88
Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede İlanlarınız İçin Her Ayın 25'i Son Gün Tel. : +336 81 48 55 39 & +336 25 94 20 29 www.objektifgazete.fr Haziran / Juin 2011 * N° 61 Objektif ELİT KUYUMCUSU Her türlü altın alınır ve değiştirilir 22,18,14 ayar - set - bilezik Zincir - yüzük - künye - küpe... Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde) TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79 Pazar hariç her gün 10:00 - 19:00 arası açık A Ta Turquie ve Association Interculculturel de Grand Nancy derneklerinin davetlisi olarak Nancy’ye giden Sibel ALGAN, vatandaşların sorunlarını dinledi Haberi Sayfa 60'ta ŞİRKETLERİMİZDEN KISA-KISA TÜRK - YUNAN DOSTLUK FESTİVALİ Ön Cam Değiştirene %50 İndirim [email protected] BAŞKONSOLOS ALGAN NANCY'DEYDİ Bati Central Mulhouse’da Yeni Yerine Taşındı Sayfa 17'de Samsun Export Kehl’de Açıldı Sayfa 16'da İzmir Voyages’dan Güvenli Taşıma Servisi Sayfa 38'de Supermarche d’Orient Nancy’de Açıldı Sayfa 61'de Karlsruhe Uyum Ödülü Erdem Arın'a Sayfa 39'da Erdoğan Mutlugün'den Strazburg'a Veda Yazısı Sayfa 25'te France Etudes'de Performans Günleri Sayfa 13'te Geniş bilgi sayfa 5'te OBERNAI Tel : 03 88 833 667 GEISPOLSHEIM-GARE Tel : 03 88 555 270 Tapu İşlemleri İçin Artık Türkiye’ye Gitmeye Gerek Kalmıyor Bundan böyle tapuyla ilgili işlemlerinizi büyükelçiliklerde yaptırma imkânı geliyor Sayfa 30'da GURBETÇİYE BÜYÜK KOLAYLIK ! Oriental Expo 11-12-13 Kasım'da Strasbourg'da! Yerinizi Ayırtmakta Geç Kalmayın! Sayfa 86'da Türkiye ve Yunanistan'da 9 kez düzenlenen Türk-Yunan Festivali, bu yıl Avrupa Birliği ve Kültürlerarası Diyalog konularını tartışmak amacıyla Strazburg'da düzenleniyor. Paneller ve değişik aktivitelerin yer aldığı festivalle ilgili bil- giler sayfa 31'de

OBJEKTIF 06.11

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Objektif Gazete Haziran 2011

Citation preview

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede İlanlarınız İçin Her Ayın 25'i Son Gün Tel. : +336 81 48 55 39 & +336 25 94 20 29 www.objektifgazete.fr

Haz

iran

/ Jui

n 20

11 *

N° 6

1

Objekti f

ELİT KUYUMCUSUHer türlü altın alınır ve değiştirilir

22,18,14 ayar - set - bilezikZincir - yüzük - künye - küpe...

Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde)TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

Paz

ar h

ariç

her

gün

10:

00 -

19:0

0 ar

ası a

çık

A Ta Turquie ve Association Interculculturel de Grand Nancy derneklerinin davetlisi olarak Nancy’ye giden Sibel ALGAN, vatandaşların sorunlarını dinledi

Haberi Sayfa 60'ta

ŞİRKETLERİMİZDEN KISA-KISA

TÜRK - YUNAN DOSTLUK FESTİVALİ

Ön Cam Değiştirene %50 İndirim

[email protected]

BAŞKONSOLOS ALGAN NANCY'DEYDİBati Central Mulhouse’da Yeni Yerine Taşındı

Sayfa 17'de

Samsun Export Kehl’de AçıldıSayfa 16'da

İzmir Voyages’dan Güvenli Taşıma ServisiSayfa 38'de

Supermarche d’Orient Nancy’de AçıldıSayfa 61'de

Karlsruhe Uyum Ödülü Erdem Arın'aSayfa 39'da

Erdoğan Mutlugün'den Strazburg'a Veda YazısıSayfa 25'te

France Etudes'de Performans Günleri Sayfa 13'te

Geniş bilgi sayfa 5'te

OBERNAI Tel : 03 88 833 667GEISPOLSHEIM-GARE Tel : 03 88 555 270

Tapu İşlemleri İçin Artık Türkiye’ye Gitmeye Gerek Kalmıyor

Bundan böyle tapuyla ilgili işlemlerinizi büyükelçiliklerde yaptırma imkânı geliyor Sayfa 30'da

GURBETÇİYE BÜYÜK KOLAYLIK !

Oriental Expo11-12-13 Kasım'da

Strasbourg'da!Yerinizi Ayırtmakta

Geç Kalmayın!Sayfa 86'da

Türkiye ve Yunanistan'da 9 kez düzenlenen Türk-Yunan Festivali, bu yıl Avrupa Birliği ve Kültürlerarası Diyalog konularını tartışmak amacıyla Strazburg'da düzenleniyor.

Paneller ve değişik aktivitelerin yer aldığı festivalle ilgili bil-giler sayfa 31'de

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O2

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 3

Haziran / Juin 2011 * N° 61*Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi

/Journal mensuel d’infos,d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

*İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL

*Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:

Fahri EKMEKCI [email protected]

*Haber Müdürü: Ömer [email protected]

*Fotoğraf Editörü: Mustafa Ö[email protected]

*Grafik-Dizayn: Ömer AYDINAhmet YAZICI

*Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA Tel : +49 1797 843 183

VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi Bedreddin AKCA

Tel : +49 160 94 68 68 66SAVERNE-FORBACH-

ST. AVOLD ve çevresiKemal ERGÜL

Tel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

LYON ve çevresi: Hamza AYDOĞMUŞTel : +33 6 24 88 34 15

PARIS ve çevresi: Ali HAŞALTél.: +33 6 67 59 19 77SAİNT-DİE, EPİNAL,

NANCY ve çevresiMustafa GÜÇLÜTel : 06 07 61 09 24

*Baskı adedi/Tirage:15000

*Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE, 348, rue Marcel Paul

F-45770 SARAN *Objektif gazetesi basın meslek ilkelerine uy-maya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif gazetesinde yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre jo-urnal est libre sous l ’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Juin 2011

*BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet: 00001 N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

TEL: +33 681 485 [email protected]

Gazete Objekti f

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O4

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 5

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O6

HİÇ ÖLMEYECEK GİBİ YAŞAMAK,

HİÇ YAŞAMAMIŞ GİBİ ÖLMEK !

SEÇİM VE DEMOKRASİ

Türkiye seçim sürecinde, 12 Haziran’da seçilecek milletvekilleri ülkeyi gelecek yıllara taşıyacak poli-tikalarda aktif rol oynayacaklar, ya da oynamaları gerekir. Tabii bağlı olduk-ları parti liderlerinin « ağa »lığından

kurtulup da özgür yurttaş olabilirler-se !.

İzleyebildiğimiz kadarıyla demokra-siyi yeni kavramaya çalışan, ancak içine sindirememiş politikacı telaşın-da bir kampanya yürütülüyor. Top-lumsal, ekonomik ve politik analiz ve önermelerden çok, din, ırk gibi şoven ve tehlikeli yaklaşımlara sarılan, özel yaşamları ispiyonlayan ve teşhir ederek kişisel yıpratmalardan medet uman, ucuz ve dar açılı politikalar ya-pılmakta. Bunların kısa vadede getiri-leri olabilir, ancak bir ülkeyi yönete-cek kadrolar açısından ele alındığında zavallılığın da göstergeleridir.

Yunanca kaynaklı « demokrasi » kavramı Türkçeye, Fransızcadan- démocratie- geçmiştir. Demokrasi halkın yönetimi, halkın kendi kendi-sini ya da seçtiği temsilciler aracılı-ğıyla yönetmesi anlamına gelen siyasi yönetim biçimidir. Genel olarak, temsil, çoğunluğun yönetimi, partiler arası karşıtlık ve yarışma, alternatif hükümet şansı, kontrol, azınlık hak-larına saygı gibi temel kavram ve düşüncelerle belirlenen politik bir sistemdir.. Fransız düşünür Rousseau, bazı demokrasilerde halkın özgür olduğunu sandığını oysaki sadece temsilcilerini seçtikleri gün özgür olduklarını, zira onları seçtiği andan itibaren « köle » ve « hiçbir şey » ol-madıklarını yazar. Türkiye’de demok-rasinin temel kurallarına uygun hare-ket edilmesi hepimizi sevindirir

EFLATUN’DAN YAŞAM ÜZERİNE

Günümüzdeki modern üniversitenin başlangıcını oluşturan, bilim ve Batı felsefesinin temellerini atan büyük Yunan filozofu Eflatun İsa’dan 350 yıl kadar önce yaşamıştır. Onun ya-şama dair iki yanıtını sizlerle paylaş-mak istiyorum

Eflatun’a iki soru sormuşlar. Birin-cisi : - İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir ? Eflatun tek tek sıralamış. - Çocukluktan sıkılırlar ve büyü-mek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazan-mak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaparlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Sıra gelmiş ikinci soruya : - Peki sen ne öneriyorsun ? Bilge yine sıralamış. - Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapılması gereken tek şey sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır. Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. ŞAİRİN İSYANI Onca ayrımcılık, ırkçılık, sömürü, yoksulluk, katliam, …. kötülük dolu dünyamızda bu olumsuzluklara karşı şairin isyanı.

Bir ağaç, kesilebilir ağaç Ağacın ne gelir elinden Biraz çaba, testere falan Ehh, az çok da zaman. Ağaç devrildi gitti. Bir kuş, vurabilirler bir kuşu Bir el ateş ya da bir iki taş Bir avuç tüy düşer toprağa Bir öküzün ya da bir atın İşi kolay görülür, ve hazırdır Kesimevinde kasap önlüğü Bir çocuğun, oğlan ya da kız Ne gelir elinden katile karşı ? Bakışlar diyeceksiniz şimdi Ama, gözü dönmüşse katilin Ya da kimse yoksa ortada Bir adam, koca bir adam da Bir kuş gibi avlanabilir Belki daha da kolay, hatta Bir ağaç, bir kuş, bir öküz, bir at Bir çocuk, bir adam Yok oldular işte art arda

Ama dostlarım, hepimiz bir olsak

Ne bok yiyebilirler

Bunca insanın karşısında

Ne yapabilirler

Direnen halklara ?

-Eugène GUILLEVIC- Güzelliklerin paylaşılarak çoğaldığı, sol göğsünüzün altındaki « mücevherin » solmadığı, gözle-rinizin yaşam sevinciyle parladığı kardeşçe bir dünya özlemiyle.

30.5.11

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN

Eğitimci - [email protected]

OPTİMUM’DA YAŞAMAK..Uzaktan yüzünde şıkır şıkır bir gülümse-me, elinde bir kupa bardak içerisinde du-manı tüten Nescafe’si, üzerinde modern hayatın çizgilerini taşıyan spor-klasik bir kıyafet, dilinde benzerlerininki gibi bir üslup ve yüksek perdeden bir özgüven, hızlı ve bol jestli hareketler, siz de hemen tanıdınız di mi şehrin bu şık çocuklarını? Aslına bakarsak, bu insanlar varolan sis-tem içerisinde olabildiğince “düzgün” ol-duklarını düşünürler, günün koşullarıyla barışmak ve adapte olmak adına her yolu

denerler, barışık olmak, kavga etmemek en büyük düsturlarıdır. Kendilerince ol-dukça iyi niyetlidirler, zaten iyilik; pasif ve ortamcı bir tutumdur, haksızlık karşı-sında öfkelenmek ,değişim için savaşmak zapturapt altına alınması gereken ilkel duygulardır, bireysel iç huzuru her koşul-da yakalanabilir, önemli olan da budur.. Aşkta bile binbir hesapla optimumda sevebilecekleri kişiyi seçerler, öyle dağ-ları delen Ferhat tadında bir aşk aşırı doz ve akıldışıdır, her şeyin en makbulu aklıselim olanıdır, duygularını bile ölçek ölçek yaşayan kontrol ve mantığın tem-kinli evlatları için AŞK en iyi haliyle aklı başında biriyle, inişsiz, çıkışsız, ölçülü yapılan bir anlaşmadır. Ötesi insanı bo-zar, mazallah!!.. Yüzlerinde üzerinde titizlikle çalışılmış gülümseme gerçek olamayacak kadar fazladır, bizim insanımız için çok fazla yabancı, çok mesafeli, biraz da rahatsız edicidir, çünkü esas olan bir sonraki sah-nede herkesin iyiliği için bu gülümseyişin yüzden pul pul düşebileceği ihtimalidir, çünkü koşullar oraya evrilir, rüzgar o yöne eserse, optimum faydacı insan herkesin iyiliği için!! gerekeni yapabi-lir, mesela yöneticiyse çalışanını işten çıkarabilir, sevgilinizse birdenbire sizi terkedebilir, ortağınızsa çıkarları gereği sizi yarıyolda bırakabilir, bunu yaparken de sadece gereğini yapıyordur, optimum şartlar bunu işaret ediyordur, o aslında vicdanlı ve düzgün biridir, elinden başka-sı gelmemektedir!!.. Dostluk da ölçülü ve dozunda yaşanması gereken bir kavramdır optimum faydacı-

lar için, mesela arkadaşlarının bir derdi olsa ve ona o anda ihtiyaç duysalar ve eğer o gün “hiç havalarında değilseler” gözden kaybolabilirler, bu zamansız ma-razdan, telefonu sessize alıp o gün daha eğlenceli, daha keyifli bir aktivitenin parçası olup ertesi gün uyuyakalmışım canım, bitanemmm iyi misin? diyerek, en sevimli ve samimi maskelerini raf-larından çıkartarak, optimum düzeyde sıyrılabilirler.. Aslına bakarsak, bu yüzeysel dünyanın maskeli kahramanları için, uyum her ne olursa olsun en matah şeydir. Hava zehir-li gazla da dolsa, etraf zehir zemberek de olsa, nefes alınacak yer mutlaka vardır, 1,2,3,4 derinden nefes alınmalı, iç huzuru güvenli bir köşede mutlaka yakalanıl-malıdır, etraflarındaki çürümüşlük, kıran kırana yarış, kıyasıya rekabet, duyarsız-lık, sevgisizlik konularında yapılacak bişey yoktur, göğe yükselen koca koca Plaza’ların içerisinde yaşarken bir saksı-dan, bir yeşil ottan medet ummaktadırlar. Bu aslında iyiniyetten ölecek sistemin günahsız çocuklarına bakınca eğer siz onlar kadar uyumlu, iyimser ve her şeyle barışık değilseniz, kendinizi sorgulama-ya başlarsınız, onların bir şifalı ametist taşıyla ya da 3-4 nefes egzersiziyle haz-medip de sizin sindiremediklerinizi nasıl böyle kolayca hazmettiklerine şaşakalır-sınız... Bu tehlikesiz ve pozitif görünümü veren ama bir türlü “güven” telkin etmeyen ve sadece sistemin yoğurdunu başka türlü yiyip, kendini ve etrafını üzeysel bir pozitiflikle kuşatarak varolmayı seçen

iyilik kumkumaları için; devir bir nevi onların devridir. Aslında bireysel hazları ve faydaları doğrutusunda yaşayan, et-liye sütlüye pek bulaşmadan çıkarlarını koruyan, usulünce ve limitli vicdanlarını da zaman zaman tatmin ederek yaşamayı seçen bu “ortayolcular” aslında öyle ya da böyle çarpıklığın bir parçasıdırlar. Aslında şehrin, bu kimkime dumduma yaşanan keşmekeş ve kalabalığının, in-sanda kaybolma hissi ve bencillik yarat-tığını, herkesin bundan nasibini aldığını kimse inkar edemez, bir düşünür’ün dedi-ği gibi, “belli çok olduğumuz, hiç olma-dığımızdan”, herkesin herkese ne yete-cek gücü, ne de enerjisi var, bu hızın ve limitsiz değişimin hırpaladığı günümüz insanı için her şey küçültülmüş ve ancak paketlenmiş olarak yaşanabilmekte, buna insana dair tüm güzel ve özel şeyler de dahil, nerdeyse onları bile süpermarket-ten dondurulmuş ve paketlenmiş olarak satın almaya kalkacağız, son kullanma tarihini de paşa gönlümüz bilir.. Tüm koşullar ve şehrin kaosu bizi daha mekanik, daha yalnız ve salt bireysel haz-larla “optimum’da” yaşamaya davet eder-ken, biz de adapte olmak adına iyiden iyiye bencilleşip, günden güne çıkarcı, yüzeysel ve “büyük şehrin küçük insanı” adayı olabiliriz ya da her şeye rağmen bu koca yerde, kendi küçük ama gerçek şehrimizi kurmaya başlayabiliriz, belki işe içten bir gülümsemeyle, birbirimizi farkederek başlamak gerek, ne dersiniz? Özümüz bunu ister, ama yine de seçim sizin..

Şükran Bahar

[email protected]

Karşı Köşe

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 7

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O8

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 9

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O

35 SORUDA YURTDI-ŞINDA GEÇEN SÜRE-LERİN BORÇLANMA

YOLUYLA DEĞERLEN-DİRİLMESİ

S0RU 11- Sosyal Güvenlik Kurumu-na yapılacak borçlanma başvuruları, bu Kurumun hangi birimince alın-maktadır? Sosyal Güvenlik Kurumunca sonuçlan-dırılacak olan borçlanmaların Kurumun hangi birimine yapılmasındaki genel kural, son defa Türkiye’de geçen çalış-maların sigortalılık haline göre belir-lenmektedir. Buna göre, Türkiye’de son defa 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin bi-rinci fıkrasının; - (a) veya (b) bendi kapsamında (hiz-met akdi veya kendi hesabına bağım-sız) çalışması bulunanlarla hiç çalışma-sı bulunmayanların, ikametgahlarının bulunduğu yerdeki sosyal güvenlik il/merkez müdürlüklerine, - (c) bendi kapsamında (devlet memu-ru) çalışması bulunanların, “SGK Sos-yal Sigortalar Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı - Milli Müdafaa Caddesi No:24 Bakanlıklar-ANKARA adresi-ne”, yazılı olarak başvurmaları gerekir. Yurtdışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin yurtdışında geçen sigortalılık süreleri ile ev kadınlığında geçen sürelerin borçlandırılması için hak sahiplerin-ce yapılacak başvurular da, ölenin Türkiye’deki sigortalılık statüsü dik-kate alınarak, Sosyal Güvenlik Kuru-munun yukarıda açıklanan birimlerine yapılmalıdır.

S0RU 12- Yurtdışında ev kadını ola-rak geçen sürelerin borçlanılması için hangi sosyal güvenlik kuruluşu-na başvurulmalıdır?

Bilindiği gibi, yurtdışında ev kadını olarak geçen sürelerin 3201 sayılı Ka-nuna göre borçlandırılmasına ilişkin başvurular, Bağ-Kur’a yapılmakta idi. Ancak, 08/05/2008 tarihinden geçerli olmak üzere yurtdışında ev kadını ola-rak geçen sürelerin borçlanmasına iliş-kin başvuruların, Türkiye’de çalışma varsa son defa çalışmanın geçtiği sos-yal güvenlik kuruluşuna, yoksa Sosyal

Güvenlik Kurumuna yapılması yönün-de yasal düzenlemeye gidildi. Buna göre, yurtdışında ev kadını olarak geçen sürelerini borçlanmak isteyen-lerden Türkiye’de son defa 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesine tabi sandıklardan birine tabi çalışması olan-ların ilgili sandığa, Sosyal Güvenlik Kurumuna tabi çalışması olanların yada hiç çalışması bulunmayanların ise bu Kuruma başvurmaları gerekir. Yurtdışında ev kadını olarak geçen sürelerin borçlanılması için Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılması gere-ken başvuruların, bu Kurumun hangi birimine yapılacağının tespitinde de, 11 inci sorunun cevabındaki açıklama geçerlidir.

SORU 13- Sosyal güvenlik sözleş-melerine göre kısmi aylık alanların borçlanma başvuruları nereye yapıl-malıdır? Sosyal güvenlik sözleşmeleri uygu-lanmak suretiyle kendilerine kısmi aylık bağlanmış olan sigortalı ve hak sahiplerince kısmi aylıklarının tam aylığa dönüştürülmesi için gerekli olan borçlanma işlemleri, aylık aldıkları sosyal güvenlik kuruluşunca sonuçlan-dırılmaktadır. Bu nedenle, sosyal güvenlik sözleş-meleri uygulanmak suretiyle kısmi aylıkları; - Devlet memurları için öngörülen mevzuata göre bağlananlar yurtdışı borçlanma başvurularını, “SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Daire Başkanlığı - Milli Müdafaa Caddesi No: 24 Bakanlıklar - ANKARA”, - Hizmet akdi ile veya kendi hesabına bağımsız çalışanlar için öngörülen mevzuata göre bağlananlar yurtdışı borçlanma başvurularını, “SGK Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Yurtdışı Borçlanma ve Tahsis İşlemleri Daire Başkanlığı - Mithatpaşa Caddesi No: 7 Sıhhiye - ANKARA”, adresine yapma-ları gerekir.

SORU 14 - Yurtdışı sürelerine ait borçlanma miktarı nasıl belirlenir? Daha önce borçlanılacak her bir gün için 3,5 dolar üzerinden tahakkuk etti-rilen borç tutarı, 08/05/2008 tarihinden sonra yapılan veya yapılacak olan baş-vurular için geçerli olmak üzere değiş-tirilmiştir. Buna göre, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82 nci maddesin-de belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek gün-lük kazancın yüzde 32’si, borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilen borç tutarıdır.

3201 sayılı Kanun uygulaması yönüyle 08/05/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 82 nci maddenin birinci fıkrasında günlük kazancın alt sınırı, İş Kanunu gereğince 16 yaşından büyük işçiler için belirlenen bir aylık brüt asgarî ücretin otuzda biri, üst sınırı ise günlük kazanç alt sınırının 6,5 katı olarak belirlenmiştir.

Yurtdışı sürelerinin borç tutarının hesa-bında kullanılması ile sınırlı olmak üze-re buradaki alt sınırı yeniden belirleme-ye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu durumda, Kuruma ödenecek olan borçlanma tutarı, başvuru tarihinde geçerli olan günlük prime esas kazan-cın alt ve üst sınırları arasında kalmak kaydıyla başvuru sahibince seçilen kazancın yüzde 32’sinin borçlanılmak istenen gün sayısı ile çarpımı kadardır. Başvuru tarihi, borçlanma talebine ilişkin dilekçenin Kurum kayıtlarına geçtiği tarihtir. Ancak, taahhütlü, iadeli taahhütlü veya acele posta olarak gön-derilen yurtdışı borçlanma taleplerinde, dilekçenin postaya verildiği tarih, baş-vuru tarihi olarak kabul edilir.

S0RU 15 – 05/01/2009 tarihinde Sos-yal Güvenlik Kurumuna yaptığım başvuruda yurtdışında geçen 10 yıl-lık sigortalılık süremi 25,00 TL prime esas kazanç üzerinden borçlanma talebinde bulundum. Ödemem gere-ken borç tutarı ne kadardır? Borçlanma talebinde bulunduğunuz ta-rih itibari ile geçerli olan günlük prime esas kazancın alt sınırı 22,20 TL, üst sınırı ise bunun 6,5 katı, yani 144,30 TL’dir. Seçilen prime esas kazanç alt ve üst sınırlar arasında bulunduğundan borcunuzun tespitinde öncelikle yüzde 32 oranı uygulanmak sureti ile bir gün-lük borç miktarı, daha sonra bu miktar 3600 ile çarpılarak 10 yıllık borç mik-tarı hesaplanacaktır. Buna göre, bir günlük borçlanma mik-tarınız 25 x %32 = 8,00 TL, 10 yıllık borçlanma karşılığı ödeyeceğiniz mik-tar ise 8,00 x 3600 = 28 800,00 TL’dir.

S0RU 16 – Yurtdışına gitmeden önce Türkiye’de son defa devlet memu-ru statüsünde çalıştım. Yurtdışında geçen sürelerimi borçlanmak istiyo-rum. Ödeyeceğim borç miktarı nasıl belirlenecek? Türkiye’de son defa devlet memuru statüsünde çalışması bulunanların 08/05/2008 tarihinden önce veya sonra yurtdışında geçen süreleri bulanların borçlanma miktarlarının hesabında, 2008 yılı Ekim ayı başından önce veya sonra ilk defa devlet memuriyetine başlayanlar yönünden farklılık göster-mektedir. Buna göre, devlet memurluğuna; - 2008 yılı Ekim ayı başından önce baş-laması nedeniyle 5434 sayılı Kanuna tabi iştirakçi olanların borçlanma tutarı ilgililerin Türkiye’den ayrılmadan önce Sandığa tabi hizmetlerinden en son bıraktıkları derece ve kademelerine yurtdışında geçirdikleri ve borçlanmak istedikleri sürenin her üç yılına bir de-rece ve her yılına bir kademe verilmek ve öğrenim durumları itibariyle 657 sa-yılı Kanunun 36 ncı maddesindeki yük-selebilecekleri dereceleri geçmemek üzere tespit edilecek derece, kademe ve ek göstergeleri ile emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının başvuru tarihinde yürür-lükte olan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarlar esas alınarak, yine o tarihteki kesenek ve karşılık oranlarına göre, - 2008 yılı Ekim ayı başından sonra başlaması nedeniyle 5510 sayılı Ka-

nunun 4 üncü maddesinin birinci mad-desinin (c) bendi kapsamında sigortalı olanların borçlanma miktarı, başvuru tarihinde geçerli olan günlük prime esas kazancın alt ve üst sınırları ara-sında kalmak kaydıyla ilgili tarafından seçilen kazancın yüzde 32’sinin borç-lanılmak istenen gün sayısı ile çarpımı sonunda, hesaplanır.

S0RU 17 - Borçlanma miktarının ödenmesinde bir süre var mı? Varsa, bu sürede ödenmeyen borçlanma bedeline ait yurtdışı süreleri nasıl değerlendirilir? 08/05/2008 tarihinden sonra yapılan borçlanma başvurularında tahakkuk ettirilen prim borcunun tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde ödenmesi gerekmektedir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, ilgiliye iadeli taahhütlü olarak tebliğ edilir. Posta alındısının ilgiliye teslim edildiği tarih, borcun tebliğ tarihidir. Borcun, yukarıda belirtilen tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde öden-memesi halinde, borçlanma işlemi geçersiz sayılır. Üç aylık süre içerisinde borcun bir kısmının ödenmesi halinde, ödenen miktara isabet eden süre geçerli sayılır. Borcun bir kısmını veya tamamını ödemeyenlerin, bu sürelerinin 3201 sayılı Kanuna göre değerlendirilmesi, yeniden yazılı başvuruda bulunmaları ve tahakkuk eden borç miktarını süresi içinde ödemeleri şartına bağlıdır.

S0RU 18 – 08/05/2008 tarihinden önce yaptığım başvuru ile yurtdışın-da geçen sürelerime ait dolar bazında tahakkuk ettirilen borcun ödenme-sinde bir süre var mı? Borçlanmam geçerli sayılır mı? 08/05/2008 tarihinden önce yurtdışı borçlanma başvurusunda bulunanlar-dan; borç tahakkuku ile ilgili işlem-leri devam edenler, borç tahakkuku yapılmış olanlar ve tahakkuk ettirilen borçlarının tamamını ödemeyenler borçlarını günlüğü 3,5 Amerikan Doları üzerinden ödeyebilirler. Bu borçlanmaların ödenmesinde süre şartı bulunmadığından 08/05/2008 tari-hinden sonra yapılan ödemeler geçerli sayılır.

S0RU 19 – Sosyal güvenlik sözleşme-sine göre Türkiye’ye transfer edilen İsviçre’deki primlerime ait süreleri borçlanmak istiyorum. Tarafıma ödenecek olan prim iadesi nasıl be-lirlenir? İsviçre’den transfer edilen primlerinize ilişkin sürelerin; - Tamamının, borçlanılarak tahakkuk eden borcun tamamını ödemeniz ha-linde, transfer olunan primlerinizin tamamı, - Bir kısmının, borçlanılarak tahakkuk ettirilen borcun tamamını ödemeniz halinde, transfer olunan primlerinizin borçlanılan gün sayısına isabet eden orandaki miktarı, transfer tarihindeki cari kur üzerinden Yeni Türk Lirası karşılığı olarak Kurumca tarafınıza iade edilir. ( Devam edecek )

10

Arif KOPUZStrazburg Bşk. Çalışma

ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 11

Bal ve Zehir

Dün bir mektup okuduk.

Mektup, Alevi Bektaşi Federasyonu’nun 24 Mayıs 2011 tarihli “Başbakan’a açık mektup”uydu.

Mektuptan biz bal tadı aldık.

Başbakan ve arkadaşları da okumuşlar, aynı mektup’a “Zehir tadı var bunda” de-mişler.

Yüzlerini ekşitmişler.

Ne ilginç bir şey bu !

Aynı mektup, birilerine bal olur iken bir başkalarına nasıl da zehir geliyor !

Bilmiyor değiliz elbette.

Çünkü onlar farklı.

Biz farklıyız.

Biz ve onlar diye bir ayrım yapmaktan, aramıza kalın ve kırmızı bir çizgi çekmekten hiç keyif almıyoruz.

Ancak bu kalın ve kırmızı çizgi bir zorunluluk.

İki ayrı belirgin zihniyetin, iki ayrı geleneğin savunucuları süregel-di bu coğrafyada da.

Biri talana, zorbalığa, dogmatizme, tek tipçiliğe, şiddete ve hileye inanan zihniyet ve gelenek.

Diğeri, Hümanizmaya, Demokrasiye, Hakça paylaşıma inanan ve farklılıkları birer zenginlik olarak görüp savunan anlayış ve gele-nek.

Sayın Başbakan birinci iklimde yetiştirildi biliyoruz.

Bu yüzden Çorum mitinginde “Alevilerin canları malları na-musları size helâldir. İster okla, ister mızrakla, ister bıçakla olsun Alevilerin kestiği mırdardır, yenilmez” fetvaları veren, “ Elimize geçirdiğimiz Alevi kadınlarını ne yapalım diye soranlara ise ‘beli-nize kuvvet’ deyip yetki veren Yavuz Sultan Selim’in Şeyh-ül İslam’ı Ebu Suud, Ajşemsettin, Koyunbaba ve İskilipli Atıf Hoca’larla gurur duyduğunu meydanlarda basbas bağıran Sayın Başbakan’ın yirmibirinci yüzyılda ilkel değer yargıları taşıdığına inanmak bile istemiyoruz.

Asırlardır ağızları sulanarak, biz Aleviler için ‘katli vaciptir’ diye verdikleri fetvaları, yaptıkları katliamları, ettikleri hakaretleri, uydurdukları yalan ve iftiraları ballandıra ballandıra her ortamda anlatmaları onlara bal tadı verir iken, bize zehir gelmedi mi?

Bu yüzden çok iyi biliyoruz, aynı sözlerin birine bal iken bir başka-sına nasıl zehir geldiğini.

Balın zehire, zehirin bala dönüşmesi, sizin hangi iklimde yetiştiği-nize, hangi değer yargıları ve bakış açısına sahip olduğunuza öyle-sine sımsıkı bağlı ki..

Bu mektupla bir kez daha anladık ki, aynı şey ayrı ayrı tadlar vere-biliyormuş.

Çünkü dokular farklı.

Çünkü kimyalar farklı.

Çünkü dünyalar farklı.

Çünkü onların dünyasında, yüzeysellik ve şekilcilik var.

Bizim dünyamızda, derinlik, mâna ve anlam var.

Çünkü onların dünyasında inanç tüccarlığı, sömürü ve biat var.

Bizim dünyamızda inançlara saygı, paylaşım ve rızalık var.

Çünkü onların dünyasında, şiddet, kin ve nefret var.

Bizim dünyamızda, sevgi, hoşgörü ve dostluk var.

Aynı mektuptan neden bu kadar zıt iki ayrı anlam çıkarıldığından emin olmak istedik.

Çok daha eski tarihlere ve uzak coğrafyalara gitmeden, varıp Anadolu’nun Ulu Ozanlarına, Büyük düşünürlerine, Halk önderle-rine sual eyledik konuyu. (Devamı sayfa 15'te)

Durak ARSLANFUAF Başkanı[email protected]

Çocuk ve Baba

1. Çocuğun sağlıklı bir benlik algısı geliştirmesi açısından önemlidir: Bireyin kendini algılayışı biçimine benlik algısı diyoruz; güçlüyüm, akıllıyım, değerliyim, önemliyim vb... Baba çocuğun kendine ve dünyaya güven duygusunun gelişmesinde büyük bir öneme sahiptir. Güven ve sevgi dolu bir baba – çocuk ilişkisi çocuğun girişimci ve spontan bir birey olmasına katkıda bulunur.

2. Sağlıklı bir baba - çocuk ilişkisi çocuğun bilişsel gelişimine olumlu katkılarda bulunur: Yapılan araştırmalar babasıyla yakın ve kaliteli

ilişki içinde olan çocukların zihinsel gelişimlerinin ve akademik başarılarının olumlu yönde etkilendiğini göstermektedir.

3. Baba - çocuk ilişkisi, çocuğun kişilik ve ahlaki gelişimi açısından önemlidir: Babanın çocuğa model olması çocuğun toplumsal ve kişilik değerlerinin (dürüst olma, yalan söylememe, başkalarının hakkına saygılı olma, iyi iletişim kurma, ku-rallara uyma vb...) gelişimini etkilemektedir. Babanın tavır ve davranışları çocuğun sınırlarının nerede başlayacağını belirler.

4. Baba hem erkek çocuğu için hem de kız çocuğu için cinsiyet rollerinin benim-senmesinde önemli rol oynar: Yapılan araştırmalar babanın anneden farklı olarak, çocuğun cinsiyetine göre davranmayı daha çok başardığını göstermektedir. Ayrıca baba aileye kültür tarafından belirlenmiş erkeklik ve kadınlık kavramlarını aktaran birinci kişidir. Erkek çocuğun özdeşim modeli olarak babayı seçmesi için, babanın oğluyla sağlıklı bir iletişim, uyumlu ve doyumlu bir ilişki içinde olması, sağlıklı bir model olması gerekir. Kız çocuğunun cinsiyetini benimsemesi için babanın kızının feminen davranışlarını onaylaması çok önemlidir.

Babalık öğrenilebilir bir kavramdır. Sanırım iyi baba olmak isteyen tüm babaların bilmesi gereken en önemli mesaj da budur. Çünkü hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. Sevgi, sabır, araştırma ve öğrenme baba olmanın temel koşullarındandır.

Çocuğun doğumundan itibaren onun bakımında (çocuğu besleme, avutma, uyutma, banyo yaptırma vb.. ) etkili olunmalıdır.

5. Çocukla oyun oynama ya da birlikte bir etkinlikte bulunma (alışveriş yapma, balık tutma, oyuncaklarla oynama, maça gitme, sinemaya gitme vb...) sağlıklı bir ilişki için vazgeçilmezlerden biridir.

6. Babanın çocuğunu övmesi, onun olumlu özelliklerinden söz etmesi çocuk için son derece önemlidir. Ancak övgü gerçekten hak edilmiş ve samimi olmalıdır.

7. Baba çocuk için sürekli “meşgul ve yorgun” olan bir birey olmamalıdır. Çocuk istediğinde babaya ulaşabilmeli, baba eve geldiğinde yorgunluğunu çocuklarıyla bir-likte çıkarabilmenin yollarını denemelidir.

8. Çocuğun yaşı kaç olursa olsun anne babanın sevgisine ihtiyacı vardır.

9. Çocukların özel günleri babalar için iyi bir fırsattır. Çocuğun okulda bir gösterisin-de, doğum gününde ve diğer etkinliklerinde yanında olmak baba – çocuk ilişkisini pekiştirecektir.

Soru - Cevap

Kocamdan sürekli şiddet görüyorum. Ne yapmalıyım?

Siz konuşamıyorsunuz, dolayısıyla ikinizi de anlayabilecek bir destek almalısınız. Eşinizle konuşulmalı.

ÖNCE SAĞLIK

Erdinç ÜSTÜNDAĞPsikolojik Danışman / [email protected]: 0049 7851 496 15 03

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O12

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 13

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O14

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 15

(11. Sayfadan devam)

Önce çaldık kapısını Mevlana’nın, uzattık mektubu önüne. Alıp okudu ve “ Sabır önceleri Zehirdir, huy edinirsen bal olur” dedi. “İnsanda güzel olan yüzdür, Yüzde güzel olan gözdür, İnsanı İnsan yapan ağzından çıkan sözdür” diye ekledi. “Üzülmeyin, kaybettiğiniz her şey bir başka surette size geri dönecek” diye teselli etti bizi uğurlarken.

İçimize bir ferahlık, gönlümüze bir hoşluk, cemâlimize bir tebessüm gelip bağdaş kurdu, öylece düştük yola. Vardık Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin huzuruna, anlatıp arzuhalimizi, koyup önüne mektubu devam ettik cevap aramaya. “Hararet nârda’dır sac’da değildir, Kerâmet sendedir, tâc’da değildir, Her ne arar isen, kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir “ dedi. “İncinsen de incitme, İnsan dilinin arkasında gizlidir” diyerek, daralan sabır kabımızı genişletti. “Madde karanlığı akıl nûru ile, Cehalet karanlığı ilim nûru ile, Nefis karanlığı marifet nûru ile, Gönül karanlığı da aşk nûru ile aydın-lanır “ dedikten sonra “Gidin bakın bu mektuptan zehir tadı alanlarda bu sıfatlar var mı ?” öğütleriyle ışık tutup bizi yolcu etti Hünkar.

Taptuk Emre Dergâhı’na uğrayıp, Yunus’u sorduk. Yu-nus Emre mektupta yazılı olanları ezberinden okuyarak karşıladı bizi ve ekledi; “…Yunus ne hoş demişsin, balu şeker yemişsin, Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun” diye bitirip söz-lerini, “ Bekletmeyin Pir Sultan Abdal’ı, hadi yolunuz açık olsun” dedi. Aldığımız onca nefes, onca güç ve sevgiyle tırmandık Sivas ilinden Banaz yaylasına, ulaştık Pir’in huzuruna. Aldı sazı eline, çoştu mektuba bakarak “Uyur idik uyar-dılar, diriye saydılar bizi, Koyun olduk ses anladık, sü-rüye saydılar bizi… Halimizi hal eyledik, yolumuzu yol eyledik, Her çiçekten bal eyledik, arıya saydılar bizi…” deyip bir bade sundu bize. “Bal Arı sır’ı Yol Ali sır’ı” diye öğretti bize büyükleri-miz.

Belki de bundandır, sunulan her şeyde “Bal tadı” söyle-nen her sözde “Yol dili” aramamız. Aradaki derin fark, ne kansal, ne ırksal, ne cinsel, ne soysal, ne mezhepsel, ne de inançsaldır. Aradaki derin ve değişimi güç olan fark, hayatı algıla-ma, insana bakış, zihniyet ve duruş farkıdır. Derin ve değişimi güç görünen farklılığa rağmen dialo-ğa inanıyor ve“ Söz ola kese başı, Söz ola kese savaşı, Söz ola ağulu aşı, Bal ile yağ ide bir söz” deyişini ihti-yaç duyanlara hatırlatıyoruz. Sayın Başbakan, biz “Yol dilinde” bir mektup okuduk “bal tadı aldık” Siz, “bu mektupta zehir tadı var” demişsiniz. Adeta mektup, arının kovana sır ettiğidir. Biz ne yapalım ! Hastaya Bal, hastalığa Zehir ise. Strasbourg, 25 Mayıs 2011

İşte o Açık Mektup: 24.05.2011

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a

ANKARA

Sayın Başbakan, 12 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerden dolayı ülkemiz seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Her geri kalmış (daha doğrusu bırakılmış) ülkede olduğu gibi ülkemizde de seçimler bir dönüm noktası, bir yeniliğin gelmesi olarak algılanır ve beklenti yüksek olur. Do-

ğaldır ki siyasi partiler bu beklentilere karşılık verecek ve oy alacak çalışmalar yapar, bunları halka duyurur, anlatır. Ne yazık ki bu çalışmalar ülkemizde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi iletişim araçları üzerinden değil, bizzat sizin tutumunuzda olduğu gibi meydanlara çıkı-larak yapılıyor. Çağı yakalamak yalnızca çağın modern araçlarını kullanarak değil, onları zihniyet olarak da algılamaktan geçiyor. Ama sizin tutumunuzda bunu göremiyoruz.

Siz de Sayın Başbakan, diğer siyasi parti başkanları gibi meydanlara çıkıyor ve konuşmalar yapıyorsunuz, yap-malısınız. Ancak sizi farklı kılan şey konuşmalarınız. Şu sözler size ait: „Biliyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu Alevi-lik Kültürü’yle yetişmiş bir insandır. Alevidir ancak Hacı Bektaş-ı Veli’ye saygılı olması gerekir. Hacı Bektaş-ı Veli ne diyor, ‚eline-diline-beline hakim ol‘ diyor. ‚Edep yahu‘ diyor. Ama bunlarda bu var mı? Yok.” Bu ve benzeri cümleleri her gittiğiniz meydanda, salonda, fırsat bulduğunuz her yerde dile getiriyorsunuz. Bundan önceki Referandumda da her fırsatta Alevilere ve Aleviliğe atıfta bulunarak ‘propaganda’ yaptınız. Alevilerin kıyımına fetva çıkaran Ebu Suudlara say-gılarınızı eksik etmediniz. Yargının dedelerin emriyle çalıştığını iddia ettiniz ve yargıyı bir mezhebin etkisin-den kurtaracağınızı vadetttiniz. Yani sizin Alevilik ve Alevilerle ilgili konuşmalarınız, diğer parti liderlerinin meydanlarda size söylediklerine karşılık değil, sizin bilerek ve isteyerek planladığınız konuşmalardır.

Sayın Başbakan, Etnik ve inanç kökenleri üzerinden siyaset yapmak, siyaset üretemeyen siyasetçilerin seçeneğidir. Eğer mey-danlara çıkılıyorsa ciddi şeylerin konuşulması gerekir; halkı heyecanlandırmak yalnız inanç ve etnik köken üzerinden yapılan vurgularla mümkünse eğer, ortaya seviyeden yoksun, yavan, sığ bir siyaset çıkar. Ne yazık ki 21.yüzyılda ülkemiz böyle bir dönemi yaşıyor. Unutmamak gerekir ki, toplumsal bellekle reel tarih birbirlerinden çok farklıdır; Tarih bir ülkede veya top-lumda yaşanan katliamları, kıyımları, ölenlerin sayısını kayda geçerken toplumsal bellek çekilen acıları ve aşağılanmaları kayda geçer; türküler, ağıtlar, destanlar buradan türerler. Alevilerin Cumhuriyet ilişkilerini, bu açıdan da değerlendirmek gerekir. Onca kıyım ve ölüm varken ‘Kerbelâ’ ve ‘Yezid’ bu yüzden belleklere kazınmıştır. Hz. Ali de şehit edilmiş olmasına rağmen ‘Kerbelâ’ bu yüzden öne çıkmıştır. Sayın Başbakan,

Bulunduğunuz mevki hepimizin saygı duyduğu, duy-ması gerektiği ve hepimizi (inançtan bağımsız olarak) kapsayan bir makamdır, yüksek bir makamdır. Ancak burada bulunanlar, süreleri ne kadar uzun olursa ol-sun, geçicidir. Siz de o makamda, sizden öncekiler gibi, geçicisiniz. Bu makamı kullanarak yaptığınız konuşmalarda Alevi sözü geçtikten sonra yuhlamalar başlıyor ve siz rahatsız olmuyorsunuz, hatta teşvik edi-yorsunuz. Türkiye’de ilk kez yaşanan bu olayla siyaset dini-mezhebi bir eksene oturtuluyor. Mezhepsel kimlik üzerine oturmuş bir siyasetten o ülkeye yalnız ve yalnız zarar geleceğini gösteren onlarca örnek var etrafımızda; ‘Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelere ve mezheplerine bakmak bile yeterli olacaktır. Bu ülkelerin yöneticileri-nin aynı mezhepten olmaları onları kurtarmaya yetmedi ve başta siz olmak üzere hepimizi sıkıntıya sokuyor, kaygılandırıyor.

“Eğer Alevilik Hz. Ali Keremallahü Veche’yi sevmek-se, ben Alevilerden daha çok Aleviyim. Ama bunların yaşamında Hz. Ali var mı? Hz. Ali gibi yaşamak var mı? Yok. Hz. Ali nerede, bunlar nerede?” diyorsunuz.. Alevilik yalnızca Hz. Ali’yi sevmek değil onun adına kurumlaşmış değerler bütünüdür ve bunlar size çok uzaktır. Kısacası bizden daha çok Alevi olmanız müm-kün değildir. “Bunlar Hacı Bektaş-ı Veli’yi bile anla-mamışlar” diyorsunuz. Uluların sözleri 3 anlamlıdır; Bu sözlerden âlim başka, cahil başka, ehli başka anlam

çıkarır. Sözlerinizde hangi anlamı kastettiğinize dair bir bilgi yok.

Sayın Başbakan,

Her lider gibi, büyük işler yapmak, tarihe farklı geçmek istemi sizde de olabilir. Eğer gerçekten bunu istiyorsa-nız, bunun için her şeyden önce bu mektubu yazmayı zorunlu kılan ortamı yok etmelisiniz. Bin yıldır bu top-raklarda yaşayan ve bu topraklarla yoğrulmuş Alevilerin tarihin kara sayfalarına geçecek bir eylemleri olmamış-tır. Bugün geldiğimiz bu noktada en ufak bir sorumlu-lukları yoktur. Ülkenin içinde bulunduğu bugünkü kaos, Alevileri düşman sayan zihniyetin ürünüdür. Bir ülkenin refahı ve istikrarı yalnızca ekonomiyle ve siyasetle sağlanamaz, aynı zamanda sosyal yapısıyla da ilgilidir; Türkiye’de Kürdün Hakkını Türk, Türkün Hakkını Kürt, Alevinin Hakkını Sünni, Sünninin Hakkını Alevi savunmadıkça sosyal barışı kalıcı kılmak mümkün de-ğildir. Tarihe böyle bir ortam yaratılarak geçilir.

Satırlarımızı Derviş Ali’nin dizeleriyle bitirelim: “Cehennem dediğin dal odun yoktur Herkes odununu burdan götürür” Bilmenizi isteriz ki, bu satırları kaleme almak bizim için çok kolay olmadı ve çok düşündük. Ancak, neredeyse istisnasız her gün aynı şeylerin tekrar ediyor olması ve basında çıkan eleştirilere rağmen aynı tavırda devam etmeniz bizleri bu mektubu kaleme almaya zorunlu kıldı; „söz ağızdan çıkmadığı sürece sizin esirinizdir, çıktıktan sonra siz onun esirisiniz“. Böyle bir mektubu kaleme almak zorunda kalışımızın üzüntüsü içersinde.

Saygı ile...

Alevi Bektaşi Federasyonu (Alevi Bektaşi Federasyonu Bileşenleri: Alevi Kültür Dernekleri -109 Şube, Pir Sul-tan Abdal Kültür Dernekleri-70 Şube, Ankara Cem Kültür Evleri Yaptırma Derneği, Seyit Garip Musa Sultan Kültür Derneği, Bozüyük Hacı Bek-taş Veli Kültür Sosyal Dayanışma Derneği, Yalıncak Sultan Kütür Tanıtım Derneği, Ümraniye Hacı Bektaş Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği, Kayseri Hacı Bektaş Derneği, Kayseri Alevi Kültür Merkezi, Narlıdere Alevi Bektaşi Kültür Derneği, Camşıhı Hüseyin Abdal Derneği, Piribaba Kültür Dayanışma Derneği, Hüseyin Gazi Derneği, Torbalı Alevi Bektaşi Kültür Derneği, İzmir Aleviyol Kültür Derneği, Güvenç Abdal Araştırma Eğitim Kül-tür ve Tanıtma Derneği, Topçu Baba Anma Yaşatma Kültür ve Sanat Derneği, Kestel Hacı Bektaş Veli Kül-tür Tanıtma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, Adaköy Hacı Bektaş Veli Kültür tanıtma ve sosyal Yardımlaşma Derneği, Kütahya Hacı Bektaşı Veli Kültür Tanıtma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği, Atakent Cemevi Kültür Merkezi Yapma ve Yaşatma Derneği, Balçova Alevi Bektaşi Derneği, Didim Alevi Bektaşi Kültür Merke-zi ve Cemevi, Çorum Alevi Kültür Merkezi Derneği, Kahramanmaraş Erenler Kültür ve Dayanışma Derneği, Antalya Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği, Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Firuzköy Hacı Bek-taş Veli Kültür Tanıtma Derneği, Hacı Bektaş Kültür Derneği-Hacı Bektaş İlçesi ) Alevi Dernekleri Federasyonu

(Alevi Dernekleri Federasyonu Bileşenleri: Karcaah-met Sultan Derneği, Şahkulu Sultan Vakfı, Erikli Baba Kültür Derneği, Hacıbektaş Veli Kültür Tanıtma Derne-ği- İstanbul, Samandıra Yunus Emre Cemevi ve Kültür Dereneği, Sucaattin Kültür Derneği, Derince İmam Hü-seyin Cemevi ve Kültür Derneği, Eskişehir Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği, Kağıthane Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği, Seyit Hacı Hasan Efendi Kültür Derneği) Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Tahtacı Kültür Derneği (22 Şube)

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O16

Samsun Export Artık Kehl’deKarlsruhe’de 1981 yılında kurulmuş bulu-nan ve o zamandan bu yana bu bölgede ( Almanya ve Fransa ) yaşayan vatandaş-larımıza hizmet vermekte olan SAMSUN EXPORT, yeni mağazasını Mayıs ayı içer-sinde Kehl şehrinde açtı.

Karlsruhe ve Leipzig’deki mağazalardan sonra açılan Kehl şubesi hakkında, 1987 senesinden beri işin başında olan firma sahibi, yılların esnafı, herkesin sevip say-dığı Ahmet BAYRAK’tan sizler için bilgi aldık.

Ahmet BAYRAK, bizleri kabul etme ince-liği gösterdiği 612 metrekarelik Kehl’deki mağazada hem işlerini takip etti, hem de

sizler için şu açıklamaları yaptı :

“Karlsruhe’deki iki mağazamız ve

Leipzig’deki mağazamızdan sonra burası dördüncü mağazamız oldu.

Ben daha 80’li yıllarda işe başlarken ilk burada mağaza açmayı istemiş ama yer bulamamıştım; kısmet bugüneymiş.

Buraya gelmekteki amacımız, tabii ki halkımıza daha iyi hizmet vermek, servisi onların yakınına götürmekti. Kehl şehri de, Fransa-Almanya sınırında olması se-bebiyle, bu amacımıza çok uygun düşen bir yerdir.

Diğer mağazalarımızda olduğu gibi, bu-rada da tekstil ürünlerini ve hediyelik eşyaları, vatandaşlarımıza toptan fiyatına perakende olarak sunarak onların bütçe-lerine katkı yapmaya çalışacağız.

Kendi markamız olan “Flag” adı altında kendi üretimimiz olan nevresim takımla-rını, kot pantalonları, yorganları, kadife

kırlentler ve benzerlerini, vatandaşlarımız yine çok uygun fiyatlara burada bulabi-lirler.

Kısacası, vatandaşlarımız burayı, aradıkla-rı birçok şeyi en uygun fiyata bulabilmek için ziyaret etsinler, memnun kalacakla-rından hiç kuşkumuz yoktur diyebilirim.

Bu arada sormuş olduğunuz hayır işle-riyle ilgili hususta şunu da ifade etmek isterim; ilk yıllarımızdan beri, cami ve derneklerin almış oldukları mallardan en ufak bir kâr almadığımız gibi, kendimiz de

artı katkılarda bulunuyoruz ve bundan büyük bir mutluluk duyuyoruz. Biliyoruz ki o insanlar kendi vakitlerinden ayırıp hayırlı işlerle uğraşıyorlar; bizim kendilerine de bu tür bir maddî-manevî desteğimiz ol-sun diye düşünüyoruz.

Henüz buraya getirmedik ama, Karlsruhe’deki yerimizde mücevherat,

gelinlik, abiye giysiler vb. ürünlerimiz de mevcuttur; vatandaşlarımıza bunu da duyurabiliriz. Buraya da sipariş üzerine getirebiliriz ancak bence müşterinin gidip yerinde görerek beğenip alması daha iyi olur.

İleriki günlerde çok uygun fiyatlara ço-cuk bisikletleri de gelecek mağazamıza. Yorgan ve nevresim takımlarını da direkt burada üretmeye başlayacağız.

Uzun yılların güvencesi SAMSUN EXPORT’a gelmelerinde vatandaşlarımı-

zın kârı olacağını söyleyerek herkese se-lam ve sevgilerimi gönderiyorum.”

Biz de Ahmet BAYRAK’a yeni mağazasının hayırlı olmasını diliyoruz.

( Adres : Weinbrennerplatz 7, 77694 Kehl / Tel : 0049-(0)7851 89 89 990 )

Offenburg Ditib Merkez Camii’nin Düzenlediği Ker-

mese Büyük İlgiOffenburg’taki Ditib’e bağlı Merkez Camii’ne bağlı derneğin 28-29 Mayıs 2011 tarihlerinde düzenlemiş bulunduğu kermese vatandaşlar büyük ilgi göster-diler.

Dernek başkanı Ali YILDIRIM, kermes hakkında sizler için şu açıklamaları yaptı :

“Ben aşağı-yukarı 30 yıldır bu derneğin içindeyim ve uzun senelerdir de başkanı-yım. Tahmin ediyorum bu on ikinci ker-mesimiz olmaktadır.

Bu seferki kermesimizde bol ve çeşitli yiyeceklerin dışında, elbiseler, kitaplar, çeyizlikler, Amc tencereleri gibi reyonları-mız mevcuttur.

Kermesimiz için canla başla çalışan başta Kadınlar Kolu üyelerimize ve destek sağ-layan tüm sponsor firmalara çok teşekkür ediyorum.

Ortalama bin kişi kadar katılım bekledi-ğimiz bu kermes boyunca, aynı zamanda Almanlar’ın “Açık Kapı Günü” dedikleri türden, camimizi ziyarete de açıyoruz. Özellikle Alman konuklarımız buna çok ilgi ve itibar gösteriyorlar.

Yine bu günlere özgü olmak üzere, Türkiye’den üç kişilik bir “Hoca” ekibi davet ettik; sağolsunlar, bizi kırmayıp şereflendirdiler. Ramazan KUTLU, İdris

ERDEM ve Ahmet UZUNOĞLU isimli bu hocalarımız İstanbul / Üsküdar din görevlileri olup, halkımız tarafından çok sevilmekte ve Kurtlar Vadisi dizisinden de tanınmaktadırlar. Camimizin şanına yakı-şır olsun diye bu hocalarımızı getirdik ve kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Son dönem etkinliklerimiz arasında, geçtiğimiz yılın on ve onbirinci aylarında, dokuz hafta süren diyalog seminerlerini en başta söylemek isterim.

Yakın gelecekte ise, her kesimin kendi dinsel ve dilsel kimliğiyle katılacağı Ulus-lararası Bayram var Offenburg merkezde; 4-5 Haziran’da buna iştirak edeceğiz. Ondan sonra, 18 Haziran’da, Okul Aile Birliği’yle gençler için düzenlediğimiz Grill Partisi var. Ayrıca yaz boyu hatim duaları ve sonrasında da Ramazan faaliyetleriyle sürdüreceğiz hizmetlerimizi...

Vatandaşlarımızı her sene kermeslerimze beklediğimizi ve katılım sayısı arttıkça kendileriyle gurur duyduğumuzu söyle-mek isterim. Artık geleneksel hale gelen kermeslerimize Offenburg dışından da önemli katılım olmakta, hattâ Almanlar da çok ilgi göstermekte ve yıllardır birbir-lerini görmemiş olanlar burada rastlaşıp hasret gidermektedir.

Sizin aracılığınzla tüm vatandaşlarımıza sağlık ve mutluluklar dilerim...”

Okul Aile Birliği Başkanı Sami DEMİR

Başkan’ın demecinin ardından, mikrofo-numzu uzattğımız bir diğer isim de, Okul

Aile Birliği Başkanı Sami DEMİR oldu. Aynı zamanda geçen günlerde düzenle-nen 19 Mayıs gösterilerinin de mimarı olan Sami Bey, kermes hakkında şunları söyledi :

“Okul Aile Birliği derneği olarak her za-man Camimizin ve bu kermesin yanında-yız, içindeyiz. Bu seneki kermes de çok güzel geçmekte, insanlar mutlu ve neşeli. Tüm emeği geçenleri kutluyorum.

Vatandaşlarımdan tek bir dileğim var; çocuklarına sahip çıkmaları, Okul Aile Birliği’nin düzenlediği toplantılara ka-tılmaları. Bizim en büyük problemimiz zaten bu katılımların azlığıdır.

Geleceğimizin teminatı olan çocukları-mıza elbirliğiyle sahip çıkmamız lâzımdır diye düşünüyor, herkese selam ve sevgi-lerimi sunuyorum.”

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 17

Mulhouse’da Yeni Yerine Taşınan BATI CENTRAL Daha da Büyüdü

Yaklaşık sekiz senedir Fransa’nın Alsace Bölge-si’nde hizmet vermekte olan, Ali ÖZDEN isimli başarılı işadamının sahibi bulunduğu BATI CEN-TRAL firması, Mulhouse’daki yeni yerine taşındı.

Mulhouse, Strasbourg ve Rhone-Alpes Bölge-si’ndeki Villeurbanne’daki üç şubesiyle sektörün

en önemli şirketlerinden biri haline gelen BATI CENTRAL’daki gelişmeler hakkında, firma Müdürü Kadir AKTAŞ’tan sizler için bilgi aldık.

« Müşterilerimize en güzel e hızlı şekilde hiz-met etmek, onlara servisin en iyisini sunabilmek amacıyla, 14 000 m2’lik bu yeni yerimize taşındık.

Buradaki imkânlar sayesinde, Alsace Bölgesi’nin en büyük stoğunu elinde bulunduran şirketi durumu-na geldik. Şu an itibariyle 25 kişilik personnel ve 4 büyük –vinçli- kamyonla hizmet vermeye başlamış bulunuyoruz.

Son yaptığımız atılımlarla aylık ciromuzu 1 milyon €’ya, sermayemizi de 500 000 €’ya çıkarmış olduk.

Bu durumu gözönüne alarak diyoruz ki, böl-gemizde sektörün lideri olduk ama bu bize yetmez, tüm Fransa çapında bir numara olmak için çalışıyoruz.

İnşaat malzemesi alanında akla gelebilecek her türlü malzemeyi bizde en iyi kalite / fiyat dengesi altında bulabilirsiniz. Kalite-miz, güler yüzlü servisimiz, uzman ve de-neyimli kadromuz ve yılların getirdiği bilgi birikimimiz ile sektörümüzün en iddialı firmasıyız diyebilirim.

Objektif aracılığıyla tüm vatandaşlarımızı ve müşterilerimizi yeni yerimizde de ağırlamaktan mutluluk duyacağımızı ilet-mek isterim.

Sekiz yıl boyunca altına imzamızı attığımız başarılarımız, gelecekte yapacaklarımzın da teminatıdır.

Biz müşterilerimize güveniyor ve on-larla çalışmaktan duyduğumuz memmnu-niyeti sürekli ifade ediyoruz. İnanıyoruz ki onlar da bize güveniyor ve bizle olan alışverişlerinden tatminkârdırlar.

Firmamızın sahibi Ali ÖZDEN ve tüm BATI CENTRAL ekibi adına, herkese sağlık ve başarı diliyorum… »

( Adresler : 22, rue de Thann 68200 Mul-house - 09 51 63 41 38 / 1, avenue de Cimetiere 67200 Strasbourg – 03 88 29 94 84 / 86, rue de Verdun 69100 Villeurbanne – 04 37 45 48 04 )

AKDENİZ AKŞAMLARI ROMANTİKA’DA

Almanya-Fransa sınırında bulunan Breisach’ta açılan Romantika Bar, yaz dönemine girdiğimiz bu günlerde, müşterilerine Akdeniz veya herhangi bir Türk tatil yerinin havasını yaşatıyor. Mekanın sahibi Emine Taşçı, “ailece gidip eğlenebileceğiniz, pavyon değil, taverna değil, kardeşimle, dostunla, arkadaşınla veya sevgilinle rahatça ziyaret edip vakit geçirebileceğiniz sıcak bir mekan açmayı he-defledik” diyor.

Breisach’da, Grand Weinstuben Trio Pasajında bulunan Romantika’nın hemen yanında Hayri Güneş’in işlettiği Gaziantep Ocakbaşı ve Grand Casino da bulunuyor.

Türk usulü bir bar sahibi olmayı hedeflediğini belir-ten emine Hanım, mekanın servis ve müziklerinin de buna göre seçildiğini söylüyor. 2 Türk servis ele-manının 3 dilde hizmet ettiği Romantika’da Emine Hanım’ın bir başka amacı ise; “kadın eli değmiş bir hava yaratmak ve bu rahatlık ve estetiği yansıt-mak”.

“7 yıl boyunca 2500 kişinin çalıştığı bir işyerinde ekip şefliği yaptım, yöneticiliğin ve müşteri mem-nuniyetinin ne olduğunu bilirim” diyen Emine Taşçı, “sadece Türkler değil; Alman ve Fransız müş-terilerimiz uzak yerlerden de olsa gelip farkımızı görüyorlar” diyor.

16 yıl Sony fabrikasında ekip şefliği de dahil, çalışan Taşçı, daha sonra buradan ayrılarak, belediye ve polis teşkilatının da arasında bulunduğu değişik kurum-lara hizmet veren bir şirkette yöneticilik yapmış. “Türklere yönelik böyle bir me-kanın eksikliğini gördüm” diyen Emine Hanım, uzun süren bir ön hazırlıktan sonra Romantika Bar’ı açmaya karar vermiş.

Değişik zamanlarda özel geceler ve günlerin düzenlendiği Romantika, yaş günü, bekarlığa veda partisi vesaire gibi durumlarda da gruplara kapatılabiliyor. Kadın eli değmiş bir mekanda en çok talep edilen şeylerden biri de “kadınlar matinesi” düzenleme isteği. Emine Ha-nım bu konuda da açık konuşuyor: Bize gelen bu tür istekleri de değerlendiriyo-ruz ve duruma göre kadınlar matinesi ve bunun gibi organizasyonları da severek düzenliyoruz.

Haftanın her günü, hafta içi 5’ten gece 3’e; hafta sonu 5’ten sabah 6’ya kadar açık olan Romantika’da Türk ve Avrupa danslarının yanında salsa, çaça gibi latin dansları gösterileri de yapılıyor.

Neuer Weg 18 D - 79206 BREISACH adresinde bulunan Romantika Bar’da her ayın 2. Cumartesi günü de canlı müzik var.

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O18

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 19

KEHL´de

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O20

HANGİ VATAN ?

‘‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer’’ diye bir söz vardır. İnsanlar çeşitli se-bepler neticesinde bir şehirden diğeri-ne ya da bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmektedirler. Bu göçlerin sebeple-ri arasında savaş, salgın hastalık, siyasi sorunlar, kıtlık ve ekonomik nedenleri sayabiliriz. Günümüz göçlerine bak-tığımızda ise; ekonomik sebeplerin daha çok öne çıktığını görmekteyiz. Ülkemizin sosyo-ekonomik durumu sonucunda gerçekleşen göçlerde za-man içinde yön değiştiren bir yapı söz konusudur. Önceleri dünya savaşları sonucunda hızla sanayileşen Avrupa ülkelerine olan göçlerin yoğunluğu; Avrupa’nın art arda yaşadığı krizler sonrasında yön değiştirerek, siyasal dalgalanmaların sonucunda yeniden şekillenen ve daha fazla işgücüne ihti-yaç duyan Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkelerine doğru değişmiştir.

Göçler nedeniyle insanlar; doğup bü-yüdükleri ve hayatlarının şekillendiği toprakları daha iyi bir yaşam uğruna terk ederek, belki de bilmedikleri ma-ceralara doğru yelken açmaktadırlar. Göçüp giderken bu insanların art-larında sadece toprakları kalmıyor; anne-baba, akraba, arkadaş ve hatıra-ları da kalıyor. Yani herkes kendinden maddi manevi değerler bırakarak gi-diyor gurbete. Aslında bu maceralara çıkarken onların ilk hedefleri; belki bir

ev, bir tarla, bir traktör ya da bir çift öküz alacak kadar parayı toparlayıp geri dönmekti. O yüzdendir ki bu ma-cera gurbet olarak başladı ama şimdi ikinci nesil çocukları ve üçüncü nesil torunlarıyla onlar buralara demir attı-lar. Vatan duygusunu tartışır oldular. Çünkü gelenler umduklarını bulsalar da bulmasalar da bu maceradan geriye dönen pek olmadı. Dönenler de uyum sağlayamadı. ‘’Gelen bir pişman gel-meyen bin’’ sözü de sürekli dillerden düşmedi…

Göçlerden sonra gelelim ardımızda bı-raktığımız vatan kavramına… Vatan; doğup büyüdüğümüz, yaşadığımız, barındığımız, üzerinde milletimizin hâkimiyetinin olduğu ve gerektiğinde uğrunda can vermeye hazır olduğu-muz toprak bütünüdür. Bu toprak üze-rinde aynı havayı teneffüs eden, sevinç ve üzüntüleri ortak paylaşan, kanunlar önünde eşit haklara sahip olan her bir bireye de vatandaş diyoruz.

Vatanı ayakta tutan sahip olduğumuz ortak değerlerimiz vardır. Bunlar; kültür adı altında değerlendirdiğimiz tarih, din, dil, bayrak, folklor, yemek, müzik, edebiyat gibi acısıyla tatlısıyla ortak yaşanmışlıklardan zaman içinde oluşmuş maddi ve manevi değerlerdir. Bu bahsedilen kavramlar, günümüze uzun yıllar hatta yüzyıllar boyunca yaşanarak, değişerek ve dönüşerek ulaşmıştır. Bir ülkeden diğerine geç-tiğinizde hemen fark edersiniz onla-rı. Dili, inancı, yemekleri, giysileri ve sosyal yaşantısı size farklı gelir. Evleri, mabetleri, mezarları her şeyi değişik-tir. Hemen vatanınızla kıyas yaparsınız ama ne şekilde olursa olsun sizinki her zaman daha kıymetlidir. Neden her-kesin kendi vatanı, inancı, kültürü ve tarihi geçmişi kendine daha kıymetli gelir? Çünkü doğduğunuz yerin tari-hi, inancı, kültürü kendi bağrınızdan çıkmıştır. Onda kendinizden emek vardır, izler vardır, alın teri vardır. Uç-suz bucaksız bozkırlarında yaşanmış unutulmaz hatıralarınız, her karışı uğruna feda edilmiş canlarınız vardır. ‘’Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş’’ atasözü bu duygu-yu anlatmak için hep söylenir.

Anavatanlarında doğup gurbet orta-mına gelenler; burada doğanlara göre

ülkelerinden kopmamak adına, ülke-siyle ve kültürüyle bağlarını sağlam tutabilmek için daha fazla bir gayret içindedirler. Ama onların bu gayreti, ülkesine karşı olan sevgi ve akrabalık bağları maalesef ikinci, özellikle de üçüncü nesilden sonra kopmaya yüz tutuyor. Birinci neslin aklı ise hep va-tanında oluyor. Onları sadece geldik-leri ülkelerinin siyaseti ve haberleri ilgilendiriyor. Hep bir gün döneceğiz hayaliyle yaşıyorlar. En azından ben dönemezsem cenazem vatanıma dö-ner düşüncesindeler. Çünkü doğaldır ki onlar doğdukları ve hayatlarının şekillendiği yerleri asla unutamıyor-lar. Fakat buradan da kopamıyorlar. Bunun sonucunda kalpleri adeta ikiye bölünmüş gibi oluyor. Özellikle çocuk-ları olduktan sonra buralara tutunmak zorunda kalıyorlar. Hele de torunlar serpilince geriye dönüş artık gözleri-ne imkânsız gibi gözüküyor. Acı tatlı yaşanan yeni hatıraların her biri diğe-rinin üstünü örterek geçmişin izlerini bir bir siliyor. Böylece insanlar anava-tanlarından gönülden de uzaklaşmaya başlıyorlar. Yaşadıkları ülkenin kendi-lerine sunduğu vatandaşlık ya da çifte vatandaşlık gibi imkânlar da etkili so-nuçlar doğuruyor. Yeni nesiller ise bu-rada doğmuş, burada okumuş, gözünü burada açmış olunca; haliyle geleceğe dönük hedefleri de bu topraklar üze-rinde oluyor. Kısacası ilk nesil vatan kaygısı yaşarken, yeni nesiller buraları vatan bellemeye başladılar bile.

İşte burada vatan kavramındaki de-ğişim gündeme geliyor. Birinci nesil vatanını özlüyor, çünkü orada doğdu ve hayatının bir kısmını orada yaşadı. İkinci nesil arada bir yerlerde sıkışmış ve her iki tarafa da yabancı kalmış du-rumda. Üçüncü nesil ise annesi ya da babası burada doğmuş, ya da her ikisi de burada doğmuş olduğundan; onla-rın anavatanla ilgili hatıraları yok de-necek kadar az. Gittiklerinde ise turist muamelesi görüp, ülkelerine yabancı kalıyorlar. Gittikçe anadil olmaktan çıkan yetersiz Türkçeleri ile de, anava-tanlarındaki akrabalarıyla tam olarak anlaşamıyorlar.

Bütün bunlara bir de vatan, millet ve kültür kavramları üzerine yapılan tah-ribatlar eklenince durum iyice içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Vatanı va-

tan yapan değerler; küresel dünyanın tek düze yeni bir dünya düzeni oluş-turma hesapları ve plânları altında za-rar görmektedir. Kültürüne, vatanına, bayrağına ve millet kavramına sâdık toplumlar bu duruma direnmektedir-ler. Fakat içinde bulunduğumuz ortam kültürlerin ve geleneklerin yanı sıra alışılagelmiş ne varsa öğütmekte, tah-rip etmekte ve yerlerine sahtelerini ko-yarak yok etmektedir. Çünkü bilinçli olarak yapılan yozlaştırarak dönüştür-me faaliyetleri; küresel bir salgın gibi ülkelerin, milletlerin ve kültürlerin üzerine çöreklenmekte ve buna diren-mek hiç de kolay gözükmemektedir.

Farkında olmadan değişerek dönü-şerek yaşadığımız bu tahribatlar so-nucunda vatan kavramı; günümüzde daha da değişik bir boyuta taşınmış gözüküyor. Tüm dünyada sınırlar hızla kaldırılıyor, medyada yer alan yayınlar ve internet üzerindeki sosyal ağlar yo-luyla insanlar kaynaştırılıyor ve kül-türler birbirine çarpıştırılıyor. Bunun sonucunda ne olduğu belli olmayan, kısır sonuçlara gebe bir dünya kültürü ortaya çıkıyor. Bu durumu uzak diyar-lardan evlilikler takip ediyor, insanlar farklı ülkelere göç etmeye, oralarda iş tutmaya ve yaşamaya başlıyorlar. Tu-rizm yoluyla dünyayı dolaşan insan sayısında ise müthiş bir patlama yaşa-nıyor. Sonuç olarak bu durum bizim vatan kavramını tekrar sorgulamamızı gerektiriyor. Artık istediğimiz yerde mülk satın alabiliyor ve yaşayabili-yoruz. Başkaları da bizim vatanımıza aynı şekilde gelip yerleşebiliyorlar. Bu durumda vatan, millet, kültür, dil ve din kavramları da –maalesef- önemini yitirmeye başlıyor ve ister istemez geri plana itiliyor. Öyleyse bundan sonra vatanımız sorulduğunda vereceğimiz cevap belli: Kariyerimiz için gelecek neredeyse, nerede içilecek suyumuz varsa orası. Yani kısaca doğduğumuz yer değil, doyduğumuz yer!...

Bakarsınız yarın hepimize dünya va-tandaşlığı da verirler… Eh o zaman bize de; yeni vatanımız hepimize ha-yırlı olsun demek düşer…

Sağlıkla kalın.

Saint-Dizier, 26 Mayıs 2011

İbrahim MERALSaint-Dizier ve çevresiTürkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğ[email protected]

ANMAHer zaman gülüşü ve duruşu ile örnek aldığım

çok sevdiğim AbimErdoğan DEMİRPENÇE'yiyokluğunun birinci yıldönümünde

saygı ile anıyorum

Uğur Ölmez AR Publicité

BAŞSAĞLIĞIKehl’deki Dadaş Touristik firmasının sahibi

Abdülkadir Şatır’ır sevgili eşiSevim ŞATIR Hanımefendi

ani bir rahatsızlık neticesinde 20 Mayıs 2011 tarihinde genç yaşında ahirete intikal etmiştir.

Merhume’ye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

Objektif Gazete

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 21

Bu Toprağın Kültürü...Merhaba Sevgili Dostlar…

Bugünlerde ruh halim biraz sıkıntılı, hatta halimiz sı-kıntılı yani milletçe… Demem şu ki ; ne çiçekten, ne böcekten ne de yediğimiz iki lokma ekmekten mutlu olabiliyoruz. Umurumuzda değil. Çünkü milletçe bir ka-osa kapılmışız, sürüklenip duruyoruz. Malûmunuz üzere 20 gün sonra seçimler var. Evvelinde, yani eski seçim dönemlerinde sadece “ Hangi parti ülkeyi iyi yönetir” ya da “Şu babamın partisi, bu dedemin partisi “diye oy verilirdi. Şimdi öyle mi? Hangi parti daha ahlaksız, hangi parti daha zavallı, nasıl etsem iki oy fazla alırım, ne yap-sam da rakibime kara çalsam… Ve daha niceleri… Ben yazmaktan utanç duyuyorum fakat onlar milyonların karşısında, çoluk çocuk demeden kötü örnek olma yo-lunda dörtnala, doludizgin gidiyorlar.

“Kurt dumanlı havayı sever, su uyur düşman uyumaz, koyun postuna bürünmüş kurt” ; bu atasözlerimiz gibi daha niceleri var ki, kendi derdine düşmüş olan siyasile-rin kendilerine gelmeleri gerektiğini anlatır cümlelerdir. Hiçbir millet yoktur ki; kendi kendini imha etsin. Mu-hakkak dış etkenlerden, gözü topraklarımızda olan kötü

niyetli insanların bazı sorumsuz kişiler veya yöneticilerle işbirliği yapmaları, sabırla ve sistematik bir şekilde uzun, upuzun yıllar boyunca tezgâhladıkları oyunlardan ve projelerden kaynaklanıyor. Tümden ele geçiremezsen, parçala böl, yut mantığıyla… Halka üç beş vaatle, inanç ve fakirlik gibi hassas konularla bir çuval kömüre oylarını sattıran yönetim, sanal olan üstünlüğünü göz boyama-larla devam ettirmeye çalışıyor. Bu arada gazetelere bakıyorsunuz yanlı, televizyonlara bakıyorsunuz o da taraf tutuyor. Tarafsız olan kaç kanal var ki? Zaten tüm zamanlar ya geyik muhabbeti yapan şovlarla, ya evlen-me programlarıyla, yemek veya diziler, acayip moda ya-rışmaları, daha hangisini sayayım. Uyutma politikasına devam. Memleketin bir tarafında bazı kimseler seslerini yükselterek bir şeyler ima etmeye çalışıyor. Bunca sene kardeş olarak, yurdun her yöresinde farklı kültürlerle bir arada mozaik oluşturmuş, iç içe akraba, hısım olmuş kız alıp vermiş bir halk, neden bugün sıkıntı yaratıyor? Gözümüzü açmanın zamanıdır. Eğitimde şike, yargıda hüsran, okumuş bu memlekete hizmet vermiş kişiler ha-piste, sınır boylarında senelerce kendi ailesini ve çocuk-larını düşünmeden canını bu vatana ipotek eden onurlu ve gururlu askerimiz ya şehit, ya gazi, ya da hapiste!

Fakat nedense, Millet Meclisi’nde benim verdiğim vergi ile maaşını alan ve o kürsüden söz söyleme hakkına sahipken, demokrasi yok, haklarımız hukuklarımız yok diyebilen, emniyet güçlerine tokat atabilen kendini bil-mezlere, çıkıp da bir dakika, siz ne diyorsunuz, aklınızı başınıza alın, diyen bir kişi yok. Bir tarafta açılım deyip kaçılım yapan, çark eden ama son pişmanlığın fayda vermediği bir girdapta debelenen bir hükümet, diğer tarafta entrikadan fırsat bulup kendine siyasette bir yer arayan acemi ve de ( Atatürk’ün bu ülkeye bıraktığı en önemli şeylerden biri Cumhuriyet Halk Partisi iken,) şimdilerde “özerklik, insan hakları” söylemleriyle bu partiye yakışmayan, mavi boncuk dağıtan iki yüzlü bir siyasetçi, bir diğeri yıllardır yönetimini ve tabanını bir türlü oturtamayan, bir yandan vatan aşkıyla tutuşan, bu günlerde de çulunu sudan çıkarmaya çalışan bahtı kara ve de seçmenlerini oraya buraya kaçırtmış bir diğer parti… Kim? Hani? Nerede bizi kurtaracak siyasetçiler? 12 Haziran günü kime oy vereceğiz? Yoksa sadece “oy anam oy…” mu diyeceğiz.

Namık Kemal, “Vatanın bağrına düşman dayamış han-çerini, yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” derken, Tevfik Fikret, “Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa, hakkın da dönmez yüzü, bükülmez kolu vardır”…der. Biz de eğer biraz sağduyulu olur da kendi menfaatlerimizin dışında ülke yararına en uygun kişileri arar bulursak, o zaman doğru seçimler yapmış oluruz. Özellikle gençlerin dolduruşa gelmemelerini, yakın tari-himizi de karıştırarak, okuyarak bilgilerini arttırmaları ve dostu düşmanı, kara gün dostunu ya da akbabaları ayırt edebilmelerini ümit ediyorum. Ülkenin üzerinde kara bulutları dolaştıranlara fırsat vermeyelim. Tüm kültür farklılıklarının yüzyıllardır omuz omuza yaşadığı bu top-raklarda bu güzelliğin bozulmasına müsaade etmeyelim. Eski dostlar düşman olmaz… Temeli çok eskiye dayanan ve devam eden dostluklar sağlamdır. Kolay kolay bozul-maz. Çünkü dostluğu yaşatabilmeyi başaran eski dostlar pek çok sıkıntılı, acı ve tatlı günleri birlikte paylaşmışlar; birbirlerine duydukları güveni içinde oldukları zamana kadar taşıyabilmişlerdir. Bu bakımdan kimi meseleler yüzünden birbirlerine düşman olamazlar. Öte yandan art niyetli insanlar arasında ise böyle bir dostluktan söz edilemez.

İyi düşünelim, oyumuzu özgür irademizle, ülkemizin dolayısıyla bizim iyiliğimiz için en iyi şekilde kullanalım. Geleceğimizi ipotek altına almayalım. Ümit edelim ki bugünkü kargaşa bir rüya olsun. Geçmişte kalsın. Bu eşsiz ülkede herkes eşit, özgür, küçüğünü büyüğünü seven, üreten, paylaşan, birlikte ağlayan birlikte gülen bir topluluk olarak yaşasın. Fakat yine de bugün için söy-lenecek çok şey var; adaletsizlik, sahtecilik, cana kast, gasp, gelir dağılımının uçurumlara dönüşmesi… Bütün bunlar olmadı, yakışmadı diyoruz…

Şimdi diyeceksiniz ki “ İçimizi kararttın, off yaa!”

Yine bir Atasözü ile veda ediyorum sizlere…

“Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki?” de-miş…

Tüm eğrilerin, doğru olması dileğiyle, esen kalın.

Meryem Şenocak TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı

[email protected]

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O22

Seçim HengâmesiEvet, dananın kuyruğunun kopacağı gün-lere geliyoruz.

Hattâ, belki de birçoğunuz için, bu gaze-teyi eline aldığında, seçimler geride bile kalmış olacak.

Sonunda kimimiz sevinecek, kimimizse üzüleceğiz; sandığın doğal sonucu bu, tıpkı penaltı atışlarına kalan maçlarda olduğunca, mutlaka birisi üstün çıkacak, diğerlerinin hevesi kursaklarında kalacak.

Daha önceki yazılarımızda da dile getirdi-ğimiz üzere, seçimin galibinin Akp olması kesin sayılıyor. Bilinmeyen, oy oranlarının ne olacağı. Daha açık söylersek, Akp’de düşüş olup olmayacağı ( ki o da hangi seçime / referanduma göre olmasına bağlıdır ), bir canlılık gözlenen Chp’de yükselişin ne kadar olacağı, Mhp’nin ba-rajı geçip geçmeyeceği ve, başta Bdp’liler,

bağımsızların hangi oranda oy alacakları merak ediliyor.

Tüm bunlar da, aslında seçim sonrası olu-şacak hükümetin ( muhtemelen Akp’nin ) Anayasa ve rejim ( başkanlık, yarı-başkanlık, parlamenter ? ) konlarında ne yapabileceği bağlamında önemseniyor.

Tabii, söylemek bile gereksiz, yüzde on seçim barajının olduğu bir sistemde, büyük çapta bir kitlenin tercihinin parla-mentoya yansımayacak olması her şeyi daha baştan sakatlıyor, demokrasiye gölge düşürüyor. Ama, o kadar kusur kadı kızında da oluyor maalesef.

Çelebi böyle olur bizde demokrasi dedi-ğin...

Bu kadar önemli bir seçim öncesi yapılan mitinglerde, beklersiniz ki parti liderleri demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından, ekonominin yerlerde sürü-nen yüzünden ( işsizlik, cari açık, dış borç, açlık sınırı vb.), Kürt ve Alevi yurttaşların taleplerinden, hukuktan, Anayasa husu-sunda ne düşündüklerinden, hangi rejimi tercih ettiklerinden sözetsinler.

Ama bunları kodunsa bul, ara ki bulasın !

Varsa-yoksa kasetler, şantajlar, birbirle-rine belaltı vuruşlar, öfkeli ve sinirli söy-lemler, incir çekirdeğini doldurmayacak saçma-sapan beyanatlar, suçlamalar, acayip beden dilleri, nerdeyse küfüre varan lâf atmalar vs...

Sonra da diyoruz ki bizde demokrasi ne-den yerlerde sürünüyor.

Kimsenin demokrasiyi ayağa kaldırmak, en üst düzeye yükseltmek, halkı demok-rasi kültürüyle yoğurmak, insanlarımıza demokrasi kültürünü özümsetmek gibi bir derdi yok ki; sadece ve sadece oy ve iktidar düşünülüyor, gerisi ise teferruat !

( Bütün bunları partilerin hepsi için ifade ediyoruz; şu parti-bu parti ayrımı yaptığı-mız yok.)

Neyse, bunlar işin biraz da teorik yanları..

Aslolan pratiktir ve son sözü de sandıkta halk söyler. Ona göre de bir memleket partilerden biri ya da birkaçı tarafından bir müddet yönetilir, sonrasında yine sandık vardır ve bu döngü böylece sürüp gider.

Her ne kadar kimileri halkın homojen bir yapıda olmadığını, bilinçli oy kullanan ile şeyhinin, ana-babasının, liderinin işa-retiyle oy kullananların aynı kategoride olmadıklarını söylese de, sonuç değişmez : demokrasilerde yargıç halktır ve onun sandıkta açıkladığı irade beyanı esastır.

Eğer o halkın çoğunluğu daha muhafazakâr ( veya modern ) bir yönetim zihniyeti altında yaşamak istiyorsa, bunu belirlemenin başkaca bir yolu da yoktur.

Mecburen önümüze sandık konulacak ve bizler de tercihimizi serbestçe yapacağız.

Ya o tercihimize Ygs şifreleri karışırsa mı dediniz ? Yani elektrikler kesilecek, ana bilgisayarlarla oynanacak, oy oranları değiştirilecek, çöplerden oy toplanacak, seçmen sayısı âniden oransızca artacak filan mı ?

Yok canım daha neler !

Burası Türkiye, burada olmaz öyle şey-ler...

Seçim sonuçları dilerim ülkemize ve in-sanlara mutluluk, barış ve huzur getirir...

Offenburg’ta Muhteşem 19 Mayıs Kutlaması

Mesut AYDOĞDU / Offenburg

Offenburg’ta, bu senenin bölgesel olarak en muhteşem 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlandı.

T.C Karlsruhe Başkonsolosluğu’nun hi-mayesinde; Kosolos Karahan Çetiner ve Eğitim Ateşesi Murat Çelebi’nin de katılımıyla başlayan kutlamalara, Baden Türk Okul-Aile Birlikleri Federasyonu başkanı Kemal Ülker ile Offenburg Belediyesi’nden Uyum ve Entegrasyon Dairesi Başkanı Bayan Regina Wolf da katıldılar.

Offenburg Okul-Aile Birliği Başkanı Sami Demir ile Ataspor Klübü başkanı Vakkas Şahin’in elbirliğiyle gerçekleşen bu bay-rama, Offenburg’taki Türk öğretmeni Hü-

seyin Eker, cami Hocası Ethem Kün-düllü, görevli Ahmet Kahraman, Alevi Kültür Derneği Başkanı Binali Karakuş ve arkadaşları, diğer öğretmenlerden Ayşe Kaşavar, Sermin Sevimlican, Mevlüde Aral, Zeynep Akçay, Rahşan Kaya, Metin Tiryaki, Cuma Nacar hem kendileri hem de talebaleriyle sınırsız emek verdiler.

Gösterilerde Türk ve Alman milli marşlarının okunmasının akabinde 19 Mayıs’la ilgili konuşmalar yapıldı, şiirler okundu, Atatürk ve 19 Mayıs 1919 tekrar anıldı. Halk oyunları, dans, judo, karate ve diğer sportif gösterilerle devam eden kutlamalarda; Cemevi saz grubu türküle-riyle, müzisyen Bünyamin Devrim kendi müzik grubu ve sanatçı arkadaşlarıyla iştirak ederek unutulmaz bir güne imza attılar.

600 davetlinin bulunduğu bu şenliğe Mannheim, Karlsruhe, Rastatt, Gengen-bach, Lahr, Schramberg ,Wiesloch, Kehl

ve daha birçok yerden gelen misafirler, çoğu kendi

folklor ve dans gruplarını da beraber getirerek müthiş gösteriler sundular.

Ağırlıklı olarak Offenburglu hanımların hazırlayıp sunduğu yiyeceklere lokantacı Yılmaz Tohu-mcu da büyük bir döner sunarak katıldı.

Yine Offenburg Be-lediyesi’nin hazır bulundurduğu am-bülans ve itfaiyecilerin yanında, Offenburg’un tecrübeli emniyet ve koruyucularından Adem Kara, Osman Usta, Atlla-Zeki Güldüren ve Niyazi Mutlu da görev

başındaydılar.

Türk ve Alman bayraklarıyla süslü du-varlarda göze çarpan en önemli söz ise ‘’YURTTA SULH CİHANDA SULH’’ idi.

Tüm emeği geçenleri kutluyoruz…

(h)aykırı-yorumHakan KAYA

T O P İ N A M B U R ( YERELMASI )

Sevgili Anneciğim,Topinambur, aslında bizim ‘’Yerelması ‘’.Hani hatırlıyor musun beni bir gün bizim bahçede yerelmasının saplarıyla evire çevire güzel bir dövmüştün ? O gün bana çok kızgındın. Suçum ne idi bilmiyorum ama senin o kızgın halinden o kadar çok korkmuştum ki, elinden kaçıp kurtulmayı aklımdan bile geçirmedim.

Beni bir elinle sıkı sıkı tutarken, diğer elinle yerelmasınının sapını kökleriyle yerinden söküp, rastgelen her tarafıma vurmaya başladın. İlk bir iki vuruştan sonra hırsın yavaşladı ve daha sonraki vuruşlarında fazla canımı yakmamak için artık daha dikkatli vuruyordun.Biliyorum ki senin de canın yanıyordu ama, belli ki ben bu cezayı haketmiştim.Bugün o vurduğun yerleri arıyor, senin vurduğun yerlerdeki biten gülleri hisset-meye çalışıyorum.

Anneciğim,Bugün tesadüfen Almanya’nın bir köşe-sinde dereye yakın bir yerde Almanlar’ın Topinambur dedikleri Yerelmasına rastla-dım.Gittim onları kokladım.

Sapının üzerindeki çok ince dikene ben-zeyen tüylerini okşadım, çiçeklerini ezip onların bana seni, bizim oraları hatırlatan kokusunu nefsettim.

Almanlar bundan’ şınaps’ dedikleri bir içki yapıyorlar. Bizim Türkiye’deki Rakı’yabenzeyen ağır kokulu ve alkollü bir içki. Ama benim güzel Annem, sen hayatın-da hiç içmedin ki, onun için bu tür içki tadlarını zaten bilemezsin. Bilmediğin de daha iyi.Çünkü böyle bir şeyi ilk içtiğinde, insanın boğazından ciğerine kadar her yeri yanı-yor, midesi bulanıyor, gözlerinden ateşler fışkırıyor, içtiğine pişman oluyor.

Sen içki tanımadığın gibi, kozmetik eş-yaları da tanımadın. Eline ve saçlarına kına’dan başka şey yakmadın. Babandan hatıra kalan, gümüş bir çift küpe ve evlilik yüzüğünden başka ziynet eşyaların da hiç olmadı. Ben sana Almanya’dan hediyeler getirmek istedim ama sen istemedin. Se-nin tek arzun beni tekrar görmek, müm-künse gurbete tekrar göndermemekti.

Ama Anneciğim, Almanya’da çok ya-

bancı insan var. Dünyanın her yerinden ; Çin’den, Arabistan’dan, Afrika’dan, Amerika’dan gelmişler. Burada hem onla-rı hem de onların adetlerini ve yiyecekle-rini tanıyoruz. Çalışıyoruz, kazancımız iyi, istediklerimizi alabiliyoruz.

Anneciğim, Ben de artık eşim gibi düşünmeye baş-ladım. Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı düşünmüyoruz. Zaten çocuklar okula gitmeye başladılar ve yaşamlarını bura-da devam ettirmeyi tasarlıyorlar. Onlar burada iken biz nasıl onlardan ayrılır da Türkiye’ye gideriz ?

Çocuklardan ayrı yaşamanın ne kadar zor olduğunu tahmin ediyor, seni şimdi daha iyi anlıyorum.

Garip Anam, gözlerin hep yollarda bizi beklemekle geçti. Acını dindirmek için el-lerine sarılıp doyasıya öpüp özür dilemek istiyorum. Ama seni bulamam artık.

Bir kuyruklu yıldız gibi o kadar çok hızlı aktın ki, geride sadece izlerin kaldı...

ALMANCI

Mesut AYDOĞDUYeminli Tercüman

[email protected]

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 23

DSRL Tip Fotoğraf

Makinası Üzerine Nazan Andaç, 1981 Strazburg’da doğdu. 11 senedir Hager Fabrikasında çalışmakta olan gencimiz 4 aydır artık hafta sonları düğün, sünnet ve her türlü eğlenceleri DSRL fotoğraf makinası ile çekiyor. Nazan Hanım ben sizinle daha önceden de fotoğraf üzerine görüşmüştüm. Oku-yucularıma DSRL tip fotoğraf makinası kullanıcılarını elimden geldiği kadar ta-nıtacağımı söylemiştim.

Gördüğüm kadarıyla Nikon D90 kullanı-yorsunuz. Kısaca anlatır mısınız fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?

Eşim Ruşen, kameracılığa atıldığı zamanlar demişti “Gel sen de fotograf çek” ama ben önce bu işi zor görüyordum ve pek istekli olmadım. Yıllar geçtikçe ve eşimle düğünlere katıldıkça kendime “neden olmasın” dedim. Eşim Ruşen

6 yıldır kamera çekiminde gördüğü formasyonlardan dolayı oldukça profes-

yonelleşti. Aynı zamanda kayınpederim Ali Andaç’la üçlü bir ekip halinde çalış-maktan çok mutluyuz.

Neden DSRL ( refleks ) bir fotoğraf makinası almayı düşündünüz? Elbette yapacağım iş için en ideal makine olduğunu düşündüm. Hem görünüm açısından, hem de çektiği fotoğraflardaki kalitesi bakımından REFLEKS bir makina aldım.

Fotoğraf çekmeye başla-mak zor oldu mu? Hayır, daha önceden de amatör makinalarım ol-muştu. Bence fotoğrafçı olmak için okul okumak gerekmiyor. Sizinle yaptı-ğımız ön derslerle DSRL makinayı kullanmaya baş-ladım. Profesyonel bir makinam var ve kullanmasını denemeler yaparak öğ-rendim. Zamanla kendimi geliştirebilecek olduğumu düşünüyorum. Temmuz ayında yapacağım 40 saatlik bir formasyonla sanırım daha iyi olacağım.

Fotoğraf çekerken ne hissediyorsunuz? Şu an 4 aydır profesyonel bir makinayla fotoğraf çekmekteyim. Bu işi çok se-viyorum. Çünkü ben insanları seviyorum. Öncelikle çekmiş olduğum kişilerle iletişimim iyi olmalı ki güzel görüntüler çıkarabileyim. Benim için bu çok önemlidir. Öyle anlar oluyor ki hem sevinç, hem hüznü bir arada yakalayabi-liyorum ve ister istemez etkileniyorum, yani ben de bir gelinle ağlamışımdır. Sanırım bu da annelik duy-gusundan olsa gerek.

Görüdüğüm kadarıyla 18-200mm’lik objektifiniz var. Sizin için avantajları nelerdir? Benim içim portre çekim-lerimde, park-larda ( özellikle flu ve zoom görünümü için bire bir) çok işime yarıyor. Geniş açı çekimlerinde ve sahneden yaptığım çekimlerde bayağı yakınmış hissi vere-biliyor. Benim için avantajları budur. İleride yapmayı düşündüğünüz çalışmalardan da bahsedebilirmisiniz? İlerde doğum fotoğrafları çekmeyi de düşünüyorum. Anne adaylarına duyu-rursanız sevinirim. Objektif Gazetesi’nin bana bu ay yer vermesi ve sizin de okuyucularınızla beni tanıştırdığınız için hem Objektif Gazetesi’ne hem de size çok teşekkür ediyorum. Ben de güzel kareler çekmeniz için bol ışık diliyorum.

FOTOĞRAFÇI

Mustafa ÖZSOY

[email protected]

Naz

an A

ND

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O24

Dünyadaki karşılaşabileceğimiz en zor durumlardan bir tanesi de, herhalde birilerine borçlu ya da gebe yaşamaktır.İnsan bu, bazen şaşar ya; nasıl olursa olur, hiç istemediğiniz halde bazı kişile-re karşı borçlu duruma düşüverirsiniz.Aslında en nefret ettiğiniz şeydir belki de bu ama, insan olanın başına neler gelmiyor ki ! Belki bir anlık sıkışıklık-tan, belki en kısa sürede ödeme umu-duyla, belki başkalarının ( size borcu

olanların ) verdiği sözlere güvenerek siz de bir tanıdığınızdan borç para istersi-niz.

Nasıl olsa söz verdiğiniz tarihte bunu ödeyeceğinizden eminsiniz ya !Ama kazın ayağı hiç de öyle olmuyor çoğu zaman : ya alacağınız paraları tah-sil edemiyorsunuz, ya işleriniz istedi-ğiniz şekilde gelişmiyor ya da ödemeyi düşünüp ayırdığınız parayı acilen başka bir yerde kullanmanız gerekiyor vb...Size de, alacaklınız karşısında mahcup olmak, zor duruma düşmek, hattâ mümkünse hiç yüzyüze gelmemek kalı-yor; hepsi de birbirinden kötü olan bu seçenekler, size kırk katır mı kırk satır mı sözünü hatırlatıp adeta bir cehen-nem azabında yakıyor yüreğinizi.

Aklınız hep bunda, kalbiniz bir men-geneyle sıkıştırılmış, stresiniz zirve yapmış, nerdeyse yemeden-içmeden kesilmiş vaziyette yaşamaya başlarsınız.Hele ki karakteriniz fazla hazımlı değilse, “Ne borcu yahu, bana ne, o düşünsün, olunca öderiz, ölümden öte köy mü var” türü fikirler size yabancıy-sa, en ufak bir hatâda dahi insan içine çıkmaya utanan bir yapıdaysanız; vay sizin halinize...

Sürekli bir çare arama uğraşı içinde çırpınıp durur, gelecekle ilgili umutlar beslemeye çalışır, yumurtadan kıl kırk-maya çabalar, Ali’nin külahını Veli’ye Veli’ninkini Ali’ye giydirirsiniz ama nafile; boşa koysanız dolmaz, doluya koysanız almaz.Sonuç, hüsrandır...

Bu tür sorunlar yalnızca parasal konu-larda da olmayabilir; öylesine durumlar vardır ki, işin içinde tek kuruş para olmasa dahi, birisine karşı bir gebelik, zorunluluk, mahcubiyet hissedersiniz.Size yaptğı bir iyiliğin karşılığını bekle-yen de olabilir bu, verdiği bir desteğin bedelini ödetmek isteyen de, yaptığı katkının diyetini bekleyen de.. Hattâ, böylesi, belki parasal olandan da acıtıcıdır; ne de olsa parayı bir gün bulup borcunuzu ödeyebilirsiniz, en azından bu ihtimal her zaman vardır.Ama, ya manevî olanı ? Asıl yakıcı olan, ruhunuzda insanlık nâmına hiçbir eser bırakmayan, sizi doğduğunuza pişman eden böylesi soyut bir borçluluk duru-mudur ki, zayıf bir ânında kişiyi intiha-ra bile sürükleyebilir; aman dikkat !

Öyleyse ne yapmalıyız ?Devletlerin bile birbirlerine borcu var

safsatasına sığınıp konuyu halının altı-na süpürmek insan olanın onuruna do-kunacağına göre, tabii ki en iyisi hiçbir zaman borçlu duruma düşmemektir.Ama, dedik ya insanız işte, başımıza istemediklerimiz de gelebilir; o zaman ne yapacağız ?

Galiba ilk önce borçlumuza karşı dürüst davranıp, ondan kaçmayacak, tersine ona durumumuzu anlatıp süre isteyeceğiz ve gerçekçi bir yeniden yapılandırmayla borcumuzu ödemeye / azaltmaya çalışacağız.Sonra da işlerimizi yoluna koyup en kısa zamanda borcu kapatmak gerek-mektedir.

Bunların yapılması elbette söylendiği kadar kolay değildir ama, o insana iyi niyetli olduğumuzu gösterirsek, o da halden anlayan biriyse, sorunun çözü-mü daha basit olabilecektir.Ya işler hiç iyi gitmiyor veya karşımız-daki çok anlayışsızsa ? Bunun çaresini de bir zahmet artık siz düşünün derim !Benim adım Hıdır, elimden gelen budur...

Ayın SözüLâfla peynir gemisi yürümez.

DörtlüklerŞöyle deli olmuşam

Bilmezem dünden günüYüreğime işledi

Aşk okunun yarası-Yunus EMRE-

Alıntılar“Vurulduk ey halkım, unutma bizi !”

-Uğur MUMCU-

AnektodlarBizim bir yeğenimiz var; dünyalar tatlısı Açelya.Eşimin kızkardeşinin beş-altı yaşlarındaki bu küçük kızı bi-zin eğlencemiz gibi; her ânımız onunla dolu. Evlerimiz de bitişik olduğundan, devamlı birlikteyiz.Geçtiğimiz günlerde Annleler Günü vardı, mâlûm.Açelya da okulda annesi için bir hediye hazırlamış, o önceden görmesin diye de bize getirmiş. Teyzesi de takılmış ona “Bana hediye yok mu?” diye.Teyzesini çok seven ve onu annesi kadar yakın gören Açelya bir an bocalamış ve aklına şu müthiş açıklama gelmiş :“Sana da Anneanneler Günü’nde hediye vereceğim, söz...”

Okunası Kitaplar “Başkaldırı Şiirleri ”

-Nihat BEHRAM / Derleyen- Antoloji / Alfa Yayınları

AZICIK

Fahri EKMEKÇİ[email protected]

Söylenesi Türküler / Şarkılar SürmeliBiz de düştük bir güzelin ardınaGüzel göçmüş biz konalım yurdunaYıkılası karlı dağın ardınaÇeker gider bir gözleri sürmeli

Havaya da deli gönül havayaAy doğmadan şavkı düşmez ovayaKatarlamış Türkmen kızı mayayaGeçer gider bir gözleri sürmeli

Deniz kenarında yerler hurmayıKılavuz gönderdim telli turnayıAk göğsün üstünde sedef düğmeyiÇözer gider bir gözleri sürmeli

Karacaoğlan der lebin bal gibiBoynunu uzatmış selvi dal gibiKarışmış reyhana gonca gül gibiKokar gider bir gözleri sürmeli-Karacaoğlan-

Yazı Köşesi

Gençlerimizin Eğitim ÇıkmazıBendeniz liseden sonra istediğim bölüm çıkmayınca Türkoloji bölümünü bir çıkış yolu olarak görmüştüm.. Hem Türkçe’mi hem de genel kültürümü geliştirmek istiyordum.

Ancak ilk günlerden itibaren hayal kırıklığına uğradım. Dersler Türkçe de-

ğildi. Türkçe konuşan tek profesör de toplumsal değerlerimiz konusunda aynı düşüncede olmadığımız biriydi. Diğer öğretmenler kaliteli olmasına kaliteliydi ama Türkoloji’de Türkçe konuşulmuyor, burada okuyanların hiçbir geleceği ol-muyordu. İstihdam alanları sıfırdı. 3 sene sonunda bir çıkış yolu buldum ve bilgi-sayar mühendisliğine kaydım. Türkoloji bölümünün en kısa zamanda değişmesi ve burada büyük bir reform yapılması gerek.

Fransız okullarına hâlâ Türkiye’den hoca-lar geliyor. Her ne kadar kaliteli, çok iyi eğitimci olsalar da burada yetişen genç-ler öğretmen olamayacak kadar ahmak mı ? Burada okuyan gençlerin geleceğine yönelik projeler üretilmeli. Hem ekono-mik açıdan hem de buradaki gençlerin istihdam alanlarını artırmak için bu ge-reklidir.

Yetkililerden ricamız burada okuyan gençlerin Fransız okullarındaki Türkçe derslerine gönderilebilecek seviyede bir eğitim anlayışını uygulamaya koymak ve öğretmenleri bu okuldan çıkartmaktır.

Zaten yetersiz öğretmen sayısından dola-yı birçok okul birleştirilerek ders veriliyor (ilkokul, kolej ve liseler). Bu da bazı öğ-

rencilerin ders saati dışında başka okula gitmesini mecburi kılıyor. Sonuçta da birçok veli çocuğunu derse gönderemi-yor. Kısa zamanda buna çare bulunulması gerek.

Elbette mesele aslında eğitime genel bakışımızla da alakalı. Biz eğitimden ne anlıyoruz ona bakmak lazım. Birçok veli-nin “bizim zamanımızda” diye başlayan “ah şimdiki kafam olsa” diye biten cümle-ler kurduğunu görüyoruz. Eğitimi bir dip-loma sahibi olmak olarak görüp bununla yetinmekle kalıyoruz.

Ancak belki acı gelecek ama zaman ne sizin zamanınız ne de artık sizden bir şey olur. Elbet yeni nesillere ibret almaları, ders çıkarmaları için kendi yaşantınızı an-latmanız doğal. Ama onların okuma moti-vasyonunu artırıcı sözler değil ki bunlar.

Maalesef gençlerimizde bir türlü o bekle-nen çıkış olmuyor. Elbet oradan buradan okuyan gençlerimiz oluyor ama yetersiz.

Onları engelleyen nedir ? Neden hep öğretmenlerini “raciste” görüp kestirip atıyorlar ? Neden gözde olan meslekleri seçmiyorlar ? Neden var olmadığımız medyada, sinemada, yargıda, yüksek memurlukta olamıyorlar ?

Biz gerçekten çocuklarımızın okumasını istiyor muyuz ? Bunun için onlara “oku” demekten başka neler sunuyoruz ? Hangi ortamı hazırlıyoruz onlara ? Kendi dersi-ne çalışmayı zor yapan birine kardeşine öğretmen olmasını mı istiyoruz ? Böylece sorumluluğumuzdan kurtulacağımızı mı düşünüyoruz ?

Elbet bizler önümüzde bir örnek gör-medik, köyden geldik ama devir değişti. Okutmak da fedakarlık istiyor.

Peki biz fedakarlığı ne kadar yapabiliyo-ruz ?

Bu açıdan bakıldığında Türkoloji’den baş-layarak acil reformlar yapılmalıdır. Daha sonra da Avrupa’da yaşayan gurbetçi çocukların neden okumadığı ve bunun nasıl değiştirilmesi gerektiği ile ilgili çare-ler üretilmelidir.

Not : Günlük gündemle ilgili yorumlarımı Twitterden takip edebilirsiniz : http://www.twitter.com/fkarakaya

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih [email protected]

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 25

BİZ BU YERDEN GİDER OLDUK KALANLARA

SELAM OLSUNİşte geldik, işte gidiyoruz.. Strazburg’ta zaman, bazen civa ağır-lığında yüreğime çöreklendi. Bazen rüzgar gibi esti geçti. Bazen şimşek gibi çaktı. Bazen bir ümit oldu yılların seline düştü. Bazen kuru yaprak misali ellere düştü. Bazen saçların en titrek tellerine düştü….Ve, bazen bir cesur yürek bulup üstünde taht kurdu. Bazen de muhatap-sız kaldı, oraya-buraya savruldu. Beş Eylül 2006. Strazburg’a geldiğim tarih. Yazılı ve sözlü sınavları geçmiş, Hizmetiçi Eğitim Kursu’nu tamamlamış, hazırlıklarımı yapıp gelmiştim. Gelme-den birkaç gün evvel bir şanssızlık ol-muş, kaza geçirmiştim İzmir’de. Manisa Selendi’deki okulumdan ilişiğimi kesmiş, İzmir’e dönerken annemlerin mahallesi-ne yakın bir yerde gece benim bindiğim arabaya belediye otobüsü çarpmıştı. O geceyi hastanede geçirmiştim. Ertesi gün öğleye doğru hastaneden ellerim, yüzüm gözüm dikişli ve sargılı olarak çıkmıştım. Anneciğim beni o halde görünce dayana-mamış ağlamıştı. Benim Fransa’ya böyle gitmemi istemiyordu. İyileşip kendime gelip ondan sonra gitmemi istiyordu.

Oysa ben iyiydim. Görüntü kirlili-ğimden (!) başka bir kusurum yoktu. Bindiğim arabanın camları ellerimi, yüzümü yaralamıştı. Anlaşılan İzmir beni Strazburg’a paketli ve imzalı olarak iadeli taahhütlü göndermek istiyordu(!)

Tabii endişem Strazburg’a gittiğimiz-de beni bu şekilde görecek velilerce, öğrencilerce, Fransız makamlarınca nasıl algılanacağımdı. Onlarla ilk karşılaşmamın böyle olmasını pek gönlüm istemezdi. Bu endişemi is-tişare etmek için Ankara’yı aradım. Şube Müdürü Osman DEMİRGÜL ile durumu birlikte değerlendirdik. İstersem bana izin verebileceklerini, iyileştikten sonra Strazburg’a gidebi-leceğimi söyledi. Ben de kendimi iyi hissettiğimi, herhangi bir sağlık so-runumun ortaya çıkmadığını, sadece sargılı ve dikişli olduğumu dile geti-rerek uçağa binebileceğimi söyledim. Zaten bizim derslerin başlaması biraz zaman alıyormuş. Program oluş-turulacak, Fransız makamlarından

derslere girebilme izinleri çıkacak derken nerden baksan bir ayı alırmış. E ben de o zamana kadar dikişlerden kurtulurum hesabıyla gitmeye karar verdim. Türkiye’de yazılı ve sınavları geçip gitme-min kesinleştiği günlerde bir rüya gör-müştüm. Rüyada yurt dışına çıktığımda her halimle Türkiye’yi temsil edebilecek bir konumda bulunacağım, hatta uyuma anımda bile beni görenlerin Türkiye’yi hatırlayacağı söyleniyordu.

Gelmemin kesinleşmesinden sonra böyle bir rüya beni çok etkilemişti. Diyebilirim ki o rüya, adeta beni ikaz ediyor, orada söylenenler gibi olmamın ve çalışmamın gerektiğine kanaat getirtiyordu. 2006-2007 Eğitim-Öğretim yılıydı. Ve 2006 geride kalmış, 2007 baharına dal-mıştık. Bir gün okuldan yorgun argın dönmüş, boylu boyunca yatağıma uzan-mıştım. Gözlerimi yummuş, kendimi bir tatlı hayale salmıştım. Geleceğin dünya-sını hayal ediyordum; savaşsız, kavgasız, kargaşasız. Silah tüccarlarının değil, attarların sevindiği, yol yıkanların değil yol yapanların güldüğü, vahşilerin değil yahşilerin memnun olduğu, bağ bozan-ların değil bağbanların mest u mahmur şen ve şakrak olduğu, her yerde, yörede, ovada, obada uns esintilerinin estiği

bir dünyayı hayal ediyordum. Böyle bir dünyada Fatih, Yavuz, Kanuni dirilmiş-ti. Hızır geçtiği her yere gül dökmüştü. Nefret dirilmemecesine gebermişti. Bağ-banlar neşeyle gül dermeye başlamıştı. Ve sema sakinleri mutluydu. Durmuşlar, Altın Nesli seyrediyorlardı. Minareler-den püsküren sesler nurluydu. Melekler kovalarını yer yüzüne salıp nur dolduru-yorlardı. Ve dünyanın dört bir yanında da insanlar tatlı dille; Türkiye’nin diliyle konuşuyorlardı. Kavgalar, dargınlıklar bitmiş, kardeşçe birbirlerine sarılıp kay-naşıyorlardı. Daha sonra bu hayalim kalemimin ucun-dan bir şiir olarak kağıda akmıştı.

Çok iyi biliyordum ki her şey eğitimle başlar. Netice itibariyle her şey ilme ve eğitime bağlıdır. İyi eğitilmiş bireyler ah-lakla da teçhiz edilince ülke, vatan, dün-ya barışını inşa edebilir. Gül dikersek gül dereriz. Diken ekersek diken…Çalışırsak bağban, bakarsak bağ, bakmazsak dağ oluruz. Mehmet Akif ne güzel söylemiş; “İki el bir baş içindir Davransana el de senin baş da senindir” Bu güzeran-ı hayatta başıma gelen en güzel şeyin öğretmenlik olduğunu düşü-nüyorum. Öğretmen olmamdan, öğren-cilerle haşır neşir olmamdan çok mutlu-yum. Öğrencilerimi seviyorum. Onların temiz simalarına bakarak yüzümü gözü-mü yuğuyorum. Ne kadar tasalı olsam da onları görmek neşemin yerine gelmesi için, keyifli olmam için yetiyor. Allah benden öğrencilerimi eksik etmesin. Dünya krallığını verseler, bir öğrencimin saf yüreğinde taht kurmam kadar bahti-yar olmam. Öğrencilerimin cıvıltılarını bülbül sesine tercih ederim. Beş Eylül 2006’da Strazburg’a indiğimde aklıma gelen ilk şey şuydu : Buraya yıldız avlamaya gelmiştim. Yıldız avlamak için geldiğim bu yerden bir ateş böceğiyle dönmek istemiyordum. Kainatın atomları, elekron, nötron, pro-tonları adedince Allah’a şükürler olsun ki ben bir yıldız ararken O, boynuma kehkeşan geçirdi. Ve ben şimdi mavi kehkeşanımda el-pençe divan, kemer beste-i ubudiyetle ferah feza yüreğim in-sirah içinde, ruhum da mahzuz bir halde memleketime, vatanıma, Anadolu’ma, Türkiye’me avdet ediyorum. Dönerken gözlerim arkada kalacak bi-raz. Kafamda tasarladığım ve henüz ifa edemediğim plan projelerim havada asılı

beni bekleyecek buralarda. Onlar bana, ben onlara bakakalacağız ayrılırken. Tek-rar gelmek nasip olur mu bilmiyorum ama eğer kısmet olursa kaldığım yerden devam etme niyetiyle, geri gelme beklen-tisiyle gideceğim.

Evet beş yıl şimşek gibi çaktı. Rüzgar gibi esti. Yıldırım gibi parladı bitti. Güzel hatıralar yüreğimde, çirkinleri ise bir çukura attım gitti. Bu son senemde en güzel sonu da öğrencim Esin UZUNALİ ile icra ettim. Dokuzuncu Uluslararası Türkce Olimpiyatları Anadilinde Türkçe Şiir okuma kategorisinde Fransa birincisi oldu. 130 ülke öğrencileri arasında kendi dalında yarışacak 35 öğrenci arasına girdi. 15-30 Haziran tarihleri arasında Türkiye’deki büyük finalin sonuçlarını bekliyeceğiz. Öğrencime şimdiden başarılar diler, sergilediği performans ve başarıdan dolayı kendisini ve ailesini kutlar, başarılarının devamını dilerim. Ateş böceği tutulur, yıldız görülür. Güneş ise göz kamaştırır. Bizim güneşlerimizi farkedemeyenlere bu yüzden bir şey diyemiyorum. Olimpiyat çalışmaları sürecinde bize yardım ve desteklerini esirgemeyen Amirlerime, EducaPlus Eğitim Merkezine, Cultur’ill derneğine, Dialogue Kültür Merkezine, Mistik Mevlevi Derneğine, Meslektaşım Rahime SARIÇELİK’e, kameraman Muammer Bey’e, Cemaleddin AÇIKÖZ’e, Halil ÖZSOY’a, Cappadoce Restaurant’a teşek-kür ederim.

Keşke buralarda eğitim konusunda ai-leler daha bilinçli ve duyarlı, öğrenciler daha istekli, Sivil Toplum Örgütleri de daha planlı, programlı ve idealist olsalar. Herkes bir mum yaksa karanlıklar yırtı-lır. Herkes bir gül dikse yerden baharlar fışkırır. Yüzüme istikbale ait ümit tomurcukları saçan sürpriz dolu asrımızda, bizleri sahil-i selamete çıkaracak yunusların, ateşleri dindirecek İbrahimler’in, prob-lemlerimizi kahve içme rahatlığı içinde çözüme kavuşturacak tek kaynağımızın öğrencilerimiz olduğu kanaatindeyim. Biz bu yerlerden gider olduk kalanlara selam olsun…

ŞÂİRİN PENCERESİ

Erdoğan MUTLUGÜNTürkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni

[email protected]

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O26

Olmaz Öyle Şey

El elden üstündür palavra atmamBenim kitabımda olmaz öyle şeyKalleşliği sevmem insanı satmamBenim kitabımda olmaz öyle şey

Yiğidi öldürmem hakkını yememKaşının üstünde kara var dememDara götürseler yalan söylememBenim kitabımda olmaz öyle şey

İnsanım insana veririm değerİnsanda insanlık varısa eğerKimi küfür eder kimisi söverBenim kitabımda olmaz öyle şey

Üçtepe’yim bilen bilir özümüHayduda hırsıza yummam gözümüSırası gelince çekmem sözümüBenim kitabımda olmaz öyle şey

Mehmet ÜÇTEPE 10 03 2009 Colmar

Dünya

Bura canlara can değil, Canlar sıkılası dünya. Dosta uygun mekân değil, Taşa çalınası dünya. Gördük tanıdık yüzünü, Geceni hem gündüzünü, Aldanıp içtik hüznünü, Hemen kusulası dünya. Bir lokman on tokat etti, Bir gülüşün bin dert etti, Sana aldanan kaybetti, Sihri bozulası dünya. Kalblerimizi kararttın, Ruhlarımızı daralttın, Yetmedi iblise sattın, Tekme atılası dünya. Hak eri senle sevinmez, Kaybetse bile üzülmez, Hele seni hiç dert etmez, Karnı deşilesi dünya.

İçimde Yaşarım

Ben fırtınaları içimde yaşarım!Kâh volkan olur yanarım, Ben sıkıntımı açmam herkese, Dışım bahardır dertleri içime atarım, Ben fırtınaları içimde yaşarım!.. Kavrulurken binbir dertle gecelerde, Gündüzleri çiçekler dağıtırım. Yaka-paça olurken kendimle, Sevgiden buketler hazırlarım. Ben fırtınaları içimde yaşarım. Dertler erir gözlerimden süzülür, Damlacıklar yüzümde şebneme dönüşür, Azarlamam, paylamam kimseyi, kavgacı değilim. Ben beni kendime gömerim, Ben fırtınaları içimde yaşarım! Ben çileyi bir kurşun gibi yüreğimde sak-larım, Dedikodusunu yapmam hiç dertlerimin, Ben çileyi hançer gibi ciğerime saplarım. Kanarım, yanarım, ağlarım, kıvranırım;Ben fırtınaları içimde yaşarım!..

Müminin Neşesi

Huzurunda bulunmak güllerden güzeldirTatlı tatlı esen yellerden güzeldirEn zengin şöhretli illerden güzeldirNamazı eda etmek Müminin neşesidir Bitmeyen bir huzura eriştirir insanıMabud Allah aşkınla coşturur insanıBöyle bir hayata alıştırır insanıNamazı eda etmek Müminin neşesidir Huzurundan ayrılmak istemez insanOnsuz edemez düşünemez insanBöyle bir vebala giremez insanNamazı eda etmek Müminin neşesidir Aklı fikri hep mevlada oluyorOnunla sıcaklığı ve yakınlığı buluyor

Gönül onun rahmeti ile doluyorNamazı eda etmek Müminin neşesidir Yüce rabbiyle birliktedir insanO an ona kulluk etmektedir insanBütün sıkıntıları arkaya atmaktadır insanNamazı eda etmek Müminin neşesidir İnsanı karanlıktan çıkarır mutlakaDünya yalan olduğunu bildirir mutlakaAslına özüne döndürür mutlakaNamazı eda etmek Müminin neşesidir Aşık Abdullah da namazını kılıyorNamaza durmaktan çok feyz alıyorManevi güzel alemlere dalıyorNamazı eda etmek Müminin neşesidir

Abdullah KELEŞ / 29.05.11

Seçimler ve BizlerBu sene de izin mevsimi yaklaştı ama se-çim maratonu şu sıralar daha heyacanlı. Belki bu yazılar okuyucularımızın eline geçtiğinde seçim bitmiş olacak. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız bu seçimde de buralarda oy kullanamaya-

cak. Sadece gümrüklerde oy kullanabili-necek. Buraya göç başlayalı 50 sene oldu, yani yarım asır ; bu yarım asırda oy kullanma hakkını alamadık, bakalım ikinci yarım asırda buralarda oy kullanabilecek miyiz ? İktidar iki dönemdir iş başında, çok ka-nunlar değişti, sözler verildi. Seçimlere 3 ay kala kanun teklifi verildi, Yüksek Seçim Kurulu kabul etmeyince suç bu kurula yüklendi. Oysa aynı Yüksek Seçim Kurulu Bdp’nin bağımsız adaylarının da seçime girme-sini engellemek istedi ama protestolar çoğalınca kararını hemen geri aldı. Aynı iktidar, iki dönem iş başında olan iktidar pasaport harçlarını kaç kere yük-seltti tam bilmiyorum. Benim söylemek istediğim şu : Başka iktidarlar farklı mıydı ? Ne yazık ki hepsi de yurt dışında yaşayan vatandaşlara oy kullanma sözü verdi ve hepsi boş çıktı. Burada yaşayan vatandaşlarımızın da

eksiği çok. Burada bir çatı oluşturamadık. Çatı oluşturmak için çalışan insanlara yeterli desteği vermedik. Gelen yöneticilere burada yeterli talep göstermedik. Avrupa devletlerinin ne-redeyse hepsi.belirli koşullardan sonra bizlere süresiz oturum verdi. Bizim ülkemizden bunları talep et-mekte sesimiz kısık kaldı. Burada basın camiasının da günahları çok. Buradaki insanlarımıza yeteri kadar kamuoyu yaratamadılar. Büyük çoğunluğun yaptıkları sa-dece gelen iktidarın borazanlığı oldu. Futbol ve kendine yakın örgütlerin propagandasından başka güçlü bir ka-muoyu oluşturamadılar. Hani demişler ya hak verilmez alınır. Böyle sessiz sedasız buralarda kendimiz mücadele vermez de hep gelenlerden medet beklersek, daha çok bekleyeceğiz demektir. Buradaki vatandaşlara oy hakkı verildiğinde herhalde oy atmaya da kimse kalmayacak...

Bir anektod İki arkadaş uzun bir aradan sonra bir araya gelmişler. Hal-hatır sorulmuş, birisi uzaklara gitmişmiş, uzakları anlattıktan sonra arkadaşına sen buralarda ne yapıyorsun, hayatın nasıl geçiyor diye sormuş.

Arkadaşı da « Bu aralar annem çok has-ta, herhalde yakında ölür, babam da bir genç kadın alır, ben de annemin işlerini yapmaktan kurtulurum, ilerde hayatım biraz daha rahat olur herhalde » şeklinde yanıtlamış. Aradan zaman gecmiş, iki arkadaş tekrar buluşmuşlar ; ne oldu, annen hakkın rahmetine kavuştu mu demiş birincisi. Ötekisi « Yok » demiş, « Annemi ölecek diye beklerken birden babam öldü,.babam ölünce annem de iyileşip ayağa kalktı ve genç bir adamla evlendi. Onun da gözü hep bende, ne yapacağımı şaşırdım » demiş...

EFENDİM SANA

Mustafa yaralı, yaralı dostum, Hakka gönül açtım kendime küstüm, Konuş sen üstadım ben ise sustum, Tükendi sözlerim bitti efendim.

Pazara çıksam da kimse almıyor ! Söylenen sözlerim sırda kalmıyor : Yapıştı yakama asla salmıyor,Gönlümde hasretin kaldı efendim.

Gül kokunu alsam yürekte özlem !Her taraf yokuş da neresi düzlem ?Bir işaret buyur açılsın gözlem,Bu sine bu ruha yüktür efendim.

Asırlar sonrası bir aşk haliyle,Sevgiler yollarım sevda diliyle,Bir işaret buyur kutlu eliyle,Yoluna turabım yolda efendim.

Ne bir kelam yeter ne söz anlatır,Sadece içimde ’’hasret’’ kaynatır,Bu nefsim dünyada gönül oynatır,Elimden tutmazsan benim efendim.

Dünya « sana » hasret sema da âşık,Hayatım çözülmez karmakarışık,Sensin bana rehber sen bana ışık,Sensiz dünya zindan bana efendim.

Bilmem ki bu sevda nasıl bitecek ?Nefsim beni bitmez nara itecek,Seni gören gözler elbet gülecek !Bir kez olsun bana görün efendim.

Şairsen şiire besteye getir,Al beni nefsimden hasrete götür,Dayanamam artık bu işi bitir,Yaşamak dünyada zordur efendim.

Hasan KARAKAYA 26 05 2011 Strasbourg

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

liquidation totalAbiyelerde 50% ve 70% e varan indirimler

Mahmut Bİ[email protected]

Erdoğan MUTLUGÜN

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 27

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

liquidation totalAbiyelerde 50% ve 70% e varan indirimler

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O28

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 29

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O30

EMLAK SEKTÖRÜ

Tapu İşlemlerinde Yeni Dönemİşlemler Büyükelçiliklerde

Yapılabilecek

Tapu işlemlerinin, taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu müdürlüğünde yapılması zorunluluğu, Ağustos ayı başı itibariyle kalkıyor. Vatandaşlar, tapu işlemlerini, Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi’ne (TAKBİS) bağlı herhangi bir tapu müdürlüğünde yapabilecek.

Tapu ve Kadastro Genel Müdür Vekili Gökhan Kanal, uygulamanın TAKBİS’e dahil tapu müdürlüklerince yürütülebileceğini belirterek, ülke genelinde mülkiyet bilgilerinin bilgisayar ortamına aktarılmasını öngören sistemin kapsamında şu anda 543 tapu müdürlüğünün bulunduğunu söyledi.

TÜRKLERİN YOĞUN OLDUĞU ÜLKELERDEN BAŞLANACAK

Kanal, ayrıca Ağustos başı itibariyle, bazı ülkelerdeki Türk vatandaşları ile yabancı uyruklu gerçek ve tü-

zel kişilerin her türlü tapu ve kadastro işlemlerini, bulundukları ülkede yerine getirebileceklerini söyledi. Öncelikle Türk nüfusunun yoğun olduğu Almanya, Fransa, Hollanda gibi bazı ülkelerin belirleneceğini ifade eden Kanal, çalışmaya bu ülkelerden başlanacağını, daha sonra uygulamanın sürece ve talebe göre yaygınlaştırılacağını anlattı. Kanal, söz konusu ülkelerin büyükelçiliklerinde birer tapu personelinin görevlendireceklerini ifade ederek, atamanın kurum içinden gerçekleştirileceğini, yeni

personel alımına gitmeyeceklerini kaydetti. Kanal, ‘’Mevzuatı bilgisi, yabancı dil hakimiyeti, temsil kabi-liyeti’’ gibi bazı kıstaslar belirleyeceklerini ve atamaları bu esaslara göre yapacaklarını söyledi.

ALTYAPI HAZIRLANIYOR

Kanal, söz konusu uygulamalara ilişkin yasal düzenlemenin teşkilat kanununda yapıldığını, yönetmeliğin de Ağustos başında yürürlüğe gir-mek üzere yayımlandığını anımsatarak, altyapı hazırlığında olduklarını bildirdi. Genel Müdürlük olarak gerekli teknik önlemle-rin alındığını, eğitim ve uygulama çalışmalarının

yürütüldüğünü dile getiren Kanal, işlemler için bilgi ve belgelerin elektronik ortamda gönderil-mesinde TAKBİS veri tabanının kullanılacağını, böylece bilgi sis-temleri ve teknolojisinin, tapu hizmeti sunumuna yansıtılacağını ifade etti.

Türkiye’de Konut Fiyatları Yüzde 20 Zamlanacak

Geçen yıl sonundan bu yana yüzde 30-40’lara ulaşan maliyet artışlarını fiyatlara yansıtmayan sektör, ‘zam’ için seçim sonrasını bekliyor.

Türkiye nefesini tutmuş 12 Haziran’da yapılacak genel seçimleri bekler-ken, inşaat sektörü de yeni projelere başlamak, fiyatlarda artışa gitmek konu-

sunda biraz temkinli davranıyor. Yaz dönemi durgunluğunu, seçim tedirginliğini bir tarafa bırakıp yeni yatırımlara başlayan, yeni projelerini satışa sunup, başarılı satış grafikleri yakalayan firmalar da var ancak piyasadaki genel eğilim seçim sonrasını bekleme yönünde. Seçim sonrası yeni projelerine start vermeye hazırlanan firmalar ise bu süreci stoklarını eritmek için değerlendiriyor.

PROJE ARZI DA ARTACAK

Geçen yıl sonundan bu yana inşaat maliyetlerinde

yüzde 30 - 40 seviyesinde artış olduğunu ancak bu artışın fiyatlara tam olarak yansıtılmadığını söyleyen Özyurtlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Özyurt, ‘Seçim öncesi dönemde fiyatların baskı altında olduğunu söylemek mümkün. Geçen yıl 11’inci ayda 1000 TL olan demir şimdi 1400 TL ve piyasada bulunamıyor. Genel olarak maliyetlerde yüzde 40’a yakın bir artış söz konusu. Ancak bu maliyet artışının ancak yarısı proje fiyatlarına yansıtıldı. Seçimin sonucu üç aşağı beş yukarı belli olsa da sonuçta konut bir yatırım aracı. Ve yatırımcılarda seçim öncesi tedirginliği var. Firmalar fiyat artırmak de büyük projelerini vitrine çıkarmak için de seçim sonrasını bekliyor’ diye konuştu. Seçim sonrasında arzda patlama beklediğini vurgulayan Özyurt, ‘Biz de Özyurtlar olarak bu dönemde stoklarımızı

eritiyoruz. Biri 1500 diğeri 1000 konutluk 2 büyük projemizi ise seçimden sonraya, yılın üçüncü çeyreğine bıraktık’ dedi.

Tam alım zamanı

MAR Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Münir Özkök, Mer-kez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını artırmasının

piyasayı olumsuz etkilediğine dikkat çekerek, ‘Kredi faizlerinin yükselmesinden kaynaklanan bir yavaşlama söz konusu. Bu nedenle de fiyatlar son derece cazip. Aslında şu an emlak piyasası için tam alım zamanı dene-bilir. Çünkü yılın üçüncü çeyreğinden itibaren fiyatların yüzde 10-20 oranında artması bekleniyor’ şeklinde konuştu.

Olumlu hava devam edecek

DAP Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz ise şu anda Türkiye ekonomisinde olumlu bir hava olduğunu ifade ederek, ‘Seçimler sonrasında bu olumlu havanın artarak devam edeceğini düşünüyorum. Tabii maliyet artışları muhakkak konut fiyatlarına yansıtılacaktır. Her firma kendi ürettiği konut adedine, kendi stratejisi ölçüsünde zam yapacaktır’ diye konuştu. Kredi faizlerinde artış sürpriz değil Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hafta içi yaptığı açıklamada, kredilerdeki sıkılaştırmaya göndermede bulunarak ‘İç talep yüksek. Buna dönük önlemler aldık. Kredi veren bankalarda bunu sınırlamaya çalışıyoruz. Harcamaları kontrol altında tutuyoruz’ demişti. Şimşek, 12 Haziran sonrası çözümün yine bankalarda aranıp aranmayacağı sorusuna da ‘Çözüm para politikası sıkılaştırılarak, kredi hacminin daraltılmasında aranacak’

yanıtı vermişti. Şimşek’in açıklamaları ‘kredi faizlerinde artış sürpriz olmaz’ yorumlarına yol açtı. 2000’in üstüne zam olmaz Tamer Özyurt fiyat artışı beklentisi ile ilgili olarak da ‘Yüzde 20 civarında bir fiyat artışı olacağını öngörüyo-ruz. Ancak bu fiyat artışı metrekaresi 1000-1500 TL olan projelerde geçerli olacak. Metrekaresi 2 bin TL’nin üze-rinde olan projelerde ise zaten satış sıkıntısı olduğu için zam olacağını tahmin etmiyorum’ diye devam etti. ( Alıntı : Şenay Köşdere / Akşam Gazetesi )

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 31

10. TÜRK - YUNAN FESTİVALİ STRAZBURG'DA

1999 Marmara depremi sonrasında Türk-Yunan ya-kınlaşmasından ortaya çıkan sıcak ilişkilerden doğan Defne - Nea Dafni derneklerinin 9 yıldır düzenledik-leri Türk-Yunan Festivali'nin 10.'su bu yıl Strazburg'da yapılacak.

Paris Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Müşavirliği'nin sponsorluğunda ve Defne Derneği tarafından düzenle-nen festivali, My Pr Agency organize ediyor.

3 Haziran'da başlayacak olan festivalin açılışı Strazburg Üniversitesi MİSHA binasında saat 18:00'de yapılacak. Açılışı panel ve dünyaca ünlü Türk fotoğraf sanatçısı Ara Güler ve Yunanlı Ikonomopoulos'un ortak fotoğ-raf sergisi takip edecek.

X. Türk-Yunan Dostluk Festivali’ni tanıtmak amacıyla düzenlenen Basın Toplantısı, l'Ancienne Douane resto-randa yapıldı. Bu vesileyle Yunanlı, Türk ve Avrupalı gazeteciler, Avrupa Konseyi mensupları, diplomatlar ve Defne-Dafni üyeleri bir araya geldiler.

Defne Derneği Başkanı Prof. Eser Karakaş'ın yaptı-ğı açılış konumasının ardından Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosu Sibel Algan etkinliğin önemini vurgula-yan bir konuşma yaptı. Bunu takiben Yunanistan Fahri Baş Konsolosu Albert Rosenstiehl söz alarak, iki ülke arasındaki bu yakınlaşmaların dünya barışına da kat-kılar sağladığını anlattı.

Etkinlik sponsoru T.C. Kültür Bakanlığı adına konu-şan Paris Büyükelçiliği-Kültür Müşaviri Hasan Yavuz ise, böyle bir barış aktivitesinin ilk kez gerçekleştiğini söyleyerek sivil toplumun oynadığı önemli rolün altını çizdi.

Dokuz yıldır Türkiye ve Yunanistan'da düzenlenen Dostluk Festivali ilk kez Avrupa'da gerçekleşecek. Strasbourg şehri sembolik olarak ayrı bir anlam taşıdı-ğından Defne-Dafni tarafından özellikle seçilmiş.

Almanya ve Fransa'da savaşın izlerini silerek, huzurla yanyana yaşayabil-menin başarılı bir örneği olan Strasbourg kenti, Yunanistan ve Türkiye için etkileyici bir model oluşturmakta.

Festivalin teması ise, ‘Defneler ile Diyaloglar' olarak belirlenmiş. Bu tema Avrupa Birliği ve Sivil Toplum Diyaloglarını kapsayan AB projesinden esinlenerek saptanmış.

Hem Türkiye-Yunanistan hem de Avrupa Birliği ile ilişkiler konusun-da çalışmalar yapan tek dernek olan Defne-Dafni Festivali, 3 Haziran'da start alıyor .

Strasbourg Üniversitesi (MISHA)'da 18:00'de başlayan panel Ara Güler-Ikonomopoulos fotoğraf sergisi ve kokteyl ile devam edecek.

4 Haziran'da ise Jazz Manushe gurubunun vereceği konserin ardından 'Barış'a Kurulan Sofra' ve yuvarlak masa sohbetleri halkla buluşacak. Etkinlikler halka açık ve ücretsiz.

3 Haziran'da saat 18:00'de başlayacak olan Türk-Yunan Kültürel Diyalo-gu konulu panele Türkiye'den; Emekli Büyükelçi Yalım Eralp, Gazeteci-Yazar Mehmet Altan, Gazeteci-Yazar Eser Karakaş katılıyorlar.

Değişik aktiviteler ve sürprizlerle dolu festival süresince, Türkiye ve Yunanistan'dan siyaset ve akademi dünyasının tanınmış simaları barış ve diyaloğu konuşacaklar.

Açılış ve Panel için : Strasbourg Universitesi Misha binası, 5,allée du Général Rouvillois (Tramway C - Observatoire durağı)

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O32 Mutlu günlerinizi bu köşede sevdiklerinizle paylaşmak için [email protected] adresine resim ve bilgileri gönderiniz.

Arkadaşımız Zeynep'e ömür boyu mutluluklar diliyor,

ailesini tebrik ediyoruz.

Foto Objektiften

Hatice & Uğur / Photo Objektiften

MUTLU GÜNLERİNİZ

Meliha ve AhmetPhoto Objektiften

Vahide & Kamil

Fatma & Rasim

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 33

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O34

Serife Organizasyon

9 senelik tecrübesi ile, profesyonel hizmet...

Siz, en güzeline layýks n z ...ý ý

A’dan Z’ye organizasyon

Dügün arabasiFoto & KameraDekorasyonOrkestraPalyaçoYemekPasta & TatliServisTemizlik...

00 333 88 29 73 3900 336 78 27 74 69

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 35

KONSOLOSLUK VE RESMİ DAİRELERE HER TÜRLÜ TERCÜME YAPILIR

Kemal ERGÜ[email protected]

1, rue du 19 Novembre F-67700 Saverne

TEL & FAX : 03 88 91 86 12 CEP: 06 88 93 20 93

Kemal ERGÜLInterpréte - Traducteur assermenté

Turc - Français

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O36

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 37

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O38

Saint-Dizier Türk Öğrencileri Avrupa Konseyi'nde Saint-Dizier Türk Okulu bu yılki eğitici gezisini 12 Nisan Salı günü Avrupa Konseyi’ne yaptı.

Geziye; Türk Öğretmeni İbrahim MERAL, Saint-Dizier Okul Aile Birliği Derneği yönetimi, veliler ve 30 kolej öğrencisi katıldı.

Gezi programı önce Strasbourg Zooloji Müzesi’yle başladı. Burası gezildikten sonra Strasbourg Tarih Müzesi’ne geçildi. Bu müzede Strasbourg tarihi ile ilgili eserler görüldü. Öğle arası piknik yaptık-tan sonra, Strasbourg şehrinin tarihi mekanları ve

önemli yerleri gezildi. La Petite France, Le pont Co-uvert, Katedral, Kleber Meydanı gibi tanınmış yerler gezildikten sonra Konsey’deki randevu saati gelip çattı.

Konsey’e varınca; görevli tarafından öğrencilere Konsey’in tarihi ve işleyişi üzerine video gösterisi izletildi. Ardından Meclis’e geçildi. « Dinlerin Kül-türler Arası Diyalogda Rolü » konusunun tartışıldığı esnada, Dışişleri Bakanı’mız Ahmet Davutoğlu ve ardından söz alan birkaç konuşmacı dinlendi.

Daha sonra Saint-Dizier Türk Okulu öğrencileri; önceden alınan randevu neticesinde Avrupa Konse-yi Parlamenterler Meclisi Başkanı, gururumuz Antalya milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu tarafından ka-bul edildi. Öğrencilere yaklaşık yarım saat zaman ayıran Çavuşoğ-lu, onlara görevinden, projelerin-den bahsetti. Öğrenciler tarafından sorulan soruları cevaplandırdı. Yapılan ziyaretten memnun kaldı-ğını ifade eden Çavuşoğlu; öğren-cilere sizlere ilerde büyük görevler

düşüyor. Ona göre çalışın, kendinizi yetiştirin, diye-rek öğüt vermeyi de ihmal etmedi. Ziyaret bitiminde hatıra fotoğrafı çekinildi.

Çıkışta ise onları bir sürpriz karşıladı. Dışişleri

Bakanı’mız Ahmet Davutoğlu çıkmak üzereydi. He-men kendisiyle görüşme isteğinde bulunuldu. O da bu isteği yerine getirerek öğrencilerle 5 dakika soh-bet etti ve onlara başarılar diledi.

Öğrencilerimiz yapılan bu gezi sayesinde; hem Stras-bourg şehrini tarihi ve kültürel değerleriyle tanımış oldu, hem de Avrupa Konseyi olgusunu ve işleyişini yerinde görerek öğrendi.

Diğer taraftan Meclis Başkanı’nın ve bakanlar komi-tesinin başkanlarının Türk olması da; öğrencilerimi-ze çok çalışmaları halinde nerelere ulaşabilecekleri konusunda bir güzel bir örnek oluşturdu.

IZMIR VOYAGES’dan Sigortalı, Konfor İçerisinde ve Zamanında

Havaalanı Taşıma Servisi

IZMIR VOYAGES, başta Türkiye olmak üzere tüm dü-nyaya uçak bileti ve organize tur pazarlayan başarılı bir firma.

Bürosu Selestat’ta bulunan seyahat acentası, kaliteli ve disiplinli çalışması ile bölgedeki birçok yurttaşımızın dikkatini çekmeyi biliyor.

Diğer hizmetlerinde olduğu gibi, kalite anlayışını TAŞIMA SERVİSİ’ne de yansıtan İzmir Voya-ges, yolcusunu en sağlıklı şekilde havaalanına ulaştırmak için tüm önlemleri almış durumda.

Bu konuya daha da açıklık getiren İzmir Voyages yetkilileri, şu bilgileri bizlerle paylaştı :

«Derdimiz, müşteri seyahatinin başından sonuna kadar sıfır sorunla geçmesidir.. Uçakla seyahatin ilk etabı havaalanına zamanında ulaşabilmektir. Ulaşamazsanız biletiniz yanıyor ve vatandaşımız maddi ve bazen manevi bedeller ödüyor.

Bu riskleri düşündük ve vatandaş için bir çözüm üretmeye çalıştık. Sonuç olarak müşterimize bilet-le beraber taşıma hizmetini de sunduk. Bu vesile ile, müşterinin havaalanına gidip gelme sıkıntısını

giderdik.

Hizmetimiz her gün mevcuttur. Kişi sayısı kaç olursa

olsun, farketmiyor. Havaalanı nerede olursa olsun, müşterimizi evinin önünden alıp bagajını teslim edene kadar yanında oluyoruz. Konforlu arabalarımızla yaptığımız bu servisimiz, müşterimizin bize olan güve-nini bir kat daha artırdı.

Bu hizmetin ücreti farklı etkenlere göre değişiyor ; me-sela yolcunun adresi, o gün için aynı arabadaki yolcu sayısı gibi...

Ayrıca, şunu belirtmekte de fayda var; taşıma servisimi-zden faydalanan her yolcu doğal olarak yolda olabilecek her türlü kazaya karşı sigortalıdır.

Taşıma servisimizi Fransız yasaları çerçevesi içerisinde yapıyoruz, taşıma belgemiz ve sigortamız vardır.

Bu hizmetle, toplu taşıt olduğu için, hava kirliliğine karşı az da olsa bir katkımızın olacağını da düşünüyoruz.»

( IZMIR VOYAGES SELESTAT / Tours Organisés, A Travers Le Monde / 5, Rte de Colmar 67600 Sélestat / Bureau no: (+33) 0981350136 – 0981330136 / H. KOCA : (+33) 676374273 - A. DURMAZ:(+33) 624939688 / Garantie financière 100 000€ - Licence IM067100036 )

BARR’DA BALIK TUTMA ETKİNLİĞİBasri ÇİÇEK / Barr

Dernekler artık camiden dışarı çıkmaya mı başladı ?

Barr Türk Fransız Dostluk Derneği’nin, 21 Mayıs 2011 günü Andlau’da düzenlemiş olduğu, piknik havasında geçen balık tutma etkinliği bunun bir örneği olarak bizi bu soruyu düşünmeye itti.

Bu konuda bilgisine başvurduğumuz Dernek Başkanı Hü-seyin ŞİMŞEK, üç haftadır duyurusu yapılan bu etkinliğe katılımın az olmasına bir anlam veremediklerini, bu-nun ilk olması ve balık tutma gibi bir alışkanlıkları ol-mayan Türk toplumunda daha ileriki yıllarda belki daha çok katılım olacağı yönünde her zaman umutlarının olduğunu belirtti.

Etkinliğin gelirinin tamamen derneğin olduğunu belirten dernek başkanı, katılanlara teşekkür etti.

Bu arada bayanların da katılmaları, balık tutmaları ve aynı zamanda mangal için gerekli malzemeleri hazırlamaları da dikkatten kaçmadı.

Strasbourg Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Prof. Dr. Fazlı ARABACI , Türkçe ve Türk Kültür der-sleri öğretmeni M. Yücel ÇELİKER ve Barr Din Göre-vlisi Murat KARANCI’nın da katıldığı etkinlik piknik havasında tamamlandı.

Bölgemizdeki diğer derneklerden de aynı etkinlikleri görmek amacıyla derneklerimize gazetemiz adına başarılar dileriz.

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 39

Entregrasyon Ödülü Türk’eMümin KARACA / KARLSRUHE Karlsruhe Belediyesinin geleneksel “Karlsruhe Uyum ödülü” sahiplerini buldu. Arın Transport’un sahibi, 150 kişiye iş imkanı

sağladığı için Karlsruhe Türk Okul Aile Birli-ği Başkanlığını da yapan Erdem Arın yaptığı aktif çalışmalardan dolayı Entegrasyon ve Ekonomi ödülünü Karlsruhe Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Martin Lenz’in elinden aldı. Uluslararası Yabancılar Buluşma Merkezi ve

Karlsruhe Belediyesi, 15. Entegrasyon Ödülü’nü bu yıl Erdem Arın’a verdi. Entegrasyona hizmet, barış ve kültürler arası diyalog çalışmalarında ve

sosyal alanda verilen ödül aynı zamanda dostluğu ve karşılıklı hoşgörüyü, iletişimi simgeliyor. Bu yılki ödülün sahibi ise Arın transport’un sahibi

Erdem Arın, yanında çalıştırdığı 150 kişiye istihtam sağladığı için aynı zamanda Karlsruhe Türk Okul Aile Birliği’nde Başkan olarak yap-tığı aktif çalışmalar, sosyal alanda gösterdiği hizmetlerden dolayı, birarada yaşamak yabancı iken dost olmak ödülü ile onurlandırılan Arın,

Karlsruhe Belediyesi’nde yapılan törende hazır bulundu. Ödülü Karlsruhe Belediye Başkan Yardımcısı Dr. Martin Lenz, ödülü Arın’a verirken, kül-türler arası diyalogun güven, saygı ve anlayış gerektirdiğini hatırlattı. Bu tür örnek insanlara her alanda ihtiyacımız var dedi.

Teşekkür konuşması yapan işadamı Erdem Arın, başarısında ailenin katkısına vurgu ya-pıp, eşi ve çocuklarına teşekkür etti. Kendisi-nin uyuma tam bir örnek olduğuna değindi.

KARLSRUHE GENÇLER BİRLİĞİ SPOR KLÜBÜ

Hasan Bellikli / Karlsruhe

Karlsruhe’deki Gençler Birliği Spor Klübü, bu sezon istenilen formda olmasa da, birlik

ve beraberlik içinde iki takımla Kreislige’de mücadele ediyor. Kurulduğu günden beri birçok başarılı günlere imza atan GSK spor klübü Basın Sözcüsü sayın Doğan Kara’yla görüşerek, takımların neden bu yıl istenilen formda olmadıklarını sorduk. Sayın Kara’nın açıklaması şöyle : „Son zamanlarda klüp kendi imkanlarıyla mücadele ediyor. Yeterince üye sayısı bulun-mayan klübe sponsor da yok Futbolcularımızın her gün ant-renman yapmaya zamanları yok Oyuncularımız kendi geçimlerini

sağlamak için çalışmak zorundalar. Bizim dileğimiz, bütün işadamlarımızın bizlere destek olmaları. Bütün futbolcularımız ve yönetimi kutluyo-rum. Birlik ve beraberlik içinde yolumuza de-vam ediyoruz. Buradan Başkan Murat Dede’ye, Antrenör Murat Genç’e çok teşekkür ediyorum bizleri yalnız bırakmadıkları için. Futbolcularımızın isimlerini bir hatırlayalım : Kalede Baykut Aymaz, Kaya Nihat, Murat Genç, Artan Genç, Azem Çağatar, Abdulr. Çağatar, Şükrü Öztürk, Hamza Bouhuch, Cen-giz Aynacı, İlhan Genç, Hakan Genç, Hüseyin Genç ve Serhat Çiftçi.” Biz de sayın Doğan Kara’ya teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Sedef Ecer’e Fransa’dan Ödül

Fransa’nın prestijli “Guerande Dramatik Yazarlık Ödülü”, bu yıl “A la peripherie” (Kıyıda) adlı oyunuyla Paris’te yaşayan Türk yazar Sedef Ecer’e verildi.

Guerande kentinde her yıl düzen-lenen yarışmaya, bu yıl 160 piyes katıldı. Bu yılki jüri, ödülü iki ya-zar arasında paylaştıramayınca Sedef Ecer ve Daniel Morvan’ı farklı nedenlerle ödüle değer gördü.

Sedef Ecer’in oyunu, “konu-sunun derinliği”, Fransız yazar

Morvan’ın piyesi ise “dilinin yeniliği” nedeniyle ödüle değer görüldü.

Ecer, daha önce “Eşikte” isimli oyunuyla, Fransa’nın “Ulusal Tiyatro Merkezi”nin teşvik ödülü ile Cannes’da düzenlenen Akdeniz Tiyatro Yazarları Buluşması’nda birincilik ödülü kazanmıştı.

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O40

Döner / Aşçı işi arıyorumPERMIS B .04/1988. AYRICA 20

YILLIK AŞÇIYIM. 1990’DAN 2010’A KADAR PARİS’TE ÇALIŞTIM.

DÖNER İŞİNİ İYİ BİLİYORUM. ALSACE BÖLGESİ’NDE

İŞ ARIYORUM. TEL : 06 46 59 42 93

Satılık Fond de commerce Market

Strasbourg’a 27 km, Colmar’a 50 km mesafede bulunan Benfeld’deki çok geniş, iyi çalışır vaziyetteki market, yalnızlık sebebiyle sahibinden satılıktır.

300 metrekarelik markette A’dan Z’ye tüm gıda ürünleri ve kasaphane + 300 metrekare tam teşekküllü fırın + çok geniş park alanı bulunmaktadır.

Tel : 03.88.74.15.61 / 06.62.25.20.91

Satılık fond de commerce

Mulhouse merkezde, iyi çalışırdurumda, işlek yerde 60 kişilik salonu

olan Snack-Dönerci satılıktır.

Tel : 06 89 54 42 35

TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM

ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ ARIYORUM. FRAN-SA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA PERMIS 1988 VAR BİRTAT

DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA

DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM.

TEL : 06 46 59 42 93

SATILIK RESTAURANT MUR et FONDEmeklilik dolayısıyla, 68 bölgesi Wittenheim ana caddede, 50m2 + 50m2

depo + 70m2 teras. Tam teşeküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, hazır müşterili, potansiyeli yüksek, tamamen yenilenmiş kaliteli bir binadır.

+ veya bitişiğindeki 6 odalı ev ile birlikte satılabilir. 6 oda 140m2 + 70m2 cave + 70m2 teras. Tamamen her şeyi ile yenilenmiş olup, ev ve restaurant ayrı

ayrı tapuludur. 2 daireye de ayrılabilir. Tel : 06 15 44 85 76 veya Monsieur Fuche 06 62 71 63 01

Satılık veya Kiralık Döner Restoran ve Türk KahvesiSte. Marie aux Mines’de, şu an açık olan, işlek yerde, müşterisiyle bir-likte kiralık veya satılık Döner restoran ve Türk kahvesi. Tüm restoran malzemesi mevcut. Mekân 2 lokal ve büyük vitrinlere sahip. Her lokale

iki ayrı kapı. Market ya da başka bir iş yapılabilir.Daha fazla bilgi için : 06 30 87 34 21

Satılık fond de commerceSaverne’de, Döner ve pâtes, 130 m2, 50

kişilik, Lise’nin ve Kolej’in yanında, müşterisi hazır, kirası 850 €,

fiyatı 18 000 € anlaşmalı.

Tel : 06 72 01 28 73

Satılık ArabaRenault Laguna, 1.9 DCI Siyah,

135.000 Km. 110 CV. DIESEL 6 CV. EXP. Satış yeri Mulhouse

( 68 Bölgesi ). Fiyatı 5 500 €TEL : 06 46 59 42 93

Mail : [email protected]

Güveninizin Eseri PROCOMM

www.procomm.frMr. Chenel A.

TEL.: 06 68 09 58 80

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Affaires en Liquidations10 000 € à 40 000 €

Département de la Moselle et Meurthe & MoselleBoulangeries Restaurants Cafés

Satılık Fond de CommerceStrasbourg merkezde, 7 rue de la Division Leclerc adresinde bulunan Libertine Ke-bap satılıktır. İşlek yerde, müşterisi hazır,

30 kişilik + 30 kişilik teras, 55 m2, tüm malzemesiyle satılıktır.

Kirası : 1 400 € ( charges dahil ).Tel : 03 90 23 24 74

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

Nancy bölgesi için, en az 2 yıl tecrübeli Agent Commercial aranmaktadır

Satılık EvlerStrasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık.

405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye kat-layacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir.Satış fiyatı 325.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 41

SATILIK FOND DE COMMERCEHaguenau’da restaurant-snack fonu satılık, 40kişilik, teras, iyi işler durumda, işlek

cadde üzerinde, üniversite, gare, mediatheque ve okulun sokağında, 3-6-9 kira kontratlı, pizza, döner, mutfak ve salonun bütün malzemeleri yeni.

Fiyatı pazarlıklı 80 000 €

Tel : 06 72 85 25 24 – 06 22 60 70 20

SATILIK FOND DE COMMERCEAudincourt’da ( 25400 ) Restaurant Munzur, 85 kişilik + 60 kişilik teras, iki katlı, lisans 4’ü var, çok merkezi yerde,

bölgenin en temiz ve en işlek restoranı, fiyatı uygun.Tel : 06 70 74 23 11

SATILIK EV EŞYALARITürkiye'ye kesin dönüş sebebiyle ev eşyalarım komple uygun fiyata

acilen satılıktır.Çok hesaplı bir şekilde pazarlığa açıktır.

Bazı eşyalar bedava verilecektir.Adres: Nuri TAŞTEKİN, 155 Rte de la Wantzenau 67000

STRAZBURG Tel: 06 21 32 92 53 - 09 52 00 50 44

SATILIK EV İLANIMevki; Giresun Gazi Caddesi'ne, iki özel hastaneye, iki ilköğretim okuluna, bir bankaya, iki alışveriş merkezine, sahile yürüme mesafesindedir. Ayrıca taksi durağı, market, berber gibi hemen hemen akla gelebilecek bütün ihti-yaçlarınızı karşılayabileceğiniz bir yerdedir.

Ev; Kale manzaralı, rutubet problemi olmayan, her zaman ve her taraftan güneş alan, 4+1, 140 metrekare, büyük bir kiler, geniş bir hol, biri pvc ile çev-rilmiş iki balkona sahip, laminat parke zemin döşemesi, büyük, evin ihtiyacı-na göre tasarlanmış ankastre mutfak, geniş ve havadar, kaliteli aksesuarlarla döşenmiş bir banyo, yine aynı kalitede alaturka tuvalet, mobilya, lüks kapı-lar. Kısacası içi zevke göre yeni döşenmiş lüks bir daire.Isınma problemi yok. tesisatı döşenmiş olup, ister soba, ister doğalgaz, ister kat kaloriferi olarak kullanabilirsiniz.170.000 Türk lirası (yaklaşık 85.000 euro). Fiyatta pazarlık olabilir. Arayın görüşelim.Tel : (00 90) 0543 216 28 28

SATILIK FOND DE COMMERCE

Kehl’de güzel çalışan Bistro Cafe satılıktır. Tel : 0049 (0)176 78 34 20 43

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lahmacun, pizza, si-

mit, açma, su böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda ustayım.

Tel : 07 86 93 32 36 ( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık fond de commerce

Colmar merkezde bulunan Le Cappadoce isimli Restaurant & Grill, emeklilik nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 23 69 36

Devren Satılık Döner Kebap Haus

Karlsruhe’de bulunan Kebap Haus devren satılıktır.

Tel : 0173 448 47 57

Satılık Fond de CommerceSatılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de, 10 place Abatucci’de bulunan lokal, işlek yerde,

müşterisi hazır, butik türü işlere uygun ve izinli, 80 m2.

Kirası 900 € ( TTC ). Fiyatı : 50 000 €Tel : 03 89 89 37 85

Satılık Fond de CommerceDöner-Kebab

Mulhause'da Pazar yerine yakın, 110m² kapalı alan, 300 m² havuzlu teras, 50 kişilik salon, iyi çalışır durumda, müşterisi hazır, işlek caddede, tüm malzemeleriyle beraber

satılık.

Tél : 06 11 19 44 06KEHL’DE SATILIK

FOND DE COMMERCEKEHL SINIRINDA OTOGARA VE ÇARSIYA 2 DAKİKA BÜYÜK PARKLI 400qm DÜKKAN 4 metre YÜKSEKLIK 80qm RAMPALI İŞ YERİ COMMERCE İÇİN İDEAL BÜYÜK BİR İŞ MERKEZİ (GAZİNO VE BAR YAP-

MAK İSTEYENLER ARAMASIN)CİDDİ OLANLAR ARASIN LÜTFEN

TEL : 06 29 85 79 83

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O42

SATILIKfonds de commerce Epicerie

Strasbourg Meinau’da, tramvay durağının hemen yanında, içinde her çeşit makinesi

mevcut, müşterisi hazır ve iyi işleyen dükkân satılıktır.

Tel. : 06.62.86.40.48

SATILIKFonds de commerce

Haguenau’da çok işlek yerde, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan, içerde 85 + terasta 30 kişilik yeri

bulunan restoran satılıktır.

Gelin görün !

Tel : 06 21 05 03 43

SATILIKFonds de commerce

Brumath'da, tam merkez'de, ana cadde üzerinde, müşterisi hazır, tüm malzemeleri yeni, iyi çalışan ve çevresinde oto-

park alanı olan döner dükkanı yalnızlıktan dolayı acilen

satılmaktadır.Kira: 600€ TTC Charges

dahil. Fiyat: 55000€ (fiyatı konuşulabilir).

Tel: 06.09.30.36.95

SATILIKFonds de commerce

Mulhouse şehir merke-zinde satılık Ephese Döner.

45 kişilik terası, 80 kişilik salonu bulunan + lisans (4)

Tel : 06 98 80 28 64

( Saat 14’den itibaren ciddi olanlar arasın lütfen )

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lahmacun, pizza, simit, açma, su

böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda ustayım.Tel : 07 86 93 32 36

( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

Satılık Fond de CommerceTuristik Obernai şehrinde, 40

kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci,

tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Satılık Bar – PMU – Snack

Haguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır, 200 m2 .Ciddi olarak

ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Fond a vendre Boulangerie – Patisserie –

Salon de the30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe

à Obernai. Prix : 150 000 € Tel : 06 75 13 28 53

Satılık fond de commerce

Marmoutier’de tek döner dükkânı, 100 m2, müşterisi hazır, işlek

yerde, bütün malzeme yeni, kirası 800 €, fiyatı : 58 000 €

Tel : 06 70 14 84 45

Satılık fond de commerce

Wittenheim’da çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 11 yıllık döner restoran

özel sebeplerden dolayı satılıktır.

Tel : 06 24 54 17 60

SATILIK Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl’e 2 km uzaklıktaki petrol istasyonu ve yanında imbiss ile

beraber tüm eşyalarıyla mülkiyeti.satılıktır. Ciddi olanlar bu telefonlardan ulaşabilirler.

0049.170.730.73.77 veya 0049.7844.99.11.22

Satılık Fond de CommerceMulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul isimli restaurantın fonu

satılıktır. 70 kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı

2008’in 7. ayında yenilendi. Kirası 864 € ( şarjlar hariç ). Fiyatı : 115 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80 ACİL

Satılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de bulunan La Feuille d’Or isimli market sağlık sebebiyle satılıktır. 80 m2, tüm malzemesi tamam, çok iyi cirosu var, teras,

meyve ve sebze için raflar, kirası 625 € ( changes dahil ).

Tel : 06 79 37 12 47 03 89 89 95 50

Eleman AranıyorStrasbourg’ta saat 20.00 –

01.00 arası çalışacak, içecek servisi + temizlik için bayan

eleman aranıyor.Tel : 06 32 64 29 63

Satılık Fond de commerce Schwindratzheim'da Döne-

ristan, işlek caddede, halen çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 40

otoparklı, 100m², teras + 30 kişilik

salon tüm malzemeleriyle satılıktır.

TEL.: 06 77 79 79 64

SatılıkFond de commerceFransa’nın Almanya ve İsviçre sınırındaki Huningue şehrinde bulunan elbise

mağazası, içindeki terzi eşyası ile birlikte satılıktır. 130 metre kare içerisi, terası

30 metre kare. Köşe başı, tam merkezde. Sağlık nedeniyle satılıktır.

İrtibat tel : (00 33) 06 82 11 68 67

Satılık fond de commerceFransa-İsviçre sınırındaki Saint Louis’de şehir merkezinde, işlek yerde, alimentation dahil, her işe uygun, 60 m2 işyeri, kirası 535 €.

Tel : 03 89 69 73 91

Satılık RaflarVölklingen’de satılık market raf

ve regal sistemleri, standlar + elbise raf,

regal ve askı sistemleri.Tel : 00 49 176 666 51 923

Satılık fond de commerceMommenheim’da Döner Kebap, çok işlek ana cadde üzerinde, çevresinde tek, süper

ünü olan, günlük geliri çok yüksek, çevresinde iş yerleri ve yakınında disko-

tek, 2 kat, 45 kişilik, tüm malzemesi yeni, geceleri açık olan mekân yalnızlıktan dolayı

acilen satılıktır.Tel : 06 32 10 19 66

Satılık Fond de commerce

Colmar’da, La Boheme. Şehir merkezinde işlek yerde, müşterisi hazır, lise karşısında, bilançoları hazır ve iyi, 60 m2, 20 kişilik

oturma yeri, + teras imkânı. Kirası 700 € ( charges dahil ).

Tel : 06 69 75 02 16

Satılık Fond de commerceStrasbourg’ta Katedral yakınında, yazlık terası ve lisans 4’ü olan, 55

kişilik ve 95 m² restoran, çok elverişli bir mekan.

Fiyatı : 200 000 eurosTel : +33 6 48 05 00 07

Mulhouse’da Satılık Döner Dükkanı

24 kişilik salonuyla, pazar yeri ve liseye yakın, kirası 550 €

Sağlık problemleri nedeniyle uygun fiyata satılıktır.

Tel : 03 89 60 51 07

Fotoğrafçı / Kameraman Aranıyor

Artan düğün taleplerine cevap verebilmek için çok iyi ka-meraman ve fotoğrafçılar aranmaktadır. Daha önce düğün çekimlerinde tecrübe edinmiş Dijial Ka-mera ve Reflex Fotoğraf makinesi kullanabilenler en kısa zamanda bize müracaat edebilirler.

Gececiler Düğün Organizasyon : 06 45 69 24 30

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 43

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan

istasyon ve imbiss, tüm malzemele-riyle birlikte satılık veya kiralıktır.

Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık Nintendo Oyunları + Trotinette + Çamaşır kurutma makinası

Nintendo DS + 6 oyun + saklama çantası 80 €

Trotinette 20 €Brant marka çamaşır kurutma makinası,

az kullanılmış 50 €Cep tlf : 06 85 77 22 65

SATILIK DÖNER DÜKKANIMULHOUSE’UN EN ESKİ DÖNERCİSİ OLAN

CHEZ YASSIR İSMİYLE TANINAN İYİ ÇALIŞIR DURUMDAKİ, DEVAMLI MÜŞTERİSİ OLAN, PAZAR YERİNE YAKIN, DÖNER VE PİZZA

SALONU İÇİN GEREKLİ TÜM MALZEMESİ MEVCUT OLAN, BÜYÜK TERASI VE HAVUZU BULUNAN, 40 KİŞİ-LİK KAPALI, 100 KİŞİLİK AÇIK ALANA SAHIP SATILIK

DÖNER SALONU.

İRTİBAT : 06 11 19 44 06

Eleman AranıyorStrasbourg Ostwald’de bulunan CRE-PIS RHIN isimli şirkette çalıştırılmak

üzere, dış sıva ve izolasyon ustaları aranıyor. İş yeri : Strasbourg ve çevresi.

Başvurular arasında kalifiye olanlar dikkate alınacaktır.

Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat no : 03 88 66 09 01

Satılık fond de commerce + Possibilité murSoufflenheim’daki tek PMU, Bar, Française des Jeux + Döner + Kahve + Snack.

Müşterisi hazır, işlek yerde, hiçbir tamirat gerektirmiyor.Ayrıca, bununla birlikte, üstünde bulunan F4 apartman

( tüm odaları banyo ve tuvaletli ).Ev ve altındaki kahve için fond veya mur olarak satın alma imkânı.

Tel : 06 48 77 97 96 / 03 88 86 72 88

TÜRKÇE KOD DERSLERİOTO EKOL MONİTÖRÜ SİZE ÖZEL

KENDİ EVİNİZDE TÜRKÇE KOD DERSLERİ VERMEKTEDİR.

RENS./BİLGİ : ALPER 06 31 47 47 42(HAGUENAU, BISCHWILLER, REICHS-

HOFFEN BÖLGELERİNDE)

Satılık Bina ( Ev ve işyeri )Sainte-Marie-Aux-Mines’de satılık

F4 ( 150 m2 ) + F3 ( 70 m2 ) + çalışır durumdaki local commercial

( 75 m2 ). Tümünün bedeli 135 000 € ( ticarî lokal için hava parası

ayrıca konuşulabilir ).Tel : 06 72 85 80 83

Satılık fond de commerceVend fond de commerce restaurant

18 couverts, cuisine entièrement équipée avec matériel neuf. 67300 Schiltigheim, 37 B, route du Gal.

De Gaulle.Tel : 06 61 86 07 97

Erkek Kuaför AranıyorSTAR LOOK isimli kuaför

salonunda çalıştırılmak üzere, bayan ve erkek saçlarından anlayan ( erkekler için saç traşı, saça çizgi çekme, sakal traşı vb. işler + kadın

saçı ) genç bir elemana ihtiyaç vardır.Star Look / An der Acher 6 – 77855 Achern

Tel. : 07841 63 59 692

Satılık fonds de commerceBakkal – Snack – Traiteur

Strasbourg’da çok iyi bir semtte, cirosu yüksek, her türlü işe

elverişli, bir çift veya bir aile için ele geçirilmez bir fırsat.

Tel : 06 73 16 50 51

Satılık fond de commerce

Erstein’da 40 kişilik döner kebap, işlek yerde, müşterisi hazır.

Tel : 06 72 78 11 09

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O44

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 [email protected]

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 45

Satılık İŞ YERİ Fond de commerceBesançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

Tel : 06 89 27 22 96

Acil satılık fond de commerce ve binaSte. Marie aux Mines’in hemen yanıbaşındali büyük lokal sağlık

nedeniyle Türkiye’ye döneceğimden satılıktır.Yemek salonu + oyun salonu veya Türk kahvesi yapılabilecek ikinci bir salonu + oyun salonu olarak kullanılabilecek bodrumu ( cave ). Kullanım alanı toplam 200 m2 + geniş otopark ( 15-20 araba ) + büyük teras. Turistik yer, 24 saat açık oturma izni var, manzarası

müthiş, oturmak için kiralık evi var.“Sahibinin değil, müşterilerinin gözünde süper bir yer”. Bina

masrafsız, komple yeni yapılmış durumda. Bina komple 10 ar ( dönüm ); ormanı, bahçesi, iki terası ve park yeri var.

Binanın giriş katı komple restoran ( 200 m2 ). Birinci kat 120 m2 ev. İkinci katta iki tane F3.

Fonu 110 000 €. Kirası 1 100 €. Komple bina : 550 000 €.“Lütfen bir kez gelip yeri görün, fiyatı sonra konuşalım.”

Tel : 06 84 30 03 16

Satılık Fond de CommercePfaffenhoffen'de

Restaurant DI CAPRI Pizza, tartes flambees,

döner kebab.Müşterisi hazır, iki adet

alışveriş mağazasının he-men yanında, çok

potensiyeli olan dükkânın fond de commerce’i ailevi

problemler nedeniyle satılıktır. İçindeki malzemelerin hepsi bir seneliktir, hepsinin garantisi vardır. İçinde 46 000 €’luk

malzeme vardır. Kirası 500 €Fiyatı : 69 000 € ( pazarlıksız )

Tel : 06 33 35 07 80

Satılık Fond de Commerce

Snack Restoran Grill National

Strasbourg'da Garın yakınında, işlek bir yerde, müşterisi hazır, 30 kişilik salon, her türlü ekipman

mevcut olup halen iyi bir müşterikapasitesiyle faaliyette... Adres: 30, rue du Faubourg

National F-67000 Strasbourg

Tel : 06 14 73 34 33 03 88 23 24 88

SATILIK Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20

kişilik + 26 kişilik terası olan restoran satılıktır.Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

SATILIK Satılık fond de commerce

Strasbourg merkezde, işlek yerde, iyi işler durumda ve müşterisi hazır, 76 m2, 36 kişilik salon de the ve petite

restorasyon mekânı satılıktır.

Tel : 06 14 59 47 77 / 03 90 23 79 33

SATILIK ARABATürkiye'ye kesin dönüş sebebiyle BMW 316i uygun fiyata acilen

satılıktır. 2001 model, 114.000 km.de, klimalı, bakımlı, abs, airbag 5.250 Euro (Pazarlığa açık)

Adres: Nuri TAŞTEKİN, 155 Rte de la Wantzenau 67000 STRA-

ZBURG/FRANSA Tel: 06 21 32 92 53, 09 52 00 50 44

Satılık fond de commerce KebapVittel'de, çarşıda Gare'ın hemen yanında, 20 kişilik oturma

salonu ve terası var, müşterisi hazır, ailevi sebeplerden dolayı satılıktır.28 000 € benefice (kâr),

yıllık cirosu 90 000 € Fonu 45 000 €’ya satılık.Tel : 06 37 28 04 91 / 06 37 28 04 91

Satılık fond de commerceFegersheim’ın ilk ve tek döner

dükkânı satılıktır.Bilgi için : 06 84 46 74 56

Eleman AranıyorSte. Marie aux Mine’de

çalışacak döner ve pizza ustası aranıyor.

Müracaat tel : 06 30 87 34 21

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 [email protected]

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O46

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 47

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O48

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 49

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O50

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 51

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O52

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 53

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O54

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 55

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O56

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 57

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O58

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 59

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O60

CENNETE YOLCULUK

Şahsen en şaşırtıcı bulduğum insan davranışı, varlığını ölümden sonraki en büyük mükafât olarak tanımlanan “Cennet”in bekleyişine adamadır diyebilirim. Çoğumuz, bilinçli veya bilinçsiz olarak yaşamımızı “Cennet” dediğimiz o istisnai mekâna kabul edilebilmek için “yatırım” yapmakla geçiriyoruz.

Gerçek hayatın zorluklarına karşı can ve başla verilen mücadelede, böylesi bir

hayâl âleminde yaşamak, bazılarımız için belki de en kolay çözüm.

Kimbilir ?!

Bazen, Cennet’in oltaya takılı bir yem gibi kullanılması; mutluluk ve iç huzuru

arayışındaki biçare müminlerin umut

tacirlerinin pençesine düşme ihtimâli de sözkonusu.

Tanınmış Rus yazarlarından Fiodor Dostoyevski (Moskova 1851, St. Peters-burg 1881) Şeytanlar adlı kitabında, “Bir

insan ne denli kötü koşullarda yaşar veya bir halk ne derece zulüm görür ve

safalet çekerse, bir o kadar inatla Cennet mükâfâtını arar.” diyor. Ardından da ek-

liyor:

“Üstüne üstlük, din adamları da bu hayâli körükleyerek spekülasyonlar yapmaya kalkarlarsa...”

Bunun tarihteki en güzel örneği Ortaçağ’da yaşanmış.

O dönemde, sefalet, açlık ve hasta-lıklarla mücadele eden Avrupa’da, saf müminlere Cennet’in anahtarı bile satılmış. Din adamları bu sayede kendilerine epey de bir kâr payı çıkar-mışlar.

Tarih hep bir tekerrürden ibaretmiş. Gerçekten doğru.

Bunun için, günümüz dünyasının hâline bir bakmak yeterli.

Yanlış anlaşılmasın. İnananları yargı-lıyor değilim. Haddime düşmez.

Ama hayat öylesine hızlı akıp gidiyor ki…

Çoğunluğumuzun, bugünkü ortam ve zamanda mutlu bir hayat yaşama uğ-runda yeterince gayret göstermediği bir gerçek.

Toplumsal hayatın dinî ve ahlâkî bazı prensipler üzerine kurulmuş olması elbette ki çok güzel. Ama kişisel mut-luluk, bunları da aşan bir olgu. Kili-seleri, sinagogları, camileri ve tapı-nakları dolduran milyarlarca insan bu sayede mutluluğu yakalamış olsalardı, bunun tartışmasını yapıyor olmazdık şu anda. İbadet yerleri dolup taşardı.

Kaç defa sızlanmışızdır “Mutluluğu hiç yaşamadım” diyerek.

Mutluluk mu ? O ne ?

Kaçımız mutluluğun tadını alamadan ölmek korkusuyla yaşıyor her gün ?!

Bunun için Cennet’i beklemekten başka çare yok mu?

Cennetin güzel bir açıklamasını Leo Buscaglia’nın “9 Numaralı Otobüsle Cennet’e Yolculuk “ kitabında oku-muştum. Buscaglia bu kitabında, cennetin erişilmez bir şey olmadığını, Cennet’e yolculuğun yaşanılan yer ve zamanda yapılabileceğini anlatırken, hayatı doyumsayarak ve hissederek yaşayanlar için hayatın zaten bir cen-net olduğunu vurguluyor.

Söylemesi kolay...

Mutluluğun reçetesi ne yazık ki yok.

Yorgunluk, kötü beslenme, stres ve hastalık gibi dış faktörlere göre deği-şebilen kişisel bir duygu.

Elverişli her imkâna sahipken bile, mutlu olunamayabiliyor bazen. İç

dünyamızın maziyle bitmek bilmez hesaplaşması nedeniyle yaşadığı-mız huzursuzluk, yürek kırgınlığı, hayâllerimizle bugünkü hayatımız arasındaki -kapatılması imkânsız- uçurum ve buna bağlı olan hayalkı-rıklıkları....

Sebepler öylesine çok ki.

Geçmişi değiştirmeyeceğimize ve kendi hayatımızın baş aktörü oldu-ğumuza göre, çözüm ortada: Cennet’i yaşadığımız an ve yerde, sevdikleri-mizle bulmaya ve yaratmaya çalışmak.

“Mutluluk, bizi zorlayan kadere karşı kazanılan zaferlerin en büyüğüdür.” demiş Albert Camus, .

Haydi bakalım...

İş işten geçmeden, herkes kendi Cennet’ini yaratmaya koyulsun.

12. yüzyılda yaşamış İranlı şair, filo-zof, matematikçi ve astronom Ömer Hayyam’ın çok güzel ve net bir şekilde izah ettiği gibi:

Güzelim can çıkıp gidince bedenimiz-den Birkaç kerpiç olacak mezarımızı ör-ten; Gün gelecek, mezar yapmak için baş-kasına Kerpiç dökecekler kalacak toprakla bizden.

Sağlıcakla kalın...

T.C. Strasbourg Başkonsolusu Sibel Algan Nancy’deydi

MVE / Nancy

A TA TURQUIE ve Association In-terculculturel de Grand Nancy derneklerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla buluşmak, sorunları dinleyip bilgi alışverisinde bulunmak amacıyla yaptığı çağrıyı kabul eden Strasbourg Başkonsolusu Sibel Algan 27 ve 28 Mayıs’ta Nancy’ye bir ziya-ret gerçekleştirdi.

Cuma günü programda Meurthe-et-Moselle İl İdare kurulu Başkanı Michel Dinet (président du Conseil général) ile buluşmada Türkiye ile kültürel ve sosyal ilişkilerin gerçekleştirilmesi ve Lunéville’de kurulma aşamasında olan Avrupa Kültürel Tarihi Enstitüsü kapsamında işbirliği yapılması projeleri ele alındı.

Bu sıcak karşılamanın arkasından Başkonsolos Ecole de Nancy Müze-si’ni gezdi.

A TA TURQUIE derneği Başkanı ve Henri Poincaré Lisesi Türkçe öğretmeni Murat V. ERPUYAN, Başkonsolosu, 200. senesi birkaç yıl önce kutlayan okulunu gezdirdi. Lise’nin sanat gösterileri gününe rastgelen bu ziyaret sırasında

Başkonsolos sinemadan klasik müziğe öğrencilerin çeşitli etkinlikleri izledi, Türkçe derslerinin verildiği dersaneyi de gezdi.

Daha sonra Nancy valisi Adolphe Colrat ile buluşma gerçekleşti.

Cumartesi günü Salle Raugraff’ta Türk toplumu ile gerçekleştirilen toplantıya Sibel Algan’ın tüm ekibi katıldı. Başkonsolosun konuşmasının arkasından Eğitim Ataşesi Ab-durrahman Topal, Din Hizmetleri Ataşesi Fazlı Arabacı, Konsolosluk görevlisi İsa Açıkel, Çalışma ve So-syal Güvenlik Ataşesi Aytan Arif Kopuz ve Yardımcı Konsolos Ne-vzat Erdem Atılgan sırasıyla söz alarak görev alanları ile ilgili ko-nularda vatandaşları aydınlattılar ve kendilerine yöneltilen soruları cevaplandırdılar. Emeklilik ve pasa-port konuları en önde gelen sorular oldu.

Nancy ve çevresinde Türkiye kö-kenlilerin oluşturduğu önemli bir topluluk olmasına rağmen katılımın düşünülenden az olması burada yaşayan vatandaşların pek sorunlarının olmadığı ve de birçok konuda bilgili oldukları şeklinde yorumlandı!

Daha geniş bilgi için : http://bit.ly/j3Kvks

S i z d e n b i r i...

Albera Meynioğlu

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 61

Kaynaştıran KERMESMustafa Güçlü / Luneville

Türk Fransız İşciler Cemiyeti’nin Luneville şehrinde düzenlediği kermes, Türk ve Fransız toplumu ile yetkili-lerini biraraya getirdi

Fransa’nın Luneville kentinde faaliyet gösteren Türk-Fransız İşçiler Cemiyeti muhteşem bir kermes düzenledi. Kermese üyeler ile çok sayıda Fransız ve Türk vatandaşı katıldı.

Türk ve Fransız bayrakları ile donatılan kermesin açılış törenine katılan Lune-ville Belediye Başkanı ile birlikte ker-mesin açılış kurdelesini kesen Luneville Türk-Fransız İşçiler Cemiyet Başkanı Fikret Akbıyık, yapmış olduğu açılış konuşmasında törene katkıda bulunan ve katılan herkese teşekkür etti.

Derneğin Kadın kolları ise yaptıkları pas-talar, börekler ve lahmacunlarla ayrı bir renk kattılar. Kermes’te bir de Türk kül-türünü tanıtan bir sergi sunuldu.

Ayrıca çocuklara özel şişme kale, kayak ve dönme dolap ayarlanmıştı, çocuklar çok

mutlu oldular.

Kermes Fransız ve Türk vatandaşların büyük ilgisini çekti. Cemiyet Başkanı Fikret Akbıyık katılımdan çok memnun olduğunu açıkladı ve projelerinden birinden de biraz bahsetti.

Fikret Akbıyık, cemiyetin yanında bulunan alana ek bina yapmayı projelediklerini ve cemiyete gelir sağlamak için bu tip organizasyonlar yaptıklarını vurguladı. Başkan destek veren herkese teşekkür etti.

24 Saatlik Bisiklet Yarışı

Mustafa Güçlü / Saint Die Des Vosges

Saint Die Des Vosges çarşısı bisikletler için kapandı. 24 saat boyunca süren yarışlarda ilginç araçların gösterisi yanı sıra, çeşitli etkinlikler de düzenlendi.

Saint Die Des Vosges Belediyesi(nin düzenlediği 3’üncü bisiklet yarışı büyük ilgiyle karşılandı. 3,5 kilometrelik bisiklet parkurunda sadece motorsuz araçlar, 24 saat boyunca kıyasıya yarıştı. «Velodatienne» adıyla dü-zenlenen yarışta, ilgi çekici bisikletler yer aldı. Bisiklet yarışı iki kategoriden oluştu ; komikler ve profesyoneller. Yarışlara 66 takım katıldı ve gün çok neşeli geçti.

Etkinlikler dahilinde çocuklar için şişme şato ve bisikletli trafik kurallarını öğreten pist de yer aldı. Müzik grupları da etkinliğe ayrı bir renk kattılar.

Türk Fransız Dostluk Cemiyeti de bu bisiklet yarışına katıldı. İlk defa katılan Türkler çok ilgi gösterdiler, 4 kişilik bisikletle yarıştılar, her Türk’ün üzerinde Türk bayraklı tişört vardı ve ilgi odağı oldu. Belediye

Başkanı’na ve encümen azalarına Türk bayraklı tişört hediye edildi.

Türkler’in standında bol bol Türk müzikleri çalındı, mangal dumanı hiç durmadı. 24 saat boyunca herkes eğlendi. 66 takım arasında yarışı Türkler 14’üncü bitirdi. Türkler ilk defa katıldı ama performans çok iyi oldu.

Ayrıca Türk Fransız Dosluk Ce-miyeti’ne sponsor olan Su-permarche des Vosges

ve Tuncer Tp’ye, sponsorluklarından dolayı başkan Mustafa Güçlü çok çok teşekkür etti.

Supermarche des Vosges ayrıca bu özel güne Fransızca afiş bastırdı : « Neden helal et », günümüzde

büyük bir konu ve ticaret alanında da herkes helal et satma planında.

İnsanların çoğu Helal yazan ürünleri de marka sanmak-talar. Bu afişte hedef daha çok insanı bilgilendirmek.

Helal et standı

Belediye etkinlikler kapsamında, özel helal et pişirme ve satma yeri tahsis etti. Supermarche des Vosges sponsorluğuyla gerçekleşen hizmet, Müslümanları memnun etti. Football Club Türkiye’nin Başkanı Müslüm Atmaca, encümen Ozan Rumelioğlu mangal yaparak, pişirdiklerini konuklara dağıttılar..

Müslüm Atmaca, «Sadece Müslümanlar değil Fransızlar da helal etin daha lezzetli olduğunu söylüyor. Büyük bir talep vardı, biz de memnuniyetle karşıladık» diye konuştu.

Nancy’de Supermarche d’Orient Mağazası Açıldı

Mustafa Güçlü / Nancy

Nancy’de yine bir Türk mağazası açıldı.

Selin Koşar genç yaşta ilk mağazasıının patronu oldu ve görkemli şekilde mağazanın açılışı gerçekleşti.

Koşar, ailecek çalıştıklarını ve bu günümüzde küresel krizden dolayı şartların zor olduğunu ve kendi patronu olmak isteğinin buradan geldiğini söyledi.

Mağazanın açılışında müşterilere promosyonlu ürünler

sunuldu. Açılışta yerel basın da yerini aldı, misafirlere ve müşterilere pastalar ve içecekler ikram edildi.

Nancy Belediye Başkan Yardımcısı ve misafirler mağazayı gezdiler ve bazı ürünler hakkında bilgiler aldılar.

Ayrıca Belediye Başkan Yardımcısı misafirlere Türkçe teşşekür etti ve Türkler’in çok çalışkan olduğunu ve iyi entegre olduklarını açıkladı.

Selin Koşar bir teşekkür konuşması yaptıktan sonra misafirlere pasta ikram etti.

Objektif Gazetesi olarak biz de hayırlı olsun diyoruz.

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O62

(çözü

mü b

ir son

raki

sayfa

da)

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 63

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O Fransa ve Almanya’daki Önemli Telefon Numaraları

Çilingir:

Strasbourg ve çevresi: 06 88 75 14 49Colmar ve çevresi: 06 03 97 98 58Mulhouse ve çevresi: 03 89 43 40 43Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

BİLGİSAYARINIZDAN DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dos-yalar, resim ve videolar geri yüklenir.

Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır.

Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.E-mail: [email protected]

T.C. Karlsruhe BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 721-98 44 00Eğitim Ataşeliği 0 721-98 44 027Çalışma Ataşeliği 0 721-85 77 87

T.C. Mainz BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 6131-98 26 00Eğitim Ataşeliği 0 6131-98 26 031Çalışma Ataşeliği 0 6131-98 26 027

T.C. Stuttgart BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 711-16 66 70Eğitim Ataşeliği 0 711-26 40 57

Çalışma Ataşeliği 0 711-24 07 10

Merkez HastanelerKlinikum Mannheim 0 621-383-0Klinikum Karlsruhe 0 721-974-0Klinikum Stuttgart 0 711-253-00

İdari BirimlerMannheim Valiliği 0 621-293-93 00Karlsruhe Valiliği 0 721-133-10 10Stuttgart Valiliği 0 711-216-25 54

BelediyelerMannheim Santral 0 621-293-0Karlsruhe Santral 0 721-133-0Stuttgart Santral 0 711-216-0

Turizmle ilgili BirimlerMannheim Turizm Bürosu 0 621-10 10 11Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı 0 7229 -66 20 00Stuttgart Havaalanı 0 1805-94 84 44

Acil NumaralarMannheim Karlsruhe Stuttgart

İtfaiye 112Polis 110Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz 0 621-290-0Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz 0 721-599-0Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz 0 711-289-0

Konsolosluk evinize taşınıyor: 2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

İŞLEMİN CİNSİ Tutarı

TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ 17,00 €

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza) 14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza) 24,00 €

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENMEKAYIT BELGESİ ÜCRETSİZ

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE ÜCRETSİZ

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa) 11,00 €

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI 24,00 €

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA) 4,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI 10,00 €

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. 75,00 €

K O N S O L O S L U K H A R Ç L A R I

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ 14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL 28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI 14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA) 14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ 35,00 €

P A S A P O R T H A R Ç L A R I

6 AY UZATMA 25,00 €

1 YIL UZATMA 36,00 €

2 YIL UZATMA 59,00 €

3 YIL UZATMA 83,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA 117,00 €

D E Ğ E R L İ K A Ğ I T L A R

PASAPORT CÜZDAN BEDELİ 27,00 €

NÜFUS CÜZDANI 3,00 €

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI 22,00 €

NOTER KAĞITLARI 3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI 5,00 €

BEYANNAME 3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ 29,00 €

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2010 YILINDA

UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorunlara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çarşamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler.

Santral N°Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma 03 88 36 68 1403 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri 03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri 03 88 24 77 35Cenaze ișlemleri 03 88 24 74 06Askerlik ișlemleri 03 88 24 74 09

03 88 24 74 06Noter ișlemleri 03 88 24 77 32Çifte Vatandaşlık ișlemleri 03 88 24 74 06

03 88 24 74 09Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet 03 88 24 77 32Vize ișlemleri 03 88 24 74 43Tebligat-Kasa 03 88 24 74 42Eğitim Ataşeliği 03 88 52 97 09Çalışma Ataşeliği 03 88 37 14 27Din Hizmetleri Ataşeliği 03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği 01 53 92 71 12T.C. Paris Başkonsolosluğu 01 56 33 33 33Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. 03 88 36 50 94Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu 0090/212 334 87 30Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu 0090/312 455 45 45

Santral 04 72 83 98 40Passport(Düzenleme) 04 72 83 98 45Passport5Uzatma) 04 72 83 98 51Askerlik 04 72 83 98 54Noter 04 72 83 98 46Nüfus 04 72 83 98 47Evlenme 04 72 83 98 53Güvenlik 04 72 83 98 55Kasa 04 72 83 98 52Çalışma Ataşeliği 04 72 74 26 73Eğitim Ataşeliği 04 78 24 33 00Din Hizmetleri Ataşeliği 04 78 65 01 21Appel d'Urgence Européen 112SAMU SOCIAL 115Enfance Maltraitée 119

Turizmle İlgili BirimlerStrasbourg Turizm Bürosu 03 88 52 28 28Entzheim Havaalanı 03 88 64 67 67Mulhouse / Basel Havaalanı 03 89 90 31 11S.N.C.F. ( Tren ) 36 35C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay ) 03 88 77 70 11

Acil Numaralarİtfaiye 18Polis 17

Jandarma 03 88 37 52 99S.A.M.U. 15Elektrik 03 88 18 74 00Gaz 03 88 75 20 75

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

SIHHİ TESİSATÇI İBRAHİM CEYLANKanalizasyon ve boru tıkanıklıklarında

ve acil durumlarda 24 saat hizmet!Her türlü su tesisat işleri / KAPI AÇMA

TEL.: 06 88 75 14 49

T.C. LYON BAŞKONSOLOSLUĞU http://www.lyonbk.com

64

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 65

ÇOCUKLARIMIZA ALLAH SEVGİSİNİ NASIL KAZANDIRMALIYIZ? Keşkesiz bir yaşam için, Allah sevgisiyle

dolu olmaya ne kadar da çok ihtiyacı-mız var. Peki, bunu çocuklarımıza nasıl kazandırabiliriz? Bilimsel araştırmalar, inanç öğretileri, bize şunu söylüyor. “İn-san doğasının en temel ihtiyacı SEVGİ-DİR.”

Bir çocuk, bir insan yüce yaratıcı tarafın-dan sevildiğini, onun nezdinde çok de-ğerli olduğunu hissederek yaşıyorsa; bu, bizim için içsel bir güç kaynağıdır. Düşünelim ki, küçük bir kasabada oturu-yoruz. Çok uzaklarda büyük bir şehirde olduğunu bildiğimiz, bizi seven birisi, bizim için; her gün, her hafta, her yıl çok güzel hediyeler gönderiyor. Binbir renkli, mis kokulu çiçekleri bizim ayaklarımızın altına seriyor. Çeşit çeşit meyveleri ve daha sayamıyacağımız kadar muhteşem hediyeleri bize sunuyor.

Biz, ona büyük bir sevgi besleriz ve onu tanımak isteriz. Ona teşekkür etmek, onu hoş tutmak için elimizden geleni yap-maya çalışırız, değil mi? Bu durum, tüm sunulanlara karşı, iç güdülerimizin, karşı-lık verme hissi taşıdığını gösteriyor. “İnsandaki duyguları ve bunların nasıl

geliştiğini inceleyen Psikanaliz, insanda en temel iki duygunun sevgi ve bağlanma duygusu olduğunu ileri sürmektedir.” (1)

“Çocukta, kendisine yardım edecek ve onu koruyacak “ sonsuz bir kuvvet” ara-yışı vardır. Çocuk sahip olduğu bitmez tükenmez merak duygusuyla henüz isim takamadığı, fakat zamanla öğreneceği ilahî kuvveti durmadan arar. Çocukta görülen bu arayış ondaki ihtiyacın bir ifadesidir. Zira çocuğun bir takım temel ihtiyaçları vardır. Emniyet, güven, da-yanma, korunma, sığınma, kabul görme, teslim olma, sevilme bu ihtiyaçların en önemli olanlarıdır.” (2)

“Duygusal gelişmenin, zihinsel gelişme-den önce olduğunu tesbit eden psikolog-lar, her şeyden önce çocuğun kalbini ka-zanarak, ondaki güven, ümit ve bağlanma duygularını geliştirmenin gerekli olduğu-nu ortaya koymuşlardır.” (3)

“Allah sevgisi insanda yaradılıştan mevcut olan bir duygu olup, Allah’a karşı sevgi telkin etmeyen bir dinin düşünülmesi ise insanlık duygusuna aykırıdır. Psikolog-

larca da sevgi, din ile en çok ilgisi olan bir duygu olarak kabul edilmektedir. Gü-nümüz eğitim anlayışında, üzerinde en çok durulması ve geliştirilmesi gereken duygunun sevgi duygusu olduğu şüphe-sizdir. Eğer çocuk, Allah sevgisine ulaşan bir insan olabilirse, başta insanlar olmak üzere, bütün yaratıkları sevecektir. Bu sevgi ise, ona her türlü ğüçlüğü yenme-sinde yardımcı olacaktır.”(4)

Allah sevgisinin kazanılmasını; çocuğu-muzun yaş ve algılama düzeyine göre, adım adım sabırla ve sevgiyle, onun ru-huna işlemeliyiz. Doç. Dr. Sefa Saygılı şöyle diyor. “Maneviyat ebeveynlerden öğrenilir. Güven veren, hevesli, uyumlu anne-baba çocuklarına da inanç aşılar-lar. Çocuklar göremedikleri bir varlığa güvenmeden önce, görebildikleri ve his-sedebildikleri ebeveylerine güvenmeyi öğrenmelidirler.”

Hangi yaşlar da neler yapabiliriz?

(Gelecek yazımda devam edecek)

ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIMAraştırmacı

e-mail: [email protected]

23 Nisan Bayramı Selestat’ta da Coş-kuyla Kutlandı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm merkezlerde olduğu gibi, Selestat şehrinde de coşkulu bir kutlamaya sahne oldu.

Selestat’daki Tanzmatten Salonu’nda 17 Nisan 2011 tarihinde gerçekleştirilen organizasyonla kutlanan ve Selestat ve Çevresi Türkçe ve Türk kültürü öğretmeni Havva Çalışkan tarafından hazırlanan Bayram prog-ramı, saygı duruşu ve ulusal marşların çalınmasını takiben, Havva Çalışkan’ın iki dilde yaptığı açılış ko-nuşmasıyla başladı.

T.C. Strasbourg Başkonsolosuluğu’nu temsilen Muzaf-fer İmre’nin katıldığı ve Başkonsolos Sibel Algan’ın

bir demecinin okunduğu kutlamalar, Selestat Türk-Fransız Kültür Derneği Başkanı Sinan Çağlayanlar’ın hoşgeldiniz ve teşekkür konuşması ve Selestat Belediye Başkan Yardımcısı Ma-dame Muller’in iyi bayramlar dileğinde bulunduğu konuşmayla sürdürüldü.

Selestat’da bulunan İzmir Voyages isimli seyahat acentasının da bir uçak biletiyle katıldığı programda, Selestat ve çevre-sindeki okullarda öğrenim gören Türk öğrencilerin sunduğu çeşitli oyunlar, skeçler, şiirler, danslar, folklor gösterileri, Karagöz-Hacivat gösterimi, Kına Gecesi, türküler, Mevlana’nın yedi öğüdü, 10. Yıl Marşı ve benzeri gösteriler yer aldı.

Çok kalabalık bir seyirci kitlesinin izle-

diği etkinlik, çocukların mutluluk nidaları arasında son buldu.

Benfeld Türk-İslam Kültür Derneği’nin Kermesi Yoğun İlgi Gördü

28-29 Mayıs 2011 tarihlerinde, Benfeld Türk-İslam Kül-tür Derneği’nce düzenlenen kermes, vatandaşlarımızın yoğun ilgisine mazhar oldu.

Kermes esnasında görüştüğümüz Başkan Önder ÜNLÜ, sizler için şu bilgileri verdi :

“Yıllardan beridir derneğimizin sürdürmekte olduğu kermes geleneğini, yönetimimizin üçüncü yılında üçün-cü kez gerçekleştirmekten yönetimdeki arkadaşlarım ve kendim adına büyük mutluluk duyuyorum. Bu seferkiy-le, toplamda on kermese ulaşmış olduk.

Bu yılki kermesimiz 28 ve 29 Mayıs günlerinde düzenle-niyor. Bunun öncesinde, 27 Mayıs akşamı, dernek üye-leri ve diğer Türk-Fransız misafirlerimiz eşliğinde, birlik

ve beraberliğimizi arttırıp kaynaşma sağlamak amacıyla yemekli bir gece de tertip ettik. Gecede ilahi grubu ve Dj Resul ile diğer arkadaşalarımızın sunduğu skeçler yer aldı. Hep birarada eğlenmiş olduk.

Bu sene yenilik olarak genç kızlarımızın özellikle annele-rimiz için yaptıkları çalışmalar var : el yazısıyla işlemeler, nakışlar, kına vb... Bunun yanısıra, kitap reyonu, gençler için playstation köşesi, çocuk parkı, ızgara ve döner dahil yiyecek çeşitleri, kadınlarımzın açtıkları hamur-yufkalar ve özel pizza makinesinde yaptıkları pizzalar, el işleri ve hediyelik eşya reyonları ile özel bir temizlik firmasının ürünlerinin tanıtımını yaptığı bir standımız bulunmakta-dır.

Bu seneki kermese çok önemli destek sağlayan Kadınlar Kolu ve Gençlik Kolu üyelerimizi de ayrı ayrı kutluyor, kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

Bizim kermesimizin asıl amacı, üye olsun olmasın vatan-daşlarımızın gelip gezerek birbirleriyle görüşüp kaynaş-ması, hoşça vakit geçirmeleri ve isterlerse de alışveriş yaparak dernek bütçesine katkıda bulunmalarıdır. Bir diğer deyişle, senede bir de olsa, birlikte stres atmak ve birbirimizi tanımaktır...

Benfeld içinden ve dışından birçok değerli şirket kerme-simize sponsorluk desteği sağladılar; sizin aracılığınzla kendilerine teşekkür etmek isterim.

Bu arada bölgedeki tüm dernek yönetimlerinden bir ricam olacak; dikkat ederek kermesleri aynı tarihlere denk getirmeseler, bu hepimizin yararına olacaktır, çün-kü böylece vatandaşlarımız bütün kermeslere gidebilme şansını yakalayabileceklerdir.

Tüm vatandaşlarımıza selam ve sevgilerimizi yolluyo-ruz...”

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O66

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 67

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O68

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 69

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O70

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 71

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O72

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 73

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O74

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 75

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O76

NASIL BİR EĞİTİM ? Bundan birkaç hafta önce bir me-kanda hayatın içerisindeki olaylar-dan bahsederken laf dönüp dola-şıp aile yapısına, çocuk yetiştirme mes’uliyetine gelince, sohbet etti-ğimiz arkadaşlar, bize doğal olarak biraz da çocuk eğitiminden bahse-din, çocuklarımız birer birer elden çıkıyor, bu konuda birey olarak aile olarak toplum olarak neler yapma-mız gerektiği konusunda hem yeni evli çiftlerimizi hem de birkaç ço-cuklu aileleri nasıl uyarabiliriz an-latın deyince; onlara karşı sorum-luluklarımızı nasıl yerine getiririz düşüncesiyle şahsım ve toplumda-ki vazifemi bir nebze de olsa yerine getirebilme gayretimi ve düşüncele-rimi toparlamış olduğumuz bilgile-ri siz okuyucularımızla paylaşmak, en azından çocuklarımıza verece-ğimiz eğitimde ve sosyal hayatta toplum içi ve kişisel davranışların gerekliliğini hem okul öncesi hem de okul içi öğretmek, onun önün-deki yaşayacağı hayata sımsıkı bağ-lamak elbette başta anne ve baba-nın görevi, daha sonra da yaşadığı ülkedeki devlet otoritesinin bekası açısından devletin kendi görevidir.

Evlat sahibi olmak o kadar önemli değil. Önemli olan çocuklarımıza; neyi, nasıl, niçin, nerede ve ne biçimde verileceğinin bilinme-

sidir. Eğer çocuklarımızın dene-timini yapmaz, onları başı boş bırakır, saldım çayıra Mevla’m kayıra anlayışı içinde olursak o çocuktan hayır beklememeliyiz.

Sevgili Peygamberimiz; “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. Aile reisi çobandır, ailesinden sorumludur...” derken, bize sorumluluk anlayışının öne-mini, ilgi, Allah’ın bize birer lütfu olan çocuklara; ahlak, manevi eğitim, milli duygular vermede ailenin önemini vurgulamaktadır.

“Her doğan İslam fıtratı üzere doğar” ifadesi de, her çocuğun mutlaka tertemiz, saf biçimde ve adeta temiz bir su gibi olduğunu, sonradan ona değişik kaynaklar-dan, değişik olumsuzlukların karıştığını, dolayısıyla temizliğini kaybettiğini belirtmek istiyor.

Bugün çocuk yetiştirmek eskiye göre daha zordur. Zira bugün; te-levizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu, yayın basın ve medya kuruluşları, çeşitli olumsuzlukları yayan kuruluşlar... Bu konuda ço-cuklara sahip çıkmak, onların hayırlı bir evlat olmalarına zemin hazırlamak için gerçekten anne ve ba-balara çok büyük görevler düşüyor.

Eğitim; aile, okul ve çevre üçlüsü takip eder. Aileden ayrılan çocuğu okul ve çevre ele alır. Okullar; iyi bir insan, iyi bir vatandaş, iyi bir millet olması için çaba gös-terirken, eğer verilen eğitim ek-sik olursa o zaman da zehirli bir bitki olur çıkar karşımıza. Bir de buna çevre faktörü eklenince artık bu minik varlıklar birer ca-navar olur. Bu yüzden çocuklara her pozisyonda, her mevkide ve her platformda her şeyden önce “din eğitimi” vermek zorundayız.

Çocuklara; yapacakları bir şeyi iyi izah etmek, zararlı olanın niçin zararlı olduğunu kızmadan, öfke-lenmeden, sinirlenmeden, çocuğu çizgiden çıkarmadan söylemek

durumundayız. Her şeyin başında anne ve babalar örnek olmak mecburiyetindedir. Anne baba siga-ra içiyor da çocuklarına; “Aman si-gara içme” derse yararı olmaz. Anne baba küfür ediyor, yalan söylüyor, iftira ediyor, ahlaksızca tavırlar sergiliyorsa, onların çocuklarına verecekleri bir şeyleri yoktur.

O bakımdan; “Çocuğum bana saygısızlık yapıyor, beni dinle-miyor, dediklerimi yapmıyor....” sözlerine karşı durup bir otokon-trol içine girmemiz gerekir: “Acaba ben zamanında ne yaptım? Anama babama karşı nasıl bir davranış ser-giledim? Anamı babamı itip kaktım mı? onlara hakaretler ettim mi?....” Unutmayalım ki; “Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görür, kim de zer-re miktarı kötülük yaparsa onu.” Bu, bir ilkedir. Sayılmak istiyorsak, biz de başkalarını sayacağız. Sevilmek istiyorsak, başkalarını seveceğiz. “Siz yeryüzündekilere acıyın ki, göktekiler de size merhamet etsin” sözü, kulağımıza küpe olmalıdır.

Kul hakkı, insana ve canlıya ve-rilen zarar hiçbir zaman yerde kalmaz. Hak yerini bulur. Bu yüzden çocuklarımızı en iyi biçi-mde yetiştirmek istiyorsak, biz iyi olacağız. Çocuklarımızın; hayırlı evlat olmasını arzuluyorsak, biz, anamıza babamıza karşı hayırlı bi-rer evlat olacağız, olmaya mecburuz.

Çocuklar bize birer emanettir. Emanete riayet de; gerçek mümin olmanın işaretidir. Dünyada iken Cennet iklimini solumak istiyor-sak, çocuklarımıza iyi bir terbiye vermeye, onlara; Allah’ı, İslâm’ı, Kur’anı, Peygamber’i, din eğitimini vermeye her şeyden çok ihtiyacımız var. Bunları yapmıyorsak; dü-nyada iken kendimizi tehlikeye atmış, evimizde birer canavar yetiştirmiş oluruz. Bu da, bize ceza olarak yeter de artar bile. İşte hem ayetler, hem de hadis-ler ışığında nasıl bir çocuk ter-biyesi yapılması gerektiğini göz-ler önüne sermeye çalıştım.

Sadece burada çocuk sahibi olmak onları dünyaya getirmekle her şey halledilip bitmiyor ; doğumundan ölümüne kadar bütün alan-larda ilgi ve özveri gerekiyor. Sağlıklı bir toplum yetiştirmenin gereklilikleri yerine getirildiği sürece hem toplumdaki yerimizi hem aile bireyleri arasındaki ye-rimizi hem de bizi yaratan AL-LAH’a karşı kulluk görevimizi yerine getirmiş olacağımızı, hem yaşadığımız zaman diliminde hem de gelecek nesillerimize hayırlı faydalı bir miras bıraktığımızın farkına varmış olacağız.

Son cümlelerimizi Hak Taala’nın bize göndermiş olduğu ayet-i kerimelerle bağlayalım…

„Ey iman edenler! Allah’a, Peygam-berine, Peygamberine indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab‘a iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygam-berlerini ve Âhiret Günü‘nü in-kâr ederse sapıklığın en koyu-suna düşmüş olur. “(4/Nisâ: 136)

„Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Sizden önce kendi-lerine Kitap verilenlere ve size Allah’tan korkmanızı emret-tik. Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O’na yakışır.“(4/Nisâ: 131)

„Kim doğru yola giderse, sırf kendi iyiliği için gider; kim de sapıklık ederse, ancak kendi aleyhine eder; Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez! Biz bir peygamber göndermedikçe azap da etmeyiz.“(17/İsrâ: 15)

1 Haziran üç ayların başlangıcının bütün İslam âlemine ve dünya barışına huzur, mutluluk ve barış getirmesi dileğiyle hepinizi ema-netlerin asla kaybolmadığı yere, O’na emanet ediyorum.

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 77

JOACHIM KROLL RUHR AVCISI (4)

DEHŞET SÜRÜYOR

1967 başlarında Kroll’un sapık dürtüleri yine kontrolden çıkmıştı. Bu kez kurba-nını daha önce de birkaç kez yaptığı gibi başka bir kentte arayacaktı. Wuppertal ülkenin kuzeybatısında yer alan orta bü-yüklükteki Alman kentlerindendir. İsmini yakınında kurulduğu Wupper neh-rinden alan şehrin geniş parkları ve dünyaca ünlü hayvanat bahçesi her zaman yerli ve yabancı gezgin-lerin ilgi odağı olmuştur.

8 Şubat günü, Kuzeyin sert geçen kışının dondurucu soğuğuna al-dırmayan birkaç turist sabah er-kenden Wupper nehri kenarındaki geniş botanik parkında yürüyüşe çıkmışlardı. Nehrin küçük kolları-nın birinin kenarında sarı bir cisim dikkatlerini çekti. Biraz yaklaştık-larında, gördükleri sarı renkli küt-lenin bir palto olduğunu anladılar, işin kötüsü paltonun altındaki kabarıklık içinin boş olmadığına işaret ediyordu. Nehrin çamurlu bir bö-lümüne gelmişlerdi, dikkatle biraz daha yaklaştıklarında yarısı suda yarısı çamur-da yüzen sarı paltonun altından çıkan küçük bir kol gözlerine çarptı; paltonun talihsiz sahibi buz gibi suyun içinde cansız yatmaktaydı.

Daha fazla beklemeden oldukça uzaktaki yola çıkıp bir dükkana girerek gördükle-rini anlattılar, dükkan sahibi hemen polis çağırdı. Kısa süre sonra olay yerine gelen dedektifler küçük çocuğun cesedini ne-hirden çıkarttılar. Beş yaşlarındaki bir kız çocuğuydu, yarı çıplaktı ve vücudunda kesikler vardı. Otopsi sonucunda tecavüz edildiği de anlaşıldı. İşin tuhafı hiçbir karakola küçük bir kız çocuğunun kayıp ihbarı yapılmamıştı. Çocuğun ebeveynle-rinin mutlaka polise kızlarının kayboldu-ğunu bildirmiş olmaları gerekiyordu. Bu durumda en büyük olasılık küçük talihsiz kızın Wuppertal’a başka bir yerden kaçırı-larak getirilmiş olmasıydı. Polis tüm ülke-de yakın zamanda kaybolan küçük kızları

araştırmaya başladı.

Bekledikleri yanıt kısa sürede geldi. Essen’de sarı paltolu bir kız çocuğu bir gün önce kaybolmuştu; 5 yaşındaki Ilona Harke. Essen Kuzey Almanya’nın büyük sanayi kentlerindendi. Caninin çocuğu kaçırıp öldürmek için neden Wuppertal’a getirdiği merak konusuydu. Araştırmalar hem Essen hem de Wuppertal polisince ortaklaşa yürütüldü ancak hiçbir ipucu bulunamadı. Çünkü zanlı iki kentte de yaşamıyordu.

İtiraflarında Joachim Kroll kızı Essen’de sokaklarda dolaşırken tesadüfen gör-düğünü, kendisiyle gelmesi için kandır-mayı başardığını, daha sonra da trenle Wuppertal’a götürdüğünü anlatacaktı. Birisini suda boğmanın nasıl bir şey oldu-ğunu çok merak ettiği için nehir kenarına götürmüştü küçük kızı. Havanın buz gibi olduğunu iyi anımsıyordu, küçük kız sarı paltosuna sımsıkı sarılmış ve ağlıyordu. Nehrin küçük kollarından birini takip ederek ıssız bir yere geldiklerinde iğrenç emelini gerçekleştirdi. Tecavüz ettiği kızın kafasını buz gibi suya sokarak boğdu, sonra da keskin bıçağıyla kurbanın sır-tından ve omzunda et parçaları kesti. Bu bölgelerin tadını merak ediyordu çünkü.

1967 Haziranında Kroll bu defa Almanya’nın Güneybatısında ortaya çıktı. Baden-Württemberg eyaletinin Waldshut bölgesindeki küçük Grafenhausen kasa-

basında av peşine düşen seri katil yeni hedefini çabucak buluverdi. Kasabanın biraz dışındaki geniş park alanındaki bir bankta tek başına oturan 10 yaşındaki Gabriele Peters’i gözlerine kestiren Kroll kızın yanına gelerek sohbet etmeye baş-ladı. Cebinden çıkarttığı sakızı kıza veren cani tüm sevimliliği ile az önce çimenlerin üzerinde bir tavşan gördüğünü, isterse birlikte bakmaya gidebileceklerini söyledi kıza. Kız adamla gitmeyi kabul etti, yol-dan oldukça uzaklaşmışlardı, ortalarda tavşan filan da yoktu, bunun yerine adam yanda taşıdığı küçük çantadan çıkarttığı bir porno dergiyi kıza gösterdi. Rahatsız olan kız uzaklaşmak isteyince de Kroll kolundan tutarak gitmesine engel oldu. Kızı çekiştirerek bir ağaçlığa sürükleyen cani ellerini Gabriele’nin kırılgan boğa-zına götürdü ve sıkmaya başladı. Kız çır-pınıyor, kendini kurtarmak için çaresizce çabalıyordu, ancak giderek gücü tükendi ve bayıldı. Kroll kıza yapacaklarını heye-canıyla elbiselerini çıkartmaya başlamak üzereydi ki yüksek sesle çalan sirenler işitmeye başladı. Ne olduğunu anlama-

mıştı, panikle sağa sola bakındı, uzaktan yaklaşan kalabalık adamlar görünce iyice telaşlandı ve öldüğünü düşündüğü kızı ağacın dibinde bırakıp koşarak uzaklaştı.

Oysa çalan polis sireni değil, yakınlardaki bir fabrikanın vardiya değişimini bildiren düdüğü idi. Adamlar da vardiya değişi-mi için görev yerlerine giden işçiler. Bu tesadüfi zamanlama küçük Gabriele’nin yaşamını kurtarmıştı. Kızı baygın bulanlar hastaneye kaldırdılar, bir haftadan fazla komada kalan kız sonradan iyileşti. Yaşa-dıklarını ailesine anlatmasına karşın her nedense bu ciddi suç polise bildirilmedi. Belki de yabancı saldırganın bundan haberdar olup canlı şahidi ortadan kaldır-mak için geri geleceğinden korkmuşlardı. Tüm bu olanlar Kroll’un itiraflarından sonra ortaya çıkacak, Kroll da yıllar önce öldürdüğünü zannettiği kızın yaşadığını öğrenince şaşıracaktı.

Yakalanmaya çok yaklaştığı için uzun süre yeni bir saldırı gerçekleştirmeyen cani 1969 yılında Essen’de kendi standardı dışında bir cinayet işledi. 11 Temmuz günü metro istasyonu çıkışında gözüne çarpan sevimli yaşlı bir kadın nedenini bilmediği bir biçimde dikkatini çekmişti. 61 yaşındaki Maria Hettgen hiçbir açı-dan Kroll’un cinsel güdülerini harekete geçirebilecek bir hedef olmamasına karşın “içine doğan tuhaf bir duygu” yüzünden kadını takip etmeye başladı. Bir parktan geçerlerken yanına yaklaştı ve konuşmaya başladı. Yabancı adamın tuhaf tavırlarında rahatsız olan Maria Hettgen yitirecek zamanı olmadığını ve kendisini rahatsız etmemesini söyleyince Kroll’un tepesi attı, kadına şiddetli bir yumruk savurdu, sonra da tekmeleyerek çalılıkların ardına sürükledi. Burada boğ-duğu yaşlı kadına tecavüz etti ve kimseye görünmeden uzaklaştı. Kadının cesedi iki gün sonra bulundu. Polis saldırıyı kimin gerçekleştirmiş olabileceğine dair en ufak bir ipucuna sahip değildi. Kısa süre sonra dosya rafa kaldırıldı.

Bu cinayetten on ay sonra bu kez Bre-itscheid kasabasında trenden inen 13 yaşındaki Jutta Rahn, Joachim Kroll’un hedefindeydi. Hiçbir şeyden habersiz ta-lihsiz kız ormanın içinden geçerek evine giden kestirme yolda ilerlerken peşindeki yabancının Almanya’nın en gözü dönmüş canisi olduğunu bilemezdi. Kızın boğul-muş ve bir hayli işkence yapılmış cesedi ertesi sabah arama ekiplerince bulundu. Tecavüz edilen kızın flört ettiği erkek ar-kadaşı zanlı olarak yakalandı. Tıpkı daha önceki birçok olayda yaşananlar bu defa da yaşandı; uzun süre göz altında kalan genç suçsuz olduğu anlaşılana dek boş yere içeride kaldı.

Bir yıl sonra Duisburg’a bağlı bir başka küçük kasabada 10 yaşındaki Karin To-epfer adlı kızın cesedi kent dışındaki bir tarlada bulundu. Tecavüz edilip boğulan küçük kızın vücudunun çeşitli yerlerin-deki yaraların ölümünden sonra açıldığı anlaşılıyordu. Meçhul cani kızın etinin “yumuşak” yerlerini keserek çıkartmıştı. Bu dehşet verici cinayet kamuoyunu çok rahatsız etti. Gazeteler günler boyu küçük Karin’in korkunç sonundan bahset-

tiler, spekülasyonlar yapıldı. Ortalıkta bir yamyam katil olabileceği haberleri her-kesi ürkütüyordu. Polis yüksek derecede alarma geçmiş olmasına karşın saldırga-nın kimliğini teşhis edemedi.

GÖZALTINDA Joachim Kroll’un en büyük hatası kendi-siyle aynı semtte oturan Marion Ketter’i kurban olarak seçmesi ve üstelik de kızın parçaladığı bedeninden arta kalan iç or-ganları kendi yaşadığı binanın tuvaletine atmak olmuştu. Tam 21 yıldır geride en ufak bir iz bırakmadan korkunç cinayet-ler işleyen bu caninin bu denli tedbirsiz davranması hayli ilginçtir. Ancak hiçbir seri katilin bu kadar beceriksiz polisleri olmamıştı doğrusu. Kroll’un işlediği suçların bir çoğunun birbiriyle bağlantısı olduğu bile daha anlaşılamamıştı. Tüm dünya suç tarihinde bu kadar uzun süre seks cinayetleri işleyen ve arkasına po-lisin takılmadığı bir seri katil olmamıştır. Neredeyse altı yedi ayrı katilin işi olarak

görülen olaylar ancak itiraflardan sonra birbirleriyle ilişkilendirilmiş, dosyalar bir-leştirilmiştir. Pek çoğu kapanmadan tozlu raflara kalkan bu dosyaların yanı sıra bir de boş yere hüküm giyen, canı yanan, hatta yaşamından olan insanlar da Alman polisi ve adaleti için utanç kaynağıydı. Eğer Kroll son cinayetinde büyük bir be-ceriksizlik sergilemeseydi tüm bu bilgiler büyük olasılıkla gün ışığına çıkamayacak-tı. Üstelik zanlı polise sadece aklına ge-lenleri anlatmıştı. Unuttuğu ya da bilerek anlatmadığı başka olayların da varlığı bir hayli tartışılmıştır. Joachim Kroll’un uzun süre hiç suç işlemediği zaman dilimleri bulunmaktadır. Bunun nedeni tam olarak anlaşılamamıştır.

Kroll’un itiraflarından sonra sırada bu dehşet verici bulguların kriminal psikiyat-ristler tarafından değerlendirilmesi vardı. Sapkınlığın son aşaması kabul edilen insan eti yemek için Joachim Kroll nasıl bir psikolojiye sahipti? Çeşitli uzmanlar sanığı incelemeye başladılar. Duisburg savcılığı sanığı mahkemeye çıkarmaya hazırlanırken psikiyatristler de insan sapkınlığının bu uç örneğini tanımaya ve tanımlamaya çalışıyorlardı.

Seri katiller dünyasında zaman zaman insan eti yiyenler, bundan cinsel doyuma ulaşanlar görülmüştür; en başta gelenleri Albert Fish, Jeffrey Dahmer, Fritz Haar-man, Karl Denke ve Georg Grossmann’dır. Son üçü Alman olan bu yamyamlar krimi-nal psikiyatrinin en fazla ilgi gören sapık-lıklarına sahiptiler. Alman bilim adamları 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk yıl-larında dehşet yaratan bu canileri o dö-nemin kargaşasında gereği kadar incele-yememişti. Bu yüzden Joachim Kroll bilim açısından da önemli ve nadir bulunan bir örnekti. Yamyamlık, belli başlı bütün psikiyatri kitaplarında ender görülen, ileri derecedeki seksüel sapkınlıklar arasında yer almaktadır.

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARI-NIN YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ

KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ...

Küçük bir gölün kenarına parkeden Volswagen’e yaklaşan seri katil aracın için-de öpüşen bir çift ol-duğunu fark etti.

Çeşitli uzmanlar sanığı ince-lemeye başladılar. Duisburg savcılığı sanığı mahkemeye çıkarmaya hazırlanırken psikiyatristler de insan sap-kınlığının bu uç örneğini tanımaya ve tanımlamaya çalışıyorlardı.

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O78 Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O78

ÇOCUKLAR EVİ DERNEĞİ PLAKET VERDİ

Strasbourg’ta geçtiğimiz ay kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında emeği geçenleri onurlandırmak için bir resepsiyon düzenlendi.Strazburg Başkonsolosu Sibel Algan, Çocuklar Evi Derneği Başkanı Semra Boz, Stra-zburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği çalışma bölgesinden Türk Kültürü ve Türkçe

Dersi öğretmenleri ve kutlamalara destek olan sponsorların katılımıyla gerçekleşen re-sepsiyona Cappadoce Restaurant ev sahipliği yaptı.Çocuklar Evi Derneği başkanı Semra Boz’un 23 Nisan kutlamalarında desteklerini

esirgemeyen Sibel Algan’a, emeği geçen Eğitim Ataşeliği’ne, öğretmenlere, öğrencilere, velilerine, dernek temsilcilerine ve tüm sponsorlara teşekkür konuşmasıyla başlayan re-sepsiyon, Başkonsolos Sibel Algan’ın ve Çocuklar Evi Derneği Başkan Yardımcısı Mu-rat Özdemir’in konuşmasıyla devam etti.Başkonsolos Algan, kutlamalarda emeği geçen bütün görevliler ve sponsorlara teşekkür ederek; kutlamaların her yıl, bir önceki yıldan daha güzel ve düzenli geçmesi için çalışmak gerektiğini ifade etti.Çocuklar Evi Derneği Başkan Yardımcısı Murat Özdemir ise “yaptıkları organizasyon-lardan büyük keyif aldığını, kendisini motive eden en önemli unsurun çocukların gözle-rindeki ışık ve gülümseme olduğunu ifade etti."Konuşmaların ardından Başkonsolos Sibel Algan, 23 Nisan kutlamalarına katkıda bu-lunan sponsorlara ve gerek maddi gerekse manevi olarak emek veren dernek temsilcileri ve organizasyonda görevli öğretmenlere teşekkür belgesi takdim etti.

KAFKA

İnsanin iç dünyasında ne volkanlar koptuğunu anlamak çok güç. Öyle ki, bırakın çevrenizdekileri, kendi içinizdekileri bile çoğu zaman anlayamazssınız. Beyinden kalbe doğru yolculuk yapan duygular bilince kök söktürür, ruhu volk-andan patlayan ateşe esir eder, yakar. Özellikle yaratıcı insanların iç dünyalarında kaynayan kazanlar her an benliğini yakmaya, bu yakma sonucunda; belki yüzyıllar boyunca var olmaya ya da tam tersi hiç yaşamamış gibi yok olmaya mahkum eder. Bazen bu durumdan, bu alev yığınından kurtulmak istersin, ba-zen de patalojik ruh haliyle o ateşin tutsağı olmak istersin.

Gece çoktan kanatlarını çırpıp kendi karanlığında büyük bir tutkuyla uçarken, ben bu saatte, dünyanın en ünlü yazarlarından birinin ruh halini anlamaya çalışıyorum. ( Normalde olması gerektiği gibi uyumuş olanlar karanlıktan nasibini almıyor.) Gece-nin sesini dinlerken aslında yazarın ruhunun sesini dinliyorum. Belli ki onun hakkında okuduklarımdan çok etkilendim.

Kafka ile ilk tanışıklığım, lise yıllarında okuduğum sanat ve edebiyat dergi-leri vasıtasıyla oldu. Ne yalan söy-leyeyim, hakkında okuduğum yazılar çok da ilgimi çekmiyordu. Üniversite yıllarında ise Kafka’nın roman anlayışı ders konularımızdandı. «Dönüşüm» ve «Şato» romanlarını ince eleyip sık dokumuştuk. O yıllarda da ders amaçlı okuduğumuz için ve iyi

not almak için canımız çıktığından dolayı, Kafka’ya yaklaşımım soğuktu. Açıkçası modern roman anlayışı da beni çekmiyordu. Romantikle-rin, realistlerin, natüralistlerin romanlarındaki olayların derinliğinde kaybolup yok olmak varken, içinde olay bile olmayan derinlikten yoksun pasif kahramanların ( ki günümüz insanının sembolüdür ) peşine düşmek cazip gelmiyordu. Hatta «Döüşüm» romanındaki bir gece yatağından böcek olarak kalkan kahraman bile ilgimi çekmiyordu. Oysa Kafka’yı, ders kaygıları bittik-ten, üniversiteden mezun olduktan sonra anlayacaktım ve eserlerini yeniden okuyacaktım. Hele «Mi-lena’ya Mektuplar»ı okuduğum zamanki ruh halim belki de mektu-plardaki ruh haline yakın olduğu için, uzun süre kitabın etkisinden kurtulamayacaktım.... Ancak o kadar kitabını okuduğum halde Kafka’nın hakkında bilmediğim şeyler kalacaktı bugüne.. Nasıl biriydi Kafka? Hiç kuşkusuz yazdıklarından da anlaşılacağı üzre; çağını, toplumu ve çarkların işleyişini iyi analiz eden bir yazardı. Yazılarını yazarken korkularından ve evhamından ilham aldı. Ve bu-gün dünyanın en çok konuşulan, incelenen bütün dünya üniversitele-rinde eserleri etüd edilen bir yazar. Ama madalyonun bir de -benim de yeni gördüğüm- diğer yüzü var. İşte madalyonun öteki yüzünü görmek için onun iç dünyasına bakmak el-zem bir durumdur. Yazmaya büyük tutkusu olan ve durmadan yazan, yazan, yazan sonra da yazdıklarını yok eden birinin iç dünyasında, ateşin nasıl dans ettiğini tahmin etmek hiç de kolay değil. «Yaz

ve yak» ya da «yap ve yık» hangi yaratıcının lügatinde var olan bir durumdur? Kafka yazıya olan büyük aşkına rağmen ne yazdıysa yaktı, yaktı kül etti. Adeta geride bir şey bırakmamaya yeminli gibiydi. Hayatı boyunca kaleme aldıklarının yaklaşık yüzde doksanını kendi elleriyle alevlerin acımasız kollarına attığı tahmin ediliyor. Bu nasıl bir ruh ha-lidir? Yıllarca yaz ,sonra bu büyük emek hasatının üzerine kibriti çak! Dışardaki insanın bile (şimdi tıpkı benim gibi) içi acıdan kıyılıyor. Yazar öldüğünde henüz 41 yaşındaydı. Doğup büyüdüğü şehir Prag güzelliği kadar onun adıyla anılacaktı artık. Öldükten sonra evinde çalışma masasının üzerinde çok yakın dostu olan Max Brod’a ithafen yazılmış bir mektup buldular. «Sevgili Max, Senden son bir ricam var. Gün-lüklerim, karalamalarım, defterle-rim, taslaklarım velhasıl yazıya ve yazarlığa dair ne varsa benden ge-riye kalan, okunmadan bir an evvel yakılmasını arzu ediyorum.»

Max Brod arkadaşının vasiyetini defalarca okudu. Bir karar vermek gerekiyordu. Kime göre doğru olanı yapmalıydı? Kafka’ya göre mi, ken-dine göre mi, insanlığa göre mi? Sonunda kararını en doğru şekilde vererek, gerçek arkadaşlığın gereğini yerine getirip yayınevinin yolunu tuttu.. Bugün «Kafka» adını bile bilmeyecekken, vasiyeti çiğneyerek onun varlığını sürdüren ve belki de yüzyıllar boyunca sürecek olmasını sağlayacak bu arkadaşa ne kadar teşekkür etsek azdır. Max Brod’un yayıncılarla paylaşmadığı fakat yak-maya da kıyamadığı pek çok mektup ve taslak olduğu biliniyor. Onlar da bir gün açığa çıkacaktır..

Kafka, Kafka’ya rağmen yaşıyor. Ken-dini yok etmek isteyen bu adamın intiharı başarısızlıkla sonuçlandı. Gerçi çok büyük hasar alarak (yazılan birçok yazı yok oldu) insanlık bu intiharı atlattı ama kalanlar bile bu kadar konuşulmasına yetti. İnsanlıktan umudunu kesen yazar belki de arkasında bu insanlara bir şey bırakmak istemiyordu.. Ne bi-leyim, anlamaya çalışıyorum. Kaç gündür kafamda bu soru! Bir insan intihar edebilir lakin yazdıklarını, emeğini nasıl öldürebilir? Anlamak çok zor... Kafka’nın şehri Prag’ı görüp ge-zeli çok olmadı. Şehir de tıpkı onun gibi dışardan bütün ihtişamıyla güzelliğini sergilerken, içten içe bir yıpranmışlığın, hayal kırıklığının izdüşümlerini taşıyor. Yazarın yaşadığı evi de dışardan gördüm. Kuşkusuz onun bu ruh halini bilerek baksaydım yaşadığı eve, belki de gözyaşlarımı tutamayacaktım...

30/04/2011

Nurbanu KABLANTürkçe ve Türk Kültür Dersleri

Öğretmeni

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 79

FENERBAHÇE NASIL

ŞAMPİYON OLDU ?Fenerbahçe şampiyon olamazdı, eğer Trabzonspor yöne-timi akıllı olsaydı… Yani Fenerbahçe’ye altın kasede şampiyonluğu armağan ettiler.

Aslında Trabzonspor devreyi lider tamamlamıştı, yöne-tim iyi yabancı trasferleri yapsaydı, bugün Trabzons-porun neden şampiyonluğu kaybettiğinin hesabını yapmazdık, hasretle beklenilen şampiyonluk coşkusunu yazardık…

Olmadı, kısmet değilmiş demekle de bu iş olmuyor, çünkü sonuçta elden giden bir şampiyonuk var ki o da içimizi yakıyor, her Trabzonlu’nun dediği gibi, bizi ya-kanlar kimse, Allah onları 10 kat yaksın. Sadri Şener hata üstüne hatta yaptı, onların başında da yanlış yabancı trasferleri yatıyor ; halbuki büyük başkan düzgün iki yabancı alsaydı, Fenerbahçe şampiyonluğu ancak rüyasında görürdü. Çünkü Bordo- Mavililer devre arasında iyi trasfer yapamadı, yabancılarda büyük çöküş yaşandı bu sezon-da.

Başkan Ankara baskısına dayanamadı ; oysa karşı ra-kibin Başbakan’a çıkıyorsa, sen de Cumhurbaşkanı’na veya U E F A Başkanı olan Michel Platini’nin yanına çıksaydın işler değişik olurdu.

Maalesef Lig’imiz pek temiz bir lig değil, hakem hataları bunun örnekleri..

Aslında Fenerbahçe Başkanı olan Aziz Yıldırım’ı tebrik etmek lazım ; sonuçta takımını şampiyon yaptı, adam

sözünde durdu. Fazla lafa gerek yok, Fenerbahçe bir takım oyunu oynayarak şampiyon oldu, ben de kendile-rini kutluyor ve şu görüşlerimi ekliyorum :

1.Şampiyonlar Ligi’nde hakemin odasına giremezsiniz veya tehdit savuramazsınız çünkü UEFA gözlemcileri anında maçı aleyhinize çevirebilir ; sonuçta orası UEFA.

2.Şampiyonlar Ligi’nde Eskişehirspor yok ki size puan yardımı yapsın veya sizin isteğiniz doğrultusunda kapalı defans oynatacak klüp de yok.

3. Türk vatandaşı olan Alex, Şampiyonlar Ligi’ne Ali de Sousa formasıyla çıkar.

4.Belki Başbakan iyi lobby oluşturursa, size Şampiyonlar Ligi kupasını almanızda yardımcı olur.

5.Emre Belezoğlu İngiltere’de ve İtalya’da kaldığı dönemlerde arkadaş edindiği futbolcularla, Şampiyonlar Ligi’nde de onları telefonla hal hatır eder, sohbet ederler, sonuçta arkadaslarıdır..

Bir dahaki yazımda görüşmek ümidiyle, saygılarımla…

[email protected]

SİYASETÇİLER KASET SATIŞINA ÇIKTILAR

Sayın okurlarım, Sözün biteceği yere az kaldı. Bizde artık siyasetçiler kaset promosyonculuğuna başladılar. Eskiden kaset piyasası ola-rak sadece İstanbul’un bir semti olan

Unkapanı vardı. Sazını eline alan, soluğu önce Haydarpaşa’da alır, daha sonra da, sora izleye Unkapanı’nı bir şekilde bulur, yapımcılara yalvar yakar zar zor kendini dinletmeyi başarırsa, bir şekilde kaset çıkartabilirdi. Olay sadece bunu-nla bitmez, belki üste para da veriyordu. Sebebi bu kasetin çoğaltma, dağıtım, reklam, taşıma gibi birçok evrelerinin bulunuşundan olsa gerek. Tutarsa (gelir-den) ucundan alabilirse biraz bir şeyler alır, ikinci kaset olayına hazırlanır, bir de film çekti mi olay tamam. Alaylı sanatçı ünvanı alırlardı.

Gelelim bugüne, aslında çok basitmiş kaset çıkarmak. Bir karşı cins, bir otel odası (ha; bu arada en güzel fotoğraf kareleri habersiz çekilendir), kaset hazır. Ondan sonrası promosyonunu dağıtımını reklamını sağ olsunlar parti başkanları miting alanlarında yapıyorlar. Yandaş basınları da detaylarına inip ince eleyip sık dokuyarak bilinmeyen yön-lerini bir güzel anlatıyorlar. Sinemaya veya CD, DVD almaya gerek yok. Ne kadar televizyon varsa flaş haber ola-rak lanse edip bir güzel de açık oturum

düzenleyip aydın olarak adlandırdıkları şahıslar ile işi gücü bırakıp gün-lerce tartışabiliyorlar. İşte siyasetçinin düştüğü hallere bakın, başkalarının uçkurundan medet umarak koltuk kapma peşinde. Oysa vatandaş iş aş ekmek kavgasına düşmüş kimin umurunda.

Türkiye İstatistik Kurumu raporlarına göre, 12 milyon kişi açlık ve sefalet içinde, tınlayan yok. Onlar koltuklarının hesabını yapıyorlar. Yapılması gereken yani sizlere düşen görev dört senedir hazırlandığınız sınava iyi konsantre olup, burada kasetteki şifreyi (bulacak) çöze-cek cesareti göstermektir.

Kaldı ki ikibin yirmi üçü konuşuyorlar, ortada doğru dürüst projeleri bile yok. Varsa da altyapı sorunu çözülmüş değil. Peki size bir soru ; bu kasetler doğru ise, IMF başkanının yaptığı o za-man canlı yayın olmuyor mu ?.. Mağdur taraf yüklü tazminat alacak gibi. Bizim kaset mağdurları neden hâlâ mahke-meye müracaat edemediler ? Sonuç alamayacaklarından mı korkuyorlar? Ya da yeteri kadar rezil olduk, ortalık

yatışsın, unutulur mu diye düşünüyorlar ? Vay halimize o zaman… Bir de bu kaset olaylarının geçtiği mekanların sahiplerinin, siyasetçiler ve yönetmenlerin birbirlerini tanımamasına imkan ve ihtimal vermiyorum. Danışıklı dövüş olasılığı var. Neden sorumlu olmuyorlar? Ben doğrusu anlamış değilim. İlla ki alakaları vardır diye düşünüyorum. Yarın bu kadar insanın çocuklarına bırakacakları miras bu mudur? Turizmi bile etkileyecek bir adi olay halini aldı. İzlenirim korkusu ile Türkiye’yi tatil listelerinden çıkaranlar var. Benden söylemesi, kendim köyümde şahit oldum, daha doğru dürüst yolu olmayan köylere, hatta daha kanaliza-syon ve su sorunu çözülmemiş yerlere, daha açık söyleyeyim foseptik çukuru olmayan yerlere Türk Telekom optik kablo döşedi. Bu durumda iki bin yirmi üçte canlı yayın, direkt bağlantı olursa hiç şaşırmayın. Çocuklarınız sizleri seyredebilir… ÖZGÜRLÜK ve İLERİ DEMOKRASİ DEDİKLERİ BU İSE YAN-DIK DEMEKTİR. Bir sonraki sayıda buluşmak üzere hoşça kalın.

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇ[email protected]

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O78

ÇOCUKLAR EVİ DERNEĞİ PLAKET VERDİ

Strasbourg’ta geçtiğimiz ay kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında emeği geçenleri onurlandırmak için bir resepsiyon düzenlendi.Strazburg Başkonsolosu Sibel Algan, Çocuklar Evi Derneği Başkanı Semra Boz, Stra-zburg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği çalışma bölgesinden Türk Kültürü ve Türkçe

Dersi öğretmenleri ve kutlamalara destek olan sponsorların katılımıyla gerçekleşen re-sepsiyona Cappadoce Restaurant ev sahipliği yaptı.Çocuklar Evi Derneği başkanı Semra Boz’un 23 Nisan kutlamalarında desteklerini

esirgemeyen Sibel Algan’a, emeği geçen Eğitim Ataşeliği’ne, öğretmenlere, öğrencilere, velilerine, dernek temsilcilerine ve tüm sponsorlara teşekkür konuşmasıyla başlayan re-sepsiyon, Başkonsolos Sibel Algan’ın ve Çocuklar Evi Derneği Başkan Yardımcısı Mu-rat Özdemir’in konuşmasıyla devam etti.Başkonsolos Algan, kutlamalarda emeği geçen bütün görevliler ve sponsorlara teşekkür ederek; kutlamaların her yıl, bir önceki yıldan daha güzel ve düzenli geçmesi için çalışmak gerektiğini ifade etti.Çocuklar Evi Derneği Başkan Yardımcısı Murat Özdemir ise “yaptıkları organizasyon-lardan büyük keyif aldığını, kendisini motive eden en önemli unsurun çocukların gözle-rindeki ışık ve gülümseme olduğunu ifade etti."Konuşmaların ardından Başkonsolos Sibel Algan, 23 Nisan kutlamalarına katkıda bu-lunan sponsorlara ve gerek maddi gerekse manevi olarak emek veren dernek temsilcileri ve organizasyonda görevli öğretmenlere teşekkür belgesi takdim etti.

KAFKA

İnsanin iç dünyasında ne volkanlar koptuğunu anlamak çok güç. Öyle ki, bırakın çevrenizdekileri, kendi içinizdekileri bile çoğu zaman anlayamazssınız. Beyinden kalbe doğru yolculuk yapan duygular bilince kök söktürür, ruhu volk-andan patlayan ateşe esir eder, yakar. Özellikle yaratıcı insanların iç dünyalarında kaynayan kazanlar her an benliğini yakmaya, bu yakma sonucunda; belki yüzyıllar boyunca var olmaya ya da tam tersi hiç yaşamamış gibi yok olmaya mahkum eder. Bazen bu durumdan, bu alev yığınından kurtulmak istersin, ba-zen de patalojik ruh haliyle o ateşin tutsağı olmak istersin.

Gece çoktan kanatlarını çırpıp kendi karanlığında büyük bir tutkuyla uçarken, ben bu saatte, dünyanın en ünlü yazarlarından birinin ruh halini anlamaya çalışıyorum. ( Normalde olması gerektiği gibi uyumuş olanlar karanlıktan nasibini almıyor.) Gece-nin sesini dinlerken aslında yazarın ruhunun sesini dinliyorum. Belli ki onun hakkında okuduklarımdan çok etkilendim.

Kafka ile ilk tanışıklığım, lise yıllarında okuduğum sanat ve edebiyat dergi-leri vasıtasıyla oldu. Ne yalan söy-leyeyim, hakkında okuduğum yazılar çok da ilgimi çekmiyordu. Üniversite yıllarında ise Kafka’nın roman anlayışı ders konularımızdandı. «Dönüşüm» ve «Şato» romanlarını ince eleyip sık dokumuştuk. O yıllarda da ders amaçlı okuduğumuz için ve iyi

not almak için canımız çıktığından dolayı, Kafka’ya yaklaşımım soğuktu. Açıkçası modern roman anlayışı da beni çekmiyordu. Romantikle-rin, realistlerin, natüralistlerin romanlarındaki olayların derinliğinde kaybolup yok olmak varken, içinde olay bile olmayan derinlikten yoksun pasif kahramanların ( ki günümüz insanının sembolüdür ) peşine düşmek cazip gelmiyordu. Hatta «Döüşüm» romanındaki bir gece yatağından böcek olarak kalkan kahraman bile ilgimi çekmiyordu. Oysa Kafka’yı, ders kaygıları bittik-ten, üniversiteden mezun olduktan sonra anlayacaktım ve eserlerini yeniden okuyacaktım. Hele «Mi-lena’ya Mektuplar»ı okuduğum zamanki ruh halim belki de mektu-plardaki ruh haline yakın olduğu için, uzun süre kitabın etkisinden kurtulamayacaktım.... Ancak o kadar kitabını okuduğum halde Kafka’nın hakkında bilmediğim şeyler kalacaktı bugüne.. Nasıl biriydi Kafka? Hiç kuşkusuz yazdıklarından da anlaşılacağı üzre; çağını, toplumu ve çarkların işleyişini iyi analiz eden bir yazardı. Yazılarını yazarken korkularından ve evhamından ilham aldı. Ve bu-gün dünyanın en çok konuşulan, incelenen bütün dünya üniversitele-rinde eserleri etüd edilen bir yazar. Ama madalyonun bir de -benim de yeni gördüğüm- diğer yüzü var. İşte madalyonun öteki yüzünü görmek için onun iç dünyasına bakmak el-zem bir durumdur. Yazmaya büyük tutkusu olan ve durmadan yazan, yazan, yazan sonra da yazdıklarını yok eden birinin iç dünyasında, ateşin nasıl dans ettiğini tahmin etmek hiç de kolay değil. «Yaz

ve yak» ya da «yap ve yık» hangi yaratıcının lügatinde var olan bir durumdur? Kafka yazıya olan büyük aşkına rağmen ne yazdıysa yaktı, yaktı kül etti. Adeta geride bir şey bırakmamaya yeminli gibiydi. Hayatı boyunca kaleme aldıklarının yaklaşık yüzde doksanını kendi elleriyle alevlerin acımasız kollarına attığı tahmin ediliyor. Bu nasıl bir ruh ha-lidir? Yıllarca yaz ,sonra bu büyük emek hasatının üzerine kibriti çak! Dışardaki insanın bile (şimdi tıpkı benim gibi) içi acıdan kıyılıyor. Yazar öldüğünde henüz 41 yaşındaydı. Doğup büyüdüğü şehir Prag güzelliği kadar onun adıyla anılacaktı artık. Öldükten sonra evinde çalışma masasının üzerinde çok yakın dostu olan Max Brod’a ithafen yazılmış bir mektup buldular. «Sevgili Max, Senden son bir ricam var. Gün-lüklerim, karalamalarım, defterle-rim, taslaklarım velhasıl yazıya ve yazarlığa dair ne varsa benden ge-riye kalan, okunmadan bir an evvel yakılmasını arzu ediyorum.»

Max Brod arkadaşının vasiyetini defalarca okudu. Bir karar vermek gerekiyordu. Kime göre doğru olanı yapmalıydı? Kafka’ya göre mi, ken-dine göre mi, insanlığa göre mi? Sonunda kararını en doğru şekilde vererek, gerçek arkadaşlığın gereğini yerine getirip yayınevinin yolunu tuttu.. Bugün «Kafka» adını bile bilmeyecekken, vasiyeti çiğneyerek onun varlığını sürdüren ve belki de yüzyıllar boyunca sürecek olmasını sağlayacak bu arkadaşa ne kadar teşekkür etsek azdır. Max Brod’un yayıncılarla paylaşmadığı fakat yak-maya da kıyamadığı pek çok mektup ve taslak olduğu biliniyor. Onlar da bir gün açığa çıkacaktır..

Kafka, Kafka’ya rağmen yaşıyor. Ken-dini yok etmek isteyen bu adamın intiharı başarısızlıkla sonuçlandı. Gerçi çok büyük hasar alarak (yazılan birçok yazı yok oldu) insanlık bu intiharı atlattı ama kalanlar bile bu kadar konuşulmasına yetti. İnsanlıktan umudunu kesen yazar belki de arkasında bu insanlara bir şey bırakmak istemiyordu.. Ne bi-leyim, anlamaya çalışıyorum. Kaç gündür kafamda bu soru! Bir insan intihar edebilir lakin yazdıklarını, emeğini nasıl öldürebilir? Anlamak çok zor... Kafka’nın şehri Prag’ı görüp ge-zeli çok olmadı. Şehir de tıpkı onun gibi dışardan bütün ihtişamıyla güzelliğini sergilerken, içten içe bir yıpranmışlığın, hayal kırıklığının izdüşümlerini taşıyor. Yazarın yaşadığı evi de dışardan gördüm. Kuşkusuz onun bu ruh halini bilerek baksaydım yaşadığı eve, belki de gözyaşlarımı tutamayacaktım...

30/04/2011

Nurbanu KABLANTürkçe ve Türk Kültür Dersleri

Öğretmeni

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O80

mühüm gün

gün ortasında gelen bi dost mesajı, uykudan yeni uyanmışlığıma, surata vurulan soğuk su etkisi yaptı bir-den, gözlerime inanamadım.. ‘’deniz gezmiş’in abisi bora gezmiş giresun’da, birazdan add’yi ziyaret edecek, hemen kalk gel’’ diye haber salmaktaydı bi güzel dostum bana.. duygulandım.. heyecanlandım.. bi baş-ka türlü bişi oldum.. bi kapta yaşıyo olsam diyojen gibi, sığamayacam kabı-ma, o derece.. biliyoz ki erdal öz’ün, halit çelenk’in ki-taplarından, hakikaten de bora gezmiş diye bi abisi var idi deniz’in.. bıkmışım sürekli üç kuruşluk herifleri görmekten zaten; « gidip de biraz DENİZ KOKU-SU aliyim » diye düşündüm için için.. evden bi an evvel çıkabilmek üçün sa-bırsızlanmaya başladım.. daha önce hiç beceremediğim bi süratle tamamladım rutin işlerimi.. duşumu almam, tıraşımı olmam, kahvaltımı eda eylemem hep birbirine dolandı adeta.. misal, nutellayla suratımı kö-pürtüp, çayımı duşun altında içtim falan.. veya, ne bileyim, şampuanlı çilek reçeli yiyip, bornoz niyetine masa örtümüze kurulandım filan.. hemen hemen böyle şeylerdi başıma gelen.. dünyada başka hiç kimsenin başına

gelmesi mümkün olmayan türlü çeşitli aksilikler yüzünden, gideceği her yere geç kalan bi adam olarak bilinirim.. bu kez ööle olmadı, Atatürkçü Düşünce Derneği giresun şubesi toplantı salonu-na ilk gelenlerdendim.. baktım, herkes-te tatlı bi telaş.. açık söyliyim, ya mide kanseriyim, ya da kainatın en sağlıklı midesinin sahibiyim, ne yersem yiyim, on dakika sonra yeniden acıkıyom arkadaş, orta yaş bana yaramadı.. örneğin, bütün bi kuzu çevirme yesem, peşinden bi paket de püsküüt yiyesim geliyo.. veya, nasıl söyliyim, diyelim evde sofradan yeni kalkmışız, şööle bi uzanıp bişiler okuyacam, canım derhal kuruyemiş çekiyo.. giderek bi işkembeye dönüşen göbeğim, iki-üç aya kalmadan geviş ge-tirmeye de başlayacağımı hissettiriyo.. toplantı salonuna girdiğimde de aynen böyle oldu, daha yeni bişeyler yiyip gelmişim evden, kendimi ikram masa-sına en yakın sandalyede buluverdim.. kedicil bi duygu bu, insanlar sahibi oldukları hayvanlara benzermiş za-manla, ben de gittikçe bizim kedimiz bıcır’a benziyom genel tavır ve davra-nış olarak.. gerçi, ikram niyetine çay ve kuru pasta hazırlanmıştı, bu duruma çok içerle-yip, dernek başkanımız avukat ahmet köksal’a azıcık sitem etmedim de diğil; ‘’insan, adam başı birer kıymalı yaptı-rır’’ dedim açık açık.. aslında çok iyi bi insandır ahmet kardeşim, gerek politik, gerekse dernekçilik yaşamında hiç bu denli ağır bi eleştiriye uğradığını san-mıyorum, inşallah gücenip de istifa-mistifa etmeye kalkışmaz bu gece.. oracıkta değerli konuğumuzu bekler-

ken çok da güzel bi olay geldi başıma, yazmazsam çatır çatır çatlarım.. adını yazmamı kesinlikle yasaklayan bi oku-rum, daha doğrusu bi ablam, sanırım daha önce hiç yüzyüze bi araya gel-memişiz; ‘’ben bu apo’ya dokunacam yaa’’ diyerek gelip de harbiden şööle bi dokundu sırtıma.. nasıl mutlu oldum, yerlere göklere sığamadım sevinçten, anlatamam.. ne diyeyim ki, Allah razı olsun mu, Allah herkese bu duyguyu nasip etsin mi, ne.. sağolasın hatice ablacım, söz verdiğim üzere, adını bu-raya yazmıyorum bak.. zaman geçtikçe kalabalıklaşan bizler, kendi halimizde sohbet ederken; ‘’ben bora gezmiş’’ diyerek içeri giriverdi, beyaz saçlı güzel yüzlü bi adam.. 67 yaşında bi delikanlıydı karşımızda-ki.. gülümsüyodu.. hem, aynı deniz gezmiş’e benziyo, hem de hiç benzemi-yodu.. dünya, nasıl baktığınıza bağlı-dır.. kabul edin, sıkı bi laf ettim, ugh.. bu paragrafta kendimden bööle bi çıkış beklemiyodum valla ben de.. hadi ha-yırlısı.. güzel güzel konuştu bora gezmiş.. türk solunu anlattı, eskilerden söz etti, genç-likten umutlu olduğundan dem vurdu.. her ne kadar, kendi adıma konuşuk ediyom, ben o’nun kadar umutlu ol-masam da sözlerine karışmadım hiç adamcaazın, rahat rahat konuşmasına müsaade ettim.. hiç diğilse, umutları-mızı yeşertti, bu da bişidir.. ne kıytırık gençliğe, ne uyduruk türk soluna güve-niyom ben mesela.. ama, anadolu top-rağının silkinip bu herifleri üzerinden atacağına Allahına gadar inanıyom.. bu bi ruhtur, günü geldiğinde ortaya çıkar.. demek ki, bunca hayınlıklara

karşın, henüz günü gelmemiş.. daha sonra, ortamdaki gençlerin isteği üzerine deniz gezmiş’i anlattı biraz konuğumuz.. altıncı filoyu denize dök-melerini.. köy köy dolanıp halkı bilinç-lendirme çabalarını.. mustafa kemal’e olan bağlılığını.. üniversite gençliği üzerindeki önderliğini.. kendi de ağ-ladı, bizleri de ağlattı bora gezmiş.. bi ara, başkanımız ahmet köksal’la ben, birbirimize sarılmış ağlıyoduk bile.. o’nun bu halleri içime dokundu; ‘’ta-mam kıymalıya gerek yok, peynirli de olsa olurdu’’ diyrek teselli ettim biraz.. günün en önemli cümlesi; ‘’deniz’ler sağ olsaydı, komutanlarımızın başına kimse çuval geçiremezdi’’ sözleriydi.. burada koptu zaten millet.. aynur abla, nermin teyze, canan abla, fevzi abi, mustafa abi, gençler falan herkes duygularını, göz yaşlarını tutamaz oldu.. iyi ki evden kılıç kuşanıp da gel-memişim, seferberlik ilan etmek zorun-da kalacaktım akşam akşam.. bence de öyle.. deniz gezmiş ve arka-daşları sağ olsaydı, o çuval geçmezdi başımıza.. bop’un eşbaşkanıyım diyen-ler, kaçacak delik arardı.. yazının finalini bulamadım arkadaş-lar, iki tane ayrı final yazıyom, birini seçin: 1) bi insan kendini add üyesi zanneder mi.. valla ben ööle sanıyodum, meğerse henüz üye olmamışım, bugün ‘’başkan zoruyla’’ oldum.. 2) eğer ben, şu dünyada deniz gezmiş’in abisi olarak yaşasaydım, bu denli pasif olmaz, bu memleketin siya-sal yaşamını zangır zangır titretirdim.. kendinize iyi bakın..

MİZAH

Gürsel EKMEKÇİ

Derya SAYIN

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 81

BABAM

“Ben umman sanırdım meğer damlaymış

Çok zaman bilirdim kısacık anmış

Hayat da aldatır, geçer gidermiş

Yazgıya noktayı koyup gittiler.”

Uzaktan el mi sallıyorlar buradayız diye? Yoksa bir ağıt yakmışlar da tutuşmuş mu ucundan yürekleri, nedir böyle ahenkle iki yana salınışları şu selvilerin?

Düşünceler, yüreğini ezen bir hüzne

bıraktı yerini. Gözyaşlarını tutmaya ve duygularını bastırmaya çalışırken usulca babasının kabri başına vardı. Mezar taşını bir çocuğun başını okşar gibi okşadı. Me-zarın yanına çöküp toprağına el sürerken bir yanardağdan taşan alevler gibi boşa-lıverdi gözyaşları. Kendini toparlamayı başardığında sesi boğukça “Babam!” diyebildi sadece. Uzun bir suskunluğun ardından yüreğini açmaya başladı baba-sına:

“Erken gittin Babam… Çok er-kendi gidişin ve zamansız. Ama kim bilebilir ki ne zaman gideceğini? Gideriz işte… öylesi-ne habersiz. Sen de gittin.

Anladım ki sen de pek yaşlı sayılmazmışsın o zamanlar ve ben de büyüdüğümü sanıyormuşum. Ne kadar aldan-mışım.

Oysa planlarım vardı ikimize dair. Şöyle bir adam olayım, hele bir de mesleğimi elime alayım, ilk işim senle karşılıklı oturmak olacaktı. Adam adam konuşacaktık, sana çay ısmarlaya-caktım ve ne istersen alacaktım. İstersen sana dükkan bile açacaktım ve patronu da sen olacaktın üstelik. Dedim ya erken gittin babam…

Annem : “Evimin direği yıkıldı!” diye fer-yat figan ağladı ya sen gidince. Haklıymış.

Hatta sen bir çınar ağacı gibiymişsin me-ğer Babam. Hani o ulu ağaçların dalların-da kuşlar yuva yapar, gölgesinde dinlenir

serinlersin, huzur bulur, soluklanırsın. Sırtını yaslarsın ya güven verir bu insana. Sen de bizim için öyleydin. Gölgen bile yetiyormuş bize meğer, güç katıyormuş nefesin hanemize.

Evli barklı ağabeylerim, ablalarım ve bü-tün yeğenlerle birlikte her ramazan, her kurban bayramında, her önemli günde senin yanında toplanırdık. Derdim ki ne kalabalık aileyiz neşe içinde. O bayram-

ların tadı bambaşkaydı Babam. O neşeli bayramları

ilk senle yitirdik. Annem de vefat

edince ardın-dan bay-

ramların bir tadı kalmadı benim için. Kar-deşler toplan-sak da

bir araya zaman

buruk geçi-yor, konuşma-

yan, yemeyen, içmeyen bir sessizlik

oturuyor sanki yanı ba-şımızda.

Biliyor musun sen gidince daha bir olgun-laştım, daha bir hırslandım Babam. İşimi kazanmak için senin deyiminle namerde muhtaç olmamak için çok çalıştım. Çalış-kanlık hep kazandırdı bana.

Ne acıdır ki hayat çabuk öğretiyor veya çabuk öğreniyor insan dünyada en çok değer verilen şeyi. Sana en çok ihtiya-cım olduğu anlarda adını söylemekten bile nefret ettiğim şeyi. Maalesef onun

yüzünden, bulaşıcı bir hastalıktan kaçar gibi kaçan ve onun hürmetine en yakının oluveren insanlar var. Senden öğrendim Babam helal kazanılan “para”nın haram olan milyarlardan üstün olduğunu. Aileyi geçindirmek için çalışmanın ve helalden kazanmanın da bir baba için ibadet ol-duğunu. Ve ben de hep seni örnek aldım hayatım boyu.

Şunu da öğrendim ki Babam, dünyada para denilen şey bir araç ama asla bir amaç değilmiş. Ve para kazanmak değil asıl amaç gönül kazanmakmış.

Yüreğim hep ezikti yaşarken, güçlü olma-ya çalışırken, gülmeye verirken kendimi. Bir yanım yoktu sanki, o sırtımı yasladı-ğım yanım boştu. Yine de ayakta durmayı çabuk öğretiyor hayat, küçücük kuşların uçmayı öğrenmesi gibi. Kanatlarını aç-malısın, uçsuz bucaksız boşluğu kucak-lamalısın ve kabul etmelisin ki yalnızlığı, tek başına uçmayı başarıp kalabalıklara karışabilesin.

Tek başına uçmayı öğrenmek de, tek kal-mak da hayatta zor zanaat Babam. İnsa-nın onu olduğu gibi kabul edecek, bazen eksiklerini yüzüne söyleyecek, düştü mü kaldıracak ve yeniden yola koyuverecek dostlara ihtiyacı varmış. Bu dost bazen eşi oluyormuş insanın. Mutlu bir evliliğim var söyleyeyim. Allah bozmasın.

O kalabalıklarla birlikte yol alabilmek de öyle kolay değilmiş Babam. İlk seni soruyorlar insana. Ben şanslıyım ve gu-rurla taşıyorum adını. Nereli olduğunu soruyorlar mesela. Kendilerince ayrılıklar çıkarmışlar, hayatı dar ediyorlar insana. Kendilerine benzemeni istiyorlar en çok, benzemeyeni de dışlayıveriyorlar. Hep onlarla ol istiyorlar veya sevmedikleriyle olmamanı. Peki bu ayrılıklar niye Babam? Hepimizin babası “Adem” değil mi?..

Salih BİRCANTOUL Türkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğretmeni

[email protected]

“...bayramların

bir tadı kalmadı benim için. Kardeşler toplansak da bir araya zaman buruk geçiyor,

konuşmayan, yemeyen, içmeyen bir sessizlik oturuyor sanki yanı

başımızda.”

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O82 Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O82

TOPLUMCA ŞU SORULARIN CEVABINI ARAYALIM

Değerli Objektif Gazetesi okurlarım,

Bugün sizlere uzun bir makale yaz-mak yerine, milletçe şu sorulara ce-vap arayalım demek istiyorum.

Önce devlet, sonra bugün nasıl ce-maat olduğumuzu adam gibi sorgula-mamız gerekmez mi?Türkiye’de kaset savaşlarını kimler ne amaçla, hangi akla hizmet ederek yapıyorlar?

Kürt meselesi üzerinden siyaset ya-panlar, Kürt halkının yararına mı yoksa zararına mı hizmet ediyorlar?

Hani Deniz Feneri meselesi, ne oldu? Sonucu sonlandırmayanlar, sonuçtan ne umuyorlar acaba?

Baykal’a kaset komplosu ya da her neyse bunu teşhir etmek hususunda, inanç paralelinde hani bir kişinin

ayıbını örtenin Allah bin ayıbını örter düsturunu kimler uygulayacak?

Mhp’de kaset skandalı her ne cinsten ise bunu bulup suçlularını yargının önüne getirip ceza vermek, ülkeyi yönetenlerin işi değil midir? Akp iktidarda kaldığı dönemlerde hiç mi güzel şeyler yapmadı?

Cezaevlerinde onlarca insan olduğu, medyadan takip ettiğimiz kadarı ile, neyle suçlandığını bilmeyenlerin tu-tukluluk süreçleri ne zaman bitecek?

Evet referandumunda neden başör-tüsü meselesi halka sunulmadı? Chp biraz da maneviyatçı olsa fena mı olur?

Cemaatlerin bu kadar banka, televiz-yon, hastane , küresel güçlerle güç-lenmesi sizlere de tuhaf gelmiyor mu?

Devlete küfür edenler hoş karşılanır-ken, cemaat liderlerini eleştirilemez, ilah gibi topluma sunanlar, diyalogda biraz öteye gitmediler mi acaba? De-likanlı olunmaz, delikanlı doğulur söylemi son yıllarda biraz fazla abar-tılmalı mı sizce de ?

Her neyse bizim dinimizi milleti yo-luncak kaz gibi görenlerde değil, ger-çek kaynağımız olan Kuran -ı Kerim ve Pegamberimiz’in sünnetlerinden öğrenmemiz gerekmez miyd?.

Ben bir yurttaş olarak son yıllardaki halkın soramadığı, sormak istediği birkaç soruyu kısa da olsa sormaya çalıştım.

Hoşça kalın, dostça kalın...

Vatandaşlık12 Haziran 2011 Türkiye için önemli bir gün. Genel seçimler yapılıyor ve 1950’lerden beri çok partili demo-krasinin gereği halk yöneticilerini seçiyor. İktidarın çok eleştirilmesine rağmen % 10 barajının altına inilme-den seçime gidiliyor ve Türkiye’nin seçim sistemi kuvvetli bir iktidar çıkarmak kaygısıyla getirilen en çok oy alan partiye prim tanıyor. Hayırlı uğurlu olsun…

Demokrasilerde vatandaşın en birincil görevi oy vermek. Ama biz yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ki bu sayı Türkiye’nin belli başlı illerinin nüfusunu kat be kat üstünde, oy veremiyoruz. Tabii ki sınır kapısından geçerken oy verebilme olanağını saymazsak. Bugüne kadar yapılan tüm isteklere ve vaatlere rağmen bir genel se-çim yine yurtdışında yaşayan vatandaşların oy verememesiyle geçecek. Bu konuda mazeretler çok, son ziyaretinde de Cumhurbaşkanı topu yargıya attı.

Ancak, Türk göçünün başlangıcı 1960’lara gidiyor, 50 senede bu soruna çözüm bulunamamasını anlamak olası değil. İki suçlu var : Gelmiş geçmiş, geçmekte olan hükü-metler ki her seferinde yurtdışında yaşayan vatandaşlarından çok şeyler beklediğini düzenli söyleyen politikacılar, yöneticiler. İkinci suçlu bizler. Ağlamayan çocuğa meme vermezler atasözünden yola çıkarak bir türlü bu hakkı koparamayan biz-ler. Doğrudur haklar verilmez alınır ama Türkler hele hele Cumhuriyet’in kazanımlarından alışınca hakların hep birileri tarafından verilmesini bekle-meye alışmışlar…

Seçim geçecek, zaten sivil toplum örgütlerini bölünmüşlük içinde güçlendirememiş Türkiye kökenliler bu sorunu bir dahaki genel seçimin arefesinde anımsayıp oy vereme-dikleri için hayıflanacaklar. Umut fakirin ekmeği derler, hadi bir umut bu kısır döngüyü yenip önümüzdeki dönemde bu hakkı ko-parabilelim.

Hakların, kazanımların koparılması konusunda aklımdan çıkmayan bir anımı aktarayım bu konuda. Yıllar önce, Eurovizyon şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek Atena grubunun sözcüsüyle bir söyleşi yapıyordu Fransız televizyonu. Söz bir ara döndü dolaştı laikliğe geldi. Televizyoncu « Türkiye’de laiklik te-hlikede mi ? » sorusunu sordu. Aldığı yanıt tam anlamıyla Türk halkının çoğunluğunun benimsediği bir tu-tumu yansıtıyordu. « Laikliğe bir şey olmaz, ordu var, laikliği korur ». Hep birileri bir şeyler yapsın, biz yan gelip yatalım.

Halbuki içinde yaşadığımız Fransız toplumu bu konuda karşıt bir örnek. Burada haklar koparılıyor. Fransız devrimi bunun bir başlangıcı. Benim bu konudaki en önemli göstergem

özel okulların pozisyonu (özel okul-lar deyince akla kiliselerin yönetip işlettiği okullar geliyor). 1981’de Mitterrand’ın seçim zaferinden sonra sol özel okullara devletin katkısını indirgeyici bir proje çıkarınca bu okulların etrafındaki sivil toplum örgütleri Paris’e bir milyon kişiyi döktüler. Bu dev gösteri sonucu proje çöpe gitti ; Milli Eğitim Bakanı da görevinden oldu. Birkaç sene sonra sağ iktidara gelince seçmenine göz kırpmak için özel okullara bir-kaç ayrıcalık vermek istedi. Bu sefer laiklik taraftarı kuruluşlar Paris’e bir milyon gösterici getirdi. Hükümet derhal geri adım attı, Bakan gitti.

Burada statükonun korunmasının da sağlıklı olmadığı tartışılabilir ancak benim için önemli olan vatandaşın kendini ilgilendiren konularda duyarlılığı, bunun içinde harekete geçebilmesi.

Ya biz Türkiye kökenliler ! Çoğumuz hem Fransız hem de Türk vatandaşıyız. Vatandaş olarak ne yapıyoruz ?

Son zamanlarda yerel yöne-timlerde Türkiye kökenli seçilmişleri görmek sevindirici ama onların da seçilmelerini Türkiye kökenlilerin bilinçli oyları sayesinde olduğundan kuşkuluyum. Neden mi?

Alsace’da ırkçı eylemler özellikle Türklere yönelik olunca bile etkin bir protesto eylemi yapmadığımız için. İnsan hakları derneği bir pro-testo gösteri düzenleyince sadece ve sadece 150 – 200 kişi katıldığı ve bunun içinde de Türkiye kökenlilerin 30 – 40 ile sınırlı kalması nedeniyle… (bakınız : http://bit.ly/mT0sYM)

Ne yazık ki Fransa’da Türkiye köken-liler ortak paydalarda birleşemiyor,

güçlü sivil toplum örgütleri oluşturamıyor. Ben yapayım, 3-5 kişi olsun diyor, ekip halinde çalışmayı beceremiyoruz. Var olan, belli bir ko-numa gelen kuruluşlara ya « bizden değil » deyip ya da « bana ne » diye-rek destek vermiyoruz. Örnek mi ? Paris’teki ELELE derneği üstün başarılarına, etkin çalışmalarına karşın Fransız kamu kuruluşlarından yeterince destek alamayınca 26. se-nesinde kapandı. Bu konuma gelmek zordur, birikimler kazanımlar yitiril-mesin diyemedi Türkiye kökenliler. Alsace’da yaşayanlar da ELELE’yi Mulhouse’da düzenlenen « Je, Turc, il » etkinliğinden anımsasınlar. Bu kapsamda, bu çapta başka bir organi-zasyon 2009 Türk mevsimi içinde bile yapılmadı…

Kaldı ki sadece bize yapıldığında değil, başkalarına da yapıldığında haksızlığa uğrayanın yanında olmamız gerekir ki biz de ondan bize yapıldığında destek bekleyelim.

Bundan hareketle, zaman zaman Tür-kiye kültürlerinin de yer aldığı Stras-bourg’un çoğulculuğunun bir göster-gesi olan Strasbourg – Méditerranée Festivali de devletin yeteri kadar des-tek vermek istememesi nedeniyle te-hlikede. « Yahu bizi ilgilendirmiyor » demeden, Festivalin yaşatılması için çalışanlara destek vermek iki kültürlü bir vatandaşlıktan gelen bizler için bir anlamda görev.

Boşvermişliğin, ilgisizliğin bizleri yakından ilgilendiren bir başka örneği ile son vereyim yazıma. BTS bi-tirme sınavlarında Türkçe yavaş yavaş kayboluyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Böylesine bir avantajı hi-çbir sey yapmadan kaybetmek kim-seyi rahatsız etmiyor mu ? (bakınız : http://minu.me/3xan)

Vatandaşlık sorumluluk gerektiriyor, bunun bilincinde olmamız umudu ve dileğiyle.

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

Bana Göre

Murat Vasıf ERPUYAN

[email protected]

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 83

MULHOUSE'DA TÜRK FİLM FESTİVALİ

COJEP tarafından daha önce değişik şehirlerde düzenle-nen Türk Filmleri Festivali, bu kez Mulhouse'da yaşayan yurttaşlarımızın beğenisine sunuldu. 2 gün süren festival, şehrin özellikle alternatif sinemaya verdiği değerle bili-nen Bel Air sinemasında yapıldı.

Festivalle ilgili görüşlerine başvurduğumuz Cojep Mulhouse Başkanı Hikmet Hüseyinbaş; "Geçen yıl yanıbaşımızda Rixheim'daki bir sinemada yaptık bu fes-tivali. Tabii talep ummadığımız kadar çok oldu. Bu sefer şehrin daha içinde ve sinema kültürüne verdiği değerle

tanınan Bel Air sinemasını tercih ettik. Hiç tanımadığım, görmediğim insanlar geldiler ve bu sayede tanışmış olduk. Özellikle çocuklar Türk filmlerini heye-canla izlediler" dedi.

Cojep yöneticisi Murat Özdemir ise, " “Filmler, bazen toplumun katılık nedeniyle unutulmuş insani değerleri öğretmek için bize izin verir. Bu ruhla, bu farklılıkların, önyargı ve komünoter toplumların üstesinden gelebiliriz. Bu birlikteliği tanıtmak için çok etkili bir yoldur. Sinema kurulduğu günden beri hep dünyayı kucaklayarak, daha iyi bir geleceğin hayalinin gerçekleşmesinin mümkün olduğunu tüm dünyadaki insanların inanmasına izin verdi. Bu sayede, birçok kişi, benzersiz olan bütün duygularını paylaşma zevkini duymalarına, hayatlarının zor anlarında bile başka ufuklar ve diğer yaşam tarzlarını keşfetme imkanı gördü.

Biz de COJEP EST olarak bu alanda Fransa’da yaşayan Türk toplumu için bu kültürel hizmeti vermek için Türk Film Festivalini gerçekleştirmeye karar verdik. ” dedi.

Türk Film Festivali, Haziran ayında Bel-fort'ta sinemaseverleri ağırlayacak.

Yüz Yıllık Fırsat : Seçime Doğru…Mayıs ayı sonunda İstanbul Etiler’de pat-layan bomba, seçim öncesinde, kanlı ve karanlık ellerin nasıl insafsızca devrede olduğunu bir daha gösterdi.

Bu kanlı saldırı, önümüzdeki günlerde yani seçime kadar, daha hangi badirelerin içine sokulabileceğimiz konusunda bütün bir toplumu, yöneticileri, sorumluları uyarıyor . Neden bu seçim öncesinde, terör örgütleri, vesayetin taşeron yapıları olanca pervasızlıkları ile özel-likle Güneydoğu'da, seçmene gözdağı verme peşinde koşuyor? Sandığa giden yola neden mayınlar döşeniyor? Çünkü Cumhuriyet tarihinde hiçbir seçim, ve-sayetçileri, böylesine tedirgin etmemiş, böylesine panikletmemiştir.

12 Haziran, daha önceki hiçbir seçimle kiyaslanamaz. Dikkat ediniz, ilk defa bu seçim, "asrın davası" olarak nitelenen bir yargılama süreci devam ederken yapılıyor. İlk defa, "silahlı örgüt kurup Parlamento'yu, hükümeti yok etmeye teşebbüs" iddiasıyla bir yargılama sürer-ken seçime gidiyoruz.

Yine bu seçim, Ergenekon davasını sulandırıp bulandırma gayretlerine, belli medyanın ve CHP ile MHP'nin, Ergenekon sanıklarına sahip çıkma kampanyalarına aldırış etmeyen halkın, demokratikleşme için yüzde 58'le "evet" dediği bir refe-randumun ardından yapılıyor. Ortada, yüz yıldır görülmeyen bir sivilleşme iradesi, bir demokratikleşme cesareti ve kararlılığı var. Bu ülkede yüz yıldan beri hesap sorulmayan İttihat Terakki zihniyeti ile ilk defa yüzleşiliyor. Yine ilk defa medyada, iş dünyasında, barolarda, sendikalarda, sivil-asker bürokrasisinde, yüksek yargıda, bu yüzleşmeyi memleke-tin selameti, demokrasinin geleceği için isteyen bir duruş var. Vesayetçiler artık, saydığım alanlarda tek başlarına ve ha-kim vaziyette değiller.

12 Haziran onları çok endişelendiriyor. Vesayetin partilerine, Ergenekon sanıklarını aday yaptırdılar. Hedefleri aslında bir parti olarak AK Parti değil. Onlar, Ergenekon ve Balyoz davalarının ardında bir siyasi irade bulunmasından ve halkın bu iradeye destek vermesinden rahatsızlar. Ne yapıp edip bu iradeyi, bu şuurlu cesur duruşu sarsmak istiyorlar. 12 Haziran sonrası en büyük sıkıntıları, sivil bir anayasa yapılmasıdır. Yeni dönemi kaos, siyasi çalkantılar, terör belası ile karıştırmak istiyorlar. Demokrasinin, sivil anayasa düzlüğüne çıkmasını engelle-meye çalışıyorlar.

12 Haziran'da, millet olarak, altın bir fırsat yakaladık. Halk, referandumdaki "evet" mührüyle, demokrasilerde son sözü kendisinin söylediğini gördü. Şimdi daha bir kararlılıkla demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, herkesin hesap ver-mesi için o mührü daha bir aşkla, heye-canla basmalıyız.

Bu seçim, partilerin değil, demokratikleşmenin seçimidir. Demokratikleşme, bugün yüz yıllık ve-sayet kabusundan uyanma adına tek çıkış yoludur. Bu milletin geleceği adına sancı

çekenler, diriliş adına yollara düşenler, geldiğimiz tarihi kavşağın farkındalar. Sarp yokuşları aştık, mana köklerimize dönerek kendi değerlerimizle ayağa kalktık. Evrensel değerlerde buluşma adına dünyaları kucakladık. Son düzlüğe yaklaştık. Şimdi kuvvetli bir omuza, bir seferberlik heyecanına ihtiyacımız var. Bu yüzden partililerden daha fazla çalışan milyonlar var. "Siz de siyasallaştınız" eleştirisine aldırmadan, kimseyle de tartışmaya girmeden, kimseyi incitme-den, "din ve vicdan özgürlüğü, fikir ve ifade hürriyeti, herkes için demokrasi" deyip koşturuyorlar. "Bir daha millete komplo kurulmasına firsat vermeyelim, millet evlatlarının önünün kesilmesini isteyen gulyabanileri bağlarımızdan, ba-hçelerimizden defedelim" diyorlar...

Bundan 51 yıl önce, vesayetin koruyucuları, halkın seçtiklerini alaşağı ettiler. Halka karşı öfkeli, halkın değerlerine karşı tahammülsüzdüler. 27 Mayıs 1960 darbesini yapanlar, halkın seçtiği, sevip saydığı Başbakan'ı ve iki bakanı idam sehpalarında sallandırdılar. Vesayet masum bir kelime ama ve-sayetçiler hep masumların canlarına kastettiler. 12 Haziran'da 27 Mayıs'ı da unutmayın...

Yüz yıldır beklediğimiz fırsatı milletçe en iyi şekilde vatanımızın ve milletimi-zin selameti için ellerimiz vicdanımızda oy’larımızı kullanalım… Selamlar…

PATLICANLI NOHUTLU PİLAV

Malzemeler

3 adet patlıcan, 2 su bardağı pirinç,

1,5 su bardağı haşlanmış nohut,

2 adet tavuk budu,

2 yemek kaşığı sıvıyağ,

1 çay kaşığı tuz,

1 tatlı kaşığı şeker,

Biraz karabiber

Hazırlanışı

-Öncelikle tavuk butlarını üzerini geçecek kadar su ile haşlayalım.-Haşlanan tavuk butlarını didip bir kaba alalım, suyunu da süzelim.-Patlıcanı alaca soyup uzunlamasına ke-selim, tuzlu suda beklettikten sonra az yağda kızartalım.-Diğer yanda pilav için sıvıyağda pirinci kavuralım, didilmiş tavuk etlerini ve nohutu da ilave edip üzerini geçecek kadar tavuk suyunu ekleyelim.-Tuzunu, karabiberini, şekerini de ilave edip pişirelim.-Suyunu çekince altını kapatıp demle-meye bırakalım.-Sonra çukurca bir kaba patlıcanları kenarlara doğru dizelim, üzerine pilavı döküp patlıcanla kaplayalım. -Servis tabağına ters çevirip servis yapalım.

Afiyet olsun…

ZEYTİNYAĞLI KURUFASULYE

MalzemelerKuru fasulye, Kuru biberDomates salçası, TuzZeytinyağı

Hazırlanışı

Daha önceden ıslatılan kuru fasulyeler, tencereye koyulup şişene kadar haşlanır. Suyu süzülüp üzerine soğuk su ilave edilir ; salçası, ince doğranmış kuru soğanı, yağı tuzu, kuru biberleri de katılarak (çiğden, soğanı, salçayı kavurma ) pişmeye bırakılır. Kaynamaya başladıktan sonra ocağın altı kısılır, kısık ateşte pişirilir. Arada suyu kontrol edilip soğuk su ilave edilir. Afiyet olsun…

Hasan ALAKUŞ

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O82

TOPLUMCA ŞU SORULARIN CEVABINI ARAYALIM

Değerli Objektif Gazetesi okurlarım,

Bugün sizlere uzun bir makale yaz-mak yerine, milletçe şu sorulara ce-vap arayalım demek istiyorum.

Önce devlet, sonra bugün nasıl ce-maat olduğumuzu adam gibi sorgula-mamız gerekmez mi?Türkiye’de kaset savaşlarını kimler ne amaçla, hangi akla hizmet ederek yapıyorlar?

Kürt meselesi üzerinden siyaset ya-panlar, Kürt halkının yararına mı yoksa zararına mı hizmet ediyorlar?

Hani Deniz Feneri meselesi, ne oldu? Sonucu sonlandırmayanlar, sonuçtan ne umuyorlar acaba?

Baykal’a kaset komplosu ya da her neyse bunu teşhir etmek hususunda, inanç paralelinde hani bir kişinin

ayıbını örtenin Allah bin ayıbını örter düsturunu kimler uygulayacak?

Mhp’de kaset skandalı her ne cinsten ise bunu bulup suçlularını yargının önüne getirip ceza vermek, ülkeyi yönetenlerin işi değil midir? Akp iktidarda kaldığı dönemlerde hiç mi güzel şeyler yapmadı?

Cezaevlerinde onlarca insan olduğu, medyadan takip ettiğimiz kadarı ile, neyle suçlandığını bilmeyenlerin tu-tukluluk süreçleri ne zaman bitecek?

Evet referandumunda neden başör-tüsü meselesi halka sunulmadı? Chp biraz da maneviyatçı olsa fena mı olur?

Cemaatlerin bu kadar banka, televiz-yon, hastane , küresel güçlerle güç-lenmesi sizlere de tuhaf gelmiyor mu?

Devlete küfür edenler hoş karşılanır-ken, cemaat liderlerini eleştirilemez, ilah gibi topluma sunanlar, diyalogda biraz öteye gitmediler mi acaba? De-likanlı olunmaz, delikanlı doğulur söylemi son yıllarda biraz fazla abar-tılmalı mı sizce de ?

Her neyse bizim dinimizi milleti yo-luncak kaz gibi görenlerde değil, ger-çek kaynağımız olan Kuran -ı Kerim ve Pegamberimiz’in sünnetlerinden öğrenmemiz gerekmez miyd?.

Ben bir yurttaş olarak son yıllardaki halkın soramadığı, sormak istediği birkaç soruyu kısa da olsa sormaya çalıştım.

Hoşça kalın, dostça kalın...

Vatandaşlık12 Haziran 2011 Türkiye için önemli bir gün. Genel seçimler yapılıyor ve 1950’lerden beri çok partili demo-krasinin gereği halk yöneticilerini seçiyor. İktidarın çok eleştirilmesine rağmen % 10 barajının altına inilme-den seçime gidiliyor ve Türkiye’nin seçim sistemi kuvvetli bir iktidar çıkarmak kaygısıyla getirilen en çok oy alan partiye prim tanıyor. Hayırlı uğurlu olsun…

Demokrasilerde vatandaşın en birincil görevi oy vermek. Ama biz yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ki bu sayı Türkiye’nin belli başlı illerinin nüfusunu kat be kat üstünde, oy veremiyoruz. Tabii ki sınır kapısından geçerken oy verebilme olanağını saymazsak. Bugüne kadar yapılan tüm isteklere ve vaatlere rağmen bir genel se-çim yine yurtdışında yaşayan vatandaşların oy verememesiyle geçecek. Bu konuda mazeretler çok, son ziyaretinde de Cumhurbaşkanı topu yargıya attı.

Ancak, Türk göçünün başlangıcı 1960’lara gidiyor, 50 senede bu soruna çözüm bulunamamasını anlamak olası değil. İki suçlu var : Gelmiş geçmiş, geçmekte olan hükü-metler ki her seferinde yurtdışında yaşayan vatandaşlarından çok şeyler beklediğini düzenli söyleyen politikacılar, yöneticiler. İkinci suçlu bizler. Ağlamayan çocuğa meme vermezler atasözünden yola çıkarak bir türlü bu hakkı koparamayan biz-ler. Doğrudur haklar verilmez alınır ama Türkler hele hele Cumhuriyet’in kazanımlarından alışınca hakların hep birileri tarafından verilmesini bekle-meye alışmışlar…

Seçim geçecek, zaten sivil toplum örgütlerini bölünmüşlük içinde güçlendirememiş Türkiye kökenliler bu sorunu bir dahaki genel seçimin arefesinde anımsayıp oy vereme-dikleri için hayıflanacaklar. Umut fakirin ekmeği derler, hadi bir umut bu kısır döngüyü yenip önümüzdeki dönemde bu hakkı ko-parabilelim.

Hakların, kazanımların koparılması konusunda aklımdan çıkmayan bir anımı aktarayım bu konuda. Yıllar önce, Eurovizyon şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek Atena grubunun sözcüsüyle bir söyleşi yapıyordu Fransız televizyonu. Söz bir ara döndü dolaştı laikliğe geldi. Televizyoncu « Türkiye’de laiklik te-hlikede mi ? » sorusunu sordu. Aldığı yanıt tam anlamıyla Türk halkının çoğunluğunun benimsediği bir tu-tumu yansıtıyordu. « Laikliğe bir şey olmaz, ordu var, laikliği korur ». Hep birileri bir şeyler yapsın, biz yan gelip yatalım.

Halbuki içinde yaşadığımız Fransız toplumu bu konuda karşıt bir örnek. Burada haklar koparılıyor. Fransız devrimi bunun bir başlangıcı. Benim bu konudaki en önemli göstergem

özel okulların pozisyonu (özel okul-lar deyince akla kiliselerin yönetip işlettiği okullar geliyor). 1981’de Mitterrand’ın seçim zaferinden sonra sol özel okullara devletin katkısını indirgeyici bir proje çıkarınca bu okulların etrafındaki sivil toplum örgütleri Paris’e bir milyon kişiyi döktüler. Bu dev gösteri sonucu proje çöpe gitti ; Milli Eğitim Bakanı da görevinden oldu. Birkaç sene sonra sağ iktidara gelince seçmenine göz kırpmak için özel okullara bir-kaç ayrıcalık vermek istedi. Bu sefer laiklik taraftarı kuruluşlar Paris’e bir milyon gösterici getirdi. Hükümet derhal geri adım attı, Bakan gitti.

Burada statükonun korunmasının da sağlıklı olmadığı tartışılabilir ancak benim için önemli olan vatandaşın kendini ilgilendiren konularda duyarlılığı, bunun içinde harekete geçebilmesi.

Ya biz Türkiye kökenliler ! Çoğumuz hem Fransız hem de Türk vatandaşıyız. Vatandaş olarak ne yapıyoruz ?

Son zamanlarda yerel yöne-timlerde Türkiye kökenli seçilmişleri görmek sevindirici ama onların da seçilmelerini Türkiye kökenlilerin bilinçli oyları sayesinde olduğundan kuşkuluyum. Neden mi?

Alsace’da ırkçı eylemler özellikle Türklere yönelik olunca bile etkin bir protesto eylemi yapmadığımız için. İnsan hakları derneği bir pro-testo gösteri düzenleyince sadece ve sadece 150 – 200 kişi katıldığı ve bunun içinde de Türkiye kökenlilerin 30 – 40 ile sınırlı kalması nedeniyle… (bakınız : http://bit.ly/mT0sYM)

Ne yazık ki Fransa’da Türkiye köken-liler ortak paydalarda birleşemiyor,

güçlü sivil toplum örgütleri oluşturamıyor. Ben yapayım, 3-5 kişi olsun diyor, ekip halinde çalışmayı beceremiyoruz. Var olan, belli bir ko-numa gelen kuruluşlara ya « bizden değil » deyip ya da « bana ne » diye-rek destek vermiyoruz. Örnek mi ? Paris’teki ELELE derneği üstün başarılarına, etkin çalışmalarına karşın Fransız kamu kuruluşlarından yeterince destek alamayınca 26. se-nesinde kapandı. Bu konuma gelmek zordur, birikimler kazanımlar yitiril-mesin diyemedi Türkiye kökenliler. Alsace’da yaşayanlar da ELELE’yi Mulhouse’da düzenlenen « Je, Turc, il » etkinliğinden anımsasınlar. Bu kapsamda, bu çapta başka bir organi-zasyon 2009 Türk mevsimi içinde bile yapılmadı…

Kaldı ki sadece bize yapıldığında değil, başkalarına da yapıldığında haksızlığa uğrayanın yanında olmamız gerekir ki biz de ondan bize yapıldığında destek bekleyelim.

Bundan hareketle, zaman zaman Tür-kiye kültürlerinin de yer aldığı Stras-bourg’un çoğulculuğunun bir göster-gesi olan Strasbourg – Méditerranée Festivali de devletin yeteri kadar des-tek vermek istememesi nedeniyle te-hlikede. « Yahu bizi ilgilendirmiyor » demeden, Festivalin yaşatılması için çalışanlara destek vermek iki kültürlü bir vatandaşlıktan gelen bizler için bir anlamda görev.

Boşvermişliğin, ilgisizliğin bizleri yakından ilgilendiren bir başka örneği ile son vereyim yazıma. BTS bi-tirme sınavlarında Türkçe yavaş yavaş kayboluyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Böylesine bir avantajı hi-çbir sey yapmadan kaybetmek kim-seyi rahatsız etmiyor mu ? (bakınız : http://minu.me/3xan)

Vatandaşlık sorumluluk gerektiriyor, bunun bilincinde olmamız umudu ve dileğiyle.

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

Bana Göre

Murat Vasıf ERPUYAN

[email protected]

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O84

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 85

Haziran / Juin 2011 * N° 61 e-mail: [email protected] O86

Tü r k i y e O n u r K o n u ğ u

O R YA N TA L E X P O

Zenith, yaklaşık 300 sergici ve30.000 ziyaretçiağırlayabilecek 7000 m² sergi alanı

Avrupa’nın baş şehri ve Fransa’nın doğusunun en büyük ticari merkezi Strazburg’da bulunan Zenith, Strazburg şehir sınırları ötesine taşan çok geniş bir çekici kitle akımı sağlayacak özel

bir konumda bir imkân sunmaktadır.

B to B

« doğrudan doğruya şirketten, şirkete » adı ve-rilen köşedeki sergi alanı sayesinde çeşitli ürün satıcıları, dağıtımcılar, yatırımcılar, imtiyazlı marka temsilcileri buluşma ve karşılaşma, bir-likte iş yapma, �kir alış verişinde bulunulma ve tanışma fırsatlarının arttırılmasına katkıda

bulunacaktır.

VIP köşesi- Müşterileriniz, davetlileriniz ile özel buluşmalar düzenlemek için,- Sınırlı bir katılımcı kitlesi önünde seminerler, konferanslar düzenlemek için,- Verdiğiniz hizmetler hakkında gösteriler düzenleyerek, ürünlerinizintanıtımını yaparak doğrudan satış gerçekleştirebilmek içinfuardaki sergiciler ve işbirlikçilerinin hizmetine bir VIP alanı tahsis edilmiştir.

4 ayrı alanda 300 sergileyici :- Şahıslara ve profesyonellere ayrılmış alanlar (köşeler)- Kuruluşlar ve imtiyazlı dagıtımcılar (distribütörler) köşesi- Helal tarımsal besinler alanı (köşesi)- Zanaatkârlar ve şark konuk kabul köşesi

Imag’in CommunicationTéléphone : 03 89 39 19 54

[email protected]

ContactsHakim Benassoul - 00 33 6 28 74 03 30

Nelly Stephan - 00 33 6 08 55 06 86

e-mail: [email protected] Haziran / Juin 2011 * N° 61 O 87