32
www.ozgurgelecek.net Sayı: 28 Yaygın süreli Soruyoruz: Sokak ortasında katledilen Hrant Dink davası ve bu tür ırkçı eylemler üzerinden sürdürü- len Ermenileri sindirme ve yok etme politi- kası mı “MÜNFERİT”? Merdîn Dargeçit’te, Amed’de JİTEM üssünde, Dersim Çemişgezek’te toprak altından çıkan insan kemikleri mi yoksa daha 2 ay önce bombalarla toprağa karışan Roboskili gençlerin kemikleri mi “MÜNFERİT”? “Taş atan çocuklar” denilerek çocukların ha- pishaneye konulması ve burada cinsel iş- kence başta olmak üzere çeşitli işkencelerden geçirilmesi mi yoksa Umut Ki- tapevi’nin “iyi çocuklarca” bombalanması ve Dink’in “bir çocuk” tarafından öldürül- mesinin ardından Semsûr’de Alevilerin evle- rinin “çocuklarca” işaretlenmesi mi MÜNFERİT”? Kadınların her gün öldürülmesi ve katillere- tecavüzcülere “haksız tahrik” indirimi yapıl- ması mı yoksa kadın işçilerin Hey Tekstil’de, Trexta’da, Kampana’da, Savranoğlu’nda, Billur Tuz’da toplu halde işten çıkarılmaları mı “MÜNFERİT”? Hangisi? Hangisi? Hangisi? Hocalı Katliamı’nın yıldönümünde İstanbul Taksim’de yapılan mitingden geriye ka- lanlar, TC devletinin genlerine kodlanmış faşizmin canlılığını gözler önüne seriyor bir kez daha. “Tek dil, tek din, tek ırk” kriterlerine uymayan tüm kesimlere nefret söyle- minin açıktan tırmandırıldığı bu mitinge İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de katıldı. Ve bu ülkenin başbakanı bu ırkçılık için “MÜNFERİT” tekerlemesini sürdürdü. Enerji işçileri 2 Mart’ta İstanbul’da eylemdeydi. İstanbul İşçi Sağlığı ve Güven- liği Meclisi ile birlikte düzenledikleri eyle- min ardından onlarla bir söyleşi gerçekleş- tirdik. Egemenler eliyle artırılan saldırı- lara karşı, işçi ve emekçilerin haklı tepkisi, taşerona ve güvencesiz çalış- maya karşı direnişler yükseliyor. Biz de dört bir tarafı saran di- reniş ateşlerinden Billur Tuz dire- nişine giderek; Tek Gıda-İş Genel Başkan Danışmanı Gürsel Köse ile bir röportaj gerçekleştirdik. KPSS’yi kazanan 286 itfaiyeci, Danıştay’ın atamayı durdurması üzerine mağdur oldu. Bunun üzerine facebook üzerinden örgütlenen iş- çiler 20 Şubat’tan bu yana direnişteler. İzmir Ko- nak’ta Büyükşehir Belediyesi önünde gece gündüz süren direni- şin örgütlenme süre- cini ve geldiği aşamayı öğrenmek için işçilerle röportaj yaptık. “Taşeronlar bizi ölüme terk ediyor” “Yan yana, omuz omuza olursak, birleşirsek kazanırız!” İtfaiye direnişte, İzmir yanıyor! 6 6- -2 21 1 M Ma ar rt t 2 20 01 12 2 * * F Fi iy ya at tı ı: : 1 1. .5 50 0 T TL L * * I IS SS SN N: : 1 13 30 07 7- -8 87 78 8X X Hangi birine diyelim? M M Ü Ü N N F F E E R R İ İ T T M M Ü Ü N N F F E E R R İ İ T T Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6 G G Ü Ü N N D D E E M M L L E E R R E Em me ek kç çi in ni in n G Gü ün nd de em mi i G Gö öğ ğü ün n Y Y a ar rı ıs sı ı E Ev vr re en ns se el l B Ba ak kı ış ş P Pu us su ul la a Ö Öz zg gü ür r G Ge el le ec ce ek kt te en n 4 4 S Sa ay yf fa a 2 2 4 4 S Sa ay yf fa a 5 5 4 4 S Sa ay yf fa a 1 12 2 4 4 S Sa ay yf fa a 2 22 2 4 4 S Sa ay yf fa a 2 22 2 özgür gelecek özgür gelecek Ayende Azadî Ayende Azadî YA YA BI BI 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne yaklaştığı- mız şu günlerde işçi kadınlar, Trexta’da direniş ateşini har- landırarak mücadelelerine devam ediyor. Hey Tekstil’de işten çıkarı- lan 420 işçinin çoğu kadınlar- dan oluşuyor. Kadınlar, tuvalet izninden hamilelik döneminde yapılan baskılara kadar tüm uygulamalara isyan ediyorlar. Yeni Demokrat Ka- dın, 8 Mart’ta alanla- ra çıkmaya hazırlanı- yor. İstanbul, İzmir ve Ankara YDK’nın çalış- malarından notlar... Cotton’dan Trexta’ya direniş “Haklarımızı alana kadar...” “8 Mart’ta alanlara...” Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14

Özgür gelecek 28

Embed Size (px)

DESCRIPTION

15 günlük sosyalist gazete

Citation preview

Page 1: Özgür gelecek 28

www.ozgurgelecek.netSSaayyıı:: 2288 YYaayyggıınn ssüürreellii

Soruyoruz:Sokak ortasında katledilen Hrant Dink davası

ve bu tür ırkçı eylemler üzerinden sürdürü-len Ermenileri sindirme ve yok etme politi-kası mı “MÜNFERİT”?

Merdîn Dargeçit’te, Amed’de JİTEM üssünde,Dersim Çemişgezek’te toprak altından çıkaninsan kemikleri mi yoksa daha 2 ay öncebombalarla toprağa karışan Roboskiligençlerin kemikleri mi “MÜNFERİT”?

“Taş atan çocuklar” denilerek çocukların ha-pishaneye konulması ve burada cinsel iş-kence başta olmak üzere çeşitliişkencelerden geçirilmesi mi yoksa Umut Ki-tapevi’nin “iyi çocuklarca” bombalanmasıve Dink’in “bir çocuk” tarafından öldürül-mesinin ardından Semsûr’de Alevilerin evle-rinin “çocuklarca” işaretlenmesi mi“MÜNFERİT”?

Kadınların her gün öldürülmesi ve katillere-tecavüzcülere “haksız tahrik” indirimi yapıl-ması mı yoksa kadın işçilerin Hey Tekstil’de,Trexta’da, Kampana’da, Savranoğlu’nda,Billur Tuz’da toplu halde işten çıkarılmalarımı “MÜNFERİT”?

Hangisi? Hangisi? Hangisi?

Hocalı Katliamı’nın yıldönümünde İstanbul Taksim’de yapılan mitingden geriye ka-lanlar, TC devletinin genlerine kodlanmış faşizmin canlılığını gözler önüne seriyor birkez daha. “Tek dil, tek din, tek ırk” kriterlerine uymayan tüm kesimlere nefret söyle-minin açıktan tırmandırıldığı bu mitinge İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de katıldı.

Ve bu ülkenin başbakanı bu ırkçılık için “MÜNFERİT” tekerlemesini sürdürdü.

Enerji işçileri 2Mart’ta İstanbul’daeylemdeydi. İstanbulİşçi Sağlığı ve Güven-liği Meclisi ile birliktedüzenledikleri eyle-min ardından onlarlabir söyleşi gerçekleş-tirdik.

Egemenler eliyle artırılan saldırı-lara karşı, işçi ve emekçilerin haklıtepkisi, taşerona ve güvencesiz çalış-maya karşı direnişler yükseliyor.

Biz de dört bir tarafı saran di-reniş ateşlerinden Billur Tuz dire-nişine giderek; Tek Gıda-İş GenelBaşkan Danışmanı Gürsel Köseile bir röportaj gerçekleştirdik.

KPSS’yi kazanan 286 itfaiyeci, Danıştay’ınatamayı durdurması üzerine mağdur oldu.Bunun üzerine facebook üzerinden örgütlenen iş-çiler 20 Şubat’tan bu yana direnişteler. İzmir Ko-nak’ta Büyükşehir Belediyesi önünde gece

gündüz süren direni-şin örgütlenme süre-cini ve geldiğiaşamayı öğrenmekiçin işçilerle röportajyaptık.

“Taşeronlar biziölüme terk ediyor”

“Yan yana, omuz omuza olursak, birleşirsek kazanırız!”

İtfaiye direnişte, İzmir yanıyor!

66--2211 MMaarrtt 22001122 ** FFiiyyaattıı:: 11..5500 TTLL ** IISSSSNN:: 11330077--887788XX

Hangi birine diyelim?MMÜÜNNFFEERRİİTTMMÜÜNNFFEERRİİTT

Sayfa 4 Sayfa 5 Sayfa 6

GGÜÜNNDDEEMMLLEERREEmmeekkççiinniinn GGüünnddeemmii

GGööğğüünn YYaarrııssıı

EEvvrreennsseell BBaakkıışş

PPuussuullaa

ÖÖzzggüürr GGeelleecceekk’’tteenn44 SSaayyffaa 22

44 SSaayyffaa 55

44 SSaayyffaa 1122

44 SSaayyffaa 2222

44 SSaayyffaa 2222

özgür geleceközgür gelecekAyende AzadîAyende Azadî

YAYA BIBI8 Mart Dünya Emekçi

Kadınlar Günü’ne yaklaştığı-mız şu günlerde işçi kadınlar,Trexta’da direniş ateşini har-landırarak mücadelelerinedevam ediyor.

Hey Tekstil’de işten çıkarı-lan 420 işçinin çoğu kadınlar-dan oluşuyor. Kadınlar, tuvaletizninden hamilelik dönemindeyapılan baskılara kadar tümuygulamalara isyan ediyorlar.

Yeni Demokrat Ka-dın, 8 Mart’ta alanla-ra çıkmaya hazırlanı-yor. İstanbul, İzmir veAnkara YDK’nın çalış-malarından notlar...

Cotton’dan Trexta’ya direniş

“Haklarımızıalana kadar...”

“8 Mart’taalanlara...”

Sayfa 12 Sayfa 13 Sayfa 14

Page 2: Özgür gelecek 28

26 Şubat günü Taksim Meydanı1992 yılında Azerbaycan Hocalı’da ya-şanan katliamın “kınandığı” bir mi-tinge sahne oldu. Kim tarafından ör-gütlendiği resmi olarak belli değildiama en azından Büyükşehir Belediyesi-nin reklam bilbaordlarının miting çağ-rısıyla donatılmış olması AKP’den ha-bersiz olunmadığının bir göstergesiydi.

Miting, Hocalı’da yaşanan katliamlailgiliydi ancak bu konuya ilişkin ne birdöviz vardı ne de buna dair bir sloganduyuldu. Belli ki eyleme gelenlerin der-di öldürülen soydaşları değildi.Hrant Dink ve Ermeniler aleyhindeatılan ırkçı, faşist sloganlar, küfür-ler gelenlerin asıl amacını anlamakiçin yeterliydi. Bilumum faşistin icabetettiği “anmada” tanıdık yüzler de var-dı. Devleti dışında bir yaşamı hayaledemeyen, ağzından kan damlayan,ırkçı faşist zihniyetiyle Hitler Alman-ya’sı veya Mussolini İtalya’sı gene-rallerini kıskandıran İçişleri Bakanı İd-ris Naim Şahin de oradaydı. Ermenidüşmanlığının zirvelerde gezdiği, beyazbereli Ogün Samast’ların Agos’a yürü-mek istediği bu atmosfer tam da baka-na göreydi. Akan kanın yerde kalmaya-cağını haykıran Bakan, deyim yerin-deyse ateşe benzin döküyordu. Bugünekadar tüm icraatlarının arkasında ka-rarlıca duran ve bakanını sonuna kadar

sahiplen Başbakan da bizi yine şaşırt-madı. Açılan ırkçı pankartlar ve ortayaçıkan Ermeni düşmanlığı tahminedileceği üzere “münferit”ti.

Zaten gelişen tepkiler üzerine İçiş-leri Bakanlığı olay hakkında bir soruş-turma başlatmıştı. Endişelenecek,abartacak bir durum yoktu. Bakanlık,kurumun başındaki en yüksek yetkili-nin katıldığı bir eylemi soruşturuyor-du(!) Soruşturmanın sonucuna şaşır-mayacağımızı bugünden ilan edebiliriz!

Hrant Dink, herkesin gözüönünde devlet kurumlarının eşgü-dümlü faaliyetleri sonucu katledilmişve davada verilen kararla tetikçilerinsırtı sıvazlanmışken sonucu kestirmekpekala mümkün. Ancak biz Robos-ki’de AKP’li bakanların yaptığının aksi-ne “resmin tamamına değil” yinede küçük bir bölümüne bakalım. Erdo-ğan’ın münferit tanımı ve bakanın icra-atları size de tanıdık gelmiyor mu?

İşkence ve katliamların ayyu-ka çıktığı, kamuoyu tepkisinin gelişti-ği dönemlerde çok sık duyduğumuz birkelimedir münferit. Yapılanın siste-matik bir anlayışın ürünü olmadığınıbelirtmek ve suçu bireye indirge-mek amacıyla kullanılır. Elbette ül-kemizde bu kavram çok sık tedavülesokulur. En azından kullanım sıklığınabakıldığında bile münferit bir duru-

mun olmadığı açıktır. Kavramın herkullanımı bir yanıyla tepkileri geçiştir-meyi hedeflerken öte yandan fiilin sa-hiplenilmesi anlamına da gelmektedir.Zira, açığa çıkan örneklerde görüldüğüüzere devlet, suçu işleyenlere karşı ger-çek anlamda hiçbir cezalandırmayagitmez. Bu durumun süreklilik arzeden hali, devletin tüm bu suçları siste-matik olarak sahiplendiği dahası birdevlet politikası olarak uyguladığınıgösterir. Türk devletinin tarihi bununsayısız örnekleriyle doludur.

Temellerini 1.5 milyon Ermeninkanıyla sulayan bir devletin başka türlüdavranması da beklenemezdi. Koçgiri,Şey Sait, Ağrı, Zilan ve Dersim’de açığaçıkan katliam örnekleri bir yana Trakyave 6-7 Eylül’de Yahudi ve Ermenilereyönelik saldırılar devletin diğer ulusla-ra yönelik yaklaşımının bir özetidir.

Bu kadar uzağa gitmeden 1970’ler-de gelişen devrimci muhalefete karşısokağa salınan faşistlerin katliamlarıkarşısında “bana sağcılar cinayetişledi dedirtemezsiniz” veciz sözle-riyle tarihe geçen Süleyman Demirelhala hafızalarımızdadır. 2 Temmuz1993’te Sivas Madımak Oteli gerici fa-şistler tarafından yakılır ve 37 aydın,yazar, ilerici katledilirken “Oteli sa-ran vatandaşlarımıza bir şey ol-mamıştır” açıklaması yapan dönemin

başbakanı Tansu Çiller’dir. 9 Kasım2005’te Şemdinli’de Umut Kitapevi’ninbombalanması sırasında halk tarafın-dan suçüstünde yakalanan Astsubay AliKaya için “Tanırım iyi çocuktur”sözlerini sarf eden Genelkurmay Baş-kanı Yaşar Büyükanıt’tır.

28 Mart 2006’de Amed’de polis,Özel Harekât Timleri tarafından 7’si ço-cuk 13 kişinin kurşuna dizildiği çatış-malar sırasında “Kadın da olsa ço-cuk da olsa gereken yapılacaktır”beyanatıyla ses getiren Tayyip Erdo-ğan’dır. Roboski’de 35 Kürt gencininF-16 uçakları tarafından bomba-lanmasını münferit bir olaydan sayanve operasyon kazası yorumu yapanaynı zihniyettir.

Tarih bize göstermektedir ki devlet,bu münferit zihniyet üzerine bina edil-miştir. Bu zihniyete kaynaklık edentoplumsal yapı, bir avuç asalağın zor vebaskı yoluyla elinde bulundurduğu ikti-dardır. Emperyalistlerin taşeronluğunuyapan Koç, Sabancı, Karamehmetgibi birkaç yüz komprodor ve top-rak ağası ile işçi ve emekçiler arasındayaşanan çelişki bu “münferit” duru-mu sürekli kılmaktadır. Azgın bir sö-mürü, katıksız bir şovenizm, başta Kürtulusu olmak üzere çeşitli milliyetlerinve inançların baskı altına alınması, in-kâr edilmesi, yok sayılmasıyla ayaktakalan sistemin başka seçeneği yoktur.

Ortaya çıkan fotoğraf ülkemizde fa-şizmin münferit olmayan halidir!

Öncelikle Özgür Gelecek’e yöneliktüm saldırıları kınıyoruz. Bu tür saldırılarsosyalist basını susturamaz.

Bu inançla siz yürek dostların şahsın-da tüm Kürt halkının, işçilerin ve emekçi-lerin ve ezilen Ortadoğu halklarının New-roz bayramını yürekten kutluyoruz. Eniçten devrimci duygularla selam, saygı vesevgilerimizi gönderiyor, sizleri dostlu-ğun sıcaklığıyla kucaklıyoruz.

Cejna Newrozê, cejna Kawa yê her-dem ji bo na karkerên hemû cihanê rapîroz be. Newroz roja serhildan û berx-wedanêye.

16 Mart’ta 7 TİP’li fidanı ve Halepçekızıl karanfillerini, 21 Mart’ta çağdaşKawa komünist önder Mazlum Doğanşahsında tüm Newroz’un kızıl güllerini,28 Mart’ta kızıl komutan Agit’in şahsındatüm kan güllerini, 30 Mart’ta Kızıldere’deMahirleri, devrim ve sosyalizmin tüm şe-hitlerini saygıyla anıyoruz. Anıları karşı-sında saygıyla eğiliyoruz. Anıları yolumu-za daima ışık tutacaktır. Tüm şehitlerimi-zi mücadelemizde yaşatacağız... (Erzu-rum H Tipi Hapishane’den Azad)

Yeni yılın ilk ayını geri de bıraktık.Ocak ayı vesilesiyle kimi etkinlikleri-miz oldu. Bu yıl parti ve devrim şehit-lerini geçtiğimiz yıl şehit düşen beş ka-dın yoldaşımız şahsında anmak iste-dik. Bu kapsamda, her yılın ocak ayı-nın son haftasında gerçekleştirdiğimizbir dizi etkinliğimizi “Meral’denbeşlere, selam olsun kadın kur-tuluş mücadelesini büyütenlere”ana başlığı altında toplamayı uygunbulduk.

Ana başlığımız altında düzenlediği-miz etkinliklerimiz kapsamında partive devrim şehitlerinin ailelerine, de-mokratik kitle örgütlerine, sendikala-ra, dergilere ve hapishanelere el yapı-mı kart gönderdik. Hapishanede tut-

sak Partizanlar olarak çıkarttığımız“Zindanlardan Zirvelere Nehir”adlı dergimizin özel sayısını çıkarttık.Ocak ayının son haftasında, 30Ocak’ta saat 21.00’de de hapishanede-ki tüm devrimci tutsakların katılımıy-la anma programı gerçekleştirdik.

Hazırladığımız el yapımı kartlarıailelere, özellikle de 2 Şubat 2011’deşehit düşen beş kadın yoldaşımızın ai-lelerine, DKÖ’lere, dergilere ve hapis-hanelere gönderdik. Hapishanede tut-sak Partizan olarak çıkardığımız, dost-ların ürünleriyle destek verdiği “Zin-danlardan Zirvelere NEHİR” adlıdergimiz için Aralık ayı içinde başla-dık. Dergimizin ana içeriğini de anaçerçevemiz oluşturdu. Beşler ve onla-rın şahsında kadın sorununu işleyerekşehitleri anmanın değerli olacağını dü-şündük. Politik, teorik makaleler, an-

latılar, yoldaşlarla yaptığımız röportaj,öykü, şiir ve çizilerde de bu tema esasalınmak üretimlerde bulunduk.

30 Ocak 2012 tarihinde saat21.00’de yaptığımız anma programınatüm devrimci tutsaklar katıldı. Alkışlarve sloganlarla başlayan program saygıduruşuna çağrı metninin okunması veardından bir dakikalık saygı duruşun-da bulunulmasıyla devam etti. Saygıduruşunun ardından türkü ve marşla-rın söylenmesine geçildi. Tüm kitle ta-rafından coşkuyla söylenen türkü vemarşların ardından “Devrim şehit-leri ölümsüzdür”, “Beşler yaşıyorkavga sürecek”, “Kadın erkek el eledemokratik devrime” sloganlarınınatılmasıyla yaklaşık 45 dakika sürenprogram sonlandı.

(Tekirdağ 1 Nolu F Tipi’ndenTutsak Partizanlar)

Umut Yayımcılık ve Basım Sn. Ltd. Şti.Yönetim yeri: Gureba Hüseyin Ağa Mh.

İmam Murat Sk. No: 8/1 Aksaray-Fatih/İstanbul Tel: (0212) 521 34 30Faks: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Çilem İLASLAN

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven San. Sit. B Blok,No: 366 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 544 66 34

e-posta: [email protected]

BÜROLARKartal: İstasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Ankara: Tuna Cd. Çanakçı İşhanı No: 51 Çankaya

İzmir: 1362 Sk. No: 18 Altan İşh. Kat: 5/509 Çankaya/Konak, Tel: (0232) 445 16 15 Malatya: Dabakhane Mh. TurgutTemelli Cd. Barış İşhanı Kat: 3 No: 95 Erzincan: Ordu Cd. Ordu İşhanı Kat: 3 Tel: (0446) 223 67 18 Bursa: SelçukHatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez İşsarayı Kat: 2 No: 185 Heykel, Tel: (0224) 224 09 98 Mersin: Çankaya Mh. 4716 Sk.

Güneş Çarşısı No: 30 Kat: 2 Akdeniz Dersim: Moğultay Mh. Sanat Sk. Arıkanlar İşhanı Kat: 3 No: 203 Tel: (0428) 21227 50 Avrupa Büro: Weseler Str 93 47169 Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959

Faşizmin münferit olmayan hali

Yaygınsüreli

Merhabayürek dostlarımMerhaba

Özgür gelecek/280022 Özgür gelecek’ten

bu hayat insanlığa yaraşmıyor

bu kanat bu kuşları taşımaz

bu gemiler bu denizleri aşamaz

bu köprü bu uçuruma kısa

bize sadece bu dağlar iyi geliyor

bir tek o bize benziyorbeş yürek açmış

ay yerineüşümüyoruz

içimizde yoldaş nefesi

Page 3: Özgür gelecek 28

“Hocalı Katliamını Anma Gönüllü-leri Komitesi” adı altında birkaç haftaöncesinden İstanbul’un birçok yerineasılan dev afişler ve donatılan billbo-ardlarla hazırlıkları yapılan bir mitinggerçekleştirildi 26 Şubat Pazar günü.

Taksim Meydanı’nda gerçekleştiri-len ve on bin kişinin katıldığı söylenenmitingi kimin düzenlediğini tam ola-rak anlamak mümkün değildi belkiama o mitingde devlet, İçişleri Bakanıİdris Naim Şahin ve İstanbul valisiHüseyin Avni Mutlu tarafındantemsil edilmiş ve böylece mitingin res-miyeti ve düzenleyicilerinin gerçek ad-resi tescillenmiştir.

20 yıl önce Ermenistan ve Azerbay-can arasında Karabağ merkezli savaştaAzerbaycan’ın Hocalı köyünde ErmeniOrdusunun gerçekleştirdiği ve resmirakamlara göre çoğu kadın, çocuk veyaşlı 613 insanın öldürüldüğü katlia-mın yıldönümünde ilk kez bir anmagerçekleştiriliyordu ve miting öncesiyapılan propagandalardan da, asılanafişlerden de, miting günü atılan slo-ganlardan, açılan döviz ve pankartlar-dan da anlaşıldığı gibi amaç halkınyaşadığı bir acının protesto edilmesi-nin çok çok ötesindeydi.

Galatasaray Meydanı’nda toplanıpTaksim’e yürüyen kitlenin direkt Er-menileri hedef alan sloganlarının (“Er-

meni p.çleri yıl-dıramaz bizleri”,“Bugün Taksim,yarın Erivan, birgece ansızın ge-lebiliriz” vb.),Hrant Dink’inkatledilmesininardından yüzbinlerin haykır-dığı “HepimizHrant’ız, Hepi-miz Ermeni’yiz”sloganına karşı-

lık “Hepiniz Ermeni’siniz, hepinizp.çsiniz” dövizlerinin, hatta Hrant’ınkatiline ve çete reislerine dizilen övgü-lerin (“Bozkurt Ogün, Bozkurt Çatlı”)Hocalı’da katledilen insanlarla alakasıancak halkların acısını egemenlerinpolitikaları doğrultusunda kullanmakkadardı.

Nefret dolu söylemlerin en önemliaktörünün ise İçişleri Bakanı İ. NaimŞahin olduğuna şüphe yoktu. Bu, hemoradaki konuşmaları hem de hükü-meti temsilen bulunuşuyla böyleydi.Şahin’in konuşmaları aynı zamandameselenin Hocalı katliamını kınamakve anmak olmadığının, esasta ErmeniSoykırımı ile ilgili bir karşı atak oldu-ğunun da kanıtıydı. “Türk milleti ola-rak ne Kazakistan’da, neAzerbaycan’da ne Türkiye’de, ne Bal-kanlar’da, dünyanın hiçbir yerinde in-sanlık adına utanılacak bir tarihimiz,bir geçmişimiz yoktur” sözleri tam daErmeni Soykırımına ilişkindi ve el-bette neredeyse 100 yıllık büyük biryalandı.

İ. Naim Şahin’in İçişleri Bakanı ol-duğu andan bugüne geçen kısa zamandilimine sığdırdığı incilere ise yeni birekleme vardı konuşmasında. Etrafın-daki yüzlerce nefret dolu, ırkçı pankartve dövizi görmemesi, atılan ırkçı slo-

ganları duymaması mümkünmüş gibisarf ettiği sözler “ironik”ti: “TaksimMeydanı’nda bir sürü miting oldu.Taksim, bu kadar kardeşçe, bu kadarsevgi dolu bir mitinge sahne olmadı”.Yani kısacası Naim Şahin’in varlığı,mitingdeki beyaz bereleri ve ırkçı slo-gan ve pankartları tamamlayan temelöğeydi.

Naim Şahin’in Hocalı katliamınınüzerinden geçen 20 yıl boyunca “bukanın o günden bu yana yerde kalma-dığını ve yerde kalmayacağını” söyle-mesi ise, Türkiye’de yaşayanErmenilere (ve elbette tüm muhalif ke-simlere) bir mesaj ve Hrant Dink cina-yetindeki sorumluluğun itirafı gibiydi.

Mitinge dair diğer bir konu ise, yıl-lardır işçi sınıfının hakları için sokak-ları unutmuş olan, AKP hükümetininarka bahçesi konumundaki Türk-İş veHak-İş’in de mitinge katılımıydı. KESKaynı gün Kadıköy’de mitingdeyken, buiki konfederasyonun tercihi elbettemeşreplerine uygundu, şaşırılacak biryan yoktu.

Hrant’ın davasında “aranıpda bulunamayan” örgütTaksim’deydi

Yukarıda bahsedilenlerin dışındaasıl orada olması gerekip de olmayan-lar da vardı. Örneğin Hrant Dink dava-sında her şey çok berrak iken, OgünSamast’ından Yasin Hayal’ine veErhan Tuncel’ine kadar nasıl bağlantı-lar olduğu o kadar net iken bir türlüörgütün varlığına delil bulamayanmahkemeler de, 26 Şubat günü Tak-sim’de olmalıydı.

Katil, gözlerinin içine bakarak “benyaptım” dese de, tüm kanıtları ortayadökse de mahkemelerin delil bulması-nın mümkün olmadığını biliyoruz. Zirao örgütün adı (kestirmeden söyleye-lim) devletti. Tüm kurumlarıyla-örgüt-leriyle ezilen halkın karşısındabölünmez bir bütün olarak “dimdik”duran devletin işlediği bir cinayettedelil bulmak gerçekten de “yiğitlik” is-terdi(!) Ama işin esprisi mahkeme he-yetinin “yiğit”liğinde değil, bu devletinbir kurumu, dolayısıyla cinayetin di-rekt tarafı olmasında saklıydı.

Ermeni, Rum ve diğer gayri Müslimhalka yönelik organize edilen 6-7 Eylülolaylarındaki örgütün de, Hrant’ın kat-ledilmesinde baş aktör durumundakiörgütün de, 1915 Ermeni, Rum, Sür-yani Soykırımındaki örgütün de tek biradresi ve delili vardı: önceli ve şimdikihaliyle faşist TC devleti!

Devlet cephesinde değişenbir şey yok!

AKP hükümete geldiğinden beri ensık duyduğumuz sözdü değişim…“Komşularla sıfır problem” siyasetidoğrultusunda Ermenistan Cumhur-başkanı ile birlikte erkek erkeğe futbolmaçı bile seyredilmiş, Suriye ile sınırkapıları açılmıştı, çocuklar gibi şendikve her yanı bir barış, bir kardeşlik ha-vası doldurmuştu.

Kürt ulusal sorunu, yapılan “açı-lım”la neredeyse çözülmüş, ekono-mide rekor üstüne rekor kırılmış,Alevilere bolca vaatlerde bulunulmuş,12 Eylül’le “hesaplaşmanın” önü açıl-mış, çete ve kontrgerillanın üstüne gi-dilmiş, işkenceye “sıfır tolerans”verilmiş, ileri demokrasi söylemleriher yanı sarmış, yani AKP her nereyeelini attıysa bir “değişim” havası yarat-mıştı.

Ancak sarımsak için verilen 40günlük miat bile AKP’ye fazla gelmiş,bir yandan “açılım”, “sıfır sorun”, “he-saplaşma”, “ileri demokrasi” derkenbile diğer yandan katliamlar, imha-inkar politikaları, “Terörle” gerçekteise Toplumla Mücadele Yasasında ya-pılan yeni düzenlemeler vs. ile devletintemeli durumundaki tekçi politikalaraynen ve hatta bulunan yeni yöntem-lerle daha azgınca sürdürülmüştür.

Çünkü sömürücü hakim sınıflarınçıkarlarının korunması üzerine kurulubulunan devletin genetik kodlarıaynen AKP için de geçerlidir. Bugünbu kodlar AKP üzerinden yaşam bul-makta ve herkesin itiraf etmesi gerekirki bu da “usta”ca gerçekleştirilmekte.En son bahsi geçen miting ise AKP’nin10 yıllık, cumhuriyetin 90 yıllık politi-kalarının piyasaya sürülmesindenbaşka bir şey değildir.

Ezilen halkların mücadelesinin veenternasyonal dayanışmasının önüneengel olabilecek en tehlikeli zehrin ırk-çılık olduğunu bilen egemenler, elbettekardeşlik mitingi düzenlemeyecek-lerdi. Bu miting ise tüm muhalif güç-lere yönelik uyarı yapmak ve ırkçılıkzehrini yaygınlaştırmak için bir baha-neydi.

Sahneye konmak istenen ırkçılığakarşı mücadelenin iktidar mücadelesi-nin önemli bir parçası olduğunu birkez daha analım bu anlamda. Einstein,milliyetçiliği “çocuksu bir hastalık. İn-sanlığın kızamığı” olarak tariflemişti.Biz de ırkçılığı insanlığın vebası olaraktanımlayarak ona karşı mücadeleyigevşetmeden sürdürmek zorundayız.

İİnnssaannllıığğıınn vveebbaassıı ıırrkkççııllıığğaa kkaarrşşıı mmüüccaaddeellee

Özgür gelecek/28 0033Politika-Gündem

Naim Şahin’in Hocalı katliamının üzerinden geçen 20 yıl boyunca “bu kanın o günden bu yana yerde kalmadığını veyerde kalmayacağını” söylemesi ise, Türkiye’de yaşayan Ermenilere (ve elbette tüm muhalif kesimlere) bir mesaj veHrant Dink cinayetindeki sorumluluğun itirafı gibiydi.

Page 4: Özgür gelecek 28

İstanbul: Ülkemizde her günölüm haberleri ve ev baskınlarıylagündeme hızlı bir şekilde uyanıyoruzve daha ne oluyor demeden, bu yaşa-nanların üzerine yeni haberler ekleni-yor. Egemenler hayatın her alanındaezilenleri ölüme mahkûm ediyor. Buölümleri Wan’da “doğal” afet, işçiölümlerinde de “iş kazası” olarak ad-landırıp birkaç hüzünlü kelime söyle-yerek geçiştiriyor. Daha fazla iş, dahaaz masraf ve daha çok kâr, politikasıy-la her ay işçi ölümlerinin sayısı artıyor.Şubat ayında 49 işçi “iş kazası” sonucuyaşamını yitirdi.

Bu duruma dikkat çekmek için 2Şubat Cuma günü saat 14.00’te basınaçıklaması düzenleyen İstanbul İşçiSağlığı ve Güvenliği Meclisi; Şu-bat ayında ölen işçilerin sayısını ve yerincelemelerinde çıkan sonuçları açık-ladı. Basın açıklamasından önce Ener-ji-Sen Genel Başkanı Kamil Kartalsöz alarak; Adana Kozan Gökdere ba-raj inşaatı devam ederken su toplamaişlemi yapıldığını, baraj kapağında sı-zıntı olduğunun bilinmesine rağmenişçilerin çalıştırıldığını ve bunun sonu-cunda 10 işçinin katledildiğini dile ge-tirdi.

Kartal; kapağın patlaması sonu-cunda kaybolan 10 işçiden 4’ünün be-denlerini bulunduğunu arama kurtar-ma çalışmalarının devam ettiğini söy-ledi ve “Sonuç olarak orada gördüğü-müz şu, güvencesiz, kuralsız çalışma-nın, devletin gerekli denetim meka-nizmalarını devreye sokmaması orta-ya çıkarttığı bir iş kazası falan değilbu başlı basına katliam. İş katliamla-rı bunlar. İnsana değer verilmeyenbir yaklaşım sergilenmektedir. Bunakarşı biz sendika olarak, kurumlarolarak mücadelemize devamedeceğiz” dedi.

Kartal’ın ardından sözü BEDAŞGaziosmanpaşa İşletmesi’nde çalışır-ken trafoda meydana gelen “kaza” so-nucu 35 bin watt elektrik çarpması so-nucu sağ kolunu kaybeden SeyithanAğır isimli enerji işçisinin abisi aldı.Kardeşinin 3 Şubat’ta kolunu kaybetti-ğini ve şu anda Cerrahpaşa Hastane-si’nde yoğun bakımda olduğunu, 2 ço-cuğunun ve ailenin moral olarak çokkötü olduğunu dile getirdi. 2 yıl önceGaziosmanpaşa’da elektrik çarpmasısonucu yaşamını yitiren taşeron işçisiErkan Keleş’in kardeşi Haydar Keleşise iki yıldır mücadele verdiklerini vehala dava açamadıklarını söyledi vekardeşinin çalıştığı yerde teknik dona-nımın yetersiz olduğunu ve mühendi-sin yapması gereken işi lise mezunuolan kişilerin yaptığını, kaza sırasındaiş makinesini çalıştıramadıklarını vekardeşinin yarım saat iş makinesindehavada kalarak can çekiştiğini söyledi.Hazırlanan raporda ise BEDAŞ’ın ha-talı bulunduğunu dile getirdi. Keleş;“Sadece adalet istiyoruz” diyerek söz-lerini sonlandırdı.

Konuşmaların ardından işçiler BE-DAŞ Genel Müdürlüğü önüne slogan-larla yürüyüş gerçekleştirdi. BEDAŞ’ınönünde kitle adına açıklamayı okuyanEnerji-Sen üyesi Efkan Balcı; Şubatayında en az 42 işçinin yaşamını yitir-diğini söyledi ve ölümlerin en çokAdana, İstanbul ve Antakya’da yaşan-dığına dikkat çekti. Balcı, işçi cinayet-lerinin nasıl geliştiğini anlatarak buduruma sessiz kalmayacaklarını, budavaların takipçileri olacaklarını vur-guladı.

Basın açıklamasının ardındanaçıklamaya katılan işçilerden kısa gö-rüş aldık.

- Çalışma alanında ne türzorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Hamdi Yanık: Enerji kesme veaçma işinde çalışıyorum. Bizim işimiz-le ilgili sorun yıllardır var. ’92 yılındanbu yana bu iş yapılıyor. Bu alanda sü-rekli; sağlıksız çalışma koşulları, taşe-ronların bizleri sömürmesi, kendileri-ne farklı rant sağlamaları, yukarıdakiyönetim yani bunları sıralamak bitmezçok uzun.

- Taşeron sistemi hakkındane düşünüyorsunuz?

Yasin Yılmaz: Ben taşeron siste-me karşıyım. Bu devlet taşeronla ku-rulmadı. Bu emek, halkın emeğidir vebirilerine peşkeş çekilemez. Bununkarşısında emekçi halk sırt sırta vere-

cektir. Taşeron çalışmanın bedeli hal-ka ödetiliyor. Bugün mesela açma-kes-mede 20 TL ücret veriliyor. Bu binler-ce aboneyi düşündüğün zaman sadecebir kişi trilyonların sahibi oluyor. Bu-nun için ben sömürü ve bu faşist düze-ne, taşeronluğa karşıyım.

- Çalışma alanında iş güven-liğiniz sağlanıyor mu?

Mustafa Bozali: BEDAŞ’ta kes-me-açma servisinde çalışıyorum Gazi-osmanpaşa’da. İş kolumuzda yaşanankazalar diyeceğim ama kaza değil as-lında. Onlar bir cinayettir. Çünkü; işgüvenlik ekipmanlarının hiçbirisi yok.Taşeron şirketler daha çok kâr elde et-mek için, dış güvenlik malzemelerinialmıyorlar. Bizi göz göre göre ölümeterk ediyorlar.

Arkadaşlarımızın birçoğu direk te-pelerinde hayatını kaybediyor. Ve halaiş güvenlik ekipmanları alınmıyor.Daha çok kâr etmek için. Biz taşeronsistemi yok olana kadar mücadele et-meye devam edeceğiz. Daha öncesindezaten BEDAŞ önünde çadırımız vardı.İşten çıkarılmıştık sendikalı olduğu-muz için. Şimdi önümüzde bir ihalevar. Bu ihale birçok sorun yaşayacağız.Yine bir direniş çadırı kurabiliriz. Bizgördük ki bu süreçte direnmeden birşeyler istemeden olmuyor.

Kartal: Örgütlendikleri için Mal-tepe Belediyesi’ne bağlı taşeron şirket-ten atılan işçiler, 18 Şubat günü An-kara yürüyüşünü başlattı. İki aydır, işegeri alınmak için Belediye binasıönünde direnen 5 işçinin Maltepe’denbaşlattığı yürüyüş, Tuzla ve Gebze du-raklarından geçerek devam ediyor.

Geçtikleri bölgelerde yaşanan sorunla-ra değinen ve buna dair basın açıkla-ması yapan işçiler ilk olarak “dünyabarışı” adına İtalya’dan Tel Aviv’e git-tiği sırada Gebze’de tecavüz edilip öl-dürülen Pippa Bacca’nın öldürüldüğüyere beyaz gelinlik bıraktılar.

Burada bir basın açıklaması yapan

işçiler kadınların sınıfsal ve cinsel sö-mürüsüne karşı mücadele hattınınörülmesi gerektiğini belirtti.

Yürüyüşün sonraki durağı Dilova-sı’nda da bir açıklama yapan işçilerburada çevre kirliliğine dikkat çektilerve yaptıkları basın açıklaması ile çevrekirliliğinin nedeninin sermaye olduğu-nu belirttiler. Yürüyüşün İzmit ayağın-da ise özelleştirmelere dikkat çektiler.

Çerkezköy’deki Trexta TR firmasın-da büyük çoğunluğunu kadın işçilerinoluşturduğu işçilerin örgütlenme müca-delesi devam ediyor. Nokia gibi büyükelektronik firmalar için cep telefonu kı-lıfı üretimi yapan Trexta Tr işvereni ar-tık işçi haklarına yönelik saldırılarınakılıf bulamıyor.

Deri-İş sendikasının örgütlenme ça-lışması yaptığı Trexta’da sendikaya olanilginin artması üzerine çaresiz kalan yö-netim 15-16 Şubat tarihlerinde araların-da aktif sendika üyelerinin de olduğu20’yi aşkın işçiyi işten çıkardı. İş azalma-sını fırsata çevirmek isteyen yönetim buarada sendika üyelerini de kovarak eskiçalışma düzenine devam etmek istese debu sefer sert kayaya çarptı.

90 işçinin daha işten çıkartılacağınınöğrenilmesi üzerine Deri-İş üyesi işçilerfabrika önünde işverenin bu haksız tutu-munu protesto etmek amacıyla bekleyişebaşladılar.

Haksız yere işten çıkarılmalarını pro-testo etmek, ulusal ve uluslararası ka-muoyunu bilgilendirmek ve yeni iştençıkışları önlemek amacıyla başlatılan ve5’i kadın 7 işçinin katıldığı ve soğuk ha-vaya ve fırtınalara rağmen sürdürülendireniş 2 hafta sonra 29 Şubat tarihindesonlandırıldı. İşten atılmaların askıyaalınması ve kamuoyunun bilgilendiril-mesi nedeniyle hedefine ulaşan eyleminardından açıklama yapan sendika artıkişçilerin haksız yere işten çıkarıldıkların-da boyunlarını büküp ağlayarak evlerinegitmeyeceklerini, haklarını arayacakları-nı ve mücadeleyi geliştireceklerini belirt-ti ve işvereni uyardı.

Protesto süresince yerel kamuoyubilgilendirilmiş, yerel gazetelerde sendi-kanın mücadelesi yer almıştır. Fabrikaiçindeki yoğun baskıya ve engellemeyekarşın kapı önünde bildiri dağıtan işçile-re yoğun ilgi olmuş, yönetimin acizliğiaçığa çıkmıştır. Direniş ve mücadele kül-türünün olmadığı bölgede özellikle Pet-rol İş’in önemli desteği ve dayanışmasıolmuştur. İşveren ve yönetim, işçilerletoplantılar yaparak diller dökmek, sözlervermek zorunda kalmıştır.

Direniş sonucunda Uluslararası Me-tal İşçileri Federasyonu ve Nokia’nınmerkezinde örgütlü olan 4 sendika ortakaçıklama yaparak Nokia’yı ve Trexta’yıuyarmıştır. Trexta’nın fabrikalarının ol-duğu Hindistan ve Çin başta olmak üze-re Asya’daki sendikalar tarafından Trex-ta işverenine yönelik protesto mektubugönderme kampanyası başlatılmıştır.

Tüm bu çalışmalar işvereni zor duru-ma sokmuştur. Trexta’da sendikal çalış-ma sürmekte, kadın işçiler işvereninyanı sıra eşlerinin ve abilerinin baskıla-rıyla da karşılaşmaktadır. Bu uzun erim-li mücadelede kazanan elbette ki işçilerolacaktır. Artık bayılana kadar çalışma-lar olmayacak, konuşmalarının yasak-lanması, tehditler işe yaramayacaktır.

(Trakya DDSB)

Özgür gelecek/280044 İşçi/Köylü

“Taşeronlar bizi ölüme terk ediyor!”

Maltepe işçilerinin Ankara yürüyüşü sürüyor

Trexta’da mücadeledevam ediyor

Page 5: Özgür gelecek 28

İzmir: Son dönemde egemen-ler eliyle artırılan saldırılara karşı,işçi ve emekçilerin haklı tepkisi,taşerona ve güvencesiz çalışmayakarşı direnişler ciddi anlamda iv-melenmektedir. Biz de dört bir ta-rafı saran direniş ateşlerinden Bil-lur Tuz direnişine giderek; TekGıda-İş Genel BaşkanDanışmanı Gürsel Köse ile birröportaj gerçekleştirdik.

Özgür Gelecek: Önceliklemerhaba…

Gürsel Köse: Merhaba…- Bize buradaki çalışma

koşullarını ve sendikal mü-cadele sürecini anlatır mısı-nız?

- Billur Tuz Türkiye’de 50 yıl-dan beri üretim yapan ve tüketici-ler tarafından saygın bir işyeri ola-rak bilinen bir firma. Ve tuz sektö-ründe % 90 pazar payına sahipolan bir işyeri aynı zamanda. Fa-kat dışarıdan halkımızın gördüğügibi; çok düzgün bir yer değil.

Burada 5 yıllık, 10 yıllık, 20yıllık işçiler var ve ciddi bir emeksömürüsüne tabi tutuluyorlar. As-gari ücrete tabiler. Zaman zaman,2 ay çalışıp, fabrikayı bakıma alı-yorum diye, ücretsiz izne çıkarma-lar, sigorta primlerinin ödenme-mesi, baskı zulüm içerikli uygula-malar var.

Ve işveren; kendi kurduğu 3tane taşeron şirket üzerinden işiniyıllardır bu biçimde sürdürüyor.Ama bu ülkede; sadece BillurTuz’da çalışan arkadaşlarımız de-ğil; tüm işkollarında çalışan kar-deşlerimizin de; taşeronda çalışanişçilerin de sendikalı olma hakkıyoktur biçiminde bir kanaat var.Ancak bunun böyle olmadığını;zaman zaman bir araya gelerek; evtoplantılarında, kahve toplantıla-rında anlattık.

Bu çabamız sonucunda; 3 ta-şeronda bulunan 135 işçiden,113’ünü sendikaya üye yaptık vebakanlığa başvurduk.

Fabrikada; taşeronun varlıkbiçimi sahtekarlık olduğu için;olay mahkemeye intikal etti vedava sürüyor. Bilirkişi raporunda;çalışanların taşeron değil, işe baş-ladıkları tarihten itibaren, BillurTuz’un işçileri olarak kabul edil-mesi gerektiğine kanaat getirdi.Nisan ayında duruşma var, büyükihtimalle mahkeme de aynı yönde

karar verecek.1 Aralık’ta; üye arkadaşlarımı-

za, posta yoluyla taşeron firmalar-dan bir bildiri gönderildi. Bildiri-de; 31 Aralık itibariyle sözleşmele-rinin bittiği bildirildi. İtiraz ettik.Bunun yapılamayacağını, arka-daşlarımızın yıllardan beri, BillurTuz’da, her köşesinde alınterleri-nin, emeklerinin olduğunu ve bunedenle de; muhatabımızın taşe-ron firmalar değil; Billur Tuz ol-duğunu defalarca söyledik. 2Ocak’ta işten atılan 47 arkadaşı-mızla kapı önünde direnişimizibaşlattık ve bugün 61. günümüz.

Bu mücadele; işten atılan işçi-ler işlerine geri alınana kadar veBillur Tuz işvereni işçilerin sendi-kal haklarını ve Tek-Gıda-İş Sen-dikasını tanıyana kadar bu kapı-

nın önünden ayrılmayacağız. Ar-kadaşlarımızda yılgınlık yok. İlkgünkü gibi devam ediyor ve kaza-nana kadar devam edecek.

- Direniş Çiğli’de sürüyor.Yakınınızda; Menemen’deSavranoğlu işçilerinin birdirenişi var. Onlar da; 217.günlerindeler. Onlarla ilişki-niz nasıl? Direnişi ortaklaş-tırma noktasında ne gibipratikler var?

- Zaten bizim şöyle bir inancı-mız var. Bu mücadele; emek vedemokrasi mücadelesi, konfede-rasyon ayırmadan, örgüt ayırma-dan; KESK’e bağlı, DİSK’e bağlı,Türk-İş’e bağlı işçiler ve emekçilerolarak, egemenlerin topyekün sal-dırısına karşı mücadelemizi ortak-laştırmamız gerekiyor. Başındanberi, Savranoğlu direnişi sürer-ken; o direnişin sahipleri bizler-dik. İzmir’de kurmuş olduğumuzbir İzmir Sendikal Güçbirliği varve genel merkezleri düzeyinde de;

10 tane sendikamız yan yana.Biz de burada yerelimizde; İz-

mir Sendikalar Birliği olarak; Sav-ranoğlu’nda birlikte mücadele edi-yorduk. Billur Tuz başladığında;kazanlarımızı da birleştirdik. Şuanda; hem Savranoğlu, hem BillurTuz işçilerinin yemeği aynı kazan-da pişip, paylaştırılıyor. Yapacağı-mız her türlü etkinliği birlikte ya-pıyoruz. Billur Tuz’un önünde birşey yapıldığında onlar, orada birşey yapıldığında biz gidiyoruz. İz-mir Sendikalar Birliği olarak bir-likte-ortak bir mücadele yürütü-yoruz.

Şunu iyi biliyoruz. Tek tek ka-zanma şansımız yok. Biz birleşir-sek, yan yana durursak, o zaman;hem Savranoğlu işçileri kazana-cak, hem Billur Tuz işçileri kaza-

nacak. Buralar kazandığı zamantüm işçi sınıfı kazanacak.

Buna olan inancımızla; birkez daha sizin aracılığınızla çağrı-mızı yapıyoruz. Yan yana, omuzomuza, kol kola durursak; örgüt,federasyon gözetmeksizin birliktemücadele yürütürsek, biz kazana-cağız, işçi sınıfı kazanacak. İşçisınıfı kazanırsa ülkemizde barış,kardeşlik, eşitlik ve demokrasiolacak. Fazla geciktirmeden, tümemek örgütleri, meslek örgütleri,odalar, DKÖ’ler ve emekten yanasiyasi partiler; mutlaka ama mut-laka yan yana olmalı ve ortak birmücadele örmeliyiz.

Sendikalardan Avrupa genel grevine destekAvrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) tarafından çağrısı yapılan 29 Şubat’ta tüm Avrupa’da

gerçekleşen grev ve eylemlere destek vermek amacıyla 29 Şubat günü DİSK ve Sendikal Güçbirliği Plat-formu (SGBP) bileşenleri ortak bir eylem düzenlediler. Taksim Gezi Parkı’nda buluşan kitle AlmanyaBaşkonsolosluğuna yürüdü.

Konsolosluk önünde DİSK adına genel başkan yardımcısı ve Nakliyat-İş Başkanı Ali Rıza Küçükos-manoğlu ve SGBP adına Tek Gıda-İş Başkanı Mustafa Türkel birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda Av-rupa’da ve ülkemizde işçi haklarına yönelik saldırılar ve yaygınlaşan güvencesiz çalışmaya değinildi vemücadele edilmesi çağrısında bulunuldu.

Deri-İş, Tümtis, Belediye-İş, Genel-İş, Nakliyat-İş, Petrol-İş üyelerinin kalabalık katıldığı yürüyüşsloganlarla sona erdi.

Çalışma yaşamı ve ekonomi politikaları açısındanAvrupa Birliği’ndeki gelişmeler ülkemizi bire bir etki-lemektedir. Bu nedenle Avrupa’daki gelişmeleri ya-kından takip etmemiz ülkemizdeki gelişmeleri dahaiyi anlayabilmek açıdan önem kazanmaktadır.

Krizin de etkisiyle özellikle Avrupa’da hükümetle-rin emeğe karşı saldırıları ve buna karşı kitlesel grevve eylemler örgütlenmektedir. Demokrasinin beşiğioldukları iddia edilen AB ülkelerinde baskıcı politika-lara ağırlık verilmekte, ırkçı-faşist hareketler güçlen-dirilmektedir.

Avrupa Birliği’nin son dönemde kabul ettiği yasa-lar ve gündemindeki yasa tasarıları da işçi sınıfının ta-rihsel kazanımlarını hedeflemektedir. Örneğin yenikabul edilen bir yasaya göre Batı Avrupa ülkelerindeayda 150-200 Euro’ya işçi çalıştırmak mümkün ola-bilmektedir. Yasaya göre Türkiye’den Polonya’ya geti-rilip kaydedilen bir işçi eğer Polonyalı firmatarafından Hollanda’da görevlendirilirse Polonya’dakiasgari ücretle çalışacaktır. Bunun sonucunda çok sa-yıda Polonyalı firma Batı Avrupa’da kölelik şartla-rında işçi çalıştırabilmektedir. Gündemdeki bir başkayasada da grev hakkının kısıtlanmak istenmektedir.

Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda gibi ülke-lerde sendikaların birleşmesiyle oluşan ve “süpersendika” adı verilen milyonlarca üyesi olan sendika-lar mücadele örgütü olmaktan çoktan uzaklaşmış,sistemin koruyucusu misyonunu yüklenmiş, sarı-iş-birlikçi-ihanetçi sendikalar olarak savundukları poli-tikalarla işçi sınıfının mücadele azminibudamaktadırlar. Son yıllarda Avrupa’da yaygınlaşanve ülkemizde de gündemde olan kiralık işçi büroları,yine tüm dünyada büyük bir sorun kaynağı olan taşe-ron çalışma ve her türlü esnek, güvencesiz çalışmakarşısında milyonlarca işçiyi temsil eden ve Avrupave dünya sendikal hareketine maddi güçleri ve üyesayıları sayesinde yönlendirebilen bu sendikalar artıkkamuoyuna açıkça mücadelenin kaybedildiğini, gü-vencesiz çalışma türlerinden geri dönüşün mümkünolmadığını, “gerçekçi” olmak gerektiğini ve mevcutşartları düzeltmeye yoğunlaşmak gerektiğini salıkvermekteler. Bu temelde kiralık işçi büroları ve taşe-ron şirketlerde mevcut şartlar üzerinden toplu sözleş-meler imzalanmakta ve sendika çalışma şartlarındakısmi düzelmeleri başarı göstererek aidat kesmeyebaşlamaktadır. Bu ihanetin sonucunda Almanya’daaynı fabrikada yan yana çalışan aynı işi yapan iki işçi-den kadrolu olan saat başına 20 Euro alırken kiralıkişçi bürosundan gelen işçi 8 Euro almaktadır. Avrupasendikaları güvencesiz işçinin saat ücretini 10 Eu-ro’ya çıkartıp, çalışma saatlerinde ve koşullarındakısmi iyileştirmeler yapmayı bir başarı olarak göster-mektedir.

Bu ihanetçi sendikal çizgi ülkemizdeki sendikalhareket içinde de ifade edilmeye başlanmıştır ve ya-kında devletin ve sermaye güçlerinin desteğinde dahayüksek sesle ifade edilmeye başlayacaktır. ÖzellikleHak-İş ve Türk-İş içinde benzeri mevcut gidişatı de-ğiştirmenin mümkün olmayacağı, taşeronluğu vediğer güvencesiz çalışmayı kaldırmanın boş hayal ol-duğu, “gerçekçi” olmak gerektiği dillendirilerek sen-dikaların mevcut statüko içinde yaşamını sürdürmesive gelişen tepkiyi daha başında kontrol etmeyi başar-ması için güvencesiz şartlarda çalışan işçilerin sis-teme uygun şekilde örgütlenmesigündemleşmektedir.

Sınıf bilinçli devrimcilerin bu ihanetçi, tehlikeliyaklaşıma karşı mücadeleyi geliştirmesi ve güvence-sizlerin örgütlenmesi konusunda daha net ve somutadımlar atması günün acil görevidir.

Emekçiningündemi

Güvencesizlerinörgütlenmesinde ihanetçiyaklaşımlara karşı set olalım

“Yan yana, omuz omuza, birleşirsek kazanırız!”

Özgür gelecek/28 0055İşçi/Köylü

Tek tek kazanma şansımız yok. Biz

birleşirsek, yan yana du-rursak, o zaman; hem

Savranoğlu işçileri kaza-nacak, hem Billur Tuz

işçileri kazanacak!

Page 6: Özgür gelecek 28

İzmir: Kamu Personel SeçmeSınavını kazanarak atanmaya hakkazanan 286 itfaiyeci Danıştayınatamayı durdurması üzerine mağ-dur oldu. Bunun üzerine facebooküzerinden örgütlenen işçiler 20 Şu-bat’tan bu yana direnişteler. Bası-nın ve İzmir halkının yoğun ilgigösterdiği direniş Konak’ta bulu-nan İzmir Büyükşehir Belediyesiönünde gece gündüz sürüyor. Dire-nişin örgütlenme sürecini ve gel-diği aşamayı öğrenmek içinişçilerle röportaj yaptık.

- Yaşadığınız süreci anla-tır mısınız?

Fatih Yücesoy: KPSS’de ye-terli puanı aldık. İzmir BüyükşehirBelediyesi’nin açtığı itfaiye eri sı-navını başarıyla geçtik. 2 Kasım2011’de, kazandığımız resmi gaze-tede yayımlandı. 17 Kasım 2011’deDanıştay, ilgili yönetmelikle alakalıdüzenlemeyi durdurma kararınıBelediye’ye tebliğ etti. Ve atamala-rımız durduruldu. Ancak bu sırada63 belediye, itfaiye eri aldı. Üçaydır bekliyoruz, iki defa basınaçıklaması yaptık ancak mağduri-yetimiz giderilmedi. Biz de direnişegeçmeye karar verdik.

- Nasıl örgütlendiniz, ör-gütlenme sürecinizi anlatırmısınız?

- Facebook’ta grup kurduk.Grubumuzun adı “İtfaiye grubu2011(286)”. Önce bütün arkadaş-ları topladık. Mülakat sınavı süre-cinde tanıştığımız, internetteyayımlanan atamaya hak kazanmıştüm arkadaşları gruba davet ettik.Sonra bir yerde toplanarak görüşalışverişinde bulunduk. 2 defabasın açıklaması yaptık, ancakmağduriyetimiz giderilmedi. Biz debelediye önünde direnmeye kararverdik. 20 Şubat’tan bu yana daburada haftanın yedi günü 24 saat

direnişteyiz.- Atanmanızın engellenme-

sinin yanı sıra başka sorun-lar da yaşanmış, onlardan dabahseder misiniz?

- Okulunu ve işini bırakan, kay-beden arkadaşlar var. Birçok arka-daşımız atandım diye okulunubıraktı. Bir arkadaşımız atandımdiye Bursa’dan buraya taşındı, üs-telik 2 çocuğu var ve üç aydır işsiz.İnşaatta çalışıyor fakat geçiminisağlayamıyor. Yine okulunu don-duran arkadaşlar da var.

- Direnişin geldiği son du-rumu anlatır mısınız?

- Burada soğuğa, uykusuzluğakarşı 24 saat direnişteyiz. Geceleride buradayız, polis çadır kurma-mıza ve ateş yakmamıza izin ver-miyor. Geceleri çok soğuk oluyorve uyuyamıyoruz. Fakat biz dire-nişte kararlıyız. Belediye bize “hu-kuki süreç tamamlanmadan bir şeyyapamayız” diyor. Ancak bir yan-dan da İZELMAN’da çalışmamızıteklif ediyor. Biz de bunu reddettik.Şu anda 164 kişi direnişte. An-tep’ten, Malatya’dan, Sinop’tan,Bursa’dan, Balıkesir’den gelen ar-kadaşlar var. Burada ilk gündenberi imza topluyoruz. Bu imzalarıbelediyeye, Başbakanlığa veTBMM’ye göndereceğiz.

- İZELMAN’da çalışmayıneden kabul etmediğinizi

açıklar mısınız?

- Belediyenin “mağduriyetinizgiderilene kadar İZELMAN’da çalı-şın” teklifini reddettik; çünküorada işçi statüsünde ve yüzde ellibelediyeye bağlı taşeron bir şir-kette çalışacağız. Taşeron şirketteçalışma koşulları çok kötü. Örneğinsendika hakkımız olmayacak. Üste-lik mağduriyetimizin ne zaman gi-derileceği de belirsiz. Biz bir anönce mağduriyetimizin giderilme-sini istiyoruz.

- İzmir halkının size olanyaklaşımından bahseder mi-siniz?

- İzmir halkının bize olan yakla-şımı çok iyi, direnişimizi destekli-yorlar. İlk günden bu yana imzatopluyoruz. Bugüne kadar (10.gün) 35 bin imza topladık. Direnişalanımız merkezi bir yer. Geçenherkes durup neden burada oldu-ğumuzu soruyor, bizle sohbet edi-yor, bizi desteklediklerini söylüyor.Devamlı yemek, çay, battaniye vb.yardım yapıyorlar.

- Okurlarımıza söylemekistediğiniz bir şeyler var mı?

- Biz iki senelik emeğimizinsonucu itfaiye eri olma hakkı ka-zandık. Mağduriyetimizin gideril-mesini istiyoruz. Kimsedensadaka değil hakkımız olanı isti-yoruz.

Kartal: KESK, son dönemlerdeyoğunlaşan tutuklamalara, çalışmayaşamına yönelik baskılara, yoksul-luğa karşı “Korkmuyoruz, Sus-muyoruz, Teslim Olmuyoruz”mitingi düzenledi. 26 Şubat günüEğitim-Sen 2 No’lu Şube önünde bi-

raraya gelen kamu emekçile-ri, buradan Kadıköy İskeleMeydanı’na yürüdü. “Sendi-ka KESK’tir, KESK bizimonurumuzdur”, “Baskı-lar bizi yıldıramaz” slo-ganlarının atıldığı mitingde,tutuklanan KESK’li kadınla-rın fotoğraflarının yer aldığı birpankart taşındı. DİSK, Türk-İş İs-tanbul Şubeler Platformu, Dev Sağ-lık-İş, TTB, direnişteki Hey Tekstilve Maltepe Belediyesi taşeron işçile-ri de eyleme destek verdi.

Mitingde konuşma yapan KESKGenel Başkanı Lami Özgen Türki-ye’de hakları ve özgürlükleri içinmücadele eden tüm kesimlerin sin-dirme, susturma, ötekileştirme, göz-altı ve tutuklamalarla kuşatılmak is-

tendiğini söyledi.Yoksulluğun, adaletsizliğin,

hukuksuzluğun hüküm sürdüğü,emeğin haklarının yok sayıldığıbir ülkede demokrasiden de sen-dikal hak ve özgürlüklerden desöz etmenin mümkün olmadığınıbelirten Özgen, KESK üzerindekibaskıların artmasının kesinlikletesadüf olmadığını vurguladı. Ko-nuşmanın ardından DİSK ve TTByöneticileri de birer konuşmayaptı.

Kartal: İstanbul’un tarihi projelerinden biriolan Marmaray ile duymuştuk onların sesini.Yüzyılın projesinde ilkel çalışma koşullarınakarşı başkaldırmışlardı. Önce slogan atmaktanutanan işçiler, sonrasında şantiye işgalleri ile ses-lerini duyurdular. Soğuk hava şartlarına inat ör-gütledikleri direniş, birçok kez polisin saldırısınauğradı. Çoğunluğu Kürt olan işçiler, Kürtçe marşve türkülerle günün ateşini yakıyorlardı. 16 Ocak2010 günü işe dönmek için 77 günlük bir direnişkararlılığı gösterdiler. Ardından yaptıkları basınaçıklaması ile direnişi sonlandıracaklarını ancakhukuki süreci takip ederek direnişe devam ede-ceklerini duyurdular. Ve söyledikleri gibi de yap-tılar, her mahkemede adliye önünde “Yaşasınörgütlü mücadelemiz” sloganını attılar.

Bu hukuki mücadele sonucunda İstanbul 4.İş Mahkemesi’nin verdiği işe iade davası,Yargıtay tarafından onaylandı. Bunun üze-rine 27 Şubat’ta Polat İnşaat önünde basınaçıklaması yapan işçiler kazanımlarınıbasın emekçileri ile paylaştılar. Burada ko-nuşan Tekstil-Sen Başkanı Engin Gül, “bukazanımımızı tüm işçi sınıfına ar-mağan ediyoruz” dedi. Gül ayrıca Polatİnşaat sahibi Ziya Polat ile görüşme yap-tıklarını aktardı ve Polat’ın, 27 işçiyi işealma ve işçilere çalışmadıkları süre olan 4aylık tazminatlarını ödeme sözünü verdi-ğini söyledi.

Özgür gelecek/280066 İşçi/Köylü

İtfaiyeciler direnişte; İzmir yanıyor

“Korkmuyoruz, susmuyoruz, teslim olmuyoruz!”

MARMARAY’DA İŞÇİLER KAZANDI

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ndeOcak ayının başında 36 işçi nedeni açıklanma-dan ve keyfi olarak işten çıkartılmıştır. İşten at-ılan 36 işçi taşeron bir firmaya bağlı olarakçalışmaktaydılar.

Üniversitede işlerinden atılan işçilerle da-yanışma için ÇOMÜ’lü öğrenciler olarak 1 haf-talık süreç boyunca Terzioğlu Kampüsü’ndekifakülte kantinlerinde bildiri dağıtımı gerçekle-ştirildi. Taşeronlaşma ve üniversiteden atılanişçilerin süreciyle ilgili bilgi içeren bildirilerindağıtımı esnasında ÖGB’nin müdahalesininyanısıra, bir faşistin bıçaklı tehdidi ve ortamıprovoke etmeye çalışması öğrencilerin tepki-sini topladı. Hafta sonu (25 Şubat günü) Sos-yal-İş Sendikası’nın Çanakkale Saat Kulesiönünde yaptığı basın açıklamasına öğrencilerolarak destek verildi. Açtığımız stant ile halkıbilgilendirme çalışmasına devam edildi.

28 Şubat Salı günü Mühendislik-MimarlıkFakültesi’nin önünden başlayarak Bilim Anıtıönünde Sosyal-İş ve Eğitim-Sen’le basın açıkla-ması yapmak üzere yürüyüş gerçekleştirildi.‘Taşeron işçisi yalnız değildir!”, ‘Zafer direnenemekçinin olacak”, ‘Öğrenciler buraya dayan-ışmaya” sloganları ile gerçekleştirilen yürüyü-şün ardından ilk basın açıklamasını Eğitim-Sengerçekleştirdi. İşçiler işe geri alınana kadarmücadelenin sürdürüleceğini ve işçilere destekverileceğini vurgulayan Eğitim-Sen’in ardındanÇOMÜ’lü öğrenciler taşeron kaldırılana kadarmücadelelerine devam edeceklerini ve iştençıkarılan işçilerin yanında olacaklarını açıklad-ılar. Sosyal-İş’in bir üniversitede güvencesizlik,adaletsizlik ve haksızlık varsa özgür ve bilimselbir ortamdan söz edilemeyeceğini dile ge-tirmesinin ardından eylem son buldu.

(Çanakkale YDG)

Burada soğuğa,uykusuzluğakarşı 24 saat di-renişteyiz. Gece-leri de buradayız,polis çadır kur-mamıza ve ateşyakmamıza izinvermiyor. Fakatbiz direnişte ka-rarlıyız.

ÇOMÜ’DE İŞTEN ATMA

Page 7: Özgür gelecek 28

Ülkemizde AKP hükümetininhüküm sürdüğü üç dönemin so-nucunda hükümetin en başarılıolduğu konunun demagoji oldu-ğunu hepimizin kabul etmesi ge-rekmektedir. AKP hükümeti tüc-car zihniyetinin de verdiği avan-tajla her türlü saldırısını ve hakgaspını o kadar güzel paketleyip,süslüyor ki pes dedirtiyor.

Bunun son örneğini çalışmayaşamında değişimler getireceğisöylenen yeni toplu iş ilişkileriyasası taslağında da görmekte-yiz. 2 sendikaya da üye olunabi-leceği iddiasıyla referandumdasözler veren hükümetin bu yasa-yı da ILO normlarına uygun ve12 Eylül sonrasında getirilen ör-gütlenmenin önündeki engellerikaldırma sloganlarıyla piyasayasunmasına karşın gerçek tamtersidir.

Tüm dünya genelinde utançverici bir uygulama olan sendi-ka üyeliği için noter şartı kal-dırılmakta, yerine e-devlet uygu-laması getirilmektedir. Bu olum-lu gibi görünse de uygulamasınınnasıl olacağı belli değildir. Eğergerekli önlemler alınmazsa, kibüyük ihtimalle alınmayacaktır,işçinin e-devlet şifresini patro-nun zorla alıp istifaya zorlamasıda mümkün olabilir.

Sendikalara dayatılan toplusözleşme yapmak için mevcut iş-kolunda çalışan tüm işçilerin %10’unu örgütleme zorunluluğu %3’e düşürülecektir. Bu da görü-

nüşte olumlu bir adımdır, öncesi-ne göre daha iyidir denilebilir an-cak gerçek öyle değildir.

Bununla beraber, işkollarınınbirleştirilmesiyle beraber birçokönemli sanayi dalında % 3’ünaranması, şu anki uygulamayagöre % 20-25’i bulmayı şart getir-mektedir. Örneğin deri işkolunda100 bin işçi kayıtlı görünmekte-dir. Mevcut % 10 barajı ile 10binden fazla üye olma zorunlulu-ğu bulunmakta. % 3’e düşürüldü-ğünde ise 3 bin işçi yeterli olmak-tadır. Ancak “hükümetimiz” teks-til ile deri işkollarını birleştir-mekte ve birleşme halinde mev-cut işçi sayısı bir anda 800 binkişiye çıkmaktadır. 800 bin kişi-nin % 3’ü yaklaşık 25 bin kişi et-mektedir ve Deri-İş için baraj biranda % 25’e çıkmaktadır ve busayıyı ülkedeki hiçbir tekstil vederi sendikası geçememektedir.

İşyerinde toplu sözleşme yap-mak için zorunlu olan % 50 artı 1barajı da durmaktadır ve bu ha-liyle dünyadaki en yüksek baraj-dır. Olumlu bir değişiklik gibigösterilen ise işletmelerde bunun% 40’a düşürülmesidir. Yani eğerbir firmanın birden fazla fabrika-sı varsa, tüm fabrikalardaki işçi-lerin % 50’sini değil % 40’ını ör-gütlemek toplu sözleşme için ye-terli olacaktır. Ancak her iki barajda hem çok yüksektir hem de ül-kemiz gerçekliğinde mevcut sayı-ya gelmeden yapılan baskılarakarşı bir çözüm sunulmamıştır.

Hava İş’e destek verelimMevcut yasa taslağındaki en

büyük saldırı ise hava iş kolundagrevin fiili olarak yasaklanması-dır. 12 Eylül Askeri Darbesinindahi getirmediği bir yasak mev-cut hükümetçe gündemleştiril-mektedir. Buna göre grev halin-de işçilerin % 40’ı grevin dışındakalıp çalışmaya devam edecektirve bu % 40’ı patron seçecektir.Bu yasak grevin başarısını fiiliolarak engelleyecektir, ayrıcauçuşların sürmesi çalışanların veyolcuların can güvenliğini detehlikeye atacaktır.

Bu yasa tasarısına karşı Sen-dikal Güçbirliği Platformu’nuneleştirilerini belirttiği bir değer-lendirme olmuş ve Platforma üyesendikalar internet siteleri vedergilerinde yayımlamışlardır.Hava-İş Sendikası da bir kam-panya başlatmıştır. İnternet site-sinden online mektup kampan-

yası başlatılmış ve çeşitli eylem,etkinlik ve girişimler planlanmış-tır. Bu çalışmalara katılmak, des-tek sunmak oldukça önemlidir.

Yeni yasa taslağı tüm süslerikaldırdığımızda faşist darbeninmantığını sürdürmektedir. Bizzatekonomiden sorumlu bakanın“işverenlerimiz açısından kriz

döneminde güçlü bir işçi hareke-

tini kabul etmemiz mümkün ola-

maz” demesi de tavrı net olarakgöstermektedir. Bizler bu yasataslağını reddediyoruz, işçi sınıfı-nın örgütlenmesinin önündekiengelleri kaldırılmasını ve demo-kratik bir sendikalar yasası talepediyoruz.

Ne yaparlarsa yapsınlar,korktukları başlarına gelecektir,güçlü bir işçi hareketi yakın gele-cekte karşılarına dikilecektir.

(Deri işkolundan bir

DDSB’li)

Fransa’da Ermeni soykırım yasasınıngündeme gelmesi ile birlikte ihracatındurdurulması üreticileri ciddi anlamdayıkıma sürüklüyor. İhracatın durmasınınardından da kasaplık ve besilik canlı hay-van ithalatı gibi karkas et ithalatına daizin verildi. Sırada Dahilde İşleme Re-jimi (DİR) kapsamında sıfır gümrükleet ithalatı var. Peki DİR nedir? Üreticiyeneler getiriyor?

DİR, ihraç ürünleri üretmek için ge-rekli olan ve dışarıdan ithal edilen girdile-re gümrük muafiyeti getiren bir ihracatteşvik sistemidir. Aslında bu sistem, herzaman olduğu gibi yerli üretici güçlerinüretim ve pazarlama alanlarını daralt-makta ve uluslararası sermayenin hazne-sini doldurmaktadır. Zaten yerli üretimoldukça verimliyken dışarıdan ithalatınamacının ne olduğu sorusu ve cevabı asılamacı açık etmeye yetmektedir.

Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin SanayiGrubu, kamu grubunun yani Gıda Tarımve Hayvancılık Bakanlığı’nın da desteğiile DİR kapsamında sıfır gümrükle et it-halatı için İhracat Genel Müdürlüğü’neresmen başvurdu. Peki, hayvancılığınidam fermanı olarak nitelendirilen DİR

kapsamında et ithalatı nasıl yapılacak?Bu soruya cevap vermeden önce hayvan-cılığa ve özellikle et piyasasına hammad-de sağlayan besicilikteki son duruma bak-makta fayda var.

Yüksek maliyetle iş yapan besiciler, it-halatın yarattığı baskı nedeniyle hayvan-larını kesime göndermiyorlar. Hayvanla-rını kestirenler ise zarar ediyor. Hayvanüretim alanlarının büyük bir bölümü boş.Şap hastalığı nedeniyle çok sayıda hayvanpazarı kapalı. Pazarlarda hayvan alım sa-tımı neredeyse yapılamıyor. Türkiye İsta-tistik Kurumu verilerine göre et üretimide düşüyor. İşte bu tabloda da görüldüğüüzere besiciler can çekişirken, iki yıldanberi canlı hayvan ve karkas et ithalatı tümhızıyla sürmektedir. Son iki yıllık ithala-tın 2 milyar dolara yaklaştığı tahmin edi-liyor. İçerde üretimi artırıcı hiçbir önlemalınmazken, ithalata dayalı politika sür-dürülürken üstüne bir de DİR kapsamın-da sıfır gümrükle et ithal etmek, besiciliği

tamamen yok etmek anlamına geliyor.Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ko-

nuya ilişkin yaptığı açıklamada DİR kap-samında yapılacak ithalatın Ortadoğu ül-kelerine ihracat yapmayı hedeflediğinisöylüyor. Yani Türkiye sıfır gümrükle it-hal ettiği eti iç pazara sunmadan önce iş-leyecek sonra Ortadoğu ülkelerine ihraçedecek. Ancak bu da pek gerçekçi görün-müyor.

Çünkü uluslararası tekelerin ihraca-tında köprü görevi görecek bahanesi ilebirlikte bir peşkeş süreciyaşanacak. Birçok eko-nomist bu durumun sa-dece uluslararası serma-yenin haznesini kabarta-cağında fikir birliğinevarıyor.

Görüldüğü gibi budurumda üreticinin ya-rarına herhangi bir şeyyok. Ülke içi üretim yine

desteklenme-yecek. ZatenKurban Bay-ramı sürecin-de büyükbaşhavyan itha-latının yarat-tığı piyasadengesizliği halen etkisini sürdürmektey-di. Kısacası 2012 yılında hayvancılıkta yı-kım ve dış ticaret açığının oldukça yüksekolacağı ufukta görünüyor.

Çanakkale’ninKirazlı köyünde dü-zenlenen maden bil-gilendirme toplantı-sını protesto edenköylülerle jandarmaarasında gerginlikyaşandı.

Köy sınırlarıiçinde Doğu BigaMadencilik A.Ş. ta-rafından 2010 yılın-dan bu yana devamettirilen açık ocakişletmeciliği projesihakkında şirketindüzenlediği toplan-tıyı Çanakkale mer-kez ve çevre köyler-den gelen köylüler,protesto etti.

Jandarma ekip-leri, toplantı öncesiköyün giriş ve çıkış-larına bariyerler ku-rarak, dışardan ge-len köylülere izinvermedi. Çevre köy-lerden gelenler isetarlalardan geçerekköyün içine girmekisteyince jandarmamüdahale etti.

Dışarıda protes-tolar devam ederkentoplantı salonuna,sadece o köyde yaşa-yanlar kimlik kont-rolüyle alındı. Ça-nakkale Çevre İlMüdürlüğü ve ma-denci firma yetkili-leri, yapılacak çalış-ma hakkında bilgivermek istediği sıra-da bu defa salonda-kiler tarafından pro-testo edildi. Çevre İlMüdürlüğü ve şirketyetkilileri jandarmakontrolünde köydenayrıldılar.

Yeni Toplu İş İlişkileri Yasası 12 Eylül’ün ruhunu sürdürüyor

Karkas et ithalatı hayvancılıkta yıkıma işaret ediyor

Çanakkale’demaden

şirketineprotesto

Özgür gelecek/28 0077İşçi-Köylü

İçerde üretimi artırıcı hiçbir önlem alınmazken, ithalata dayalı politika sürdürülürken üstüne bir de DİR kapsamında sıfır gümrükle et

ithal etmek, besiciliği tamamen yok etmek anlamına geliyor.

Page 8: Özgür gelecek 28

Muhafazakâr-demokrat bir kim-likle, yüzleşme-geçmişle hesaplaşmaiddiasıyla ve ileri demokrasi sloganıyla10 yıldır işbaşında olan AKP hükümeti-nin icraatları, söz konusu kavramlarlaörtüşüyor mu? AKP döneminde kal-kınma bir yana adalet gerçekten tecellietti mi? İşçi ve emekçileri, ezilenleridıştalayan, yok sayan ve onları devletkarşısında güçsüz bırakan kurumlar vebunların dayandığı yasalar değiştiril-meden, buna zemin sunan toplumsaleşitsizlik ortadan kaldırılmadan adale-tin gerçek anlamda yaşam bulmasınaolanak yok. KCK adıyla yürütülen, yurt-sever güçlerle birlikte geniş bir yelpa-zede toplumsal muhalefet odaklarınauzanan operasyonlar, çoğu devletinkendi yasalarına aykırı bir şekilde yıl-lardır tutuklu bulunan 500’ü aşkın öğ-renci devletin, adalet, hukuk veyargıdan en anladığını göstermektedir.

Özel Yetkili Mahkemelerde ifadesinibulan hukuk ve yargının çizdiği tablo,başka bir açıdan nasıl bir devlet tara-fından yönetildiğimiz gerçeğine de ışıktutacaktır. Mahkemelerin talimatlarlaharekete geçtiği bir ülkede ortaya çıkanmanzara demokrasi algısını da yansıt-maktadır. Yaşanan tartışmalar ve eleş-tiriler karşısında AKP bugün hala bumahkemelere sahip çıkmaktadır. Baş-bakan yardımcısı Cemil Çiçek’in “bumahkemelere ihtiyaç var” sözleridevletin AKP’nin ağzından bu yargı zih-niyetine, cezalandırma yönteminesahip çıktığının ilanıdır.

Tabela Değişti; DGM yerineÖzel Yetkili Mahkeme

Avrupa Birliği uyum paketleriçerçevesinde 1982 Anayasası’nınDGM’leri düzenleyen 143. maddesi2004 yazı başında yürürlüktenkaldırıldı, 5190 sayılı Kanunla, DevletGüvenlik Mahkemeleri (DGM)“kaldırıldı” ve yerine Özel Ağır CezaMahkemeleri getirildi. İstiklal Mahke-meleri, Örfi İdare Mahkemeleri, Sıkıyö-netim Mahkemeleri, YassıadaMahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahke-meleri ve şimdi de bu mirası devralanGeniş ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahke-meleri AKP’nin popüler deyimiyleyargıyı “güncelleyecekti”.

Özel Yetkili Mahkemeler’in karar-ları Yargıtay’ın (8. ve 9. CezaDairelerinin) içtihatlarıyla da ilgilidir.2000’li yıllarda Yargıtay 9. Ceza Daire-si’nin içtihatında bir yenilik getirildi.Bu içtihada göre; bir kişinin örgüt üyesisayılabilmesi için örgüt ile fiziki, or-ganik bağının olması gerekmiyor!Örneğin, örgütün hareketini kolay-laştırdığı düşünülen bir basın açıkla-masına katılmak örgüt üyesi sayılabilir.Aynı örneği ceza kanununda da bula-biliriz: Örgüt üyesi olmadığı haldeörgüt üyesi gibi cezalandırılır.

12 Eylül ile sözde hesaplaşmak iste-yen AKP, bu kapsamda DGM’leri kapat-tığı propagandası yaptı; gerçekte iseDGM’lerin çeşitli maddelerini anayasa-nın bazı hükümleri içine gizledi. BöyleceÖzel Yetkili Mahkemelerin kurulmasıiçin hukuksal zemin yaratılmış oldu. Ör-neğin, 2845 sayılı DGM yasası, bölüm,başlık ve bütün maddeleri ile birlikte

aynı başlık ama farklı numaralar ile“Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu”içerisine yerleştirilmiş ve aynı gün yani 1Haziran 2005 günü CMUK’ta yürürlük-ten kalkmış ve yerini 5237 sayılı TCK ile5271 sayılı CMUK (Ceza MuhakemesiKanunu) almıştır.

Böylece DGM’lerin yeni adı:CMK’nın 250. Maddesi ile görevliağır Ceza Mahkemeleri olmuştur.Ceza Muhakemesi Kanunu’ndasavcıların yetkileri genişletildi. Söz ge-limi 1412 sayılı kanunda arama kararıverilmesi yetkisi sadece hâkime aitiken, gecikmesinde sakınca bulunanhallerde Cumhuriyet Savcısının aramaemri vermesi ve ancak bunu derhalhâkime sunması gerekirken, yeni CezaMuhakemesi Kanunu’nda bu yetkisavcıya tanındı. Yasayla 10 yıla varantutukluluk süresi öngörüldü. Bumahkemeler, cezalandırmanın esasolduğu, kişisel hakların göz önünealınmadığı, tutukluların yenidentopluma kazandırılması fikrinin dahisöz konusu olmadığı ve yargılamanıntutukluya karşı ilan edilmiş bir savaşolarak algılandığı mahkemelerdir. Sözkonusu mahkemelerde yapılan yargıla-mada, yalnızca iki hal önem kazan-maktadır: Yakalama ve tutuklama.Soruşturma sırasında verilen gizlilikkararıyla savunma hakkı gaspedilmektedir.

Özetle bu mahkemeler DGM’lerinruhuyla, devletine sıkı sıkı sarılan veonları en küçük bir tehlikeden korumakadına topluma savaş açan yeminli savaşmahkemeleridir. İcraatta İstiklalMahkemelerinden farklı olmalarıgünün siyasal konjonktürü, egemensınıfların ihtiyaçları ve devrimci, ilerici,yurtsever güçlerin durumundandolayıdır.

Özel Yetkili Mah-kemeler Nasıl Ça-lışır?

2000’ li yıllardaYargıtay 9. Ceza Daire-si’nin içtihatıyla şöylebir yenilik getirildi:herhangi bir “terör”örgütüne üyeolmak, örgütünamaçları doğrultu-sunda eylem yap-mak gibi suçlarlasuçlanmanız, busuçlar kapsamındagözaltına alınmanızve tutuklanmanıziçin gerçekten busuçları işlemeniz ge-rekmiyor. Polisinşüpheli bir takım“kanıt”larla birlikte sav-cıya kanaatini bildirenbir rapor yazması, sav-cının bu kanaatler ve“kanıt”lar doğrultu-sunda tutuklanmayıtalep etmesi ve hâkiminde polisin kanaatlerine,

savcının talebine uyarak tutuklamayahükmetmesi yeterli olmaktadır. Ope-rasyonel (KCK, Devrimci Karargâh) da-valara bakan Özel Yetkili Savcılarherkesin suçlu olduğu yargısıyla hare-ket etmektedir.

Bu yaklaşım esas olarak öteden beriböyle olsa da ABD’nin 11 Eylül saldırı-larından sonra geliştirdiği “ÖnleyiciSavaş Doktrini”yle birlikte bu bakışaçısı yasalar eliyle yürürlüğe sokulmayabaşlanmıştır. Değişiklikler de zaten 11Eylül saldırısı sonrası yürütülen tartış-maların bir sonucudur. İlgisiz olaylar,bazı “üretilmiş” deliller senaryo yazmakiçin kullanılmakta ve bu senaryoyuplanladıkları öne sürülenler (devrimci-ler, komünistler, ilerici ve yurtseverlerya da AKP muhalifleri) etkisiz hale geti-rilmeye çalışılmaktadır.

İddianamelerde yer alan delillerüretilmiş, olaylar ve kişiler arasındakurulan ilişkiler uydurulmuş ve id-dialar tutuklama için yetersiz bile olsa,AKP hükümetinin ve cemaatin yıllardırkadrolaşma ile zapt ettiği emniyet veyargı teşkilatının çabaları işleri kolay-laştırmaktadır. Tabii diğer yandan, ka-muoyu oluşturmak adına efendisininsesi karargâh basınının çabalarını daihmal etmemek lazım. Hükümetin emi-reri medya, bu operasyonların sürdürü-lebilmesi ve yaşanan hukuksuzluklarınkamuoyundan gizlenebilmesi için canlabaşla çalışmaktadır. (Her operasyonöncesi ve sırasında medyanın tavrınıhatırlayalım.)

Egemenlerin 2000’li yıllardan buyana AKP eliyle yürüttüğü operasyonla-rın bir diğer karakteristik özelliği süre-cin bitmediği yönünde yaratılanizlenimdir. Bu operasyonlar “dalgadalga” yapılmakta, iddianamelerde yer

alan tutarsızlıklar, tüm gerçeklerinhenüz ortaya çıkmadığı izlenimi yarat-mak için kullanılmaktadır. Kimliğiaçıklanmayan gizli tanıklar, “gizlilik”kararıyla tutuklulara sunulmayan delil-ler ve soruşturmanın güvenliği bahaneedilerek kamuoyundan saklanan detay-larla davalar hakkında gizemli bir havayaratılmaktadır. Davaların üzerine ör-tülen bu “gizem” çok çeşitli çevrelerdeninsanların aynı davada sorgulanmasıbu “örgüt”lerin elinin her yere uzandığıkanaatini uyandırmak için de kullanılı-yor. Tüm bu yöntemler, operasyoneldavaların aslında daha büyük bir pla-nın parçası olarak kurgulandıklarını or-taya koyuyor. (“Topyekun savaşkonsepti”)

Mahkemeler: Devletin Koru-yucu Kalkanı!

AKP, hükümet olduğu günden buyana sürekli reform yaptığını propa-gandan etmektedir. Oysa ortada her-hangi bir reform yoktur, sistem isedeğişmemektedir. Hükümet, yargıyahedef ve tehlikeyi göstermekte, yargı dabildiği hukuk sistemini işletip kendi-sine gösterilen tehlikeye karşı devletinikorumaktadır. Devlet, önce iç ve dıştehditleri saptamakta, sonra bu tehdit-lerin neler olduğunu parti ismine va-rıncaya kadar somuta indirgemekte veardından onlarla ilgili önlem alınmasıiçin düğmeye basmaktadır.

Böylece operasyonlar başlatılmaktave mahkemeler devreye girmektedir.Mahkemelerin burada tek görevi dev-leti korumaktır! Devletin kuruluşundanbu yana sistem pek böyle işlemektedir.Kimin tehlike ve tehdit olduğu kararını,iktidardaki sınıflar adına bugün AKPhükümeti vermekte ve yargıya nelerinbertaraf edilmesi gerektiğini, nelerintehdit ve tehlike olduğunu söylemekte-dir. KCK davasında Başbakan veya İç-işleri Bakanı’nın açıklamaları da bununsomut bir kanıtıdır.

Yılmaz Karakoyunlu’nun “Üç Ali-ler Divanı” adlı roman/belgeselininsonunda Mustafa Kemal, İstiklal Mah-kemesi Başkanı Kel Ali’yi makamınaçağırır ve şöyle der: “Artık mahke-menizden beklenen misyon orta-dan kalkmıştır. İstenenleri yerinegetirdiniz. Teşekkürler.” Bununüzerine Kel Ali “Aman paşam dahayapacak çok işimiz var. Müsaadeedin devam edelim” der. MustafaKemal ısrarlıdır. Düzen kurulmuş,korku imparatorluğunun temelleri işçive emekçi yığınların kanı ve canıyla ku-rulmuştur. Her türlü muhalefetin üze-rinden yargı vasıtası ile silindir gibigeçilmiştir. Yargı araç olarak kullanıl-mış, siyasi ihtiyaç karşılanmıştır. Reji-min artık İstiklal Mahkemesine ihtiyacıyoktur ama bu mahkemelerin ruhu sis-temin her hücresine nüfuz etmiştir.

Devletin işçi ve emekçilere, baştaKürt ulusu olmak üzere değişik inançve milliyetlerden emekçilere yönelikyaklaşımı değişmeyecektir. Çünkü biravuç azınlığın tüm toplum üzerindekidiktatörlüğü sürmektedir. Ve hukuk buazgın sömürünün korunması, gizlen-mesi ve tehlikelerin bertaraf edilmesiiçin üretilmiştir!

Özgür gelecek/280088 Politika-Yorum

HukukHukukKimin İçin?Kimin İçin?

Özel Yetkili Mahkemeler

Page 9: Özgür gelecek 28

Amed: Amed’de Abdullah Öcalan üzerin-deki tecridin sonlandırılması ve askeri,siyasi operasyonların durdurulması içinBDP Kayapınar ilçe binasındaki açlıkgrevi sürüyor. Belediye başkanlarının dakatıldığı açlık grevinde Osman Bayde-mir “Öcalan cezaevinde bulunduğumüddetçe Kürt halkı içerisinden başkabir lider çıkarma çabanız beyhudedir.Öcalan cezaevinde bulunduğu müd-detçe Kürt halkı ihanet etmeyecektir.Şeyh Said ihanete uğradı, Seyit Rızaihanete uğradı, ama sonrakiler aslaihanete uğramayacaklar” dedi.

Aynı zamanda Dicle Üniversitesi öğrenci-leri okuldan başlayan eylemle BDP Ka-yapınar ilçe binasına giderek destekverdi. Öğrenciler yapılan basın açıkla-masıyla “tutuklanan arkadaşlarımıziçin direneceğiz” diyerek BDP Kayapı-nar ilçe binasında, BDP Farqîn İlçe Ör-gütü’nün sürdürdüğü açlık grevieylemine dâhil oldu.

Ankara: Milli Eğitim Bakanı Ömer Din-çer, olağan üye olmamasına karşın 28Şubat günü gerçekleştirilen MGK top-lantısına katıldı. Bakan Ömer Dinçer vebakanlıktan bir müsteşar yardımcısınınMGK’ya katılımı, burjuva-feodal med-yada yeni yasa tasarısı “4+4+4” eğitimsisteminin görüşüldüğüne dair yorumlaryarattı. Daha sonra gerek Bülent Arınçgerekse Cumhurbaşkanlığından gelenhızlı açıklamalar “4+4+4” yasa tasarısı-nın görüşüldüğü yorumlarını yalanladı,bu açıklamalarda da hazırlanan MGKbildirisinde de Milli Eğitim Bakanlığı ileilgili gündemin T. Kürdistanı’ndaki öğ-retmen atamaları ve eğitim olanakları ileilgili olduğu ifade edildi.

Çünkü, “ileri demokraside” bir yasa teklifisunulurken MGK’ya danışılmaz, askerinonayı alınmaz; yasanın kabulüne “mille-tin vekilleri” karar verir!!! Böyle olmazsazaten adına demokrasi denmez. Ama T.Kürdistanı’ndaki öğretmen açığı konu-şulur, çünkü bu bir “terör” sorunudur.Çünkü muhattap alınan bakan MGKtoplantısının 1 ay evvelinde katıldığı birtelevizyon programında, AKP’nin eğitimpolitikalarını anlatırken bölgede kadroluöğretmen açığı olması sebebiyle ücretliöğretmen sayısının yüksek olmasındanyakınmış, bu öğretmenlerin PKK’nin et-kisi altında olduğundan ve propagandayaptığından bahsetmiştir. Bakanın çö-zümü ise gayet basittir, ücretli öğretmenatamaları merkeze bağlanacaktır. Çünküülkede ileri demokrasi vardır ve bu bir“ileri demokrasi” atağıdır.

Dersim Belediyesi‘nin çağrısıyla25 Şubat günü il ve ilçe belediye baş-kanlarının ve siyasi kurumların katıl-dığı bir çalıştay gerçekleştirildi.Çalıştayda yerel yönetimlerin nasılolması, nasıl hareket etmesi gerekli-liği üzerine tartışmalar yürütüldü.

Belediye başkanları tartışmalardail ve ilçelerin kendine özgü ekonomiksıkıntılardan ve bu sıkıntıları gider-mek için ortaya konulan çözümler-den bahsettiler. Özelde yaşanansıkıntıların yanında son dönemdekendini gösteren cemaat çalışmalarıda tartışmaların gündemindeydi.

Tartışmalarda öneçıkan gündemler şun-lardı:

* Cemaatin Dersim’deaçtığı özel okul ve ders-hanelerle yaymaya çalış-tığı yoz kültürün etkileri.

* Yapılan ve yapılması planlananbarajlar.

* Kent ve mahalle meclislerininönemi.

* Dersim dili ile ilgili kursların ve-rilmesi gerekliliği.

* Madde bağımlılığı ve birahane-

ler üzerinden yayılmaya çalışılan yozkültür.

* Çevreye zarar veren kum ocak-larının kapatılması.

* Yaban hayatın korunması.

* Krom madenlerinin çevreye za-rarı.

(Dersim’den bir ÖG okuru)

2012 yılının ilk MGK toplantısıgerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Ab-dullah Gül’ün başkanlığında ÇankayaKöşkü’nde yapılan toplantı yaklaşık 5saat sürdü. Devlet erkanı arasındakisözüm ona çatışmaların nasıl da unu-tulup, kırmızı çizgiler noktasında kolkola girildiğini görmek açısından enideal platform olan MGK toplantısıyine egemenler cephesinden “pürüz-süz” bir biçimde sonlandırıldı.

Toplantının ardından yayımlananbildiride; “Ülkenin bütünlüğünü vebölünmezliğini, toplumun huzur vegüvenliğini hedef alan ve vatandaşla-rın canına, malına, hak ve özgürlük-lerine kasteden terörist eylemlerekarşı güvenlik güçlerinin ağır kış ko-şullarına rağmen fedakârca, etkin vekoordineli bir şekilde yürüttüğü mü-cadelenin görüşüldüğü” belirtilerek,“bu mücadelenin önümüzdeki dö-nemde de aynı kararlılıkla devam ede-ceği” vurgulandı.

Bu kadar vurguyla yetinemeyenegemenler somut adımlar noktasındada “bilgi vermekten” imtina etmediler.“Bölücü terör örgütünün Irak’ın ku-zeyindeki mevcudiyetinin sonra erdi-rilmesi için somut adımlar atılmasıgerektiği de bir kez daha teyit edil-miştir” denilerek, Kandil Dağına yö-nelik hava saldırılarının devamedeceğinin altı çizildi. “Öte yandan te-

rörün istismar kaynaklarının kuru-tulması amacıyla yürütülen kapsamlıçabaların da demokrasiyle, hukukdevleti ilkelerine ve evrensel değer-lere bağlı olarak sürdürüleceği birkere daha teyit edilmiştir” denilenbildiri ile AKP ve askerin, uzun za-mandır örgütlü Kürt muhalefetine yö-nelik sürdürülen “KCK operasyonu”adı altında yürütülen tutuklama fur-yasının aynı hızla devam etmesi yö-nündeki ortak iradesi dile getirildi.

Egemenlerin “demokrasi, hukukdevleti ve evrensel değerlerden” neanladığını görmek güç olmasa gerek.Artık herhangi bir somut delile ihtiyaçduyulmaksızın “terörist” ilan edilip,tutuklanmanın ne kadar kolay olduğuortadadır. Ceza hukukunun kendileriaçısından ifade etmesi gereken bu an-lamı bile ters yüz etmek egemenlerinpervasızlığının neticesidir. “Hukuk-suzluk” bununla sınırlı değil elbette!“Savunma hakkının” kutsallığındanbahisle, bu hakkın temel bir sac aya-ğını teşkil eden “anadilinde” bu hak-kın kullanımın önünde “KCKduruşmaları” adlı temaşada nasıl birkarşılık bulunduğu ortadadır.

Onca “bilinmezliğin”, olamayandelillerin, “suç teşkil etmeyen fiille-rin”, “şiddet içermeyen eylemlerin” içisıra, Kürtçe de “bilinmeyen dil” yafta-sını yemekten “kurtulamamıştır.” Bir

türlü görülemeyen duruşmalar ise,artık “tutukluluk halinin, tedbirden zi-yade cezaya dönüşmesi” teamülününsonucudur. Yine seçilmiş milletvekil-lerinin “Kürt Hareketini Tasfiye Ama-cıyla Atanan” atanmışlar eliyle halatutuklu bulunmaları, “dokunulmazlıkzırhının” kimlere “dokunmayacağını”anlamak açısından önemlidir. Top-lumsal muhalefete dair saldırı furya-sını avukatları, gazetecileri,seçilmişleri, siyasetçileri, öğrencileri,yazarları, akademisyenleri kapsayacakbiçimde aynı potada eritmenin adı ha-line gelen “KCK Operasyonlarına” tamgaz devam edileceği MGK eliyle müj-delendi!

Egemenler, açılım balonunun pat-lamasının ardından hiçbir maskeyeihtiyaç duymaksızın manevra alanla-rını geliştirme gayesi taşıyorlar. Tekdertlerinin Kürt Hareketini tasfiyeetmek olduğu, onca açılım aldatmaca-sının altında bu niyetin yattığı ortada-dır. Yalnız, egemenlerin evdekihesapları çarşıya uymuyor. Tüm busaldırı furyasının karşısında örülendireniş hattı bu kadar aymazlaşabil-melerinin sebebidir diye düşünüyo-ruz. Üstelik tüm bir muhalefeti aynıpotada eritip, sindirme saikleri, ortakve güçlü bir karşı koyuşun duvarınaçarpmak zorunda kaldıkça köşeye sı-kışıyorlar.

“KCK Operasyonları” ile verilenmesaj açıktır. Devlet Ulusal Harekettarafından da anlamlı ve değerli bulu-nan, çözüm için basamak sayılan“müzakere ve diyalog” sürecini kesti-ğini, yükselen tüm itirazları bertarafetmek, direnişin sesini kısmak içinelinden geleni ardına koymayacağınıilan etmiştir. Şaşırtıcı olmayan bu du-ruma karşı, farkındalığın artırılması,direniş ve karşı koyuşun daha güçlüörülmesi anın acil görevidir. “Birpiyes oynadılar” ama ellerine, yüzle-rine, faşist dokularına, tekçi yapıla-rına bulaştırdılar. Egemenlerin “hemçalarım, hem oynarım” rahatlığınakarşı durmak, biraz huzurlarını boz-mak boynumuzun borcudur.

Özgür gelecek/28 0099Zimanê Azadî

DDeerrssiimm’’ddee yyeerreell yyöönneettiimmlleerr ttaarrttıışşııllddıı

AAmmeedd’’ddee aaççllııkk ggrreevvii

BBiirr iilleerrii ddeemmookkrraassiiaattaağğıı:: MMiillllii EEğğiittiimmBBaakkaannıı MMGGKK’’ddaa

MMGGKK ttooppllaannttııssıınnddaa ssaallddıırrıı ddaallggaassıı kkaarraarrıı ççııkkttıı

2012 yılının ilk MGK toplantısı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlığında Çankaya

Köşkü’nde yapılan toplantı yaklaşık 5 saat sürdü.

Page 10: Özgür gelecek 28

İzmirHalkların Demokratik Kongresi

“Sen de bir ses çıkar” kampanyasıçerçevesinde bu hafta Kemeraltı giri-şinde basın açıklaması yaptı. 18 ŞubatCumartesi günü saat 13.00’de yapılaneylemde direnişte olan Billur Tuz veSavranoğlu işçileri için sen de bir sesçıkar denildi.

“Savranoğlu işçisi-Billur Tuzişçisi yalnız değildir”, “Direnen işçilerkazanacak”, “Yılgınlık yok direnişvar” vb. sloganlar atıldı. Yapılan basınaçıklamasında “Bizler HDK olarak işçisınıfına ve emekçilere yönelik artan sal-dırılara karşı çıkmak, ses çıkarmak vesesimizi yükseltmek için buradayız. Biryandan işsizlik, yoksulluk dayatılırkenbir yandan da kazanılmış haklara gözdikiliyor, hak gasplarını içeren yasalarçıkarılıyor. Bu durumu değiştirmek içinsendikada örgütlenen işçiler de işten çı-karılıyor. Billur Tuz ve Savranoğlu işçi-leri bunun canlı örnekleridir. 1 Ağustos2011’den bu yana direnen Savranoğlu iş-çilerinin ve Billur Tuz işçilerinin onurludirenişini selamlıyoruz. İşçi sınıfı veemekçilerin omuz omuza birleşik amaaynı zamanda Savranoğlu işçileri gibidirengenlikte bir mücadeleye örmek bi-zim temel görevimizdir. HDK olaraktüm emekçileri bu mücadeleye örgütle-meye, saldırılara karşı ses çıkarmaya,sesimizi yükseltmeye çağırıyoruz” denil-di. Bileşenler daha sonra saat 15.00’deMenemen İstasyonu önünde toplanarakSavranoğlu işçilerini ziyaret etti.

MersinBir basın açıklaması yapan Halkların

Demokratik Kongresi Gençlik Meclisi;“Sen de bir ses çıkar” kampanyasınınbu haftaki eyleminde Terörle MücadeleYasası ve özel yetkili ağır ceza mahkeme-lerinin kaldırılmasını, tutuklu bulunanmuhaliflerin serbest bırakılmasını istedi.HDK Gençlik Meclisi, Taş Bina önündeyaptığı basın açıklamasıyla tutuklu öğ-rencilerin durumuna dikkat çekti. Kitleadına açıklama yapan İbrahim Du-man, AKP’nin baskı ve sindirme politi-kalarının, öğrenciler üzerinde de sürdü-rüldüğünü belirtti.

“Üniversitelerde sermayeye kolunukanadını açan, okullarımızı ticaretha-neye çeviren AKP Hükümeti, eğitimalanlarını da kendi bahçesi haline getir-mek istiyor” diyen Duman, Başbakan’ıngençlik arasında bölücülük yaptığını söy-ledi. Duman,“Bizleri ne ka-dar gözaltınaalsanız da, tu-tuklasanız da,okuldan atsanızda, meşru vehaklı olan mü-cadelemizi so-kaklarda varetmeye devamedeceğiz” dedi.

İstanbul: Bu slogan, 15 Şubat’tanitibaren açlık grevi eylemini başlatanyüzlerce yurtsever tutsak ve yine Şubatayının ilk haftalarından bu yana dönü-şümlü süresiz açlık grevi yapan binler-ce insanın dilinde… Kürt halkına yö-nelik saldırıların derinleştiği ve AKPeliyle “yeni savaş konseptinin” yürür-lüğe konduğu şu günlerde en umut ve-rici ve direnişçi slogan haline geldi.

Kış sürecinde askeri ve siyasi ope-rasyonlarını artıran ve de bunu hemaçıktan yapıp savunan hem de burju-va-feodal medya aracılığıyla gelişenprotestoları saklayan devletin saldırı-ları karşısında Kürt Ulusal Hareketitarafından geliştirilen bir eylemliliksüreci olarak adlandırılabilir bu açlıkgrevleri. Şubat ayının ilk haftaların-dan itibaren kurulan -ve devletin ta-hammülsüzce saldırıp yıktığı- direnişçadırlarında başlatılan açlık grevleri-nin temel talepleri şöyle:

- PKK Lideri Abdullah Öcalan üze-rindeki ağırlaştırılmış tecridin son bul-ması; sağlık, güvenlik ve özgürlük ko-şullarının sağlanmas,

- Kürt halkına yönelik askeri ve si-yasi operasyonların durdurulması.

“Bize her yer direniş çadırı”Açlık grevi başta T. Kürdistanı ol-

mak üzere her yerde dönüşümlü ola-rak devam ediyor. Yaşlı kadınlar, ço-cuklar, gençler… Kürt halkı, direnişçadırları yıkılsa da açlık grevi yapıla-cak alan bulmakta zorluk çekmedi veher yeri direniş çadırına çevirdi. 15 Şu-bat tarihinden itibaren de hapishane-lerde 400’ü aşkın yurtsever tutsak, sü-resiz ve dönüşümsüz açlık grevine gir-di. Açlık grevine giren tutsaklarla da-yanışmak için diğer siyasi tutsaklar daaçlık grevine gittiler. Açlık grevine gi-ren tutsaklar arasında BDP Şirnex mil-letvekilleri Selma Irmak, Faysal Sarı-yıldız, Riha Milletvekili İbrahim Ay-han ve BDP Mêrdin Milletvekili GülserYıldırım da bulunuyor.

Devletin Kürt kimliğine karşı ta-hammülsüzlüğünü sergilediği alanlar-dan biri olan hapishanelerde açlıkgrevlerine karşı tutsaklara görüş ve ile-tişim cezası yağdırılarak direniş kırıl-maya çalışılıyor. Oysa tutsaklar içerideaçlık greviyle direnişi büyütürken, tut-sak yakınları da dışarıda açlık grevinisürdürerek, çocuklarıyla birlikte dire-niyorlar.

Özellikle tüm BDP il ve ilçelerinde,BDP’li belediyelerde ve Kürt kurumla-rında dönüşümlü olarak başlatılan aç-lık grevleri yurtdışında da gerçekleşti-riliyor. Daha önce Uzun Yürüyüş adıy-la BM önüne yürüyen Öcalan’a Özgür-lük İnisiyatifi, şimdi de Strasbourg’daSt. Maurice Kilisesi’ne bağlı bir lokal-de yaklaşık 200 kişiyle açlık grevinebaşladı.

Talepleri savunalım, açlık grevlerinedestek olalım!

AKP hükümeti eliyle son hızla yü-rütülen tasfiye ve savaş konseptindeısrar sürerken biz de bu saldırılar kar-şısında süreci birlikte göğüslemeninısrarını göstermeliyiz. Salt açlık grevle-rinin taleplerine baktığımızda bile butaleplerin bizler açısından kesinliklesavunulması ve eylemlilik süreci örül-mesi gereken talepler olduğu açıktır.

AKP kodamanlarının ağzındandüşmeyen “Terörle mücadele sü-recek” söylemi; askeri ve siyasi ope-rasyonlar olarak halk üzerindeki baskı,

BDP ve PKK üzerinde saldırı devametmesi şeklinde somutlanmaktadır.

PKK lideri Abdullah Öcalan üzerin-de uygulanan tecrit içerisinde tecritsaldırısının son bulması talebini 2 açı-dan sahiplenmeliyiz. Birincisi; tecritgenel anlamıyla sistemin tutsaklarüzerinden muhalefeti, devrimci veyurtsever hareketi tahakküm altınaalma çabasıdır. Ve uygulamaları nede-niyle de insanın en temel haklarınasaldırıları içerir. Bu yüzden de bizimaçımızdan kesinlikle kabul edilemezbir durumdur.

İkincisi ve daha da önemlisiÖcalan üzerinde uygulanan tecridinsadece bireysel olarak Öcalan’a yöne-lik değil, Kürt hareketine yönelik imhave inkar saldırılarındaki yeni konsep-tin bir parçası olarak yürürlüğe kon-duğu ortadadır.

“Terörle mücadele” adı altındaKürt halkına yönelik saldırılar karşı-sında, bu taleplerle geliştirilen bu ey-lemlilik süreci bizlere dayanışma çağ-rısı yapıyor. Özellikle burjuva-feodalmedya eliyle yürütülen psikolojik sa-vaş ve kirli propagandaya karşı safımızbellidir. Safımızı dosta-düşmana bellietmenin yolu bu eylemlilik süreçlerineomuz vermekten geçiyor. Bahar ayları-na giriş yaptığımız şu günlerde hemsaldırıların hem de direnişin tırmana-cağı açıktır. Bahar aylarını Kürt halkı-nın direnişçi ruhuna bürünerek karşı-layalım.

Mersin: Kürt halkının yoğun-luklu olarak yaşadığı Çay, Çilek veÖzgürlük mahalleleri kentsel dö-nüşüm bahanesiyle TOKİ tarafın-dan yıkılmak isteniyor. Uzun süre-dir böyle bir projenin olduğunubilen halkın kaygısı “biz buralarıseviyoruz, evlerimizi terk edipgitmeyi istemiyoruz, ancak hiçbirlik yok, birlik olursa biz de içe-risinde oluruz” yönlü. Bugün ma-hallelerde yaşayan halk, tek vücut halin-de TOKİ’ye karşı direniyor.

Ayrıca HDK tarafından da mahalle-lerde kentsel dönüşüme ilişkin bilgilen-dirme toplantıları alınıyor. Son olarakÇilek Mahallesi’nde alınan toplantıdakonuşma yapan Akdeniz Belediye Baş-kanı Fazıl Türk; “Bu sadece ülkemizdedeğil, tüm dünyada böyle. Çünkü ser-

mayenin felsefesinde, anlayışında in-san unsuru yoktur. Burada yaşayanhalkı mağdur ettiği düşüncesi yoktur.Onun için halk, mahalle sakinleri, buhaksızlığa karşı tek vücut olup hakları-nı korumalıdır” dedi.

Yine HDK tarafından başlatılan“TOKİ’ye hayır imza kampanyası” damahallelerde yürütülüyor.

““BBiizz yyaaşşaammıı uuğğrruunnaa öölleecceekk kkaaddaarr ççookk sseevviiyyoorruuzz!!””“Sen de bir sesçıkar!”

Mersin’de halk TOKİ’ye karşı tek vücut

Özgür gelecek/281100 Zimanê Azadî

Page 11: Özgür gelecek 28

12 Mart 1995 tarihinde Gazi Ma-hallesi’nde devletin kontra güçleri üçkahvehane ve bir işyerini tara-yarak bir kişiyi katletmiş, 5’iağır 25 kişiyi yaralamıştı. Faşistkatiller kullandıkları taksininşoförünü de öldürmüş ve taksiy-le birlikte ateşe vermişlerdi.

Bu yaşananlar üzerine halkhedefini belirlemiş ve polis ka-rakoluna doğru yürüyüşe geç-mişti. Devletin provokasyonuters tepmiş, halkın devlet güçle-rine karşı kendiliğinden birayaklanmasına dönüşmüştü.Kitlenin üzerine polislerce ateşaçılması sonucu bir kişi hayatınıyitirmiş ve birçok kişi de yara-lanmıştı. Bunun üzerine 13Mart’ta sokaklara akan binlerceinsana devlet katliamla karşılıkvermişti. 15 insan daha katledil-miş ve onlarcası yaralanmıştı.Gazi halkının isyanı çok gecik-meden İstanbul’un emekçi ma-hallerinde ve ülkenin birçok ye-rinde yankısını bulmuştu. 1 Ma-yıs, Okmeydanı, Nurtepe, Gül-suyu, Kağıthane, Soğanlı, Tuzla, Kartalve Ankara’da halk sokaklara dökülmüşve protestolarda bulunmuştu.

Faşist güçler 15 Mart’ta 1 MayısMahallesi’nde halka saldırmış, 5 kişiyikatletmiş, 20’den fazla insanın yaralamış-tı. Yine Ankara’daki protestolarda 36 kişidevletin saldırısıyla yaralanmıştı. Polis veasker yığınağına rağmen direnişi bastıra-mayan devlet, halkın ve devrimcilerin or-tak iradesi karşısında geri adım atmış; ce-nazelerin verilmesi, sokağa çıkma yasağı-nın kaldırılması, gözaltına alınanların bı-rakılması, asker ve polisin çekilmesi gibitaleplerin kabul edilmesiyle direniş sonbulmuştu. O günden itibaren Gazi Mahal-lesi devrimci kimliğiyle öne çıkmış vesembol mahallelerden biri haline gelmişti.

Gazi katliamının gerçekleştirildiği ’95

yılı emekçilerin ve ezilenlerin mücadele-lerinin yükseldiği yıllardı. Bir yandanbaskı ve şiddet koyulaşıyor bir yandan iseegemen sınıfların komplo ve saldırılarıdevreye giriyordu. Çoğunlukla Alevi kö-kenli emekçilerin yaşadığı Gazi Mahalle-si’nde yaşananlar da bunlardan bir tane-siydi. Gazi Mahallesi emekçilerin, emek-çilerin olduğu kadar da devrimcilerin birmahallesiydi. Alevilere gözdağı vermek;Cem Vakfı gibi sistemin sularında bir Al-evilik yaratmak; demokratik Alevi hare-ketinin Kürt ulusal mücadelesiyle ortak-laşmasını engellemek; devrimci faaliyet-lerin önünü almak… Hangisini ifadeedersek edelim egemenlerin planları tut-

madı, ters tepti. Halkın hedefinde polisve MİT, yani devlet oldu.

Gazi Mahallesi devletin baskı-sını uzun yıllar yoğun şekilde yaşa-dı. Evler ve kahvehaneler defalar-ca kez basıldı, gençler sokaklar-dan toplanıp karakollarda işken-celere uğratıldı, yasaklarla, taciz-lerle halkın yaşamı hep terörizeedildi. Fakat hiçbiri egemenlerinistediği sonucu yaratmadı. Ege-menler bu yöntemlerle sonucaulaşamayacaklarını anlamıştı vebugün artık hepimizin çok iyi bil-diği yozlaştırmaya ve halkı bölme-ye yönelik sinsi saldırılar devreyegirmişti. Gazi Mahallesi’nin bugü-nüne bakınca diğer benzer mahal-lelerden de yabancısı olmadığımızbir gerçekliği görmemiz bu yüz-dendir. Çeteleşme, uyuşturucu,CHP ve İzzettin Doğan politikala-rı, yıkım saldırıları… Emekçi ma-hallelerde ve özelde de Alevi hal-kın yoğun olarak yaşadığı mahal-lerde devrimci ve demokratik kül-türü kemiren ve egemenlerin şid-det yoluyla başaramadığını bu yol-

la başarmasını sağlayan şeyler bunlardanbaşkası değil. Sözkonusu mahalleleringeleceğini belirleyen şey de yine bu konu-larla bağlantılı olacaktır.

Gazi Mahallesi, katliamın bu yılki an-masına yakın zamanda yaşanan çete sal-dırısının ve bu saldırıda hayatını kaybe-den Battal Tepeli’nin ağırlığı ve etkisialtında giriyor. Çete saldırısı ve ardından“devrimcilik” adına sergilenen kimi tu-tumlar tartışıla dursun, son yaşananlarınbir kez daha gösterdiği şey egemen sınıf-ların yozlaştırma saldırılarının ulaştığıboyuttur. On yedinci yılında Gazi katlia-mını anarken tüm bu sorunlar karşısındailkeli ve kararlı bir devrimci iradenin ge-liştirilmesi yaşamsal bir önem kazanmışbulunuyor.

(Gazi Mahallesi ÖG okurları)

12 Mart’ta Gazi Mahallesi’nde başla-yan ve 15 Mart’ta 1 Mayıs Mahallesi’ndedevam eden katliam ve direnişlerin ar-dından tam on yedi yıl geçti. 12 Mart ve15 Mart şehitlerini bir kez daha anarkentaze acılarla yüz yüzeyiz yine. Devletinkatliamcı tarihinin önemli dönüm nokta-larından biridir Gazi katliamı. Aynı za-manda faşizme karşı görkemli bir halk di-renişinin de bir örneği...

Katliamlardan söz edince hafızalardayer etmiş onlarcasını bir çırpıda sayabili-riz. Maraş, Çorum, Sivas gelir hemen ak-lımıza. Söz konusu katliamlar Alevilerlebirlikte anılır genellikle. Durduk yere de-ğildir elbette. Fakat bu katliamların ve fa-şist şiddetin azmettiricisi ve aynı zaman-da uygulayıcısı olan devletten laf açılıncazihnimizde kabarık ve bir o kadar da kan-lı bir rejimin tarihi canlanır. Rumlar veErmenilerden mi söz edelim yoksa tümezilen ulus ve azınlıklardan mı; Kürtler-den mi yoksa Alevilerden mi; işçilerden,köylülerden, öğrencilerden, kadınlardan,aydınlardan ya da devrimcilerden, hangi-sinden söz edelim? Artık belli adlar ve ta-

rihler kodlanmıştır belleğimizde.Uzun uzun anlatmaya gerek duymayız

çoğu zaman. Kısa kavramlar her şeyi an-latmaya yeter. 1915, Ağrı-Zilan, Dersim’38, 6-7 Eylül, 33 Kurşun, Lice, 12 Mart, 1Mayıs Mahallesi, ‘77 1 Mayıs, Maraş, Ço-rum, Sivas, 15-16 Haziran, 30 Mart, 6Mayıs, 18 Mayıs, 12 Eylül, Ulucanlar, Di-yarbakır, 19 Aralık, Hrant, Roboski vedaha niceleri... “Cumhuriyet tarihi” de-diklerinde bunlar gelir aklımıza. Onlarcakatliam, talan, kayıp, tecrit, işkence, teca-vüz ve cinayet…

Unutmayız tarihi, unutamayız, dahasıunutturamazlar! Roboski ile 33 Kurşun’ubir daha yaşarız. “Hocalı anması” diyedevlet tarafından Taksim’e toplanan şo-venistler, aklımıza 6-7 Eylül talanını geti-rir. Adıyaman’da Alevilerin evlerine işa-retler konunca Maraş’ı hatırlarız bir kezdaha.

Ulusu, dini, mezhebi fark etmez, birhalktır kıyıma uğratılan, sömürülen veaşağılanan. Tarihten bu yana sınıf savaşı-mıdır en nihayetinde. Ve ne zaman ezi-lenler güçlerini birleştirmişse o zaman

ileri yürümüştür insanlık.Yine baskının, katliamın yoğunlaştığı

bir dönemi yaşıyoruz. Biz işçi sınıfı veemekçileriz, sömürü çarkının dişlileriarasında eziliyoruz. Alevileriz, ayrımcılıkve asimilasyon kıskacında yaşatılıyoruz.Ermeni’yiz, Hrant gibi sırtımızdan vuru-luyoruz. Ve Kürt’üz Çukurca’da, Robos-ki’de onlarca katlediliyor, binlerce tutuk-lanıyoruz. Değişik ulus ve milliyetlerdenbir halk olarak böyle öğreniyoruz, ortakkaderimizi ve düşmanımızı. Tarihin çark-ları böyle işliyor. Kuşkusuz sadece acıları-mız değil bizi bir araya getiren. Savaş, di-reniş, isyan, grev, eylem ve daha ne varsabizi bir bütün yapan, diri tutuyor umudu-muzu ve aydınlatıyor geleceğimizi.

Adları ne olursa olsun bir halkın ev-latlarını ortak bir kadere bağlayan, baskıve sömürüye dayanan sistemin çarkların-dan başkası değil. İşte bu yüzden on yediyıl önce Gazi’de yaşanan katliamı Robos-ki’de yaşanan katliamla birlikte anma-mız, Gazi’yi Roboski’yle, tarihi geleceklebirleştirmemiz gerekiyor.

(Bir ÖG Okuru)

Özgür gelecek/28 1111Zimanê Azadî

İstanbul: Devletin kontrol altın-da tutmak adına, her yol mu-bahtır anlayışının ürünüdürçeteleşme ve uyuşturucu pa-zarları. Devlet bir yandan kim-yasal silahlarla, bombalarlasaldırıp katlederken, diğer ta-raftan ırkçılığı, şovenizmi ya-yarak insanları zehirler, uyuş-turucu pazarını yaygınlaştıra-rak ve çetelerle gençliği yozlaş-tırarak, kendi kontrolünü sağ-lar. İşte devletin beslediği çete-lerden biri Gazi Mahallesi’ndeölüm saçmıştı.

Devletin gözetiminde hareketeden ve Nalbur çetesi olarakbilinen çete tarafından BattalTepeli adlı bir kişi ağır yara-lanmıştı. 29 Ocak 2012 Pazargünü, Yunus Emre Mahalle-si’nde bulunan Sultangazi PirSultan Abdal Cem Evi’ne çıka-rılan yıkım kararını protestoetmek için Gazi halkı ve dev-rimci, demokratik kurumlar,Pir Sultan Abdal Cem Evi yö-neticilerinin çağrısıyla bir ara-ya gelmişti. Pir Sultan AbdalCemevi’nin yürüyüşüne katılanhalkın karşısına silahlarla, bı-çaklarla saldıran Nalbur çetesiBattal Tepeli’yle birlikte iki ki-şiyi yaraladı.

Ağır yaralanan ve yoğun bakım-da yaşam mücadelesi verenTepeli, 21 Şubat gecesi yaşa-mını yitirdi.

Çete tarafından kurşunlanarakkatledilen Battal Tepeli, Demo-kratik Haklar Federasyo-nu(DHF) tarafından yapılanbir yürüyüşle anıldı.

22 Şubat günü saat 15.00’de GaziDemokratik Haklar Derneğiönünde toplanan kitle “BattalTepeli’yi unutmayacağız”pankartını açarak “Çetelerhalka hesap verecek”, “Bat-tal Tepeli ölümsüzdür”, “Dev-let besliyor çeteler vuru-yor”, “Çetelerden hesap sora-cağız” sloganlarıyla Tepeli’ninkatledildiği yere yürüdü. Yürü-yüşün ardından DHF adına ya-pılan açıklamada Tepeli’ yi kat-leden çeteleşmeye karşı müca-dele etmenin gerekli olduğunuve Gazi halkıyla birlikte dava-nın takipçisi olmalarının öne-mi vurgulandı.

Çete saldırısına uğrayan Tepeli yaşamını yitirdi

12 Mart ’95 Gazi ...

Tarihe Yazılan

Gazi’yi Roboski’yle, tarihi gelecekle birleştirelim!

KatliamKatliam

DirenişDireniş

Page 12: Özgür gelecek 28

Kendi ruhundan daha fazla-sıyla dolma yeteneğidir direniş.Hep bir adım ötede olabilme,kendini dahi şaşırtırcasına sı-nırlarını zorlama, yenilenme,değiştirme şiarıdır. Havzamızayeni sular taşırız direndikçe.Genişleriz, özgürlüğe bir adımdaha yaklaşırız. 8 Mart 1908’deNew York’ta Cotton Tekstil Fab-rikası’nda temel insan haklarıçerçevesinde insan gibi yaşamve çalışma koşulları talep edenkadın işçilerin direnişi kanlabastırıldıysa da, direniş ateşininkoru hep canlı, harlanmaya ha-zır bekledi. Tarihin sayfalarındahak ettiği yeri alamasa da, ka-dın işçiler bu ateşin hep öncül-lerinden oldular.

Tüm yaşam alanından oldu-ğu gibi mücadele alanından dakopartılmaya çalışılan kadınlar,kendilerini hedef alan cinsiyetçiekonomik politikalara, çalışmakoşullarındaki eşitsizliğe, uysalve ucuz emek gücü olarak sö-mürülmelerine karşı kendi söz-lerini söylemeyi bilmişlerdir.Tıpkı tekel direnişinde, Savra-noğlu’nda, Kampana’da ve tari-hin unutmayı tercih ettiği nicedirenişlerde olduğu gibi.

Çiçeği burnunda bir direnişateşi de Çerkezköy’deki TrextaTR firmasında % 75’ini kadınişçilerin oluşturduğu fabrikadayakıldı. Sendikaya üye olduklarıiçin çeşitli bahanelerle işten çı-karılan 33 işçinin işe iadesinisağlamak ve baskıları göğüsle-mek adına başlatılan direnişfabrika önünde sürmekte. Şim-di hem yerelde kamuoyu oluş-turarak hem de uluslar arasıkampanyalar örgütleyerek sesi-ni duyurmanın ve daha fazlakazanım elde etmenin mücade-lesi verilmekte.

Çerkezköy’deki direnişin ilkgünlerinde kadın işçilerle tanış-tığımızda anlatılanlar karşısın-da sınıf kinimiz tekrar tekrar bi-lenmişti. Zira güvencesizleştir-me, taşeronlaştırma, part-timeve esnek çalıştırma, merdiven

altı çalıştırma sermayenin yenisaldırılarındandı ve gittikçeyaygınlaşmaktadır. Ama bura-daki işçilerin çoğu 30 saati bu-labilen zaman aralığında insaf-sızca çalıştırılmakta, bırakınfazla mesai paralarını almayıçok düşük olan maaşlarını dü-zensiz ve iki parça halinde al-maktalar. Maaş artışlarında ay-rımcılığa-cinsiyetçiliğe maruzkalmaktalar. Çalışma koşullarıkadın sağlığını olumsuz etkile-yebilecek şekilde (özellikle ha-mile olduğu halde çalışmak zo-runda olan kadınlar açısından)hijyenden yoksun ve havalan-dırma yetersiz. Herhangi bir

hak arama girişiminde aleni birşekilde hakarete maruz kalmak-talar ve kadın oldukları için söz-de “zararsız” ilan edilip ciddiyealınmamaktalar. Fabrikadayaklaşık 400 kadın işçi çalıştığıhalde yasal zorunluluk olankreş bulunmamakta. Öyle ki ha-mile kalan kadınlar rencide edi-lerek, diğer kadınlara “sen demi onlar gibi hamile kalacaksınyoksa? Sakın sen de hamile ka-layım deme” tarzında cinsiyetçisöylemler ve uygulamalar üre-terek psikolojik baskı uygula-maktalar. Sermayenin çıkarlarıdoğrultusunda kadın isteğine veyaşamına kılıflar biçmekte, 8Mart’ın yaratıcılarından bugünlere kadim kadın düşmanlı-ğını daha fazla bileyerek devam

ettirmekteler.Başlatılan direnişle beraber

çoğu kadın olan işçilerin karar-lılığı korkularını büyütmüş ol-malı ki kısmi düzeltmelere git-mek zorunda kalmışlardır. Şim-di kırıntı düzeyindeki iyileştir-melerle işçilerin sesini kısmak,avutmak derdine düştüler. Aynızamanda baskıyı ve yıldırmayıda elden bırakmıyorlar.

Bu yıl da diğer yıllarda oldu-ğu gibi erkek egemen sömürücüsistemin menzili içindeydik. Ka-dın mücadelesi yıllar içinde ge-lişti, belli kazanımlar elde ettişüphesiz, fakat demokrasininağızlarda sakız olduğu şu gün-

lerde alınan kararlar ve bütünyaşadıklarımız önümüzde uzunyollar, sırtımızda ağır yükler ol-duğunu göstermekte.

Kimliğimize, bedenimize,emeğimize olan saldırılar hızkesmeden sürerken, bununlaberaber direnişin, kararlılığın,cesaretin ivmesi de yükselmeyegebedir. 8 Mart’a çok kısa birzaman dilimi kala belleğimizekazımamız gereken mücadele-deki ısrarımız olmalıdır. Alanlarbu bilinçle doldurulmalıdır. Er-kek egemen sömürücü sistemekarşı mücadele çetin. Tam dabunun için, yarının kadınını ya-ratmak adına kendi ufukları-mızda zahmetli yolculuklaraçıkma vakti!

(İstanbul’dan bir YDK’lı)

Mersin: Adana KadınPlatformu 27 Şubat tarihindeçetelesini tuttukları kadına yö-nelik şiddet vakaları ile ilgilibir basın açıklaması yaptı.Ocak ayında 12 kadının öldü-rüldüğü, 10 kadının tecavüzeuğradığı, 35 kadının tacize uğ-

radığı bilgisini paylaşan Plat-form üyeleri adına açıklamayıEğitim-Sen Adana Şube Yöne-ticisi Esra Arslan Kösele

okudu.Kösele, lise servislerinin

önlerinin kesilerek cinayetlerinişlendiği bir ülkede, AKP hü-

kümetinin kız çocuklarını eği-tim hayatının dışına atacak,emekçi çocuklarını ucuz işgücühaline getirecek bir düzenlemeyaptığını söyledi. Ayrıca,4+4+4 kademeli eğitim siste-miyle esas olarak zorunlu eğiti-min 4 yıla indirildiğini ifadeeden Kösele, bu teklifin yasa-laşmasını, kadın hakları, çocukhakları ve temel insan haklarıaçısından sakıncalı buldukla-rına değindi.

COTTON’dan TREXTA’ya inadına direniş

“Şiddet yeryüzünden silinene dekmücadeleye devam edeceğiz!”

Emekçi kadınlar içinde çalışma, üzerinden atlanması,es geçilmesi mümkün olmayan ve tüm ezilenlerin kurtu-luşu için olmazsa olmaz önemde bir ihtiyaç, zorunlulukve de (en önemlisi!!!) görevdir. Dolayısıyla böyle bir ça-lışma yürütmeye başlamak “hayırlı” bir iştir. Zira tümemekçi kadınların “önünün açılması”, devrim mücadele-sine katılmasının sağlanması mutlak bir gerekliliktir.

Mesele kadın çalışması ise, (elbette) bunun kadınlartarafından yürütülmesi, çalışmasının kadınlar tarafındanyapılması da en doğal olanıdır. Sonuçta kadınlar birbiri-nin dilinden daha iyi anlar, kadınlar kadınlara kapılarırahatça açar, onlarla daha rahat konuşur, derdini anlata-bilir. “Sınıf bilinçli” kadınlar, emekçi kadın kitleleri ara-sında çalışma yapmalı, onları da kendileri gibi“özgürleşmeleri” için örgütlemelidir. (Devrimci) kadınla-rın da, inisiyatif alması sağlanmalı, politikleştirilmeli,edilgenlikleri kırılmalı.

Ama…Ama, şu da bir gerçektir ki, yüzyılların edilgen, ikinci

plana atılmış, toplumsal alanın dışına çıkartılarak evehapsedilmiş olan kadınların, tüm bu koşullardan ilerigelen, artık genlerine kodlanmış olan “kadın(sı)” özellik-leri, onu tüm ezilenlerin kurtuluşunun en önemli bileşe-nini örgütlemek üzere politika üretemez hale getirir, elinikolunu bağlar. Duyguları onların rasyonel kararlar alma-larını engeller, alsalar da onu savunma konusunda ge-rekli tutarlılığı ve bilinci açığa çıkartamazlar!

Ama…Ama, şu da bir gerçektir ki, politik yaşama 1-0 ge-

ride/yenik başlayan kadınlar, durumu en azından 1-1’eçevirmeden emekçi kadınları örgütleyecek inisiyatifi ka-zanamazlar; “kaprisli” yapıları, “fevri” tavırları bu çalış-maya zarar verir. Kadın olmadan devrim olmayacağınagöre de devrimi imkansızlaştırır.

Dolayısıyla…Bu, (sistem tarafından) geri bıraktırılmış kadına bıra-

kılmayacak kadar(!) önemli, o kadar hayati bir meseledir.Dolayısıyla…Madem kadın, kadına yönelik politikaları üretemez,

inisiyatif alamaz (elbette tamamen sistemin politikaların-dan kaynaklı) bu durumda, diğer meselelerde olduğu gibibu meselede de iş başa düşmeli, inisiyatif alanlarında ya-şanan boşluk doldurulmalı, eksik ve hatalar düzeltilmeli,doğru bir bakış açısıyla bu çalışmaya yön verilmelidir.

Çünkü…Bu, aynı zamanda bir erk alanıdır ve tüm erk alanları

gibi burası da inisiyatifli ve politik “erkek” ya da “erkekgibi” kadınlar tarafından doldurulmalıdır. Kadınlar,kadın sorununu bizzat yaşarlar, ama yaşamak yetmez, birde bu yaşananların bilimsel olarak nedenleri, sorununnasıl ele alınması gerektiği, nasıl bir yöntem uygulana-cağı, hangi politikalarla yürüneceği meselesi vardır. Buyüzden, her şeye müdahil olunmalı, ciddiyet korunmalı,erk’in gücü ile kadınlar arasındaki fark cümle âleme gös-terilmeli…

“Bu da ne?”Yukarıdaki hiçbir söz bize ait değil, azlında kimseye

ait değil. Bunlar sadece erkek egemen zihniyete sahipolanlara (kadında ya da erkekte) yönelik bir niyet oku-ması, bilinçaltı sondajı... İktidar alanlarını kaybetmek is-temeyen ataerkilliğin tamamen devrimci niyetlerlebezenmiş(!) iktidar savaşı… Kimi doğru tespitlerle örtüle-yerek ve de bir tarafa kadınları (bir uç) diğer tarafa erkekegemen zihniyetin en kaba halini (diğer uç) koyarakkendine “denge” misyonu biçip, “inceltilmiş” ataerkilliğigizleme ifadeleri.

Neyse ki, kimse böyle düşünmüyor, neyse ki bu ifade-ler kimsenin aklından bile geçmiyor. Zira kadınlar, ikti-dar-erk alanları için mücadelenin kendileriniküçülttüğünü düşünüyor, tabii devlet iktidarı hariç!

Göğünyarısı

“Ah kadın çalışmasını‘ben’ yürütecektim ki!”

Özgür gelecek/281122 Yeni Kadın

Page 13: Özgür gelecek 28

İstanbul: Tekstil sektörü çalışmakoşullarının ağır olduğu alanlardan biri.“Kadın işi” olarak adlandırılan tekstilfabrikalarında kadın emeğinin karşılığıtam anlamıyla hiçbir zaman verilmez.Gerçi bütün fabrikalarda bu geçerlidirama kadınların kalabalık olduğu fabrika-larda sömürü kat be kat artar ve sadecesömürüyle kalınmaz, hakaretlerin ha-vada uçuştuğu ve hak gasplarının dahayoğun yaşandığı yerler olur. Buna en sonörnek olarak Hey Tekstil’i ekleyebiliriz.

Hey Tekstil çalışanları ücretlerinialamadıkları için fabrikada 1,5 günlük işbırakma eylemi yapmış ve zorunlu izneçıkarılmışlar. İşçiler 3 günlük iznin yasalolmadığını söyleyerek, 3 gün fabrikaönünde beklemişler ve iznin bittiği günfabrikaya gittiklerinde işten atıldıklarınıöğrenmişler. Nedense bu duruma hiç şa-şırmadık! Yıllardır yaşanan olaylardanbiri sadece. Hey Tekstil’de 420 işçi çalı-şıyor ve bunun büyük bir çoğunluğukadın işçilerden oluşuyor. Hey Tekstilpatronları, işçilerin içeride kalan 3,5aylık maaşları ve 20 yıla yakın kıdemtazminatlarını vermemiş. Anlaşılan o kiişçilerin direneceğini hesaba katmamış.

Özgür Gelecek gazetesi olarak fabrikaönünde direnişte olan Hey tekstil işçile-rinin direnişlerinin 22. gününde ziya-rete gittik.

- Kaç yıldır Hey Tekstil’de çalı-şıyorsunuz?

Selma Zorlu; 2004 yılında HeyTekstil’e başladım. Ben modelhanede ça-lışıyordum. Makineci olarak.

Çiğdem Arslan; 2006 yılında baş-ladım. Çok zor şartlar altında çalıştık bugüne kadar geldik bilinçsizce. Sonra bi-linçlendik. Ama biraz iş işten geçmişoldu. Şimdi elimizden geldiğince diren-

meye devamediyoruz ve so-nuna kadar dadireneceğiz.

- Çalışmakoşullarınıznasıldı?Tekstil sek-törü zor biralan…

- SelmaZorlu; Mesai-lerimiz çokoluyordu. Me-

saiye kalmak zorunluydu. Şeflerimiz ta-rafından birçok hakarete maruz kaldık.Özellikle son zamanlarda birçok defa tu-valetlerin başında “sen orada ne yapı-yorsun” denilip kapılara vurulduğunaşahit olduk. Güvenlikler “onu giyme,bununla çalışamazsın, bunu çıkar”diye sürekli karışıyordu. İşyeri soğuk ol-duğundan dolayı üst üste giyinmek zo-runda kalıyorduk. O yüzden çok hakaretişitiyorduk ve bu şekilde çalışmaya gay-ret ediyorduk.

- Bize içten çıkarılma süreciniz-den ve direnişinizden bahsedermisiniz?

Selma Zorlu; Şubat’ın 12’sindeişten çıkarıldığımızı öğrendik. Ondanönceki süreç içerisinde 3,5 aylık maaşla-rımız verilmediğinden dolayı 1,5 gün işdurdurma eylemi yaptık. İşi durdurmaeylemi yaptığımızdan dolayı bize mec-buri 3 gün izin verdiler. Biz o iznin yasalolmadığını söyleyerek 3 gün boyunca iş-yerinin kapısının önünde durduk ve izinkâğıtlarımızı zor da olsa kavga dövüşlealmayı başardık.

Ondan sonra pazartesi işe geldiği-mizde işten çıkartıldığımızı öğrendik. 17.maddeden ama biz yine işyerinden ayrıl-mamayı uygun gördük. Ve hala o gün-den bugüne 22 gündür buradayız.Hakkımızı almak için buradayız. Yani buşartlarda her gün geliyoruz. Gittiğimizbirçok yer oldu. AKP ilçe binası önüne veValilik gibi yerlere gittik. Haklarımızınverilmediğini, maaşlarımızın içeride kal-dığını bildirdik ama kimse geri dönmedibize. Şu an eylemimize devam ediyoruz.

Çiğdem Arslan; Biz hep patronusavunduk, hep patronu koruduk amapatronun bize yaptığı şey bizi iştenatmak oldu. 3 gün eylem yaptık işye-rinde maaşımızı alamadığımız için, di-rendik. Direnmemize engel olmak içinışıkları kapatıp karanlıkta kalmamızısağladılar ve klimaları derecesini düşü-rerek soğuk esen şekilde açtılar üzeri-mize. 12 Şubat’ta işten çıkarıldığımızıöğrendik. 22 gündür direniyoruz. 420işçi işten atıldı. Burada 300 kişiyiz. 100

arkadaşımız gece işinde çalışıyor. Gün-düz de buraya geliyorlar. 3 aydır maaşalamadığımız ve para olmadığı için arka-daşlarımız çalışmak zorundalar.

- Tekstil sektörü kadınlar üze-rinde daha yoğun baskıların ya-şandığı bir alan, siz bir kadınolarak yaşadığınız sıkıntılardanbahseder misiniz?

Çiğdem Arslan; Ben tüp bebekbekliyordum. Doktora 15 günde birkontrole gitmem gerekiyordu. Benimşefim bana “neden doktora gidiyor-sun, sen özel misin” diyordu sürekli.Ben doktordan rapor da almıştım,elimde rapor vardı ve iş yerine vermiş-tim. Bana çok baskı yapılıyordu vebenim yaptığım tüp bebek onların bas-kısı yüzünden tutmadı. Hem maddi hemmanevi olarak çok yıprandım. Psikolo-jim çok bozulmuştu o dönem, arkadaşla-rımla tartışmaya başlamıştım artık. Bubir kadın için kolay bir şey değil. Bunlarıher anlattığımda ağlıyordum ve onlarüzerime gelmeye devam ediyordu. Arka-daşlarımın desteğiyle toparlandım. Ben600 TL’ye çalışıyordum. Sigorta yüzün-den katlanıyordum. O da yanlışmış bunuanladım.

- Öğle arasında bir yürüyüşyapıldı. Sloganlarla mahalle ara-larında yürüdünüz, bunu düzenliolarak yapıyor musunuz?

Çiğdem Arslan; Her sabah veöğlen yapıyoruz yürüyüşümüzü. Genel-likle çevre işyerlerinin olduğu yerlerdeyürüyoruz. En azından biz uyuduk onlaruymasın diye, haklarını arasınlar, bizimgibi sokağa dökülmeden önce. Sendikalıolmak, örgütlü işçi olmak işe yarıyor-muş. Örgütsüz işçi boş işçiymiş, hiçbirhakkını alamayan işçiymiş. Çevre işyer-lerinde patronlar bizden rahatsız olmayabaşlamışlar. İşçilerin kulakları dışarı-daymış, bizlerin gelmesini bekliyorlardemişler.

- Direnişe diğer fabrikalardanve kesimlerden destek nasıl?

Çiğdem Arslan; Şu an sendikalaryanımızda, AKP, CHP gibi partilerin hiç-biri yardım etmiyor. Levent Tüzel gibimilletvekilleri direnişimizi destekliyor veyanımızda yer alıyor.

- Önümüzde 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü var ve sizbugünü direnişle karşılayacaksı-nız, ne düşünüyorsunuz?

Çiğdem Arslan; Bu bizim için özelbir gün. O güne katılacağız ve direnişi-mizi, düşüncelerimizi taşıyacağız. 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü, şu andada kadınlar olarak çok eziliyoruz. Vebunun farkına varmadan kendi-mizi ezdiriyor ve kullandırıyoruz.

Özgür gelecek/28 1133Yeni Kadın

8 Mart hazırlık çalışmaları kapsamında Dudullu’da evtoplantıları, broşür dağıtımı ve afiş çalışması yaptık.

Ev emekçisi kadınlarının yoğun olarak bulunduğu Du-dullu’da yaptığımız toplantıda sohbetimizin konusu daha

çok kadının görünmeyen emeği üzerine oldu. Kadınlargeçmişten bugüne yaşadıkları sorunları biraz da mizahiyönlerini öne çıkararak anlattı. “8 Mart’ta birlikte neleryapabiliriz?” üzerine yaptığımız sohbette 7 Mart’ta Aslan-doğmuş Köy Derneği’nde bir etkinlik yapma kararı aldık.8 Mart’a hazırlık çalışmalarında kadınların hepsiningörev alması, 8 Mart’ı sahiplenmeleri çalışmalarımızın engüzel yanı oldu. (İstanbul Yeni Demokrat Kadın)

Dersim: Dersim’de geçen sene-lerde yaşanan iki kadın cinayeti veöldürülen kadınlardan birininevinde polis şapkası bulunmasın-dan sonra dosyaya gizlilik kararıgetirilmişti. Dava avukatının busebeple davayı takip etmesi engel-lenmişti. Dava hala sürüyor.

Ovacık’ta AKP’li Rıza Çolak, en-gelli bir kız çocuğuna cinsel ta-cizde bulunmuş, “Ben devletinadamıyım” diyerek savunma yap-mış ve ardından serbest bırakıl-mıştı. Yine tecavüze uğradıktansonra intihar eden ya da tacizemaruz kalan genç kadınların ha-berlerine bir yenisi Çemişge-zek’ten Hozat’a ve oradan daOvacık’a taşınan bir olayla ek-lendi.

Engelli bir kadına tecavüz davasınınduruşmasına Yeni DemokratKadınlar olarak katıldık. Buradabizleri öfkelendiren savunmalarlakarşılaştık. Tecavüzcünün, nekadar büyük bir “hayal gücü” ol-duğunu bu duruşmadaki savun-mada gördük.

Savunmasından bir bölümü aynenyazıyoruz: “Doktorun tavsiyesiylegünde bir bira içiyorum. Festival-den sonra gece 7 sularıydı, ayışığıvardı. Yanıma gelerek bana bıçakçekti. Bıçak izi de var. Beni tahriketti. Sevdiğim bir kız var, bundankaynaklı ses çıkarmadım, dedi-kodu olmasın diye. Sevdiğimkızla aram bozulmasın istedim.”

TC yasalarında var olan tahrik indi-rimini duymuş ve bundan kay-naklı kendi kendine fanteziyaratarak çelişkili ifadelerde bulu-nuyordu sanık. “İçkili olması”, “ayışığının olması”, bir de “bıçaklatehdit edilerek bıçaklanması” ve“tahrik olması” tecavüz için se-bepti. Ve onun bu aymazca ifadesibizlerin öfkelendirdi mahkeme sı-rasında.

Kadına yönelik şiddet ile ilgili mah-kemelerde yaşanan ceza indirim-leri şiddete, tecavüze, tacize vecinayete teşvik etmekteyken, hiç-bir caydırıcılığı da yoktur.

Mahkeme bir sonraki duruşma için28 Mart tarihini verdi. Biz YeniDemokrat Kadın olarak bumahkemeyi de takip edeceğiz vebunun teşhirini yapacağız.

(Dersim YDK)

Dudullu’da 8 Mart çalışmaları

“Dedikodu çıkmasındiye tecavüz ettim!”

“Biz haklarımızı alana kadar direnmeye devam edeceğiz!”

Hey Tekstil’de 420 işçi çalışıyorve bunun büyük bir çoğunluğukadın işçi. Patronlar, işçilerin

maaşları ve kıdem tazminatla-rını vermedi. Anlaşılan o ki işçi-

lerin direneceğini hesabakatmamış.

Page 14: Özgür gelecek 28

Baharın muştusu 8 Mart kadın eme-ğinin, mücadelesinin ve dayanışmasınınalanları binbir renge boyadığı, can bedelibir direnişin yıl dönümüdür. Binlerceyıldır ezilmişliğini boynunda ağır bir zin-cir gibi taşıyan kadının, henüz bu zincirikıramasa da farkındalığının arttığı, öfke-sinin bilendiği ve kendisine reva görülenüç katlı sömürüye (cinsel-ulusal-sınıfsal)isyanının yükseldiği bir gündür.

Kadınlara yönelik özgül mücadelekanalları ve özgül politika ihtiyacınınsomut yanıtı olan örgütlülüğümüz, baş-lattığı tartışma süreçleriyle, beslendiğiideolojinin ışığında ileriyi hedefleyenadımlar atmakta ve kadın mücadelemizebakışını giderek berraklaştırmaktadır.Bu sürecin bir parçası olarak yürüttüğü-müz 8 Mart tartışmaları ise bilincimizdeyer eden bazı sıkıntılı anlayışları kırma-mıza hizmet etmiştir. 8 Mart’ın “kadınla-rın kadın olmalarından kaynaklıyaşadıkları sömürünün üç katlı bir halalmasının ve kadınlara yönelen her türlüsaldırının karşısında yer aldığımız, bunoktada mümkün olan en geniş kesimehitap etme ihtiyacı duyduğumuz” bir günolduğu bizim açımızdan net bir gerçek-liktir. Değişen bizim bu günü nasıl vehangi platform dahilinde örgütleme nok-tasındaki kararımızdır.

Bilindiği üzere YDK bu yıl 8 Mart’ıAnkara’da son yıllarda yaptığı gibi “Dev-rimci 8 Mart Platformu”yla değil “An-kara Kadın Platformu”yla örgütlüyor. Bukararımız elbette maddi bir zemindenyoksun değil, biraz tariflemeye çalışalım.

Her şeyden önce geçen yıllardabizim de içerisinde yer alarak hâkim an-layışın bir parçası olduğumuz Devrimci8 Mart Platformu’nun 8 Mart’a yaklaşı-mını ele almakta fayda var. Esas olarakbelirtmek gerekir ki 8 Mart, platform

açısından bir ahde vefa günü olmanınötesine geçememektedir. Bu noktada in-sanca çalışma koşulları için direnerekkatledilen kadın işçilere bir saygı duru-şudur ve kuşkusuz değerlidir. Ancakplatform, bu günün tarihsel anlamınınötesine de geçerek emekçi kadınlarınbirlik, mücadele ve dayanışma günüolma gerçekliğini kavramada yetersizkalmaktadır. Bu vesileyle kadınlarınözgül sorunları ve taleplerinin dillendi-rilmesi ve kadınların kendi bedenlerine,emeklerine, kimliklerine sahip çıkmanoktasında özneleşmelerine çalışmakyerine odağına örgütlü kadınların müca-delesini oturtarak bu günü “örgütlü ka-dınların ve erkeklerin dayanışma günü”biçiminde ele almaktadır.

“Devrimciler Devrimcilerle ‘Yürür’,Hatta Devrimciler Erkeklerle‘Yürür’ Yanılgısı”

8 Mart’ın örgütlendiği zeminin salt“devrimci kurumlarla ‘yürüme’” yahut“erkeklerle/erkekler olmadan ‘yürüme’”üzerinden tartışılması aslında 8 Mart’ındevrimciler cephesinde ne kadar geridentartışıldığının bir göstergesidir. Bu yıl 8Mart’ı Ankara Kadın Platformu’yla ör-gütleyeceğimizi bildirdiğimizde Dev-rimci 8 Mart Platformu bileşeni birkurumun ilk elden “Yani erkeksiz 8Mart mı?” sorusu üzerinden “bu tav-rın ne kadar devrimci olduğunu”sorgulamaya girişmesi tartışmaların dü-zeyi konusunda fikir verecektir kuşku-suz. Geçen yıla kadar bizim deyedeklendiğimiz, hatta öncesinde savu-nucularından olduğumuz bu anlayışı ge-cikmeksizin mahkûm etmek gerekiyor.

Kırk yıllık bir mirastan beslenen veüç yıla yakın bir süredir giderek yükselenbir seviyede tartışma yürüten YDK’nın

“devrimci tavrın ne olduğu” konusundadaha özgüvenli davranabilmesi sürecinönemli bir kazanımıdır. Bizler odağımızaemekçi kadınların gündemlerini ve ta-leplerini oturtmakta bir sakınca görmü-yoruz. Sınıfsal ve cinsel baskının yanındaulusal baskıyı yaşayan, örgütlülüklerinesaldırılan ve her türlü kuşatmayla iradesikırılmaya çalışılan Kürt kadınlarına ses-lenmekte sakınca görmüyoruz. Ya da ge-leceksizlik ve güvencesizlikten en büyükpayı alan, yok sayılan, taciz-tecavüz-kat-liam cenderesinde sıkıştırılan her kesim-den kadını bir araya getirmekte birsakınca görmüyoruz.

Bizce “devrimci” olan da budur. “Er-keksiz yürüyen feminizmin bataklığınasaplanır” önyargısı ise ciddi bir cahilliğinürünüdür; zira bir yandan erkeğin mü-dahilliğini devrimci olmanın yegâne ko-şulu sayıp “erkeği devrimcileştirirken,devrimciyi erkekleştirir” bir yandan daideolojiden sapma noktasında kadınlaraduyulan güvensizliği ifade eder. Ayrıca“ideolojiden sapmanın tam olarak neyekarşılık düştüğünün” pek bilinmediğinigösterir ve ihtiyaca göre geliştirilen tak-tik adımların anlaşılmadığını kanıtlar.

8 Mart’a Giderken…Bizler YDK olarak 8 Mart’ı mümkün

olan en geniş bileşenle örgütleyebileceği-mizi ve kadınların özgül sorunları ile ta-leplerini var olan koşullar içerisinde en

yüksek tonda dillendirebilece-ğimizi düşündüğümüz bir bir-liktelikle, yani Ankara KadınPlatformu’yla alanda olmayıtercih ediyoruz. Bu elbette kikendimizi her noktada tamolarak ifade edebildiğimiz dü-şündüğümüz bir platform de-ğildir; ancak yukarıdasaydığımız kaygılarımız nede-niyle bu platforma güç aktar-mayı mücadelemiz açısındandaha anlamlı bulmaktayız.

Son olarak her kesimden emekçi ka-dınlara çağrımızdır; 8 Mart’ta birliktealanlarda olalım, sesimizi birleştirip çığ-lığa dönüştürelim!

Biji yekitiya jinan!(Ankara YDK)

Sonda söylenmesi gerekeni baştasöyleyerek başlayalım. Bu 8 Mart ezilen,sömürülen, yok sayılan kadın kitlele-riyle daha fazla buluştuğumuz, kadın-ları sınıf mücadelesine katmanoktasında bir adım daha attığımız, zul-mün tahtını yıkacak, devrimin kahra-manı olan kitlelerin yarısını; göğünyarısını oluşturan kadınların kendi sa-vaşlarının öznesi olmalarını sağlamak

için attığımız cü-retli adımlardanbiri olsun.

Kadınları,kadın sorununusadece 8 Mart-larda, 25 Kasım-larda vb.takvimsel gün-demlerde anım-samak değil; esasderdimiz ezileninde ezileni kadın-ları savaşımızınbir parçası halinegetirmektir. Tam

da bu tartışmaların, bu kaygının ürünüolarak ortaya çıkan Yeni DemokratKadın çalışmamız kadın olmanın getir-diği özgün sorunlara karşı mücadelenindaha özgün mücadele alanları yarat-makla başarılabileceğini ortaya koyarakilerliyor. Bu çerçevede kadın örgütleri-nin, kadınların daha fazla alanlarda ola-cağı, kadınların taleplerinin daha fazlahaykırılacağı en önemli gündemlerden

birisi olan 8 Mart’ı ele alışımıza dair bir-kaç şey söylemeyi önemli görüyoruz.

Şunu belirterek başlamak gerekiyor;8 Mart’a yaklaşımımız Yeni DemokratKadın çalışmamızın ilerlediğinin kanıtı-dır. Bu 8 Mart’ta “emek” vurgusunun“kadın” vurgusunu silikleştirmesininönüne geçerek; emeği yok sayılan, katle-dilen kadınların tek başına emeğin tem-silcisi, mücadelenin temsilcisiolabileceğini/olduğunu vurgulayarak 8Mart’ı daha devrimci kılalım. Tabulardeğil; ideolojimize güven, pratikten çı-kardığımız ders ve deneyimler kadınmücadelesini geliştirecektir. Bunu daancak 8 Mart’ı devrimcileştirmek adınaözünden uzaklaştıran, kadınların sorun-larını, taleplerini yok sayan yaklaşımlarason vererek başarabiliriz. Yaklaşımımızfeminizm değil; anlayışımızın politikala-rına kadın çalışmalarımız çerçevesindedaha fazla hayat verme çabasıdır. Ezilen-leri anlatırken kadınları daha fazla anlat-mak gerekir çünkü biz kadınlar ezileninde ezileniyiz. Kadınları anlatırken Kürtkadınlarını biraz daha vurgulu anlatmak

gerekir çünkü; bedenleri haksız savaşınbir parçası haline getiriliyor ve her günartarak devam eden KCK operasyonları-nın bir parçası olarak yüzlerce Kürt ka-dını hapishanelerde Kürt halkınındireniş geleneğini büyütüyor. Bu yüzdenbu 8 Mart direnişin simgesi Kürt kadın-larıyla daha fazla birleştiğimiz, direnişle-rinin bir parçası olduğumuz bir 8 Martolsun. Ortaya çıkışından bugüne kadarYeni Demokrat Kadın’ın varlık zemininioluşturan kadınları örgütleme meselesi8 Mart’ı ele alışımızın temel kıstasıdır.Bu yüzden bu 8 Mart adımız Eylemolsun, Emel olsun, Özlem olsun, Dilekolsun, Sevda olsun dedik. Onları kadın-lara daha fazla anlatacağımız, binlerceyıllık sömürünün, ezilmişliğin onlarınsesine kulak vererek; uğruna şehit düş-tükleri kadınların kurtuluş mücadelesiiçin devrettikleri kavga bayrağına kadın-ların daha fazla sahip çıkması gerektiğinianlatarak, kadınların önüne örülen du-varların ancak onlar gibi örgütlenerek,savaşarak, önderleşerek yıkılabileceğinidaha gür haykırarak; adınız adımız, an-dınız savaş gerekçemiz diyerek HDK ilekatılacağımız, 8 Mart’ı devrimci bir du-ruşla kutlayalım. (İzmir YDK)

Özgür gelecek/281144 Yeni Kadın

88 MMaarrtt’’ttaa ““ddeevvrriimmccii kkaallaabbiillmmeekk””

YYookk ssaayyııllmmaayyaa,, kkaattlleeddiillmmeeyyee kkaarrşşıı 88 MMaarrtt’’ttaa aallaannllaarrddaa oollaaccaağğıızz!!

İstanbul: “Emeğimiz, bedenimiz,kimliğimiz için erkek egemen sistemekarşı yaşasın örgütlü mücadelemiz”diyen İstanbul 8 Mart Kadın Platfor-mu bileşenleri 3 Mart günü TaksimTramvay Durağı’nda saat 14.00’te bi-raraya gelerek 11 Mart’ta yapılacakolan mitinge çağrı yaptı.

Platformun adına açıklamayı oku-yan Yeni Demokrat Kadın’dan MineParlas; kapitalizme, cinsiyetçiliğe,heteroseksizme, ayrımcılığa, savaşa,erkek egemen iktidara ve kadın cina-yetlerine karşı tüm kadınları, 11 MartPazar günü saat 12.00’de Kadıköy’deNumune Hastanesi önündetoplanılarak gerçekleştirilecek olanmitinge çağrı yaptı. Basın açıklaması“Jin, jiyan, azadî”, “Emeğimiz, be-denimiz, kimliğimiz, bizimdir”, “Ya-şasın kadın dayanışması” slo-ganlarıyla sonlandırıldı.

88 MMaarrtt’’ttaa aallaannllaarraa!!

Page 15: Özgür gelecek 28

18 Şubat Cumartesi günü YDG 6.Merkezi Konferansının alt ayağı olanbölgesel konferans gerçekleştirildi.Egemenlerin saldırılarında pervasız-laştığı ve büyük bir aymazlıkla katli-amlarını sürdürmeye devam ettiği birsüreçte Kürt ulusuna yönelik saldırı-lara karşı açıktan bir tavır almak, netbir duruş sergilemek bugün bizler açı-sından olmazsa olmazdır. Bu nedenle-dir ki; konferansımızın temel şiarı“Em li dijî operasyon ên leşkerî,siyasî, komkujiyan, qetlîaman,zext, îmha û înkarê, bê nasna-

mekirinê,bê pêşero-jiyê li virin!” olmuş-tur.

Kürt soru-nunun tekrartekrar tartışıl-ması ve ortayaçıkan fikirlerdoğrultu-sunda eylem-lerin örülmesive illaki dev-rimci pratiğe

yüklenilmesi ezilenler açısından süre-cin panzehiridir. Bu bilinçle ele alaca-ğımız her çalışma bizi daha da ileriyetaşıyacaktır. Nitekim alt bölge konfe-ransına yaklaşımımız ve süreci örgüt-leme politikamız budur. Saldırılarkarşısında kitleleri yılgınlığa ve pasi-fizme itmeye çalışan her dalga ortayakonacak pratiklerle boşa çıkarılmayamahkûmdur. Elbette ki bugün açısın-dan yapılması gerekenler ve sorumlu-luklarımız daha fazladır. Kendimizi vekitleleri örgütlemeye kalkıştığımız heradım bizler açısından hem çok yeter-

siz hem de oldukça değerlidir. Nite-kim esasta Amed olarak örgütlediği-miz bu süreç, olumlulukları ve deolumsuzluklarıyla öğretici bir yerdedurmaktadır.

Kürt ulusal sorunu kapsamındagerçekleştirdiğimiz alt konferansıntemel parametreleri şunlardır: Sü-rece devrimci müdahale, sürecedaha güçlü müdahale; sürecedaha güçlü müdahale için dahafazla örgütlenme.

Üniversitelerin tam açılmayışın-dan ve biraz da yaşanan siyasal süreç-ten kaynaklı konferansa katılımbeklenen boyutta gerçekleşmedi. El-bette ki saydığımız bu nedenlere birde süreci planlama konusunda yaşa-dığımız sıkıntılar eklenmelidir. Konfe-rans çalışması, süreci örgütleyebilmekiçin attığımız adımlardan sadece biri-dir. Baharın çağrısının bizleri bekle-diği önümüzdeki süreçte atacağımızve atmamız gereken çok adımın ol-duğu bir gerçekliktir. Kararlılık, inançve özveriyle daha güçlü adımlar ataca-ğımız çalışmalar önümüzde durmak-tadır.

(Amed YDG)

HacettepeHacettepe Üniversitesi Beytepe

Kampüsü’nde etkinlik gösteren “TürkçeTopluluğu” ve “Maliye Topluluğu”tarafından 28 Şubat günü Hocalı katlia-mıyla ilgili bir etkinlik düzenlendi. Dev-rimci, demokrat ve yurtsever öğrencilerokulda bir haftadır yaşanan faşist saldı-rıların bir devamı olarak yapılan bu et-kinliğe giderek teşhirini yapmakistediler.

“Yaşasın halkların kardeşliği”,“Bijî biratiya gelan” sloganları eşli-ğinde etkinliğin yapılacağı salona girdi-ler. Etkinlikte gösterilen videoda açıktanhalklar arasına serpiştirilmeye çalışanırkçı nefret söylemleri, Lenin’in ve ko-münizmin anti-propagandasının yapıl-dığı görülünce ajitasyon çekilereksloganlar atıldı. Bu sırada içeride bulu-nan faşist öğrenciler kitleye saldırdılar.

Aralarında yaralanan öğrencilerin debulunduğu kitle salondan çıkarak etkin-lik alanının bulunduğu Edebiyat Fakül-tesi önüne geldiler. Burada yaklaşık 2saatlik bir beklemenin ardından etkin-likten ayrılanların arka taraftan ÖGB’lertarafından çıkarıldığı ve yaklaşık 100 ki-şilik bir grubun Gazi Üniversitesi’ndengeldiği öğrenildi.

Yine ÖGB’ler tarafından EdebiyatFakültesi’ne kadar “eşlik” edilen faşist-ler, devrimci öğrenciler içeride bekler-ken, ellerinde sopalarla girişe doğrusaldırıya geçtiler, ancak saldırı daha fa-şistler içeriye giremeden geri püskür-tüldü.

Kampüse giriş yapan faşistlerin bir

kısmının silahlı olduğu tespit edildi.Kitle daha sonra bu olayın teşhirini yap-mak, diğer üniversite öğrencilerine an-latmak için yemekhaneye doğruyürüyüşe geçti, yürüyüşün ardındanokuldan toplu çıkış yapıldı.

(Hacettepe YDG)

CebeciHacettepe Üniversitesi’nde yaşanan

faşist saldırılara 29 Şubat günü AnkaraÜniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yaşa-nan faşist saldırı da eklendi. Aslında sonbir haftadır Hocalı Katliamı’nı “protesto”amaçlı Cebeci Kampüsü’nde, Taksim’deyapılacak yürüyüşün ve DTCF’de yapıla-cak “anma” etkinliğinin afiş ve bildirileriortalıkta dolaşmakta ve Azeri halkınınErmenistan devleti tarafından katledil-diği Hocalı katliamı öne sürülerek kam-püsümüzde faşist yapılanmaların önüaçılmaya çalışılmaktadır.

Emek Gençliği’nin SBF’deki, Tak-sim’deki ırkçı eylemin teşhirini yapanafişinin yırtılmasıyla da kampüsümüz-deki örgütlenme açıktan devrimci, de-mokrat ve yurtsever kesimleri hedef

almıştır. Afiş indirme olayı-nın yaşanmasından birkaçsaat sonra faşist güruh okulönünde toplanmaya başla-mış, SBF içerisindeki “muh-bir”leriyle de içeriden bilgialmayı hedeflemiştir.

Dışarıdan gelen 2 faşisteSBF içerisinde müdahaleedilmesi ve dışarı gönderil-mesi vesilesiyle aslında fa-şistlerin okulundışarısından kampüsün

içine girdiği, iki kişiyi de provokasyon venabız yoklama amaçlı içeriye gönderdiğianlaşılmıştır. Aralarında YDG’nin de ol-duğu devrimci ve demokrat öğrenciler40 kişilik (kampüse girmeyenlerle bir-likte yaklaşık 100 kişi) faşist güruhukampüs dışına püskürterek okul kapı-sına yönelmiş ve kapı önünde buz ve taş-larla faşistlerle çatışmıştır.

Ellerinde sopaları, taşlarıyla “Kara-bağ Bizimdir, Bizim Kalacak”, “NeMutlu Türk’üm Diyene” sloganlarıylaikinci kez kampüse giren faşist güruhfiili saldırıda bulunsa da devrimci, de-mokrat ve yurtsever öğrenciler tarafın-

dan tekrar püskürtülmüştür.Faşist kitle caddenin diğer tarafında

birikmeye ve toparlanmaya başlamış,fakat olaylar esnasında hiçbir yerde gö-rünmeyen polisin kitleyi ablukaya alma-sıyla belli bir süre sonra yukarıya doğrugötürülmüştür. Ardından İletişim Fakül-tesi önünde toplanan devrimci, demo-krat ve yurtsever öğrenciler toplu çıkışve Yüksel Caddesi’nde son 1 haftalık sü-recin teşhirini yapan bir basın açıkla-ması gerçekleştirme kararı almıştır.

Yüksel’de eylem“Cebeci Faşizme Mezar Olacak”,

“Cebeci Gorîstan Jî Bo Faşistan”, “Berx-wêdan Jiyane”, “Faşizme İnat, Karde-şimsin Hrant” sloganlarıyla YükselCaddesi’ne yürüyen 250 öğrenci adınayapılan basın açıklamasında, son süreçteüniversitelerde artan faşist saldırılarınörgütlü bir zihniyetin eseri olduğu belir-tilirken bu zihniyete okullarımızda ke-sinlikle izin verilmeyeceği vurgulandı.Eğitim-Sen Genel Merkezi’nden çok sa-yıda sendikacı ve eğitimci de yürüyüş vebasın açıklamasına katıldı.

(Cebeci YDG)

H. Merkezi:Yeni DemokratGençlik tarafın-dan sık sık gün-deme getirilen vekampanyalar ör-gütlenen BolognaSüreci, üniversite-lerde piyasalaştır-manın kendiniaçıktan belli et-meye başlamasıyla yeniden gündemegeldi. Bologna Süreci kapsamında alınankararlar hayata geçirilmeye başlanırken,üniversite öğrencileri de bu duruma ses-siz kalmayarak eylemler düzenliyorlar.

Kocaeli Üniversitesi öğrencileri de“Özgür bilim, nitelikli eğitim; Bo-logna, üniversiteme dokunma” şia-rıyla 1 Mart günü kitlesel bir yürüyüşgerçekleştirdi. Umuttepe Yerleşkesi’ndeyoğun kar yağışına ve soğuk havaya kar-şın bir araya gelen bini aşkın öğrenci,“Bologna, üniversiteme dokunma”diyerek rektörlük önüne yürüdü. Rektö-rün görüşme yapmaması üzerine öğrenci-lerden Merve Arısoy, üniversitelileradına basın açıklamasını okudu.

“Bologna, üniversitemedokunma”YYDDGG AAlltt KKoonnffeerraannssıı AAmmeedd’’ddee ggeerrççeekklleeşşttiirriillddii

Özgür gelecek/28 1155Gençlik

Faşistlerden Cebeci’ye saldırı çağrısıHocalı Katliamı’nı anmak kisvesi altında örgütlenmeye çalışan ve 29 Şubat

günü gerçekleştirilen saldırıda püskürtülen faşistler, Kürt öğrencileri hedef gös-tererek, 1 Mart saat 12.00’de Cebeci Kampüsü önünde toplanma çağrısı yaptı.Faşistlerin saldırı çağrısı üzerine harekete geçen devrimci, demokrat, yurtseveröğrenciler saat 11.00’den itibaren kampüs içerisinde beklemeye başladılar. Fa-şistler kampüs önünde toplanamadı. Yaklaşık saat 17.00’ye kadar nöbet tutanöğrenciler; faşist saldırının gerçekleştirilememesi sonucu sloganlar eşliğindetoplu çıkış yaptı. (Cebeci YDG)

Hocalı katliamı protestosu değil faşist saldırı

Page 16: Özgür gelecek 28

AKP’nin 5 grup başkanvekili tarafın-dan bir kanun teklifi hazır-landı. “4+4+4=12 yıllık zorunlu eğitim”olarak tartışılan bu kanun teklifi, ko-misyon çalışmalarının ardından TBMMGenel Kurulu’na gelmeyi bekliyor.Ancak daha meclise gelmeden hem tar-tışmalarla hem de üzerinde yapılan de-ğişikliklerle birlikte görünen o ki, bukanun teklifi daha çok tartışılacak.

Sistemin “ucuz ve kalifiyeeleman” ihtiyacı

Gelelim tasarının kendisine. Aslındaortada AKP eliyle yürütülen çok kap-samlı stratejik bir hedef var ve hazır-lanan bu yasa teklifi de bu kapsamlıhedefin eğitim ayağına dönük bir ça-lışma. Kanun teklifinde yapılan son de-ğişiklikle birlikte herkesin fikirlerialınıyor izlenimi ve hatta geri adım atı-lıyor yanılsaması yaratılıyor. Buradakiamacın, düzenlemenin en geniş top-lumsal mutabakatla yasalaşması vekapsamlı stratejik hedefin sekteye uğra-maması olduğu çok açıktır. Bu yasa ta-sarısının temelinde öncelikle toplumundeğil sermayenin ihtiyaçları var. Buyüzden de daha fazla ihtiyaç duyduğuucuz ama kalifiye eleman ihtiyacını kar-şılamaya dönük bir çaba içerisinde.

Tasarının halk gençliğinin ve çocuk-ların emeğine dönük ciddi bir saldırıolduğunu, özellikle meslek liselerinedönük getirisini incelediğimizde çoknet bir biçimde görüyoruz. Son yıllardahızlanan sanayi bölgelerine meslek li-seleri açma süreci, tasarı ile tümsınırlarından kurtulacak. “Staj” adıaltında tüm güvencelerden yoksun birçalışma tipi dayatmasının ardından“bacasız fabrikalar” haline gelen mes-lek liselerinde milyonlarca öğrenci üc-retli köleler haline geldiler ve butasarının ardından daha çok sayıda ge-lecekler. Bolu İzzet Baysal Teknikve Endüstri Meslek Lisesi öğrenci-lerinin, okullarındaki atölyelerdeyaptıkları üretim ile okula sadece 1yılda 2 milyon TL (çok kısa bir bilgi;bu bir yılda öğrencilere ödenen ücretise toplam 78 bin TL! 2 milyon TL’ninyalnızca 78 bin TL’si işçilik yapanöğrencilere ödenmiş!) kazandırmış ol-duklarına dair yapılan gazete haberle-rinden de görüldüğü gibi bu tasarıpatronlar açısından çok kârlı! (Radikal,26 Şubat 2012)

Ayrıca öğrencilerin hangi meslekibölümde eğitim göreceğine dair kara-rın da Bakanlar Kurulu’na bırakılmışolmasının sonucunda patronların ihti-yacına göre öğrencilerin mesleğinin be-lirleneceği açıktır.

TÜSİAD ile AKP neyipaylaşamıyor?

Türkiye’de milyonlarca işsizin varlı-ğına karşın patronların “ara eleman bu-lamamaktan yakındıkları” ve bu yüzdende organize sanayi bölgelerinde kendiokullarını kurmak istedikleribiliniyor. Milli Eğitim Bakanlığı, bukonuda o kadar “yardımsever” ki,hemen patronları bu konuda “teşviketme” kararı aldı.

Tasarıda “devletin her öğrenci içinbelli bir miktarda harcama yaptığına”

dikkat çekerek (!) “bu paranın bir bölü-münün patronlara, organize sanayibölgelerinde kurulacak okullar için teş-vik amacıyla verilmesi”ni istedi. Tasa-rıya sonradan eklenen maddelerdenbirisi olarak, bu organize sanayi bölge-lerine açılacak okullara verilecek “teş-vik”in, öğrenci başına 1000 TL olmasıplanlanıyor.

Ancak öğrencilerin hangi mesleğiseçeceklerine sermayenin ihtiyaçlarınauygun olarak Bakanlar Kurulu’nunkarar verecek olmasına rağmen yapılandüzenleme yine de TÜSİAD patronla-rını tatmin etmiş değil. TÜSİAD ve AKParasındaki tartışmaları bu yönden oku-mak gerekiyor. TÜSİAD ihtiyaç duy-duğu “girişimci”, “rekabetçi”,“proaktif”, “teknolojik gelişmelereyatkın”, “en az bir yabancı dilbilen”, “ileri düzeyde bilgisayarkullanabilen” genç bir işçi kuşağınınbu uygulama ile “başarıyla” yetiştirile-

meyeceğini düşünüyor.“Kız çocukları için endişeleniyoruz”

ve “ bu tasarının çocuk işçiliğini artıra-cağını düşünüyoruz” gibi sözde du-yarlılık gösteren TÜSİAD’ın çocukişçiliği yaşının 11’e düşecek olmasınada itiraz etme tavrını “istemem yan ce-bime koy” olarak okumak gerekir. Öyleki ILO ve başka uluslararası sözleşme-lere aykırı olan durumun, ileride çocukişçiler tarafından üretilecek ürünlerin“AB ülkeleri tarafından boykot edil-mesi tehlikesi” bile var. Bu nedenle,patronlar bu düzenlemenin çıkmasıiçin çok geniş bir toplumsal mutabakatşartı koyuyor.

Daha fazla dershane dahafazla özel ders

Gelelim bu tasarının bir diğer cep-hesine:

* Bu uygulama ile devletin eğitimeyaptığı “sınırlı yatırımların” minimizeedilmesi ve “yatırımlar” üzerinden dekâr elde edilmesi hedefleniyor.

* Paralı eğitimin daha da gündemle-şeceği tasarıyla açıköğretim ve uzaktaneğitim aracılığıyla özel okul, dershanegibi özel sektöre olan ihtiyacın artmasıda hedefleniyor.

* Kesintili eğitim ile her bir kademearasına konulması zorunlu hale geleceksınavların sayısının artması, yeni birkâr ve sermaye birikimi alanı yaratmayıplanlıyor.

* Uygulama bu alandaki istihdamıda olabildiğince daraltacak, var olan gü-vencesiz ve esnek çalıştırmayı derinleş-tirecek. Kesintili eğitim ile birliktebinlerce sınıf öğretmeninin norm kadrofazlası haline gelmesi uygulamanın ilksomut sonuçlarından olacak.

* Yeni uygulama ile hem devlettehem de özelde çok sayıda mesleki kursve sertifika programları açılacak. Asgariyeterlilik gerektiren işlerde çalışabil-mek için dahi birkaç tane meslek kursubitirmek ve sertifika sahibi olmak zo-runlu hale gelecek.

Tüm bu getirilerini incelediğimizdetasarının tek başına bir proje olmadı-ğına dikkat çekmek gerekiyor. Bu tasa-rıyı, Ulusal İstihdam Stratejisi veÖzel İstihdam Büroları gibi kap-samlı uygulamalarla birlikte bakmak vesüreci böyle okumak gerekiyor. Baştada söylediğimiz gibi ortada çok dahabüyük bir hedef var ve bu hedefin par-

çaları tek tek yerine oturtulmaya çalışı-yor.

Kadın emeği hedefteTasarı ilk açıklandığı günden bu

yana en çok tartışılan konu “kız çocuk-larının eve kapatılacağı”na dair yorum-lar oldu. Kesintili bir şekilde ilerleyecekbir düzenin kız çocukları için “okuldanalınma” anlamına geleceği açıktır;ancak bunu kız çocuğunun dört duvararasına kapatılacak şeklinde düşünmekeksik olacaktır. Aslında bu tasarıyla kızçocuklarına ve kadınlara yönelik yapı-lan hesap; “elişi, el becerileri, çocuk ba-kımı, ev ekonomisi ve yönetimi” gibialanlara yönlendirilmeleri şeklindedir.

Türkiye Kadın GirişimcilerDerneği’nin Antalya’daki toplantı-sında konuşan Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı Fatma Şahin’in tasarı ile ilgiliifadeleri bu konuda fazlasıyla açıklayıcı.2008 yılındaki küresel finansal krizinardından, kadın istihdamında 5 puanlıkbir artış sağlanarak yüzde 30’lara ula-şıldığının altını çizen Şahin, bu oranınarzu edilen noktada olmasa da girişim-cilik oranının yükseldiğini vurguluyor.Meslek edinme kurslarına devam eden250 bin kursiyerin, 120 bininin kadınolduğunu söylüyor.

Yani uygulamanın tek sonucu kızçocuklarının okul ortamından uzak-laştırılması ve erken yaşta evlenmekzorunda kalmaları ile sınırlı değil. Asılönemli sonuç, kadın emeği sömürüsü-nün küçük yaşlardan itibaren kitlesel-leşmesi, enformal sektörünvazgeçilmezi olan ve daha ucuz işgücüolan kadınların küçük yaşta merdivenaltı atölyelerde ücretli kölelik koşul-ları ile yüzleşmek zorunda kalmalarıolacaktır.

Bu tartışmaların hedefinde başta kızçocukları olmak üzere çocukların vehalk gençliğinin olduğunu anlamak içinsöz konusu kanun teklifine şöyle bir gözatıp, tartışmalara da bir kulak kabart-mamız yetiyor. Tartışmalara taraf olmazorunluluğu giriyor devreye. Ancak tar-tışmalara taraf olurken bizim açımız-dan dikkat edilmesi gereken en önemlihusus, tartışmaların parçalarında takı-lıp kalmamak olmalıdır. Yalnızca “kızçocuklarının eve kapatılması”, “İmam-hatiplerin orta dereceli kısımlarınınaçılması” noktasında gelişecek bir karşıçıkış eksik bir değerlendirme olacak vesistem tarafından yapılacak makyaj-lama ile revize edilerek yeniden ve yeni-den karşımıza dikilecektir. Keza dahaönce ilk 4 yıllık eğitimden sonra yapıl-ması planlanan açık öğretim ve uzaktaneğitim uygulamasının ikinci 4 yılın ar-dından yapılacağı değişikliği bu parçalıitirazlara karşı AKP’nin geliştirdiği biratak niteliğinde olmuştur.

Eğitimde uygulanması planlanan bukapsamlı saldırı karşısında güçlü ve bi-linçli bir gençlik örgütlenmesinin/hare-ketinin yaratılması “farz”dır.

4+4+4=Ucuz emek+özelleştirme+kadın emeği

Özgür gelecek/281166 Sentez

Bu tartışmaların he-definde başta kızçocukları olmaküzere çocukların vehalk gençliğinin ol-duğunu anlamakiçin söz konusukanun teklifineşöyle bir göz atıp,tartışmalara da birkulak kabartmamızyetiyor.

Page 17: Özgür gelecek 28

Çatışma ve vahşet haberlerinin eksikolmadığı, bunlara her gün bir yenisinineklendiği Suriye’de, gelişmeler hem ulus-lararası arenada hem de ülke içinde yenibiçimler alarak hızla ilerliyor. Adeta birsatranç tahtasını andıran tabloda, em-peryalistlerin “muhalif” örgütlerle Esadrejimine karşı geliştirdiği her hamleyekarşı cepheden anında yanıt geliyor. Çinve Rusya’nın vetosu yüzünden BM’denumudu azalan emperyalistler, bir sürediryeni bir arayışa yönelmişti.

Çok geçmeden aranan yeni model“Suriye’nin Dostları Grubu” adı al-tında bulundu. Grup, 24 Şubat’ta Çin veRusya dışında Suriye denklemiyle birşekilde ilişkili 60’ı aşkın ülkenin vemuhalif birçok örgütün katılımıylagerçekleştirildi. Konferans, Esad re-jimine yönelik bir süredir devam edentecrit politikasını uluslararası alandadaha görünür kılmasından başka, kurul-ması düşünülen “yeni” Suriye’nin koor-dinatları hakkında da önemli ipuçlarıvermesi itibariyle büyük önem taşıyor.AB üyesi ülkelerin Esad rejimi üz-erindeki baskıları ağırlaştırarak dâhilolduğu bu uluslararası kampanyanınkuşkusuz birçok parametresi bulunuyor.Esad rejiminin anayasa referandumu veçok partili sisteme geçiş adımı ilekarşılık verdiği konferansta açığa çıkanresim, bu anlamda ciddi bir analizeihtiyaç duyuyor.

Ulusal Konseyin Kirliİttifakı

Konferansın belki de en önemlisonuçlarından biri, ağırlığını MüslümanKardeşler örgütünün oluşturduğu SuriyeUlusal Konseyinin “meşru temsilcil-erden biri olarak” tanınması oldu.Şimdilik tek temsilci ifadesi yer almasada Libya’da muhaliflerin benzer şekildeönce “bir temsilci” ardından “tekmeşru temsilci” olarak tanınması em-peryalistlerin Konseyle yürüme isteğininresmi bir ifadesi. Konferansla birlikteSuriye Ulusal Konseyi, Esad rejiminekarşı uluslararası zeminde resmi birmeşruiyet sağlamış oldu. Buradanhareketle Konseyin ortaya koyduğu yolharitasının Suriye’nin geleceğine ilişkinemperyalist planları da yansıtacağısöylenebilir. Konseyin nasıl bir çözümönerdiği, nasıl bir siyasal programa sahipolduğu soruları Suriye siyasal yaşamınınnasıl şekilleneceğine ışık tutacaktır. Kon-sey, iki aşamalı bir çözüm önermektedir.Birinci aşama “acil insani yardım”, ik-inci aşama ise “barışçıl bir geçiş içinsiyasal sürecin takip edilmesi”olarak formüle ediliyor. Bu stratejinin in-sani yardım ayağı esas olarak askeriönlemleri de içermektedir. Zira insaniyardımların Suriye halkına ulaştırılması

kapsamında “güvenli insani yardımkoridorları” ya da “güvenli bölgeler”oluşturulması önerilmektedir. Bu da em-peryalistlerin ülkeye işgal-müdahaledışında insani görünüm altında girmesianlamı taşıyor. Güvenli-tampon böl-gelerin oluşturulması yaklaşımı muhale-fetin Esad rejimine karşı örgütlenmesi vesavaşması açısından zorunlugörülüyor. Konsey, Suriye toplumunuoluşturan tüm etnik (Kürtler, Süryanilerve diğerleri) ve dinsel (Hıristiyanlar,Aleviler, Dürziler ve diğerleri) gruplaragerekli güvencelerin verileceğini açıkla-yarak tüm toplumsal grupları muhalifkampa çekmeye çalışıyor. Konsey,siyasal programında tüm toplumüyelerinin vatandaşlık temelinde eşithaklara sahip olacağı taahhüdünde bu-lunuyor. Konseyin, Sünni Müslüman birkaraktere sahip yapısı ve diğer toplumsalkesimlerden aldığıdesteğin azlığı bu konudabir açılıma gidilmesinigerekli kılmıştır.

Her ne kadar silahlıgüçlere sahip olsa dakonseyin bugün içinEsad rejimini yıkacak birtoplumsal taban üzerineyayılmadığı bir gerçektir.

Konseyin bir kısmınıyukarda verdiğimiz hede-fleri emperyalistlerinLibya benzeri fiili bir iş-galden çok ülke içindemuhaliflerinsilahlandırılması, savaşın yükseltilme-sine paralel Esad rejiminin yıpratılmasıyöntemini izleyeceği, koşulların olgun-laşmasıyla da insani koridor adı altındabölgeye gireceği anlaşılıyor. Kuşkusuzönümüzdeki günlerde yaşanacakgelişmelerle bu “yol haritası” dadeğişebilir.

Kürtler İşgale KarşıKonferansın en fazla merak edilen

sorularından biri de Konseyin Kürtmuhalefetine yaklaşımıydı. Kurulduğugünden bu yana PKK’ye yakın Kürtmuhalefetini planlı bir şekilde sürecindışında tutan Konsey, konferansta esasolarak bu duruşunu değiştirmedi. SuriyeUlusal Konseyi başkanı BurhanGalyun’un, Kürtleri kastederek “yeniSuriye’de yerel otoritelerin kendiişlerini yürütmesine izin verecekşekilde ademi merkeziyetçi biryönetim olacak. Ulusal kimliğiniztanınacak ve saygı gösterilecek.Vatandaş olarak haklarınız garantiedilecek” sözleri “nedense” sonuçbildirgesinde yer almadı. AralarındaSuriye Kürdistanı’nın en büyük kitledesteğine sahip örgütü PYD’nin de

olduğu Ulusal ve Demokratik Değişimiçin Koordinasyon Komitesi’nin, konfer-ansı boykot etme kararı tam da buşaşırtıcı olmayan tavra yönelik. Komite,Türkiye, Avrupa ve Amerika’nın ma-nipülasyonları ile içişlerine karışmasınakarşı çıkarken, Ulusal Konsey askeri mü-dahaleyi tartışıyor. Kahire’de Aralıkayında organize edilen konferansta daher iki muhalefetin çözüm ve görüş fark-lılıkları kendisini ortaya koymuş vesonuçta Arap Birliği’nin öncülüğündekikonferans başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Komite ayrıca, Ankara, Katar ve AB-ABD desteğindeki Özgür Suriye Or-dusu’na da karşı çıkıyor. Bunların dahaçok “cihatçı gruplar” gibi hareket et-tiğini savunuyor. Yurtsever hareketeyakın bir çizgide hareket eden PYD kon-feransın Kürt sorununa ilişkin farklıhiçbir şey söylemediği düşüncesinde.

Suriye’de eylemlerin başladığı ilk zaman-larda direnişe katılan Kürt halkı, Esadrejiminin köşeye sıkışması ve muhalefetibölme kaygılarıyla attığı adımlar sonu-cunda önemli haklar elde etti. Yasal ze-minde mücadelenin önündeki engellerinkaldırılmasıyla PYD, birçok Kürt örgütüile birlikte Suriye Kürdistanı’nda hızlı birörgütlenme çalışmasına başladı.

Siyasi hedefini “demokratik öz-erklik” olarak ilan eden PYD, bölgedekien güçlü örgütlenme durumunda.Sürecin karmaşık yapısı ve KonseyinTürk devleti ile aynı kırmızı çizgilerdebuluşan yaklaşımı PYD’nin temkinli,dengeleri gözeten bir politikayürütmesini koşulluyor. Bu çerçevedePYD, Esad rejiminin devrilmesi vedemokratik dönüşümün sağlanması,Kürtlerle birlikte farklı etnik yapıya sahiptoplumsal kesimlerin haklarının güvencealtına alınmasını istiyor, işgale-müdahal-eye de karşı çıkıyor. Bu eksende Rusya,İran’la anlaştığı gibi konferansı boykotetse de Tunus’ta diplomatik faaliyetyürüterek, Konseyin etkisi altındaki Kürtgruplarıyla iletişim kurmaya çalışıyor.Öte yandan bölgede faaliyet yürüten

Kürt örgütleri içinde birlik sağlama poli-tikası yürütüyor. Bu eksende Kürt HalkMeclisi ile Ulusal Kürt Meclisi arasındagörüşmeler sonucu bir protokol imzalan-mış durumda. PYD ve birlikte hareket et-tiği diğer Kürt örgütleri, Esad rejiminin26 Şubat’ta gerçekleştirdiği anayasareferandumunu boykot etti. BölgedeKürt halkının önemli bir örgütlülüğü bu-lunuyor, halihazırda birçok ilde halkmeclisleri ve komiteleri faaliyetyürütüyor.

TC’nin Korkusu!ABD’nin ihtiyaçları ve BOP eşbaşkan-

lığından başka TC’nin Suriye ilgisinin enönemli nedenini Kürtlerin oluşturduğusır değil. Suriye’nin önümüzdeki on yıl-larda Ortadoğu’daki gelişmeler açısındanönemli bir viraj olduğu gerçeği, dörttoprak parçasında etkili bir politik özneolan Kürt halkının hesaba katılmasınıtüm güçler açısından zorunlu kılıyor. El-bette 30 yıllık bir gerilla savaşıyla karşıkarşıya olan Türk devleti bunu en yakıcıyaşayan güçlerden. Irak işgali sonrasındabölgede ortaya çıkan özerk yönetimler-den duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dilegetiren TC, benzer bir durumun SuriyeKürdistanı’nda ortaya çıkmasını is-temiyor. Bu bir taraftan Ortadoğu’nunyeniden dizayn edilmesi mücadelesin-deki rolü anlamında bir kaygı. TC aynızamanda ortaya çıkabilecek olası birözerk bölgenin Kürt halkının özerklikmücadelesini kamçılayacağından,PKK’nin etki gücünü arttıracağındankorku duyuyor. Eylemlerin başlamasın-dan bir yıl öncesine kadar Esad rejimi ilePKK’ye karşı “Yüksek Düzeyli Güven-lik Anlaşmaları” yapan TC, bu kırmızıçizgilerini yönetime hazırladığı UlusalKonsey’e de kabul ettirmiş görünüyor.KCK adı altında yürütülen operasyon-ların ivmesinin artırılmasında en önemlifaktörün Suriye’deki hesaplar olduğusöylenebilir. Türk devleti, Suriye günde-minde “görevlerini” eksiksiz yerine ge-tirebilmek adına her şeyden önce kendibahçesindeki “ayrık otlarını” temizlemehedefinde. Basına yansıyan ancak çok dadillendirilmeyen kimi tartışmalarabakılırsa TC, Suriye’ye yönelik bir işgalinKürt illerinden başlatılmasını öneriyor.Esad rejiminin eylemlerin başlamasıylabirlikte Kürtlere yönelik baskılarınıgevşetmesi ve legal mücadele olanaklarıaçması TC’yi endişelendiren adımlar.Suriye gündemi ısındıkça TC’ninbölgedeki diplomasi trafiği de yoğun-laşıyor. Bu anlamda Kamu Düzeni veGüvenliği Müsteşarı Murat Özçelik’in 29Şubat’ta Hewler’de Mesud Barzani ileyaptığı görüşmeler Suriye Kürdistanı’ndaPKK’nin etkisini kırma politikasının birparçası.

“Yeni” Suriye Projesinde Kürtler ne olacak?

Özgür gelecek/28 1177Sentez

ABD’nin ihtiyaçları ve BOP eşbaşkanlığından başka TC’nin Suriye ilgisinin en önemli nedenini Kürtlerin oluşturduğu sırdeğil. Suriye’nin önümüzdeki on yıllarda Ortadoğu’daki gelişmeler açısından önemli bir viraj olduğu gerçeği, dört toprakparçasında etkili bir politik özne olan Kürt halkının hesaba katılmasını tüm güçler açısından zorunlu kılıyor.

Page 18: Özgür gelecek 28

Devletin reorganizasyon sürecindeneğitimin ve onun üzerinden gençliğinunutulacak olması, olacak iş değildi. Ol-madı da!

Sistemin yeniden üretim alanlarındanbiri olan eğitim kurumları, cemaat evleri,cemaat dershaneleri sisteme biat edeceknesiller yetiştirmenin başlıca araçlarıdırhâlihazırda. Hatta on yıldır yükselen birşekilde aldıkları oy oranını açıklayan hu-suslardan biri de budur. Haliyle Kılıçda-roğlu’nun tepkisi haklıdır: Biz ne zamandindar bir nesil yetişmesine karşı olduk?(Bakınız: Resmi ideoloji) O nedenle Tay-yip’in “dindar nesil yetiştireceğiz” söyle-mi bir yenilik değildir. Adına ne dersenizdeyin, “koyun bir nesil”, her daim düşleri-ni süslemektedir faşist bezirgântakımının.

Bugün de darbenin mirası, zorunludin dersini, kutsal bir emanet gibi boşunasahiplenmiyorlar. Kelimenin en yalın an-lamıyla sağlıklı bir neslin yetişmemesiiçin sağlığa ayrılan bütçe payı olabildiğin-ce aşağı çekilirken, diyanete ayrılan payınyükselmesi boşuna değildir. Atamasıyapılmayan öğretmenler bir tarafta du-rurken, binlerce müezzin ve imamınatanması bir ironiyi tamamlamak için de-ğildir.

Bir yanda tablet bilgisayarlar dağıtılır-ken, diğer yanda soğuktan donan ve ya-nan çocukların varlığını açıklamaya riya-

kârlık kâfi gelmiyor. Çünkü başka biryanda mayını oyuncak belleyip kolları vebacakları kopan, küçücük bedeniyle ha-van mermisine hedef seçilen, savaş uçak-larının bombardımanı gözlerinde sonkare, öldürülen çocuklar başka bir şeyiçağırıyor.

“Duvar” filmi, bu kez Pozantı’da se-naryo düzleminden koparak gerçekleni-yor. Ve hiçbir çocuğun tecavüz altındakiçığlığı çınlamıyor kulaklarında. Duvardanduvara yankılanıp boğulan o ses, gerçeğiçağırıyor. Onların gözleri kapalı.

Çünkü onlar, tam da bunun için var.Bir korku nesnesi olarak sembolleştirdik-leri tinerci sokak çocukları, onların bezir-gân düzeninin bir sonucu. Ve onların na-zarında, dine göre şekillenmediği, din dışıkaldığı için, tinercidirler. Din dışı alan,bütün kötülüklerin anasıdır!

Ve din, muktedir güçlerin başlıca ma-nipülasyon aracı hâline geldi geleli, uysalbir nesil için koşuldu artık. Dindarlıkdışındaki seçeneklerden tinerciliği değil,bir ihtimal isyancılığı seçen çocuklarınneye isyan edeceği belli değil mi? O yüz-den, piyasanın sihirli gücüne ibadet ede-cek bir nesil, Fethullah’ın sözlerinde“altın nesil” olarak ifadesini bulmuştur ki,onlar artık değer sömürüsünün altın yu-murtlayan tavuklarıdır.

TÜİK verilerine göre “Gençlerinyüzde 32’si ya da her 3 gençten yaklaşık

1’i, eğitimini tamamlayamadan işgücüpazarına çıkmış ve çalışıyor durumda.Bu, 3,7 milyon gencin istihdamda ol-ması demek.

Çalışan gençliğin sorunları başlı ba-şına bir tartışma konusu. Yeterli eğitimalamadan, en fazla ilköğrenim diplo-masıyla ekmeğini kazanmaya çıkan,çoğu inşaat, hizmet (yeme-içme, AVMhizmeti), konfeksiyon, gıda gibi düşükücretli, güvencesiz işyerlerinde, günde enaz 12 saat, yasal haklarından mahrumolarak çalıştırılan genç emekçiler, sigor-tasız, sendikasız yoğun bir emek sömü-rüsü altındalar.

Eğitimde olmak yerine çalışmak zo-runda kalmış ve çalışan gençliğin yanın-da iş arayan 15-24 yaş grubundaki res-mi işsiz ise 800 bine yaklaşıyor. 2011Ekim ayında işsiz görünen 2,4 milyonresmi işsizin üçte birini iş arayan bugençler oluşturuyor. Genç işsizlik, işgücüpiyasasına çıkan genç nüfusun yüzde18’ine yakın, tarım dışı bakarsak oranyüzde 21,4’e kadar çıkıyor.

Bunların dışında bir genç grubu varki bunlar ne eğitimdeler, ne işsizler, nede iş arıyorlar. Genç nüfusun yüzde23’ünü oluşturan bu 2,6 milyon genç, ev-lerde, kahvelerde, sokakta… Ne işi var,ne de okulu…Tamamen ailesinin, başka-larının eline bakıyor. Bunların bir kısmıilköğrenim sonrası okumalarına izin ve-rilmeyen, çalışmalarına da izin verilme-yen, evlere tıkılan genç kızlar.” (MustafaSönmez, Cumhuriyet, 04.02.2012)

Doğumundan itibaren geleceksiz birhayata gözlerini açan çocuklar, kucaklar-ına düşmeliydi onların. Ya da son demle-ri, emekleme çağı olmalıydı. Bir ihtimalatlamışsa bu çağı, çocuk mocuk, tinerci-lik veya devlete isyancılıktan boylayabil-meliydi dört duvarı. Faşizmde tecavüz,bir ihtimal değildi çocuk için, ölüm, hiçdeğildi.

Dersim: Malatya Kü-recik’te füze kalkanı bütüntepkilere rağmen gizlicefaaliyete geçti. ABD AvrupaOrdusu ve Yedinci OrduKomutanı Korgeneral MarkHertling NATO çatısı altın-da Malatya’ya kurulan füzekalkanı sistemine personelatamasının başladığını söy-ledi.Associated Press’e konuşanMark Hertling, “Türki-ye’deki radar tesisine kuv-vetlerimizi yerleştirdik. Şuan sadece kara temelli sa-vunma birimleri için konu-şabilirim. Ancak size sü-rekli olarak ABD Donanmave Hava Kuvvetleri ile ko-ordinasyon içinde olduğu-muzu ve füze savunma sis-temini kurmak için planla-nan zamana göre ilerledi-ğimizi söyleyebilirim” dedi.

Malatya’nın Kürecik il-

çesinde bulunan füze kalka-nı, önümüzdeki 10 yılda Av-rupa’nın çeşitli noktalarınayerleştirilecek diğer kara vedeniz radarlarından oluşa-cak füze savunma sistemi-nin temel unsuru. ABD, füzekalkanının İran’dan gelecektehdide karşı kurulduğunusöylüyor. Türkiye’deki rada-rın yanı sıra Romanya vePolonya’da durdurucu füze-ler, İspanya’nın Rota şehrin-de ise savunma kapasitesinesahip dört balistik füze bu-lunuyor. Operasyonun mer-kezi ise Almanya’da.

İran Meclis Dış Politikave Ulusal Güvenlik Komis-yonu Başkanvekili Hüseyinİbrahimi füze kalkanınınTürkiye’ye kurulması ile il-gili “İran’a karşı herhangibir saldırı karşısında Malat-ya’yı vuracağız” açıklamasıyapmıştı.

361. HaftaCumartesi Anneleri, bu haf-

ta, gözaltında kaybedilişlerinin18. yılında Cüneyt Aydınlarve 28. yılındaMaksut Tepe-li’nin akıbetini sordu.

Eşinin çok ağır işkencelersonucunda öldürüldüğünü veAdli Tıp’a götürülmesine rağ-men Adli Tıp belgelerinin orta-da olmadığını söyleyen MaksutTepeli’nin eşi Şehriban Tepe-li’nin ardından söz alan Abdur-rahman Coşkun’un yengesiMukaddes Coşkun, “Devletkaybediyor ardından sigorta ka-ğıdı yolluyor. Nasıl bir vicdan-dır bu?” diye sordu.

Hrant Dink davası ile ilgilikonuşma yapan Av. Eren Kes-kin’in ardından Cüneyt Aydın-lar’ın kardeşi Recep Aydınlarda, Nazi katliamında ölen 10Türk için Almanya Başkanı’nınözür dilediğini, fakat herkesedemokrasi dersi veren Başba-

kan Tayyip Erdoğan’ın hiçbirşey yapmadığını söyledi. Sonolarak haftanın açıklamasınıMeral Çıldır okudu.

362. HaftaCumartesi Anneleri’nden bu

hafta ilk sözü alan 1995’te göz-altında kaybedilen AbdülkerimYurtseven’in torunu EmrahYurtseven, “18 yıl oldu devletnerede? Vicdansızlar nerede?Dedemin kemikleri niye bulu-namadı?” sorularını sordu.

Yurtseven’in ardından ko-nuşan 1995’te gözaltında kaybe-dilen Murat Yıldız’ın annesiHanife Yıldız, 5 gün sonra 8Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü olduğunu hatırlatarak, 8Mart’ın gözaltına alınan, tutuk-lanan sendikacıların, kayıp an-nelerinin, ezilenlerin günü ol-duğunu kaydetti. Haftanın açık-lamasını tutuklu gazeteci Ah-met Şık’ın eşi Yonca Şık yaptı.

Özgür gelecek/281188 Halkın Gündemi

İzmir: Dersim Kültür ve Daya-nışma Derneği 13. Olağan Kongresinigerçekleştirdi. 19 Şubat Pazargünü gerçekleştirilen kongre ilk ola-rak Dersim’de kefensiz yatan şehitleradına saygı duruşuyla başladı. Saygıduruşunun ardından gündem öneri-leri alınarak divan seçildi. İlk olarak2010-2012 faaliyet raporu sunuldu.Derneğin iki yıllık süreçte yapmış ol-duğu çeşitli sosyal ve kültürel etkin-likler, saldırılara karşı yapılan eylemve mitingler, geleneksel olarak yapı-lan piknikler, tarihsel gündemlerüzerine yapılan etkinlikler hakkındabilgi verildi. Faaliyet sunumunun ar-dından mali rapor ve denetleme ku-rulu raporu sunuldu. Geçmiş süreçüzerine yapılan sunumların ardındanyönetim kurulu seçimi yapıldı.

Son olarak dilek ve temenni bölü-müne geçildi. Bu bölümde üyelerdernek üzerine çeşitli değerlendirme-lerini ve önerilerini sundular. Kon-greye Pir Sultan Abdal Kültür Derne-ği Karabağlar Şubesi de katıldı.

“Ortadoğu’ya ve Suriye’yeEmperyalist Müdahaleye Son”şiarıyla örgütlenen eylem, huzur vegüveni bozacağı gerekçesi ile vali-lik tarafından izin verilmemesinerağmen 19 Şubat tarihinde gerçek-leştirildi.

Eğitim-Sen, DİSK, Partizan,DHF, Halkevi, AKA-DER, HalkCephesi, BDP, EMEP, ESP, ÖDP,TÖP-G, SDP ve Sosyalist Parti tara-fından düzenlenen eylem SümerlerMahallesi’nde başladı. Yaklaşık binkişi, 2 km kadar yürüyüp, Ulus Mey-danı’na geldi.

Davul ve zurna eşliğinde protes-tolarını sürdüren kitle adına Eğitim-Sen Hatay Şube Başkanı Ayhan Er-kal basın açıklamasını okudu. “Tu-nus’ta başlayan halk hareketleri Mı-sır’da, Libya’da, Bahreyn’de birbi-rinden farklı etkiler yaratarak yolu-na devam ediyor. Emperyalist güç-ler ve işbirlikçileri ise bu hareketlerikontrol altına alarak yeni rejimlerinşa etmeye çabalıyor. Libya’ya ya-pılan NATO müdahalesi ile bu çaba-nın hangi boyutlara varabileceğinihep birlikte gördük” dedi

Engellemelere rağmen katılımıniyi olduğu eylem coşkulu geçti. Parti-zan olarak biz de eylem alanında ye-rimizi aldık.

Eylemde Mersin’ de yapılan songözaltı ve tutuklamalar hatırlatılmış,tutukluların serbest bırakılması içinçağrıda bulunulmuştur. Suriye bay-rakları ve Esad posterleriyle bir gru-bun sonradan dahil olduğu eylem,Arapça sloganlarla bitirilmiştir.

Dersim Derneği’ndekongre heyecanı

Malatya’da füze kalkanı faaliyete geçti “Dedemin kemikleri nerede?”

“Suriye halkının yanındayız!”

BBBBİİİİRRRR İİİİHHHHTTTTİİİİMMMMAAAALLLL DDDDAAAAHHHHAAAA VVVVAAAARRRR

Page 19: Özgür gelecek 28

Dersim-İstanbul: Her gün yenidenortaya saçılan nefret söylemleri ile bera-ber onlarca toplu mezar açılmakta. Dev-letin farklı hiçbir sese tahammüledemediği ve kendi diliyle, kendi eliylebeslediği nefretin tohumları Taksim’depankartlarla, Adana’da çocuklara yapı-lanlarla, Dersim’de, Mêrdîn’de ve dahabir çok yerde toplu olarak çıkan mezar-larla filizlenmekte. Taksim’de münferitolay olur, Adana’da gereken yapılır, Adı-yaman’da çocuk oyunu olur devletinırkçı, şovenist, ayrımcı nefret politikaları.

Özelde Kürtleri, genelde muhalif tümkesimleri “hizaya” koyamadığında, sindi-remediğinde, aynılaştıramadığında yap-tığı şey katliam olur. Yıllar öncesine aityüzlerce toplu mezarın çıkması ise devletiçin sıradanlaşmış olsa da bizler açısın-dan öyle değildir.

Toplu mezarlardan biri de Dersim’in

Çemişgezek ilçesindeçıkmıştı. 11 Nisan1997’de çıkan çatış-mada PKK’lilere ait19 kemik bulun-muştu. Bu kemikler-den birinin de AdliTıp Kurumunda yapı-lan DNA testindensonra Ali Yıldız’a aitolduğu tespit edil-mişti. Fakat devlet“her nedense” cena-zeyi ailesine, yakınla-rına vermemektedirenmişti. Yıldız’ın

gömüldüğü yerden çıkarılması için uzunsoluklu bir mücadele yürüten ailesi veTAYAD’lı aileler nihayet Ali Yıldız’ın ce-nazesini alabildi. Abi Hüsnü Yıldız “benkardeşimin kemiklerini alabilmek içinölüm orucuna yattım. Çok insani bir hak,yakınlarının cenazesinin verilmesi. Amabu ülkede yakınının cenazesini almak içininsanlar bedenini ölüme yatırıyor” dedi.Doğru, bizim ülkemizde devlet cenazelerivermeyerek, gerilla cenazelerine işkenceederek ne kadar korktuğunu gösteriyor.Yıldız’ın cenazesi, ailesi ve yoldaşları ta-rafından “Ali Yıldız Ölümsüzdür”pankartı açılarak “Kahramanlar ölmez,halk yenilmez”, “Halkız, haklıyız, kazana-cağız” vb. sloganlar eşliğinde alındı. Ce-naze Gazi Cemevi’nde yapılan cenazetöreninden sonra Gazi Mahallesi Mezarlı-ğı’nda son yolculuğuna uğurlandı.

Kılıçdaroğlu’nun birçok yolsuzlukbelgesiyle televizyon ekranlarında genişbir yer edinip “temiz, masum” bir tabloçizerek “kahraman” haline getirildiğisüreç, Baykal’ ı bir “devrim” ile genelbaşkanlık kürsüsünden indirip kendi-nin geçmesiyle taçlandırılmıştı. Der-simli olmasından ileri gelen Kürt, Alevikimliği Kılıçdaroğlu’na ayrı bir “prestij”katmış ve Kılıçdaroğlu Dersimlilerin degönlünde ayrı bir yer edinmiştir.

Kılıçdaroğlu’nun kendi partisi içeri-sinde de “zorlu mücadeleler”in kapısınıaralamasına vesile olan tümbu gelişmeler parti içindeki“muhalefet”in birçok saldırı-sını da beraberinde getirmiş-tir. AKP’nin klikler arasıçatışmada uzun bir süredirbirinciliği elden bırakmamasınınCHP’de yarattığı moral, motivasyon dü-şüklüğü de Kılıçdaroğlu’nun “zorlu” sü-recine tuz-biber oldu. İşte böylesi birsürecin devamı olarak uzun bir süredirCHP içerisinde tartışmalara yol açanparti tüzüğünde, 26 Şubat’ta yapılan 16.Olağanüstü Kurultay’la değişiklikleregidildi ve CHP’nin “büyük demok-rasi şöleni” halk nezdinde ikiyüzlülü-ğün tam bir yansıması olarak yaşandı.CHP’ nin ve yoğun olarak da Kılıçda-roğlu’nun Alevilere yönelik politikaları-nın “göstermelik” olması gerçekliği birkez daha Kurultayda görüldü. Kılıçda-roğlu önderliğinde yoluna devam edenCHP’nin kendi tarihini bilmiyormuşgibi yapması faşist karakterinden ileri

gelmektedir.Kılıçdaroğlu kurultayda yaptığı ko-

nuşmada “barış, özgürlük, demokrasi”naraları atmış; “tencere dibin kara,seninki benden kara” misali R. T.Erdoğan’ı “demokrasi”den nasibini al-mamış olmakla suçlamıştır. Kılıçda-roğlu ekmeğini bir “demokrasi”ye, bir“barış”a, bir “özgürlük”e batırarak “ren-klendirmeye” çalışmakta; ancak ne varki mayasındaki bozukluğu gizleyeme-mektedir.

Partinin “demokratik sol” adı al-

tında hizmet ettiği ideolojinin halkın çı-karına olan bir ideoloji olmadığıkesindir. Öyle ki CHP, ilerleyen dönem-lerde “demokratik sol bir parti” başlığıaltında da halkın derdine derman olmagücüne erişemeyecek, AKP’den muzda-rip yığınları arkasından sürükleyip ger-çek bir çözüme kavuşturamayacaktır.Bunun sebebi CHP’nin hamurunun sis-temin kodlarıyla yoğrulmuş olmasın-dan ileri gelmekte; şüpheye ihtimaldahi vermemektedir.

Partinin amacını “insan haklarınave hukukun üstünlüğüne; laik, çağdaş,katılımcı ve çoğulcu demokrasiye da-yanan hakça bir düzen oluşturmak”olarak değiştirmesi “CHP’de devrim”anlamına gelmez, CHP’nin esas kodla-

rıyla tezat oluşturmaz. Bu en fazlaCHP’nin geçmişine, geleceğine bir kılıfgeçirmek olur.

“Büyük demokrasi şöleni” ola-rak lanse edilen Kurultayda tüzük mad-delerinde yapılan değişiklikler, CHP’ninCHP’liğinden bir şey kaybettirme-mekte; tam tersi bir biçimde ona dairbildiklerimizi tersine çevirebilecek enküçük bir kıvılcım dahi taşımamakta-dır.

Biliyoruz ki; CHP ne kurultayın ya-pıldığı salona Deniz Gezmiş fotoğrafını

asmakla devrimci olur, ne detüzük maddelerini kılıftan kılıfasokarak. CHP’yi faşist yapanideoloji sırtını dayadığı, beslen-diği ve her geçen gün de biradım ileri taşıdığı Kemalizm’den

ileri gelmektedir ve bu, bırakalım dev-rimciliği, CHP’den ilericilik beklemeyedahi imkân vermemektedir.

Salonun bir kenarında asılı duranMetin Lokumcu’nun fotoğrafı, Ata-türk’ünki ile karşı karşıya bakarkenherhangi bir anlam ifade etmemekte;CHP’ye sempati duyguları beslememize“vesile” olamamaktadır.

CHP içerisinde Kılıçdaroğlu ve “Kı-lıçdaroğlucular”a karşı muhalefetin ba-şını çeken Önder Sav’ın partidenayrılmayacaklarına işaret eden “selgider, kum kalır” sözü bir bütün CHPiçin geçerlidir ve anlatmaktadır ki; CHPde, parçası olduğu sistem de bir gün ta-rihin mezarlığına gömülür, halkın haklımücadelesi neticeye ulaşır!

Amed: İstanbul 14. Ağır Mahke-mesi, Hrant Dink’in öldürülmesiyle il-gili 216 sayfalık karar Hrant Dinkailesinin avukatlarına verildi. Mahkemekararına göre suç örgüt tarafından iş-lenmiş ancak örgüt “çok büyük” olduğuiçin yine ortaya çıkan bir kararın karar-sızlığı görülmektedir. Mahkeme, delille-rin örgüt tarafından yok edildiğini veHrant Dink’i öldürenlerin, gerçek az-mettiricinin kim olduğunu bilmedikle-rini “kuvvetli muhtemel” olarakmahkeme tarafından belirtildi. Örgüt“büyük” olduğundan dolayı azmettirici-ler de belli değil çünkü azmettiriciler,Türk bayrağıyla çekilen bir fotoğraf yada Erdal Eren’e adam deyip Ogün Sa-mast’a çocuk diyen bir zihniyettir. Budurumda elbette ki örgüt büyük olur vegizlice üstü örtülmeye çalışılır. Mah-keme aynı şekilde Ogün Samast’ın veYasin Hayal’in cinayeti tek başlarınaplanlayamayacaklarını söyleyerek şun-ları ifade etmiştir: “Bu denli sonuçlarıolan bir cinayetin çocuk denilebilecekyaşta, eğitim düzeyleri ortada olan sa-nıkların bir örgüt olmadan düşünüp,planlayıp yapmaları akla uzak görül-mektedir. Bu düşüncemiz olayın arka-sında terör örgütü olduğu şüphesinigüçlendirmektedir.”

Aynı şekilde mahkeme “Akıl yü-rütme ve yorum yöntemleri yalnızcaşüphe için yeterlidir. Şüphe sanıklarınlehine yorumlanır. Şüphe ile mahkûmi-yet hükmü kurulamaz.”

İzmir: 16 Şubat 2012 tarihindeDersim Alevi İnanç ve Kültür Akade-misi’nin kapatılması ve 26 Şubat ge-cesi Adıyaman’ın Karapınar ve YunusEmre Mahallelerinde Alevilerin yaşa-dığı yaklaşık 50 evin işaretlenmesiprotesto edildi.

İzmir Dersim Kültür ve Daya-nışma Derneği ve Alevi Bektaşi Fede-rasyonu İzmir Bileşenleri’ninörgütlediği eylem eski Sümerbankönünde ya-pıldı. Kısa biryürüyüşün ar-dından ilk ola-rak dernekadına bir açık-lama yapıldı.Basın metninidernek yöneti-cisi HüseyinOzan okuduve “çocuklarımıza kendi inanç siste-mimize aykırı bir din anlayışı zorladayatılmaktadır. Fetullahçı örgüt-lenme Dersim’in içine kadar sokul-muş, halkımıza dayatılan yoksulluküzerinden inanç ve kimliğe yönelikasimilasyona hız verilmiştir” dedi.

Hatırla 1978 Maraş’ı

Adıyaman’da yaşanan ve Maraş

katliamı hazırlıklarını hatırlatan olayailişkin de Alevi Bektaşi Federasyonubileşenleri bir açıklama yaptı.

Basın metnini okuyan Alevi KültürDernekleri Örgütlenme SekreteriEngin Gündük şunları söyledi; “26Şubat’ı 27 Şubat’a bağlayan gece‘meçhul şahıslar’ Adıyaman’da Alevi-lerin yaşadığı yaklaşık 50 eve işaretkoydu. Adıyaman valisinin yaptığıaçıklama gayri ciddidir. ‘Bunu yapan

çocuk da olabi-lir’ söylemi ko-nunun öneminive ciddiyetini sı-radanlaştırmak-tır. Maraşkatliamı önce-sinde de Alevile-rin evlerinekırmızı işaretlerkonmuştu. Adı-

yaman’daki bu saldırı asla küçümse-nemez. Alevi katliamlarınındavalarının zaman aşımına uğradığıülkemizde yeni katliam provaları ya-pılıyor.”

“Katil devlet hesap verecek”, “Di-lime, inancıma dokunma”, “Maraş’ıunutma, unutturma” vb. sloganlarınatıldığı eyleme HDK ve devrimci ku-rumların yanı sıra sendikalar da des-tek verdi.

Büyük örgüt,bozuk çark

Katliam ve hazırlıkları protesto edildi

Özgür gelecek/28 1199Halkın Gündemi

“Sel gider, kum kalır”; CHP’de mezara gömülür!

CHP ne kurultayın yapıldığı salona Deniz Gez-miş fotoğrafını asmakla devrimci olur, ne de

tüzük maddelerini kılıftan kılıfa sokarak.

Ali Yıldız Ölümsüzdür!

Page 20: Özgür gelecek 28

Çocuklara yönelik işkence uygula-maları ile gündeme gelen Pozantı MTipi Hapishane’de özellikle “taş atan ço-cuklar” olarak bilinen tutuklu çocukla-rın yaşadıkları hapishaneler gerçekliği-ni bir kez daha gözler önüne serdi. “Si-yasi gerekçelerle” tutuklanan Kürt ço-cukların, adli tutuklularla bilinçli olarakaynı koğuşlara konulması haberinin ar-dından, bu uygulamanın ağır sonuçlarıda kendini göstermeye başladı. Serbestbırakılan bazı çocuklar, arkadaşlarınınhapishanede adli tutuklular tarafındancinsel taciz ve tecavüze maruz kaldığınıanlatırken, şiddete hapishane yönetimi-nin de göz yumduğunu aktardılar.

H.K, yakın zamanda 4 ay PozantıHapishanesi’nde kaldığını belirterek, B-4 koğuşuna yollandığını ve burada bu-lunan tüm tutukluların adli olduğunuifade etti. H.K. söz konusu hapishanededefalarca tecavüz ve taciz olaylarına ta-nıklık ettiklerini belirtti.

Ş.A isimli çocuk ise, kendisine ajan-lık yapması yönünde dayatmaların ya-pıldığını belirtip Pozantı Hapishanesiiçin de “Orada çok kötü şeyler yaşa-dım. Adliler, boğazımıza ip takıp sıkı-yorlardı. Bizi dövüyorlardı. Teröristolduğumu söyleyip öpmemiz için yüzü-müze bayrak uzatıyorlardı. Öpmek is-temediğinde ise yine dövüyorlardı” di-yerek yaşadıklarını anlattı.

Serbest bırakıldıktan sonra da bir-çok arkadaşının normal yaşamlarınadönemediğini belirten Ş.A, “Arkadaşla-rımız bize katılmaya utanıyorlar. Çün-kü yaşadıklarını unutamıyorlar” dedi.Hapishane idaresine defalarca söz ko-nusu uygulamalara ilişkin bilgi verdik-lerini, ancak hapishane idaresinin ses-sizliğini koruduğunu vurgulayan Ş.A,“Koğuşlarımızı değiştirmeleri yönündetaleplerimiz oluyor ama, taleplerimizcevapsız bırakılıyordu” dedi.

Pozantı’da kendilerini en fazla zorla-yan sorunun cinsel istismar olduğunubelirten A.K, daha bir çok sorunla bo-ğuştuklarını ifade etti. “Adli suçlulargeceleri arkadaşlarımızı zorla yatakla-rına çağırıyorlardı. Gözümüzün önün-de arkadaşlarımızın kafasını kırıyor-lardı. Ama hapishane idaresi her za-man konuyu örtbas etmeye çalıştı” diyekonuştu.

Hapishane idaresinin suç dos-yası ise epeyce kalabalık:

- Geçen yılın Ağustos ayında 15 ya-

şındaki Kürt çocuğu Yasin Akyüz saat-ler süren işkencenin ardından boğula-rak öldürüldü. Adli Tıp Kurumu’nda ya-pılan otopside Akyüz’ün kaburgalarınınkırıldığı ve boğulduğu tespit edilmişti.

- Geçen yıl Adana’da 15 Şubat’ta ya-pılan gösteriye katıldıkları gerekçesiyletutuklanan çocuklardan Ş. Ö’nün anne-si Fadile Ö, “Çocuğumu 3 gün aç bıra-kıp, dövmüşler” demişti.

- Çocukların genel arama sırasındaaskerler tarafından dövüldüğü, “SizKürtsünüz, kanınız bozuk” şeklinde ha-karetlerde bulunulduğu ve ölümle teh-dit edildiği belirtilmişti.

- Adana’da gösterilere katıldığı ge-rekçesiyle tutuklanan M.A, gözaltındave hapishanede işkence gördüğünü söy-lemişti.

- İHD Adana Şubesi’nin 2008 yılıitibariyle gözaltına alınan, tutuklanan,tutuksuz yargılanan ve ceza alan çocuk-lara ilişkin hazırladığı raporda hapisha-nede bir yıl içerisinde 71’i siyasi, 207’siise adli davadan olmak üzere, toplam278 çocuğun bulunduğu belirtilmişti.

- Pozantı Hapishanesi’nde bulunanTMK mağduru Ferdi Sertkal’ın Nisan2010’da, 32 çocuğa hapishane idaresiile gardiyanlar tarafından işkence vekötü muamele yapıldığı iddiasıyla Cum-huriyet Savcılığı’na yaptığı başvuru red-dedilirken, savcılık Sertkal hakkında“iftira suçunu” işlediği gerekçesiylekamu davası açmıştı.

- BDP Wan Milletvekili Fatma Kur-tulan, 2 Şubat 2010’da Pozantı ÇocukHapishanesi’nden Ceyhan M Tipi Ha-pishane’ye nakledilen 7 çocuğun koğuşdeğiştirmeye itiraz ettikleri için 30-40gardiyan tarafından coplarla dövülme-sini Meclis’e taşımıştı.

- Temmuz 2009’da, hapishanedekoşullarının kötü olmasını protesto

eden çocuklar, açlık grevine başlamış,hapishane koşulları düzeltilinceye ka-dar eylemin devam edeceği duyurul-muştu. Grevi yapan çocuklardan 17 ya-şındaki Y.A., Kozan M Tipi Hapishane-si’ne sürgüne gönderilmişti.

- Hak ihlallerinin yapıldığı İHDMersin Şubesi de Pozantı Hapishane-si’ndeki tüm temizlik işlerinin çocukla-ra yaptırıldığını söylemişti.

- Mart 2010’da Meclis İnsan Hakla-rını İnceleme Komisyonu çocuklara iş-kenceyle gündeme gelen Pozantı, Ber-gama ve İncesu çocuk hapishanelerinin“çocukların kalmasına uygun olmadığı”için kapatılmasını istemişti.

Hapishanelerde tutsakların aleyhin-deki uygulamaların ardı arkası kesilmi-yor. Şimdi de mahkeme, hastane dönü-şünde tutsakların ayakkabılarına el ko-nulmaya başlanmıştır. Hapishane ida-resi ve personelinin görevi olan ayakka-bıların x- ay cihazından araması yapıla-rak geçirilmesi işlemi tutsaklara yaptı-rılmaya çalışılmaktadır. Bunu kabul et-meyen tutsakların ayakkabılarına el ko-

nulmakta ve istenmesine rağmen geriverilmemektedir. Tutsaklar, en soğukhava koşullarında olumsuz sonuçlarıolacak bir uygulamayla yüz yüze bıra-kılmaktadır.

Bu uygulama sağ böbreği % 50, solböbreği % 40 çalışan, % 60 özürlü ra-poru bulunan ve daha pek çok sağlıksorunu olan Eser Morsümbül gibiciddi rahatsızlıklar yaşayan tutsaklarıdaha fazla etkileyerek ağır sonuçlarayol açabileceği biliniyorken ısrarla de-vam ettirilmektedir.

En bilindik olarak 12 Eylül’deki iş-

kence yöntemi (tazyikli su, çırılçıplaksoyarak soğukta bırakma vs. vs.) bugünbiçim değiştirerek “ileri demokrasininileri işkence yöntemi” olarak uygulan-maktadır.

Bütün bu uygulamalar devletin ha-pishane politikasının birer ürünüdür.Bu politikaya yön veren anlayışı en çıp-lak haliyle 19 Aralık 2000’ de gördük-yaşadık. Bugün devam eden sorunlarda bu anlayıştan kaynaklanmaktadır.(Tutsak Partizanlar Caner Uluç,Hüseyin Uzundağ, Cihan Kara-man)

Özgür gelecek/282200 Hapishane

İstanbul: 7 aydır Bakırköy Kadın Ha-pishane’de tutulan hasta tutsak YaseminKaradağ’ın ailesi ve avukatları ile İstan-bul Tabip Odası ve TAYAD, 27 Şubat günüİTO’da basın toplantısı düzenleyerek, 28Şubat’taki duruşmada Karadağ’ın serbestbırakılmasını istedi. İTO’dan Dr. HasanOğan, hasta tutsakların tedavisinin engel-lenmesini işkence olarak tanımlayarak Ya-semin Karadağ için sağlık hakkının savu-nulmasının yaşam hakkının savunulmasınoktasına geldiğini ve “Eğer tahliyesi ger-çekleşip tedavisi yapılmazsa yaşamı sonaerebilir” dedi.

Konuşmasının ardından TAYAD adınahazırlanan açıklamayı okuyan YaseminKaradağ’ın kardeşi Olcay Karadağ, Gü-ler Zere’nin tahliyesinin ölüm sınırındagerçekleştiğini hatırlattı, “Bizler bir evla-dımızın daha tecrit zulmüyle, tedavisi en-gellendiği için öldürülmesine izin verme-yeceğiz. Yasemin’i tahliye ettirene kadar

mücadelemizi sürdürece-ğiz” dedi.

Sağlığı her geçen gündaha da kötüleşen Kara-

dağ’ın 28 Şubat’takimahkemesinde,mahkeme heyeti herzamanki tutumunusürdürerek, Kara-dağ’ın tutukluluğu-nun devamına kararverdi.

H. Merkezi: Edirne F Tipi Hapisha-ne’de bulunan siyasi tutsakların haftalıktelefonla görüşme hakları, her iki tarafında adını ve soyadını söylemesi dayatması-na karşı çıktıkları için ellerinden alınıyor.Edirne F Tipi Hapishane’de tutulanTKP/ML dava tutsaklarından Zeynel Fi-rik ve Ulvi Yalçın’ın yakınları, son 2 ikihaftadır telefon görüşmelerinde ad ve so-yadlarını söylemedikleri için telefonlarınınkesildiğini ve çocuklarıyla görüşmelerininengellendiğini belirtiyor. Ailelerin tutsak-lardan edindiği son bilgiye göre hapishaneidaresinin, tutsaklara “Gidin, kendi ara-nızda nasıl anlaşıyorsanız anlaşın. 15 günsonra telefonda adını, soyadını söyleme-yen bir daha telefonla konuşamaz” dediğiöğrenildi.

İstanbul: İHD İstanbul Şubesi Ceza-evi Komisyonu, F tipi hapishanelerin kal-dırılması ve tecritin son bulması talebiylebaşlattığı eylemlilik süreci 25 Şubat’taTaksim Meydanı’nda yapılan açıklamayladevam etti. Tutsak yakınlarıyla insan hak-ları savunucularının “F” şeklinde oturarakyaptığı eylemde okunan basın açıklama-sında, tecrit koşulları ve F tipi hapishane-lerin etkileri bir kez daha anlatıldı. “Tec-rit öldürüyor, F Tipi HapishanelerKapatılsın” isimli kampanya çerçevesin-deki eylemler 2 Nisan’da İstiklal Cadde-si’nde yapılacak yürüyüşle son bulacak.

POZANTI ÇOCUK İŞKENCEHANESİYaşam hakkı için Yasemin’e özgürlük

Edirne’de tutsaklarlatelefon pazarlığı

F tipine karşı F eylemi

Merhaba

Antakya Pozantı’ya sessiz kalmadıH. Merkezi: Antakya De-

mokrasi Güçleri Pozantı M TipiHapishane’de tutulan çocuk tut-saklara yapılan taciz ve işkencele-re karşı Eğitim-Sen ilçe binasıönünde buluşarak Ulus Meyda-nı’na kadar bir yürüyüş gerçek-leştirdi. Burada kurumlar adınaMeriç Solmaz basın açıklama-sını okudu. Solmaz açıklamasınındevamında Adalet Bakanı Sadul-lah Ergin’i bir an evvel istifaya et-meye çağırdı.

Eğitim-Sen, İHD, Halkev-leri, AKADER ve Partizan’ın daaralarında bulunduğu kurumlartarafından gerçekleştirilen basınaçıklamasında sık sık “AdaletBakanı halka hesap vere-cek”, “Çocuk tutsaklara özgür-lük”, “Tecavüzcü devlet hesapverecek” sloganları atıldı.

Page 21: Özgür gelecek 28

Demirel’in başbakan, MHP’li ÜnalErkan’ın OHAL Bölge Valisi, DoğanGüreş’in Genelkurmay Başkanı olduğu1992’de, Şirnex (Şırnak), Cizîr (Cizre) veNisêbîn (Nusaybin)’de 100’den fazla in-sanın katledildiği Newroz’un 20. yıldö-nümündeyiz.

Kürt halkının belleğinde acı ve kanlayoğrulmuş, derin izler bırakan tarihler-den biridir ’92 Newroz’u, serhıldanı.

Yurtsever hareketin yürüttüğü ge-rilla savaşı, imha-inkâr ve asimilasyonakarşı Kürt halkının bilincini aydınlata-rak her gün daha geniş kitleleri kucaklı-yordu. 1990’lı yılların başından itibarenartık kitleselleşen serhildanlar Sîlopya(Silopi) ve Cizîr’in ardından, Botan’ıaşıp tüm Kürt illerine ulaşmış, direnişve özgürlük ateşi dört bir yanı ısıtmıştı.Newroz, Kürt halkının zalimlere karşıisyan bayrağını göndere çektiği, dostadüşmana ilan ettiği, özgürlük türküle-rini haykırdığı, zincirlerini kırdığıgündü.

Newroz, bu tarihsel süreç içindeKürt halkının taleplerini meydanlara çı-karak haykırdığı önemli günlerden biriolacaktı. 1991 ilkti. Kıvılcım toprağadüşmüş, bozkır en kuru yerinden tutuş-muştu. Kürt halkı ’91 Newroz’unda yı-ğınlar halinde alanlara çıkarak ulusaltaleplerini haykırmıştı. Halkın bu ayağakalkışı devleti tedirgin etmiş, uykularınıkaçırmıştı. Aynı durum bir daha tekrar-lanmamalıydı. Bunun için harekete ilkgeçen medya oldu. Hürriyet, Sabah gibigazeteler ve kiralık kalemler kıyametteorileri üretmeye başladı: “PKK 21Mart’ta bağımsızlık ilan edecek,Kürdistan’ı kuracaktı.” Devletin enyetkili ağızları ortamı germek, korku ik-limi yaratmak adına hiçbir masraftankaçınmayacaktı.

Vahşet, katliam,serhildan…

Newroz’dan haftalar önce özellikleŞirnex ve Colemêrg (Hakkari) bölgesineon binlerce asker sevkiyatı yapılırken,hassas bölgelerde görev yapan tümresmi personelin izinleri kaldırıldı. Bası-nın ve siyasetçilerin kopardığı fırtınayave sürecin terörize edilmesine karşınBotan halkı da bayramını alanlara çıka-

rak kutlamak için hazırlık yapıyordu. İs-tedikleri tarihsel bir misyonu, anlamıolan bu ulusal günü bayram havasındadavul zurna eşliğinde halaylar çekereközgür bir halk olarak kutlamaktı.

Ancak devlet, ’89’da Nusaybin, Cizîrve Sîlopya’da ilk serhıldanın yaşanması-nın ardından özellikle Botan’ı hedeftahtasına koymuştu. Haftalar öncesin-den polis ve asker eşleri memleketlerinegönderilmiş, kritik bölgelere zırhlı araç-lar yerleştirilmiş, korucular hazır tutul-muştu. Psikolojik olarak kopartılanfırtınaya rağmen halk bayram hazırlık-ları içindeydi.

21 Mart günü köylerden akın akınCizîr’e gelen halk Newroz’u kutlamadanönce mezarlıkları ziyaret edince ilk sal-dırıya burada uğradı. Yüksek binalarave cami minarelerine yerleştirilen ÖzelHarekât Timlerinin özellikle NusaybinCaddesi üzerinde barikatlar kurarakkitleye ateş etmeye başlamasıyla katlia-mın fişeği ateşlendi. Ardından korucu-lar ve itirafçılar devreye girdi. Hemmezarlık ziyaretine gidenlerin üzerinehem de ana caddeye çıkıp yürüyüş yap-mak isteyen kitlenin üzerine ateş açıldı.Ölümden kaçan binlerce insan mahallearalarına sığınırken, özellikle Cudi Ma-hallesi’nde bir grup milisin saldırılarasilahla karşılık vermesi belki de ölü sa-yısının yüzleri bulmasını önlemiş oldu.

Bir anda savaş alanına dönen Ci-zîr’de gazeteci İzzet Kezer, polis panze-rinden açılan ateş sonucuöldürüldü. Aynı gün ve saatlerde bu kat-liam provasının bir benzeri hem Şirnexkent merkezi hem de Mêrdîn’in (Mar-din) Nisêbin ilçesinde de hayata geçiri-yordu. Nisêbin’de Newroz kutlamasıiçin yürüyüşe geçen halkın üzerine ÇağKöprüsü üzerinde açılan ateş sonucu20’den fazla insan yaşamını yitirirken,Şirnex’te ise korucuların da desteğiyletam bir katliama girişildi.

Şirnex’te kutlamaların yapılacağıCumhuriyet Meydanı’na doğru yürümekisteyen kitlenin önü polisler, korucularve Özel Harekât Timleri tarafından kesi-lip, alana girmek isteyen kadınlarınüzeri elle aranmak istenince kitle bunatepki gösterdi. Ve aranan bahane bulun-muştu. Bir anda PTT binası, Öğretmen

Evi, TEK binası ve Uludure yoluüzerinde barikat kurmuş ÖzelHarekât Timleri halkın üzerineateş açtı. İlk saldırıda arala-rında kadın ve çocukların dabulunduğu 25’ten fazla kişiyaşamını yitirdi.Ve Nisêbin’de, Cizîr’de ol-duğu gibi yüzlerce insankurşunla, kalaslarla, demirçubuklarla saldırıya uğraya-rak yaralandı.

Resmi rakamlara göreCizîr, Nisêbin ve Şirnex’te 57kişinin öldürüldüğü kayıtlarageçse de, bu sayı gerçek sayınınçok altındaydı.21 Mart günü başlayan ve 24 Mart tari-hine kadar devam eden saldırılarda,insan avında bölgeye ek kuvvet olarakgönderilen 10 bin askerle evler tek tekarandı, 2 binden fazla kişi gözaltınaalındı.

Şirnex’te evinden gözaltına alınan 17yaşındaki lise öğrencisi Bişenk Anıkemniyet nezarethanesinde başına tek elateş edilerek infaz edildi.

Katliam/Direniş20. Yılında…

21 Mart ve sonraki gün olaylarındevam etmesi, ölü ve yaralıların basınayansımasının ardından ekranlara çıkanOHAL Bölge Valisi Ünal Erkan ve İçiş-leri Bakanı İsmet Sezgin güvenlik güçle-rine halkın ateş açtığını ve silahların elegeçirildiğini söyleyecekti. Şirnex’e 23Mart günü gelen Ünal Erkan, halkışehir stadyumunda toplayarak TRT veAnadolu Ajansı’nın karşısında kitleyeseslenip “Devletin gücünü gördü-nüz, gelin teslim olun“ diyecek, ar-dından uygulanan senaryonun parçasıolarak “silahlanan halk” getirip kalaşni-kof tüfeklerini teslim edecekti. Kamera-lar karşısında yaşanan bu komedidesilahlarını teslim eden “halk”, Şir-nex’teki korucu Tatar ailesine bağlı ko-ruculardan başkası değildi.

Şirnex, Cizîr ve Nisêbin’de yüzdenfazla kişinin ölümü, yüzlerce kişinin ya-ralanması olayına ilişkin tek bir kamugörevlisi, korucu ya da itirafçı yargılan-madı.

Ancak yaklaşık 2 bin kişi gözaltınaalındı. Çoğu tutuklandı. Şirnex ve Mer-din hapishaneleri dolunca tutuklularAmed, Êlîh (Batman), Riha (Urfa) veXarpet’e (Elazığ) gönderildi. Yıllarcasüren Devlet Güvenlik Mahkeme-si’ndeki yargılamalarda, yüzlerce kişi,hiçbir güvenlik görevlisi yaralanmadığı,ölmediği halde “güvenlik güçlerine ateşaçtıkları” iddiasıyla yargılandı, cezaaldı.

Binlerce insanın gözaltına alınaraktutuklandığı, Kürt halkına yönelik top-yekun savaş konseptinin devreye sokul-duğu bir siyasal atmosfer içindeNewroz’u karşılayacağız. Dünden bu-güne devletin Kürt halkına yönelikbaskı, inkâr, imha ve asimilasyon poli-tikaları güncellense de esas olarak de-ğişmedi. 2012 Newroz’u egemenlerinsaldırı konseptine karşı etkili bir yanıtolacak. ’92’de OHAL’e, vahşete karşı di-reniş ateşini bedeniyle harlayan Kürthalkı, bugün demokratik siyaset hak-kını sahiplenecek, siyasi iradesine sahipçıkacak ve düşmanından hesap sora-caktır.

20. yılına giren 1992 Newroz katlia-mının failleri halen yargılanmayı bek-lerken, ölümlere, sürgünlere,gözaltılara, işkence ve tutuklamalararağmen aradan geçen 20 yılda halkartık Newroz’u on binler, yüz binlerledeğil, milyonlarla kutluyor/kutlamayısürdürecek!

� 7 Mart 1997: PKK veMLKP davasından tutuklu 28 yurtsever,devrimci tutsak İskenderun Hapishane-si’nden tünel kazarak firar etti.

� 7 Mart 1983: Zonguldak Kan-dilli Armutçuk’taki maden ocağındabüyük bir grizu patlaması oldu. Bu sı-rada ocakta 406 işçi bulunuyordu. Ka-zada 102 işçi yaşamını yitirdi. Savcılıkçaoluşturulan bilirkişi heyeti, havalan-dırma sisteminin ters kurulmuş oldu-ğunu saptadı ve işletmenin % 100 suçluolduğu sonucuna vardı.

� 7 Mart 1927: İstiklal Mahkeme-leri’nin görevi sona erdi.

� 10 Mart 1969: Anadolu Ajansıçalışanları greve çıktı.

� 10 Mart 1965: Zonguldak’ta1500 maden işçisi greve başladı.

� 10 Mart 1879: İstanbul yapı iş-çileri greve çıktı.

� 13 Mart 1995: 12-13 Mart ge-cesi İstanbul Gazi Mahallesi’nde 3 kah-vehane JİTEM tarafından otomatiksilahlarla tarandı. Alevi dedesi HalilKaya öldü, 20 kişi yaralandı. Saldırgan-lar olay yerinden uzaklaştıktan sonragasp ettikleri taksinin şoförünü boğazını

keserek öldürdü ve taksiyi ateşe vererekkaçtı. Mahalle halkı olayları protestoetmek için geceyi sokakta geçirdi, olay-lara ilgisiz kalmakla suçladıkları kara-kola yürüdü. Polisin ateş açması sonucu15 kişi öldü. 15 Mart günü ise 1 MayısMahallesi’nde, katliam protesto edildi. 4kişi polis kurşunlarıyla katledildi. İs-tanbul Valiliği, Ümraniye’de sokağaçıkma yasağı ilan etti.

� 13 Mart 1982: Türkiye Komü-nist Emek Partisi’nin (TKEP) militanıüç devrimci işçi; Seyit Konuk, NecatiVardar ve İbrahim Ethem Coşkunİzmir’de Buca Kapalı Hapishane’deidam edildi.

� 15 Mart 1984: İngiltere’demaden işçileri ülke çapında bir grevbaşlattı.

� 16 Mart 1978: Öğle saatlerindeİstanbul Üniversitesi’nden çıkan kala-balık bir öğrenci grubunun üzerinebomba atıldı, 7 öğrenci öldü, 31’i ağırolmak üzere 100’den fazla kişi yara-landı. Katliam kamuoyunda büyük birtepkiyle karşılandı. DİSK, 20 Mart’ta“Faşizme İhtar” adıyla işi bırakma ey-lemi gerçekleştirdi.

* 20 Mart 1971: Êlîh’te (Batman)miting yapan üç bin köylü “açız” diyebağırdı.

Tarihten kısa kısa…

Özgür gelecek/28 2211Tarihten Sayfalar

9922’’ddeenn 22001122’’yyee NNeewwrroozz;; KKüürrtt HHaallkkıınnıınn ÖÖzzggüürrllüükk AAtteeşşii!!

Page 22: Özgür gelecek 28

AB’li emperyalistler borç krizi sarmalındanbir türlü kurtulamıyorlar. Yunanistan’ı, “Türk-lerin İstanbul’u sürekli fethetmesi” gibi,durmadan “kurtarıyorlar”. Bu seferki “kur-tarma paketinde” 130 milyar Euro kaynak ayrı-lırken, Yunanistan’a borç vermiş olan banka vebenzeri özel sektör kuruluşları alacaklarınınyüzde 53’ünden “feragat” ediyor. Böylelikle Yu-nanistan’ın borcunun 107 milyar Euro’lukkısmı siliniyor.

Feragat edilen alacaklar ve Yunanistan’ınborcunun silinmesi gibi söylemler kulağa hoşgeliyor… Bunun üzerine Yunan BaşbakanıLukas Papadimos, varılan anlaşmadan çokmemnun olduğunu açıkladı. Bir an diyoruz kiher şey güzelse Yunan halkı niye sokakları mes-ken tutmuş durumda? Emperyalistler tarafın-dan Yunan halkının tembel olduğu her fırsattadillendirildi. Ülkenin durumunu halkın tem-belliğiyle açıklayanlar arasına AKP ve büro-kratları da katıldı. Nasıl oluyor da “tembel”Yunan halkı, uzun zamandır sokakları meskentutuyor? Sürekli genel grevler yapıp, eylemsel-liklerini hem uzatıyorlar hem de süreklilik ka-zandırıyorlar.

Emperyalistler gerçekleri söyle-miyor

Emperyalistlerin Yunanistan’ı sözde kur-tarma paketi karşılığında istedikleri ise yapıla-nın yardım olmadığını bütün çıplaklığıylagözler önüne seriyor. Paket Yunanistan’ın iki ayiçerisinde bir yasa çıkarmasını zorunlu kılıyor.Yasanın içeriği ise Yunanistan’ın yapacağı har-camaların önüne borçlarını koyuyor. YaniYunan devleti hem borcunu hem de kamuemekçilerinin maaşlarını ödeyecek parası ol-mazsa önceliğini borç ödemesine veriyor. Pa-kette, Yunan halkının, emperyalistlere yerigeldiğinde bedava çalışmasını öngörüyor.

Bununla birlikte devletbütçesinin dışında blokajlıbir hesap oluşturulacak vebu hesapta sürekli üç ayiçinde vadesi gelen borçla-rın geri ödenmesine yete-cek kadar para bulunmasışart koşulacak. Öngörülenbütün bu düzenlemeler, Av-rupa’da bir ülkenin mali iş-lerine emsali görünmemişbir dış müdahale olarak gö-rülüyor. Emsali görülme-miş derken, uzun zamandıribaresini özellikle eklemekgerekiyor, çünkü varsayılandüzenleme, klasik sömürgeciliği akla getiriyor.Bunun için de burjuva basına dahi yansıyanbaşlıklarda Düyun-u Umumiye kavramı tekraröne çıkıyor. Alman Maliye Bakanı Wolfgang

Schaeuble ise tam da bu kav-ramı somutlayan bir açıklamayaptı: “Borç alıyorsanız borçaldığınız kişilerin yardım et-mesine de izin vermelisiniz”diyerek Alman vergi uzmanla-rının Yunanistan’da görevlen-dirilmesine izin verilmesiniistedi. Bütün bu gelişmeleremperyalizmin esasının değiş-mediğini gösteren olgular ola-rak tarihin sayfalarında yerinialıyor.

Emperyalistlerinamacı ne?

Başta Alman emperyalizmi olmak üzere,Euro bölgesi emperyalistlerinin bütün amaçlarıalacaklarını garanti altına almak. Paket Yunanhalkına büyük bir sefalet getirdiği gibi, emper-yalistler açısından para bir cepten öteki cebe gi-riyor. Bu arada hem Yunanistan “borcunu”ödemiş hem de her daim emperyalistlereborçlu kalmış oluyor. Asalaklaşan kapitalizminborçlandırma stratejisi aynen devam ediyor.Lenin’in kulakları çınlasın, yüzyıl önce ortayakoyduklarının geçerliliği devam ediyor.

Kamuoyunda Yunanistan’ın iflas ettiril-mesi tartışmaları devam ededursun, Yunanis-tan’ın iflası emperyalistlerin şu aralar pek deişine gelmiyor. Alman burjuva basını Yunanis-tan’ın olası iflasından edecekleri zararın hesa-bını yapmışlar. Yunanistan’ın iflasettirilmemesi karşılığında Almanya yaklaşık65 milyar Euro’luk zarardan kurtulmuş olu-yor. Hesabın ayrıntıları şöyle…

Yunanistan’a yapılan ilk paketten Al-manya’nın hesabına 16 milyar Euro düşmüşdurumda. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB)satın almış olduğu Yunanistan borç senetlerin-den Almanya’nın payına düşen 7-10 milyarEuro. Üçüncü olarak 2008 krizinden beri birdizi bankanın Almanya’da devletleştirilmesi so-nucu, bu bankaların zamanında almış olduklarıYunanistan senetleri tutarını Kiel Dünya Eko-nomi Enstitüsü 13 milyar Euro olarak tahminediyor… Son olarak Target-2 sisteminden kay-naklı Almanya’nın payına 27 milyar Euro düşü-yor.

İşte Yunanistan’a yapılan “yardımların” özüburada yatıyor. Emperyalistler kendi alacakla-rını garanti altına alırken, Yunanistan emper-yalizme daha güçlü bir şekilde “bağlanıyor”.Yunan halkına dayatılan kölelik karşılığında

Alman bankalarının kârı garanti altına alınıyor.Bütün bunlara Yunan halkı dışındaki bütünegemenler fazlasıyla seviniyorlar. Tabii halk buoyunu bozmazsa…

Yunanistan bir kez daha “kurtarıldı”

21 Şubat’ta Afganistan’ın başkenti Kabil’in kuzeyinde bu-lunan Bagram’daki Amerikan Hava Üssü’nde Kuran-ı Kerimyakılması üzerine başlayan gösteriler 30’dan fazla insanınkatledilmesiyle sonuçlandı. Her ne kadar ABD, NATO bu ko-nuda “özür dilese” de Afganistan’da büyüyen direnişkarşısında çamura saplanmış bulunuyor.

2001’de Taliban rejimini “yıkan” ABD, hatırlanacağı üzereTaliban’ı başlangıçta “terör listesi”ne almış, 2009 yılında ise“sadece askeri çözüm arayışlarının” yeterli olmadığı düşün-cesiyle Taliban’a da “kulak vererek” müzakere süreci içerisinegirmişti. Bütün bu gelişmeleri nasıl okumak gerekir?

ABD’nin Afganistan işgalinin görünen yüzü El Kaide veUsame Bin Laden olsa da işgalin altında Afganistan’ın strate-jik önemi yatıyordu. Bilindiği gibi Afganistan, kuzeyde OrtaAsya ülkeleri, batıda İran üzerinden Ortadoğu ve GüneydePakistan üzerinden Güney Asya ülkeleri ile sınırları var. Ülke,dünyada en fazla “karmaşa” yaşanan bölgeler arasında birgeçit oluşturuyor. Bu ülkenin işgali, ABD açısından Rusya,İran ve Çin’i dengelemek anlamına geliyor.

ABD açısından Afganistan üzerindeki hesaplardan biri deOrta Asya ve Hazar havzasındaki zengin doğal gaz ve petrolkaynaklarının Afganistan üzerinden Hint Okyanusu ve ora-dan dünya pazarlarına ulaştırmaktı.

Ve Afganistan’da karşımıza çıkan, emperyalistlerin bilin-dik uygulamalarıydı… Direnişi yok edemediği oranda direnişibölmek, kendi yanına çekebileceği “ılımlı” kesimleri direnişindışında tutabilmek; bunların hepsini Afganistan’da görebili-yoruz.

Kamuoyuna yansıyan önemli bir gelişme Taliban’ın geçenay Katar’da irtibat ofisini açması ve müzakerelerin başlamasıoldu. Ancak bu bilgi gerçeğin bütününü temsil etmiyor. Tali-ban’ın Molla Ömer tarafından temsil edilen kolunun ABD’ylegörüşmeye başlandığı biliniyor. Katar’da açılan irtibat ofisi debu kesimle ilgili. Ancak ABD Molla Ömer’le daha anlaşamadı.Molla Ömer’in açıklamaları ABD’nin Afganistan işgalinikaldırması üzerine kurulu... Bununla birlikte Molla Ömer, ül-kemiz kamuoyundaki genel yargının aksine Taliban’ın lider-liğini yapmıyor. 2008 yılında Emaret-i İslamî(2) adresindenyayımlanan bir bildiri ile Molla Ömer örgüt liderliğinden al-ınarak yerine Seracüddin Hakkanî getirilmişti. Bu, direnişinönderliğinin de değiştiğini gösteriyor. Buna örnek olarakOcak sonlarında Afgan gerillalarının Kandahar hava üssünegerçekleştirdiği saldırı sonrası NATO’nun Uluslararası Gü-venlik Destek Gücü’nün (ISAF) generali John Allen’in açıkla-maları… Allen açıklamasında şöyle diyor: “Molla Ömer’inTaliban üzerindeki tüm kontrolünü kaybetmiş olduğu an-laşılıyor, yoksa bu saldırıyı hemen kınar ve komutası altın-daki ‘birliklerine’ masum Afgan sivillerine karşı saldırıdabulunmama emri verirdi”(3).

Görüşmelerle ilgili bir başka açıklama da Hizb-i İslami li-deri Gülbeddin Hikmetyar’dan geldi. 3 Şubat günü BBC rad-yosuna yaptığı açıklamada Katar’da yapılan görüşmelerinbarışa hiçbir katkısının olmayacağının altını çizerek, kendile-rine yapılan görüşmelere katılım çağrısını da reddettikleriniaçıkladı. Hikmetyar’ın tavrının da direnişten yana olduğu bi-liniyor.

ABD ve NATO’nun 150 bin kişilik devasa ordusu, direniş“batağına” saplanmış durumda. Her ne kadar Afgan direnişimerkezi bir otoriteden yoksunsa da özellikle Taliban’ın dire-nişi karşısında emperyalist güçler kaybedecekler. Taliban’ındirenişi Afgan halkına özgürlük getirir mi bu ayrı konu amaemperyalistler kaybedecekler.

i Colin Powell, 2002 Şubat’ında Uluslararası İlişkiler Mec-lisi Komitesi’nde yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Ülke,hayal bile edilemeyecek bir şekilde Orta Asya’daki çıkar-larını hayata geçirmeyi ve askeri varlığını yerleştirmeyi ba-şardı.”

2 Taliban örgütünün resmi yönetim biçiminin adı3 “Afganistan’daki tek çıkış yolu müzakere” adlı Tarık

Ali’nin makalesi, sendika.org

EvrenselBakış

HHaayyaall bbiillee eeddiilleemmeeyyeecceekk şşeekkiillddeeAAffggaanniissttaann’’aa ggiirreennlleerr kkââbbuussuunn eeşşiiğğiinnddee((11))

Özgür gelecek/282222 Dünyadan

Page 23: Özgür gelecek 28

Ekonomik kriz derinleştikçe, burjuvazi kemerleri daha dasıkmayı salık verirken, ezilenler de tepkilerini artırarak gösteri-yor. Son kemer sıkma paketlerine karşı Avrupa’nın çeşitli yerle-rinde halklar 29 Şubat tarihinde sokağa döküldü. Avrupa’dakihalklar Yunanistan’da Akropolis’e asılan pankarttaki “Avru-pa’nın insanları ayağa kalkın!” çağrısına yanıt verdiler.

Brüksel: Avrupa Sendikalar Konfederasyonu üyesi olansendikacıların AB konseyi önünde eylemlerinde öne çıkanvurgu mali işlemlerden vergi alınması, vergi kaçağının önlen-mesi ve ortak tahvil çıkarılmasıydı. Sendika temsilcileriyle gö-rüşen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barraso önerileri“kabul edilemez” buldu.

Fransa: Bütün Fransa eylemlere tanık oldu. Paris’te 10 bin

kişi Bastille Meydanı’ndan Nation Meydanı’na bir yürüyüş ger-çekleştirdi. Kemer sıkma politikalarına geçit vermeyeceklerinihaykıran emekçiler “Bu bizim krizimiz değil”, “Daha fazla sos-yal adalet”, “Faturayı zenginler ödesin” pankartlarını taşıdılar.Lyon, Bordeaux, Nantes kentlerinde de binlerce kişi sokaklaraçıktı. Marsilya’da ise kitleyle polis arasında çatışmalar çıktı.

İspanya: Buradaki eylemlere öğrenciler damgasını vurdu.Valencia, Barcelona ve Madrid gibi şehirlerin de içinde olduğuyaklaşık 40 şehirde on binlerce üniversite ve lise öğrencisi so-kaklara çıktılar. Barcelona’da polisin yürüyüş güzergâhına bari-kat kurmasından kaynaklı öğrenciler polisle çatıştılar. Çatışmasaatlerce sürdü… Ayrıca öğrenciler üniversitelerin piyasalaştı-rılmasına tepkilerini “RIP Universitat Publica” (Huzur İçindeUyu Halk Üniversitesi) tabutu ateşe verdiler. Öne çıkan pan-kartlardan bazıları şunlardı: “Polisler yok olsun”, “Polissiz birdünya”, “Faşizm yeniden İspanya’da”...

Çek Cumhuriyeti: Başkent Prag’da binlerce öğrenci mec-lise yürüdü. Öğrencilerden harç alınmasının önünü açan yasayakarşı öğrenciler “bilimsel-akademik eğitim” yürüyüşü gerçek-leştirdiler.

Yunanistan: İşçi ve kamu emekçileri sendikaları yarım

gün iş bıraktı. İşçi ve emekçiler eylemlerinde belediye binalarınıda işgal ettiler. “Yeter artık” pankartlarıyla yürüyen Yunanemekçilerine Avrupa’nın her yerinden destek geldi. Paris’tekieylemde emekçiler “Hepimiz Yunanistanlıyız, emekçiyiz” pan-kartı açtılar.

Portekiz: Binlerce kişi uygulanan politikaları protestoetmek için sokağa çıktı. Haklarının gasp edilmesini önleyecek-lerini ifade eden Portekiz emekçileri, maaş kesintileri, vergizamlarını asla kabul etmeyeceklerini açtıkları pankartlarlaifade ettiler. Lizbon’daki eylemlerde emekçiler 22 Mart’ta yapı-lacak genel grevin öneminden bahsederek, greve katılım çağrısıyaptılar.

Kimilerince reel sosyalizm olarak adlandı-rılan modern revizyonizmin çökmesinin ar-dından Rusya’nın içine girdiği siyasi,toplumsal ve ekonomik krizin aşılmasıylabirlikte uluslararası arenada ama bilhassaOrtadoğu’da gittikçe etkinliğini artırdığınıgörüyoruz.

Rusya’nın Boris Yeltsin dönemindeki enönemli dış politikası yakın çevre doktri-niydi. 1993 yılında ilan edilen politikayla,eski Sovyet coğrafyası ekonomik ve güvenlikaçısından hayati önemde ilan edildi. Aynıyılın Kasım ayında ilan edilen “Karagonovdoktrini”yle askeri doktrin de oluşturuldu.Bu dönemdeki askeri politikasıyla Rusya,“nükleer silahlara ilk başvuran ülke olmaya-cağı” ilkesini terk etmiş, Rus devletinin çı-karları gereği başka ülkelerde askerbulundurabileceğini kabul etmişti. Yeltsindöneminin ilk yıllarında Rusya’nın bölgeyeyönelik politikası, ağırlıklı olarak ABD’ninpolitikalarına destek vermek şeklinde özet-lenebilir.

1995 yılındaki seçimlerin ardından Ocak1996’da ABD ve Batı’nın politikalarınauyumlu Dışişleri Bakanı Kozirev görevden al-ınarak, aynı zamanda Ortadoğu uzmanı olanYevgeni Primakov Dışişleri Bakanlığı kol-tuğuna oturtuldu. Primakov’un göreve gelme-siyle birlikte Rusya dış politikada ABD yanlısıpolitikalar yerine Avrasyacılığın hâkim ol-duğu bir dış politika izlemeye başladı. Pri-makov’un görevdeki ilk vurgusu çokkutuplu uluslararası düzenden bahsetmesi-dir. O yıllar özellikle ülkemizde egemenler ta-rafından dünyanın tek kutuplu bir dünyaolduğu propagandalarının yaygınlığı gözönünde bulundurulursa, Rusya’nın neredeyse“küreselleşme”nin ilk dönemlerinden itibarençok kutuplu dünya üzerinde durduğunu görü-rüz. Ayrıca Primakov vurgularında tek bir ül-kenin baskın geldiği düzenin kendileriaçısından kabul edilemez olduğunu belirt-mesi de 21. yüzyılın emperyalistler arası çeli-şkilerin tavan yapacağı bir yüzyıl olmasınınhabercisi olarak da yorumlanabilir.

Putin’in Rusya’yı ekonomik ve siyasi an-lamda “ayağa kaldırdığını” söylemek müm-kündür. Putin ile birlikte Rusya’nın,emperyalistler arası kamplaşmada önemli birülke konumuna tekrar geri geldiğini görüyo-ruz. Siyasi arenada Yeltsin’in ilk dönemin-deki “Atlantikçilikle”, son dönemindeki“Avrasyacılığın” bir sentezi olduğunu vurgu-layabiliriz. Aynı şekilde gerek Çarlık gerekse

de Sovyet dev-letinin belirliözelliklerindenyeni bir sentezyaparak ilerle-meye çalıştığınıda söyleyebili-riz. Putin,Rusya Federas-yonu’nun bay-rağını Çarlıkdönemininbayrağı olarakbelirlerken, ötetaraftan Rusordusununbayrağını eski

haliyle bırakmıştır. Putin’in bu tarz sentezoluşturma çabalarına en uygun örneklerdenbirisi de söylediği şu sözdür: “Her kim kiSovyetler Birliği’nin çöküşünden dolayıüzülmüyor, onun kalbi yoktur; her kim kionu eski şekliyle canlandırmak istiyor, onunaklı yoktur”.*

İlan edilen askeri doktrin ile bir kez dahaçok kutuplu sisteme vurgu yapılmasına ra-ğmen Putin, ilk döneminde daha çok iç so-runlara yoğunlaşmıştı.

11 Eylül sonrası ABD’nin politikalarına 5açıdan destek verdi. Rusya’nın planına göreABD ile istihbarat paylaşacak, hava sahasını“insani yardım” amaçlı uçuşlara açacak,ABD’nin Orta Asya’daki “müttefiklerine” havasahası ile yardım edecek, uluslararası“arama/kurtarma” operasyonlarına katılacakve Afganistan’ı işgal edecek güçlere destek ve-recek. Tüm bu yardımların karşılığında iseRusya’nın karın ağrısını oluşturan Çeçen so-rununda elini rahatlatacaktı.

Rusya’nın Çeçen sorununu görece “hallet-mesiyle” uzun zamandır uzak durduğu Orta-doğu’ya “geri döndüğünü” görüyoruz. Bunungöstergelerini kısaca şöyle vurgulayabiliriz:Rusya’nın Arap kamuoyu ile etkili iletişimkurmak amacıyla 4 Mayıs 2007’de gün boyuArapça yayın yapan Rusiya El-Yevm kanalıyayına başladı; bununla birlikte Putin 2005yılında Mısır, İsrail ve Filistin’e, 2006 yılındaCezayir’e 2007 Birleşik Arap Emirlikleri veİran’a ziyaretler gerçekleştirdi. Ayrıca 2005yılında İslam Konferansı Örgütü’ne gözlemcistatüsü ile üye olmasından da Rusya’nın göz-lerini bölgeye çevirdiğini anlıyoruz.

İran’la ABD arasındaki sorunlarda biryandan dengeli politika izleyen ama öte yan-dan İran’la dirsek temasını sürekli artıranRusya, Suriye konusunda da ABD politikala-rına açıktan rest çekmektedir. Suriye’ye yöne-lik Birleşmiş Milletler’den karar çıkmasınıengellemesini örnek olarak verebiliriz. Su-riye’nin “bölgenin anahtarı” vurgusunu yapanRusya, Suriye’ye yönelik herhangi bir saldır-ıya izin vermeyeceğini açıkladı.

Rusya’nın Ortadoğu sahnesine yenidendönmesi, emperyalistler arası çelişkileri kes-kinleştirirken, olan Ortadoğu halklarına olu-yor. Emperyalistler arası dalaş Ortadoğuhalklarına acıdan başka birşey getirmiyor.

i Erel Tellal, “Zümrüdüanka: Rusya Fede-rasyonu’nun Dış Politikası”, Ankara Üniversi-tesi SBF Dergisi, C:65, S:3

Özgür gelecek/28 2233Dünyadan

BBÜÜTTÜÜNN AAVVRRUUPPAA AAYYAAKKTTAA!!Son 20 yılda Rusya’nın Ortadoğu politikalarına genel bir bakış

Page 24: Özgür gelecek 28

Tarık Ali, Russia Today’a verdiğiröportajda Suriye’ye ilişkin birçok yan-lış ve yersiz belirlemede bulundu. Ali,Britanya solunda çok rağbet gören birsimgedir; o, sıklıkla oldukça iyi şeylersöyleyen, yetenekli bir konuşmacı veyazardır. Birçok ilerici/radikal insanınona itimat ettiği göz önünde bulundu-rulduğunda, onun yorumları özelikletehlike arz etmektedir.

Ali, “mahvolmuş Suriye halkınınçoğunluğunun Esad ailesinin gitme-sini istediğini” iddia etmektedir. Bu,Suriye siyasal yapısını anlayan birininiddia edeceği bir şey olamaz, bu, enazından adil değildir. Suriye hükümetipopülerdir ve “daha” da popüler olmakiçin iç savaşı durdurmaya çalışmakta-dır. Bu gerçek bazen anaakım medya-nın bile görebildiği bir şeydir – bakınızJonathan Steele’in Guardian’daki sonmakalesi.

Ali “Esad, defolmak zorunda” diye-rek bombasız rejim değişikliğini savu-nan Batı’nın hilesine kanmış olanlarakatılıyor. Elbette, Ali’nin batı müdaha-lesini savunması siyasî bir intiharolurdu; o nedenle, Rusya, Çin, İran veHizbullah’ı, nüfuzlarını kullanarakEsad’ı istifaya ikna etmeye çağırıyor:“Şiddete başvurulmadan dışarıdanEsad’a gitmek zorunda olduğununanlatılması gerekir… Rusya ve Çin

dâhil olmak üzere, Suriye’ye muhalifolmadığı görülen devletler, Esad’ıngitmesi için baskıyı artırmalıdırlar”.Başka bir ifadeyle, Ali rejim değişikliğioperasyonunu tamamen savunmaklabirlikte, bunun “şiddetsiz baskıyla”gerçekleştirilmesinden yanadır.

O, Batı’nın Beşşar’ın gitmesi yö-nünde neden bu kadar gözünü karart-tığı ya da Baas rejimi düştüğü takdirdeoluşacak iktidar boşluğunun nasıl birsiyasetle doldurulacağı gibi zorlu me-seleler üzerine kafa yormamaktadır. O,Baasçılar düşerse eğer Müslüman Kar-deşler’in siyasal arenada hâkimiyeti elegeçirmelerini kabul etmeye yakındır,hatta bunun sonucunda derin mezhep-sel bölünmeler olabileceğini de itirafetmektedir: “Suriye’deki Kardeşler’inazınlıkları hedeflerine alması olasıdır,fakat ne yazık ki, halkın çoğunluğu neisterse, er ya da geç gerçekleşmek du-rumundadır.” O yüzden, Tarık Ali’ninmantığına göre etnik temizlik durdu-rulamaz çoğunluk amacına ulaşsa bile!

İlginçtir ki, Ali, Suriye hükümetini“mezhep kliği” olarak nitelendirmekte-dir. Bu, Suriye egemenlerini, Nusayrimezhebinden olmakla itham edenanaakım medyanın anlatımlarıyla tu-tarlılık göstermektedir. Ne var ki, buitham, savaş propagandasından başkabir şey değildir; gerçekten de mesnet-

ten yoksundur. Suriye devletini eleş-tirmek için çok fazla neden bulabilir-siniz, ama mezhepçilik bunlardanbiri değildir. Aslında anti-mezhepçiseküler bir milliyetçilik Suriye devle-tinin niteleyen özelliklerden biridir –aksine bir niteleme, tarih boyuncamezhepçi fanatizmi provoke edenBritanya/ Türkiye/ Fransa/ABD ta-rafından paramparça edilmiş birbölge için, hazindir doğrusu. Esad-lar, her zaman dinsel ayrımcılığakarşı bir iktidar tesis etmenin pe-şinde olmuşlardır. Bunun yanısıra,NATO-Körfez İşbirliği Konseyi tarafın-dan finanse edilen gruplar ise gerçek-ten mezhepçidir. Ve Ortadoğu’daABD’nin iltifatlarına mazhar olan(Suudi Arabistan, İsrail, Bahreyn gibirejimler) gerçekten mezhepçidir. Netuhaftır ki, modern Ortadoğu tarihindeen az mezhepçi olan, en seküler(Nasr’ın Mısır’ı, Kaddafi’nin Libyası,Esad’ın Suriye’si) hükümetler, Batıemperyalizminin en nefret ettiği hükü-metler olmuştur.

Suriye Ulusal Konseyi’nin, Suri-ye’nin İran, Hizbullah ve Hamas’la iliş-kilerini koparacağını öngörenaçıklamalarını görmezden gelen; Kon-sey’in İran Yeşil Hareketi tarafındandesteklendiğini görmezden gelen Ali,“iyi ilişkileri sürdürmek adına -şayet

demokratik ve temsili bir hükümet ise-Suriye ile çıkar ilişkileri olduğu için,Esad’ın İran’ın etkisiyle düşürülece-ğini” düşünmediğini söylemektedir.Tarık Ali, bir kez daha, muhalefetin“aktüel” yapısını anlamayı reddetmek-tedir, bir yanda Konsey’in Batı yanlısıliberal yardakçıları, diğer yanda üstün-lükçü Sünni militanlar vardır -İran veHizbullah’la uzlaşmaz bir düşmanlıkiçine girecek bu iki grup. Ali, medyanınyarattığı bilgi kirliliğine öylesine kan-mıştır ki, muhalefeti her şeyden evvelhoş, sol eğilimli, demokratik, sekülerbarışçıl protestoculardan müteşekkiladdetmektedir. Açık bir şekilde vaziyetböyle değildir. Suriye’de hakikaten re-form isteyenler, kesinlikle hükümetinyanında yer alıp komplo ve dış müda-

Suriye üzerine çeşitli tartışmalarSuriye’deki durumu bahane ederek emperyalistler ülke üzerinde çeşitli planlamalar yapar ve adım adım bir saldırı-işgal süreci hazır-

lanırken, uluslararası politika ile ilişkili herkes çeşitli yorumlarla sürece dair fikirlerini yazıya dökmekte. İngiltereli tarihçi ve gazeteci

Tarık Ali de bunlardan biriydi. Ali, geçtiğimiz hafta Russia Today’e verdiği röportajda Esad’ın çekilmesi gerektiğini ifade ederken, ardın-

dan Agent of Change isimli sitede Carlos Martinez imzası ile bu görüşe karşı bir yazı yayımlandı. Sitedeki yazıda ayrıca Tarık Ali’nin gö-

rüşlerine karşı-referans olarak Jonathan Steel’in The Guardian’da 17 Ocak’ta yayımlanan makalesini gösterdi.

Biz de bu üç yazıyı yayımlayarak, uluslararası kamuoyunda meselenin tartışılan boyutlarını taşımak istiyoruz.

Özgür gelecek/282244 Çeviri

Ortadoğu uzmanı Tarıq Ali, SuriyeDevlet Başkanı Beşşar Esad’ın, Rusya veÇin’in onu yönlendirdiği gibi, Irak’taSaddam Hüseyin’in, Libya’da MuammerKaddafi’nin akıbetini yaşamak istemi-yorsa çekilmesi gerektiğini, RussiaTo-day’e anlattı.

Briton tarihçi ve gazeteci Ali’ye göre,

Suriye devlet başkanı kendi rızasıyla çe-kilmeyi kabul etmeli.

Tarık Ali, “Suriye halkı elinden gelenher şeyi yaptığında” onun “defolmakzorunda kalacağının” altını çiziyor.

Tarık Ali, Suriye’ye müdahale husu-sunda Türkiye ve NATO tarafındanbaskı oluşturulduğunu, bu felaketin ger-çekleşmesi durumunda, Libya’daki gibikorkunç derecede kan döküleceğini dü-şünüyor.

Uzman, Esad ve babasının yeterikadar Suriyeli kanı akıttığını, “buaile(nin) kabul edilemez” olduğunuifade ediyor.

Tarıq Ali, “Yeni bir anayasanın ha-zırlanması için, Suriye’nin mezhepçi ol-mayan ulusal bir hükümete ihtiyaç”olduğunu vurguluyor.

Ona göre, Rusya, Çin, İran, hattaHizbullah gibi bütün etkili taraflar, Baş-kan Esad’ın ateşkes ilan etme ve gitmezamanının geldiğinin ayırdına varmalı-dırlar.

Tarık Ali, Beşar Esad üzerindekiuluslararası baskının artırılması gerekti-ğini, zira basit ekonomik yaptırımlarınbeklenen sonuçları doğurmaya yetme-diği fikrini paylaşıyor. İran ve Çin gibiülkeler buna uymayacaklardır amaRusya ve Çin, artık Esad’a ihtiyaçları ol-madığının farkına varmalıdır.

O, yeni hükümetin İran’la iyi ilişkilergeliştireceğini, çünkü bunun yeni demo-kratik hükümetin çıkarına olacağı husu-sunda Esad’ın yanıldığınainanmaktadır.

“Şayet Esad ailesi ülkedeki konum-

larından feragat etmezse, er ya da geçfeci şeylerin gerçekleşeceğini” öngörenTarıq Ali, yabancı müdahale tehdidi vebatının telkiniyle Saddam Hüseyin veMuammer Kaddafi’nin kalabalık çetelertarafından linç edildiğini hatırlatarakuyarmaktadır.

“İleride gözlerini dikip hayretle ba-kacakları şey budur, onu bekleyen baş-kaca bir gelecek yoktur.”

“Mahvolmuş Suriye halkının çoğun-luğunun Esad ailesinin gitmesini iste-diği bir gerçektir –bizim ve onun(Esad’ın) anlamak zorunda olduğu şeybudur.”

Ali, ayrıca İslamcı Müslüman Kar-deşler’in Suriye’de hükümetin kontro-lünü ele geçirmesi konusundauyarmaktadır. Şayet onlar ılımlı hâlegelseler bile, ekonomik ve sosyal sorun-lara yönelik dikkatin saptırılması içinbüyük olasılıkla dinî azınlıklar yine gün-dem olacaktır.

“Suriye’yi müdahaleden kurtarmakiçin Esad gitmeli”

Suriye’ye dair Tarık Ali’nin manifaktürel rızası

Tarık Ali

CarlosMartinez

Page 25: Özgür gelecek 28

haleye karşı olanlardır. Alistair Croo-ke’un yazdığı gibi: “Buradaki bu kitlereform istiyor. Fakat paradoksal birşekilde -‘uyanış’a çağıran anlatımla-rın aksine- Suriyelilerin çoğunluğuBaşkan Beşşar Esad’ın reform için sa-mimi olduğu inancını paylaşıyorlar.”

Tarık Ali röportajı “Şayet Esad ai-lesi ülkedeki konumlarından feragatetmezse, er ya da geç feci şeyler ger-çekleşecek, müdahale gereği ihtimaldahiline girecektir. Onlar, Batılı as-keri birliklerin desteklediği kalabalıkçeteler tarafından linçe uğrayıp Kad-dafi veya Saddam gibi bir son mu isti-yorlar?” diye bitirmektedir. Yani:Esad, Suriye halkına sırtını dönerekçekip gitmelidir, aksi takdirde Batı,onu haklayacaktır. Ben, özellikle, Emi-liano Zapata’ya kulak verelim diyo-rum: “Diz çökerek yaşamaktansa,ayakta ölmek yeğdir”.

NATO-Körfez İşbirliği Konseyi’ninsavaş uçaklarından öte onlar tarafın-

dan finanse edilen muhalefet gruplarıkarşısında, bombasız bir rejim değişik-liğini savunmak yeterince iyi bir fikirdeğildir. Asıl düşmana karşı saflarısıklaştırmalıyız: Emperyalizm ve Siyo-nizme karşı. Mao, Çelişki Üzerine ma-kalesinde şöyle der:

“Emperyalizm böyle bir ülkeyesavaş açtığı zaman, bir avuç hain dı-şındaki bütün sınıflar, emperyalizmekarşı ulusal bir savaş vermek için, ge-çici bir süre birleşirler. Bu gibi za-manlar, emperyalizm ile bu ülkearasındaki çelişki, baş çelişki olur veülkedeki çeşitli sınıflar arasındaki çe-lişkiler (feodal sistem ile büyük halkkitleleri arasındaki baş çelişki dedahil) geçici olarak ikincil durumadüşer. Çin’de 1840 Afyon Savaşı, 1894Çin – Japon Savaşı, 1900 Yi Ho TuanSavaşı ve bugün Çin – Japon Sava-şında durum budur.”

Bugün Suriye’deki durum dabudur.

Jonathan Steeleguardian.co.uk, 17 Ocak 2012

Esad’ın popülaritesi, Arap Birliğigözlemcileri ve ABD ordusunun iliş-kisi: hepsi Batı’nın savaş propaganda-sında çarpıtılmaktadır.

Saygın bir kamuoyu araştırması,çoğu Suriyeli’nin Beşar Esad’ın devletbaşkanı olarak kalmasını destekledi-ğini gösteriyor. Sizce bu büyük birhaber değil mi? Özellikle de, Suri-ye’deki krizle ilgili egemen anlatımdanfarklı bir şey söyleniyorsa ve medyaiçin beklenmeyen bir olgu, açıkça görü-lenden daha çok haber değeri taşı-yorsa.

Ama ne yazık ki, her durumdaböyle olmuyor. Süregiden bir krizinanlatımı adil olmaktan çıkıp, bir pro-paganda silahına dönüşürse, rahatsızeden gerçekler gizleniyor. Katar Vakfıtarafından finanse edilen YouGovSiraj kuruluşunun Suriye üzerine TheDoha Debates (Tartışma Platformu)tarafından yapılan araştırmanın so-nuçları böyledir. Katar kraliyet ailesiEsad’a karşı şahin kanadın önde gelen-lerindendir -hatta Emir, Arap bir-liklerinin hemen müdahalesinigerekli görmektedir- o yüzden TheDebates’in araştırma sonuçlarını websitesinde yayımlaması iyi oldu. Neyazık ki, hükümetleri Esad’ın gitmesiniisteyen neredeyse bütün Batı ülkelerin-deki medya organları bunu yok say-maktadır.

Anahtar bulgu, Suriye dışındakiAraplarının çoğu Esad’ın istifasını is-terken, ülkedeki çoğunluğun ise farklıdüşünüyor olmasıdır. Suriyelilerin %55’i, iç savaş korkusuyla Esad’ın kal-masını istemektedir –Suriye sınırlarıdışında yaşayanların ise teorik olarakböyle bir vesveseye kapılmaları söz ko-

nusu değildir. Kamuoyu yoklamasın-dan çıkan, Esad rejimi için daha az iyiolan haber, Suriyelilerin yarısınınEsad’ın iktidarda kalması durumundayakın bir zamanda serbest seçimlereöncülük edeceğine olan inançlarıdır.Esad, bunu yapacağını ileri sürmüştür,bu, son konuşmalarında tekrarladığıbir husustur. Fakat olabildiğince ivedibir şekilde seçim kanunu çıkarması, si-yasi partilere izin vermesi, bağımsızgözlemcilerin yapılacak seçimleri izle-mesine olanak sağlamak taahhüdündebulunması elzemdir.

Yandaş medya, Arap Birliği’ningözlemci misyonunu yönlendirmeyedevam ediyor. Birlik, geçen bahar, Lib-ya’da uçuşa yasak bölge kararını aldı-ğında, bu karar Batıda büyük birmethiye ile karşılandı. Birliğin, Su-riye’de arabuluculuk kararı Batı Hükü-metleri tarafından daha düşük birhoşnutlukla karşılandı, ve herkesçe bi-linen Suriyeli muhalefet grupları siyasibir çözümdense askeri bir çözümü git-gide daha fazla savunur oldular. O ne-denle, Birliğin bu tutumu hemenBatının liderlerince ikircikli olmaklaitham edildi, medyanın çoğu da bufikri işledi. Gözlemci Heyetinin Su-danlı başkanının güvenilmez ol-duğuna dair hücuma geçildi.Heyetin 165 üyesinden birinin heye-tin performansına dair eleştiri-leri manşete taşındı. BM müdahalesilehine heyetin sürecin dışına çıkarıl-ması talebi dile getirildi.

Heyete karşı çıkanlar büyük olası-lıkla, gözlemcilerin şiddetin artık sa-dece rejim güçlerindenkaynaklanmadığını, barışçıl gösterile-rin ordu ve polis tarafından acımasızcabastırıldığı imajının aslında yanlış ol-duğunu rapor etmesinden kaygılandı-

lar. Humus ve birkaç Suriye kenti, as-keri güçler arasında süren şiddetli ça-tışmalarla mezhepsel ve etnik fayhatları oluşmuş, 1980’lerin Beyrut’u yada 1990’ların Saraybosn’sı hâline gel-miştir.

Yabancı askeri müdahale ise zatenbaşlamıştır. Rusya ve Çin geçen yılgüvenlik konseyinde Batı’nın hi-lesine çok öfkeli olduklarından,gidişat Libya’daki gibi olmayacak.Onlar, Birleşmiş Milletlerin yeni birgüç kullanma kararı vermelerini kabuletmiyorlar. Bu, “insani müdahale” ve“koruma sorumluluğu”ndan önce,soğuk savaş döneminden kalma eskibir usuldür, geliştirilmiş ve sıklıkla kul-lanılmıştır. Ronald Reagan’ın, Kontra-lara verdiği desteği hatırlayın. Reagan,Honduras’taki üslerinden, Nikara-gua’daki Sandistalar’a saldırılar düzen-leyip devirmeleri için Kontraları eğitip,silahlandırmıştı. Şimdi Honduras’ınyerine Türkiye’yi, sözde Özgür SuriyeOrdusu’nun kurulduğu güvenli bölgeyikoyun.

Batı medyasının bu konudaki ses-sizliği de dramatik. Hiçbir haberci,şimdilerde American Conservative(Amerikan askeri-endüstriyel yapısınıneo-con olmayan bir tarzda eleştiren,Ron Paul (kendisi önümüzdekibaşkanlık seçimlerinde cumhuriyetçi-lerin adayıdır) çizgisinde bir dergi) ya-zarı eski CIA Ajanı Philip Giraldi’ningeçtiğimiz günlerde yazdığı önemlimakaleyi takip etmedi. Giraldi, NATOüyesi Türkiye’nin Washington’ın ara-cısı haline geldiğini ve işaretsiz NATOuçaklarının İskenderun’a Libyalı gö-nüllüleri ve Kaddafi’nin cephaneliğin-den alınan silahları taşıdığını yazdı.Giraldi ayrıca Fransız ve İngiliz özelgüçlerinin bölgede olduğunu, CIA ve

Amerikalı özel güçlerin de muhabereve istihbarat malzemesi verdiğini söy-ledi.

Tam ölçekli bir savaş tehlikesi bü-yürken, bu hafta sonu Kahire’de ArapBirliği’ne üye devletlerin dışişleri ba-kanları Suriye heyetinin geleceğini tar-tışmak için toplanacaklar. Şüphesiz,batının medya organları, bakanlarındüşüncelerini, “güvenirlilik kaybı”,“rejimin yalanlarına aldanmak” ya da“şiddeti durdurmak hususunda başa-rısız olmak” cümleleriyle haberlerinetaşıyıp vurgulayacaklardır. Karşı argü-manlarsa ya önemsizleştirilecek ya dagizlenecektir.

Bütün taraflardan gelecek provo-kasyonlara rağmen Birlik aracılıktanvazgeçmemelidir. Suriye’deki heyet,barışçıl gösterileri de rejimi hedefle-yenleri de görmüştür. Bazı durumlardamuhalefet güçlerinin de şiddet kullan-dığına tanıklık etmiştir. Fakat yeterikadar çaba sarf edilmemiş ya da Suri-ye’deki bütün aktörlerle kapsamlı gö-rüşmeler yapacak bir ekipoluşturulmamıştır, bundan sonra or-taya çıkıp berrak tavsiyelerde bulun-mak gerekir. Her şeyden evvel, hâlârejim ve muhalifler arasında diyalogyolunun açılması için gereken çabagösterilmemiştir. Heyet Suriye’de kal-malı ve korkmamalıdır.

Özgür gelecek/28 2255Çeviri

Suriye’de çoğunluk Başkan Esad’ın arkasındadır, ama Batımedyasından bunu kesinlikle öğrenemezsiniz

JonathanSteele

Page 26: Özgür gelecek 28

Kampanya faaliyetimizin ilk adı-mı sayılacak alan toplantılarının ör-gütlenmesi birçok bakımdan işlevliolmuştur. Kampanyamız, alanlarınörgütlü katılım gösterdiği bu toplan-tılarda tanıtılmış, atfettiğimiz öneme,amaç ve hedeflerimize dair tartışma-lar yürütülmüştür. parti ve devrimşehitlerini anma sürecinin öngünün-de örgütlenmesi nedeniyle toplantı-ların açığa çıkardığı atmosfere 40 yıl-lık mücadelemizin anlatıcısı olan şe-hitlerimiz rengini vermiştir. Ülkemiztoprakları üzerinde süren mücadele-nin son 40 yıllık kesitinde halka vedevrime bağlılığın ilanı, düşen herşehidimizle bir kez daha yapılmıştır. Bu ne-denledir ki kampanyamızın ilk etabı olarakgündemleştirdiğimiz Parti ve devrim şehitleri-ni anma süreci aile ziyaretlerinden, kitle etkin-liklerine uzanan büyük bir öfkeye, hesap soru-culuğa ve coşkuya tanıklık etmiştir.

PŞTA örgütlenmemizin öncülüğünde kav-gaya yiğit evlatlar yetiştiren ailelerimize alan-lardan birçok yoldaşın katılımıyla yapılan ziya-retler bu sürecimizin en özlü kitle faaliyeti ol-muştur. Ailelerimizin yaşadıkları acılardan da-mıttıkları özlemlerine, öfkelerine ve kararlılık-larına tanıklığımız, kinimizin daha da artması-na yol açmıştır. Anma etkinliğimize ailelerimi-zin katılımı bu içten bağlılık zemininde anlamkazanmaktadır.

Şehitlerimizin anaları, babaları, kardeşleri,yoldaşları aynı duygu anaforu içerisinde faşiz-me olan öfkelerini koroya dönüştürerek anıla-rına ve ideallerine bağlılıklarını, kazanmayamahkum olduklarını bir kez daha ilan etmiş-lerdir. Kürt analarıyla acılarını ortaklaştırarakaynı yaradan kanadıklarını anlamanın yarattığıbilinçle direniş ve mücadele çağrısı yapmışlar-dır. Kürt ulusunun katliamla terbiye edilmeyeçalışıldığı, kimyasallarla, bombardımanla be-denlerinin parçalandığı, askeri ve siyasi ope-rasyonlarla kuşatıldığı bir süreçte saldırılarakarşı aynı direniş hattında yürümek olmazsaolmazdır. Bir süredir yönelimimizin ağırlıkmerkezinde duran Kürt ulusal mücadelesiyleilişkilenme düzeyimizin geliştirilmesi ve görev-

lerimizin daha somut ve görünür kılınması,kampanya sürecinde de önceliklerimiz arasın-da olacaktır. Kampanyamızın bu ilk sürecindeyurtsever şehitlerin ailelerine yapılan ziyaret-ler, anma etkinliğine ulusal hareketin kurum-larının katılım sağlaması, yine dost kurum veşehit yakınlarının katılımı devrim şehitlerininsahiplenilmesi ve anılması zemininde değerlibir yerde durmaktadır.

Kampanyamızın ilerleyeceği zemin halkıngerçek sorunlarına yüzümüzü çevirerek örgüt-lenmede yaratıcı davranmak ve kalıcı mevzileryaratmak olmalıdır. 40 yıldır taşıdığımız iddiave bilimsel temele dayanarak ilmek ilmek örü-leni, kan can pahasına büyütüleni layık olduğuyere taşımak olmalıdır. Önümüzde sınıf müca-delesinin önemli gündemleri, dahası halkımızıbüyük bir cendere ve kuşatma altına almayayeminli hakim sınıfların kapsamlı saldırılarıbulunmaktadır. Bulunduğumuz her alanda 40.yılın coşkusunu kitlelerin örgütlenmesine ada-narak, bitmek bilmez bir emek ve çabaya gire-rek taçlandırmakla sorumluyuz.

Şehitlerimizin baştan net ve berrak yürü-dükleri istikamette ayak izlerine sağlam bir şe-kilde basarak 40 yıllık tecrübe ve güvenle koş-manın zamanıdır. Baharın doğuracağı serhil-danlara hazırlanmanın, Newroz ateşiyle tutu-şarak, savaş cephesinde kanı birbirine karışanYurdal ile Mazlum’un direngenliğini, atılganlı-ğını kuşanmanın vaktidir.

(Anadolu yakasından bir ÖG Okuru)

Proleter bir bakış açısı zorlu süreçlerde her türlü hayali bek-lentiyi yadsır. Öncelikle kadro ve ileri militanlarına sürecin ger-çekliğini kavratır. Hiçbir parti, devrimci militan bu gerçek tab-loyu görmezden gelerek görevlerini, hedeflerini belirlemez. Herfırsatta değişecek, değişmesi kaçınılmaz olan yeni sürece uygunolarak ideolojik, siyasal, örgütsel hazırlıklar yapılmalıdır. Bununiçin tarihi bilinç, bunun için yığınların gücüne güven, devriminkaçınılmazlığına inanç konusundaki netlik önemlidir.

Nitekim 12 Eylül sonrasında bu öngörüye sahip olan güçler,kadrolar durgunluğun yaratmış olduğu o karanlık ve karamsar-lık ortamında yok olup gitmediler. Kendi stratejilerine uygunolarak hazırlık yaptılar. Kimi güçler bunda başarılar da elde etti.Tüm bu başarıların temelinde zor koşullara teslim olmama, be-del ödemede tereddüt etmeme gerçeği yatıyor kuşkusuz.

Sınıf mücadelesinde duraksama ve gerilemelerin olduğu dö-nemde daha yoğun dökülmelerin olması, reformist anlayışlarınuç vermesi, dış koşulların yaratmış olduğu basıncın da etkisiylesürmekte olan bu iç mücadelede burjuva düşüncelerin giderekdaha çok hayat hakkı bulmasından başka bir şey değildir. Buburjuva düşünüş tarzının yaratacağı yıkımı asgari düzeye indir-mek için, örgütlü güçlere içinden geçilen sürecin gerçekliğinikavratma ve daha ileri düzeyde sorumluluklar alma konusundaçaba sarf etmek kilit bir sorundur.

Burada tehlikeli olan diğer bir nokta ise; bu yılgın ruh hali-nin geniş kesimleri zehirleyecek bir hastalık haline dönüşmesi-dir. Daha vahim olan bilerek ya da bilmeyerek devrimcilerin vekomünistlerin bugünkü pratik başarısızlıklarından hareketle sı-nıf savaşımına duyulan inançsızlıktır. Burjuva-feodal egemenliksisteminin tarihin yaratıcısı olan yığınların örgütlü gücü karşı-sında mutlaka ama mutlaka tarihin çöplüğüne gömüleceği ko-nusunda taşınan derin kaygılardır. Bu kendi gücüne, ezilenleringücüne duyulan güvensizliktir. Bu egemenlerin geniş emekçi yı-ğınları hiçleştirme politikalarına objektif olarak teslim olmaktır.

Hiç şüphesiz devrim iddiası bu köleci yaşama temelden iti-razla başlar. Bu anlamıyla tüm yetmezliklere rağmen devrimci-lerin ve komünistlerin bu topraklarda yürüttüğü mücadeledeyarattıkları olumlu değerler vardır. Bu değerleri görmezden ge-lenlere dair söylenecek fazla bir sözümüz yok

Bizim esas itirazımız, devrimcilerin ve komünistlerin bugün-kü sınıf mücadelesi içindeki geri düzeylerinden hareketle onlaradair yapılan yanlış değerlendirmeleredir. Eleştiri adı altındaekilen umutsuzluk tohumlarınadır. İtirazımız pratik başarısız-lıklarla birlikte bu yıkıcı eleştirilerin devrimci saflardaki güven-sizliği daha da derinleştirme olumsuzluğunadır.

Tartışmalarımızı, eleştirilerimizi hep gerilikler, başarısızlık-lar üzerinde odaklaştırma anlayışından uzaklaşmalıyız. Buradasöylemek istediğimiz yanlışların-yetersizliklerin eleştirilmemesideğildir. Bilakis bunlar her koşulda eğitici bir üslupla eleştiril-melidir. Söylemek istediğimiz bir yandan bunlar yapılırken di-ğer yandan ortaya konulan olumlu çabaların da görülmesidir.Bu olumlulukların büyütülmesi konusunda düşünsel ve pratikçalışma bakımından gereken katkıların sunulmasıdır. Bunlarınyapılmaması propagandanın ve eleştirilerin esas olarak pratikbaşarısızlıklar üzerinde odaklanması, niyetlerden bağımsız ob-jektif olarak ezenlerin ezilenlere dair yaratmış olduğu hiçleştir-me, “işe yaramaz” politikalarına hizmet ediyor. Devrimci hare-kete dair yapılan birçok değerlendirmede bu izleri görmekmümkündür. Bu değerlendirme ve eleştiri tarzında militanlarızorluklarla savaşımda yüreklendirme, devrimci ve komünist ha-reketin tarihinden olumlu kesitleri sunma, bu olumlu süreçlerinnedenlerini sorgulama ve bugün için güçlü bir silaha dönüştür-me pratiğine sevk etme çabası oldukça yetersizdir. Oysa böylesidönemlerde bu eksenli propagandaların yapılması, pratik mü-cadeleyi içeren ideolojik bir çalışmanın yürütülmesi gerekli vezorunludur.

Proleter devrimciler için gerekli ve zorunlu olan diğer bir ol-guysa, bu çalışmaların yanı sıra diğer yurtsever-devrimci güçle-rin gerilla mücadelesinden, işçi sınıfı, öğrenci gençlik çalışmala-rından öğrenme esprisine uygun davranmadır. Keza öğrenmeeyleminde hiçbir önyargı ve kaygı olmamalıdır. Sığ yaklaşımlar,umut kırıcı eleştiriler ancak böylesi devrimci pratiklerle asgaridüzeye indirilebilir.

Binali Yiğit: Dersim Pülümür doğumluolan Yiğit, ekonomik sıkıntılar nedeniyle Al-manya’ya gider. Burada örgütlü mücadeleninönemini kavrayarak militan bir örgütleyiciolur. ATİF’in örgütlenmesinde büyük çabaharcar. Almanya’dan dönerken 12 Mart1979’da Şereflikoçhisar yakınlarında geçirdiğibir trafik kazası sonucu ölümsüzleşir.

Mustafa Akdal: 19 Mart 1982’de Al-manya’da geçirdiği bir trafik kazası sonucuölümsüzleşir.

Niyazi Gündoğdu: ’56 yılında Sivas Ha-fik’te doğan Gündoğdu, İstanbul’da faaliyetyürütür. Okmeydanı Kültür ve DayanışmaDerneği başkanlığı yapar. ’77’de gözaltına alı-narak tutuklanır. Hapishaneden çıkınca aske-re alınır. Memleketine döndüğünde 16 Mart

1983’te tekrar gözaltına alınarak bir gün son-ra işkencede katledilir.

Hıdır Yıldız: ’68 Dersim Hozat-Amutkadoğumlu olan Yıldız, ekonomik nedenlerdenkaynaklı okuyamaz ve hayvancılık yapar. Ge-rillayla ilişkisi küçük yaşlarda başlar ve arala-rına katılmak için can atar. 17 Mart 1985’teiçinde bulunduğu birlik Hozat Mistiken’depusuya düşer. Burada vurulur ve yaralı ola-rak düşmanın eline geçer. Düşman sorgudakendisinden bir şey alamayınca onu kurşunadizerek katleder.

Ahmet Muharrem Çiçek: Elazığ Kara-koçan doğumlu olan Çiçek, Çapa Tıp Fakülte-si öğrencisiyken anti-faşist mücadele içindeyer alır. Çiçek, Proletarya Partisi’nin sokakçatışmasında şehit düşen ilk savaşçısı ve üye-si olmasının yanısıra parti değerlerinin ko-runması ve sahiplenilmesinin de en önemliörneğini sergileyerek ölümsüzleşir.

Pusula Haklılığımız zorluklarlasavaşmamızın gerekçesidir

Özgür gelecek/282266 Kavga Okulu

Kampanya çalışmalarından...

40. yılın coşkusunu Newroz ateşiyle harlayalım!

KKAAVVGGAA OOKKUULLUU

Page 27: Özgür gelecek 28

Kitle faaliyeti üzerine tartışmak,kitle faaliyetimizin üzerine kafa yor-mak sadece bugünün değil aynı za-manda geleceğin de konusudur.Tarihin kitlelerin eseri olması temelanlayışı ve komünist partinin prole-taryaya önderliği ile ulaşılacak tarihinnihai aşaması bize bu sorunun tümzamanlarda tartışma konumuz olaca-ğını göstermektedir. Ancak konununcan alıcı öneminin yanında bugüniçinde bulunduğumuz durumun tartı-şılması, çözümlenmesi ve aşılması,bahsini ettiğimiz tarihin yaratılmasıve geleceğe ulaşılması açısından ol-mazsa olmazdır.

Proletarya Partisi’nin kitlelere ulaş-masında, onları örgütlemesinde ve sa-vaştırmasında önüne çıkan engellernelerdir? Bu, kitle faaliyetimizin esaskarakterine dair bir sorudur ve incele-nip yanıtlanmadığı müddetçe çözümeulaşmanın imkânı yoktur. Sorunumuzkitleleri örgütlemek olduğu müddetçebu sorunun yanıtı bizi gerçekliğimizleyüzleştirecek ve mevcut gerçekliğindönüşümünün anahtarlarını da vere-cektir. Sınıf mücadelesinin tüm hızınarağmen kitle faaliyetimizde attığımızadımların zayıflığı, kavrayışımızdakiyüzeysellik ve harekete geçişimizdekihantallıktan dolayıdır. Bu yüzeysellikve hantallık aşılmak zorundadır. Aksihalde taşınan misyonun sahibi oluna-mayacağı bilinmelidir.

En başta belirtmek gerekir ki konukitle faaliyeti yürütmek için gerekenhedef kitleyi tanımlama, politikaüretme, kitlelere gitme, örgütsel araç-ların yaratılması, kitlelerin örgütlen-mesinden önce ideolojik düzlemde elealınmak zorundadır. Çünkü yaşadığı-mız birçok sorunda olduğu gibi kitlefaaliyetinde yaşadığımız tıkanmalarve/veya tıkanmayı aşmadaki zayıflığı-mız tüm örgüt yaşamının üzerindeyükseldiği ideolojik zemindeki tah-ribatın sonucudur.

Buradan hareketle ikinci olarak or-taya koymamız gereken olgu kitle faa-liyetinde olumlu yönde atacağımızadımların ancak bilinçli ve sistemli birşekilde sürdürülecek ideolojik müca-delenin sonucu olacağıdır. Kitle faali-

yetimize proletaryanın bilimsel ideolo-jisi mi yoksa burjuvazinin gerici ideo-lojisi mi yön verecek?

Proletarya Partisi’nin, bu sorununyanıtını sahip olduğu ideoloji ışığındavereceği konusunda kuşkuya yer yok-tur. Ancak diğer yandan bunun sınıfmücadelesindeki karşılığının, Prole-tarya Partisi’nin tüm faaliyet alanla-rında kitle faaliyetimize yön verenve/veya onda sorunlara yol açan bur-juva ideolojisine karşı güçlü bir ideolo-jik mücadelenin verilmesiyle mümkünolacağından da hiçbir militanın kuş-kusu olmamalıdır. Sorun kendiliğin-denciliğe bırakılmayacak kadaryakıcıdır.

““KKiittlleelleerree GGüüvveenn”” vvee BBuurrjjuuvvaaİİddeeoolloojjiinniinn EEttkkiilleerrii

Genel olarak Proletarya Partisi’ninkitleler karşısındaki görevlerini, kitleçizgisinde ortaya çıkan sorunları tar-tışmak kuşkusuz doğrudur ve gerekli-dir. Ancak genel olarak ortaya konananlayış somut pratiklere ve tek tekalanların özgünlüklerine uygun olarakuyarlanacağına göre, çıkan sorunlarıda bu somut pratikler üzerinden tar-tışmak ve tek tek faaliyet alanların-daki kitle çizgimizi genel anlayışauygun hale getirmek zorunludur.İdeolojik mücadeleden bahsettiğimiz

oranda bunun burjuva/küçük burjuvaideolojilerin ortaya çıktığı yerde mah-kum edilmesi ve düzeltilmesi yoluylagüçlü bir şekilde yapılacağından dabahsetmeliyiz. Bu anlamda sorunugenel anlamda ortaya koymamız yet-mez, sorunun gerilla alanında hangibiçimler altında ortaya çıktığını venasıl düzelteceğimizi de tartışmak zo-rundayız. Bir bütün örgütümüzdeideolojik mücadeleyi güçlendirmeninözelde kitle çizgisinde proleter dev-rimci ideolojinin hakim kılınmasınınyolu her ayrıntıda sorunun tartışılma-sından ve yanlışların düzeltilmesindengeçmektedir.

MLM’nin diyalektik-materyalisttarih anlayışı bize, ilkel komünal top-lumdan bu yana tüm insanlık tarihininsınıf mücadeleleri tarihi olduğunu, de-vamla insanlığın geldiği aşamada pro-letarya ve burjuvazi arasındaki sınıfmücadelesinin sonucunun sınıflı top-lumun ortadan kalkması olacağını gös-termektedir.

Yeni bir çağın müjdecisi olarak pro-letarya, kurtuluşunu tüm insanlığınkurtuluşunda kodlamıştır. MLM ideo-lojinin tarihe, bugüne ve geleceğe bakışaçısı budur. Geçmişin ve geleceğin, ta-rihin ve devrimin kitlelerin eseri olaca-ğına dair bilimsel nitelikteki bu bakışaçısı proletarya tarafından sınıf müca-delesi pratiğine komünist parti aracıylauygulanır. Toplumlar tarihi boyuncaezilenlerin mucizeler yaratan gücü dev-rim dönemleri ve sosyalist düzen dı-şında ezen egemenin iktidarı içinharcanmıştır. Köle sahipleri, feodalegemenler ve burjuvazi kitlelerin yara-tan gücüne yaslanarak iktidara sahipolmuşlardır. Ezilenlerin sömürü vezulme karşı her kalkışması ise zamansızolan, fakat zamanı ileri saran pratiklerolarak ezen sınıfların ortak iradesi ilekanla boğulmaya çalışılmıştır.

Ancak proletaryanın tarih sahne-sine çıkışıyla birliktedir ki MLM ideo-lojinin taşıyıcısı olan komünist partiortaya çıkmış ve iktidar olma sırasıtüm iktidar mücadelelerinin ana gü-cüne yani proletarya önderliğinde ezi-len milyonlara gelmiştir. Proletaryanın

öncü örgütlü gücü olarak komünistparti MLM ideolojinin bu bakış açı-sıyla donanımlı olduğu müddetçe esasolarak kitlelere güven sorunu yaşamaz.

Çünkü komünist parti için sınıfmücadelesinin gelişim yönü ve bununiçinde kitlelerin rolü ideolojik bakışaçısı ile nettir. Peki, kitlelere karşıgüven MLM ideolojide bu derece net-ken 8. Konferansta ortaya konulan“kitlere güven” sorunu gıdasını nere-den almaktadır. Eğer kitlelere güvenMLM ideoloji zemininde yaşam bulu-yorsa “güven” zayıflığı tespiti MLMideolojinin zayıflığına işaret etmekte-dir. Söz konusu olan burjuva ideoloji-nin içimizdeki etkisi ve bunun kitleçizgisindeki yansımasıdır. Eğer bizbugün kitlelere güven sorunundanbahsediyorsak, kitle faaliyetimizdeaşamadığımız yığınla engelden, kitle-lere bakış açısında sahip olduğumuzyanlışlıklardan ve bunun pratiktekiyansımalarından bahsediyorsak sözkonusu olanın burjuva ideolojininkitle faaliyetimizdeki yansıması oldu-ğunu ve bu ideolojinin kitleleri bilin-çlendirme, örgütleme ve savaştırmaamacımızla çeliştiğini söylemek vegörmek zorundayız. Bu çelişkinin çö-zümü yönünde atacağımız her adımkitle faaliyetinde başarılara zemin su-nacaktır.

Kitlelere güven sorununun burjuvaideolojiden kaynaklandığını tespit edi-yor ve bunun kitle faaliyetimizi etkile-diğini söylüyorsak bu etkinin somutyansımalarından önce –onu gördüğü-müz her yerde teşhis edebilmek için-burjuva ideolojinin kitlelere bakış açı-sını tahlil etmek zorundayız demektir.Burjuvazinin kitlelere bakış açısı,ezen-ezilen çelişkisi üzerinden vedevamla sınıf mücadelesi temelindeifadesini bulan karşıtlık sonucu şekil-lenir. Burjuvazi bir yandan atalarınıntarihsel deneyimleri ve diğer yandankendi sınıf pratiğinden edindiği derslesınıfsal çıkarlarının yani varlığını bul-duğu sömürü düzeninin bir taraftankendisini proletaryaya mahkum etti-ğini ancak diğer yandan proletaryanınvarlığının kendisi için bir tehdit oldu-ğunu iyi bilmektedir.

Ezenin ezilene duyduğu güvensizli-ğin temelinde bu gerçeklik yatmakta-dır. Burjuvazinin proletarya ile ilişkisibir yandan çıkara ve diğer yandan buçıkarın korunması için her türlü baskı-nın ve yalanın gerekliliğine dayanır.Meselenin bu şekilde ortaya konmasıdoğru olsa bile yine de eksiktir. Ziraburjuva ideolojinin varlığı komünistpartinin içinde bulunduğu toplum öz-gülünde de incelenmelidir. Bu, bizimyüzümüzü ülkemiz koşullarına çevir-melidir. Öyleyse biz sadece burjuvaideolojiden değil ülkemizde ekonomikalt yapının üzerinde şekillenen sosyal-politik-kültürel vs. üst yapıya renginiveren küçük burjuva ideolojiden debahsetmek zorundayız. (Dersim’denbir Partizan) (Devam edecek)

Özgür gelecek/28 2277Kavga okulu

GGeerriillllaa AAllaannıınnddaa KKiittllee FFaaaalliiyyeettiinniinn ssoorruunnllaarrıı,, nneeddeennlleerrii vvee ççöözzüümm yyoollllaarrıı

nneelleerrddiirr?? BBuu,, kkiittllee ffaaaalliiyyeettiimmiizziinn eessaassnneelleerrddiirr?? BBuu,, kkiittllee ffaaaalliiyyeettiimmiizziinn eessaasskkaarraakktteerriinnee ddaaiirr bbiirr ssoorruudduurr vvee iinncceelleekkaarraakktteerriinnee ddaaiirr bbiirr ssoorruudduurr vvee iinncceellee----nniipp yyaannııttllaannmmaaddıığğıı mmüüddddeettççee ççöözzüümmeenniipp yyaannııttllaannmmaaddıığğıı mmüüddddeettççee ççöözzüümmee

uullaaşşmmaannıınn iimmkkâânnıı yyookkttuurr..uullaaşşmmaannıınn iimmkkâânnıı yyookkttuurr..

kkiittlleelleerree uullaaşşmmaassıınnddaa,,kkiittlleelleerree uullaaşşmmaassıınnddaa,,oonnllaarrıı öörrggüüttlleemmeessiinnddeeoonnllaarrıı öörrggüüttlleemmeessiinnddee

vvee ssaavvaaşşttıırrmmaassıınnddaavvee ssaavvaaşşttıırrmmaassıınnddaaöönnüünnee ççııkkaann eennggeelllleerröönnüünnee ççııkkaann eennggeelllleerr

PPrroolleettaarryyaaPPrroolleettaarryyaaPPaarrttiissii’’nniinnPPaarrttiissii’’nniinn

KKiittllee ççiizzggiissiinnddee pprroolleetteerr ddeevvrriimmccii KKiittllee ççiizzggiissiinnddee pprroolleetteerr ddeevvrriimmccii iiddeeoolloojjiinniinn hhaakkiimm kkııllıınnmmaassıınnıınn yyoolluu iiddeeoolloojjiinniinn hhaakkiimm kkııllıınnmmaassıınnıınn yyoolluu

hheerr aayyrrıınnttııddaa ssoorruunnuunn hheerr aayyrrıınnttııddaa ssoorruunnuunn ttaarrttıışşııllmmaassıınnddaann vvee ttaarrttıışşııllmmaassıınnddaann vvee

yyaannllıışşllaarrıınn yyaannllıışşllaarrıınn ddüüzzeellttiillmmeessiinnddeennddüüzzeellttiillmmeessiinnddeenn

ggeeççmmeekktteeddiirr.. ggeeççmmeekktteeddiirr..

Page 28: Özgür gelecek 28

Patronların kâr hırsı ağında emek-çilerin verdiği yaşam mücadelesindeölüm haberleri kaçınılmaz oluyor.Özelleştirmelerle birlikte iş yerlerindedaha fazla kâr için yapılmayan şey yok.Bu da iş cinayetlerinin en önemli se-bepleri arasında. Örneğin çalışma ma-liyetlerini düşürme amacıyla işgüvenliği için tedbir alınmaması cina-yetlerinin temel sebebi adeta.

Ciddi boyutlara ulaşan “iş kaza-ları”nın sebepleri hakkında yürütülentartışmalara bu çerçevede bakmaktafayda var. Öyle ki kazaların ardındannedenlerine dair yapılan tespitlerinbirçoğu işçileri mahkum etmekte ya daen iyi ihtimalle birkaç iş yeri sorumlu-sunu göstermelik yargılayarak asıl so-rumlulara dokunmamaktadır.

Adana Kozan’da sularaltında kalan işçiler, su yü-züne çıkan ise kâr hırsı

23 Şubat günü Adana Kozan’dabaraj inşaatında gerçekleşen patla-mada 10 işçi baraj suları altında kala-rak hayatını kaybetti. Patlamanıngerçekleştiği Gökdere Köprü Bara-jı’nın inşaatı, Sabancı Holding bünye-sinde bulunan Enerjisa tarafındanyürütülüyordu.

Konuya ilişkin yapılan açıklama-larda, patlamanın köprü barajının göv-desinde çatlaklar oluşması üzerinesuyun boşaltılması için kapakların açıl-masıyla, barajın ana gövdesindekitünel kapağının aşırı basınca dayana-maması sonucunda gerçekleştiği akta-rılıyor. Patlama sonucunda barajgöletinde biriken su, ırmak yatağındasele dönüştü ve bu esnada barajda çalı-şan işçiler de suya kapıldı. Medya yinebildik yaklaşımı ile ya konuyu gün-deme getirmedi ya da hızlı bir biçimdegazetelerin iç sayfalarına taşıyarak ver-diği “önem”i gösterdi. Ancak bir yan-dan da ana gövdede çatlakların dahaönce de saptandığını ve çalışanlarınkum torbaları ile suyu engellemeye ça-lıştıkları tv ekranlarına yansıdı.

Göz göre göre gelen cinayetin ar-dından mikrofonu ilk alan Orman veSu İşleri Bakanı Veysel Eroğlu olduve “Baraj, özel sektörün yaptığı birbaraj. Aslında denetimin ne kadarönemli olduğu anlaşılıyor” sözleriyle

denetimin önemini keşfedercesine ek-ranlardan herkesle ama öncelikle deyaşamını yitiren işçiler ve yakınlarıylaalay etti. Eroğlu açıklamasının deva-mında ise “her olayda bir hikmet var-dır” mealinde patlamanın birderivasyon tünelinde kapağın sıyrıl-ması neticesinde suyun boşalması ilegerçekleştiğini, ancak Gökdere Bara-jı’ndan boşalan suların Yedigöze Bara-jı’nda toplanarak taşkın riskininönlendiğini belirtti ve bunun “sevindi-rici bir husus” olduğunu ekledi.

Enerji değil katliamsektörü

Gökdere Köprü Barajı inşaatını yü-rüten Enerjisa, sektörün en çıkarcı ak-törlerinden biri olarak karşımızdaduruyor. 145 Megawatt kapasitesi ol-ması hedeflenen Gökdere Köprü Bara-jı’nın inşaatına 2009 yılında başlandı.Göksu Nehri üzerinde Menge Hidro-elektrik Santrali Projesi’nin aşağısındabulunan baraj topuğunda bulunan birelektrik santrali ile konumlanan bara-jın, bu yıl devreye girmesi planlanı-yordu. Baraj, Kozan ilçe merkezine 40kilometre mesafede bulunuyor.

Sabancı Holding’in enerji sektörün-deki kolu olan Enerjisa, Alman enerjişirketi Verbund’la ortak çalışıyor vebasında sık sık “2015 yılına kadar5000 Megawatt kurulu güce ve en azyüzde 10 pazar payına ulaşma hede-fiyle” gündeme geliyor. 1996’da Sa-bancı şirketlerine elektrik üreten bir“kendiüretir” olarak kurulan şirke-tin, bugün hidroelektrik, rüzgar, do-ğalgaz çevrim ve termik olmak üzereçok sayıda santralinin bulunduğu vebu hedefine ulaşmak üzere bir hayli is-tekli olduğu görülüyor. 2007 yılındaAvrupa’nın en büyük enerji tekellerin-den Verbund’la ortaklık kuran Sabancı,2011 sonunda 316 Megawattkurulu güce sahip çeşitliHES’lerin de devreyealınmasıyla 1653 Mega-watt kurulu güce ulaştı.

Şirketin tanıtı-mında portföyünün2011 yılsonu itiba-riyle işletmedeolan, inşaatıve mühen-

dislik çalışmaları süren lisanslı proje-lerle 4115 Megawatt’a ulaştığı tahminediliyor ve bu portföye ek olarak, top-lam kurulu gücü yaklaşık 1000 MWolan projenin ise lisans başvurusuaşamasında olduğu ekleniyor.

Şirketin pratikleri bununla sınırlıdeğil. Karadeniz’in doğasını tehditeden ve egemenlerin de desteği ile bu-ralarda katliamı gerçekleştiren pratik-leri bulunuyor. Karadenizİsyandadır Platformu GökdereKöprü Barajı’nda gerçekleşen patlama-dan yaklaşıkbir yıl önce,11 Şubat2011’de yap-tığı bir basınaçıklama-sıyla HESşantiyelerin-deki işçiölümlerinigündeme ge-tirmişti.Platformaçıklama-sında “gözüdönmüş şirketlerin hep daha çok kâretmek için yarattığı zorlayıcı koşullar,‘iş kazaları’ diye adlandırılan, aslındahepimizin bildiği gibi, gerçek tanımı işcinayeti olan ölümlere neden olmak-tadır. Bu cinayetler, tüm işkollarındaolduğu gibi, vadilerimize kurulmak is-tenen barajların inşaatlarında daaynı vahşetiyle yaşanmaktadır” de-mişti.

İşçi cinayetlerineyaklaşımlar veegemenlerin perdesizliği

Hemen her işçicinayetinden

sonra ege-menlerinyaptıkları

açıklamalardaki benzerliği görebiliyo-ruz. Davutpaşa’dan Ostim’e, Elbistan-Afşin’den Adana Kozan’a uzanankatliam zinciri, egemenler için tefer-ruat, münferit, zaiyat, kader olarak gö-rülmektedir. Zaten yaptıklarıaçıklamalar da ortada. Her cinayettensonra “sorumluların bir an önce yar-gılanacağı”, “en ağır cezaya çarptırı-lacağı”, “ailelerin yalnızbırakılmayacağı”, “tazminatların öde-neceği” vb. cümleler utanmadan sırala-nıyor ekranlardan. Ne kadar tanıdık,

ne kadar bildik! Ve ne kadar yalan!Oysa gerçek olan, daha fazla kâr içinemekçilerin iş güvenliği olmadan zorkoşullarda çalışmaya itildiği; bir yan-dan doğayı katleden şirketlerin aynızamanda işçileri hiçbir güvenlik tedbirialmaksızın tehlikeli koşullar altında ça-lıştırarak onlarca insanın yaşamınıtehdit ettiği ve bunun kader olmadığı...

Özgür gelecek/282288 Yaşamdan Notlar

Ne ilk ne de son!

İş cinayetlerinin ardından nedenlerine dair yapılantespitlerin birçoğu işçileri mahkum etmekte ya da

en iyi ihtimalle birkaç iş yeri sorumlusunu gösterme-lik yargılayarak asıl sorumlulara dokunmamaktadır.

İşte gerçek suçlular:

** Özelleştirmeler sonucu, iş

güvencesiz, sendikasız çalışma

ortamlarını yaratan ve dayatanlar.

** Tüm doğal kaynakları

özel şirketlere peşkeş çekenler.

**Mühendislik bilim ve tek-

niğine uygun olarak çalışma or-

tamı sağlamayan, kâr hırsı ile işçi

sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini

almayan patronlar.

** Denetim sorumluluklarını

yerine getirmeyen Çalışma ve

Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Enerji

ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,

Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile

diğer ilgili kurum ve kuruluşlar...

ADANA KOZAN

Page 29: Özgür gelecek 28

Dünyanın 100 doğal ormanındanbiri olan Artvin’in Cerattepe Bölgesi ileGenya Dağı’nı da içine alan sahada2008 yılında madenin mühürlenerekkapanmasına ve bu bölgede madencilikyapılamayacağının tescil edilmesine rağ-men, yeni bir ihaleyle altın ve madenarama ruhsatı verildi.

Artvin Cerattepe’de yapılmak iste-nen madencilik faaliyeti, mahkeme ka-rarıyla 24 Ekim 2008’de iptal edilmişti.Ancak 24 Haziran 2010’da yürürlüğegiren Yeni Maden Kanunu ile hükümet,Türkiye genelinde olduğu gibi Cerat-tepe’de de yeniden maden aramak içinihale yoluyla ruhsatlandırmanın yolunuaçtı.

Maden sahası, daha önce ruhsatıiptal edilen 205 hektarlık Cerattepe ile4156 hektarlık Genya Dağı dahil şehrinüst mahallelerini kapsayan bölümündenoluşuyor. Bu bölge Artvin’in içme suyukaynaklarının önemli bir kısmını daiçine alıyor. İki alanın ruhsatı da mah-keme tarafından bu bölgede, içme suyukaynakları ve heyelan bölgesi olması ne-deniyle maden arama faaliyeti yapıla-mayacağı gerekçesiyle iptal edilmişti.

Bölgenin içme suyu kaynakları damaden sahası içinde kalıyor. 5 bin hek-tarlık alanda yapılacak olan altın aramafaaliyetinin vereceği zarar tam bir doğakatliamı anlamına geliyor. Maden faali-yeti nedeniyle 1 milyon 700 binden çokağaç kesilecek. Heyelan alanı olan bölgehızla Çoruh Vadisi’ne doğru akacak vebu durum Artvin için hatta bütün bölgeiçin büyük bir tehlike olacak.

Bu bölgede ormanlar dünyanın enyaşlı ve en zengin bitki örtüsüne sahip25 eşsiz noktasından biri olarak gösteri-liyor. Yöre halkı burada altın arama ruh-satı verilmemesi için tam 15 yıldırhukuk mücadelesi verdi. Vermeye dedevam ediyor.

Yeşil Artvin Derneği yaptığı açık-lamada, bölgede yaşam alanlarının yokolması anlamına gelen maden aramafaaliyetlerine asla izin vermeyecekleriniduyurdu. Açıklamada bölgenin yenidenihaleye çıkarılmasıyla, önceden verilmişmahkeme kararının yok sayıldığınavurgu yapılarak ,“Maden şirketlerininasla buradan vazgeçemeyeceği gerçe-ğiyle karşı karşıyayız. Ancak mücade-lemiz ilk günkü kararlılığıyla devamedecek” denildi.

Terme Akçay’da Danıştay’ın yürüt-meyi durdurma kararına rağmen kuru-lumuna devam eden, OMV DoğalgazKombine Çevrim Santraline karşı,Temiz Ünye Çevre Platformu (TÜÇEP)tarafından 25 Şubat Saat 13.00’da birmiting yapıldı.

TÜÇEP’in, TermeAkçay’da kurulumuna devameden, santrale karşı Danış-tay’da açtıkları lisansın iptalive yürütmeyi durdurma da-vası “yürütmenin durdurul-ması” kararıyla olumlu birsonuç vermişti. Ancak Danış-tay’ın bu kararına rağmenOMV Samsun Elektrik Üre-tim A.Ş, “Biz 600 MilyonEuro harcadık ve çalışmala-rımıza devam ediyoruz” di-yerek santralin yapımına devam ediyor.

Ünye, Terme ve civarında yaşayanyaşam savunucuları; bu hukuksuzluğave yaşam alanlarının katledilmesine se-yirci kalmayacaklarını yaptıkları kitleselbir eylemle duyurdu. “Danıştay kara-rında vurgulandığı gibi, birinci sınıftarım arazilerimiz üzerinde kurulan vebacalarından çıkan sera gazlarınınasit yağmurları ile topraklarımızın,içme sularımızın ve tüm yaşamımızınüzerine yağıp, ağır ağır zehirlenme-

mize sessiz kalmayacağız” diyen TÜ-ÇEP’in yaptığı açıklamada doğal güzel-liklere sahip olmanın ve yaşamanınbedel istediği vurgulandı.

“Tüm Karadeniz’deki mücade-leleri Akçay’da buluşturuyoruz”

diyerek TÜÇEP’in çağrısıyla bir arayagelen yaşam savunucuları, Ordu’nunÜnye ilçesi sınırındaki Akçay köyündekiTermik santralin yakınındaki kavşak-tan, yolu trafiğe kapatılarak santralekadar “Termikçi şirket Ünye’yiterk et!”, “Termik yapma boşunayıkacağız başına!” vb. sloganlarla yü-rüdü.

Yürüyüşün ardından TÜÇEP adınaMehmet Şensoy basın açıklamasıyaptı. Şensoy yaptığı açıklamada; yüz-

lerce kilometre uzaklıktan gelen yaşamsavunucularının dayanışmayı büyüttü-ğünü belirterek; “Onların yani binlercekilometre uzaklardan gelip çevremizimahvetmek isteyen OMV gibi uluslararası kapitalist şirketlerin rant ve

çıkar dağıtarak elde ettiği yerliişbirlikçileri ve yardakçılarıvarsa bizim de hiçbir çıkar gö-zetmeksizin, üstüne cebindenpara harcayarak her türlü zor-lukları göze alıp sadece doğanın,çevrenin ve canlı yaşamın çağrı-sına uyarak burada bizimle olançevre dostlarımız var. Onlarınçıkar ortaklığına karşı bizim da-yanışmamız var” dedi.

Şirketin halkı istihdam etmeyalanları ile belediyelere ve muh-tarlara rant aktarma, araç verme,

okul-cami yapma, “sosyal sorumluluk”projeleriyle, üniversitelere teknolojiyardımı, laboratuvar kurma yardımı ilekandırmaya çalıştığını ancak halkınbuna kanmadığını söyledi.

Şensoy’un konuşmasının ardındanKaradeniz İsyandadır Platformu,Senoz Vadisi Koruma Platformu, YeşilGerze Platformu, Bartın Yaşam Bir-likteliği, Ordu ve Yaşam AlanlarınıKoruma Platformu ve diğer katılangruplar adına konuşmalar yapıldı.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform,basına bir açıklama yaparak Akkuyu’dayapılması planlanan nükleer santraliçin ruhsat ve ÇED Belgesi olmadan in-şaat için hazırlıklara başlanmasını pro-testo etti. ÇED kararı alınmadan bualan içerisinde her türlü faaliyete izinveren ve bu faaliyetlerle ilgili yasalişlem tesis etmeyen bütün kamugörevlilerinin yasal ve cezai sorumlu-luğu bulunduğuna dikkat çekilen açık-lamada açıkça suç işlendiğinin altıçizilerek sorumlular hakkında “görevikötüye kullanmaktan” suç duyuru-sunda bulundukları açıklandı.

Akkuyu’da yapılması planlanan

nükleer santralinin Rusya hükümeti ileimzalanan devletlerarası tesis yapım veişletim sözleşmesi hukuksuz ve antide-mokratik bir sözleşme olması nede-niyle, proje ile ilgili Akkuyu’da şu andayürütülen tüm işlemlerin de hukuksuzolduğu belirtilen açıklamada şu bilgi-lere yer verildi:

“Akkuyu nükleer santrali Çevre Ka-nununun Çevresel Etki Değerlendir-mesi Yönetmeliğine tabi bir projedir.Çevre Kanununun 10. maddesinde‘Çevresel Etki Değerlendirmesi OlumluKararı veya Çevresel Etki Değerlendir-mesi Gerekli Değildir’ kararı alınma-dıkça bu projelerle ilgili onay, izin,

teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verile-mez; proje için yatırıma başlanamazve ihale edilemez’ hükmüne yer veril-miştir. PROJE İLE İLGİLİ HERTÜRLÜ İŞ VE EYLEMDEN ÖNCEMUTLAKA ÇED KARARININ ALIN-MASI YASAL ZORUNLULUKTUR.

Akkuyu Nükleer Santralinin tesisyapım ve işletimini üstlenen AkkuyuNGS A.Ş ÇED için 02.12.2011 tarihindeÇevre ve Şehircilik Bakanlığınabaşvuru yapmış olup, ÇED raporunuhenüz alamamışken Akkuyu sahasındainşaat için hazırlık faaliyetlerinibaşlatmış ve halen sürdürüyor olması,Ayrıca ÇED’le ilgili bir karar, başkabir onay ve ruhsat alınmaksızın, arazitahsisinin yapılmış olması yasaldeğildir.”

Adana Kozan’da yaşanan baraj fa-ciası, hidroelektrik santrallerindekidenetim boşluğunu bir kez daha göz-ler önüne serdi.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı veri-lerine göre Danıştay’ın yönetmenliğiiptal etmesi sebebiyle 250 civarındaHES projesi inşaatı, herhangi bir de-netime tabi tutulmadan devam edi-yor. Hatta öyle ki bazı büyük firmalar,maliyetleri düşürmek için kâğıt üze-rinde kendi denetim firmalarını kuru-yor.

Devlet Su İşleri, mikro HES’lerdahil nehir tipi santralleri denetlemekiçin Su Yapıları Denetim HizmetleriYönetmeliği yayımlamıştı. Yönetme-likle birlikte daha önce DSİ’nin bedel-siz yaptığı denetim hizmetlerini özelşirketler ücretli yapmaya başladı.Ancak Özel Su Yapıları Yetkili Dene-tim Firmaları’nın (SYDF) denetimleri-nin küçük santrallere ciddi maliyetgetireceği gerekçesiyle yönetmelik, ya-tırımcıların tepkisini çekti. DSİ yetki-lileri ise denetimlerde yüksek fiyatlara

izin verilmeyeceğini açıkladı. AncakDanıştay, mühendislik meslek grup-ları arasındaki dengesizlik ve DevletSu İşleri’nin kontrol yetkisini özel fir-malara devredemeyeceği gerekçele-riyle yönetmeliğin yürürlüğünüdurdurdu. Bu karar üzerine sektördedenetim boşluğu meydana geldi.

Özgür gelecek/28 2299Çevre

TÜÇEP’ten miting: “Karadenizenerji çöplüğü olmayacak”

Artvin Cerattepe’de madenarama ruhsatı verildi

Akkuyu nükleer santral projesinden derhalvazgeçilmelidir

250 HES inşaatı denetim yapılmadan sürüyor

Bu bölgede ormanlar dünyanın enyaşlı ve en zengin bitki örtüsünesahip 25 eşsiz noktasından biri olarakgösteriliyor.

Page 30: Özgür gelecek 28

Filmin adı: Demir Çeneli MeleklerYönetmen : Katja Von Garnier.Oyuncular: Hilary Swank , Fran-

ces o’connor, Anjelica Huston, Julia or-moni, Vera Farmiga

Filmin konusu: ABD’de kadınınoy hakkı mücadelesi için İngiltere’dengelen iki feminist kadının gerçek yaşamöyküsünü anlatıyor. Alice Paul (HilarySwank) ve Lucy Burns (FrancesoConnor) ABD’de 1910’ların ortasındabaşlayan kadın hareketine destekamaçlı Amerika Ulusal Kadın Oy HakkıDerneği’nde mücadeleye katılmak içinbu ülkeye gelirler. Fakat orada bulunanyöneticilerin “pasifist”, duyarsız, ertele-meci tavırları iki kadın için iyi bir örnekoluşturmaz ve oradan ayrılıp ayrı birörgütlenme yürütmek için başka bireyalete giderler. Zaman kaybetmeksizingittikleri eyalette kadınlara siyaset yap-mak için eyleme koyulurlar. İlk anda iseABD Başkanı’nın eyaleti ziyareti sıra-sında yapacakları miting çalışmasınıyürütürler. Miting günü gelip çattığın-da; kadınlar pankartlarıyla sloganlarlayürürler. Etraflarında toplanan erkek-ler ellerindeki içki şişelerini sallar, kü-für eder ve ardından fiziki saldırıyla mi-tingi dağıtırlar.

Başkanla görüşüp senatoda bu me-seleyi gündeme alması için girişimlerolur ve görüşme yapılır. Ama başkan“Senatoda sadece iki başlıkta konuşmayapacağım” diyerek talebi kabul etmez.Demokrat senatörlerden randevu ayar-lanır ve her kapı “Gidin evinize, siya-set erkeklerin işi, size mi kaldı si-yaset?” denilerek yüzlerine kapanır.

ABD başkanının konukladığı sara-yın önünde pankartlarla nöbet tutmakararı alırlar. Başkan, kadınları görün-ce “Bunların buradan gönderemez mi-siniz?” der yanında bulunan yönetici;“Yasal hakları olduğu için bir şey ya-pamayız” der.

Günler, haftalar, aylar geçer. Kadın-lar yağmur, çamur, kar demeden nöbe-te devam ederler. Erkekler yavaş yavaşkışkırtılır ve tacizler başlar. Kısa süredetacizler fiziki şiddete döner. Akabindegelen polis 6 kadını gözaltına alır vemahkemeye çıkarılırlar. 60 gün hapis

cezası verilir. Hapis cezası kişi başına10 dolar para cezasına döner. Kadınlar“Biz şimdi 10 doları ödemeye kalkar-sak; suç işlediğimizi kabul edeceğiz!Fakat, biz suç işlemedik, bunu siz debiliyorsunuz. Kararın siyasi olduğunubiliyorsunuz” deyip kararı protestoederler. 60 gün hapis cezası için hapis-haneye konulurlar.

Kadınlar hapishaneye girişte çırıl-çıplak bırakılarak işkence edilirler. İlkanda tek tip elbise giymeleri söylenir,kurallardan bahsedilir. Lucy Burns ta-vır alır ve müdürle görüşmek istediğinisöyler. Müdür, hücrelere konulmaküzere getirilen kadınların yanına gelipnutuk çeker. Kadınlar tek tek ayrı hüc-relere konur. Lucy Burns direnir ve el-leri kelepçelenir.

Dışarıda ise Alice Paul, arkadaşları-nı kurtarmak için çalışmalarına hız ka-zandırır. Ve ertesi gün grev nöbetininolduğu yere gider. Elinde ABD Başka-nı’nın çeşitli tarihlerde yapmış olduğukonuşmalara dair sözleri vardır. Onlarıokur ve okuduğunu yırtıp ateşe atar.

Toplanan kalabalığa ajitasyon çeker buamaçla. Etrafta toplananlar bu durumukullanıp saldırı girişiminde bulunurlar.Kısa sürede gelen polis onları da tutuk-lar ve aynı hapishaneye konurlar.

A. Paul hücreye getirilen yemeği ye-mez, açlık grevine başladığını söyler.Birkaç gün geçer ve doktora çıkarılırlar.Amaç onun deli olup olmadığını anla-maktır! Şayet deliyse buna kanaat geti-rilirse, söylenenlerin düşüncelerininsafsata olduğunu topluma anlatmakderdindedirler. Doktorlar soru sormayabaşlar. İşkence ve açlık kadının yüz hat-larında ifade edinir. Doktor çıkar giderve başkan ve güvenlik birimleri ile top-lantı yapılır. Durumu anlatır “Taleple-rinde diretiyorlar, gerekirse ölümügöze almışlar ve yemek yemeği redde-diyorlar.”

Güvenli birimi elemanları; “O za-

man yemek yedirelim!” der. Doktor;“yasal olmadığını” söyler. Fakat başkanonaylamıştır bu öneriyi. A. Paul hücre-den çıkarılıp yemekhaneye götürülür vemasaya oturtulur. Yemek getirilir, amao yemez. Ve akabinde zorla kaldırılır vegötürülür, yemek yedirme işkencesibaşlar. Arkadaşları da açlık grevi başla-tır. Bir zaman sonra tutuklananlar ara-sında bulunan bir senatör eşi ziyareteçıkar, eşinin af dileyip çıkması için giri-şimde bulunmaya gelmiştir. Ama bukabul edilmez. Ayrılırken kadın adamasarılarak cebine bir not bırakır. Adamtrenle giderken cebindeki notu farkeder ve okumaya başlar. Basına iletir bunotu. Anında yalanlar, sansür tehditleri“işkence yoktur” vb. söylemleri ile olayıkapatmaya girişir başkanlık; ama yapa-mazlar. Başkan zor durumda kalmıştır.Kadınlara oy hakkını senatoda anlatıpdestek vereceğini açıklar basına. Tut-saklar serbest bırakılır. 26 Ağustos1920’de yapılan oylamada tek oy farklakadınlara oy hakkı yasalaşmış, kadınla-rın zaferi ile sonuçlanmıştır mücadele.

Her şeylerini İngiltere’de bırakıp,Amerika’da kadınlar için mücadeleyegirişiyor olmaları dahi alkışlanacak birdavranıştır. Kadına siyaset yapma yolu-nu kapatan, onları evde çocuk bakımı,temizlik işleri yapan birer köle olarakgörme anlayışına karşı bedel ödenerekkazanılmış hakların yolculuğunu anlatı-yor film.

Bir filmin yanında; Ken Loach’ınEkmek ve Güller (temizlik işçi kadınla-rın-insani yaşam ve çalışma koşullarınıanlatıyor); bunun yanında “Tek Başı-na” (orijinal Adı: North Country) adlıfilm. Bu filmde de erkek işi olarak görü-len madende kadınlara uygulanan cin-sel taciz, aşağılama vb. uygulamalarakarşı bir kadının başkaldıran mücadele-sini anlatıyor.

(Tekirdağ 1 Nolu F Tipi’ndenTutsak Partizan)

Özgür gelecek/283300 Kültür-Sanat

FİLM TANITIMIİzmir-

Uzun zaman-dır kanser te-davisi gören,emekçi yönet-menlerden biriolan YusufKurçenli ha-yatını kaybetti.

Sinema ta-rihine önemli yapıtlar bırakan Kurçenli,Teşvikiye Camisi’nden uğurlandı. Sinemaalanında önemli filmlere imza atan YusufKurçenli, 1947’de Rize’nin Çayeli ilçesindedoğdu. İstanbul Üniversitesi’nde gazeteci-lik okuyan Kurçenli, 1973 ile 1980 yıllarıarasında TRT’de yapımcı ve yönetmen ola-rak çalıştı.

İzmir- Dünya çocuk edebiyatınınbaşyapıtlarından Pinokyo ilk kezKürtçe’ye çevrildi. 1881 yılında Carlo Col-lodi’nin yazdığı Pinokyo, 131 yıl sonraDünya Anadil Günü’nde (21 Şubat) Kürtçocuklarıyla buluştu.

Pinokyo’yu Kürtçe’ye çeviren TürkanTosun çocukluğunda Sindirella gibi pren-sesleri değil dürüstlüğü ve yalan söyleme-meyi öğütlediği için Pinokyo’yu çok sevdi-ğini söyledi. Anadiline zamanla yabancılaş-tığını anlatan Tosun, 6 yaşından sonra yenibir dille tanışmış. Tosun, her şeye süngerçekip yeni bir dile başlamanın zor olduğu-nu aktarıyor. Yetişkinolduktan sonraanadilinin alfabe-sini, gramerinibir çocuk gibi öğ-renen Tosun’unçocuk kitabı çe-virmeye başlama-sının temel nede-ni kendi geç kal-mışlığı olmuş.

Ankara: Ragıp Zarakolu için, 26 Şubatgünü Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, AnkaraDüşünceye Özgürlük Girişimi ve Bel-ge Yayınları’nın düzenlediği emek ve de-mokrasi güçlerinin de desteklediği bir da-yanışma gecesi gerçekleştirildi.

Etkinlikte Sibel Özbudun, Akın Çağ-layan, Ölüm Orucu Gazisi FatimeAkalın, İsmail Beşikçi, Fikret Başkayave Sebahat Tuncel, Zarakolu ile dayanışma-nın öneminden ve KCK operasyonları ol-mak üzere toplumsal muhalefete yönelen

bütün saldırılarınvahametindenbahseden konuş-malar yaptılar.Etkinliğe Ban-dista ve Kaldı-rım MüzikTopluluğu daezgileriyle destekverdi.

Emekçi yönetmen Kurçenlihayatını kaybetti Demir Çeneli Melekler

Anadil gününde KürtçePinokyo

Zarakolu için dayanışmaya

Kadına siyaset yapma yolunu kapatan, onları evde çocuk bakı-mı, temizlik işleri yapan birer köle olarak görme anlayışına karşıbedel ödenerek kazanılmış hakların yolculuğunu anlatıyor film.

Page 31: Özgür gelecek 28

Bir komplo sonucu tutuklanarak 2 yılgerekçesiz/hukuksuz bir şekilde hapis-hanede tutulan ve bu süreçte hastalıkla-rının tedavisi engellenen yoldaşımızSuzan Zengin, 14 Haziran 2011’de hapis-haneden çıktığında çok ciddi sağlıkproblemleri ile karşılaşmıştı. Tedaviolmak için ameliyat olan Zengin, 12Ekim’de yaşamını yitirmişti. Devlet birdevrimciyi, devrimci gazeteci kimliği ileonurlu bir yaşam süren Zengin’i birkomployla katletmişti.

Zengin’in zorla dahil edilerek 2 senehapishanede tutulduğu ve ardından tah-liye olduğu dava hala sürüyor. 6 Mart’tagörülecek duruşma öncesinde eşi BekirZengin, bir yazı hazırladı. Bu metnin birbölümünü sizinle paylaşıyoruz:

(…) 28 Ağustos 2009’da polis kom-plosu sonucu gözaltına alındı, haya-tında hiç karşılaşmadığı kişilerinyanına monte edilerek bir dava dosyasıoluşturuldu ve bu dosyaya 8 ay gizlilikkararı konularak 1 yıl sonra ilk duruş-maya çıkarıldı ve iki yıla yakın hapis-hanede tutuldu. 14 Haziran 2011’dekitahliyesinin ardından artan sağlık so-runları nedeniyle o hastaneden bu has-taneye koşuşturan ve nihayet 12 Ekim2011’de aramızdan ayrılan Gazeteci-Çevirmen Suzan Zengin’in davası 6Mart 2012 günü 10. Ağır Ceza Mahke-

mesi’nde bir kez daha görülecek.Gazeteci-Çevirmen Suzan Zen-

gin tutuklanmasının üzerinden henüzdaha 5 ay gibi bir süre geçmişken ka-muoyuna yazdığı mektubunda şöylesesleniyordu:

“Karşı karşıya kaldığım budurum beni hiç de şaşırtmışdeğil.” Evet, Suzan Zengin bu du-ruma “hiç de şaşırmıyor” çünkü gözal-tına alınma ile başlayan süreç belli ki,muhalif basın-yayın çalışanlarını etki-siz hale getirmek ve gözdağı vermekamaçlıydı. Yine Suzan Zengin’in deyi-miyle “Tutuklanmak için kanıt iste-mez, muhalif olmak kafi” idi. SuzanZengin de muhalif bir gazeteci olduğuiçin tutuklanmıştı.

(2 yıl hukuksuz bir şekilde BakırköyHapishanesi’nde tutulmasının ardın-dan) (…) Suzan nihayet 14 Haziran2011’de tahliye edildi. Tahliyesine çoksevinmiştik. Onu sevgimizle sarmalayıpeski sağlığını kazanması için ne gereki-yorsa yapacaktık. Ancak Suzan tahliyeolduğunda çok bitkin ve halsizdi. Uzunsüre ayakta kalamıyordu. Yürümektezorlanıyor, çabuk yoruluyordu. Biz halageç kalındığının farkında değildik. Tah-liyesi sonrası geçen 3 ay süresince biryandan sağlık sorunları ile boğuşurkenbir yandan da hapishanede çevirisini

yaptığı “1.Dünya Sava-şında AnadoluHırıstiyanları-nın Sürgün,Kıyım ve Tasfi-yesi” adlı kitabınel yazılarını bilgi-sayarda tape ya-pıyordu.

Ağustos ayı or-talarında yapılan muayene ve tetkikler-den yüksek tansiyona bağlı aortdamarında tehlikeli boyuta ulaş-mış bir genişleme tespit edildi. Uzunsüre tansiyonun kontrol altına alınma-ması sonucu ortaya çıkan bu durumSuzan’ı doktorların tanımına göre“pimi çekilmiş bir bomba” duru-muna gelmişti. (…) Ameliyat olmayakarar verdi. 19 Eylül’de Koşuyolu Kalp-Damar Yüksek İhtisas Hastanesi’neyattı ve 26 Eylül’de ameliyat oldu; ame-liyat sonrası bir daha uyanamadı.(…)

Şimdi bizden bu ölümün doğal birölüm olduğuna nasıl inanmamızı iste-yebilirler. Bu apaçık bir hukuk cinayetideğil de nedir? (…) Bu katliamın sorum-luları Polis-Mahkeme-Hapishane üçlü-südür.

3 Kasım 2011’deki duruşmada Mah-keme Heyeti Suzan Zengin’i adını hiç

anmadı. Sanki bu davanın sanıklarıarasında böyle birisi hiç olmamıştı.Heyet telaşlıydı. Duruşmayı büyük birsüratle bitirdi. Dışarıda SuzanZengin’le ilgili basın açıklaması yapılı-yordu, basın açıklaması henüz bitiril-mişti ki, duruşma da bitirildi ve heyetduruşmayı 6 Mart 2012’ye erteledi. 6Mart 2012 de 10. Ağır Ceza Mahke-mesi’nde görülecek duruşmada ne yazıkki Suzan Zengin yine olamayacak veheyet Suzan ile ilgili bir karar verecek.

Avukatına göre Suzan Zengin’indavasını düşürecek.

Mahkeme, Suzan Zengin’le ilgilivereceği bu kararıyla bir hayata malolan sorumluluklarından da kurtulmuşmu olacak? Suzan Zengin bu yargı-lanmanın sonucunda büyük ihtimalleberaat edecekti. Bu hayatı ona kim geriverecek? (Bekir Zengin)

Ölüme yakalanan insanlar; kimiuyumaktaydı. Belki elini bile tutma-dığı yarinin özlemini yaşarcasına rü-yasına Leyla eylemişti.

Bir diğeri gözünden sakındığı, gö-zünün yaşına canını veren, 9 ay yükettiği bedeninde, yavrusunu emzirir-ken soludu ölümü.

Çocuklar;Yarının umudu kavgamızın temi-

natı çocuklar. Yalınayakları ile top-rağı ayağında tanıyan.

Bedenine değmemiş daha toprak,yüze değmemiş, oyunlarında bile ça-murdan ev yapan, annesinin, nenesi-nin gözyaşıdır belki de onunoyununu oluşturan.

Onlarcası yüzlercesi solumuşturölümü. Artık kardeş oldular Hiro-şima ve Nagazaki’yle; kokmuyorduTençero, Zelm ve Sîrwan çayları,Halepçe’nin derelerinde.

1988 İran-Irak savaşı sırasında kı-yımların en yoğun yaşandığı dönemdemeydana gelen siyanür-hardal veyüzü aşkın zehirli kimyasal başlıklıbombalarla 5000’i aşkın Kürdün kat-ledilmesiyle akıllarımızda ve dava-mızda yerini aldı Halepçe.

Demirci Kawa’nın Dehak’a karşıaçtığı savaşı simgeleyen, içinde özgür-lüğün ve isyanın izlerini taşıyan New-roz ateşini, sahipsizlik ve vatansızlığınverdiği ezilmişlikle yakan Kürt halkı

Newroz hazırlığında yakalanmıştı kat-liama. 1988 İran-Irak savaşı sırasındaKürdistan Yurtseverler Birliği’nin(KYB) gücü savaşın etkisiyle daha çokartmıştı. Kürt halkının yoğun desteğiile 14 Mart’ta Halepçe’yi denetimi al-tına alan KYB’nin gücünü gören ABDve onun yerli uşağı Saddam diktatör-lüğü, 2 gün sonra 16 Mart’ta Ha-lepçe’nin üzerine yüzün üzerindekimyasal başlıklı füzeyle saldırdı.

Halepçe’de kadın, çocuk, yaşlı de-meden binlerce insanı gazlarla katle-den Saddam diktatörlüğü, AdolfHitler’in Nazi kampında Yahudileriöldürmek için hazırladığı gaz odala-rını bir kez daha hatırlattı. Saddam’ınkimyasal silahları sözde insan haklarısavunucusu Avrupa ülkeleri tarafın-dan temin edilmişti. Savaşın bitme-mesi için elinden geleni yapan ve1990-91’de savaşı daha da kızıştıran,savaştan ve kandan para kazanan em-peryalistler bombaların taşınmasındataşeron olarak Türkiye’yi seçmişti.Pento-Onak adlı şirket silahların ta-şınmasını büyük bir istekle yaptı.Saddam’ın Kürt halkına yönelik kat-liamı ilk değildi. 11 yıl önce Baas re-jimi de 700’e yakın Kürdü katletmişve 6000 kişiyi de zehirli kimyasallarıile damgalayıp ömür boyu ölümemahkûm etmişti.

(Çakaldere’den bir YDG’li)

Özgür gelecek/28 3311Okur/Haber

Katliamın bir başka yüzü: HALEPÇE

Bu dava burada bitmemeli!

“DağlarındanBahar GelecekMemleketimin!”

T. Kürdistanı’nda her hafta bir ge-rilla katlinin haberi geliyor. Yine içi-miz yanıyor ve yine haklılığımızınbilinciyle öfkeleniyoruz. Faşist TC or-dusu sıfatına uygun davranarak saldı-rılarına devam ediyor. KazanVadisi’nde gerillalar kimyasal silah-larla katledildi. Düşman katlettiği ge-rilla cenazelerini ailelerine vermiyorhatta kimsesiz diyerek Kilyos Mezarlı-ğı’na gömüyor. Cenazelerini alan aile-ler karşılaştığı vahşet tablosunuanlatırken “bunu yapanlar insan mı?”

sorusu geliyor insanın aklına. KazanVadisi’ndeki kimyasal silahlarla yapı-lan katliamı soranlara da “bunlarTSK’yı yıpratma çabalarıdır” cevabınıveriyorlar.

Tekrar oraya araştırma yapmakiçin gitmek isteyen heyetin önü bir şe-kilde kesiliyor. Bizler şunu biliyoruz kibu topraklarda 90 yıldır faşizm hükümsürmekte. Bu faşist zihniyet özellikleulusal hareketin barış talebi karşındaöfkeden kudurarak açıktan devrimci-lere ve yurtseverlere saldırmıştır. Dağ-larımızda katliamlara, zorbalıklara vezulümlere karşılık nice destansı dire-nişlerle cevap verilmiştir. Şimdi isedağlarından bahar gelecek memleketi-min. (Dersim’den bir ÖG okuru)

Merhaba, Sizleri Dev-rimci Duygularımla Selamlıyorum!

Düzenli yaptığımız gazete değerlen-dirmelerimiz hem bizler hem de örgüt-lülüğümüz açısından ele alındığında,kendimizi daha ileriye taşımaya hizmetetmektedir. Toplantılarımızın bizleraçısından verimli, nitelikli gerçekleşti-ğini dile getirmek istiyorum. Gazete de-ğerlendirmesinde her hafta birarkadaşımız önce gazeteyi okuyor,sonra birlikte belirlediğimiz konu üze-rinde tartışmalar yapıyoruz. Konu üze-rinde bilinçlenmemiz bizim ilerikisüreçte daha örgütlü bir kimlik kazan-

mamızı sağlayacaktır, böylelikle eksikyanlarımızı da geride bırakmış olaca-ğız. Geçen haftaki tartışmamızda “mü-dahale” kavramı tartışıldı, biz gazeteokurları olarak tek tek söz alarak fikiryürüttük, “müdahale nedir?” nasıl de-ğerlendiriyoruz konusunu tartıştık.Televizyonlarda devrimci kurumlarasaldırı yapıldığında “polis müdahaleetti” deniliyor fakat gerçekte polis sal-dırıyordur, cop ve biber gazı kullanı-yordur. Örneğin Türkiye’nin Suriye’yeyönelik bir saldırısı-işgal tartışmaları“Suriye’ye müdahale” şeklinde verili-yor. Aslında bu cümlenin doğrusu dasaldırıdır.

(İstanbul’dan bir ÖG okuru)

Page 32: Özgür gelecek 28

““EEMM JJÎÎ LLII VVIIRRIINN!! YDG Konferansına ilk defa ka-tılmam nedeni ile çok heyecanlıy-dım. Heyecanlanmakta ne kadarhaklı olduğumu gördüm. Aylardırdevletin saldırılarının gündemdendüşmediği bir süreçte Konferansıngündemini Kürt ulusal sorunu vegençliğin görevlerinin oluşturması-nı oldukça önemli görüyorum. Ya-pılan tartışmalar ve somut pratikle-rin tartışılması da bunu kanıtlar ni-telikteydi.

Sorun bu kadar can alıcıykenYDG’nin yöneliminin ve somut pra-tikleri tartışması oldukça önemli.HDK’nın mücadelenin yükseltilme-si canlı konuların olması, konferan-sa katılan arkadaşların da söz alıpkonuşmasını olumlu buldum. Kon-feransta Kürtçe, Çerkezce ve Arapçaselamlamalar olması bizleri coşku-landırdı.

Son gün liselilerin yapmış oldu-ğu sunum liseli gençliğin örgütlen-mesini bir kez daha hatırlattı. Genelolarak olumlu geçtiğini söyleyebili-rim. Teknik kimi eksikler olması dı-şında konuların tartıştırılması dahauzun tutulabilirdi. Lakin konferanspolitikalarımızın anlatılması, tartış-malar ve arkadaşların konulara dâ-hil olmaları ile gayet güzel geçti.

(Amed’ten bir YDG’li)

Bu sene 6.sını örgütlediğimizYDG konferansımız benim açım-dan, dolu dolu ve oldukça coşkulugeçti. Konferansımızda tartıştığımız“Demokratik Özerklik” ve“Halkların Demokratik Kon-gresi” bizim nereden ve nasıl bak-tığımız konusunda bir doyumaulaştırdı beni. Yine konferansı-mızda değerlendirmesini yaptığı-mız bir yıllık politik ve pratiksürecimizde birçok ülke günde-minde duyarsız kalabildiğimiziyine birçok ülke gündeminde de önsaflarda yer aldığımızı daha genişbir pencereden görmüş oldum.

Kadın komisyonumuz tarafın-dan getirilen program değişikliğin-deki maddeler ise örgütümüzünilerlediğini, kadın sorununda dahafazla yol kat ettiğimizi göstermek-tedir. Yine programımıza LGBT bi-reylerle ilgili de maddeeklenmesini çok olumlu bir ge-lişme olarak görüyorum.

(Mersin’den bir YDG’li)

25-26 Şubat’ta İstanbul’da Yeni De-mokrat Gençlik olarak 6. Konferansımızı“Dokunan yanacaksa dokunacağız!Em jî li virin!” şiarıyla gerçekleştirdik.Son dönemde ülkenin tüm devrimci, de-mokrat ve muhalif kesimlerine, özelliklede yurtsever harekete dönük yoğun göz-altı ve tutuklama terörüyle yıldırma poli-tikalarını ve buna karşı gençliğingörevlerini gündemine alan YDG; ken-dini bu tartışmalarla bir adım daha ileritaşımıştır.

“Kürt Ulusal Sorunu ve Gençliğin Gö-revleri” başlığı altında tartışılan “Demo-kratik Siyaset Hakkı”, “DemokratikÖzerklik” ve “Halkların DemokratikKongresi” gündemleri somut olarak at-tığımız ve atacağımız adım-ların göstergesi olmuştur.

Gençliğin görevleri ola-rak açılan tartışmalarımızdaen öne çıkan vurgu; YDGolarak mücadelemizi, müca-dele yöntemlerimizi devletin“yasalarıyla” sınırlamama-mız gerektiği, meşruluğu-muzu esas alarak çizilmeyeve giderek daraltılmaya çalı-şılan legal sınırlardan dışarıçıkıp, yapılan tüm saldırı-lara karşı bir bütün müca-dele hattı örülmesi gerektiğioldu. Bu vurgu devlet tara-fından “ileri demokrasi” saldırıları iledaraltılmaya çalışılan yasal sınırlara karşımücadeleyi genişleterek demokratik siya-set hakkını geliştirir. Mücadele sonu-cunda kazanımlarımız olarakdeğerlendirdiğimiz “yasal” haklarımızada daha fazla sahip çıkarak karşı koymakmilitan mücadele hattımızın yanında birbaşka mücadele yöntemimiz olmalıdır.

“Demokratik özerklik” talebi her nekadar “ulusların kendi kaderini tayinhakkı”nı karşılamasa da ulusal mücadelekapsamında demokratik bir hak olarakgörülmesi ve demokratik bir muhtevaiçermesinden kaynaklı YDG tarafındandesteklenmesi gereken bir taleptir. Bukonu üzerine yoğun tartışmaların yaşan-ması oldukça olumluydu.

Konferansın bir diğer gündemi olan“Halkların Demokratik Kongresi”bölümünde HDK’nin desteklenmesi vefaaliyet yürüttüğümüz her alanda HDKgençlik meclislerinin kurulmasına ön-ayak olmamız gerekliliği üzerine tartış-malar yapıldı.

Konferansta YDG’nin geçmiş süreciile ilgili sunulan raporda Kürt ulusal so-

rununda politik yönelimimiz olan Emekve Demokrasi Bloğu adaylarını destekle-memizde yaşadığımız eksik pratiklereleştirildi. Bir yıl içinde YDG’nin katıldığıtakvimsel eylemlilikler (8 Mart, 1 Mayıs,25 Kasım gibi) ve buradaki olumlu-olum-suz pratiklerimiz değerlendirildi.

YDG’nin pratikteki atıllığını kırmaktakampanyaların çok büyük etkisinin oldu-ğundan ve geçtiğimiz sene yapılan “Ge-lecekSizsiniz” ve yayınkampanyalarının kitle faaliyetine önemlikatkıda bulunduğuna değinildi.

YDG’nin kadın çalışmaları, MerkeziGenç Kadın Komisyonu tarafından hazır-lanan rapor üzerinden tartışıldı. YDGolarak politik anlamda uzun yol kat edil-

mesine rağmen pratik anlamda çok birmesafe kat edilmediğine değinildi. Bu bö-lümde YDG programına yönelik kadınperspektifiyle eleştiriler yapıldı ve kadınsorunu ile LGBT bireylere dair 3 ayrıönerge verildi. Tamamı kabul edilenönergeler ile hem cinsiyet hem de cinselkimlik ayrımcılıklarına karşı YDG prog-ramı daha da güçlenmiş oldu.

Liseli gençliğin sorunları ve örgütlen-mesi bölümünde liselerde örgütlenme ça-lışmalarının önemine, liseli gençliğinsorunlarına ve içinde barındırdığı potan-siyele vurgu yapıldı. Önü-müzdeki sürece dair“Liseli YDG” şeklinde birkurumsallaşmaya gidil-mesi ve liseliler ile ilgilifarklı yayınların çıkarıl-masına dair çalışmalaryürütülmesine karar ve-rildi.

Kitlesel katılımın sağ-landığı 6. Konferansı-mızda gördüğümüz enönemli kazanım örgütü-müzün ideolojik-politik

anlamda yaşadığı gelişmenin konferansayansımaları oldu. YDG’li yoldaşlarımızıntartışmalara katılım oranında büyük artışolması bizler açısından umut verici kaza-nımdır. Tartışmaların niteliği, geçtiğimizyıllara oranla daha yüksekti.

Saflarımızdaki erkek egemen bakışaçısına karşı verilen mücadelenin kitle-mizi etkilediğini, bu mücadelenin öznesiolan genç kadınların daha fazla inisiyatifalmalarından ve tartışmalara katılımoranlarındaki artıştan görebiliyoruz. Ye-terli değil elbette, ama son birkaç yıl içe-risinde önemli adımlar attığımızıgösteren bir durum bu. Bizim açımızdanciddi bir şekilde eleştirilmesi gerekenLGBT bireylere yaklaşım konusunda içi-

mizde yeni yeni başlayantartışmalarımızın yansıma-larını bu konferansta somutadımlarla gündemleştirmişolmamızı önemli bir olum-luluk olarak görüyoruz.

Ana gündemimiz olanKürt ulusal sorunu konu-sunda derinlikli tartışarak,içimizdeki şovenizmle mü-cadelede çok önemli biryere geldiğimiz düşünüyo-ruz bu konferansımızla.Daha öncesinde destek öl-çüsünde tartıştığımız Kürtsorununu bu kez nasıl sü-

reçte birlikte ve yan yana olmak şeklindetartıştık. Ki bu bizim açımızdan konfe-ransımıza rengini veren “Em jî li virin”sloganımıza da denk düşen en önemli ka-zanımımızdır.

Konferansımızda yakaladığımız kitle-selliğimizi, aldığımız kararlarla alanları-mıza döndüğümüzde daha da artırmahedefiyle hareket etmeli ve sloganımızhayata geçirmeliyiz.

ŞAN OLSUN 6. KONFERANSI-MIZA!

(Yeni Demokrat Gençlik)

Konferans değerlendirmesi

6. Konferans gözlemlerim...

Konferansımıza Dersim alanı olarakbizler de katılım sağladık. Üniversitemi-zin konferans tarihinde kapalı olmasınedeniyle kitlemizi konferansımıza taşı-yamadık. Konferansta gözümüze çarpanilk olumlu şey kitleselliğimizdi. Kadınyoldaşlarımızın “destekçi” değil de biz-zat konferansın örgütleyicisi olmasıYDG’nin kadın sorunu karşısındakiolumlu pratiğinin bir göstergesi olarakbilincimize kazındı.

Diğer alanlarımızın Çerkezce veArapça konferansımızı selamlaması

YDG’nin ulaştığı tüm kesim ve etnikkimliği örgütleyebileceğini gösterdi.Diğer devrimci ve yurtsever kurumlarıngösterdiği ilgi bir dayanışma örneğinidaha gösterdi bizlere. Roboski’de akra-bası katledilmiş birinin katliamın yapıl-dığı topraklardan telefonlakonferansımızı selamlaması ise çok amaçok ayrı ve gurur verici bir yerde duru-yor bizler içinde.

Konferansımızın en can alıcı konusuHDK idi. HDK gündeme geldiğindenberi alanlarımızda çokça tartışılan üze-rinde fikir yürütülen bir konuydu. Sözalan arkadaşlarımız birbirini destekle-yici konuşmaları oldu.

LGBT bireylerin haklarının savunul-

masında YDG’nin programına konul-muş olması homofobiye kendi cephe-mizden attığımız bir tokattır ve çoksevindiricidir. Çevre sorunun ve ekolojikdurumun ülkemizde bu kadar tartışılıpuğruna bir sürü militan mücadelenin ve-rildiği bir konunun militan bir gençlikörgütlenmesi olan YDG’nin konferan-sında tartışılmaması en azından “teyitedici” konuşmaların yapılamaması dik-kat çekiciydi.

Gündemlerimiz konuşurkenki enbüyük eksikliğimiz “ne yapabiliriz”i tar-tışmamaktan kaynaklıydı. Kuşkusuz kikonferansımızda alınan kararlar kolektifve demokratik bir şekilde alındı. Liseligençliğin içindeki kadın sayısının azlığı

da lise faaliyetlerimizdeki eksiklikleribizlere göstermiş oldu.

Kültür-sanat alanında daha da yet-kinleşmek isteyen YDG profili ise sana-tın devrimci bir silah haline gelmesiaçısından çok olumluydu. BKSM’nin ha-zırladığı tiyatro oyunu bizleri çok duygu-landırmıştı ve bizlere YDG’nin kültürsanat alanına da ne kadar değer verdi-ğini göstermiştir.

Sonuç olarak 6. Konferansımızı herne kadar da tartışma açısından eksikgeçse de hiç kimsenin gözünden kaçma-yacak şu gerçeklik ortaya çıkmıştır;yavaş, sağlam ama hep ileriye pratiğiyleYDG, çıtasını daha da yükseltmiştir.

(Dersim’den bir YDG’li)

““KKoonnffeerraannssıımmıızzıınn eenn ccaannaallııccıı kkoonnuussuu HHDDKK iiddii””