Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
N A H Ç IV A N 'D AARKEOLOJİK
ARAŞTIRMALARakh u o lo o câl s u n rr
IV M W C W fV İV
NAHÇIVAN'DA ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR
1998
ARCHAEOLOGICAL SURVEY IN NAKHICHEVAN, 199°
r
Oktay Belli - Veli Sevin
ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI
ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARIAraştırma, İnceleme ve Belgeleme Dizisi: 8
NAHÇIVAN'DA ARKEOLOJİK ARAŞTIRMALAR, 1998 Archaeological Survey in Nakhichevan, 1998
OKTAY BELLİ - VELİ SEVİN
Yayınlayan ve Yöneten NEZİH BAŞGELEN
Düzenleme FÜSUN ULUÜLKE
ISBN: 975-6899-40-9
BASKIKanaat Basımevi, İstanbul 1999
© 1999, ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI Hayriye Cad. Çorlu Apt. 3 /5 , 80060 Galatasaray
Tel.: 0 21-2 293 03 78 - 245 68 38 Fax: 0 212 245 68 77 İstanbul - TÜRKİYE
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
I. SUNUŞ, 7II. GİRİŞ, 11 ,III. ARAŞTIRMALAR, 16
A. ORTA KESİM: Nahçıvan Kenti ve Yakın Çevresi, 16
II. Kültepe Höyüğü, 16Çalhankale, 17
B. KUZEY KESİM: Şerur İlçesi, 24 Şortepe Höyüğü, 24Şahtahtı Nekropolleri ve Kalesi, 25
Kulalı Höyüğü, 27 II. Ferhat Kanalı, 27
C. DOĞU KESİM: Şahbuz İlçesi, 30 Ferhat Evi Kaya Mezarı ve Çivi Yazıtı, 31
D. GÜNEY KESİM: Ordubad İlçesi, 3 5
Muncuklutepe Nekropolü, 35
Harabe Gilan, 37IV. MADEN VE HAMMADDE YATAKLARI, 41
DİPNOTLAR, 44 .
INTRODUCTION, 47 ÇALHANKALE, 52 THE MOUND OF KULALI, 58 THE FERHAT IICANAL, 58THE ROCK-CUT TOMB AND CUNEIFORM INSCRIPTION OF FERHAT EVİ, 61
MUNCUKLUTEPE NECROPOEIS, 64SOURCES OF MINERALS AND RAW MATERIALS, 65
FOOTNOTES, 67
BİBLİYOGRAFYA / BIBLIOGRAPHY, 68
DİZİN / INDEX, 73
L SUNUŞ
1967 yılında Van'da Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında kumlan İstanbul Üniversitesi'ne bağlı "Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi" bilim kurulu üyeleri tarafından, Doğu Anadolu Bölgesi'nde son 40 yıldan beri kesintisiz olarak arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapılmaktadır. 1959 yılından beri sürdürülen kazıların başında Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığında Van-"Ernis (Ünseli)", "Toprakkale", "Çavuştepe", "Van Kalesi", ve "Giyimli (Hırkaniş)"; Prof. Dr. M.Taner Tarhan başkanlığında "Van Kalesi", "Van Kalesi Höyüğü" ve Gevaş-"Halime Hatun Kümbeti ve Mezarlığı"; Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında Elazığ-" İmikuşağı", Diyarbakır-" Üçtepe", Van-"Karagün- düz", Van-" Altmtepe Nekropolü" ve "Hakkari Nekropolü"; Prof. Dr. Oktay Belli başkanlığında ise Van-"Aşağı ve Yukarı An- zaf Kaleleri" ve Van- "Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü" kazıları gelmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi'nin Uygarlık tarihini aydınlatmak ve yörenin kültürel ve ekonomik yönden kalkınmasına yardımcı olmak amacıyla yapılan arkeolojik kazı çalışmalarından birçoğu, günümüzde bile öneminden hiçbir şey kaybetmeden başarılı bir şekilde devam etmektedir.
Arkeolojik kazılara koşut olarak, bölge kültürlerinin daha ' iyi tanınması ve değerlendirilmesi amacıyla, çeşitli konularda yüzey araştırmaları da yapılmıştır. Türkiye'nin en az araştırılan bölgeleri arasında olan Doğu Anadolu'da yürütülen araştırmalar, hiç kuşkusuz çok büyük bir önem taşımaktadır. Terörün en şiddetli olduğu dönemlerde bile bu bölgede sürdürülen yüzey araştırmaları tıpkı arkeolojik kazı çalışmaları gibi kesintisiz olarak devam etmiştir. Sürdürülen yüzey araştırmaları arasında Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında "Elazığ-Bingöl Yüzey Araştırması", "Diyarbakır-Harran Yüzey Araştırması", Prof. Dr. Oktay Belli başkanlığında "Doğu Anadolu'da Boyalı Mağara Resimlerinin Araştırılması", "Doğu Anadolu'da Urartu Yol Şebekesinin Araştırılması", "Doğu Anadolu'da Hammadde ve
Madencilik Faaliyetlerinin Araştırılm ası", "Van Gölü'nün Güneyindeki Anıtsal Mimari Yapıların Araştırılması", "Doğu Anadolu da Baraj, Gölet ve Sulama Kanallarının Araştırılması", Prof. Dr. Ali M. Dinçol ve Doç. Dr. Beikıs Dinçol başkanlığında "Doğu Anadolu'da Urartu Çiviyazılı Belgelerinin Araştırılması" ve Uzman Dr. Aynur Özfırat başkanlığında "Doğu Anadolu'da M.Ö. II. Binyıl Kültürlerinin Araştırılması" gibi konular bulunmaktadır. Bunlardan "Baraj, Gölet ve Sulama Kanallarının Araştırılması" ile "M.Ö.II. Binyıl Kültürlerinin Araştırılması" adlı konular, başarılı bir şekilde sürdürülmektedir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine bağlı Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma M erkezinin bilim kumlu üyele- ̂ri tarafından sürdürülen kazı çalışmaları ve yüzey araştırmaları ile ilgili ulusal ve uluslararası 1000'den fazla bilimsel yayın yapılmıştır. Bunun yanı sıra Ege Üniversitesi ve Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü ile birlikte bugüne değin dört " Uluslararası Demir Çağları Sempozyumu" da düzenlenmiştir. Yabancı bilim adamlarının büyük katılımı ile gerçekleştirilen bu önemli sempozyumun üçüncüsü, 6-12 Ağustos 1990 tarihinde bizzat Van'da bulunan Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi'nin konferans salonunda gerçekleştirilmiştir.
Son yıllarda gelişen toplumsal olayların siyasal tabloyu tümüyle değiştirmesi sonucunda çıkan yeni durumla ilgili olarak, Araştırma Merkezi bilim kurulu üyelerinin Nahçıvan topraklarında arkeolojik araştırmalara başlamasının yararlı olacağı kararma varılmış ve bununla ilgili ilk girişimler de 1997 yılında başlatılmıştır. Uzman Aynur Özfırat'm doktora çalışması ile ilgili olarak bölgede ve Nahçıvan Tarih Müzesi'nde ilk etüdler gerçekleştirilmiş1 ve daha sonra da Dr. Veli Bahşaliyev'in "Nahçı- van Arkeolojisi" adını taşıyan yapıtının Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanması sağlanmıştır2. Bundan sonra Doğu Anadolu Bölgesi'nde 40 yılı aşkın bir süreden beri yapılan arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları sonucunda elde edilen deneyim ve bilgi birikimini Türk Cumhuriyetleri'ne aktarmak ve Eskiçağ Uygarlıklarının ortak özelliklerini saptamak amacıyla, Nahçıvan
Bölgesi'nde arkeolojik çalışmaların çok daha köklü bir şekilde başlatılmasına karar verilmiştir. Bu tarihi karar Doğu Anadolu'da son 40 yıldan beri sürüp giden araştırmaların doruk noktasına ulaştığının kanıtı olduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihindeki ilk sınırdışı arkeolojik projesi olması bakımından da çok büyük bir önem taşımaktadır.
1998 yılının 22 Haziran-12 Temmuz tarihleri arasında bu satırların yazarlarının bilimsel başkanlığı altında Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde yaptığımız yüzey araştırmasına Azerbaycan Bilimler Akademisi Nahçıvan İlim Merkezi başkan yardımcısı arkeolog Dr. Veli Bahşaliyev, Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Alpaslan Ceylan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Uzman Dr. Aynur Özfırat, aynı anabilim dalında Okutman (M.A.) Erkan Kon- yar, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü'nden (M.A.) Jale Velibeyoğlu ve Kütahya Dumlupmar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nden Okutman Nevin Ulusoy katılmışlardır. Çizimler! büyük bir başarıyla yapan Okutman Erkan Konya/a ve çok yoğun bir çalışma ortamı içinde sorunlara örnek bir bilimsel yaklaşımla eğilen ve büyük bir özveriyle çalışan değerli meslektaşlarımıza teşekkür ederiz.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde yaptığımız yüzey araştırması, bilim kumlu üyemiz Dr. Veli Bahşaliyev'in rehberliği altında gerçekleştirilmiştir. Onun rehberliği olmaksızın bu denli kısa bir süre içinde bölgenin kültürel varlıklarını tanımaya ve sorunları çözmeye olanak bulamayacaktık. Ayrıca Nahçıvan Tarih Müzesi'ni ziyaretimiz sırasında, müze müdürü sayın Nezaket Esedova'nm büyük bir ilgisi ile karşılaştık. Bu yüzden her iki meslektaşımıza da şükran borçluyuz.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde sürdürdüğümüz yüzey araştırması, hemen her şeyden önce İstanbul Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nun Türk Cumhuriyetle
ri ile yapılacak her türlü bilimsel işbirliğini desteklemesi ve is- teklendirmesiyle gerçekleştirilebilmiştir. İstanbul Üniversitesi Araştırma Fonunun "Uluslararası Projeler"e öncelik vermesi ve maddi yönden desteklemesi (Proje No: UP-6/010598), yurtdı- şmda sürdürdüğümüz çalışmaların başarılı geçmesinde bir başka olumlu etmeni oluşturmuştur. Gerek sayın Rektör Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'na, gerekse Araştırma Fonu Uzmanlar Komitesi Başkanı sayın Prof. Dr. Engin Bermek ve uzmanlar komitesi üyelerine sağlamış oldukları maddi ve manevi yardımlardan dolayı teşekkür etmeyi vazgeçilmez bir gönül borcu saymaktayız. Eğer bu değerli yardımlar olmasaydı, oldukça zor koşullar altında yürütülen söz konusu çalışmayı başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmek olası değildi.
Nahçıvan Başkonsolosluğu ile yapılan bürokratik yazışmalarda, Ankara Dışişleri Bakanlığı, Çok Taraflı Kültürel İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı sayın M. Hayri Erol ile Nahçıvan eski Başkonsolos'u ve şu anda Dışişleri Bakanlığı Daire Başkan Vekili sayın Mehmet Çınar, Türk bilim adamlarının Nahçıvan'da çalışma yapmaları konusunda bizlere yol göstererek, sürekli destek olmuşlardır. Bu yüzden İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyeleri adına kendilerine minnettarız. Ayrıca Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ndeki çalışmalarımız sırasında bizlerden yardımlarını esirgemeyen Başkonsolos sayın Haşan Aygün ile geçici Konsolos Yavuz Aktaş ve Askeri Ateşe Albay sayın Ahmet Ke- siktaş'a bir kez daha içtenlikle teşekkür ederiz.
Türk bilim adamlarının yurt dışında sürdürdükleri arkeolojik çalışmalar daha önceki yıllarda olduğu gibi, bu kez de Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından ilgi ile karşılanarak isteklen- dirilmiştir. Bu yüzden Türkiye'nin yurt dışındaki ilk arkeolojik araştırmasını oluşturan bu çalışmayı destekleyerek yayımını gerçekleştiren Arkeoloji ve Sanat Yayınları'nm kurucusu ve editörü sayın Nezih Başgelen'e teşekkürlerimizi sunarız. -
Oktay BELLİ Veli SEVİN
İstanbul 1999
II. GİRİŞ
Transkafkasya Platosunun güneyinde yer alan Nahçıvan, batıda Türkiye, güneyde İran, kuzeyde ve doğuda ise Ermenistan ile komşudur (Harita 1). Nahçıvan 1920 yılında beri Azerbaycan Federatif Cumhuriyeti'ne bağlı Özerk bir Cumhuriyettir. Yüzölçümü yaklaşık olarak 5.500 km2/yi bulan Nahçıvan toprakları, Türkiye-İran sınırını çizen Aras Irmağı'nm doğu ve kuzeyine doğru uzanmaktadır3. Tıpkı Doğu Anadolu Bölgesi gibi burada da karasal iklim egemendir; yaz mevsimi kurak ve sıcak, kış mevsimi ise soğuk geçmektedir. Sonbahar mevsimi de kurak geçen Nahçıvan'da, yağmur çoğunlukla ilkbaharda yağmaktadır4. Bölgenin batısı ve güneyi bozkır olmakla birlikte, kuzeydeki Zangezur sıradağlarındaki Kapıcık'ta yükseklik 3.904 m'ye ulaşmaktadır. Bitki örtüsü bakımından oldukça fakir olan Nah- çıvan topraklarında, seyrek çam orman kalıntıları yalnızca kuzeydoğudaki dağların eteklerinde görülmektedir. Sadece buradaki dağlar zengin otlak ve çayırlarla kaplıdır. Bu yüzden bu yöredeki yerleşim merkezlerinin ekonomik üretimlerinde, hayvan besiciliği önemli bir yer tutar.
Fazla engebeli olmayan Nahçıvan toprakları, deniz seviyesinden ortalama 1100-1200 m. yüksekliğindedir. Ancak Aras Vadisi boyunca yükseklik 1000 metrenin altındadır. Nahçıvan topraklarındaki yerleşim merkezlerinin çok büyük bir kısmı da ya Aras Vadisi boyunca, ya da Aras Vadisi'ne kuzeyden inen çayların çevresinde yer almaktadır. Bölgenin en büyük engebesi ise, kuzeybatıda Türkiye toprakları içinde yer alan 5165 m. yüksekliğindeki Ağrı Dağı'dır. Doğu Anadolu Bölgesi söylencelerinde olduğu gibi, Nahçıvan halkı söylencelerinde de Ağrı Dağı tıpkı Yılanlı (Haça) Dağ gibi gizemli kutsallığını hala korumaktadır.
Bölgenin en büyük akarsuyu, güneyde İran sınırını oluşturan Aras Irmağı'dır. Aras, Erzurum'un doğusunda yer alan Av- nik Kalesi'nin güneyindeki yüksek dağların eteklerinden çıkan
ıı
kaynak suları ile kar sularının birleşmesinden oluşmaktadır. Güneydoğu yönüne doğru akan ırmak Nahçıvan topraklarını geçtikten sonra, kuzeydoğu yönünde Kura (Kür) Irmağı ile binleşerek Hazar Denizi'ne dökülmektedir. Nahçıvan toprakları içinde kuzeyden güneye doğru akan Arpaçay, Asm, Cehri, Nah- çıvan, Elence ve Gilan gibi çayların hemen hepsi, Aras ile birleşmektedir. Buradaki Arpaçay'a Çıldır Gölü'nün güney eteğinden çıkarak akan ve Türkiye ile Ermenistan arasında sınır oluşturan Arpaçay ile karışmaması için, "Şarki Arpaçay"da denmektedir. Fırat Irmağı gibi Aras da , Doğu Anadolu Bölgesi'nde halkın severek söylediği türkülere konu olmuştur. İlginçtir ki Nahçıvan Bölgesi'nin halk türküleri, öykü ve söylencelerinde de en çok işlenen konuların başında yine Aras Irmağı gelmektedir.
Nahçıvan coğrafi konumu dolayısıyla, Doğu Anadolu Bölgesi'nin kuzeydoğuda bir uzantısı durumundadır. Öyle ki güneydoğu yönüne doğru akan ve Nahçıvan topraklarına giren Aras Irmağı'nm arazide açmış olduğu geniş vadi bir dil biçimini andırdığından, "Dil Ovası" olarak da anılmaktadır. Aras'm İğdır Ovası'nda ve Nahçıvan topraklarında açtığı vadi, yöresel deyimle "Sürmeli Çukuru" olarak da adlandırılmaktadır5. Bu önemli ovanın kuzeyinde Ermenistan tarafında kalan kısmı ise, "Ararat Ovası" olarak isimlendirilmektedir. Aras Irmağı'nm taşımış olduğu alüvyal topraklardan oluşan bu geniş vadi, çok verimli tarım alanlarına sahiptir. Ancak bu geniş ve verimli topraklarda sulama olmaksızın başarılı bir tarım yapmak da olanaksızdır. Bu yüzden kuzeyden güneye doğru akan ve Aras Irmağı ile birleşen çay suları, tarım için çok büyük bir önem taşımaktadır. Bölge ekonomisinde geleneksel olarak yapılan tarım ürünleri önemli bir yer tutmaktadır. Bunlarm başında da buğday, arpa, pirinç, mısır ve darı, bakliyat türleri arasında da fasulye, nohut, mercimek, ve bakla gelmektedir. Geniş alanlara yayılan meyve bahçeleri ve üzüm bağları en az tarım kadar önemlidir. Meyve türleri arasında elma, armut, şeftali, kayısı, zerdali, dut, iğde, kiraz, vişne, ve üzüm bulunmaktadır. Ancak son yıllarda bağcılıkta gözle görülebilir bir gerileme olmuştur.
Çay, dere ve ırmakların sulayamadığı alanlarda yapılan tarım için her halükarda baraj, gölet ve sulama kanallarından sağlanan sulara gereksinme duyulmaktadır. Bu yüzden M.Ö. I. bin- yılm ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı, sulamaya dayalı modern tarımı başlatan ilk uygarlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi'ni baraj, gölet ve sulama kanalları ile donatan Urartu Krallığı, Nahçıvan toprakları içinde de aynı sulama tesislerini kurarak, verimli topraklarda yapılan tarımın başarılı olmasını sağlamıştır. Bu bölgede 2800 yıl önce Urartu Krallığı'nm yaptırmış olduğu çok sayıdaki baraj, gölet ve sulama kanallarıyla bölgeyi gerçek anlamda bir cennete çevirdiği bilinmektedir6. Öyle ki Ortaçağ7 ve Yeniçağ'da8 bile birçok seyyah Doğu Anadolu Bölgesi'nde Urartu sulama tesislerinin yardımıyla yapılan sebze ve meyve bahçeleri ile üzüm bağlarını büyük bir övgü ile anlatmıştır. Örneğin 18. yüzyılın başlarında bu bölgeyi gezen J.P. Tournefort, Ağrı Dağı eteklerinde yer alan Sürmeli Çukuru'nda geniş bir alana yayılan sebze ve meyve bahçeleri ile üzüm bağlarının fazlalığı karşısında etkilenerek, burayı gerçek anlamda bir "Cennet Bahçesi" olarak yorumlamıştır9.
Coğrafi açıdan önemli bir konuma sahip olan Nahçıvan topraklarının batıya açılan en büyük kapısı da, Aras Irmağı vadisidir. Doğuda Afganistan, Hindistan ve Kuzeybatı İran üzerinden gelen önemli bir ticaret yolu, Nahçıvan'da ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan biri kuzeyde Erivan üzerinden Kafkasya'ya10, diğeri de batıda Iğdır-Doğubayazıt-Ağrı-Erzurum-Bay- burt üzerinden Doğu Dünyası'nm en büyük ticaret limanı olan Trabzon'a ulaşmaktadır. Ortaçağ'da birçok İslam coğrafyacısı Maveraünnehir, İran ve Doğu Anadolu Bölgeleri'nden gelen ve Trabzon'da Karadeniz'e açılan bu önemli yoldan yapılan ticaretin ulaştığı boyutlar konusunda ayrıntılı bilgiler vermektedir11. Doğu ülkelerinden Trabzon'a getirilen mallar, deniz yolu ile Bizans Devleti başkenti Konstantinopolis'e ve buradan da Akdeniz ve Avrupa ülkelerine gönderilmekteydi. Yine batıdan gemi
ler ile Trabzon'a getirilen mallar da, karayoluyla İslam ülkele- ri'ne gönderilmekteydi. Bu ünlü yol, Eskiçağ'dan günümüze değin öneminden hiçbir şey yitirmeden varlığını sürdürmektedir. Öyle ki günümüzde bile bu tarihi yol, Nahçıvan halkı tarafından "Nahçıvan'm Kalbi" olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca bu yolu Türkiye sınır kapısına bağlayan Aras Irmağı üzerindeki demir köprü de, "Umut Köprüsü" adını taşımaktadır (Res.l).
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, özellikle M.Ö. III. binyıl başlarından beri Doğu Anadolu Bölgesi'ne yayılan ve "Karaz Kültürü", "Yanık Kültürü", "Şengavit Kültürü", "Kura-Aras Kültürü", "Erken Hurri Kültürü" veya "Erken Transkafkasya Kültürü"12 olarak adlandırılan İlk Tunç Çağı kültürünün kökeni sayılan Kura-Aras Irmağı arasında kalan bölgenin çok önemli bir parçasıdır. Fırat ile Dicle Irmakları arasında kalan verimli topraklar Mezopotamya için ne denli önemliyse, Kura ve Aras Irmakları arasında kalan topraklar da, Güneydoğu Kafkasya için o denli önemlidir. Grekçe Araxes ve Cyrus olarak isimlendirilen bu ırmaklar, Arap kaynakları tarafından da Nahr-ar Rass (Aras) ve Nahr-al Kurr olarak adlandırılmışlardır13. İki ırmak arasında kalan verimli topraklarda yapılan başarılı tarım, Ortaçağ'da da öneminden hiçbir şey kaybetmeden devam etmiştir. Arap coğrafyacılar bu iki ırmak arasında kalan verimli toprakları " Bayn- al Nahrayn" olarak isimlendirmektedir14.
Doğu Anadolu Bölgesi ile Nahçıvan topraklarındaki kültür varlıklarını incelemek ve kültürel gelişmeyi tanıyarak bir bütünlük içinde değerlendirmek, burada yaptığımız yüzey araştırmasının temel amacını oluşturmuştur. Aynı benzer amaç, M.Ö. II. binyıl kültürü için de geçerlidir. Çünkü İlk Tunç Çağı'nm sonlarında hemen hemen tüm Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran höyüklerinin ıssızlaşmasına karşın, bu bölgede yoğun bir yerleşik iskanın varlığını gösteren buluntulara sahibiz. Özellikle II.Kültepe Höyüğü, Şahtahtı Kalesi ve Kızılvank Höyüğü Orta ve Son Tunç Çağları'na ilişkin sorunların anlaşılabilmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır15. Orta ve Son Tunç Çağ boya bezemeli çanak çömlek kültürleri ile kurgan halkları
arasındaki ilişkilerin anlaşılmasına bu bölgede yapılacak arkeolojik çalışmaların büyük katkısı olacaktır.
M.Ö. I. binyıl için ise durum bu kez tam tersinedir. M.Ö. I. binyılm ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde güçlü bir şekilde egemenliğini sürdüren Urartu Kültürüne ait yüzlerce mimarlık anıtı ve yazıtı bilinmesine karşın, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti' nde ise çok az ve yetersiz bilgilere sahibiz. Şimdilik bölgenin M.Ö.9. yüzyılın son çeyreğinde Urartu Krallığı'nm egemenliği altına girdiği bilinmektedir16. Bu yüzden sözünü ettiğimiz sorunları irdelemek ve bir kültür birliğinden söz edebilmek amacıyla, çok az bilinen ve araştırılan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nde daha geniş kapsamlı yüzey araştırması yapmaya karar verdik. Böylelikle son iki yıldan beri yapılan ön çalışmalar, daha bilimsel bir tabana oturtulacaktır. Yüzey araştırmaları sonucunda elde edilecek bulgular ayrıntılı bir şekilde değerlendirildikten sonra, ikinci aşama olarak arkeolojik kazı yapılması amaçlanacaktır.
1998 yılı Nahçıvan çalışmaları, başlıca dört ana bölüme ayrılmıştır. A- Orta kesim: Nahçıvan kenti ve yakın çevresi. B-Ku- zey kesimi: Şerur İlçesi. C- Doğu kesimi: Şahbuz İlçesi. D-Güney kesimi: Ordubad İlçesi. Yüzey araştırması sırasında toplamış olduğumuz çanak çömlek parçaları bu çalışmada değerlendirilememiştir.
III. ARAŞTIRMALAR
A . ORTA KESİM : Nahçıvan Kenti ve Yakın Çevresi
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti Nahçıvan ve yakın çevresinde yaptığımız araştırmalara Nahçıvan Tarih Müzesi ile başladık. Bu modern müze bölgenin tarihsel ve kültürel geçmişini çok eğitici bir biçimde ifade edecek tarzda düzenlenmiştir. Müzede kronolojik olarak Taş Devri'nden başlayarak günümüze değin devam eden tarihsel süreci çeşitli salonlardaki vitrinlerde yüzlerce eser ile izleyebilmek olasıdır.
II. Küîtepe Höyüğü
Nahçıvan kentinin yakın çevresindeki ören yerlerinden en önemlisi hiç kuşkusuz II. Kültepe Höyüğü'dür. Nahçıvan kentinin 10 km. ve I.Kültepe Höyüğü'nün de 5 km. kuzeyinde bulunan höyük, yaklaşık olarak 3 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Deniz seviyesinden 1100 m. yüksekliğinde olan höyük, Cehri Çayı ile Nahçıvan Çayı'nm birleştiği yerin hemen kuzeyinde yer almaktadır (Res.2). Oldukça elverişli bir coğrafi konuma sahip olan höyüğün çevresinde, geniş ve verimli topraklar bulunmaktadır. Çok geniş bir alana yayılan höyüğün batı kesimi, ne yazık ki Cehri Çayı'nm değiştirilen yeni yatağı yüzünden büyük ölçüde tahrip olmuştur (Res.3). Batı eteklerini derin bir şekilde oyan Cehri Çayı'nm tahribatı, tüm hızıyla devam etmektedir. Bu iki çay, günümüzde bile Nahçıvan kentinin su gereksinmesini karşılamaktadır.
Höyüğe en yakın yerleşim merkezi 1 km. güneyde yer alan Uzunbaba köyüdür. 1.5-2 km. kuzeybatısında ise Didivar köyü bulunmaktadır. Yerden yüksekliği çay yatağında değişkenlik göstermekle birlikte, 9-14 m. arasında değişmektedir.
II. Kültepe Höyüğü'nde 1968-88 yılları arasında O.H. Habi- bullayev ve V. H. Aliyev başkanlığında geniş çaplı kazılar yapılmıştır17 (Res.4-5). Bu kazılarda, Erken Transkafkasya Döneminden başlayarak, Orta ve Son Tunç Çağı ile Demir Çağı tabakaları saptanmıştır18. Höyük, M.Ö. II. binyıl boya bezemeli kapların ortaya çıkarıldığı önemli yerleşim merkezlerinin başında gelmektedir19 (Res.6-7-8). Bunun yanı sıra çevresi duvarla çevrili bulunan içkale, Orta Tunç Çağında Kültepe'nin aynı zamanda büyük bir yönetim merkezi olduğuna da işaret etmektedir (Res.9). Kale surlarının içi çay yatağından elde edilen iri çakıl taşlarının çamurla örülmesi suretiyle yapılmıştır. Kapı ve kimi kulelerde ise dış yüzeyleri kabaca düzeltilmiş kalker bloklarla kerpiç kullanılmıştır. Özellikle AzerbaycanlI arkeolog Veli Aliyev tarafından yapılmış olan kazılarda, bu önemli surun ortaya çıkarılması için büyük çaba harcanmıştır. Buna karşın sitadel içindeki yapılar ise hiç incelenmemiştir. Oysa Kafkasya'da M.Ö.III. binyıldan I. binyıl başlarına değin süren oldukça karanlık sürecin aydınlatılması açısından bu höyük son derece önemli stra- tigrafik verilere sahiptir. Bununla birlikte yayınların azlığı ve yetersizliği, höyüğün tabakalaşması ve diğer yerleşim merkezleriyle bağlantısı konusunda birçok sorunu hala güncel kılmaktadır. Bu yüzden böylesine önemli bir kültür merkezinde yeniden sistemli kazıların başlatılması ve kültür katmanlarının daha sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Çalhankale
Nahçıvan kenti yöresinin en ilginç ören yerlerinden biri de Çalhankale'dir. Ulaşılması çok zor yüksek bir tepe üzerinde bulunan bu ilginç alan, şimdiye değin ayrıntılı bir araştırmaya sahne olmadığı için, arkeoloji literatüründe çok az bilinmektedir.
Çalhankale, Nahçıvan kentinin 19, II. Kültepe Höyüğünün ise 10 km. kuzeyinde yer almaktadır. Kaleye en yakın yerleşme merkezi, 3-4 km. güneybatıda bulunan Payız köyüdür. Deniz seviyesinden 1840 m. yüksekliğinde kayalık bir tepe üzerinde bu
lunan kale, kuzeyden güney yönüne doğru akan Cehri Çayının batısında bulunmaktadır. Kalenin bulunduğu kayalığın Cehri Çayı vadisinden yüksekliği ise 450 m. dir. Halk arasında Oğlan- kale olarak da adlandırılan Çalhankale/ye, doğudan Cehri Çayı vadisinden ve kuzeyden çıkılmaktadır (Res. 10). Kalker kayalıklardan kopan irili-ufaklı binlerce kaya parçası, doğuda Cehri Çayına değin uzanan 2 km. lik bir alana sürüklenmiştir. Çalhankale bu ilginç konumuyla Eskiçağ'da savunma yönünden çok avantajlı özellikleri bünyesine toplamıştır. Yalnız kaynak suları yönünden oldukça fakir olduğu görülmektedir. Tehlike anında buraya geçici olarak sığman insanların su gereksinmesini, yağmur suları karşılamış olmalıydı. Kale duvarlarının güneydoğusunda ve kayalığın altında büyük mağaralar vardır. Fazla derin olmayan mağaralar, sanki bir kaya altı sığmağını andırmaktadır. Çobanların ve küçükbaş hayvanların sığmak yerleri olarak kullanılan mağaralarda, kültür katmanlarının bulunup bulunmadığı belli olmamaktadır. Ayrıca V.G. Aliyev'in varsayımının aksine, çevrede herhangi bir çanak çömlek parçasına ve taştan yapılmış alete de rastlanılmamaktadır20.
Çalhankale üzeri düz bir plato görünümündeki kayalığın savunma yönünden en zayıf olan güney kesiminde boylu boyunca çekilmiş, anıtsal nitelikli bir savunma duvarından ibarettir (Res. 11). Doğu-batı doğrultusunda uzanan bu duvar, ortalama 350-360 m. uzunluğundadır. Fazla tahrip olmadan günümüze değin özgünlüğünü koruyan bu ilginç duvarın batı ucu yüksek bir kayalık tepe ile birleşmekte, doğu ucu ise aşağıdaki yoldan ulaşılması olanaksız olan uçuruma değin uzanmaktadır. Masif teknikte yapılmış olan taş duvarlar, güneye doğru teraslar halinde alçalan doğal fay kırıkları üzerine inşa olunmuştur; ancak temellerinin ana kaya içine oyulduğuna veya ana kayada duvar yatağı açıldığına ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır. Fay kırıkları üzerine yapılmış olması yüzünden, topografyaya uyumlu biçimde inşa edilen duvar düz değildir. Duvar kabaca da olsa bu görünümüyle yatay ve yayvan "V" harfine benzemektedir (Res. 12). Düzenli olmayan aralarla içten ve dıştan dir
sekler yaparak güçlendirilmiştir. Bunun dışında üzerinde hiçbir destek çıkıntısına yer verilmemiştir. Dik bir şekilde inşa edilen duvarın taş beden kısmının üzerinde B.B Piotrovski'nin önerdiği gibi21 kerpiçten yapılmış bir üst yapı olup olmadığı bilinmez; ancak günümüze en ufak bir kerpiç kalıntısının gelmemiş olması tümüyle taştan yapılmış olabileceğine işaret eder (Res.13). Batıdaki yüksek tepeden bakıldığında, kıvrımlı olarak devam eden savunma duvarı sanki Çin Seddi'nin bir minyatürü gibi görünmektedir (Res. 14). Daha doğrusu Çin Şeddi Çalhankale savunma duvarını örnek almışa benzemektedir. Duvarlarda kullanılan dış yüzeyleri kabaca düzeltilmiş iri prizmatik bloklar, çevrede zengin olarak bulunan ve oldukça sert bir bileşime sahip olan kalker yataklarından elde edilmiştir (Res. 15). Duvarın kalınlığı 2.30-2.70 m. arasında değişmektedir. Yüksekliği bazı yerde 2.50-2.70 m. ye ulaşmaktadır; ancak güney ve kuzey kısımlarına yıkılan taşların da gösterdiği gibi, ilk yapıldığı sıradaki yüksekliğinin 3.00 m/nin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Duvarın dış kısımlarında oldukça iri, iç dolgu kısımlarında ise daha küçük taşlar kullanılmıştır. Taşlar arasında birleştirici malzeme olarak kil veya çamurdan yararlanılıp yararlanılmadığı belli değildir. Ancak duvarların yıkılan kısımlarında herhangi bir çamur izine rastlanılmamaktadır. Bloklar çoğunlukla ince uzun dikdörtgen biçimlidir (Res. 16). Dış yüzünde uzun ve dikdörtgen taşların kullanılmış olması, duvarın görünümü ve yapım tekniğini daha da ilginç kılmaktadır. Bloklar arasındaki boşluklar, küçük taşlarla doldurulmuştur; ancak büyük bir özenle işlenmiş olmaları yüzünden, aralarında büyük boşluklar bulunmamaktadır. Öte yandan benzer testere dişi biçimli duvarlarda görülen eğim, bu duvarın ne iç, ne de dışında görülmektedir. Eğimin olmaması bu duvarın inşa tekniğini daha da ilginç ve özgün kılmaktadır. Öyle anlaşılmaktadır ki bu duvar aslında, tümüyle taştan kuru duvar tekniğiyle örülmüştür.
Çalhankale savunma duvarının en önemli yapım özelliğinin başında, testere dişi (kurt dişi) tekniğinde yapılmış olması gelmektedir. Testere biçimli çıkıntılar duvarın hem iç (kuzey),
hem de dış (güney) yüzlerinde karşılıklı olarak bulunmaktadır. 360 metrelik duvar, toplam 22 bölümden oluşmaktadır. Testere biçimli çıkıntılar, ortalama 0.30-0.40 m. arasındadır (Res. 17). Kaleye yapılan herhangi bir saldırı sırasında, duvarların yandan korunmasında bu çıkıntılar çok büyük bir avantaj sağlamış olmalıydı. Ayrıca bunlar duvara estetik bir görünüm kazandırmasının yanı sıra, büyük bir sağlamlık da kazandırmış olmalıdır. Nitekim duvarların özgün biçiminin binlerce yıldır bozulmadan günümüze değin varlığını sürdürmesi de, taş örgü tekniğinin ne denli gelişmiş olduğunu kanıtlamaktadır.
Savunma duvarının çok belirgin iki kapısı vardır. Bunlardan biri güneybatıda, diğeri de güneydoğudadır. Güneybatıdaki kapının genişliği 2. 40-2.50 m., derinliği de 3.10 m. dir (Çiz.l, Res.18). Çok büyük bir olasılıkla 3.10 m. derinliğindeki kapının üzeri tümüyle büyük sal taşlarla kaplıydı. Kapının üzerinde olduğu anlaşılan büyük lento taşı yıkılmıştır. Kapı girişi iki duvar arasında bir boşluk gibi görülmekteyse de, düzgün işlenmiş dikdörtgen biçimli büyük taşlardan oldukça sağlam ve özenli olarak yapılmıştır (Res. 19). Her iki yanında kule ya da kulemsi
Çizim 1: Çalhankale kapısının plan ve kesiti.
20
çıkıntılara rastlanmamaktadır. Oldukça özenli işlenmiş iri taşlardan yapılan kapının görünümü günümüzde bile insanı etkilemektedir (Res.20-21). Kapı direklerinin oturduğu yuvaların, iç kısımda yer aldığı sanılmaktadır. Çift kanatlı olduğu anlaşılan kapı kanatları, içeriye doğru açılmaktadır. Kapıya dik bir rampadan ulaşılmaktadır. Bu rampa, savunmayı daha da güçlendirmiştir. Tabanın ana kaya olması yüzünden, taban ayrıca sal taşlarla kaplanmamıştır.
Güneydoğu uçtaki kapı, güneybatıdaki gibi çok düzgün bir plan göstermemektedir. Doğal bir kaya boşluğu arasındaki ikinci kapının genişliği 2.70 m. dir. Ancak bu kapının daha çok yıkılarak tahrip olduğu görülmektedir. Her iki kapı da arabaların geçmesine elverişli değildir.
Savunma duvarının 14-17 m. güneyinde, daha alçak bir teras üzerinde ikinci bir savunma duvarının daha yapılmış olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu ön duvar, kuzeydeki asıl savunma duvarına kıyasla çok daha fazla tahrip olmuştur. Kuzeydeki fay kırıklarından 2-2.5 m. daha düşük seviyede bulunan doğal kayalık teraslar üzerinde yapılan duvar kalıntılarından ancak 1-2 sıra taş dizisi günümüze değin varlığını koruyabilmiştir.
Böylesine anıtsal bir savunma duvarının koruduğu kuzeyindeki düz kayalık alanda, taştan yapılmış binaların azlığı, şaşırtıcıdır. Savunma duvarının güneydoğusunda, iki kapı arasında ve duvarın iç, yani kuzey yüzünde bitişik olarak yan yana yapılan 3 odalı bir yapı kompleksin kalıntıları görülmektedir. Tümüyle taştan yapılan odaların mevcut duvar yükseklikleri 0.50-0.70 m'dir. Duvarların içine ve dışına yıkılan taşlar, herhangi bir değişikliğe uğramadan olduğu gibi kalmıştır. Duvarların kalınlıkları 1-1.20 m. arasında değişmektedir. Bu odalardan doğudaki 9.5 x 9.5 m. ölçülerinde kare plan göstermektedir. Bunun batısında bitişik olarak yapılan her iki odanın kuzey duvarı ise apsislidir. Bu odalar ise ortalama 9.5 x 10.5 m. büyüklüğündedir. Konutların içinde ve dışında herhangi bir çanak çömlek parçasına rastlanılmamıştır. Bu yüzden Çalhankale'nin sürekli oturu
lan bir yer değil, ancak tehlike sırasında çevredeki ovalarda yer alan yerleşim merkezlerinde oturan insanların geçici olarak sığındıkları bir savunma yeri olduğu kesinlik kazanmaktadır.
Yukarıda da değindiğimiz üzere, Çalhankale'nin güneyi, yumuşak teraslar yaparak alçalan bir yamaç görünümündedir. Zaten burası kalenin ulaşıma elverişli en uygun kesimidir. Bu alçak yamacın ortasında ve tepedeki surların 800-900 m. kadar güneyinde 4 odalı olduğu anlaşılan bir yapı kalıntısı görülmektedir. Dış duvarların kalınlığı yine 1-1.20 m., iç duvarlar ise 0.500.60 m. kalınlığında olduğu sanılmaktadır. Duvarların toprak ile kaplı olması yüzünden, taş duvarların üzerinde kerpiç duvarların yükseldiği anlaşılmaktadır. Bu yapı topluluğu 160-170 m2/lik bir alana yayılmıştır. Burada da herhangi bir çanak çömlek parçasına rastlanılmamıştır.
Öyle anlaşılmaktadır ki testere biçimli çıkıntılara sahip olan Çalhankale savunma duvarının C. Halilov ve G.A. Aliyev'in varsayımlarının aksine22 şimdilik Nahçıvan'da tam bir paraleli yoktur. Örneğin II. Kültepe23, Şahtahtı-Gavurkale24 ve Oğlanka- le25 hisarlarının savunma duvarları gerek biçim, gerekse tasarım ve inşa tekniği yönünden oldukça farklı özellikler göstermektedir. Testere dişi biçimli çıkıntılara sahip savunma duvarlarının Kafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde var olup olmadığı ise şimdilik bilinmemektedir. Buna karşın duvarlara sağlamlık kazandıran ve savunmayı güçlendiren testere biçimli çıkıntılara sahip hisar duvarlarının benzerine, Kalkolitik Çağın başlarından beri Anadolu'da rastlanılmaktadır26. Örneğin bu konuda en eski örnek Mersin-Yumuktepe XVI. yapı katı kalesini çeviren duvardır27. Tarsus-Gözlükule İlk Tunç Çağ'ı II. dönemine ait savunma duvarlarının iç ve dış kısmında karşılıklı olarak yer alan testere dişi biçimli çıkıntılar, Mersin Yumuktepe'dekilerin daha gelişmiş bir örneğini yansıtmaktadır28. Ahşabın sandık duvarlarında da, testere dişi biçimli çıkıntılar bulunmaktadır29. Çalhankale savunma duvarlarından farklılık gösteren Alişar duvarlarında iç ve dış yüzeyde testere biçimli kesit, sandık duvarların tek tek ve aynı zamanda yön değiştirerek yan yana dizilmeleri
sonucunda oluşmaktadır. Fırat Irmağı'nm doğu kıyısında yer alan İmikuşağı 12.ve 10. yapı katının masif duvarlarındaki testere dişi biçimli çıkıntılar, sandık duvarın dışında, tasarım olarak testere dişi biçimli çıkıntılara sahip Alişar duvarlarının benzerini oluşturmaktadır30. Çalhankale savunma duvarlarının tasarım yönünden bir başka benzeri de, Kuzeybatı Anadolu'nun deniz kıyısında yer alan ünlü ticaret merkezi Troya'da bulunmaktadır. Troya'nm VI. yapı katındaki kulesiz hisar duvarlarındaki çıkıntılar, Çalhankale savunma duvarının testere dişi biçimli çıkıntılarına benzemesine karşın, yüksek duvarın dış yüzündeki büyük eğim olmasıyla ayrımlılık göstermektedir31.
İlginçtir ki Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde M.Ö. II. binyılm ikinci yarısına ve M.Ö. I.binyılm ilk yarısına tarihlenen hisar duvarlarında testere dişi biçimli çıkıntılara rastlanılmamaktadır. Hatta Kafkasya32 ve Van Gölü'nün güneyinde33 yer alan yüksek ve dağlık bölgede tümüyle taştan yapılan hisar duvarları ile diğer anıtsal mimari yapıların duvarlarında da testere dişi biçimli çıkıntılar görülmez. Öte yandan M.Ö. I.binyılm ilk yarısında sözünü ettiğimiz bölgelerde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı'nm yaptırmış olduğu çok sayıdaki kalenin sur duvarlarında, savunmayı kolaylaştıran ve duvarlara büyük bir sağlamlık kazandıran testere dişi biçimli çıkıntılar artık kullanılmaz olmuştur. Testere dişi biçimli zayıf çıkıntıların yerini, daha kısa aralıklarla kullanılan dikdörtgen biçimli ve daha sağlam çıkıntılar (bastiyonlar) almıştır. Bunun yanı sıra duvarların taş temellerinin ana kaya içine oyulan döşekler üzerine yapılması, çok iri taşların kullanılması, taşlar arasında birleştirici malzeme olarak kilin kullanılması ve duvarların dış yüzlerinin eğimli olması, savunma duvarlarının gelişimini sağlamıştır. Öyle ki olumsuz doğa koşularına ve insanların acımasızca yıkımına direnerek günümüze değin varlığını sürdüren anıtsal hisar duvarları, mimari gelişimin doruk noktasına ulaştığını canlı bir şekilde yansıtmaktadır.
Ne yazık ki herhangi bir çanak çömlek parçasına rastlanıl- maması yüzünden, Çalhankale savunma duvarının ne zaman
yapıldığını şimdilik kesin olarak söyleyebilmek olanaksızdır. Anadolu da testere dişi biçimli çıkıntılara sahip hisar duvarla- rrndan Mersin-Yumuktepe Kalkolitik Çağ'a, Tarsus-Gözlükule ve Alişar Erken Tunç Çağ ı, İmikuşağı Orta Tunç Çağı'na ve Tro- ya VI. yapı katı duvarları da Orta Tunç Çağı'nm sonuna tarih- lendirilmektedir. Bu yüzden testere dişi biçimli çıkıntılara sahip Çalhankale savunma duvarı da, şimdilik geçici olmak koşuluyla M.Ö. II. binyılm ortalarına tarihlendirilebilir. Sonuç olarak Çalhankale savunma duvarı, şu anda Doğu Anadolu, Kafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinin M.Ö.II. binyılm ortalarına ilişkin en görkemli ve anıtsal taş duvarlarını oluşturmaktadır.
B. KUZEY KESİM: Şerur İlçesi
Şortepe Höyüğü
Nahçıvan kentinin 54 km. kuzeybatısındaki Şortepe Höyüğü Şerur ilçesi sınırları içerisindedir. İbadullah Belediyesine bağlı Kışlakabbas köyünün hemen kuzeydoğu eteğinde ve deniz seviyesinden 1000 m. yükseklikte bulunan höyüğün kenarından, toprak bir kanal geçmektedir.
Şortepe Höyüğü ilk kez 1934 yılında bir kanal inşaatı sırasında bulunmuş ve 1936 yılında da A. K. Alekperov tarafından incelenmiştir34. Yapılan kazılarda Erken Transkafkasya, Orta Tunç, Son Tunç, Erken Demir Çağı ve Antik Dönem gibi kültür katları belirlenmiştir35. Ancak günümüzde höyük sanki düz bir yerleşme görüntüsüne sahiptir. Üzerinde ve çevresinde herhangi bir çanak çömlek parçasına rastlanmamaktadır. Kaçak kazılar ve inşaat faaliyetleri höyüğün üzerini köstebek çukurlarına dönüştürmüştür. Bu yüzden eskiden var olan nekropol alanı da tümüyle tahrip edilmiştir. Bunlardan da kötüsü, çevresine ve üzerine atılan molozlar ve çöpler, burayı gerçek anlamda bir çöplüğe dönüştürmüştür.
Şahtahtî Nekropolleri ve Kalesi
Nahçıvan kentinin 42 km. kuzeybatısında ve Şerur ilçesi sınırları içinde yer alan Şahtahtı yerleşim merkezi, nekropol ve kale olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır (Res.22). Güneyde Iran ve batısındaki Aras Irmağı ile geniş ve bereketli ovanın kuzeydoğusunda bulunan Şahtahtı, oldukça stratejik bir konumda yer almaktadır (Res.23). Nekropol ve kalenin yanı sıra, Şahtahtı ve yakın çevresi, NahçıvanTn en zengin kalker taşı yataklarına sahiptir.
Çok geniş bir alana yayılan Şahtahtı nekropolleri, iki bölümden oluşmaktadır. Kalenin doğusundaki nekropol alanı, 5 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Güneybatıdaki ikinci nekropol alanı ise, 3 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Bu nekropol modern Şahtahtı yerleşmesinin konut ve çeşitli yapıları tarafından tahrip edilmiştir. İlginçtir ki bu tahribat günümüzde bile tüm hızı ile devam etmektedir. Şahtahtı nekropollerinde 1936 yılında A. K. Alekperov, 1979-1990 yılları arasında da G. A. Aga- yev ve G. M. Aslanov tarafından geniş kapsamlı kazılar yapılmıştır36. Ayrıca araştırma bilim kurulumuzun üyesi Dr. V. Bah- şaliyev de, 1985 yılında buradaki mezarlarda bir kurtarma kazısı yapmıştır37.
Şahtahtı nekropolleri'ndeki mezarlar, genellikle dikdörtgen planlı taş sandık türündendir (Res.24-25); üzerleri taş ve topraktan oluşan bir yığma tepeye dönüştürülmüştür. Bu görünümleriyle tipik birer kurgana benzerler. Ancak yığma tepeler oldukça alçaktır ve erozyondan dolayı zorlukla seçilmektedir. Bazı sandık mezarların çevresi ise daire biçimli taşlarla, yani bir kromlekle çevrilidir. Taş sandık mezarlara cesetler çoğunlukla yakılarak, küller urneler içine yerleştirilmiştir38. Oldukça zengin armağanlar ve özellikle boya bezemeli çanak çömlek kaplar içeren gömüler, dört evreli olarak tarihlendirilmişlerdir39(Res.26). Bu evreler M.Ö. II . binyıl başlarından, M.Ö. I. binyıl başlarına değin sürmüştür.
Şahtahtı nekropol alanındaki kurgan türü mezarların ben
zerleri, Doğubayazıt'm batısında yer alan yaylalarda da görülmektedir40. Balık Gölü çevresinde geniş bir bölgeye yayılan iri- li-ufaklı kurganların bir kısmı kaçak olarak kazılmasına karşın, çok büyük bir kısmı bozulmadan olduğu gibi durmaktadır. Balık Gölü çevresi, özellikle M. Ö. II. binyıl yerleşmecilerinin ekonomik yaşam biçimi için gerekli olan tüm olumlu koşulları bünyesinde toplamaktadır. Otu ve suyu bol olan ve kuraklıktan fazla etkilenmeyen Balık Gölü çevresi, ekonomilerinde küçükbaş hayvan besiciliğinin önemli bir yer tuttuğu topluluklar için tercih edilen yerlerin başında gelmiştir. İlginçtir ki bu tür kurganların benzerlerine güneyde Van Gölü çevresinde çok az rastlan- maktadır. 1999 yılı çalışmalarında Balık Gölü çevresindeki kurganlar daha ayrıntılı olarak araştırılacak ve Şahtahtı nekropolle- riyle birlikte değerlendirilecektir.
Nekropollerin ve modern Şahtahtı yerleşim merkezinin batısında kale yer almaktadır. Kale, batısından geçen yol ile doğudaki nekropol alanı arasında, fazla yüksek olamayan bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Yöre halkı burayı "Gavur Kale" olarak adlandırmaktadır, kuzey-güney doğrultusunda uzanan kale, yaklaşık 2 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Etrafı ince-uzun dikdörtgen biçimli kalker bloklardan bir surla çevrilidir (Res.27- 28). Burada yapılan kazılarda, M.Ö. II. binyıl başlarından I. bin- yılm başlarına değin kültür katmanlarının varlığı saptanmıştır. Bu savunmalı alanın Orta ve Son Tunç Çağlarına ilişkin olduğu önerilmiştir41. Kalenin en çok tahrip olan kısmı batı bölümüdür. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan sur duvarının blokları, çevrede zengin olarak bulunan kalker yataklarından elde edilmiştir. Dış yüzleri kabaca işlenmiş kalker bloklardan yapılan duvar ortalama 2 m. kalınlığında ve 1-2.5 m. yüksekliğindedir. II. Kültepe Höyüğü sur duvarının işçiliğinden daha farklı özellikler gösteren bu duvar, biraz daha geç bir döneme ilişkin olabilir42. Ancak ne yazık ki nekropoller gibi, Gavurkale de modern Şahtahtı yerleşim merkezi tarafından tahrip edilmekte ve kalenin üzeri inşaat artıklarının döküntü yeri olarak kullanılmaktadır.
Külah Höyüğü
Nahçıvan kentinin 36 km. kuzeyinde ve Nahçıvan-Iğdır karayolunun 5 km. kadar kuzeydoğusunda yer alan höyük, Şerur ilçesi sınırları içindedir. Bugüne değin herhangi bir kazıya sahne olmamıştır. Höyüğe en yakın yerleşim merkezi, Yurtçu ve Kıvrak köyleridir. Güneyinde birçok kaynağın birleşmesiyle oluşan ve doğudan batıya doğru akan bir dere yer almaktadır. Kabaca doğu-batı doğrultusunda uzanan höyüğün yerden yüksekliği 30-35 m. arasında değişmektedir. Üstünde ve çevresinde bulunan az sayıdaki çanak çömlek parçası, Tunç ve Demir Çağlarına aittir. 1 km. kadar doğusundaki yamaçlarda da, Tunç ve Demir Çağlarına ait nekropol alanı bulunmaktadır. İnşaat çalışmaları sırasında belirlenen mezarlarda henüz bilimsel kazılar yapılmamıştır.
II. Ferhat Kanalı
Nahçıvan Bölgesinin kuzeybatı ucu civarında, Şerur ilçesindeki araştırmamız sırasında çok önemli bir su kanalının varlığı sapanmıştır. Söz konusu kanal, bu bölgedeki Urartu Krallı- ğinm egemenliği açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. Bilindiği üzere, M.Ö. I.binyıhn ilk yarısında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerine egemen olan Urartu Krallığı sulamaya dayalı modern tarımı başlatan ilk uygarlıklardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğu Anadolu'yu baraj, gölet ve sulama kanallarıyla donatan bu devletin, benzer sulama tesislerini Nahçıvan Bölgesinde de kurmuş olması beklenmeyecek bir olgu değildir. Günümüzde içi taş ve toprak ile dolu olan bu kanal, destek duvarlarıyla birlikte yanlışlıkla yol kalıntısı olarak yorumlanmaktaydı. Oysa, bölge halkı bu tesisi Ferhat Kanalı olarak isimlendirmektedir43. İlginçtir ki 1996 yılında Doğubayazıt Ovasında bulmuş olduğumuz kanal da, bölge halkı tarafından "Ferhat Kanalı" olarak adlandırılmaktaydı44. Böylece Nahçıvan ve Doğu Anadolu Bölgelerinde aynı adı taşıyan kanal sayısı ikiye ulaşmıştır. Ferhat Kanalları-
mn birbirine karışmaması için, daha önce Doğubayazıt'm batısında Balık Gölü'nün güney kıyısında bulmuş olduğumuz sulama kanalını I. Ferhat Kanalı, Nahçıvan'm Şerur Ovasmdakini ise II. Ferhat Kanalı olarak isimlendirmeyi uygun bulduk. I. Ferhat Kanalı geçirmiş olduğu küçük onaranlarla 2700 yıldan beri kesintisiz olarak çalışmasına karşın, II. Ferhat Kanalı ise çok uzun bir süreden beri işlevini yitirmiştir.
Arpaçay'dan alman kanalın izleri, Türkiye-Nahçıvan sınır kapısından 6 km. doğuda, karayolunun kuzeydoğusu boyunca belirgin olarak görülmektedir. Aras Vadisinin kuzeyini sınırlayan dağların batı etekleri üzerinde yer alan kanal, kuzeyden güneye doğru akan ve Aras Irmağı ile birleşen Arpaçay'dan alınmaktadır. Bölge halkının verdiği bilgiye göre Ferhat Kanalı Mahmut Kendi köyü, • Zeyve köyü ve Demirci köyünü geçtikten sonra, Sederek köyünde "Haşan Gulu Bağları'na kadar devam etmekteymiş.
Günümüzde kanalın içi, yağmur ve sel sularının yüksek ve dik tepelerden taşımış olduğu kalın bir toprak ve taş tabakası ile kaplıdır. Bu yüzden genişliği ve derinliği kesinlikle belli olmamaktadır. Buna karşın kanal suyunu belirli bir seviyede akıtabilmek amacıyla arazinin elverişli olmayan çukur ve alçak kısımlarına iri taşlardan yapılan destek duvarları, oldukça belirgin olarak görülmektedir. Destek duvarlarıyla güçlendirilen Ferhat Kanalı'mn yaklaşık olarak 25- 30 km. uzunluğunda olduğu sanılmaktadır. Böylece II. Ferhat Kanalı, I. Ferhat ve Menua Kanallarından sonra üçüncü uzun Urartu sulama kanalını oluşturmaktadır. Kanalın Sederek köyüne doğru olan kısımları büyük kum ocakları ve yeni yapılan beton kanal tarafından tahrip edilmiştir. Ancak betondan yapılan yeni kanalın, eskisinin güzergahını izlediği gözlemlenmektedir. Destek duvarlarının büyük bir bölümü, günümüze değin bir veya iki taş dizisi halinde varlığını koruyabilmiştir. Duvarların en yüksek olduğu kısım ise, 2.5-3 m' ye varmaktadır (Res.29). 3.00 m. yüksekliğindeki duvarda, 78 sıra taş dizisi görülmektedir (Res.30). Aşağı kısımlara yuvarlanan işlenmiş taşların da gösterdiği gibi, duvar yüksekliğinin da
ha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Duvarlarda kullanılan taşların görünen ön yüzlerinin kabaca düzeltildikleri görülmektedir. Bunlar, çevrede zengin olarak bulunan ve çok sert bir bileşime sahip olan volkanik siyah taş türündendir. Bazı taşlar kare ve dikdörtgen biçimli, bazıları da poligonaldir. Taşlar arasında kalan büyük boşlukların küçük taşlarla doldurulduğu görülmektedir. Diğer Urartu kanallarında olduğu gibi, taşlar arasında birleştirici malzeme olarak kilin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bindirme tekniği ile inşa edilmiş olan duvarlardaki eğim, Urartu Krallığının ünlü Menua (Semiramis / Şamram) Kanalı ve I. Ferhat Kanalın'daki duvar eğiminden daha azdır45. Arazinin elverişli olmayan kayalık kısımlarında destek duvarı için yataklar açılmışsa da, üzerleri taş ve toprak ile kaplı olduğundan, belirgin olarak görülmemektedir. Ancak duvarların oldukça sağlam ve güçlü bir şekilde yapıldığını, 2.30-2.70 m. kalmlılığmda olması da doğrulamaktadır.
II.Ferhat Kanalının getirmiş olduğu sular, özellikle Aras Irmağının sulayamadığı Şerur Ovası'nda yapılan tarımın ve sebze bahçelerinin su gereksinmesini karşılamaktadır. Bilindiği gibi ova oldukça verimli topraklara sahip olmasına karşın, su yönünden fakirdir. Sulama olmaksızın başarılı bir tarımdan söz etmek olanaksızdır. Bu yüzden kanalın getirmiş olduğu sular, geniş bir alanda yapılan tarım ve sebze bahçeleriyle üzüm bağları için çok büyük bir önem taşımaktadır. Kanalın ne zaman işlevini kaybederek kullanılamaz duruma düştüğünü ise bilemiyoruz. Ancak tasarımı ve duvar inşa yöntemi, Doğu Anadolu Bölgesindeki Urartu sulama kanallarına benzer. Bununla birlikte Urartu Krallarından hangisi tarafından yaptırıldığını şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Ancak II. Rusa'nm (M.Ö. 685-645) Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde ekonomik ve askeri amaçlı birçok kale kurduğunu bilmekteyiz. Sözünü ettiğimiz bölgelerde yine aynı kralın kanal açtırdığına ait inşa yazıtları da bulunmaktadır46. Destek duvarlarının yapılış yöntemi de, M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen I. Ferhat Kanalı destek duvarlarının inşa tekniğiyle çok büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu
yüzden şimdilik geçici olmak koşuluyla, II. Ferhat Kanalının M.Ö. 7. yüzyılda yapılmış olduğunu önerebiliriz. Önümüzdeki yıllarda yakın çevrede kanalı koruyan, bakım ve onarım işlerini düzenleyen ve suyun düzenli bir şekilde akmasını organize eden kale ve yerleşim merkezlerinin var olup olmadığı araştırılacaktır. Ayrıca yöre halkı, Arpaçay'dan alman bir başka kanalın daha olduğu konusunda bilgi vermiştir. Gerçekten de bu kanal bazı yayınlarda "Kalecik Kanalı" olarak adlandırılmaktadır47. Bu yüzden 1999 yılında bölge çok daha ayrıntılı olarak araştırılacak ve özellikle her iki kanalın yakınında bulunan ve M.Ö. I. binyılm ilk yarısına tarihlenen Oğlankale ile birlikte değerlendirilecektir. Çok büyük bir olasılıkla Oğlankale aynı zamanda verimli topraklardan elde edilen tarım ürünlerinin depolandığı ekonomik bir merkez durumundaydı. Bunlardan da önemlisi kanalların nereleri suladığının haritası, planları ve kesitleri çıkarılacaktır. Arkeoloji literatürüne ilk kez kazandırılan II.Ferhat Kanalı, Urartu Krallığının kuzeydoğuda Nahçıvan toprakları içinde şimdilik ilk ve en önemli sulama tesisini oluşturmaktadır.
C. DOĞU KESİM: Şahbuz İlçesi
Nahçıvan Bölgesi'nin doğu kesimi de arkeolojik kalıntılar açısından zengindir. Bu bölge arkeoloji literatüründe Demir Çağı'na ilişkin Kolanı Nekropolleri' nde yapılan kazılardan tanınmaktadır48 (Res.31). Araştırmamız sırasında Şahbuz ilçe merkezindeki küçük müzeyi ziyaret ederek, özellikle Demir Çağı mezarlıklarından elde edilen bronzdan yapılmış silah ve zengin takıları görme olanağını bulabildik (Res. 32).
Şahbuz yöresine yaptığımız geniş kapsamlı araştırma gezisinin esas amacı ise, kayaya oyulmuş bazı odalar ile burada varlığı bildirilen bir yazıtı inceleyebilmekti.
Ferhat Evi Kaya Mezarı ve Çivi Yazıtı
Batabat yaylasında bulunan kaya mezarı ve çivi yazıtı, Nah- çıvan kentinin 66 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. Kaya mezarına en yakın yerleşim merkezi, Şahbuz ilçesine bağlı Bi- çenek köyüdür. Batabat yaylasının deniz seviyesinden yüksekliği 2380 m'dir. Yaylada yarı göçebe yaşam biçimini geleneksel olarak sürdüren ve kıl çadırlarda oturan insanlar bulunmaktadır. Bir doğa harikası görünümünde olan iki büyük gölden biri üzerindeki yüzer adacık, Doğu Anadolu'da Bingöl'deki yüzer adacığın benzerini oluşturmaktadır (Res.33). Bazı yayınlarda mezar odaları "Batabat Kaya Odaları" olarak isimlendirilmekte- dir449. Oysa mezar odaları bölge halkı tarafından, "Ferhat Evi" olarak adlandırılmaktadır; kimi yayınlarda ise mezar odaları yanlışlıkla "Konaklama Merkezi" olarak yorumlanmıştır50. Günümüzde kapıya takılan basit bir kanat ile söz konusu odalar ot ve saman deposu olarak kullanılmaktadır.
Mezar odaları ve çivi yazısının bulunduğu kayalık, bugünkü Nahçıvan-Ermenistan sınırının bulunduğu yüksek tepelerin hemen batı eteğinde yer almaktadır (Res.34). Yumuşak bileşim- li kalkerden oluşan kayalık, yerden ortalama 6-13 m. arasında bir yüksekliğe sahiptir. Yazıtın bulunduğu kayalığın batı kesiminin yerden yüksekliği daha az, mezar odalarının bulunduğu güney kesiminin yüksekliği daha fazladır. Kayalığın güney yönündeki dikdörtgen biçimli mezar giriş kapısı 1.30 m. genişliğinde ve 2.20 m yüksekliğindedir (Çiz.2,Res.35). Toprak zeminden fazla yüksekte olmayan kapı girişinin üzerinde, Kiril alfabesi ile yazılmış yazılar bulunmaktadır. Yine kapının sağma ve soluna kazılı kadın ve erkek başlarının da sonradan yapıldığı sanılmaktadır. Büyük bir özenle oyularak düzeltilen kapı girişinden sonra, kuzey yönüne doğru birbirileriyle bağlantılı olarak 4 odanın sıralandığı görülmektedir. Oda duvarları ve tabanları kapıya kıyasla çok düzgün bir işçilik göstermezler. Kabaca dairesel bir plan gösteren ilk oda 2.80 m. genişliğinde, 3.00 m. uzunluğunda
ve 1.90 m. yüksekliğindedir. Doğu duvarının önünde, tabana fazla derin olmayan 0.80 m. çapında dairesel bir oyuk açılmıştır. Bu oyuğun hangi amaçla yapıldığı veya daha sonra mı yapılıp yapılmadığı belli olmamaktadır. İkinci odaya 0.40 m. derinliğinde, 1.40 m. genişliğinde ve 1. 20 m. yüksekliğinde kapımsı bir boşluk ile geçilmektedir. Dikdörtgen planlı ikinci oda, toplam dört odanın en büyüğünü oluşturmaktadır. 2.80 m. uzunluğunda ve 6 m. genişliğinde olan bu odanın tabandan yüksekliği de ortalama 2 m. dir. Bu odanın tavanı diğer odalarda görmediğimiz bir biçimde kubbemsidir. Odanın doğu duvarı dibinde, di
ğer Urartu mezar odalarında olduğu gibi, bir seki bulunmaktadır. Buradan üçüncü odaya 0.60 m. derinliğinde, 2 m. genişliğinde ve 1.70 m. yüksekliğinde bir kapı geçidi ile geçilmektedir. Ortalama 2 m. uzunluğunda, 3.40 m. genişliğinde ve 1.70 m. yüksekliğinde olan bu odanın içinde, tıpkı dördüncü odadaki gibi herhangi bir özelik yoktur. Dördüncü odaya 1.60 m. genişliğinde ve 1.60 m. yüksekliğinde bir kapı boşluğu ile geçilmektedir. Ortalama 170 m. uzunluğunda, 3.60 m. genişliğinde ve 1.70 m. yüksekliğinde olan bu oda, üçüncü oda büyüklüğündedir. İlginçtir ki mezar odalarının duvarlarında, Urartu mezar odalarının aksine armağanların konulması için herhangi bir niş açılmamıştır. Duvarlarda görülen üçgen biçimli küçük oyukların, sonradan açılıp açılmadığı belli olmamaktadır.
Kayalığın batı yüzünde ve yerden ortalama 2 m. yükseklikteki kaya yüzeyi, üzerine bir yazıt yazılmak üzere düzeltilmiştir (Res.36). Yazıt için düzeltilen alan 0.60 m. yüksekliğinde ve 3.40 m. uzunluğundadır. 3 satır olduğu anlaşılan çivi yazısında bir satırın 0.15 m. yüksekliğinde olduğu ve satırlar arasında da 0.05 m/lik bir boşluğun olduğu anlaşılmaktadır. Çok net olarak görülen çivi yazısı hecelerinin yüksekliği de, 11-11.5 cm. arasında değişmektedir (Res.37). Bugüne değin Urartu Krallığının yayıldığı Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde bulunan çok sayıdaki çivi yazısında, bu kadar ince ve uzun yazılmış çivi yazısı hecelerine rastlanılmamaktadır. Bu biçimleriyle Urartu çivi yazısı işaretlerinin duktus özelliklerindn tümüyle farklıdır. Yalnız işaretlerin büyüklüğü, Van Kalesi kayalığının güney yönünde ve orta kısma yakın bir yerde bulunan Pers Kralı Xerkesün yazdırtmış olduğu çivi yazısı işaretlerinin büyüklüğüne yakınmış gibi görünmektedir. Çok yumuşak bir bileşime sahip kalkerden oluşan kayalık üzerindeki çivi yazısı, ne yazık ki tümüyle tahrip edilmiştir. Yazıtların silinmesinde yumuşak dokulu kaya üzerinde bulunan çivi yazısının üzerine yeniden ne olduğu kesin olarak okunamayan Kiril alfabesiyle kazılmış isimlerin çok büyük bir etkisi olmuştur.
Yazıtın tahrip edilmesi hem mezar odalarının, hem de çivi
yazısının hangi kültüre ait olduğunun öğrenilmesini engellemektedir. Genel görünümü açısından Urartu çivi işaretlerine benzememekle birlikte, tüften ve kalkerden oluşan kayalıklar içine oyulmuş benzer plana sahip mezar odaları, Urartu Krallığın ın yayıldığı Transkafkasya, Kuzeybatı İran ve Doğu Anadolu Bölgelerinde oldukça fazla bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Doğu Anadolu Bölgesi'nde mezar odaları ile birlikte çivi yazısının yazıldığı benzer tasarımlı örnekler de bulunmaktadır. Bunun en güzel örneğini, Ururtu Krallığının başkentliğini yapan Van Kalesi (Tuşpa) kayalığının güneybatı yüzündeki Kral I. Ar- gişti'ye (M.Ö.786-764) ait mezar odasının cephesindeki çivi yazısı oluşturmaktadır51. Krallığın batı sınırında yer alan Tunceli Kaleköy'deki mezar odası kapı girişinin sol yüzünde, Kral II. Rusa'ya (M.Ö. 685-645) ait çivi yazısı vardır52. Yine tasarım yönünden Ferhat Evi Mezar Odaları ve çivi yazısının bir başka benzeri de, Van Ovası'nm doğusundaki Kay seran'da bulunmaktadır. Erek Dağı üzerindeki Rusa Barajı'nm (Keşiş Göl) 7-8 km. kadar doğusunda yer alan Kayseran köyünün yaklaşık 2-3 km. kuzeydoğusundaki yüksek kayalık bir tepedeki çivi yazısı ve mezar odası, tasarım yönünden Ferhat Evi'nin benzeridir. Kayalığın güney yüzünde yer alan mezar odasına inen kaya basamakları yıkıldığı için, odalara girilememektedir. Kalkerden oluşan kayalığın kuzey yüzüne yazılan 3 satırlık çivi yazısının, su tesisi ile ilgili olduğu sanılmaktadır53.
Öte yandan yapılan yayınların birinde, Ferhat Evi kaya mezarı odaları ve çivi yazısının olduğu kayalığın yakınında yer alan ve "Vişap" olarak adlandırılan balık-boğa karışımı hayvan heykelinin de, Ermeniler tarafından çalındığı öne sürülmektedir54. Bilindiği gibi çoğunlukla andezit taşından yapılan "Vişap" lar, Urartu Krallığının yayılım alanı olan Transkafkasya'daki Urartu yapılarının hemen yakınında görülmektedir55. Ne yazık ki çivi yazısının tahrip olması yüzünden mezar odalarının, Urartu Krallığı döneminde mi, yoksa Ahamenid döneminde mi yapıldığını şimdilik kesin olarak söylemek olanaksızdır.
D. GÜNEY KESİM: Ordubad İlçesi
Muncuklutepe Nekropolü
Nahçıvan kentinin 64 km. güneyinde bulunan nekropol alanı, Ordubad ilçesi sınırları içindedir. Muncuklutepe nekropolü, Ortaçağ'dan kalma Harabe Gilan kenti akropolünün yaklaşık olarak 2 km. güneybatısında yer almaktadır. Erken Demir Çağına ait olan nekropolde, 1975-1990 yılları arasında G. Kardeşhan Aslanov-Behlül İbrahimov-Süheyla Kaşkay tarafından arkeolojik kazı yapılmıştır56. Oval ve alçak bir sırt üzerinde yer alan nekropolün doğusu, kuzeyden güneye doğru akan dere suları tarafından parçalanmıştır; batısı ise, kayalık ve daha yüksek tepeler tarafından çevrelenmektedir. Muncuklutepe nekropolü- nün en ilginç özelliği mezarların son derece sık bir biçimde yan yana yerleştirilmiş olmasıdır (Res.38). Mezarlar, hemen yakın çevrede zengin olarak bulunan kumtaşı yataklarından elde edilen ince levhalardan oluşturulmuştur (Res.39-40). Genellikle dromoslu alçak oda-mezar ve bazen de taş-sandık türündedirler (Çiz.3,Res.41). Kimilerinin önünde, yine sal taşlarından yapılmış bir adak çukuru bulunmaktadır (Çiz.4,Res.42). Adak çukurları da, tıpkı mezarlar gibi kare, dikdörtgen veya oval bir biçim göstermektedir (Çiz.5,Res.43-44). Açılan çok sayıda mezarda herhangi bir yön kaygısının olmadığı anlaşılmaktadır. Mezarlarda ortaya çıkarılan bol miktardaki boncuk nedeniyle, buraya Muncuklutepe adı verilmiştir. Günümüzde bile yağmur ve sel sularının ortaya çıkardığı mezarlarda ele geçirilen akik ve kor- nalin türü taşlardan yapılan boncukların kaba el yapımı olduğu ve bu bölgedeki değerli taş yataklarından elde edildiği anlaşılmaktadır.
Muncuklutepe nekropolü, hafirler tarafından M.Ö. 8.-6. yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir57. Bu tarihlendirme mezarlardan ortaya çıkarılan metal eşya, silah ve çanak çömleklerin Kafkasya Bölgesi'nde bulunan mezar armağanlarına benzemesinden dolayı yapılmıştır. Ancak gerek planları ve gerekse
<I|<
mezar armağanları, bunların daha erken bir döneme tarihlendi- rilmesini gerektirmektedir. Bronz eşya ve silahlar arasında demirden yapılmış olanlara hiç rastlanılmamıştır. Önlerinde adak çukurları olan bu ilginç mezarların benzerlerine Anadolu, Kafkasya ve Kuzeybatı İran Bölgelerinde rastlanmaz. Ancak adak çukurlarının dışında, sal taşlardan yapılan mezarların büyük bir kısmı, Van'ın 9 km. güneydoğusunda bulunan ve Erken Demir Çağı'na tarihlenen Yoncatepe mezarlarına benzemektedir. Ayrıca" çanak çömlekler arasında Kuzeybatı İran Erken Demir Çağı'nm en tipik örneklerinden gri renkli uzun ve köprüsüz akıta- caklı çaydanlıklara rastlanması da bu mezarların daha erken bir tarihe ait olduğuna işaret eder.
Harabe Gilan
İran sınırı yakınında yer alan Ordubad ilçesinde ziyaret ettiğimiz ikinci ören yeri, Harabe Gilan kalesi ve kentidir. Arkeolojik kalıntılar Nahçıvan kentinin 64 km. güneyinde yer almaktadır. En yakın yerleşim merkezi, 3-3.5 km. batıda bulunan Sab- ridize köyüdür. Ören yerlerinin çevresinde en küçük bir ağaç topluluğu kalmadığı için, erozyonun korkunç boyutlar^ ulaştığı görülmektedir. Eskiçağ ve Ortaçağ'da zengin bir uygarlığa sahne olan Harabe Gilan ve yakın çevresi, günümüzde gerçek anlamda bir çöl görünümünü yansıtmaktadır.
Ortaçağ'a ait olan Harabe Gilan ören yeri, oldukça geniş bir alana yayılmaktadır. Burada yakın geçmişte geniş kapsamlı arkeolojik kazılar yapılmıştır58. Yüksek bir kayalık tepe üzerinde bulunan akropolün güney ve batı eteğinde yerleşim merkezi ve nekropol alanı yayılmaktadır. Akropoldeki çeşitli mimari yapılarda ve nekropolerde kullanılan kumtaşı blokları, çevrede zengin olarak bulunan kumtaşı yataklarından elde edilmiştir. Akropolün güney eteğinde, küçük bir gölet bulunmaktadır. Oldukça kaim olarak yapılan göletin duvarı, batı uçtadır (Res.45). Duvarlarda kullanılan ve kabaca dış yüzleri işlenen irili-ufaklı taşlar arasında birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmıştır. Gölette, doğu ve kuzeydeki yüksek tepelerden akan kar ve
Çizim 4: Muncuklutepe mezarı, plan ve kesiti (Aslanov-Kaşkay 1991).
yağmur suları biriktirilmiştir. Günümüzde göletin içi yüksek tepelerden yağmur ve sel sularının taşımış olduğu toprak tabakasıyla dolmuştur. Göletten batı yönüne doğru akıtılan suların arazide açmış olduğu küçük vadi, belirgin olarak görülmektedir. Buradan akıtılan sular, aşağıdaki yerleşim merkezinin ve sebze bahçelerinin su gereksinmesini karşılamaktaydı.
Akropolün güneybatı duvarları, günümüze değin 2.5-3 m. yüksekliğinde varlığını koruyabilmiştir. Duvarın büyük bir özenle işlenmiş ince, uzun dikdörtgen bloklardan yapıldığı görülmektedir (Res.46-47). Akropol içinde arkeolojik kazılardan sonra yapılan kaçak kazılar, binaların ve türbelerin tahrip olmasına neden olmuştur (Res.48). İnsan eliyle yapılan bu şiddetli tahribata doğanmkiler de eklenince eserlerin yok olma süreci hızlanmıştır (Res.49). Özellikle türbelerin sırlı tuğlaları, el yazma kitapları ve mumyaları, acımasızca tahrip edilmiştir (Res.50). Taş temeller üzerinde kerpiçten duvarların yükseldiği ve tavana kadar sağlam olan konutlar, küçük bir kentin mahalle dokusunu tüm canlılığı ile yansıtmaktadır (Res.51-52). Ancak kazıdan sonra koruma önlemleri alınmadığı için, tipik bir Ortaçağ kent dokusunu yansıtan konutlar da, kaderlerine terk edilmişlerdir.
Akropolün kuzey eteğinde bir başka gölet daha bulunmaktadır. Göletin kaim ve yüksek duvarı, kuzey kısmına yapılmıştır (Res.53). Özenle işlenmiş büyük taşlardan yapılan bu göletin duvarı günümüze değin daha sağlam olarak kalmıştır. İki tepe arasındaki boşluğu kapatan duvar ortalama 8-9 m. genişliğinde ve 60-65 m. uzunluğundadır. Duvarın üstünde yıkılan taşlar, duvarın her iki yüzünü kapatmıştır. Duvarın kaç metre yüksekliğinde olduğunu bilemiyoruz. Kar ve yağmur sularının birikti- rildiği göletin içi, yüksek tepelerden suların getirdiği kalın bir toprak tabakasıyla dolmuştur. Bu yüzden tıpkı güneydeki gölette olduğu gibi, bunun savağı da görülmemektedir.
Sonuç olarak Harabe Gilan, yerleşim merkezi, nekropolü ve göletleriyle birlikte tipik bir Ortaçağ kentini tüm özellikleriyle yansıtmaktadır.
>!İ>
ı'<
CD
A-A Kesiti
J _ U Z L
B-B Kesiti
C-C Kesiti
2 m.
Çizim 5: Muncuklutepe mezarı, plan ve kesiti (Aslanov-Kaşkay 1991).
IV. MADEN VE HAMMADDE YATAKLARI
Nahçı van'da yaptığımız çalışmanın bir başka konusunu, bölgede kurulan yerleşim merkezlerinin ekonomik ve kültürel yönden gelişmesinde büyük bir etken olan maden ve hammadde yatakları oluşturmuştur59. Maden ve hammadde yataklarından yapılan üretim yalızca bölgedeki yerleşim merkezlerinin gereksinmesini karşılamamış, başka bölgelerle yapılan ticarette de çok önemli bir rol oynamıştır. Nahçı van'da bulunan maden ve hammadde yatakları yalnızca Eskiçağ'da değil, Ortaçağ ve Yeniçağ'da da işletilmiştir. Hatta tuz, kil ve kalker taşı yatakları günümüze değin işletilmektedir.
Nahçıvan'da bulunmayan madenlerin başında kalay ve demir gelmektedir (Harita.2). Kalayın Anadolu, Kafkasya ve İran gibi komşu bölgelerde de bulunmaması, uluslararası bir ticaretin yapılmasına yol açmıştır60. Oysa demir madeninin bulunmaması, daha ilginç gelişmelere sahne olmuştur. Örneğin Tunç Çağın'da başka bölgelerle yapılan kalay ticaretiyle bronz endüstrisi ve ticaret gelişmiş, bölgedeki Tunç Çağı kültürleri doruk noktasına ulaşmıştır. Buna karşın Tunç Çağı'ndaki ekonomik ve kültürel gelişmeyi, Demir Çağı'nda bölgedeki yerleşim merkezlerinde görmek olası değildir. Demir ticaretinin kalay kadar yaygın olarak yapılamamış olması, Erken Demir ve Demir Çağ'ı kültürlerinde batıda Doğu Anadolu kültürlerine kıyasla bir gerilemeye neden olmuştur. Bunun sonucunda bölge, Doğu Anadolu'da demir metalürji tekniğini doruk noktasına ulaştıran Urartu Krallığının egemenliği altına girmiştir.
Altın
Nahçıvan'daki altın madeni yalnızca Ordubad ilçesinin Ke- leki köyü yakınlarında bulunmaktadır. Altın madeninin fazla zengin olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak buradaki altın madeni, yalnızca Eskiçağda değil, Ortaçağ ve Yeniçağ'da da işletilmiştir.
Gümüş
Nahçıvan'm zengin gümüş yatakları, Şerur ilçesi'nin Gümüşlü köyü yakınlarında bulunmaktadır. Kurşun ve çinko madeniyle birlikte bulunan gümüş madeninin olduğu mevki, bölge halkı tarafından "Gümüşlük" olarak isimlendirilmektedir. Gümüş madeni, Eskiçağ'm yanı sıra, Ortaçağ'da da işletilmiştir.
Bakır
Diğer maden yataklarının yanı sıra, Nahçıvan'da çok zengin olarak bulunan madenlerin başında bakır gelmektedir. Hiç kuşkusuz I. ve II. Kültepe Höyüklerine yakın bakır yatakları çok daha büyük önem taşımaktadır.
Mis Dağı: Nahçıvan kentinin 60 km. kadar doğusunda bulunan Mis Dağı, Babek ilçesinin Sirab köyü yakınlarında yer almaktadır. Farsça bakır anlamına gelen "Mis" bakır yataklarının, Tunç Çağm'da işletildiği sanılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde ise bakır yatakları kapanmıştır.
Şekerdere: Mis Dağı'nm batısında bulunan Şekerdere bakır yatakları, işletilen bir başka bakır madenini oluşturmaktadır.
Vayhır: Nahçıvan kentinin kuzeyinde, Babek ilçesinde bulunan Vay hır bakır yatakları, Kültepe Höyüklerine yakındır. Bölgesel deyimle "Vayhır" bakır anlamına gelmektedir.
Göydağ: Nahçıvan kentinin kuzeydoğusunda, Culfa ilçesinde bulunan Göydağ bakır madeni, Vayhır gibi Kültepe Höyüklerine yakındır. Bakır oksit renginin vermiş olduğu yeşil renkten dolayı, bölge halkı tarafından buradaki bakır madenleri Göydağ olarak adlandırılmaktadır.
Sirab: Nahçıvan kentinin 16 km. kadar kuzeyinde bulunan Sirab bakır madenleri, I. ve II. Kültepe Höyüklerine yakın bir başka önemli bakır yatağını oluşturmaktadır.
Kurşun ve Çinko
Bölgenin en zengin kurşun ve çinko yatakları, Şerur ilçesi
nin Gümüşlü köyü yakınlarında bulunmaktadır. Gümüş madeni ile birlikte bulunan kurşun ve çinko yataklarının Ortaçağ'da da işletildiği konusunda yazılı kaynaklar bilgi vermektedir.
Antimon
Antimon yatakları, Nahçıvan7 m güneybatısında, Culfa ilçesine bağlı Darıdağ'da bulunmaktadır. Bilindiği gibi antimon, tunç yapımında katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.
Arşen
Bölgenin en zengin arşen yatakları, Nahçıvan7m doğusunda Culfa kentinin kuzeydoğusundaki /7Darıdağ77da bulunmaktadır (Res.54). Buradan çıkarılan arşenin, kalay kullanımından önce tunç yapımında yaygın olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Üretilen arşen bu bölgenin yanı sıra, komşu bölgelerin gereksinmesini de karşılamıştır. Arşen yatakları son olarak 2. Dünya Savaşı sırasında kimyasal silah yapımında kullanılmak üzere çok yoğun olarak işletilmiştir. 1980 yılından itibaren ise arşen üretimi durmuştur.
Kaya Tuzu
Bölgede kaynak tuzu bulunmamasına karşın, çok zengin kaya tuzu yatağı bulunmaktadır. Kaya tuzu Nahçıvan kentinin 12 km. kuzeydoğusunda "Tuz Dağı77 olarak adlandırılan yüksek tepelerden çıkarılmaktadır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan tepeler, kalkerimsi bir görünüme sahiptir. Çıkarılan kaya tuzuna bölge halkı "Sal Tuzu77 adını vermektedir. Tuz yataklarında ortaya çıkarılan eski galeri ve tuz çıkarmak için kullanılan çekiç gibi taş aletler, tuz yatağının Eskiçağ7 dan beri kullanıldığını göstermektedir. Nahçıvan7da başka tuz yatağının olmadığını göz önüne alacak olursak, buradaki tuz yatağının bölge halkı için çok büyük bir değer taşıdığı kolayca anlaşılır. Özellikle üretilen tuzun ticari ilişkilerde yoğun olarak kullanılması, bölgenin ekonomisine büyük bir canlılık kazandırmış olmalıdır. Tıpkı İğdır iline bağlı Tuzluca7daki tuz yatakları gibi, buradaki tuz yataklarından da Eskiçağ7dan günümüze değin üretim yapılmaktadır.
Mermer
Bölgedeki zengin mermer yatakları, Şerur ilçesinde Halaç köyü yakınları ile Oğlankale köyü yakınlarında bulunmaktadır.
Andezit:
Bölgedeki andezit yatakları ise, Ordubad ilçesinde bulunmaktadır. Fazla zengin olmayan andezit yataklarının kalker taşı kadar yaygın olarak kullanılmadıkları anlaşılmaktadır.
Kalker
Bölgenin en zengin kalker yatakları, Nahçıvan kentinin 42 km. kuzeydoğusundaki Şahtahtı köyü çevresinde bulunmaktadır. Çok geniş bir alana yayılan kalker yatakları, açık ve kirli sarı bir renge sahiptir (Res.55). Kalker yataklarının hemen yakınında bulunan nekropol ve kale yerleşmesinde kullanılan kalker taşlarının da gösterdiği gibi, buradaki taş ocakları, M. Ö. II. bin- yıldan beri kullanılmaktaydı. Buradan çıkarılan kalker taşlarının yakın çevredeki yerleşim merkezlerinde de kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hatta son 10 yıl öncesine değin gerek Nahçıvan'daki çeşitli mimari yapılar, gerekse Moskova Metrosunun kaplama taşları da, buradaki kalker yataklarından karşılanmıştır.
DİPNOTLAR
1. Krş. Özfırat 1997.2. Krş. Bahşaliyev 1997.3. M inorsky 1993, 922.4. Saraçoğlu 1956, 3415. Saraçoğlu 1956, 340-3436. Belli 1996, 637 vdd.7. M oses Khorenatsi, 98 vdd.; Johannes Katalitos, 148.8. Evliya Çelebi, 6, 274 vdd.9. Tournefort, 251.10. Pigulewskaja 1969, 155 vd.11. El M ukaddesi, 14812. Burney-Lang 1971, 44; Sagona 1984, 15 vdd.13. Strange 1930, 179.14. H am dullah el M ustavfi Kazvini, 160.
15. Bahşaliyev 1997, 29 vdd.16. H m ayakyan-Igum nov-K aragyozyan 19 9 6 ,1 4 7 .; Salvini 1998, 95 vd.17. Aliyev 1977, 5 vd.18. Bahşaliyev 1997, 23-35.19. Özfırat 1997, 55 vd.20. A liyev 1977, 5121. A liyev 1991, 5222. A liyev 1991, 5223. A liyev 1 9 7 7 ,1 7 vdd.24. Bahşaliyev 1997, 31 vdd, res. 1225. Bahşaliyev 1997, 41 vdd, res, 2726. N aum ann 1975, 248-259.27. G arstang 1953, res. 79-80 a.28. G oldm an 1956, 21 vdd., plan 6.29. Von der Osten 1937 , 29, res.2030. Sevin 1987, 300, res. 3.31. Blegen 1935 ,112 , Dörpfel 1902 ,120 ; Korfm ann 1994,241, res.2.; Korfm ann 1995,286,
res.2., 10.; Korfm ann 1997, 429, res.7 ,1 9 -2 0 .32. M ikaelyan 1968, 7 v d d .; Smith-Kafadarian 1996,23 vd d .; Köroğlu 1997, 135-13833. Belli 1983, 37-39.; Belli 1986, 280-285.; Belli 1993, 259-265.34. A lekperov 1937, 249 vdd.35. Özfırat 1997, 47 vd.36. Özfırat 1997, 50 vdd.37. Bahşaliyev-Aliyev 1985, 63 vdd.38. Bahşaliyev 1997, 33 vd.39. A liyev 1977, 28 vdd.; Özfırat 1997, 51 vd.40. A liyev 1977, 28 vdd.; Özfırat 1997, 79 vd.41. N ovruzlu-Bahşaliyev 1993, 28.42. Aliyev 1977, 3143. A liyev 1991, 44-4544. Belli 1997a, 177-178 ; Belli 1997b, 26.45 .Belli 1997a, 180-181, çizim 2 2 -2 3 .; Belli 1997b, 26,29, çizim 7-8, 22-23.46. König 1955-57, no: 126.; Melikişvili 1960, no: 281.47. A liyev 1991, 44-45.48. Bahşaliyev 1998, 1 vdd.49. Bahşaliyev 1997, 43.50. A liyev-A llahverdiyev 1992, 79 vd.51. König 1955-57, N r.l52. Schafer 1977, 256 vd.53. König 1955-57, no: 79.; Melikişvili 1960, no: 301.54. A liyev-A llahvediyev 1992, 81.55. Piotrovski 1955, 9.56. Kaşkay-A slanov 1981, 307 v d . ; Aslanov-Kaşkay 1991, 221 vd.57. A slanov-Kaşkay 1991,23358. A slanov-İbragim ov-Kaşkay 1997, 401 vdd.59. Bahşaliyev 1986. 12 vdd.60. Belli, 1991, 1 vdd.
ARCHAEOLOGICAL SURVEY İN NAKHICHEVAN, 1998
INTRODUCTION
Nakhichevan, lying in the south of the Transcaucasian plateau, is bordered by Turkey on the west, Iran on the south, and Armenia to the north and east1. Since 1920 it has been an autonomous republic, a constituency of the Republic of Azerbaijan. The nearly 5,500 km2 of soil belonging to the Autonomous Republic of Nakhichevan stretches northward and eastward from the Aras (or Araxes) River, which forms the boundary with Turkey. The climate—like that of the Turkish East Anatolian Region— is Continental: hot and dry in the sum- mer, cold in the winter. Autumn as well tends to be dry in Nakhichevan; most of the rainfall comes in the spring2. While the west and south of the country consist of steppes, the Zangezur mountain range reaches an altitude of 3,904 m at Kapıcık in the north. The range in vegetation cover is thus lim- ited; scattered remains of pine forests are to be seen only along the skirts of the mountains in the northeast. Meadows and rich pasture are also found only in this part of the land, where ani- mal husbandry figures significantly in the economy of the inhabitants.
The lands of Nakhichevan, with few majör geographical obstructions, lie at an average of 1100-1200 m above sea level. It is only in the valley of the Aras that the terrain falls below 1000 m. The great majority of the population is settled in the Aras river valley and along the streams which join the Aras from the north. The most dominant feature of the region is 5,165-m Mount Ararat in Turkey, just across the western border. Like the Turks of eastern Anatolia, the folk of Nakhichevan, too, have retained an almost awesome respect for the mountain, evident in overtones of spirituality in their legends.
The largest river in the region is the Aras, which also delin- eates the Southern border, separating Nakhichevan from Iran. The source of the Aras is in the east of the Turkish Province of Erzurum, where springs at the foot of the high mountains south of the Avnik Citadel feed the river, seasonally nourished by the melting snow. Flowing past Nakhichevan to the east, the Aras then joins the Kura River and they flow as one into the Caspian Sea. Nearly ali the streams in the landscape of Nakhichevan— the Arpaçay, the Asm Çayı, the Cehri Çayı, the Nahçıvan Çayı, the Elence Çayı and the Gilan Çay, to name a few—-are tribu- taries flowing southward into the Aras. To distinguish this Arpaçay within the country of Nakhichevan from that which flows fr°m the south shore of Lake Çıldır to form the border between Turkey and Armenia, the tributary within Nakhichevan has been dubbed the "Şarki Arpaçay" or the
Eastern Arpaçay by geographers. Like the Fırat, or Euphrates, the Aras figures in some of the favorite folksongs of eastern Anatolia. In Nakhichevan as well, the river frecjuently recurs in the songs, tales and legends of the people.
Thus geographically Nakhichevan represents an eastern extension of the East Anatolian Region of Turkey. Indeed, the broad valley cut by the Aras as it flows southeastward along the lands of Nakhichevan takes on the configuration of a giant tongue, appropriately reflected in the name of the wide low- lands here, Dil Ovası, literally "Tongue Plain." The Plain of İğdır and Dil Ovası together are also referred to as the "Sürmeli Çukuru3." The northern part of this great plain, which extends into Armenia, is known as the Plain of Ararat. The rich and fer- tile alluvial soil spread across this broad valley by the floodwa- ters of the Aras, however, is suitable for agriculture only when irrigated. The southward flowing tributaries have thus proved of enormous significance in the traditional economy of the region, to which agricultural produce has always contributed a large share. The most important cereal grains harvested include wheat, barley, rice, corn and millet; chief among the legumes are
beans, chick-peas, lentils and the broad bean. Rivaling the crops from the fields is the fruit from the widespread orchards and vineyards of the region: apples, pears, peaches, apricots, mul- berries, oleaster (the wild or Russian olive), cherries and grapes. Recent years, however, have witnessed a recession in grape pro- duction.
Throughout the areas not well watered by gullies, streams or rivers, agriculture requires dams, artificial lakes and irriga- tion canals. We therefore find that the Urartian Kingdom, which controlled eastern Anatolia, Transcaucasia and the area of north- western Iran in the first half of the first millennium BC, was the earliest civilization to have developed the principle of irrigation farming as used today. To benefit from the fertile soil of Nakhichevan and make agriculture profitable in the area, the Urartians set up there the same systems of dams, lakes and canals that they had established in eastern Anatolia. The many irrigation facilities built by the Kingdom here indeed turned this region into a real paradise4. The Urartian irrigation systems were so successful that the gardens, orchards and vineyards of the region continued to receive the praise of travelers throughout the Middle Ages5 and into Early Modern times6. One such traveler, J.R Tournefort, reporting on the region at the beginning of the 18th century—amazed by the number and extent of the gardens, orchards and vineyards stretching wide out across the Sürmeli Çukuru below Mount Ararat—described the area as a true "Garden of Eden7."
For the lands of Nakhichevan the Aras River also represents the greatest portal to the west. In Nakhichevan the important trade route leading from the east across India, Afganistan and northwestern Iran divides: one fork leads northward över Erivan to the Caucasus8; the other proceeds över İğdır, Doğubayazıt, Ağrı, Erzurum and Bayburt to Trabzon (the for- mer Trebizond, ancient Trapezus), the largest commercial port of the Eastern World in antiquity. Several Islamic geographers of the Middle Ages offer explicit detail on the extensive trade
along this famous route from Transoxiania (Maveraünnehir = the land beyond the River Ceyhun to the east), Iran and the East Anatolian Region, to Trabzon on the Black Sea coast9. The goods that reached Trabzon from the lands to the east were there sent on by sea to Constantinople, Capital of the Byzantine Empire, whence they found their way into Europe and the lands of the Mediterranean. Conversely, wares from the west were taken by ship as far as Trabzon, whence they were sent overland to desti- nations in the Islamic regions. This trade route, renowned since antiquity, has retained its importance to the present day. It is known as "the heart of Nakhichevan" to the people of the coun- try.
The Autonomous Republic of Nakhichevan forms a signifi- cant part of the region lying between the Rivers Kura and Aras, which is considered to be the homeland of an Early Transcaucasian culture which eventually spread into the eastern Anatolian regions, particularly from the beginning of the third millennium onward. This culture has been variously recognized as the "Karaz Culture," the "Yanık Culture," the "Şengavit Culture," the "Kura-Araxes Culture," and the "Early Hurrian" or "Early Transcaucasian" Culture10. Just as the fertile soils of the Euphrates and Tigris were important for Mesopotamia, so were these lands between the Kura and the Aras important for the southeastern Caucasus. Called the Araxes and the Cyrus respectively, by the ancient Greeks, these rivers appear in the Arabic sources as the Nahr-ar Rass and the Nahr-al Kurr11. The prosperous agriculture of the lands between these two rivers continued unfaltering into the Middle Ages, and the fertile land here was called "Bayn-al Nahrayn" by Arab geographers12.
The principal goal of our survey was to so examine the cul- tural wealth of eastern Anatolia and of Nakhichevan, and famil- iarize ourselves with its cultural development as to be able to evaluate it as a whole. This is crucial for cultures of the second millennium BC as well, for while there remain several puzzles as to the culture or cultures of the second-millennium popula-
i>ü. MKffMMNUtyW - * * * VMtüiumm)
tion in Eastern Anatolia, this period is richly represented in Nakhichevan by a people characterized by their painted pottery and the tradition of monumental kurgan burials (a type of tumulus). In the first millennium, the situation is reversed. Whereas there are hundreds of architectural monuments and inscriptions to document the dominance of the Urartian culture primarily in eastern Anatolia, but also as in Transcaucasia and northwestern Iran during the first half of the first millennium BC, in the Republic of Nakhichevan very little is known of this culture. At the present, we know that the region was under Urartian control in the eighth century BC13. In order to answer such questions and be able to speak of a cultural entity, we determined to carry out a thorough survey in the little known region of the Autonomous Republic of Nakhichevan. The results of our last two years' preliminary work have given us a firmer archaeological footing from which, after a detailed evaluation of the surface finds, archaeological excavation can begin as the sec- ond phase of the project.
We decided to begin an archaeological investigation in the Nakhichevan region in order both to share with the Turkic Republics the knowledge and experience gained by some 40 years of excavation and survey in Eastern Anatolia and to deter- mine the common characteristics in the ancient civilizations peculiar to the general area. This historical decision is not only a verification of the fact that archaeological research in eastern Anatolia, going on for the last forty years, reached a culmina- tion, but also gains special importance, as it brings forth the first archaeological project in the history of the Turkish Republic to be realized abroad.
ÇALHANKALE
Çalhankale is one of the most interesting sites in the vicini- ty of the city of Nakhichevan. The site, situated upon a high, not easily accessible precipice, is scarcely mentioned in archaeolog- ical literatüre, since it has not wittnessed a detailed survey. ■
Çalhankale lies 19 kms north of the city of Nakhichevan, some 10 kms beyond Kültepe II. The closest settlement today is that of Payız Village three or four kilometers to the southwest. The fortress stands on a rocky peak 1840 m above the sea level on the right (west) bank of the Cehri Çay, which runs past to the south. The rocky crag on which the fortress rests rises 450 m from the stream valley. One can reach Çalhankale, called Oğlankale by the local people, from the valley of the Cehri Çay in the east, or from the north. To the east, thousânds of limestone splinters from the crags cover the two kilometers to the streambed. In this striking landscape, Çalhankale possessed effective natural strategic defenses in antiquity. The only thing that would appear to have been lacking is a source of water. Those who sought temporary shelter here in the face of danger must have had to collect rainwater in order to survive. There are large caverns to the southeast of the fortress below the outcrop, rather shallow caves that appear to be shelters and are indeed used today by shepherds and their flocks as a refuge from the elements. Whether or not there are any cultural remains here is unclear. Contrary to the supposition of V.G. Aliyev, there seem to be no sherds or stone tools in evidence whatsoever at ali14.
Situated on this high rock, the top of which forms a flat plateau, Çalhankale is most vulnerable from the south, so that a fortification wall of monumental proportion, some 350 to 360 m long, has been built stretching from east to west along this side. These remarkable fortifications have been preserved with their original characteristics in relatively good condition, to the pre- sent. The western end of the wall unites with a rocky spur; the
eastern end begins high on the cliffs where any access from below is out of the question. Segments of wall constructed in massive masonry follow the natural rock crevasses that slope downward to the south. There are no traces at ali, however, of cuttings in the rock or foundation trenches. Following the natural contours of the topography, the wall is by no means straight, but roughly approximates a broad and shallow 'V.' At irregular intervals the fortification zigzags in saw-tooth fashion, angular on both the interior and exterior. The stone wall itself rises vertically without any set-backs or buttresses. No remains of a mudbrick superstructure are in evidence; the absence of any remaining traces of mudbrick suggests that the entire structure was büilt of stone. With its twists and turns, when viewed from the high hill to the west, it looks like a miniature rendering of the Great Wall of China, or rather it is as if the Great Wall of China had been inspired by this fortification wall of Çalhankale. The giant prismatic blocks, their outer faces roughly smoothed, were taken from local quarries of the relatively hard limestone which abounds in the area. The thickness of the defense wall varies from 2.30 to 2.70 m, and the structure is preserved to a height of 2.50-2.70 m. Blocks failen to the north and south indi- cate, however, the original height must have been över three meters. Quite large blocks were employed for the faces, where- as smaller pieces were used as in fiil. It is not clear whether any clay or mud was employed as mortar, but there are no signs of any such binding material apparent in breaks in the wall. Most of the blocks are oblong prisms, which makes the façade and construction even more impressive. Spaces between the blocks were filled with smaller stones; this work was done so carefully that no large gaps at ali are to be found. Furthermore, the slope, typical of similar sawtooth fortifications, is not seen here, either on the interior or on the exterior, stili another feature underlin- ing its remarkable construction. Contrary to the assumption made by B.B. Piotrovski and V.G. Aliyev, there is not the least evidence for a mudbrick structure atop the stone construction15. It seems to have been entirely of solid masonry.
The fact that the fortification wall of Çalhankale consists of sawtooth defenses— that it zigzags—is by far its most significant feature. This 360-m stretch of defenses is made up of 22 seg- ments which angle first toward the exterior (S), then the interior (N). The teeth, which are at intervals of 30 to 40 cm, woııld have proved to be a great advantage for protecting the approach to the wall both from the front and from the side in times of attack. Furthermore, besides being pleasing to the ey e, the teeth are a means of a strengthening the wall structure itself. Alone, the fact that these fortifications have survived över the millen- nia without losing their original character speaks conclıısively for how strongly they were built.
The two gates in the fortification wall are highly conspicu- ous* One is toward the southwest, the other toward the south- east. The width of the southwestern gate is 2.40-2.50 m. The entrance, 3.10 m deep, was most probably covered with a roof- ing of large stone slabs. A large block which had clearly served as the lintel of the door, has fallen from its position at the interi- or end of this entranceway, leaving the entrance today rather bare a gap in the wall. The neat ashlar masonry of large, well- smoothed stone blocks, however, remains solid and in remark- ably fine condition. There is nothing to sııggest that towers or bastion-like stmctures had ever flanked the gate. The doorway itself, bııilt of massive well-smoothed blocks, is stili impressive. Once two wings of a double door here would have swung open inwards on pivots, the sockets of which can stili be seen. One approaches this gateway up a steep slope from below, another asset of natural defense. Because the entrancevvay was situated directly on the bedrock, apparently no need for paving stones was felt.
The doorway at the southeastern end was not so formalİy laid out. Located in a natural opening in the rock 2.70 m wide, it has fallen into ruin and is in much poorer condition. Neither doorway would have been convenient for chariots or other wheeled transport.
Some 14-17 m south of and 2-2.5 m lower than the fortifica- tion wall, again on natural terraces formed by crevasses in the rock, can be seen the scant remains of another wall of defense. This wall is in much worse condition, only one or two courses of stone having survived.
It is surprising to find hardly any buildings on the wide natural rock platform inside such a monumental defense system. At the southeast, adjoining the fortification walls between the two gates, was a three-room complex. The walls of the three adjoining rooms, built side by side, were completely of stone, much of which has collapsed both into the rooms and outside; the walls, 1-1.20 m across, are preserved to a height of only 5070 cm. It appears that no clearing or rebuilding was ever attempted. The eastern room was 9.5 m square in plan; the next two, with apsidal northern walls, both measure 9.5 x 10.5 m. No doorways were apparent in any of the three rooms, and not a single potsherd was to be found inside or outside the complex. This absence of pottery substantiates the premise that Çalhankale never served as a permanent settlement, but only as a place of temporary refuge for those living in the surrounding plains.
Some 800 to 900 m south of Çalhankale there is another natural, bowl-shaped hollow. The natural passage into this area and that to the north, as mentioned above, opens to the east into the valley of the Cehri stream. In the çenter of this rather wide area there are the ruins of what was once a four-room structure. The exterior walls measured 1-1.20 m across, the interior durd- ing walls only 50-60 cm. The soil that covers the walls testifies to a superstructure of mudbrick. The total building complex covers an area of 160-170 m2. No sherds were found here, either.
It is clear that no exact parallel for the sawtooth fortification wall of Çalhankale has been found in Nakhichevan despite the hypotheses of C. Halilov and G.A. Aliyev16. The defensive walls of the forts at Kültepe II, Şahtahtı-Gavurkale and Oğlankale, for
example, display characteristics different not only in plan, but in construction technicjue as well. We do not know whether or not defense walls with sawtooth zigzags exist in Caucasia and northwestern Iran, but we do know that a similar form of zigzag construction which both strengthens the wall itself, and is advantageous for defense, appears frequently in Anatolia from the beginnings of the Chalcolithic period onwards17. The oldest example is the fortification wall of Level XVI at Mersin- Yumuktepe18. The fortification wall at Tarsus-Gözlükule, with corresponding angles on both interior and exterior, would appear to reflect a further development on that of Mersin19. The casemate wall at Alişar also incorporates sawtooth projections20. The difference between the interior and exterior plans of the sawtooth walls at Alişar and that at Çalhankale stems from the fact that the casemate layout used at Alişar allowed for creating projections in two different manners: either by the placement of the individual /rooms/ of the casemate, or by changing the direc- tion of these adjoining 'rooms.' The walls of building level 10 at the site of İmikuşağı on the east bank of the Euphrates, parallel the walls of Alişar, not only in their casemate construction, but in their zigzag plan as well21. Another defense wall recalling the plan of the Çalhankale fortifications is found on the very north- western coast of Anatolia at the famous trade çenter of Troy. Despite the resemblance in plan between the walls of Çalhankale and those of the Trojan Sixth Settlement (both forts without towers), the pronounced slope on the exterior of the Trojan walls nevertheless sets them apart22.
It is curious that in eastern Anatolia, Transcaucasia, and northwest Iran we have found no sawtooth fortifications dating to the second half of the second millennium or to the first half of the first millennium BC. Even in the high mountainous areas of Caucasia28 and to the south of Lake Van2Ç where fortification walls and other monumental architecture were also built com- pletely of stone, no such zigzag projections from this era have appeared. In the many fortifications of the Urartian Kingdom
controlling this area in the first half of the first millennium BC, the sawtooth plan so useful for strengthening and defending the fortifications is replaced by a layout with sturdy rectangular bastions at relatively close intervals. The walls were no w built upon stone foundations sunk into foundation trenches cut into the bedrock, and in place of the huge blocks formerly employed, smaller stones were set in a mortar of mud; the sloping exteriors of these new walls represent another facet in the development of the fortification walL The fortifications of this period were so sturdy that neither the destructive forces of nature nor pillaging have prevented them from surviving to the present, thereby demonstrating that the monumental fortification wall had reached the apex of its architectural development at this period.
It is a pity that no pottery has been found to provide us with a secure date for the construction of the fortification wall of Çalhankale. In Anatolia, fortifications with sawtooth projections can be seen at Mersin-Yumuktepe in the Chalcolithic period, at Tarsus-Gözükule and Alişar in the Early Bronze Age, at İmikuşağı in the Middle Bronze Age and in the Trojan Sixth set- tlement toward the end of the Middle Bronze Age. Let us tem- porarily suggest, then that the sawtooth fortifications of Çalhankale may well date to the mid second millennium BC. What can conclusively be said however, is that the fortification wall of Çalhankale is the most magnificent and monumental stone wall known at present throughout the larger region of eastern Anatolia, the Caucasus and northwestern Iran.
THE MOUND OF KULALI
Kulalı Höyüğü lies 36 km north of the city of Nakhichevan, some five kilometers northeast of the Nakhichevan-Iğdır high- way. The nearest settiements today are the villages of Yurtçu and Kıvrak. No excavation has ever taken place at the site. A stream fed by several springs to the south of the mound here flows in a westerly direction. The mound is an oval with a roughly east-west orientation; it varies from 30 to 35 m in height. The few sherds recovered on and around the mound belong to the Bronze and Iron Ages. Graves representing a cemetery of the Bronze and Iron Ages were found during con- struction work on the slopes about one kilometer east of the site, but these have not been archaeologically excavated either.
THE FERHAT II CANAL
The irrigation canal we found in our survey of Nakhichevan is of vital significance in demonstrating the sovereignty of the Urartian Kingdom in the region. As is well-known, the Urartian Kingdom, ruling eastern Anatolia, Transcaucasia and northwest Iran in the first half of the first millenium BC, was one of the pio- neers of modern agriculture which depends upon irrigation. With its retaining walls filled today with earth and gravel, it has been misinterpreted as remnants of a roadway. The local popu- lation, indeed cali this ancient facility the "Ferhat Canal25". Interestingly enough the one we discovered in the Doğubayazıt plain in 1996 carries the same name26. Thus we now have two "Ferhat Canals", one within the Nakhichevan and the other in eastern Anatolia. To avoid confusion we have decided to refer to the previously known irrigation canal on the north shore of Lake Balık to the west of Doğubayazıt as the Ferhat I Canal, and to cali the one here in the Şerur plain of Nakhichevan, the Ferhat
II Canal. VVhile the Ferhat I Canal has remained in continuous service for a period of some 2700 years with only minör repairs, the Ferhat II Canal has been out of use for quite a long time.
Traces of the Ferhat II Canal, which was built leading from the stream called the Arpaçay, can be seen northeast of the modern highway at a point only six kilometers east of the customs post at the Turkish/Nakhichevan border. The canal rans along the base of the mountains which limit the Aras Valley to the north and takes its water from the Arpaçay, a tributary of the Aras River. We were told by the local inhabitants that the irrigation canal passes the villages of Mahmut Kendi, Zeyve and Demirci before proceeding to Sederek Köyü and the Haşan Gulu Bağları.
The interior of the canal is today filled with a deep deposit of earth and stone which has been washed över the high verti- cal sides by rain and floodwaters; the original width and depth is no longer apparent. What remains most obvious today is the substructure of huge stones which carried it över the depres- sions and low areas along its course. Supported by retaining walls, the Ferhat II Canal is estimated to have been 25 to 30 km long, making it the third-longest Urartian irrigation canal known today; only the Ferhat I and the Menua canals are longer. A stretch of the Ferhat II Canal near Sederek Köyü has been destroyed by large gravel pits and a new concrete irrigation facility, which, however, follows a different route. Here two or three segments of the retaining walls can be seen, preserved to 2.5-3 m. The preserved height of 3 m represents seven or eight courses of masonry, but the number of stones fallen to the ground indicate that the original wall was stili higher. The sur- faces of the stones forming the exterior had been roughly worked to present an even outer surface. A very hard black rock of volcanic origin, common to the area, was used in the construction of the canal. Some stones were square or rectangular in form, others polygonal. The large gaps between the bloks were filled with small stones. Like in other Urartian canals, the con- necting material was clay. The walls were built using corbelling
technique. Their slant, however, was less pronounced than that of the other main Urartian canals, the Menua (Semiramis / Shamiram) and the Ferhat I27. Through rocky elevations in the terrain, beds may well have been cut into the rock in lieu of retaining walls; if sııch was the case, however, they are now filled with debris and no longer in evidence. We have been able to confirm, on the other hand, that the walls of the canal were indeed strong and sturdily binit, 2.30 to 2.70 m thick.
The water carried by this canal would have served to irri- gate the fields and vegetable gardens of the Şerur plain in par- ticular, an area without access to the waters of the Araxes River. Although known for its fertile soil, the area is poor in water; without irrigation agriculture would have been impossible. The water brought by this canal would have been critical for the fields, orchards and vineyards of the region. We do not know when the canal fell out of use and into disrepair. But we do know that its plan and construction resemble those of the Urartian irrigation systems in eastern Anatolia. Although we can only guess as to the king at the time of the construction, we do know that Rusa II (c. 685-645 BC) established several citadels in Transcaucasia and northwestern Iran for economic and mili- tary purposes; there are even inscriptions to the effect that he had a canal built in this general region28. Because the retaining walls are constructed in a technique closely resembling that of the Ferhat I Canal of the 7th century BC, for the present we shall accept a 7th-century date for the Ferhat II Canal as well. In the coming years we will comb the countryside around the canal for traces of fortresses and settlements which might have served to oversee the operation of the canal. Local people also speak of a second canal which diverted water from the Arpaçay, and indeed such a canal is mentioned in some publications as the "Kalecik Kanalı29". A more detailed survey of this area is planned for 1999 when the two canals will be evaluated togeth- er with the fortress of Oğlankale, which lies within easy reach of both canals and is dated to the first half of the first millennium
BC. Oğlankale may well have served as an economic çenter where the harvests of this fruitful plain were gathered and stored. Even more important, a map of the canals and the areas they served, as well as the plans and sections of these water channels, will be drawn up. The Ferhat II Canal meanwhile enters archaeological literatüre as the first and foremost irrigation system of the Urartian Kingdom in its northeastern reach- es, now the soil of Nakhichevan.
THE ROCK-CUT TOMB AND CUNEIFORM INSCRIPTION OF FERHAT EVİ
The rock-cut tomb and cuneiform inscription found in the high pasture of Batabat are located 66 km northeast of the city of Nakhichevan. The closest modern habitation is Biçenek Village in the district of Şahbuz. The high Batabat Plain lies some 2380 m above sea level. The inhabitants of this highland pasture carry on a traditional semi-nomadic existence, living in goat-hair tents. The 'floating islets' on the two large lakes constitute a natural wonder. They remind one of the 'floating islands' of Bingöl. Some publications address the tomb chambers as the "Batabat Rock-cut Chambers30." The locals speak of them as the "Ferhat Evi" ("House of Joy"); some sources have misinterpreted the tomb chambers as a "Residential Complex31." Today the tomb chambers—with the simple addition of a hinged door—are used to store straw and hay
The rocky outcrop in which the burial chambers and inscription are found lies just on the western foothills of the high peaks that form today's border between Nakhichevan and Armenia. The soft limestone of the cliffs rises 6-13 m. above ground level, lower at the west where the inscription is and ris- ing toward the burial chambers in the south. The door to the tomb, facing south, is 1.30 m wide and 2.20 m high. Above the
entrance is an inscription in the Cyrilic alphabet; a male and a female head incised to the right and left of the doorway are also thought to be later additions. Beyond the meticulously carved stone portal, a row of foıır internally joined burial chambers is seen to proceed northward into the rock. In comparison to the door, the walls and ceilings of these chambers appear rather clumsily worked. The first chamber, roughly circular in plan, measures 2.80 x 3.0 m across; the ceiling is 1.9 m from the floor. A shallow circular pit 80 cm in diameter has been cut into the floor in front of the eastern wall; why or when it was opened is unclear. The second chamber is reached through a door-like opening which is 40 cm deep, 1.40 m wide and 1.20 m high. This second room, rectangular in plan, is the largest of the four, 2.80 x 6 m with a ceiling height averaging 2 m. In this room alone the ceiling is somewhat vaulted in configuration. As is typical of other Urartian burial chambers, a bench runs along the eastern wall of this room. From here a doorway 60 cm deep, 2 m wide and 1.70 m high leads into the third chamber. inside the third chamber, which averages 2 m x 3.4 m with a ceiling height of 1.70, there was nothing of note—as is true as well of the fourth chamber. The entrance to the fourth chamber is square, 1.60 m wide and 1.60 meters high. The fourth chamber itself is of near- ly the same dimensions as the third — averaging 1.70 m x 3.60 m with a ceiling height of 1.70. Curiously enough, there are no niches in the walls for burial gifts, a standart characteristic of Urartian tombs. The small triangular holes cut into the walls here may or may not have been a later alteration.
On the west face of the cliff about two meters from the ground, one sees an area 60 cm high and 3.40 m long which was smoothed in preparation for a cuneiform inscription. It is appar- ent that there had once been three lines of cuneiform text, each line 15 cm high with five-centimeter spacing in-between. The height of the strokes forming the syllables is stili very clear as weU; they vary between 11.0 and 11.5 cm. No Urartian inscrip- tion yet found within the reaches of the Kingdom — eastern
Anatolia, Transcaucasia, and northwestern Iran— displays cuneiform syllables this large. The size of this text nearly match- es that of the text which the Persian King Xerxes had inscribed near the çenter of the Southern rock face below Van Kalesi, the great fortress at Van. The text of the inscription here at Ferhat Evi, due to the softness of the limestone, is unfortunately no longer legible. The obliteration of the cuneiform text inscribed in this soft stone was greatly aggravated by a later text scratched över it —the subject of which is also unclear— with names in the Cyrilic alphabet.
The destruction of this text means that we have lost the opportunity to learn under whose rule the tomb was built and the inscription written. Even if the general appearance of the writing does not particularly resemble that of the known Urartian cuneiform, a sizable number of burial chambers simi- lar in plan have been found carved into outcroppings of tufa and limestone throughout the Urartian Kingdom in eastern Anatolia, Transcaucasia, and northwestern Iran. In eastern Anatolia such tombs are even seen accompanied by similarly arranged cuneiform inscriptions. The best example is found on the southwestern cliffs below the fortress at Van (formerly Tuşba), the Capital of the Urartian Kingdom. There an inscription on the façade of the tomb identifies it as belonging to Argishti I (c. 786-764 BC)32. In Tunceli at the westernmost reaches of the Kingdom, a cuneiform inscription at the Kaleköy burial cham- ber of King Rusa II (c. 685-645 BC) is found on the rock face to the left of the tomb portal33. Stili another parallel to the Ferhat Evi tomb and inscription is that of Kayseran in the east of the Plain of Van. It is located on a high rocky peak some two or three kilometers southeast of the village Kayseran 7-8 km east of Keşiş Gölü, the reservoir behind the Rusa Dam. Because the stone-cut stairs leading down to the tomb on the south face of the cliff have broken away, the tomb chambers are not accessible here. The three-line inscription on the north face of the limestone cliffs here is thought to refer to waterworks34.
One publication mentions a vishap, the statue of a creature with attributes of a fish and a bull, which stood near the tombs and inscription of Ferhat Evi; this statue is said to have been stolen by the Armenians35. Such vishaps, generally of andesite, often stood just beside Urartian structures in the Transcaucasia region36. It is truly a pity that the cuneiform inscription did not survive to the present; w e might then know for sure whether the tomb belonged to the Urartian period or to Achaemenid times.
MUNCUKLUTEPE NECROPOLIS
The necropolis, 64 km to the south of the city of Nakhichevan falls within the religion of Ordubad. Muncuklutepe necropolis İtes some two kilometers SW of Harabe Gilan, a Medieval city. Excavation in this early Iron Age cemetery took place under G. Kardeşhan Aslanov, Behlül İbrahi- mov, and Süheyla Kaşkay from 1975 to 19903L The eastern part of the necropolis, situated on a low oval spur, has been destroyed by the waters of a stream flowing past it in a north- south direction; the western part remains intact, protected by outcrops of bedrock and by the higher hills around it. The main peculiarity of the Muncuklu tepe necropolis that the graves are grouped together side by side. The tombs were built of stone slabs made of sandstone, found in the immediate surroundings. Most of the graves were shallow chamber tombs each with a dromos, although there were also some stone cists. In front of some graves were found votive pits, again lined with stone slabs. Like the graves, the pits were square, rectangular or oval in shape. The many graves that have been opened indicate no preference as to the direction in which the skeletons lay. The site takes its name from the multitude of beads (muncuk) recovered from the graves. With each rain or flooding, more of these beads appear on the surface. They are crudely hand-cut of agate or cornelian, mined locally.
« İ l i pK e r k i
(«O rciM a n
Sadarak
_ s - - ) M a ! h t a K f ı l t c p c c ı
A Ş e n ı r
\ j \ C l ■
O g l d i ık a l c
O M ' i ı l . ı r i ı p i s i
Vf f a t a ç - S o r f ı -p ı
\ -\rab\cjL-t
Ki'iaU , ^ ııı dcu, . . K ı ı l ı lıS a l ı h ı l ı l ı
I R A X
Harita î. Nahçıvan Bölgesi'ndeki eski yerleşmeler
1. Türkiye - Nahçıvan Sınır Kapısı
2. II. Kültepe Höyüğü
3. Cehri Çayı tarafından tahrip edilen höyük
4. II. Kültepe İlk Tunç Çağ açması
V
p I
•j-i
5. II. Kültepe ilk Tunç Çağı, kerpiç duvarlı, yuvarlak planlı ev
6. II. Kültepe Höyüğü'nden boya bezemeli kap parçası (Ph. Nezih Başgelen)
7-8. II. Kültepe'de bulunmuş, stilize hayvan motifleriyle bezeli gövde parçaları (Ph. Nezih Başgelen)
* k v ̂ * v i 4 - ^ * / "V**
liİlSfeiseSısaa^ifeiiis^^^»
<1*"* “ ^ŞSmmm
9. II. Kültepe sur duvarları
10. Çalhankale'den Cehri Cayı Vadisi
11. Savunma dm arının genel görünümü, güneyden
12. "V " biçimli savunma duvarı
13. Harçsız yapılmış savunma duvarı
14. Savunma duvarı, batıdan
İd. Duvarın genel gorunumu
16. Duvarda kullanılan ince ve uzun taş bloklar
i - ü v ı . - h u m i l , ■ ı k ı n i ı k i ı
18. Güneybatı kapısı ve Cehri Çayı Vadisi 19. Güneybatı kapısı, kuzeyden
22. Şahtahtı Kalesi'nin genel görünümü, güneybatıdan
23. Şahtahtı ve Aras Ovası
24. Dikdörgen planlı mezar
25. Dikdörtgen planlı mezar 26. Şahtahtı, boya bezemeli çömlek(Ph. N. Başgelen)
! İ'6 ‘ı i /mi '
, - s .- - '
27.Şahtahtı Kalesi
28. Şahtahtı Kalesi doğu duvarı
29. II. berhat Kanalı destek dinarı
30. Ferhat Kanalı destek duvarından detay
33. Batabat Yaylası ve göller
34. Mezar odalarının bulunduğu kayalığın genel görünümü
SAI. R8 KTORLUOUİsH®
• “»W • •
|g|
uy
35. Mezar odasının kapısı, güneyden
v^'
.̂ .1 > -V *&.&•I
â r ğ'jBr*' - - . * r -
36. Yazıtın alanı, batıdan
i ’C
} t i * '
. <
%
, * S - '
. ‘ S ,* * W - *::; > V ‘\ ’• -> .v
> ’
\ *
\ v$ • v < , ,'V1, "'’ * -L',,i'fe4t5 J*37. Tahrip edilen çivi yazıtı
38. Muncuklutepe nekropollerinin genel görünümü
39. Kumtaşı levhalardan yapılan mezarlar
40. Kumtaşı levhalardan yapılan mezarlar
41. Dromoslu mezar
42. Adak çukurlu mezar
43. Adak çukurlu mezar 44. Adak çukuru
45. Harabe Gilan, güneybatıdaki birinci gölet
46. Harabe Gilan, Akropol
47. Akropol duvarından detay
52. Harabe Gilan, konutlardan detay
XXII
t*s H
pö O
H
Harita 2. Nahçıvan Bölgesindeki maden ve hammadde yatakları
53. Kuzey etekteki ikinci gölet
-Cv* *: "i v5'r *-'£ V- "~-zjl - ;r *t , ’ ,-ı ' “" 4- . ,a,<İ’r, ' ~»:£ „ *<• -**,->'-LA-T* -i * %, -T
: i* i -k- :„ -C - : - '..’. "i/*
54. Darıdağ, arşen yalaklan
V. ,Silisi
? * * * * -"t- +*m
55. Şahtahtı kalker ocakları
The necropolis a t' Muncuklutepe has been dated by the excavators from the eighth to sixth centuries BC by according to the metal objects, weapons and pottery found as a burial gift in the tombs38. However, both the architecture of the graves and the accompanying gifts indicate an earlier date for these burials at Muncuklutepe.
The total absence of iron implements and weapons is doubtlessly crucial. Not a single example of an iron implement or weapon was recovered. These unusual graves — with votive pits placed before them— have no parallels in Anatolia, the Caucasus or northwest Iran. If we ignore the votive pits, how- ever, parallels to most of the graves of stone-slab construction can be found in graves from the Early Iron Age at Yoncatepe, just nine kilometers southeast of Van. Furthermore, the occur- rence of long-spouted 'teapots' of gray ware characteristic of the Early Iron Age in northwestern Iran also suggests an early date.
SOURCES OF MINERALS AND RAW MATERIALS
Another objective of our investigations in Nakhichevan was to locate the sources of those minerals and raw materials of importance in the economic and cultural development of the region. The natural resources found here not only met the needs of those living within the area, but played a majör role in foreign commerce. Exploitation of the mines and quarries of Nakhichevan was by no means limited to ancient times, it con- tinued in the Middle Ages and up to the present.
The most significant mineral resources of Nakhichevan are tin and iron. Lack of tin in the neighboring regions of Anatolia, Transcaucasia and Iran provided a stimulus for foreign trade39 whilst a similar scarcity of iron ore had more interesting results. During the Bronze Age, we see the development of commerce in
tin accompanied by progress in the bronze industry; it was the zenith of the Bronze Age cultures of the region. However, the great economic and cultural progress made in the Bronze Age did not continue within the Iron Age settlements of the region. Because trade in iron was not as widespread as that in tin, the Early Iron Age and the Iron Age cultures of this area lagged behind those of eastern Anatolia to the west. As a result the area fell eventually into the hands of the Urartian Kingdom of eastern Anatolia, the regional leader in iron technoiogy.
Other metals such as gold, silver, lead, copper, and antimo- ny are also found in the region40. The richest copper lodes are those on Mis Dağ, in Şekerdere and Vayhır, on Göydağ and in Sirab. The rich deposits of arsenic on Darıdağ were widely used as an alloy of bronze before the employment of copper. Rock salt from the peaks called "Salt Mountain" some 12 km northeast of the city of Nakhichevan has continued to supply the salt needs of the region throughout the Middle Ages to the present day. Also stili in use today are the rich limestone quarries in the sur- roundings of Şahtahtı Village 42 km northeast of the city of Nakhichevan; they have been worked since the second millennium BC.
FOOTNOTES1. This work was supported by the Research Fund of the University of İstanbul. Project number: UP-6/010598.2. Saraçoğlu 1956, 341.3. Saraçoğlu 1956, 340-343.4. Belli 1996, 637 ff.5. Moses Khorenatsi, 98 ff.; Johannes Katalitos, 148.6. Evliya Çelebi, 6, 274 ff.7. Tournefort, 251.8. Pigulewskaja 1969, 155 f.9. El Mukaddesi, 148.10. Burney-Lang 1971, 44; Sagona 1984. 15 f.11. Strange 1930, 179.12. Hamdullah el Mustavfi Kazvini, 160.13. Hmayakyan -Igumnov - Karagyozyan 1996, 147.; Salvini 1998, 95 f.14. Aliyev 1977, 51.15. Aliyev 1991, 52.16. Aliyev 1991, 5217. Naumann 1975, 248-259.18. Garstang 1953, figs 79-80a.19. Goldman 1956, 21 ff., plan 6.20. Von der Osten 1937, 29, fig. 20.21. Sevin 1987, 300, fig. 3.22. Blegen 1935, 112; Dörpfeld 1902, 120; Korfmann 1994, 241, fig. 2; Korfmann 1995,
286, figs. 2,10; Korfmann 1997, 429, figs. 7,19-20.23. Mikaelyan 1968, 7 ff.; Smith-Kafadarian 1996, 23 ff.; Köroğlu 1997,135-138.24. Belli 1983, 37-39, figs. 5-13; Belli 1986, 280-285, figs. 1-2; Belli 1983, Belli 1993, 259
265, figs. 1-3.25. Aliyev 1991, 44 f.26. Belli 1997a, 177 f.; Belli 1997b, 26.27. Belli 1997a, 180 f., figs. 22, 23; Belli 1997b, 26 ff., figs. 7, 8, 22, 23.28. König 1955-57, no. 126; Melikişvili 1960, no. 281.29. Aliyev 1991, 44 f.30. Bahşeliyev 1997, 43.31. Aliyev-Allahverdiyev 1992, 79 f.32. König 1955-57, no. 1.33. Schafer 1977, 256 f.34. König 1955-57, no. 71; Melikişvili 1960, no. 301.35. Aliyev-Allahverdiyev 1992, 81.36. Piotrovski 1955, 9.37. Kaşkay-Aslanov 1981, 307 f.; Aslanov-Kaşkay 1991, 221 f.38. Aslanov-Kaşkay 1991, 233.39. Belli 1991, 1 ff.40. Bahşaliyev 1986, 12 ff.
BIBLIYO GR AFYA/BIBLIOGR APHY
Alekperov 1937
Aliyev 1977
Aliyev 1991
Alekperov, A.K., "Krasenaya Keramika Naehicevanskogo kraya i Vanskoye Ç arstvo", Sovetskaya Arheologia 4.
Aliyev, V. G., Azerbaycan'da Tunç Devrinin Boyalı Kaplar Medeniyeti-The Bronze Age Pa- inted Pottery Culture in Azerbayjan, Bakü.
Aliyev, V. G., Kultura epohi sredney bronzi Azerbaydjana (Azerbaycan'ın Orta Tunç Kültürü), Bakü.
Aliyev-Allahverdiyev 1992 Aliyev, V.- Allahverdiyev, S., "Ferhad Evi",Azerbaycan'da Arkeoloji ve Etnografya İlminin Sorunlarına Hasrolunmuş İlmi Konferansın Materyalleri, Bakü, 79-82.
Aslanov-İbramigov-Kaşkay 1997 : Aslanov, G-İbramigov, B- Kaşkay, S.,"Das mittelalterliche Haraba-Gilan (Aser- beidschan)", Arghaologische Mitteilungen aus Iran und Turan, 29, 1997, 401-425.
Aslanov-Kaşkay 1991
Bahşaliyev 1986
Bahşaliyev 1997
Bahşaliyev 1998
Bahşaliyev-Aliyev 1985
Aslanov, G-Kaşkay, S., " Pogrebeni Nekro- poli Mundjuklutepe" - "Tombs in the Bon- cuklutepe Cem etery", Sovetskaya Arheologia, 3 ,1 9 9 1 , 221-233.
Bahşaliyev, V., Metalurgia i Metalloobrabotka na territorii drevney Nahiçevani (Nahçıvan'da Eski Metalürji ve Madencilik), Leningrad.
Bahşaliyev, V ., Nahçıvan Arkeolojisi- The Archaeology of Nakhichevan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Bahşaliyev, V., "Nahçıvan'da Bir Erken Demir Çağı Nekropolü: Kolanı", Belleten 223, 1-14.
Bahşaliyev, V.B-Aliyev, V.G., "Şahtahtı Nekropolünün Yeni Tapmtıları", Haberler (Izvestiya, Azerbaycan SSR İlimler Akade- miyası) 4, 63-69.
Belli 1983
Belli 1986
Belli 1991
Belli 1993
Belli 1996
Belli 1997a
Belli 1997b
Blegen 1935
Dörpfeld 1902
El-Mukaddesi 1877
Belli, O., "Nairi-Habuşkia Ülkesi Araştırm aları", Eski Eserler ve Müzeler Genel M üdürlüğü, I. Araştırma Sonuçları Toplantısı, 31-39.
Belli, O., "Untersuchungen zur Eisenme- tallurgie in Hubuşkia", Prof. Dr. U. Bahadır Alkım Hatıra Sayısı, Anadolu Araştırmaları 10, 271-299.
Belli, O., " The Problem of tin deposits in Anatolia and its need for tin, according to the written sources", Anatolian Iron Ages, The Proceedings of the Second Anatolian Iron Ages Colloquium helt at İzmir, 4-8 May 1987, (ed. A. Çilingiroğlu and D. H. French), 1-9
Belli, O., "Ruinen monumentaler Bauten südlich des Van-Sees in O stanatolien", Festschrift für Peter Neve, Istanbuler Mitte- ilungen, 43, 255-265.
Belli, O., "Doğu Anadolu Bölgesi'nde Keşfedilen Urartu Barajlarına Toplu Bir Bakış", Belleten, 40, 631-680.
Belli, O., "1996 Yılında Doğu Anadolu Bölgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin Araştırılması", Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 15. Araştırma Sonuçları Toplantısı II, 163-198.
Belli, O., Doğu Anadolu'da Urartu Sulama Kanalları-Urartian irrigation Canals in Eastern Anatolia, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Blegen, C.W., Troy I I I : The ûxxth settlements, Princeton.
Dörpfeld, W., Troja und llion, Berlin.
El-M ukaddesi M uham m ed İbn Ahm et, Ahsan al-taqasim fi ma'rifat al-aqalim (yay. M.J.De Goeje) G eographorum Arabico- rum, Leiden.
EvliYa Çelebi 1970 Evliya Çelebi Seyahatnamesi 6, (Çeviren vesadeleştiren Z.Danışman), İstanbul.
Garstang 1953 G arstang,}., Prehistoric Mersin, Yümük Tepein Southern Turkey, Oxford.
Goldman 1956 Goldman, H., Excavations at Gözlü Kule ,Tarsus II, Princeton.
Hamdullah el Mustavfi Kazvini 1915: Hamdullah el Mustavfi Kazvini,Nuzhat al cjulup (yay. G. Le Strange), Le- iden.
Hm ayakyan-Igum nov-Karagyozyan 1996: Hm ayakyan, S.G.-Igumnov,A.-Karagyozyan,H.H.,"An U rartian Cuneiform inscription from Ojasar-llan- dağ, Nakhichevan", Studi Micenei ed Egeo- Anatolici 38, 137-151.
Johannes Katalikos 1904
Kaşkay-Aslanov 1981
K orfm annl994
Korfmann 1995
Korfmann 1997
Köroğlu 1997
König 1955-57
H. Thopdischian, Die inneren Zustande von Armeniern unter Aşot L, Mitteilungen des Se- minars für Orientalische Sprache zu Berlin VII/II, Berlin. \ x
Kaşkay, S.-Aslanov, G .,"N ew Archaeologi- cal Finds in Soviet Azarbaijan", 28. Ran- contre Assyriologique Internationale, Wien,
Korfmann,M., "1993 Yılı Troia Çalışmaları", Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 16. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 239-262.
Korfman,M., " Troia 1994 Kazı Sonuçlan", Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 17. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 283-303.
Korfman,M., "1996 Troia Kazı Sonuçlan", Anıtlar ve Müzeler Genel M üdürlüğü, 19. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 427-453.
Köroğlu, K., "1996 Yılı Artvin-Ardahan İlleri Yüzey Araştırm ası", Anıtlar ve Müzeler Genel M üdürlüğü, 15. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1, 127-156.
König, F.W., Hanbuch der chaldischen Insch- riften, Achiv für Orientforschung, Beiheft 8, Graz.
Mikaelyan 1968
Melikişvili 1960
Minorsky 1993
Moses Khorenats'i 1978
Naum ann 1975
N o vruzlu-Bahşaliye v 1993
Özfırat 1997
Pigulewskaja 1969
Piotrovski 1955
Sagona 1984,
Salvini 1998
Saraçoğlu 1956
Sevin 1986
Mikaelyan, G.H., Cyclopean Fortresses in the Basin of Lake Sevan, Erivan.
Melikişvili, G.A., Urartski klinoobraznye Nadpisi, Moskova.
Minorsky, V., "Nakhçıwan",T/ze Ency- lopaedia of İslam, 922-923.
History of the Armenians (çev. Robert W. Thomson), London.
N aum ann, R., Eski Anadolu Mimarlığı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Novruzlu, E.İ.-Bahşaliyev,V., Ş eru /u n Arkeoloji Abideleri, Bakü.
Özfırat, A., Kuzeydoğu Anadolu M.Ö.II Bin Yıl Boyalı Çanak-Çömlek Kültürü, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul.
Pigulewskaja, N., Byzanz auf den Wegen nach Indien,Aus der Geschichte des byzan- tinischen Handels mit dem Orient vom 4. bis 6. Jahrhundert, Berlin.
Piotrovski, B.B., "Razvitie Skotovodstva v drevnejsem Z akavkaze", Sovetska Arc- haeologia, 23, 5-15.
Sagona, A.G., The Caucasian Region in the Early Bronze Age, BAR Int. Series 214 (I),Cbcford.
Salvini, M., "Eine urartâische Felsinchrift in der Region Nachichevan", Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatiche Archdologie 88, 94-99.
Saraçoğlu, H., Doğu Anadolu I, İstanbul.
Sevin, V., "İmikuşağı Kazıları, 1986", Eski Eserler ve Müzeler Genel M üdürlüğü, 9. Kazı Sonuçları Toplantısı I, 300-333.
Schâfer 1997
Smith-Kafadarian 1996
Strange 1930
Tournefort 1718
von der Osten 1937
Schâfer, H. R, "Die Inschrift Rusa II. Argis- tehinis in M azgirt-Kaleköy", Studi Micenei ed Egeo-Anatolici, 18, 249-268.
Smith, A. T.- Kafadarian, K., "N ew Plans of Early Iron Age and Urartian Fortresses in Armenia: A Preliminary Report on the Ancient Landscapes Project", Iran 34, 2337. •
Strange, G. Le, The Lands of the Eastern Caliphate, Mesopotamia, Persia, and the Central Asia from the Moslem conquest to the time of Timur, Cambridge.
Tournefort, Jous Pitton de., A Voyage in to the Levant II, London.
von der Osten, H, H., The Alishar Hüyük, Seasons 1930-32, Oriental Institute Pub- lications, 28, Chicago.
DİZİN
adak çukuru,35,37 Afganistan,13 Ağrı,13Ağrı Dağı,11,13 Ahamenid dönemi,34 Akdeniz ülkeleri,13 akik,35 altın,41altın madeni,41Altıntepe nekropolü,13Alişar,22-24Anadolu,22,24,37,41andezit,44andezit yatakları,44Ankara Dışişleri Bakanlığı,10Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü,8Antik dönem,24antimon,43 .antimon yatakları,43Arap coğrafyacıları,14Arap kaynaklan,14Ararat Ovası,12Aras Irmağı,11 -14,25,28-29Aras Vadisi,11,13,28Araştırma Fonu Uzmanlar Komitesi,! 0Araxes,14Argişti I.(Uratu Kralı),34 Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü,8 armut,12 arpa,12Arpaçay,l 2,28,30 arşen,43arşen yatakları,43 Asm Çayı,l 2Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri,7 Avnik Kalesi,11 Avrupa ülkeleri,13 Azerbaycan,17Azerbaycan Bilimler Akademisi,8 Azerbaycan Federatif Cumhuriyeti,11
Babek ilçesi,42 bakır,42bakır yatakları,42 bakla,12 Balık Gölü,26,28 baraj,13,27 bastiyon,23Batabat kaya odaları,31 Batabat yaylası,31 Bayburt,13 Bayn al-Nahrayn,14 Biçenek köyü,31 Bingöl,31 Bizans Devleti,13 bronz endüstrisi,41
bronz eşya,37 bronz silah,30,37 bronz takı,30 buğday,12 Cehri Çayı,12,16,18 Cennet Bahçesi,13 Culfa ilçesi,42-43 Cyrus,14
Çalhankale,17-19,21-24Çavuştepe,7Çıldır Gölü,12çinko,42-43Çin Şeddi,19Çivi yazı,8,31,33-34
Darıdağ,43 darı,12 demir,37,41Demir Çağı,17,27,30,41 Demirci köyü,28 demir metalürji tekniği,41 demir ticareti,41 Dicle Irmağı,14 Dividar köyü,16 Dil Ovası,12 Diyarbakır,7Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi,9Diyarbakır-Harran Yüzey Araştırması,7 Doğu Anadolu Bölgesi,7-8,11 -15,2324,27,29,31,33-34,41Doğu Anadolu'da Baraj,Gölet ve SulamaKanallannm Araştırılması,8Doğu Anadolu'da Boyalı MağaraResimlerinin Araştırılması,7Doğu Anadolu'da Hammadde ve MadencilikFaaliyetlerinin Araştırılması,8Doğu Anadolu'da Urartu Anıtsal Kayaİşaretlerinin Araştırılması,8Doğu Anadolu'da Urartu ÇiviyazılıBelgelerinin Araştırılması,7-8Doğu Anadolu'da Urartu Yol ŞebekesininAraştırılması,8Doğu Anadolu'da M.Ö.II.Binyıl KültürlerininAraştırılması,8Doğubayazıt,! 3,26,28Doğubayazıt Ovası,27Doğu Dünyası,13Doğu ülkeleri,13dut,12II .Dünya savaşı,43
Ege Üniversitesi,8Elazığ,7 ,Elazığ-Bingöl Yüzey Araştırması,7
Elence Çayı,12 elma, 12 Erek Dağı,34 Erivan,13Erken Demir Çağı,24,35,37,41Erken Hurri Kültürü,14Erken Transkafkasya Kültürü,14,17,24Ernis(Ünseli),7Erzurum,11,13Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen EdebiyatFakültesi,8eski galeri,43Eskiçağ,14,18,37,41-43Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı,8Eskiçağ Uygarlıkları,8
Farsça,42 fasulye,12 Ferhat Evi,31,34 Ferhat Kanalı (I),28-29 Ferhat Kanalı (II) ,27-30 Fırat Irmağı,12,14,23
Gavurkale,22,26Gevaş,7 ,Gilan Çayı,12 gölet,13,27,37,39 Göydağ,42Göydağ Bakır Madenleri,42 Gözlükule (Tarsus),22,24 gümüş,42 Gümüşlük,42 Gümüşlü köyü,42-43 gümüş madeni,42-43 gümüş yatakları,42 Güneydoğu Kafkasya,14
Hakkari nekropolü,7 Halaç köyü,44Halime Hatun Kümbeti ve Mezarlığı,7hammadde yatakları,41Harabe Gilan,35,37,39Harabe Gilan kalesi,37Harabe Gilan kenti,37Haşan Gulu Bağlan,28Hazar Denizi,12Hindistan,13Horasan Harcı,37
İğdır,13,27,43 Iğdıir Ovası,12
İbadullah Belediyesi,24İçkale,17İğde,12İlk Tunç Çağı,14,22,24 İmikuşağı,7,23-24 İran,11,13,25,37,41
İslam coğrafyacıları,13 İslam ülkeleri,14İstanbul Üniversitesi Araştırma Fonu,9 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,8-9 İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü,9
Kafkasya, 13,17,22-24,35,37,41kalker yataklan, 25-26,44Kalkolitik Çağ, 22,24kalay, 41,43kalay ticareti, 41Kalecik Kanalı, 30Kapıcık, 11Karadeniz, 13Karagündüz, 7Karaz Kültürü, 14kaya mezarı, 31,34kaya tuzu, 43kayısı, 12kaynak tuzu, 43Kayseran köyü, 34Kışlakabbas köyü, 24Kıvrak köyü, 27Kızılvank Höyüğü, 14kil, 19,23kimyasal silah, 43 kiraz, 12Kiril alfabesi, 31.33 Kolanı nekropolü, 30 Konstantinopolis, 13 kornalin, 35 kromlek, 25 Kulalı Höyüğü, 27 kule, 20kumtaşı yatakları, 35,37Kura-Aras Kültürü, 14Kura (Kür) Irmağı, 12,14kurgan, 14,25-26kurşun, 42-43Kuzeybatı Anadolu, 23Kuzeybaü İran, 13-15,22-24,27,29,33-34,37Kültepe Höyüğü (I.), 16,42Kültepe Höyüğü (II.), 14,16-17,22,26,42Kütahya Dumlupmar Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi, 9
maden yatakları, 41 Mahmut Kendi köyü, 28 Maveraünnehir, 13Menua (Semiramis / Şamram) Kanalı, 28-29mercimek, 12mermer, 44mermer yatakları, 44meyve bahçeleri, 12-13mezar odası, 31,33-34Mezopotamya, 14mısır, 12Mis, 42
Mis Dağı, 42 Moskova metrosu, 44 mumya, 39Muncuklutepe nekropolü, 35
Nahçıvan, 8,11,13-14,22,27-28,31,41 Nahçıvan arkeolojisi, 8 Nahçıvan Başkonsolosluğu, 10 Nahçıvan bölgesi, 8,12,27,30 Nahçıvan Çayı, 12,16 Nahçıvan İlim Merkezi, 8 Nahçıvan'm kalbi, 14Nahçıvan kenti, 15-17,24-25,27,31,35,37,42-44Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, 9-10,14-16Nahçıvan Tarih Müzesi, 8,16Nahçıvan Toprakları, 11-13,30Nahr-ar Rass (Aras), 14Nahr-al Kurr, 14nohut, 12
Oğlankale, 18,22,30 Oğlânkale köyü, 44 Ordubad ilçesi, 15,35,37,41,44 Ortaçağ, 13-14,35,37,39,41-43 Orta Tunç Çağı,14,17,24,26
Payız köyü, 17 Pirinç, 12
Rusa II. (Urartu Kralı), 29,34 Rusa Barajı (Keşiş Göl), 34
Sabridize köyü, 37 Sal tuzu, 43savak, 39sebze bahçeleri, 13,29,39Sederek köyü, 28sırlı tuğla, 39Sirab bakır yatakları, 42Sirab köyü, 42Son Tunç Çağı, 14,17,24,26sulama kanalları, 13, 27Sürmeli Çukuru, 12-13
Şahbuz ilçesi, 30-31 Şahtahtı, 25-26, 44 Şahtahtı kalesi, 14,22,25-26 Şahtahtı nekropolleri, 25 Şarki Arpaçay, 12 Şeftali, 12 Şekerdere, 42Şekerdere bakır yatakları, 42 Şengavit Kültürü, 14 ,Şerur ilçesi,15,24,27,42,44 Şerur Ovası,28-29 Şortepe Höyüğü, 24
Tarih Bölümü, 8testere dişi (kurt dişi), 19-20,22-24 Toprakkale, 7Transkafkasya, 13-15,23,27,29,33-34Transkafkasya platosu, 11Trabzon, 13-14Troya, 23-24tunç, 42-43Tunç Çağı, 27,41-42Tunceli- Kaleköy, 34Tuşpa (Van Kalesi), 34Tuzluca,43Tuz Dağı, 43tuz yatakları, 43.türbe, 23-24Türkiye, 7,10-12,14Türkiye- Nahçıvan sınır kapısı, 28Türkiye Cumhuriyeti, 8Türk Cumhuriyetleri, 8-9
Uluslararası Demir Çağları Sempozyumu, 8Umut Köprüsü, 14Urartu çivi yazısı, 33-34Urartu Krallığı, 13,15,23,27,30,33-34,41Urartu kültürü, 15Urartu mezar odaları, 33Urartu sulama kanalları, 28-29Urartu sulama tesisleri, 13Uzunbaba köyü, 16
Üçtepe, 7 üzüm, 12üzüm bağları, 12-13,29
Van, 7,37Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji AraştırmaMerkezi, 7-8Van Gölü, 8,23,26Van Kalesi, 7,33-34Van Kalesi Höyüğü, 7Van Ovası, 34Vayhır, 42Vayhır bakır yatakları, 42 Vişap, 34 vişne, 12Xerkes (Pers Kralı), 33Yanık Kültürü, 14Yeniçağ, 13,41Yılanlı (Haça) Dağı, 11Yoncatepe Kalesi ve Nekropolü, 7,37Yumuktepe (Mersin), 22,24Yurtçu köyü, 27yüzer adacık, 31
Zangezur sıradağları, 11 Zerdali, 12 Zeyve köyü, 28
INDEX
Achaemenid time,64Afganistan,49agate,64Ağrı,49Alişar,56-57alloy,66Anatolia,56-57,65 ancient times,65 andesite,64 antiquity,49-50 apples,49 apricots,49 Arab geographers,50 Arabic sources,50 Aras River,47-49,59 Araxes,50 Araxes River,60 Aras Valley,59archaeological excavation,51 archaeological investigation,51 archaeological literatüre,52 archaeological research,51 architectural monuments,51 Argişti I.(Urartian King),63 Arpaçay,48,59-60 arsenic,66 artifical la kes,49 Asm Çayı,48Autonomous Republic of Nakhichevan,47,50-51Avnik Citadel,48 Azerbaijan,47
barley,48 bastion,54 Batabat,61Batabat Rock-cut Chambers,61 Bayburt,49 Bayn-al Nahrayn,50 beads,64 beans,49Biçenek Village,61 Bingöl,61 Black Sea,50 broad bean,49 bronze,66Bronze Age,58,65-66 Bronze Age cultures,66 bronze industry,66 bull,64burial chambers,63 Byzantine Empire,50
canals,48 Caucasia,56 Caucasus,49,57,65 Caspian Sea,48 Caverns,52 Cehri Çay,48,52 Cehri stream,55 cemetery,58city of Nakhichevan,52,58,64,66Chalcolitic period,56-57chamber,62chariots,54cherries,49chick-peas,49clay,53,59cliffs,53Constantinople,50copper,66corn,48cornelian,64creature,64crops,49cuneiform inscription,61 -64 cuneiform syllables,63 cuneiform text inscribed,63 Cyrilic alphabet,62-63 Cyrus,50
Çalhankale,52-57
dams,49 Darıdağ,66 Demirci Village,59 Dil Ovası,48 Doğubayazıt,49,58 Doğubayazıt plain,58 doorway,54 dromos,64
Early Age culture,66Early Anatolian Region,47-48,50Early Bronze Age,57Early Hurrian Culture,50Early Iron Age,65-66Early Iron Age cemetery,64Early Modern times,49Early Trancaucasian culture,50Eastern Anatolia,47-51,56-58,60,62-63,66eastern Anatolian regions,50Eastern Arpaçay,48Eastern World,49economic çenter,61
Elence Çayı,48 Erivan,49 Euphrates,48,50,56 Europe,50 Erzurum,48-49
Ferhat Evi,61,63-64 Ferhat Evi (House of Joy),61 Ferhat Evi tomb,63 Ferhat I Canal,58-60 Ferhat II Canal,58-61 Ferhat Canals,58 floating islands,61 floating islets,61 fortification wall,52,54-57 fortification zigzags,53 fruit,49
garden,49,60 Garden of Eden,49 gateway,54giant prismatic blocks,53Gilan Çay,48gold,66Göydağ,66grapes,49graves,64-65gray ware,65Great Wall of China,53Greeks,50
Harabe Gilan,64 Haşan Gulu Bağları,59 hay,61highvvay,58-59
İğdır,49,58India,49Iran,47-48,65Iron Age,58,66Islamic geographers,49Islamic regions,50
İmikkuşağı,56-57 inscriptions,51,60,63-64 iron,65-66 iron implement,65 iron technology,66 iron weapon,65 irrigation canals,49,58-59 irrigation facilities,49 irrigation farming,49 irrigation system,61
Kalecik Kanalı,60
Kaleköy,63 Kapıcık,47 Karaz Culture,50 Kayseran Village,63 Keşiş Gölü,63 Kıvrak Village,58 Kulalı Höyüğü,58 Kura-Araxes Culture,50 Kültepe 11,52,55
lakes,49 Lake Balık,58 Lake Çıldır,48 Lake Van,56 lead,49 lentils,49limestone,52-53,61,63limestone quarries,66local mined,64local population,58local quarries,53Mahmut Kendi Village,59Mediterrannean,50Medieval city,64Menua (Urartian King),59Menua (Semiramis/Shamiram) canal,59-60Mersin,56Mersin-Yumuktepe,56-57Mesopotamia,50metal,66metal objects,65Middle Ages,49-50,65-66Middle Bronze Age,57millet,48minerals,65mines,65Mis Dağ,66monumental fortification wall,57monumental kurgan (tumulus),51monumental stone wall,57mortar,53,57Mount Ararat,49mud,53,57mudbrick,53,55mulberries,49Muncuklutepe,64-65Muncuklutepe necropolis,64-65
Nahçıvan Çayı,48 Nahr-al Kurr,50 Nahr-al Rass,50 N akhichevan,47-51,55,58,61,65 Nakhichevan region,51 northvvestern Iran,49,51,56-58,60,63,65
Oğlankale,52,55,60-61oleaster (wild or Russian olive),49orchards,49,60Ordubad,64
pasture,47,61 Payız Village,52 peaches,49 pears,49Persian King Xerxes,63 Plain of Ararat,48 Plain of İğdır,48pottery,55,57,65
quarries,65
raw materials,65 real paradise,49 Residental Complex,61 rice,48River Aras,50 River Ceyhun,50 River Kura,50 rodway,58 rock-cut tomb,61 rock salt,66Rusa II (Urartian King),60,63Rusa dam,63Salt Mountain,66sandstone,64saw-tooth fashion,53sawtooth fortification wall,55-57sawtooth walls,55-57sawtooth zigzags,56Sederek Köyü,59silver,66Sirab,66solid masonry,53 southeastern Caucasus,50 southwestern gate,54 straw,61 stone portal,62 stone-slab construction,65 Sürmeli Çukuru,48-49
Tarsus-Gözlükule,56-57 teapots,65the heart of Nakhichevan,50 the Republic of Nakhichevan,51 Tigris,50 tin,65-66
tomb,63-65tomb chambers,58-63Tongue Plain,48towers,54Trabzon (Trebizond, Trapezus),49-50 Transcaucasia,48,51,56,58,60,63,65 Transcaucasian plateau,47 Transcaucasia region,64 Transoxiania (Maveraünnehir),50 Troy,56-57 Trojan walls,56 Tunceli,63 Turkey,47-48 Turkic Republic,51 Turkish Republic,51 Turkish-Nakhichevan border,59 Tuşba (Urartian Capital),63
Urartian,49,51Urartian burial chambers,62 Urartian canals,59-60 Urartian culture,51 Urartian cuneiform,63 Urartian inscription,62 Urartian irrigation canal,59 Urartian irrigation system,49,60 Urartian Kingdom,49,56,58,61,63,66 Urartian period,64 Urartian structures,64 Urartian tomb,62
valley Aras,48 Van,63,65 Van fortresses,63 Van Kalesi,63 Van plain,63 Vayhır,66 vineyards,49,60 vishap,64 volcanic origin,59
weapons,65waterworks,63wheat,48
Yanık Culture,50 Yoncatepe,65 Yurtçu Village,58
Zangezur mountain,47Zeyve Village,59 Zigzag construction,56
ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI
Antik Kentler Dizisi: _1) Behramkale ASSOS, Ümit Serdaroğlula) Behramkale ASSOS, Ümit Serdaroğlu (İrıg.)2) Limyra, Zemuri Taşları, Jürgen Borchhardt (çev. Gülay Yümer)
Deneme, Eleştiri ve Tarih Dizisi:1) Türk İslam Sanatı Üzerine Denemeler, Doğan Kuban2) Karşıtı Aramak (Sanat Tarihi Yazıları), Sezer Tansuğ3) Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu? R. E. Wychreley7) Minos Uygarlığı, Stylianos Alexiou8) Etrüsk Sanatı, Elif Tül Tulunay9) Öneriler, E. Tatar- M. Özdoğan - N. Başgelen10) İlkçağda Trakya, Afif Erzen (ciltli)12) Bizans I, E. Gibbon (çev. A. Baltacıgil)13) Eskiçağda Harran, Aynur Özfırat14) Tarihöncesi İnsan, R. Braidıvood15 ) Antik Çağda Doğan Bir Eğitim Sistemi: Rhetorica Ç. Dürüşken16) Bizans II, Edıuard Gibbon (çev. A. Baltacıgil)17) Urartu Krallığı Döneminde Elazığ (Alzi) ve Çevresi K. Köroğlu18) Nahçıvan Arkeolojisi Veli Bahşaliyev19) Roma'nm Yurtsever Tarihçisi TİTUS LİVİUS B. Demiriş
Müze, Sergi, Koleksiyon Kataloglan Dizisi (Îng./Tür)1) Büst Şek. Kantar Ağırlıkları,Y. Meriçboyu-S.Atasoy2) Hüseyin Kocabaş Kol. Cam Eserler Kat., Y.Akat-N. Fıratlı-H. Kocabaş3) Anadolu'dan Mezar Stelleri, Şehrazat Karagöz4) Tire ve Çev. Pişmiş Toprak Lahitler, Adil Evren5) İst. Ark. Müzesinden Bir Grup Frig Keramiği, Güldem Polat6) İstanbul Büyük Saray Mozayiği, W. Jobst-B.Erdal-C.Gurtner
Antik Kaynaklar Dizisi:1) Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika), Strabon (çev. A. Pekman)2) Hero ile Leandros, Mousaios (çev. Bilge Umar)3) Roma Tarihi, Titus Livius Kitap I (ciltli) (çev. S. Şenbark)4) Roma Tarihi, Titus Livius Kitap II (ciltli) (çev. S. Şenbark)5) Yapılar, Prokopios6) Roma Tarihi, Titus Livius Kitap III-IV (ciltli) (çev. S. Şenbark)7)Aleksandros ya da Düzmece Yalvaç, Lukianos (Çev.E. Varinlioğlu) .
Araştırma, İnceleme ve Belgeleme Dizişi: _1) Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Haşan Öner, î. Kaygusuz2) Afyon Türkmen Mezar Taşlan, M. Seyirci-A. Topbaş3) Doğada, Bilimde, Sanatta Altın Oran, M. Suat Bergil4) Antik Devirde Çocuk Eğitimi, lan Jenkins5) Antik Devirde Gladyatörler, H. Malay-H. Sılay6) Avrupa Resim Sanatı, Tayfun Akkaya-Engin Beksaç7) Doğu Anadolu'da Urartu Sulama Kanalları, Oktay Belli8) Nahçıvan'da Arkeolojik Araştırmalar, Oktay Belli-Veli Sevin
Eski Anadolu Uygarlıklan Dizisi: .1) Hitit Mimarlığı, W. Schirmer2) Anzaf Kaleleri ve Urartu Tannları, Oktay Belli2a) The Anzaf Fortresses And The Gods Of Urartu, Oktay Belli
El Sanatlan, Folklor ve Etnografya Dizisi:1) Hece Tahtaları, Naci Eren2) Kaşık ve Kaşıkçılık, Naci Eren
Bölge, Şehir ve Semt Monografileri Dizisi:1) Peygamberler Şehri Urfa, Mustafa Ayataç3) The Story of Ephesus, Sebahattin Türkoğlu
Konferanslar Dizisi:2) Alkım Konferansları
Tarihi Coğrafya Taramaları ve Araştırmaları Dizisi:1-2) Homeros/İLYADA - Ksenephon/ANABASIS
Kazı Monografileri Dizisi:1) Eski Malatya Nekropolü Kazısı, Mahir Akturan2) Boubon Sebasteionu ve Heykelleri, Jale înan3) Amorium, Christopher Lightfoot4) Bir Erken Demir Çağ Nekropolü/ Van-Karagündüz, V.Sevin/E.Kavaklı5) ToroslaTda Bir Antik Kent, Seleukeia?-Lyrbe?, Jale înan
Kazı Rehberleri Dizisi:2) Üçtepe Kazısı, Veli Sevin3) İznik Çini Fırınları Kazısı, Ara Altun
Eskiçağ Dinleri ve Mitolojileri Dizisi:2) Theseus ve Kentauromakhia, Elif Tül Tulunay3) Efsuncu Orpheus, Orpheus the Magician, Füsun Tülek4) Mitras Gizlerinin Kökeni, David Ulansey (çev. H. Ovacık)
Sikke, Madalya ve Mühür Katalogları Dizisi:1) İncilipmar Definesi, Yücel Akat (InJTür.)2) Antik ve Anadolu Nümismatiği Bibliyografyası, O.Tekin3) Antik Çağ İkonografisinde Erciyes, Oğuz Güler
Antik Nümismatik Dizisi:1) Antik Nümismatik ve Anadolu, Oğuz Tekin2) Grek Sikkeleri, Sabahat Atlan3) Antik Nümismatiğe Giriş, Stefan Kanviese4) Roma Sikkeleri, Nezahat Bay dur
Armağan Kitapları Dizisi:1) Jale İnan Armağanı2) Metin Akyurt-Bahattin Devam Anı Kitabı3) Zafer Taşlıklıoğlu Armağanı, Anadolu ve Trakya Çalışmaları
Kongre, Sempozyum, Panel Dizisi:1) Türk Tıbbının Batılılaşması2) Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane
Başvuru ve El Kitapları Dizisi: .’r' ^ * ’ ’ " ' ~ ” : Terimleri, A. Tuba Ö
, ’li Sevin (ciltli) s „ ^4) Anadolu Kompozit Başlıkları, Cevat Başaran f «• I
Eğitici Çocuk Kitapları Dizisi: { Baş No.j1) Hititleri Boyayalım I (Kargamış), II (Zincirli),
III (Yazılıkaya), IV (Malatya) i !
Satışını Yaptığımız Diğer Yayınlar: ...................- Doğal Boyalarla Yün Boyama .- Tarih Yazımında Arkeolojinin Önemi, M. Taner Tarhan- Heraklie Pontike, Tayfun Akkaya- Troia Arkeolojik Haritası- Monuments of Unaging Intellect (R. OusterhouTN. Başgelen)- Nemrud-Kommagene,Nezih Başgelen (Türkçe - İngilizce)