88
Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede İlanlarınız İçin Her Ayın 25'i Son Gün Tel. : +336 81 48 55 39 & +336 25 94 20 29 www.objektifgazete.fr Mayıs / Mai 2011 * N° 60 Objektif ELİT KUYUMCUSU Her türlü altın alınır ve değiştirilir 22,18,14 ayar - set - bilezik Zincir - yüzük - künye - küpe... Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde) TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79 Pazar hariç her gün 10:00 - 19:00 arası açık Türkiye’de olduğu gibi, 23 Nisan Ulusal Egemen- lik ve Çocuk Bayramı Fransa’nın birçok şehrinde şenliklerle kutlandı. Törenlere katılım her zaman- kinden fazlaydı. STRAZBURG'DAN BAŞBAKAN GEÇTİ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Strasbourg’da vatandaşlarla bu- luştu. Beş bine yakın gurbetçiye hitap eden Erdoğan seçim startını da Strasbourg'dan verdi. Resimler sayfa 30'da Sayfa 31 ve 38'de ORIENTAL EXPO ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR Strasbourg Zenith'de Kasım ayında düzenlenecek olan fuarın çalışmaları son hızıyla sürüyor. Organizasyon ekibi sık sık buluşup değerlendirmeler yapıyor. Sayfa 14'te. ESİN UZUNALİ TÜRKÇE OLİMPİYATLARI'NDA Bu yılki Türkçe Olimpiyatları'nda Fransa'yı temsil edecek olan Esin Uzunali'ye destek yağıyor. 15-30 Haziran tarih- lerinde yapılacak olan Olimpiyatlar'a hazır- lanan Esin; Fransa'yı öğretmeni Erdoğan Mutlugün'ün yazdığı bir şiirle temsil edecek. Home Peinture ve Educaplus Esin'e sponsor oldular. Sayfa 17'de Fransa'nın Yeni Starı NİSA Avrupa'da yetişen genç sanatçı, ilk albümüyle müzikseverle- rin karşısına çıktı. İlk video klibi değişik müzik kanallarında yayınlanan NİSA, sesiyle olduğu kadar şarkılarının sözleriyle de iddialı. Sayfa 61'de [email protected] 23 NİSAN COŞKUSU ARTIK İSTANBUL'DA Fransa merkezli emlak şirketi İmmosaturn, Türkiye piyasasına girerek ilk şubesini İstanbul'da açtı. Şirket bun- dan böyle yatırım danışmanlığı da yapacak. Sayfa 16'da GroupeTurquoise Yine Hayran Bıraktı Sayfa 15'te France Etudes Yeni Projelerle Geliyor ! Sayfa 13'te Kayseri Market Geleneksel Mangal Partisi 7 Mayıs'ta !

Objektif 05.2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Mayis 2011 Sayimiz

Citation preview

Page 1: Objektif 05.2011

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafedeİlanlarınız İçin Her Ayın 25'i Son Gün Tel. : +336 81 48 55 39 & +336 25 94 20 29 www.objektifgazete.fr

May

ıs / M

ai 20

11 *

N° 6

0

Objekti f

ELİT KUYUMCUSUHer türlü altın alınır ve değiştirilir

22,18,14 ayar - set - bilezikZincir - yüzük - künye - küpe...

Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde)TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

Paz

ar h

ariç

her

gün

10:

00 -

19:0

0 ar

ası a

çık

Türkiye’de olduğu gibi, 23 Nisan Ulusal Egemen-lik ve Çocuk Bayramı Fransa’nın birçok şehrinde şenliklerle kutlandı. Törenlere katılım her zaman-kinden fazlaydı.

STRAZBURG'DAN BAŞBAKAN GEÇTİBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Strasbourg’da vatandaşlarla bu-luştu. Beş bine yakın gurbetçiye hitap eden Erdoğan seçim startını da Strasbourg'dan verdi. Resimler sayfa 30'da

Sayfa 31 ve 38'de

ORIENTAL EXPO ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR

Strasbourg Zenith'de Kasım ayında düzenlenecek olan fuarın çalışmaları son hızıyla sürüyor. Organizasyon ekibi sık sık buluşup değerlendirmeler yapıyor. Sayfa 14'te.

ESİN UZUNALİ TÜRKÇE OLİMPİYATLARI'NDA

Bu yılki Türkçe Olimpiyatları'nda Fransa'yı temsil edecek olan Esin Uzunali'ye destek yağıyor.

15-30 Haziran tarih-lerinde yapılacak olan Olimpiyatlar'a hazır-lanan Esin; Fransa'yı öğretmeni Erdoğan Mutlugün'ün yazdığı bir şiirle temsil edecek.

Home Peinture ve Educaplus Esin'e sponsor oldular.

Sayfa 17'de

Fransa'nın Yeni Starı NİSA Avrupa'da yetişen genç sanatçı, ilk albümüyle müzikseverle-rin karşısına çıktı. İlk video klibi değişik müzik kanallarında yayınlanan NİSA, sesiyle olduğu kadar şarkılarının sözleriyle

de iddialı. Sayfa 61'de

[email protected]

23 NİSAN COŞKUSU

ARTIK İSTANBUL'DAFransa merkezli emlak şirketi İmmosaturn, Türkiye piyasasına girerek ilk şubesini İstanbul'da açtı. Şirket bun-dan böyle yatırım danışmanlığı da yapacak. Sayfa 16'da

GroupeTurquoise Yine Hayran Bıraktı

Sayfa 15'te

France Etudes

Yeni Projelerle Geliyor !

Sayfa 13'te

Kayseri Market

Geleneksel Mangal Partisi

7 Mayıs'ta !

Page 2: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O2

Page 3: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 3

Mayıs / Mai 2011 * N° 60*Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi

/Journal mensuel d’infos,d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

*İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL

*Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:

Fahri EKMEKCI [email protected]

*Haber Müdürü: Ömer [email protected]

*Fotoğraf Editörü: Mustafa Ö[email protected]

*Grafik-Dizayn: Ömer AYDINAhmet YAZICI

*Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA Tel : +49 1797 843 183

VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi Bedreddin AKCA

Tel : +49 160 94 68 68 66SAVERNE-FORBACH-

ST. AVOLD ve çevresiKemal ERGÜL

Tel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

LYON ve çevresi: Hamza AYDOĞMUŞTel : +33 6 24 88 34 15

PARIS ve çevresi: Ali HAŞALTél.: +33 6 67 59 19 77SAİNT-DİE, EPİNAL,

NANCY ve çevresiMustafa GÜÇLÜTel : 06 07 61 09 24

*Baskı adedi/Tirage:15000 *Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE,

348, rue Marcel PaulF-45770 SARAN

*Objektif gazetesi basın meslek ilkelerine uy-maya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif gazetesinde yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre jo-urnal est libre sous l ’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Mai 2011

*BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet:00001N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

TEL: +33 681 485 [email protected]

Gazete Objekti f

Page 4: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O4

Page 5: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 5

Page 6: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O6

MAYIS AYINDAN BİRKAÇ YAPRAK :

1, 6, 19 MAYIS

1 MAYIS

1 Mayıs, dünya çapında milyonlarca insan tarafından, esas olarak da işçi ve emekçi-lerce, sendika, meslek odaları, siyasi par-tiler ve sivil toplum örgütleri önderliğinde kutlanan Emek ve Dayanışma Günü’dür.

Uzun mücadeleler sonucu, iş saatlerini ve alınan ücretleri yaşanabilir konuma geti-rebilmek, sosyal güvenceler elde edebil-mek için dünyanon birçok ülkesinde ca-nını dişine takarak mücadele veren işçi ve emekçilerin mücadelesini simgeleyen bir gündür. Bizler bugün biraz daha iyi koşul-lara sahipsek, yıllarca verilen bu mücade-leler sayesindedir.

Günümüzde, tüm demokratik ülkelerde, üstelik işçilerin zor şartlarda yürüttükleri mücadelelerle haklarını kabullendirdik-leri patron dünyasınca, kapitalist sistem-de 1 Mayıs resmi tatil günü olarak kabul edilmiştir. Esas olarak sol kesimin aktif katıldığı bu şenliğe demokrasinin geliştiği ülkelerde sağ politikacılar da açık destek verirler.

Ülkemizde de kutlanan 1 Mayıs, henüz tatil günü olarak kabul edilmiş değildir. 1977’de yüzbinlerle coşkulu başlayan Tür-kiye tarihinin en yığınsal gösterisi, ne ya-zık ki devlet içindeki bazı güçlerce –bugün herkesin rahatlıkla söylediği gibi – katlia-ma çevrilmişti.

Bu sene ise Taksim'de yüzbinlerce kişinin

katıldığı, Türkiye'nin bütün renklerini bir araya getiren coşkulu 1 Mayıs töreni var-dı.

Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu yaptığı açıklamada, seçime hazırlanan siyasi par-tilere ve siyasilere seslenerek şöyle dedi: “Kaybettiğimiz canlara bir borcumuz var-dır ki, o da 1977'de yaşanan acı olaylara sebep olanların belirlenip adalete teslim edilmesidir. Bu borç, Türk demokrasisi üzerinde 34 yıldır bir kara lekedir. Barış ve kardeşliği savunuyoruz. Savaştan yana po-litikalara destek vermeyiz. Örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyo-ruz. Daha fazla demokrasi istiyoruz. »

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ül-kemizdeki iş kazalarına dikkat çektikten sonra şunları söyledi: "Bugün Türkiye'nin en temel sorunu işsizlik ve yoksulluk so-runu. İşsizlikte Avrupa ikincisiyiz ve yok-sullukta dünya üçüncüsüyüz. Bugün hâlâ ülkemizde 12-13 saatlik çalışma süreleri devam ediyor. Bugün 1 Mayıs'ın esas do-ğuşunun nedeni 8 saatlik iş gücü elde et-mek. Bu uzun saatlik çalışmalar 8 saate çekilirse, o zaman 1 Mayıs rahatlıkla an-lamına ulaşır. »

Bu seslere kulak verilmesi ve ciddiye alın-ması dileğiyle…

6 MAYISTürkiye tarihindeki yakın geçmişte yaşa-nan bir dramın tarihidir 6 Mayıs : 78 genç-lik önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın askeri diktatörlük yönetimince hukuk dışı kurallarla idam edildikleri tarihtir. Bilindiği gibi idam, onarılması olanaklı olmayan, geriye dönü-şü mümkün olmayan bir « ceza » ya da « öç alış » biçimidir.

Türkiye’nin yakın tarihinde idam edilen Adnan Menderes ve arkadaşları gibi, De-niz Gezmiş ve arkadaşlarının da o günkü idarecilerin zavallılığından kaynaklandı-ğı günümüzde ister sağ olsun ister sol her kesimce kabul görmektedir ama, gidenleri getirmek olanaklı olamamaktadır.

Eğer demokrasiyi içimize sindiriyorsak is-ter hemfikir olalım ya da olmayalım farklı görüşteki insanlara tahammül edip birlikte yaşamasını kabullenmemiz gerekir. Fark-lılıklarımızı çatışma unsuru değil, zengin-leştirme unsuru haline dönüştürmeliyiz. Mevlana der ki « Gerçek, kırılmış ayna gi-bidir, herbirimiz bir parçasını tutarız. »

Deniz Gezmiş ne diyordu savunmasında ; « Otuz beş milyon kare vatan toprakları işgal altındayken bizim milli birliği boz-makla suçlanmamız gülünçtür.. Mustafa Kemal sağ olsaydı bugün çok şaşırırdı.. Hareketimiz tamamen anayasal bir hare-kettir.. Anayasa bunun başlangıç ilkesin-den devrimciler ulusun zulme karşı diren-me hakkını kullandı. Bu sebeple anayasal bir davranışta bulunduk.Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyoruz..

Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey isteme-dim.

Ve bu sebeple Amerikan emperyalistlerine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdim.

Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün.. Ve an-cak onlar kendi canının telaşına düşsün.. Ve ben yirmi dört yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan et-mekten ONUR DUYUYORUM.. »

Bu söylenenlere itirazı olan var mı ?

6 MAYIS, HIDIRELLEZ

Hıdırellez ya da Hıdrellez . Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdı-rellez günü, Hızır ve İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olduğu sayılarak kutlan-maktadır. Bunlardan bazıları Hıdırellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır.

Hızır; yaşam suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmıştır; özellikle de ba-harda aramızda dolanarak, bolluk ve sağ-lık dağıtır.

Aksakallı, guleryüzlü, iyilik sever, darda kalanların yardımına koşan, bir nevi doğa üstü güce sahip « pîr » olarak da Anado-lu kültüründe yer edinmiştir. Bu nedenle Anadolu’da zor durumda kalanlar « Yetiş ya Hızır » diye ondan medet ummaktadır-lar.

Hızır bir kişiye verilen addan çok aslın-da bir doğasal durumu, baharla vücut bulan yaşamın tazelenmesini de imgeler. Türkiye'de Hızır’a atfedilen özelliklerin bazıları:

Kalbi temiz, Allah'a inanan insanlara yar-dım eder.

Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.

Dertlilere derman, hastalara şifa verir.

Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üre-mesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.

İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.

Uğur ve kısmet sembolüdür.

Mucize ve keramet sahibidir.

Türkiye'de Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs (5 Mayıs gecesi) tarihinde kutlanır.

Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve do-ğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutla-maktadırlar.

19 MAYISAtatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, her yıl 19 Mayıs tarihinde kutlanan, Tür-kiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramıdır. 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştır ve bu gün Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün olarak kabul edilir. Atatürk bu bayra-mı Türk gençliğine armağan etmiştir.

20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Genç-lik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül darbesinden sonra "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı" olarak değiştirildi.

Her yıl 19 Mayıs günü Gençlik ve Spor Bayramı Türkiye'nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanır.

Üzerinde "Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına" yazan ve "Sevgi Bay-rağı" olarak adlandırılan dev bir bayrak Kurtuluş Yolu'ndaki Tütün İskelesi'nden karaya çıkarılarak Samsun valisine verilir.

Daha sonra bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edi-lir. Samsun'dan yola çıkarılarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale'den sonra, 19 Mayıs törenlerinde, Ankara'da Cum-hurbaşkanına sunulur.

Cumhuriyette gençliğe verilen onemi de dile getiren böylesi bir bayramın coşku ve sevinç içinde, yarınların bilinç ve sorum-luluğunda kutlanması dileğiyle.

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN

Eğitimci - [email protected]

Page 7: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 7

Page 8: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O8

Page 9: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 9

Page 10: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O

KÖLE’LER OLMASA EFENDİLER OLUR MU?

İş yaşamında belli bir titri kapıp, ilerleyen ve “koltuğunca” kendini değerli atfeden insan modellerine rastlamamak mümkün değil, hele ki aktif olarak iş yaşamının içindeyseniz, öyle çoklar ki di mi? Bu insanlara baktıkça hemen hemen hepsinin güçlü egoları, daha iyi bilirimci-likleri, kimselere güvenmezlikleri, zaman zaman iş kisvesi altında bir hayli insan-cağızın canına okuduklarını görürüz çoğu

kez.. Sözüm gerçekten kariyerini hake-derek dişiyle tırnağıyla bir yerlere gel-mişlerden öteye gitsin, onlar zaten hazım sorunu yaşamayan parmakla gösterilecek sayıda azlar, diğerlerinin yollarından on-lar da geçtikleri için empati kurabilmek-teler, insana saygılılar, kadirşinaslar.. Bahsettiğim bu koltuk bağımlısı sözü-mona “üst insan” modelini hep sorgula-mışımdır, nedir bu tip insanlara bu denli kendilerini üstün hissettiren, diğerlerinin sırtına böyle pervasızca basarken rahat ettiren, geceleri uykuları kaçırtmayan şey.. Bulmuş değilim yanıtını, çocukluğa mı döneceğiz yine ne ??..

Bu güç ve başarı bağımlısı insan tipi ka-riyer basamaklarında üst katlara tırman-mayagörsün, herhangi bir çıkar çatışması yaşandığında, eğer kişisel kan uyuşmaz-lığı varsa veya antipati uyandıranlardan-sanız, “profesyonellik” kılıfı altında boş kalenize golü bir güzel yiyiverirsiniz, güç sahibinin içinin yağları erirken, adil olmayan bu düzlemde, gücün ve koltuğun insandan insana nasıl da acımasızca uy-gulandığına tanık olursunuz.. Bu yüksek ego’lu, aslında örtülü olarak kompleks ve öfke dolu, içteki “küçük adamın” hırsı, nasıl oluyor da kariyer basamaklarında böyle amansız bir itici güce dönüşüyor bunu çözmek güç..

Bu kalın ve derinliği olmayan görev adamlarının yaşam felsefeleri salt “yap-mak”, “sonuç almak” üzerine kurulmuş-tur, süreçteki her şey mübahtır. Bu prag-

matik kafalar, sınırlı ve tekrarcı kelime dağarcıklarıyla cümle alemi yönetirler-ken, nüanslar, diğer tonlar, farklı sesler, sanat, psikoloji, felsefe, tarih, edebiyat, bilim gibi önemsiz alanlardan!! çoğu kez bihaberdirler, bunları zaman kaybı ve fasafiso olarak görürler, takip ettikleri en fazla borsa veya ekonomi sayfalarıdır, hedef oradadır ve ne olursa olsun kazanı-lacaktır, mutlak gerçek de budur. Mazal-lah aradan itirazlar ya da kişisel yorumlar çıkmasın, bu çatlak sesler münasip bir şekilde susturulur, hiç olmadı yollar ay-rılır, mutlak yola yani “O” nun yoluna devam edilir.

Benim merakımı celbeden bu başarı ve güç hastalarının tökezlemeden, direkt yol almaları, bu başkaları üzerinde güç kur-ma, dediklerini dayatma ve bildiklerini okutma üzerine kurulan anti-demokratik ve bence yıkıcı bir enerjiden beslenen sistemin tıkır tıkır yürümesi, esas oğlanın / kızın etrafındakilere verdiği zararın haddi hesabı yokken, hep kazanması, hep ilerlemesi... İşte bu noktada kendimize de bakmak gerekiyor herhalde..

Bizler adamsendeci olmasak, kendi hak-larımıza sahip çıkmanın oldukça medeni ve insan olmanın gereği olduğunu anla-sak, etrafımızda dolanan yüksek ego’lu, dayatmacı zihniyetlere bize dokunma-dıkları sürece efendim çekmesek, yani biraz duyarlı, hakkaniyetli ve “birey” olmayı becerebilsek bu sözümona “efen-diler” bu kadar kabarabilirler mi sizce?

Aslında basit bir denklemle “köleler ol-masa efendiler de olmaz”.. Biraz da bu “modern zaman köleleri”ni sorgulamalı; çalışmaksa çalışmak, başarıysa bu A’dan Z’ye herkesin hakkını vererek, bütünlük ve saygı çerçevesinde kazanılmalı..

Herkes salt insan olduğu için bile saygı’yı hak ediyor, sevgi’ye hiç de-ğinmiyorum bile, keşke bir işyerinde insanlar birbirlerini sevebilmeyi de be-cerebilseler, bu son tahlilde verimi de arttıracaktır..

Ama genelde kişi kendi ucuz kariyer hesapları içerisinde berikinin hakkının yenmesine seyirci kalır, yarın efendi olabilmek adına bugün ruhunu satar, bu sistem böyle alır başını gider, sonra mut-suz, tükenmiş, vazifemi yaparım, maaşı-mı alırım’ın ötesine gidemeyen insanlarla dolar taşar etrafımız, sonra meydan bu iyi bilirimcilere ve onların yağcılarına kalır, otomatiğe bağlamış, sinmiş, beklentisiz ve hantal kalabalık, modern köleliğe ha-zırdır artık..

Oysa güç sahibi ya da güce maruz kalan olalım, son olarak biz insanoğlu için ölümden öte yol olmadığını ve yaşam denen armağanı herkes kadar ağız tadıyla yaşamaya hakkımız olduğunu unutmama-mızı diliyorum.. Ve Sezen Aksu’nun bir şarkısını da eklemeden de edemiyorum: “Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz, Sultan Süleyman’a kalmadı, böyle hiç bir kitap yazmaz”…

35 SORUDA YURTDIŞINDA GEÇEN SÜRELERİN BORÇLANMA YOLUYLA DEĞERLENDİRİLMESİ S0RU 6- Sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilen ülkelerde geçen sürelerin borçlandırılabilmesi için hangi belgele-rin ibraz edilmesi gerekir?

Yurtdışı borçlanmalarda belgelendirme şartına ilişkin yükümlülüğün yerine geti-rilmesini sağlayan belgeler; sosyal güven-lik sözleşmesi akdedilen veya akdedilme-yen ülkelere ve ülke ayrımı yapılmadan ev kadını olarak geçen sürelere ilişkin olmak üzere farklılık göstermektedir.

Buna göre, sosyal güvenlik sözleşmesi ak-dedilmiş ülkelerde geçen sigortalılık veya işsizlik sürelerinin borçlanılabilmesi için; - Çalışılan ülkede bağlı bulunulan sigorta merciinden alınacak hizmet cetveli veya sigorta kartlarından,

- Sigortalıların çalıştıkları iş yerlerinin resmi kuruluşlara ait olması veya resmi kuruluşlarca yada kamu kurumu olarak kabul edilen kuruluşlarca düzenlenmesi halinde, belgelerin ayrıca tasdikine gerek kalmaksızın; çalışılan ülkede işyerinin ait olduğu belediyelerce düzenlenmiş hiz-met belgeleri, vergi dairelerince çalışılan sürelere ilişkin düzenlenmiş belgeler, iş bulma kurumlarınca işsizlikte geçen sü-relere ilişkin verilen belgeler, ilgili meslek kuruluşları veya birliklerince veya diğer resmi kuruluşlarca verilen hizmet belge-lerinden, - Yurtdışında kendi adına ve hesabına çalışanların bağlı oldukları vergi dairesi, ilgili meslek kuruluşu veya birliklerince verilen hizmet belgesinden, - Bulunulan ülkelerdeki Türk konsolos-lukları, çalışma ve sosyal güvenlik müşa-virlikleri veya ataşelikler gibi temsilcilik-lerden alınacak ve yurtdışı borçlanma için kullanılacağı belirtilen hizmet belgelerin-den, durumlarına uygun olan belgenin Kuruma ibraz edilmesi gerekir.

S0RU 7- Sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmemiş ülkelerde geçen sürelerin borçlandırılabilmesi için hangi belgele-rin ibraz edilmesi gerekir? Sosyal güvenlik sözleşmesi akdedilmemiş ülkelerde geçen sigortalılık veya işsizlik sürelerinin borçlanılabilmesi için; - Bulunulan ülkelerdeki Türk konso-loslukları, çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlikleri veya ataşelikler gibi temsil-ciliklerden alınacak ve yurtdışı borçlanma için kullanılacağı belirtilen hizmet belge-lerinden, - Yurtdışında çalıştıkları iş yerlerinden alacakları hizmet sürelerini gösterir bonservisleri ile birlikte pasaportlarında bulunan çalışma izinlerinin tercümele-rinden,

- Gemi adamları, çalıştıkları geminin bayrağını taşıdıkları ülkelerde bulunan Türk konsoloslukları, çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlikleri veya ataşelikler gibi temsilciliklerinden alacakları ve yurt-dışı borçlanma için kullanılacağı belirti-len hizmet belgelerini veya iş yerlerinden alacakları sigortalılık sürelerini gösterir bonservisleri ile gemilerde çalıştıklarını gösterir belgelerde kayıtlı bulunan ça-lışma izinlerinin tercümeleri yada pasa-portlarında çalışma süreleri ile örtüşen giriş-çıkış tarihlerini gösterir sayfaların örneklerinden, durumlarına uygun olan belgenin Kuruma ibraz edilmesi gerekir.

S0RU 8- Ev kadını olarak geçen sürele-rin borçlanmasında, hangi belgelerin ibraz zorunludur? Ev kadını olarak geçen süreler, ev kadın-larının yurtdışında oturduklarına dair alacakları ikamet belgesinin; - Türkiye’de yeminli tercüme bürolarınca veya yurtdışında bulunan Türk temsilci-liklerince akredite edilmiş tercümanlarca yapılmış ve ilgili temsilcilikçe onaylanmış tercümesinden, - Çalışma ve sosyal güvenlik müşavirlik veya ataşeliğinin bulunduğu Türk tem-silciliklerince ikamet belgesine istinaden düzenlenecek belgeden, - Yukarıdaki belirtilen ikamet belgesi temin edilemiyorsa yurtdışına çıkış ve yurda giriş tarihlerinin, fotoğraf ve künye bilgilerinin bulunduğu pasaport sayfaları-nın fotokopisi yada emniyet müdürlükle-rinden alacakları yurda giriş-çıkış çizelge-sinden, biri ile belgelenmesi gerekir.

S0RU 9- Yurtdışı sürelerinin borçlan-dırılmasında “yazılı istekte bulunmak” şartı nasıl yerine getirilir? Yurtdışında geçen sürelerin borçlan-

dırılmasına ilişkin yazılı talep, genel-ge eki “Yurtdışı Borçlanma Talep Dilekçesi”nin usulüne göre doldurulup imzalandıktan sonra doğrudan ya da posta yolu ile Kurumun ilgili ünitesine verilmesi ile yerine getirilir. Yurtdışı Borçlanma Talep Dilekçesi örnekleri yurtiçinde Kurum üniteleri, yurtdışında ise Çalışma ve Sosyal Gü-venlik Müşavirliği yada Ataşeliklerinden temin edilebileceği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumunun www.sgk.gov.tr Internet adresinde bulunan “Yurtdışı/ Form ve Dilekçeler” bölümünden indirilebilir.

S0RU 10- Yurtdışı sürelerinin borçlan-dırılabilmesi için hangi sosyal güvenlik kuruluşuna başvurmak gerekir? Yurtdışında geçen sigortalılık, işsizlik ve ev kadını olarak geçen sürelerin borçlan-dırılmasında Türkiye’de son defa; - Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi çalış-ması olanların, bu Kuruma, - 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci madde-sine tabi sandıklardan birine tabi çalışma-sı olanların, ilgili sandığa, başvurmaları gerekir.

Türkiye’de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması bulunmayanla-rın borçlanma işlemleri, Sosyal Güvenlik Kurumunca sonuçlandırıldığından bu durumdakilerin borçlanma talepleri de bu Kuruma yapılmalıdır.

Kendilerine veya hak sahiplerine sosyal güvenlik sözleşmesi uygulanmak suretiyle kısmi aylık bağlanmış olanların borçlan-ma başvuruları ise aylığı bağlayan sosyal güvenlik kuruluşuna yapılması gerekir. ( Devam edecek )

10

Karşı Köşe

Bahar [email protected]

Arif KOPUZStrazburg Bşk. Çalışma

ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

Page 11: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 11

İnanç…

İnsan inanır. İnsan bilinciyle varoluşundan bu yana inancıyla da vardır. İnanmak son derece insanidir. İnanç insanın aşk halidir. İnsan taşıdığı değerleriyle insandır. Dinsel, felsefi, sanatsal, siyasal, ideolo-jik inanışlar kişiye özeldir ve kutsaldır.

Sizin de kendinize özgü bir inancınız mutlaka vardır. Son derece doğaldır inanç sahibi olmanız çünkü o bir ihtiyaçtır. Siz yeryüzünde yaşayan altı milyar insandan birisi olarak, kaç milyarlık inanç grubunun içindesiniz ya da değilsiniz, bu sizin kendi seçeneğiniz ya da içine doğduğunuz gerçeğinizdir. Bütün inançlar haktır.

Hepsinin çıkış temelinde insanı mutlu etmek yok mudur ? İnsan bilinci varolduğu sürece inanmaya ihtiyaç duyacaktır. İnsan inandığı sürede ise inançlar güncellenerek varolacaktır. Herkes tarafından rağbet gören, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olan hiç bir inanç olmayacaktır. Bir tek inananı da olsa her inanç haktır ve bir başkasına zarar vermediği sürece de saygı duyulmaya, korunmaya layıktır. İnanmak insanın en temel ihtiyaçlarındandır. Hayal etmek gibi, sevmek gibi, özlemek gibi… İnanç da öyle. Kutsaldır. Duygusaldır. Özeldir.

Neye inanılmalıdır, ne zaman, nasıl, nerede ve ne kadar inanılmalıdır sorularını soramayacağınız kadar özeldir inanç. Sadece öğrenme, hissetme, tanıma, anlama hakkınız vardır. Tanımlama hakkınız da yoktur. Anlıyamıyorsanız eğer, o sizin kendi sorununuzdur. İnanmak için de kendinizi zorlamayınız. Ne kendinizi ne de bir başkasını. İnanmak özeldir.

Kalben olur, olursa eğer. Yoksa şeklen ve taklitçilik olur. Ki, ne türden bela ve şer gelirse insanın başına o zaman gelir. Size hitabetmeyene inanmak zorunda değilsiniz. İnkar etmek, küçümsemek, dışlamak, suçlamak ve yargılamak gibi bir hak-kınız da yok o’nu. Uzun olduğu kadar da kısa olan yaşamsal sürede, derin olduğu kadar da yü-zeysel olan yer kürede, acı çektiği kadar da zevk alabilen bedensel bünyede, anlayabildiklerinizden, anlayamadıklarınız kat be kat daha fazla değil mi ?

Herkes her şeyi bilmek, her şeye hükmetmek, her şeye karar vermek zorunda değildir ve de olmamalıdır. Ancak, herkes kendisini keşfetmeli, kendini bilmeli, kendine hükmetmelidir. Herkes diğerini olduğu gibi kabul etmelidir. Sevmek gönüllülüktür ancak saymak zorunluluktur. Tanımlamak zorunda değilsiniz fakat varlığını tanımak zorundasınız sizden farklı olanın.

İnanç oyuncak edilip oynanılırsa el yanar. İnanç sakız gibi çiğnenilirse dil kanar. İnanç elbise gibi giyinilirse ten kokar. İnanç siyasete malzeme edilirse çirkin kaçar. Kutsaldır ve kişiye özeldir ; İnanç.

Strasbourg, 30 Nisan 2011

Durak ARSLANFUAF Başkanı[email protected]

Çocuğum Okulda Neden Ba-şarısız ?

Kimi öğrenciler vardır, hemen hemen tüm derslerden başarısız olurlar. Geli-şim düzeylerinin gerektiği bilgi ve bece-riyi edinemezler. Pek çok veli ve hatta eğitimci, öğrencile-rin okul başarısındaki farklılıkların zeka düzeylerindeki farklılıktan kaynakladı-ğına inanır. Fakat yapılan araştırmalar, başarılı ve başarısız öğrencilerin zeka düzeyleri arasında bir fark olmadığını göstermektedir.

Okul başarısızlığı nedir? Okul başarısı, öğrencinin bulunduğu sınıf ve derse göre hedeflenen bilgi, be-ceri ve davranışları kazanmasıdır. Başarısızlık ise, en az bir öğretim dönemi boyunca süren, hemen hemen her dersten, gelişim düzeyinin ve yetenekleri-nin çok altında başarı göstermesi ve bu durumu bir türlü telafi edememesidir.

Okul başarısızlığının belirtileri nelerdir? Sık sık öğretmeninden, çocuğunuzun derste başarısız olduğuna dair uyarı alıyorsanız; Saatlerce çalıştığı halde, çocuk konuları anlamadığından şikayet ediyorsa; Çalışmaya harcadığı zamanın karşılığı olan notları alamıyorsa; Ödevlerini baştan savma yapıyorsa; Sınıfta derse katılmıyorsa; Çocukta amaç ve değer eksikliği varsa; Sınıfta çok sessiz ve uslu ya da çok gürültücü ve yaramaz ise; Çocuğunuzun okul başarısı düşük demektir.

Anne-baba, çocuğun başarısızlığının nedenlerini bulmaya çalışmalıdır. Okul başarısının düşük olmasının pek çok sebebi vardır. Her çocuk farklı sebeplerden dolayı beklenilen başarıyı yakalayamayabilir. Öncelikle ebeveyn, çocuğunun başarısız olmasının altında yatan sebepleri araştırmalı ve çocukla birlikte çözüm yolları bulmaya çalışmalıdır. Eğer çocuğunuzun başarısızlık nedeni, normal zihinsel gelişiminde geri kalması ise, ebeveyn sabırlı olmalı, çocuğun ilgi, yetenek, zeka ve becerilerini iyi gözlemlemeli ve gerek gördüğü takdirde bir uzmandan yardım almalıdır.

Soru - Cevap

Çocuğum okula neden gitmek istemiyor? Ne Yapmalıyım?

Okul fobisi olabilir.Her zaman çocukla konuşmak faydalıdır. Onun sıkıntılarını, korkularını ya da sorunlarını beraber konuşarak çözmek en doğrusudur.

ÖNCE SAĞLIK

Erdinç ÜSTÜNDAĞPsikolojik Danışman / [email protected]: 0049 7851 496 15 03

GÖZAYDINLIĞI

France Etudes firmasının sahibiİbrahim ÇOLAK ile Nora ÇOLAK

9 Nisan 2011 tarihinde hayatlarını birleştirdiler.Genç çiftleri ve ailelerini kutluyor,

ömür boyu mutluluk diliyoruz.

Objektif Gazete

Page 12: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O12

Page 13: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 13

France Etudes Şirketler İçin Performans Arttırıcı For-masyonlara Başlıyor

Strasbourg’un başarılı eğitim ku-rumlarından olan France Etudes Formation, 2011 Eylül’ünden itibaren şirketler için performans arttırıcı formasyon kursları düzenlemeye baş-layacak.

Kurum yetkilileri İbrahim ÇOLAK ile David THIEBAUD’nun ( Evo Conseil

) verdikleri bilgilere göre, komple modül alındığı takdirde üç eğitimci nezaretinde 12 gün sürecek olan bu kursların tanıtımı, 13 Haziran 2011 tarihinde yapılacak ücretsiz bir top-lantı ile ilgililere sunulacak.Özellikle küçük ve orta ölçekli işlet-melerin sahipleri, şefleri ve çalışanları için öngörülen performans kursları hakkında kurum sahipleriyle bir söy-leşi yaptık.

1/ Mesleki formasyon nedir ve Fransa’da bu sistem nasıl işlemekte-dir ?

Kesintisiz mesleki formasyon, bu kurslar aracılığıyla şirket yönetici ve çalışanlarının bilgi ve yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bunu bir okul gibi algılamamak lâzımdır. Kullanılan eğitim yöntemi tamamen yetişkinlere gore uyarlanmıştır ve mesleksel bir vizyonu vardır. Teorik altyapı tabii ki gereklidir ama bu kurslar, güncellemeler, pratikler vb. sayesinde, bilgiyi desteklemek ve güç-lendirmek işlevini görürler.

Müthiş bir performans kaldıracı oluş-turan bu kurslar, herkese işinde daha etkili olmayı ve ortak mesleki çalış-maları geliştirerek ekip halinde daha iyi çalışmayı getirir. Diğer bir de-yişle, elemanlarını kursa tabi tutmak, bir şirket için somut bir yatırım-dır.Yasal plan-da ise, 1971’den beri, şirketler bu kurs-ların karşılanma-sına yardım etme zorunluluğu altındadır-lar. Yardımlarını OPCA isimli kuruluşa yaparlar ve bu da bunları çeşitli platformlarda mesleki yardım için tekrar dağıtır. Deneyimlerimiz bize göstermiştir ki, birçok şirket, özellikle de düzenli bir idari yapılan-maları olmayanlar, bu yardımların ne olduğunu iyi bilmiyorlar; aidatlarını ödüyorlar OPCA’ya ama bu fonları kullanmayı aklına getirmiyorlar.

2/ Türkler’in yönettikleri şirketler hakkındaki göz-lemleriniz nelerdir ?

Öncelikle bunların var ol-mayı hak ettiklerini düşü-nüyorum. Bazıları gelişmeyi başardılar ama hâlâ daha önemli ilerlemeler yapmaları gerekiyor. Aslında pratikte sundukları hizmetlerin ka-litesi oldukça yüksek ama cirolarının potansiyeli hak-kında kimi soru işaretleri mevcut. İstatistikler söylüyor : Benzer imkanlara sahip diğer şirketler, Türkler’e gore 1,5-2 kat daha fazla ciro ya-pıyorlar.

Bu önemli bir noktadır ve ben de vurgulamak istedim. Çünkü, vasat sonuçlarla Türk şirketle-ri her alanda zor durumda kalıyorlar : yatırım potansiyeli, iletişim, işçi alımı, parasal kaynaklar vs… Bu durumda da müşteriler daha uzun ömürlü ve

istikrarlı şirketlere yöneliyorlar. Bu arada belirteyim ki, yeni bir müşteri edinmenin maliyeti, onu sadık hale getirmeye göre iki kat daha pahalıdır.

Bu durumun düzeltilebilir olduğunu düşünüyorum. Şirketlerimize

lazım olan sadece biraz daha profesyonelleş-

mek ve günlük ida-rede daha organize hale gelmektir. Bu

da, zaten aidat öde-

dikleri meslek kurslarından

istifade edecek iş sa-hiplerinin bilgi ve beceri-

sinden geçmektedir.

3/ Hangi çözümleri sunuyorsunuz ?

Uzun zamandır meslek kursları düzenleyen bir kurum olan France Etudes Formation olarak, yardımcı olacağımız şirketler hakkında iyi bir tecrübeye sahibiz. Bu bağlamda, kurum olarak, eğitimcilerimiz vasıta-sıyla, Türk şirket yöneticileri için for-masyonlar hazırladık. Bunun amacı da, şirketlerimizin tüm mesleki nite-likleri kazanarak her planda rekabet edebilir hale gelmeleridir. Bu da, daha önce mecburen ödedikleri aidatların onları finanse etmeleriyle yapılan kurslarla olacaktır. Böylelikle, bu kurslar rekabet edebilirliğin ve verim-liliğin gerçek bir kaldıracı olacaktır.

4/ Bize bir örnek verebilir misiniz ?

Bizim temel arzumuz, küçük ve orta ölçekli şirket yöneticilerine uyarlan-mış formasyonları hazırlamaktır. Bu tüm stratejik alanları kapsar ve pra-tikte yaşanılan tüm ihtiyaçlara cevap verir : ticari gelişme, müşteri ilişkileri,

idari ve finansal yönetim, ekiplerin düzenlenmesi, formasyon fonlarının idaresi ve yöneticilerin bilgilendiril-mesi. Örneğin ticari gelişme modülü ( kursu ), katılımcıların pratiklerini mükemmel hale getirerek şirketlerini

daha iyi tanımalarına ve yeni pazarlar, müşteriler elde etmelerine yöneliktir. Bu da kamilen düşünülmüş bir geliş-me stratejisinden ve bundan mütevel-lit bir iletişim stratejisinden geçer.

Biz okulda öğrenilenlerin tekrarını istemiyoruz. İhtiyaca uygun bir içerik oluşturuyor ve çalıştığımız şirketin isterlerine göre bir yöntem tutturu-yoruz. Tam da bu nedenledir ki, her kurstan sonra katılımcılar kendisiyle birlikte oluşturduğumuz bir dona-nımla ( dövi hazırlama, gelişme ve iletişim stratejisi, kişisel gelişme plan-ları, müşteri ilişkileri…) işyerlerine dönüyor ve bunu hemen kullanmaya başlıyorlar.

5/ Kurumunuzun bu çözümlerine ulaşmak için nasıl bilgi alabiliriz ?

Önümüzdeki 13 Haziran sabahı, üc-retsiz bir bilgilendirme toplantısı dü-zenleyeceğiz. Buraya bölgedeki tüm Türk şirketlerinin sahipleri davetli-dirler, çok sıcak bir ortam olacağını zannediyoruz. Burada, sunacağımız bütün kursları onlara tanıtacağız. Kendilerine mevcut finansal yardım yollarını açıklayacağız.

Ayrıca, Objektif Gazetesi’nin haziran sayısında yayınlanacak bir ilanımız, bu toplantının yeri ve saati hakkında daha kesin bilgiler verecektir. O top-lantıda tüm katılımcılara bir de kah-valtı sunacağız.

Bu arada, ilgilenenler, kendilerine cevap vermekten büyük bir mutluluk duyacak France Etudes Formation çalışanlarına da şu numaralardan ula-şabilirler : 03 88 24 79 83 (telefon ) – 03 88 24 79 84 ( faks ).

( France-études Formation -55, Ave-

nue des Vosges 67 000 STRASBO-URG-

Déclaration d’activité enregistré sous le N° 42 67 04480 67 auprès du Préfet de la Région Alsace )

Page 14: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O14

Page 15: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 15

İZMİR VOYAGES TÜRK DERNEKLERİNİ DESTEKLEMEYE DEVAM EDİYOR

Bürosu Selestat’ta bulunan seyahat acentası İZ-MİR VOYAGES, başta Türkiye olmak üzere

tüm dünyaya uçak bileti ve organize tur satıyor.

Kuruluşundan bu yana geçen çok kısa süre içersinde, Türk derneklerine verdiği desteklerle

de herkesin beğenisini kazanan İZMİR VOYA-GES, nisan ayında yine bir dayanışma örneği

göstererek, Cemiyet’in düzenlediği 23 Nisan Bayramı törenlerine bir bilet ile katkıda bulun-du.

Geçmiş cemiyet faaliyetlerinde İZMİR VOYAGES’ın katılımını şöyle bir hatırlayacak

olursak ;

- 2010’da Sélestat cemiyeti ka-dınlar kolu gecesine gidiş dönüş uçak bileti hediyesi

- Ocak 2011’de Molsheim cemi-yeti futbol takımına forma

- Şubat 2011’de Saint Dié cemiye-ti futbol takımına forma

- Mart 2011’de Colmar’da yaşa-yan bir kişiye uçak bileti (der-nekler dışı)

- Nisan 2011’de Sélestat derneği 23 Nisan kutlamasına bilet.

Bunlar, İZMİR VOYAGES’ın « hediye »li katıldığı etkinlikler ; bunlardan baş-ka, bir de firmanın maddi olarak desteklediği dernek ve etkinlikler bulunmaktadır.

İZMİR VOYAGES yetkililerine niçin bu tür bir politika güttüklerini sorduğumuzda, şu cevabı verdiler: « Amacımız sadece para kazanmak değil ; sosyal yaşantıya da çok önem veren in-sanlarız. Firmaların sosyal hayatta da bir rolü

olduğuna inanıyoruz, çünkü firmalar bir yaşam yeridir. Ülkemizden uzak olduğumuz için, ken-di insanımızla bir şeyler paylaşmanın en sağ-lıklı yolu dernekleşmektir diye düşünüyoruz. Bu amaçla, dernekleri ayakta tutabilmek için elimizden geleni her zaman yapmaya hazırız. »

Yetkililer, önümüzdeki dönemde yapacakları sponsorlukları ise şöyle sıraladılar :

« - 23 Nisan kutlamasi için Barr cemiyeti

- Tiyatro gösterileri icin Selestat Alevi derneği

- İsimlerini şu an için açıklayamacağımız 3-4 dernek daha var.

Etkinlikler netleşince herkes mutlaka haberdar olacaktır. »

İZMİR VOYAGES SELESTAT

Tours Organisés, A Travers Le Monde

5 Rte de Colmar 67600 Sélestat

Bureau no: (+33) 0981350136 - 0981330136

Garantie financière 100 000€ - Licence IM067100036

H.KOCA : (+33) 676374273

A.DURMAZ:(+33) 624939688

Groupe TURQUOISE’dan

Muhteşem Bir Per-formans Daha

Strasbourg ve Alsace Bölgesi’nde Türk Halk Müziğimizi, dolayısı ile Türk Kültürü’nü en iyi şekilde temsil eden gruplardan TUR-QUOISE, son olarak Hautepierre Kültür Merkezi’nin düzenlediği « Dünya Müzikleri Haftası »’nda Galet’de, 15 Nisan 2011 tarihinde şahane bir türkü gecesine imza attı.

100’e yakın seyircinin bulunduğu ve bir saate yakın süren konserde, ikisi enstrümantal olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yörelerinden derlenen 9 türkü seslendirildi.

Afyon’dan « Allı Gelin Taş Başını Yol Eder »,

Malatya‘dan « Bir Ay Doğar İlk Akşamdan Geceden »,

Elazığ’dan « Dağlar dağımdır Be-nim »,

Eskişehir’den « Halkalı Şeker »,

Kütahya’dan « Kırmızı Buğday »,

Erzurum’dan « Naz Barı »,

Balıkesir’den « Pamukçu Bengisi »,

Gaziantep’ten « Evlerinde Bir İpekten Halı Var »

ve son olarak da Silifke’den « Açıl Ey Ömrümün Varı » adlı türküleri harika bir şekilde yorumlayan gru-bu, seyirci hemen bırakmayarak, kendilerini alkışlarla tekrar sahne-ye davet ettiler.

Bir yılı aşkın süredir birlikte olan grupta, Mehmet KABA’nın önder-liğinde, Türk ve Fransız 10’a yakın eleman görev yapmakta ve bu sayı verilecek olan konserlerin niteliği-ne göre değişmektedir.

Galet’de verilen konserde 5 kişiden oluşan ekip ise şu şekildeydi :

Bağlamalar: Mehmet Kaba ve Ay-tekin Babayiğit,

Vokaller : Mehmet Kaba, Selma Deveci, Aytekin Babayiğit ve Barış Ayhan,

Gitar: Barış Ayhan,

Vurmalı Çalgılar: Jancsi Roth.

Kültürümüzü en iyi biçim-de, başarıyla temsil eden grup TURQUOISE’ı biz de kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Page 16: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O16

IMMO SATURN Artık İstanbul’da

Strasbourg ve Alsace Bölgesi’nin ba-şarılı Türk emlak şirketlerinden olan IMMO SATURN, artık Türkiye’de de hizmet vermeye başladı.

İstanbul / Üsküdar’da açtıkları yeni şu-beleri hakkında, şirketi sahiplerinden Tuncay SAĞLAMER’den şu bilgileri aldık :

Immo Saturn 2005 yılının Temmuz ayında kuruldu ve Ekim ayında da res-men faaliyete başladı. Firmanın sahibi ben ve ortağım Nadir TURHAN’dır. Kendisiyle 1981-82 yıllarına giden bir dostluğumuz, irtibatımızı hiç kopar-madık.

Ben daha önce farklı Fransız şirketle-rinde kendi adıma commercial olarak çalıştım; daha sonra, konu üzerinde belli bir birikim ve deneyimimiz olun-ca bu şirketi kuralım dedik. Bunu Na-dir Bey de kabul edince, dediğim ta-rihte firmayı kurmuş olduk.

Başlangıçtan beri hedefimiz herkese açık olmaktı; yani sadece Türkler’e de-ğil, Fransız ve diğer milletlere de açık bir yapıyı amaçladık. Şimdi halen bu-lunduğumuz bu adreste ( 29, avenue de Colmar 67100 Strasbourg ) iki kişiyle işe başladık, zaman içinde beş kişiye kadar çıktık, maalesef kriz dönemin-den etkilensek de ( ki bu bir emlak ve finansal kaynak kriziydi ), hamdolsun bunu da atlattık ve 2010 yılından itiba-ren yeniden personel alımına giderek, hedeflerimize ulaşmaya çalıştık.

Bunlar arasında Alsace Bölgesi’nde iki-üç yeni şehirde daha şube açmak öncelikli projemizdi. Bu şehirleri Ha-guenau, Molsheim ve Selestat olarak sıralayabilirim. Şu an için Haguenau personel olarak faaliyete geçmiş du-rumda, sırada izin sonrası Selestat var.

Tabii ki asıl önemlisi İstanbul...

Bu konu daha işe başlarken aklımızın bir köşesinde hep vardı.. Hatta bunu daha 2007 yılında araştırıp, fizibilte çalışması yapmıştık. Ama kriz çıkın-

ca askıya aldığımız bu projemiz şim-di hayat buldu ve İstanbul şubemiz 2 Mayıs 2011 tarihi itibariyle İstanbul Üsküdar’da hizmetlerine başladı.

Orası iki alandan oluşuyor : 1/ Ulus-lararası Gayrimenkul Yatırım Da-nışmanlığı; emlak alanında yatırım yapmak isteyenlere ( konut, arsa, ticarî alan, müteahhitlik...) her ko-nuda yardımcı olmak. 2/ Uluslararası Ticarî Yatırım Danışmanlığı; bu da, emlak dışında kalan ticaret konula-

rında, örneğin Fransa’daki bir şirketin Türkiye’de ya da Türiye’deki bir firma-nın burada yapacağı yatrımlarla ilgili konularda, pazar ve piyasa araştırma-sında, partner bulmasında mese-la, yardımcı olmak.

Tabii biz de yalnız değiliz; bizim de orada partnerlerimiz, birlikte çalıştığımız kişi ve kurumlar var, onların tecrübelerinden yararla-nacağız.

Bir de burasıyla ilgili, yıl sonun-da faaliyete geçirmeyi planladı-ğımız bir projemiz var : Gestion

denilen mülklerin işletme ve yönetimi. Bu şu demek : di-yelim bir bina ve birkaç daire sahibi olan bir kişi var, kira-cıları bulunuyor ama kendisi bunlarla, buraların tamiratıy-la, bakımıyla, resmî prosedü-rüyle, her sene kira artışıyla, kiraları toplamakla, yeni kira-cı bulmakla, kira sigortasıyla vb.uğraşmak istemiyor ya da zamanı yok.

Biz işte bu hizmeti paket ha-linde, belirli bir ücret karşılığında kendilerine sunacağız. İnsanlar ar-tık bu işlerle uğraşmayacaklar, her şeyi biz halledeceğiz.

Fransa’da yasalar ve yönetmelikler sık değişiyor ve insanlar bunları ta-

kip etmekte ve anlamakta zorlanabili-yor. Örneğin son dönemde asansörler-le ilgili normlara uyulması konusunda bir sıkıntı var. Bu yapılmazsa yasal sonuçlar doğurabiliyor. Biz işte tüm bunları mal sahipleri adına A’dan Z’ye izliyor ve gereğini yerine getiriyoruz; bu da kendilerine büyük bir kolaylık sağlıyor. Yapmaları gereken tek şey bize yetki vermek ! Onlar adına genel kurullara bile katılabiliyoruz eğer top-lu bir oturum yeri sözkonusuysa.

Vatandaşlarımıza emlak yatırımı ko-nusunda şunu rahatlıkla söyleyebi-lirim : her zaman yatırım yapılabilir; bazen inişli-çıkışlı bir seyir izlese de, gayrimenkul yatrımı her zaman yapı-labilir, kaybettirmez.

Bize gelen insanlara finansal imkan-lar ( kredi ) bulmak da bizim işlerimiz arasında, anlaşmalı bankalarımız var ama artık bankalar daha sıkı çalışıyor, belirli standartları var, eskisi gibi risk almıyorlar, kapitalsiz kişilere kredi vermiyorlar. Hele ki tanımadıkları bir müşteriyse, çok daha ince eleyip sık dokuyorlar.

Özellikle gençlere şu dönemde yatı-rım yapmalarını tavsiye ederim. Önce ufak ufak başlasınlar, zamanla daha büyüğünü alabilirler. Eğer bekârlarsa, masrafları da az olacağından, küçük bir ev alıp, iki-üç sene sonra bunu de-ğerlendirebilirler; hiç olmazsa kiraya verebilirler.

( Immo Saturn İstanbul : Atabek Cad-desi Altınorak Apt. No 18/13 Bahçe-lievler Mah. Üsküdar / Tel : 0090 216 308 75 81 / 0090 532 922 83 42 )

Page 17: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 17

DOKUZUNCU ULUSLARARASI TÜRKÇE OLİMPİ-YATLARI FRANSA BİRİNCİSİ ESİN UZUNALİBu yıl dokuzuncusu düzenlenen Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda Fransa’yı temsil edecek Esin UZUNA-Lİ, öğretmeni Erdoğan MUTLUGÜN ve ailesi eşliğinde, 21 Nisan 2011 tarihinde Başkonsolos Sibel ALGAN tarafından kabul edildi.

Strasbourg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği Türkçe ve Türk Kültürü dersleri öğrencisi Esin UZUNALİ, Anadilinde Türkçe Şiir Okuma ka-tegorisinde Fransa birincisi oldu ve Avrupa’da da ilk 35’in içine girdi.

Trabzonlu Yılmaz ve Aynur UZU-NALİ çiftinin kızları olan Esin, çalış-malara geçen yıl öğretmeni Erdoğan MUTLUGÜN ile başladı. Sponsorlu-ğunu Educa Plus’ün üstlendiği çalış-malar sonucunu verdi ve öğrencimiz umduğu başarıyı elde etti.

15-30 Haziran tarihleri arasında dü-zenlenecek Türkiye finaline gitme hakkını elde eden öğrencimizi, Baş-konsolosumuz Sibel ALGAN ailesi ve öğretmeniyle beraber makamında kabul ederek onurlandırdı ve davetli-lere bir kokteyl verdi. Kabul esnasında Sibel ALGAN Esin’e basın ve konuklar önünde sedef bir kolye hediye eder-ken, Eğitim Ataşesi Abdurrahman TOPAL da on kitaplık bir set hediye ederek öğrencimizi taltif ettiler. Esin UZUNALİ de Başkonsolosumuz’a çiçek verdi.

Daha sonra öğrencimizin başarısın-dan heberdar olan işadamı, Home Peinture isimli firmanın sahibi Halil ÖZSOY öğrenciye bir saat hediye ede-

rek kutladı. Ardındansa, Cappadoce Restaurant da öğrencimizi, öğretmeni ve ailesiyle beraber yemeğe davet ede-rek tebrik etti.

Bu yıl 9.’su düzenlenen olimpiyatlara yaklaşık 200 ülkeden 8 ayrı kategoride 2000 öğrenci katılarak Türkiye’de bu-

laşacak ve kardeşlik ortamı içerisinde yarışacaklar. Türkiye ayağında ilk 50’ye giren öğrenciler, büyük finalde geldikleri ülkeyi temsil ederek yarışa-caklar.

Esin UZUNALİ çok şık bir Alsace kıyafetiyle Fransa ve Strasbourg’u Türkiye’de temsil edecek.

Kendisine başarılar diliyoruz.

Sibel ALGAN’ın kabulü sırasında, Esin ve diğer ilgililer Objektif Gazete mikrofonlarına şunları söylediler :

Sibel ALGAN :

Seni daha evvel başka bir etkinlikte şiir okurken görmüş ve çok beğen-miştim ; zaten belliydi böyle bir başarı kazanacağın, seni tebrik ediyorum ve Türkiye’de de devamını diliyorum. Erdoğan Hoca’yı ve Anne-Babayı da kutluyorum ; çünkü bir çocuğun düzgün Türkçe konuşması her şeyden önce evde başlıyor tabii. Ben sizi çok iyi anlıyorum zira ben de böyle bir

çocuk yetiştirdim ; her zaman, her yerde Türkçe’sini düzeltirdim. Hiç beklemeden, o anda düzeltmek lazım, yoksa etkili olmuyor. Kesinlikle inanı-yorum ki anadilini iyi konuşamayan bir insan, başka hiçbir dili iyi konuşa-maz. Esin’e Türkiye’de başarılar diliyo-

rum ; umarım bize bir Olim-piyat birinciliği getirir.

Abdurrah-man TOPAL : Fransa ve Strasbourg’u temsil edecek kızımız Esin için bugün burada bir tö-ren düzenledik, kendisine Sibel Hanım ve ben birer hediye

vereceğiz. Öğ-rencimizi yetiştiren ve şiirini veren Erdoğan Mutlugün ile sponsorluğunu yapan Educa Plus’e teşekkür ediyor, Esin’e bol şans diliyorum. Ailesini de kutluyor ve kendilerine teşekkür edi-yorum.

Erdoğan MUTLUGÜN : Ataşeliğimiz’den gelen resmî yazı sonrası bizler çalışmaya ve öğren-cimizi yetiştirmeye başlıyoruz. Ben Esin’i aslında geçen sene bulmuş ve çalışmaya başlamıştım ama son anda doğum tarihi tutmamıştı ; kısmet bu seneyeymiş. Biz 1,5 sendir çalışıyoruz yani. Esin anadilinde şiir okuma kate-gorisinde katılıyor. Önce, 200 öğrenci arasından durumunun uygunluğunu tespit ettik, sonra da Türkçesi’nin seviyesine baktık, bilahare gramer, diksiyon, sentaks çalıştık, başka şiirler okuduk. ‘Sonsuz Aşk’ isimli fon eşli-ğinde, ezberden benim ‘Tatlı Hayaller’ isimli şiirimi okuyacak. Kazananlara madalya ve para ödülü verilecek.

Benim burada son görev aylarım ; benim için de iyi bir final olmuş oldu.

Esin UZUNALİ : Bir seneden faz-ladır, gece gündüz öğretmenimle çalıştık. Bana başta Türk kültürü olmak üzere çok şeyler öğretti, kendisine teşekkür ediyorum. Çok mutluyum ve heyecanlıyım ; ba-şaracağım konusunda da kendime güveniyorum.

Yılmaz UZUNALİ : Çok gurur verici bir olay. Erdoğan Hocam sağolsun, kızımızı yetiştirdi. Kı-zıma güveniyorum, derece alacak diye düşünüyorum. Biz de elimiz-den geldiğince Türk tarihini, kül-türünü çocuklarımıza aktarmaya çalıştık.

Aynur UZUNALİ : Kızım adına çok sevinçliyim ve kendisiyle gurur duyuyorum. Ben ondan daha çok heyecanlıyım ama kazanacağına, bir senelik emeğinin karşılığını alacağına inanıyorum. Hafızası çok güçlü bir çocuk, o nedenle de güveniyorum. Tüm ailelerin Türkçe ve Türk kültürü konusunda hassas olmaları ve çocuk-larını uyarmaları, derslere yönlendir-meleri gerekir diye düşünüyorum.

Bahattin DEMİR ( Dedesi ) : Bizim çocuğun kazanması tabii ki bizi çok memnun etti. İki kültürü bize sun-ması ; Türkiye’yi burada ve Alsace’ı Türkiye’de tanıtması ayrı bir onur veriyor. Esin’in bu noktaya gelmesin-de en büyük pay kuşkusuz Erdoğan Bey’in, kendisine teşekkür ediyorum. Çocuklarımızın Türkçe’yi unutma-ması ve iyi konuşması konusunda çok duyarlı bir aileyiz biz ; evde de bu hususta devamlı çaba gösteriyoruz. Çocuğumuzun okuldaki tüm dersleri de iyi zaten.

Esin UZUNALİ’nin okuyacağı şiiri Türkce ve Türk Kültürü öğretmeni Erdoğan MUTLUGÜN 2007 yılında Strasbourg’ta yazmış. Şiiri aşağıya aynen alıyoruz :

Tatlı Hayaller

Uzandım yatağıma boylu boyunca

Gözlerim yumuk geleceğe daldım

Aydınlanmış dünyamız ışık yağınca

Kendimi bu güzel pak hayale saldım

Fatihim Yavuzum Kanunim dirilmiş

Hızır geçtiği her yere gül dökmede

Nefret dirilmemecesine gebermiş

Gülen bahçevan neşeyle gül dermede

Sema sakinleri ikinci kez mutlu

Altın nesli durup da seyre dalmışlar

Minarelerden yükselen sesler nurlu

Melekler bakraçları arza salmışlar

Gece gündüz gündüz cennet asa ay-dın

Kudsilerin ışığı sarmış her yeri

Bizler hiçiz Rabbim ışığı sen yaydın

Diye inler şafakta nur melekleri

Dünyanın dört bir yanında da Türki-yem

Tatlı dilinle insanlar konuşmada

Kavgalar da dargınlıklar da bitmiş hem

Kardeşane duygularla kaynaşmada

Page 18: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O18

Page 19: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 19

Page 20: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O20

KÖPRÜLER

Yol demek medeniyet demektir. Yollar uzanıp giderken, öyle bir noktaya gelir ki tıkanır kalır. Yolun sonu bir ırmağa, bir denize ya da geçit vermez bir vadiye da-yanmıştır. İşte tam burada köprüler dev-reye girer. İnsanlar böylesi durumlarda yolu karşıya kavuşturmak ya da kısaltmak gibi nedenlerle köprüler inşa ederler.

Hepimiz hayatımız boyunca onlarca köprüden geçmişizdir. Köprülerin sadece şehrin iki yakasını, iki ülkeyi ya da iki yolu birbirine kavuşturduğunu düşünü-rüz. Halbuki onların vazifesi sadece iki yakayı birbirine kavuşturmak ve yolları kısaltmak değildir aslında…

Köprülerin bizim düşünemediğimiz manevi dünyamıza hitap eden yönleri de vardır. Medeniyet taşırlar, kültür taşırlar, dostluk, kardeşlik ve sevgi taşırlar. Onlar bizim bazen şehrin diğer yakasına, bazen bir başka ülkeye, bazen de bilmediğimiz bir kalbe ulaşmamız için araç olurlar.

İnsanları sevdiklerine kavuştururlar. İnsanlar kavuşurken de, onların böğürle-rinde taşıdıkları medeniyetler, kültürler, barış ve kardeşlik duyguları da bu köprü-lerden diğer tarafa taşınmış ve kavuşmuş

olur.

Medeniyet; kainatın en güzel varlığı olan ilk insanın dünyayı şereflendirdiği topraklarda şekillenmeye başlamıştır. İlk insanlar ihtiyaçları sonucunda keşifler yapmışlar, zaman içinde gelişmiş ve de-ğişmişlerdir. Kendileri gelişir ve değişir-lerken de haliyle medeniyetleri, kültürleri ve hayat anlayışları da gelişerek değişmiş-tir. Bu durum farklılıkların ve farklı kül-türlerın ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Türk Milleti, özellikle de İslamiyetle şereflendiğimiz tarihten itibaren sahip olduğu Orta Asya medeniyetini; doğu ve orta doğu medeniyetleriyle birleştirmiş, Anadolu’da yüzyıllardır süregelen Hristi-yan devletler ve halkların medeniyetlerini de kendi kültürüyle yoğurarak kendine özgü bir medeniyete sahip olmuştur.

1071 yılında Selçuklu Hükümdarı Alpars-lan ile Anadolu kapıları Türkler’e açıldık-tan sonra yaklaşık bin yıldır bu coğrafya-dayız. Yani Anadolu’dayız. Anadolu; bilim adamlarının deyişiyle ‘’Medeniyetler beşiği’’ olarak bilinir.

Bağrında ilk çağlardan itibaren onlarca devlet ve medeniyet yaşamıştır. İşte bu coğrafyayı medeniyetimizle ve kültürü-müzle karış karış işlemekle kalmamışız, atayurdumuz haline getirmişiz adeta.

Anadolu Selçuklu Devleti ile 6 asır boyunca dünyaya yön veren Osmanlı Devleti bu topraklarda kurulmuştur. Atalarımız Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Anadolu’nun jeopolitik konumu sayesinde sadece bu iki kıtayı yönetmekle kalmamış, sahip olduğu inanç bağının avantajıyla Afrika’yı da kontrol etmiştir.

Tarihçilerin söyleyişiyle de atalarımız üç kıtada at oynatmışlardır. Onlar kıtalar arasında medeniyetlerin geçişine, bilimin akışına öncülük ederek tam bir köprü vazifesi görmüşlerdir.

Ünleri kıtaları aşmış, dünyaya yön ve-ren Alparslan, Fatih, Yavuz, Kanuni ve Atatürk gibi devlet adamlarını, Mevlana, Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Nasreddin Hoca ve Aşık Veysel gibi toplumu kaynaştıran kanaat önderlerini ve nice bilim adamlarını

yetiştirerek insanlığın hizmetine sun-muşlardır. Gittikleri yerlerde güvenliği sağlayarak, öncelikle adaleti tesis etmişler, onları diğer etnik kökenlerle birlikte en-gin bir hoşgörü içersinde yaşatmışlardır. Onların inançlarına ve kültürlerine saygılı olmuşlardır.

1453 yılında Fatih Sultan Mehmet ta-rafından İstanbul fethedildikten sonra yaşananlardan bunları çok iyi biliyoruz. Milletimiz kendi kültürünü, dilini yaşat-tığı gibi diğer kültür ve dillere de kucak açmıştır. Bunu da Osmanlı Devleti’nin bölgede en faal olarak konuşulan diller olan Farsça ve Arapça’nın yanına kendi dili olan Türkçe’yi de koyarak Osmanlıca adıyla ortak bir dil oluşturmasından an-lıyoruz.

Günümüzde Osmanlı Devleti’nin son bulmasıyla ortaya çıkan 60 kadar ülkenin halkı ve idarecileri bizim yönetim tar-zımızı özlediklerine dair açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bunlar bizim için şaşırtıcı olmasa gerektir. Afrika ülke-lerinde, Balkanlar’da, Orta Doğu’da ve Asya devletlerinde sonsuz bir kredimiz varsa; devlet adamlarımız, askerlerimiz, işadamlarımız ve insanlarımız buralarda kahramanlar gibi karşılanıyorsa; bu atala-rımızın bize bıraktığı en büyük mirastır.

Geçmişte onlara çok şey vermişiz ki, bugün bizden çok şey beklemektedirler. Bu durum bize ayrıca tarihi bir misyon yüklemektedir. Köprü olma misyonu. Yüzyıllardır yaptığımız ama bir müddet ara verdiğimiz bir misyon bu.

Atalarımız onlara güvenlik, adalet her şeyden önemlisi hoşgörü içersinde yaşa-ma anlayışı götürdüler. Onlara müslüman olsun olmasın ayrım yapmadan en güzel şekilde davrandılar ve eşitlik anlayışıyla tüm insanlığa hizmet ettiler. Medeniyetle-re, kültürlere kısaca insanların gönülleri-ne köprü oldular.

Bizler de bu mirasın bilinci içersinde hareket etmeli, etki alanımızda yer alan geniş coğrafyalarda bizden beklenen-lere, ümitlere karşılık vermeliyiz. Sahip olduğumuz kültürel mirası ve hoşgörü anlayışını daha da geliştirerek onlara ak-tarmalı, hep beraber kardeşilik ve barış

dahilinde yaşama imkanlarını onlara da sunmalıyız. Zira onlar sadece maddi imkanlardan, eşitsizliklerden muzdarip değiller. Çoğunlukla etnik karmaşalar, kültürel eziklikler ile dillerini ve inançla-rını yaşayamama gibi zorluklara maruz kalmaktadırlar.

İki yüzlü politikalardan, hayal kırıklığı yaşatan idari yöntemlerden ve sadece kendi çevresine hizmet eden idareciler-den bıkmışlar; artık adalet ortamında yaşayabilecekleri sevgi, barış ve kardeş-lik köprülerine ihtiyaçları vardır. Bunu sağlamak adına da bize büyük görevler düşmektedir.

Avrupa’da yaşayan Türkler de; buralarda birer kültür elçisi olarak köprü vazifesi yapmaktadırlar. Avrupalılar; burada ya-şayan Türkler’in yaptığı bu köprü görevi sayesinde, ülkemizi daha yakından tanı-makta ve ardından ülkemize turist olarak gelmektedirler.

Kıssadan hisse; hayatta her zaman bir şeylere köprü olmaktayız. Kültürler, me-deniyetler, inançlar, anlayışlar kısaca her şey insan sayesinde bir yerden diğerine taşınmaktadır. Sevgiler de hakeza insan-lar arasında kurulan gönül köprüleriyle kaplerden kalplere akmaktadır…

Milletleri kavuşturan, kültürleri buluştu-ran ve kalplere sevgileri doluşturan köp-rüler kurmaya devam etmeli, önümüze gelen tarihi fırsatları değerlendirmeliyiz. Yaşadığımız dünyanın da, bizi bir gün ebediyeti yaşayacağımız ahirete ulaş-tırmaya yarayan ve kullanmak zorunda olduğumuz bir köprü olduğunu hatırı-mızdan çıkarmamalıyız.

Bu köprüden geçerken de yanımızda barış, kardeşlik ve sevgi ile bezenmiş hoşgörü tohumları taşımalıyız. Onları geçtiğimiz ve vardığımız her yere saçma-lıyız ki; her yerde barış, sevgi, kardeşlik ve hoşgörü tohumları yeşersin.

Yoksa köprülerin altından çok sular akar, biz ise hep eli boş ve manasız geçeriz bu köprülerden… Yolun sonuna vardığımız-da ise iş işten geçmiş olur.

Sağlıkla kalın.

İbrahim MERALSaint-Dizier ve çevresiTürkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğ[email protected]

Page 21: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 21

Çılgın Proje Dedikleri...Merhaba Sevgili Dostlar,

Yeni bir günü sizlerle paylaşırken, Yüce Rabbim’den her-kese sağlık, huzur, bol kazançlı ve

barış dolu bir yaşam diliyorum. Zira gerek ekolojik, gerek dünya barışının süratle bozulduğu şu günlerde huzuru bulmak o kadar zor ki… Kaynamakta olan dünya siyase-ti, yokluklar ve doyumsuzlukların yanı sıra ülkemizde de yaklaşan seçimler sebebiyle sertleşen konuşmalar,

saygı sınırını aşan davranış ve üslup artık bardağı taşırma noktasına gelmiştir. İnsanımız ekmek peşinde, insanımız iş peşinde, insanımız gelecek peşinde koşarken hatta ade-ta kıvranırken, bizi yönetenlerin birbirleriyle didişmeleri ve kuru laflarla iyice sinirlerin ve sabırların taşmasına yol açmaları dayanılır gibi değil.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Neden hemen bu konulara daldın ve de bombardımana başladın…”

Konu basit, geçen seneden beri KPSS sınavları, ÖSYM sınavları hep şüpheli çıktı mı? Evet,

yargıya bir takım davalar açıldı, dokuz aydır hâlâ bir so-nuç alınamadı. Bu sene de yine birkaç gün önce ÖSYM ve ALES sınavları yapıldı, yine şifreler gündeme geldi. Gari-bim öğrenciler şu an kıvranmaktalar, çünkü yıl boyunca gecesini gündüzüne katan ve bir yandan okula bir yandan dershaneye giden ve gecenin dokuzunda eve gelen bir öğ-renci, bundan fazla daha nasıl hazırlanabilir ki istikbali-ni kuracağı bir gelecek için ? Şifreleri alıp matematikten ful yapan bir öğrenci, yıl boyunca gayret edip hakkıyla soruları çözen öğrencinin bir çırpıda önüne geçiveriyor. Benim iki yeğenim de bu sene sınavlara girdi, ( sınıfta de-ğil ) okulda ilk ona giren çocuk sınavdan 410 beklerken 370 alıyor. Koskoca kitapçıktan sadece 12 soruyu yetişti-remiyor, fakat 1800 kişi ful matematik çekince 40 puan kaybediyor. 1 puanın kişiyi on binlerce kişinin arkasına attığını düşünürsek, siz hesap edin.

Sevgi dostlar, ülkenin birçok çarpıklığından biri olan eği-tim sistemiyle, fırsat eşitliğinin olmaması yanı sıra şim-di de bunlarla uğraşıyoruz. Bizi yönetenler çocuklarını Amerika’larda yurt dışlarında okuttuğu için zülf-ü yare dokunmuyor olsa gerek. Bu çocuklar iki senedir haykırı-yorlar sınavlar iptal edilsin, ya da sadece suçluların sınav-ları iptal olsun, çünkü aslında

yıl boyunca çalışıp başarıya bir adım daha yaklaşan, sınav sonrası aynı performansı göstermeyebilir, hastalanabilir veya başka bir aksilik olabilir. Neden haklarını kaybetsin-ler ki?

İnternette gençlerin yazdığı bazı sitelere giriyorum ve öyle karamsar yorumlar okuyorum ki, üzülmemek elde değil. Sayın devlet büyükleri ise başımıza yargı kesilip, araştırmalar bitmeden hukuk işlemeden hemen ikna oluyorlar ne hikmetse… Biz beş kardeş de üniversitede okuduk. Merak ediyorum acaba o yıllar gençler çok mu tembeldi veya geri zekâlı mıydılar da hiç bu kadar yüzler-ce veya binlerce birinci olmamıştı! Ya da şimdikiler süper zekâ mı?

Geçen seneki şüpheli KPSS sınavı sonucundaki tüm yük-sek puanlı kişiler, mahkeme sonuçlanmadan göreve atan-dılar ve şu an rahat rahat görev yapıyorlar. Onların yü-zünden gerilere atılan memur adayları ise hâlâ evlerinde beklemedeler. Başka işler yaparız yeter ki olsun diyenlerin de devlet kapısında dayısı yok…

Sayın Başbakan dün bir çılgın projeden bahsetti, değil bizde, tüm dünyada konuşuluyormuş.

En iyi yaptığı şeylerden biri gündemi saptırmak ve göz boyamaktır ya, bizde bir söz vardır,

“ El Atına Binmiş Çalım Satıyor...” hatta türküsü bile var sayın okuyucular. Devletin imkanlarıyla, parasıyla uça-ğıyla, arabasıyla, ortalarda dolaşıp seçim konuşmaları yapıyor,

halk açmış, emekli geçinemiyormuş, vatandaş hastane katkı paylarını ödeyemiyormuş umurunda değil, sanki ülkenin her yöresini ıslah etmiş, hiçbir sorunumuz kal-mamış gibi,

İstanbul’u Dubai yapmaya kalkışıyor. Arap dostlarına öze-niyor zahir. Bir yandan Cumhuriyet tarihimizin en borçlu dönemini yaşıyoruz, diğer yandan memura 0.4 zam veri-yor, emekliye 15-20 lira yıllık zam yapıyor, ama kendine ha bire uçak ve makam arabaları alıyor. Öyle yatırımlar yap ki, fakir fukaranın işine yarasın, iş sahaları açılsın, fabrikalar, tarım kredileri, hayvancılığı geliştirmeyi, balık vermeyi değil balık tutturmayı öğret. Bir zamanlar kendi-ni doyurduğu gibi, dışarıya da ürün satan bir ülke, birileri kazanacak diye dışarıdan ne idiğü belirsiz ürünleri ithal ediyor ve halk kaderiyle baş başa bırakılıyor.

Bugün biraz internete göz attım ve bu çılgın proje hak-kında bazı görüşleri not ettim. İsimleri bende saklı, bakın halk ne düşünüyor ( değiştirmeden aktarıyorum) … Bu konu bitmez en iyisi ben şimdilik sizleri bu yorumlarla baş başa bırakayım.

“ Benim Asgari Ücret İle Geçinme Projem, Başbakanın Projesinden Daha Çılgın...” ( ben bunu günün sloganı seçtim, bakalım sizlerinki hangisi olacak )

“AKP.nin kartlarına inanmam artık, 2 defa aldandım ve akıllandım. Emeklisini, esnafını, köylüsünü düşünmeyen kartlarla politika yapan AKP. Senin halkın, milletin yok ki; senin yandaşın açılım eksilerin var. Milletin hafızasına Türkiye’nin tarihine yandaş, açılım ayırımcılığını soktun. Oysa Türkiye’nin soydaş, yoldaş, dadaş birlikteliğine ihti-yacı var. Türk devletinin yasamasında bırakalım laikliği zaten düşmansın laikliğe devletçilik, halkçılık, milletçilik bırakmadın.. Devletin yasamasında hukukunda devletçi-liği halkçılığı bitirdin. Tarih seni zaman içersinde affet-meyecektir…”

“Bu proje ile köylü işçi küçük esnafın işi olmaz başbakanın oğluna burs verenler sevinsin onların yüzü gülüyor…”

“Memleketin boşa harcayacak parası yok. Türkiye de sul-tanlık değil...”

“Oraya harcanacak para hepimizin cebinden çıkacak ve zenginin servetine servet katacak bizim değil, İstanbul’da fakir aile kalmayacak, çünkü zenginle fakir arasındaki fark uçurumdan da fazla olacağı için, fakir ya başka yerle-re sürülecek ya ölüme ya da köleliğe terfi edecek, ülkemde sefalet çeken insan kalmadığında kalkınacak bu ülke ka-nal açınca değil, “

“Evet çılgın proje seçimi etkiler, ben bu projeye karşıyım.. Halk dükkan kepenk kapatıyor borç batağında sürünü-yor kredi kart borçluları birer birer kendini asıyor ülke dışa borcu 500 milyar doları geçmiş durumda sen kalk çılgın proje diyerek milletten oy alma hesabı yap yerim sizin çılgın projenizi.. Bir zamanlarda İsrail’e one munite dedi kaptı oyları arkasından mavi marmara gemisinde 9 Türk şehidimizi verdik.. Artık uyanalım arkadaşlar bun-lara prim vermeyelim...”

“Kaça mal olacakmış Recep Tayyip Erdoğan’ın bu çılgın projesi, 10 milyon dolara mı mal olacak, öyle demişler-di. Bu da seçmeni etkileyecek ve oylar AKP’ye gidecek. Ya bunlar bu milleti bu kadar salak mı sanıyorlar. Asgari ücretin 600 lira civarında olduğu bir ülkede millet ay-başını nasıl getireceğim diye düşünürken, Recep Tayyip Erdoğan’a sormazlar mı, sen çılgın projeyi hayata geçirme-

ye çalışıp, bazılarına rant sağlamaya çalışacağına, aybaşını nasıl getireceğim diye düşünen asgari ücretlinin, bu yıl ürünüm para eder mi diye düşünen çiftçinin, çalışanın, esnafın halini düşün demezler mi ? Oy verirler mi ..?”

“GÜLMEMEK ELDE DEĞİL %51 OLMUŞ OY ORANLA-RI ÇILGIN PROJEYİ AÇIKLAYINCA YÜKSELMİŞLER O ZAMAN ÇILGIN AKP LİLERE VE BAŞKANLARINA SORUYORUM SİZ BU PROJELERİ BOŞ VERİN DE BU TÜRK MİLLETİ NE OLACAK MİLLETİN KARNI AÇ İCRA DAİRELERİ SAYILARI ÇOĞALDI KAYIP ÇO-CUKLAR SATTIĞI YERLER TÜRKİYEYİ KENDİ YAN-DAŞLARINA PEŞKEŞ ÇEKTİLER. BUNLARI ANLAT-SIN İŞSİZLİĞE ÇÖZÜM BULSUN BELKİ O ZAMAN OYLARI %30 OLUR O DA BELKİ SİZİN BU ÜLKEDE YA-TACAK YERİNİZ YOK DİN TÜCCARLARI VE SAVU-NUCULARI BEYİNSİZ ….......! SONUNUZ GELDİ …”

“Fatih dedem gemileri karadan yürütecem dediğinde de, bazı hergeleler olmaz demişti. Dedesi karadan gemi yürüten insanlar için kanal yapmak çocuk oyuncağı…”“Ülkenin 30 yılını tasarlıyorlarmış:))ulan bu millet salak mı ülke dediğin bir İstanbul’dan mı ibaret be ? Ha sizin için diğer yerler önemli değil önemli olan İstanbul gerisi teferruattır diyorsanız başka o kadar sorun varken ve bu sorunlar bilinirken bunlara kaynak bulmaya gelince büt-çeyi zorlar denirken böyle bir proje nasıl oluyor da ayrıca sadece bir ili ilgilendiren kalkınma, aslında rant sağlama hadi neyse bulunuyormuş vizyonmuş tükü… vizyonuna millet açlıktan sefaletten nefesi kokacak bunlar vizyon-dan bahsediyor. Ayranı yok içmeye atla gider… misali… tam bunların vizyonuna uygun…”

“Ben bir akpli olarak bu proje sebebi ile akp’ye oy vermeyeceğim sebebi ise Türkiye İstanbul’dan oluş-muyor başka yerler de var. O kadar parayı ora-ya gömmeyi doğru bulmuyorum fabrikalar ku-rulsun insanlara iş sağlansın yandaşlara değil…”

“ AMAÇ GÜNDEM DEĞİŞTİRMEK, AÇIKLADI SON-RA DA YGS Yİ AÇIKLADI DENİZ FENERİ UNU-TULDU GENÇLERE ÜNİVERSİTE ADAYLARI İLE AİLELERİNE SESLENİYORUM SAKIN HA SAKIN BU OYUNA GELMEYİN BU PROJEYİ GERÇEK-LEŞTİRECEK DİYE BU AKP’YE OY VERMEYİN BUNUN HEPSİ HAYAL ÜRÜNÜ, İSTANBUL YAĞ-MURDA DERELER TAŞIYOR, HER YERİ SEL BASI-YOR. DEPREMDE İSTANBUL YERLE BİR OLACAK DİYE UZMANLAR UYARIYOR SEN ÇIK BU PROJE-Yİ YUMURTLA AMAÇ BAŞKA,GÜNEYDOĞUDA HALK AYAKLANMASI VAR, BDPLİLER GEREKİR-SE SİLAH KULLANACAĞIZ DİYOR, PARTİMİZ AMBLEMİ NERENİZE BATTI DİYOR. DEFOL GİT DİYOR CEVAP YOK, DÜNYANIN EN İYİ KORU-NUNAN CANİSİ ADADAN AÇIKLAMA YAPIYOR..”

“Mesela ben oyumu akp’ye verecekken bu kadar israfa da artık gözümü kapayamadım. En azından 1 oy kaybettiler...” “Elalem aç boğazından lokma geçireceğim diye yırtınıyor, bu adamlar taşa toprağa öksüzün yetimin hakkını gömüyor. Ulan yazık size verilen oylara zehir zıkkım olsun be. Adam hayatında İstanbul’u görmemiş ikinci boğaz projesini duy-muş Konya’da Kütahya’da sen çok yaşa başbakan diye şak-şak yapıyor. Akıllı olun ey Anadolu insanı, bu kanaldan size düşse düsşe geçiş yaparken köprü ücreti ödemek düşer..” “Arapların Süveyş Kanalı var da Tayyib’in Sö-ğüş kanalı olmaz mı ? Geç bunları başba-kan sana oy moy yok sandığa gömüleceksin…”

“ Karadeniz Hazar gölü gibi kapalı bir deniz olur, bu-radan Marmara denizine bir su yolu açmak isterseniz sizi anlarım ama ben buradaki mantığı anlayamadım.Tüm dünyada, ülkeler, denizi toprakla doldurup arazi kazanmaya çalışırken siz o canım arazileri, denize terk edeceksiniz. İstanbul’un akciğerleri de gidecek, üç beş rezidans için, tüm fırsatçılar da zaten arazilere konmuş-tur, isimleri lazım değil, Allah akıl fikir ihsan etsin. “ Eh! Artık diyenler demiş, bize söyleyecek fazla bir şey bı-rakmamış. Gelecek ay görüşmek üzere… Şimdilik sağlı-cakla kalın sevgili dostlar…

Meryem Şenocak TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı

[email protected]

Page 22: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O22

Gidiş Nereye ?Son dönemlerde çok önemli olay-lar üstüste yaşandı Türkiye’mizde. Gerçi ne zaman böyle olmadı ki diye sorduğunuzu duyar gibi olu-yorum ama, galiba hiç de böylesi-ne sağanak halinde gelişmemişti sorunlar.

YGS ve ALES skandallarını mı is-tersiniz Kars’taki heykelin yıkılma-sını mı, Yüksek Seçim Kurulu’nun bağımsızlar için verdiği kararı ve bunu hemen geri almasını mı is-tersiniz açıklanan çılgın projeleri mi, Başbakan’ın Avrupalılar’a ‘Size mi soracağız’ demesindeki tuhaf-lığı mı ( tabii ki onlara soracağız, onlara yalvaran ve kendimizi de-netlettiren biziz ) istersiniz ana muhalefet liderinin ‘Ana’ ile başla-yan ve yarım bıraktığı sözlerini mi; sayın sayabildiğinizce...

Bunlara, hiç tereddütsüz, seçim atmosferi yaklaşmışken hele, ge-nel demokrasi eksikliklerimizi de ekleyebilirsiniz : yüzde on seçim

barajı, bir türlü değiş(tiril)meyen Siyasal Partiler Yasası, hiçbir za-man kaldırılması akla dahi getiril-meyen dokunulmazlıklar, milletin vekillerini milletin değil de parti başkanlarının seçmesi, partilerdeki liderlik sultaları, milletvekilliğinin sadece otomatik onay vericilik ola-rak sindirilebilmesi, neden olduğu bilinmez benzer partilerin birleşe-memesi, halk dalkavukluğu, seçim ve sadaka ekonomisi, bu çağda hâlâ daha seçimlerin güvenliğin-den kuşku duyulması, Avrupa’da yaşayan milyonlarca vatandaşı-mızın –sınar kapıları dışında- oy kullanamama gerçeği, dinin gü-nümüzde dahi halkı sömürme ve oyunu kapma aracı olarak kulla-nılması ( ki kutsal bir olguya en büyük hakarettir) vs...

Yok, hukuk alanında yaşanan o akıl almaz cinneti unutmadık : yamalı bohçaya dönen ve hükü-met muhaliflerinin piyasadan el çektirildiği Ergenekon bir yandan, çıkmamış kitabın sanal alemde toplanıp yasaklanması öte yandan, inanılmaz tutukluluk süreleri bir diğer yandan derken, mülkün ( devletin ) temeli olan adalet de siz-lere ömür olmak üzere neredeyse. Zaten, eğer ki adalet de tamamıyla

güme giderse bir gün, en iyisi o devletin kapısına kilit vurmaktır ki, tam bir ‘ört ki ölem’ vaziyeti...

Diyeceksiniz ki, istisnalar hariç, neden genelde iktidara yükleniyor-sunuz. Çünkü, siyasal sorumluluk onda da, ondan ! Ülkede bir şeyler yapma yetkisi, gücü, olanağı ve fırsatı onun elinde de, ondan. Va-tandaşın günü ve geleceğiyle ilgili kararları almak, yasaları çıkarmak, polis ve asker gücünü kullanmak, vergi toplamak onun işi de, ondan.

Yoksa, bunların hiçbirine sahip olmayan muhalefeti suçlamak çok kolaycılık ve bir yerde de saçmalık olurdu. Zaten, tüm demokratik ülkelerde bulunan muhalefet, basın, yargı ve denetim mekaniz-maları gibi kurumlar da hep ikti-darın sınırsız varsayabileceği gücü sınırlamak için tesis edilmiştir. Aksi takdirde, isteyen herhangibir hükümet, istediği an diktatörlüğe soyunabilirdi.

Neyse ki bizde böyle bir tehlike yok!...

Evet, gidiş nereye ?

12 Haziran seçimlerinden sonra, özellikle de Anayasa ve rejim de-

ğişikliklerinin ( Başkanlık sistemi ) sıkça tartışılacağı dönemler yak-laştığından, bu soru yaşamsal bir öneme sahip olmaktadır.

Türkiye gerçek bir demokrasiye doğru mu evrilmektedir yoksa bir tek adam yönetimine mi ? Avrupa tarzı bir demokrasiye gidiş niyeti mi sezinliyorsunuz yoksa sivil ve-sayet de denen polis devletine mi ? Hoşgörü, özgürlük, barış kokusu mu var havada yoksa yasakçılığın, baskıcılığın, savaşın kanalizasyon kokuları mı ?

Siz hangisinden yanasınız, hangisi-ni istersiniz ?

Tercih ve karar sizin : Buyurun 12 Haziran’da sandık başına.

Vicdanınızla başbaşa, Türkiye’nin geleceğini oylayın.

Unutmayın : Tarih Baba sizi gözet-liyor olacak.

Tıpkı, kendilerine karşı borçlı ol-duğunuz torunlarınız gibi...

(h)aykırı-yorumHakan KAYA

T.C. STRASBOURG BAŞKONSOLOSLUĞU EĞİ-TİM ATAŞELİĞİ FRANSIZ ÖĞRETMENLERİ İSTANBUL’A GÖTÜRDÜFransız öğretmenleri her sene Türkiye’ye göndermeyi bir alışkanlık ha-line getiren Eğitim Ataşeliğimiz, bu yıl yine bu hizmetine devam etti. Ataşelik yetkilileri, bu konuda şu bilgileri verdiler : “Bilindiği üzere, Başkonsolosluğumuzun koordinasyonunda; ülkemizi ve kültürümüzü daha iyi tanıtmak, bölgemizde öğrenim gören Türk öğrencilere karşı davranışları olumlu yönde etkilemek amacıyla “Pâques” ( Paskalya ) ta-tilinde İstanbul’a, Türkçe ve Türk Kültürü Derslerinin verildiği okullarda görevli Fransız öğretmenler veya idareciler gönderilmektedir.

Bu yıl 18-23 Nisan 2011 tarihleri arasında bu gezinin sekizincisi yine İstanbul ilimize 6 gün 5 gece olarak yapılacaktır. Sözkonusu gezi, bu güne kadar olduğu gibi, bu yıl da görev bölgemizdeki derneklerimizin büyük fedakârlık ve özverileri, maddi ve manevi katkılarıyla gerçekleştirilecektir.

Bu seneki geziye destek veren dernekler şunlardır : Morteau Ditip, Mor-teau Okul Aile Birliği, Besançon Okul Aile Birliği, Besançon Ditip, Be-sançon Federasyon Derneği, Besançon Palante Türk Derneği, Pontarlier Türk İşçileri Derneği, Mulhouse Türk Kültür Derneği, Barr Türk Kültür Derneği, Türk Fransız Derneği İngwiller 2 ve Saverne Ditip Derneği.”

Gezi öncesi, Eğitim Ataşemiz Abdurrahman TOPAL, geziye yönelik olarak şu demeci verdi : “Bu sene derneklerimizin katkılarıyla İstanbul’a 11 öğretmen göndereceğiz. Bu yıl bu gezilerin sekizincisini yapmış oluyoruz. Eskiden Toussaint’de idi bu gezi, soğuk olduğundan Paskalya’ya aktardık. Organizasyonu bu sene Ataşeliğimiz yaptı. Misafir-lerimiz 4 yıldızlı otelde kalacaklar ve çok yoğun, çok zengin bir program eşliğinde, beş günde neredeyse bütün İstanbul’u gezecekler.Bu yıl Besançon’dan altı dernek bir öğretmen, Pontarlier derneği iki öğretmen, Mul-house derneği bir öğretmen, Barr derneği iki öğretmen, Bouxwiller ( Ingwiller ) iki öğretmen ve Saverne derneği de iki öğretmen yolluyorlar.

Genelde Türkçe ve Türk Kültürü derslerimizin olduğu okullardan öğretmenleri gönde-riyoruz. Bunların, gidip döndükten sonra, öğrencilerimize, öğretmenlerimize ve Türk toplumuna karşı tutum ve davranışları olumlu yönde değişiyor. Güzel bir anektod da var : Geçen sene, bir öğretmen, daha serviste giderken, dönüşte Türk öğrenciler için özel kurs açacağım demişti; öyle etkileniyorlar yani. Bu konuda bize destek olan dernek ve sponsorlarımıza teşekkür ediyoruz. Gelecek yıl

katılımcı öğretmen sayısının yirmiden aşağı olmayacağını tahmin ediyor ve umuyo-rum.”Şimdi de geziye katılan öğretmenlerden bir bölümüne kulak verelim, bakalım gezi ön-cesi neler demişler :

Hubert RISS ( Ingwiller ) : Bu geziye katılmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu İstanbul’a ikinci gidişim, daha önce bir gün kalmıştım. Ayasofya, Sultanahmet Camisi, Topkapı Sarayı ve Kapalıçarşı çok ilgimi çekmişti.Madame RISS : Benim de ikinci gidişim. İstanbul çok güzel bir şehir. Tarihsel açıdan da birçok şeyin, Doğu ile Batı’nın buluştuğu bir yer. Ben en çok tarihî yapıları beğeniyorum. İstanbul beni büyülüyor.

Aurelie KOENIG ( Barr ) : Çok mutluluk verici bir şey bu. Arkadaşım ve ben İstanbul’u keşfedeceğiz, bu ilk gidişimiz. Herkes bize İstanbul’dan çok olumlu olarak bahsetti. Çok sevinçliyiz ve bir an önce orada olmak istiyoruz. Daha önce de İzmir ve Anta-lya’ya gitmiştik; oraları da çok beğenmiştik. Ama İstanbul’un çok ayrı bir şey olacağını düşünüyoruz.

Page 23: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 23

Digital FuarPhoto Digital başlığı altında 4. Fotoğraf , Di-gital Görüntüleme, Albüm, Baskı ve Tekno-lojileri, Ekipmanları Fuarı geçtiğimiz 14 – 17 Nisan tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. 2010’un Kasım ayında, Paris’te düzenlenen Salon De La Photo fuarına ekip arkadaşlarımla birlikte katılmıştık. Teknolojiyi takip etmek ve müşte-rilerimize daha iyi hizmet verme adına yaptı-ğımız bu ziyaretin ardından 5 ay gibi uzun bir süreden sonra hızla değişen ve gelişen teknolo-jinin bizlere neler sunabileceğini görme adına İstanbul’da düzenlenen bu Digital Fuarı’nı da ziyaret ettim. Binlerce kelimenin bir araya gelip de anlatmaya

çalışacağı bir konuyu bir fotoğraf karesinin daha güzel ve anlaşılabilir şekilde anlata-cağını bildiğim için ziyaretimi fotoğraflayarak sizlerle paylaşıyorum.

Türkiye’de bulunan fotoğrafçı arkadaşlarımla İstanbul’da düzenlenen Fuar’da buluş-mak için randevulaştık. 13 Nisan’da Türkiye’ye Stuttgart üzeri aldığım bilet ile uçtum. İstanbul’a uzun bir süredir gitmemiştim. Bilmediğim İstanbul’u, kalacağım oteli, otel ile Fuar Merkezi arasındaki yol güzergahını Strasbourg’da bulunan İstanbul’u bilen

arkadaşlarımla bol bol konuştuk. Otelimi metro hattı üzerinde bir yerden tuttum. Kumkapı’yı seçmiştik. Türkiye’deki fotoğraf dünyasının kalbinin attığı Sirkeci ile İs-tanbul Fuar Merkezi CNR Expo’ya kolayca ulaşabileceğim yerdi Kumkapı. Öyle de oldu. Bir yanda İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Camii, Sultan Ahmet, Yerebatan Sarayı, Topkapı Sarayı, Haliç, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı hepsi de bu noktada. Gezme imkanı buldum. Akşamları Haliç’te balık ekmek, Sultan Ahmet köftecisinden köfte ve diğer restoranlardan da Türk Mutfağı’ndan değişik yemekler tatma fırsatım oldu. 14 Nisan sabahı saat 11 gibi Digital Fuarı’na vardığımda PhotoWorld dergisine üye

olduğum için PhotoWorld’un bana gönderdiği davet kağıdını yanıma almıştım. Kayseri’den, Tekirdağ’dan gelen arkadaşlarımla kaıpda buluştum. Salona girmek için girişe vardığımda kalabalık, uzun bir kuyruk vardı. Sonunda turnikelerden geçerek, fotoğraf teknolojileri, yayınları ile fotoğraf sanatındaki yeni ürün ve yaklaşımları orta-ya koyması bakımından önemli olan bu buluşma noktasına, salonuna girdik. Türkiye’deki nerdeyse tüm fotoğraf görüntüleme üreticileri, görsel yazılım firmaları, aksesuar üreticileri ile fotoğraf yayıncılarının katılımıyla bir şölen havasındaki salon-da tek tek tüm standları gezmeye başladık.

Ağırlığını albümcülerin oluşturduğu Fuar’da yeni ürünleri tanıma fırsatım oldu. Mo-delli test çekimleri de yaptım. Stüdyo deneyimlerini de inceleme imkanım oldu.

Elbette Fuar’a gidiş amacım, müşterilerimizin memnuniyetini sağlamak için fotoğraf adına yenilikler, özellikle de albümler üzerinde bol bol incelemeler yaptım, çeşitli

firmalarla iş anlaşmalarında bulundum. Fransa’ya dönerken de birkaç albüm örneği getirdim. Ayrıca baskı malzemeleride aldım. Kısacası elim boş gittiğim seyahatimden dönerken halen abonesi olduğum PhotoWorld dergisi dışında PhotoLine ve Foto-teknik dergilerinede abone oldum. Pek çok valizle geri döndüm. Umarım bu gezinin yansımalarını müşterilerimizin yüzündeki tebessümlerle de görürüz.

Fransa’da düzenlenecek olan birkaç orga-nizasyonu da buradan sizlere duyurarak bu aktivitelere de sizleri davet ediyorum. 21 inci Fotoğraf Burs’u Sultz’da 7 Mayıs 2011 tarihinde düzenlenecek. Gün içinde antika makineler ve ikinci el makinelerin satışı yapılacak.

Ayrıca çeşitli fotoğraf sanatçılarının eserle-ri de sergilenecek. 13 – 15 Mayıs 2011’de Palais des Congrès Strasbourg’ta, Le Salon De La Photo adı altında düzenlenecek etkinliğin de duyurusunu buradan sizinle paylaşmak istiyorum. Bu salon programi içerisinde de fotoğrafın Fransız sektöründeki yerini ve gelişmelerini inceleme imkanına sahip olabiliriz.

Görüşmek dileği ile. Işığınız bol olsun.

FOTOĞRAFÇI

Mustafa ÖZSOY

[email protected]

Page 24: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O24

İnsanların en değerli varlıkları, çocukla-rından sonra, herhalde ana-babaları ve kardeşleridir. Bu doğaldır da ; yaşamınızın ilk ânından itibaren hep onlar vardır yanı-nızda, onlar sizi karşılıksız ve çıkarsız sever, onlara alışmışsınızdır ve onlardan izler taşırsınız bir ömür boyu.

Ancak, bunlardan nedense kardeşler veya çocuklar için değil de, sadece anneler ve babalar için özel günler düşünmüş şu ka-pitalist sistem ( hattâ babalar için olanı bile daha yeni ve yapay gibi ). Oysa normalde düşünülür ki, her şeyi paraya tahvil etmede üstüne olmayan bu sistem, çocuklar ve kar-

deşler için de birer gün icat eder ve bundan da ayrıca kazanmaya bakar.İlginç, olmaması…

Neyse, özel bir günü ister olsun ister olma-sın ; bütün bu sevdiklerimiz bizim ve biz onlarla varız, onlarla bir anlama kavuşu-yoruz. Zaten, gerçekten seven için de öyle gün-mün fayda etmez ; her zaman aklımız-da ve gönlümüzdedir onlar. Olanağımız yoksa hediye almayız ama bir öpücük, bir sevgi sözü yeter de artar onlara…

Bu ay Anneler günü, gelecek ay da Babalar Günü var.Bu günleri bekleyip, bir de sistemin para tuzağına düşmeden önce, derim ki daha şimdiden, hemen, her gün arayalım onları, gönüllerini alalım, üzmeyelim ; sonra çok geç olabilir, son pişmanlık fayda vermez.Burada çoğumuz yurdumuzdan, ana-babamızdan uzakta yaşıyoruz. Eğer hâlâ hayattalarsa ne mutlu size ; bunun değerini bilin ve onların varlığının sizin için ne kadar önemli olduğunun farkına varmayı ertelemeyin. O kara gün geldiğinde ne yaparsanız yapın çare olmuyor, giden gel-miyor ; başınızı taşlara vuruyorsunuz.

İnsanın annesinin ve babasının yaşıyor olması demek, üzerinde hissettiği sorum-luluk ve yükün, en azından iki kişiyle daha paylaşılıyor olması demektir ki, bunun kıymeti hiçbir şeyle ölçülemez.Boşuna değil, « Anası-babası hayattakken,

kaç yaşında olursa olsun, o kişi çocuk sayılır » denmesi. Gerçekten de, isterseniz kazık kadar adam ya da kadın olun, onlar hayattaysa, şımaracak, dar günde sığınacak, sizi her hal ve şartta kollayıp koruyacak birileri var demektir ; bu, ne bulunmaz bir nimettir, bilen bilir…

Siz bu yazıyı okurken, benim Babam öleli 22 yıl geçmiş olacak ( 1989, 4 Mayıs ) ; ney-se ki Annem sağ ve sağlıklı ( 76 yaşında ).Özellikle Fransa’da yaşadığım dönem boyunca ( aşağı-yukarı 25 sene ) o kadar büyük sorunlarla boğuştum ki, hep Babam’ı düşündüm, düşledim, ona koştum : O ol-saydı şimdi bunu şöyle hallederdi, yaşasay-dı bana şu aklı verirdi, falanca sorunumu şu şekilde çözerdi dedim içimden.

Ne zaman zora düşsem, daralsam, sıkılıp patlasam Annem geldi aklıma hep ; onun kollarına atılmak, kokusunu hissetmek, beni teselli etmesini hayal etmek bile iyi geldi her zaman.En çaresiz, umarsız, zor zamanlarımda onlardan medet umdum ; bana yapacak hiçbir şeyleri olamasa da, varlıkları yetti, bana destek oldu.

Memlekete, Giresun’a yolum düştüğünde ; ya hep Annem’in yanında oldum, ondan ayrılmak istemedim ya da Babam’ı meza-rında ziyaret ederek manevî yardım aldım, onunla konuşup dertleştim.Tabii ki kardeşlerim, eşim, oğlum, arka-

daşlarım benim her şeylerim ; onların da önemi sonsuz. Ama, ne de olsa daha genç, daha yaşanacak uzun yılları var önlerinde.Ya ana-babalar ? Diğer büyükler ? Yaşlılar ?Siz siz olun, onların değerini yaşarlarken bilin.Bir gün siz de yaşalandığınızda anlarsınız bunu ama, artık çok geç olur.Bu duygularla tüm anaların ve babaların günlerini şimdiden kutluyor, sımsıcak sevgilerim ve hürmetlerimle ellerinden öpüyorum.

Sağolusnlar, var olsunlar…

Ayın SözüTaş yerinde ağırdır.

Dörtlükler« Bir çift güzel geçti bağlardan ağrı / taramış

zülfünü vermiş tımarı / ak göğsün arası zemzem pınarı / içsem öldürürler içmesem öldüm. »

-Karacaoğlan-

Anektodlar4 Mayıs tarihi sevgili Babam’ın ölüm günü olduğundan ( 1989 ), bu sefer onu-nla ilgili bir şeyler karalayalım buraya istedim..Eğer ben bugün hâlâ gazetede yazı yazıyorsam, bunu en başta Babam’a borçluyu-mdur. Çünkü onun sayesindedir ki ben gazeteye yazı yazmaya başlayabildim ve bunu sürdürebildim.Şöyle ki : ilk yazmaya başladığım 1970’li yıllarda, nerede bilgisayar, internet, telefonlar bile saatlerce bağlanamıyor. Ben de yazdıklarımı memlekete postayla yolluyorum ve bunları alan Babam da, üşenmeden daktiloya çekiyor ve gazeteye götürüp teslim ediyor.Yoksa, el yazımın okunması olanaksız olduğundan ve kendiminde daktilosu o devirde –hele ki yatılı okulda- olamayacağından, ben de yazmayacak, belki de yazmaya hiç başlayamayacaktım.Bu nedenlerle en sâdık okurum olarak gördüğüm Babam’ı saygıyla anıyor, öz-lemlerimi ve sevgilerimi iletiyorum...

Okunası Kitaplar “Tarihimiz ve Biz”

-İlber ORTAYLI- Tarih / Timaş Yayınları

AZICIK

Fahri EKMEKÇİ[email protected]

Söylenesi Türküler / Şarkılar İçimde Ölen Biri Var

Bana bir şeyler anlat, canım çok sıkılıyor Bana bir şeyler anlat anlat, içim içimden geçiyor Yanımdasın susuyorsun, susuyor konuşmuyorsun Bakıyor görmüyorsun Dokunsan donacağım, içimde intihar korkusu var Bir gülsen ağlayacağım bir gülsen ken-dimi bulacağım Depremler oluyor beynimde dışarıda siren sesi var Her yanımda susmuş insanlar susmuş İçimde ölen biri var Hadi bir şeyler söyle, çocuk gözlerim dolsun İçinden git diyorsun, duyuyorum gülüm Gideceğim son olsun Yanımdasın susuyorsun, susuyor konuşmuyorsun Bakıyor görmüyorsun Dokunsan donacağım, içimde intihar korkusu var Bir gülsen ağlayacağım bir gülsen ken-dimi bulacağım İçimde soluyorsun, iki can var içimde Korkular salıyorsun üstüme korkular heran başka biçimde Depremler oluyor beynimde dışarıda siren sesi var Her yanımda susmuş insanlar susmuş İçimde ölen biri var-Ahmet KAYA-

Yazı Köşesi

Ne zaman geri dönüyoruz ?

İlk geldiğimiz günleri hatırlıyor musunuz ? Hani biraz para kazana-cak, biriktirecek ve geri dönecektik. Memleketimizde iş kuracak ve rahat olacaktık. Ama olmadı ! Biraz daha,

biraz daha derken, çoluk çocuk geldi, geriye dönüş bitti.

Artık buralı olduk, evler aldık, iş yer-leri kurduk, torun sahibi olduk. Yani açıkcası burayı memleket yap-tık. Kendimizi buralı hissetik. Kendimizi bu ülkenin evlatları bildik. Bu ülkeye katkı sağla-dık, geliştirdik, dünya liderleri arasına soktuk.

Peki ya şimdi ? Şimdi ne oldu ? Günah keçisi biz oluyoruz. İşsizlik varsa bizim yüzümüz-den ! Hırsızlık, arsızlık varsa bizim yüzümüzden.

Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Bize buralarda hayat kalmadı. Can – mal güvenliğimiz kalmadı.

En aşırı siyasetçisinden en merkezi olanına vurdukça vuruyor. O kadar basitleşti ki, o kadar kolaylaştı ki ina-nılır gibi değil.

Birbirleriyle yarışa girdiler. En çok kim hakaret ederse, kim hakları kısıt-

larsa en çok oyu o alacak sanki.

Birileri hakkında fıkra anlatmak bile yasakken adamlar çıkıyor, en ağır sözler söylüyorlar. En büyük yalanları,

iftiraları atıyorlar. O kadar popülist politika yapıyorlar ki koskoca laik cumhuriyet sanki yıkılacak. Hele hele 10 yaşındaki çocuklar okulda et yemi-yor diye laiklik elden gidiyor nidaları var ya ! Utanmasalar Muhammed ismini bile yasaklayacaklar.

Bir taraftan kökten laikliği savunur-ken diğer taraftan başbakanlarını Hristiyanların bir önceki papazının kutsallaştırılması ayinine gönderili-yor. Yüksek okul imtihanları Yahudi

Paskalya bayramınına denk geldiği için özel sınav saatleri düzenleniyor !

Bunun adı mı laiklik ? Bu mu eşitlik ? O halde ne yap-mak gerekiyor ?

Türkiye artık eski Türkiye değil. Ekonomi sallanmıyor, belirli bir düzen oturmuş du-rumda. Elbet her şey güllük gülistanlık değil ama eskiyi hatırlayınca her gün dua ediyoruz.

Artık geriye dönebiliriz. Hü-kümet bu konuda çalışmalar

yapmalı ve geriye dönmek isteyenlere “kıyak” yaparak onların memlekete geri dönmesi sağlamalı.

Orada iş kurmasına, ev almasına yar-dımcı olmalı. Yeter artık şamar oğlan gibi dayak yemek istemiyoruz.

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih [email protected]

Page 25: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 OSELANİK ve SELANİK VAKASI

Selanik 1430 yılında Osmanlı padişahı II. Murat tarafından fethedildi ve 482 sene Osmanlı hakimi-yetinde önemli bir şehir olarak kaldıktan sonra 1912 senesindeki Balkan Savaşı’nın sonunda Yunanistan yönetimine geçti.

Hemen her köşesi Osmanlı-Türk geçmişiyle dolu olan bu şehir aynı zamanda yüce Türk MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün ve büyük Türk şairi NA-ZIM HİKMET’in doğduğu yerdir.

Küçük Mustafa (Atatürk) burada Selanik Şemsi Efendi ilkokulunu ve Askeri Rüştiye okullarını biti-rirken Kemal adını da yine buradaki öğretmenin-den almıştır.

1500’lü yıllarda Anadolu’dan binlerce Türk buraya getirilip yerleştirildi. Ayrıca 1492’de İspanya’dan ko-vulan Sefardi Yahudilerine Osmanlılar burada yer-leşmek için yer ve müsaade verdi. Bugünkü Fransa Başkanı Sarkozy’nin Yahudi asıllı annesinin sülalesi işte bu dönemde gelenlerdendir. Sarkozy’nin dayısı da yine o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun başşehri olan İstanbul’daki Galatasaray Lisesi’nde okumuştur.

1800’lü yıllarda Selanik’te 80.000 Yahudi, 30.000 Yunanlı, 10.000 Türk yaşarken; 1900’lü yıllarda 700.000 Türk yaşamaktaydı. Bunların büyük bir çoğunluğu 1912’den sonra Türkiye’deki Rumlarla yer değiştirdiler.

Yine Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli bir temel taşı olan Jöntürk’ler Harekatı da (iyi ve kötüsüyle) orada başlatıldı.

Selanik Vakası ise ; 6 Mayıs 1876 tarihinde, Selanik’te Fransız ve Alman konsoloslarının oradaki halk tarafından linç edilerek öldürülmesiyle sonuç-lanan hüzünlü bir olaydır.

Avrethisar’lı bir Bulgar kızı İslamiyeti inceler ve Müslüman olmaya karar verir. Müslüman oluşunu tescil ettirmek için Selanik’e gelirken kızın niyetini öğrenen bazı hıristiyanlar bunu önlemek amacıyla telgraf çekerek, Bulgar asıllı Amerikan konsolosuna bildirirler. Koyu bir İslam düşmanı olan konsolos, kıza mani olmak için 150 kadar Rum ve Bulgar çapulcusunu istasyona toplar. Kız istasyona gelince oradakiler Amerikan Konsolosu’nun emriyle kıza hücum ederek yaşmağını ve feracesini parçalar ve kızı hükümet konağına götürmek isteyen

zaptiyelere saldırarak zorla kızı ellerinden alırlar. Kız ‘müslüman olduğunu’ haykırıp yardım iste-meye başlayınca ona yardım etmek isteyen birkaç müslüman feci şekilde dövülür

ve kız da bu kargaşada Amerikan Konsolosluğu’na kaçırılır.

Ertesi gün müslümanlar Saatli Cami’de toplanıp, bir Osmalı şehrinde müslümanlara ve müslüman olmuş birine yapılan bu feci saldırının halledilmesini ister-ler. Ama Selanik valisi Baytar Mehmed Refet Paşa isyan eden halkı ikna edemez. Bu arada müslüman olan bu kızı konsolosluktan almaya ve müslümanlı-ğa yapılan bu hakaretin hesabını sormaya yürüyen ahalinin önüne geçip onları engellemek isteyen Fransız konsolosu MOULIN ile Alman konso-losu ABBOTT onları durdurmak isterler. Ancak kızın müftülüğe teslim edilemeyeceğini söylemeleri üzerine zaten galeyana gelmiş olan halk tarafından öldürüldüler. İngiliz Konsolosu devreye girip Müs-lüman olan Bulgar kızını hükümete teslim edince olaylar yatışır. Selanik olayları üzerine Osmanlı Devleti’yle Fransa, Almanya ve İtalya devletlerinin ilişkileri gerginleşir. Bu devletler gemilerini Selanik limanına göndere-rek, hadisenin müsebbiblerinin şiddetle cezalandı-rılmasını talep ederler. Aksi takdirde Selanik’e asker çıkarılacağı bildirirler. Fakat Sultan Abdülaziz Han bu istekleri kabul etmediği gibi, Balkanlar’a yeni-den birkaç tabur sevk edilmesini ve Selanik’e harp gemileriyle asker gönderilmesini, olayda suçlu olan kimselerin de yabancılara teslim edilmeyip, Osman-lı mahkemelerinde yargılanmasını emreder.

Padişahın emri doğrultusunda hareket edildi. Olay-da ihmali görülen Selanik Valisi değiştirildi, konso-losları öldüren altı kişi yargılanarak idama mahkum edildiler. Fakat olaylara sebebiyet verenlere yani kızı kaçıranlara maalesef hiçbir şey yapılamadı.

25

ALMANCI

Mesut AYDOĞDUYeminli Tercüman

[email protected]

Sivasspor Antrenörü Orhan KAYNAK Fransa’da Oyuncu İzlediTrabzonspor’un gönlünde taht kuran, adı akla gelince hemen hatırlanan, Aston Villa’ya attığı golle Türkiye’yi ayaklandıran, şu an Sivasspor’un antrenörlüğünü üstlenen Küçük Orhan lâkaplı Orhan KAYNAK, geçtiğimiz hafta Fransa’daydı.

Beyfa Menajerlik’in kurucusu Faruk BEYAZ’ın davetlisi olarak geldiği Fransa’da Fransız liglerini izleyen KAYNAK, burada oynayan oyuncularla ilgilendi ve Faruk BEYAZ’la birlikte transfer çalışmalarına başladı.

Birçok oyuncuyu izleme ve değerlendirme fırsatı bulduğunu ve bunların içinde transfer ederek Türkiye’ye götürmeye lâyık gençler bulunduğunu ifade eden KAYNAK, burada bulunan Beyfa Menajerlik’in sahibi Faruk BEYAZ’ın varlığının da Türk futbolcular için müthiş olumlu bir olanak olduğunu be-lirtti.

BAHAR KIŞTAN SONRA GELİR

Zirvelerde kanat çırpan bir şahinsin sen,Errelere katlanan Zekeriyya'sın sen,Yanarken kavrulurken gece gündüz sen,Küllerinden tekrar tekrar doğarsın sen.

Boşver bilmeyen bilmesin seni nadan,Yaptıklarını bilmektedir Yaradan,Bakma benim diyenlere onlar kardan,Guneşle erirken onlar uçarsın sen.

Yılma devam et yoluna gül güldür hep,Geleceğin bahçesine tohumlar serp,Çıkarsa çıksın önüne dağ tepe step,Demir pençenle onları ezersin sen.

Bak bahar geldi ağaçlar yapraklandı,Bahçelerimiz çiçeklerle donandı,Tertemiz gökyüzü maviye boyandı,Bahar kıştan sonra gelir bilirsin sen.

ŞÂİRİN PENCERESİ

Erdoğan MUTLUGÜNTürkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni

[email protected]

Page 26: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O26

Resulüme Selam Götürün

Benden gül resulüme selam götürünBenim yerime ceddine yüz sürünBari siz özlem atesini söndürünBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

Benden ona bir kırmızı gül verinOna bütün aşkla selavat gönderinBen onu sevmişim çok derinBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

Onu teşbih eder yeşeren bitkilerOndan her mahlukat şefaat dilerO varken insan dünyayı gözünden silerBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

Hep tabi olun canlar o enbiyayaOnu değiştirmem ben bu dünyayaAy yüzü benziyor bir ziyayaBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

Örnek dolu bir serverimiz vardırOnun bastığı her yer bir bahardırOna ümmet olmamak büyük bir zarardırBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

O yâr Aşık Abdullahın hatırından silinmezOnu anmadıkça aşka meşke gelin-mezOnsuz iken bu yerlerde kalınmazBen bu sene de medineye geleme-yeceğim

Abdullah KELEŞ 10.04.11

Arzu ile Kamber’in Öyküsü (5)

Anlatan : Nadir GÖÇER Yazan : Mahmut BİLEN

Arzu ile Kamber ırmağın bir tarafına ge-çip ölümden kılpayı kurtuldukdan sonra ırmaktan çıkıp köylerine doğru sazlıkların arasından gitmeye başladılar. Orada Paşadayı değirmeni diye bir yer biliyorlar, köylerinin yanında değirmende yaşlı bir karı-kocanın beklediklerini de biliyorlar, üst-baş yaş halde değirmene varıyorlar. Kapıyı çalıp içeri giriyorlar. Karı-koca Arzu ve Kamber’i tanıdıkları için düğün olduğunu da biliyorlar. Arzu ile Kamber giysilerini değiştirdikten sonra sormaya başlıyorlar bu ne hal hayırdır ne oldu diye. Arzu ile Kamber başlarından geçenleri anlatıyorlar. O iki yaşlı insan artık olan olmuş, Tanrı misafirimizsiniz, rahat olun diyorlar ve sohbetler başlıyor. Paşadayı’nın hanımının ismi Güleser. Güleser hanım Arzu’ya soruyor, Arzu sen bu Kamber’i bu kadar çok mu seviyor-sun.diyor. Arzu da, ben Kamber’i çok seviyorum hem de canımdan çok, onun için elimi kolumu keserim diyor, Güle-ser hanım da oradan bir satır getiriyor,

al şu satırı kolunu kes bakalım diyor. Arzu’nun satırı alıp koluna çalacağını gören Kamber Arzu’nun eline çarpınca Arzu parmaklarının bazılarını kesiyor. Kamber’le Arzu başlıyorlar ağlamaya. Ve Kamber diyor ki... « Hey gül eser gül eser--gül dibine yel eser--verme Paşadayı bıçağı--Arzum bileklerini keser. » Daha sonra artık duramayacağız, biz gidelim diyorlar ve köylerine doğru yola çıkıyorlar. Köye vardıktan sonra Arzu’nun annesi bunları karşılıyor ve onlara çok iyi davranıyor, hemen kara koyunu Kamber’e kestiriyor ve bunlara yemek yapıyor. Koca bir bakır kazana eti dolduruyor ve getirip önce Kam-ber’in önüne koyuyor. Kamber sağa sola bakıyor, Arzu yok. O arada pencerenin altından Arzu’nun sesi geliyor. Önün-deki kuzu eti dahi olsa yeme diyor. Arzu annesinden zaten şüpheleniyordu, Kamber’e düşmanlığını hep biliyordu ve Kamber’in yemeğine zehir koyduğunu anlamıştı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Arzu’nun annesi sofrayı kaldırmak için odaya girer. Bir de ne görsün, Kamber sofraya elini dahi vurmamış. Kadın hiddetlenir, ben sana kuzu kes-tim, nankör sen neden yemezsin diye bağırıp çağırmaya başlar ve bazı yaramaz komşuları çağırıp Kamber’i kovdurur, evime bir daha gelme defol der.

Kamber evden dışarı dağlara öz-lere doğru gidiyor ve Arzu da arkasına düşüyor. Bir şey varmış gibi bu uğursuzları kovalayalım diye köy-lünün çoğu da arkalarından koşmaya başlıyor ama çok büyük bir öfkeyle ge-liyor arkalarından köylüler. O aralarda çalıların, ağaçların arasına girince oradan gözden kayboluyorlar ve insanlar çalı diplerinde aramaya başlıyorlar. Bu sırada bir çift güvercin havalanıyor. Güvercinler köylerinin üzerinde birkaç tur atıyorlar ve uzaklaşmaya başlıyorlar. Bazıları aramayın boşuna, bak şu uçanlar Arzu ile Kamber diyorlar ve herkes güver-cinlere bakmaya başlıyor. Güvercinler yüksek tepelerin üstüne doğru gidiyorlar

ve oraya konuyorlar. Oralarda ortalara çıkıyorlar ve bir çoban barınağı gibi bir yer buluyorlar, yağmur-yaş olduğunda çobanlar oralarda korunuyor, oraya yaslanıyorlar ve orada akşam olunca Kamber diyor ki, « Arzu şu dizinin üze-rinde bir uyumak istiyorum, çok özledim böyle anı » ve Arzu kabul ediyor. « Bak şu tepenin üstünden sarı bir yıldız doğar, o zaman beni uyandır, ondan sonra ben kalkarım sen uyursun » diyor ve uyuyor. Arzu da Kamber uyurken Kamber’i seyrediyor ve Kamber’i uyandırmaya kıyamıyor. Yıldız bulutun yarısını geçiyor ama Arzu Kamber’i uyandırmaya yine kıyamıyor, Kamber çok derin uyuyor. Yıldız batarken Kamber’e haydi Kamber kalk diyor ama Kamber’de ses soluk yok, sesleniyor Kamber kalk, Kamber’den yine ses yok. Sonra bakıyor ki Kamber ölmüş. Kamber eski zor günlerde dua ediyormuş meğerse, Yarabbi ben bir gün Arzu’nun dizine yatar uyursam benim canımı al diyormuş. Böylece duası kabul oluyor… Aşıkların mazlumların peygamberlerin duası kabul olduğu gibi Kamber’in de duası kabul olmuş. Arzu’nun o arada ne kadar beklediği belli değil ve destan söy-lemeye başlıyor.

« Sarı yıldız da doğdu çıktı yüceden--şavkı vurdu pencereden bacadan—uykusuz mu kaldın Kamber’im giden geceden--uyan hey derdine yandığım Kamber’im uyan--sarı yıldız doğdu batıyo--ulu kuşlar destur almış ötüyo--herkes sevdiğini koynuna almış yatıyo--uyan hey derdine yandığım Kamber’im uyan. Sarı yıldız da doğup doğup bat-maz mı--doğup doğup da orta yere gel-mez mi--seni alan Allah beni de almaz mı--uyan hey derdine yandığım Kam-ber’im uyan. » Daha sonra Arzu’nun da duası kabul olur ve ikisi kucak kucağa ruhlarını tes-lim ederler. Aradan zaman geçer ve bir çoban orayı kullanmak için oraya gelir. Bird e bakar ki barınakta bir kız ve er-kek ölmüş ve bunların Arzu ile Kamber

olduğunu anlar, zaten yakın köylüleridir. Bunlara iki mezar kazar ve ikisini yan yana toprağa gömer. Çoban arasıra bu-nlara dua okur ve mezarlarına bakım yapar. Aradan aylar geçer, Arzu’nun an-nesi bunların orada mezarları olduğunu duyar, oraya gider ve o tepenin başına çıkıp kızı için ağıtlar yakmaya başlar. O arada çoban gelir, sen kimsin der ve kadın ben Arzu’nun annesiyim der, kendince söylenir, Kamber benim kızımı kaçırdı öldürdü der ve küfürlü konuşur. Bunun üzerine çobanın kafası kızıyor, buna değneyi vurunca burnunun üstüne burnu kanamaya başlıyor ve burnun-dan mezarın üstüne kan sıçrıyor. Çoban kadını öldürüyor mu kovalıyor mu bilin-miyor ama her sene bahar aylarında bir çiçek Arzu’nun mezarının üstünde, bir çiçek de Kamber’in mezarının üstünde yükselir ve birden ikisinin üstünden bir çalı çıkar, o iki çiçeği ayırır. Artık oralarda o mezar herkesçe kutsal olmuştur, çok ziyaretçiler gelir, bazen iki çiçek yükselir ve birbirine yaklaştıkları zaman bir ge-cede çalı ortaya çıkar. Rastgelen hep o çalıyı yolar ve böylece efsane biter… Bu efsaneyi, Almanya’nın Göpüngen’e bağlı Salach köyünde yaşayan değerli dostum, ağabeyim Nadir GÖÇER saye-sinde sizlere ulaştırdım. Nadir GÖÇER sanatçı ruhlu bir özelliğe sahip ama ne yazık ki bizim toplumda saz söz günah diye insanların etrafına duvarlar örül-müs. Onun için işlenmemiş cevher gibi kalmış daha ne efsane ve şiirleri var. Artık emekli. Yıllarca geldiği Kırıkkale’nin köylerinde anlatılan bu efsaneleri bura-lara getirmiş ve kendi fikrinde korumuş bunca sorunların arasında. Umarım sizler de sevmişsinizdir bu efsaneyi. Tabii ki Arzu ile Kamber efsanesi yazılı, o yanlış bu doğru demiyorum. Ben sadece eski-den düğün ve muhabbetlerde anlatılanı Nadir ağabeyimin anlattığı gibi yazdım, yani halk arasında anlatılan gibi.

Esen kalın…

SENDEN EY RESUL

Dünya yokken sen varıdın ammaSebeble gelinir işte dünyayaGelmiş geçmiş nice geçen çağlaraAdem’le başladın geldin ey Resul

Hazreti Adem’den geldin dünyayaŞükretti secdede yüce mevlayaİnsan nesli idik yine de ammaSenin hatırına geldik ey Resul

On sekiz bin alem senin aşkındanHer varlık geçecek senin köşkündenYaratmadı mevlam senin eşinden Şefaatçi sensin ey yüce Resul

İbrahim’e güldün Nemrud’a kahırNuh’a gemi oldun Eyyüb’e sabır Çalınacak kapı evvel ve ahir Yüzümüz karalı kovma ey Resul

İnsu cini senden umuyor medetSemada Ahmet’sin arzda MuhammetGelmiş geçmiş çağa sen oldun rahmetKarşılıksız yağdın indin ey Resul

Zekerriyya ile biçtiler seni Ebu Cehil olup sürdüler seniİncittiler güzel mübarek teni Onlar bilmiyorlar dedin ey Resul

Yakup’ta hasrettin Yusuf’ta zindanCihana hükmetmek geçiyor ondan

Döküldü ışıklar senin nurundanAydınlandı senle yollar ey Resul

Hira’da verildi kutsal emanet Allah’a habibsin kula merhametŞüphesiz peygamber geldin Muhammet İnandık izinden geldik ey Resul

Tur’da Musa ile sen oldun asaÇarmıhta gerilen sen idin İsaTaif’te zalimler tuttular taşaSabırla yürüdün geldin ey Resul

Cebrail yetişti tuttu kanını Yüce Rabbim koymaz aldı ahınıÜstüme gönderdi nurlu çağını Güneş gibi doğdun geldin ey Resul

Aslında her zerre senle var oldu Varoldu seninle sende yok olduNemrut’la Firavun elbet kaybolduİki cihan sana verdi ey Resul

Şefaat tapusu senin elinde Merhamet gönlünde sevgi dilindePeygamberler bile mahşer yerinde Bir ümit beklerler senden ey Resul

Terkettin yurdunu hicret eyledin Yapılan her zulme sabır diledinKahkaha atarak asla gülmedin Tebessüm eyledin bize ey Resul

Hasan KARAKAYA 25 /09/2007

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

liquidation totalAbiyelerde 50% ve 70% e varan indirimler

Mahmut Bİ[email protected]

Page 27: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 27

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

liquidation totalAbiyelerde 50% ve 70% e varan indirimler

Page 28: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O28

Page 29: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 29

Page 30: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O30

Başbakan ERDOĞAN Strasbourg’daydı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’na katılmak üzere Fransa’nın Strasbourg kentine gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Nisan 2011 akşamı Rhenus Sport’da ‘’Vatandaş Buluşması’’na katıldı.

Coşkulu ve yoğun bir vatandaş kitlesine hitap eden Başbakan Erdoğan, buradaki konuşmasında, ‘’Kalbi gurbette çarpanın, gönlünün sılada yandığını’’ ifade ederek, Türk yurttaşlarının on yıllar önce evini, barkını, toprağını, anne babasını, eş ve çocuklarını geride bırakarak gurbet ellere geldiklerini belirtti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Çok zor günler geçirdiniz, zor şartlarda tutunma mücadelesi verdi-niz. Sılaya hasret bir yana yabancı olmanın, Türk olmanın, Müslüman olmanın, emekçi olmanın ağırlığını yüreğinizde hissettiniz. Ekmek parası için alın teri dö-kerken kulağınız ana vatanda, gözünüz, gönlünüz ana vatanda, özleme, hasrete göğüs gerdiniz. Şundan lütfen emin olunuz ana vatandaki kardeşleriniz sizlerle her zaman gurur duydular. Türkiye’de kardeşleriniz sizlerin hüznünü, sevincini sizlerle birlikte paylaştılar. Sizin mutluluğunuz, bizim mutluluğumuz oldu. Gurbette sizin acınız, sılada bizim acımız oldu. Sizler bizim Avru-pa’daki temsilcilerimiz, Avrupa’ya açılan penceremiz oldunuz. Sizler bizim Batı’ya bakan yüzümüz, modern yönümüz oldunuz. Sizler, birileri istemese de Avrupa

Birliği’nde bizim üyelerimiz oldunuz.’’ Bu nedenle gurbetçilere şükran ve minnet borçlu olduklarını dile getiren Erdoğan, ‘’Şunu açık açık söy-lüyorum; Sizler asla ve asla yalnız değilsiniz. Sizler gur-bette tek başına değilsiniz, kendi kaderine terk edilmiş asla değilsiniz. Sizin arkanızda Türkiye Cumhuriyeti var kardeşlerim. Sizin arkanızda güçlü ekonomisiyle, dış politikasıyla itibarlı bir ülke var. Sizin arkanızda şanlı bir tarih, köklü bir medeniyet, zengin bir kültür var’’ diye konuştu. «Bugün bambaşka bir Türkiye var»

Gurbetteki hiçbir Türk vatandaşının boynunun bükük olmayacağını kaydeden Erdoğan, hiçbir Türk yurttaşının kendisini, ezik, ötelenmiş, itilmiş hissetmeyeceğini dile getirdi. Erdoğan, ‘’Sizlerden kimliğinizi, pasaportunuzu gu-rurla göstermenizi istiyorum. Gururla, göğsünüzü gere gere ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ deme-nizi istiyorum. Büyük bir ülkenin, bir medeniyetin

mensupları olarak başı dik, alnı ak ola-rak bulunduğunuz her yerde öz güvenle kendinizi ifade etmenizi istiyorum’’ dedi. Başbakan Erdoğan, Türkiye’den Avru-pa’ya göçün 50 yıl önce başladığını anımsatarak, Türk yurttaşlarının yok-sulluk, işsizlik, umutsuzluk nedeniyle gurbete sürüklendiğini söyledi. Türkiye’nin geçmişte her zaman ekono-mik krizlerle anılan bir ülke olduğunu belirten

Erdoğan, ‘’Türkiye demo-krasisi yaralı bir ülke oldu, böyle anıldı. Türkiye, terörle, yoksullukla, geri kalmışlıkla, ne yazık ki bütün bu sıfatlarla anılan bir ülke oldu’’ diye konuştu.

Krizlerle anılan bir ülkenin yurttaşları olarak gurbette bulunan Türk yurttaşlarının da aynı acıyı hissettiğini ifade eden Erdoğan, ‘’Şunu büyük bir memnuniyetle söylüyorum, o günler artık geçmişte kalmıştır. Ekonomik krizler, müdahaleler, ağır aksak işleyen demokrasi, yasaklar, yolsuzluklar artık geride kalmıştır. Bugün bambaşka bir Türkiye var’’ değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’nin bugün tüm dünyada güçlü, ekonomisiyle, aktif dış politikasıyla standartları yükselen ve demokrasisiyle farklı bir konumda olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

‘’Bugün geleceğe umutla bakan, güvenle, özgüvenle bakan bir Türkiye var. Küresel fi-nans krizi nedeniyle tüm dünyada ekonomiler daralırken bugün istikrarla büyüyen bir Türkiye var. 2010 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 8,9 oranında büyüdü. Yani Türkiye, Avrupa’da ve OECD ülkeleri içinde bir numara. Tür-kiye dünyada üçüncü sırada. Bildiğiniz gibi bu küresel finans krizi başladığı zaman biz şunu söylemiştik, ‘Bu Türkiye’yi teğet geçe-cek’ demiştik. Bunu söylediğimizde bazıları gülmüştü, ‘Başbakan ne diyor’ demişlerdi. Ve iş bitti bu defa şunu söylediler; ‘Başbakan haklı çıktı’ dediler. Çünkü biz yere sağlam basıyorduk, biz uçmuyorduk birileri gibi... Biz hayal üretmiyorduk, işimizi bilerek yapıyorduk. Ve bunun da neticelerini hamd olsun aldık, gör-dük görüyoruz.’’

«Fransız vatandaşı olun» Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının Fransa’ya 50 yıl önce işçi olarak geldiğini hatırlatan

Erdoğan, ‘’Bugün bütün Avrupa’da olduğu gibi Fran-sa’da da Türkler, iş adamı olarak, girişimci, sanatçı, bilim insanı olarak, kendilerine saygın bir yer edindiler. Lütfen aidiyetinizi aidiyet bilincinizi kaybetmeyin. Çocuklarınızın da kaybetmemesi için son derece hassas olun. Sizlerden Fransızcayı en iyi şekilde öğrenmenizi, en iyi şekilde konuşmanızı rica ediyorum’’ diye konuştu. ‘’Ancak çocuklarınızın önce ana dili öğrenmesi gere-kir’’ diyen Erdoğan, çocukların Türkçeyi öğrenmelerinin öncelikli olduğunu ve bunun başarılması gerektiğini dile getirdi. Erdoğan, şöyle devam etti: ‘’Bu sizin de bizim de üzerimizde emsali olmayan soru-mluluk ve vebaldır. Sadece Türkçeyi öğrenmeleri yet-mez, bununla birlikte Türk kültürünü, Yunus Emre’yi, Mevlana’yı, Hacı Bektaşi Veli’yi, Mehmet Akif’i de öğrenmelerini Anadolu’nun Trakya’nın değerlerini de

öğrenmelerini, özümsemelerini telkin etmek zorundayız. Dilimiz sadece kültürümüzün değil inancımızın da teminatıdır. Dilimizi kaybettiğimizde inancımız da dahil topyekun benliğimizi de kaybetmiş oluruz. Avru-pa’da artan ırkçılığa, ayrımcılığa, popülist politikalarla körüklenen kamplaşmaya karşı demokratik yollardan, sivil toplum örgütlerimizle karşı durmak, hoşgörü ve diyalog zeminini burada inşa etmek zorundayız.’’

Page 31: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 31

Strasbourg’ta 23 Nisan Bayramı Coşkusu

Tüm dünyada Türkler’in bulunduğu her yerde olduğu gibi, Strasbourg’ta da 23 Nisan bayramı büyük bir coşkuyla kutlandı.

23 Nisan 2011’de Parc des Citadelles’de kutlanan bayramı, Türk öğretmenleri eşliğinde, Strazburg ve Çe-vresi Türk Öğrenci Velileri Derneği Başkanı Semra Boz organize etti.

T.C. Strasbourg Başkonsolosu Sibel Algan, eşi Tunus Büyükelçimiz Akın Algan, Algan ailesinin misafir-leri ve Başkonsolosluk’ta görevli ataşelerin de hazır bulunduğu törene, yabancı konuklardan senatör Fa-bienne Keller, milletvekili J.-Ph. Maurer, Strasbourg Belediye Başkan Yardımcıları Robert Hermann ve Michele Seiler ile Belediye Meclisi üyesi Malika Sou-cis de katıldılar.

Sunuculuğunu Betül Ekşi ve Ramazan Bıyık isimli gençlerin başarıyla yaptığı

bayram programı, saygı duruşu ve millî marşların okunmasının ardından, yapılan konuşmalarla de-vam etti. Bunlar arasında, sırasıyla, öğrenciler adına Zahide ve Fatma Aksu’yu, Semra Boz’u, Erdoğan Mutlugün’ü, Abdurrahman Topal’ı, Michele Seiler’i ve Sibel Algan’ı sayabiliriz.

Konuşmalar arasında özel-likle Sibel Algan’ın gelecek yıldan itibaren bu bayramı diğer ülkelerden çocukların katılımıyla yapmayı tasarladığını söylemesi dikkat çekti.

Program partnerleri arasında Ascok derneği, Cojep derneği, Cultur’ill derneği, Eyüp Sultan Camisi’nin de bulunduğu ve Pro-Inter gibi firmaların sponsorluk desteği verdiği bayram etkinliği, Strasbourg ve çevresindeki okullarda okuyan öğrencilerin öğretmenleri ve Semra Boz eşliğinde hazırladıkları gösterileri sunmalarıyla sürdü.

Bu gösterilerde ; şarkı ve türküler, marşlar, şiirler, Hint dansları, halk oyunları ve diğer danslar yer

alırken, bayramı izlemeye gelen yüzlerce vatandaşımız çocukların neşesine ortak oldu.

Toul’da 23 Nisan Bayramı23 Nisan 2011 Cumartesi günü Fran-sa’ nın Toul kentinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı büyük bir coşkuyla kutlandı.

Türkçe ve Türk Kültürü dersleri öğret-meni Salih Bircan’ın Toul Fransız Türk Kültür Derneği ile hazırladığı program ilgiyle izlendi.

Programda saz çalan öğretmen Salih Bircan’ın, Türk kültürü tanıtımı amacıy-la Fransız ve Türkler’den oluşturduğu amatör müzik grubuna “Turnalar”

türküsünü Türkçe söyletmesi izleyenler tarafından beğeniyle karşılandı.

Öğretmen Salih Bircan konuşmasında “Bu yıl 23 Nisan tarihinin hafta sonuna denk gelmesi sebebiyle bayramımızı

ülkemiz-le aynı günde kutluyor, bayram coşkusu-nu bir-likte ya-şıyoruz” dedi.

Lorraine bölgesi Türkçe ve Türk Kültürü dersleri öğret-menleri ve vatan-

daşımız ile çok sayıda Fransız konuğun da bulunduğu programda birbirinden güzel halkoyunları, Türk Halk Müziği koro ve solo türküler, saz kursu öğren-cilerimizin çalışmalarından örnekler, skeçler, dans gösterileri, şiirler ve güne heyecan katan çekilişler yer aldı.

Besançon’da 23 Nisan Kutlamaları

Besançon Okul Aile Birligi tarafından düzenlenen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları, 15 Nisan

2011 günü Besançon şehir merkezinde tüm dernekler ve öğrencilerin katıldığı yürüyüş ile başladı.

Yürüyüş, programın gerçekleşeceği Grand Kursaal salonuna kadar devam etti. İlk defa düzenlenen çocuk bayramı yürüyüşüne Türk ve Fransızlar’dan büyük ilgi vardı.

Yürüyüş esnasında Bursa Kılıç Kalkan

ekibinin gösterisi ve öğrencilerin « Yaşasın Çocuk Bayramı - Yaşasın Barış » sloganları ilgi çekti.

Program Fransız basınında da « Dünyanın geleceği için bir bayram » adı altında

yayınlandı. Program öğrencilerin göste-rileri ile sona erdi. Program Türk Kültürü ve Türkçe öğretmeni Güneydi AKAT’ın Plateforme Interculturelle Etudiante-Be-sançon Okul Aile Birliği-Morteau Okul Aile Birliği-Besançon Ditip-Besançon Türk Fe-derasyonu –Besançon Gençlik Derneği’ne teşekkürleri ile son buldu.

Page 32: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O32 Mutlu günlerinizi bu köşede sevdiklerinizle paylaşmak için [email protected] adresine resim ve bilgileri gönderiniz.

Seher & Enes

MUTLU GÜNLERİNİZ

Seher ve EnesMutluluklar dileriz.Photo Objektiften

Sesil & Şahin / Photo Objektiften

Hatice & Uğur / Photo Objektiften

Sevda&

Osman

Tuğb

ahan

& Ü

mit

Mut

lulu

klar

dile

riz.

Obje

ktif

Gaze

te

Page 33: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 33

Page 34: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O34

Serife Organizasyon

9 senelik tecrübesi ile, profesyonel hizmet...

Siz, en güzeline layýks n z ...ý ý

A’dan Z’ye organizasyon

Dügün arabasiFoto & KameraDekorasyonOrkestraPalyaçoYemekPasta & TatliServisTemizlik...

00 333 88 29 73 3900 336 78 27 74 69

Page 35: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 35

Page 36: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O36

Page 37: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 37

Page 38: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O38

23 Nisan’da Barr’da da

Coşkuyla Kutlandı

Basri Çiçek / Objektif Gazete 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 91. yıldönümü Fransa’nın Barr kasabasında da törenle kut-landı. Barr Türk Kültür Derneği Başkanı Hüseyin Şimşek, Türkçe ve Türk Kültür Dersleri öğretmenleri Demet Arısoy ve Mustafa Yücel Çeliker, anavatanlarından uzakta ama oradaki coşkuyu birlikte yaşamak için gör-kemli bir kutlama hazırladıklarını söylediler.

Tören’e yaklaşık 100’e yakın öğrenci katıldı. Folklor ekiplerinin gösterileri izleyenler tarafından büyük alkış aldı. Tören Ecole des Vosges’un bah-çesinde yapıldı. 500’e yakın davetlinin katıldığı kutlama Fransız Milli Marşı ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla baş-ladı. Barr Belediye Başkan yardımcısı Mme Shneider törende yaptığı konuşmada, ‘Bu güzel organizas-yonda bulunmaktan çok memnunum” dedi. Törende dans, skeç, şiir, folklor oyunları büyük bir ilgiyle izlendi.

MULHOUSE’DA MUHTEŞEM

23 NİSAN KUTLAMASI

17 Nisan 2011 Pazar günü, Fransa’nın Alsace Bölgesi’nde bulunan Mulhouse şehri, muhteşem bir 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamasına ev sahipliği yaptı.

Bu yıl ilk defa halkın çok geniş bir katılımı ile gerçek-leştirilen kutlamalar, şehrin en büyük gösteri merkezi olan Parc des Expositions’da yapıldı. İlk defa bölgedeki Türk derneklerinin çoğunun ve hayırsever işadamlarının desteği ile gerçekleştirilen kutlamada, bölgede görev

yapan Türk öğretmenler Hasan Hüseyin Uğurlu, Aysel Vatansever, Abdullah Köseoğlu ve Müzey-yen Kılıç ile Türk okulu öğrencilerinin gösterileri halkımız tarafından coşku ile izlendi.

Kültürümüzün halk oyunları başta olmak üzere, şiirler, türküler ve küçük skeçlerle süslenen gösteri tam dört saat boyunca hiç bitmeyen bir coşku ile devam etti. Günün sonunda, gelecek yıl yine aynı coşkuyla buluşulması temennisi eşliğinde bütün sponsorlara ve destek veren derneklere teşekkür edildi.

23 Nisan Le Thillot Şehrinde Büyük Bir Coşkuyla Kutlandı

Epinal, Remiremont ve Le Thillot dernekleri ve Türk Okul Aile Birlikleri bir araya gelerek bu anlamlı günü en iyi şekilde ve uzun bir uğraşı sonucunda organize etmeye çalıştılar.

Derneğin Halkla İlişkiler ve Basın Sorumlusu Mustafa ÖZÇELİK’in verdiği bilgilere göre, Türkçe öğretmenleri Nilgün Ertuğrul hanım ve Selahattin Saygı bey 6 aydır çocuklarla görkemli bir tören için hazırlık yaptılar. Le Thillot’nun Mediatheque salonunda düzenlenen etkinlik, Fransa’nın Vosges Bölgesi’ndeki Türk toplumunu ve Fransız ailelerini bir araya getirdi. Etkinlikte, Vosges Bölgesi’ndeki farklı Türk okulları ve kurslarından gelen öğrenciler sahne aldı.

Birbirinden güzel halk oyunları sunuldu, şarkılar söylendi, şiirler okundu, dans şovları ve tiyatro gösterileri sahne aldı. Etkinliğe ellerinde Türk bayraklarıyla, en süslü elbiselerini giyip gelen minikler, Türk Cemiyetlerinin çocuklar için süslenmiş salonunda yerlerini aldılar. Abla ve ağabeylerinin gösterilerini izleyip kendilerine armağan edilen bu günü doyasıya, bayram tadında yaşadılar. TC Strasbourg Başkonsolosluğu’nu temsilen sayın Nevzat Aydın bey geldi. Le Thillot Belediye Başkanı Yves Ceresa, misafirlere hitaben konuşmasında, birlik beraberlik mesajı verdi. 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamasının bu sene şehrinde düzenlenmesinden büyük bir mutluluk duyduğunu, böyle sosyo- kültürel faaliyetleri daima destekleyeceğini beyan etti. Tören salonunun bitişiğindeki bir başka salonda ise bir kermes düzenlendi. Le Thillot Kadın Kolları’nın

hazırladığı yemek, tatlı ve pasta çeşitleri misafirler tarafından yoğun ilgi gördü.

Saint-Dizier’de 23 Nisan

Çocuk Bayramı

Büyük Bir Coşkuyla Kutlandı

Saint-Dizier şehrimizde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı; 16 Nisan 2011 Cumartesi günü saat 15.00’dan itibaren Louis Aragon Salonunda coşkuyla kutlandı.

Saint-Dizier ve Çevresi Türkçe ve Türk Kültürü Ders-leri Öğretmeni İbrahim MERAL’in öncülüğü ve Okul Aile Birliği Derneği’nin de katkılarıyla gerçekleştirilen ve halk oyunları, skeçler, gösteriler, şiirler, yarışmalar, Türk Mutfağı ve daha bir çok etkinliğin yer aldığı prog-rama; tüm Saint-Dizier ve çevre halkı katıldı.

Programa Belediye Başkanı, yardımcısı, MJC Müdürü, Okul Müdürleri, öğretmenler, yabancı öğrenciler ve kalabalık bir Türk Topluluğu katıldı.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da kutlamalara; Saint-Dizier ve Joinville Türk Okulu öğrencileri katıldılar. 23 Nisan kutlamalarında 100’ün üzerinde öğrenci bizzat görev aldı.

Fransızlardan ise Lucie Aubrac İlkokulundan bir grup Türkçe şarkılar söylemek üzere, bir başka grup da MJC

derneği adına şarkı canlandırması yapmak üzere katıldı-lar. Programda; halkoyunları, tiyatrolar, danslar, göste-riler, şarkı canlandırmaları, şiirler, yarışmalar, çekiliş ve Türk Mutfağından ikramlar yer adlı.

Misafirlere; salon dışında kurulan üç çadırda yaşlı tey-zelerin yaptığı gözleme, çay ve simit satışı ile poğaça, börek, tatlı ve sarmadan oluşan mönü ikram edildi.

İki bölümden oluşan 23 Nisan kutlaması; saygı duruşu, İstiklal Marşı ve ardından dinlenen Fransa Milli Marşı Marseillaise ile başladı. Halkoyunları, gösteriler, tiyatro-lar ve şiirler ile kutlama sürdü. Bu yılki tema olan, Türk Gölge Oyunu ‘’Karagöz’’ Türkçe ve Fransızca sunum yoluyla seyircilere aktarıldı. Ardından özel kostümle-riyle sahneye gelen iki öğrenci tarafından bir canlan-dırma ile Karagöz ve Hacivat tanıtıldı.

Bu yıl ilk defa olarak sınıflarında ders ortalaması en yüksek olan öğrenciler sahneye davet edilerek kendile-rine ödüller verildi.

Gösterilerin bitiminde, 23 Nisan Kutlamalarına katkı sağlayanlara Strazburg Eğitim Ataşeliği tarafından dü-zenlenen teşekkür belgeleri verildi. Halkoyunu ve gös-terilere yardımcı olan gönüllü velilere çiçekler verildi.

Bu esnada; Okul Aile Birliği Başkanı Adnan Korkut, veliler adına öğretmen İbrahim Meral’e çabalarından ötürü bir buket çiçek takdim etti.

Programın sonuna doğru; Türk Okulu ve Okul Aile Birliği Derneği’nin çalışmalarını içeren sunu gösterisi yapıldı. Daha sonra Dernek başkanı Adnan Korkut bir değerlendirme konuşması yaptı.

Program yarışmalar ve çekilişle son buldu.

Page 39: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 39

Türk öğrenciler Paris’te bir araya geldi Yüksek öğrenimlerine Fransa’da devam eden Türk öğrenciler, 4. kez düzenle-nen Fransa Türk Öğrenci Kongresi’nde buluştu. « İşbirliği ve rekabet ekseninde yarının dünyası ve yükselen güçler » başlığı altında gerçekleştirilen Kongre’nin onur konuğu bu yıl Avrupa Konseyi eski Genel Sekreteri Catherine Lalumière oldu. İki gün süren etkinlikte siyaset, akademi ve medya dünyasından uzman isimler öğrencilerin sorularını yanıtladı. Üç senedir Strasbourg’da düzenlenen Fransa Türk Öğrenci Kongresi bu yıl ilk kez Paris’e taşındı.

Farklı bölüm ve şehirlerden 150’ye yakın Türk üniver-site öğrencisinin bir araya geldiği buluşmada Çin, Hin-distan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi yükselen yeni güçlerin ABD ve AB’nin karşısında uluslararası arenada oynadıkları roller ve getirdikleri değişiklikler ele alındı. Dünya yönetiminde Avrupa’nın yeri Kongre’nin ilk konferenasında Avrupa’nın dünya yöne-timindeki yeri ele alındı. Avrupa Konseyi Catherine Lalumière ve Fransız Senatör Fabienne Keller’in söz aldığı konferansta Avrupa’nın Çin, Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi yükselen güçlerle ilişkilerinde bugün ve gelecekte üstlenmesi gereken rolden bahsedildi. Her iki konuşmacı da Türkiye’nin üyeliğinin Avrupa’nın uluslararası alandaki ağırlığını arttıracağını belirtti.

Daha önce Fransa’nın AB’den sorumlu Bakanlığını ve Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcılığı yapmış olan tecrübeli siyasetçi Catherine Lalumière Avrupa Birliği’ni farklı kılan şeyin toplum modeli olduğunun altını şu sözlerle belirtti : “Avruğa Birliği, bir toplum modeli. Yüzyılları aşarak gelişen kültür ve deneyimlerin meydana getirdiği sosyal bir model. Bireysellikle ve hü-manizmi kaynaştıran bu model, Avrupa’nın elindeki en önemli kart. Çin, ekonomik olarak Avrupa’yı geçebilir ancak insan hakları açısından eksik ve kusurlara sahip.” Lalumière, “Türkiye’nin üyeliğini dinî nedenlerle reddetmek Avrupa ruhuna aykırı bir tutum. Türkiye tamamen Avrupalı bir ülke. Genç Türk toplumunun canlılığı ve dinamizmine hayranım. Avrupa bügün %1-2 büyürken Türkiye %7 büyüme kay-dediyor. Avrupa endüstrisi ile re-kabet edebilecek seviyeye ulaşıyor. Ancak bu kötü bir rekabet değil, aksine Avrupa’nın avantaj sağlayacağı bir re-kabet. Türkiye’nin adaylığını kısa vad-ede değerlendirmek hata olur.” değerlendirmesinde bulundu.

Strasbourg Senatörü Fabienne Keller’e göre Türkiye, büyük çoğunluğu müslü-man olan ve din kar-deşliğinin yaşandığı bir ülke olarak çok büyük jeopolitik ve stratejik öneme sahip. Türkiye’nin Ortadoğu’da siyasî istikrar adına önemli roller oynadı-ğını kaydeden muhtemel üyeliğin Avrupa’nın gücünü arttıracağını söyledi. Senatör Keller, « Avrupa genişle-dikçe dünyadaki yerini sağlamlaştırıyor. Dünyada söz sahibi olabilmek için genişleyen ve daha hümanist bir Avrupa’ya ihtiyaç var. Türkiye’nin üyeliğine bu açıdan bakmak gerekir » ifadelerini kullandı.

Uluslararası arenada yükselen güçler Yükselen güçlerin ekonomik siyasi ve kültürel temelle-rinin ele alındığı ikinci konferansın konukları Le Monde Diplomatique gazetesinde yayın yönetmeni yardımcılığı yapan Dominique Vidal, Bahçeşehir Üniversitesi Öğ-retim Üyesi Prof. Dr. Eser Karkaş ve Belçikalı deneme yazarı Jean Bricmont’du. Gazeteci Dominique Vidal, Fukuyama’nın tarihin sonu tezini tartışmaya açarak ABD’nin her şeye muktedir bir hiper güç olmadığını dile getirdiği konuşmasında şun-ları söyledi : « Çin ve Hin-distan bugün çok özel ko-numda. Rusya’nın dönüşü ve Brezilya’nın rolü de büyük öneme sahip. Bu ülkelerin yanına Türkiye ve Güney Afrika gibi ülkeler eklenince uluslararası sistem sarsılıyor. Bu yeni güçler yalnızca pas-tadan pay almayı değil bu paylaşımın yönetiminde söz sahibi olmayı da istiyor. »

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Eser Karakaş ise gelecek 20 yılda ABD’nin dünya liderliğini elinden kaçırmasının mümkün olmadığını ifade etti. Bu-nun nedenini 2000 yılından bu yana üretim anlayışında yaşanan değişim olduğunu kaydeden Prof. Dr. Karakaş,

konvansiyonel ürünlerden yüksek teknoloji ürünlerine geçişin ekonomi tarihinde bir dönüm noktası olduğunu belirtti.

Belçikalı yazar Jean Bricmont ise Avrupa’nın çöküşte olduğunu savunduğu konuşmasında Türkiye’nin neden batan bir gemiye girmek istediğini anlamadığını söyledi. Avrupa’nın içinde bulunduğu durumu felaket

olarak değerlendiren Bricmont, bunun nedenlerini sanayinin terk edilmesi, insanın yerini makinelerin alması ve yabancı ülkelere yönelen sanayi yatırımları olarak sıraladı. Avrupa’nın artık kendi kendine yetemeyen ve dışarıya bağımlı bir hale geldiğini ifade eden Birc-mont öğrencilere şu tavsiyelerde bulundu : « Avrupalıların Türklere vereceği hiçbir ders yok. Türk gençleri olarak kendi geleceğinizi kendiniz belirlemelisiniz. Avrupa alınacak iyi bir örnek değil. » En enerjik dış politikayı Tür-kiye’nin yürüttüğünü ifade eden gazeteci Dominique Vidal, « AB ile müzakereler çok ağır ilerliyor. Komşu memleketlerle ilişkiler anlaşmazlıkların hafifletilmesini sağlıyor. Suriye, Ermenistan ve Kürtlerle olan sorunlarda aşama

kaydediliyor. Sadece İsrail ile olan ilişkilerde sorun yaşanıyor. Ama Marmara gemisine saldıran, Türk Büyükelçisine hakaret eden bir ülkeyle ilişki sürdürmek zor. Tüm bunlar Türkiye’nin rolünün

giderek büyümesini beraberinde getiriyor. Türkiye’nin G20 üyesi olması rastlantı değil. » şeklinde konuştu. Küresel dünyada ekonomik ilişkiler

Fransa Türk Öğrenci Kongresi’nin kapanış konferansı üç önemli ekonomi uzmanının katılımıyla gerçekleşti. Lille Üniversitesi Öğretim Üyesi Deniz Akagül, Lyon Üniversitesi Öğretim üyesi Julien Vercueil ve ekonomist Alexandre Kateb öğrencilerin uluslararası ticaret ve ekonomi üzerine sorularını yanıtladı.

Öncelikli olarak yükselen güçlerin uluslararası eko-nomi ve finans kurumlarında yarattıkları değişimlerin ele alındığı konferansta Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve IMF’de Batılı gelişmiş ülkelerin oy ve güçlerinin dengelenmeye başladığı dile getirildi. Deniz Akagül, işbirliği sisteminin ötesine geçerek en-tegre pazar modeline dönüştüğünü bunun da ekonomi kurumlarında uluslararası yerine uluslarüstü bir örgüt-lenmeyi beraberinde getirdiğinin altını çizdi.

Lyon Üniversitesi Profesmrü Julien Vercueil ise yük-selen güçlerin Batı toplumlarında heyecan kadar korku da yarattıklarını ve dünya ekonomisindeki hiyerarşi dengesinin BRIC ve diğer yükselen güçler tarafından değiştiğini söyledi.

Endüstri devriminden sonra yaşanan büyük ayrışmanın Çin ve diğer gelişen ülkeler sayesinde yakınlaşmaya dö-nüştüğünü belirten ekonomist Alexandre Kateb, bunun geri dönülmez bir süreç olmadığını ve konjonktüre göre aynı ülkelerin gerileme yaşabileceğini kaydetti.

Page 40: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O40

Döner / Aşçı işi arıyorumPERMIS B .04/1988. AYRICA 20

YILLIK AŞÇIYIM. 1990’DAN 2010’A KADAR PARİS’TE ÇALIŞTIM.

DÖNER İŞİNİ İYİ BİLİYORUM. ALSACE BÖLGESİ’NDE

İŞ ARIYORUM. TEL : 06 46 59 42 93

Satılık Fond de commerce Market

Strasbourg’a 27 km, Colmar’a 50 km mesafede bulunan Benfeld’deki çok geniş, iyi çalışır vaziyetteki market, yalnızlık sebebiyle sahibinden satılıktır.

300 metrekarelik markette A’dan Z’ye tüm gıda ürünleri ve kasaphane + 300 metrekare tam teşekküllü fırın + çok geniş park alanı bulunmaktadır.

Tel : 03.88.74.15.61 / 06.62.25.20.91

Satılık fond de commerce

Mulhouse merkezde, iyi çalışırdurumda, işlek yerde 60 kişilik salonu

olan Snack-Dönerci satılıktır.

Tel : 06 89 54 42 35

TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM

ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ ARIYORUM. FRAN-SA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA PERMIS 1988 VAR BİRTAT

DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA

DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM.

TEL : 06 46 59 42 93

SATILIK RESTAURANT MUR et FONDEmeklilik dolayısıyla, 68 bölgesi Wittenheim ana caddede, 50m2 + 50m2

depo + 70m2 teras. Tam teşeküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, hazır müşterili, potansiyeli yüksek, tamamen yenilenmiş kaliteli bir binadır.

+ veya bitişiğindeki 6 odalı ev ile birlikte satılabilir. 6 oda 140m2 + 70m2 cave + 70m2 teras. Tamamen her şeyi ile yenilenmiş olup, ev ve restaurant ayrı

ayrı tapuludur. 2 daireye de ayrılabilir. Tel : 06 15 44 85 76 veya Monsieur Fuche 06 62 71 63 01

Satılık veya Kiralık Döner Restoran ve Türk KahvesiSte. Marie aux Mines’de, şu an açık olan, işlek yerde, müşterisiyle bir-likte kiralık veya satılık Döner restoran ve Türk kahvesi. Tüm restoran malzemesi mevcut. Mekân 2 lokal ve büyük vitrinlere sahip. Her lokale

iki ayrı kapı. Market ya da başka bir iş yapılabilir.Daha fazla bilgi için : 06 30 87 34 21

Satılık fond de commerceSaverne’de, Döner ve pâtes, 130 m2, 50

kişilik, Lise’nin ve Kolej’in yanında, müşterisi hazır, kirası 850 €,

fiyatı 41 000 € anlaşmalı.

Tel : 06 72 01 28 73

Satılık ArabaRenault Laguna, 1.9 DCI Siyah,

135.000 Km. 110 CV. DIESEL 6 CV. EXP. Satış yeri Mulhouse

( 68 Bölgesi ). Fiyatı 5 500 €TEL : 06 46 59 42 93

Mail : [email protected]

Güveninizin Eseri PROCOMM

www.procomm.frMr. Chenel A.

TEL.: 06 68 09 58 80

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Affaires en Liquidations10 000 € à 40 000 €

Département de la Moselle et Meurthe & MoselleBoulangeries Restaurants Cafés

Satılık Fond de CommerceStrasbourg merkezde, 7 rue de la Division Leclerc adresinde bulunan Libertine Ke-bap satılıktır. İşlek yerde, müşterisi hazır,

30 kişilik + 30 kişilik teras, 55 m2, tüm malzemesiyle satılıktır.

Kirası : 1 400 € ( charges dahil ).Tel : 03 90 23 24 74

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

Nancy bölgesi için, en az 2 yıl tecrübeli Agent Commercial aranmaktadır

Satılık EvlerStrasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık.

405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye kat-layacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir.Satış fiyatı 325.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

Page 41: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 41

SATILIK FOND DE COMMERCEHaguenau’da restaurant-snack fonu satılık, 40kişilik, teras, iyi işler durumda, işlek

cadde üzerinde, üniversite, gare, mediatheque ve okulun sokağında, 3-6-9 kira kontratlı, pizza, döner, mutfak ve salonun bütün malzemeleri yeni.

Fiyatı pazarlıklı 80 000 €

Tel : 06 72 85 25 24 – 06 22 60 70 20

SATILIK FOND DE COMMERCEAudincourt’da ( 25400 ) Restaurant Munzur, 85 kişilik + 60 kişilik teras, iki katlı, lisans 4’ü var, çok merkezi yerde,

bölgenin en temiz ve en işlek restoranı, fiyatı uygun.Tel : 06 70 74 23 11

SATILIK EV EŞYALARITürkiye'ye kesin dönüş sebebiyle ev eşyalarım komple satılıktır.

Çok hesaplı bir şekilde pazarlığa açıktır.Adres: Nuri TAŞTEKİN, 155 Rte de la Wantzenau 67000

STRAZBURG/FRANSATel: 06 21 32 92 53 / 09 52 00 50 44

SATILIK EV İLANI

Mevki; Giresun Gazi Caddesi'ne, iki özel hastaneye, iki ilköğretim okuluna, bir bankaya, iki alışveriş merkezine, sa-hile yürüme mesafesindedir. Ayrıca taksi durağı, market, ber-ber gibi hemen hemen akla gelebilecek bütün ihtiyaçlarınızı

karşılayabileceğiniz bir yerdedir.Ev; Kale manzaralı, rutubet problemi olmayan, her zaman ve her taraftan güneş alan, 4+1, 140 metrekare, büyük bir kiler, geniş bir hol, biri pvc ile çevrilmiş iki balkona sahip, laminat parke zemin döşemesi, büyük, evin ihtiyacına göre tasarlanmış ankastre mutfak, geniş ve havadar, kaliteli ak-sesuarlarla döşenmiş bir banyo, yine aynı kalitede alaturka tuvalet, mobilya, lüks kapılar. Kısacası içi zevke göre yeni

döşenmiş lüks bir daire.Isınma problemi yok. tesisatı döşenmiş olup, ister soba, ister

doğalgaz, ister kat kaloriferi olarak kullanabilirsiniz.170.000 Türk lirası (yaklaşık 85.000 euro). Fiyatta pazarlık

olabilir. Arayın görüşelim.Tel : (00 90) 0543 216 28 28

SATILIK FOND DE COMMERCE

Kehl’de güzel çalışan Bistro Cafe satılıktır. Tel : 0049 (0)176 78 34 20 43

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lahmacun, pizza, si-

mit, açma, su böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda ustayım.

Tel : 07 86 93 32 36 ( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık fond de commerce

Colmar merkezde bulunan Le Cappadoce isimli Restaurant & Grill, emeklilik nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 23 69 36

Devren Satılık Döner Kebap Haus

Karlsruhe’de bulunan Kebap Haus devren satılıktır.

Tel : 0173 448 47 57

Satılık Fond de CommerceSatılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de, 10 place Abatucci’de bulunan lokal, işlek yerde,

müşterisi hazır, butik türü işlere uygun ve izinli, 80 m2.

Kirası 900 € ( TTC ). Fiyatı : 50 000 €Tel : 03 89 89 37 85

Satılık Fond de CommerceDöner-Kebab

Mulhause'da Pazar yerine yakın, 110m² kapalı alan, 300 m² havuzlu teras, 50 kişilik salon, iyi çalışır durumda, müşterisi hazır, işlek caddede, tüm malzemeleriyle beraber

satılık.

Tél : 06 11 19 44 06

Page 42: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O42

SATILIKfonds de commerce Epicerie

Strasbourg Meinau’da, tramvay durağının hemen yanında, içinde her çeşit makinesi

mevcut, müşterisi hazır ve iyi işleyen dükkân satılıktır.

Tel. : 06.62.86.40.48

SATILIKFonds de commerce

Haguenau’da çok işlek yerde, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan, içerde 85 + terasta 30 kişilik yeri

bulunan restoran satılıktır.

Gelin görün !

Tel : 06 21 05 03 43

SATILIKFonds de commerce

Brumath'da, tam merkez'de, ana cadde üzerinde, müşterisi hazır, tüm malzemeleri yeni, iyi çalışan ve çevresinde oto-

park alanı olan döner dükkanı yalnızlıktan dolayı acilen

satılmaktadır.Kira: 600€ TTC Charges

dahil. Fiyat: 55000€ (fiyatı konuşulabilir).

Tel: 06.09.30.36.95

SATILIKFonds de commerce

Mulhouse şehir merke-zinde satılık Ephese Döner.

45 kişilik terası, 80 kişilik salonu bulunan + lisans (4)

Tel : 06 98 80 28 64

( Saat 14’den itibaren ciddi olanlar arasın lütfen )

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lahmacun, pizza, simit, açma, su

böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda ustayım.Tel : 07 86 93 32 36

( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

Satılık Fond de CommerceTuristik Obernai şehrinde, 40

kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci,

tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Satılık Bar – PMU – Snack

Haguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır, 200 m2 .Ciddi olarak

ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Fond a vendre Boulangerie – Patisserie –

Salon de the30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe

à Obernai. Prix : 150 000 € Tel : 06 75 13 28 53

Satılık fond de commerce

Marmoutier’de tek döner dükkânı, 100 m2, müşterisi hazır, işlek

yerde, bütün malzeme yeni, kirası 800 €, fiyatı : 58 000 €

Tel : 06 70 14 84 45

Satılık fond de commerce

Wittenheim’da çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 11 yıllık döner restoran

özel sebeplerden dolayı satılıktır.

Tel : 06 24 54 17 60

SATILIK Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl’e 2 km uzaklıktaki petrol istasyonu ve yanında imbiss ile

beraber tüm eşyalarıyla mülkiyeti.satılıktır. Ciddi olanlar bu telefonlardan ulaşabilirler.

0049.170.730.73.77 veya 0049.7844.99.11.22

Satılık Fond de CommerceMulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul isimli restaurantın fonu

satılıktır. 70 kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı

2008’in 7. ayında yenilendi. Kirası 864 € ( şarjlar hariç ). Fiyatı : 115 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80 ACİL

Satılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de bulunan La Feuille d’Or isimli market sağlık sebebiyle satılıktır. 80 m2, tüm malzemesi tamam, çok iyi cirosu var, teras,

meyve ve sebze için raflar, kirası 625 € ( changes dahil ).

Tel : 06 79 37 12 47 03 89 89 95 50

Eleman AranıyorStrasbourg’ta saat 20.00 –

01.00 arası çalışacak, içecek servisi + temizlik için bayan

eleman aranıyor.Tel : 06 32 64 29 63

Satılık Fond de commerce Schwindratzheim'da Döne-

ristan, işlek caddede, halen çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 40

otoparklı, 100m², teras + 30 kişilik

salon tüm malzemeleriyle satılıktır.

TEL.: 06 77 79 79 64

SatılıkFond de commerceFransa’nın Almanya ve İsviçre sınırındaki Huningue şehrinde bulunan elbise

mağazası, içindeki terzi eşyası ile birlikte satılıktır. 130 metre kare içerisi, terası

30 metre kare. Köşe başı, tam merkezde. Sağlık nedeniyle satılıktır.

İrtibat tel : (00 33) 06 82 11 68 67

Satılık fond de commerceFransa-İsviçre sınırındaki Saint Louis’de şehir merkezinde, işlek yerde, alimentation dahil, her işe uygun, 60 m2 işyeri, kirası 535 €.

Tel : 03 89 69 73 91

Satılık RaflarVölklingen’de satılık market raf

ve regal sistemleri, standlar + elbise raf,

regal ve askı sistemleri.Tel : 00 49 176 666 51 923

Satılık fond de commerceMommenheim’da Döner Kebap, çok işlek ana cadde üzerinde, çevresinde tek, süper

ünü olan, günlük geliri çok yüksek, çevresinde iş yerleri ve yakınında disko-

tek, 2 kat, 45 kişilik, tüm malzemesi yeni, geceleri açık olan mekân yalnızlıktan dolayı

acilen satılıktır.Tel : 06 32 10 19 66

Satılık Fond de commerce

Colmar’da, La Boheme. Şehir merkezinde işlek yerde, müşterisi hazır, lise karşısında, bilançoları hazır ve iyi, 60 m2, 20 kişilik

oturma yeri, + teras imkânı. Kirası 700 € ( charges dahil ).

Tel : 06 69 75 02 16

Satılık Fond de commerceStrasbourg’ta Katedral yakınında, yazlık terası ve lisans 4’ü olan, 55

kişilik ve 95 m² restoran, çok elverişli bir mekan.

Fiyatı : 200 000 eurosTel : +33 6 48 05 00 07

Mulhouse’da Satılık Döner Dükkanı

24 kişilik salonuyla, pazar yeri ve liseye yakın, kirası 550 €

Sağlık problemleri nedeniyle uygun fiyata satılıktır.

Tel : 03 89 60 51 07

Fotoğrafçı / Kameraman Aranıyor

Artan düğün taleplerine cevap verebilmek için çok iyi ka-meraman ve fotoğrafçılar aranmaktadır. Daha önce düğün çekimlerinde tecrübe edinmiş Dijial Ka-mera ve Reflex Fotoğraf makinesi kullanabilenler en kısa zamanda bize müracaat edebilirler.

Gececiler Düğün Organizasyon : 06 45 69 24 30

Page 43: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 43

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan

istasyon ve imbiss, tüm malzemele-riyle birlikte satılık veya kiralıktır.

Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık Nintendo Oyunları + Trotinette + Çamaşır kurutma makinası

Nintendo DS + 6 oyun + saklama çantası 80 €

Trotinette 20 €Brant marka çamaşır kurutma makinası,

az kullanılmış 50 €Cep tlf : 06 85 77 22 65

SATILIK DÖNER DÜKKANIMULHOUSE’UN EN ESKİ DÖNERCİSİ OLAN

CHEZ YASSIR İSMİYLE TANINAN İYİ ÇALIŞIR DURUMDAKİ, DEVAMLI MÜŞTERİSİ OLAN, PAZAR YERİNE YAKIN, DÖNER VE PİZZA SALONU İÇİN GEREKLİ TÜM MALZEMESİ MEV-

CUT OLAN, BÜYÜK TERASI VE HAVUZU BULU-NAN, 40 KİŞİLİK KAPALI, 100 KİŞİLİK AÇIK ALANA

SAHIP SATILIK DÖNER SALONU.İRTİBAT : 06 11 19 44 06

Eleman AranıyorStrasbourg Ostwald’de bulunan CRE-PIS RHIN isimli şirkette çalıştırılmak

üzere, dış sıva ve izolasyon ustaları aranıyor. İş yeri : Strasbourg ve çevresi.

Başvurular arasında kalifiye olanlar dikkate alınacaktır.

Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat no : 03 88 66 09 01

Satılık fond de commerce + Possibilité murSoufflenheim’daki tek PMU, Bar, Française des Jeux + Döner + Kahve + Snack.

Müşterisi hazır, işlek yerde, hiçbir tamirat gerektirmiyor.Ayrıca, bununla birlikte, üstünde bulunan F4 apartman

( tüm odaları banyo ve tuvaletli ).Ev ve altındaki kahve için fond veya mur olarak satın alma imkânı.

Tel : 06 48 77 97 96 / 03 88 86 72 88

Satılık fond de commerce Kuaför Salonu

Mulhouse’un merkezî yerinde, iyi işler durumda, müşterisi hazır

bay-bayan kuaför salonu fond de commmerce ile satılıktır.

Fiyatı : 30 000 € (anlaşmalı ) Tel : 06 32 58 22 84

Eleman AranıyorMULHOUSE’DA YENİ AÇILA-CAK BİR TÜRK RESTORAN-

TI İÇİN,İŞİNDE TECRÜBELİ, TÜRK

YEMEKLERİNİ ÇOK İYİ BİLEN BİR AŞÇI ARIYORUM.

NERİMAN ASLANTEPETEL : 06 28 43 61 78

Erkek Kuaför AranıyorAlmanya’nın Achern şehrinde bulunan STAR LOOK isimli kuaför salonunda çalıştırılmak üzere, bayan ve erkek saçlarından anlayan ( erkekler için saç traşı, saça çizgi çekme, sakal traşı vb. işler + kadın

saçı ) genç bir elemana ihtiyaç vardır.Star Look / An der Acher 6 – 77855 Achern

Tel. : 07841 63 59 692

Küçük ilanlardan büyük iş çıkar.

İlan vermek çin:[email protected]

Satılık fonds de commerceBakkal – Snack – Traiteur

Strasbourg’da çok iyi bir semtte, cirosu yüksek, her türlü işe

elverişli, bir çift veya bir aile için ele geçirilmez bir fırsat.

Tel : 06 73 16 50 51

Satılık fond de commerce

Erstein’da 40 kişilik döner kebap, işlek yerde, müşterisi hazır.

Tel : 06 72 78 11 09

Page 44: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O44

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 [email protected]

Page 45: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 45

Satılık İŞ YERİ Fond de commerceBesançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

Tel : 06 89 27 22 96

Acil satılık fond de commerce ve binaSte. Marie aux Mines’in hemen yanıbaşındali büyük lokal sağlık

nedeniyle Türkiye’ye döneceğimden satılıktır.Yemek salonu + oyun salonu veya Türk kahvesi yapılabilecek ikinci bir salonu + oyun salonu olarak kullanılabilecek bodrumu ( cave ). Kullanım alanı toplam 200 m2 + geniş otopark ( 15-20 araba ) + büyük teras. Turistik yer, 24 saat açık oturma izni var, manzarası

müthiş, oturmak için kiralık evi var.“Sahibinin değil, müşterilerinin gözünde süper bir yer”. Bina

masrafsız, komple yeni yapılmış durumda. Bina komple 10 ar ( dönüm ); ormanı, bahçesi, iki terası ve park yeri var.

Binanın giriş katı komple restoran ( 200 m2 ). Birinci kat 120 m2 ev. İkinci katta iki tane F3.

Fonu 110 000 €. Kirası 1 100 €. Komple bina : 550 000 €.“Lütfen bir kez gelip yeri görün, fiyatı sonra konuşalım.”

Tel : 06 84 30 03 16

Satılık Fond de CommercePfaffenhoffen'de

Restaurant DI CAPRI Pizza, tartes flambees,

döner kebab.Müşterisi hazır, iki adet

alışveriş mağazasının he-men yanında, çok

potensiyeli olan dükkânın fond de commerce’i ailevi

problemler nedeniyle satılıktır. İçindeki malzemelerin hepsi bir seneliktir, hepsinin garantisi vardır. İçinde 46 000 €’luk

malzeme vardır. Kirası 500 €Fiyatı : 69 000 € ( pazarlıksız )

Tel : 06 33 35 07 80

Satılık Fond de Commerce

Snack Restoran Grill National

Strasbourg'da Garın yakınında, işlek bir yerde, müşterisi hazır, 30 kişilik salon, her türlü ekipman

mevcut olup halen iyi bir müşterikapasitesiyle faaliyette... Adres: 30, rue du Faubourg

National F-67000 Strasbourg

Tel : 06 14 73 34 33 03 88 23 24 88

SATILIK Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20

kişilik + 26 kişilik terası olan restoran satılıktır.Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

SATILIK Satılık fond de commerce

Strasbourg merkezde, işlek yerde, iyi işler durumda ve müşterisi hazır, 76 m2, 36 kişilik salon de the ve petite

restorasyon mekânı satılıktır.

Tel : 06 14 59 47 77 / 03 90 23 79 33

SATILIK ARABATürkiye'ye kesin dönüş sebebiyle BMW 316i satılıktır.

2001 model, 114.000 km.de, klimalı, 6.000 Euro (Pazarlığa açık)Adres: Nuri TAŞTEKİN, 155 Rte de la Wantzenau 67000

STRAZBURG/FRANSA Tel: 06 21 32 92 53 / 09 52 00 50 44

Satılık fond de commerce KebapVittel'de, çarşıda Gare'ın hemen yanında, 20 kişilik oturma

salonu ve terası var, müşterisi hazır, ailevi sebeplerden dolayı satılıktır.28 000 € benefice (kâr),

yıllık cirosu 90 000 € Fonu 45 000 €’ya satılık.Tel : 06 37 28 04 91 / 06 37 28 04 91

Satılık fond de commerceFegersheim’ın ilk ve tek döner

dükkânı satılıktır.Bilgi için : 06 84 46 74 56

Eleman AranıyorSte. Marie aux Mine’de

çalışacak döner ve pizza ustası aranıyor.

Müracaat tel : 06 30 87 34 21

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 [email protected]

Page 46: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O46

Page 47: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 47

Page 48: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O48

Page 49: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 49

Page 50: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O50

Page 51: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 51

Page 52: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O52

Page 53: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 53

Page 54: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O54

Page 55: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 55

Page 56: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O56

Page 57: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 57

Page 58: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O58

Page 59: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 59

Page 60: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O60

Varolmanın Dayanılmaz

Hafifliği *Sağa-sola, ileri-geri, tasını kaybetmiş bir deli gibi koşturmayı bir kenara bırakıp, varoluşumuzun sebep ve an-lamı üzerinde yoğunlaştıralım düşün-celerimizi, ne dersiniz ?!

Sorunları geçici bir süre için rafa kal-dırmak, kendi benliğiyle yalnız kal-mak ve biraz da boş vakit gerekecek bunun için.

Japonların Zen geleneğinde “iç dün-yanın aydınlatılması” olarak tanımla-yabileceğimiz bu meditasyonu sessiz bir ortamda gerçekleştirmemiz gere-kiyor tabii ki.

Evde bulamıyorsak, bahçede, dağda, bayırda arayalım bu sessizliği.

Gündüz değilse, akşam.

Gözlerimizi kapatalım. Kollarımızı, bizi tamamiyle etkisi altina almış negatif enerjiyi toprağa boşaltmak üzere yanlardan salıverelim veee...tüm duygu ve düşüncelerimizi kendi ben-liğimiz üzerinde toplayalım.

....................

Öylesi bir sessizlik ve yalnızlık anında akla gelebilecek ilk sorular:

Ben kimim ?

Niçin dünyaya geldim ?

Nereye gidiyorum ?!... gibi sorular

olmalı.

Normal olan da bu zaten...

Eğer aklınıza gelen ilk sorular,

“ Şu anda birileri beni dikizliyor mu? Beni bu halde görenler ne düşünür-ler?... gibi sorularsa, artık emin olabi-lirsiniz:

Siz, yakalamaya çalıstığınız o treni kaçırmak üzeresiniz.

Yok yok, şaka değil.

Büyük ihtimalle kendi hayatınızı de-ğil, başkalarının arzu ve kriterlerine uygun bir hayatı yaşamaktasınız yıl-lardır.

Şimdi bunları nereden çıkardığımı sorabilirsiniz.

Canım, hiç mi duymadınız “Kişi, ken-dinden bilir işi” atasözünü ?

Bunları söylüyorsam, vardır bir sebe-bi.

...............

Elimizde olmayan sebeplerle, başkala-rının bizimle ilgili düşünce ve yargıla-rından korkarak yaşıyoruz.

Yarım-yamalak bir şekilde, doyumsa-madan hayatı.

Sanki yolun bir yarısında geriye bir dönüş yapıp, hayatımızı belli bir noktadan itibaren yeniden yaşama, hataları onarma, kaçırdığımız şansları yeniden yakalama imkânına sahip-mişiz gibi.

Sembolist akımın öncülerinden olan Ahmet Haşim (1884 Bağdat, 1933 İstanbul) Merdiven adlı şiirinde ne de güzel tanımlıyor hayatı...

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde

solmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Dostlarım bilirler.

Sohbetlerimde, adını dilimden hiç düşürmediğim, kendisini sıkça andı-ğım biri vardır:

Babam.

Kısacık ömrünü eşi benzeri az bulu-nur insan maceralarıyla bezemiş, deli dolu biriydi.

Hayatını, « Başkaları ne düşünür, elalem ne der ? » tasasıyle değil de, hissettiği şekilde yaşamaya alışmış istisnai bir insandı. Canı istediğinde bağıra bağıra şarkılar ve türküler söy-lerdi meselâ. Sofrasını Halil İbrahim gibi herkese açık tutar, elinde olanı büyük bir cömertlikle ihtiyaç içinde-kilerle paylaşırdı.

Unutamadığım anılardan biri:

Bir yaz günüydü ve saat geceyarısını vuruyordu.

Babam yanında üç küçük müzisyenle geldi eve. Herbiri dokuz-on yaşların-da çingene kökenli bu çocukları bize emanet etti önce:

“ Kızım, alın bu çocukları yıkayın, üstlerine temiz giysiler verin !”

Yıkanıp giyindikten sonra karınla-rını doyurdular çocuklar. Ardından da Türk müziğinden nefis parçalar çalmaya başladılar. Çocukların biri keman çalıyordu, ikincisi klarinet, üçüncüsü de darbuka.

Beklenmedik bir zamanda, o sıcak Akdeniz akşamında içimizi serinle-

ten, cıvıl cıvıl bir sanat müziği konseri dinledik o gün.

Bir başka anı daha...

Kostüm-kravat giyinmeye alışmış babam, eve ceketsiz ve ayağında plas-tik terliklerle geldi bir gece. Ağızlar bir karış açık, hayretle onu seyreden aile efradına olanları anlatınca durum anlaşıldı: Güneydoğudan gelmiş üstü başı perişan bir gencin hâline acıyıp onu restorana davet etmiş, yemekten sonra da gence ceketini ve en sevdiği ayakkabılarını vermişti.

....................

Yaşamak ama doyasıya...

Kim ne der ve ne düşünür gibi kısıt-lamalarla varlığımıza ve benliğimize dizgin vurarak değil.

Korkarak, çekinerek, titreyerek.. hiç değil !

Hiçkimseye benzemek zorunda de-ğiliz.

John Stuart Mill “ Varolan en güzel şeyler, hep bir orijinalligin ürünü-dür ” diyor Özgürlük Üzerine adlı denemesinde. Kendimizde yalnızca defoları ve zaafiyetleri görmekten vaz-geçip, özgün (yani orijinal) olmaktan çekinmeyelim.

Her insan için, içindeki ben’i bulmak yani benliğini keşfetmek, varlığının ana hedeflerinden biri değil midir?

Anket sorularında en çok garibime giden sorulardan biri:

“Kime benzemek isterdiniz ?”

Hiçkimseye....

Bugünkü ben’i bulabilmek için onca fedakârlıklar ve zahmetlere katlan-mışken, neden başkalarına benzemek isteyeyim ki ?!

Ya siz ?

( * Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Milan Kundera’nın çok tanınmış bir kitabının ismi. Bu yazı için çok yerin-de bir başlık olarak düşündüm. )

Psikolog Erdinç Üstündağ Rastatt’ta Konferans VerdiAynı zamanda gazetemiz yazarı olan Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ, 1 Mayıs 2011 ta-rihinde Milli Görüş’ün Rastatt şubesinde bir konferans verdi.

« Psikoloji ve Aile Eğitimi » isimli konferansı esnasında ko-nuklara Aile Eğitimi, Psikolojik konular, Saplantılar, Kekeme-

lik ve Çocuklarda Özgüven konuları hakkında bilgiler ve-ren ÜSTÜNDAĞ, her zamanki ilginç üslubu ve konuşmasına kattığı anektodlarla izleyicilerin dikkatini çekmeyi başardı.

Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ’ın verdiği kon-feransa ilgi yoğun olurken, konuklar bu konularda bilgi almaktan dolayı çok mutlu olduklarını belirttiler.

S i z d e n b i r i...

Albera Meynioğlu

Page 61: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 61

ARADA-SIRADA

Cengiz [email protected]

Gıda Bankacılığı ! Geçtiğimiz sayıda verdiğim söz uyarınca bu yazıda « gıda bankacılığı » konusunu ele almak istiyorum. Önce iki saptama : -Ver makarnayı, kömürü, al oyu söy-lemleri seçimler sırasında çok duyulan bir söylem oldu. -En çok vergi verenler listesinde AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen kişilerden hiçbirine rastlanmadı. Bu iki saptamanın arkasında yatan gıda bankacılığı nedir ? Bunu anlamaya çalışalım.

Bütün demokratik ülkelerde kamu STÖ denilen sivil toplum örgütlerini teşvik edici önlemler alır, yaşadığımız Fran-sa’da da olduğu gibi. Bunun en çok görünen uygulaması STÖ’lerine yapılan bağışlara getirilen vergi indirimidir. Çok kısaca Fransa’da kamu yararına çalışan dernek ve vakıflara yapılan sene içindeki nakdi bağışların % 66 vergiden düşülür, ancak bu miktar vergiye tabi gelirin % 20 sini geçmez. « Utilité publi-que » statüsünü haiz derneklere yapılan

bağışların ise % 75’i 521 € sınırına kadar vergiden düşülür. Kanunda belirtilen kurallara uyan her dernek ya da vakıf bu haklara sahiptir. Siyasi iktidarın bu konuda bir yaptırımı söz konusu değildir (bakınız : www.legifrance.gouv.fr) Türkiye’de 2004 senesine kadar hangi kuruluşun ne gibi kolaylıklardan yarar-lanacağı yargının elindeydi (yanılmı-yorsam Danıştay). İktidar kendine yakın derneklerin yargıdan istedikleri statüyü koparamamaları sonucu bu yetkiyi ka-nunla yargıdan alıp hükümete bağladı. Ve bu süreçte Deniz Feneri’nin adı duyul-du… İktidar “gıda bankacılığı” statüsünü yarattı ve istediği kuruluşlara bu statüyü verdi.

“Gıda Bankası” statüsündeki derneklere nakdî ve aynî bağış yapanlar yaptıkları bağışın karşılığını % 100 vergiden dü-şebilecekler ve hatta bağışları o seneki verecekleri vergiden çok ise ileriki sene-lerde de kalan miktarı düşebileceklerdir. Buna verilmesi gereken KDV de dahil olmaktadır.

Bu konuda bilgi için okumanızı önerece-ğim www.kurumsalsosya.com sitesinde alınmış bir örnekle durumu somutlaştır-maya çalışayım (http://bit.ly/dUhkyw) : Gelir vergisi mükellefi olan ve 300’er bin YTL kazanç elde eden iki kişi var. Bun-lardan (A), gıda bankacılığı yapan bir vakfa, 300 bin YTL, (B) ise Mehmetçik Vakfı’na 300 bin YTL’lik gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddesi bağışladı.

Bu durumda, gıda bankacılığı yapan vak-fa bağışta bulunan (A), 300 bin YTL’lik bağışın tamamını kazancından indirecek ve 1 YTL dahi vergi ödemeyecek. Meh-metçik Vakfı’na bağışta bulunan (B) ise, yaptığı bağışın yüzde 5’ini yani 15 bin YTL’sini kazancından düşebilecek, kalan 285 bin YTL’nin de gelir vergisini ödeyecek. Bu örnek, kurumlar vergisi mükellefleri için de aynen geçerli.

Ne güzel diyeceksiniz, böylece açlar doyurulacak. İyi de kuralı her yerine ge-tirene bu statü veriliyor mu, yani eşitlik var mı? Devlet vergi toplamazsa öğretim, sağlık, sosyal hizmetler için para nereden bulunacak? Demokrasilerde devletin zaten açları doyurmak gibi sosyal bir görevi var, bu temel görevi derneklere bırakmak ne kadar doğru? Bu sistemde “Sen bana 100 ver ben sana 200’lük ba-ğış yapmıştır faturası keseyim” içerikli dedikoduların önüne nasıl geçilir ? Veri-len vergilerden yaratılan kaynakla sanki iktidarın bir nimeti imiş gibi gösterilen bu faaliyet biat kültürünün bir parçası olmaz mı?

Hem de nasıl ! Biat kültürünün geliştirilmesinin en önemli aracı bu gıda bankacılığı oluyor. Bu konuda sayısal verilere ulaşamadım, ama bu miktarın senede 10 milyar $ olduğunu ifade eden yazılar var. Bununla pek âla Fransa’da uygulanmış olan RMI sistemi kurulabilir, böylelikle keyfilik, yandaşlık kalkar ; genel, herkesi kapsayabilen bir sistem

kurulabilir. Bağış toplamada eşitsizlik giderilebilir ve hatta laik bir ülkede « vergi yerine zekat vermek isteyen-lerin yeni adresi XY Vakfı » türünden vergi ile zekatı karşı karşıya getiren din sömürüsünün de önüne geçilmiş olur…

Aslında bu ay yazımda üniversite giriş sınavlarında yaşanan skandaldan ba-hsedilebilir ya da Sümeyye kızımızın tiyatroda başına gelenler güzel bir konu oluşturabilirdi (ama bu olayla ilgili Can Dündar’ın yazısı aydınlatıcı olabilir, bakınız : http://bit.ly/hjG6vP )… Ve hatta İbrahim Tatlıses ile Bedri Baykam’ın ma-ruz kaldıkları saldırılar sonrası gelişmeler bugünkü Türkiye imajı için bir gösterge olabilirdi.

Kısmet olursa bunu da bir sonraki yazıda ele alabiliriz. Not : Bu yazı 4 Mayıs’a yetişir mi? Bilmiyorum? 4 Mayıs’ta da ne var derseniz ? Sosyalist Parti Senota’ya takılan Ermeni soykırımının reddinin cezalandırılması kanunu projesini gün-deme getiriyor Senato’da oylatabil-mek amacıyla… Vatan millet Sakarya edebiyatında mangalda kül bırakmayan Fransa’da yaşayan Türkler de birbirlerini yemekten bundan habersiz ya da duyarsız kalıyor, başkaları canla başla kanunun geçmesi için çabalarken kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Hatta bu işin en etkin mücadelesini de Türkler adına bazı Fransızlar veriyor. Örnek mi : http://bit.ly/elGQj4

Strasbourg’un Yeni Starı : Nisa

Doğma büyüme Strasbourglu olan aslen Sivaslı NİSA, dokuz yaşından beri müziğe hevesli ve meraklı birisi ve yıllardır bu uğraşın peşinde koşuyor. Çok zor olan bu alanda, küçüklüğünden bu yana birçok badireler atlatan NİSA, çocukluğundan itibaren sürekli sahnede olmuş ve bu sayede de bu bölgede iyi tanınıyor : düğünler, 23 Nisanlar, konserler, gelen ünlü sanatçılara eşlik etmeler ( örneğin Latif Doğan ), Paris ve Almanya turneleri derken, sonunda emeline kavuşmuş : artık İstanbul’da yaşıyor ve ilk albümü piyasaya çıktı.

Uzun yıllardır bu sektörün içinde olan, daha önce de İstanbul’da yaşayıp albüm çıkarma projesi Prestij Müzik’in sahibi Hilmi Topaloğlu’nun ölmesiyle yarım kalan kalan NİSA, nihayet istediğini elde etmiş durumda.

Dida Müzik’ten çıkıp dağıtımını Seyhan Müzik’in yaptığı 8 parçadan oluşan albüm 2011’in Nisan ayı başında piyasaya sunulmuş : “Şaşırmışım”

Albümün en iddialı şarkısının ( Şaşırmışım ) klibinin de çeşitli müzik kanallarında dönmeye başlamasıyla NİSA’nın daha da tanınacağı kesin. Zaten doğal olarak çok güzel, hüzünlü ve buğulu bir sese ( bir nebze Yıldız Tilbe tınısı sanki ) sahip olan NİSA, yakında televizyon programlarına da çıkacak. Tarzı fantezi-arabesk.

Kendisinin halen radyolarda dinlenildiği ve oldukça beğeni topladığı da ayrı bir gerçek.

Albümdeki sekiz şarkının isimleri ise şöyle : Şaşırmışım, Hazan Nedir, Antep’ten Öte, Ayda Hüzün, Yüreğimin Başı Yangın Yeridir, Cano, Yalnızım Ceylan ve Zil Çalıyor Teneffüs.

Özellikle son iki senede verdiği emeklerin karşılığını muradına ererek alan NİSA, müzik şirketinin sahibi Hasan Şahin’e de ayrıca teşekkür ettiğini belirtiyor.

Strasbourg’un bağrından kopup yıldız olan ama Strasbourg’u ve burada yaşayan vatandaşlarını gönlünden hiç kopartamayan NİSA, gazetemiz aracılığıyla herkese selam ve sevgilerini yollamayı da

ihmal etmiyor.

Biz de kendisine bu meşakkatli yolda başarılar ve bol şans diliyoruz...

( Albüm siparişi için : Epicerie Etoile d’Or – 63, route de Gal. De Gaulle Schiltigheim – Tel : 06 24 99 73 14 / 03 88 19 92 51 )

7. Hamzalar Şöleni YapıldıGeleneksel olarak her yıl düzenlenen Hamzalar şöleni bu yıl 7. ile devam etti. Avrupa’nın bir çok şehrinden gelen Hamzalarlılar bir arada bulunmanın sevincini yaşadılar.

Amaçlarının köylülerin birbirini tanıması, kaynaşması, kültürlerinin yaşaması ve yardımseverliği geliştirmek olduğunu açıklayan yetkililer vefat edenleri de unutmadı.

2010 – 2011 yılında vefat edenlerin isim ve resimleri yayınlayarak ruhlarına fatiha okundu.

Diğer yandan Şölen komitesinin hazırladığı birçok etkinlik katılımcılara güzel anlar yaşattı. Tiyatro gösterileri, oyunlar, bilgi yarışması gibi etkinliklerin yanısıra bir de çeşitli hediyeler için tombala çekilişi yapıldı.

Şölene katılanlara yemek ve tulumba ikramı yapılırken, Türkiye’de okuyan öğrenciler için de yardım toplandı.

Diğer yandan geleneksel hale gelen şölende bir de şölen ağası seçiliyor. Geçen yılın ağası Halil Er’in yanına bu sene ilk defa Almanya’dan Hikmet Bacaksız seçildi.

Bu tür buluşmaların daha sağlıklı olabilmesi için farklı şehirlerde de yapılması gerektiğini anlatan dernek yetkilileri gelecek sene Almanya’da buluşmak üzere sözleştiler.

Page 62: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O62

(çözü

mü b

ir son

raki

sayfa

da)

Üslup, stil,janr

Katman

Değeriniyitirmiş,eskimiş

Yolcu yükü

AğırbaşlılıkGaraz

Muğla’nın birilçesi

Resim vefotoğrafta

duruş

FertCilve

AymazListe başıÇelişme,

çelişki

Alaylı anlatım,mizahGörmeengelli

GelecekBir işi

yapmayahazır

KöktenResimdeki

oyuncu

İncelik,güzellik,zariflikBir nota

Taban,döşeme, yer Yeter sayı

Dudakboyası

Bir renkÖz su

GözlemKir izi

Doğruolmayan söz

Dokunaklı,hüzünlü Milletvekili

İlgi ekiEvlenmemiş

kimse

Göz çukuruHelyumunsembolü

Temiz ahlaklı

Tuzak, kapan

Üzme, sıkıntıverme

Rafadanyumurta

MenteşeSeyahat

İş görmedebeceri,ustalık

Küçük oyukMikroskop

camıZiyan

Demiryolu

İran veyaAfgan

hükümdarı

Yabancı biruzunluk birimi

Etrafı su ileçevrili kara

Geçen,önceki, eski

Deneyhayvanı

Kabaca evetBir parça,

azıcık

Bir kimseyegöre kızının

kocası

KalayınsembolüAnlamlı,manalı

Güvence Mahalli TemizPislikSoluk

Fiyat listesi

ŞahitGece kıyafeti

Elçilikuzmanı

Şimdi, şuandaMesaj

Geri çevirmeSayıların

işareti

Bey, emirÖnder, lider

Ayakkabıçekeceği

İstek dışıhareketAnma

Yük gemisiYersiz söz,

pot

Elektrikgeriliminde

evreÜn, nam

Dökmedemir, font

UmumiTellürünsembolü

ŞüpheFas’ın plaka

işareti

Matematiktesabit bir sayı

Bir nota

GörkemOnur,

haysiyet

Giderler,masraflar

Acımasız,gaddar,despot

Sönmüşyanardağ

ÇENGEL BULMACA HAZIRLAYANGüven Sö[email protected]

Page 63: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 63

Page 64: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O Fransa ve Almanya’daki Önemli Telefon Numaraları

Çilingir:

Strasbourg ve çevresi: 06 88 75 14 49Colmar ve çevresi: 06 03 97 98 58Mulhouse ve çevresi: 03 89 43 40 43Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

BİLGİSAYARINIZDAN DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dos-yalar, resim ve videolar geri yüklenir.

Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır.

Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.E-mail: [email protected]

T.C. Karlsruhe BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 721-98 44 00Eğitim Ataşeliği 0 721-98 44 027Çalışma Ataşeliği 0 721-85 77 87

T.C. Mainz BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 6131-98 26 00Eğitim Ataşeliği 0 6131-98 26 031Çalışma Ataşeliği 0 6131-98 26 027

T.C. Stuttgart BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 711-16 66 70Eğitim Ataşeliği 0 711-26 40 57

Çalışma Ataşeliği 0 711-24 07 10

Merkez HastanelerKlinikum Mannheim 0 621-383-0Klinikum Karlsruhe 0 721-974-0Klinikum Stuttgart 0 711-253-00

İdari BirimlerMannheim Valiliği 0 621-293-93 00Karlsruhe Valiliği 0 721-133-10 10Stuttgart Valiliği 0 711-216-25 54

BelediyelerMannheim Santral 0 621-293-0Karlsruhe Santral 0 721-133-0Stuttgart Santral 0 711-216-0

Turizmle ilgili BirimlerMannheim Turizm Bürosu 0 621-10 10 11Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı 0 7229 -66 20 00Stuttgart Havaalanı 0 1805-94 84 44

Acil NumaralarMannheim Karlsruhe Stuttgart

İtfaiye 112Polis 110Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz 0 621-290-0Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz 0 721-599-0Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz 0 711-289-0

Konsolosluk evinize taşınıyor: 2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

İŞLEMİN CİNSİ Tutarı

TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ 17,00 €

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza) 14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza) 24,00 €

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENMEKAYIT BELGESİ ÜCRETSİZ

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE ÜCRETSİZ

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa) 11,00 €

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI 24,00 €

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA) 4,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI 10,00 €

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. 75,00 €

K O N S O L O S L U K H A R Ç L A R I

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ 14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL 28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI 14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA) 14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ 35,00 €

P A S A P O R T H A R Ç L A R I

6 AY UZATMA 25,00 €

1 YIL UZATMA 36,00 €

2 YIL UZATMA 59,00 €

3 YIL UZATMA 83,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA 117,00 €

D E Ğ E R L İ K A Ğ I T L A R

PASAPORT CÜZDAN BEDELİ 27,00 €

NÜFUS CÜZDANI 3,00 €

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI 22,00 €

NOTER KAĞITLARI 3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI 5,00 €

BEYANNAME 3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ 29,00 €

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2010 YILINDA

UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorunlara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çarşamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler.

Santral N°Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma 03 88 36 68 1403 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri 03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri 03 88 24 77 35Cenaze ișlemleri 03 88 24 74 06Askerlik ișlemleri 03 88 24 74 09

03 88 24 74 06Noter ișlemleri 03 88 24 77 32Çifte Vatandaşlık ișlemleri 03 88 24 74 06

03 88 24 74 09Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet 03 88 24 77 32Vize ișlemleri 03 88 24 74 43Tebligat-Kasa 03 88 24 74 42Eğitim Ataşeliği 03 88 52 97 09Çalışma Ataşeliği 03 88 37 14 27Din Hizmetleri Ataşeliği 03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği 01 53 92 71 12T.C. Paris Başkonsolosluğu 01 56 33 33 33Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. 03 88 36 50 94Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu 0090/212 334 87 30Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu 0090/312 455 45 45

Santral 04 72 83 98 40Passport(Düzenleme) 04 72 83 98 45Passport5Uzatma) 04 72 83 98 51Askerlik 04 72 83 98 54Noter 04 72 83 98 46Nüfus 04 72 83 98 47Evlenme 04 72 83 98 53Güvenlik 04 72 83 98 55Kasa 04 72 83 98 52Çalışma Ataşeliği 04 72 74 26 73Eğitim Ataşeliği 04 78 24 33 00Din Hizmetleri Ataşeliği 04 78 65 01 21Appel d'Urgence Européen 112SAMU SOCIAL 115Enfance Maltraitée 119

Turizmle İlgili BirimlerStrasbourg Turizm Bürosu 03 88 52 28 28Entzheim Havaalanı 03 88 64 67 67Mulhouse / Basel Havaalanı 03 89 90 31 11S.N.C.F. ( Tren ) 36 35C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay ) 03 88 77 70 11

Acil Numaralarİtfaiye 18Polis 17

Jandarma 03 88 37 52 99S.A.M.U. 15Elektrik 03 88 18 74 00Gaz 03 88 75 20 75

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

SIHHİ TESİSATÇI İBRAHİM CEYLANKanalizasyon ve boru tıkanıklıklarında

ve acil durumlarda 24 saat hizmet!Her türlü su tesisat işleri / KAPI AÇMA

TEL.: 06 88 75 14 49

T.C. LYON BAŞKONSOLOSLUĞU http://www.lyonbk.com

64

Page 65: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 65

HIZ ÇAĞINDA

ROBOT ÇOCUKLAR

Zaman, öyle çabuk geçiyor ki. Hele bir de her şeyimiz planlı, yapılacak işlerimiz çoksa; biz mi zamanla ya-rışıyoruz, zaman bizimle mi anlaya-mıyoruz. Bu hız çağında, biz o kadar hızlı olmaya çabalıyorken, bizden daha hızlı olmalarını istediğimiz biri-leri var : “ Çocuk” Çocuklarımızı bir yarışa hazırlıyor gibiyiz. “Çabuk yemeğini ye.”

“Çabuk giysilerini giy.” “Çabuk yatağına gir ve hemen uyu.” “Çabuk derslerini yap.” Çocuk zihninde şöyle düşünüyor: “Her şey ne kadar da hızlı olmalı, galiba ben bunlara yetişemeyece-ğim.” Çocuğun kaygıları büyüyor. Yaşam onun için huzursuz ve endişe verici olmaya başlıyor. Aslında, bir-çok sorunun sebebi, sevgisizlik ve endişelerdir. Değerli anne- babalar, zamanın hızla akışına, günlerimizin rutin geçmesine rağmen, çocuklarımız için sükûnet adaları oluşturabiliriz. Haftada, ayda, yılda bir defa da olsa bunu gerçek-leştirebiliriz. Bu uygulama; ailede sevginin, tüm bireylerce hissedilmesi ve kaygıların giderilmesi için etkili olabiliyor.

SÜKÛNET ADALARI -Haftada bir gün; gününüzü ortaklaşa kararlaştılabilir, plan hazırlayıp, bü-yük harflerle yazıp, duvara asabilirsi-niz. Ailede, herkes sesli olarak bunu okumalı, okuma bilmeyen küçük ço-cuklarımız için biz okuyabiliriz. Bir günlük sükünet adamızda, hiç kimse; olumsuz cümle ve sözcükler kullan-mamalı, gülümsemeli, birbirimizi güldürmeli, en kıymetli günümüz olarak ilan etmeli, bir çeşit yemek pişirip, afiyetle yemeliyiz. -Ayda bir gün; bir park’ a piknik yapmaya, bir akraba veya dostunuzu,

yaşlılarevini, hastahane, camii, kü-tüphane gibi yerleri ziyarete gidebi-lirsiniz. Buralarda çocukların, hayata dair gözlem yapabilmeleri gelişiyor. O gün, hissettiklerini yazmalarını ya da resim çizmelerini, onlardan isteye-bilirsiniz. -Yılda birkaç günlüğüne de olabilir. Karadeniz yaylalarına gidebilirsiniz. Ama neden “Karadeniz yaylaları” diye sorabilirsiniz. Bir Karadenizli anne olarak çocuklarıma bunun ne kadar enerji ve sükûnet verdiğini de-neyimlediğim için tavsiye edebilirim. Valizinize, kendiniz ve çocuklar için kitaplar, dergi, gazete, grup oyunu oynayabileceğiniz bir oyun, boyama kalemleri ve resim kağatları, muhak-kak koymalısınız. Yaylada, sizi bek-leyen bir kaç güzellikten bahsedebi-lirim. Televizyon, telefon, bilgisayar yok. Stres, trafik, iş planı yok. Do-ğanın kucağında; koyun kuzu, çocuk sesleri, doyasıya sohbetler, derin bir dinginlik var. Bir zamanlar dünyaya gelmeye ha-zırlanan bir bebek varmış. Bir gün Tanrı’ya sormuş: -Tanrım, beni yarın dünyaya gönde-receğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayaca-ğım? -Tüm meleklerin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin

sana her gün şarkı söyleyecek ve gü-lümseyecek. Böylece sen onun sevgi-sini hissedecek ve mutlu olacaksın. -Pekiiiii… İnsanlar bana bir şeyler söylediklerinde, dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım? -Meleğin sana dünyada duyabileceğin en güzel ve tatlı sözcükleri söyleye-cek, sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğre-tecek. -Peki Tanrım, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım? -Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek. -Dünyada kötü adamlar olduğunu duydum, beni kim koruyacak? -Meleğin seni kendi hayatı pahasına dahi olsa daima koruyacak. -Fakat ben, seni bir daha göremeye-ceğim için çok üzgünüm. -Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek. O sırada Cennette bir sessizlik olur ve düyanın sesleri cennete kadar ulaşır. Bebek gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar: -Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen çabuk söyle, benim meleğimin adı ne? -Meleğinin adının önemi yok yav-rum, sen onu ANNE diye çağıracak-sın…

ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIMAraştırmacı

e-mail: [email protected]

Saint Die’de Kutlu Doğum Etkinliği Düzenlendi

Mustafa Güçlü / Saint Die Des Vosges

Saint Die Türk Fransız Dostluk cemiyeti peygam-ber sevdalıları, Mehmet Akif Merkez camisinin lokalini doldurdular. Kutlu Doğum etkinliği 300’e yakın kişinin katı-lımıyla kutlandı. Açılışı Saint Die Türk Dostluk Cemiyetinin Din Görevlisi İsmet Gencer yaptı. İstiklal Marşımız ve Kur'an ı Kerim'in ardından

Türkiye’den gelen kurul uzmanı Nevzat Sabri Akın konferans verdi. Program Mehmet Akif Camii çocuk ilahi grubunun okuduğu ilahiler ile devam etti. Türk - Fransız Cemiyeti Başkanı Mustafa Güçlü yaptığı konuşmada, "Allah-u Teala'nın isteğinin bu et-kinlik ile Peygamberimiz'e yönelme niyetimizin hayırlara vesile olması-dır. Uzuvlarımızı Resulullah'a hiz-met etmek için güçlendirsin. Hazreti Muhammed'e (sav) yönelmemizi sağlaması ve kalbimize güç ve sebat vermesidir" dedi.Nevzat Sabri Akın, Müslümanlar'ın yaşadığı bel-delerde Peygamberimiz Hz. Muhammed'in do-ğumunun yüzyıllardır coşkuyla kutladığını söy-ledi. Eşref-i mahluk olan insanın en şereflisi olan Hz. Muhammed'in doğumunun sıradan bir olay olmadığını belirten Akın, "Yerin, göğün, melek-lerin kısacası bütün alemlerin sevinçle karşıladığı bu olaya biz Müslüman ümmetinin kayıtsız kal-ması akıl karı değildir" diye konuştu.

Başkan Mustafa Güçlü ve yönetimi programa ka-tılan çoçuklara hediye takdim ettiler ve progra-ma gelen Luneville din görevlisi Mustaf Yiğit’e de teşekkür ettiler. Başkan Mustafa Güçlü, programı hazırlayan İsmet Gencer hocaya hediye ve çiçek verdi, ayrıca kurul uzmanı Sabri Hoca’ya aynı şekilde teşekkür için çiçek ve Saint Die hatırası verildi. Kadın Kollarını hazırladığı pasta ve böreklerin

ikramından sonra program sona erdi.

Page 66: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O66

Page 67: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 67

Page 68: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O68

Page 69: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 69

Page 70: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O70

Page 71: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 71

Page 72: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O72

Page 73: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 73

Page 74: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O74

Page 75: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 75

Page 76: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O76

EFENDİMİZİN HATIRINA!!!

Geçtiğimiz günlerde Alemlere rahmet peygamber efendimiz ( sav) in kutlu doğum haftasını kutladık, onun gül yüzüne hasret kaldığımız ve dünyanın birçok yerinde karmaşa ve kargaşanın hüküm sürdüğü, kardeşin kardeşi boğazladığı bu günlerde bir kez daha anladık ki onun sevgisine merhametine ne kadar muhtaç olduğumuzu, onun merhametini anlamak açısından bu yazımızda peygamberimize atfen onun güzel ahlakından, örnek davranışlarından bir demet sunmaya çalışacağım inşaallah. Güzel Ahlak Toplumu “…Bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlâk ve meziyetleri değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nîmeti, güzel du-rumu değiştirmez…” (Enfâl, 53) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” (Bu-hârî, Menâkıb 23, Fezâilü ashâbi’n-nebî 27, Edeb, 38-39) Cübeyr bin Nefîr anlatıyor: Kıbrıs fetholununca, ahâlisi dağıtıldı. Halk, mahzun bir şekilde birbirine ağlıyordu. O esnâda Ebu’d-Derdâ (ra)’ı, tek başına oturmuş ağlarken gördüm. Ona: “–Ey Ebu’d-Derdâ! Allâh’ın, İslâm’ı ve müslümanları üstün kıldığı bir günde

seni böylesine ağlatan nedir?” diye sor-dum. Bana şu cevâbı verdi: “–Yazıklar olsun sana ey Cü-beyr!.. İnsanlar Allâh’ın emrini terk edince, O’nun katında ne kadar da değersizleşiyorlar. Bak, bu halk, bir zamanlar, iktidar ve mal-mülk sâhibi, güçlü-kuvvetli kişilerdi. Allâh’ın emirle-rini terk ettikleri zaman, işte gördüğün bu duruma düştüler.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 216-217) Müslüman, Müslümana Düşmanlık Etmez Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Eğer mü’min-lerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin…” (Hucurât, 9) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Her pa-zartesi ve perşembe günü, ameller Al-lâh’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allâh’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere:) Siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin! buyrulur.” (Müslim, Birr, 36; Ebû Dâvûd, Edeb, 47)Bir gün Allah Rasûlü (sav): “–Size derece itibârıyla oruç, namaz ve zekâttan daha fazîletli bir ameli söy-leyeyim mi?” diye sordu.“–Evet, söyleyi-niz yâ Rasûlallah!” dediler. “–İnsanların arasını ıslâh etmek, düzeltmektir. İnsanların arasını bozmak ise (dini kökünden) kazır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 50/4919)

Nur Yüzlü Peygamberim Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâ-fat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. (Sen de) göreceksin, onlar da görecekler. Hanginizde delilik olduğunu yakında” (Kalem, 3,4,5,6) “Kıyâmet gününde mü’min kulun tera-zisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allâh Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002) Rasûlullâh (sav) ile devamlı berâber olanlar arasında bile, edeblerinden dolayı O’nun nûr cemâlini doyasıya

seyredebilenler pek azdı. Hattâ, sohbet hâlinde iken, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dışındaki ashâbın hep önlerine baktıkları, Hz. Peygamber’le sadece bu iki sahâbînin gözgöze gelebildikleri rivâyet edilir. Onlar Muhterem Efendimiz’e bakıp tebessüm ederler, Fahr-i Kâinât Efendimiz de on-lara iltifat edip tebessüm buyururdu. (Tir-mizî, Menâkıb, 16/3668)

Bu durumu, daha sonra Mısır fâtihi ünvânı ile tarihe geçen Amr bin Âs (ra) âhir ömründe şöyle dile getirmiştir: “Rasûlullâh Efendimiz’le uzun zaman birlikte bulundum. Fakat O’nun huzû-runda duyduğum hayâ hissi ve O’na karşı beslediğim tâzim duygusu sebebiyle, başımı kaldırıp da doya doya mübârek ve nûrlu yüzlerini seyredemedim. Eğer bugün bana; Bize Rasûlullâh’ı tavsîf et, O’nu anlat.” deseler, inanın anlatamam.” (Müslim, Îmân, 192)

Allâh Rasûlü’nün Takvâsı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey îmân eden-ler! Allâh’tan, nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkup gerektiği gibi sakının ve an-cak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrân, 102) Rasûlullah (sav) buyurdular:“Allâh’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın.” (Müslim, Zikir, 73) Takvâsı sebebiyle fakirler gibi yaşardı. Âişe (ranhâ), Hz. Peygamber (sav)’in, ömrü boyunca iki gün üst üste arpa ekmeği ile, bir başka rivâyette de üç gün üst üste buğday ekmeğiyle karnını doyur-madan âhirete intikâl ettiğini bildirmek-tedir. (Buhârî, Eymân, 22; Müslim, Zühd, 20-22; İbn-i Mâce, Et’ıme, 48)Ümmetini takvâ hayâtına teşvik ederek şöyle buyu-rurdu:

“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.”(Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)

“Şüphesiz benim dostlarım müttakîler-dir.” (Ebû Dâvûd, Fiten, 1/4242) “Her nerede olursan ol Allâh’tan ittikâ et ve kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlâkla muâmele et!” (Tirmizî, Birr, 55/1987) Hakîkî takvâyı elde edebilmenin yolunu ise şöyle gösterirlerdi: “Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle sakıncası olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek muttakîlerin derecesine ulaşamaz.” (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24) Muhabbeti Rasûlullah’a Adamak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31)

Rasûlullah (sav) buyurdular: “Ümme-tim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteye-ceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12) Enes bin Malik (ra) anlatıyor: Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e bir adam geldi ve: “–Yâ Rasûlallâh! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (sav):“–Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da: “–Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz: “–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular. Enes -radıyallâhu anh- bu rivâyetin devâmında der ki: “İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’ın Nebîsi’nin “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.” sözü kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh’ı, O’nun Rasûlünü, Ebû Bekr’i ve Ömer’i seviyorum ve -her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da- on-larla beraber olmayı umuyorum.” (Müs-lim, Birr, 163) Bu vesile ile, yazdıklarımızla amel etmeyi, ALLAH’a yakaşan kul olmayı nasip etsin. Ve bütün inananların KUTLU DOĞUM HAFTASI KUTLU OLSUN.

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA

Page 77: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 77

JOACHIM KROLL RUHR AVCISI (3)

26 Temmuz tarihinde Joachim kor-kunç bir saldırı daha gerçekleştirdi. Bu seferki kurbanı daha genç bir kız-dı. 16 yaşındaki Manuela Knodt’un cesedi Essen kenti yakınlarındaki bir ormanda bulundu. Kıza tecavüz edilmiş, ardından da boğazı sıkıla-rak öldürülmüştü. Ancak her şey bu kadarla da kalmamış, Kroll bu defa biraz daha ileri gitmişti. Kızı soyup tecavüz ettikten sonra keskin bıçağıyla işkence yapmaya başlamıştı. Kızın kal-ça ve bacaklarından et dilim-leri kesen sapık cani bu kanlı işlemden o kadar zevk alıyordu ki yeniden cinsel doyuma ula-şacaktı. Kurbanından kestiği et parçalarını evde kızartarak yiyen seri katil böylece insan etinin tadını da almış olacaktı. Joachim Kroll bu aşamada sek-süel sapkınlığın zirve noktası olan yamyamlığa da geçiş yapı-yordu.

Polis bu korkunç cinayeti bir insanın nasıl işleyebileceğine anlam veremi-yordu. Tüm araştırmalar sonuçsuz kalmak üzereydi ki altı ay sonra bir zanlı bulundu. Kızın eski erkek arkadaşı bazı şüpheli davranışları yüzünden gözaltına alındı. Psikolojik sorunları olan genç ağır sorgulamaya dayanamayarak hiç ilgisinin olmadığı bu cinayeti kabul etti. Apar topar yar-gılanan genç suçlu bulunarak hapse atıldı. Tam beş yıl boş yere hapiste kalan genç defalarca başvuru yaptık-tan sonra ortaya çıkan yeni deliller sonunda suçsuz olduğu anlaşılıp ser-best bırakıldı.

Joachim Kroll’un itiraflarına göre bir sonraki cinayet 1962 yılında işlendi. Araya giren uzun dönemde başka suç işlememiş olması akla pek yatkın gö-rülmese de dedektifler sanığın anlat-tıklarıyla yetinmek durumundaydılar.

Zaten Kroll hafızasının pek yerinde olmadığını daha önce söylemişti.

Bir süredir kendine yeni bir kurban bulmak için otobüs ya da trene atlayıp civar kentlere ziyaretler yapan Kroll 1962’nin Şubatında aradığını bulmuş-tu. Burscheid kasabasında dolaşmakta olan cani, bir oyun parkına göz at-tığında güzel bir kız çocuğu gördü. Akşam olmak üzereydi ve kızın biraz sonra parktan ayrılacağını tahmin ediyordu. Gerçekten de az bir süre sonra 12 yaşındaki Barbara Bruder parktan ayrılıp evine doğru ilerleme-ye başladı. Kız asla evine ulaşamadı, cesedi bile bulunamadı. Kızın Joac-him Kroll’un kurbanı olduğu katilin yıllar sonra yaptığı itiraflarla anlaşıldı. Barbara’yı kasaba dışındaki bir tarlaya götürüp tecavüz ederek öldürmüştü. Cesedini yakınlardaki bir ırmağa attığını söyledi. Seri katilin gösterdi-ği yerde yapılan araştırmalar hiçbir netice vermedi, aradan geçen 14 yılda talihsiz kızın cesedine ne olduğu bili-nemeyecekti.

Kroll aynı yıl içinde iki küçük kızı daha öldürdü. Duisburg yakınlarında-ki küçük bir kasabada yaşayan 13 ya-şındaki Petra Gieselle arkadaşlarıyla buluşmak için çıktığı sokakta ansızın karşısına çıkan seri katil için kaçırıl-

maz bir hedefti. Kızı sürüklediği ter-kedilmiş bir işyerinde kendi eşarbıyla boğan Kroll tecavüz ettiği kurbanının kalçasından büyük et parçaları kesip daha sonra yemek için evine götürdü. Kızın cesedini ertesi gün bulan po-lisler cinayetin vahşetiyle sarsıldılar. Kimliği meçhul cani, kızın sol kolunu da dirseğinden keserek yanında gö-türmüştü. Sadece Duisburg değil, tüm Alman polisi alarma geçti. Bu cinayet basında büyük gürültü koparmıştı. Halk küçük kıza bu korkunç şeyleri kimin yaptığını merak ediyordu. Aynı kasabada yaşayan ve tecavüz sabıkası bulunan bir köylü bu suçu işlemekle itham edildi. Kızın bedeninde bu-lunan sperm örneğinden çıkarılan sonuca göre sabıkalının kan grubu katilinkiyle aynıydı. Bu zayıf delillerle mahkum edilen adama ömür boyu hapis cezası verildi. Adil yargılanma-dığı yönünde avukatlarınca yapılan başvurular sonuç verdiğinde serbest bırakıldı, Tam altı yıl boş yere hapis

yatmıştı.

Petra Gieselle cinayetinden iki ay son-ra yine başka bir kasabada Kroll yeni bir kurban buldu. Yine 13 yaşında bir küçük kızdı: Monika Tafel. Joac-him Kroll kızı okul yolunda kaçırdı. Ormanda tecavüz edip öldürdü. Bazı kaynaklar Kroll’un kızın kalçasından kestiği etlerin bir kısmını hemen orada yediğini ileri sürerler. Polis ormanda cesedini bulduğu küçük kızın katili olarak aynı kasabadan bir gençten şüphelendi. Genç birkaç kez Monika’yı takip ederken görülmüştü. Defalarca sorgulanan ve baskı altına alınan genç delil yetersizliği ile serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra yine aynı ormanda bir ağaca kendisini asarak intihar etti. Herkes katil ol-duğunu, pişmanlıktan dolayı intihar ettiğini düşündü.

Son cinayetler arasındaki ilişki çok kuvvetli olmasına karşın Alman polisi bir bağlantı kuramamıştı. Bunun en büyük nedeni de her ikisi için de elle-rinde ayrı ayrı zanlılar olmasıydı. Ne yazık ki ikisi de haksız suçlamaların kurbanları oldular.

Üç yıl süren bir aranın ardından Jo-achim Kroll yeniden kurban aramaya başlamıştı. 22 Ağustos 1965 günü Du-isburg yakınlarındaki mesire yerlerini dolaşıyordu. Küçük bir gölün kena-rına parkeden Volswagen’e yaklaşan seri katil aracın içinde öpüşen bir çift olduğunu fark etti. Şoför koltuğunda 25 yaşındaki Hermann Schmitz vardı, yanında ise üç yaş küçük sevgilisi Rita Schuller oturuyordu. Kroll arabanın arka lastiklerinden birini bıçağıyla delerek Hermann’ın dışarı çıkmasını sağladı. Genç adam “Ne yapıyorsun?” demeye kalmadan Kroll’un savurduğu yumruklar ve bıçak darbeleriyle yere yığıldı. Hermann Schmitz’in kalbini hedef alan birkaç bıçak darbesinin ardından Joachim dikkatini asıl hede-fi olan genç kıza yöneltti. Ancak kız yaşadığı şoka rağmen hızla ve akıllıca davranmayı başarabildi. Arabanın kapılarını kilitledi ve motoru çalıştır-dı, tüm gücüyle gaza basarak arabayı Kroll’un üzerine sürdü, bu arada sü-rekli kornaya basarak yakınlarda ola-bilecek insanların dikkatini çekmeye çalışıyordu. Kroll kızın arabayı üze-rine sürdüğünü fark ederek kendini son anda kenara atabildi. Ortalık fazla gürültülü olmuştu, burada daha fazla kalamayacağını anladı ve koşarak ağaçların ardında kayboldu.

İlk defa bir saldırısı boşa gittiği için çok sinirlenmişti. Kızın yanındaki adamı öldürmüştü ama o sadece he-defe ulaşmak için bir basamaktı, asıl amacı kızı elde etmekti; başaramamış-tı. Üstelik kız kendisini teşhis edebile-cekti. Sinir krizleriyle dolu birkaç gün geçirdi ama hiç kimse peşine düşme-mişti. Rita Schuller kendini kurtarma-yı başarmış ancak sevgilisinin katili-

nin işe yarayabilecek bir tarifini polise verememişti. Kroll çok şanslıydı.

Yakalanmaya çok yaklaştığından olsa gerek Joachim Kroll bir yıl boyunca uslu durmaya çalıştı. 1966 Eylülünde artık içinde kabaran sadist dürtüleri engelleyebilmesi imkansız hale gel-mişti. Bir sonraki cinayeti de tıpkı öncekiler gibi dehşet ve trajediyi bera-berinde getirecekti.

13 Eylül akşamı 23 yaşındaki Hans Brummer adlı genç nişanlısı Ursula Rohling ile buluşmuştu. Bir pastanede dondurma yemişler ve yaklaşan evli-liklerinin planlarını gözden geçirmiş-lerdi. Fazla geç olmadan kalktılar ve Ursula’nın evine çok yakın bir parkın kenarında ayrıldılar, kızın bundan sonraki yolu kısaydı ve sevgilisine gelmemesi için ısrar etmişti. İki gün sonra Ursula Rohling’in cesedi park-

taki çalıların arasında bekçi tarafın-dan bulundu. Belden aşağısı çıplaktı, dövülmüş ve tecavüz edildikten sonra boğularak öldürülmüştü. Katil kızın cesedini sanki bir seks dergisine poz verdirircesine sergileyip, geride hiçbir iz bırakmadan kaybolmuştu. Polis zanlıyı ele geçirmekte gecikmedi. Kızla son görüşen kişi olduğu için nişanlısı en önemli şüpheliydi. Hans Brummer’e cinayeti itiraf etmesi için olmadık baskılar yapıldı. Genç adam zaten nişanlısını son derece korkunç bir biçimde kaybetmenin şokunu ya-şarken öte yandan da polisin baskısıy-la iyice gerginleşmişti. Delil yetersiz-liğinden serbest bırakıldıktan sonra çevresindeki herkes ona tecavüzcü ka-til damgasını vurdu, en yakın dostları bile yüz çevirdiler. Girdiği bunalıma dayanamayan genç adam birkaç gün sonra kendini Maine ırmağına atarak intihar etti. Tek suçu nişanlısını don-durma yemeye davet etmek ve akşam evinin kapısına dek bırakmamaktı.

Kroll yıllar sonraki itiraflarında bu cinayeti üstlenerek polisin bir ayıbını daha yüzlerine vurmuş oldu. Parkta kıza yaptıklarını detaylarıyla anlattı. Önce arkasından gelmiş, birkaç soru sorduktan sonra kızı bileğinden tutup çalılıkların arasında çekip dövmeye başlamıştı. Kız direncini yitirince de önce boğmuş, ardından da tecavüz etmişti. Kroll’un kurbanları sadece öldürdükleri değildi; caninin dehşeti polisin de kayıtsızlığı ve beceriksizli-ğiyle birleşince başka insanlar da bü-yük zararlar görüyorlardı. Tıpkı Hans Brummer gibi.

( Devam edecek )

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARI-NIN YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ

KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ...

Küçük bir gölün kenarına parkeden Volswagen’e yaklaşan seri katil aracın için-de öpüşen bir çift ol-duğunu fark etti.

Kızın Joachim Kroll’un kurbanı olduğu katilin yıl-lar sonra yaptığı itiraflarla anlaşıldı.

Page 78: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O78

AKP İktidarı ve Seçimler!

12 Haziran’da Türkiye’de yapılacak olan genel seçimler buradaki biz Türkiye kökenli göçmenler içeri-sinde de bir hayli konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Hangi partinin halk-tan ne kadar oy alacağı, yeni siyasal güç dengelerinin hangi yöne doğru kayacağı ve nasıl bir siyasal tablonun ortaya çıkacağını buradakiler de me-rakla ve ilgiyle takip etmekteler. Öyle görünüyor ki AKP’nin yine birinci parti olacağına dair güçlü bir tahmin ve beklenti oluşmuş durumda.

Hemen şunu belirtmek gerekir ki, yaklaşık 9 yıllık iktidarı boyunca iki yerel iki de genel olmak ùzere toplam 4 seçim bir de referandum kazanmış bir partiden bahsediyoruz. Başbakan ve dirsek temasçıları ise ùlkeyi nasıl kalkındırıp uçurduklarından ba-hsediyorlar sıkça. Ülke ekonomisinin nasıl hızla büyüdüğünden, dünyanın en güçlü 17 ekonomisinin arasına nasıl girildiğinden, kişi başına yıllık gelirin onbin doları bulduğundan ve daha bir yığın baş döndürücü gelişmelerin yaşandığından, memle-kete demokrasi getirdiklerinden ba-hsediyorlar.

Bütün bu söylenenler doğru mu?

Toplumun küçük bir kesimi için doğru tabii ki. Özellikle orta ve büyük sermayedarların ve onlarla ticari teması olanların, hele bir de iktidarla arası iyi olanların işleri tıkırında elbette. Peki bu nispi ekonomik can-lanma nasıl yaratıldı? Hiç kuşkusuz ülkenin kamuya ait neyi varsa tümü satılıp özelleştirilerek. Zaten ünlü ve milli kurtarıcımız Kemal Derviş döneminde başlatılmış olan bir mali disiplinle ülke ekonomisi uluslararası neoliberal sisteme entegre edilmeye başlanmış, geriye, bu sistemin sür-

dürülebilinir olmasını sağlayacak ve devamını getirecek güçlü bir iktidara duyulan ihtiyaç kalmıştı. İşte 28 Şubat darbesiyle mağdur olmuş ve bu mağduriyet psikozunu iyi işleyerek milyonların desteğini arkasına almış olan R.T. Erdoğan uluslararası ser-mayenin arayıp da bulamadığı güçlü bir siyasal figür olarak ortaya çıkmıştı. Böylelikle sermaye için iyi bir güven ortamı yaratılmış, uluslararası ser-mayenin sıcak para dolaşımı Tür-kiye’ye yönelmişti.

Siz bakmayın Başbakan’ın öyle İsrail’e, Fransa’ya oraya buraya efe-lik taslamasına. Aslında onlar da Erdoğan’ın iç politikaya oynadığını bildikleri için çok da ciddiye almıyorlar. Zaten bütün bu meydan okumaların asıl hedefi de dışarısı filan değil, içerisidir. Maksat ahalinin gön-lünü ve gazını almaktır. İyi ama eko-nomideki bu nispi canlanma işçiye, emekçiye ve halka nasıl yansıdı?

Elbette daha fazla işsizlik, daha fazla yoksulluk olarak yansıdı. Çünkü ka-mudaki büyük özelleştirmelerle yüz-binlerce işçi işinden oldu. Kalanların da işgüvenliği ve sendikal örgütlülüğü yok edildi ya da pasifize edildi. Böy-lece bu yağma düzenine karşı göste-rilmesi gereken işçi ve emekçi direnci daha baştan dağıtılıp etkisizleştirildi. Bunda sendika başkanları ve üst yöneticilerin ürkekliği ve mücadele kaçkınlığının da önemli bir rolü oldu elbette. Direnç gösterenlerin de Te-kel eyleminde olduğu gibi başlarına gelmeyen kalmadı. Kısacası ülke parsel parsel sermayedarlara peşkeş çekildi. Özelleştirmelerden elde edi-len gelirler ise yeni bir istihdama dönüştürülmedi. Bunu sadece biz değil birçok iktisatçı uzman ve OECD raporları söylemektedir. İşte o rapor-lardan birkaç örnek tespit.

OECD ülkeleri içerisinde en düşük istihdam Türkiye’de gerçekleşmiş. İşsizlik oranlarında en kötü son-dan ikinci ülke yine Türkiye’dir. Meksika ve Şili’den sonra en kötü gelir dağılımı eşitsizliği Türkiye’de yaşanmaktadır. Zorunlu eğitimde öğrenci başına en az para harcanan ülke Türkiye’dir. Bu ülkelerin üç katı kadar bebek ölümleri Türkiye’de yaşanmakta. İş kazalarında (iş ci-nayetleri desek daha doğru olur) Tür-kiye en üst sıralarda.

Son üç yılda Türkiye’deki yoksulluk oranı üç puan daha artmış. Yıllık kişi başına düşen onbin dolarlık gelir ise tam bir yalandan ibaret. Türkiye’deki asgari ücret, küsuratsız söylersek 500 liradır. Bu rakkam yaklaşık 250 dolara denk düşmekte, bu da yılda 3 000 doları bulmaktadır. Türkiye’de milyonlarca kişi ise asgari ücrete ta-lim etmektedir.

Bir de asgari ücretlik iş bile bu-lamayan milyonlarca işsiz düşünüldüğünde, on milyonlarca in-

san bırakın onbin doları, üçbin doları bile zor bulmaktadır. Başbakan’a ve sermayenin sözcüleri durumundaki liberal aydınlara göre ise ülke adeta şaha kalkmıştır, hızla büyümektedir, dünyanın parmakla gösterdiği örnek ülke pozisyonuna gelmiş durumdadır.

İleri demokrasiye gidiliyormuş!

Başbakan’ın ve AKP iktidarının yarattığı diğer bir yanılsama da sözde demokratikleşme alanında yaşanmaktadır. Alevi Çalıştayı de-diler, şapkadan tavşan çıkardılar. Alevilerin dişe dokunur hiçbir tale-bini görmediler. Kürt açılımı dediler, Kürtler’in barış ve özgürlük talepleri-ne operasyon ve tutuklamalarla cevap verdiler.

İki bin civarında Kürt politikacı ve yerel yöneticilerini esir kampı manzaralarını aratmayacak düzeyde sıraya dizip tutuklattılar. Bu tutukla-malar ve baskılar tüm hızıyla hâlâ devam etmektedir.

Kürt bolgelerindeki toplu mezarları, faili meçhul (belli) cinayetlerin faillerini görmezden geldiler. Kürt milletvekili adaylarına seçime girme-meleri için türlü engeller cıkardılar.

Seçim barajını düşürmemek için her türlü yöntemi kullandılar. Siyasi par-tiler ve seçim sistemi kanunlarında en küçük bir demokratik adım atmadılar.

Diyarbakır AKP il binası polisin sor-gu merkezine dönüşmüş durumda.

Yetmedi, dalga geçer gibi silah se-verler derneği başkanı işadamını Diyarbakır’dan AKP adayı olarak gös-terdiler.

Hak arayan işçi ve öğrencilere, 1 Mayıs kutlamalarına gaz bombalarıyla saldırdılar.

Parasız eğitim istemek için gösteri ya-pan öğrenciler 14 aydır tutuklu olmak üzere yargılanmakta, 8 ile 10 yıl arası hapis istenmektedir.

Tekel işçileri ve destekçisi birçok aydın ve sendikacı yine 8 ile 11 yıl arası hapis istemi ile yargılanmaktalar.

İmama ve ordusuna dokunan gazeteci yazarların kitaplarına daha taslak ha-lindeyken el konulmakta ve yazarları tutuklanmaktadır.

Hak mücadelesi veren memurlar sürgün edilmekte, sağlık siste-mini eleştiren doktorlar başhekim odalarında sorguya çekilmekte ve daha bir yığın hak ihlalleri ve anti demokratik uygulamalarla bu liste uzayıp gitmektedir.

Fakat Başbakan’a ve liberal tayfasına sorarsanız memleket demokrasi sarhoşu olmuş, ileri demokrasiye doğru hızla yol almaktaymış. Eğer bunların normal demokrasiden anladıkları buysa, ileri demokrasiye

geçtiklerinde vay milletin, özellikle de muhaliflerin haline.

Padişahım çok yaşa!

Şifreli ve şaibeli sınav sorularını pro-testo eden binlerce liseli öğrencinin karşısına beş-on bin yandaş öğrenci dikebileceğini söylüyor Başbakan.

İyi ama ortada belli kesime soruları kolay çözebilmesi için şifre verilmesi olayı var, liseliler de bu rezalete ve ahlaksızlığa itiraz etmek için mey-danlara çıkıyorlar; yandaş öğrenciler meydanlara çıkıp ne diyecekler? Padişahım çok yaşa sloganını mı atacaklar? Yoksa Yimpaş, Kombasan, Deniz Feneri’nde olduğu gibi buna da sessiz kalınmasını mı istiyorsunuz?

Denilebilir ki memleket bu kadar kötü yönetiliyorsa, bu kadar geniş bir halk desteğini nasıl alabiliyor Başbakan ve AKP ?

Dedik ya biraz mağduriyeti iyi oy-namak, biraz efelik yapmak, yeri geldiğinde devletin başı olmasına rağmen köhnemiş, statükocu devlet yapısına sert eleştiriler yapan muhalif bir tutuma bürünmek.

Ama daha önemlisi, bu iktidardan ve yağma düzeninden fazlasıyla memnun olan orta ve büyük ölçekli sermeye gruplarının ellerindeki medya ve benzeri devasa güç ve olanaklarını da kullanarak kendi memnuniyetlerini bütün halkın memnuniyetiymiş gibi sunup bir tür illüzyon yaratabilmiş olmalarıdır.

Öte yandan, bu illüzyonu boşa çıkaracak, işci ve emekçi karekterli güçlü bir halk muhalefetinin henüz derlenip toparlanamamış olması da bunların işlerini kolaylaştırmakta, ömürlerini uzatmaktadır.

Unutmayalım ki bir yıl önceki onbin kişilik Tekel işçilerinin bir aylık küçük bir direnişi bile bu yanıltıcı havayı değiştirecek ve iktidarın ipliğini pazara çıkaracak düzeyde bir etki yaratmıştı.

Bir de daha kitlesel, daha yaygın, daha uzun soluklu ve istikrarlı bir halk muhalefeti olgunlaşıp ortaya çıktığında nelerin değişebileceğini varın siz düşünün!

Farklı çıkar ve sermaye gruplarının temsilcisi durumunda olan CHP, MHP gibi tekçi, milliyetçi ve statüko-cu partilerden halkçı bir muhalefet yapmalarını beklemek ise avuntudan öte bir şey değildir.

Emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, emeği ile geçinen herkese kutlu olsun.

HAYATIN EMEK YAKASI

İbrahim BALCI

DIDF ( Demokratik İşçi

ve Gençlik Dernekleri

Federasyonu ) Yn. Kr. Üyesi

[email protected]

Page 79: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 79

Taraftar Olmak ! Günümüzün aktif futbolunda, taraftarın yeri çok önemli ; futbolun olmazsa olmazı olan taraftarlardır. Taraftarlar sahadaki futbolcuları motive ederler ki karşı rakibe baskı kursunlar. Eğer futbolcular iyi bir müsabaka

cıkartıyorsa ve skor da lehineyse o zaman taraftarların gövde gösterisi başlar ki bu da futbolun güzeliklerini ortaya çıkartır. Aslında her taraftar takımını ateşleyemez ya da boş gürültü olan kendi futbolcularını ıslıklar, bu da futbolun kötü örneklerinden biridir. Aslında taraftar dediğinin, kendi futbolcusu koridordan itibaren yeşil sahaya adım atar atmaz gövde gösterisine girmesi lazım ki futbolcu da ısınma hareklerinde « Taraf-tarlar arkamızda, bize destek veriyorlar, bizim de sahada mücadele edip galip gelmemiz lazım » desin. Öyle taraftarlar var ki fanatik mi fanatik, takımını öyle ateşlerler ki, Avrupa’ya isimlerini duyuran taraftar grubumuz vardır. O grubun ismi ÇARŞI’dır, Beşiktaş klübünün taraftarıdır, Türkiye ve Avrupa’da isim yapmış bir gruptur. 90 dakika « Kartal gol gol gol » diye destek olurlar, bu-nunla kalmayıp Guinnes rekorlar kitabına girmeye hak kazandılar, çünkü 150 decibel ses oranıyla bir uçak mo-torundan fazla ses çıkarttılar. Çarşı grubunu seyretmek için Avrupa’dan çok sayıda taraftarlar gelmistir.

Bu arada Trabzonspor’un taraftar grubunu da unutma-mak lazım ; onlar da kolbastı şovu ve 61. dakikayı getir-diler. O grubun ismi ise ÇILGINLAR 1980.

Galatasaray’ın grubu ULTRASLANLAR’dır.

Bank Asya 1.Ligi’nde de çok önemli taraftar grupları var ; onların başında Giresunspor’un taraftar grubu olan UNIÇOTANAKLAR geliyor ;onlar da 90 dakika boyunca ayakta takımını desteklerler ve her maç tribün şov yaparlar. Karşıyaka klübünün taraftar derneği de başarılıdır bu alanda ; onların ismi de KAFKAFLAR… Bunlar güzel şeyler aslında. Ama bazen taraftarlar da dozajı kaçırıyorlar, takım yenik durumdaysa başlıyorlar küfretmeye, sağa sola saldırmaya ; bunlar güzel şeyler değildir, delikanlı taraftar küfretmez topçularına, teknik direktörüne, yönetime, karşı takıma ve hakemlere. Belki onlar da haklıdırlar, « Biz para veriyoruz maçı seyretmek için » derler ama her zaman kazanacağız diye bir kural yok. İyi oynayan kazanır… Benim taraftarlara hep tribünün bir kültur olduğunu ve bu kültürün içinde fanatizmi, renk aşkını sürekli zirvede tutmayı, renklerini, armayı, formayı « namus » bilmeyi söylerim. Tribünde « sinema seyircisi » gibi oturan insanlara ör-nek olmak gerekir. Tribün deyimiyle « çekirdekçi » olma-mak, 90 dakika boyunca takımına sesli ve görsel olarak destek vermek lazımdır. Son olarak da ; iyi günde, kötü günde, yağmur-çamur dinlemeden, her şartta gönül verdiğiniz renklere sahip çıkın…

[email protected]

DİKKAT !!! MANGALDA KÜL BIRAK-

MAYACAKLARSayın okurlarım, nihayet hatırlandınız. Demokrasi adına dem vuranlar, çan çalanlar, sonunda bir şekilde sizlere de muhtaç oldular. Olayı iyi değerlendirin, çünkü dört sene daha sizleri hatırlamayacaklar. Ne aldınız, o yanınıza kâr kalacak. Kadir kıymet bilmez bunlar diyenler, bu millete müstehak bunlar diyenler, şimdilerde oy uğruna saf değiştirenler, kapılarınızı çalar oldular. Sebebi de söz söyleme sırasının millete gelmesi. Aman siz siz olun man-galda biraz kül bulundurun. Bana öyle geliyor ki bunlar atarken mangalda kül bırakmayacaklar. Başta ilk söyleyecekleri

bana verilen bu temsil görevini en iyi şekilde yapacağımdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Olayın bu bölümünü biraz açarsak. Nasıl bir millet temsilciliği bu? Parti liderleri veya parti meclisi üye-lerinin seçtikleri listeler ile seçim dönemi başladı. Hiç tanımadığınız bir kişi sizin bölgenizden aday adayı oldu. Bu duru-mda, o bölgenin insanını da tanımıyor. İklim şartlarından tutun da ne yer ne içerler bihaber. Bölgenin neye ihtiyacı var? Bölgede iş gücü nedir ? Genç nüfus ne kadardır? Ne kadar vasıflı, ne ka-dar vasıfsız iş gücü var? Bölgenin veya şehrinizin demografik yapısından haberi bile yok. Mahsulü nedir? Hangi sivil toplum örgütleri mevcuttur? Sizi nasıl temsil edecek ? Kendi çıkarlarını mı gö-zetecek, seçim bölgesinin çıkarlarını mı? Daha bir sürü soru sorabilirsiniz. Bunun adına da demokrasi diyecekler. Kimi kandırıyorsunuz?

Partiler, böyle bir düzeni demokrasi diye size sunuyorlarsa vay bu demokrasinin haline. Sıkıysa ; asıl olan demokrasiyi işletsinler de o zaman görsünler mille-tin nasıl temsil edildiğini. Bu da şu de-mek. Bir şehri ele alalım. Burada bütün aday olmak isteyenler ister mensubu bulundukları partiden ister bağımsız aday adayı olsunlar. Diyelim altı vekil seçilecek. O zaman yapılacak iş, o şehri altıya böleceksiniz, herkes sınırları dahi-linde olan bölgeden aday olacak. Seçim iki turlu olacak, yüzde elliyi alanlar ilk turda seçimi kazanacaklar, yüzde ellinin altında kalanlar için en çok oyu alan iki aday arasında yeni bir seçim yapılacak,

böylelikle milletin demokratik seçimi yapılmış olacak. Bu durumda o bölgeden tanınan, sayılan, sevilen, temsil hakkını tam olarak alan vekiller meclise taşınmış olacak. Ve bu milletin meclisi oluşacak. Bunun adına da dar bölge iki turlu seçim deniyor. Demokrasi diyorsak eğer böyle olmalı. Yoksa şimdiki haliyle atanmış, parmakçı (Meclis’te yasa oylarken sadece parmak kaldırma görevi olanlardan ba-his) vekillerden başka bir durum ortaya cıkmıyor ve asla çıkmayacak da. Tam da bu bağlamda şimdiki aday adayları size vaattan öteye bir şeyler katamayacaklar. Çocuğunuza iş sözü, mahallenize asfalt, köyünüze yol, hastanıza hastahane, der-dinize deva, hastanıza şifa, kışın kömür, babanıza ömür, köye okul, çocuğunuza üniversite tabii ki şifreli, caminize imam, okulunuza öğretmen, ormana tapu, arsanıza kat, kardeşinize ruhsat, aileye maaş, yeşil kart, mahkumlara af, cem-maatlere saf, bankalardan kredi, kart mağdurlarına kısmi düzenleme berabe-rinde af, kızınıza koca, oğlunuza gelin, dayalı döşeli daire, cocuğu olamayanlara tüp bebek, mahsule bol ücret, tarıma araç gereç, kısaca lüküs hayat yan gel yat… Bir dört yıl daha sizleri sorup aramayacaklar.

Liderlerden aldıkları talimatları ve konuşma şekillerini de söylemeden geçemeyeceğim. Aynen sizlere şunu diyecekler. Bana bahşedilen temsil göre-vimi en iyi şekilde yapıp, ülke çıkarları ve milletimin çıkarları için çalışacağım. Benim ikbal beklentim yok, milleti-min her zaman yanındaydım. Yanında olmaya da devam edeceğim. Makam

mevki derdim yok. Gün birlik günü, biz bir aileyiz. Gayemiz tasamız tek derdi-miz sadece milletimiz. Gelin dirayetli genel başkanımız etrafında birleşelim kenetleşelim. Bu bağlamda sorulmadık hatır çalınmadık kapı girilmedik gönül bırakmayacağım. Bu arada kalkınmışlıkta ülke olarak onaltıncı, milli gelirde kırkaltıncı sırada olduğumuzu, Samsun’da açlıktan ölen bebemizi unutmayalım.

Hep gelenler bir önceki dönemi kıyaslıyorlar, öyle vaat ediyorlar. Ben de kıyasladım, buyurun : 2002’de bir litre benzinin fiyatı 1.66, bu-gün 4.16 kuruş. Bir kilogram ekmeğin fiyatı 1 lira, bugün 2.14 kuruş. 80 yılda faize ödenen toplam rakam 135 milyar dolar iken bugün 8 yılda 408 milyar dolar. Cari açık 0.63 milyar dolar iken bugün 48.5 milyar dolar. Bir kilo dana etinin fiyatı 8 lira iken bu-gün 35 lira. Mahkum sayımızın 59 187 idi, bugün bütün aflara rağmen 122 404.

Bunları doğru okursak, kalkınmışlığımızı biraz olsun görebilirsiniz. Yoksa, yalanları, yanlış söylemleri dinlemeye daha çook devam ederiz. Yalandan kim ölmüş ki ? Nasıl olsa cezası da yok, se-hven deriz olur biter. Kayseri’ye liman yapmamıza az kaldı !!!.

Bir sonraki sayıda buluşmak üzere hoşça kalın.

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇ[email protected]

www.procomm.frCentre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille -

57000 METZMr. Chenel A.TEL.: 06 68 09 58 80

Page 80: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O80

Kayyum

Sarı zarfta resmi bir yazı ulaştı elime durup dururken, görülmekte olan bir davaya ‘’kayyum’’ atanmışım. Tövbe estağfurullah… Dudağımı büktüm, şaşırdım. Sağ elim çenemde kala kalıp, uzunca bir süre kendime gelemedim. Aksi gibi, evde bir başınaydım o esnada, kapıyı pencereyi sürgüleyip, oturma odamızdaki halının üzerinde tam siper yere yatarak bir müddet öylece beklemeye karar kıldım. Ne olur ne olmaz…

Kayyum nedir yahu, hem bana ne? Ne güzel, efendi gibi oturuyordum evi-mde, kim bilir ne tür absürt bir gelişme oldu yine memlekette ki, iş gelip de bana düştü? Aklıma ilk; ‘’acaba neyin uzmanıyım lan ben ‘’ sorusu geliverdi. Hangi konudur ki bu, direkt bana danışılacakmış şu koskoca memlekette? Heyecanlandım haliyle, ama kendime bile belli etmedim. Öyle ya, vatan görev bekliyor, damgalı-mühürlü, tarih ve sayı numaralı bir evrak gelmiş, boru değil... Belli ki çok mühim bir adamdım da, farkında değilmişim yıllardır…

Serinkanlılığı elden bırakmamak lazım diye iç geçirmekle yetindim. Gözlerim muzaffer bir komutan gibi nemlenmişti. Çocukluk yıllarım, gençlik günlerim, askerlik anılarım, bir de her nedense

bekârlığa veda partim canlandı gözleri-mde. Hüzünlenmişim iyice. Artık yeni bir yaşam başlıyordu benim için demek. Hadi hayırlısı bakalım… Market alışverişine yeni çıkmıştı, de-rhal cep telefonundan ulaşarak sevgili eşimi eve geri çağırdım. Bol miktarda makarna, konserve ve bakliyat almasını ve hiçbir soru sormamasını öğütledim. Elinde onca kuru gıda poşetiyle eve zar-zor girebildiğinde, parmağımla ‘’sus işareti’’ yaparak, bu büyük sırrımı eşimin kulağına yavaşça fısıldadım; ‘’Ben artık bu devletin özel olarak yetiştirilmiş gözü-pek bir kayyumuyum canım.

Cepheye gönderilebilir, süngü hücumuna katılmam istenebilir, başıma her şey gelebilir, lütfen metin ol. Özellikle dış mihraklar beni yok etmek isteyecektir, bu takdirde kızımız sana emanettir. Bu-güne kadarki her şeyimi sana borçluyum, seni çok seviyorum, hakkını helal eyle’’ falan… Duygu yüklü ve titreyen bir sesle bunları deyiverdim bir çırpıda. Eşim de ağladı hüngür hüngür, ne yapsın? Kabul etmek gerekir ki, küçük bir kıyı kentinde yaşıyor olmanın kimi zorlukları var. Ailecek, ne denli herkeslerden gizle-meye çabalasak da kısa bir zaman dilimi içerisinde tüm şehre yayıldı bu yeni göre-vim.

‘’Duydunuz mu yahu, Ekmekçilerin küçük oğlu kayyum olmuş’’ biçiminde başladı ilk dedikodular. Doğaldır ki, şehrin en az yarısı kayyumun ne demek olduğunu tam bilmiyordu. Korkanlar, çe-kinenler, yolda-izde beni görünce ceketini ilikleyenler, bir ortama girdiğimde derin bir saygıyla ayağa kalkanlar… Hiçbir alışverişimde elimi cüzdanıma attırmayıp ‘’Senden de para mı alacağıdık kayyum bey’’ diyerek sırtımı sıvazlayan şehrimiz esnafı… En sıradan esprilerime kahka-

halarla gülen sahte dostlar… Bana gurur dolu gözlerle bakan canım anam…

O kadar okullar bitirmişim, kimi büyük şirketlerde yöneticilikler yapmışım, za-manla kitaplar-köşeler yazarı olmuşum, iyi-kötü bir profesyonel şan eğitimi geçmişim var, söyleşilerim, imza günle-rim gerçekleşmiş, kimse beni şu şehirde adam yerine koymamış bugüne değin… Delirmek işten değil, meğer tüm keramet sarı bir zarftaymış.

Duruşma gününe kadar nasıl dayana-bildim, yüreğimdeki heyecanı bir ben bilirim. Sayılı gündür sonuçta, geldi geçti kuş gibi… Mahkeme salonuna gitmek üzere sabah erkenden uyandım. Uzun süren bir sabah jimnastiği, ılık bir duş, sıkı bir kahvaltı, dürbünlü tüfekle balko-numuzdan kısa bir atış talimi... Bir kayyu-mun yapması gerektiğini tahmin ettiğim tüm hazırlıklarımı tamamlamıştım.

Evden çıkmadan az önce, gardırobumun karşısında ‘’Bir kayyum göreve giderken giyse giyse ne giyer’’ diye düşünürken buldum kendimi. Örneğin damatlık takım elbisemi mi giymeliyim, yoksa babamın gençlik yıllarından kalma frak’larından birini mi? Benekli Zembla donu giysem çok mu hafif kaçar acaba? Dedemin ropdöşambırı nasıl durur üzeri-mde? Pek de karar veremedim açıkçası…

Sonuç olarak, çevre ahalinin pek de dikkatini çekmemek adına, sade bir beyaz gömlek ve lacivert bir keten pan-tolon giyinerek düştüm yollara. Yarım saat süren kibirli bir yürüyüş sonrası, kendimden gayet emin adımlarla, adeta bir adalet timsali gibi giriverdim adliye

binasının duruşmalar bölümüne…

Hâkimler, görevli avukatlar, sıra bekleşen diğer avukatlar, hemen herkes cübbeliydi o ortamda. Yine de çok dert edinmedim bitek kendi sivil oluşluğumu… ‘’Gönlün kayyum eyleyen / Cübbeye muhtaç değil’’ diye düşündüm. Zaten ben girer girmez heyecan dolu bir duruşma başlayıverdi. Adeta, yıllardır beklenen efsanevi kanun kahramanıymışım misali, tüm gözler üzerimdeydi.

15 dakika, hadi bilemedin 20 dakika süren mahkeme boyu, yalnızca bir kez konuşmama izin verildi ve onda da sa-dece ‘’evet’’ diyebildim. Gerçi bana neyin sorulduğunu, bu salonda neler olup bittiğini hiç anlamadım, ama nice hukuk teriminden çok daha etkili bir tonda söylemiş olmalıyım ki bu evet sözcüğünü, salonda ne kadar avukat varsa iç geçi-rerek uzaklara dalıp gittiler bir anda. Mübaşirlerin yarısının perişan hallere düştüğünü gördüm. İkinci hâkimse, önündeki notlara boş gözlerle bakar oldu bir süreliğine…

Şanssızlık işte, tam da dünya hukuk sistemini derinden sarsacak etraflıca bir konuşma yapmaya başlayacakken, duruşma 3 ay sonraya atıldı, ben ne yapayım? Artık bir dahaki sefere çok daha uzun konuşmaya kesin kararlıyım. En azından ‘’evet-evet’’ diyeceğim hâkim beye, ne sorarsa sorsun önemli değil… Duruşmadan çıkarken hâkim bey bana teşekkür eder gibi baktı. Hülyalı gözle-rinden anladım, ‘’Analar ne kayyumlar doğuruyo be, helal olsun’’ der gibiydi.. Eve döndüm, üstümü-başımı değiştim. Sivil yaşama alışmam birazcık zor olacak gibi…

MİZAH

Gürsel EKMEKÇİ

Derya SAYIN

SATILIK EV İLANIMevki; Giresun Gazi Caddesi'ne, iki özel hastaneye, iki

ilköğretim okuluna, bir bankaya, iki alışveriş merkezine, sa-

hile yürüme mesafesindedir. Ayrıca taksi durağı, market, ber-

ber gibi hemen hemen akla gelebilecek bütün ihtiyaçlarınızı

karşılayabileceğiniz bir yerdedir.

Ev; Kale manzaralı, rutubet problemi olmayan, her zaman ve her

taraftan güneş alan, 4+1, 140 metrekare, büyük bir kiler, geniş bir

hol, biri pvc ile çevrilmiş iki balkona sahip, laminat parke zemin

döşemesi, büyük, evin ihtiyacına göre tasarlanmış ankastre mut-

fak, geniş ve havadar, kaliteli aksesuarlarla döşenmiş bir banyo,

yine aynı kalitede alaturka tuvalet, mobilya, lüks kapılar. Kısacası

içi zevke göre yeni döşenmiş lüks bir daire.

Isınma problemi yok. tesisatı döşenmiş olup, ister soba, ister

doğalgaz, ister kat kaloriferi olarak kullanabilirsiniz.

170.000 Türk lirası (yaklaşık 85.000 euro).

Fiyatta pazarlık olabilir. Arayın görüşelim.

Tel : (00 90) 0543 216 28 28

Page 81: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 81

EN GÜÇLÜ DUYGU Yaşlı anne ve iki oğlu uyku mahmurlu-ğunda yatmaya hazırlanıyorlardı.

Birden bugüne dek hiç duymakları, içlere ürperti veren bir ses yankılandı duvarla-rında odanın.

Yaklaştı pencereye, perdeyi araladı kadın. “Bunlar da ne?” dedi.

Büyük oğlu Musa atıldı, dışarıya göz attı ve geri çekildi hemen, aceleyle çekti per-deleri.

Çok geçmeden bir aracın sesi duyuldu. Çok yakın bir yerde durmuştu araç. Aynı anda yüzleri beyaza kesti, dehşet için-deydiler. Sokuldular iyice birbirlerine. Ve çömeldiler yere, küçüldüler iyice, korku dağlarının doruklarında atıyordu yürek-leri.

Gürültü durdu. Yoğun mavi bir sis bulutu

asılı kaldı pencere hizasında. Ardından uzun insan gölgeleri düştü pencerenin camına. Gölgeler böyle güçlü müdür ki? Aman Allah’ım! Camlar kırıldı, ışınlan-dı sanki bir adam odanın tam ortasına. Siyahlar giyinmişti, ürkütücüydü. Anne çığlık çığlığa … Adam silahını doğrul-turken üstlerine Musa hemen saldırdı, ardından İlyas. Silah düştü yere, amansız bir mücadele başladı, yumruk yumruğa. İki kardeşin kolları da zayıf kalıyordu adama karşı.

Annenin feryadı durdu bir imdat aradı gözleri, sonra kendine geldi. Evlatlarında takat kalmamıştı, bir türlü düşmanla baş edemiyorlardı; belli ki o çok güçlüydü. Üstelik şimdi bıçak çekmişti. Kana bulan-dı her yer. Duvarlara sıçradı kan.

Bu baş belası adam, oğullarını neredeyse öldürecekti. Saldırmak istedi ama dövüşe-cek gücü bulamadı kendinde, titriyordu. Kimdi bu, ne istiyordu? İn miydi, cin miydi? Hırsız mıydı? Neydi?

İlyas, yüzü kan revan içinde yığıldı yere, dermansız. Sol yanı uyuştu kaskatı kesildi. Boğazı kurudu, düğüm-lendi adeta. Adam habire vuruyordu yerde çırpınan Musa’ya. Musa’ dan sıçrayan kan ıslaklığı-nı bırakıyordu yüzünün orasına burasına.

Dudaklarına değen ka-nın tadını hissetti dilinde. Ilık, tatsız bir şeydi kan, midesini bulandırıyordu. Ama bir kardeş kanıydı bu. Hınçla baktı adama.

Birden adamın arkasından sessizce ve titreyerek yaklaşan annesini fark etti. Elinde ekmek bıçağı… Anneliğin verdiği cesaretin gücüyle saplayıverdi sırtına. Musa çekti bıçağı hemen tekrar tekrar

sapladı adama. Defalarca, doyasıya, gücü-nü yitirene kadar... Bela serildi yere boylu boyunca. Odanın zemini kan gölünü, duvarlardaki kan soyut bir resmi andırı-yordu.

Rahat bir nefes aldılar. Sarıldılar birbir-lerine ağlayarak, saçlarını okşadı anne çocuklarının. Öpüyor öpüyordu, yanakla-rından saçlarından. Durmadan öpüyordu.

Çocuklar yerde cansız yatan beladan gözlerini alamıyorlardı. Anne ağlıyordu, hıçkırıklarla ağlıyordu. İlyas’ ın boğazı kupkuruydu, susuzluktan çatlayacak gi-biydi, sol yanıysa kaskatı kesilmişti hatta sol kolu tümden uyuşuktu. Musa telefona sarıldı polisi arayacaktı.

Birden adamın bileğindeki cihazdan ke-sik kesik çalan bir alarm ötmeye başladı. Birbirlerinin gözlerini yokladı gözleri. Ya uyuyan canavar şimdi uyanıverirse? İlyas yaklaşmak istedi alarmı susturmak

için ama Musa ile annesi onu tuttular, bırakmadılar.

İlyas susturmak istiyordu sesi,

ısrarla alar-mın çal-dığı kola uzanmak istiyordu. O anda boğazı yutkun-makta zorlandı,

yutkuna-madı. Uyuş-

muş olan sol kolunu kımıl-

datmak istedi, kı-mıldatamadı. Sağ eliyle

sol koluna dokundu.

O anda şok oldu. O anda oldu ne olduysa. Yabancı bir koldu tuttuğu kol. Yabancı bir kolun varlığını elinde hissetmek bütün tüylerini diken diken etmişti. Sağ eliyle yokladı kolu, aşağıda elini buldu birden. Ağır ve kalın parmakları olan bir eldi bu. Bir ölü eli gibi cansızdı. Sıçradı aniden.

Kalbi dışarıda atıyor gibiydi. Soluk solu-ğaydı nefesi.

Alarm hala ısrarla ve artarak çalıyordu. O, elinde tuttuğu yabancı ele bakıyordu, şaşkınlıkla inceliyordu. El kendi eliydi.

Alarm sesi başucundaki cep telefonundan geliyordu. Odayı gezdi gözleri, eşyalar tanıdıktı. Oda, kendi odasıydı. Yanında yatan eşi kımıldadı, başını yastığın öteki tarafına doğru kaydırdı. Kalın perdelerin ardında donuk bir aydınlık soğuk bir merhaba dedi. Rahat bir nefes aldı, kalbi gittikçe yatışıyordu. Cep telefonunu sus-turdu o ara.

Halen olayın etkisinde ürküntüyle kalktı yatağından. Buz gibi hava yorgan gibi sardı vücudunu. Bütün odaları gezdi, her kapının ardına şüpheyle baktı. Hiç kim-senin olmadığından emin olduktan sonra mutfakta bir bardak su içti. Çöl hasretin-de yanan vücudu, süngerin emdiği gibi emdi suyu.

Rahatlamak ve dışarıyı görmek için bal-kona çıktığında ikinci bir şok onu bek-liyordu. Büyük bir ressam gece boyunca her yanı beyaza boyamıştı. Demek gece boyunca hava iyice bozmuş, gök gürlemiş sonra da kar yağmıştı.

Balkonda annesi düştü aklına. Rüyada nasıl da kurtarmıştı oğlunu. Annelik ne güçlü bir duyguydu. Gerçek olsa yine aynı şeyi yapmaz mıydı? Allah korusun! Hangi ana yüreği yapmazdı ki? Hangi ana koru-maz yavrusunu? Hüzünlü bir gülümseyiş gezindi dudak kıvrımlarında. Annesi on sekiz yıl evvelinden, ölmeden önceki has-ta yatağından ağlayarak sesleniyordu:

-Ben seni düşünüyorum yine de oğlum…

-Anne beni düşünme sen, ben…

Annesinin soğuk eli gibi uzanan sabah yeli, bir iki kar tanesine, hastalıktan sarar-mış yüzünü

öptürürken gözündeki bir damla sıcak yaşı ılıtıverdi.

Salih BİRCANTOUL Türkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğretmeni

[email protected]

Hangi ana yüreği yapmazdı

ki? Hangi ana koru-maz yavrusunu? Hü-zünlü bir gülümseyiş

gezindi dudak kıv-rımlarında.

Sütün Faydaları

Değerli okurlar, Süt, başta gelişme çağındaki çocuklar olmak üzere, 7’den 70’e herkesin vü-cudu için lüzumlu olan bütün besin-leri dengeli olarak içinde bulunduran, vazgeçilmez tek besin kaynağıdır.

Süt, büyüme ve gelişmenin temel yapı taşlarını içerir. Vücudun birçok hayati fonksiyonunu sağlayan kalp, sinir ve kas hücreleri için gerekli unsurlara sahiptir. Sütte, kalsiyumun yanı sıra, potasyum, fosfor ve protein bulunur.

Süt, hücre dokularının oluşmasında, yıpranan kısımların yenilenmesinde önemli rol alırken, uzun ve sağlıklı bir hayat için ideal bir besindir. Bilhassa, 2 yaşın altındaki çocuklara tam yağlı süt verilmelidir. Faydaları saymakla bitmeyen sütün

veya sütten yapılan yiyeceklerin günde en az yarım litre tüketilmesi gerekmektedir. Ancak Türkiye’de, kişi başına yıllık süt tüketimi, sadece 5-6 litre düzeyindedir. Dünya yıllık süt tüketimi ortalaması ise 18-20 litredir. Yıllık süt tüketimi, AB ülkelerinde 80-90 litreye, ABD’de ise 120 litreye kadar çıkmaktadır.

Yarım kilo süt, günlük ihtiyacımız olan; kalsiyumun % 75’ini, fosforun % 60’ını, iyotun % 25’ini, B2 ve B12 vitaminlerinin % 77’sini, C vitamini-nin % 15’ini, A vitamininin % 23’ünü, D vitamininin ise % 16’sını karşılar.

Dengeli ve sağlıklı beslenmenin en temel öğelerinden birisi olan sütün diğer bazı faydaları şöyle özetlenebi-lir:

-Büyüme ve gelişmeyi sağlar, -Dişleri korur ve çürükleri önler. Yemek arası içecek olarak dişleri de

korur, -Hücre ve doku oluşumunda rol alır, -Saç ve tırnak oluşumunda rol alır, -Yağsız süt, kolesterolü düşürür, -A, B, C, D, E, K vitaminlerni içerir, -Yaraların çabuk kapanmasını sağlar, -Kanın çabuk pıhtılaşmasını sağlar, -Kasları güçlendirir, -Hücreleri onarır, -Kemikleri sertleştirir, -Kronik bronşiti önler,

-Kemik erimesini önler (yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kemiklerdeki kalsiyum ve proteini hızlı kaybederiz. Böylece kemikler yavaş yavaş ku-vvetini kaybedip, daha kırılgan hale gelir),

-Beynin gelişmesi ile çalışmasında faydalıdır.

Saygılarımla…

TIP KÖŞESİ

Cihan BIRCANMédecin urgentiste

[email protected]

Page 82: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O82

PS & Ermeni Soykırımının Reddinin CezalandırılmasıBu satırlar Nisan sonu yazıldığından 4 Mayıs günü Senato’dan nasıl bir sonuç çıkacağı bilinmiyordu.

Bilindiği gibi 2001 senesinde “Fransa Ermeni soykırımını tanır” içerikli tek maddelik bir yasa çıktı. Fransa’daki Ermeni militanlar bununla da yetin-meyerek Ermeni soykırımının reddi-nin cezalandırılmasını istediler ve bun-da da çok önemli bir adım atılmasını sağladılar. Böyle bir yasa Meclis’ten geçti ama Senato’dan geçmediği için yasallaşmadı.

Bu arada “lois mémorielles” ler gün-cel olmaya başlayınca, ne zaman ki « kolonializmin olumlu yanları” diye bir yasa tasarı ortaya çıkınca tarihçi-ler ayaklandı. Ve benim gibi birkaç kişinin ileri sürdüğü sav birçok ünlü tarihçinin imzası ile kamuoyuna duyu-ruldu : Parlamentolar tarihin yazıldığı bir yer değildir, parlamentoların böyle bir yetkisi yoktur, hatta bu Fransa’da Anayasa’ya aykırılık oluşturabilir (zamanın Cumhurbaşkanı “Türk dos-tu” Jacques Chirac yasanın Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa Mahkemesi’ne sorma yetkisini kullansa durum farklı olabilirdi) . “Bonjour” dememek olası mı?

Bu arada Jacques Lang gibi bir-kaç politikacı «Ermeni soykırımı » yasasının geçmiş olmasından duyduğu pişmanlığı dile getirmekten çekin-medi.

Geçtiğimiz günlerde raftaki bu yasa tasarısının Senato’da görüşülmesi red-dedildi (bkz :http://bit.ly/mtDDTk). Gerekçeler de bizim bugüne kadar ileri sürdükle-rimizle örtüşüyor :- qu’aucune organisation internatio-nale ni aucune juridiction internatio-nale ou française ne se soient jamais prononcées sur ce point - la légitimité du législateur à interve-nir dans le cours de la recherche histo-

rique en qualifiant juridiquement des évènements du passé - la création d’une infraction pénale serait anticonstitutionnelle au point de légalité des délits et des peines, d’une part, et de liberté d’opinion et d’expression, d’autre part.

Buna rağmen Sosyalist Parti Se-nato’da kendine ayrılan « niche » yani zamandan yararlanarak raftaki tasarıyı görüşmeye açmaya karar verdi.

Burada bir içtenlik, hakkaniyet aramak çok güç, bu tamamen hep söylediğim gibi Ermeni kökenli seçmene göz kırpmak. Demokrasinin işleyişinde bu var : Etkin çalışıp seçilenleri devamlı baskı altında tutarsanız bazı şeyleri elde edersiniz. Ermenilerin içinde bu işi yaşam biçimi yapanlar yoğun bir çalışma içindeler ve Fransız toplu-munda birçok alanda etkin konumda olduklarından da seslerini gayet iyi duyuruyorlar (örnek : Le Monde & Ara Toranian http://bit.ly/gKwqSb).

Bu arada Türkiye kampında bir kıpırdanma, bir telaş, hani söz verilmişti, geçmeyecekti serzenişleri.

Kimin haklı kimin haksız olduğu ko-nusu ötesinde bir saptama yapmak is-tiyorum. Konunun taraflarından biri yıllardır (doğru ya da yanlış) özenle, inatla, canla başla ve en önemlisi bir-liktelik içinde çalışırken diğer taraf umursamaz, ilgisiz, bölünmüş ve za-man zaman da sert ya da yanlış çıkışlar yaparak kendi davasına bile zarar verir bir görünümde.

Ben demiştim demek hiç hoşuma gi-den bir tutum değil. Ama soykırımın reddinin cezalandırılması yasası gün-deme geldiği günden beri buna karşı verilecek hukuk savaşının hemen hazırlanması için 24 Nisan 2007 de Sayın Büyükelçi’ye yazdığım bir mek-tupla “sur la pénalisation de la négation du génocide arménien, il serait encore

une fois dommage de ne réagir, dans la précipitation, qu’une fois le texte inscrit à l’ordre du jour du Sénat. Il y a en effet, comme je l’ai déjà évoqué avec vous, un travail à entreprendre sans perdre du temps, notamment au plan juridique » diye belirtmiş ve aynı sene ekim ayında Cumhurbaşkanı’nın Strasbourg’da dernek sorumluları ile yaptığı toplantıda konuyu dile getirmiş ve yardımcılarına bir mektup vermiştim. Hiçbir ses çıkmadıydı !

Hatta o zamanlar bir de imza kampanyası başlatılmış ama bence ye-tersiz kalmıştı ( bkz : http://bit.ly/iFxlUv).Şimdi telaşlanmayı bu nedenle anla-makta zorlanıyorum.Benim derdim soykırımın var ya da yok oluşu değil.

Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu’nda çok acılar çekildi. 1915 ve sonrası binlerce Ermeni, Türk, Kürt… yaşamını yitirdi. Artık Doğu’da Ermeni kökenli insanlar yaşamıyor. O günün trajedisinde binlerce kişi doğdukları, yaşadıkları topraklardan koptu.

Tarihi olayları zamanın gerçekle-rine göre değerlendirmek gerek. Yaşananlardan ders çıkarıp acıların yaşanmaması için çaba göstermek, kin ve intikam duygularını yenerek yakınlaşmayı sağlamaya çalışmak lazım. İki taraf arasındaki korkunç uçurumu « bourreau – victime » iki-leminden kurtararak kapatmaya, yüzyıllarca birlikte yaşayıp, birbir-lerini son derece etkileyen, kültürel alışverişin en yoğununu yaşamış iki tarafın birbirlerini samimiyetle anla-maya çalışmalarını sağlamaya çalışmak önemli.

Ancak bunun parlementoların oy kaygısı ile aldıkları kararlarla gerçekleşmesinin güç olduğunu da söylemek kaçınılmaz bir görev.

Şöyle ki jenosit herşeyden önce bir hukuk terimi, bir büyük suç. Bunun için adil bir yargılama gerek. Bu-güne kadar böyle bir yargı yapılmadı (Malta’da olayların hemen ertesinde İngilizler’in girişimleri takipsizlik kararıyla sonuçlandı).

Parlamentolar yargı kurumu değildir, ol nedenle tarihte yaşanmış bir olaya jenosit diyerek suçlu ilan etme hakları yoktur. Parlamentolar böyle kanun-lar yapmaya başlarlarsa işin içinden çıkılmaz, her devlet bir devlet hakkında suçlu ilan eden yasalar çıkarır.

Böyle bir durumda, yani hukiki olarak verilmiş bir hüküm yokluğunda, biri-sini jenosidi reddetti diye yargılayıp cezalandırmanın hukuksal tabanı ola-maz ve açmazlar yaratır.

Tarafların genç kuşaktan gelenle-rini yaşamadıkları, pek de bilgi sahibi olmadıkları olaylar nedeniyle karşı karşıya getirir ya da çeşitli alanlarda çözülmesi zor sorunlar yaratır. Lyon’da Sırma Oran-Martz (bkz : http://bit.ly/jasyQt), Pont-à-Mousson’da okul-da cezalandırılan Türk kökenli çocuk (http://bit.ly/mMXPEm) olayları gibi.

Sosyalist Parti’nin bu gerçekleri bil-memesi düşünülemez, o zaman komi-syondan geçen görüşülmeme kararına rağmen yasa tasarısını görüşmeye açmanın gerekçeleri oy kaygısındadır.

Bu bağlamda Türkiye kökenlilerin muhatabı Ermeniler değildir, kesin-likle olmamalıdır, Sosyalist Parti’dir.

Tabii Türkiye kökenliler ortak payda-larda buluşmayı becerebilirler ve bir-liktelik oluşturabilirlerse...

Bana Göre Murat Vasıf ERPUYAN [email protected]

HEDEFLERİNİZE İNANMALISINIZ

Değerli okurlarım,

İnsanoğlu hedeflerine mutlaka inanmalı ve o hedefleri yavaş yavaş hayata geçirmek içinde elinde hangi imkanlar varsa onları kullanmaktan asla geri durmamalı.

Bakın sizlere çok güzel bir örnekle hede-flere nasıl varırız, hedeflere inanmadığımız zaman da neleri kaybederiz hususunu anlatacağım. Eminim şu örneği sizler de seveceksiniz.

Bir yaz mevsimi, kuraklık küçük köydeki

ekin için tehdit oluşturmaya başladı. Sıcak bir pazar günü Hoca cemaatine şöyle dedi, “ Bizi yağmur duasından başka hiçbir şey kurtaramaz. Eve gidin, dua edin, inanın ve gelecek pazar Allah yağmur yağdıracağı için teşekkür etmeye hazır olarak gelin.”

İnsanlar kendilerine söylenenleri yaptılar ve bir sonraki pazar camiye geldiler.Ama Hoca onları görür görmez kızdı.“Bugün dua edemeyiz. Henüz yeterince inanmıyorsunuz.” dedi.“Ama” diye itiraz ettiler. “Dua ettik ve ger-çekten inanıyoruz.” “İnanmak mı?” diye sordu hoca. “O zaman nerede şemsiyeleriniz?”...

Değerli Objektif Gazetesi okurlarım, Her zaman yazıların kısası ve özü makbul-dür benim dünyamda. Sizlere iki güzel

sözle veda etmek istiyorum.

Büyük işler başarmanız için bir kahraman olmanıza gerek yok. Büyük hedefleri yete-rince arzulayan sıradan bir insan olmanız yeterli.

Dış dünyamızda bir şeyler olmadan önce, iç dünyamızda bir şeyler olmalıdır.İki tavşan kovalarsan, ikisi de kaçar.Hedeflerimiz bir olsun ama sağlam olsun, inanarak olsun.

Hedeflerimizin insanı kırmadan, incitme-den, yaralamadan gerçekleşmesi dilekle-rimle, sizleri yeryüzünün yegâne sahibi Allah’a emanet ediyorum.

Hoşçakalın, dostça kalın, hep Objektif Gazetesi’ne okur olarak kalın...

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

Page 83: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 83

Page 84: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O84

Page 85: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 85

Page 86: Objektif 05.2011

Mayıs / Mai 2011 * N° 60 e-mail: [email protected] O86

Page 87: Objektif 05.2011

e-mail: [email protected] Mayıs / Mai 2011 * N° 60 O 87

Page 88: Objektif 05.2011