48
Mayıs 2011 Yıl:1 Sayı:3 Aylık süreli yayın Fiyatı: 1.5 € Paradigma Blerim Karabaxhaku Kosova’ya yapılan kalkınma yardımlarını 21’inci sayfada değerlendirdi. Limak Holding, Adem Jashari Uluslararası Havalimanı’nın işletmesini devraldı. Limak Kosova’ya 100 milyon Euro üzerinde yatırım yapacak. Balkanların İlk Kadın Cumhurbaşkanı: Atifete Jahjaga

Paradigma Mayıs 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Paradigma Mayıs 2011

Citation preview

Page 1: Paradigma Mayıs 2011

Mayıs 2011 Yıl:1 Sayı:3 Aylık süreli yayın Fiyatı: 1.5 €

Paradigma

Blerim Karabaxhaku Kosova’ya yapılan kalkınma yardımlarını 21’inci sayfada değerlendirdi.

Limak Holding, Adem Jashari Uluslararası Havalimanı’nın işletmesini devraldı. Limak Kosova’ya 100 milyon Euro üzerinde yatırım yapacak.

Balkanların İlk Kadın Cumhurbaşkanı: Atifete Jahjaga

Page 2: Paradigma Mayıs 2011

İçindekiler

İlginç Cumhurbaşkanı Seçim süreci 7’nci sayfada aktarılıyor.

2 paradigma/mayıs2011

23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı vesilesiyle gerçekleşen etkinliklere 9’uncu sayfada yer veriliyor.

“”

“”

Dr: Erhan Türbedar Türkiye-Bosna ve Hersek – Sırbistan Üçlü zirvesini analiz etti. Sayfa 35 te.

“”

Prizren’de düzenlenen 5’inci Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumu sayfa 39 da. “

Fotoğraf Sanatçısı Burim Myftiu’yla gerçekleştirilen röportaj 46’ncı sayfa.

“”

Barış Goriça, “Bir Kişilik Analizi Denemesi: Milorad Dodik” adlı makalesiyle 31’inci sayfada.

“”

Page 3: Paradigma Mayıs 2011

Paradigma Research Center’ın süreli yayınıdır. Ayda bir yayınlanır. Yayın hakları Paradigma RC’ya aittir.

Genel Yayın Yönetmeni: Bengi Muzbeg

Editörler: Dr. Erhan TürbedarEsin Muzbeg

Haber & Röpörtaj:Mediha YarımhorozEnis TabakElif TokmakAsim VetimFjolla Hoxha

Kültür & Sanat:Lucida VAS tarafından hazırlanmaktadır

Mizanpaj:Davut Şala

Baskı: Siprint BasımeviFiyatı: 1.5 € Abonelik yıllık 18 €Hesap no: BKT Pejton Şubesi 1901447372031126Yıl 1 Sayı 3; Mayıs 2011 Her ayın ilk haftası yayınlanır. Adres: Shpend Berisha 11 Prizren/KosovaTel: +377 44 893 122 Faks: +381 29 623 [email protected] www.paradigmarc.org

Yazılarda ileri sürülen görüşler Paradigma’nın resmi görüşü değildir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Paradigma © 2011

Paradigma

Paradigma Bengi [email protected]

Merhabalar.

Paradigma dergisinin üçüncü sayısını ilginize sunma mutluluğuyla karşınızdayız. Paradigma dergisi belirlediği yayın politikasını somut alanda göstermeyi hedeflerken, üçüncü sayı ile bu inşa sürecine bir tuğla daha koyuyor.

Bilindiği üzere dergi üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde siyasi, ekonomi ve toplumsal konular haber-analiz şeklinde okuyucuya sunulurken; ikinci bölümde makale ve röportajlara yer veriliyor. Derginin üçüncü bölümünde ise kültür-sanat haberleri derleniyor.

Bu sayının birinci bölümünde Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, Kosova – Sırbistan müzakereleri, Limak’ın Havalimanı işletmesini devralması, dünya basın özgürlüğü günü vesilesiyle Kosova’daki durumu derleyen haber analizlere yer verildi.

İkinci bölümde Dr. Erhan Türbedar Türkiye’nin girişimi ile başlatılan Bosna-Hersek, Sırbistan, Türkiye üçlü zirvesini değerlendirdi. Blerim Karabaxhaku Kosova’da kalkınma ajanslarının işleyişini ve rolünü ele aldı. Barış Goriça uluslararası ilişkilerin bir alt dalı olan kişisel karakter analizini Bosna Hersek’in Sırp lideri Milorad Dodik üzerine yaptı. Şafak Binbaşıoğlu ise Kosova’daki ademi merkeziyetçilik sürecini inceledi.

Kültür - sanat sayfalarında geçtiğimiz günlerde Kosova Sanat Galeri’sinde kişisel sergisi açılan Burim Myftiu

Sunu paradigma/mayıs20113

ile bir röportaj yer alıyor. Myftiu’nun hem sergisini gezdik hem de Kosova’da çağdaş sanatın gelişimi konusuüzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Bu bölümde ayrıca Prizren’de düzenlenen Türkoloji kongresine yer verdik. Dr. Taner Güçlütürk’ün Türkoloji çalışmalarını değerlendirdiği yazısı da aynı bölümde yer alıyor.

Son olarak Nisan ayı içerisinde dergiyi alıp okuyan ve geribeslemelerini bizlerle paylaşmayı ihmal etmeyen herkese teşekkür ederim. Ayrıca çeşitli yayın mecralarında dergimizi haber yapan gazeteci dostlara teşekkürlerimizi sunmayı borç biliriz.

Saygılarımla.

Page 4: Paradigma Mayıs 2011

Krizlere Rağmen Müzakereler Sürüyor

Priştine ile Belgrat arasında başlatılan müzakerelerin ikincisinin ardından Kosova’da Pacolli’nin Cumhurbaşkanlığına seçilmesi Anayasaya aykırı bulunmuş ülke siyasi bir krize girmişti. Müzakelere ne olacak soruları sorulmaya başlanınca da siyasi gelişmeleri dikkatle izleyenler kurumsal krizin müzakereleri kestirmeyeceğini değerlendirmekteydi ve öyle de oldu.

Bu süre içerisinde Kosova ekibini yöneten Başbakan Yardımcısı Edita Tahiri, diyalogun devam etmesi için bölge ülkelerinden destek istemeye devam etti. Hür Avrupa Radyosuna yaptığı açıklamsında Tahiri, AB üyeliğine katılmak için önkoşullardan birinin komşu ülkelerle iyi ilişkilerin kurulması ve bölgede barış ile istikrara katkının sunulması olduğunu ve bunların önkoşul olduğunu, yeni bir devlet olarak gerek Kosova gerek de Sırbistan’ın bunun bilincinde olduklarına inandığını ileri sürüyordü.

Kosova-Sırbistan müzakerelerindeki Sırbistan heyet şefi Borislav Stefanoviç, Belgrat’ın Avrupa standartlarıyla tamamen uyumlu olan hareket özgürlüğüyle ilgili “detaylı teklifi” sunduğu ancak teklifin iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi gibi algılanmaması gereğini savundu. Stefanoviç, Kosovadaki Sırplarla serbest irtibat kurmaları içerikli bir teklif verdiklerini ve müzakerelerin devam edebilmesi için ilerde kendilerini ağır görevlerin beklendiğini yönünde açıklamalrda bulundu ancak hiçbir şekilde müzakerelerden el çekmek istemediklerine vurgu yapti. Kosovadaki Cumhurbaşkanı krizinin yeni cumhurbaşkanı

seçimiyle sonuçlanmasının ardından , makama seçilen Atifete Jahjaga Belgrat ile müzakereler konusunda ilk değerlendirmelerini, İngiltere’nin Priştine Büyükelçisi Ian Cliff ile görüşmesinde açıklığa kavuşturdu. Brüksel’de sürdürülmekte olan temaslar çerçevesinde başta Sırbistan ve tüm diğer komşular ile iyi işbirliğinin sürdürülmesine Kosova’nın önem verdiğini belirtti.

Kosova ile Sırbistan ararsında yürütülen görüşmelerin ardından basına açıklamalarda bulunan, Sırbistan baş müzakerecisi Borko Stefanoviç, Arnavut tarafının tutumlarında taviz vermeye hazır olmadığını ifade etti. Stefanoviç, Belgrat’ın “Blic” gazetesine yaptığı açıklamalarında, Brüksel’de yapılan müzakerelerin üçüncüsünde masaya yatırılan tüm konuların hala tamamlanmadığını belirtti. Stefanoviç, Arnavut tarafının Sırbistan’ı Kosova’dan silmeye çalıştığını, Belgrat’ın ise mevcut durumun düzelmesi için somut çözüm sunduğunu belirtip Sırbistan’ın Kosova’dan silinmesinin imkansız olduğunu söyledi. Kosova’nın Bölünmesi

Sırp müzakere heyet başkanı Borko Stefanovic, Kosova’nın bölünmesi konusunu müzakere etmekten kaçınmadıklarını belirten açıklamalarda bulundu. “Blic” gazetesine açıklamalarda bulunan Stefanovic her şeyi konuşmaya hazırı olduklarını ancak Kosova tarafının bağımsızlık konusunda direttiğini fakat Sırbistan tarafından tanımanın hiçbir zaman gelmeyeceğini söyledi. Görüşmelerin ne kadar süreceği konusunda

Mediha Yarımhoroz

4 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 5: Paradigma Mayıs 2011

ise Stefanovic, AB ile sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor o yüzden bu görüşmelerin uzun sürmemesi gerekiyor dedi.

Bu açıklamaların ardından, Başbakan Yardımcısı ve Kosova Müzakere heyet başkanı Edita Tahiri, müzakerelerin, Kosova’nın bölünmesiyle alakalı olma ihtimalini red etti. Tahiri Express gazetesine verdiği demecinde, Borko Stefanoviç’in bölünme konusuyla ilgili açıklamalarını bir provokasyon ve bölge istikrarını riske atabilecek bir propaganda olduğunu değerlendirip Kosova’nın tutumunun net olduğunu, görüşmelerin teknik konulara ait olduğunu ve hiçbir zaman siyasi konular içermeyeceğini yönünde açıklamalarda bulundu. Tahiri, diyalogun amacının iki ülke vatandaşlarının yaşam şartlarını düzeltmek ve iki ülkenin AB’ye yakınlaşması olduğunu söyledi. Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demecinde, Priştine-Belgrat müzakerelerine değinen Cumhurbaşkanı Jahjaga, Kosova ve Sırbistan’ın ortak sorunlarına Avrupai, iki ülke kurumları tarafından kabul edici çözüm bulunabileceğini belirtti. Bölünmeyle ilgili de her tür ihtimale karşı gelerek, bunun Kosova’nın bir iç meselesi olduğunu söyledi. Kosova Cumhuriyeti’nin uluslararası toplum tarafından kabul edilen bir devlet olduğunu belirten Jahjaga, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan tüm ülkelerin Kosova’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini kabul ettiklerini söyledi. Kuzey konusunun Kosova’nın iç meselesini teşkil ettiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Jahjaga, bunun başka çeşit değerlendirilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.

Kosovadan yükselen sesler Sırp tarafının, ortaya attığı bölünme konusunun sadece Kosova sınırlarının yeniden gözden geçirilmesiyle kalmayıp diğer Balkan ülkelerinin de bir yerlerde suskun bekleyen sınır konularının gündeme gelebileceğini dikkat çekildi. Kosova’daki muhalif partiler,Kosova’nın her hangi bir kazanımı olmayacağı gerekçesiyle hükümetin diyalogtan çekilmesini isterken Kosova hükümeti Sırbistan

ile diyalogun devam etmesinden yana tutumunu sürdürüyor.Kosova Başbakan Yardımcısı Hajredin Kuçi, müzakerelerin ülkeleri AB’ye yaklaşturan, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesini de hedeflediğini fakat Sırp tarafının seçenek olarak ileri sürdüğü bölünmenin tartışılmasının kabul edilemez olduğuna vurgu yapmıştı.

Sırbistan Hükümeti’nin Kosova’dan sorumlu Devlet Bakanı Oliver Ivanoviç, Kosova’nın bölünmesi konusunda Tanjug haber ajansına yaptığı açıklamalarda, Kosova’nın bölünmesinin söz konusu bile olmadığını ve bu konuda Belgrat’ın resmi tutumunun asla değişmediğini açıkladı. Kosova konusunda Belgrad siyasetinin, Sırbistan Anayasası ve Sırbistan Meclisinie göre yürütüldüğünü ve bölünme fikrinin zarar verici olduğunu belirtip , milliyetçi bir tutumla Sırp kimliği, kültürü ve tarihine bağlı olan unsurların Kosova’da olduğuna dikkat çekti.

Sırp Milleyetçi yazar Dobrica Çosiç, Sırbistan’da yayınlanan NIN dergisine Kosova’nın bölünmesi konusunda yaptığı açıklamada, 30 yıl önce bu konunun gerçekleşmesinin daha kolay şimdi ise Kosova’nın bölünmesinin çok daha zor olduğunu öne sürdü. Dergi ayrıca Kosova’nın bölünme haritasını ilk olarak Çosiç’in çizdiğini belirtti. Çosiç’in çizmiş olduğu bu harita Prizren, Yakova ve Deçan yanısıra Drenitsa yı da kapsıyordu.

Avrupa Birliği’ndeki milletvekillerinin de Kosova’nın bölünmesiyle ilgili farklı tutumları mevcut. Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Mirosllav Lajcak, Avrupa milletvekillerine Kosova’nın ayrılmasının Belgrat ile Priştine müzakerelerinin konusunu oluşturmadığını söyledi. İngiliz asıllı AB milletvekili Charles Tannock ise Kosova’nın ayrılması konusunun, Belgrat ile Priştine arasındaki müzakerelere dahil edilmesi gerektiğine dikkat çekip konuyu İsrail ile Filistin sorununa benzetti. Tannoch Kosova sorunu da “barış için topraklar” sloganıyla çözümlenebilileceği konusundaki

fikrini Avrupa Parlamentosu’nda dile getirdi.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Thomas Countryman ise müzakerelerin konusunun Kosova’nın bölünmesi olmadığını ve ileride de olmayacağını belirtti ve Kosova ile AB arasında yaşanan mesafeli duruma yumuşama getirmek için AB’nin, Kosova’ya ABD’nin verdiğinden daha fazla destek verdiği yönünde açıklamalarda bulundu. Hür Avrupa radyosuna yaptığı açıklamda Countryman, bunun bir gerçek olduğunu ve bunun gelecekte de böyle olacağını belirtip Kosova’nın geleceğinin AB olacağını söyledi. Fakat bu gerçeklerin Kosovalı siyasiler ve halk tarafından aynı algılanmadığını ve bundan dolayı endişe duyduduğunu belirtti.

Sırbistan’ın AB ile müzakerelerinin başlaması da Kosova ile varılacak anlaşmalara bağlı. Kıbrıs Rum Kesimi eski Başkanı Iorgos Vasiliu, Kosova konusunda Belgrat ile Priştine arasında sağlanacak anlaşma veya Brüksel’in anlaşmaya varılacağından emin olması anından itibaren, AB-nin Sırbistan ile üyelik müzakerelerini başlatabileceğini söyledi. Sırbistan’ın AB ile müzakerele başlamsı konusunda, Sırbistan Başbakan Yardımcısı Bozidar Djeliç Sırbistan’ın Blic gazetesine verdiği demeçte, Sırbistan’ın AB üyelik müzakerelerine tarih alması için Priştine ile anlaşmaya varmanın bir koşul olmadığını fakat Sırbistan için çok önemli olan Kosova statüsü gibi bir konuya nihai bir çözümün bulunması amacıyla Sırbistan’ın Priştine ile diyalogun sürdürmesi gerektiğine dikkat çekti.

Kosova Meclis Başakanı Jakup Krasniqi Borislav Stefanović’in açıklamalarının kendisini tedirgin etmediğini , Kosova Meclisinin görüşülecek konuları açık ve net bir şekilde belirlediğini ve meclis temsilcilerinin Sırp müzakere heyet başkanının açıklamaları bazında karar almadığını vurguladı.

Diğer yandan Müzakere heyet başkanı Tahiri ile görüşen Amerikan

HaberAnaliz paradigma/mayıs20115

Page 6: Paradigma Mayıs 2011

Büyükelçisi Dell, bir kez daha Kosova devleti için Amerikan desteğini belirtip Kosova’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünü desteklediklerini ve Kosova’nın AB, NATO ve BM-ne üye olması yönünde Washington’nun her tür yardım ve desteğini dile getirdi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Bosna Hersek üçlü Başkanlığı üyeleri Zeljko Komşiç ile Bakir İzetbegoviç’in Belgrat’taki temaslarında Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç, Kosova’nın tanınmamasına çağrı yaptı.Tadiç, Sırbistan’ın tamamıyla Deyton Anlaşmasına ve komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı gösterdiğini, ancak Kosova söz konusu olunca aynı saygıyı bu ülkelerden de beklediğini belirtti.

27 Nisan Çarşamba günü Kosova Amerikan Üniversitesine yaptığı ziyaret sırasında Tahiri, kuzey için herhangi bir bölünme ya da özel statünün söz konusu olmadığını, ancak Martti Ahtisaari’nin Belgrad’ın bölge üzerinde nüfuzunu kullanma çabalarının önlenmesi yönündeki teklifinin de, diyalog sürecini engelleyeceğini belirtti. Tahiri ayrıca, Koda Ditore gazetesine yaptığı açıklamalarda Kosova’nın kuzeyinde başgösteren sorunların masaya yatırılması ihtimalinin mevcut olduğunu ancak bunun Kosova kuzeyinin bölünmesi ya da özel statü verilmesinin sözkonusu olmadığının altını yeniden çizmişti. Kosovanın bölünme konusunu gündeme getiren Stefanoviç’te basın açıklamalarında Kosova statüsünün belli olduğunu, Kosova’nın Sırbistanın bir parçası olduğunu tekrarladı.

Mayıs ayı ortalarına kadar görüşmelerde, üzerinde durulan konulardan bazıları için somut çözüm önerilerinin ortaya çıkması bekleniyor.

Fryma e Re, Rüzgar Gibi Geçti

Son seçimlere umutla giren ama hüsrana uğrayan Fryma e Re partisi siyasi sahneden silindi. Kurucu üyelerinin bir kısmı partiden ayrılırken, bir kısmı da partinin Vëtëvendosje ile birleşmesi yönünde irade kullandı. Sonuç olarak rüzgar gibi gelen Fryma e Re rüzgar gibi de geçti.

Fryma e Re (FER) partisinin kurucularından iki üyesi partiden ayrılma kararı aldı. Söz konusu üyelerin partiden ayrılmasından iki gün sonra ise Fryma e Re, Vëtëvendosje ile birleşme kararı aldı. Parti tarafından yapılan açıklamada, önceki ayrılmaların, birleşme ile ilgili olmadığını iddia etti. Fryma e Re partisinin kurucularından İlir Deda ve Qëndrim Gashi partiden ayrıldı. Ayrılma kararı olarak partinin seçim barajını geçemeyecek kadar düşük bir performans sergilemesi ve seçim sonrası pasif olması gösterildi. İlir Deda, basına yazılı bir açıklama yapmakla yetindi. Qendrim Gashi ise bir basın toplantısı düzenledi.

Deda yaptığı yazılı açıklamada seçim sonuçlarının her ne kadar meşruluk kazanamaza da yasallık kazandığını ama seçim sonuçlarından bağımsız olarak partinin mevcut durumundan memnuniyetsizliğinden dolayı ayrıldığını beyan etti. Qëndrim Gashi ise basın toplantısı düzenleyerek mevcut pasif durumdan memnun olmadığını söyledi. Siyaseti takip etmeye devam edeceğini ama her hangi bir partiye geçmek için FER’den ayrılmadığını dile getiren Gashi, seçim sonrası parti içi gelişmelerden ve pasiflikten memnun olmadığını sözlerine ekledi.

FER – Vetëvendosje Birleşmesi

İki kurucu üyenin partiden ayrılmasından sadece iki gün sonra 30 Mart 2011 tarihinde FER partisi Vëtëvendosje ile birleşti. FER’in kurucularından Shpend Ahmeti, Vetevendosje’ye katılmakla gelecek için iyi bir ortam yaratmayı hedeflediklerini dile getirdi.

Yasaların her gün çiğnendiği bu kaos ortamında vatandaşlara gerçek bir değişim için ümit olmaya çalıştıklarını söyleyen Ahmeti, Kosova’yı gerçekten değiştirmek isteyenlerin bu oluşuma güç vermesi gerektiğini ileri sürdü. Ahmeti, FER’in Vëtëvendosje’ye katılma töreninde yaptığı konuşmada arzu edilene ulaşmak için nesillerin kurban edildiğini ifade etti. Shpend Ahmeti, Kosova’nın geleceğinin tehlikede olduğunu gördüklerini ve Kosova’nın politik, ekonomik ve sosyal olarak daha da aşağıya düşmesine dur demek istediklerini söyledi.

FER’in kurucu başkanı Shpend Ahmeti, Vëtëvendosje ile birleşmeye vesile olan 3 noktada uzlaştıklarını belirterek bu noktaları şu şekilde özetledi:

1. Hükümet Planı: Halkın sosyal güvenliği, yatırımların artması suretiyle ekonomik kalkınma, istihdam ve yerli üretim teşviki. Bu plan ile Kosova’nın zenginliğini Kosova’ya bırakan ve Kosovalıların çıkarına geliştiren bir uygulama hedefleniyor.

2. Yeni Kosova Anayasası: Kosova halkının iradesini temsil eden, bağımsız ve egemen Kosova’nın yeni anayasasını oluşturmak; bu anayasayı referandumla halkın onayına sunmak ve Kosova Anayasası üzerine daha üstün bir belge tanımamak.

3. Yerinden Yönetim Reformu: Etnik temelli değil vatandaş temelli yerinden yönetim reformlarını oluşturmak.

Tarihe karışan FER partisi 9 Ekim 2010’da kurulmuş, 12 Aralıkta düzenlenen parlamento seçimlerinde %2,17 oy almış ve barajı geçemeyerek parlamentoya girememişti.

Paradigma

6 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 7: Paradigma Mayıs 2011

Balkanların İlk Kadın Cumhurbaşkanı Tartışmalar Eşliğinde Seçildi

Yeni Kosova İttifakı (AKR) Lideri Behgjet Pacolli’nin Cumhurbaşkanı görevine seçilmesi sürecini Anayasa’ya aykırı olarak niteleyen muhalefet partileri konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı.

Anayasa Mahkemesi 28 Mart tarihinde kararı almış 30 Mart tarihinde de tam metni yayınlamıştı. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı ihlal kararı ile Kosova Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeni bir süreç başlamış oldu.

Yapılan yoğun görüşmelere özellikle ABD’nin Priştine Büyükelçisi Christopher Dell dahil oldu. 7 Nisan tarihinde Kosova Demokratik Partisi (PDK) Lideri Hashim Thaçi, Kosova Demokratik Birliği (LDK) Lideri Isa Mustafa ve Yeni Kosova İttifakı (AKR) Lideri Behgjet Pacolli ABD’nin Priştine Büyükelçisi Christopher Dell ile bir görüşme gerçekleştirdiler. Görüşmede varılan uzlaşma sonucu Kosova Polisi Müdür Yardımcısı Atifete Jahjaga isminde anlaşıldığı bildirildi. Liderler ortak basın toplantısı düzenleyerek uzlaşmaya vardıklarını bildirdiler.

Basın toplantısında Thaçi bundan sonra Cumhurbaşkanı seçiminin yasal düzenlemesinde bir değişikliğin yapılacağını ve daha sonra Cumhurbaşkanı seçimine tekrar gideceklerini belirtirken, Behgjet Pacolli “Ülke çıkarı için, seçimlere yeniden gitmemek için görevden çekildim” dedi. LDK Lideri Isa Mustafa ise varılan uzlaşmanın bir koalisyon anlamına gelmediğini LDK’nın muhalefet rolünü sürdürmeye devam edeceğini vurguladı. Süreci yürüten ABD’nin Priştine Büyükelçisi Christopher Dell ise yaptığı açıklamada “Liderler kendi çıkarlarını bırakıp ülke çıkarlarına hizmet etme olgunluğunu göstermişlerdir” dedi ve Atifete Jahjaga’yı tanıdıklarını ve ABD olarak başarılı olarak nitelediklerini belirtti.

Kosova Meclisi Olağanüstü Toplandı

Aynı günün akşamı için PDK’nın başvurusu üzerine Kosova Meclisi olağanüstü toplandı. Saat 18.00’de yapılan oturumda Atifete Jahjaga ile Suzan Nobırdalı Cumhurbaşkanlığı için aday gösterildi. İki kadın adaydan anlaşma olduğu üzere Atifete Jahjaga seçildi.

Cumhurbaşkanı seçiminin yapıldığı oturuma 100 milletvekili katılırken radikal Vetvendosje Hareketi üyeleri oturumu terk etti. Oylamaya katılan 100 milletvekilinin 80’i Atifete Jahjaga’yı, 10’u Suzan Nobırdalı lehine oy kullandı. 10 oyda geçersiz sayıldı.

Seçimden hemen sonra yemin töreni yapıldı ve Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga milletvekilerine hitaben teşekkür konuşmasını yaptı. Jahjaga konuşmasında Cumhurbaşkanı olma düşüncesinin değil, hayalini bile kurmadığını ancak göreve her zaman hazır olduğunu belirtti. Jahjaga ayrıca “Kosova’nın yeni nesil yöneticileri olarak Kosova’da büyük değişimler yapabileceğimize inanıyorum” dedi. Jahjaga son olarak Arnavutça, Sırpça ve Türkçe “Teşekkür ederim” diyerek salondan ayrıldı.

Atifete Jahjaga Kimdir:

20 Nisan 1975 doğumlu olan Atifete Jahjaga hem Kosova’nın hem de Balkan ülkelerinin ilk kadın cumhurbaşkanı oldu. Jahjaga ayrıca her hangi bir partiye üye olmaması ve genç olması dikkat çekiyor.

Yakova doğumlu Atifete Jahjaga 2000 yılında Priştine Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İngiltere’nin Liecester Üniversitesi’nde Polis Yönetimi ve Ceza Hukuku’u dalında master eğitimini tamamladı.

Paradigma

HaberAnaliz paradigma/mayıs20117

Page 8: Paradigma Mayıs 2011

Jahjaga ayrıca Almanya’da Georghe Marshal Avrupa Güvenlik Çalışmaları Merkezi ve ABD’de FBI Ulusal Akademi de çalışmalarda bulundu.

Jahjaga Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar sonrasında ortaya çıkan siyasi krizin aşımında bulunan bir formül olarak ortaya çıktı.

Kutlama ve Tepkiler

Kosova’nın genç ve ilk kadın Cumhurbaşkanı’na çeşitli ülkelerden kutlama mesajı geldi. Kosova ziyaretinde Kosova ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton gönderdiği mesajda Jahjaga’nın bu göreve seçilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etti. Clinton “Bir kadın olarak gösterdiğiniz başarılı çalışmaları Cumhurbaşkanı görevinde iken de sürdüreceğinize olan inancım sonsuzdur” dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kutlama mesajını ise Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan takdim etti. Ozan’ı kabul eden Cumhurbaşkanı Jahjaga Türkiye’nin Kosova’ya her alanda verdiği destekten dolayı teşekkür etti.

Samimi geçen görüşmeden sonra Büyükelçi Ozan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kutlama mesajını Jahjaga’ya teslim etti.

Gül’ün kutlama mesajında “Türk ulusu ve kendi adıma Ekselanslarınızın, Kosova Cumhurbaşkanı görevine seçilmenizi candan kutlarım.Türkiye ile Kosova arasındaki dostluk ve kardeşliğin Siz’in görev yapacağınız süre içinde de göstereceğiniz gayretlerle daha da gelişeceğine inanmaktayım. Türkiye, çok etnisiteli, çok kültürlü, demokratik, hukuk üstünlüğüne dayalı güçlü ve prosperiteli bir Kosova’nın tesis edilmesine yönelik çabalarınız çerçevesinde, Kosova halkını destekleyecektir. Ülkelerimiz arasındaki işbirliği, bölgede barış ve istikrar açısından olduğu gibi Avrupa-Atlantik oluşumlar ile bütünleşme açısından da önemlidir. Bölgesel sorunların diyalog yoluyla

çözümlenmesi için Kosova’nın çabalarını takdir etmekteyiz. Türkiye olarak, Kosova Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini desteklemekteyiz. Bu münasebetle, şahsınıza sağlık ve mutluluklar, dost ve kardeş Kosova halkına esenlikler dilerim” ifadelerine yer verildi.

“Üniformalılar Darbe Dönemlerinde Cumhurbaşkanı Olur”

Vetvendosje Hareketi Lideri Albin Kurti düzenlediği basın toplantısında son Cumhurbaşkanı seçimlerinde PDK, LDK, AKR arasında iç pazarlıkların dikkate alındığını belirtti ve “Halkın tanımadığı bir kişinin alelacele Cumhurbaşkanlığına getirilmesinin halkın birlik, beraberliğini sağlayamaz” dedi. Vetvendosje ayrıca LDK’nın muhalif gözükmesine rağmen iç pazarlıklara giriştiğini dolayısıyla onlarında bir çıkar grubunun ortağı olduklarını söyledi. Seçim öncesinde liberal eğilimi benimseyen ancak seçim mağlubiyetinden sonra radikal Vetvendosje Hareketine katılan “Yeni Akım” (Fryma e Re) Lideri Shpend Ahmeti de “Varılan bu uzlaşma 12 Aralık seçimlerinin yolsuzluğunu meşrulaştırma girişimidir” dedi.

PDK’nın 2 numarası olarak bilinen Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasniqi de seçime tepki gösterenler arasında yer aldı. Krasniqi yapılan anlaşma ile partilerin hem Anayasayı ihlal ettiklerini hem de parti iç tüzüklerine aykırı hareket ettiklerini belirtti.

Krasniqi yapılan anlaşmanın Anayasa’da yer alan “Cumhurbaşkanının görev süresi kesintisiz 5 yıldır” ibaresi ile çeliştiğini, partilerin bu seçimde de Anayasa’ya karşı davrandıklarını iddia etti.

Krasniqi son olarak yeni Cumhurbaşkanı hakkında “İyi bir polis olabilir, ama Cumhurbaşkanı akademi dünyasından seçilmeli. Asker veya Polis kökenli Cumhurbaşkanları darbe dönemlerinde olur” dedi.

Pacolli’nin Zarf Açıklaması

AKR Lideri Behgjet pacolli Cumhurbaşkanı seçiminden sonraki günlerde basına seçim sürecini değerlendirdi. Pacolli şöyle konuştu: “ABD Büyükelçisi Christopher Dell ile konuyla ilgili olarak görüşmeye katıldık. Dell bana Cumhurbaşkanlığı konusunda ne düşündüğümü sordu. Ben de “Aday olmayacağım, çekiliyorum” dedim. Dell “Emin misin” diye sordu. Ben de “Eminim” dedim. Daha sonra dell Hashim Thaçi ve Isa Mustafa’ya dönerek ortak bir isim önerebilecek misiniz diye sordu. İkisi de hayır yanıtını verdi. Sonra Dell Kosova’nın ABD için büyük önem taşıdığını, ABD olarak Kosova’yı her alanda desteklemeye devam etmek istediklerini belirtti ve madem siz ortak bir isimde uzlaşamıyorsunuz biz siyasi olmayan ve bir isim öneriyoruz dedi ve zarfı masaya koydu. Zarftaki isim Atifete Jahjaga idi”

Cumhurbaşkanı Danışmanları ve Yeni Nesil Kosova Yöneticileri

Kosova Cumhurbaşkanı’nın seçim süreci kadar Cumhurbaşkanı danışmanlarının da atanması medyada geniş yer buldu. Seçim öncesinde kurulan ve seçim mağlubiyetinden sonra Vetvendosje’ye katılan Yeni Akım (Fryma e Re) partisi yetkililerinden iki isim Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga’nın danışmanı oldu. Qendrim Gashi danışmanlardan birini oluştururken, özellikle seçim sürecinde PDK’ya yaptığı sert eleştirileri ile tanınan Ilir Deda Cumhurbaşkanı danışmanı olarak atandı. Deda, Yeni Akım Partisi Vetvendosje’ye katılmadan önce partiden ayrılmış ve FER’de yapılanları yeterli görmediğini belirtmişti.

Öte yandan uzmanlar Kosova’da yeni nesil bir yönetici sınıfın gelmeye başladığını, batı camiasının da bunu desteklediğini ve Atifete jahjaga’nın ve danışmanlarının seçimi ile bu yönde somut adımların atılmaya başlandığını vurguluyorlar.

8 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 9: Paradigma Mayıs 2011

23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı

KDTP 23 Nisan Vesilesiyle Resepsiyon Verdi

Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP), ‘23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı’ münasebetiyle bir resepsiyon verdi. KDTP ev sahipliğinde Prizren’de gerçekleşen resepsiyona çok sayıda üst düzey davetli katıldı. Tören Kosova ile Türkiye Cumhuriyeti milli marşlarının okunmasıyla başladı.

Törende bir konuşma yapan Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı ve Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, 23 Nisan’ın Kosovalı Türklerin Milli Bayramı olduğunu ve bu bayramın her yıl geleneksel olarak kutlanacağını belirtti. Kosovalı Türklerin Kosova’da yapıcı unsur olduğunu vurgulayan Yağcılar, KDTP’nin bundan sonraki çalışmaları hakkında bilgi verdi.

Gecede bir konuşma yapan Türkiye Cumhuriyeti Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin her türlü destekle Kosova halkının yanında olduğunu ve bu desteklerin artarak devam edeceğini vurguladı.

Gençlik Sarayı’nda 23 Nisan Töreni

23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı ve 23 Nisan Türkiye Cumhuriyeti Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Türk Polisi ve Elena Gjika İlkokulu öğretmenleri Priştine Gençlik Sarayı’nda ortaklaşa bir tören düzenlediler.

Programa Türkiye Cumhuriyeti Kosova Büyükelçisi Songül Ozan, Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar, Meclis Başkan Vekili Enis Kervan, Türk Polisi Grup Başkanı Hilmi Aslan ve çok sayıda davetli katıldı.

Törende bir konuşma yapan Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar “Çocuklar geleceğin teminatıdır. Atatürk bu bayramı bizlere armağan ederken çocukları düşünmüştür. Biz de anavatanımız Türkiye’yi sevdiğimiz için bu günü Kosova Türkleri milli bayramı ilan ettik” dedi.

Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan ise konuşmasında 23 Nisan’ın Türkiye açısında taşıdığı öneme değindi ve aynı günü Kosova Türkleri de bayram olarak belirlemesinin önemli olduğuna vurgu yaptı. Ozan “Ortak bayramımız ortak tarih ve kültürümüzden kaynaklanıyor” derken Kosova’da Türklerin saygın bir konumda olduğunu vurguladı.

Mamuşa’daki Törene İlgi Yoğundu

Mamuşa’da gerçekleştirilen tören Mamuşa İlköğretim okulu öğrencilerinin kortej yürüyüşüyle başladı. Daha sonra katılımcılara seslenen Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç “Kosovalı Türkler olarak çifte bayram yaşadık, bugün hem 23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı hem de, 1 ila 15 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen nüfus sayımlarında Türk nüfus sayısının beklenenden daha yüksek çıktı. Bu da bizim için ayrı bir bayram” dedi.

Enis Tabak

Kosova Türkleri 23 Nisan tarihinde Milli Bayramını kutladı. 23 Nisan Kosova Türkleri Milli Bayramı dolayısıyla çeşitli etkinlikler düzenlendi.“ ”

HaberAnaliz paradigma/mayıs20119

Page 10: Paradigma Mayıs 2011

KFOR Komutanı Pirner: “Gelecek Sizlerle Daha Güzel”

Törene katılan Alman KFOR Komutanı Albay Obest Pirner çocuklara hitaben yaptığı konuşmanda, “Sizlerle bu güzel bayramınızı beraber kutlamaktan dolayı duyduğum memnuniyeti dile getirmek isterim.Bu güzel günde güzel vakitler geçirmenizi dilerim. Bir daha söylemek isterim ki Mamuşa halkıyla olan ilişkilerimiz çok güzeldir ve bunda dolayıdır ki çok mutluyum. Bu programınızda yer almaktan ve sizlerle beraber olmaktan dolayı çok memnunum. Buradan şunu gördüm ki, gelecek siz çocuklarla beraber daha güzel. Sizlere çok teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.

Binbaşı Nemlioğlu: “Bugün Yaşadığım Mutluluğu Hiçbir Zaman Unutamayacağım”

Kosova Türk Taburu Görev Kuvvet Komutanlığı’nda görevli Binbaşı Tekin Nemlioğlu da yaptığı konuşmasında, sizlerin aranızda bulunmaktan dolayı onur duyuyorum ifadelerini kullandı. Nemlioğlu: “Bu güzel programı bizlere yaşattıklarınız için gönülden, yürekten teşekkür ederim. Sizlerin

arasında bulunmak bizim için ayrı bir övünç kaynağı, ayrı bir gurur kaynağı ve ayrı bir duygu yoğunluğu. Bu güzelliği bizlere yaşattığınız için tüm Mamuşa halkına ve tüm Kosova Türklerine teşekkür ederim. Türk günümüz hepimizin kutlu olsun. Bizler çok Milli bayram törenlerine katıldık ve her birinde ayrı bir gururlandım, ancak şu an yaşadığım bu güzelliği ömrüm boyunca unutmayacağım. İnşallah bu güzel günleri hep birlikte kardeşçe ilelebet kutlarız” şeklinde konuştu.

Yaklaşık 2 saat süren kutlamalarda Kosova’nın değişik bölgelerinden katılan derneklerin folklor gösterileri büyük beğeni topladı. Törende Goralı bir genç kızın Atatürk’e hitaben yazılmış şiiri okuması, büyük alkış aldı.

TÜMED 23 Nisan Resim Sergisi

Türkiye Mezunlar Derneği (TÜMED), 23 Nisan Kosova Türkleri Bayramı nedeniyle Prizren’in Gazi Mehmet Paşa Hamamı’nda ilkokul öğrencilerinin çizimlerinin yer aldığı bir resim sergisi düzenledi.

“Çocuklarda Milli Bayram Algısı” adı altından açılan resim sergisinde, dereceye giren öğrencilere değişik

hediyeler verildi. Açılışa KDTP Genel Başkanı ve Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar ile KDTP milletvekilleri katıldı.

TÜMED Derneği Başkanı Cengiz Çesko burada yaptığı konuşmasında, sergiyi düzenlemelerindeki amacın, çocuklara milli bayram ve çocuk bayramı sevincini yaşatmak ve çocukların yeteneklerini keşfetmek amacıyla düzenlendiğini ifade etti.

KDTP Genel Başkanı ve Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar da, sergide eserleri yer alan çocukları tebrik ederek, dereceye girenlere ödüllerini verdi.

10 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 11: Paradigma Mayıs 2011

Limak Projeye Start Verdi! Sırada Neler Var?

Limak Havalimanı İşletmeleri Devraldı

Nisan ayı içerisinde havalimanı ihalesini yap işet devret modeliyle alan Limak – Airport de Lyon konsorsiyumu Uluslararası Priştine Havalimanı işletmelerini resmen devraldı. Açılış töreninde bir konuşma yapan LİMAK’ın ortaklarından Nihat Özdemir, Kosova’ya 100 Milyon €’dan fazla yatırım yapacaklarını söyledi. Özdemir, 20 yıl boyunca işletecekleri Uluslararası Priştine Havalimanı kapsamında Kosova bütçesine de yaklaşık 600 Milyon € katkı sağlayacaklarını ileri sürdü.

Kosova Başbakanı Hashim Thaçi, LİMAK’ın Havalimanını devralmasının yabancı yatırımcı için uluslar arası bir mesaj niteliği taşıdığını söyledi. Thaçi, Adem Jashari uluslar arası Priştine Havalimanının dünya çapında

bir havalimanı olacağını ilan etti. Başbakan Thaçi, Kosova’nın yatırım için uygun bir yer olduğuna dikkat çekerek havalimanının da buna en iyi örneklerden biri olacağını ifade etti. Kosova’nın altyapı ve diğer kamu yatırımlarına açık bir bölge olduğunu söyleyen Başbakan Thaçi, Kosova hükümeti kaynak yetersizliği sebebiyle ihtiyaç duyduğu yatırımları yap – işlet – devret modeli ile halletmeye çalıştığını dile getirdi.

Limak 25 bin metrekarelik yeni bir havalimanı inşa etmeye başlıyor. Yeni ve modern terminal binası, apron ve pistler, bağlantı yolları ve yeni park alanları ile Kosova’nın ulaşım açısından en önemli projelerinden biri haline gelecek. Yapılan sözleşmeye göre 20 yıllığına havalimanını işletecek olan LİMAK brüt gelirlerinden %39.42’sini Kosova devlet bütçesine aktaracak. Uluslar arası Priştine Havalimanının yıllık yaklaşık 1.3 Milyon

Paradigma

Kosova, büyük altyapı, enerji ve maden projelerini hayata geçirerek uygun bir ekonomik ortam için hem finansal kapasite bulmayı hem de potansiyellerin kullanımı konusunda yeni açılımlar yapmayı hedefliyor. Süreçlerde zaman zaman yaşanan tıkanıklıklar, projelerin hayata geçirilmesini engellese de planlanan projeler aşama aşama gündeme geliyor.

HaberAnaliz paradigma/mayıs201111

Page 12: Paradigma Mayıs 2011

yolcu kapasitesi bulunuyor.

Hayata Geçirilecek Diğer ProjelerKosova hükümetinin gündeminde bir yandan yeni tesisler kurmak öte yandan sıkıntı çekilen bütçe konusunda finansal kaynak bulabilmek; birincisi yap işlet devret modeli ile yabancı yatırımcıdan beklenirken, ikincisi ise mevcut şirketlerin özelleştirilmesinden elde edilmesi planlanıyor. Ancak planlanan projelerin siyasi süreçlere takılması da endişe verici... 2011 yılı, birkaç yıl sürüncemede kalan söz konusu projelerin hayata geçirileceği yıl olması bekleniyor. Enerji Projeleri

Kosova hem enerji açığını kapatmak hem de enerji ihraç eden bir ülke haline gelmek için uzun zamanda gündemde olan termik ve hidroelektrik santralleri kurma yoluna gidiyor. Kosova’nın en büyük enerji yatırımı olarak planlanan ve 2006 yılında ihalesi açılan 2000 MW kapasiteli termik santral projeleri gecikmeler nedeniyle ertelenmiş ve kısa listeye kalan 4 firmadan ikisinin çekilmesi üzerine ihale süreci yenilenmişti. 2010 yılında açılan yeni ihalede proje 500 + 500 MW kapasiteye düşürülmüş olup süreç devam etmektedir. Ancak son düzenlemelerle proje son olarak 300 + 300 MW kapasiteli olarak inşa edilmeye karar verildi. Kosova e Re olarak adlandırılan ve yap – işlet – devret modeli ile özel sektöre verilmesi planlanan proje çerçevesinde, yeni termik santralin inşaatı ve işletilmesi, Kosova B Termik Santraline özel teşebbüsün iştirakı ve bu santrallere linyit temini için Sibovc yataklarının geliştirilmesi öngörülmektedir. Tahmini toplam yatırımın 1 Milyar € olacağı hesaplanan termik santral projesi 40 yıllığına özel sektöre verilecek. 2011 yılının ilk çeyreğinde ihaleyi kazanan firma veya konsorsiyumun belli olması ve inşaata başlanması öngörülmektedir. Ön elemeden geçen firmalar şunlardır: • Adani Power / PT Adani Global consortium / Hindistan – Endonezya • AES Electric Ltd / Demir

Export A.S. consortium ABD – Türkiye • Park Holding / Türkiye • PPC / Contour Global LLP consortium Yunanistan ve İngiltere-ABD

Öte yandan linyit yataklarının genişliği nedeniyle öncelik termik santrallerde olmasına rağmen, Kosova buna paralel olarak hidroelektrik santralleri projelerini de geliştirmektedir. İlk çalışmaları 1982 yılında yapılan ancak daha sonra bir ilerleme kaydedilmeyen 300 MW kapasiteli Zhur Hidroelektrik Santrali için çalışmalar 2005 yılından itibaren tekrar harekete geçirildi. Yeni fizibilite ve kapasite çalışmaları yapıldıktan sonra tahmini yatırım bedeli 287 Milyon € olan Zhur hidroelektrik santrali için ihale açıldı. Diğer projelerde olduğu gibi Zhur projesi de 40 yıllığına yap – işlet – devret modeli ile özel sektöre verilmesi öngörülmektedir. Ön elemeden geçen aşağıdaki 3 firmadan birinin ihaleyi kazanıp 2011 yılından itibaren projenin uygulanmasına geçilmesi beklenmektedir: • KI – Kelag International GmbH Avusturya • Palet İnşaat & Union D Energy System Development Corporation Türkiye – İngiltere • Limak Group - Türkiye

Zhur projesinin yanı sıra mini hidroelektrik santral olarak nitelenen ve farklı bölgelerde, toplam kapasitesi 63 MW olmak üzere 16 adet küçük hidroelektrik santralin kurulma çalışmaları da yürütülmektedir.

Enerji projelerinden bir diğeri de Kosova Elektrik Kurumu KEK’in dağıtım ihalesidir. Kosova elektrik ağının dağıtımı konusunda Ocak 2011’de açılan ihale için son başvurular 18 Mart tarihinde tamamlandı. Türk firmalarının da ilgi gösterdiği ihale ile enerji dağıtımının özel sektöre verilmesi hedefleniyor. Enerji kayıpları ve nakil hatlarındaki eksiklikler nedeniyle projenin ağır gitmesine rağmen 2011 yılı içerisinde sonlandırılacak proje olarak gözükmektedir. Diğer Projeler

Enerjisinin yanı sıra Kosova Posta ve Telekomünikasyonun (PTK) özelleştirilmesi ve madenlerin özel sektöre açılması hedeflenmektedir. PTK’nın 300 ile 500 Milyon € arası biçilen bir değerde özelleştirilmesi, oradan gelecek gelirin de hükümet bütçesine katkı olarak aktarılması bekleniyor. PTK özelleştirilmesi süreci Ekim 2011’e kadar tamamlanacak.

Kosova ayrıca 2011 yılından itibaren Trepça madenlerini özel sektöre açmayı planlıyor. Kosova Özelleştirme Ajansının bünyesinde faaliyet gösteren Trepça madenler kompleksi yeni bir strateji ve yeni hukuki düzenlemeler ile özel sektöre verilecek. Konuyla ilgili mevzuat değişiklikleri hükümetin öncelikli stratejileri arasında yer alıyor.

Tüm bu projelerin önümüzdeki birkaç yıl içinde hayata geçirilmesi ve altyapı meselelerinin tamamlanması, kalkınma süreçlerini de hızlandırması bekleniyor.

12 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Limak 25 bin metrekarelik yeni bir havalimanı inşa etmeye başlıyor. Yeni ve modern terminal binası, apron ve pistler, bağlantı yolları ve yeni park alanları ile Kosova’nın ulaşım açısından en önemli projelerinden biri haline gelecek.

Page 13: Paradigma Mayıs 2011

Dünya Basın Özgürlüğü Günü

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü her yıl çeşitli kriterlere dayanan araştırmaları sonucunda dünyada basın özgürlüğü sıralamasını yapıyor.

Sınır Tanımayan Gazetecilerin sıralaması, dünyada basın özgürlüğünün durumunu ölçmeyi sağlamaktadır. Her ülkenin gazetecilerinin ve medyasının sahip oldukları özgürlüğü ve devletlerin bu özgürlüğe riayet etmek ve ettirmek için kullandıkları olanakları yansıtmaktadır. Sıralamayı gösteren tabloda her ülkeye bir not ve sıra verilmiştir. Bu iki öğe, bir ülkedeki basın özgürlüğünün durumu hakkında kanaat edinmeye yarayan göstergelerdir. Yıldan yıla bir ülkenin bir ülke, puanı değişmeden konum değiştirebilir. Bunun tersi de geçerlidir.

Bu belirli bir dönemdeki durumun fotoğrafını göstermektedir. 1 Eylül 2010 ve 1 Eylül 2011 arasında meydana gelen olayları göz önünde bulundurmaktadır. Tüm insan hakları ihlallerini değil, sadece basın özgürlüğüne yapılan saldırıları hesaba katmaktadır.

Sınır Tanımayan Gazeteciler bu sıralamayı elde etmek için, belli başlı ölçütleri içeren toplamı 50 olan bir soru dizini uygulamıştır. Bu soru dizini, doğrudan gazetecilere karşı ( cinayet, hapsetme, saldırı, tehdit vs.) veya medyaya karşı (sansür, el koyma, arama, baskı vs.) olan zararların sayımını yapmaktadır. Basın özgürlüğüne yapılan saldırıların faillerin yararlandıkları cezasızlık derecesini de saptamaktadır.

Sıralama, her ülkedeki otosansürü ve basının eleştiri ve araştırma yeteneğini de ölçmektedir. Git gide artan ekonomik baskılar da belirtilerek sıralama notuna dahil edilmiştir.

Bu soru dizini, medya sektörünü düzenleyen hukuki çerçeveyi ( basın suçlarının yaptırımları, bazı alanlarda devlet tekeli, medyanın düzenlenmesi vs.) ve kamu yayıncılığının bağımsızlık düzeyini de göz önünde bulundurmaktadır. Sıralama, bilgilerin İnternette dolaşımı özgürlüğüne verilen zararları da içermektedir.

Sınır Tanımayan Gazeteciler, sadece devletin değil, silahlı milis güçlerinin, yasadışı örgütlerin veya baskı gruplarının haksızlıklarını da hesaba katmıştır.

Bu soru dizini, işbirliği yapılan örgütlere (beş kıtada

bulunan 15 ifade özgürlüğü savunucusu dernek), 130 muhabirden oluşan kendi ağına, gazetecilere, araştırmacılara, hukukçulara ve insan hakları savunucularına gönderilmiştir. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünce oluşturulan bir çizelge, her soru dizinine bir not atfetmeyi sağlamıştır.

Sıralamadaki 178 ülke, farklı kaynaklarca haklarında doldurulan soru dizinleri Sınır Tanımayan Gazetecilerine ulaşan ülkelerdir. Diğer ülkeler, güvenilir ve teyit edilmiş bilgilerin olmaması nedeniyle sıralamada yer almamaktadır. Birden fazla ülke arasında eşitlik olması halinde sıralama alfabetik sıraya göre yapılmaktadır.

Son olarak, bu çalışma hiçbir şekilde basının niteliği hakkında bir gösterge olarak görülmemelidir.

Kosova Sıralamada 92’nci

Eylül 2009 – Eylül 2010 döneminde Kosova 178 ülke arasında 92’inci sırada yer aldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler raporunda Kosova “baskı yapan” devletler arasında yer aldı. Bölge ülkelerinden Sırbistan 85, Bosna ve Hersek 47, Karadağ 104, Makedonya 68, Hırvatistan ise 62. sırada yer aldı.

Türkiye ise sıralamada geçmiş yıllara göre gerileme göstererek 138’inci sıraya düştü.

En Çok Baskı Yapan Devletler

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü vatandaşlarının haber alma özgürlüğünü çiğnediğini ve gazetecileri tam baskı altında tuttuğunu belirten 10 ülkeyi işaretledi.

Rapora göre bu 10 ülke Ruanda, Yemen, Suriye, Sudan, Türkmenistan, Eritre, Kuzey Kore, Burma, Çin ve İran’dan oluşuyor.

Rapora göre basın özgürlüğüne en fazla saygı gösteren devletler arasında İsveç, Finlandiya, Danimarka gibi İskandinav ülkeleri bulunuyor.

Paradigma

1994 yılından itibaren her yıl 3 Mayıs “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler 3 Mayıs’ın “Dünya Basın Özgürlüğü Günü” olarak kutlanması kararını 20 Aralık 1993 tarihinde almıştı.

HaberAnaliz paradigma/mayıs201113

Page 14: Paradigma Mayıs 2011

Kosova’nın Nüfusu Beklenenden Az

1 – 15 Nisan tarihleri arasında yapılan nüfus sayımları sürpriz sonuçlarıyla tartışmalara neden oldu. Kuzey’deki Sırpların boykot ettiği sayımlarda Kosova’nın nüfusunun sanılandan az olduğu ortaya çıkarken Priştine’nin nüfusunun da 200 bin civarında olduğu açıklandı.

Nüfus sayımının sonuna doğru yaklaşılırken Kosova İstatistik Kurumu yetkilileri basına bazı bilgiler verdi. Yetkililerden Ismail Sahiti basına yaptığı açıklamada Kosova’nın nüfusunun sanılanın aksine 1 Milyon 800 Bin’i geçmeyeceğini, Priştine’nin de nüfusunun sanılandan çok daha az çıkacağını belirtti. Sahiti açıklamasında Priştine’nin nüfusunun 200 Bin’i geçmeyeceğini vurguladı.

Kosova’nın nüfusunun da 1 Milyon 800 Bin’i geçmemesi ayrı bir tartışmayı ortaya çıkardı. Çünkü seçimlerde Kosova’nın oy potansiyelinin 1 Milyon 600 Bin olduğu belirtilmişti. Uzmanlar genç nüfusa sahip olan Kosova’da 1 Milyon 630 Bin seçmenin bulunmadığını, gurbetçilerin de listede yer alma olasılığının olduğu ve vefat edenlerin listeden çıkarılmama ihtimaline dikkat çektiler.

Sırplar Sayımlara Katılmadı

Kuzey’deki Sırp asıllılar sayım sürecine katılmadı. Kosova İstatistik Kurumu yetkilileri kuzeydeki Sırpların Belgrat’ın güdümünde olduğunu ve sayım sürecini boykot ettiklerini belirtti.

Öte yandan kuzeydeki Sırp yetkililer kendilerinin Belgrat kurumları ile Ekim ayında ayrı bir sayım düzenleyeceklerini duyurdular. Sırp yetkililer Kosova kurumlarının meşru olmadığını ve kendi sayımlarını kendilerinin düzenleyeceklerini vurguladılar.

Kamu Yönetimi Bakanı mahir Yağcılar ise Sırpların bu girişiminin kabul edilemez olduğunu vurguladı. Yağcılar açıklamasında “Sırbistan’ın Kosova’da sayım düzenlemesi kabul edilemez. Bu yöndeki bir çalışma geçersizdir” dedi.

Paradigma

14 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 15: Paradigma Mayıs 2011

Kosova’da 1 Mayıs Piknik Havasında Kutlandı

Kosova’da 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramı kutlandı. 1 Mayıs resmi bir tatil olarak, tatil havasında geçti. Kosova’nın tüm şehirlerinde 1 Mayıs coşkulu piknik organizasyonları ile kutlandı. Resmi bir bayram ve resmi kutlama törenleri ise dikkat çekmedi.

1 Mayıs dünya çapında işçi ve emekçi bayramı, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak kutlanıyor. İşçi haklarının kazanımı, işçilerin birliği ve dayanışma günü olarak sembolize edilen 1 Mayıs bugün birçok dünya ülkesinde resmi tatil olarak kutlanıyor. Kosova’da da resmi tatil olarak kutlanan 1 Mayıs işçi hakları ve mücadele gününden çok eski Yugoslavya’dan kalan bir gelenek olarak piknik havasında kutlanmaya devam ediyor.

İlk kez Avustralya’nın Melbourne kentinde 1856 yılında işçilerin sekiz saatlik iş hakkı için 1 Mayısta başlattıkları gösteri ile gündeme geldi. İşçiler Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenledi. Daha sonra 1 Mayıs 1886 yılında Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu, haftada 6 gün ve günde 12 saat çalışmayı protesto ederek günde 8 saatlik

çalışma talebiyle iş bırakma eylemi düzenlediler. Eylem gösterilere dönüştü ve 4 Mayısta kanlı Haymarket Olayı ile sonuçlandı. 1889`da düzenlenen İkinci Enternasyonal toplantısında bir Fransız işçi temsilcisinin önerisi üzerine 1 Mayıs dünyada işçi bayramı birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmasına karar verildi.

1 Mayıs soğuk savaş döneminde iki bloku ayıran bir bayram ve bir yasak olarak gündeme oturmasına rağmen bugün bir bayram coşkusu ile kutlanıyor.

Paradigma

1 Mayıs işçi bayramı Kosova’da piknik yapılarak kutlandı. Çoğu ülkede resmi tatil olarak ilan edilen 1 Mayıs, işçilerin hak arayışı ve mücadele günü olarak sokaklarda kutlandı.“ ”

HaberAnaliz paradigma/mayıs201115

Page 16: Paradigma Mayıs 2011

Vize Serbestliği Kosova için Umut, Avrupa için ise Uzak İhtimal

Kosova’nın Avrupa Birliği için vize serbestliği almasına en çok karşı çıkan ülkeler arasında Belçika yer aldı. Belçika, vize serbestliği için Kosova’nın Avrupa’ya iltica eden vatandaşlarını geri kabul anlaşmasını imzalamasını şart koydu. Belçika makamları Kosova’ya ilettikleri mesajlarda Kosova’nın vize serbestliği almadan önce Avrupa’dan iltica talep eden ancak geri gönderilecek olan Kosovalıları kabul etmesi, barındırması ve Kosova’ya yeniden entegre etmesi meselelerini düşünmesi gerektiğini dile getirdi. Belçika, ikili anlaşmalar ile yaklaşık 2000 Kosovalıyı iade etmeyi planlıyor.

Öte yandan Kosova’da Başbakan Hashim Thaçi’nin, hükümetin göreve başlamasından 15 ay kadar sonra (Haziran 2012) Kosovalıların vize serbestliği alacağı iddiasını Avrupalı yetkililer değerlendirmek bile istemedi. Avrupa ülkelerinin birkaçı sırf yoğun iltica taleplerinden dolayı Kosova’ya vize serbestliği tanımak istemiyor.

Ancak Kosova’ya vize serbestliğinin tanınmasının da önemli olduğunu söyleyenler var. İsmi açıklanmayan Avrupalı bir diplomat, Kosova’dan bu kadar çok kişi uzaklaşmak isterken, ekonomik rakamlar kötümser bir tablo çizmeye devam ederken, yolsuzluğa bulaşmış bir yönetimden ve organize suçtan bahsedilirken, Avrupa gazetelerinde Kosova için mafya devleti başlıkları atılırken Kosova vize serbestliği kurbanı olacağı değerlendirmesinde bulundu. Vize serbestliği konusunda Kosova’nın lehinde çalıştığı ileri sürülen bu diplomatın, vize serbestliği olmayışının dolandırıcılar ve insan

kaçakçılığı yapanların işine yaradığını ileri sürdü.

2010 yılında Kosova’dan 1848 kişi sadece Belçika’dan siyasi iltica talep etti. Belçikalı makamlar iltica sebeplerinin siyasi değil, ekonomik olduğunu bildiklerini açıkladı. Bu rakam Belçika’ya tüm dünyadan iltica talebinde bulunanların %10’unun oluşturuyor. Kosova, iltica müracaatlarında Irak ve Afganistan’ı da geride bıraktı.

Kosova, AB Taleplerini Karşılamaya ÇalışıyorAslında teknik bir takım kriterler bütününden oluşan vize serbestliği rejimi Kosova’nın önünde bir sınav misali duruyor. Avrupa Birliği’nin taleplerinin yerine getirilmesini içeren bu süreçte bir takım adımların atılmış olmasına rağmen halen eksiklikler bulunuyor.

Kosova İçişleri Bakanlığı yayınladığı bir raporda evrakların temini; yasaların uygulanması ve başta organize suç olmak üzere, terör suçları ve yolsuzlukla mücadele için gerekli görülen kurumlar arası işbirliği; suç konularında adli işbirliği; göç ve iltica politikaları; sınırların idaresi ve kişisel bilgilerin korunması konularında kaydedilen ilerlemeleri dile getirdi. Ancak AB talep ettiği başlıklarda halen önemli açıklar bulunuyor. Vize serbestliği konusu Kosova’yı bir müddet daha meşgul edecek.

Paradigma

Balkanlarda, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler arasında vize serbestliği alamayan tek ülke olarak Kosova kaldı. Kosovalı yetkililerin açıklamalarına dayanarak vize serbestliği konusunda bir umut besleyen Kosovalıların aksine Avrupa ülkeleri bunu uzak bir ihtimal olarak görüyor.

“”

16 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 17: Paradigma Mayıs 2011

Kosova’da Ademi Merkeziyetçilik: Süreç ve Kısa Değerlendirmesi

Kosova’daki ademi merkeziyetçilik süreci, 1999 yılında sona eren savaşın ardından demokrasi ve gelişme/kalkınma karşısında duran zorluklarla mücadele için umut verici bir strateji olarak ortaya çıkmıştır. Bernhard Thibaut tarafından ‘yetkilerin devletin merkezi yönetiminden yerel veya bölgesel organlarına devredilme süreci’ olarak tanımlanan ademi merkeziyetçilik, Kosova kurumları ile diğer yerli ve yabancı kuruluşlarca geniş ölçüde ortaya konan ve atfedilen bir konuyu teşkil ediyor olmasına rağmen, ademi merkeziyetçiliğin gerçekte ne olduğu hakkında halkın büyük bir kısmının yeteri kadar bilgi sahibi olmadığına dair açık belirtiler de mevcuttur.

Bu bağlamda, birçoğunun yapı itibariyle siyasi olmak üzere, Kosova’daki Arnavut ve Sırp toplulukları aralarında ademi merkeziyetçilik ve hizmet ettiği amacıyla ilgili olarak önemli ölçüde farklı görüşler

ortaya çıkmıştır. Bu olgu, Dünya Bankasının ademi merkeziyetçilik ve altulusal bölgesel ekonomiler kapsamındaki tanımlamasında ademi merkeziyetçiliğin ‘süreci karmaşık bir çok-yönlü konsept olarak yapan, kamu işlevleri için yetki ve sorumlulukların merkezi yönetimden ara ve yerel yönetimler veya bağımsız-benzeri devlet kuruluşları ve/veya özel sektöre aktarımı’ olduğu değerlendirildiğinde daha da güçlü bir hal almaktadır.

Tüm bunların ışığında, farklı ademi merkeziyetçilik türlerinin mevcut olduğu ve bunların farklı özellikler, siyasal çıkarımlar ve başarı koşulları barındırması nedeniyle birbirlerinden ayırt edilmesi gerekliliği açık bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla, Kosova’da hukuki, siyasi ve sosyal yapının tamamen tesis edilmeden önce uluslararası standartlar ve uygulamalar kavramı içerisinde yapılacak ademi merkeziyetçilik, Kosova

Şafak Binbaşıoğlu

Kısa zamanda birçok mevzuat değişikliği içerisinde bulunan Kosova’da ademi merkeziyetçilik süreci başarısı için uluslararası toplumun sergilediği önem ve baskı, sürecin doğru zamanlarda doğru adımlarla ilerleyip ilerlemediği sorusunu akla getirmektedir. Çok yönlü gelişmelerin yaşandığı Kosova’da, ademi merkeziyetçiliğe de farklı bakış açılarını doğurmaktadır.

Makale paradigma/mayıs201117

Page 18: Paradigma Mayıs 2011

vatandaşlarının süreci kuşkuyla algılamayı devam ettirmesine neden olabilir. Bu nedenle, tüm vatandaşlar tarafından bir toplumsal benimsemenin yokluğunda başarının da tehlikeye girebileceği söylenebilir.

Genel anlamda, amaç ve hizmetleri açısından kabul görmüş ademi merkeziyetçiliğin Kosova örneğinde devam eden süreci, farklı yönlerden değerlendirmeye tabi tutulabilir. Demokrasi ve gelişim unsurlarının gerektirdiği hukuki ve hizmet açısından yetki ve sorumlulukların devredilmesi asıl hedef ve çıkış olması arzu edilirken, büyük değişiklikler yaşamış ve halen tam anlamıyla uluslararası destek olmadan tek başına kendini idame ettiremeyen Kosova’da ademi merkeziyetçilik, bu ilkelerden yola çıkarak aslında ‘etnik esaslara göre ademi merkeziyetçilik’ uygulamasını ön plana atmış gibi bir izlenim vermektedir. Bu çalışmanın ilerleyen kısımlarında genel olarak ademi merkeziyetçilik kavramı, Kosova’da yerel yönetimler reform ve yasama süreci işlenmekte olup, ortaya atılan sonuçlar ve açıklamalarla Kosova’da ademi merkeziyetçiliğin farklı iki yönden değerlendirilebilmesi için esaslar ortaya konmaktadır.

Ademi Merkeziyetçilik Kavramı

Ademi merkeziyetçilik, daha doğrusu yerel yönetim reformu temellerini anlayabilmek ile Kosova’nın entegre olmayı taahhüt edindiği Avrupa uygulamaları kapsamında algılanması açısından, ademi merkeziyetçilik süreci için dikkate alınması gereken uluslararası kabul görmüş temel belge Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartıdır.

Şart, etkili bir şekilde uygulanmasını garanti etmek için yerel yönetimler özerkliği ilkesinin ülkenin kanun ya da Anayasası içinde kapsanmasını gerektirmektedir. Demokratik işlevsel topluluklara dair ilkeleri şart koymakta ve mali kaynakların aktarılmasıyla birlikte, yerel topluluklara yetkilerin devredilmesi ilkesini tesis eden ilk antlaşmadır. Yetki ikamesi ilkesi olarak bilinen bu ilke, vatandaşlara en yakın düzeye doğru yetkilerin özerkleştirilmesine imkan tanımaktadır

Şart, buna ek olarak özerk yerel yönetim kavramını yerel makamların, kanunlarla belirtilen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkanı anlamını taşıdığını düzenlemektedir

Avrupa Şartının bu kavram ve yerel yönetim özerklik unsurları, aynı şekilde Kosova Anayasasında tanınmış ve kabul edilmiştir. Anayasa, yerel öz-yönetim organları çalışmalarının Kosova Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına bağlı olduğunu ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uyduğunu, imza ülkelerinden istendiği ölçüye kadar Avrupa Şartının Kosova Cumhuriyeti tarafından gözlemlendiği ve uygulandığını da düzenlemektedir. Aynı zamanda, çoğunlukta olmayan topluluklar ile mensuplarının özel ihtiyaç ve çıkarlarına gerekli saygı göstererek, yerel öz-yönetimin kamu hizmetleri sunumunda iyi yönetim, şeffaflık, etkinlik ve verimlilik ilkelerini esas aldığını garanti etmektedir

Kosova’da Yerel Yönetim Reformu

Ağır bir insanlık vahşeti durumunu temsil eden Kosova savaşının ardından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 10 Haziran 1999 tarihli 1244 Kararıyla, Sırp rejimi tarafından Kosova halkına karşı uygulanan şiddete son vermiştir. Buna ek olarak, Kosova’nın gelecek statüsünün belirlenmesi için hazırlanacak siyasi sürecin tamamlanmasına için gerekli

olan süre kadar uluslararası sivil mevcudiyet uygulamasını tesis etmiştir. Uygulamaya konan uluslararası yönetim modeli, uluslararası sivil ve askeri yönetimin ortaya konması haricinde krize sebebiyet veren nedenlerin ortadan kaldırılmasıyla da birleştirilmiş olmasından özel bir yapıya sahiptir. Bu süreç ardından tesis edilip işlevsellik kazanan uluslararası yönetim süresince, Kosova’da yerel yönetim reformu hizmetlerin sunulması ve vatandaşlara daha yakın bir konuma getirilmesi açısından öne çıkmıştır.

Kosova’da yerel yönetimin, daha doğrusu ademi merkeziyetçiliğin işlevselliği, tarihsel süreçte de değişiklik kazanmıştır. Yerel yönetimler reformunu açıklarken, Željko Šević mevcut durumda ortaya konan ve çalışan yerel yönetim reformları ve ademi merkeziyetçilik modelinin eskiye göre farklı olduğunu ifade etmektedir. Komünist döneminde, diğer birçok komünist ülkede olduğu gibi, bu işlev yerel karar alma mercilerinin yerel ve hayati önem taşımayan hususiyetlerin yansıtılmalarına imkan tanıyarak, yerel meseleler üzerine Parti tarafından uygulanan siyasi kontrolün etkililiğini güçlendirmek için bir araç olarak kullanılmıştır.

Savaş öncesi dönemden Kosova’nın resmi anlamda miras edindiği merkezden uzaklaştırılmış yerel yönetim yapılarından farklı olarak, 1244 Kararıyla BM Güvenlik Konseyinin tesis ettiği uluslararası idare (BM Kosova Misyonu - UNMIK), “Kosova’da Yerel Öz-Yönetimlere” dair 2000/45 ve “Belediye İsim, Sayı ve Sınırlarına” dair 2000/43 sayılı UNMIK Yönetmelikleriyle, Avrupa stilinde yerel yönetim sistemi başlatmıştır.

Kosova’da hukuki, siyasi ve sosyal yapı tamamen tesis edilmeden yapılan ademi merkeziyetçilik, sürecin belirli kesimler tarafından kuşkuyla algılanmasına neden olmaktadır.

Komünist döneminde, süreç yerel meseleler üzerine Parti tarafından uygulanan siyasi kontrolün etkililiğini güçlendirmek için bir araç olarak kullanılmıştır

18 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 19: Paradigma Mayıs 2011

Konuyla ilgili uluslararası kuruluşlar raporlarında da belirtildiği gibi, bu adımlar az ölçüde uygulanabilmiş ve ademi merkeziyetçiliğin kamu mülkünün fiilen devredilmesi, kamu hizmetlerinin sunumundaki reformlar, mali konuların merkezden uzaklaştırılması, bakanlık görevlerindeki değişiklikler ile farklı sektör bakanlıklarının görevleri bölüştürülen organları yetkilerinin yeniden tasarlanması gibi kritik şartlarını geciktirilmiştir. Ademi merkeziyetçilik sürecini işlevsel hale getirebilmek amacıyla bazı adımların atıldığı gibi görünse de, bazı sektörler UNMIK tarafından yerel yönetimlere önceden devredilen görevlerin yeniden merkezleştirilmesiyle karşı karşıya kalmıştır; bunun örneği su tedariki, merkezi ısınma ve katı atıkların

toplanması üzerindeki sorumlulukları geri alan, Kosova Güven Ajansının kurulmasıdır. Ajans, Kosova’da toplumsal ve kamusal şirketlerin değeri, sürdürülebilirlik ve kurumsal yönetimini geliştirmek için kurulmuştur.

Merkezden uzak yönetimin oluşturulmasıyla ilgili yerel yönetim reformu Kosova’da 2003 yılında

başlamış ve özellikle de BM Güvenlik Konseyinin “Kosova’da yerel makamlar ve topluluklara ayrılmış-olmayan merkezi sorumlulukların devredilmesi yardımıyla daha verimli yerel yönetimi” seslendiren ve Kosova’daki ilgili taraflara yerel yönetim reform önerilerini sunması için çağrıda bulunan Başkanlık Beyannamesi ardından 2004 yılında daha somut çalışmalarla devam etmiştir. Bu beyanata karşılık olarak, UNMIK tarafından Kosova kurumlarıyla ortak yürütülen bir Yerel Yönetim Çalışma Grubu oluşturmuş ve sonuç olarak Kosova’da Yerel Öz-Yönetim Reformu Çerçeve Belgesi kabul edilmiştir. Bu durum, yerel yönetimin kapsamlı bir reformunun başlangıcı ve sürdürülebilir yönetim ile tüm Kosova vatandaşları için yaşam şartları temin etmek için olumlu bir adım olarak görülmüştür. Bunun sonucunda, Kosova hükümeti 2005 yılında bir plan kabul edip, mevcut belediyeler içerisinden beş Pilot Belediye Birimi kurmuştur: Priştine Belediyesinde Graçanitsa, Gilan Belediyesinde Parteş, Kaçanik Belediyesinde Elez Han, Deçan Belediyesinde Yunik ve Prizren Belediyesinde Mamuşa.

2004 yılında UNMIK tarafından Yerel Yönetimler İdaresi Bakanlığının kurulması Kosova’da yerel yönetim reformunda kilometre taşlarından birini oluşturmuştur. Yasal sorumluluklarını içtima etmek ve yerine getirmek amacıyla, Bakanlık hızlı bir şekilde çalışmalarına başlamış ve kendisine, genelde Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik

Şartından çıkan ek temel hedefler belirlemiştir. Kosova Anayasasının yürürlüğe girmesinin ardından, Bakanlık kendi misyon ve hedeflerini 2009-2012 Orta Vadeli Çalışma

Stratejisiyle yeniden teyit etmiş ve çalışmalarının odağında yerel yönetimler reformu ve ademi merkeziyetçilik, mali konuların sürdürülebilir şekilde merkezden uzaklaştırılması, uzmanlığa dayalı profesyonel idare için belediye kapasitelerinin geliştirilmesi, vatandaşların karar-alma süreçlerine katılımını artırmak, kamu hizmetlerinin temin edilmesinde kalitenin devamlı artırılması kalmaya devam etmiştir

Mevcut Dönem Mevzuatı

17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığın ilan edilmesiyle Kosova statüsünün belirlenmesi, yerel yönetim reformu ile ademi merkeziyetçiliğin uygulanmasıyla ilgili olarak yeni zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bu suretle Kosova’daki yönetim biçiminde oluşan değişiklikler, ademi merkeziyetçilik dahil olmak üzere tüm alanlarda yeni mevzuatların ortaya çıkmasını fiilen ve hükmen gerektirmiştir. Avrupa Şartına bağlı olan, ancak uluslararası toplum talep ve ‘etnik esaslara dayalı’ olarak uygulanan ademi merkeziyetçilik Kosova kurumları tarafından reddedilemez hal almıştır. Tüm bunlar, Kosova’ya bağımsızlığın tanınmasına karşılık olarak Kosova ve uluslararası toplumun arasındaki bir uzlaşmanın sonucu ortaya çıktığı gibi değerlendirilmektedir. Kosova Cumhuriyeti Anayasası, özü itibariyle Ahtisaari Planı olarak da bilinen, BM Kosova Özel

Kosova kamuoyunda yaygın olan görüş, sürecin etnik esaslara dayanarak gerçekleştiğidirAvrupa Komisyonu: Kosova’nın ademi merkeziyetçilik alanında önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

Kosova Hükümeti yerel yönetimin sürdürülebilir ve etkin bir sistemini oluşturmayı, kendine ait bir stratejik hedef olarak belirlemiştir.

Makale paradigma/mayıs201119

Page 20: Paradigma Mayıs 2011

Elçisi Marti Ahtisaari tarafından hazırlanan Kosova Statü Çözümüne İlişkin Kapsamlı Önerinin neredeyse aynısıdır. Ahtisaari Planı Kosova’ya gözetim altında bir bağımsızlık tanımış ve ademi merkeziyetçilik için adanmış ayrı bir Ek içermektedir, Bu Ek kapsamında, Kosovalı Sırp ve diğer Toplulukların meşru meseleleri üzerinde durulması, onların kamu hayatına katılımlarını temin etmek ve teşvik etmek ile Kosova genelinde iyi bir yönetim ve kamu hizmetleri etkinlik ve verimliliğini güçlendirmeyi öngörmektedir. Buna keza, Kosova’nın Yerel Öz-Yönetimler mevzuatının, Belediye Sınırlarına İlişkin Kanununun ile Ahtisaari Planı ilkeleri uyarınca diğer temel mevzuatının bulunması gerektiğini temin etmektedir.

Bu kanunlar, belediye öz yetkileri, genişletilmiş belediye yetkileri ve devredilmiş belediye yetkileri şeklinde olan yetki aktarımını düzenlemektedir. Ademi merkeziyetçiliğin bu unsurlarını yerine getirebilmek amacıyla, Kosova Hükümeti yerel yönetimin sürdürülebilir ve etkin bir sistemini oluşturmayı kendine ait bir stratejik hedef olarak belirlemiştir. Bunun sonucunda da, 2010-2011 Ademi Merkeziyetçilik Uygulama Eylem Planı kabul edilmiştir. Bu Eylem Planının kabul edilmesi, Kosova Hükümeti için ademi merkeziyetçiliğin halen bir önceliği olarak kaldığı şeklinde algılanmaktadır.

Sürecin Değerlendirmesi

Kosova’yla ilgili konuların kendine has özelliklerinin mevcut olması, Kosova’da ademi merkeziyetçilik sürecinin de farklı bakış açılarından değerlendirilebileceğini ortaya koymaktadır. Kosova’nın uluslararası arenadaki özgün konumu ile savaş sonrası dönemde Kosova’daki uluslararası topluluğun etkisi ile yerel anlamda yönetimin algılanış ve anlayışı göz önünde bulundurulduğunda, ademi merkeziyetçiliğe farklı siyasi bakış açılarından bakılmakta ve bu sebeple de iki farklı görüş ortaya sergilemektedir: birincisi ve Kosova

kamuoyunda yaygın olan görüş, sürecin etnik esaslara dayanarak gerçekleştiğini ve ikincisi de, Avrupa Komisyonunun 2010 Kosova İlerleme Raporunda olduğu gibi, Kosova’nın ademi merkeziyetçilik alanında önemli ilerlemeler kaydetmiş olduğudur.

Şimdiye kadarki yerel yönetimler ile ademi merkeziyetçilik reformundaki gelişmeler dikkate alındığında, Kosova vatandaşlarının büyük bir kısmının süreci kuşkuyla algıladıkları yönündeki görüş, özellikle Kosova’da ademi merkeziyetçilik “etnik boyutunun” yeniden ortaya çıktığı şeklinde bir eğilimle sunulması olgusuyla daha da güçlenmektedir (bu olgu 2010 yılında yayınlanan, Kosova’da Yerel Reforma dair Forum 2015 nihai raporunda da ele alınmıştır). Bu durum, ilk başta kurulan beş pilot belediye birimi arasından üçünün çoğunlukta olmayan topluluk belediyeleri olduğu değerlendirildiğinde daha da belirgin olmaktadır. Buna ek olarak, Ahtisaari Planı ortaya atılan kriterler kapsamında diğer yeni belediyelerin kurulması öngörmekte, ancak mevcut durumda beş yeni Sırp çoğunluğunun yaşadığı yerel yönetim birimlerinin (Klokot, Parteş, Ranilug, Graçanitsa ve Kuzey Mitroviça) kurulması ve güçlendirilmesi ile altıncı belediyenin genişletilmesi (Novo Bırdo) üzerinde durulmaktadır.

Ancak, belirtilen bu gelişmelere süreçten son yıllarda faydalanmış yeni belediyeler ve içinde yaşayan vatandaşlara açısından bakmak tamamen farklı bir durumu ortaya sergileyebilir. 2005 yılında pilot belediye birimi olarak kararlaştırılan ve 2008’de tam donanımlı bir belediye statüsünü kazanan ve Kosova’nın tek Türk belediyesi olan Mamuşa’nın geçirdiği değişimler ademi merkeziyetçiliğin aslında yerel halklara getirdiği olumlu gelişmelerin somut örneğidir. Dış yatırımlarla da onlarca projenin son birkaç yıl içinde gerçekleşmesi ve özellikle altyapının geliştirildiği 5,000 üzerinde nüfuslu bu yerde, önceden verilmeyen eğitim, sağlık vs gibi hizmetler hızla sunulmaya başlanmıştır. Buna ek olarak işsizlikle

mücadele, gelir kaynağı olan tarım alanında projeler ve bölgesel anlamda diğer belediyelerle işbirliği ve rekabeti bir arada barındıran çalışmalar hız kazanmış, ekonomik sürdürülebilirlik ve şehirleşme projeleri önem kazanmaya başlamıştır.

Sonuç olarak, azınlık topluluklarının korunmasını temin eden ile onların hak ve meselelerinin ortaya konmasını garanti eden kapsamlı bir ademi merkeziyetçilik sürecine olan yanlış anlaşılmalardan kaçınmak ve onları ortadan kaldırmak amacıyla, ademi merkeziyetçiliğin siyasi çıkarımlardan arınmış kurumsal bir süreç olarak kabul edilmesine kadar, alternatif mekanizmaların gerekebileceği gibi gözükmektedir.

20 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 21: Paradigma Mayıs 2011

Kosova’da Kalkınma Yardımlarının Durumu

Kalkınma Yardımı Kavramı

Günümüz dünyasında devletlerarası işbirliğini geliştirmede en önemli enstrümanlardan birisi olarak değerlendirilen kalkınma yardımları, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma süreçlerine destek olmak ve acil problemlerine çözüm bulmak maksadıyla yapılan ayni veya nakdi yardımlar ile yatırımları kapsamaktadır.Ortak ülkelerin sosyo-ekonomik altyapılarının yardım almaksızın kalkınmayı sürdürebilecek seviyeye getirilmesi, küresel işbirliğinin tesisi ve geliştirilmesine yönelik sürdürülebilir işbirliği şartlarının oluşturulması ve uluslararası dayanışma anlayışının geliştirilmesi gibi birçok alanda önemli roller üstlenen kalkınma yardımları, dünya üzerindeki problemli coğrafyalarda kalkınma tabanlı çözümler üretmek suretiyle dünyanın barış ve refahına da önemli katkılar sağlamaktadır.Aşağıdaki şema incelendiğinde, resmi yardımlara ilaveten, pazar şartlarında yapılan yardımlar ve sivil toplum kuruluşları yardımları olmak üzere kalkınma yardımları; ikisi resmi (kamu kaynaklı),ikisi de özel (kamu kaynağı kullanılmayan) dört ana başlıkta toplanmaktadır:

(bkz: Tablo 1)

Bu çerçevede;

1. Donör ülkelerin merkezi ve yerel yönetimlerinin veya bu yönetimlere bağlı icracı kuruluşların, ekonomik kalkınmanın teşviki ve refah seviyesinin yükseltilmesi ana amaçları doğrultusunda, gelişmekte olan ülkelere veya söz konusu ülkelerde bu amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren uluslararası örgütlere yönelik gerçekleştirdiği kamu kaynaklı hibeler veya en az % 25 hibe unsuru içeren uzun vadeli ve düşük faizli krediler, Resmi Kalkınma

Yardımı (RKY-Official Development Assistance (ODA)) olarak tanımlanmakta. Resmi Kalkınma Yardımları yardım niteliğinin yanında işbirliği niteliği de taşımakta ve yatırımla sonuçlanan bir süreç izlemektedir;

2. Gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik kalkınmanın teşviki ve refah seviyesinin yükseltilmesi ana amaçlarına hizmet etmekle beraber yeterli hibe unsuru içermeyen ve/veya imtiyazlı koşullarda verilmeyen krediler ile gelişmekte olan ülkelere yönelik olmalarına rağmen söz konusu amaçlara hizmet etmeyen (ticari amaçlı akımlar gibi) resmi akımlar, Diğer Resmi Kalkınma Yardımları başlığı altında raporlanmakta. Diğer resmi yardımlar ihracat ve yatırım desteği olarak kalkınma yardımı kavramı içinde yer almakta ve daha çok kalkınma bankaları tarafından gerçekleştirilmektedir;

3. Gelişmekte olan ülkelere gerçekleştirilen sermaye ihracı anlamına gelen Doğrudan Yatırımlar, ilgili ülkedeki ekonomik kalkınmayı tetikleme potansiyellerinden dolayı kalkınma yardımları içerisinde değerlendirilmekte;

4. Gerek kalkınma işbirliği, gerekse de insani yardımlar alanında son derece aktif bir biçimde çalışan Sivil Toplum Kuruluş’ları(STK) tarafından gerçekleştirilen yardım faaliyetleri ise, ilgili donör ülkenin toplam kalkınma yardımlarının bir diğer önemli bileşenini oluşturmaktadır.

Kalkınma Yardımları tanım ve tasnifleri incelendiğinde, yardım anlayışı ile birlikte müşterek yatırımlara ulaşan bir süreç içinde, işbirliğinin geliştirilmesi ve gelişmekte olan ülke alt yapıları ile sistemlerinin, gelişmiş ülkelerle uyumlu hale getirilmesi amaçlanmaktadır.

Blerim Karabaxhaku

Makale paradigma/mayıs201121

Page 22: Paradigma Mayıs 2011

Kalkınma Yardımlarının Alıcıları

Kalkınma yardımlarının alıcıları, ülkeler veya uluslararası kuruluşlar olabilmektedir. Bu çerçevede, ülkelere yönelik verilen yardımlar iki taraflı, uluslararası örgütlere verilen katkılar ise çok taraflı kalkınma yardımları olarak adlandırılmaktadır. Uluslararası örgütlere kalkınma ekseninde verilen katkıların Resmi Kalkınma Yardımı olarak kategorize edilmesi, bu kaynakların son kertede kalkınmakta olan bir alıcı ülkede kullanılması sebebiyledir.

(bkz: Tablo 2)

İki taraflı RKY alabilen ülkelerin listesi, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC) tarafından belirlenmektedir. 2009 yılı itibariyle RKY alıcı ülkeler listesi Tablo 3’de yer almaktadır.Çok taraflı RKY alabilen uluslararası örgütlerin listesi gene OECD-DAC tarafından belirlenir. Söz konusu listenin hazırlanmasında, ilgili örgütün kalkınma ile ilişkili çalışmalar gerçekleştirip, gerçekleştirmediği esas alınmaktadır.

(bkz: Tablo 3)

Kalkınma Yardımı Kategorileri

Resmi kalkınma yardımlarının kategorileri aşağıdaki tabloda listelenmektedir:

(bkz: Tablo 3a)

Kalkınma yardımlarının en önemli bileşeni olan Resmi Kalkınma Yardımları (RKY), esas olarak;- doğrudan doğruya kamu sektörü tarafından,- ulusal STK’lar üzerinden,- kamu-özel sektör ortaklığı çerçevesinde,- uluslararası örgütlere katkı sağlamak suretiylekalkınmakta olan ülkelerdeki muhataplarına ulaştırılmaktadır. Bu kanalların ilk üçünün kullanıldığı modaliteler iki taraflı, sonuncusundan faydalanılanları ise çok taraflı yardımlar olarak sınıflandırılmaktadır.Bu çerçevede; kalkınma yardımı kategorilerinin tanım ve örnekli açıklamaları aşağıdaki gibidir:

Proje/Program Yardımı: Yatırım projeleri ve program yardımları olarak ikiye ayrılmaktadır:Yatırım projeleri, alıcı ülkenin fiziki sermayesini arttırmaya yönelik faaliyetleri ve bu faaliyetler çerçevesinde gerçekleştirilen teknik işbirliği çalışmalarını kapsar.Program yardımları ise, bütçe ve ödemeler dengesi desteklerini, demirbaş ve emtia finansmanını ve sektörel yardımları kapsamaktadır.Örnek_1: Okul inşa etmek/onarmak, sıra/masa/bilgisayar gibi demirbaşlar temin etmek yoluyla eğitim fiziki altyapısını iyileştirmek.Örnek_2: Üniversite, hastane işletilmesi.Örnek_3: Su kuyusu/su filtre istasyonu inşa etmek

yoluyla hane halkına içme suyu sağlamak.Örnek _4: İlgili ülkenin tarımsal kalkınma programına bütçe desteğinde bulunmak.

Teknik İşbirliği: Kalkınmakta olan ülke nüfusunun bilgi birikimini, teknik kapasitesini, üretime ilişkin yeteneklerini arttırmaya yönelik faaliyetler bütünüdür.

Teknik işbirliği çalışmaları;- kalkınmakta olan ülkelerden öğrencilere orta ve üstü örgün eğitim çerçevesinde verilen burs desteklerini,- kurumsal kapasite geliştirmeye, meslek edindirmeye vs. yönelik her türlü kursu,- kurslar kapsamında gerçekleştirilen ekipman, malzeme yardımlarını,- eğitmen/öğretmen görevlendirmelerini,- kapasite geliştirmeye yönelik kitap, dergi vs. basımını,- seminer, sempozyum gibi fikri üretime sahne olan etkinlikleri,- ödüllü yarışmaları (Kompozisyon Yarışması, Matematik Olimpiyatları gibi),- ve kapasite artırımına yönelik diğer benzeri faaliyetleri kapsar.Kalkınma yardımı alan ülkelerin fiziki sermaye kapasitesini arttırma amaçlı proje ve programların tasarım ve uygulanmasını geliştirme çabalarının donör ülkeler tarafından finanse edilmesi anlamına gelen yatırımla ilişkili teknik işbirliği faaliyetleri (örneğin kentsel bir kalkınma programına danışmanlık desteği verilmesi), proje/program yardımları içerisinde değerlendirilirler.Örnek: İlgili ülkede şayet bir su kuyusu açılıyorsa ve eş zamanlı olarak bu kuyunun nasıl çalıştırılacağına ilişkin bir eğitim verilmiş ise, söz konusu eğitim teknik işbirliği içerisinde değil, proje/program yardımı çerçevesinde değerlendirilir.

Kalkınma Amaçlı Gıda Yardımı: Kalkınmayla ilintili gıda yardımlarını ve gıda/tarım sektöründeki diğer ayni yardımları kapsar.

Kalkınmayla ilintili gıda yardımları, acil yardımlar dışında, genel gıda programları çerçevesinde verilen gıda yardımlarından; gıda satın alımı için gereken nakdi yardımlardan ve tohum, gübre gibi ara mamul hibelerinden oluşmaktadır.

Örnek: Buğday tohumu hibesi, kalkınma amaçlı gıda yardımı kapsamındadır. Diğer yandan, şayet eğitim amaçlı bir ekim söz konusu ise, bu yardımlar teknik işbirliği olarak değerlendirilirler.

Ulusal ve Uluslar arası STK’lara Destek: Donör ülke hükümetleri veya yerel yönetimleri, ulusal ve uluslar arası STK’lara kamusal kaynak transferinde bulunabilmektedir. Söz konusu kaynağın gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınma işbirliği çalışmaları ile ilintili kısmı resmi kalkınma yardımı olarak raporlanmaktadır.

Bir kamu kurumu, herhangi bir STK’ya, yurtdışında

22 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 23: Paradigma Mayıs 2011

gerçekleştirilecek kalkınma işbirliği çalışmalarında kullanılmak koşuluyla ayni/nakdi herhangi bir yardımda bulunmuş ise ve ilgili STK söz konusu paranın ve/veya yardım malzemesinin nerede, nasıl kullanılacağı hususunda tek yetki sahibi ise, bu yardımın tümü “STK’lara destek” kapsamında resmi kalkınma yardımı olarak değerlendirilir.

Bir kamu kurumu, herhangi bir STK kanalıyla yurtdışında kalkınma işbirliği çalışması gerçekleştirmişse, bir diğer değişle, paranın ve/veya yardım malzemesinin nerede, nasıl kullanılacağı hususunda STK değil, söz konusu kamu kurumu yetki sahibi ise, burada harcanan kaynaklar ulusal STK’lara destek olarak değil, ilgili diğer kategoride (teknik işbirliği, proje/program yardımı, kalkınma amaçlı gıda yardımı gibi) raporlanır.

Kalkınma Yardımları Tanıtımı: Kalkınma işbirliği faaliyetinde bulunan resmi sektör kurumlarının kamu desteğini arttırma amacıyla gerçekleştirdikleri harcamaları içeren kategoridir. Yardım alan ülkelerde yürütülen kalkınma işbirliği çabaları, ihtiyaçları ve konular hakkında donör ülke halkı bilinçlendirmek için yapılan çalışmalar bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Örnek: Kalkınma yardımı veren herhangi bir kurumun, bu alanda gerçekleştirdiği faaliyetleri anlatmak adına düzenlemiş olduğu bir basın toplantısının giderleri veya televizyonda yayınlanmak üzere konuyla ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla hazırlatılan bir program, kalkınma işbirliği tanıtımı kapsamında değerlendirilir.

Barışı Yapılandırma Çalışmaları: Kriz bölgelerinde barışın tesisini müteakip, devlet inşası veya sosyo-ekonomik sorunların çözümlenmesi süreci başlatılır. Barışı yapılandırma; Birleşmiş Milletler (BM) barış operasyonlarına katılım ve uluslararası anlaşmalarla görev tanımlanması yapılmış bir sahada güvenlik ve kalkınma işbirliğini ihtiva eden bir kategoridir. BM operasyonlarına katkılar (BM’den alınan tazminat düşülerek, BM’ye yapılan ödemeler v.b.) ile BM tarafından onaylanmış ve BM’ye destek amaçlı karşılıklı faaliyetler olarak düzenlenmiş katkılar bu kategoride değerlendirilmektedir.

Askeri unsurlar tarafından bu kapsamda gerçekleştirilen çalışmalardan RKY olarak raporlanabilenleri aşağıda yer almaktadır:

1. İnsan hakları çalışmaları,2. Seçimlerde gözlemcilik yapılması,3. Terhis olan askerlerin rehabilitasyonu,4. Terhis olmuş askeri personelin ekonomiye entegre edilmesi,5. Ulusal altyapıların rehabilitasyonu,6. Gümrük memurları ve polis memurları dâhil idarecilerin denetlenmesi ve eğitimi,7. Ekonomik istikrar konusunda verilen danışmanlık hizmeti,

8. Askerlerin vatanlarına gönderilmesi/iadesi ve terhisi,9. Üretim faaliyetlerinin askeriden sivile dönüştürülmesi,10. Silahlardan arındırma ve mayın temizleme çalışmaları. (Ancak mayın temizleme faaliyetlerinin kalkınma amaçlı olması gerekmektedir. Mesela askeri eğitimin bir parçası olarak yürütülen mayın temizleme çalışmaları gibi kalkınma amacı dışında gerçekleştirilen faaliyetler RKY kapsamına girmemektedir.)

Yukarıda sayılmış 10 maddenin kapsamı dışındaki faaliyetler, RKY olarak raporlanmaz. Örneğin, sadece güvenliği ve huzuru sağlamak adına yürütülen kolluk hizmeti RKY kapsamı dışındadır.

Sığınmacılara Yapılan Yardımlar: Kalkınmakta olan ülkelerden gelip, donör ülkede sığınmacı statüsüyle ikamet eden kişilerin, konaklamalarının ilk 12 ayında ağırlanmalarından doğan masraflar ile söz konusu kişilerin ülkelerine geri gönderilmeleri ile ilişkili masraflar bu başlık altında değerlendirilmektedir.

Acil Yardımlar ve İnsani Yardımlar

Acil Yardımlar: Bir ülkenin kendi kaynaklarının yeterli olmadığı koşullarda ve insan kaybı ve/veya tarımsal ürün ya da hayvan kaybıyla sonuçlanan olağan dışı bir gelişme sonucu ortaya çıkan acil durumlarda söz konusu ülkeye yapılan yardımları içermektedir. Böyle bir acil durum, doğal felaketler ya da savaş/iç kargaşa gibi durumlarda, kuraklık ve hastalık gibi nedenlerle ürün kaybından ortaya çıkan yiyecek kıtlığı koşullarında da geçerlidir. Bu tanım hastalıkları önleme için yapılan destekleri ve bu olağan dışı durumlarda ülke içi mültecilere yapılan yardımları da kapsamaktadır. Tabii felaketlerin ortaya çıkardığı sorunların giderilmesi ve felaketin oluşumu sürecinde hasarı azaltıcı önleyici tedbirlerin alınması da bu kapsamda değerlendirilmektedir.

Acil yardımlar;- afet önleme ve hazırlıklılık,- arama kurtarma,- su ve su hijyeni (su kuyusu/filtre istasyonu açma, klorlama),- barınma (çadır, battaniye, geçici konut),- acil gıda ve kıyafet yardımı- sağlık hizmetleri (ilaç, aşı, tıbbi malzeme hibesi; diğer sağlık hizmetleri),- ve diğer ilgili yardımlar veya bu yardımların kombinasyonları olabilmektedir.

İnsani Gıda Yardımları: Bir ülke için herhangi bir afet durumu ya da acil yardım çağrısı söz konusu olmamasına rağmen insani niyetlerle yapılan gıda yardımları bu kapsamda değerlendirilir.

Örnek: Herhangi bir sosyal etkinlik vesilesiyle yoksul ailelere dağıtılan gıda kolileri.

Krediler: Kalkınma amacına hizmet eden, en az % 25 hibe unsuru içeren uzun vadeli ve düşük faizli krediler

Makale paradigma/mayıs201123

Page 24: Paradigma Mayıs 2011

RKY olarak raporlanır.

Alıcı ülkenin genel borç yükünün hafifletilmesine yönelik bütün borç yeniden yapılandırmaları da bu kapsamdadır. Yükümlülüklerin cari değerinin azaltılması (borç affı) ve/veya ödeme zamanının ertelenmesi yoluyla vadesi gelen yükümlülüklerin azaltılması biçimindedir. Çoğu durumda borç vadesinin uzatılması ve ödenmenin ağırlıklı olarak vadenin sonraki aşamalarında gerçekleştirilmesi biçimini alır.

Yönetim Giderleri: Kalkınma yardımları çalışmalarına iştirak eden bütün kurum ve kuruluşların, merkezi veya taşra teşkilatları ile yurt dışı birimlerinin, söz konusu faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla yaptığı çalışmalara sarf olunan personel, idari ve lojistik masrafları kapsamaktadır.

Uluslararası Örgüt Aidatları ve Katkı Payları: Kalkınma yardımları çalışmalarının çok taraflı işlemleri, aktif uluslararası kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Söz konusu uluslararası kuruluşlar üye ülkelerin katılımı ile oluşturdukları bütçeler çerçevesinde geliştirdikleri program ve projeleri uygulamakta ve/veya kredi borç işlemlerini doğrudan yürütmektedirler. Donör ülkelerin uluslararası kuruluşlara yaptıklara katkı ve aidat ödemeleri bu çerçevede değerlendirilmektedir.

Kosova’ya aktarılan Kalkınma Yardımlarının Durumu

Kosova, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC) tarafından belirlenen iki taraflı Resmi Kalkınma Yardımı alıcı ülkeler listesine Ağustos 2009 yılı itibariyle dâhil olması ile ancak 2009 yılına ait Kosova’ya sunulan net RKY rakamlarına ulaşılabilmektedir.Ancak 2009 yılı öncesi Kosova Donörler ile Koordinasyon Birimi tarafından yayınlanan raporlara göre iki ve çok taraflı Donörler aracılığıyla 1999-2005 yılları için Kosova’ya aktarılan Kalkınma Yardımları aşağıdaki gibidir:

Haziran 1999-Aralık 2005 yılları arasında Kosova’ya aktarılan toplam Resmi Kalkınma Yardımları ve Donör Performansı :

Tablo 4’de de belirtildiği üzere Haziran 1999 yılından Aralık 2005 yılına kadar Donörlerin tamamı yaklaşık 3,0 milyar Avro taahhütte bulunmuş, 2,6 milyar Avro sözleşmeye bağlanmış, 2,3 milyar Avro civarında da harcama yapılmıştır.

(bkz: Tablo 4, 5)

Donörler tarafından Kosova’ya aktarılan ve taahhütedilen Resmi Kalıkınma Yardımları, yardım türü açısından şu türlerden oluşmaktadır: Büyük Yatırımlar (Capital Investment), Teknik Yardım (Technical Assistance-TA), Donanım Tedariki (Supply of Equipment), Krediler,

Eğitim ve Diğer.Son yardım türü, Kosova’ya aktarılan Resmi Kalkınma Yardımında iki veya daha fazla yardım türünün bir arada kullanılmasıyla oluşmaktadır.

Tablo 5 ve Tablo 6 da; Büyük Yatırımlar (Aktarılan-%47) ve Teknik Yardım (Aktarılan-%30) türleri, 1999 – Aralık 2005 yılları arasında kalkınma yardımlarının yardım türü açısından taahhüt edilen ve aktarılan yardım olarak donörler tarafından en fazla tercih edilen türler olduğu görülmektedir.

(bkz: Tablo 6)

1999- 2005 yılları arasında Kosova’ya sunulan Resmi Kalkınma Yardımlarının sektörel dağılımı açısından% 25.6 ile Kamu Yararı ve % 16.5 ile Barınma Sektörü en fazla yatırım yapılan sektörler ardından, sırasıyla, %12.67 ile Eğitim ve Bilim, %11.3 ile Demokrasi, İnsan Hakları ve Sivil Toplum, ve %8.1’lık payı ile Ticaret ve Endüstri sektörleri donörler tarafından en fazla yatırım yapılan sektörler olarak öne çıkmaktadır.

(bkz: Tablo 7)

Avrupa Birliği (AB) Kosova’da başlıca çok taraflı donör olarak görülmektedir, 1999-2004 yıları arasında yaklaşık 796 milyon Avro’luk katkı sunmuştur. Dünya Bankası ise 61.3 milyon Avro ile Kosova’da ikinci en büyük çok taraflı donör olarak öne çıkmaktadır. 1999-2004 yılları yılında başlıca iki taraflı donörler ise yaklaşık 275.5 milyon Avro ile ABD, yaklaşık 147.2 milyon Avro ile Almanya ve 140.2 milyon Avro ile Japonya’nın olduğu görülmektedir.

(bkz: Tablo 8)

2009 Yılında Donör Performansı ve Kosova’ya sunulan Katkılar :

Ağustos 2009 yılında Kosova’nın, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) Kalkınma Yardımları Komitesi (DAC)’nin Resmi Kalkınma Yardımı alıcı ülkeler listesine girmesi ile birlikte OECD/DAC’ın 2009 yılına ilişkin Kosova’ya sunulan Resmi Kalkınma Yardımlarının durumu aşağıdaki tablo 8‘de sunulmaktadır:

(bkz: Tablo 8a, 9)

Tablo 9’da görüldüğü üzere 788 milyon ABD Doları ve %14 toplam içerisindeki payı ile Kosova Avrupa’da RKY alıcıları içerisinde ikinci sırada yer almaktadır. 2009 yılı için Kosova’ya aktarılan Resmi Kalkınma Yardımlarının sektörel dağılımı tablosunda ise diğer yıllarda olduğu gibi donörler tarafandınan en fazla tercih edilen sektörler: Demokrasi ve Sivil Toplum (%38), enerji üretimi ve tedariği ile altyapını iyileştirilmesi alt sektörünün yer aldığı Kamu Hizmetleri Sektörü (%27) olmuştur.

(bkz: Tablo 10)

24 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 25: Paradigma Mayıs 2011

Türkiye Cumhuriyeti tarafından Kosova’ya aktarılan Kalkınma Yardımlarının Durumu

2004-2009 yılları arasında Türkiye tarafından Kosova’ya aktarılan iki taraflı Resmi Kalkınma Yardımları (RKY) toplamı 118.5 milyon ABD Doları kadardır. Tablo 11’de de görüleceği üzere, özellikle de Kosova’nın bağımsızlığı sürecinde ve bağımsızlık sonrasında Türkiye’nin, Kosova’ya yönelik kalkınma yardımı aktarımında yıldan yıla artış göstermektedir.

(bkz: Tablo 11)

Türkiye Cumhuriyeti’nden en çok yardım alan Avrupa (Balkanlar) ülkeleri sıralamasında Kosova sırasıyla 2004 yılında 1’ci, 2005 yılında Bosna-Hersek’ten sonra 2’ci, 2006 yılında yine Bosna-Hersek’ten sonra 2’ci, 2007 yılında 1’ci, 2008 yılında 1’ci ve 2009 yılında Bosna-Hersek’ten sonra 2’ci sırada yer almaktadır. Türkiye’den en çok yardım alan ülkeler (tüm bölgeler) sıralamasında ise Kosova 2004-2009 yılları arasında ilk on içerisinde yer alarak Türkiye’den en çok yardım alan ülkeler içerisinde önceliğini korumaktadır.

Makale paradigma/mayıs201125

Page 26: Paradigma Mayıs 2011

Tablo: 3a

26 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 27: Paradigma Mayıs 2011

Makale paradigma/mayıs201127

Page 28: Paradigma Mayıs 2011

28 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 29: Paradigma Mayıs 2011

Makale paradigma/mayıs201129

Page 30: Paradigma Mayıs 2011

Referans :MEF - Department for International Economic Cooperation, “Annual Report on Donor Activities in Kosovo: January 2002-December 2002”, Prishtina September 2003MEF - Department for International Economic Cooperation, “Annual Report on Donor Activities in Kosovo: January 2003-December 2003”, Prishtina September 2004MEF - Department for International Economic Cooperation, “Annual Report on Donor Activities in Kosovo: January 2004-December 2004”, Prishtina, September 2005MEF- RIMS database, December 2005MEF, Departamenti për Bashkëpunim Ekonomik Ndërkombëtar, Profili i Donatorëve, Prishtinë, Janar 2004MEF, “The Impact of Donor activities on the Economic Development of Kosova”, Prishtina May 2004MEF-Macroeconomic Policy Department, “Monthly Macroeconomic Monitor Kosovo”, July 2005Kosova 2001-2003: From Reconstruction To Development, Preliminary Evaluation By The Department Of Reconstruction, 2001.Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2004”, Ankara 2005Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2005”, Ankara 2006Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2006”, Ankara 2007Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2007”, Ankara 2008Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2008”, Ankara 2009Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, “Türkiye Kalkınma Yardımları Raporu-2009”, Ankara 2010http://stats.oecd.orgwww. oecd.org/dac/stats

30 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 31: Paradigma Mayıs 2011

Bir Kişilik Analizi Denemesi: Milorad Dodik

Uluslararası ilişkilerde doğru analizler yapabilmek ve değerlendirmelerde bulunmak için uzmanlar çeşitli yöntemlere başvurarak objektif sonuçlar elde etmeye çalışırlar. Olayların analiz edilmesi açısından uzmanların tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel süreçleri inceledikleri kadar, liderleri de incelemeleri önem arz eder. Nitekim liderlerin karar alma süreçlerinde birebir yer aldıkları göz önünde bulundurulduğunda, lider analizlerinin ne kadar önem taşıdığı ortaya çıkar. Bu sebeple, zamanla liderlerin anlaşılması ve aldıkları kararların ardında sadece ülke çıkarlarının mı, yoksa farklı sebeplerin de mi olduğunun anlaşılması için siyasi psikologlar liderlerin psikolojilerini analiz etmek adına çeşitli yöntemler geliştirmiştir.

Politikacıların karakterini analiz edebilmek için bu kişiler bir takım psikolojik testlere tabi tutulmalı ya da uzun bir süre gözlemlenmelidir. Fakat siyasi liderler bu tür testler için her zaman müsait olmayabiliyorlar. Bu sebeple, siyaset psikolojisi liderlerin farklı karakter özelliklerini onlarla birebir görüşmeden anlayabilmek için bazı teknikler geliştirmiştir.

Siyasi liderlerin bu şekilde analiz edilmesi yeni bir gelişme değildir. Biyografi yazarları ve tarihçiler önemli şahsiyetleri analiz edebilmek adına ciddi araştırmışlar yapmıştır. Psikolojinin bir akademik disiplin haline

dönüşmesiyle ise siyaset psikolojisi ve siyasi liderlerin anlaşılması alanında pek çok yeni teori ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede yapılan ilk çalışmalarda genellikle Sigmund Freud’un psiko-analitik düşünce yapısı etkili olmuştur. Bu tarz çalışmalarda psikologlar liderlerin yaşamlarını, anne ve babalarıyla olan ilişkilerini, çocukluk travmalarını ve yaşadıkları ilk siyasi başarıları temel alarak siyasi liderlerin karakterlerini açıklamaya çalışmışlardır. Örneğin; 1956 yılında Alexander ve Julliet George tarafından yapılan çalışmada Amerikan Başkanı Woodrow Wilson’un inatçı ve taviz vermez tutumunun altında aşağılık kompleksinin olduğu ve bunun da genel anlamda babasıyla olan ilişkilerinden kaynaklandığı savunulmuştur.

Freud’la başlayan siyasi liderlik çalışmaları günümüze kadar geçen sürede çok büyük gelişmeler göstermiştir. Literatüre eklenen yeni teoriler ve teknikler ile siyasi liderlerin analiz edilmesi daha kolay bir hal almıştır. Özellikle bilgisayar yazılımlarının siyaset psikolojisinde kullanılmaya başlaması, alanda yapılan çalışmaların kolaylaşmasına ve sonuca daha çabuk ulaşılmasına önemli katkı sağlamıştır.

Bu çalışmada Profesör Margaret Hermann’ın geliştirdiği Lider Kişilik Analizi (Leadership Trait Analysis - LTA) yöntemi kullanılarak, Bosnalı Sırpların lideri Milorad

Barış Goriç[email protected]

Makale paradigma/mayıs201131

Page 32: Paradigma Mayıs 2011

Dodik’in kişilik analizi yapılmıştır. LTA ile analiz yapmak için ise Profiler Plus 5.8.4 adlı yazılım kullanılmıştır. Bu yazılım Michael Young ve Margaret Hermann’ın kurduğu “Social Science Automation” kuruluşu tarafından hizmete sunulmuştur.

Modele İlişkin Açıklamalar

LTA metodu liderlerin kişiliğinin en önemli unsurlarını kapsamakta ve kişiyi lider kılan özellikleri açığa çıkarmaktadır. Siyaset psikolojisinde liderlik kişinin kurallara, ilkelere ve çevresinde gelişen olaylara karşı nasıl tepki verdiği üzerine tanımlanır. LTA yaklaşımı politikacıların farklı durumlar için kullandıkları cümleler üzerinden psikolojik bir analiz yapmaya çalışır. Bu modele göre liderin kişiliğini belirleyen özellikler üç boyutta saklıdır. Bunlardan birincisi problemlere karşı olan tavrı, ikincisi liderin bilgiye olan açıklık seviyesi, üçüncüsü ise kişiyi politikacı olmaya motive eden sebeplerdir. Bu üç boyutun içinde de yedi farklı soru sıralanabilir. Bunlar ise 1) kişilerin olayları kontrol edebilmesi; 2) güç ve etki ihtiyacı; 3) kavramsal derinlik; 4) kişisel güven; 5) görev ve kişisel hedefler; 6) güvensizlik ve 7) kendi grubunun tarafını tutmadır.

Birinci Boyut: Problemlere Karşı Olan Tavır

Siyasi liderler çevrelerinde olup biteni kontrol edebileceklerini düşünürler ve bütün sınırlamalara meydan okuyabilecek bir güce ihtiyaçları olduğuna inanırlar. Onlara göre kendileri kontrolü elinde tutan ve ne olması gerektiğini bilen akil insanlardır. Aynı zamanda bazen amaçlarına ulaşabilmek adına sistemin parametrelerine saygı duyarlar, bazen de saygıyı bir kenara bırakıp her ne olursa olsun “başarı”ya ulaşmaya çalışırlar.

Liderlerin olayları kontrol etme isteği yüksek veya düşük olabilir. Bazı liderler olayları kontrol etmek için güce ve etkili olmaya ihtiyaçları olmadığına inanırken, bazıları da rahatsızlık verici şekilde aşırı güç

ve etkiye ihtiyaç duyarlar. Olayları kontrol etmek adına güce ve etkiye tek başına hakim olma isteği ise toplumlarda birçok huzursuzluğa sebep olmaktadır.

Kişinin Olayları Kontrol Edebileceğine Dair İnancı

Kişinin olayları kontrol edebileceğine olan inancını ölçmek için fiillere ve eylem içeren sözcüklere dikkat edilir. Eğer bir lider bir şeyi planlıyorsa olayları kontrol edebileceğine olan inancı yüksek demektir. Bu özelliği ölçen puanın hesaplanmasında, liderin röportajlarında kullandığı “eylem içeren kelime sayısının” yüzdesi önemli bir ölçüttür. Biz düşündük, karar aldık, reddettik, kabul etmedik gibi kelimeleri çok kullanan liderlerin olayları kontrol edebileceğine olan inancı yüksektir. Olayları kontrol edebileceğine dair inancı yüksek olan liderler, karar alma sürecinde ve uygulama aşamasında etkili olmaya çalışacaklarını verdikleri demeçlerde muhakkak dile getirirler. Olayları kendi çıkarlarına yönelik kontrol etmek isteyen liderlerin, istedikleri politikaların uygulanması adına daha saldırgan ve daha az uzlaşmacı bir tutum sergiledikleri çeşitli araştırmalarda gözlemlenmiştir.

Kişinin Güç ve Etkiye Olan İhtiyacı

Güç ve etkiye olan ihtiyacı yüksek olan liderlerin kitleleri manipüle etmek istedikleri bilinir. Bu kişilik özelliğinin çözümlenmesinde de konuşmalarda eylem içeren kelimeler önemli rol oynar ve bu kelimelerin sıkça kullanımına rastlandığı zaman liderin güce ve etkiye ihtiyacının yüksek olduğu çıkarımında bulunulabilir. Bu yöndeki kişilik özelliklerinin tespiti için ısrar ediyorum, katılmıyorum, düşünüyorum gibi kelimelerin kullanım sıklığı testlere tabi tutulmaktadır.

İkinci Boyut: Yeni Bilgiye Olan Açıklık

Siyasi liderlerin yeni bilgiye açıklık

seviyesi kişisel güven ve kavramsal derinlik soruları temelinde incelenir. Kavramsal derinlik kavramı ile diğer bireyleri, durumları veya fikirleri açıklama ve birbirleri arasında olan ilişkileri anlama yeteneği kastedilmektedir. Kavramsal derinlik puanı kişisel güven puanından yüksek olan liderler yeni bilgiye açık, pragmatik ve diğerlerinin ihtiyaç, talep ve çıkarlarına karşı saygılıdır. Kişisel güven puanı kavramsal derinlik puanından yüksek olan liderler ise belli bir ideolojiye, belli temel ilkelere tamamıyla bağlı, neyin doğru olduğuna ve olacağına en iyi kendisinin karar vereceğini düşünen liderlerdir. Bu tür liderler karar alma süreçlerinin başında yer alır ve bu karar alma süreçlerinde belli bir hiyerarşi vardır. Eğer kişisel güven ve kavramsal derinlik puanları birbirine eşit ise liderin davranışı diğer liderlerin puanları ile kıyaslanarak tahmin edilebilir. Her iki puanın da yüksek olduğu liderlerde, yeni bilgiye olan açıklığın yüksek olduğu ve stratejik kararlar alınırken bütün olasılıkları değerlendirme yönünde bir eğilim olduğu söylenebilir.

Kişisel Güven

Kişisel güven, kişinin kendine verdiği önemi ile beceri ve yeteneklerinin farkında oluş seviyesini ifade etmektedir. Kişisel güven puanı hesaplanırken, kişinin kullanmış olduğu zamirlere dikkat edilir. Ben, benim, bana, kendim, benim planım, yapacağım” kelimelerini çok kullanan bir lider kişisel güven puanı yüksek bir lider olacaktır. Kişisel güveni düşük olan liderler ise kendi yeteneklerinin farkında olmayan, zor koşullar altında daha kolay taviz veren ve karakteri tam oturmadığı için davranışlarında ve söylemlerinde çok sayıda tutarsızlık bulunan liderlerdir. Ne düşündüğümü açıklamama müsaade et, izin verin, açıklayabilirim ve bu tarz açıklama yapma ile ilgili kelimelerin sayısı yüksek olduğunda liderin kişisel güven puanının düşük olduğu varsayılır.

32 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 33: Paradigma Mayıs 2011

Kavramsal Derinlik

Kavramsal derinlik puanı yüksek olan bir lider diğerlerinin düşüncelerini ve çıkarlarını bildiği için olaylara birden çok bakış açısıyla yaklaşabilir. Fakat kavramsal derinliği düşük olan lider nesneleri sınıflandırarak iyi-kötü, siyah-beyaz, zengin-fakir ve benzeri ayrımlara gitme eğilimindedir. Kavramsal derinlik puanının hesaplanmasında politikacının kullandığı kategori sayısı ve farklı bakış açılarını yansıtan kelimelerinin yüzdesi temel alınır. Yaklaşık olarak, muhtemelen gibi kelimelerin çokça kullanılması kavramsal derinlik puanının yüksek olduğunu gösterir. Kavramsal derinlik puanı yüksek olan liderler daha esnek karar verebilmekte iken, bu puanı düşük olan liderler katı bir tutum sergilemektedirler. Kavramsal derinlik puanı düşük olan liderler kesinlikle, şüphesiz, tabi ki gibi kelimeleri konuşmalarında daha çok kullanma eğilimindedirler.

Üçüncü Boyut: Motivasyon

Liderin her türlü zorluğa karşı motive olmasını sağlayabilecek üç temel sebep vardır. Bunlardan ilki görev ve kişisel hedefler, ikincisi kendi grubunun tarafını tutma, sonuncusu ise güvensizliktir.

Görev ve Kişisel Hedefler

Liderin grup içinde temel olarak iki görevi vardır. Bunlardan ilki problemleri çözmek, ikincisi de grubun moral ve motivasyonunu yüksek tutmaktır. Görev ve kişisel hedefler lidere problemleri çözerken grup içi ilişkileri dikkate alması gerektiği ve grubun karizmatik bir lider seçmesi gerektiğini söyler. Bunun puanlanmasında yapılan işler üzerine söylenen kelimelerin yüzdesi kullanılmaktadır. Bunlar da genel anlamda plan, pozisyon, üstünden gelmek, öneri, taktik, tavsiye gibi kelimelerdir. Görev ve kişisel hedefler motivasyonu ile çalışan bir lider, grubunun tamamını problem anında tek bir işe yönlendirebilen liderdir. Bu tür liderler gruba istediklerini yaptırabilme potansiyeli yüksek olan liderlerdir.

Kendi Grubunun Tarafını Tutma

Kendi grubunun tarafını tutma ile liderin kendi dünya görüşünden başka görüşlere pek fazla değer vermediği kast edilmektedir. Kendi grubunun önceliği ile motive olan bir lider, grubuna güçlü bir duygusal bağ ile bağlı ve grubunun en iyi olduğunu düşünen bir liderdir. Kendi grubunun tarafını tutma büyük, barışçıl, yenilikçi, başarılı, üstün, güçlü, yetenekli ve benzeri kelimelerin toplam röportajlar içindeki yüzdesi ile puanlanmaktadır. Yüksek puana sahip olan liderler her ne pahasına olursa olsun kendi gruplarını savunurken düşük puana sahip olan liderler kendi gruplarını savunamamakta ve bazı durumlarda gruplarının diğerlerinden daha zayıf olduğunu kabul etmektedir. Yüksek puana sahip liderler aynı zamanda politikayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmektedir ve bu tür liderlerin kafalarında sürekli olarak bir düşman imajı mevcuttur.

Güvensizlik

Güvensizlik kavramı şüphe, yanlış anlaşılma, korku ve benzeri sebeplerle diğerlerinin yanıldığını düşünüp, kendi grubunun haklı olduğunu düşünen liderlerde yüksek bir puana karşılık gelmektedir. Bunun puanlanmasında liderin diğer kişi ve gruplara karşı olan güvensizliğini gösteren kelimelerin toplam röportaj içindeki yüzdesi kullanılmaktadır. Yüksek güvensizliğe sahip olan lider sürekli olarak şüphe içinde olduğundan zaman zaman gerçekleri göremeyebilir. Bunun ileri aşamalarında ise sağlıksız düşünmeye sebebiyet verecek paranoya başlangıcı gözlemlenebilir. Güvensizlik liderin aşırı güç arzusunu da tetikler.

Modelin Uygulanması

Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik’in kişilik analizinin yapılmasında, son 11 yılda yaptığı bazı röportajlar esas alınmıştır. Analizden daha gerçekçi sonuçlar alınması açısından

liderin verdiği röportajlar daha fazla önem taşımaktadır. Halka sesleniş tarzındaki konuşma metinleri önceden hazırlandığı için konuşmaların lider tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı akıllarda soru işareti bırakır. Bu sebeple Dodik’in altı röportajı ve Ekim 2010’da Sırp entitesinin Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş olması vesilesiyle parlamentoda yaptığı konuşma analize tabi tutulmuştur.

Tablo-1’de Profiler Plus programının sonuçlarına göre dünyadaki 122 siyasi liderin, 87 devlet başkanının ve Milorad Dodik’in karşılaştırmalı LTA analizi sonuçları yer almaktadır. Tablodan görüldüğü üzere, Dodik’in dünya siyasi liderleri ve devlet başkanlarıyla karşılaştırmalı LTA Analizi’nde olayları kontrol edebilme inancı, kişisel güven, görev ve kişisel hedefler ve kendi grubunun tarafını tutma puanı yüksek iken, kavramsal derinlik puanı düşük, güç ve etkiye olan ihtiyacı ve güvensizlik puanı ise orta gözükmektedir.

Dodik’in konuşmalarında ciddi boyutlarda olayları kontrol etme isteği ortaya çıkıyor. Tablo-1’den görüldüğü gibi, bu konuya ilişkin puanı da yükseğe yakın bir seviyede çıkmıştır. Verdiği röportajların tamamında her şeyi kontrol etme isteğine sahip olduğu açıkça görülmektedir. Nitekim Dodik Sırp Cumhuriyeti’ni kendi özel oyuncağı olarak kullandığı bilinen bir gerçektir. Bosnalı Sırpların entitesinde bağımsız medya diye bir olgu da yoktur. Çünkü neredeyse medya kaynakların tamamı Dodik’in kontrolü altındadır. Olayları kontrol edebildiğine dair oldukça yüksek inancından dolayı, Dodik saldırgan ve uzlaşmacı olmayan bir tutum sergilemektedir. Nitekim, 2006 yılında başbakanlığa ikinci kez seçildiğinden beri Bosna-Hersek’in yeni bir statüye kavuşturulmasına yönelik çalışmalara yapıcı katkıda bulunmadığı, ayrılıkçı düşüncelerini her fırsatta dile getirdiği bilinen bir gerçektir. Bosna-Hersek’in Sırplara dayatılmış bir devlet olduğu, bu devletin tarihsel sürekliliğinin var olmadığı ve eninde sonunda eski Yugoslavya gibi

Makale paradigma/mayıs201133

Page 34: Paradigma Mayıs 2011

dağılacağı yönündeki söylemleri; Saraybosna’yı değil Belgrad’ı kendi başkentleri olarak kabul ediyor olması ve Sırbistan’la gittikçe artan oranda özel ilişkiler geliştiriyor olması, Dodik’in Boşnaklara yönelik kışkırtıcı ve saldırgan tutumunun temel örnekleridir. 2006 yılında başbakanlığa ikinci kez seçildiğinden beri, anayasa değişiklikleri çerçevesinde Bosna-Hersek’in daha işlevsel bir devlete dönüştürülmesi için yürütülen çalışmalara Dodik’in yapıcı katkıda bulunmadığı, ayrılıkçı düşüncelerini her fırsatta dile getirdiği bilinen bir gerçektir.

***

Dodik’in güç ve etkiye olan ihtiyacı orta seviyede gözükmektedir. Çünkü zaten Sırp Cumhuriyeti’nin neredeyse mutlak hakimi Dodik’tir. Halk içinden de önemli destek bulmaktadır. Dodik’in haberi olmadan Sırp Cumhuriyeti’nde herhangi bir şey olamaz. Yapılan analizden Dodik’in halkı manipüle ediyor olması dışında, yönlendirdiği de anlaşılmıştır. Örneğin, Dodik küresel güçlerin Sırp Cumhuriyeti’ni Boşnakların ve İslam’ın egemenliği altına sokmaya çalıştıkları yönünde durmadan korkutmaktadır. Türkiye’nin Bosna-Hersek’e ilişkin arabuluculuk faaliyetlerinin de “Bosnalı Sırpların aleyhine oynanan oyun” olarak yorumlanmasını sağlamaktadır. Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra ise Dodik Bosnalı Sırpların bazı sivil toplum kuruluşlarını Sırp Cumhuriyeti için bağımsızlık talep etmeleri yönünde yönlendirmiştir.

Dodik’in inceleme konusu röportajlarından kişisel güveni orta seviyede olduğu ortaya çıkmaktadır. Buradan hareketle, Dodik’in davranışlarının ve söylemlerinin yüksek seviyede tutarlı ve ilkesel sayılamayacağı söylenebilir.

Tablo-1’den görüldüğü gibi, Dodik’in kavramsal derinlik puanı düşük çıkmıştır. Bu durum Dodik’in Saraybosna’ya karşı neden katı bir tutum sergilediğini ve Boşnakların çıkarlarını neden dikkate almadığını açıklamaktadır. Dodik uluslararası

toplum izin vermeden, Sırp Cumhuriyeti’ni Bosna-Hersek’ten koparamayacağının bilincindedir. Yine de yaptığı bütün konuşmalarda, yurt dışında yaptığı bütün gezilerinde Dodik Sırp Cumhuriyeti farklı bir devletmiş gibi davranmaktadır. Anayasa değişikliği hakkında yürütülen tartışmalar çerçevesinde ise Dodik, Sırp Cumhuriyeti’ni düşünerek, anayasaya “kendi kaderini belirleme hakkı” ilkesinin yerleştirilmesi üzerine ısrar edeceğini söylemektedir.

Dodik’in görev ve kişisel hedefler puanı yükseğe yakın çıkmıştır. Bu durum, kendi halkını ve grubunu aldığı kararların benimsenmesi doğrultusunda motive etmeyi başarmış bir lider kişiliğine sahip olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan, kendi grubunun tarafını tutma konusunda Dodik’in puanı, Tablo-1’den görüldüğü gibi, oldukça yüksek seviyededir. Bu durum, Dodik’in Bosna-Hersek’teki farklı etnik grupların ve kendisine muhalif olan siyasi partilerin görüşlerini önemsemiyor olmasını açıklamaktadır.

Dodik’in diğerlerine karşı olan güvensizlik puanı orta gözükmektedir. Buradan hareketle Dodik’in kendi etrafındakilere güven duymakla birlikte, temkinliği

olduğu söylenebilir. Uluslararası ilişkiler cephesinden bakıldığında, Dodik’in Batıya karşı da temkinli bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Güvendiği tek bölge dışı aktör Rusya’dır.

Sonuç

Lider Kişilik Analizi ile elde edilen sonuçlarda Milorad Dodik’in kişiliğinin, siyasi kariyerindeki icraatlarıyla önemli ölçüde örtüştüğü söylenebilir. Bu nedenle, savaş suçlularına sahip çıkan, Srebrenitsa soykırımını inkar eden, yolsuzluklarla suçlanan, etnik ve siyasi ilişikleri sürekli geren ve uluslararası toplumla işbirliğine yanaşmayan Dodik’in iktidarı devam ettiği sürece, Bosna-Hersek’te gerçekçi bir barışma sürecinin yaşanmayacağı söylenebilir. Dahası, 2006-2011 döneminde Bosna-Hersek’te yapılmaya çalışılan neredeyse bütün reformlara Dodik’in engel çıkardığı unutulmamalıdır. Bu yüzden, Batı’nın bir gün yorulacağına ve Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna-Hersek’ten kopmasına, hatta Sırbistan’la birleşmesine izin verebileceğini ümit eden Dodik ve benzeri politikacılar var olduğu sürece, Bosna-Hersek’in ihtiyaç duyduğu anayasa değişikliği sürecinin ve AB ile NATO’ya üyelik sürecinin ağır ilerleyeceği söylenebilir.

34 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 35: Paradigma Mayıs 2011

Sırbistan’daki Üçlü Balkan Zirvesinin Ardından

26 Nisan 2011’de Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek cumhurbaşkanlarının katılımıyla Üçlü Balkan Zirvesi geleneğinin ikincisi Sırbistan’da gerçekleşti. Üç ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi konuları üzerinde durulduysa da, Bosna-Hersek görüşmelerin odağında yer aldı. Yapılan ortak basın açıklamasında, iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde bölgede dayanışma ve dostluğun geliştirileceği, barışma sürecinin devam edeceği, ortak ekonomik projeler üzerinde çalışılacağı ve Batı Balkanlar’ın AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılmasının desteklendiği yönünde mesajlar verildi.

Bu çalışmada, Türkiye’nin Bosna-Hersek ve Sırbistan’a yönelik dış politikasına, Üçlü Balkan Zirvesi’nin hangi maksatla geliştirildiğine ve bu zirvelerin var olan sorunları çözme noktasındaki etkinliğine ışık tutulacaktır.

Türkiye’nin Bosna-Hersek’e Yönelik İlgisi

Türkiye ile Bosna-Hersek’i birbirine bağlayan birçok ortak nokta vardır. Yaklaşık 500 yıllık ortak tarih dönemi, Boşnaklar ile Türkler arasında hiçbir zaman kopmayacak bağların oluşmasına yol açmıştır. Her zaman Bosna’nın büyük dostu olan Türkiye, günümüzde de Bosna-Hersek’te ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Bu ayrıcalıklı konum sadece Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki tarihi ilişkilerin derinliğinden değil, Türkiye’nin Bosna-

Hersek’teki barışa katkılar sağlıyor olmasından da kaynaklanmaktadır.

Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin yeni dışişleri bakanı olarak göreve başlamasıyla birlikte, Türkiye’nin etrafındaki birkaç bölgede olduğu gibi, Ankara’nın Batı Balkanlar’a yönelik diplomatik aktiviteleri de canlılık kazanmıştır. Nitekim 2009 yılı, Türkiye’nin güçlü bir diplomatik girişimle Balkanlar’a geri dönüşüne şahitlik etmiştir. Türkiye’nin son iki yılda Batı Balkanlar’a yönelik attığı adımların büyük çoğunluğu doğrudan veya dolaylı yoldan Bosna-Hersek’e ilişkin olmuştur. Bosna-Hersek’teki siyasi durumun hassasiyetinin ve bölgeye olabilecek olumsuz yansımalarının farkında olan Türkiye, Batı Balkanlar’da en aktif aktörler arasında yer almaya başladı. Bosna savaşında Boşnakların uğradığı trajediye yakından tanık olan ve Bosna’da var olan sorunların çözümüne yardım edilmesini ahlaki sorumluluk olarak da borç bilen Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bosna-Hersek’in daha işlevsel bir devlete dönüştürülmesi maksadıyla 2009 yılında başlatılan Butmir görüşmelerine katkı sağlayabilecek durumda iken, Batılılar tarafından davet edilmemiştir. Ancak bu durum, Türkiye’nin Bosna-Hersek’e yönelik kendi diplomatik atağını başlatmasına engel teşkil etmemiştir.

Türkiye’nin Bosna-Hersek açılımı kapsamında ilk başlarda sadece Boşnaklarla ilgilenmiş olması

Dr. Erhan TürbedarTEPAV Dış Politika [email protected]

Makale paradigma/mayıs201135

Page 36: Paradigma Mayıs 2011

yüzünden, Brüksel Türkiye’nin taraflı davrandığını iddia etmeye ve Ankara’nın bu yüzden Bosna-Hersek’te arabulucu olamayacağını savunmaya başlamıştı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise Boşnakları önemsediğini inkar etmemiş, ancak Bosna-Hersek’teki kriz karşısında Ankara’nın Boşnak tarafını tuttuğu yönündeki suçlamaları reddetmiştir. Bu noktada Bosna-Hersek Yüksek Temsilcilerinden Christian Schwarz-Schilling’in 2006 yılında “Sadece Boşnaklara değil, Türkiye’nin Bosna-Hersek’in tamamına yardımları olmuştur” şeklinde bir açıklamada bulunduğunu belirtmekte fayda vardır.

Türkiye 2009’un ikinci yarısında eş anlı olarak, hem Bosna-Hersek’in farkı etnik grupları, hem de Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında güven artırmayı hedefleyen girişimler başlatmıştır. Bunların dışında Ankara uluslararası düzeyde de Bosna-Hersek için girişimlerde bulunmaktadır. Türk medyasında en çok ses getiren, Ankara’nın Bosna-Hersek için bölgesel düzeyde geliştirdiği girişimler olmuştur. Ankara önce Sırbistan ile Bosna-Hersek’in birbirine yakınlaştırılmasını amaçlayan adımlar atmıştır. Bu konuda başarılı olabilmek için ise, Türkiye önce Sırbistan ile sahip olduğu ilişkileri düzeltmek durumunda olmuştur.

Ankara ile Belgrad’ın Yakınlaşması

Türkiye önce Bosna, ardından da Kosova savaşı yüzünden, Sırbistan’la dalgalı ilişkilere sahip olmuştur. Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin parçalanmasından sonraki üç-dört yıl boyunca Ankara ile Belgrad arasındaki ilişkiler en alt düzeyde seyretmiştir. Kasım 1995’te sona eren Bosna savaşının hemen ardından ise iki ülke arası ilişkilerde düzelme yaşanmıştır. Ne var ki 1999’da Sırbistan’a karşı yapılan NATO müdahalesi ile sonuçlanan Kosova Savaşı yüzünden, iki ülke arasındaki ilişkilerde tekrar geçici bir gerileme yaşanmıştır. Bilindiği gibi, Sırbistan’a yönelik NATO müdahalesi kapsamında, Türkiye, keşif uçuşunda bulunan birkaç adet

F-16 uçağıyla katılmıştır. Diğer taraftan, Nisan 1999’da Ankara’nın kararıyla, Marmara’da bulunan havaalanları da harekat için NATO’nun kullanımına açık hale getirilmiştir. Aslına bakılırsa, Türkiye geçmişte Sırbistan’ı ilgilendiren konularda temkinli davranmaya çalışmış ve Sırbistan ile iyi ilişkiler devam ettirmeyi arzulamıştır. O yüzden, Ekim 2000’de Sırbistan’da demokratik güçlerin iktidara geçmesinin ardından, Türkiye’yle ikili ilişkiler hızlı bir şekilde düzelme sürecine girmiştir. Ancak Kosova’nın 17 Şubat 2008’deki bağımsızlık ilanı ardından, Türkiye’yle Sırbistan arasındaki ilişkilere yine soğukluk girmiştir. Bilindiği gibi Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk dalga ülkeleri içinde yer almıştır.

Türkiye’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanımış olması yüzünden, Sırbistan Ankara ile olan diplomatik ilişkilerini daha düşük seviyeye çekmişti. Sırbistan benzer tavrı, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan diğer ülkelere karşı da sergilemişti. Ancak zamanla Belgrad, Kosova yüzünden kendi kendini bir çeşit uluslararası izolasyona sürüklemekte olduğunun farkına varmıştır. Bu yüzden Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ülkelere karşı yaklaşımını gözden geçirme yoluna gitmiştir. İlk başlarda Belgrad Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan Batılı ülkelerle ilişkilerini düzeltirken, Türkiye ile ilişkileri ikinci planda tutmaya devam etmiştir. Ancak, küresel ekonomik krizin Sırbistan ekonomisine olan olumsuz etkileri, Belgrad’ı adeta daha geniş bir coğrafyada dost aramaya ve dolaysız yabancı yatırımları temin etmeye sevk etmiştir. Bu çerçevede Mart 2009’da Türkiye’yi ziyaret eden Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Yeremiç, Türk sermayesiyle yakından ilgilenmeye başlamıştır. Sırbistan’la ilişkilerini düzeltmeye istekli olduğunu her fırsatta dile getiren Türkiye’nin de yapıcı tutumu sayesinde, Kosova konusundaki zıt tutumlarına rağmen, Ankara ile Belgrad arasındaki ilişkilerde daha olumlu ortam oluşmaya başlamıştır. Böylece Türkiye ile Sırbistan arasındaki üst düzey karşılıklı

ziyaretler ve dostluk ilişkileri yoğunluk kazanmaya başlamıştır.

Üçlü Balkan Zirveleri

Türkiye ile Sırbistan hükümetleri arasındaki ilişkilerin düzeltilmiş olması sayesinde, Davutoğlu, Sırbistan ve Bosna-Hersek meslektaşlarıyla “Üçlü Danışma Toplantısı” olarak adlandırılan ayda bir üçlü toplantı için bir araya gelme geleneğini başlatmıştır. 12 Aralık 2009’da Hırvatistan’ı ziyaret eden Davutoğlu, Hırvatistan ve Bosna-Hersek meslektaşlarıyla da üçlü görüşme geleneğinin temellerini atmıştır. Anlaşıldığı üzere, Türkiye Belgrad’ın Bosnalı Sırplar, Zagreb’in ise Bosnalı Hırvatlar üzerindeki nüfuzundan istifade etmek suretiyle de, Bosna-Hersek’teki durumu istikrarlı kılmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin bu stratejisinin anlamlı ve yerinde olduğuna dair kuşku yoktur.

Bir kıyaslama yapmak gerekirse, Bosna-Hersek’teki krizin giderilmesi ve reform sürecinin hızlandırılmasına ilişkin Brüksel’in yürüttüğü mekik diplomasisinden herhangi bir sonuç alınamamıştır. Mekik diplomasinin yerine, yerel ve bölgesel düzeydeki girişimleriyle Bosna-Hersek’teki sorunun çözümü için tarafları doğrudan görüşmeye sevk etmeye çalışan Ankara ise Belgrad ile Saraybosna arasındaki ilişkilere yeni bir nefes katmayı başarmıştır.

24 Nisan 2010’da İstanbul’da Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek Cumhurbaşkanları arasında gerçekleşen Üçlü Balkan Zirvesi, Türk diplomasinin Batı Balkanlar’a ilişkin yürüttüğü aktif girişimlerin somut ürünlerinden biri olmuştur. Üç ülkenin dışişleri bakanlarının da eşlik ettiği zirvede kabul edilen İstanbul Deklarasyonu’nda, Balkanlar’da kalıcı barış ve istikrarın sağlanması için çabaların sarf edileceği, ayrıca Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğüne saygı duyulacağı belirtildi.

İstanbul’daki Üçlü Balkan Zirvesi’nin zamanlaması dikkat çekici olmuştur. Böyle bir zirvenin bir an önce düzenlenmesine iki temel sebepten

36 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 37: Paradigma Mayıs 2011

dolayı ihtiyaç duyulmuş olabilir. Birincisi, Bosna-Hersek’in eski cumhurbaşkanı yardımcılarından Eyup Ganiç’in Belgrad’ın isteği üzerine Londra’da tutuklanmış olması Saraybosna’da büyük tepkilere neden olmuştu. 13 Nisan 2010’da Mostar kentinde bir konuşma yapan Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığının eski üyesi Haris Silayciç, Ganiç’in tutuklanması yüzünden Sırbistan’ı bölgedeki ilişkileri bozan bir ülke olarak nitelemişti. Dahası Silayciç, “etnik temizlik artık yapamayan Sırbistan, Ganiç örneğinde olduğu gibi, vatandaşlarımızı tutuklatıyor” ifadesini kullanmıştı. Böyle bir konuşma yaptıktan sadece on gün sonra Silayciç’in İstanbul’da dostluk mesajları vererek Sırbistan meslektaşıyla el sıkışmış olması, Üçlü Balkan Zirvesi’nin alelacele gündeme gelmiş olabileceğini düşündürüyor.

Avrupa Birliği dönem başkanı İspanya’nın girişimiyle 2 Haziran 2010’da Saraybosna’da düzenlenen Avrupa Birliği-Batı Balkanlar Zirvesi’nin başarısı için de İstanbul’daki Üçlü Balkan Zirvesi’ne ihtiyaç duyulmuştur. Her şeyden önce, Kosova’nın da Avrupa Birliği-Batı Balkanlar zirvesine davet edilmeye planlanıyor olması yüzünden, Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in bu zirveye katılıp katılmayacağı belirsizdi. Bilindiği gibi Sırplar bu tür toplantılarda Kosova’yı dolaylı yoldan tanıma durumuna düşebileceklerinden endişelenmektedir. Diğer taraftan Ganiç’in tutuklanması yüzünden yeniden gerilen Belgrad-Saraybosna ilişkileri de adeta Avrupa Birliği-Batı Balkanlar zirvesini önceden başarısızlığa mahkum ediyordu. Bütün bu konuları görüşmek üzere, 20 Nisan 2010’da Davutoğlu Belgrad’ta Sırp ve İspanyol meslektaşları Vuk Yeremiç ve Miguel Angel Moratinos’la bir araya gelmişti. Üçlü Balkan Zirvesi Belgrad-Saraybosna hattındaki sorunu çözdüğü gibi, Avrupa Birliği-Batı Balkanlar zirvesine Kosova’nın katılabilmesi için de bir güven ortamı yaratmıştır.Nereden bakılırsa bakılsın, İstanbul’daki Üçlü Balkan Zirvesi’nin başarılı olduğu söylenebilir. Söz

konusu zirvede sadece pozitif mesajlar verilmemiş, bundan sonra atılacak olan somut adımlar da belirlenmiştir. Bosnalı Sırplar İstanbul’daki zirveyi olumsuz karşıladıysa da, bu zirve Sırbistan ile Bosna-Hersek arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası oluşturma potansiyelini doğurmuştur. Gerçekten de söz konusu zirve, üç yıl boyunca Belgrad ile Saraybosna arasında gerileyen ilişkilerin normalleşmeye başlaması açısından önem taşıyordu. Ne var ki geçtiğimiz son bir yılda Belgrad-Saraybosna ilişkileri dalgalı bir seyir izlemeye devam etmiştir. Nedenlerine gelince Belgrad, siyasi olarak değerlendirilen ithamlarla Bosna-Hersek vatandaşlarını tutuklatmaya devam etmiştir. Diğer taraftan, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı üyesi Jelko Komşiç’e göre Sırbistan Bosna-Hersek’in içişlerine rahatsızlık veren boyutlarda karışmıştır.

İstanbul’daki Üçlü Balkan Zirvesi’nden çıkan sonuçlardan biri, benzer zirvelerin birer yıllık aralıklarla Sırbistan ve Bosna-Hersek’te tekrarlamasına ilişkin olmuştur. Son aylarda Arap coğrafyasında yaşananlar Türkiye’nin dış politika enerjisinin büyük kısmını harcıyor olmakla birlikte, Ankara Batı Balkanlar’da aktif kalmaya özen göstermiştir. Nitekim Üçlü Balkan Zirvesi’nin ikincisinin hayat bulması doğrultusunda da Türkiye’nin özel çabalar sarf ettiği bilinmektedir. Bu zirvenin Sırbistan’ın Karacorcevo kasabasında düzenlenmiş olması dikkat çekici olmuştur. Yaklaşık 20 yıl önce Sırbistan ve Hırvatistan liderleri Slobodan Miloşeviç ve Franyo Tucman bu kasabada bir araya gelerek, Bosna-Hersek’in paylaştırılması konusunu görüşüyordu. Belgrad’ın yeni Üçlü Balkan Zirvesi’nin toplantı yeri olarak Karacorcevo’yu bilerek seçtiği ve bununla geçmişe ait defterin tamamen kapandığı mesajını vermeye çalıştığı söylenebilir.

Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı’nın her üç üyesinin Sırbistan’daki Üçlü Balkan Zirvesi’ne katılmış olması, başlı başına başarılı sonuçlardan birisidir. Bosna-Hersek

Cumhurbaşkanlığı’nın Boşnak üyesi en son 2001 yılında Sırbistan’ı ziyaret etmiştir. Bölgesel işbirliğinin ve diyalogun geliştirilmesi açısından da zirve önem arz etmiştir. Ne var ki üçlü Balkan zirvelerinin Bosna-Hersek’teki sorunları çözebilmesi noktasında ciddi sınırlamalar bulunmaktadır.

Türkiye’nin Bosna-Hersek’teki Başarısını Sınırlayan Faktörler

Türkiye’nin Bosna-Hersek açılımını olumsuz etkileyebilecek birkaç önemi nokta bulunmaktadır. Her şeyden önce Bosnalı Sırplar Türkiye’nin Bosna-Hersek’e yönelik girişimlerine karşı çıkmaktadır. Sebebine gelince Bosnalı Sırplar, Türkiye ile Batılı ülkelerin Sırp Cumhuriyeti’ni zayıflatmaya ve Bosna-Hersek’i Boşnakların egemen olacağı bir devlete dönüştürmeye çalıştığına inanmaktadır. Bu yüzden Bosnalı Sırplar Türkiye’nin bölgedeki varlığını ve Sırbistan’la yakınlaşıyor olmasını olumsuz karşılamaktadır. Aslına bakılırsa, Bosnalı Sırplar yıllarca Bosna-Hersek devlet kurumlarının önüne engeller çıkartarak, devletin ilerlemesini baltalıyor. Mart 2011’de ise Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik, Bosna-Hersek’in eski Yugoslavya gibi dağılacağını söylemişti.

29 Ocak 2011 tarihli Bosna-Hersek ziyareti çerçevesinde Davutoğlu Bosnalı Sırplarla da diyalog geliştirmeye çalışmış, ancak olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır. Banyaluka kentinde Milorad Dodik’le gerçekleştirdiği görüşmenin uzaması nedeniyle Davutoğlu Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığının Sırp asıllı üyesi Neboyşa Radmanoviç’in randevusuna zamanında yetişemeyince, Radmanoviç Davutoğlu’ya görüşmesini iptal ettiğini duyurdu. Ayrıca Radmanoviç’in kabinesi, görüşmenin gerçekleşmesi için Türk heyetinin toplantı salonundan Sırp Cumhuriyeti’ne ait bayrağın indirilmesini şart koştuğunu iddia edince, Ankara-Banyaluka hattındaki ilişkiler yeniden yokuşa

Makale paradigma/mayıs201137

Page 38: Paradigma Mayıs 2011

sürülmüştür. Dodik’in lideri olduğu Bağımsız Sosyaldemokratlar Birliği (SNSD) genel sekreteri Rayko Vasiç, bayrak krizini bir “Osmanlı hadisesi” olarak niteleyerek, Türk temsilcilerin bundan sonra Sırp Cumhuriyeti’nde pek istenmediklerini açıklamıştır. Bosna-Hersek Dışişleri Bakan Yardımcısı Ana Trişiç Babiç ise Davutoğlu’nun Banyaluka ziyaretinin iyi niyetli olmadığını söylemiştir. Bayrak krizi bahanesiyle Sırp asıllı bazı gazeteci, politikacı ve akademisyenler de Türkiye aleyhine tepki vermede gecikmemiştir. Davutoğlu’nun Bosna-Hersek’te yeniden bir Osmanlı düzeni kurmak istediğini dile getirenler bile olmuştur. Türkiye Bosna-Hersek’e iyi bir dost olmak ötesinde bir şey istememektedir. Ayrıca Davutoğlu Bosna-Hersek’teki gelişmelerin bütün Batı Balkanlar’ın istikrarı açısından önemli olduğunun da bilincindedir. Bosna-Hersek’e ilgi duyuyor olmasının temel nedeni de budur. Ancak sözde bayrak krizi, Bosnalı Sırpların Ankara’yla ilişkilerini geliştirmeye henüz hazır olmadıklarını göstermiştir.

Türkiye’nin Bosna-Hersek’teki girişimlerine engel çıkartan ikinci bir faktör Belgrad’ın kendisidir. Sırbistan hükümetinin başını çeken Demokratik Parti (DS) yıllarca SNSD’yi desteklemekte ve bu yüzden Bosnalı Sırpların diğer siyasi partileri üzerindeki etkisi daha sınırlı kalmaktadır. Diğer taraftan, Sırbistan yetkililerinin Bosna-Hersek’in anayasa değişikliğine ilişkin sürece arabuluculuk etmeye pek istekli olmadıkları da söylenebilir. Çünkü Sırbistan bir taraftan Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünü desteklemekte, öbür taraftan Bosnalı Sırpların entitesi Sırp Cumhuriyeti’ne zarar gelmesini istememektedir. Sırp Cumhuriyeti şu anda adeta “devlet içinde devleti” andıran düzeyde yetkilere sahip olduğu için, anayasal reformlar Sırp Cumhuriyeti’nin mevcut bazı yetkilerinin sulandırılması anlamına gelecektir. Oysa Sırbistan kamuoyunda, Kosova konusunda Sırplara haksız bir çözümün dayatıldığı, bu durumun ise ya Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlığıyla, ya da Sırp Cumhuriyeti’nin konfederal

bir devlet birimine dönüştürülmesiyle telafi edilmesi gerektiği görüşü yaygındır.

Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Yeremiç’in üçlü danışma toplantıları çerçevesindeki samimiyeti net değildir. Örneğin, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 25-27 Ekim 2009 tarihli Sırbistan ziyaretinden sadece birkaç gün sonra Yeremiç Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı bir konuşmada, Türkiye’yi incitecek kelimeler kullanmıştır. “Türkler altında 500 yıl boyunca kaldık” diyen Yeremiç, “AB üyeliği için Türklerle aynı bekleme odasında yer almak istemiyoruz” şeklinde konuşmuştur. 30 Mayıs 2010’da bir Alman gazetesine verdiği demeçte ise Yeremiç dolaylı yoldan, Sırbistan’ın AB üyeliğine alınmaması durumunda, ülkesinin Osmanlı döneminde olduğu gibi Türklerin etki alanına yeniden terk edilmiş olacağı uyarısında bulunmuştur. Neticede, Yeremiç açıklamasında Türkiye’yi olumsuz bir öğe olarak betimlemiş, ayrıca Türkiye üzerinden adeta AB ile şantaj yapmaya çalışmıştır.

Bugünlerde siyasi kaygılar nedeniyle AB’den aday ülke statüsünü elde etmeyi büyük bir heyecanla ümit eden Sırbistan hükümeti, düzenlediği Üçlü Balkan Zirvesi aracılığıyla komşularıyla iyi geçindiğini ve bölgede barış ve istikrar unsuru olduğunu göstermeye çalışmıştır. Belgrad ayrıca Dodik’in yıkıcı faaliyetlerini durdurmaya çalıştığına dair izlenim de yaratmaya çalışmıştır. Gerçekte ise Dodik’le uğraşması ve Banyaluka’nın isteklerine aykırı adımlar artması Sırbistan hükümeti açısından siyasi bir intihar olurdu.

Bosnalı Hırvatlar da Türkiye’nin Bosna-Hersek’e ilişkin arabuluculuğunu zora sokmaya başladı. Son siyasi gelişmeler yüzünden artık Boşnaklarla Bosnalı Hırvatların da arası iyice açılmış oldu. Bilindiği gibi, beş aylık bir aradan sonra 17 Mart 2011’de yeni hükümete kavuşan Bosna ve Hersek Federasyonu entitesinde siyasi gerginlik tırmanışa geçmiştir. Yapıcı olmayan tutumu yüzünden

hükümetin dışında kalan iki önde gelen Hırvat partisi HDZ ve HDZ 1990, Bosnalı Sırplarla bölücü sloganlarda adeta dayanışma içinde girmiştir. İşte böyle bir ortam Bosna-Hersek’i tam bir yol ayrımına sürüklemiş bulunmaktadır. Bu yüzden, son yıllarda Bosna-Hersek’teki gelişmelere karşı seyirci kalan uluslararası toplumun harekete geçmesine bu aralar oldukça fazla ihtiyaç vardır.

Sonuç

Sadece Bosnalı Sırpların değil, son bir yılda Bosnalı Hırvatların da milliyetçi ve gerginlik tırmandıran davranışları yüzünden Bosna-Hersek’teki kriz derinleşmeye devam etmektedir. Türkiye’nin Bosna-Hersek diplomasi ve bu diplomasinin bir uzantısı olan Üçlü Balkan Zirveleri Belgrad ile Saraybosna arasındaki ilişkilere yeni bir nefes katmış, ancak Bosna-Hersek içi sorunların giderilmesi doğrultusunda henüz çözüm üretememiştir. Bu nedenle, Bosna-Hersek’te daha somut neticelerin elde edilebilmesi için, bölgede aktif olan dış aktörlerin eninde sonunda daha fazla dayanışma içine gitmesi gerekecektir.

Türkiye dışında Bosna-Hersek’te aktif olan en önemli bölge dışı aktörler AB, ABD ve Rusya’dır. Brüksel Batı Balkanlar’ı kendi gelecekteki bölgesi olarak algıladığı için, AB dışı aktörelerin Bosna-Hersek’teki varlığından rahatsızlığını gizlememektedir. Dış politika öncellikleri dünyanın diğer bölgelerinde olan ABD ise Bosna-Hersek’te yüksek seviyeli bir diplomasiyle var olmayı tercih etmemektedir. Rusya’ya gelince, her zamanki gibi körü körüne Banyaluka’nın sözcülüğünü yapmaya devam etmektedir. Dış aktörlerde Bosna-Hersek’e yönelik daha fazla dayanışma olmadığı sürece, tiyatro sahnesi somut çözümler üretemeyen aktörlerle dolu kalmaya devam edecek.

38 paradigma/mayıs2011 Makale

Page 39: Paradigma Mayıs 2011

5. Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumu Prizren’de Düzenlendi

5. Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumu, Türkoloji biliminin ad yapmış bilim adamlarını Kosova’da ağırladı. 12 Nisan 2011 tarihinde törenli bir şekilde çalışmalarını başlatan BAL-TAM Sempozyumu, son uluslararası bilim buluşmasından bu yana ebediyete intikal etmiş, dünya barışı ve insanlığın refahına bilimsel çalışmalarıyla hizmet etmiş bilim adamlarının aziz hatıraları anısına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından sempozyuma gönderilen tebrik mesajları okundu. Okunan tebrik mesajları arasında T.C. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Hırvatistan eski Cumhurbaşkanı Stjepan Mjesiç ve Rusya Bilimler Akademisinin kutlamaları vardı.

Prof. Hafız: “Onuncu yılımıza dört büyük dev eserle girmenin mutluluğunu yaşıyoruz”

BAL-TAM Genel Başkanı Prof.Dr.Nimetullah Hafız, açılış konuşmasında, BAL-TAM’ın kuruluş

tarihçesi ve gerekçelerinden bahsederek, BAL-TAM’ın sempozyumların ilkinde 32, ikincisinde 70, üçüncüsünde 80, dördüncüsünde ise 120 bildiri sunulmasını sağlayarak, Türklük biliminin her dalında birbirinden değerli, özgün, gerçekçi ve yenilik getiren bildiriler ortaya konduğunu vurguladı. Merkezlerinin onuncu yıldönümüne sempozyum bildirileri kitaplarını yayınlayarak dört büyük dev eserle girmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Prof. Hafız, bu neticenin bütün yorgunluklarını alıp götürdüğünü vurguladı. 5. Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumunun düzenlenmesinde katkıları geçen kurum ve bireylere teşekkür eden Prof. Hafız, bundan sonraki sempozyumları Makedonya, Arnavutluk, Bulgaristan, Slovenya, Romanya, Türkiye ve Macaristan gibi dost ülkelerde düzenlemeyi arzu ettiklerini kaydetti. Hafız, bu şekilde dil, din, ırk farklılığı gözetmeden, bilim adamları olarak birlikte çalışabilmelerinin mümkün olacağını; ortaya konacak eserlerin genç kuşaklara ilham kaynağı oluşturacağının altını çizdi.

Enis Tabak

BAL-TAM Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi’nin iki yılda bir düzenlendiği “Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumu”nun beşincisi 12-16 Nisan 2011 tarihlerinde Türk Dil Kurumu (TDK) işbirliğiyle Prizren’de düzenlendi. Sempozyuma 15 ülkeden katılan yaklaşık yüz bilim adamı tarih, kültür tarihi, dil, edebiyat, halk bilimi, sanat tarihi, müzikoloji alanlarındaki bildirilerini sundular.

HaberAnaliz paradigma/mayıs201139

Page 40: Paradigma Mayıs 2011

Prof. Akalın: “BAL-TAM’ın çalışmaları Güneydoğu Avrupa Türkolojisi için önemli”

BAL-TAM çalışmalarının Güneydoğu Avrupa Türkolojisi için öneminden bahseden Türk Dili Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Akalın, TDK’nın kuruluşu ve çalışmalarından geniş bilgi verdi. Dünyada Türkçeye ilginin arttığına dikkati çeken Akalın, bu ilginin Türkoloji çalışmalarına da yansıdığını söyledi. Türkçenin tarih boyunca Balkanlar’da da diğer dilleri etkilediğini belirten Akalın, TDK’nın Türkçenin yaygınlaşması ve Türkoloji çalışmalarının devam etmesi için desteklerini sürdüreceklerini ifade etti.

Yılmaz: “TİKA’nın 29 ülkede Türkolojiye desteği sürüyor”Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı temsilen sempozyum açılış törenine katılan TİKA Başkan Vekili Mehmet Yılmaz, Başbakan Erdoğan ve Devlet

Bakanı Faruk Çelik’in selamlarını iletti. TİKA’nın 29 ülkede Türkoloji faaliyetlerini desteklediğini söyleyen Mehmet Yılmaz, desteklenen Türkoloji bölümleri arasında Priştine Üniversitesi Türkoloji Bölümünün bulunduğunu da belirtti. Türkiye ve yurt dışında toplam 70 öğretim üyesinin TİKA tarafından desteklendiğini bildiren Yılmaz, TİKA’nın bu bölümlere kadro yetiştirilmesi ve bölümler çerçevesinde düzenlenen faaliyetlere destek sunduğunu kaydetti.

Büyükelçi Ozan: “Kosova ve Türkiye arasında iyi ilişkilerin en önemli unsuru Kosova Türkleri ve Türkçedir”

T.C. Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, Türkiye ve Kosova arasında çok özel ve iyi ilişkilerin varlığına dikkati çekti. Bu işbirliğin kültürel alanda da mükemmel olduğunu vurgulayan Büyükelçi Ozan, siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin giderek daha da derinlik kazandığını

söyledi. Ozan, bu ilişkilerin en önemli unsurunun Kosova’da Türk topluluğu ve Türkçenin yaşatılması oluşturduğunu ifade etti. Çok uluslu yapısıyla Prizren’in Kosova, hatta Balkanlar için örnek olabileceğini söyleyen Büyükelçi Ozan, Kosova Türk toplumunun Kosova’yı sahiplendiğini ve sayılarına nispeten Kosova’ya kat kat üstüne katkıda bulunduklarını vurguladı. “Türk dili Balkan coğrafyasında tarihi ve kültürel mozaiği bir arada tutan en önemli öğelerden biridir” diyen Büyükelçi Ozan, düzenlenen sempozyumun önemine işaret ederken, organizasyonu gerçekleştiren Prof. Dr. Nimettullah Hafız ve Prof. Dr. Tacide Hafız’ı kutladı.

Protokol konuşmalarının ardından Prof. Dr. Osman Sertkaya “Balkan Türkolojisi, Sınırları ve Geleceği” ve Prof. Dr. İlber Ortaylı “Balkanlarda Türk Tarihi ve Türkoloji” konulu açılış sunumlarını yaptılar.

Prof. Ortaylı: “Kültürel ilişkilerimiz tarihi okumaktan başlar”

Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı konuşmasında, “Balkanlar üzerindeki kültürel ilişkilerimiz bu ülkenin tarihini okumaktan başlar. Kosova’da Osmanlı hakimiyeti 523 sene devam etmiştir. Bu demektir ki, Türk dili ile Balkan dilleri arasında muhteşem bir bilgi alışverişi olmuştur. Bu alışverişten doğan dil meselelerini Tursizimler ve Balkanizimlerin karşılıklı etkisini hala tam tespit edebilmiş değiliz ve beklide ilmimizin konusu bu olacak. Hiçbir zaman da bu tespit tamamlanamayacak” dedi.

BAL-TAM’ın onuncu yıldönümünde katkısı geçenler ödüllendirildiAçılış sunumlarının ardından ödül törenine geçildi. Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi, kuruluşunun 10. yıldönümünde Merkezin çalışmalarına ve uluslararası sempozyumlarına maddi ve manevi katkılarını esirgemeyen Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’u, Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’u, TÜRKSOY Uluslararası Türk Kültürü

Topkapı Sarayı Müzeler Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı bildirisini sunarken.

40 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 41: Paradigma Mayıs 2011

Teşkilatı’nı, Elginkan Vakfı’nı, ERBER Şirketi’ni, Türk Ekonomi Bankası’nı, Hırvatistan Cumhurbaşkanı Styepan Mesiç’i ve Kültür Danışmanı Maja Kocijan’ı, Karadağ Kültür Bakanlığı ve Dönemin Kültür Bakanı Vesna Kilibarda’yı, Karadağ Kültür, Yüksek Eğitim Tekonoloji Bakanlığı adına Bojidar Şekularac’ı, Bosna Hersek

Hükümeti Ulaşım Eşbaşkanı İsmail Şariç’i, Birlik Basım Evi Sahibi Ruhi Metin’i, T.C. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı ve Kosova Türk Tabur Görev Kuvvet Komutanlığı ikinci dönem komutanı Yarbay Kahraman Güneş gibi kurum ile kişileri özel bir ödülle onurlandırdı. Açılış törenine katılan ödül sahiplerine ödülleri takdim edilirken, özürlü mazeretleri yüzünden törene iştirak edemeyenlere, ödüllerinin ileri bir tarihte uygun bir vesileyle kendilerine takdim edileceği vurgulandı.

Prof. Halman ve Prof. Kaçar’ın sunumları büyük beğeni topladı

Açılış töreni özel programında Prof. Talat Halman “İlk Çağlardan Bugüne Türk Aşk Şiirleri - “TÜRK’ÜN AŞKI” adlı sunumu büyük beğeni topladı. Konuşmasında, “Prof. Dr. Nimetullah Hafız Türkoloji bilimi için tanrının bir nimeti, Prof. Dr. Tacida Hafız da başımızın tacıdır” diyen Prof. Halman, her iki BAL-TAM kurucusunun bilime sunmuş oldukları hizmetleri adına misafirleri ayakta alkışlamaya davet etti. Halman, sunumunda ilk çağlardan,

günümüze kadar en güzel aşk şiirlerini, Türk’ün aşkını ve kadın erkek ilişkilerini komik-romantik bir dille anlattı. Prof. Halman’ın ardından Prof. Dr. Gülçin Yahya Kaçar’ın sunduğu ud resitalinde Türk sanat müziğinden seçkin eserleri yer aldı. Açılış töreninden sonra davetlilere kokteyl verildi.

Sempozyum çalışmaları üç gün sürdü

Açılış töreninden sonra sempozyum çalışmaları (13 ila 15 Nisan 2011 tarihlerinde) üç gün boyunca Prizren Xhemajli Berisha Kültürevi salonunda sürdürüldü. Avrupa, Balkanlar ve Orta Asya’dan katılan çok değerli hocalar tarih, kültür tarihi, dil, edebiyat, felsefe, sanat tarihi, müzikoloji, halkbilimi ve Türklük bilimi gibi alanlarda bildirilerini sundular. İlgilenenlerin dinletisine açık olan sempozyum çalışmaları, Türkoloji ve yardımcı disiplin dallarına yeni ufuklar, yeni tartışmalar getirdi.

Türklük Bilimi bölümünde genel olarak Türkoloji bilimi ve BAL-TAM’ın çalışmaları değerlendirildi. Özellikle Macaristan’dan katılan Macaristan Bilim ve Sanatlar Akademisi’nden Prof. Dr. Györg Hazai, “Türkolojide Bilgi Akımının Dünü ve Bugünü” konulu bildirisinde, Türkoloji biliminde kaynakların önemine değinirken, genç kuşak akademisyenlerin Türkoloji bilimindeki gelişmeleri takip etmediklerini söyledi. Prof. Hazai, bu yüzden Türkoloji bilimiyle ilgili verilerin tek bilgi tabanında toplanmasının önemine dikkati çekti.

Türkiye’den katılan Dr. Yaşar Kalafat, BAL-TAM’ın çalışmalarının değerlendirirken, Türkoloji bilimi stratejik içeriğinde ve bölgedeki kültürel kimliğin korunmasında BAL-TAM ve çalışmalarının önemli bir faktör olduğunun altını çizdi.

Tarih seksiyonunda birbirinden değerli 17 bildiri sunuldu. Diğerleri arasında Prof. Dr. Feti Mehdiu’nun sunduğu “Birkaç Türk ve Arnavut Kaynağında Halil Patrona

Ayaklanmasının Sosyal-Etik Boyutu” adlı bildiri konuya yeni bir boyut getirdi. Prof. Dr. Fetih Mehdiu’ya göre, Halil Patrona tarafından 1730 yılında yönetilen bu ayaklanma değişik şekillerde ele alınmış ve yorumlanmıştır. Dünyanın değişik dillerinde ve değişik şekillerde bu konu üzerine araştırmalar ve çalışmaların gerçekleştirildiğini kaydeden Prof. Mehdiu, bu çalışmalarda, Halil Patrona’nın ünlü ayaklanmasının nedenlerinin ahlaki ve sosyal boyutunun hak ettiği düzeyde ele alınmadığını vurguladı. Bu olayla ilgili Türk ve Arnavut kaynaklar üzerine yaptığı incelemelerde, öne sürülenin aksine, Halil Patrona olayının saraya ve sultana yönelik klasik bir direniş olmadığını ifade eden Mehdiu, konunun aslında çok farklı bir gerçeği barındırdığını öne sürdü. Mehdiu’ya göre, Halil Patrona ayaklanması ve taleplerinin, İslami etik savunması ve “Malikane” vergisiyle yükümlü olan halkın endişelerini taşıyan bir nitelik barındırdığını ortaya koydu.

Tarih bölümünde Prof. Dr. Božidar Šekularac, Karadağ devletinin Türkiye ile ilişkilerini irdelerken, Karadağ Devlet Arşivi Müdürü Stevan Radunović, Türk ve Karadağ ilişkilerine dair Karadağ Devlet Arşivindeki kaynaklar üzerinde durdu. Bunlardan mada Rusya Bilimler Akademisinden Prof. Dr. Elfine Sibgatulina “Rusya Müslümanları Basınında Balkan Savaşları” isimli tebliğini sundu. Bu seksiyonda dikkati çeken konular arasında Prof. Dr. Reşat Genç’in “Atatürk ve Balkanlar” adlı bildirisi de yer aldı.

14 tebliğin yer aldığı kültür tarihi seksiyonunda Belgrat Üniversitesinden Prof. Dr. Nikola Samardžić’in “II. Osman Dönemi: Birinci Barok Devrimi midir?”, Fransa’dan Michael Bozdemir’in “Bir Kosova Sempozyumu Hakkında”, Priştine Üniversitesinden Fetnan Derviş’in “Atasözlerinden Tarih Yazmak: Osmanlı Devleti’nin Yıkılış Dönemiyle İlgili Arnavut Atasözleri” ve Assoc. Prof. Dr. Milazim Krasniqi’nin “Osmanlı İdaresinin Arnavutlar Arasındaki Tarihi ve

HaberAnaliz paradigma/mayıs201141

Krasniqi: “Kosova Savaşı Sırpların Kosova’daki kaderlerinin tarihini ve geleceğini belli etmiştir. Arnavutlar 14. yy.’da Osmanlı İmparatorluğuna Sırplar tarafından asimile edilen bir halk olarak girmekte, 19. yy.’ın sonunda ve 20. yy.’ın başlarında Osmanlı İ m p a r a t o r l u ğ u n d a n birleştirilmiş bir ulus olarak çıkmışlardır”.

Page 42: Paradigma Mayıs 2011

Kültürel Sonuçları” adlı bildirileri büyük ilgiyle dinlendi. Özellikle, Assoc. Prof. Dr. Milazim Krasniqi’ye göre, Osmanlıların Balkanları fethetmesi konusu irdelenirken, Osmanlı idaresi Balkanlara intikal ettiğinde ve geri çekildikten sonra Arnavutlar nasıl bir durumda idiler ve nasıl bir konuma geldiklerini ortaya koyan karşılaştırılmalı bir metodoloji kullanılmalıdır.

Krasniqi sunumunda, “Kosova savaşı söz konusu olunca, bu olayla ilgili Arnavutların Sırplarla aynı anlayışa sahip olmalarını anlamak mümkün değildir. Çünkü Sırpların kaderlerini tayin eden bu savaşla ilgili hayal kırıklığına uğramaları yönündeki gerekçe ve nedenlerini anlamak gerçekçidir, mümkündür. Ama Arnavutların bu savaşı aynı konu ve yaklaşımla ele almalarını, gerekçelerini anlamak mantıksızdır. Çünkü, Arnavutlar ortaçağ Sırp devletinde etnik ve kültürel olarak parçalanma sürecinde idiler. Sırpların ulusal ve mitolojik ideolojilerinin temelini ve tamamını Kosova Savaşı oluşturmuştur. Bu savaş, Sırpların Kosova’daki kaderlerinin tarihini ve geleceğini belli etmiştir. Arnavutlar 14. yy.’da Osmanlı İmparatorluğuna Sırplar tarafından asimile edilen bir halk olarak girmekte, 19. yy.’ın sonunda ve 20. yy.’ın başlarında Osmanlı İmparatorluğundan birleştirilmiş bir ulus olarak çıkmışlardır. 16. yy.’da Arnavut bölgelerinde resim sanatında büyük bir gelişme yaşandı. En önemli gelişmelerden biri büyük Arnavut ressam Onufri, bilhassa Berat civarında olmak üzere 16. yy.’ın sonunda ve 17. yy.’ın başlarında kilise ve manastır duvarlarının resmedilmesini yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda, 16. yy.’ın güçlü çatısı altında Hıristiyan Arnavut edebiyatının gelişmesi bir o kadar muhteşemdir. Neden Sırp, Bizans, Bulgar yada Roma döneminde Arnavut dilinde hiçbir Hıristiyan literatürü yoktu ve yaratılmadı? Osmanlıda meydana gelen kimi kültürel gelişmeler, Arnavutlar аrasında kültürel olguyu sağlamlaştırdı. Bu olgu daha sonraları Ulusal Doğuş dönemini hazırladı” sözlerine yer verdi.

Dil bölümünde, Türkoloji biliminin duayeni Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, “Balkan Türkçesi Ağızları İle Türkiye Türkçesi Ağızları Arasında Sosyo-Lenguistik Açıdan Bir Karşılaştırma” adlı bildirisini sundu. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un “Kat” Kelimesinin Coğrafi ve Semantik Yolculuğu Üzerine” adlı bildirisi ilgiyle takip edildi. Edebiyat bölümünde 22 bildiri sunulurken, Prof. Dr. Dursun Yıldırım’ın “XVIII. yüzyılda Balkan Türkülerinin Anlattığı Hayat”, Prof. Dr. İnci Enginün’ün “20. yy. Edebiyatında Balkanlar” ve Prof. Dr. Bilge Ercilasun’un “Şar Dağı’nın Kurtları” Romanı Üzerinde Düşünceler”i adlı bildirileri sunuldu. Diğerleri arasında Polonya’dan Prof. Dr. Danuta Chmielowska, Sırbistan’dan Prof. Dr. Mirjana Marinković ve Kosova’dan Taner Güçlütürk kendi ülkelerindeki Türk edebiyatı yaratıcılığı nitelikleri ve yayıncılık çalışmalarından bahsettiler. Bu seksiyonda beğeni toplayan bildirilerden biri Karadağ’dan Prof. Dr. Novak Kilibarda’nın “Karadağlı Sözlü Epik Şiirinde Homer Tarafsızlığı” adlı bildirisi oldu. Prof. Kilibarda’ya göre, Karadağ halk şiirinde Türk askeri kahraman sıfatıyla tanıtılmaktadır. “Bu şiirler okunurken şairi sanki Karadağlı değil de Türk olduğu düşünülebilir” diyen Kilibarda, Ortodoks kilisesi ve siyasi iktidarın etkisinin görülmediği bu dönemde, söz konusu halk verimlerinin Karadağ halk ve aydınının algısındaki Türk olgusunu en iyi şekilde yansıttığını söyledi.

Sanat tarihi, müzikoloji ve halk bilimi bölümlerinde 10 bildiri daha sunuldu. Bu bölümler içerisinde özellikle Prof. Dr. Yalçın Yüregir’in “Bella Bartok’un Türk Musikisi Araştırmaları” tebliği ilgi buldu. Prof. Yüregir’e göre, Türk müziği üzerine araştırmalar yapan Bella Bartok, Macar ve Türk halk müziğinde önemli ölçüde benzerlikler bulmuştur. Bu bölümde Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu’nun “Osmanlı Mimarisinde Başkent ve Eyalet Üslupları” adlı sunumu da gerçekleşti.

Kapanış oturumunda sempozyum çalışmalarını başarılı değerlendiren

katılımcılar, beşinci sempozyumuna erişen BAL-TAM’ın bu aşamadan sonra çalışmalarını profesyonel imkanlar içerisinde sürdürmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkati çektiler. Ertesi gün Kosova gezisine çıkan sempozyum katılımcıları Kosova’nın tarihi ve kültürel mekanlarını ziyaret ettiler. Priştine gezisi sırasında T.C. Priştine Büyükelçisi Songül Ozan’ın misafiri olarak, elçilik rezidansında ağırlandılar. Sempozyum, geziden sonra düzenlenen özel akşam yemeğiyle son bulurken, katılımcılar Kosova’dan unutulmaz izlenimlerle ayrıldılar.

BAL-TAM’ın 10. kuruluş yıldönümü

2001 yılında Prizren’de kurulan BAL-TAM, on yıl içerisinde bir edebiyat buluşması ve beş büyük uluslararası Türkoloji sempozyumunu düzenledi. Uluslararası Balkan ve Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumlarının ilki 2001 yılında Kosova’da, ikincisi 2002 yılında Bosna Hersek’te, üçüncüsü 2003 yılında Karadağ’da, dördüncüsü 2007 yılında Hırvatistan’da ve beşincisi 2011 yılında Kosova’da düzenlendi. BAL-TAM çatısı altında yılda iki defa yayınlanan uluslararası hakemli “BAL-TAM Türklük Bilgisi” (Türkoloji bilimi) dergisinin 14 sayısı gün yüzünü görürken, 15. sayısının yayın hazırlıkları devam etmektedir. BAL-TAM yayınları çerçevesinde Türkoloji ve yan bilim dallarının değişik disiplinleri alanlarında şimdiye kadar 18 kitap yayınlanırken, 2006 yılında dönemin T.C. Yüksek Öğretim Kurumu Başkanı Erdoğan Teziç’in katılımıyla idari binasının açılışını gerçekleştirmişti. Merkezin diğer önemli etkinliklerini bilimsel araştırmalar, öğretim, kütüphanecilik ve arşivcilik çalışmaları oluşturuyor.

42 paradigma/mayıs2011 HaberAnaliz

Page 43: Paradigma Mayıs 2011

Balkanlarda Türkoloji Çalışmaları

Dr.Taner GüçlütürkPriştine Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi

Balkan Türkolojisinin tarihsel gelişimi henüz layıkıyla yazılmış olmasa da, Balkanlarda Türkoloji eğitim ve araştırma çalışmalarına göz attığımızda, Balkanların Macaristanlı Vambery’den (1832-1913) bu yana çok önemli bir Türkoloji geleneğine sahip olduğu görülür. Özellikle Osmanlı Türkçe-si, Kıpçakça, Çuvaşça vb. Türk dilleri üzerine nitelikli çalışmalarla bir okul niteliği kazanan Macar Türkolojisi, Kunos, Pröhle, Gom-bocz, Rasonyi, Nemeth, Eckmann, Ligeti, Kakuk vb. Türkologların Türklük bilimine önemli katkılarda bulundukları; kurumsal olarak da ilk Türkoloji kürsüsünün 1870 yılında (Budapeşte’de) Macaristan’da kurulduğu görülmektedir.

Balkanlarda Türkoloji araştırmalarının 19. yüzyılın ilk yarısında başladığı söylenebilir. Türkoloji veya Şarkiyat bölümleri bünyesinde ilk Türklük bilimi kürsül-eri 20. yüzyılın başlarından itibaren kurulmuştur.

1924 yılında Belgrat’ta Prof. Dr. Fe-him Bayraktareviç ve 1932 yılında Zagrep’te Prof. Dr. Aleksandar Olesnicki’nin başkanlığında kurum-sal olarak Hırvatistan ile Sırbistan’da yürütülmeye başlayan Türkoloji çalışmaları, 1954 yılında Prof. Dr. Nedim Filipoviç başkanlığında Bos-na Hersek-Sarayevo Üniversitesi’nde, 1973 yılında itibaren Kosova-Priştine Üniversitesi’nde Prof. Dr. Hasan Kaleşi ve Süreyya Yusuf başkanlığında kurulan Şarkiyat Bölümünde; aynı üniversitede 1988 yılında Prof. Dr. Nimetullah Hafız başkanlığında kurulan Türkolo-ji Bölümünde, 1976-77 yılında Prof. Dr. Oliviera Yaşar Naste-va başkanlığında Makedonya-Üsküp’ta kurulan Türkoloji Bölümü, Türk dili ve edebiyatı eğitimi veren kurumlardır.

Bulgaristan’da ilk Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 10 Ekim 1952 tar-

ihinden itibaren Sofya Üniversitesi Filoloji Fakültesinde, daha sonraları 1961 yılında Plovdiv “Paissi Hilen-darski” Üniversitesi ve 1992 yılında kurulan Şumen Üniversitesi’nde Türk dili ve edebiyatı eğitimine geçmişlerdir. Romanya’da ise 1970’li yıllardan bu yana Bükreş Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakül-tesindeki Türkçe Bölümü dışında Köstence’de “Ovidius” Üniversi-tesi Dil, Edebiyat ve İlahiyat Fakül-tesi, Balkan ve Slav Dilleri Kürsüsü bünyesinde Türkçe Bölümü de bulunmaktadır.

Yakın zamanda (1995 yılında) Arnavutluk’ta Tiran Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi Balkan ve Slav Dilleri Bölümü Bünyesi altında Türk Dili Bölümü ile Yunanistan’da Atina Üniversitesi Felsefe Okulun-da 2003/04 akademik yılından itibaren Türkçe ve Modern Asya Eğitimi Fakültesi kurulmuştur.

Günümüzde Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa coğrafyasında Türkoloji eğitim çalışmaları, Ma-caristan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Yunanistan gibi ülkelerde, kurumsal olarak devlet ve yeni kurulan özel

üniversite bölümlerinde, araştırma merkezlerinde ve bireysel çalışmalar düzeyinde yürütülmektedir.

Balkanlarda Türkoloji çalışmalarına genel bir bakış atıldığında, bu bölümlerin ortak odak noktasını Türk dili ve edebiyatının eğitim-öğretimi oluşturmaktadır. İlk dönemlerde ciddi çalışmalar ve araştırmalar yürüten bu bölümleri, bir süre son-ra bulundukları ülkelerin siyasi ve eğitim politikalarının önemli ölçüde etkilediği; çalışmaların nitelik ve niceliğini belirlediği, bu çalışmaları o doğrultuda yönlendirdiği görülmektedir. Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra kurulan yeni küçük devletlerin, yeni sisteme geçiş sırasında yaşadıkları sıkıntılar yüksek eğitime de yansımış, eğitim ve araştırmaların niteliğini önemli ölçüde etkilemiştir. Günümüzde bilimsel ilişki ve işbirliği platformu, öğretim görevlilerinin birbiriyle bi-reysel ilişkileri düzeyinde kaldığı, kurumsal anlamda herhangi bir resmi işbirliği ve platformu olma-yan Türkoloji bölümleri ve Balkan Türkologları; 2000 yılında ku-rulan, merkezi Kosova’da bulu-nan BAL-TAM, Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi çatısı altında buluşmaktadır.

Makale paradigma/mayıs201143

Page 44: Paradigma Mayıs 2011

Merkez, Balkan Türkoloji eğitim kurumlarını ve emektarlarını, bilimsel araştırmalar, bilimsel yayıncılık ve uluslararası Türkoloji sempozyumları çerçevesinde koor-dine etmekte, bir araya getirme-kte, işbirliği platformu açığını ka-patmaya çalışmaktadır. Bugüne kadar akademik kitap yayıncılığı ile Türkoloji araştırmalarını uluslararası

hakemli “BAL-TAM Türklük Bilgisi” dergisinde toplayan söz konusu merkez, Kosova, Bosna Hersek, Karadağ ve Hırvatistan’da, beş uluslararası Türkoloji sempozy-umu düzenledi. Priştine Üniver-sitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Türkoloji eğitimi veren ikinci bir kurma sahip olan Kosova Türkolojisi çalışmaları, Türkoloji eğitimi ve araştırmalarına odaklanmış durumdadır.

Dolayısıyla Balkan Türkolojisi içer-isinde köprü ve himaye görevi gören Kosova Türkolojisi, son on yıl içerisinde faal etkinlikleriyle bilim çevrelerinin dikkatini üzerine çeken bir konumda bulunmaktadır. 12-17 Nisan 2011 tarihlerinde beşincisi Prizren’de düzenlenen “Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumu”nda özellikle Kosova Türkolojisinin bu konumuna dikkat çekildi ve BAL-TAM’ın bu aşamadan sonra çalışmalarının daha fazla desteklenerek, profesyonel imkanlar içerisinde sürdürmesinin kaçınılmaz olduğunun altı çizildi.

Balkan Türkolojisinde bir gele-nek halini alan, Türklük bilimi ve yan disiplin alanlarını, tarih, kül-tür tarihi, dil, edebiyat, felsefe, halk bilimi, sanat tarihi, eğitim, müzikoloji araştırmalarını kap-sayan “Uluslararası Güneydoğu Avrupa Türkolojisi Sempozyumları”;

Balkan ve dünya Türkologlarının ilgisini toplamaya devam ederek, son sempozyumuna yüz ellinin üz-erinde bilim adamının başvuruda bulunduğu bir düzeye erişmiş durumdadır. Ayrıca Sempozyumun ev sahipliğini yapan ülkelere göre, onlara özgü konularıyla özel bir seksiyon adamaktadır. Değerli bilim adamlarının, birbirinden ilginç ve yeni konuları ile iştirakiyle Türklük bilimi otağı niteliğine sahip sem-pozyum, sunulan bildirileri kitap olarak yayınlayarak Türkoloji, Bal-kanoloji ve dünya biliminin hizme-tine sunmaktadır. Balkan halkları tarihindeki Türklük ve Osmanlı ile ilgili çarpıtılmış, ön yargı ve ispatlanmayan iddialara dayanan bilgileri, bilimsel verilere ve belgelere dayanarak çürütüp gerçeklere kavuşturan BAL-TAM Sempozyumları ve araştırmaları, Balkan ülkelerini dolaşarak, o ül-kelerde Türkoloji çalışmalarını hareketlendirmekte, o ülkelerin bilim adamlarının çalışma ve araştırmalarıyla, arşivlere gömülmüş gerçekleri onlar aracılığıyla gün ışığına çıkarmaktadır.

Oradaki kurumların yürüttüğü çalışmalara katkıda bulunmakta, Balkanlar ve Güney-Doğu Avrupa coğrafyasının çeşitli bölgelerine yerleşerek uygarlıklar kuran Tür-klerin, Osmanlı öncesi, Osmanlı idaresi sırasında ve Osmanlı sonrasında bıraktığı mirası bilim-sel yöntemlerle araştırmakta ve değerlendirmektedir. Ortak tari-hi ve kültürel değerleri ön plana çıkararak bölge halklarını istik-rara kavuşturmak, birbirlerine olan güveni ve dostluğu yeniden güçlendirmek; dolayısıyla, dünyanın ve insanlığın daha güzel olabilmesi için evrensel mücadelelerle, bilimsel gerçeklerle dünya barışına katkıda bulunmaya çalışmaktadır.

Bu bakımından, yaşanan bütün sıkıntılara rağmen bilhassa son on yıl içerisinde Türkoloji ve bilim dünyasının ilgisini çekmeye devam eden Balkan Türkolojisinin iddialı, ciddi ve ses getiren çalışmaları daha fazla desteklenerek, jeostratejik ko-numa sahip bölgenin siyasi, ekono-mik ve sosyokültürel yapısına pozitif

44 paradigma/mayıs2011 Makale

“Balkanlarda Türkoloji araştırmalarının 19. yüzyılın ilk yarısında başladığı söylenebilir. Türkoloji veya Şarkiyat bölümleri bünyesinde ilk Türklük bilimi kürsüleri 20. yüzyılın başlarından itibaren kurulmuştur”.

neticeleriyle bir hizmet olarak dön-meye devam etmelidir. Bu olumlu dönüşümler 21. yüzyıl uygarlığında bütün güney doğu Avrupa ülkelerin-in ve insanlığın arzuladığı samimi, hümanist bir beklentidir.

Page 45: Paradigma Mayıs 2011

Kosova’da Türk Filmleri Haftası Düzenlendi

Kosova’da Türk Filmleri Haftası 15 ile 19 Nisan tarihlerinde düzenlendi. Kosova ile Türkiye arasında mevcut derin tarihi ve kültürel bağların yansıması olarak üçüncüsü düzenlenen Priştine Türk Filmleri Haftası, çerçevesinde Türk filmleri ilgiyle izlendi.

Priştine Türk Filmleri Haftası’nın açılışı, 2010 yılı yapımı ‘Ejder Kapanı’ filmi ile gerçekleştirildi. Açılış törenine Kosova Eğitim Bakanı Ramë Buja da katıldı.

Türkiye’nin Priştine Büyükelçisi Songül Ozan, dost bir ülke olan Kosova’da Türk film ve dizilerinin büyük bir beğeni ile izleniyor olmasından memnuniyet duyduğunu ifade etti. Kosova Eğitim Bakanı Ramë Buja ise Kosova’da bu tür etkinliklerin düzenlenmesinden memnuniyet duyduğunu ifade ederek bu tür etkinliklerin geleneksel hale gelip 33’üncüsünün de düzenlenmesini istedi. 35 mm formatında Türk filmleri, en geniş kitleye hitap edilebilmesi amacıyla, bütün seanslarda İngilizce ve Arnavutça altyazılı olarak gösterildi. Türkiye Cumhuriyeti

Priştine Büyükelçiliği tarafından düzenlenen diğer sosyal faaliyetler gibi bu etkinlik de sinemaseverlere ücretsiz olarak sunuldu

Açılış öncesi düzenlenen basın toplantısında T.C. Priştine Büyükelçisi Songül Ozan yaptığı açıklamada, kablo ve uydu üzerinden Türk dizi ve televizyonlarının beğeniyle izlendiğinden memnuniyet duyduklarını dile getirdi. Büyükelçi Ozan, özellikle Balkanlarla olan kültürel ve tarihi bağların, bu dizi ve filmlerin izlenmesinde en önemli husus olduğunu söyledi.

Gösterime giren filmler arasında Ejder Kapanı, Eşkiya, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Acı Hayat, Vizontele ve Romantik Komedi yer aldı.

Paradigma

Kosova’da üçüncüsü düzenlenen Türk filmleri Haftasında 6 film gösterime girdi. Uydu antenlerle Türk programlarını ve popüler dizileri takip eden Kosovalılar, Türk filmlerini sinemada da izleme fırsatı yakaladı.

“”

Kültür-Sanat paradigma/mayıs201145

Page 46: Paradigma Mayıs 2011

İfade Biçimi: Fotoğraf!

Kosova’da fotograf sanatının ne durumda olduğu konusunda bir değerlendirme yapar mısınız? Bu sanat dalı gelecekte nasıl bir perspektif sunuyor?

Kosova’da şansımıza görsel sanatların, hiç de küçümsenemeyecek seviyede kendine özgü değerleri var. Kosova bu duruma bir yandan Kosovalı çağdaş sanatçıların, dünya sanatçıları ile, Güneydoğu Avrupa bölgesi ile işbirliği çerçevesinde yapılan çeşitli projeler kapsamında yoğun bir iletişim halinde olmalarından kaynaklanmaktadır; öte yandan ise Kosova’nın geçmişten gelen bir birikim ve geleneğin de etkisi büyüktür. Çünkü Kosova’da diğer bazı tekli yönetimlerde olduğu gibi görsel sanatlar engellenmemiş, tam aksine geçmiş on yıllarda değişik formlarda desteklenmiştir. Fotograf

sanatının iyi bir perspektifi olacağına inanıyorum.

Çağdaş sanat alanında Kosova’da gerçekleşen festivaller ve etkinlikler yeterli mi?

Sanat için hiçbir zaman yeterli diye nitelendirelebilecek bir zirve noktasından bahsedilememesine rağmen, Kosova’da bu alanda savaştan sonra önemli adımların atıldığını ve önemli etkinliklerin düzenlendiğini söyleyebiliriz.

Kosova’da sanatçıların karşılaştığı en büyük sorunlar neler? Finansman desteği midir yoksa konusal sıkıntılar da mevcut mudur?

Paradigma

Hayata bakış açısı ve ifade biçimi fotograf olan sanatçı Burim Myftiu’nun Kaos’ta Utopya adlı mini bir retrospektif sergisi açıldı. Burim’le sergiyi ve Kosova’da sanatı konuşurken ünlü fotografçı Ara Güler’in de sergisinin açılacağı müjdesini aldık. Burim özetle, Kosova’da çağdaş sanatlar ve sanatçılar var, altyapı da var özellikle savaştan sonra etkinlikler bakımından da önemli adımlar atıldı ancak kurumsal bir destek yok; çok ünlü etkinlikler bile finansal zorluklarla düzenleniyor diyor.

46 paradigma/mayıs2011 Kültür-Sanat

Page 47: Paradigma Mayıs 2011

Sanata verilen önem ile Kosova’da görsel sanatın desteklenmesi konusu kıyaslandığı zaman bunun son derece yetersiz olduğunu görürüz, özellikle kurumsal destekler oldukça sınırlıdır.

Sergiler ve sanatsal aktiviteler oldukça azdır ve maddi sıkıntılar altında gerçekleştirilmektedir. Bu yıl büyük zorluklarla düzenlenen çağdaş sanatçı Muslim Mulliqi’nin yıllık sergisinden bahsedebiliriz. Dünyadaki 100 en aktüel sanatçı arasında sayılan Anri Sala’nin da katılmasına rağmen etkinlik zorluklarla karşılaşmıştır. Maddi sıkıntılar Kosova’da sanatın gelişmesine en büyük engeli teşkil etmektedir. Politikacıların unutmaması gerekir ki bir bölgenin en iyi elçileri sanatçılarıdır.

Serginizde Ara Güler’i çektiğinizi gördüm. Ara Beyle tanışıyorsunuz her halde. Bize bu konuda bilgi verir misiniz?

Ulusal Sanat Galresinde açtiğim bu mini retrospektif sergisi “Utopia ne Kaos” (Kaos’ta Utopya)’da, Ara Güler de var. Kendisiyle 6 yıl önce İstanbul’da tanışma şansına eriştim. Beni kendi galerisine davet etti. Fırsattan istifade ederek birkaç fotografını da çektim. Onu olağanüstü bir durumda iken yani dinlenirken fotograflama imkanına sahip oldum... aynı zamanda bir arkadaşanın - Gjon Mili - hemşehrisi ile birarada olmaktan duyduğu keyfi dile getirdi. Time Life Magazine için çalıştıkları zaman tanıştığı bu arkadaşı onun idolü ve arkadaşı olmuştu. Böylece bizim dostluğumuz başladı. Bizi ikimizin de konuştuğu ortak dil buşuşturdu: Fotograf!

Bir ay kadar önce İstanbul’daydım ve kendisine bu fotografı hediye ettim. Dedi ki: “Ünlü fotografçılaran çıkan çok sayıda fotografım var ama hiçbiri bununki gibi değil. Hiçbir fotografçı beni bu şekilde kendi galerimde çekmedi.” Teşekkür etmek için başka bir fotografı aldı ve benim için imzalayarak verdi, tıpkı Pikaso’nun zamanında Fransa’da görüştükleri zaman kendisine yaptığı gibi...

Üstad Ara bir ikon gibidir; Türk fotografının babasıdır. Onun dünya çapında, değişik dillerde yayınlanmış 55 kadar kitabı bulunmaktadır. Koleksiyon ve sergilerde de fotografları mevcuttur. Onun eski İstanbul fotografları büyük bir ulusal zenginliktir. ARA için konuşulduğu zaman İSTANBUL hatırlanır; İSTANBUL’A gittiğin zaman da ARA hatırlanır.

Galiba Ara Güler’in sergisini açmayı planlıyorsunuz bu konuda bilgi verebilir misiniz?

İstanbul’da kendisine Kosova’da bir sergi açılması teklifini götürdüm. Bana EVET veya HAYIR cevabı

yerine kaç fotografa ihtiyacın var diye sordu. Ve böylece ARA GÜLER sergisi, Eylül 2011’de Priştine’de Ulusal Sanat Galerisinde açılacak. “Yaşlılığım sebebiyle benim açılışa katılmam zor olacak” dedi ve ekledi “Ben uçakla seyahat etmiyorum, karayolu için ise Kosova İstanbul’dan oldukça uzak... sen serginin nasıl geçtiğini anlatırsın” ve gülümsedi. Sergi açılışı “Gjon Mili” sanat fotografları konkuru ile aynı tarihte açılacak. Bu onun da hoşuna gidecektir.

Dünyaca ünlü Fotoğraf Sanatçısı Ara Güler.

Kültür-Sanat paradigma/mayıs201147

Page 48: Paradigma Mayıs 2011

Burim Myftiu

Priştine Üniversitesinden mezun oldu ve NYIP - New York Institute of Photography’de uzmanlık yaptı. KAFK – Kolektiv i Artit Fotografik i Kosovës kurucularındandır. DOKUFEST uluslararası kısa film ve belgesel festivalinin kurucularından ve organizatörlerindendir. “Gjon Mili 2004 – 2010 Ödülleri” kuratörü – Sanatlar Galerisi – Priştine DOKUFOTO 2003, 2004 ve 2005 kuratörü – Uluslararası Fotograf Festivali – Prizren) Toplu ve kişisel sergilerde fotografları Avrupa, ABD, Asya vs. Yerlerde açılmıştır. Çalışmaları New York ve New Haven’da PABA galerisinde sergilenmektedir. – ABD Ülke çapında ve yurtdışındaki birçok film festivali ve fotograf yarışmalarında juri üyeliği yapmaktadır. KIPA - - Kosova Images Photo Agency kurucusudur. FIAP - Federation International de l’Art photographique bölge ve kosova temsilciliğini yürütmektedir. Avrupa Sanat Komisyonu Kosova kültür elçisidir.