Upload
serkan-engin
View
236
Download
6
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Düpedüz yazı
Citation preview
NELER UĞRUNA ġĠĠR YAZMIYORUM
(Atını al tımarını sikeyim)
SERKAN ENGĠN
Neler Uğruna ġiir Yazmıyorum
(Atını al tımarını sikeyim)
Nobel Edebiyat Ödülü’nü almak için şiir yazmıyorum. Ola ki elli sene
sonra beni bu ödüle aday göstermek gafletinde bulunanlar çıkarsa,
şimdiden ödülü reddettiğimi, hatta birilerinin bana ödül vermeye
kalkmasını hakaret saydığımı belirtmek isterim. Bunun politik-etik
gerekçelerini daha iyi algılamak isteyenler “Ödül Düzleminde Şiir Erkini
Yıkmanın Anatomisi” adlı yazımda, yeterince veri bulacaklardır. Nobel
Edebiyat Ödülü’ne olası, farazi aday gösterilişimi daha şimdiden
reddettiğimi ifade ettikten sonra, ulusal ve uluslar arası diğer tüm
ödülleri de reddettiğimin altını çizmeme ihtiyaç olmasa gerek. Uluslar
arası edebiyat-şiir ödüllerinde işleyen mekanizmaları bilemiyorum, ama
ulusal çaptaki ödüllerin işleyişi hepimizin malumu. Ödülü bir sıçrama
tahtası olarak kullanarak “ünlü” olmak, bu “ün” üzerinden maddi ya da
manevi rant sağlamak, şair olarak bu yolla rüştümü ispatlamak, ödül
yoluyla ulufe dağıtan şiir erk odaklarına biat etmek, bu şiir baronlarının
politik-poetik dümen suyuna girmek, bu kişilerin müridi olmak gibi
dertlerim yok.
Yani “Atını al tımarını sikeyim”…
Şiir yıllıklarına (ya da antolojilere) girmek için yazmıyorum. Ülkemizde
başlangıcından bu yana her biri nesnel olmaktan çok uzak kalmış,
politik-poetik yanlılığın ötesinde, kirli kişisel ilişkiler, intikamlar için araç
olarak kullanılmış şiir yıllıklarını, adamdan saymıyorum. (Bu noktada,
kendisine kötü söz eden şairi, hazırladığı şiir antolojisine almaktan
çekinmeyen, tepeden tırnağa şiir namusuyla, şövalyece davranan İhsan
Topçu’nun, tüm şairler, yıllıkçılar, eleştirmenler tarafından örnek
alınabilmesini diliyorum…). Hangi şiirim- poetik yazım hangi antolojiye
alınmış ya da alınmamış diyerek de zerre kadar takip etmiyorum, ama
kalkıp birkaç gülünç şair gibi “Filanca editöre küstüm, benim şiirlerimi
yıllıklara zinhar almaya kalmasın” da demiyorum, çünkü idealize edilmiş,
olması gereken bir şiir yıllığının amacı, şiir coğrafyamızın yıllık
fotoğrafını çekmektir. Burada toplu fotoğrafa girmekten kaçınmanın tek
yolu, dergilerde hiç şiir-yazı yayımlatmamak olmalıdır. “Filanca editöre
küsen” gülünç şairlerin, bu yolla diğer şiir yıllıklarını onaylıyor
olduklarını (ki diğer hiçbir yıllığa rest çekmediler) fark edememeleri
acınası. (Tabi o yıllıklarda kendi şiirleri her sene boy gösteriyordu ne de
olsa. Ne gerek vardı o zamanlar, durduk yerde şiir yıllıklarını
eleştirmeye). Oysa ilk şiir yıllığından bu yana, “olabildiğince nesnel”,
bilinçli olarak öznel seçimlerin bataklığına girmemiş şiir yıllığı hiç olmadı
bu coğaryada. Buna rağmen şairler, kendileri için karne saydılar bu
yıllıkları. Kırık not alınca “Örtmen bana taktı”, dediler, iyi not alınca
koşar adım aferin alacakları kişilere gösterdiler karnelerini. Obur
egolarını doyurmak isteyen şairler tarafından, kendisine gereğinden çok
daha fazla değer atfedilen şiir yıllıkları, aslında teknik bir
dokümantasyondur, yıllık hazırlayıcıları da teknisyen. Teknik çalışmanın
başarısız kotarılmış olması sadece teknisyenin ayıbıdır. Şairlerin obur
egolarını beslemek adına, yıldızlı pekiyi almak düşleriyle debelenmeleri
ise sadece yıllık hazırlayıcı şiir tarihinin “hizmetçilerinin” erk gücünü
arttırır, şair-yıllıkçı hiyerarşisi oluşturur. Tıpkı biat kültürünün hüküm
sürdüğü sefil coğrafyamızda bireylerin, topyekûn kendilerinin çıkarları
için “hizmetçi” olması gereken politikacıların karşısında el pençe divan
durması gibi. Şairler karnelerini yırtmadıkça, yıllıklara girip
girmediklerine karşı kayıtsız kalmadıkça, yıllıkçıların erk alanı genişler ve
bu traji-komik oyun temcit pilavı olmaya devam eder her sene. Buyrun,
isteyen elinde gezdirsin gülünç karnesini, ben almayayım.
Yani “Atını al tımarını sikeyim”…
“Reytingimi” arttırmak uğruna, son on yıldır “moda” haline getirilen
puşt-modernist şiirler düzleminde yazmıyorum. Şiirden anlam’ı, anlak’ı,
yaşayan “sahici” insanı dışlayan, sürrealizmden ödünç alma oto-didakt
yöntemiyle şair öznenin bilinç altını kusmasından, sözcük ve harf
oyunlarından öteye gitmeyen, öteki’ni önemsemeyen ve böylece kendi
yaralarınızdan başkasına ilgi duymanızı, empati kurmanızı engellemek
isteyen, kapitalizmin yabancılaştırmasını besleyen, bizzat kapitalizmin
kendi çıkarlarının bekası için istediği mankurtlaşmış, “çoban köpekleri
gibi aptal”, sormayan, sorgulamayan, itiraz etmeyen, eleştirmeyen,
örgütlenip “devirmeyen”, birer tüketim makinası haline getirilmiş
bireyler üretmek için şiir coğrafyasında palazlandırdığı bu “sentetik”
post-modernist şiir, bir insanlık suçudur. Çoktan arkaik hale gelmiş bir
estetik algının neo-şaklabanlığı olan görsel şiir/somut şiirler de bu puşt-
modernist şiir panayırının “iş” koludur. Dergilerde kolay köşe kapmak,
ödüller için takla atmak, gazetelerin kitap eklerinde hakkımda övgüler
düzdürmek uğruna bu insanlık suçuna iştirak etmiyorum.
Yani “Atını al tımarını sikeyim”…
“Ünlü” yayınevinden şiir kitabımı çıkartmak adına vampir yayıncılara
rüşvet vermiyorum. Maliyetinin üstüne yüzde yüz kâr ekleyerek şiir
kitabımı basmalarına, bu kârın bir kısmını işkembelerine indirmelerine
izin vermiyorum. Kârın geriye kalan kısmıyla bu vampir yayıncıların şair
dostlarının, yayımlanmasını istekleri şiir kitaplarının, tarafımca finanse
edilerek basılmasına göz yummuyorum. Bu rüşvetin karşılığı olarak
vampir yayıncıların, “ünlü” dergilerinde reklamımı yapmasını,
yandaşlarının ise gazetelerin kitap eklerinde “kitap tanıtımı yazısı” adı
altında şahsımı pohpohlamasını reddediyorum.
Yani “Atını al tımarını sikeyim”…
Şairlik “üst kimliği” edinmek için şiir yazmıyorum. Gördüğüm buncaları
şair ise (istisnalar hariç) ben anti-şair olmayı, şiirli köyün delisi olmayı,
şiir haini olmayı seçiyorum. Yakamdaki gülünç şair rozetiyle sefil bir bar
faresi olarak genç kadınları yatağa atma çabalarına girmek için şiir
yazmıyorum. Cihangir Orospu Çocukları Cumhuriyeti’nde gerzek bir
“entel karikatürü” olarak dolanmak için şiir yazmıyorum. İstanbul Şiir
Dûkalığı’na yamanmak için şiir yazmıyorum. Yerel ya da ulusal
gazetelerde köşe kapmak için şiir yazmıyorum. Beleş “rakı-balık” sefası
için, şairler ve şair olma heveslileri dışında hemen hiç kimsenin
katılmadığı şiir dinletileri/panelleri/kongreleri gibi, aslen belediyelerin,
derneklerin, üniversitelerin maddi kaynaklarını, yani halkın
vergilerinden toplanan paraları küçük konformist çıkarlar uğruna
sömürmek için ya da kitap fuarlarında yalancı pehlivan gibi boy
göstermek için şiir yazmıyorum. Annem beni sevsin diye şiir
yazmıyorum. Babam bana “aferin” desin diye şiir yazmıyorum, sevgilim
bana hayran kalsın diye şiir yazmıyorum…
Benim şiirde temel derdim, okurun empati ya da özdeşlik kurabileceği,
yani hayata geçen şiirler yazabilmek, okurun kalbine iki dize çakabilmek.
Benim şiirdeki asli görevim, bütün horlanan, dışlanan, yok sayılan,
kenara itilen, ezilen ve sömürülenlerin şiir düzleminde dili olabilmek.
Böylece toplumsal farkındalık yaratarak kapitalizmin
yabancılaştırmasına kendi sıkletimce karşı durmak. "Kırık Çırak", "Tenha
Tezgahtar", "Kız Veysel", "İtirazlı İşporta", "Evsizliğin Çocukluğu",
"Genelev Travması",...gibi şiirleri yazmamın nedeni de budur.
Birgün şiirlerim ya da dizelerim, boyacı çocukların sandıklarına,
tezgâhtar kızların cep aynalarının arkasına, simitçilerin camekânlarına,
gündelikçi kadınların mutfak dolaplarının kapaklarına, fabrikaların, arka
sokakların, kenar mahallelerdeki liselerin duvarlarına yazılmaya
başlanırsa, işte o zaman, şiir adına bir şeyler yapmaya başlamışım
demektir.
Serkan Engin
Temmuz 2011