Upload
others
View
17
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
EKEV AKADEMİ VERGİSİ Yıl: 12 Sayı: 36 (Yaz 2008)------- 119
OSMANLI TOPLUMUNDA MODERNLEŞME VE ULEMA
Anzavur DEMİRPOLAT(*) Gürsoy AKÇA (**)
Özet
Bu çalışma, ilk etapta Osmanlı modernleşmesinin temel dinamiklerini anlamayı amaçlar. Ayrıca, bu çalışmanın temel amacı, 18. ve 19. yüzyılı kapsayan dönemde ortaya çıkan modernleşme olgusu karşısında ulema'nın konumu ve sergilediği tutumu irdelemek ve sosyo-ekonomik dinamiklerini ortaya koymaktır. Dolayısıyla, bu çalışma, Osmanlı' daki önemli bir dini zümrenin modernleşme ve Batı/ılaşmaya karşı tutumunun ve modernleşme girişimlerinin Sonuçları üzerindeki etkinliklerinin görülmesi açısından önemlidir. Konu tarihsel bir perspektifle ele alınmıştır. Çalışmanın temel yaklaşımı, bu süreçte, gerçekleştirilmeye çalışılan reform ve modernleşme çabaları karşısında ulema'nın sergilediği tutumun ve izlediği politikanın genel olarak ideolojik ve dinsel kökenli olmadığı, daha çok politik, ekonomik ve toplumsal, özellikle de sınıfsal dinamiklerden kaynaklandığıdır.
Anahtar Kelime ler: Modernleşme, Ulema, Tanzimat, üst smıf u lema, alt sınıf u lema,
Ulema and Modernization in the Ottoman Society
Abstract
This study, first of all aims to understand the basic dynamics of the Ottoman modernization. In addition, its basic purpose is to investigate the 'Ulema's position in regard to the problem of modernization emerged within the 1Brh and 19'h centuries, investigate their attitude and explicate its socio-economic dynamics. In the same words, this study is important in terms of understand ing the conduct of an important religious community in the Ottoman Empire regarding Westernization and its impact on the consequences of modernization attempts. This case is considered through a histarical perspective. The basic approach in this study is that the 'Ulema's basic attitude and policy followed in this process is inspired by not an ideology and a religious source in general but rather political, economic and social, particularly class dynamics.
Key Words: Modernization, 'Ulema, Tanzimat, upper class 'ulema, lower class 'ulema.
*) Yrd. Doç. Dr. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (e-posta: [email protected])
**) Yrd. Doç. Dr. Selçuk Üniversitesi, Konya Sağlık Yüksek Okulu, Sosyal Hizmet Bölümü. (e-posta: [email protected])
120 / Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
Osmanlı-Türk modernleşmesini değerlendirmeye yönelik ortaya konan yaklaşımlar, bu süreci ve biı sürece dahil olan unsurları çözümlemelerinde genellikle geleneksel-modem, gerici-ilerici, yenileşme karşıtı-Batıcı gibi temel "dichotomic" aynınlar üzerinde temellendirme eğilimi göstermekteler. Somel'e' göre, genellikle yapılan değerlendirmelerde "pozitivistçi Batılılaşma" olarak anlaşılan bu modernleşme süreci içinde karşı karşıya getirilen taraflar "maddi ilerlemeyi" amaçlayan "reformist bürokrat kadro" ile "bağnaz ve reaksiyoner ulema elitleri"dir. Bu bakış açısı, Tanzimat süresince meydana gelen gelişmeleri, özellikle devletin eğitim kurumlarında meydana gelen gelişmeleri, Aydınlanma değerlerinin Osmanlı bürokrasisi üzerinde artan etkisinin ve bu etki sonucunda ortaya çıkan Batılılaşma idealinin bir sonucu olarak değerlendirirken, II. Abdülhamit dönemini, imparatorlukta Tanzimat'la birlikte ortaya çıkan tüm olumlu maddi ve eğitim alanındaki kazanımlara karşı ortaya konan dinsel kökenli gerici bir tepki olarak değerlendirir. Oysa, Somel gibi Fortna'da eğitim alanında en ciddi modernleşme çabalannın Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, yani II. Abdülhamit döneminde, gerçekleştirildiğini Mekteb-i Hünıayun isimli çalışmasında göstermeye çalışır. Gerçekte bu süreç Fortna'ya2
göre, geleneksel olanla modern olanın karşı karşıya gelmesi değil, tersine başarılı bir biçimde eklemlenmesidir:
19. yüzyıl sona ererken .. .imparatorluğun feci durumuna karşın eğitim soyut manada neredeyse mucizevi bir kurtuluş vaat etmiştir ... temel eğitsel gelişmeye ilham veren, Osmanlı-İslam öğeleri ile yeni pedagojinin devletin pragmatik tavnyla birleştirilmesi ... "M odernlik" öğeleriyle "gelenek" öğelerinin bir kanşııru, günlük yaşamda geniş bir alana yayılmış imparatorluğun uçsuz bucaksız toprakları üzerinde işleyen bir sistemde buluşturulduğu için, her ikisini de kaçınılmaz olarak değişmiştir.
IL Abdülhamit'in yönetim anlayışı, yani mutlakıyetçilik, her ne kadar "meşrutiyet taraftarlannca savunulan Osmanlı reformlannın, bireyci ve akılcı ruhuyla kaçınılmaz olarak çatış[sada]" O, bir taraftan "Tanzimat reformlannı" korumaya çalıştı diğer taraftan da "Osmanlı yenilikçiliğinin bireyci ve akılcı niteliğini ve medeniyete ulaşma hedefini de benimsedi."3 Dolayısıyla, Osmanlı son döneminde, yani 19. yüzyılda, yükselen yeni bürokratik elit ve aydın kesimleri arasında yenilikçi, özellikle de Fransız materyalist aydınlanmasından etkilenmiş Abdullah Cevdet ve Beşir Fuat gibi batıcı ve pozitivist aydın kesimleri ortaya çıkmasına rağmen Osmanlı modernleşmesini ve bu sürece dahil olan unsurların bu süreçte sergiledikleri tutum ve politikalan Osmanlı-Türk modernleşmesinin oluşum ve geljşimini .etkileyen içsel ve dışsal dinamikler irdelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır. Zira, bu çalışmada da gösterileceği üzere, geleneksel Osmanlı yönetici sınıfı, yani askeriyye'nin önemli uzuvlarından birini oluşturan i!nıiyye sınıfının üyeleri olan ulema ve Şeyhulislamın'ın modernleşme sürecinde sergiledikleri tutumları ve uyguladıklan politikaları salt dinsel ve ideolojik nedenlerle açıklayamayız. Mardin'in4 de gösterdiği üzere,
1) Somel , Selçuk A., The Modernization of ?ublic Education In The Ottoman Empire, Leiden: B rili, 2001, s. ı.
2) Fortna, Benjamin C., Mekteb-İ Hümayun, (çev. Pelin Sira!), İletişim Yayınlan, İstanbul 2005, s. 24.
3) Karpat, Kemal, "Tarihsel Süreklilik, Kimlik Değişimi Ya da Yenilikçi, Müslüman, Osmanlı ve Türk Olmak," İçinde Osmanlı Geçmişi ve Bugünün Türkiye 'si, (der. Kemal H. Karpat), İstanbul Bil ği Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2004, s.37.
OSMANLI TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 121
Osmanlı'da, modernleşme sürecinde ortaya konan tepkilerin kökeninde dinsel ve ideolojik faktörlerden ziyade toplumsal nedenler, en başta da, geleneksel Osmanlı toplumunun örgütlenme biçimi olan küçük "cemaat" yapısı ve "mahallelik" kültürü bulunmaktadır. Gerçekte III. Selimle hedeflenen ve II. Mahmud döneminde gerçekleşen Nizam-ı Cedid, Osmanlı toplumunun geleneksel unsurlanndan birini oluşturan yeniçeriliğin yerine ikame edilen ye"ni bir ordu düzeninin ve askeri reformlann adı olmayıp; yeniçeriliğin yamnda, Osmanlı toplum yapısının tüm geleneksel unsurlanm dönüşüm süreci içerisine sokacak olan "yeni düzenin" ya da sürecin adıdır. Dolayısıyla, Osmanlıda modernleşme ve re~ fonnlara karşı ortaya konan tepkileri, geleneksel Osmanlı toplum yapısının belkemiğini oluşturan "küçük cemaat örgütlenme"sinin "Yeni Düzen" ve onun dönüştürücU dinamiklerine karşı direnme çabasının bir sonucu olarak görebiliriz.
Her ne kadar Küçükömer, ulema sınıfını yeniçeri ve esnaf kesimleriyle birlikte Türkiye'deki statüko karşıtı unsurlardan biri olarak nitelendirse de, Osmanlıda üst ulerr:ıa kesimi, modernleşme sürecinde, yeniçeri ve esnaf kesiminin aksine "Yeni Düzen" karşısında geleneksel unsurlada ya da "cemaat" yapısıyla işbirliğine gitmemiştir. Geleneksel İslam ve Osmanlı kültüründe ulemanın devlete ya da zalim iktidara karşı halkın yanında,
· onun koruyucusu olduğu dile g~tirilse de ulema sınıfı Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren yön,etici sınıfın, yani askeriyye'nin bir parçası olmuş ve bu tutumunu modemleşme döneminde izlediği politikalarda açıkça ortaya koymuştur. Dolayısıyla, bu makalenin konusu olan, modernleşme sürecinde ulemanın rolünü ve konumunu anlayabilmek için, öncelikle, Osmanlı imparatorluğunda ulema sınıfının iktidarla ilişkisini, Osmanlı Türk modernleşmesinin içsel ve dışsal gelişim dinamiklerini ve bu süreçte ulemamn konumunun ne olduğunun irdelenmesi gerekmektedir. Zira, bu çalışmada da gösterileceği üzere, Osmanlı' da ulemanın modernleşme sürecinde ortaya koyduğu tutum ve siyaset dini ve ideolojik etmenlerden ziyade onun iktidarla olan ilişkisinde yatmaktadır.
Modernleşme Sürecinde Ulemanın Thtumu Batılı güçler karşısında ilk askeri yenilgisini 1683-1699 tarihleri arasında Macaristan
da alan Osmanlı devleti, İnalcık'ın6 da belirttiği üzere, bu yenilgilerle birlikte "Batının üstünlüğünün farkına varmış oldu." Ancak bu yenilgilerin nedeni Osmanlı ordusunun ateşli silahlar alanındaki yetersizliğinden kaynaklanmamaktaydı. Zira, Lewis' in 7· de belirttiği üzere, modem dönemlere değin Osmanlı devleti ne batılı devletleri kendine muadil olarak tanımış ne de o coğrafyada meydana gelen sosyo-kültürel değişimlerle pek fazla ilgilenmiş; ancak, ateşli silahlar alanındaki gelişmeleri ve yenilikleri sürekli yakından izlemeye çalışmıştır. Bu ilgi, Batı'da 16. yüzyıldan sonra yükselmeye başlayan ve Batı'nın dünyanın diğer coğrafyalannda egemenlik kurmasını sağlayan askeri teknolojilerin arka planındaki mentaliteyi, yani "teknik rasyonalite"yi, kavramaya yönelik olmamıştır:
4) Mardin, Şerif, Tiirk Modernleşmesi, İletişim Yayınlan, İstanbul 1991, s.66-68.
5) Küçükömer, İdris, Düzenin Yabancı/aşması, Bağlam Yayınlan, İstanbul 1994.
6) İnalcık, Halil, Political Modernization in Turkey, içinde Turkey and Europe in History , Eren yayınlan. İstanbul 2006, s. 63. ·
7) Lewis, Bemard, Hata Nerdeydi, (çev. H. ÖzgürTurgan ve Serpil Bilbaşar), Oğlak Yayınları, İstanbul 2004.
122 !Yrd. Doç. Dr. Aıızavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
Avusturya ordusunun yeni silahlannın (ana olarak, yeni tüfekler) ortaya koyduğu teknolojik meydan okumaya, Osmanlılar'ın cevabı çabuk ve etkilidir. Savaşta ele geçirdikleri silahlan model alarak, kendileri bu tip silahlar imal etmeye başlamışlardır. Bu silahiann etkisini artınp -birçok müzede görüldüğü gibi- dış görünümünü de güzelleştirmiş, ancak bu silahiann icadını sağlayan teknoloji ve prensipleri tartışmaya zaman ayırmarnışlardır.8
Öte yandan Batı'da ortaya çıkan matbaa ve saat kuleleri gibi yenilikler, askeri amaçlara hizmet etmediği için genel olarak kabul görmeyip, tersine toplumsal yapıyı bozucu bir tehdit olarak algılanmıştır. Örneğin, sultan Venedik kalyonlannın örnek alınarak benzerİerinin yapılmasını istediğin de, bazılan bu kalyonlann Müslümanlar tarafından tiretilmemesini gerekçe göstererek itiraz etmeye çalışmış; ancak sultanın bu isteği "ulema'nın fetvasıyla meşruluk kazanmıştır."9
III. Selimin yeni tahta oturduğu sıralarda patlak veren Osmanlı-Rus savaşlan (1768-1774) esnasında yeniçerilerin elinde dönemin batılı ordulannın kullandığı ateşli silahlar bulunmasına rağmen, Osmanlı ordusu yenik düşt!i. Bu yenilgiler, Osmanlı ordusunun tarihi boyunca "küffar'' karşısında aldığı ilk büyük yenilgiydi. Osmanlı ordusunun bu yenilgisi, esasında, yan mistik, gaza ideali ve her türlü bireysel kabiliyet, cesaret ve kahn,ımanlık anlayışını temsil eden yeniçeri ağırlıklı geleneksel Osmanlı ordusunun Batı'nın modem ordu düzenini benimsemiş Rus ordusu karşısındaki yenilgisiydi. Rusya karşısında, alınan askeri yenilgi ve toprak kayıplanndan sonra, bizzat Sultan III. Selim'in önderliğinde askeri alanda, özellikle de askeri eğitim alanında reformlara girişildL Batılı anlamda ilk modem askeri eğitim kurumu ı 773 'te Fransız askeri uzmanı Baron de Tott'un gözetiminde kurulan Mühendishane-i Balıri-i Hümayun Mektebidir. Bu denizcilik okulunda, klasik dini bilgilerin yanında matematik, geometri ve fizik gibi modem pozitif bilimler ve Fransızca eğitimi" yapılmıştır. Yine, 1830 'a kadarki dönemde (-ki bu dönem II. Mahmud'un saltanatina rastlar), ihtiyaç duyulan askeri eğitim alanlannda yeni modem okullar açılmıştır. Bu okullan şu şekilde sıralayabiliriz: ı 795'te Mühendishane-i Berr-i Hümayun, 1826'da Tıblıane-i Amire ve 1834'te Mekteb-i Ulum-i Harbiyye. Aynca, 1821 'de devlet memurlanna Fransızca öğretmek için kurulan Bab-ı Ali Tercüme Odası 'nı da bu eğitim kurumlanndan sayabiliriz- ki Findley, bu yapıyı "Osmanlıda Müslüman devlet memurlannın dini çerçevede eğitilmediği" ilk eğitim kurumu olarak görmüştür10•
II. Mahmut'un iktidar dönemi (1808 -1839) Osmanlı-Türk modemleşmesi açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu dönemde sadece geleneksel düzenin en önemli unsuru olan yeniçerilik ortadan kaldınlmarnış, geleneksel yapının diğer önemli bir unsuru olan ilmiyye sınıfı mensuplannın gücü de yeni askeri ve diğer eğitim kurumlannın açılması ve evkaf nizamnamesindeki yeni düzenlemelerle ciddi anlamda azaltılmıştır. Aynca, bu dönem, devlet bürokrasisinin merkezileştiği, imparatorluğun gayrimüslim azıniıkianna birtakım yeni hakiann tanındığı ve batılı yaşam tarzlannın, başta yeni bürokratik zümre
8) Karpat, Kemal H., Osmanlı Modernleşmesi, (çev. Akile Zorlu Durukan ve Kaan Durukan), İmge yayınlan, İstanbul 2002, s. 62.
9) Lewis, Bernard, Modern Türkiye'nin Doğuşu, (çev. Metin Kıratlı), Türk tarih Kurumu Yayınlan, Ankara 1984, s. 42.
10) Sornel, a.g.e., s. 21.
OSMANLI TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 123
olmak üzere, şehirli kesimler arasında yer etmeye başladığı bir dönemdir. Bu anlamda 1 askeri reformlarla başlayan Nizam-ı Cedid'in sadece askeri alanındaki yeni düzenin adı
olmayıp başta bürokratik yapı olmak üzere eğitim kurumlarının ve hayatın diğer .alanlarının "Yeni Düzen" mantığına göre şekillendirilmeye başlandığı bir programdır11 • IL Mahmud sonrası Gülhane Hattı Hümayunu 'nun ilanıyla başlayan Tanzimat, "kanun ve devlet tel"akkisi .. .idareyi yeni baştan düzenleme"nin yanında diğer hukuki ve toplumsal · alanlarda yeni reform ve düzenlemeleri amaçlamış ve bunda da büyük ölçüde başarılı da olmuştıır12•
18. ve 19. yüzyılı kapsayan bu dönemde ortaya çıkan modernleşme girişimleri karşısında ulema'nın konumu ve sergilediği tııtıımu irdelemeyeve sosyo-ekonomik dinarnikIerini ortaya koymayaçalışmak, Heyd'e13 (2004: 29) göre, Osmanlı'daki önemli bir dini zümrenin modernleşme ve batılılaşmaya karşı tutumunu ve modernleşme girişimlerinin sonuçları üzerindeki etkinliklerinin görülmesi açısından önemlidir. Bu süreçte ulema'nın konumu ve sergilediği tutum üzerine yapılan değerlendirmelere bakıldığında iki farklı yaklaşırnın ortaya konduğu görühnektedir: Ulema'nın bir bütün olarak, yeniçeri ve esnaf gibi geleneksel unsurlada işbirliği yaparak reform ve modernleşme girişimlerine karşı ideolojik ve dinsel nedenlerden kaynaklanan "gerici" ve olumsuz bir tutum sergilediğini göstermeye çalışır. Ancak bu yaklaşım, yaygın bir bakış açısını temsil etınekten oldukça uzaktır. Diğer yaklaşım, ulemanın bu süreçteki tutıımunu ve rolünü ideolojik ve dinsel nedenlerden çok sosyo-ekonomik ve politik nedenlerle, özellikle de sınıfsal faktörler çerçevesinde açıklamaya çalışır.
Karaı'ın yaklaşımında ulema, reformlar karşısında direnen ve gerici unsurlar yanında yer alan temel muhalefet unsuru olarak resmedilmiştir. Ona göre Nizam-ı Cedid programı az sayıdaki ulema üyesinin ve devlet görevinde bulunmuş birkaç bürokratın taraftarlıkları dışında güçlü bir aydın desteğinden yoksundu; tersine ilmiye ahiakından uzaklaşan ve çıkarlarından başka değer gözetemez hale gelen ulema sınıfı üyelerinin çoğunluğu, reform girişimlerini Frenkleşme ve dinden uzaklaşma olarak görüyor, yenileşme taraftarlarını küfürle itharn ediyor, camilerdeki vaazlarında İmparatorluğun başına gelen gaileleri Batılılaşma çabalarına bağlayarak halkın reformlar aleyhine yönlendirilmesinde de etkili oluyorlardı 14• Bu yaklaşım sahiplerinin sık sık dile getirdiği, ulema'nın, kitap basımının şeriata aykın olduğu gerekçesiyle basımevinin açılmasına karşı olumsuz bir tavır sergilediğine dair var olan yaygın kanaatin gerçeği yansıtmadığını belirten Berkes'e15 göre, Şeyhülislam basımevinin açılmasına dair fetvayı hemen vermekle kalmayıp basılınaları ll) Okumuş, Ejder, "Osmanlı Devleti'nde Modernleşme Süreci," İçinde Osmanlı Devleti'nde Eğitim,
Hukuk ve Modernleşme, (der. Ejder Okumuş), Ark kitaplan, İstanbul 2006, s.206. 12) İnalcık, Halil, "Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu," İçinde Osmanlı imparatorluğu: Toplum
ve Ekonomi, Eren Yayınlan, İstanbul 1996, s. 359.·
13) Heyd, Uriel, "The Ottoman Ulema and Westemization in the Time of Selim III. And Mahmud Il," İçinde The Modern Middle East (der. Albert Hourani, Philip Khoury and Mary C. Wilson), New York: I. B. Tauris, 2005, s. 29.
14) Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi-Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri ( 1789-1856), Cilt: V, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara 1994, s. 77-80.
15) Berkes, Niyazi, Türkiye'de Çağdaş/aşma (Yay. Haz. Ahmet Kuyaş), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002, s. 55-63.
····-·~·-··--·-···-······ ···-····-··--------------
n 4 /Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ VERGİSİ Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
için bazı kitapları da tavsiye etmiştir. Ona göre, her ne kadar basımevinin kurulmasında sosyo-politik engeller yanında yeterli tekniğin, okuyucunun ve kağıdın olmaması gibi olumsuz faktörlerin etkisinden söz etmek mümkünken, bir din sorunsalından söz etmek oldukça güçtür. Berkes'e16 göre; Osmanlı uleması matbaa örneğinde sergilediği yeniliklere karşı olumlu tutumunu Askeri Tıbbi ye mektebi örneğinde de göstermiştir: Tıbbiyenin açılması sürecinde ulema hiçbir muhalif tavır sergilemeyip; tersine, ulemadan bazıları bu okulda bizzat hocalık yaparak tıbbiye eğitimine destek olmuşlardır. Ulema'nın III. Selim'den itibaren başlatılan reform sürecinde yalnız fetvalarla bu reformların meşrulaştın1masına katkıda bulunmayıp, bizzat reform çabalarının içinde yer aldığını göstermeye çalışan Özkul'a17 göre, Kabakçı Mustafa ayaklanmasında görülen, ulemadan bazılannın devlet karşıtı gelişmelerin içinde yer almasına dayanarak ve bu ayaklanmaları kabaca dinsel dinamiklerle gelişen olaylar olarak değerlendirmek yanlıştır. Zira, Kabakçı ayakIanmasından sonra Nizam-ı Cedid ordusu kaldınlmış olmasına rağmen, Batılı uzmanlann, Batı kaynakları temelinde ve Batı tarzında ders verdiği Mühendishane Mektepleri'ne dokunulmamıştır. Dolayısıyla, Ona göre, Nizam-ı Cedid taraftarı/karşıtlığını çıkar/güç bağlamında değerlendirmek daha sağlıklı sonuçlara ulaşmamızı sağlayacaktır.
En genel hatlarıyla bakıldığında, Heyd'in yaklaşımında, Osmanlı ulemasının III. Selim' den itibaren girişilen reform ve modernleşme çabalan na karşı ortaya koyduğu tutum dini ve ideolojik nedenlerden çok toplumsal dinamiklerden, özellikle de ulema'nın kendi içindeki sınıfsal farklılaşmasından kaynaklandığı yönündedir. Ona göre, ulema arasında Keçecizade İzzet Molla gibi dönemindeki diğer ulema ile kıyaslandığında oldukça yenilikçi düşünce ve modem görüşlere sahip kimseler olmasına rağmen, III. Selim ve II. Mahmud döneminin reform sürecinde başı çeken ve "bu batılılaştıncı reform girişimlerine destek veren ulema" bu sürecin sonuçta "devletin ve toplumun dini karakterini ortadan kaldıracağım aniayabilecek bir uzak görüşlülüğe" sahip olamarnıştır18 • Bu süreçte, özellikle askeri ve diğer alanlardaki reform ve modernleşme çabalannda, Osmanlı uleması, daha çok meşrulaştıncı bir tutum sergilemiştir. Bu tutumun nedeni, Osmanlı ulemasının, özelliklede üst sınıf ulemanın, sosyo-politik konumu ve dönemin Osmanlı sultanlarının, özellikle IL Mahmud'un izlediği pragmatik tutum ve politikalarla yakından ilişkilidir19•
Heyd, ulemanın bu süreçte, devletle ve onun izlediği modernleşme politikalanyla bütünleşmesini sağlayan sebepleri şu şekilde sıralar: Birincisi, Osmanlı'da askeri}ye sınıfının bir parçası olan ilmiyye sınıfı mensuplan, özellikle de üst ulema kesimleri, başta III. Selim ve Il. Mahmut·döneminin Veli-zade Mehmed Efendi, Halil Efendi ve Yasinci-zade Abdül-Vehhab gibi şeyhülislamlan sadece hane halkıyla değil bizzat sultaniann kendileriyle, zaman zaman dostluğa varan yakın ilişki içinde olup, bu yakınlığın bir sonucu olarak reform girişimlerine destek vermişlerdir. Kaldı ki bu dönemde, askeri ve üst yönetim kesimleriyle ulema arasındaki geleneksel aynm olabildiğince azalmıştır; bunda etkili olan
16) Berkes, a.g.e., s.185.
17) Özkul, Osman, Gelenek ve Modernite Arasında U lema, Bir Harf Yayınları, İstanbul 2005, s. 357-372.
18) Heyd, 2004, s. 54.
19) Heyd, a.g.e., s 39.
OSMAN~I TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 125
faktörlerden biri, paşalann ölümlerinden sonra bıraktıklan zenginliklerini müsadereden koruyabilmek için çocuklanndan bir ya da birkaçını, şeyhülislam İbrahim örneğinde görüleceği üzere, ilmiye sınıfına dahil etmeleridir2°. İkinci sebep, m. Selim ve ll. Mahmut, ulemayı reform prograrnlannı uygulamaya yönelik oluşturulan kurullara aktifbir biçimde dahil ederek hem üst düzey ulemayı reform girişimlerinin bir parçası haline getirmiş, hem de diğer toplumsal kesimlerden gelebilecek eleştirileri önlemeye çalışmıştır. Ancak, ll. Mahmud, yeniçeriliği kaldırdıktan sonra, bu tür meclislerdeki ulema sayısında ciddi bir aza,lma olmuştur21 • Yine, devlet aygıtı 'nın bir parçası haline gelen üst ulema kesimlerinin, Devlet-i Aliye'nin giriştiği reform ve modernleşme girişimlerine destek vermelerinde etkili olan faktörlerden üçüncüsü, devletin çıkan (raison d'etat)'nı gözetme anlayışıdır. Bu anlayışın bir sonucu olarak, üst ulema kesimi, dini hukukla çatışan siyasi zorunluluklara boyun eğmekten kaçınınayıp "zorunluluklar yasaklan mubah kılar" düsturu çerçevesinde hareket etmişlerdiı-22.
Aynca, Heyd, bu süreçte, üst düzey ulema sınıfının devletin yanında yer almasını ve yükselen reform ve modernleşerne karşıtı tepkilerin ve hareketlerin sınıfsal dinamiklere dayandığını göstermeye çalışır. Zilfi23 gibi Heyd'te Osmanlı'da ulema kesimi arasında ciddi bir sınıfsal farklılaşma olduğunu belirtir: bir tarafta saray, hane halkı ve yönetici zümre olan askeriyye sınıfının bir parçası haline gelmiş, vergi yükümlülüğünden muaf ve kontrol ettikleri vakıflar ve ekonomik birikimlerinin her türlü müdahale (Müsadere)'den uzak olması sayesinde güçlü bir toplumsal ve ekonomik konuma sahip üst düzey ulema sınıfı; diğer tarafta ise, daha çok çevrede kalmış, Osmanlı siyasasının bir parçası haline gelernemiş alt sınıf ulema ve medrese (softa) öğrencileri. Üst ve alt ulema kesimleri arasındaki bu sınıfsal farklılaşma, reform ve modernleşme sürecinde ulema keşimleri arasında bu sürece yönelik farklı tutumlann ortaya çıkmasına neden olmuştur. Üst sınıf ulemanın tersine, alt toplumsal tabakadan gelen ve genellikle merkezi medreselerde ve askeriyye sınıfı arasında yer alması pek mümkün olmayan ulema kesimi ve medrese öğrencileri, bu süreçte, reform ve modernleşerne çabalanna karşı kendileri gibi alt toplumsal tabakada yer alan yeniçeri, esnaf ve diğer reaya kesimleriyle işbirliği içinde olmuşlardır24. Heyd25, bu işbirliğinin kendini, yeniçerilik kaldırıldıktan sonra, Aydın bölgesinde ve Kastamonu'da ortaya çıkan yerel çaplı isyanlarda ortaya koyduğunu belirtiyor:
Yeni Avrupa tarzı kıyafet uygulamasına karşı çıkan ve bu tür kıyafetleri benimseyenleri açıkça küfürle suçlayan Bosnalı bir müderris .... daha sonra, Aydın bölgesindeki tehlikeli isyana katılıp kendisinin Allah tarafından yoksulları savunmak için gönderildiğini belirtmiş ve kendi gücü içerisine yeniçeri bakiyelerini ve diğer kanun kaçaklannı dahil etmiştir ... Kısa bir süre sonra, Kastamonu'n güney-doğusunda, Tosya'da, müftü ve
20) Heyd, a.g.e., s 42-44.
21) Heyd, a.g.e., s 45.
22) Heyd, a.g.e., s 48-49.
23) Zılfi, Mandeline, The Politics of Piety: The Ortaman Ulema in the Postclassical Age, Minneapolis: Bibliotheca lslarnica P., 1988, s 47-48.
24) Heyd, 2004, s. 34.
25) Heyd, a.g.e., s 35.
126 /Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA ·
diğer bir alim, yerel isyancilara -ki bunlann bir çoğunun 1826 'da İstanbul' dan kovulduğu söylenen yeniçerilerdir-destek vermişler. [Vurgu bize ait]
IL Mahmud döneminin reform hareketlerini ve bu süreçte ulemanın izlediği tutumu ortaya koymaya çalışan Levy'nin26 çalışması, kendisinin de belirttiği üzere, büyük ölçüde Heyd'in yaklaşımıyla örtüşmekte ve Onun çalışmasını tamamlar niteliktedir. Levy'e göre, IL Mahmud dönemine değin, girişilen reform hareketlerine karşı oluşan tepkinin arkasında "nüfusun büyük çoğunluğunun" yenilik hareketlerini kendilerinin "ekonomik ve sınıfsal çıkarlan için tehdit olarak" görmeleri yatmaktaydı. Sonuçta, yeniçeri, ulema ve kısmi olarak taşralı unsurlardan oluşan bu "muhafazakar koalisyon" III. Selim'in reform girimlerini akamete· uğrattı. Muhalefet hareketlerinde, her ne kadar, her zaman ön planda olan yeniçeri kesimi gözükse de, esas güç her zaman ulema sınıfı olmuştur27•
Ancak, Levy'e göre, 18. yüzyılda ulemanın ciddi anlamda eski "güç ve saygınlığı"nı yitirmiş ve çeşitli toplumsal nedenlerin etkisiyle kendi içerisinde iki farklı toplumsal kesime aynşmıştı: Bir tarafta, devlet bürokrasisi içerisinde önemli konumlar ve "şahsi çıkarlar" elde eden "imtiyazlı ailelerden gelen" "ulema aristokrasisi"; diğer tarafta ise, devlet bürokrasisi içerisinde yer alamamış, büyük çoğuuluğunu taşra ulema'sının oluşturduğu alt ulema kesimleri. Sınıfsal konurolanna paralel olarak, modernleşme ve reform sürecinde bu iki ulema kesimi farklı tutumlar sergiiemiş tir: Üst sınıf ulema "Devletin çıkan, geleneksel değerlerin muhafazasından önde gelir" görüşünü benimseyerek yenilikçi sultaniann reform hareketlerini destek verdi: Alt ulema kesimi ise, oluşan bu üst sınıf "ulema aristokrasi"sine bir tepki olarak yeniçeriterin yanında yer aldı ve reform karşıtı hareketlere destek verdiı.ıi. Öte yandan IL Mahmut, alt sınıf ulemayı kazanmaya yönelik politikalar izlemiştir. Bu bağlamda, özellikle yeniçerilik lağvedilmeden önce eşkinci ordusunda ve daha sonra kurulan yeni orduda, yani Asakir-i Mansure-i Mulıamnzediyye'de çok sayıda alt-tabaka ulemaya ve softalara başta imamlık olmak üzere çok sayıda kadro tahsis etmiştir. Kaldı ki, 28 Mayıs 1826'da çoğuuluğunu üst düzey ulema kesimlerinin oluşturduğu bir komite tarafından tasan haline getirilen ve daha sonra sultanın onaylamasıyla yürürlüğe giren kanun, sadece "yeni örgütlernede ulemaya önemli mevkiler" sunmakla kalmayıp, askeriye de imam konumunu elde etmiş kimselerin zorunlu hizmet süresi olan beş yıl sonunda "kadılığı haketmiş olarak adalet örgütüne geçme imkanı veriyordu."29 Bu kanun üst sınıf ulema kesiminde ziyade alt sınıf ulema ve softalar için önemliydi; zira, böylece bu yoksun kesimler kadı olarak üst ulema sınıfına, dolayısıyla devlet bürokrasisine dahil olma şansını elde·etmiş oluyorlardı. Böylece, IL Mahmud, üst sınıf ulemanın girişilen reformlar için sağlayamadığı geniş toplumsal meşruiyeti alt sınıf ulema sayesinde sağlamış oldu; zira alt-sınıfulema'nın geniş halk kesimleriyle olan ilişkisi Gramsci'ci anlamda daha fazla "organik" olup daha fazla toplumsal desteğe sahipti. Reformlara destek veren üst ve alt sınıf ulema kesimlerini çeşitli konumlada ödüllendiren
26) Levy, Avigdor, "Osmanlı Uleması ve Sultan II. Mahmud'un Askeri Islahatı, İçinde Modern Çağda U lema (der. Ebubekir Bagader), (çev. Osman Bayrakdar), İz Yayınlan, İstanbul 1991.
27) Levy, a.g.e., s. 29-30.
28) Levy, a.g.e., s. 30-31.
29) Levy, a.g.e., s. 35-36.
ı
OSMANLI TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 127
II. Mahmud, tersine bir tutum sergileyenleri ve muhalefet gösterenleri de ciddi anlamda cezalandınyordu. Gerçekleştirmeye çalıştığı reformlara karşı oluşabilecek toplumsal muhalefetin arka planında alt-sınıf ulema kesimlerinin yer alabileceğinin farkında olan II. Mahmud, yeniçeriliğin kaldınlmasından sonraki dönemde ulemanın, özellikle de alt-sınıf ulemanın ordudaki sayısını ve etkisini azaltmaya çalışmış ve bunda da başarılı olmuştuı-3°. 1828-1829 yılları arsında meydana gelen Osmanlı-Rus savaşından imparatorluğun yenik çıkması, II. Mahmud ve reformlarına yönelik eleştirllerin ulema, özellikle "dini kurumların alt katman mensupları" arsında f:ıaş göstermesine ve yenilginin "eski unsurların ilga edilmesinin ve Batıyı taklit etmenin bir sonucu olduğu" inancının yaygınlaşmasına neden oldu. Alt ulema kesimlerinin bu "gelenekçi" istekleri karşısın da II. Mahmud, yenilginin "askeri ıslahat[ların] henüz yeterli seviyeye ulaşmam[asından]" kaynaklandığını düşünerek Batılılaşma girişimlerini diğer sosyo-kültürel alanlara kaydırrnıştır:
... Batılılardan doğrudan yardım talep etmeye, artan sayıda yabancı danışman getirtmeye .... Avrupa başkentlerinde daimi elçilikler açtı. Avrupa geleneklerini ülkeye uyarlamaya; kabuller vermeye, toplantılar tertiplerneye başladı...Askeri üniformalar bile Batılılaştırıldı. Daha da ileri giderek Evkaf işlerine müdahale etti; bazı vakıfların gelirlerini askeri ısiahat projelerine aktardı.31
Levy'e32 göre, Il. Mahmud'un bu reform girişimleri karşısında, alt sınıfulema olumsuz bir tutum sergiledi. Hatta bazıları, yeniçeri kalıntılannın bazı Anadolu şehirlerinde başını çektiği ayaklanmalarda isyancıların yanında yer aldı. Diğer taraftan, üst ulema kesimleri de sultanın bu uygulamalarından rahatsız oldu; ancak, kendi varlıklarını ve çıkarlarını korumak için Sultanın yanından yer almaktan, onun askeri reformlarına destek vermekten ve bu reformlara dini bir karakter vermeye çalışmaktan başka yapacak pek bir şeyleri yoktu. Bu yüzden II. Mahmud, "yeni kurumlar biraz oturunca ... alt sınıf ulemayı devre dışı" edecek politikalar izledi. Ancak, bunu yaparken "aristokratik ulema sınıfı"na pek dokunınayıp bu kesimin "yönetici sınıfın aynlmaz bir parçası" olarak "reformların idaresinde önemli mevkilerde kalma"larına müsaade ettP3•
1776-1876 yılları arasında gerçekleşen reformları iki ayn döneme ayıran Cihan, ulemanın reformların ilk döneminde, yani 1770-1830 yılları arsında, "birinci derece aktif rol oyna"dığını, 1830 sonrası dönemde, reformlara direnen marjinal bir kesim haline dönüştüğünü belirtir. Ona göre, göre bu durumun en etkili nedenleri arasında "Merkezi otoritenin güçlenmesi, fonksiyonel olarak organların farklılaşması ve devlet gücünü topluma daha çok nüfuz ederek meşruiyet sağlamakta ilmiye zümresinin rolünü önemli olmaktan çıkartması"34 yer almaktadır. Heyd35 ve Levy'nin36 de işaret ettiği üzere, II. Mahmud, yeniçeriliğin ilgasından sonra, izlediği politika ve merkeziyetçi uygulamalarla üstulema kesimlerini bir taraftan reform ve modernleşme girişimlerinin içine dahil ederek, onlan
30) Levy, a.g.e., s. 43-44. 31) Levy, a.g.e., s. 47
32) Levy, a.g.e., s. 48-49
33) Levy, a.g.e., s. 56. 34) Cihan, Ahmet, Reform Çağında Osmanlı İlmiyye Sınıfı, Birey yayınlan, İstanbul 2004, s. 15-16. 35) Heyd, 2004. 36) Levy, 1991.
/Yrd. Doç. Dr. Aıızaııur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERCİSİ 128 Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
bir anlamda tüm bu yenileşme çabalannın meşruiyet aracı haline getirirken, diğer taraftan, yeni hukuki düzenlemelerle, özellikle vakıftarla ilgili olan evkaf nizarnnamesiyle, ulema kesiminin [ekonomik] gücünü ciddi anlamda kırarak Devlet-i Aliye'ye tamamen bağımlı hale getirdi. Zürckeı-37 de, Sultan II. Mahmud'un, daha sonra nezarete dönüşecek olan Evkaf Müdürlüğü 'nü kurarak vakıflann mallannı devlet denetimine aldığını ve aynı zamanda ilmiyeyi, başında şeyhülislamın olduğu hiyerarşik bir yapılandırmaya dönüştürerek din kurumu ve ulema üzerinde devlet denetimini sağladığını belirtir. Oysa, 1826 yılına kadar Şeyhülislamlar işlerini kendi konaklannda ya da kiraladıklan uygun bir konakta görürlerdi. Bu tarihten itibaren daha önce yeniçeri ağalanna mahsus olan ağa kapısı meşilıat dairesi olarak kullanılmıştır. 1836 yılında kazaskerler ve İstanbul kadısının da ağa kapısına taşınmasıyla şer'i dairelecin birlikteliği sağlanmıştıı-38• Ayrıca, Şeyhülislamlık, daha önceleri üst düzey ulemanın atanması dışında idari görevlerden soyutlanmışken, II. Mahmud zamanında nezaretlerin kurulması aşamasında, ağa kapısında bir bina tahsis edilerek devlet dairesi konumuna getirilmiş39 , II. Meşrutiyet döneminde ise, bazı hükümet görevlerini aslen veya vekaleten üstlenerek siyasal bir kurum halini almıştır. Bu gelişmeler, ulemanın sosyal ve siyasal nüfuzunu ve yenilikler karşısındaki belirleyiciliğini olumsuz etkileyerek geleneksel gücünü büyük ölçüde kırmış oldu40•
Tanzimat öncesi, özellikle IL Mahmud'un yukanda belirtilen uygulamalarıyla büyük ölçüde gücünü yitiren ulema kesiminin etkinliği, Tanzimat (1839-1876) döneminde olabildiğince azaldı. Birkaçı dışında, bu dönemde, siyasal gücünü büyük ölçüde yitiren ulamanın dönemin batıcı reform girişimleri karşısındaki tutumlan büyük ölçüde olumsuz ve savunmacıdır41 • Ivl_ardin'e42 göre, Tanzimat öncesi reform girişimlerinin ulemanın toplumsal konumu açısından çok fazla bir sorun meydana getirmemiştir. Bu nedenle de ulema III. Selim ve IL Mahmud dönemi reformlarına büyük ölçüde destek vermiştir. Ancak, Tanzimat'la birlikte başlayan ve seküler dinamiklerle beslenen reformların yönetim, adiiye ve eğitim alanlarına yayılmakla kalmayıp ulemayı devlet yönetiminin merkezi süreçlerinden dışlayıcı bir durum kazanması ulemanın örgütlü tepkisine neden olmuştur. Fakat Mardin'e göre, ulema'nın bu dönemdeki reform girişimlerine karşı takındığı olumsuz tutum salt politik nedenlerden kaynaklanmamıştır. Zira, ona göre, ulema, 1850 sonrası dönemde, devlet yönetimindeki Batıcı elitlerin, tarihi/geleneksel kurumlan ve
37) ~ürcher, Erik Jan, Modernleşen Türkiye'nin Tarihi, (çev. Yasemin Saner Gönen), İletişim Yayınları, Istanbul 2002, s. 65.
38) Uzunçarşılı, İ. Hakkı, "Kabakçı Mustafa isyanına Dair Yazılmış Bir Tarihçe", Belleten, C. Vf, 23-24'ten ayrı basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1942, s. 195-196, 208-209.
39) Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, Cild IV. Vf, Hikmet Neşriyat, İstanbul tarihsiz, s. 2957; Akgün~üz, Murat, Osma'!lı Devletinden Şeyhülislamlık, Beyan Yayınları, İstanbul 2002, s. 104-106; Yakıt, Ismail, "Osmanlı Ilmiye Teşkilatı ve Şeyhülislamlar", Türk Yurdu -700. Yılında Osmanlı-, Cilt: 19-20, Sayı: 148~149, Ankara 1999-2000, s. 174-187; Shaw, Stanford J. Ve Shaw, Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (çev. Mehmet Harinancı), Cilt: 2, e yayınları, İstanbul 2006, s. ı 08.
40) Yakut, Esra, Şeyhülislamlık: Yenileşme Döneminde Devlet ve Din, Kitap Yayınevi, İstanbul 2005, s. 16,55-56,96-99, ll8-l21, 174-204.
41) Chambers, Richard L., "The Otoman Ulema and the Tanzimat" İçinde Scholars, Saints, and Sufis, (der. Nikki R. Keddie), University of California Press, London 1972, s. 35.
42) Mardin, Şerif, Mod_ern Türkiye'de Dil} ve toplumsal Değişim Bediiizzaman Said Nursi Olayı, (çev. Metin Çulhaoğlu), Iletişim Yayınları, Istanbul 2002, s. 170-175.
OSMANLI TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 129
tecrübeleri görmezlikten gelerek, giriştikleri, toplumsal yaşamın tamamım Batılılaştıncı reform çabalarına karşı da olumsuz, hatta karşıt tavır sergilemiştir. Mardin gibi Chambers de, Tanzimat reformlan ile birlikte ulemanın hem devlet bürokrasisinde hem de yeni aÇılan modem kurumlarda güç ve etkinliğini büyük ölçüde yitirdiğini belirtmekte, gerçekte bu sürecin çok önceden, III. Selim ve özellikle de II. Mahmud döneminin uygulamalan ve ulemaya karşı izlenen politikalarla başlatıldığını belirtir. Ona göre, Tanzimat öncesi süreçte uygulamaya konan reformların dört önemli boyutu ulemanın Tanzimat'taki konumunun hem hazırlayıcısı hem de temel belirleyici olmuştur. Chambers43 bu dört temel boyutu şu şekilde sıralar: İlki, ulema, Il. Mahmud'un yeniçeriliği lağvetmesiyle en önemli ittifak unsurunu yitmiş oldu ve sonraki dönelerde de geleneksel çıkarlarını korumada herhangi bir siyasi/toplumsal kesimj. yeniçerinin yerine ikame edemedi. Kaldı ki, Tanzimat döneminde reformlardan rahatsız olan kesimlerin, özellikle de medrese öğrencilerinin, yeni ordu karşısında güç ortaya koyması irnkansızdı. İkincisi, II. Mahmud'un merkeziyetçi bürokratik uygulamaları, ulemanın vakıf gelirlerine evkaf nizamnamesiyle el koyması, "dini kurumlan bürokratikleştirmesi ve din ve devlet işleri arasında ayrıma gitmesi" türünden uygulamaları, ulemanın politik, idari ve ekonomik gücünü kırdı. Bu uygulamalarla, din ve devlet işleri arasında ayrıma gidilmesi, "Tanzimat' ın en belirgin özelliklerinden bir haline geldi." Üçüncüsü, Il. Mahmud, kapıkulu geleneğini sona erdirerek devlet yönetiminde etkili yeni bir sivil bürokrasi oluşturdu ve ilk defa milsadere sistemini ortadan. kaldırarak devlet bürokratlarının konumunu ulema ile eşit düzeye yükselti. Bu durum, bürokrasiyi hem "daha verimli hem de daha cazip" hale getirdi. Dördüncüsü, III. Selim ve Il. Mahmut döneminde açılan yeni eğitim kurumlan ve bürolarda yetişen yeni askeri ve bürokratik zümre, hem geleneksel eğitim kurumlarına karşı bir tutum sergiledi hem de Tanzimat döneminde siyaset sahnesinde ve yeni kurumlardaulema kesiminin yerini aldı. Dolayısıyla, Tanzimat öncesi başlayan bu değişim süreci, Osmanlı kurumlarını ve gelişim yönünün geri dönülmesi olanaksız bir hale soktu. Tanzimat' a kadarki reform sürecinde ve sonrasında, Osmanlı toplumunun diğer geleneksel güç unsurlan (-ki bunlar yeniçeri ve ayandır) arasında sadece ulema kesimi varlığını ve kurumsal yapısını, büyük ölçüde eski politik ve ekonomik gücünü kaybetmiş bir biçimde de olsa, sürdürebilmiştir.
Tanzimat döneminin reform ve yenilik çabalan büyük ölçüde iki temel alanda gerçekleşti. Chambers'in de gösterdiği üzere, kökenieri IL Mahmud döneminin reformlanna dayanmaktaydı. Bu alanlardan ilkini Eğitim alanındaki yenileşme çabaları oluşturmaktaydı. Mardin'in44 de belirttiği üzere, Tanzimat döneminin devlet adamları, geleneksel medreseleri ıslah etmek yerine, onları kendi haline bırakıp yeni eğitim kurumlan açmayı yeğlemişlerd4". Medreselerde reformu gündeme getiren az sayıdaki kişi özellikle ulema~ nın tepkisi ile karşılaşmıştır. Bu dönemde eğitim alanındaki en önemli reform girişimleri, devletin bürokrat ihtiyacıni karşılamaya yönelik 1839 'da açılan Mekteb-i Maarif-i Adiiye ile 1859'da açılan Mekteb-i Mülkiye idi. Ancak bu modem okullardan kısa sürede verim alınması oldukça güçtü45• Zira, bu dönemde açılan yeni eğitim kurumlannın eğiticileri
43) Chambers, Richard L., 1972, s. 35-37.
44) Mardin 2002, s. 175-178. 45) Weiker, Walter F., "The Ottoman Bureaucriıcy: Modernization and Reform," Administrative Science
Quarterly, Vol. 13, No. 3, 1968, s. 460.
JO/Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERCİSİ 1 Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
ve öğrencileri büyük ölçüde medrese kökenliydi ve izlenen müfredat da büyük ölçüde, matematik ve yabancı dil dersi dışında, medrese de izlenen müfredatla örtüşmekteydi. Fakat yeni eğitim kurumlannın eğitim kadrolannın ulema tarafından doldurolması bu okulların kuruluş felsefeleriyle. uyumluluklanndan çok o dönemde ulema dışında tahsiili insan kaynağının bulunmamasından kaynaklanmaktaydı. Nitekim yeni okulların ilk mezunlannı vermesiyle (1870'li yıllar), laik eğitim felsefesi üzerine kurulmuş bu kurumlardan ulemanın ayağı yavaş yavaş kesilmiştif46. Öte yandan, bu yeni, seküler yönelimli eğitim kurumlannın başına getirilenlerin büyük bir kısmı, Ahmet Cevdet paşa, Hayrollah Efendi, Selim Sabit Efendi ve Hoca Tahsin örneklerinde görüleceği üzere, ulema kökenli olmalarına rağmen bu kurumlann modem bir çehre kazanmasında önemli rol oynadılar. Bu şahısları geleneksel ulemadan farklılaştıran özellikleri, geleneksel medrese eğitiminin yanında pozitifbilimler alanında Batılı ülkelerde eğitim almalan ve toplumsal köken olarak üst ulema kesimine mensup olmaları ve II. Mahmud hayattayken onunla ilişki içinde olup reformlanna destek vermeleridir. Hoca Tahsin'in 1870 yılında Osmanlıda açılan ilk üniversitenin, yani Darüljiinun, başına geçmesi ve ardından bu okulda "bilimsel deneyler yapması ve liberal görüşlerini açıkça dile getirmesi" muhafazakar ulema arasında rahatsızlığa yol açmış, ve sonuçta, bu ulema kesiminin girişimleriyle hem Tahsin görevinden ayrılmak zorunda bırakılmış hem de kısa bir zaman sonra okul kapatılmıştır"7• Tanzimat döneminin bu geleneksel, muhafazakar ulema kesimi, Chambers (1972: 4l)'e48 göre, kendi geleneksel eğitim kurumlannı ısiaha yönelik dıştan gelen tüm müdahalelere karşı tepkisel bir tavır sergilerken kendi otonamileri dışında kurulan ve ağırlıklı olarak seküler nitelik arz eden yeni yük~ek okullan çoğu zaman görmezden gelmişlerdir. Tepkileri daha çok, bu okullarda, fıkıh ve kelam gibi dini içerikli derslerin kendileri dışında kimseler tarafından verildiğinde ortaya çıkmıştır.
Eğitimden sonra Tanzimat döneminde gerçekleşen reformlann ikinci önemli alanını hukuktaki yenileşme çabalan, oluşturmuştur. Bu dönemdeki uygulamalann kökeninde yine Tanzimat öncesi, (II. Mahmud döneminin) uygulama ve yeniliklerinin bulunduğunu görmekteyiz. II Mahmud, sadece din ve devlet işleri alanında ayrıma gitmekle kalmamış, aynı zamanda, şeriat ve kanundan farklı olarak kendisiyle özdeşleşen adalet kavramını ön plana çıkartmıştır. Adalet nosyonunun ön plana çıkarılması, bir anlamda, Osmanlı'nın Müslim ve gayrimüslim tebaası arasında eşitlik sağlama istencinden kaynaklanmaktaydı. Tanzimat döneminde ön plana çıkan uygulamalardan bir diğeri ise, kanun yapma yetkisinin sabit komisyonlara verilmiş olmasıydı49• Bu meclislerde ulema dinsel otoritesinden soyutlanarak resmi hüviyette üyelerden biri konumunda yer almıştır. Bu meclislerdeki görevleri kararlar üzerinde belirleyici olmaktan çok sorunlara fıkhi bağlamda meşruluk kazandırmaktı50•
Tanzimat döneminin ilk hukuki düzenlemeleri Ceza Hukuku ve Ticaret Hukuku alanlannda olmuş ve büyük ölçüde Fransız hukukundan yararlanılmıştır. 1840 tarihli Ceza
46) Mardin, 2002, s. 175. 47) Chambers, Richard L., 1972, s. 38-39. 48) Chambers, a.g.e., ss. L. 1972, s. 41. 49) Chambers, a.g.e., ss. L. 1972, s. 42. 50) Yakut, Esra, 2005, s. 87-90.
r OSMANLI TOPLUMUNDAMODERNLEŞME VE ULEMA ----- 131
Hukuku ile, Müslüman ve gayrimüslim Osmanlı tebaasının hukuk önünde eşitlikleri ilan edilmesine rağmen ciddi bir ulema muhalefeti ile karşılaşılmamıştır. Tanzimat döneminin devlet adamı Mustafa Reşit Paşa, ulemadan gelebilecek tepkileri de göz önünde bulundurarak, reformların İslam kurallarıyla çatışmasını istememiş, bu konuda ulemadan birisinin rehberliğine ihtiyaç duymuştur. Paşa'nın bu konudaki yardımcısı, ileride özel katiplik ve danışmalığını yapacak olan, aydın ve eleştirel bakış açısına sahip bir medreseli, Ahmet Cevdet, olmuştur. Ahmet Cevdet Paşa, modem laik okullar için erkek öğretmen yetiştiren bir okulda müdürlük, yine laik okulların yasa ve tüzüklerini hazırlamakla görevli Maarif Meclisi'nde başkatiplik, Tanzimat Meclisi üyeliği, Meclisi-i Va/a-yı Ahkam-ı Adiiye'nin oluşturucu yasasının yazılması ve bu meclisin üyeliği, Meclis-i Vala'nın yasama ve yargı şeklinde bölünmesi üzerine (1868) yargı bölümüne başkanlık ve ilk laik malıkernelerin yasal zeminini hazırlamak suretiyle reformların kurumsallaşmasına önemli katkı sağlamıştır. Ancak, aynı Cevdet Paşa, Ali Paşa'nın laik mahkemeler için Fransa kaynaklı laik medeni yasalar getirme düşüncesine ve çabasına karşı çıkmış, Ali Paşa'yı medeni yasanın güncel şartlara uyarlanmış İslam hukukundan çıkarılmasına ikna etmiştif5 1 • Ancak yine de, Cevdet Paşa, Mecelle'nin hazırlanma sürecinde Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi -gibi bı:ı.zı üst düzey ulamanın muhalefetiyle karşılaşmıştır. Şeyhülislamın eleştiri ve muhalefeti, birincil düzeyde yargı yetkisinin kime ait olacağı ve şer' i düzenlernelerin hangi daire tarafindan yapılacağıyla ilişkiliydi. Ona göre, Mecelle'nin düzenlenmesi seküler Adalet Bakanlığı bünyesinde değil, kendi dairesi olan, Fetvahane'de yapılmalıydı ve geçici bir süreliğine de olsa bu girişiminde başarılı oldu52• Burada altı çizilmesi gereken nokta, ulemanın kendisine yönelik eleştirilerine rağmen Tanzimat döneminin hukuk alanındaki düzenleme ve reformlarına en büyük katkının Ahmet Cevdet Paşa gibi ulemaya mensup birisi tarafından yapılmış olmasıdır.
Sonuç olarak, Shaw ve Shaw53 (2006: l02)'ın işaret ettiği üzere, Tanzimat döneminde reformlara karşı çıkan üç temel kurumdan biri olma konumunu sürdürmesine rağmen yeniçeri desteğini ve vakıf gelirlerini kaybetmeleri, reform sürecinde eğitim ve adliyedeki işlevlerinin zayıflamasına koşut olarak öğrenci ve halk üzerindeki belirleyiciliklerini yitirmeleri ve Cevdet Paşa gibi ulemadan bazı kimselerin reform çabalarına destek vermeleri gibi nedenlere bağlı olarak ulema, reformların merkezi konumunda olan Bab-ı Ali karşısında çok fazla etkili olamamış ve ilerleyen süreçte gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir.
Sonuç Yerine XVIII. ve XIX. yüzyılları kapsayan dönemde ortaya çıkan modernleşme girişimleri
karşısında nlemanın konumu ve sergilediği tutumu irdelendiğinde; nlemanın tutumunun, genel olarak, ideolojik ve dinsel faktörlerden çok siyasal, ekonomik ve toplumsal, özellikle de, sınıfsal dinamiklerden kaynaklandığını görmekteyiz. Zaman zaman ulema kesiminden yükselen reform karşıtı tepkilerin ve reformlar karşısında direnmeye çalışan yeniçeri ve esnaf gibi geleneksel kesimlerle yapılan ittifakların birincil belirleyicileri dinsel
51) Shaw ve Shaw, 2006, s. 97-99. 52) Chambers, 1972, s. 44-45 53) Shaw ve Shaw, 2006, s. 102.
132 /Yrd. Doç. Dr. Anzavur DEMİRPOLAT ____ EKEV AKADEMİ DERCİSİ Yrd. Doç. Dr. Gürsoy AKÇA
nedenler değildir. Kaldı ki, ilmiye ulema kesimi, askeri ve diğer alanlarda gerçekleştirilen reformlar karşısında hiçbir zaman karşı taraf ya da grup olarak yer almamış; tersine, III. Selim ve II. Mahmud'un modernleşme girişimlerinde iktidann en önemli meşruiyet aracı olmuşlardır. Ulemanın bu süreçte izlediği tutumu belirleyen en önemli faktörler, sınıfsal dinamikler ve dönemin sultanlannın, özelilde de IL Mahmud'un, ulema kesimlerine yönelik politikalandır. Sınıfsal dinamikler açısından Osmanlıda ulema sınıfı tek bir toplumsal kesimden oluşmamaktaydı. Aksine, ulema kesimi çok erken dönemde kendi içerisinde iki temel sınıfsal kesime aynşmıştı: Bir tarafta askeriyye, yani yönetici sınıfın bir parçası haline gelmiş üst sınıf ulema kesimleri, diğer tarafta, çevrede, iktidann nimetlerinden uzak kalmış taşra uleması ve sofralar (medrese öğrencileri). Devletin bir uzvu haline gelmiş olan üst sınıf ulema, reform ve modernleşme sürecinde, bizzat bu reformlann hem uygulayıcısı hem de meşrulaştıncısı olmuştur. Bir anlamda, üst ulama kesimleri, daha çok pragmatik, kendi konumunu korumaya yönelik bir tutum ortaya koyma eğiliminde
· olmuşlardır. Kaldı ki, ulemadan bazılan, Keçeci zade.İzzet Molla ve Tatarcık Abdullah Molla örneklerinde görüleceği üzere, bizzat kendileri iktidann reform girişimlerini "ideolojik" anlamda desteklemişlerdir. III. Selim ve IL Mahmud döneminin reform girişimlerine karşı oluşan tepki ve muhalefet,· daha çok, geleneksel Osmanlı toplum yapısının temel unsuru olan kesimlerden, yani, yeniçeri, esnaf, alt sınıf ulema' dan gelmiştir. Ancak, IL Mahmud, başta alt sınıf ulemaya ve softalara olmak üzere bazı tarikat mensupianna yönelik izlediği pragmatik siyasetle yeniçerilerle ittifak içinde olan toplumsal kesimleri kendi yanına çekmeyi başarabilmiştir. Yeniçeriliğin kaldmiışından sonra, IL Mahmud, bir taraftan, alt sınıf ulerİıayı başta ordu olmak üzere diğer resmi kurumlardan uzaklaştırmaya, sayılannı olabildiğince azaltmaya çalışırken, öte yand~n askeri alanda başlayan modemleşerne girişimlerini diğer kurumsal ve toplumsal alanlara, hatta gündelik yaşama kadar genişletmeye çalışmıştır. II. Mahmud döneminde izlenen merkeziyetçi politikalar ve yeni devlet bürokrasisi yaratmaya yönelik girişimler, bir taraftan, üst ulema kesimlerini bürokratik aygıtın bir parçası haline getirerek bu kesimlerin geleneksel gücünü büyük ölçüde kırmış, diğere taraftan, Tanzimat dönemi ve sonrasında büyük ölçüde Batılılaşma yanlısı politikalan benimseyen Bab-ı Ali mensuplannın yetişeceği eğitim kurumlannın zeminini oluşturmuştur.
Tanzimat döneminde, eğitim ve hukuk alanında, Osmanlı toplumunu ve siyasasını önceki gelenekselitarihsel dinamiklerinden oldukça farklılaştıran reformlarla, özellikle modem eğitini kurumlannın açılmasıyla, u lema, hem devlet bürokrasisindeki hem de eğitim kurumlanndaki varlık ve gücünü kaybetmiştir. Bu dönemde üst düzey ulema, merkezi devlet bürokrasinin salt bir uzvu haline gelmiştir. Ulemadan bazılannın, zaman zaman, reform ve modernleşme girişimlerine karşı olumsuz bir tutum sergilemeleri, dinsel nedenlerden çok pragmatik, özellikle bu kurumlardaki haktmiyetlerini ve etkinliklerini korumaya yönelik saiklerden kaynaklanmıştır.