10
3. BÖLÜM Oydaşmacı Demokrasi Modeli Çoğunlukçuların açıklamasına göre demokrasinin en temel tanımı “halkın, çoğunluk tarafından yönetimi” şeklindedir. Çoğunlukçu demokrasi tanımı, çoğunlukların yönetmesi, azınlıkların ise muhalefette kalması gerektiğini ileri sürer. Oy- daşmacı demokrasi modeli bu görüşe karşı çıkmaktadır. Nobel ödüllü ekonomist Sir Arthur Lewis’in de (1965, 64-65) parlak bir biçimde ifade ettiği gibi, çoğunlukçu modelin çoğunluk yönetimi ve iktidar- muhalefet karşıtlığı şeklinde cereyan eden siyasal yaşam anlayışı, demokrasinin temel ilkelerini dışlayıcı olduğundan demokratik olmayan ilkeler olarak yorumlanabi¬ lir. Lewis e göre demokrasinin temel anlamı, “bir karardan et¬ kilenen herkesin, bu kararın almışına doğrudan ya da seçilmiş temsilcileri aracılığıyla katılma fırsatına sahip olması”, ikinci anlamı ise “çoğunluğun iradesinin geçerli olması” şeklinde¬ dir. Şayet bunun anlamı, kazanan partilerin bütün yönetim kararlarını alabilmesi, buna karşın kaybedenlerin ise eleştire¬ bilmekle birlikte yönetemeyeceği şeklindeyse, demokrasinin bu iki anlamı birbiriyle çelişir: “Kaybeden grupları karar alma sürecinden dışlamak, çok açık bir şekilde demokrasinin temel anlamını ihlal etmektedir.” Çoğunlukçular da, haklı bir biçimde, Lewis tarafından 53

Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

3. BÖLÜMOydaşmacı Demokrasi Modeli

Çoğunlukçuların açıklamasına göre demokrasinin en temeltanımı “halkın, çoğunluk tarafından yönetimi” şeklindedir.Çoğunlukçu demokrasi tanımı, çoğunlukların yönetmesi,azınlıkların ise muhalefette kalması gerektiğini ileri sürer.Oy-daşmacı demokrasi modeli bu görüşe karşı çıkmaktadır. Nobelödüllü ekonomist Sir Arthur Lewis’in de (1965, 64-65) parlakbir biçimde ifade ettiği gibi, çoğunlukçu modelin çoğunlukyönetimi ve iktidar-muhalefet karşıtlığı şeklinde cereyan edensiyasal yaşam anlayışı, demokrasinin temel ilkelerini dışlayıcıolduğundan demokratik olmayan ilkeler olarak yorumlanabi¬lir. Lewise göre demokrasinin temel anlamı, “bir karardan et¬kilenen herkesin, bu kararın almışına doğrudan ya da seçilmiştemsilcileri aracılığıyla katılma fırsatına sahip olması”, ikincianlamı ise “çoğunluğun iradesinin geçerli olması” şeklinde¬dir. Şayet bunun anlamı, kazanan partilerin bütün yönetimkararlarını alabilmesi, buna karşın kaybedenlerin ise eleştire¬bilmekle birlikte yönetemeyeceği şeklindeyse, demokrasininbu iki anlamı birbiriyle çelişir: “Kaybeden grupları karar almasürecinden dışlamak, çok açık bir şekilde demokrasinin temelanlamını ihlal etmektedir.”

Çoğunlukçular da, haklı bir biçimde, Lewis tarafından

53

Page 2: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

ifade edilen bu çelişkinin iki koşul altında çözülebileceğiniileri sürerler. Birincisi; çoğunluklar ve azınlıklar hükümettenöbetleşe birbirinin yerini alırlarsa, yani bugünün azınlığı sü¬rekli bir muhalefet pozisyonuna mahkûm edilmek yerine birdahaki seçimlerde çoğunluk haline gelebilirse, azınlığın dış¬lanmasından kaynaklanan bu sorun hafifletilebilir. Ingiltere,Yeni Zelanda ve Barbados’un iki partili sistemi bu şekilde iş¬ler. Buna karşın, bu iki ana partiden birinin iktidardan uzunsüre uzak kaldığı dönemler de yaşanmıştır: Ingiliz işçi Partisi1950’den 1964’ kadar geçen 13 yıl ve 1979’dan 1997’e geçen18 yıl; Muhafazakâr Parti ise 1997’den 2010’a kadar 13 yıliktidar olamamıştır. Yeni Zelanda’da Ulusal Parti 1935’ten1949’a 14 yıl ve Yeni Zelanda İşçi Partisi 1960’tan 1972’ye 12yıl, Barbados’ta Demokratik işçi Partisi 1994’den 2008’e 14 yıliktidardan uzak kalmışlardır.

iktidardan dışlanmanın gerçekleştiği bu uzun dönemleriçin bile, ikinci bir koşulun varlığından dolayı demokrasi veçoğunluk egemenliğinin birbiriyle çelişmediği ileri sürülebi¬lir. Her üç ülkenin de homojen toplumlar olmasının yanında,büyük partilerin siyasal merkeze yakın durma eğilimleri nede¬niyle siyasal görüşleri açısından birbirlerinden çok uzak düş¬medikleri olgusu bu iddianın dayanağını oluşturur. Bir par¬tinin iktidardan dışlanması “halk tarafından yönetim” kriteriaçısından demokratik olma ile çelişebilir, ancak iktidardakipartinin uyguladığı politikalar akla yatkın ölçülerde seçmenle¬rin çıkar ve tercihlerine iyi bir şekilde hizmet ediyorsa, bu sis¬tem,demokrasinin “halk için yönetim” tanımlamasına yaklaşır.

Daha az homojen toplumlarda ise bu iki şartın uygulamakoşulları yoktur. Ana partiler tarafından savunulan politikalardaha geniş ölçülerde birbirinden ayrılma eğilimindedir ve seç¬menlerin partilerine bağlılıkları da genellikle daha katıdır. Buda ana partilerin nöbetleşe iktidara gelme fırsatlarını azaltır.

54

Özellikle, her biri kendi siyasi partilerine, çıkar gruplarına ve

Jütle iletişim araçlarına sahip dinsel, ideolojik, dilsel, kültü¬rel, etnik ve ırksal ayrımlarla keskin biçimde alt-toplumlarabölünmüş çoğul (plural) bir toplumda çoğunlukçu demokrasi

için gereken esneklik genellikle bulunmamaktadır. Bu şart¬

lar altında, çoğunluk egemenliği yalnız anti-demokratik ol¬

makla kalmaz aynı zamanda tehlikelidir de. Çünkü iktidaragelmeleri sürekli engellenen azınlıklar, kendilerini dışlanmışve ayrımcılığa tâbi tutulmuş hissedecekler ve belki de rejimebağlılıklarını kaybedeceklerdir. Örneğin Protestan çoğunlukve Katolik azınlık arasında bölünmüş çoğul bir toplum olanKuzey İrlanda’da çoğunluk yönetimi, Protestan çoğunluktarafından kurulan Birlik Partisi’nin 1921 ile 1972 arasındayapılan bütün seçimleri kazanıp, hükümet kurması anlamınagelmişti. 1960’larm sonundaki büyük Katolik protestoları birProtestan-Katolik iç savaşma dönüşmüş ve ancak Ingiliz as¬keri müdahalesiyle ve İngiltere’nin yönetimi doğrudan elinealmasıyla kontrol altına alınabilmişti.

Kuzey İrlanda gibi derin ayrımların olduğu toplumlarda,çoğunluk egemenliği demokrasiden ziyade çoğunluk dikta¬törlüğü ve iç kargaşa anlamına gelir. Bu tip toplumlarm ih¬tiyacı olan şey karşıtlık yerine uzlaşmayı vurgulayan, dışlayıcıdeğil kapsayıcı olan, az bir çoğunlukla yetinmek yerine iktida¬ra gelen çoğunluğun oranının mümkün olduğu kadar yüksekolması için çabalayan demokratik bir rejim, yani oydaşmacıdemokrasidir. Gerçekte kendileri çoğunlukçu eğilimlere sa¬hip olmalarına karşın bu tarihten sonra kurulan Ingiliz hü¬kümetleri böylesi bir ihtiyacın farkına vardıklarından Kuzeyİrlanda’ya yeniden özerklik tanımak için Avam Kamarasıseçimleri hariç bütün seçimlerde nispi temsil sisteminin uy¬gulanmasının, ek olarak da Protestan ve Katoliklerin iktidarıpaylaştığı geniş çaplı koalisyonların bir önkoşul olmasında ıs-

Page 3: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

rar ettiler. Nispi temsil ve iktidarın paylaşımı Kuzey İrlanda’da1998’de varılan anlaşmanın da başlıca unsurlarıdır. Benzerbir şekilde Lewis (1965, 51-55, 65-84) nispi temsil, kapsayıcıkoalisyonlar ve federalizmi Batı Afrika’nın çoğul toplumlarıiçin de ısrarla önerir. Oydaşmacı model hiç şüphesiz daha azbölünmüş ancak halen heterojen olarak nitelenebilecek top¬lumlar için de uygundur. Hatta oldukça homojen toplumlardabile Westminster modeline alternatif olarak işlerliği olan veakla yatkın bir modeldir.

Oydaşmacı modeli açıklamak için -hepsi çoklu etnik ya¬pıya sahip- İsviçre, Belçika ve Avrupa Birliği gibi entiteleriörnek olarak kullandım.Bunlar arasında İsviçre, tek bir istisnahariç, saf oydaşmacı modele mükemmel ölçülerde yakındır.Özellikle 1993yılında resmen federal bir devlet olduktan son¬ra iyi bir örnek haline geldiğinden Belçika’da siyasetin, özel¬likle son dönemdeki belirgin özelliklerine özel bir ilgi gös¬tereceğim. Avrupa Birliği (AB) -sadece uluslararası bir örgütolmanın ötesinde- ulus-üstü bir teşkilattır, ancak hiç olmazsabugün itibarıyla egemen bir devlet değildir. AB’nin arada ka¬lan statüsü nedeniyle AB uzmanlan onu bir uluslararası örgütolarak mı, yoksa yeni ortaya çıkmakta olan bir federal devletolarak mı incelemek gerektiği konusunda görüş birliğine vara-masalar da ikinci görüş giderek daha yaygın hale gelmektedir(Hbc 1994, 2005). Bu aynı zamanda benim de yaklaşım biçi¬mim: AB federal bir devlet olarak kabul edilirse, kurumlanoydaşmacı demokrasi modeline kayda değer ölçüde yakın ol¬maktadır. Bu noktadan sonra öncelikle ve ikisini bir arada elealarak, İsviçre ve Belçika prototiplerini tartışacağım ve dahasonra AB örneğine döneceğim.

56

İsviçre ve Belçika’da Oydaşmacı Model

Oydaşmacı demokrasi modeli, Westminster modelinin on

çoğunlukçu karakteristiğinin her biriyle keskin bir karşıtlıkiçinde bulunan on unsur açısından tanımlanabilir. Oydaşmacımodel, gücü çoğunluğun elinde toplamak yerine, bir dizi yol¬dan paylaştırır, dağıtır ve sınırlandırır.

1. Yürütme gücünün geniş koalisyon hükümetleri tarafındanpaylaşılması.Westminster modelinin yürütme gücünü tek par¬tili ve dar çoğunluklu hükümetler elinde toplama eğilimininaksine, oydaşmacı modelin ilkesi, önemli partilerin tamamı¬

nın ya da büyük kısmının geniş bir koalisyon hükümeti için¬de yürütme gücünü paylaşmasını sağlamaktır. İsviçre’nin yediüyeli ulusal yürütme organı Federal Konsey, bu tip geniş birkoalisyonun mükemmel bir örneğini sunar. 2003 yılına kadarüç büyük parti, yani Hıristiyan Demokratlar, Sosyal Demok¬ratlar ve Radikal Demokratlar (ikinci Dünya Savaşı sonrasın¬da bu partilerin her biri alt-yasama organındaki sandalyelerinyaklaşık dörtte birini ellerinde tutmuşlardır) ve İsviçre HalkPartisi (sandalyelerin yaklaşık sekizde birine sahiptir), 1959’daoluşturulan ve sihirli formül olarak adlandırılan (2:2:2:1) dü¬zenleme uyarınca yürütme organındaki yedi makamı orantılıolarak aralarında paylaşmışlardır. İsviçre Halk Partisi’nin bi¬rinci parti olduğu 2003 seçimlerinden sonra, bu partinin payıHıristiyan Demokratların aleyhine iki katma çıkarılmıştır.2003’ten beri Federal Konsey’in üyesi olan İsviçre Halk Par¬tisi lideri Christoph Blocher’in parlamentoya seçilemediği veonun yerine partinin aday göstermediği bir başka üyesinin se¬çildiği 2007’de bu geniş koalisyon kesintiye uğramıştır. İsviç¬re Halk Partisi artık konseydeki iki üyenin kendilerini temsiletmediğini ve bundan böyle muhalefete geçeceğini ilan etmiş,buna karşın Ocak 2009’da geniş koalisyon ve sihirli formülyeniden tesis edilmiştir (Church ve Vatter 2009). Almanca

57

Page 4: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

konuşan dört ya da beş, Fransızca konuşan bir ya da iki vesıklıkla İtalyanca konuşan bir üye olmak üzere dil gruplarınınsayılarıyla orantılı olarak temsil edilmeleri de buna ek olarakyürürlükteki bir diğer ölçüttür.Her iki ölçüt de resmi olmayankurallardır, ancak bunlara katı bir şekilde uyulur.

Belçika Anayasası, büyük dil gruplarının temsilcilerininyürütme organında temsil edilmelerinin yazılı kurallara bağlıbir gereklilik olmasına örnek teşkil eder. Hükümetlerin, Fe-lemenkçe konuşan çoğunluk ve Fransızca konuşan azınlığıtemsil eden eşit sayıda bakandan oluşturulması yıllardır uy¬gulanan bir teamül haline gelmiştir. Bu durum 1970’te resmibir kural haline gelmiş ve yeni federal anayasa bir kez daha“Başbakan hariç olmak üzere Bakanlar Konseyinin, yani hü¬kümetin, eşit sayıda Felemenkçe ve Fransızca konuşan bakan¬dan oluşturulmasını”şart koşmuştur (Alen ve Ergec 1994). Bukural hükümetin partiler arası bileşimine uygulanmamaktadır,ancak şimdiye kadar sadece savaş sonrası dönemde dört yıllıkbir tek parti yönetimi gerçekleşmiş ve 1980’den beri de bütünhükümetler dört ya da altı partinin koalisyonu şeklinde ku¬rulmuştur.

2. Yasama ve yürütme arasında güçler dengesi. İsviçre’ninpolitik sistemi ne Başkanlık sistemidir, ne de parlamentersistemdir. Yürütme organını oluşturan Federal Konsey ile ya¬sama organı arasındaki ilişki İsviçreli siyaset bilimciJürg Stei¬ner (1974, 43) tarafından şu şekilde açıklanmaktadır: “Konseyüyeleri dört yıllık sabit bir dönem için bağımsız adaylar arasın¬dan seçilirler ve anayasa gereği, yasama organı bu süre içindegüvensizlik oyunu devreye sokamaz. Hükümetin sunduğu birkanun teklifi Parlamento tarafından reddedilirse, ne bu kanunteklifine destek veren Konsey üyesinin, ne de bir organ olarakFederal Konsey’in istifa etmesi gerekir.” Bu formel kuvvetlerayrıhğı hem yürütme organını hem de yasama organını daha

58

bağımsız kıldığı gibi, her iki organ arasında hükümetin açıkçaüstün konumda olduğu İngiltere, Yeni Zelanda ve Barbadosörneklerine göre çok daha dengeli bir ilişki tesis eder. İsviçreFederal Konseyi güçlüdür, ama üstün değildir.

Belçika,Westminster modelinin üç prototipinde görüldü¬ğü gibi, yasama organının güvenine dayanan parlamenter biryönetim biçimine sahiptir. Bununla birlikte, esasen geniş ve

kaynaşmamış koalisyonlardan oluşması sebebiyle Belçika hü¬kümetleri Westminster modelindeki kadar bütünüyle baskınbir pozisyonda bulunmazlar ve parlamento ile gerçek bir al-ver ilişkisi içinde olmaya eğilimlidirler. Belçika’da hükümetle¬rin genellikle kısa ömürlü oluşu bunların göreli zayıflıklarınınkanıtıdır. Örneğin, 1980’den 2010’a kadar farklı çok parti ko¬alisyonlarından oluşan altı hükümet kuruldu ve bunların ikti¬darda kaldığı ortalama süre üç yıl oldu.

3. Çok partili sistem. Hem İsviçre hem de Belçika hiçbirpartinin çoğunluk pozisyonuna yaklaşamadığı çok partili sis¬teme sahiptir. İsviçre’de 2007 yılında yapılan Ulusal Konseyseçimlerinde on iki parti sandalye kazanmayı başardı ancaktoplam sandalyelerin büyük bir kısmını -200 sandalyeden167’sini- Federal Konseyde temsil edilen dört büyük partielde etti. Bu nedenle İsviçre’nin dört partili sisteme sahip ol¬duğu söylenebilir.

Belçika 1960’larm sonuna kadar iki büyük parti -Hıristi¬yan Demokratlar ve Sosyalistler- ile orta büyüklükteki Libe¬rallerden oluşan üç partili bir sistem ile karakterize olmak¬taydı. Bununla birlikte, o zamandan beri bu büyük partilerdil temelinde parçalara ayrıldılar ve çok sayıda dil temelindekurulan parti ortaya çıktı, bu durum, aşırı derecede çok partilibir sistem meydana getirdi: Yaklaşık bir düzine parti genellik¬le Temsilciler Meclisi’nde sandalye elde edebiliyor. Ayrıca bupartilerin on biri, kurulan hükümetlerin hiç olmazsa birinde

59

Page 5: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

ya da birkaçında koalisyon ortağı olabilecek kadar önemli halegeldiler. Belçika açık bir şekilde “modern demokrasiler arasın¬da en parçalı parti sistemlerinden birine sahiptir.” (Swenden,Brans ve De Winter 2009, 8)

Isivçre ve Belçika’da çok partili sistemin ortaya çıkışı ikifaktör yardımıyla açıklanabilir. İlki, iki ülkenin de çok sayıdafay hattı (din, sınıf ve dil) tarafından bölünen çoğulcu top¬lumlar olmasıdır. İsviçre ve Belçika arasındaki temel ayrım, dilfarklılıklarının İsviçre parti sisteminde çok az bir etkisi olma¬sına karşın, Belçika parti sisteminin temel ayrımını meydanagetirmesidir. İsviçre Halk Partisi özellikle Protestan çiftçilerarasında güçlü olmakla birlikte, sağcı popülist ve göçmen kar¬şıtı bir parti olarak seçmen tabanını genişletmiş ve seçimdeönemli bir destek elde etmiştir. Bu, Belçika’daki küçük Fle-menk milliyetçisi partilerden birine de uyar (Pauwels 2011).Ayrıca iki ülkede de küçük ama önemli Yeşil partiler de vardır.

4. Nispi temsil. İsviçre ve Belçika’da çok partili sistemin or¬taya çıkışının ikinci bir açıklaması, uyguladıkları nispi temsiledayalı seçim sisteminin toplumsal farklılıkların partiler siste¬mindeki bölünmelere tercüme edilmesini engelleyememesidir.Büyük partilerin gerçekte aldıkları oy oranından daha fazlatemsil oranı elde etmesine, buna karşın küçük partilerin dahadüşük temsil oranında kalmasına yol açan nispi çoğunluk sis¬teminin aksine, nispi temsil (NT) sisteminin esas amacı mec¬listeki sandalyeleri mevcut partilere seçimlerde aldıkları oyoranında paylaştırmaktır.Her iki ülkenin de yasama organınıntemsilciler meclisleri nispi temsil ilkesiyle seçilmektedir.

5. Çıkar grupları korporatizmi. İsviçre ve Belçika’nın kor-poratizm düzeyi hakkında korporatizm konusunun uzmanlarıarasında var olan bazı görüş ayrılıklarının temel nedeni esasenher iki ülkedeki işçi sendikalarının işveren örgütlerine kıyasladaha az örgütlü ve daha az etkili olmalarıdır. Ancak bu görüş

60

ayrılığı, işçi sendikalarının baskın olduğu sosyal korporatizmile işveren kuruluşlarının daha etkili bir güç odağı olduğuliberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬sında bir ayrım yaparak aşılabilir. Peter J. Katzenstein (1985;105,130) İsviçre ve Belçika’yı ikinci varyantın örnekleri olarakgöstermekte ve İsviçre’nin “liberal korporatizmin karakteris¬tik özelliklerini en iyi örnekleyen ülke” olduğu sonucuna var¬maktadır. iki ülke de açık bir şekilde korporatizmin üç genelunsurunu içinde barındırmaktadır: Uç taraflı uzlaşma, göreliaz sayıda ve büyük çıkar grupları ve çatı örgütlerinin üstün¬lüğü. Gerhard Lehmbruch’a göre (1993; 52) “İsviçre’deki çatıörgütleri kayda değer ölçüde güçlü olmaları yanında araların¬daki uyum ve bağlılığın siyasal partilerden daha üstün olduğugenel olarak kabul edilir.” Dahası, Klaus Armingeon’a göre(1997) korporatizmin kapsamı ve etkinliği, 1990’larda birçokAvrupa ülkesinde azalmakta olmasına karşın, İsviçre’de halengüçlü olmayı sürdürmektedir. Belçika’nın üç taraflı işbirliği1944’te imzalanan Sosyal Pakt ile başlamış ve korporatist sis¬tem o zamandan beri “temelde değişmeden kalmıştır.” (Desc-houwer 2009, 193)

6. Federal ve adem-i merkeziyetçi yönetim. İsviçre, iktidarınmerkezi hükümet ile yirmi kanton ve önceden birleşik olanüç kantonun parçalanmasıyla oluşan altı yarı-kantonun hü¬kümetleri arasında paylaşıldığı bir federal devlettir. Yarı-kan-tonlar İsviçre Federal Meclisi Eyaletler Konseyi’nde iki yerinebir temsilciyle temsil edilirler ve anayasa değişiklikleri içinkullandıkları oylar normal kantonların oylarının yarısı kadar¬dır; bununla birlikte başka birçok alanda statüleri normal kan¬tonların statülerine eşittir. İsviçre, aynı zamanda dünyanın enadem-i merkeziyetçi devletlerinden birisidir.

Belçika ise uzun bir dönem için üniter ve merkeziyetçi birdevletti, ancak 1970’lerde başlayan adem-i merkeziyetçilik ve

61

Page 6: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

federalizm giderek ilerledi ve 1993’te resmen federal bir dev¬let haline geldi. Belçika’nın benimsediği federalizm biçimi bir“kendine özgü federalizrh’dir (Fitzmaurice 1996), çünkü coğ¬rafi olarak tanımlanmış üç bölge (Flander,Wallonia ve iki di¬lin konuşulduğu Brüksel) ile coğrafi olarak tanımlanmamış üçkültürel topluluktan (geniş Flaman ve Fransız toplumlarıyla,çok daha küçük Almanca konuşan topluluk) meydana geldi¬ğinden bir çeşit “Bizans karmaşıklığı”™. temsil eder (McRae1997, 289). Bu iki tabakalı sistemin kurulmasındaki temelmantık iki dilin konuşulduğu Brüksel bölgesinin geniş birFransızca konuşan çoğunluğa sahip olması, ancak Felemenkçekonuşan Flanders tarafından çevrelenmiş olmasıdır. Bölgelerve topluluklar arasında kayda değer bir örtüşme vardır, amayine de bu ikisi tam olarak birbiriyle eşleşmemektedir. Flamantopluluğunun hükümetinin aynı zamanda Flaman bölgesininde hükümeti işlevini gördüğü Flanders dışında, bunların herbiri kendi yasama ve yürütme organlarına sahiptir.

7. Güçlü iki meclislilik. Tek meclisli bir yasama organı ye¬rine iki meclisli bir yasama organını tercih etmenin temelgerekçesi; ikinci mecliste ya da temsilciler meclisinde federalsistemdeki daha küçük devletler de dahil olmak üzere azınlık¬lara özel bir temsil hakkı tanınmasıdır. Bu azınlık temsiliyeti-nin anlamlı olabilmesi için iki koşul yerine getirilmelidir: ÜstmecÜs temsilciler meclisinden farklı bir temelde oluşturulmalıve gerçek bir güce (ideal olarak temsilciler meclisiyle hemenhemen eşit bir güce) sahip olmalıdır. İsviçre sisteminde heriki koşul da sağlanmış durumdadır: Ulusal Konsey temsilci¬ler meclisidir ve İsviçre halkını temsil eder; Eyaletler Kon¬seyi ise her bir kantonun iki, her bir yarı-kantonun ise tekbir temsilciyle temsil edildiği bir federal meclistir. Bu nedenleküçük kantonlar Ulusal Konseye göre Eyaletler Konseyi’ndeçok daha güçlü bir şekilde temsil edilmektedir. Ayrıca Wolf

62

Linder’in (2010, 51) de belirttiği gibi iki meclis arasındaki

“mutlak eşitlik” İsviçre’de “çok kutsal ve dokunulmaz bir kural”

konumundadır.Belçika parlamentosundaki iki meclis (Temsilciler Meclisi

ve Senato) federalizmden önce de esasen eşit güçlere sahipti,ancak ikisi de orantılı olarak oluşturulmuşlardı ve ayrıca bile¬şimleri de birbirine çok benzemekteydi. İlk kez 1995’te seçilenyeni Senato özellikle iki kültürel-dilsel grubu temsil etmesine

karşın genel anlamda orantılı olarak oluşturulmuş bir meclisolup, ne Fransızca ne de Almanca konuşan azınlıkların temsilüstünlüğünü sağlamaya dönük olarak tasarlanmıştır. Ayrıca,yetmiş bir üyesinden sadece kırkı halk tarafından seçilmek¬tedir ve önceki Senatoya göre yetkileri de azaltılmıştır; örne¬ğin, artık bütçeye ait yetkilere sahip değildir. (De Winter veDumont 2009; 102; Deschouwer 2009, 171-72) Bu nedenleBelçika’nın yeni federal yasama organı, güçlü bir iki meclis-lilikten ziyade nispeten daha zayıf bir iki meclisliliğe örnekoluşturmaktadır.

8. Katı anayasa. Hem Belçika hem de İsviçre, sadece nite¬likli çoğunluklar tarafından değiştirilebilen yazılı bir anayasa¬ya (yönetimin temel kurallarını içeren tek bir belge) sahiptir.İsviçre Anayasası’nda değişiklik yapabilmek için bu değişik¬liğin referandumda kabul edilmesi gerekir. Referandumunkabul edilmiş sayılması için sadece ülke çapında çoğunluksağlanması yetmez, kantonların çoğunluğunda da çoğunluksağlanması şartı aranır. Kantonların tek tek değerlendirildiğireferandumda yarı-kantonlar yarım oy hakkına sahiptir; bu daörneğin bir anayasa değişikliğinin 13.5 kantonun kabul, 12.5kantonun red oyuyla gerçekleşebileceği anlamına gelir. Kan¬tonlar arası çoğunluk onayının gerekliliği; İsviçre nüfusunun%20’sinden daha azını oluşturan küçük ve yarı kantonların biranayasa değişikliğini veto edebileceği anlamına geÜr.

63

Page 7: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

Belçika’da iki tür üstün çoğunluk kuralı vardır. Bütün ana¬yasa değişiklikleri, yasama organının her iki meclisinde üçteikilik bir çoğunluğun onayını gerektirir. Ayrıca, topluluk vebölgelerin örgütlenmesi ve yetkileriyle ilgili kanunlar yarı-anayasal statüdedir ve kabul edilmeleri ya da değiştirilmeleridaha da zordur: Üçte ikilik çoğunluk onayına ek olarak heriki meclisteki Felemenkçe ve Fransızca konuşan grupların daçoğunluklarının onayı gereklidir. Bu kural Fransızca konuşanazınlığa etkin bir veto hakkı vermektedir.

9. Yargısal Yorum. İsviçre bir noktada saf oydaşmacı mo¬delden sapma gösterir: İsviçre Yüksek Mahkemesi, yani Fe¬deral Mahkeme yargısal yorum hakkına sahip değildir. Buhakla getirmeye çalışan popüler bir girişim 1939’da yapılanbir referandumda kesin olarak reddedilmiştir (Codding 1961;112). 2000 yılında parlamento kapsamlı bir yargı reformununparçası olarak bir anayasa mahkemesi kurulmasını ciddi cid¬di düşünse de, sonunda bu öneriyi reform paketine almaktanvazgeçmiştir (Vatter 2008, 22-23).

Belçika’da da 1984’te yeni Hakem Mahkemesinin ku¬ruluşuna kadar yargısal yorum söz konusu değildi. Mahke¬menin ilk temel sorumluluğu, merkezi, bölgesel ve toplulukhükümetleri arasındaki kuvvetler ayrılığını ilgilendiren ana¬yasa hükümlerini yorumlamaktı. 1988’deki anayasa değişikliğiile mahkemenin yetkileri büyük oranda arttırıldı ve HakemMahkemesi bugünkü haliyle “gerçek bir anayasa mahkemesi”olarak değerlendirilebilir (De Winter ve Dumont 2009,109).

10. Merkez bankası bağımsızlığı. İsviçre Merkez Bankasıöteden beridir Almanya’daki Bundesbank ve ABD’deki Fede¬ral Rezerv Sistemi ile birlikte en güçlü ve en bağımsız merkezbankalarından biri olarak kabul edilmektedir. Cukierman en¬deksine göre,1980 yılından beri bağımsızlık derecesi 0.63 gibiyüksek bir puana işaret etmektedir (Vatter 2008, 26).Tersine,

64

Belçika Ulusal Bankası ise geçmişte en zayıf merkez banka¬

larından biriydi. Bununla birlikte, 1990’ların başında kısmen

federal sisteme geçişin etkisiyle ancak esasen 1992 yılındaimzalanıp 1993’te onaylanan ve AB üyelerini merkez banka¬

larının bağımsızlığını genişletmeye mecbur kılan MaastrichtAnlaşması’nın bir sonucu olarak Belçika merkez bankasınınözerkliği ciddi anlamda güçlendirildi. 1993’te Cukierman en¬

deksine göre puanı 0.17’den 0.41’e yükseldi (Polillo ve Guillen2005).

Avrupa Birliği’nde Oydaşmacı Model

Avrupa Birliği’nin temel kurumlan,yasama, yürütme,yargı veparasal organlar şeklinde bir sınıflandırmaya şu ana dek tar¬

tışılan beş egemen ülke kadar kolaylıkla uymamaktadır. Budurum özellikle, “Avrupa’nın en önde gelen siyasi liderleri”(Crepaz ve Steiner 2011: 287) olan yirmi yedi üye devletinhükümet başkanlarmdan oluşan ve yılda en az iki kez topla¬nan Avrupa Konseyi (European Council) için doğrudur. Avru¬pa Birliği Konseyiyle karıştırılmaması gereken Avrupa Kon¬seyi büyük bir politik nüfuza sahiptir. Avrupa Topluluğunun(1993’ten beri de Avrupa Birliği’nin) gelişmesinde atılan bel¬li başlı adımların büyük bir çoğunluğu Avrupa Konseyi’nininisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Konseyin başkanı altı ayda birrotasyon usulüyle değişirken, 2007 Lizbon Antlaşması’ndansonra iki buçuk yıllığına seçilen ve Avrupa Birliği’nin de baş¬kanı olarak adlandırılan sürekli bir başkanlık makamı tesisedilmiştir. 2009’da seçilen ilk başkan eski Belçika başbakanıHerman Van Romputy’dir. Öte yandan Avrupa Komisyonuise AB’nin yürütme organı gibi çahşır ve bir hükümetin iş¬levleri ile karşılaştırılabilir; Avrupa Parlamentosu yasama or¬ganının alt meclisi, Avrupa Konseyi ise bir üst meclis olarakdeğerlendirilebilir. Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez

65

Page 8: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

Bankası’mn işlevleri ise isimlerinden bellidir.1. Yürütme gücünün geniş koalisyon hükümetleri tarafından

paylaşılması. Avrupa Komisyonu her biri özel bir bakan so¬rumluluğunu üstlenen ve üye devletlerin hükümetleri tara¬fından atanan yirmi yedi üyeden oluşmaktadır. Avrupa Bir¬liği içindeki bütün üye devletler bu komisyon içinde temsiledildiğinden, Komisyon geniş ve sürekli bir uluslararası koa¬lisyondur. Uygulama açısından Komisyon, aynı zamanda, Av¬rupa’daki politik yelpazenin sol, merkez ve sağ siyasetlerini debirleştiren bir koalisyondur.

2. Yasama ve yürütme arasında güç dengesi. Her beş yıllıkparlamenter seçimin ardından, yeni Avrupa Komisyonu Av¬rupa Parlamentosu’nun verdiği güvenoyuyla onaylanmalıdır.Parlamento, ayrıca üçte ikilik çoğunluk oyunu sağlayabildiğitakdirde Komisyonu görevden uzaklaştırma yetkisine de sa¬hiptir. Parlamentonun, Birliğin bütçesi üzerinde güçlü yet¬kileri vardır ve diğer yasama yetkileri de 2007’deki LizbonAntlaşması’nda genişletilmiştir. Avrupa yasama kuramlarının%95’i için, Parlamento yirmi yedi üye devletin bakanlarındanoluşan daha yetkili konumdaki Avrupa Birliği Konseyiylebirlikte bir eş yasama organı haline gelmiştir. GeorgeTsebelisve Jeanette Money (1997; 180) Konseyi “Avrupa’daki bir üstmeclisin dengi” olarak adlandırmaktadır. Konsey ayrıca belir¬gin bir şekilde üç kurumdan en güçlü olanıdır.Ve sonuç olarakbu nedenlerle Komisyon,Westminster modelindeki hükümetüstünlüğünden ziyade oydaşmacı modelin eşit ortak anlayışı¬na çok daha yakındır.

3. Çok partili sistem. 2009 seçimleri itibariyle 736 üye¬li Avrupa Parlamentosunda resmi olarak kabul edilen (birparti grubunun tanınması için yedi farklı ülkeden asgari 25üye gerekmektedir) yedi parti bulunmaktadır.Bu partilerin enbüyüğü parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık %36’smı elinde

66

bulunduran Avrupa Halk Partisi’dir. Bu parti esasen Hıristi¬

yan Demokratlardan oluşur. Bu da parlamento çoğunluğunusağlamaktan oldukça uzak bir rakamdır, ikinci en büyük parti

Sosyalist Parti’dir ve parlamentonun %25’ini oluşturur. On¬

ları da %12 ile Liberaller takip eder. Diğer partilerin hiçbiri

%10’dan fazla sandalyeye sahip değildir. Kaldı ki, siyasal par¬çalanmışlık bu çok partili modelin ortaya çıkardığından da

daha büyüktür. Çünkü Avrupa Parlamentosundaki partiler,ulusal parlamentolardaki partilerle kıyaslandığında çok daha

az kaynaşmış ve daha az disiplinlidir.“Üst meclis”yani AvrupaBirliği Konseyi’nin parti bileşimi bir yandan üye devletlerdehükümetleri oluşturan partilerin değişmesiyle değişikliğe uğ¬radığı gibi, Konsey’in ele aldığı konuya göre ilgili bakanlarınkatılımı esas olduğundan, aynı zamanda tartışılmakta olankonuya bağlı olarak da değişmektedir. Örneğin, Konsey’ingündeminde tarım politikaları varsa üye devletlerin tarım ba¬

kanlarının ön plana çıkması muhtemeldir. Bununla birlikte,

uygulamada, Konsey yine de çok partili bir organdır.4.Nispi temsil.Avrupa Parlamentosu 1979’dan beri doğru¬

dan seçilmektedir. Aslında her ülkede tek tip bir seçim siste¬

mine göre seçimlerin yapılması gerekirken, üye devletler tektip bir seçim sistemi üzerinde uzlaşamamaktadırlar. Yine de,hakim yöntem nispi temsilin çeşitli varyantlarıdır ve 1999’danberi Büyük Britanya dahil bütün üye devletlerde nispi tem¬

sil sistemi kullandır. Buna rağmen Avrupa Parlamentosundaküçük devletlerin görece daha çok, büyük devletlerin ise gö¬rece daha az temsil edilmelerinden kaynaklanan bir oran-tısızlık bugün hâlâ söz konusudur. Aşırı bir örnek olarak,Almanya’nın nüfusu Malta’nın nüfusunun 200 katı olmasınakarşın; Almanya 96, Malta ise 6 vekille temsil edilmektedir.Bu açıdan, Avrupa Parlamentosu, örneğin İsviçre’nin iki ayrıyasama meclisinde gerçekleştirdiği nispi temsil ile eşit ulusal

67

Page 9: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

1temsil ilkelerini tek bir yasama organı içinde birleştirmektedir. S®

5. Çıkar gruplan çoğulculuğu. AB esasen en önemli sosyoe- "mkonomik kararların halen ulusal düzeyde alınması ve devletle- ;İrin vetosuna tâbi olmasından dolayı tam anlamıyla korporatist 1bir sistem geliştirememiştir. AB’nin entegrasyon derecesi art-|tıkça korporatizm derecesi de artacaktır.MichaelJ. Gorges’in 1kitabının (Euro-Corporatism? 1996) başlığındaki soru işareti |kasıtlıdır. Mevcut şartlar altında Gorges’in bu soruya cevabı |genel olarak olumsuz olmasına karşın, belli sektörlerde ciddi jkorporatist unsurların varlığını ve daha büyük bir korporatiz-me yönelik belirgin bir eğilimi gözlemlediğini belirtir.Önemli !

bir faktör Avrupa Komisyonunun çıkar gruplarıyla görüşme¬lerde uzun zamandan beri korporatist müzakere tarzındanyana tavır göstermesidir. Örneğin Komisyon 1970’lerde birdizi üç taraflı konferansın düzenlenmesine destek olmuş veher ne kadar bu konferanslar üç taraflı pazarlığın kurumsal¬laşmasıyla sonuçlanmamış olsa dahi “Komisyon, toplumsalortaklar arasındaki diyalogun ve bunların Topluluğun kararalma süreçlerine katılımının geliştirilmesi amacından hiç¬bir zaman vazgeçmemiştir” (Gorges 1996, 139). Vivien A.Schmidt (2006, 104) Avrupa'nın mevcut çıkar grupları sis¬temini korporatistten ziyade çoğulcu (pluralist) olarak ta-nımlasa da “AB’nin toplumsal aktörlerinin (yüksek derecedeçoğunlukçu) ABD’ye kıyasla daha yakın ve işbirliğine dayaksosyal ilişkiler geliştirdiğini”söylemektedir. Benzer bir şekildeama bu kez pozitif bir bağlamda, Gerda Falkner (2006, 223)“siyaset ağlarının korporatist varyantlarının AB’ye yabancı ol¬madığı”yönünde kanıtlar bulmuştur.

6. Federal ve adem-i merkeziyetçi hükümet.Diğer uluslarara¬sı örgütlerle karşılaştırıldığında,ulusötesi AB yüksek derecedebirleşmiş ve merkezileşmiştir, ancak ulusal devletlerle karşı¬laştırıldığında -karşılaştırılan ülke adem-i merkeziyetçi İsviçre

68

0lsa bile- AB çok belirgin bir şekilde federal olmaktan ziyade

“konfederaT’dir ve ayrıca aşırı derecede adem-i merkeziyetçi¬

dir.7. Güçlü iki meclislilik. Güçlü iki meclisliliğin iki temel

ölçütü bir yasama organını oluşturan iki meclisin eşit güçte

ancak farklı bileşime sahip olmasıdır. AB’nin yasama orgam

ikinci ölçüte herhangi bir zorlukla karşılaşmadan uyum gös¬

terir. Konsey üye ülkelerin eşit temsiliyetine dayanır ve ulusal

hükümetlerin temsilcilerinden oluşur,buna karşın Parlamento

seçmenler tarafından doğrudan seçilmiştir ve ulusal delegas¬

yonlar nüfusları ölçüsünde ağırlıklandırılır. Ulusal yasama or¬

ganlarında, eşit güç ilkesinden sapma temsilciler meclisinin

işine gelir. AB’de ise bu böyle değildir: Üst meclis, (AvrupaKonseyi), temsilciler meclisine, yani Parlamentoya kıyaslakayda değer ölçüde daha güçlüdür ve dolayısıyla bu biçimiyleoydaşmacı modelle tam olarak örtüşmediği gibi, çoğunlukçumodele bundan daha da uzaktır.

8. Anayasal Katılık. AB “anayasası”, Roma’da 1957’de im¬

zalanan Avrupa Topluluğu Kurucu Anlaşması ile bir dizi eskive yeni anlaşmadan oluşmaktadır. Bunlar uluslararası anlaş¬malar olduğu için, ancak bütün imzacıların rızasıyla değişti¬rilebilmektedir. Bu nedenle aşırı derecede katıdırlar. Ayrıca,Konsey’deki en önemli kararlar oybirliğini gerektirmektedir;daha az önemli konularda ise, 1980’lerden beri “nitelikli ço¬ğunluk oyu” ile kararların alınması yaygın hale gelmiştir; ni¬

telikli çoğunluk ise takriben üçte ikilik bir çoğunluk oyuna ve

ağırkklandırılmış bir oy sistemine dayanmaktadır (bu durum

Avrupa Parlamentosundaki sandalyelerin ağırkklandırılmışolarak paylaştırılmasına benzemektedir).

9. Yargısal Yorum. AB’nin belli başlı kurumlarmdan biriAvrupa Adalet Divam’dır (AAD). Adalet Divanı yargısalyorum hakkına sahiptir ve hem AB yasaları hem de ulusal

69

Page 10: Oydaşmacı · liberal korporatizm şeklinde korporatizmin iki varyantı ara¬ sında birayrım yaparakaşılabilir.Peter J. Katzenstein (1985; 105,130) İsviçreve Belçika’yıikinci

yasalar çeşitli AB anlaşmalarını ihlal ettiğinde bunların ana¬yasal olmadığını ilan etme yetkisi vardır. Ayrıca söz konusumahkemenin yargısal yorum hakkına yaklaşımı yaratıcı veeylemci bir içeriğe sahiptir. Alec Stone Sweet (2004; 1) bukonuda şöyle yazmaktadır: “Dünya tarihinde Avrupa AdaletDivam’na rakip olabilecek düzeyde etkili bir ulusüstü organbulmak mümkün değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde¬ki en etkili anayasal kurumlarla kıyaslandığında bile AvrupaAdalet Divanı rakipsizdir.”

10. Merkez bankası bağımsızlığı. 1998’de çalışmaya başla¬yan Avrupa Merkez Bankası yüksek derecede bağımsız birmerkez bankası olacak şekilde tasarlanmıştır. Nitekim. Econo¬mist dergisinde yayınlanan bir yazıda (8 Kasım 1997), AvrupaBirliği “merkez bankasının kuruluş yasası, onu, dünyadaki enbağımsız merkez bankası haline getiriyor” denilmekteydi. Av¬rupa Merkez Bankası on yedi AB üyesi tarafından kullanıl¬makta olan ortak para birimi Euro’nun koruyucusudur.Chris¬topher Crowe ve Ellen E.Meade (2007) Cuikerman ölçeğinegöre Avrupa Merkez Bankası’na 0.83 puan vermektedir. Bu,şimdiye dek bahsi geçen ulusal merkez bankalarının hepsin¬den kayda değer ölçüde yüksek bir puandır.

Bu bölümün başında, çoğunlukçu modelin derin bir şe¬kilde birbirinden ayrılan gruplardan oluşan çoğulcu toplum-larla uyumlu olmadığım vurgulamıştım. AB çok belirgin birbiçimde bu tarz bir çoğulcu toplumdur: “Derinlere kök sal¬mış ve kalıcı ulusal farklılıklar, ki dil bunlardan yalnızca bi¬risidir, Avrupa’da ortadan kalkmamıştır ve kalkmayacaktır,”(Kirchner 1994; 263). Bu nedenle AB kuramlarının esasençoğunlukçu modelle değil de oydaşmacı modelle uyumlu ol¬ması şaşırtıcı değildir. Birçok gözlemci AB’nin, özellikle ortakpara biriminin de kabul edilmesinin bir sonucu olarak,git gidefederal bir devlet haline geleceğini öngörmektedir. Örneğin,

70

Martin Feldstein (1997; 60), “Tek bir para biriminin kabul

edilmesinin uzun vadedeki temel etkisi; politik birliğin, yani

Avrupa genelindeki dış politika ve güvenlik politikaları ka¬

dar şu an ulusal nitelikte olan ekonomik ve sosyal politikalar

konusunda da sorumlu olan federal bir Avrupa devletinin ya¬

ratılması olacaktır,” demektedir. AB egemen bir Avrupa dev¬

letine dönüştüğü zaman (eğer dönüşürse), birliğin kurumlan

da muhtemelen değişecektir. Örneğin, Avrupa Parlamentosu

muhtemelen daha güçlü bir yasama meclisi haline gelecektir.

Bununla birlikte oydaşmacı modelden uzaklaşması mümkün

görünmemektedir. Çok büyük olasılıkla Avrupa Birliği, fede¬

ral bir Avrupa Birleşik Devletlerine dönüşecektir.

71