32
Sayı: 08 Özgür gelecek’ten S Sı ın nı ıf fs sa al l Y Y a ak kl la aş şı ım m Emekçinin Gündemi Göğün Yarısı Evrensel Bakış Pusula Düşlerini gerçeğe dönüştüreceğiz! 4 4 Sayfa 2 Kalbimize saplandı beş bıçak, kalbimiz daha güçlü atacak! Sayfa 3 1 Mayıs’ı tüm yıla yaymak, demokrasi güç- lerini birleştirmek için... Sayfa 5 Onlarla sesimizi kazanacak, onların ayak izlerine basacağız! Sayfa 12 Türkiye modeli: Yontulmuş faşist diktatörlük Sayfa 22 Gerçeklere yaslanarak kavgayı büyütmeliyiz! Sayfa 26 Yaygın süreli Sayfa 28-29 Sayfa 15 Sayfa 24-25 Sayfa 14 Sayfa 07 Sayfa 06 Sayfa 10 Sayfa 16-17 Şifreli YGS’ye karşı binlerce öğrenci sokaktaydı! SİYASİ OPERASYONLAR SÜRÜYOR İstanbul bağımsız milletvekili adayları Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel ile röportaj Başbakan Erdoğan, Memur-Sen’in kongresinde eylem ve grev yapan sendikaları “deli gömleği giymekle” ve “çağ dışı kalmakla” itham etti. Biz de DDSB olarak, başbakanın bu söylemini sendikacılara sorduk. Biz kadınların hayatın neresinde olur- sak olalım, mutlaka yanımızdakiler- den farklı olarak “ek bir işimiz” vardır muhakkak! Söz konusu yer bir grev çadırı olsa dahi... Biz Tuzla’dan Yeni Demokrat Kadın- lar, “kadın işçiye ihtiyacımız yok” bahanesiyle, ama esasında sendikalı oldukları için işten çıkarılan Kam- pana işçisi kadınlarla “kadın olmak” üzerine sohbet ettik. Samsun’da, çalıştıkları BAT firmasın- dan çıkarılan Tek Gıda-İş üyesi TEKEL işçilerinin, kolluk kuvvetleri ve patron işbirliğinde yapılan baskı- lara ve saldırılara rağmen sürdür- düğü direniş belli kazanımlarla sona erdi. Tasfiye açılımından YSK kararına Nasıl bir sendika? “Bizim de söz hakkımız var!” BAT direnişi belli kazanımlarla bitti 2023 AKP’nin yeni yalanları ve “göze hoş gelen” saldırı planları: - İleri demokrasi - Büyük ekonomi ve güçlü toplum - Yaşanılabilir çevre ve marka şehirler - Lider ülke “TÜRKİYE HAZIR... HEDEF 2023” “Hedef 2023: İnkar Beyannamesi” AKP tarafından büyük bir şaşaa eşli- ğinde ve burjuva-feodal medya eliyle halka pompalanan seçim beyanname- sinde Kürt sorununa yaklaşım: Yine inkar ve imha! Bu da halkın vetosu Direniş ve Serhıldan Yüksek Seçim Kurulu tarafından 18 Nisan günü verilen, 7’si Kürt hare- keti tarafından desteklenen bağım- sız milletvekili olmak üzere toplam 12 bağımsız milletvekili adayının adaylıklarının veto edilmesi kararı- nın ardından; deyim yerindeyse T. Kürdistanı başta olmak üzere tüm bölge alev topuna döndü. Kendine yönelik saldırılara can bedeli karşı koyan Kürt halkının mücadelesi so- nucu YSK, kararını geri çekmek zo- runda kaldı. Yani kaldıramayacağı taşın altına giren YSK, bu kez taşı kendi ayağına düşürdü! YSK, taşı ayağına düşürdü! Sayfa 08-09 Sınıflar savaşının en ön safında, gerilla savaşı mevzilerinde beş halk savaşçısı, beş kızıl karanfil daha ölümsüzler kervanına katıldı. Kış üssünde, kadın gerillaların bu- lunduğu bölümde yaşanan göçük sonucu Proletarya Partisi Merkez Komite üyesi ve Dersim Bölgesi Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin, Gerilla Birliği Komutanlığı gör- evini yürüten Nurşen Aslan ve savaşçılar Fatma Acar, Derya Aras ve Gülizar Özkan 2 Şubat günü şehit düştüler. Onlar; geçmişi geleceğe bağlayan birer köprüdür. Zorlu ve meşakkatli yolda yürü- yenlere esin ve ilham kaynağı olan kızıl yıl- dızdırlar… 5 5 H HA AL LK K S SA AV VA AŞ ŞÇ ÇI IS SI I ölümsüzler kervanına katıldı Sayfa 31-32 12 Haziran seçimlerine yaklaşırken, egemenler YSK eliyle bir kez daha seçimlere yükledikleri misyonu ve Kürt halkına yaklaşımını ortaya koydu. YSK tarafından alınan yan- lış karar, bu kez Bağdat’tan değil, sokaklara dökülen halktan döndü. Ama yine İbrahim Oruç gibi canları bedel vererek... Seçimlerin gölgesini kendilerine kalkan yapmaya çalışan patron- larsa, işçi ve emekçilere yönelik sömürü saldırılarına ve hak gasp- larına son hızla devam ediyor. bu saldırılara cevapsa, Erdoğan’ın “yeni sendikal anlayışına” inat grev ve direniş oluyor. Sokaktaki isyanı, işçi ve emekçi di- renişleri ile büyütmek için 1 Mayıs coşkusuyla mücadeleye dört elle sarılalım! ŞifreSizseniz, Gelecek Biziz! özgür gelecek özgür gelecek 2 29 9 N Ni is sa an n - -1 12 2 M Ma ay yı ıs s 2 20 01 11 1 * * F Fi iy ya at tı ı: : 1 1. .5 50 0 T TL L * * I IS SS SN N: : 1 13 30 07 7- -8 87 78 8X X

özgür gelecek - partizanarsiv.netpartizanarsiv.net/file/2018/03/ozgur-gelecek08.pdf · sak olalım, mutlaka yanımızdakiler - ... Etkinliğe DHF, İHD, BATİS,BAMİS, SODAP,Bursa

Embed Size (px)

Citation preview

SSaayyıı:: 0088

ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk’’tteenn SSıınnııffssaall YYaakkllaaşşıımm EEmmeekkççiinniinn GGüünnddeemmii GGööğğüünn YYaarrııssıı EEvvrreennsseell BBaakkıışş PPuussuullaa

Düşlerini gerçeğedönüştüreceğiz!

44 Sayfa 2

Kalbimize saplandıbeş bıçak, kalbimizdaha güçlü atacak!

Sayfa 3

1 Mayıs’ı tüm yıla yaymak, demokrasi güç-lerini birleştirmek için...

Sayfa 5

Onlarla sesimizi kazanacak, onların ayak

izlerine basacağız!

Sayfa 12

Türkiye modeli:Yontulmuş faşist

diktatörlük

Sayfa 22

Gerçeklere yaslanarakkavgayı büyütmeliyiz!

Sayfa 26

YYaayyggıınn ssüürreellii

Sayfa 28-29

Sayfa 15Sayfa 24-25

Sayfa 14

Sayfa 07

Sayfa 06

Sayfa 10

Sayfa 16-17

Şifreli YGS’ye karşı binlerceöğrenci sokaktaydı!

SİYASİ OPERASYONLARSÜRÜYOR

İstanbul bağımsız milletvekiliadayları Sırrı Süreyya Önderve Sebahat Tuncel ile röportaj

Başbakan Erdoğan, Memur-Sen’inkongresinde eylem ve grev yapansendikaları “deli gömleği giymekle”ve “çağ dışı kalmakla” itham etti.Biz de DDSB olarak, başbakanın busöylemini sendikacılara sorduk.

Biz kadınların hayatın neresinde olur-sak olalım, mutlaka yanımızdakiler-den farklı olarak “ek bir işimiz”vardır muhakkak! Söz konusu yerbir grev çadırı olsa dahi...

Biz Tuzla’dan Yeni Demokrat Kadın-lar, “kadın işçiye ihtiyacımız yok”bahanesiyle, ama esasında sendikalıoldukları için işten çıkarılan Kam-pana işçisi kadınlarla “kadın olmak”üzerine sohbet ettik.

Samsun’da, çalıştıkları BAT firmasın-dan çıkarılan Tek Gıda-İş üyesiTEKEL işçilerinin, kolluk kuvvetlerive patron işbirliğinde yapılan baskı-lara ve saldırılara rağmen sürdür-düğü direniş belli kazanımlarla sonaerdi.

Tasfiye açılımından YSK kararına

Nasıl bir sendika?

“Bizim de söz hakkımız var!”

BAT direnişi belli kazanımlarla bitti

2023 AKP’nin yeni yalanları ve“göze hoş gelen” saldırı planları:

- İleri demokrasi- Büyük ekonomi ve güçlü toplum- Yaşanılabilir çevre ve marka şehirler- Lider ülke

“TÜRKİYE HAZIR... HEDEF 2023”

“Hedef 2023: İnkar Beyannamesi”AKP tarafından büyük bir şaşaa eşli-

ğinde ve burjuva-feodal medya eliylehalka pompalanan seçim beyanname-sinde Kürt sorununa yaklaşım: Yineinkar ve imha! Bu da halkın vetosu

DDiirreenniişş ve SSeerrhhııllddaann

Yüksek Seçim Kurulu tarafından 18Nisan günü verilen, 7’si Kürt hare-keti tarafından desteklenen bağım-sız milletvekili olmak üzere toplam12 bağımsız milletvekili adayınınadaylıklarının veto edilmesi kararı-nın ardından; deyim yerindeyse T.Kürdistanı başta olmak üzere tümbölge alev topuna döndü. Kendineyönelik saldırılara can bedeli karşıkoyan Kürt halkının mücadelesi so-nucu YSK, kararını geri çekmek zo-runda kaldı. Yani kaldıramayacağıtaşın altına giren YSK, bu kez taşıkendi ayağına düşürdü!

YSK, taşı ayağına düşürdü!

Sayfa 08-09

Sınıflar savaşının en ön safında, gerillasavaşı mevzilerinde beş halk savaşçısı, beşkızıl karanfil daha ölümsüzler kervanınakatıldı. Kış üssünde, kadın gerillaların bu-lunduğu bölümde yaşanan göçük sonucuProletarya Partisi Merkez Komite üyesi veDersim Bölgesi Siyasi Komiseri SefagülKesgin, Gerilla Birliği Komutanlığı gör-evini yürüten Nurşen Aslan ve savaşçılarFatma Acar, Derya Aras ve GülizarÖzkan 2 Şubat günü şehit düştüler.

Onlar; geçmişi geleceğe bağlayan birerköprüdür. Zorlu ve meşakkatli yolda yürü-yenlere esin ve ilham kaynağı olan kızıl yıl-dızdırlar…

55 HHAALLKK SSAAVVAAŞŞÇÇIISSII ölümsüzler kervanına katıldı

Sayfa 31-32

12 Haziran seçimlerine yaklaşırken,egemenler YSK eliyle bir kez dahaseçimlere yükledikleri misyonu veKürt halkına yaklaşımını ortayakoydu. YSK tarafından alınan yan-lış karar, bu kez Bağdat’tan değil,sokaklara dökülen halktan döndü.Ama yine İbrahim Oruç gibicanları bedel vererek...

Seçimlerin gölgesini kendilerinekalkan yapmaya çalışan patron-larsa, işçi ve emekçilere yöneliksömürü saldırılarına ve hak gasp-larına son hızla devam ediyor. busaldırılara cevapsa, Erdoğan’ın“yeni sendikal anlayışına” inatgrev ve direniş oluyor.

Sokaktaki isyanı, işçi ve emekçi di-renişleri ile büyütmek için 1 Mayıscoşkusuyla mücadeleye dört ellesarılalım!

ŞifreSSiizzsseenniizz, GGeelleecceekk Biziz!

özgür geleceközgür gelecek2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ** FFiiyyaattıı:: 11..5500 TTLL ** IISSSSNN:: 11330077--887788XX

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00880022 ÖÖzzggüürr GGeelleecceekk’’tteenn

Sınıf savaşımında mücadele alan-larından gelen haberler kimi zamansevinçlere yol açarken, kimi zaman daderin üzüntülere yol açmaktadır.Dersim’de bir kaza sonucu yitir-diğimiz Sefagül, Nurşen, Fatma,Derya ve Gülizar yoldaşlarınölüm haberleri hepimizde tarifedilmesi zor bir acıya yol açmış-tır. Elbetteki acı ve sevinç yaşamındoğasında vardır. Sınıf savaşımı gibiçetin bir mücadelede bunlar daha dasık yaşanır. Acılarıyla çelikleşme-yen, acılarından öğrenmeyen veonları öfkeye dönüştürmeyenher militan acılarına yenilir, çölsessizliğine gömülür.

Bu demektir ki, böylesi dönem-lerde tüm enerjimizi, tüm gücümüzü,acılarımızı öfkeye dönüştürmenin ka-nallarına seferber etmeliyiz. Düşünüşve hareket tarzımız boşalan mevzileridoldurma, devredilen mücadele bay-rağını daha da ileriye taşımanın üze-rinde odaklanmalıdır. Şehitlerimizesadakatle bağlılık bunu gerektiriyor.Nasıl ki şehit yoldaşlarımız tüm zor-luklara, tüm dezavantajlara rağmenboşalan mevzileri doldurmak için ıs-

rarla çabalarını sürdürdülerse, aynıçabayı bizim daha da ısrarlı bir tarzdasürdürmemiz gerekir. Hedefi net veaydınlık olan militanlar, hedefe kilit-lenmiş ve aydınlık geleceğe yürümedetereddüt etmeyen bir bilinç berraklı-ğıyla ancak anılabilir.

Hiç şüphesiz yaşanan kazanın so-nuçları oldukça ağırdır. Şu bir gerçekki, tarihimizde bu tarzda bir kaza ilkde olsa, sınıf savaşımı içinde bu vebenzeri acı tecrübelerle karşılaşmakmümkündür. Yani tüm bunlar sınıfsavaşımı doğası içinde vardır. Tümsosyal ve ulusal kurtuluş savaşlarınıntarihinde böylesi beklenilmeyen acıkayıplar olmuştur. Kuşkusuz bu ger-çekliğe yeteri kadar vakıf olmayanla-rın her şeyi masa üzerinde yapılacakçizim kadar basit görenlerin böylesisonuçlar üzerinde sağlıklı değerlen-dirme yapmaları düşünülemez.

Sınıf mücadelesi tarihinde ilk olanyalnız böylesi ağır sonuçlu kaza değil-dir. Aynı zamanda örgütün çeşitliyönetim organlarında yer alanbirden fazla kadın militanınşehit oluşu da bir ilktir. Onlarınkavgada ölümsüzleşmeleri sınıf mü-

cadelesi için ne kadar büyük bir ka-yıpsa, savaşın öncüsü “ezileninezileni” olan kadınların müca-delede yüklenmiş oldukları ta-rihsel sorumluluk bakımındanda eğitici bir ders ve yürünmesigereken bir yoldur. Asıl üzerindedurmamız gereken nokta budur. Ençok baskı altında olanların, en çokzulme uğrayanların kavganın ön saf-larında olmaları, mücadelenin geli-şimi ve başarısı için yaşamlarınıortaya koymaları kazanmanın enbüyük teminatıdır. Dolayısıyla onla-rın geride kalanlara bıraktıkları bay-rağı daha ileriye taşımanın yolu,boşalan mevzileri doldurmaktan vemücadelenin her alanında başta işçive emekçi kadınlar olmak üzere tümezilen kadınların örgütlenme çalışma-sına daha bir hız kazandırmaktangeçer. Yeni Sefagüller, Nurşenler, Fat-malar, Deryalar, Gülizarlar ancak bubilinçle, bu tarihi sorumlulukla açığaçıkarılabilir, adına layık bir tarzdaanılabilir. Çünkü onlar bunu yaptı,bunu yapmanın mücadelesini yü-rüttü. Onlar ne korkulara ne de zor-luklara teslim olmadı. Onlar zorluklar

karşısında diz çökenleri değil, direne-rek savaşarak bayrak olanları örnekaldılar. Şimdi onların düşlerinigerçeğe dönüştürmenin görevibizlerde.

1 Mayıs alanlarına, önder Kaypak-kaya yoldaşı anma etkinliklerine on-ların düşlerini taşımalıyız. Merkezigörevlere yaklaşımda, sınıf çalışma-sına, kadın faaliyetine, semt çalışma-sına, gençlik faaliyetlerine onlarındüşlerini taşımalıyız. Onların düşle-rini taşımak demek, daha çok kitleyegitmektir, devrim ve sosyalizm pro-pagandasında yoğunlaşmaktır. Tekbir bireyimizi dahi örgütsüz bırakma-maktır. Tüm çalışmalarımıza kolektifdüşünme ve hareket etme tarzını ka-zandırmaktır. Ve tabii ki tüm bu gö-revler savaşçı ve militan bir kimlikleyerine getirilebilir. Militan kimlikzorluklarla savaşma ve her türlü be-lirsizliği yadsımadır. Böylesi süreç-lerde belirsizlikler, netsizlikler içindeboğuşanlar ezilenlerin kurtuluşu uğ-runa gereken fedakarlıkta buluna-mazlar. Oysa militan kimlik, militanpratik böylesi süreçlerde safları net-leştirir. Ve yürünmesi gereken yolaışık tutar. Ve onların düşlerini deancak bu kimliği içselleştirerek ger-çeğe dönüştürebiliriz.

Umut Yayımcılık ve Basım Sn. Ltd. Şti.Yönetim yeri: Gureba Hüseyin Ağa Mh.

İmam Murat Sk. No: 8/1 Aksaray-Fatih/İstanbul Tel: (0212) 521 34 30Faks: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Çilem İLASLAN

Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven San. Sit. B Blok, No: 366 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 544 66 34

e-posta: [email protected]

BÜROLAR Kartal: İstasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Ankara: Sağlık 1 Sk. No: 17/19 Çankaya Tel:

(0312) 430 67 65 İzmir: 856 Sokak, No: 48/203 Kemeraltı Konak, Tel: (0232) 446 78 07 Malatya: Dabakhane Mh.Turgut Temelli Cd. Barış İşhanı Kat: 3 No: 95 Erzincan: Ordu Cd. Ordu İşhanı Kat: 3 Tel: (0446) 223 67 18 Bursa:

Selçuk Hatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez İşsarayı Kat: 2 No: 185 Heykel, Tel: (0224) 224 09 98 Mersin: Silifke Cd.Çavdaroğlu İşhanı Kat: 3 No: 1/8 Dersim: Moğultay Mh. Sanat Sk. Arıkanlar İşhanı Kat: 3 No: 203 Tel: (0428) 212 27

50 Avrupa Büro: Weseler Str 93 47169 Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959

DÜŞLERİNİZİ GERÇEĞE DÖNÜŞTÜRECEĞİZ!

Yaygın süreli

Umut Yayımcılık’tan çıkan kitaplarımızı irtibat bürolarımızdan ve çeşitli kitapçılardan temin edebilirsiniz!

3 1 Mayıs’ın Kısa Tarihçesi3 1 Mayıs Harbiye Direnişi

İşçi sınıfı için en önemli tarihlerdenbiridir 1 Mayıs! 1 Mayıs’ın tarihine iliş-kin iki önemli kitap. Biri 1991 İstanbul-Harbiye direnişini, diğeri ise 1 Mayıs’ındünya tarihini anlatarak işçi sınıfı müca-delesine katkılar sunuyor.

AnmaKatledilişinin 38. yılında

KAYPAKKAYA’nın siyasal yolgöstericiliğinin ışığında günümüzgüncel gelişmelerine bakış açımızıortaya koymak ve onun nezdindeMayıs ayı şehitlerini anarak gü-nümüz koşullarındaki öneminivurgulamak, yarınki nesillere on-ların kavgasını taşımak amacıyladüzenleyeceğimiz anmaya tümdostlarımızı davet ediyoruz.

PROGRAM

* Konuşmalar* Film gösterimiTarih: 08 Mayıs 2011 (Pazar)Saat: 13.00Yer: Yeni Gün Kültür Merkezi (Nürnberg)

PARTİZAN

Bursa: Gazetemizin daha nitelikli dahayaygın şekilde halkımızla bütünleştirmekamacıyla dayanışma gecesi gerçekleştirdik.

Halk şöleni olarak tertip etmeyi planladı-ğımız dayanışma gecemizi, Dersim’de yaşa-mını yitiren 5 karanfilin anısına adadık. 5karanfil şahsında tüm devrim ve komünizmşehitleri için yapılan saygı duruşuyla başla-yan etkinliğimiz, gazetemizin dününü ve bu-gününü konu alan sinevizyon gösterimiyledevam etti.

Gazetemiz adına yapılan açıklamada ba-sının önemine değinilirken, Partizan adınayapılan açıklamada ise başta Ortadoğu ve K.Afrika olmak üzere yaşanan gelişmelerdenbahsedilerek ülkemizde de devrimcilere, ko-münistlere, yurtseverlere, ilericilere veemekçi halkımıza yönelik yapılan kapsamlısaldırılar yaşandığı söylendi. Açıklamada ay-rıca tüm bu zulme karşı mücadele eden, tut-

sak düşen, dağlarda ve sokak ortasında infazedilenlerin var olduğuna değinildi ve son ola-rak da Proletarya Partisinin 5 yiğit kadın mi-litanını ölümsüzlüğe uğurladı ifade edildi.

Etkinlikte sahne alan Meyman, 5’ler içinbestelediği marşı okurken salonda duyguluanlar yaşandı ve “Dersim şehitleri ölüm-süzdür” sloganı atıldı. Ardından HasanSağlam da ezgileriyle etkinliğimizde dostlu-ğunu sergiledi. Son olarak sahne alan PınarSağ okuduğu marşlar, türküler ve yaptığı ko-nuşmalarla kitleyi coştururken “Kırmızı gül”türküsünü 5 kızıl karanfile adadı.

Etkinlikte ayrıca gazetemizin merkez bü-rosunun mesajı okundu. Etkinliğe DHF,İHD, BATİS, BAMİS, SODAP, Bursa veGemlik Dersimliler Dernekleri, İnegölAlevi Kültür Derneği ve BDP Gemlik İlçeÖrgütü dayanışma etkinliğimize mesajları vekatılımlarıyla destek verdi.

Bursa’da Özgür Gelecek ile dayanışma etkinliği

Dersim Büro İrtibat Tel:(0428) 212 27 50

Başımız öne düşmeden, hep ileriye,daima ileriye bakarak doğrulacak, göz-yaşlarını içimize akıtacağız. Onları en-gin bir sevgiyle kucaklayacak, kavgayasarılır gibi sarılacağız. Her birininanısı canlı kalacak belleğimizde, on-lar gibi savaşmayı, onlar için de dö-vüşmeyi başaracağız. Yoldaşlarımız,en sevgililerimizdi onlar, onlardan ençok ölüme meydan okumayı öğre-neceğiz. Bize, devrim için nasıl dövü-şeceğimizi, komünizm için nasıl yanıptutuşacağımızı öğretecekler…

Çapını yalnız bizim bilebileceğimiz,ağırlığını ancak bizim anlayabileceği-miz bir darbe aldık. Yaramız derindir,içten içe kanamaktadır. Ne ilk vur-gundur bu, ne de son olacaktır. Sonbulsun diye sömürü ve zorbalık, dün-yanın her köşesinde yola koyulanlar,isyanı kuşananlar vardır. İşte ölümüerken kucaklayan onlardır. Önder-lik, öncülük etmek budur ve buhiçbir zaman karşılıksız kalmayacak-tır. Başta İbrahim Kaypakkaya olmaküzere proletaryanın şehitlerince yakı-lan ateş, düşmanların tümüyle yokoluşuna kadar sürecektir.

İnsanlığı kurtuluşa götürecekonurlu bir davanın neferiydi onlar. Ya-şamlarını buna adamış, bu yola başkoymuşlardı. Çok işler başardı, çokbüyük emek harcadılar. Nakış işlergibi ilmek ilmek ördükleri halk sava-şının, en gözü pek gerillalarıydılar.Şimdi, ölümün koynunda hep birliktegüneşe karışırken, bir büyük patla-manın fitili olacaklar. Ölümlerimizindoğurganlığıdır bu. Zafer şarkıları söy-lemek için yaktığımız ateşe sönmezbir karakter kazandırmaktır bu.

Komünistti, gerillaydı ama aynı za-manda kadındı onlar. Emekçi kadın-ların, sınıfsal baskı ve sömürününötesinde cinsel kimliklerinden ötürüdaha ağır, daha yoğun ve daha aşağı-lık bir baskı ve sömürünün hedefi ol-duğunu kavramış, kavgalarına kadınaözgü direniş ve mücadele rengini kat-mışlardı. Kadınların kurtuluşu içinyürütülen mücadelenin sınıfsal kav-gayla bütünleştiği zeminde, komü-

nist kadının öncülüğünü yapıyor-lardı. Örnek olmuşlar, önder bir mis-yon edinmişlerdi. Kadının özgürleş-mesine açılan yolun bayraktarıydılar;Merallerin, Ayferlerin, Nergizlerin,Dileklerin, Çiğdemlerin mirasını bü-yütüyorlardı…

Bayrak nöbetini devretmenin adı-dır ölüm. Kızıl bayrağı yukarıda tut-manın, soldurmadan ve yıpratmadantaşımanın bedelidir ölüm. Sınıf mü-cadelesine hız katmanın, devrim yo-lunu kısaltmanın en yalın ifadesidirölüm. Bu yüzdendir yaşamla sevdalı,ölümle nikâhlı olmamız. Bu yüzdendirölüme bu kadar sakınmasız ve hesap-sız yürümemiz, bu yüzdendir ölümühiç tereddütsüz kucaklamamız…

Ölüm karşısında boyun eğmeyişi-miz, yaşamı çok sevdiğimiz, yaşamaçok değer verdiğimiz içindir. Yaşam-ölüm diyalektiğini, yeniye, ileriyeaçılan bir devinim olarak kurmaktıramacımız…

Eziyet, cefa ve zulüm göze alınma-dan, esaret ve işkence çekilmeden sınıfmücadelesinin bir adım ileri gittiği gö-rülmemiş, ölüme yürümeden sava-şın kazanıldığına rastlanılmamıştır.Bunu bilenlerin, bunu yaşayanlarınharcıdır devrim. Bir şartımız vardır,silahımız yere düşmeyecek, bayrağı-mız inmeyecek, kanımız yerde bırakıl-mayacaktır. Bunun için ölüm neredenve nasıl gelirse gelsin hoş gelmiş,sefa gelmiştir. Bunun için ağıtlarladeğil marşlarla uğurlanırız, bu sayedegözümüz arkada kalmamış, gülümse-memiz yüzümüzden silinememiştir…

Yoldaşlarımız, Komünist Par-tisi’nin 39 yılı deviren tarihinin 8.Parti Konferansı ile gerçekleşen atılımdöneminde, savaş cephesini tah-kim eden ve düşmanın korkusunuadım adım büyüten bir çizginin öncü-leriydi. Tepeden tırnağa savaşa kilit-lenmiş, baştan aşağıya mücadeleyeodaklanmışlardı. Savaşın geliştiril-mesi için önemli adımlar attı, özve-rili çalışmalar yürüttüler. İnsanlığınsınıfsız toplum ülküsünü şiar olarakbellemiş, düşleri gerçek kılma yo-

lunda seferber olmuş bir geleneğinnadide temsilcileri oldular.

Komünistleri korkusuz ve hesap-sız yapan, ideallerine ölümüne bağlıkılan, mutlak zafere olan bilimselinançlarıdır. Bu inanç, bugüne kadarharcanan bütün emekler ve ödenenbedellerin yarattığı birikim sayesindegüçlenmekte, özgür geleceğe yürüyü-şün adımlarını sıklaştırmaktadır. Ya-rınlara hükmetmenin, geleceği kazan-manın yolu, bu inancı somutgerçeklikle buluşturan fedakâr, inatçıve kararlı mücadelenin sürekli kılın-masıyla tamamlanacaktır. Ardına bak-madan yürümenin, gelecekten kuşkuduymamanın, haklı bir davanın takip-çisi olmanın anahtarı budur.

Bu dava, yüzyılların mirası ve gele-neği üzerinde şekillenmiş, milyonla-rın kanı ve canı pahasına karakterkazanmıştır. Devrimler, kurtuluş sa-vaşları, isyan ve direnişlerle kaplı ta-rihi sürecin, özgürlük ve eşitlikle örülüsınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı ya-ratacağına olan inancımızın üstesin-

den gelemeyeceği hiçbir engel, zorlukve yenilgi yoktur. Hiçbir darbe ve vur-gun, hiçbir kayıp ve sarsıntı mücade-leyi durduramayacak, aksine dahagüçlü ve yenilmez kılacaktır.

Bunun yasası, yitirdiğimiz canla-rın devrettiği mücadele ve direniş bay-rağının yere düşürülmemesi, savaşsloganlarının susturulmaması, eylemçizgilerinin bozulmamasıdır. Temina-tımız ideolojimiz, teminatımız örgü-tümüzdür. Her komüniste kimlik venitelik kazandıran, örgütü, örgütlügücüdür. İrademizi birleştiren, yıkıcıve dönüştürücü bir güç haline getirenyegâne gerçeklik budur. Buna sahipolmadığımız, bunu yitirdiğimiz zamanbir hiç haline geleceğimiz açıktır.

Beş kadın yoldaşımızın mücadeleyaşamlarının bir kez daha kuvvetli bi-çimde beyinlere kazıdığı bu gerçekli-ğin en önemli sonucu, gücü oluşturaniradenin savaş azmi ve pratiği sa-yesinde değer kazanmasıdır. Ölüm-süzlüğe yolculananları, kavgada şehitdüşenleri anmanın tek ifade biçimi-nin, bizlere devrettikleri, can katarakbüyüttüğü ve yücelttikleri mücadeleyedaha sıkı sarılmaktan geçmesi, onlarakarşı borcumuzu tanımlar. Her birisavaş haykırışı, her biri savaşa davet

çağrısı olan yoldaşların bizlerden bek-leyeceği budur.

Demokratik halk devrimi mücade-lesi kesintisiz biçimde sürecek, halksavaşı yükselecektir. Sefagül, Nur-şen, Gülizar, Fatma ve Derya yol-daşların yaşamlarını adadığı, ölümünebir tutkuyla sarıldığı ezilenlerin da-vası; onların izinden gidecek, onlargibi savaşacak, onlar gibi düşmanınüstüne yürüyecek, onlar kadar kararlı,onlar kadar cesur, onlar kadar diren-gen olanlar sayesinde başarıya ulaşa-caktır. Bu onurlu görev için seferberolmanın, bu misyonu yerine getirmekiçin ileriye atılmanın zamanıdır. Bü-tün kavga ve direniş cephelerinde, bü-tün mücadele platformlarında, yaşa-mın her alanında çoğalmanın;düşmanın, işbirlikçi ve hainin üzerineyürüme vaktidir…

Faşist-Kemalist diktatörlüğün az-gın saldırılar örgütlediği, katliam vebaskılara hız verdiği bir süreçten geçi-yoruz. Başta Kürt halkının ulusal mü-cadelesi olmak üzere bütün ezilenle-

rin, yoksullar ve emekçilerin tepki veöfkesi büyümektedir. Sınıf mücade-lesinin ateşini düşürmek için faşist vegericiler elbirliğiyle davranmakta, sö-mürü ve yağma düzenini korumak içinseferber olmaktadır. Komprador bur-juvazi tarafından reformist ve tasfi-yeci rüzgârların körüklendiği sürecemüdahale etmenin biricik koşulu; sa-vaşçı, direnişçi ve ihtilalci dina-miklerle buluşmak, komünist düşün-ceyi yaymak, kitleleri devrimekazanmaktır.

Halk savaşçısı kadın yoldaş-larımızın yükselttiği proleterbayrağı bütün mücadele alanla-rına taşımalıyız. Her yerde onla-rın adı duyulmalı, onların hay-kırışları yankılanmalıdır.Beynimizde bilinç, bileğimizdegüç, yüreğimizde cesaret olma-lılar. Onlarla nefes alıp vermeli;yılmayan, yıkılmayan, teslim ol-mayan ihtilalci ruhlarını yaşat-malıyız. Tıpkı öncelleri gibi uğ-runa yaşamlarını feda ettikleridevrim mücadelesi zafere taşın-malı; öfkemiz volkan olup patla-malıdır…

Anıları rehberimiz olsun, kav-gaları yolumuzu aydınlatsın!

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 0033SSıınnııffssaall YYaakkllaaşşıımm

KALBİMİZE SAPLANDI BBEEŞŞ BBIIÇÇAAKK, KALBİMİZ DAHA GÜÇLÜ ÇARPACAK!

Emekçi kadınların, sınıfsal baskı ve sömürünün ötesinde cinsel kimliklerinden ötürü daha ağır, daha yoğun ve daha

aşağılık bir baskı ve sömürünün hedefi olduğunu kavramış, kavgalarına kadına özgü direniş ve mücadele rengini katmışlardı.

Yoldaşlarımız, Komünist Partisi’nin 39 yılı deviren tarihinin 8. Parti Konferansı ile gerçekleşen atılım

döneminde, ssaavvaaşş cceepphheessiinnii tahkim eden ve düşmanın korkusunu adım adım büyüten bir çizginin öncüleriydi.

Ölümsüzlüğe yolculananları, kavgada şehit düşenleri anmanın tek ifade biçiminin, bizlere devrettikleri,

can katarak büyüttüğü ve yücelttikleri mücadeleye daha sıkı sarılmaktan geçmesi, onlara karşı borcumuzu tanımlar.

Grev, işçileri patrona karşı üretimilişkilerinde var eden üretimi durdur-ması yani en önemli silahı ile saldır-ması demektir. Grev, işçilerin en güçlü,en iyi şekilde kullanması gereken eylembiçimidir ve kararı çok dikkatli alınmalıve de etkin bir şekilde uygulanmalıdır.Aksi takdirde bu güçlü silah, ters tepipişçileri vurabilir, etkin bir şekilde yapı-lamadığında işçileri geri düşürebilir,“en etkin silahımız dahi işe yaramadı”düşüncesine yol açabilir.

İşte tam da bu noktada 19-20 Ni-san’da, sağlık emekçilerinin uğradık-ları saldırılara, performansa dayalıücret sistemine, güvencesizlik ve gele-ceksizleştirme politikalarına, esnek ça-lıştırmaya, sağlıkta dönüşüm adıaltında sağlıkta ticarileşmeye karşı al-dığı iki günlük grev kararı incelenmeli-dir. Grev kararı, grevden 19 gün önceSES işyeri temsilciliklerine “müdahaleedilemez” bir şekilde açıklandı. Yaniişyerlerinden doğru işçi ve emekçileri-nin inisiyatifiyle alınmadan, işçilerekavratılmadan, tartıştırılmadan grevkararlaştırıldı.

Biz DDSB olarak, kararı çalışanlarakavratmak için tüm işçi ve emekçileraçısından en iyi şekilde örgütlenmesinoktasında çaba harcadık. Grev kara-rından önce üniversite hastanelerindeperformansa dayalı çalışmanın uygula-maya geçmesi sağlık çalışanlarında bir

hareketlilik yarattı. Hacettepe asistan-larının içinde bulunduğu Ankara’dakitüm asistanlar bir saatlik iş bırakmaeylemi yapıp, Sağlık Bakanlığı önündebir basın açıklaması yaparak temsilireçeteleri Sağlık Bakanlığı önüne bı-rakmışlardı.

13 Mart’ta TTB, ATO, SES, TürkHekimler Birliği, Dev Sağlık-İş bir-likte 13 Mart’ı örgütlemiş, yine Hacet-tepe Hastanesi’nde 18 Mart’ta dişhekimliği hastanelerinde performansadayalı çalışmaya karşı basın açıklamasıyapılmıştı. 18 Mart öğlen saatlerinde iseHacettepe’de performansa dayalı çalış-maya karşı yemekhane önünde toplanı-lıp başhekimliğe yüründü. Yapılaneylem neticesinde herhangi bir olumlusonuç alınamadı.

Sağlık alanında grev kararı alındı-ğında Ege Üniversitesi Hastanesi’ndebeş gündür grev yapılmaktaydı. Grevkararının açıklanmasından hemensonra her hastane kendi biriminde iş-yeri toplantısı aldı. Üniversite hastane-lerinde de performansa dayalıücretlendirme sistemi uygulamaya ge-çildiğinden bir hareketlilik olduğu göz-leniyordu. Sağlık Bakanlığı’na bağlıhastanelerde ise fiilen 5 yıldır perfor-mansa tâbi olduklarından işçi ve emek-çilerde bu durumu kanıksama durumuhakimdi.

Performansa dayalı ücretlendirme

istemi çalışanların tepkisini topladığın-dan sendika “bu durumun sadece per-formansa dayalı ücretlendirme sistemiile sınırlı olmadığını, aynı zamandasağlıkta özelleştirmeye, taşeronlaştır-maya, esnek ve güvencesiz çalışmayakarşı topyekûn bir mücadele örgütlen-mesi gerektiğini” vurguladı. Böyleliklegrev kararı alındı. İşyeri toplantıların-dan sonra temsilciler hemen her günservisleri, poliklinikleri gezerek çalışan-lara grevi anlatmaya çalıştı, greve katıl-malarının önemine vurgu yaparak,bunun işçilerin hakkı olduğunu belirtti.Gezilerde sağlık çalışanlarının “hocalarda grev yapacak mı?” soruları ile karşı-laşıldı. Bu sorunun altında yatan psiko-loji kendine güvensizliğigöstermektedir. Ve hocalar iş bıraktığıtakdirde kendilerini daha güvende his-setmektedirler. Hocaları ise TTB ve SESbirlikte ziyaret edip greve katılmalarınoktasında konuşmalar yaptılar. Grevgünü için acil durumlar haricinde hastabakılmamasını söylediler.

Grevin ön hazırlığının 19 günlükkısa bir süreye sığdırılmaya çalışılması,işçileri bilinçlendirmek sadece iş yerigezisi yapmak olarak algılanması, işçi-lere hak arama bilinci vermek nokta-sında sendikaların görevini vesorumluluğunu yerine getirme nokta-sında eksik kalındığını göstermektedir.

Bu grevin ön çalışmaları böyle ikengrev günü geldi çattı. Sabah 07.00’detüm hastane yeniden greve çağrı yap-mak için gezildi. Hacettepe Hastane-si’nde hiçbir poliklinik çalışmadı.Ancak grev, diğer hastanelerde ise kıs-men başarılı oldu. Grev günü Ankara

Dışkapı Hastanesi’nde patron temsilci-leri tarafından grev pankartı sökülüp,“Bu iş yerinde hizmet kesintisizdevam etmektedir” yazıları asıldı.Ve patron temsilcileri bölümleri geze-rek, sendikanın işyeri temsilcilerini veçalışanlarını tehdit etti. Grevin ikincigünü diğer işyerlerinin katılımı ile Dış-kapı Hastanesi önünde bir basın açık-laması yapıldı. Grevin ilk günüNumune Hastanesi’nde toplanan kitle,Sağlık Bakanlığı önüne gelerek gecesaat 21.00’e kadar konuşmalar vemüzik dinletisi ile eylemi sonlandırdı.

İkinci gün Dışkapı Hastanesi’ndenHacettepe Hastanesi’ne bir yürüyüşgerçekleştirilerek, burada bir basınaçıklaması yapan kitle, açıklama son-rası eylemi sonlandırdı. Grev yukardankarar alınıp tabanda tam olarak tartıştı-rılmadığı için yeterince başarılı olma-mıştır. Sonuç alınıncaya kadar devametmesi gereken eylemlilikler ve grevler,iki gün gibi bir sürede sonlandırılmıştır.

İşçileri hak aramaya ve haklarını sa-vunmak için örgütlemeye sevk edeceksendikal anlayış elbette ki sınıf sendika-cılığı anlayışıdır. Bugün sendikalardahakim olan reformist bürokrat sendikalanlayışlarla bu sürecin karşılanamadığıortadadır.

“Tek SES, Tek Yürek, TürküSöyleyerek” bu süreç ileriye götürüle-memektedir. Sınıf mücadelesinde bir-likte olmak, gücü birleştirmekmuhakkak vazgeçilmez bir ilkedir. Bubilinçle örgütlenmeli ve örgütlemeliyiz.Fiili meşru mücadele hattında ısrarcıolmak bizi yarına taşıyacaktır.

(Ankara’dan bir DDSB’li)

Dersim: Yer altı Çarşısı üzerindetoplanan sağlık emekçileri, buradangrevin yapıldığı Tunceli Devlet Hasta-nesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Grevalanında hep bir ağızdan atılan slo-ganlar ve çekilen halaylar sonrasındaSES Dersim Şube adına bir açıklama

yapıldı. Açıklamada “Grevdeyiz,çünkü: Sağlık bir insan hakkı olmak-tan çıkarılmış, üzerinden kâr edilecekbir meta haline getirilmiştir. Oysa biz-ler herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir vekaliteli bir hizmet sunmak istiyoruz”denildi.

Mersin: Mersin’de yapılacak olannükleer santrallere karşı Nükleer Kar-şıtı Platform (NKP)’un öncülüğündeinsan zinciri oluşturuldu. 17 NisanPazar günü binlerce insan bir araya ge-lerek 10 kilometrelik zincir oluşturdu.Her yaştan ve her kesimden insanın bu-lunduğu eylemde nükleer santrallerekarşı tepki en gür biçimde haykırıldı.

NKP’nin haftalar öncesinden çalışma-

larına başlayıp geniş kesimlere duyuru-sunu ulaştırdığı eylem, kitlesel bir şekildeCumhuriyet Alanı’ndan başladı. İlk olaraksö alan NKP dönem sözcüsü SabahatAslan, “Nükleer santral kurulumu adıaltında, ülkemizi nükleer çöplük halinedönüştürmek ve ülkemizde nükleer silahüretmek isteyenlerin hevesleri kursakla-rında kalacaktır” dedi. Mersin Bağımsızmilletvekili adayı olan Ertuğrul Kürkçüde bir konuşma yaptı.

CHP Mersin Milletvekili İsa Gökise, konuşma yaptığı sırada kalabalık

tarafından yuhalandı. Kalabalık,“Sizin burada ne işiniz var? Genel

başkanınız nükleer santrallere karşıdeğil, AKP’ye çanak tutuyor” diyerek,Gök’ün konuşmasını alkışlarla pro-testo etti. Gün boyu coşkulu biçimdegerçekleşen eylemde nükleer karşıtısloganlar atıldı.

Rize’de HES’lere karşıyumurtalı eylem

H. Merkezi: Rize’de yapılmasıplanlanan Hidro ElektrikSantral(HES)’e karşı tepkiler büyü-yor. Rize’nin Fındıklı ilçesindengeçen HES şirketinin yetkililerini ta-şıyan aracın önünü kesen bölge köy-

lüleri, şirket yetkililerinin araçtan in-melerini istedi. Araçtan inmeyen şir-ket yetkililerine tepki yumurtaatılarak gösterildi. Bölge köylüleri ta-rafından: “Siz kimsinizde bizim suyu-muzu alıyorsunuz? Burada olanmücadeleden haberiniz var mı? Gidinsizleri kim gönderdiyse onlara söyle-yin bir sonraki eylemimiz yumurtalıolmayacak!” dendi.

““LLooçç VVaaddiissii ddaarrddaa,, SSaarrııyyaazzmmaa iissyyaannddaa””

H. Merkezi: Kastamonu-Cide’debulunan Loç Vadisine yapılmak iste-nen HES ve taşocağına karşı Loç Va-disi Koruma Platformu ve Cide halkıyine eylemdeydi.

Cide Belediyesi Kuğulu Çeşmeönünde bir araya gelen Cidelileradına açıklama yapan Loç Vadisi Ko-ruma Platformu üyesi Erdinç Ay,

HES projelerinin doğal yaşamı katlet-tiğini söyledi. Ay, projelerle kandırıl-mak istenen Cidelilere şöyle sesledi:“Seni attan ottan ayıran özelliğin far-kına varacaksın. Seni satın alamaya-caklar. Aptalların uydurduğuatasözlerine inanmayacaksın. Çünküsen insansın.”

Ay, ayrıca, bölgeye yapılmasıplanlanan çöp arıtma tesisine dikkatçekti, HES ve çöp arıtma tesisi pro-jelerine karşı mücadelelerinin süre-ceğini söyledi.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00880044 İİşşççii--kkööyyllüü

“Bu bilek bükülmeyecek!”

Mersin’de nükleer karşıtı 10 kilometrelikinsan zinciri

GGGGRRRR

EEEEVVVV

Kartal: 14 Nisan günü TuzlaOrganize Sanayi’de büyük bir hare-ketlilik vardı. Direnişte olan Kam-pana işçileri seslerini duyurmakiçin bir basın açıklaması yaptı. Yıl-lardır sessizliğin hâkim olduğu derisanayinde yapılan basın açıklamasıBelediye-İş, Genel-İş, Petrol-İş vd.sendikaların, direnişteki PTT, On-tex, Bericap işçilerinin ve demokra-tik kitle örgütlerinin katılımıylacoşkulu bir miting havasında geçti.

Deri-İş Tuzla Şube Başkanı kısabir selamlama konuşması yaptık-tan sonra sendikalar adına Beledi-ye-İş Genel Başkanı Nihat Yurda-kul bir açıklama yaptı.

Ardından sözü Deri-İş GenelBaşkanı Musa Servi aldı. Servi; “İş-yerlerinde taşeronlaşmaya, sendi-kasızlaşmaya karşı direnen tüm işçiarkadaşları ve gelen herkesi selam-lıyorum. AKP iktidarı kuralsız, gü-vencesiz, bir çalışma yönteminibize dayatıyor” diyerek Torba Yasa-ya ve Deri-İş’in direnişlerine deği-nerek baskılara karşı direnmeninönemine vurgu yaptı. Eylemin ar-dından Kampana direnişçileriyleeyleme ilgili söyleyişi yaptık.

- Bugün direnişinizin ka-çıncı günü ve gelişmelerden

bahseder misin?Ali: Direnişimizin 27. günü.

Taşeron her sabah olduğu gibi busabah da yeni işçiler getirmişti. Bizbunları kabul etmedik. 4 eski işçigirebilir, yeni işçiler gitsin dedik.Şimdi içerde 5 işçi çalışıyor. Sadece1 işçiyi kabul ederek anlaşma sağla-dık. 2 gündür böyle devam ediyor.Şu an içeriyle fazla irtibata giremi-yoruz. Üretime yine yavaş bir şekil-de devam ediyorlar. Makinecilerinhepsi dışarıda olduğu için üretiminolabileceğini tahin etmiyorum.

Bugün basın açıklaması vardı…Epey kalabalıktı, güzel geçti. Hava-nın soğuk olması etkilemedi. Böylegiderse her şeyin yolunda gideceği-ne inanıyorum. Birlik ve beraberli-ğimiz ilk günkü gibi devam ediyor.

Biz burada sadece işe geri dönmekiçin değil aynı zamanda taşeronakarşı da direnişteyiz. Bundan kay-naklı herkesin direnişimizi sahip-lenmesini bekliyoruz.

- Bugünkü basın açıkla-

ması hakkında ne düşünü-

yorsun?

Sinan: Bugün sınıf dayanışma-sına tanık olduk. Deri-İş dışında di-ğer sendikaları gördüğümüze çokmutlu olduk. Haklı mücadelemizdeyalnız olmadığımızı gördük. Serthava koşullarına rağmen basınaçıklamamız miting havasında geç-ti. Gün geçtikçe daha çok güçlendi-ğimizi görüyoruz. Bu dayanışmalarsayesinde zafere her gün bir adımdaha yaklaştığımızı hissediyoruz.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 0055İİşşççii--kkööyyllüü

Ülkemizde demokrasi mücadelesi veren çok çeşitlikesimlerin mücadelelerini ortaklaştıramaması halk yan-lısı güçlerin en büyük zaafı, sistemin ise en önemli avan-tajları arasındadır. Son 2 haftaki gelişmelerebaktığımızda da görülecektir ki toplumun çok farklı ke-simleri önemli eylem ve etkinlikler örgütleyerek taleple-rini ileri sürmektedir. Nükleer santrale ve HES’lere karşıçıkan çevre ve doğa eylemleri, Alevilerin örgütlediğisomut reform talepli eylemler, liselilerin ÖSYM’ye veAKP’ye yönelik şifreyi ve sınav sistemini protesto edeneylemleri on binlerce insanın meydanlara çıkmasını sağ-lamaktadır. Bu mücadeleler içinde Kürt ulusal hareketi-nin demokratik hak ve talep eksenli mücadelesi ile işçive emekçilerin sınıfsal talepli mücadeleleri ise genel de-mokrasi mücadelesinde daha etkili ve kitlesel eylemlereimza atmaktadır.

Kürt ulusal hareketinin anadilde eğitim, % 10 seçimbarajının kaldırılması, askeri operasyonlara son veril-mesi, siyasi tutsakların serbest bırakılması talepli kam-panyası doğrultusunda yüz binler sokaklaraçıkmaktadır. YSK aracılığıyla sistemin bağımsız adaylarıengelleme amaçlı yasağı da yine kitlelerin öfkesi ve mü-cadelesi sonucu bedeller ödenerek geri püskürtülmüş-tür. Bu mücadeleler yürütülürken öte yandan sağlıkemekçileri gerçekleştirdiği grevle sağlığın ticarileşme-sine ve sağlık çalışanlarının güvencesiz çalışmaya zor-lanmasına karşı eylemlerini yükseltmektedir. İşçi sınıfıve emekçiler açısından büyük bir güç gösterisi olacakolan 1 Mayıs hazırlıkları sürmekte, birçok fabrikada ör-gütlü bir duruş sergilemek için eylemler örgütlenmekte-dir. Özellikle Türk-İş’e bağlı 11 sendikanın direniştekiişçilerle dayanışma eylemleri de devam etmektedir. Tuz-la’da, Düzce’de deri işçileriyle dayanışma amaçlı eylem-ler sağanak yağmura rağmen coşkuyla, kitlesel vemilitan şekilde örgütlenmektedir. Belediye işçilerininyandaş sendikacılığa karşı mücadelesi yoğunluğunukaybetmeden sürmektedir.

Toplumsal hareketliliğin yoğun yaşandığı 2011 baha-rında Newroz ile 1 Mayıs’ı birleştirmek, farklı yerlerdenakan dereleri birleşerek bir büyük nehre dönüştürmek vebu nehrin engelleri aşıp denize ulaşması için çaba gös-termek oldukça önemli bir görevdir ve esasında işçi sını-fının omuzlarındadır. İşçi sınıfı hem tarihsel misyonugereği ideolojisiyle en ilerici sınıf olma niteliği ile hem desomut yaşamında karşılaştıkları ile bu mücadeleleri bir-leştirebilecek potansiyele sahiptir. Çevre katliamları diz-ginsiz sömürü ve kar hırsı için gerçekleştirmekte, elemesınavlarından en çok mağdur olan kesim işçi sınıfının ço-cukları olmakta, farklı milliyetlerden işçiler aynı tezgah-larda aynı sömürü koşullarında çalışmaya mecburbırakılmaktadır.

Bunun bir diğer yanı da işçilerin sendikalaşma çaba-larına karşı işverenlerin en yaygın kullandığı argümanlarolan Kürt, komünist, bölücü, PKK’li olma iddiaları da iş-çilerin bu söylemlerin yarattığı gerici korku ve kaygıların-dan da sıyrılmalarını sağlamakta ve ekmek davaları içinverdikleri mücadele eğer doğru bir önderlik varsa ayrım-cılığa ve ırkçığa karşı mücadeleyi de içerisine almaktadır.

Bu nedenledir ki içindeki 11 sendikanın ortak hare-ket etmesinden rahatsızlık duyan Türk-İş yönetimi 1Mayıs’ta BDP ile birlikte yürümemek için güzergahınıdeğiştirmek istemektedir. İşçi sınıfı hareketinin baştaKürt ulusal hareketi olmak üzere çevrecilerle, öğrenci-lerle, Alevilerle ortak bir hat izlemesi, ayrı ayrı, parçalıeylem ve mücadeleler yerine herkesin birbirine karşı du-yarlılık geliştirdiği ve kendi renk ve taleplerini açığa çı-kartarak ortaklaşmaları önümüzdeki görevdir. 1Mayıslar tüm demokratik kesimleri birleştiren bir plat-formdur. Newrozla 1 Mayıs’ı birleştirmek ve 1 Mayıs’takibirlikteliği tüm yıla yayabilmek sınıf bilinçli işçilerinomuzlarındaki görevdir.

Emekçinin gündemi1 Mayıs’ı tüm yıla yaymak, demokrasi güçlerinibirleştirmek için...

İstanbul: İBB’de aylardırbaskı ve tehdit ile Hak-İş’e bağlıHizmet-İş’e üye olmaya zorla-nan Belediye-İş üyeleri direniş-lerini sürdürüyor. Belediye-İşsendikasından zorla istifa ettiri-lerek Hizmet-İş’e doğru yaşa-nan geçişlere dur demek içinAksaray’da bulunan Belediye-İşİstanbul şubeler binası önündebir araya gelen işçiler, kitleselbir yürüyüş gerçekleştirildi.

“İşveren Hizmet-(iş)çisisendika istemiyoruz” yazılıpankart açılarak “Yandaşsendika istemiyoruz”,“Topbaş elini sendikamdançek” vb. sloganlar eşliğindesloganlar eşliğinde İBB önünedoğru yürüyüşe geçildi. Coşkulugeçen yürüyüş, Fatih Cadde-si’nin fiili olarak kesilmesi ileson buldu. Bir süre cadde üze-rinde oturan işçiler ile polis ara-sında kısa süreli tartışmayaşandı. Gerekirse çatışacakla-rını belirten işçilerin öfkesi gö-

rülmeye değerdi.Oturma eylemi Be-

lediye-İş yöneticilerinin arayagirmesi ile son buldu.

Eylemde konuşma yapanBelediye-İş 2 No’lu Şube Baş-kanı Hasan Gülüm işbirlikçi,işçi düşmanı sendikaların işçisınıfına geleceksizlik getirdiğinibelirtti. Konuşmanın ardındanBelediye-İş örgütlenme uzman-ların eğitim çalışması niteliğin-deki; “AKP, Hak-İş ve TorbaYasa” konularını inceleyen kısabir skeç gerçekleştirdi.

Eylemde konuşma yapanBelediye-İş Genel BaşkanıNihat Yurdakul işçilere yöne-lik baskının derhal ortadan kal-dırılması gerektiğini belirtti.Deri-İş Genel Başkanı MusaServi de bir konuşma yaptı.Servi, yaptığı konuşmada yakla-şan 1 Mayıs’a direnişlerle giril-diğini ve direnişlerin ruhununalanlara taşınması gerektiğinibelirtti. Eyleme Deri-İş, Tek-Gıda İş, Hava-İş, Petrol-İş,Kristal-İş, TÜMTİS ve DDSB

de destekverdi.

Japonya’da yaşanan depre-min ardından tekrar gündemegelen ve devlet cephesinden yapı-lan yorumlar eşliğinde tartışılannükleer santrallere karşı 24 Nisangünü “Nükleere inat yaşasınhayat” şiarı ile bir miting gerçek-leştirildi.

NKP (Nükleer Karşıtı Plat-form) öncülüğünde Tepe Nati-lius’ten başlayan yürüyüş koluNükleer Karşıtı Ritim Takımı ön-cülüğünde Kadıköy Meydanınadoğru yürüyüşe geçti. Miting ren-kli görüntülere sahne oldu. Elle-rinde ayçiçekleri ve balonlarlayürüyen kitle meydanları renklen-dirdi. Eylemde bir grup da Nük-leere Karşı Bisiklet Turu yaptı.

Mitingde platform adına yapı-lan açıklamayı Elektrik Mühend-isleri Odası (EMO) Genel BaşkanıCengiz Göltaş okudu. Göltaş,nükleer karşıtları olarak 12 Hazi-ran genel seçimlerinde nükleerisavunan partilere oy vermeyecek-lerini söyledi. Eyleme katılanMunzur Çevre Derneği adına dabir konuşma yapıldı. Konuşma-nın ardından eylem Marsis veLuxus müzik gruplarının şarkılarıile son buldu.

“Yandaş sendika istemiyoruz!” Patlayan Çernobil değil,öfkemiz olacak

“Gün geçtikçe zafere yaklaşıyoruz!”

Başbakan R. T. Erdoğan, 16 Nisan ta-rihinde katıldığı Memur-Sen’in 4. OlağanGenel Kurulunda yaptığı konuşmada,grev yapan sendikaları deli gömleği giy-mekle itham ederek; eylem yapan, grevyapan sendika döneminin kapandığınısavundu. Erdoğan’ın yaptığı bu konuş-mayı son yıllarda yaşananlar eksenindedeğerlendirecek olursak, ortada bir tesa-düfün olmadığını anlarız.

Geçtiğimiz yıllarda öncelikle iş kanu-nunda değişiklik yapan AKP hükümeti,eş güdümlü olarak birçok iş kolunda kad-rolaşmaya başlamış ve yeni saldırı yasa-larını mümkün olan en az hasarlageçirebilmek için gerekli hazırlıkları ta-mamlamıştır.

İşçilerin ve emekçilerin yeni düzenle-melerle güvencesiz ve esnek çalıştırılma-sını yaygınlaştıran egemenler, işkollarında sınıfın direncini kırmak ama-cıyla patron yanlısı sendikacılık kavra-mını diriltmiş ve son hızla uygulamayakoymuştur.

Başbakanın Memur-Sen’in Genel Ku-rulunda bu sendikaya övgüler yağdırmasıda boşuna değildir. Kamu emekçileri ara-sında oldukça kısa bir süre içerisinde ör-gütlenen bu sendikanın bu başarıyı nasılkazandığı ortadadır. Egemenlerin deste-ğiyle hızla örgütlenen Memur-Sen’in Er-doğan’ın tanımına uygun bir sendikaolduğu açıktır. Türkiye’de sınıf sendikacı-lığının zayıf olmasının en tipik sonucu,patron baskısıyla yandaş sendikacılığınçok hızlı örgütlenebilmesidir. Bu durum,iş kollarında örgütlü olan sendikalarınbirikmiş hatalarının, bürokratlıklarınınağır bedelinin işçilere ödettirilmesineneden olmaktadır.

Dün kamu emekçileri arasında başla-yan sendikasızlaştırma operasyonubugün de işçiler arasında çeşitli iş koşul-larında hızla devam etmektedir. Hak-İş’ebağlı Öz Gıda-İş, Hizmet-İş gibi sendika-lar devreye sokularak sendikalı işçiler,“sendika” adı altında sendikasızlaştırıl-maktadır. Son dönemde İstanbul Bü-yükşehir Belediyesi’nde patronbaskısıyla işçilerin Belediye-İş’ten isti-

faya zorlanması da bunun açık,son örneğidir.

Sınıfa dönük düşüncelerinisözcüleri aracılığıyla açıkça or-taya döken egemenler, sınıf ek-senli mücadelenin, grevlerin veeylemlerin miadının doldu-ğunu vurgulayarak, müca-dele eden, sınıfekseninden bakan sen-dikalardan ne kadar korktuklarını da iti-raf etmiş olmaktadırlar bir yanıyla. İşçive emekçilerin grev ve toplu sözleşmehaklarının önünde zaten onlarca yasalengel varken, bir de üzerine bu ve ben-zeri açıklamalar yapılarak asıl amacın neolduğu itiraf edilmektedir. Belli ki ege-menler, 1980 döneminin grevleri vesokak eylemlerini yasaklayan süreçleriözlemektedirler!

Egemenlerin bu kadar pervasız bir bi-çimde, grev yapan sendika istemedikle-rini söyleyebilmeleri, esasta sınıfhareketinin güçsüzlüğünden kaynaklan-maktadır. Belli ki önümüzdeki dönemdeyandaş sendikacılık anlayışı daha fazlakarşımıza getirilecektir. O halde dahafazla direniş şarttır.

Biz de başbakanın bu söylemlerini çe-şitli iş kollarındaki sendika başkanlarınayönelttik.

- DDSB: Başbakanın Memur-Sen Olağan Genel Kurulundakisendikacılık tanımlamasını nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Eğitim-Sen 4 Nolu Şube Baş-kanı Arzu Erdoğan: Başbakanın açık-laması ve greve bakış açısı, grev ve eylemhakkını kendi sınıf çıkarları açısındandeğerlendirdiğini göstermektedir. Bizleraçısından grev; sorunun muhataplarıarasında çözülmediği durumlarda ortayaçıkan ve tıkanan noktalarda bir çözümaracı olarak gördüğümüz en güçlü silah-tır. Grev, üretenin üretimden gelen gü-cünü en örgütlü şekilde ortaya koyduğutavırdır.

Bizler bugüne kadar sorunun tarafla-rından özellikle de emekçiler lehine po-

zitif bir tutum görmediğimiz için sendi-kalarımıza ihtiyaç duyuyoruz. Bir yerdebir işveren ya da devlete ait kurularda iş-çiler-emekçiler, bizler; hak gaspları sü-rekli önümüze çıktığı için bu haksızlıklarkarşısında her türlü demokratik anlayı-şımızı koyduktan sonra çözülmeyen nok-talarda grev gücümüzü kullandık. Zatenbirçok hak arama eylemimiz; başbakanaçısından farklı anlaşılıyor, işte bura-larda da kırıp döken sendika oluyoruz.Bize yönelik çeşitli yaklaşımları çokönemsemiyoruz. Bize, “şu tip sendika”,“bu tip sendika” demeleri bizi çok ilgi-lendirmiyor, çünkü bir sendika kendiniyaptıkları ve kimin yanında durduğu ilegösterir.

Son olarak şunu söylemek istiyorum:Bizler seçimlerde emekten yana olanlaraoy vereceğiz. Çünkü insanca yaşam isti-yoruz. İktidarlar emekçileri düşünmü-yorsa, biz haklarımız için grev deyapacağız, taleplerimizi de haykıracağız.

- Petrol-İş Batman Şube BaşkanıMustafa Mesut Tekik: Başbakanınaçıklamasına katılmamız mümkün değil.Bizler demokratik toplum sendikacılığınısavunan bir sendikayız. Sendika sadeceişçilerin ekonomik mücadelesini yürüt-mez, aynı zamanda yaşadığı toplumunsorunlarına da sahip çıkar/çıkmalıdır. Buyönüyle grev, işçi ve emekçilerin en güçlüsilahıdır. Başbakanın açıklaması tek keli-meyle talihsizliktir. AKP, emeğe yöneliksaldırıların karşısında olanları yok etmeeğilimindedir. AKP, sermayeden yanatercihini kullanmış, onların haklarını sa-vunur bir durumda bu açıklamayı yap-mıştır. Bu açıklama ile emek düşmanlığı

yapılmıştır. Memur-Sen gibi zihniyetlerde, iktidarın sendikalar açısından yerelayağını oluşturan bir tutum içerisindedir.12 Eylül AFC’sinden sonraki süreçte da-yanışma, mücadele, örgütlenme vb. kav-ramlar terörizmle, anarşi ileözdeşleştirilerek toplumsal bir psikolojiyaratılmıştır. Bu psikolojinin yansımasıolarak da topluma dilenci kültürü aşılan-mış, ne verilirse razı olma, şükretme varedilmiştir. Kendi karşıtında olanları isetehditle, yıldırmayla, yok göstermeylesindirmeye çalışmıştır. Grevsiz sendikayıdoğru bulmamız imkansızdır.

- Tüm Bel-Sen 1 No’lu Şube Baş-kanı Kadri Kılıcı: Başbakan bu açıkla-ması ile işçi-emekçilerin çalışmakoşullarını 1800’lü yılların çalışma koşul-larına getirmiştir. Birleşik mücadeleninkarşısında olan bu açıklama, başbakanınsendikaları nasıl bir yere koyduğunungöstergesidir. AKP, sendika ve diğeremekten yana örgütleri de kendi arkabahçesine çevirmeye çalışmaktadır. Deligömleği diye hitap ettiği grev gömleğiiktidarın işine gelmediği için böyledir.Sosyal diyalog yöntemi kabul edilemez,çünkü emeğin sömürüsünün olduğu heryerde bu ve benzeri yaklaşımlar mücade-leyi, sendikaları sindirme pasifleştirmepolitikasıdır. İşçiler-emekçiler açısındangrev çok önemli bir kazanımdır. Yıllardırda insanca yaşam için kullanılagelmiştir.Bu hakkımızı vermeye niyetimiz yok.Torba yasa, esnek çalıştırma, güvencesizgelecek vb. emeğe yönelik net saldırılar-dır. Bunların karşısındaki sendikalargrev hakkından vazgeçmeyecektir.

(İstanbul’dan bir DDSB’li)

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 220011110066 İİşşççii--kkööyyllüü

1 Mayıs’ta Taksim’deyiz!İstanbul: DDSB 1 Mayıs’a çağrı

yapmak için Galatasaray Lisesiönünde bir basın açıklaması gerçekleş-tirdi. 17 Nisan günü gerçekleştirileneylemde “1 Mayıs’ta Taksim’e Bir-

lik, Mücadele, Zafer” yazılı pankartaçan kitle “1 Mayıs kızıldır kızıl kala-cak”, “ Birlik mücadele zafer” sloganla-rını attı.

DDSB adına açıklama yapanCihan Sarar Ortadoğu ve Kuzey Af-rika’yı saran isyan dalgasının tümdünyayı etkisi altına aldığını, yaklaşan

1 Mayıs’ın böylesi bir sü-rece denk gelmesiyleöneminin daha da arttı-ğını belirtti. DDSB’nin 1Mayıs’ta Taksim’de ola-cağını söyleyen Sarar,“Sınıf bilincini kuşa-narak devrim yo-lunda coşkulu 1Mayıs’ta alanlaraakacağız” diyerek açık-lamayı sonlandırdı.

CCaassppeerr 11 MMaayyııss’’aa hhaazzıırrllaannııyyoorr

İstanbul: Sendikalı oldukları içinişten atılan Casper işçilerinin direnişisürüyor. “Ben sendikayı bu işyerine sok-mam” diyen patronun işçilere yaklaşımlarıdirenişin ardından değişmiş durumda.“Sağlık hakkının tıpkı sendika hakkı gibiişçi yaşamında önemli bir yeri vardır”diyen Casper işçileri sağlık emekçilerinineylemlerine de tüm güçleri ile katıldılar.

20 Nisan günü ise Casper işçilerininziyaretçisi vardı. Onlar gibi direnişte olanMAS-DAF işçileri sloganlarıyla azim vemotivasyonlarını birleştirdiler. 1 Mayıs’acoşkulu ve tüm güçleri ile birlikte katıla-cak olan Casper işçileri aileleri ile birliktehazırlandıklarını ifade ediyorlar.

11 MMaayyııss’’ttaa ““11 MMiillyyoonn’’ddaannbbiirriiyyiimm”” ççaağğrrııssıı

İstanbul: 1 Mayıs İşçi Bayramı’nıortak kutlama kararı alan DİSK, Türk-İş, KESK, TMMOB, TTB, TEB, Hak-İş ve Kamu-Sen “Emek, barış,özgürlük ve demokrasi için 1 Mil-yon’dan biriyim” çağrısı yaptı. Tak-sim Gezi Parkı’nda bir araya gelensendika ve meslek örgütleri adına açık-lama yapan DİSK Genel Sekreteri Tay-fun Görgün, Türkiye açısından sonderece önemli bir dönemeçte, 1 Mayıskutlamalarının hazırlıklarını sürdür-düklerini söyledi. 1 Mayıs’ta 1 milyon ki-şinin Taksim Meydanı’nda olmasınıhedeflediklerini belirten Görgün, gör-kemli ve coşkulu bir 1 Mayıs’la mücade-leye hazır olduklarını belirtti.

NNAASSIILL BBİİRR SSEENNDDİİKKAA??

ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088

Egemenlerin bukadar pervasızbir biçimde, grevyapan sendikaistemediklerinisöyleyebilmeleri,esasta sınıf hare-ketinin güçsüzlü-ğündenkaynaklanmak-tadır.

Ankara: 2008 yılında TEKEL’inBritish American Tobacco’ya (BAT)satılmasının ardından ilk önce işçilerinmevcut hakları ile başka kurumlara ge-çecekleri yalanları söylenmişti. Sonra-sında gelişen süreçte işçilerden “haladevlete bağlı olarak çalışmak istiyorlar-sa, 4-C denilen kölelik koşullarına imzaatmaları” istendi. Ardından işçilerin di-renişe geçmesiyle birlikte kısmi anlamda“iyileştirilen” 4-C’ye birçok işçi imza at-mak zorunda kalmıştı. 4-C’ye imza atanişçiler şu anda kamu kurumlarında dü-şük ücretle 11 aylık sözleşme periyotla-rında ve yıldırıcı şartlarda çalışmaya de-vam ederken, imza atmayan bazı işçilerde benzer koşullar altında BAT’ta çalışı-yorlar. İmza atmayan bu işçilerden bazı-ları da Samsun BAT işçileri.

Samsun TEKEL’e bağlı olarak çalı-şan ve 4-C’ye imza atmayan 600 işçi,Samsun’un 19 Mayıs ilçesindeki fabrika-da çalışmaya devam ediyordu. Ancak 31Mart tarihinde bu işçilerden Tek-Gıda-İş üyesi olan 120’si “kaçak sigaranın vekaçak tütünün pazar payının artması”gerekçesi ile işten atıldı. Asıl amacın ör-gütlü ve hakkını aramasını bilen işçile-rin fabrikadan uzaklaştırılması olduğubu saldırıya işçiler direnişle yanıt verdi.1 Nisan’da fabrikayı işgal eden işçilergünlerce fabrikayı terk etmediler.

BAT direnişinin 6. gününde şirketyetkilileri gece yarısı fabrikaya gelerek,masaların üzerine tekliflerini bıraktılar.BAT yetkilileri işçilere direnişten vaz-geçmeleri için 32.000 lira önerdi.BAT’ın önceki teklifi 16.000 lira, artı 3maaş ek ücretti. İşçiler 32 bin liralık tek-lifi reddetti. Direnişte olan 120 işçi idarebinasının önüne gelerek teklif mektupla-rını alkış, ıslık ve sloganlarla yırttı. Mek-tup işe yaramayınca, bu defa BAT yetki-lileri telefonla işçileri tek tek arayarakdaha fazla para teklif etti. İlk aranan iş-çinin arkadaşlarına haber vermesiyle öğ-renilen bu teklif de işçiler tarafındanreddedildi.

Öte yandan fabrikanın yemekhanesiişçilerin kullanımına kapatıldı, sandal-yeler ve masaların üzerindeki tuzluklarbile kaldırıldı. BAT yetkilileri işçilerefabrikadan çıkmaları için 6 Nisan’a ka-

dar süre vermişti. Fakat işçiler, işlerinegeri dönene kadar direnişi sürdürecekle-rini dile getirdiler. 11 Nisan tarihindefabrikadan ayrılmayan işçilere saldıranpolis, işçilerin çoğunu darp ederek göz-altına aldı ve direnişi kırmaya çalıştı.Ancak BAT işçileri bu saldırılara yanıtıyine direnişlerine devam ederek verdi.

20 Nisan tarihine kadar bu şekildedevam eden direniş, 20 Nisan’da TekGıda-İş Sendikası ve BAT yetkilileri ara-sında yapılan anlaşma ile sona erdi.Toplantıya 4 BAT yetkilisi ile Tek Gıda-İş Genel Sekreteri Mecit Amaç, eskiTek Gıda- İş Tokat Şube Başkanı SuatKarlıkaya, Samsun Sigara FabrikasıTek Gıda- İş İşyeri Temsilcisi Vedat Al-tun katıldı. Toplantıya işten atılmadık-ları halde direnişe katılarak arkadaşları-na destek olan 40 işçi de katılmak istedi.Ancak, işçilerin bu talebi sendika tara-fından reddedildi.

Toplantı sırasında verilen arada sen-dika, işçilere BAT patronlarıyla yaptıkla-rı pazarlığın sonucunu aktardı. İşçilerinvereceği karara göre hareket edecekleri-ni belirten sendika oylama yaptı. “Paradeğil işimizi istiyoruz talebiyle yola çık-tık, referandumu reddediyoruz” diyenişçiler azınlıkta kalınca anlaşma 26 “ret”oyuna karşılık 79 “evet”le kabul edildi.Bu sonuca rağmen, direnişin devam et-mesinde ısrarcı olan işçilerin talebi sen-dika tarafından “30 kişiyle eylem olmaz”denilerek reddedildi.

Anlaşmaya göre emekliliklerine 1 ila5 yıl kalan işçilere 40 ila 80 bin lira ara-sında brüt ödeme yapılması kararlaştı-

rıldı. Bu şartlar altında diğer çalışanlar-dan da ayrılmak isteyenlerin ayrılmala-rına izin verilecek. Yine anlaşmaya göre;Samsun Sigara Fabrikası’nda çalışanla-rın da sendikalı olmalarına karar verildi.Sendika ve patrondan kurulacak bir ko-mite, 3 Mayıs’ta yeniden İstanbul’dabiraraya gelme kararı da aldı.

Sendikanın anlaşma yapmasına tep-ki gösteren işçiler ise bu sonucu bir ba-şarı olarak değerlendirmiyor. Elde edi-len kazanımın sadece ücret konusundabir kazanım olduğunu ama asıl talepleriolan “işe iade”lerinin gerçekleşmediğinibelirtiyorlar. TEKEL direnişi sürecindekendilerini yalnız bırakan sendikaları-nın, burada yaşanan süreçte de bazı işçi-lerin geri durmasını fırsat bilerek dahaçabuk geri adım attığını belirten işçiler,aralarında emekliliği gelmiş veya birkaçsenesi kalan işçilerin çoğunlukta olmasınedeniyle istedikleri kazanımı elde ede-mediklerini belirtiyorlar.

Her ne kadar BAT işçilerinin gerçekkazanımı işe geri döndükleri takdirdemümkün olacak olsa da, yaşanan süre-cin olumlu yönlerini de görmek gerek-mektedir. Dünya çapında bir marka olanBAT’a geri adım attıran ve belli anlamdakazanım sağlayan işçiler, ancak diren-dikleri takdirde bir şeyler kazanabile-ceklerini bir kez daha görmüş ve göster-miş oldular. İşçiler açısından böyle biryönü olan direnişin BAT yetkililerineverdiği mesaj ise ortada; “Bir daha is-tedikleri zaman istedikleri saldırı-yı hayata geçirmeye cesaret ede-meyecekler!”

İstanbul: DİSK’e bağlı Birleşik Me-tal-İş Sendikası’na üye oldukları gerekçe-siyle işten çıkarılan 112 MAS-DAF işçi-si, Düzce’de fabrika önünde başlatmış ol-

dukları direnişlerini, Ataşehir’de bulunanMAS-DAF şirketinin merkezine taşıdı.

Bağlı oldukları Birleşik Metal-İş ön-cülüğünde Ataşehir Memorial Hastanesi

önünde bir araya gelen işçiler, 3 kilomet-re uzaklıkta bulunan MAS-DAF genelmerkezi önüne kadar yürüdüler.

MAS-DAF merkezi önünde işçileradına konuşan DİSK Genel Başkanı Ad-nan Serdaroğlu, işçilerin onur ve gele-cekleri için burada olduğunu belirterek,MAS-DAF yöneticilerinin işçileri sendi-kalı oldukları gerekçesiyle işten çıkarma-sının anayasal bir suç olduğunu söyledi.

Eylemin ardından bir grup MAS-DAFişçisi, burada direniş çadırı kurarak,oturma eylemi başlattı. Direniş, bundanböyle hem Ataşehir’de hem de yeni işçialımlarını engellemeye devam etmek içinDüzce’deki fabrika önünde sürecek!

H. Merkezi: Deri-İş sendikasınınyıllardır örgütlenme çalışması yürüt-tüğü DESA’da, işçilere yönelik baskılargiderek artıyor. Sendikaya üye olduk-ları için işten atılan işçiler ise Düzce’debulunan DESA fabrikası önünde di-renişlerini sürdürüyor. Uluslararasıalanda süren çalışmaların da etkisi ilesıkışan DESA patronu, işyerinde mob-binge başvuruyor. Özellikle kadın işçi-ler üzerinde baskı unsuru olarak kulla-nılan bu yönteme işçilerden cevap gel-di; “Baskılar sökmedi sökmeye-cek!”

Saldırılara karşı direnişte olan işçi-lerle dayanışmak için Türk-İş’e bağlıbirçok sendika ortak açıklama yapa-rak, kamuoyunu DESA işçileri ile da-yanışmaya çağırdı.

Sendikalar tarafından 20 Nisangünü fabrika önünde yapılmak istenenaçıklama öncesinde, gelenler jandar-ma engeli ile karşılaştılar. Ancak daya-nışma eylemini gerçekleştirme konu-sunda ısrarlı olan sendikaların bu tu-tumu sonucu, jandarma yolu trafiğeaçmak zorunda kaldı.

Eylemde sendika temsilcileri veDeri-İş adına yapılan açıklamada:“Sektöründeki en büyük firma olan ve2010 yılında 42 milyon 921 bin dolartutarında ihracat yaparak Türkiyeihracat birincisi olan ve Dış Ticaret-ten Sorumlu Devlet Bakanı Çağla-yan’dan ödül alan DESA işvereni, buzenginliği üreten işçilerinin örgütlen-me özgürlüğüne gerekli saygıyı gös-termemekte ısrar etmekte, sendikalıişçiler üzerinde baskı ve ayrımcı poli-tikaları sürdürmektedir. 28 Ocak’tasendikal çalışmalara öncülük eden ikiüyemizi işten çıkartan DESA işvereni-nin bu haksız tutumunu protesto et-mek ve işe geri dönmek için üyeleri-miz fabrika önünde direnişlerini sür-dürüyor” denildi.

İstanbul: Direniş alanına astıkları“Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Pet-rol-İş Sendikası -BERİCAP İşçileri”,“İşçi arkadaş! Sendikalı ol, güçlü ol, işgüvencene sahip çık! Petrol-İş GebzeŞube” pankartları ile fabrika önündekibekleyişlerini sürdüren işçiler, attıklarısloganlarla kararlılıklarını gösteriyor-lar. “Açlıktan ölmeyiz, biz bu yol-dan dönmeyiz” diyen işçilere yönelikpatronun baskıları ise devam ediyor.

Direnişin 100. günü vesilesi ile ya-pılan etkinlik direnişçilerin moral vemotivasyonunu ikiye katladı. Petrol-İşGebze Şube Başkanı SüleymanAkyüz işçilere telefon edildiğini, dire-nişi bırakmaları ve bir daha fabrikaçevresinde görülmemeleri yönlü teh-ditlerde bulunulduğunu belirtti. Dire-nişte olan 92 işçinin direnişe devamedeceğini belirten Akyüz, patronunbaskılardan vazgeçmesini söyledi.

H. Merkezi: Türk-İş’e bağlı 11 sen-dikanın örgütlenme mücadelesi verenişçilerle dayanışmayı güçlendirmeamaçlı eylem birliğinin son örneği 20Nisan tarihinde Düzce’de ve İstanbul’dagerçekleştirildi. İlk eylem Düzce’deMas-Daf fabrikasının önünde gerçek-leştirildi. Eyleme direnişte olan Kam-pana DESA ve Mas-Daf işçileri de

katıldı.Eylemde açıklama yapan Birleşik

Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serda-roğlu Düzce valisi ve polisin patron yan-lısı tutum aldıklarını belirtti. Baskılarınonurlu direnişleri hiçbir zaman yıldıra-madığını belirten Serdaroğlu, mücadele-nin süreceğini belirtti. Hava-İş GenelBaşkanı Atilla Ayçin’in de bir konuşmayaptığı eylem, alkış ve “Yaşasın sınıfdayanışması” sloganı ile son buldu.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 0077İİşşççii--kkööyyllüü

MAS-DAF direnişi İstanbul’a da taşındı!

Direniş dayanışma ile büyüyor

DESA mücadelesi büyüyor

“Açlıktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz!”

BAT direnişi belli kazanımlarla sona erdi!

Amed: 12 Haziran genel seçimle-rine doğru giderken Kürtler cephe-sinde yaşanan gelişmeler (saldırı vedirenişler) öyle görülüyor ki; bütüntaşları yerinden oynatmaya devamedecek. Newroz’dan beri sivil itaatsiz-lik eylemlerine başlayan ve bu dörtana talep ekseninde “DemokratikÇözüm Çadırlarını” kuran BDP,yer yer eylemsellik hattı pasifize olsada YSK’nın kararıyla canlı ve güçlü birdireniş hattı kurdu.

Yüksek Seçim Kurulu’nun18 Nisan’da 7’si BDP’nin des-teklediği 12 milletvekilli ada-yını veto etmesi bardağı taşıran“son” damla oldu. Ülkemiz ege-menlerinin YSK eliyle Kürt so-rununa yönelikgerçekleştirmeye çalıştığı-kal-kıştığı bu “darbe” başta Kürthalkı olmak üzere tüm demok-rasi güçlerinin ortak tepkisiylesokaktan döndü. Yanlış kararsokaktan döner dedirten ve heryerin savaş alanına döndüğü,serhıldanların sokakları sardığısüreç devletin “kesin ve nihai”olan kararını değiştirebilecekkadar güçlü geçmiş ve egemen-lere korku salmıştır. Demek ki“kesin karar” diye bir şey yok-muş, tüm kararlar halkın öf-kesi karşısında eriyebilirmiş veegemenlerin korkuları ya dapervasızlıkları kararların değiş-mesinin önünde engel olamı-yormuş.

Ama yine de esas mesajtüm milliyetlerden ezilenemekçi halkadır. Mücadeleedildiğinde, sokaklar mekaneylendiğinde, savaşa cüret edil-diğinde önünde durabilecek hiçbirengel yoktur. YSK kararının ortadankaldırılması, Kürt ulusal hareketininve onu destekleyenlerin mücadelesi-nin sonucudur.

Başbakan Erdoğan’ın “Bu ülkedeartık Kürt sorunu yoktur” açıklama-sından hemen sonra YSK, serhıldan-ları doğuran kararını açıkladı. Kararsiyaseten öylesine deşifre olmuştu kiMHP’nin dışında çok geniş bir kesim,alınan bu kararı eleştirmiş ve kararın

siyasi olduğu vurgusu yapmıştır.Hatta bu karardan sonra CHP “maz-lumu savunma” baş aktörlüğüne so-yunmuş ancak pratik süreç CHP’yi deelemiştir.

Eleştirilerin esas hedefinde iseAKP hükümeti olmuştur. Erdoğan’ın“Kürt sorunu yoktur” açıklamalarınınardından gelen veto kararı, tesadüftenuzak bir süreçtir. AKP kanadından ya-pılan veto yorumlarına, Erdoğan’ınKürt sorunu konusundaki açıklama-

ları eklenince bu süreçten esas an-lamda sorumlu tutulması gerekenpartinin de adresi kendini en açık ha-liyle belli ediyor.

AKP Genel Başkan YardımcısıÖmer Çelik’in ve Grup BaşkanvekiliBekir Bozdağ’ın ilk açıklamalarınınhedefinde ise YSK değil, BDP olmuş-tur. YSK’nın “bağımsız” bir yüksekyargı organı olduğunu, dolayısıyla bukarara ilişkin diyecek bir şeyinin ol-madığını, ancak BDP’nin süreci pro-

voke edici açıklamalarda bulundu-ğunu ifade eden Ömer Çelik, ayrıca bukararın hazmedilemeyen referandumsürecinin de tepkisi olduğunu 12Eylül’de Anayasa değişikliğine hayırdiyen partilerden birinin de BDP oldu-ğunu söyleyerek adeta zehrini kus-muştur. Her fırsatta esip gürleyen“başbakanımız” Kasımpaşalı Erdoğanise 3 gün boyunca sinmiş, adetaYSK’nın kararı iptal etmesi için bekle-meye koyulmuştur. Yanlış bir takım

hesapların yapıldığının far-kına vardığında çok geç kal-mış olduğunu anlamış vebu yüzden de devreye bire-

bir hükümet değil Cumhurbaşkanı gir-miştir. YSK’nın kararı tekrar birgözden geçirmesi gerektiğini ifadeeden açıklamalar YSK’ya gönderilenbirer “talimat” olmuş ve nitekim o dagerekeni yapmış ve kararı düzeltmeyoluna gitmiştir.

3 gün boyunca başta T. Kürdistanıolmak üzere her yerde serhıldanlargerçekleşmiş ve egemenlerin korku-ları büyütülmüştür. İsyan ateşi heryeni gün daha fazla harlanmış ve poli-

tik talepler çok daha açık bir şekildeöne sürülmüş ve arkasında durulmuş-tur. Söz ve eylem bu 3 günlük sü-reçte hiç olmadığı kadar güzelbir uyum yakalamış ve isyanlarsiyasi birer başarıya dönüşmüş-tür. Halkın örgütlü gücünün neleribaşarabileceğini Kürt halkı bir keredaha göstermiş oldu.

Süreci bir komplo olarak değerlen-diren AKP ise bu saldırının başındabulunuyor. Amed’de gözaltına alınanbazı eylemcilerin polis tarafındanAKP il binasına götürülüp orada sor-gulanması hem de bunu kameralarınönünde açık bir şekilde pervasızca ya-pabilmesi, AKP’lilerin bunu gayet“doğal” karşılaması hiç de yenilir yu-tulur şeyler değildir. Yaşanan bu sal-dırı sürecinde ezilenlerin ve Kürtlerinhedefinde egemenlerin sözcülüğünüyapan gerici AKP hükümeti vardır.

KCK davasının görülmeye başlan-dığı sürece denk gelen YSK kararı,mahkemenin içerideki “esirlere” yö-nelik tutumu, Başbakan’ın Kürt so-runu konusunda yaptığı açıklamalaryanyana getirildiği zaman egemenlercephesinden Kürtleri nasıl bir yarınınbeklediğini görmek mümkündür.Kürt halkının nasıl bir yarın kurmayaçalıştığını da KCK davasında takınılantavırla (bu mahkeme bizleri yargıla-maya yetkili değildir), askeri ve siyasioperasyonların her fırsatta ve ze-minde karşısında durmakla, siyasi an-lamda iradesine sahip çıkmakla, YSKkararına karşı ödenen onca bedele ye-nilerini ekleyerek direnmesiyle gör-müş olduk.

3 gün boyunca T. Kürdistanı’nıntamamına yayılan serhıldanların bi-lançosu ise şöyle: 300’ü aşkın gözaltıyaşanırken polisin ateş açması sonucuAmed’in Bismil ilçesinde İbrahimOruç isimli bir lise öğrencisi yaşa-mını yitirdi ve 3 kişi de ağır yaralandı.BDP il binasına ve Amed BüyükşehirBelediyesi’ne polisler zarar verdi vebina içine kadar gaz attı.

1 Mayıs’a yaklaştığımız bu sürecien aktif bir şekilde geçirmek ve Tür-kiye Kürdistanı’nda yakılan isyan ate-şini sınıf mücadelesiyle deharmanlamak boynumuzun borcudur.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00880088 PPoolliittiikkaa--yyoorruumm

YÜKSEK SEÇİM KURULU (YSK) TAŞI AYAĞINA DÜŞÜRDÜ!

Yüksek Seçim Kurulu’nun 18 Ni-san’da 7’siniBDP’nin destekle-diği 12 milletvekilliadayını veto et-mesi bardağı taşıran “son”damla oldu. Ülke-miz egemenlerininYSK eliyle Kürt so-rununa yönelikgerçekleştirmeyeçalıştığı-kalkıştığıbu “darbe” baştaKürt halkı olmaküzere tüm demok-rasi güçlerininortak tepkisiyle sokaktan döndü.

Amed: 18 Nisan’da YSK tarafından ba-ğımsız milletvekillerinin adaylıklarının vetoedilmesi başta T. Kürdistanı olmak üzeregeniş eylemselliklerin oluştuğu bir yelpaze-de deyim yerindeyse her yer alev alev. 18Nisan akşamında açıklanan YSK kararı er-tesi gün Amed (Diyarbakır), Elîh (Bat-man), Rîha (Urfa), Merdîn (Mardin), Co-lemêrg (Hakkari), Şirnex (Şırnak), Wan(Van), Agirî (Ağrı), Dersim başta olmaküzere Mersin, Adana, Antalya, Aydın,Manisa, İzmir ve İstanbul, Bursa’da pro-testo edildi.

19 Nisan’da görüşülecek olan KCK anadavası da Amed’de görülmeye başlandı. Si-yasi anlamda yaşanan saldırıların YSK eliy-le gerçekleştirilmeye çalışıldığı böylesi birsüreçte Kürt halkı sokağa çıkarak “kesin”denilen kararların nasıl değiştirilebildiğini

göstermiş oldu.

BBiiss--

mmiill’’ddee ffaaşşiizzmm bbiirr ccaann aallddıı!!Amed: KCK davasını ve YSK’nın kara-

rını protesto etmek için Bismil Belediyesiönüne toplanan kitleye polis azgınca saldır-dı. Kitlenin tepkisine karşılık polisin açtığıateş sonucu bir kişi öldü, onlarca kişi de ya-ralandı.

Lise öğrencisi olduğu öğrenilen 18 ya-şındaki İbrahim Oruç polis mermisiylehayatını kaybetti. Polisin hayatını kaybedenlise öğrencisini öldürdükten sonra hızını

alamayarak tekmelediği gözlem-lendi. Ayrıca yaralanan kişileri

de silah dipçiği ile dövmesivahşetin, faşizmin yüzünü birkez daha gözler önüne serdi.

Polis tarafından öldürü-len Oruç’un otopsi için götü-rüldüğü Dicle ÜniversitesiEğitim ve Araştırma Hasta-

nesi’nden alınan cenazesi ai-lesi tarafından Bismil’e götürü-

lüp Sanayi Mezarlığına defnedildi.Cenazeyi sahiplenen 50bin kişi hep bir ağızdan

“Şehîd namırın”, “Ey şe-hîd xwî-

na te lê erdê namîne” sloganlarını hay-kırdı.

Cenazeden dönen kitle BDP ilçe teşkila-tının önünde basın açıklaması için toplandıfakat açıklama gerçekleştirilemeden polisinsaldırısıyla karşılaştı. Saldırı sonucu kitle-nin karşılık vermesi ile arasında çatışmabaşladı. Olaylar sonucu onlarca kişi gözaltı-na alındı.

Devletin kolluk güçlerinin halka azgın-ca saldırması ve gaz, su, cop kullanması

yetmezmiş gibi, bir de si-lahla ateş açması

sonucubir gen-cin yaşa-mını yitir-mesiyle öf-kesi dağ gibi

büyüyen gençler, BismilAKP ilçe binasına girerekönce kullanılmaz hale ge-tirdiler sonra da molotof-layarak yaktılar.

İİssttaannbbuullYeniden başlayan KCK duruşmala-

rındaki hukuksuzlukları protesto etmekiçin 19 Nisan’da Taksim’de binlerle ya-pılacak eyleme, Kürt ulusal hareketineyönelik yeni bir siyasi operasyon niteli-ğinde olan YSK eliyle bağımsız adayla-rın seçilmesini engellenmesi damgasınıvurdu. Taksim’de buluşan 20 bini aşkınkişi, yol boyunca öfke ve coşku dolu slo-ganları ile Aksaray’daki çözüm çadırınayürüdü. Yol üzerinde Türk bayrağı ası-lan bir işyeri, bir PTT şubesi ve bir no-ter molotoflarla yakıldı. Yol boyuncakitleye yaklaşamayan kolluk kuvvetleri,çözüm çadırında buluşan kitleye saldır-dı. Aksaray’ı gaza boğan kolluk kuvveti-ne karşı taş ve havai fişeklerle yanıt ve-ren kitleye en büyük destek, kasa kasalimon dağıtan çevre esnaftan geldi. Ça-tışma esnasında bir BİM şubesi decamları kırılarak, molotofla ateşe veril-di. Eyleme aralarında Partizan’ın dabulunduğu çeşitli devrimci, demokratkurumlar da destek verdi.

DDeerrssiimmYSK’nın veto kararı Dersim’de BDP

il örgütü tarafından protesto edildi.Devlet Hastanesi önünde toplanan kitle“YSK şaşırma, sabrımızı taşırma”,“Faşizme karşı omuz omuza” vb.sloganlar eşliğinde Yeraltı Çarşısına yü-rüdü. Burada BDP adına yapılan açıkla-manın ardından tekrar yürüyüşe geçenkitle, AKP il örgütünün önünde oturmaeylemi yaptı. Eyleme Partizan da des-tek verdi.

BBuurrssaaYSK’nın veto kararına karşı Bur-

sa’da da “Emek, Özgürlük ve De-mokrasi Bloku” birleşenleri BDPBursa il binası önünde toplanarak, yo-ğun polis ablukası altında alkışlar, slo-ganlar ve zılgıtlarla Kent Meydanı’nayürüdü. Blok adına BDP Bursa İl EşBaşkanı Ayla Yıldırım tarafından ya-pılan açıklamada, Bismil’de İbrahimOruç’un polisin açtığı ateş sonucu öl-mesi, onlarca insanın yaralanması veyüzlercesinin gözaltına alınması nede-niyle AKP ve polisi şiddetle protesto et-tikleri belirtildi.

Eylem esnasında çevrede toplanansivil faşistlerin tekbir getirerek saldırıyageçmeye çalışmasına kitle tarafından“Faşizme karşı omuz omuza”,“Baskılar bizi yıldıramaz” vb. slo-ganlarla karşılık verildi. Eyleme Parti-zan, BDSP, DHF, ÖDP ve İHD dedestek verdi.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 0099ZZiimmaannêê AAzzaaddîî

Haftalardır demokratik direniş kapsa-mında yapılan sivil itaatsizlik eylem-leri, ülke genelinde Kürt halkının her ge-çen gün büyüyen katılımıyla devam eder-ken egemen sınıflar durumdan rahatsız-lıklarını birçok şekilde gösterdiler. Kürtulusal sorununun demokratik yöntemler-le çözümü konusunda önünün açılmasınıiçin çaba gösteren UlusalHareket önderliğinde alanla-ra akan ve sayıları milyonlarıaşan Kürt halkı, 19 Nisan’dayapacakları boykot eylemleri-nin sabahında yeni bir saldı-rıyla karşılaştı. Askeri ve siyasioperasyonların durdurulması,yüzde 10 barajının kaldırılma-sı, siyasi tutsakların serbest bı-rakılması ve anadilde eğitim ol-mak üzere dört temel talep üze-rinden yürütülen sivil itaatsizlikeylemleri bu kez YSK’nın vetoettiği Leyla Zana, Hatip Dicle,Sebahat Tuncel, Gültan Kışa-nak, Ertuğrul Kürkçü, İsa Gürbüz veSalih Aydın’ın adaylıklarına konulanengellerin kaldırılması talebini de içerdi.

Kürt halkının sokaklarda gösterdiğiiradeyle birlikte geniş bir kesimden de ta-leplere destek ve gelişen saldırılara güçlübir karşı koyuş sergilendi. Amed ve İstan-bul yürüyüşleriyle bıçağın kemiğe dayan-dığı mesajını, kabına sığmayan öfkesiylegösteren Kürt halkı, bu süreci bedel öde-

yerek sürdürüyor. Tahammülsüzlüğünüen başından gösteren TC, özellikleAmed’de pervasızca saldırılarına devamederek, Bismil ilçesinde lise öğrencisi Ha-lil İbrahim Oruç adlı genci katletti. Ey-lemlere katılan yüzlerce kişiyi AKP bina-larına sürükleyerek gözaltına aldı, yineyüzlerce insa-

nı yetişkin, çocuk ayrımı gö-zetmeksizin coplarla, gaz bombalarıyla vekurşunlarla yaraladı. Van, Siirt, Şırnakgibi bölge illerinin dışında İstanbul’da dafiziki saldırıların had safhaya ulaştığı ey-lemliliklerin önünü alamayan TC ve onun“adli makamlarından” YSK, aldığı hukuk-suz kararını istemeye istemeye bozmakzorunda kaldı. Seçim arifesinde yarattık-ları bir krizle BDP’nin bu yıl muhtemelolarak daha fazla katılımla mecliste yer

almalarını engellemek adına “bölücü, ay-rışımcı, şiddetten beslenen” yanını gözlerönüne sermeyi hesaplamışlardı kuşkusuz.Evdeki hesap çarşıya pek uymamıştı anla-şılan!

Kararları tartışılmayan bir mekaniz-ma olarak bilinen YSK’nın karar değiştir-

mesini sağlayan güçlü bir siyasal vefiziki iradenin yarattığı bu durumuhazmedemeyen devlet saldırılarınahalen devam etmektedir. Demo-kratik alanda mücadele etmeninönünün de kapatılmaya çalışılma-sına karşı bedenini siper etmek-ten kaçınmayan milyonların, hak-lı taleplerinden aldıkları meşru-luklarıyla alanları boş bırakma-yacakları net olarak okunuyor.Baskıdan, şiddetten, kandanbeslenen AKP ve temsil ettiğiegemen sınıfların Kürt halkınınyarattığı bu gücü kırmak için

her türlü yönteme başvuracağını tah-min etmek zor değil.

Ağır bedeller ödenerek/ödenmeye de-vam ederek yaratılan bu dayanışma ve di-reniş geleneği ise defalarca kez tanık ol-duğumuz üzere önlerine çıkan her türlüoyunu bozmaya muktedirdir. Bir kezdaha görüldü ki halkın direnişi, gücü ol-mazı olur kılandır. Faşizmin çürümüş,kastlaşmış yapısını bile sarsmıştır. Ve birkez daha anlaşıldı ki yanlış hesap Bağ-dat’tan önce halktan döner!

YYaannllıışş hheessaapp,, BBaağğddaatt’’ttaann ddeeğğiill aammaa KKüürrtt hhaallkkıınnddaann ddöönnddüü!!

TT.. KKüürrddiissttaannıı yyaannggıınn yyeerrii

YSK’nın 7’si Emek, Demokrasi veÖzgürlük Bloğunun desteklediği 12 ba-ğımsız milletvekili adayının, adaylığınıiptal etmesi, bir kez daha ve çok çarpıcıbir şekilde Kürt sorununun ülke günde-minde kapladığı yeri gözler önüne serdi.Bu karar, aynı zamanda Kürt halkınınparlamentoda dahi görülmek istenme-diğinin, tasfiye projesinin topyekûn birnitelik arz ettiğinin de göstergesi olmuş-tur. Ancak daha önemlisi, kararın arka-sında duramayacak kadar köşeye sıkış-mışlık halidir. Kürt hareketinin ortayakoyduğu dirençle, sistemin sinir uçlarınıfazlasıyla zorlamasıdır.

2005’te, “Kürt sorunu, benim soru-numdur” diyerek aldatma hamlesini oy-nayan AKP’nin, sorun karşısındaki po-zisyonu aslında dün de aynıydı, bugünde. O sözlerden sonra Kürt cephesinden

de arkasına hatırı sayılır bir rüzgâr alanAKP’nin şimdiye kadarki pratiği, mevcutpozisyonunu artık bütün kesimler açı-sından tartışmaya yer bırakmayacak şe-kilde açık etmiştir. 2005 Şemdinli, 2006Amed Serhildanı (katliam boyutuyla),2007–2008 sınır ötesi ve durmaksızınsürdürülen sınır içi askeri operasyonlar,AKP’nin öncelleri ile aynı çizgide oldu-ğunu gösteren şifrelerdir. TRT 6 ile ata-ğa geçmeye heves etmesi, KCK duruş-malarında “tek”lemeye uzanmıştır.

Hezeyanlarla dolu Strassbourg ko-nuşmasında Erdoğan, bir yandan seçimbarajının demokrasi ile ilişkisi olmadı-ğını belirtirken, diğer yandan uzuncabir süre açıkça kabul etmekten geri dur-dukları Öcalan-hükümet görüşmeleriniaçıklayabilmiştir. Bununla; Kürt soru-nunu çözme iddiasının sürdüğü mesajı-

nı vermek istemiş olması mümkündür.Üstünde çok fazla durmaya değer görül-meyen bu mesajın hiçbir karşılık bula-mayacağı, Kürt halkının günlerce sürenprotesto gösterilerinden fazlasıyla anla-şılmaktadır.

Egemenlerin “güzel şeyler” diye ifa-de ettiklerinin vazgeçilmeyen inkâr veimha konseptinde saldırı ve yıldırmapolitikalarından başka bir şey olmadığı-nı gören Kürt halkının kolay kolay alda-tılamayacağını anlamış olmaları gerekir.Sistemin tasfiye planlarını şaha kalkarbir edayla karşılayan, varlığını can pa-hası bir mücadeleyle ortaya koyan birhalk gerçekliği karşısında egemenin ça-resizliğe düşmesi kaçınılmaz olmuştur.Bunu, sadece seçim dönemlerine özgü-lenemeyecek, AKP’nin ve bir bütün sis-temin dilindeki, yaklaşımındaki ırkçılık-

tan görebilmekteyiz. Bunu büyük şaşaaile sunulan Hedef 2023 Beyanna-mesinde, Kürt sorununun bir cümleyesıkıştırılmasından da görebiliyoruz.

Kuruluşundan itibaren daha çok ka-yıt dışı bir politik hatla soruna yaklaşanTC devletinin aynı yaklaşımıdır beyan-nameye yansıyan. Zira özgürlük ve de-mokrasi ekseninde çözüm vaat edencümleden hemen sonra meselenin gü-venlik boyutuna, “terör” boyutuna dik-kat çekilmesi asla tesadüf değildir. Kürt-ler, mümkünse yok edilmesi, değilse yoksayılması gereken bir kategoride elealınmaya devam etmektedir.

AKP’nin meseleye, devletlû yaklaşı-mı salt seçim döneminin bir ürünü de-ğildir. Salt MHP tabanına oynamak içinbu yaklaşımın geliştirildiğini söyleyenle-rin gözleri gerçeğe kapalıdır. Zira“tek”lemek sistemin ruhundan ileri gel-mektedir. Tasfiye edemeyecekleri karşı-sında daha bir görünür olan bu ruh hali,bir “öz”e işaret etmektedir. O yüzden,yalnızca MHP tabanına oynamak değil-dir sergilenen. Bariz bir şekilde ortakpaydada buluşmaktır, olanlar.

Bu çizgi genel seçimlere de yansı-maktadır. Genel seçimler, bilhassa Kürtsorunu karşısında alınan pozisyon bakı-mından bloklaşmayı doğurmuştur. Birtarafta AKP-CHP-MHP bloğu, diğer ta-rafta başta BDP olmak üzere diğer partive kurumların ve bizim desteklediğimizbağımsız adaylar...

Tasfiye planlarını bir kez daha boşaçıkaracak irade ortaya konulmuştur.Kürde tahammülsüzlük sınırları, taham-mülü kalmayan Kürtlerin başkaldırısıylaçatırdamaktadır.

H. Merkezi: Çerkesler, Anka-ra’da yaptıkları mitingin ardındanİstanbul’da da “anadil talebi”ne iliş-kin bir miting yaptılar. 17 Nisangünü gerçekleştirilen “Çerkes Hak-ları Mitingi”ne katılan yaklaşık ikibin Çerkes ellerinde, “Anadilde eği-tim istiyoruz” yazılı pankartlarla yü-rüdü. Grup, Kadıköy Ülkü Ocakla-rı’nın bulunduğu binanın önündengeçerken Ülkü Ocaklarından bir kişi-nin gruba laf atması üzerine kısa birgerginlik yaşandı.

Anadilde eğitim ve televizyon ya-

yını isteyen Çerkesler, Kadıköy Rıh-tım Caddesi girişinde toplandı. Elle-rinde Adigey, Abhazya ve Çeçenistanbayrakları taşıyan kalabalık, “Anadilonurumuz, savaşır koruruz”,“Her zaman her yerde anadilim Çer-kesçe” ve “Eğitim sistemi eritmekazanı” sloganları attı.

Çerkes Hakları İnisiyatifi sözcüsüMeretuko Kenan Kaplan, bütünfarklı unsurların “Türklük” potasın-da eritildiğini söyledi ve TürkiyeCumhuriyeti’nin kuruluşundan bu-güne kadar geçen 88 yıllık sürede

yaşanan inkar, sürgün,ihanet, aşağılama, dışla-ma ve asimilasyonlarlasistemin “günah galeri-sine” dönüştüğünü dilegetirdi.

Kaplan’ın Türkçeyaptığı konuşma, dahasonra Çerkesçe de okun-du. Kaplan’ın konuşma-sının ardından Çerkesle-rin önemli sanatçıların-dan olan Kube Nur-han Fidan, mitingdesahne aldı. SöylediğiÇerkesçe şarkılar ilemeydanı hareketlendi-

ren Fidan, Çaw Bella şarkısını dayine meydanda bulunanlarla birliktehep bir ağızdan Çerkesçe seslendirdi.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00881100 ZZiimmaannêê AAzzaaddîî

Amed: Ağrı’nın Patnos ilçesinde yerdebuldukları cisimle oynarken yaşanan patla-mada Mahsun Duru (10) ve SerhatDuru (8) yaralanırken kaldırıldığı hastane-de Baran Özyolcu (12) hayatını kaybetti.Valilik patlamaya ilişkin “İlçemiz 34. Motor-lu Piyade Tugay Komutanlığı atış poligonuyakınlarında, askeri alanın 39 metre dışın-da, saat 11.00 sıralarında, Patnos İlçesiSerhat Mahallesi’nde hayvan otlatan ço-cukların çevreden aldıkları T-40 tipi bom-baatar ile eski ve patlamamış mühimmat-ları, taşla ezmeye çalıştıkları sırada birpatlama meydana gelmiş, patlama sonu-cunda 3 çocuk yaralanmıştır” şeklinde biraçıklama yaptı.

Baran’ın eniştesi ise olayı anlatırkenözellikle asker ve rütbelilerin ilgisizliğinivurgulayarak, olay yerinde çocukların hasta-neye kaldırılmasında ihmal olduğunu vurgu-ladı. Çocuk ölümlerinin sıkça yaşandığı ül-kemizde bu olay bir kez daha genel tabloyugözler önüne serdi. Özellikle Kürdistan’dainsanların, çocukların öldürülmesi devletnezdinde sıradanlaşmış, yaşam hakkına ka-dar her türlü hak ihlali, hukuksuzluk süreklibir hal almıştır. Ağızlarda sakız olan “insanhakları”nın yeri ise Kürdistan’da insanölümleri, katliamlar ile doldurulmuştur.

““NNeewwrroozz nneeddiirr??””Erzincan: Egemenler seçim süre-

cinin yaklaşması ile Kürt siyase-tini baltalamak adına birçok ma-nevrada bulunuyor. Saldırılarınahız kesmeden devam eden fa-şizm, Erzincan’da aralıksız üçgün boyunca keyfi bir şekildeDemokratik Yurtsever Gençlik(DYG) faaliyetçilerini sokak or-tasında gözaltına aldı. Gözaltıgerekçeleri ise Newroz mitinginekatılmak olarak gösteriliyor.Gözaltına alınan yurtsever öğ-rencilere ifade alınırken “New-roz nedir?” ve “Mitinge kim ta-rafından çağrıldın?” gibi “ilginç”soruların sorulduğu öğrenildi.

Bunun üzerine BDP Erzincan ilörgütlülüğü il binası önündeKürt siyasetçiler şahsında Kürtulusuna yönelik saldırılarakarşı 20 Nisan günü bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.Açıklamaya YDG de destekverdi.

Patnos’da canalan patlama

Çerkesler anadil için yürüdü!

HHEEDDEEFF 22002233::

İİ mm hh aa vv ee ii nn kk aa rr bb ee yy aa nn nn aa mm ee ss iiİİ mm hh aa vv ee ii nn kk aa rr bb ee yy aa nn nn aa mm ee ss ii

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 1111ZZiimmaannêê AAzzaaddîî

Amed:19 Nisan’da KCK du-ruşması ve YSK’nın bağımsızmilletvekili adaylarının adaylık-larının veto edilmesini protestoetti. Büyükşehir Belediyesi önün-de yapılan basın açıklamasınapolis saldırdı, yaklaşık 100 kişigözaltına alınırken onlarca kişigaz bombasından, coptan, taz-yikli sudan kaynaklı yaralanmış-tır. Bir kişi ise polisin kitle üzeri-ne ateş açması sonucu silahla ya-ralandı.

İstasyon Caddesi ve DağkapıMeydanı’nda toplanan kitle adli-ye önüne bir yürüyüş gerçekleş-tirdi. Selahattin Demirtaş veGültan Kışanak burada birerkonuşma yaptı. Demirtaş yaptığıkonuşmada Adalet Bakanı’naseslenerek; “Buradan Adliye Sa-rayı tabelasını kaldırıp yerine Di-

yarbakır Cezaevi tabelasını asın”dedi. Konuşmasında devamla“Burada hiçbir şekilde hukuktanbahsedilemez, burada kurulanmahkeme arkadaşlarımızı yargı-lamaya yetkili bir yer değildir;biz burada arkadaşlarımızın tah-liyesini istemiyoruz. Aldığınızesirleri halkına iade edin diyo-ruz” dedi. Demirtaş konuşmasın-da ayrıca yılmayacaklarını, mü-cadele ederek kazanacaklarınıbelirtti.

Daha sonra polisin kitleyesaldırmasıyla çatışma çıktı. Poli-sin çok sayıda gaz bombası, bibergazı ve plastik mermi kullandığıgözlemlendi. Çatışma sırasındaçok sayıda yaralı olduğu tespitedildi. Ayrıca yoğun bir şekildeatılan gazdan etkilenen yaşlılarve çocuklar Diyarbakır Büyükşe-hir Belediyesi’ne girdi. Ancak po-lisler Belediye binasına da gazbombası atarak vahşetini bir kezdaha gözler önüne serdi. Beledi-ye binasının camlarının tamamı-nı kıran polisler ayrıca BelediyeBaşkanı Osman Baydemir ilede tartıştı.

22 Nisan Cuma günü Partizanolarak, Kürt halkına yönelik imha ve in-kar saldırılarını protesto ederek eylemgerçekleştirdik. Moğultay Mahallesi Sa-nat Sokağında, “Kürt Halkına Yöne-lik İmha ve İnkar Zulümüne Karşıİsyanı Büyütelim-Partizan” imzalıpankartın arkasında toplanarak, slo-ganlar eşliğinde yü-

rüyüşe geçtik. Yürüyüş sırasında sık sık atılan

“Gerillalar ölmez yaşasın halk sa-vaşı”, “Gerilla onurdur onuruna sahipçık”, “Kürdistan faşizme mezarolacak”, “Katil devlet hesap verecek”,“Şehit namırın”, “Kürt halkına öz-gürlük halk savaşıyla gelecek”, “Gözal-

tılar, tutuklama-lar, baskılar biziyıldıramaz”, “Yaşa-sın devrimci dayanış-ma” sloganları eşli-ğinde Seyit RızaMeydanına gelindi.

Şubat ayında şe-hit düşen 5TKP/ML TİKKOkadın gerillası, Pa-zarcık’ta şehit düşen3 HPG gerillası ve

Bismil’de polis kurşunuyla şehit düşen18 yaşındaki İbrahim Oruç için saygıduruşu gerçekleştirildi, saygı duruşu sı-rasında da şiir okundu.

Partizan adına yapılan açıklamada;“Kürt halkına yönelik bu saldırılar ege-menlerin korkularının ürünüdür. Ege-menlerin bu korkularını büyütmek veKürt halkının demokratik-meşru mü-cadelesinin yanında olmak herkesingörevidir. Biz de Partizan olarak Kürthalkının demokratik mücadelesine yö-nelik tüm saldırılara karşı barikat ola-cağımızı ilan ediyor ve bu minvalde ge-nel seçimlerde bağımsız adayları des-teklediğimizi açıklıyoruz” denildi. Ba-sın açıklamasının ardından demokratikçözüm çadırına ziyaret gerçekleştirildi.Eyleme BDP, ESP, DHF ve bağımsızmilletvekili adayı Ferhat Tunç dadestek verdi. (Dersim Partizan)

Denizli’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığıEsentepe semtinde iki kahvehane silahlı saldırı-ya uğradı. Daha önce de periyodik şekilde BDPbinasına yapılan saldırıların faillerinin bulun-mamış olması, faşist saldırıda bulunanlara cesa-ret vermiştir.

19 Nisan Salı günü saat 22.00 sularında 3otomobil kahvehanelere silahlı saldırıda bulun-muştur. Bu saldırıları kınamak, polisi uyarmakve YSK’nın veto kararını protesto etmek amacıy-

la 20 Nisan Çarşamba günü saat 15.00’teEsentepe semtinde saldırıya uğrayan kahveha-nelerin önünde eylem yapılıp basın açıklamasıokundu. Biz de Denizli YDG olarak eylemedestek verdik.

Basın açıklamasında; “Devlet aklının, top-lumsal vicdanının, halkların bir arada yaşamairadesinin gereğini ve sorumluluğunu yerine ge-tirin. Sabrımız tükendi! Kürt halkı, celebin so-pasını sallamasıyla salhaneye koşan koyun de-ğildir. Acımız büyük. Acılarımıza ve hassasiyet-lerimize saygı gösterin. Siyasi soykırım operas-yonlarını durdurun!” denildi.

(Denizli YDG)

H. Merkezi: 27 Aralık 2009 tarihinde özelharekât polisi tarafından Kürtçe şarkı söylediğiiçin öldürülen Emrah Gezer’in davası Ankara9. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Özel hare-kat polislerinden Serkan Akbulut “kasten öl-dürme, kasten öldürmeye kalkışmak” suçundanyargılanırken, polisin arkadaşı Sinem Ulu-dağ’ın da “Kasten öldürmeye ve öldürmeye kal-kışmaya azmettirme, kasten yaralama ve haka-ret” suçlarından cezalandırılması talep ediliyor.

Olay esnasında orada olan Emrah Gezer’inarkadaşı Tülay Türk mahkemede verdiği ifa-dede, olay anında doğum günü kutlamak ama-cıyla barda bulunduklarını belirtti. Kürtçe şarkısöyledikleri için; yan masada oturan Serkan Ak-bulut ve arkadaşı Sinem Uludağ’ın hakaretleri-ne maruz kaldıklarını ifade etti. Türk; “Biz kendi

masamızda eğleniyorduk. Sinem Akbulut ‘BenPKK’lılarla, bu pisliklerle bir arada durmam’şeklinde konuştu. Sinem, ‘Şerefsiz Kürtler sizPKK’lısınız’ gibi sözlerine devam etti. Sinem,barın arka tarafına geçip oradaki bardak ve ta-bakları bize atmaya başlayınca, bar sahibi onlarıdışarı çıkardı. Bir süre sonra biz de çıktık. Çıktı-ğımızda bizi bekleyen bu üç kişi küfürlerine de-vam etti” diye belirtti.

Çevredekilerin olaya müdahale ettiğini ifadeeden Türk, taksiye binmek amacıyla oradanuzaklaştıklarını ancak Serkan Akbulut, abisi Le-vent Akbulut ve arkadaşları Sinem Uludağ’ınpeşlerinden geldiğini belirtti. Serkan Akbulut’unsilahını defalarca ateşlediğini ve kendisindenbirkaç adım önde olan Emrah Gezer’i vurduğu-nu kaydetti.

Dersim: Abdullah Öcalan’ın Tür-kiye’ye getirilişinin yıldönümünü pro-testo etmek için bedenini ateşe vererekşehit düşen 4 HPG’liden Mazlum Ar-cagök, 3 gün hastanede tutulduktansonra ailesine teslim edilmişti. Dahasonra cenazeye Silopi’de tekrar el ko-nuldu. Mazlum Arcagök’ün cenazesiAmed’in Çınar ilçesinde çok sayıda kişitarafından karşılandı. Karşılamanınardından Amed’e getirilen cenaze, kent

girişinde polisler tarafından savcılıkkararı ile alıkonuldu. Yeniköy Mezarlı-ğı’ndan alınan Arcagök’ün cenazesionlarca araçlık konvoyla Ben u SenMahallesi’ne getirildi. Yol güzergahıboyunca caddelere dökülen yüzlercekişi, zafer işaretleri ile Arcagök’ün ce-nazesini karşılarken, yoldan geçenaraçlar da korna çalarak destek verdi.Yürüyüş güzergahında bulunan tümcaddelerde esnaf kepenk kapatarak yü-

rüyüşe katılırken, kitle sayısı 10 binibuldu.

Yürüyüşün ardından, Arca-gök’ün cenazesi Mardinkapı Mezar-lığı’nda, katledilen HEP Diyarbakırİl Başkanı Vedat Aydın’ın mezarı-nın hemen yanında toprağa verildi.Cenaze töreninin ardından yürüyüşegeçen gençlere polis gaz bombalarıve tazyikli su ile saldırdı. Olaylardapolis 6 kişiyi gözaltına aldı.

23 Nisan günü BDP, Kartal Meyda-nı’nda bir basın açıklaması gerçekleş-tirdi. Eyleme çocuklar anneleriyle bir-likte katıldılar. “Be zıman jiyan nabe”sloganlarının atıldığı eylemde, kitle Ci-tibank önünden Kartal Meydanı’na ka-dar yürüdü. Aynı anda meydanda 23Nisan şenliğinin olması dikkat çekiciy-di. Eylemde yapılan açıklamada “Ulu-sal egemenlik ve çocuk bayramının ol-duğu bir günde, hala bu ülkede anadil-lerini kullanamayan çocuklar var veanadilde eğitim istiyoruz” denildi. Ol-dukça coşkulu geçen açıklamanın ar-dından alanda Kürtçe ders verldi vehep bir ağızdan söylenen türküler söy-lendi. Eyleme biz de Partizan olarakdestek verdik.

(Kartal ÖG Okurları)

Amed’de KCK DuruşmasıOlaylı Geçti

İmha ve inkar zulmüne karşı isyanı büyütelim!

Irkçı, faşist saldırılarayeter artık!

Anadilimi evde bırakıpokula gitmem

Kürtçe şarkı söylemek ölüm nedeni

Gerillanın cenazesine, devlet 3 kez el koydu

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00881122 YYeennii KKaaddıınn

Hep sessiz kalması, itaat emesi, boyun bükmesi istenir kadın-dan. Sessizleşen ve kendine özgüvenini yitiren kadın, bir süresonra sesine yabancılaşır. Bedeni, cinsellik maddesi ilan edilir.Kah ahlak, namus, ar denilerek her türlü şiddet ve baskıya maruzkalır kah tecavüz, fuhuş vs. ile bedenine yabancılaştırılır.

Kendinize şöyle bir bakın… Kaçımızın huyları, alışkanlıkları,becerileri, özellikleri tamamen kendi istediği biçimde? Yani kaçı-mız kimliğimizi, kişiliğimizi oluşturan parçaların oluşmasındaedilgen değil de etken bir durumdayız? Kaçımız büyüklerimiz ka-famıza vura vura ya da öve öve öğretmeden ev temizliğine bu ka-dar düşkünüzdür? Kaçımız babamız, ağabeyimiz vs. “sert mizaç-lı”, “konuşmak gümüş, sükût altın” olduğu için değil de kendili-ğinden susan, susmayı seven kadınlardanızdır? Kaçımız kendi-miz istediği için ince/kırılgan/titrek sesli, yalnızca kendimiziçin/kendimiz istediğimiz için başı öne eğik ya da aşırı hırçın?Hiçbirimiz! İşte bu yüzden biz ezilen kadınlara isyan meşrudur!

Erkek egemen sömürücü sistem, “tekçi” zihniyeti ve baskıcıyapısıyla aslında toplumun hiçbir bireyin kendi istediği yaşamıve kendi istediği kimliği yaşamasına izin vermez. Ama söz konu-su kadın olduğunda bu baskı daha da artar ve aile ve toplum ara-cılığıyla her kadının başına onlarca gardiyan dikilerek kontroledilir. İşte bu yüzden de bize isyan meşrudur! İşinden dolayı elle-ri parçalanan, gözleri bozulan, beli bükülen kadınların alınteri,bu düzenin “ucuz işgücü”, “ücretsiz aile işçisi” olmaya yarıyorsayalnızca; işte orada isyan meşrudur. Bizler bu isyanımızı, bumeşruluğumuzu, her daim saflarımızın en önünde yer alarak ha-yata geçirmeliyiz. Tıpkı Eylem, Emel, Özlem, Dilek, Sevda gibi…

Eylem, yani Sefagül Kesgin, gözleri ışıl ışıl, yüreği sevgi veisyan dolu bir kadın… Erkek egemen zihniyetin kendisine dayat-tığı tüm rollere ve hatta “devrimci-demokrat” kılıflı olanlarınadahi çektiği isyan bayrağını yükseltmiş, devrim mücadelesininileri mevzisine koşmayı tercih etmiş ve kadının edilgenliğine vur-duğu darbeyle onu yıkıp geçerek, Proletaya Partisi’nin MerkezKomite üyesi gerillanın siyasi komiseri olmuştur.

Emel, yani Nurşen Aslan, çocukların düşlerinin gerçekleş-tiği bir dünya hayaliyle çocukluğunu kentinde bırakarak yüzünüdağlara çeviren bu yiğit gerilla, yıllardır sürdürdüğü mücadele-sinde devrimci kadınlar açısından bir örnek, kadının “zayıflığına”vurulan bir darbe olmuştur.

Özlem, yani Gülizar Özkan, Kürdistan hapishanelerindebüyüttüğü direnişini, yüreğinde hep özlem duyduğu yüce Mun-zur dağlarında büyütme kararını aldığında, geride bıraktığı çocu-ğunun hasreti vardı içinde. Ama o, insanlığın kurtuluşu için, ken-dinden kadına vurulan en büyük zinciri, annelik rolünü sıyırarak;kutsal aileye vurulan darbenin adı olmuştur.

Dilek, yani Fatma Acar, Mardinli ailesinin tüm feodal bas-kılarına ve ölüm tehditlerine karşı, yılmadan, genç ruhuyla karşıkoymuş ve örgütlü kadının edilgenliğini kırarak her alanda inisi-yatif almanın adı olmuştur.

Sevda, yani Derya Aras, zor zamanlarda zor alanlarda inisi-yatifli kadın olmanın güçlüğünü omuzlarında taşımıştı hep.

Bu 5 kadın, bu 5 devrimci, bu 5 gerilla bize bir çağrı yapıyoraslında… “Biz kadınlar, hayatımızın her alanında arkaya itildik,ötelendik ve sömürücü düzenin çarkları arasında durmadan ezil-dik” diye başlıyor Sevda. Devam ediyor Dilek, “Ama yılmadık,tüm baskılara ve zincirlerimize inat, örgütlenmeyi, insan olmayı,onurlu olmayı seçtik!” “Aile-devlet-toplum arasına sıkıştırılan ya-şamımızda, duvarlarımızı yıktıkça arttı zulüm. Arttıkça zulüm,büyüdü isyanımız. Adımız kadındı, edilgenlik kaderimiz… Amakaderimizi kendimiz yazdık!” diye ekledi Özlem. Haykırdı Emel,“Artık susmak yok, beklemek ve boyun eğmek de… Düşlerimizigerçeğe dönüştürmek için yürüyüşümüzü hızlandıralım!” Ve Ey-lem, ışıl ışıl gözlerini dikti biz kadınlara, “Adımız kadın; yüreği-miz eylem, bileğimiz eylem olsun yoldaşlar!”

Onlar, devrim mücadelesinin en ön saflarında ve en ilerimevzilerinde savaşan, isyanı büyüten kadınlardı. Onların adları,kadının edilgenliğine vurulan darbenin ve örgütlü kadınlarınalanlarda inisiyatif alma ve önderleşme mücadelesinin kodlarıolacaktır. Onlarla sesimizi kazanacak, onların ayak izlerine basa-rak, kadının kurtuluş mücadelesini büyüteceğiz!

Göğün yarısı

Sesini ve kimliğini kaybeden kadınlar için...Onlarla sesimizi kazanacak,onların ayak izlerine basacağız!

“Çok heyecanlıyım...” cümlesiile başlıyordu kürsüye çıkan yada söz alan her kadın konuşması-na… 10 Nisan günü İstanbul’dadüzenlenen Yeni Demokrat Ka-dın Kurultay Örgütleme Konfe-ransı’na damgasını vuran bucümle, kadın gerçekliğimizin biryansıması oldu bence! Nasıl mı?

Şimdiye kadar kadın sorunu-nun örgüt ya da örgütlü kadın dı-şında kalan bir sorun olduğunuve hep “bizim” dışımızdaki kadın-lar için mücadele edilmesi gerek-tiğini düşünüyordum. Ancak birkadın çalışmasına ilişkin başlayantartışmalar ve sonucunda oluşanYeni Demokrat Kadın çalışmasıile sorunun gerçekliğinin farkınavardım. Ve çevremdeki birçok ka-dının da benzer duygular içerisin-de olduğunu söyleyebilirim.

Yapılan her etkinlikte konu-şan kadınlar ya titreyen ve kısıksesleri ile ya da “adam gibi” ko-nuşan ve sıkılı yumruğu ile masa-ya vurarak sözünü dinleten yön-leriyle akıllarda kalırdı. Bu duru-mun her nedense “kişisel” bir so-run olduğunu düşünür, kendimi-zi avutur ve yerimizi “severek” vede “isteyerek” başka yoldaşları-mıza teslim ederdik. Böyleliklemücadelemiz adına en iyi temsili-yeti hak ettiği şekilde yapacak ki-

şiye teslim ettiğimizi düşü-nür ve bu “başka” yoldaşla-rımızın % 90’ının erkek ol-duğu gerçeğine gözümüzükapar, bunu dillendirmenincinsiyetçilik olduğunu dü-şünürdük.

Oysa asıl cinsiyetçiliğiböyle yaptığımızda fark etmeyebaşladık. Artık “cinsiyetçi politi-kalardan cinsiyet politikalarına”geçmemiz gerekiyordu. Elbettebu o kadar kolay bir şey değildi.Konferansta da bunu çok net birşekilde gördük. Heyecandan yeri-mizde duramıyor, konuşma sıra-sının yaklaştığını hissettikçe tit-rememiz artıyor, midemize san-cılar giriyor ve aklımız giderekkarışıyordu. Bir arkadaşımız, he-yecanlı olduğunu dile getirdiktensonra Clara Zetkin’in ilk konuştu-ğu zamanlar yerin yarıldığını, ha-vada uçtuğunu sandığını anlata-rak, bu durumun kadınlar açısın-dan ne kadar zorlu olduğunu söy-ledi. Gerçekten de sahneye çıktı-ğımızda sanki yere düşecekmiş,elimizdeki mikrofon ton ağırlı-ğındaymış da taşıyamayacakmı-şız, kürsüdeki mikrofon ağzımızıyakacakmış gibi hissediyor ve oheyecanla ya mırıldanmaya başlı-yor ya da konuşmamızın hattınıkaybederek toparlaması zor bir

alana giriyorduk.Belki çok olumsuz bir tablo

çizmiş gibi olduk yukarıda… Amahayır, ben öyle düşünmüyorum.Bu konferans ile toplumun bizeyüklediği “kadınlığın” ne rezaletne zor bir meslek olduğunu ve sı-nırlarımızın bir kısmını daha gör-dük, birbirimize kendimizdenbaktık ve ne kadar çok ortak ya-nımız olduğunu keşfettik. Kadınolmanın getirdiği haksızlıklarakarşı öfke duyduk hatta… Özgü-vensiz duruşumuza, mırıldayanya da titreyen seslerimize, yerdenkaldıramadığımız gözlerimizerağmen inatla sürdürdük konuş-malarımızı…

Heyecanlı olmak iyidir aslın-da… Biz heyecanımızı kaybetme-den ama özgüvenimizi inşa ede-rek, mırıldanan nineler gibi de-ğil, yüksek sesle konuşan savaş-çılar gibi (tıpkı şehit düşen sa-vaşçı kadınlar Emel, Özlem, Di-lek, Sevda ve de Eylem gibi) ses-lerimize sahip çıkarak yürüyece-ğiz yolumuzda…

10 Nisan Pazar günü Yeni De-mokrat Kadın Kurultay Örgütle-me Konferansında bir araya gel-diğimizde yaklaşık ikinci yılımızıgeride bırakmış olduğumuzu farkettim. Konferansta herkes çok he-yecanlıydı. Tabii ben de…

Mikrofonu elime aldığımdaçok heyecanlıydım. Oysa haftalar-dır bugüne hazırlanıyordum.Orada da kadın çalışmamıza dairbir şeyler anlatmak, YDK çalış-masının hayatımda neleri değiş-tirdiğini oraya gelenlerle paylaş-mak istedim ama maalesef tıka-nıp kaldım. Fakat gerek konfe-ransa katılan kadınlarımızın göz-lerindeki parıltıdan ve dışa yansı-

yan umut dolu heyecanlarındangerekse YDK’lı arkadaşlarımdanaldığım cesaret ve enerjiyle üze-rimdeki baskıdan arınarak ko-nuşmama devam ettim.

YDK’yı tanımadan, bu çalış-manın içinde olmadan önce birkadın sorununun var olduğununve bu sorunun bir parçası olduğu-mun farkında değildim. Oysa yoksayılan bir kadın olarak vardımama değersizdim. Dik duruşlarıve mücadeleci kimlikleriyle be-nim için emek harcıyorlar vebana güven veriyorlardı. Bir süresonra ben de YDK saflarında yeraldım. O sindirilmiş, ezilmiş,umudunu kaybeden, hayatı belir-

sizliklerle dolu kadın yoktu. Dahakararlı, daha azimli, hayata, yaşa-ma sımsıkı sarılan ve her şeydenönce kitap okuma alışkanlığı ka-zanmaya çalışan, yani politikle-şen bir kadın vardı. Çektiği çile-nin ve dayatılan bu hayatın birkader olmadığını fark eden birkadın vardı.

Şimdi artık sadece kendimiçin değil ezilen genç-yaşlı tümkadınların bilinçlenmesi üzerinekadının yaşamını yorumlayan birYDK’lı olmayı benimsedim. Yeterartık! Sistemin kölesi, yoksullu-ğun adı, ezilenin ezileni olmaya-cağız! (Okmeydanı’ndan birYDK’lı) * Clara Zetkin

Merhaba…Ben ev emekçisi bir kadın ola-

rak hepinizi selamlıyorum. Size biraz 10 Nisan’da Yeni

Demokrat Kadınlar olarak düzen-lemiş olduğumuz kadın konfe-ransımızdan bahsetmek istiyo-rum. 10 Nisan bütün kadınlarınbir arada, kendi sorun-larımızı tartıştığımız bir or-tam oldu. Yüzleştik, hesap-laştık ve örgütlendik. Ve ör-gütlendikçe büyüdük ve bi-linçlendik. Ben hiçbir ortam-da konuşamazken, kendimiönemsemezken orada kendi-mi ifade etmek için elimdengeleni yaptım. Bu kendime

güvensizliğimde tabii ailemin,çevremin ve eşimin etkisi çok bü-yük. Ama ben duvarları yıkıyo-rum ve yıkmaya devam edeceğim.Bu konferansa hazırlanırken eşimbenimle dalga geçti. “Sen mikro-fonun başına gider, hoş geldinizdersin ve ağlar, bayılır kalırsın!”.

Evet ben çok heyecanlandım, se-sim çok titredi, bayılacağımı his-settim ama ne olursa olsun benbunu başaracağım dedim. Hoşarada söyleyeceklerimi unuttumama kendime güvendim. Ben se-simi herkese duyurdum. Bu çokgüzel bir duygu, içimizde kadın

çalışmasının heyecanı var. Bizkadınlar çok değerliyiz. Değeri-mizi bilelim ve örgütlenelimçünkü örgütlendikçe güçlenece-ğiz, güçlendikçe bizler her şeyibaşaracağız. Haydi kadınlarumudun şiarıyla, yüzleşelim, he-saplaşalım, örgütlenelim. Ya-şasın kadın dayanışması!

(Tuzla’dan YDK’lı)

“Hayatın olduğu yerde savaşmak istiyorum!”*

“Çok heyecanlıyım...”

H. Merkezi: Zonguldak’ın Ereğliilçesinde 2008 yılında 5 yaşındaki kızyeğenine cinsel saldırıda bulunanamca H.C hakkında “Küçük yaştakiyakın akrabaya cinsel istismar” ve “ki-şiyi hürriyetinden yoksun kılma” suç-larından 30 yıla kadar hapis istemiyledava açılmıştı.

2009 yılının başında mahkemeküçük kızın beden ve ruh sağlığınınbozulup bozulmadığının saptanmasıiçin İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhti-

sas Kurulu’na sevk edilmesini karar-laştırdı.

Ancak kurul tarafından küçük kızaolaydan 3 yıl sonra yani 14 Nisan2011’de, muayene için 21 Kasım2011 tarihi verildi. Oysa davanın iler-lemesi için raporun bir an önce alın-ması gerekiyordu. Verilen tarih itiba-riyle 4 yıl sonrasında yapılacak olanmuayeneyle hazırlanacak raporun ni-teliği bu uygulamayla bugünden belliolmaktadır. Bugün 8 yaşında olan kü-çük kızın, yaşına bakılmaksızın mah-keme “rıza gösterdiğine”, Adli Tıp“ruh ve beden sağlığının yerinde oldu-ğuna” kanaat getirmiştir belki de.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 1133YYeennii KKaaddıınn

H. Merkezi: Uludağ Üniversite-si’nden Prof. Dr. Serpil Aytaç ilearaştırma görevlisi Salih Dursun, ge-çen ay Başbakanlık genelgesi ile yeni-den gündeme gelen mobbing (iş yerindeşiddet, taciz) konusunda bir araştırmayaptı. İş yerinde şiddet davranışlarınınçalışanların üzerindeki etkilerine yöne-lik, hizmet, otomotiv ve tekstil olmaküzere üç farklı sektörde toplam 204 ki-şiyle görüşülerekyapılan ve TİSKAkademi’de yayım-lanan araştırmayagöre, çalışanlarınyüzde 54,4’ü iş ye-rinde fiziksel, duy-gusal, sözlü veyacinsel şiddet türle-rinden birine ma-ruz kalıyor.

En fazla maruzkalınan şiddet türüyüzde 44,8 ile sö-zel şiddet olur-ken, bunu yüzde15,8 ile duygusalbaskı ve yıldır-ma davranışlarıtakip ediyor. En az oranda maruz kalı-nan şiddet türü ise yüzde 3,5 ile cinselşiddet ve yüzde 4,4 fiziksel şiddetoluyor.

Araştırma iş yerinde erkeklerin yüz-de 40’nın, kadınların ise yüzde 67,5’ininşiddet davranışlarına maruz kaldığınıortaya koydu. İş yerinde, erkekler dahaçok fiziksel şiddete (yüzde 55,6) maruzkalırken, kadınların ise daha fazla karşı-laştığı şiddet türü, duygusal baskı, sözelve cinsel şiddet oldu.

Duygusal baskı ve yıldırma davra-

nışlarına maruz kalan erkeklerin oranıyüzde 31,3 olurken, bu oran kadınlardayüzde 68,7 olarak belirlendi. Sözle sal-dırıya uğrayan erkeklerin oranı yüzde31,9, kadınların oranı ise yüzde 68,1çıktı.

Araştırmaya göre, eğitim durumuyükseldikçe şiddete uğrama oranı azalı-yor. İlköğretim mezunlarının yüzde70,3’ü, lise mezunlarının yüzde 53,6’sı,

üniversite mezunla-rının ise yüzde46,7’si iş yerinde şid-dete maruz kalıyor.

Araştırmada işyeri saldırganlığınınönlenmesi ve çalı-şanlar için sağlıklı vegüvenli bir çalışmaortamı oluşturulabil-mesi için öneriler deyer aldı. Bunun içinöncelikle iş yeri sal-dırganlığı mağdurla-rına yönelik örgütselve sosyal destek sağ-lanması gerektiğivurgulanan araştır-mada, iş yeri şiddeti-

ne yönelik farkındalığın artırılması veetkin raporlama sisteminin kurulmasıgerektiği belirtildi. İş yerinde her düzey-de sağlıklı bir iletişim kurulmasının, ça-lışanlar arasında olası yanlış anlamala-rın önüne geçeceğinin altının çizildiğiaraştırmada, iyi bir iletişim sistemininçalışanının tehdit edici bir durumda neyapacağını bilmesini sağladığı vurgu-landı. Araştırmada ayrıca, ne tür davra-nışların iş yeri şiddeti kapsamına girdiğiyönünde bilgilendirici eğitim faaliyetleridüzenlenmesi gerektiği de belirtildi.

Kadın cinayetleri, öyle bir andayaşanmıyor. Göz göre göre ve bağıraçağıra geliyor ölüm kadının kapısı-na… Kadın bu durumu fark etse dahiölüme engel olamıyor çoğu zaman!Çünkü başta devlet olmak üzere, ka-rakolları, mahkemeleri, savcılığı ileerkek egemenliği, kadına ölümü revagörüyor, sessiz kalıyor, ortak oluyorve hatta teşvik ediyor.

Necla Yıldız ya da Ayşe Paşa-lı’yı unutmamışken basına yansıyanyeni bir haber, insan yerine konma-yan kadının yaşam hakkının ne ka-

dar değersizleştiğini gösteriyor. An-kara’da yaşayan Behice Ç. isimli ka-dın yaklaşık bir ay önce boşandığı eşitarafından sokak ortasında şiddeteuğradı ve ardından 7 yerinden bıçak-landı.

Annesinin çığlıklarına koşarakyetişen kızının uğraşları sonucu has-taneye kaldırılan ve hayata dönenkadının, daha önce defalarca şiddeteve yaralamaya maruz kaldığı, bu yüz-den Savcılığa giderek şikayette bu-

lunduğu, ama eşinin her seferindegözaltına alınıp serbest bırakıldığı vekoruma istediği ortaya çıktı. Kadınınölmemek için istediği yardım eli yeri-ne, Savcılıktan tokat gibi bir yanıtgeldi: “Ooo! Herkese korumaverseydik, Türkiye’de korumamı kalırdı?”

Bu cevapla aslında bir cinayetenasıl ortak olunur, bir cinayet nasılteşvik edilir görüyoruz. Ancak bu ce-vapta doğru olan bir şey var ki, o da

“her şiddet gören kadına koruma ve-rilseydi Türkiye’de koruma kalmaz-dı” gerçeği… Yani kadına yönelik şid-detin ne denli yaygın olduğu ve ha-dım yasasıymış, idam cezasıymışgibi, şiddetle mücadelenin özündenkaçan yöntemlerle, kadına yönelikşiddetle mücadele etmekte “koruma”sayısının yetersiz kalacağı…

Behice Ç. şimdilik yaşıyor! Pekisonra?

(İstanbul’dan bir YDK’lı)

Ankara: Kameraların karşısındabile eşini öldüreceğini söyleyen İstikbalYetkin’in de katıldığı 14 Nisan günü gö-rülen duruşmada Ayşe Paşalı’nın ailesi-nin yanı sıra davaya müdahil olan 30 ka-dın avukat yer aldı. Anne ZelihaPaşalı, hakimin sorusu üzerine, “Benimyavrum yok oldu, onun da yok olmasınıistiyorum” diyerek şikayetinden vazgeç-

medi. “Suç teşkil etmeyen” bir bıçaklaPaşalı’yı öldüren Yetkin’in avukatı cina-yetin tasarlanmadığını ama bir kasıt ol-duğunu söyleyerek mahkemenin, kadınhaklarını ihlal davasına dönüştürüldü-ğünü ve medyatik hale geldiğini savun-du.

“22 yıllık eşimdi. Kendisini çok sevi-yordum. Pişmanım” diyen Yetkin’in,

Adli Tıp’tan gelen “akli dengesi yerin-de” raporuyla, karara bağlanması bek-lenen duruşma ertelendi. Duruşma es-nasında kimi zaman katil Yetkin’inkimi zaman da Yetkin’in avukatınınsaldırı ve karalama içeren sataşmaları-na rağmen, davanın kadın cinayetlerin-den ayrı tutulmamasını isteyen AyşePaşalı’nın avukatları ve ailesi 12 Mayıs2011 tarihine ertelenen mahkemeninbu kez karara bağlanmasını bekliyor.

Yemen’de on binlerce kadın devletbaşkanı Abdullah Salih’i protesto ettive üç ay içinde istifa etmeye çağırdı.Protestonun nedeni ise devlet başka-nının kendine karşı yapılan gösterile-re kadınların katılmasını istememesive kadınların erkeklerle birlikte katıl-malarının İslamiyet’e aykırı olduğunuiddia etmesiydi. Kadınlar tüm top-lumsal gelişim süreçlerinin en başın-dan beri sürekli ikinci plana itilmiş,emeği yok sayılmış, değersizleştiril-miş ve ikinci cins muamelesi görmüş-tür. Erkekle beraber yürümesi, erkek-lerin bulunduğu bir ortamda söz al-

ması vs doğru olmadığısavunulmuştur.

Fakat bizler artık ka-dınların dünyanın hiçbiryerinde sömürüye, yoksayılmaya, değersizleşti-rilmeye, metalaştırılmayamaruz kalamayacağını,buna baş kaldıracağını bi-liyoruz. Ve bunları dakendimiz yapacağız, bunu

da çok iyi biliyoruz. Çünkü Yemen örne-ğinde olduğu gibi sokaklara dökülen ka-dınlar erkeklerle beraber yürüyebilecek-lerini, kendilerinin de söyleyecek sözle-rinin olduğunu, hatta yüz yıllar boyu sü-regelen ezilmişliklerinden dolayı dahaçok şey söyleyebileceklerini biliyorlar.

Kadınların erkeklerle birlikte yürü-mesinin caiz olmadığını söyleyen Salih’eon binler olup sokaklara akan kadınla-rın “Salih kadınların onuru ile oy-narken dikkatli ol” demesi ise özel-likle kadınlara alanlara çıkmasının öne-mini gösteriyor.

Çalışanlar içerisinde de en çok kadınlar şiddete maruz kalıyor

“Ooo! Herkese koruma verseydik, Türkiye’de koruma mı kalırdı?”

Adli vaka=Adli Tıp

Yemen’de kadınlar ayakta!

“Öldürdüm, ama bir sor niye, çünkü seviyordum!”

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00881144 YYeennii KKaaddıınn

İş hayatında da evde de rollerimiz hiçdeğişmiyor. Bizlere bir kimlik veril-miş, adımız kadın. Hayatımızı belirle-yen ilk dakikalar dünyaya geldiğimiz da-kikalar oluyor. Bize biçilen kadınlık ço-cukluktan belirlenip, ellerimize oyuncakbebekler verilerek ev kadınlığı öğretili-yor. Tek yaşam bulduğumuz yer evindört duvarı oluyor. Bazılarımız da çalış-ma hayatına atılabiliyor ama erkek ege-men zihniyet burada da kendini işletiyor.Kadın kimliği çalışma hayatının her ye-rinde ön plana çıkartılıyor. İlk işten atı-lanlar kadınlar oluyor. Merdiven altı iş-letmeciliği dediğimiz çalışma yerleri önü-müze seçenek olarak konuluyor.

Erkekle aynı iş yapılsa bile kadındaha düşük bir maaş alabiliyor. Ama ka-dın mücadeleye atıldığı zaman ezileninezileni olmasından kaynaklı daha diren-gen bir ruha sahip oluyor. ÖrneğinKampana deri fabrikasında sendi-kal örgütlenme başladıktan sonra ilk ikikadın işten atılmıştı. Sebep olarak ise“kadın işçiye ihtiyaç yok”denildi. Ama bu sefer yılla-rın verdiği bu sessizlik, buiki kadın işçi için bozul-muştu. Kadınlar direnişegeçerek, kadınların da sözhakkı olduğunu gösterdi-ler. Ve direniş çadırı, yapı-lan direnişe destek verdik-leri iş arkadaşlarının da iş-ten atılmasıyla genişledi.Biz de Tuzla Yeni Demo-krat Kadın olarak dire-nişteki bir kadın arkadaşlasöyleşi yaptık.

- Direnişin kaçıncıgünündesiniz?

- Gaye; Direnişimizin

35. günü. Direnişimiz şu ana kadar gayetgüzel bir şekilde devam ediyor. Hukuksalsürecimiz başladı. Ama şu ana kadar pat-ronla bir görüşmemiz olmadı.

- Direnişçi bir işçi ve aynı za-manda bir kadın olarak yaşadığınsıkıntılar oluyor mu?

- Gaye; Direnişte sıkıntılar oluyor,çünkü yine kadın gözüyle bakılıyor. Yanikadınlar her zaman için misyonunu ko-ruyor. Mesela kadına biçilen meslek te-mizlik. Örneğin burada da temizlik işi ol-duğu zaman ilk akla gelen biz oluyoruz.Aslında bu yanlış, kadın erkek eşittir. Er-kekler nasıl işte çalışıyorsa kadınlar daaynı işte çalışıyor, yani kadınların işidaha zor. Direnişim aslında iş hayatı ilebirlikte başladı. Çünkü eşim çalışmamlailgili sıkıntı yaratıyordu, aslında ben ça-lışmaya devam ettim. İşim ağırdı. So-nuçta bir ev kadınısın. Evin işi, çocuklarve eşin, yani hayat bir kadın için dahazor. Bunlara rağmen çalışmaya devam

ettim. Erkek olduğunda so-run olmuyor. Türkiye’ningerçeği, bu, her zaman böy-le oluyor. Çünkü kadın herzaman erkeğin bir adım ar-kasında oluyor. Erkeğingölgesinde kalıyor. Meselaen açık örneği direnişte birkadın arkadaşımız eşininbaskılarından kaynaklı di-renişe gelemiyor.

- Sendikada örgüt-lendiğinde hayatındane gibi değişiklikleroldu?

- Gaye; Örgütlendiğim-de hayatımda birçok şey de-ğişti. Bizlerin kendini sa-

vunması gerektiğini ve bizim de söz hak-kımızın olduğunu öğrendim. İş hayatın-da örgütlenmenin önemi daha büyük.Çünkü kadının koşulları daha zor, hemişte çalışıyorsun hem de evde. Hem yoru-luyorsun hem de hakkını alamıyorsun.Bu sebeple örgütlendik. Çünkü sendikalıolmak demek, işçinin emeğinin hakkınıalması demek.

Bir kadın olarak direnişte örgütlen-mek daha zor. Kadın kimliğinden kay-naklı önüne engeller çıkar. (Eşi ve ailesigibi..) Bir kadın olarak diyorum ki, bizimbu zincirleri kırmamız gerek. Bu ülkedekadınların da söz hakkı olması lazım. Ka-dınlar kendilerini savunmak zorunda.Aslında şunun farkında değiller, kadınlarolmasa erkekler hiçbir şeydir. Ve bu ger-çeği erkeklere kabul ettirmemiz lazım,kadınlar bir adım arkada olmamalı.

(Tuzla’dan YDK’lılar)

H. Merkezi: Der-sim’de 16 Mart günü kat-ledilen Dilber Erk-men’in failleri halen bu-lunmadı. Olaya tepki gös-teren Dersim KadınPlatformu, ÖzgürlükAnıtı önünde basın açıkla-ması yaptı. Platform adınabasın açıklamasını yapanEylem Baskın, polis me-murunun beylik silahıyla ölenTuğba Korkmaz’ın cinayet zanlı-sı olarak tutuklanan polisin suçunetleştiği takdirde en ağır hapiscezasına çarptırılması gerektiği-ni belirtti. Dilber Erkmen’in ka-til ve katil zanlılarının da bir anönce bulunması gerektiğini be-lirten Baskın, kadın katilleri bu-lununcaya kadar her Çarşambaprotesto eylemi gerçekleştire-ceklerini kaydetti.

Baskın, “AKP iktidarı döne-minde kadın cinayetleri yüzdebin 400 artmış bulunmaktadır.Balık baştan kokmuştur. Siyaset

yapan kadınları hedef tahtası ha-line getiren bizzat bu iktidarınkendisidir. Bülent Arınç ırkçı vecinsiyetçi söylemlerine dün oldu-ğu gibi bugün de devam etmekte-dir. Daha önce BDP MilletvekiliEmine Ayna’ya ‘yaratık’ diyen buşahıs, bu kez BDP MilletvekiliSebahat Tuncel’e ‘edepsiz’ diye-rek kadınların tahammül sınırla-rını zorlamıştır” dedi. Açıklama-nın ardından, Korkmaz ve Erk-men’in fotoğrafları ÖzgürlükAnıtı önüne bırakıldı. Ve Anıtönünde mum yakılarak siyahkurdeleler takıldı.

İstanbul: Taksim’de biraraya gelen Kadın Cinayet-lerini Durduracağız Plat-formu üyesi kadınlar, “Hâ-kim katilleri koruma, yasamı-zı uygula, davaların takipçile-riyiz” pankartıyla GalatasarayLisesi’ne yürüyerek, buradaoturma eylemi yaptılar.

Oturma eyleminden sonrabasın açıklamasını okuyanplatform üyesi Özlem Özde-

mir, geçen yıl Malatya’da eşitarafından öldürülen Kadi-me Şanlı’nın duruşmasındazanlıya “tahrik indirimi” uy-gulandığını hatırlatarak,“Yetkili mercilere sesleniyo-ruz. Bu mahkemelere tahrikindirimi uygulayarak, nefretcinayetlerine ve kadın cina-yetlerine ortak oluyorsunuz.Ortak olmakla kalmayıp yenicinayetlerin vukuu bulmasıiçin erkeklere davetiye çıkar-tıyorsunuz” dedi.

Yaşananlardan ötürü öf-keli olduklarını dile getirenÖzdemir, kadınlar olarak 12Haziran seçimlerinde verilenve yerine getirilmeyen vaatle-ri unutmayacaklarını belirtti.

İstanbul: Münevver Karabulutdavasında her geçen gün yeni bir“sürpriz”le karşılaşılıyor. Medyadayaratılan bilgi kirliliği, Adli Tıp skan-dalı, Garipoğlu ailesinin nüfuzu vekatil Garipoğlu’nun “gerçek” yaşınıntespit edilmesi vb. şeyler davanın so-nuçlanmasının önünde sürekli olarakoluşan engeller. Cem Garipoğlu’nunağırlaştırılmış müebbetten ceza al-masını bekleyen Karabulut ailesi vedavanın takipçisi olan kesimler,Mahkeme Başkanı Mevlüt Bayrakta-roğlu’nun geçmişinin ortaya çıkma-sıyla tepki göstermişti. Garipoğlu ai-lesinin 17 yıl önce Adana’da “hileli if-las” nedeniyle yargılandığı davada,beraat kararı veren Ağır Ceza Mahke-mesi Başkanı olarak görev yapmışmeğer Bayraktaroğlu. Karabulut aile-si de bu gelişme üzerine reddi hakimtalebinde bulunmuştu.

“Gereksiz” bir bilgi olduğu içinkamuoyuyla bunu “paylaşmayan”Bayraktaroğlu, geçmişte verdiği kara-rın doğru olduğunu, bunun dışındakitüm iddiaların asılsız olduğunu sa-vundu. Ancak mahkemenin “tarafsız-lığına” gölge düşürmemek için 16 Ni-san 2011 tarihinde görülen duruşma-da mahkeme başkanlığından çekildi-ğini açıkladı. Davayı bir sonraki du-ruşmada Bakırköy 6. Ağır Ceza Mah-kemesi heyeti yürütecek.

“Bizim de söz hakkımız var!”“Tarafsızım, Garipoğlu’nunyanındayım

Geçen yıl eşi tarafındanöldürülen Kadime Şan-lı’nın geçtiğimiz günlerdegörülen duruşmasında, mah-keme bir ilke imza attı. Mah-kemelerin erkeğin lehine ka-rar verebilmek için bin taklaattığını biliyorduk ama bukadarını da ilk defa gördük.Mahkeme, katil avukatı tara-fından ortaya sunulan “ka-nıtlara” ikna olarak, katilhakkında “tahrik indirimi”kararı verdi. Mahkemenin“tahrik indirimi” kararı ver-mesine neden olan “kanıtlar”nelermiş? Kadime Şanlı’nın,Facebook’taki sayfasında“kızlık” soyadını kullanmasıve “ilişki durumu” denilenkısmı belirtmemesi...

Tahrik indirimi için yeni bahane:

FacebookFacebook“Kadın cinayetlerine davetiye çıkarıyorsunuz!”“Kadın katilleri bir önce bulunsun!”

27 Mart 2011’de gerçekleşen ve 1 mil-yon 700 bin kişinin katıldığı Yükseköğre-nim Girişi Sınavı (YGS)’nda her adayafarklı sıralamada hazırlandığı iddia edilensoruların cevaplarının şifreli olduğu orta-ya çıkınca sokaklar öğrenci gençliğin öfke-si ile doldu taştı. Özellikle facebook üze-rinden “örgütlenen” öğrenciler, İstanbul,Ankara, İzmir, Amed, Adıyaman ve dahabirçok yerde binlerle sokaklara döküldü,15 Nisan günü de Türkiye genelinde dersboykotu yaptı.

İstanbul15 Nisan günü Taksim’de bir araya ge-

len binlerce öğrenci, ellerinde “Sehvenboykottayız”, “Ne LYS ne YGS, Tayyipgirsin strese”, “Emek hırsızı ÖSYM” ,“Emektar YGS mağdurları” ve “Yanlışgirdiniz, seneye tekrar deneyiniz”

gibi yaratıcı dövizlerle İstiklal Caddesi bo-yunca yürüyüş yaptılar. Cadde boyuncahemen herkesin desteklediği öğrencilerin,kendilerine soru soran gazetecilere, “nesisteme ne sınavlara artık güveniyoruz”demeleri dikkat çekiciydi.

İstanbul’dan birçok okuldan öğrencile-rin katıldığı boykot eylemi sırasında, bir-çok okulda okul kapıları kilitlendi, öğren-ciler sınıflara giren okul idaresi tarafındantehdit edildi.

Ankara10 Nisan günü, Ankara’da Yüksel Cad-

desi’nde bir araya gelen 4 bini aşkın genç,YGS’deki şifreyi protesto etmek için MilliEğitim Bakanlığı’na yürümek istedi. An-cak yola barikat kuran kolluk kuvvetleri,öğrencilere saldırarak ortalığı gaza boğdu.Gençlik örgütlerinin de katıldığı eylemde

öğrencilerle kolluk kuvvetleri arasındaçatışma çıktı.

İzmirKıbrıs Şehitleri Caddesi girişinde bir

araya gelen liseli YGS mağduru öğrenci-ler, şarkılar söyleyip sloganlar attı ve ha-lay çekti. Parasız-bilimsel-demokratikeğitim talep eden öğrencilere cadde bo-yunca esnaf da destek verdi. ÖSYM Hiz-met Binası önünde eyleme devam edenöğrenciler adına konuşan Özgün Yıldız-baş, ÖSYM Başkanı Ali Demir’e yazdıkla-rı mektubu okudu.

Dersim Ovacık15 Nisan günü Hükümet konağı

önünde 100 kadar liseli alkış ve slogan-larla toplandı. Öğrencilerin ailelerinin dedestek verdiği eylemde sık sık “Eğitimhakkımız engellenemez” sloganı atıl-dı. Hükümet konağı önünde yapılan ba-sın açıklamasından sonra eylem sonaerdi. (Dersim YDG)

BitlisNorşin’de Eğitim Destekevi önünde

bir araya gelen ve aralarında Bitlis Eğitim-Sen yöneticilerinin de bulunduğu çok sa-yıda öğrenci, Bitlis Öğretmenevi önüne

kadar bir yürüyüş düzenledi. “Yandaş gi-riş sınavına hayır, sistem mağdurla-rı” pankartı ile üzerinde “Kaç yanlış birAKP’yi götürür”, “Bir bilen bir Gülen’esor” dövizleri taşıyan öğrenciler sık sık“Kahrolsun ÖSYM”, “Hak hukuk adaletişte rezalet” sloganları attı.

Bu yıl 27 Mart’ta yapılan YGS ve son-rasında açığa çıkartılan “şifreli kopya”olayları sadece sınava giren 1,7 milyondanfazla insanın değil, geniş bir yelpazede öğ-renci velilerinden öğretmenlere birçok ki-şinin öfkesinin açığa çıkmasına yol açtı.

Eğitim sisteminin eşitsizliğinin tümçıplaklığı ile gün yüzüne çıkartıldığı, biri-ken öfkenin, artan geleceksizliğin sokak-lara taştığı ve hala da taşmaya devam etti-

ği bir atmosferde liseligençliğin, halk gençliği-nin yüzünü sokaklaradönmesi, Başbakan Er-doğan’ın “sokaklarakimlerin döküldüğüortadadır” deyip pro-vokasyon ilan ettiği ey-lemlerin büyümesi, gele-cek olan çok daha hare-ketli bir sürecin habercisiniteliğindedir. “Gizli el,Ergenekon, provokatör”

vs. hiçbir yakıştırma bu öfkenin üstünüörtemez.

Dolmabahçe’de polis saldırısıyla bebe-ği düşürülen, ODTÜ ve daha birçok yerdeBologna sürecine, yetkin mühendisliğe,ücretli avukatlığa, elemeli sınav sistemi-ne, eğitim sistemindeki eşitsizliğe, soruş-turma terörüne ve egemenlerin daha yüz-lerce çeşit geleceksizleştirme saldırısınakarşı binlerce, on binlerce genç harekete

geçmiştir ve daha on binlercesi de hareke-te geçecektir.

Ankara’da yumurta atan öğrencilere“faşist” denilip, soruşturmalarla söndü-rülmek istenen öfke bizim öfkemizdir.

ODTÜ’de “BAŞKALDIRIYORUZ”diyen yüzden fazla öğrenci hakkında top-lamda yüzlerce yıl hapis cezası istenerekbastırılmak istenen öfke bizim öfkemiz-dir. Ve öfkemiz ne soruşturma terörüylebastırılacak gibi duruyor ne de geleceği-mizi daha fazla elimizden alarak. Öfke-miz, giderek artmakta, büyümekte ve hergeçen gün egemenleri daha fazla korkuta-cak bir hale gelmektedir.

Halk gençliğine çağrımızdır:İsyanın, kavganın çağrıcısı olan 1 Ma-

yıs, egemenlerin bizlere yönelttiği bu kirlioyunları boşa çıkarma günüdür.

Geleceğimizi elimizden almaya çalı-şanlardan hesap sorma günüdür.

İradesi yok sayılan Kürt ulusununanadilde eğitim hakkı olduğunu egemen-

lerin yüzüne bir tokat gibi çarpma günü-dür. Elemeli sınav sistemine, şifrelere,kopyalara dur deme günüdür.

Bologna süreciyle hayata geçirilen po-litikalara, torba yasa ile gelen “yeni” uy-gulamalara karşı koyma günüdür.

1 Mayıs yaşamlarının her alanındaikinci cins sayılan kadınların daha fazlaörgütleneceği gündür.

Emek sömürüsünde en ön sıralaraoturtulan genç işçilerin, yaşamını çalanla-ra karşı isyanı ve direnişi büyüttüğü gün-dür.

Çağrımız; tüm halk gençliğinin gele-ceğini ellerinden almaya çalışanlara karşıörgütlenme çağrısıdır.

Çağrımız; isyanı, direnişi, kavgayıbüyütme çağrısıdır.

Çağrımız; geleceğimizi elimize almaçağrısıdır.

Çağrımız; 1 Mayıs’ ta direnen işçiler-le birlikte yanıp, tutuşma çağrısıdır.

(Yeni Demokrat Gençlik)

13 Nisan 2011 günü Dışkapı Kampü-sü’nde faşist öğrenciler ile devrimci öğren-ciler arasında çıkan kavgada bir faşist ağıryaralandı, bunun haberini alan faşistlerakşama doğru Gazi Üniversitesi’nden top-lanarak DTCF’nin önüne geldi. Taşlar yağ-dırarak içeri girmeye çalışan faşistlereÖGB izin vermedi. Ardından faşistlerinorada beklediğini öğrenen devrimci öğren-ciler Yüksel Caddesi’nde toplanarak slo-ganlarla yolu keserek Dil Tarih’e gitti veoradaki devrimci öğrencilerle dışarı çıkıldı.Sonra yolu kesip Mithatpaşa Caddesi’ndenYüksel Caddesi’ne yürüyerek basın açıkla-

ması yapmak isteyen öğrencilerin önünepolis barikat kurdu ve kısa süreli bir çatış-ma yaşandı. Eylem komitesinin zayıflığın-dan dolayı öğrenciler iki tarafa ayrılarakbir grup Sakarya’dan Yüksel’e, bir grup Sa-karya Caddesi’ne yöneldi. Daha sonra çe-vik kuvvet Sakarya’dan öğrencilerin içinegirdi, bir Gençlik Derneği üyesi ve AlınteriGazetesi muhabiri gözaltına alındı. Bu ara-da Yüksel’de toplanan devrimci öğrencilerkitlenin de dağılması nedeniyle eylemi bi-tirme kararı aldı.

Bu sırada gözaltına alınanların ZiyaGökalp Caddesi’nde bir araçta tutulduğu-

nu öğrenen devrimciler araca yürümeyebaşladı ve biz YDG olarak eylemden çekil-dik. Araca yürümeye çalışan öğrenciler Ka-ranfil metro altından Sakarya metro çıkışı-na geldi. Orada bir polisin görüntü alması-nı engellemek isterken polis öğrencilere si-lah çekti. Ardından kitle dağıldı. Polis Sa-karya Caddesi’nde önüne gelene kimlik so-rarak gözaltı yaptı ve 6 kişi daha gözaltınaalındı. Bu sırada polis aracına yürümek is-teyen grup Yüksel Caddesi’ne gelerek göz-altılar serbest bırakılana kadar oturma ey-lemi yaptı. Gözaltıların bir kısmı gece birkısmı ise sabah bırakıldı.

Olay akşamında Cebeci’de Seyhan So-kak’ta evlerine giden iki Kürt öğrenciye biraraç yaklaşıp öğrencileri bıçaklamış ve ar-dından havaya iki el ateş ederek kaçmışlar-dır. Aynı gün bir TKP’li öğrenci de faşistlertarafından bıçaklanarak yaralanmıştır. Ce-beci’de üç araçla gezdikleri söylenen vedevrimci, demokrat, yurtsever öğrencilerinpeşlerinde olan faşistler bir süre daha Ce-beci’de kaldıktan sonra dağılmışlardır.

14 Nisan günü ise Dışkapı’daki olaylarakarıştıkları bahane gösterilerek 4 ÖğrenciKolektifleri, 2 Halkevi ve 1 Genç Umutüyesi sabah saatlerinde evlerinden gözaltı-na alındı. 2 gün sonra adliye önünde birbasın açıklaması yapıldı. Gözaltına alınan-lar serbest bırakıldı. (Ankara YDG)

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 1155GGeennççlliikk

GGeelleecceekkssiizzlliiğğee kkaarrşşıı 11 MMaayyııss’’ttaa aallaannllaarraa

““YYaannllıışş ggiirrddiinniizz,, sseenneeyyee tteekkrraarr ddeenneeyyiinniizz””

EEssrraarreennggiizz bbiirr aarraabbaa ddeevvrriimmcciilleerriinn ppeeşşiinnddee

““GGeelleecceekkSSiizzssiinniizz!!””Genç-Sen, 22 Nisan Cuma günü

TÜİK’in geçtiğimiz günlerde açıkladığıişsizlik raporu ile ilgili Eskişehir İş-Kur önünde bir basın açıklaması ger-çekleştirdi. Burada okunan basın met-ninde TÜİK’in açıkladığı raporların

gerçeği yansıtmadığı, gençliğin gele-ceksizliğe itildiği bu duruma karşı yineçözümün mücadeleden geçtiği ve gele-ceğin kendi ellerimizde olduğu vurgu-landı. Eylem sırasında “Gençlik Ge-leceksiz, Mezunlar İşsiz, İşte Si-zin Sisteminiz” vb. sloganlar atıldı.

(Eskişehir’den bir YDG’li)

DERSİMDERSİM

Ülkemizin siyasi gündemi genelseçimler yaklaştıkça ısınıyor. Buanlamda egemenlerin bütün par-tileri, seçimlere yönelik son ha-zırlıklarını bitirdiler. CHP’ninseçimlere yönelik hazırladığı 41“söz”ünden sonra AKP de genelseçimler için “Türkiye HazırHedef 2023” adlı seçim beyan-namesini kamuoyuna sundu.

İçerisinde bol bol yalan ve çarpıt-manın olduğu beyanname şubaşlıklardan oluşuyor:

- İleri demokrasi- Büyük ekonomi- Güçlü toplum- Yaşanabilir çevre ve marka şehir-

ler- Lider ülke

İİlleerrii ddeemmookkrraassii:: DDeevvrriimmcciilleerr vveeddeemmookkrraattllaarr üüzzeerriinnddeeffaaşşiizzmmiinn yyooğğuunnllaaşşmmaassııÖzellikle 12 Eylül’deki referandumun

ardından Erdoğan tarafından sıksık dile getirilen ileri demokrasivurgusu, devletin var olan uygula-malarından da anlaşılacağı gibihalka şirin görünmeye çabalayıpdevrimci ve demokratlar üzerindedevlet terörünün estirilmesindenbaşka bir anlama gelmemektedir.

AKP’nin seçim beyannamesini ince-lediğimizde bunu çok net görebili-riz.

AKP seçim beyannamesinde “devletmilletin efendisi değil, ona hizmeteden bir araç olarak görülür” diyevurguluyor. Ancak AKP’nin hizmetettiği kimseler içerisinde Türkiyehalkı yer almamakta, Türkiye’ninsömürücü ve zenginleri yer almak-tadır. Egemenlere hizmet edenAKP, Türkiye’nin ezilen halkına iseefendisi gibi davranmakta ve ken-disine itaat etmeyenleri alabildi-ğince cezalandırmaktadır. En son

örneğini

YSK’nın bağımsız adaylar için al-dığı kararların protesto edildiğiAmed’in Bismil ilçesinde kollukkuvvetlerinin Kürt halkı üzerinegerçek mermilerle ateş açmasınınsonucunda 1 kişinin ölmesindengörüyoruz.

Beyannamede “AK Parti’ye göreyerel yönetimlerin güçlendiril-mesi, demokrasinin vazgeçilmezunsurlarındandır” diye vurgula-masına rağmen Kürt coğrafyasındabuna imkan vermeyerek, BDP’li be-lediyelerin çalışmalarını engelleye-rek, Kürt halkının tercihlerine enufak bir saygı göstermeyerek, ger-çekte neyi savunduğunu da açıkçabelirtiyor.

Beyannamede AKP dönemi “Türk de-mokrasisinin normalleşme yılları”olarak adlandırılıyor. Beyanna-mede buna birçok noktayı dayanakyapıyor. Kısaca göz atarsak;

“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü”ndekidüzenlemelerin daha demokratikbir temele dayandığını vurguluyor.Elbetteki bu demokratik temel yu-

murtalı öğrenci protestoları-nın faşizm olarak

adlandırılmasıyla, de-mokratik eylemlere

katılan devrimci vedemokratların tu-tuklanmasıyla,

sivil itaatsizlik ey-

lemlerine katılanların göz-altına alınmalarıyla gayetuyumludur. Çünkü AKP’ninve ülkemiz egemenlerinin anladığıdemokrasi ancak bu şekilde işliyor. “İşkence ve kötü muamelenin” en-gellenmesi de beyannamenin birebaşka yalanını oluşturmaktadır.Ülkemiz egemenlerinin, bu konu-daki yaklaşımları 2000 öncesinegöre belirli bir farklılık taşımaklabirlikte işkence ve kötü muameleengellenmediği gibi, her yıl top-lamda onlarca kişinin öldüğü pro-testo gösterilerinin varlığı,gözaltında işkence, kayıpların ol-ması AKP’nin bu konuda yalansöylediğini kanıtlıyor. Geçmiş dö-nemden farkı ise sadece yoğunlu-ğunda bir azalma olmasıdır. Bu daülkemiz egemenlerinin dönemselpolitikalarıyla uyumludur. Ancakhalk muhalefetinin gelişmesi ülke-miz egemenlerini tekrar “hırçın”bir kimliğe yaklaştıracak, gerçekkimliklerini de açığa vuracaktır. Ül-kemiz egemenlerinin gerçek kim-liği Kürt halkı açısındangörülebilmiştir, ancak önümüzdekidönemlerde dipten gelen dalganınkabarmasıyla birlikte tüm halk ke-simleri açısından görülebilecektir.

AKP, ülkemizin sürekli demokratik-leştiğini ve demokratikleşmenin dekendi eseri olduğunu vurguluyor.Bu anlamda DGM’lerin (devlet gü-

venlik mahkemeleri)kaldırılmasını öne çı-kartabiliyor. AKP

DGM’leri kapatmışama özündeondan farklı ol-mayan Özel Yet-kili Ağır CezaMahkemelerini devreyesokmuş, düzenlemiş olduğuTerörle Mücadele Kanunu(TMK) ile de davalara gizlilik kararıaldırtabilmiştir. Bu mahkemelerinyaklaşımıyla DGM’lerin yaklaşımıarasında hemen hemen hiç fark ol-mamaktadır.

AKP öncesi dönemde örgüt üyeliğicezası verebilmek açısından dahasomut olgulara ihtiyaç duyulurken,kendi düzenledikleri TMK ile örgütüyesi olmamakla birlikte örgüteyardım eden de örgüt üyeliğiyle ce-zalandırılmaya başlanmıştır. Aynışekilde legal gazete ve dergileriokumak, bu yayınların anlayışıylahareket etmekte örgüt üyeliği açı-sından yeterli bir neden olmuş, en

kötü halde ise devrimci ve demok-ratlar, örgüt propagandasıyla ceza-landırılmaya başlanmıştır.Neredeyse bu mahkemelerde hertürlü dava örgüt üyeliği veya yöne-ticiliğiyle açılmaktadır.

AKP “basın kanunu”ndaki değişikliğide bir demokratikleşme hamlesiolarak yorumlamaktadır. Bu ka-nundaki değişiklik herhangi bir de-mokratikleşme hamlesi olmayıp,devrimci ve sosyalist basın üze-rinde baskılar geçmişteki gibidevam etmektedir. Yazıişleri mü-dürlerini bekleyen yüzlerce yıllıkcezalar ve onbinlerce liralık cezalarsosyalist basına kesilmektedir.Devrimci ve sosyalist basının ya-zarları, çalışanları, muhabirleri iseülkemiz hapishanelerini meskeneylemiş bulunmaktadırlar. Günü-müzde onlarca gazeteci tutuklu bu-lunmaktadır. Devrimci ve sosyalistbasın, yasadışı ilan edilmeye çalı-şılmaktadır.

Demokratikleşme konusundaki birbaşka vurgu da dil yasaklarınınkaldırılmasıdır. Gelişen halk muha-lefetiyle özellikle de Kürt ulusununmücadelesi karşısında Türkçe dı-şındaki dillerde yayın çıkarılması,televizyon ve radyo yayınının önüaçılmıştır. Ancak AKP böylesi birdüzenleme yapmadan önce de Kürtulusu kendi radyo ve televizyonuna

fiili olarak sahipti. AKP böylesibir düzenlemeyi demokrasi-

nin gelişimi gibisunmasınarağmen Kürthalkı açısın-

dan fiili olarakzaten gerçek-leştirili-

yordu.AKP iki-

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00881166 SSeenntteezz

22002233 AAKKPP’’nniinn yyeennii yyaallaannllaarrıı vvee““ggöözzee hhooşş ggeelleenn”” ssaallddıırrıı ppllaannllaarrıı

yüzlülükle Türkçe’nin ayrıcalıklıkonumunu devam ettirmektedir.Anadilde eğitimin karşısına bildi-ğimiz ırkçı söylemlerle dikilmekte-dir. Bugün Kürt ulusunun anadiltalebi reddedilmekte, bu tarz ta-lepler karşısında ceberrut devletanlayışını sürdürmektedir.

Bir başka söylem de sendikal hakla-rın ve grev hakkının önünün açıl-masıdır. Ancak bunlar da büyükbir yalan ve aldatmacadan ibaret-tir. Daha düne kadar AKP hükü-meti, işçi sınıfının grevlerini milligüvenlik gerekçeleriyle yasaklar-ken bunları yazabiliyor. Kendisineyakın sendikaların dışındaki sen-dikal örgütlenmelerin önü kapatıl-maya çalışılmakta, özelliklesınıfsal bakış açısına sahip sendi-kaların örgütlenmesi üzerindebüyük baskılar yaşanmaktadır.İşçi ölümleri karşısında hiçbir şeyyapmayan, bunları doğal karşıla-yan ve patronların yanında yeralan AKP, bunları büyük bir utan-mazlıkla söyleyebiliyor. Memursendikalarının ise grev hakkınınbulunmadığı bir dönemde böylesivurgular yapıyor. Daha geçenlerdehayalindeki sendikacılıkta grevlereyer olmadığını vurgulayan AKPgrev haklarında getirilen sınırlan-dırmaları kaldırmış. KısacasıAKP’nin söylemleri yalan yalan üs-tüne.

BBüüyyüükk EEkkoonnoommii:: BBüüyyüükk iişşssiizzlliikkAKP’nin ekonomi hedefleri de büyük

yalanlar üzerine kurulu. İşsizliği2023 yılında % 5’lere kadar düşü-receğini söy-leyerekhayal tüc-carlığı yap-maktadır.Özellikle sa-yılarla oy-nayan AKPişsizliğidüşük gös-termeye çalışmak-tadır. TÜİK’in yayınladığıverilerde 2011 işsizlik oranı %11.9 olarak gösterilmektedir.

Ancak gerçekler hiç de TÜİK’in ve-rilerini doğrulamamaktadır.DİSK-AR yaptığı araştırmadageniş tanımlı işsizlik oranı %18.95, işsiz kalan kişi sayısı ise 6milyon 370 bin kişi olarak görül-mektedir. Özellikle ülkemizde ge-çici işlerde çalışanlar arasındaişsizlik artış göstermektedir. Bukesimde işsizlik oranı % 44 olarakgörülüyor. AKP’nin tüm şatafatlısöylemlerinin altında işsiz sayısı25 ilin nüfusuna karşılık gelmekte-dir. Ayrıca çalışan nüfus açısından

da güvencesiz veesnek çalışma yay-gınlaşmakta, halkı-mız büyük birsefalete sürüklen-mektedir. Milli gelir-deki tüm artış,egemenlere gitmektehalkımız her daim aç-lığa ve sefalete sürük-lenmektedir.

GGüüççllüü TToopplluumm:: GGüüççllüü ddeevvlleett vvee bbaasskkıı aallttıınnddaakkii hhaallkkAKP’nin beyannamesinde güçlü top-

lum vurgusunun altında eğitimkonusuna da yer veriliyor. Eğitimkonusunda her ne kadar 2023’ekadar bilimsel bir eğitim vaatedilse de 8 yıllık dönemine baktı-ğımızda eğitim sisteminin kalitesi

üzerine yapılanlardan bir fikiredinebiliriz. Eğitim sistemimiztamamen ezbere dayalı. Üni-versiteye giriş sınav sistemininaltında milyonlarca genç ezil-

mekte, genç nüfus içerisinde inti-har eğilimleri artışgöstermektedir. Sınav sisteminindeğişmesi üzerine bir vurguyarastlanmamaktadır AKP’nin seçimbeyannamesinde. Anlaşılan liseli

gençliğin başına bela olan sınavsistemi, 2023 yılında dahi ortadankaldırılmayacaktır.

Ayrıca üniversite mezunlarının gele-ceğinin ipotek altına alınmasınaneden olan “Bo-logna Süreci”ne dedevam edileceği an-laşılıyor. 2023 yılı-nın Türkiye’sininüniversiteli gençleraçısından umutolan bir Türkiye ol-mayacağı açıktırAKP hükümeti veyabaşka egemen par-tilerin yönetimi al-tında.

Harçların kaldırılmasıgibi bir hedef olma-dığı gibi üniversite-lerin tamamenparalı hale getiril-mesi noktasındaadımlar atmaktadırAKP. Nitekim seçimbeyannamesindeözel üniversitelerinkurulmasına imkanveren hukuki dü-zenlemelerin yapılacağını (sankiözel üniversiteler ülkemizde yok-muş gibi) vurgulamakla birlikteözel ve vakıf üniversitelerin yük-seköğretimdeki paylarının da artı-rılacağını söylüyor.

YYaaşşaannaabbiilliirr ÇÇeevvrree vvee MMaarrkkaaŞŞeehhiirrlleerr:: ÇÇeevvrree ttaallaannıınnaa vvee eevv yyııkkıımmllaarrıınnaa ddeevvaammAKP seçim beyannamesinde çevre

sorununa da el atmakta, yaşana-bilir bir çevre sloganıyla yolaçıkmaktadır. Duyan gören deAKP’yi çevre sorunlarına duyarlıbir parti zanneder. Ancak “ayinesi

iştir kişinin lafa bakılmaz”. Or-manlık arazileri rant olarak peşkeşçeken AKP, ülkemizin doğal güzel-liklerini mahvetme pahasına Hid-roelektrik Santralleri (HES) yapanAKP, tarihi eserleri su altında bı-rakan AKP bugün değil ama ileride çevreci olacakmış. Yalanın biribin para!

AKP’nin bir başka vaadi de temizenerji. AKP 2023 yılında yenilene-bilir enerji üretiminin ülkemizdekipayını % 30’a çıkaracakmış. AynıAKP, Japonya’daki felakettensonra ülkemizde Nükleer EnerjiSantralleri planlamaktadır. Her-hangi bir aksilik durumunda ülke-miz yaşanmaz hale gelebilecekken,AKP 2023 yılı açısından temizenerji vaat ediyor. Kimbilir belkide Nükleer Santraller 2023 yılındatemiz enerji üretir!

Marka şehirler de ayrı bir sıkıntı ko-nusudur halkımız açısından. Özel-likle İstanbul açısından planlananiki yeni yerleşim yeri, emekçi hal-kımızın yaşadığı yerlerde yıkımlaranlamına gelmektedir. Yeni yapı-lan yerler de emekçi halkımıza ka-panacak, parası olan kesimlereaçılacaktır. Yıllar önce şehir mer-kezinden uzak yerlere sürülen

emekçiler, şehrin büyümesiyleyerleşim yerlerinin merkezileş-mesi, egemenlerin iştahını kabart-maktadır. Yapılacak yeniyerleşimlerle evinden yurdundanolan emekçiler ise yine aynı kaderemaruz kalıp şehrin dışına sürüle-cektir.

AKP’nin yaklaşık 160 sayfalık seçimbeyannamesi, içerisinde birçoksaldırıyı ve yalanı barındırmakta-dır. Ancak bu saldırılar allanıppullanarak kamuoyunun bilgisinesunulmakta ve halkımız kandırıl-maya çalışılmaktadır.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 1177SSeenntteezz

AKP’nin beyannamesinde güçlü toplum vurgusunun altında eğitim konusuna da yer veriliyor. Eğitim konusundaher ne kadar 2023’e kadar bilimsel bir eğitim vaat edilse de

8 yıllık dönemine baktığımızda eğitim sisteminin kalitesi üzerine yapılanlardan bir fikir edinebiliriz.

İstanbul: Devrimci Karargâh ope-rasyonu kapsamında bir komplo ile tu-tuklanan SDP, TÖP ve Bilim gelecekDergisi çalışanlarının davası 13 Nisangünü İstanbul 12. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. Du-ruşma öncesi Beşiktaş meyda-nında bir araya gelen kitle“Baskılar, komplolar tut-madı, tutmayacak!”, “Dev-rimci tutsaklar onuru-muzdur!”, “Zindanlar yı-kılsın tutsaklaraözgürlük!” sloganlarıylakomplolara ve tutuklama terö-rüne dönük tepkilerini dile ge-tirdiler.

Eylemde konuşma yapanBDP bağımsız milletvekiliadayı Sırrı Süreyya Önder faşist re-jimlerin dünyanın her yerinde öncetoplumun kafasını bulandırdığını sonraise yarattığı bir çuvala sosyalistleri dol-

durmaya çalıştığını söyledi. Önder’inardından “Sıra Kimde İnisiyatifi” bile-şenleri adına oluşturulan bir heyet du-ruşmayı izlemek için Beşiktaş Adliye-

si’ne gitti.Duruşmada ise gergin bir hava hâ-

kimdi. Avukatlar yaşananların bir kom-plo olduğunu ve duruşmanın Devrimci

Karargâh duruşması kapsamından çı-karılmasını talep ettiler. SDP ve TÖPyöneticileri ise ortak bir savunma yapa-rak aynı davadan yargılanan eski Emni-

yet Müdürü Hanefi Avcı’nın birdevrimci değil azılı bir faşist veişkenceci olduğunu belirttiler.Mahkeme heyeti ise davanın 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nde gö-rülen bir diğer Devrimci Karar-gâh davası ile birleştirilmesinekarar verdi. Karara tepki göste-ren avukatlar cüppelerini çıkar-tarak heyetin önüne fırlattılar.Tutuklular ise duruşmayı pro-testo etme için “Yaşasın dev-rim ve sosyalizm” sloganınıattılar. Tutukluların slogan at-ması üzerine jandarmanın sal-

dırısı gecikmedi, tutuklular darp edile-rek mahkemeden çıkarıldı.

Kararı dışarıda protesto eden kitle-ye de polis gaz bombaları ile saldırdı.

İstanbul: “Demokratikleşiyoruz”yaygarası koparanlar, 12 Eylül’le hesaplaş-tığını iddia edenler, 12 Eylül sürecinde ha-pishaneleri anlatan “İnancın SınandığıZor Mekânlar: Hücreler” kitabındankaynaklı Kasım 2010’da Nevin Berktaş’ıtutuklamıştı.

12 Eylül yılları da dâhil olmak üzeretoplam 21 yılını hapishanede geçiren ve ka-dın siyasi tutsaklar içinde en uzun yıl içeri-de kalan Berktaş, ’84 ve ’96 ölüm oruçlarıve uzun süreli açlık grevlerine, fiili direniş-lere katılmış ve önceki tutukluluk süreçle-rinde 5 yıl 7 ay fazladan yatmış olmasınarağmen kitapta örgüt propagandası yaptığıgerekçesiyle kendisine 10 ay daha “ceza”kesilerek tekrar tutuklanmıştı. Tutuklandı-ğı günden sonra “Nevin Berktaş’a öz-gürlük” şiarıyla dostları ve yoldaşları ta-rafından bir kampanya başlatılmıştı.

Tutuklanışından 6 ay sonra, 15 Nisanakşamı saat 21.00’de kimliği ve parası dadahil olmak üzere hiçbir eşyası kendisineverilmeden Nevin Berktaş serbest bırakıl-dı. Mesai saatinin geçtiği bahanesiyle avu-katı ve ailesine dahi haber verilmedi. Pro-leterce Devrimci Duruş tarafından yapılan

açıklamada ise Berktaş’ın serbest bırakıl-ması talebiyle gerçekleştirilen kampanyahatırlatılarak “Berktaş’ın özgürlüğüne ka-vuşması, devrimci çalışmanın sonuç alıcıyönünü de göstermiş oldu” denildi.

İstanbul: Emperyalist devletlerin Lib-ya’ya yönelik saldırıları sürerken, İstan-bul’da bulunan İngiliz Konsolosluğu önün-de bir araya gelen Nato ve Füze Kalkanı

Karşıtı Birlik üyesi devrimci, demokratve ilerici kurumlar emperyalist saldırıyıprotesto etti.

16 Nisan Cumartesi günü gerçekleş-tirilen eylemde Veysel Şahin tarafındanbirlik adına yapılan açıklamada, saldırıla-rın Libya’nın sahip olduğu başta petrol ol-mak üzere, yer altı ve yerüstü zenginlikleri-nin yağmalanması anlamına geldiğine dik-kat çekildi. Libya’ya dönük emperyalist sal-dırıya karşı çıkmaya devam edecekleriniifade eden Şahin, NATO ve emperyalistgüçlere “Libya’ya yönelik saldırıyı ve işgalgirişimini durdurun. Ve derhal Libya’yıterk edin” dedi.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00881188 HHaallkkıınn ggüünnddeemmii

SSiillaahhllaarrıınn ggööllggeessiinnddee KKaarraaddaağğ dduurruuşşmmaassıı

İstanbul: BDSP Taksim ve Esenyurt’taeylemler düzenleyerek Alattin Karadağ du-ruşmasına katılım çağrısı yaptı.

16 Nisan Cumartesi günü Galatasaray Li-sesi önünde bir araya gelen BDSP’liler, öfkelive coşkulu sloganlarla Tramvay Durağı’nakadar yürüdü. 17 Nisan Pazar günü de Es-enyurt Köyiçi Meydanı’nda bir eylemdüzenleyen BDSP, yaptığı açıklamada,“mahkeme önünü eylem alanına çevi-relim” dedi.

19 Kasım günü Esenyurt’ta yol ortasındakatledilen TKİP militanı Alaattin Karadağ’ınduruşması 21 Nisan günü Bakırköy 9. AğırCeza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayatutuksuz olarak yargılanan 3 polisten sadeceOğuzhan Vural katıldı. Mahkeme salonu-na girildiğinde 6 kişinin, sanık polis Vural’ınetrafında hâkime sırtlarını dönmüş bir şekil-de yan yana koruma olarak durdukları görül-dü. Karadağ’ın avukatlarının bu duruma tep-ki göstermesi ve sivil polislerin mahkeme dı-şına çıkarılması talebi reddedildi. Saat10.30’da başlayan duruşma 12.30’da sonaererken, delil yetersizliği nedeniyle bir sonra-ki duruşma 24 Haziran 2011’e ertelendi.

Duruşma öncesi Alaattin Karadağ’ın yol-daşları da bir basın açıklaması gerçekleştirdi.“Devrimciler ölmez devrim davası ye-nilmezdir”, “Alaattin Karadağ cinayeti

aydınlatılsın” yazılı pankart açan BDSPadına yapılan açıklamada polis terörü ve ci-nayetlerine karşı ısrarlı ve etkin bir mücadelesürecinin örüldüğü ve bu mücadelenin yarat-tığı basıncın etkisiyle açılan davayı, polis te-rörü ve cinayetlerini teşhir etmenin aracına,katliamcı düzeni yargılamanın kürsüsünedönüştürüldüğü belirtildi.

KKoommpplloo vvee ssaallddıırrııllaarr bbiittmmeeddii mahkeme salonlarına taşındı

NNeevviinn BBeerrkkttaaşş sseerrbbeesstt bbıırraakkııllddıı!!22 EEyyllüüll’’üü

ddaayyaannıışşmmaaiillee bbüüyyüütteelliimm

İstanbul: 1 Mayıs Ma-hallesi direnişini hatırla-mak ve 2 Eylül şehitlerinianmak için 23 Nisan günü2 Eylül Kültür ve Daya-nışma Derneği tarafın-dan bir gece düzenlendi.Geceye Gülsuyu-GülensuGüzelleştirme Derneği,ESP, DHF, Partizan, MKDve MÇD de katıldı. Gecede2 Şubat günü Dersim’de ge-rilla barınağında yaşanangöçükte ölümsüzleşen 5 kı-zıl karanfil şâhsında tümdevrim şehitleri için saygıduruşu gerçekleştirildi.

2 Eylül Kültür ve Daya-nışma Derneği adına yapı-lan açıklamada, 1 MayısMahallesi’nde yaşanan yoz-laşmaya ve buna karşı veri-len mücadelelerle dikkatçekildi. Sinevizyon gösteri-minin de yapıldığı etkinlik-te ayrıca Partizan adına dabir konuşma yapıldı. Ko-nuşmada 2 Şubat günüölümsüzleşen 5 halk savaş-çısının ölümsüzlüğe uğur-landığı belirtilerek, 24 Ni-san günü yapılacak olan an-maya çağrı yapıldı. Konuş-maların ardından PınarSağ, Burhan Berken, GrupKutup Yıldızı ve MehmetEkinci’nin ezgileri ile etkin-lik son buldu.

DDuurruuşşmmaa ssoonnrraassıı bbaassıınnttooppllaannttııssıı

Duruşmanın ayrıntılarını kamuoyu ilepaylaşmak isteyen Karadağ’ın avukatı veailesi, 23 Nisan günü ÇHD’de bir basıntoplantısı düzenledi. Duruşma hakkındaayrıntılı bilgi veren Avukat GülvinAydın duruşma kararı olan keşif işlemle-rinin yapılmadığını ve mahkemenin buduruma kayıtsız kaldığını belirtti. Aydınayrıca duruşmada mahkeme heyetine ar-kası dönük beş silahlı sivil polisin oldu-ğunu, bu durumun Karadağ ailesi veavukatları üzerinde korku oluşturmakiçin yaratıldığını söyledi.

Karadağ ailesi adına açıklama yapanAbdullah Karadağ da, bir polis devleti ilekarşı karşıya olduklarını belirtti. BDSPadına yapılan açıklamada ise kolektif vegüçlü bir şekilde bu duruşmanın takipedilmesi gerektiği belirtilerek 24 Hazi-ran’a ertelenen duruşmaya katılım çağrısıyapıldı.

NNeevviinn BBeerrkkttaaşş;; hhaappiisshhaa--nneelleerr ggeerrççeeğğii bbiittmmeeddiiİstanbul: Nevin Berktaş ÇHD’de

düzenlediği basın toplantısı ile hapis-haneler gerçeği ve davası hakkındabilgi verdi. Berktaş, kitabında sadeceişkenceyi anlatmadığını işkenceyekarşı direnmeyi de ele aldığını belirtti.

Kaldığı Bakırköy Hapishanesindeyaşanan hak ihlallerini de anlatanBerktaş, gazetemiz Kartal temsilcisiSuzan Zengin’in birçok kez rahatsız-lanmasına rağmen serbest bırakılma-dığını belirtti. Berktaş’ın avukatıİnayet Aksoy ise tutuklama kararınınhukuki bir yönünün bulunmadığını veAİHM kararı olmasına rağmen söz ko-nusu kitabın önündeki engellerin kal-dırılmadığını söyledi.

İİnnggiilliizz KKoonnssoolloosslluuğğuu öönnüünnddee pprrootteessttoo

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 1199HHaallkkıınn ggüünnddeemmii

Amed: AKP’nin “demokratikaçılım” politikasının ayakları havadakalmasıyla birlikte Kürt sorununadair saldırılar da kesilmiyor. Tarihiaçılımın sayfaları kapanmakla birlik-te AKP eliyle gerçekleştirilen bazıdüzenlemeler hala Kürt halkındanbeklentilerini de açık ediyor. 33 Kürtköylüsünü katleden General Musta-fa Muğlalı’nın isminin bir kışlayaverilmesi, uzun yıllar bu ismin kışla-da kalması halkın acılarının üzerinebasarak, katliamcıların sahiplenil-mesi egemenlerin faşist yüzünü gös-termektedir. Halkın büyüyen tepkisikarşısında Madımak Otelinin kamulaştı-rılması, Mustafa Muğlalı isminin kışladankaldırılması, TRT 6’nın açılması hükümetnezdinde halka sunulan kırıntılardır. Heleki genel seçim sürecine girilen ve vaatlerinhavada uçuştuğu şu süreçte, görece bir ta-kım adımlar ya atılacaktır ya da atılması-nın önünde belirli bir yere kadar engelolunmayacaktır. Nitekim Kürt halkına veAlevilere yönelik yapılan her çalışmanıniçeriğinin ötesinde çalışmaların olumlulu-ğunun propagandası yapılmaktadır.

Bu zihniyet kendisini referandum sü-recinde de göstermiş ve Erdoğan’ın timsahgözyaşları yine yanaklarından süzülmüş-tür. Ahmet Kaya’yı anmasından ve onuniçin gözyaşı dökmesinden tutalım da, ’80

darbesinden sonra idam edilenler için veErdal Eren ile ilgili üzüntüsünden konuşa-mayan Erdoğan bugünün her katliamınınbaş sorumlusudur.

Tarifi imkânsız acıların yaşandığı, ya-pılan işkencelerinin hala çok derin izler bı-raktığı Diyarbakır Zindanlarının akıbetibugün açısından daha fazla tartışmayaaçılmıştır. Hükümet tarafından verilen va-atler ise; Diyarbakır Zindanının kapatıla-rak okul yaptırılması iken devrimciler,yurtseverler ve demokratlar ise müzeyedönüştürülmesini istemektedir. AKP’nineskiyen ve bugün açısından hapishane ola-rak kullanılmayacak durumda olan hapis-haneyi taşımak istemesi hiç de iyi niyetgöstergesi değildir elbette. Normal kapasi-

tesinin çok çok üstünde tutsağı barındı-ran Diyarbakır Hapishanesi bugünTMK mağduru çocuklarla dolup taş-maktadır. Dünyanın en kötü on hapis-hanesi arasında sayılan Diyarbakır Ha-pishanesi gerçekliğiyle yüzleşmek dev-letin 90 yıllık imha inkâr politikasıylayüzleşmek anlamına da geliyor. 1980ile 1984 yılları arasında Amed zindanla-rında yaşananları araştırmak ve suç du-yurusunda bulunmak için oluşturulan“Diyarbakır Cezaevi Gerçeği İle Yüzleş-me Adalet Komisyonu” dört yıllık çalış-malarını bugüne taşımış, işkence gören700 kişiyle irtibat kurmuş ve Diyarba-

kır Özel Yetkili Savcılığına dava açmıştır.Özel Yetkili Savcılık başta Kenan Evrenolmak üzere çok sayıda kişiyi sorumlu tu-tan iddianameyi kabul etmiş ve bu durumhükümetin attığı “olumlu” adım olarak yerbulmuştur. Ancak bu durum seçim süreci-ne girerken hükümetin seçim propaganda-sından başka bir şeyi ifade etmemektedir.Bu manevra yeni bir aldatmacadır ve bu“adımı” olumlu bulabilecek hiçbir devrim-ci, demokrat, yurtsever kalmamıştır. Heleki YSK eli ile gerçekleştirilen saldırıdansonra bu aldatmacalar ulu orta yerdedir.Diyarbakır işkencelerini sürekli gündemegetiren ve buradan prim yapmaya çalışanAKP hükümetinin bu yaptığı ucuz politika-dan başka bir şey değildir.

316. hafta16 Nisan günü Galatasaray Lisesi

önünde biraraya gelen Cumartesi Annele-ri, bu hafta, gözaltına alınarak götürüldü-ğü İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şu-be’de ağır işkenceden geçirilerek öldürü-len Nurettin Yedigöl’ün akıbetini sordu.

Eylemde ilk olarak TBMM İnsan Hak-ları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün 30yıl sonra “Gözaltında kaybedildi” itirafındabulunduğu Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mi-kail Kırbayır söz aldı. Ardından haftanınbasın açıklamasını Maside Ocak okudu.Son olarak kayıp yakını Muzaffer Yedigöl,“Bizi ağabeysiz, evlatsız, yuvasız bıraktı-nız; siz de analara yaşattığınız acılarındaha fazlasını yaşayın” diyordu, 12 Nisan

1981’de İstanbul’da gözaltına alına-rak kaybedilen kardeşi Nurettin Ye-digöl’ü anarken…

317. HaftaBu haftada biraraya gelen kayıp

yakınları bu haftaki eylemlerini 24Nisan 1915’te kaybedilen 220 Ermeniaydına adadılar.

Eylemde İHD adına açıklama ya-pan Besime Aksoy, 23 Nisan nede-niyle devleti yönetenlerin kutlamamesajlarında “Çocuklar geleceğimiz-dir” ifadesini kullandıklarını ama hiçkimsenin devlet eliyle katledilen yada kaybedilen çocuklardan söz etme-diğini söyledi.

17 Nisan Pazar günü MunzurÇevre Derneği’nin 5. Olağan Ge-nel Kurulu gerçekleştirildi. Saat11.00’de üyelerin gelmesi ve ço-ğunluğun sağlanmasıyla oturumageçildi. Divanda bulunan Deri-İşSendikası Genel Başkanı MusaServi açılış programını okuyarakoturumu açtı. Oturum ilk olarakdevrim ve demokrasi şehitleri içinsaygı duruşuyla başladı ve ardın-dan konuşmalara geçildi.

Günümüzde yaşanan çevre so-runlarının boyutlarına ve çevrederneğinin bu süreçteki öneminevurgu yapan Ali Barmağıç geçmişdönem faaliyet raporunu okudu.Ardından 30 kişiden oluşan liste

divana verildi. Divan, listeyi oyla-maya sundu ve liste oy birliği ilekabul edildi. Kabul edilen yönetimlistesinde kadınların sayısının yük-sekliği dikkat çekiciydi.

Kongrede Munzur Çevre Der-neği üyesi Ferhat Tunç ve HasanSağlam da birer konuşma yaptılar.Kongreye çeşitli dernek ve sendikatemsilcileri de katıldı. Kapanış ko-nuşmasını eski dernek başkanı AliRıza Barmağıç yaptı. Kongreye Be-lediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Ha-san Gülüm, Ovacık köy dernekleribaşkanları, Dersim Gazetesi ve Öz-gür Gelecek gazetesi temsilcileri dekatıldı.

(Okmeydanı ÖG okurları)

Kartal: Kocaeli’de ’99 Marmara Depre-mi’nin ardından Irak’ın devrik lideri SaddamHüseyin’in 10 milyon dolarlık hibe petrol para-sıyla depremzedeler için yaptırılan Arızlı IrakKonutları sakinlerine açılan davadan depremgibi karar çıktı. Karar 43 depremzedenin evle-rinden tahliyesini içeriyor.

Yıllardır her türlü baskıya karşı evlerindençıkmamak için mücadele yürüten Arızlı halkımahkemenin verdiği kararla bir kez daha alan-lara çıktı. Karar sonrası Adliye binası önündetoplanan depremzedeler karara tepki gösterdi.Konut sakinlerinden Recep Or, Sakarya Bölgeİdare Mahkemesinin karara karşı “Bu konutlarkimseye tahsis edilemez, bu konutlardan kiraalınamaz sadece aidat alınabilir. Sosyal devletilkesine aykırı hareket ediliyor” dedi.

Arızlı sakinleri bir süre sonra da Adliye

önündeki yolu kesti. Depremzedelerin avukatıMehmet Ümit Erdem yaptığı açıklamadatemyize gideceklerini, kararın 15 gün içinde ya-zıldıktan sonra karşı tarafın tahliye işleminebaşlayabileceğini söyledi. Depremzedeler ko-nuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gö-türeceklerini de belirtti.

Arızlı sakinlerinin mahkemenin tahliye ka-rarına karşı yaptığı eylemde bir depremzedekendini ateşe verdi. Depremzedelerin basınaçıklaması yaptığı sırada, “Kadınların kendile-rini yakmalarına gönlünün el vermediğini” söy-leyen Recep Uğur, bir anda üzerine benzindökerek kendini yaktı. Uğur’un hastaneye kaldı-rıldığı bildirildi. Eylem sırasında çatıya çıkankadınlardan birisinin benzin içmesi üzerinesağlık ekipleri çatıya çıkarak depremzede ka-dına müdahale etti.

Devlet işkencelerin hesabını verecek

“Bizi yuvasız bıraktınız!”

Munzur Çevre Derneği yeni yönetimini seçti Çileden çıkaran mahkeme kararı Arızlı’yı yaktırdı

Erzincan: Erzincan’da devrim-ciler ve gazetemiz Özgür Gelecekgazetesi ve okurları üzerindeki bas-kılar hız kesmeden devam ediyor.Gazetemiz Özgür Gelecek irtibat bü-rosu üzerinde terör havası estirile-rek gazetemizi kitlelerdenkoparmaya çalışan faşistler bu poli-tikalarını tam anlamıyla başarama-manın acısı ile bu kez de sankibüromuzda illegal faaliyet yürütülü-yormuş gibi yaklaşmakta ve okurla-rımıza ve büromuzu ziyarete gelenarkadaşlarımıza işbirliği teklif et-mektedir.

Bu örneklerden biri ise yineyakın dönemde yaşanmıştır. Büro-muzu ve çalışanlarını ziyaret edenbir arkadaşımızı, kendini “Ali”adıyla tanıtan bir polis telefonla ara-yıp “özel ders almak için” görüşmekistedi. Arkadaşımız iş görüşmesidiye gittiğinde arkadaşımıza polislertarafından gazete büromuz sorulup,bundan sonra büroda olan bitenianlatması teklif edildi. Arkadaşımızbu onursuz teklifi reddedince arka-daşımızı sık sık telefondan arayarak“Bu işi tatlıya bağlayalım, yoksa okulhayatın biter.” şeklinde tehditler sa-vurmuşlardır.

Bunun üzerine biz de Özgür Ge-lecek okurları ve Yeni DemokratGençlik olarak bu faşist saldırılarınteşhirini yapmak için 20 Nisan günüsaat 15.30’da Adliye binası önünde“Tehdit, gözaltı, tutuklama…Baskılar bizi yıldıramaz” pan-kartı ile bir basın açıklaması gerçek-leştirdik. Basın açıklamasınınsonunda tehdit edilen arkadaşımızsavcılığa suç duyurusu için dilekçeverdi. Basın açıklamasına DYG dedestek verdi.

Yaptığımız basın açıklaması ege-menleri tedirgin etmiş ki hemen ar-dından basın açıklamasına katılanbir başka gazete okurumuza siyasipolisler “Sen gittiğin yerin ne oldu-ğunu biliyor musun? Orası yasadışıTKP/ML’nin faaliyet alanıdır. Bizcedevam etme. Cezaevi koşulları ağır-dır” şeklinde birçok tehdit içeriklisöylemlerde bulundu.

Okurlarımıza ajanlıkteklifi ve tehdit

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00882200 HHaappiisshhaannee

İstanbul: Adalet Bakanlığı verile-rine göre son 10 yılda 2 bin 670 kişi-nin yaşamını yitirdiği hapishanelerdehalen çok sayıda hasta tutsak uyguntedavi koşulu olmadığı/yaratılmadığıiçin ölüme terk ediliyor. Anayasa’nın104. maddesi, “Cezaevinde hastalığıilerleyen ve cezaevinde yaşamını sür-düremeyecek kişilerin tahliye edil-mesi gerekir” diyor fakat HediyeAksoy, İnayet Mete, Deniz Yıldız,Aygül Kapçak, Aynur Epli, FatmaTokmak, Gülay Çetin ve daha birçoktutsak tedavi bile edilmiyor. Demo-kratik Özgür Kadın Hareketi(DÖKH), başta Aksoy olmak üzere

hapishanede bulunan hasta kadın tut-sakların serbest bırakılması için kam-panya başlatmaya hazırlanıyor.

Aksoy’un sembol olarak seçildiği,Türkiye’de ve dünyada hasta tutsak-lara ilişkin kamuoyu oluşturmanınhedeflendiği kampanya kapsamındahasta tutsakların mağduriyetlerininanlatılacağı paneller ve buna dönükeylemler gerçekleştirilecek. Uluslara-rası boyutta yürütülecek bu kam-panya kapsamında özelde hasta kadıntutuklular olmak üzere, tüm hasta tu-tukluların özgür bırakılması talep edi-lecek.

KKaammppaannyyaannıınn sseemmbboollüü::HHeeddiiyyee AAkkssooyy

Kampanyanın sembolü iki gözügörmeyen yüzde 85 engelli ve kanserhastası olan Hediye Aksoy. 1993yılında mayın patlaması sonucu göz-lerini kaybeden Aksoy, tutuklandık-tan sonra tedavisi yapılmadanErzurum ve Ümraniye Hapishanele-rinde kaldı. 1999’da sağlık durumuhapishanede kalmaya uygun olmadığıiçin serbest bırakılan Aksoy, 2006yılında tekrar tutuklandı. Bir süreGebze M Tipi Kapalı Hapishane’dekalan Aksoy, daha sonra tedavi olabil-mesi için Bakırköy Kadın Hapishane-

si’ne getirildi. 2000 yılında iki defaameliyat olmasına rağmen sağlık du-rumu günden güne kötüye gitti.Sağlık durumu ve yüzde 85 oranın-daki fiziksel engeli nedeniyle ya-şamını tek başına sürdüremeyeceği vekanser tedavisinin tutsaklık koşul-larında yapılmayacağı görünür ol-masına rağmen Aksoy, başvurulararağmen hala Bakırköy Kadın Hapis-hanesi’nde bulunuyor.

DÖKH, 10 Nisan günü de HediyeAksoy’un durumuna dikkat çekmekiçin Bakırköy’de bir yürüyüş yaparak,hasta tutsakların serbest bırakıl-masını istemişti.

Eylemde DÖKH üyesi yüzlercekadın, İncirli Caddesi üzerinde bulu-nan Hava-İş Sendikası önünde biraraya gelerek polisin tüm engellemeçabalarına karşın Bakırköy ÖzgürlükMeydanı’na yürümüşler ve ÖzgürlükMeydanı’nda Hediye Aksoy’un “Benmahpusluk içinde mahpusluk çekiyo-rum. Karanlık ayaklarıma zincir, el-lerime kelepçe vurmuş gibi benihareketsiz bırakmış. Ben bir odayadeğil, bir yatağa hapisim” sözleriylebaşlayan mektubunu okumuşlardı.

İstanbul: Tecride Karşı Mücadele Plat-formu Sultanahmet Adliyesi önünde geçtiğimizgünlerde flaş haber şeklinde duyurulan 19 Ara-lık katliamını protesto ederek sorumlular hak-kında suç duyurusunda bulundu.

Sultan Ahmet Parkı’nda bir araya gelen plat-form bileşenleri “Tufan, Bora, Atmaca 19

Aralık, devletin planlı katliamlarıdır”pankartı açarak açıklama yaptı. “Tecrite son”,“Devrimci tutsaklar teslim alınamaz” vb.sloganlar atan kitle “Yaşasın 19-22 Aralık di-renişimiz” yazılı dövizler taşıdılar. Platformadına açıklama yapan Veysel Şahin burjuva-feodal medyanın “flaş haber”, “habercilik başa-rısı” olarak duyurduğu 19 Aralık katliamınınyıllardır var olan bir gerçek olduğunu belirtti.

19 Aralık katliamının bugün hapishanelerdedevam ettiğine dikkat çeken Şahin,19 Aralık2000’de uygulanan planların devlet gerçeğiolduğunu söyledi. Açıklama içerde ve dışarıdatecrite karşı mücadelenin devam ettiği belirtile-rek sonlandırıldı. Açıklamanın ardından 19-22Aralık katliamlarını yaşayanların yakınları Sul-tanahmet Adliyesi’ne suç duyurusunda bulundu.

“Hediye Aksoy ve hasta tutuklular serbest bırakılsın”

kampanyası başlatılıyor!

19-22 Aralık katliamında yeni olan ne?Hasta tutsakların hapishanedeiyileşmesi imkansız

H. Merkezi: Adana Hasta Tutsaklara Özgürlük Plat-formu, hapishanelerde çok sayıda hasta tutsağınbulunduğuna işaret ederek, onların yaşamlarındandevletin sorumlu olduğuna vurgu yaptı. Platformun23 Nisan günü yaptığı eylemde Platform adına ko-nuşan Nejat Okay, Türkiye hapishanelerinde bir-çok hak ihlali yaşandığını, hapishanelerdekiolumsuz koşulların hastalıkların iyileşmesini ola-naksız hale getirdiğini dile getirerek bunun yenihastalıkların ortaya çıkmasına neden olduğunusöyledi. Açıklamadan sonra 5 dakikalık oturma ey-lemi yapıldıktan sonra kitle dağıldı.

Yemeklerden hamamböceğiçıkıyor!

H. Merkezi: Tekirdağ F Tipi Hapishane’de hak ih-lallerine ilişkin tutsaklar ailelerine ulaşarakyaşananlara duyarlılık çağrısı yapıyor. 3 yıldır tu-tuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Hapishane’denailesine telefonla ulaşan Bilal Aydın, fiziki şid-detin hapishane idaresi tarafından normalleştir-ildiğini ve son olarak bir arkadaşının gardiyanlartarafından dövülerek kolunun kırıldığını söyledi.Hasta tutsakların hastaneye götürülmediğini iletenAydın, “Bu cezaevinde can güvenliğimiz yok” dedi.Son olarak yemeklerden fare kuyruğu ve hamamböceği gibi çeşitli cisimler çıktığını anlatan Aydın,insan hakları örgütlerinden konuya duyarlılıkgöstermesini istedi. Aydın’ın Siirt’te yaşayan ailesiTekirdağ F Tipi Hapishane’deki hak ihlallerine il-işkin hukuki yardım almak için İHD Siirt Şubesi’nebaşvuru yaptı.

ÇÇooccuukkllaarraa hhuukkuukkççuu ddeesstteeğğii!!

İstanbul: Çağdaş Hukukçular Derneğiüyesi avukat Müşir Deliduman çocuk hakla-rına dikkat çekmek için 1 günlük açlık greviyaptı.

“Anayasanın 90. maddesi uyarınca, ‘usulü-ne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir.’ Bir-leşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleş-me usulüne uygun yürürlüğe konulmuş sözleş-

medir. İç hukukumuzun bir parçası kanunhükmündedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler Ço-cuk Haklarına Dair Sözleşmeyi imzalayan ül-kedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti hükümetibu sözleşmeye taraf olmasına rağmen sözleş-me hükümlerine aykırı olarak yüzlerce çocuk,çocuk olarak değil, yetişkinlere özgü koşullar-da sorgulanıyor ve yargılanıyor; en son başvu-rulması gerekenin yerine derhal ve en baştaözgürlükleri kısıtlanıp hapsediliyor” diyen De-liduman, 15 Nisan günü İstanbul’daki dernekbinasında başlattığı açlık grevini 16 Nisangünü yaptığı basın açıklamasıyla bitirdi.

Güneşin tüm insanlığa gülümsediğisımsıcak bir güne uyandı o sabah. Pence-reden dışarı baktı, dupduru bir hava vemasmavi bir gökyüzü vardı. Yorgundu.Son birkaç haftadır çok yoğun çalışmış-tı/çalışmışlardı. Geceli- gündüzlü bir ko-şuşturmacanın içindeydi. Toplantılara ka-tılıyor, notlar alıyor bildiriler yazıyor, ma-hallere-işçi havzalarına gidiyor, konuşu-yor-dinliyor tartışıyordu. Günler ona yet-miyordu. Yapılacak o kadar iş vardı ki!Hani denir ya “başını kaşıyacak vaktiyoktu” diye tam da öyleydi.

Tüm bu yoğunluğun içinde şaşılacakderecede mutluydu. Yüreğinin, her faali-yetle biraz daha yaşam ateşi ile ısındığını;bilincinin geliştiğini, öğrendiği her cümle-duygu ile dünyaya her gün daha yüksekmevzilerden baktığını fark ediyordu. Kök-leri toprağın içine hoyratça dalan bir ağa-ca benziyordu. Toprağa karıştıkça onudaha yakından tanıyor, ondan besleniyor,bunu dallarına, yapraklarına aşılıyordu.Yaprakları açıldıkça güneşle yoldaşlığı ar-tıyor güneşin ateşini köklerine gönderi-yordu. Yoldaşlarıyla birlikte çok iyi bir ha-zırlık yapmışlardı. Faaliyetlerini tek biralanla ve tek bir iş kolu ile sınırlamamışçok geniş bir yelpazede oldukça zengin birçalışma yürütmüşlerdi. Dışarıda onu bek-leyen havanın güzelliği ile kucaklaşmakiçin hazırlık yaparken arkasında bıraktığıizleri düşünüyordu.

İlk gençlik yılları çok zor geçmişti. So-kaklar, taşlar tank paletlerinin gıcırtısı al-tında eziliyordu. Köşe başları eli silahlı as-ker, polis işgali altındaydı. O zaman dün-yaya puslu bir camın ardından bakıyordusanki. Gördükleri netti oysa. Ne ki bunlarıidrak edebilecek bir bilince henüz sahipdeğildi. Bu korku iklimi yalnızca sokaktada değildi. Korku, kapı altında usulca gi-rip fark ettirmeden evin başköşesine ku-ruluyor ve gözlerini evin sakinlerine diki-yordu sanki. Evde her şey fısıltı halindekonuşuluyor, “tehlikeli sulara” açılma-maya azami bir çaba sarf ediyorlardı. Tümbu korku havasına karşın yine de hergünsokaklarda, zindanlarda, dağlarda yaşa-nan “olaylardan” haberdar oluyorlardı.Böylesi zamanlar, eve yerleşen davetsizmisafire rağmen ev halkının gizli gizli se-vindiği, yüreklerin ısındığı anlardı. Çatla-mış toprakla suyun buluşması gibiydi. Bukorkunç olduğu kadar çirkin görüntü ya-şamının hep orta yerinde kalacakmış gibihissediyordu.

Neyse ki yaşam doludizgin akıyordu.Eylül’lü günler gittikçe uzaklaşıyordu on-lardan. Mevsim dönmüş kara kış yerinibahara terk ediyordu ağır ağır. Sancılıydıbu süreç, ama yine ilerliyordu. Ailesininmaddi olanaksızlıklarından okuyamamış,bir deri fabrikasında işe girmişti. Ağırdıişleri, gün boyunca çalışıyor akşamlarıkendini eve ancak atabiliyordu. Dağlardaaçan kızıl güller kentlerin varoşlarına ba-harın müjdesini veriyordu. İlginç bir bu-luşmaydı. Mevsimlerin en güzeli yaşamı-nın en tutkulu çağı ile kesişmişti. Bahargelmişti ama henüz tüm çiçekler açma-mıştı. Bundandır ki hala çoğu iş gizlidengizliye yapılıyordu. İlk defa böyle bir at-mosferde fabrikadan işçi arkadaşlarınınkaldığı bir eve girdi. İlk o zaman duymuş-

tu ürkek bir ruh haliyle gizli sözcükleri.Heyecanlanmıştı. Hafızasını yokladı ya-bancı değildi bunlar. Ne var ki ilk defaböylesine net duyuyordu bu sözcükleri vearkasında gelenleri. Sanki biri elinden tut-muş onu karanlığın içinden aydınlığa çı-karmıştı. Tohum toprağa düşmüştü birkere. Yeşerecek, boy verecek, çatlayacak,yeni ufuklara yelken açacaktı. O çıkış ka-pısını öğrenmişti artık. Ötesi zamanla gi-receği amansız kavgada gizliydi. Öyle deyaptı. Hatta onu tanıyanlar bu çarpışma-da mahir olduğunu bile söyleyeceklerdi.

TTaaşş,, yyüürreekk,, iissyyaann……Tüm bunları düşünürken hızlıca üstü-

nü giyindi. Kazlıçeşme’den Taksim’e epeyyol vardı. Yoldaşlarıyla anlaştığı saatteŞişli civarındaydı. Bir darbe görüntüsüylekarşılaştı: Şişli, Mecidiyeköy, Harbi-ye, Dolapdere... Binlerce asker, po-lis, Özel Tim tarafından adeta ablu-kaya alınmıştı. Harbiye’den Taksim’egiden yollar demir parmaklıklarla üçe bö-lünmüştü. “İşimiz biraz zor olacak”diye düşündü. Ama böylesi durumlaronun başarma azmini kamçılardı. Öğlenekadar etrafta gezindi, onunla aynı fiili ger-çekleştiren binlerce insanla birlikte. Böl-geye toplanan kalabalık bir arayış içindey-di. Bir işaret, bir kıvılcım beklemekteydi.Saat 12.00’ye yaklaşıyordu. Havada yaşa-nanları fark etmiş gibi gerildikçe gerilmiş-ti. Ağır adımlarla Harbiye Caddesi’ne yak-laştı. Karşıdan gelen yoldaşlarını gördü.Tam vaktiydi. Bir anda Harbiye’den Tak-sim’e giden caddeye fırladı onlarla birlik-te. Patlayan slogan adeta bir gök gürleme-si gibiydi. Herkes bunu bekliyordu. Polis-ler onlara yaklaşmadan hızlıca “İşçi-köy-lü gençlik ele ele Yeni DemokratikDevrime/Partizan Gençlik” yazılıpankartı astı demir korkuluklara. Şimdipolis de yetişmişti. Kıran kırana bir müca-dele veriliyordu. Sayıları onu ancak geçengenç devrimciler polisle boğuşuyor, slo-ganlarını haykırıyordu. Kalabalığın bekle-diği bu çağrıydı işte. Göz açıp kapanıncayakadar sayıları üç yüzü bulmuştu. Polislerive demir korkulukları geri püskürtmüş,Taksim yolunu açmışlardı. Sayıları çığgibi artıyordu. Dört bir yandan slogan ses-ler yükseliyordu. Alkışlar, ıslıklar, zılgıt-lar… İşçiler, emekçiler Taksim’e çıkmakistiyordu. Çünkü Taksim onlara yasaklıy-dı. Taksim’de yitirmişlerdi 37 canlarını.Taksim yasağı 12 Eylül’ün korkunç günle-rini, baskılarını, zulmünü anlatıyordu. Ba-

sit bir yer meselesi değildi onlarınki. Tak-sim üzerinden faşizmle, yasaklarıyla he-

saplaşıyorlardı. Polisler şaş-kın ne yapacaklarını şaşır-mışlardı. Emekçiler kolkola girmiş üzerlerinegeliyordu. Yoksa dünya-nın sonu mu gelmişti?Kalabalık gittikçe büyüyor-du. Tam bu sırada kitleyi ar-kadan takip eden iki sivilpolis aracından kurşunlaryağmaya başladı. Kalabalı-ğın geri çekileceğini hesap-lamışlardı. Ama hesapları

tutmadı. Araç bir anda taş sığınağı altındahurdaya çıktı. Polisler kaçacak yer arıyor-lardı. Çatışmalar Harbiye’den Dolapde-re’ye inen caddeye kaymıştı. Tam merdi-venlerden iniliyordu ki yolun ağzında pla-kasız beyaz bir minibüsten sivil, çelik ye-lekli, kasklı, Rambo kılıklı polisler, öncearacın içinden sonra inerek akrep silahla-rıyla ateş etmeye başladı. O da diğerlerigibi kendini yere atmıştı. “Ahhh” diye birses duydu. Kurşunlar altında sürünerekyoldaşının yanına yaklaştı. Görünürde birşeyi yoktu. Ama hareketsiz, öylece duru-yordu. Sırtından ve omzundan kurşun ya-rası almıştı. Diğer birkaç yoldaşıyla çabu-cak kucakladılar yaralıyı, üzerlerine sıkı-lan kurşunlara aldırmadan birkaç basa-mak çıktılar merdivenlerden. Ama dahafazla yol alamıyorlardı. Merdivenlerin ba-şından da ateş ediliyordu şimdi. Zor at-mışlardı kendilerini o pusudan dışarı. Birinşaata girdi tanımadığı birkaç kişiyle.Yok, aslında tanıyordu. Acılarından, öfke-lerinden ve umutlarından biliyorlardı bir-birlerini. Şimdi eksik kalmış birkaç ayrın-tıyı da öğrenmişti yalnızca. Rambo kılıklıvurucu timin üç cellâdı göründü binanınbaşında. Yapacak bir şeyi yoktu. Elinde sı-kılı koca bir yumruğu ve hırçın bir yürekdışında hiçbir şey yoktu. Dışarı çıktı. Kar-şısındakiler üzerlerine ateş açan beyaz mi-nibüsün içindekilerdi. Gazeteciler orayadoluştu kısa sürede. Flaşlar patlıyordu su-ratında. Bir işçi olarak ilk kez böylesinepopüler oluyordu. Zafer işareti ile direni-şini, yaptığı konuşmalarla devletin terörü-nü anlatıyordu. Sonrası malum; İşkence,dayak, “hangi komiteye üyesin?”,“hangi örgüttensin?” Zafer işareti sonana kadar ona yol gösteren oldu. Direniş,işkencehanelerde bir kez daha zulme dün-yayı dar etti.

11 MMaayyııss yyaarrggııllaannaammaazz!!Vurulan Gülay Beceren’di. Genç bir

Partizandı. İstanbul Teknik ÜniversitesiElektrik-Elektronik Fakültesi ikinci sınıföğrencisiydi. Omuriliğine saplanan kur-şun Gülay’ı felç etmişti. Bu haline rağmenönce işkenceye alınmış bayıldıktan sonrahastaneye kaldırılmıştı. 1 Mayıs günü Kaz-lıçeşme, Bakırköy-İncirli, Güngören, Kar-tal, Dolapdere, Harbiye, Şişli, Pangaltı…İstanbul’un dört bir yanı eylem yeriydi.Binlerce işçi, emekçi barikatlara yüklene-rek-çatışarak kavga gününe sahip çıktı.Yüzlerce insan dövülerek, yerlerde sürük-lenerek gözaltına alındı, işkencelerden ge-

çirildi. Partizanlar ve tüm tutsaklar mah-keme kürsüsünden “1 Mayıs yargılana-maz” sözlerini haykırdı, Gülay’ın kurşun-lanmasını lanetledi, suçluların yargılan-masını istedi. Geniş bir kamuoyu yaratıla-bilmişti. Partizanların önderliğinde yürü-yen kampanyanın sembolü Gülay Bece-ren’di. Yurtiçinde ve yurtdışında imzakampanyaları açıldı, eylemler örgütlendi,dayanışma ziyaretleri-konserleri gerçek-leştirildi. Burjuva basın uzun süre bukampanyayı işlemek zorunda kaldı. So-nunda kampanya başarıya ulaştı ve Gülaytedavi olmak üzere Avusturya’ya doğruyola çıktı.

BBiirr 1122 EEyyllüüll kkaallıınnttııssıı ssöökküüllüüpp aattııllddıı!!Yine bir bahar sabahı. 20 yıl sonrası.

Ilık bir yel. Hava hasret kaldığı güneşintadını çıkarıyor gibi. 90’ların genç Partiza-nı şimdi aynı coşku ve umutla yürüyorŞişli’den Taksim’e doğru. 90’dan sonra davazgeçmemişlerdi Taksim ısrarından.Partizanlar diğer devrimci ve demokratik-ilerici güçlerle 2007, 2008, 2009’da güçlübir devrimci irade ortaya koymuşlardı.Mecidiyeköy-Şişli-Harbiye-Taksim güzer-gahı-çevresi adeta bir savaş alanı halinegelmişti. Hepsinde vardı o da. Her çatış-mada ilk günkü heyecanı yaşıyor, sevincikabına sığmıyordu. Şimdi daha önce; ko-şarak, sürünerek, gaz bombaları, dipçikdarbeleri arasında arşınladığı yerlerdenyürüyordu. 400 bin kişi olmuşlardı bu-gün. Taksim yasağını kırmışlardı. Bir 12Eylül kalıntısı daha yaşamın gözenekle-rinden sökülüp atılmıştı. Yine çok heye-canlıydı. Elinde bayrağı büyük bir coşkuy-la göğe savuruyordu. Havada dans edenbayrağa baktı, sanki ilk kez görmüş gibiüstündeki yıldızı fark etti. Bir an geçmişedaldı. Aynı yıldızı 20 yıl önce bir kitabınkapağında görmüştü. Etrafını çevreleyenkızıl denizi süzdü. Taksim Anıtının tepe-sinde rüzgârla dalgalanan yıldızı ve üstün-de gülümseyen komünist önderi gördü. Oda gülümsedi.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 2211TTaarriihhtteenn ssaayyffaallaarr

* 1 Mayıs 1989’da İstanbul’da 1Mayıs’ı kutlamak için İstiklal Cadde-si’nden Taksim’e yürümek isteyen kit-leye polis saldırdı. Polis, Mehmet AkifDalcı’yı alnında vurarak katletti. 400’üaşkın insan gözaltına alındı.

* 1 Mayıs 1977’de DİSK tarafındanTaksim Meydanı’nda düzenlenen 1Mayıs mitingine 500 bine yakın işçi,emekçi katıldı. Alana giriş sürerken ka-labalığın üzerine ateş açıldı. Silah ses-leri dinmeden polis panzerlerisirenlerini çalarak kitlenin üzerine yü-rüdü. 37 kişi hayatını kaybetti, çok sa-yıda kişi yaralandı. Açılan davada 1Mayıs 1997’de, 20 yıllık hukuki zama-naşımı süresi doldu. Katliamın devletinişi olduğu önceki yıllarda ortaya çıkanbelgelerle bir kez daha deşifre oldu.

* 6 Mayıs 1972; Türkiye Halk Kur-tuluş Ordusu’nun (THKO) kurucu veyöneticilerinden ve ’68 devrimci gençlikhareketinin sembollerinden Deniz Gez-miş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idamedildi. Darağacına sloganlarla gülümse-yerek yürüyen bu üç yiğit devrimcibugün milyonlara örnek olmayı sürdü-rüyor.

Tarihten kısa kısa…

İsyan rüzgârının son ev sahibiSuriye adeta çalkalanıyor. Rüzgârlatutuşan direniş meşalesi epeydirSuriye halkının elinde. Halk, Esadrejimin baskı ve katliam saldırıları-na, gözaltı terörüne karşın sokakla-rı terk etmedi. Aksine her yeni şe-hitle sokakları daha fazla doldurdu,alanlara sığmadı. Daha eylemlerSuriye’ye taşınmadan reform vaateden Esad rejimi bunları kısa süre-de unuttu. Eylemlerin Suriye’debaşlaması ile o da silaha sarıldı,halkın kanını akıttı. Ama bu adımbir yanardağı ateşe vermekten fark-sızdı. Halk, yaşanan katliama karşıöfkesini daha fazla gizlemedi.

Esad’ın tavrı yine aynıydı. Böy-lece yaşanan bir dizi sarmal geliş-menin ardından Suriye halkı, 1963yılından bu yana ilk defa açıktanrejime karşı tavrını ortaya serdi.Saflar giderek netleşti. Bir yandaaynı anda ülkenin 40 kentinde ey-lem yapan, sokakları inleten Suriyehalkı; karşısında ise rejime sımsıkısarılan ve askerine, ordusuna, sila-hına güvenen Esad rejimi.

Hesaplaşma, kı-yasıya sürüyor. Suri-ye halkı, bugüne kadar220’den fazla evladınıtoprağa bu uğurda ver-di. Artık hiçbir şeyin es-kisi gibi olamayacağıkesin. Halk, bunun çok-tan farkına vardı. Buyüzden özellikle de herCuma on binler olup ca-mileri doldurup, bura-dan alanlara akıyor.Esad ise meclisten yap-tığı konuşmanın ve sokağa döktüğüyandaşlarının etkili olacağını dü-şünmüştü. Ama halkın direnişi tümhesaplarını darmadağın etti. Olay-ların istediği istikamette gitmediği-ni fark edince taktik bir manevra ile19 Nisan’da 48 yıllık OHAL’in kal-dırılacağını ve bazı reformların ya-pılacağını ilan etti, hükümeti gö-revden aldı. Ancak halk daha fazla-sını istiyor. Ve bunların birer aldat-macadan ibaret olduğunun bilin-cinde. OHAL’in resmen kaldırıldı-ğının duyurulmasının ardından ya-pılan ilk eyleme saldıran Esad reji-mi onlarca insanı kurşuna dizdi.Sadece bu bile halkın ne kadar hak-lı olduğunu göstermeye yeter de ar-tar bile. Rejim halkın tepkisi üzeri-ne bazı bölgelerde emniyet müdür-leri ve valilerini değiştirdi.

““UUlluu CCuummaa”” eeyylleemmlleerriinneekkaannllıı ssaallddıırrıı:: 8888 ööllüü!!

Suriye’de Dara kentinde başla-yan eylemler kısa sürede ülkenintamamına yayıldı. Bugün, hemenher kentte Esad karşıtı bir direnişsöz konusu. İşsizlik illeti ile boğu-şan halk, yaşadığı yoksulluğa birçözüm bulunmasını ve 40 yıldır ül-keyi yöneten; adı işkence, katliam,yargısız infaz ve yasaklarla anılan

Esad diktatörlüğünün yıkılmasınıistiyor. Gelişen tepkiler üzerine res-mi haber ajansı Sana, siyasi “suçlu-ların” yargılandığı devlet güvenlikmahkemelerinin kaldırılacağını vebarışçı gösterilere izin veren yeniyasanın kabul edildiğini duyurdu.Bu açıklamaya karşın İçişleri Ba-kanlığı halka gösterilerden, mitingve oturma eylemlerinden uzak dur-ma uyarısında bulundu. Esad reji-mi eylemlerin Şam ve Humus’a sıç-ramasından korkuyordu. Bu korku-su gerçek oldu.

Polis ülkenin üçüncü büyükkenti Humus’ta toplanan halkınüzerine gerçek mermi ile ateş açtı.Kentte Nisanın ortasında yaşananeylemlerde katledilen 12 kişinin ce-nazesine 10 bin kişi katılmış, polisbu kitleye de azgınca saldırmıştı.Eylemler çoktandır kentin birçokyerine yayılmış durumda. İnsanHakları Örgütleri, Suriye’de göste-rilerin başlamasından bu yana gü-venlik kuvvetlerinin sert müdahale-si sonucu 200’ü aşkın kişinin öldü-rüldüğünü açıkladı. 19 Nisan günü

20 bin kişi kent meydanında kampkurarak Esad rejimi bırakıncayakadar buradan ayrılmayacaklarınıilan etti. Humus, Hama kenti ilebirlikte 13 Kasım 1970’te Esad reji-minin büyük bir katliamına tanıkolmuş, muhaliflerin etkili olduğukentlerden biri. Eylemlere her gündaha fazla sayıda insan katılır vedaha çok sayıda eylem örgütlenir-ken Bakanlar Kurulu da bir açıkla-ma yaptı. Başbakan Sefer; tarım vesanayi sektörlerinin desteklenmesive bütün aşamalarda eğitim öğre-tim faaliyetlerinin geliştirilmesininönemini “vurguladı” ve vatandaş-larla iletişimin güçlendirilmesi vetaleplerinin yerine getirilmesi ge-rektiğine dikkat çekti(!).

Enformasyon Bakanı AdnanMahmut da; kabinenin, politik-ekonomik ve sosyal alanları kapsa-yan uyumlu ve kapsamalı bir re-form planını uygulamaya dayananyeni bir süreç için çalışma sistemiy-

le ilk oturumunu düzenlediğine işa-ret etti ve vatandaşların bu reform-ların etkilerini direk göreceklerinisöyledi. Mahmut, özgürlük ve onu-runu korumanın pekişmesinin ya-nında yaşam ve hizmet koşullarınında daha iyi olacağını açıkladı. SA-NA’nın haberine göre Bakanlar Ku-rulu’nun yapmayı planladığı re-formlar arasında işsizlik, kamu ku-rumlarında çalışanlara iş güvencesive medya üzerindeki kontrolün kal-dırılarak halkın hükümetin çalış-malarını denetleyebileceği bir araçhaline getirmek gibi konular yeralıyor. Tüm bunlar bir gerçeğe dik-kat çekiyor; Esad rejimi epeyce sı-kıştı. Aksi durumda ülkeyi silah, is-tihbarat ve şiddetle ayakta tutan re-jimin böylesi açıklamalar yapmasımümkün olamazdı. Bir yandan buaçıklamalar yapılırken öte taraftanrejimin halka yönelik katliamlarıda hız kesmiyor.

22 Nisan günü yüz binlerce Hı-ristiyan ve Müslüman Suriyeliyi biraraya getiren ve “Hayırlı Cuma“ismi verilen gösterileri organize

eden Yerel Koordi-nasyon Komiteleriadlı örgüt, eylemesaldıran Esad rejimi-nin Lazkiye’den Hu-mus’a, Hama’danŞam’a ülkenin birçokkentinde 88 kişiyikatlettiğini duyurdu.Örgüt, Reuters haberajansına öldürülenle-rin tek tek isimlerinigönderdi. Uluslarara-sı Af Örgütü, ölenle-

rin arasında 7 ve 10 yaşlarında ikiçocuğun bulunduğunu açıkladı. Su-riye hükümeti ise gösteriler veölüm olaylarından Lübnan veIrak’tan gizlice silah getiren çetelerisorumlu tuttuğunu açıklayarak ger-çekleştirdiği katliamların sorumlu-luğundan kurtulmanın peşinde.Halk ise yaşanan katliamların ar-dından kendi öz güçlerine dayana-rak sokak devriyeleri kurdu.

Suriye’de halkın direnişi geli-nen aşamada; Esad rejiminiOHAL’i kaldırmak ve bir dizi yasaldüzenlemeyi yaşama geçirmek gibikonuları tartışmaya zorladı. Orta-doğu’da ki en kanlı diktatörlükler-den olan Esad rejiminin, henüzsöylem düzeyinde de olsa bu adım-ları bile halkın öfkesini ve direnişi-ni anlamak için yeterli. Halk, reji-min bu tavizleriyle yetinecek gibigörünmüyor. Yaşanan katliamlararağmen devam eden eylemler vehalkın giderek artan katılımı bunaişaret ediyor. Beşar Esad, televiz-yonlara çıkarak halkı tehdit ediyorve bunu uluslarası kanallarda ya-yınlıyor. Suriye’den tüm dünyayayayılan Esad rejiminin tehditlerinehalkın öfkesi eşlik ediyor. Suriye’debir hayalet dolaşıyor; direniş ve is-yan ülkenin her karşını adımlıyor.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00882222 DDüünnyyaaddaann

Tunus’tan başlayıp Mağrip turundan Suriye’ye kadartaşınan isyan dalgası, diktatörlükleri sarsmaya devamediyor. Uyanan devi, uyuşturmaya ne son tavizleri yeti-yor, ne de son salvoları. Ezilen halk kitleleri, kendilerin-de içkin olan yıkıcı gücü fark edercesine bir direniş ve is-yan ağı örmeye devam ediyor.

Komşu coğrafya halklarının birbirine neredeyse aynıderecede olan benzer kaderleri değişimin arifesinde gün-doğumunu bekliyor. Ekmek, hürriyet ve adalet talepeden kitlelere pervasız bir şiddetle boyun eğdirmeye çalı-şan despotlar da benzerlerinin kaderine yaklaşıyor kaçı-nılmaz olarak. Bin Ali’nin apar topar kaçışına Müba-rek’in dâhil olması sadece sayılı günler içinde gerçekleş-mişti bile. Şimdi sıra Kaddafi, Esad ve diğerlerinde.

Mağrip ve Arap yarımadasını sarsan isyan günlerin-de, bölgenin diğer diktatörlüklerinden esaslı farklar taşı-mamasına rağmen AKP ve Tayyip üzerinden TC’ye gü-zellemeler yapılması, dalganın ülkemiz egemenlerindeyarattığı korkuyu da ifşa etmiş oldu. Bölge ülkelerine kı-yaslamayla ülkemiz demokrasisine methiyeler dizilerek,sistem kutsandı defalarca.

Türkiye’nin model ülke olduğu teması, sisteme akılhocalığı, yardakçılık yapan kalemlerce defalarca işlendi.Bölge halklarında güçlü olan radikal İslam eğiliminin,bölgeye yönelik emperyalist planlar karşısında problemoluşturma etkisinin yok edilmesi, ya da en azından azal-tılması için Türkiye’nin bir model olarak konumlandırıl-dığı bir gerçeklik arz etmektedir. Bilhassa Irak işgali ön-cesinde AKP’nin, tek başına hükümet olmasının sağlan-ması tesadüf olmadığı gibi gayet sistemli bir plan dâhi-linde devreye konulmuştu.

28 Şubat muhtırasıyla yontulmuş Milli Görüş’ten,ılımlı İslam temsilcisi AKP’nin türetilmesi, BOP ve son-rasında GOP projeleri kapsamında düşünülmüştü. An-cak Irak’ta bu plan tutmadı. Hatta bölgenin diğer ülkele-ri bakımından da bu plan tutmadı. O halde, model, neyinmodeli?

İsyan dalgasının durmak bilmeyen protestolar şek-linde zuhur ettiği ülkelerde bilhassa çok partili bir reji-min olmayışından hareketle, muhalefetin ve bununlailişkili olarak demokrasinin olmadığı vurgulanmaktadır.Bu önermeyle, Türkiye’de muhalefet ve demokrasininvarlığına işaret edilmektedir. Oysa bilmekteyiz ki, muha-lefet odakları olarak ileri sürülen CHP ve MHP gibi par-tiler sistem açısından muhalif hiçbir karakter taşıma-maktadırlar. Asıl muhalefet odakları olan devrimci veyurtsever hareketler ise faşizmin şiddetiyle her an karşı-laşan bir ortamda faaliyetlerini örgütlemektedir.

Çok partili rejim, faşist diktatörlüğü gizlemenin baş-lıca aracı olarak sahneye sürülmüştür. Kitleleri, asıl mu-halefet odaklarından mümkün olduğu kadar uzak tuta-bilmek için tutulan bir yoldur bu. Zira kitlelerin yıkıcıgücünün muhalefet ettiği hiçbir sistem ayakta kalama-mıştır, kalamayacaktır da. Bu yüzden kitlelerin yedek-lenmesi gereği için egemenler, bütün sistemlerini kitlele-rin başkaldıramayacağı koşullar çerçevesinde kurmakihtiyacını her daim hissetmek zorunda kalırlar. Sahtemuhalefet partileri, dernekler, düzen medyası, ordu, po-lis ve bütün manipülasyon araçları bu amaca özgülen-miştir. Bu amaç, sistemin sürdürülebilmesinden başkabir şey değildir.

Külhanbeyi edalarıyla uluslararası platformlarda arzıendam eden bir başbakanın varlığı da tesadüf değildir.Hatta bu eda, emperyalizmle olan göbek bağını, İsrail’leolan sıkı ilişkileri göz ardı etmeye hizmet etmektedir.Bölge halklarına model olarak sunulan işte bu sahte ka-badayının boş efelenmelerinden başka bir şey değildir.

Sömürüyü katmerleştirdiği halde kitlelerde yarattığısempati sayesinde ömrünü uzatan kan emici bir lider,onun başbakanlık ettiği bir sistem, bir model.

Türkiye Modeli: Yontulmuş faşist diktatörlük

Evrensel Bakış SSuurriiyyee’’ddee bbiirr hhaayyaalleett ddoollaaşşııyyoorr!!

Suriye’de halkın direnişi gelinen aşamada; Esad

rejimini OHAL’i kaldırmak ve bir dizi yasal düzenlemeyi

yaşama geçirmek gibi konuları tartışmaya zorladı.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 2233DDüünnyyaaddaann

EEmmppeerryyaalliissttlleerriinn LLiibbyyaa aaççmmaazzıınnddaa yyeennii sseeççeenneekk::Libya’da patlak veren isyanı fırsata

çevirmek için doğrudan hamleler gerçek-leştirme yoluna giren emperyalistler, he-men Birleşmiş Milletler ve NATO aygıt-larını devreye sokmaya girişmişlerdi. İn-sani yardım kisvesi altında ve uluslarara-sı hukuk “gereği” Kaddafi güçlerine karşıaskeri müdahaleyi hayata geçirmek içinçok fazla beklenmemişti. Libya’nın, em-peryalistler için yeni bir batak olmamasıiçin en başta ABD, ihtiyatlı tavırlarıyladikkat çekmişti. Tek başına müdahaleyigündemine almaması, Fransa ve Britan-ya’yı öncü kuvvet olarak kullanması, ha-lihazırda işgal ettiği ülkelerdeki mevcutdurumundan kaynaklanmıştı.

Bugün BM’nin 1973 sayılı kararı, em-peryalizm için yetersiz kalmaktadır. Kad-dafi’nin beklenenden daha fazla dirençgöstermesi, belki de isyancı aşiretlerinemperyalizme tam da ayak uydurama-yan halleri bu kararın yetersiz kalmasınaneden olmaktadır.

Şehirler, halen gün içerisinde bir baş-ka elin kontrolüne giriyor olsa da, süreç,pazarlık dönemine girildiğinin emarele-rini fazlasıyla sunuyor. En son AfrikaBirliği devreye girerek Kaddafi ve isyan-cılar arasında ateşkes görüşmeleri içinaracılık yapmıştı. Kaddafi’nin reform va-atleri, isyancılar tarafından kabul edile-

mez bulundu ve tek şartla ateşkesi kabuledeceklerini bildirdiler: Kaddafi ve aile-sinin yönetimden tamamen çekilmesi.Bu şart, aynı zamanda Kaddafi’nin deşartı, ama tam tersinden. Kaddafi kal-makta ısrarcı. Bu şart emperyalistlerinde şartı, aynı zamanda isyancılara birvaat: Kaddafi gidene kadar mücadeleyedevam edeceklermiş.

Bugün için, Libya’da bir çıkmazda ol-duklarını ABD ordusunun en üst düzeykomutanlarından Oramiral Mike Mul-len ifade etti. Aynı oramiral, geçtiğimizgünlerde isyancıların safında El Kaideunsurlarının bulunduğu iddialarını red-detti. Emperyalizmin, girdiği çıkmazlar-dan nasıl çıkılacağı geçmiş pratikleri na-zarınca aşikârdır. Bu çıkmazdan kurtul-mak için ilk iş olarak ABD, insansız sal-dırı uçakları predatorları kullanma kara-rı aldı. Daha fazla sivil insanın katledil-mesinden başka hiçbir anlamı olmayanbu adımın ortada bir insani yardım kis-vesi bırakmayacağı çok açık.

Britanya, Fransa ve İtalya’nın, isyan-cılara ‘danışmanlık’ yapmak üzere gön-dereceği askeri heyetler de çıkmazdankurtulmak için işgale hazırlanmanınadımları olarak okunmaktadır. Hatta bu-nun için 1973 sayılı karar yetmektedir.Ne de olsa bu karar, işgal seçeneğini dı-

şarıda bırakmıştır. Lakinbu durum, emperyalistleriçin ciddi bir problem oluş-turmaktan uzaktır. Nasıl ki,hava saldırısı kararı almakiçin çok zorlanmadılar, iş-gal kararı için de zorlanma-yacakları bellidir. Üstelikmevcut hava saldırıları veaskeri heyet gönderme ileişgal arasındaki mesafekaybolacak kadar azalmış-tır.

Kaddafi yanlısı aşiretle-rin de savaşa doğrudan dâ-hil olma tehditleri sürecinyeni bir hal almasına ne-den olacaktır. Kaddafi yan-lısı aşiretler, Misrata kentini büyük oran-da elinde tutan isyancıların ordu tarafın-dan püskürtülememesi durumunda mü-dahale edeceklerini belirttiler. Böyle birdurumda, emperyalistler de işgal seçene-ğini daha hızlı devreye koyacaklardır.

Libya’ya yönelik hava saldırısı, am-bargonun isyancılar söz konusu olduğuzaman fiilen kaldırılmış olması, hatta is-yancıların silahlandırılması şimdiye ka-dar Kaddafi’nin gitmesini sağlamaya yet-medi. İsyancıların silahlandırılması, em-peryalistler tarafından kabul edilmedi.

Ancak saldırının hemen öngünlerinde,Britanya ve Nisan ayının ikinci haftasın-da da İtalya, 1973 sayılı kararın buna en-gel teşkil etmediğinden hareketle isyan-cıların silahlandırılma haklarının bulun-duğunu belirtti. Bunları, zaten bir silah-landırmanın mevcudiyetini doğrular ifa-deler olarak okumak mümkündür.

Süreç, emperyalist bir işgalin işaret-lerini taşıyor. Libya isyanına yönelenemperyalist müdahale isyan dalgasınıyönünden şaşırtmaya yetmedi. İşgal, em-peryalizme karşı bir isyanı yönlendirebi-lir pekâlâ.

Mısır’da 30 yıllık Hüsnü Mübarek diktatörlüğü, halkayaklanması sonucu devrilmişti. Üç haftalık bu süre içindeöldürülenlerin sayısının en az 846 olduğunu açıklayan hü-

kümetin kurduğu Hakikat Komisyonu, çalışmalarını sürdürüyor. Hâkim-lerden oluşan komisyon 21 Nisan günü yayımladığı raporda eylemlerdekatledilenlerin sayısının daha önce açıklananın iki katı olduğu, ölenlerinbaşından ve göğsünden vurulduğu, hastanelerinçok sayıda göz yaralanması vakasıyla dolduğu, yüz-lerce insanın da görme yetisini kaybettiği belirtildi.Raporda ayaklanma sırasında İçişleri Bakanı Ha-bib El Adli’nin göstericilere ateş açılması talimatıyayımlaması nedeniyle eylemcilerin öldürülmesin-den nihayetinde Mübarek’in sorumlu olduğu kay-dedildi. Polisin çatılara keskin nişancılar yerleştir-diği ve halkın üzerine otomobil sürdüğüne işaretedilen raporda 2 Şubat’ta ayrıca polisin el koyduğubir ABD büyükelçiliği aracının eylemcileri ezmekiçin kullandığı ifade edildi. Aynı raporda polislerinadli tutukluları kaçmaya teşvik ederken çekilmişgörüntüleri de yer alıyor. Hakikat Komisyonununkurulması olumlu bir adım iken komisyonu kuranhükümette Mübarek’in suçlarına ortak olan eskibakanlarında yer alması araştırmalar konusundakafalarda soru işaretleri yaratıyor.

Mart başında sokağa çıkan Suudi Arabis-tan halkı Suud rejimine yönelik tepkisini orta-ya koymuştu. Ülkedeki Şiilerin önderliğindegerçekleştirilen eylemlerde halk ayrımcılığıprotesto etmiş ve yoksulluk ve işsizliğin sonbulmasını istemişti. Eylemlere saldıran Suud

rejimi hızını alamamış olacak ki gözaltı ve tu-tuklamalarını sürdürüyor. İnsan Hakları İzle-me Örgütü’nün bildirdiğine göre; Şubat ayın-dan bu yana aralarında Şii yazar El Said ElMecit’in de bulunduğu 160’dan fazla muhaliftutuklandı. Örgüt yayımladığı bildiride ABDve AB’nin bu insan hakları ihlalleri karşısında-ki sessizliği de eleştirildi.

Bahreyn’de devam eden eylemlerde yaralı-ları tedavi eden doktorlar hedef tahtasında.Yüzlerce muhalifin tutuklandığı Bahreyn’degeçen ay düzenlenen eylemlere katılanlara yö-nelik gözaltı furyası devam ediyor. The Physi-cians for Human Rights (İnsan Haklarıİçin Doktorlar) adlı grup rejimin katli-amlarına tanıklık eden, yaralıları tedavi

eden doktorların geceleri maskeli kişiler tara-fından evlerinden alındıklarını açıkladı. İnsanHakları kuruluşları en az 32 doktorun gözaltı-na alındığını duyurdu. Bahreyn hükümeti iseyaşananları red ediyor. Uluslarası Kızılhaç Ör-gütü bir aydır Bahreyn’de gözaltına alınanlaraerişim izni istiyor. Ancak hükümet şu ana ka-dar bu yöndeki taleplere olumsuz yanıt verdi.

KKKKAAAARRRRAAAAHHHHAAAARRRREEEEKKKKAAAATTTT IIII

İİİİŞŞŞŞGGGGAAAALLLL vvvveeee

““HHaallkkaa aatteeşş”” eemmrrii vveerriillmmiişş!!

Yemen halkı 32 yıl-lık Ali Abdullah Salih

diktatörlüğünü devirmekte kararlı.Şubat ayından bu yana devam

eden eylemlerle Yemen halkı Abdul-lah Salih’i her gün biraz daha köşeyesıkıştırıyor. Halkın her eylemine sal-dıran Salih, sonuna giderek yaklaşı-yor. Katliamlara rağmen sokaklarıterk etmeyen Yemen halkı Salih’inistifası talebiyle 22 Nisan günü “SonŞans Cuması” gerçekleştirdi. On bin-lerce insanın katıldığı eylemlere Sa-lih yine azgınca saldırdı.

Eylemlerden birsüre önce Arap devletyöneticileri Salih’in Kör-fez İşbirliği Konseyi(KİK)planıyla uyumlu olarak istifayadavet etmişti. Eylemlerde Salih’inyetkilerini yardımcısı Mansur Ha-di’ye devretmesinin yolunu açacakKörfez İşbirliği Konseyi planı da pro-testo edildi, “Komşu ülkeler: An-laşma yok, Diyalog yok” yazılıpankartlar taşındı. Barışçıl GençlikAyaklanması adlı muhalif gençlikgrubu KİK’in planının Salih’in he-men görevden alınmasını içermedi-ğini, ona, ailesine ve hepsi katil olan

yardımcılarına korunak sağladığınıdile getirdi. Muhalif partiler ve hü-kümet, Salih’in 30 gün içinde istifa-sını ve birlik hükümetinin kurulma-sını öngören bir plan üzerinden dü-elloyu sürdürüyor.

Salih diktatörlüğüne karşı aylar-dır sürdürülen eylemlerde onlarcamuhalif katledildi.

““SSoonn şşaannss CCuummaassıı””

MMuuhhaalliifflleerree ssüürreekk aavvıı!!SSUUUUDDİİ AARRAABBİİSSTTAANN::

BBAAHHRREEYYNN::

YYEEMMEENN::

MMIISSIIRR::

DDookkttoorrllaarr hheeddeeffttee

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00882244 SSööyylleeşşii

TC cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün“iyi şeyler olacak!” açıklamasının ardın-dan “açılımlar” silsilesi ile başlayan Kürthareketine yönelik AKP eliyle yürütülentasfiye saldırıları, bugünlerde 12 Haziranseçimlerinin etkisiyle farklı bir mecrayaakıtılmış durumda. “Açılım” sürecininilk dönemlerinde “Kürt sorunu benimsorunumdur” diyen Başbakan ve AKPGenel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,bugün gelinen noktada “Kürt sorunuyoktur” diyerek bunu ilk ağızdan ilanetmiş oldu.

Sırf bu süreçte ve özellikle de 29Mart 2009 yerel seçimlerinin ardındanDTP’nin kapatılması, KCK davası adı al-tında binlerce insanın gözaltına alın-ması, Kürt siyasetçilerindenyüzlercesinin tutuklanması; Ceylan,Canan gibi Kürt bebeklerinin ve çocukla-rının; Şerzan, Aydın gibi Kürt gençleri-nin öldürülmesi, Kürt halkının hereylemine kolluk kuvvetleri tarafındanacımasızca saldırılması, yüzlerce Kürt

çocuğunun rehine misali hapishanelerdetutulması, eylemlerde insanlar üzerineateş açılması… Bunlar ve buna benzerdurumlar açıkça gösteriyor ki, “açılım”denilen süreçte her ne kadar “kartkurt”tan “Kürt meselesi”nin varlığınıkabul etme durumuna geldiklerini söyle-seler de; geldikleri nokta aslında inkârve imhanın bir başka boyutu olmuştu.

KCK davasının başlamasıyla ege-menler kendi “açılımlarında” yeni birçıkmaza girmişlerdi. Kitlesel eylemlerleve serhıldanlarla takip edilen duruşma-larda, yurtsever tutsakların anadilde sa-vunma yapma talepleri ve girişimlerinekarşı, devlet adeta kendi kararlarını çiğ-neyerek tutsakların bu hakkını gasp etti.Kürtçe’yi “bilinmeyen dil” ilan ederek,Kürt ulusunu yok saydığını bir kez dahagöstermiş oldu.

Tüm bu gelişmelerin ardından hemegemenler hem de Kürt ulusu açısından–ve tabii ki işçi-emekçiler başta olmaküzere tüm ezilenler açısından da- önemlibir sürece daha girildi. 12 Haziran se-

çimlerine doğru ilerlerken başlayan busüreç, 2011 Newroz’unun ardından Kürtulusal hareketi tarafından başlatılan“sivil itaatsizlik” eylemleri ve kurulan“demokratik çözüm çadırları” ile ol-dukça hareketli geçen bu süreçte gün-deme dahil olmak ve Kürt ulusunundemokratik haklarına beraber sahip çı-kabilmenin ve biz devrimciler açısındanKürt ulusuna olan uzaklığımızın aşıl-ması için zemini daha da genişlemiştir.

“Sivil itaatsizlik” eylemlerinin enönemli yönlerinden biri elbette ki talep-

leridir. Biz de Özgür Gelecek gazetesiolarak bu talepleri tartışmaya açmak içinbir yazı ve röportaj dizisi başlattık.Geçen sayımızda bu taleplerden biri olan“anadilde eğitim” üzerine TZP-Kurdi ko-ordinasyon üyesi Sami Tan ile bir röpor-taj gerçekleştirmiştik. Bu sayımızda isetaleplerden “askeri ve siyasi operasyon-ların durdurulması” talebine ilişkin İs-tanbul bağımsız milletvekiliadaylarından Sırrı Süreyya Önder veSebahat Tuncel ile bir röportaj ger-çekleştirdik.

- Özgür Gelecek: Biz Partizanolarak, şimdiye kadar taktikanlamda –istisnalar dışında-genel seçimlere karşı tavrımızıbelirlerken genel olarak boykottavrını benimsedik. Ancak sonyıllarda yaşanan gelişmeleriincelediğimizde seçimleri ve se-çimler üzerinden sistemi teşhiredebilmenin devletin kırmızıçizgisi olan Kürt meselesi üze-rinden olabileceğini net bir şe-kilde görüyoruz. Bunun için bizde bu seçimlerde Emek, Özgür-lük ve Demokrasi Bloğu tara-fından desteklenen bağımsızadayları destekleme kararıaldık.

- Sırrı Süreyya Önder: Seçimiönceleyen, hayatın merkezine koyanve belirleyiciliğine inanan bir gele-nekten gelmiyorum. Ama bir mevziolarak bir demokratik mevziye dön-üştürülebilecek, bu alanlardaki çoğal-mamızın bize çıkarılan güçlük veengelleri aşma konusunda bir hayliyardımcı olabileceğini hem kendi kı-

sıtlı deneyimlerimizden, hem dünyadevrimci mücadeleler tarihinden bili-yoruz. Onun için biz de bu mevzilerialabildiğinde tahkim etmeye, bununhakkını vermeye, onların asırlardırkullandıkları bir silah olarak ezilen-lere yönelttikleri şeyi başta önünükesmesi olarak kendilerine doğrult-mak gibi ittifak anlayışıyla buradayız.

- Biz de bu ittifakın önemliolduğunu düşünüyoruz. As-lında bizim sormak istediğimizsivil itaatsizlik eylemlerinin ta-leplerinden biri olan “askeri vesiyasi operasyonlar” meselesi…Askeri operasyon denildiğindedaha anlaşılır bir kavram ol-masına rağmen siyasi operas-yon meselesi daha genişkapsamlı ve üzerinde daha çoktartışmaya ihtiyaç olan birkonu. Ve KCK davasından özel-likle son YSK kararına kadardevletin Kürt hareketine yöne-lik siyasi operasyonlarınındevam ettiğini söyleyebiliriz.

- Bugün gelinen nokta göstermiş-tir ki, barış sağlanmadan ne sosyalist-lerin kendi içlerinde, ne de genelolarak ülkeye dair söylenen her şeyinbir kanadı kırık kalmaktadır. Barış buanlamda artık tabiri caizse kendinidayatmış durumdadır. Bu aşamadada önümüze iki tane engel çıktı. Bunuhep birlikte yaşadık, gördük alan-larda sizlerle beraber. Birincisi “gü-venlik operasyonları”. Bu zatenegemenlerin en deneyimli, en dona-nımlı oldukları alan!

Fakat son zamanlardaki siyasioperasyonlara dair birkaç şey söyle-mek isterim. Aslında bu son ittifakın,YSK’nın yaptığı operasyon ya da YSKeliyle yapılmış gözüken operasyonunevvela bir tercümesi var. O da ege-menlerin, egemen sınıf ittifakının, buemek blokunun oluşturduğu ittifak-tan ne kadar derin ve dehşetli birkorku duyduklarının göstergesidir.Bunu öncelikle herkesin böyle anla-ması gerekir. O kadar ortaklaşmama-mız üzerine inşa etmişler kipolitikalarını, böl-parçala-yönet poli-

tikasını bugüne kadar o kadar başa-rıyla uygulamışlar ki, emekten, de-mokrasiden, özgürlükten yana olancephenin yan yana duruşu bile bunla-rın eteklerini tutuşturmaya yetmiştir.Bu bir kere sebep olarak böyle birkorkudan başlamıştır.

Bunun akabinde insanların kafa-sındaki kavram kargaşasını gidermekbakımından bir şeyler yapmak lazım.Çünkü bunun hemen akabinde kafa-ları karıştırmaya başladılar, bu as-lında iktidardan, hükümetten yaniAKP’den ayrı bir şeymiş gibi. Bu dev-letin sadece içerisinde ulusalcı bir çe-kirdeğin organize ettiği bir işmiş gibigiderek bu o kadar hayasızlaştı kisanki hükümete karşı yapılmış gibianlatmaya başladılar.

- Tam da seçim öncesi tek ba-şına AKP’nin böylesi tehlikelibir karar alması mümkün müpeki? Sonuçta bu kararın ençok zarar vereceği kesim deonlar. Derdimiz kesinlikleAKP’nin suçsuz olduğunu söy-

“Açılımdan bu yana inkar noktasındaydılar zaten!”

Seçimi önceleyen, hayatın merkezine koyanve belirleyiciliğine inanan bir gelenektengelmiyorum. Ama bir mevzi olarak bir de-

mokratik mevziye dönüştürülebilecek bu alan-lardaki çoğalmamızın hayli yardımcıolabileceğini hem kendi kısıtlı deneyimlerimiz-den, hem dünya devrimci mücadeleler tarihin-den biliyoruz

SIRRI SÜREYYA ÖNDER:

SİYASİ OPERASYONLAR SÜRÜYORTTaassffiiyyee aaççııllıımmıınnddaannTTaassffiiyyee aaççııllıımmıınnddaann

YYSSKK kkaarraarrıınnaaYYSSKK kkaarraarrıınnaa

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 2255SSööyylleeşşii

lemek değil, kaldı ki bu duru-mun oluşumundaki süreçte enetkili aktörlerden biri de onlar.

- Biz doğal olarak rasyonel bir akılbekliyoruz ve sanki rasyonel davrana-caklarmış gibi bundan bizim bir fay-damız olur mu ya da biz bundan birzarar görür müyüz gibi düşünecekle-rini varsayarak bütün bu değerlendir-meleri yapıyoruz. Heykel yıktırmanınbunlara bir tek oy getireceğini düşü-nüyor musunuz? Herhangi bir muha-fazakar “aferin lan bunlar gitmişler, oputu yıkmışlar” diyerek bunlara oyverir mi? Rasyonel davransa böyle biriş yapar mı? Egemenler öyle bizimzannettiğimiz kadar akıllı mahluklardeğillerdir her zaman.

- YSK’nın verdiği kararı,devletin ve partilerin yaklaşı-mını nasıl yorumluyorsunuz?

- Hadise şudur: AKP’nin yönetimiülkemizde bir hakim sınıflar ittifakı-dır. Bu sınıflar bizim ustalarımızdanöğrendiğimiz gibi birbirleriyle barışiçinde değillerdir. Bize karşı bir itti-fak halindeler, kendi içlerinde de sü-rekli bir çatışma durumu yaşarlar.AKP kendini dönüştürerek hakim sı-nıflar ittifakının bir parçası olmuştur.Bunlar elbette kendi içlerinde birbir-lerinin konumunu zayıflatacak ope-rasyonlar da düşünebilirler. Ama son

tahlilde bu hükmetme gibi bir inisi-yatifi elinde bulunduran bir yapınınbundan sonra bu operasyon başladık-tan sonraki tavrı ne oldu diye sorarakbuna bir cevap oluşturmak zorunda-yız biz. Oraya baktığımızda Alex’inTürk olduktan sonra hangi ismi ala-cağı geyiğini çevirmekle meşguldülero sıra.

Meydanlarda, kamuya parti tem-silcisi sıfatıyla bir tek beyan yapıl-madı bunun farkında mısınız? Busüre boyunca televizyonlarda süreklikonuk olarak geziyordum. AKP tem-silcileri en son TV8’de Suat Kılıç bağ-landı. “Biz onlarla bu meseleyitartışmayız, sadece diyeceğimizi derizve görüşmeyi sonlandırırız” pazarlı-ğıyla hep dahil oldular. En son dünkaçmadan yakaladım. “Bir dakika,dur” dedim. “Biz onlarla konuşmayızne demek? Niye bize gaz bombasıatarken ‘biz bunlara atmayız’ demi-yorsunuz. Polis parti binanızı operas-yon merkezine dönüştürdü, bunadair bir suç duyurusunda bulunmayıdüşündünüz mü hiç?” diye sordum.Benim partime biri gelecek, benimhalkımı gözaltına almak, dayakatmak için bir merkez olarak kullana-cak!? “Bu durumdan çok hoşnut de-ğiliz” dedi. Bulundunuz mu birgirişimde?

Aslında tam da bulundukları yeri

belirleyen nokta bu cevapta gizli:Hoşnut olmama hali! Hoşnut ol-mama halleri de halkı merkeze alan,halkımız bu kadar eza, cefa görmesindiyen bir anlayış değil. Hoşnut ol-mama hali, biz bu krizden nasıl zarargörmeden çıkarız duygusu. Onuniçin bizim ısrarla bu statükonuntemsilcilerinin, hakim sınıflar ittifa-kının bileşenlerinin yeni niteliğininaltını önemli bir şekilde çizmemizgerekiyor.

Dolayısıyla evet son YSK kararı,siyasi bir operasyondur ve iki tane desebebi vardır. Birincisi, bahsettiğimizbu korkudur; güç birliğinin ittifakınınyarattığı enerji bunları dehşetedüşür-müştür. İkincisi sadece savaşlakendini var edebilen bir aygıttır dev-let. Dolayısıyla barış iradesi de bun-ları aynı şekilde telaşlandırmıştır.Savaş olduğu müddetçe dalaşsız,krizsiz bu ülkeyi idare edebilme nite-liğine sahip değillerdir, silahsız sorunçözebilme kabiliyetleri yoktur.

- AKP, “açılım” adı altındaama aslında hepimizin bildiğigibi Kürt hareketinin tasfiyesiile ilgili bir süreç başlattı. Ulu-sal sorunun varlığını “kabul”eden cesur açıklamalar bileyaptı. Şimdi ise “Kürt sorunuyoktur” diye açıklamalar yapı-

yor. Siz bu açıklamaları nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Bence başından beri bu noktada-lardı zaten. Açılım meselesinde o top-lantılardan birine de ben katılmıştım.Orada Başbakan bir konuşmasındadedi ki: “Biz bu sorunu çözeceğiz, ni-yetimizi de belli ettik. Ama ortada birmuhataplık sorunu var. Muhatap bu-lamıyoruz. Kim temsilcisi? Ben o va-tandaşların temsilcisi değil miyim?”Dedim ki “Muhatap bulamazsınız.Çünkü siz Kürtlerin legal, meşru tem-silcilerini, o alanda siyaset yapantemsilcilerini toplu olarak tutukladı-nız. Aslında hepsini de bir araya ge-tirdiniz. Muhataplarınız oradaduruyor.”

Bu açılımdan çok değil bir iki ayönce, Dolapdere, Kasımpaşa dolayla-rında bir çapulcunun silaha sarılmasıkarşısında “ne yapacak yani, o adamda kendini savunacak” gibi bir nokta-daydı bunlar. Onun için bence devletbizim literatürde devrimci durum de-diğimiz, artık yönetemezlik halinegeldiği zaman bu türden palyatif çı-kışlar ve arayışlar içerisine girer. Amabunu dönüştürmek bizim işimizdir vegörevimizdir. Bize düşen böyle bir ge-çici çözüm, insanların oyalanmasınınönüne geçmek ve bunu bir kalıcı çö-züme, onurlu, eşit, kardeşçe ortakla-şılan bir barışa dönüştürmektir.

- Newroz’dan bu yana “sivilitaatsizlik” eylemleri ile aralıksızilerleyen bir süreç var. Kürt halkıtüm saldırılara rağmen her günsokakta ve bu eylemleri sürdür-mekte kararlı…

- Sebahat Tuncel: Özellikle son30 yıldır, 1980’li yıllardan bu yana ke-sintisiz süren bir özgürlük mücadelesivar. Tabi çok şey değişti bu 30 yılda.“Kürtler yoktur, Kürdistan Ağrı dağındameftundur” gibi şeyler söyleniyordu.Şimdi ise Kürtlerin var olduğunu, hakve özgürlük mücadelesinde her geçengün kitleselleşerek kendisini gösterdi-ğini kamuoyu gördü, gördük. Bu ko-nuda değişen dünya koşulları,Ortadoğu dengeleri, Türkiye dengeleri

elbette çok önemli; ancak Kürt özgür-lük hareketinin her dönem özgün çö-zümler geliştirmesi de oldukçaanlamlı ve önemli. Mesela “bağımsızKürdistan” talebinden “bağımsızözerk Kürdistan”a gelmek önemli biraşama. Bu durum, Türkiye açısındanda önemlidir. Çünkü bir arada yaşa-mayı savunuyoruz demektir bu. Amabuna rağmen Türkiye hala inkar,imha ve asimilasyon politikasındanvazgeçmiş değil.

Bir yanda açılım varmış ve haladevam ediyormuş gibi demokrasi söy-lemleri arkasına gizleniyorlar, bir yan-dan da tasfiye politikalarını yürütmeyedevam ediyorlar. En son Erdoğan’ıntam da YSK’nın kararından önce “Kürtsorunu yoktur” söylemi tam da bunun

bir göstergesidir.Aslında Kürt sorununun hala devam

ettiğini, siyaseten imhaya dönüştürmekistediklerini son yaşananlar da gösterdi.Kürt halkı artık 20 milyon Kürt’ün hakve özgürlüklerinin, kolektif haklarınıntanınmasını ve bunun anayasal güven-ceye kavuşması talebini daha yükseksesle istiyor. Tabi bu uzun soluklu birmücadele, ama dün başlamış değil, birgeçmişi var.

Biz aslında tam da bu geçmiş dene-yimlerimizden edindiklerimizle bu sü-recin önünü açmak, hak veözgürlüklerin anayasal güvenceye ka-vuşması için etkili bir süreç başlattık ve4 temel taleple yola çıktık. Newroz dö-nemiyle birlikte startını verdiğimiz

“sivil itaatsizlik” eylemleri ile % 10 ba-rajının düşürülmesi, anadilde eğitim,askeri ve siyasi operasyonların durdu-rulması ve siyasi tutsakların serbest bı-rakılması meselelerinin çözümü için birsüreç başlattık.

- YSK’nin aralarında sizin debulunduğunuz bağımsız aday-lara ilişkin verdiği karar, aslındatam bu 4 talepten biri olan “si-yasi operasyon” meselesine denkdüşüyor. Siz bu kararı nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

- Bu eylemler, Kürt sorununun çö-zümünde tıkanan yolların açılması veKürtlerin hakları-nın anayasal gü-venceye alınmasıyönünde ön açıcıbir yol olsun istiyo-ruz. Buna karşındevlet ne yapıyor?Devletin veAKP’nin birleşerekbuna yaklaşımı,hala yok saymak,görmezden gelmekoluyor. YSK’nınkararını tam da bunoktada değerlendirmek gerekli!YSK’nın kararı aslında siyasi bir karar,bir denemeydi bize göre. Ama gerçek-ten de Kürtlere bu karara karşı refleksioldukça güçlü oldu. Aslında refleksveren, sadece Kürtlerin değil, Türkiyekamuoyuna da “artık yeter, bu kadar da

olmaz ki” dedirten ve akla mantığa sığ-mayan bu yaklaşımı kabul etmedi.Bunun sonucunda geri adım atmak zo-runda kaldılar.

Ama bu geri adım, sorunu çözmü-yor tabii. Mesele bizlerin ya da 3-5 ar-kadaşımızın daha parlamentoya gitmesideğil, önemli olan Kürt sorununun çö-zümü. O açıdan askeri ve siyasi operas-yonların durdurulması talebinin yerinegetirilip getirilmemesi, Türkiye’de Kürtsorununun çözümü konusundaki budevletin yaklaşımını gösterecektir.Bugün Kürtlerin talep ettiği Sayın Ab-dullah Öcalan’la yapılan diyalogu mü-zakereye dönüştürmesi de buna

dahildir. Operasyonlar durduğundaçözüm tartışmalarının başlamasıönemli. Bu çözüm tartışmalarında daPKK’nin bu sürece dahil edilmesi de ol-dukça önemli. Eğer devlet çözmek isti-yorsa seçim yasalarını da değiştirmekzorunda.

Siyasi operasyonlar devletin Kürt sorununa yaklaşımının özetidir!

Kürt sorunun hala devam etti-

ğini, siyaseten imhaya dönüş-türmek istediklerini son

yaşananlar da gösterdi.

SEBAHAT TUNCEL:

Ancak müzikle senin tükenmezacılı sesini ve çarpan yüreğini din-leyebiliyorum. Bu da olmazsa sanahangi yoldan nasıl ulaşacağımı bi-lemiyorum. Uygarlığın bütün ni-metlerinden yoksun, sana ulaşabi-lecek bütün yollardan uzak ve sen-den habersiz bir yerdeyim. Bağır-sam, el sallasam ya da elimi uzat-sam ya da birkaç satır yazsam sanaulaşabilir miyim? Hiç sanmıyo-rum, ya yüreğimi yollasam? Sen-den uzak, sensiz aradığım sorula-rın yanıtını bazen çok güçlü bazenyaşamın zorlukları içinde kaybola-rak arıyorum. Seninle ilgili bir ha-ber, bir söz duysam ya da ağır hü-zün dolu bir melodi esintisi geçseduygularımın üzerinden, çoraktoprakların ortasından sessizceakıp giden suskun ve kimsesiz birnehrin akışı gibi derin duygularagömülüyorum. Ve hiçbir sevinçbeni o hüzün dolu duygu ortamın-dan alıp çıkaramıyor. Seninle ilgiliher şey o kadar derin ve hüzündolu geçiyor ki? Bunun neden böy-le olduğunu sakın bana sorma, bu-nun neden böyle olması gerektiğitarih ve senin varlığın kadar gerçekve acı değil mi?

Tarihin her bir sayfası her biryazısı ve harfi seninle ilgili değilmi? Her şey sana ait ve sen olan-larla dolu değil midir? Peki her şe-yin neden bu kadar çok seninle il-gili olduğunu neden bana soruyor-sun? Dün, bugün yaşananlar ve ya-rın yaşanacak olanların seninle il-gili olması kadar doğal ve anlaşılırne olabilir ki? Sana anlamsız ve ga-rip gelen nedir? Dünyanın neresin-den olursan ol, hangi ülkenin dilive harfleriyle yazılırsan yazıl, hangiasi rüzgârın esintisiyle esip gelir-sen gel, hangi turna sürüsüyleuçup varırsan var her yerde ve heresintide hep sen varsın. Sana aitolan, seninle ilgili olan şeyler var.Seninle ilgili her şey beni o kadarçok ilgilendiriyor ki? Bazen anlatıl-maz acılar, yürek yaralayıcı derin-likte hüzünler yaşasam da yine deseni düşünmezlik edemiyorum.Düşlerimde ve anılarımda ve olma-sını istediklerimde sen varsın,seninle ilgili anılar, konuşma-lar ve söylenmemiş sözler dilegelmemiş duygular, harfler vede suskun dilsiz kimsesiz ye-tim çocuklar vardır. Ve benhep oralarda kendimi arıyor,senin baş eğmez boyun eğmezasi duruşunla kendimi tanım-lıyor ve adlandırıyorum. Veseninle birlikte yaşam varlı-ğım anlam buluyor ve neden-lerim güç kazanıyor.

Nereden nasıl geldiği bi-linmeyen derin suskun sesinbilincimi fena zorluyor. Duy-

gularımı kuşatıyor. Anılarımı yeni-den yaşatıyor. Yaşanmışlıkların iz-leri o kadar derin ve etkilidir kibunu ancak o günden bugüne ya-şam gücü ve sayısız tehlikeler için-de yaşama şansını bulabilenler bi-lir. Seni anlamak, seni konuşmakaynı anda dünü ve bugünü, söyle-nenleri ve söylenmeyenleri, yazı-lanları yazılamayanları bilmek, an-cak son nefesinde ve son sözündeseni yaşatanlar bilebilir, onlar an-layabilir. Başka kimse seni anlaya-maz. Güneşin batımından sonra yada güneşin doğumundan kısa birsüre önce sana bakarak, sana ses-lenerek, sana olan özlemi yazarakson sözümü söyleyebilsem. Yanın-da olabilsem. Bunları yaşamadanbu yoksul dünyadan çekip gitmek,ne acı. Ya da bilinmez bir yerde za-manı belirlenemeyen bir anda sonsözünün ne olduğunu kimse duy-madan ancak yine sen olduğunubilerek, konuşmak istiyorum.

Sen ne büyük bir özlemsin eyMasis, sen nasıl bir çile ve nasıl çe-kilir bir sevdasın? Sen ne büyük biryaşamsın sayısız ölüm içinden yinesesini ve dilini konuşabiliyorsun.Sen ne büyük aşksın ne ölümsüzyaşamsın. Sen nasıl silinmez kay-bolmaz bir melodisin ki hep duy-gularımızın derinliğinde kimseleregörünmeden sessizce dolaşıyorsun.Ve beni alıp düne, yaşanmışlıklaragötürüp yeniden bugüne, yaşamave geleceğe bağlıyorsun. Bu gücünereden alıyorsun? Bu gücünölümsüz kaynağı nedir ey ölümsüzArarat? Ya bu kadar heybetli duru-şunun sırrı nedir? Bu dünyadabaşka biri var mıdır ki dört mev-sim, on iki ay ve her günde farklıbir duruşu, farklı bir dili olsun. Na-sıl bu kadar çoğalabiliyor ve bu ka-dar farklı bir görüntüye, renge sa-hip olabiliyorsun? Dumanlı, sisli,bulutlu, yarım ve dolunay gibi, ba-tan ve doğan güneşin her bir anıgibi olabiliyorsun. Doğanın bu ka-dar çok zengin ve değişik renkleri-ni nasıl yüreğinde saklamayı başa-rabiliyorsun? Halkı-na se-

nin kadar bu kadar çok benzeyenbaşka bir dağ var mıdır? Bu derin-liği, sonsuzluğu ve içtenliği nere-den alıyorsun? Neden her sabahınilk ışıltısında halkının karşısınaölümsüz heybetinle ilk sen çıkıyorve ilk sen görünüyorsun? Doğanınhangi noktasından hangi yönün-den sana bakılsa ve ulaşılmak is-tense mutlaka bir görüngüne veizine rastlamak mümkündür. Yü-zünü göstermek istemediğine isehiç ama hiç yüzünü vermiyorsun.Ne kraliçeler, hanlar, hükümranlarne zengin sermayedarlar seni gör-mek, sana ulaşmak istedi. Ünleri-ne, şöhretlerine ve zenginliklerinebakmadan her defasında çektinrestini onlara. Umutsuzca çekipgitmekten başka bir seçenek bırak-madın. Ve neden bütün mazlumla-rın yüreğinde bu kadar büyük ye-rin var? Neden her özgürlük ara-yışlarında yüzlerini sana döner veyaşamlarını sana sunarlar? Bu bi-linmez büyük gücü ve görünmezliksırrını nereden alıyorsun ey Masis?Ve sen nasıl bir cansın ey ARA-RAT?

Tarihe ait olan yıkılmaz gücün-de yoksul parçalanmışlığın sayısızkanlı sayfaları var. Bundandır kiher bir toprak parçasında mazlum-lara ait sayısız izler, anılar, silin-mez harfler var. Ve ortak canlarvar. Hangi dilde insana dair olanbu kadar güçlü şeyler var? Bu ka-dar çok “Can’’ var. Ve bu kadar çokinsana ve “Can”a ait bağlılık var?Hangi dilde bu kadar çok “can”ınkaybedildiği duyguların anlatılmazsayısız sessiz harfleri var?

Taşlı, kayalı toprakların içindeyaşam bulan uygarlığın yok olmazbir diliyle konuşuyorsun. Bu dilikime nasıl anlatsam, kime nasılyazsam? Kime nasıl açıklasam eybüyük Masis! Ve daha ne kadarçok acıların diliyle jenosidler yazı-lacak halkların katliama uğramışsessiz diline? Ve daha ne kadarsüre sınırlar zenginliğin kirli çıkar-ları uğruna çizilecek? Ve sen budünyada daha ne kadar suskun

uzak kalıp mağrur gözlerle ba-kacaksın yoksulların çare-siz haline? Ve daha kaçkimsesiz yetim çocuk sanauzaktan bakarak anneleri-nin sesini, senin eteğindekatledilmiş atalarının ya-şamlarını arayacak vedaha ne kadar süre dilsizdolaşacak kendilerine aitolmayan isimsiz sokaklar-da? Ve daha ne kadar sa-hipsiz tenha sokaklardadolaşarak kendilerine aitbir ülke arayacaklar?

(Dersim’den birPartizan)

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00882266 KKaavvggaa ookkuulluu

Sınıf savaşımı çok yönlü ve kapsamlı bir şekilde sür-mektedir. Kürt halkı ulusal demokratik talepleri için so-kakta; lokal düzeyde de olsa çeşitli iş yerlerinde işçi di-renişleri devam ediyor; öğrenci gençlik somut sorunla-rından dolayı ayakta vb. En son yaşanan sınav skandalı-na karşı ortaya konulan pratik, gençliğin biriken öfkesi-nin somut ifadesidir. Keza büyük şehirlerde yoksul hal-kın, emekçilerin barınma eksenli talepleri gündemdekiyerini koruyor.

Tüm bu nesnel olgulara seçim sürecinin de eklenme-si, var olan hesaplaşmanın daha da derinleşmesine, kit-lelerin siyasete ilgilerinin daha bir artmasına yol açacak-tır. Böylesi süreçlerde proletaryanın çıkarlarına hizmetedecek büyük kazanımların elde edilmesi için önceliklesürecin doğru çözümlenmesi ve bu çözümlemeye uygunolarak güçlerin konumlandırılması gerekir. Ve tabii kitüm bu görevler militan bir çizgiye yaslanmak zorunda-dır. Eğer hızlı, atak militan bir pratik izlenmezse, sürecinortaya çıkardığı olanaklardan yararlanmak da mümkünolmaz. Bu da sınıf mücadelesi açısından büyük bir kayıpolur. Çünkü hayat her tarihi dönemde önümüze böylesicömert fırsatlar sunmaz. Dolayısıyla kaçırılan her fır-sat, soruların daha da birikmesine, görevlerindaha çok ağırlaşmasına yol açar. Bu gerçekleri gö-rerek, bunların emrettiği duruma uygun bir konum al-mak tüm militanların görevidir.

Keza kitle çalışmasındaki edilgen duruşumuza, kitle-lerle somut sorunlar üzerinden bağ kurma konusundayetmezliklerimize sıkça vurgu yapıyoruz. Hiç şüphesizbaşlangıç açısından bu eksikliklerin görülmesi iyidir.Ama asıl olan bunları gidermek için ortaya konulan iradiçabadır. Söylemleri anlamsızlaştıran, söylemle pratikarasındaki uyumu bozan her duruşun sınıf mücadelesiaçısından hiçbir değeri olmaz. Zaman kaybından başkabir anlam taşımayan böylesi söylemlerin, pratik duruşunzararını asgari düzeye indirmek için kolektif aklı kullan-ma perspektifine uygun olarak sorgulamaya, tartışmayabüyük ihtiyaç vardır. Kapsamlı ve karmaşık sorun-lar yetersiz, parçalı düşünüş tarzıyla aşılamaz.

Yukarıda dikkat çektiğimiz gibi içinden geçmekte ol-duğumuz süreç hem devrimci militan pratikler hem dekitle çalışması bakımından belli fırsatlar sunmaktadır.Özellikle seçim süreciyle birlikte yürüteceğimiz kampan-ya faaliyeti bizim açımızdan daha güncel bir önem ka-zanmaktadır. Zayıf olan kitle bağlarımızın güçlendiril-mesi, kitle çalışmasında kullandığımız yöntem ve araçla-rın zenginleştirilmesi, yurtsever ve devrimci güçlerle or-tak iş yapma anlayışının daha da pratikleştirilmesi vb..

Keza 1 Mayıs ve 18 Mayıs etkinlikleri ve şehitlerimizisahiplenme pratikleri çerçevesinde ortaya konulacakdevrimci pratikler de özünde kitle çalışması ve militan-laşma çizgisi bakımından taşınan zaaflarla en ileri düzey-de hesaplaşma anlamına gelir. Açık olan şu ki; doğrudevrimci bir pratik hem hesaplaşma sürecini hızlandırırhem de militan bir kimlik kazandırır. Dolayısıyla her bi-rimiz bu sürece büyük bir ciddiyet ve sorumluluk bilin-ciyle yaklaşmak zorundayız.

Devrimci güçlerle somut sorunlar üzerinde ortak tu-tum geliştirmek için karar almak anlamlıdır. Ama bu ka-rarları anlamlı kılacak olan verilen sözlerin arkasındadurma ciddiyeti ve kararlılığıdır. Yeni ilişkiler, yeni ör-gütlülükler yaratma çabasıdır. Yürütülecek çalışma çer-çevesinde önder Kaypakkaya yoldaş da bu sorumlulukbilinciyle anılmalıdır. Önder yoldaş üzerinde sürdürülenyok sayma, unutturma gibi her türden beyhude çabayıboşa çıkarmanın yolu, ancak onun güçlü ideolojik ve si-yasal çizgisine yaslanarak kitle çalışmasında yoğunlaş-makla mümkün olabilir.

PusulaGerçeklere yaslanarak kavgayı büyütmeliyiz!

SEN NE CANSIN EY MASİS...Tarihe ait olan yıkılmaz gücünde yoksul parçalanmışlığın sayısız kanlı sayfaları var. Bundandır

ki her bir toprak parçasında mazlumlara ait sayısız izler, anılar, silinmez harfler var.

Kulağında karanfil taşıyanhalkımın oğullarıToplayın çadırlarınızı.Eski zamanlarda olduğu gibiÇığ geliyor.Çağ çöküyor.Gidiyoruz.Dudaklarınıza ninni, ıslıkve destan alınsiyah sünnet çekin gözlerinizeAlıcı kuş telekleriyleKi ışısın yaprak yeşili gözlerinizekıstırdığınızfarz olan öfkeçapraz asın tüfekleriniziçağın dışına sürdüğüeski masallardakieşkiya resimleri gibiŞehitlerimiz… Özgür geleceği ya-

ratma yolunda bu ülke topraklarındadevrim mücadelesinin gelişmesi içincan bedeli bu kavgaya baş koyanlar…Yaşamlarıyla çok şey öğrettikleri gibi,ölümleriyle de çok şey öğrettiler bize…Hem yaşamı delice sevmenin, tutkuylasarılmanın, anı yakalamanın gereklili-ğini önümüze koydular hem de tüm bugüzelliklerden usulca vazgeçilebilece-ğini, öyle sakin öyle tereddütsüz…Bedel ödemenin gerekli olduğunu bunakarşın bedel de ödetileceğini gösterdi-ler. Hiçbirini kahramanlaştırmadık,hiçbirini putlaştırmadık. Muharrem

Horoz yoldaşımızın dediği gibi hiçbiriniutandırmadık arkalarından fazlacaövüp… Eksiklikleri ve hatalarıyla sahip-lendik onları, çünkü her birimizin bir okadar eksik olduğunu, yaşamda eksik-lerle olumsuzlukların iç içe geçmiş ol-duğunu biliyorduk, ama yaşamını buuğurda feda etmiş, bu can bedeli kav-gaya atılmış olanların bu tutumu gös-termesi için olumluluklarının daha üstboyutta olması normal değil midir?Proletarya için devrim şehitleri buyolda koşulsuzca ve hiçbir çıkar gözet-meden gönüllü olarak yer almış isimsizkahramanlardır ve biz nasıl bugün 30yıl önce düşenlerimizi anıyorsak, biz-den sonrakiler de bu geleneği “unutmakihanettir!” diyerek devam ettirecekler-dir. Kuşkusuz bu sahiplenme sadecesözde kalmaktan öte öncelikle onlarıntuttuğu bayrağı daha yükseklere çıkar-maya çalışmakla, mücadeleyi devam et-tirmekle mümkün olacaktır.

Dersim’in Mazgirt ilçesinde 12Eylül 1980’den 12 Mayıs 1992 tarihinekadar düşmanla bağlantısını kesmeyenişbirlikçi bir muhtar, Halk Ordusu’nunalmış olduğu karar doğrultusunda ceza-landırılır. Başarıyla tamamlanan eylemsonrasında, gerilla birliğinin birkaç günsonra operasyonda olan düşman güçle-rince yerleri tespit edilir. Düzenlenenroket ve bomba saldırısı sonucu Halk

Ordusu gerillalarından Gürsel Çelebi(Erdal) yaralı ele geçirilip katledilirken,Gülseren Ağgül (Kamile) şehit düşer.

Emekçi bir ailenin çocuğu olanErdal yoldaş, babasının memur olma-sından kaynaklı Türkiye’nin çeşitli ille-rinde dolaşırlar ve son olarak daDersim’e gelirler. Liseden sonra To-kat’ta inşaat mühendisliği bölümünükazanır. Üniversitede okurken Prole-tarya Partisiyle tanışır ve örgütlü müca-dele içerisinde yer alır. Üniversitedeörgütlendiğini Tunceli Alay komutanın-dan öğrenen babası Erdal’ı Tokat’tanalıp Dersim’e götürür. Dersim’de dü-şünceleri ve savaşma isteğini daha üstboyutlara taşımak için kurduğu ilk bağ-lantıda özlemini duyduğu gerillalaradoğru yola çıkar.

1972 Dersim Ovacık doğumlu olanGülseren Ağgül, Eylül 1990’da başladığıyürüyüşünü yoldaşlarına devrederkenher zaman güler yüzlü olan yoldaş,şehit düşerken bile gülümsemesini kay-betmemiş ve Kamile yoldaşın isyanhaykırışlarını dilinde büyüterek o dahaykırmıştır.

11 Mayıs 1994’te ise Eyüp Güllen’isonsuzluğa uğurlamıştır Partizanlar.Eyüp Güllen (Sidar), 1972 Maraş do-ğumludur. Proletarya Partisi ile üniver-site eğitimi için gittiği Eskişehir’detanışır. Kısa zamanda Komsomol içinde

örgütlenir. Öteden beri istediği gerillayakatılmak ’93 yılının yazında gerçekleşir.Bu yürüyüşünü 94’ün 11 Mayıs’ındaDersim Mazgirt Dinar Köprüsü’nde birkaza sonucu yoldaşlarına devrederekölümsüzleşmiştir.

Her şeyin hızla kirlendiği, daha dakirletilmeye çalışıldığı bir ortamda, sis-temin yarattığı onca bilinç bulanıklı-ğına rağmen şehitlerimiz yürünenyolun doğruluğunu ve güzelliğini ya-şamlarını ortaya koyarak bizzat kanıtla-mışlardır. Tarih herkese hak ettiği yeriverecektir.

Mehmet Kocadağ: 1950 Muş Varto do-ğumlu olan Kocadağ, 1 Mayıs 1976’dakutlamanın ardından MİT tarafından ka-çırılarak katledilmiş ve Türkiye’nin ilk 1Mayıs şehidi olarak tarihteki yerini al-mıştır.

Haydar Çakmak: Dersim’de bir muhbi-rin ihbarı sonucu Pag bölgesinde düş-manla girdiği çatışmada 11 Mayıs 1981’deşehit düştü. İhbar eden muhbir, Prole-tarya Partisi tarafından ölümle cezalan-dırıldı.

Bahar Yıldız: 1963 yılında Dersim’dedoğan Bahar Yıldız, devletin kolluk güç-lerinin takibini atlatmaya çalışırken 1Mayıs 1982’de katledilerek ölümsüzleş-miştir.

Bozan Yaylası Şehitleri: Dersim Çemiş-

gezek Bozan Yaylasında Halk Ordusu ge-rillaları ile devlet güçleri arasında çıkançatışmada Ağa Şimşek ve Kenan Boz-kurt, 9 Mayıs 1985 tarihinde ölümsüzlerkervanına katıldılar.

Mehmet Ali Elalmış: Mayıs 1990’daşehit düştü.

Mehmet Yaşar: Dersim’in Nazımiye il-çesi Çakaran Deresi’nde çıkan çatışmada14 Mayıs 1992’de şehit düştü.

İbrahim Bozkurt (Çermo Dayı): 1937 yı-lında Malatya Kürecik’te doğdu. Duis-burg’da temizlik işlerinde çalışırken1970’lerde ATÖF içinde faaliyet yürüttü.Duisburg Türkiyeli İşçiler Derneği’ninkurucuları içinde yer aldı. Yakalandığıhastalık sonucu 5 Mayıs 1998’de ölüm-süzleşti.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 2277KKaavvggaa ookkuulluu

Özgür geleceği yaratanlarÖzgür geleceği yaratanlar

Güneşi içenlerin türküsünü söylüyorlar!

KKAAVVGGAADDAA ÖÖLLÜÜMMSSÜÜZZLLEEŞŞEENNLLEERRKKAAVVGGAADDAA ÖÖLLÜÜMMSSÜÜZZLLEEŞŞEENNLLEERR

GülserenAğgül

Gürsel Çelebi

MehmetKocadağ

Bahar Yıldız

Mehmet YaşarİbrahimBozkurt

AğaŞimşek

MehmetAliElalmış

KenanBozkurt

Haydar Çakmak

Eyüp Güllen

“Emre yoldaşın dediği gibi,yüzümü parçalayabilirsiniz

ama gülüşümü asla…”Proletarya Partisi’nin ilk ölüm

orucu şehidi Nergiz Gülmez, ölüm-süzleştiği günün yıldönümünde me-zarı başında ailesi, dostları ve yol-daşları tarafından anıldı. 11 Nisangünü Sarıgazi Mezarlığı’nda, Gül-mez’in mezarı başında toplanan kit-lenin yaptığı saygı duruşunun ardın-dan Partizan Şehit ve Tutsak Aileleriadına bir açıklama yapıldı. Sık sık“Nergiz Gülmez ölümsüzdür”,“Devrim şehitleri ölümsüzdür”sloganlarının atıldığı anma okunanmarşlarla son buldu. Anmadan son-ra Sarıgazi Mezarlığı’nda bulunanProletarya Partisi şehitlerinin de me-zarlarına gidildi.

(Bir PŞTA’lı)

ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00882288 YYaaşşaammddaann nnoottllaarr

Şaka gibi…Her şey Artvin’de bir eğitimcinin

“sınavda kopya mı var?” şüphesiyleSavcılığa başvurması ve ardından tamda 1 Nisan günü gazetelerin “Yükseköğ-renim Giriş Sınavı (YGS)’nda kopya ih-timali olabileceğini” gündeme taşıma-sıyla başladı.

Öğrenciler, anne-babalar, eğitimci-ler… hemen herkes başını kaldırarak“hey ne oluyor orada?” diye sormayabaşladı birbirine. Söylenene göre, heradaya farklı hazırlandığı iddia edilen(vay be yeteneğe bak!) soru kitapçıkla-rının cevap anahtarı belli bir kalıbagöre hazırlanmış ve bu “mod medyan”denilen istatistiksel yöntemle elde edi-len kalıp, şifre şeklinde kullanılmasıamacıyla “belli” kesimlere dağıtılmıştı.Şifre var mı yok mu şüphesiyle halkınsisteme olan güvensizliğinin derinleşti-ğini fark eden ve eğitimi rant kapısınaçevirmiş olan egemenlerin etekleri tu-tuştu bir anda ve ardı ardına açıklama-lar yapmaya başladılar.

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Mer-kezi (ÖSYM) Başkanı Ali Demir, nam-ıdeğer “kopyacı Cin Ali”, (tartışmalarsürerken Ali Demir’in 1990 yılında Al-man Peter Latzke’nin yazdığı makalele-ri Teknik ve Tekstil adlı dergide dokuzbölüm süren bir yazı dizisini kendisiyazmış gibi gösterdiği, bu durumun ar-dından okulundan atılacakken araya“kıdemli” hocalarının girdiği ve bu iş-ten kısa bir özür yazısı yazarak kurtul-duğu ortaya çıktı! Ne tesadüf!) şifretartışmalarına bildik ve beklenilen birşekilde ilk yanıtı verdi: Şifre mifre,kopya mopya yok kardeşim!

Kopyacılıktan sabıkalı başkan De-mir’in açıklamasından bizler pek tat-min olmadık. Her ne kadar Milli Eği-tim Bakanı Nimet Çubukçu, Adalet Ba-kanı Cemil Çiçek, YÖK Başkanı Yusuf

Ziya Özcan, Cumhurbaşkanı AbdullahGül ve ille de yorum yapmazsa olmazı-mız başbakan Recep Tayyip Erdoğan“tatmin” olmuş olsa da; yapılan açıkla-malar ne öğrencilerin, velilerin, eğitim-cilerin sokağa dökülmesini ne de siste-me olan güvensizliğinin artmasını en-gelledi. Oysa onlar; 2010 yılında KPSSsınavında ortaya çıkan, yine meselenin3-5 kişinin üzerine yıkılması ve ardın-dan sınavın iptal edilmesi olayından“ders çıkardığını” gösterme gayretiylekapılarda arama bahanesiyle öğrencile-re adeta işkence etmiş, kopya olayları-nın açığa çıkmasının hıncını öğrenci-lerden çıkarırcasına öğrencilere aramayapmışlardı! Öğrencilerin kalemlerinidahi içeri almayarak kopyayı engelle-mek için ellerinden geleni artlarınakoymamışlardı oysa! Ama bak sen şuişe!

Tepkiler artmaya,sistemin kopyacılığısokaklarda yükseksesle dillendirilmeye,binlerce genç facebo-ok gibi sosyal payla-şım siteleri üzerindensokakları zapt etmeyebaşlayınca açıklama-ların da rengi değişti.Önceleri sadece bası-na verilen soru kitap-çıklarında böylesi birdurumun olduğu söy-leyen Demir, halkıntatmin olmaması üze-rine şifreleme olayınındoğru olduğunu kabuletmek zorunda kaldı.Kabul etti ama şifre-nin “sehven” olduğu-nu ve bu şifrelemeyeneden olanın da soru

kitapçıklarının hazırlandığı MeteksanBilgi İşlem’deki bir çalışanın “işgüzarlı-ğı” olduğunu eklemeden geçmedi.

Bu olaylarda normal olarak adı ençok öne çıkan Demir oldu. Şimdi so-kaktaki öğrencilerden burjuva-feodalgazetelerin kalemşorlarına kadar her-kes Ali Demir’in istifa etmesini istiyor.İnsaf yahu! Burjuva demokrasisininvar olduğu ülkelerde bile bakanlar, işle-ri eline yüzüne bulaştırmadan ya dahalkın tepkisini üzerine çekmeden isti-fa etmeyi düşünmüyor! Kaldı ki bizimgibi ülkelerde bakan ya da başkan dedi-ğin halkın gözünün içine baka baka ya-lan söylemezse, işi eline-yüzüne bulaş-tırsa dahi o yüzündeki pislikle “bak negüzel oldum” diye yüzsüzlük yapmazsane o bakana bakan denir ne de o başka-na başkan! Ali Demir ne yapsın?

Hepimiz küçükken Süperman isimliçizgi filmi seyretmişizdir. Söz konusuçizgi film, havada uçan bir nesneyi gö-ren insanların yorumları ile başlar. Biri“o bir uçak!” der, diğeri “hayır, o birgök cismi!” der, bir diğeri ise “hayır,hayır o bir süper kahraman!” der. Enson da bir eli havada bir eli göğsününüzerinde uçan Süperman çıkar sahne-ye. Şimdi her Erdoğan televizyona çık-tında bu sahneyi hatırlıyoruz. Nasıl ha-tırlamayalım? AKPM’deki açıklamasın-da ülkedeki “demokrasinin, ifade öz-gürlüğünün, tüm haklarının güvencesi”olduğunu söylemedi, “vatandaşımınhaklarının güvencesi benim” demedimi? Dedi.

Erdoğan, şifre olayının ardındanöğrencilerin sokaklara döküldüğünügördüğünde de “ezilenlerin ve mazlum-ların savunucusu” olarak ortaya çıktı vededi ki “Bu ülkenin başbakanı olarak,YGS ile ilgili iddiaların tamamının ta-kipçisiyim. Gençlerimiz rahat olsun-

lar, müsterih olsunlar, gönül rahatlığıiçinde ikinci sınava hazırlansınlar. (…)Bırakın kurumlar görevini yapsın. Hiçkimsenin asla ve asla hakkı yenemez.Buna müsaade etmeyiz. Gençlerimizbunu böyle bilsin!” Şerzan Kurt, ErdemAydın gibi öğrenciler hala sokak orta-sında öldürülürken, öğrenciler haklarıiçin her sokağa çıktığında kolluk kuv-vetlerinin, ÖGB’nin saldırısına uğrar-ken, haklarında soruşturmalar açılır-ken; müsterih olalım; ne de olsa arka-mızda Erdoğan var!

Ancak ErdoğanMAN söz öğrencieylemlerine geldiğinde “ezilenlerin vemazlumların savunucusu” olmaktan çı-karak, bu kez tehditlerini yinelemeyebaşlıyor. İlk olarak ÖSYM’nin “şifreyok” açıklamasının ardından, Fransaziyareti öncesi havaalanında gazetecile-rin sorularını yanıtlayan Erdoğan “Buarada bir şey çok açık, net belli herhalde birilerinin tezgahı bozuluyor kibu işten çok rahatsızlar. (…) Buradazaman kaybıyla ikinci imtihanı engel-leme gayretleri var ve sokaklara kim-lerin döküldüğü ortadadır. Bunlarınprovokatif eylemleri hiçbir zaman buYGS imtihanını da bence olumsuz yön-de etkilememelidir diye düşünüyorum”dedi! Bu tehdidin yeterince anlaşılma-dığını “düşünen”, halkın bu açıklama-lardan nasıl “tatmin” olamadığına akılsır erdiremeyen Erdoğan, öğrencilersokakları doldururken, tehditlerine de-vam etti. Önce öğrencilerin sokağa yan-sıyan öfkesinin, CHP ve MHP gibi şim-diye kadar eğitim sisteminde kâr verant elde etmek dışında bir şey yapma-yan “muhalefet” partilerinin fırsatçıkışkırtması olduğunu savundu. Seçimöncesinin verdiği bir “politize”, bir “du-yarlılık”la bu konuda laf üreten zihni-yetlere bunu yakıştırmak, herhaldeAKP açısından da bir seçim politikasıolsa gerek! Erdoğan bu yorumunun ar-dından ekledi: “Taksim'de bin kişiyi,iki bin kişiyi yürütmek, iki bin genciyürütmek problem değil. Onlar YGSsınavının karşısında tavır ortaya koy-duklarını açıklarken, biz de kalkarızonların karşısına 5 bin, 10 bin tanegenci koyarız!”

Kuzey Afrika’da yaşanan ayaklan-maların burnumuzun ucundaki Suri-ye’ye kadar gelmesiyle ülkemizde debenzer olayların yaşanmasından duyu-lan korkunun, endişenin bir ifadesiolan bu tehdit; sokağa dökülen Kürtulusu başta olmak üzere işçi, emekçilerve ille de öğrencilerin eylemliliklerindehaklı bir durumun sonucudur!

ÖSYM ardı ardına şu açıklamalarıyaptı:

- Önce “sadece basına dağıtılan ki-tapçıkta sorun var” dedi, ardındanikinci, üçüncü sorunlu kitapçık ortayaçıktı.

- “Basında şifre denilen durum, hiç-bir adayın kitapçığında yok” dedi, son-

“Biz de kopya olmazabiii!”

“Tüh! Kusura bak-mayın, acemilik!”

O bir süper kahramanErdoğanMAN

Hayatımızdan dahakaç sene çalacaksınız

ggeelleecceekk bbiizziizz!!

ŞifreSSiizzsseenniizz,,Öğrenci Seçmeve YerleştirmeMerkezi (ÖSYM)Başkanı Ali De-mir, nam-ı de-ğer “kopyacıCin Ali”, şifretartışmalarınabildik ve bekle-nilen bir şekildeilk yanıtı verdi:Şifre mifre, kop-ya mopya yokkardeşim!

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111

ra hepsinde olduğunu kabul etti.- “Bu tür bir şifre ilgili yazı-

lımdan çıkmaz” dedi, sonra aksi-ni kabul etti.

- “Şüphe doğuracak tek sınavbile yapmadık” dedi, hem de enyakın zamandaki kendisindenönceki ÖSYM başkanı Ünal Yarı-mağan’ı koltuğundan eden 2010KPSS kopya rezaletini yok saya-rak(!), ama sonra işi Metek-san’da çalışan ‘bir işgüzar’a yıktı.

“Her sınav sonrası skandalla-rın ortaya çıkmasından bıktık.Okuma hevesi bırakmadılar. Mo-ralimizi altüst ediyorlar”, “Beniminancım yok. Sisteme de,ÖSYM’ye de. Ama çalışmaya de-vam edeceğiz. Çalışmayıp ne ya-pacağız. İpinden çekilen kuklalargibiyiz. Alıp başımı giderim demehakkımız yok ki”, “Hakkımızı isti-yoruz. ÖSYM’ye güvenmiyoruz!”Bu sözler, gazetelere röportaj ve-ren liselilerden bazılarının söyle-dikleri, yani basına yansıyanlar…Sınav stresiyle yaşamı zehir olanve gün geçtikçe sınavlar konusun-da sisteme güvenini yitiren gen-çliğin duyduğu öfkenin ve “çare-sizliğin” ifadeleri…

Senelerdir gecesini gündüzü-ne katan; anne-babasının ya dakendisinin emeğini okul, dersha-ne, kurs vs.’ye yatırmak zorundakalan; ekmeğinden, sokağından,arkadaşlarından, dinlencesinden,eğlencesinden kısan; okul parasıdiyerek çalıştığı işyerinde iş cina-yetine kurban giden öğrencileriçin yapılan açıklamaların hiçbiri“tatmin” edici değildi. Zaten ola-mazdı da!

Neden? Çünkü yaşanan, basitbir kopya olayı değil… Yaşanan,eşit olmayan eğitim alma koşul-larında yetişen 1 milyon 700 binadayın emeğiyle oynamak, eme-ğini çalmaktır. Yaşanan, sınavlarüzerinden çıkar sağlamaktır.(Keza Türkiye’de yapılan tüm sı-navların toplam cirosu 5 milyariken, yılda ortalama 40 sınav ya-pan ÖSYM’nin payı, bu cironunüçte ikisini oluşturuyor!) Tabiibir de Türkiye’nin “sayılı” üniver-sitelerinin “sayılı” bölümlerinebelli kesimleri yerleştirerek, ege-menlerin başta halk gençliği ol-

mak üzere halkın geleceksizliğiüzerine kurulu geleceğini garantialtına almaktır.

Yapılan açıklamalar nedentatmin edici değildir? Çünkü ya-şanan bu kopya ne ilk ne de sonolacaktır. Girilen her sınavda ip-tal edilen sorular, üniversiteye“torpilli” girişler, en son 2010KPSS’de de olduğu gibi iptal edi-len sınavlar, var olan sınav siste-minin artık çuvala sığmayan vedışarı taşan yanlarıdır.

Bu süreçte en çok tartışılankonu sokağa dökülen öğrencile-rin eylemleri oldu. Özellikle 15Nisan Cuma günü gerçekleşenboykot eylemiyle alanları doldu-ran gençliğin eylemleri hem sis-temin yaklaşımı hem de devrim-ci, demokratik ve yurtsever genç-lik hareketi açısından birçok ko-nuda elimize veri oldu.

Öğrenci eylemliliklerinin bur-juva-feodal medya tarafından ençok ön plana çıkarılan ve övülenyönü örgütsüzlüğü ve “politik he-defler belirlememesi” ve “siyasal-laştırılmaması” oldu. Keza şifreyiaçığa çıkardığını ve sokağın sesi-ni okura taşıdığını iddia eden Ra-dikal gazetesi yazarlarından Cü-neyt Özdemir’den Murat Yet-kin’e, Eyüp Can’a herkes protes-toların bu yönünü yüceltiyor veTürkiye’de böyle eylemlerin ilkdefa olduğunu sanıyorlardı! Ayrı-ca kendisine şimdiye kadar ne-den öğrenci eylemlerine ilişkinyorum yapmadığı sorulan CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ-lu’nun “olayın siyasileşmesini is-temediği” için açıklama yapmak-tan çekindiği cevabı da bunlar-dan biri…

Son zamanlarda özellikle ya-şanan halk ayaklanmalarında dagençlik eylemlerinde olduğu gibiön plana çıkan facebook vs. sos-yal paylaşım ağlarının kullanıl-ması meselesinin bu kadar gün-demleştirilmesi, bu eylemlerin“politikleşmesinden” ya da “siya-sileşmesinden” endişenin yarattı-ğı bir psikoloji olsa gerek!

Gelelim gençlik hareketi açı-sından eylemlerin durduğuyere… Bu eylemler, her ne kadar“örgütsüz” dahi olsa, sokağa dö-külen binlerce genç bir daha so-kaktaki eyleme katılmayacak bileolsa; eylemlerin ardından ortayaçıkan tablo acilen incelenmesigereken bir durumdur. Bu çerçe-vede ilk olarak görülen öğrencigençlik başta olmak üzere gençli-ğin geleceğe dair umutlarının gi-derek kaybolduğu ve gençliğingeleceksizliğe mahkûm edildiği-dir. İkincisi bu durum karşısındagençliğin örgütsüzlüğü ama bunarağmen tepkisini sokakta göster-me kararlılığıdır. Ki özellikle yeniyol ve yöntemlerin, daha genişbir bakış açısının kendisini da-yattığı gençlik örgütlenmesindeolmazsa olmaz nokta budur vebunun zemini de vardır. Bu sü-reçte demokratik ve yurtsevergençlik örgütlerinin kısmi bir ha-reketliliği söz konusu olsa da tümbunlar kapsayıcı bir durumdadeğildir. Tam da bu noktadaYeni Demokrat Gençlik ta-rafından başlatılan “Gele-cekSizsiniz” kampanyası po-litik olarak oldukça yerindeve kapsayıcı bir kampanya-dır. Bu ve benzeri kampanyala-rın örülmesi ve daha zengin-daha etkili-daha pratik içinde birhat izlenerek yaşama geçirilmesigerekiyor.

Aslında ortada bir kavrammeselesi de var. Her ne kadar ey-lemlerin “politik olması” ile “in-sanların tepkilerini dile getirme-si” ayrı kavramlar gibi kullanılsada, halkın toplu bir şekilde tepki-sini devlet aygıtları ile değil vebunlardan ümit keserek sokak-larda dile getirmesi, hak aramamekânı olarak sokağı tercih et-mesi başlı başına “politik” bir du-rumdur. Aslında hem egemenlercephesinin hem de burjuva-feo-dal medyanın tüm bu söylemleri-nin altında yatan gerçek, bu poli-tik tepkilerin örgütlü bir durumadönüşmesidir ki, bu egemenleraçısından en büyük kâbustur!Haksızlar mı? Hele de söz konu-su gençlerse, görün siz esen isyanrüzgârının fırtınaya evrilişini!

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088

Yapılan açık-lamalar nedentatmin edicideğildir? Çünkü yaşa-nan bu kopyane ilk ne deson olacaktır.

YGS’ye 2 senedir ailem ekonomik imkanlarını zorla-yarak gönderdiği dershanede hazırlanıyordum. Bu sı-nav geleceğimi etkileyeceği için ailem ve ben, 2 senedirstresli bir hayat yaşıyoruz. Ben, okul-ev-dershane üçge-ninde sıkışmışken, ailem de dershane taksitlerini öde-mek için daha çok çalışıyordu. Bu paralı, yandaş, ele-meci sınav sistemine hazırlanmak için zamanımdan,ilişkilerimden feragat etmek zorunda bırakıldım.

Şifre skandallarını ilk televizyondan öğrendiğimdeçok da şaşırmamıştım bu duruma. Geçen seneki KPSSkopya skandalı ve bundan önceki skandallar, ben de ar-tık normal bir tepkiye yol açtı. Bu emek hırsızlığı be-nim, ailemin ve milyonların geleceğini hiçe saymaktır.Siz, 2 yıldan beri fedakarca çalışıp emeğinizin hiçe sa-yılması nasıl bir duygu hissediyorsanız, ben de öyle his-sediyorum.

Sonunda devletin bunca zamandır emeklerinin sö-mürülmesine dayanamayan biz öğrenciler için şifreskandalları bardağı taşıran son damla oldu. Kendiliğin-den gelişen refleks eylemlere kitlesel katılımlar, öğren-cilerin sabırlarının kalmadığını çok net gösteriyor. Ken-di hazırladıkları yaratıcı pankartlar, dövizler ve slogan-lar potansiyel bir kitlenin habercisidir.

Şifre meselesinin ardından cumhurbaşkanının “Bentatmin oldum” demesinin ardından diğer yalaka kuy-rukçuları da hep bir ağızdan “ben de tatmin oldum”,“ben de”, “ben de” gibi açıklamaları bizleri hiç mi hiç tat-min etmedi. Başbakan “Bu işin garantisi benim” diyerekinsanları boş laflarla kandırmaya çalışıyor. Başbakana“Sen kim oluyorsun da bu işin garantörü oluyorsun?”diye soruyoruz. Evet, bu işin garantörüsün, bu yozlaşmışsömürücü sistemin garantörüsün; ona sözümüz yoktur.Ama şunu bilin ki bunların hesabını soracağız!

(İstanbul’dan bir YDG’li)

LYS, YGS... Êdî bese!

Emeğiniz gaspedilirken nasılhissedersiniz?

Aynen öyle!

YYaaşşaammddaann nnoottllaarr 2299

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111 ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//00883300 KKüüllttüürr--SSaannaatt

- Adalılar grubunu kısaca anlata-bilir misiniz?

- 2005 yılında Önder Babat Kültür Mer-kezi bünyesinde Önder Babat Müzik Toplu-luğu olarak başlayan grubumuz, yürüyüşüne“Adalılar” olarak devam etme kararı aldı. Ogünden bugüne Grup Adalılar olarak türkü-lerini söylemeye devam ediyor. Grup ele-manları solistler Sertaç Şanlı, Kader Eren,Derman Şahin; bağlama Ümit Yıldız, kemanÖzgür, kement-davul Burak Yılmaz, gitarEren Günel, eğitmenimiz Serhad Raşa.

- Grup nasıl bir ihtiyacın doğrultu-sunda kuruldu?

Adalılar geçmişte devrimci sanatı toplu-ma yaymak için önemli bir gayret sarf etti.Köklerimizin ve geleneğimizin sürdürücüyüz.Adalılar gelenek olarak sahip çıktığımız birgrup. Grubun ismi bizim için yaratılmışönemli bir değer. Albüme geleneği sürdürmeçerçevesinde Önder Babat marşıyla başladık.Önder bizim çalışmalarımıza yön verenönemli bir değerimiz; ona borcumuzu yazdı-ğımız şarkıyla ortaya koymak istedik. Bun-dan sonra da yaratacağımız ürünlerimizdeÖnder’i hep yaşatacağız. Albümlerimizdekiparçalar sadece bulunduğumuz süreçte mey-dana gelen bir albüm değil 40 yılık bir kültü-rün ve mücadelenin ürünüdür.

- Grup Adalılar nasıl birsanat mücadelesi veriyor?

- Derman Eren: Adalılar sosya-list, gerçekçi bir sanata ve dünya gö-rüşüne sahip. Sanatı ve kültürühalktan koparıp, kendi sınıf gerçekli-lerine göre kurgulayan egemenlerin bu poli-tikalarını, halkın kendi sanatını icra ederekboşa çıkaracağız.

Yaptığımız ve yapacağımız albümlerle,bu coğrafyada yaşayan halkların sesi olmayaçalışacağız. “Geceyi Kuşatanlara” albümü deböyle bir gerçeklik üzerinden üretildi. Al-bümlerimizi kahramanca direnen ve bedelödeyenlere adadık. Grup Adalılar sadece birkurumun veya bir yapının müzik grubu değilbütün ezilenlerin ve buna karşı mücadele ve-renlerin aynı zamanda bütün devrimcilerinmüzik grubudur. Bu alanda biz de GrupAdalılar olarak “devrimci dayanışma” vurgu-sunu her zaman yapmaya çalışıyoruz herzaman da dile getiriyoruz. Bu ruh, Denizlerinidamını engellemek için Tokat radar üssünübasarak üç İngiliz mühendisi kaçıran ve buuğurda ölümü göze alan Mahir Çayan ve yol-daşlarından gelmektedir.

- Çalışmalarınız hakkında birazbilgi verebilir misiniz?

- Adalılar ilk çıkış albümümüz. Konsep-tini ona göre hazırlandık. Albüme daha çokmücadele gerçekliğini anlatan eserleri koy-duk. İlkay Akkaya ve Adalıların eski solistle-rinden Hakan Yeşilyurt da katkı sundu.Devrimci müziğin gelişimi ve dayanışmanınsağlanması açısından bu katkı çok önemli.

- Serhat Raşa: İlk albümümüzde bucoğrafyada konuşulan dillere yer verme nok-tasında bazı eksiklerimiz oldu. Bundan son-raki albümlerde buna yönelik bir çalışmamızolacak. Çok dilli şarkılar söylemeyi düşünü-yoruz. 8 Mayıs İzmir, 6 Mayıs İTÜ ÖğrenciŞenliği konserlerimiz olacak.

- Son olarak ne söylemek istersiniz?- Yaşadığımız coğrafyada saldırılar hak

gaspları devam ettikçe bizler türkü söyle-meye ve ezilenlerden taraf olmaya devamedeceğiz. O büyük gün gelene kadar bizler debunun mücadelesini vermeye devam edece-ğiz. Türkülerimizi milyonların korosuylahaykıracağız.

(Bir ÖG okuru)

Özgür Gelecek okurları olarak ÖnderBabat Politik Tiyatro Topluluğu oyuncu-larından Eray Sargın ve Yönetmen Bil-gecan Göker’le birer söyleşi gerçekleş-tirdik.

- Önder Babat Politik TiyatroTopluluğu’ndan bahseder misiniz?

- Eray Saygın: Topluluk, 2008 yı-lında Önder Babat Kültür Merkezi bün-yesinde oluşturuldu. ÖBKM politik Ti-yatro Atölyesi’nin ilk üretimleri olan“Güneşe Merdiven Dayayanlar” ve“Sesleniş” aynı zamanda ilk şiir-oyunla-rımızdı.

2009 yılındaki üretimlerimizden do-ğan “Ana” uzun soluklu ilk oyunumuzoldu. Bu oyun, İstanbul’un çeşitli semtle-rinde ayrıca Samsun, Ankara, İzmir, Ko-caeli ve İnegöl turnelerinde izleyicileriylebuluştu. 15. Ankara TAKSAV Uluslarara-sı Tiyatro Festivali’ne de katılan oyun; iz-

lenildiği her yerde coşku ve beğeni ilekarşılandı. “Ana” oyunu şimdiye ka-dar toplam 12 gösterimde 4000 kişitarafından izlendi.

- Bu oyununuzdan bahsedermisiniz?

- Bilgecan Göker: “Ana” oyunugünümüz koşullarına çok yakın. Buoyunda 1917 Rusya’sındaki işçilerindevrime giden mücadelesi, oğlu tara-fından bilinçlendirilen “ana” karakteriüzerinden aktarılıyor. Günümüz ko-şullarında oyundaki gibi bir değişim

ve dönüşüm zor gözüküyor ama bize dü-şen görevler oldukça fazla. Özellikle dev-rimci, demokrat, aydın kesimlerin sanat-sal alandan güncel siyasal alana kadarmücadeleyi her kesime ulaştırmasıönemli bir görev. Bizim amacımız sanatı,kalburüstü insanların üretimde bulundu-ğu, belirli bir kesime hitap eden anlayış-tan kurtarmak. Çünkü sanat etkili kulla-nıldığında iyi bir silah, örneğin insanlargörsel bir şey izlediğinde özellikle “Ana”oyununda kendilerinden çok şey buldu.

Oyunda evladını yitiren 17’lerdenOkan Ünsal’ın annesi de yer aldı.

- İkinci oyununxuz olan TutsakKentin Öyküleri hakkında nelersöylersiniz?

- Evet, ikinci oyunumuzu 17 NisanCumartesi günü Haldun Dormen Tiyat-rosu’nda sergiledik. Bu oyunumuz birkara güldürü. Artık bir ülke, kentleriyleinsanlarıyla kocaman bir tutukevidir.

Din bezirganlığı ile her türlü yolsuzluğuizleyen, ruhları tutsak edilmiş insanlar…Geleceğini düşlemek ve planlamak yerinebugün ekmeğini bulabildiğine şükrede-rek susanlar…

Bu tutsaklıklara sessiz kalan iktidarlaçıkar ortaklığı kuran medya patronlarıkanalları ile uyuşturulmuş ele geçirilmişkoca bir ülke… Bu sürek avını sessizce iz-leyen, suskun bir halk! “Tutsak KentinÖyküleri” güldürür, güldürürken düşün-dürebilir. Ozan Hasan Hüseyin’in dediğigibi; Matarasında suyu/Torbasında ek-meği/Kemerinde kurşunu kalmamış-lar/Belki ayakta tutabilir!

Bu oyununda “Ana” oyununa göre ar-kadaşlarımız daha fazla tempo ile çalıştı-lar. Ana oyununda bir iki rol alan arka-daşlar ,“Tutsak Kenti Öykülerinde” iseüç, dört rol aldılar

- Türkiye’deki insanların tiyat-roya yaklaşımını nasıl değerlendi-riyorsunuz?

- Eray Saygın: Biz aslında her ke-simden insanlara ulaşmaya çalışıyoruz,fakat oyunumuza özellikle üniversite öğ-rencilerinin ilgisi çok fazla. Genç arka-daşların bu ilgisi bizi oldukça memnunediyor, ancak az önce de belirttiğim gibibiz sadece bir kesimi değil toplumun tümkesimlerine ulaşmayı hedefliyoruz.

- İleri süreçte yapacaklarınız-dan biraz bahseder misiniz?

- 7 Mayıs Bahçelievler Yeni Sah-ne’de saat 13.30’da “Ana” oyununu oy-

nayacağız.- Son olarak ne söylemek ister-

siniz?- Önder Babat Politik Tiyatro Toplu-

luğu sadece Önder Babat Kültür Merkezibünyesinde oluşan bir ekip değildir. Bü-tün devrimcilerin oluşturduğu bir ekip-tir. Bu anlamda herkesin desteğini bekli-yoruz.

““PRESS”” eeüüçç ddaallddaa ööddüüll

H. Merkezi: 90’lı yılların orta-sında gerçeğin peşinde bedel ödeyenGündem gazetesi çalışanlarını konuedinen Press filmi, 17 Nisan günüLütfü Kırdar Kongre Merkezi’nde ya-pılan İstanbul Film Festivali’nde 3dalda ödül aldı.

Festivalde film adına ödülleriSedat Yılmaz aldı. Yılmaz yaptığıkonuşmada ödülü Gündem GazetesiBatman muhabiri Yahya Orhan’aadadığını belirtti. Yahya Orhan’ın ga-zete bürosundan çıktığında “kimliğibelirsiz kişiler” tarafından katledildi-ğini, vurulduğu yer karakola 150metre uzaklıkta olmasına rağmenkatillerin bulunamadığını belirtenYılmaz bağımsızlık ve özgürlük adınaölümsüzleşenlerin değerinin filmödülleri ile sınanamayacağını da be-lirtti. Onların kavgasını sürdürmeninonlara verilecek en büyük ödül oldu-ğunu söyledi.

SSaannssüürr ssiillssiilleessiissüürrüüyyoorr

H. Merkezi: Yönetmen-liğini Aydın Orak’ın yaptığı“Bir Başkaldırış Destanı:Bêrîvan” isimli film Kültürve Turizm Bakanlığı’nın san-sürü ile karşılaştı. Abdülha-mit dönemini aratmayacaksansür saldırılarına bu vesileile bir kez daha tanık olduk.Nisan sonu itibari ile yayım-lanacak olan film hiçbir ge-rekçe gösterilmedenyasaklandı. Konu hakkındaaçıklama yapan yönetmenOrak, bu ay sonunda vizyonasokmayı planladıkları filmiçin 20 gün önce bakanlığaeser işletme belgesi için baş-vurduklarını, ancak başvuru-larının reddedildiğini ve bunedenle filmi Türkiye’de gös-terme olanaklarının kalmadı-ğını belirtti.

İstanbul Film Festivalkapsamında gösterilen film,1992 yılında Cizre’de yaşanankanlı Newroz’u anlatıyor.Film,17 kişinin katledildiğiNewroz’da 17 yaşındaki Bêrî-van’ın, başından hiç çıkarma-dığı kefiyesiyle kalabalığaöncülük ederek simge halinegelmesini konu ediniyor.

DDeevvrriimmccii ssaannaattıı ttoopplluummaa yyaayymmaa hheeddeeffiiyyllee

ÖÖnnddeerr BBaabbaatt PPoolliittiikk TTiiyyaattrroo TToopplluulluuğğuu iillee kkııssaa bbiirr ssööyylleeşşii

GGrruupp AAddaallııllaarr

Özgür Gelecek okurları olarak Grup elemanlarındanKader Eren, Derman Şahin, Eren Günel, Sertaç Şanlı ilebir söyleşi gerçekleştirdik:

Açıklama: Elimize e-posta yoluylageçen aşağıdaki bildiriyi güncelliğin-den dolayı aynen yayımlıyoruz.

Çeşitli Milliyetlerden TürkiyeHalkının Emekçi Kadınlarına;

Savaşın tam ortasında, kavgamızınen sıcak mekânı Dersim’de, partimiz

TKP/ML’nin 5kadın militanı,

kış üslenimsürecinde ya-

şanan bir kazasonucu barına-

ğın çökmesiyleşehit düştüler.Belki gözlerimizbiraz nemliama yasta de-ğiliz. Onlarıngidişini sava-şın daha ilerimevzileri

için davetkabul

ediyo-ruz!39 yıl-

lık savaşpratiğiiçinde,

Meral Yakar’dan Çiğdem Yılmaz’a on-larca kadın yoldaşını güneşe uğurlamışolan partimiz TKP/ML’nin 5 onur abi-

desini Şubat ayı-nın ilk günlerindesonsuzluğa uğur-ladık. Onlar ya-şamlarıyla olduğukadar ölümleriylede örgütlenme,önderleşme ve sa-vaşı yükseltmeçağrısının en ka-rarlı, en direngen,en içten sesi oldu-lar.

Onlar, ezilenlerin ezileni tümemekçi kadınlara bir mesaj ilettiler.Zincirleri kırmanın, örgütlenerek öz-gürleşmenin, özgürleşerek insanlaşma-nın mesajıdır bu! Emekçi kadınlarınkurtuluşunun devrimde, sosyalizmde,komünizmde olduğunun bir kez dahaama en ileri mevzilerden ilanıdır bu!

Ölümsüzlüğe yürüyen yoldaşlar,genç kadınlara, kendilerini sarıp sar-malayan, geçmişi unutturup geleceğiniyok eden sisteme karşı mücadele bayra-ğını yükseklere taşıma çağrısı yaptılar.Olgunlaşmanın, büyük işler başarma-nın, zayıflıklara teslim olmamanın yo-lunu çizdiler. Ve onlar, zincirlerinihalka halka kırdıklarında kadınlarınnasıl komutanlaştıklarını, önderleştik-lerini gösterdiler…

Partimiz Merkez Komitesi üyesi veDersim Bölgesi siyasi komiseri SefagülKesgin, Gerilla Birliği Komutanlığı gör-

evini yürüten Nurşen Aslan ve savaşçı-larımız Gülizar Özkan, Fatma Acar veDerya Aras yoldaşlar; kadınların partiile bütünleştiklerinde, parti ile yürü-düklerinde, partiye güvendiklerindekendilerine yüklenen toplumsal rol vekişiliği nasıl da paramparça ettiklerinigösterdiler.

Yoldaşlarımızın parti ve ordu kade-melerinde aldıkları en üst görevler netesadüf ne de bir lütuf eseridir. Onlarbu görevleri layıkıyla yerine getirirkenyaşamlarını ortaya koydular. Her biriazmin, cesaretin ve kararlılığın sembolüoldular. Biz komünist kadınlar olarakonların mirasına sahip çıkacağımıza

emekçi halkımızönünde ant içiyoruz.

Onların anısı ve mü-cadelesi, komünistkadın faaliyetimizin iz-leyeceği yolu aydınlat-makta, hedeflerimiziberraklaştırmakta, ka-rarlılık ve cesaretimiziartırmaktadır. Komü-nist kadınların yürüte-ceği kavga; Eylem,Emel, Özlem, Dilek ve

Sevda yoldaşları rehber alacak, onlarınyolundan gidecektir. Attığımız heradımda, kırdığımız her esaret zincirininhalkasında, kadınların kurtuluşu içinher hamlemizde, düşmanın beynineinen her yumruğumuzda onların adıolacak!

Tüm kadın yoldaşlaraçağrımızdır!

Partimiz ve ordumuzun 5 kadın sa-vaşçısı, bizlere büyük bir misyon devre-derek ayrıldılar aramızdan. Değeri veönemini bir kat daha artırdıkları bugörevi yerine getirmek, tüm parti kad-rolarının ama öncelikle de bizim görevi-mizdir. Silahlarını devralmamız,bayraklarını daha yükseklere kaldırma-mız, savaşlarını ileri taşımamız için ko-münist ideolojimize, ezilen halklara,proletaryanın temsilcisi partimize ve dekendimize güvenelim. Onların çağrısına

yanıt olalım; örgütlenelim, önderleşe-lim, savaşı büyütelim!

Halk Savaşçıları ölümsüzdür!Her anımız Eylem, Her yanımızEmel, Özlem, Dilek ve Sevdaolacak!And olsun ki, onları savaşın enkızıl günlerinde yaşatacağız!

TKP/MLKadın Komitesi

24 Nisan günü Dersim’de düşen 5kızıl karanfil için 1 Mayıs Mahallesi’ndebir anma programı düzenlendi. Partizantarafından organize edilen eyleme DHF,BDP, ESP, Alınteri, BDSP, EHP veSODAP destek verdi. 5 kızıl karanfilşahsında yapılan anma devrimci daya-nışmanın en somut adı oldu. Karakoldurağında bir araya gelen kitle, 5 kızılkaranfilin fotoğraflarının bulunduğu“Halk savaşçıları ölümsüzdür” ya-

zılı pankart açarak 18 Mayıs Caddesi’ndeyürüyüşe geçti. “Gerillalar ölmez ya-şasın halk savaşı”, “Yaşasın devrimcidayanışma”, “Kadınlar kavgayı bü-yütüyor”, “Önderimiz İbrahim Kaypak-kaya” sloganlarının atıldığı yürüyüşemahalle halkı da alkışlarla destek verdi.

Son Durak’a kadar yapılan yürüyüşsırasında yol trafiğe kapatıldı. BuradaPartizan adına bir açıklama gerçekleş-tirdi. Yapılan açıklamada “Onlar; De-

mokratik Halk Devrimi mücadele-sinde beş kızıl cesaret örneği ola-rak yaşayacaktır. Halkımızın buyiğit evlatlarından boşalan kavgamevzilerini yeniden doldurmak,uğruna yaşamlarını verdikleri De-

mokratik HalkDevrimi müca-delesini zaferetaşımak boynu-muzunborcudur” de-nildi.

Açıklamada ay-rıca uğruna canla-

rını feda ettikleri onurlu mücadeleninbüyütüleceği, kavga bayrağını daha yük-seklere taşınacağı sözü bir kez daha yi-nelendi. Şehit düşenlerin ailelerinin dekatıldığı anma, söylenen türküler vemarşlarla son buldu.

2299 NNiissaann--1122 MMaayyııss 22001111ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk//0088 3311OOkkuurr ppoossttaassıı

SEFAGÜL KESGİN, NURŞEN ASLAN, GÜLİZAR ÖZKAN, FATMA ACAR, DERYA ARAS...

PARTİMİZİN 5 KADIN ŞEHİDİ, ÖRGÜTLENME, ÖNDERLEŞME VE SAVAŞI YÜKSELTME ÇAĞRISIDIR!

Hoşçakalın yoldaşlar!Ölümsüzlüğünüz onurumuzdur!

Bu, bir Sevda’dırAlıp yüreğini avucuna

Koşmaktır deli dolu şehrin sokaklarından

Dağların doruklarınaOnların ayak izlerine basa basa

Bu bir Dilek’tirKar altında kalan umutların

Her baharda yeşersin diyebilmektirKışla gölgesi altında

parçalanan ceylan çocuğunParçalarını toplamasın analar

Toplamasın görebilmektir

Bu bir Özlem’dirSüt kokulu bir bebenin teriniDerinden içine çekebilmenin

hasretidirYüreğini dağlara yaslayıp

Bulutların üzerinden mavzer elindebakarken uçuruma

Hayal etmektir çocuğunun gülüşünü

Bu, bir Emel’dir!Verebilmek için

dünyayı çocuklaraÇocukluğunu geride bırakıp

Tırmanmaktır uçurumlardan yukarılara

Ve bu, bir Eylem’dir!Teslim almak için yeryüzünü

Kadın olmak, insan olmak içinYangın yerine çevirmektir bu zulüm

düzeniniYüreği eylem, bileği eylem kılmaktır

Sevdamız kara kışı bahara çevirmektir

Dileğimiz alevi yangınaÖzlemimiz rüzgarı borana

Emelimiz, teslimiyeti direnişeVe Eylemimiz de ölümü

ölümsüzlüğe çevirmek olacaktır

Eylemimiz yaşamak, yaşamak, yaşamak olacaktır!

Bir ÖG okuru

SefagülKesgin

Sınıflar savaşının en ön safında, ge-rilla savaşı mevzilerinde beş halk savaş-çısı, beş kızıl karanfil daha ölümsüzlerkervanına katıldı. Kış üssünde, kadıngerillaların bulunduğu bölümde yaşa-nan göçük sonucu Proletarya PartisiMerkez Komite üyesi ve Dersim BölgesiSiyasi Komiseri Sefagül Kesgin, Ge-rilla Birliği Komutanlığı görevini yürü-ten Nurşen Aslan ve savaşçılarFatma Acar, Derya Aras ve Gülizar

Özkan 2 Şubat günüşehit düştüler.

Onlar; kavganıngürül gürül coşkusu, öf-kesi ve onur abideleriolan şehitlerimizdir.Onlar; geçmişi geleceğebağlayan birer köprü-dür. Zorlu ve meşak-katli yolda yürüyenlereesin ve ilham kaynağıolan kızıl yıldızdırlar…

Beşler; MeralYakar’dan Çiğdem Yıl-maz’a kadınların kurtu-

luş yolunu aydınlatan birer kızıl meşaleoldular. Yaşamlarıyla olduğu gibi ölüm-süzleşmeleriyle de kadının binlerce yıl-dır ezilmişliğine karşı bir isyanın adıdırartık onlar. Ve bu isyan daima, onlarınizinden yürüyecek olanların kalbinde vebeyninde yaşayacaktır. Ta ki sınıfsız vesömürüsüz bir dünya yaratılana ve in-sanlığın kurtuluşu sağlanana kadar…

Yaşamını devrimle anlamlandıran-ların öğütledikleri odur k,i gelecek bu-

günden kurulmaya başlandıkça, yarın-ların kaygısı bugünden taşındıkçaancak o zaman düşler gerçeğe yakınla-şacaktır. Düşleri gerçeğe dönüştürmekiçin, yaşamın her anında baskıya ve zor-balığa tereddütsüz direnmek ve kavgayıcan pahasına ilmek ilmek örmek gerek-mektedir.

Beş kızıl karanfilimiz 2 Şubat günüDersim’de ölümsüzleşmiş, kavga bayra-ğını zirvelere taşımak üzere bizlere dev-retmişlerdir. Onlar; Demokratik HalkDevrimi mücadelesinde beş kızıl cesaretörneği olarak yaşayacaktır. Halkımızınbu yiğit evlatlarından boşalan kavgamevzilerini yeniden doldurmak, uğrunayaşamlarını verdikleri Demokratik HalkDevrimi mücadelesini zafere taşımakboynumuzun borcudur.

Anıları ve değerli hatıraları önündesaygıyla eğilerek, uğruna canlarını fedaettikleri onurlu mücadeleyi büyütece-ğimizi, kavga bayrağını daha yüksek-lere taşıyacağımızı bir kez daha ilanediyoruz.

Partizan

Açıklama: Elimize e-posta yoluylaulaşan bildiriyi güncelliğinden dolayıaynen yayımlıyoruz.

Kürt, Türk, Çeşitli Milliyetler-den Halkımıza,

Halkımızın en değerli evlatların-dan, partimiz TKP/ML’nin seçkin kad-rolarından, halk ordusu TİKKO’nungözü pek savaşçılarından beşi daha ca-nımıza can oldu, kalbimize gömüldü!Partimiz Merkez Komitesi üyesi veDersim bölgesi siyasi komiseri Sefa-gül Kesgin (Eylem) yoldaş ile gerillabirliği komutanı ve savaşçılarındanNurşen Aslan (Emel), GülizarÖzkan (Özlem), Fatma Acar (Dilek)ve Derya Aras (Sevda) yoldaşlar;büyük bir özveri, kararlılık ve korku-suzlukla taşıdıkları kızıl bayrağı 2 Şu-bat’ta yoldaşlarına devrettiler.

Savaş cephesinde ölümsüzlüğe yü-rüyen yoldaşlarımızın Dersim’in do-ruklarında dalgalandırdığıproletaryanın bayrağı, onlara andımızolsun ki, ne pahasına olursa olsun zir-velerden inmeyecek, yaktıkları devrimmeşalesi sönmeyecektir. Onun içinumutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlıkher zaman uzaktır bize; onun için ka-yıplar, engeller ve zorluklar mani ola-mayacak mücadelemize.

Yoldaşların büyüttüğü mirasımızzengindir, mirasımız engindir, mirası-mız tükenmezdir. O miras ki İbra-him’den Süleyman’a, Kazım’danMehmet’e, Meral’den Çiğdem’e çoğala-rak gelmiştir; çağlayarak büyümekte,ölümsüzlük iksiri içirmekte, zafere ko-şullamaktadır. Artık daha fazla nedeni-miz vardır ve yoldaşlarımız her şeydenönce bu misyona can vermişlerdir.Şimdi onlar gibi olmanın, onlar gibi sa-

vaşmanın, onlar için de dövüşmeninzamanıdır…

Devrim için savaşı ve halkın kurtu-luş davasını zafere taşıyacak olan prole-tarya ideolojisinin mutlak ihtiyaçduyduğu özne, bu uğurda can bedeli birmücadeleye atılacak olan komünistler,devrimcilerdir. Buzlar bu sayede kırıla-cak, yollar bu sayede aydınlatılacak, kit-leler bu sayede seferber edilebilecektir.Demokratik Halk Devrimi, yaşamınıona adayanların, onun için her türlü öz-veriyi göze alanların omuzlarında geli-şecek; onun için ölenlerle zafereulaşacaktır. Devrimlerin yasasıdır bu.

Devrimciler, yoldaşlar,Kaybımız, acımız ve üzüntümüz bü-

yüktür. Ama öfkemiz, kinimiz ve savaşadört elle sarılma azmimiz de büyüktür.Bizim için her ölüm erken ölümdür, herölüm dağlardan yücedir. Ölümsüzlük,yalnız kendisi için yaşamaktan vazge-çenlere mahsustur. Bu yüzden isterdağlarda, isterse sokakta, ister savaşa-rak, isterse direnerek ya da her neredeve biçimde olursa olsun; devrimci saf-larda yaşamını yitiren bütün militanlar,komünizmin bütün neferleri; öncümüz,öğretmenimiz, onurumuzdur.

Partimizin önder kadrolarından Se-fagül Kesgin ile savaşçı yoldaşlarımızNurşen, Gülizar, Fatma ve Derya;yalnızca Türkiye işçi ve emekçi sınıfları,Türkiye’nin ezilen halk ve ulusları içindeğil aynı zamanda Türkiye’nin emekçikadınları adına da savaşıyordu. Kadın-ların kurtuluşunun devrimin mutlakbaşarısından geçtiğini biliyor, savaşıkadınlar için de büyütüyorlardı. Onlar,komünist kadın hareketi tarihinin say-falarına altın harflerle yazılacak birsavaş ve mücadelenin merkezinde, ate-

şin tam ortasında ölüme yürüdüler…Her biri çeşitli kavga alanları ve mü-

cadele platformlarında, nihayetinde ge-rilla savaşı cephesinde uzun yıllardırbüyük emek sarf etmiş, önemli eylemve direnişlere imza atmışlardı. Devri-min ancak ezen sınıflara karşı amansız,soluksuz ve direngen bir savaşla başarı-labileceğini kavramış, bu bilinçle yolakoyulmuşlardı. Faşizmin bütün saldırıve işkencelerinin, her türlü zorluk veengelin durduramadığı kavgaları, parti-mize büyük yararlar sağladı, önemli de-neyim ve birikimler kazandırdı.

Şimdi halk savaşının bayraktarıolan yoldaşların çağrısına yanıt vermezamanıdır. Onlar için safları sıklaştır-manın, savaşı büyütmenin zamanıdır.Uğruna can verdikleri devrim mücade-lesinde daha büyük adımlar atmanın,kavgaya daha sıkı sarılmanın zamanı-dır. Gün, bize devrettikleri silahlarınelden ele geçmesi, savaş şiarlarının dil-den dile dolaşması zamanıdır. Görev,şehit düşen yoldaşlarımızın izinden gü-neşe yürümeyi başararak yerine getiri-lecektir!

Komünist bir dünya için şehitdüşenler ölümsüzdür!

Sefagül, Nurşen, Gülizar,Fatma ve Derya yoldaşlar andı-mız, onurumuzdur!

Halk savaşının beş kızıl gülühiç solmayacaklar!

Kahrolsun emperyalizm, fa-şizm ve her türden gericilik!

Sürüyor Demokratik HalkDevrimi, sürecek Halk Savaşı!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, ön-derliğindeki TİKKO ve TMLGB!

TKP/ML MK SBNisan 2011

ÖÖzzggüürr ggeelleecceekk

Beş Halk Savaşçısı ölümsüzler kervanına katıldı

EYLEMİMİZ, EMELİMİZ, ÖZLEMİMİZ, DİLEĞİMİZ VE SEVDAMIZA DAİR!