29
OSMANLI VE SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR ·07-09 2014: Yeri: Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,. Edirne

OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA ...isamveri.org/pdfdrg/D233548/2014/2014_YILMAZMN.pdf1 Enver Ziya Karal, "Tanzimat'tan Evvel Garplıl~ma Hareketleri (1718-1839)", Tanzimat,

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE VE SANAT DÜNYASINDA

BALKANLAR

Milletlerarası Tartışmalı İlıni Toplantı · 07-09 Mayıs 2014:

Toplantı Yeri: ~ Trakya Üniversitesi Balkan Kongre Merkezi,. Edirne

İstanbul2014

Giriş

FİLİBELİ AHMET HİLMİ V ve

MATERYALİZME YÖNE~TTİGİ ELEŞTiRiLER

M. Necip YILMAZ•

Osmanlı Devleti'nin Batı ile olan ilişkileri 18. yüzyılın başına kadar Fr~nk sözcüğüyle özetlenebilir. Batı, Osmanlılar'ın gözünde Frenk'ti, İslam ve Osmanlı düşmanıydı. Bu küçümseyici bakış açısı, savaşlarda alınan yenilgiler ve Zenta

bozgunu sonrası 1699 yılında imzalanan Karlofça antlaşmasıyla değişme eğilimi göstermiştir. Osmanlı Devleti'nde tarihi süreç içerisinde devlet sisteminin aksa­yan yönlerini düzeltmek amacıyla ıstahat teşebbüsleri görülmekle birlikte, Sultan III. Selim'in tahta çıkmasıyla bu teşebbüsler yeni bir boyut kazanarak sistemli hale gelmiştir. 1 Batı'yla ilişkilerin yoğunlaşması, Batı'ya gönderilen elçilerin inti­balarını aktarmaları askeri alandaki yenileşme arayışlarının ilk adımları olmuş­

tur. Geleneksel Osmanlı siyasi, askeri, eğitim düzeni ve zihniyetinin her alanda karşılaşılan sorurılan çözemeyeceği anlayışı yavaş yavaş yerleşmeye başlamıştır.

Zaman zaman aksamalar olsa da ıslahat anlayışı sürekli devam etmiş, IL Mahmud'un tahta çıkmasıyla tezahürlerini sosyal alanda da göstermiştir.

Batı ile askeri alanda başlayan ilişkiler ardından Batı müesseselerinin de ülkeye girişinin yolu açılmıştır. Bunların başında basın gelmektedir. Bu çerçeve­de 1839'da resmi gazete olarak, ilk Türk gazetesi Takvim-i Vakayi, 1840 yılında

• Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, [email protected] 1 Enver Ziya Karal, "Tanzimat'tan Evvel Garplıl~ma Hareketleri (1718-1839)", Tanzimat, I, s. 24, İstanbul, 1940.

348 OSMANLI iLiM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

William Churchill'in haftalık Ceride-i Havadis gazetesi yayın hayatına başlamış­tır. Bu iki gazete Tanzimat dönemi düşünür ve yönetici kadrolarının oluşmasın­da okul görevi görmüştür. II. Mahmud'un yaptığı ıslahatların ardından iç ve dış baskıların etkisiyle Tanzimat ilan edilmiştir. Tanzimat'la devlete yeni bir yön çizilmiş, merkezi yönetime geçilmiştir. Isiahat hareketlerinin önemli bir aşaması olan Tanzimat, düşünce ve bilim alanında da yenilikler getirmiş, medreselerin dışında yeni eğitim kurumları, mektebler açılmıştır. Batı etkisinin giderek artma­sı toplumsal tepkilere yol açmış, bunun sonucunda basın hayatına yeni gazeteler katılmıştır. 1860 yılında Çapanıade Agah Efendi Tercüman-i Ahval'i, Şinasi

1862'de Tasvir-i Ejkar'ı, 1863'de Namık Kemal Mirat'ı, 1867'de Ali Suavi Muh­

bir'i kurmuştur.2 Basın alanındaki gelişmeler düşünce hayatını da canlandırmış, basının oluşumu ve Batı ile yakın ilişkiler devletin yüz yüze geldiği meseleleri Batı siyasi düşünce sistemi doğrultusunda çözülebileceğini düşünen bir aydın tabakasının yetişmesinin yolunu açmıştır. Çıkarılan gazeteler aydınların yetiştiği birer okul haline gelmişlerdir.

1865'de Mustafa Fazıl Paşa'nın himayesi altında kurulan Yeni Osmanlılar adlı gizli cemiyet meşrutiyetin hayata geçirilmesini hedeflemekteydi.3 Cemiyetin ilk toplantısında alınan ilk karar mutlakıyet idaresinin meşruti i dareye çevrilme­siyle ilgili alınacak önlemlerle ilgiliydi. Fransa' dan gelen meşrutiyet fikri, geniş

akisler uyandırmıştı. Bu yeni bir ideoloji idi. Meşrutiyetin getirdiği hürriyet fikri

devletin çeşitli unsurhi.rında ayrı ayrı etki yaptı. Osmanlı meşrutiyetçiliği bir felsefi temeli olmay~, romantik bir arzuydu. Ancak Tarızirnat hareketi her şeye rağmen idari yapıyı modernleştirmiş, diğer yandan birçok etnik unsuru barındı­ran Osmanlı Devleti'nde milliyetçilik akımlarının dağınasına da yol açmıştı. Bu dönemde hürriyet ve meşrutiyet ideolojisi yanında bir başka anlayış, Tarızimat'ın ruhunu devam ettiren devle~ adamlan ve onlan fikirce besleyen fikir adarnları­nın savunduğıı medeniyet ve terakki fikridir. Hürriyet ve.meşrutiyet taraftarlan

2 M. Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, s. 173-222, İstanbul, 1982; Orhan Koloğlu, "Osmanlı Basını: İçeriği ve Rejimi", TCTA, I, s. 75-83, İstanbul, 1985. 3 Ebuzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, s. 229, İstanbul, 1973; Tank Zafer Tunaya,

Türkiye'de Siyasi Partiler, s. 91, İstanbul, 1952.

FİLİBELİ AHMET HİLl\IIİ VE MATERYALİZME YÖNELITİGİ ELEŞTİRİLER 349

da medeniyet ve terakki fikrini savunuyorlar, ancak onlar meşrutiyet ve hürriyet filcrine öncelik veriyorlardı. Bütün bu fikirler Şinasi, Namıle Kemal, Münif Paşa ve Ali Suavi tarafından Osmanlı Devleti'ne taşınmış ve onlar vasıtasıyla yaygınlık kazanmıştır.

Tanzimat'tan sonraki ilim hayatında her ne kadar yenileşme emareleri gö­rülse de geleneksel ilim anlayışı etkisini yitirmemiştir. Zira hem bir anda yerleşik yapıyı değiştirmek mümkün değildir, hem de böyle bir şey istenmemektedir. Tanzimat aydını Batılı değerlere, Fransız ihtilali'ni yapan düşünüdere değer verse de, Ernest Renan, Voltaire, Montesqieu, Condorcet, Lumiere vb. filozof ve düşünürlerin fikirlerini doğrudan ya da dalaylı olarak Osmanlı Devleti'ne taşı­mak istese de, esas amaç devletin içinde bulunduğu durumdan kurtarılmasıdır.4

Islahatların bir amacı da fikri durgurıluğu ortadan kaldırmak, devleti yeniden eski gücüne kavuşturmaktır.

1876 yılında meşrutiyetin ilan edilmesi, dönemin düşünce hayatı üzerinde doğrudan etki eden önemli bir olaydır. Ancak bu süreç uzun sürmemiş, ülkenin içine girdiği siyasi bulıran meclisin kapanmasıyla sonuçlanmıştır. Siyasi olayları düşünce tarihinin malzemesi yaparak devleti kurtarmak peşinde olan Yeni Os­manlılar'ın geliştirdikleri anlayışlar hiçbir zaman meselelerin kökenine inmeye yetmemiştir. Çünkü Yeni Osmanliıar çok yüzeysel bir bakış açısıyla sonuç almayı hedeflemişlerdir. Zaman zaman iktidarla anlaşarak, zaman zamansa iktidarla çekişerek yürütülen faaliyetler, hürriyetçi, medeniyetçi ve eşitlikçi anlayışlar Os­manlı Devleti'nin çöküş sürecini de hızlandırmıştır. Münif Paşa Batı birikimini aktarmaya çabalarken, Ahmed Cevdet Paşa geleneksel değerleri ihya etmenin yollarını aramış, Tanzimat'ın boşluklarını doldurmaya çalışmıştır. Narnık Kemal ve Ziya Paşa Osmanlı Devleti'nin şeriat kanunlanyla idare edilmesini isterken, medreseden yetişmiş olan Ali Suavi devlet yönetiminin dine dayandınlmasına karşı çıkmış ve laikliği savunmuştur. Dolaysıyla Tanzimat aydınları arasında tam bir fikir birliği yoktur.

Yeni Osmanlılar hareketinin başarılı olamamasının ardından, onların aç­tığı çığır yerini bir başka harekete bırakmış, bu kez ittihad-i Osmani Cemiyeti

4 Şerif Mardin, "Tanzimat ve Aydınlar", TCTA,l, s. 50, İstanbul, 1985.

350 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

adı altında 21 Mayıs 1889'da İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Süktlti,

Mehmed Reşid, Hüseyinzade Ali ve Ubeydullah Efendi tarafından yeni bir cemi­

yet kurulmuş, daha sonra cemiyet İttihat ve Terakki adını almıştır.5 Jön Türkler olarak anılan bu hareket yeni bir kuşağın yetişmesine öncü olmuştur. Ahmed

Rıza'nın Paris'te kurduğu Meşveret Gazetesi'nin etrafında toplanan ittihatçılar

bir fikir birliği kuramamışlardır. Farklı kaynaklardan beslenen bu aydınların Osmanlı Devleti'nin gerilemesinin durdurulması, yaşadığı iç ve dış bunalımlar­

dan kurtulması konusunda çare olarak ortaya koydukları fikirler arasında bir

bütünlükten söz edilemez. Prens Sabahattin, Mizand Murat, Ahmet Rıza, Ab­

dullah Cevdet farklı düşünceleri kurtuluş çaresi olarak sunmuşladır.

·II. Meşrutiyet soruası oluşan hürriyet ortamı içerisinde düşünce hayatında

bir canlanma meydana gelir. Birçok gazete ve dergi yayın hayatına katılır. Herkes

her fikri hiçbir sınırlama olmadan yazmakta, konuşmaktadır. Bu ortam hem fikri karmaşa hem de siyasal anlamda zaaf doğurmuştur.6 Çıkan birçok dergide Av­

rupacılık, İslamcılık, Türkçülük savunularak halk bu konularda bilgilendirilmeye

çalışılmıştır. Avrupacılık eski dar çerçeveyi kırarak, bireycilik-toplumculuk, sos­

yalizm-kapitalizm, hür.rjyetçilik-devletçilik, evrimcilik-devrimcilik gibi Batı'nın

yeni problemleri üzerinde karşıt kutuplar arasında tartışılmalar yoğunlaşmıştır.

Fransız ihtilali sonrasında ortaya çıkan akımlardan koll~ktivizm, anarşizm ve

komünizm de tartışma konuları arasında yer almıştır. Gerek dergi ve gazetelerde

yayınlanan makaleler ve gerekse Batı düşüncesinden yapılan tercümeler başta pozitivizm, darvinizm ve materyalim olmak üzere Batı felsefesinin de Osmarılı Devleti'ne girmesine zemin hazırlamıştır.

A. Materyalizm ve Tarihsel Süreci

Materyalizm, "ontolpjide maddeyi değişmez, aktif ve dinamik bir ilke ola­

rak kabul eden, ruh ve fikir gibi manevi cevherlerin bti maddenin bir tezahürü

olduğurıu iddia eden yahut bunları inkar eden"7 anlayışlardır. Bir başka ifadeyle

; Sina Akşın, Jön Türkler ve İttihat Terakki, s. 40, İstanbul, 1987, Tarık Zafer Tunaya,

Türkiye'de Siyasi Partiler, Cilt, II, s. 19-20, İstanbul, 1984. 6 İn uğur, a.g.e., s. 306; Bülent Varlık, "Tanzimat ve Meşrutiyet Dergileri", TCTA, 1, s. 116. 7 S. Hayri B olay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, 6. Baskı, s. 256, Ankara, 1996.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTİRİLER 351

materyalizm, var olanın, tamamıyla maddi olduğunu ya da en azından maddi

olana bağlı olduğunu ileri süren felsefi bir meslektir. Materyalizme göre gerçek

olan sadece madde ve maddenin değişimleridir, varlık madde cinsindendir.8

Evrenin asıl kurucu unsurudur. Sadece duyumtarla algılanabilen varlıklar ger­

çektirler. Evren zeka~ gaye ve nihai sebepler tarafından yönetilemez. Bu anlayışa

göre her şeyin sebebi maddi süreçler veya mekanizmdir. "Tabiatüstü hiçbir şey, zihni hiçbir şey var değildir."9 Alem aşkın bir akıl tarafından yönetiliyor değildir

ve onun bir gayesi yoktur. Her şey hareket. halindeki madde veya madde ve ener­

ji birlikteliği ile açıklanabilir. Bu anlayışta bütün niteliksel farklılıklar niceliksel farklılıklara indirgenebilir.

Felsefe, mitolojinin etkisinden kurtulup olayların akılla izah edilmesi ile başlatılır ve Eski Yunan'da başladığı kabul edilir. Thales (M.Ö. 624-546),

Ana.ximandros (M.Ö. 610-645), Anaximenes (M.Ö. 584-524) ve Herakleitos

(M.Ö. 544-484) dönemin önemli düşünürleridir. Bu filozoflar için en önemli

sorun, her şeyin temeli, kökü olan ilkeyi, "arche''yi bulmaktır. Nitekim Thales bunun "su" oldugunu söylerken, Anaximandros buna "apeiron", Anaximenes

"hava" ve Herakleitos da "ateş" demiştir.

Bu filozoflan her şeyin temelini maddede aramalarından dolayı materya­

list kabul etmek zordur. Çii?kü bunlann ortaya koyduklan arche anlayışı tam

olarak madde veya maddi bir şey değildir. Çünkü maddi olanla manevi olan bir arada bulunmaktadır. Arche olarak kabul edilen bu maddelerde maddi olmayan

bir takım unsurlar vardır. Thales'in "su" dediği madde carılı bir maddedir. Bu

dönemde materyalist diyebileceğimiz ilk düşünürler Leukippos (M.Ö. S. yy) ve

öğrencisi Demokritosdur (M.Ö. 460-360).

Demokritos'a göre; var olan, meydana gelmemiştir, yok olniayacaktır, de­

ğişmezdir ve hep kendi kendisiyle aynı kalır. "Var olan"ın yanında bir de "var olmayan", "boşluk" ya da uzay da vardır. "Var olan" ise, kendileri artık bölün­

meyen, görülemeyen kılıklara ayrılır. Demokritos bunlara atom (bölünemeyen)

8 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 560, İstanbul, 1999. 9 Mehmet Akgün, Materyalizmin Türkiye'ye Girişi ve İlk Etkileri, s. ll, Ankara, 1988.

352 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

adını verir. Yine boş uzay sayesinde atomlar hareket imkanuu da kazanırlar.

Atomlar birbirlerinden yalnız biçimleri, boşluk içindeki yerleri, büyüklükleri,

ağırlık ve hafiflikleri bakımından arrılırlar. Atomlarda olabilen biricik değişiklik

harekettir yani yer değiştirmedir. Atomlar daima hareket halindedirler. Bazılan­

nın hareketi yavaş, bazılarınınki ise luzlıdır. Bu da onların ağırlıklan ile ilgilidir.10

Demokritos, ruhu ve ruh olaylarını da atom anlayışı çerçevesinde ele al­

maktadır. Ona göre carılıyı meydana getiren atomlar küre şeklindedir. Bunlar ise

her şeye nüfuz ve sirayet edebilen hafif atomlardır. Ruh, en irıce, en düzgün ve en

hareketli atomlardan meydana gelmiştir.11 Daha sonra Epikuros (M.Ö. 371-270) ve Lucretius (M.Ö. 91-55) atom düşüncesiyle ilgili görüşler ortaya koyrnuşlardır.

Epikuros, Demokritos'un atom nazariyesini yeniden ele alıp geliştirmiştir.

Epikuros için de "gerçek varlık" boşluk ile atomlardır. Tabiatta olup bitenler,

atomların boş uzay içirıdeki hareketlerinden meydana gelir.12

İlk Çağ'da Kıbnslı Zenon da (M.Ö. 336-264) materyalist bir anlayış ortaya

koymuştur. Zenon, Platon'un idealar öğretisine karşı çıkarak varlık anlayışında

materyalist ve monist bir anlayışı savunrnuştur. Ona göre, asıl gerçek maddi

olandır. Maddi gerçeklik, bir organizma gibi canlı bir bütün meydana getirirP

Orta Çağ' da İslam dünyasında bazı düşünürlerin materyalizme benzer bir düşünceyi, Dehriliği savunmakta olduğu görülmektedir._ "Dehriyyun" diye ad­

landırılan bu filozoflar yok olmayı, yaratılrnayı, evrenirı haricirıde yönetici bir ilahi gücün varlığını kabul etrnemeleri, duyularııriızla algılanan, bedenimizi etki­

leyen, yasadığımız ortamda bizimle yan yana olan, belli nitelikleri ve nicelikleri

olan ve yer kaplayan maddeyi gerçek varlık olarak görmeleri gibi yörılerden ma­

teryalistlere benzemektedirler. Bu filozofların tıpkı materyalistler gibi, duyular-

1° F. Albert Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, I. Cilt, s.

41-53, İstanbul, 1998; Alfred Weber, Felsefe Tarihi, 4. Basım, s. 34-38, İstanbul, 1991;

Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, 4. Baskı, s. 38-41, İstanbul, ı980. 11 Lange, a.g.e., s. 47; Hüsameddin Erdem, ilkçağ Felsefesi Tarihi, 3. Baskı, s. 1 ı3, Konya,

1998. 12 W eber, a.g.e., s. 88-89; Karl Vorlander, Felsefe Tarihi, s. ı 78- ı 79, İstanbul, 2004. 13 Gökberk, a.g.e., s. 104.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTiRiLER 353

dan başka bilgi kaynağı ve maddeden başka gerçek kabul etmedikleri görülmek­

tedir. Onlara, zamanı (dehr) yaratılmamış ve ezeli saymalarından dolayı

"Dehriyyun", Allah'ın bazı sıfatıarını ta'til ettikleri, budadıklarından "Muattıla"

isimleri verilmiştir. Dehriyyun içerisinde en meşhurları İbn Ravendl'dir (ö. 910).

İbn Ravendl, madde ve alemin ezeli olduğıınu söyleyerek yaratılışı reddetmiş, ruhun bedenden ayrı, bağımsız bir varlık olmadığını ve varlık kavramırun kap­

samına giren her şeyin madde olduğıınll: iddia etmiştir. Ona göre evren sayısiz

maddeden meydana gelmiştir.14 Dehrllik İslam dünyasında zaman zaman ortaya

çıkmasına rağmen hiçbir zaman birekol haline gelememiştir.

İslam dünyasına İlk Çağ atomculuk fikri Mutezile yoluyla girmiştir. Bö­

lürunez cevher anlayışına dayalı atomculuk fikrini ilk ortaya atan Matezile ke­

lamcısı Ebu'l-Huzeyl el-Allaf olmuştur.15 Arapçaya Antik Yunan düşüncesinden

tercüme edilen bazı eserlerin İslam atomculuğıına etkileri olduğu söylenebilir.

Grek materyalizmi ile İslam yaraulış doktrini arasındaki tezat atomculuk anlayı­şında da yansımıştır. Erken devir İslam atomculuğıına göre Demokritos'un

atomculuğıınun aksine atomlar yok iken var olurlar, yani yaratılmışlardır. Oluş

Demokritos'da görüldüğü gibi atomların birleşme ve ayrılmaları ile meydana

gelir. Fakat oluşta mekanik bir zorunluluk ve sebeplilik yoktur. Ebu'l-Huzeyle atom (cüz) ve cismi birbirinden tamamen ayırmıştır. Ona göre cisim sağı, solu,

aşağısı, yukansı, içi, dışı olan nesnedir. Grek atomculuğıındaki boşluk fikri ke­

lamcılarda da mevcuttur. Ancak onlar boşluğıın antolajik mi yoksa zihrti mi

olduğunu tartışmışlardır.16

Orta Çağ, Avrupa düşünce tarihinde felsefenin büyük ölçüde kilise babala­rının elinde ve dinin hizmetinde bulunduğu bir dönemdir. Bu baskın karakter

nedeniyle esasta dine ve Tanrı inancına karşı olan materyalist düşünce bu dö­

nemde Avrupa'da etkili olamamıştır. Bu çerçevede birkaç isim ön plana çıkmak­

tadır. Bu isimlerden bir tanesi Nicolas d'Autrecourt'dur (1298-1369). Ona göre

14 Hayranı Altıntaş, "Dehriyye", DİA, 9, s. 107-109.

ıs İlhan Kutluer, "Cevher", DİA, 7, s. 453. 16 Kutluer, a.g.y.

354 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

"tabiat olaylarında birleşip ayrılan atomların hareketlerinden başka bir şey yok­tur."17

Batı dünyasında Orta Çağ boyunca kilisenin baskısı ve Aristoteles felsefe­sinin baskın etkisi nedeniyle sönen materyalist fikirler Yeni Çağ başlarında İtal­yan filozofu Giordano Bruno {1548-1600) ile yeniden canlarunış, Pierre Gassendi (1592-1655) ve Thomas Hobbes (1588-1679) ile etkinliğini artırmış­

tır. 18 Gassendi, Aristotelesçi anlayışı reddetmiş ve Epikuros felsefesini yeniden ele almıştır. Ancak o, Hıristiyanlıktan tam bir ayrılık göstermez. Zira Epikuros'un atom nazariyesini Hıristiyan inancına yaklaştırmak için atomların sınırsız ve ezeli olmadığını, yaratılmış olduğunu iddia etmiştir. Hobbes'a göre ise her şey mekanik olarak meydana gelir ve doğal nedenlere bağlıdır. Maddi olan

da ruhi olan da doğal nedenler tarafından zorunlu olarak meydan gelirler.

Julien Offroy de La Mettrie (1709-1751) ile materyalist düşünce sistem­leşmiştir. Onun "Ruhun Doğal Tarihi" ve "Makine İnsan" isimli eserleri büyük ses getirmiştir. La Mettrie, Descartes'ın mekanist doğa felsefesini beni.ıİlsemiş ve Descartes'ın makine-hayvan tezini, insanı da kapsayacak şekilde genişletmiştir. İnsan bedenini büyük bir ustalıkla imal edilmiş kocaman bir saate ve insan ru­hunu da yine bir rnekanizmaya benzeten La Mettrie, düşüncelerin de mekanik hareketlerden başka bir şey olmadığını ileri sürmüştür. 19 Materyalist düşüncenin en önemli temsilcilerinden biri de Paul-Henri Baron d'Holbach'dır (1723-1789).

"Doğa Sistemi" adlı eseri materyalist düşünce açısından önemli bir yere sahiptir. D'Holbach'a göre, maddeyi gereği gibi anlayamayanlar hemen ruha başvurmak­tadırlar. Nederıi çözülemeyen bir olayla karşılaşıldı mı, Tanrı'dan medet umul­maktadır. İlkel insan, içinden çıkamadığı gök gürültüsünün nedenini nasıl cinle­re bağlıyorsa, aklın gerçekgücüne kavuşamamış insan da erdemini Tarın'ya bağ-

17 Lange, a.g.e., s. 198. 18 Lange, a.g.e., s. 217, 236-237; Weber, a.g.e., s. 200-213, Ahmet Cevizci, Onyedinci Yüzyıl Felsefe Tarihi, s. 40, Bursa, 2001. 19 Gökberk. a.g.e., s. 353-354; Ahmet Cevizci, Aydınlanma Felsefesi Tarihi, s. 186-189,

Bursa, 2008.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTiRiLER 355

lamaktadır. Ona göre tabiatüstü varlıklar, mahiyetler sadece insanın muhayyile­

sinin eseridirler.20

Fransa'da materyalizmi ansiklopedistler savunmuşlardır. Bunlardan biri de Denis Diderot'dur (1713-1784). Ona göre, sadece kainat mevcuttur. Tabiatın

şahst bir Allah'a ihtiyacı yoktur, aynı zamanda insanın da namıru bırakmak sure­

tiyle elde ettiği bekadan başka bir ölümsüzlüğe ihtiyacı yoktur. Diğer materyalist düşünür Helvetius'dur (1715-1771). "Ona göre iyilik ve kötülük tamamen izafi

kavramlardır ve bencillik (egoizm) bütün arnellerimizin yegane ölçüsüdür. Ruhu

hakkıyla aşılayan ve heyecana getiren şeyler yalruz menfaat ve ihtiras olduğuna

göre, kanun bunları yegane ölçü olan umumi menfaate sevk etmelidir."21

19. yüzyıl materyalizmi ve materyalistleri özellikle Türk aydınını etkileme

açısından daha büyük bir önem taşımaktadır. Bu çağda materyalizmin temsilci­leri Moleschott (1822-1893), Karl Vogt (1817 1895), Ludwig Büchner (1824-

1899) ve Ernest Haeckel (1834-1919) Osmanlı fikir dünyasını yakından etkile­

miştir. Moleschott, Yaşamın Döngüsü adlı eserinde, madde ve kuvvetin ezeli

olduğunu ve bunların birbirlerinden ayrılamayacaklarını iddia etmektedir. Orta­da bir madde ve kuvvet alıp vermesi, deveram vardır. Maddelerin birbirleriyle

değiştirilmesi, daimi kaynayan bir pınar gibi her şeyi gençleştirir. Diğer bir ma­teryalist düşün ür Cabanis ise (1757 -1808) psikolojik materyalizmin prensiplerini

ortaya koymuştur. Ona göre, bedenle ruh arasında sıkı bir bağlantı olduğunu

söylemek yetersizdir. Çünkü bunlar bir ve aynı şeydir. Ruh, kendi kendini duyan

bedendir, maddedir. Aslında psikoloji ve fizyoloji de bir ve ayru bilimdir. Karaci­

ğerin safra salgıladığı gibi beynin de düşünce salgıladığını söyleyen Karl Vogt ise

ruhi olayların beynin eseri olduğu kanaatindedir. Bu da maddi bir cevherin faali­

yetinden başka bir şey değildirY

Ernest Haeckel (1834-1919), Alman materyalizminin önemli temsilcile­

rindendir. Haeckel, evren üzerinde düşünmenin çok sayıda bulmacalar ya da

20 Gökberk, a.g.e., s. 354; Akgün, a.g.e., s. 49 21 Lange, a.g.e., s. 299, Akgün, a.g.e., s. SO 22 Akgün, a.g.e., s. 50-51

356 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

sorunlar ortaya çıkardığını, bunların bazılan çözülmüşken bazılannın ise çözü­

lemez olması dolayısıyla asla gerçek sorunlar olmadığını iddia etmiştir. Bu bili­

nemezlerle uğraşmak yerine evrenin . asıl yarahcı unsurları olan madde ve kuv­vetle meşgul olunmalıdır. Madde ve kuvvet ya da enerji asıl cevherin iki yükle­

midir ve bunların sakınuru yasası, evrensel evrim yasası olarak yorumlandığında,

evreni içinde doğal yasaların her zaman ve her yerde geçerli olduğu bir birlik

olarak kavramarnızı haklı çıkarır.

Ludwig Büchner'in (1824-1899) yazdığı Madde ve Kuvvet materyalist dü­

şüncenin önemli eserlerinden biridir ve bu eser Osmanlı aydınlan arasında bü­

yük tarhşmalara yol açmışhr. Bu eser Osmanlıcaya çevrilmiştir. Bücbner'e göre

gerçekten var olan madde ve kuvvettir. Maddesiz kuvvet, kuvvetsiz de madde

olamaz.

Materyalizm ile ilgili olarak ele alınması gereken diğer düşünür Karl

Marx'dır (1818-1883). Marx materyalizmi yeniden canlandıran ve ona yeni bir

yorum, insanlık tarihiyle ilgili yeni bir boyut kazandıran bir filozof olarak kabul

edilebilir. Ayrıca onun çağımızı etkileyen siyaset ve ekonomi ile ilgili görüşleri de

bu çerçevede ele alınabilir. Materyalizm bu tarihi arka planıyla Osmanlı düşünce

dünyasını derinden etkilemiştir.

B. Matreyalizmin Osmanlı Düşünce Dünyasına Girişi ve Etkileri

Materyalizmin Bah dünyasında yeniden belirgin hale gelmesi ve Osmanlı

Devleti'nin Batı ile gelişen ilişkileri bu akımın Osmanlı düşünce hayahnı da etki­lernesille zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti'nin Batı'ya açılan ilk kapısı Fran­

sa' dır. Bu nedenle düşünce tarihimizi yönlendiren gelişmelerde Fransa'run etkisi

büyüktür. Çünkü Avrupa'da 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Fransız kültürü

hakim olmuştur. KanUni'nin Fransa ile yakın temasları, . Fransa ile münasebetle­

rin başlangıcıdır. Ordunun modernleştirilmesi sürecinde Fransız mühendis ve

subayların katkısı büyüktür. Comte de Bonneval ve Baron de Tott'un eğitimi

modernleştirme faaliyetleri bu ilişkinin gelişme seyrini gösterir. Mühendishane-i

Bahr-i Hümayun'da Fransız askeri okullarının programı uygulanmıştır.23

23 Osman Kafadar, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, s. 49-50, İstanbul, 1995.

FİLİBELİ AHMET HİLMİ VE MATERYALİZME YÖNELTIİGİ ELEŞTiRiLER 357

Osmanlı eğitim sisteminin "yüksek mektepler" şeklinde kurulması da Frarisız eğitim sisteminin örnek alınmasındandır.24 Tanzimat'ın ilk yıllarında siyasi ilişkiler daha çok İngiltere ile olmasına rağmen kültürel anlamda hakim kültür Fransız kültürü olmuştur. Fransız kültürüyle ilişkilerin bir başka aşaması Yirmi­sekiz Çelebi Mehrried'in Fransa seyahati ve Fransa'ya gönderilen öğrencilerdir. Batı felsefi akımlarının düşünce hayatımıza girmeye başlaması daha çok Mekteb­i Tıbbiye vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Tıp .eğitimi gören öğrenciler hayatı Allah'ın iradesinin ürünü olmaktan çok biyolojik ve fizyolojik süreçlerin bir sonucu ola­rak görmeye başlamışlardır.25 Tıbbiye ve Harbiye mektebleri Fransız

aydınlanmasının merkezleri olmuştur. Tıbbıye'de eğitimin Fransızca olması ve

Fransız . edebiyatının ders programında yer alması Fransız aydınlaruna

düşüncesinin yerleşmesi sonucunu doğurmuştur. Tıbbiye'nin kütüphanesindeki çoğunluğu Fransızca olan eserlerin Fransız ihtilalini hazırlayan Diderot, D'Holbach, Cabanis gibi materyalist filozoflara ait olması, Fransız kültürünün ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Tıbbiye'deki öğrenciler Fransa ile olan ilişkiler sonucunda materyalist filozoflardan etkilenmiş ve onlara ait kitapları başuctı kitabı haline getirmişlerdir.26

Osmanlı Devleti'nde düşünce hayatını etkileyen felsefi akımların başında materyalizm gelir. Mekteb-i Tıbbiye ve 1827'de kurulan Tıbhane-i Amire'de

müsbet ilirnlerin eğitim hayatına daha yoğun bir şekilde girmesiyle ilim anlayışı da yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Materyalistlerin hemen hepsi modern eğitim kurumlarında yetişmişlerdir. Klasik materyalizm 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Devleti'nde yayılma imkanı bulmuş, gelişiminin ilk evresini İkinci Meşrutiyet'le tamamlamıştır. 1880'li yıllardan İkinci Meşrutiyet'e kadar olan bu devrede materyalizmin algılanış biçimi bir felsefe sistemi, olmaktan çok, Fransız ansiklopedistlerin etkisiyle, Osmanlı aydınlarının din ve gelenekten bağımsızlaşmalarının ve aklın gücüne daha fazla değer vermelerinin sonucunda

24 İlhan Tekeli-Sevim ilkin, Osmanlı İmparatorluğunda Eğitim ve Bilgi Oretim Sisteminin

Oluşumu ve Dönüşümü, s. 214, Ankara, 1993. 25 Atila Doğan, Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darvinizm, s. 168, İstanbul, 2012. 26 Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, s. 228, İstanbul, 1978.

358 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

ortaya çıkmıştır. Ansiklopedizmin temeli, bilimin bir politikası olmadığı

düşüncesidir. 1860'larda bu görüşe katılanlara göre Batılılaşmak insanın bilgisini artırmaktı. Daha sonra Namık. Kemal ve Yeni Osmarılılar'ın edebi anlayışlarının etkisiyle batılılaşmak pariementer rejim taraftarı olmak şeklini almıştır.27

Tercümeler ve süreli yayınların etkisiyle fikir hayatımız üzerinde önemli etkiler bırakan ve etkisi hala devam eden materyalizm ülkemizde zihniyet anlayışını belirleyen en önemli unsurlardan biridir.

Hoca Tahsin (ö. 1881), Beşir Fuad (ö. 1887), Ahmed Midhat Efendi (ö. 1912) gibi fikir adamları materyalizmin Türkiye'ye gınşıne zemin hazırlamışlardır. Ahmed Şuayb (ö. 1910), Baha Tevfik {ö. 1914), Dr. Ethem Nec­det, Celal Nuri (ö. 1939), Subhi Ethem, Memduh Süleyman, Abdullah Cevdet'in {ö. 1932) fikri ve siyasi mücadeleleriyle materyalizm Türkiye'de sistemli bir fikir hareketi haline gelmiştir. Ancak Batı felsefesinin temel kaynaklarından hareketle bir fikir hareketinden söz edebilmek biraz zordur.28 Cemiyeti İlmiyye-i Osma­

niyye ve Mecmua-i Fünun materyalist eğilimlerin başlangıç noktasıdır. Edebiyat­i Cedide akımı ve Servet-i Fünun Mecmuası ile Batı düşünce akımiarına bakış tarzı değişmiş, edebiyat ci.J.anında divan edebiyatırım yerine yeni bir edebiyat oluşturma gayreti, fikri gelişmenin yeni bir aşamasını oluştur~uştur. Baha Tev­fik'in kurduğu Teceddüd-i İlıni ve Felsefi Kütüphanesi, Abdullah Cevdet'in kurduğu İctihad Kütüphanesi. İctihad Mecmuası, aynı şekilde Felsefe Mecmuası,

Yirminci Asırda Zeka Mecmuası, Piyano Mecmuası bu akımın savunulup yaygınlaştırılmaya çalışıldığı en önemli süreli yayınlar ve yayın evleridir.29 Baha Tevfik ve Ahmed Nebil'in Lüdwig Büchner'den çevirdiği Madde ve Kuvvet,

Memduh Süleyman'ın Eduard Hartmann'dan çevirdiği Darvinizm, Baha Tevfik ve Ahmet Nebil'in Ernest Haeckel'den çevirdiği Vahdet-i Mevcud, Bir Tabiat

Aliminin Dini, yine Baha Tevfik'in Ernest Haeckel'den t~rcürne ettiği Kilinatın Muammaları, Abdullah Cevdet'in Gustave Le Bon'dan çevirdiği Ruhu'[ Akvam

27 Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, 7. Baskı, s. 222, İstanbul, 2000. 28 Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal DüşünürOlarak Abdullah Cevdet ve Dönemi, s. 12-17,

İstanbul, 1981. 29 Mehmet Akgün, Materyalizmin Türkiye'ye Girişi, s. 123-160.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTI1Gi ELEŞTiRiLER 359

ve Asrımızın Nusus-i Felsefiyesi adlı eserler materyalizmin yaygınlaşmasına etki etmiştir.30

II. Meşrutiyet sonrası materyalizmin Osmanlı düşünce hayatında etkin olmasında öncülük eden yayın organlarının başında İctihad Mecmuası gelir.

Abdullah Cevdet İctihat Mecmuası'nda birçok Batılı düşünürü ve eserlerini tanıtmış, materyalist düşünürlerden özellikle Ludwig Büchner'den övgüyle bah­

sederek onun bazı eserlerini Türkçeye tercüme etmiştir. Örneğin İctihad Mecmuası'nın 8. sayısında Gustave Le Bon tanıtılarak eserleri hakkında bilgi verilmekte,31 10. sayıda Henry Thomas Buckle hakkında bilgi verilerek terakki fikri üzerinde durulmakta,32 28. sayıda Ludwig Büchner'in vicdan anlayışına,33

29. sayıda ise Büchner'in tefekkür hakkındaki görüşlerine yer verilmektedir. İctihad Mecmuası ile birlikte materyalist fikirlerin yayılması sistemli bir hal almıştır. Lucretius, Epicure, Ernest Renan, Darwin, Ludwig Büchner gibi mate­ryalist düşünürler ve eserleri, fikirleri tanıtılarak bakış açılarının kabul edilmesi gerektiği ifade edilmekte, kimi zaman da İslam ile bu fikirler arasında paralelli­kler kurulmaktadır. Piyano Mecmuası'nda Baha Tevfik materyalist ve tekamillcü

fikirleri savunmuştur.34 Yirminci Asırda Zeka Mecmuası da materyalist fi.kirlerin savunulduğu süreli yayınlardan biridir. Bu mecmuada özellikle Baha Tevfik, Abdullah Cevdet, Memduh Silleyman materyalist fikirleri savunan yazılar

yazmışlardır. Baha Tevfik bu mecmuada felsefi görüşlerini açıklar, felsefenin geleceğin ilmi olduğunu, ilim ve fennin geçemediği alanın faraziye ve nazariye sahası olduğunu, bunun da felsefe olduğunu savunur.35 Baha Tevfik felsefe hakkındaki görüşlerine şöyle devam eder: Felsefe ilmine seri bir göz atacak olur­sak, yavaş yavaş Kant'a ve Spencer'a ait felsefi fikirlerin yerlerini tamarniyle

30 Mehmet Akgün, "Materyalizınlıı Girişi ve Tartışmaları", Türkler, c. 14, s. 807-808. 31 İCM, No: 8, ( 18 Mart, 1905), s.118-120. 32 İCM, No: 10 ( 13 Mart., 1906) s. 153-155. 33 İCM, No: 28 (1 Ağustos, 1327) s. 800-803. 34 Baba Tevfik, "Edebiyat Katiyen Muzırdır", Piyano, No: 9, s. 93-95 27 Kanunievvel,

1327. 35 Baba Tevfik, "Felsefiyyat", YZM, No: 1, ( 5 Mart, 1328) s. 3-5

360 OSMANLI itiM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

"fenni" ve "tabii" bir felsefeye bıraktıklarını anlarız. Fransa'da Lamarck

tarafından başlatılıp, İngiltere' de Darwin tarafından geliştirilen ve esasları eski

zamandan beri hazulanmış olan mat~ryalizm ilk kez Hz. Musa tarafından ortaya atılan yaratılış nazariyesini değiştirmiş, Almanyalı Feurbach (1804-1872) ve

Ludwig Büchner yeniden canlandırmışlardır. Son olarak Emest Haeckel bu felse­

feyi daha fazla fennileştirerek yepyeni bir şekilde ortaya koymuştur. Baba Tevfik

devamla, bizde felsefe olmadığını, felsefi fikirleri nakletmekten öteye

geçilemediğini iddia etmiştir.36

Baba Tevfik aynı tarz görüşlerini Felsefe Mecmuası'nda da ortaya koymuş, materyalist ve spiritüalist filozofları tarutmıştır. 18. yüyıl Fransız felsefesinden

bahsederken D'Holbach ve La Metrie'nin materyalizrni; Voltaire, Buffon, Mon­

tesqieu, Turgot ve Rousseau'nun ise kısmen spiritüalizmi savunduklarını belir­

tir.37 Felsefi fikirlerio aktarılmasında, yayılmasında ve sistemli hale gelmesinde

Baba Tevfik'in de katkısı büyüktür. Celal Nuri ise materyalizmin ateşli

savunucularından biri olan ve İslam ile materyalizmi birleştirmeye çalışan bir yazardu. O, Batı'da gelişen modern bilimin bir hakikat olduğunu savunmuş,

İslam'ın da hakikat dini olduğunu ileri sürerek İslam ile materyalizmi

birleştirmek istemiştir. Ludwig Büchner'in Madde ve Kuvvet adlı eserini esas

alarak yazdığı Tarih-i İstikbaP8 adlı eserde bu konuda görüşlerini ortaya koymuştur. Osmanlı aydınlarının Batı bilimine karşı bu yaklaşımlan onu aşkın

bir yere yerleştirmelerinden kaynaklanmaktadu.39 Filibeli Ahmet Hilmi de daha

çok Celal Nuri'nin yazdığı bu eser üzerinden materyalizme eleştiriler yöneltmiş,

delillerinin sakatlığını ortaya koymuştur.

Materyalizm düşünce hayatında etkin hale gelip büyük tartışmalar

doğurunca onu eleştirrnek ve temelsiz olduğunu ortaya koymak için birçok yazar eserler kaleme almışladır. ·Ahmet Mithat Efendi'nin Ben neyim? Hikmet Ma-

36 Baha Tevfik, Felsefiyyat, YZM, No: 2, ( 18 Mart, 1328) s. 19 31 Baha Tevfik, "XVIII. Asırda Fransız Felsefesi", FM, No. 5, ( 1326) s. 76-78 38 Celal Nuri, Tarih-i İstikbal, İstanbul, 1332. 39 Şükrü Hanioğlu, "Bilim ve Osmanlı Düşüncesi", TCTA, ll, s. 346.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTiRiLER 361

diyyeye Müdafa,40 İsmail Ferit'in İbtal-i Mezheb-i MaddiyyCm,41 Harputiz3:de

Mustafa Efendi'nin Red ve İsbat,42 İsmail Fenni Ertuğrul'un Maddiyyun Mezhe­

binin İzmihlali,43 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin Allah'ı İnkar Etmek

Mümkün müdür? Yahut Huzur-i Fende Mesalik-i Küfür,44 Huzur-i Akl u Fende

Maddiyyun Mesleki Dalaleti45 adlı eserleri materyalizmi eleştirrnek için yazılan eserlerin en önemlileridir. Biz burada Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi'nin

adı geçen eserleri ile diğer eser ve mak~elerinde materyalizmi eleştirrnek için

ortaya koyduğu delilleri inceleyerek değerlendireceğiz.

C. Filibeli Ahmet Hilmi ve Materyalizme Yönelttiği Eleştiriler

1. Filibeli Ahmet Hilmi

Osmanlı Devleti'nin Mondros Antiaşması'yla fiilen tarih sahnesinden çe­kilmesinin ardından ve daha somaki dönemlerde Balkanlar' dan Anadolu'ya

birçok göçler olmuştur. Bu göçler çok aa gerçekleri de içinde barındırmaktadır.

Ancak Balkanlar'dan gelen ilim adamlarının Türk düşünce dünyasında yaptıkla­

rı hizmetler yaşanan acıların bir nebze de olsa teseliisi olarak değerlendirilebilir­

ler. Bu çerçevede her alanda birçok ismi zik.redebiliriz. Sempozyumda sunulan

tebliğlerden bunun detayını görme imkfunmız olacaktır. Balkanlar'dan gelen ilim adamları İslarru ilimler, İslam kültürü, tarih, sanat, edebiyat alanında çok

önemli hizmetler vermişlerdir. Balkanlar' da doğup Osmanlı düşünce dünyasında

etkin olmuş, fikir hayatında önemli izler bırakmış isirolerin başında

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi gelmektedir. Biz burada onun ile ilgili çok

kısa bir bilgi vermekle yetiniyoruz.

. 40 Ahmet Mithat, Ben neyim? Hikmet-i Madiyyeye Müdafaa, İstanbul, 1308. 41 İsmail Ferit, İbtal-i Mezheb-i Maddiyyun, İstanbul,1312. 42 Harputizade Mustafa Efendi, Red ve İs bat, İstanbul, 1330, 43 İsmail Fenni Ertuğrul, Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali, İstanbul, 1928. 44 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Allah'ı İnkar Etmek Mümkün müdür? Yahut

Huzur-i Fen de Mesaiik-i Küfür, İstanbul, 1332. 45 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Huzur-i Akl u Fende Maddiyyun Mesleki

Dalaleti,daru'l-Hilafe, 1332.

362 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Ahmet Hilmi Filibe'de 1865'te doğdu. İlk tahsilini Filibe'de alıp ardından İstanbul'a gelerek Galatasaray Sultanisi'nden mezun oldu. Bir süre DuyUrı-i Urouroiye idaresinde görev yaptı, ardından yazı hayatına başladı. Dönemin fikri ortamı içinde, başta ittihad-ı İslam ve Hikmet olmak üzere çıkarttığı süreli yayın­larda fikirlerini ortaya koydu. Onun gerek basın hayatı, gerekse verdiği fikri mü­cadelenin serüveni ayrı bir araştırma konusu olduğundan ve Filibeli Ahmet Hil­mi ile ilgili olarak sempozyumda sunulan ve sunulacak olan diğer tebliğlerde de konuyla ilgili bilgi verileceğinden sözü uzatmamak ve tekrara düşmernek için sadece fikir hayatımız üzerindeki etkisi ve önemi üzerinde kısa bir değerlendir­me yaparak esas konuya geçmek istiyorum.

Ahmet Hilmi Batı bilim ve felsefesini kaynaklarından inceleyerek kavra­mış bir fikir adarnıdır. Osmanlı Devleti'nin çöküşünü durdurabilmek için girişi­len batılılaşma çabaları, Batı'da gelişen bilim ve felsefenin de ülkeye girmesinin

yolunu açmıştır. Bu çerçevede vahyi bilgiyi kabul etmeyen, başta materyalizm ve pozitivizm biliı:n kisvesi altında ülkede taraftar bulmaya başlamıştır. İşte bu nok­tada Ahmet Hilmi kaleme aldığı eserlerle Batı'dan gelen felsefi akımları tenkid etmiştir. Ahmet Hilmi'llin önemi, Batı kaynakları ışığında ve dönemin bilim anlayışı doğrultusunda materyalist iddialara cevap vermiş ve onları çürütmüş olmasıdır. Onun yayın hayatına başlama nedeni ve girdiği mücadeledeki amacını daha yakından anlayabilmek için, çıkardığı ittihad-i İslam ve Hikmet dergi ve gazetelerinin sunuş yazılarından bir bölümünü burada aktarmak istiyorum:

Ümmetler efrad gibi doğar, yaşar, ölür. Bir adem gibi bir ümmetin de devri

sabaveti, şebabeti, şeyhuheti, marazı, afiyeti olur. Mücadele-i hayatta galibiyetini ihzar ve

muhafaza edemeyen ümmetler kanun-i terakkinin icabatma riayet edemezler, mütevak­

kıf kalırlar. Tevakkuf bir milletin hastalığıdır. Maraz-i tevakkuf tedavi edilmezse teden­

niye münkalib olur. Tedenni ise mühlik bir hastalıktır. Tarihe_ nazar-i tedkik ile bakarsak

üroem-i salifeden Asurlar, Romalılar, Eski MısırWar hep bu suretle, hep maraz-i tedenni

ile öldüklerini görürüz. Zamanımızın mücadele-i hayatiyesi pek dehşetlidir ... İşte nice

asardan beri mariz ve na-tuvan bırakan devr-i inhitata düşüren hep terakki ve ittihadın

fıkdaru ve bunların yerine tevakkuf ve ihtilafın ikame edilmesi olmuştur. Kaniın-i terakki

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTI'İGİ ELEŞTiRiLER 363

bir amir-i mücbir, kendine itaat etmeyeniere karşı pek müstebid hatta bi-aman bir ia­liındir.46

Yine Hikmet mecmuasını yayınlamaya başladığında, Birkaç Söz başlığı al­tında şu söyledikleri onun çaba ve gayretinin nedenlerini ortaya koymaktadır.

İntibah-ı İslam'ın artık ru-nüma olduğu inkar edilemeyecek hakikatlerdendir. Bir ademin hastalığını fehm ve idrak etmesi, kendisini tedavi çarelerini taharriye sevk eder. İşte bu bir intibahtır. Alem-i İslam bugün malUl ve mar.iz olduğunu hissetmekte ve iade-i sıhhat ve selamet ilaçlarını aramaktadır. Bu hissi cüst u cu ve taharri mütefekkirin-i

İslfun.iyeyi birçok mesail-i mühimmenin tahliline ve ezcümle iki mesledeki gavamız ve hatayanın izharına sevk etmektedir. Her mütefekkirin-i İslam ewel emirde şöyle bir sual karşısında bulunuyor: İslam kafil-i saadet ve selamet-ibeşer midir? Mütefekkir bu sualin

cevabını hal-i hazırdan alamaz. Çünkü hal-i hazırdan alacağı cevap esas-i İslam değil, akvam-i İslamiyenin bugünkü maneviyatma raci kalır. Bu suale haklı bir cevap almak için tarihe müracaat ediyor. Tarih, İslam'ın zulüm ve istibdadı, cehl ve şirki, redaet ve

mesaviyi imha ettiğini gösteriyor. Lakin bu safahat-ı mübecceleyi müteakıb bir takım safahat-ı muzlime dahi nazar-i intibahına çarpıyor. Daha sorıra tavakkufve inhitat dev­

releri görünüyor. Binaberin mütefekkir-i müdekkikde niçin inhitat ettik suali tekevvün ediyor. Esbab-ı inhitatırnızı tamamıyla anlar ve bu esbabı def edebilirsek hakkıyla intibah etmiş oluruz. Ceridemizin sebeb-i tesisi bu esbabı arayıp bulmak ve enzar-i müslimine koymaktır. İşte görülüyor ki muazzez ve mukaddes bir maksat ve emel besliyoruz. Bu emel ve maksat İslam'ın malı-olduğu için ceridemizin mazhar-i teveccüh ve muavenet olacağını ümit ediyoruz. Ve ümit ediyoruz ki mütefekkirin-i İslfun.iye ceridemizin sahife­

lerini mütalaa-i kıymetdarlarıyla tezyin ederlerY

Ahmet Hilmi'nin fikir dünyası ve yazdığı eserler hakkında bilgi veren ça­lışmalar da yüzeyselliği aşamarnışlardır. Buna örnek olarak Filibeli Ahmet Hil­mi'nin günümüzde de çok okunan eserler arasında yer alan A 'mak-i Hayal adlı

felsefi romanı gösterilebilir. Kitap ilk kez 1910'da basılmıştır. Bu baskı yazarın incelemesinden geçmiştir. Bu baskıda kitabın ilk bölümü yer almaktadır. 1925 yılında iki bölüm bir arada tamamlanmış olarak basılmıştır. Yeni harflerle ilk baskısı ise 1958 yılında yapılmıştır. Daha sonra 1973, 1997, 1998 yıllarında sade-

46 Filibeli Ahmet Hilmi, İ ttihad-i İslam, No: ı, s. ı, Kanlın-i Evvel, 1908 47 Filibeli Ahmet Hilmi, Hikmet, no: ı, s. ı, ll Rebiulahir 1328, 22 Nisan, 1910

364 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

leştirilmiş olarak ve 2013 yılında da sadeleştirmeden karşılaştırmalı olarak yeni­

den basılmıştır.

Kitap ile ilgili övücü ifadelere sık sık rastlanz. Ancak yorwnlarda bir felsefi romanı değerlendirme titizliğini göremeyiz. Cemi! Meriç A'mak-i Hayafi "dili­mizde yazılan ilk felsefi roman" olarak tanıtmasına ve "A 'mak-i Hayal'i kanştı­

ran kaç Türk aydın var?" sorusunu sormasına rağmen Hint düşüncesiyle ilgili kaleme aldığı yazılarda bu romandan hiç bahsetmemesi onun da Ahmet Hilmi ve eserlerini yüzeysel olarak ele aldığı intibaıru vermektedir.48 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi adlı eserindeA 'mak-i Hayari tanıtırken eserin muhtevasında olmayan bilgiler verir. Mesela roman kahramanının üçüncü giin "devri daim şehri"ne vardığını söyler. Ancak kitapta böyle bir şehir yoktur. Hil­mi Ziya A 'mak-i Hayal için "Şehbenderzade'nin kanaatini özetleyecek eseri A 'mak-i Hayal (Hay lin Derinliklerinde) adlı bir felsefi roman dır. Bir manevi şahsiyetin hikayesidir"49 ifadeleriyle içeriğinden söz eder. GeneldeA 'mak-i Hayal

İslam tasavvuf düşüncesi çerçevesinde değerlendirilir. Ancak eserin "kalkış nok­tası hep vurgulandığı gibi İslam tasavvufu değildir. Hint ve eski İran inançları ve bilgeleri üç bölümün konusunu oluştururken, İslam tasavvufundan da bir tasav­vuf önderinden de açıkça hiç söz edilmemiş, bir tarikat şeyhi ise olumsuz'bir tip olarak sergilenmiştir. Bu nedenle Ahmed Hilmi'nin tasavvufta içselleştirilmiş ortak Doğu bilgeliğine yaslandığını söylemek daha doğrudur."50 Filibeli Ahmet Hilmi ile ilgili bu kısa değerlendirmeden sonra onun materyalist düşüneeye yö­nelttiği eleştirilere geçebiliriz.

2. Filibeli Ahmet Hilmi'nin Materyalizme Yönelttiği Eleştiriler

Yukarda tarihsel süreç içerisinde materyallım ve onun Osmanlı düşünce dünyasına girişini ana hatlarıyla ele aldık. Tanzimat so~ası düşünce hayatımız üzerinde etkin olan felsefi anlayışlar ve bakış açıları bugün bile etkilerini sür­dürmektedirler. Bu anlamda düşünce tarihinde meydana gelen tartışmalar ve

48 N. Ahmet Özalp, A'mak-i Hayal, sunuş bölümü, s. 7, İstanbul, 2013. 49 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, s. 292, İstanbul, 1992.

so N. Ahmet Özalp, a.g.y., s. ll.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNELTI'İGİ ELEŞTİRitER 365

bakış açıları çağıımı problemlerini kavramakta yol gösterici unsurlardır. Düşün­

ce hayatımızın zemininin dış etkilere açık ve daha çok aktarmacı bir karaktere

sahip olması, ortaya konarı fikirlerin sıradarılığının bir göstergesidir. Türki­ye'deki materyaliz~ tartışmaları ve özelde Ahmet Hilmi'nin derinlikli yaklaşımı

dün olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır. Çünkü bir yerlerden bir şeyler

aktarma anlayışı hala devam etmektedir.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Ahmet Hilmi, materyalizmin düşünce ha­

yatını etkileyip belirleyici hale gelmesi, İslami değerlerin ters yüz edilmesi karşı­

sında sessiz kalmamış, gerek yayınladığı gazetelerde ve gerekse kaleme aldığı eserlerde Batı düşünce akımlarını eleştirmiş ve iddialarının tutarsızlığını ortaya

koymuştur. Eleştirilerini daha çok materyalizmi Osmanlı düşünce dünyasında

savunan yazariara yapmıştır. Bunların başında Celal Nuri gelmektedir. O kaleme

aldığı Tarih-i İstikbal-Mesail-i Fikriye adlı eserinde materyalizmi savunmuştur.

Metafizik gerçekiere mesafeli duran Celal Nuri'nin, bir taraftarı Batı felsefi dü­

şüncesini savunmasına rağmen diğer taraftarı felsefenin safsatadarı ibaret oldu­ğunu iddia etmesi apaçık bir çelişkidir.51 Ahmet Hilmi de onun iddialarını ele

alarak hem materyalist düşüncenin öncülerini hem de Osmarılı materyalistlerini

tenkit etmiştir.

Ahmet Hilmi, Celal Nuri'nin düşüncelerini "selim bir felsefenin mahsulü

müdür?" ve "eserinde verilen hükümler, hakikaten munazaun fih olmaktarı kur­

tulmuş ve alem-i medeniyetteki mütefekkirin ve mütefeninin ekseriyeti tarafın­

darı nassı katı' gibi kabul edilmiş şeyler midir?"52 sorusuyla ele almaya başlamak­

ta ve bu fikirlerin Avrupa' daki materyalistlerin birçok kere tekrar ettikleri ve

Avrupa'da da artık taraftarı kalmamış hayat fikirler olduğu tespitini yapmakta­

dır. Ahmet Hilmi dogmatizmi "musellem, müsbet ve bedihi olmayarı şeyleri en

müfrit bir katiyet ve kanaade dermiyarı" etmek şeklinde tarif ederek Celal Nu­

ri'nin bir dogmatik olduğunu, eserini okuyanların bunu apaçık görebileceklerini belirtir. Çünkü eseri okuyanlar "bila irade" Büchner, Hegel, Moleschott ve Larıge

51 Celal Nuri, a.g.e., s. 17. 52 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Huzur-i Akl u Fende Maddiyyun Mesleki

Dalaleti, s. 5.

366 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

gibi önde gelen materyalist düşünürlerin açıklama tarzlarını akıllarına getirir­

ler.53 Bu tespitten sonra dogmatikleri ve özellikle materyalist dogmatikleri diğer

düşünürlerden ayıran temel özelliğiQ "kendi zan ve fikirlerine karşı gösterdikleri iman-i amiyane" olduğunu ve bunun "kuvvetli bir sofuluk ve taassub" derecesine

vardığını belirtir. Ahmet Hilmi'nin bu tespiti önemlidir. Çünkü tarihi süreç içe­

risinde materyalist fikirler bilimsellik altında tek hakikatmiş gibi sunulmuştur.

Oysa bilim her gün yeni bakış açıları ortaya koymaktadır. Bunları körü körüne tek hakikatmiş gibi sunmak en başta bilime aykırıdır. Bu da materyalistlerin

temel çelişkilerinden biridir. Ancak bu "amiyane iman, hala devam etmekte,

cevap verme çabalan da güncelliğini korumaktadır.

Tanzimat sonrası Batı biliminden yararlanma çabalarının önemli bir so­

nucu, kimi düşünürlerce bilimin tek hakikat olduğu gerçeğinin kabul edilmesi­dir. Bilimle beraber gelen düşünce akımlarının da bilimin bir gereği gibi anlaşıl­

ması İslam değerler isteminin sorgulanmasını beraberinde getirmiştir. Materya­

lizmin çok derinlikli olmayan genel kabullerden yola çıkılarak bilimin bir gereği

gibi sunuluşunun örneğini Celal Nuri'nin Tarih-i İstikbal-Mesail- i Fikriye adlı

eserinde görmekteyiz. Ahmet Hilmi, Celal Nuri'nin İslam ve materyalizm ara­

sında bilimsel bir zeminde kurmaya çalıştığı ilişkiyi, materyalizm ilim ve tecrü­beye dayanan bir hakikattir, ilim ise sırf hakikattir, bu gerçeğe uymayan her ne

varsa hurafedir, İslam dini, hak bir dindir, bundan dolayı materyalizme aykırı

olamaz, "eğer mugayir farz edilirse, din-i hak olmamak lazım gelir, halbuki din-i

hakdır, öyle ise mezheb-i maddiyyuna muvafık ya da onun aynıdır, bunun aksini

zannedenler İslamiyet'i anlamayanlardır"54 şeklinde özetledikten sonra, Celal

Nuri'nin "ıtrah adını verdiği" yöntemle İslamiyet'in değişik bir isim almış mater­

yalizme dönüştüğünü belirtmekte . ve bu nasıl bir iştir ki Hz. Peygamber'den

Büchner'e kadar hiç kimse İslamiyet'in manasını anlay~mamıştır diye şaşkınlığı­

m dile getirmektedir.55 Ahmet Hilmi, Celal Nuri'nin "iyice anlaşılırsa felsefe-i

53 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 7. 54 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 1 ı. 55 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 7.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MATERYALİZME YÖNEL TTİGİ ELEŞTİRİLER 367

maddiyyO.nda ruh-i İslam'a tevafi.ık edecek mühim bir esas bulunur"56 iddiasını

da acayip fikir olarak görür ve bu iddiaya Büclıner'in bile kendini gülrnekten alamayacağını dile getirerek, Allah'ı inkardan ibaret olan bir inkar ve küfür anla­yışıyla bir din arasında bir esas bulunduğunu iddia etmenin insarun havsalasmı durduran bir dava olduğunu belirtir.57

Celal Nuri Tarih-i İstikbal adlı eserinde, Felsefe ve İstikbal başlığı altında bilimim tek rehber olması gerektiğini dile getirmek için, "hakikate vusul için bir tek vasıtarnız vardır: Fen"58 demektedir. Ahmet Hilmi bu şekilde bir iddia ortaya koyan "bir tane bile ciddi bir mütefennin tasavvur edemiyoruz" şeklinde bir değerlendirme yaparak hakikatin neliğine ilişkin şu sorulan sorar: "Acaba haki­kat nedir? Ma'kwat mı, mahsusat mı? Bunlarda mı, bunların haricinde mi? Vel­hasıl hakikat denilen şey için mi'yar nedir ve nasıl tarif edilir?"59

Ardından bilme ve tanıma vasıtası olarak insanın elinde sadece his ve id­

rak olduğunu, duyumların ise eşyanın hakikatini değil, olaylar alemindeki eşya­nın tesirlerini bildirdiğin, a priori kanaatler ileri sürerek bunu da ilmi sonuçlar gibi göstermenin bir yanılgı olduğunu belirtir.6° Celal Nuri bir tar~ftan bilimi hakikate ulaşmak için tek rehber olarak görmesine rağmen sözlerinin devamında şaşırtıcı bir şekilde, «vuswü kabil olmayan hakikatın vücudundan bizi haberdar eden, bunu bir şekl-i re~ide gösteren vasıta ise dindir" demektedir. Ahmet Hilmi buradaki çelişkiye dikkat çekerek yazarın tecrübe ile sabit olmayan bir

hakikati kabul ettiği anlamına geldiğini belirtmektedir. Henri Poincare'in Bilim

ve Hipotez ve Bilimin Değeri adlı eserlerinden hareketle bilimin değerinin nisbi olduğunu, esasında «aklın ve hikmetin" kesin olarak dogmatizm ve materyaliz.mi

mahkCım etmesine rağmen bilime farklı bir değer atfedenlerle ilgili şöyle demek­tedir:

56 Celal Nuri, a.g.e., s. 24-25. 57 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 34. 58 Celal Nuri, a.g.e., s.17. 59 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 22. 60 Zekeriya lnudağ, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi ve Spiritüalizm, s. 181, Ankara,

1996.

368 . OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Fenne mutlak ve kati bir kıyınet verenler, fenne mensub olmayanlar, fenni bir zihniyet peyda edemeyenler veyahut "fen" kelime-i celilesini bazı efkan kabul ettirmek için avama karşı istihdama kalkışan sahte mütefenninler veyahut müfıit dogmatikler­dir_6ı

Bilime aşkın bir değer atfetme genel bir davranış tarzıdır. Tarihi süreçte

hakim bir anlayış olduğu gibi günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Mater­

yallım de bilimsel gerçeklerin bir gereği gibi sunulmuştur. Madde ve kuvvetin

kendiliğinden var olduğu, her ikisinin de ezeli ve ebedi olduğu, her yerde hazır

ve nazır olduğu iddiası da materyalistlerce yine bilime dayandırılmaktadır. Ah­met Hilmi materyalistlerin maddenin tabii, kimyevi, magnetik, elektrik özellikle­

rinin daha önce bilinmediği ve şimdi ortaya çıkan bilimsel verilere: göre madde

fikrinden tecrit edilmek istenen sayısız niteliğin şimdi maddenin ayrılmaz parça­ları oldukları iddiasını, hakikati felsefelerinin uğruna feda etmek ve hakikat ile

safsatayı bir araya getirmek olarak görmektedir. Kuşkusuz alemin kanunlarını

keşfetmek ilmirı gayesidir. Ancak bu kanunlan beyne ait bir vehim ve manasız

soyut şeyler olmaktan çıkarmak ve onların faaliyetine bir mana verebilmek için onları nihai bir hakikate atfetmek ve bağlamak gerekir. Aksi durumda bu kanun­

ların hiçbir manası .kalmaz. İlim de zan ve hezeyan derecesine düşer. Maddenin

her yerde hazır ve nazır oluşu gülünç bir iddiadır ve metafizik bir anlayışı barın­

dırır. Bu iddianın ~ahibi Büchner bütün alemleri, bütün mevcudatı hangi özellik­

leri ile zapt edebiliyor. Bir zerreden sonsuza hükmediş, en açık bir metafizik

işidir. Bir yandan metafiziği inkar edip diğer yandan deneye ve akıl kurallarına

aykırı metafizik bir anlayışı savunmaktadır. Ahmet Hilmi bu çelişkiye dikkat

çekmektedir.62 'Ahmet Hilmi materyalistlerin maddi süreçleri varlığın temeline

oturmalarını yanlış bulur ve maddenin varlığını tartışma konusu yaparak şu

görüşlere yer verir: Maddenin mahiyeti meçhuldür. Hatta dinamik ve mihanik nokta-i nazarıyla izah-i hadisat için madde mefhumuna hacet bile yoktur. Kuvvet lafzı bir fikri mücerred ifade eder. Kavanlıı-i kevniye, idrak-i beşerin kendi kanunlarıdır ki bunları eşyaya atfediyor.63

61 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 23. 62 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 49-50. 63 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 73.

FİLİBELİ AHMET HİLMİ VE MATERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTiRiLER 369

. Ahmet Hilmi materyalizmin temel iddialarını bilimsel gelişmelerden ha­reketle çürütmüştür. Maddenin varlığına dönük ortaya konan bilimsel çalışmalar süreç içerisinde onu haklı çıkarrmşhr. Osmanlı materyalistleri ya Ahmet Hilmi kadar Batı'daki bilimsel gelişmeleri takip edememişler ya da bu konudaki geliş­melerin ortaya koninası onların temel iddialarını geçersiz kılacağından görmez­den gelerek farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir.

Ahmet Hilmi, 1909 yılında Nobel ödülünü kazanmış olan kimyager Wilhelm Ostwald'ın maddenin varlığına ilişkin ortaya koyduğu görüşünden hareketle, maddenin bizzat var oluşuna dair şüphelere değinmektedir. Ostwald, madde fikri ve lafzının enerji mefhumunun bilirımediği zamanlarda ortaya atıl­dığını, maddeyi tanımak için ortaya konulan vasıfların hep enerjinin özellikleri olduğunu, bu özellikler gerçek sahibi enerjiye geri verildiğinde ortada madde adı verilecek bir şeyin kalmayacağını belirtmektedir.64 Aynı şekilde "madde ve kuv­vetin ebedi ve ezelililiği"nin ve "bizatihi mevcudiyeti ve gayri mahlukiyeti"rıin

madde ve enerjinin sakımı kanunundan65 çıkarıldığını dile getiren Ahmet Hilmi, bunun çok su götürür bir anlayış olduğunu, çünkü bir şeyin yok edilememesi, onun yaratılmamış olmasını ve kendi kendine var oluşunu gerektirmeyeceğini ifade etmektedir. Kamatın bilinen yerlerinde madde ve kuvvetin yok olmadığı, şekil değiştirdiği ve niceliğinin belli bir miktarda olduğu görülmektedir. Fakat bilim adarnlarının bilim ve-tecrübe dışına çıkmadıkça bu kadar sınırlı bir tecrü­beyi ebedi ve ezeli kabul etmeleri mümkün değildir. Materyalistler, pozitivistler ve evrim anlayışını benimseyenler bu sınırları aştıklarından yeni bir metafizik meydana getirmişlerdir. Ayrıca maddenin ve enerjinin yok edilmesinin düşü­nülmesi de imkansız değildir.66

64 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 52. 65 Maddenin sakınu kanunu, hiçten hiçbir şey doğmayacağı düşüncesine dayanan ve

evrenin ezeli ve ebedi olduğunu, evrendeki enerjinin yaratılmamış ve yok edilemezliğini,

evrendeki madde miktarırun madde şeklinde niceliksel olarak aynı kaldığını dile getiren

ilkedir. Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 563. 66 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 73-75.

370 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Maddenin sakımı kanunundan hareketle kamattaki düzenin ebedi olduğu iddiasına Alınan fizikçi Rudolf Clausius'un (1822-1888) geliştirdiği entropi ka­nunu67 ile cevap veren Ahmet Hilmi. bilinenin aksine kainatın düzenden düzen­sizliğe, "daimi ölüm" denebilecek sırurlanmış bir hale doğru gittiğini belirtmek­tedir.68

Materyalistler her şeyi maddi süreçlere dayandırmaktadırlar. Gerçek ola­rak sadece maddeyi kabul etmektedirler. Sadece duyumlada algılanabilen varlık­ları gerçek kabul edip, evren, zeka, gaye ve nihai sebepleri inkar etmektedirler. Bu bağlamda Tanrı'nın varlığını da kabul etmemektedirler. Ahmet Hilmi'ye göre Tanrı'nın varlığını kabul eden anlayışlar karşısında materyalist iddialar daha kıymetsizdir. Çünkü Allah'ı bilime has bir deney metodu ile ispat etmek müm­kün olmasa bile, O'nuninkan da asla mümkün değildir. Zira insan aklı, gerek kendi ilkeleri ve gerek bilimin ortaya koyduğu delillerle maddenin kendiliğinden varlığını reddedip Allah'ın varlığını kabul etmektedir.69 Ayrıca ilim ve fen, olay-

61 Entropi, termodinarniğin ikinci kanunudur ve bir sistemdeki düzensizliğin ölçüsü olarak ifade edilebilir. Sis~emdeki düzensizlik arttıkça, sistemin entropisi de artar, yani sistemin faydalı iş verme kabiliyeti de azalır. Termodinamiğin ikinci kanunu Sadi Garnot (1796-1831)'in çalışmalarıyla ortay Çtkm.ış ancak Lord Kelvin (1824-1907) ve Rudolf Clausius (1822-1888) tarafından ifade edilmiştir. Bu kanunla, enerjinin, sürekli, daha çok kullanılabilir bir formdan daha az kullanılabilir bir yapıya doğru değiştiği ifade edilmektedir. Kainatta düzensizlik sürekli artmaktadır ve bu tek yönlü bir süreçtir. Buna göre sıcak bir cisme akışı dışında bir etkisi olmayan bir işlem elde etmek i.ınkansızdır. Enerji yok edilmese de harcanabilir. Kainattaki entropinin artışı gözlemlenmektedir. Isı, hep sıcaktan soğuğa doğru akar, hiçbir zaman soğuktan sıcağa doğru akmaz. Sıcak bir

çayın her zaman soğuduğunu gözlemleriz, ama hiçbir zaman odadaki sıcaklık çaya doğru geriye akarak çayı ısıtmaz. Bisikletin frenine basarak durmaya yol açan süreç ısıyı açığa çıkarır, ama hiçbir zaman Güneş'in ısıttığı bisikletin hareket ettiği görülmemiştir.

Parfümün kapağı açıksa koku odaya yayılır, ama odanın içindeki dağılmış moleküller tekrar bir şişeyi doldurmazlar. Gen. B. Bkz. Hüsyin Gazi Topdemir-Yavuz Unat, Bilim

Tarihi, 2. Baskı, s. 349-350, Ankara, 2009. 68 S. Hayri Bolay, Türkiye'de Ruhçu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi, s. 143, İstanbul, 1979. 69 Şehbenderzade Filibeli Alunet Hilmi, a.g.e., s. 75.

FİLİBELİ AHMET HİLMİ VE MATERYALİZME YÖNEL TIİGİ ELEŞTiRiLER 371

lar arasındaki ilişkilerden ve bağıntılardan ibaret olan kanunlar ve sebepler de­

mektir. ilim birleştirilmiş insanlık bilgisidir. Böyle bir birliği mümkün ve meşru

saymak için "sebepten müstağni bir sebebe, bir Vücıld-i Mutlak'a" ihtiyaç var­

dır.70 Bu inkar edilirse ilim ve fennin temeli yıkılmış, kültür ve medeniyet hiçe

indirilrniş, "bütün ·mearif hezeyan derecesine sokulmuş olur."71 Ahmet Hilmi

Allah'ın varlığını kabul etmemenin kabul etmekten daha fazla açıklama gerekti­

ren bir durum olduğu görüşündedir. B~tün insanlık tarihini kör bir tesadüfle

izah etmek nasıl mümkün olabilir? Bu yüzden o herkesin mutlaka bir dini oldu­

ğunu72 Allah'ı inkarın zor bir iş olduğunu belirtir ve şöyle der:

Kafir olmak ddden müşkil ve müteassir bir iştir. Binlerce senedir, idrak ve vic­dan-ı beşerin nice bin milinetle ibda' edebildiği manzume-i hakayıkı yıkmaya kalkışmak ve hele kendi vicdanını bu hakayıkın envar-i feyezanından mahrum edebilmek, şayan-i hayret ve cesarete tevakkuf eder.73

Ahmet Hilmi ruh ve beden ilişkisi, ruhun varlığı konusunda Karl Vogt'un

ruh ve bedenin ayniyetini savunduğunu, Maleschot'un psikolojik faaliyetleri

beynin maddi bir vazifesinden ibaret görüp safranın karaciğere, idrarın böbrek­

lere nisbeti ne ise, düşüncenin de beyne nisbeti o olduğunu ileri sürdüğünü,

Ludwig Büchner'in Madde ve Kuvvet ve Konferans ve diğer eserlerinde buna

benzer görüşlere yer verdiğini, Baron d'Holbach'ın ise ruhu uzvi rnekanizmin bir

sonucu gördüğünü, Ernest Haeckel'in de ruhu bir fizyolojik görevler toplamı

olarak gördüğünü ifade ederek bu anlayışların ruhu açıklamada yetersiz kaldığını

dile getirmektedir. Çünkü ruh fizyolojik fiiliere irca olunamaz. Hayat hücreler

arasındaki ilkahla başlıyorsa da ruhun da aynı zamanda ortaya çıktığı sonucuna

varılamaz. Ruhu fizyo.lojik fiiller toplamı olarak görmek bir faraziY,edir. Bir başka

70 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Oss-i İslam, s. 4, Kostantiniye, 1332. 71 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Allah'ı İnkar Etmek Mümkün müdür? Yahut

Huzur-i Fende Mesaiik-i Küfür, s. 1-2, Kostantiniye, 1332. 72 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Tarih-i islam, I. cilt, s. 30-31. Kostantiniye, 1326. ; 3 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Allah'ı inkar Etmek Mümkün müdür? Yahut

Huzur-i Fende Mesaiik-i Küfür, s. 4.

372 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

açıdan, ölçüterneyen ruhi fiillerle fizyolojik fiilierin aynı şey sayılarak hayatın başlangıcını tayin etmek de oldukça şüphelidir.74

Materyalizm hakim olduğu toplumlarda bir takım sonuçlar doğurmuştur. Ahmet Hilmi materyaliZini bilimsel veriler ve tarihi tecrübeler ışığında eleştirir­

ken bu düşünce sisteminin meydana getirdiği tahribatı sosyolojik veriler ışığında ortaya koyar. Ona göre materyalizm ve bir din fikrinin olmayışı insanı çaresizliğe itmektedir. Dinsiz kişilerin vatan ve fedakarlık hislerinin kaybolduğunu, onlarda zevk ve hayatın muhafazasından başka bir duygu kalmarlığını belirten Ahmet Hilmi, maddeciliğin arkasından gidip dinden uzaklaşan halkın, hangi millete mensup olursa olsun, ahlaki değerlerini kaybettiğini; başkasının mutluluğunu kıskanma, refaha hasret duyma, üzüntü, ümitsizlik, anarşi, cinayete yönelme, hayvanca eğlenceye düşkünlük ve sonunda intiliara kadar varan kötü sonuçların ortaya çıktığını dile getirmektedir.75

Ahmet J:lilıni'nin materyalizme yönelttiği eleştirileri bir makalenin sınırla­n içinde ortaya koymaya çalıştık. Kuşkusuz uzun bir tarihi süreci barındırdığı için materyalist filozofların ve Osmanlı materyalistlerinin düşünce sistemlerini detaylı bir şekilde ele almamız mümkün olamadı. Bu çerçevede materyalistlerin temel görüşlerinin, Ahmet Hilmi'nin bunlara verdiği cevapların ve materyalist düşüncenin insan ve topl,umlar üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerin ortaya konulması ele alınan konular olmuştur.

Sonuç Yerine

II. MeŞrutiyet soruası oluşan hürriyet havası içinde Osmanlı toplumunda kısa bir süre de olsa hemen her şey hiçbir sınır tanımadan konuşulmuş, tartışıl­mış ve onlarca gazete ya~ hayatına katılmıştır. Tanzimat sonrası Osmanlı Dev­leti'nin karşı karşıya olduğu sorunları çözmek amacı ile Batı ile her alanda geli­

şen ilişkiler sonucunda Batı felsefi akımları Osmanlı düşünce hayatında etkili olmuştur. Bu akımlardan biri de hiç kuşkusuz materyalizmdir. Tercümeler ve

74 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, a.g.e., s. 91-95. 75 Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Tarih-i İslam, I. cilt, s. 38-39; Huzur-i Akl u

Fende Maddiyyun Mesleki Dalaleti, s. 13, 41.

FİLİBELİ AHMET HiLMi VE MA TERYALİZME YÖNELTTİGİ ELEŞTiRiLER 373

telif eserler vasıtasıyla düşünce hayatını etkileyen materyalizmin bir İslam top­lumunda savunulması ona tepkilerin dağınasım beraberinde getirmiştir. Ahmet Hilmi materyalizmin tarihsel sürecini inceleyerek felsefi ve bilimsel bir bakış açısıyla eleştirmiş ve materyalistterin ortaya koyduğu delilleri bilimsel verilerle

çürütmüştür. O, eleştiri fikrinin henüz yeterince gelişınediği bir dönemde, An­tikçağ materyalizminden son dönem materyalist telakkilere kadar karşılaştırmalı bir inceleme yaparak materyalist iddialar_ın tarihi süreçte hiç değişmediğini, ma­teryalist filozofların eski anlayışları tekrar etmekten başka bir şey yapmadıklarım delillerle ortaya koymuştur. Gerek Batı felsefesi ve bilimine gerek İslam düşünce geleneğine yaslanarak ortaya koyduğu analizler ve sunduğu öneriler önemini koruduğu gibi yarınlar için de bir rehber niteliği taşımaktadır.

2002.

Kaynakça Ahmet Mithat, Ben neyim? Hikmet-i Madiyyeye Müdafaa, İstanbul, 1308.

Akgün, Mehmet, "Materyalizmin Girişi ve Tartışmaları", Türkler, c. 14, Ankara,

Akgün, Mehmet, Materyalizmin Türkiye'ye Girişi ve !lk Etkileri, Ankara, 1988.

Akşın, Sina, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İstanbul, 1987.

Altıntaş, Hayranı, "Dehriyye", DİA, 9, İstanbul, 1994.

Baba Tevfik, "Edebiyat Katiyen Muzırdır", Piyano, No: 9, 27 Kanunievvel, 1327.

Baba Tevfik, "Felsefiyyat", YZM, No: 1, 5 Mart 1328.

Baba Tevfik, Felsefiyyat, YZM, No: 2, 18 Mart, 1328.

Berkes, Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul, 1978.

B olay, S. Hayri, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, 6. Baskı, Ankara, 1996.

Celal Nuri, Tarih-i lstikbal, İstanbul, 1332.

Cevizci, Ahmet, Aydınlanma Felsefesi Tarihi, Bursa, 2008.

Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, 1999.

Cevizci, Ahmet, Onyedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi, Bursa, 2001.

Doğan, Atila, Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darvinizm, s. 168, İstanbul, 2012.

Ebuzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, İstanbul, 1973.

Erdem, Hüsameddin, ilkçağ Felsefesi Tarihi, 3. Baskı, Konya, 1998.

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, 4. Baskı, İstanbul, 1980.

374 OSMANLI İLİM, DÜŞÜNCE ve SANAT DÜNYASINDA BALKANLAR

Hanioğlu, Şükrü, Bir Siyasal Düşünür Olarak Abdullah Cevdet ve Dönemi,

İstanbul, 1981. Harputizade Mustafa Efendi, Red ve İsbat, İstanbul, 1330. İlhan Kutluer, "Cevher", DİA, 7, İstanbul, 1993.

İsmail Fenni Ertuğrul, Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali, İstanbul, 1928.

İsmail Ferit, lbtal-i Mezheb-i Maddiyyan, İstanbul,1312. Kafadar, Osman, Türk Eğitim Düşüncesinde Batılılaşma, İstanbul, 1995. Karai, Enver Ziya, "Tanzimat'tan Evvel GarpWaşma Hareketleri (1718-1839)",

Tanzimat, 1, İstanbul, 1940.

Koloğlu, Orhan, "Osmanlı Basını: İçeriği ve Rejimi", TCTA, ı, İstanbul, 1985. Lange, F. Albert, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, ı-rı,

İstanbul, 1998. M. Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, İstanbul, 1982.

Mardin, Şerif. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, 7. Baskı, İstanbul, 2000. Mardin, Şerif, "Tanzimat ve Aydınlar", TCTA,l, İstanbul, 1985. Özalp, N. Ahmet, A'mak-i Hayal, İstanbul, 2013.

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Allah'ı İnkar Etmek Mümkün müdür?

Yahut Huzur-i Fende Mesaiik-i Küfür, Kostantiniye, 1332.

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Huzur-i Akl u Fende Maddiyyun Mesleki Dalaleti, Daru'l-Hilafe, 1332.

Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Tarih-i islam, I. cilt, Kostantiniye, 1326. Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, Oss-i İslam, Kostantiniye, 1332.

Tekeli, İlhan; İlkin, Sevim, Osmanlı İmparatorluğunda Eğitim ve Bilgi Oretim

Sisteminin Oluşumu ve Dönüşümü, Ankara, 1993.

1996.

Topdemir, Hüsyin Gazi; Unat, Yavuz, Bilim Tarihi, 2. Baskı, Ankara, 2009.

Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasi Partiler, İstanbul, 1952.

Uludağ, Zekeriya, Şe~benderzade Filibeli Ahmet Hilmi ve Spiritüalizm, Ankara,

Ülken, Hilııti Ziya, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul, 1992 Varlık, Bülent, "Tanzimat ve Meşrutiyet Dergileri", TCTA, 1, İstanbul, 1985. Vorlander, Karl, Felsefe Tarihi, İstanbul, 2004. W eber, Alfred, Felsefe Tarihi, 4. Basım, İstanbul, 1991.