

Yeryüzü ise ev kadınlığı ile meşguldür: Doğumubekler, doğurduğunu emzirir, besler.

(1 ) Mesnevi, I I I , 4393. İlâhî Aşk, yarattığı Kâinat man...- meşini kaplar. Bütün eşya görünüşte muhtelifse de o aslî prensiple idare olur ve işini tamamlamak için ha­reket ettirilir.

(2 ) Aşk. güzellik dilerse, güzellik de aşkı daha az dilemez.

Page 132: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

132

Şu halde göğe akıllı nazarıyla bak, çünkü akıllıların işini yapıyor.

Bu ikisi birbirinden zevk almasa nasıl olur da âşık­lar gibi biribirlerine dolanırlar?

Yer olmasa çiçek ve ağaç nasıl açar? Gökyüzünün suyu, harareti olmasa yerden ne hasıl olur?

Bu birlikte âlem bakâ bulsun diye Allah kadına ve erkeğe birbirlerine karşı arzu verdi.

Her cüze de diğer bir cüze meyil verdi; ikisinin bir­leşmesinden nesiller doğar.

Gece ve gündüz görünüşte zıttı, fakat her ikisi de aynı gayeye hizmet eder,

Herbiri işini en mükemmel şekilde karşılıklı gör­mek için birbirine âşıktır.

Gece olmazsa, insanın kuvvet kazancı olmaz; böyle olunca da gündüzleyin harcayacak birşeyi bulunmaz.

Can, yeryüzünden olan esas cüzlerine, «Benim, ga­rip, sürgün oluşum sizinkinden acıdır: ben arşa men­subum» der.

Beden, yeşil otlar vc akarsular arzu eder, çünkü as­lı bunlardandır.

Can, hayat ve dirilik ister, çünkü aslı lâmekânın ca­nıdır.

Can, yükselmeye, yücelmeye can atar; beden nefsin ibtilâsını ister.

Page 133: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

O yücelmenin aşkı, meyli de canadır: «Allah onları sever, onlar da Allah’ı» âyetini (3) hatırda tul;

Hulâsa, kim bir şey isterse istenilen şey de onu is­ter.

Fakat âşığın isteği, âşığın benzini .soldurur; mâşû- kunki ise onu hoş ve yakışıklı hale sokar.

Saman çöpü o uzun yolda ilerleme mücadelesi ya­parken, kehribar, sevgisinde müstağni gibi davranan bir âşıktır.

(3 ) K ur’an, V. 54. Seveni sevilene cezbeden veya aksi, kar- ştlıklt uygun kılan, onlan birleştiren, tabii hadiseler dünyasında daim olan birşey değildir; bu ariflerin aşk ismiyle bildikleri «yokluk» cevher ve hakikattir. Sevi­lende azamet ve kendine güvenle belirir; âşıkta kulluk, boyun eğme ve keder şeklini alır.

140

Onun avucuyla bütünlük denizi birleşmiştir. O, kev- fiyetsiz ve tam kemal sahibidir.

Ey, zengin adam! Yüzlerce çuval altın getirsen Al­lah: «Benim kapıma armağan olarak gönül getir: (5)

Âlemin Kutbu olan gönlü bana getir, Âdem’in ca­nının canının canı o gönüldür,» der.

(5 ) K u r’an’a göre, X X V I, 88— S9. t!Zenginliğin ve evlâdın yardımı dokunmay (v e kimsenin yardımı olmaya­cağı) gün ancak Allah'a kalb-i selim getiren kurtulur.»

Page 134: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

134

BÜYÜK ÂLEM OLAN İNSAN (1)

Yıldız gibi tertemiz, parlak ruhlar gökyüzündeki yıldızlara feyiz verir, yardım eder.

Görünüşte bize hükmeden bu yıldızlardır, fakat as­lında bizim bâtınımız göklere hükmeder. (2)

Bu sebeple, sen sûrette küçük bir âlemsin, fakat ha­kikatte ise kâinat sensin. (3)

Görünüşte dal meyvanın aslıdır, lâkin hakikatte dal meyva için varolmuştur.

Bahçıvanın meyva elde etmeye ümidi olmasaydı ağaç diker miydi?

Şu halde, görünüşte meyva ağaçtan doğmuştur ama hakikatte ağaç meyvadan hasıl olmuştur.

L X X I V

(1 ) Mesnevi, IV , 519.(2 ) Cennet ışığı, İnsan-ı Kâm ilin ruhunu aydınlatan İlâhi

sıfatlardan hasıl olur. Karşılaştır, İbn u ’l Farid: «Benim ayım, hiçbir zaman batmaz, benim güneşim hiçbir za­man kaybolmaz ve bütün parlak yıldızlar sırasını ben­den tayin eder.»

(3 ) İslâm Filozoflarının nazariyesinde kâinat büyük birİnsan ve İnsan, tashihe lüzum gösteren küçük bir kâi­nattır. Sûfilere göre, İnsan, kâinat addedilmiş ise de kâinatın yalnız özü değildir; bilâkis esası ve illet-i gai- yesidir. Çünkü kâinat onun için ve onun uğruna var- edilmiştir ve aslında Insan-ı Kâmil, İlâhî zuhurun özü­dür; onunla bütün yaradılış maksadı tamamlanır. Kar­şılaştır, Ali'ye atfolunan mısralar ile:«Sen öyle bir açık kitap ilmisin ki harflerin esrarı çözerSen kendini küçük bir vücut ( küçük kâinat)

zannedersin, fakat en büyük âlem ( kâinat) senin içinde dürülmüşlilra

Page 135: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

135

Onun için Mustafa: «Âdem ve bütün Peygamberler benim ardımda ve sancağım altındadırlar» dedi. (4)

Bu yüzden ilmin, irfanın Efendisi. «Biz, en sondi gelen fakat en başta olanız» tasavvufî sözünü buyur­du. (5)

Bu, şu demektir. «Görünüşte ben, Âdem’den doğ­muşum, ama hakikatte her atanın ataşıyım,

Melekler, Âdem’e benim aşkım için secde etti; Âdem, benim ardımdan yedinci kat göğe yükseldi.

Hakikatte Babam, benden doğdu: Ağaç, meyvadan vücut buldu.

İlk düşünce, bilhassa ezelî vasfa mazhar olan dü­şünce, iş âleminde son olarak zuhur etti...»

(4 ) Bütün Peyç nberler, Âdem balçık iken P /gamberliği- ni beyan et n ( Kelâmullah gibi konuşan) Muhammed- in Nûrundt iUıam almışlardır.

(5 ) Bu Hadis, M m iyetin Museviliğe ve Hıristiyanlığa üs­tünlüğünü , bat eder; fakat burada Rûmî, buna tasav­vufî bir %ıâna vermiştir.Muhammed, Peygamberlerin vakitte sonuncusu, ezelde ilkidir.

Page 136: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

136

LXXV

k â m il îk s a n u ,

Kutup arslandır, işi de avlanmaktır. Halk, onun a r­tıklarını ver.

Kudretin yettiği kadar Kutbun rızasına çalış da kuvvetlensin, vahşî hayvanları avlasın. (2)

O zahmet çektiği zaman halk aç kalır. Bütün bo­ğazlara giren rızık, aklın elinden verilir.

Halkın vecdi, kendinden geçmesi, onun artıklarıdır. Eğer gönlün avlanmak istiyorsa bunu aklında tut.

O, akıl gibidir; halk ise bedendeki uzuvlara benzer; bedenin tedbiri akla bağlıdır. (3)

(1 ) Mesnevi, V, 2339. Kutup tâbiri burada kullanıldığı gibi, umumiyetle Kâmil İnsan’ı ( İnsan-ı Kâm il) ifade eder, Sûfi mertebelerinin başını bilhassa işaret etmez.

(2 ) « Onu râzı etmeye çalış», sâdıkane hizmet et, bedenî za­ruretlerine yardım et ve tâciz etmemeye dikkat et, ki manevî gıdası olan hakikatleri (esrar u m a 'ni) elde etmeye serbest kalsın. «Vahşi hayvanlar»la Rûm i’nin anlatmak istediği budur, şüphesiz. Giordano Bruno, Acteon'da (The Heroic Enthusiasts, tr. WHliams, vol. p. 91) sâde aynı tâbiri ku'lanmakla kalmaz, açıklayarak şöyle izah eder: «Ancak akıl ile anlaşılan, fikren kavra­nan mizaçları ki muammalıdır, azınlık tarafından ta­kip ve nadiren ziyaret edilirler ve kendilerini arayan herkese kendilerini göstermezler.»

(3 ) Kutup, «Akl-ı Küll’ün sureti» olduğundan dünyanın meneceridir. Onun tavassutu olmaksızın manevî gıda olmaz. Bak, No. L X V Îİ .

Page 137: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

137

Kutbun zayıflaması ten cihetinden olur, rûh cihe­tinden değil. Zayıflık gemidedir, Nûh’da değil.

Kutup, o kimsedir ki kendi etrafında döner, dola­şır. Gökler de onun etrafında döner.

Beden gemisini tamirde ona yardımcı ol. Ona has bir kul, tam bir köle ol.

Senin ona yardımın hakikatte senin faydanadır; ona değil. Allah, «Yard ım ederseniz, yardıma nail olursu­nuz» buyurdu. (4)

(4 ) Kur'an X L V II , 7.

Page 138: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

138

ALLAHA ŞAHİTLİK (1)

Allah, yeryüzünde veya yüce gökyüzünde insan rû- hundan daha esrarlı bir şey yaratmadı.

Hak, kuru, yaş, herşeyin sırrını bildirdi; fakat «O Rabbanin emrinden ibarettir» diye ruhun sırrım mü­hürledi. (2)

Yüce bir şahidin gözü o rûhu gördü mü artık on­dan hiçbir şey gizli kalmaz.

Allah'ın adı «Âdil»dir, şahit de onun adamıdır. Bu­nun için Sevgilinin gözü adalet sahibi bir şahittir. (3)

îki âlemde de Allah’ın nazar ettiği yer saf gönüldür. Padişahın bakışı sevgiliyedir.

Allah’ın aşkı, onun şahidi (güzeli) sevmesi, bütün bu perdeleri meydana getirmeye sebep oldu. (4)

Onun için bizim şahit (güzel) seven Allah’ımız, Mi­raç Gecesi, Peygambere: «Sen olmasaydın, gökleri ya­ratmazdım» dedi.

L X X V 1

(U Mesnevi, V I, 2877.(2 ) Kur'an X V I I , 85.(3 ) İnsan-ı Kâmil'in Allah ile münasebeti, şahadeti hüküm

tâyin eden şaşmaz gözün şahitliğine benzer ve böylecp hâkimin adaletine ve adaletin diğer görünmeyen vasıf­larına ışık tutar.

(4 ) Tabii hadiseler dünyası, İnsav-ı Kâmil’ n tekâmül et­tirmesini mümkün kılmak ve İlahi Aşkın ihtişamını ta­mamen meydana kovmak için halkediW. Bu sebe-nte” O. Allah’ın Sevgilisidir (habibullah); daha ziynde Muhamm ed’e ait bir ünvan.

Page 139: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

139

ŞEFAATÇİ (1)

Peygamber: «Allah, sizin sûretlerinize bakmaz, kal­be bakar; bunun için gönül sahibini elde edin» dedi. (2)

Bu, Allah’ın sana sevgilisinden, (bir gönül sahibin­den) bakması demektir; çünkü Allah senin secdene ve altın vermene bakmaz.

Gönül öyle bir şeydir ki yediyüz gök konsa kaybo­lur, göze görünmez.

Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar'da Ebû Bekir arama. (3)

Gönül sahibi altı yüzlü aynadır. Allah, altı cihete de o aynadan nazar eder. (4)

Allah birisini reddederse onun için eder; kabul’ ederse onun şefaatiyle kabul eder.

Allah, ihsanını onun eline koyar, onun avuçları icap edenlere Hakk’ın rahmetini dağıtır.

L X X V I I

(1 ) Mesnevi, V, 869.(2 ) «Gönül sahibi», yani velî. «Ka lp» (d il ), manevî sezişin

uzvuna verilen isim. Karşılaştır. Batı mistisizminde «oculus cordis».

(3 ) Burada Rûmi, Sebzvar'in (Bayhag ) hiçbir Sünnîyi ara. lannda yaşatmayacak kadar mutaassıp Şii halkına ait bir hikâyeyi ima eder.

(4 ) «Altı cihet»: Sağ, sol, üst, alt, ön, arka. İnsan-ı Kâmil, «Allah'ın kendi işlerini vasıtasiyle gördüğü dünyanın gözüdür» ve onun bütün çeşitli görünüşlerinde kend: bilinir.

Page 140: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden
Page 141: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

141

LXXVIII

ZAHİTLİK VE MARİFET (1)

Ârif, şeriatin de, takvâmn da canıdır; marifet, geç­miş zamanlardaki zahitliğin neticesidir. (2)

Zâhitlik, ekme işidir; marifet, o ekinin büyümesi ve biçilmesidir.

Marifet sahibi ârif, hem doğruluğu emretmektedir, hem doğruluktur; sırları açan odur; açılan sırlar da odur. (3)

Bu günümüzün de yarınımızın da padişahıdır: Ka­buk, daima lâtif öze kuldur.

(1 ) Mesnevi, V I, 2090.(2 ) «Netice», yani aslî cevher ve illet-i gaiye.(3 ) Hakikatin bütün bâtınî ve zâhir-i hallerini idrâkinde

birleştirdikten sonra İnscn-t Kâmil’in kendisinin bizzat nizam ve sır olduğu, nizam koyduğu, sırları tefsir ettiği söylenebilir.

Page 142: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

142

«ÖLMEDEN EVVEL ÖL» (1)

Peygamber, «Ev sırları arayan! Yaşayan ölü gör­mek istersen,

Yaşayan insanlar gibi yeryüzünde gezinirken ruhu göğe yücelmiş, gökleri yurt edinmiş.

Ölmeden önce ölmüş, öldüğü zaman farketmeye-cek,

Yalnız ölümle anlaşılacak, anlayışın ötesinde olan sırlan sezmiş, bilmiş

Birisini, yeryüzünde öyle gezinen bir ölüyü görmek istersen,

Tertemiz Ebû Bekir’e bak ki, o, doğruluğu yüzün­den mahşere varmış, haşrolmuş kişilerin ulusudur» dedi. (2)

L X X I X

(1 ) Mesnevi, VI, 742. Mûtû kable an tamûtû. Sûfilerin, onun batini prensiplerinin mirasına konduklarının delili olarak, Peygambere atfettikleri pek çok sayıda meş­hur sözdm'in biri. Aşağıdaki mısralarda Rûmi, dünyaya karşı ölü ve Allah’ta yaşayan kâmil bir Velî olarak Ebû Bekr’i misal göstermeyi müminlere tenbih eder ve bir Hadis’i şerheder. Yalnız Ebû Bekir değil, Ömer, Os­man ve Ali, nesilden nesile intikâl eden, önceden mev­cut Muhamm ed’in Nûru ile peygamberlerin ve evli- yaullahm arasındadırlar (Mesnevi, II, 905— 930, karşı­laştır, No. I X X X V I I ) .

(2 ) «Allah’a doğru şahitlik»: Bak No. L X X V I. Ebû Bekir, « Sıddık» unvanıyla meşhurdur.

Page 143: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

143

Ahmed, bu dünyaya ikinci defa doğmuştu; bütün dünyevî nimetlere karşı ölüydü. O, apaçık yüzlerce kı­yametti. (3)

Ekseriya ondan, «Kıyamete ne kadar zaman var?» diye sorarlardı. (4)

Peygamber de hal diliyle, «Mahşerden haşrı soru­yorlar» derdi. (5)

Kıyamet ol da kıyameti gör: Herşeyin hakikatini görmek için o olmak şarttır.

îster nûr olsun, ister karanlık, o olmadıkça onu ta- mamiyle bilemezsin.

(3 ) İslâm dünyasında Peygamberin Miracı, onunla « diril­miş» bir olmuş canın yüksek tasavvufî mertebesini temsil eder.

(4 ) Bu sualin sorulmasında Peygamberin şahadet ve orta parmağını beraber kaldırarak cevap verdiği söylenir: «Ben ve Kıyamet bunlar gibi ikiziz.»

(5 ) «Sessiz belâgat ile», tamamiyle batvnî halin diliyle. Rû ­m i'ye göre, Peygamber «Ben K ıyam etim » demedi, ( Karşılaştır, St. John X I, 25: Kıyamet ve hayat benim ), fakat bırakalım onun hakikati konuşsun.

Page 144: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

144

TASAVVUFÎ ÖLÜM VE DEFİN (1)

Mezarın taş, tahta ve sıva ile güzelleşmez. (2)Hayır, kendine ancak manevî temizlik içinde mezar

kazman ve benliğini O’nun benliğine gömmen gerek.Onun toprağı olman ve aşkına gömülmen lâzım ki,

nefesi seni doldursun, nefsin kutlu ve tesirli haİe gel­sin.

Hakikat ehline mezarın üstüne kubbe kurmak mak­bul değildir.

Diri bir insanın atlasa bürünmesine bak: O muh­teşem kıyafet onun anlayışına, aklına yardım eder, isa­bet verir mi?

Canı azaptadır, eleme garkolmuş gönlünde gam akrepleri yer tutmuştur. (3)

Dışını süslemiş, bezemiş fakat içi düşüncelerle inil­der.

Diğeri de eskiler giyer ama şeker kamışına benzer, sözleri de şeker gibidir.

L X X X

(1 ) Mesnevi, I I I , 130.(2 ) Vücut, mezarı temsil eder: Onu dünyanın süsüyle be­

zemek, gelecekte saadet için kötü bir hazırlıktır.(3 ) İmansızların ve günahkârların kabirlerine haşra kadar

akreplerin zarar vereceği tahmin edilir.

Page 145: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

145

Güller solup gül bahçesi harap olunca gül kokusu­nu nereden alalım? Gülsuyundan.

Allah açıkça meydanda olmadığından peygamber­ler, Hakk’ın vekilleridirler.

Yanlış anlama! Vekil .ile Vekil edeni iki zannetme; bu hatâdır; iyi bir şey değil.

Sûrete tapan için ikidir; sûretten kurtulana görey­se Bir'dir.

Sen sûrete baktıkça çift görürsün, gözün iki olu­şuna bakma, nûra bak. (2)

Bir yerde on tane çerağ olsa, görünüşte herbiri öbü­ründen ayrıdır.

Lâkin onların ışığına yüz çevirirsen, şüphesiz, b ir i­nin nurunu öbürlerinden ayırt etmeye imkân yoktur.

Mânâlarda sayı ve taksim olmaz; ayırma, birleştir­me olmaz.

Dostun dostlarıyla birliği hoştur. Mânâyı tut (mey­let) ve göğsüne raptet; sûret serkeştir.

R U H B İ R L İ Ğ İ (1)

(1 ) Mesnevi, I, 672. Allah’ın gizli hakikatinin açıklandığı peygamberlerde İlâhi vahdetin bahsi.

(2 ) İkilik, hadiselerin haricî şekillerine dikkat neticesidir. Gözlerin iki, fakat nûrunun bir ve ayırtedilmez oluşu gibi. Bcylece peygamberlerin vücutları ¡¿a çoktur; fa­kat onları aydınlatan rûh bir ve aynıdır. Müslüman göz hekimleri, umumiyetle Galen ve diğer Grek nazariyesi- kİ, görüşün gözlerden yayılan ışık şualarıyla hasıl ol­duğunu kabul ederler.

F : in

Page 146: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

146

Âsi sûreti eziyetle mahvcyle ki altındaki Vahdet hâ­zinesini göresin.

Hepimiz safdık ve bir cevherdik; orada başsız ve ayaksızdık, su gibiydik. (3)

O lâtif nur sûrete gelince kale burçlarının gölgesi gibi çoğaldı; sayı meydana çıktı.

Karanlık burçları yık ki, çokluğun arasından ayrı­lık kalksın. (4)

(3 ) Sûfîîer, «Beyaz İnci» dedikleri İnsanın manevî cevheri­ni ve cümle yaradılmış şeylerin asli özünü, Nûr-u M u ­hammedi (Akl-t Küll, the Logos) ile bir tutarlar.

(4 ) Varlığtnı çokluğun «gölgeler»ine borçlu olan « kale burcu», benlik ve hayal duvarını temsil eder.

Page 147: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

147

VEHMİN İCATLARI (1)

Ey, duaları duadan önce duyan, muratları isteme­den veren Allah! Gönle her an yüzlerce ihsan bağışla­yan Allah!

Yazıdan birkaç harf nakşettin; kayalar bile o harf­lerin sevgisiyle eridi, muma döndü. (2)

Aklımızı, anlayışımızı yanıltmak için kaş nun’unu, göz sad'mı, kulak c im ’ini yazdın. (3)

Akıl, o harfler yüzünden hayret dalgasına kapıldı. Ey, yazısı güzel edip! Bunları boz.

Yokluk sayfasına her an hayalin güzel suretlerini nakşetmeklesin,

Hayal levhine yüz, yanak ve ben gibi şaşılacak harf­ler yazmaktasın.

Halbuki ben, varlıkla değil, yokluk arzusuyla sar­hoşum; çünkü yokluk âleminin sevgilisi çok daha vefa­kârdır. (4)

L X X X I I

İ l ) Mesnevi, V, 309.(2 ) Platonist William Drummond aynı bcvzerVği kutlanır:

«O pırıl pırıl parlayan altın harfler Göklerde büyük hacimdeki ihtişamlı ilâtıî varlık. Denizde, karada, havada bütün harikalar Şahane Güzelin ancak karanlık tasvirleri olur.»

(3 ) Sad, nun ve cim Arap harfleri, biçimde gözü, kaşı ve kulağı temsil eder. Kendine has nûr içinde görünmey­le herşey iyidir. Fakat arifler bu «hoş suretleri» hisle veya fikren nerede seyretseler ancck ebedi güzelliğin zuhurunu, « yeniden yaratmamın daima değişen şekil­lerini idrâk ederler. Diğer insanlar sırf kendi ben?V nefslerini görür vc aldanırlar.

/■i) «Y o k lu k », yeni hakikatin zahiri alâmete aksi oluşu.

Page 148: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

148

Dünyaya dalan çılgının, o parmaksız olarak yazılan yazıların karartısına nasıl müptelâ olduğuna bak.

Herkes bir hayale kapılmış, saklı defineyi bulmak iç>a hu köşeyi eşip kazmada.

Biri rahip olmak için kiliseye gitmiş; bir başkası hırs içinde ekine tarlaya sarılmış.

Biri, cin peri çağırmaya koyulmuş, aklını, gönlünü kaybetmiş; diğeri yıldız bilgisine kapılıp hayale dalmış.

Gören göz için dünyadaki çeşitli hareket ve gidiş­ler içteki hayallerden doğar.

Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes bir yana yüz çevirmiştir.

Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye arar; bir hayale kapılıp etrafa döner, durur.

Sabahleyin Kâbe göründü mü kimin yolunu kaybet­tiği anlaşılır. (5)

(5 ) Yanlış yöne durmakla şeriate göre, namaz (salât) bozu­lur; fakat namaz kılan karanlık veya başka herhangi bir sebepten Kabe’ye dönmeyi şaşırmışsa, kılan, nama­zının faziletini kaybetmez. Şu şartla ki, o, cihet tâyini için mümkün olduğu kadar hükmün en doğrusunu bul­maya gayret etmiştir. Bunun gibi, herkesin B ir Gerçek Nûru araştırması (N o . C I1 I). Şüphe, tereddüt ve hatâ cehaletten doğar.

Page 149: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

14i)

LXXXIII

AŞKIN SİHRİ (1)

Aşk ve vehim, Yusuf gibi binlerce güzel sûret ya­ratır: Doğrusu Hârut ve Mârut’dan daha usta büyücü­dür. (2)

İnsan, sevgilisinin hatırasiyle bir sûret yaratır.Sûretin önüne varır, yüz binlerce sır döker, dostun

dosta sır söylemesi gibi.Nitekim gönlü yaralı bir ana da yeni ölmüş yavru­

sunun mezarınaCandan, yürekten sırlar söyler. O cansız toprak ona

diri görünür.O, toprağı âdeta duyuyor sanır. Şu büyücü aşka bak

hele.Ana çocuğunun yeni mezarının toprağına anbean

gözyaşlarıyla kapanır; yüzünü, gözünü sürer.

(1 ) Mesnevi, V, 3260.(2 ) Sihrin hünerini beşeriyete öğreten, cennetten kovul­

muş iki melek. Kendilerini masum farzedip Âdem ’e hür- met etmeyi reddettiler. Bu sebepten Allah onları güzel bir kadına âşık oldukları ve onu kandırmaya çalıştık­ları yere, arza indirdi. Kadın, onları Cennete yükselten Ism -i Âzam’ı kendisine cğretinccye kadar teslim olma­dı. Öğrenince yükseldi; Allah onu Zührc yıldızına (V e ­nüs gezegeni) çevirdi. Hârut ve Mârut, Babil’de bir çu­kurda, günahlarının cezasını bu dünyadan ziyade iler­de, ebediyyen çekmek için hapsedildiler. Menkıbe, Nur Dünyasından, Tabiat Dünyasına inen, cismaniyelin (n e fs ) kirlilik avına düşen ve sonunda ceza ile temizle­nerek mensup olduğuna dönen beşeri ruhun ve aklın temsili addedilir.

Page 150: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

150

Çocuğu diriyken bile o canının canına, o can yav­rusuna aslâ böyle yüzünü, gözünü sürmemiştir.

Fakat bu ölümden birkaç gün geçti mi sevgisinin ateşi yatışır.

Ölüye karşı aşk ebedî olmaz ki. Sen, cana can ka­tan diriyi sev.

Acı geçti mi o mezardan uykusu gelir.Çünkü aşk afsununu çalmış, gitmiştir. Ateş sönü­

verdi mi kül kalır.

Page 151: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

151

HAKİKATE KÖPRÜ OLAN HADİSE (1)

Hıristiyan gibi, gider papaza bir yıllık suçunu, yap­tığı zinaları, kalbinden geçirdiği kötülükleri anlatır ha­ni,

Papaz, suçunu affetti mi, onun affın ı A llah ’ın affı b^ir.

Oysa o papaz, ne suç, ne adalet bilir; ama aşk ve inanış pek kudretli bir sihirbazdır.

Aşk, ayrılık saatinde hayalden şekiller tahayyül eder. Fakat insan, gerçek sevgiyle buluştu mu tasavvur bile edilmeyen hakikat meydana çıkar.

Ve der ki: Aklın ve akıllının da, sarhoşun da aslı benim; sûretlerdeki o güzellik bizim aksimizdir.

Şimdi perdeleri kaldırarak, güzelliğimizi vasıtasız gösterdik.

Bu taraftan benim cezbem gelince Hıristiyan, ara­da papazı görmez.

Halbuki o, papaz perdenin ardındaki Tanrı lûtfun- dan bağışlanmasını, o lûtuftan suçlarının, günahlarının yargılanmasını diler.

Bir taştan bir kaynak çıkıp aksa, taş artık o akar­suyun içinde gizlidir.

L X X X I V

(1 ) Mesnevi, V, 3257 ve 3277.

Page 152: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

152

KURUNTU VEREN ARMUT AĞACI (1)

Bu ağaç benliktir, varlıktır; bunlar gözü şaşırtır, şaşı eder.

Fakat ey, ağaca tırmanan! Armut ağacından indin mi, düşüncende, sözlerinde ve gözlerinde artık bir eğ­rilik, sapıklık kalmaz.

Aşağı inmeyle gösterdiğin tevazu yüzünden Allah sana gerçeği görüş kabiliyeti verir.

Ve sen o ağacın baht ağacı olduğunu, dallarının ye­dinci kat göğe ulaştığını görürsün.

Sonra Allah’ın inayetiyle değişen o ağaca yine çı­karsın.

Artık onun parlaklığı Ateş Ağacımnki gibidir: «Ben Allah’ım!» diye ilân eder. (2)

L X X X V

(1 ) Mesnevi, IV , 3562. Boccaccio (Decameron, Day vii, N o - vel 9 ) ve Chaucer, The Merchant’s Tale’de, armut ağa­cına çıkmanın vehme sebep olduğu bahanesiyle, bir kadının aptal kocasını, âşığı ile fena hareketine koca­sının gözleri şahitlik ettiği halde masumluğuna inan­dırdığını hikâye eder. Rûmi'nin hikâyeyi nakli önceki beyitlerdedir (3544— 3557J. Burada bunun tasavvuf i tatbikini anlatır — rûhun, nefsi idrâkten «aşağı inişi» ve Allah’ı «idrâke yükselişi» — hikâyedeki her lâtifenin bir ahlâk dersi olması, onun bazen yaptığı çok geniş izahı haklı çıkarır.

(2 ) Bak, Kur'an X X V I I I , 29— 30 ve karşılaştır. Beni İsrail- in Hicreti 1— fi.

Page 153: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

153

Gölgesinde bütün hacetler, dilekler revâ olur. İşte ilâhı kimya böyledir.

Artık o varlık sana helâl olur; çünkü bunlarda kül­li şeye kâdir Allah’ın sıfatlarını görürsün.

Eğri ağaç doğrulur, Hakk’ı gösterir: «kökü yerde, dallan göktedir.» (3)

<3) Kur'an X IV , 24— 25.

Page 154: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

154

LXXXVI

DÜNYEVÎ İDRÂK (1)

Şarap, coşkunlukta bizim coşkunluğumuzun yok­sulu, felek, dönüşte bizim aklımızın fakiridir.

Şarap bizden sarhoş oldu, biz ondan değil. Beden bizden var oldu, biz, ondan değil.

Biz, arılar gibiyiz; bedenler petek gibidir. Allah, be­denleri balmumu gibi göz, göz, hücre hücre yapmış­tır. (2)

(1 ) Mesnevi, I, 1811. Burada Rûmî, Kelâmullah ile bir olan Allah mesti rûhlardan biri gibi konuşur ve böylelikle ilk örnek olduğunu, kâinatın cevherine hayat verdiğin? iddia eder.

(2 ) İlâhî ilhamla (K ur 'an X V I, 68— 69) artların petek yap­ması gibi, İnsan-ı Kâm il’in Ruhu da âlemi sûret yapar ve bütün bedenleri herbirinin kabiliyetine göre, tatlılık, nur, bilgi ve Allah aşkıyla doldurur.

Page 155: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

155

CİHANŞÜMUL RUHUN PEYGAMBER VE

VELÎLERDE GÖRÜNÜŞÜ (1)

Kurnaz sevgili her an bir başka kılıkta göründü; gönlümü alıp götürdü, kendi gizlendi.

O eşsiz sevgili, her lâhza bir başka esvapla görün­dü; bazen ihtiyar, bazen genç oldu.

Bir dalgıç gibi bazen çömlekçinin balçık tıynetine daldı. (2)

Bazen de balçığın dibinden şekillenip pişmiş olarak yükseldi, dünyada göründü.

Nûh oldu; duası ile âlem tufana boğulurken kendi gemiye bindi.

İbrahim oldu; ateşin ortasına atıldı; ateş onun için gül bahçesi oldu. (3)

Bir müddet yeryüzünde zevki için gezindi;Sonra İsâ oldu, gökyüzüne yüceldi; Allah'ı teşbihe

koyuldu.Hasılı her devirde gelen, giden hep o idi. Sonunda

Arap suretinde göründü ve cihanın en büyük hükümdarı oldu.

L X X X V II

(1 ) Divan. (Divan-ı K ebir ’den Seçmeler, c. 2, s. 194, « çevire­nin notu ».)

(2 ) İlâhî Rûh, Allah’ın kırk günde yoğurduğu Âdem ’in bal­çık bedenine üflendi.

(3 ) Bak, No. L X X I, not 6.

Page 156: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

156

Bu tenasüh değildir; hiçbir şey nakil olmamıştır. Yine o sevgili bir kılıç olup Ali'nin elinde göründü, za­manın dalâlet kesicisi oldu. (4)

Hayır, hayır, başka değil; yine o idi ki, Ebul-Hay suretinde göründü ve «Ene’l Hak» dedi.

Yoksa dar-ağacına çekilen Mansur değildi; cahil­ler öyle zannetti. (5)

Rumî, küfür sözünü ne söylemiştir, ne de söyler. Ona münkir olmayın; İsrarla karşı gelen kâfir, cehen­nemlik olur.

(4 ) Burada Rumî, vahdet-i vücud’a cit doktrin ile ferdî ruhların vücuttan vücuda intikaline ( tenasüh) inanan­ların dalâletini birbirine karıştırmamaya okuyucuyu ikaz eder. Başka bir pasajda (Divan, Lucknow ed, p. 222) Tek Varlığın suretlere bürünmesini «aynı şarabın çeşitli şişeleri» olarak açıklar ve «B u » der. «tenasüh değildir, hâlis vahdet doktrinidir» (İ n nist tenasüh...).

(5 ) Hallac-ı Mansur (H üseyin İbn Mansur), Bağdat'ta mi­lâdî 922 de idam edildi. Allah'a olan yakınlığını «E n e ’l- Hakk» Ben Hakk’ım formülü içinde ifade etti, fakat Rûm î’nin tefsiri gibi açıklamadı. Karşılaştır. No. C X IV .

Page 157: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

157

LXXXVIII

İLÂHİ VAHYİN BAYRAKTARI (1)

Yarlıgayan Tanrı’nın ezelî murat ve hükmü kendini zâhir etmektir.

Zıddı olmadıkça bir şey görünmez. O misli olmayan padişahınsa zıddı yoktur. (2)

Bunun için padişahlığına aynı olacak bir gönül sa­hibini halife edindi.

Ona hadsiz, hesapsız saflık, temizi’.k,ihsan etti; son­ra onun karşısına karanlıklardan bir zil koydu.

Beyaz ve siyah iki bayrak dikti. Birisi Âdem, öbü­rü İblis idi.

Bu iki kuvvetli ordu arasında harpler oldu, kader icabı ne olacaksa geldi geçti.

İkinci devre, Hâbil geldi; onun pâk nurunun zıddı Kaabil oldu.

Böylece devirden devire, nesilden nesile aynı bay­raklar mücadele içinde yükseldi, Nemrud’a kadar geldi.

Cefa ordusunun kumandanı Ebû Cehil ile savaşan Mustafa’nın zuhuruna kadar bu böyle devam etti.

(1 ) Mesnevi, V I, 2151.(2 ) Allah’ın dünyada tecellisi zıtlığı meydana getirir. Bu

itibarla birbirini takip eden Cemal ve Celâl Sıfatları, O ’nun Birliği gibi aslında bir olduğu halde, zıtlar olarak meydana çıkar ve çekişerek tecessüm eder...

Page 158: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

158

KÖTÜLÜĞÜN SIRRI (1)

Mûsa ile Firavn mânâ kuludur; zahiren biri haki­kat yolunu bulmuştur, öbürü yolu şaşırmıştır. (2)

Mûsa gündüzün Allah huzurunda ağlayıp inledi; Firavn gece yarısı yalvardı. (3)

Dedi ki: «Ey Tanrı! Boynumdaki bu zincir nedir? Boynumda bu zincir olmasa, kim «Ben, benim» der?, (asılsız dâvaya kalkar). (4)

Şüphe yok ki Mûsa’vı nurlandıran iradenle beni de karanlıklara daldırdın.

İkimiz de sana kuluz; fakat senin ormanında senin tel tan özlü dallan varıyor.

Bir dalı yetiştiriyor, öbürünü kesip atıyor. Balta şe­nindir. O kudret hakkı için kereminden bu eğrilikleri doğrult.»

L X X X IX

(1 ) Mesnevi, I, 2447.(2 ) Firavn, Mûsâ gibi yaratıldığı gayeye hizmet eder. Bun­

dan dolayı bütün «sub specie aeternitatis» ruhlar neti­cede kurtulur.

(3 ) Mûsâ, Allah’a açıkça ibadet etti. Firavn, kendi Tanrı­lığını umuma ilân ederken, diğer yandan herşeye kaa- dir Ulah’a kat’i merbutiyetini gizlice kabul etti; yani esas tabiatinin « gazap kabı» olduğunu teyit etti; din­sizliği, idrâk edilmez İlâhî İrade ve Bilgi ile hema- henkti.

( i ) Eski Sûfî yazarlar. « Allah'tan başka kimsenin tam (B e n ) demeye hakkı yoktur» deyimini söylerler ( Eck■ hart bunu tekrarladı).

Page 159: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

159

Firavn, şaşkınlık içinde yine kendi kendine soru­yordu: «Ben, bütün gece ey Rabbinıiz! diye dua etmiyor muyum?

Yalnızken tevazu içimde ve itaatkârım. Neden Mûsa ile karşılaşınca değişiyor öyle oluyorum?» (5)

Renksizlik âlemi renge esir olunca, bir Mûsâ öbü­rü Mûsâ ile mücadeleye düştü.

Aslin olan renksizlik âlemine ulaşırsan Mûsa ve Fi­ravn birbiriyle sulhtadır. (6)

Eğer benden bu sırrın izahını istersen, renk âlemi­nin zıddiyetten boş kalmadığı cevabım veririm.

Hayret edilecek şey ki, o renk, renksizlik âlemin­den zuhur ettiği halde; renksizlikle nasıl savaşa girişir?

(5 ) Firavn'un fiilleri levh-i mahfuzda olduğu gibi tabiatine ve karakterine aksetti. Böylece hakikatte onunla Al­lah arasında tam uygunluk oldu. Yalnız o peygamber­lere vahyeden ve dinî nizam koyan Allah emrinin tem­silcisi Mûsâ ile karşılaştığı zaman muhalefet etti. Al­lah ne emrederse tamamiyle iyidir (hayırdır). Fakat O ’nun irade ettikleri bütün «iy i» (hayır ) ve «kötü» (ş e r r ) ihata eder. Buna rağmen O ’na göre hiçbir şey gerçek kötü (ş e r r ) değildir.

(6 ) «Renksizlik», temiz varlığın ve mutlak birliğin «renk» olmayan, yani taayyün veya herhangi bir tahdit bulun­mayan ülkesi. Karşılaştır, Shelley:

«Hayat, çok renkli billûr bir kâseye benzer Ezelin beyaz parlaklığım bozar.»

«Renk», kaderin boya kabını ve ondan meydana gelen çeşitli karakterleri de işaret eder. Bir, çok gibi görün­düğü zaman «Mûsâ, Mûsâ ile mücadeleye girer. «Vah ­det», kendini zahiren muhalefet eder gibi meydana ko­yarsa da hakikatte değildir. Ancak İlâhi Cevher « zıtlık» halinde görünür; su ve buz gibi, nihayeti aynıdır.

Page 160: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

160

Yok, hakikatte harp değildir, bir hikmet içindir. Merkep satanların kavgaları gibi bir hile, bir sanat­tır. (7)

Yahut ne o, ne budur. Sırf hayrettir.Viraneliktir bu, içinde define aramak gerek.(8)Senin define zannettiğin hakiki defineyi sana kay­

bettirmeye sebep olur.Vehimler ve fikirler mâmure gibidir. Define, mâ­

mur yerlerde bulunmaz.Mâmur yerlerde varlık ve zıtlık vardır. Yokluk, o

varlığı kovmuş, reddetmiştir. (9)

(7 ) Bütün bu ihtilaflı görünüş derin bir desise ve ahenkli maksada alâmet olmaz mı? Kavga eden merkep satı­cıları müşteriyi aldatmak ve almaya teşvik etmek için fesatlıkta anlaşırlar.

(8 ) Yahut, yine dünyanın yaradılışı akıl ile hallolmam birmuamma mıdır? Anahtarı mistik hayrette bulunamaz mı? Hazineler harabelerde gömülüdür: İlâhi Birlik(tevh id ) hâzinesi ancak «beşeriyyetini mahvedenler <Suso), bütün sıfatlardan soyunanlar (verıoueste ), kendilerinden ve her şeyden boşalanlar (uaueste) tara­fından keşfolunur» (Eckhart).

İS) «Y ok luk » , şekilsiz Hakikat.

Page 161: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

161xc

ŞERİAT VE HAKİKAT (1)

Dün, mubaheseyi seven birisi bana bir sual sordu,Dedi ki. «Peygamber, küfürden râzı olmanın küfür

olduğunu söyledi, onun sözü mühür gibi kat’i ve yerin- dedir.

Sonra da «Müslüman olanın her türlü kazâya razı olması gerektiğini» buyurdu.

Küfür ve münafıklık da Allah'ın kazâ ve kaderi de­ğil mi? Eğer buna razı olursak ilk Hadis'e göre Allah’ın emrini dinlememiş olmaz mıyız?

Razı olmazsak o da günah. Bu muammadan nasıl kurtulayım?»

Dedim ki: Bu küfür, takdir iledir; ama Allah’ın em­ri ve rızası ile değildir. Ancak kazâ ve kaderin eserle­rindendir. (2)

(1 ) Mesnevi, I I L 1362.(2 ) Kader-l İlâhî’niıı (kazâ) kabulü, irade olunan şeyin

kabulünü icap ettirmez. Bütün günahların Allah tara­fından hükmedildiği doğrudur. Fakat O, onlara tabi­atlarınca fiil emreder. Hepsinin aslî tabiati O ’ndan ha­sıl olmuştur; onunla tasdik edilmiştir. Yalnız, her fii­li varlığa getiren yaratıcı emirle bazı hareketleri iyi ve diğerlerini kötü diye vasıflandıran dinî emri ara­sında âşikâr zıddiyet vardır. Dinî emir, îmanın denen­mesidir. İtaat edilmesi veya edilmemesi mümkündür. Bu sebepten biz, günahkârı Şeriat indinde mahkûm ederken, aynı zamanda Allah’ın ve bizim «günah» is­mini verdiğimizi, Ezelî H ikm et ve Basiretle, mükem­mel ahenk içinde Allah’ın ferman buyurduğunu ve halk ettiğini tasdik etmeliyiz.

P : 11

Page 162: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

162

Allah’ın kaza ve kaderini Allah’ın bilgisi olarak bil de şüphe tereddüdün geçsin.

Küfre razıyız, zira Allah bilgisine uygundur, fakat bizim fenalığımızdan bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.

Küfür, Allah bilgisi olmak bakımından küfür de­ğildir. Hakk’a kâfir deme, sözünü geri al.

Küfür, cahilliktir; fakat küfrün takdiri Allah bilgi­sidir, (Allah, kâfirin kâfirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder.)

Yumuşaklık, mülâyimlik mânâsına gelen hilm ile sümük mânâsına gelen hilm nasıl bir olur?

Resmin çirkinliği, ressamın çirkinliğini icap ettir­mez; çirkini de yaptığına, yapabildiğine delil olur an­cak.

Hem çirkini, hem güzeli yapabildiğinden kuvvetli bir sanatkâr olduğunu gösterir.

Bu bahsi açar genişletirsem sual ve cevap uzar, gi­der.

Ben de aşk. nüktesinin zevkini yitiririm.Takvânın güzelliği biçimini kaybeder, maksat hida­

yet iken dalâlete döner.

Page 163: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

163

XCI

MÜKEMMEL SANATKÂR (1)

Eğer sen kötülükler de ondandır dersen, öyledir ama bundan onun kemaline noksan mı gelir?

Kötülük ihsanı da onun kemalini gösterir.Dinle, sana bir misâl getireyim:Sanatkâr, güzel ve çirkin iki türlü resim yapar. Me­

selâ birinde, dilber kadınların Mısır’da genç Yusuf’a aşk ile baktıklarını,

Diğerinde, yine aynı elin resmi olarak,Cehennem ateşini ve korkunç tayfası ile îblis’i.Bu iki resim 4e sanatkârın üstadlığınm eseridir.

Bu, ressamın çirkinliğine delil olmaz; bilâkis üstadlığı- na delildir.

Bu sûretle bilgisinin kemalini gösterir ve üstadlığı- nı inkâr eden şüpheci rüsvay olur.

Eğer çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam nâ- kıstır. işte bu yüzden Allah hem kâfirin, hem müminin yaratanıdır.

Bu yüzden, küfür de iman da O'nun Tanrılığına şa­hittir. ikisi de her şeye kaadir Allah’a secde ederler. (2)

(1 ) M esm vi, II, 2535.(2 ) İlâhî Güzellik ve Lütuf, gerçek îman edenler n tabiatı-

ne aksederken, aşkın hürmetine onların Allah’a ibade­tine sebep olur. İmansızlar, O ’nun azameti ve gazabı ile hükmedilirler ve yalnız dilekleri karşısında O ’nun kullan olduklarını ikrar ederler.

Page 164: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

164

XCII

LÜZUMLU ZIT (1)

Varlık, yoklukta görünebilir. Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu, bu, bütün sanatların güzelliğine ayna­dır.

Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi?

Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gi­der.

Ey ulu kişi! Bakırın âdisi olmasa kimyagerin hü­neri nasıl meydana çıkar?

Noksanlar, olgunluk vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır.

(1 ) Mesnevi, I, 3201. Her şeyin tabiatı, vasıflarının ihtiya­cı olan zıddıyla ûşikâr olur. Karanlığın ve kötülüğün görünüşü olmasa ışığın ve iyiliğin cahili olurduk. Eksikliği idrak, kemale doğru ilk adımdır.

Page 165: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

165

XCIIIKÖTÜLÜK İZAFÎDİR (1)

Görüyorsun, dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötüdür. Sonra şunu da bil ki:

Âlemde hiçbir zehir, yahut şeker yoktur ki, birine ayak, öbürüne ayakbağı olmasın.

Birine ayak olan, öbürüne ayak bağıdır. Birine ze­hir olan öbürüne şeker gibi tatlıdır.

Yılanın zehiri yılana hayattır, fakat insan için ölüm­dür.

Deniz mahlûkatına deniz, bağ, bahçe gibidir; kara­da yaşayanlara ise ölümdür.

Zeyd, birisine göre şeytan, diğerine melektir.Eğer onun sana göre de şeker haline gelmesini isti­

yorsan, var, onu âşıklarının gözüyle gör.O güzele kendi gözünle bakma; arananı arayanın gö­

züyle gör,Hattâ âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş al da

onun yüzüne, onun gözüyle bak.Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte bunun

için Peygamber: «Kim kendini Allah’a verirse, Allah kendisini ona verir» dedi.

«Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... bu sûretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur» buyurdu.

Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey de olsa seni sevgiliye ulaştırdı mı sevimli olur. (2)

(1 ) Mesnevi, IV , 65.(2 ) Bunda ve önceki mısrada Rûmî, Hadis-i Kudsî’yi ima

eder. Kendini tamamiyle Allah’a veren (fena 'da ) O ’- nunla bir olur (baka 'da ). «Cennetin etrafım bizim sev­mediğimiz şeyler kuşatmıştır», yani ulaşmak için mih­netten geçmemiz gerekir.

Page 166: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

166

KÖTÜ ŞEYLERDEKİ İYİLİK RUHU (1)

Ahmaklar, sahte parayı hakikî olana benzetir de alırlar.

Dünyada hakiki akçe olmasaydı kalpı nasıl harcı- yabilirdin?

Doğru olmasaydı, yalan olur muydu hiç? O yalan doğrudan nurlanır.

Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehiri şekere dö­kerler de içerler.

Şu halde bütün bu sözler bâtıldır. Bâtıllar hak ümidiyle gönle tuzaktır.

Ama hepsi hayalden, sapıklıktan ibarettir deme. Aslında hakikatsiz hayal olmaz.

Hırka giyenler (dervişler) arasında bir Allah fakir vardır. İyice ara da ona yapış.

XCIV

(1 ) Mesnevi, II , 2928. Dalâlet, yanlışlık ve bütün kötülük, hakikatin ve iyiliğin zâhir olmastna ve temaşasına ya­radığı müddetçe izafidir; ancak iyilik için yanlışlıktır. Karşılaştır, Socrates'in muhakememi ile ( M eno 77, tr. jovoett): «Onların mahiyetini bilmeyenler kötülükleri istemezler; ancak gerçekte kötü olduğu halde iyi ol­duğunu zannettiklerini arzularlar. Eğer yanılırsalar ve kötülüklerin iyilik olduğunu farzederseler, hakikatte iyilik isterler.»

Page 167: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

167

xcv

GÖRÜNMEYEN KUVVET (1)

Biz, nay gibiyiz, bizdeki nağme senden. Biz, dağ gi­biyiz, bizdeki sedâ senden.

Biz, satranç oyunu gibiyiz, kazanıp kaybetmemiz senden.

Biz, arslanlarız; ama bayrak üstüne resmedilmiş arslanlarız. (2)

Onların zaman zaman hareketleri, hamleleri rüz­gârdandır.

Hareketimiz de, varlığımız da senin vergindir. Var­lığımız, senin icadındır.

(1 ) Mesnevi, I, 5 1.(2 ) Rûmî’nin Kı vya’da ikameti sırasında, bu ekseriyetle

şahit olduğu bir manzaradır. Bir ar ¡-lan üstünde güneş alâmeti taşıyan bayrak ve paralar, Selçuklu Hanedanı ile Küçük Asya arasında müşterektir.

Page 168: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

168

MANEVÎ MESULİYET (!)

Biz, bir ok atarsak atış bizden değildir. Biz, sadece yayız; oku atan Allah’tır.

Bu «cebir» değildir; cebbarlığın mânâsıdır. Cebbar- lığı anış da ancak Aİlah’a tazarru ve niyaz içindir (2)

Bizim figanımız, muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir; fakat yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.

Eğer ihtiyarımız yoksa bu utanma ne? Bu keder, cürüm perişanlığı ve bu hicap ne?

Neden hocalar talebelerini azarlar? Neden fikir­ler değişir ve yeni kararlar ortaya çıkar?

Eğer sen, «O, cebirden gafildir; Hakk’a mensup olan ay bulutta yüzünü gizliyor» dersen,

Buna güzel bir cevap var: Dinle, küfrü terket, ima­na yapış.

Bir hastalığa, bir ızdırrba düştüğün zaman itikadın uyanır, günahına nedamet eder seni bağışlaması için Allah’a dua edersin.

Sana günahın çirkinliği görünür, doğru yola dön­meye karar verirsin.

X C V I

(1 ) Mesnevi, I, 616. Rûmi, Sünnî Müslüman akidesini mü­dafaa eder: «Beşer, fiilini yaratmaz ve mecbur edil­mez. Allah, bu fiilleri kulun serbest seçişi (ihtiyar) ile yaratır.

(2 ) Allah, kullan olduğumuzu ve tamamen iradesine tâbi olduğumuzu hatırlatmak için kendisine İcbar eden (e l Cebbar) ismini verir.

Page 169: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

169

Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmi- yeyim diye ahdedersin.

O halde ey, aslı arayan kimse! Şu aslı bil ki, ızdırap ve keder insanı Allah'a karşı uyanık yapar.

Kim daha ziyade uyanıksa, o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır. (3)

Hakk'ın cebrinden haberin varsa neden şikâyetçi­sin? Cebbarlık zincirini hissediyorsan neden ona tes­lim olmuyorsun?

Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan, nasıl hürlük eder?

Hangi işe meylin varsa o işi yapabildiğini apaçık görürsün.

Fakat hangi işten hoşlanmazsan «kader böyle» di­ye bir Cebrî olursun.

Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler; imansızlar' da ahiret vazifelerinde.

(3 ) Felâkete uğramak, günahkârın pişman olmasına ve gerçek tövbeye nefsini vakfetmesine delâlet eder; yani irfan ve Allah aşkı. Binaenaleyh, Kaderiyeden olan, eğer hakikaten «icbar edilmekliğe» agâh olsaydı, keder• de ve yalvarmada coşkun âşık gibi Allah’a dönecekti.

Page 170: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

170

«ALLAH NE DİLERSE O OLUR» (1)

Bu söz, kalbini sağlam tutup çalışmaya teşviktir. O hizmette daha fazla gayrette bulun, o işe daha fazla sa­rıl demektir.

Sana, ne dilersen dile, işin iş, dilediğin olacak de­seler,

Yüz adamın gayreti ile o işin etrafında dönüp do­laşır mısın, yoksa uzaklaşır mısın?

Peygamberin «Kalem yazdı, mürekkebi kurudu» sözü de hakiki mânâda insanı en önemli işe teşvik et­mek demektir.

Haksızlık, eğrilik edersen gerisin geriye gittin. Ka­lem bunu yazdı ve mürekkebi kurudu. Adalette bulu­nursan saadete erersin; kalem bunu yazdı, mürekkebi bile kurudu.

Revâ görür müsün ki, Allah, vazifesinden azledilen memur gibi, hiçbir şey yapamasm,

«tş benim elimden çıktı, bir şey yapamam artık; ni­yaz ile benim yanıma gelmek boştur» desin.

Hayır, bir zerre bile niyazın, ibadetin artsa, bil ki o zerre de Allah terazisinde tartılır. (2)

X C V II

(1 ) Mesnevi, V, 3111.(2 ) Karşılaştır, K ur’an, X C IX , 7.

Page 171: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

171

XCVIII

İLÂHÎ TAKDİR VE CÜZİ İRADE (1)

Müslümanm biri, bir Mecusîyi İslâm dinini kabul etmeye dâvet etti.

Mecusî dedi ki: «Tanrı dilerse olurum.»Müslüman cevap verdi: «Allah, senin iman etmeni

ister, fakat senin hayvani nefsin (nefs-i emmare) ve çir­kin Şeytanın seni küfre ve ateşe tapmaya çekiyor.

Mecusî: «Ey, insaf sahibi!» dedi, «madem ki onlar daha kuvvetli, daha üstün, ben de güçlü, kuvvetli olana dost olurum.

Tanrı benden İslâmiyeti istiyormuş, dilediği yerine gelmedikçe ne fayda.

Nefs ve Şeytan, kendi dileğini yürüttükten sonra Tanrı inayeti paramparça oldu demektir.» (2)

Hâşâ! Allah ne dilerse o olur. O mekân âleminde de hâkimdir, mekânsızlık âleminde de.

Hiç kimse O’nun ülkesinde O’nun emri olmadıkça bir kılı bile kımıldamaz.

Mülk O'nundur, hüküm O’nundur. O’nun kapısında cn aşağılık köpek Şeytandır.

(1 ) Mesnevi. V, 2912. Uzunca tasvir edilmiş münazaradan burada az bir özet veriliyor. Müslüman, böyle bir aki­denin abes olduğunu açıklarken, Mecusî, mutlak ka­deri mezhebini üstün tutar.

(2 ) Aynı izahı büyük sûfî E bû Süleyman Darahî (M . 830) Kaderi ve Mutezîle’ye karşı kullandı: «Onlar kendile­rini ve Şeytanı Allah’tan daha kuvvetli yaptılar; zira O, mahlûkatı kendine itaat için halketti ve İblis onları iaatsizliğe dönderdi, derler. Bu suretle onlar bir şey arzu ettiklerinde olur, fakat Allah dilediğinde olmaz diye teyit ederler.»

Page 172: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

172

Müslüman dedi ki: «Şüphesiz, biz, seçme kuvvetine sahibiz; ihtiyarımız vardır; duyguyu inkâr edemezsin, bu meydandadır.

Zulümde de ihtiyarımız vardır, sitemde de. Ben, nefs ve Şeytan’dan bahsederken bunu kastettim. (3)

ihtiyar ve dilek nefstedir; arzu edilen şeyin görü­nüşü onu harekete getirir.

-İblis, sana arzu ettiğin şeyi gösterince uyuyan kuv­vet (ihtiyar) uyanır ve oraya doğru hareket eder,

Diğer yandan Melekler de gönlüne iyi şeyleri dile­meyi getirir,

Bu sûretle kötülüğe mukavemet ve hayn seçiş mey­dana gelir.»

Akıl bakımından cebir, kadere inanmamaktan da­ha beterdir; çünkü Cebrî olan, kendi duygusunu inkâr ediyor demektir. (4)

Kaderi inkâr eden, duman vardır da ateş yoktur, der. (5)

(3 ) Müslüman, din lisaniyle konuştuğu halde, Mecusi’ninimansıztCğmı bu kötü kuvvetlere atfetti; o, onların ça- lışmastntn karşı durulmazlığım kastetmedi: Eilâkisonu kandırmaya çalışanı kabule veya kabul etmemeye muktedir kılan insandaki kabiliyetle hudutlandırdı.

(4 ) İdrâkin ötesindekinin varlığı, haricî veya dahilî hisler­le anlaşılanın varlığından daha fazla makûl olarak in­kâr olabilir. Binaenaleyh görüşün bu noktasından, kendi intihabının (ihtiyar) âşikâr kuvvetini inkâr eden Cebrî, görünmez ilâhî kudreti inkâr eden Kaderi’ (M u - tezile)den daha fenadır.

(5 ) O, eseri, yani kendi ihtiyarını idrâk eder, fakat iradesi, onun iyiyi veya kötüyü seçmesine dayanan, eserin Ya­ratıcısını ve meydana getiricisini (m üessir ) bilmeye­rek, onu kendine isnat eder.

Page 173: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

Cebrî ise ateşi görür de inadına ateş yok, der. (6)Ateş eteğini tutuşturur, yakar; yine ateş yoktur

der.Şunu getir, onu getirme demenin hak olduğunu

söyler.Arkadaş! Hayvanlar bile bu iç duyguyu bilir: Dövü­

len bir deve sahibine hücum eder, devenin hiddeti değ­neğe değildir.

Bütün Kur’an emirdir, nehiydir, ceza ile korkut­madır. Mermer taşa kim emir verir?

Kulda ihtiyar yoktur diye güya Tanrı’dan aciz ihti­malini gidermeye kalkıştın, fakat O’nu ahmak ettin.

Kader yoktur, kul, kendi ihtiyarı ile iş yapar de­mekte hiç olmazsa aciz yoktur, hattâ olsa bile cahillik, âcizlikten beterdir.

Tanrı’dan başkasında ihtiyar yoksa suçluya neden kızıyorsun?

Kullardaki ihtiyarı, O'nun ihtiyarı var etti. Onun ih­tiyarı, toz bulutu altında gizlenmiş süvari gibidir.

Senin cansız şeylere kudretin var, fakat bu kudret onlardaki cansızlığı giderir mi?

O’nun kudreti de tıpkı bunun gibi kulların ihtiya­rını gidermez.

Benim imansızlığım, O’nun dileğidir, dedin. Bil ki, bu, senin tarafından böyle istenmiştir.

Çünkü sen istemedikçe kâfir olmazsın; istemeyerek imansızlık, tenakuzudur.

Çalış, Allah aşkının kadehinden iç, bir tazelik bul da o zaman ihtiyarsız hale gelir, kendinden geçersin.

O zaman bütün irade ve istek o Şarabın olur; sen de mutlaka mâzur sayılırsın.»

173

(6 ) Cebrî, tam münkirdir; çünkü beşer şuurunun bütiin işini inkârdadır.

Page 174: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

174

XCIX

AŞKIN ŞARABI (1)

Feleğin rüyada bile görmediği o ay yine geldive beni

Hiçbir şeyin söndüremiyeceği ezelî ateşle tutuştur­du. Beden evim yıkıldı, canım aşk kadehinden sarhoş oldu.

Meyhane sahibi, kimsesiz, garip gönlümle dost olun­ca damarlarım aşktan şarap kesildi.

Ciğerim yandı, kebap oldu; fakat O’nun hayali göz­lerime dolunca bir sestir yükseldi:

«Ne harikulâdesin ev şarap! Ne emsalsizsin, ey ka­deh!»

Aşkın kuvvetli kolu, aşktan değişikliğe uğramış her gönül evini dam ve temelinden yıkar.

Gönlüm aşk denizini görünce birdenbire fırlayıp o denize atıldı ve:

«— Beni ara, bul,» dedi.Doğunun güneşi ve Tebriz’in iftiharı Şems-i din’in

ardısıra gönüller, bulutlar gibi koşuşuyorlar.

(1 ) Divan.‘(D ivan -ı Kebir, hazırlayan: A. Gölpınarh, c 'lt: 2, s. 298, Remzi Kitabevi. D ivan -i K ebir’den Seçme Şrrler, çe­viren: Midfıat Baharî Beytur, cilt: I, s. 39. «çevirenin notu.»).

Page 175: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

175

C

ALLAH’IN MUAMMALARI (1)

Tereddüt içinde kalan ve hayrete düşenin kulağına Hak bir muamma söylemiştir.

Bu, onu iki şüphe arasında «şunu yapayım mı, yap­mayayım mı?» diye tuzağa düşürmektir.

Allah’ın takdiri ile terazi kefesi bu ikiden birine meyil eder ve onu seçer.

Aklının tereddüt içinde bocalamasını istemezsen can kulağına pamuk tıkma ki,

Allah’ın sırlarını anlayabilesin, gizli ve açık işareti okuyabilesin.

O zaman can kulağın vahiy yeri olur. Vahiy nedir? Zâhirî duygunun işitemiyeceği gizli söz. (2)

Cebir meselesi aşkımı ihtiyarsız hale getirdi, sabrı­mı elden aldı. Bu, âşıklıktır, cebirle zincire vurulmak değil.

Ey oğul Allah, kimin gönül gözünü açtıysa yalnız onlar bu cebrin hakiki mânâsını bilir. (3)

(1 ) Mesnevi, I, 1456.(2 ) Burada ve başka yerde Rûmî, Peygamberlere gelen va­

hiy ile velîlerin aldıkları ilham arasındaki farkı orta­dan kaldırır.

(3 ) «Zorlama» (c eb ir ), umumiyetle anlaşıldığına göre, iki iradenin mücadelesini ve daha zayıfın tâbi oluşuna îma eder. Allah’ı bilen ve seven, O 'nun iradesi ile nef- saniyetsiz birlikte tam serbestlik duyan Sûfîİer için, bu mânâda kullanılacak tâbir, yasak ed 'lm iş şeydir. İlâhî hüküm altındaki mesut yaşayış, İlmî olarak « methe lâyık icbar» (c eb r -i mahmud) diye izah edilebilir.

Page 176: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

116

İBLİS İN MÜDAFAASI (1)

Şeytan dedi ki: «Evvelce bir melektim, Allah'a kul­luk yoluna canla başla koyulmuştum.

İlk sanat gönülden çıkar mı? İlk aşk unutulur mu?Varlığımızı O’nun ihsan eli ekmemiş midir? Bizi

yoktan var eden o değil mi?Çocukluğumda bana süt veren, beşiğimi sallayan

kimdi?. O.Vücuda sütle giren huy hiç değişir mi? Kerem de­

nizi bir itapta bulunsa bile kerem kapılarını kapalı bı­rakır mı?

O'nun peşin ihsan ettiği para lütuf ve keremdir. Ka­hır, o paranın üstüne konmuş ârızî bir tozdan ibarettir.

Ben, geçici bir sebep olan O’nun kahrına bakmam; ezelî lûtfuna bakarım. (2)

Farzedelim ki Âdem’e secdeyi reddedişim hasetten, kıskançlıktandı, ama o haset inkârdan, itaatsizlikten değil aşktan meydana geldi.

CI

(1 ) Mesnevi, I I , 2617. Bu pasajın mevzuu için bak, Mas- signorı, La Passion d’al Hallaj, pp. 864-867 ve The Idea of Personality in Sufism, pp. 31-33. Kıskançlığı yüzün­den rakibine hürmet etmeyen İblis, kendini fedakâr aşık gibi anlatır. Âdem ’i tebcil etmeyi reddedişini, ger­çekte, Allah’tan gayrıya ibadet etmediğinin açıklaması olarak söyler. O ’ İlâhî birliği bozmaktansa lânete kat­landı. Evvelce aslî tabiatı iyi idi; itaatsizliği, ancak lû- tuftan geçici dalâlete düşme olabilir.

(2 ) Hadis-i Kudsîye göre, «Rahmetim gazabımın üstünde­dir, veya gazabımı örtmüştür.»

Page 177: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

177

Her haset aşktan doğar; sevgiliye başkasının yol­daş olması korkusundan haset meydana gelir.

Aksırana «çok yaşa» demek, dostluktan olduğu gibi kıskançlık da dostluğun şartıdır. (3)

O’nun satranç tahtasında bundan başka yapılacak bir oyun yoktu; bana oynamayı emretti, başka ne yapa­bilirdim? (4)

Bir tek oyunum vardı, oynadım ve kendimi eleme, kedere attım.

Belâda da O’nun neşesini tattım. O’na mat oldum, O’na mat oldum, Ona mat oldum! (5)

(3 ) «Çok yaşa», «d ir zi». Karşılaştır, Lâtince: «salve».« Hamd ve sena Allah'adır» (Elhamdülillah) ve «Allah’­ın rahmeti üzerine olsun» (yarhamuk-Allah), kullanıl­ması âdet olan Müslüman tâbirleridir.

(4 ) İblis, kaderin sırrına (s ır r il kader) vâkıf olduğunu bildirerek, em re itaat etmek imkânsızdı, Allah, ezelde itaat etmemesini dilemi ş 'v e öyle hüküm vermişti diye kendisini müdafaa eder. Hallaç, İb lis ’in «nefs fedakâr­lığını» alkışlar, aynı zamanda İlâhî Emirlere boyun eğ­diğinde ısrar eder.

(5 ) Gerçek Allah Âşıkları, Sevgilinin kendilerine verdiği ıstiravtan zevk duyarlar.

P : 12

Page 178: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

178

CII

a ş k VE MANTIK (I)

«Rabbimiz! Biz, nefsimize zulmettik» demeyi ba­bandan (Adem) öğren.

O, gam gözyaşlarıyla bütün günahını söyledi, itiraf etti. (2)

Cebir ağacına ne vakte kadar çıkacak ve ihtiyarsız olduğunu bahane edeceksin?

İblis ve onun nefret edilen nesli gibi Rable müna­kaşada ve savaştasın.

Bahtı yâver ve talihi kutlu olan bilir ki, akıl ve mantık taslama İblis’ten, aşk Âdem'dendir.

(1 ) Mesnevi, IV , 1389.(2 ) Âdem, Cennetten çıkarıldıktan sonra nedamet etti;

kabahati üstüne aldı (K ur 'an V I I , 23). Serendib’e (Sey ­lân) indiği, gözyaşı selinin her vadiyi güzel kokulu ne­batlarla ve baharlı otlarla doldurmaya sebep olduğu söylenir.

Page 179: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

179

cm

HAKİKİ TEK IŞIK (1)

Kandiller çeşitlidir, fakat nur aynıdır; nur o âlem­den gelir.

Kandile bakarsan marifetin kayboldu gitti; çünkü ikilik ve sayıya sığış kandile göredir.

Bakışını nura çevjrirsen fâni cisimdeki ikilikten kOftulursun.

Ey varlığın özü! Müslüman, Mecusî ve Yahudinin aykırılığı, hep bakış, görüş yüzündendir.

Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler.

O kapkaranlık yerde gözle görmek imkânı olmayın­ca herkes file elini sürmeye başladı.

Birisi eline hortumunu geçirdi, «fil, bir su borusu­na benzer» dedi.

Diğeri kulağını elledi: «Fil, bir yelpazeye benziyor» dedi.

Bir diğeri bacaklarını elledi; fili bir direk şeklinde tasvir etti.

Bir başkası sırtını tuttu: «Gerçekten bu fil bir taht gibidir» dedi.

Herkesin elinde bir mum olsaydı, sözlerdeki aykı­rılık kalmazdı.

(1 ) Mesnevi, I I I , 1259. Dinler çoktur; Allah birdir. Akil, ka­ranlıkta el yordamıyla. O ’nun hakikatinden hiçbir an­layış ifade edemez. Ancak Arifin basiretti gözü, O ’nun gerçeğini olduğu gibi görür.

Page 180: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

180

CIV

ONİKİ İNCİL (1)

İsâ dininin düşmanı, oniki çeşit yazı dizmiş, her bi­rinde baştan sona kadar diğerini yalanlamıştı.

Birinde zahitlik ve riyazat yolunu, tövbenin ve Tan- rı'ya dönüşün şartı yapmış, (2)

(1 ) Mesnevi, 1, 463. Mutaassıp bir Yahudi kral, Hıristiyan' lann kökünü kazımaya karar verdi. Yasak edilen dinin birçok gizli taraftarlarını görerek, kininden zihni ka­rıştı. Ve vezirinin reyini aldı. Vezir, kendisinin Hıris­tiyan kıyafetine gireceğini, Kral tarafından itham edi­lerek, bir tarafını sakatlamasını ve sürgüne gönderil­mesini Krala tavsiye etti. Sonra vezir, Hıristiyanlara kaçacak, herkesin itimadım kazanacak ve böylece on­ları mahvetmeyi başaracaktı. Plân tamamlandı. Vezir, Hıristiyan cemaati yavaş yavaş mükemmel surette idaresine aldı. Hepsi bu idareyle yetişince, seçtiği on ­iki reisi toplantıya çağırdı. Herbirini halef tâyin ede­rek ellerine birer yazılı tomar verdi. H er tomarın muhteviyatı çeşitli ve birbirine aykırı ise de, gerçek Hıristiyan hadisini ihtva ettiği irat edildi. Sonra oniki hak sahibi arcsmda hemen halifeliğin ilânıyla Hıris- tiyanları şiddetli bir döğüş içinde harap etmek için kendisini öldürdü.

Daha eski İslâm rivayetleri, dinî hikâyedeki « ve- zir»i, St. Paul’la bir tutar. St. Peter’in tarafını tutan Hıristiyan ilâhiyat âlimleri tarafından düşmanca ten- kid edildikleri düşünülür. Karşılaştır, Sahte-Clemen- tine « Peter’in apocalips’i» ( Ahd-i cedidin son kitabının ismi, «çevirenin n o tu ») (Bullentin of the John Rylands Library X V , no. 1, p. 179), burada Paul, oniki Hava- riyun’un herbirinin iman ikrarını ihtiva eden oniki ki­tabın yazılarında değişiklik yapmakla itham edHir (s. 236).

(2 ) Burada ve aşağıda zikredilen doktrinler, Sûfistik ise de bazı inkişafı bazı hallerde Hıristiyan nazariyesi ve icraatının tesiriyledir.

Page 181: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

181

Birinde. «Zâhitlik nafiledir, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur» demişti. (3)

Birinde: «Senin cömertliğin ve riyazatın mabuduna şirk koşmadır, (4)

Keder ve ferahlık anında Tanrı'ya dayanmak ve ta- mamile teslim olmaktan maada .hepsi hile ve tuzaktır» yazmıştı.

öbüründe demişti: «Vâcip olan kulluktur; tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir.» (5)

Birinde, «İlâhî emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir,

Tâ ki aczimizi tasdik ile her şeye kaadir Allah'ın kudretini ikrar edelim» demişti. (6)

Diğerinde: «Aczine bakma, uyan, kendine gel, aczi görüş nankörlüktür,

Kendi kudretini gör ve Mutlak olanın bunu sana verdiğini bil» demişti. (7)

Diğerinde demişti ki: «Bu ikisini de, geç, his id­râkine her ne sığarsa puttur.» (8)

(3 ) « Cömertlik.», yani ruhun merhamet ve cömertliği, zâ- hitliğin zâhirine mâni gibi.

(4 ) Yani nefs faaliyetinin ve nefsini düşünmenin her şek­li «gizli şirk» (ş irk -i hafi)dir.

(5 ) Mantıkî neticelerin son noktasına sevkolsa, Allah'a gü­ven ( tevekkül) doktrini, iyi Müslümamn terkedemiye- ceği dinî ve içtimai vazifeleriyle zıt olacaktır.

(6 ) Cebrin dalâletini ima ediyor. Bak, No. X C V I - X C V I I I(7 ) Bak, No. X C V I, not 1, ve No. X C V I I I , not 5.(8 ) «Put», yani İlâhî birliğin idrâkine engel.

Page 182: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

182

Öbüründe: «Bu mumu idrâkinde söndürme ki, u bâtın yolunu aydınlatır. (9)

Eğer his ve hayalden geçersen gece yarısı visal mu­munu söndürmüş olursun» demişti.

Birinde de: «Söndür, korkma ki binlerce karşılığı­nı göresin,

Çünkü mumu söndürmekle ruhun mumu artar, kuvvet bulur. Nefs feragati ile Leylâ’n (sevilen), Mec­nun (seven) olur» demişti.

Başka bir yazıda demişti ki: «Seni öğretecek bir üs- tad ara; âkıbet görme hassasını nesepte (şunun bunun soyundan gelmiş olmakta) ve bunun öğünende bula­mazsın. (10)

Her çeşit din sâlikleri üstad aramaksızın kendi id­râklerince işlerin âkıbetini gördüler; kendi akıllarınca netice hakkında sezişlerde bulundular, neticede hatâya düştüler.

Âkıbet görme, elle örgü örmek kadar kolay değil­dir; böyle olsaydı dinlerdeki akîde nasıl farklı olurdu?

(9 ) İnsanın fiziki ve zihnî kabiliyetleri yaratıldığı maksa­dı icra etmeye onu muktedir kılar: Onlarsız Allah’ın tam bilgisine hiçbir zaman erişemez. Onlar bu dünya­nın olduğu halde onun gayesine yol gösteremez. Bu­nunla beraber hissin ve idrâk'n gözleri kapanmadan önce ona yolda yardım etsin diye verilen bu gibi nur­dan tam faydalanılmalıdır.

(10 ) «Sonu görm e» ( âkıbet-binî) yani tasavvufî «ikinci gö­rüş» ve cihanşümul marifet, bir Rûfî pirine intisap edenler içindir. Diğerleri kendilerine has inanış usul­lerine kat'i olarak riayet ederler.

Page 183: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

183

Bir tanesinde demişti ki: «E r ol, erlerin maskara­sı olma. Kendi başının çaresine bak, üstad arama.» (11)

Bir diğerinde: «Bunların hepsi birdir, iki görenkimse şaşı adamcağızdır»,

Bir tanesinde de: «Yüz, nasıl bir olur? Böyle düşü­nen muhakkak delidir» demişti.

O, Isâ’nm safiyet ve temizliğinden, bir renkte olu­şundan koku almamıştı. Isâ küpünün mizacından huy kapmamıştı.

Yüz renkli elbise, îsâ’mn saf küpünden sabâ rüz­gârı gibi sade ve bir renkli olurdu.

f i l ) «E r ol», yani mübarek insan ol. Peygamberler ve velî­ler «e tlen d ir (m erdan ). Bak, N o . X X V I I I , not 3.

(12 ) Müslüman müellifler, bir boyacıya çıraklık eden İsâ mn renkli elbiseleri tekneye attığını, bunların kar gi­bi beyaz olduğunu hikâye ederler. Bu, onunla temas eden herşeyi temizleyen ve birleştiren insan-ı kâmil’in kalbine teşbihtir.

Page 184: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

184

cv

ÇOBANIN İBADETİ (1)

Mûsâ yolda bir çoban gördü. Çoban, şöyle söylenip duruyordu: «Ey, kerem sahibi Allah!

Neredesin ki sana hizmet edeyim, kul, kurban ola­yım? Çarığını dikeyim, saçını tarayayım.

Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Ulu Allah’ım! Sana süt ikram edeyim.

Elceğizini öpeyim, ayacığım ovayım; uyku zamanın­da yerceğizini silip süpüreyim.»

Bu saçma sözleri işiten Mûsâ dedi ki: «Hey! kimin­le konuşuyorsun?

Bu ne gevezelik; bu ne imansızlık! Bu ne sapıklık! Ağzına pamuk tıka.

Akılsız dost zaten düşmandır. Ulu Tanrı bu çeşit hizmetlerden müstağnidir.»

Çoban elbisesini yırtıp bir âh çekti ve çölün yolunu tuttu.

Mûsâ’ya Allah’tan şöyle vahiy geldi: «Kulumuzu biz­den ayırdın.

Sen, birleştirmek için mi, yoksa ayırmak için mi gönderildin?

Ben, herkese bir huy, bir çeşit ıstılah verdim.Hintlilere Hintlilerin lehçesi mükemmeldir; Sintli-

lere de Sintlilerin.Biz, dile, söze bakmayız; gönle ve hâle bakarız.

(1 ) Mesnevi, I I , 1720.

Page 185: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

185

Sözleri uygun olmasa da gönül huşû sahibiyse gön­le bakarız.

Mûsa! Canda sevgiden bir ateş tutuştur; düşünceyi, sözü baştanbaşa yakıver.

Ben, yanıp yakılmak isterim, yanıp yakılmak; o ateşe yakınlık et.

Mûsâ! Edep bilenler başka, canı, ruhu yanmış âşık­lar başka.

Aşk dini bütün dinlerden ayrıdır. Âşıkların dini de, mezhebi de Allah’tır.»

Page 186: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

186

O Mûsevî böylece rüyasını söyledi. Ah, nice Yahudi vardır ki sonu medhe şayandır. (2)

Hiçbir kâfiri hor görmeyin; Müslüman olarak öle­bilir, olur ya.

Ömrünün sonundan ne haberin var ki, ondan ta- mamiyle yüzünü çeviriyorsun.

C V I

M U T A A S S IP L A R A B İ R İK A Z (1)

(1 ) Mesnevi, V I, 2450.(2 ) Yahudinin «rüyası», Sina’da Allah’ın celâl tecellisi ile

sembolize edilen tasavvufî görgüyü imadır (K u r ’an V II , 113), o zaman «dağ. paramparça oldu ve Mûsâ baygın yere düştü.»

Page 187: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

187

DİNÎ MÜNAZAA (1)

Kıyamete kadar bu yetmişiki fırka kalacak ki bid’- at ve münakaşa eksilmesin. (2)

Hâzinenin kilitlerinin sayısı onun değerinin ispa­tıdır.

Yolcunun emelinin yüceliği, yolun dolambaçlı olu­şundan, dağ geçitlerinden ve yolda yol kesiciler bulun­masından bellidir.

Her yanlış akide bir dağ geçidine, bir uçuruma ve bir hayduta benzer.

Mukallit, iki yolun arasında şaşırır kalır.Her fırka kendi yolunda hoştur; o yoldan mem­

nundur.

Ey can, bahsi ancak aşk keser. İnsanı aklını dedi­kodulardan kurtaran aşktır.

Akıl, aşk yüzünden hayrettedir; macerayı naklet­meye takati yoktur.

Çünkü bir cevap verirse içindeki incinin düşece­ğinden korkar.

C V II

(1 ) Mesnevi, V, 3221.

(2 ) Bu dünya durduğu müddetçe bâtıl inanışların devamı zaruri ve mukadderdir: Onlar « yolcunun» cevherini denemeye yarayan ve pahanın ötesindeki « hâzineyi» kazanmazdan önce galebe edilmesi gereken korkunç engellerdir.

Page 188: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

188

Hani başında bir kuş olur da uçmasın diye canın titrer, (3)1

Kımıldamaya ve nefes almaya cesaret edemezsin;o ankâ kuşu uçacak diye öksürüğünü tutarsın.

Ve birisi o sırada konuşsa, sana tatlı yahut acı bir şey söylese: «Hişş!» mânâsına parmağını dudaklarına korsun.

îşte aşk, o kuşa benzer; seni sâkin ve sessiz eder; kaynayan tencerenin üstüne kapak kor, seni aşkta kay­natır.

(3 ) Peygamber. K ur’an okuduğu zaman eshabı öyle sâkin otururlar ve dikkatle dinlerlerdi ki, «biri başlarının üzerine kuşların konacağını düşünebilirdi.» «Başların­dan serçe uçtu» Arap atasözü, huzursuzluk ve sinirlili­ği gösterir.

Page 189: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

189

İHTİYAT DOKTRİNİ (1)

Şemseddin’in yüzünden bahis olunca, dördüncü kat göğün güneşi utancından başını çekti, gizlendi. (2)

Onun adı anılınca ihsanlarından bir remzi anlat­mak vâcip oldu.

Canım şu anda eteğimi çekiyor. Yusuf’un gömle­ğinden koku almış. (3)

«Yıllarca süren sohbet hakkı için o güzel hallerden bir hali söyle, tekrar anlat,

Ki yer, gök gülsün, sevinsin, akıl ruh ve göz de yüz derece daha fazla sevinsin, neşeye dalsın» diyor.

«Beni külfete sokma» diyorum, «çünkü ben, ken­dimden geçtim, yok oldum; zihnim, idrâkim durdu. Onu nasıl methedeceğimi bilmiyorum.

İdrâki yerinde olmayan kişinin her söylediği söz, dilerse tekellüfe düşsün, dilerse zarafet satmaya kal­kışsın, yakışır söz değildir. (4)

C V I I I

(1 ) Mesnevi, I, 123.(2 ) «Şemseddin’in yüzü», Şems-i Tebrîzî’yi ve Allah’ın in-

san-ı kâmildeki tecelliyatını imadır.(3 ) Müfessirler, «canım » kelimesinin, şairin kendisini bir

gördüğü Hüsameddin Çelebi’yi şaret ettiğini söylerler. «Yusu f’un gömleğinin güzel k.okusu»nu Yaknb uzak­tan aldı (K ur 'an X I I , 94), manevî vecdi tasvir eder.

(4 ) Sûfî, gerçekten «Allah’ın sarhoşu» olduğu zaman, du­daklarından dökülmesi ihtimalindeki öğünme sözlerin­den habersizdir.

Page 190: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

190

Eşi bulunmayan o dostun vasfına dair ne söyleye­yim ki bir damarım bile ayık değil.

Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geçe­yim, başka bir zamana bırakayım.»

Can diyor ki: «Beni doyur, çünkü pek açım, çabukol, çünkü vakit keskin bir kılıçtır. (5)

Ey yoldaş, ey arkadaş! Sûfî, vaktin oğludur (ibnu’l- vakt) (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). «Ya­rın» demek yolun şartlarından değildir. (6)

Sen yoksa sûfî değil misin? Ücret geri kalırsa elde mevcut olan hiç olur».

Ona dedim ki, «Sevgilinin sırlarını gizli, kapalı geç­mek daha hoştur. Şen artık hikâyelerin îma ettiğine kulak ver, işi onlardan anla.

Sevgililere ait sırların başkalarına ait sözler içinde nükteyle söylenmesi daha hoştur.» (7)

O. «Ey, düşüncesiz! Aşikâr söyle, beni savma; dini açık olarak anmak, gizli anmaktan iyidir.

Perdeyi kaldır da açıkça söyle; ben, güzelle göm­lekli olarak yatmam» dedi.

(5 ) Vakit fvakt) tasavvufî yakinde «an» kelimesinin kar­şılığı olan ilmi tâbirdir; keskin bir kılıca benzetilir, çünkü «geçmişin ve geleceğin kökünü keser.»

(6 ) «Vaktin oğlu» ehil olsaydı, yalnız şimdiki zamanı ya­şardı. Onun «vakti», «ebedî şimdindir; gerçek haline bakmazsa ve yarın için hazırlık düşünürse, onun için iyi olmıyacağını öğrenmesi icap eden müptedidir.

(7 ) «Allah’ın sessiz olduğunu bilen» seçilmiş bile marifet sırlarını yalnız sembolizm perdesinden haber alır. Başka yerde Rûmî, diğer Sûfî şeyhleri gibi olduğunu gösterir; hariçtekilere sırları ifşaya çalışmanın tehli­kesine fazlasiyle vakıftır.

Page 191: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

191

Dedim ki: «Eğer o senin tahayyülünde çıplak bir hale gelirse, ne sen kalırsın, ne kucağın, ne belin kalır.

Arzunu söyle, iste ama derecesine göre iste; bir saman, bir dağı çekemez, kaldıramaz ki.

Bu âlemi aydınlatan güneş bir parça yaklaştı mı her şey yanar.

Fitneyi, kargaşalığı ve kan döküciilüğü araştırma, Tebriz’in güneşinden bundan fazla bahsetme.»

Page 192: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

192

CIX

BİLMEYEN

Ey Müslümanlar! Ben kendimi, şimdi ne yapmam icap ettiğini bilmeyenim.

Ben, ne haça tapıyorum, ne hilâle; ne Yahudiyim, ne de kâfir.

Ne Doğulu, ne Batılıyım; ne karadan, ne denizde­nim; soyum, sopum ne melek, ne de zebani.

Ne ateşten, ne sudan, ne havadan, ne de toprakta­nım.

Ne Çin’de, ne Saksonya’da doğdum; ne Bulgar, ne Hintli, ne Iraklı, ne de Horasanlıyım.

Ne bu dünyadan, ne o dünyadan, ne Cennetten, ne cehennemdenim.

Ne Âdem’den, ne Adin’den, ne Rıdvan’danım. (2)Mekânım mekânsızlık; nişanım, nişansızlıktır.Ne ten, ne canım; çünkü ben, Canânımın canıyım.

(1 ) LHvan.(2 ) Rıdvan, Cennetin anahtarlarını elinde bulunduran M e-

lek. (D ivan-ı Kebir'den Seçme Şiirler, cilt: 3, s. 44. «çe­virenin notu »).

Page 193: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

193cx

VAHDET HALİ (1)

Padişahın cinsinden değilim, hâşâ! Fakat Onun tece— lisiyle O'nun nuruna sahibim. (2)

Bir cinsten oluş, sade şekil ve zat bakımından de­ğildir. Su, nebatta toprağın cinsinden sayılır.

Cinsim, padişah cinsinden olmadığı için, benliğim O'nun uğruna yok oldu.

Benliğim kalmayınca, yalnız O kaldı. Ben, O’nun atının ayağının altında toz gibiyim.

Nefs toprak oldu; toprakta O’nun ayak izi var. (3) O ayak izlerinin üğruna O’nun ayağı altında toprak

ol ki. Padişahın başına taç olasın.

(1 ) Mesnevi, II , 1170.(2 ) Rûmî, « Allah nuruyla bir olma»yı (ittihad-ı nur), «ka­

rışma» veya «hulûlnden aytrtr (M esnevi V, 2038); çün­kü hulûlde aynı cinsten olmak iltizam eder. Allah, Vâ- hid ül Ahad’dir. İnsan-ı kâmil, bütün İlâhî sıfatlara büründüğü halde mutlak Allah değildir: Gerçek (hak ) Ur, fakat gerçek ( al-Hak) değildir. Bunun gibi, Philo’- nun Logos’u ilâh’tır, fakat Allah değildir. (B igg, Chris­tian Platonist of Alexandria, 2’inci baskı, s. 42, not 2). (Prof. Nicholson burada ilâh ve Allah kelimelerini Yu - nanca yazmıştır. A h . )

(3 ) İnsan-ı kâmil, «toprağında Allah’ın ayak izini taşır», ijani İlâhî sıfatların ezelî damgası, vücude gelmeden evvel âyan’ınm üzerinde mevcuttur; çünkü «şivli taş mühür için neyse, o da kâinat için odur — o taş ki, üzerinde Padişahın tuğrası kazılıdır ve padişah onun­la hâzinelerini mühürler» (İb n u ’l Arabî, Füsûs, 13).

F : 13

Page 194: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

194

EBEDİ HAYAT (1)

insanın bütün hisleri, kabiliyetleri geçicidir, bekâ- sı yoktur; mahşer günü hepsi yok olur, gider.

Fakat atalarımızın duygu ve can ışığı ot gibi ta- mamiyle bitip yitmez.

Dünyadan geçenler de yok olmazlar; Tanrı sıfatla­rına bürünürler.

Onların sıfatlan, Hak sıfatlanna karşı güneşin mev­cudiyetiyle kaybolan yıldızlar gibidir.

Ey inatçı! Eğer Kur’an’dan buna delil istiyorsan âyeti oku: «Onlann hepsi huzurumuza getirilecekler­dir». (2)

Haklarında «Huzurumuzdadır» denenler, yok ol­mazlar; buna iyi dikkat et de ruhun bakâsım iyice anla.

Bakâdan mahrum olan ruh azaptadır; Allah’a va­sıl olan ruh bakâ âleminde hicaplardan kurtulmuştur.

C X I

(1 ) Mesnevi, IV , 431.(2 ) K ur’an X X X V I , 32 ve 53. kıyamet günü bütün insanlar

Allah huzurunda toplanmış olacaktır. Rûmî, tabii, bu mevzuu sonsuz hayat (bakâ ) olan tasavvufî ölümü ima için kullanır.

Page 195: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

195

ŞAHSİYET EBEDİ MİDİR? (1)

Birisi dedi ki: «Dünyada derviş yok; olsa bile o der­viş dervişlik makamına erişmişse yok olmuş demek­tir. (2)

Doğru, çünkü or>un varlığı sûret bakımındandır; görünüşe göre vardır, fakat sıfatları Allah sıfatlarında yok olmuştur. (3)

CXII

(1 ) Mesnevi, I I I , 3669. «Fena» tâbirini m filer, çeşitli teo­rileri tasavvufî birliğin mahiyetine münasebetle kul­lanırlar ve ifade ederler:

a ) Kulun zâtının ( zât-ı abd ) Allah zâtında yok ol­ması (fani şeved ) ve var olmasını sona erdirmesi, tıp­kı bir damla suyun okyanusta ayırt edilişini (taayyün) kaybedişi gibi'

b ) Kulun sıfatlarının (sıfat-ı abd ) Allah sıfatla­rında yok olması: Beşerî sıfatların İlâhî sıfatlara çev­rilmesi (m ubaddal), böylece Allah’ın onun kulağı ve gözü olması,

c ) Kulun zâtının, yıldızların güneş ışığında kay­boluşu gibi, İlâhî zâtm nurunda yok oluşu. Onun mah- lûkiyeti (halkıyye) daima olmayı sona erdirmez, fakat Yaratıcı görünüşünde gizlidir (mah.fi): Rab âşikârdır, kul (a b d ) görünmez.

(2 ) Burada «derviş», manevî fakirliğin mükemmel numu­nesi; benliğinden soyunan, dünyada yaşarken bile dün­ya için ölen velî.

(3 ) İsm en vardır, çünkü «şahsı» (zât-ı beşeriyye) îfnâ edil­memiştir; fakat Tanrı sıfatlarıyla değiştiğinden ve Hak ile Hak olduğundan fert olarak gerçekten mevcut değildir. Ve bütün varlığını teşkil eden İlâhi hayatın ve kudretin iktizasınca yaşar (baki hest).

Page 196: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

196

Tıpkı güneşe karşı yanmakta olan mum gibi; mu. mun alevi zâhirden mevcut olduğu halde hakikatte yok­tur.

Fakat muma bir pamuk tuttun mu alevi onu yakar; şu halde vardır.

Öyle ama gerçekte yoktur, çünkü sana bir ışık ver­mez; güneş onu hiç etmiştir.

Yüz batman şekere bir okka sirke koysan erir gi­der.

Tattığın zaman sirke lezzeti yok olmuştur; fakat tartsan okkası fazlalaşmıştır.

Arslanm önünde ceylânın aklı başından gider; onun varlığı arslamnkinde yok olur.

Kemale ermemiş olanların Rabbe karşı yürüttük­leri bu kıyas aşk coşkunluğundandır; yoksa edebi, hür­meti terketme değil.

Âşıkın nabzı edep harici atar; âşık kendini sevgilisi ile yok eder.

Zâhirde edep harici görünür; çünkü başında aşk dâvası vardır. (Bu dâva da varlık alâmetidir.)

Fakat hakikatte dâva nerede? O Padişahın önünde dâva dâ, âşık da fanidir.

Zcyd öldü desek, bu cümlede Zeyd faildir, ama ha­kikatte fail değildir; elinden bir şey gelmez.

Gramer tâbirince faildir, yoksa hakikatte meful- dür; ölüm onun katilidir.

Bir insanda bütün faillik vasıfları mahvolduktan sonra onda ne kalır?

Page 197: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

197

c x i i i

DÜNYANIN RUHU (1)

Dokuz Baba ( + ) ile her felekte bir zaman dönüp dolaştım. (2)

Senelerce yıldızlarla burçlarda devrettim.

Bir müddet görünmedim, O’nunla idim. Lâhûtiyet- te Hakk’a en yakın idim, orada ne gördümse gördüm.(3)

(1 ) Divan. İnsan-t kâmilin cihanşümul ruh gibi tasviri.

(2 ) «Dokuz Baba»: Dokuz semavî kürenin herbirinin idare

edici aklı olduğu farzedilir ve bu manevî kuvvetler bu­rada «Baba » adım alır. «Y ed i Baba», ekseriyetle geze­genlere kullanılan tâbirdir; bazen yıldız ilminin (not, Mesnevi I, 3991) «Ejderha»stnın baş ve kuyruğu ilâve

edilerek sayısı dokuza yükselir; fakat bu gibi izah zor

ikna edicidir. ( + ) Prof. Nıcholson’un «Dokuz Baba» diye lisanına tercüme ettiğini, üstad Midhat Baharî Beytur, «Dokuz felek» diye Türkçeye çevirmiş ve dip­notunda bunların «Zühre, Müşteri, Merih, Utarit, Zu­hal, Neptün, Uranüs ve iki kutup yıldızının mecmuu

olduğunu izah etmiştir. Divan-ı Kebir'den Seçme Şi­irler, cilt: I I I , s. 46. Millî Eğitim Bakanlığı Y. «çevirenin

notu»).

(3 ) Karşılaştır, K ur’an L II I , 8-10: «Yaklaştı, yakınlaştı, ara­larında iki yay kadar bir yakınlık kaldı, hattâ daha da

yakın oldu». Pasaj, umumiyetle Peygamberin Miracını tasvir eder.

Page 198: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

198

Ana karnındaki çocuk gibi gıdamı Hak’tan aldım. İnsan bir kere doğar, ben, birçok defa doğdum. (4) Cisim hırkasını giydim, işler gördüm.Çok kere kendi ellerimle bu hırkayı yırttım. Geceleri zâhitlerle mâbetlerde sabahladım. Kâfirlerle puthanede putların önünde uyudum. Kıskancın acısı benim; hastanın ızdırabı benim. Hem bulut, hem yağmurum; çayırlara yağarım.Ey derviş! Benim eteğime asla fânilik tozu kon­

madı.Sonsuzluk âleminin bağında ben bol bol gül topla­

dım.Ben sudan, ateşten, inatçı rüzgârdan biçime kon­

muş topraktan değilim; bunların hepsine gülmüşüm.

Evlât! Ben, Şems-i Tebrizî değilim; tertemiz nurum. Eğer beni görürsen kimseye gördüğünü deme...

(4 ) « İnsan bir kere doğar» kat’i sözü, Hint doktrinindeki tenasüh inancım, hata olarak Rûm î'ye isnat eden bazı modern yazarlar içindir. Yalnız ârif, «birçok defa do­ğar» ve onun doğuşu, ölüm ve kıyametinin bilgisi, fi­kirlerin çeşitli mertebesine bağlıdır: Hakikatte bir ol­duğu Dünya-Ruhunun hareketini, ruh hayatının aşağı şekillerinden geçerek tekâmül etmeyi ve sonunda ken­dini tam olarak insan-ı kâmilde göstermeyi remzeder. Karşılaştır, L X X X V I I ve C X V II .

Page 199: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

199

HAK İLE HAK OLMA (1)

Sinek bala battı mı vücudunun bütün uzuvları ay­nı hale düşer, oynamaz. Bunun gibi, istiğrak da öyle bir haldir ki, o kimse artık varlık, hareket ve iş gayreti idrâk etmez. Ondan meydana gelen fiil kendisinin de­ğildir. Batmak ona derler ki, ondan meydana gelen her iş onun işi olmasın, suyun işi olsun. Hâlâ suda çabalı­yorsa buna batış demezler. «Ah battım, boğuldum!» di­ye bağırıyorsa, buna da batmak, boğulmak demezler.

Ene’l-Hakk «Ben Hakk'ım» sözüyle beyan edilen budur. «Halk, «Ben Hakk'ım» demeyi büyük bir dâva sanır. Halbuki «Ben kulum» (Ene(l-abd) demek büyük bir dâvadır. «Ben Hakkım» demek büyük bir gönül al­çaklığıdır. Çünkü «Ben Allah’ın kuluyum» diyen, biri kendinin, diğeri Allah’ın olmak üzere iki varlık tasdik eder. Fakat «Ene’l Hakk» (Ben Hakk’ım) diyen, kendini yok etmiştir; terk ve teslim ile «Ben Hakk’ım» der; ya­ni «hiçim, hep Odur, Allah'tan başka varlık yoktur.»

C X IV

( I ) Fîhi mâ fih. 49. Bak, No. L X X X V I I not 5 ve karşılaş­tır, Mesneoi , 1346: O, (â rif ), H û (M utla ) Varlık) bo­ya küpüne t işünce, siz ona: «kalk» dersi iz. O, vecd içinde bağı, r: «B en küpüm, beni azarlama..» Bu «ben küpüm,» «B î Hakk’ım » (E n e ’l Hakk) deyişin aynıdır: O ateş reng te sahiptir, lâkin demirdir.

Demirin rengi ateş rengi içinde hiçtir: Sessiz de olsa doğrusu demir ateşliği ile övünür.

Ateşin rengiyle ve tabiatiyle şereflenmiştir: «Ben ateşim, ben ateşim», der.

Page 200: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

200

cxv

ALLAH — İNSAN (1)

Onu övmek, onu tebcil etmek, Allah’ı teşbih et­mektir. Bu tabağın meyvası aslî tabiatten biter.

Bu sepetten güzel elmalar yetişir. Bu sepete «ağaç» adını verirsen zarar etmez.

Bu sepete «elma ağacı» de, çünkü ikisinin arasında gizli bir yol, birlik var zaten.

Artık bu sepeti baht ağacı gör de gölgesinde rahat­ça otur.

(1 ) Mesnevi, V I, 3204. Bu teşbihte « Elma ağacı» Allah’tır. İnsan-ı kâmil, elmaların sepetine veya tabağına ben­zetilir; yani bütün ona inananlar için manevi gıda ha­zırlığında bulunan.

Page 201: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

201

MANEVÎ YÜKSELİŞ (1) (MİRAÇ)

Miraç edenlerin safında durursan yokluk, Burak gibi seni yükseklere yüceltir. (2)

Bu, fâni olanın aya yükselmesine benzemez; hayır, bu, şeker kamışım şekere ulaştıran yükselmeye ben­zer.

Bu miraç, baharın semaya yükselmesi gibi değil­dir; hayır, ana karnındaki ceninin idrâke (tefekküre) ulaşmasına benzer.

C X V I

(1 ) Mesnevi, IV , 552.(2 ) «Yokluk», yani benliği idrâkten geçmek, fena bulmak,

Burak, Peygamberin Arşa çıkarken bindiği söylenen at.

Page 202: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

202

İNSANIN TEKÂMÜLÜ (1)

önce cansızlar ülkesinde göründü, sonra nebat âle­mine geldi.

Yıllarca nebat oldu, bu âlemde ömür sürdü.Bir zamanlar cansızlar ülkesinde bulunduğunu ha­

tırına bile getirmedi.Sonra terâkki edip hayvan hayatına karışınca bit­

ki hayatını hiç hatırlamadı.

CXVII

(1 ) Mesnevi, IV , 3637. B u ve diğer pasajlarda Rûmî, ruhun tekâmül doktrinini ileri sürer. Meselâ, No. V ( not 2), X L I I ( not 3 ), L X I, bu yalmz ona mahsus değildir: Çok eski zamanda İslâm felsefesinde ve tasavvufunda da görülür. Aristotte’ın ruhun üçlü tabiat teorisinde de vardır. M ılton tarafından şairane tasvir edilir. ( Para- dise Lost V, 479 seq.J:

Böylece köktenÇıkagelen açık renkli yeşil çiçek sapı ve yapraklarÇök havai, şen çiçeği sonunda tamamlarGüzel kokulu nefesleri canlandırır: çiçekler ve

onların yemişleriŞan ve şerefini kademeyle yükselten insan gıdası, Canlı ruhiara, hayvana, akıllı insana yükselir. Hem hayat, hem his, hayal ve anlayış verir Can akıl alır, akıl onun varlığıdır.

Benzerliği tamamlamak için, bu mısralar, M ilton’un «D e Doctrina Christina» risalesiyle okunmalıdır. M il­ton, yaztsında görünüş için: «Canlı, cansız bütün mah- lûkat, birin muhtelif, şekillerinden, yahut mertebele­rinden ve aynı aslî cevherden ibarettir, o cevher ki, esasında bir ezelî ve ebedî ruhun varlığından taşması veya zuhurudur» der (Masson, The Poetrical Works of John Milton, I I I , 361).

Page 203: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

203

Yalnız bebeklerin ana göğsünü araması ve niçin aradıklarını bilmeyişleri gibi, bahar mevsiminde yeşil­liğe meyletti. (2)

Her şeyi bilen Yaratıcı, tekrar onu hayvanlıktan in­sanlığa yükseltti.

Böylece iklimden iklime gide gide nihayet insan âleminde akıllı, bilgili ve kurnaz oldu.

Fakat geçirdiği duraklan hatırlamadığı gibi bu ha­lin de geçip, değişeceğini aklına getirmez.

Gerçi uykuya dalmıştır, önceki halleri unutmuş­tur, fakat Allah onu bu unutkanlıkta bırakmaz.

Uyandırır, uyanınca da ne karışık rüya gördüm dî­ye kendi haline güler.

Nasıl oldu da o ızdırapların, kederlerin hayalden ibaret olduğunu bilmedim diye şaşar.

Dünya da buna benzer, âdeta uyuyan kişinin rüya­sı olduğu halde devamlı gibi görünür.

Ancak ecel günü geldi mi zan ve hile karanlığından kurtulur.

Ebedî mekânı görünce aldatıcı kederlerine güler.

(2 ) Nebati ruhun vazifeleri, gelişme, hazımla sinme ve üremedir. Nebatî ruhun « çocuğu» olan bahar çiçekleri ve yeşillik « ana»sının şuuraltı hatıralarım hayvani ruhta uyandırır.

Page 204: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

204

«OLGUNLUK HER ŞEYDİR» (1)

Ey, hicapsız nurlara tahammülü olmayan kişi! Ba­ri harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy. (2)

Böyle böyle perdesiz nuru da almaya muktedir olursun; gizli olan nuru hicapsız görürsün.

Ve gökte yıldız gibi seyredersin, hattâ gökten de hariç keyfiyetsiz sefer edersin.

Yokluktan varlığa gelmiştin ya, ama nasıl? Sar­hoşça. (3)

Geldiğin yollar hiç hatırında kalmadı; fakat biz, sana bir remiz söyliyeceğiz, bir şey hatırlatacağız.

Bu aklı terket de hakiki akla ulaş; kulağı tıka da hakiki kulak kesil.

Hayır, hayır, söylemeyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha ilkbahardasın, yazı görmedin.

Ey ulular! Bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyvalar gibiyiz.

Ham meyvalar dala iyice sarılmıştır, çünkü ham meyva köşke, saraya lâyık değildir.

Fakat olup lezzetlendiği zaman dalı tutmayı bırakır, hemen düşüverir.

C X V I I I

(1 ) Mesnevi, I I I , 1286.(2 ) Mürit, kendisini Şeyhine hasretmekle ve manevî ha•

kıkati çekmekle, Allah dilerse, yavaş yavaş nuranî ha­yata ve tefekkür dünyasına dahil olmaya hazırlanır.

(3 ) «Yokluktan» yani Birlik dünyasının maddî olmayanın­dan. Bak. No. L X IV ve No. V.

Page 205: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

205

Bunun gibi baht ve ikbal yüzünden ağzı tatlılaşa- na da bütün cihan mülkü lezzetini kaybeder.

Söylenecek bir şey daha kaldı ama onu. ben söyle­meyeceğim; sana Ruhulkudüs bensiz söylesin.

Hayır, hayır, onu sen kendin, kendi kulağına, ben­siz ve Ruhulkudüssüz söylersin; çünkü hakikatte ne ben varım* ne benden başkası; sen de bensin zaten.

Bu tıpkı uykuya daldığın zaman kendinden geç­men, fakat yine kendinden kendine gelmen gibidir.

Kendinden duyduğunu başka bir adam rüyada sa­na söylüyor sanırsın. (4)

Ey güzel yoldaşım! Sen, tek olarak «sen» değilsin; Sen âlemsin; sen, derin ummansın.

O senin azametli varlığın yok mu? O öyle bir okya­nustur ki, onbinlerce âlem ona garkolur gider.

Söyleme de anlatanları dinle; dile tarife sığmaz şeyleri duy, işit.

Bahsetme de sana bu âlemden ruhun bahsetsin. Nuh’un gemisinde yüzücülük bahsini bırak.

(4 ) (Rahm ani) rüyalarda bildirilen sırlar, rüyayı görene görünüş ile tahayyül ettiği yakınlığı gerçekte vermez. Allah'ı kendisinin gerçek benliği bilen ve inişle yükse- lisi O ’nun kendi kendisini ortaya koyuşunun nihayet­siz safhaları olduğunu gören can için lıirbir şey dün­yevî değildir.

Page 206: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

İÇİNDEKİLER SAYFA

Ö n sö z 9Mukaddime 15llâve-Not 27.

Başlangıç 29Kamışın Nağmesi 31Hatırlanan Musiki 33Yoklukta Aşk 34««Gerçek Akılların Birleşmesi» 37Bir uyku ve bir Unutuş 38Ölüm Kederi 39Anlayışa Ermeyen 41Varlık Yükü 42Velîlerin Rûhu -44Nurun Çocukları 45Aşk, Gaipten Haber veren Bûhanî 47Kadın Aşkı 4fiIi^hi Güzellik 49«Sana Dönerim» 50İçimizdeki Hakikat 51Arifler Bilir 521Dünya Ahvaline karşı Uyku 53Müminler bir' Candır 55Arşa Merdiven 58Gerçek Sûfî 58Kaybetmeyi Göze Almayan Kazanmaz 59Cehennem Yolunda Arkasına Bakan Adam 60Manevî Dalgalanış 62Kör Tâbi 63bükyman’m Kuşları 64Hayvani Rûh (Nefs'-i Emmare) 65Ölümün Güzelliği 66İyi Hal için bir Niyaz 68Velilere Dostluk &§Azrailden Kaçan Adam 71«Hepimiz Aynı Yere Çekiliyoruz» 73iman ve Çalışma 75«İslâmda Rahiplik Yoktur* 76Yalnız Gitmeyin 77Hoş Tüyler 78Define Arayıcısı 79Tasavvuf Yolu 81

Page 207: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

207

ŞüpheciSAYFA

82İçimizdeki Kötülük 83Velilerin Mertebeleri 84Manevi Rehber 87Kederin Faydalan 80«Rûh Bizim Aczimize Yardım Eder» 91Görünmeyen Mucizeler 92Dindarlığın Mükâfatı 93Velîlerin Ezel ve Ebedi Görüşü 04Velîyi İncitmekten Sakın 96Bitaraf Kadı 87Güzel Söyler 99«Lebbeyk* 100Namazın Ruhu 101«Ben» diyen Dost 102Methin Ötesinde Allah 104Bilgi Kuvvettir 105Hakiki İsimlerimiz 106Yakin İlmi 107Rivayet ve Seziş 109Duygu ve Düşünce 110Tasavvufî Anlayış 111Aşk ve Korku 112Ruhun Yükselişi 114İnkâr Yolu 115Kâinatın Ruhu 117Mutlak Olan 118Yaradılış Gayesi 120İlâhî Takdir 121Stbepler 12Sİlâhî Fabrika 125Zamanın Dünyası 126Hakikat ve Görünüş 127Tabiatta Allah 128Aşk Her Güçlüğü Yener 130Cihanşümul Aşk 131Büyük Alem olan İnsan 134Kâmil İnsan 136AUah’â Şahitlik 138Şefaatçi 139Zahitlik ve Marifet 141«Ölmeden Evvel Öl* 142Tasavvufi Ölüm ve Defin 144Rûh Birliği 145Vehmin İcatları 147Aşkın Sihri 149Hakikate Köprü olan Hâdise 151Kuruntu veren Armut Ağacı 152Dünyevi İdrâk 154Cihanşümul Ruhun Peygamber ve Velilerde Görünüşü 155

Page 208: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden

208

SAYFA

Îlâhî Vahyin Bayraktarı 157Kötülüğün Sırrı 158Şeriat ve Hakikat 161Mükemmel Sanatkâr 163Lüzumlu Zıt 164Kötülük İzafidir 165Kötü Şeylerdeki İyilik Rûhu 166Görülmeyen Kuvvet 167Manevî Mesuliyet 168«Allah ne Dilerse o Olur» 170İl&hl Takdir ve Cüzî İrade 171Aşkın Şarabı 174Allah’ın Muammaları 175iblis'in Müdafaası 176Aşk ve Mantık 178Ijtâkikl Tek Işık 179On iki İncil 180Çobanın İbadeti 184Mutassıplara bir İkaz 186Dinî Münazaa 187İhtiyat Doktrini 189Bilmeyen 192Vahdet Hali 193Ebedi Hayat 194Şahsiyet Ebedî midir? 195Dünyanın Rûhu 197Hak ile Hak olma 199Allah-însan 200Manevî Yükseliş (Miraç) 201İnsanın Tekâmülü 202«Olgunluk Herşeydir» 204İçindekiler 206

Page 209: Mevlâna Celâleddin Rûmî - Turuz · 2017. 5. 14. · 1001 Temel Eser i iftiharla sunuyoruz Tarihimize mânâ, millî benliğimize güç ka tan kütüphaneler dolusu birbirinden