21
1 Gözlemsel Astronomiden Açıklayıcı Modele, Aristoteles ve Batlamyus (Ptolemaeus) Ömer Faik ANLI Çağdaş astronomide gözlem, bir anlamda deney sayılmaktadır. Işık, maddenin yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Yansıyan ya da yayılan ışığa dayanarak madde ya da ışık kaynağı hakkında her bilgiye ulaşılabilmektedir. Gözlem, bu nedenle, birinci dereceden önem taşır. Yıldızların yaşamları ve ölümleri hakkında bilgi, yıldızların ışıklarına, sıcaklıklarına göre sınıflandırılmaları sonucunda evrimsel şemaların çıkarılması ile elde edilmektedir. Yıldızların kimyaları, onlardan gelen ışıklara dayanılarak tespit edilmektedir. Tarihiyle birlikte düşünüldüğünde astronomi, evreni inceleyen bilim dalıdır. Gök cisimlerinin evrimsel, fiziksel, kimyasal yapılarını ve devinimlerini inceler. Astronomi tarihi, bu bilim dalının tarihsel gelişimini inceler. Astronomi, “astron” ve “nomos” sözcüklerinden türetilmiştir (Astron: Gökcismi, Nomos: kanun). Astroloji denilen disiplin, bir bilim olarak astronomiye katkılarda bulunmuş, matematiksel astronominin doğuşuna katkı sağlamıştır. Matematiksel astronomi, gök cisimlerinin konumlarını ve devinimlerini belirleme uğraşı olarak doğmuştur. Fiziksel astronomi (astrofizik) ise gök cisimlerinin fiziksel yapılarının incelenmesidir. Astronominin gelişimini belirli evrelere ayırmak mümkündür. Beş önemli evre söz konusudur. Astronomi, ilk olarak Mısır-Mezopotamya uygarlıklarında, M.Ö.4000-3500 yıllarında ortaya çıkmıştır. Astronomiye ilişkin en eski metinlere Sümerliler’de rastlanmaktadır. Sümerliler M.Ö. 4000-2400 (2000) Akadlar M.Ö. 2400-2000 Sümerliler (Sümer Rönesansı) Babilliler (Eski Babil Dönemi) İlk sistematik gözlemler (M.Ö. 1900-1650) Asurlular M.Ö. 2000-600 Yeni Babil Dönemi M.Ö. 600-539 Ahamanişler Sülalesi M.Ö. 539-330 İskender’in İstilası Sistematik gözlemler, gezegenlerin gelecekteki konumlarını belirleyebilmeyi sağlamıştır. Gelecekteki gökyüzü olaylarını öngörebilmek amaçlanmıştır. Bu, bilimin temel özelliklerinden biridir. Babilliler, bu kayıtlardan sonuç çıkarmışlar ve tutulmaları tahmin etmişlerdir. Tutulmaların nasıl olduklarını bilmemektedirler; ancak, tutulmanın ne zaman olacağını öngörebilmişlerdir. Matematiksel düzenlilik fark edilmiş ve buna dayalı öngörülerde bulunmuşlardır. Nedenler ise mitolojik temelli olarak açıklanabilmiştir (Kuramsal aşamaya Antik Yunan’da, matematiksel aşamaya Babilliler döneminde ulaşılmıştır). Onlara göre, Yer, evrenin merkezidir. Bu görüş, Kopernik’e kadar sürmüş, gerçek değişim Kepler ve Newton’un çalışmaları ile gerçekleşmiştir. İlk dönemde, kayıtlar tutarak, gezegenlerin Yer etrafındaki dolanım periyotları belirlenebilmiştir. Bu, basit gözlemlere dayalı bir çalışmadır. Bunlar, günümüzdeki değerler ile zaman zaman uygunluk gösterirken çoğu zaman hatalıdırlar. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn çıplak gözle gözlemlenebilmiş gezegenlerdir. Uranüs, Neptün ve Plüton ise ancak

Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

1

Gözlemsel Astronomiden Açıklayıcı Modele, Aristoteles ve Batlamyus (Ptolemaeus)

Ömer Faik ANLI

Çağdaş astronomide gözlem, bir anlamda deney sayılmaktadır. Işık, maddenin yapısı

hakkında da bilgi vermektedir. Yansıyan ya da yayılan ışığa dayanarak madde ya da ışık

kaynağı hakkında her bilgiye ulaşılabilmektedir. Gözlem, bu nedenle, birinci dereceden önem

taşır. Yıldızların yaşamları ve ölümleri hakkında bilgi, yıldızların ışıklarına, sıcaklıklarına

göre sınıflandırılmaları sonucunda evrimsel şemaların çıkarılması ile elde edilmektedir.

Yıldızların kimyaları, onlardan gelen ışıklara dayanılarak tespit edilmektedir.

Tarihiyle birlikte düşünüldüğünde astronomi, evreni inceleyen bilim dalıdır. Gök

cisimlerinin evrimsel, fiziksel, kimyasal yapılarını ve devinimlerini inceler. Astronomi tarihi,

bu bilim dalının tarihsel gelişimini inceler. Astronomi, “astron” ve “nomos” sözcüklerinden

türetilmiştir (Astron: Gökcismi, Nomos: kanun).

Astroloji denilen disiplin, bir bilim olarak astronomiye katkılarda bulunmuş,

matematiksel astronominin doğuşuna katkı sağlamıştır. Matematiksel astronomi, gök

cisimlerinin konumlarını ve devinimlerini belirleme uğraşı olarak doğmuştur. Fiziksel

astronomi (astrofizik) ise gök cisimlerinin fiziksel yapılarının incelenmesidir.

Astronominin gelişimini belirli evrelere ayırmak mümkündür. Beş önemli evre söz

konusudur. Astronomi, ilk olarak Mısır-Mezopotamya uygarlıklarında, M.Ö.4000-3500

yıllarında ortaya çıkmıştır. Astronomiye ilişkin en eski metinlere Sümerliler’de

rastlanmaktadır.

Sümerliler M.Ö. 4000-2400 (2000)

Akadlar M.Ö. 2400-2000

Sümerliler (Sümer Rönesansı)

Babilliler (Eski Babil Dönemi) İlk sistematik gözlemler (M.Ö. 1900-1650)

Asurlular M.Ö. 2000-600

Yeni Babil Dönemi M.Ö. 600-539

Ahamanişler Sülalesi M.Ö. 539-330

İskender’in İstilası

Sistematik gözlemler, gezegenlerin gelecekteki konumlarını belirleyebilmeyi

sağlamıştır. Gelecekteki gökyüzü olaylarını öngörebilmek amaçlanmıştır. Bu, bilimin temel

özelliklerinden biridir. Babilliler, bu kayıtlardan sonuç çıkarmışlar ve tutulmaları tahmin

etmişlerdir. Tutulmaların nasıl olduklarını bilmemektedirler; ancak, tutulmanın ne zaman

olacağını öngörebilmişlerdir. Matematiksel düzenlilik fark edilmiş ve buna dayalı öngörülerde

bulunmuşlardır. Nedenler ise mitolojik temelli olarak açıklanabilmiştir (Kuramsal aşamaya

Antik Yunan’da, matematiksel aşamaya Babilliler döneminde ulaşılmıştır). Onlara göre, Yer,

evrenin merkezidir. Bu görüş, Kopernik’e kadar sürmüş, gerçek değişim Kepler ve

Newton’un çalışmaları ile gerçekleşmiştir.

İlk dönemde, kayıtlar tutarak, gezegenlerin Yer etrafındaki dolanım periyotları

belirlenebilmiştir. Bu, basit gözlemlere dayalı bir çalışmadır. Bunlar, günümüzdeki değerler

ile zaman zaman uygunluk gösterirken çoğu zaman hatalıdırlar. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter

ve Satürn çıplak gözle gözlemlenebilmiş gezegenlerdir. Uranüs, Neptün ve Plüton ise ancak

Page 2: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

2

teleskopun keşfinden sonra gözlemlenebilmiş gezegenlerdir. İlk dönemde yapılan, bir kayıt

tutma işlemidir.

Mısır’da da astronomi çalışmaları yapılmıştır(M.Ö.3000)

Eski İmparatorluk M.Ö 2778-2263

Orta İmparatorluk M.Ö 2000-1580

Yeni İmparatorluk M.Ö 1580-1085

Aşağı İmparatorluk M.Ö 1085-333

İskender’in İstilası

Mısır’da matematik düzeyi yeteri kadar gelişmiş değildir. Astronomi, matematiğe

ihtiyaç duyan bir bilim dalıdır. Matematiksel astronominin gelişebilmesini sağlayacak

matematik bilgisi Mısır astronomisini yüksek düzeye ulaştıracak kadar gelişmiş değildir. Bu

koşul, Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. Mısır uygarlığında, astronomiye ilişkin açıklamalar,

Mezopotamya’da olduğu gibi mitolojik temellidir. “Dragonik Ay” terimi günümüzde de

kullanılmaktadır ve bir tutulmadan diğer tutulma anına kadar geçen süre anlamına

gelmektedir. Bu terim, eski insanların mitolojik açıklamalarından gelmektedir.

Mısır-Mezopotamya dönemlerinin bir diğer özelliği, açıklamaların olgusal tabanlı

olmasıdır. Henüz kuramsal aşamaya geçilememiştir. Astronominin ilk evresi, bu nedenle,

“olgusal (empirik) evre” olarak adlandırılmaktadır. Mısır-Mezopotamya, bu evreyi temsil

etmektedirler. Bu evrede olgusal genellemeler söz konusudur.

İkinci evre, Antik Yunan’da görülmektedir. “Kuramsal gelişme evresi” olarak

adlandırılır. M.Ö. 8.yy’da başlar ve iki ana döneme ayrılır: 1) Hellenik 2) Hellenistik

Hellenik Dönem M.Ö. 8.yüzyıl- M.Ö. 323 Antik Yunan Dönemi

Hellenistik Dönem M.Ö. 323- 30

Roma Dönemi 30

Kuramsal genellemelerin yapıldığı ve bilimde kuramsal evrenin başladığı dönemdir.

Mısır-Mezopotamya bilgisinin empirik temeli üzerine inşa edildiği söylenebilir.

Kuramsal evrenin ilk astronomu Thales’tir. Kendi dönemindeki bir Güneş tutulmasını

öngörmüştür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır.

Antik Yunan döneminde astronomi olgularına ilişkin mitolojik açıklamaların yerlerine

bilimsel denilebilecek açıklamalar getirilmiştir. Çeşitli kuramlar ortaya çıkmıştır. En önemli

adımlar Pythagorasçılar ve Aristoteles tarafından atılmıştır.

Pythagorasçılar, Yer’in küresel olduğunu söyleyen ilk kişilerdir. Diğer bir katkıları,

geometri ile astronomiyi birleştirmeleridir. Astronominin temeline geometriyi ilk kez

yerleştirenler Pythagorasçılar olmuştur. Aristoteles’in katkısı ise fiziksel astronomiyi

geliştirmesi ve gök cisimlerinin fiziksel yapılarına ilişkin bilgi vermesidir. Aristoteles’in, gök

cisimlerine ilişkin fiziksel şeması Kepler’e kadar kabul görmeye devam etmiştir.

Batlamyus (Ptolemy / Ptolemaeus), Roma döneminde yaşamış bir Yunanlıdır.

Yunanlılar, bilimi (doğa felsefesini) teori / kuramsal olarak görmektedirler. Bu yaklaşım,

genel-geçer önermelere ulaşmayı amaçlar. Önemli sistemlere bu anlayış ile ulaşılmıştır.

Teoria dışındaki bilgi türlerini dışlamışlarıdır (Pratik/kılgısal bilgi büyük oranda dışlanmıştır).

Platon’un görüşlerinin etkisi söz konusudur. Roma döneminde tam tersi bir tutum vardır. Bu

Page 3: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

3

dönemde teknik bilgi yüceltilmiştir. Teknik bilgi, işe yarar bilgidir. Romalılarda sistem kuran,

kuramsal bilgi elde eden bir kişi yoktur. Mimarlık ve mühendislik üzerine önemli adımlar

atılmıştır. Batlamyus, bu dönemde yaşamış, matematiksel astronominin kurucusu olarak

anılan bir Yunanlıdır. Sistem kurma düşüncesi Batlamyus’ta en üst düzeye ulaşmıştır. Yer

Merkezli Kuram’ın kurucusudur. Bilim, bilgilerin sistematize edilmesi, bilgiler arasındaki

bağıntının görülebilmesi demektir. Batlamyus’un yaptığı bir bu anlamda bir ‘devrim’dir.

Üçüncü Evre, Kopernik’in Güneş merkezli sisteminin ortaya çıkması ile başlamıştır.

(16.yüzyıl (1543))

Üçüncü evrenin en önemli özelliği, yeni bir kuramın ortaya çıkmasıdır. Bu kuram,

Rönesans döneminde ortaya çıkmıştır. Ortaçağ’da Hıristiyanlığın etkisiyle, Batı’da Antik

Yunan bilimi unutulmuştur. Bu nedenle özellikle 4.-10. yüzyıllar arası Karanlık Çağ olarak

adlandırılmaktadır. 10.yüzyıldan sonra Antik Yunan çalışmaları yeniden benimsenmiş, din ve

bilim (doğa felsefesi) özdeşleştirilmiştir. Antik Yunan bilgisi, tam bir otorite halini almıştır.

Otoritelere olan bağlılık, Ortaçağ’ın temel özelliklerinden biridir.

7.yüzyılda İslam uygarlığı ortaya çıkmış ve 8.yüzyıldan itibaren de Antik Yunan

bilgisini benimsemiştir. Antik Yunan bilgisi hem Hıristiyanlığın hem de İslam uygarlığının

temellerinde yer alan bir bilgi birikimi sağlamıştır. 9.-12.yüzyıllar sürecinde İslam uygarlığı

Antik Yunan bilgisine katkı yapacak düzeye ulaşmıştır. Aristoteles’in ortaya koyduğu

kozmolojik prensipler ve Batlamyus’un matematiksel evren anlayışı temelde yer almaya

devam etmiştir. İslam uygarlığı ile birlikte gözlemevlerinin kurumsal olarak ilk kez

yapılandırılmaları, büyük önem taşımaktadır. Antik Yunan’da bireysel gözlemler yapılırken,

İslam uygarlığında kurumsal çalışmalar söz konusu olmuş, gözlem sonuçlarını değerlendiren

matematikçiler ve teorik astronomlar aynı çatı altında toplanmışlardır. Astronominin

geliştirilmesine, Antik Yunan’ın bıraktığı yerden devam edilmiştir. İslam astronomları, yeni

astronomik tablolar oluşturmuşlar, yeni araçlar geliştirmişlerdir. Bunlar içinde en önemlisi

trigonometridir. Trigonometrinin ilk biçimleri Hindistan’da görülmüştür. Sayısal bir oran

olarak görülen trigonometri, İslam araştırmacıları tarafından fonksiyon olarak tanımlanmıştır.

Bu, önemli bir gelişmedir. Bu gelişme ile gözlemler ve konumlar dakik bir biçimde

belirlenmiş / hesaplanmıştır. Yapılan gözlemler biriktikçe, astronomide yeni tartışmalar

başlamıştır. 12.yüzyıldan sonra bu tartışmalar hem Batı hem de Doğu eksenlidirler. Batı,

Antik Yunan bilgisini Doğu üzerinden elde etmiş, 12.yüzyıldan sonra orijinal kaynaklara

dönüş yaşanmıştır. Bu, Rönesans’a giden süreçtir.

Yeni gözlemler ışığında, eski kuramların tartışıldığı ve onların yanlış taraflarının

ortaya çıkarıldığı bir süreç başlamıştır. Özellikle, Ay ve Merkür’e ilişkin yeni bulgular

tartışmalara yol açmıştır. Bu dönemde yeni kuramlar görülmeye başlanmıştır. Eskiye bağlılık

tam olarak terkedilememiş, belli başlı ögeler değiştirilmeye çalışılmıştır.

13. ve 14.yüzyıllarda Aristotelesçiler, bu tartışmanın içindedirler. Aristoteles’in

fiziksel astronomisini yeniden hâkim kılmaya çalışmışlardır. Bitruci, yeni bir kuram kurma

amacı taşıyan en önemli astronomlardandır. Kuramı, yeni tartışmalara yol açmıştır. Bu

sürecin sonunda, Kopernik, tamamen yeni bir kuram ortaya koymuştur; ancak, Batlamyus’un

araçlarını kullanmaya devam etmiştir. Kopernik ile birlikte eski düşünceler terk edilmeye

başlanmıştır. Bu evre içerisinde Batlamyus ve Aristoteles’in otoriteleri yavaş yavaş

kaybolmuştur.

Page 4: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

4

Tekrar birinci evreye dönmek gerekirse, bu evredeki koşullar şöyle belirlenebilir.

Tarım faaliyeti sayesinde toplumlarda bir artı gelir oluşmuş ve bunun hesaplanabilmesi,

bölüşülebilmesi ihtiyacından matematik ortaya çıkmıştır. Tarım ile beraber, mevsim kavramı

ve astronominin başlangıcı sayılan takvim çalışmaları başlamıştır. Takvim, gökyüzündeki

hareketlerin bilinmesi ve anlaşılması demektir. Bu çalışmalar M.Ö 4000 yıllarında bilimsel

bilgi ve astronominin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Teknik bilgi ise daha eski tarihlidir; ilk

insanın alet kullanmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır. Bilimsel bilginin ortaya çıkışı, insanın

yerleşik düzene geçmesi ile görülen bir gelişmedir.

Mısır Astronomisi

Yerleşik uygarlıkların ortaya çıkmasıyla (Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları),

aritmetik ve matematik de gelişmeye başlamıştır. Mezopotamya ve Mısır’da aritmetik ve

matematik, astronomiyi geliştirecek düzeye ulaşmıştır. İki uygarlık karşılaştırıldığında, Mısır

matematiğinin yüksek düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, Mısır astronomisi tam

anlamıyla matematikselleşmemiştir. Astronominin matematikselleşmesi Mezopotamya’da

ortaya çıkan bir gelişmedir.

Mısır astronomisinin en önemli konusu, takvim çalışmaları üzerinedir; zaman ölçümü

merkezi bir yer tutmaktadır. Bunun en önemli sebebi, Mısır’ın tarıma dayalı bir uygarlık

olmasıdır. Zaman ölçümü konusunda Nil Nehri’ni esas almışlardır. Yılı üç mevsime

ayırmışlardır:

15 Temmuz – 15 Kasım Taşma Mevsimi Sirius Yıldızı

15 Kasım - 15 Mart Kış Mevsimi

15 Mart – 15 Temmuz Yaz Mevsimi

Nil taştığı sırada, gökyüzünde Sirius Yıldızı, ‘helyak doğuşu’ (güneşten az önce

doğuş) yapmaktadır. Takvim bu olay ile başlamaktadır. Bir yılı 12 aya bölmüşler ve herbir

ayın başlangıcında ‘hilal’i esas almışlardır. Hilal dönemine Yeni Ay adı verilmektedir. İki

Yeni Ay arası yaklaşık 30 günlük bir süredir ve bir yıl 360 gün olarak hesaplanmıştır. Buna 5

gün ekleyerek bir yılı tanımlamışlardır. Bu, Mısırlıların kullandıkları Güneş takvimidir ve

Güneş’in bir yıllık periyodu esas alınmıştır. İlk kez M.Ö 2773 yılında oluşturulmuş bir

takvimdir.

Mısır Uygarlığı, ‘Dekan’ adı verilen bir sistem geliştirmiştir. Temel olarak burçlar

sistemine benzeyen bir sistemdir. Güneşin yörüngesini 36 kısım olarak düşünmüşlerdir. Bu

bölümleme işlemini bulundukları bölgenin güneyine düşecek şekilde tasarlamışlardır. Her bir

dekan belirli bir yıldız grubunu kapsamaktadır. Bir gece 12 dekan(takım yıldız)dan

oluşmaktadır. Her bir dekanın gökyüzünde görünme süresi bir saattir. Buna bağlı olarak her

bir gecenin 12 saatten oluştuğunu hesaplamışlardır. Bundan da, bir günün 24 saat olduğu

sonucuna ulaşmışlardır.

Saatleri belirlemek için Güneş Saatleri(Gnomon) adı verilen araçlar kullanılmıştır.

Temel olarak, Güneş’in gün içerisindeki gölgesinin ölçümüne dayalı bir araçtır. Geceleri ise

zaman, ‘Su Saatleri’ ile ölçülmüştür. Bunların ilk örneklerini M.Ö 2000’li yıllarda görmek

mümkündür. Su saatleri, aynı zamanda, teknoloji tarihi için de önem taşımaktadır; otomasyon

sistemlerinin gelişiminde temel oluşturmaktadırlar.

Mısırlıların kuramsal astronomi alanındaki bilgileri, tamamen mitolojik ve dini

niteliktedir. Gök cisimlerini tanrılar olarak değerlendirmişler ve gök olaylarını dini biçimde

açıklamışlardır. Gezegenleri tanımaktadırlar; bunları yıldızlardan ayırt ederek gezegen olarak

Page 5: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

5

nitelendirebilmişlerdir. Astronomileri, zaman ölçümü-pratik temellidir. Mısır’da astroloji

görülmemektedir.

Mezopotamya Astronomisi

Matematiksel bir astronomidir. Bunun en önemli nedeni, Mezopotamya’da matematik

ve aritmetiğin gelişmiş bir düzeyde olmasıdır. Aritmetik sistemleri 60 tabanlıdır ve bu,

astronomilerine de yansımıştır. Bir saatin 60 dakikaya, bir dakikanın 60 saniyeye bölünmesi

buna örnektir.

Mitolojik ve dini yorumlar yerine matematiksel evreye geçmeyi başarmışlardır.

Yıldızlara ilişkin ilk bilgiler M.Ö 4000’li yıllarda Sümer Uygarlığı’na kadar gitmektedir.

Akad döneminde astronomi, önemli ölçüde gelişmiştir. Astroloji, Akadlar’ın ürünüdür.

Meteoroloji, astroloji çalışmaları için önem taşımaktadır. Gökyüzünde üç önemli kuşak

belirlemişlerdir:

Ekvator Kuşağı

Yengeç Kuşağı

Oğlak Kuşağı

Bunlar, astrolojik olarak önem taşımaktadırlar. Bu belirlemelere dayanarak, gelecek

hakkında tahminlerde bulunmuşlardır. Yaptıkları, ‘konumsal astronomi’dir. Bu, matematiksel

astronomi demektir. Akadlar ve Babilliler dönemlerinde burçlar sistemi geliştirilmiştir.

Güneşin yörüngesi 12 eşit kısma bölünmüştür ve her bir bölüme ‘burç’ adı verilmiştir.

Yaklaşık 30lik bir açı söz konusudur. Her bir burç, bir takımyıldıza karşılık gelmektedir. bu

da konumsal astronominin gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. M.Ö. 4.yy’dan itibaren,

‘Yıldız Katalogları’ görülmeye başlanmıştır. Yıldız kataloglarında yıldızların enlem ve

boylamları verilmektedir. Babilliler döneminde, sistematik gözlem kayıtları yapılmıştır.

Venüs ve Merkür’e ilişkin gözlemler önem taşımaktadır. Bunlar, çıplak gözle yapılabilen

gözlemlerdir ve bunların sistematik olarak kaydedilmeleri önem taşımaktadır. Ay ve Güneş

tutulmalarına ilişkin de kayıtlar tutulmuş ve cetveller hazırlanmıştır. Bu, bir sonraki

tutulmanın öngörülebilmesini sağlamıştır. Sistematik gözlemler sonucu öngörülerde

bulunabilmek olanaklı hale gelmiştir. Ancak, nedensel bilgi verebilecek düzeye

ulaşamamışlardır. Gökyüzündeki olayları bir sistem fikri ile bağdaştıramamışlardır.

Aritmetiksel kayıtlardan geometrik sistemler ortaya çıkaramamışlardır.

Selökidler (312-104) döneminde, Mezopotamya astronomisi en yüksek düzeyine

ulaşmıştır.

Mezopotamya’da Ay takvimi kullanılmıştır. Ay’ın Yer etrafındaki dolanımı esas

alınmıştır. Bunun için de Hilal(Yeni Ay) başlangıç olarak kabul edilmiştir. Bu periyot, 29,5

günlük bir süreç olarak hesaplanmış, 29-30 gün olarak kabul edilmiştir. Bu takvimde bir ay 29

veya 30 gün sürmektedir. Altı ay 29, altı ay 30 gün olarak belirlenmiş, bir yıllık periyot 354

gün olarak hesaplanmıştır. Gün kaymalarını önlemek için üç yılda ortalama bir aylık süre, yıla

eklenmektedir. Belirli dönemlerde, yıl, 13 ay olarak kabul edilmiştir. Böyle bir düzenleme ilk

olarak 2294-2187 yıllarında Urur döneminde yapılmıştır.

Bir günü 24 saate, bir saati 60 dakikaya, bir dakikayı 60 saniyeye ayırmışlardır. Saat,

güneş saati ve su saati ile ölçülmüştür. Polos adı verilen bir araç kullanmışlar ve Güneş’in

yörüngesindeki belirli zamanlar bununla ölçülmüştür.

Page 6: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

6

Gezegen hareketlerini birbirlerinden bağımsız olarak ele almışlardır.

Hint Astronomisi

M.Ö 2500’lere kadar geri götürülebilen bir etkinliktir. İlk dönemi M.Ö 2500-600

yılları arasını kapsayan Vedik Dönem, ikinci dönem M.Ö 500 – M.S 500 yılları arasını

kapsayan Siddhantalar dönemidir.

İlk dönem, mitolojik özelliktedir. Vedik Dönem astronomisinde, Mısır-Mezopotamya

astronomileri gibi, Yer, evrenin merkezi olarak kabul edilmiştir. Güneş’e ve Ay’a ilişkin

açıklamalar mevcuttur. Güneş’in yıllık hareketini(yörüngesini) bilmektedirler. Ay’ın

safhalarını gözlemlemişlerdir. Ay ve Güneş tutulmalarına ilişkin bilgiler, mitolojik olarak

açıklanmıştır. Vedik metinlerde, yeryüzünün şekli yuvarlak olarak belirlenmiştir; fakat bu

küresellik anlamı taşımamaktadır. Bazı ifadelerde Yer’in havada asılı olduğu düşüncesi de

vardır. Ay takvimi kabul edilmiştir. Güneş takvimi ile Ay takvimi arasında farkın kapatılması

için 13.ay eklemesi Vedik metinlerde de söz konusudur.

Siddhantalar daha matematiksel ve bilimseldirler. Gezegenlere ilişkin ayrıntılı bilgiler

vardır. Gezegenlerin Yer etrafındaki dolanımlarını, bu metinlerde bulmak mümkündür.

Ancak, bu bilgiler günümüz bilgileriyle örtüşmemektedir. Beş gezegeni ayırt edebilmişlerdir.

Konum hesabı yapabilmektedirler; bu hesaplarda hem Ekliptik’i hem de Ekvator’u

kullanmışlardır. Ekvator eğimini 24 olarak belirlemişlerdir. Siddhantaların belirli bir dönemi

Antik Yunan’la çağdaştır. M.Ö 5.yy’da Hintli astronomların, Antik Yunan kavramlarını

kullandıkları görülmektedir. Batlamyus’un Yer merkezli kuramının tüm kavramları

kullanılmıştır.

Aryabhata’nın ‘Aryabahatiya’ kitabında astronomiye ilişkin bilgiler vardır. Yer’in

döndüğünden-hareketinden bahsetmesi önem taşır. Daha önce M.Ö 4.yy’da Antik Yunan’da

bu konu ele alınmıştır. Brahmagupta(M.S. 6.yy)’nın ‘Brahmagupta Siddhanta’ adlı eserinde

matematik ve astronomi bilgileri verilmektedir. 1008 dizeden oluşmaktadır ve gezegenler

hakkında bilgiler içermektedir. Bu kitaplar, İslam dünyasına çevrilen ilk kitaplardır. İslam

astronomları, ilk olarak bu eserlerden etkilenmişlerdir. Daha sonra Antik Yunan astronomisini

esas almışlardır.

Hintliler, zaman ölçümünde Güneş ve su saatleri kullanmışlardır.

Çin Astronomisi

Çin astronomisi, bir yıldız astronomisi olarak göze çarpmaktadır. Yıldızlara ilişkin

ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Kutup yıldızı ve kuyruklu yıldızlara ilişkin kayıtlar

tutulmuştur. Hesaplamalarda yıldızlar esas alınmıştır. Çin uygarlığında hesaplama tekniği, bu

özelliği ile farklılık göstermektedir. Güneş’in ve Ay’ın hareketlerini yıldızları esas alarak

vermişlerdir. Gökyüzünde belirledikleri bir yıldızla Güneş’in aynı doğrultuda olduğu iki

zaman arasını ölçmüşlerdir. Bu ölçümlerin sonuçlarına “Yıldızıl Yıl” ve “Yıldızıl Ay” adı

verilmektedir. Mısırlılar, Mezopotamyalılar ve Hintliler konumlamalarda Güneş’in

yörüngesini(ekliptik’i) referans almışlar ve belirlemelerini burçlara göre yapmışlardır.

Çinliler, Ekliptik yerine Ekvator’u referans olarak belirlemişlerdir. Çinliler tarafından

Page 7: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

7

hazırlanmış olan yıldız katalogları da Ekvator’a göre hazırlanmışlardır. Bir başka deyişle, Çin

uygarlığı ‘ekvator koordinat sistemi’ni kullanmıştır.

Kozmoloji görüşleri, ilk defa sonsuz evren fikrini içeren kozmoloji tasarımıdır. Gök

cisimlerinin uzayda yüzen cisimler olduğu dile getirilmiştir. Çin uygarlığında, M.Ö 6.yy’da,

Kuyruklu Yıldız kayıtları ile karşılaşılmaktadır. M.Ö. 4.yy’da, yıldız katalogları

hazırlanmıştır.

İlk Uygarlıkların Astronomilerinin Genel Özellikleri:

Beş gezegeni tanımaktadırlar (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn). Ay ve

Güneş’i de birer gezegen olarak düşünmüşlerdir.

Gezegenlerin hareketlerine ilişkin bilgileri mevcuttur. Onlara göre, gezegenler

ekliptik yakınında dolanmaktadırlar. Gezegenlerin, gökyüzündeki ileri-geri

hareketlerine ve durmalarına ilişkin bilgilere sahiplerdir. Gezegen

hareketlerinin aritmetiksel değerleri ve dolanım periyotları bilinmektedir.

Merkür ve Venüs’ün akşam ve sabah yıldızı olarak görünme süreleri yaklaşık

30 gün olarak belirlenmiştir.

Ay ve Güneş’in hareketleri bilinmektedir; ve bu bilgilerden takvim kavramı

doğmuştur.

Ay ve Güneş tutulmaları gözlemlenmiş ve matematiksel değerleri

belirlenmiştir.

Güneş’in yörüngesi belirlenebilmiştir. Ekliptik, burçlara bölünmüştür ve bu

nedenle, bu yörüngeye burçlar kuşağı adı verilmiştir.

Güneş ve Ay tutulmalarının her zaman ekliptik üzerinde gerçekleştiğini fark

etmişlerdir. Bu nedenle, bu yörüngeye aynı zamanda tutulma düzlemi adı da

verilmektedir.

Gün, 24 saate bölünmüştür. Bir saat, 60 dakikaya, bir dakika, 60 saniyeye

ayrılmıştır. Bir hafta da yedi gün olarak belirlenmiştir.

M.Ö. 4.yy’dan itibaren yıldız katalogları görülmektedir. Bunların en önemlisi

M.S. 1086’da Su Sung tarafından yapılan yıldız kataloğudur.

M.Ö. 6.yy’da kuyruklu yıldızlara ilişkin gözlemler yapılmıştır. M.Ö. 28’de,

Çinliler, Güneş lekelerini ilk defa gözlemlemişlerdir. M.S. 1054 yılında

Çinliler, bir yıldız patlamasını da gözlemlemeyi başarmışlardır. (Yengeç

Nebulası)

Konumsal astronomiye ilişkin bilgiler mevcuttur. Ekliptik ve Ekvator, referans

alınmıştır. Ufuk düzlemini bilmektedirler. Bunlara ilişkin pek çok kavrama

ulaşılmıştır. Enlem ve boylam bilinmekte, meridyen ölçümleri yapılabilmiştir.

M.Ö. 4000-3000 Sümerliler Yıldız gözlemleri

M.Ö. 3000 Akadlar Astroloji

Kuzey Avrupa Stonehenge’in yapımı

Mısırlılar Dini takvim (Güneş’i esas alan takvim)

Mezopotamya Ay takvimi

M.Ö. 2500 Hint Uygarlığı Vedik metinler

Çin uygarlığı Gözlemler

M.Ö. 2000 Eski Babil Gezegenlere ilişkin kayıtlar (Merkür ve Venüs)

Page 8: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

8

M.Ö. 1400 Çin Uygarlığı Tutulma kayıtları

M.Ö. 1000 Babil Sistematik Gözlemler

M.Ö. 600 Antik Yunan astronomisi ve kozmolojisi

M.Ö. 400-300 Yıldız katalogları

Çin uygarlığı KuyrukluYıldız kayıtları

Antik Yunan Astronomisi

Minos(Girit) Uygarlığı M.Ö. 3000-1400

Miken (Akalar) Uygarlığı M.Ö. 1700-1100 Antik Yunan Uygalığını

Dorlar M.Ö. 1100 Anadolu’nun Güneybatısı oluşturan uygarlıklar

İyonyalılar M.Ö. 2000 Batı Anadolu

Antik Yunan halkı, M.Ö.1000 yılında oluşmaya başlamıştır

M.Ö. 900-600 yılları arasında kentleşme ve soylular sınıfı ortaya çıkmıştır. Bununla

beraber, Hellenik anlayış gelişmiştir. Antik Yunan, kendisini diğer uygarlıklardan

ayırmış ve diğerlerini ‘barbarlar’ olarak nitelendirmiştir.

M.Ö. 700-323 arası Hellenik Dönem olarak adlandırılmaktadır.

M.Ö. 323 yılı, İskender’in ölüm yılıdır. Aynı yıl Ptolemaios Mısır’da kendi krallığını

kurmuştur. M.Ö. 323 yılında Hellenistik dönem başlamıştır.

M.Ö. 323-30 Hellenistik Dönem

M.Ö. 30 Roma Dönemi

Antik Yunan’da bilim, kuramsal evreye geçmiştir. Gök cisimlerinin hareketlerini

açıklamaya yönelik geometrik ve matematik modeller oluşturulmuştur. Eski bilgileri de

kullanarak, evreni açıklayan sistemler kurulmuştur. Hellenistik dönemde bu uğraş üst

düzeydedir. Astronomide yetkin bir model, bu dönemde ortaya çıkmıştır. Astronomide,

Hellen döneminden itibaren sistemleşme çabası gözlemlenmiştir.

Hellenik dönemde, Milet Okulu (İyonya Okulu) temsilcileri, bilimsel çalışmaları

başlatanlar olmuşlardır. Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, İyonya Okulu

temsilcileridirler ve felsefede Varlık sorununu incelemişlerdir. Arke’yi aramışlardır.

Miletlilerin açtığı bu yolda, diğer düşünürler de Varlık sorunu üzerine çalışmışlardır.

Bunlardan en önemlileri Pythagorasçılardır. İyonya kentleri, bu dönemde Persler tarafından

işgal edilmiş ve İyonyalılar, İtalya’nın Elea bölgesine göç etmişlerdir. Burada, Elea Okulu

temsilcileri yetişmiştir. Bunların en önemlileri Parmenides, Empedokles ve Atomculardır.

M.Ö. 5.yy’da Sofistler ortaya çıkmış ve Varlık’tan önce bilgi sorununu incelemişlerdir.

Odaklandıkları konu ‘insan’dır. Protagoras ve Sokrates, bu grubun temsilcileridir.

Page 9: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

9

İyonya İtalya-Elea Sofistler Atina Dönemi

Thales Parmenides Protagoras Platon - Akademia

Anaksimandros Empedokles Sokrates Aristoteles - Lise

Anaksimenes Atomcular

Pythagorasçılar

-Varlık Sorunu- -Bilgi Sorunu-

Matematik ve geometrik modeller adım adım ortaya çıkmış, en yüksek seviyesine

Aristoteles ile ulaşmıştır. Mısır ve Mezopotamya astronomileri, bu çalışmaları etkilemişlerdir.

Thales, ilk Yunan astronomu olarak görülmektedir. Thales, evrenin ana maddesinin

‘su’ olduğunu iddia etmiştir. Bir astronom olarak, Thales, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde bir

Güneş tutulması olacağını öngörebilmiştir. Bu öngörü, Mısır ve Mezopotamya bilgilerine

dayalıdır. Thales’e göre, yeryüzü yuvarlak bir disk biçimindedir ve bu disk, okyanus üzerinde

yer almaktadır. Bu, Yunanlıların kozmolojik görüşlerine uymayan bir düşüncedir. Antik

Yunan, Yer’i çevreleyen okyanusun sınırsız olduğunu düşünmüştür; Thales ise bu okyanusun

sınırlı olduğunu iddia etmiştir. Ona göre, gökyüzü, fanus şeklindedir.

Anaksimandros, tıpkı Thales gibi Arke’yi aramıştır. Thales, gözlemlerden yola

çıkmıştır; ancak, Anaksimandros, ilk ögenin algılanamaz olduğunu düşünmüştür. Buradan

hareketle varlıkların ana maddesi olarak aperion’u belirlemiştir. Sonsuz, belirsiz,

gözlemlenemeyen ve dokunulamayan anlamındadır. Ona göre, ilk olarak sıcak ve soğuk

maddeler ayrışmıştır; ve böylece toprak ve hava oluşmuştur. Toprak soğuk, hava ise sıcak

nitelikli maddelerdir. Toprak evrenin merkezine inmiş ve Yeryüzünü oluşturmuştur. Ateş ise

gökyüzüne çıkmış ve Yer’i çevrelemiştir. Toprak, hava ve ateş ile birleşerek suyu meydana

getirmiştir. Ateş, suyun bir bölümünü buharlaştırmıştır. Bu buhar, ateş kütlesinin bazı

kısımlarını delmiş ve gökcisimlerini ve yıldızları oluşturmuştur. Yeryüzü, disk biçimindedir

ve okyanus üzerinde yüzmektedir. Okyanus üzerinde yüzen Yeryüzü, havada asılıdır ve diğer

gezegenler Yer’in çevresinde dolanırlar. Her gezegenin bir halkası vardır; bu halkalar

saydamdırlar. Birbirlerinden farklı uzaklıklarda yer alırlar. Yıldızlar, ateşli gökcisimleridirler

ve Güneş de ateşli bir gökcismidir. Ay ve Güneş, tekerlek biçimindedirler. Anaksimandros,

gezegen uzaklıklarını ele almış olan ilk kişidir. İlk kez Güneş’in ve Ay’ın Yer’den

uzaklıklarını bildiren kişidir. Yer ile Güneş arasındaki mesafenin, Yer’in çapının 27 katı, Yer

ile Ay arasındaki mesafenin ise Yer’in çapının 19 katı olduğunu öne sürmüştür. Bu değerleri

nasıl belirlediği bilinmemektedir.

Anaksimenes, ilk öge olarak, gözlemlerden yola çıkarak, ‘hava’yı belirlemiştir.

Gezegenleri ve gök cisimlerini, hava tarafından taşınan diskler olarak düşünmüştür. Yıldızlar,

bütün gökyüzünü çevreleyen bir kürenin üzerine tutturulmuşlardır. Gök cisimleri Yer’in

çevresinde dönerler; ancak, Yer’in altına geçmezler. Hava, gök cisimlerinin Yer’in altına

geçmelerini, bir başka deyişle de düşmelerini önler.

Pythagorasçılar ile birlikte astronomi bilgisi gelişmeye başlamıştır. Pythagorasçılar,

bir bilim topluluğudur. Dini ve mistik bir niteliğe de sahiplerdir. Onlara göre, her şeyin

temelinde ‘sayı’ vardır. Bu, astronomiye de yansımıştır. Evrenin matematiksel ve geometrik

bir yapısının olması, harmonik ve düzenli bir yapı olması demektir. Astronominin temeline

geometri ve matematiğin koyulması, Pythagorasçılar ile başlamıştır. Geometrik bir tasarım ilk

kez Pythagorasçılar tarafından oluşturulmuştur; fakat bir sistem tasarlayamamışlardır. Temel

ilkeler belirlemişlerdir; ve bu ilkeler astronominin gelişmesini sağlamıştır. Bu ilkeler,

Page 10: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

10

matematiksel ve geometrik ilkelerdir. Onlara göre, evren, küresel olmalıdır. Gezegen

hareketleri sabit ve düzenlidirler. Bu hareketler, Yer’in çevresinde, dairesel biçimlidirler. Bu

ilke (gezegen hareketlerinin sabit, düzenli, dairesel olması), Kepler’e dek etkili olmuştur.

Gezegen hareketleri dışında, gezegenlerin büyüklükleri ve uzaklıkları da harmonik olmalıdır;

e.d. matematiksel bir orantı içerisindedirler. Bu düşünce, Platon’u da etkilemiştir; ve Platon,

gezegen uzaklıklarını sayılarla orantılı vermeye çalışmıştır. Aynı etki Kepler’i de etkilemiş,

Kepler, uzaklıklar arası orantıdan üçüncü yasasına ulaşmıştır. Bu düşüncenin olgusal temeli

yoktur. Pythagorasçılar’a göre gezegen hareketleri ile çıkan harmonik sesler, yedi nota ile

orantılıdırlar. Onlara göre bu müziği, ölümlüler duyamazlar. Kepler, bu düşünce üzerine bir

kitap kaleme almıştır. Dolayısıyla da bu düşünce, Kepler’e dek etkisini sürdürmüştür. Yer’in

şeklı konusunda bir takım gözlemlere dayanarak, Yer’in küresel olduğunu ifade eden ilk

düşünürlerdir. Aristoteles, bu gözlemlerden bahsetmiş ve bunları kanıt olarak kullanmıştır.

i) Deniz kenarında, bir geminin gözlemlenmesi

ii) Ay tutulması sırasında Yer’in gölgesinin incelenmesi ve bunun daire şeklinde

olduğunun gözlemlenmesi.

iii) Ay’ın ışıklı ve ışıksız tarafları gözlemlenmesi sırasında, Yeryüzünde hareket

edildiğinde ışıklı ve ışıksız tarafındaki kısımların değiştiğinin gözlenlenmesi.

Ay’ın küre biçiminde olduğunun çıkarsanması ile bir analoji kurularak Yer’in

de küresel olduğu sonucuna varılmıştır.

Bunlar, Yer’in küreselliğine ilişkin ilk gözlemlerdir.

Pythagorasçılardan biri olan Philolaos tarafından ortaya atılan, ‘Yer’in hareketi

sorunu’, astronomiye yapılan bir diğer katkıdır. Ona göre, Yer hareketlidir. Yeryüzü, evrenin

merkezinde yer almaz; evrenin merkezinde ‘merkezi ateş’ yer almaktadır. Merkezi Ateş’in

çevresinde dönen ilk gök cismi ‘Karşı Yer(Antikton)’ adı verilen cisimdir. Onun üzerinde,

aynı düzlemde, Yer bulunur.

Merkezi Ateş Karşı Yer Yer Ay Güneş Merkür Venüs Mars Jüpiter Satürn Sabit Yıldızlar Küresi

Pythagorasçılar, geometrik düşünme yoluyla astronomiye ilkeler kazandırmışlardır.

Antik Yunan’da, kozmolojik görüşler de önem taşır. Bunlardan biri de

Anaksagoras’ın kozmoloji görüşüdür. Güneş’in bir ateş küresi olduğunu iddia etmiştir. Ona

göre, Güneş ve yıldızlar ateşli taşlardır. O dönemde (476) Gelibolu’ya düşen bir meteorun,

Güneş’ten düşen bir taş olduğunu düşünmüş ve Güneş’in boyutlarının Gelibolu Yarımadası

kadar olduğunu savunmuştur.

Ona göre, evrende birleşme ve ayrışma vardır; ve evren sonsuzdur. Evrenin

başlangıcında bir kaos vardır. Akıl, bu kaosa bir girdap(vorteks) hareketi vermektedir.

Böylece kaos, kosmos’a dönüşmüştür. Merkezden başlayan dönme hareketi ile eter ve hava

birbirinden ayrılmıştır. Eter, yukarı doğru kaçmış, hava ise iç kısımlarda toplanmıştır.

Havadan bulutlar, su, toprak ve taş ayrışmıştır. Bunlardan toprak, Yer’i oluşturmuştur. Eterin

hızla dönmesiyle Yeryüzünden parçalar kopmuş ve bunlar eterin bulunduğu yerlere çıkarak

yanmaya başlamışlardır. Böylece de yıldızlar oluşmuştur.

Bu görüş ilkel gibi görünse de, Descartes’ın Vorteks Kuramı’nı anımsatmaktadır.

Kant-Laplace kuramı da bu görüşü çağrıştırmaktadır.

Elea Okulu temsilcilerinden Parmenides, evrenin oluşumuna ilişkin değişimi kabul

etmemektedir. Ona göre, evrende değişim söz konusu değildir. Arke, deney ve gözlem ile

Page 11: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

11

bulunamaz. Ancak mantıksal düşünce ile bulunabilir. Evren, değişmeyen ve yok olmayan,

sınırlı bir evrendir. Yer, evrenin merkezindedir. Parmenides, Yer’in küresel olduğunu

savunmuştur. Bu sonuca ulaşmasını sağlayan en önemli gözlem, yıldız gözlemleridir.

Empedokles, her şeyin temelini araştırmış ve Varlık’ın temeline dört ögeyi

yerleştirmiştir: Toprak, su, hava, ateş.

Ateş

Sıcak Kuru

Hava Toprak

Islak Soğuk

Su

Bu dört öge değişmez ve yok olmaz. Bunlar, farklı oranlarda birleşerek varlıkları

meydana getirirler. Bu düşünce 17.yy’a kadar etkili olmaya devam etmiştir. İnsan da bu dört

ögeden oluşur. Mizaçlar da bunlara göre belirlenir. Her insanda bu dört ögenin karışımı

farklıdır. Dört öge başlangıçta dağınık biçimde bulunurlar. Aşk ya da sevgi sayesinde

bağlanmışlar ve bir küre meydana gelmiştir. Bu küre, kosmostur. Bundan da diğer ögeler

ayrışmış ve evren düzenli bir yapıya ulaşmıştır. Her öge kendi yerine yerleşmiştir.

Toprak-Su-Hava-Ateş-Eter

Eter, gökyüzünü kristalleştirmiştir. Yıldızlar ve gezegenler burada oluşmuşlardır.

Atomculardan Demokritos’a göre, evrenin ana maddesi atomlar adı verilen en küçük

parçacıklardır. Bunlar bölünemeyen en küçük parçacıklardır. Atomlar, evrenin dolu

kısımlarını temsil ederler. Atomların arasında boşluklar vardır. Evren, doluluk ve boşluktan

oluşur. Atomlar, yok olmayan, yalın-sade varlıklardır. Nitelikleri aynı, biçimleri farklıdır.

Duyumlar, atomlar tarafından oluşturulurlar. Her şey atomların bir araya gelmesi ile oluşur;

atomların ayrışması ise yokluktur. Atomlar, aynı zamanda belirli bir akıl içerirler, dolayısıyla

evren akıllı ve canlı bir evrendir. Evrenin diğer köşesinde de dünya benzeri gök cisimleri

bulunabilmelidir.

Platon, Pythagorasçılardan etkilenmiş ve evrenin temeline matematik ve geometriyi

koymuştur. Evren, düzenli, uyumlu, geometrik ve matematik temelli bir evrendir. İdealar

dünyasına ulaşmak için dış dünyadaki objeleri değil de, geometrik şekilleri düşünmek gerekir.

Matematiksel ve geometrik şekiller düşünüldüğünde, idealara ulaşılabilmektedir. O halde,

matematik, geçeğe ulaştıran bir anahtardır. Platon’un bu düşüncesi astronomisine de

yansımıştır. Evren, küresel bir yapıdadır ve bütün gökcisimleri Yer’i merkeze alarak dairesel

yörüngelerde, sabit hızlarda hareket ederler. Yer de küreseldir. Gezegen uzaklıkları arasında

belli bir orantı vardır.

Yer-Ay 1 birim

Yer-Güneş 2 birim

Yer-Venüs 3 birim

Yer-Merkür 4 birim

Page 12: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

12

Yer-Mars 8 birim

Yer-Jüpiter 9 birim

Yer-Satürn 12 birim

Bu uzaklıkları neye göre belirlediğine ilişkin bir bilgi elimizde yoktur. Gezegenlerin

sıralamasını değiştirmiş olması dikkat çekicidir. Sıralamada bir hata vardır. Merkür ve Venüs

bazen Güneş’in altında bazen de üstünde gözlemlenmiştir. Platon da buna dayanarak

sıralamayı bu şekilde belirlemiştir.

Platon’a göre, astronomi bilimi, matematiğin bir alt dalıdır. Astronomi bilmek için

matematik bilmek gerekmektedir. Astronomi de bizi gerçeğe ulaştıran bir anahtardır. Bu

düşüncesi nedeniyle, Platon, astronomiyi tanrıların seviyesine çıkarmış, bir anlamda da

astronomiyi tanrıbilim ile özdeşleştirmiştir.

Platon, gezegenlerin çıkarttıkları seslerle bir müziğin oluşturduğunu düşünmüştür.

Herakleides, Platon’un öğrencisidir. Merkür ve Venüs’ün Güneş’in üzerinde mi yoksa

altında mı olduğu tartışması içinde yer almıştır. Ona göre, Yer-Ay-Güneş sıralaması söz

konusudur. Merkür ve Venüs ise Güneş’in etrafında dolanmaktadır. Yeryüzü de kendi ekseni

etrafında hareket etmektedir. Bu düşünce 16.yy’da T.Brahe’nin kurduğu sisteme benzerlik

gösterir.

Sistem kurma fikrinde atılan ilk adım, Eudoxus’un kurduğu sistemdir. Astronomide

amaç astronomik olguların matematiksel ve geometrik açıklamalarını verebilmektir. Bu

açıklamaları ilk defa yapan kişi Eudoxus’tur ve bilimsel astronomiyi ortaya koyan kişidir. Bu

yönde ilk sistemi kurmuştur: Ortak Merkezli Küreler Sistemi. Gezegenlerin kürelerinin olması

esas alınmıştır. Bu küreler Yer’i merkeze alırlar. Hareket, dairesel ve düzgündür. Ancak,

gezegenlerin hareketlerinde sapmalar gözlemlenmiştir. Eudoxus, bunları açıklayan bir sistem

ortaya koymaya çalışmıştır. Her gezegenin günlük ve yıllık hareketleri ve geri hareketi vardır.

Herbir hareketi açıklamak için belirli bir küre tasarlamıştır. Bunun dışında, gezegenin

üzerinde bulunduğu bir küre vardır. Bu hareketlerin oluşumu için birer tane küre bulunmalı ve

gezegen de bir kürenin üzerinde olmalıdır. Her gezegen için 4 küre tasarlamıştır. Beş gezegen

için toplam 20 küre, Ay ve Güneş için üçer küre ve yıldızlar için de bir küre tasarlamış. 27

küre ile gezegen hareketlerini açıklamaya çalışmıştır. Sistemi karmaşık ve başarısız bir

sistemdir. Küre anlayışı, Kepler’e kadar etkili olmuştur.

Aristoteles, kürelerin sayısını 56’ya çıkararak kendi kuramını oluşturmuştur.

Öncesinde Callippus, 34 küre ile bir sistem tasarlamıştır.

Ortak Merkezli Küreler Sistemi, astronomi olgularını matematiksel olarak vermeyi

amaçlayan ilk çalışmadır. Küreler esasına dayanmaktadır. Herbir gezegenin dört küresi vardır

ve herbir kürenin ekseni farklıdır. Bileşke hareket, gezegenin gökyüzünde gözlemlenen

hareketidir.

Callippus, küre sayısını 34’e çıkarmıştır.

Aristoteles, astronominin fizik prensiplerini ortaya koymuştur. Yer merkezli kuramın

ortaya çıkışında, bu kuramın fiziksel ilkelerini sağlamıştır. Yer merkezli kuram, matematiksel

olarak, Batlamyus tarafından kurgulanmıştır. Aristoteles, astronominin temelinde yer alan

ilkelerin nedensel açıklamalarını vermeyi başarmıştır. ‘Fizik’, ‘Metafizik’, ‘Gökyüzü Üzerine’

adlı kitaplarında bu görüşlerini açıklamıştır. Pythagorasçılar ve Platon’dan etkilenmiştir.

Onların astronomiye ilişkin temel görüşlerini kabul etmiştir.

Page 13: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

13

Evren küreseldir. Bu ilkeyi, kürenin en mükemmel şekil olduğunu öne

sürerek açıklar.

Yer, evrenin merkezindedir. Yer’in doğal yeri ile açıklama yapar.

Yer, hareketsizdir. Yer, doğal yerinde olduğundan hareket etmez.

Yer, küreseldir. Pythagorasçıların kanıtlarına dayalı olarak bu ilkeyi açıklar.

o Deniz kenarında, bir geminin gözlemlenmesi

o Ay’ın gözlemlenmesi

o Ay tutulması sırasında, Yer’in Ay üzerine düşen

gölgesinin daire biçiminde olması,

o Yıldızların konumlarındaki değişme

Yer’i, gezegenlerin küreleri çevreler. Gezegenler, Yer’in etrafında dairesel, sabit

ve düzgün hareket ederler.

Bu ilkeler, Kepler’e dek etkili olmuşlardır. Aristoteles, Eudoxus’un Ortak Merkezli

Küreler Sistemini benimsemiştir. Bu küreler, saydam, kristal yapıda kürelerdir. Aristoteles,

kürelerin sayısını 56’ya yükseltmiştir. Sistem, bu haliyle daha karmaşık bir hal almıştır. Sabit

yıldızlar küresi, tüm evreni çevreleyen, en dış küredir. Bu biçimdeki evreni, Ay-altı ve Ay-

üstü evren olmak üzere ikiye ayırmıştır. Ay-altı ve Ay-üstü evrenler, yapı bakımından

farklıdırlar; bu, fizik bakımından farklı evrenler anlamına gelmektedir. bu evrenlerde farklı

fizik kuralları geçerlidir. Ay-altı evren, 4 elementten yapılmıştır: Ateş, Hava, Su, Toprak. Ay-

üstü evren ise Eter’den yapılmıştır.

Ay-altı evren Toprak – Su Küresi – Hava Küresi – Ateş Küresi – Ay Küresi

Toprak, en ağır elementtir. Ateş ise en hafif elementtir. Herbir elementin doğal bir yeri

vardır. Toprağın doğal yeri, merkezdir. Suyun doğal yeri toprağın üstü, havanın doğal yeri

suyun üstü, ateşin doğal yeri ise havanın üstüdür. Topraktan yapılmış cisim merkeze gitme

eğilimi, ateşten yapılmış cisim ise yukarı gitme eğilimi gösterir. Dolayısıyla, Yer’in doğal

yeri, evrenin merkezidir. Yer, en ağır elementtir. Böylelikle ilk defa olarak, Yer’in evrenin

merkezinde olması kabulüne nedensel bir açıklama getirilmiş olmaktadır.

Ay-altı evrendeki hareketler ya merkeze doğrudur ya da merkezden yukarıya

doğrudur. Eş deyişle, doğrusal hareket söz konusudur. Böylece Aristoteles, Ay-altı evrenin

fizik kurallarını da ortaya koymuş olmaktadır. Ay-altı evren, oluş-yokoluş evrenidir; buradaki

hareketler başlangıcı ve sonu olan hareketler olmalıdır. Başı ve sonu olan hareket, doğrusal

harekettir.

Doğrusal hareket, zorunlu harekettir. Zorunlu hareketin dışında, ‘zoraki hareket’ adı

verilen biçimi de vardır. Doğal hareket(zorunlu hareket), nesnenin doğal yerine ulaşma

eğilimidir. Zoraki hareket sona erdiğinde, cisim tekrar doğal hareket haline döner.

Ay-üstü evren, eterden yapılmıştır. Eter, en mükemmel elementtir. Ay küresi ve bütün

gezegen küreleri, eterden yapılmışlardır. Gezegenlerin kendileri ise eterin yoğunlaştığı

yerlerdir. Buradaki hareket, mükemmel hareket olan, dairesel harekettir. Bu hareketin başı ve

sonu yoktur. Aristoteles, ‘mükemmel bir cismin hareketi de mükemmel olmalıdır’

düşüncesini taşımaktadır. Böylece dairesel hareketin nedeni verilmiş olmaktadır. En ağır

elementin hareketi olmayacağından, Yer, hareketsiz olmalıdır. Buna göre, Yer, merkezde ve

hareketsizdir. İlk defa olarak nedensel açıklamalar verilebilmiştir.

Page 14: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

14

Eter

Ateş

Hava

Su

Toprak

Evrende yukarıya gidildikçe mükemmellik artar. Ay, bütün Ay-altı evrendeki

cisimlerden daha mükemmeldir. Sabit yıldızlar küresi ise en mükemmel varlıktır. Sabit

yıldızlar küresi, aynı zamanda, evrene hareket veren varlıktır. Eş deyişle, ilk hareket

ettiricidir. Bu küre, Aristoteles’e göre, sekizinci küredir ve Tanrı’nın kendisidir.

Bu düşünce(evren tasarımı) 17.yy’a kadar etkili olmuştur. Batlamyus, bu tasarımın

matematiksel açıklamasını sağlamıştır. Yer Merkezli Kuramın, fiziksel açıklamasını

Aristoteles sağlamış, matematiksel yapısını Batlamyus kurgulamıştır. Kepler ve Newton’a

kadar, bu sistem kabul görmüştür. Kopernik sisteminin fizik yasaları Galile, Kepler ve

Newton tarafından sağlanmıştır. Kepler, küre anlayışını ortadan kaldırmıştır. Newton ise

klasik fiziği kurgulayarak yeni bir fiziksel şema vermiştir. Tek evrende, tek hareketin

olduğunu göstermiştir. Tüm Ortaçağ boyunca, hem Doğu’da hem Batı’da, Aristoteles’in

görüşleri kabul edilmiş ve din görüşleri ile bağdaştırılmıştır. Tek istisna, sabit yıldızlar

küresinde Tanrı’nın cisimleştiği görüşünün kabul görmemesidir. Sabit yıldızlar küresinin

dışına dokuzuncu bir küre eklenmiş ve buna ilk hareket ettirici adı verilmiştir. Bu, Tanrı

değildir. Bu anlayış 9.yy’da İslam dünyasında gelişmiştir. (Sabit b.Kurre) Dokuzuncu küre,

evrene hareketi veren küredir. Tanrı’nın yeri bu kürenin dışındadır.

Hellenistik Dönem Astronomisi

Bu dönemde astronomi adına üç önemli gelişme yaşanmıştır:

i) Aristarkos tarafından Güneş Merkezli Kuram’ın kurulması.

ii) Yer’in küreselliğinin kanıtları ile ortaya konulmasının üzerine yapılan

ölçümler ve Eratostenes tarafından, Yer’in çevresinin başarı ile ölçülmesi.

iii) Appollonius’un, astronomide kullanılan matematiksel ölçüm modelleri

geliştirmesi ve Yer Merkezli Kuram’ın matematiksel yapısının ortaya çıkışı.

Aristarkos (M.Ö. 310-230)

Ortak merkezli küreler sisteminin başarısızlığı nedeniyle yeni bir sistem ihtiyacı

doğmuştur. Aristarkos’un sisteminin temeli, Güneş’in merkezde ve hareketsiz oluşudur. Bu

sistemde Yer, diğer gezegenler gibi hareketlidir ve Güneş’in çevresinde dolanır.

Güneş – Merkür – Venüs – Yer – Mars – Jüpiter – Satürn – Sabit Yıldızlar Küresi

(Merkez)

Ay

Kopernik’i önceleyen bir sistemdir. Bu sistem iki nedenden ötürü kabul edilmemiştir:

Algılarımız, Yer’in sabit, gökcisimlerinin hareketli olduğunu

gösterir. Aristarkos’un sistemi, algılarımızla uyuşmamaktadır.

Sistem, Aristoteles fiziğine aykırıdır. Kendi sistemine uygun bir

fizik-dünya kurgulayamamıştır.

Page 15: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

15

Aynı itirazlar Kopernik’e de yöneltilmiştir. Bunların yanısıra, Kopernik sistemi, dine

de aykırı olmakla suçlanmıştır.

Aristarkos, ilk defa olarak gezegenlerin uzaklıklarını geometrik olarak belirleyen

kişidir. Buna ilişkin, “Güneş’in ve Ay’ın Uzaklıkları ve Büyüklükleri” adlı bir kitap yazmıştır.

Bu kitapta, gezegen uzaklıklarının geometrik olarak nasıl belirleneceğine ilişkin bilgiler

verilmektedir. İlk kez, Yer-Güneş mesafesini geometrik olarak hasaplamıştır. Kullandığı

yöntem, “geometrik yöntem”dir ve günümüzün trigonometrik yöntemine karşılık gelmektedir.

Yer-Güneş uzaklığını belirlerken, Ay’dan yararlanmıştır. Ay, ilk dördün olduğu

zaman belirli bir üçgen ortaya çıkmaktadır. Ay’ı gören açı 90˚dir. Yeri gören açı 87˚, Güneş’i

gören açı ise 3˚dir.

Ay Güneş

90˚ 3˚ AY= cos87 x YG

AY

AY YG =

87˚ YG cos87

Yer 1/18 < cos87 < 1/20

YG = AY x 19

Tamamen geometrik ve doğru bir yöntemdir; ancak, değerler yanlıştır. 87˚lik açının

doğru değeri 89˚50’ dir. 3˚nin gerçek değeri ise 1/6˚dir. Gerçek değerler kullanıldığında

mesafe 400 x AY dir. Yöntemi doğru bir yöntemdir ve uzun süre kullanılmıştır.

Eratostenes (M.Ö. 275-194)

O dönemde, Yer’in küresel olduğu bilinmektedir. Problem, buna ilişkin ölçümlerdir.

Aristoteles, Yer’in çevresinin 400 stadium olduğunu söylemiştir. Bu değere nasıl ulaştığına

ilişkin bir bilgi yoktur. Dicaearcus ve Posidenios’un da ölçümleri söz konusudur. İçlerinde en

önemli yöntem, Eratostenes’e aittir.

Yeryüzünde aynı meridyen üzerinde iki şehir belirlemiştir. Bunlar, İskenderiye ve

Syene’dir. Syene’de öğle vaktinde, Güneş’in ışınları tam dik olarak düşmektedir. Aynı anda

Güneş ışınlarının İskenderiye’ye kaç derecelik açı ile düştüğünü hesaplamıştır. Bu açı, 7˚12’

dır. İki şehir arasındaki mesafe 5000 stadiumdur(yaklaşık 800km).

İskenderiye

7

Syne

7˚12’ lik açı 5000 stadiumluk mesafeye karşılık gelmektedir. Yeryüzünün çevresi 360˚

ise , (360 x 5000) / 7˚12’ lik mesafe yeryüzünün çevresidir. Bu değer 250000 stadium olarak

belirlenmiştir(yaklaşık 460000km).

Page 16: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

16

Bu yöntem, oldukça başarılı bir yöntemdir ve uzun süre kullanılmıştır. Eratostenes’in

kullandığı veriler hatalıdır. İki şehir arası gerçek mesafe 729km, gerçek açı 7˚5’ dır. Syne ve

İskenderiye arasında 3˚lik boylam farkı vardır ve aynı meridyende yer almazlar.

Eratostenes, mesafe ölçümü için çevre uzunluğu belli olan bir araba tekerleği

kullanmış ve açıyı da Güneş saati ile belirlemiştir.

Eratostenes, bunların yanısıra harita hazırlayan coğrafyacılardan biridir. Haritasında,

bir yöntem geliştirmiştir. Şehirlerin konumlarını belirleyebilmek için haritasında yeryüzünü

dörde ayırmıştır. Doğu-Batı çizgisi Kanarya Adaları’ndan, Kuzey-Güney çizgisi Nil

Nehri’nden geçmektedir. Şehirleri bu çizgilere göre bölgelere yerleştirmiştir. Bu, enlem-

boylam’a benzeyen bir yöntemdir. Böylelikle, basit anlamıyla enlem-boylam kavramlarından

ilk bahseden kişidir.

I II Kanarya Adaları

III IV

Nil Nehri

Appollonius (M.Ö. 262-190)

Matematik ve geometride Koni Kesitleri üzerine çalışmıştır. Bu kesitlere ‘elips’,

‘parabol’ ve ‘hiperbol’ adlarını veren kişidir.

Gökyüzündeki gezegenlerin sabit kürelerde düzgün bir şekilde dolanmaları

gerekirken, bu gözlemlenememekte, bunun yerine düzensiz bir devinim gözlemlenmektedir.

Benzer biçimde, gezegenlerin Yer’e olan uzaklıklarının da sabit kalmadığı tespit edilmiştir.

“Mesafe Değişimi” denilen bir değişim söz konusudur. İkinci olarak, gezegenlerin hareketleri

ileri-geri şeklinde gözlemlenmekte, bazen de durma olgusu ile karşılaşılmaktadır. Mevcut

düşünce, bunları açıklayamamıştır. Appollonius, bu düzensiz hareketleri açıklayabilmek için

iki geometrik model geliştirmiştir. Bunlar üzerine astronomik ölçümler yapmış değildir. Bu

iki model, “Eksantrik Model(Dışmerkezli Model)” ve “Episikl Model” olarak

bilinmektedirler.

Eksantrik Model

Yer, dairenin gerçek merkezinden farklı bir noktaya yerleştirilmiştir. Yer, merkezden e

mesafesi kadar kaydırılmıştır. G₁’de Yer’e olan mesafe r + e dir. G₂’de ise r – e dir. Mesafe

değişimleri, böyle bir modelle açıklanabilmektedir.

Page 17: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

17

G₁

G₂

Episikl Model

Yer, merkezdedir. Gezegen, merkezi büyük daire üzerinde olan bir daire etrafında

dönmektedir. Bu daire episikl dairesidir. Bu modelle de mesafe değişimleri

açıklanabilmektedir. Büyük dairenin ve küçük dairenin kendi hareketleri vardır. Gezegenin

ileri-geri hareketi de buna dayalı olarak açıklanmaktadır.

Gezegen

Gezegenin Yer Gözlemlenen

Hareketi

Hipparkos(M.Ö. 190-120)

Bu modelleri ilk kez kullanan Hipparkos(M.Ö. 190-120)’dur. Hem bir matematikçi

hem de astronomdur. Daireyi 360˚ olarak kabul eden ve uygulayan kişidir. Dairenin çapını ise

120 birim olarak kabul etmiştir. Açı ölçümlerinde, Eski Yunan’lılar, açının yayını

kullanmışlardır(Açının iki kolunun dairede kestiği parça yaydır), Hipparkos, bunun yerine

kiriş hesabını kullanmıştır. Kiriş, açının kenarlarının daireyi kestiği parçaya teğet olan

doğrudur. Buna dayalı olarak, bir kirişler tablosu oluşturmuştur. Bundan sonra, açı

hesaplarında kirişler kullanılmaya başlanmıştır. İslam matematikçileri sinüs kavramını

yeniden yorumlayıp, trigonometrik kavramlara ulaşmışlardır. 9.yy’dan itibaren kiriş yerine

trigonometrik hesaplar kullanılmıştır.

Hazırladığı yıldız kataloğu ile ünlüdür(M.Ö.170). Bu katalogta 700 yıldızın enlem ve

boylamı verilmiştir. Kendi yaptığı katalog ile önceki gözlemleri karşılaştırmıştır. Yıldızların

konumlarının değiştiğini keşfetmiştir. Bunun nedeninin araştırdığında, yeni bir olgu ile

karşılaşmıştır. Bu, ‘ekinoksların presesyonu’dur. ‘Ilım Noktaları’ adı verilen noktaların geriye

doğru hareketidir. (Ilımların Öncelimi). Bunlar, gün ve gecenin eşit olduğu noktalardır.

Ekvator üzerinde koç noktasının geriye doğru kaydığını keşfetmiştir. Bu kayma yüz yılda

. e

Yer

r

Yer

e

Page 18: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

18

1˚dir. Bu hareket, Yer’in ekseninin eğimli olması ve koni hareketi yapmasından

kaynaklanmaktadır. O dönemde, Hipparkos’un bunu bilmesi olanaksızdır; bu olguyu

keşfetmiş olması önemlidir.

En önemli başarısı, Appollonius’un modellerini kullanarak Güneş’i ve Ay’ın

hareketlerini açıklamış olmasıdır. Güneş’in hareketini açıklarken eksantrik modeli

kullanmıştır. Güneş’i, eksantrik bir daire üzerine yerleştirmiştir ve hareketlerinde oluşan

değişimleri bu biçimde açıklamayı başarmıştır.

Güneş’in hareketi, üç açının değişimine bağlıdır.

Bu üç açı bilindiğinde, Güneş’in hareketi de

açıklanabilmektedir.

Yer’in merkezden ne kadar kaydırıldığını, ilk

kez, matematiksel bir yöntemle ölçmeyi

başarmıştır. Bunu yaparken de mevsimlerden

yararlanmıştır. Dört mevsimin yörüngede eşit

açılara bölünmediğini saptamıştır. İlkbahardan

yaza geçen süreyi ölçmüştür. Bunun açı olarak

karşılığı 93˚dir. Yazdan sonbahara geçişi 91˚

olarak belirlemiştir. Yer’in kaydırılma oranı 4˚lik

bir açıdır. Normalde süreler eşit ve 90˚ olmalıdır.

Oysa toplam 184˚ çıkmaktadır. Aradaki 4˚lik fark

kayma mesafesidir.

Ay’ı açıklamak için episikl modeli kullanmıştır. Burada da birtakım açılar

oluşmaktadır. Ay’ın hareketinin matematiksel açıklaması için bu üç açı belirlenmelidir.

.Merkez e

Yer

.Merkez e

Yer

94 ¼ gün

93˚

92 ½ gün

91˚

Page 19: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

19

Böylelikle, ilk kez Güneş ve Ay’ın hareketlerinin matematiksel ifadeleri

verilebilmiştir. Hipparkos’un yöntemi, başarılı bir yöntemdir. Güneş’in hareketini başarı ile,

Ay’ın hareketini ise kısmen açıklayabilmiştir. Bu durum, Ay’ın hareketinin karmaşıklığından

kaynaklanmaktadır. Ay’a ilişkin açıklamaları eksiktir. Gezegenleri açıklamayı ise

başaramamıştır. Bunu başaran kişi, Batlamyus’tur.

Batlamyus (M.S. 150)

Roma döneminde yaşayan bir Yunanlıdır. Coğrafya, astronomi, matematik ve optik

alanlarında çalışmıştır. Çalıştığı bütün alanlarda önemli katkılar yapmıştır. “Coğrafya” adlı bir

kitap kaleme almış ve bu eserle matematiksel coğrafyayı kuran kişi olmuştur.

Batlamyus, esas olarak, astronomi çalışmaları ile ünlüdür. Kepler’e gelene dek,

eserleri temel kaynak olma özelliğini korumuştur. Matematik teoremleri halen

kullanılmaktadır. Yer merkezli kuramı matematiksel ve geometrik olarak kurmuştur.

Döneminde astronominin sentezini yapmış ve matematiksel ilkelerini belirlemiştir. Yer

merkezli kuramı hesap yapılabilir hale getirdiği için, kuramın gerçek kurucusu olarak kabul

edilmektedir. Buna ilişkin “Almagest” adında bir kitap kaleme almıştır. Kitap, 13 bölümden

oluşur.

Almagest

I. ve II. Bölümler : Temel astronomi varsayımları

Gök, bir küredir.

Yeryüzü, bir küredir.

Yer, hareketsizdir ve evrenin merkezindedir.

Bütün gezegenler dairesel yörüngelerde, sabit hızlarda hareket

ederler.

III.Bölüm: Eksantrik ve Episikl modellerin açıklamaları

Güneş’in hareketinin açıklanması.

IV.Bölüm: Ay Kuramı’nın açıklanması.

V.Bölüm: Güneş ve Ay’ın büyüklükleri ve uzaklıkları (Aristarkos’un geometrik

yöntemini kullanmıştır.)

VI.Bölüm: Güneş ve Ay tutulmaları üzerinedir.

VII. ve VIII. Bölümler: Yıldızlara ilişkin açıklamalar (Bir yıldız tablosu verilmiştir. Bu

tablo hem kuzey yarımküredeki hem de güney yarım küredeki yıldızlara

ilişkindir. Enlem ve boylamlar verilir. Hipparkos’la aynı değerlerde,

ılımların öncelini belirlemiştir.

IX. – X. – XI. – XII. – XIII. Bölümler: Gezegenlere ilişkin açıklamalara ayrılmıştır. Her

bölümde bir gezegen hareketi açıklanmaktadır. Kitabın en orjinal kısmı bu

bölümlerdir. Her gezegenin hareketi, birbirinden bağımsız olarak ele

alınmıştır. (Gezegen hareketleri arasındaki bağı gösteren ilk kişi

Kepler’dir.)

Page 20: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

20

Ay’ın hareketlerini iyi bir şekilde açıklayabilen kişi, Batlamyus’tur. Episikl modelde

de Yer’i merkezden kaydırmıştır. Gezegen hareketlerinde de aynı yöntemi kullanmıştır. Bu

yeterli olmayınca, merkezin üzerine düşen bir noktada “Eşitlik Merkezi” denilen yeni bir

merkez belirlemiştir. Bu noktanın merkezden uzaklığı, Yer’in merkeze olan uzaklığına eşittir.

Böylece daha karmaşık bir model ortaya çıkmıştır. İlk kez olarak, gökyüzündeki hareketleri

matematiksel olarak açıklayabilen, hareketlerin gelecekteki durumlarını öngörebilen bir

kuram oluşturulmuştur.

Almagest’te ortaya koyduğu kuram ile gök cisimlerinin konumlarını, hareketlerini ve

gelecekteki konumlarını matematiksel olarak ifade edebilmeyi başarmıştır.

Ay Gezegen

Güneş

Kuram, fiziksel açıklamasını, Aristoteles’in açıklamalarına ve kozmolojisine dayalı

olarak vermektedir. Kuram, tam anlamıyla matematikseldir. Tüm Ortaçağ döneminde, bu

kuram etkili olmakla birlikte, büyük tartışma yaratmıştır. Bu dönemler, Aristotelesçiliğin

yeniden yükseldiği dönemdir. Matematiksel olarak çok güçlü bir kuram olsa da, karşı

çıkışlarla karşılaşmıştır. Aristoteles’in fiziğini kullansa da, kuram, bazı noktalarda Aristoteles

fiziğine aykırıdır. En çok karşı çıkılan nokta, Yer’in merkezden kaydırılması düşüncesidir.

Aristoteles’in fizik görüşünde, Yer, merkezde olmalıdır. Karşı çıkılan ikinci nokta, episikl

dairesidir. Aristotelesçiler tarafından böyle bir daire fiziksel gerçekliği olmayan, hayali bir

daire olarak görülmüştür. Episikl daire, Batlamyus’ta matematiksel bir nesne olarak karşımıza

çıkmaktadır. Aynı biçimde, ‘eşitlik merkezi’ de hayali bir nokta olarak görülmüştür.

Aristotelesçilere göre, evrende tek bir merkez vardır, o da Yer’dir. Sistem, bu noktalardan

ötürü eleştirilmiştir. Ortaçağ boyunca, Aristotelesçi filozoflar, Batlamyus astronomisini

reddetmişler ve Aristoteles’in ‘Ortak Merkezli Küreler Sistemi’ni benimsemişlerdir. 13.yy’da

kurulan yeni sistemlerin bir çoğu da bu sistemi temel almıştır. Bu durum, hem Batı

astronomisi hem de Doğu astronomisi için geçerlidir. Matematikçi astronomlar ise Batlamyus

sistemini esas almışlardır. Onlara göre, herhangi bir astronomi kuramının geçerli olması için

matematiksel olarak güçlü olması yeterlidir. Matematikçi astronomlar, gerçekliğe ilişkin

tartışmanın boş olduğunu savunmuşlardır. Kuramın geçerliliği değil, doğruluğu önemlidir.

Fiziksel astronomiyi temele alanlar

Matematiksel astronomiyi temele alanlar

Merkez

Yer

Merkez

Yer

Eşitlik Merkezi

Merkez

Yer

Page 21: Ömer Faik ANLI · Kendi dönemindeki bir Güne tutulmasını öngörmütür (28 Mayıs 585). Thales’in bu öngörüsü, Mezopotamya kayıtlarına dayalıdır. Antik Yunan döneminde

21

Batlamyus + Aristoteles sentezini savunanlar (Küre Katmanları

Sistemi)

Matematik yönden Batlamyus’un başarısını kabul etmekle beraber, fiziksel gerçekliğin

kuramda eksik kaldığını savunan üçüncü bir görüş daha vardır. Bu görüşe göre, Batlamyus ile

Aristoteles’in (matematiksel kuram ile fiziksel kuram) birleştirilmesi gerekir. Batlamyus’un

kullandığı modellerin gökyüzündeki gerçekliklerinin bulunulmasına çalışılmıştır. Küre

Katmanları adı verilen bir sistem geliştirilmiştir. Bu sistemde, modeller, gerçekten var olan

nesneler olarak düşünülmüşlerdir. Bu sistem, 9.yy’da Doğu’da, 13.-14.yy’da da Batı’da

ortaya çıkmıştır. 16.yy’da Kopernik’in sistemi bu tartışmaları azaltmış, 17.yy’da Newton’un

Güneş Merkezli Sistemin dinamiğini kurmasıyla tartışmalar tamamen sona ermiştir. Küre

Katmanları Sistemi, bu tarihten sonra da Doğu da 18.yy’a kadar etkisini sürdürmüştür.

Batlamyus’un diğer bir önemli kitabı ‘Tetrabiblos (Quadripartium)’dur. Bu eserde

astrolojinin sentezini yapmıştır. Astrolojiye ilişkin ilkeler geliştirmiştir.

1. Genel kavramlar / Gezegenlerin nitelikleri

2. Genel kehanetler

3. Özel Kehanetler

4. Hayatın çeşitli dönemlerine ilişkin astrolojik belirlemeler.

Batlamyus’un diğer kitaplarında akılcı/bilimsel bilgiler görülmektedir. Burada ise

farklı bir bilgi türü ile karşılaşılmaktadır. Kepler’e kadar süren dönemde, astroloji de bilim

olarak kabul görmüştür. Bilimsel olmayan bilgiler her zaman kabul görebilirken, bilimsel

bilgi, ilerleme olgusundan ötürü değişen bilgidir. Bu nedenle Batlamyus’un eseri, etkisini

sürdürebilmiştir.