Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
�stanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Batı Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı
Çeviri Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
MODERNL�K VE ÇEV�R�
���R ÇEV�R�LER� BA�LAMINDA CAN YÜCEL’ �N ÇEV�R�
ANLAYI�I VE MODERNL�KLE �L��K�S�
Nigar Çoymak
2501020059
Tez Danı�manı
Prof. Dr. Ali Turgay Kurultay
�stanbul
2005
iii
ÖZ
Eldeki çalı�ma, modernlik ve çeviri üzerine belli ba�lı dü�üncelerin Can
Yücel’ in çeviri anlayı�ı ve �iir çevirileri üzerinden de�erlendirilmesine yönelik bir
anlama çabasıdır. Hedefi modernlik ve modernlik çıkı�lı dü�üncelerin izlerini
genelde çeviri, özelde �iir çevirisi üzerine dile getirilmi� belli ba�lı dü�üncelerde
sürebilmek ve bu temel iddiasını Can Yücel’in çeviri anlayı�ı ve �iir çevirisi
prati�inde betimleyebilmektir. Bu ba�lamda, ‘modernlik’, ‘çeviri’, ‘modernlik ve
çeviri ili�kisi’ üzerine yapılan ara�tırma, ‘modernizm’ ve ‘�iir çevirisi’ üzerine
yapılan ara�tırmaya eklemlenerek, birlikte, çalı�manın temel malzemesi olan ‘Can
Yücel’in çeviri anlayı�ı ve �iir çevirileri’nin modernli�e göre çözümlenmesinin
teorik alt yapısını olu�turur. Buradaki amaç tek ba�ına Can Yücel çevirisini
betimlemek ya da ele�tirmek olmayıp, onun çeviri anlayı�ı ve �iir çevirisi prati�inde
modernlik ve modernlik çıkı�lı dü�üncelerin somut izlerini inceleyebilmektir.
Abstract The present study is the effort of understanding as directed at evaluating the
primary opinions about modernity and translation in terms of the approach of the
translation and poem translations of Can Yucel. Its objective is modernity and to
trace the footprints of the modernity-rooted opinions in the primary opinions that are
brought on translation in general and on the poem translation in particular as well as
to describe this fundamental claim the traslation approach and poem translation
practices of Can Yucel. In this respect, the research which was carried out on
“modernity”, “translation”, “relationship of the modernity and translation” is added
to research which is carried out on “modernity” and “poem translation”, and founds
the theoretical substructure in analysing the “translation approach of Can Yucel and
his poem translations” as the fundamental materials of the study according to
modernity. The objective here is not only to describe or to criticise translations of
Can Yucel, but also to examine the footprints of modernity and modernity-rooted
opinions in translation approach and poem translation practices.
iv
ÖNSÖZ
“..quia plus loquitor inquisitio quam inventio.”*
‘Çeviri nedir?’ sorusuna, modernlik ve modernlik çıkı�lı dü�üncelerden
hareketle yanıt arayan eldeki çalı�ma, çeviri üzerine üretilmi� belli ba�lı kuramsal
yazılarla özelde �iir çevirisine yönelik yakla�ımları bu ba�lamda anlama ve
de�erlendirebilme çabası içindedir. Tezin temel malzemesini modern ve modern
çıkı�lı yakla�ımlardan kendince izler ta�ıdı�ını dü�ündü�ümüz “Can Yücel’in çeviri
anlayı�ı ve �iir çevirisi prati�i” olu�turmaktadır.
Günümüzde çeviribilim bütün bilim dallarıyla etkile�im halinde olmaya
açıktır. Nitekim tezin pe�inde oldu�u temel hedef de bu anlamda yararlanılabilecek
tüm dü�üncelerden yararlanıp kuram ve uygulama düzleminde genelde çeviri,
özelde �iir çevirisi üzerine belli ba�lı yakla�ımları modernlik çıkı�lı dü�üncelere göre
konumlandırabilmektir. Tezin bu çok yönlü ve disiplinlerarası tavrı kendi içinde
aslında bir bakıma modernitenin bilim dünyasına dayattı�ı katı i�bölümü ve dar
uzmanla�maya da ciddi bir ele�tiri içermektedir.
Elbette, özgül konumu ve ekinsel özelli�i gere�i kapsamlı bir konu olan
�iir çevirisi elimizdeki tezde ancak eldeki veriler açısından çözümlenebilmi�tir.
“Kuramsal anlamdaki betimleyici çalı�maların uygulama alanını kendine hedef
alarak, var olan durumu inceleyip açıklı�a kavu�turması kaçınılmazdır” diyen
Gideon Toury’nin “kuramsal alanda ancak betimleyici incelemelerin ı�ı�ı altında
olası ili�kiler üzerinde varsayımlar yürütülebilir” sözleri ara�tırmamızın yöntem ve
akı�ına güçlü bir destek olarak ön plana çıkmaktadır.
Hiç ku�kusuz, bu çalı�ma aynı zamanda kesinkes bir Can Yücel irdelemesi
olup, çeviri ve sanat ili�kisinden yola çıkan temel bir boyuta sahiptir. Modernizm
* “..çünkü ara�tırma, ke�fetmeden daha ço�unu söyler.” (Augustinus)
v
içinde bulundu�u modern toplumun anti-tezini kendi içinde saklar diye
dü�ünüyorum. Bu durumda çeviri etkinli�inin de kendisine dü�ebilecek ‘muhalif’
i�levi nasıl ve neden üstlenebilece�i, aynı zamanda standart çevirilerle ili�kisindeki
sınırların ne olabilece�ı yanıtı ara�tırılan temel sorulardır.
Yanıtlar ara�tırılırken çeviri örnekleri üzerinde örnekleyici de�inmeler
dı�ında özel olarak durulmayacaktır; buradaki ara�tırma konuya yakın dü�ünür ve
ara�tırmacıların söylemlerinden geni� ölçüde yararlanmayı hedeflemekte fakat daha
farklı bir noktada durmaktadır. Ara�tırmada tümdengelim ve tümevarım yöntemleri
birbirini tamamlayıcı biçimde izlenmi� olup hem genelden özele, hem de özelden
genele do�ru bir akı� takip edilmi�tir. Sonuç olarak ise, çeviri olgusu üzerinde
modernlik kavramından hareketle açılmaya çalı�ılan bu geni� çerçevenin
sentezleyici bir yakla�ımla ku�atılması hedeflenmi�tir.
Bu çalı�ma benim için hem önemli bir entelektüel güdü, hem de dostluk
ili�kileri açısından zengin bir deneyim sa�lamı�tır. Tez konumu tereddütsüz ve
�evkle benimsememde, merak ve heyecanla izledi�im derslerinin katkısı büyük olan
sevgili hocam Doç. Dr. Sakine Eruz’a, tez yazılırken de�erli görü�leriyle beni
yönlendiren tez danı�manım Prof. Dr. Ali Turgay Kurultay’a, standart tez gelenekleri
dı�ına çıkma e�ilimlerimde hem beni destekleyerek hem beni sınırlandırarak
çevresiyle barı�ık bir tez çıkarmamda katkısı önemli olan “fahri tez danı�manım” Dr.
Ça�lar Tanyeri’ye, tezin olu�um sürecine candan e�lik eden arkada�ım Ar. Gör.
Asuman Karakaya’ya ve tüm hocalarıma sonsuz te�ekkürü borç bilirim.
Konu�tuklarımızın izlerini tezimde bulacak olmaları en kıymetli sevincim olacaktır.
vi
��NDEK�LER
Öz /Abstract .......................................................................................................... iii
Önsöz .................................................................................................................... iv
Giri� ......................................................................................................................1
1. BÖLÜM
MODERNL�K VE ÇEV�R� KAVRAMLARINA GENEL BAKI� ...............6
1.1. MODERNL��� ANLAMAK.........................................................................6
1.1.1.Modernlik Kavramının Tanımlanması ve Sınırlanması........................ 6
1.1.2.Modernlik Paradigmasında Yer Alan Temel Kavramlar ......................11
1.1.2.1.Aydınlanma ve Akıl ..........................................................11
1.1.2.2.Diyalektik ..........................................................................16
1.1.2.3.Kapitalizm .........................................................................17
1.1.2.3.1. Kültür Endüstrisi ...............................................18
1.1.2.4. Modern Özne ve �nsanın �eyle�mesi ...............................19
1.1.2.5.Psikanaliz...........................................................................21
1.1.2.6.Etik ....................................................................................23
1.1.3.Modern Ötesi Dü�ünme .........................................................................26
1.2. ÇEV�R� ÜSTÜNE B�R KAÇ SÖZ................................................................29
1.2.1.Geleneksel Söylemlerle Çeviri..............................................................29
1.2.2.Çeviri Söylemlerinden Rasyonel Düzene : Çeviribilimin Do�u�u
ve Çeviri Kuramlarına Genel Bakı� ......................................................33
1.2.3.Çeviri ve Modernlik ..............................................................................39
1.2.3.1. Çeviri Yoluyla Bilgi Üretimi ve Geli�me .................................42
1.2.3.2. Kültürlerarası �leti�im Edimi Olarak Çeviri..............................43
1.2.3.3 Çeviri ve Küresel Modernlik.....................................................44
1.3. TÜRK MODERNLE�MES� BA�LAMINDA ÇEV�R� ...............................48
1.3.1.Modernle�me ve Dı�a Yayılma.............................................................48
1.3.1.1.Türk Modernle�mesi ..................................................................50
1.3.2.Türk Modernle�mesi Ba�lamında Çeviri Etkinli�i ...............................51
vii
1.3.2.1.Çeviri Yoluyla Batıya Açılma....................................................51
1.3.2.2.Cumhuriyet Öncesi ....................................................................52
1.3.2.3.Cumhuriyet Dönemi...................................................................53
1.3.3.Türk Modernle�mesinde Aydın-Çevirmenlerin Rolü .........................57
2. BÖLÜM
MODERN�ZM VE ���R ÇEV�R�S� ................................................................59
2.1. MODERN�ZM ÜZER�NE B�R KAÇ SÖZ ...................................................59
2.1.1. Kavramsal Açılım ...........................................................................59
2.1.2. Modern Sanat ..................................................................................61
2.1.2.1. Modernizm ve Estetik ......................................................62
2.1.2.2. Gerçekli�in Temsili Sorunu ............................................65
2.1.3. Yorumbilgisi ...................................................................................68
2.1.3.1.Gadamer ve Evrensel Yorumbilgisi ..................................70
2.1.4. Modernizm ve Romantik Anlayı� ..................................................75
2.2. GENELL�KLE ���R ÇEV�R�S�.....................................................................79
2.2.1. �iir Çevirisinin Öznelli�i ................................................................79
2.2.2. �iir Çevirisinde Kuramsal Çerçeve .................................................80
2.2.3. �iir Çevirisinin Temel Sorunları ...................................................83
2.2.3.1. Çevrilebilirlik-Çevrilemezlik Tartı�ması ........................83
2.2.3.2. �iir Çevirisinde Ele�tiri ..................................................86
2.3.MODERN�ZM ZEM�N�NDE ÇEV�R� VE ���R ÇEV�R�S�.........................87
2.3.1. Modern �iir ve Modernizm Üzerine Genelleme .............................87
2.3.2. Romantik Ça�da Çeviri ve Modernizme Yönelim..........................90
2.3.3. Çeviride Yorumbilimsel Geli�meler ...............................................92
2.3.4. Çeviri ve Postmodernlik..................................................................95
2.3.5. Türkiye’de �iir Çevirisi Üzerine Çevirmen Yakla�ımları...............96
viii
3. BÖLÜM
CAN YÜCEL’�N ÇEV�R� ANLAYI�I VE ���R ÇEV�R�S�NDE
YAPTI�I..............................................................................................................100
3.1. CAN YÜCEL VE ÇEV�R� SÖYLEM�NE �L��K�N GENEL GÖZLEM...101
3.1.1. Ya�am Öyküsü ................................................................................101
3.1.1.1. Eserleri .............................................................................102
3.1.1.2. �iir ve Sanat Anlayı�ı.......................................................103
3.1.1.3. �iiri ve Dünya Görü�ü......................................................106
3.1.1.4. Batı ve Dünya �iirine Yakla�ımı......................................107
3.1.2. Çeviri Anlayı�ı ................................................................................108
3.1.2.1. Çeviren De�il, ‘Türkçe Söyleyen’ Bir Çevirmen ...........113
3.1.2.2. Kendi �iirini Yazar Gibi Çevirmek .................................115
3.1.2.3. Çevirmenin Görünmezli�i ve Can Yücel ........................115
3.1.3. Kuramsal Çerçevesi ve Etik �lkelili�i ............................................117
3.1.3.1. Her �iir Çevrilir mi?.........................................................119
3.1.3.2. Çeviri Yapıtları ve Yapıt Seçimi Üzerine Dü�ünceleri....121
3.1.3.3. Yerelle�tiriyor mu? ...........................................................123
3.1.3.4. Özgün �iirle Kurdu�u �li�ki ve ‘Sadakati’ .......................123
3.2.���R ÇEV�R�LER�NDE GÖRÜLEN KURUCU ÖGELER...........................126
3.2.1. Dil....................................................................................................126
3.2.2. �roni .................................................................................................127
3.2.3. ‘Bütünsellik’ Arayı�ı.......................................................................129
3.3.CAN YÜCEL’ DEN ���R ÇEV�R�LER�........................................................130
3.3.1. Can Yücel’in Fransızca’dan Çevirdi�i �iirler ve �airleri .............130
3.3.1.1. Örnek �nceleme: Henri Michaux ve
‘Mes Occupations’.........................................................................137
3.3.2. �ngilizce’den Çevirdi�i �iirler ve �airleri .....................................147
3.3.3. Latince’den Yaptı�ı �iir Çevirileri................................................151
3.3.4. �kinci Dilden Çevirileri .................................................................151
3.3.4.1.�kinci Dilden Çeviriye Örnekler........................................154
ix
SONUÇ.................................................................................................................156
KAYNAKÇA .......................................................................................................161
1
G�R��
Prof. Macit Gökberk, Felsefe Tarihi adlı eserinde “Öyle bir an gelir ki, insan
aklını ve görgülerini, yalnız varlı�ını ayakta tutmak için gerekli pratik-teknik bilgiler
edinmek yolunda kullanmakla yetinmez olur; yalnız bilmek için de bilmek ister,
böylece de praxis’in üstünde theoria’ya yükselir, dolayısıyle bilime varır”1 diye
yazar. Bu tezin temel amacı da çeviri ve modernlik olgularını bilimsel ba�lamda
ara�tırmak ve özelde �iir çevirisi sürecinde arka plan bilgisine dair belli bir
farkındalı�a varabilmek için adımlar atmaktır.
“�iir Çevirileri Ba�lamında Can Yücel’in Çeviri Anlayı�ı ve Modernlikle
�li�kisi/Modernlik ve Çeviri” ba�lıklı tezimiz iki temel ilgiyi birlikte içermektedir:
Birincisi, bir dü�ünce gelene�i olarak modernlik’ in ortaya koyduklarını bir bütün
olarak dikkate almak üzere, modernlik ve çeviri dü�ünceleri ili�kisi ve ikisi
arasındaki birbirini etkileme ve hatta belirleme süreçlerine duyulan ilgi; ikincisi ise,
�iir çevirisi arka planındaki modernli�e dair iddiayı ön plana çıkararak; bu yeni
boyut içinde özelde Can Yücel’in �iir çevirisi üzerinden bir üst anlatı (söylem üstü
anlamda) kurabilmak ve bunu modernlik’e göre konumlandırabilmek olmu�tur.
Böylece, adı geçen iki ilginin çakı�tı�ı yerde yer alan “Can Yücel’in çeviri anlayı�ı
ve �iir çevirileri” tezin temel eksenini olu�turmu� olmaktadır.
Çeviribilimsel bir çalı�ma alanında modernli�e yöneli�in amacı, çeviri
süreçlerinde önemli bir etken olan toplumsal dü�ünce planına atfetti�imiz önemdir.
Günümüz çeviri etkinli�i kültür, ileti�im, endüstri, aydınlanma, akılcılık,
modernle�me, bilim, teknoloji gibi modernli�e özgü kavramlardan ayrı
dü�ünülemez. Biz burada, gözlemlerimizi sadece Can Yücel’in �iir çevirisi söylemi
ile daraltırken elimizdeki malzemeyi de�erlendirmeyi modernlik’e özgü temel
kavramlarla ili�kisi bakımından sınırlayaca�ız.
Bu çalı�mada ‘modernlik’ sözcü�ü genel olarak modern olma durumundan
çok, bilincini tanımlamak üzere; ‘modernizm’ ise, modernli�in kendi içinde i�leyen
1 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, �st, Remzi Kitabevi, 6.bs.,1990, s.12.
2
kar�ıtlı�ı anlamında, özelde modern sanatın modernlik içindeki ele�tirel zeminini
ifade etmek üzere kullanılacaktır.
“Bu tez neden yazıldı, pe�inde oldu�u hedef nedir ?” sorusuna gelince,
yanıtımız kısaca “modernlik üzerine dü�ünceler ile çeviri üzerine dü�ünceler
arasındaki ba�lantıların genel yapısını ortaya çıkarma gayreti” olacaktır. Modernlik
olgusunun geli�me do�rultusundaki birkaç temel kavramını, özellikle modernizm,
romantik anlayı�, modern ötesi gibi ana sorunsallarını ve beraberinde, gene
modernlik içinden çıkan ça�da� çeviri kuramlarını kendisine çıkı� noktası olarak ele
alan tez, oldukça geni� sayılabilecek bu alanda sınırlarını “modernlikle ili�kisi
bakımından Can Yücel’in �iir çevirisindeki söylemi”nin irdelenmesini
gerçekle�tirmek üzere daraltmı�tır.
“Tezin yöntemi nedir?” sorusunun kar�ılı�ı olarak tümdengelim ve
tümevarım yöntemlerinin birbirini tamamlayıcı biçimde izlendi�ini söyleyebiliriz. �lk
iki bölümde tümdengelim yöntemi izlenerek kavramsal ba�lar betimlenmi� ve
sonuçlar çözümleme düzleminde ele alınmı�tır. Üçüncü bölümdeki ‘Can Yücel’
çözümlemesi ise tümevarım yönteminden yola çıkarken, sonuç bölümü hem
yöntemlerin bulu�tu�u, hem de sentezleyici bir yakla�ımla tezin toparlandı�ı kısım
olmu�tur. �zlenen bili�sel düzlemlerle ilgili olarak, çözümleyici olmaktan çok
betimleyici ve sonuçta bire�imci oldu�u söylenebilir. Ana malzeme olan ‘Can
Yücel’in �iir Çevirisi’ örne�i üzerinde yoruma dayalı çalı�ma yapılırken ilk iki
bölümün sa�ladı�ı veriler do�rultusunda, somuttan soyuta bir yol izlenecektir.
“Tez nasıl bölümleniyor?” sorusuna kar�ılık, “Önsöz”, “Giri�”, “Sonuç” ve
“Kaynaklar” bölümleri dı�ında üç ana bölümden olu�makta oldu�unu öncelikle
belirtebiliriz. Eldeki “Giri� tezdeki temel savları içermenin yanında, konunun çe�itli
yönlerine de yer vermektedir.
1. Bölüm, bir kavram olarak ‘modernlik’ ile yine bir kavram olarak ‘çeviri’
arasındaki ili�kileri incelemektedir. Buna göre, modernlik ve çeviri kavramlarının,
aralarındaki ba� bakımından genel olarak anlamlarını ortaya çıkarma ve kavramsal
bir bilinçlenme hedeflenmektedir. Modernle�me olgusunu yönlendiren ekonomik ve
teknolojik dönü�ümlerin, büyük toplumsal dönü�ümlerin burada ele alınması
3
mümkün de�ilse da genel çerçeve içinde bunların kalıcı yeri ku�kusuz hesaba
katılmaktadır. “Kültür Endüstrisi” adlı altbölümde kültür alanının modern
toplumdaki yeri ve toplumsal bütünle ili�kisi irdelenmektedir. Modern toplumda
kültürün endüstrile�mesi ve bu geli�menin sanat ve dolayısıyla insan üzerindeki
etkileri yorumlanmaya çalı�ılmı�tır.
“Çeviri Üzerine Birkaç Söz” ba�lı�ıyla açılan ikinci alt bölüm, öncelikle
çevirinin tanımını ve modern toplumda varolan genel görünümünü betimleyip, çeviri
olgusunu toplumsal düzlemdeki i�levleri açısından ele almaktadır. Modernle�me
toplum ya�amının bütün alanlarını etkiledi�i gibi, tarihsel ko�ullara ve anlayı�lara
ba�lı bir etkinlik olan çeviriyi de etkiler. Buna kar�ılık, büyük kültürel toplumsal
dönü�üm hareketlerinde de çeviri önemli i�levler yüklenmi�tir. “Küreselle�me ve
Çeviri” ba�lıklı alt bölümde nitekim küreselle�meye do�ru evrilen modern toplumsal
yapılanmada çeviriye yüklenen ve çeviriden beklenen i�levler sorgulanmaktadır.
�lk bölümün üçüncü kısmı Türk Modernle�mesi ve Çeviri etkinli�i arasındaki
ili�kiye ı�ık tutmaktadır. Burada yer alan çalı�manın, çeviri etkinli�inin Türkiye
ko�ullarında genel olarak nasıl bir süreçten geçti�ini ortaya çıkarması beklenirken
beraberinde çevirinin modernle�me ba�lamındaki i�lev ve öneminin Türkiye örne�i
üzerinden somut olarak anla�ılması çabası da hedeflenmektedir. Çalı�ma, bu
sorulara yanıt bulmayı de�il ancak yanıtların bulunması için gerekli kritik dü�ünceyi
ve geçmi� deneyimi irdelemek için gerekli yakla�ımı özendirmeyi amaçlamaktadır.
“Modernizm ve �iir Çevirisi” ba�lı�ıyla açılan 2. Bölüm ise, ilk bölümün
getirdi�i ı�ıktan yararlanarak, “modernizm” ve “�iir çevirisi” kavramsal ba�larını
i�lemektedir. �lk kısımda modern sanat ve �iir çevirisi arasındaki ba�lantı
ara�tırılarak çeviride sanata yönelik arayı�lar serimlenmeye çalı�ılmı�tır. Çalı�manın
çeviri ve sanat ili�kisinden yola çıkan temel bir boyutu oldu�u ortadadır. Bu
ba�lamda çevirinin sanatsal gücüllü�üne ı�ık tutulmaktadır. Özellikle ço�ul anlamlı
sanat metinlerinde önemli olan yorumbilgisi, Gadamer’in bakı� açısını öne çıkaran
bir yakla�ımla bu bölümde ele alınmı�tır. Bu bölüm, ilk bölümde ortaya çıkan
çevirinin modern toplumsal paradigmada “yenilikçi bir güç” olma i�levinin yanı
4
sıra, aynı zamanda özerk bir sanat dalı ve etkinlik alanı olarak da varolabilme
imkanlarının de�erlendirildi�i bölümdür.
�kinci kısımda “Genellikle �iir Çevirisi” ba�lı�ı altında, �iir çevirisinin
öznelli�i ve kuramsal çerçevesi çizilmeye çalı�ılmı�; “Çevrilebilirlik” tartı�ması ve
“�iir Çevirisinde Ele�tiri” konuları temel sorunlar olarak ele alınmı�tır. Üçüncü alt
ba�lık, �iir çevirisinin modernli�e göreli�ini belirlemeye yöneliktir. Bu belirlemeye
romantik ça�da çeviri anlayı�ından hareketle, çeviride yorumbilimsel ve postmodern
geli�meler üzerinden gidilecektir. Türkiye’de �iir çevirisine dair çevirmen
yakla�ımları derlemesi ile ikinci bölümün çerçeve bütünlü�ü tamamlanmaktadır.
Tezin özel ara�tırma konusunu olu�turan “Can Yücel’in Çeviri Anlayı�ı ve
�iir Çevirileri” üzerine gözlem ve de�erlendirmelerin yer aldı�ı 3. bölüm, Can
Yücel’in �iir çevirilerinde somuta indirgenen modernlik ve modernlik çıkı�lı
dü�ünceleri ilk bölümlerdeki veriler ı�ı�ında gözlemlemeyi hedefler. Can Yücel’in
özellikle �iir çevirisindeki söylemini çok yönlü bir perspektiften anlayabilmek ve
bunu modernlik’e göre konumlandırabilecek bir üstmetin kurabilmek çabası bu
bölümün genel görünümüdür. Yücel’in �iir çevirisi anlayı�ında önde gelen temel
e�ilimleri ve bu e�ilimlerin modernlik ba�lamı içindeki kritik kavramlarla
ba�ıntısının çözümlemesini yapabilmek bölümün temel hedefi olmu�tur. Can
Yücel’in kendi çeviri yakla�ımı üzerine yaptı�ı yorumları ve çeviri prati�inde
yaptı�ı bizi “modern” olanın sınırları tartı�malı dünyasında uzun bir seyahate
çıkaracak de�erde verimli ipuçlarıdır. Modernizm ve romantizmin örtü�en alanında
a�ırlı�ını hissettiren bir Can Yücel söylemi bu durumda modernli�in dayattı�ı safi
nesnellik ve akılcılı�a ciddi bir alternatif içermekte olup beraberinde Türk
modernitesi içinde kendine sa�lam bir “yer/alan” açabildi�i için de bu çalı�ma için
bir çekim noktası olu�turmu�tur.
Can Yücel’in �iir çevirisinin çözümü öncelikle �airi tanımayı onun eserlerini
ara�tırmayı, çeviri anlayı�ı üzerinde dü�ünmeyi ve de sonra modernlik ve modernlik
çıkı�lı dü�üncelere göre de�erlendirmeyi gerektirmektedir. Tabii ki bütün bunların
ötesinde en önemlisi �airin çeviri yaparken aldı�ı kararları, yöntemleri ve �iiri
yorumlama sürecinin betimlenmesi ve �iir çevirilerindeki yapıcı ögelerin modernlik
5
ba�lamında ele alınmasıdır. �airin aynı zamanda kendi çeviri süreci, yöntemi, çeviri
i�lemleri üzerine söz söyleyebilmesi, eyleminin farkındalı�ını ya�ayabilmesi ve
gerekçelendirebilmesi incelemede önemli bir rehberdir. Örnek �nceleme ba�lı�ı
altında Can Yücel’in çeviri i�lemini somutla�tıracak tipik bir �iir çevirisi “Mes
Occupations / ��in Ucu” ele alınmı�tır.
Sonuç, tezde varılanların mantıkça bir özetini sundu�u kadar,
verimlendirilmesi gereken yeni ara�tırma do�rultularına da i�aret etmektedir.
Çevirinin modern toplumsal paradigmada ortaya çıkan “yenilikçi bir güç” olma
i�levini korurken aynı zamanda modernizmin zemininde de nasıl bir imkana sahip
oldu�unun günümüz ko�ulları açısından sorgulandı�ı bu bölümle çalı�ma sona
ermektedir.
Çeviri örneklerinden ve olaylardan çok dü�ünceleri ele alan bu tezin en büyük
özelli�i kuramsal oldu�u kadar, uygulamaya yönelik bir yapıyı da içinde
barındırmasıdır. Tek ba�ına ne bir uygulama, ne bir kuram de�erlendirmesi, ne de
modernlik ba�lamında ele alınmı� bir dü�ünce tarihi ya da sosyoloji ara�tırmasıdır.
Belki her birinden yararlanan ve dolayısıyla disiplinlerarası bir çıkı�la sonuçta,
hem kuramsal düzlemde hem de uygulamada farklı çeviri anlayı�larının birbirini
hesaba katarak yan yana durabilmesini öneren ‘ço�ulcu’ yakla�ımlı bir çalı�madır.
6
6
1. MODERNL�K VE ÇEV�R� KAVRAMLARINA GENEL BAKI�
1.1.MODERNL��� ANLAMAK
1.1.1.Modernlik Kavramının Tanımlanması ve Sınırlanması
“Il faut être absolument moderne.” 1
Rimbaud
“Modern” tartı�maya açık bir kavramdır, çünkü üzerinde herkesin
anla�abilece�i tek bir modern tanımı ve tarihi yoktur. Bir yoruma göre ba�langıç
tarihi Augustinus’a2 dayandırılabilir, çünkü bütün modern anlatıların temelinde
yatan “özgürlü�e do�ru sürekli ilerleme, ilk günahtan itibaren geli�en ve tanrının
krallı�ını vaat eden bir tarih görü�ü”, ondan miras kalan kavramlar olup, zaman ve
mekan düzenlemelerinde etkin olmu�tur.3
Augustinus mevcut olan her �eyin yaradılı�ın akılcı düzenine ait oldu�undan
dolayı güzel oldu�unu, Tanrı’yı yapıtlarının güzelli�inde de�il, insanın içindeki
insana yönelerek ve orada aklın ama daha genel olarak, Tanrı tarafından kendi
imgesine göre yaratılmı� olan ruhun ı�ı�ını ke�federek bulur. Bu da bizi Descartes’ın
cogito’sunun iyice yakınına götürür.4
Ama söz konusu ba�langıç tarihini Descartes’da, Leibniz’de, Ansiklopedi’de
ya da Fransız Devriminde de bulabiliriz. Habermas “modern” deyiminin ilk olarak
5. yüzyılın sonlarında, o sıralar resmen kabul görmü� olan Hristiyan �imdisini
1 Kesinkes modern olmak gerek. 2 Augustinus: (354- 430) �tiraflar ve Tanrı Ülkesi Üstüne yapıtlarının yazarı, ‘modern’ bilincin babası kabul edilen ünlü Latin azizi. 3 Lyotard, “Postmoderne Dönü�”, Modernizmin Serüveni, 1998, s.21. 4 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004, s.52.
7
pagan Roma geçmi�inden ayırmak amacıyla kullanıldı�ını belirtir ve �öyle devam
eder:
“...de�i�en içeriklerle ‘modernlik’, daima yeniden kendisini eski olandan yeni olana bir geçi�in sonucu olarak kavrama için kendisini antik geçmi�le ilgiye sokan bir dönem bilincini dile getirir. Bu bizim bakımımızdan Yeniça�ı ba�latan Rönesans için geçerli olmakla kalmaz. Büyük Karl (768-814) ça�ında, 12.yüzyıl’da ve Aydınlanma ça�ında da ‘modern’ kavrayı�ı vardır”. 5
Bu nedenledir ki Habermas, “modernlik”i “tamamlanmamı� bir proje” 6
diye adlandırır.
Anthony Giddens ise “Modernlik nedir?” sorusuna �u yanıtı verir:
“Modernlik, on yedinci yüzyılda Avrupa’da ba�layan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal ya�am ve örgütlenme biçimlerine i�aret eder.”7
�lhan Tekeli’ye göre ise modernlik “dünyanın ba�ka bir yerinde de ortaya
çıkmı� olsaydı, aynı biçimde tüm dünyayı de�i�tirecek bir etki yaratacaktı.”8.
Tekeli, söz konusu modernite projesinin dört temel boyut üzerinde geli�ti�ini söyler:
Bunlardan birincisi ekonomik boyuttur. Modernle�menin ekonomik yüzü
dedi�imizde kapitalist ili�kiler içinde enerjiye dayanarak üretim yapan sanayile�mi�
bir toplum anla�ılır. Bu toplumda ürünler metala�mı�, emek ücretli hale gelmi�,
liberalist mülkiyet anlayı�ı kurumsalla�mı�tır. �kincisi, bilgiye, ahlaka, sanata
yakla�ımdır. Bu üç alanın birbirine indirgenemeyen özerk alanlar oldu�u kabul
edilmektedir. Modernli�in üçüncü boyutunu geleneksel toplum ba�larından
kurtulmu�, kendi aklıyla kendini yönlendiren bireyin do�ması olu�turmaktadır.
Bunlar e�itilmi�, kapasiteleri artmı�, belli bir yöreye ba�lılı�ı azalmı�, yer
de�i�tirebilen, akı�kanlı�ı artmı� bireylerdir. Dördüncü boyut ise geli�en kurumsal
5 Habermas, “Modernlik: Tamamlanmamı� Bir Proje”, 1990, s.42. 6 A. e. 7 Giddens, Modernli�in Sonuçları, 2004, s.12. 8 Tekeli,“Türkiye’de Siyasal Dü�üncenin Geli�imi Konusunda Bir Üst Anlatı”, 2002, s. 19.
8
yapıdır. Bu tür ekonomik faaliyetler içindeki, bu tür bireylerden olu�mu�, kendi
yaptıkları üzerine dü�ünen ve onları geli�tirmeye çalı�an toplum yeni bir örgütlenme
biçimi ortaya koymu�tur. Bu düzen kısaca ulus-devlet olma ve demokratik süreçlere
dayanma özellikleriyle özetlenebilir.9
Bizi burada ilgilendiren tanımıyla modernlik ise sadece teknolojik olarak
ileri toplumların bu teknolojinin gerektirdi�i ekonomik, sosyal ve politik ili�kiler
bütününden çıkarsanmı� bir de�erler sistemi de�ildir. Modernli�in bu ili�kiler
bütünüyle girmi� oldu�u etkile�im elbet yadsınamaz, ancak burada modernlik özünde
evrensel bir “insan olma” durumu tanımlar ve bu ili�kileri önceler. �imdi Modern
sözcü�ünün kavramsal alanı üzerinde dü�ünerek konunun kuramsal inceliklerinin,
açılımlarının ve hatta çıkmazlarının daha iyi farkına varabiliriz.
Modernle�me ve modernlik kavramları arasındaki tanım farkından
ba�larsak, öncelikle modernlik tanımı ile ülkelerin modernle�me tarihlerinin bire bir
kesi�medi�ini söylemek gerekecektir. Klasik anlayı�, modernli�i aklın utkusu,
özgürle�me ve devrim olarak, modernle�meyi de, eylem halindeki modernlik, yani
tamamen içsel bir süreç olarak tanımlar.10 Modernlik evrenselli�i içerir ve
modernle�me sürecinin ortaya çıkardı�ı bir durum olarak tanımlanabilir.
Modernle�me farklı ülkelerin tarih ve kültürlerinden yola çıkarak çizdikleri
güzergahın adıdır. Ba�ka bir deyi�le kendi içinde ço�uldur diye dü�ünebiliriz.
Modernle�me, kapitalizmin geli�mesiyle ilgili, bu geli�menin ürünü olan bir süreçtir.
Sürecin modernle�me ba�lamındaki göstergeleri arasında kentle�me, okulla�ma, kitle
ileti�im araçlarının yaygınla�ması, vb. yer alır. Sonuçta modernle�me, temeldeki
kapitalist geli�menin toplumsal, siyasal, ideolojik, kültürel, kurumsal ve etik
alanlarda yol açtı�ı de�i�imin bütünü olarak tanımlanabilir.11
Batılı olmayan toplumların modernlik deneyimleri üzerine ara�tırma yapan
Nilüfer Göle, mevcut yakla�ımları farklı kavramlar ı�ı�ında de�erlendirirken,
9 A.e., s. 19-20. 10 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004, s.43 11 Çulhao�lu, “Modernle�me, Batılıla�ma ve Türk Solu”, Modernle�me ve Batıcılık, 2002, s. 170
9
modernli�in “küreselle�mekte ve aynı zamanda yerelle�mekte” oldu�u saptamasını
da ön plana çıkarır.12
Ço�ul modernlikler (multiple modernities) kavramı, modernli�in yeni bir
okumasını getirmek istemektedir. Hatta Batı modernli�i diye bütünsel bir kategorinin
neredeyse olamayaca�ını dü�ündürtmektedir. Bu yakla�ım modernlik anlatısını farklı
kültürlerin ve tarihsel çizgilerin ı�ı�ında zenginle�tirmektedir. Ancak ço�ulculuk
üzerine olan vurgu ister istemez farklı deneyimler arasındaki göreceli�i ön plana
çıkartmakta ve modernli�in ülkeler arasında yarattı�ı iktidar ve alt-üst ili�kilerini
ikinci plana itebilmektedir.13
Alternatif modernlik kavramı bir yandan batı modernli�ini referans noktası
olarak almakta, öte yandan ise “alternatif” modernlik arayı�larına me�ruluk zemini
hazırlamaktadır. Modernli�in tanımını de�i�tirebilecek olan yeni deneyimlerin
varlı�ını varsaymaktadır.14
Yerel Modernlik kavramı, Batı merkezli modernlik okumalarından çıkıp
çevreye, ötekine, tikel pratiklere yönelmekte, bizi yeni melezlenme �ekillerini
anlamaya yakla�tırmaktadır. Ancak bu olguları “yerel” etiketiyle takibe almak Batı-
merkezli bilgi modellerini a�amamak anlamına da gelebilecektir.15
Batı dı�ı modernlik kavramı ise, Batıyı merkezden kaydırarak modernlik
üzerine Batının kıyısından yeni bir okuma ve dil üretmeye çalı�maktadır. Batı-dı�ı
modernlik kavramını daha iyi anlamanın yolu di�er kavramlarla ili�kilendirmek ve
birbirine eklemlemektir. Ço�ul modernlikler yakla�ımı tekçi ve kültür-dı�ı modernlik
anlatımlarının a�ılmasını sa�lamakta, yerel modernlik mekan, zaman ve kültür
ba�ımlı modernli�i daha bir içerden yerli okumasını yapmakta, alternatif modernlik
kavramı ise varolan modernlik kavramını a�abilecek yeni bir modernlik tanımı ve
olu�umu olup olamayaca�ını sorgulamaktadır. Bu durumda Batı-dı�ı modernlik
12 Göle, “Batı Dı�ı Modernlik: Kavram Üzerine”, 2002, s. 57 13 A.y., s. 58 14 A.y., s. 58 15 A.y., s. 59
10
kavramı modernli�in ço�ul, yerel, alternatif anlatımları üzerine
temellendirilmelidir.16
Modernlik bir dü�ünce meselesi, bir kaygı konusudur; kendi kendinin
farkında olan, bilinçli bir pratik oldu�unun bilincinde olan ve durdu�u ya da sadece
yava�ladı�ı takdirde ortaya çıkacak bo�luktan (müphemlikten) sakınan bir pratiktir.17
Müphemli�in kökünü kazıma çabası ise tipik bir modern pratiktir; modern siyasetin,
modern aklın ve modern ya�amın özüdür. Bu, kesin olarak tanımlama ve kesin olarak
tanımlanamayan her �eyin bastırılması ya da elenmesi çabasıdır.18 Ba�ka bir
deyi�le buradaki ‘tanımlama’ dünyaya bir yapı atfettmektir Modernli�in kendine
biçti�i ve aynı zamanda da modernli�i olu�turan pek çok imkansız ödev arasında
‘düzenleme ödevi’ de böylece öne çıkar..
Modernli�e ili�kin bu yakla�ımların kar�ısında ele�tiriler de olu�ur. Alain
Touraine Modernli�in Ele�tirisi adlı ünlü eserinde “modernlik, anlamsızlı�a
bo�ularak yitmektedir; en çok önem verdi�i �ey, pazara ili�kin en dolaysız, yani en
önemsiz taleplerdir. Toplumu bir pazara indirgemi� olan ve ne artırdı�ı
e�itsizliklerden, ne de do�al ve toplumsal çevrenin yıkımını giderek hızlandırı�ından
dolayı herhangi bir kaygı duymayan modernli�in gözü kör mü?”19 diye soracaktır.
Touraine, Nietzsche ve Freud’un sonrasında, modernli�i ilk reddedenlerin ise
entellektüeller oldu�u dü�üncesindedir.20
Günümüzde Modernli�e yönelik ele�tiriler arasında postmodernizm yönelimli
olanlar, öncüllerini Heidegger’de bulmaktadır. Heidegger’e göre, Modernlik, “dünya
görü�leri” ve onlarla sıkı bir ili�ki içinde olan totaliter uygulamalar dönemidir. Ne
Antik Yunan’da ne de hatta Ortaça�’da dünya, hiçbir zaman bir özne olan insan
tarafından tasarımlanan bir imge olmamı�tır.21
Kısacası modernlik, özgül nitelikleri a piori ya da genel olarak yeterince
betimlenemeyecek olan bir süreçtir. Bu çalı�mada ele alınan anlamı ile ‘modernlik’
16 A.y., s. 59 17 Bauman, Modernlik ve Müphemlik, 2003, s.14 18 A.e., s. 18 19 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, s. 15 20 A.e., s. 199 21 Bumin, Tartı�ılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, 2003, s.50.
11
bir zihniyet, dünyaya bir bakı� ve bu bakı�ın yöntemleri ve yakla�ımı ile belli bir
tarzda belirleni�idir. 18.yüzyılda Aydınlanma filozofları tarafından formüle edilen
modernlik projesi, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı ve kendi iç mantı�ı
çerçevesinde sanatın özerkli�ini geli�tirme çabalarından olu�maktadır. Habermas’ın
sözleri ile toparlayacak olursak modernlik henüz tamamlanmı� de�ildir ve sanatın ele
alını�ı, modernli�in en az bu üç yüzünden biridir :
“...modernlik, gelene�in normalle�tirici i�levlerine kar�ı ba�kaldırıdır; modernlik, normatif olan her �eye kar�ı isyan deneyimiyle ya�ar. Bu ba�kaldırı, ahlakilik ve yararlılık standartlarını etkisiz hale getirmenin bir yoludur. Bu estetik bilinç, sürekli olarak gizlilik ve skandal arasındaki diyalektik bir oyunu sahneler; a�a�ılanmaya e�lik eden korkuyla beraber olu�an bir çekicili�e alı�mı�tır; ama gene de, a�a�ılanmanın baya�ı sonuçlarından daima kaçınır”.22
1.1.2.Modernlik Paradigmasında Yer Alan Temel Kavramlar
1.1.2.1. Aydınlanma ve Akıl
Bilindi�i gibi modernlik dü�üncesinde Aydınlanmanın yo�un etkisi vardır.
Aslında modernlik diye bildi�imiz �ey, aydınlanmayı sürekli bir edim olarak
görmekle, aydınlanmanın tarihin herhangi bir noktasında ula�tı�ı noktayı
evrenselle�tirip, dünyaya sürekli bu noktadan bakmaktır.
Aydınlanma (ing. Enlightenment, fra. Siecle de Lumieres, alm. Aufklarung)
hareketinin temelini, aklı i�ler kılma ve yüceltme olu�turur. Gerçi, gerek önem
verdi�i konular, gerek gözetti�i çıkarlar bakımından çok geni� bir çe�itlilik gösterir,
ama Aydınlanma, do�ru aklın yararlı bilgiye ula�abilece�i inancıyla, yerle�ik ya�am
tarzlarına kar�ı çıkmı� ve insanın özgürlük yoluyla mutlulu�u elde etmesini
amaçlamı�tır. Aydınlanma dü�ünürleri, evrenin akıl aracılı�ıyla kavranabilece�ini,
22 Habermas, “Modernlik:Tamamlanmamı� Bir Proje”, Postmodernizm, 1990, s.33.
12
bu yolla insano�lunun bilgiye, özgürlü�e ve mutlulu�a ula�abilece�ini
savunmu�lardır.
Aydınlanmanın kökenleri, eski Yunanlı dü�ünürlerin, do�anın belli bir düzeni
oldu�unu kavrayarak bu düzenin temelinde akıllı bir ilke aradıkları döneme uzanır.
Roma uygarlı�ı da özellikle akıllı bir do�al düzen ve do�al yasa anlayı�ını büyük
ölçüde benimsemi� ve korumu�tur. Ortaça�da Hristiyanlı�ın siyasal ve manevi yapısı
ele geçirilemez bir kale gibidir. Ama Hümanizm, Rönesans ve Martin Luther’in
ba�lattı�ı Protestan Reform hareketleri sonucunda Kilise eski gücünü yitirmeye
ba�lar. 14.yüzyılda �talya’ da Petrarca’nın öncülü�ünde klasik metinlere yönelen
büyük ilgi pek çok ki�inin unutulmu� el yazmalarının ardına dü�mesiyle
sonuçlanmı�tır. Hümanizm olarak bilinen akımın amacı, bu yapıtlarda büyük bir
bilgelik ve söz ustalı�ıyla dile gelen gerçek Yunan ve Roma ruhunu canlandırmaktır.
Hümanizm Francis Bacon, Kopernik ve Galilei ile deneye dayalı bilimi, Descartes,
Leibniz ve Newton ile de matematiksel kesinli�i do�urur. Rönesans, klasik kültürün
büyük bölümünü yeniden ke�federken , insanın yaratıcı bir varlık oldu�u anlayı�ını
da canlandırmı�tır.23
Yeni yeni olu�an modern bilim, dine dayalı ba�tan savma yanıtlara ve Yunan-
Roma biliminin safsatalarına kar�ı çıkar. Yeni bilim anlayı�ının öncüsü Bacon
bilimsel yöntem olarak tümevarımı önerir. Descartes ise bunun tam kar�ıtı bir
tutumla felsefe sistemini do�rulukları yadsınamayan yalın dü�ünceler üzerine kurar
ve tümdengelim yöntemini savunur. Aralarındaki büyük ayrılı�a kar�ın, ikisi de
geçmi�e sava� açmı�lardır. �nsanlı�ın yazgısını bilimin çizece�ini, bunun için de
bilim ile ilahiyatın birbirinden ayrılması gerekti�ini, deneyin zorunlu oldu�unu
vurgularlar.
Bilimlerdeki yeni geli�menin öncüsü Galileo Galilei olur. Do�ayı mekan ve
hareket gibi matematiksel analize elveri�li özelliklere indirgeyerek , �a�maz do�a
yasalarıyla betimlenebilir bir ara�tırma konusuna dönü�türür. Newton da bazı
matematik usavurmalara dayanarak yerçekimi yasasını ortaya koyar ve do�anın
ussallı�ını vurgular. Newton’ın birkaç denklem kullanarak gezegenlerin hareketlerini
23 Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “Aydınlanma”, 1986, s.88.
13
belirleyen yasaları ortaya koyması, insanın bilgi edinme kapasitesine olan inancı
güçlendirmi�tir.24
Reform ise daha dolaysız ve uzun vadeli olarak, etkili biçimde Kilise’nin
bütüncül otoritesine meydan okur. Bacon ve Descartes için oldu�u gibi, Luther için
de gerçe�e ula�manın yolu insan aklının kullanılmasından geçmektedir. 18.yüzyıl
ba�larında , köklü de�i�imlere yol açabilecek birçok yeni dü�ünce açıktan açı�a
tartı�ılmaya ba�lamı�tır. Hristiyanlı�ın do�a görü�ünün, deneysel akıl kar�ısında
ayakta duramayaca�ı artık ortaya çıkmı�tır. Arayı� bütün dinsel farklılıkların
gerisinde her yerde ve bütün insanlar için geçerli, do�adan kaynaklanan tek bir din,
ortak bir inançlar bütünü oldu�u dü�üncesine yönelmeye ba�lar.
�nsan do�asını incelemek için Newton’ın yeni bilimsel yöntemine ba�vurulur.
Öncülü�ü yapan Locke, önce zihnin i�leyi�ini inceleyerek insan bilgisinin boyutlarını
ve sınırlarını ara�tırmaya koyulur...Bilginin tümünü deneyimden , dü�ünme edimiyle
ayıklanıp sınıflandırılmı� duyumlardan kaynaklandı�ını savunur. Do�u�tan gelen
idealar yoktur, insan do�u�ta bo� bir ka�ıt (tabula rasa) gibidir; ya�amı boyunca
edindi�i deneyimler sırasında dı� dünyanın verileri bu ka�ıdın üstüne yazılır.
Locke’a göre, insanı biçimlendiren, ya�adı�ı ortamdır ve insanı geli�tirmenin yolu da
ya�adı�ı ortamı geli�tirmekten geçmektedir.25
Toplumun bir toplumsal sözle�me olarak görülmesi dü�üncesi o günkü
toplumların gerçek durumlarıyla ciddi bir çatı�ma içine dü�er. Bu nedenle
Aydınlanma, ele�tirel, reformcu ve sonunda devrimci bir dü�ünce haline gelir.
�ngiltere’de Locke ve Bentham, Fransa’da Montesquieu ve Voltaire, Amerika’da
Thomas Jefforson otoriter ve keyfi devleti ele�tirerek, haklar ve siyasal demokrasi
temelinde i�leyen daha yüksek bir toplumsal örgütlenme biçiminin ana hatlarını
belirlerler. Böylesine güçlü dü�ünceler �ngiltere’de siyasal reform, Fransa ve
Amerika’da ise devrim biçiminde somutla�ır. Alman Aydınlanmasının en tipik
dü�ünürü Wolff’dur. O da 17.yyın ikinci yarısında geli�en Leibniz felsefesini
sistemle�tirerek bir okul felsefesi yapmı�tır. Büyük dü�ünür Immanuel Kant da ilk
bilgilerini Leibniz-Wolff felsefesinden almı�, sonra bu felsefe ile tartı�a tartı�a kendi 24 A.g.m., s.88 25 Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “Aydınlanma”, 1986, s.89.
14
görü�üne varmı�tır. Kant’ a göre insan akıl yüzünden de�il, onu kullanamaması
yüzünden dü�er. Kant26 Aydınlanmayı �öyle tanımlar:
“Aydınlanma insanın kendi yüzünden içine girdi�i bir ergin olmayı� durumundan kurtulup aklını kullanmaya ba�lamasıdır”27.
Kısaca söylenecek olursa, Aydınlanmanın temel dünya görü�ü, yine Kant’ın
sözleriyle, �udur: “Sapere Aude!”28 Kendi aklını kullanmaya cüret et!
Aydınlanma merkezine insan aklını koyar. �nsanın kendi kaderini tayin
etmesinin yüksek mahkemesi kendi aklıdır. Akla böyle bir sorumluluk yüklenmesi
keyfi bir tercih de�ildir. �nsan aklını ne kadar fazla kullanırsa, o denli
özgürle�ecektir. Kimilerine göre vardı�ı nokta çıkı� noktasındaki bu hedefi olamasa
da modernli�in büyük anlatısı budur: Özgürle�me
Modernlik sonrası söylemin en önemli Aydınlanma ele�tirisi akla duyulan bu
a�ırı güvendir. Akıl bir anlamda, bir önceki dönemde Tanrının gördü�ü i�levi
yüklenmi�tir. �nsanın kendisini, hayatını, tarihini ve gelece�ini anlama için
kullanaca�ı temel referans akıldır artık. Bu aynı zamanda, modernli�in de temel
niteli�idir.29 Frakfurt Okulunun getirdi�i toplumsal ele�tiri bir bakıma modern aklın
ele�tirisidir. Araçsal akıl, sadece teknolojinin bir aracına dönü�mekle kalmamı�, aynı
zamanda bürokratik zorbalı�ın ve toplumsal iktidarın da bir aracına dönü�mü�tür.
Bu araçsalla�manın dönü�türdü�ü dünya, bütün akılsal varsayımlarına kar�ın
vaatlerinin tam tersine sonuçlar üretmi�tir. Aydınlanma özgürlük için yola çıkmı�tır,
ancak modernli�in geldi�i noktada akıl aynı zamanda bir zorbalık aracıdır.30
Horkheimer aklın ele�tirisini yaparken önemli bir ayrım yapar: Verstand
(öznel akıl) ve Vernunft (nesnel ya da evrensel akıl). Öznel akıl sadece özneye ait bir
niteliktir, dü�ünme aygıtının soyut i�leyi�idir, sınıflandırma, çıkarsama ve
tümdengelme yetene�idir...Nesnel akıl ise, yüzeydeki görünü�ü a�ıp derindeki 26 Kant, “Aydınlanma nedir? Sorusuna Yanıt”, 2000, s. 17-21 27 A.y., s.17 28 A.y., s.17 29 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.62 30 Dellalo�lu, Frankfurt Okulunda Sanat ve Toplum, 2001, s.35-36
15
ili�kileri kavrayabilecek bir zihinsel yetidir. Bu kavram, öznel aklı dı�arıda bırakmaz
ama onu evrensel bir akılsallı�ın kısmi, sınırlı bir ifadesi olarak görür. Horkheimer’e
göre, kartzyen gelenekte örtük biçimde aklın yalnızca öznel boyuta indirgenmesi yer
almaktadır. Sonuçta ise, akılsallık gitgide daha çok sentezleyici nitelikteki akıl
olaca�ı yerde, genel geçer nitelikteki öznel akla dönü�mü� bulunmaktadır.31
Habermas da iki bakımdan Aydınlanma ba�lamına yerle�tirilebilir. Öncelikle
Aydınlanmanın sonuçlarını bir veri olarak kabul eder, Aydınlanmayı aklın
kılavuzlu�unda özgürle�iminin örgütlenmesi olarak görür. �u anlamda ki,
Aydınlanma öznelere kendi üzerine dü�ünüm yetisi vermektedir. Böylece özne
kendisini “ben” ve “öteki”nce kurulan momente yerle�tirmektedir. �kincisi,
Habermas, Aydınlanmayı bir mit olarak almayı reddeder. Habermas, do�ayı ve
toplumu yönlendiren araçsal akılla olu�mu� Aydınlanmanın karanlık yanının da
farkındadır, ama Aydınlanmanın bir ürünü olarak ancak aklın tekrar bu tarihsel
görevin, yani insanlı�ı her çe�it vesayetten kurtarmanın, üstesinden gelebilece�i
noktasında ısrar eder.32
Aydınlanmanın mirası araçsal aklın kazanımlarıyla büyük oranda tüketildiyse
bile, özgürlük ve barbarlık arasındaki seçim hala ya�amsal bir öneme sahiptir.33 Bu
yeni yönelimle Habermas, bir çok i�i bir arada gerçekle�tirmek istemektedir.
Birincisi, bir çok kanattan ciddi ele�tiriler alan Aydınlanmanın özgürle�imci mirasını
bir temele oturtarak daha da demokratikle�tirerek sürdürmek; ikincisi, bu büyük
projeyi bilimden kopmadan, yani evrensel boyutu yitirmeden yapabilmek... Her
geçerlilik savının e�it, demokratik katılımıyla sa�lanan, her katılımcının hemfikir
oldu�u, oyunun kurallarının herkesi tatmin edecek �ekilde i�ledi�i bir süreçten
çıkacak olan bu yakla�ım hem müthi� bir öz-güven, hem de insanlık bilinci
içermektedir.34
31 Horkheimer, “Akıl Tutulması”, 2002, s. 56-61 32 Çi�dem, Akıl ve Toplumun Özgürle�imi, 1992, s. 20 33 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.166 34 A.e, s. 239
16
1.1.2.2. Diyalektik
Alman idealist filozof Hegel (1770-1831) tarihin ve dü�üncenin diyalektik bir
süreç içinde geli�ti�ini savunmu�, dinden siyasete, mantıktan esteti�e kadar bütün
alanlar için geçerli gördü�ü bu sürecin Mutlak Tin’e ya da zihne (Geist)
varılmasıyla son bulaca�ını ileri sürmü�tür.35 Diyalektik, görünürdeki bütün
farklılıkların birli�e kavu�tu�u metafizik bir süreç, “mutlak” ise, Hegel
yorumcularının ço�una göre, var olan her �eyi kendinde toplayandır.
Diyalektik hem dü�üncenin, hem de varlı�ın bir süreç içinde geli�ti�ini kabul
eder; aynı zamanda mantıksal denilebilecek bir çıkarım biçimini de içerir. Bu süreçte
felsefe, hazır buldu�u, önceden konmu� herhangi bir kavramı alarak önce bunun
olumsuzunu olu�turur. Bu yolla elde edilen iki kar�ıt kavramın çatı�masından da bir
sonraki çıkarımın ilk olumlu kavramı elde edilir. Böylece Hegel’in “tez-antitez,
sentez” den olu�an ünlü üçlüsü, diyalektik çıkarım süreci içinde tamamlanır. Bu
biçimde üçlülerle süren çıkarım zinciri, bütün olumsuzlukları kaldıran en son
kavrama ula�ınca dinginle�ir, durur.
Hegel ara�tırmalarına yönelen en önemli gruplardan biri Frankfurt Okulu
olmu�tur. Frankfurt Okulu dü�ünürlerinden Horkheimer ve Adorno için modern
dü�üncenin en önemli vurgularından biri idealizm ve materyalizm ikilemi olup, bu
temel ikilem a�ılması gereken bir ayrımdır. Hem Hegel’de hem Marx’ta bu ayrımın
a�ılması yolunda çok önemli bir potansiyel bulurlar: “Diyalektik”.36
Ancak Adorno ve Horkheimer, diyalekti�i Hegel ve Marx’tan farklı bir
biçimde tanımlarlar. Onlara göre, Hegel ve Marx’ın diyalektikleri iki ucu kapalı,
tamamlanmı� diyalektiklerdir. Hegel’in diyalekti�i burjuva devletinde, Marx’ın
diyalekti�i ise komünist toplumda son bulur. Oysa Adorno ve Horkheimer için
diyalekti�in tamamlanaca�ını dü�ünmek diyalekti�in kendisiyle çeli�ir.37
Horkheimer, “açık uçlu diyalektik” kavramını kullanır. “açık uçlu
diyalektik”, akla uygun olanın tarihin herhangi bir noktasında tamamlanmı�
35 Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “Hegel, Georg W.F.”, s.529 36 Dellalo�lu, Frankfurt Okulunda Sanat ve Toplum, 2001, s. 25 37 A.e., s.27
17
oldu�unu kabul etmez; Adorno ise, “negatif diyalektik” kavramını kullanır. Ona
göre diyalektik, özde�sizli�in farkında olmayı içerir. Diyalektikte “sentez” adımı
“özde�lik’i, “tez-antitez” adımı “çeli�ki”yi ima eder. Adorno’nun negatif
diyalekti�inde “özde�lik”, “çeli�ki”nin bir ba�arısı de�il, tersine günahı, ayıbı
olarak görülür. Çeli�ki, Adorno’da kendini sa�lama alacak bir payanda istemez.
Çünkü o “dü�manı” olan özde�likle yüzle�mekten çekinmez. Çeli�kiden arınmaya
çalı�mak bo�unadır. 38
Adorno için özne-nesne ili�kisi, ne mutlak bir ikilem ne de mutlak bir
birliktir. Aslında nesne ve özne bir anlamda birbirlerinden olu�urlar, fakat hiçbir
zaman biri di�erine indirgenebilir de�ildir.39
1.1.2.3. Kapitalizm
Weber’e göre modern kapitalizmin ayırıcı özelli�i i�i ve üretimi akılcı bir
tarzda örgütlemi� olmasıdır. Batı kapitalizmi, tarihsel özelli�ini olu�turan kar
güdüsüyle akılcı bir disiplini birle�tirmi�tir. Kapitalist bir i�letme bürokratik
örgütlenme yoluyla en fazla kar elde etmeyi gerçekle�tirir. Akılcı bir ekonomik
sistemin olu�ması için önceden hazırlanmı� akılcı bir giri�im, akılcı bir muhasebe,
akılcı bir teknik, akılcı bir hukuk, akılcı bir hayat tarzı, akılcı bir ekonomi ahlakı,
çalı�ma özgürlü�ü vs. gereklidir.
Buna kar�ılık Novalis, Schlegel ve Schleiermacher gibi romantikler,
modernli�in faydacı yönünü yo�un biçimde ele�tirmi�lerdir. Novalis modernli�in
geli�imiyle birlikte insan ya�amında ekonominin giderek daha önemli bir rol
oynadı�ını öne sürer. Ona göre, Avrupa’da kültürel yozla�manın temel nedeni
ya�amın tamamen ekonomik terimlerle açıklanabilir bir nesneye dönü�mesidir.
Novalis’e göre modernlik ekonomiyi toplumun temeli haline getirmi�tir. Novalis’ten
elli yıl kadar sonra Marx’da aynı �eyi söyleyecektir. Marx’a göre de kapitalizmin en
tipik özeli�i ekonomik temel üzerinde yükselen bir toplumsal yapı olu�udur. Ancak
Marksizm açısından sorun, bu ili�kinin sadece modern kapitalizmi açıklayacak bir
38 Adorno’dan aktaran Soykan, Müziksel Dünya Ütopyasında Bir Yolculuk, 1991, s. 40 39 Dellalo�lu, a.g.e., s.26
18
anahtar mı, yoksa tüm tarihe uygulanabilir bir açıklama mı oldu�udur. Novalis
açısından bu, genelle�tirilebilir bir açıklama de�ildir; sadece Batı modernli�ine özgü
bir durumdur. Ona göre, bu yeniça�ın tini, ekonomik bir tindir. Bu yeni tin, ulusları,
devletleri, kentleri, sanat yapıtlarını ve ona uygun insanları üretmi�tir.40
Friedrich Schlegel’e göre, modern üretim teknikleri, insanı insanlıktan
çıkarıcı bir niteliktedir; insanı kölele�tirmektedir. Aydınlanma teknolojinin
kullanımının insanı özgürle�tirece�ine inanmı�tı. Ancak bu rüya kabusa
dönü�mü�tür. Teknoloji, do�ayı ve insanı teslim almı�tır. Ona göre, burjuva insanı
artık bir makinadır. Modern ça�da, insanın yemesi, içmesi, evlenmesi, çocuk sahibi
olması, ya�lanması ve ölmesi kendisine ait bir sorun de�ildir; bir düzen sorunudur.
Frankfurt Okulu ise bugünün kapitalizminin romantiklerin a�ır bir �ekilde
ele�tirdi�i ve aynı zamanda Marx’ın da malzemesi olan kapitalizmden farklı
oldu�unu ileri sürer. Kapital’deki ekonomi politik ele�tirinin geçerlili�ini tümden
reddetmeden bugünün kapitalizminin çözümlenmesinde sadece ekonomi politi�in
yeterli olamayaca�ını kabul eder. Bu nedenle, liberal kapitalizmle günümüzün geç-
kapitalizmi arasında bir ayrım yapar. Geç-kapitalizmde ekonomik alanın eskisinden
daha az önemli olması ve bu bo�lu�un di�er alanlarca (kültür, ideoloji) doldurulması
sözkonusudur.
1.1.2.3.1. Kültür Endüstrisi
Kültür Endüstrisi kavramı iki farklı biçimde açıklanabilir; birincisi, “kültür”
ve “endüstri” gibi birbirinden tamamen farklı iki alanı tanımlar görünen iki terimin
birlikte kullanılmasıdır. Bu, bir bakıma, içinde bulunulan yapının bütünselli�ini öne
çıkaran, bütünü olu�turan parçaların hiçbirinin bütünden ve di�er parçalardan
soyutlanmı� bir biçimde ele alınamayaca�ını ifade eden bir tercihtir.41
�kincisi ise, bu kavramın “kitle kültürü” yerine kullanılmasıdır. Burada öne
çıkarılmaya çalı�ılan nokta, “kültür endüstrisi” kavramında varolan kültürün
40 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 20002, s. 58. 41 Dellalo�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s. 95.
19
olu�masında kitlelerin sanılandan daha az katkısının olması ve kültürün , bütünün
parçalarını kendi içinde bulunmaya, ama bütünün �artlarıyla bulunmaya ikna aracı
olu�u gerçe�idir.42 Minima Moralia’nın “Mü�teriye Hizmet” ba�lıklı kısmında
T.Adorno �öyle der: “Kültür Endüstrisi, mü�terileri tarafından yönlendirildi�ine ve
onlara istedikleri �eyleri sundu�una yeminle inandırmaya çalı�ır bizi. Ama özerk
oldu�unu kesinlikle yadsır ve kurbanlarını yargıç ilan ederken , özerk sanatın bütün
a�ırılıklarını kendi örgütlü otakratlı�ıyla fersah fersah geride bırakır. Kültür
endüstrisinin yaptı�ı, mü�terilerin tepkilerine uyarlanmaktan çok, onları kalpazanca
imal etmektir. Kendisi de onlardan biriymi� gibi davranarak biçimlendirir
mü�terilerinin tavırlarını.”43
Frankfurt Okulu dü�ünürlerinin modern toplum ele�tirilerinde, kültür
endüstrisi, popüler kültür ya da kitle kültürü gibi kavramları bu kadar öne
çıkarmalarının temelinde geç kapitalizmin sadece ekonomi politik ile
çözümlenemeyecek kadar geli�kin bir toplum olu�u yatmaktadır.44
Kültür endüstrisi sürecini harekete geçiren dinamik piyasadır.. Dolayısıyla,
kültüre damgasını vuran temel güdü en geni� satı�ı yakalamak , en çabuk ve çok kara
ula�mak haline gelir. Bu durumda verili de�erlerin, genelgeçer anlayı�ın suyuna
gitmenin dı�ına çıkılamaz; böylece gerçek sanatın “varolandan ba�kayı görme ,
gördürebilme” yetisinden olu�an olmazsa olmaz yönü kültür yapıtından giderek
silinir. Benjamin’in deyimiyle, yapıtın halesi kaybolur. Bir yapıt di�erinden ayırt
edilemez hale gelir.45
1.1.2.4. Modern Özne ve �nsanın �eyle�mesi
Kapitalizmde insanların ürünleri, ya�ama ve yaratma güçleri, yabancı bir güç
olarak kar�ılarına dikilir, özne ile nesne birbirinden kopuktur. Bilinç, bilim, bu
yabancı varlı�ı dı�ardan anlayabilir, belki çözümleyebilir, ama içerden ya�ayamaz.
42 A.e., s.95. 43 Oktay, Postmodernist Tahayyüle �tirazlar, 2000, s.140 44 Dellalo�lu, Frankfurt Okulunda Sanat ve Toplum, 2001, s.97. 45 A.e.,s.99.
20
Bu yüzden, bilinçle madde arasındaki ili�kiyi açıklama çabaları, 19.yüzyıla kadar,
hep birinin ötekine indirgenmesiyle, çökertilmesiyle sonuçlanmı�tır.46
Kültürün endüstrile�mesi, endüstri toplumu içinde yer alan insan tekinin de
bir endüstri ürünü gibi görülmesi, dolayısıyla insanın herhangi bir nesne haline
gelmesi, yani �eyle�mesi sonucunu do�urur. Kültür endüstrisi ça�ında birey bir
yanılsamadır. Birey artık sahte-bireydir. Birey, birey gibi görünendir. Modern birey,
sürekli yeniden üretilen bir üründür. Benjamin’in sanat yapıtı için vurguladı�ı
“halenin kaybolması” nitelemesi aslında modern birey için de geçerlidir. �nsanın da
halesi yoktur artık.47 “Hale”nin kaybolu�u, tarihsel tanıklı�ın ve bütünsel algının
yok olu�una yol açar. Sanat gibi, insan da, mekanik yeniden üretim aracılı�ıyla
sahicili�ini yitirmi�tir. Sanat için mekanik yeniden üretim, insan bakımından onun
�eyle�mesi anlamına gelir. Bütün dünyası ‘�eyler’den olu�an bir insanın kendisinin
de bir ‘�ey’ olması do�aldır.48 Modern özne “ben” sözcü�ünü çok kullanır.
..Modern, içinde herkesin “ben” oldu�unu iddia etti�i ça�dır. Modern ça�da herkes
“ben”dir, hem “herkes”tir, dolayısıyla hiçkimsedir.49
Descartes’la ba�layan modern felsefe, “ben”in bilgisini merkeze almı�tır.
“Dü�ünüyorum , o halde varım” önermesi bunun ifadesidir. Dü�ünen “ben”, kendi
içine dönmekte ve kendisi üzerine dü�ünmektedir..Modern dü�ünce tarihi bir bakıma
bu kendi üzerine dü�ünmenin serüvenidir. Aslında Saussure’un de göstergenin
anlamını ne oldu�una bakarak de�il, ne olmadı�ına bakarak ayırt etme yakla�ımı,
modern anlatımla “Ben ve Öteki” ili�kisi kurmaktan ba�ka bir �ey de�ildir.
Saussure’e göre , bir dilde anlam, bütünüyle o dilsel dizgedeki farklılıkların bir i�levi
olarak ortaya çıkar.”50 Bu anlayı�, Bauman’ın kimlik konusundaki dü�üncelerini
akla getirir: “Sonuçta her kendini tanımlama, sınırın bir yanında bulunup öte yanında
bulunmayan ayırt edici bir özelli�in vurgulandı�ı bir kar�ıtlı�ın dile getirilmesidir.”51
Modern dü�ünce’ye göre “kimlik” kendi (olumlu) kültürel in�asını hep ve sadece
46 Horkheimer, Akıl Tutulması, 2002, s.20. 47 Dellalo�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s.105. 48 A.e., s.108 49 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.52-53. 50 Sunar, “Kesinliklerin Sonuna Do�ru ya da Çeviride Kültür Aktarımının Olabilirli�i
Üzerine”, 2000, s. 131-142. 51 Sunar’dan Bauman, a.e., s. 133
21
kendi (olumsuz) ötekisine bakarak gerçekle�tirmektedir. Stuart Hall’a göre “senin
dı�ındaki herkesin ne oldu�unu ö�rendi�inde, sen onların olmadı�ısın demektir”52
Modernlik özneyi parçalar. Modern özne, hem bir e�, hem bir anne ya da
baba, hem bir meslek sahibi, hem bir seçmen,vs. olmak durumundadır. Aslında bu
durumun kendisi ironiktir. �roni, istisnai olarak öznenin bir aya�ı sürekli olarak
kendilik bilincinde kalarak, di�er aya�ıyla farklı kimlikler arasında dola�abilmesidir.
E�er öznenin ayaklarından biri bu farklı kimliklerden birinde takılıp kalırsa ve geri
dönemezse, ironi, melankoli üzerinden �izofreniye dönü�ür. Friedrich Schlegel,
ironiyi, “kendini üretim ile kendini yok etme arasında sürekli bir gidip gelme” olarak
tanımlamı�tır. Haklıdır. Modern özne, ironiktir, melankoliktir, �izofreniktir53.
1.1.2.5. Psikanaliz
Frankfurt Okulu, birey ve toplum arasındaki ili�kinin çözümlenmesinde,
Marksizm ve Freud’çü psikanalizin birlikte kullanılabilece�ini dü�ünmü�tür. Çünkü
Freud’un kuramı, bireyin sosyo-psikolojik formasyonunu açıklama yolunda önemli
kavram ve teoriler sunar. Fromm’a göre Freud’un psikolojisi, Marks’ın sosyolojisini
bütünleyebilecek bir karakterdedir. Zaten Freud’un kendisi de bireysel psikolojinin
aynı zamanda sosyal psikoloji oldu�unu dü�ünmü�tür. Freud’a göre birey,
di�erleriyle ili�kisi ba�lamında anla�ılmak durumundadır.
Adorno’ya göre sosyolojik olan ile psikolojik olan arasında bir ba� vardır.
Ancak hiçbiri di�erine indirgenebilir de�ildir. Çünkü birey, çeli�kileriyle birlikte, bir
bütünlü�ü ve toplumdan farklılı�ı temsil eder. Her toplumun bireyde ula�tı�ı bir
nokta vardır. Fakat bu bireyin içinde, günlük ya�amın dilinden farklı bir dile tercüme
edilmi�tir: Bilinçdı�ının dili. Toplumun dili ile bilinçdı�ının dili birbiriyle ba�lantılı
olmakla birlikte tamamen farklı yapılardır.54
Freud’un etkisiyle yeni ve daha teknik bir biçim almı�, psikanalize dayanan
yeni bir ele�tiri yöntemi sanat ele�tirisinde büyük bir yer tutmu�tur...Psikanalizin
52 Hall’den aktaran Sunar, a.e., s. 134. 53 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.55 54 Dellalo�lu, Frankfurt Okulunda Sanat ve Toplum, 2001, s. 46
22
“yaratma”nın bilinçaltı kaynaklarını açıklamak iddiasında olan kısmı, sanatın ne
sebeble do�du�u, sanatçının niçin eser yarattı�ı sorularına yanıt arar. Freud
sanatçının yaratma eylemi ile nevroz arasında sıkı bir ili�ki bulur ve bilinçaltının
yaratmadaki rolünü belirlemeye çalı�ır.
Freud’un sanat kuramında, hayal kurma eylemi ile sanatçının yakın ili�kisi
vardır. Sanatçı bir ruh hastasına yakın sayılır ; gerçek dünyada tatmin edemedi�i
isteklerle doludur. Sanatçı tatmin edilmemi� isteklerini eserinde belli edecektir, tıpkı
hepimizin rüyalarında kendilerini gösterdikleri gibi. Bundan ötürü bir sanat eserine
yazarın bilinçaltında kalmı� isteklerinin, korkularının vb. sembollerini ta�ıyan bir
belge gibi bakılabilir.55 Ancak, Freud’un sanatçıyı ve özellikle yazarları ve �airleri
ruh hastası sayması ve hayal kurmayla sanat arasında buldu�u bu ili�ki ele�tiriye
u�ramı�tır. Trilling’e göre, yazarı ba�kalarından ayıran nokta bir çe�it ruh hastası
olması de�il-çünkü hepimiz biraz öyleyiz-, bu nevrozu ba�arılı bir �ekilde
nesnelle�tirebilmesidir.56
Frankfurt Okulunun psikanalize ilgi duyması psikanalitik yöntemin sanata
uygulanması olarak asla görülmemelidir. Hatta Adorno böyle bir yakla�ıma açıkça
kar�ıdır. Adorno’ya göre, psikanalitik kuram temel olarak, sanat eserlerini
yaratıcılarının bilinçdı�ının bir projeksiyonu olarak de�erlendirir. Malzemenin
yorumsanmasına giri�erek biçimsel kategorileri unutur. Oysa sanattaki her �eyi
sanatçının bilinçdı�ına indirgeyemeyiz. Sanatsal üretim sürecinde, bilinçdı�ı
hareketleri olası malzemelerden sadece biridir. Onlar, sanat yapıtında biçimin
yasasıyla dolayımlanmı� bir �ekilde içerilirler. Sanat yapıtları yaratıcılarının ki�ilik
çözümleme testleri de�ildir.57
55 Moran, Edebiyat Kuramları ve Ele�tiri, 2001,s.152 56 A.e., s. 155 57 Dellalo�lu, a.g.e., s. 47
23
1.1.2.6. Etik
Modernli�in do�asını kavramaya çalı�ırken, etik sorunlar da önem kazanır.
Etik, sanat ve bilimler modernli�in rasyonelle�mi� ortamında ba�ımsızla�ma ve
uzmanla�ma yoluna girmi�lerdir. Uzmanla�ma, kendi alanlarında dı�arıdan hiçbir
kritere tabi tutulmadan özgürce ilerlemelerine imkan sa�lar. Özerkle�me ise kendi
kurucu ilkelerini yine kendilerinin tayin etmesini sa�lar. Habermas’a göre bu süreç,
esteti�in, eti�in ve bilimin kendi alanlarına çekilmesini ve kendi alanlarında
uzmanla�arak hayat alanımızı zenginle�tirmesini amaçlayan Aydınlanma projesinin
bir parçasıdır. Ancak uzmanla�ma ve özerkle�meyle birlikte geli�en “araçsal akıl”
nedeniyle bu alanlar hem birbirlerinden irtibatsızla�mı�lar hem de hayat alanından
kopmu�lardır. Bu durumda kültürel alanların özerkle�mesiyle hayatın
zenginle�tirilmesinin aynı zamanda gerçekle�emeyece�i tartı�ılır olmu�tur.
Yeniça�da etik, bir özgürlük eti�idir Kantçı etik, özgürlük ve belirlenmi�lik
sorununu ça�a ve görü�lere yön verecek �ekilde tartı�ma alanına sokmu�tur.
Özgürlük, iradenin özgürlü�ü olarak bir ahlaki eylem ilkesine ve ölçütüne dönü�ür.
Kant, iradenin kendini belirlemesini anlatmak için otonomi yani özerklik kavramını
kullanmı�tır.58 Kant’a göre “irade” kavramı, etik dü�üncelerin merkezinde yer
almaktadır, zira bir eylem kendinden hareketle nitelik kazanmaz ya da eylemin
sonuçlarına göre o eylem ahlaki olmaz, yalnızca onun temelinde yer alan iyiyi
isteyen özgür irade o eylemi ahlaki yapar. Kant iyiyi isteyen iradeyi akla uygun
olma özeli�iyle öne çıkarır. ..Akılcı olma özelli�i Kant’a göre yasasız davranmak
anlamına gelmeyip aynı do�a gibi, yasalara göre davranmak demektir ama
özgürlükle ba�da�mayaca�ı için, do�a yasalarına uyarak eylemde bulunmak
anlamına gelmez bu; ki�i, ilkelere, yani iradenin kendi olu�turdu�u yasalara göre
davranmak zorundadır. Her türlü irade belirleyici ilke ve ahlaki yargıların en yüksek
normu olarak özerklik, özgürlük önko�uluna dayanır. Özgürlük, iradenin kendi
kendine koydu�u yasanın hem nedeni hem de sonucudur.59
Kant ahlakı, dı�arıdan gelen idealler ve emirlerin yerine iradeyi akılla
birle�tirip, aklı pratik kılan bir irade reformunu koydu�undan dolayı, mükemmel 58 Pieper, Eti�e Giri�, 1999, s.138-139. 59 A.e., s. 226-227
24
biçimde modern bir ahlaktır. �yilik, akla uygun olan , yani hem
evrenselle�tirilebilecek tutumlar seçme, hem de insanı bir araç de�il de bir erek
olarak görme yoluyla evrensel olanı tikel olan dahilinde arayan ahlaksal yasaya tabi
olan eylemdir.60 �nsan, mutlulu�unun ya da kendisine erdemli oldu�u ö�retilen �eyin
pe�inde ko�tu�unda de�il, göreve, evrensel olanın nüfuzundan ba�ka bir �ey
olmayan bir bilgi görevine boyun e�di�inde ahlaksal bir öznedir.61
Fichte’ye göre, özgürlük eylemdir, dü�ünümsel bir duru� de�il, ya�am
eylemle ba�lar. Özgür olmak, özgürlü�ü elde etmektir. Ancak özgürlü�ün bir ba�ka
yönü de vardır. Birinin özgürlü�ü, ötekilere ra�mendir...Fichte bize, Ben’i
dü�ündü�ümüzde ne yaptı�ımızı sorar. Ben, ben olabilmek için ben-olmayan’a gerek
duyar. Bunun Spinoza’nın dilinden söylenmi� hali �öyledir: bir �eyin ne oldu�unun
belirlenimi, ne olmadı�ının belirlenimini gerektirir.
Fichte’nin ki�ili�i ile felsefesi arasında büyük bir uygunluk vardır. Onun
bütün hayatı, yapmak ve yaratmak tutkusu ile yüklüdür; felsefesi de nitekim bir
özgürlük fanatizmidir. “�yi” yapmak ve yaratmakta kendini gösterir; “kötü”
tembellik ile i�sizliktir. Fichte’ye göre bilincin (ben)in ana özelli�i eylemdir,
etkinliktir. “Pratik” bilincin en yüksek ilkesidir. Onun için, bilincin ne oldu�u
konusunda dü�ünürken varaca�ımız son önerme, Descartes’ta oldu�u gibi,
“dü�ünüyorum” olmayıp, ancak “eyliyorum” dur. Çünkü bilinç aslında etkin (aktif)
olan bir �eydir. Bununla da Fichte aradı�ı sistemin a�ırlık merkezini teorik
felsefeden pratik felsefeye kaydırmı� olur. Kant özgürlü�ün bir yasasızlık
olmadı�ını, kendine göre sui generis bir yasalılık oldu�unu göstermi�tir. Fichte için
de özgürlük, do�a yasasından ba�kadır, ondan üstün olan, ona karı�abilen bir
yasadır; çünkü özgürlük daha derin bir temele dayanır, “ben”in etkin olan özüne çok
daha yakındır. Ahlak yasası, özgürlü�ün bir görünmesidir; ahlak yasasının formunu
da, içeri�ini de sa�layan özgürlüktür. Ancak özgürlük hazır olarak verilmi� bir
durum olmayıp gerçekle�tirilecek bir ödevdir. Bu ödevi gerçekle�tirmekle insan
özgür olur, böylece de en iç belirlenimine uygun davranmı� olur. Gerçekten özgür
olmak için, eylemin dı�arıdaki ereklerden vazgeçip kendisini erek bilmesi gerekir;
60 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004, s.38 61 A.e., s.38
25
gerçek ahlaki davranı�, özgürlü�ü özgürlük için istemektir. Her insanda, bir eylemin
uygun ya da uygunsuz oldu�unu bildiren yanılmaz bir merci olan “vicdan” vardır.
Vicdanın olu�u, insanın kendisinde özgürlük yasasını ta�ıdı�ına en inandırıcı bir
tanıktır. Vicdan, özgürlü�ümüzü bilmemizdir, özgürlü�ümüzün bilincidir.
Do�ru ve hakikat gibi kavramlar evrensellik “mitos”una çok ba�lı
kavramlardır. Oysaki toplumsal alandaki her do�ru ya da hakikat aslında sadece
haklı çıkmı� veya çıkarılmı�tır. Bunların “mutlak”lıklarından ya da
“evrensellik”lerinden söz edilemez. Tarih haklı çıkamamı� ya da çıkarılamamı�
“hakikat”lerle doludur.62 Adorno, “do�ru”dan, “hakikat”ten söz etmez. Çünkü
bunlar “mutlak”ın u�raklarıdır. Onların yerine “haklı çıkarmayı” (rechtfertigung-
justification) tercih eder... Gerçekten de, Adorno’nun “haklı çıkarma”sı, bir tür
“diyalektik ço�ulculuk” açılımına izin verdi�i için çok önemlidir. Haklı çıkmı�
hakikat savlarıyla, haklı çıkmamı� hakikat savları arasındaki hiyerar�inin yıkılması;
ancak bunun hakikatin kavramsal olarak korunarak yapılması bir ileri adımdır.63
Sonuç olarak ya�amda, ki�inin bir grup üyesi olarak kurdu�u bütün ili�kilerin
temelinde, etik bir ili�ki söz konusudur, ya da, bu ili�kiler, sonunda gelip etik bir
ili�kiye dayanır. Etik ili�ki ise belirli bir bütünlü�ü olan bir ki�inin ba�ka insanlara
yönelen eylemleriyle ya�ayarak var kıldı�ı ili�kilerdir.64 Elbette herkes, kendi
hakikat savı çerçevesinde önerilerde bulunacaktır. Ancak di�er hakikat söylemlerinin
gözünde geçerlilik savı olamayan bir hakikat savı toplumsal me�ruiyetini yitirir. Bir
anlamda, di�erleriyle bir arada uyu�ma zeminini kaybeder. Bu nedenle modern özne,
bir yandan ortak zeminde do�al olarak kendi hakikat savını dayatır, bir yandan da
kendi hakikat savını, di�erlerinin gözlü�ünden de�erlendirerek, ortak zeminin dı�ına
dü�memeye çalı�ır.65
62 Dellalo�lu, “Aydınlanma, Modernite, Postmodernite ve Sonrası”, 2000, s.89. 63 Dellalo�lu, A.y., s.89. 64 Kuçuradi, Etik, 1996, s.5. 65 Dellalo�lu, “Aydınlanma, Modernite, Postmodernite ve Sonrası”, 2000, s.89.
26
1.1.3. Modern Ötesi Dü�ünme
Aydınlanma ile ba�layan modern ça� günümüzde ele�tirme dozu gitgide
artan bir tavırla sorgulanmaktadır. Bu sorgulama sürecinin merkezinde kar�ımıza
çıkan ba�lıca terim “postmodernizm” dir.
Evvela estetik alanında görülen postmodernite teması hızla daha geni�
alanları kapsamı�, kültürel, felsefi ve politik deneyimimizin yeni ufku haline
gelmi�tir.66
Nazan Aksoy’un aktardı�ı üzere “kimileri postmodernizmi moderniteden bir
kopu� olarak görürken, kimileri de bu kavramı modernitenin “a�ılması” , modernite
içindeki çeli�kilerin, sorunların ayıklanıp çözülmesi için gerekli bir kavram olarak
de�erlendirir. Jean-François Lyotard’ın postmodernizmi bir özgürle�me tasarısı
olarak görmesine kar�ılık, Ihab Hassan postmodernizmin estetik alanındaki
niteliklerini önemser..Andreas Huyssen içinse, daha çok bir kültür hareketidir
postmodernizm. Hareketin felsefi ve siyasi yönü üzerinde duranlardan Frederic
Jameson postmodernizmi geç dönem kapitalizminin bir baskı aracı olarak görürken,
Jürgen Habermas postmodernizmin içindeki modernist ö�eleri öne çıkarır...Bütün bu
dü�ünürleri bulu�turan nokta, postmodernizmin modern dü�üncenin çerçevesi içinde
ya da onunla ili�kisi içinde ele alınmı� olmasıdır. Sürüp giden tartı�ma da aynı
zeminde yürütülmü�tür.67
Modern dü�ünce benzerlikleri, kar�ıla�tırılabilir nitelikleri, ayrılıkları
merkezile�tirmeye, dahası, türde� olmayan yapıları basit ikili kar�ıtlıklara
indirgeyerek bu kar�ıtlıklardan birinin ötekine üstün oldu�unu kanıtlamaya çalı�mı�,
yarattı�ı ortak de�erler ekseninde “evrensel” bir dünya görü�ünün ve evrensel bir
dünya tarihinin gerçekle�tirilmesini öngörmü�tür. Postmodernizm ise farklılıkları
vurgularken, modernitedeki bütünlük fikrini parçalar.68
Modernli�in akla tanıdı�ı öncelikten fevkalade rahatsız olan postmodern,
modernli�in do�ruya ve gerçe�e ula�ma tutkusunun somutla�tı�ı aktivite olarak
66 Laclau, “Politika ve Modernitenin Sınırları”, 2000, s.81. 67 Aksoy, “Postmodernizm ve Çokkültürlülük”, 2001, s.4. 68 A.e., s.5.
27
bilimleri de totaliter söylemlerin bir aracı olarak tanımlamı� ve bu aktivite
çerçevesinde üretilen bilginin farklılıkları yok etti�ini iddia etmi�tir . Jean-François
Lyotard’ın “La Condition Postmoderne” adlı yapıtında ortaya çıkan postmodern
deyimi burada her �eyden önce “üst-anlatıların sonu” olarak tanımlanır. (distrust of
metanarratives). Ona göre Habermas’ın “özgürle�im”anlatısı da bir soyut üst-
anlatıdır.
Habermas postmodern söyleme kar�ı sert bir savunma uygular. “Modernlik;
Tamamlanmamı� Bir Proje” ba�lıklı makalesinde post-modern söylemin ideolojik
öncüllerinin irrasyonalist ve Aydınlanma kar�ıtı kuramlar ile ça�da� muhafazakar
modernlik kar�ıtlı�ı oldu�unu ileri sürer. Modernli�in Felsefi Söylemi adlı yapıtında
da Fransız post-yapısalcılarını kar�ısına alır. Burada Habermas kökenleri Nietzsche
ve Heidegger olan post-modern söylemin irrasyonalizm ve Aydınlanma kar�ıtlı�ına
ba�lılı�ını ortaya koyar.69 Habermas’a göre Nietzsche, esteti�i “usun ötekisi” olarak
vurgulayarak post-modernizmin yolunu açmaktadır.70 Nietzsche’nin modernlik
söylemine giri�iyle birlikte ilk kez ‘özne-merkezli us’, ‘usun ötekisiyle’ kar�ıla�ır.
Habermas, Nietzsche’nin akıl kavramını yeniden yapılandırma yerine tamamen terk
etme yolunu seçti�ini vurgular, nitekim kendisinin de tehlikeli gördü�ü nokta
burasıdır.
Postmodernlerin “kültürel görecelik” anlayı�ını ele�tiren Eagleton, bu
anlayı�ın siyasal içerimlerini kıvrak bir alaycılıkla sergiler: “Kültürler kendi içlerinde
kendi kendilerini do�ruluyorlarsa e�er, kültürümüzün ba�ka bir kültür hakkında bir
yargıya varmanın bir yoluna bakması sırf emperyal bir küstahlık olacaktır. Ba�ka
birilerine bir �eyler söyleyememenin sonucu, onun da bize bir �ey
söyleyememesidir. Böylelikle postmodern etnomerkezcilik-kar�ıtlı�ı kendi
kültürümüzü ba�kalarının ele�tirilerinden yalıtır. Üçüncü Dünya denilen
bölgelerden yükselen acı dolu inlemelerin hepsi, bizim hal ve gidi�atımızı bizimle
hiç ilgisi olmayan terimler çerçevesinde yorumladıklarından güvenle duymazlıktan
gelinebilir.71
69 Dellalo�lu, “Toplumsalın Yeniden Yapılanması”, 1998, s.220 70 A.e., s.228. 71 Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, 1999, s.147.
28
Nitekim Alain Touraine’ e göre de “postmodernli�in ba�tan çıkarıcı etkisi
ancak ekinsel anlatımın yakınındaki alanlarda uygulandı�ında büyüktür; toplumsal
gerçekliklere yakla�tı�ında etkisi azalır...Normların ve aitliklerin etkisini azaltmaktan
söz ederken alabildi�ine çekici görünen bu hiçli�in yüceltilmesi, �iddet, ayrım,
ırkçılık kar�ısında ise bizi savunmasız bırakır, ba�ka bireyler ve ba�ka ekinlerle
ileti�im kurmamızı engeller.”72
Di�er yandan Giddens “Modernli�in Sonuçları”nda postmodern bir
dönemde ya�adı�ımız dü�üncesini reddeder ve modernli�i, modern olmayı “kendini
geçmi�in yerine ikame eden bir dünya, günümüz toplumunun, tarihini karakterize
eden geleneklere, adetlere, alı�kanlıklara, rutinlere, beklentilere ve inançlara ba�lı
olmayan bir toplum olarak sosyal bir düzenlemesi” biçiminde tanımlar. “Dünyanın
artık “gelenek ötesi” bir dünya oldu�unu ileri süren Giddens, gelenekteki bu
dönü�ümün modernli�e özgü oldu�unu, �u anda postmodernlikten de�il,
dü�ünümsellik modernlik ça�ından söz edebilece�imizi ve bunu “toplumsal
dü�ünümsellik”in temsil etti�ini söyler. Öyle ki toplumsal dü�ünümsellik “içinde
ya�adı�ımız �artların giderek artan bir biçimde kendi eylemlerimizin bir ürünü
oldu�u ve aksi taraftan da eylemlerimizin bizzat kendi yaratmı� oldu�umuz fırsatlara
ve risklere meydan okumaya veya bunları kontrol altına almaya yönelik oldu�u bir
toplumla ilgilidir.73
Ulrich Beck “Risk Toplumu” adıyla ünlenen çalı�masında “refleksiv
modernlik” kavramıyla yeni bir analiz biçimini getirir. Buna göre, modern olan
sanayi toplumu ancak kendi modernli�inin refleksleriyle kendi kendisinin ele�tirisini
yapmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse, modernlik bir projeye, refleksiyona,
modernite ise bu projeyi, refleksiyonu mümkün kılan kurumsal-yapısal evrime i�aret
eder. Beck, modernlik ve kar�ı-modernli�in birbiri içine geçmi� sürecin kendisi
oldu�unu vurgulayarak, asıl modernli�in dü�ünümsel modernlikle ba�layaca�ını ileri
sürmektedir. Dü�ünümsel modernlik kendi içinde dü�ünümü konu etmeyen, ama
kendili�inden bu dü�ünümselli�in geli�ece�i bir paradigmayı kendi bünyesiyle
72 Touraine, E�itliklerimiz ve Farklılıklarımızla Birlikte Ya�ayabilecek miyiz?, 2000, s.19 73 Giddens, Modernli�in Sonuçları, 2004, s.41-55.
29
uzla�tırmaktadır; hatta bunun “otomatik” ve “bir reflekse benzeyen” erekli bir
modernle�me oldu�u gösterilir.
Di�er yandan vardı�ımız bu noktada yeniden ortaya çıkmayı bekleyen bir de
“hayalet” mevcut: “romantizm”. Romantizmin hikayesi bitmemi�, belki de hiç
bitmeyecek bir hikayedir. Bu nedenle de romantik dü�ünce, bir anlamda, modernlik
ile onun sonrasının tartı�ılabilece�i verimli bir zemin sunar. Bu bakımdan sözümüze
Alain Touraine’in G.Vattimo’dan aktardı�ı, romantik �air Hölderlin’in dizeleriyle
nokta koyabiliriz:74
Voll Verdienst, doch dichterisch wohnet
Der Mensch auf dieser Erde75
1.2. ÇEV�R� ÜSTÜNE B�R KAÇ SÖZ
1.2.1. Geleneksel Söylemlerle Çeviri
Çeviri, modernlik dü�üncesinin toplumsal, kültürel ve sanatsal
dinamiklerinden biridir. Modern dünyada artık her yerde; e�itimde, yazında,
felsefede ve özellikle de bilimsel ve teknik alanda kar�ımıza çıkmaktadır. Tanrının
Babel’de gazaba gelmesinden beri, varolagelmi� bir etkinlik olan çeviri, A.Göktürk
için : “kıskanç bir tanrının insano�lunu bölüp da�ıtmasından do�an olumsuz
sonuçlara, Prometheus’ça bir ba�kaldırmadır”76 Bize farklı dünyaları algılayabilme
olana�ı sunar, farklı dünya deneyimlerinin ortak dilidir. Ve dünyamız, çeviriyle
yeniden hızla “babille�me” yolundadır.
74 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004, s. 230 75 Ba�armayla yükümlüdür, ama insan yine de bu dünyada �iirsel olarak ya�ar. (Çeviri bana ait.) 76 Göktürk, Çeviri : Dillerin Dili, 1986, s.9-10
30
Çeviribilim literatüründe çeviri için bir çok tanım kar�ımıza çıkar: Federov
çeviri için “dilsel bir i�lem” der. Ladmiral, onu “son derece önemli bir ileti�im
durumu” olarak ele alır ve bir dildeki ileti�im düzenini di�er dildekine dönü�türen
ikinci dereceden bir ileti�im , bir üst ileti�im aracı olarak tanımlar. Mounin ise
çeviriye “birçok bilimin arasında yer alan bir ikidillilik olgusu; diller arasında bir
temas noktası” olarak bakar. Bu tanımsal bakı� açıları ku�kusuz ço�altılabilir.
“Çevirinin ‘felsefi yorumsal’ ve ‘estetik yazınbilimsel’ tanımlamasında
durum biraz farklıdır. Çeviri sürecinin bu yönde tanımlanması bir taraftan anlama ve
yorumlama olu�umu, di�er taraftan yaratıcı-sanatsal olarak tümüyle öznel çeviri
olu�umu �eklinde belirlenmi�tir. Birinci durum “yorumsal çalı�ma” olarak
nitelendirilirken, ikinci durum “yaratıcı dü�ünce tarzını anlama hareketi” olarak
de�erlendirilir”77 .
Tarihsel akı� içinde çeviriye dair dü�üncelerin geli�imini etkileyen önemli bir
yakla�ımı “dil ve dü�ünce” arasında kurulmaya çalı�ılan ili�ki olu�turmu�tur. Dil ve
dü�üncenin bir arada ele alındı�ı örne�in romantik yakla�ımda “ba�ka bir dil
ortamına ürünü aktarmak, yazarın dü�ünce ve dilini birbirinden yalıtlamak anlamına
geldi�inden metinlerin çevrilmesine imkan görülmemi�tir.78
Leo Weisgerber’e göre de (1899-1985) diller farklı gerçeklikleri yansıtırlar.
Ona göre insanlar dünya hakkındaki imgelerini ancak anadilleri aracılı�ıyla
olu�tururlar. Weisgerber dili, insanla dı� dünya arasında olu�an bir tinsel ara dünya
(geistige zwischenwelt) olarak niteler. Ona göre her dil dı� dünyaya kapalı bir
dizgedir. Bu durumda tam bir çeviriden söz etmek olanaksızdır. ‘Dilsel görecelik’
ilkesi olarak da anılan bu önermeye göre dillerarası çeviri olanaksızdır.
20.yüzyıl ba�larında A.N. Whitehead, B.Russell, C.S. Peirce ve
L.Wittgenstein (ilk dönemiyle) mantık ve dilin gerçek nesneleri yansıttı�ı anlayı�ını
savunmu�lardır. Bu e�ilim Wittgeinstein’da korkutucu boyutlara ula�ır.
Wittgeinstein da ihtimal bu büyük görevin üstesinden gelmenin zorlu�undan olacak,
sava� sonrası dönemde geli�tirdi�i felsefesinde dilin sınırlarıyla dünyanın sınırlarını
77 Heptüylü, “Çeviribilim Kuramları I�ı�ında Yazın Çevirisi Ve E�itimi”, YL.Tezi, 1996, s.7 78 Yazıcı, Çeviribilime Giri�, 2001, s. 51.
31
çakı�tırma giri�iminden vazgeçecek ve dilin dünyayı resmetmekten çok, kendi iç
dünyasındaki oyunlarıyla me�gul oldu�unu savunmaya yönelecektir.79
Volo�inov, iç konu�manın, sözcelerdeki uygulanımlarından derinlemesine
farklı oldu�u sonucuna varmı�tır. “daha ba�langıçta �u açık ki” der Volo�inov, “dı�
dil-söz biçimlerinin (sözlükbilimsel, dilbilgisel, sesbilgisel) analizi için dilbilimin
geli�tirdi�i tüm kategoriler , hiç istisnasız, iç konu�manın analizine uygulanabilir
de�ildir ya da uygulanabilir olsa bile, ancak adamakıllı ve temelli gözden geçirilmi�
de�i�keleriyle uygulanabilir” Vygotsky ise, Volo�inov’la besbelli aynı fikirdedir:
“Tüm gözlemlerimiz, içinden konu�manın özerk bir konu�ma i�levi oldu�unu göstermektedir. �çinden konu�manın ayrı bir sözlü dü�ünce düzlemi oldu�unu güvenle söyleyebiliriz. �çinden konu�madan dı�ından konu�maya geçi�in, bir dilden di�erine yapılan basit bir çeviriden ibaret olmadı�ı açıktır. Bu, sırf sessiz konu�manın seslendirilmesiyle gerçekle�tirilemez. �çinden konu�manın yüklemsel ve deyimsel yapısının, sözdizimi bakımından iyice açılmı� ve ba�kaları tarafından anla�ılabilir konu�maya dönü�mesini içeren karma�ık ve dinamik bir süreçtir”.80
Vygotsky dilin dü�ünceden farklı bir süreç izledi�ine dikkat çekerek bir
anlamda “çevrilebilirli�e” de ı�ık yakar. Descartes’tan (1596-1650) ve Leibniz’den
(1646-1716) beri üzerinde tartı�ılan ve tüm dillerin temelinde yattı�ı varsayılan
“evrensel mantık” fikri de dillerin temel yapısını olu�turan “ortak mantık”ı,
çevrilebilirli�i kolayla�tıran etmen olarak görmü�tür. Alman dilbilimcisi
Koschmieder, evrensellik kuramı ı�ı�ında çevrilebilirlik ilkelerini ele alır.
Jakobson’un da çalı�malarında belirtti�i gibi ça�da� dilbilim, her metnin, her dilde
ifade edilebilece�i görü�ünü ileri sürmekte; seçenek olarak diliçi, dillerarası ve
göstergelerarası çeviri türlerinden söz etmektedir.81 Koschmieder, evrensellik
kuramının sorunlarını “çevrilebilirlik” ba�lamında derinlemesine inceleyen Fransız
dilbilimcisi Georges Mounin’in izinden giderek çeviriyi �öyle tanımlamı�tır:
79 Arma�an, Gelenek ve Modernlik Arasında, 1998, s.21. 80 Vygotsky, “Dü�ünce ve Dil”, 1998, s.210. 81 Kuran, “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”, 1995, s. 40
32
“çeviri, kaynak dildeki göstergenin ne ifade etti�ini bulmak, sonra bu ifade edilen �eyin amaç dilde hangi gösterge aracılı�ı ile ifade edilebilece�ini saptayıp, bu göstergeyi kullanmaktır”82
Sonuçta iki metinde ortak olan bir �ey vardır (tertium comparationis), o da
ifade edilen �eyin, yani anlamın aynı olmasıdır.
Werner Koller, evrensellik kuramı ba�lamında üretimsel bir çeviri modeli
olu�turur. Ona göre farklı dillerdeki cümleler evrensel anlambilimsel özellikler
ta�ıdıklarına göre, dillerin yüzeysel yapıları daha basit temel yapılara indirgenebilir
ve böylece dillerarası “dillerden ba�ımsız” bir anlambilimsel üstdil’e varılabilir.
Daha sonra bu üstdilden farklı dillerin yapı özelliklerine uygun �ekilde cümleler
türetilebilir.83
Çeviriye dil ba�lamında yakla�an di�er bir çeviribilimci de Wolfram
Wilss’dir. Wilss çeviri olgusunu bir ileti�im modeli kabul eden görü�e destek verir.
Ayrıca, Wilss çeviri süreci üzerinde durur. Çeviriyi aynı zamanda bir aktarım
prosedürü olarak görür. Di�erlerinden farklı olarak, çeviri ara�tırmalarının metin
ba�lamında ele alınması ve tanımlanması görü�ündedir.84
Çevirinin metin ba�lamında gündeme getirdi�i önemli kavramlardan biri
e�de�erlik kavramı olmu�tur. Koller çeviride her düzeyde optimal e�de�erlikin
sa�lanmasından yanadır. Çeviri sürecinin ba�ında anlamsal, biçemsel ve edimsel
boyutlu geni� çaplı bir kaynak metin çözümlemesi önermi�, metne bir ba�lam
içerisinde bakılması gerekti�ini ileri sürmü� ve çeviri stratejilerini betimleyerek
ortaya koymu�tur.
Katharina Reiss’e göre her tür metin için farklı çeviri öncelikleri ve farklı
de�i�mezler geçerlidir. Koller de çeviri yakla�ımını belirleyici metin türlerinden söz
eder ve metinleri önce kurmaca metinler ile nesnel metinler olmak üzere ikiye ayırır.
Daha sonra da bunlara ileti�imsel, dilbilimsel, yazınsal ölçütler uygulayarak alt türler
82 A.y., s.40. 83 A.y., s.41. 84 A.y., s.42.
33
belirler. Bunları belirlerken alımlama esteti�inin ve edimbilimin etkisiyle okurların
metinlerden beklentisini göz önünde bulundurur.85
Dil üzerine yapılan ‘bu �ekilde geni� ufuklu ara�tırmaların’ çeviri sürecini
aydınlatmada sundu�u ciddi olanakları göz önünde bulunduran de�erlendirmesinde
Turgay Kurultay yine de sonuç olarak farklı bir noktada duracaktır:
“Dilbilimsel bakı�ın bu �ekilde geni� ufuklu bir hale gelmesi dil kullanımına ba�lı olarak ileti�imin süreci ve sonuçlarını aydınlatmakta elbette tartı�ılmaz; bu yönüyle de çeviri sürecinde dilbilimsel verilerden yararlanma söz konusuysa yapısal özelliklerin dı�ında dilin di�er boyutları da sürece yansıyacaktır. Ama dilbilimsel çerçevenin geni�lemesi, çevirinin yönteminin belirlenmesinde dilbilimsel verilerin yönlendiricili�i konusunda sonuçta hiçbir �eyi de�i�tirmez. Temelde edimsel çözümleme ne kadar de�erliyse yapısal çözümle de o kadar de�erlidir çeviri edimi açısından, ama iki açıdan da yapılacak saptama çevirmenin kararını ve ortaya çıkacak çeviriyi ko�ullamaz”.86
1.2.2.Çeviri Söylemlerinden Rasyonel Düzene:
Çeviribilimin Do�u�u ve Çeviri Kuramlarına Genel Bakı�
Çeviri üstüne bilimsel ara�tırmalar ya da çeviribilim kavramı Almanca’da
(übersetzungwissenchaft), Fransızca’da (traductologie) ve �ngilizce’de (translation
studies) terimleriyle kar�ılanmaktadır. Türkçe’de Çeviribilim terimi 1970’lerden bu
yana kullanılmaktadır.87
Çeviribilim (Translation Studies) teriminin temelleri James S.Holmes
tarafından 1972 yılında atılmı�tır.Holmes “The Name and Nature of Translation
Studies” adlı makalesinde çeviribilimin alanlarını sorgular. Bu sorgulamanın altında
yatan çevirinin görgül bir bilim dalı oldu�u inancıdır. Holmes bu yazısında,
85 A.y., s.45. 86 Kurultay, Çeviribilim Bir Uygulamalı Dilbilim midir?”, 1999a. 87 Rifat, Çeviri(bilim) Nedir? Ba�kasının Bakı�ı, 2003, s.10.
34
“Translation Studies” adını verdi�i bilim dalının betimleyici, kuramsal ve uygulamalı
olmak üzere üç alandan olu�tu�unu söyler. Çevirinin uygulama alanından tamamıyla
farklı, salt ara�tırmaya dayalı bir bilim dalı olabilmesi için de, öncelikle görgül bir
bilim olarak çeviri ve çevirilerle ilgili olguları betimlemek, ardından da bu olguları
açıklayabilip, önceden üzerinde varsayımda bulunabilecek genel ilkeleri yerle�tirmek
�eklinde iki amacının olması gerekti�ini dile getirir. Sözkonusu yazıda yerine
oturmu� bir model sunulmamaktadır ancak bugün kullanıldı�ı anlamda “Çeviribilim”
Holmes’un bu incelemesiyle ba�lar.
1980’de Gideon Toury’nin In Search of a Theory of Translation adlı
kitabının yayımlanmasıyla, çeviri ara�tırmaları dilbilim, tümce ve metin düzeyinde
e�de�erlik olu�umu arayı�larında önerilerle dolu bir yöntem olu�turmaya çalı�an
u�ra�ları bir kenara bırakarak betimleyici bir incelemeyle, var olan çevirilerin
incelendi�i, yalnızca kurulmu� olan bir kuramı çeviri sürecine uygulama yerine, var
olan çevirilerin incelenmesiyle ortaya çıkan sonuçları sosyokültürel bir çerçevede
de�erlendirerek bir çeviri kuramı olu�turmaya yönlenmi�tir.88 Toury’nin bu
yakla�ımı çeviri dü�üncelerindeki “ço�ullu�u” kucaklayabilecek ilk en önemli
kuramsal yakla�ımdır.
Çeviribilim ba�lamında kuram düzeyindeki çalı�maların çıkı� noktasını
genellikle dilbilim paradigmasında tamamen bir kenara itilen yazın çevirileri
olu�turmaktadır. Ancak kuramcılar çalı�malarının di�er alanlardaki çeviriler için de
geçerli oldu�unu vurgularlar.
Ço�uldizge Kuramı çeviri yazınını ekinsel bir ba�lam içinde ele alıp, erek
dizgeye ait yazınsal dizgede ona özel yer veren Even-Zohar tarafından 1970’li
yıllarda öne sürülmü�tür. Even-Zohar, çeviri yazının ulusal yazındaki yerini ve
i�levsel rolünü öne çıkarır; ulusal yazını hem kendi içersinde, hem de çeviri yazınla
ili�kisi bakımından ele alan Zohar, “merkez-çevre”, “saygın görülen edebiyat-
saygın görülmeyen edebiyat” “yüksek edebiyat-a�a�ı edebiyat” “birincil edebiyat-
ikincil edebiyat” kavramlarını öne sürerek yazın tarihini çeli�kilere dayalı devingen
bir süreç içerisinde ele almayı ba�arır. Bu kavramları devingenlik ve dura�anlık
88 Aksoy, Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevirisi, 2002, s.49.
35
durumlarına göre inceleyen Zohar, örne�in yenilikten yana olan, merkezi tehdit
edici güce sahip çevresel konumdaki edebiyata “birincil edebiyat” adını vermi�tir.
Ba�ka bir deyi�le, siyasal bakımdan egemen olan gücün merkeze koyup yasallık
kazandırmak istedi�i “saygın edebiyat” tutuculuktan yana bir tutum sergiledi�i için
Zohar’un tanımına göre “ikincil edebiyat” konumuna dü�mektedir.
Even Zohar’un varsayımına göre, çeviri edebiyat “merkez” konumunda
oldu�u zaman “ço�ul-dizgenin merkezinin biçimlendirilmesine etkin olarak katılır.
Böyle bir durumda çeviri yazın, büyük ölçüde yenilikçi güçlerin bir parçasıdır ve
edebiyat tarihinde önemli olaylar olurken bu konumda bulunuyorsa, bu olaylarla
özde�le�tirilebilir. ‘Özde�le�me’den dolaylı olarak �u anla�ılır: Özgün eserlerle çeviri
eserler arasında açık-seçik bir ayrım bulunmaz ve en önemli çevirileri yapanlar, ba�ta
gelen yazarlar, ya da ba�ta gelen yazarlar arasına girmek üzere olan öncü yazarlardır.
Bundan ba�ka yeni yazın , yazınsal örnekler meydana çıkmaktayken çeviri, bu yeni
örneklerin geli�trilmesini sa�layan araçlardan biri durumuna da gelebilir. Bu sistemin
içinde çeviriler her zaman önemli bir rol üstlenmi� ve yazınsal yakla�ımların
yaygınla�masına katkıda bulunmu�tur. Modern ulusal yazın sistemleri genellikle
çeviriler ve adaptasyonlar üzerine kurulmu�tur. Bu açıdan, çevirilerle alıcı kültürün
edebiyat üretimi arasında karma�ık ili�kiler vardır.89
Toury çeviribilimi birbiriyle etkile�im halinde üç alan olarak ele alır:
Kuramsal alan, betimleyici alan ve uygulamalı alan.90 E�de�erlik kavramının
yaygın kullanımını ele�tiren Toury’yi bu noktada betimleyici çalı�ma sonucunda
saptanacak kaynak ve erek metin arasındaki e�de�erli�in türü ve derecesi
ilgilendirir. Bu ba�lamda çeviri normlarını dile getirir ve e�de�erlik ili�kisinin de
çeviri normları do�rultusunda betimlenmesinin gereklili�i üzerinde durur. Gideon
Toury, çeviri normlarının çeviriler ve içinde yer aldıkları kültürler arasındaki
etkile�imi ortaya çıkarmakta yararlı birer araç oldu�unu belirtir ve bu normları iki
ana ba�lık altında toplar. Süreç öncesi normlar bilinçli bir çeviri politikasının
uygulanıp uygulanmadı�ını, örne�in çevirinin do�rudan özgün kaynak dilden yapılıp
89 Tanyeri, “Bir Edebiyat Metni Olarak Peter Weiss’in ‘Direni�in Esteti�i’ Adlı Romanında Anlama ve Aktarma Süreçleri”, Doktora Tezi, 2003, s.43. 90 Bengi Öner, “Çeviribilimde Bireysel kuramlardan Geni� Ölçekli Bir Bakı� Açısına Do�ru”, 1995,
s.15.
36
yapılmadı�ını gösterir. Süreç içi normlar ise çeviri süreci sırasında alınan kararlarla
ilgilidir. Yeterlilik ve kabul edilebilirlik ilkelerinin uygulanması, sözcük seçimi,
çeviri metninin kısaltılması ya da ekleme yapılması bu normlara örnektir. Toury’nin
görü�lerinin etkisiyle çeviri artık göreceli bir terim haline gelmi�, ürünü
de�erlendirmeye yarayacak bir dizge arayı�ı bir kenara bırakılarak, çevirinin son
halini belirleyen süreci açıklayan bir modelin geli�tirilmesi ön plana çıkmı�tır.91
Fransız çeviribilimci Georges Mounin’in çalı�maları da “betimleyici
çeviribilim” çerçevesi içinde de�erlendirilir. G.Mounin erek dile önem veren bir
çeviribilimcidir. Onun çeviri anlayı�ında önemli olan çevirinin erek dildeki
alımlanmasıdır; erek dilin olanaklarından yararlanmadır, erek dile saygı, çevirinin
anla�ılırlı�ı, saydamlık ön plandadır. Bununla birlikte çeviri ve kaynak metin
arasındaki türde�lik ve estetik birli�i önemser. Geleneksel sözcü�ü sözcü�üne
çevirinin yanı sıra vefasız güzeller (Les Belles Infideles) diye bilinen güzel olmakla
birlikte özgün metne de ihanet etmi�, sadık olmayan çevirileri engellemeye yönelik
çalı�ır. G. Mounin, çeviri i�lemine yönelik bilimsel bir incelemenin dilbilimin bir
dalı olup olmadı�ı sorununu da tartı�ır, bu tür bir incelemenin dilbilimin dalı
olmasının ister ve böylece çeviriyi dilbilim alanına itti�i görülür.
Çevirinin anadilinin özgünlü�üyle birlikte , ifade etti�i uygarlı�ın kokusuyla
birlikte verilmesinden yana olup, çeviride kaynak metne yakınlı�ıyla bilinen
çeviribilim kuramcısı Antoine Berman, G.Mounin’in çeviri konusunda pozitivist
yakla�ımı benimsedi�ini ve gitgide daha “bilimsel” olmaya çalı�tı�ını söyleyecektir.
Hatta onun, kimilerinin dedi�i gibi “çeviri kuramlarının simgesel babası” oldu�unu
hiç kabul etmez.92 Dillerin farklılı�ı ve bu farklılıkların çevirmenler kar�ısına
çıkarabilece�i çe�itli “sorunları” G.Mounin’in bir araya getirdi�ini, ama onun sorun
dedi�i �eylerin pek ço�unun dilbilimcilere göre sorun oldu�unu dü�ünmektedir.
Çevirmenin beceriksizli�i, ya da iki dil arasındaki uyumsuzluk olarak
algılanan ‘kaymalar’ ise Popovic ile birlikte çeviri çözümlemesinde artık
“kaçınılmaz” olarak kabul edilmi�tir. Popovic’e göre çevirmenlerin deyi�
91 Aksoy, Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi, 2002, s.47. 92 Rifat, “Georges Mounin: Saydam Camlar/Renkli Camlar”, Çeviri Seçkisi 1 :Çeviriyi
Dü�ünenler, 2003, s.242.
37
kaydırmalarına ba�vurmalarının nedeni “bilgisizlik ya da sadakatsizlikten
kaynaklanmayıp diller arası farklılıklara kar�ın özgünün içeri�ini en sadık �ekilde
yaratma çabasından kaynaklanır.”93. Popovic’in görü�üne göre çeviri bir “üst
ileti�im” (Meta-communication) olu�turur. Bunun anlamı, özgün yazınsal metnin,
ba�ka yazarlarca, okurlarca, ele�tirmenlerce ya da çevirmenlerce bir i�lemden
geçirilmesidir. Benzer görü�ün betimleyici çeviri ara�tırmalarının kurucusu olan
James Holmes tarafından da payla�ıldı�ını, bu görü�ün André Lefevere’de ise zaman
süreci içinde “kırık metinler” (refracted texts) ve sonra da “yeniden yazma”
(rewriting) olarak kullanıldı�ını görüyoruz.94
Vermeer’in her eylemin bir amacı oldu�u savına dayalı çeviriye ili�kin
eylem kuramından yola çıkan Skopos kuramı erek ekin içersinde ba�layıp, erek
ekinde son bulur. Skopos kuramı, i�, i�veren, ve uzman konumuna çıkarttı�ı
çevirmenden olu�ur. Çevirmenin ili�kileri toplumsal olarak daha geni� bir ba�lam
içersinde ele alınarak, çevirmenin çeviri sürecini belirleyen etmenler, çevirmen
i�veren çevirmen-kaynak metin yazarı, ve çevirmen okur arasındaki ili�kiler �eklinde
gösterilir. Toury ve Vermeer erek odaklı kuramların öncüleri olmakla birlikte her
ikisinin de yolu daha çeviri tanımı konusunda birbirinden ayrılmaya ba�lar. Toury,
erek ekinde çeviri sayılan her metni çeviri olarak tanımlarken, Vermeer çeviriyi daha
dar kapsamlı bir biçimde çeviri eylemi sonucu elde edilen ürün �eklinde
tanımlamı�tır. Toury çevirinin erek ekindeki i�levinden çeviri sürecini anlamaya
çalı�ırken, Vermeer daha çeviri süreci öncesinden çevirilerin erek ekindeki i�levine
de�inerek kuramını do�rudan uygulama alanına yönelik olarak kurmaya çalı�mı�tır.
1990 yılında Veermeer Holz-Maenttaeri’inn çeviriyi bir eylem biçimi olarak
ele alan yakla�ımından yola çıkarak Skopos kuramını bir kez daha de�erlendirmi�tir.
Vermeer’e göre çeviri bir eylem biçimidir, bu konuda ve bir çok konuda Holz-
Maenttaeri’ye katılan Vermeer, bir eylemin eylem olarak adlandırılabilmesi için , bu
eylemin bir amaca yönelik olmasını belirtir.95
93 Aksoy, Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi, 2002, s.37. 94 A.e., s.38. 95 Eruz, Çeviride ve Çeviri E�itiminde Ko�ut Metinler, 2000, s.24
38
Finlandiya’da ya�ayan Alman kökenli Justa Holz-Maenttaeri çeviri edimini
toplumsal bir ba�lama oturtmu� ve tüm süreci bir ileti�im edimini gerçekle�tirmek
üzere ba�vurulan çok katmanlı, i�levsel bir eylemler bütünü olarak görmektedir.
Maenttaeri’nin kuramını yorumladı�ı tez çalı�masında Asuman Karakaya’ya göre:
“i� bölümüne yönelik toplumlarda, sürece katılanlardan her biri hedeflenen üst amaca göre kendine dü�en görevi yerine getirir. Bunun olması için de, bu amacın taraflara aktarılması, yani neyin neden yapılaca�ının açıklanması ve yerine getirilmesi beklenen görevin i�levinin belirtilmesi gerekir. ��lev, i� bölümüne katılan tarafların eylemlerini yönlendiren anahtar sözcüktür. Çünkü yapılması gerekenler buna göre belirlenir ve sonuç da bunun üzerinden kontrol edilebilir.”96
Çeviri artık metin ötesi ili�kilerin de i�in içine katıldı�ı çok daha geni� bir
ortamda olu�an çok de�i�ik eylemlerin yönlendirdi�i bir eylem niteli�ine
bürünmü�tür. Bu ba�lamda eylem kuramından yola çıkan Holz-Manttari bir eylemin
amacının tanımlanmasındaki ö�elerin önemini vurgular. Çevirinin bir açık dizge
gerçekli�i oldu�u dü�üncesi daha da belirginle�mi�, ileti�imin i�levselli�iyle do�ru
orantılı olarak öne çıkmı�tır.
Even-Zohar ve G.Toury’nin dizgesel kuram çalı�maları çeviri
ara�tırmacılarını betimleyici bir incelemeyle çeviri sürecini anlamaya yönlendirmi�,
ancak ço�ul dizge kuramını çok �ekilci ve sınırlayıcı bulan André Lefevere ve
Susan Bassnett, ço�ul dizgenin yazın içinde dizgelerin gerçekten de varmı� gibi
davrandı�ını. soyut sınıflandırmalarının somut ara�tırmada veri elde edebilmek için
yetersiz kaldı�ını öne sürmü�lerdir.97
Lefevere’e göre çeviri bir yeniden yazmadır (rewriting).Toplum, yazının da
bir parçasını olu�turdu�u bir dizgesel kitledir. Yazınsal altdizge iki denetim
mekanizması içerir, bunlardan biri dı�ardan gelen denetimdir ki bu denetim yazın
çevresi arasındaki ili�kilerin olu�umunu sa�lar. Dı�ardan gelen denetim “hamilik” ve
“ideoloji” olarak özetlenebilirken, di�er denetim mekanizması yazın dizgesinin kendi
96 Karakaya, “Çeviride Anla�mazlıklar, Anla�mazlıkların Kayna�ı ve Uygulamalar I�ı�ında Çözüm Yolları”, YL Tezi, 2001, s.12-13 97 Aksoy, Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevirisi, 2002, s.50.
39
içinde olu�ur ve “yazın kuralları” ve “uzmanlar” “profesyoneller” ve “yeniden
yazanlar”dan olu�ur.98
“Yeniden yazma” (Rewriting) çeviri, ele�tiri, özet, çocuklar için uyarlama,
senaryola�tırma.. gibi bir metnin aynı dilde ya da ba�ka dilde belirli bir amaca göre
i�lemden geçmesi demektir. Lefevere’e göre kültürel alı�veri�in büyük bir kısmı
“özgün”lerin sayesinde de�il, ortalıkta dola�an yeniden yazılmı� metinlerin
aracılı�ıyla olu�ur.99
Lefevere ve Bassnett çeviri olgusunu çok geni� bir toplumbilimsel, tarihsel ve
kültürel çerçevede ele alarak, toplum, toplum ve kültür içinde var olan tüm çeviri
metinler açısından incelerler. Çevirinin “çok alanlı” (multidisciplinary) bir
yakla�ımla de�erlendirilmesi �imdilerde çeviri ara�tırmacılarının u�ra�tı�ı bir konu
haline gelmi�tir. 2000’li yıllarda çeviri alanında ön plana çıkan görü�, çevirinin
yalnızca yazınsal, dilsel ve kültürel boyutu olan bir olgu olmaktan öte, dizgesel bir
toplumsal-tarihsel olgu oldu�udur.100
1.2.3.Çeviri ve Modernlik
Ça�ımız bir çeviri ça�ı olarak adlandırılmı�tır. Çevirinin günlük
ya�antımızdaki yeri ve önemi artık tartı�ılmaz bir gerçektir Ünlü çeviri kuramcısı
E.A.Nida daha bin dokuz yüz altmı�larda, ana yapıtlarından birinin giri�
tümcelerinde ça�ımızın bu niteli�ine de�inirken, dünya tarihinin hiçbir döneminde
çeviri u�ra�ına bunca zaman ayrılmadı�ını, bunca emek verilmedi�ini belirtir.
De�i�ik toplumların , ulusların, bilim, teknik, kültür sanat alanındaki çabalarının
ürünlerini birbirleriyle payla�abilmeleri için bir yoldur çeviri. Bugün yeryüzünde
konu�ulan dillerin sayısının 2500-3000 dolayında kestirildi�ini dü�ünürsek, çeviri
etkinli�inin evrensel boyutları kendili�inden ortaya çıkar. Dünyanın her yerinde
haberle�me, diplomasi, uluslararası organizasyon, konferans ve anla�malarda, ithalat
98 A.e., s.50 99 A.e., s.51. 100 A.e., s.52.
40
ve ihracatta, turizmde, film dublajlarında, vs. hemen her alanda çeviri yapılmaktadır.
Bu durumda olan her yerde , her zaman çeviriye ihtiyaç vardır.
Modernle�me sürecinde çeviriler ba�lıca “etki” aracı olarak çok önemli rol
oynamı�lardır. Dili zenginle�tirmek ve Batı-Dı�ı Modernle�me ba�lamında Batı
kültürünü aktararak modernle�me sürecini hızlandırmak, halkı e�itmek temel i�levler
olarak öne çıkmaktadır.
Nitekim, tarihsel akı� içindeki büyük kültürel dönü�üm hareketlerinde
çevirinin etkisi açıkça ortadadır. Nuri Akbayar’a göre, “Rönesans bunun en çarpıcı
örne�idir. Batı bu hareketle Hristiyanlık öncesi ortak kültürel temellerini bir
anlamda yeniden ke�fetmi�, bundan da daha sonraki kültürel olu�umları için ciddi ve
düzenli biçimde yararlanmı�tır”.101
Batı kültürünün temelini olu�turan Hümanizma hareketinin çeviri yoluyla
gerçekle�ti�ini, Batının kendi bilim ve sanat de�erlerini üretmeden önce geçmi�
ça�ın, özellikle de eski Yunan ve Roma uygarlıklarının kalıtına sahip çıkarak bir
bile�im yarattı�ını biliyoruz... Söz konusu bile�imin ilk a�amada çeviri yoluyla
temellendirilmesi, dinsel kitaplarla ilk ça� metinlerinin ancak çeviri sürecinde yeni
bir anlayı�la de�erlendirilebilmeleri üzerinde önemle durulması gereken
olgulardır.102
Erasmus’un Hollanda’sı, Luther ya da Münzer’in Almanyası, Petrarca ile
Boccacio’nun �talya’sı, Ronsard’ın, Du Bellay’ın Fransa’sı, çeviriyle de�i�en,
ortaça�ın karanlı�ından çıkarken hem Kutsal Kitap’ın bildirisini, hem de
Hristiyanlık öncesi kültürlerin insan ve do�a anlayı�larını çevirerek kavrayabilen
ülkelerdir. Yani, Reform ve Rönesans a�amasındaki Batı toplumları büyük ölçüde
çeviri yoluyla kültürel dönü�ümlerini gerçekle�tirmi�lerdir.103
�slam dünyasında da benzeri bir hareket 8.yy.dan ba�layarak giderek artan bir
yo�unlukla 11.yy’a kadar sürmü�tür. �lkça�ın önemli felsefe yapıtları, özellikle de
Yeni Platoncu dü�ünce Arapça’ya aktarıldıktan sonra �slam Felsefesi bir geli�me
101 Akbayar, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Çeviri”, 1985, s.447. 102 Gürsel, “Uygarlık ve Çeviri”, 1983, s.320-323. 103 A.y., s.321.
41
göstermi�tir. Elde edilen birikimle yeni sentezler meydana getirilmi�, özellikle ba�ta
tıp olmak üzere pozitif bilimler ve felsefe alanında ortaya konanlar Rönesans’a kadar
Avrupa’ya da belirgin etkiler yapmı�tır.104
18.yy.da Aydınlanma Ça�ı ile çeviri yeni bir boyut kazanmı�tır. Kaynak
metin tümüyle erek kültür dünyası içinde eritilmektedir.. Bu yakla�ımın ardında
gerek dönemin “aklı” ön plana çıkaran tutumu, gerekse dillerin tek bir mantı�ı
oldu�u savı yatmaktadır, yine de Romantik akımda peki�en her dilin kendine özgü
bir biçemi oldu�u dü�ünceleri bu dönemin sonlarına do�ru filizlenmeye ba�lar.105
Alman yazın kuramcısı Johann Christoph Gottached (1700-1766) çeviriyi, yazarları
geli�tiren bir u�ra� olarak görür, aynı zamanda bir Aydınlanma Dönemi dü�ünürü
olarak Alman halkına iyi yazınsal örneklerin aktarılması fikrini savunur. Gottached
çeviride biçimden çok anlamın aktarılmasını önemli bulmu�, sözcükleri Alman
filozofu Leibniz (1646-1716) gibi o da “i�aretler” olarak algılamı� ve çeviride
e�de�erlerinin bulunmasının zorunlu oldu�u görü�ünü savunmu�tur.106
Matbaanın bulunu�u, çeviri etkinli�ini arttırmı�tır Aslında çevirideki bu
yo�unluk kapitalizmle do�an bir �eydir. Öncesinde halklar arasında do�ru dürüst bir
ili�kinin olmadı�ını dü�ünürsek çeviri hizmeti diye bir metanın da kapitalizmden
önce olmadı�ını varsayabiliriz. Kendi toplumunun dı�ında ili�kisi olan insanlar, her
ülkenin uleması ve ticaret yapanlarıyla sınırlıdır. Onların da bildi�i belli uluslar arası
diler vardır, Latince, Arapça gibi. �lk defa ulusal devletlerin olu�masıyla ve
kapitalizmin geli�mesiyle bir yandan insanlar kendi ulusal çevrelerine kapanırken bir
yandan da bütün ekonomik ili�kilerin uluslararasıla�masıyla kar�ıla�ılır. Günümüzde
çeviri o kadar yaygın bir ihtiyaç haline gelmi�tir ki, artık en basiti gerek televizyon
izlerken, gerek ilaç prospektüslerine bakarken çeviriye ihtiyaç oldu�unu
söyleyebiliriz. �nsanlık yüzlerce dile bölünmü� olsa da kültür gitgide
ortakla�maktadır.
Ne var ki çeviri etkinli�inin dünyayı Itamar Even Zohar’ın yazınsal ço�ul
dizge kuramı kapsamında da belirtti�i üzere “yenilikçi bir güç” olarak etkiledi�i 104 Akbayar, A.g.m., s.447. 105 Hohn’dan aktaran Eruz, Çeviriden Çeviribilime, 2003, s.28-29. 106 Kuran, “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”, 1995, s. 35.
42
yadsınmasa da, modernitenin çeviriye bir amaç de�il araç olarak bakmak istemesi bu
konumlandırmayı tartı�maya açık kılmaktadır.
1.2.3.1. Çeviri Yoluyla Bilgi Üretimi ve Geli�me
Dünyanın bir bölgesinde gerçekle�mi� bir dönü�üm dünyanın o bölgesiyle
geri kalanı arasında ciddi bir güç dengesizli�i yaratınca bu yeni bilgiye sahip olmak
elbette ola�anüstü önem kazanır. Burada ba�lıca sorun istenen bilginin ba�ka bir
yerde, ba�ka bir dilde üretilen bir bilgi olmasıdır, ileti�imin iki ucunda iki farklı dil
vardır
Çeviri gereksiniminin çı� gibi artarak büyümesi 2. Dünya sava�ı sonrasına
rastlar. 1945’de temelleri atılan Birle�mi� Milletler Kurulu�unu art arda olu�turulan
çok uluslu kurulu�ların izlemesiyle çeviri etkinli�i daha bir önem kazanmı�tır.
‘Yazınsal’ metinlerin çevirisine yo�un bir ‘uzmanlık alanı’ çevirisi eklenir.
Uluslararası kurulu�lar ve uluslararası �irketler bünyelerinde çevirmenler istihdam
etmeye ba�lamı�lardır.107
Çeviri sektörü önümüzdeki elli yahut yüzyılın en geli�ecek, en çok
otomasyona girecek, en çok ölçek büyütecek, en kompüterize olacak sektörü olacak
görünmektedir. Teknolojinin bu kadar hızlı bir �ekilde geli�mesinin de çeviriye
duyulan ihtiyacın artmasında payı vardır.. �leti�im her alanda artmaktadır ve
ülkelerarası ileti�im her geçen gün daha da gerekli olmaktadır ve o yüzden çeviri çok
önemlidir.
Uluslararası kurumsalla�malar çerçevesinde salt Avrupa Birli�i’ndeki çeviri
etkinli�inin yo�unlu�undan yola çıkarsak , günümüzde artık çeviri olgusu olmadan
ya�amanın olanaksızlı�ını daha iyi anlayabiliriz. AB ‘nin çeviri gereksinimi üye ya
da aday olan ülkelerin artmasıyla devasala�mı�tır ve her gün de artmaktadır. Özel bir
“yazılı ve sözlü çeviri organize birimi” bulunan AB’de halen yazılı çeviri i�leri için
1300 çevirmen kadrolu olarak çalı�makta, 500 çevirmen de Birli�e dı�arıdan i� 107 Eruz, Çeviriden Çeviribilime, 2003, s.48
43
yapmaktadır. Bunun dı�ında gerek gördü�ünde Birlik, piyasada çalı�an uzman ve
çevirmenlerle de çalı�maktadır. 2001’de 1.268 255 sayfa çeviri yapılmı�tır, bunların
%80’i kadrolu çevirmenlere %20’si de dı�arıya yaptırılmı�tır. Sözlü çeviri için
AB’de 450 kadrolu çevirmen ve her gün 200-300 serbest çevirmene gereksinim
vardır, buna bir de gereksinim oldukça ça�rılan 2000 çevirmen eklenir. Her gün
yakla�ık 50 toplantı düzenlenmektedir ve bu toplantılarda sözlü çeviri yapılmaktadır.
Çevrilen metin türleri hukuk alanından ba�layıp neredeyse tüm metin türlerini
içermektedir.108
1.2.3.2. Kültürlerarası �leti�im Edimi Olarak Çeviri
Çevirinin görevi, do�ası gere�i, ezelden beri kültürlerarası ileti�imi sa�lamak
olmu�tur. Dilin ileti�imsel kullanımı kendini olu�turan kültürden ba�ımsız
dü�ünülemeyece�ine göre çeviri de kültür a�ırlıklıdır. Ekonomik, siyasal, bilimsel
ve yazınsal alanda bilgi alı�veri�inin bu denli yo�un oldu�u bir dönemde çevirilerin
ülkelerarası ileti�imdeki rolü yadsınamaz.. Dil-kültür ili�kisi ilk çeviriler
yapıldı�ından bu yana çevirilere yansıyan bir olgu olmu�tur. Luther, Goethe ve
Humbolt gibi gerçek u�ra�ları yanında çeviri u�ra�ına da ilgi göstermi� yazar ve
bilim adamları tarafından dile ve dolayısıyla çeviriye yüklenen dilin bu kültürlerarası
aracı rolü 80’li yıllarda kültür kuramlarıyla beslenerek daha bir yo�unluk kazanmı�
ve konuyla ilgili bilim adamlarının yaptıkları çalı�malarda iki ayrı dilin birbiriyle
olan ili�kisi kültürlerarası bir alı�veri� platformuna yerle�tirilmi�tir. Bu platformda
çeviri olgusu Vermeer gibi çeviribilimcilerce “kültürlerarası ileti�imi sa�layan bir
ö�e” olarak yerini almaktadır
Çevirilerin kültürel kimli�e kazandırdı�ı çok boyutluluk, söz konusu ülkenin
bilimsel yakla�ımını da etkileyerek, onun daha geni� ölçekli bir bakı� açısı ve yaratıcı
kimlik kazanmasına neden olur. �u anla�ılıyor ki, çeviri kuramcıları ve tarihçileri
çevirinin uluslararası sanatsal, yazınsal, bilimsel ve teknik alı�veri�lerdeki öneminin,
108 A.e. s.48 Avrupa Komisyonu Çeviri Servisi ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için www.europa.eu.int
44
dilsel sınırların ötesindeki kültürel ürünlerin çevirisinin sa�ladı�ı “yenile�meye
katkısının” altını ısrarla çizmektedirler. �li�kilerde çeviri faktörünün
“görünmezli�ini” göz önüne getirince bu ısrarın son derece yararlı oldu�unu kabul
edebiliriz..
Wolfram Wilss, “The Science of Translation: Problems and Methods” adlı
yapıtında, çeviriyi modern bir ileti�im aracı olarak ele alır. Çevirinin günümüz
dünyasında askeri, siyasal, ekonomik açılardan uluslar arası ileti�imde oynadı�ı rol
üzerinde durmakla kalmayıp, artık bireyin de kendi dünyasıyla yetinmedi�ini ve uzak
çevresiyle ba�lantı kurma gere�ini duydu�unu belirtmi�tir. Bu nedenle uluslararası
Esperanto gibi yapay bir dilin ya da �ngilizce gibi ortak bir dilin uluslararası,
özellikle de bireylerarası ileti�imde yetersiz kalaca�ını vurgulayarak, 20.yy’ı
“çeviri ça�ı” olarak nitelendirir.
1.2.3.3. Çeviri ve Küresel Modernlik
Modernlik dü�üncesi her �eyi kapsayıcı niteliktedir ve kendimizi kültürel
olarak kavrayı�ımıza derinden i�lemi� olması nedeniyle, “batı modernli�i”,
“kapitalist modernlik” ve son olarak da “küresel modernlik” gibi kavramların
tanımlarında da belirleyici olan bir ba�lamı beraberinde getirir.109 O halde modernlik
üzerine tartı�mak, kaçınılmaz olarak küreselli�in söylemine girmek demektir. Ancak,
bu ba�lamdaki modernlik söylemi modernli�in dü�ünsel çekicili�inden çok,
modernli�in batı kültürünün tahakkümünün korunmasında oynadı�ı stratejik rol,
barındırdı�ı evrenselle�me e�ilimleri ya da küresel kapitalizmin tehdit edici
ilerlemesini maskeleyen saptırıcı bir söylem olarak kullanılmasına dair �üpheleri de
gündeme getirir.
Küresel ça�ın günümüzde artık modern ça�ın yerini almı� oldu�unu dü�ünen
ara�tırmacılar vardır. Ancak, küreselle�menin modernli�in tarihsel dönemi içinde
yer aldı�ını ve modernli�in bir sonucu oldu�unu ileri süren ciddi sosyolojik savlar da
109 Tomlinson, Küreselle�me ve Kültür, 2004, s.51.
45
vardır. Giddens, modernli�in zaten yapısal olarak küreselle�tirici oldu�unu dü�ünür.
“Küreselle�meye i�aret eden karma�ık toplumsal ili�kiler a�ının ancak kapitalizm,
sanayile�me, kentle�me, geli�mi� bir ulus-devlet sistemi, kitle ileti�im gibi moderne
özgü kurumlarla ortaya çıkabilece�ini” iddia eder.110
Yükselen küresel kültür hem elit, hem de popüler araçlarla yayılmaktadır.
Elit araçların önemlileri i� ve siyaset dünyası liderlerinin uluslararası kültürüdür. Bu
kültürün ana lokomotifi olan uluslar arası i�, aynı zamanda ekonomik ve teknolojik
küreselle�menin de lokomotifidir.111
Her ülkede i�adamları ve meslek sahipleri arasından çıkmı� hırslı gençlerden
olu�an küresel bir a� vardır; yuppie internationale denebilecek bu a�ın üyeleri
�ngilizce’yi kusursuz konu�makta, i�yerinde ve e�lencede aynı biçimde giyinmekte,
aynı biçimde davranmakta ve bir noktaya kadar aynı biçimde dü�ünmektedirler.
Yükselen küresel kültürün, i� kültürüyle kayna�an, bazen çatı�an bir ba�ka elit kesimi
daha vardır: Batılı aydın (intelligentsia) küreselle�mesi. Bu kültür ise çe�itli araçlarla
ta�ınır: üniversite çevrelerinin olu�turdu�u a�lar, vakıflar, sivil toplum kurulu�ları,
bazı devlet kurulu�ları ve devletlerarası kurulu�lar. O da bütün dünyada pazarlar
aramakta ve kendi pazarlarını yaratmaktadır, ama onun pazarladı�ı ürünler
çokuluslu �irketlerin ürünlerinden de�il, Batılı aydınların icat etti�i dü�ünce ve
davranı�lardan örne�in insan hakları, feminizm, çevrecilik, çokkültürlülük gibi
ideolojiler ile bu ideolojileri içeren siyasetlerden ve ya�am tarzlarından
olu�maktadır.112
Çe�itli açılardan incelendi�inde kültürel de�i�imde dilin ta�ıdı�ı önem
hemen göze çarpar. Her dil bili�, kural ve hatta duygu ça�rı�ımları olan kültürel bir
kargo ta�ır. Mal, teknik ve moda bir toplumun kültürel anlam yapılarının iç
birikiminde derin izler bırakmadan ithal edilebilmektedir. Oysa dil böyle de�ildir.
Yabancı bir dilin sıra sıra sözcükleri ve anlambilimsel göndermeleri toplumun
günlük konu�ma diline sızmaya ve onun parçası olmaya ba�ladı�ında durum
110 Giddens, Modernli�in Sonuçları, 2004, s.68. 111 Berger; Huntington, Bir Küre Bin Bir Küreselle�me, 2003, s. 11. 112 A.e., s.12
46
kökünden de�i�mekte, ithal eden toplumun kültürel anlam yapıları derinden
etkilenmektedir.
Tarih boyunca çevirinin özelliklerinden biri, bu etkinli�in insanı bireysel
cehaletinden kurtararak onu aydınlanma sürecine götüren bir araç konumunda
kar�ımıza çıkmasıdır. Ancak bu söylenenlerden, “bütün çeviriler ulu bir amaca
hizmet eder” gibi bir çıkarım yapılmamalıdır. insanlar her zaman dili masumca
kullanmazlar ve dı�arıdan alınan “dil oyunları”, özellikler yerel kültüre geçen
zihinsel yapıları da beraberinde getirir. Çeviri hareketlerinin dünya ölçe�inde bir
jeopolitik ara�tırması gerçekle�tirilmi� olsa bazı toplumların di�er bazı toplumlar
üzerinde geçerli kıldı�ı nüfuz ve erk simgelerinin de ortaya çıkaca�ı kesindir.
Çalı�manın konusunu a�ı�ı için burada “çeviri ve egemen güç ili�kileri”
tartı�ılmayacaktır. Sadece zararsız izlenimi veren “dinsel tercih” ya da “cinsel
yönelim” gibi terimleri ya da “bu i�te kendimi ifade edemiyorum”, “bu ili�kide daha
geni� bir alana ihtiyacım var” ya da “kendi fikrini korumak hakkındır” gibi deyi�leri
bir dü�ünmek yeter.
Geli�mi� ülkelerin dili bilimsel ve ekinsel alanlardaki geli�melere ko�ut
olarak geli�irken, geri kalmı� ülkelerin dili özellikle yazılı alanda aynı geli�meyi
gösterememektedir. Sonuç olarak, geli�mi�, geli�mekte olan ya da geri kalmı� ülkeler
arasında ileti�im köprüsü kurmak oldukça zorla�maktadır. Güçlü bir me�ruiyetle
donatılmı� toplumların eserleri kaynak eser olarak daha az me�ruluk arzeden erek
toplumların konu�tu�u dillere çevrilmektedir. Sosyo ekonomik, toplumsal, siyasal
ko�ullar çerçevesinde çeviri belli amaçlar do�rultusunda kullanılan olumlu ya da
olumsuz bir araç niteli�ine bürünebilir. Çeviri ku�kusuz egemen gücün aracı
niteli�ine bürünebilmektedir.
Kaplan, “Küreselle�me Ba�lamında Çeviri Kuramlarına Yeniden Bakı�”
ba�lıklı makalesinde çeviri etkinli�ini “asimetrik güç ili�kileri” ile ilintilendirerek bu
anlamda egemen kaynak kültürün önemini vurgular. “Çeviri alanındaki e�itsizlik
ili�kisinin ister istemez ba�ımlılık yaratan siyasal sonuçları oluyor” diyen Kaplan,
47
“böylesine bir temel gerçeklik kar�ısında çeviri kuramlarının mutlaka bir tutum
alaca�ını” varsayar.113
Burdan hareketle, “tarih-dı�ı ve kuralcı yakla�ımları haklı olarak ele�tirerek
ortaya çıkmı� olmalarına ve yeni paradigma getiren yenilikçi kuramlar olarak
benimsenmi� olmalarına ra�men çeviri ili�kisinin ortaya koydu�u e�itsizli�i
gündemine almadıklarından , bir ba�ka deyi�le çeviri eylemini araçsal bir mantıkla
teknik bir olgu olarak irdeleyip fakat teknik olguyu ku�atan hiyerar�ik güç ili�kilerine
hiç de�inmediklerinden” Toury ve Vermeer’in çeviri kuramlarını ele�tirir. Kaplan’a
göre “günümüzün a�ır bir hegomonyacılı�ına dayalı küreselle�me olgusu, çeviri
kuramlarının gündemine girmeli ve çeviribilim kavramları bu olguyu yansıtacak
biçimde gözden geçirilmelidir. Çevirinin tanımı, kaynak dizge ve erek dizge, çeviri
kısıtlamaları, çeviri görevi, çeviri i�vereni gibi kavramlar, küreselle�menin e�itsiz ve
dengesiz güç ili�kileri ba�lamında yeniden ele alınmalı ve özgülle�tirilmelidir. Çeviri
kuramları, bütün dünyada ezen-ezilen ili�kisini a�maya hizmet eden insani bir
skoposa göre yeniden biçimlendirilmelidir.”114
Di�er yandan çevirmen çeviri giri�iminde tek ba�ına olmaktan çok uzaktır.
Nitekim, uluslararası ili�kilerin yo�unla�masına ve buna ba�lı olarak çeviri
etkinli�inin artmasına ba�lı bir kuramsal yakla�ım olan Skopos Kuramı çevirmeni
“çeviri i�inden ve i�verene kar�ı sorumlu” görmektedir. Kültürel bir üretim olarak
çeviri toplumsal yaptırımını bir “Pazar” mantı�ı içinde bulmaktadır. Yani çeviri
yapmak kararı ve bunun neticesi ancak halkın buna verece�i kar�ılıkta , ele�tiriler,
ücretler ve benzeri ayırdedici birbirinden farklı kabullenme tepkilerinde me�ruiyet
kazanacaktır.
Görülen o ki, bugün modern kültürün merkezinde küreselle�me,
küreselle�menin merkezinde de kültürel pratikler yatmaktadır. Çeviri yayınların
bollu�una bakarak 21.yy’ın çeviri ve çeviribilimin altın ça�ı oldu�unu
dü�ünebiliriz. Küreselle�en dünyamızda salt ihracat ve ithalattan yola çıksak dahi
çeviri hacminin devasalı�ını göz önüne getirmek olanaklıdır. Çeviribilimin
ça�ımızda ortaya çıkması, çeviri sorun ve yöntemlerinin irdelenmesi bu durumda 113 Kaplan, “Küreselle�me Ba�lamında Çeviri Kuramlarına Yeniden Bakı�”, 2003, s.26. 114 Kaplan, a.g.m., s.27.
48
kesinlikle rastlantı olmayıp, küreselle�me ça�ının bir sonucudur diye dü�ünmek
yanlı� olmaz.
1.3. TÜRK MODERNLE�MES� BA�LAMINDA ÇEV�R�
1.3.1.Modernle�me ve Dı�a Yayılma
Modern toplumun olu�umu batılı kültür çevresinde gerçekle�mi�tir. Batılı
kültür di�er uygarlık çevrelerinden beslenerek modernle�me sürecini daha ilerilere
götürmü�tür. �imdi Avrupa bu genel evrim sürecini dünyanın di�er bölgelerine
do�ru yaymaktadır. Hızla büyüme potansiyeline sahip ve kapitalist yapıdaki bir
ekonomi için ulus devletin sınırları dar gelmekte dı�a yayılma ve kendi dı�ındaki
dünyayı dönü�türerek ekonomik denetime alma e�ilimini ta�ımaktadır. Öte yandan
bu e�ilime bilgiye ve hukuka yakla�ımındaki evrensellik iddiası da eklenince kendi
dı�ındaki dünyayı dönü�türme potansiyeli daha da güç kazanmaktadır.
Batıdaki modernle�me, di�er modernle�melerin çok öncesinde yer aldı�ından
ve üç yüz yıl boyunca önce Avrupa devletlerine, sonra da ABD’ye egemen bir
konum sa�ladı�ından, bu ülkelerin dü�ünürleri ço�u zaman kendi
modernle�melerini, modern bir toplumun kurulmasının gerekli ve temel
ko�uluymu� gibi, genel olarak modernlikle özde�le�tirmi�lerdir.115 Batılı olmayan
toplumların modernle�me sürecinde Batılı de�erleri özümseyece�ini, yani belli bir
ölçüde “batılıla�aca�ını” ileri sürmektedirler.
Batı-dı�ı toplumlar da modernle�me yolunda attıkları her adımda Batı kültür
çevresine yakınla�maktadır. Batılı de�er yargılarıyla bezenmi� modern ya�am tarzı, 115 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004, s.43.
49
Batılı olmayan toplumlar nezdinde ço�u kez kabul edilmesi kaçınılmaz bir veri
olarak algılanmaktadır.
Habermas’ın “modern” in belirlenimlerinden biri olarak öne sürdü�ü
“Avrupalı olmak” savı, ondan daha önce ve daha kesin bir biçimde Max Weber’ce
dile getirilmi�tir. Max Weber için ussalcılık ya da ussalla�tırma “modernle�tirme”
anlamına gelir. Weber’den hareket eden modernle�tirme kuramı, moderni, onun
Yeniça�-Avrupa köklerinden koparır ve genellikle toplumsal geli�me süreçleri için
zamandan, mekandan soyutlanmı� bir model olarak üslupla�tırır. Nitekim,
modernitenin ana e�iliminin bu dünyayı sürekli geli�en bir küreselle�meye do�ru
götürdü�ü günümüzde artık genel kabul gören bir yakla�ımdır.
Kar�ılıklı ili�kilerin ve ba�ımlılı�ın gittikçe sıkla�ması ve yo�unla�ması bir
tür ortak kurallara olan gereksininimi artırmaktadır. Ayrıca uluslararası kimi
etkinlikler (spor ve festivaller gibi) kültür alı�veri�ini hızlandırmaktadır.
Modernle�me sürecinin yaygınla�ması, Batı kültür de�erlerini de
evrenselle�tirmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki, modernle�me Batılıla�ma ile
özde� de�ilse de ancak modernle�mekte olan toplumlar kaçınılmaz olarak belli
ölçülerde Batılıla�mak zorundadır.
Modernle�menin yaygınla�ması, o kadar do�al kar�ılanmaktadır ki bütün
dünya ülkelerini iki kategoride toplamak mümkündür. Geli�mi� ülkeler ve
geli�mekte olan ülkeler. Bu bölümleme o kadar katıdır ki, modernle�me sürecine �u
ya da bu nedenle katılmamı� ülkelerin varolabilece�ini hesaba katmamaktadır. Ama
yine de sömürgecilikten kurtulmu� bütün “yeni” ülkelerin modernle�me yolunda
oldukları bir gerçektir.
Modern dünyada bir ülkenin prestij düzeyini belirleyen faktörler güç, refah
düzey, ve uluslararası düzeyde geçerli olan normlara uyabilme yetene�idir. Ülkelerin
yüksek bir prestij düzeyine ula�masını motive eden dü�ünce , ülkelerin e�itli�i
ilkesidir. Geli�mekte olan ülkeler bu ideolojik ve teorik e�itlik ilkesi gere�ince
zengin ve yoksul ülkeler arasındaki reel e�itsizlik ve uçurumdan son derece
rahatsızlık duymaktadır. Bu e�itsizlik bir nevi “prestij yitimi” olarak algılanmaktadır.
50
Bundan dolayı yoksul ülkeler hızla modernle�meye çalı�makta ve bu u�urda varını
yo�unu harcamaktadır.
1.3.1.1.Türk Modernle�mesi
Osmanlı’da Batıyı tanıma ve ondan yararlanma iste�inin do�u�undaki ilk
etken, bilindi�i gibi askeri alandaki ba�arısızlıklar olmu�tur.116 17.yy.ın sonlarına
do�ru ba�layan yenilgiler dizisi Osmanlıların en güçlü olduklarına inandıkları askeri
bilgi ve teknoloji alanında artık üstünlüklerini yitirdiklerini açık biçimde ortaya
koymu�tur. 18.yy ba�larında artık Batının askeri alanda kaydetti�i ilerlemeleri tanıma
ve bunlardan yararlanma iste�i bir devlet politikası haline dönmü�tür.
Osmanlıda Batılıla�ma hareketlerinin devlet gücünün yeniden tesisi veya
devletin kurtarılması gibi amaçlara odaklanmı� olması bu hat üzerinde geli�en siyasi
dü�üncenin de genel olarak uygulamaya dönük bir karakter ta�ımasına yol açmı�tır.
Bu zihniyet yapısının bir sonucu, devletle ilgili sorunların kısmi reformlarla
çözülebilece�i görü�ünün uzunca bir süre benimsenmesi olmu�tur. Kısmi reform
anlayı�ı ise, Batı denen �eyin aslında bir bütün oldu�unun te�his edilememesine; yani
askeri, idari ve siyasi konularla ilgili olarak Batıdan ithal edilen teknik ve modellerin
arkasında bütünlüklü bir de�er ve dü�ünce sisteminin bulundu�unun nispeten geç
anla�ılmasına yol açmı�tır.
1826 den sonradır ki batının üstünlü�ünü salt bir askeri üstünlü�e
indirgenemeyece�i kavranmı�, askeri üstünlü�ün arkasındaki zihniyetin ara�tırılması
i�ine giri�ilmi�tir. Aydınlanma da i�te tastamam bu ba�lamda gündeme gelir. Ancak
asıl sorun da burada çıkar: Avrupa’nın zihin tarihi sadece Aydınlanma’dan ibaret
de�ildir. Avrupa’nın entelektüel tarihinin kendi kar�ıtını üreten süreçlerin tarihi
oldu�unu da unutmamak gerekir. Oysa Batı’dan Türkiye’ye gelen özellikle “akıl
kavramı”, belli bir felsefi temelinin olmaması yüzünden burada sahip oldu�u yegane
anlam ufkunun pozitivizm ile sınırlı kalmasına neden olmu�tur. 116 Akbayar, “Tanzimattan Cumhuriyete Çeviri”, s.447.
51
Türkiye’de modernle�me sürecini 20.yüzyılın belirli bir yılında ya da
döneminde “bitirmek” mümkün de�ildir. Modernle�me kavramı geni� kapsamıyla
alındı�ında günümüzde de devam etmektedir. Son 20 yıllık dönemde söz konusu
olan, ülkenin AB ve Dünya kapitalist sistemiyle çok yönlü eklemlenme çabalarıdır.
1.3.2. Türk Modernle�mesi Ba�lamında Çeviri Etkinli�i
1.3.2.1.Çeviri Yoluyla Batıya Açılma
Türkiye’de Batılıla�ma hareketiyle do�rudan ilintili en büyük ve önemli
etkinliklerden biri de ku�kusuz çeviri etkinli�i olmu�tur.117 Ne var ki Osmanlı’da
1726 yılına dek matbaaya izin verilmemi� olması, bilgilerin tabana yayılarak
duyulmasını engelledi�i gibi bilgi üretiminin de gecikmesine neden olmu�tur.118
Çeviri yoluyla Batıya açılma Batı biliminden yararlanma ilk kez Katip Çelebi
ile ba�lamı�tır.119 Do�u dü�ün dünyasından Batı dü�ün dünyasına yöneli�te bir
dönüm noktası olan ve yerkürenin yuvarlaklı�ı üstüne kanıtlar veren Cihannüma
1648’de yazılmaya ba�lanmı�, bilginin ölümünden sonra ancak 1732’de
Müteferrika’nın basımevinde basılmı�tır. Flaman matematik ve co�rafya bilgini
Mercator’un (1517-1594) Atlas Major’u ile onun kısaltılmı�ı Atlas Minor ve yine
Flaman kozmografya bilgini Abraham Ortellius’un Teatrum Orbis Terraum
(Dünyanın Görü�ü) adlı yapıtlarından yararlanıp kaleme alınmı� olan Cihannüma
(Dünyayı Gösteren) ile bizde ilk kez Batıdan çeviriler, aktarmalardan yararlanma
dönemi ba�lamı�tır denebilir.120
117 Berk, “Batılıla�ma ve Çeviri”, s.511. 118 Yazıcı, Çeviri Etkinli�i, t.y., s.85. 119 Günyol, “Türkiye’de Çeviri”, 1983, s.325. 120 A.y., s.325.
52
Lale Devrinde bireysel çeviri çabaları dı�ında, ilk örgütlü çeviri giri�imi
�brahim Pa�a’nın �air Nedim’in ba�kanlı�ında ba�lattı�ı Ayni’nin �kd ül Cüman,
Havandmir’in Habib üs-Siyer, vb. gibi tarih yapıtlarıyla, Aristo fizi�inin Arapça’dan
Osmanlıca’ya çevrilmesinden öteye gidememi�tir. Bu dönemin en verimli çevirmeni
Yanyalı Esat Efendi’dir. (öl.1730) . Ahmet Vefik Pa�a’nın dedesi olan Esat Efendi,
�bni Sina’nın �ifa’ı, Suhreverdi’nin Hikmetül ��rak’ı yanında, Aristoteles’in
Phisika’sını Kitab üs-Semaniye adıyla çevirmi�tir.121
Lale devrinin yarattı�ı ve Tanzimat’a kadar uzanan akım, yazınsal oldu�u
kadar bilimsel akımın da yönünü de�i�tirmeye ba�layacaktır. Tercüme heyetine ilk
gereksinim duyulması, Müslüman ço�unlu�a ilk kez matbaa izninin verilmesi ve
yeni e�itim kurumları ve ona ba�lı olarak yeni kütüphanelerin kurulması, toplumsal
yapıdaki geçi� sürecinin somut örnekleri olarak de�erlendirilebilir. Tanzimat
döneminde çeviri hareketinin daha da yo�unla�tı�ını, roman, tiyatro vb. gibi kendi
yazın gelene�imizde bulunmayan bazı türlerin Batı’dan, özellikle de Fransız
yazınından yapılan çeviriler yoluyla alındı�ını görüyoruz122.
1.3.2.2. Cumhuriyet Öncesi
Tanzimat’la önemli bir a�ama yapan çeviri etkinli�i II.Me�rutiyet’ ten sonra
resmi ve özel olmak üzere sürekli iki yol izlemi�tir. Me�rutiyet dönemindeki Maarif
Nezareti bir Telif ve Tercüme Heyeti kurar. Bu dönemdeki bilim ve felsefe
çevirilerinin bir kısmı bu kurul tarafından yaptırılmı�tır.
�inasi’nin �iir çevirileri, Ziya Pa�a’nın edebiyat, tarih ve felsefeye ili�kin
çevirileri, Kemal Pa�azade Said beyin bir ço�u gazetelerde da�ınık kalan edebi
çevirileri, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid, Muallim Naci, Ahmed Mithad
Efendi, Ahmet Vefik Pa�a’nın çe�itli çeviri ve uyarlamaları vardır. Bu dönemin
121 A.y., s.325. 122 Gürsel “Uygarlık ve Çeviri”, 1983, s.321.
53
önemli çevirmenlerinden biri de Be�ir Fuad’dır. Fransızca �ngilizce ve Almanca’dan
yaptı�ı bilim ve teknik, edebiyat, dilbilgisi çevirileriyle önemli bir hizmet verir.
�emseddin Sami Bey de Fransızca-Türkçe sözlü�ü ile çeviri etkinliklerini
kolayla�tırır, ayrıca bir çok çeviri yapmı�tır.
Bu dönem yazılan hikaye ve yazılarda sıkça kar�ıla�ılan durum “hayal” ve
“gerçek” dünya arasında ya�anan çatı�maların ön planda olmasıdır. Bu dönem
Osmanlı aydınının hayali, gelece�e dönük toplumsal dönü�ümleri içermesine
ra�men, daha çok bireyci, uygarlı�ın getirdi�i refah ve huzuru bireysel ya�am
özgürlü�ü alanıyla sınırlı kalmı�tır. Bütün siyasal u�ra�larına kar�ın daha çok
yazınsal alanda macera türü özlemlerle avunmu�lardır.
1.3.2.3.Cumhuriyet Dönemi
Çeviri etkinli�i Cumhuriyetin ilk yıllarında Batılı modelleri izleyen bilinçli ve
planlı bir merkezi devlet politikası sayesinde hızlanır, ancak kapsamlı bir çeviri
hareketi için 1940 yılında kurulacak olan Tercüme Bürosunu beklemek gerekmi�tir.
Cumhuriyet sonrasından �kinci Dünya Sava�ına kadar radikal bir modernite projesi
uygulanmı�tır. Bu proje �kinci Dünya Sava�ı sonrasında popülist bir nitelik
kazanmı�, 1980’ler sonrasında da dünyada modernite projesinin a�ılmaya
ba�lamasından etkilenerek belli bir a�ınma ya�adı�ı söylenebilir.
Genç Cumhuriyetin modern, Batılı ve laik bir Türk ulusu yaratma çabaları,
�slam ve Do�u dünyasıyla ba�larını gev�etmesiyle ve kendine Avrupa kültür ve
uygarlı�ı içinde bir yer istemesiyle temellenmi�tir. Dönemin aydın kesimi Batı
dünyasını tek bir uygarlık olarak de�erlendirmi� ve kendi ülkesini de bu uygarlı�ın
içinde görmek istemi�tir. Avrupa kültürünün bir parçası olmak isteyen Türkler için
bu kültürün kaynaklarını ö�renmek bir zorunluluk olarak kendini göstermi�tir...
Özellikle klasiklerin ve bunların içinde antik Yunan ve Latin eserlerinin çevrilmesine
öncelik veren , Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyübo�lu gibi Türk Edebiyatına pek çok
telif ve çeviri eser kazandırmı� yazar/çevirmenleri bünyesinde barındıran
54
Cumhuriyet döneminin ilk ciddi ve planlı çeviri etkinli�i ve çeviri konusuna bilimsel
olarak ilk yakla�ım devlet eliyle kurulmu� olan Tercüme Bürosu (1940-1967),
ülkenin Batılıla�ma hareketinin kültürel aya�ında çok önemli bir yer tutmu�tur.123
Tercüme Bürosunun kurulu� kararının alındı�ı Birinci Ne�riyat kongresinin
açılı�ında (1939), dönemin Maarif Vekili Hasan Ali Yücel “Garp kültür ve tefekkür
camiasının seçkin bir uzvu” olmak isteyen Cumhuriyet Türkiyesi’nin “medeni
dünyanın eski ve yeni fikir mahsullerini” kendi diline çevirmek ve “alemin duyu� ve
dü�ünü�ü ile benli�ini kuvvetlendirmek” zorunda oldu�unu söyler. Yücel ayrıca
böyle bir zorunlu�un kapsamlı bir çeviri giri�imini gerektirdi�ini savunur.124
Kongrede kurulan Tercüme Encümeni çevrilmesini gerekli gördü�ü eserler
hakkında bir rapor hazırlar. Raporda, manzum eserler genellikle çevrilemez
görüldü�ünden bu tür eserlere listede az yer verildi�i belirtilir ve özellikle
“hümanist” kültür’e ait eserlere önem verilmesi istenir. Listede Fransız yazını hala
ilk sırayı i�gal etmektedir. Daha önce fazla ilgi duyulmayan Latin ve Yunan
klasiklerinin ise bu listeye alınması yeni bir durumdur. Yunan klasikleri Türkiye’nin
parçası olmak istedi�i Batı kültürünün birincil kaynakları olarak görülmü� ve
böylece Türkiye’deki kültürel hayatın –temeli Yunan ve Latin-yazını olan- Batı
uygarlı�ının temel sanat eserleri üzerine kurulmasına çalı�ılmı�tır.
Kaynak kültür olarak Batı’ya tanınan bu saygınlık ve Batılı olma iste�i
Batı’yı ve Batı kültürünü Türk okurlara fazla yabancı olmayan , tanıdık bir biçimde
sunarak aslında kendilerinin de bu kültür ve uygarlık dünyasından farklı
olmadıklarını ve hatta bu dünyaya ait olduklarını inandırmak gibi bir amaç
gütmü�tür. Böylece yeni, modern, Batılı bir Türk ulusu yaratmak amaçlanmı�tır.
Dönemin ünlü çevirmeni Eyubo�lu’nun çokça çevirdi�i Montaigne, La
Fontaine, Shakespeare, Hayyam, Mevlana, Rabelais, Thomas More gibi yazarlar
onun için kaynak kültürlerinden ba�imsız olarak aynı de�erleri payla�an
hümanizmanın en büyük temsilcisidirler. Halkçılık ve Hümanizmaya dayanan bu
bakı� açısı Eyübo�lunun çevirilerinin diline ve bunların algılanı�ını da yansımı�tır.
123 Berk, “Batılıla�ma ve Çeviri, s.513. 124 A.e., s.517.
55
Hasan Ali Yücel’in 1946’da Maarif Vekilli�inden ayrılıp yerini Re�at
�emsettin Sirer’e bırakmasıyla Tercüme Bürosunun izledi�i politikalarda da önemli
de�i�iklikler olur.1947’de Sirer’in ba�kanlı�ını yaptı�ı bir toplantının ardından
hazırlanan yeni listelerde ilk olarak Do�u yazınlarına a�ırlık verilmi�tir. 1950’deki
de�i�en siyasal güçlerle de e�itsel ve kültürel politikalar Büro’nun etkinliklerinin
giderek azalmasına neden olur, ve yayımlanan çevirilerin sayısında önemli bir dü�ü�
gözlenir. 1950’lerden ba�layarak �ngiltere ve Amerika’daki cep kitaplarından
esinlenen kimi özel yayınevleri ucuz çeviri cep kitapları yayımlamaya ba�lar. Bu
dönemde, özellikle çocuk yazını ve popüler yazın özel yayınevleri tarafından bolca
çevrilir.125
1960 yılı Türkiye için yeni bir dönemin ba�langıcı olmu�tur. 1960’da
ba�layan ve 10 yıl aralıklarla ülke yönetimini eline alan askeri rejimler sadece
Türkiye’nin siyasetini de�il sosyo-kültürel ard alanını da belirlemi�tir. 1961
Anayasası basın ve yargı ba�ımsızlı�ı, sendikal haklar ve üniversitelere özerklik
getirilmesi gibi pek çok özgürlü�ü de beraberinde getirmi�tir. Sosyalist etkinlikler
artmaya ba�lamı�, sol kuramlar dergilerde açıkça tartı�ılır olmu�tur. Yeni anayasa
tarafından yaratılan bu liberal atmosferde sosyalist dergi ve gazeteler de ço�almaya
ve daha önceleri zararlı görülen pek çok politik ve felsefi yabancı eser çevrilmeye ve
yayımlanmaya ba�lamı�tır.126
Ne var ki 1960’ların bu görece özgürlük ortamında hala Ceza Kanunu’nun
141. ve 142. maddelerinin uygulanması ve koalisyon hükümetlerinin özellikle sol
yayınlara olan ku�kulu yakla�ımı sonucu aydın kesim ba�lıca hedef haline gelir. Can
Yücel 1968’de Che Guevara’ nın bir kitabını çevirmekten mahkemeye verilmi� ve
1970’de ba�ka gazeteci ve çevirmenler gibi hapse girmi�tir.127
1970’lerin ilk yıllarında özellikle 1971-1973 arasında basın ve yayıncılık
sektörü üzerinde büyük bir baskı olu�ur. Kitaplar yasaklanır, pek çok dergi ve kitap
kapatılır, yine pek çok üniversite ö�retim üyesi, profesör, yazar, çevirmen, yayıncı
tutuklanır. Sıkıyönetim sırasında yasakların kitapların %80’inden fazlasının çeviri
125 A.y., s.517. 126 A.y., s.518. 127 A.y., s.518.
56
olması ise dikkat çekicidir. Bu yıllarda pek çok çevirmen yayıncısıyla birlikte ba�ta
Marks, Lenin ve Stalin olmak üzere sol literatürü çevirdikleri için kovu�turmaya
u�ramı�tır. Sabahattin Eyübo�lu da dönemin kurbanlarından biridir. Aralık 1971’de
Türkçe’ye Thomas Moore’un Utopia’sını çevirdi�i için tutuklanır.
Öte yandan, 1970-1974 yılları arasında gerek telif, gerek çeviri kitapların
sayısının giderek arttı�ı görülür. Sayısı giderek artan çeviri kitapların pek ço�unu ise
yazın çevirileri olu�turmaktadır. Ancak popüler edebiyat, burada da 1950’lerde ki
gibi önemli bir yer tutmaktadır. Barbara Cartland dönemin en çok çevrilen yazarıdır.
Çevirilerin sayısal olarak artmasına ra�men özellikle 1970’lerin ikinci yarısında
çeviri kalitesinin dü�üklü�ü sık sık ele�tiri konusu olmu�tur. Türkiye’deki genel
ekonomik kriz, etkisini özellikle az para ödenen çevirmenler, i�sizlik, tekelcilik,
yüksek ka�ıt fiatları ve ka�ıt kıtlı�ı üzerinde göstermektedir.Bu da çevrilecek
eserlerin ve çevirmenlerin özensiz seçiminde kendini belli eder. Ayrıca, özellikle
Nobel ödülü almı� yazarların kitapları gibi ödüllü eserleri di�er yayıncılardan önce
piyasaya çıkarmak amacıyla kimi yayınevleri aynı kitabın de�i�ik kısımlarını farklı
çevirmenlere vererek çok kısa sürelerde ama çok dü�ük kalitede çeviri kitapları
yayımlamı�lardır.128
Bu dönem yapılan çeviri ele�tirilerinde vurgunun erek metin ve dilde oldu�u
1940’lardan farklı olarak kaynak metne bir dönü�ten sözedilebilir. Daha önce
çevirideki herhangi bir yanlı� erek dilin gereklerine sadakatsizlik olarak
adlandırılırken bu durum artık kaynak metne ve yazarına sadakatsizlik olarak
algılanmaya ba�lamı�tır. Temel kaygılardan biri de çeviride yazarın biçemini
yansıtmak olmu�tur. Çevirmenlerin görü�lerindeki bu de�i�ikli�in genel olarak Türk
aydınlarının Batı’ya ve kendi kültür ve toplumlarına kar�ı de�i�en bakı�larıyla ilgili
oldu�unu söylemek mümkün. Bu yakla�ımda ayrıca yabancı kültürde yok olmamak
ve kimli�ini korumak amacıyla kaynak ve erek metinler , diller ve kültürler
arasındaki farklılı�ı vurgulama iste�i yatmaktadır.129
1980’lerin ba�ından itibaren Türkiye’de hayatın tüm yönlerinde önemli
de�i�iklikler olmu�tur. Bunun çeviri etkinli�indeki ilk göstergelerinden biri 128 A.y., s.518. 129 A.y., s.519.
57
çevrilmek için seçilen eserlerin de�i�en karakterinde görülür. 1980’lerden ba�layarak
politik metinlerin çevirilerinin sayısında bir dü�ü�, hatta bir kesilme vardır. 1979’da
önemli bir sayıda sol görü�lü politik metinler çevrilmi�ken bu isimlerin hiç biri
1982’de yayımlanan çeviriler arasında bulunmamaktadır.130
Sonuç olarak Türk toplumsal kültürel hayatında çevirinin daima yaratıcı bir
i�levi olmu�tur. Çeviri etkinli�i salt bilgi aktarımı düzeyinde kalmamı�,
gerçekle�tirilmek istenen tüm yeniliklerin , ba�lıca öncü giri�imleri yedek gücünü
kimi zamanda temel gücünü olu�turmu�tur.
Türk modernle�me sürecinde Turgay Kurultay’a göre bugün hala “asıl
beslenme kayna�ımız Batı’dan yapılan çevirilerdir”; çeviri kültürü yoluyla “Batı”ya
açılan bu yakla�ım ise aslında “geri kalmı� ülke” konumunu kıramadı�ımızı ortaya
çıkarmaktadır :
“kendi programının hedeflerine ula�mı� olması Batı kültürünün, çevrilen metinler ölçüsünde Türk toplumuna geçirildi�i anlamına gelmez. Bırakalım toplumun genelini, bu çevirilerin okurlarının, hatta üreticisi olan aydın çevrelerin bile Batı dü�üncesiyle kültürel bütünle�me içinde oldukları söylenemez.(...) Çeviri üzerinden dı� dünyayı, di�er toplum ve kültürlerin ürünlerini ne ölçüde izledi�imiz, dünya dü�ün ve kültür gündemini ne ölçüde yakalayabildi�imiz ve daha önemlisi ne ölçüde buna tepki verip içinde yer alabildi�imiz gibi soruları sıraladıkça “geri kalmı� ülke” konumunu kıramadı�ımız ortaya çıkıyor.(...) Dünya kültürüyle ili�kimiz ve ona nasıl eklemlendi�imiz, temel geli�me sorunumuz olmaya devam ediyor.”131
1.3.3. Türk Modernle�mesinde Aydın-Çevirmenlerin Rolü
Modernle�me, merkez kapitalist ülkelerden çevre ülkelere do�ru ilerleyen ve
yaygınla�an bir süreçtir. Bu süreçte Batılı ülkeler ile çevre ülkeler arasında köprü
vazifesi görecek bir grup aydın, bürokrat ve benzeri seçkin kesime �iddetle ihtiyaç
duyulmaktadır.
130 A.y., s.519. 131 Kurultay, “Cumhuriyet Türkiye’sinde Çevirinin A�ır Yükü ve Türk Hümanizması”, 1998, s. 27.
58
Batılı olmayan toplumlarda özellikle ba�langıçta bürokrasi modernle�me
sürecinde büyük bir rol oynamı�tır..Devlet ve bürokrasi yerli burjuvazinin
yoklu�undan ötürü onun yerini ve rolünü üstlenmi�tir. Türk toplumunun
modernle�mesi de ba�ında bürokrat aydınlar tarafından gerçekle�tirilmi�tir. Gerek
Osmanlılar dönemindeki Batılıla�ma hareketlerinde, gerekse Cumhuriyetin ilk
dönemindeki yenile�me hareketlerinde bu bakımdan bir farklılık yoktur. Aydın
devletin çocu�udur.. Aydınlar, birçok Batılı de�erin “ta�ıyıcısı” ve “yerelle�tiricisi”
olmu�lardır. Birço�u önemli yapıtların çevirmenidir. Cumhuriyetin onların
tanımladı�ı biçimiyle Cumhuriyet aydınları görevlerini halkı aydınlatma misyonu
olarak benimsemi� ve Cumhuriyeti halka ta�ıma i�ine giri�mi�lerdir.
Batıda bu böyle olmamı�tır. Kepler’den ve Bruno’dan Galileo ve
Paracelsus’a yeni bilim ve felsefeyi temsil edenlerle geleneksel otorite arasında bir
mücadele olmu�tur. Ama Türkiye’de Batı tarzında yeti�ecek insanlar devletin en
de�erli yardımcı gücü olacak, devletin kendini modernle�tirmesinde , edindikleri
bilgilerle en önemli rolü onlar oynayacaklardır Fakat çok geçmeden i�in bu kadar
basit olmadı�ı anla�ılmı�tır. Bu de�erli yardımcılar gerekli tedbirler alınmazsa
tehlikeli muhalifler haline de gelebilmektedirler.
Alain Tourain’e göre ise, günümüz aydınları bamba�ka bir görünüm çizmektedirler:
dünyanın bütün bölgelerinde artan ve kültürel çe�itlili�i ya da dayanı�mayı savunan
toplumsal giri�imleri ne desteklemekte ne de çözümlemektedirler. Yani aydınlar
yönelmeleri gereken �eyden giderek uzakla�maktadırlar; Bu uyarının bir aydın
muhatabı ku�kusuz “çevirmenler” dir.
59
2. MODERN�ZM VE ���R ÇEV�R�S�
2.1. MODERN�ZM ÜZER�NE B�R KAÇ SÖZ
2.1.1. Kavramsal Açılım
Burjuva toplumu, Marx’tan beri, bilindi�i gibi, bozuk bir düzen, yanlı�
kurulmu� ve kötü i�leyen bir toplum olarak nitelenir. Bu yanlı� bütün, kendi içinde
varolan ve onu olu�turan tikelleri öyle bir ku�atmı�tır ki, bu bütünün içinde umut
tükenmektedir. Frankfurt Okulu, bu yanlı� bütün içinde bir umut, bir sı�ınak
aramaktadır. Önerdi�i sı�ınak ise sanattır.1 Yanlı� bütün içinde varolan, fakat
yanlı�lı�a katılmayan, ilkece ona kar�ı duran ve do�ruluk savıyla ortaya çıkan en
son kale sanattır. Bu kale ilkin yanlı� bütün içinde do�rulu�u barındırır, ikinci
olarak, bu yanlı�ı a�mak olana�ını saklı tutar; böylece sanat daha iyi bir gelece�in
modeli olur. Sanat toplumu yansıtmaz, tam tersine ona do�ruyu gösterir.2
Adorno’nun dü�üncelerinden yola çıkan �smail Tunalı’ya göre de “sanat
yapıtı toplumsal gerçekli�in bir kar�ıtı” olarak ortaya çıkar. Sanat yapıtı, burjuva
ya�amının ‘negationu’dur. Bununla da sanat, içine do�mu� oldu�u toplumsal
gerçekli�e kar�ı bir protesto yükseltebilir. Burjuva toplumu, artık kendi negation’unu
proletaria biçiminde üretmez de sanat olarak üretir. Ve kendi kuca�ında bir kar�ı
kültürü meydana getirir.3
Kendisinde bu kadar önemli bir potansiyel görülen sanat bu beklentileri nasıl
kar�ılayacak? Ya da hangi sanat bunu ba�arabilecek? Frankfurt Okulu’nun bu
potansiyeli buldu�u alan modernizmdir, modern sanattır.4 “Ele�tirel bir ça�a uygun
olarak, modern sanat ele�tirel bir sanattır. En güçlü ve karakteristik yapıtlarında,
1 Dellalo�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s.49 2 A.e., s.49. 3 Tunalı, Estetik, 2001, s. 128. 4 A.e., s.52.
60
romantiklerden gerçeküstücülere uzanan gelenek içinde, modern sanat tutkuyla
modern ça�ı reddeder.5 Modernizm bir akımlar akımıdır ve Kübizm, Fütürizm, Dada,
Gerçeküstücülük, Dı�avurumculuk gibi yenilikçi sanat akımlarını ve özelliklerini
tanımlar. En çarpıcı özelliklerinden biri de bu anlayı�ın geni� bir co�rafyada ve
kentlerde ortaya çıkmı� olmasıdır.
Bununla birlikte, XX.yüzyıl, her ne kadar teknik kazanımlar ça�ıysa da, aynı
zamanda modernizmin çökü� ça�ı olacaktır.6 Modernizmin enerjikli�ini söndüren
ise �kinci Dünya Sava�ı’dır. Sava� sonrasında da tabii ki dikkate de�er eserler çıkar.
Yine de sürrealizmden sonra, birden çok sanat dalında etkin olacak kolektif önemde
hiçbir yeni estetik hareket görülmemi�tir.
Habermas, modernizmin öldü�ünü ileri süren görü�leri ortaya koyduktan
sonra kültürel alandaki bu gerilemenin “post-modernlik denen duruma geçi�”
anlamına gelip gelmedi�ini sorgular. Kapitalizmin Kültürel Çeli�kileri adlı yapıtında
Bell, dünyanın modernizm tarafından bozuldu�unu söylemektedir. Modernizmin
güçleri nedeniyle, sınırsız bir kendinin farkına varma, özgün bir kendini duyumlama,
öz-deneyimi (self-experience) iste�i, a�ırı uyarılmı� bir duygusallı�ın öznelcili�i
hakim olmaya ba�lamı�tır. Bell’e göre, bu atmosfer, toplumdaki mesleki ya�am
disipliniyle ba�da�mayan hedonistik motifleri serbest bırakmı�tır.7
Habermas, bu yakla�ımı yeni-muhafazakarlık olarak adlandırır. Yeni-
muhafazakarlık, ekonomi ve toplumun iyi-kötü ba�arılı kapitalist modernle�mesinin
rahatsız edici yüklerini kültürel modernizmin sırtına yüklemektedir. Yeni-
muhafazakar, çalı�ma, tüketim, ba�arı ve i�sizli�e kar�ı de�i�en tavırlar için ,
ekonomik ve toplumsal nedenler aramaz. Sonuç olarak da , hedonizm, toplumsal
kimli�in yoklu�u, itaat noksanlı�ı, narsizm, statü ve ba�arı yarı�ından çekilmenin
sorumlulu�unu kültür alanına yükler. Gerçekte ise, kültür, bütün bu problemlerin
yaratılmasına , sadece oldukça dolaylı bir yoldan katılır.8
5 Paz, Çamurdan Do�anlar, 1996, s.40. 6 Touraine, Modernli�in Ele�tirisi, 2004 , s.219. 7 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.220. 8 A.e., s.221.
61
Modern ça�ın kar�ıtlı�ı ça�ın içinde i�ler. Onu ele�tirmek, zaten modern
ruhun görevlerinden biridir; dahası, onu gerçekle�tirmenin yollarından biridir.
Modern ça�, bölünmenin ve kendini yadsımanın ça�ıdır.9
2.1.2. Modern Sanat
Platon, sanatı bir yandan do�urma metaforunun e�li�inde yaratma, meydana
getirme olarak yüceltirken, öte yandan sanat yapıtını kopyanın kopyası bir taklit
(mimesis) ürünü diye niteleyerek de�ersiz bulur. Çünkü Platon’a göre, sanatın
yansıttı�ı �ey, asıl gerçeklik olan idealar de�il, tersine ideaların kopyası olan
nesnelerdir, görünü�lerdir, kısacası duyusal dünyadır.
Platon’un sanat hakkındaki görü�ü, onun idealar kuramı ile ba�lantılıdır. Ona
göre, gerçeklik alanı onun idealar dünyası dedi�i alanın bir yansımasıdır, taklididir.
Bizim nesne dedi�imiz ve bizi çevreleyen �eyler Platon’a göre idealar dünyasının
yansımalarıdır. Platon’un sanata ve sanatçıya kar�ı olumsuz tavrının gerekçesi son
derece açık ve kendi içinde tutarlıdır. Çünkü sanat bir mimesistir; kendisi de bir
mimesis olan gerçeklik dünyasının mimesisi. Yani bir anlamda sanat ikinci
dereceden bir yansımadır. Ya da yansımanın yansımasıdır. Platonik idealizm,
gerçeklik alanından idealar dünyasına do�ru bir yolculuk iken, sanat tam tersi yönde
bir yolculuktur. Yani sanat, Platon’a göre, bizi i�in özünden uzakla�tırmaktadır.10
Mimesis esteti�i ya da sanatın bir yansıma oldu�u anlayı�ı büyük ölçüde
modern sanatın ortaya çıkı�ına kadar egemen olmu�tur. Modern sanatın en önemli
niteli�i anti-mimetik bir sanat olu�udur. Modern sanat ya�ama tutulan bir ayna
de�ildir. Modern sanat modern ya�ama kar�ı bir isyandır. Modern sanat aynı
zamanda bir modernlik ele�tirisidir. Modernizm zaten modernli�in “enfant
terrible”idir. Modern sanat, modern toplumun ba� belasıdır.11
9 Paz, Çamurdan Do�anlar, 1996, s.140. 10 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.89. 11 A.e., s.8.
62
Adorno’nun temel bir savı, sanatın tikele, genel içinde sınırlı da olsa belli bir
özerklik sa�layabilece�idir. ..Sanat, “somut olmayan”ın alanı olarak, genelin tikel
üzerindeki egemenli�inin olası en zayıf anını da temsil eder. Bu egemenli�in en zayıf
oldu�u nokta, umudun ye�erece�i en verimli yerdir. Sanat, insanın “yanlı� bütün”e
kar�ı en güçlü oldu�u alandır.12
Lyotard’a göre “geleneksel sanat çevirebilece�i, abartabilece�i ya da
güzelle�tirebilece�i bir gerçe�e güvenmekteydi”, “modern sanat ise artık gerçe�e
güvenmemektedir.” Wolfgang Welsch’in deyi�iyle “modern sanat gerçe�in bir i�e
yaramadı�ını fark etmi�tir. Örne�in, modern sanatta resim bir realiteden kayna�ını
almaz, kendi kendisini do�urur. O hep olu�un pe�indedir. Lyotard’a göre e�er
modern resim tekrar gerçe�e dayanırsa bunu “gerçe�in ne kadar az gerçek
oldu�unu” ortaya koymak amacıyla yapacaktır. Lyotard’ın bu sözleri Nietzsche’nin
tüm gerçe�in kurgusal oldu�u yolundaki ö�retisinin modern sanatı ne denli derinden
etkilemi� oldu�unu yeterince göstermektedir.13
Modernist sanat, Platon ve Aristoteles’ten beri gelen mimesis (yansıma)
kuramını kar�ısına alır. Sanat artık toplumsal gerçekli�i anlatmayacak, onu
yansıtmaya çalı�mayacak, tersine toplum gerçe�i için örnek olu�turacak, ona yol
gösterecektir.14 Sanat, toplumsallı�ını içinde bulundu�u toplumu yansıtarak de�il,
onun içinde özerkli�ini koruyarak ve onu sorgulama potansiyelini canlı tutarak
kazanır. Sanat toplum gerçekli�ini yansıtmayacak ama, toplum gerçekli�ini yetkin
bir gerçeklik olması, yani yanlı�lıktan ve çarpıklıktan kurtulması için kılavuzluk
edecektir.
2.1.2.1. Modernizm ve Estetik
Alexander Baumgarten’e göre estetik terimi “ilk elde sanata de�il, fakat
Grekçe aisthesis sözcü�ünün belirtti�i gibi, çok incelmi� kavramsal dü�ünce alanına
12 Dellalo�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s. 109 13 Arma�an, Gelenek ve Modernlik Arasında, 1998, s. 53 14 Dellalo�lu, Ag.e, s.50.
63
kar�ıt olarak, bütün insani algı ve duyum alanına gönderir”.15 Kierkegaard için de,
estetik sadece sanata de�il, aynı zamanda duyusal tecrübenin bütün boyutlarına
gönderme yapar ve kültürel üretimi ifade etmekten çok günlük hayatın
fenomenolojisine atıfta bulunur.16
Gerek Platon’un Devlet’inde, gerekse Campanella’nın Güne� Ülkesi’nde
sanat, hep ahlaksal açıdan ele alınmı�tır. Sanat için asıl istenen de�er “güzel” de�il,
“iyi”dir. Sanatın de�eri, toplumun mutlulu�una katkısıyla orantılıdır. Bu mutlulu�u
artıran sanat de�erlidir, yalnızca böyle bir sanata yer vardır. Onun ölçütü de
“iyi”dir. Sanatın güzeli gerçekle�tirmesi demek, aynı zamanda “iyiyi”
gerçekle�tirmesi demektir. Bu birlikte “iyi”, “güzel”in önüne geçer. “Güzel” iyi de
olmalıdır, iyi de�ilse , güzel olmasının bir anlamı yoktur. Oysa, iyi için güzelin
böyle bir belirleyicili�i söz konusu de�ildir. �yi, güzel olabilir, ama, o, güzel olmasa
da olur. Ku�kusuz, böyle bir tavır, esteti�i, etikin emrine veren , onun kendi
ba�ımsız varlı�ını tanımayan bir tavır olarak toplumun mutlulu�u kaygısı ile de olsa
benimsenemez. Ayrıca, her �eyden önce, estetik ile etik olanı bir kar�ıtlık içinde
görmek do�ru de�ildir.
Esteti�in ba�ımsız bir alan olarak ortaya çıkı�ı aslında modernli�in bir
ürünüdür. Terry Eagleton’a göre de estetik “Aydınlanma ça�ında filiz vermi� ve
geli�mi� bir burjuva kavramıdır”.17 Modernli�in en önemli niteliklerinden biri olan
öznelli�e yapılan vurgu aynı zamanda esteti�in öne çıkı�ından da sorumludur
Estetik dünyası gerçeklik ile çeli�ir; fakat yöntemli, kasıtlı bir çeli�kidir bu.
O, asla do�rudan, dolayımsız, bütünsel de�ildir; toplumsal ya da politik bir roman,
�iir, resim vb. biçimini almaz. Veya aldı�ında da yapıtlar , sanatın yapısına, oyunun,
romanın, resmin biçimine sadık kalır. Böylece gerçeklikle arasındaki ayrımı ortaya
koyarlar. Olumsuzlama, biçim tarafından kapsanır. Bu, daima verili gerçekli�in
biçimini de�i�tiren, ba�ka bir �eye dönü�türen (ve ondan kurtulan) “kopuk”,
“yüceltilmi�” bir gerçekliktir. Sanatın gerçekli�i biçimin surları gerisinde koruma
15 Eagleton, Esteti�in �deolojisi, t.y., s.29. 16 A.e., s.221. 17 A.e., s.21.
64
altındadır.18 Sanat bize, yüzeysel olarak ya�amanın, duyusal yüzeyin altındaki
yanılsatıcı özün pe�inde ko�maktansa, bu yüzeyde durmanın derin hakikatini ö�retir.
Belki de, yüzeysellik ya�amın hakiki özüdür ve derinlik de, sadece �eylerin otantik
sıradanlı�ını örten bir perdedir.19
Sanat ve gerçeklik arasındaki bu “kopukluk”, Kant’ın “ereksiz ereklilik”
ilkesiyle önemli paralellikler ta�ır. Kant bu dü�üncesini, be�eni yargısını
temellendirirken �öyle dile getirmi�tir:
“Be�eni yargısı temelde, bir nesnenin (ya da bu nesnenin tasavvur tarzının ) ereklilik biçiminden ba�ka hiçbir �eye sahip de�ildir. Tüm erek, e�er o ho�lanmanın nedeni diye gösterilirse, haz nesnesi üzerine olan yargının gerçek nedeni olarak kendisinde daima bir ilgi-çıkar ta�ır. O halde be�eni yargısında, temelde, hiçbir öznel erek bulunmaz.” 20
Buradan anla�ıldı�ına göre, be�eni yargısında daima bir ilgiyi, nesneyle ilgili
bir durumu göz önünde bulundurması zorunlu olan bir erek kavramı
bulunmayacaktır. Ama öte yandan o, nesnenin ya da nesnenin tasavvur tarzının
ereklilik biçimine sahiptir. Ve bu da ereksizdir, yani onda öznenin yöneldi�i bir ilgi-
çıkar yoktur.21
Estetik biçim, sanat yapıtının toplumsal i�levi için vazgeçilmezdir. Sartre’ın
da altını çizdi�i gibi, burjuvazi “sanat için sanat” ilkesini sanatı hareketsiz, i�levsiz
kılmak için kullanmı�tır. “Sanat için sanat” ilkesinin ideolojik olan yanı, verili
gerçekli�in enerjik bir antitezi olu�unda de�il, bu antitezin basitli�i ve
soyutlu�undadır. Sanatın siyasi potansiyeli yalnızca estetik boyutu içindedir. Onun
praxis ile ili�kisi do�rudan de�il, dolayımlı ve yanıltıcıdır. Sanatın politikli�i
do�rudanla�tı�ı ölçüde, radikalli�i ve de�i�tirme potansiyeli geriler. Bu açıdan
bakıldı�ında, Baudelaire ve Rimbaud’nun �iirlerinde, Brecht’in didaktik oyunlarına
oranla çok daha yıkıcı bir politik isyan vardır. Brecht’in tercihleri siyasetin
estetikteki rolüne ili�kin farklı bir anlayı�tan kaynaklanmaktadır. Brecht’in
18 Marcuse’dan aktaran Dellalo�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s. 62. 19 Eagleton, Esteti�in �deolojisi, t.y., s.315. 20 Kant’tan aktaran Soykan, “Sanatın Kayna�ı Sorunu:Oyun ve Dans”, Aralık 1991, s.41 21 Dellao�lu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, 2001, s.63.
65
tanımladı�ına göre gerçekçilik siyasal ve ideolojik bir amaç olup, biçimsel araçları
zamana ve mekana göre de�i�ebilir �eylerdir. Brecht’e göre klasik öykü anlatımı
teknikleri, popüler �arkıların ve dı�avurumcu tiyatronun tüm teknikleri, hep, içinde
bulunulan durum neyi gerektiriyorsa ve ne ölçüde olanak veriyorsa, o ölçüde alıp
kullanılması gereken sanatsal etkinlik donanımlarıdır.22
Sanayi kapitalizmine geçi�le birlikte, Benjamin’e göre, bir sanat yapıtının en
yetkin bir biçimde gerçekle�tirilmi� yeniden-üretimi bile önemli bir ögeden yoksun
kalmak durumundadır. Bu eksiklik, aslının üretildi�i yerdeki zaman ve mekan
içindeki varolu�udur. Bu biriciklikle birlikte olabilen ilk ve özgün varolu�, sanat
yapıtının kendi varolu� süreci boyunca konusu oldu�u tarihe de ı�ık tutar, onu
açıklar. Bu kaybolan otorite, sanat yapıtının solgunla�an halesidir. Mekanik
yeniden-üretim tekniklerinin yaygınla�ması oranında, sanat yapıtının bu halesi
ortadan kalkmaya ba�lamı�tır. Benjamin’e göre, bu sürecin, sanat alanını da a�an
önemli kültürel sonuçları vardır. Çünkü mekanik yeniden- üretim yöntemleriyle
birlikte, yeniden üretilmi� nesne de gelece�in dünyasından koparılmakta,
dı�lanmaktadır.23
Benjamin, halenin yitirilmi� olu�una a�ıt yakmakla birlikte, paradoksal bir
biçimde, politikle�mi�, kolektifle�mi� olaca�ını umdu�u bu yeni sanatın, ilerici
potansiyelinden çok ümitlidir.24
2.1.2.2. Gerçekli�in Temsili Sorunu
Ünlü göstergebilimci Roland Barthes 1968’de yayımladı�ı bir yazısında
“yazarın ölümünü “ilan eder. Bununla, yazarın niyeti ne olursa olsun, okuyucuların
da kendi anlamlarını yarattıklarını söylemek istemektedir. Dolayısıyla metinler, her
zaman kayan , kararsız ve sorgulanmaya açık �eylerdir. Bu durum, böyle bir
22 Jameson, Estetik ve Politika, 1985, s.226-227. 23 Dellalo�lu, A.g.e., s.60. 24 Jay, Diyalektik �mgelem, 1985, s.304.
66
yorumun dı�ında kalamayan bilimsel ve yapısalcı yazarlar için de geçerlidir.25
�nsanın yarattı�ını söyledi�i hiçbir �ey, tek ba�ına ona ait de�ildir. Bunlar, onun daha
önceden var olanı, kendinden önce orada-olanı kopya etti�i ya da daha ılımlı bir
ifadeyle var olanı yineledi�i �eylerdir olsa olsa.26
Barthes, metnin okunup yorumlanmasında amacın, metni tek bir anlama
indirgemek ve böylece di�er anlamları dı�arda bırakmak olamayaca�ını söyler.
Amaç simgelerin yorumunu yapmak de�il, yalnızca çok de�erlili�i saptamaktır.
Yazın yapıtını ayakta tutan, doldurulmu� de�il, ama doldurulmamı� ‘bo� alanlardır’.
Yazın yapıtının açık bir yapıt olu�u, anlamı kadar estetik de�erinin de sürekli
de�i�im içinde bulunması, yazın yapıtının ileti�ime açıklı�ını belirten en inandırıcı
kanıttır belki de.27
Di�er yandan Foucault Aydınlanma’nın bireyini, dünyayı aklıyla tanıyan ve
yorumlayan özneyi öldürür. Dolayısıyla yazarı da öldürür. Özne insan da özne yazar
da birer söylemdir artık. Bu durum Derrida’nın sözleriyle ifade edilirse: “Metnin
dı�ında hiçbir gerçeklik yoktur.”(Derrida, 1996: 274) “Ben” bu yüzden ya�ayan ,
kanlı canlı biri de�il, sadece dilsel bir kurgudur.28 Konu�an artık yazar de�il, dildir.
�.Sunar’ın ifadesiyle “Yazar ölmü�, geriye metni kalmı�tır.”29
E�er dil, gerçekli�i temsil etmiyorsa ya da ancak sorunlu olarak temsil
edebiliyorsa, o zaman gerçekli�in “anlam”ı da tehlikeye girmi� demektir. Nitekim
bilginin ayna teorisine dayanan , özellikle de zihnin gerçekli�i ayna gibi yansıttı�ı
anlayı�ına dayanmakta olan . “gerçeklik” ö�retisinin kendisi de sona ermektedir,
Yani zihnin dı�ındaki nesnelerin yeterli, kesin ve do�ru bir �ekilde temsil
edilebilirli�i artık tartı�malıdır. Fizikçi Werner Heisenberg (1901-76) “kesinsizlik
ilkesi”ni bulmu�tur.. Heisenberg bu ilkeyi, kuantum mekani�inin sonuçlarından biri
olarak 1927’de formüle eder. En basit ifadesiyle “bir parçacı�ın konumunun
e�zamanlı ölçümlerinde her zaman kesinsizlik vardır”.. Burada söz konusu olan �ey,
bilimle sanatın birbirinden ba�ımsız olarak birbirini tamamlayan tutumlar geli�tirdi�i
25 Appignanesi ; Garratt, Postmodernizm, Yeni Ba�layanlar �çin, 1998, s. 74. 26 Sunar,“Kesinliklerin Sonuna Do�ru (I) ya da “Yazarın Ölümü”nden Sonra Çeviri”, 2001, s. 13. 27 Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, s.31. 28 Aksoy, “Postmodernizm ve Çokkültürlülük”, 2001, s.7. 29 Sunar,“Kesinliklerin Sonuna Do�ru (I) ya da “Yazarın Ölümü”nden Sonra Çeviri”, 2001, s.13.
67
nadir tarihsel durumlardan biridir.30 Nesnel gerçeklik diye nitelendirilen �ey ba�lı
ba�ına kurmacadır. Bu durumda kültürün ve toplumun sürekli kendi üstüne
katlanarak de�i�en, farklı izler edinen çok katmanlı do�asında hiçbir söylemin
nesnelli�i de kendinden menkul de�ildir.31 Hiçbir metin tek ba�ına yazarının
yaratısı de�ildir, hatta hiçbir metin okurlarına da ait de�ildir.32
Bu arada, Walter Benjamin’in sözünü etti�i tüketim ekonomisinin öne
çıkması, foto�raf ve sinema gibi teknik bulu�larla sanat yapıtlarının ço�altılabilece�i
ve tüketicilere ucuza satın alınabilecek herhangi bir mal gibi sunulabilece�i gerçe�i
sanatçılar arasında estetik bir deprem yaratır. Yı�ınları denetlemeyi ve
yönlendirmeyi amaçlayan böyle bir toplu ya�ama düzeninde ba�ımsız dü�ünceden
ve özgür yaratıcılıktan yana olan yazar ve sanatçılar nasıl bir yol tutacakdır?
“Foto�rafçılı�ın ke�fedildi�i andan itibaren narsist, sefil toplumumuz bir metal parçasına yansıyan be� para etmez imgesini seyretmeye ko�tu.” Burada Baudelaire’in gerçekli�in modern sanatta temsiline ili�kin ciddi ele�tirel tartı�ması, çevresini saran gerçek modern halka duydu�u ele�tirel olmayan bir tiksintiyle sakatlanmaktadır.. “Foto�rafçılardan daha da beteri”, der Baudelaire, “foto�rafçılıktan etkilenen modern ressamlardır: Modern ressam hayal etti�ini de�il, gördü�ünü resmetmektedir daha ziyade”33
Bu andan sonra “gerçeklik”in resmini yapmak, modası geçmi� bir �ey
olmu�tur. Cezanne gerçekli�i de�il de, onu algılamanın sonucunu resmederek, yeni
ve devrimci bir yön tutturur. Amacı, gerçekli�in parçalanmı� , öznel bir görüntüsünü
yeniden üretmek de�ildir. O, algının de�i�kenli�inin altında yatan bir “birle�ik alan”
kuramının pe�indedir ve bu temeli elementer geometrik katı cisimlerde bulur.34
“Yeniden üretilebilen gerçeklik” foto�rafçılı�a terk edilirken, sanat yeni
Kübizm tarafına do�ru bir kuantum sıçraması yapar. Kübizm, sanatı modası
geçmi�likten kurtararak ona gerçekli�i foto�rafın yapamayaca�ı bir �ekilde temsil
etme yetkesini yeniden vermi�tir. Kübizm, olayların yalıtık halde ele alınabilece�ini
reddetmesi ve görünümün göreni içerdi�ini savunması bakımından modern fizikle 30 Appignanesi; Garratt, Postmodernizm, Yeni Ba�layanlar �çin, 1998, s.16. 31 Sunar, “Kesinliklerin Sonuna Do�ru (II) ya da Çeviride Kültür Aktarımının Olabilirli�i Üzerine”,
2000, s.141. 32 Sunar, a.e., s.141. 33 Berman, Katı Olan Her �ey Buharla�ıyor, 2004, s.193. 34 Appignanesi; Garratt, a.g.e., s.15.
68
uyu�mu�tur. Bu, insanlıktan uzakla�tırmanın sınırı anlamına gelmeyip, daha çok,
insanın gerçekli�in dı�ında olmadı�ının bir kabulüdür.35
2.1.3. Yorumbilgisi
Yorumbilgisi (hermeneutik) sözcü�ü Yunan mitolojisinde tanrıların habercisi
sayılan ve onların türlü yorumlara açık olan sözlerini insanlara ta�ıyan Hermes’ten
türetilmi�tir. Hermes aynı zamanda dil ve konu�mayı da yaratan tanrıdır... Platon’un
diyaloglarında Socrates sözcüklerin ikilemine dikkat çekmi�tir. Sözcükler hem bir
anlam açı�a vurdukları hem de onu gizledikleri için çok güçlü bir gösterge (sign)
sayılmı� ve Hermes’in o�lu Pan’a benzetilmi�tir. Pan, üst kısmı tanrısal ve
mükemmel, alt kısmı ise keçiye benzeyen bir varlıktır. Pan gibi, dil de hem do�ruları,
hem de yanlı�ları içerir.36
Hermes dil içindeki bu ikilemi ve belirsizlik durumunu çözümlemi� bir tanrı
de�ildir. Bu yüzden de onun ta�ıdı�ı tanrı sözlerinin anlamı her zaman de�i�ebilen
yorumlara açıktır.37 Hermes tanrıların mesajlarını ölümlülere iletir. Ne var ki onun
bildirdikleri hiç de tanrıların mesajlarının dümdüz bir aktarımı de�ildir; tanrısal
buyrukların birer açıklamasıdır.38
“Yorumbilgisi” kelimesi ba�langıçta Kitabı Mukaddes’in tefsiriyle sınırlıdır;
ama XIX:yüzyılda kapsamı bir bütün olarak metin yorumu sorununu ku�atacak
�ekilde geni�letilir.39 Schleiermacher anlama sorununu evrenselle�tiren ilk dü�ünür
olmu�tur. Ö�retisinde “dilin rolü ön plana çıkmı� ve yazılı yapıta ba�ımlı kalan
filolojik yorumlamanın sınırları a�ılmak” istenmi�tir.40 Schleiermacher’de
yorumbilimsel dü�ünce daha da geni�letilerek yazarın ruhsal durumunu da içermeyi
amaçlar. Anlama süreci, yorumcunun kendisini yazarla özde� hissetti�i, yazarın
35 A.e.,s.17. 36 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.43. 37 Oppermann’dan aktaran Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s. 43. 38 A.e., s.43. 39 Eagleton, Edebiyat Kuramı, 2004, s.92 40 Gadamer’den aktaran Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.45.
69
ruhsal durumunu kendinde duydu�u, ba�ka deyi�le yazar tarafından üretilmi� yapıtı
yazara ruhsal yakla�ım sonunda yeniden üretti�i zaman sona erer.
Schleiermacher’de “anlama” kehaneti andıran (divinatorisch) bir nitelik
ta�maktadır.41 Schleiermacher yorumbilimsel dü�ünce ve anlamak deyince, bir tür
kahin olarak gördü�ü yorumcunun yazarla özde�le�mesini ve böylece metinde
anla�ılmayan ve yabancı gelen her noktanın özde�le�me sonucu aydınlı�a
kavu�masını anlamaktadır.
Romantik bir duyumsamayı (Einfühlung) ön ko�ul olarak gören bu görü�e
kar�ı Heidegger ‘in yorumbilimsel döngüsünü, metnin anlamı hakkında
önkavramlarımız, önanlamlarımız (Vorverstandnis) belirler. Önanlamalar ise sadece
ki�inin öznel tutumunun sonucu de�ildir. Önanlamları yorumu yapan ki�inin
gelene�i özümleme derecesi belirler. Yani gelene�i özümleme bitmi� bir olay de�il,
durmadan de�i�en bir süreçtir. Özümleme geli�tikçe yorumbilimsel döngüyü de
etkileyecek ve bütün ile parçalar arasındaki çevirimler öze en yakın bir biçimde
gerçekle�ecektir.42
Schleiermacher yorumbilgisini yöntem olarak de�il, sanat olarak önermi�tir.
“Yöntem” evrenselli�i, “sanat” ise tekilli�i ça�rı�tırır.43 O, yorumbilgisini “anlama
sanatı” olarak tanımlar. Anlama sanatı ya da yorumlama sonsuz bir ödevdir. Ona
göre anlama pe�inde olan bir sanatçıdır, yöntemci de�ildir.44
Dilthey’ın yorumbilgisine Schleiermacher’in ortaya attı�ı yorumbilgisel
döngü dü�üncesi açısından bakıldı�ında, Dilthey’ın bu kavramı bir adım daha
geli�tirdi�i görülebilir. Bütünün parçalar do�rultusunda, parçaların ise bütün
do�rultusunda anla�ılabilir olması dü�üncesine Dilthey bu ili�kinin sürekli de�i�ken
bir yapıda oldu�u vurgusuyla katılır ve “metnin bütününe odaklanmanın metnin
parçalarına odaklanmayı, metnin parçalarına odaklanmanın ise metnin bütününe
odaklanmayı ku�attı�ı” belirlemesinde bulunur.45
41 Gadamer’den aktaran Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, s.38. 42 Sayın, a.e., s.39. 43 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.80. 44 A.e., s.80. 45 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.48.
70
Ancak Dilthey’ın belki de yorumbilgisine yaptı�ı en büyük katkı onun
ya�antı (erlebnis) ve ya�am-ifadesi (lebensausserung) kavramlarında yatmaktadır.
Bu iki kavram do�rultusunda Dilthey yorumbilgisinin temel i�levini, metinde yazarın
ya�adı�ı deneyimi bir ya�am_ifadesi olarak sunmasını yeniden yaratmak olarak
tanımlar ve bu anlamda Schleiermacher’in üretti�i dili anlama kategorisini fazladan
bir kategori olarak görür. Dilthey, Schliermacher’in di�er kategorisi olan yazarın
psikolojik kimli�ini anlama kategorisine ise yazara gere�inden fazla bir de�er
yükledi�ini dü�ünerek , sözkonusu yazar-özne kategorisi yerine ya�antıyı ön plana
çıkarır.46
En genel olarak bakıldı�ında yorumbilgisel kuram veya yöntemsel
yorumbilgisi, pozitivist yöntem gibi “nesnel olgular”la u�ra�maz. O, ara�tırmacının
ula�tı�ı anlamların kaçınılmaz biçimde içinde ya�amakta oldu�u tarihsel-toplumsal
yapıyla sıkı ba�lantıları oldu�una inanır. Nicelikselle�tirmeyi, kontrollü deneyi
önemli görmez. �nceledi�i görüngülerin ayırdedici niteliklerini göstermek için
sözümona tarafsız, nesnel bir söz da�arcı�ı arayı�ında de�ildir. Bunun yerine
niteliksel betimlemeyi, analojik anlayı�ı ve öyküsel açıklama biçimlerini kullanır.47
2.1.3.1.Gadamer ve Evrensel Yorumbilgisi Gadamer’in kuramı, yorumbilgisinin kendi tarihi içinde özellikle iki açıdan
önem kazanmaktadır. Birincisi, do�a ve toplum bilimlerinin birli�ine ili�kin
pozitivist de�erlendirmeye uzun süredir devam eden muhalefeti kuvvetlendirmesi
ve ikincisi de, geleneksel yorumbilgisi tarafından yapılan pozitivizm ele�tirilerinin
kendi imalarının, bizzat pozitivist bir yöntem kuramı içinde kaldı�ını göstermesidir.48
Gadamer bilimi bir yöntem olarak, yorumbilgisini ise kesintisiz dinlemeye
dayalı bir diyalog olarak görür. Bilimsel yöntemle hakikatın yakalanamayaca�ı
inancında olan Gadamer, hakikate ancak yorumbilgisel çalı�mayla varılabilece�i
46 A.e., s.48. 47 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.48. 48 A.e., s.48.
71
görü�ündedir.49 Kuramının bir iddiası da “evrensellik” tir. Yorumbilgisinin
evrenselli�i için Gadamer’in ileri sürdü�ü gerekçelerden birisi, bilimsel-teknolojik
süreçte üretilen teknolojik olarak kullanı�lı bilginin ya�ama dünyasının pratik
bilgisiyle ba�lantısının kurulması gerekti�idir.50
Habermas, pozitivistlere kar�ı olan mücadelesinde Gadamer’i bir yanda�
olarak görmesine ra�men, Gadamer’in kuramında hiçbir nesnel ölçütün yer
almamasından rahatsızlık duyar. E�er anlama ile yanlı� anlamayı birbirinden
ayırmak istiyorsak, bu ayrımı gerçekle�tirmek için bazı ölçütlere gereksinimimiz
vardır. Yani, sorun yalnızca anlamanın yapısı ya da olabilirli�i de�ildir; sorun aynı
zamanda anlamanın geçerlili�idir.51
Gadamer,’e göre, Aydınlanma ça�ından beri otoritelerin reddi yönünde
geli�en Batı dü�üncesi sonunda aklı ba� otorite haline getirmi�, onun dı�ındaki bir
�eyden ilkece �üphe duymu�tur. Gadamer, ussallı�ı toplumsal ya�amın verili
pratiklerinde bulur. Bu nedenle Gadamer’e göre, dü�ünme ve tartı�ma pratiklerinin
üzerine in�a edilmi� toplumsal usun ötesine gitmeye gerek yoktur. Hem Gadamer,
hem de Habermas, ara�tırma ve toplumsal pratik arasındaki ili�kiye yönelmek ve
toplumsal pratikte yüklü olan ussallık potansiyelini belirlemek için bir us kavramına
gereksinim oldu�unu kabul eder. Bu noktada Gadamer, Aristoteles’i ve onun
phronesis kavramını yardıma ça�ırır. Phronesis prati�i, bilimlerce bilinebilir olan
her�eyin kar�ılıklı anla�ma ba�lamıyla bütünle�mesini isteyen bir müzakere
prati�idir. Habermas için yorumbilgisel kuramın önemli olan yanı, onun diyalo�a
dayalı ileti�imsel modellerle olan ili�kisidir Us diyalog içinde olu�ur. Bu,
Habermas’ın Gadamer ile olan ili�kisindeki en önemli noktadır. Çünkü Habermas bu
noktadan hareketle daha sonra ileti�imsel eylem kuramını geli�tirmi�tir.52
Gadamer’e göre, e�er ussallı�ımız dilin dı�ında de�il de, dille birlikte
olu�tuysa, gerçe�in, sanat yapıtı ve tarihsel metinlerle ili�ki içinde olu�tu�u iddia
49 Göka; Topçuo�lu; Aktay, Önce Söz Vardı, 1996, s.28. 50 Dellalo�lu, a.g.e., s.90. 51 Outwaite’den, “Hans-Georg Gadamer”, çev: A.Demirhan, Ça�da� Temel Kuramlar, Quentin
Skinner (der.), Vadi, Ankara, 1991, s.29’dan aktaran: Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.66
52 Dellalo�lu, a.e., s.68.
72
edilebilir. Bu, aynı zamanda, dil ve varlı�ı birbirine ba�layan genel bir kuramın da
garantisidir.53 Dil, bizzat gündelik ya�amda bizi me�gul eden her �eyin
yorumlanması oyunudur. Bu oyunda hiç kimse di�erlerine göre üstün ya da öncelikli
de�ildir. Herkes merkezdedir ve oyunun içindedir. Dilsel bilinç ya�am prati�inin her
türlü maddi varolu�unu belirler. Gerçeklik dilin ötesinde olu�maz. Gerçeklik dilin
içinde olu�ur.54
Habermas’a göre ise dil, aynı zamanda örgütlü güç ili�kilerini
me�rula�tırmaya hizmet eden, baskının ve toplumsal gücün bir aracıdır. Yani dil,
etkili bir ideolojik araç olarak da görülmek durumundadır ve bu anlayı� Gadamer’in
tüm temel tezlerine taban tabana zıttır.55 Gadamer’de dil, güç ve toplumsal süreçle
bozulmamı� saf bir de�i�im dizgesi olarak ortaya çıkar. Habermas ise, Gadamer
tarafından dilin bir meta-kurum olarak idealize edilmesine kar�ı çıkar. Habermas’a
göre dil, aynı zamanda bir toplumsal güç ve egemenlik aracıdır.56
Gadamer’e göre, anlamayı ilk planda mümkün kılan pe�in hükümler ve
önyargılardır. Tarihsel etki ya da metnin etkili olu�una ili�kin farkındalı�ımıza
ba�lıdır onlar. �ncil’i ya da Komünist Manifestoyu, tarihimizde oynadıkları role
ili�kin bir bilgi olmadan anlamak mümkün de�ildir.57 Bir metnin yorumcuya
gözüken o anki anlamı, yazar ve çevresi tarafından temsil edilen fırsatlara ba�lı
de�ildir. En azından onlar tarafından tüketilmi� de�ildir. Metnin anlamı yazarını
a�ar. Bu nedenle, anlama yalnızca bir yeniden üretim de�il, bizzat üretimdir...
Aktarılmı� metinlerin anlamı, takip eden olay ve yorumlardan ba�ımsız de�ildir. O,
yeni bakı� açılarıyla sürekli olarak olu�um halinde olan çökelmi� anlamların bir
toplamıdır. Bir metnin anlamı ilke olarak tamamlanmamı�tır ve gelecekteki yeni
yorumlara açıktır.58 Gadamer’e göre, anlama ile yorumlama arasında bir öncelik
sonralık ili�kisi olamaz, çünkü yorumcu metni yorumlayarak anlar ve anlarken de
zaten yorumluyordur. Öyleyse bütün anlamalar yorumlamalardan ibarettir.59
53 A.e., s.95. 54 A.e., s.69. 55 A.e., s.70. 56 Göka; Topçuo�lu; Aktay, Önce Söz Vardı, 1999, s.129. 57 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s. 71. 58 A.e., s.71. 59 A.e., s.72.
73
Anlamak, Gadamer’e göre, konuyu anlamak kadar kendini konuda anlamaktır
da. Çünkü anlamak, ya�am süreci içinde zamanla olu�an bir geriye yönelik i�lem
de�il, tam kar�ıtı, insan ya�amının varlık biçiminin kendisidir. Örne�in bir yazın
metninin anlama, çe�itli açıklama, yorum, ba�ıntılar kurma, çıkarımlar yapma
olanakları, yorumcunun kendi kendini anlamasıyla orantılıdır.60
Gadamer’e göre, önyargısız bir alana ayak basamayız. .Önyargılarımızı öne
çıkarabilir ve onları inceleyebiliriz, ama bunlar kavrayı� haricinde ve pe�in
hükümden ba�ımsız olarak yapılan nesnel manevralar de�ildir. Keza, kavrayı�ı
engelleyen ve önyargılarla aydınlatanlar arasında ele�tirel bir ayrım yapabilmek için,
içine girilecek önyargısız bir söylem de yoktur.
Gadamer’de önyargı kavramı, aydınlanma ça�ından bu yana yerle�mi�
olumsuz anlamından arınmı�tır. Otoritelere ‘kayıtsız ko�ulsuz’ inançtan kaynaklanan
önyargı, ‘kendi aklını kullan’ ilkesiinin yerini aldı�ı için olumsuzdur. Oysa önyargı,
yanlı� yargı de�il, sözcü�ün çözümlenmesinden de anla�ılaca�ı gibi, son yargıdan
önce varılan, do�ruyu oldu�u kadar yanlı�ı da içerebilen yargıdır. Gadamer’e göre ,
yorumcunun kendisinde ve bulundu�u dönemde ta�ıdı�ı önyargılar anlama önünde
birer engel olarak görülemez. Tam tersine anlamayı anlama yapan ya da anlamayı
olanaklı kılan yorumcunun sözkonusu önyargılarıdır.61
Heidegger, anlama sürecine, bilinçle yakla�ılmasını, önyargılara dayanan
ça�rı�ımlarla yetinilmeyip, konu üzerine sa�lam bilgi edinilmesi için bu
ça�rı�ımların denetlenmesi zorunlulu�undan söz eder.62 Gadamer de böyle bir
zorunlulu�un bulundu�una ve denetim yoluyla anlama sürecinde bizi yönlendiren
do�ru önyargıların, yanlı� önyargılardan ayrılabilece�ine inanır. Ama, denetim
i�levini-us olmayaca�ına göre- hangi güç, hangi yeti üstlenecektir?63
Gadamer, denetim i�levini belli bir yetiye bırakmamakla birlikte, gene de
bazı ölçütler, do�ruyu yanlı�tan ayırmakta yol gösterecek, ba�vurulabilecek bir alan
60 Baki Güçlü, Hermes’ten Günümüze Felsefece Hermeneutik ya da ‘Anlamayı Anlamak”,
s.133’den aktaran: Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.74. 61 Hans-Georg Gadamer, Wahrheit und Methode, 4.baskı, J.C.B.Mohr (Paul
Siebeck),Tübingen,1975, s.278; aktaran: �ara Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, s. 14. 62 A.g.e, s.246; akt: �ara Sayın, a.e., s.14 63 Dellalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s. 79.
74
arar. �öyle bir yol izler. Yanlı� önyargıları önleyen ve gerçek anlamanın
önko�ullarını hazırlayan, konuyla bizim aramızdaki zamansal uzaklıktır. Bu uzaklık,
yanlı�ın oldu�u kadar do�runun da zaman içinden süzülüp geçerek aktarılmasını,
kalıcı ölçütlerin olu�masını sa�lar.64
��te bu zamansal uzaklı�ı kapatan, ‘gelenek’i Gadamer süreklili�i içinde
nesnel ölçütler de içeren bir alan olarak görür. Hiçbir otorite tanımayan, her �eyi
aklın ı�ı�ında çözümlemeyi amaçlayan, onun için de otoritenin ürünü olan
önyargılara da kar�ı çıkan Aydınlanmaya kar�ılık, Gadamer bizim tarihsel
varlı�ımızı belirleyen, eylemlerimizi, davranı�larımızı yönlendiren ‘gelenek’i
savunur.65
Gadamer’in dü�üncesinde gelenek bir otorite biçimi olarak görülür ve us ve
özgürlükle aynı saftadır. Gelenek, ku�akların zaman tahribine kar�ı korudu�u �eydir.
Gadamer’e göre, koruma edimi, devrim ya da ke�iften daha az bir özgürlük momenti
de�ildir. Gadamer, gelene�i yok saymak ya da gözardı etmek yerine onu tarihsel
ili�kilerin bir parçası olarak kabul etmemiz ve onun yorumbilgisel üretkenli�ini
teslim etmemiz gere�ini vurgular.66
Gadamer gelene�i, yeni durumlarla sürekli olarak güncelle�mek durumunda
olan görü�ler ve de�erler olarak görürken , Habermas mirasımızın bir parçası olan ve
sürekli olarak kendilerinden özgürle�me için u�ra�mak durumunda oldu�umuz
egemenlik, baskı ve çarpıtma ögelerini vurgular. Gadamer, içinde bulundu�umuz
diyalogdan bahsederken, Habermas halihazırda olan diyalogdan de�il, olması
gereken diyalogdan sözeder. Gadamer gelene�in üstünlü�üne saygı gösterirken ,
Habermas gelecekteki bir özgürlük umudunun pe�indedir.67
Gadamer, Aristoteles’in “phronesis” (aklı ba�ındalık, ya�am bilgeli�i/ pratik
us) kavramını ele alarak yorumbilgisinin pratikte yol açabilece�i etki ve de�i�imleri
ara�tırmı�tır. Aristoteles’in ahlak alanındaki bilgi biçimine yakla�ırken söz konusu
etti�i “phronesis veya pratik bilgelik” kavramı, yorumbilgisinin insan praxis’ini
64 Heidegger, Sein und Zeit, Tübingen, s.312; Aktaran: �ara Sayın,Metinlerle Söyle�i, 1999, s.16. 65 Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, s.17. 66 Delllalo�lu, Toplumsalın Yeniden Yapılanması, 1998, s.81. 67 A.e., s.86.
75
incelemesinde yardımcı olur; Gadamer’e göre, Aristoteles’in pratik felsefesi kuram
ve uygulamayı asla birbirinden ayrı dü�ünmemekte; praxis’i theoria’nın antitezi,
kuramı yalnızca dü�ünce, prati�i yalnızca bu dü�üncenin uygulaması olarak
görmemektedir.68
Anlamadaki uygulama, phronesiste oldu�u gibi, bir bilginin bir ba�ka �eye
mekanik olarak uygulanması de�il, aynı anlama eyleminin ayrılmaz bir parçası
durumundadır. Bir ba�ka deyi�le söylersek, pratik, sanılanın tersine hiçbir zaman
anlamayı izlemez; bir �eyi önce anlayıp sonra uygulamaya koymayız; kuram ve
uygulama bir anlama eyleminin içindeki iç içe durumlardır. Örne�in, bir metnin
yorumcusu, daha önceden çıkarsadı�ı, do�ru buldu�u bir ölçütü, o metine
uyarlamaya çalı�mayıp, metnin özgün anlamını sorun edinir.69
Gadamer’e göre Habermas’ın hatası ussallı�ı dü�ünümün dogmatizminden
kurtaramamasıdır. Ussallı�ın ula�tı�ı noktada ı�ık ve karanlık bir aradadır.
Gadamer’in temel stratejisi bu ikilemden kurtulmaktır. Habermas ise usu, gelenek,
otorite ve önyargının kar�ısına dikmekten hiçbir zaman vazgeçmez.70
2.1.4. Modernizm ve Romantik Anlayı� Romantik dü�ünce, modernin içinden çıkmı� en özgün, en karma�ık, en etkili
yakla�ımlardan biridir. Modern ya�amın radikal ele�tirisi romantizmin temel varolma
nedenidir. Bir anlamda bir erken modernizmdir. “Romantizm ile modernizm
arasındaki en dikkat çekici benzerlik, benzerli�in can alıcı noktası, ya�am ile sanatı
birle�tirme giri�imidir. Romantizm gibi avangard modernizm de yalnızca bir estetik
ve bir dil de�ildir, aynı zamanda erotik ve siyasal bir de�erlendirme çerçevesidir, bir
dünya görü�ü, bir eylemdir”.71 �kisi de akla, aklın kurgularına ve de�erlerine kar�ı
ba�kaldırır; ikisi de tutkulara ve bedensel görülere merkezi bir yer verir..Romantizm
de oldu�u gibi avangardda da “ben” kendisini dünyadan korur ve öcünü ironide ya da
humorda bulur.
68 A.e., s. 87. 69 Göka; Topçuo�lu; Aktay, Önce Söz Vardı, 1999, s. 49. 70 Dellalo�lu, a.g.e., s.90. 71 Paz, Çamurdan Do�anlar, 1996, s.102.
76
Romantikler, henüz modernli�in emekleme döneminde , onun içerdi�i
sorunları hissetmi�lerdir. Dolayısıyla bir anlamda, tüm modernlik ele�tirilerine temel
olu�tururlar.72 Romantizm, çok ciddi bir Aydınlanma ele�tirisidir, ama bir
irrasyonalizme de indirgenemez. Aklın ele�tirel yetene�i, romantiklerin
vazgeçemedi�i bir �eydir.73 Ele�tirel aklın bir yana bıraktı�ı ruhları yeniden harekete
geçirmek yönünde �iirsel imgelemin bir giri�imi, dinden farklı bir ilke anlayı�ı ve
devrimlerin ardı�ık zamanının yadsınması olan romantizm, Paz’ın ifadesiyle
“modernli�in öteki yüzüdür”74
Tarihsel akı� açısından bakıldı�ında romantizm elbette sanatta modernizm
öncesi bir akımdır. Ancak ta�ıdı�ı nitelikler açısından bakıldı�ında modernizme
yakın dü�er. Romantizm, anti-mimetik bir estetiktir Mimesis esteti�i anlayı�ına
göre, sanat ya�amın bir tekrarıdır. Mimesis, sanatın ya�ama tutulan bir ayna
oldu�unun ifadesidir.. Romantik sanat ya�ama tutulan bir ayna de�ildir. Romantizm
ya�ama kar�ı bir isyandır. Romantizm ya�amın ne oldu�u ile ilgilenmez, onun ne
olması gerekti�i ile ilgilenir. Aslında romantik estetik hakkında ileri sürülen bu
görü�ler, modern sanatı da niteler. Modern sanatın da en önemli niteli�i antimimetik
bir sanat olu�udur. Romantizm, bu anlamda, bir erken modernizmdir.75
Romantik dü�ünce, özgünlü�ü ve kendili�indenli�i öne çıkarır. Romantik,
a�ırı duyarlı bir hayalci olmaktan çok, tahammül edilemez gerçekli�e kar�ı
kahramanca isyan eden ki�idir...Ancak yine de romantik isyan, gerçekli�e kar�ı
mutlak bir reddiye de�ildir çünkü bu isyanın dayandı�ı mutlak bir ölçüt ve bu ölçüte
dayanan bir alternatif söz konusu de�ildir. Romantik tavır, gerçekli�i askıya alır,
verili dünyayı reddeder, kendi “estetik” dünyasını gerçek dünyanın içinde in�a
eder.76
Romantik isyan ile modern avant-garde arasında ciddi bir yakınlık vardır. Her
�eyden önce her ikisi de akla ve onun de�erlerine bir ba�kaldırıdır...Her iki akım da
birer modernlik ele�tirisidir. Romantizm ile modern avant-garde arasında en önemli
72 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.49. 73 Dellalo�lu, a.e, s.49. 74 Octavio Paz, Çamurdan Do�anlar, 1996, s.83. 75 Dellalo�lu, a.g.e., s.8. 76 A.e., s.92.
77
ortak noktalardan biri de, her ikisinin de, öncelikle bir eylem tarzı olu�udur. Her ikisi
de öncelikle bir dünya görü�ü, bir ya�ama biçimidir.77
�dealist-romantik açı, Alman idealizmi filozoflarının bir özelli�idir. Bunların
hepsinin romantizm ile az ya da çok yakın ilgileri vardır. Schleiermacher’de bu
romantik dünya görü�ünden beslenmi�tir. Çıkı�ında sert bir antirationalizm vardır.
Schelling’de “ben”in en yüksek basama�ı etik de�il, “estetik”tir. Onun
ö�retisinde sanatçının yaratması, teorik ve pratik davranı�ların üstünde bunları
birle�tiren bir synthesis olarak yükselir; bu yaratmada do�a ile bilinç arasındaki
ayrım ortadan kalkar. �nsanın eylemi ya zorunlulukla ya da özgürlükle olur;
zorunlu�a ba�lı kaldı�ında insan özgür de�ildir, özgür olarak eyledi�inde eylemi
zorunlu ve yasalı de�ildir. Sanat bu ikisini de birle�tirir: Sanatta zorunluluk ile
özgürlük , bilinçli çalı�ma ile bilinçsiz davranı� bir arada bulunurlar, sanatta “ben”
kendisini bunların ikisinin de özde�li�i olarak kavrar.
Schelling’in sanatçıda buldu�u bu bilinçsiz davranma, bilinçsiz yaratma
nedir? Bu sanatçıya özgü olan bir alınyazısıdır. Sanatçının içinde, kendisinden daha
üstün olan, kendisini sürükleyen , kendi aracılı�ı ile “sonsuz”u yaratan bir kuvvet
ya�ar. Sanatçının kendi içinde yaratan bu güç, onun sıradan insanda bulunmayan
kaderidir.
Platon ile Schelling arasında karakteristik bir ayrılık var: Platon sanatın
ideaları kavradı�ını kabul etmez. Sanat ancak görünü�leri taklit eder, dolayısıyla
ideaların ideaların kopyalarının kopyasını çıkarır. Schelling ise bunun tam tersini
dü�ünmektedir: Dahinin yarattı�ı sanat eseri, gelipgeçici varlıklar olan kopyalarının
üstüne yükselerek, ideaların kendilerini görüp yansıtmı�tır. Sanat do�anın üstüne
yükselir. “özleri” salt olarak görür; “özlerin” bu salt görülmesi sanattan ba�ka hiçbir
yerde böyle katıksız olamaz. Sanatın do�adan kopması bir eksiklik de�il, bir
üstünlüktür; sanat, do�anın bir anlık bir durumunu zamanın dı�ına çıkarmakla, onu
zamnsız olarak saptamı�, do�ayı salt varlı�ında kavramı� olur.. Sanat, do�anın hiçbir
77 A.e., s.93.
78
zaman olamadı�ı bir �eydir: �deaların gerçek tasviridir. Böylece Schelling’de estetik,
bütün felsefenin en yüksek ve en son basama�ı olmaktadır.78
Schelling’in dünya görü�ü ahlaki de�il, estetiktir. Ona göre, insan bilinci en
yüksek basama�ına akıl ile belirlenmi� özgür eylemede de�il, sanatın yaratmalarında
eri�ir: Sanatçının yaratmasında do�a ile özgürlük , bilinçsiz yaratma ile bilinçli
davranı� arasındaki aralık kapanır; estetik bilinç, teorik ve pratik bilinçler üzerinde
bunları kapsayan bir synthesis olarak yükselir.79
Modernlik sonrası söylemini ça�rı�tıran hakikatın bilinemezli�i teması
romantiklerin ba� tacıdır. Hakikatin pe�inde olan, ancak onun elde edilemezli�ini de
fark eden romantizm, sorunu estetize eder. Estetik bir anlamda temsili bir alandır. O
alanda ya�amın belirlenimleri geçerli de�ildir. Romantizm, ya�amı estetik alanda
yeniden kurmak ister.80
Romantizm, hem sanat için sanat, hem “toplumsal kurtulu�un aracı olarak
sanat”tır, sanatın ilahile�tirilmesidir. Romantik sanat anlayı�ını ilk defa sistemli bir
estetik kuramı haline sokan Eugene Véron, yansıtma kuramının sanatı yanlı�
anladı�ını belirttikten sonra, “eserin de�eri”nin “sanatçının de�eri”nden do�du�unu
belirtir. Sanatçının sahip oldu�u özelliklerin ve melekelerin izlerini ta�ıdı�ı içindir ki
eser bizi çeker ve büyüler.” Veron’da sanatçı o denli ön plana geçiyor ki sanat eseri
kar�ısındaki heyecanımız esere de�il de sanatçıya olan hayranlı�ımız �eklinde
yorumlanıyor. Eser bir ayna olmaktan çıkıyor ve sanatçının iç dünyasına, ruhuna
açılan bir pencere oluyor. Gerçi eserde tabiat ya da genellikle dı� dünya anlatılabilir,
ama bu dı� dünya, sanatçının duyguları ile de�i�ime u�rayarak verilmi� bir dı�
dünyadır ve önemli olan eserin bu dı� dünyayı do�ru olarak yansıtması de�il, bu dı�
dünyanın sanatçıda uyandırdı�ı duyguları ve ya�antıları ifade edebilmesidir.
Romantizmde i�te sanatçıyı sanatçı yapan, sanatçının özel bir duyarlı�a,
herkeste bulunmayan ya�antılara sahip olmasıdır. Onun için okurun da gözleri
hayranlıkla sanatçıya çevrilmi�tir. Eskiden bir araçtı sanatçı; dı� dünyaya ayna tutan
78 Gökberk, Felsefe Tarihi, 1990, s.433. 79 A.e., s.434-435. 80 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 20002, s.17
79
bir araç. �imdi bazı özellikleriyle di�er insanlardan ayrılan, kendisine özgü
ki�ili�iyle önem kazanan bir üstün adamdır.
2.2. GENELL�KLE ���R ÇEV�R�S�
2.2.1. �iir Çevirisinin Öznelli�i
�lk çeviri u�ra�larından bu yana metin türü ve metin türüne uygun çeviri
yöntemi konusunda sayısız dü�ünceler üretilmi�tir. Konuya öncelikle çevirinin
amacı do�rultusunda tanımlamalarla ba�lanmı�tır. Kaynak metnin türü önemli
oldu�u gibi çevirmenin hangi amaçla kaynak metne yöneldi�i ve erek dizgede bu
metinden ne �ekilde yararlanılmak istendi�i de hep belirleyici olmu�tur. Bu
ba�lamda Cicero, Hieronymus, Schleiermecher, Goethe, Humboldt, Schlegel gibi
dü�ünürlerin çeviri ve metin türüne ili�kin benzer ya da de�i�ik yakla�ımları
olmu�tur. Günümüzde metin türüne ili�kin çalı�malar hala tek bir çatı altında
toplanamasa da yazınsal, kullanmalık ve uzmanlık metinleri ayrımında genelde
uzla�ılmaktadır.
�iir çevirisine gelince, çok yönlülük, belirsizlik ve çok anlamlılıklarla yüklü
bu türde katı, kesin yöntemlere yer verilemeyece�i, kesin kurallara ba�lanamayaca�ı
genel olarak kabul edilir. �iirin kendine özgülü�ü, bu durumda tek bir �iir için bile
sayısız çeviri olana�ı yaratmaktadır.
Ku�kusuz de�i�ik �airlerdeki �iirsel özü çevirmeyi bilmek ve bu özü
hissetmek kolay de�ildir Çevirmenin ba�arılı bir �iir çevirisi ortaya koyabilmesi için,
özgün �iirin �airini yakıp kül eden kutsal ate�ten biraz kendi içinde yandı�ını
hissetmesi gerekir. Ancak bu ate�in ı�ı�ında çalı�ılabilir. Sözcüklerle seslerin
uyumlulu�u sonradan gelir ve bu uyumluluk kesinlikle i�lemin ba�ında göz önünde
80
tutulamaz. Bu bakımdan her �iir çevirisinde çevirmenin izleri bulunmaktadır. Bir
�iirin birden çok çevirisinin birbirinden farklı olmasının nedeni de budur.
�iir çevirisine kural koyucu yöntemlerle yakla�an görü�lerde amaç, çevirinin
nasıl yapılması ile ilgili ilkeler ve çeviri de�erlendirmesinde ölçütler saptamaktır.
Ancak, bu nesnelci bakı� açısı, “..in�a etti�i yapılara özerk kendilikler muamelesi
yaparak onları �eyle�tirme e�ilimi gösterdi�inden..” günümüzde birçok dü�ünür
tarafından tehlikeli bulunmaktadır. Ça�ımız çeviri anlayı�ı özellikle Toury’nin
görü�lerinin etkisiyle artık göreceli bir terim haline gelmi� olup bu sorunu a�maya
çalı�maktadır. Çeviri ürünü de�erlendirmeye yarayacak bir dizge arayı�ı yerine
çevirinin son halini belirleyen süreci açıklayan modeller ye� tutulmaktadır.
�iir çevirisi yalnızca kültürler arası bir kav�ak noktası olarak görülmeyip,
aynı zamanda ba�lı ba�ına bir dilsel/sanatsal yaratım, yeniden yaratım olarak
de�erlendirilmektedir.
2.2.2. �iir Çevirisinde Kuramsal Çerçeve
Çeviribilimde kuramsal çalı�malar ba�lamında I�ın Bengi-Öner’e göre
“yazın/�iir çevirileri kuram kapsamı dı�ında” bırakılmı�tır. Özellikle kuralcı
yakla�ımı savunanlar, �iiri tamamen kuram dı�ı bırakmı�lardır.81 �iir çevirisini de
kapsayabilecek bir çeviri kuramının eksikli�ine dikkat çeken çeviribilimcimiz, �iir
çevirilerinin ve çevirmenlerinin hak ettikleri yeri almaları gere�ini vurgular ve bu
yerin en azından “betimleyici çeviri kuramları kapsamında” açılmasına çalı�ır.82
Holmes’a göre �iir çevirisi, bir çe�it “üstyazın” olmakla beraber kendi
yazınsallı�ı ile ilgili yeni bir üstyazın bütünlü�ünü de olu�turan bir yapıya sahiptir.
Di�er “üstdil” türlerinden çok farklıdır. Çünkü bir �iir olabilmek için nazım �eklini
kullanır. �iir çevirisi e�zamanlı olarak hem gönderme yapar hem üretir; kaynak bir 81 Bengi-Öner, Çeviri Bir Süreçtir...Ya Çeviribilim?, 1999, s. 15. 82 bkz. A.e, s.18-20
81
metin üzerine yazılmı� bir ele�tiri oldu�u gibi, birincil bir metinmi� gibi ele�tirel
yoruma maruz kalır. Çevirinin bu çift do�ası ile ilgili Holmes �öyle der:
“Tüm çeviri ele�tirel bir yorumdur, ancak �irin bazen öyle çevirileri vardır ki �iir edimi olmayı amaçladıklarından di�er tüm yorumsal biçimlerden farklıdır...Bu özel yazım biçimi için, üstyazın ve birincil yazın amaçlarına sahip olduklarını gözönüne alarak “üst�iir” (metapoem) demeyi uygun gördük (1970: 93).” 83
Jackson Mathews’e göre “�iir çevirmek demek yeni bir �iir yazmak
demektir”. Çeviri, �iirin özüne sadık kalmalı ve biçimini kaynak �iirle
uyumla�tırmalıdır. �iir çevirisinde amaç öykünme de�il, ke�fetme olmalıdır.
Çevirmen kendi dilinde, kaynak dildeki �iirin yarattı�ı etkiyi yaratacak biçimsel
unsurlar bulabilmeli, dolayısıyla da “benzerlikler” (analogy) üzerinde durmalıdır.84
Popoviç çeviriyi ileti�imsel ba�lamında ele alarak tüm alt alanları (sözlü
çeviri, yazılı çeviri, bilgisayar çevirisi, uzmanlık alanı çevirisi, medya çevirisi,
yazınsal çeviri vb. gibi alanlar) kapsayan genel bir çeviri kuramı olu�turmaya
çalı�mı� ancak sonuçta esas olarak yazınsal metinler için bir yakla�ım geli�tirmi�tir.
“The Concept “Shift of Expression” in Translation Analysis” ba�lıklı yazısında,
çevirinin amacının anlıksal ve güzel duyusal de�erleri bir dilden ötekine aktarmak
oldu�unu öne sürer. Özgün metinle çeviri metin arasında dilsel oldu�u kadar,
ekinsel, yazınsal, ve zamansal farklılıklar oldu�una de�inerek, bu kar�ıtlıkların
çeviride devingen bir süreç gerektirdi�ine i�aret eder. Bunun yanı sıra, çevirmenin
çeviri sürecinde deyi� kaydırmalarına ba�vurmasını, kesinlikle yitim olarak
görmeyip, aksine özgün yapıtın anlamını korumak amacını ta�ıdı�ını öne sürmesi,
çeviri süreçlerinde devingen yöntemlerin benimsenmesini haklı kılar.85
Saliha Paker Popoviç’in yöntemini “normativ de�il, irdeleyici ve betimleyici
bulmaktadır. Bu nedenle çevirilerde genellikle “yanlı�” gözüyle bakılabilen olguyu,
özgün metne göre bir yenilik ya da eksiklik gibi görünen her de�i�ikli�i Popoviç
83 Aksoy, “Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi, 2002, s.38. 84 A.e., s.138 85 Yazıcı, Çeviribilime Giri�, 2001, s.45.
82
“kaydırma” olarak tanımlamı�, “kaydırma”yı biçem düzeyinde görerek “deyi�”e
ba�lı olarak açıklamı� ve incelemesinin sonunda , çeviri sırasında kaynak metne
göre meydana gelen ayrılık ya da sapmaların ardında yatan temel ilkenin deyi�te
kaydırmalar oldu�unu ileri sürmü�tür.86
Deyi� kayması kavramı �iir çevirisinde önem kazanır, çünkü çevirmen,
kaynak metnin anlamsal çekicili�ini ve kurallarını, kaynak metni çeviriden ayıran
dizgeler arasındaki, iki dil arasındaki ve konuyu sunum biçimleri arasındaki tüm
farklılıklara kar�ın koruma amacındadır. Dolayısıyla çevirmen organik olarak farklı
bir eser yaratma, ba�ımsız davranma özgürlü�üne, kaynak metin ba�lamında ve onu
ya�ayan ve okunan bir eser olarak üretmek ko�uluyla sahiptir. Böylece çevirmen
içinde bulundu�u toplumsal ve kültürel ortamda uygun kar�ılıklar bulma çabasına
giri�ir.87
Çeviriler, özellikle �iir çevirileri de�erlendirilirken sık sık “ihanet/sadakat”
ikilemi de tartı�ılmaktadır. Saliha Paker Popoviç’in a�a�ıdaki sözlerine dayanarak,
çok tartı�ılmı� olan bu sözde kar�ıtlı�a yeni bir bakı� açısı getirmi� oldu�unu
dü�ünür88:
“..çeviri sürecinin metnin anlamsal özelliklerinde kaydırılmalar gerektirmesi,
çevirmenin özgün metnin anlamsal çekicili�ini azaltmak istemesi olarak anla�ılamaz. Bunun tam tersidir do�ru olan. Çevirmen özgün metnin “norm”unu korumaya çabalar. Çevirmenin kaydırmalara ba�vurması, özgün metnin dizgesini çevirisinin dizgesinden ayıran de�i�ikliklere , iki dili ve iki konuyu sunma yolunda iki yöntemin gösterdi�i ayrılıklara kar�ın, özgün metnin anlamsal özünü aktarmaya çabalamasındandır.89”
Ne var ki, Popoviç’in deyi� kaydırmasına özgün metni anlamsal düzeyde
korumak amacıyla ba�vurdu�unu söylemesi, onun kaynak odaklı yakla�ıma yakın
oldu�unu gösterir. Üstelik çeviri metnini bir bütün olarak de�il de, iki yapının bir
ala�ımı olarak görmesi ve çeviride devingenli�in bu iki yapı arasındaki eyti�imsel
86 Paker, “Çeviride ‘Yanlı�/Do�ru’ Sorunu ve �iir Çevirisinin De�erlendirilmesi”, Çeviri Seçkisi 1:
Çeviriyi Dü�ünenler, 2003, s.155. 87 Aksoy, “ Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi”, 2002, s.137. 88 Paker, “Çeviride ‘Yanlı�/Do�ru’ Sorunu ve �iir Çevirisinin De�erlendirilmesi”, 2003, s. 156. 89 Popoviç, “Çeviri Çözümlemesinde ‘Deyi� Kaydırma’Kavramı”, Çev. Yurdanur Salman, Çeviri
Seçkisi 2: Çeviri(bilim) Nedir?, 2004, s.134
83
gerilimden do�du�unu belirtmesi, onun çeviri sürecini kendi içersinde erek ekinden
yalıtlanmı� olarak dü�ündü�üne i�aret eder.90
2.2.3. �iir Çevirisinin Temel Sorunları
2.2.3.1.Çevrilebilirlik-Çevrilemezlik Tartı�ması
Geleneksel yazın türleri ayrımını göz önünde tutarsak, roman, öykü, deneme
gibi düzyazı metinlerin daha kolay, �iirin ise daha güç çevrilirli�i, hatta
çevrilemezli�i yolunda yaygın bir kanı vardır. Çevrilemezli�i konusundaki,
romantik on dokuzuncu yüzyıl kökenli görü�ün bugün bile bir çok yanda�ı oldu�u
açıktır.
Paul Valéry ve Mallarmé gibi simgeciler �iiri “çevrilemeyen, ba�ka türlü
söylenemeyen �ey” olarak tanımlamı�lar, �iir üzerinde yapılacak en ufak de�i�ikli�in,
bir yer de�i�tirmenin �iiri �iir olmaktan çıkaraca�ını ileri sürmü�lerdir. Valéry’ye
göre �iir çevirisinde çevirmen kendi dilinin ve �iir gelene�inin, �iirsel ifade
kalıplarının etkisindedir.
�iirsel dil ya da �iirde, özgün metne sadakat bir tuzak, eri�ilmez bir amaç gibi
görünür. Güzellik, aslında, insanı umutsuzlu�a dü�ürür. Bundan da “çevirmen ihanet
eder” özdeyi�i ya da B.Croce’nin belirtti�i “bir yazınsal yapıt hiçbir zaman
çevrilemez”, kesinlemesi ortaya çıkar. “Çevirmek” pratikte imkansızdır, çünkü çeviri
kavramı bir içeri�in , bir durumsallı�ın ve bir söylemin bir gösterenler sisteminden
bir ba�kasına aktarılmasını içerir. Gösterenlerin kaymasını ve durumsallı�ın
bozulu�unu aktarmak bütün metni yeniden yazmak gibi zor bir i�tir.
90 Yazıcı, Çeviribilime Giri�, 2001, s. 45.
84
B.Croce’ye göre, �iir çevirisinin olanaksızlı�ı, �iirin kendi yaradılı�ındaki,
okurca yeniden ya�anıp yeniden yaradılı�ındaki kendi gerçekli�idir zaten. Çeviri
kavramı, �iir alanında kayna�ı olmayan bir �eydir...Croce, düzyazının
çevrilebilirli�ine de kısıtlama getirir. Yazınsal düzyazı da , �iirde oldu�u gibi,
çevirmene a�ılamayan güçlükler çıkaran estetik nitelikte bir yapı ta�ır. Platon ve
Augustinus, Herodotos ve Tacitus, Giordano Bruno ve Montaigne, kuramsal olarak
çevrilemezler, çünkü bu dü�ünürlerin kullandıkları dilin rengini ve uyumunu, sesini
ve ritmini ba�ka hiçbir dil veremez. Bu dü�ünürler için de, �iirde oldu�u gibi,
yeniden yaratı gereklidir.91
Sabahattin Eyübo�lu da “bir �iirin güzelli�i söyledi�i kadar belki ondan da
çok söyleyi�inde, seslerin, seslere ba�lı anlam ve ça�rı�ımların belli bir düzene
sokulmasında oldu�una göre onu bozup bir ba�ka dilde yeniden kurmak gerçekten
olacak i� de�ildir. Bir insanı yeniden yaratmak gibi bir �ey bu.” der. Pe�inden �unu
da ekler:
“Bütün bunlar do�ru, do�ru ama insano�lu �iiri öteden beri dilden dile çeviregelmi�, nice �airleri yalnız çevirilerden tanımı�, sevmi�, Homeros, Vergilius, Hayyam, Hafız, Shakespeare gibi �airlerin kaba yanlı�larla dolu çevirileri bile nice insanları büyülemi�. Demek �iirin kendinde oldu�u gibi çevirisinde de aklımızı, gündelik mantı�ımızı a�an bir taraf var. Demek �iirde seslerin, kelimelerin ötesinde öyle bir anlam var ki kolu kanadı kırılsa da insandan insana,dilden dile geçebiliyor.”92
O halde çevirinin ölçütü, �iirin sözüne ba�lılık olacaktır. �iirin sözü, ifadesel-
anlamsal dokusuyla kesin bir tarihsel ürün oldu�u için de, bu ba�lılık aynı zamanda
�iirsel metnin hem öznel hem de nesnel ruhuna ba�lılık demektir. Bu ba�lılı�ın
sınırı, “nasıl kendi kendimiz için �iir yazıyorsak, kendi kendimiz için çevirdi�imizde
iyi çevirmi� oluruz” türünden romantik, idealist, öznelci bir ilkede de�il, çeviri
alı�veri�inin yapıldı�ı tek tek dillerin kendine özgü özelliklerinde yatmaktadır. Ne
var ki bu özellikler, her �eye kar�ın kendilerinin tutsa�ıymı� gibi görünen
çevrilebilirli�i olanaksız kılacak türden de�ildir. Tam tersine �iir çevrilebilir, çünkü
her zaman dü�ünce (tümel) amaç, dil ise araç olarak kalmaktadır. Bu nedenle, �iir
91 Cömert, “Kuramsal Açıdan Çeviri Sorunu”, 1978, s.8. 92 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10.
85
adına layık her �iir, çok çetin ve çok beceri isteyen i�lerden biri de olsa, çevrilebilir.
Çevrilemeyen ya da anlatılamayan �ey, romantik dilbilimin sandı�ı gibi �iirin kendisi
de�il, �iirdeki ses akı�masıdır (eufonia) yalnızca. Bu ses akı�masının ise, kesin bir
kar�ılı�ını bilmek olanaksızdır, çünkü keyfi ve rastlantısal olan, dolayısıyla bir anlam
dizgesinden ötekisine de�i�en gösteren’e, ba�ka bir deyi�le ses düzlemine ba�lı bir
�eydir.93
Oktay Rıfat’ın aktarımına göre Hegel, �iirin de�erinden bir �ey yitirmeden
çevrilebilece�ini ileri sürmektedir.
“..�iir sanatında ruh kendi alanında kendisi için nesnelle�ir, dili sadece bir ula�tırma, bir dı�a vurma aracı olarak kullanır. Bu bakımdan �iir okunsa da duyulsa da olur. De�erinden hiçbir �ey yitirmeksizin yabancı dillere çevrilebilece�i gibi düzyazıyla da aktarılabilir”. 94
Görülen o ki, insan ya�ayı�ının gerçekleri algılama ve yorumlama biçimleri,
içinde yeti�tikleri kültürle do�rudan ili�kilidir. �ki toplum arasındaki gerçekleri
algılama ve yorumlama biçimlerinin birbirinden ayrılmaya ba�ladı�ı noktada da
çevrilebilirlik problemi olu�maktadır.
Kültürel ya�ayı�taki görü� farklılıkları ve tabii ki buna ba�lı olarak dil
kullanımındaki farklılıklar, iki farklı dilde görülece�i gibi tek dilli topluluklarda dahi
bulunmaktadır. Kaldı ki yine modern zihinsel yapılanmanın sonuçlarından biri olan
dilbilimsel yapısalcı ara�tırmalar insan beyninin ve dillerin de en temelde aynı
yapıya sahip oldu�u savından hareketle �iirsel anlatımın dilden dile geçi�lili�ine
uzak kalmaz. Tartı�aca�ı nokta belki çeviri yöntemleri a�amasında olacaktır. Ama
verece�i yanıt “�iir çevirisinin olanaklı oldu�udur”. Piyasanın da olumlu bakı�ı
kararı peki�tirecektir.
93 Galvano Della Volpe, Critica del Gusto, Feltirelli, Milano 1966 (1.bs. 1960), s.97-101’den
aktaran: Bedrettin Cömert, a.g.m., s.16. 94 Hegel’den akt.: Oktay Rifat, “ �iir Çevrilir mi?”, 2003, s.122
86
2.2.3.2. �iir Çevirisinde Ele�tiri
Çeviri ele�tirisinin bilimsel temellerde olu�turulması, hem çevirmeni
yönlendirici, hem de çeviri metnin de�erlendirilmesi açısından çeviribilimin önemli
bir ara�tırma konusudur. �iir çevirisinin geli�iminde de önemli bir yere sahiptir.
Yapıcı bir çeviri ele�tirisinin yoklu�u nitelikli çevirilerin belirlenememesine
yol açmaktadır. Yöntemli bir çeviri ele�tirisinin nasıl olması gerekti�i konusunda, A.
Popoviç (1973, 1976), W. Wilss (1977), K.Reiss (19717), R.Van den Broeck (1985),
P.Newmark (1988) gibi çeviri ara�tırmacıları çeviri ele�tirisine bilimsellik boyutu
getirmeye çalı�mı�lardır.95
Ülker �nce, çeviri yanlı�larını gösterme biçiminde yapılan ele�tiriyi neden
nesnel ve bilimsel bulmadı�ını kısaca �öyle açıklar:
“Çeviri yanlı�larını gösterme biçiminde yapılan ele�tiri nesnel ve bilimsel de�ildir. Kaynak metni yanlı� anlamaktan do�an yanlı� aktarımların ya da do�ru anla�ılmı� olmasına kar�ın yetersiz, yanlı� aktarılmı� metin birimlerinin pe�inde çeviri yanlı�larının sayılıp döküldü�ü bir de�erlendirme zaten yapılamaz. Çevirmenin kararlarını etkileyen kısıtlamaları bütünüyle görmeye çabalamadan, çevirmenin ula�mak istedi�i amacın ne oldu�unu saptamadan, kendi kafamızdaki do�ruya göre yanlı� bulmanın nesnellikle bir ilgisi olamaz”.96
Erek metin kaynak metnin tüm özelliklerine sahip olmayabilir; özellikle �iir
çevirilerinde, hep yakınıldı�ı gibi, çok �ey yitebilir. Popoviç’in türetti�i ve
tanımladı�ı “deyi� kaydırma” kavramı çeviri ele�tirisinin en yaygın yöntemi “yanlı�
çözümlemesi”nin ba�ıbo�lu�una bir ölçüde denetim getirmi�, katılmadıkları
çevirmen kararlarına ele�tirmenlerin “yanlı�” yaftası vurmalarını güçle�tirmi�tir.
Çeviri ele�tirisi üzerine kaleme alınan en önemli yazılardan biri sayılan Van
den Broeck’ın, 1985 tarihli “Second Thoughts on Translation Criticism”adlı
yazısında sistemli betimleme, çeviri ele�tirisinde nesnelli�i sa�layan yöntem olarak
95 Heptüylü, “Çeviribilim Kuramları I�ı�ında Yazın Çevirisi Ve E�itimi”, YL.Tezi, 1996, s.73 96 �nce, “Çeviri Ele�tirmeden Önce”, 1993, s.5-6.
87
öne çıkar. Van den Broeck “iyi” ve “do�ru” yargılamalardan uzak durdu�unu;
çevirinin normları, seçenekleri, kar�ıla�tı�ı kısıtlamalar gibi çeviri ürünü ve çeviri
sürecini etkileyen etkenlerle ilgilendi�ini;amacının bu etkenleri saptamak oldu�unu
söyler
Çeviri ele�tirisi konusunda; R.van den Broeck’in “ideal” bir çeviri ele�tirisi
için önerdi�i çözümleyici model, gerek dizgesel (ço�ul dizge kuramına ba�lı)
yakla�ımın getirdi�i “yeterlik” ve “kabul edilebilirlik” ilkelerini gözetme açısından
, gerek Popoviç’in “deyi�/anlatım” kaydırmalarının türlerini de içermesi açısından
bulundu�umuz dönemin herhalde en geçerli sayılan örne�idir. Raymond van
Broeck’un modeli, nesnel olabilme ko�ulunu “sistemli betimlemeye” dayandı�ını ve
ele�tirmenin, bir çevirinin do�ru ya da hatalı olup olmadı�ıyla de�il, “nasıl”
yapıldı�ıyla, “neden” öyle yapıldı�ıyla ilgilenmesi gerekti�ini savunur.97
2.3. MODERN�ZM ZEM�N�NDE ÇEV�R� VE ���R ÇEV�R�S�
2.3.1. Modern �iir ve Modernizm Üzerine Genelleme
“Modernizm” ba�lı�ı altında ele alınan �iirin anla�ılması için gerilere
dönmek, Aydınlanma hareketinin ve onu izleyen Endüstri Devrimi’nin on sekizinci
ve on dokuzuncu yüzyılın toplumsal ve kültürel hayatını nasıl etkiledi�ine bakmak
gerekir. Endüstri Devrimi özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında
de�i�imin hızını artırmı�, teknolojik geli�meyle ula�ım olanakları yaygınla�mı�,
köyden kente göç önlenemez bir yo�unluk kazanmı�, kentle�meyle birlikte konut
sorunu denetlenemez boyutlara ula�mı�tır. Gene Aydınlanmanın etkisiyle
97 Heptüylü, “Çeviribilim Kuramları I�ı�ında Yazın Çevirisi ve E�itimi”, 1996, s.82.
88
kurumsalla�mı� dinin önemini yitirmesi, laikli�in yaygınla�ması geleneksel ya�ama
biçimini de etkilemi�tir.98
Ondokuzuncu yüzyılın sonunda ve yirminci yüzyılın ba�ında Marx’ın,
Freud’un ve Antropolojinin dü�ünsel hayata getirdikleri yenilikler de ister istemez
yeni bir poetikanın do�masına yol açacaktır. Paul Ricoeur’e göre, “örne�in Freud’un
amacı ‘yorumlama yoluyla gerçek bir dil elde etmek üzere’ bilinçlili�in sahte
oldu�unu ortaya çıkarmaktır.99
Yeni yüzyılın sanatı artık geleneksel de�erlerin yok oldu�u, insanlı�ın
sürekli ilerlemesine duyulan inancın ve gerçekli�in anla�ılabilirli�inin azaldı�ı böyle
bir dünyada her türlü eskimi�li�e bir tepki sanatı olarak kendini gösterir.100 Bu
durumda yazın ile modernli�in birbiriyle uyu�an kavramlar olup olmadı�ı tartı�maya
açılmaktadır. Kesin olan modern yazının, modern ça�ın tutkulu bir reddi olu�udur.
Bu red, �ngiliz-Amerikan “modernizm”inin �airlerinde de , Avrupa ve Latin Amerika
avangardlarının üyelerinde de aynı derecede �iddetlidir. �lk gruptakiler gerici, ikinci
gruptakiler devrimci bilinmekle birlikte, her iki grupta anti-kapitalisttir. Farklı
tutumları kayna�ını, burjuvazi dünyasına yönelik ortak bir kar�ı olu�tan alır. Bazen
reddedi� Henri Michaux örne�inde oldu�u gibi bütünseldir.
Kübizm, Fütürizm, Dada, Gerçeküstücülük, Dı�avurumculuk gibi modernist
akımlar ünlü ressamlarla heykelcilerin oldu�u kadar önemli �airlerin de özelliklerini
yansıtır. Bu akımların temsilcileri olan plastik sanatçılar nasıl kendi yaratıcılık
alanlarında o sanatın geleneksel kalıplarından kopmu�larsa, yazın kuramcılarına
göre, Yenilikçiler de metni, yani sözcükleri, özgürlü�e kavu�turmu�lardır. Bu
kuramcılar, belki de bu nedenle, simgecili�i modern yazının temeli ve kayna�ı olarak
görürler ve de�i�ik adlarla anılan yazın akımlarını, simgecili�in bir geli�mesi ve
do�alcılıkla kayna�ması ya da çatı�ması sonucunda ortaya çıkmı� bir uzantısı olarak
de�erlendirirler.101
98 Çapan; Canberk; Alova: Ça�da� Dünya �iiri Antolojisi, 2000, s.5. 99 Müller, “Çeviride Ekin Aktarımı: Modern ve Postmodern Seçenekler” , t.y., s. 70. 100 Çapan, Canberk; Alova, “Ça�da� Dünya �iiri Antolojisi”, 2000, s.6. 101 A.e.,s.6.
89
Modern �iirde ‘temsili gerçekli�in’ kaybedilmesi (entrealisierung) ve
‘ben’in kaybedilmesi(entpersönlichung) el ele gider. Modern �iirin ki�iden
ba�ımsızla�ması (depersonalization) Beaudelaire ile ba�lamı�tır. “Les Fleurs du Mal
/ Kötülük Çiçekleri (1857) ba�lı�ı altında topladı�ı �iirleriyle Baudelaire,
Romantizm’den arta kalan güçlü ve co�kulu temaları sürdürmek yerine, büyük
kentin sancı dolu kar�ıtlıklarını yansıtmı�tır”.102 Bu tür kar�ıtlıkların birle�imi,
modernli�in yinelenen bir özelli�idir.
Baudelaire için iyi olan ve güzel olan, her zaman sanatın sonucunda ortaya
çıkan �eyler olarak ele alınır. Bu nedenle sanat, do�aya öykünme amacı ta�ımaz.
Paul De Man’a göre “Beaudelaire’de idealle�tirme artık, eski estetikte oldu�u gibi,
gerçekli�in güzelle�mesine do�ru de�il, gerçekli�in kaybedilmesi için
çabalar...Modern �iir artık bir okuyucuyla ilgilenmez. Anla�ılmak istemez o... Nihai
olarak, temsilin i�levi, herhangi bir anlama referans olmaksızın ses efektleri
tarafından üstlenilir.103
Bu sanat kavramında gerçeklik çok boyutludur, ama belirsiz de�ildir. Bu
göreli gerçekli�in sunulu�u, aynı zamanda çevirinin de hedefidir... Bütün sanatlar
gibi, çeviriler de, kendilerine özgü yollarla bir gerçeklik ve güzellik iletmeyi arzular. 104
�iir çevirilerinde, Amerikalı �air ve edebiyatçı Pound �iir çevirisini �iirin
farklı bir uygulama alanı olarak görmektedir. Çeviriye bakı� açısı �air kimli�inden
ba�ımsız de�ildir.105 Pound çeviri metni olu�turma sürecini yaratıcı bir etkinlik
olarak görür. Bu yakla�ımını ku�kusuz �iir anlayı�ı belirlemi�tir. Pound’un açtı�ı yol
bir çok yazın insanının yazın ve �iir çevirisini sanatsal bir üretim olarak görmesine
neden olur. Ortaya çıkan çevirilerde öncü sanatın özelliklerinin bulunması, çevirinin
be�eni kazanması ve yayınlanması için yeterli bir ölçüt haline gelmi�tir.106
102 Necdet, Baudelaire’den Günümüze Fransız �iiri Antolojisi, 1997, s.7. 103 De Man, “Lirik ve Modernlik”, 1998 , s. 373. 104 Müller, “Çeviride Ekin Aktarımı: Modern ve Postmodern Seçenekler”, t.y., s. 70. 105 Yazıcıo�lu,”Yazın Çevirisinde Görünürlük”, YL Tezi, 2002., s.26. 106 Gentzler, Contemporary Translation Theories, New York and London, Routledge, 1993,
s.27’den aktaran: Sinem Yazıcıo�lu, a.g.e., s.26.
90
2.3.2. Romantik Ça�da Çeviri ve Modernizme Yönelim
Romantik akım sürecinde kaynak dil, kültür ve metnin üstünlü�ü ilkesinden
yola çıkarak “çevrilemezlik” kavramı ortaya atılmı�tır.107 Von Humbold, Schlegel
ve Schleiermacher gibi dilbilimciler her dilin kendi kültürel ve toplumsal çerçevesi
içerisinde benzersiz oldu�u görü�ündedirler. Olgular “yansız” algılanamadı�ından
çevirmen de özgün metne “yanlı” yakla�acaktır. Bu anlamda çeviri de kaynak
metne göndermelerde bulunan ‘yeni’ bir metindir.
Her içerik, bir ötekinden de�i�iktir, çünkü ya�amda hiçbir �ey yinelenmez;
içeriklerin sürekli de�i�mesi kar�ısında izlenimlerin estetik bire�imleri olan ifadesel
biçimlerin indirgenemez çe�itlili�i vardır. Önceden estetik biçimine kavu�mu� �ey,
ba�ka bir estetik biçime indirgenemez.108
Herder’e göre her dil, bir “anadili”dir ve bu bakımdan diller e�sizdir,
aralarında bir üstünlükten söz edilemez [Lefevere:10].109 Herder, çevirmeni ünlü bir
resmin kopyasını yapan bir ressama benzetir. Herder için yazarın, kullandı�ı renkleri,
tonlamasını, kaleminin darbelerini” çevirmenin eksiksiz yansıtması son derece
önemlidir. “�deal çeviri” kaynak metni okura “oldu�u gibi yansıtan” çeviridir. Bu
noktada da aslında her kaynak metin “çevrilemez” özelliktedir. 110 Herder, ayrıca
her okumanın bir çeviri oldu�u görü�ünü ortaya atarak, Alman çeviri gelene�ine çok
önemli bir boyut getirmi�tir.111
Akımın öncülerinden Schlegel’e göre çeviri sürecinde en büyük sorun ,
kaynak metinle erek metnin aynı zaman diliminde olu�turulamamasında yatmaktadır.
Dilin devingenli�i ve sürekli geli�ime açık olması nedeniyle zaten çevirmenin
kaynak metnin aynını erek metne dönü�türme olana�ı bulunmamaktadır.
107 Eruz, Çeviriden Çeviribilime, 2003, s.43. 108 Cömert, “Kuramsal Açıdan Çeviri Sorunu”, 1978, s.322, s.7. 109 Kuran, “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”, 1995, s.35 110 Yazıcıo�lu, “Yazın Çevirisinde Görünürlük”, 2002., s.23. 111 Kuran, “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”, a.g.e. s.35.
91
Dönemin en önemli �airlerinden biri olan Novalis’e göre çevirmen aslında
“�airin �airidir” ve bu tanımlamayla yazardan da daha üstün niteliklere sahip bir
ki�idir. Ancak tüm bu yakla�ımlara kar�ın Schlegel çevirilerinde kaynak metnin
biçem ve dilini yansıtma kaygısı ile Almanca’nın dilbilgisi yapısını zorlayan çeviriler
de yapmı�tır.112
Goethe (1749-1832) bugünün kavramlarıyla kaynak ya da erek odaklılık
sorununu ele almı� ve “West-Östlicher Divan”ı daha anla�ılır kılmak amacıyla bir
yazısında üç ayrı çeviri yakla�ımını belirlemi�tir. Bunlardan ilki “yabancıyı bize
bizim gözümüzle tanıtan” bir yakla�ımdır, ikincisi “yabancı ö�elerin tümüyle bizim
dil ve kültürümüz ba�lamında bize aktarılmasıdır”, ki bu da yabancı olanın
anla�ılması ve bu anla�ılanın bizim kültürümüze uyarlanarak çevrilmesini
içermektedir, üçüncüsü ise “kaynak metnin aynen kopyalanmasından “ yola çıkarak
erek metnin neredeyse kaynak metinle özde� olmasını gerektiren yakla�ımdır...113
W.Benjamin’e göre “ne denli ba�arılı olursa olsun bir çeviri metnin, özgün
metin kar�ısında önem ta�ımayaca�ı açıktır.. Tüm çeviri çabaları, diller arasındaki
yabancılıkla hesapla�maya yarayan geçici bir yoldur... Gerçek çeviri saydamdır,
yapıtın aslını saklamaz, onun saçtı�ı ı�ı�ı kesmez....Zaten, tüm büyük metinler
satırları arasında bir gizilgüç niteli�inde çevirilerini de barındırırlar. Nitekim Kutsal
Metin do�rudan do�ruya, anlamın aracılı�ı olmaksızın, sözcü�ü sözcü�üne yapısı
içinde gerçek dile ya da dogmaya ait bulundu�u noktada, çevrilebilirlik niteli�ini
ko�ulsuz olarak ta�ır.114
Dü�ünür, dilbilimci ve devlet adamı.. Wilhelm von Humboldt (1767-1835)
dil kültür ba�ıntısı yakla�ımı ile tüm dönemi etkilemi�tir. Dil-kültür ba�ıntısından
ötürü kaynak yapıtı kaynak kültürden ve tarihselli�inden koparma kaygısıyla
“çevrilemezlik” konusu a�ırlık kazanmı� ve “sözcük” bazında kaynak metne sadık
kalınan çeviriler olu�turulmu�tur.115 Ancak di�er yandan, Von Humboldt, “çevirinin
imkansızlı�ına kar�ın, yine çeviriyle her dilin kendi kavramlarını ifade etme olana�ı
112 Eruz, a.g.e., s.29-30. 113 Störig 1963:35’ aktaran: Eruz, A.g.e., s. 30. 114 Benjamin, “Çevirmenin Görevi”, Yazko Çeviri 14, Eylül-Ekim 1983, s.128-137 115 Eruz, a.g.e., s.30.
92
bulundu�unu “ söyleyerek çevirinin gereklili�ini de belirtir. Kaynak odaklı bir çeviri
anlayı�ının ho�a gitmeyen bir metin ortaya çıkaraca�ının farkındadır.
T.Kurultay’ın Schleiermacher’in “Über die verschiedenen Methoden des
Übersetzens” ba�lıklı yazısı üzerine yaptı�ı yoruma göre, Schleiermacher “bir özgün
metnin birden çok ve de�i�ik yakla�ımlardaki çevirileri yapıldı�ında gerçekten erek
dile kazandırılmı� olaca�ı görü�ünü” savunmaktadır.116 Romantizmin bu ünlü
dü�ünürünün kendi tercihi dönemin özelli�ine uygun olarak “anadilin ileri ölçüde
yabancıla�tı�ı, yabancı dilin mantı�ının verilmeye çalı�ıldı�ı bir çeviri” dir.117
Bu yorumla ortaya çıkan, Schleiermacher’in kendi dı�ındaki farklı
yakla�ımları da hesaba katabiliyor olu�u onun romantizmini bugünün postmodern
söylemleriyle bulu�turan dikkate �ayan bir tutumdur. Romantik dü�ünü�,
postmodernizmin ilk i�aretlerinden birini onunla vermi�tir.
2.3.3. Çeviride Yorumbilimsel Geli�meler
Aydınlanma hareketinin yorumbilgisel yakla�ımı, �ncil’e filolojik ele�tiriler
yöneltip, sonuçta bunların Tanrı Kelamı olmayıp bireysel olarak yaratılmı� estetik
edebi metinler oldu�unu göstermeye, �ncillerin bir tür tarih yapıtları oldu�unu
kanıtlamaya çalı�mı�tır. Aydınlanmacı yakla�ıma en erken tepki Alman
Romantiklerinden gelir. Onlar anlama edimine görgül bilimin yöntemleriyle
incelenecek dura�an ve kararlı bir dı� nesne olarak yakla�mamakta, kendilerini
aktivitenin içinde varsayarak Kutsal Kitap yazarlarından biri olmanın nasıl bir �ey
oldu�unu duyumsamaya çalı�makta ve ne bulduklarını betimlemektedirler.
116 Kurultay, “Çeviri Ele�tirisinde Yöntem Sorunlarına Uygulamalı Bir Yakla�ım”, YL Tezi, 1985,
s. 129. 117 A.y., s.51
93
Çevri etkinli�i temelde bir anlama-anlatma, anla�ılanı ba�kalarının
anlayabilece�i biçimde yorumlama sürecidir.Bu bakımdan gerek Heidegger, gerekse
ünlü izleyicisi Hans-Georg Gadamer, bir dilden bir dile çevirinin yorumbilimsel bir
i� oldu�unu, gerçekte en geni� anlamıyla “anlama” olgusunun da çeviri etkinli�ine
büyük benzerlikler ta�ıdı�ını ileri sürerler. “Her çeviri bir yorumlamadır, denilebilir
ki çevirmenin kar�ısındaki söze yöneltti�i bir yorumun bütünlenmesidir.”118 Çeviri
etkinli�i bir süreç olarak de�erlendirildi�i zaman görülür ki çevrilecek metnin
anlamını kavrama sırasında çevirmen de, bir okur durumundadır ve her okur gibi
onun da bir metni okuyup kavraması bir yorumu içerir. Bu bakımdan çevirmen
olarak kendi yorumunu erek dile aktarması çok do�aldır. Ortaya çıkan çeviri metinde
çevirmen ile okurun beklenti ufukları örtü�ürse, çeviri amacına ula�mı� demektir.
Çevirmen tıpkı tanrı Hermes gibi, o da bir dünya ile öteki arasında ileticidir:
kaynak dilin dünyası ile, erek dilin dünyası arasında.119 Schleiermacher’in
yorumbilimsel yönteminde çevirmenin kendini yazarın yerine koyması, onun gibi
dü�ünmeye, onun gibi hissetmeye çalı�ması gereklidir. Ancak bu yöntemle onu, yani
“kendine yabancı olanı” anlayabilir. Metni kavrayabilmenin yolu ise “yorumbilimsel
döngüden” geçmektedir. Metnin parçalarını anlayabilmek için metnin bütününü
bilmek, metnin bütününü anlayabilmek için de parçalarını tanımak gerekmektedir.
Bu durumda çevirmen, metnin en küçük birimlerinden , sözcüklerden ba�layıp
dilbilgisi kurallarına ve metne gitmeli, sonra yine metinden en küçük birimlere
dönmeli ve “yorumbilimsel döngü”yü tamamlamalıdır.120
Kuramcı Stanly Fish’e göre yalnız yazın metinlerine de�il, hiçbir nesneye,
hiçbir olguya nesnel yakla�amayız...Ba�ka bir deyi�le, daha önceki edebiyat
kuramcılarının varsaydı�ı gibi edebiyat metnindeki nesnel verilerden –nesnel
verilerin var oldu�unu varsaysak da-yola çıkmayız. Stanly Fish’e göre yaptı�ımız her
yorum metnin nesnelli�iyle de�il, yorumlama toplumunun , yani toplumda içinde
ya�adı�ımız ve de�erlerini benimsedi�imiz kesimin bize aktardı�ı belli “yorumlama
stratejileri”nin ürünüdür. Onlardan ayrı dü�ünülemez. Her objeye, her nesneye, her
118 Gadamer, Wahrheit und Methode, Tübingen, 1975, s.362’den aktaran: Göktürk, Sözün Ötesi,
2002, s.124. 119 Eagleton, Edebiyat Kuramı Giri�, Çev. Tuncay Birkan, 2004, s. 92. 120 Kuran, “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”, 1995, s.36.
94
olguya nesnellik içermesi olanaksız olan “yorumlama stratejileri”mizle yakla�ırız
sadece.121
Alman çeviribilimcilerinden Fritz Paepcke yorumbilimsel yakla�ımı
benimsemi�, çeviride metinleri bir bütün (Gestalteinheit) olarak ele almı�tır. Ayrıca
metinlerde sürekli de�i�en bakı� açısına dikkat çeken Paepcke, bu konuda metin
çözümlemelerinde yapılacak bütün genellemelerin metin gerçekli�ini
saptırabilece�ini ve bundan �iddetle kaçınılması gerekti�ini belirtmi�tir.122 (Paepcke
1986: 103)
Çeviribilimde “hermeneutic motion” terimi George Steiner’ a aittir. (After
Babel: 1975) Steiner yorumbilimsel çeviri edimini dört a�amada de�erlendirir:
Çevirmen önce kaynak dildeki metne teslim olur ; bu a�amada kalındı�ında çeviri
yapılamaz zira asıl metin çevrilemeyecek kadar mükemmeldir. Bu basamakta kalan
çevirmen sözcü�ü sözcü�üne çeviriler yapar. Çevirmenin ikinci hareketi
saldırgancadır. Burada Steiner anlamaya, yorumlamaya yönelik bütün giri�imlerin
saldırgan niteli�ini ara�tırırken, Heideger ve Hegel’e dayanır. Çevirmen artık kaynak
metne edilgen bir �ekilde güvenmez, ondan bir �eyler alıp gitme niyetindedir.
Üçüncü a�ama bütünle�me a�amasıdır.Bu a�amadaki çevirmenler kaynak dildeki
asıllarından hiçbir iz ta�ımayan, tamamen erek dil normlarına uydurulmu� çeviriler
yapar. Dördüncü a�amada çevirmen yol açtı�ı zararları gidermeye çalı�ır. Bu
noktada Steiner kaynak metin ve erek metin arasında birebir bir dura�an ili�ki olarak
görülen sadakat kavramına yeni bir nitelik kazandırmaya çalı�ır : sadakat kaynak
metin üzerindeki gücün telafi yönünde kullanıldı�ı etik bir süreçtir. Bir anlamda,
“çeviri mümkün oldu�u kadar sadık, olması gerekti�i kadar serbest olmalıdır”
deyi�ini yeniden dillendirmi� olur.
Çeviri yakla�ımı tartı�maya açık olsa da Steiner, çevirinin ideolojik ve sosyo
psikolojik yönlerini ara�tırmı�, Goethe ve Benjamin gibi Alman Romantiklerinin
çeviri yakla�ımlarını ça�da� yorumbilgisinin içinde sa�lamla�tırmı� ve Rafael,
Cheyfitz, Niranjana gibi ara�tırmacıların çeviriyi bir tahakküm ve sömürü aracı
olarak incelemelerinin önünü açmı�tır. 121 Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, s. 59. 122 Kuran, a.g.e., s. 50.
95
2.3.4. Çeviri ve Postmodernlik
Postmodernizm dil, gerçeklik ve insan hakkındaki yerle�ik görü�leri
etkilemi�tir. Dil dünyasında “anlamların farklılıklarda yattı�ını söyleyen”
Saussure’den sonra Jacques Derrida, anlam dedi�imiz o çok katmanlı mu�laklı�ı
olu�turan �eyin (farklılık) différence de�il de différance oldu�unu söylemi�tir.
Burada Derrida, Saussure’ün anlamların farklılıklarda yattı�ı yolundaki
önermesine katılmakta, bununla birlikte, bu önermeye bir eklemlemede
bulunmaktan da geri kalmamaktadır. Yeni olarak eklenen �ey, anlamın farklılık söz
konusu oldu�unda bile kesin olmamasıdır. Böylece Derrida, adına anlam dedi�imiz
ve her zaman bir kesinlik olarak dü�ünmenin i�imizi kolayla�tırdı�ı bir mu�laklı�ın,
dilsel göstergelerin sonsuz oyunu �eklinde tasvir edilmesini sa�lamı�tır.123
Barthes, metinlerin her zaman kayan, kararsız ve sorgulanmaya açık �eyler
oldu�unu söyleyip “yazarın ölümü”nü ilan ederek bir sansasyona neden olmu�tu.
Bu noktada yazarın ba�ına gelen çevirmenin de ba�ına gelmektedir. “Yazardan sonra
çevirmen de ölür.”124 Ancak bu durum, çeviri söz konusu oldu�unda çevirmenin
herhangi bir sorumluluk ta�ımadı�ı anlamına gelmemelidir. Söz konusu olan,
kendininkinden farklı bir dilde yazılmı� olan bir metni çevirmenin pratikte
özgününe özde� olarak çevirmesinin mümkün olup olamayaca�ıdır.125
Bu ba�lamda çeviri metin özgün metnin tıpatıp kopyası olamıyorsa, metinle
ilgili anlam �imdiye de�in hep dü�ünmeye alı�tı�ımız gibi yazardan
kaynaklanmıyorsa ve buna ba�lı olarak da de�i�mez de�ilse, gösterenlerle
gösterilenler sürekli yer de�i�tiriyor ve her gösterge ve her metin bir di�erini
ça�ırıyorsa, bu durumda çeviri de edimsel olarak ancak bir yineleme olabilir.
Göstergelerin yinelendikçe yenilenmeleri gibi, çeviri de özgününün yinelenmesi
olarak her defasında yenilenecek ve tam da bu özelli�inden ötürü özgününden
123 Sunar, “Kesinliklerin Sonuna Do�ru(II) ya da Çeviride Kültür Aktarımının Olabilirli�i Üzerine”,
2000, s.138. 124 Sunar, “Kesinliklerin Sonuna Do�ru (I) ya da “Yazarın Ölümü”nden Sonra Çeviri”, 2001, s. 17. 125 A.y., s.17.
96
farklıla�acaktır. “Anlam” sürekli ertelenecek ve her okuma Harold Bloom’un
ifadesiyle “yanlı�” okuma olacaktır.126
Postmodernizm adıyla çeviri olgusuna, çeviri anlayı�ına ve tanımına,
çevirmenin görev ve sorumluluklarına yeni bir bakı� açısıyla yakla�an
ara�tırmacıların sayısı gün gittikçe artmaktadır. “Postmodern” diye nitelendirilen tüm
yazın kuramcıları “nesnel yorum”un olanaksızlı�ını savunurlar. Postmodern
yakla�ım bireyin özgülü�ünü oldu�u kadar modernist yakla�ımın temelini olu�turan
“ileti�im kuramı”nı da sorgular.127 Modernist görü� yazın metni ile okur arasındaki
kısıtlı da olsa bir ileti�imin gerçekle�ebilece�ine metnin okura bir �eyler iletti�ine
inanır, bu iletiyi anlamayı, hiç de�ilse koydu�u nesnel ölçütler sayesinde yanlı�
anlamları önlemeyi amaçlar. Postmodern yakla�ım ise gerçi bir iletinin var olup
olmadı�ını tartı�maz, ama ileti�imin olanaksızlı�ına inanır. Modernist yakla�ımda sık
sık kullanılan özgürlük/ba�ımsızlık, ya da nesnel/öznel gibi kar�ıtlık dile getiren
kavramlardan da kaçınır postmodernler. Çünkü onlara göre salt özgürlük, ya da salt
nesnellik söz konusu olamadı�ından , bu kavramlar da birbirinin kar�ıtı de�il, ancak
uzantıları olabilirler.128
Bu ba�lamda çevirinin ne oldu�u , onu gerçekle�tirenlerin iradesinin dı�ında
nesnel bir varlı�a sahip de�ildir. Bu da bizi belki hep kaçmaya çalı�tı�ımız
öznelliklere do�ru sürükler.
2.3.5. Türkiye’de �iir Çevirisi Üzerine Çevirmen Yakla�ımları
�iir çevirisi üzerine ortaya konulan kuramsal olanların dı�ındaki görü�lerin
büyük bir ço�unlu�u kendileri de �air olan çevirmenlerce dile getirilmi�tir...�iir
126 A.y., s.18. 127 Aksoy, “Postmodernizm ve Çokkültürlülük”, 2001, s.6. 128 Sayın, Metinlerle Söyle�i, 1999, 60-61.
97
çevirisi ile ilgili görü�lerin �airlerce ortaya konulması ve bu �airlerin çeviri
deneyimlerini �iir yaratma deneyimleri ile bütünle�tirerek �iir çevirisi konusunda
yapılmı� olan çalı�maların büyük bir bölümünü olu�turmaları ilginç bir durum
olarak göze çarpar ve hemen akla �iir çevirisinin de �iir yazmak kadar yaratıcı ve
sanatsal bir süreç oldu�u gerçe�ini getirir.129 Düzyazı ya da anlatı çevirmenlerinin
aynı zamanda yazar da olmaları çok sık rastlanan bir durum de�ilken �iir
çevirmenlerinin hemen hemen hepsi �airdirler, �iirler neredeyse hemen her zaman
�airler tarafından ya da gizli �airler tarafından çevrilmi�lerdir.
Batıdan ilk �iir çevirisi örneklerini “Tercüme-i Manzume” adlı eserde
buluruz. �lk baskısı 1859’da yapılan Tercüme-i Manzume, be� yüz yıllık Divan �iiri
gelene�inin kar�ısına Batı �iir anlayı�ını çıkarmaktadır. Zevkiyle, yapısıyla,
bütünselli�i ile bamba�ka nitelikte olan bu �iirler, Osmanlı Türk toplumuna Batının
daha önce hiç i�itmedi�i ölümsüz adlarını da getirir : Racine, Gilbert, Lamartine, La
Fontaine, Fénelon. Geleneksel mazmunlar yerine dü�ünce ile duygunun, parça yerine
bütünlü�ün egemen oldu�u Batı �iiriyle ilk kar�ıla�ma böyle ba�lar.
�inasi’nin çevirileri de bu eserde yer almaktadır. �iirlerin çevirileri ile asılları
birlikte basılmı�, kar�ıla�tırma olana�ı verilmek istenmi�tir. ..�inasi’nin “sadık
çeviri”ye sıkı sıkıya ba�landı�ı görülür. O kadar ki, Tercüme-i Manzume’de, ba�
sayfada “üzerleri i�aretli olan kelimeler tercümeye ilave olunmu�tur”açıklamasını
yapmakla yükümlü sayar kendini. Bazen da tek dizeyi beyit haline getirdi�i hallerde
(Racine’in “A Loudes/Münacaat”ında oldu�u gibi), ikinci dizeyi kendisinin ekledi�i
uyarısında bulunmadan edinemez.130
“Aslının aynıdır” türünden bir çevirinin çevirinin do�ası gere�i mümkün
olmadı�ını ileri süren Ataol Behramo�lu dillerin farklı yapı özelliklerine sahip
oldu�unu bu durumun da özellikle �iirin aslıyla çevirisi arasında farklılık
olu�turaca�ı dü�üncesinden yola çıkar. �iir çevirisini “büyüleyici, yaratıcı bir
çalı�ma” olarak tanımlayan Behramo�lu’na göre �iir çevirisi olanaklıdır. Ancak
aynı zamanda “tıpkı �iir yazmak gibi çetin ve çetrefil bir i�” tir.
129 Berrin, Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi, 2002, s.130. 130 Akünal, “Çeviri ve Batılıla�ma”, �stanbul,s.452.
98
Murat Belge, “�iir çevirmeninde do�u�tan gelen bir yetenek olmalıdır” diye
dü�ünür. Mekanik bir bilimselle�meyle yararlı sonuç alınamayaca�ı kanısındadır.
Tomris Uyar ise çevirmenin yazarın dünyasını algılamasından yanadır.
Ahmet Cemal, “kaynak dildeki anlatımı dilimize yansıtma özgürlü�ü,
dilimizin do�al anlatım akı�ı ile sınırlıdır. Yabancı yazarın anlatımını korumak
kaygısıyla “yadırgatıcı” bir Türkçeye gitmek, bir çeviri ba�arısı de�ildir. Önemli olan
yeni çözümleri dilimizin anlatımını bozmadan bulmaktır.” �eklinde görü� bildirir.
�iir çevirisinde yüzde yüz aktarımın güçlü�ünü vurgular ve çevirmenin bir �air gibi
özgür davranması gerekti�i kanısındadır
Ak�it Göktürk de �iir çevirmenli�inin bireysel yaratıcılık istedi�i
görü�ündedir. Ona göre “bilimsel ya da kullanmalık metinlerin ayırıcı niteli�i, açık
seçik, belirli bir anlam iletmeleridir. Yazın metinleri ise tam tersine i�levlerini, büyük
ölçüde, örtük anlam gücüllüklerinden kazanırlar. Örtük anlam alanlarının yorumları
da okurun dünya görü�üne, tarihsel konumuna, anlam ko�ullarına göre her dönemde
de�i�ikli�e u�rar”.
Vedat Günyol yazma edimiyle çeviri edimini aynı düzeyde asla dü�ünmez.
“Çeviride insan, çevirdi�i yapıtın havasına girmek, sözünü sözüne, deyi�ini deyi�ine
çatmak, kendi ki�ili�ini bir ölçüde silip, çevirdi�i yazarın ki�ili�ine bürünmek
zorunlulu�u ile kar�ı kar�ıyadır” der. Ona göre “ba�lıdır insan”. Rousseau’nun
“çeviri mi yapıyorsun, dü�ünmüyorsun demektir” sözlerine gönderme yapar.
Teoman Aktürel �iir çevirisinde kaynak metne sadık olup, “Türkçe’yi
üzmeme”nin altını çizer. Öte yandan Cevat Çapan, �iir çevirisini uyarlama
yakla�ımıyla gerçekle�tirmekten yana görünür ve �iir çevirilerinde Türk/Osmanlı �iir
gelene�inden yararlandı�ını söyler.131
Özdemir �nce ise , �iir çevirisinde yüzeysel yapının aktarılamayaca�ı, ancak
derin yapının kavranmasıyla �airin ve �iirin hedef dildeki sesinin ve anlamının
ortaya çıkabilece�ini söyler.132
131 Akünal, “Çeviri ve Batılıla�ma”, 1985, s.452. 132 Aktürel; Çapan; �nce: Metis Çeviri 13, �iir Çevirisi Üzerine, 1990, s.13
99
Melahat Özgü, Türk Dili. Çeviri Sorunları ara�tırmasında �öyle söylemi�:
“Sanat yapıtının çevirisi de sanatsal olmalı! Sanatsal çeviri ise, sanat yapıtının yalnız
içeri�ini aslına uygun olarak vermek de�il, biçimiyle birlikte yeniden vermektir.133
Memet Fuat Türkçe’ye �iir çevirenler arasında “yaratıcılık” düzeyine ula�mı�
oldukça çok sayıda çevirmen oldu�unu dü�ünmektedir. “Öyle ki bu ustaların
yaptıkları bazı çevirilerin asıllarından daha güzel olduklarını söyleyenler bile
çıkıyor”134 diyecektir. Memet Fuat’a göre ba�arılı çeviri, okura Türkçe
yazılmı�çasına �iir tadı veren çeviridir.” Her çevirmenin her yazarı çeviremeyece�i
görü�ündedir. Çevirinin bir üslup kar�ılama i�i oldu�una inanmaktadır. Ona göre
“anlamı aktarmak yetmez, üslubu da kar�ılayacak bir üslup yaratmak gerek.” Can
Yücel’in çeviri anlayı�ına ise “dilimize benzersiz güzellikte çeviri kazandırmı� olsa
bile” kar�ıdır. Ancak çeviriye genel bakı�ını son kertede yine “çe�itli anlayı�lar bir
arada dursun” sözleriyle noktalar.135
133 bkz. A.e., s. 14. 134 Özgü, “Çeviride Uzmanlık Sorunu”, 1978, s.37. 135 Fuat, “Sunu”, 1999, s.7.
59
100
3. CAN YÜCEL’�N ÇEV�R� ANLAYI�I VE ���R ÇEV�R�S�NDE YAPTI�I
Bu bölüm Can Yücel etrafında kuruludur. Can Yücel’in çeviri söylemini
gözden geçirdi�imizde içerdi�i ‘modern’ e özgü birbirinden farklı tasavvurları
görebiliriz. Bu tasavvurlar ço�u kez birbirine �iddetle kar�ıt gözükebilirler, ancak
Can Yücel de bunun farkındadır ve ilkelerine sonuna kadar sadık kalarak bu
özelli�inin savunusunu yapmaktan geri durmayacaktır. Bunları tüm canlılık ve
parlaklı�ıyla sunar ve kendisiyle yapılan söyle�ilerde büyük bir özgünlük ve
derinlikte dile getirir.
Bu bölümde, Can Yücel’in �iir çevirilerinde ve çeviri söyleminde
gördü�ümüz bu tasavvurlardan yola çıkarak onun belki az bilinen ve az etkili, ama
çok ilginç ve derin olan perspektifi; estetik olsun, bilimsel olsun her türlü genel
geçer norma direnen, kendi iç çeli�kileriyle cesaretle bo�u�an ve sadece kendisinin
de�il bizlerin modernli�ini de aydınlatabilecek olan perspektifi üzerinde
duraca�ız.
Benim tezim, farklı ba�lamlardaki çeviri anlayı�larına yer açabilen bir
modernite bilincini tanımlayabilme çabası içindedir. Can Yücel de tarzının uç
örneklerinden biridir ve modernite içinde kabul görmü� bir addır. Tezin ana fikrini
do�rulayacak zengin bir örneklemdir; �u ana kadar anlatılan karma�ık meselelere
ili�kin bir yorum geli�tirilmesini sa�layacak zengin bir inceleme alanı sunmaktadır.
Can Yücel’in çevirilerinde ne yapmak istedi�i, ilgileri, en çok da kendisini
nasıl anlayıp yorumladı�ı bilgisi, bu çalı�mada bize yol gösterecektir. Elbette kendi
çevirisi üzerine gözlemlerinde kendini abartılı veya eksik anlayabilece�i veya
anlatabilece�i gibi, yorumcuları da yöntemlerinin nesnelli�ine kar�ın onu nasılsa
öyle yansıtamayabilirler. Gene de, sanatçının ele aldı�ımız �iir çevirileri ve
çevirilerinde ne yapmak istedi�i ve ne yaptı�ı üzerine kendi anlatımı onu
anlamamıza ı�ık tutacak en önemli malzememiz olacaktır.
101
3.1. CAN YÜCEL VE ÇEV�R� SÖYLEM�NE �L��K�N GENEL GÖZLEM
3.1.1. Ya�am Öyküsü
Can Yücel 21 A�ustos 1926’da �stanbul’da dünyaya gelmi�tir. �air, yazar,
felsefe hocası, milletvekili, konservatuar ve köy enstitülerinin kurucusu Hasan Ali
Yücel’in o�ludur. Ankara Ü. Dil ve Tarih Co�rafya Fak. Klasik Filoloji bölümünde
“Latince ve Yunanca” e�itimi görmü�, ayrıca �ngiltere’de Cambridge
Üniversitesinde okumu�tur. Uzun süre Paris’te ve �ngiltere’de ya�ar. BBC Türkçe
Yayınlar Bölümünde spiker olarak çalı�ır. 1956 yılında Güler Yücel ile evlenir.
1963’de Türkiye’ye döndükten sonra Marmaris’te turist rehberli�i yapar1.
Daha sonra �stanbul’a yerle�en �air, 12 Mart döneminde Che Guevera ve Mao’dan
çeviriler yaptı�ı gerekçesiyle mahkum olur. �ki yıl sonra genel bir afla dı�arı çıkar.
Dı�arı çıkı�ının ardından “Bir Siyasinin �iirleri” adlı kitabını yayınlamı�tır. �airin bu
kitabı için, ilk kez yo�un ve ciddi �iirle ilgilendi�i dönemin �iirlerini içeriyor,
diyebiliriz. “Bir Siyasinin �iirlerini”nin önsözünü yazan Refik Durba�, kitabı “Can
Yücel’i geni� okuyucu kitlesiyle bulu�turan, ki�isel ve toplumsal ya�amın acı bir
dönemini dile getiren , öfkeli, alaycı, boyun e�meyen, siyasal �iirlere a�ırlık verilen
bir kitap” olarak de�erlendirir.
Can Yücel Vatan, Demokrat, Söz gazetelerinde kö�e yazıları da yazmı�tır2.
Son yıllarında her hafta “Leman”, her ay “Öküz” dergilerinde yazıları ve �iirleri
yayınlanır. “Mekanım Datça Olsun” demi�tir. 12 A�ustos 1999 gecesi yitirdi�imiz
�air, çok sevdi�i Günebakan çiçekleriyle u�urlanarak Datça’ya gömülür.3
1 Ana Britannica Genel Kültür Ans., “Yücel, Can”, s.496. 2 A.g.m. 3 http://www.geocities.com/canyucels/hayati, 02.04.2005
102
3.1.1.1. Eserleri
Can Yücel’in �iir alanında ilk kitabı Yazma adını ta�ır. 1950’de
yayımlanmı�tır.
Sevgi Duvarı (1974), Bir Siyasinin �iirleri (1974), Ölüm ve O�lum (1976),
�iir Alayı (1981) adlarındaki ilk dört �iir kitabında yayımlanan bütün �iirleri 1985’
te Be�ibiryerde adlı �iir kitabında yeniden yayımlanmı�tır.
Öteki �iir kitapları4:
Canfeda (1986)
Kısa Devre (1990)
Kuzgunun Yavrusu (1990)
Çok Bi Çocuk (19929
Gece Vardiyası (1993)
Güle Güle-Seslerin Sesssizli�i (1993)
Gezintiler (1994)
Maaile (1995)
Seke Seke (1997)
Mekanım Datça Olsun (1999)
Alavara (1999)
Yazıları; Düzünden (1994) ve Can’dan Yazılar (1995) adıyla yayınlanmı�tır.
Yayımlanmı� Çevirileri:
Hatırladıklarım-E.Roosevelt (1953)
Yeni Türkiye: Bir Garp devleti-G.Duhamel (1956)
Her Boydan-Dünya �iirinden Çeviriler (1957)
Ann Frank’ın Hatıra Defteri- A.Frank (1958)
Lord Stadford’un Türkiye Hatıraları-S.Lane Poole (1959)
4 http://www.geocities.com/canyucels/eserleri, 02.04.2005
103
Sırça Kümes- T.Williams (1964)
Muhte�em Gatsby- S.Fitzgerald (1964)
Lenin Petrograd’da- E.Wilson (19679
Küba’da Sosyalizm ve �nsan –E.Che Guevara (1967)
Gerilla Harbi- Mao Tse Tung (1967)
Siyah �ktidar-S. Charmichael (1968)
Saloz’un Maval -Peter Weiss (1972)
Yeni Ba�layanlar �çin Marks-Rius (1977)
Bahar Noktası-W. Shakespeare (1981)
�vayk Hitler’e Kar�ı- B.Brecht (1982)
Don Cristobita ile Don Rosita- F. G. Lorca (1983)
Batı Yakasının Hikayesi-A.Laurents (1988)
Kar Kokusu-C.M.Schulz (1991)
Fırtına-W. Shakespeare (1991)
Oliver Twist- C.Dickens (1992)
Hamlet- W.Shakespeare (1992)
Define Adası-R.L.Stevenson (1992)
3.1.1.2. �iir ve Sanat Anlayı�ı
Edebiyata �iirle ba�layan Can Yücel çe�itli dergilerde çıkan yazı ve
çevirileriyle kısa sürede tanınmı�tır. 1950’de yayımladı�ı ilk �iir kitabı “Yazma”dan
sonra uzun süre biçim arayı�larıyla u�ra�mı�tır. Kimi �iirlerinde uyaklı, kimisinde
serbest ama daima co�kulu anlatımı, gelece�e umut ve güvenle bakı�ı �iirinin en
belirgin özelliklerini olu�turmaktadır.
Halk kaynaklarından, halk a�zından ve halk türkülerinin deyi�lerinden de
yararlanan Can Yücel’in kullandı�ı günlük konu�ma dili, yöresel deyi�ler, deyimler
ve argo sözcükler �iirinin önemli dil özellikleri olarak bilinir.. Hiciv ve ironi gücü
104
ve sözcük oyunlarıyla eri�ti�i dil ustalı�ı, geni� bir kültürle beslenen �iirini yeni
anlam boyutlarına ula�tırmı�tır.
Konu olarak do�a-insan ili�kilerini a�ırlıklı biçimde ele almı�, kara mizah
ö�eleri ta�ıyan siyasal içerikli bazı �iirlerinde tarihsel olaylarla günlük olayları iç içe
i�lemi�tir. �iirlerinin ço�unda sevdi�i insanları buluruz. “Maaile” �airin kitaplarından
birine koydu�u bir addır. �air için ailesi çok önemlidir, e�i, çocukları, torunları,
babası.. “Küçük Kızım Su’ya, “Güzel’e”, “Yeni Hasan’a Yolluk”, “Hayatta Ben En
Çok Babamı Sevdim” bu �iirlerinden bazılarıdır. Ayrıca, göz ardı etmedi�i bir kır
dünyası vardır. Sardunyalarla, günebakanlarla, papatyalarla, turnalarla ‘rengahenk’
bir dünyayı kar�ımıza çıkarır. Günceli son derece önemseyen �airin, neredeyse hiçbir
güncelli�i kalmamı�, unutulmu�, kaybolmu� çiçekleri, börtü böce�i okuruyla
tanı�tırdı�ı bir dünyadır bu.5
�iirlerinde imgenin gücü, çok sevdi�i hayatı yeniden yaratmada ortaya çıkar,
bir ba�ka �airi, eski bir kenti yeniden diriltir.6 �airdeki imgeyi dönü�türme i�lemi,
gerçeküstücülerin üzerinde durmu� oldukları bilinçdı�ını özgürle�tirme çabasıyla
ba�da�ır. Onun �iirlerinde gerçeküstücü e�ilim gerçekçilikle, geleneksel anlatım
teknikleri modern olarak adlandırılan anlatım teknikleriyle bir sentez olu�turarak
temel bir diyalektik yaratmı�tır. Bunun sonucudur ki, �airin kaleminde günlük olan,
pekala kalıcı da olabilir, zamana yayılabilir.
�iiri ya�amı çepeçevre saran bir bütünsellik olarak de�erlendiren Can
Yücel’in �iirindeki “öfke ve sevgi, nefret ve lirizm” birbirini do�uran kar�ıt
terimlerdir. . Böylesi bir çeli�ki içinde ya�adı�ını kendi de itiraf eder. “�iirlerimle de,
siyasamla da, bana enerji, akıl ve ya�ama sevinci veren �ey, öfkeyle sevincin
çeli�kisi” diyecektir. Nitekim onun �iiri, “öfke ile sevgi arasında çırpınan bir
çeli�kinin” yansımasıdır. Diyalektik, �iirde öfke ve sevgi olarak tecelli eder, sanatı
sevgi ve öfkenin bir bile�imi olarak ortaya çıkar, “�iir ya�amı çekip çeviren bir ilke”
diyen Can Yücel’in �iiri bu nedenle lirik ve bu nedenle de siyasaldır. Bu �iirden
ne imge, ne siyasal dü�ünce, ne de argo eksiltilebilir.
5 Do�an, “Can Yücel: Kayıp Çocuk”, Eylül-Ekim 1999 6 A.y.
105
�iirin her türlü birikimle birlikte aynı zamanda ‘bulu�’ da olabilece�ini hem
kendi �iirlerinde hem de ‘Türkçe söyledi�i’ çeviri �iirlerinde gösterir. Zekası
hayranlık uyandırır. �a�kınlık ve hayranlık onun �iirine yakla�ımda kaçınılmazdır.7
“Ben �iiri ciddiye almıyorum ki zaten, yeter ki �iir beni ciddiye alsın! Davetsiz misafirdir. Pat diye gelir.O, ya bir afrika menek�esini ya ölen bir delikanlıyı bahane eder, oturur kar�ıma, kaldırabilirsen kaldır artık.8”
Yukardaki sözleri �iiriyle arasında kurdu�u ili�kinin kendili�indenli�ini
anlatırken, bu tutumu “sanatçı özgür kararlarının üstünde kalarak ‘olması gerekeni’
zorunlulukla olu�turandır. Bu bir çe�it zorunluluk ile özgürlük yalnız çeli�ik de�il,
üstelik özde�tirler” diyen Schelling’i de akla getirecektir.
Esin kayna�ını yo�un ya�amak ister, bu nedenle “gün”e ba�lıdır. Gün, yo�un
ya�anmalıdır. Bu yo�unluk zaman kavramını da anlamlı kılar Can Yücel �iirinde.
‘Seke seke’..Can Yücel, ilk kez bu kitapla, daha çok kendi ölümü üzerine yo�unla�ır.
Kederlidir Can Yücel, ölecektir sonunda, fakat �iirlerinde ye�ertti�i umut büyüktür,
bu yüzden samimidir kendi ölümünde. ‘Yeni Yıl’ �iirinde ‘ölüm’ü masaya yatırır.
Üstelik tartı�ır da. Nedir ki ölmek? Belki de “ yok olmaktır bir ara”.9 Ve kendi
‘Cenaze Türküsü’nü yine kendisi söyler10:
Kendi kendimi sakınıyorum Sıkılıyorum Ömür, uzun ömürlü bir kutu süt Tezelden gitmeli bari Kalafatsız bir kayık içre Aparide tutulmu� yetmi�inci izmarit olarak Bu kültaba�ına bastırılmak üzre.
7 A.y. 8 http : www.geocities.com/canyucels/hayati 9 A.g.m. 10 Do�an, “ Can Yücel: Kayıp Çocuk”, Eylül-Ekim 1999
106
3.1.1.3. �iiri ve Dünya Görü�ü
Can Yücel’in ya�amında �iirin koparılmaz bir biçimde yer etti�i tartı�ılmaz.
�lk çevirilerini yayınladı�ı yıllarda, o yılların egemen siyasal e�ilimlerinden dolayı
daha çok militan bir �air, politik kimlikli bir çevirmen olarak tanınmı�tır.
Hapishaneye de çevirileri yüzünden girmi�tir.
Hasan Bülent Kahraman, �airin ölümünün ardından yazdı�ı yazıda11 “Can
Yücel’in �iiri 1940 ku�a�ının yapay halkçılı�ından kurtardı�ına” de�inirken, “�iiri
ilk kez onun soka�a çıkardı�ına ve gündelikle bulu�turdu�una” dikkat çeker.
“..hayata yabancı olmayan hiçbir �ey �iire de yabancı olamazdı! Bu çaba, elbette
onun dünya görü�ü ve siyasal anlayı�ının bir uzantısıydı. �lginç bir �ey deniyor ve
siyasalın �iire bir yukarıdan bakı�la, bir ‘diskur’la de�il, nesneye ve olaylara
dokunarak girebilece�ini ö�retiyordu.” diyecektir.12
Can Yücel dünya görü�ünü �iiriyle bulu�tururken, soka�ın diliyle �iir
arasındaki sınırları kaldırmı�tır. Can Yücel için sokak ihmal edilmemesi gereken bir
alana dönü�ür. Küfür ve argo �iirinin ‘can damarı’dır.
Kahraman’a göre “Yücel’in �iiri bütün eylemci yanına kar�ın oldukça
entelektüel ve Batılı bir �iirdir. Üstelik, gündeli�i ku�atan �iir ne romantizme yabancı
olmalıydı ne de ütopyaya. Kaldı ki, �iirin büyük kanavasını olu�turan devrim bizatihi
hem romantik hem de ütopik bir kavramdı. Can Yücel de ne kadar devrimci ise o
kadar da romantik bir �airdir. Sıkı sıkıya ba�lıdır hayata. �iirinden ayrı
dü�ünülemeyecek bir ya�am, ya�amından ayrı dü�ünülemeyecek bir �iir evreni kurar
kendine. Ya�amını, en güzel �iiri olarak niteler. �nsana yabancı olmayanı arar. Hiçbir
zaman umudunu kaybetmez. Ona göre insanla ilgili bütün gerçekler içinde bir
mucize vardır. Bu, mucize umudu getirir. Bütün karma�asına ra�men hayatı en yalın
bir dille söyler, ama çok farklı anlam katmanları yükleyerek.13
11 Kahraman, 14 A�ustos 1999, Radikal Gazetesi’ndeki “Hayat ve �iir” ba�lıklı makalesinden aktaran: Do�an, “Can Yücel: Kayıp Çocuk”, Eylül-Ekim 1999. 12 Do�an, “Can Yücel: Kayıp Çocuk”, Eylül-Ekim 1999 13 A.g.m.
107
Son kitaplarına kadar, neredeyse ba�kalarının �iirlerini yazar sürekli. Onların
öykülerini �iirle söyler. Öldükleri zaman onlara �iir yazar. Can Yücel’de mizah ve
yergi ba�kasını küçük dü�üren, gülünçle�tiren bir mizah de�ildir. Yalanı,
aldatmacayı, haksızlı�ı toplumsal düzenin ürünü olması açısından ele alır ve zaman
zaman bunların farkında de�ilmi� gibi kendisiyle de dalga geçer. �iirlerinde
aldatanın da aldatılanın da gülünçlü�ünü buluruz.
3.1.1.4. Batı ve Dünya �iirine Yakla�ımı
“�iirin müstakil bir �ey oldu�u kanısında de�ilim. Her �eyin birbirine ba�lı oldu�u kanısındayım. Ondan dolayı �u �iir bunun yanda�ıdır derim, müstakil �iir yazma meraklısı da de�ilim.”14
Can Yücel “�iirin müstakil bir �ey oldu�u kanısında de�ilim” derken Batı ve
Dünya �iirine bakı�ının temel dü�üncesini dile getirmektedir. �airin �iire bakı�
açısını dü�ündü�ümüzde, Octavio Paz’la ili�kilendirmekte zorlanmayız. Bu ili�kiyi
kuran ortaklık, “tek bir �iirin , kendini bütün �airlere yazdırması” dü�üncesidir.
Octavio Paz, “�airler aslında bir tek �iiri yazar” der. Bu anlayı�a hiç de uzak
olmayan bir di�er ad, romantik Novalis, �iirsel komünizmden söz etmi�, gerek �iir
üretiminin gerek tüketiminin kolektif bir edim oldu�u bir toplumun hayalini
kurmu�tur.15
“�iir bir tarihtir... Bunu yakalamada tabii tercümenin, çevirmenin büyük etkisi vardır. Dünya �iirini bellemek , Türk �iirinde hapis kalmak yerine meseleyi bir bütün olarak görmek, tarih olarak görmek daha iyi olur gibi geliyor.”16
14 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, yaz 1989, s. 11-12 15 Paz, Çamurdan Do�anlar, 1996, s.46 16 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s.356
108
Can Yücel , “çevirerek ö�renirsiniz �iiri”17 sözleriyle bu anlayı�ın sınırlarına
ula�ır. Çeviri çalı�malarının �airli�e etkilerini de bu ba�lamda olumlu hatta gerekli
gördü�ünü söylemekten geri durmaz:
“Tanınmı� �airlerimizin hemen hepsi, hatta Cahit Sıtkı gibi �iirin çevrilmezli�ine inananlar bile sevdikleri �iirleri Türkçe’ye çevirmezlik edemediler..Bu çevirilerin yeni �iir anlayı�ımızı ve zevkimizi yo�urmada ne büyük etkileri oldu�unu da zamanla daha iyi görece�iz.”
Bunu ciddi bir olanak olarak tanımlar ve Nazım Hikmet, Yahya Kemal,
Orhan Veli, Ahmet Ha�im gibi Türk �airlerini bu olanaktan yararlanmı� önemli
adlar olarak sıralar.
“Bu ortaklıkta yer almakta, bunu yakalamada tercümenin , çevirmenin büyük etkisi vardır. Dünya �iirini bellemek, Türk �iirinde hapis kalmak yerine meseleyi bir bütün olarak görmek, tarih olarak görmek iyi olur .”
sözleriyle Can Yücel dünya �iirine bakı�ını toparlar. Bunu yaparken de Sabahattin
Eyübo�lu’nun dedi�i gibi, “ba�kalarının söylediklerine cömertçe canını koymu�tur”.
3.1.2.Çeviri Anlayı�ı
Can Yücel’e göre en kestirme tarifiyle, çeviri yabancı dilde söylenen �eyi
anadilinde söyleyebilme sanatıdır; “çeviride önemli olan, yabancı bir kavramın
anadilinde nasıl anlatılabilece�ini bulabilmektir”. Ba�ka bir dilden çevrilmi� güzel
bir cümle aktarıldı�ı dilde tatsız bir �ey haline gelmi�se, çevirmen istedi�i kadar
17 A.g.m., s.357.
109
anlama ba�lı kalmı� olsun gene de çevirdi�i eserin özüne ihanet etmi� sayılır;
önemli olan, yabancı bir kavramın anadilinde nasıl anlatılabilece�ini bulabilmektir.
Can Yücel, ilk baskısı 1957’de yapılan ve büyük ilgi gören , Her Boydan adlı
kitabında çeviri anlayı�ını �öyle özetlemektedir:
“Çeviri kadın gibidir, güzeli sadık olmaz, sadı�ı güzel” diye bir atasözü var. Ço�u atalar gibi, o Rus atası da yanılmı�. Çeviri kadın gibidir, do�ru. Do�ru ama, güzeli sadık olur onun da. Sadı�ı güzel mi olur ille, bakın, orasını bilemiyorum. Bu köpeksi ku�kum, belki de, o ‘güvenilir’, o ‘sadık’ bellenmi� çevirmenlerin harfi, lafzi, anlamı yakalayaca�ım derken �iirin tınısını kaçıra gelmi� olmalarından do�uyor”.
Çeviri anlayı�ını anlatmaya �öyle devam eder:
“Oysa �iiri �iir eden tınıdır, o gümledi mi, �iir de gümler... �iir, (‘ses’ demiyorum, anlamı saf dı�ı kılıyor çünkü) tınılarla zaman içre yaratılmı�, patlatılmı� bir olaydır. �airinin bütün öznelli�ine kar�ın, �iirin nesnelli�i de burdan ileri gelmektedir. Çeviri denen u�ra�, söz konusu olayı ba�ka bir dilde yeniden yaratmak, yeniden patlatmaktır. ‘Dakiklik’ de tam bu ba�lamda i�te devreye girmektedir. ‘Sadakat’ demiyorum, dikkat edin! Çevirmen, bir taharri memuru veya bir Simenon gibi asıl olayın dizeleri arasında kol gezecek, seyirtecek, ayrıntıları kurcalayacak, ipuçlarını yoklayacak, parmak izlerini toparlayacak, i�in çetelesini tuta tuta, olayın künhüne varacak, bütününü, tınını kavrayacak, sonra da onu ba�ka bir dilin (mekanı de�il) zamanı içinde yeniden yaratacaktır”18
Can Yücel’in özgün �iirdeki �iiri �iir yapan ö�eleri, erek dile geçirmeye alabildi�ince özen
gösterdi�ini, kaynak metinden aldıklarını erek okura ‘dilin zamanı’ içinde aktarmayı
önemsedi�ini görüyoruz.
Schelling’in “sanatçıda kendisinden üstün olan, onu yaratmalarında yöneten
bir gücün bulundu�u” dü�üncesini, Can Yücel’in çevri ediminde de bulabiliriz.
Çeviri yapmanın kendi yasaları vardır, ama çeviri bütünlü�ü bu yasalardan ibaret
de�ildir. Çeviri sürecinde bir de çevirmenin “özgür eylemleri” vardır. Bu özgürlük
de çeviri olayının kendi gerekirliliklerinden ba�ka türlü bir �eydir. Çünkü özgürlük
18 Yücel, Her Boydan, 1983, arka kapak yazısı.
110
hem iyiyi hem de kötüyü seçtirir. Öyleyse eylemi belirleyen çevirmenin
özgürlü�ünden ba�ka bir �eydir; bir çe�it zorunluluktur, bilinçli de�il de bilinçsiz
olan bir yaratmadır.
Yaptı�ı çevirileri altına “Türkçe Söyleyen” kaydı dü�mesinin nedeni de bu
anlayı�ıdır. Bu anlayı�ını hiç terketmeyecektir. Nitekim 1950’lerde olu�turdu�u
çeviri �iirleri kitabı Her Boydan’a daha sonraki baskılarında aynı anlayı�la çevirdi�i
yeni �iirlerini eklemekte sakınca görmez.
Can Yücel çeviriye kendi dünya görü�ünü yansıtır. Halkçı ve hümanisttir.
Her dü�ünceyi, kavramı, terimi halk diline “çevirmek”, her söylemin “halkçasını”
aramak bu çeviri anlayı�ının sınırlarını bize gösterir. Dünya görü�ünü �iiriyle
bulu�tururken, soka�ın diliyle �iir arasındaki sınırları kaldırır.
Kaldırım Türkçesi, meyhane a�zı, küfür çevirilerinde de sıkça kar�ımıza
çıkan bir dil düzeyi olacaktır. Sabahattin Eyübo�lu a�a�ıdaki sözleriyle bu özelli�i
nasıl olumlu buldu�unu �öyle ifade eder:
“�iir bir bakıma en yaygın dü�üncelerin , en mahrem, en kendince söyleni�i de�il midir? Can Yücel’in çeviride yaptı�ı bu i�te: Dünya insanına seslenen �iirleri bizim Ali Veli’lerin diliyle söylüyor. Bir ucu Eluard’ın yüre�inde olan �iir ku�a�ının öbür ucunu Mehmetçik’in diline dayıyor. Mehmetçik ne anlar Eluard’dan diyecek �imdi bana bir mutlu aydın; sanki Mehmetçik anlamaz diye �airin Hacivat’ın diliyle konu�ması gerekirmi� gibi.”19
Çeviri yaparken “kelimenin kitabi yahut alfabetik yahut kelamsal yanını de�il,
ana �iir olayını çevirmenin” pe�indedir.. “�iir, olay olarak aslında neyse, onun
‘olay’ olarak Türkçe’ye nakli meselesine dikkat ediyorum”20 sözleri çeviri
politikasının esasını ifade eder. Can Yücel, Mehmet Fuat’ın bir söyle�isinde
dedi�i gibi gerçekten “bu anlayı�ın çılgını, tadına doyulmaz bir uç örne�idir.”21
Özelde �iir çevirisine dönük bu anlayı�ında Yücel’e göre “�iir olayının
kendisi anlamın da, kafiyenin de, kelamın da, görselli�in de hepsini, �iire özgü tek 19 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10. 20 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s.355. 21 bkz. Gürsoy; Mollamustafao�lu, “Memet Fuat’la Söyle�i”, 1987 Güz, s.11-21
111
tek ne varsa tümünü birden içererek hepsinin üstünde durmaktadır”. Çevirideki
seçimi açıktır. Ve bu seçim yüzeydeki dil yapılarıyla, sözcük seçimleriyle sınırlı bir
seçim kesinlikle de�ildir. Özgün metnin yüzeysel dil verilerinden uzak ama ‘�iirin
bütününü’ çevirmek, onun temel çeviri tutumudur.
“�air o büyünün, o halenin, o bütünselli�in pe�inde olmalıdır” diyen Can
Yücel, �iirin kendine özgü o bütünselli�i yakalandı�ında zaten malum parçacıkların
da beraber ta�ınaca�ını dü�ünür. “..parçacıkların naklinde söz konusu olan
bütünselli�in kovalamacasıdır.”22 der. �ayet, �iirin çevirisi parçacıklardan hareketle
aranacak olursa “�iirin olay olarak elden kaçtı�ı görülecektir”23 savını ileri sürer.
Yücel özgün metinde kullanılan dil verilerinin kültürel ö�eleri beraberinde
ta�ıdı�ını bilmektedir. Bir çevirmen olarak görevinin bu kültürel ö�eleri özgün
metindeki gibi çevirmek olmadı�ını, aynı zamanda seslendi�i kültürün ö�eleriyle de
okuruna seslenebilece�ini dü�ünür ve kararlarını bu yönde alır.
Fatih Özgüven, Can Yücel tavrının bu anlamda gelip dayandı�ı sınır çizgisi
olarak Hamlet çevirisinde Danimarkalı prense “olmak ya da olmamak, i�te bütün
mesele bu...” yerine Türkçe’de “bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin...”
dedirtmesini göstermektedir.24
Can Yücel �iir çevirisinde kar�ıla�ılan sorunlara felsefi derinlikten bakmakta
ve geleneksel çeviri dü�ünceleriyle hesapla�an bir düzeyden konu�maktadır. ��te Bu
�� adlı �iirinde “�iir çevirisinin nasıl bir i� oldu�unu çarpıcı bir dille
anlatmaktadır..Bize tek bir sonuç öngörmeden metne yakla�ılabilece�ini, ço�ul
yorumlara açık olunabilece�ini, “düzensizlik”, “ba�da�ıksızlık”,“rastlantısallık”ın
metinlerin gizemine i�aret etti�ini, metinlerin “kararsızlık” gösteren ö�eler
içerdi�ini ve yapılarının sonsuza dek bozulabilece�ini sekiz kısa dizeyle gösterir.”25
22 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s.355. 23 A.g.m. 24 Fatih Özgüven, “Türkçe Söyleyen Can Yücel”, http://www.geocities.com/canyucels/hakkinda/yazilar, 02.04.2005 25 Bengi-Öner, Çeviri Kuramlarını Dü�ünürken, 2001, s.110.
112
��te Bu ��
Shakespeare
“Beautiful is terrible
Terrible is beautiful” demi� Bu söz Türkçe �öyle söylenir mi acep?
“Güzelden güzeldir gazel
-O dü�en sonbahar yapra�ı-
Ve müthi�”
Benim �iirden �imdiden anladı�ım i�te bu i�.
Can Yücel’in çevirdi�i �airin dilini ve anlatım perspektifini önemsedi�i
görülmektedir, ancak sözcük ya da “parçacıklar” düzeyinde kapalı bir dile uzak
durdu�u da ortadadır.
Sabahattin Eyübo�lu’na göre “ ha sen söylemi�sin, ha ben “der gibi çeviren
Can Yücel’in çevirirken yaptı�ı “bir dille iki dilin tadını almak, bir canla iki canın
sevincini duymak gibi bir �ey”dir. “Bu cömert kayna�ma, bu dünyanın türküsünü
benimseme gücü yok mu -ki Can Yücel’de var o- �airi �air eden tılsımı da onda
aramalı” demi�tir.26
Can Yücel’i i�te herkesten farklı kılan özelli�idir bu “cömert kayna�ma” ve
yine de herkesle herkes gibiyken herkes de�ildir, herkesle birlikte kendini ya�ar.
Burada Can Yücel �iddetli bir ki�isellik sergilerken aynı zamanda evrensele oldukça
yakındır.
26 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10.
113
3.1.2.1.Çeviren De�il, ‘Türkçe Söyleyen’ Bir Çevirmen
�lk çevirisini 16 ya�ında iken Latince’den yapan Yücel’in, ilk çeviri hocası
da Nurullah Ataç olmu�tur. Nitekim ele�tirmenler uzun zaman, onun çevirilerini
do�rudan Ataç-Eyübo�lu çizgisine yerle�tirmekte tereddüt etmeyeceklerdir. Uç
örne�i Can Yücel olarak yorumlanan bu çizgi, çevirinin çeviri kokmaması gerekti�i
ilkesini en ileri noktasına götürerek “çevirmek”yerine “Türkçe söylemek” anlayı�ını
getirmi� olmakla tanımlanır.
Can Yücel’in hocası Nurullah Ataç’a göre;
“çeviriden asıl beklenen, bir dilde dü�ünülmü� bir �eyi ba�ka bir dilde tekrar dü�ünebilmektir. Fransızca bir eser Fransızca dü�ünülmü�tür; onu yeniden Türkçe dü�ünmek gerekir. Türkçesini yazarken yine Fransızca dü�ünülmeye devam edilirse ancak sözcükleri Türkçeye çevrilmi� olur, eserin kendisi çevrilmi� olmaz. Türkçe’nin mahiyetini bozmaksızın, de�i�tirmeksizin, ba�ka dillerde dü�ünülmü� olan �eyleri de ifade edebilece�ini ispat etmektir, onu bu kabiliyete erdirmektir...Herhangi bir dilden Türkçe’ye çeviri yapan bir kimsenin, her �eyden önce, üzerinde çalı�tı�ı metindeki fikirlerden de önce Türkçe’nin icaplarını dü�ünmesi, onlara uyması gerekmektedir. Dili zorladı�ı takdirde söyledi�i anla�ılmaz ve bu suretle metne sadakatsizlik etmi� olur”. 27
Yayımladı�ı kitapların kapa�ında “çeviren” yerine “Türkçe söyleyen”
sözleriyle sunulan çevirileri yadırgandı�ında Can Yücel çeviri anlayı�ını bir çok
kez açıklamak durumunda kalacaktır. Çevirisi hiçbir zaman ‘çeviri kokmaz’,
yabancılık ta�ımaz. Kaynak dilin sorun gözüyle bakılan böylesi özelliklerini
Türkçe’ye yedirerek , meselenin üstesinden gelmeyi tercih eder. Bu arada çevirmen
olarak kendi varlı�ı söz konusu dahi de�ildir, “yoktur”, o, “görünmez”. Görünen
onun Türkçe’de yarattı�ı özgünlüktür. Eldeki �iirin bir çeviri �iir oldu�u kolay kolay
hissedilmez, ama çevirenin Can Yücel oldu�u pek kolaylıkla anla�ılabilir.
“Çevirmenin Türkçesi” anlayı�ına ilk kez açıkça kar�ı çıkan Nazım Hikmet
olmu�tur. Can Yücel’in sorun olarak görüp bastırdı�ı ya da tamamen Türkçele�tirdi�i
kimi yabancılıkları Nazım Hikmet kaynak dilin kimli�ini, kültürünü ileten kendine
özgülü�ü olarak de�erlendirir ve esas dü�ünce “dil ve kültür aktarımı” olarak 27 Ataç, “Tercümeye Dair”, T.D., C.I, sayı: 6, s.505
114
görüldü�ünden , bunlar elden geldi�ince korunur. Önemli olan, bütün dilsel
özellikleriyle birlikte yabancı bir kültürü erek dilin kültürüne tanıtmaktır. Nazım
Hikmet 1940-1941 yılları arasında Kemal Tahir’e yazdı�ı 119.mektupta çeviriden
beklediklerini uzun uzun anlatmı�tır. Ataç-Eyübo�lu-Yücel çizgisinin (bu çizgiye
Orhan Veli’yi de yerle�tirebiliriz) temsil etti�i tutumun tam tersi görü�tedir28.
“Ben tercümeden �unu anlıyorum: Tercüme edilen eserin ‘yüzde yüz Türkçele�tirilmesi’ de�il. Yani tercüme romanı okudu�um zaman sanki onu bir Türk muharririn yazdı�ını sanmayacaksın. Bilakis onu hangi milletin, hangi devirdeki muharriri yazmı�sa o milletin, o devirdeki o muharririni okudu�unu anlayacaksın...Son söz. Ben Nasuhi Baydar’ın, Nurullah Ataç’ın, Re�at Nuri’nin, filanın Türkçesini de�il, Türkçe’de Tolstoy’un Rusçasını, Anatol Frans’ın Fransızca’sını, tekrar ediyorum Türk dilinde, onların dillerini okumak istiyorum.(...)29
Nazım Hikmet, kendi anlayı�ının yaygınla�masıyla, diller arasında geli�ecek
etkile�imin alıcı dillerdeki anlatım gücünü artırabilece�i görü�ündedir.
“..benim kanaatime göre �u dedi�im prensip kabul edilirse, muhtelif lisanların birbirlerini zenginle�tirmeleri ve kendi dar hudutları içinde kalmayıp kapılarını birbirlerine açmaları mümkün olur..” Bu açıdan Türkçe ile Rusça arasındaki dilsel alı�veri�e bir örnek verir: “Biz bizim dile güvercinim tabirini, onlar da kendi dillerine gözümün nuru tabirini sokmalı.”30
Kendi �airli�i ve �iiriyle bütünlü�ünün bu anlayı�ı belirlemede önemli
etkileri görülebilir. Nazım kendi �iirlerinin çevirisinde sözcüklerinin bir ba�ka
sözcükle de�i�tirilmesine dayanamamaktadır. Bir dizesinden üç dize yaptıklarında
isyan eder: “..hiç de�ilse sözcükler benim olsun” der. Nazım’a göre aslında “�air
için çevrilmek diye bir �ey yoktur.”31
�lginç olan, Nazım Hikmet’in de ya�amı, ö�retisi ve �iirleriyle Can Yücel’de
oldu�u gibi bir bütün oldu�udur; her ikisinde de bu üçü birbirinden ne ayrılabilir, ne
de ayrılınca ortada tek olarak biri kalabilir.
28 Aksoy, “Cumhuriyet Döneminde Çeviri Anlayı�ları”, 1995, s.80. 29 Hikmet, “Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar”, 1968, s.252-253 30 A.e., s.226. 31 Tulyakova-Hikmet, Nazım’la Söyle�i, 1989, s.329-420
115
3.1.2.2. Kendi �iirini Yazar Gibi Çevirmek
“Can Yücel dünya �iirini, kendi �iirini söyler gibi çeviriyor”.32 Bu
Eyübo�lu’nun da katıldı�ı ancak ba�kalarından farklı olarak olumladı�ı bir Can
Yücel tavrıdır. “�nsanın insanla kayna�ması her zaman güzeldir, �airin �airle
kayna�masında bir ba�ka sıcaklık, bir ba�ka aydınlık oluyor.”33 derken Can Yücel’in
dünya �airlerini niye kendi diliyle konu�turdu�unun �aire özgü bir açıklamasını
yapar.
“Can Yücel, de�i�ik �airleri hep bir a�ızdan konu�turuyor.” , “Özgün �iirleri,
çeviri �iirlerinden ayırt edilmiyor” benzeri ele�tiriler Can Yücel’in kar�ısına çokça
çıkacaktır. Ancak o, meseleye böyle bakmamaktadır. Hiçbir zaman çevirdi�i �airler
benzeri �iir yazmadı�ını iddia eder. �iirinin dil yapısının çeviri �iirle bir aynılık
dü�ündürdü�ü do�rudur ama “�iirlerdeki bütünsellik” bir �airden di�erine benzerlik
ta�ımaz. Bu noktada da Can Yücel okurundan kendisini fark etmesini, ayırmasını
beklemektedir.
�iirin kendisini öncelikle �iir ve �airiyle kurdu�u empati ile “anlayan” Can
Yücel için tek ba�ına dilsel düzlem bu anlayı�ın sürükleyip getirece�i bir “parçacık”
tan öteye gitmemektedir. Çevirilerinde öne çıkan bu yakla�ımı “yorumbilimsel”
dü�üncelere hiç uzak dü�mez.
3.1.2.3. Çevirmenin Görünmezli�i ve Can Yücel
Çevirmenin ‘görünmezli�i’ kavramını ilk olarak Amerikalı çeviri kuramcısı
Lawrence Venuti terim olarak kullanmı�tır. Buna göre, çevirmenlerin tarih boyunca
uyguladıkları çeviri stratejileri, kaynak metni yerelle�tirmeye (domestication)
32 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10. 33 A.y., s.9.
116
yöneliktir. Ba�ka bir deyi�le, tarih boyunca yapılan çevirilerde erek kültürün
normlarının erek metne egemen oldu�u dile getirilmektedir.34 Bu durumda çevirmen
inisiyatifini kaynak metinden ve kültürden yana kullandı�ı ölçüde “görünür”
olarak tanımlanabilecektir.35
Venuti, Batı’da çevirmenlerin ‘görünmez’ oldu�unu ve ‘akıcı çeviri’
kavramının baskınlı�ını korudu�unu söylemektedir. Çevirmenler çeviri metinleri
mümkün oldu�unca �effaf ve akıcı hale getirmeye çalı�ır, metnin çeviri olmadı�ı
izlenimini yaratmaya gayret ederler bu yüzden. (Venuti 1995: 5) Venuti, çeviri
kitapların ele�tirilerini inceleyerek bu ele�tirilerin ço�u zaman çevirmeni yok
saydı�ını da gösterir.
Can Yücel’de ise durum biraz farklıdır. Çevirisine dil düzleminde erek dilin
normlarının egemen oldu�u do�rudur, ancak bu do�ruya eklemlenmesi gereken
nokta onun erek dili kullanımındaki farklılı�ı, özgünlü�ü, tekli�i, ustalı�ıdır. Bu
noktada görünmez de�il, hatta göze batar, iz bırakır. Aracılık etti�i kültürün
etkilerini ortadan kaldırırken ‘görünmez’ ise de, iz bırakırken neredeyse kanlı canlı
kar�ımızda duracaktır.
Ts’ao Sung’dan çevirdi�i i.s. 879’lara ait bir �iir çevirisinde dedikleri, ya da
Ts’ao Sung’a dedirttikleri bu anlamda ilginç bir örnektir36:
“Çukurova’nın tepelerini, düzlerini
Yangın yerine çevirdiniz.
�imdi ne yer ne içer bura halkı
Aklınıza gelmedi mi hiç?
Bir daha i�itmeyeyim a�zınızdan
Bu ni�an bu terfi lafını;
On binlerce yi�ide mal olur, beyler,
�anlı bir generalin �anı.”
34 Venuti, Translator’s Invisibility: A History of Translation, London and New York,
Routledge, 1995’den aktaran: Yazıcıo�lu, “Yazın Çevirisinde Görünürlük”, 2002, s. 3 35 Yazıcıo�lu, “Yazın Çevirisinde Görünürlük”, 2002, s. 2. 36 Yücel, Her Boydan, 1983, s.140.
117
Bu çeviri �iir erek dil ve kültür normlarına göre hiçbir yabancılık
ta�ımamaktadır. Bu noktada çevirmen görünmezli�i tartı�ılmaz. Ama �iir bununla
bitmez. Dilin kullanımına bakar bakmaz, çevirmeni ke�fetmek güç olmayacaktır.
“Çukurova”nın halini okurken �iir “buradandır”; okur, �air Can Yücel ile kayna�ır.
Ancak “�anlı bir generalin �anı” için olan bitenin hesabı sorulurken �iir “uzaklara”
kayar. Okurun kar�ısındaki artık çevirmen Can Yücel’dir.
Bu durumda Venuti’nin ‘görünmezlik’ kavramı ile Can Yücel’in �iir
çevirilerindeki görünmezli�ini de�erlendirmek eksik kalır. Terimin kuramsal
anlamından yola çıkarak Can Yücel’in pratikteki ‘görünmez görünürlü�ü’
anla�ılamaz. Onun görünmezken ki görünürlü�üyle yakaladı�ı bu “ironik
çevirmenli�i” olsa olsa hem ‘modern’ hem ‘ötesi’ ‘romantik’ dünyasının en ilginç
yanlarından biri olarak okunabilir.
Ortaya çıkan bir di�er sonuç, çevirmenin hangi dizgeye odaklı çalı�ırsa
çalı�sın, ‘halesi’ varsa ‘görünecek’ oldu�udur.
3.1.3. Kuramsal Çerçevesi ve Etik �lkelili�i
Nermi Uygur’a göre “sanat yapıtına ‘kuram’ diye bakmak, onu eksik bir
bilim, ilkel bir felsefe kertesine indirgemektir...hiçbir sanatçı, sanat yaratısını
bilginlerin, filozofların ele�tirilerine dayanıklılı�ı ön plana alarak hazırlamaz.
Yoksa, her sanat yaratısını peki�tirilip çürütülebilen bir varsayım, her sanat ögesini
do�ru ya da yanlı� olabilen bir önerme diye benimsemek gerekecektir”.37
Can Yücel’in çeviri yaparken belli bir kurama ba�lı olmadı�ı, kuramsal bir
anlayı�tan yola çıkmadı�ı bilinen bir gerçektir. Yücel “i�in do�rusu”nu kendine
37 Uygur, Kuram-Eylem Ba�lamı, 1996, s.126.
118
göre tarif ederken kuramsal açıklamalara niye mesafeli durdu�unun ipuçlarını
�öyle verir :
“bazı akademik yakla�ımlarda oldu�u gibi �iir bir nevi �ncil’mi� gibi ele alınırsa, �iirin olay olarak elden kaçtı�ı görülür. Ben bundan korktu�um için bu yola girdim. Belki ben a�ırı bir uç sayılabilirim uygulamada ama yapılan i� bence do�rudur. Kelam tercümesi yerine, anlam tercümesi yerine, �iirin bütününü çevirmektir i�in do�rusu.”38
Böylece �iir çevirisinde temel ilke olarak neyi benimsedi�ini kendi
sözlerinden ö�reniyoruz. Ne var ki, “kelam tercümesi yerine, anlam tercümesi
yerine �iirin bütününü çevirmektir i�in do�rusu” diyen Can Yücel’in bu anlayı�ının
“modern” dünyada anla�ılması zordur; modern dünya ayrı�tırmacıdır, böler,
adlandırır ve hakim olur. Böyle adsız “bütünlük arayı�larını” modern aklın anlaması
ve do�rulaması beklenemez.
Ancak, Can Yücel’in çevirilerinde içkinle�mi�, hatta kendili�inden var olan
bu ilkesel tutarlılık, çeviribilimin kuramsal düzleminde farklı noktalardan da olsa
ifadesini bulmu�tur. Betimlemeci yakla�ım ba�lamında Toury ve çeviribilime
getirdi�i norm anlayı�ını; Anton Popoviç’in kapsayıcı ve çeviriyle ili�kili bütün
etmenleri hesaba katmaya çalı�an çeviri sürecini betimlemeci yakla�ımını;
Hollandalı çeviribilimci Van den Broeck’ün salt kaynak metin – erek-metin
kar�ıla�tırmasına dayanmayan dizgeli modelini ”; anlamı sözel de�il anlama
sürecinin ardından gelen sözcüklerden sıyrılma sürecinin ürünü olarak gören
yorumlayıcı kuramı, bu çalı�malar arasında sayabiliriz.
Ay�e Nihal A.Akbulut’un Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı
yapıtının, aralarında Can Yücel’in çevirisinin de bulundu�u Türkçe çevirilerini
de�erlendirdi�i “Doktora Tezi” çalı�masında ‘çeviri kuramında norm kavramının
ı�ı�ında’ varılan sonuçların, çeviri de�erlendirmelerinde nesnel ve kapsayıcı bakı�
açısına bir katkı oldu�u dü�üncesi öne çıkmaktadır. Nitekim, Akbulut’un “...tiyatro
türü içinde çevrilmi� Yücel çevirisine ilk bakı�ta kabul edilebilir çeviri nitelemesi
38 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 1983, s. 355.
119
yakı�tırılabiliyorsa da normların kurulmasıyla sürdürülen inceleme sonunda çevirinin
kimi yönleriyle yeterlik kutbunu da e�im gösterdi�i ortaya çıkıyor.” diyerek vardı�ı
sonuç, Yücel’in �iir çevirilerini de�erlendirmek üzere de geçerlidir.39 Akbulut’a göre
kuralcı bir yakla�ımla ço�u kez do�ru-yanlı� saptaması olarak süren çeviri
de�erlendirmeleri bundan böyle normlar ı�ı�ında çevirilerin dizgeselli�inin gözönüne
alınmasıyla önyargılarından kurtulacaktır.”40
Can Yücel’in çeviri anlayı� ve davranı�ı geleneksel çeviri söylemleri
açısından kuraldı�ı ve ayrıksı görülebilse de bu gün çeviribilimin betimleyici
yakla�ım ve norm kavramı ı�ı�ında geldi�i noktada aynı anlayı� açıklık ve nesnel
bir konum kazanmaktadır. Bu durumda da betimleyici çeviribilimi, modernlik
bilincinin geleneksel yapısının ötesinde bir yerlere konumlandırmak yanlı�
olmayacaktır.
Konuya çevirideki etik tartı�malar açısından baktı�ımızda her bakı� açısının
farklı bir noktaya odaklandı�ını görürüz. Örne�in A. Berman için etik yakla�ım, her
çevirmenin savunabildi�i kendi anlayı� ve hedefine göre tutarlı�ında ortaya
çıkmaktadır. Bu durumda Can Yücel’in kendi çeviri normlarını her uygulamasında
gözetmi� ve savunmu� olması çevirisindeki ilkelilik ve etik bir tavır olarak dikkatleri
çekmelidir. Nitekim Yücel, 1950’lerde olu�turdu�u çeviri �iirleri kitabı Her
Boydan’a daha sonraki baskılarında yeni çeviri �iirlerini eklemekte de hiçbir sakınca
görmemi�tir; zira çeviri anlayı�ında de�i�en bir �ey yoktur.
3.1.3.1.Her �iir Çevrilir mi?
Can Yücel’e göre, her �iir insanla nesne, nesneyle nesne, soyutla somut
arasında ve benzeri kavramlar arasında bugüne kadar gizli kalmı�, unutulmu� bir
ili�kiyi açı�a çıkarmak amacıyla yazılır, burdaki ‘sorunsal’ın varlı�ı üslubundan 39 Akbulut, “Türk Yazın Dizgesinde Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası Çevirileri: Çeviri Kuramında Norm Kavramının De�erlendirilmesi, Doktora Tezi, 1994, s. 165. 40 A.y., s.166
120
ayrılamaz; öyleyse çeviri de ‘sadakat’ eserin kendi sanatsal sorunsalına yönelik
olmalıdır.41 Bu durumda, Can Yücel’e göre, her eserin sorunsalı her ulusal dile
aktarılamaz; yani her eser çevrilemez. Çevirideki en büyük güçlük yabancı dilde
be�enilen �iirlerin Türkiye’nin bugünkü konumu içinde “objektive correlative”leri
olmayı�ındadır . Can Yücel’in sözünü etti�i “yabancı dilde be�endi�imiz bazı
�iirlerin, Türkiye’nin bugünkü kumu içinde “somut kar�ılıkları” olmayı�ları
gerçe�idir.
Bülent Aksoy’a göre “objektive correlative” T.S.Eliot’un edebiyat ele�tirisine
kazandırdı�ı, Türkçede “nesnel ba�lıla�ık” sözleriyle kar�ılanan bir kavramdır.
Eliot’un poetikasında nesnel ba�lıla�ık bir duyguyu sanatta dile getirmenin tek
yoludur; örne�in, dı� dünyadaki birtakım nesneler, belli bir durum yahut görünüm,
bir olaylar zinciri özel bir duyguyu dile getirmenin “formülü” olabilir42 Sözgelimi,
Yahya Kemal’in �iirindeki, sanatçının tarih bilincinden kaynaklanan duygu yükünün
nesnel ba�lıla�ı�ı �stanbul, biraz daha özelle�tirirsek, “�stanbul’un O Yerleri”
olabilir. Can Yücel’in çeviri ‘poetika’sını dayandırdı�ı bu ölçüt, yabancı dildeki
sanat sorunsalıyla anadilinin-burada ulusal kültürün de demek gerekir-sorunsalı
arasında böyle bir nesnel ili�ki, Eliot’un deyimiyle, böyle bir “formül” bulunup
bulunamayaca�ıdır. Eserin okurun zihninde somutlanabilmesi de, dolayısıyla
çevirinin ba�arısı da buna ba�lıdır.43
Melih Cevdet Anday’ın Poe’dan ‘Annabel Lee’ çevirisinin de yanlı� bir
çeviri oldu�unu iddia eder. Can Yücel, eserdeki kendince önemli bir yitimi asla
kabullenememektedir. Ona göre :
“Annabel Lee, Poe’nun hayaletlerle ilgili, spirit(ruh) �iiridir.” Melih Cevdet ise bunu “gelinim, kadınım” �eklinde tercüme etmi�tir. “karım, sansualite, tensellik kokuyor. Ruh kalmamı�tır. “Öyle ki ölmü� bir geline a�k vardır. Halbuki bu bir hayalete a�ktır. Koynuna girmedi�i, halen ya�adı�ını sandı�ı bir hayalete a�ktır. Halbuki Poe’da öyle bir tensellik yok. Hiçbir zaman yok.
41 Aksoy, “Cumhuriyet Döneminde Çeviri Anlayı�ları”, 1995, s.79. 42 Aksoy, A.g.m., s.79. 43 A.g.m.
121
Orada adamın ana fikri ve ana davranı�ı, dünyaya bakı� açısı çarpıtılıyor. Bundan dolayı o çeviri yanlı�tır.”44
Ayrıca, mesele �iir çevirisinde Türkçe’nin olanaklarının zorlanıyor olması
de�ildir, örne�in Poe’daki “ses meselesi” yüzünden de çevirilerinin çok güç
oldu�unu dü�ünür. Valéry, Mayakovski çevrilmi�tir ama bu yüzden “tutmamı�tır”.
Tek çözüm olarak ise yine kendi “yanlı�” bilinen yöntemi oldu�unu iddia etmekten
de geri durmaz :
“Ke�ke bunları benim yanlı� yöntemimle çevirseydik, daha iyi olurdu.”45
.
“Ne olsa gider” diyen bir postmoderne kesinkes uzaktır. Mehmet Fuat’ın
“çe�itli anlayı�lar bir arada dursun” yorumuna da hiç yakın de�ildir. �smail
Tunalı’nın ifadesiyle “modernli�in kuca�ında oturan modernizmin” kendi içindeki
ilkelili�i ve kendini dayatmadaki ısrarı dü�ünülürse Can Yücel’in bu tutumunun
nerede konumlandırılması gerekti�i ortaya çıkmaktadır.
3.1.3.2.Çeviri Yapıtları ve Yapıt Seçimi Üzerine Dü�ünceleri
Çeviri �iirlerini ilk kez 1957’de Her Boydan adlı kitapta toplayan Can Yücel,
Lorca, Shakespeare, Weiss, Brecht gibi yazarlardan oyun çevirileri de yapmı�tır. Bu
kendine has çeviriler kimi zaman be�enilip ayakta alkı�lanırken, kimi zaman ele�tiri
konusu olmu�tur.
S.Eyübo�lu’na göre “1957 yılında Türk �iirinin en önemli olaylarından biri,
belki de en önemlisi Can Yücel’in Her Boydan adı altında toplayıp yayımladı�ı �iir
44 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s. 358-359 45 A.g.m., s.361.
122
çevirileridir” Eyübo�lu’na göre bu kitapta “Türk �iirinin bir yandan dünyaya
açılırken bir yandan da ne kadar öz benli�ine, gün görmedik iç de�erlerine gitti�ini
görebiliriz.”46 Metis Çeviri Dergisinin 1990 Güz Sayısında yapılan bir söyle�ide
yine ünlü �iir çevirmenlerimizden Cevat Çapan, ba�arılı bir �iir çeviri örne�i
soruldu�unda “Can Yücel’in Her Boydan’ı ba�arılı �iir çevirileriyle dolu. Kitap
olarak bence en parlak örnek” diyecektir.47
Çeviri anlayı�ı üzerine yapılan bir söyle�ide yapıt ya da yazar seçimi
konusundaki soruya kar�ılık, Can Yücel, “kendi tercihlerini de�il kendisinden
istenen çevirileri” çevirdi�ini söyleyecektir. Bu durumun kendi tercihi olmadı�ını da
özellikle belirtir.48 Kendisi bir çevirmenin belli dalda, hatta belli isim çevirilerinde
uzmanla�masından yanadır. Uygulamada ise bu dü�üncenin yaygın yeri
olmadı�ından �ikayet eder. Aynı söyle�ide geçen “...elinizde kalır, bu külfet de
bo�una üstlenilmez” sözleri sanatçının onca derin duyarlı�ının yanında gerçeklerle
iç içe ve nesnel davranabilen pratik yanına dikkatimizi çekmektedir.
“Çeviri külfetli i�tir, neticede çıkmayacak bir �eyle u�ra�ılmaz”49 diyecektir.
Ancak bununla birlikte, çevirdi�i �airler dünya görü�üne uygun, �iir anlayı�ına yakın
�airlerdir, genellikle “gerçeküstücüler” arasından seçilmi� oldukları da hemen
dikkatleri çeker. Nitekim kendi �iiri de gerçeküstücü ö�eler bakımından zengin bir
�iirdir. Tercih konusunda çevirmene söz dü�müyor yorumuna ra�men çeviri
yapıtlarında, özellikle Fransızca �iir çevirilerinde belli bir çizgi olu�turabilmi� ve
bunu da yayınevlerine kabul ettirebilmi� oldu�u açıktır. Bu durumda modern kültür
endüstrisinin dayatmalarını kendi bireysel sanatçı gücü üzerinden de�il, malum
dayatmanın özgül a�ırlı�ını öne çıkararak anı�tırıyor olu�u onun kendi dünya
görü�ü ve toplumsal sorumluluk anlayı�ının bir ifadesi olarak görülmelidir.
46 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10. 47 Aktürel; Çapan; �nce: “�iir Çevirisi Üzerine”,1990, s.17. 48 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 1989 Yaz, s.18. 49 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s.356.
123
3.1.3.3.Yerelle�tiriyor mu?
James Watson’un “yerelle�me” adını verdi�i olgu hemen hemen her yerde
görülmekte, neticede küresel kültür önemli yerel de�i�ikliklerle kabul edilmektedir.
Burada yabancı ve yerli kültür ö�elerinin bilinçli bir sentezini yaratma çabası söz
konusu olsa da beraberinde ‘tahakküm’ kokusu da vardır. Neticede Batı-dı�ı
modernlik ve küreselle�me stratejilerinin gündeme getirdi�i bir kavramdır.
Can Yücel ‘Türkçe söylerken’ çevirdi�i yapıtı “yerelle�tiriyor mu”?
Yüzeysel dil verilerinden hareketle erek dil dizgesinde çevrilmi�, okur (ya da
tüketici) odaklı bir metin yerelle�tirilmi� kabul edilebilir ama Can Yücel’in yaptı�ı
gibi metnin ana bütünlü�ü ke�fedilerek gerçekle�tirilmi�, çevirmen odaklı bir çeviri
böyle bir projenin nesnesi olmaktan uzaktır. Can Yücel söyleminin daha ötelere
giden boyutlarını görmezden gelemeyiz. Bu noktada onun nasıl görünmez de�il,
hatta nasıl göze batar oldu�unu biliyoruz.
Can Yücel’in yerelle�tirici olmayan ama kendi ya�am alanıyla
ili�kilendirmeyi sa�layacak çeviri yaptı�ını söyleyebiliriz. Bu anlayı�la özgün �iirin
kültürel arka planı ve Türkçe için farklı ya da yenilikçi olabilecek dil özellikleri gerçi
engellenmi� olmaktadır. Ancak, �iirin özü tadı tuzuyla Türkçe’de yeniden hayat
bulmaktadır.
3.1.3.4.Özgün �iirle Kurdu�u �li�ki ve ‘Sadakati’
Çeviri tarihi boyunca süregelen ‘sadakat’ tartı�ması öncelikle bir etik
tartı�ma olarak görülmektedir. A. Berman’a göre “sadakat”in anlamı çevirinin kendi
hedefiyle ilgili olup, “bu hedefin tam olarak ortaya konulması ve savunulmasıdır”.50
50 Berman : L’Epreuve de L’Etranger, 1984, s.17.
124
Can Yücel’e göre, her �iir insanla nesne, nesneyle nesne, soyutla somut
arasında ve benzeri kavramlar arasında bugüne kadar gizli kalmı�, unutulmu� bir
ili�kiyi açı�a çıkarmak amacıyla yazılır, bu sorunsalın varlı�ı üslubundan ayrılmaz;
öyleyse çeviride “sadakat” eserin sorunsalına yönelik olmalıdır; bu da demektir ki,
“çeviri kadın gibidir, güzeli sadık, sadı�ı güzel olmaz” sözü yanlı�tır, çünkü
çevirmen �iiri kendi diline aktarırken kelimeleri, dizeleri de�il de, o �iirin
sorunsalını kendi ulusal sesiyle verebilirse, ortay çıkan çeviri hem güzel olacaktır,
hem de sadık.51
Yücel sadakat sorununu metindeki “sorunsalı” dikkate alarak, yazarla
özde�lik kurarak çözmü�tür. Yazarla kurdu�u özde�lik Can Yücel’in çevirece�i
�airi benimsemesi, onu kendi içine kapatması ve üzerinde tahakküm kurması demek
de�ildir. Aksine, onun ‘benimsemesi’ onunla birlikte kendini herkese açık etmesi
demektir. Kendinde ‘öteki’ne yer açmayı bilir. Günümüzde insanlık hangi
niteliklerden yoksun olursa olsun, ola�anüstü bir empathi (kendini birisinin yerine
koyarak anlama) kapasitesine sahiptir.52
Burada “benimsemek, kendi içine kapatmak ve ötekine kar�ı kapanmak
de�ildir.” diyen Habermas’ı da dü�ünebiliriz. “Ötekini benimsemek, ..sınırların
herkese hatta ve özellikle de birbirine yabancı olan ve birbirine kar�ı yabancı kalmak
isteyenlere açık olması demektir.”53
Yücel’in �air yanıyla ku�kusuz sahip oldu�u güçlü imgelem ona aynı
zamanda hem özgün �iirle hem �airiyle de empati kurabilme olana�ını sunmaktadır.
Terry Eagleton da imgelem yetisini “di�erleriyle empati kurabilme yetisi” olarak
tanımlar.54
Sözü en çok somutla�tırdı�ı anda dahi Can Yücel’in �iiri imgeden kopmaz.
Dilin karanlık ili�kileri, sözcüklerin karanlık yüzü onun �iirinde do�rudan birer imge
olabilir. Can Yücel’in çeviri anlayı�ının temel belirleyicilerinden biri olarak
görebilece�imiz bu imgelem gücü ve empati yetisi aynı zamanda onun sadakat
51 Yücel, Her Boydan, 1983, arka kapak yazısı. 52 Berman, Katı Olan Her �ey Buharla�ıyor, 2004, s.443. 53 Habermas, Öteki Olmak, Ötekiyle Ya�amak, 2004, s.9. 54 Eagleton, Kültür Yorumları, 2005, s.58
125
anlayı�ının zeminini de hazırlar. Çevirece�i �iirdeki “adamın” kim oldu�una, ne
dedi�ine Can Yücel’i götüren rehber, sözlükler veya sözcük dizileri de�il, i�te bu
özelli�idir. Kendi rehberini izleyerek ula�tı�ı bu ‘�iir ruhu’na da sonuna kadar,
inatla sadık kalacaktır.
Willis Barnstone “�iir Çevirisinde Tercihler” (1990: 96-99) adlı makalesinde
okuma sürecini vurgularken, okuyucu/ çevirmenin her �iirin yaratılmasına ona
verdi�i anlamla katıldı�ından, �irin sürekli bir de�i�im içinde oldu�unu, dönemden
döneme, öznel olarak okuyucuya, içinde bulundu�u kültüre göre de�i�ti�ini söyler.55
Can Yücel’in yaptı�ı okumanın onda bir tür esine yol açarak, onu özgün �airle aynı
düzeye getirdi�ini öne sürebiliriz. Bu durumda özümledi�i içeri�e sadık kalarak yeni
bir dilde yeni bir �iir yaratmaktadır. Bu “yeni �iir” elbette onun �air bir çevirmen
olma yetene�inin ürünüdür.
Aynı Can Yücel, Melih Cevdet Anday’ın Poe’dan “Annabel Lee” çevirisini
özgün �iirinden daha iyi bulanları “Annabel Lee yanlı� bir çeviridir” diyerek
uyarmı�tır. Çünkü Yücel’e göre �iirdeki “adamın anafikri, ana davranı�ı, dünyaya
bakı� açısı çarpıtılmı�tır.” Türkçe çevirideki “�iirlilik” belki daha çarpıcı
bulunabilirse de “�iir �iir olarak ve bütünlü�ü içinde de�erlendirilmeli ve özgün
�iirle aynı ruhu ta�ımalıdır” diye dü�ünen Yücel’in bu anlamda özgün metne �a�ırtıcı
bir biçimde alabildi�ine yakın durdu�unu ve kendi çeviri anlayı�ını ‘bir mutlak
do�ru’ olarak dayattı�ını görürüz. Memet Fuat’ın kendi “66.Sone” çevirisini özgün
�iirden daha iyi bulmasını da bu durumda iddialı buldu�unu söyleyecektir.56
Tartı�ılan bir “nesnel gerçeklik” ve “yazarın ölümü” sonrası geldi�imiz
noktada haliyle özgün metinle e�de�erlik kurma ya da sadakat gibi bir takım
çeviribilim kavramlarının da içinin bo�aldı�ını kabul edebiliriz. Sonuçta özgün
metnin, içinden geldi�i kültürel kimli�i do�rudan yansıtan, bir do�ru çeviri yoktur;
Bu durumda çevirmenden hep talep edilen o sadakat de kimin nerede, nasıl ve hangi
amaçla konu�tu�una ba�lı olarak de�i�mektedir. Hatta sadakatin anlamı “ihanet”e
do�ru yeni bir boyut kazanabilmektedır. Görünen o ki ihanet/sadakat tartı�ması
kolay kolay bitmeyecek bir tartı�madır. 55 Aksoy, a.g.e., s.133 56 Karantay, “Can Yücel ile Söyle�i”, 2003, s.359.
126
3.2. ���R ÇEV�R�LER�NDE GÖRÜLEN KURUCU ÖGELER
3.2.1.Dil
Kendisiyle yapılan bir söyle�ide, Can Yücel, �iir ve dil hakkındaki görü�lerini
�öyle aktarmaktadır:
“Goethe der ya: dil orman gibidir. A�açlar çürür orman kalır. Bizde a�açları kesmeye kalktılar. Bizde katıldık buna. Hala kahroluyorum. Yanlı�tı. Sadele�tirme meselesi o bütünlü�ün içinde sözcükleri , tümceleri nereye oturttu�unun hesabını vermek meselesidir. Kelimeler bütünselli�in parçalarıdırlar. �iir kelimeleri bu galaksiye hediye etmektir.” 57
Can Yücel’in resmi dil anlayı�ına ve aynı zamanda yukardan zorlamaya
kar�ı çıktı�ı a�ikardır. Bu kar�ı çıkı� sözcük da�arcı�ının geni�letilmesi ile beslenir.
Küfürler ve kaba sözcükler bu kar�ı çıkı�la, �iirin içine girmi�tir. Yeni söyleyi�ler
dener, ele�tirel söyleyi�inin yanı sıra argonun da dilinde belirgin bir yer edindi�i
izlenir. Tutumunu açıkça savunur:
“Küfrü ve argoyu halk kullanıyor. Yazdı�ımız �ey de halkın nabzı ve a�zı oldu�una göre elbette bu küfür de kendili�inden katılıyor i�in içine. Aslında küfür bir özgürlük davasıdır...O özgürlü�ü de elden bırakmak istemiyorum.”58
Gündelik dilin zaten tamamıyla düzenli oldu�u kanısındaki Wittgenstein’ın
görü�leri Can Yücel’i olumlamaya çok uzak de�ildir:
57 http://www.geocities.com/canyucels/hayati, 02.04.2005 58 http: //www.geocities.com/canyucels/hakkinda/yazilar, 02.04.2005
127
“..dilimizin yetkin olup olmadı�ını anlamak için dilin neyi simgele�tirdi�ini ayrımlamak yeterlidir...Bir sözün, sıradan anlamı ve düzeyli anlamı diye bir �ey yoktur. �leti�imde tek bir anlam vardır.... Yanılgıların temelinde dilin yanlı� mantıkla kullanımı , matemati�e uygun kullanılmaması vardır...Dil, gündelik ya�amda bizi me�gul eden her �eyin yorumlanması oyunudur. Bu oyunda hiçbir dil düzeni kendinden di�erine göre üstün ya da öncelikli de�ildir. Her biri oyunun içindedir”.59
Can Yücel, okuru �a�ırtmayı seven bir �airdir. �iirin, her türlü birikimle
birlikte aynı zamanda ‘bulu�’da olabilece�ini hem kendi �iirlerinde hem de ‘Türkçe
söyledi�i’ çeviri �iirlerinde gösterir. Sözcüklerle ustaca dans eder. Yeni söyleyi�ler
dener, ele�tirel söyleyi�inin yanı sıra gündelik dil ve argonun çeviri dilinde de
belirgin bir yer edindi�i görülmektedir.
3.2.2.�roni
Can Yücel �iirlerinde var olan ironi için �unları söyler:
“Harika odur ki, insanlar kendi adlarına de�il, kainat adına yazarlar. Bütünselli�in dı�ında bir �iir yoktur. Hayat ve ölüm de bir bütündür. �iir bu bütünden çıkan çılgınlıktır. Çok a�ır geçen hayatımızın içinde ironi, bütünselli�i bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır.”60
Alman romantikleri içinde önemli bir yeri olan Friedrich Schlegel, ironi
üzerinde çok durmu�tur. Ona göre ironi, her �eyden önce estetik bir pratik, hatta
estetik bir araçtır. Di�er bir boyutu, ironinin bir kendilik ve ötekilik diyalekti�i
olarak ortaya çıkmasıdır Diyalektik denince hemen akla gelen “tez-antitez-sentez” ,
romantik ironinin kendini-yaratma, kendini-yok etme ve kendini sınırlama
kavramlarının tercümesi gibi okunabilir. Bu anlamda diyalektik ironiktir.
Diyalektik de, tıpkı ironi gibi, özde�li�i farklılı�a açar. Kendisi olmak ile olmamanın
birlikteli�i ironi ile diyalekti�i neredeyse akraba kılar.
59 Soykan, “Felsefe ve Dil: Wittgenstein Üstüne Bir Ara�tırma”, 1995, s.94-97 60 http://www.geocities.com/canyucels/hayati
128
Romantik ironi sanatçıya ba�kaları da olabilme fırsatını verir. �roni sayesinde
sanatçı içtenlikle hem kendisi hem de ba�kaları olabilir. Bu noktada ironi, sanatsal
bir üslup haline gelir. Sanatçı ironi sayesinde kendinde ötekilere yer açar. Bu
anlamda , ironi e�duyuma açılan bir �eydir. �roni, özneden öznelerarasılı�a bir
kapıdır.61 Buradaki ironi öncelikle Can Yücel’in elindeki özgün �iirin onun bir
ba�kasının �iiri oldu�unu bile bile, onun içinde kendisini yitirmeye razı oldu�u
kadarıyla ili�kisini tanımlar. Can Yücel’in çeviri �iiri, aynı zamanda Can Yücel’in
kendi �iiridir. Can Yücel hem �iir yazarken, hem ‘Türkçe söylerken’ ironik bir
öznedir.
Modern ya�am içinde özne için en güvenli sı�ınaklardan biri ironidir. Ancak
abartılmı�, kontrolden çıkmı� ironi �izofrenik bir durum yaratır. �roni, öznenin bir
aya�ı sürekli olarak kendilik bilincinde kalarak di�er aya�ıyla farklı kimlikler
arasında dola�abilmesidir. E�er öznenin ayaklarından biri bu farklı kimliklerden
birinde takılıp kalırsa ve geri dönemezse ironi �izofreniye dönü�ür.62
�roni kastedilenden farklı bir �ey söylemektir, görünenin , özün tam tersi
olma durumudur. �roni, dü�ünce ile söz arasındaki özde�sizliktir. Oysa ki , modern
hakikat bu ikisi arasındaki özde�li�i talep eder.
Romantik �airler için, bir �iir yalnızca sözel bir gerçeklik de�ildir, bir edimdir
aynı zamanda. �air konu�ur ve konu�urken kurar. Bu kurma, her �eyden önce kendini
kurmadır: �iir yalnızca kendini bilme de�il, kendini yaratmadır. Bu durumda �iir
çeviren çevirmen �airin kendini yaratma deneyimini yineler ve �iir yeni dilde ete
kemi�e bürünmü� olur. Can Yücel’in de yaptı�ı budur.
61 Dellalo�lu, Romantik Muamma, 2002, s.112. 62 A.e., s.107.
129
3.2.3. ‘Bütünsellik’ Arayı�ı
Can Yücel’in yaptı�ı çeviriyle kurdu�u ili�ki ‘süreç’ kavramını
vurgulamaktadır. Buradaki süreç kavramının önceli�i, yanısıra hareket, dönü�üm,
kaynak ve erek dilin birbirine indirgenmezlikleri hepsi diyalektik anlayı�ın
“çekirde�inde” bulunurlar. Çeviri prati�inde kar�ımıza çıkan, biri di�eri olmaksızın
kavranılmaz olan ‘bir parça ile bir bütün arasında’ gerilim içermesi yönünden de
diyalektiktir
Eyübo�lu’nun Can Yücel’de gördü�ü biçim ve dü�ünce ili�kisi de bir bakıma
onun farklı yönde ya�adı�ı bir diyalekti�i betimler :
“Can Yücel en a�ırı duygularını en so�ukkanlı düzene sokmasını biliyor, dü�ünce co�kunlu�unu biçimle, biçim dü�künlü�ünü cana sesleni�, ci�ere gidi�le, dil sarkıntılı�ını kafa olgunlu�uyla gideriveriyor. O kadar ki insan sonunda Can Yücel’in biçim ustalı�ını mı yoksa gönül cömertli�ini, do�rudan yana dolu dizgin gidi�ini mi �a�ırıyor.”63
�iiri ya�amı çepeçevre saran bir bütünsellik olarak de�erlendiren �airin
�iirindeki temel ögeler, bu bütünsellik anlayı�ıyla ba�da�ır: Mizah, alay, yergi, öfke,
sevecenlik, lirizm, ele�tirel bir dünya görü�ü, siyasal bilinç.. “Bütünselli�in dı�ında
�iir yoktur. Hayat ve ölüm de bir bütündür. �iir bu bütünden çıkan büyük
çılgınlıktır.” anlayı�ı çeviri anlayı�ındaki temel bütünsellik anlayı�ının da kurucu
ögesidir. Görü�leri Rus çeviribilimci Roman Jakobson’inkileri de andırmaktadır:
“�iirsel etki, �iirsellik, �ekilcilerin de vurguladı�ı gibi sui generis, yani ba�lı ba�ınadır... Di�er unsurlardan ayrılabilir ve ba�ımsız olabilir... �iirsellik karma�ık bir yapının yalnızca bir parçası olmakla birlikte; tümün do�asını saptayan ve di�er unsurların de�i�mesine yol açan bir parçadır.”64
Bu durumda, “ parçacıkların naklinde söz konusu olan bütünselli�in
kovalamacasıdır.” yorumunu yapan, “��in do�rusu �iirin bütününü çevirmektir..”
63 Eyübo�lu, Sabahattin; “Can Yücel’in �iir Çevirileri”, Her Boydan, Can Yücel, 1983, s. 7-10. 64 Jakobson, “What is Poetry?”, 1976, s.232-239.
130
diyen Yücel’e göre �iir olayının kendisi anlamın da, kafiyenin de, kelamın da,
görselli�in de hepsini �iire özgü tek tek ne varsa tümünü birden içererek hepsinin
üstünde durmaktadır” ve �air �iirdeki o büyünün, o halenin, o bütünselli�in
pe�indedir.
Ku�kusuz bu anlayı�taki bir çevirmen, çevirisinde kavramsal söylemleri
seyreltmek durumunda kalabilir. Dolayısıyla özgün �iirdeki dü�ünceyi okura
ula�tırmakta yetersiz duruma dü�ebilir, bu nedenle kendi ulusal kültürüne yakın
kültürlerin ürünlerini yahut kendi “kan grubunun “ uyu�tu�u yazarları aktarmakta
daha ba�arılı olacaktır.
Can Yücel her �eye ra�men çevirmenin, �iirin kendine özgü o bütünselli�ini
yakalamayı ba�ardı�ında zaten “parçacıkları” da beraber ta�ıyaca�ı dü�üncesindedir.
Çeviri stratejisini bu �ekilde olu�turan Yücel’e göre �iirin çevirisi parçacıklardan
hareketle arandı�ında ise “�iirin olay olarak elden kaçtı�ı görülecektir”. Bir dü� de
olsa, kurmacayla bütünle�meye çalı�mak, yorumun ve çözümlemelerin getirebilece�i
bir “açıklık” a ra�men “gizemli bütün” ü yeniden yakalamak. çabası özünde
romantik idealist bir çevirmen yakla�ımıdır. Elbette her anlama çabası, öznenin
anlama iste�ini ve katılımını talep eder. Can Yücel’in de aradı�ı bütünsellik ya da
�iirsel hale, metnin içinde de�il, ufkundadır. Ufuktakini görmek ise kolay de�ildir,
asgari bir dikkat ister. Buradan çıkan Can Yücel’in çeviriyi �iiri gibi sanat olarak icra
etti�idir. Ve sanatın a priori diyalektik yapısını öncelikle kabul etmeliyiz.
3.3.CAN YÜCEL’ DEN ���R ÇEV�R�LER�
3.3.1.Can Yücel’in Fransızca’dan Çevirdi�i �iirler ve �airleri
Can Yücel’in çevirdi�i Fransız �airlerin genel bir özelli�i “gerçeküstücüler”
olmalarıdır. Kaldı ki kendi �iiri de gerçeküstücü ö�eler bakımından zengin bir �iirdir.
131
Önceleri “Dada” hareketi içinde yer alan André Breton, Louis Aragon, Paul
Eluard, Philippe Soupault gibi �airler, 1922’de bu hareketten ayrılıp yaptıkları
deneylerle aklın denetimini reddederek ve ahlak kurallarını hiçe sayarak dü�ünce
veya duyguların ortaya konmasını savundular, ço�unlukla dü�lerin gizli dünyasını
dile getirme çabasına girdiler. Gerçeküstücülerin bu çabaları, Sigmund Freud’un
hastalarına uyguladı�ı psikanaliz yönteminden büyük ölçüde etkilendiklerine tanıklık
etmekteydi.65 Sözkonusu akım, etkisini sonraları Henri Michaux, René Char gibi
�airlerle sürdürmü�tür.
Can Yücel’in Türkçe’ye çevirdi�i Fransızca �iirler ve �airlerinin adları ,
sanatçının tüm �iir çevirilerini derledi�i Her Boydan66 adlı kitabında �öyle tesbit
edilmektedir:
René Char: (1907-1988) Ba�langıçta gerçeküstücülü�ü benimsedi. Fransız
Direni� Hareketindeki önderlik deneyiminden sonra ise yer yer; ahlaksal bir boyut
ta�ıyan ekonomik ve son derece çetin bir �iire yöneldi. Özdeyi�ler ve yo�un
imgelerle geli�en kısa ve özlü bir �iir yarattı, kar�ıt dü�ünceleri iç içe geçiri�iyle
Herakleitos’u andıran bir söyleyi�e yakla�tı. Türkçede: Seçilmi� �iirler (1983);
Seçme �iirler (1990); Sessiz Oyun (1992).67
Türeticiler
Çev. Can Yücel
Paul Eluard: (1895-1952) Fransız Gerçeküstücülük Hareketi’nin
öncülerindendir. Yapıtlarında Birinci ve �kinci Dünya Sava�ları, �spanya �ç Sava�ı,
Alman ��gali, Direni� Hareketi, Fransız Komünist Partisi’nin mücadeleleri gibi,
içinde ya�adı�ı olayları, a�klarını, günlük olayları ve ili�kileri i�ledi. �spanya �ç
Sava�ı’ndan sonra Gerçeküstücülük’ten uzakla�tı; 1942’de Fransız Komünist
Partisine girdi, yapıtlarında daa siyasal bir tavır ortaya koyarak zulme direnme,
65 Ahmet Necdet, Baudelaire’den Günümüze Fransız �iiri Antolojisi, �st., Adam yay., 1997,
s. 9. 66 Can Yücel, Her Boydan, �st., Adam Yay., 1983 67 Memet Fuat (Der.), Dünya �iirinden Seçilmi� Çeviri �iirler, �st., Adam yay., 3.bs., 1999, s. 189
132
mutluluk arayı�ı gibi temel yakla�ımları i�ledi. Türkçede: Seçme �iirler (1961,
1983); A�ızda Bir Sevi (1964); �iirler(1976); Eluard’dan �iirler (1980); Ozan ve
Gölgesi (1984); �iirler (1993)68
Gabriel Peri
Sevgili
Bir Karanlık Ayna �çi
Çev. Can Yücel
Jacques Prévert: (1900-1977) Toplumsal umut ve a�k üzerine baladlarıyla
tanınmı�, Gerçeküstücü �iir üslubu temelinde sözlü �iir gelene�ini yeniden
canlandırmı�tır. �iirlerinde aptallı�ı, ikiyüzlülü�ü ve sava�ı �iddetle yerer, sıradan
insanların a�klarını, çocuksu duyguları anlatır. Türkçede : Sisler Rıhtımı (1938);
�iirler (1963); Haylaz Çocuklara Öyküler (1978); Harikalar Tablosu (1974); Ay
Operası (1975); Seçme �iirler (1980); Cin Sıpa (1981).69
Sardalyacı Kadınların Türküsü
�imendifer Kralının Mahdumundan Naklen
Çöpçü
Kına Koyun �imdi
Çe�itli
Orman Siyaseti
Elimde De�il
Çev. Can Yücel
Henri Michaux: (1899-1984) Belçika asıllı Fransız �air ve ressam.
Yapıtlarında, insanın dü�lerinde yansıyan ya da kendinden geçme durumlarında
ortaya çıkan iç dünyasını i�ledi. �nsanlı�ın durumuna karamsar bir gözle bakmı�,
68 A.e., s. 190. 69 A.e., s. 197.
133
bireyin kendisini baskı altında tutan ya�amı anlamlı kılmasının olanaksızlı�ına
inanmı�, gerçek ya�amın bo�lu�u kar�ısında dü� gücünün zenginli�ine yönelmi�tir.70
��in Ucu
Çev.Can Yücel
Michaux’nun Türkçe’deki Di�er Çevirmenleri: Hayatım (M.Akil Aksın);
“Uzak Bir Ülkeden Yazıyorum size”(Cevat Çapan); Götürün Beni (Cemal Süreya);71
GÖTÜRÜN BEN� Bir karavela içinde götürün beni Ya�lı ve usul bir tekne içinde Pruvanın içinde, ya da isterseniz köpü�ün Ve uzaklarda, uzaklarda yitirin beni Ayrı bir ça�ın ba�lamları içinde Karın aldatıcı kadifesi içinde Ü�ümü� be� on itin solu�u içinde Ölü yaprakların dermansız kümesi içinde Örselemeden götürün beni, öpü�ler içinde Yükselen ve soluyan gö�üsler içinde Ayadan halılar ve onların gülü�leri içinde Uzun kemiklerin ve eklemlerin dehlizlerinde Götürün beni, daha do�rusu gömün beni Çev. Cemal Süreya72
Louis Aragon : (1897-1982) Siyasal eylemci, komünist �air, romancı ve
deneme yazarı. Önceleri Gerçeküstüücü idi. 1927’de Fransız Komünist Partisine
girdi. 1953’den 1972’ye kadar “Les Lettres Française’in yayın yönetmenli�ini yaptı.
Türkçede: Anicet (1974, 1982); Çalardı Basel’in Çanları (1969); Kibar Semtler
(1986); Elsa’ya �iirler (1975, 1985); Ça�ımızın Sanatı (1966); Gerçekçili�in
Boyutları (1985); Elsa’nın Mecnunu (1986).73
70 A.e., s. 195. 71 Çapan; Canberk; Alova, Ça�da� Dünya �iiri Antolojisi, 2000, s.657. 72 Fuat, a.e., s.260. 73 Fuat, a.e., s. 187.
134
Ali Veli’li Türkü
Çev. Can Yücel
Charles Baudelaire: (1821-1867) Ça�da� �iirin öncüsü sayılan �airlerin en
ünlüsüdür. Müstehcenlikten, Tanrıya hakaretten kovu�turmaya u�ramı�, bazı �iirleri
yasaklanmı�, kötülü�e e�ilimi, ahlakdı�ılı�ı ile lanetlenmi�tir. Romantiklerin
yapmacık tavırlarını reddeden ve genellikle iç gözlemlere yer veren �iirlerinde, dinsel
inançları olmadan Tanrıyı arayan, ya�amın tüm belirtilerinde gerçek anlamı ara�tıran
bir �airdir. Resim ele�tirisi alanında da etkili olmu�tur. Türkçede: Elem Çiçekleri
(1957); Kötülük Çiçekleri (1966); Baudelaire ve Kötülük Çiçekleri (1967); Paris
Sıkıntısı (1961, 1984); Mektuplar (1970); Charles Baudelaire’in Mektupları (1983);
Kırk Kötülük Çiçe�i (1991).74
Gönüllü Ölü
Öbür Dünyadan
Kalabalıklar
Çev. Can Yücel
74 A.e., s.187
135
Jean de la Fontaine: (1621-1695) Derin konuları son derece hafif bir
anlatımla irdeleyen incelikli, do�al, kusursuz fabller yazdı. Genellikle Aisopos
gelene�inden, Do�u yazınlarından yararlandı. Fabllerin alı�ılmı� hayvan
kahramanlarının ötesinde, sıradan köylülerden, Yunan mitoloji ve efsane
kahramanlarından da söz etti. Türkçede pek çok çevirisi vardır. Bazılarının adları,
çevirmenleri: La Fontaine’in Masalları (1948, 1989, Orhan Veli Kanık); La
Fontaine’den Masallar (1949, 1989, Nazım Hikmet); Masallar (1960, Sabahattin
Eyübo�lu).75
Karga �le Tilki
Kendi Mezar Ta�ı için Yazıt
Cırcırböce�i �le Karınca
Çev. Can Yücel
Lautreamont, Comte de: (1846-1870) Fransız �airi. 20.yy.ın kimi gerçek
üstücü �airleri tarafından öncü kabul edilmi�tir. Maldoror �arkıları ba�lıca yapıtıdır.
Les Chants de Maldoror’dan Bir Parça
Çev. Can Yücel
Stephane Mallarmé: (1842- 1898) Simgeci �iirin kurucularındandır. Ayrıca
dramatik �iirler de yazdı ve Edgar Allan Poe’nun �iirlerini Fransızcaya çevirdi.
Evinin küçük salonunda her hafta yaptı�ı toplantılarla ça�ının genç yazarları
üzerinde etkili oldu. �iiri sözcüklerde aradı. Ona göre, duygu, dü�ünce, ruh hali,
insan, do�a, konu, hiçbir �ey �iir için sözcükler kadar önemli de�ildi. �iir sözcüklerin
tılsımlı bile�iminden do�ar görü�ündeydi. Türkçede: �iir Üzerine Dü�ünceler (1985);
Zarla �ans Dönmeyecek (1985).76
Deniz Meltemi
75 A.e., s.193. 76 A.e., s. 194.
136
Çev. Can Yücel
Edith Piaf (Okuyan)
Gariban Jan’ın Dütttürüsü
Piç Pis Sis
Çev. Can Yücel
Jules Supervielle: (1884- 1960) Modern Fransız �iirine e�siz bir sadelik,
açık-seçiklik, içtenlik getirmi� önemli bir �airdir. Yapıtlarında, çocuklu�unu
geçirdi�i Güney Amerika’nın pampalarına, geni� kırlarına duydu�u sevgiyi ve
evrensel karde�lik temasını dile getirdi. Duyarlı ve incelikli �iirleri yer yer mizahi
ö�eler ta�ır.77
Alevin Gözü
Çev. Can Yücel
Max Jacob: (1876-1944) Paris’te ya�amı� yahudi asıllı �air. Uzun süre dinle
bohem ya�am arasında bocaladı. 1921’de inzivaya çekilip resimyaparak ya�amını
sürdürdü. �iirlerinde yahudi, Katolik, Breton ö�elerle Paris havası iç içedir. Söz
oyunlarına dayanan mizah dolu bir anlatımı vardır. Ona göre �iir tek insandaki
dünyanın biçimleni�idir. �iir bütün açıklamaları a�arak yo�un bir kesitte, birdenbire,
kendili�inden o dünyayı yaratıvermelidir. Türkçede: Genç Bir �aire Ö�ütler (1961);
�iirler (1965); Sahici Mucizeler (1986).78
Poetika
Çev. Can Yücel
77 A.e., s. 194. 78 A.e., s. 192.
137
3.3.1.1.Örnek �nceleme: Henri Michaux ve ‘Mes Occupations’
A�a�ıdaki bölümde Can Yücel’in Henri Michaux’dan yaptı�ı bir �iir
çevirisinin ayrıntılı ve derinlemesine okumasını yapaca�ız. Bu çalı�manın amacı,
Can Yücel’in �iir çevirisini belirleyen kimi etmenleri ve çeviri normlarını
betimlemeye çalı�maktır. Metnin ön plana çıkardı�ı dü�ünülen özellikle metin dı�ı
ba�lantılar ara�tırılacaktır. Can Yücel’in çevirece�i �iirle ili�kisi pek çok faktör
tarafından belirlendi�i için bu ba�lantılar ortak bir paydada toplanamayacak bir
çe�itlilik içerir.
Henri Michaux (1899-1984) Belçika asıllı Fransız �air ve ressamdır.. �çinde
yeti�ti�i Batı kültürü, ya�amında ve sanatında ona hiçbir çözüm sunmadı�ından
bütün bu tedirginlikler onu yolculuklara itmi�tir : Güney Amerika, Afrika ve
Asya’da bulunmu�tur. Michaux , ün kazanmak ya da yapıtlarını geni� kitlelere
ula�tırmak kaygısını hiç duymamı�tır. Hiçbir �eye ba�lanmama tutkusu yüzünden ,
onu gerçeküstücü akım içinde göstermeye çalı�anlara kesinlikle kar�ı çıkar.
�iirlerinde belli bir kalıba uymamı�, dizeleri ve uyakları özgürce kullanmı�tır.
Yapıtlarında insanın dü�lerinde yansıyan ya da kendinden geçme durumlarında
ortaya çıkan iç dünyasını i�ledi. �nsanlı�ın durumuna karamsar bir gözle bakmı�,
bireyin kendisini baskı altında tutan ya�amı anlamlı kılmasının olanaksızlı�ına
inanmı�, gerçek ya�amın bo�lu�u kar�ısında dü� gücünün zenginli�ine yönelmi�tir.
“Mes Occupations” adlı �iirindeki ortam ve imgelem bilmecemsi ve
anla�ılmazdır. �air okurun dengesini bozmak istemektedir sanki, hatta kendi
dengesi de bozulmu�tur. Çevirmen bu duyguyu kesinlikle yakalamı� ve bize
geçirmi�tir.. Garip bir �iirdir bu, bizler de o insan gibi hissederiz kendimizi, bir
�eyler oldu�unu bilir ama ne oldu�unu tam anlayamayız.
Michaux’nun �iirlerinde “mekan” önemli bir figürdür. “�çsel” duruma özgü
e�retilemeler temel ögedir. �kinci figür de bu durumda elbet “dı�arısı” olur.
Buradaki “içersi” adeta ana rahminin metaforik bir görüntüsüdür. Dı�arısı belirsiz
bırakılmı�tır. Varlı�ın çevresinde onu izole eden bir bo�luk gibidir. Kabu�unu kırıp
dı�arı çıkma arzusu ile sarılıdır yine de, ama zayıf kalır bunun için, sönüverir.
Dı�arısı uzak ve huzur dolu diyarların ça�rısını ta�ır gibidir, dı�arıya ko�maya can
138
atar. Ama dı�arısı maalesef sandı�ı gibi de�il, tuzaklarla doludur. Hem kendine hem
etrafına yabancı bir tutunamayandır o. Dı�ardan da ümidini keser, yapayalnız kalır.
Sadece kendi içinde hep yeniden do�ar.
Michaux �iirini serbest uyakla yazmı�tır �iirde önemli olan düzanlam de�il,
yananlamlar ve ötesindeki imgelemdir. �iirin dilini günlük dilden ayıran
niteliklerden biri de akıldan çok duyguya ba�lılı�ıdır. Bunun için de seslerin,
birimlerin önemi büyüktür.
Mes Occupations, i�itsel bir de�er ta�ır. Nitekim Can Yücel çevirisi de bir
bestecinin elinden çıkmı�çasına ezgisel niteliktedir. Can Yücel özgün �iirdeki
müzi�i, akı�ı sa�lamı�tır. Özgün �iirin �iirselli�ini, sadelik içindeki derinli�ini onda
da kolayca yakalarız.. Türkçe çevirideki “�iirlilik” hatta daha çarpıcı bulunabilirse
de �iiri �iir olarak ve bütünlü�ü içinde de�erlendirdi�imizde Yücel çevirisinin
‘kendi normları adına’ özgün metne alabildi�ine yakın oldu�unu görürüz. Bu
durumda belki de “kabul edilebilir “ de�il, tam tersi “yeterli” bir çeviri oldu�u
sonucuna dahi varabiliriz ��in Ucu” adlı �iirin olu�masında Can Yücel’in �iiri �iir
olarak çevirme iste�i açık olarak görülmektedir.
�ncelemeye �iiri özgün dilinde okuyarak ba�layabiliriz:
MES OCCUPATIONS
Je peux rarement voir quelqu’un sans le battre. (1.dize) D’autres préférent le monologue intérieur. (2) Moi non. J’aime mieux battre.(3) Il y a des gens qui s’assoient en face de moi au restaurant (4) et ne disent rien, (5) Ils restent un certain temps, car ils ont décidé de manger (6) En voici un.(7) Je te l’agrippe, toc.(8) Je te le ragrippe, toc.(9) Je le pends au portemanteau.(10) Je le décroche.(11) Je le repends.(12) Je le décroche.(13) Je le mets sur la table, je le tasse et l’étouffe.(14) Je le salis, je l’inonde.(15) Il revit.(16)
139
Je le rince, je l’étire (je commence a m’énerver, il faut en finir), (17) Je le masse, je le Serre, je le résume et l’introduis dans mon verre, (18) et jette ostensiblement le contenu par terre, (19) et dis au garçon : “Mettez-moi donc un verre plus propre.” (20) Mais je me sens mal, (21) je régle promptement l’addition et je m’en vais.(22)
Can Yücel’in Türkçesiyle :
���N UCU79
Kar�ıma çıkmayagörsün biri, dövmeden edemiyorum. (1.dize) �çten pazarlıklı oluyor kimi. Öyle yapamıyorum ben, ille de (2) dövece�im.(3) Kar�ımda, lokantada oturmu�lar sıram sıram, konu�muyorlar (4) hiç, daha da oturacaklar, kolay mı, ziftlenecek (5) herifçio�ulları.(6) ��te aya�ınnan geldi biri. (7) Yaradana sı�ınıp bir tane...(8) Bir de solundan, �ıraak. (9) Tuttu�um gibi yakasından asıyorum askıya. (10) Alıyorum askıdan derken.(11) Yine asıyorum.(12) Yine indiriyorum.(13) Yatırıyorum sonra masanın üstüne, çöküyorum ümü�üne.(14) ��iyorum, i�iyorum suratına, sidi�e bo�uyorum herifi.(15) Gine de ya�ıyor namussuz.(16) Didikliyorum, çitiliyorum. (Kafam da kızmaya ba�ladı hani, (17) onlan mı u�ra�aca�ım bütün gün ‘) dürüyorum, büküyorum, (18) büzüyorum, kaptı�ım gibi tıkıyorum barda�ın içine, (19) kaldırıyorum sonra barda�ı, �öyle bir fiyakaynan bo�al- (20)
tıveriyorum yere, sesleniyorum garsona: , “O�lum, bi temiz (21) bardak getir bana ordan!” diyorum.(22) Ama bir bulantıdır ba�lıyor bende, ayaküstü görüyorum hesabı, (23) dar atıyorum kendimi dı�arı. (24)
�lk ba�ta dikkati çeken bu �iir çevirisinin kaynak �iirde dile getirilmi�
bireysel ve gerçeküstü bir durumun �iirsel bir i�lev çerçevesinde Türkçe’de de
gerçekle�tirilebilmi� anlatıma sahip olmasıdır. Özgün �iirde gerçeküstücü bir dil
79 Yücel, Her Boydan, 1983, s.88.
140
tercih edildi�i açıktır. �iirselli�in gerçeküstücülükle bu birlikteli�i, özgün �iirdeki
estetik haz aynı zamanda Can Yücel tarafından Türkçe’de de var edilmi�tir.
Can Yücel’in, Michaux’nun kullandı�ı öncelikle zihnin içindeki dü�ünceyi ve
ça�rı�ımları anlatma tekni�ine sadık bir çeviri yaptı�ını, böylece dil içi ve dil dı�ı
etmenlerin olabildi�ince korudu�unu öncelikle söyleyebiliriz.
�iir çevirisi, çevirmenin çeviriye ‘�air’ yakla�ımını zaten zorunlu kılar.
Elimizdeki çeviri, kesin ki bir �air duyarlılı�ı ta�ımaktadır. �iirin serbest uyak
düzeni, ritmi, musikisi korunmu�tur. Yücel, kaynak �iirin yarattı�ı duyguyu çeviride
sesle yakalamanın gayretini de göstermi�tir. Michaux’nun metnindeki özgül
müzi�in çeviriye aktarılması Yücel’in öncelikli i�i olmu�tur da denebilir. Kendisi
için de zaten çeviri “müzi�e geçi�tir.” Can Yücel, �iiri “musiki içinde aktarım”
olarak cevirir.. �iiri bir çevirmen-yorumlayıcı tavrıyla ele almaz, yani �iirin ortak
yazarı olma gibi bir kaygısı yoktur. Musiki ile söz arasında gördü�ü dinamik
ba�lılı�ı yakalamanın pe�indedir.
�iirin özgün biçimine baktı�ımızda , yirmi iki dizeden olu�tu�unu, uyak
düzeni olmadı�ını, on yedinci dizede ise parantez içine alınmı� iç konu�mayı
anı�tıran “düzyazımsı bir ifade” ve yirminci dizede bir “hitap” içerdi�ini görürüz.
“Her Boydan’ın Adam Yayıncılık tarafından 1983’de yapılan baskısında,
�iirin Can Yücel çevirisi yirmi dört dize olarak kar�ımıza çıkar. Farklılık, ilk olarak
düzanlatımın bulundu�u on yedinci dizede kendini gösterir. On yedinci dizeye dek
�iiri neredeyse dize dize izleyen çeviri, bu dizede yer alan düzanlatımın çevirisinde
bir dize sarkma gösterir. Aynı �ekilde, özgün �iirin yirminci dizesinde yer alan
seslenimin çevirisi de bir dize sarkmaya neden olmu�tur.
Tümce veya anlam bütünlü�ü gösteren pe�pe�e ikili ya da üçlü dizelerin
çevirisinde dize içi kaymalar söz konusu olsa da, bütünlük gözetilmi�, �iir dize
sayısının dı�ına çıkılmamı�tır. Bu durumda dizeler arası bir tür ko�utluk arandı�ını
ve önemli ölçüde de sa�landı�ını söyleyebiliriz.
141
�iirin uyak düzeni olmamakla birlikte, bütünlü�ünü saran bir sessel uyumu
oldu�u öncelikle sezgisel olarak duyulur. Aynı “sessel” etkinin Can Yücel’in
çevirisinde de yaratıldı�ı göze çarpmaktadır.
�iirde zaman , tüm dizelerde ve yüklemlerde geni� zaman olarak geçmekte,
bu da temanın bilmecemsi özelli�ine ra�men, anlatılanın gözümüzün önümde
canlanmasını ve �airin anlatımıyla bir tür e�duyum ya�amayı kolayla�tırmaktadır.
Can Yücel’in bu noktada özgün �iirle aynı etkiyi aradı�ı ve yakaladı�ı gözlenir.
�iirdeki tümceler kısa ve ani eylem gösteren yalın, basit tümceler olup, aynı
yapı Can Yücel Türkçesinde de korunmu�tur. Çeviride ilk bakı�ta dikkati çeken,
günlük dile ait sözlerle �iirin özgün dilinde de kullanılan günlük dilin havasını bize
duyurmasıdır. Bu tutum , �iirin tümünde duyulan o öfkeli “ses”e aykırı dü�medi�i
gibi, tersine bu “ses”i bize bizim dilimizle duyurdu�u için oldukça etkileyici de
olmu�tur.
Mes occupations” sözlüksel anlamıyla “i�im gücüm, i�lerim, u�ra�larım,
me�guliyetlerim” anlamlarına gelirken Can Yücel tarafından “i�in ucu” olarak
çevrilmi�tir. �lk anda “ipin ucu” deyimini ça�rı�tıran bu Türkçe çeviri, “i�in aslı,
kökeni “ anlamları ta�ımakla birlikte, “ipin ucu” sözünün dü�ündürdü�ü anlama da
hiç uzak dü�meyen kaynak �iir bütünlü�üne ilginç bir gönderme yapar.
“�pin ucunu kaçırmı�” , ölçüyü yitirmi� bir �ahsın , Fransızca dünyası içinde
ya�arken telaffuz etti�i belli ki bu anlamda kinayeli “i�lerim” sözünü Türkçe
dünyada olsa olsa , “i�in ucu” sözüyle ifade etmeye yönelece�i, yalnızca �airane
bir söz sanatı bulu�u olmakla kalmaz, �iirin bütünsel yapısından hareketle
analojik anlamda zarif bir e�de�erlik örne�i olarak bizi benzersiz “yeterlik”te bir
Can Yücel çevirisine hazırlamı� olur.
“Je peux raremant voir quelqu’un sans le battre”
“Kar�ıma çıkmaya görsün biri dövmeden edemiyorum”
142
“quelqu’un” ve “biri” sözcüklerinin kendi dizeleri içinde hem anlam, hem
ses ritmine dönük olarak aynı yerde kesi�meleri iki dizeyi birbiriyle yapısal olarak
örtü�türürken, anlamsal e�de�erlik �airin bu dü�üm noktası etrafında söz diziminde
yaptı�ı yer de�i�tirme ile yakalanmı�tır.
“D'autres préfèrent le monologue intérieur. Moi non. J'aime mieux battre.” “�çten pazarlıklı oluyor kimi. Öyle yapamıyorum ben, ille de dövece�im”.
�air, kaynak �iiri erek dilde dize dize izliyor. Kaynak dizedeki söyleyi�i,
�iirin bütününden yükselen anlamıyla birlikte erek dizgenin anlatım tarzında arıyor
ve buluyor. �iir Türkçede, Türkçe dü�ünülerek yine bir “�iir” olarak söyleniyor.
Nitekim, yüzeysel dil aktarımına kalsa “moi, non” “ben, hayır” olarak
gerçekle�ebilecekken, �airin çevriminde “öyle yapamıyorum ben”e dönü�üyor.
Il y a des gens qui s'assoient en face de moi au restaurant et ne disent rien, ils restent un certain temps, car ils ont décidé de manger. Kar�ımda, lokantada oturmu�lar sıram sıram, konu�muyorlar Hiç, daha da oturacaklar, kolay mı, ziftlenecek herifçio�ulları.
Kar�ımızda �imdi “görünen” bir çevirmen var. Onun görünürlü�ü kaynak
�iirin �airinden çalınmı� ya da yakalanmı� bir bo�lukta asla de�il; o görünürlü�ünü
“çevirmen” kimli�inin kendi me�ru alanında sergilemektedir. Can Yücel anadilini
anadilinin çok zengin bir intervaline hakim bir �air olarak konu�turuyor. Kaynak
dizede sıralı bir düzgün cümle kurularak betimlenen durum ba�ka kim tarafından
“oturmu�lar sıram sıram” olarak görülebilir.. �air Can Yücel, adeta Michaux ile
“e�duyum” içinde. Onunla arasına mesafe koymuyor, o oluyor ve o Türkçe yazıyor.
“Essay on Translated Verse/Çeviri ko�uk Üzerine Deneme” adlı kitabında
Roscommon Kontu (1633-1685), yazarla çevirmen arasındaki kayna�ma sürecini
143
tanımlamakyadır. Çevirmenlere “kendi e�ilimlerine uygun” yazarları, “aralarında
sevecen bir ba�” buldukları yazarları seçmelerini ö�ütler; öyle ki sonunda, iki tarafı
kayna�tıracak bir ileti�im kurulabilsin.
“Your Thoughts, your Words, your Stiles, your Souls agree, No longer his Interpreter, but He”. “Dü�ünceleriniz, Sözcüklerininz, Biçemleriniz, Ruhlarınız ayni, Onun yorumcusu de�ilsin sen artık, O’nun ta kendisi.
Michaux’nun Fransızca düzgün kurdu�u cümlelerinin so�uklu�unda
“sezinlenen” dü�manca bakı�, Can Yücel’in Türkçe’sinde “ete kemi�e” bürünüyor.
Dolayısıyla, “�ls” , “herifçio�ulları” olmu�; bu bizi Can Yücel adına yadırgatmıyor.
Ancak, yine bu dizelerde belki de “iki �airin dünyası” arasındaki farklılı�ı
ya da uzaklı�ı görmezden gelemiyoruz: Michaux düz ve so�uk tümcelerinin
hissettirdi�i kayıtsızlı�ıyla, henüz içinde basılı tuttu�u dü�manlı�ıyla kendi kendine
söylenir gibi. Oysa “kolay mı”, “ziftlenecek” sözlerini sarfeden Can Yücel’ e artık
kayıtsız demek zor. Michaux’yu az sonra saracak öfke onu �imdiden sarmaya
ba�lamı� durumda, fakat daha da önemlisi Can Yücel Michaux gibi ‘kendi
kendine’ söylenmiyor, ‘bize’ konu�uyor.. Can Yücel ‘görünüyor’.
“En voici un. Je te l'agrippe, toc. Je te le ragrippe, toc.” “��te aya�ınnan geldi biri. Yaradana sı�ınıp bir tane... Bir de solundan, �ıraak.”
Yapıtlarında insanın dü�lerinde yansıyan ya da kendinden geçme
durumlarında ortaya çıkan iç dünyasını i�leyen Michaux, gerçek ya�amın bo�lu�u
kar�ısında dü� gücünün zenginli�ine yönelmi� bir �airdir. Burada anlamı sözcüklere
sıkı�tırıp �iiri salt dilsel verilerle çözümlemeye kalksak hiçbir �eye gönderme
144
yapamayan dizeler de çevrilebilir. “ Oysa Michaux ile özde�le�ebilen ve �iirin
bütününü görebilen Can Yücel, burada da neyin anlatıldı�ını duyabilmekte,
yakaladı�ı �iiri bize yine �iir olarak sunmaktadır.
“Je le pends au portemanteau. Je le décroche. Je le repends. Je le décroche.” “Tuttu�um gibi yakasından asıyorum askıya. Alıyorum askıdan derken. Yine asıyorum. Yine indiriyorum”.
Can Yücel, �iirdeki duyguyu ve sesi hassasiyetle izlemeye devam etmektedir;
Michaux’nun “asıyorum onu askıya” derken sanki bilerek bıraktı�ı bir dilsel
‘eksilti’, Can Yücel’in �iirinde tamama ererek çevriliyor: “ böyle bir durumda
hasmını askıya nasıl asacaktır? Elbette yakasından tuttu�u gibi” .. Can Yücel’de
öyle yapıyor; lafını esirgemiyor;
Ayrıca, “pendre-portemanteau” ses benze�imini “askı-asmak” ile kar�ıladı�ı
“je” lerle sa�lanan ritmik sesi, “yine” sözcü�ü yinelemesiyle yakalama kaygısı
onun “�iirin sesine ve biçeme “verdi�i önemi de göz önüne seriyor.
“Je le mets sur la table, je le tasse et l'étouffe. Je le salis, je l'inonde. Il revit. Je le rince, je l'étire (je commence à m'énerver, il faut en finir),” “Yatırıyorum sonra masanın üstüne, çöküyorum ümü�üne. ��iyorum, i�iyorum suratına, sidi�e bo�uyorum herifi. Gine de ya�ıyor namussuz. Didikliyorum, çitiliyorum. (Kafam da kızmaya ba�ladı hani, Onlan mı u�ra�aca�ım bütün gün !)”
Yapıtlarında genellikle insanın dü�lerinde yansıyan ya da kendinden geçme
durumlarında ortaya çıkan iç dünyasını i�leyen Michaux, insanlı�ın durumuna
145
karamsar bir gözle bakmı�, bireyin kendisini baskı altında tutan ya�amı anlamlı
kılmasının olanaksızlı�ına inanmı�tır Nitekim yukardaki dizeler �airin bu halini
yansıtan en bilinen dizelerindendir. Can Yücel’in de �iirlerinde de kimi zaman
kendi gerçeküstü dünyası öne çıkıverir. Hatta onu da bu akıma dahil dü�ünen
ele�tirmenler yok de�ildir. Ama Can Yücel sade bu dünyanın insanı de�ildir. Onun
dünyası olsa olsa dünyalar dünyasıdır. Kendi zengin dünyası içinden Michaux’yu
anlar, onun Türkçe’deki dili olur:
Öfkeden yana biraz daha dozu fazladır, yoksa ille de saydam bir çeviri
arayı�ı içinde olanları tatmin edecek anlam ve biçem e�de�erli�ine uzak de�ildir.
Ancak kaynak dil düzlemi Can Yücel’de biraz daha günlük halk diline do�ru
çevrilmi�tir. Mecazi anlatımlar, do�rudan ifade bulur. Kaynak metinde sezilen
okurla �air arasındaki mesafe Can Yücel’le bizim aramızda yok olup gitmi�tir.
‘Kabul edilebilirli�in’ içinde sonuna kadar da ‘yeterliyim’ demektedir.
“je le masse, je le serre, je le résume et l’introduis dans mon verre, et jette ostensiblement le contenu par terre, et dis au garçon: “Mettez-moi donc un verre plus propre.” Mais je me sens mal, je régle promptement l’addition et je m’en vais.” “dürüyorum, büküyorum, büzüyorum, kaptı�ım gibi tıkıyorum barda�ın içine, kaldırıyorum sonra barda�ı, �öyle bir fiyakaynan bo�altıveriyorum yere, sesleniyorum garsona: , “O�lum, bi temiz bardak getir bana ordan!” diyorum. Ama bir bulantıdır ba�lıyor bende, ayaküstü görüyorum hesabı, dar atıyorum kendimi dı�arı.
Görünen de�il, artık açık seçik göze batan bir Can Yücel var kar�ımızda.
“kaptı�ım gibi” derken, “fiyakaynan” derken kendi yazıyor da diyebiliriz, ama
‘eksilti’ tamamlıyor da. Zira anlamdan, �iirin havasından uzakla�ma yok, burada
sadece kültür temelli dil dünyası farklıdır: Michaux daha temiz bir barda�ı
garsondan siz diyerek isterken, Can Yücel’de aynı garson “o�lum” diye ça�rılıyor.
Farklılık mı, aynılık mı? Özgün kültürde garsona olan mesafe “sizli anlatımla
korunurken” erek kültürde aynı konumlanma “o�lum” tarzı yakınlık ifadeleriyle
146
sa�landı�ı söylenebilir. Can Yücel dilin tuza�ına dü�memi�tir. Can Yücel’in
kültürel de�i�keni göz önüne aldı�ını görüyoruz. Yücel, erek kültürde kabulü ve
uyumu sa�lamak üzere özgün �iirdeki kültürel göstergeyi aynen üretmek yerine ,
erek kültür de�erine dönü�türme kararı almı�tır.
Michaux kendini iyi hissetmezken , bu durum Can Yücel’de “bir bulantıdır
ba�lıyor bende” sözleriyle yani yine erek kültür ifadesiyle kar�ılık buluyor.
Michaux “çekip giderken”, Can Yücel “kendini dı�arı dar atıyor”
Sonuç olarak; bütünsel olarak bakarsak, Can Yücel çevirisi �iirin
‘�iirselli�ini’ önemli bir etki ve anlam yitimi olmadan Türkçede yeniden
olu�turmu�tur. Öncelikli amaç �iirsellikse, ki Can Yücel için öyledir, farklı dil
verileriyle de olsa bu amaç gerçekle�mi�tir. Farklı dil verileri “yanlı�” de�ildir, bir
gerektir. Can Yücel kendi çeviri söylemi ile uygulaması arasında tutarlılı�ını
korumu�tur. Nitekim öncelikli normu olmasa da çevirisi, Michaux’nun biçemine
sadık kalabilmı�, “parçacıklar” olarak addeddi�i dü�ünce akı�ını, bilinçaltı
sunumunu, olayın geli�imini korumu�, fakat sözcük seçiminde tamamen yerel deyim
ve ifadeler kullanmayı tercih etmi�tir. Dolayısıyla, �airin tonu “bizden”le�erek bir
yabancının anlatımından çok, yerli bir ki�inin diline dönü�mü�, çeviri bu anlamda
erek kültürün bir parçası haline gelmi�tir.
�iirin ba�lı�ını çevirirken ortaya çıkan sözcük seçim sorunu �iirin bütünlü�ü
içinde de kendini göstermektedir. Sözlü dilin deyi�lerine olan yakınlık, devam eder.
Yücel seçmi� oldu�u bu dil düzeyini çevirinin bütünlü�ünde korumakta ve bunu
bilinçlice yapmaktadır. Kaynak metinle kar�ıla�tırıldı�ında dil düzeyleri açısından
önemli bir farklılık yoktur ama erek metin konu�ma diline, hatta Can Yücel’in kendi
�iir diline epey yakındır. Can Yücel’in �iiri bu anlamda yeniden yazması elbette
onun yaratıcılı�ını ve özgün �iiri tüm zenginli�i ile ana dilinde yeniden söylemeyi
amaçlıyor olmasını vurgulamaktadır.
Burada erek metne Can Yücel’in bizleri uyardı�ı noktadan dikkatle
bakarsak, bunun bir Can Yücel �iiri de�il de, �iir çevirisi oldu�unu ‘içerikten ve
dünyaya bakı�dan’, bu bakı�ın dile geli�inden , hatta imgelem dünyasının farkından
çıkarabiliriz. Nitekim Can Yücel kendisine “temiz bardakları bi ko�u gidip
147
getirebilecek garsonların oldu�u lokantalardan dı�arı kendini dar atmayacak, olsa
olsa ko�a ko�a içeriye girecektir.
3.3.2.�ngilizce’den Çevirdi�i �iirler ve �airleri Ezra Pound: (1885-1972) 20.yüzyıl �ngiliz ve Amerikan �iirinin geli�imini
derinden etkiledi�i için “�airlerin �airi” diye anılan çok usta bir �air ve ele�tirmendir.
Türkçede : Cathay (1963); Konfüçyüs (1981); Seçme Kantolar (1983)
Bahçe
Çev. Can Yücel
Mathias Lubec:
Tanrıyla Milli E�itim
Çev Can Yücel
William Butler Yeats : (1865-1939) �iirlerinde, oyunlarında, denemelerinde
evrenin gizlerini çözmeye çalı�tı; do�aüstü güçleri, bo� inançları, eski efsaneleri
titizlikle inceledi ve bu tutkuyla yapıtlarına bir bütünlük, bir duygu ve dü�ünce
dengesi kazandırdı. Türkçede: Her �ey Ayartabilir Beni (1991)
�çine Do�mu� �rlandalı Teyyarecinin
Tayin
Gö�ün Kaftanlarında Gözü
Kyle-Nao’daki Sincaba
Duni Köyünün Kemençecisi
Çev. Can Yücel
148
Thomas Stearns Eliot: (1888-1965), ABD asıllı �ngiliz �air, oyun ve
deneme yazarı: Ça�da� �iirin öncülerindendir. Türkçede : Sweeney Agonistes (1961);
Denemeler (1961, 1987); Kokteyl Parti (1963, 1975); Seçme �iirler (1965); Çorak
Ülke (1988); Çorak Ülke, Dört Kuartet ve Ba�ka �iirler (1990)
Mr. Proofrock’tan A�k Türküsü
Çev. Can Yücel
Ko�uk oyunlar yazdı. �spanya �ç Sava�ı sırasında Cumhuriyetçiler için kısa
bir süre cankurtaran �öförlü�ü yaptı.
Alla’sen Söyle Nedir A�kın Aslı Astarı
�lk Fasıl-Yedi Bela
Mülteci Dert Yanmakta
Musee des Beaux Arts
Saatle Benim Aramda
Çev. Can Yücel
Dylan Thomas: (1914-1953) �iirlerinde do�al ö�eler �a�ırtıcı bir imge
zenginli�i ve etkileyiiici bir sesle dı�a vurulur. �iirinin özellikleri, yo�un
duygusallık, sesin ve ritmin ön planda olu�u, do�al ve ilkel olanın yüceltilmesi ve
Kutsal Kitap’a yapılan göndermelerle cinsel imgeler arasındaki gerilim diye
özetlenebilir.
Parkın Gediklisi Kambur
Ozanlık Üstüne
Çıra Körük
Ye�il Fitilden Do�ru
Çev. Can Yücel
149
Lewis Carroll : (1832-1899)
Alis’in Dü�istan’daki Serüvenlerine Giri�
Çev. Can Yücel
Walt Whitman: (1819-1892) Hem içerik, hem de biçimyönünden Amerikan
�iirinde bir devrim yarattı. Ya�amı boyunca vatanda�larını ho�görülü ve cömert
olmaya, bütün ırkların birle�mesinden do�an, siyasal özgürlükle beslenen yeni bir ırk
yaratmaya ça�ırdı. Türkçede: Çayır Yaprakları (1951); Çimen Yaprakları (1954,
1985, 1992).
Bir Sokak Orospusuna
Pes Etmi� Bir Avrupalı �htilalciye
Walt Whitman Bu
Oy Reis! Koca Reis!
Çev. Can Yücel
William Cuney:
Aynasızlık
Çev Can Yücel
Langston Hughes: (1902-1967) Ülkesindeki zencilerin ya�amlarını anlatan
siyasal nitelikli �iirleriyle ünlendi. Türkçede : Memleket Özlemi (1961); Seçme �iirler
(1971); Özgürlük Gibi Sözler (1985); Alabama’da �afak (1985).
Amerika Amerika Olsun Yeniden
Çev.Can Yücel
William Shakespeare: (1564-1616) Yalnız �ngiltere’nin de�il, dünyanın
gelmi� geçmi� en büyük oyun yazarı olarak de�erlendirilen Shakespeare’in
sonelerinde dü� kırıklı�ı, ayrılık, endi�e, yabancıla�ma, kendini suçlama, ba�arısızlık
gibi duygular i�lenmi�, oyunlarında oldu�undan daha sakin, normal insan
150
ya�antılarına daha yakın bir hava yaratılmı�tır. Türkçede �iirleri: William
Shakespeare’den Soneler (1964); Soneler (1985, 1989).
66.Sone
A�ıt
Bahar Noktası
Çev. Can Yücel
Percy Bysshe Shelley: (1792-1822) Ömrünün son yıllarında reddiyeci
akılcılı�ı sezgisel hakikatlere ve maddecili�i, dinsizli�i bir panteizm havasına
dönü�en bir �air.
Karayele Gazel
Çev. Can Yücel
Bartolomeo Vanzetti: (1888-1927) �talyan asıllı Amerikalı �air, i�çi
hareketinin öncülerinden
Yargıçlara Son Sözüm
Çev.Can Yücel
Ogden Nash: (1902- ) Gazeteci, Amerikalı..
Narkissos
Çev Can Yücel
151
3.3.3.Latince’den yaptı�ı �iir Çevirileri
Aelfric Grammaticus:
Söyle�i Çev. Can Yücel
3.3.4. �kinci Dilden Çevirileri Ya�am öyküsü ve yabancı dil olarak Latince , Yunanca, Fransızca ve
�ngilizce ile olan ili�kisi göz önüne alındı�ında, di�er dillerden çevrilmi� ve
yayımlanmı� olan �iir çevirilerini Can Yücel’in ikinci bir dil üzerinden yaptı�ı
dü�ünülmektedir. Kesin bilgi olmamakla birlikte bazı �iirlerde de ortak çeviriye
gitti�ini dü�ünebiliriz. Nitekim tek bir �iirinde (ispanyolcadan) çevirmen adı olarak
kendi adının yanısıra Erdal Alova’nın adına rastlanır.
Can Yücel “ikinci dilden çeviri üzerine” herhangi bir açıklama yapmamı�tır.
“Dünya Seçkisi” adı altında çevirilerini toplamı� olması yapıt seçiminde söz konusu
olan dil çe�itlili�inin temel gerekçesi olarak görülebilir. Ancak Can Yücel’in
sözcüklerin ve hatta anlamın ötesinde beliren “bütünün” derdindeki çeviri anlayı�ını
göz önüne aldı�ımızda bu yorumsuz tutumun , “ birinci dile mahsus dar anlamda
sadakat” anlayı�ına kendili�inden muhalif bir tavır olarak geli�tirildi�ini de
varsayabiliriz.
Can Yücel geleneksel çeviri anlayı�ının en büyük endi�esi ve önceli�i olan
“bilgi yitimi” ni zaten dert edinmez. Dolayısıyla ikinci dilden çeviriye yöneltilen bu
en bildik itirazın onun çeviri paradigmasında ifade edece�i özel bir a�ırlı�ı yoktur..
Burada Can Yücel’i en güzel Turgay Kurultay anlamaktadır :
“E�er ikinci dilden çeviri, yitimi artırıyorsa ve yitim çevirinin günahıysa, birinci dilden çeviride de yitim olaca�ına göre (ikinci dilden çevirideki yitimin kökeninde ilk dilden ikinci dile çevirinin yitimi yatmaktadır) bu yöntem neyi kurtarıyor? Sadece daha az yitim olmasını mı? Yani yine günah
152
i�liyoruz!” 80 “Ama günah güzeldir, dünyevi tadlar oradadır. Her çeviri (sadece yazının yaratıcı alanında de�il) de�i�ikliktir (de�i�tirme olmadan de�i�ikliktir); bu de�i�iklik özgünle çeviri yan yana konarak yapılan, otopsiyi andıran bir kar�ıla�tırmada (ölü çeviri ele�tirisinde) “yitim” olarak gözükür; oysa çeviri bu de�i�iklik sayesinde can bulur. Çeviri metne çevirmenin katılımı verir bu canı...De�i�iklik do�aldır, gereklidir. Ayıp falan da de�ildir. Çevirinin ilahlarınca günah sayılan dünyevi bir i�tir sadece. “Acaba kaynak metin tam bu muydu? Sorusu abestir, ya da sadece teorik bir sorudur. O yabancı dili ö�renmeden , ö�renirken “ben” olarak de�i�meden o kaynak metin sizin için zaten yoktur. Tabii e�er metinleri salt bilgi içeriklerine indirgemiyorsanız.81
��te Can Yücel’in bahçesindeki “ikinci dilden çevirinin yasak meyveleri”olan
�iirleri ve �airleri:
Ildefenso Perada Valdes
Bir Zenci Bebe�e Ninni
Su Tung-P’o: (1036-1101) Sung Devri denen de�i�ik bir Rönesans’ın ustası.
�air ressam, bilgin, ahlakçı, tarihçi, Tıp alanında da öncü..
O�lunun Do�umu Dolayısıyla
Ts’ao Sung: (�.S. 842-905) Sava�a ve haksızlı�a kar�ı, Halkının
dü�üncelerini yöneticilere duyurmak, ça�da�ı �airler gibi onun da amacı.
Ch’en Fu’ların Altmı�ıncı Sanat Yılında
�airin Canına Tak Dedi (�.S. 879)
Paramuniçit : (1790-1855) Tayland’ın Siam oldu�u yıllardan bir ses.
Di�i Bir File Ninni
Jacinto Fombona Pachano: Güney Amerikalı
Abraham Lincoln’e Uyartı
80 Kurultay, “�kinci Dilden Çevirinin Yasak Meyvesi”, 15 Ocak 1999b, s.25-29. 81 A.y.
153
Konstantin Kavafis: (1863-1933) �stanbul kökenli, �skenderiyeli bir �air.
Tarihsel, aynı zamanda ki�isel bir yıkıntıyı anılardan köklerden bir bilgelikle �iirin
nesnelli�ine, evrenselli�ine onun kadar sa�lamına oturtmu� çok az �air vardır.
�cabına Baksalardı
Moiche-Leib Halbern: (1886-1932) Do�u Avrupa Yahudilerinin konu�tu�u
Yidi� dilinde yazan ozanların en güçlülerinden biri.
Dünyalar Bizim Oldu
Bertolt Brecht: (1898-1956) , Almanya, Epik tiyatronun kuramcısı, yıkımın
e�i�ine gelmi� insanlı�ın kendi kendini de�i�tirebilece�i umudunu diyalektik
maddecili�e dayanan bir bilinçlendirme sürecine oturtarak, sanatta ve dünyaya
bakı�ta yepyeni bir açılma ve açımsama gerçekle�tirdi.
Erin Karısı Ne Aldı Acep? (�vayk Hitler’e Kar�ı adlı oyundan)
Önsöz (Kural’la Kural-Dı�ı adlı oyundan)
Viltava’nın Türküsü (�vayk Hitler’e Kar�ı adlı oyundan)
Meltemin Türküsü (�vayk Hitler’e Kar�ı adlı oyundan)
Alaman A�la�ması ( �vayk Hitler’e Kar�ı adlı oyundan)
Horst Wessel Mar�ı Yeni Bir Güfteyle
Meta Diye Niye Denir?
Pirinç Salapuryasını Çeken Yedekçilerin Türküsü (Karar adlı oyundan)
Dolabın Türküsü
Mamanın Türküsü (Tak-Tik adlı oyundan)
Toprak Sahiplerini �ölen Türküsü
Kurtulu� Mar�ı
Nana’nın Türküsü
Dü�me Türküsü
Eldeki Bir Ku� Daha Ku�tur Daldaki �ki Bayku�tan Türküsü
154
Lokman Hekimin Ye Dedi�i Para Türküsü
Sahiplik Türküsü
Gru�a Çocu�un Zengin Biri Olmasını Niye �stemiyordu? (Kafkas Tebe�ir
Dairesi adlı oyundan)
Vah Vah Türküsü
Yargıç Azdak’a Övgü
Gru�a’nın Buzulun Ete�indeki Türküsü
Sosso’ya Yi�itleme
Soylu Bebe
Pablo Neruda: (1904-1973) �ili
Isla Negra’da Gece
3.3.4.1.�kinci Dilden Çeviriye Örnekler:
Ortak Çalı�ma
ISLA NEGRA’DA GECE
Kadim gece ve asi tuz
Dövüyor evimin duvarlarını:
Gölge bile yalnız, gök
�imdi yürek vuru�u okyanusun,
Gök ve gölge patlıyor
E�siz bir sava�ın içinde:
Gece boyu çarpı�ıyorlar,
Kimse bilmiyor a�ırlı�ını
�steksiz bir meyva gibi
Açılmayı sürdürecek zalim berraklı�ın:
Böyle do�uyor kıyıda,
155
Hiddetli gölgeden, katı tan,
Devinen tuzca ısırılmı�
Süüpürülmü� gecenin a�ıırlı�ınca,
Kanla lekelenmi� deniz kraterinde.
Çev. Can Yücel-Erdal Alova “Ça�da� Dünya �iiri Antolojisi”
Türküler Ve �airi Belirsiz �iirler
Amerikan Türküsü
Capon Türküsü
Bir Capon �iiri
Çin �iirleri
Türkü
Hint �iirleri
Dilem
Kapı Kapamaca
Bir �rlanda Türküsü
�skoç Baladları
Lord Randal
Edward Edward’ım
Kızılderili Türküleri
Bolluk Tanrısına Övgü
At Türküsü
156
SONUÇ Bu tez, modernlik ve çeviri ili�kisini saydamla�tırmaya çalı�mı�tır. Bu
ba�lamda birinci bölümde modernlik ve çeviri ili�kisi kavramsal düzlemde ele
alınmı�; modernlik bilinci, “Aydınlanma ve Akıl”, “Diyalektik”, “Kapitalizm”,
“Kültür Endüstrisi”, “Modern Özne”, “Psikanaliz” ve “Etik” gibi temel kavramlarla
anlamlandırılmaya çalı�ılmı�tır. Çeviri süreçlerinde toplumsal arka planı ba�lamında
belirleyici önemli bir özellik olarak “modernlik” kavramı böylece genel bir
perspektif içinde betimlenmeye çalı�ılmı�tır. Ancak oldukça geni� sayılan bu alanda,
bazı sınırlamalar yapmak gerekti�inden modernlik genellikle sadece modern olma
bilinci olarak ele alınmı�tır. Bu durumda da öncelikle varılan sonuç, modernli�in
kendi kendinin farkında olan bir dü�ünce, bir zihniyet meselesi oldu�udur. Nesnel
bilimi, aklı, diyalektik düalizmi, evrensel ahlak ve yasayı ve kendi iç mantı�ı
çerçevesinde sanatın özerkli�ini geli�tirme çabaları ile ön plana çıkan modernlik
projesinin, günümüzde ele�tirme dozu gitgide artan bir tavırla sorgulanmakta oldu�u,
bu sorgulama sürecinin merkezinde de postmodernist ve romantik yakla�ımların
oldu�u vurgulanmı�tır.
Bunun ardından, modernlik bilinciyle çeviri arasındaki ba�lantı kurulmaya
çalı�ılmı�tır. Sonuçta ortaya çıkan; çevirinin modernlik dü�üncesinin toplumsal,
kültürel ve sanatsal önemli dinamiklerinden biri oldu�udur. Bununla birlikte
Aydınlanma Ça�ı ile de çevirinin yeni bir boyut kazandı�ı ortaya çıkmı�tır.
Dönemin aklı ön plana çıkaran tutumu üzerine yapılan vurgu, modernle�me
süreçlerinde kaynak metnin tümüyle erek kültür dünyası içinde eritildi�i saptamasını
da beraberinde getirmi�tir. Burada modernitenin çeviriye bir amaç de�il, bir araç
olarak bakma e�ilimi tartı�maya açık bir durum olarak ortaya konmu�tur.
Bu bölümün sonunda, modernli�in Türkiye toplumuna yansıyı�ına kısaca
de�inildikten sonra bu ba�lam içinde Türk modernle�me hareketiyle do�rudan ilintili
önemli bir etkinlik olarak çeviri etkinli�inin tarihsel akı� içindeki durumu
özetlenmeye çalı�ılmı�tır. Sonuç olarak Türk modernle�mesinde çevirinin daima
yaratıcı bir i�levi oldu�u, ancak “bugün hala asıl beslenme kayna�ımızın Batıdan
157
yapılan çeviriler olu�unun geri kalmı� ülke konumunu kıramadı�ımızı ortaya
çıkardı�ı” neticesine varılmı�tır.
�kinci bölümde, modernizm ve �iir çevirisi üzerinde durulmu�tur. Modernizm
zemini üzerinde, modern sanat, estetik, gerçekli�in temsil sorunu, yorumbilgisi ve
romantik anlayı� gibi geli�meler tanımlanmaya çalı�ılmı�; ara�tırma alanı bu
kavramların çeviri ve �iir çevirisiyle ilgileri bakımından daraltılmaya çalı�ılmı�tır.
Burada, �iir çevirisine yöneli�in amacı, tezde ele�tirel olarak ele alınan modernlik
ba�lamında, modernizmle eklemlenebilecek bir sanatsal çeviri örne�inin
çerçevesini çizmek olarak görülebilir.
Ortaya çıkan sonuç, sanat yapıtının modern toplumsal gerçekli�in bir kar�ıtı,
aynı zamanda da daha iyi bir gelece�e model oldu�udur. Bu ba�lamda çevirinin
sanatsal gücüllü�üne ı�ık tutulmu�, özellikle ço�ul anlamlı sanat metinlerinde ve �iir
çevirilerinde önemli olan yorumbilimsel yakla�ım incelenmi�; romantik ça�daki
çeviri anlayı�ından hareketle çeviride romantik anlayı� ve postmodern geli�meler ile
gerçekli�in temsili sorunu sorgulanmı�tır. Türkçe’ye �iir çevirenlerin görü�leri ni
içeren kısa bir derleme üzerinden Can Yücel etrafına kurulu üçüncü bölüme geçi�
yapılmı�tır.
Üçüncü bölümde daha önceki bölümlerden elde edilen kavramlarla, Can
Yücel’in çeviri anlayı�ı ve yöntemi hem kendi üstmetinlerinden, hem çeviri
örneklerinden yola çıkılarak irdelenmeye çalı�ılmı�tır. Böylece iki alandan,
modernlik tartı�masından ve çeviribilimden elde edilen verilerle �iir çevirisinde
çevirmen kararlarının, sadece çevirmenin kaynak metinle ili�kisine ba�lı olmadı�ı ve
bu kararları pek çok etken belirledi�i için, bu çalı�mada da alınan kararların hangi
arka plan üzerinde gerçekle�ti�i saydamla�tırılmaya çalı�ılmı�tır.
Yapılan incelemede sanat ve ilkelili�in iç içe geçti�ini; gerek Can Yücel’in
bilincinde, gerekse �iir çevirisi yöntemi ve uygulamaları açısından bu iki alanın bir
bütün olu�turdu�unu saptamı� bulunuyoruz. Can Yücel’in çeviri anlayı�ı üzerine
çalı�mak, birbirlerinden ba�ımsız ve tamamen farklı alanlar gibi gözüken akımlarla
sürekli bir diyalog gerektirmi�tir. Görüldü�ü üzere, onun çeviri yakla�ımı hem
felsefidir; hem sanata dairdir; hem sosyolojiktir; hem psikolojiktir; hem de siyasaldır.
158
Bu yakla�ımda hem modernin, hem muhalif modernizmin, hem ötelerdeki romantizm
izlerini bulmak mümkün olmu�tur.Zaten kendisi de sanki tüm bu yakla�ımlar
arasında sürekli bir ileti�imi talep etmektedir. Bu da akla ço�u yerde do�rudan
romantik tavrı getirmi�tir.
Nitekim romantizm de kafa karı�tırıcıdır. Çünkü bütünsel bir iç tutarlılı�a
sahip de�ildir; hatta bundan bilinçli bir biçimde kaçınır. �çtenli�i tutarlılı�a her
zaman tercih eder; çeli�kilerinden, hatta tutarsızlıklarından hiç utanmaz. Romantik
sanatçı içindeki heyecanları ve duyguları ifade etmek ihtiyacını �iddetle
duymaktadır. Adeta bunlardan kurtulması lazımdır. Önüne geçilmez bir itiyle
“yaratma” eylemine giri�ir ve duygularını eserinde dile getirince rahatlar. Derinli�i
ve duyarlı�ı ile esrarengiz bir kuvvete sahip, dahi dedi�imiz adeta tanrısal bir
varlıktır. Esere bu gözle bakınca sanatçının kendi ki�ili�i eserin güzelli�inin ölçütü
olmaya ba�lar. Can Yücel’e baktı�ımızda onun hem �iir yazarken, hem dünya �iirini
Türkçe söylerken, �iiriyle ili�kisi üzerine söylemlerinde ‘kendili�indenli�i’ öne
çıkartırken bu tanımdaki romantik sanatçıya uzak olmadı�ı görülmü�tür.
Yücel’in çeviride ya�adı�ı “bütünsellik” kovalamacasının pozitivist ve
yapısalcı anlayı�ların belirledi�i bir “modern” paradigmada onu aykırı yerlere
konumlandıraca�ını söylemek yanlı� bir iddia olmayacaktır. Ortaya çıkan bir sonuç,
Can Yücel’in bir aya�ının her ne kadar modern zeminde olsa da di�er aya�ının ve
a�ırlı�ının modernli�e ‘muhalif’ modernizmin zemininde oldu�udur. Nitekim,
Yücel çeviri eylemiyle temsil sorununu görecele�tirirken kesinkes muhalif bir
modernisttir. Çeviride kendi yöntem ve anlayı�ını normla�tırma e�ilimi ile yine
“modernin içinde ya�ayan bir modernist” in tavrını sergiler.
Böylece Can Yücel modernlik ve romantizmin örtü�en alanında kendine bir
yer açmaktadır; öne çıkan çevirmen tavrı epeyce ironiktir. Zaten sanatçıya ba�kaları
da olabilme fırsatını veren romantik ironi gücü de�il midir? �roni sayesinde sanatçı
içtenlikle hem kendisi hem de ba�kaları olabilir. Sanatçı ironi sayesinde kendinde
ötekilere yer açar. Bu anlamda, ironi e�duyuma açılan bir �eydir. �roni, özneden
öznelerarasılı�a bir kapıdır. O halde her çevirmen do�asında biraz ironiktir. Can
Yücel’in de çok usta bir ironik çevirmen oldu�u yapılan incelemede ortaya
159
çıkmı�tır. Can Yücel bu incelemede ne kadar modernist ise o kadar da romantik bir
�air ve çevirmen olarak görülmektedir. Kendi �iirini yazar gibi çevirirken, dünya
�iirini ‘Türkçe söylerken’, özgürce kullandı�ı diliyle özgün �iirin ruhuna ve
�iirselli�ine sadakatle sımsıkı tutunmayı ararken hem romantiktir, hem ironiktir,
“modernin içinde bir modernlik muhalifi”dir.
Bu çalı�manın bütünlü�ünden ortaya çıkan bir di�er sonuç ise, çevirmenin
‘modern’ dünyada ‘i�verenin belirledi�i skopos’a göre çeviriler yapabildi�i gibi
kendi alımlamasından hareketle, ere�i kendi içinde çeviriler de yapabilir oldu�udur.
Nitekim Can Yücel de ‘bu modern dünyada’ yer almaktadır. Yukardaki “Can
Yücel’in çeviri anlayı�ı” örne�inden ba�ka çok farklı önermeler de do�rulu�unu
iddia edecek, elbette herkes, kendi hakikat savı çerçevesinde öneri ve uygulamalarda
bulunacaktır. Elbette bu zemin üzerinde yan yana gelecek farklı çeviri dü�ünceleri
yan yana duru�un kurallarına uyacaklardır. Bu zemin üzerinde gerçekle�eni, bir
kördö�ü�ü de�il de ileti�im ya da diyalog yapan �ey ise oyunun kurallarının
olmasıdır. Bu kurallar ise, etik ve hukukla belirlenebilir. Çeviri öncelikle bir eylem
kuramıdır, o halde etikle de hukukla da zaten ili�ki içinde oldu�u varsayılabilir.
Etik kavrayı�lar ya�amımızın yönlendirilmesinde büyük rol oynar, iradeyi
ba�layan kavrayı�lar olarak, bilinçli bir ya�amın sürdürülmesini sa�larlar. Bunun
içerisinde, etik anlamdaki özgür irade kendini gösterir. Çeviride söz konusu olan bir
di�er etik gereklilik bir ahlak toplumunun üyeleri olarak bizlerin, çeviri eylemimizi
neye göre yönlendirmemiz gerekti�i, uzun vadede ve bütününde bakıldı�ında, çeviri
ve çevirmen için neyin en iyi oldu�u biçimindeki sorularda ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde yeni sava�ımlar birlik u�runa de�il, çe�itlilik u�runa; katılım u�runa
de�il, özgürlük u�runa verilmektedir daha çok; elimizdeki tezin ortaya koydu�u bu
çe�itlili�in, yürünmesi gereken önemli bir yolun göstergesi oldu�unu söyleyebiliriz.
Can Yücel üzerinden gördü�ümüz de hem ‘modern’, hem ‘moderne muhalif’ ve
‘öteki’ çeviri anlayı� ve uygulamalarının modern dünyada birarada ya�ayabilir
oldu�udur. Bu bir modernlik de�eridir. Uygulamadaki aksamalar, teoriyi
yanlı�lamaz. Modernlik, çeviri etkinli�inin altın ça�ıdır; buna mukabil modern
dünyayı da yenileyip ya�atacak ve demokratik kılacak en önemli etkinliklerden biri
160
çeviridir. Di�er yandan belki de çeviribilim ile olan ili�kimizi yeniden gözden
geçirmek durumundayız. Bu ili�kiyi biraz estetize ve romantize etmeye ne dersiniz?
Do�a bilimleri kadar sanat da çeviribilime model olamaz mı?
161
KAYNAKÇA
Akbayar, Nuri : “Tanzimattan Cumhuriyete Çeviri”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi 2, �stanbul,
�leti�im Yayınları, 1985, s. 447-451.
Akbulut, Ay�e Nihal : “Türk Yazın Dizgesinde Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi
Rüyası Çevirileri: Çeviri Kuramında Norm Kavramının
De�erlendirilmesi”, �.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
yayımlanmamı� Doktora Tezi, �stanbul, 1994
Aksoy, Bülent : “Cumhuriyet Döneminde Çeviri Anlayı�ları”, Çeviri
ve Çeviri Kuramı Üstüne Söylemler (Yay. haz.
Mehmet Rifat), �stanbul, Düzlem Yayınları, 1995,
s.73-91
Aksoy, Nazan : “Postmodernizm ve Çokkültürlülük”, Alman Dili ve
Edebiyatı Dergisi XIII, �stanbul, �stanbul Üniversitesi
Edebiyat FakültesiYayınları, 2001, s.3-10.
Aksoy, N. Berrin : Geçmi�ten Günümüze Yazın Çevrisi, Ankara, �mge
Yayınları, 2002
Aktürel Teoman; Çapan, C.; �nce, Ö.: “�iir Çevirisi Üzerine”, Metis Çeviri 13, Güz
1990, s.11-19
Akünal, Dündar : “Çeviri ve Batılıla�ma”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
Türkiye Ansiklopedisi, C.2, �stanbul, �leti�im
Yayınları, �stanbul., 1985, s. 452-454.
Appignanesi, Richard ; Garatt Chris: Postmodernizm - Yeni Ba�layanlar �çin,
�stanbul, Milliyet Yayınları, 2.basım, 1998.
Arma�an, Mustafa : Gelenek ve Modernlik Arasında, �stanbul, �z
Yayınları, 1998
Ataç, Nurullah : “Tercümeye Dair”, Tercüme Dergisi, C.I, sayı: 6,
s.505
162
Bauman, Zygmunt : Modernlik ve Müphemlik, çev. �smail Türkmen,
�stanbul, Ayrıntı Yayınları, 2003.
Bengi-Öner, I�ın : Çeviri Bir Süreçtir...Ya Çeviribilim?, �stanbul, Sel
Yayınları, 1999
Bengi-Öner, I�ın : Çeviri Kuramlarını Dü�ünürken..., �stanbul, Sel
Yayınları, 2001
Bengi-Öner, I�ın : “Çeviribilimde Bireysel kuramlardan Geni� Ölçekli Bir
Bakı� Açısına Do�ru”, Çeviri ve Çeviri Kuramı
Üstüne Söylemler”, Mehmet Rifat (Yayınları.Haz.),
�stanbul, Düzlem Yayınları., 1995, s.9-32.
Benjamin, Walter : “Çevirmenin Görevi”, Çev. Ahmet Cemal, Yazko
Çeviri 14, Eylül-Ekim 1983, s.128-137
Berk, Özlem : “Batılıla�ma Ve Çeviri”, Modernle�me ve Batıcılık,
�leti�im, s.511-520, 2002
Berger, Peter L. ; Huntington, Samuel : Bir Küre Bin Bir Küreselle�me, �stanbul,
Kitap Yayınları, 2003
Berman, Antoine : L’Epreuve de L’Etranger, Gallimard, 1984, s.17
Berman, Marshall : Katı Olan Her �ey Buharla�ıyor, Çev. Ümit Altu�-
Bülent Peker, �stanbul, �leti�im Yayınları, 8.basım,
2004
Bumin, Tülin : Tartı�ılan Modernlik/Descartes ve Spinoza, �stanbul,
YKY, 2.basım, 2003
Cömert, Bedrettin : “Kuramsal Açıdan Çeviri Sorunu”, Çeviri Sorunları
Özel Sayısı, Türk Dili Dergisi, 1978, sayı.322, s.3-21
Çapan, Cevat; Canberk, Eray; Alova, Erdal : Ça�da� Dünya �iiri Antolojisi,
�stanbul, Adam Yayınları, 2.basım, 2000
163
Çi�dem, Ahmet : Akıl ve Toplumun Özgürle�imi, Ankara, Vadi
Yayınları, 1992
Çulhao�lu, Metin : “Modernle�me, Batılıla�ma ve Türk Solu”, Modern
Türkiye’de Siyasi Dü�ünce, C.3 : Modernle�me ve
Batıcılık, �leti�im Yayınları, 2002, s. 170-188
De Man, Paul : “Lirik ve Modernlik”, Çev. Ahmet Demirkan,
Modernizmin Serüveni, yay. haz. Enis Batur,
�stanbul, YKY, 2.basım, 1998 , s. 371-376.
Dellalo�lu, Besim F. : Toplumsalın Yeniden Yapılanması, �stanbul, Ba�lam
Yayınları, 1998
Dellalo�lu, Besim F. : “Aydınlanma, Modernite, Post-Modernite ve Sonrası”,
Toplumbilim Aydınlanma Özel Sayısı, sayı 11,
Temmuz 2000, s. 85-89
Dellalo�lu, Besim F. : Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum, �stanbul,
Ba�lam Yayınları, 2.basım, 2001
Dellalo�lu, Besim F. : Romantik Muamma, �stanbul, Ba�lam Yayınları,
2002
Do�an, Erdal : “Can Yücel: Kayıp Çocuk”, Gösteri Dergisi,
Eylül- Ekim 1999, �stanbul
Eagleton, Terry : Postmodernizmin Yanılsamaları, Çev. M. Küçük,
�stanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999
Eagleton, Terry : Esteti�in �deolojisi, haz.: Bülent Gözkan, �stanbul,
Doruk Yayınları, t.y.
Eagleton, Terry : Kültür Yorumları, Çev. Özge Çelik, �stanbul, Ayrıntı
Yayınları, 2005
Eagleton, Terry : Edebiyat Kuramı, Çev. Tuncay Birkan, �stanbul,
Ayrıntı Yayınları, 2.basım, 2004
164
Eruz, Sakine F. : Çeviriden Çeviribilime, �stanbul, Multilingual
Yayınları, 2003
Eruz, Sakine F. : Çeviride ve Çeviri E�itiminde Ko�ut Metinler,
�stanbul, �stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
Rektörlük yayın no: 4248, 2000
Fuat, Memet (der.) : Dünya Yazınından Seçilmi� Çeviri �iirler, �stanbul,
Adam Yayınları, 3.basım, 1999
Giddens, Anthony : Modernli�in Sonuçları, Çev. Ersin Ku�dil, �stanbul,
Ayrıntı Yayınları, 3.basım, 2004
Göka, Erol; Topçuo�lu, Abdullah; Aktay, Yasin : Önce Söz Vardı, Ankara,
Vadi Yayınları , 2.basım, 1999
Gökberk, Macit : Felsefe Tarihi, �stanbul, Remzi Kitabevi, 6.basım,
1990
Göktürk, Ak�it : Çeviri : Dillerin Dili, �stanbul, Ça�da� Yayınları,
1986
Göktürk, Ak�it : Sözün Ötesi, �stanbul, YKY, 3.basım, 2002
Göle, Nilüfer : “Batı Dı�ı Modernlik: Kavram Üzerine”, Modern
Türkiye’de Siyasi Dü�ünce c.3 : Modernle�me ve
Batıcılık, �leti�im Yayınları, 2002, s. 57-59
Günyol, Vedat : “Türkiye’de Çeviri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, �stanbul, �leti�im Yayınları, 1983,
s.324-330
Gürsel, Nedim : “Uygarlık ve Çeviri”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, �leti�im Yayınları, 1983, s.320-323.
Gürsoy, Müge; Mollamustafao�lu,Levent: “Memet Fuat’la Söyle�i”, Metis Çeviri 1,
1987 Güz, s.11-21
165
Habermas, Jürgen : “Modernlik: Tamamlanmamı� Bir Proje”, çev. G.Nali�,
Postmodernizm, der: Necmi Zeka, Kıyı Yayınları,
�stanbul, 1990
Habermas, Jürgen : Öteki Olmak, Ötekiyle Ya�amak, Çev. �lknur Aka,
�stanbul, YKY, 3. basım, 2004
Heptüylü, Ça�layan : “Çeviribilim Kuramları I�ı�ında Yazın Çevirisi Ve
E�itimi”, Anadolu Üniveritesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, yayımlanmamı� Yüksek Lisans Tezi,
Eski�ehir,1996
Hikmet, Nazım : Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar,
Ankara, Bilgi Yayınları, 1968
Horkheimer, Max : Akıl Tutulması, Çev. Orhan Koçak, �stanbul, Metis
Yayınları, 5. basım, 2002
�nce, Ülker : “Çeviriyi Ele�tirmeden Önce”, Dilbilim Ara�tırmaları,
Ankara, Hitit Yayınevi, 1993, s.5-14
Jakobson, Roman, : “What is Poetry?”, Semiotics of Art: Prague School
Contributions, (Yay.haz.) Ladislaw Matejka ve Irwin
R. Cambridge, The MIT Press, 1976, s.232-239
Jameson, Fredric : Estetik ve Politika, çev. Ünsal Oskay, �stanbul,
Ele�tiri Yayınları, 1985
Jay, Martin : Diyalektik �mgelem, Çev. Ünsal Oskay, �stanbul,
Ara Yayınları, 1985
Kant, Immanuel : “Aydınlanma nedir? Sorusuna Yanıt (1784)”, çev.
Nejat Bozkurt, Toplumbilim Aydınlanma Özel
Sayısı, 11.s., Temmuz 2000, s. 17-21
166
Kaplan, �smail : “Küreselle�me Ba�lamında Çeviri Kuramlarına
Yeniden Bakı�”, Evrensel Bakı�, 2003, s.25-27,
Karakaya, Asuman S. : “Çeviride Anla�mazlıklar, Anla�mazlıkların Kayna�ı ve
Uygulamalar I�ı�ında Çözüm Yolları”, �stanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yayımlanmamı�
Yüksek Lisans Tezi, �stanbul, 2001
Karantay, Suat (söyle�iyi yapan) : “Can Yücel ile Söyle�i”, Metis Çeviri 8, Yaz
1989, s.11-18
Karantay, Suat (söyle�iyi yapan) : “Can Yücel ile Söyle�i”, Çeviri Seçkisi 1:
Çeviriyi Dü�ünenler (Haz. Mehmet Rifat), �stanbul,
Dünya Yayınları, 2003, s.355-361
Kuçuradi, �oanna : Etik, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu, 2.basım, 1996
Kuran, Nedret : “Ça�da� Alman Çeviribilimcilerinin Yakla�ımları”,
Çeviri ve Çeviri Kuramı Üstüne Söylemler, yay.
haz. Mehmet Rifat, �stanbul, Düzlem Yayınları, 1995,
s.33-54
Kurultay, Turgay : “Çeviri Ele�tirisinde Yöntem Sorunlarına Uygulamalı
Bir Yakla�ım”, �.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
yayımlanmamı� Yüksek Lisans Tezi, �stanbul, 1985
Kurultay, Turgay : “Cumhuriyet Türkiye’sinde Çevirinin A�ır Yükü ve
Türk Hümanizması”, Alman Dili ve Edebiyatı Dergisi
XI, �stanbul Üniversitesi Yayınları, 1998, s. 27
Kurultay, Turgay (1999a) : “Çeviribilim Bir Uygulamalı Dilbilim midir?”, ‘Dil ve
Dünya’ ba�lıklı toplantıda sunulan yayıma hazır bildiri,
�stanbul Üniversitesi, 1999
Kurultay, Turgay (1999b) : “�kinci Dilden Çevirinin Yasak Meyvesi”, Virgül,
s. 15, Ocak 1999, s.25-29.
167
Laclau, Ernesto : “Politika ve Modernitenin Sınırları”, s.81-104, çev.
Yavuz Alogan, Postmodernist Burjuva Liberalizmi,
�stanbul, Mavi Ada Yayınları., 2.basım, 2000
Lyotard, Jean-François : “Postmoderne Dönü�”, Çev. Berran Ersan,
Modernizmin Serüveni (Haz. Eniz Batur), �stanbul,
YKY, 2.basım, 1998, s.21.
Moran, Berna : Edebiyat Kuramları ve Ele�tiri, �stanbul, �leti�im
Yayınları, 5. basım, 2001
Müller, Klaus Peter :“Çeviride Ekin Aktarımı, Modern ve Postmodern
Seçenekler”, Çev. Sevinç Kabakçıo�lu, Çeviri-
�nceleme, �stanbul, t.y., .s.69-75
Necdet, Ahmet : Baudelaire’den Günümüze Fransız �iiri Antolojisi,
�stanbul, Adam Yayınları,1997
Oktay, Ahmet : Postmodernist Tahayyüle �tirazlar, �stanbul, �nkılap
Yayınları, 2000
Özgü, Melahat : “Çeviride Uzmanlık Sorunu”, Türk Dili, “Çeviri
Sorunları Özel Sayısı, 322.s, 1978, s. 37-43
Paker, Saliha : “Çeviride ‘Yanlı�/Do�ru’ Sorunu ve �iir Çevirisinin
De�erlendirilmesi”, Çeviri Seçkisi 1: Çeviriyi
Dü�ünenler, �stanbul, Dünya Yayınları, 2003,
s.153-164
Paz, Octavio : Çamurdan Do�anlar, Çev. Kemal Atakay, �stanbul,
Can Yayınları, 1996
Pieper, Annemarie : Eti�e Giri�, Çev. Veysel Atayman-Gönül Sezer,
�stanbul, Ayrıntı Yayınları, 1999
Popovic, Anton : “Çeviri Çözümlemesinde ‘Deyi� Kaydırma’ Kavramı”,
çev. Yurdanur Salman, Çeviri Seçkisi 2: Çeviri(bilim)
Nedir?, �stanbul, Dünya Yayınları, 2004, s.133-140
168
Rifat, Oktay : “�iir Çevrilir mi?”, Çeviri Seçkisi 1: Çeviriyi
Dü�ünenler, �stanbul, Dünya Yayınları, 2003,
s. 122-126
Rifat, Sema : “Georges Mounin: Saydam Camlar/Renkli Camlar”,
Çeviri Seçkisi 1: Çeviriyi Dü�ünenler (Haz. Mehmet
Rifat), �stanbul, Dünya Yayınları, 2003, s.235-242
Rifat, Mehmet (Haz.) : “Çeviriyi Dü�ünenler”, Çeviri Seçkisi 1: Çeviriyi
Dü�ünenler, (Haz. Mehmet Rifat), �stanbul, Dünya
Yayınları, 2003, s.10
Rifat, Mehmet (Haz.) : Çeviri Seçkisi 2 : Çeviri (bilim) Nedir? Ba�kasının
Bakı�ı, �stanbul, Dünya Yayınları, 2004
Sayın, �ara : Metinlerle Söyle�i, �stanbul, Multilingual Yayınları,
1999
Soykan, Ömer Naci : Müziksel Dünya Ütopyasında Bir Yolculuk,
�stanbul, Ara Yayınları, 1991
Soykan, Ömer Naci : “Sanatın Kayna�ı Sorunu: Oyun ve Dans”, Felsefe
Dünyası, Sayı 2, Aralık 1991, s.41-43
Soykan, Ömer Naci : “Felsefe ve Dil: Wittgenstein Üstüne Bir
Ara�tırma”, �stanbul, Kabalcı Yayınları, 1995
Sunar, �ebnem : “Kesinliklerin Sonuna Do�ru (II) ya da Çeviride Kültür
Aktarımının Olabilirli�i Üzerine”, Alman Dili ve
Edebiyatı Dergisi XII, �stanbul, �stanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, 2000, s. 131-142.
Sunar, �ebnem : “Kesinliklerin Sonuna Do�ru (I) ya da “Yazarın
Ölümü”nden Sonra Çeviri”, Alman Dili ve Edebiyatı
Dergisi XIII, �stanbul, �stanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları, 2001, s.11-18.
169
Tanyeri, Ça�lar : “Bir Edebiyat Metni Olarak Peter Weiss’in ‘Direni�in
Esteti�i’ Adlı Romanında Anlama ve Aktarma
Süreçleri”, �.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
yayımlanmamı� Doktora Tezi, �stanbul, Mayıs 2003
Tekeli, �lhan : “Türkiye’de Siyasal Dü�üncenin Geli�imi Konusunda
Bir Üst Anlatı”, Modern Türkiye’de Siyasi Dü�ünce
c.3 : Modernle�me ve Batıcılık, �leti�im Yayınları,
2002, s. 19-42
Tomlinson, John : Küreselle�me ve Kültür, Çev. Arzu Eker, �stanbul,
Ayrıntı Yayınları, 2004
Touraine, Alain : E�itliklerimiz ve Farklılıklarımızla Birlikte
Ya�ayabilecek miyiz? Çev. Olcay Kunal, �stanbul,
YKY, 2000
Touraine, Alain : Modernli�in Ele�tirisi, Çev. Hülya Tufan, �stanbul,
YKY, 4.basım, 2004
Tulyakova-Hikmet, Vera : Nazım’la Söyle�i, Çev. Ataol Behramo�lu, Cem
Yayınları, 1989
Tunalı, �smail : Estetik, �stanbul, Remzi Kitabevi, 6.basım, 2001
Uygur, Nermi : Kuram-Eylem Ba�lamı, Çözümleyici Bir Felsefe
Denemesi, �stanbul, YKY, 1996
Vygotsky, L.S. : “Dü�ünce ve Dil”, Çev. S.Koray, �stanbul.,
Toplumsal Dönü�üm Yayınları, 2.basım, 1998
Yazıcı, Mine : Çeviribilime Giri�, �stanbul, �stanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, yay.no. 3423, 2001
Yazıcı, Mine : Çeviri Etkinli�i, �stanbul, Multilingual Yayınları,
2004
170
Yazıcıo�lu, Sinem : Yazın Çevirisinde Görünürlük, �.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, yayımlanmamı� Yüksek Lisans Tezi,
�stanbul, 2002
Yücel, Can : Her Boydan (Dünya �iirinden Seçmeler), �stanbul,
Adam Yayınları, 1983
Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “Aydınlanma”, �stanbul, Ana Yayınları,
C: 3, 1986, s. 88-90
Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, (1986) “Hegel, Georg W.F.”, �stanbul,
Ana Yayınları, C.10, s. 529-530
Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi (1986), “Yücel, Can” �stanbul,
Ana Yayınları, C. 22, s. 496
�nternet
(Çevrimiçi) http://www.geocities.com/canyucels/hayati 02.04.2005
(Çevrimiçi) http://www.geocities.com/canyucels/eserleri 03.04.2005
Özgüven,Fatih:“TürkçeSöyleyenCanYücel”,
(Çevrimiçi)http://www.geocities.com/canyucels/hakkinda/yazilar 02.04.2005
(Çevrimiçi) http://www.europa.eu.int 03.04.2005