100
Parlamento Hakimiyet Milletindir Aylık süreli yayın Mart 2015 Sayı: 23 TPB 9 772147 661000 23 ISSN 2147-6616 Nevruz: Toprak ananın bağrında yanan ateş...46 Büyük, gizemli ve efsanevi Sümela Manastırı ...54 Ayşenur İslam: Kadına karşı her tür şiddet ve istismarın önlenmesi öncelikli politikalarımız arasında yer alıyor ...30 Çanakkale: 100 yıl önce bir devrin battığı yer ...20

Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

  • Upload
    others

  • View
    2

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

ParlamentoH a k i m i y e t M i l l e t i n d i r Ayl ık sürel i yay ınMart 2015 Sayı: 23

TPB

9 772147 661000

2 3ISSN 2147-6616

Nevruz: Toprak ananın bağrında yanan ateş...46Büyük, gizemli ve efsanevi Sümela Manastırı...54

Ayşenur İslam: Kadına karşı her tür şiddet ve istismarın önlenmesiöncelikli politikalarımız arasında yer alıyor...30

Çanakkale: 100 yıl önce bir devrin battığı yer...20

Page 2: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette
Page 3: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

YAPIM

Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti.Uğur Mumcu Cad. 89/8 Çankaya/ANKARA

T: 0312 446 15 72 F: 0312 446 15 82

www.buyukharf.com.tr

BASKI

Özel MatbaasıBasım Yeri: Matbaacılar Sanayi Sitesi 1514. Sokak No: 6İvedik/Ostim/ANKARABasım Tarihi: 03.03.2015T: 0312 395 06 08

Mart 2015 Sayı: 23

Fiyatı: 20 TL/Kurum ve kuruluşlar için: 30 TL

Yerel süreli yayın

ISSN 2147-6616

Yayımlanan yazıların hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir. Makul alıntılar dışında izinsiz iktibas yapılamaz.

Büyükharf Bas. Yay. Tan. Dan. ve Org. Ltd. Şti. adına TPB Parlamento Dergisi Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Eren Safi

Yayın Koordinatörü Erbay Kücet

Editör Songül Baş

Yazı İşleriÇağla Taşkın

Deniz Varol

Elif Çelik

Gökçe Doru

İrem Coşkunseven

Nehir Öztürk

Nil Özben

Pınar Ünsal

Zeynep Yiğit

Katkıda BulunanlarDr. Ahmet Tetik

Hakan ArslanbenzerDr. Polat Safi

TasarımEvrim UluçaySinan Günçiner

Genel Koordinatörİsmail Demir

YAYIN KURULU

Yahya AKMAN Şanlıurfa Milletvekili

Cahit BAĞCIÇorum Milletvekili

Kadir Ramazan COŞKUNGenel Sekreter19. Dönem İstanbul Milletvekili

İlknur İNCEÖZAksaray Milletvekili

Alpaslan KAVAKLIOĞLUNiğde Milletvekili

Nuri USLUGenel Sekreter Yardımcısı23. Dönem Uşak Milletvekili

TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ

GENEL BAŞKAN

Nevzat PAKDİL

Kahramanmaraş Milletvekili

ParlamentoH a k i m i y e t M i l l e t i n d i rTPB

Page 4: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

İÇİNDEKİLERMART 2015

20 ÇANAKKALEEFSANE DEĞİL, 100 YIL ÖNCEBIR DEVRIN BATTIĞI YER

42 İbrahim Özdemir:

Siyasette vefa göstermezsenizvefa göremezsiniz

50 Prof. Dr. A. Ziya Aktaş:

Siyasette ülkenin çıkarı vehalkın yararı her şeyin üstünde tutulmalıdır

70 Hacı Biner:

Alkol ve maddebağımlılığıyla mücadelenin temeli eğitimdir

30 AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI

Kadına karşı her tür şiddet ve istismarın önlenmesi öncelikli politikalarımız arasında yer alıyor

AYŞENUR İSLAM:

Page 5: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

4 BAŞKAN’IN MESAJI

5 BİRLİK’TEN

8 HABERLER

12 DÜNYADAN

16 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NDE ŞUBAT 2015’TE KABUL EDİLEN YASALAR

60 TARİHÎ VESİKALAR: TANZİMAT FERMANI

66 İSTİKLÂL MARŞI’NIN MECLİS’TEKİ SESİ: HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER

74 MECLİS ÇALIŞANLARI: RESTORASYON VE TEKNİK UYGULAMALAR BAŞKANLIĞI

78 TARİH SAHNESİ

86 ERBAY KÜCET: BAK POSTACI GEL-E-MİYOR

88 KİTAP

90 MÜZİK

91 FİLM

92 VEKİLLER NE OKUYOR / NE İZLİYOR

94 SOSYAL MEDYA GÜNLÜKLERİ

95 CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ SEDEF KÜÇÜK İLE SOSYAL MEDYA SÖYLEŞİSİ

96 UNUTMAYACAĞIZ

26 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

54 BÜYÜK, GİZEMLİ VE EFSANEVİ SÜMELA MANASTIRI

62 TÜRKİYE-ARNAVUTLUK PARLAMENTOLARARASI DOSTLUK

GRUBU BAŞKANI RIFAT SAİT İLE SÖYLEŞİ

8236 İPEK YOLU’NUNÖTESİNDE SİYASET

JAPONYAPARLAMENTOSU

BİR SİSLİ HAZAN KALDI ARDINDA

MÜZEYYEN SENAR46 NEVRUZ:

TOPRAK ANANINBAĞRINDA YANAN ATEŞ

Page 6: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

4

Nevzat Pakdil

Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı,

Kahramanmaraş Milletvekili

1915’te bir vatanın nasıl savunulacağının en güzel örneğinin sergilendiği Çanakkale, askerimi-

zin imkansızı başardığı, iman gücünün ve vatan sevgisinin en üst seviyede ortaya konulduğu

bir destandır. Çanakkale’de sergilenen bu sarsılmaz vatan sevgisi ve millet olma bilinci en

büyük zenginliklerimizdir. Millet olarak “Çanakkale geçilmez” dedirten bu sağlam inancın, sar-

sılmaz ruhun mirasçıları olduğumuzun bilincinde; bugün de dünle aynı ruh ve inançtayız.

Çanakkale Zaferimizi geçmişimizin aziz bir hatırası olarak değil, vatanseverlik, fedakarlık,

cesaret gibi yüksek faziletlerin kahramanca sergilendiği bir destan olarak bilmeliyiz. Şunu açık-

lıkla ifade etmeliyim ki hiçbir savaş tarihin akışını bu kadar değiştirmemiştir. Türlü sıkıntılar

içindeki bir milletin çağın en güçlü devlet ve silahlarına karşı koyması ve dayanmasının gerçek

bir destanıdır Çanakkale. Bu destanın her satırında insanlık gururu vardır.

Milletimizi ihya edecek ve başarıya ulaştıracak kodları bünyesinde barındıran Çanakkale’de

milletimiz bir bütün olarak mücadele vermiştir. Vatan söz konusu olduğunda aidiyetlerin hiçbir

önemi olmadığının en güzel örneği yaşanmıştır. Din, vatan, namus tehlikeye girdiğinde canın,

malın hiç düşünmeden verilebileceğinin göstergesidir Çanakkale.

Tarihçilerimizin “253 bin şehit verdik, ama ülkemizi kimselere vermedik” dedikleri bu onur dolu

mücadelede, askerlerimizin galibiyeti ve düşman devletlerin çekilmesi ile savaş sona erdiğinde

dillerde “Çanakkale geçilmez” düsturu vardı. Bu nedenle Çanakkale’yi sadece bir savaş değil,

“Söz konusu vatansa gerisi teferruat” sözünün yerine getirildiği bir zaman olarak görmekteyiz.

Bugün bu ülkede yaşayan herkes şehitlerimize borçlu olduğunu unutmadan hayatını sür-

dürmelidir diye düşünüyorum. Zira bastığımız toprağın her bir karışı, Mehmet Âkif’in “Şüheda

fışkıracak toprağı sıksan şüheda” mısrasında ifade ettiği gibi, şehit kanıyla sulanmıştır. Millet

olarak nereden geldiğimizi, hangi badirelerden kurtulduğumuzu unutmamalıyız. Âkif başka bir

şiirinde Çanakkale’de çarpışan askerlerimizi İslam tarihimizin en fedakar askerleri olan Bedir

ashabına benzetmiştir. Ecdadımız Çanakkale’de verdiği mücadeleyle sadece İstanbul’u değil

Kudüs’ü, Medine’yi, Mekke’yi, hatta bütün İslam dünyasını korumuştur. Onun için bizim Çanak-

kale müdafaasını asla unutmamamız gerektiğini, bu destanı gelecek nesillere anlatmamızın bir

vefa borcu olduğunu düşünüyorum.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım nedenlerden dolayı Çanakkale Zaferi’yle ilgili yapılan

sempozyum, konferans ve yayınları önemsememiz gerektiğinin altını çizerken düzenlenen

etkinliklere katkı sağlamamızın bir insanlık borcu olduğunu da hatırlatma gereğine inanıyorum.

Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü’nde bu toprakları bize

mukaddes bir vatan kılan tüm şehitlerimizi rahmetle, şükranla anıyorum.

Çanakkale şehitlerimizi hiçbir zaman unutmayacağız. Şehitlerimizin ruhları şad olsun!

ÇANAKKALE UNUTULMAZ

BAŞKAN’IN MESAJI

TÜRLÜ SIKINTILAR İÇİNDEKİ BİR MİLLETİN ÇAĞIN EN GÜÇLÜ DEVLET VE SİLAHLARINA KARŞI KOYMASI VE DAYANMASININ GERÇEK BİR DESTANIDIR ÇANAKKALE. BU DESTANIN HER SATIRINDA İNSANLIK GURURU VARDIR.

Page 7: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

NEVZAT PAKDİL: HOCALI’DA İNSANLIK SUÇU İŞLEYENLER BUNUN HESABINI VERMELİDİRTÜRK Parlamenterler Birliği (TPB) Genel Başkanı Nevzat Pakdil, Hocalı Katliamı’nın

hiçbir zaman unutulmayacağını belirterek yirmi üç yıl önce bu insanlık suçunu işleyen-

lerin uluslararası mahkemelerde yargılanması gerektiğini ifade etti.

Nevzat Pakdil, Hocalı Katliamı’nın 23’üncü yıl dönümü dolayısıyla bir mesaj ya-

yımladı. 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı

kasabasında 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan Türkü’nün Ermeni

çeteleri tarafından katledildiğini hatırlatan Pakdil, “Silahsız ve masum sivil halkın

işkence edilerek öldürüldüğü bu elim hadise hafızalarımızdaki tazeliğini ve insanlığın

vicdanındaki yerini daima koruyacaktır. Hocalı kasabasında yaşanan vahşet insanlık

tarihindeki en büyük dramlardan biridir. Türlü işkencelere maruz kalarak hayatını

kaybedenlerin yanı sıra binlerce yaralı ve kayıp olması bizi derinden üzmektedir. Hocalı

Katliamı hiçbir zaman unutulmayacaktır” dedi.

“Katliama sessiz kalmak çifte standart uygulamaktır”

Pakdil, yirmi üç yıl önce tüm dünyanın gözü önünde yaşanan katliamla ilgili belge ve

fotoğraflar bulunduğunu, aynı zamanda bu vahim hadisenin birçok şahidi ile ölenlerin

BİRLİK’TEN

yakınlarının hayatta olduğunu ifade ederek,

“Her şey apaçık ortadayken uluslararası ka-

muoyunun Hocalı Katliamı’na sessiz kalması

kabul edilemez. Her fırsatta insan hakları,

demokrasi ve özgürlüklerden bahsedenler,

yaşanan olaylar karşısında çifte standart

uygulamaktan vazgeçmelidirler. Nerede bir

insan hakkı ihlali olursa tüm dünya sesini

yükseltmelidir. Hocalı Katliamı’nı yapanlar

mutlaka uluslararası mahkemelerde yargılan-

malı ve işledikleri insanlık suçunun hesabını

vermelidirler” dedi.

Nevzat Pakdil yayımladığı mesajda Hocalı

Katliamı’nda hayatını kaybedenlere Allah’tan

rahmet, Azerbaycan halkı ve Türk milletine

başsağlığı diledi.

5

HOCALI KATLİAMI’NIN 23’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜ DOLAYISIYLA BİR MESAJ YAYIMLAYAN TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ GENEL BAŞKANI NEVZAT PAKDİL, “SİLAHSIZ VE MASUM SİVİL HALKIN İŞKENCE EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜĞÜ BU KATLİAM HAFIZALARIMIZDAKİ TAZELİĞİNİ DAİMA KORUYACAKTIR” DEDİ.

Page 8: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

6 BIRLIK’TEN

TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİŞUBELERİNDE GENEL KURUL TOPLANTILARITÜRK Parlamenterler Birliği’nin (TPB) İstanbul, İzmir ve Bursa

şubeleri olağan genel kurul toplantılarına hazırlanıyor. Yeni şube

yönetimlerinin belirleneceği toplantılar bu ay içinde gerçekleşti-

rilecek.

TPB İstanbul Şubesi’nin Genel Kurul Toplantısı 22 Mart 2015 ta-

rihinde yapılacak. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa ikinci top-

lantı 29 Mart’ta düzenlenecek. TPB İstanbul Şubesi Yönetim Kuru-

lu Başkanı Orhan Demirtaş, konuyla ilgili olarak TPB Parlamento’ya

şu görüşleri dile getirdi:

“Zaman treni çok hür, çok bağımsız, kimseye tabi değil; durma-

dan dinlenmeden, gece gündüz, tatil, bayram demeden yürüyor,

akıp geçiyor. 2012’nin Mart ayında göreve gelmişiz, aradan üç koca

yıl akıp gitmiş nasıl olduğunun farkına varamadan. O günlerde

seçimle işbaşına gelen yönetim kurulumuz; iktidar, muhalefet,

hatta Meclis’te bulunmayan partilerin mensuplarından oluşan

değerli parlamenterlerimizin temsilciliğinde oluşmuş bir koalis-

yon. Koalisyonlar ülkemizde başarılı olamıyor. Henüz bu kültürün

bizde oluşmadığı bir gerçek. Ancak sivil toplum örgütlerinde kimin

nereye ait olduğuna bakılmaz, kişilerin kabiliyet ve kapasiteleri,

verimlilikleri dikkate alınır. Türk Parlamenterler Birliği çatısı altında

böyle bir kültür ve zarafet uzun zamandan beri oluşmuş ve hayata

geçirilmiş bulunmaktadır.

Mensuplarımız, aralarında birinci, ikinci, üçüncü gazi meclislerin

mensuplarının çocukları ve torunları da dahil olmak üzere 2 bin işti-

rakçimiz ile 400 civarında İstanbul’da mukim Meclis Başkanı, Bakan

ve parlamenterlerimizden oluşmaktadır. Bir aile sıcaklığı, birlik ve

beraberlik içindeki Türk Parlamenterler Birliği İstanbul Şubesi üyeleri

olarak, çoğulcu yapımızla, fikrî zenginliğimiz ve bilgi birikimimizi ül-

kemizin hizmetine sunma gayreti içindeyiz. Bu hedef doğrultusunda

farklı düşüncelerimiz ve tercihlerimize rağmen ülkemizin geleceği

için ortak paydalarda bir araya gelmeyi başarabilen arkadaş ve dost

grubuyuz.

Bu çatı altında mensuplarımıza sağlıktan ulaşım kolaylıklarına ka-

dar çeşitli hizmetler vermenin gayreti içinde olduk. Öte yandan dışa

açık faaliyet olarak geleneksel hale gelen konferansları aynen devam

ettirdik. Konferanslar ve faaliyetlerimiz üyelerimiz ile katılımcılarımı-

zın ilgi ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak düzenlenmiştir.

Görevi, bu ay yapılacak Genel Kurul ile oluşacak yeni yönetim ku-

ruluna devredeceğiz. Türk Parlamenterler Birliği Genel Merkezi’ne

ve mensuplarımıza görevimiz süresince bize gösterdikleri ilgi için

teşekkür ediyorum. Ayrıca farklı siyasi düşüncelere sahip olmalarına

rağmen üç yıl fevkalade uyumlu bir yönetim örneği sergileyen yö-

netim kurulu üyesi ve denetim kurulu üyesi arkadaşlarıma içtenlikle

teşekkür ediyorum.”

Page 9: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

7

TPB İstanbul Şubesi’nin düzenlediği konferanslardan bazıları şöyle: Günün Hukuki

ve Siyasi Meseleleri (Oltan Sungurlu), Cumhuriyetimizin İlk Yüz Yılı 1923-2023 (Prof.

Dr. İlber Ortaylı), Muhafazakarlık ve İstanbul Kültürü (M. Şevket Eygi), Nasıl Bir Ana-

yasa ve Kimin İçin? (Prof. Dr. Ergun Özbudun), Sağlıklı ve Kaliteli Yaşamın Şifreleri

(Prof. Dr. Canan Karatay), Atatürk’ün İhtilal Hukuku (Taha Akyol), 1969-1980 Arası

TBMM (Sami Kumbasar), Asrımızın En Büyük Eseri: TDV İslam Ansiklopedisi (Tayyar

Altıkulaç), Yeni Türkiye’nin Hedefleri Neler Olmalıdır? (Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş), Dış

Politikamızda Ortadoğu (İsmail Müftüoğlu).

Dikkat çekici etkinlikler düzenlendi

Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi’nin Genel Kurul Toplantısı 20 Mart 2015

tarihinde yapılacak. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamazsa ikinci toplantı 27 Mart’ta

gerçekleştirilecek. TPB İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Metin Öney, 2012, 2013

ve 2014 yıllarında konferanstan geziye, söyleşiden yemekli toplantıya kadar çeşitli

faaliyetler düzenlediklerini ifade etti. “Türkiye’de Neler Oluyor?” ana başlığı altında

gerçekleştirilen etkinliklerde öğretim üyeleri ve uzmanların çeşitli konularda kon-

feranslar verdiğini kaydeden Öney, konferans konuları ve konuşmacıları ile ilgili şu

bilgileri aktardı:

Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay (Alev Coşkun), Anayasa (Metin Öney), Medya

Nereye Gidiyor? (Hasan Tahsin Kocabaş), Dış Politika-Arap Baharı ve Suriye (Onur

Öymen), Yeni Büyükşehir Yasası Neyi Hedefliyor? (Bülent Baratalı), AB Süreci, Sevr ve

Lozan İlişkileri (Yrd. Doç. Dr. Türkan Başyiğit), Sağlıkta Neler Oluyor? (Suat Çağlayan,

Op. Dr. Ceyhun Balcı), Yeni Anayasa Çalışmaları (Kemal Anadol), Anılarla Siyasette

Kadın-Erkek El Ele Toplantısı (Işılay Saygın, Yılmaz Karakoyunlu, Türkan Miçooğul-

ları, Canan Aritman, Emel Denizaslanı, Ayşe Akın), Millet ve Milliyetçilik (Aytekin

Sözen), Edebiyat, Tarih, Politika Üzerine Söyleşi (Kemal Anadol), Türkiye’de Neler

Oluyor? (Yaşar Okuyan), Yargı Bağımsızlığı (Prof. Dr. Fevzi Demir), Misak-ı Milli-Lo-

zan-Cumhuriyet (Prof. Dr. Ergün Aybars), Geçmişten Günümüze Ortadoğu (Yrd. Doç.

M. Emin Elmacı), Ekonomi ve Yolsuzluklar (Doç. Dr. M. Ufuk Tutan), Basın Özgürlüğü

(Serdar Kızık), Eğitim ve Sorunları (Yrd. Doç.

Dr. Türkan Başyiğit), Cumhuriyetten Bugüne

Seçimler (Prof. Dr. Kemal Arı), Seçmen So-

rumluluğu ve Seçim Güvenliği (Metin Öney),

İçimizden Biri: Kemal Atatürk (Prof. Dr. Kemal

Arı), Uluslararası İlişkiler (Yrd. Doç. Dr. Kenan

Kırıkpınar), 2015 Dünya ve Türkiye Senaryola-

rı (Prof. Dr. Ümit Özdağ).

Tanıtıcı faaliyetler yapıldı

Türk Parlamenterler Birliği Bursa Şubesi’nin

Genel Kurul Toplantısı 13 Mart 2015 tarihinde

yapılacak. İlk toplantıda çoğunluk sağlana-

mazsa ikinci toplantı 20 Mart’ta gerçekleş-

tirilecek. TPB Bursa Şubesi Yönetim Kurulu

Başkanı Niyazi Pakyürek, 2012-2014 yılları

arasında panel, yemekli toplantı, ziyaret, Türk

Parlamenterler Birliği ile Bursa Şubesi’ni tanı-

tıcı televizyon programlarına katılım gibi

çeşitli faaliyetler düzenlediklerini belirtti. TPB

Bursa Şubesi’nin çalışmalarıyla ilgili mülakat-

ların yerel gazete ve dergilerde yayımlandığı-

nı, Bursa’daki sivil toplum örgütleriyle iletişim

kurulduğunu ifade eden Pakyürek, yeni ana-

yasa hazırlık çalışmalarının yapıldığı dönem-

de gerçekleştirdikleri “Nasıl Bir Anayasa?”

paneline ise Uludağ Üniversitesi’nden Prof.

Dr. Ali Yaşar Sarıbay’ın katıldığını bildirdi.

Page 10: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

8

HABERLERSTRUMA FACİASI DEVLET DÜZEYİNDE YÂD EDİLDİ

TARIH 24 Şubat 1942. II. Dünya Savaşı devam ederken, Naziler-

den kaçan Yahudileri Filistin’e götürmek üzere Romanya’dan yola

çıkan Struma adlı gemi İstanbul açıklarına geldiğinde, motorunda-

ki arızalanma nedeniyle demir atmak zorunda kalır. Almanya’nın

baskıları nedeniyle yolcularının karaya inmesine izin verilmeyen

gemi, dokuz hafta boyunca oradan ayrılamaz. İçindeki yolcular

hakkında görüşmeler bir sonuç vermeyince Struma 23 Şubat

1942’de Türk Hükümeti tarafından Şile açıklarına çektirilir. 24

Şubat sabahı, Türk kargo gemisi Çankaya’yı da batıran bir Sovyet

denizaltısı tarafından torpido ile vurularak batırılır ve 103’ü çocuk

768 kişi hayatını kaybeder.

Struma faciası, 73’üncü yıl dönümünde Dışişleri Bakanlığı tara-

fından yayımlanan bir mesajla yâd edildi. Mesajda şu ifadelere yer

verildi: “II. Dünya Savaşı yıllarında neredeyse tüm Avrupa’yı saran

Nazizm ve antisemitizmin etkisiyle yaşadıkları ülkeleri, şehirleri,

köyleri terk etmek zorunda kalan kadın, çocuk, hasta, genç, yaşlı,

bebek tam 768 kişinin hayatı, 73 yıl önce bugün elim bir şekilde

son bulmuştur. Bu hadise, kurbanlarının dinî ya da etnik kökenle-

rinden bağımsız olarak, insanlık tarihinde yerini almış bir trajedidir

ve tarihe böyle not düşülmesi gerekir.

Bu anlayışla, Holokost’un 70’inci yıl dönümünü de vesile kıla-

rak, ‘Struma’ gemisinde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor,

yakınlarına ve olayın gözleri önünde cereyan etmesi nedeniyle ko-

nuya yönelik hassasiyet ve buruklukları devam eden Türk Musevi

Cemaati mensubu yurttaşlarımıza başsağlığı diliyoruz. Hayata

tutunmaları için gayret sarf ettiğimiz bu insanları kaybetmenin

acısını paylaşıyoruz. Bulunduğumuz coğrafyada vuku bulmuş bir-

çok insanlık trajedisine her zaman insani bir duyarlılıkla yaklaşma-

ya özen gösteren Türkiye, bu elim hadisenin hatırasını da gelecek

nesillere yansıtmayı görev bilecektir.”

Bakan Çelik: Bu acının unutulmamasını

temin etmeye çalışıyoruz

Struma’da ölenleri anmak için geleneksel olarak düzenlenegelen

törende bu yıl ilk kez hükümet temsilcisi ve devlet görevlileri de

hazır bulundu. İstanbul Sepetçiler Kasrı’nda düzenlenen anma tö-

renine hükümet adına Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik katıldı.

Türk-Musevi Cemaati’ne hükümet adına taziyelerini sunan Bakan

Çelik, “Bugün ilk defa böyle bir anma töreni yaparak ve buna

hükümet düzeyinde katılarak, aslında bu acının unutulmamasını

temin etmeye çalışıyoruz. Genelde bu tip acıların üstü örtülmeye

çalışılır, unutulmaya terk edilir, ama biz bu acının unutulmasını

istemiyoruz” dedi.

Bakan Çelik sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsan haklarının, hüma-

nizmin evrensel bir değer olduğunu düşündüğümüz zamanlar ma-

alesef hemen arkasından tarihin en ilkel sayfalarından, en korkunç

tehditler fışkırıyor. Antisemitizm tehlikesi, İslam karşıtlığı tehlike-

si yükseliyor, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığı yükseliyor. Özellikle de

Avrupa için son derece geçerli bir tehdit olarak bunlar önümüzde-

dir. Bu olay, kendisinden daha büyük olaylara işaret eden günü-

müzün gelişmeleri karşısında bizim aklımızın ve vicdanımızın her

zaman diri ve her zaman uyanık olması gerektiğini bize anlatıyor.

Çünkü bütün bu tehlikeler, antisemitizm, İslam karşıtlığı, yabancı

düşmanlığı ve ırkçılık, bunların hepsi aynı kaynaktan besleniyor.

Bunlar, insanın bir parçası olan kötülük üretme kabiliyetiyle bir-

takım siyasi ve sosyal akımların birleşmesi neticesinde insanlığa

büyük acılar yaşatıyor. Holokost’un 70’inci yılında, 73 yıl önce olan

bu olayı anmamız bu bakımdan önemli. Asla unutmayacağız,

unutturmayacağız. Bunlardan hep beraber ders çıkartacağız ve

geleceğe hep beraber güçlü bir biçimde bakacağız.”

Page 11: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

9

“ADALET ALANINDA İŞ BİRLİĞİ FIRSATLARI” TOPLANTISI

İSTANBUL’DA YAPILDI

GÜNEYDOĞU Avrupa Ülkeleri İş Birliği Süreci Parlamenter

Asamblesi (GDAÜPA) Adalet, İçişleri ve Güvenlik İş Birliği Genel

Komite Toplantısı TBMM’nin evsahipliğinde İstanbul’da düzen-

lendi. “Adalet Alanında İş Birliği Fırsatları” başlıklı toplantıya

Türkiye’nin yanı sıra Bulgaristan, Bosna-Hersek, Makedonya,

Arnavutluk, Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Kosova’dan millet-

vekilleri ile bürokratlar katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren TBMM Başkanve-

kili Sadık Yakut, Türkiye’nin GDAÜPA katılımcısı ülkelerin hemen

her biriyle ortak tarihî ve kültürel mirasa dayanan, sağlam beşeri

bağlarla tahkim edilmiş köklü ilişkilere sahip olduğunu kaydederek

Balkanlar’ın Türkiye için önemine dikkat çekti.

Parlamenter diplomasinin başarısı için iş birliğinin somut proje-

ler zemininde sürdürülebilir ve etkin kılınmasının elzem olduğunu

belirten Yakut, “Bu itibarla, GDAÜPA’nın daimi bir sekretaryaya

kavuşturulmasına yönelik çalışmalara başından bu yana aktif kat-

kı sağlamaktayız. Bu sekretaryanın İstanbul’da tesis edilmesini

içtenlikle arzu ediyoruz. Bu arzumuza bugüne kadar yazılı veya

şifahi destek beyan eden bütün ortaklarımıza teşekkür ediyoruz.

GDAÜPA ulusal delegasyonlarının değerli üyeleri, çalışmalarınızın

bölgemizin refahı ve kalkınması yolunda faydalı olacağına inancı-

mı ifade ediyor, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum” dedi.

Toplantının iki gün süren oturumlarında adalet alanında par-

lamenter iş birliği fırsatları, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların

durumları, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler

Genel Müdürlüğü tarafından yürütme boyutunda adalet alanında

sürdürülmekte olan iş birliği faaliyetleri ele alındı.

REFORM EYLEM GRUBU TOPLANTILARININ İKİNCİSİ GERÇEKLEŞTİ

REFORM Eylem Grubu (REG) İkinci Toplantısı Dışişleri Baka-

nı Mevlüt Çavuşoğlu’nun evsahipliğinde Ankara Palas Devlet

Konukevi’nde gerçekleştirildi. Toplantıya AB Bakanı ve Başmüza-

kereci Volkan Bozkır, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Adalet Bakanı Bekir

Bozdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam ile çeşitli

kurum ve kuruluşlardan yetkililer katıldı.

Ulusal Program’da yer alan hedefler doğrultusunda Kopenhag

siyasi kriterlerinin yerine getirilmesine yönelik mevzuat uyumlaş-

tırma çalışmalarının yapılmasını ve söz konusu mevzuat değişik-

liklerinin etkili bir şekilde uygulanmasını amaçlayan Reform Eylem

Grubu toplantılarının ikincisinde, ülkemizde son dönemde gerçek-

leştirilen reform çalışmalarıyla önümüzdeki dönemde atılabilecek

adımlar ele alındı.

Bakan Çavuşoğlu toplantı sonrasında düzenlenen basın toplan-

tısında grubun çalışmalarının siyasi reform sürecine de ivme ka-

zandırdığını ve yaratılan ivmenin olumlu sonuçlarını da hep birlikte

görmeye başladıklarını dile getirdi.

Çavuşoğlu toplantı kapsamında suç mağdurlarının korunması,

kadına yönelik şiddetle etkili bir şekilde mücadele edilmesi, ayrım-

cılıkla mücadele ve eşitlik konularındaki kanun tasarısı taslakları,

farklı inanç gruplarına mensup vatandaşlarla diyalog süreci ve

AB müzakere sürecindeki önemli fasıllardan “Adalet, Özgürlük ve

Güvenlik” başlıklı 24. fasla ilişkin gelişmeler gibi çeşitli konuları

değerlendirdiklerini söyledi.

Page 12: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

10 HABERLER

MECLİS-İ MEBUSAN VE MECLİS-İ ÂYAN TUTANAK TERİMLERİSÖZLÜĞÜ YAYIMA HAZIR

TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyan Tutanak

Terimleri Sözlüğü hazırlandı. TBMM Genel Sekreteri Dr. İrfan Neziroğlu, yayının gerek Meclis-i

Mebusan ve Meclis-i Âyan, gerekse Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Meclis tutanaklarının daha

iyi anlaşılması amacıyla hazırlanan tek sözlük olması açısından önem taşıdığı değerlendirme-

sinde bulundu.

Sözlük, bugünün parlamento terimlerini mevcut birikimlerden ve değişik yazılı kaynaklardan

derleyip bir araya getirdi. Ayrıca Meclis uygulamalarının ana kaynağı olan Meclis-i Mebusan ve

Meclis-i Âyan içtüzükleri, dil yönünden kelime bazlı incelemeye tabi tutuldu. Sözlük hazırlanır-

ken Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyan tutanak fihristleri taranarak gündem dışı konuşmalar,

gelen kağıtlar, hoş geldiniz mesajları, fihrist ana ve alt başlıkları altında toplandı. Tüm kelime/

terim/tamlamaların günümüzdeki anlamları da açıklanarak, anlaşılmalarının kolaylaştırılması

amacıyla cümle içinde nasıl geçtikleri dönemin tutanaklarından alıntılarla gösterildi. Sözlük,

basılı versiyonunun yanı sıra TBMM’nin internet sayfasında da yayımlanacak.

G20 GÜNDEMİNİN MERKEZİNDE “KALKINMA” OLACAK

GIDA, Tarım ve Hayvancılık Baka-

nı Mehdi Eker, merkezi Roma’da

bulunan, Birleşmiş Milletler’e bağlı

tarımsal finans kuruluşu IFAD’ın 38.

Yönetim Konseyi Toplantısı’na ka-

tıldı. Bakan Eker, Türkiye’nin dönem

başkanlığı sürecinde G20 gündemi-

nin merkezine kalkınmayı koyacağını

ifade ederek, “Öncelikli hedefimiz,

büyüme odaklı faaliyetler ile geliş-

mekte olan ve düşük gelirli ülkelerin

dünya ekonomisine entegrasyonunu

daha da geliştirmek olacaktır” dedi.

Bir tarafta israfla mücadele edilir-

ken, diğer tarafta teknoloji yetersiz-

liği veya kurumsal kapasite eksikliği

nedeniyle düşük gelirli ülkelerin veya

az gelişmiş ülkelerin gıda kayıplarının

söz konusu olduğunu dile getiren

Eker, “Birinin kaybı azaltması, dola-

yısıyla daha fazla gıda üretebilmesi

lazım. Öteki taraf da israfı azaltmalı ki bir dengeye ulaşsın. Bu tabii tek boyutlu bir sorun değil,

çok boyutlu bir mesele ve bununla ilgili görüşlerimizi paylaştık” diye konuştu.

Bakan Eker, sözlerine şöyle devam etti: “Sadece gıda ithal etmek suretiyle vatandaşlarını

beslemek zorunda kalıyorlarsa o ülkeler için durum zorlaşıyor. Çünkü rekabet edemiyorlar.

Finansman durumları, ekonomileri buna müsait değil. Biz diyoruz ki, küçük çiftçiler de aile

çiftçiliği yoluyla gıda üretebilse, özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu mekanizma harekete

geçirilebilse o zaman sorun bir ölçüde de olsa çözülmüş olur. Küresel piyasalarda tarıma yapı-

lacak yatırımlarla, kapsayıcılıkla ve paylaşımla ilgili başlıklarımız var. Bu üç başlık çerçevesinde

yapılacak birçok iş var ve biz G20 dönem başkanlığımız çerçevesinde bunları da projelendirip

hayata geçirmeye çalışacağız.”

Page 13: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

11

TEMAYÜL YOKLAMALARINDA “KADINA ŞİDDETE HAYIR” DENİLDİ

AK Parti’nin 81 ilde gerçekleşen ve 6 bini aşkın milletvekili aday

adayının katıldığı temayül yoklamalarında, kadına şiddetin önlen-

mesine yönelik imza kampanyası düzenlendi.

Kampanyayla ilgili olarak Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan

Yardımcısı Süleyman Soylu ile Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı

Azize Sibel Gönül tarafından imzalanarak 81 il başkanlığına gön-

derilen yazıda, 2015 milletvekili genel seçimleri için gerçekleştirile-

cek temayül yoklamalarında, aday adayı olanların “Kadına Yönelik

Şiddetle Mücadelede Biz de Varız” kampanyasına imza vermeleri

istendi. Kampanya metninde şu ifadelere yer verildi: “Kadına yö-

nelik her tür şiddetin; acı ve ızdırap veren, yaşam hakkını tehdit

eden, temel bir insan hakkı ihlali olduğuna; toplumu derinden

yaralayıp zayıflattığına; aile birliğini zedeleyip anne ve çocuk sağ-

lığını bozan son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna;

kadına yönelik şiddetin katı töre, gelenek gibi hiçbir gerekçe ile

asla meşrulaştırılamayacağına inanıyoruz. Hayat arkadaşla-

rımız, kardeşlerimiz, annemiz, geleceğimizi emanet ettiğimiz

evlatlarımız kadınlar bu toplumun yarısını oluşturan erkeklerle

aynı haklara sahip bireylerdir. Bu nedenle kadına yönelik şiddete

TBMM İLE MARMARA ÜNİVERSİTESİ ARASINDA SAĞLIK PROTOKOLÜ

TBMM ile Marmara Üniversitesi arasında sağlık alanında iş birliği

protokolü imzalandı. TBMM Genel Sekreteri Dr. İrfan Neziroğlu,

Marmara Üniversitesi’nin TBMM ile sağlık alanında iş birliği ya-

pan on altıncı üniversite olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Bu

protokoller sayesinde hem milletvekillerimize daha nitelikli sağlık

hizmeti sunuyoruz hem de bunu çok daha uygun bir şekilde ger-

çekleştirerek bütçede önemli bir tasarruf sağlamış oluyoruz. Mar-

mara Üniversitesi de bu noktada önemli üniversitelerimizden biri.

Özellikle İstanbul’daki sağlık hizmetlerinin sunumunda çok katkı

yapacaklarına inanıyorum. Ümit ediyoruz, sağlığın yanı sıra diğer

alanlarda da TBMM ile Marmara Üniversitesi arasında iş birliğini

geliştiririz.”

Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Emin Arat ise Mar-

mara Üniversitesi’nin Türkiye’nin en güçlü üniversitelerinden biri

olduğunu ifade ederek, “Özellikle Tıp Fakültemiz ülkemizin en

kuvvetli fakültelerinden biri. Çok değerli öğretim üyelerimiz var,

teknik donanımlarımız da fevkalade üst seviyede” diye konuştu.

Milletvekillerine ve diğer personele Marmara Üniversitesi tarafın-

dan fevkalade iyi hizmet verileceği inancında olduğunu belirten

Arat, “Bu fırsatla beraber diğer alanlarda da iş birliğine hazırız.

Sonuç itibarıyla bu ülkeye, bu topluma hizmet ediyoruz” dedi.

ortak olmayacağız, seyirci kalmayacağız. Kadına yönelik şiddete

son vermek için el ele verelim. Kadına karşı şiddetle mücadelede,

toplumun bütün bireyleri olarak üzerimize düşen görevi yapmak

üzere kararlıyız. Biz de varız.”

Kampanyaya AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman da katıldı.

Page 14: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

12

DÜNYADAN

İNGİLTERE’DEN YENİ TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİSİ

SANA BÜYÜKELÇİLİĞİ FAALİYETLERİ ASKIYA ALINDI

INGILTERE’DE, İngiliz vatandaşlarının yurt dışında terör eylemlerine katılarak

ülkeye dönmelerini önlemek amacıyla hazırlanan “Terörle Mücadele ve Güvenlik

Tasarısı” yasalaştı. Kraliyet tarafından onaylanarak yürürlüğe giren yeni yasayla

İngiliz istihbarat ajansları ve güvenlik birimleri, terör tehdidi oluşturan kişileri

daha yakından takip edebilecek. Ayrıca terör bağlantılı faaliyetlerde bulunmak

amacıyla seyahat edeceğinden ya da terör eylemlerinde bulunduğundan şüp-

helenilen ve ülkesine dönmek isteyen kişilerin pasaportlarına geçici süreyle el

konulabilecek. Yurt dışında terör bağlantılı faaliyetlerde bulunan İngiliz vatan-

daşlarının ülkelerine dönüşlerinin kontrol altında tutulabilmesi için bu kişilere

geçici olarak ülkeye giriş yasağı getirilebilecek.

İngiltere’de sınır polisi, yolcu bilgileri ve detaylarına sahip olacak. Buna göre,

havayolu şirketleri, yolcu listelerini uçakları ülkeye iniş yapmadan önce İngiliz

makamlarıyla paylaşacak. Aksi halde uçakların İngiltere’ye inişlerine izin ve-

rilmeyecek. Ayrıca üniversitelerden, okullardan, belediyelerden ve hapishane-

lerden kişilerin terör örgütlerine çekilmemesi ve aşırılaşmaması için önlemler

almaları istenecek. Radikalleşmenin önlenmesi için gönüllü yardım programları

YEMEN’DEKI çatışmalar nedeniyle Türkiye’nin

de aralarında bulunduğu bazı ülkeler Sana Büyü-

kelçiliği’ndeki faaliyetlerini askıya aldı. Dışişleri

Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Yemen’deki

yönetim krizi ve buna bağlı istikrarsızlık, toplumsal

başlatılacak. Polis, terör şüphelileriyle ilgili bilgi ve

kimlik tespiti için internet şirketleriyle iş birliği ya-

pacak. İngiliz hükümeti, ayrıca terör şüphelilerinin

daha yakından takibi ve olası terör olayları ile radikal-

leşmeyi önlemek için 130 milyon sterlinlik ek bütçe

ayırıyor.

gösteriler ve karşıt güçler arasındaki çatışmaların ülkede ciddi güvenlik zafiyeti-

ne sebep olduğu belirtildi. Yemen’de bulunan Türk vatandaşlarına ilişkin gerekli

düzenlemelerin yapılmasının ardından Sana Büyükelçiliği’nin faaliyetlerinin askı-

ya alındığı ifade edilen açıklamada, “Başta başkent Sana olmak üzere tüm ülke

genelinde, temenni ettiğimiz kamu düzeni ile güvenlik sağlandığında ve ulusal

diyalog ile uzlaşıya dayalı meşru devlet otoritesi tesis edildiğinde Büyükelçiliği-

miz faaliyetlerine yeniden başlayacaktır. Tarihî kardeşlik bağlarına sahip oldu-

ğumuz Yemen halkıyla dayanışmamız ve Yemen’de barış, güvenlik ve istikrarın

sağlanmasına yönelik desteğimiz devam edecektir” denildi. Büyükelçilik faali-

yetlerinin askıya alınmasının ardından Büyükelçi Fazlı Çorman, Ankara’ya geldi.

Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya da

Sana’daki büyükelçilik çalışmalarını askıya almıştı.

Page 15: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

13

AVRUPA Birliği (AB) liderleri, terörle mücadele tedbirleri kapsa-

mında Schengen sınır kontrollerini sıkılaştırma kararı aldı. Ayrıca

Avrupa Parlamentosu’na havayolu yolcu verilerinin paylaşılması-

na dair düzenlemeyi hızla onaylaması çağrısında bulunuldu.

Brüksel’de toplanan zirvede alınan kararlarda, AB üyelerinin

güvenlik birimleri ve yargı organları arasında bilgi paylaşımının ve

operasyonel iş birliğinin artırılması, üye ülkelerin para aklamayla

ve terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili yeni kuralları hızla

uygulamaya koyması ve silah kaçakçılığıyla mücadelede gereken

yasal düzenlemelerin hızla yapılarak ilgili birimler arasında iş birli-

ğinin artırılması istendi.

Zirvede terörü ve aşırılığı teşvik eden internet içeriğinin tespiti

ve kaldırılması için yeni önlemler alınması, internet şirketleriyle

iş birliğinin artırılması kararlaştırıldı. Ayrıca hoşgörü, ayrımcılıkla

mücadele, temel özgürlükler ve dayanışmayı teşvik için dinle-

rarası diyalog ve terör karşıtı propagandanın artırılması dahil

iletişim stratejileri geliştirilmesi ve radikalleşmeye katkı sağlayan

faktörlerin ortadan kaldırılması için eğitim, istihdam ve sosyal

entegrasyonla ilgili inisiyatifler başlatılması kararı alındı.

Zirve kararlarında Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahra gibi böl-

gelerde terörle mücadele angajmanının artırılması, temel özgür-

SCHENGEN SINIRLARINDA KONTROLLER SIKILAŞIYOR

lükleri ortaklaşa teşvik için kültürler ve medeniyetler arası diyalog

kurulması, terörü besleyen kriz ve çatışmaların çözümüne yönelik

stratejik yaklaşımlar geliştirilmesi talep edildi.

ABD’NIN Avrupa’daki Kara Kuvvetleri Komutanı Korgene-

ral Hodges, ABD ordusunun Rusya yanlısı ayrılıkçılara karşı

savaşan Ukraynalı askerlere eğitim vereceğini açıkladı.

Polonya’nın Szczecin kentini ziyaret eden Korgeneral

Hodges, düzenlediği basın toplantısında ABD ordusunun

Ukrayna İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen üç tabura

mart ayında eğitim vereceğini söyledi. Eğitim programı,

Ukrayna’nın batısındaki Lviv kentinde bulunan Yavariv

Merkezi’nde düzenlenecek.

Hodges, ABD ordusunun Ukraynalı askerlere Rusların ve

ayrılıkçıların ağır silahları ve füzelerine karşı kendilerini nasıl

koruyacaklarını öğreteceğini ifade etti. Eğitim sırasında

yolların, köprülerin ve diğer altyapı tesislerinin güvenliğinin

sağlanması ve yaralıların tedavisiyle tahliyesi konularında

da bilgi verilecek.

ABD’DEN UKRAYNALI ASKERLERE EĞİTİM

Page 16: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

14 DÜNYADAN

BOSNA Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi tarafından başba-

kan olarak atanan Denis Zvizdiç, Temsilciler Meclisi’nden güvenoyu

aldı. Oylamaya katılan milletvekillerinin 28’i “evet” oyu kullanırken,

beş milletvekili “hayır”, iki milletvekili ise “çekimser” oyu verdi.

Zvizdiç daha önce Saraybosna Kantonu Başbakanlığı, Saraybosna

Kantonu Meclis Başkanlığı ve Bosna Hersek Federasyonu Temsilci-

ler Meclisi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştu.

ITALYA’DA Büyük Seçici Meclis’te yapılan cumhurbaşkanlığı

seçiminin dördüncü turunda Sergio Mattarella ülkenin yeni cum-

hurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa eden 11’inci

Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun halefini belirlemek için ya-

pılan oylamalarda iktidarın büyük ortağı Demokrat Parti’nin aday

gösterdiği Anayasa Mahkemesi yargıcı ve eski bakanlardan Sergio

Mattarella 1009 üyeli seçici mecliste 665 oy aldı.

İtalya Başbakanı Matteo Renzi’nin partisinin cumhurbaşkanı

adayı olarak belirlediği ve dördüncü turda diğer sol ve merkez par-

tilerin de desteğini alarak cumhurbaşkanı olan Sergio Mattarella,

ülkenin güneyindeki Palermo’da 1941 yılında dünyaya geldi. Mat-

tarella, hukuk eğitimi aldıktan sonra aile geleneğinin Hıristiyan

Demokrat olması sebebiyle bu kanattan siyasi hayata atıldı. 1983

ile 2008 yılları arasında Hıristiyan Demokratlar’dan merkez sola

uzanan yelpazede milletvekili olarak görev yaptı. Merkezde bir

BOSNA HERSEK’TE ZVİZDİÇ DÖNEMİ

MATTARELLA İTALYA’NIN 12’NCİCUMHURBAŞKANI

Zvizdiç, oylama öncesi yaptığı konuşmada, iyimser olduğunu

ve bu iyimserliğini kurulacak yeni hükümete de aktarmak istedi-

ğini belirterek, “Öncelikle Bosna Hersek’e yönelik tutumumuzu

değiştirmeli ve bu güzel ülkenin bizim vatanımız olduğunu kabul

etmeliyiz” dedi.

Önlerindeki görevin zorluğunun ve memnuniyetsizlikleri nedeniy-

le vatandaşların ülkeyi terk ettiklerinin bilincinde olduklarını ifade

eden Zvizdiç, özellikle gençler için sorunlara çözüm bulmak zorunda

olduklarını vurguladı. Kurulacak yeni hükümetin öncelikli hedefle-

rine değinen Zvizdiç, Bosna Hersek’in en önemli amacının Avrupa

Birliği’nin (AB) talep ettiği reformları uygulamak ve toplumun her

kesiminde iyileşme yaşanmasını sağlamak olduğunu dile getirdi.

Bosna Hersek Bakanlar Konseyi dokuz bakanlığın, Ekim 2014’te

yapılan seçimlerde başarılı olan partiler arasındaki dağılımı konu-

sunda da uzlaşma sağladı. Buna göre milliyetçi Hırvat Demokrat

Birliği’ne (HDZ) 3, Sırp milliyetçi partisi Sırp Demokrat Partisi (SDS)

önderliğindeki Değişim İçin Koalisyon’a 3, Demokrat Cephe’ye (DF)

1, Boşnakları temsil eden en büyük parti olan Demokrat Eylem

Partisi’ne (SDA) 2 bakanlık verilmesi konusunda karar alındı.

isim olarak tanımlanan Sergio Mattarella, 1987-1989 döneminde

Parlamentolar ile İlişkiler Bakanlığı, 1989-1990’da Eğitim Bakan-

lığı, 1998-1999’da Başbakan Yardımcılığı, 1999-2001 yıllarında da

Savunma Bakanlığı görevlerinde bulundu. Mattarella, 2011 yılın-

dan beri Anayasa Mahkemesi yargıcı olarak görev yapıyordu.

Page 17: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

15

YUNANISTAN’DA, SYRIZA lideri Aleksis Çipras baş-

kanlığındaki koalisyon hükümetinin adayı Prokopis Pav-

lopulos, ülkenin yeni cumhurbaşkanı oldu. Pavlopulos,

iki adayın yarıştığı seçimin dördüncü turunda parlamen-

tonun oylamaya katılan 295 üyesinin 233’ünden “Evet”

oyu alarak Yunanistan’ın 16’ncı cumhurbaşkanı seçildi.

Nehir (Potami) Partisi tarafından aday gösterilen

Nikos Alevizatos’un ise 30 oy aldığı seçimde, 32 millet-

vekili çekimser oy kullandı.

Yunanistan’da, önceki koalisyon hükümeti tarafından

desteklenen cumhurbaşkanı adayı Stavros Dimas’ın,

ilk turu 17 Aralık’ta yapılan seçimin ilk üç turunda

yeterli oyu alamayarak seçilememesi üzerine erken

seçime gidilmişti. Pavlopulos, görevi 28 Şubat’ta ikinci

5 yıllık dönemini tamamlayan Cumhurbaşkanı Karolas

Papulyas’tan devraldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerin-

de bugüne kadar en yüksek oyu (279) alan Papulyas,

2005’te Cumhurbaşkanı Kostis Stefanopulos’un ardın-

dan bu göreve gelmişti.

PROKOPİS PAVLOPULOS YUNANİSTAN’IN YENİ CUMHURBAŞKANI

Mora Yarımadası’nın Kalamata kentinde 10 Temmuz 1950 tarihinde doğan

Yunanistan’ın yeni Cumhurbaşkanı Pavlopulos, Atina Üniversitesi Hukuk

Fakültesi’ni bitirdikten sonra Fransa’da yüksek lisans ve doktora yaptı. Yeni

Demokrasi Partisi’nden 2000 yılında milletvekili seçilen Pavlopulos, 2005-

2009 yılları arasında İçişleri Bakanı olarak görev aldı.

AVUSTURYA’DA koalisyon hükümetinin sunduğu tartışmalı

“İslam Yasa Tasarısı”, Anayasa Komisyonu’nda kabul edildi. Ta-

sarının görüşüldüğü toplantıya katılan Yeşiller Partisi Milletvekili

Alev Korun, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “İslam Yasa

Tasarısı”nın Meclis Anayasa Komisyonu’nda yaklaşık 2,5 saat

süren görüşmeden sonra kabul edildiğini söyledi. Hükümeti oluş-

AVUSTURYA YENİ “İSLAM YASA TASARISI”NI KABUL ETTİ turan Avusturya Sosyal Demokrat Partisi (SPÖ) ve Avusturya

Halk Partisi’nin (ÖVP) tasarıya ilişkin değişiklikleri içeren öneriler

sunduğunu belirten Korun, kabul edilen tasarıda ciddi farklılıklar

olmadığını dile getirdi.

Tasarıda yapılan son değişikliklere göre, dinî bir cemaatin tanın-

ması veya iptaline başbakan yerine bakanlar kurulu karar verecek.

Yurt dışından finanse edilen imamlar, vizeleri bitinceye kadar de-

ğil, yasa yürürlüğe girdikten 1 yıl sonraya kadar görev yapabilecek.

İslam cemaati, imam yetiştirmek üzere Viyana Üniversitesi’nde

kurulacak İslam Teoloji Fakültesi’nde eğitim verecek öğretim gö-

revlilerinin belirlenmesinde söz sahibi olabilecek. Dinî cemaatler

tarafından düzenlenecek etkinlikler “güvenlik” gerekçesiyle iptal

edilebilecek.

Avusturya’da yaşayan yaklaşık 550 bin Müslüman’ın dahil

olduğu Avusturya İslam Cemaati adına açıklama yapan Cemaat

Başkanı Fuat Sanaç, yeni İslam Yasası’nın var olan endişelere

çözüm getirmemekle birlikte bir önceki yasaya göre daha olumlu

olduğunu ifade etti.

Page 18: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

Kanun Numarası

Kabul Tarihi Başlığı

6591 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaş-manın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

6592 04/02/2015 Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

6593 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Malezya Hükümeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6594 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6595 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6596 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşik Meksika Devletleri Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım ve Bilgi Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6597 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kolombiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaş-tırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6598 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Arjantin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Ülkeleri Arasında Hava Hizmetlerine İlişkin Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6599 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ve Federatif Brezilya Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaş-masının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

6600 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ile Brezilya Federatif Cumhuriyeti Arasında Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6601 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ile Brezilya Federal Cumhuriyeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konso-losluk Görevlilerinin Aile Üyelerinin Kazanç Getirici İşlerde Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6602 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6603 04/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6604 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve İş Birliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onay-lanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NDEŞUBAT 2015’TE KABUL EDİLEN YASALAR

16

Page 19: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

6605 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

6606 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ile Kosova Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Proto-kolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6607 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6608 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Bükreş’teki Yunus Emre Türk Kültür Merkezi ve İstanbul’daki Dimitrie Cantemir Romen Kültür Enstitüsünün İşleyişi ve Faaliyetlerine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6609 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6610 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İş Birliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

6611 10/02/2015 Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6612 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji Bakanlığı Ara-sında Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6613 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Yunanistan Cumhuriyeti Çevre, Enerji ve İklim Değişikliği Bakanlığı Arasında Enerji Alanında İş Birliği Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6614 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) Ara-sında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6615 10/02/2015 30 Eylül 1957 Tarihli Tehlikeli Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasının (ADR) Madde 1 (a), Madde 14 (1) ve Madde 14 (3) (b)’sini Tadil Eden Protokole Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6616 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karayoluyla Uluslararası Yük ve Yolcu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6617 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna ve Hersek Bakanlar Konseyi Arasında Sağlık Ala-nında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6618 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Arasında Dip-lomatik Misyon ve Konsolosluk Üyelerinin Aile Bireylerinin Kazanç Getirici Bir İşte Çalış-malarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

17

Page 20: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

6619 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6620 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Başta Terörizm ve Ör-gütlü Suçlar Olmak Üzere Ağır Suçlarla Mücadelede İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6621 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyetinin Demiryolu Bağlantısı Olan Limanları Arasındaki Uluslararası Demiryolu-Feribot Hattının Organizasyonu İle İlgili Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6622 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6623 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Ko-nularında İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6624 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Türkmenistan’dan Türki-ye Cumhuriyetine Doğalgaz Sevk Edilmesi Konusunda İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6625 10/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanın-da İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6626 10/02/2015 14 Ekim 1994 Tarihinde Ankara’da İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cum-huriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasına Değişiklik Getirilmesine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6627 10/02/2015 Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Beşinci Ek Protokol ve Protokole İlişkin Teknik Hataların Düzenlenmesi Tutanağının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6628 10/02/2015 D-8 Üye Devletleri Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Ekini Teşkil Eden Taviz Listelerinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6629 10/02/2015 Gümrük İşbirliği Konseyinin Gümrük İşbirliği Konseyini Kuran Sözleşmede Değişiklik Yapıl-masına İlişkin Tavsiye Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun

6630 12/02/2015 Vişegrad’daki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve Projenin Uygulanması Konusundaki İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6631 12/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik Alanda İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

6632 19/02/2015 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Krallığı Arasında Diplomatik ve Konsüler Perso-nelin Belirli Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

18

Page 21: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

Türk ParlamenterlerBirliği’nden

Sağlık Hattı: Sağlık uygulamaları, hastaneler ve anlaşmalı eczanelere ilişkin her türlü bilgi için 0312 420 0 112 ve 0312 420 72 24 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

TBMM Yeni Halkla İlişkiler Binası ZeminKat No: 50-51 Bakanlıklar/ANKARATel: 0312 420 66 21 Fax: 0312 420 66 24Türk Parlamenterler BirliğiZiraat Bankası TBMM Şubesi IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001

Türk Parlamenterler Birliği

Sağlık protokolü imzalanan hastanelerdeki TBMM Hattı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0312 202 44 91 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0312 305 32 62-63 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0312 508 30 03 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0232 390 41 06 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0242 249 65 91 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0342 360 95 05 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0212 534 86 86, 0212 631 20 50/4029,

0212 440 10 00/1212 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0212 414 22 27 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi: 0212 414 34 54 Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0332 224 49 70 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0462 377 54 22 Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi : 0332 223 79 79 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0312 291 27 01 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0272 246 33 36 İstanbul Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: 0212 453 18 58 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi (Pendik Devlet Hastanesi): 0216 625 47 16

Page 22: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

20 SÖYLEŞI

EFSANE DEĞİL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER

ÇANAKKALE

Page 23: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

21

1914’ÜN SICAK BİR AĞUSTOS AKŞAMINDA YAZILDI

ÇANAKKALE’NİN KADERİ. ÇANAKKALE’YLE BİRLİKTE BIYIKLARI

TERLEMEMİŞLERİN, YETİM BÜYÜMÜŞLERİN, KARIN TOKLUĞUNA

ASKERE ALINMIŞLARIN, GAVURA KARŞI SAVAŞIYORUZ DİYE

KANDIRILMIŞLARIN, BEYİ YAKIN ZAMANDA BAŞKA SAVAŞTA

ŞEHİT DÜŞMÜŞLERİN, BELKİ GÜNAHSIZLARIN, BELKİ TEK SUÇU

VATANINI SEVMEK OLANLARIN KADERİ.

PINAR ÜNSAL

Page 24: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

22

Medeniyetin sembolü o çok sevdiği melon şapkasını o akşam muhtemelen

takmamıştı Winston Churchill. Cebinden çıkardığı beyaz ipek mendille

gıdığındaki teri sık sık siliyordu çok büyük olasılıkla. Zira İngiltere’de bile olsa

ağustos sıcaktı ve çift buzlu içkiden alınan yudumlar dahi üzerinde konuşulan

pek heyecanlı, pek ateşli konunun hararetini gidermiyordu. Osmanlı’ydı mev-

zubahis. Topraklarında güneş batmayan imparatorluğun, bir dönem fethettiği

alanlar üç kıtaya yayılınca aynı nitelemeye aday olmuş Osmanlı için birtakım

planları vardı. Osmanlı Büyük Savaş’ta tarafsız kalırsa toprak bütünlüğü ko-

runacaktı. Almanya ve Avusturya’nın yanında savaşa girerse Küçük Asya’nın

bölüşüleceği konusunda tehdit edilecekti. İngiltere Hükümeti, Osmanlı galibiye-

tinin sadece Avrupa’da değil, Asya’da da ölüm çanı olduğu iddiasında bulunarak

tüm dünyayı kışkırtacak açıklamalar yapmıştı. Osmanlı’nın henüz bir tarafı bile

yokken İngiliz Denizcilik Bakanı Winston Churchill, savaş işleriyle görevli Devlet

Bakanı Lord Kitchener ile İngiliz kuvvet komutanları, Gelibolu yarımadasını

ele geçirme ve savaş gemilerini buradan yürütme planları yapmışlardı. “Biz

saygıları dışında herhangi bir milletin hiçbir şeyini istemeyiz” sözü I. Dünya

Savaşı’ndan yıllar sonra söylenmiş de olsa Mistır Churchill’a aitti. Demek ki

zaman, insanı unutkan yapıyordu.

Çanakkale Cephesi açılmalıydı. Almanya’ya karşı üstünlüğü sağlayabilmek

için Rusya’nın insan gücünden faydalanmak gerekiyordu. Ve Boğazlar açılma-

dan gerekli işbirliği sağlanamazdı. Osmanlı gibi bir ülkenin saf dışı edilmesiyle

-bundan emindi İtilaf Devletleri- Rusya’nın yiyecek imkanları Akdeniz’e akacak,

Batı’nın besin bulma sorunu ortadan kalkacaktı. Ayrıca Boğazlar ve İstanbul’un

ele geçirilmesi demek, İtilaf Devletleri’nin gücünü göstermesi, savaşa girme

konusunda kararsız durumdaki Avrupalı devletlerin (Yunanistan, Ro-

manya, Bulgaristan) kendi taraflarına kayması demekti.

Efsaneler şehri Çanakkale dünyanın en büyük savaşlarına sah-

ne olmuş, dilden dile dolaşan Troya efsanesini yazdırmıştı. Bir

zamanlar denizlerin efendisi olduğuna inanılan Poseidon

şehrin topraklarını ikiye bölerek Çanakkale Boğazı’nı

açmıştı; mavi ve yeşille süslenmiş boğazın

bir gün bu denli kızıl

olacağı-

nı bilmeden... 1914’ün sonlarında Çanakkale analara

ağıtlar yaktıracak, trajedisi filmlere konu olacak,

nice kahramanıyla yeni efsaneler yazdıracak büyük

bir savaşa gebeydi.

Can pahasına istiklali kurtarmak

Rusya ve İngiltere 1900’lerin başında candostu iki dev-

letti. Ya da çıkarları ortaktı, zira iki ülkenin de I. Dünya

Savaşı bittikten sonra birbirleri için dostluklarını

Page 25: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

23

pekiştirici (!) planları vardı. Yeri-yurdu, çoluğu-çocuğu bırakıp

geldikleri Türk topraklarında beraber bir tarih yazacaklardı.

Gerçi tarihi Türkler yazdı, onlar tarihi kaleme aldılar.

Ziya Gökalp’in Moskof dedi İngiliz’e Çanakkale aşılmalı / Kızıl,

Kara, Akdeniz’e hakimiz, anlaşılmalı... dizeleri Rusya ile İngiltere

arasındaki müttefiklikten ve iki ülkenin savaşa dair planların-

dan bahsediyordu. Yalnızca edebi eserlere kulak vermek bile

Çanakkale Muharebeleri’yle ilgili pek çok şey öğrenilmesine

yeterdi. Vatan ve bayrak sevgisine, yiğitliğe, cesarete, düşmana

duyulan kin ve öfkeye dair satırlara dökülen duygular savaşın

toplum üzerindeki etkilerinin ne denli büyük olduğunun da

göstergesiydi.

Kasım 1914’te Rusya ve İngiltere’nin, birinin doğu sınırımızda,

diğerinin Çanakkale Boğazı’nda gerçekleştirdiği bombardıman bir

savaş ilanıydı. Çanakkale Boğazı’ndaki bazı lokasyonların iki İngi-

liz, iki Fransız savaş gemisi tarafından ateşe verilmesiyle Rusya,

İngiltere ve Fransa Osmanlı’ya savaş ilan ediyordu. İngiliz Amiral

Limpus Henry bu ilanda acele davranıldığını, Osmanlı Devleti’nin

vaktinden evvel uyandırılmaması gerektiğini düşünmüştü. Lakin

Churchill vaktin doğruluğundan emindi.

Üç ay sonra, 19 Şubat 1915’te Birleşik Filo’nun gemileri neredey-

se on iki saat boyunca taarruzdaydılar. Uzak mesafeden yapılan

atışlar nedeniyle başarısız olan filo, 25 Şubat’ta daha yakına

gelerek Çanakkale’yi kısa mesafeden bombardımana tabi tuttu.

18 Mart 1915 gününe kadar çekişme şeklinde gece-gündüz devam

eden, yaklaşık 35 bombardıman meydana geldi.

Osmanlı’nın Inflexible, Agemennon, Quenn Elizabeth, Irresistib-

le gibi zihinde güçlü etkileri olan, karizmatik isimli gemileri yoktu.

ÇANAKKALE BOĞAZI’NDAKİ BAZI LOKASYONLARIN İKİ İNGİLİZ, İKİ

FRANSIZ SAVAŞ GEMİSİ TARAFINDAN ATEŞE VERİLMESİYLE RUSYA,

İNGİLTERE VE FRANSA OSMANLI’YA SAVAŞ İLAN EDİYORDU.

Page 26: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

24

Ancak Nusret, mütevazı ismine rağmen 18 Mart 1915 tarihinin

ardından dünyanın en ünlü mayın gemisi olmuştu. Savaşın kade-

rini değiştiren bu geminin döşediği mayınlar ne deniz ne de hava

taramaları sonucunda bulunabilmiş, düşman yanılarak sularımıza

gönül rahatlığıyla, destursuz girmişti. 18 Mart’ın “zafer” olarak

anılmasında büyük payı olan Nusret, düşman tarafından savaşın

doğurduğu, binlerce insanın ölümü de dahil tüm olumsuz sonuç-

ların nedeni ilan ediliyordu. Düşman, “Birinci Dünya Harbi’nde bu

kadar insanın ölmesine, harbin ağır masraflara mal olmasına,

denizlerde onca ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca

neden” olarak onu göstermiş, bir mayın gemisini ete-kemiğe

büründürmüştü adeta. Nusret’in düşman ülkelerin gemilerinden

teknolojik hiçbir üstünlüğü yoktu; yalnızca mürettebatı vardı geri

dönmeyi düşünmeyen…

Türk savaş tarihine 18 Mart 1915 Çanakkale Boğazı Muharebesi

olarak geçen mücadele El yok burada, ayak yok, gövde yok / Bir

çift söz var burada / Geçiyorum dediği / Geçemezsin dediğim...

diyen Türk’ün kesin zaferiyle sonuçlanmıştı. Ağır bir kayıpla

karşılaşan Birleşik Filo, tüm hayallerini tabiri caizse suya gömdü.

Bu savaşla ilgili dünyanın en güçlü devletlerine layık birkaç söz

lazım gelir, ancak 18 Mart İtilaf Devletleri için tam bir fiyaskoydu.

İngilizler ise “Boğazı donanmayla zorlayıp geçmek için yapılan bu

mağrur ve muazzam teşebbüsün ancak feci bir yenilgi sözüyle

nitelenebilecek biçimde bitmesi mukadderdi” diyerek savaşın

bir başarı-başarısızlık örneği değil, bir alınyazısı olduğunu söylü-

yordu. Winston Churchill, “İnsani değerler içerisinde en çok saygı

gösterilmesi gereken değer cesarettir, çünkü söylenildiği gibi di-

ğer bütün değerleri güvence altına alan değer cesarettir” sözünü

Çanakkale Savaşı’ndaki tecrübesinden sonra sarf etmiş olmalıydı.

Kraliyet Harp Okulu’ndan iyi bir dereceyle mezun olmak, Bah-

riye Nazırlığı şerefine erişmek, iyi strateji yapabilmeyi ve bu sta-

tejilerde başarı kazanmayı getirmiyordu beraberinde. Churchill’in

Çanakkale planı teorikte muhteşemdi, ancak pratikte uygulana-

madı. Kağıt üzerinde “mutlu son”la biten savaş hikayeleri yazma

yeteneğine bakılırsa Churchill belki de edebiyatla ilgilenmeliydi.

Onlarca yıl sonra Nobel Edebiyat Ödülü bile alabilirdi.

“Our friend of enemy”

Çanakkale’de Osmanlı devletinin düşmanları olan İngilizler,

Ruslar ve Fransızlar yüzlerce yıldır Türkleri gayet iyi tanıyordu.

TÜRK SAVAŞ TARİHİNE 18 MART 1915 ÇANAKKALE BOĞAZI

MUHAREBESİ OLARAK GEÇEN MÜCADELE EL YOK BURADA,

AYAK YOK, GÖVDE YOK / BIR ÇIFT SÖZ VAR BURADA /

GEÇIYORUM DEDIĞI / GEÇEMEZSIN DEDIĞIM... DİYEN TÜRK’ÜN

KESİN ZAFERİYLE SONUÇLANMIŞTI.

Page 27: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

25

Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar, Türk toplumunu Hıristiyan düşmanı olarak biliyordu.

Çanakkale’de İngilizlerin yanında yer alan Müslümanlara ise Türklere değil, Almanlara karşı

savaştıkları söylenmişti. Cepheye gelen herkes unspeakable Türkleri yenme arzusundaydı.

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk / Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk / Kimi

Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ / Hani, tâûna da zuldür bu rezîl istîlâ! dediği gibi

Mehmet Âkif’in, Çanakkale’de tüm dünyadan insanlar Türklere düşmandı sanki. Üstelik

barbar Osmanlı’nın eline düşenlere eziyet ediliyor, esirler sakat bırakılıyordu güya. Düşman

askerinin yamyam misali yendiği söylentileri bile vardı. Bir Türk’ün eline esir düşmekten-

se ölmek daha iyiydi. Savaş meydanında düşman askeri bunun böyle olmadığını gördü;

Türkler de ölüyor, korkuyor, ağlıyor, bağırıyordu. Onların da bekleyen anaları, bacıları vardı.

Üstelik hakça savaşıyor, yeri geldiğinde düşman askerinin yarasını kendi mendiliyle sarıyor,

Azrail’le yüzleşen yaralının kurumuş dudaklarına bir yudum su veriyordu. Bir Yeni Zelanda

gazetesi bile “Hastaneye ateş edilmiyor, zehirli gaz kullanılmıyor. Triumph (savaş gemisi)

isabet alıp batmaya başlayınca tekrar ateş edilmiyor. Türk, ikili oynamıyor. Bunun aksini

iddia edenler Gelibolu’ya değil, en çok Mısır’a kadar gelenlerdir” diyordu. Avustralyalılar

suyunu paylaşan, yaralarını saran, yaralandıklarında onları güvenli bir yere gerekirse sır-

tında taşıyan düşman askerlerine, ama

aynı zamanda dostlarına “our friend of

enemy” (düşmanımız olan dostumuz)

diyorlardı.

Çanakkale Savaşları dünyanın belki de

son centilmen savaşıydı. İngilizler dahi

barbar ve ilkel sandıkları bir toplumda

savaşta bile çirkinleşmeyen, tüm etik

kuralları önemseyen Türkler karşısında

şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Üstelik

İngiliz Parlamentosu’nda “Türk, Prusya

daha henüz ilkel, putperest ve barbarlık

dönemini yaşarken, asker düşmanına

centilmence davranmak gibi, takdir edi-

lecek bir savaşçı olma meziyetine sahip

olagelmiştir” sözleri dile getirilmişti.

Çanakkale’de yaşamını yitiren düş-

man askerleri de tıpkı Türk askeri gibi

sevenlerini gözü yaşlı bırakmıştı. On-

ların yüreğine su serpen en asil sözleri

ise Çanakkale Savaşı’nda Anafartalar

Grubu Komutanı Kıdemli Kurmay Albay

olarak görev almış Mustafa Kemal söy-

lemişti. İnsani duygularla sarf edilen

bu sözler yenilgiye uğratılan milletlere

karşı herhangi bir düşmanlık duygusu

beslenmediğinin, “Yurtta barış, dünya-

da barış” felsefesiyle dünyaya dostluk

eli uzatıldığının da göstergesiydi: “ (…)

Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bi-

zim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve

huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar,

bu topraklarda canlarını verdikten sonra

artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Page 28: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

26

YASALAR ÖNÜNDE EŞİT STATÜ, EŞİT HAKLAR, EŞİT KOŞULLAR...

EN AZ ERKEKLER KADAR BÜYÜK BAŞARILARA VE YENİLİKLERE

İMZA ATMIŞ, EN AZINDAN DEĞİŞİME KAPI AÇMA CESARETİ

GÖSTERMİŞ KADINLAR YAŞAMIN HER VEÇHESİNDE YER ALIYOR

ARTIK. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ, KADININ KUTSALLIĞINI

HATIRLATMAKLA KALMIYOR, ONLARIN KARŞILAŞTIĞI

OLUMSUZLUKLARLA İLGİLİ OLARAK DÜNYA ÇAPINDA

FARKINDALIK YARATMAYA VESİLE OLUYOR.

8 MARTDÜNYA KADINLAR GÜNÜ

DENİZ VAROL

Page 29: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

27

8 MART, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU TARAFINDAN

1977 YILINDA “DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” İLAN EDİLDİ.

Tarih 8 Mart 1857... Yer Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kenti...

Bir tekstil fabrikasında çalışmakta olan tam 40 bin işçi, daha iyi çalışma

koşulları elde edebilmek için greve gidiyor. Polisin müdahale ettiği greve

katılan insanların bir kısmının fabrikanın içine kilitlenmesi ise önü alınama-

yacak bir faciaya neden oluyor. Zira müdahale sırasında çıkan yangından

kaçamayan 129 kadın, yanarak can veriyor. Bu acı olay, 8 Mart gününü “Dün-

ya Kadınlar Günü” olarak literatüre yerleştiren hadise oluyor aynı zamanda.

Kadınlar Günü kutlamasına ilk kez 28 Şubat 1909 tarihinde, yine New

York’ta rastlanıyor. Ne var ki Amerika Sosyalist Partisi tarafından, 1908

yılında Uluslararası Kadın Konfeksiyon İşçileri Birliği’nin düzenlediği grevi

anma amacıyla organize edilen bu etkinliğin devamı sağlanamıyor.

26-27 Ağustos 1910 tarihlerinde Danimarka’nın başkenti Kopenhag’daki

İkinci Enternasyonal kapsamında bir kadın konferansı düzenlenir. Burada

Amerikalı sosyalistlerden etkilenen bir Alman sosyalist, Luise Zietz, ulus-

lararası bir “kadın günü” kutlanmasını gündeme getirir ve kutlama için

kesin bir gün belirlenmese de sonraları Almanya Komünist Partisi adını

alacak olan Bağımsız Sosyal Demokrat Parti lideri Clara Zetkin tarafından

desteklenir. 17 ülkeden 100 kadın delege, oy kullanma hakkı da dahil olmak

üzere eşit haklar elde etmeye yönelik iyi bir strateji sağlayacağı düşünce-

siyle bu fikre sıcak bakar. Ertesi yılın 19 Mart’ında, Avusturya, Danimarka,

İsviçre ve Almanya’dan bir milyonun üzerinde insanın katıldığı bir gösteri

düzenlenir. Paris Komünü’nü onurlandıran pankartlar taşıyan göstericiler

cinsiyet ayrımcılığına karşı sloganlar atar, kadınların oy kullanma ve kamuda

iş edinebilme hakkını savunur.

1914 yılına kadar kadınların öncülük ettiği pek çok

gösteri ve grev gerçekleşir, ancak bunların hiçbiri 8

Mart gününe rastlamaz. Bu yıl Dünya Kadınlar Günü

Birinci Dünya Savaşı’na karşıt seslerin de yükseldiği

bir mekanizma haline gelir ve aktivistler barış yanlısı

gösteriler düzenler. Kadınlar, 8 Mart’ta ilk kez bir araya

gelerek hem savaşı protesto eder hem de kadınların

erkeklerle eşit haklara sahip olabilmesi için çağrıda

bulunur.

1917’de Rusya’da sürdürülen savaş karşıtı eylem-

lerde kadınlar yine sahneye çıkar ve “Ekmek ve Barış”

için mücadeleye katılır. Gregoryen Takvimi’ne göre 8

Mart 1917’ye denk gelen bu tarihten dört gün sonra

çar devrilir ve geçici hükümet kadınlara oy kullanma

hakkı verir.

Page 30: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

28

TÜRKİYE’DE 8 MART İLK OLARAK 1921 YILINDA, “DÜNYA EMEKÇİ

KADINLAR GÜNÜ” ADI ALTINDA KUTLANDI.

İlerleyen yıllarda Dünya Kadınlar Günü kadın hakları konusuna

küresel bir boyut kazandırır. Birleşmiş Milletler konferanslarının

bazılarında kadın hareketleri de konu edilerek siyasi ve kültürel

arenalarda kadınların daha çok yer alabilmesi için farkındalık

yaratılır. Kadınlar Günü değişime, kadınların ülkeleri için ne denli

olağanüstü işler başarabileceğine duyulan inancın göstergesi olur.

Dünyayı güzelleştirmeye giden formül: Küresel düşün, yerel hareket et, kadınları güçlendir!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Çin, Madagaskar ve Nepal’de sadece

kadınlar için; Afganistan, Azerbaycan, Beyaz Rusya, Burkina Faso,

Kamboçya, Küba, Gürcistan, Guinea-Bissau, Eritre, Kazakistan,

Kırgızistan, Laos, Tacikistan, Türkmenistan, Uganda, Ukrayna,

Özbekistan, Vietnam ve Zambiya’da ise genel resmî tatil kabul

ediliyor.

Türkiye’de 8 Mart ilk olarak 1921 yılında, “Dünya Emekçi Kadınlar

Günü” adı altında kutlanmış. Birleşmiş Milletler tarafından 1975

yılının “Uluslararası Kadınlar Yılı” ilan edilmesiyle Türkiye’de de 8

Mart’ta büyük çaplı bir kongre düzenlenmiş.

Geçtiğimiz yıllardaki Dünya Kadınlar Günü kutlamaları için

Birleşmiş Milletler’in belirlediği farklı temalar bulunuyor. Bu

yılki tema, “Kadınları güçlendirmek insanlığı güçlendirmektir”

mottosuyla yola çıkarak insanları bambaşka bir dünya resmet-

meye çağırıyor. Rus Devrimi’nin 100’üncü yıl dönümü olacak 2017

yılında ise bu olayda oynadıkları rol göz önüne alınarak kadınların

dünyayı değiştirebilen iradesine vurgu yapılması planlanıyor.

Dünya Kadınlar Günü ile yasalar önünde kadın-erkek eşitliği

başta olmak üzere yaşamın her alanında kadınların görünür

kılınması için farkındalık yaratılması amaçlanıyor. Ayrıca 8 Mart

hem kadınların varlığının ve başarılarının kutlandığı hem de

eğitim ve iş hayatında bulunabilme, siyasete etkin olarak katıla-

bilme gibi haklarının vurgulandığı, karşılaştıkları olumsuzlukların

hatırlatıldığı bir vesile olarak görülüyor. Bu hedeflerle Dünya Ka-

dınlar Günü’nde konferanslar, seminerler, medya/sosyal medya

kampanyaları ve çeşitli etkinliklerle yerelden globale uzanan bir

skalada “kadın” konusu ele alınıyor. Değişime giden yol ise şüp-

hesiz her günü 8 Mart berraklığına kavuşturmaktan geçiyor.

Clara Zetkin (solda) ve Rosa Luxembourg, 1910.

Page 31: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

Türk ParlamenterlerBirliği’nden

Üye aidatlarımız 16. Olağan Genel Kurul kararıyla 2015 yılında yıllık 120 TL’dir.

Bankalar tarafından müşterilerine Uluslararası Banka Hesap Numarası (IBAN) verilmektedir.

Üyelerimizin aidatlarını yatırırken problem yaşamamaları için Birliğin IBAN Numarası aşağıda belirtilmiştir.

Bilindiği gibi 2002’de yıllık 30 TL olan üye aidatları 2004 yılından beri 60 TL ve 2013 yılından itibaren 120 TL’dir.

Geriye doğru aidat borçlarının buna göre hesaplanması ve Birliğimizin aşağıdaki hesap numarasına yatırılması, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre, alınan aidatların belgesine üyelerin TC Kimlik Numaralarının yazılması gerekmektedir.

Üyelerimizin TC Kimlik Numaralarını mektup veya telefonla Birliğe bildirmeleri rica olunur.

TPB Haber Portalı www.tpb.org.tr

Fax Hattı: 0312 420 66 24

Sayın Üyelerimiz her konuda bize ulaşabilirsiniz.

Türk Parlamenterler Birliği Ankara Konukevi: Ankara Hotel Pino Bayraktar Mahallesi Vedat Dalokay Caddesi Bayraklı Sokak No: 35 GOP/ANKARA Tel: 0312 446 36 86

TBMM Yeni Halkla İlişkiler Binası ZeminKat No: 50-51 Bakanlıklar/ANKARATel: 0312 420 66 21 Fax: 0312 420 66 24Türk Parlamenterler BirliğiZiraat Bankası TBMM Şubesi IBAN: TR 33 0001 0009 0303 296732 6001

Türk Parlamenterler Birliği

Page 32: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

30 SÖYLEŞI

AYŞENUR İSLAM:KADINA KARŞI HER TÜR ŞİDDET VE İSTİSMARINÖNLENMESİ ÖNCELİKLİ POLİTİKALARIMIZARASINDA YER ALIYOR

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI

SÖYLEŞİ: SONGÜL BAŞ

Page 33: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

31

ÇOCUK, KADIN VEYA ERKEK, TÜM AİLE BİREYLERİNİN HER TÜR

İHTİYACININ EN İYİ KARŞILANABİLDİĞİ KURUMUN AİLE KURUMU

OLDUĞUNU İFADE EDEN BAKAN İSLAM, “BU GERÇEKTEN

HAREKETLE, AİLENİN KORUNMASINI VE GÜÇLENDİRİLMESİNİ

POLİTİKALARIMIZIN TEMEL HEDEFİ OLARAK KABUL EDİYORUZ”

DİYOR. AYŞENUR İSLAM, KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN İSE BİR

İNSANLIK SUÇU OLDUĞUNU VURGULUYOR.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı geniş bir yelpazede önemli

hizmetler sunuyor. “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” dolayısıyla

biz özellikle kadın ve aileye yönelik çalışmalarla ilgili sorular yö-

neltmek istiyoruz. Şüphesiz, aile, toplumun temelini oluşturu-

yor. Güçlü bir aile yapısının oluşturulmasında kadınlara büyük

görev düşüyor. Bu noktada kadınların hayatın her alanında söz

sahibi olması önem taşıyor. Kadın ve ailenin güçlendirilmesine

yönelik çalışmalarla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Biz aile odaklı yaklaşımı bakanlığımızın temel ilkesi olarak kabul

ediyoruz. Çocuk, kadın veya erkek, bütün aile bireylerinin psi-

kolojik veya fizyolojik tüm ihtiyaçlarının en iyi karşılanabildiği

kurumun aile kurumu olduğunu düşünüyoruz. Bu gerçekten ha-

reketle, ailenin korunmasını ve güçlendirilmesini politikalarımızın

temel hedefi olarak kabul ediyoruz.

Ailenin zayıflamasının ve temel fonksiyonlarını yerine geti-

remez hale gelmesinin hem aile bireyleri hem de bütün toplum

için baş edilmesi oldukça zor sorunlara yol açtığını biliyoruz.

Araştırmalar bize madde bağımlılığından çocukların ihmal ve

istismarına, aile içi şiddetten bakıma muhtaç yaşlı ve engelli

sayısının artmasına kadar birçok sorunla ailelerin zayıflaması

veya parçalanmasının yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.

Bu gerçekten hareketle, ailelerimizin sosyal yardım veya sosyal

hizmetlere muhtaç hale gelmeden desteklenmelerini politikala-

rımızın merkezine yerleştiriyoruz. Şu veya bu nedenle sosyal yar-

dım veya hizmete muhtaç hale gelmişler ise biz bu konuyu yine

kurumsal bakımla değil, aile içinde sağlanan desteklerle çözmeye

yöneliyoruz. Çünkü bu yöntem hem çok daha iyi netice veriyor

hem de maliyeti diğer yöntemlerle kıyaslanmayacak kadar az.

Bütün bunların ötesinde, biz insanların temel maddi ihtiyaçları

bulunduğu gibi bir aileye ait olma, ailede yaşama ihtiyaçlarının

olduğunu ve bunun önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani

aile odaklı yaklaşımın bir gereği olarak insanlarımızın sorunlarını

öncelikle aile içinde çözmeyi tercih ederken bu insani ihtiyaca

özen gösteriyoruz, bu ihtiyacı önemsiyoruz.

Kadınların her alanda desteklenmesi ve güçlendirilmesine

yönelik çalışmalarımız kararlılıkla devam ediyor. Kadının insan

haklarının ve toplumsal statüsünün korunması, geliştirilmesi,

kadına karşı ayrımcılık ile her tür şiddet ve istismarın önlenmesi,

bakanlığımızın öncelikli kadın politikaları arasında yer almaktadır.

Kısa bir süre önce açıklanan “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısı-

nın Korunması Programı”nın önemi ile kadın ve aileye yönelik

çalışmalara sağlayacağı katkılara ilişkin değerlendirmelerinizi

öğrenebilir miyiz?

Bu programı hazırlamaktaki temel hedefimiz, Türkiye’nin eko-

nomik ve sosyal gelişmesini desteklemek üzere dinamik nüfus

yapısının korunması, aile kurumunun güçlendirilmesi ve böylece

sosyal refah ve sosyal sermayenin artırılmasıdır.

Bildiğiniz gibi göç ve hızlı kentleşme, kültürel değerlerdeki

aşınma, aile eğitimindeki eksiklikler, yeni iletişim alışkanlıkları

gibi sebeplerle zayıflayan aile içi iletişimi ve dolayısıyla aile kuru-

munu güçlendirmek sağlıklı bir toplumun devamlılığını sağlamak

açısından hayati önem taşıyor. Ülkemizde yaşanan demografik

dönüşüm sonucunda pek de uzak olmayan bir gelecekte genç

nüfus yapısından yaşlı bir nüfus yapısına geçeceğimiz öngörü-

lüyor. TÜİK’in nüfus projeksiyonuna göre yüzde 7 civarındaki

65 yaş üstü nüfus 2023’lerde yüzde 10’lara, 2050’lerde yüzde

20’lere yaklaşacak.

Bu gerçekten hareketle, dinamik nüfus artışının teşvik edilme-

si, yaşlı nüfusun sağlık ve bakım imkanlarının düzenlenmesine

yönelik politikalar öncelik kazanmaktadır.

Paketin bütününde nüfus politikalarının aile politikaları ile

desteklendiğini göreceksiniz. Aslına bakarsanız AK Parti hü-

kümetleri dönemini kapsayan son 13 yılda aileyi desteklemeye

Page 34: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

32 SÖYLEŞI

“KADINLAR, ERKEKLER, KAMU KURUM VE KURULUŞLARI,

STK’LAR VE SORUNUN TÜM TARAFLARI EL ELE VERMELİ,

BÜTÜN DÜNYANIN UĞRAŞTIĞI ŞİDDETİ SONA ERDİRMEK İÇİN

ÇALIŞMALIDIR. BU KONUDA ÇOK KAPSAMLI BİR DUYARLILIĞA

VE ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNE İHTİYACIMIZ VAR.”

dönük kapsamlı politikalar uygulamaya konulmuş durumdadır.

Engelli-yaşlı bakımı, yoksulluk ve çocuk bakımı gibi aile sorunla-

rını ailede çözmeye dönük önemli ve etkin uygulamalarımız var.

Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz haftalarda

açıkladığı paket bu alandaki son halkadır. Bu halkanın en önemli

özelliği çalışan kadınların çocuk sahibi olmaları durumunda işten

ayrılmalarını engelleyen destek mekanizmaları içeriyor olma-

sıdır. Yani nüfusun yaşlanmasını engellemek için doğurganlık

oranlarının artırılmasını hedeflerken, bu durumun kadının işten

ayrılmasını gerektirmeyecek ya da zorlamayacak şartları içermesi

gerekiyor.

Bir yandan doğum oranlarının artmasını teşvik etmek diğer

yandan da genç nüfusu bebekliğinden itibaren korumak ve iyi

eğitmek gerekiyor. Çalışan annelerin iş hayatı ile ev hayatını

uyumlulaştırıp onlara fırsat eşitliği sağlayarak işinde başarılı ve

üretken kadın, evinde mutlu ve huzurlu anneler hedefliyoruz.

Bu pakette kadınlara herhangi bir hayat biçimi dayatılmıyor.

Aksine onlara fırsat eşitliği sağlanarak bazı eşitsizlikler ortadan

kaldırılıyor.

Türkiye’de AK Parti iktidarıyla birlikte kadın istihdam oranımız

yüzde 30’lara ulaştı. Fakat istihdam oranının, özellikle de kadın

istihdamının yüksek olduğu ülkelerde esnek zamanlı çalışma

uygulamalarının çok yaygın olduğunu görüyoruz. Bu bizim için de

çok önemli bir alternatif ve Türkiye’nin de bir an önce hem erkek-

ler hem de kadınlar için bu uygulamaya geçmesi gerekiyor. Yarı

zamanlı çalışmada anne 16 hafta doğum iznini kullandıktan sonra

isterse tam ücretli yarı zamanlı çalışma modeline geçebiliyor. İlk

çocukta 2 ay, ikinci çocukta 4 ay, üçüncü çocukta 6 ay anne tam

ücretli yarı zamanlı çalışabilecek. Özel sektörde ücretinin yarısını

işveren, diğer yarısını da devlet karşılıyor.

Kısmi çalışmada ise çocuk okul çağına gelene dek her iki

ebeveyne de kısmi çalışma imkanı tanınıyor, ancak çalışan sa-

dece çalıştığı sürenin ücretini alıyor. Kısmi çalışma imkanını hem

anneye hem de babaya tanıyoruz. Hatta Kanun Meclis’ten bu

haliyle geçerse aynı çocuk için hem annenin hem de babanın bu

imkandan yararlanması söz konusu. Dolayısıyla anne-babalardan

biri sabahları diğeri de öğleden sonraları evde olabilir ve böylece

çocuk tamamen anne-baba bakımıyla büyüyebilir.

Doğum sebebiyle alınan ücretsiz izinlerde annenin kıdem ve

derece ilerlemeleri gerçekleşmiyordu. Bu ise ancak geriye dönük

olarak borçlanarak yapılabiliyordu. Bu paketle birlikte borçlanma

zaruretini ortadan kaldırıyoruz ve anne doğuma bağlı ücretsiz

izindeyken derece kademe ilerlemesini kendiliğinden alıyor. Bu bir

Page 35: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

33

“BAKANLIK OLARAK GEREK ÇOCUK KONUSU OLSUN,

GEREKSE ŞEHİT YAKINLARI, GAZİLER VEYA ENGELLİ,

YAŞLI SORUNLARI OLSUN, BÜTÜN ÇALIŞMA ALANIMIZLA

İLGİLİ KONULARI AİLE KURUMU ÇERÇEVESİNDE ELE ALIP

DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ.”

nevi askerlik yapan erkeğe verilen hakkın doğum yapan kadına

verilmesi gibi bir yenilik.

2015 yılının 8 Mart’ına girerken kadın cinayetleri ülke günde-

minde önemli yer tutmaya devam ediyor. Büyük acılara ve tep-

kilere yol açan kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda

yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi aktarabilir misiniz? 2015 yılın-

da bu konuda yeni tedbirler, yeni cezalar gündeme gelebilir mi?

Sözlerime kadına yönelik şiddetin bir insanlık suçu olduğunu vur-

gulayarak başlamak istiyorum. Konuya daha bütünsel bir açıdan

yaklaşmak ve toplumsal şiddeti masaya yatırmak lazım. Kadına

yönelik şiddet, toplumsal şiddetin çok ciddi bir parçası. Dünyada

şiddet olaylarında son yıllarda bir artış olduğunu görüyoruz. Bu

günümüze taşınmaması gereken bir sorundu, ama ne yazık ki

21. yüzyıla olanca vahametiyle taşınmış durumda. Tüm dünyada

toplumsal şiddette, aile içi ve kadına yönelik şiddette bir artış

var; şimdiye kadar alınan tedbirler maalesef şiddeti ortadan

kaldırmaya yetmedi.

Bakanlık olarak bu konuyu geniş kapsamlı ve çok boyutlu ele

alıyoruz. Şiddetle mücadele tek bir kurumun, tek bir bakanlığın

üstesinden gelebileceği bir konu değildir. İş birliği ve güç birliği

ile çözülebilecek bir sorundur. Kadınlar, erkekler, kamu kurum

ve kuruluşları, STK’lar ve sorunun tüm tarafları el ele vermeli,

bütün dünyanın uğraştığı şiddeti sona erdirmek için çalışmalıdır.

Bu konuda çok kapsamlı bir duyarlılığa ve zihniyet dönüşümüne

ihtiyacımız var.

Bakanlık olarak uygulamada yaşanan sıkıntıları azaltmak için

çalışmalar yapıyoruz. Şiddetin sebeplerini araştırıyoruz. Yaptığı-

mız araştırmalar, sebepleri ortadan kaldırmak için bize yol göste-

rici olacak. Şiddete yönelenlerle ilgili iki tür çalışmamız var. Birin-

cisi bilinçlendirme, ikincisi şiddet uygulayanların rehabilitasyonu.

İkinci konudaki çalışmalarımız henüz başlangıç aşamasında,

geliştiriyoruz. Bilinçlendirme konusunda ise aile eğitimlerimiz ön

plana çıkıyor. 2013 ve 2014 yıllarında toplam 251 bin 510 kişiye aile

eğitimi verdik. Yine son iki yılda Jandarma Genel Komutanlığı’nda

üst rütbeli subaylara ve Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde

Page 36: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

34 SÖYLEŞI

görevli psikolog ve psikolojik danışmanlara eğitici eğitimleri

verdik. Toplamda 3 bin 170 kişiyi eğitici olarak yetiştirdik. Bu

eğiticilerle 145 bin 214 kişiye ulaştık. Jandarma er eğitimlerimizi

yaygınlaştırıyoruz. Kitapları basıldı, bu yıl ders olarak okutulacak.

Ayrıca sağlık çalışanlarına, Aile Mahkemesi çalışanlarına, kamu

kurum ve kuruluşları ile belediye çalışanlarına verdiğimiz şiddeti

önlemeye yönelik eğitimler yüz binleri buldu. Evlilik öncesinde

ve sonrasında, boşanma öncesi, süreci ve sonrasında talep eden

çiftlere danışmanlık hizmeti veriyoruz. Sistemimizi sürekli revize

ediyoruz. Ağaç yaşken eğilir düşüncesiyle çocuklarımıza değerler

eğitimi vermeye yöneliyoruz. Millî Eğitim Bakanlığımız da bu

konuda çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanlığımızla protokollerimiz

var. Onlarla ve gönüllü olan tüm STK’larımızla birlikte çalışıyoruz.

Herkese ulaşmamız lazım. Her destek, her katkı bizim için önemli.

Bakanlığımız kadına yönelik şiddetle mücadelenin kapsamlı,

eşgüdümlü ve bütüncül bir yaklaşım gerektirdiği bilinciyle ha-

reket ediyor. Bu çerçevede kadına yönelik şiddetle mücadeleye

ilişkin 2012-2015 yıllarını kapsayan Eylem Planı’nı uygulamaya

koyduk. 2016-2019 Eylem Planı’nı hazırlıyoruz.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin daha etkin gerçekleşti-

rilmesi için en önemli araçlardan biri de göstergelerin değerlen-

dirilmesidir. 2008 yılında ilki gerçekleştirilen Türkiye’de Kadına

Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması geçen yıl güncellendi. 2008 ve

2014 yılı araştırma verileri kullanılarak başta erken yaşta evlilikler

olmak üzere çeşitli konularda ileri analizler yapmayı planlıyoruz.

Ayrıca kadına yönelik şiddeti önlemek için uygulamaya baş-

lanan panik butonu sistemini revize ediyoruz. Adalet ve İçişleri

Bakanlıklarınca uygulanan ve kadına karşı şiddetle mücadelede

“AİLE SOSYAL DESTEK PROGRAMI (ASDEP), AİLENİN

GÜÇLENMESİNİ SAĞLAMAK ÜZERE YÖNLENDİRME, YARDIM

VE DESTEKLERİN AİLEYE ARZ ODAKLI SUNULMASINI ESAS

ALIR. YERİNDE TESPİT, YERİNDE YÖNLENDİRME, YERİNDE

HİZMET, YERİNDE DENETİM MEKANİZMASIDIR.”

Page 37: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

35

de kullanılması planlanan “elektronik bileklik sistemi” var. Bu

sistemi kadına yönelik şiddet konusunda hayata geçiriyoruz.

Geçmeyi düşündüğümüz sistemde iki aparat kullanılıyor. Biri

faile, diğeri mağdura veriliyor. Her ikisi karşılıklı çalışıyor. Bunlar

bir sistem üzerinden takip ediliyorlar. Bu takip Emniyet’te yapı-

lıyor. Mağdur ile failin birbirine yaklaşmaları, had sınırı aşması

durumunda derhal mağdurun bulunduğu yere kolluk kuvvetleri

gidiyor. Fail de uyarılıyor.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, çocuklar, yaşlılar, engelliler,

şehit yakınları ve gazilere yönelik de önemli hizmetleri yerine

getiriyor. Toplumun bu kesimleriyle ilgili olarak 2015 yılında

hayata geçirilecek projelerle ilgili bilgi verebilir misiniz?

Biz gerek çocuk konusu olsun, gerekse şehit yakınları, gaziler

veya engelli, yaşlı sorunları olsun, bütün çalışma alanımızla

ilgili konuları aile kurumu çerçevesinde ele alıp değerlendirmeye

çalışıyoruz.

Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP), ailenin güçlenmesini

sağlamak üzere yönlendirme, yardım ve desteklerin aileye arz

odaklı sunulmasını esas alır. Yerinde tespit, yerinde yönlendirme,

yerinde hizmet, yerinde denetim mekanizmasıdır. Her 500 aileye

bir sosyal hizmet görevlisi atıyoruz, tıpkı aile hekimi gibi.

Sosyal hizmet görevlilerimiz psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet-

ler, PDR gibi alanlarda uzmanlaşmış kişilerden seçilecek ve mobil

çalışacaklar. Belli bir büroları olmayacak. Öncelikle risk altındaki

ailelerin sorunlarına yönelecekler. Tahlil edecekler, çözüm yollarını

bulacaklar. Bunu aileye önerecekler, takibini yapacaklar, eğer ta-

kip sırasında bir sorunla karşılaşırlarsa önerilerini değiştirecekler,

ta ki ailedeki sorun çözülünceye kadar.

ASDEP aynı zamanda bir denetim mekanizmasıdır. Engelli-

yaşlı evde bakımı, sosyo-ekonomik yardımlar gibi yapılan tüm

yardımlar amacına uygun kullanılıyor mu, doğru konuda doğru

yere verilmiş mi konusundaki denetimleri de sosyal hizmet

görevlileri yapacak. Görevlilerimizin sisteme girdiği bilgi anında

tarafımızdan görülebilecek. Sosyal hizmet görevlilerimiz sorumlu

oldukları bölgelerdeki karakollar, muhtarlar, kaymakamlar, din

görevlileri, okul yöneticileri ve o bölgenin ileri gelenleri ile sürekli

irtibat halinde olacak. Görevlilerimizin iletişim bilgileri temas kur-

dukları bu kişilerde bulunacak ve bir sorun olduğunda kendilerine

bildirilmesi istenecek.

Diğer önemli proje “ANKA” isimli psikososyal destek progra-

mımız. Çocukların gerçekleştirdiği suç teşkil eden normal dışı

davranışlara karşı alınması gereken tedbirleri iki temel başlık

altında ele almak mümkün ve gereklidir. Bunlardan birincisi

kanun karşısında suç niteliğindeki eylemlerin soruşturulması,

koğuşturulması ve yargı süreçlerinin işletilmesidir. Bu süreçlerin

sonucunda suç faili durumunda olan ve cezai ehliyeti bulunan

çocuklarımıza kanunun öngördüğü cezalar hükmedilmektedir.

Çocuk özelinde üzerinde durulması gereken asıl husus ise normal

dışı davranış sergileyen çocukların uygun psikososyal destek

programlarıyla rehabilite edilmesi ve topluma kazandırılmasıdır.

Bakanlığımız bu gerçekten hareketle, suça sürüklenen, suç

mağduru olan, madde bağımlısı ve sokak geçmişi bulunan

çocuklarımızın rehabilite edilmesi, ailesine ve topluma yararlı

bireyler olarak hayatlarına devam edebilmelerinin sağlanması

amacıyla “ANKA” isimli psikososyal destek programı hazırlamış

ve tamamlamıştır. Programla, çocuğun kişilik gelişiminin sağlan-

ması, yaşadığı travmalarının ortadan kaldırılması, suç ve madde

bağımlılığı ile ilgili davranış değişikliği ile sokak ve özgür yaşam

tarzından kurallı yaşam düzenine geçme becerisi kazandırılması

hedeflenmektedir.

Çocuk Destek Merkezleri ANKA Programı’nın uygulandığı bir

kuruluş biçimidir ve şu anda 33 ilde 62 Çocuk Destek Merkezimiz

var. Önümüzdeki yıl bu sayıyı 100’e doğru yükseltme arzusun-

dayız. Son derece önemli kuruluşlar zinciri. Çünkü Çocuk Destek

Merkezleri, istismara uğramış, yetişkinler tarafından suça sü-

rüklenmiş, sokakta yaşamak zorunda kalmış, sokağın her tür

riskiyle karşılaşmış, madde bağımlısı olmuş çocukların rehabilite

edildiği merkezlerdir.

Page 38: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

36

İPEK YOLU’NUNÖTESİNDE SİYASET

JAPONYAPARLAMENTOSU

DÜNYA PARLAMENTOLARI

Page 39: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

37

JAPON PEYZAJI DENİLDİĞİNDE AKLA ZEN BAHÇELERİ VE

PAGODALAR GELİYOR DAHA ÇOK. UZAK DOĞU’NUN RUH

DİNGİNLİĞİNE VE AYDINLANMAYA DAYANAN KÜLTÜRÜ, ELBETTE

MİMARİYE DE YANSIYOR. JAPONYA’DA SİYASETİN KALBİ ULUSAL

DİYET BİNASI, BATI ETKİLEŞİMLERİ İÇERSE DE UZAK DOĞU

KÜLTÜRÜNÜ YANSITAN KUSURSUZ BİR SİMETRİYLE

BAŞKENT TOKYO’DA YÜKSELİYOR.

ELİF ÇELİK

Page 40: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

38 DÜNYA PARLAMENTOLARI

Japonya dünyanın diğer ucu, hatta neredeyse tek başına bir

dünya. Benzersiz bir uygarlığın yeşerdiği bu topraklar, gelene-

ğin sonuna kadar korunduğu, ama aynı zamanda “modern” ve

“teknoloji” kavramlarının somut hale geldiği bir diyar. Bilhassa

başkent Tokyo, parıltılı sokaklarıyla ziyaretçilerini geleceğin

dünyasına bir adım daha yaklaştırıyor.

Japonya’nın günümüzdeki adı, ülkenin Çin’e göre daha doğuda

olması dolayısıyla 7. yüzyılda kullanılmaya başlayan ve “Güneşin

doğduğu diyar” anlamına gelen nihon (veya nippon) kelimesin-

den türemiş. Bu kelime Batı dillerine İtalyan kaşif Marco Polo

(1254-1324) zamanında aktarılarak yüzyıllar içinde bugünkü

şeklini almış.

Japon takımadalarındaki ilk yerleşimlerin 30 bin yıl önceye

dayandığı biliniyor. Takip eden binyıllarda çağdaş Ainu ve Yamato

topluluklarının ilk ataları sayılan avcı-toplayıcı insanların ürettiği

süslü kil kaplar, günümüze ulaşabilmiş en eski çanak çömlek ör-

nekleri arasında yer alıyor. MÖ 1. binyıl içinde Çin’den ve Kore’den

öğrenilen pirinç yetiştiriciliği ile yeni çömlekçilik ve madencilik

biçimleri Japon halkının gelişmesinde büyük rol oynamış. Japon-

ya adı ise yazılı tarihte ilk kez Çin’in efsanevi Han hanedanının

MÖ 206-MS 23 yılları arasını kapsayan tarihinin anlatıldığı Han

Kitabı’nda anılmış.

Budizm Japonya’ya yine Çin’in etkisiyle ulaşmış ve başlarda

pek kabul görmese de 6. yüzyılda yönetici sınıfın desteğiyle yay-

gınlaşmaya başlamış. 8. yüzyılda Budizm’den esinlenilen sanat

ve mimarinin yanı sıra edebiyat da büyük gelişme göstermiş

Japonya’da. Feodal sistem ise savaşçıların oluşturduğu yöne-

tici bir sınıf olan samurayların hakimiyeti ele geçirmesi sonucu

gelmiş. 1185 yılında, Taira ile Minamoto klanları arasında geçen

Gempei Savaşı’nda Taira’nın yenilgiye uğraması üzerine, Samu-

ray Minamoto no Yoritomo Tokyo yakınlarındaki Kamakura’da

yeni bir yönetim merkezi oluşturarak kendini şogun ilan etmiş.

Böylece 1867 yılında son şogun Tokugawa Yoshinobu iktidarı

İmparator Meiji’ye bırakana dek şogunlar ülkeyi babadan oğula

ve de facto yönetmiş. Söz konusu dönemde Japonya, samuraylar

arasında pek rağbet gören Zen okulları ile tanışmış. Japonya’nın

Batılı medeniyetlerle ilk teması ise 16. yüzyılda Portekiz’den

tüccarların ve Cizvit misyonerlerin gelmesiyle olmuş, ilk kültürel

ve ticari ilişkiler bu dönemde başlamış.

Kadim savaşçı geleneği modern siyasete yansırsa

Japonya’nın ilk modern yasama organı, 1889-1947 yılları ara-

sında yürürlükte olan Meiji Anayasası’na göre kurulmuştu ve

İmparatorluk Diyeti adını taşıyordu. Batı’nın askerî, adli ve

siyasi yapılarının adapte edildiği bu yeniden yapılanma döne-

minde, endüstri ve askeriye alanlarında muazzam gelişme ve

başarılar sağlanmıştı. 20. yüzyılın başlarında ülkede yayılma

ve askerîleşme politikaları doruk noktasına ulaşmıştı. Birinci

Çin-Japon Savaşı (1894-1895) ve Rus-Japon Savaşı (1904-1905)

Page 41: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

39

sonrası Japonya, Tayvan ve Kore’nin hakimiyetini

ele geçirmiş, I. Dünya Savaşı’nın kazanan tarafına

müttefik olması sayesinde söz konusu siyaset

sürdürülebilmiş, 1935 yılına gelindiğinde ülkenin

nüfusu 70 milyona ulaşmıştı.

Japonya’nın yayılmacı politikaları, 1937 yılında

İkinci Çin-Japon Savaşı ile devam eder. Ardından

Japon ordusu Fransız hakimiyetindeki Hindiçin’i

istila eder ve ABD Japonya’ya ambargo uygula-

maya başlar. 7-8 Aralık 1941 tarihlerinde Japon

kuvvetlerin Pearl Harbor’ı bombalaması ve Singa-

pur, Hong Kong ile Malaya’daki İngiliz birliklerine

saldırması ise Büyük Britanya ve ABD’nin II. Dünya

Savaşı’na dahil olmasıyla sonuçlanır. ABD’nin

1945’te Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentle-

rine attığı atom bombalarıysa yüzyılın en büyük

felaketleri arasında yerini alır. İkinci Dünya Savaşı,

Japonya’nın yayılma arzusu nedeniyle Uzak Doğu

ve Asya’da hem milyonlarca insanın hayatını kay-

betmesine neden olur hem de sanayi ve savunma

alanlarında büyük kayıplar verdirir.

Japonya’da günümüzde 1947 yılında kabul edilen

ve liberal demokrat ilkelerin benimsendiği bir ana-

yasa yürürlükte. 1956’da Birleşmiş Milletler’e üye

olan ülke savaş yıllarında aldığı yaraları sararak

ve hızlı bir gelişme göstererek dünyanın en büyük

ekonomilerinden biri haline geldi.

Meşruti monarşi ile yönetilen Japonya’da imparatorun gücü oldukça sınır-

lanmış durumda. Daha çok figüratif bir rol oynayan imparator, anayasada

“devletin ve milletin birliğinin sembolü” olarak nitelendiriliyor. İktidar ise halkın

seçtiği başbakan ve parlamento üyeleri tarafından yürütülüyor.

Japonya’nın yasama organı Ulusal Diyet adını taşıyor. Japonya Anayasası’na

göre Diyet iktidarın en üst kademesi ve devletin yegane yasa koyucu birimi.

Halkın iradesini yansıtan Diyet aynı zamanda yasaları yürürlükten kaldırma,

ülke bütçesini düzenleme, dış ülkelerle anlaşmalar imzalama, başbakanı atama

ve anayasa değişikliği yapma yetkilerine de sahip. Çift meclisli bir parlamento

olan Ulusal Diyet’i dört yılda bir yeniden seçilen 480 üyeli Temsilciler Meclisi ve

ULUSAL DİYET BİNASI, YAPININ PEK ÇOK SÜTUNUNDA VE TAŞINDA FOSİLLER BARINDIRMASI DOLAYISIYLA“FOSİL HAZİNESİ” OLARAK DA ANILIYOR.

Page 42: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

40 DÜNYA PARLAMENTOLARI

altı yılda bir yenilenen seçimlerle parlamentoya giren 242 üyeli

Encümen Meclisi oluşturuyor.

Japonya parlamentosunda bir yasanın çıkarılabilmesi için yasa

tasarısının her iki meclisten de geçmesi gerekiyor. Uyuşmazlık

meydana gelmesi durumunda ise komite toplanarak gerekli

değişikliklerin yapılması yoluna gidiliyor. Yine uzlaşma sağla-

namadığında anayasa gereğince üçte iki çoğunluk sağlanırsa

Temsilciler Meclisi’nin kararı esas alınıyor.

MEŞRUTİ MONARŞİ İLE YÖNETİLEN JAPONYA’DA İMPARATORUN

GÜCÜ OLDUKÇA SINIRLANMIŞ DURUMDA. DAHA ÇOK FİGÜRATİF

BİR ROL OYNAYAN İMPARATOR, ANAYASADA “DEVLETİN VE

MİLLETİN BİRLİĞİNİN SEMBOLÜ” OLARAK NİTELENDİRİLİYOR.

Halk egemenliğinin ve anayasal iradenin simgesi

Başkent Tokyo, Ulusal Diyet’in ülke siyasetinde oynadığı rolü

temsil eden saygın bir yapıya evsahipliği yapıyor. Bu yapı, Japon-

ya parlamentosunun Temsilciler Meclisi ve Encümen Meclisi’nin

toplandığı Ulusal Diyet binası.

Ulusal Diyet için bir binanın inşa edilmesi fikri 1880’li yıllara ka-

dar uzanıyor olsa da, bu karara yönelik somut adımların atılması

ve mimari tasarım için yarışma düzenlenmesi 1900’leri bulur.

Page 43: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

41

YAPIMI 1936 YILINDA TAMAMLANAN ULUSAL DİYET BİNASININ

KUZEY KANADI ENCÜMEN MECLİSİ BİRİMLERİNE, BURANIN BİRE

BİR SİMETRİĞİ OLAN GÜNEY KANADI İSE TEMSİLCİLER MECLİSİ

BİRİMLERİNE EVSAHİPLİĞİ YAPIYOR.

1910 yılında, yeni bir parlamento binasının inşası sorumluluğu-

nu Ekonomi Bakanlığı alır. Dönemin Başbakanı Katsura Tarō bir

komisyon görevlendirir ve bu komisyon parlamentonun İtalyan

Rönesansı’nı yansıtan bir mimariyle inşa edilmesi kararı alır. 1918

yılında düzenlenen yarışmaya 118 tasarım katılır, birinci gelen

Watanabe Fukuzo’nun dizaynı sadece Avrupa veya sadece Asya

mimarisini yansıtan diğer tasarımlar arasında hibrit üslubuyla

dikkat çeker. 1920 yılında inşa edilmeye başlayan binanın kulesi

ise yarışmada üçüncü gelen mimar Takeuchi Shinshichi’nin tasa-

rımından alınır. Ancak söz konusu kule Halikarnas Mozolesi’nden

esinlenildiği yönünde eleştirilere maruz kalır.

Yapımı 1936 yılında tamamlanan Ulusal Diyet binasının kuzey

kanadı Encümen Meclisi birimlerine, buranın bire bir simetriği

olan güney kanadı ise Temsilciler Meclisi birimlerine evsahipliği

yapıyor. Binanın ortasında bulunan ve dış cephesinin görünü-

münde baskın rol oynayan kule, yalnızca imparatorun veya resmî

davetlilerin kullanabildiği ana girişi barındırıyor. Girişin açıldığı

merkez salonda ise geçmişte parlamentoda önemli görevler

yerine getirmiş Hirobumi Ito (1841-1909), Shigenobu Okuma

(1838-1922) ve Taisuke Itagaki (1837-1919) gibi isimlerin bronz

heykelleri yer alıyor. Boş bırakılan kısımlarla, gelecekte yetenekli

devlet adamlarının parlamentoda yer alacağı mesajı verilmek

istenmiş. Merkez salonun tavanı ve pencerelerini vitray çalışmalı

camlar süslüyor, dört köşesinde ise dört mevsimi betimleyen

duvar resimleri bulunuyor. Merkez salondan itibaren ilerleyen

anıtsal merdivenler, imparatorun parlamentoyu ziyaret ettiği

zamanlarda kullandığı odaya açılıyor. Yasama yılı açılışlarında

imparatora bu odada her iki meclisin başkanları ve başkanvekil-

leri eşlik ediyor.

Encümen Meclisi’nin toplandığı salon, Ulusal Diyet binasının

ikinci katında yer alıyor. Tavanı girift cam bezemeli salonda, ya-

rım daire şeklinde sıralanmış vekil koltuklarını ortalayan meclis

başkanı kürsüsü ve koltuğu bulunuyor. Onun arkasında ise yeni

yasama yılı açılışına katıldığı zaman kullanması için imparatora

ait koltuk yer alıyor. Encümen Meclisi’nin olduğu kanatta ay-

rıca on altı komite odası bulunuyor. Encümen Meclisi ile aynı

görünümdeki Temsilciler Meclisi salonu, en ön sırası hükümet

bakanlarına ait olan yarım daire şeklinde bir oturma planına

sahip. Ayrıca her iki salonun da ikinci katı basın mensupları ile

ziyaretçilere ayrılmış balkonlar barındırıyor. Temsilciler Meclisi’nin

bulunduğu kanattaki beş komite odası, ağırlıklı olarak bütçe

görüşmeleri için kullanılıyor.

Ulusal Diyet binasının önünde, siyasetin karmaşasından uzak

dingin bir ortam sağlayan park yer alıyor. Gingko ağaçlarıyla

çevrili bu parkın kuzey ucunda ise Parlamento Müzesi yükseli-

yor. Japonya parlamentosunun 80’inci yıldönümü şerefine 1971

yılında inşa edilen müze ülkenin gelişmesine katkı sağlamış

devlet adamlarına ve diğer dünya parlamentolarına yer veriyor.

Dünyanın en zengin kütüphaneleri arasında bulunan Ulusal Diyet

Kütüphanesi ise 7 milyon 300 bin eser barındırıyor.

Page 44: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

42 RÖPORTAJ

DEVLET VE ULAŞTIRMA ESKİ BAKANI İBRAHİM ÖZDEMİR,

SİYASETİN TOPLUMA HİZMET ETMENİN BAŞLICA YOLU

OLDUĞUNU BELİRTEREK, “SİYASETÇİ DEVLET ORGANLARIYLA

HALK ARASINDA BİR KÖPRÜDÜR” DİYOR. ÖZDEMİR, ŞU ANDA

TÜRKİYE’NİN BİR KAMPLAŞMA HALİNDE OLDUĞU UYARISINDA

BULUNARAK ASGARİ MÜŞTEREKLERDE BULUŞABİLMENİN

ÖNEMİNİ VURGULUYOR.

İBRAHİM ÖZDEMİR:

SİYASETTE VEFA GÖSTERMEZSENİZVEFA GÖREMEZSİNİZ

RÖPORTAJ VE FOTOĞRAFLAR: SONGÜL BAŞ

Page 45: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

43

Yıl 1983… Türkiye’nin siyaset hayatında yeni bir sayfa açılıyor. Turgut Özal’ın genel baş-

kanı olduğu Anavatan Partisi (ANAP) kuruluyor. Uzun yıllar tek başına iktidarda kalarak

ülkenin geleceğine yön veren kararlara imza atan ANAP’ın kurucuları arasında İbrahim

Özdemir de yer alıyor. Devlet ve Ulaştırma eski Bakanı Özdemir ile siyaset yolculuğunu,

Turgut Özal’lı yılları ve ülke gündemindeki konuları konuştuk.

İbrahim Özdemir Karadenizli bir ailenin çocuğu. 1949 yılında Giresun’un Görele ilçesinde

başlıyor hayat yolculuğu. Ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geliyor; annesi, babası ve

altı ablasının ilgi ve sevgisiyle büyüyor. Ailenin en küçüğü, ama tek erkek evladı olması

omuzlarına ayrı bir sorumluluk yüklüyor. Hayatı boyunca attığı her adımda bu sorumluluğu

hissediyor. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü mezunu İbrahim Özdemir,

yüksek lisansını restorasyon ve eski eserler üzerine Mimar Sinan Üniversitesi’nde yaparak

yüksek mimar oluyor. Özdemir, siyasetle tanışma öyküsünü ise şöyle anlatıyor: “1980 ön-

cesinde Türkiye’de terör kol geziyordu; sağ-sol çatışmalarında gencecik insanların öldüğü,

kardeşin kardeşi vurduğu, siyasetçilerin ‘Akan kan yerde kalmayacak’tan öte bir şey söyle-

yemediği bir ortam vardı. Neticede 12 Eylül ihtilali oldu. O kötü günleri iyi gözlemlemiş, ne-

denleri üzerine çokça düşünmüş, terörden ekonomiye tüm sıkıntılarda siyasetçilerin rolünü

sorgulamış biriyim. İhtilalle birlikte yasaklanan siyasi faaliyetlerin tekrar serbest bırakıldığı

dönemde rahmetli Turgut Özal’la tanışma imkanım oldu. O zamanlar 33 yaşındaydım. Özal’ı

basından takip eden ve ülkeye çok faydalı işler yaptığına inanan biriydim. 1982’nin sonla-

rıydı, Turgut Özal’ın yeni bir parti kuracağı konuşuluyordu. Bir gün bacanağı Ali Tanrıyar’a

Özal’la tanışmak istediğimi söyledim. Birlikte partinin kuruluş çalışmalarının yapıldığı Şiş-

li’deki Sadıkzade apartmanına gittik. Kapıyı iki genç açtı; bu gençlerden biri Adnan Kahveci,

diğeri Metin Emiroğlu’ydu. Onlarla sohbet ederken rahmetli Özal geldi. ‘Efendim, yeni bir

parti kuruyormuşsunuz. Ülke meselelerine duyarlı bir vatandaş olarak İstanbul’daki teşkilat

çalışmalarınıza yardımcı olmayı istiyorum’ dedim. Görüşmeden sonraki akşam Ali Tanrıyar

aradı, ‘Turgut Bey seni çok beğenmiş, partinin kurucuları arasında yer almanı istiyor’ dedi.

Beklemediğim bir teklifti, üstelik aktif siyaseti hiç aklımdan geçirmiyordum, niyetim partiye

maddi-manevi destek vermekti. Konuyu eşime açtım. Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılardan

şikayet etmek yerine elini taşın altına koymanın daha doğru olacağını düşündük. Rahmetli

Özal’ın teklifini kabul ettim ve Anavatan Partisi’nin kurucuları arasında yer aldım.”

“Özal zamanında neler değişmedi ki...”

ANAP, girdiği ilk seçimde iktidar partisi

olurken İbrahim Özdemir de İstanbul

Milletvekili seçiliyor. 1983’ten itibaren

üç dönem bu görevi üstlenen Özdemir,

Devlet ve Ulaştırma bakanlıkları yapıyor.

Tecrübeli siyasetçi, ANAP’ın iktidarda

olduğu yıllara ilişkin şu değerlendirme-

lerde bulunuyor: “Turgut Özal çok zeki,

cesur, öngörülü ve geniş vizyon sahibi

bir insandı. Öyle fikirler ortaya atardı ki

gerçekleşmesi imkansız diye düşünür-

dünüz, ama hepsi birer birer hayata ge-

çerdi. Onun zamanında neler değişmedi

ki Türkiye’de. Her şeyden önce kapalı

devre bir ekonomiden liberal ekonomiye

geçildi, ithalat serbest bırakıldı, Türkiye

dünyaya açıldı. Eskiden siyasetçiler yurt

dışı ziyaretlerinde yanlarında iki-üç iş

adamı götürdüklerinde hemen ‘Hangi

menfaatle bu yapılıyor?’ diye eleştiri-

lirdi, rahmetli Özal zamanında bu konu

tamamen aşıldı. Özal her gittiği yere

özellikle genç işadamlarını götürdü,

onları teşvik etti, ‘Elinizde bir çantayla

dünyayı dolaşın, vizyonunuzu geliştirin’

dedi. Türk insanının kendine güveni arttı.

Bizim zamanımızda Türkiye’de yatırımlar

hızlandı, inşaat sektörü gelişti, yollar

otoyollara dönüşmeye başladı. Bugün

Türkiye dünyaya açık bir ülkeyse o dö-

nemde alınan kararlar sayesindedir.”

İbrahim Özdemir 1991 seçimlerinin

ardından ANAP’ın ilk kez muhalefette

yer aldığını anımsatmamız üzerine

“Erken genel seçim kararı alınmasaydı

Anavatan Partisi yaklaşık bir yıl daha

iktidarda kalabilirdi. Fakat partinin genel

başkanı Mesut Yılmaz erken seçime git-

me ihtiyacı hissetti. O dönemde ‘Turgut

Bey seçim kararı aldırdı’ diyenler oldu,

ama bu doğru değildi. Hatta Sayın Özal

bir gün bana ‘Niye seçime gittiniz?’ diye

sordu. ‘Efendim, genel başkan öyle is-İbrahim Özdemir, Devlet Bakanı olduğu dönemde katıldığı Karma Ekonomik Kurul Toplantısı sonrasında Fas Kralı II. Hasan tarafından kabulünde.

Page 46: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

44 RÖPORTAJ

tedi’ dedim. Neticede yüzde 24 oy aldık

ve milletvekili sayımız 115’e düştü. DYP-

SHP koalisyon hükümeti kuruldu, Ana-

vatan Partisi bir daha tek başına iktidara

gelemedi, bana göre Türkiye açısından

kayıp yıllar yaşandı” diye konuşuyor.

Türkiye’nin koalisyon kültürüne alışkın

olmadığını kaydeden Özdemir, farklı

partilerin ortak kararlar alarak hızlı ic-

raat yapmalarının pek kolay olmadığını,

hükümetteki anlaşmazlıkların topluma

da yansıdığını ifade ediyor.

Tecrübeli siyasetçi, TBMM 17, 18 ve

19. Dönem’de milletvekilliği yapıyor.

47. Hükümet’te Devlet Bakanı, 48.

Hükümet’te ise Ulaştırma Bakanı olarak

görev alıyor. İbrahim Özdemir, “Kısa bir

süre yaptığımız, ama iz bıraktığımız

bir bakanlık oldu” dediği Ulaştırma Ba-

kanlığı ile ilgili şu değerlendirmelerde

bulunuyor: “İstanbul İstinye Koyu’nda

bir tersane vardı. 1912 yılında Fransızlar

yapmışlar. Teknolojisi çok eskimişti, üs-

telik İstanbul’un en güzel koyunda kötü

bir görüntüye yol açıyordu. Ulaştırma Bakanlığı görevini üstlenince ilk işim bu tersaneyi

taşıma projesi oldu. Konuyu Cumhurbaşkanı Özal’a açtığımda ‘İbrahim bunu yapabilirsen

senin heykelini dikerler’ dedi. Başbakan Yılmaz da destek verdi. Bir gün tersaneye gittim, ne

kadar zarar ettiğini sorduğumda bir rakam söylediler, arkasından da ‘Efendim burası en az

zarar eden müesseselerden biri’ dediler. Tersanede 700-800 kişi çalışmasına rağmen işleri

taşeron yapıyordu. Biz yine de kimseyi mağdur etmeyecek şekilde çalışmamızı yürüttük.

Tanınmış bir gazeteci arkadaşım ‘Bir ayda tersaneyi kaldıracağını söylüyorsun. Bu çalışma

için iki sene bile yetmez’ dedi, ben yirmi beş günde yaptım. Kimse heykelimi dikmedi, ama

bana verdiği manevi bir haz var.”

“Siyasetçi vatandaşa verdiği sözün mesuliyetini hissetmeli”

İbrahim Özdemir, milletvekilliği yıllarını konuşurken Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm

Komisyonu’ndaki çalışmalarına da değiniyor. 1985 yılında çıkan 3194 Sayılı İmar Kanunu’nun

hazırlanmasında büyük emeği bulunduğunu ifade eden Özdemir, “İmar planı yapma yet-

kisini Bakanlık’tan alarak belediyelere verdik. Buradaki amacımız, daha kısa sürede imar

hareketleri olması ve konut projeleri üretilmesiydi. Tabii bunu istismar edenler olmadı değil,

ama rahmetli Özal’da şu görüş hakimdi: ‘İmar konusunda siyasiler herhangi bir haksızlık

yaparsa vatandaş da seçimde oy vermeyerek cezalandıracaktır.’ Şu anda imar planlarını

yapma yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmiş olsa da o günün şartlarında yerinde

planlamaya dayalı, son derece açık, şeffaf bir imar kanunu hazırlamıştık” diyor. Tecrübeli

“FRANSIZLARIN 1912 YILINDA İSTANBUL İSTİNYE KOYU’NDA

YAPTIĞI, TEKNOLOJİSİ ÇOK ESKİMİŞ VE KÖTÜ GÖRÜNTÜYE YOL

AÇAN BİR TERSANE VARDI. ULAŞTIRMA BAKANLIĞI GÖREVİNİ

ÜSTLENİNCE İLK İŞİM BU TERSANEYİ TAŞIMA PROJESİ OLDU.”

Page 47: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

45

siyasetçi, ANAP’ın ilk hükümet döne-

minde Boğaziçi’ndeki çarpık ve kaçak

yapılaşmayı önleme, bu alandaki imar

hareketlerine belirli kurallar çerçeve-

sinde imkan tanıma amacıyla bir kanun

çalışması yapıldığını ifade ediyor. İbra-

him Özdemir, “Rahmetli Turgut Özal, bu

kanunu Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e

anlatmakta güçlük çektiğini söyledi ve

kendisiyle görüşmemi istedi. Rande-

vu alıp Sayın Evren’in yanına gittim.

Avrupa’dan örnekler vererek konuyu

anlattım ve kendisini ikna ettim. Bunu

rahmetli Özal’a söylediğimde sarıldı ve

teşekkür etti” diye konuşuyor.

Özdemir, sohbetimiz sırasında uzun

yıllar Anavatan Partisi’nin genel mer-

kezi olarak kullanılan Ankara Balgat’taki

binanın yapımıyla ilgili hatıralarını da

paylaşıyor. “O zamanlar ‘Buradan araba

bile geçmiyor, partililer nasıl gelecek?’

denilen yer daha sonra şehir merkezi

oldu. Turgut Bey’in verdiği görevle bina-

nın proje ve inşaatını bizzat yürüttüm.

O güne kadar siyasi parti genel merkez-

leri ya apartmandan ya da iş hanından

bozma yerlerdi. Biz ilk defa bir siyasi

partinin çalışma fonksiyonuna uygun bir

genel merkez binası inşa ettik. Bu diğer

siyasi partilere de örnek oldu” diyen tec-

rübeli siyasetçi, binanın yapımına verdiği

katkının da kendisi için sevinç ve gurur

vesilesi olduğunu belirtiyor.

İbrahim Özdemir’e “Siyaset yaparken

en çok nelere dikkat edilmeli?” diye so-

ruyoruz. Siyasetin topluma hizmet et-

menin başlıca yolu olduğunu vurgulayan

Özdemir, “Siyasetçi devlet organlarıyla

halk arasında bir köprüdür. Siyaset, hal-

kın istekleri ve ihtiyaçlarına uygun bir

şekilde toplumu yönetme sanatıdır”

diyor. Siyasette vatandaşın gönlünü ka-

zanmanın önemine işaret eden Özdemir,

sözlerini şöyle sürdürüyor: “Siyasetçi

elbette vaatlerde bulunur, ama bunu

Türkiye’nin kaynaklarını göz önüne alarak yapmakla mükelleftir. Vatandaşa verilen sözün

mesuliyetini hissetmek lazımdır. Anavatan Partisi’ni iktidardan düşürmek için seçim kampan-

yalarında Türkiye’nin kaldıramayacağı ekonomik vaatlerde bulunuldu. ‘Herkese iki anahtar’

dendi, bir tanesi bile verilemedi. Siyasette altı çizilmesi gereken en önemli konulardan biri de

vefadır. Siyasette vefa göstermeyen vefa göremez. Ben Turgut Bey’e karşı her zaman vefalı

davrandım. Eşi Semra Hanım’la da ilişkilerimiz sürüyor; kendisinin ülkemize ve partimize çok

önemli hizmetleri olmuştur. Bir zamanlar rahmetli Özal’ı en ağır sözlerle eleştirenlerin bugün

‘Ne muhterem, ne büyük insanmış’ dediğini çok duyuyorum; ama geçmiş olsun tabii. Toplum

olarak insanları hayattayken takdir ve taltif etmeyi maalesef pek beceremiyoruz. Turgut Bey

de parti içinde bile yeteri kadar takdir edilemedi, hatta ‘gitse de yerine biz gelsek’ diye düşü-

nenler oldu. Ben ve birçok arkadaşım ise vefat ettiği güne kadar yanındaydık. Vefatından önce

yeni bir parti kurma düşüncesini hayata geçirmek üzereydi. 1992 yazında Marmaris Okluk’ta

birlikteydik, ‘İbrahim maşallahım var, çok sağlıklıyım’ demişti. O gün ne kadar öngörülü bir

siyasetçi olduğunu bir kez daha göstermiş ve ‘Türkiye iyi yönetilmiyor, ekonomisi kötü, on

sene içinde dibe vuracak’ demişti. Maalesef bu öngörü sekiz sene sonra gerçekleşti.”

İbrahim Özdemir’le ülke gündemindeki konuları da konuşuyoruz. “Şu anda Türkiye bir

kamplaşma halinde. Bunu ülkemizin geleceği bakımından çok önemli bir tehlike olarak görüyo-

rum” diyen Özdemir, iktidar ve muhalefetin asgari müştereklerde buluşabilmesi gerektiğinin

altını çiziyor.

Tecrübeli siyasetçi, 1995’ten bu yana Meclis çatısı altında yer almıyor. Yüksek mimar

Özdemir, “Siyaset sırasında mesleğinizi yapmanız mümkün değil. Uzunca bir siyaset süreci

yaşadıktan ve farklı mevkilerde görev aldıktan sonra da mesleğinizi yapma şansınız pek

kalmıyor; şartlar değişmiş oluyor, sizin konumunuz uygun olmuyor. Ben şu sıralarda ziraatla

uğraşıyorum. Siyaset yaptığım dönemde maalesef çocuklarıma pek zaman ayıramadım, şim-

di torunlarımla vakit geçirmeye çalışıyorum. Eşime ve çocuklarıma yoğun siyasi çalışmalarım

sırasında gösterdikleri özveriden dolayı teşekkür ediyorum” diye konuşuyor.

Page 48: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

46

NEVRUZ:

TOPRAK ANANINBAĞRINDA YANAN ATEŞ

TOPRAĞIN, SUYUN, HAVANIN, GÜNEŞİN, MAVİNİN, YEŞİLİN HEP BİR

AĞIZDAN SÖYLEDİĞİ ŞARKIDIR NEVRUZ. DOĞANIN BEREKETLENİŞİ,

İNSANIN YENİ BİR GÜNE “MERHABA” DEYİŞİ...

ELİF ÇELİK

Page 49: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

47

Güneşin ekvatora dik açıyla ulaştığı 21 Mart’ta gece ve gündüz

süreleri birbirine eşitlenir. Hem kuzey hem de güney kutbu

aynı gündoğumu hattına yerleşir ve güneş tüm cömertliğini

göstererek ışınlarını iki yarıküre arasında eşit paylaştırır. Astro-

nomik bir fenomen olarak bu şekilde basitçe tarif edilebilen bahar

ekinoksu, tarih boyunca pek çok kültürde önemli roller oynamış,

sembolik değerler atfedilmiş bir olaydır aslında.

Kolay mı? Koskoca bir kış geride bırakılmış, ölü toprağını

üzerinden atan doğa yeniden canlanmıştır. Bu uyanış sadece

ağaçların yeşillenmesi, rengarenk çiçeklerin açması, dağların zir-

vesini taçlandıran karların eriyerek ırmakları beslemesi olarak tarif

edilemezdi elbette; bahar demek, yenilik demekti insan için de.

Farsçada “yeni gün” anlamına gelen Nevruz, kökenini binlerce

yıllık bir gelenekte buluyor. Bahar bayramının günümüzde bilinen

ve uygulanan haline ilk kez 2. yüzyıla tarihlenen Pers kaynak-

larında rastlanıyor olsa da, tüm hayatını nehirlerin taşmasına,

ekinlerin büyümesine, hasat zamanına, kısacası mevsimlerin

düzenine göre planlayan kadim insanlar için çok daha eskilerde

de önem taşıyordu baharın gelişi. Tabii sadece yerleşik tarım

toplumlarında değil, göçebe topluluklarda da ekinokslar oldukça

değerliydi; örneğin Orta Asya’nın Şamanik ve animistik inanç

sistemlerinde seremonilerle kutlanıyordu.

Baharın gelişi efsaneler anlatıyor

Sadece zamanı ölçmek değildi mühim olan, tabiatın uyanışı sos-

yal yaşamın ve dinî ritüellerin temelini oluşturacak efsanelerde

de yer alıyordu. Yazılı tarihi başlatan uygarlık Sumerlerde, bahar

mevsimi kutsal evlilik mitiyle açıklanıyordu. Ekonomisi tarım ve

hayvancılık üzerine kurulu olan Sumerler için ürünlerin bolluğu,

toprağın verimliliği halkın refahını sağlayacak yegane şey sayı-

lıyordu. Baştanrıça kabul ettikleri, bereketin ve aşkın simgesi

İnanna’yı da bu amaçla çoban tanrısı Dumuzi ile evlendirmişlerdi.

Ne var ki Dumuzi yaptığı bir hata sonucu yer altı dünyasına hap-

solmuştu. İnanna’nın yardımıyla, kız kardeşi Dumuzi’nin yerine

yılın yarısında yer altında kalmayı kabul etmişti. Tanrılar meclisi-

nin de onayıyla Dumuzi yılın tam da bahar zamanında yeryüzüne

çıkıyor, karısıyla bir araya gelebiliyordu. İşte bu dönemde bütün

bitkiler yeniden büyüyor, hayvanlar yavruluyor, her tarafa bereket

geliyordu. Sumerler için o gün, yeni yılın başlangıcı kabul ediliyor-

du. Bu öykünün Babil, Asur, Hitit, Yunan ve Roma mitolojilerinde,

Yahudilikte, Hıristiyanlıkta, Avrupa pagan geleneklerinde, İskan-

dinav söylencelerinde muadilleri bulunuyor.

Firdevsi’nin Şehname’sinde, Nevruz kutlamaları Pers Kralı

Cemşid’e dayanır. Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’da temelini

bulan efsaneye göre Cemşid, yaratıcı Ahura Mazda’nın yardımıyla

dünya üzerinde yaşayan tüm canlıları yok etmeye neden olacak

bir kış felaketini önlemiştir. Mücevherlerle süslü tahtında tıpkı

gökteki güneş gibi parıldayan Cemşid’in karşıladığı yeni gün,

takvimin de ilk günü olur.

Perslerde daha önceleri baharın gelişinin kutlanıp kutlanmadı-

ğına dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte, onların ve kültürlerinde

etkileri bulunan Hintlerin, ekinlerin büyümesini gözlemleyerek

baharı törenlerle karşıladığını gösteren emareler bulunuyor ve

bazı kaynaklarca özellikle Babil uygarlığındaki kutlamaların İran’da

Page 50: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

48

21 MART, 2010 YILINDA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU

TARAFINDAN DÜNYA NEVRUZ BAYRAMI İLAN EDİLDİ.

UNESCO İSE 2009 YILINDA NEVRUZ’U SOMUT OLMAYAN

KÜLTÜREL MİRAS LİSTESİ’NE DAHİL ETTİ.

karşılığını bulduğu varsayılıyor. Pers devletle-

rinden biri olan Ahameniş İmparatorluğu’nun

(MÖ 550-330) göz alıcı mimarisine evsahipliği

yapan Persepolis’in, başta Nevruz olmak

üzere önemli günlerin kutlandığı ve gösterişli

törenlerin yapıldığı kent olduğu biliniyor.

Kaynağını yine Avesta’da bulan ve Fir-

devsi’nin yeniden yorumladığı bir başka an-

latıya göre, “iyi”nin ve iyiliğin simgesi Ahura

Mazda (Hürmüz), kendini temsil etmesi için

dünyaya Zerdüşt’ü gönderir. Kötülüğün sim-

gesi Angra Mainyu (Ehrimen) buna o kadar

öfkelenir ki, zalim kral Dehak’ı kontrolü altına

alarak İranlıların üstüne salar. Beyninde ur

oluşan Dehak ölümcül bir hastalığın pen-

çesindedir, tek çaresi ise gençlerin beynini

yemektir. Yıllarca sürecek bir kıyım böylece

başlar, halk artık çaresizdir. Ne var ki on yedi

oğlunu bu şekilde Dehak’a kurban vermiş

demir ustası Kawa, sıra en küçük oğluna

geldiğinde mücadele etmeye karar vermiştir.

Direniş Mart ayının 20’sini 21’ine bağlayan

gece başlar ve zaferle sonuçlanır. Halk, birbi-

riyle haberleşmek için yaktığı ateşin etrafında

dans ederek zaferi kutlar.

İlkbahar ekinoksunda ateşin üzerinden at-

lama, Orta Asya ve Orta Doğu’da gözlenen bir

ritüel haline gelmişti. Baharla birlikte doğanın

arınması ve canlanması ateşle arınma ve yeni-

lenme fikrinde karşılık bulabildiği gibi, ateşin

güneşi ve aydınlığı simgelediği de söylenebilir.

Kimi kadim pagan inanışlarda ateş yaşamın

özü anlamına da gelmekteydi.

Günümüzde Nevruz’un ilk hangi coğrafyada

veya hangi toplum tarafından kutlandığından

ziyade dünya çapında hangi çeşitlilikte varlı-

ğını sürdürdüğü ve uygulandığı önem taşıyor.

Çeşitli geleneklerde Nevruz

Nevruz kutlama geleneği bugün Türkiye, İran, Irak, Azerbaycan, Kazakistan, Kır-

gızistan, Afganistan, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kuzey Kafkasya’da

sürdürülüyor.

Çağımızda da tıpkı eski çağlarda olduğu gibi İran’ın en önemli dinî ve millî günü

Nevruz’dur. Kutlama hazırlıkları, Celali takvimine göre kış mevsiminin, dolayısıyla

yılın son ayında başlar. İran’da Nevruz’un en önemli geleneksel simgesi olan Hacı

Firuz, “Hacı Firuz’um, yılda bir günüm” tekerlemesi eşliğinde tef çalarak sokaklarda

yeni yılın geldiğini haber verir.

Yeni yılın ilk günü olarak kabul edilen Nevruz, Türki cumhuriyetlerde de özel ye-

meklerin hazırlanarak ziyafetlerin verildiği bir millî bayram olarak kutlanır. Şiîlikte

Nevruz’un Hz. Adem’in yaratıldığı, Hz. İbrahim’in pagan putlarını yok ettiği, Hz. Ali’nin

doğduğu gün olduğuna inanılır.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde millî bayram olarak kabul edilen Nevruz evlerde

bahar temizliğiyle karşılanır, ziyafetlerle kutlanır, o günde küsler barışırdı. Mevleviler

Nevruz’a selam eder, “Ey gece ve gündüzün tedbircisi, ey gözleri ve gönülleri başka

hale çeviren, ey kudret ve halleri değiştiren! Halimizi en güzele çevir!” diye dua eder-

lerdi. Bektaşiler ise dergahlarda toplanarak ayin yapar, ahlak ve ruh temizliği için dua

eder, ardından herkese süt ikram edilerek Nevrûziyeler okunurdu.

Page 51: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

49

Anadolu’da bugün de geleneksel bir değer taşıyan Nevruz’un

simgelerinden biri olan semeni, bir kaba yerleştirilip ıslatılan

buğdayların yeşermesinin ardından filizlere kırmızı kurdele

bağlanmasıyla oluşturulan demettir. Kökeni Sumerlere kadar

uzanan bu gelenek toprağın canlanmasını, yeşermesini ve be-

reketi sembolize eder. Perslerden diğer kültürlere aktarılan uy-

gulamalar arasında bulunan “Yedi S” (Farsça: Haft Sîn) sofrası,

günümüzde de büyük önem taşır. Bu sofrada semeninin yanı sıra

gökyüzünü simgeleyen bir ayna, yeryüzünü simgeleyen elma,

ateşi simgeleyen mumlar, suyu simgeleyen gülsuyu, hayvanları

simgeleyen bir akvaryum balığı ile insanı ve doğurganlığı temsil

eden rengarenk boyanmış yumurtalar yer alır. Nevruz ateşi ise

her kültürde bahar bayramının vazgeçilmez unsurları arasında

gelmektedir.

GÖKTÜRKLER, UYGUR

TÜRKLERİ, TUNA BULGARLARI,

İDİL BULGARLARI VE HUN

TÜRKLERİNİN KULLANDIĞI

12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ’NİN

İLK GÜNÜ, YANİ ULUĞ KÜN

(ULU GÜN), 21 MART’A RASTLAR.

Page 52: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

50 RÖPORTAJ

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR ESKİ BAKANI

PROF. DR. A. ZİYA AKTAŞ, TOPLUMDAKİ GERGİNLİĞE

İŞARET EDEREK SİYASETÇİLERİN SÖYLEMLERİNE VE

DAVRANIŞLARINA DİKKAT ETMESİ GEREKTİĞİ UYARISINDA

BULUNUYOR. AKTAŞ, MİLLETVEKİLLİĞİ DÖNEMİNDE

HAZIRLIK ÇALIŞMALARINI YAPTIĞI BİLGİ TOPLUMU

BAKANLIĞI’NIN KURULMASININ DA ÖNEMİNİ VURGULUYOR.

PROF. DR. A. ZİYA AKTAŞ:

SİYASETTE ÜLKENİN ÇIKARI VEHALKIN YARARI HER ŞEYİN ÜSTÜNDETUTULMALIDIRRÖPORTAJ VE FOTOĞRAFLAR: SONGÜL BAŞ

Page 53: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

51

Bilgi en değerli hazine... Bu hazinenin anahtarına sahip olmanın yolu ise eğitimden geçiyor.

Bilgi ve bilgi teknolojileri alanında nice önemli çalışması bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar

eski Bakanı Prof. Dr. A. Ziya Aktaş, bu ayki röportaj konuklarımız arasında yer alıyor. 1995

yılından itibaren iki dönem milletvekilliği yapan Aktaş ile akademik ve siyasi çalışmalarının

yanı sıra ülke gündemindeki konuları konuştuk.

A. Ziya Aktaş’ın hayat yolculuğu 1939 yılında Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin Yeşilyurt

köyünde başlıyor. Annesi, bağda çalıştığı bir sırada dünyaya getiriyor ilk çocuğunu; üstelik

daha yedi aylıkken. O günün şartlarında doktor, hemşire bulmak kolay değil elbet, yaşlı bir

teyze kesiyor el kadar bebeğin göbeğini. Bağdan eve gelindiğinde, kundak niyetine kullanıl-

mış bez parçasının kan içinde kaldığı görülüyor. “Bu bebek yaşamaz” diyenler olsa da küçük

Ziya dört elle tutunuyor hayata. İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı o yıllarda askerde olan

baba Hüsamettin Bey, vatani görevini tamamladıktan sonra Ankara’da Devlet Meteoroloji

İşleri Genel Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra da eşini ve

oğlunu yanına alıyor. Böylece A. Ziya Aktaş’ın yolu Ankara ile kesişiyor. Babasının tayinleri

dolayısıyla ilkokulun ilk dört yılını Ankara, Trabzon, İstanbul ve Eskişehir’de okusa da sonraki

eğitim hayatı başkentte geçiyor. Lise çağlarına geldiğinde o yıllardaki başarılı öğrenciler gibi

A. Ziya Aktaş da meslek tercihini İnşaat Mühendisliği’nden yana kullanıyor ve Orta Doğu

Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde okuyor. 1962’de mezun olduktan sonra

yüksek lisansını ODTÜ’de, doktorasını ise kazandığı Fulbright bursu ile ABD’deki Lehigh

Üniversitesi’nde yapıyor. O yıllarda yeni çıkan ve adına computer denilen alet ilgisini çekiyor

ve doktora çalışmasını bu alanda gerçekleştiriyor.

A. Ziya Aktaş, 1969 yılında Türkiye’ye döndüğünde akademik kariyerine ODTÜ’de yeni

kurulmuş Hesap Bilimleri Bölümü’nde devam ediyor. “Diğer bölümlerin öğrencilerine servis

dersleri vermek üzere kurulan bu bölüm, 1977’de kendi öğrencisi de olan Bilgisayar Mühen-

disliği Bölümü’ne dönüştü. 1977-1981 yılları arasında bu yeni bölümün başkanlığını yaptım”

diyen Aktaş, Türkiye’de Bilgisayar Mühendisliği alanında profesörlük unvanı almış ilk kişi

olmanın gururunu yaşadığını ifade ediyor. 12 Eylül ihtilali sonrasındaki çalkantılı dönemde

“biraz nefeslenmek” için ABD’deki Purdue Üniversitesi’ne ziyaretçi profesör olarak gittiğini

belirten Aktaş, “İki sene Amerika’da kaldım. O dönemde hem ders verdim hem de Bilgi

Sistemlerinin Analiz ve Tasarımında Yapısal Yaklaşım adlı bir kitap yazdım. Bu, bir Türk pro-

fesörün bizim alanımızda uluslararası düzeyde yazdığı ilk kitap olması bakımından gurur

duyduğum bir çalışmadır” diyor. Aktaş,

Anadolu’ya ithaf ettiği kitabı gösterir-

ken o yıllarda ülkesine duyduğu özlem

sadece sözlerine değil, gözlerine de

yansıyor.

“Ulusal Bilgi Sistemi projesi içimde ukde kaldı”

Prof. Dr. A. Ziya Aktaş, Türkiye’ye dön-

dükten sonra tekrar bölüm başkanlığı

yapıyor ve bu görevi 1987 yılına kadar

sürdürüyor. 1988’de ise YÖK yasasına

dayanarak kısmi statüye geçip özel

bir şirkette çalışmalarını sürdürüyor.

Şirketin, bilgi sistemleri konusunda

danışmanlık yapmak üzere Devlet

İstatistik Enstitüsü ile imzaladığı söz-

leşme A. Ziya Aktaş’ın hayatında yeni

bir sayfa açıyor. Enstitü Başkanı Prof.

Dr. Orhan Güvenen’in teklifi ile Başkan

Yardımcısı olan Aktaş, “Sayın Güvenen

ile birlikte Ulusal Bilgi Sistemi kurma

çalışmalarını başlattık. Dünya Banka-

sı’ndaki uzmanlar ‘Harika bir proje, biz

buna destek veririz’ dediler ve gittikleri

her yerde örnek göstereceklerini söy-

lediler. O dönemde, detayını bilemedi-

ğim bir nedenle Başbakan Tansu Çiller

ile Dünya Bankası Başkanı arasında

bir anlaşmazlık oldu ve Dünya Bankası

kredi vermedi. Maalesef Türkiye için

çok önemli bir çalışma ortada kaldı. Bir

süre sonra da Sayın Güvenen, OECD

Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi

tayin edildi. Orhan Bey’in Enstitü’den

ayrılmasının ardından siyasette yer

alma düşüncemi hayata geçirmeye ka-

rar verdim ve Sayın Bülent Ecevit’ten

randevu talep ettim” diye konuşuyor.

Aktaş, Ecevit’le yaptığı görüşmeyi

ise şöyle anlatıyor: “ODTÜ’de okurken

Köycülük Kulübü Başkanı’ydım. Bir gün

düzenlediğimiz bir açıkoturuma Sayın

Ecevit’i de davet ettik, çok güzel bir

konuşma yaptı. Yıllar sonra tekrar bir

Page 54: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

52 RÖPORTAJ

araya geldiğimizde o günü hatırlattım ve öğrencilik sonrasındaki

çalışmalarımdan bahsettim. O dönemde Refah Partisi Ankara

ve İstanbul’da belediye başkanlığını kazanmıştı. Ülkenin içinde

bulunduğu ortamda, inandığımız değerleri savunmak için DSP’nin

çalışmalarına katkıda bulunmayı istediğimi söyledim. Aklımda

milletvekilliği yoktu, sadece partinin araştırma çalışmalarına yar-

dımcı olmayı düşünüyordum. Sayın Ecevit, sohbetimiz sırasında

Devlet İstatistik Enstitüsü’nde neler yaptığımı sorunca Ulusal

Bilgi Sistemi’nden bahsettim. Beni dikkatle dinledi ve ‘Bu anlat-

tıklarınızı yazılı bir not haline getirebilir misiniz?’ dedi. Ertesi gün

bu çalışmayı yapıp kendilerine gönderdim ve ‘Müsait olduğunuz

bir zamanda sizi tekrar ziyaret etmek isterim’ diye not düştüm.

Aradan haftalar, hatta aylar geçti. Bir gün sekreterim ‘Efendim

Bülent Bey telefonda’ dedi. Doğrusu konu o kadar aklımdan

çıkmış ki ‘Hangi Bülent Bey?’ diye sordum. ‘Bülent Ecevit’ dedi.

Telefon görüşmemizde ‘Sayın Aktaş, aralık ayındaki seçimlerde

milletvekili adayımız olur musunuz?’ dedi. Öylesine şaşırdım ki,

‘Efendim, emin misiniz, yapabilir miyim?’ dedim. Güldü, ‘Evet’

dedi. Böylece siyaset maceramız başlamış oldu.”

“Komisyona ‘Bilgi ve Teknoloji’ adını eklettik”

A. Ziya Aktaş, İstanbul Milletvekili olarak Meclis çatısı altında yer

aldığında ilk işlerinden biri bilgi, teknoloji ve iletişim alanlarında

Meclis’te neler yapıldığını araştırmak oluyor. Bu konularla ilgili

herhangi bir çalışmaya rastlamayınca bir komisyon kurulmasını

teklif ediyor. Aktaş, “Tecrübeli arkadaşlarım içtüzükle ilgili ça-

lışmaların yeni bittiğini, birtakım komisyonlar oluşturulduğunu,

bu nedenle pek fazla şansım olmadığını söyledi. Bunun üzerine

‘Acaba mevcut bir komisyonda bu konulara yer verebilir miyiz?’

diye düşündüm. Görev tanımı bakımından en uygunu Sanayi,

Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonu’ydu. Bu komisyona

‘Bilgi ve Teknoloji’ adını da eklettik. Hâlâ da öyle. Bir süre sonra

komisyonun başkanvekili oldum. Aradan bir, bir buçuk yıl geçti,

gündeme bilgi, bilgisayar, teknoloji ile ilgili bir konu gelmedi.

Bunun üzerine 35 milletvekili arkadaşımla birlikte Bilgi ve Bilgi

Teknolojileri Grubu’nu, kısaca Bilgi Grubu’nu kurduk. O dönemde

birkaç arkadaşım, ‘Sizden önce Meclis’te çiğköfteyi tavana kim

yapıştıracak diye yarışma yapılıyordu, böyle bir ortamda bilgi ve

bilgi teknolojisinden bahsetmek ne kadar mümkün olur?’ demiş-

ti, ama inanın oldu. Bir sonraki dönemde her partiden toplam

85 milletvekili üyeye ulaştık. Arkadaşlarımla birlikte çok güzel

çalışmalar yaptık” diyor. Aktaş, ele alınan önemli bir konuyu

ise şöyle anlatıyor: “O zamanki güncel konu 2000 yılı sendro-

muydu. 1999’dan 2000’e geçildiğinde bilgisayar sistemlerinde

meydana gelebilecek sorunlar nedeniyle tüm dünyada bir panik

havası vardı. O dönemde Prof. Dr. Orhan Güvenen DPT Müsteşarı

olmuştu. Kendisiyle birlikte toplantılar yaptık, çeşitli kararlar

aldık, sonuçta Türkiye büyük bir sorun yaşanmadan 2000 yılı

sendromunu atlattı.”

A. Ziya Aktaş’ın Meclis’te olduğu yıllarda Türkiye’yi sarsan

1999 depremi meydana geliyor. Tecrübeli siyasetçi, bu acı olayın

ardından Başbakan Bülent Ecevit’le yaptığı bir görüşmede dep-

remle ilgili çalışmaların da gerçekleştirileceği Bilgi ve Teknoloji

Bakanlığı kurulmasını önerdiğini belirterek sözlerine şöyle devam

ediyor: “Rahmetli Ecevit bu öneriye çok sıcak baktı. Bakanlığın

kuruluşuyla ilgili taslağı hazırladığımız dönemde Avrupa Birliği

ve Japonya’da bilgi toplumu kavramı gündeme geldi. İnternetin

yaygınlaştırılacağı, bilginin doğru kullanılabilmesi için insanların

eğitim düzeyinin yükseltileceği gibi çalışmalardan bahsedilir

oldu. Bu gelişme üzerine Bülent Ecevit’in yanına tekrar gittim ve

‘Efendim, dünya artık bilgi toplumuna doğru gidiyor. Bakanlığın

“MİLLETVEKİLİ SEÇİLİNCE İLK İŞİM BİLGİ, TEKNOLOJİ VE İLETİŞİM

ALANLARINDA MECLİS’TE NELER YAPILDIĞINI ARAŞTIRMAK OLDU.

HERHANGİ BİR ÇALIŞMAYA RASTLAMAYINCA 35 MİLLETVEKİLİ

ARKADAŞIMLA BİRLİKTE BİLGİ GRUBU’NU KURDUK.”

Page 55: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

53

adını Bilgi Toplumu Bakanlığı olarak değiştirebileceğimizi düşünüyorum, ama doğrusu

biraz iddialı geliyor, size danışmayı istedim’ dedim. Rahmetli Ecevit güldü, ‘Sayın Aktaş

siyasette biraz iddialı olmakta hiçbir sakınca yok’ dedi. Bunun üzerine Bilgi Toplumu

Bakanlığı’nın kuruluş taslağını hazırladık, ama koalisyondaki anlaşmazlıklar, ekonomik

kriz derken bu konu gündeme gelemedi. Yıllar sonra bir arkadaşım ‘O bakanlık niye kuru-

lamadı, biliyor musun?’ dedi. ‘Niye?’ diye sordum. ‘Çünkü Sayın Ecevit, Sayın Yılmaz ve

Sayın Bahçeli bu bakanlığın kendilerinde olmasını istedi. Bu konuda anlaşamadılar’ dedi.

Türkiye’ye çok fayda sağlayacak bir bakanlıktı. Bugün insanların haksız yere hapiste yat-

masına neden olan birtakım uygulamalara mahal vermeyecek bir yapı oluşturabilirdi.”

Tecrübeli siyasetçi, Bülent Ecevit’le bilgi ve bilgi teknolojileri konusunda pek çok

sohbetleri olduğunu da belirterek şunları söylüyor: “Rahmetli Ecevit, bilgi-halk-sevgi

kavramlarını ‘Bilgi Çağı Türküsü’ adını verdiği bir şiirinde şöyle özetlemişti: Bu çağda

gücün kaynağı bilgi / Bilgiyi halka sunmaktır sevgi...”

“Ayrışmaya yol açacak söylemlerden kaçınılmalı”

A. Ziya Aktaş 1999 yılında 56. Hükümet’te Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yapıyor.

Öncelikle üzerinde durduğu konulardan biri Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı oluyor. O

dönemde boru hattıyla ilgili çalışmalarda bir duraklama ve belirsizliğin söz konusu

olduğunu, ilgili taraflarla görüşmeler yaptığını ifade eden Aktaş, “1999 yılının nisan

ayında İstanbul Protokolü’nü imzalayarak boru hattının inşası ve en kısa zamanda

“BİLGİ TOPLUMU BAKANLIĞI’NIN KURULUŞ TASLAĞINI

HAZIRLADIK, AMA KOALİSYONDAKİ ANLAŞMAZLIKLAR,

EKONOMİK KRİZ DERKEN BU KONU GÜNDEME GELEMEDİ.

TÜRKİYE’YE ÇOK FAYDA SAĞLAYACAK BİR BAKANLIKTI.”

bitirilmesini karara bağladık. 2002’de AKP

hükümeti geldi ve kısa zamanda çalışmalar

tamamlandı, kendilerini kutluyorum, ama

Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nda nereden nere-

ye gelindiğine dair tek bir laf edilmemesini

de doğru bulmuyorum” diye konuşuyor. Ak-

taş, bakanlığı döneminde Türkmenistan’la

Rusya ve İran’a göre daha uygun fiyatla

doğalgaz anlaşması yapıldığını hatırlatıyor,

ancak işleme konulmadığını belirtiyor.

Tecrübeli siyasetçiyle ülke gündemindeki

konuları da konuşuyoruz. Toplumdaki ve

Meclis’teki gerginliğe işaret ederek “Mil-

letvekillerinin yaralanmasına kadar giden

olayları tasvip etmek mümkün değil. Başta

iktidar partisi olmak üzere siyasetçilerin

toplumda ayrışmaya yol açacak söylem-

lerden uzak durmaları gerekiyor” diyen

Aktaş, “Siyaset yaparken nelere dikkat

edilmeli?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor:

“56. Hükümet’in ilk Bakanlar Kurulu top-

lantısında Sayın Ecevit, ‘Arkadaşlar sizden

tek bir ricam var; yapacağınız çalışmalarda

ülkemizin çıkarını ve halkımızın yararını,

kendinizin ve ailenizin çıkarının ve yararı-

nın önünde tutun’ dedi. Biz de bu anlayışla

çalışmalarımızı yürüttük. Bugünün Türki-

ye’sinde tam tersi uygulamalar yapılıyor.

Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele

edeceklerini söyleyenler bu vaatlerini yerine

getirmedikleri gibi ülkeyi her geçen gün

yeni sıkıntılar içine sürüklüyorlar.”

Tecrübeli siyasetçi 2002 yılından beri

Meclis çatısı altında yer almıyor. A. Ziya

Aktaş, 2008’den bu yana Başkent Üniver-

sitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde

öğretim üyesi olarak çalışıyor.

Page 56: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

54 KÜLTÜR VARLIKLARI

PINAR ÜNSAL

SÜMELA MANASTIRI

BÜYÜK, GİZEMLİ VE EFSANEVİ

Page 57: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

55

SÜMELA MANASTIRI, ONA ULAŞMAK İÇİN TIRMANMAYI

GEREKTİREN ONLARCA BASAMAĞIN ARDINDAN BİR CENNET

VADEDİYOR SANKİ. NE FRESKLERİN BÜYÜSÜ NE MEKANIN

KUTSALLIĞI BUNU SAĞLAYAN. OKSİJENİN BAŞ DÖNDÜREN

BOLLUĞU, MANASTIRIN BULUT DENİZİ MANZARASI SUNAN

YÜKSEKLİĞİ VE UÇSUZ BUCAKSIZ ORMANLARIN TAZE BİR HUZUR

VEREN YEŞİLLİĞİ BU GÖNÜL RAHATLIĞINI MÜMKÜN KILAN.

Güneş nadir gösterse de yüzünü yeşil cömert davranmış, her

tonunu bağışlamıştı Trapezus’a. Dereleri alabalık kaynayan,

denizinde balıklar oynaşan kent, orada yaşayanları hiç aç bırak-

mamış, havasını soluyanlara şifa dağıtmıştı aynı zamanda. Şehir,

adeta topraktan fışkırmış ormanları ve hiç eksik olmayan gri bu-

lutlarıyla da meşhurdu. Bir de sarp, ulaşılmaz ve siyah kayaları…

Sümela Manastırı, Meryemana deresine komşu, devasa bir

kaya üzerine inşa edilmişti. Hatta MS 300’lerde Panaghia tou

melas (Kara Dağın Bakiresi) denmişti adına. Manastırın bu kadar

yükseğe yapılma nedeni ne bu kara dağa bir süs kondurmak ne

de keşişleri muhteşem bir manzaraya kavuşturmaktı. Asıl neden,

bulutların üzerine çıkıp şehre cimri davranan güneşe yakınlaşmak

olmalıydı.

Manastırın yapımıyla ilgili pek çok soru işaretli cümleye efsa-

neler yanıt oldu. Birbirinden farklı bu efsanelerde Hıristiyanlarca

saygın kabul edilen isimler başrolde yer aldı. En çok kabul gören

efsane Barnabas ve Sophronios’un rüyalarıyla ilgili olandı. Nere-

deyse 1700 yıllık bu hikaye Sümela Manastırı’nı Hıristiyanların

gözünde dünyanın en kutsal mekanlarından biri yapıyordu. Çünkü

hikayenin ucu Dört Müjdeci’den biri kabul edilen, Luka İncili’nin

yazarı, hekim ve ikon çizeri Aziz Luka’ya dayanıyordu.

Efsaneye göre Luka görkemli bir ikon çizdi ve adına Pana-

gia dedi. Bu ikonu her gittiği yere götüren Luka, Hz. Meryem

tarafından da mutlu kılındı, yaptığı işler her daim kutsandı.

Hıristiyanlarca Panagia -ki adı sonradan Panagia soumela olacak-

tı- mucizeler yaratan ve önemli kabul edilen üç ikonadan biriydi.

Aziz Luka öldürüldüğünde, öğrencisi Ananias ikonayı Atina’ya

götürdü. Manevi değeri çok büyük olan ikona için Atina yakınla-

rında bir kilise inşa edildi ve ikona ebediyen muhafaza edilmek

üzere bu kiliseye konuldu. İşte Sümela Manastırı’nın yapımı

bundan sonra başladı. Zira efsaneye göre ikona kaybolmuş ve

Trapezus’taki yüksek bir kayaya gizlenmişti.

Page 58: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

56 KÜLTÜR VARLIKLARI

Bir manastırda yaşayan Barnabas ve Sophronios adlı iki keşiş

bir gece aynı rüyayı görmüşlerdi. Bu rüyada Aziz Luka onlara

görünüyor ve kayıp ikonanın yerini tarif ediyordu. Trapezus’ta,

gür bir ormanın içinde döne döne yol alan, gümüş gibi parlayan bir

derenin yamacında yükselen dik ve siyah bir kayadaki mağarada

yer alan ikonayı bulacaklar, oraya bir kilise inşa ederek ikonayı

saklayacaklardı. Rüyayı birbirlerine anlatan keşişler ertesi sabahı

etmeden yola çıktı. Meryem’in Bahçesi diye de anılan Athos Dağı

ve 1300 metre yüksekliğindeki Latmos Dağı’nı aşarak deniz

yoluyla Ephesos’a gelen Barnabas ve Sophronios aylarca süren

bir yolculuğun ardından Trapezus’a ulaştı. Ancak bu memlekette

neredeyse bütün kayalar siyahtı, her yer gür ormandı, derelerin

hepsi parıl parıl parlıyordu. Günler süren arayışın ardından yor-

gunluktan uyuyakaldıkları bir mağarada Panagia’yı karşılarında

gördüler.

Küçük bir kiliseden devasa Sümela’ya

Keşişler ikonayı buldukları kayaya iki odalı küçük bir kilise yap-

mışlardı. MS 375-395 yılları arasında inşa edildiği varsayılan kilise

yerleşim yerlerinden ve besin kaynaklarından oldukça uzaktı.

Ancak nasıl oluyorsa oluyor, keşişler bazen başka bir kilisenin

keşişinin, bazen uzaktaki köylerden birinin getirdiği yemekler

sayesinde hiç aç kalmıyordu.

Kilise, Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmî dini yapmış

I. Theodosius döneminde (347-395) inşa edilmişti, ancak ondan

yaklaşık iki yüz yıl sonra Bizans İmparatoru Justinianos (527-565)

emriyle genişletilmişti ve büyük bir kütüphane eklenmişti. Bir

manastır olması ise Trabzon İmparatoru III. Aleksios (1349-1390)

sayesinde mümkün olmuştu. Öyle ki kilisenin büyümesine daha

önce katkısı olan imparatorların adı daha az anılıyordu artık. Bar-

nabas ve Sophronios’un naçizane kiliseleri III. Aleksios döneminde

40 metre genişliğinde, 17 metre yüksekliğinde, 72 odalı devasa

Page 59: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

57

bir manastıra dönüşmüştü. Kralların taç giyme törenleri dahi bu

görkemli manastırda, Panagia soumela huzurunda yapılıyordu.

Sümela Manastırı özellikle 600’lü yıllardan itibaren pek çok

istilaya maruz kalmış, yakılmış, keşişler cinayetlere kurban git-

mişti. Ancak hiçbir istila Panagia soumela’yı yok edememişti.

Bu durumun Hz. Meryem’in bir lütfu olduğu söylentisi yayılmış,

ikonanın büyük bir kutsal gücü olduğuna daha çok inanılmış ve

Hıristiyanların gözündeki önemi katbekat artmıştı.

Trapezus’un 1461 yılında Osmanlı egemenliğine girmesiyle

Sümela Manastırı huzura kavuştu adeta. Bir İslam devleti olan

Osmanlı’nın Hıristiyan mabetlerini yerlebir etmesi beklenirken

Sultan II. Mehmed manastırın haklarına dokunmayacağına

dair bir ferman yayımlamıştı. Başka bir dinin kutsalına bu denli

saygı duyulması manastır keşişlerini oldukça mutlu etmişti.

II. Mehmed’den sonra gelen padişahlar da manastır sakinlerini

hiçbir baskı altına almamış, üstelik para yardımı ve hediyelerle

onları memnun etmişlerdi. Yavuz Sultan Selim’in, annesi Gülba-

har Hatun’un memleketi olan Trapezus’ta avlanırken yaralandığı

ve manastırın keşişleri tarafından iyileştirildiğine dair bir rivayet

bile vardı.

BİR İSLAM DEVLETİ OLAN OSMANLI’NIN HIRİSTİYAN

MABETLERİNİ YERLEBİR ETMESİ BEKLENİRKEN SULTAN

II. MEHMED SÜMELA MANASTIRI’NIN HAKLARINA

DOKUNMAYACAĞINA DAİR BİR FERMAN YAYIMLAMIŞTI.

Page 60: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

58 KÜLTÜR VARLIKLARI

Kayaların hakimi küçük şehir

Hıristiyanların hac mekanlarından biri

olan Sümela Manastırı iki bölümden

meydana geliyor. Kutsal olduğuna ina-

nılan ve etrafı sonradan Anadolu Sel-

çuklu dönemine ait bir süsleme stiliyle

bezenmiş ayazma bu bölümde yer alıyor.

Rivayete göre ayazmanın suyu yüzyıllar

boyunca hasta ve kısırlara şifa olmuş.

Yalnızca Hıristiyanlar değil, Müslümanlar

da adak ve kurbanlarla manastıra şifa

bulmaya gitmişler. 1700’lü yıllarda yapıl-

dığı tahmin edilen, duvar ve tavanlarında

fresklerin bulunduğu birkaç küçük kilise

de bu bölümde yer alıyor.

Manastırın ikinci bölümü yatak oda-

ları, salonlar, kitaplıklar, mahzenler ve

tuvaletleri kapsayan dört kattan olu-

şuyor. Bütün odalarda ocak, ışık dolabı,

kitap rafları ve çıkma balkonlar yer alıyor.

Dışarıdan dört katlı bir yapı gibi görünen

Sümela, içinde küçük bir şehir barındırı-

yor adeta.

Sümela Manastırı’nı eşsiz kılan en

önemli özelliklerinden biri de şüphesiz

freskler. Çeşitli yüzyıllara tarihlenen bu

fresklerde Hz. Meryem’in doğumu ve

ölümü; İncil’de geçen konuların betimle-

meleri; havariler; Hz. İsa’nın doğumu; Hz.

Adem’in yaratılışı, Hz. Havva ile beraber

yasak meyveyi yemeleri, cennetten ko-

vulmaları ve yeniden dirilmeleri; Mikail

ve Cebrail adlı meleklerin betimlemeleri

konu edilmiş.

Manastırın girişinde, kurucularından

birine ithafen Barnabas Kilisesi yer alıyor.

SÜMELA MANASTIRI’NDA KUTSAL OLDUĞUNA İNANILAN VE

ETRAFI SONRADAN ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİNE AİT BİR

SÜSLEME STİLİYLE BEZENMİŞ AYAZMA YER ALIYOR.

RİVAYETE GÖRE AYAZMANIN SUYU YÜZYILLAR BOYUNCA

HASTA VE KISIRLARA ŞİFA OLMUŞ.

Page 61: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

59

KEŞİŞLER, 1931 YILINDA TÜRK HÜKÜMETİ’NİN İZNİYLE KUTSAL

EŞYALARINI ALMAK İÇİN MANASTIRA GERİ GELDİLER. KAZARAK

ÇIKARDIKLARI, İÇİNDE PANAGIA SOUMELA’NIN DA BULUNDUĞU

KUTSAL EMANETLERİ ATİNA’YA GÖTÜRDÜLER VE BENAKİ

MÜZESİ’NDE KORUMA ALTINA ALDILAR.

1923 yılındaki nüfus mübadelesi sırasında manastırda yaşayan

keşişler Trapezus’u terk ederken Panagia soumela’yı yanlarına

almamışlardı. Çünkü Aziz Luka manastırın kurucuları olan Bar-

nabas ve Sophronios’a ikonanın bulunduğu yere kilise kurmalarını

söylemişti. Rum keşişler Yunanistan’a giderken ikonayı kutsal

saydıkları diğer birkaç eşyayla birlikte Barnabas Kilisesi’nin önüne

gömmüşlerdi.

Keşişler, 1931 yılında Türk Hükümeti’nin izniyle kutsal eşyala-

rını almak için manastıra geri geldiler. Kazarak çıkardıkları, içinde

Panagia soumela’nın bulunduğu kutsal emanetleri Atina’ya gö-

türdüler ve Benaki Müzesi’nde koruma altına aldılar.

1952 yılında ise Yunanistan’da ormanlık bir dağ sırası olan

Vermio’da Panagia soumela için bir manastır yaptırılarak adına

Sümela Manastırı dediler. Dünyanın en değerli üç ikonasından biri

bu manastırda koruma altına alındı.

Yaklaşık bin yedi yüz yıldır Trabzon’a hakim bir kaya üzerin-

de tüm ihtişamıyla sapasağlam duran Sümela Manastırı, Aziz

Luka’nın hatırasını yaşatması sebebiyle Hıristiyan alemi açısından

büyük önem taşıyor. Ayrıca her yıl on binlerce Hıristiyan buraya

hacı olmaya geliyor. 2010 yılından beri ise yılda bir kere düzenlenen

Ortodoks ayinine geniş bir katılım sağlanıyor ve ayin Trabzon’un

turizm potansiyelini artırıcı bir faktör olarak görülüyor.

Page 62: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

60

TANZİMAT FERMANI

Tanzimat, hem mülki idareyi ıslah etme yönünde 3 Kasım 1839

tarihinde Gülhane Parkı’nda okunması dolayısıyla Gülhane

Hatt-ı Hümâyûnu adıyla da bilinen fermanın, hem de kendisiyle

birlikte başladığı farz edilen ve genel kanıya göre 1878’de Meclîs-i

Mebûsân’ın kapatılmasıyla birlikte bittiği düşünülen devrin adıdır.

Nasıl ki 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak, saltanat makamı-

nın haysiyet ve iktidarının âyan kuvvetleriyle korunmasını taah-

hüt etmiş ve böylece mahallî otoriteler olarak adlandırılabilecek

âyanların iktidarı kontrol altına alma teşebbüsü olarak görülebi-

lirse, Tanzimat Fermanı da merkezileşmenin bürokrasi tarafından

tekrar müesses hale getirilmesi yönündeki çaba olarak değerlen-

dirilebilir. Bu çerçevede Halil İnalcık, Sened-i İttifak’ı gelenekçi,

Tanzimat Fermanı’nı modern bir vesika olarak tanımlamakta, bu iki

vesikayı birbirine sıkı sıkıya bağlı bir siyasi mücadelenin iki safhası

olarak sunmaktadır.

İçerik anlamında Tanzimat Fermanı, devletin 150 yıldır eski

gücünde olmadığından bahisle yeni kanunlarla devletin ve mem-

leketin idaresinin tanzim edilmesi gerektiğine işaret ederek başlar.

Bu kanunların esası can emniyeti, ırz, namus ve mülkiyetin korun-

ması, vergi düzenlemesi (özellikle iltizam usulünün kaldırılacağına

işaret edilmesi), askere alım ve hizmet süreleriyle ilgilidir.

DR. POLAT SAFİ

3 KASIM 1839

Mustafa Reşid Paşa

TANZİMAT FERMANI, DEVLETİN 150 YILDIR ESKİ GÜCÜNDE

OLMADIĞINDAN BAHİSLE YENİ KANUNLARLA DEVLETİN VE

MEMLEKETİN İDARESİNİN TANZİM EDİLMESİ GEREKTİĞİNE İŞARET

EDEREK BAŞLAR. BU KANUNLARIN ESASI CAN EMNİYETİ, IRZ,

NAMUS VE MÜLKİYETİN KORUNMASI, VERGİ DÜZENLEMESİ,

ASKERE ALIM VE HİZMET SÜRELERİYLE İLGİLİDİR.

Page 63: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

61

Hatt-ı Hümâyûn, bir tarafıyla Osmanlı ge-

leneğine bağlıdır. Otorite sahiplerinin tebaaya

karşı güçlerini kötüye kullanmalarını yasaklayan

ve adâletnâme grubunda değerlendirilebilir

bir padişah fermanıdır. Örfi hukuka binaen

çıkarılmıştır. Şeriata gösterilen saygıya karşın

metindeki şeriata bağlılık şeklîdir. Yarı anayasal

bir belge olarak Osmanlı yönetim anlayışında

olduğu kadar geleneksel toplumsal yapıyı da

ciddi biçimde şekillendirici bir etki yaratmıştır.

Fermanla, halka devlet içinde merkezî bir ko-

num verilirken, özellikle kanun önünde eşitlik

prensibi çerçevesinde müslim ve gayrimüslim

herkesin aynı haklardan istifade etmesinin önü

açılmıştır. Böylece, “usûl-i atîkayı bütün bütün

tağyir ve tecdîd” eden bir ıslahat projesi mey-

dana getirilmiştir.

Genellikle Mustafa Reşid Paşa’nın şahsına

atfedilse de Tanzimat Fermanı gibi önemli bir ıs-

lahat programını sadece Mustafa Reşid Paşa ve

dış etkilere mal etmenin yanlış olduğu yönünde

ciddi görüşler ortaya konulmuştur. Buna delil

olarak Sultan Abdülmecid’in 17 Temmuz 1839’da

yayımladığı cülûs hatt-ı hümayûnunda yer alan

ilkeler ile Reşid Paşa’nın Londra’dan dönme-

sinden sonra, Tanzimat Fermanı’nın ilanından

önce Bâb-ı Âli’de toplanan ve ilkeleri padişah

tarafından da onaylanan bir meşveret meclisi-

nin kararları gösterilir ki bu meşveret meclisinin

aldığı kararlar Ali Akyıldız’a göre Gülhane Hatt-ı

Hümayûnu ile neredeyse bire bir örtüşür.

Bu durum elbette Reşid Paşa’nın Tanzimat’ın

ilanında ciddi bir rol oynamadığı anlamına gel-

memelidir. Reşid Paşa üzerinden tartışmalara

konu edilen aslında dönem Avrupa’sının siyasi,

sosyal ve ekonomik fikir ve müesseselerinin

Hatt-ı Hümayûn üstündeki etkisinin boyutudur.

Nitekim Şerif Mardin, Reşid Paşa’nın İngiliz

Hariciye Nazırı Henry Palmerston ile yaptığı

görüşmenin zaptına ve dönemin Viyana Bü-

yükelçisi Sadık Rıfat Paşa’nın iki denemesine

dayanarak Avrupa’da yaygın olan liberalizmin

Gülhane Hatt-ı Hümayûnu üzerinde belirli bir

noktaya kadar şekillendirici bir etki meydana

getirdiğini ortaya koymuştur.

Page 64: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

62 DOSTLUK GRUPLARI

RIFAT SAİT:BALKANLAR’DAKİ EN ETKİN MİLLETLERDEN BİRİ OLAN ARNAVUTLARLA ORTAK TARİHÎ GEÇMİŞİMİZ VE GÜÇLÜ DOSTLUK BAĞLARIMIZ BULUNUYOR

SÖYLEŞİ: ELİF ÇELİK

AK PARTİ İZMİR MİLLETVEKİLİ RIFAT SAİT, BU YASAMA

DÖNEMİNİN BAŞINDAN İTİBAREN TÜRKİYE-ARNAVUTLUK

PARLAMENTOLARARASI DOTLUK GRUBU BAŞKANLIĞINI

YÜRÜTÜYOR. SAİT İLE BALKANLAR COĞRAFYASINDA VE

TÜRKİYE’DE YAŞAYAN ARNAVUTLARIN DURUMU İLE DOSTLUK

GRUBU’NUN ÇALIŞMALARI ÜZERİNE KONUŞTUK.

TÜRKİYE-ARNAVUTLUK PARLAMENTOLARARASI DOSTLUK GRUBU BAŞKANI

Page 65: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

63

Türkiye-Arnavutluk Parlamentolararası Dostluk Grubu ne

zaman kuruldu, iki ülke ilişkileri açısından ne gibi hedefleri

bulunuyor?

Türkiye-Arnavutluk Parlamentolararası Dostluk Grubu bu yasama

döneminin başında kuruldu. Arnavutluk, Türkiye Cumhuriyeti’nin

kardeşlik ve dostluk bağlarının güçlü olduğu bir ülke. Ben de

Arnavut kökenli bir milletvekiliyim. Türkiye ile Arnavutluk ara-

sındaki dostluk daima canlıdır, çünkü ortak bir kültürel ve tarihî

geçmişimiz söz konusudur. Bu sebeple Arnavutluk Parlamentosu

ile aramızda gerçekleşen ziyaretler daha ailevi, daha samimi olu-

yor. Oradaki kardeşlerimizle aramızdaki bağlılık, sevgi ve saygı

neticesinde tam bir kardeşlik havası hakim. Dolayısıyla “dostluk

grubu” bizde adının gerçek karşılığını buluyor. Dostluk gruplarının

esas amacının da bu olduğunu düşünüyorum, zira formalite için

kurulmasının bir anlamı olmuyor. Devlet büyüklerinin ziyaretlerine

heyet olarak eşlik etmenin dışında, ülkeler arasında faaliyetler

gerçekleştirilmeli. Dostluk gruplarının kuruluş amacı budur.

Başkanlık döneminizde yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder

misiniz? Arnavutluk Parlamentosu’nda Türk Dostluk Grubu

bulunuyor mu?

Arnavutluk Parlamentosu’nda Türk Dostluk Grubu bulunuyor,

başkanı Durus milletvekili. Ondan önceki başkan İşkodra millet-

vekiliydi, ama Arnavutluk’ta geçtiğimiz yıl yapılan seçimle değişti.

Dolayısıyla iki farklı hükümet döneminde, iki farklı dostluk grubu

başkanı ile çalışma fırsatım oldu.

Türkiye-Arnavutluk Parlamentolararası Dostluk Grubu Baş-

kanı olmadan önce de birtakım çalışmalar yapıyorduk. Balkan

Dernekleri Federasyonu kurduk İzmir’de. Kosova Rumeli Derne-

ği ve Türkiye Arnavutluk Kardeşlik Derneği’yle de sivil toplum

düzeyinde ilişkilerimiz vardı. Dostluk grubu kurulduktan sonra

zaten mevcut olan çalışmalar hız kazandı. Arnavutluk’un önceki

hükümet başkanı uzaktan akrabalık bağlarımın da bulunduğu

bir dostumdu. Yapmış olduğumuz çalışmalardan biri de örneğin

Arnavutluk vatandaşları ile Türkiye’deki Arnavut kökenli vatan-

daşların irtibatını sağlamaktı. Arnavutluk’ta dördüncü en büyük

partinin genel başkanı davetimiz üzerine İzmir’e geldi. Bizlerle

siyasal çalışmalar içinde bulundular. Özellikle İzmir’de Arnavut

kökenli vatandaşlarımızın çalışmalarını izlediler. Çeşme, Urla ve

Buca’da Arnavutluk, Kosova veya Yunanistan’ın bazı bölgele-

rinden gelen Arnavut kökenli vatandaşlarla onları buluşturduk.

Bu çok sevindirici bir olaydı. Kosova’nın Arnavut kökenli eski

cumhurbaşkanının eşinin akrabalarının da Manisa’da olduğunu

öğrendik. Sadece mektuplaştıklarını söylemişlerdi, biz onları bir

araya getirdik.

Arnavutluk’un bağımsızlık yıl dönümü olan 28 Kasım 2011’de

TBMM’de geniş çaplı bir toplantı yapıldı. Dört yüz civarında Bal-

kan ve Rumeli dernek temsilcisini ağırladık. Bu toplantıda herkes

konuşmasını yaptı, sorunlarını anlattı, dilek ve önerilerini sundu.

Böyle güzel ve Meclis tarihinde ilk kez gerçekleşen bir etkinliğe

evsahipliği yaptık. Bu çalışma da bizim için son derece değerliydi.

Türkiye’de son dönemde gündemde olan çözüm süreci de bizim

için oldukça önemli. Balkan göçmenleri ülkemizin yoğunluklu ola-

rak batı bölgelerinde yaşıyor. Bunlar Bosna-Hersek, Bulgaristan,

Makedonya, Kosova, Yunanistan ve Arnavutluk’tan göçmüş

kimseler. Biz bu vatandaşlarımızdan oluşan bir grupla Diyarbakır

ve Mardin’e bir gezi düzenledik. Balkan göçmenleri ülkesine çok

bağlı, vatanı, bayrağı kutsal bir değer olarak gören insanlar. As-

keri de polisi de dokunulmaz sayarlar. Çünkü bir Balkan göçmeni

devlet olgusuna karşı manevi bağlarla bağlıdır, saygı duyar, onlara

çocukluktan itibaren bu bilinç verilir. Bu sebeplerle televizyonda,

medyada askere karşı saldırı veya çatışma gördükleri zaman

herkesten daha fazla hassasiyet gösterirler; bu durum zamanla

Doğu’ya karşı olumsuz hava oluşmasına yol açmıştır, ama şimdi-

lerde algı değişiyor, daha normalleşiyor. Örneğin İzmir’de Balkan

Anadolu Derneği’ni kurduk. Fikir bizimdi, başına da eş başkanlık

sistemi getirdik. Başkanlardan biri Kosovalı Arnavut, diğeriyse Ur-

falı Kürt. Bu dernek aracılığıyla çeşitli geziler düzenledik, mesela

Urfa’da Balıklıgöl etrafında hep beraber halay çektik. Hatta burası

kutsal bir yerdir diye bizi uyardıklarında, “Bizim yaptığımız da

kutsal bir şey; insanları birleştirmek. Bir Boşnak’la, Arnavut’la bir

Kürt omuz omuza dans ediyor, bu çok değerli” dedik. Gerçekten de

bu ilk kez gerçekleşen bir olaydı. Bu insanların büyük çoğunluğu

sivil toplum kuruluşlarının önde gelenleri veya iş adamlarıydı.

Doğu Anadolu’ya da ilk kez gidiyorlardı. Biz çözüm süreci başla-

madan çok önce böyle önemli bir etkinlik gerçekleştirdik.

Türkiye ile Arnavutluk arasındaki ilişkiler hangi düzeyde ve han-

gi alanlarda yürütülüyor?

Page 66: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

64 DOSTLUK GRUPLARI

Türkiye’den iş adamlarımızı Arnavutluk’a götürdük. Birtakım fizibi-

lite çalışmaları yaptılar. Oradan iş adamlarını da İzmir’de ağırladık.

Yakın dönemde Arnavutluk Meclis Başkanı önderliğinde ticari bir

heyet Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ziyaret edecek. Amacımız

iş adamlarını Arnavutluk başta olmak üzere Balkanlar’da yatırım

yapmaya yönlendirmek. Balkanlar iş alanında iyi bir potansiyele

sahip ve gittiğim her yerde iş adamlarımıza bu bölgeyi öneriyorum.

Çünkü Balkanlar, Rusya’ya ürün satabilme konusunda iyi bir ba-

samak. ABD’de de Balkan çıkışlı Türk menşeili ürünlerin satılması

imkanı var. Bu alanda çeşitli birlikler söz konusu ve bunlar içinde

diğer ülkelere de mal satabiliyoruz. Başta milletvekili olduğum

İzmir olmak üzere çeşitli şehirlerimizden girişimcilerimizi bu birlik-

lere yönlendiriyoruz, onlara fahri danışmanlık yapıp iş kurmalarını

sağlıyoruz.

Bunlar dışında festivaller, kültür panelleri düzenliyoruz. Sahibi

olduğum Balkan Günlüğü gazetesini Yunus Emre Enstitüsü vası-

tasıyla Arnavutluk’a, Kosova’ya, Bosna-Hersek’e gönderiyoruz.

Oradaki tek Türkçe gazete olan bu yayın, soydaşlarımıza ücretsiz

olarak dağıtılıyor. Arnavutluk ile turizm alanında da pek çok faali-

yet yürütüyoruz. Bakanlarımızın veya Sayın Cumhurbaşkanımızın

başbakanlığı döneminde bölgeye yaptığı gezilere bizzat katıldım.

Arnavutluk Parlamentosu’ndan buraya geldiler, karşılıklı fikir

alışverişinde bulunduk. İkili görüşmelerde pek çok katkımız oldu.

Ayrıca Arnavutluk’ta madencilik konusunda oldukça yüksek bir

potansiyel söz konusu. Ve orada iki Türk bankamız da var.

Türkiye-Arnavutluk Parlamentolararası Dostluk Grubu’nun

önümüzdeki dönemde ne gibi faaliyetleri olacak? Iyi ilişkilerin

geliştirilmesi ve sürdürülmesi bölge siyaseti bakımından nasıl

bir önem taşıyor?

Arnavutluk’ta büyük bir cami yapmak istiyoruz. Osmanlı döne-

minden kalma küçük bir yapı olan Edhem Bey Camii orada yaşayan

Müslüman kardeşlerimize hizmet veriyor, fakat yetersiz kalıyor.

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ile Diyanet

İşleri Başkanlığı’nın devreye girmesiyle hazırlıklara başlandı, yer

tespiti ve altyapı çalışmaları da tamamlandı. İnşallah bu sayede

Arnavutluk’a yeni ve büyük bir cami kazandırılmış olacak.

Arnavutlar Balkanlar’da önemli bir millet. Çünkü sadece

Arnavutluk’ta yaşamıyorlar. Balkanlar Osmanlı Devleti’nden

ayrılırken, başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere Batılı

devletler bölgeyi parçalıyorlar. Böylece Arnavutlar Kosova, Make-

donya, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan arasında

dağılıyor. Arnavutluk bölgede çok güçlü bir devlet olabilecekken

parçalanıp küçük bir hale geliyor. Örneğin Makedonya’nın %25’i

Arnavut. Tüm bunları toplayınca 12 milyon civarında Arnavut söz

konusu ve bunlar Osmanlı döneminde bir aradaydı. Günümüzde

çeşitli ülkelere dağılmış olan Arnavutlar, diğer ülkelerin parlamen-

tolarında yer alıyorlar, yani bulundukları yerlerde oldukça etkinler.

Dolayısıyla Balkanlar’daki en güçlü, en etkili nüfus arasında yer

alıyorlar. Bizimle geçmişe kadar uzanan dostluk ve kardeşlik bağı

taşımaları da son derece önemlidir. Örneğin İstiklâl Marşımızın ya-

zarı Mehmet Âkif Ersoy Arnavut kökenli bir Kosovalıdır. İlk Türkçe

sözlüğü yazan Şemseddin Sami, aynı zamanda Ali Sami Yen’in de

babasıdır, bir Arnavut’tur. Önceki Arnavutluk Hükümeti bizden

Şemseddin Sami’nin mezarını istedi, ancak kendisi Türkiye’ye mal

olmuş bir insan olduğu için biz bu talebi geri çevirdik. Türkiye’de,

Osmanlı döneminden beri belli yerlere gelmiş önemli Arnavutlar

var. Mesela Osmanlı’da 38 Arnavut sadrazam vardır. Abdülhamid

Han’ın saray muhafızları komutanı Arnavut’tur. Teşkilat-ı Mahsusa

ile İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasında da Arnavutlar

vardır.

Arnavutlar bulundukları yere asla ihanet etmemeleri, güvenilir

olmaları, verdikleri sözden dönmemeleri ile tanınırlar. Vatanı,

bayrağı kutsal sayarlar. O nedenle de devletin önemli mevkilerine,

etkin konumlara yükselmişlerdir. Tüm bu sebeplerle Arnavutlar

Balkanlar’da ciddi bir güçtür.

Kosova Balkanlar’ın tam kalbidir ve ABD’nin Avrupa’daki en bü-

yük askerî üssü de oradadır. Bu derece önemli bir stratejik konumu

bulunan Kosova’dan Arnavutluk’a, Türkiye firmaları karayolu yaptı.

Böylece Kosova, Arnavutluk üzerinden limana ulaştı. Bir ülke için

limanlar oldukça önemlidir. Kosova’ya bu imkan Arnavutluk ve Tür-

kiye sayesinde tanındı. Kısacası bize dost insanlar olan, ortak bir

tarihî, siyasi ve kültürel geçmişimiz bulunan Arnavutları yeterince

tanımalı ve tanıtmalıyız. Bu insanlara sahip çıkmamız, stratejik

olarak da iyi ilişkileri sürdürmemiz anlamına gelmektedir.

Page 67: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette
Page 68: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

66

İSTİKLÂL MARŞI’NIN MECLİS’TEKİ SESİ

HAMDULLAHSUPHİ TANRIÖVER

Page 69: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

67

TARİH 12 MART 1921... HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN COŞKULU

VE GÜR BİR SESLE MECLİS KÜRSÜSÜNDE OKUDUĞU ŞİİR, BİR

MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞININ EBEDİ SEMBOLÜ HALİNE GELECEKTİ.

“KORKMA, SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK”

DİZESİYLE BAŞLAYAN İSTİKLÂL MARŞI, VATAN EVLATLARINI

AYNI DUYGU VE DEĞERLERDE BİRLEŞTİRECEKTİ.

1885 yılında, zengin kültür birikimi olan ve yüksek mevkilerde

görev yapmış fertlerin bulunduğu bir ailede doğar Hamdullah

Suphi Tanrıöver. Amcası Sergüzeşt’in yazarı Samipaşazade Se-

zai, dedesi Osmanlı Devleti’nin ilk maarif nazırıdır. Hamdullah

Suphi’nin babası, tıpkı kendi babası gibi devlette önemli mevki-

lerde bulunmuş, maarif nazırlığından İstinaf

Mahkemesi başkanlığına kadar birçok görev

icra etmiştir. Hamdullah Suphi henüz bir

yaşındayken vefat eden babasını tanıma

fırsatı bulamaz, belki bu nedenle onun her

şeyi olan annesi Ülfet Hanım’a bu kadar

düşkündür.

Hamdullah Suphi Tanrıöver’in üzerinde

büyük emeği ve etkisi olan Ülfet Hanım,

sevgi dolu ve hümanist bir kadındır. Ham-

dullah Suphi bir gün annesine bir tabur

asker göl üzerinden geçerken buzların

kırıldığını, askerlerin soğuk göl sularında

donarak öldüğünü söyler. Annesinden bir

çığlık yükselir. Hamdullah Suphi onun üzün-

tüsünü gidermek için “Anneciğim yanlış

anladın, buzlar altında kalan Türk taburu

değil, Rus taburu” der. Ancak Ülfet Hanım

bu söze “Olsun evladım. Sen daha baba olmadın, evlat sevgisini

belki bilmezsin. Ben dünyadaki bütün çocukların annesiyim” diye

karşılık verir. İşte böyle bir annenin elinde yetişen Hamdullah

Suphi belki bu nedenle bu kadar içli, bu kadar duyarlı, Türkçeyi

en güzel konuşan hatiplerden biri olacaktır.

İREM COŞKUNSEVEN

Babası öldükten sonra maddi sıkıntılar içinde büyüyen Hamdul-

lah Suphi, ortaokul ve liseyi II. Abdülhamid’in desteğiyle Galata-

saray Sultanîsi’nde okur. İlk görevine 1905 yılında Reji İdaresi’nde

tercüman olarak başlar. Daha sonra Darülfünun Edebiyat Fakülte-

si dahil olmak üzere çeşitli okullarda Kitabet, Fransızca, Edebiyat,

Terbiye ve Estetik dersleri verir. Yetiştirdiği

öğrencilerin arasında Reşat Nuri Güntekin

de vardır. Öğretmenliğe yürekten bağlı

olan Hamdullah Suphi, mesleğinden şöyle

bahseder: “Bu meslek on binlerce evladı

olan mübarek bir meslektir. İmzasını ha-

tırlamadığınız bir eski öğrenciniz, mem-

leketin görmediğiniz bir köşesinde sizin

ikinci nüshanızdır. Orada ışığınızı tekrar

eder, daha mutlu bir yarının mahsullerini

verecek tohumlarınızı, genç vicdanların

bakir topraklarına o dağıtır durur. Bir iken

bin olursunuz; binler, yüz binler olur. Fâni

kalıcılık yolunu bulmuştur.”

Hamdullah Suphi öğretmenlik hayatına

devam ederken siyasetten uzak kalmayı

başaramaz. Yaklaşık 30 yıl boyunca baş-

kanlığını yapacağı, milliyetçilik akımının

merkezi olan Türk Ocakları’nın İstanbul’daki merkezinde faaliyet-

lerde bulunur. Hatta burada ileride eşi olacak Saide Hanım ile tanı-

şır. Saide Hanım’la 1917 yılında evlenirler ve 2 aylığına Almanya’ya

balayına giderler. Ancak Birinci Dünya Savaşı sebebiyle burada 11

ay mahsur kalırlar. Hamdullah Suphi yurda döndüğünde İstanbul

Page 70: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

68

işgal altındadır ve bu nedenle Millî Mücadele’ye katılmak gayesiy-

le Anadolu’ya gider. Millî Mücadele hareketini “(...) Dağınık sürüye

yol gösterebilecek çoban yıldızı, millî bir ümit halinde Anadolu

topraklarının üzerinde yükselmiştir” şeklinde yorumlar.

Mehmet Âkif’in dizeleri Hamdullah

Suphi’nin sesiyle hayat buluyor

TBMM’nin 1. Dönem’inde Antalya Milletvekili olarak Meclis’e giren

Hamdullah Suphi, 1920 yılının sonunda Millî Eğitim Bakanı olur.

Göreve geldiği sırada, adeta Anka Kuşu gibi, enkaz haline gelen

imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kurulmaktadır. Bu dev-

let, kanının son damlasına kadar vatanını savunan Türk milletinin

verdiği mücadeleyi ifade edecek, her vatandaşın iliklerine işleye-

cek, yapılan fedakarlıkları unutturmayacak bir marş arayışındadır.

Bu amaçla bir yarışma düzenlenecek ve en beğenilen şiir bir ödül

karşılığında yeni devletin ulusal marşı seçilecektir.

Bu şiiri ancak Burdur Milletvekili Mehmet Âkif Ersoy’un yaza-

cağına inanan Hamdullah Suphi Tanrıöver, ondan bir şiir kaleme

almasını rica eder. Ancak Mehmet Âkif, milletin şiirini para kar-

şılığında yazmayacak kadar asildir. Hamdullah Suphi bu durumu

Meclis kürsüsünde şöyle anlatır: “Arkadaşlar, hatırlarsınız Maarif

Vekâleti son mücadelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş

için şairlerimize müracaat etmiştir. Birçok şiirler geldi. Arada

yedi tanesi en fazla evsafı haiz olarak görülmüş ve ayrılmıştır.

(...) Yalnız vekâlet yapmış olduğu tetkikatta fevkalâde kuvvetli

bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için ben şahsen Mehmet Âkif

Beyefendi’ye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmaları-

nı rica ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler.

Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikramiye vadedilmiştir, halbuki bunu

kendi isimlerine takrib etmek arzusunda bulunmadıklarını ve

bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben şahsen müracaat ettim.

Lâzım gelen tedabiri alırız ve icabeden ilânı yaparız dedim. Bu

şartla büyük dinî şairimiz bize fevkalâde nefis bir şiir gönderdiler.

Diğer altı şiirle beraber nazarı tetkikinize arz edeceğiz. İntihab

size aittir. Arkadaşlar reyimi ihsas ediyorum. Beğenmek, takdir

etmek hususunda haizi hürriyetim. İntihabımı yapmışım, fakat

sizin intihabınız benim intihabımı nakşedebilir. Arkadaşlar bu

size aittir efendim.”

Mehmet Âkif’in 10 kıtalık şiiri, Türk milletinin bağımsızlık mü-

cadelesini, bu yolda dökülen kanları, vatan evlatlarının yaptığı

fedakarlıkları, bir hilal uğruna batan güneşleri kimsenin anlatama-

yacağı kadar güzel ifade ediyordu. Dönemin en iyi hatiplerinden

biri olan Hamdullah Suphi’nin coşkulu sesi ise bu dizelere can

veriyor, dinleyenlerin tüylerini diken diken ediyordu. Millî Şair’in

kaleminden çıkan mısralar, artık bu topraklarda doğan herkesin

ezbere bileceği, yıllar boyunca aynı vatanperverlik hislerini payla-

şan evlatların tek bir ağızdan okuyacağı ulusal marşımız olmak

üzere oy çokluğuyla kabul edilmişti.

Mustafa Kemal ile yakinen çalışan Hamdullah Suphi, Tanrıöver

soyadını da Atatürk’ün önerisi üzerine almıştır. Bir gün Hamdullah

Suphi ile yemek yiyen Atatürk, Arapça kökenli Hamdullah isminin

Türkçe çevirisi olan “Tanrıöver”i bir kağıda yazar, gümüş bir tasın

içinde Hamdullah Suphi’ye sunar. “İkisini de yadigârım olarak sak-

la” der. Ailesi Kocamemi soyadını alan Hamdullah Suphi, o tarihten

sonra Tanrıöver soyadını taşıyacaktır.

İnönü Zaferi’ne yönelik söylenmiş “Türk milletinin makûs

talihini de yendiniz” sözüne ilişkin Hamdullah Suphi’nin ilginç bir

anısı vardır. İnönü Zaferi’nin haberini telgraftan önce Hamdullah

Suphi’den duyan Mustafa Kemal, ona dönerek İsmet İnönü’ye

tebrik telgrafını kendisinin yazmasını rica eder. Hamdullah Suphi o

anı şöyle anlatır: “(...) Ben her sene gazetelerimizde tekrar edilen,

mektep kitaplarına giren bildiğiniz tebriki yazdım. Bu telgraftan

iki cümle ayrıca sevilmiştir: ‘Bulunduğunuz mevkiden yalnız

şerefle dolu bir muharebe meydanı değil, ümitle dolu bir istikbal

görünüyor. Siz, düşmanla beraber Türk milletinin makûs talihini

Page 71: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

69

de yendiniz.’ Ben bitirince Paşa düşüncesini söyledi: ‘Hamdullah Suphi Bey, hissiyatı-

mıza ne güzel tercüman oldunuz.’ Kalemini aldı ve yazının altına Arap harfleriyle, bir

yırtıcı kuşun çengel çengel tırnaklarla silahlı pençesini düşündüren Mustafa Kemal

imzasını attı.”

Eğitimden siyasete çok yönlü bir edip

Hamdullah Suphi, 1920-1921 yılları arasında Millî Eğitim Bakanlığı yaptıktan sonra

1925’te ikinci kez bu göreve gelmiştir. Ülkenin kalkınmasında ekonominin gelişmesini

ve eğitim kalitesinin yükselmesini kilit nokta kabul eden Hamdullah Suphi, geçmiş

değerlerin modern değerlerle birbirine eklemlenerek muhafaza edilmesi gerektiğine

inanır. Gelişmek için Türk kültürünün ve millî değerlerin, Batı’nın değerleriyle har-

manlanması gerektiğini düşünür. Onun öncelikli amacı millî ruhtan beslenen, yüzünü

Batı’ya dönmüş gençler yetiştirmektir. Bakan olduğu dönemde eğitimi iyileştirmek

için birçok girişimde bulunur. Örneğin, köylere inşa edilecek okulların masraflarını yine

köylüden talep eden mevcut yasayı değiştirmekle işe başlamak ister. Bununla birlikte

dağınık halde olan eğitim kurumlarını bir çatı altında toplamak için çabalar. Yatılı

okuyan kimsesiz çocukları gözetmek için Millî Eğitim Bakanlığı olarak birtakım ted-

birler geliştirir. Kısa süren görevi boyunca eğitimi iyileştirmek için canla başla çalışır.

TBMM’nin 1, 2, 3, 7, 8 ve 9. Dönemlerinde

milletvekili olan Hamdullah Suphi, 1932 yılında

Bükreş Büyükelçiliği’ne atanmıştır. İlerleyen yıl-

larda Demokrat Parti’den özellikle Celal Bayar’ı

destekleyerek aday olan Hamdullah Suphi, 1957

yılında DP’den ayrılır ve Hürriyet Partisi’ne ge-

çer. Fakat seçilemeyince siyasi hayatı sona erer.

Hamdullah Suphi Tanrıöver, edebiyat dün-

yasına henüz 14 yaşında “manevi babam”

dediği Namık Kemal’e ithafen yazdığı bir şiirle

adım atar. Henüz olgunluğa erişmeden yazdığı

şiirleri, Tevfik Fikret ve Cenap Şahabeddin’den

esintiler taşır. Önceleri Servet-i Fünûn, daha

sonra Fecr-i Ati edebiyat akımını benimser.

Sonraları ise başka bir doğrultuda ilerleyerek

İkdam, Sabah ve Hak da dahil olmak üzere

çeşitli gazetelere makale yazmaya başlar. Millî

duygularla yazdığı, fikrî yönünü yansıtan ma-

kaleleri Günebakan adlı eserde bir araya getiril-

miştir. Dağ Yolu I ve Dağ Yolu II olmak üzere iki

kitap halinde neşredilen eserleri ise kendisinin

söylevlerinden meydana gelmiştir. Kitabına

neden bu adı verdiği sorulan Hamdullah Suphi,

sonsuzluğu sembolize ettiği için “yol”, engeli

ve bu engelleri aşmayı ifade ettiği için “dağ”

sözcüğünü seçtiğini belirtmiştir.

Kelimeleri bir zanaatkâr gibi incelikle işleyen

Hamdullah Suphi, hitabet sanatına gönül ver-

miş bir edebiyatçıdır. Kullandığı jest ve mimik-

ler, ses tonu, hiç dinmeyen coşku ve heyecanı,

samimiyeti, şair ruhu ve edebiyatçı kimliği onu

herkesin hayranlıkla dinlediği bir hatip yapar.

O nedenledir ki İstiklâl Marşımızı dört kez arka

arkaya okumuş; alkışlar, gözyaşları, duygu seli

arasında tüm Meclis’te millî birlik ruhu uyan-

dırmıştır.

ÜLKENİN KALKINMASINDA EKONOMİNİN GELİŞMESİNİ VE

EĞİTİM KALİTESİNİN YÜKSELMESİNİ KİLİT NOKTA KABUL

EDEN HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER, GEÇMİŞ DEĞERLERİN

MODERN DEĞERLERLE BİRBİRİNE EKLEMLENEREK

MUHAFAZA EDİLMESİ GEREKTİĞİNE İNANIR.

Page 72: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

70 SIYASETTEN SIVIL TOPLUMA

ALKOL VE MADDEBAĞIMLILIĞIYLA MÜCADELENIN TEMELI EĞITIMDIR

HACI BINER:

ÜLKEMİZDE HER YIL 1 - 7 MART GÜNLERİ ARASINDA “YEŞİLAY

HAFTASI” KUTLANIYOR. YAKLAŞIK 20 YIL TÜRKİYE YEŞİLAY

CEMİYETİ’NDE GÖREV YAPAN VE ANKARA ŞUBESİ’NİN KURUCULARI

ARASINDA YER ALAN TBMM 22. DÖNEM VAN MİLLETVEKİLİ HACI

BİNER, “ALKOL VE MADDE BAĞIMLILIĞIYLA MÜCADELEDE HEPİMİZE

GÖREV VE SORUMLULUK DÜŞMEKTEDİR” DİYOR.

SÖYLEŞİ VE FOTOĞRAFLAR: NEHİR ÖZTÜRK

Page 73: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

71

Söyleşimizde öncelikle Yeşilay ile yolunuzun ne zaman ve nasıl

kesiştiğini öğrenebilir miyiz?

1969 yılında memleketim Van’dan Ankara’ya okumak üzere geldim.

Hacı Bayram Camii’ne sık sık gider, vaazları ilgiyle dinlerdim. Bir gün

içkiyle ilgili bir vaaz verilirken Peygamber Efendimizin (s.a.v) “İçki

bütün kötülüklerin anasıdır” hadisi dikkatimi çekti. Bu hadisin

manası üzerine düşünmeye ve içkinin sebep olduğu kötülükleri

araştırmaya başladım. Alkol bağımlılığı bulunanların sadece

kendilerine zarar vermediklerini, ailelerini de çeşitli sıkıntılar içine

sürüklediklerini tespit ettim. Bu kişilerin çocuklarının sağlıklı ve

düzenli bir aile ortamında yetişemediğini gözlemledim. Bunun üze-

rine bir vatandaş olarak alkol bağımlılığı ile mücadele konusunda

bana düşen vazifeleri yerine getirmeye karar verdim. Evlatlarımızı

başta alkol olmak üzere kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için

neler yapabileceğimi düşünürken Türkiye’de bu amaçla kurulmuş

bir derneğin olduğunu öğrendim. Böylece Türkiye Yeşilay Cemiyeti

ile tanıştım. O dönemde Yeşilay’ın Ankara şubesi feshedilmişti.

Derneğin Ankara’daki faaliyetlerinin devam ettirilmesi amacıyla

1973 yılında yedi arkadaşımızla birlikte Ankara şubesini kurduk.

Ben önce Şube Sekreterliği yaptım, bilahare Şube Başkanı oldum.

O dönemde ne gibi faaliyetler yürüttünüz?

Yeşilay Ankara Şubesi olarak pek çok faaliyette bulunduk. Özellikle

çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimine önem verdik. İlkokul-

dan liseye kadar Ankara’nın bütün okullarında öğrencilerin yaş

gruplarını dikkate alarak farklı faaliyetler gerçekleştirdik. Millî

Eğitim Bakanlığı ile müşterek bilgi yarışmaları düzenledik. Bütün

okullarda Yeşilay kolları kurduk. O dönemde toplam bir milyon öğ-

renciye ulaştık. Çocukları, gençleri bilgilendirdiğiniz zaman ailenin

diğer fertlerine de ulaşmış oluyorsunuz aslında. Çünkü okulda

yaptığımız faaliyetlerde alkol, sigara, madde bağımlılığı gibi kötü

alışkanlıkların fiziksel ve ruhsal bakımdan insana verdiği zararları

öğrenen çocuklar, eve gittiklerinde anne ve babalarına “Sigara

içme” uyarısında bulunuyor veya “Yanımda sigara içersen bana

da zarar verirsin” diyor. Okullarda faaliyetler yaptığımız dönemde

bize gelip “Çocuğum evde sigara içirmiyor. Biz ne yapacağız?” diye

yakınan çok anne-baba olmuştu. Oysa bu duruma sevinmeleri

lazımdı. Günümüzde öğrencilere yönelik çalışmalar maalesef çok

yeterli değil. Oysa bağımlılıkla mücadelede telkin büyük önem

taşıyor, yasaklar tek başına yeterli olmuyor. Alkolü yasaklasanız,

içki içmek isteyenler yine bir yolunu bulur. O nedenle insanlarımızı

alkolün ve diğer kötü alışkanlıkların zararları konusunda küçük

yaştan itibaren bilinçlendirmemiz gerekir.

Yeşilay Ankara Şubesi olarak okullardaki çalışmalarımızın yanı

sıra tüm halka yönelik faaliyetler de yaptık. Mesela Ankara’nın

merkezî yerlerine herkesin görebileceği büyüklükte afişler astık,

broşürler dağıttık. Bugün Ankara’nın çeşitli camilerinde yer alan

Yeşilay levhaları bizim zamanımızda dikildi. Yeşilay’ın iki dergisi

vardı; biri çocuklara yönelik Mavi Kırlangıç, diğeri ise bugün de

çıkmakta olan Yeşilay. Bu dergilerin yaygınlaştırılarak daha çok

kişiye ulaşması için çalışmalar yaptık. O dönemde arkadaşlarımızla

beraber gerçekten çok güzel faaliyetler yürüttük. Türkiye Yeşilay

Cemiyeti’nde 1973-1992 yılları arasında görev yaptım. Ankara

Şube Başkanlığı’nın yanı sıra Genel Başkan Yardımcılığı görevinde

bulunduğum dönem de oldu.

Bağımlılıkla mücadele konusundaki çalışmalarınız milletvekilli-

ği yıllarınızda da devam etti mi?

Elbette. 2002-2007 yılları arasındaki TBMM 22. Dönem’de Van

milletvekiliydim. Yeşilay’da görev yaptığım dönemde edindiğim

tecrübelerden de faydalanarak bu konuları Meclis gündemine

getirmeye gayret ettim. Mesela 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma

Günü’nde ve Yeşilay Haftası’nda gündem dışı konuşmalar yaptım.

Bağımlılıkla mücadele konusuna ilgim bugün de devam ediyor. Bu

hususta üzerime düşen vazifeleri yerine getirmeye çalışıyorum.

Bu konuyla ilgili olarak Meclis çatısı altında yapılan önemli çalış-

malar, çıkarılan yasalar var...

Anayasa’nın 58. Maddesi’nde “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğün-

den, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü

alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır”

hükmü bulunuyor. Bu çerçevede bugüne kadar önemli çalışmalar

gerçekleştirildi. TBMM 23. Dönem’de uyuşturucu başta olmak üze-

re madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alın-

ması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması

Komisyonu kuruldu ve bir rapor hazırlandı. Sigara içme yasağı ile

ilgili düzenlemeler ise toplum sağlığı bakımından çok faydalı oldu.

Müfettişliğim döneminde teftiş için çok sık seyahat ediyordum.

O zamanlar şehirlerarası otobüslerde sigara içilebiliyordu. Bir gün

Page 74: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

72 SIYASETTEN SIVIL TOPLUMA

İzmir’den Ankara’ya gelirken yolculardan biri sürekli sigara içiyordu.

Çok rahatsız oldum ve kendisini uyardım, fakat hiç aldırış etmedi.

Bunun üzerine durumu şoföre ilettim, yine değişen bir şey olmadı.

İnanın, çantamı alıp yolun ortasında otobüsten indim. Eskiden bir

restorana gittiğinizde yoğun sigara dumanından rahatsız olup

ağız tadıyla yemeğinizi yiyemezdiniz. İş yerinde oda arkadaşınız

sigara içiyorsa siz de dumana maruz kalırdınız. Yasal düzenlemeyle

beraber hem sigara içmeyenler pasif içici olmaktan kurtuldu hem

de bu vesileyle sigarayı bırakan pek çok vatandaşımız oldu. Yüce

Meclisimize birey ve toplum sağlığına duyarlı çalışmaları dolayı-

sıyla teşekkür ediyorum.

Bağımlılığın nedenlerine dair neler söylenebilir?

Aile toplumun temelidir. Birbirine sevgiyle bağlı, millî ve manevi

değerlere sahip, eğitimli bireyler sayesinde sağlam ve güçlü bir

aile yapısı oluşur. Bir ülkeyi hedef alan dış güçler, sadece aile ya-

pısını bozarak o ülkeyi içten çökertebilir. Ülkemiz yer altı-yer üstü

zenginlikleri ve jeopolitik özelliği sebebiyle geçmişten bugüne dış

güçlerin hedefi olmuş ve aile yapımızın bozulması için her yola baş-

vurulmuştur. Özellikle gençlerimiz millî ve manevi değerlerinden

uzaklaştırılmak istenmiş; alkol, uyuşturucu, kumar gibi alışkan-

lıklar kazanmaları sağlanmaya çalışılmıştır. Gerek dış güçlerin bu

çabalarını boşa çıkaracak gerekse sağlam aile yapımızı koruyacak

en önemli şey eğitimdir. Çocuklarımızı ve gençlerimizi bedensel,

ruhsal ve toplumsal sorunlara yol açacak her tür tehlikeye karşı

uyarmak ve gerekli tedbirleri almak hepimizin görevidir.

İnsanlar genç yaşta özenme, merak duyma, arkadaş çevresin-

de kendini ispatlamaya çalışma gibi sebeplerle madde bağımlısı

olabilmektedir. Pek çok gencimiz “bir kere denemekten bir şey

olmaz” düşüncesi veya çevresindekilerin bu yöndeki telkini neti-

cesinde özellikle alkol ve uyuşturucu batağına saplanabilmektedir.

Bu bataktan kurtulmak çoğu kez sadece kişinin kendi çabasıyla

mümkün değildir, o sebeple ailenin ve toplumun da bu mücadele

içinde yer alması önem taşımaktadır.

Madde bağımlılığının sebep olduğu sorunlar çok çeşitlidir. Bi-

raz önce ifade ettiğim gibi kişinin bedensel ve ruhsal sağlığının

“İNSANLAR GENÇ YAŞTA ÖZENME, MERAK DUYMA, ARKADAŞ

ÇEVRESİNDE KENDİNİ İSPATLAMAYA ÇALIŞMA GİBİ SEBEPLERLE

MADDE BAĞIMLISI OLABİLMEKTEDİR. PEK ÇOK GENCİMİZ BİR KERE

DENEMEKTEN BİR ŞEY OLMAZ DÜŞÜNCESİYLE ÖZELLİKLE ALKOL

VE UYUŞTURUCU BATAĞINA SAPLANABİLMEKTEDİR.”

Page 75: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

73

bozulmasının yanı sıra ailevi ve toplumsal sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Biliyorsunuz,

boşanmalar çok arttı; iddia ediyorum, boşanmaların en önemli sebeplerinden biri

alkoldür. Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nde görev yaparken bize öyle mektuplar geliyordu

ki inanın okurken insanın içi burkuluyordu; alkol bağımlısı eşlerinden şiddet gören

kadınlar, parçalanmış aileler, perişan haldeki çocuklar…

Alkol, uyuşturucu, kumar gibi alışkanlıkların manevi olduğu kadar maddi sonuçları da

bulunuyor. Alkol bağımlısı bir kişi içkili halde direksiyon başına geçtiğinde kendisinin ve

başkalarının ölümüne veya sakat kalmasına yol açabiliyor. Trafik kazalarının sonucun-

da meydana gelen maddi hasarlar ise başka bir sorun teşkil ediyor. Öte yandan alkol

ve uyuşturucu bağımlılarının tedavileri için devletimiz çok ciddi miktarda harcamalar

yapıyor.

Bilindiği gibi alkollü içki satışlarından dolayı devlet kasasına bir miktar para giriyor.

Ancak alkollü içkiler sebep oldukları problemlerle her zaman getirdiğinden çok daha

fazlasını götürmüştür. Her yıl sadece tek bir aile bile içkiden dolayı parçalanıyorsa veya

bir insan hayatını kaybediyorsa içkiden gelen parayı kâr saymamak gerekir.

Ülkemizde her yıl mart ayının ilk haftası “Yeşilay Haftası” olarak kutlanıyor. Bu gibi

önemli gün ve haftalar, ele alınan konuya ilişkin olarak kamuoyunda farkındalık

yaratılması açısından önem taşıyor. Sizin bu

konudaki değerlendirmelerinizi öğrenebilir

miyiz?

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” diye bir

söz var. İnsanlar çabuk unutuyor, bu sebeple

bazı konuları sık sık hatırlatmakta yarar var.

Önemli gün ve haftalar, ifade ettiğiniz gibi,

ele alınan konuların tekrar gündeme gelmesi,

üzerinde konuşulması ve tartışılması bakımın-

dan bir fırsat yaratıyor. Yeşilay Haftası’nı da

bu çerçevede değerlendirebiliriz. Ancak bana

göre Yeşilay’ın ele aldığı ve mücadele ettiği

konular sadece bir haftayla sınırlı tutulma-

malı. Yılın her günü çeşitli faaliyetler yoluyla

alkol, uyuşturucu, kumar, sigara ve tütün

bağımlılığının zararları özellikle çocuklarımıza

ve gençlerimize anlatılmalı. Tabii teknolojideki

gelişmelerle beraber bir başka bağımlılık daha

gündeme geldi. Özellikle bilgisayar ve internet

bağımlılığı çocuk yaşlardan itibaren görülmeye

başladı. Teknoloji bağımlılığı kişinin hem sağlı-

ğını hem de sosyal ilişkilerini olumsuz etkiliyor.

Uzmanlar, anne ve babaları çocuklarının uzun

süre ve kontrolsüz bir şekilde bilgisayar ve

internet kullanmasına izin vermemeleri ko-

nusunda uyarıyor.

Son olarak şunu bir kez daha ifade etmek

istiyorum, alkol ve madde kullanımı sadece

bireysel değil, toplumsal bir sorun olarak gö-

rülmelidir. Türkiye’de madde bağımlılığı oran-

ları Batı ülkelerine göre daha düşük düzeyde

olsa da içki tüketimi ve uyuşturucu kullanımı

ülkemizde her geçen yıl yaygınlaşmaktadır.

Bu sebeple madde bağımlılığı ile mücadelede

hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir.

“TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI KİŞİNİN HEM SAĞLIĞINI HEM DE

SOSYAL İLİŞKİLERİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR. UZMANLAR,

ANNE VE BABALARA ‘ÇOCUKLARINIZIN UZUN SÜRE VE

KONTROLSÜZ BİR ŞEKİLDE BİLGİSAYAR VE İNTERNET

KULLANMASINA İZİN VERMEYİN’ UYARISINDA BULUNUYOR.”

Page 76: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

74 MECLIS ÇALIŞANLARI

RESTORASYON VE TEKNİK UYGULAMALAR BAŞKANLIĞI

ECDAT YADİGÂRI YAPI VE OBJELERİGELECEĞE TAŞIYORLAR

MİLLÎ SARAYLAR BÜNYESİNDEKİ TAŞINIR VE TAŞINMAZ KÜLTÜR

VARLIKLARI TARİHÎ DEĞERLERİYLE HAYRANLIK UYANDIRIYOR.

ECDAT YADİGÂRI ESERLERİN ASLINA UYGUN OLARAK KORUNMASI

VE BAKIMINA YÖNELİK FAALİYETLERİ RESTORASYON VE TEKNİK

UYGULAMALAR BAŞKANI SİNAN BÖLEK’LE KONUŞTUK.

SÖYLEŞİ: ZEYNEP YİĞİT

Page 77: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

75

Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığı’nın görev ve so-

rumluluk alanına ilişkin bilgi verebilir misiniz?

TBMM Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’nda Restorasyon ve

Teknik Uygulamalar Başkanlığı’nın görevleri, Millî Saraylardan

Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı’na bağlı birimlerin envante-

rindeki tarihî mekan, obje ve bahçelerin korunarak yaşatılmasına

yönelik tüm teknik faaliyetleri yürütmek olarak belirlenmiştir. Bu

kapsamda Millî Saraylar bünyesinde bulunan taşınır ve taşınmaz

kültür varlıklarının konservasyon, restorasyon, periyodik bakım ve

teknik altyapı hizmetleri gerçekleştirilmektedir.

Başkanlığınız hangi birimlerden oluşuyor? Bu birimlerin yürüt-

tüğü hizmetler nelerdir?

Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığı, iki başkan yardım-

cılığı ve bunlara bağlı Yapı Restorasyon ve Konservasyon, Proje

Uygulama ve Geliştirme, Teknik Atölyeler, Obje Restorasyon ve

Konservasyon, Teknik İşler, Bilgi İşlem, Satınalma, İdari İşler ve

Saray Bahçeleri birimlerinden oluşmaktadır. TBMM Millî Saraylar’a

ait tarihî yapılar, tarihî bahçeler ve saray koleksiyonunda bulunan

tarihî objelerin konservasyon, restorasyon, periyodik bakım ve tek-

nik altyapı hizmetleri bu birimler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığı’nın, ülkemiz-

de kültür varlıklarının korunması alanında çalışan kurumlardan

farklılık gösteren yönü, korumakla yükümlü olduğu tarihî kültür

varlıklarının araştırma, projelendirme çalışmalarının yanı sıra

konservasyon-restorasyon uygulamalarının çok büyük bir kısmını

bünyesinde kurulmuş olan 32 iş atölyesinde, kendi kurum perso-

neliyle yapmasıdır.

Bu kurumsal yapı ile saray yapıları ve koleksiyonunda bulunan

objeler üzerinde uzmanlaşmış personel yapısı oluşturulmuş ve

yapılan çalışmaların devamlılığı sağlanmıştır.

Tarihî yapıların restorasyon, konservasyon ve periyodik bakım

hizmetleri kapsamında gerekli araştırma, belgeleme çalışmaları,

rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin yanı sıra müze ve

sergi düzenleme projelerinin hazırlanması ile restorasyon, konser-

vasyon, periyodik kontrol ve bakım uygulamaları Başkanlığımız

tarafından yapılmaktadır. Ayrıca saray, köşk, kasırlar ile bağlı

birimlerde ve şantiyelerde her tür elektrik, elektronik, mekanik,

aydınlatma, sıhhi tesisatlarının ve telefon santrallerinin projelen-

dirilmesi, işletilmesi, periyodik bakım ve onarımlarının yapılması

hizmetleri gerçekleştirilmektedir.

Tarihî bahçelerin restorasyon, konservasyon ve periyodik bakım

hizmetleri kapsamında saray, köşk, kasır ve fabrikaların tarihî

bahçelerinin rölöve ve projelerinin hazırlanması, restorasyonu,

bakımı, tarihî binaların ve objelerin fümigasyonu hizmetleri yerine

getirilmektedir.

Tarihî objelerin restorasyon, konservasyon ve periyodik bakım

hizmetleri kapsamında TBMM Millî Saraylar koleksiyonuna ait

objelerin restorasyon, konservasyon, periyodik bakım faaliyetleri,

sergiler ve diğer müzecilik faaliyetleri sırasında yapılan mekan

organizasyonu ve nakil işlemleri gerçekleştirilmektedir.

Yine Millî Saraylardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı’na

bağlı üç başkanlığın bilişim, haberleşme, bilgi işlem ve bilgi gü-

venliği ile ilgili hizmetleri Başkanlığımız tarafından yapılmaktadır.

Obje Konservasyon-Restorasyon Atölyeleri ile Teknik Atölyeler’in

çalışmalarına ilişkin bilgi aktarabilir misiniz?

Obje Konservasyon-Restorasyon Atölyeleri, Millî Saraylar kolek-

siyonunda bulunan taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon,

restorasyon ve periyodik bakımının yapılmasına yönelik olarak

kurulmuştur. Eserlerin malzeme ve türlerine göre farklı atölyeler

oluşturularak kurum imkanları ve personeli ile koleksiyonda bu-

Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi restorasyon çalışmaları

Page 78: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

76 MECLIS ÇALIŞANLARI

lunan objelerin konservasyonu ve periyodik bakımının yapılması

sağlanmıştır. Bu amaçla tablo, metal, ahşap, sedef, saat, tekstil,

porselen-cam, çini soba, çilingir, hasır, halı ve cilt konservasyon ve

restorasyon atölyeleri oluşturulmuştur.

Teknik Atölyeler, Obje Konservasyon-Restorasyon Atölyeleri’ne

benzer şekilde Millî Saraylar’a ait taşınmaz kültür varlıkları olan

saray, köşk, kasır ve tarihî fabrika binalarının konservasyon, res-

torasyon ve periyodik bakım hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde

görev yapmaktadır. Bu amaçla kalemişi konservasyon-restoras-

yon, marangoz, cila, demir, kurşun, cam, boya, ştuk sıva, taş atöl-

yeleri kurularak tarihî yapıların farklı yapı malzemeleri ile üretilmiş

kısımlarının konservasyon-restorasyonunun bu alanda ustalaşmış

kurum personeli tarafından yapılması sağlanmaktadır.

Teknik Atölyeler’e bağlı birimler dışında restorasyon şantiyeleri-

ne bağlı olarak çalışan sıva ve duvar ustası, dülger gibi geleneksel

yapım tekniklerinin uygulamasını yapan ustalar da Başkanlığımız

bünyesinde bulunmaktadır.

Tarihî mekan ve objelerin restorasyon çalışmaları yürütülürken

nelere dikkat ediliyor? Bu çalışmalar sırasında hangi kaynaklar-

dan yararlanılıyor?

Tarihî yapılar ve objelerin konservasyon ve restorasyon çalışma-

larının ulusal ve uluslararası koruma kurallarına uygun olarak

yapılmasına dikkat edilmektedir. Çalışmalarda ulusal ve ulusla-

rarası koruma tüzük ve belgeleri ile koruma disiplininin çok çeşitli

konularına ilişkin ulusal veya uluslararası bilimsel yayınlar kaynak

“TARİHÎ YAPILAR VE OBJELERİN KONSERVASYON VE

RESTORASYON ÇALIŞMALARININ ULUSAL VE ULUSLARARASI

KORUMA KURALLARINA UYGUN OLARAK YAPILMASINA DİKKAT

EDİLMEKTEDİR. ÇALIŞMALARDA KORUMA TÜZÜK VE BELGELERİ

İLE BİLİMSEL YAYINLAR KAYNAK OLARAK KULLANILMAKTADIR.”

Beykoz Kasrı restorasyon sonrası görünümü

Page 79: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

77

olarak kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve benzeri ar-

şivlerdeki Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dokümanları, tarihî fotoğraflar ve haritalar

da konservasyon-restorasyon projelerinin hazırlanmasında yararlanılan çok önemli

kaynaklardır.

Başkanlık’ta kaç personelle hizmet veriliyor? Bu birimde çalışanların sahip olması

gereken nitelikler arasında hangileri ön plana çıkıyor?

Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Başkanlığı farklı mesleklerden 620 personelle

görevini sürdürmektedir. Kültür varlıklarının korunması farklı meslekleri veya uz-

manlıkları olan personelin bir arada görev yapmasını gerektiren bir ekip çalışmasıdır.

Başkanlığımızın görev alanı da oldukça geniş bir yelpazeyi içermektedir. Bu nedenle

personelimiz arasında çok çeşitli mesleklerden

çalışanlar bulunmaktadır. Bunlar arasında res-

torasyon uzmanları, mimarlar, konservatörler,

peyzaj mimarları, iç mimarlar, inşaat, elektrik,

elektronik, kimya, makina, ziraat, orman

mühendisleri, restorasyon, inşaat ve ziraat

teknikerlerinin yanı sıra atölyelerde usta-çırak

eğitimiyle yetişmiş olan zanaatkârlar yer al-

maktadır. Personelin kültür varlıklarını koruma

bilgisi ve bilincinin yanı sıra çalışma yaptıkları

alanlarla ilgili gerekli teknik bilgi ve beceriye

sahip olmaları gerekmektedir.

Restorasyon ve Teknik Uygulamalar Baş-

kanlığı’nda görev yapmanın güzellikleri ve

zorluklarına ilişkin değerlendirmelerinizi öğre-

nebilir miyiz?

Tarihî eserlerle ilgili çalışmaların yapılan iş-

lerin hassasiyeti dolayısıyla birçok zorluğu

bulunmaktadır. Korumak ve geleceğe taşı-

mak zorunda olduğumuz yapılar halen yerli

ve yabancı ziyaretçilere müze olarak hizmet

vermektedir. Aynı zamanda konservasyon-

restorasyon faaliyetleri ve bakım çalışmaları

da sürdürülmektedir. Bu durumlar da yapılacak

müdahalelere ayrı bir çalışma ve uygulama zor-

luğu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu zorluklar

ve yorgunlukların her biri esnasında yaşananlar

unutulmaz anılara dönüşmektedir.

Her şeye rağmen elimizdeki ecdat yadigârı

tarihî ve özgünlük değeri olan anıtsal eserlerin

aslına uygun olarak korunması çalışmalarını

yürütmek ve geleceğe taşınmasına katkıda

bulunmak biz mimarlar ve bütün teknik arka-

daşlarımız için ayrı bir heyecan ve mutluluk

kaynağıdır. Bununla birlikte tarihî ve güzel bir

ortam içerisinde çalışmak da bizlere ayrı bir

keyif vermektedir.

“KÜLTÜR VARLIKLARININ KORUNMASI FARKLI MESLEKLERİ VEYA

UZMANLIKLARI OLAN PERSONELİN BİR ARADA GÖREV YAPMASINI

GEREKTİREN BİR EKİP ÇALIŞMASIDIR.”

Aynalıkavak Kasrı restorasyon sonrası görünümü

Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesi restorasyonu tamamlanarak Millî Saraylar Resim Müzesi olarak düzenlendi.

Page 80: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

3 7 8 9 12MART

3 Mart 1924 - Halifeliğin

kaldırılması ve Osmanlı hane-

danı mensuplarının yurt dışına

çıkarılmasına ilişkin yasa kabul

edildi.

7 Mart 1876 - İskoçyalı bilim

adamı Alexander Graham Bell telefo-

nun patentini aldı.

7 Mart 1984 - Kuzey Kıbrıs

Türk Cumhuriyeti’ni temsil eden,

beyaz zemin üzerine kırmızı

ay-yıldızlı ve paralel şeritli bayrak,

KKTC Meclisi tarafından onaylandı.

8 Mart 1921 - Dünya

Emekçi Kadınlar Günü, dünyada

ilk kez kutlandı.

9 Mart 2007 - İsviçre’de sözde

Ermeni soykırımını inkar yasasını ihlal ettiği

gerekçesiyle Lozan’da yargılanan Doğu

Perinçek’e 90 gün tecilli hapis ve 16 bin

873 İsviçre Frangı para cezası verildi.

12 Mart 1921 - İstiklâl

Marşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin

millî marşı olarak TBMM’de

kabul edildi.

12 Mart 1971 - Kuvvet

komutanlarının imzasıyla Cum-

hurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir

muhtıra verildi. 12 Mart Muhtırası,

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde

meydana gelen dördüncü, başa-

rılı olmuş ikinci, emir-komuta zin-

ciri içerisinde yapılmış ilk askerî

darbe eylemidir.

78

Page 81: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

1918 24 25 28

19 Mart 1957 - Türk ordusunun

ilk kadın doktoru Sema Aran, teğmen

rütbesiyle göreve başladı.

24 Mart 1882 - Asırlar boyunca

milyonlarca insanın ölümüne sebep olan,

halk arasında “ince hastalık” veya “verem”

olarak bilinen hastalığın etkeni tüberküloz

basili, Alman bilim adamı Robert Koch

tarafından ilk kez tanımlandı.

25 Mart 2009 - Büyük Birlik

Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin

Yazıcıoğlu’nun da aralarında bu-

lunduğu 6 kişiyi taşıyan helikopter

Kahramanmaraş’ta düştü. Kazada

kurtulan olmadı.

18 Mart 1915 - I. Dünya Savaşı

sırasında boğazların kontrolünü ele ge-

çirme niyetindeki İtilaf Devletleri, Gelibolu

Yarımadası’nda bozguna uğratıldı.

28 Mart 1930 - Konstanti-

nopolis veya Konstantiniyye olarak

anılan şehrin adı, Türk Posta Hizmet

Kanunu’yla resmen İstanbul oldu.

Yurt dışından gelen mektuplarda şeh-

rin adı Konstantinopolis yazılı olanlar

adrese ulaştırılmadı.

79

Page 82: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

80

YOKLUĞU HAYAL DAHİ EDİLEMEZ

BİR İCAT

TELEFONPINAR ÜNSAL

7 MART 1876

“Artık bilimin bulabileceği bir şey kalmadı. Bilim bu noktada

tıkandı. Bulabileceğimiz her şeyi bulduk ve bize artık gerek

yok.” Amerikan Patent Bürosu Başkanı, 1899 yılında bu sözü söy-

lediğinde ileride ne kadar meşhur olacağını bilmiyordu elbette.

Bu söz, 21. yüzyıl icatlarına imza atanlar bir yana, 20. yüzyıl mu-

citlerine dahi komik geldi sonraları. Charles Duell her şey bulundu

derken aslında 18. ve 19. yüzyıllara damga vuran telgraf, denizaltı,

buharlı makine, pil, telefon ve kitle ölümlerine yol açan hastalıkla-

rın müsebbibi mikropları kastediyordu. Ancak daha zeplin, ampül,

televizyon, bilgisayar, kitle ölümlerine yol açan o hastalıkların

çaresi aşılar ve antibiyotikler tarih sahnesine çıkacaktı.

Bugün, birbiri ardına o kadar çok bilimsel ve teknolojik gelişme-

ye imza atılıyor ki insanoğlu artık şaşırmamayı öğrendi. Ancak

yaklaşık iki yüz yıl önce bir icatla tanışmak için denizaşırı yollar

katediliyordu. 19. yüzyılda insanları şaşırtan ve heyecanlandıran

buluşlardan biri de telefondu.

Patenti 7 Mart 1876 tarihinde alınan bu alet, sesin kablolar ara-

cılığıyla iletilmesini sağlıyordu. Bir mesajın at binen habercilerle,

mektup yoluyla yerine ulaştırıldığı günlerden telgraf denen bir

aletin icadından sonra anında ilgili kişiye iletildiği günlere gelinmesi

zaten bir devrimdi. Ancak telefon, mesajın iletilmesi sırasında hem

telgraftan daha az hataya mahal veriyordu hem de karşıdakinin

sesini duymaya olanak sağlıyordu. Belki de ileride konuşulan kişiyi

görmek dahi mümkün olacaktı.

Şüphesiz ki telefonun mucidi Graham Bell, 1865 yılında dönemin

en ünlü gazetelerinden birinde yer alan “Biraz eğitimli herkes sesin

kablolar aracılığıyla bir yerden bir diğer yere aktarılamayacağını

bilir. Ve ola ki aktarılsa bile, böyle bir çabanın pratik bir değeri ol-

mayacaktır” sözlerine kulak asmadığı, deneylerini büyük bir azim

ve heyecanla sürdürdüğü için dünyanın en ünlü bilim adamlarından

biri olmuştu.

Üç nesil mucit

İnsanlık var olduğundan beri ihtiyaçlar, tüm icatların tetikleyicisiy-

di. Graham Bell de sağırların duymasına ve insanlarla iletişimine

katkı sağlamaya hayatını adamış dedesi ve babası gibi, duymayı

mümkün kılacak aletler üzerinde çalışıyordu. Bell’in, çok az işiten

annesi ve sağır iki erkek kardeşinin çevresindekilerle iletişimini

kolaylaştıracak bir alet üzerinde deneyler yaparken, telefonu te-

sadüfen bulduğu rivayet edilir.

Beş kişilik Bell ailesinde üç sağır vardı, ancak diğer iki kişi,

Graham Bell ve babası Melville Bell, sorunlara çözüm bulma konu-

sunda olağanüstü yetenekleri olduğu söylenen kişilerdi. Buğdayın

kabuğunu soymak için bir alete ihtiyaç duyan değirmenci bile,

böyle bir alet geliştirmeleri için Bell ailesinin kapısını çalmıştı.

Melville Bell, “görüntülü konuşma” adını verdiği bir sistemin

yaratıcısıydı. Bu sistem sağır-dilsizlerin derdini çeşitli işaretler

aracılığıyla, duyabilen insanlara anlatmayı mümkün kılıyordu.

Graham Bell ise suni sesler çıkaran bir cihazla kardeşlerinin sesli

konuşmasını sağlayacak bir makine üzerinde çalışıyordu. Ancak

kardeşleri iki yıl arayla veremden öldü.

Bell ailesinin geriye kalan tek çocuğu Graham için anne ve babası

endişelenmiş, Kanada’ya göç etmeye karar vermişlerdi. Ancak ta

Edinburg’da Graham Bell’in aklına takılan, sesin teller aracılığıyla

Page 83: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

81

iletilip iletilemeyeceği konusu Kanada, Amerika ve İngiltere’de

de hiç aklından çıkmamıştı ve çalışmalarını tamamen bu konu

üzerinde yoğunlaştırdı. Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi

Profesörü olan Graham Bell, elektrik mühendisi Thomas Watson

ile çalışmaya başlayarak tüm teorik bilgilerini hayata geçirme

fırsatı buldu. Bell, sesini birkaç oda ötedeki yardımcısı Watson’a

duyurduğunda tarihin ilk telefon görüşmesini de yapmış oluyordu.

Büyük icatlar efsaneler doğurur

Allessandra Lolita Oswaldo, uydurulmuş bir İspanyol kadın ismi.

Güya bu kadın Graham Bell’in sevgilisiymiş. Telefonu açarken

söylenen “Alo” ise ismin akronimi oluyor. Türkiye’de bu hikayeye

herkes inanmış, ancak olayın elle tutulur hiçbir dayanağı bulunmu-

yor. “Alo”, “Hello” (Merhaba) sözcüğünün değişmiş hali yalnızca. Bu

uydurma hikaye aracılığıyla, sağır olan, Bell’in deli gibi âşık olduğu

ve ölene kadar yanından hiç ayırmadığı karısı Mabel’in ruhuna da

büyük saygısızlık edilmiş.

Telefonun icadıyla ilgili başka bir rivayet de mucidinin Graham

Bell değil, Antonio Meucci olduğu yönünde. Üstelik Amerika

Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi, 2002 yılında yaptığı bir oy-

lamayla Bell’in Meucci’nin icadını çaldığına kanaat getirmiş. Bazı

hastaların elektrik şoku tedavisiyle iyileştirilmesi üzerine çalışan

Meucci, çalışmaları sırasında sesin bakır tel ve elektrik yardımıyla

iletilebileceğini keşfetmiş. Daha sonra bu sistemi geliştirerek, felç

olan eşinin yattığı odadan kendi atölyesine bir hat çekmiş ve sesi

ileten “teletrofono” adını verdiği bir cihaz yapmış. Rivayete göre

Meucci’nin icadından çok az kişinin haberi olmuş, çünkü makine-

sine patent almak için gerekli parayı biriktirememiş.

Graham Bell akademik hayatı boyunca kazandığı bütün parayı

İşitme Engelliler Kurumu için harcamıştı. Buluşlarından kazandığı

para ve ödüllerle ise Washington’da işitme engelliler için araştır-

malar yapan Volta Enstitüsü’nü kurmuştu. Yardıma muhtaçlara,

özellikle engellilere sayısız yardımda bulunan Bell, çok büyük ihti-

malle Meucci’nin icadının üzerine konmamış, farklı zamanda, farklı

yerde aynı çalışmayı yapmıştı. Üstelik cihazına patent almıştı.

Graham Bell, birtakım işler için doldurması gereken formlarda

“Mesleğiniz” sorusuna dahi telefonla ilgili bir şey değil, her zaman

“sağırların öğretmeni” yazardı. Bu mütevazılıkta birinin bir bilim

hırsızı olabileceğine elbette kimse inanmadı. Graham Bell, tele-

fonun mucidi olarak adını tarihe yazdırdı ve bilimin ölümsüzleri

arasında yerini aldı.

GRAHAM BELL AKADEMİK HAYATI BOYUNCA KAZANDIĞI

BÜTÜN PARAYI İŞİTME ENGELLİLER KURUMU İÇİN HARCADI.

BULUŞLARINDAN KAZANDIĞI PARA VE ÖDÜLLERLE İSE

WASHINGTON’DA İŞİTME ENGELLİLER İÇİN ARAŞTIRMALAR

YAPAN VOLTA ENSTİTÜSÜ’NÜ KURDU.

Page 84: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

82

BİR SİSLİ HAZAN KALDI ARDINDA

Page 85: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

83

Osmanlı’da askerî, siyasi ve mimari anlamda daha önceki

yüzyıllarda başlayan alaturka-alafranga tartışması, müzik

alanında 1900’lerde alevlendi. Batı’nın müzik anlayışı, gelenekten

kopmak zor olsa da, önce saraylara girdi. Cumhuriyet’in ilanından

sonra ise halk tabanına da yayılmaya çalışıldı. Aslında iyi de oldu.

Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmed Adnan Saygun gibi yüzü

Avrupa’ya dönük müzisyenler tamamen alafranga olmasa da Türk

ezgileriyle Batı müziğini sentezleyerek unutulmaz eserler verdi,

dünyaca tanınan isimler haline geldi.

“Hafızalarda sonsuza dek yaşayacak bir şarkı yaptığınızda bu

asla kısa bir büyü değildir. Bilinen en ölümsüz şeydir.” Binlerce

kilometre uzakta, dünyanın en ünlü bestecilerinin bile ölümün-

den yıllar sonra sarf edilmiş bu sözler müzik adına söylenmiş en

anlamlı kelimeleri içeriyor. Sonsuzluk, büyü, ölümsüzlük… 20.

yüzyıl Türkiye’sinde müzikteki alaturka-alafranga tartışmaları

süredursun, 1918 yılında alaturka müziği “ölümsüz” kılacak bir

isim dünyaya geldi. Modern Türkiye’nin kadın imajını -bakımlı,

MUSİKİ BİLGİSİ, GÜÇLÜ DURUŞU VE SESİYLE TÜRK SANAT

MÜZİĞİ’NİN BİR ASRINI ŞEKİLLENDİRDİ MÜZEYYEN SENAR.

NEREDEYSE CUMHURİYET TARİHİYLE YAŞIT SANAT YAŞAMI

BOYUNCA SESİYLE HAYAT BULAN ŞARKILAR ÜÇ KUŞAĞI KENDİNE

HAYRAN BIRAKTI. ŞİMDİ KİM KALDI ARDINDAN

“BENZEMEZ KİMSE SANA” DEDİRTECEK…

ekonomik özgürlüğü olan, kültürlü- tepeden tırnağa yansıtan

bu isim “Yoksa özünde alaturkalık, alafranga olmak neye yarar”

sözünü de söyleyecekti adının duyulmaya başladığı zamanlarda.

Müzeyyen Senar, I. Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve topar-

lanmasına fırsat verilmeden art arda dayatılan anlaşmalarla

siyasi buhrana sürüklenmiş bir devletin çocuğu olarak dünyaya

geldi. Yeryüzünün en güzel, coğrafi konumu nedeniyle en önemli

ülkelerinden birinde doğmak bir şanstı belki; üstelik devletin

eski başkenti yeşil Bursa’da. Ancak 1918’de Osmanlı’da doğmak

bir şans değildi. Zira savaş sonrası meydana gelen yoksulluk pek

çok aileyi vurduğu gibi Müzeyyen Senar’ın ailesine de zor günler

yaşattı. Senar, yoksulluk nedeniyle teyzesi ve eniştesine evlatlık

verildi.

Gerçek annesi İstanbul’a yerleşen Senar, bir yerlerden denk-

leştirdiği üç kuruşluk parayla Bursa’dan İstanbul’a kaçtı. Sesi çok

güzel olan annesi cenaze evlerinde mevlit okuyarak para kazan-

maktaydı ve on iki yaşındaki Müzeyyen her eve onunla birlikte

GÖKÇE DORU

Page 86: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

84

gitmekteydi. İyi bir aile terbiyesi almış, hanım hanımcık bu kız çocuğunun tek kusuru

kekeme olmasıydı. Yalnızca şarkı söylerken sözcükler ağzından rahatlıkla akabiliyordu.

“Allah şarkı söylememi istediği için beni kekeme yaptı” sözleriyle on beş yıl boyunca

muzdarip olduğu bu konuşma bozukluğuna ufaktan minnettarlık duyduğunu da yıllar

sonra dile getirecekti.

Okul müsamerelerinde sesinin güzelliği keşfedilen Müzeyyen Senar, hocalarının

teşvikiyle Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne başladı. Burası ülkenin en meşhur ve iyi eğitim

veren cemiyetlerinden biriydi. Ardından kariyerine Şark Musiki Cemiyeti’nde devam etti.

Burada Münir Nurettin Selçuk, Mesut Cemil gibi değerli bestekarlar da vardı. Bu cemiyet

sesinin güzelliği sayesinde Müzeyyen Senar’ın İstanbul Radyosu sanatçısı olmasına da

vesile olacaktı. Sadettin Kaynak, Lemi Atlı,

Selahattin Pınar gibi dönemin tanınmış

bestecileri yeni bir şarkıya imza attıklarında

Müzeyyen Senar’ın söylemesini istiyorlardı

artık. Taş plağa ilk seslendirdiği, bestesi ve

güftesi Yesari Asım Ersoy’a ait “Ümitlerim

hep kırıldı yarim artık gelmeyecek” adlı

Hüzzam makamındaki şarkının ardından

Senar’ın sesi Anadolu’nun da pek çok ye-

rinde duyuldu.

Bir asrı dolu dolu yaşamak

Art arda plaklar dolduran ve pek çok yerde

sahne alan Müzeyyen Senar bu yoğun

programı içinde üç evlilik yaptı. O, güçlü bir

ses olduğu kadar kendi ayakları üzerinde

durmayı başarabilmiş güçlü bir kadındı da.

Evlilikleri kısa sürmüştü, üç çocuğu ve kendi

için toplumun deyimiyle “erkek” gibi ayakta

durmayı başarabilmişti. Belki de bu yüzden-

di şarkıları nazlı ve ürkek değil, külhani bir

efelenmeyle okuması.

Bir radyo programı sırasında söylediği

eserin sözlerini unutup şarkıya başka bir

eserin sözleriyle devam edince hocası

Mesut Cemil Bey’den sağlam bir tokat ye-

mişti Müzeyyen Senar. Ancak hocasından

yediği bir tokadı sineye çekip “Haklıydı”

diyebilirdi zaten. Zira ona Senar soyadını

veren ilk kocasından dayak yemekten

bıkmış ve boşanırken gözünün yaşına bile

bakmamıştı. İkinci evliliğine de bir anda

karar vermiş, saadeti kısa sürmüştü. Ama

güzelliği ve kariyeri, ama doğal ve sıcak

tavırlarıyla etrafındakilerin dikkatini çeken

Müzeyyen Senar’ın çok uzun süre bekar

kalması mümkün değildi. Dönemin ünlü

bestekarlarının Senar’a duydukları aşktan,

onun için yazdıkları eserler olduğu dedi-

kodusu bile çıkmıştı. Beni ateşlere salan o

kapkara siyah gözler / Beni çılgın gibi yakan

o tatlı sözler, gülen yüzler sözlerine sahip

eser gibi, Türk Sanat Müziği’nin dilden dile

dolaşan en güzel güftelerinden bazılarına

Senar ilham vermişti.

Page 87: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

85

“CUMHURİYET’İN DİVASI” DİYORLAR ONA. BAZILARINA GÖRE İSE

“DİVA”LIK MÜZEYYEN SENAR’I NİTELEYEMEYECEK KADAR DÜŞÜK

BİR MERTEBE. KENDİSİNE SORSANIZ “MÜZEYYEN ABLA” ONA EN

İYİ HİTAP ŞEKLİ. MÜTEVAZI, CIVIL CIVIL, HAYATA BAĞLI BU DEV SES

TÜRK SANAT MÜZİĞİ’NİN CUMHURİYET DÖNEMİNDEN SONRAKİ

DEĞİŞİM VE GELİŞİMİNİN BİZZAT TANIĞI.

1950’lerin başında gerçekleştirdiği ve “se-

fire” unvanını alacağı üçüncü evliliği Suudi

Arabistan Elçisi Tevfik Hamza Bey ile oldu.

O dönemde müzik hayatını da noktaladı

ve tüm vaktini eşine ayırdı. Onunla bir-

likte hacca gitti; oradan dört tane Kabe

kuşağı getirerek ikisini Ankara Çankaya

ve Demirtepe’deki camilere, birini Şişli

Camii’ne hediye etti sessiz sedasız, gös-

teri malzemesi yapmadan. Son kuşağı ise

24 yıl evinde muhafaza ettikten sonra Hacı

Nimet Özden Camii’ne bağışladı, yine kimse

duymadı.

Senar’ın son derece mutlu bu evliliği bü-

rokratik nedenlerle sonlandı. Elçilik, Tevfik

Hamza Bey’in şarkı söyleyen bir kadınla evli

kalmasına müsaade etmemekteydi. Müzeyyen

Senar katıldığı davetlerde de gördü ki Ankara

sosyetesi İstanbul’dakine hiç benzemiyordu

ve burada şarkıcılar el üstünde tutulmak

şöyle dursun, şarkıcılık aşağılık bir sıfat-

mış gibi değerlendiriliyordu. Müzeyyen

Senar ve Tevfik Hamza Bey’in bir yıl

süren evliliği gözyaşlarıyla sonlandı. Senar

“Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır”

şarkısını her söylediğinde Tevfik Hamza

Bey’i hatırlıyordu.

Müzeyyen Senar adı Atatürk’ü

çağrıştırıyor akıllarda. Onu görmek

bir yana, huzurunda şarkı söyleme ve

bir açılışta onunla dans etme şerefine

nail olan Müzeyyen Senar’ın büyük bir

sanatçı olarak anılmasında bu olayların et-

kisi var mıdır bilinmez. Ancak henüz çocuk

yaşta sayılacak bu genç kadının modern bir

görünüme kavuşması Mustafa Kemal’in

tavsiyesiyle olmuş. Ensesinde topladığı

uzun, dalgalı saçlarını kesmesini Atatürk

istemiş ve o günden sonra Senar saçlarını

hiç uzatmamış.

“Cumhuriyet’in Divası” diyorlar ona. Ba-

zılarına göre ise “diva”lık Müzeyyen Senar’ı

niteleyemeyecek kadar düşük bir mertebe.

Kendisine sorsanız “Müzeyyen Abla” ona en

iyi hitap şekli. Mütevazı, cıvıl cıvıl, hayata

bağlı bu dev ses Türk Sanat Müziği’nin

Cumhuriyet döneminden sonraki değişim

ve gelişiminin bizzat tanığı. “Ormancı”,

“Kimseye Etmem Şikayet”, “Vardar Ovası”,

“Feraye” gibi unutulmaz şarkıları dinlerken

kulakların aradığı belki de tek ses.

Page 88: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

86

BAK POSTACI GEL-E-MİYOR

ERBAY KÜCET

Adına şarkılar yazarak yolunu gözlediğimiz postacılar şimdi

neredeler acaba? Tutkallı kısmını yalayıp kapattığımızda

dilimizde buruk bir tat bırakan zarflar ve o zarfların içindeki mek-

tuplarla birlikte postacılarımız da yok

oldu gitti adeta. Bu yok oluş o kadar

hızlı ve hüzünlü gerçekleşti ki... Pek

çok değerimiz gibi mektuplar da tari-

he gömüldü. Genç nesil mektuplaşma

zevkini hiç tatmadı, bundan sonraki

nesiller de tadamayacak.

Aileden mutlu bir haber, yârden bir

koku, bazen keder ve hasret taşıyan

mektuplar neredeyse hiç yok artık.

Varsa da, geçmişe duyulan özlemle

nostaljik bir gelenek haline geldi mektuplaşma. Postacılar ise

günümüzde resmî evrak ve fatura taşıyıcısı olup çıktılar. Postacı

bir babanın çocuğu olarak, onlardan bahsederken satır aralarına

yaşanmışlıklarımdan da serpiştirmeye gayret edeceğim.

Bak postacı geliyor / Selam veriyor / Herkes ona bakıyor / Merak

ediyor dizelerini şimdiki çocukların hiç duymadıklarına eminim. Yaşı

benimkine yakın olanların hatırlayacağını ve bu yazıyı okurken şar-

kının devamını dillerine dolayacaklarını düşünüyorum. Postacılara

ithaf edilmiş bu güzel şarkının Pek sevinçli haberler getirdin bana

kısmı ise neredeyse tarih oldu. “Yine

yakmış yâr mektubun ucunu, ‘asker-

likte sevda çekmek zor’ diyor” yazan

mektuplar yerine mahkeme ilamları,

haciz evrakı, fatura gibi mazrufları

getirir oldu postacılarımız ve toplu-

mun neredeyse korkulu rüyası haline

geldiler. Özetle ifade edecek olursak,

postacılarımız gelişen iletişim imkan-

ları sonucunda eski popülaritelerini

kaybettiler.

Sıradağlar aşıp gurbete düştüm / Yıllar var ki bunu düşte gör-

müştüm / Hayra yoranlara şaşıp gülmüştüm / Sıladan bir mek-

tup yok mu postacı dizelerine sahip şiir de postacılara ithafen

yazılmış. Bunun gibi şiirler, bu meslek mensuplarının halkla nasıl

ilişkileri olduğunu da gözler önüne seriyor. Önceleri postacılar ve

halk arasındaki ilişkiler daha sıcakmış. Pencere önlerinde yolları

ÖNCELERİ POSTACILAR VE HALK ARASINDAKİ İLİŞKİLER DAHA

SICAKMIŞ. PENCERE ÖNLERİNDE YOLLARI GÖZLENİR, GÜZEL

HABER GETİRDİKLERİNDE ONLARA HEDİYELER SUNULURMUŞ.

ARTIK PEK DE GÜLERYÜZLE KARŞILANMAYAN POSTACILAR,

KENDİLERİNE VERİLEN GÖREVİ BİHAKKIN YERİNE

GETİRMEYE DEVAM EDİYORLAR.

Page 89: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

87

gözlenir, güzel haber getirdiklerinde onlara hediyeler sunulurmuş. Hatta sıcak yaz gün-

lerinde yorgunluklarını gidersinler, birazcık soluklansınlar diye soğuk su veya ayran ikram

edilirmiş. Artık pek de güleryüzle karşılanmayan postacılar, kendilerine verilen görevi

bihakkın yerine getirmeye devam ediyorlar. Şu anda okumakta olduğunuz derginin de

postacı kardeşlerimizin marifetiyle ulaştırıldığını hatırlatmak isterim.

Peki, bu kadar önemli bir görevi yıllardır ifa eden kurumu biraz yakından tanımaya

ne dersiniz? En azından ülkemizdeki posta teşkilatının tarihçesine kısaca göz atalım.

İlk Posta Teşkilatı, Tanzimat Fermanı sonrası, posta ihtiyaçlarına cevap vermek ama-

cıyla nezaret olarak 23 Ekim 1840 tarihinde kurulmuş. İlk postane ise İstanbul’da Yeni

Cami avlusunda Postahane-i Amire adıyla açılmış. 1835 yılında telgrafın icat edilmesinin

ardından 1855 yılında Telgraf Müdürlüğü kurulmuş, 1871 yılında Posta Nazırlığı ile Telg-

raf Müdürlüğü birleştirilerek Posta ve Telgraf Nezareti adını almış. Milletlerarası posta

nakli şebekesi 1876 yılında kurulmuş, 1901 yılında ise koli ve havale işleminin kabulüne

başlanmış. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan PTT Genel Müdür-

lüğü 1933 yılında Bayındırlık Bakanlığı’na, 1939’da ise Ulaştırma Bakanlığı’na bağlanarak

hizmetine devam etmiş.

1954 yılında Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) olan PTT Genel Müdürlüğü 1984 yılında

Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) statüsüne geçirilmiş, 24 Nisan 1995 tarihinden itibaren

müstakilen T.C. Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü adıyla çalışmaya başlamış. 2000

senesinde T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü (PTT) olarak, 2013 yılında

çıkarılan Posta Hizmetleri Kanunu ile teşkilat yapısı değiştirilerek Posta ve Telgraf

Teşkilatı Anonim Şirketi adı ile yapılandırılmış. Bu anlatılanları ve değişime ilişkin daha

fazla bilgiyi İstanbul Sirkeci’deki PTT Müzesi’ni gezerek edinmeniz mümkündür.

Postacıların tatili ve izni neredeyse yoktur desem bu yanlış olmaz. Postacıların mes-

lekleri adına örgütlenmeleri elli küsur yıl önceye tekabül ediyor. 1960’lı yıllar, hat bakıcıları

ve müvezzilerin bir araya gelerek sendikal etkinliklere adım attıkları yıllardı. Benim de

çocukluğuma tekabül eden bu yıllarda postacıların mücadelelerini yasal zeminlerde

vererek yıpranma tazminatı ve bazı sosyal haklar elde ettiklerini yakından biliyorum.

Yılda iki defa yazlık ve kışlık olarak verilen giyim-kuşamlarına ek olarak yemek yardımları,

bayram ve yılbaşı tatillerindeki fazla çalışma ücretleriyle az sevinmemiştik. Hele maaş

dışında kendilerine verilen ufak hediyeleri babalık duygusuyla ailesiyle paylaşıyorsa

değmeyin keyfine postacımızın.

Bizim kurbanımızın kesilmesinde hiçbir za-

man babamız yanımızda olmazdı. Vekaletini

ya dayıma ya da bacanağına verirdi. Yılbaşla-

rında hiçbir zaman bizimle olamazdı. Çünkü

babamın en çok mesai harcadığı zamanlardı.

Biz üzülmezdik bizimle olmadığına, zira evi-

mizin bütçesine katkı sağlanıyordu.

Nazım Hikmet’in “Postacı” şiirinin mısra-

larıyla yazımı noktalarken posta emekçileri-

ne selam ve sevgilerimi yolluyorum.

Çocukken postacı olmak isterdim.

Muradıma, Macaristan’da erdim, ellisinde.

Çantamda bahar,

Çantamda Tuna’nın pırıltısıyla,

Kuş cıvıltısıyla,

Taze çimen kokusuyla dolu mektuplar.

Moskova’ya Budapeşte’den,

Çocukların çocuklara mektupları.

Çantamda cennet...

Bir zarfın üzeri:

“Memet,

Nazım Hikmet’in oğlu,

Türkiye” diye yazılı.

Moskova’da mektupları birer birer

Kendim dağıtırım adreslerine.

Page 90: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

88

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’da geçen Göremediğimiz Tüm Işıklar, gözleri görmeyen Marie-Laure ile yetim bir Alman olan Werner’in kesişen hayatlarının hikayesini anlatıyor. Savaşın karanlık yüzünü kişisel trajedilerle birleştiren roman, taşıdığı gizem ögeleriyle de okuyucuyu içine çekiyor. Doerr’in çeşitli oto-riteler tarafından “2014’ün en iyi kitabı” olarak gösterilen romanı, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’nün de finalisti olmuştu.

GÖREMEDIĞIMIZ TÜM IŞIKLARANTHONY DOERRÇEVİREN: HANDAN ÜNLÜ HAKTANIRKORİDOR YAYINCILIKİSTANBUL, 2015576 S.

Geçtiğimiz sene UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilen antik Pergamon kentinin geçmişini tarihön-cesi çağlardan başlayarak anlatan Pergamon-Anadolu’da Hellenistik Bir Başkent, okuyuculara bölgenin çok katmanlı kültür mirasını tanıtma amacı taşıyor. Özellikle Helenistik Dönem’de bugün de bazıları ayakta olan birçok kültür varlığına kavuşan Pergamon’un bu mirasa nasıl sahip çıktığı ve farklı kültürlerin bu hali-hazırda zengin miras üzerine ne gibi eklemeler yaptığı kitabın ana başlıklarını oluşturuyor.

PERGAMON-ANADOLU’DA HELLENISTIK BIR BAŞKENTANDREAS SCHOLL, FELIX PIRSONÇEVİREN: GILES STEPHARD, GÜLER ATEŞYAPI KREDİ YAYINLARIİSTANBUL, 2015552 S.

Osmanlı tarihi üzerine çalışmalarıyla dünya çapında tanınan bir akademisyen olan Prof. Dr. Halil İnalcık’ın bu alandaki son eseri Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler, doğru bilinen yanlışları düzeltmeyi ve bilin-meyen gerçekleri ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Kuruluş dönemi, İstanbul’un fethi, önemli saray figürlerinin hayatı gibi konularla ilgili hayalî anlatımların yerine tarihî gerçekler sunan İnalcık, tarih derslerinde öğren-diklerimizi yeni bir boyuta taşıyor.

OSMANLI TARIHINDE EFSANELER VE GERÇEKLERHALİL İNALCIKNTV YAYINLARIİSTANBUL, 2015200 S.

Page 91: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

89

2002 yılında vefat eden ve arkeoloji alanında yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda dünyanın en kıy-metli isimlerinden olan Ordinaryus Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın altmış yılı aşkın araştırmalarının derlendiği Anadolu Kültür Tarihi, bu bereketli topraklardan çıkan medeniyetlerin öyküsünü sunuyor. Akurgal’ın aka-demik çalışmalarla popüler dili birleştiren eserlerinin bir örneğini teşkil eden kitap, akademisyenin hayatı-nı adadığı alana keyifli bir pencere açıyor.

ANADOLU KÜLTÜR TARIHIEKREM AKURGAL

PHOENİX YAYINEVİANKARA, 2015

432 S.

Türkiye’nin en değerli spor yorumcuları arasında yer alan ve aynı zamanda sunuculuk, yazarlık ve gazete-cilik görevlerini de yürüten Halit Kıvanç’ın mesleki anıları ile özellikle Türk futbol tarihinin dönüm noktala-rını harmanladığı Futbol! Bir Aşk..., yeni baskısıyla adeta yazılı bir futbol belgeseli niteliğinde. Kitap, hem Kıvanç’ın spor yorumculuğu macerasını anlatıyor hem de Türk ve dünya futbolundan kesitler sunuyor.

FUTBOL! BIR AŞK...HALİT KIVANÇ

NTV YAYINLARIİSTANBUL, 2015

408 S.

Askerî tarih alanında uzmanlaşmış İngiliz akademisyen David Nicolle tarafından kaleme alınan Osmanlı Or-dusunda Nizam-ı Cedid 1793-1826 Osmanlı ordusundaki yenileşme hareketlerini inceliyor. Kitapta, ordunun yabancı güçlerle daha etkin bir şekilde mücadele edebilmesi amacıyla hayata geçirilen ve askerî sistemde bir reform yapmayı amaçlayan Nizam-ı Cedid programının elde ettiği başarılar ile uğradığı başarısızlıkları ayrıntılı bir şekilde bulmak mümkün. Kitaptaki illüstrasyonlar ise aynı zamanda bir tarihçi olan İngiliz Angus McBride’a ait.

OSMANLI ORDUSUNDA NIZAM-I CEDID 1793-1826DAVID NICOLLE

ÇEVİREN: ÖZGÜR KOLÇAKİŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

İSTANBUL, 201556 S.

Page 92: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

90

Zuhal Olcay’ın Türk müziğinin eşsiz parçalarını yorumladığı “Başucu Şarkıları” serisinin üçüncü albümü, unutulmaz besteleri Olcay’ın üslubuyla yine bir araya getiriyor. Müzik direktörlüğünü Cem Tuncer’in yaptığı albümde Olcay’a birçok müzisyen eşlik ediyor. Başucu Şarkıları 3’te yer alan parçalardan bazıları “Eksik Bir Şey”, “Dünya Dönüyor” ve “Sevda Kuşun Kanadında”.

BAŞUCU ŞARKILARI 3ZUHAL OLCAYADA MÜZİK

Fransız akordeon sanatçısı Daniel Mille, Cierra Tus Ojos albümünde Arjantinli ünlü bandone-on ustası ve besteci Astor Piazzolla’nın en sevilen eserlerini orijinal bir üslupla yorumluyor. Şef Samuel Strouk’un yanı sıra üç çellist ve bir bas sanatçısının eşlik ettiği Mille, Piazzolla’nın “Libertango” ve “Oblivion” gibi klasiklerinde tango ile cazı buluşturarak dinleyicilere eşsiz bir müzik ziyafeti vadediyor.

CIERRA TUS OJOSDANIEL MILLE, ASTOR PIAZZOLLASONY MÜZİK

Kalan Müzik’in “Arşiv Serisi” bu kez Malatyalı halk ozanı Mustafa Zengin’i konuk ediyor. Zengin’in ölümünden otuz iki yıl sonra eserlerinin toplandığı derleme albümün hazırlık aşama-sında TRT kayıtları ve halk ozanının ailesine başvurulmuş. Kayıtlı yaklaşık 130 eseri bulunan saz ve söz sanatçısının bu albüme dahil edilen çalışmalarından bazıları “Bana Diyorlar Ki”, “Za-manında Kıymetini Bilmedim”, “Acıyı Çileyi Derdi” ve “Dereden Duman Kalktı”.

AŞIK MUSTAFA ZENGINKALAN MÜZİK

Page 93: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

91

Columbia Üniversitesi’nde meşhur bir dilbilim profesörü olan Alice Howland’ın (Julianne Moore) kendisine alzheimer başlangıcı teşhisi konulmasıyla değişen hayatını konu edinen “Unutma Beni”, Alice’in eşi ve çocuklarıyla olan ilişkisindeki gerilimlerini ve iç çatışmaları-nı anlatıyor. Lisa Genova’nın aynı adlı romanından uyarlanan ve çekimleri yirmi üç günde tamamlanan film boyunca Alice’in alzheimer teşhisini kabullenme süreçlerine yakından ta-nıklık ediyor, hastalıkla nasıl mücadele ettiğini izliyoruz.

Mahsun Kırmızıgül’ün dördüncü filmi “Mucize”, 1960’lar Türkiye’sinde geçiyor. Egeli idea-list bir öğretmenin alışık olduğu topraklardan Anadolu’nun unutulmuş bir köşesine gidişini konu alan film, izleyenlere hem öğretmenin kişisel yolculuğunu hem de öğrencilerinin zor-lu hayat koşullarını aktarıyor. Yönetmenin canlandırdığı enteresan karakter ise hikayeye farklı bir boyut katıyor. Kırmızıgül’ün “en zorlu yönetmenlik deneyimim” dediği “Mucize”, barındırdığı komedi unsurlarıyla izleyicilere birden fazla duygu yaşatıyor, dolu dolu ve eğ-lenceli bir seyir vadediyor.

MUCIZEYÖNETMEN : MAHSUN KIRMIZIGÜLSENARYO : MAHSUN KIRMIZIGÜLOYUNCULAR : TALAT BULUT, MERT TURAK, MAHSUN KIRMIZIGÜL, ERDEM YENER, BÜŞRA PEKİNYAPIM : 2014, TÜRKİYETÜR : DRAM, KOMEDİ

UNUTMA BENI STILL ALICEYÖNETMEN : RICHARD GLATZER, WASH WESTMORELANDSENARYO : LISA GENOVA, RICHARD GLATZER, WASH WESTMORELANDOYUNCULAR : JULIANNE MOORE, KATE BOSWORTH, SHANE MCRAE, ALEC BALDWIN, KRISTEN STEWARTYAPIM : 2014, ABD-FRANSATÜR : DRAM

Page 94: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

92

YILDIRIM MEHMET RAMAZANOĞLU - AK PARTİ KAHRAMANMARAŞ MİLLETVEKİLİ

Özellikle dilbilim ve hukuk kitapları ile teknik kitaplar okuyorum. Şu sıralar

elimde dünyanın en şöhretli hackerı Kevin Mitnick’in kendi deneyimlerini de

anlattığı kitap bulunuyor. Bir yandan farklı türde kitaplar okumayı sürdürürken

diğer yandan hukuki metinler üzerine analizler yapıyorum. Takdim yazısını

TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in, önsözünü ise Anayasa Komisyonu Baş-

kanı Sayın Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun yazdığı Farklı Bir Bakışla Anayasa Gerçeği

isimli bir kitabım bulunuyor. Şu anda ilave kitap çalışmalarım da devam ediyor.

Sinemaya sıkça gidiyorum. Son izlediğim filmlerden ikisi “Uyuyana Kadar” ve

“Nuh: Büyük Tufan”. Müzik tercihimin ilk sırasında Türk Halk Müziği yer alıyor.

Türkülerimizi büyük bir beğeniyle dinliyorum, aynı zamanda saz çalıyorum.

IZZET ÇETIN - CHP ANKARA MİLLETVEKİLİ

İhtisas alanım olduğu için sosyal politikayla ilgili güncel yayınları takip etmeye

çalışıyorum. Bununla birlikte zaman zaman felsefe, tarih ve siyasal rejimler

üzerine kitaplar okuyorum. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim; Meclis’teki

çalışmalarımıza katkı sağlaması amacıyla sık sık araştırma ve incelemelere

de başvuruyorum. Sinemada şu sıralar Russell Crowe’un yönettiği, Yılmaz

Erdoğan’ın rol aldığı “Son Umut” filmini seyretmeyi planlıyorum. Genellikle

Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği dinliyorum. Zaman zaman yabancı

müzikleri de tercih ediyorum.

SELMA IRMAK - HDP ŞIRNAK MİLLETVEKİLİ

Genellikle inceleme kitapları, politik kitaplar ve roman okumayı tercih ediyo-

rum. Şu sıralarda Emil Michel Cioran’ın yazdığı Çürümenin Kitabı’nı okuyo-

rum. Bağımsız sinemayı tercih ediyorum. En son izlediğim film ise “Were

Dengê Min” (Sesime Gel). Genellikle rock müzik dinlemeyi tercih ediyorum.

Pink Floyd sevdiğim gruplardan biridir.

NE OKUYOR NE IZLIYOR

Page 95: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

93

BÜLENT KUŞOĞLU - CHP ANKARA MİLLETVEKİLİ

Ekonomi, maliye, iş dünyası ve yönetim olmak üzere kendi alanımla ilgili

kitapların yanı sıra felsefe, tarih ve sosyoloji kitapları okuyorum. Zaman

zaman da roman tercih ediyorum. Kitap okumak beni dinlendiriyor. Şu

sıralar Carl Gustav Jung’un anılarını ve Ayn Rand’in Hayatın Kaynağı adlı

romanını okuyorum. Yoğun çalışma temposu nedeniyle sinemaya gitmeye

pek fırsat bulamıyorum. Klasik Türk Müziği de, Türk Halk Müziği de, Klasik

Batı Müziği de dinliyorum. Bununla birlikte Türk Halk Müziği’nin benim için

ayrı bir yeri bulunuyor.

BAYRAM ÖZÇELIK - AK PARTİ BURDUR MİLLETVEKİLİ

Genellikle düşünce kitapları ve başta siyasi tarih olmak üzere tarih kitapları

okuyorum. Kişisel gelişim üzerine çalışmalar da ilgimi çekiyor. Şu sıralar

Muhammed Bozdağ’ın İstemenin Esrarı adlı kitabını okuyorum. Sinemaya

pek fazla gidemiyorum. Bugünlerde “Kod Adı: K.O.Z.” adlı filmi izlemeye

niyetlendim, ama henüz göremedim. Müzik konusundaki tercihimi ve

dinlediğim sanatçıları genellikle parçalar belirliyor. Müziği ve sözleriyle beni

etkileyen parçaları ve onları seslendiren sanatçıları dinlemekten keyif alıyorum.

OĞUZ OYAN - CHP İZMİR MİLLETVEKİLİ

Bilimsel kitap ve dergiler, tarih incelemeleri, bazı alanlardaki edebiyat yapıtları

öncelikli tercihlerim arasındadır. Yaklaşık yedi bin kitap/dergiden oluşan bir ar-

şivim bulunuyor. Şu anda okuduğum kitaplar Finansallaşma, Devlet ve Politik

İktisat (Derleyen: Hakan Mıhcı) ile Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital (Thomas Pi-

ketty). Ayrıca Thomas Piketty’nin kitabı üzerine eleştirel makalelerden oluşan

özel bir sayı çıkaran SBF Dergisi’ni okuyorum. Sinemada yönetmen filmlerini ve

bu arada bilimkurgu sinemasını takip ederim. Son zamanlarda izlediğim filmler

“Interstellar”, “Birdman” ve “The Theory of Everything”. Dinlediğim müzikler çok

çeşitli bir yelpazeye dayanır. Evde ve arabada en çok TRT 3’e bağlı kalırım. Klasik müzik

(özellikle Barok dönem), Batı Ortaçağ müziği, caz, Türk Sanat Müziği ve türküler ilgi alanımdadır. Jacques Brel, Ray

Charles, Paul Simon gibi eski ve yeni dönem sanatçılarının CD’lerini mutlaka arabamda bulundururum.

Page 96: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

94

@LutfuTurkkan Kalaycılar hâlâ var, ama kalaylanacak bakır kap kimsenin evinde kalmadı artık.

@salimuslu__ Merhameti var edene şükürler olsun.

@mustafakabakci Dostluk, ihtiyaç anında kenardan izlemek değil, gerekeni yapmaktır.

@Ondermatli Bu çocukların gözlerindeki ışık hiç sönme-sin, hayat boyu ümitlerini kaybetmesinler.

@nursunamemecan Farklı düşünceler, yaşam tarzları, diller, dinler, kimlikler tehlike değil, zenginliktir. Farklılıkları değer olarak görmeyi öğren-mek lazım.

@mahirunal Neşe ve coşku bir şükür biçimidir.

facebook.com/nhavutcaİnsan sevgisi hayvanı sevmekle başlar!Onların da sevgiye ihtiyacı var.Sevgiler paylaşıldıkça çoğalır.Sevmekle başlar her şey.Sevdikçe anlarsın sevilmeyi...

instagram.com/turgutdibekchpBu resim bizlere çok şey anlatmıyor mu?

SOSYAL MEDYAGÜNLÜKLERİ

Page 97: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

95

Sedef Küçük@sedefkucukCHP İstanbul Milletvekili, TBMM CHP Grup Yönetim Kurulu Üyesi, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi

Twitter’ı aktif biçimde kullanan siyasetçilerimiz arasında ilk

sıralarda yer alıyorsunuz. Twitter’ı ne zamandır ve gün içinde

hangi sıklıkla kullanıyorsunuz?

2012 yılından bu yana Twitter kullanıcısıyım. Gün içinde fırsat

buldukça bakıyorum, ama sabah gözünü sosyal medya ile açıp

akşam sosyal medya ile kapatanlardan da değilim. Toplumsal bir

hareketlilik olduğunda daha sık kullanıyorum.

Sosyal medya sizin için ne ifade ediyor, Facebook veya diğer

sosyal paylaşım ortamları da ilgi alanınıza giriyor mu?

Sosyal medya artık iletişimin ve habere erişimin yeni biçimi. On

yıl önce iletişim kanallarının bu kadar yaygınlaşacağını düşünmek

zordu. Sosyal medyanın bir tarafıyla mesafeleri yok edip herkese

kendini ifade etme olanağı sunarken, diğer taraftan yüz yüze

iletişimin azalmasına neden olduğunu düşünüyorum. Tabii ki her

fırsat yeni sorunları da beraberinde getiriyor. Bir taraftan sosyal

duyarlılığı artırıyor ve bazı olaylara dikkat çekiyor, diğer taraftan

zaman zaman yanlış bilgilerin yayılmasına neden oluyor. Ben

daha çok sosyal medyanın doğru ve anında haber yayma kısmının

faydalı olduğunu düşünenlerdenim. Bu nedenle paylaşımların

doğruluğunu muhakkak kontrol ediyorum. Twitter’ı bu açıdan

daha verimli bir mecra olarak görüyorum. Facebook artık daha çok

kedi videolarının paylaşıldığı, haber aktarma niteliğinin azaldığı

bir platform. Twitter kadar olmasa da Facebook da kullanıyorum.

Sizce siyasetçilerin sosyal paylaşım sitelerini etkin ve doğru bir

şekilde kullanması ne bakımdan önemli?

Sosyal paylaşım sitelerinin ve sosyal medyanın iletişim açısından

yeni bir mecra yarattığı kesin, ama nasıl kullanıldığıyla ilgili sıkın-

tılar var. Bu açıdan siyasetçiler için bir olanak sunduğu kadar bir

handikap oluşturuyor. Takipçilerinize karşı sıradan bir kullanıcıya

göre daha fazla sorumluluk hissediyorsunuz. Bazı tweetleri ak-

lınıza geldiği gibi atamıyorsunuz. Çok tepki duyduğunuz bir olay

olsa dahi kullandığınız dili yumuşatmak zorunda kalıyorsunuz.

Bu açıdan siyasetçilerin sosyal medyayı daha özenli kullanması

gerektiğini düşünüyorum. Kışkırtıcı mesajlara karşı daha duyarlı

olunması gerekiyor.

Sosyal paylaşım ortamında ilginç anılarınız oldu mu?

Her kullanıcı gibi sıkıntı yaşatan durumlarla karşılaşıyoruz tabii ki.

Siyasetçi olunca bu durum daha da artıyor. Takip isteği olan birile-

rini takip etmeyince küsen de oluyor, beddua eden de, her sorun

nedeniyle size çatan da oluyor. Küfürleri ve bedduaları saymazsak,

en ilginci “Sizi biz seçtik, tweetimi niye retweet etmiyorsunuz”

diye mesaj atan biriydi sanırım. Üstelik bunu yazan kişi, partileri

karıştırmıştı.

Sosyal medyaya ilişkin en keyifli anım ise seksen yaşını aşmış

annemin eczanesinden bilgisayara girip, bir Facebook profili oluş-

turup, bana arkadaşlık isteği göndermesiydi. Keyifli olanları bir

tarafa bırakırsak şu acı gerçeği de görmemiz gerekir diye düşünü-

yorum. Artan toplumsal kutuplaşma nedeniyle nefret dolu söy-

lemler ve mesajlarla hemen her gün sosyal medyada karşılaşıyor

olmamız hakikaten çok ızdırap verici. Bu kutuplaşmanın yarattığı

ve yaratacağı sonuçlar beni çok tedirgin ediyor. Toplumumuz adına,

geleceğimiz adına gerçekten çok üzülüyorum.

Page 98: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette

96

UNUTMAYACAĞIZ

14. Dönem Eskişehir Milletvekili Mehmet Şemsettin Sönmez, 1921 Eskişehir doğumludur. Ankara Tıp Fakültesi’nde gördüğü yüksek öğrenimin ardından Paris Tıp Fakültesi’nde kalp hastalıkları alanında ihtisas yapan Sönmez, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kalp uzmanı olarak görev yaptı.

Mehmet Şemsettin Sönmez’in cenazesi 14 Ocak 2015 tarihinde İsmet Oğultürk Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Mehmet Şemsettin Sönmez

18. Dönem Ankara Milletvekili Mehmet Sezai Pekuslu, 1946 Ankara Beypazarı doğumludur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yüksek öğrenim gören Pekuslu, Beypazarı Lisesi Müdürü, Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü Şube Müdürü ve serbest avukat olarak görev yaptı.

Mehmet Sezai Pekuslu’nun cenazesi 2 Şubat 2015 tarihinde TBMM’de düzenlenen törenin ve Kocatepe Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.

16. Dönem İstanbul Milletvekili Doğan Güneş, 1931 Kayseri Develi doğumludur ve ticaretle uğraşmıştır.Doğan Güneş’in cenazesi 21 Şubat 2015 tarihinde İstanbul Ataköy 5. Kısım Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan ce-

naze namazının ardından Kızılçeşme Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Mehmet Sezai Pekuslu

Doğan Güneş

OCAK VE ŞUBAT AYLARINDA ARAMIZDAN AYRILAN ARKADAŞLARIMIZ IÇIN CENAB-I ALLAH’TAN

RAHMET DILIYOR, KEDERLI AILELERI IÇIN KALPTEN DUYGULARLA SABR-I CEMÎL NIYAZ EDIYORUZ.

Page 99: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette
Page 100: Parlamento TPB Hakimiyet Milletindir Mart 2015 Aylık ...İÇİNDEKİLERMART 2015 20ÇANAKKALE EFSANE DEĞ İL, 100 YIL ÖNCE BIR DEVRIN BATTIĞI YER 42 İbrahim Özdemir: Siyasette