Upload
others
View
2
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Eş-Şeyh es-Seyyid
Mûsâ b. Mâhin ez-Zûlî el-Mardînî
ve Eş-Şeyh es-Seyyid Hayat b. Kays el-
Harrânî
Kaddesellahu Esrârahümâ
Ömer NECÂTÎ
Eş-Şeyh es-Seyyid Mûsâ b. Mâhin
ez-Zûlî el-Mardînî
Eş-Şeyh es-Seyyid Hayat b. Kays el-
Harrânî
Kaddesellahu Esrârahümâ
Ömer NECÂTÎ Ankara 2000
1
Musa b. Mahin ez-Zûlî el-Mardînî (k.s.)
Hz. Abdülkâdir Geylâni (k.s.) devrinde yaşamış evliyânın büyüklerinden olan Şeyh Mûsâ ez-
Zûlî (k.s.), Mardin’de yaşamış, orada vefat etmiştir. Kabri şerifleri, Mardin şehrine yaklaşık
20 km. mesafede, Diyarbakır yolu üzerinde olup ziyaretgâh-ı enamdır. Kabr-i şeriflerinin
bulunduğu makam, aynı zamanda o’nun (k.s.) irşâd faaliyetlerini sürdürdüğü dergâhı idi.
Kaynaklar, o’nun (k.s.), Hz. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) ile olan yakınlık ve samimiyeti,
yaşadığı devir, hayatı, tasavvufi kişiliği hakkında sarih bilgiler vermektedir. Hz. Abdülkâdir
Geylâni’nin (k.s.) menâkıbı hakkında telif edilmiş tüm eserlerde Musa b. Mahin ez-Zûlî el-
Mardînî’nin (k.s.) ismi zikredilmekte, kişiliği anlatılmakta, Hz. Abdülkâdir Geylânî’ye (k.s.)
olan bağlılığı, sevgisi ve edebi vurgulanmaktadır.
O (k.s.), heybetli, gayet güzel görünüşlü, cemil, behî, duası kabul edilen, kerâmet sahibi
büyük bir Hak dostu idi. Ulemâ, o’nun (k.s.) büyüklüğünde ittifak etmişti. Irak velilerinin pek
çoğu, o’na (k.s.) talebelik yapıp feyzyâb olmuşlar, ondan (k.s.) icâzet almışlardır.
O (k.s.), Resûlullah’ı (a.s.) çok müşâhede ederdi. O’nun (k.s.) duası bereketiyle hasta iyileşir,
amanın gözü açılır, fakir, zengin olur, ihtiyaç sahiplerinin müşkilleri hallolurdu. Haber verdiği
olaylar aynı ile vuku bulurdu. Pek çok kerâmeti, menâkıb kitablarında nakledilmiştir. Mardînî
adlı müellif, babasından şu şekilde nakleder ki:
Şeyh Mûsâ ez-Zûlî’nin (k.s.), Resulullah’a (a.s.) ru’yet ve müşâhedesi çok idi. Bütün hal ve
fiilleri, Resûlullah’ın (a.s.) sîretine uygundu. O (k.s.), “ve elenna lehül Hadid” ayet-i
celîlesinin hükmünce, eliyle demiri tutsa, demir, o’nun (k.s.) elinde, kerpiç ustası elindeki
çamur gibi yumuşak olurdu.
Mardin’de çıkan şiddetli bir yangının söndürülmesi için, halk, ondan (k.s.) yardım istedi. O da
(k.s.), elindeki âsâsını, yangının orta yerine atmaları için, halka verdi. Âsâyı yangına
attıklarında yangın söndü. Yangının hiçbir şekilde tesir etmediği âsâyı alıp o’na (k.s.)
götürdüler. O (k.s.) şöyle buyurdular ki:
“Allahü Teâlâ, benim elimin değdiği ve tuttuğu nesneyi yakmayacağını bana vaad etti.”
Kucağında küçük bir çocukla dua talebi için huzuruna gelen bir hanımefendinin çocuğuna dua
buyurdular. Çocuk altı aylık olduğu halde yürümeye başladı. Çocuğa İhlâs suresini okuttu.
Çocuk fasih bir lisanla İhlâs suresini sonuna kadar okudu. O çocuktan ömrü boyunca bu hal
gitmedi. Şeyh Mûsâ’nın (k.s.) huzurundaki fesâhatının ziyâdesiz ve noksansız aynı ile
okumaya, hayatı boyunca devam etti.
Kabrine konulduğunda, kabir içinde namaz kılar gibi ayak üzere kıyam etti. Kabri genişledi.
Bu hali gören Mardinliler, kendilerinden geçtiler.
O (k.s.), Evliyâlar Sultânı Gavsü’l-Âzâm Abdülkâdir Geylâni’ye (k.s.) yakınlığı ile mâruftur.
Hz. Abdülkadir Geylani (k.s.), o’na (k.s.) çok iltifatta bulunur ve o’nun şanını i’zâm ederdi.
Bir defasında, Hz. Abdülkâdir Geylâni (k.s.), çevresindekilere hitaben, “Ey Bağdat ahalisi!
Yakında sizin üzerinize öyle bir maarif güneşi doğar ki, bundan sonra bir daha o’nun
misli zuhur etmez. O, Mûsâ ez-Zûlî’dir” buyurdular ve Hacca gitmek üzere Bağdat’a gelen
Şeyh Mûsâ’nın (k.s.) iki günlük mesafeden karşılanması hususuna tam bir ihtimam
2
gösterilmesini emr eylediler. Şeyh Musa (k.s.) Bağdat’a gelince, o’na (k.s.) çok ikram ve
ihtiramda bulundular.
Tikrit’li Şeyh Yahyâ şöyle haber vermiştir:
“Biz babamla bazen Şeyh Mûsâ’yı (k.s.) ziyaret için Tikrit’ten Mardin’e, bazan da Hz.
Abdülkadir Geylani’yi (k.s.) ziyaret için Bağdat’a gidiyorduk. Bir keresinde Şeyh Mûsâ (k.s.)
ile birlikte Bağdat’a geldik. Hz. Abdülkâdir Geylâni’nin (k.s.) meclisinde hazır bulunduk.
Hz. Abdülkâdir Geylâni (k.s.) vaaz esnasında, “Bu ayağım bütün evliyanın boynu
üzerindedir” dediğinde, Şeyh Mûsâ (k.s.), boynunu eğip alçalttı.”
Yine aynı zat haber vermiştir ki:
“Şeyh Mûsâ (k.s.) Hacca gitmek için Bağdat’a gelmişti. Ben de babamla beraber o’nun (k.s.)
yanında idim. O (k.s.), Hz. Abdülkâdir Geylâni (k.s.) ile bir araya geldiğinde, Hz.
Abdülkadir’e (k.s.) öyle bir tâzim, edeb, tebcîl ve ihtiram eyledi ki, Hz. Abdülkadir’den
başka hiç kimsenin yanında öyle bir hâl içinde olduğunu görmedik. Yalnız kaldığımız zaman
Babam bunun sebebini, o’na (k.s.) sordu.
O (k.s.) şöyle cevap verdi:
“Abdülkâdir, zamanımızdaki nâsın hayırlısıdır. Evliyânın sultânı ve âriflerin seyyididir.
Meleklerin bile edeb ettiği o zâta, ben nasıl edeb etmeyeyim?”
Şeyh Musa ez-Zûlî’nin (k.s.), tasavvufun inceliklerine dair, mânâlarını ancak kâmil velilerin
anlayabileceği sözleri mevcuttur. Bu sözler, kaynak olarak kullandığımız eserlerde ifade
edilmektedir. Ehlince oradan mütâlaa edilmesi mümkün olan bu anlamı yüce ifâdelerden
örnek bir paragraf aşağıda verilmiştir.
“Menazil ü meratib ü makamatın tafsîl-i meânisi, vesâirlerinin alasıdır. Ve tecmil ü
tezyin-i sicillat ve muhadarat-ı makamatın şeâir ve alâimidir. Ve bitarikıl keşf cemil-i
külliyata nazaran, dekâyık müttehide ve muttasıladır. Ve suver-i cüziyyata nazarla dahi
mevzı u mevkı-i teşkilden munfasıldır.”
3
Behcetü’l-Esrâr Yazmasında Mûsâ Zûlî (k.s.)
4
5
Hayat Bin Kays el-Harrânî (k.s.)
Sultânü’l-Evliyâ Abdulkâdir Geylânî (k.s.) ile aynı çağda yaşamış olan Anadolu’nun büyük
velîlerinden ikincisi Hayat Bin Kays el-Harrânî’dir (k.s.). Kabr-i Şerîfi, Urfa Harran
ilçesindeki dergâhında ziyâretgâh-ı enâmdır. Onun da Musâ ez-Zûlî el-Mardînî (k.s.) gibi,
Abdulkâdir Geylânî’ye (k.s.) karşı sonsuz bir hürmeti ve bağlılığı mevcuttur.
Aburrahmân Hâlis Kerkûkî’nin (k.s.) Behcetü’l-Esrâr Tercümesi’nden aldığımız şu
paragraflar bu bağlılığı ve Hayat Bin Kays el-Harrânî’nin (k.s.) tasavvufî kişiliğini en güzel
bir şekilde vurgulamaktadır.
Eâzım-ı meşâyıh buyurmuşlar ki:
Evliyâdan Şeyh Abdülkādir ve Şeyh Mâruf-i Kerhî ve Şeyh Akil Münbecî ve Şeyh Hayat b.
Kays Harrânî hâli hayatlarında mutasarrıf oldukları gibi vakt-i memâtta dahi mülke dâr-ı
tasarrufturlar.
Eyzan Şeyh Ebu Hafs Ömer İbn-i Şeyh Hayat Harrânî’den mervîdir ki:
Bir gün pederim meclîste itâle-i unuk edip “alâ rakabetî” buyurdular. Sebebin suâl
eylediğimde:
“Üstâdımız Şeyh Abdülkādir Bağdât’ta Bu ayağım bütün evliyânın boynu üzerindedir
buyurduklarına hafd-ı unuk eyledim” deyu cevâb verdiler.
Şeyh Mekârim Hazretleri buyurdular ki:
“Bugün bâlâ-yı sırr-ı seyyidî Abdülkādir’de, ilm-i kutbiyyet efrâşte ve tâc-ı püribtihâc-ı
gavsiyyet nihâde-i fark-ı mübâreki kılınarak hil’at-i tasarruf âmm cübbe-i şerîat ve tarîkat gibi
kâmet-i tûbâ-yı hirâmına ilbas olundukta Bu ayağım bütün evliyânın boynu üzerindedir
kelâmına tesaddî ettiğinden âmme-i evliyâ, kemâl-i huzû ile itâle-i rakabe-i zerâat eylediler.
Hatta istilâ-yı mehâbetinden ebdâli aşere kim, havâs-i vakt ve selâtîn-i memleket ta’yin
olmuşlar serfirâzân-ı neyistân gibi cünbîş-nümâ-yı teharrük ve ihtizâz oldular.
Ebdâl-i aşere kim olduğunu istîzâh eylediğimizde Şeyh Bekâ b.Battû el-Mâlikî ve Şeyh Ebî
Saîd Kaylevî ve Şeyh Ali Hîtî ve Şeyh Adî b. Müsâfir ve Şeyh Mûsa Zûlî ve Şeyh Ahmed
Rufâ’î ve Şeyh Abdurrahman Tafsuncî ve Şeyh Muhammed b. Adî Basrî ve Şeyh Hayat
Harrânî ve Şeyh Ebî Medyen Mağribî olduklarını nihâde-î tıbk-ı beyân eylediler.
Eyzan Şeyh Hayat Harrânî’den (k.s.) mervîdir ki:
“Bir kimse kendinden bey’at taleb etmiş, Şeyh Hazretleri: “Sende nişâne-i bey’at-ı âhar
müşâhede olunur” deyu buyurdukda:
“Belî Şeyh Abdülkādir Cenâbı’nın namzed-i bey’atı olmuştum. Fe-emmâ dûş-i irâdetime
ilbâs-ı hırka-i fakr buyurmuşlardır” dediğinde,
6
Cenâb-ı Şeyh Hayat:
“Biz cümle ol Hazret’in sâye-i devletlerin zîr-i sâyebân-ı iclâlinde bâlâ-nişîn mesned-i sa’âdet
ve şecere-i Tûr-i inâyetlerinin kubbe-i füyûzâtiyle fâiz-i nisâb-ı merâtib-i velâyetden kelâmına
me’mûr oldukları Bu ayağım bütün evliyânın boynu üzerindedir esnâda bilcümle inhifâd-ı
rikâb ettiğimize binâen dergâh-ı ilâhî bendenevâzdan ifâze-i mâide ile kâse-i kulûbümüze
lebrîz-i nevâle-i keşf-i kerâmât olmuşdur” deyu buyurmuşlar.
Eyzan Şeyh Ebî Abdurrahman Abdullah b. Muhyiddîn Abdülkādir rakam-ı pîrâ-yı iklîl-i
rivâyet olmuşdur ki:
“Peder-i âlikadirim nevâ-perdâz-ı Bu ayağım bütün evliyânın boynu üzerindedir oldukta
huzzâr-ı meşâyih resîde-i şümâr-ı hamsîn idi. Kâffeten inhifâz-ı rakabe-i mutâva’at kıldıkdan
sonra müteferrik oldular. Eş-Şeyh Mükārim ve Şeyh Muhammed Muhallis ve Şeyh
Muhammed Arînî ve ben birâderlerimle kaldık.
Şeyh Mekârim Hazretleri buyurdular ki:
“Bugün bâlâ-yı sırr-ı seyyidî Abdülkādir’de, ilm-i kutbiyyet efrâşte ve tâc-ı püribtihâc-ı
gavsiyyet nihâde-i fark-ı mübâreki kılınarak hil’at-i tasarruf âmm cübbe-i şerîat ve tarîkat gibi
kâmet-i tûbâ-yı hirâmına ilbas olundukta Bu ayağım bütün evliyânın boynu üzerindedir
kelâmına tesaddî ettiğinden âmme-i evliyâ, kemâl-i huzû ile itâle-i rakabe-i zerâat eylediler.
Hatta istilâ-yı mehâbetinden ebdâli aşere kim, havâs-i vakt ve selâtîn-i memleket ta’yin
olmuşlar serfirâzân-ı neyistân gibi cünbîş-nümâ-yı teharrük ve ihtizâz oldular.
Ebdâl-i aşere kim olduğunu istîzâh eylediğimizde, Şeyh Bekâ b.Battû el-Mâlikî ve Şeyh Ebî
Saîd Kaylevî ve Şeyh Ali Hîtî ve Şeyh Adî b. Müsâfir ve Şeyh Mûsa Zûlî ve Şeyh Ahmed
Rufâ’î ve Şeyh Abdurrahman Tafsuncî ve Şeyh Muhammed b. Adî Basrî ve Şeyh Hayat
Harrânî ve Şeyh Ebî Medyen Mağribî olduklarını nihâde-î tıbk-ı beyân eylediler.
7
Behcetü’l-Esrâr Yazmasında Hayat Bin Kays el-Harrânî (k.s.)
8
9
10
11
12
KAYNAKLAR:
Kitab-ı Mirkat-i Meratib-i İlm-i Ledünni fi Menâkıb-ı Abdülkâdir Geylâni (k.s.), Mütercim:
Süleyman Hasbi, Osmanlı Matbaası, İstanbul: 1300.
Behcetül Esrar Ma’denül Envar, Nureddin Ebi’l-Hasan Ali b. Yusuf eş-Şatnûfî, Daru’l-
Kütübi’l-İlmiye, Beyrut, 2002.
Behcetü’l-Esrâr Tercümesi, Abdurrahmân Hâlis Kerkûkî. İstanbul: Mahmud Bey Matbaası,1302;
Ömer Necâtî, Behcetü’l-Esrâr Tercümesi Metni, Ankara: 2000.
halisiyye.com