Upload
others
View
8
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
pecy
a
İÇİNDEKİLER
4-6 Haberler 8 Tiyatro kurucusu Muhsin Ertuğrul 10 Muhsin Ertuğrul haftasından Muhsin
Ertuğrul yılına «Ayşe Ateş 11 Özel Tiyatro gibi çalışan Devlet
Tiyatrosu • Müşfik Kenter 12 Yönetmen olarak Muhsin Ertuğrul •
Özdemir Nutku 13 İzmir'de Tiyatro Haftaları ve Muhsin
Ertuğrul'u anma • Semih Çelenk 16 Alafranga adam • Vasfi Rıza Zobu
Türk tiyatro sanatçılarının andı • Semih Sergen
16 Muhsin Ertuğrul • Efdal Sevinçli Muhsin Ertuğrul Hoca • Muazzez Menemencioğlu
17 Muhsin Hoca üzerine söyleşi• Zihni Küçümen
18 Türk insanın kültür yaşamı TV ekranlarına terk edilmemeli... • Can Kolu-kısa • Bütün Belediye Başkanlarının dikkatine sunulur Mücap Ofluoğlu
19 Akranı gibi davranırdı • Sadri Alışık Aşık olduğum kendisiyle yarışan insan • Yıldız Kenter
20 Necdet Mahfi Ayral • Güzin Çorağan 21 Bizimki Gazete Tiyatrosu • Nejat
Uygur Tiyatrosu 22 Büyük kentte kimlik arayışı • AST 23 İstanbul İktisat Sahnesi 24 Ekonomik simge Karyola • Nokta
Tiyatrosu. 25 Pirandello gerçeği tartışıyor İ. D. T. 26 Kadınların isyanı * TÜ Tiyatrosu 27 Yıldız Sineması'nda şenlik var •
İst. Bulvar Tiyatrosu İSMENE- Yada Tiyatro
29 Matmazel Julie • Oyuncular 30 Kitap tanıtım» H. Zafer Şahin
KAPAK: Muhsin Ertuğrul Foto: Şakir Eczacıbaşı
Tiyatro... Tiyatro... AYLIK HABER TANITIM DERGİSİ SAYI: 14/MART 1992 /200 TL.
Merhaba İ
stanbul, 2-8 Mart günleri arasında, tiyatromuzun ünlü ustası-hocası Muhsin Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Kutlama Haftası'na ait çeşitli etkinliklere sahne olacak.
M. Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını Anma etkinlikleri, çeşitli programlarla, bütün yıla da yayılacak. Biz de bu sayımızın büyükçe bir bölümünü, M. Ertuğ-rul'un anısına ayırdık. Kendisi ile çalışmış bazı ünlü sanatçılarımızla arkadaşlarımız görüşme yaptılar, onunla ilgili anılarını dinlediler. M. Ertuğrul konusunda akademik çalışmalar yapmış, kitaplar, yazılar yayımlamış olan Sn. Prof. Özde-mir Nutku ve Sn. Efdal Sevinçli, isteğimizi kırmayarak, İzmir'den dergimize yazı gönderdiler; 100. Doğum Yılı Kutlamaları Ulusal Komitesi Koordinatörü Sn. Gökhan Akçura, bu etkinliklerin ayrıntılarını açıklayan bir konuşma yaptı; uzun yıllar onunla birlikte çalışmış bir tiyatrocumuz, Sn. Zihni Küçümen, okumayan, seyretmeyen ve de onu tanımayan genç kuşaklara seslenen bir yazı kaleme aldı; yine onunla uzun yıllar sinema ve tiyatroda birlikte çalışmış, 59 yıllık sevimli bir aktörümüz Necdet Mahfi Ayral ile, Tiyatromuza Emeği Geçenler dizisi için yaptığımız söyleşinin içinde bol bol M. Ertuğrul'a ait anılar bulunuyor. Bütün bunlar, onunla ilgili diğer yazılarımıza eklenince, bu sayımız neredeyse M. Ertuğrul Özel Sayısı biçimine dönüştü.
Cumhuriyet döneminin ilk Tiyatro Dergisi'ni çıkaran, bu yönü ile de anılmaya hak kazanan bir kişi M. Ertuğrul... 15 Şubat 1930'da, tek başına, 15 günlük Da-rülbedayi Dergisi'ni yayımlamaya başladı. 1941'de, karısı Neyyire Neyir ile birlikte Perde ve Sahne adlı sinema-tıyatro dergisini çıkardı. Zaten, daha 21 yaşında iken, Meşrutiyet döneminin Temâşâ Dergi-si'nde tiyatro yazılarına başlamıştı. Kendi çıkardığı dergilerde ise PERDECİ adını kullanarak, pek çok yazı yazdı, tiyatromuza yön verdi.
Cumhuriyet sonrası tiyatro dergicilerimizin "piri" ve bu dönem tiyatromuzun kurucusu, inançlı-mücadeleci-yılmaz-inatçı tiyatro sevdalısı bu değerli "Tiyatro Adarm"mıza, hepimizin gönül borcu var. Dergimiz, sayfalarının elverdiği ölçüde onu anarak bu görevini yerine getirmeye çalıştı. Tiyatro perdeleri, yurdumuzda her gece, PERDECİ'nin verdiği güç ve coşkuyla açılıyor; anısı önünde saygı ile eğiliyoruz; ruhu sevinçle dolsun...
Mart ayında tiyatroların evrensel bir anma günü de var. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi'ni bu yıl tiyatro yazarı A. Turan Oflazoğlu hazırladı. Bildiri son anda geldi. Sayfa mizanpajları tamamlanmış olduğundan bu sayıda basamadık. Nisan sayımızda bildiriyi aynen yayımlayacağız.
Şubat başında, sessiz sedasız genç bir profesyonel topluluk, OYUNCULAR adı ile, Kenter Tiyatrosu'nda gösterilerine başladı. Konservatuar çıkışlı bu üç genç tiyatro sanatçısı, umutlara gereksinimi olan tiyatro yaşamımıza, umut dolu olarak adımlarını attılar. Oyunlarını tanıtan yazıyı, onların heyecanlarına katılarak, yayımlıyoruz.
Başka bir üçlü, YADA TİYATRO adı ile bir topluluk kurarak RİTSOS'un bir şiirinden uyarladıkları oyunu 26 Şubat'ta Taxim Night Park'ta sahnelemeye başladılar.
Hoşgeldiniz ve başarılar genç OYUNCULAR ve YADA Tiyatro...
Sevgi ve saygı ile...
T. Yılmaz ÖĞÜT
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek
Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer
Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Gökhan Akçura, Betül Baturalp, Güzin Çorağan, Semih Çelenk.Yasemin Dilber, Can Kolukısa, Zihni Küçümen, Özdemir Nutku,' | Efdal Sevinçli, Özlem Şener, Özlem Öğüt, Kenan UçarZeynep Üskül
Ankara Tem.: Koray Ergun Tel: 425 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 43 01 34 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 141090 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı Tel: 12 25 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220
Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 249 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99 Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9 / 1 Cihangir/İstanbul Tel: 249 87 37-38 F a x : 249 02 18
Abone Bedeli: Yıllık 50.000,- T L . Yurtdışı: 25 DM Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T.İş Bankası-Cihangir Şb. 1781 17
Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz.
3
pecy
a
Enis Fosforoğlu Tiyatrosu İstanbul'da yeni bir salonda Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür Merke-zi'ni, Enis Fosforoğlu Tiyatrosu ile açıyor. Çeşitli sanat etkinliklerinin yapılacağı, Üsk. Beld. bünyesinde bir tiyatro okulunun açılacağı bir kültür merkezi olacak. EFT, 29 Şubat'tan itibaren Kanlı Nigar 90'la başlayıp Mart sonunda da yeni oyunlarını sergileyecek.
Devlet Tiyatroları'nda yeni bir sahne
Devlet Tiyatroları, 8. yerleşik merkezi ve 21. sahnesi olan Antalya Devlet Tiyatrosu'nu 1 Şubat Cumartesi günü Antalya'da açtı.
Antalya Valiliği ile yapılan bir protokolle, Valiliğe ait salon 10 yıllığına ücretsiz olarak Antalya Devlet Tiyatrosu'na devredildi.
İzmir Sanat Tiyatrosu yeni bir salon kazanma savaşımında
İzmir'in tek profesyonel özel tiyatrosu İzmir Sanat Tiyatrosu, İzmir Belediyesi'nin Fuar içinde kendilerine verdiği bir binada, yaklaşık 700 kişilik bir tiyatro oluşturmak çabasında. Modüler tiyatro anlayışı ile hazırlanacak salon, fuar döneminde fuar hizmetinde kullanılacak. Bu nedenle sahne ve koltuklar portatif olarak düzenleniyor. İzmir'e turneye gelen özel tiyatrolar için de kullanılacak bu salonun, tiyatroya dönüştürülmesi için gerekli parayı kazanmak adına İzmir Sanat Tiyatrosu, Melih Cevdet Anday'ın, geçen sayılarımızda tanıttığımız İÇERDEKİ-LER adlı oyunu ile Ege Bölgesi'nde turne yapıyor.
Sürekli deneysel çalışmalar yapan İSEM'in Gençlik Sahnesi bu kez Faruk Boyacıoğlu yönetiminde, "Öykü Tiyatro" orijinli "Arisonto-polis'te Neler Oluyor" adlı bir çalışma yaptı.
Oyunda kullanılan öyküler Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü'ye ait. Zaten Arisontopolis Aziz Nesin'in "Deliler Boşandı" isimli öyküsünün geçtiği yer. Oyunda tanıdık yüzler ve olaylarla sürpriz buluşmalar söz konusu.
Tiyatroca konuşmak Tiyatro Eleştirmenleri Birliği "Genç Tiyatro-
cular-Tiyatroca Konuşmak" seminerleri düzenliyor. Bu seminerleri Cevat Çapan ve Haluk Şevket Ataseven yönetiyor.
Saddam'ı Kim Öptü oyunundan
Ankara Halk Tiyatrosu'nda çocuk müzikali
Ankara Halk Tiyatrosu sezon başındaki turnelerini tamamladıktan sonra 1 Şubat 1992 tarihinden başlayarak Sinema Batı'da yerleşik olarak perdelerini açtı.
Topluluk şu sırada Melih Kucur'un yazıp, Bahadır Tokmak'ın sahneye koyduğu Pembe Panter çocuk müzikalini sergiliyor. Aynı zamanda Saddam'ı Kim Öptü isimli komediyi de toplu gösterilerle Ankara'lı tiyatroseverlerin beğenisine sunuyorlar. Topluluk halen Kandemir Kon-duk'un İnsanlığın Lüzumu Yok isimli kabaresinin provalarını yapıyor.
Fransız Kültür Merkezi'nde Mart ayı tiyatro etkinlikleri
İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nin düzenlediği G. Stein'ın TAŞLAR (Les Pierres) adlı tiyatro gösterisi, 3 Mart Sah günü Taksim Sahnesi'nde Fransızca oynanacak. International Visual Theatre Topluluğu'nun sunacağı ve aralarında Türk oyuncu Levent Beşkardeş'in de bulunduğu oyundaki sanatçılar sağır-dilsiz. Oyunu işaretlerle oynayacaklar. İşare tiyatro dili olarak kullanılıyor.
İkinci etkinlik Türkçe oynanacak olan Skermeta'nın Ateşli Sabır adlı oyunu. Bunu PAYLAŞIM Tiyatrosu 23 Mart günü saat 19:00'da Fransız Kültür Merkezi Salonu'nda sergileyecek. Yönetmen Turgay Topal.
24 Mart saat 19:00'da, aynı topluluk yine aynı salonda H. Pin-ter'in Bir Tek Daha oyunu ile Sait Faik'ten Öyle Bir Hikaye adlı 50'şer dakikalık oyunlarını yine Türkçe olarak sunacaklar. Sait Faik'e ait oyunu Aziz Sarvan oyunlaştırmış ve kendi oynuyor.
Gösterilere ait giriş kartları, Fransız Kültür Merkezi'nden sağlanabilir.
sözcüklerin yerine değil, özel bir
4
pecy
a
Sessizlerden Susuz Yaz
Sumru Yavrucuk
Türkiye Sağır ve Dilsizler Tesanüt Demeği Sanat Grubu'nun tümü işitme engelli
lerden oluşan sanatçıları, Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde Necati Cumalı'nın yazdığı Susuz Yaz adlı oyununu sergiledi.
Yönetmenliğini Sumru Yavrucuk'un yaptığı oyun büyük ilgi gördü. İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Tomris Oğuzalp'in de izlediği oyunun sanatçıları büyük alkış aldı. İzleyicilerinin bir bölümünü de "sessiz dünya"nın insanları oluşturdu. Sessiz Tiyatro'nun Genel Sanat Yönetmeni Ömer Altuntaş, kendilerine salon, dekor ve manevi bakımdan destek gösteren Tomris Oğuzalp'e teşekkür etti.
de tiyatrosu'ndan özgün tiyatro afişleri sergisi
de tiyatrosu, 1986'da doğumunun 50. yılı anısına Güner Sümer'in Bozuk Düzen; 1987'de 75. doğum yılına armağan olarak Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı adlı oyunları için ulusal boyutta düzenlediği afiş yarışmasında derece alan ve sergilenmeye değer görülen özgün afişleri Ankara'da sergiliyor.
27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde TOBAV'ın Tunalı Hilmi Caddesi, 72/1-2 adresindeki salonunda açılacak serginin yanı sıra, Ankaralı tiyatro emekçileri, basın ve sanat çevreleri için bir kokteyl verilecek. Sergi, 4 Nisan'a dek açık kalacak.
PTT tiyatro grubu İstanbul Yakası Telefon Başmüdürlüğü'nde çalışanların 1988 yı
lında kurduğu PTT Tiyatrosu, 4 yıldır etkinliklerini kesintisiz sürdürüyor.
Topluluk H. Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunu ile başlattığı tiyatro çalışmalarını, Erman Canatan'ın yazdığı müzikli danslı Batakhane Güzeli, Kerim Afşar'ın derlediği tek perdelik tek kişilik, Sait Faik ve İnsan, Özdemir Nutku'nun Mustafa Kemal'in NUTUK'tan derlediği Söylev ve kendilerinin yazdığı İlişkilerimiz adlı oyun ile sürdürdüler. Bu yıl Haşmet Zeybek'in Düğün ya da Davul adlı oyununu hazırlayan topluluk, bu oyunu Maçka Maden Fakültesi Salo-nu'nda, 1 Mart'ta oynayacaklar.
Dostluk Şarkısı oyunundan
Kartal Sanat İşliği turne etkinlikleri
Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu, bu mevsim başından beri Anadolu ve Trakya'da yaptığı gösterileri ile turnelerine devam ediyor. Karadeniz turnesinden dönen tiyatro, Bakırköy Belediye Tiyatrosu Aziz Nesin Sahnesi'nde Çetin Etili'nin yönettiği "Vur Bir Mastika" oyununu sahneledi. Kartal'da Hasan Ali Yücel Salonu'nda çocuk oyunları ile birlikte bu oyunlarını da sürdürecek olan topluluk, Nisan ayında Bursa-Kütahya bölgesine turne yapacak.
Yılmaz Onay'ın yazdığı Şarkılarımız Ölmesin ve Çetin Etili ile Erkin Kut'un yazdığı Dostluk Şarkısı çocuk oyunlarını okullarda oynuyorlar.
Topluluk, Nâzım Hikmet'in şiirlerinden kabare biçiminde derledikleri iki kişilik bir oyuna hazırlanıyor. Oyunu derleyen ve yöneten Çetin Etili.
Konservatuar öğrencilerinden Antigone
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencileri ünlü Fransız yazan Jean Anouilh'in Antigone adlı oyununu 10-11 Şubat tarihinde İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde Yıldız Kenter yönetiminde sergiledi. Konservatuar'ın üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinin ortaklaşa olarak gerçekleştirdiği oyun 9 Mart ve 16 Mart tarihlerinde Kenter Tiyatrosunda sergilenecek.
Antik Yunan Edebiyatının ünlü tragedya yazarı Sophokles'in ölümsüz tragedyası Antigone aradan geçen binlerce yıl sonra Fransız oyun yazarı Jean Anouilh tarafından özgün ve bambaşka bir yorumla tekrar ele alınmış.
Ölüm Tuzağı İstanbul Devlet Tiyatroları, AKM Konser Salo
nu'nda Ira Levin'in Ölüm Tuzağı adlı oyununu 21 Mart tarihinden başlayarak sergilemeye başlıyor. Yönetmenliğini Kartal Tibet'in yaptığı Ölüm Tuzağı, alışılagelmiş polisiye oyunların dışında, sürprizlerle bezenmiş bir oyun.
PTT Tiyatrosu oyuncuları toplu halde
pecy
a
"ANA" Ankara Birlik Tiyatrosu'nda başladı..
Ankara Birlik Tiyatrosu, Maksim Gorki'nin ünlü romanından Bertolt Brecht'in oyun-laştırdığı ANA adlı oyunu, Anadolu Sanat Merkezi'nde sergiliyor.
Zeki Göker'in yönettiği ve Kemal Günüç'ün müziklerini yaptığı oyun, yirmi-beş kişilik bir kadro ile oynanıyor. "Ana" oyunundan
Yirmi yıldır "Politik Tiyatro" yapan ve bugüne değin her oynadığı oyun önce yasaklanan ve baskı gören ABT, son olarak "Pir Sultan Abdal" adlı oyunu, 32 mahkeme karan ile, Ankara, İstanbul, İzmir ve Anadolu'da 400 kez sergilemişti.
4 Mart'tan başlayarak İstanbul'da, Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi'nde oynanacak olan ANA, sezon sonuna dek, Pazartesi, Salı, Çarşamba günleri İstanbul'da, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri Ankara'da sergilenecek.
Tiyatro Merhaba'ya merhaba..
Perdesini ilk kez Nisan ayı başlarında açacak olan Tiyatro Merhaba, 91-92 sezonunun ikinci yarısında doğan yepyeni bir topluluk. Genç Sanat Ajansı'nın bir birimi olan Tiyatro Merhaba, ilk olarak Bil-gesu Erenus'un yazıp, Bilge Olgaç'ın yönettiği İnsan Aklını Koruma Enstitüsü adlı iki perdelik oyunu sergileyecek.
Kültür Bakanlığı Tiyatro Ödülleri
Kültür Bakanlığı, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile Tiyatro Başarı Ödüllerinin dağıtım töreninde konuşan Sağlar, bu yıl bu ödüllerin sanat ve kültür örgütlerine verildiğini söyledi.
Daha sonra yapılan ödül töreninde, Kültür ve Sanat Büyük Ödülü, tüm karikatür sanatçıları adına, Türk Karikatürcüler Derneği temsilcisi, sanatçı Erdoğan Bozok'a verildi.
En başarılı tiyatro topluluğu ödülü, bütün tiyatro toplulukları adına, Tiyatro Yapımcıları Derneği temsilcisi Genco Erkal'a, en başarılı tiyatro yazarı ödülü de bütün tiyatro yazarları adına, Televizyon ve Tiyatro Yazarları Derneği temsilcisi Ülker Köksal'a verildi.
Seçici kurulun değerlendirmesinde, en başarılı kadın ve erkek oyuncu ödülleri verilen Tiyatro Oyuncuları Derneği'nin (TODER) ödülünü, sanatçı Ahmet Gülhan, En Başarılı Yönetmen Ödülü'ne değer görülen Tiyatro Opera Bale Vakfı'nın (TOBAV) ödülünü de dernek başkanı Tamer Levent aldılar.
A.T.Ç. 'den seminer Amatör Tiyatrolar Çevresi (ATÇ), amatör tiyat
rocuların oyunculuk çalışmalarındaki eksikliklerini gözönüne alarak, bu yıl kış seminerlerinin ikincisini, uygulamalı seminer biçiminde oluşturdu. Seminer, 22 Şubat'ta, Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Alptekin Ser-dengeçti tarafından gerçekleştirildi.
Dört Köşe Palyaço Tiyatro Fiskos, 5 Ocak'ta başladığı ve her
Pazar saat 13:30'da yinelediği Dört Köşe Palyaço adlı çocuk oyununu Tevfik Gelenbe Tiyatrosu'nda sergiliyor. Tamay Sayar'ın yazdığı, Evin Kalkan-cı'nın yönettiği, müziklerini Fahir Atakoğlu'nun yaptığı oyunda çocuğun kişilik gelişiminde etkili olan arkadaşlığın önemi, kötünün, bencilin, yalancının yalnız kalışı çeşitli gaglarla anlatılıyor.
Barış Oyuntuları Ülsküdür 'da...
Barış Oyuncuları tiyatro topluluğu, Ekim ayından beri, Bakırköy Karya Sineması'nda oynadığı "Ali ile Tipitoş" adlı çocuk oyununu, 16 Şubat Pazar gününden bu yana, her Pazar saat 13:00'de, Altuni-zade Kültür Merkezi'nde sergilemeye başladı.
Barış Oyuncuları, çok yakında, Rıfat Ilgaz'ın ünlü güldürüsü Hababam Sınıfı'nı da sergilemeye başlayacak.
de tiyatrosu'ndan çocuk oyunu
de tiyatrosu, Mavi Gök Mavi Deniz adlı çocuk oyunuyla perdelerini açtı.
7 yaşın üzerindekilere seslenen ve deneysel biçende sunulan oyun, görsel-işitsel bir fantezi dünyası içinde, insanların doğa sevgisiyle birlikte düşlere ve düşüncelere duydukları gereksinimi dile getiriyor.
Mavi Gök Mavi Deniz, 11 Nisan'a dek, her Cumartesi saat ll:00'de ASM Salonu'nda sergilenecek.
Bulunmaz Tiyatro'da "Gençlik Buluşmaları etkinlikleri
"
Bulunmaz Tiyatro'da, Mart ayı içinde, Tahir Özçelik yönetiminde "Gençlik Buluşmaları" adı ile tiyatro gösterileri ile birlikte sanat ve tiyatro üzerine söyleşiler yapılacak.
7 Mart'ta Cengiz Gündoğdu "Aşk", 14 Mart'ta AÇOK yöneticisi Ümit Denizer "Çocuk Tiyatrosu Uygulaması", 21 Mart'ta Ülkü Ayvaz "Tiyatro ve Toplum", 28 Mart'ta ise Makedonyalı şair ve yazar Suat Engüllü "Benim Şiirlerim" konulu söyleşi yapacaklar. Söyleşiler saat 17:00 - 19:30 arası.
Her Cumartesi, saat 16:00'da dönüşümlü olarak altı oyun sergilenecek. Oyunlar: Bir Yazarın Deli Defteri (B. Demir), Bir Evlenme Teklifi (A. Çehov), Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim (J. Greenberg), Bir Tek Daha (H.Pinter), İnek (N.Hikmet), Düş (H.H.Bulunmaz).
pecy
a
pecy
a
Tiyatro kurucusu MUHSİN ERTUĞRUL
stanbul'da 5 Mart 1892'de doğdu. 29 Nisan 1979 tarihinde İzmir'de ölümüne dek, bütün yaşamını tiyatro ve sinemaya adamış bir "tiyatro adamımız" Muhsin Ertuğrul... 100. Doğum Yılı Kutlamaların
da, onun kurduğu tiyatrolardan, onun yapıcılığından söz ederek, tiyatromuz adına ona bir kere daha teşekkür etmek istiyoruz.
Muhsin Ertuğrul, tiyatro tarihimizde Ferah Dönemi diye anılan dönemde, 1924 yılında, "Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları" adı ile bir topluluk kurdu. Kendisi bunu, "Paris dönüşümde acemiliğin verdiği cesaretle birkaç arkadaş birleşip bir özel topluluk kurmaya kalktık ve adını Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları koyduk" diye anlatır. Bu dönemde yerli yazarlara yer vermiştir, Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar Akış, Vedat Nedim Tör, Vedat Örgi Bengü, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi...
1927'de 35 yaşında iken Darülbeda-yi'nin Sanat Yönetmeni olur. Bu dönemde Darülbedayi'de repertuar geleneğini başlatır. 1930'da Ankara'da, Atatürk'ün "Hükümetten ne gibi yardım istersiniz" sorusunu "Bir tiyatro mektebi isterim, Paşam" diye yanıtlar. Ne yazık ki uzun bir süre, Atatürk'ün emrine rağmen, bu istek, bürokrasiye takılır. Bunu gören Muhsin Ertuğrul aynı yıl sonunda Darülbedayi'de "Tiyatro Meslek Mektebi"ni açar. Bu okul bugünkü İstanbul Belediyesi Konservatuarı'nın öncüsü sayılmaktadır.
1934'de Sovyetler Birliği'ne Çocuk Tiyatrolarını incelemek için gider, dönüşüyle, 1 Ekim 1935'te, Darülbedayi'de ülkemizin ilk çocuk tiyatrosunu başlatır.
1930'da Atatürk'ten istediği Tiyatro Mektebi, 1936'da Carl Ebert'in yurdumuza gelmesiyle kurulur, Devlet Tiyatro ve Operası'nın kuruluşu başlatılır.
1946'da onun girişimleri sonucu, İstanbul'da 4000 kişilik Açık Hava Tiyatrosu'nun temelleri atılır.
1947'de Cari Ebert'in yurdumuzdan ayrılması üzerine, Devlet Tiyatro ve Operası'na Genel Müdür olur. Bu dönemde bugünkü Büyük Tiyatro binası, Sergi Salonundan tiyatro salonuna dönüştürülmeye başlanır. Bu iş gecikince, Ulus'taki Vakıf Apartmanları altındaki depoyu tiyatro salonu haline getirir. Bugün Küçük Tiyatro olarak bilinen bu salonu 27.12.1947'de açarken, yeni bir Türk yazarının oyununu, A. Kutsi Tecer'in KÖŞEBAŞI adlı oyununu sergiler. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü döneminde yeni oyun yazarları yaratılmasında öncü olur, yazarları teşvik eder. Bu dönemde O. Rıfat, M. Cevdet Anday, S. Kudret Aksal, T. Özakman gibi yeni tiyatro yazarlarını tiyatro edebiyatımıza kazandırır.
1951 yılında, Büyük Tiyatro'da balo düzenlenmesine karşı çıktığından Genel Müdürlükten ayrılır, İstanbul'a gelir. 1952'de Yapı Kredi Bankası'nın desteği ile Küçük Sahne'yi kurar. 1954'te tekrar Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olunca, büyük ideali Bölge Tiyatroları'nı gerçekleştirmeye başlar. Önce Ankara'daki Üçüncü Tiyatro (Türk Ocağı Sahnesi) ile Oda Tiyatrosu'nu açar. Sonra İzmir ve Adana Tiyatroları'nı kurar. 1957'de Bursa'daki Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nu gerçekleştirir. Üniversitelerde Tiyatro Bölümlerinin açılışı da onun çabalan sonu gerçekleşir.
1958'de Genel Müdürlükten ayrılır, İstanbul'a gelir, 1959'da Şehir Tiyatroları'na Başrejisör olarak atanır. Bundan sonraki dönemde İstanbul Şehir Tiyatroları, Öz-demir Nutku'nun deyimiyle, "Altın Çağ"ım yaşar. İstanbul'un her semtinde tiyatro açmaya başlar. Kadıköy, Fatih, Üsküdar, Zeytinburnu Tiyatroları bu dönemin ürünleridir. Ayrıca İstanbullulara, Rumelihisar'da Açık-hava Tiyatrosu'nu kazandırır. Bu tiyatrolardan Zeytinburnu Tiyatrosu'nun açılış oyunu nedeni ile Belediye ile anlaşmazlığa düşünce Başrejisörlük kadrosu kaldırılır (1965) ve Belediye Şehir Tiyatroları dönemi sona erer;
Belediye, Zeytinburnu Tiyatrosunu kapatır.
1974'te tekrar, siyasal iktidar değişikliği ile, Belediye Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni olur, yaşı 82'dir. Bu dönemde, Yedikule Açık Hava Tiyatrosunu, Gültepe Tiyatrosu'nu açar; Deneme Sahnesi, Gezici Kahve Tiyatrosu, Öğle Paydosu Tiyatrosu, her semtte bir çocuk tiyatrosu, özel tiyatrolara Şehir Tiyatrosu'nun sahnelerini açma gibi dinamik bir tiyatro hareketi başlatır.
1976'da, 84 yaşında iken Şehir Tiyat-roları'ndaki görevinden ayrılır. Bundan sonra anılarını yazar. Bu anılar daha sonra
Özdemir Nutku'nun başkanlığındaki bir grubun çalışmaları ile 1989'da Benden Sonra Tufan Olmasın adı ile yayımlanır. Yaşamı boyunca 200'ün üstünde oyun yönetmiş ve birçoğunda da oynamıştır.
Ege Üniversitesi'nin Türk Tiyatro ve Sinemasına yaptığı hizmetler nedeni ile kendine vereceği Fahri Doktor ünvanı töreni için, doktorunun izin vermemesine rağmen, hasta hasta İzmir'e gider. 24 Nisan 1979 gecesi yapılan bu törenden beş gün sonra, İzmir'de yaşamını yitirir.
Burada kısaca anlatılan, Muhsin Ertuğrul'un, tiyatromuz için yaptıkları, kuruculuğu, yapıcılığı, son yıllarda ona yapılan suçlamalara karşı somut yanıtlar olsun diye kaleme alındı.
Hiç kuşkumuz yok, değerbilir ulusumuz onu hep minnetle anmaya devam edecektir.
Tiyatro... Tiyatro... * Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu, Metin And, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, s.18
8
İ
"M. Ertuğrul, toplumumuzun yetiştirdiği ender değerlerden birisidir. Tiyatromuzun her alanında onun yapıcı elinin izleri görünür." Prof. Metin AND *
"Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım." Muhsin Ertuğrul
pecy
a
pecy
a
Muhsin Ertuğrul haftasından Muhsin Ertuğrul yılına
Ayşe ATEŞ İ
(Fotoğraf: Ş. Eczacıbaşı
stanbul'da 2-8 Mart tarihleri arasında yapılacak olan Muhsin Ertuğrul 100. Doğum Yılını Kutlama Etkinliklerinin Koordinatörü Gökhan Akçura ile bu konuda konuştuk.
Muhsin Ertuğrul Etkinlikleriyle ilgili çalışmalar nasıl başladı ?
Muhsin Ertuğrul'un 100. Doğum Yılını kutlama çalışmaları, TİYAP'ın (Tiyatro Yapımcıları Derneği) Temmuz 1991 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen'e başvurusu ile başlatıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı'nun koordinatörlüğünde bir komite kuruldu. Komite ödenekli tiyatroların ve ilgili diğer kuruluşların da katılmasıyla ulusal bir nitelik kazandı ve sonunda "Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Komitesi" adını aldı.
Şu anda Komite hangi kurum ve kişilerden oluşuyor?
Şubat ayı içinde ulaştığımız noktada komite şu kurum ve kişilerden oluşmaktadır. İstanbul Şehir Tiyatroları (Gencay Gürün, Engin Uludağ, Füsun Akatlı, Beklan Algan), Devlet Tiyatroları (Semih Sergen, Tomris Oğuzalp, Necmi Yüce), TİYAP (Genco Erkal, Gülriz Sururi, Rutkay Aziz), Cemal Reşit Rey Salonu Müdürü Sabahattin Batur, Atatürk Kütüphanesi Müdürü Aysel Polatoğlu, Yıldız Sarayı Müdürü Yunus Balta, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (Aydın Gün, Hülya Uçansu, Koza Akbuget), İstanbul Belediyesi Dış İlişkiler Müdürü Esen Avdel, Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Sinema ve Televizyon Mer
kezi, ITI Türkiye Milli Merkezi (Dikna Erden), Tiyatro ve TV Yazarları Derneği Başkanı Recep Bil-giner, AÇOK (Ümit Denizer, Turgut Denizer, Ferhat Karaçak), TOBAV (Nuranisa Yıldırım), Handan Uran Ertuğrul, Mücap Ofluoğlu, Mengü Ertel ve İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı adına ben, Gökhan Akçura (koordinatör).
Komitenin yapacağı etkinlikleri anlatır mısınız?
"Muhsin Ertuğrul 100 Yaşında Hazırlık Komi-tesi"nin çalışmaları esas olarak 2-8 Mart tarihleri arasında yapılacak bir Muhsin Ertuğrul Hafta-sı'na yönelik olarak sürdürüldü. Hafta 2 Mart 1992 Pazartesi günü, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu önünde Prof. Haluk Tezonar'ın yaptığı Muhsin Ertuğrul büstünün açılmasıyla başlayacak. Aynı günün akşamı aynı salonda "Muhsin Ertuğrul Gecesi" düzenlendi. Muhsin Ertuğrul'un yaşamını drama biçiminde sunacak olan gecenin metni iki ayı aşan bir çalışma ile yazıldı. Yazım ekibinde görev alan yazarlar arasında Macit Koper, Engin Uludağ, Gökhan Akçura, Füsun Akatlı, Tarık Gü-nersel, Ümit Denizer, Zihni Küçümen, Recep Bilgi-ner, Mücap Ofluoğlu, Sevgi Sanlı, Haşmet Zeybek, Semih Sergen, Yavuzer Çetinkaya bulunuyor. Ayrıca Haldun Taner ve Engin Uludağ'ın İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun kuruluşunun 70. Yılı için yazdıkları metinden.de küçük bir bölüm alındı. Ana metin, Macit Koper'in dramaturgi çalışması sonucu bütünleştirildi. Bu metni oluşturan sahneler tek tek tiyatro toplulukları arasında bölüştürülerek, sahne çalışmalarının birinci aşaması tamamlandı. Daha sonra bu bölümler, Genco Erkal ve Engin Uludağ'ın reji çalışmalarıyla sahneye çıkarıldı. Hafta içinde ayrıca Devlet Tiyatroları, Operası ve Balesi'nin hazırladığı bir Muhsin Ertuğrul Gecesi daha var (6 Mart 1992 Cuma, Cemal Reşit Rey Salonu, 20.30). Ayrıca 3 Mart gecesi de, Cemal Reşit Rey Salonu'nda yeniden kopyası basılan Bir Millet Uyanıyor filmi Sinema-TV Merkezi ile İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın çabaları sonucu gösterilecek.
Gösteriler dışında sergi ve panel gibi etkinlikler de yapılacak mı?
Hafta içinde dört sergi birden açılacak. Bunları üçü, Cemal Reşit Rey Salonu'nda bir arada sunulacak. Bu üç serginin birincisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı'nın hazırlattığı Fotoğraf, Belge ve Afişlerle Muhsin Ertuğrul'un Yaşamı sergisi. İkincisi Ara Güler'in 1967 yılında çektiği 30 adet Muhsin Ertuğrul fotoğrafından oluşan sergi. Üçüncüsü ise Mengü Ertel'in Muhsin Ertuğrul'un tek bir fotoğrafından ürettiği "Aktörlük Hakkında Aykırı Çizgiler" sergisi.
Bunlar dışında Atatürk Kütüphanesi'nde de "Muhsin Ertuğrul Kolleksiyonundan Seçmeler" adlı bir sergi açılacak. Bu sergide, Kütüphane'de bulunan Muhsin Ertuğrul'un özel kitaplığı ve dokümanlarından yapılmış bir seçki sunulacak. Haftanın söyleşi, panel türü etkinliklerinin çoğu İstanbul Şehir Tiyatrosu tarafından hazırlanıyor. Daha doğrusu Şehir Tiyatrosu'nun haftayla başlayıp yıl boyu sürecek etkinliklerinin bir bölümü hafta kapsamına alındı. Bu etkinlikler ise şunlar: "Muhsin Ertuğrul'un Tiyatrosu" konulu bir panel, Muhsin Ertuğrul'un yönettiği filmlerden ve döneminin Şehir Tiyatrosu müzikallerinden şarkıları içeren bir taş plak
10
pecy
a
dinletisi, Adalet Ağaoğlu'nun, "Uluslararası İlişkiler, ITI ve Muhsin Ertuğrul" konulu konferansı. Ayrıca Atatürk Kütüphanesi'nde de "Muhsin Er-tuğrul'u Anıyoruz" başlıklı bir söyleşi düzenlendi. Bir de TİYAP tarafından düzenlenecek "Anılarla Muhsin Ertuğrul" gecesi var (5 Mart 1992, Perşembe, Kenter Tiyatrosu, 18:00-20:00).
Muhsin Ertuğrul Etkinlikleri kapsamı içinde yayın çalışmaları da yer alıyor mu?
Evet. "Muhsin Ertuğrul Haftası" paralelinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işleri Daire Başkanlığı Yayınları arasında, benim tarafımdan hazırlanan "Doğumunun Yüzüncü Yılına Armağan. Muhsin Ertuğrul" adlı bir kitap yayınlanıyor. Bu kitap esas olarak aynı hafta içinde açılan "Muhsin Ertuğrul Sergisi"nin içerdiği görsel malzemenin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Kitabın art direktörü Cem Günübek. Ayrıca Dr. Nejat Eczacı-başı Vakfı da, Özdemir Nutku'nun yayına hazırladığı, Muhsin Ertuğrul'un makalelerinden oluşan, "Gerçeklerin Düşleri- Tiyatro Düşünceleri" başlıklı bir kitap yayınlayacak. Bu arada Mengü Ertel'in sergide sunduğu çalışmalarının da aynı adlı bir kitapta bir araya getirildiğini eklemeliyim.
Muhsin Ertuğrul'un 100. doğum yılını kutlama çalışmaları 2-14 Mart tarihinden sonra bitecek mi?
Komitemizin düzenlediği ve "Muhsin Ertuğrul Etkinlikleri" ile başlayan, Muhsin Ertuğrul'un yüzüncü yıldönümünü kutlama çalışmaları tüm yıla yayılacak. Yukarıda İstanbul Şehir Tiyatrola-rı'nın etkinliklerini tüm yıla yaydığını zaten söylemiştim. Bunun dışında, şu ana kadar yapacağı etkinlikleri açıklayan kuruluşlar ve ilan ettikleri çalışmalar şunlar:
Kültür Bakanlığı 14 Ocak 1992 tarihinde Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklama ile, 1992 yılını "Muhsin Ertuğrul Yılı" ilan etti. Bakanlığın yıl içinde yapmayı vaad ettiği etkinlikler şunlar: Muhsin Ertuğrul prestij kitabının yayınlanması, "Muhsin Ertuğrul Tiyatro Büyük Ödülü'nün verilmeye başlanması, Mersin'de açılacak, olan iki sahneye "Muhsin Ertuğrul Operası" ve "Muhsin Ertuğrul Sahnesi" adlarının verilmesi, Ankara'da Opera binası önüne Muhsin Ertuğrul heykelinin yaptırılması, belgesel film hazırlatılması, PTT tarafından hatıra pulu çıkarılması, gümüş hatıra para bastırılması sokaklara Muhsin Ertuğrul adı verilmesi, özel kutlama günleri, panelleri ve konserler düzenlenmesi.
9 Eylül Üniversitesi Görüntü ve Sahne Sanatları Bölümü 27 Mart-2 Nisan 1992 tarihleri arasında düzenleyeceği "Dünya Tiyatro Günü Kutlamaları" içinde, ağırlıklı konuyu "Tiyatro ve Sinema Sanatımızda Muhsin Ertuğrul" olarak belirledi.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı da İstanbul Sinema Festivali içinde Muhsin Ertuğrul'un 3 filmini özel bir gösteri olarak sunacak (Yeniden pozitif baskılan yapılan bu üç film Bir Millet Uyanıyor, Bataklı Damın Kızı Aysel ve Şehvet Kurbanı.) Nisan ayında ise İstanbul Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Çocuk Tiyatrosu birimleri, Muhsin Ertuğrul'un anısına, ortak bir Çocuk Şenliği düzenleyecekler. •
Özel tiyatro gibi çalışan Devlet Tiyatrosu
Ben, Konservatuarı 1955 yılında bitirdim ve o yıl Muhsin Bey Devlet Tiyatroları'mn başındaydı ve bu da benim için bir şanstı tabii. Muhsin Bey bana çok güzel roller oynattı. Dört sezon ben Devlet Tiyatrosu'nda çalıştım ve bu dört sezonda; 13 rol oynadım, bunlar oldukça da büyük rollerdi. Sonra Muhsin Bey, Devlet Tiyatroları'ndan ayrıldığı zaman biz de onunla çalışmak istedik ve onun ardından İstanbul'a geldik ve kendi ayaklarımızın üstünde durmayı öğrendik; o yıldan beri de bunu sürdürüyoruz.
Ankara'da Yağmurcu'yu oynuyorduk. Ve bize özel tiyatro gibi, örneğin sabah minibüslere binip Konya'ya gidiyorduk, akşam Konya'da oynuyorduk. Ertesi sabah tekrar binip Ankara'ya dönüp başka oyun oynuyorduk, ertesi gün tekrar Kütahya'ya gidiyorduk, Eskişehir'e gidiyorduk. Yani böyle bir tempo içinde çevreye bağlıyordu bizi Muhsin Bey. O seneler içinde biz bakın, Kayseri, Konya, Adana ve İzmir Devlet Tiyatroları'nı "Yağmurcu" oyunuyla açtık, 1957 yıllarında. Şimdi İzmir ve Âdana'da tiyatro yerleşti, kök saldı; Oysa Konya'da ve Kayseri'de, dünyanın en güzel tiyatrolarından ikisi var ve orada ne yazık ki, Devlet Tiyatrosu, yerleşik bir kadro kurmuyor, neden bilemiyorum. Sanıyorum ki, oranın halkı buna alıştırılmadı; Oysa 1957'den beri oralarda çalışmalar olsaydı, oyunlar sergilemeydi, bu olurdu. O tiyatrolar boş gerçekten. Çok da güzel tiyatrolar üstelik. Bina olarak da, yer olarak da, İstanbul'da öyle tiyatro yok, diyebilirim rahatlıkla.
Her zaman içimizde yaşayacak Ayrıca benim anılarım da var tabii, Bir gün İki Başlı Kartal'da
bir arkadaş oyunu bırakmış. Muhsin Bey, Cuma günü beni çağırdı Cumartesi gecesi de gala yapılacak, yarın akşam sen oynayacaksın dedi, verdi kitabı bana. Ben sabaha kadar ezberledim, sabah genel prova yaptık, gece de oynadık. Ö arada benim babam ölmüştü üç dört gün olmuştu, sanıyor rum, biraz beni o üzüntülü atmosferden kurtarmak için, hem de oyunu kurtarmak için, beni öyle bir çalışmaya itti.
Muhsin Bey bizim bu günlere gelmemize neden olan, kendi ayaklarımızın üstünde durmasını öğreten bir insan olarak, her zaman içimizde yaşayacaktır. Bırakın Türk Tiyatrosuna yaptığı yararlan, hizmetleri, onun dışında bize, kişisel olarak, bana, Yıldız'a çok şey vermiştir.
Müşfik KENTER
_ 11
pecy
a
Yönetmen olarak Muhsin Ertuğrul
Özdemir NUTKU Y
apılan her iş kendi döneminin koşullarına göre değerlendirilir. Bunda toplum düzeyi, teknolojik aşama, insan faktörü, arz-talep, estetik olanaklar vb. rol oynar. İnsanoğlu'nun
belli bir dönemde yaptıkları da o dönemin koşullarına göre bir değerlendirmeye sokulur. Bugünkü gelişmiş uçaklara bakarak Wright Kardeşlerin yaptığı ilk pırpırı nasıl aşağılama hakkımız yoksa, bir sanatçının belli bir dönem içinde kullandığı tekniği de bugünkü teknikle karşılaştıranlayız. Tam tersine, her evrenin bir sonraki evreyi hazırladığını düşünerek birikimle sağlanan gelişmeyi nesnel bir yönelişle ele alırız.
İ lk Hamlet oynanıyor Muhsin Ertuğrul'un bundan elli altmış yıl önceki
oyun düzenlerini ve sahneleme sırasında verdiği savaşımı incelediğimizde, onun içinde bulunduğu toplumdan ne kadar ilerde ve uzak görüşlü olduğunu da anlarız. Darül-bedayi'nin 1927 yılında oynadığı ilk Hamlet'in çevirisi de, sahnelenmesi de, hatta dekoru kostümü de Muhsin
Ertuğrul'a aittir . O dönem için sahne tekniğine birçok yenilik getiren Muhsin Ertuğrul,bu Hamlet'i de yepyeni bir anlayışla sergilemiştir. Sanatçı perde kullanmamıştır: "Ne perde iniyor,ne kalkıyor/Ve ne de dekor değişiyor/
Tablolar; tablolar ve bir sürü tablolar"2 . Bu dizelerden sanatçının o dönemlerde bu ülke seyircisi için yenilik olan noktaları şöyle sıralayabiliriz: 1-perde kullanılmaması, 2-dekor değişimi olmadan sahneleri gösterme,yani eşzamanlı (simultane) sahne düzeni, 3-giysilerin büyük bir dikkatle doğrulukla hazırlanışı, 4-estetik ışıklama.Bu konuda Vasfi Rıza şöyle yazıyor:"Bu tarz oyunların o kadar acemisiyiz ki:Hamlet ne giyer.kral,kraliçenin kıyafetleri
ne şekildedir, tamamen meçhulümüz... Bana sen mayo giyeceksin, dediler! Hay Allah müstehakını versin! Mayo ne mene şey! Deniz hamamlarında peş-temal kullanıldığı o devirlerde mayo ismini o vesileyle
duymuştuk" . 3
Yine anlıyoruz ki , çoğu kez Shakes-peare'in oyunlarında kullanılan triko, ilk bu Hamlet gösterisinde kullanılmıştır.
Muhsin Ertuğrul'un bu uygulamasında, o dönem için yine bir yenilik olan estetik ışıklamaya da önem verdiği anlaşılıyor. Çünkü Da-rülbedayi'nin Nisan 1928'de Ka-hire'ye yaptığı turnede bu Hamlet
temsili övgülerle yüceltilmiştir. Darülbedayi'den önce Kahire'de bir İngiliz topluluğunun Hamlet'i oynadığını, ama Darülbedayi temsilinin daha çok beğenildiğini öğreniyoruz. La Bourse Egyptienne adlı gazetede şöyle yazmaktadır: "Shakespeare'den gördüğümüz Hamlet, yepyeni, taptaze, gençlik dolu bir Hamlet'ti. Siz Hamlet'e yeni bir yorum getirmişsiniz. Harikülade bir oyun düzeniyle bu karanlık tragedyayı bize sevdirmek ve beğendirmek için acaba ışık yağmurunda mı yıkandınız? O hasta ruhla-
rı hangi usta bilgin bu duruma getirdi?"4
Bu başarının sağlanmasında M. Ertuğrul'un yalnızca teknik açıdan yaptığı yenilikler değil, aynı zamanda tiyatro anlayışında ve yorumunda getirdiği yeni yöneliş dikkate alınmalıdır. Şepkin'in; "küçük rol diye bir şey yoktur, yalnızca küçük oyuncu vardır", Vakhtangov'un "tiyatroyu kapısıyla, penceresiyle yaşamak onu anlamak demektir," anlayışları bu büyük sanatçının özümlediği temel düşüncelerdi. Onun için başa geçince disiplinli bir düzen kurmuş, Türkiye'de o zamana kadar sürüp gelmiş olan ve bugün de yer yer sürmekte olan "yıldız oyuncu" düşüncesine karşı çıkmış, tiyatronun kolektif bir çalışma gerektirdiğini belirterek ülkemize ilk kez takım oyunculuğu anlayışını getirmiştir. Elinde boya fırçası, dekorları boyamış; sırtında kocaman bir kalas, dekor çatmış; elinde tornavida, ışıkları onarmıştır. Hamlet'in hazırlık aşamasında sanatçı arkadaşlarına da bu anlayış ve ideal birliğini aşılamıştır:
"Hamlet'in mütercimi, Hamlet'in rejisörü, o günün akşamında Hamlet rolünün aktörü olan Muhsin vücut yapısı itibariyle en güçlümüzdü. O baş tarafa geçti. Hepimiz salla sut merdivenlerin altına.iki şıra dizildik. Sırık hamallarının taşıma usulüne uyarak, adımlarımızı birbirine uydurduk. Ne de ağır! (...) Ömrümde bu kadar ezici bir yükün altına girmemiştim. (...) Ve nihayet sahnedeki kral tahtının önüne boydan boya yükümüzü yerleştirdiğimiz zaman saat sabahın altısını geçiyordu."5
İşte tiyatroyu böyle her şeyi ile yaşamasını bilen anlayışı Muhsin Ertuğrul getirmişti. Nitekim, yıllar sonra, Düşman davası sırasında, "Sahne benim mabe-dimdir", diye bağıran Hüseyin Kemal Gürmen'in sözlerinde, Türk tiyatrosunda kökleşen bu sanat töresinin en olgun yankısı vardır.
Nâzım' ın oyunu ve yabancılaştırma e f e k t uygulaması
Oyun düzeni yönünden yabancı oyunlara getirilen soluk yerli oyunları da kapsamıştır. Bunlardan biri, birçok eleştirmenin övgünü kazanan Nazım Hikmet'in Unutulan Adam uygulamasıdır. 1934/1935 döneminde oynanan bu oyunun, M. Ertuğrul'un özgün çalışmasıyla ortaya çıkmış olduğunu görürüz. M. Ertuğrul, bu oyuna kendi sanatçı damgasını vurmuştur: sahne üzerinde oyuncuyu uzak plandan yakın plana getirmesi sanki onun sinema çalışmalarından edindiği bir buluştur. Herkes tarafından göklere çıkartılan bu uygulamanın ikinci özelliği de, iç ve dış aksiyonun birbirine koşut olarak geliştirilmiş olmasıdır; yani diyalog düzeninde, hareketler kadar duraklara da aynı ölçüde önem verilmiştir. Çoğu kez duraklar, sözlerin sonu olarak değil, sözler durakların sonu olarak işlenmiştir. Böylece oyun düzeni içinde duraklar, organik gelişimin önemli birimleri olmuştur. Sanatçının başardığı daha başka bir çalışma da oyun düzeninin göstermeci niteliğidir . Sanatçı, Meyerhold'vari bir yabancılaştırma efektini ülkemizde ilk kez bu oyunda kullanmıştır.
Doğu ve Batı tiyatrolarındaki her yenilikten bilgisi olan sanatçı, bunlara kendi buluşlarını da katarak yerli tiyatro yapıtlarında da bunları başarıyla denemiştir. Selâmı İzzet Sedes, Unutulan Adam için yazdığı eleştirisinde, bu temsilden "Türk Tiyatrosu tarihinde en esaslı yer tutacak ünlü bir hadisedir," diye söz etmektedir. Eleştirmen şöyle diyor bu oynanış üzerine verdiği yargıda:
"Unutulan Adam'ın sahneye konuş biçimi, doğru-
pecy
a
dan doğruya Muhsin'in kafasından çıkmış enfes bir üsluptu. Hamlet'te hayaleti çıkarmayıp yalnız hayaletin sesini duyuran ve bununla, Türk sahnesinde batının sahnelerine örnek olacak bir üslup yaratan Muhsin, Unutulan Adam'da günün geçtiğini takvimle, zamanın geçtiğini saat yelkovanı ile anlattı ve sahneye ilk defa reel, tabii konuşma tarzını soktu. Sahnenin belâget kürsüsü olmadığını gösterdi. Köhnemiş tiradı kovdu. (...) Unutulan Adam'daki dekorlar mukavva, karton demiyeceğiz. Her
7 sahne o derece hakikiydi "
C.Ebert, Faust'a hayran kalıyor
1935/1936 döneminin en önemli oyunu sanatçının sahnelediği Goethe'nin Faust'u oldu. Bu temsilin bizde olduğu kadar Almanya'da da yankısı olmuştur. Alman gazeteleri övücü yazılarla bu temsilden söz eden eleştiriler yayımlamışlar, oyun düzeni ile oyunculuğu çok başarılı bulmuşlardır. M. Ertuğrul iyi bir dramaturgi çalışmasından sonra, bu oyunun iki bölümünü üç saate indirmiştir. Kendi ülkesinde bile her tiyatronun sahnelemeyi göze alamadığı bu başyapıtın, Şehir Tiyatrosu'nun, o dönemdeki ilkel olanaklarıyla başarıyla oynanması o dönem için bir mucize, bugün için ise üstünde durulacak tarihsel bir olaydı. Şehir Tiyatrosu'nun o zaman henüz teknolojik yenilikleri içeren bir sahnesi olmadığı için, sanatçı arka arkaya değişen 22 sahneyi başka türlü çözümlemiştir: sahne ağzını stilize bir gotik kemer durumuna sokmuş ve bu gotik açılıştan arka planda değişik sahneleri gösterme yoluna gitmiştir. Bu gotik kemerle sahne değişimi akıcı bir yolda sağlanabilmiştir. Bu oyunun dramaturgi çalışmasında, Viyana Burgtheater dramaturgu Richard Beer-Hoffman'ın yaptığı budamalar da gözönü-
8
ne alınmıştır . Sanatçının fikir edinmek için Max Rein-hardt'ın oyun düzeni defterini baştan sona incelediğini biliyoruz. Ancak M. Ertuğrul, Reinhardt'ın Alman seyirci için hazırladığı oyun düzenini, Türk seyirciye ilk kez oynanacak Faust için uygun bulmadığından yepyeni bir oyun düzeni kurgulamıştır. Bu oyun düzeni, o sırada Faust üzerine pek bilgisi olmayan seyirciye göre düşünülmüştür. Dekor olabildiğince yalındır, giysiler ise iyi bir inceleme sonucu ortaya çıkarılmıştır.
O sırada Ankara'daki Devlet Konservatuarı'nın Tiyatro Bölümü'nü yöneten Carl Ebert, Faust temsilinde bulunmuş, Şehir Tiyatrosu sanatçılarını candan kutlamıştır. Oyunu seyrettikten sonra "uzun ve heyecanlı" bir konuşma yapan Ebert'ın şunları söylediğini öğreniyoruz:
"Belki yüz defa oynadığım, bir o kadar da seyrettiğim Faust'un, bir Alman sahnesinde görülmesi gelenek olmuş ne kadar mizansen ve temsil inceliği varsa, hepsi eksiksiz olarak, sizin temsilinizde vardı. Sanatçıların yüreklerinde işlerine karşı derin bir sevgi olmasaydı, bu güç iş böyle başarıya ulaşamazdı. Faust, Mefisto, Grens-hen başta olmak üzere, bütün roller kusursuz temsil edildi. Eseri herkes, istisnasız, rolünün gerektirdiği yolda, iyi
9 anlamış ve iyi kavramıştır."
Bu temsilden Alman gazeteleri uzun uzun sözet-
mişlerdir.10 M. Ertuğrul'un oyun düzenleri dış basında yankı yapıyordu. Viyana'da yayımlanan Theater der Welt dergisinde, Türk tiyatrosu üzerine uzunca bir yazı ve Şehir Tiyatrosu'nda oynanan Macbeth ile Ayak Takımı Arasında temsillerinden iki resim vardır. Bu yazıda şöyle deniliyor:
"(...) Onun (M. Ertuğrul'un) oyun düzenleri Avrupa sahnelerine yön verecek kadar etkili; onun idealizmi ve teknik bilgisi bütün teknik engelleri ortadan kaldıracak nitelikte; İstanbul'un her iki sahnesinde birden oyun sahneliyor. Tiyatro okulunu yönetiyor (İstanbul'dakini), ve şimdi Ankara'da kurulmuş olan yeni bir tiyatro okulunda da yol gösterenlerin başında geliyor; oynadığı zaman tiyatronun kapalı gişe olması garantileniyor. Muhsin Ertuğrul gelişen, yeni Türk Tiyatrosu'nun ruhudur."11
İzmir'de Tiyatro Haftaları ve Muhsin Ertuğrul'u anma
İzmir, yeni bir 27 Mart'ı ve yeni bir tiyatro haftasını kutlamaya hazırlanıyor. Bu yıl da 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde başlayacak Kutlama Haftası 2 Nisan'a dek sürecek. İlk kez 1983 yılında ortaya atılan, 27 Mart'ı bir hafta olarak kutlama düşüncesinin ışığında, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tiyatro Anasanat Dalı on yıldır 27 Mart'ı hafta ola-rak kutluyor. Tiyatro haftalarının en önemli özelliği, dramatik yazarlık eğitimi gören gençlerin oyunlarının sahnelenmesi oluyor. On yıldan bu yana her yıl "Dört Kısa Oyun" başlığı altında bu yazarların oyunları sahne tasarımı öğrencilerinin sahne, dekor ve ışık tasarımları ve oyunculuk sanat dalı öğrencilerinin de oyunculuğuyla sergileniyor. Bunun yanında yine sahne tasarımı öğrencilerinin dekor eskizleri ve maket çalışmaları da hafta boyunca görülebiliyor.
Bu yıl 27 Mart Onuncu Tiyatro Haftası kapsamı içinde; Mehmet Çakar'ın "Diktatör'ün Baharatı", Birgül Yeşiloğlu'nun "Maskeli Balo", Mine Artu'nun "Tak-Tik", Ali Dündar'ın "Tutkulardan İntihar" oyunlarından oluşan Dört Kısa Oyun, Engin Elgün'ün Oğuz Atay'dan yaptığı bir derleme çalışması olan "Bir Hayatın Librettosu", çocuklar için bir sokak tiyatrosu çalışması, Gime Amerikan Üniversitesi'nin oynayacağı "İki Efendinin Uşağı" oyunu ve haftanın sonunda da ödül alan ve oyunları sahnelenen genç oyun yazarlarıyla söyleşi yer alıyor.
Bu yılki Tiyatro Haftası'nın önemli bir özelliği de, Muhsin Ertuğrul'un doğumunun yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen Muhsin Ertuğrul Semineri. Bu seminerde de üç gün içinde altı bildiri verilecek. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul'un filmleri gösterilecek.
Haftanın sergi etkinlikleri arasında ise geleneksel Dekor-Eskiz-Maket sergisinin yanında, "Sahneden" fotoğraf sergisi yer alıyor. Ayrıca "Altın Trompetler" adlı grubun konseri ve "İnsan Sesi" adlı tek kişilik opera da haftanın ilginç etkinlikleri olacak.
Semih ÇELENK
12 Muhsin Ertuğrul çok sayıda oyun sahnelemiştir .
Sanırım sanat yaşamı boyunca bu ikiyüzün üstündedir. Bunların hepsi doğru, çoğu da yenilikler içeren yorumlardır. Yüzüncü doğum yılını kutladığımız şu günlerde Muhsin Ertuğrul, Türk tiyatrosunun vazgeçilemeyecek öncüsü olarak bizlere ışık tutmayı sürdürmektedir. •
Kaynakça:
1. Dili tiyatroya pek uygun olmadığı için Abdullah Cevdet'in daha önceki çevirisi bu gösteri için kullanılmamıştır. .
2. Vasfi Rıza Zobu, "Ramazana Hazırlık", Türk Tiyatrosu, Aralık 1964, s. 26.
3. a.g.y., 27
4. V.R. Zobu, "Gurbette Hoş bir Seda", Türk Tiyatrosu, Ocak 1967.
5. aynı, "Ramazana Hazırlık", ss. 27-8
6. Tarka, "Unutulan Adam'ın sahneye konuş Prensipleri", Darülbedayi, 1 Ocak 1935, s. 15
7. S. İ. Sedes, Tiyatro Sanatı, Akşam Matbaası, İstanbul 1936, s. 111.
8. M. Ertuğrul, "Türk Sahnesinde Faust", Türk Tiyatrosu, 1 Mart 1946, s. 15
9. Türk Tiyatrosu, 15 Mart 1926, s. 2
10. Bkz. Deutsche Allgemeine Zeitung, 23 Mayıs 1936 ve Berliner Lokal-Anzeiger, 14 Nisan 1936.
11. Staphan Bonart, "Das Theater in der Türkei", Theater der Welt, Cilt I, sayı:3, Viyana, Mart 1937, s. 181.
12. Başka başarılı oyun düzenleri için bkz. Darülbe-dayi'nin Elli Yılı, Ankara Üniv. Yay. 191, Ankara 1969, ss. 162-172.
Özdemir Nutku
13
pecy
a
Peyami Safa ile mahkemelik olan polemik
Alafranga adam men bana karşı bir muhabbeti vardı, kızdığı zamanlarda bile o muhabbeti kaybolmazdı. Yanlışlık yaptığı zaman hiç kimseden ne nasihat dinler, ne tavsiye dinlerdi; ama ben işine karışırdım, tenkit de ederdim, tavsiyede de bulunurdum kızardı. Kızgınlığını gösterir, araya fasıla koyar, zaman içinde bana hak verir ve hak verdiğini de konuşmasından anlardım. Yoksa haklısın demedi şimdiye kadar, mağrurdu.
Lisan becerisi Lisan hususunda fevkalade istidadı vardı, çok
imrenirdim. Kafkasyalı Ermeni bir aktör vardı, Muhsin'i çok beğenmiş, onun yol göstermesiyle 22 yaşlarında Paris'e gitti. Bir tek kelime Fransızca bilmiyor, parası da yok. Oradan piyes tercüme edecek kadar Fransızca bilerek döndü, hem de üç beş ayın içinde. Buraya kızdıkça, bırakır bırakır giderdi. Almanya'ya gitti, bir seneden fazla kaldı, oradan da Almanca piyes çevirecek kadar Almanca bilerek döndü. Amerika'dan da İngilizce konuşarak döndü. Lisan hususunda böyle bir kabiliyeti vardı.
Hepimizden fazla bilgili bir adamdı. Çok görmüş ve tetkik etmiş, sürekli okuyan bir adamdı. Çok güzel bir kütüphanesi vardı, sonra onu bir kütüphaneye hibe etti. Türkiye'de büyük tiyatrocular yetişmiştir, onun büyüklüğü diğerlerine benzemeye-
şinden ayrılabilir. Büyüklüğünü, bilgisini heba etmedi, kaybetmedi, devam ettirdi ve etrafa da o bilgiyi verdi.
Uyuşmadığı, anlaşamadığı insanlar olurdu. Onları ya dinlem e z d i , geçiştirirdi, ya da kavga ederdi. . Mahkemeye düşecek kadar tenkitlerde bulundu,, yazı yazdı. Muhsin iyi yazı yazardı, makaleleri iyiydi. .
Mahkemelik kavga Peyami Safa önceleri iyiy
di, sonra aleyhte yazı yazmaya başladı. Peyami'nin tiyatroda himaye etmek istediği bir iki arkadaşı vardı. Onlar Muhsin'in aley-hindeydiler ve Peyami, Muhsin'in aleyhine bir yazı yazdı, o da öyle bir cevap verdi k i , yenir yutulur gibi değil . Buna karşılık veremedi, o yazıdan dolayı hakaret davası açtı. Muhsin bu davadan dolayı mahkum olabilirdi. Mahkum olursa, tiyatrodaki işler kalacaktı. Karar verdim, o yazıyı ben üstüme aldım ve dava bana açıldı. Benim mahkum olarak altı ay tiyatrodan ayrı kalmam, tiyatroyu sarsmaz, ama Muhsin ayrılırsa, sarsılır tiyatro. Mahkemeye gittik, celse açıldı. "Yazıyı ben yazdım", dedim. Peyami itiraz etti, "ama madem ki Vasfi Rıza üstüne aldı, bunun bir anlamı kalmadı, vazgeçtim davadan" dedi, ben de mahkumiyetten kurtuldum.
Türk tiyatro sanatçılarının andı
Türk Tiyatrosu adına başlattığın onurlu savaşı unutmayacağız, unutturmayacağız. Yalnız yaptıklarını değil, yapmak istediklerini de dosdoğru sıralayıp, saptırmadan gerçekleştirmeye çalışacağız.
Şunu iyi biliyoruz ki: Senin; ülkemiz tiyatrosu, operası, balesi, müziği, tüm sanatları adına isteklerin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmamız için en geçerli ye en gerekli yoldur. Yirrnibirinci yüzyıla girerken hedefimiz;
Disiplinli, nitelikli, ülke düzeyine yayılmış bir tiyatro seferberliği olmalıdır. Uyuşmuşları silkeleyip uyandrracak, yorgunları, bezginleri dinlendirip huzura kavuşturacağız. Sağlık ve eğitim fırsatı gibi, tiyatro seyretme fırsatını da her yöre insanımıza hak olarak tanıtacağız. Tiyatronun duygu dünyamıza, düşünce dünyamıza,serptiği yıldız ışıklarından ülkemizin her yöresini yararlandıracağız.
Her üniversitimizin en az bir fakültesinde mutlaka bir tiyatro kürsüsü olacak.. Her ilimizde, her ilçemizde seyirci ve sanatçı onuruna uygun sahneler kurulacak. Çocuklarımız ve gençlerimiz tiyatro bilgileriyle donatılmış, kendi tiyatrolarında eğitilmiş olacak.
Biz Türk Sanatçıları: Tiyatromuzun çıkarlarını kendi çıkarlarımızdan üstün tutacağız.
Kolay'ın değil zor'un,
Geçici'nin değil kalıcı'nın.
Aldatıcı tiyatro'nun değil, doğru tiyatro'nun
Yolunda olacağız...
Disiplinli, çalışkan, nitelikli, çağdaş ve ülkemiz gerçeklerine uygun oyunları halkımıza sunmak için birlik ve beraberlik içinde, elele gönül gönüle, yılmadan yorulmadan çalışacağız.
Türk Tiyatro sanatının ve Türk seyircisinin hizmetinde olan bizler, Muhsin Ertuğrul Hoca'nın çizdiği yoldan ayrılmamaya, yaktığı ateşi söndürnemeye and içeriz...
Semih SERGEN
Vasfi Rıza ZOBU
uhsin Ertuğrul tiyatrodan başka hiçbir şeyi beğenmeyen bir insandır. Tiyatrocu olarak doğmuş ve tiyatrocu olarak ölmüştür. Onun yetiştiği de
virlerde, ondan evvel veya ondan sonra da Muhsin Ertuğrul gibi tiyatro için doğmuş bir adam ben bilmiyorum. Çok büyük sanatkarlar yetiştirmiş bu Türkiye, ama Muhsin Ertuğrul bunların bir başka türlüsüydü. Muhsin, alaturka değil alafranga ruhlu, yaradılışlı bir insandı. Acaip bir zekası vardı, ama yaptığı birçok hatası da olurdu. Münakaşasını yapardım, benden 10 yaş büyüktü ama bana karşı bir yakınlığı vardı. Ben düşündüğümü söylerdim, o eğer bana katılmıyorsa, cevap verirdi ama ekseriyetle, benim düşüncelerimi pek reddetmezdi. Bu acaba onun nezaketinden mi yoksa benim savunduğum şeylerin doğruluğundan mı bilemiyorum. İki defa birer ay müddetle süren dargınlığımız oldu. O haksızdı. Haksızlığını bir ay sonra anladı, geldi o barıştı. Ötekinde de yine haksızdı, bir iki ay sürdü. Zevk hususunda birbirimize benzemememize rağ-
M pe
cya
pecy
a
Muhsin Ertuğrul Efdal
SEVİNÇLİ
urhaneddin Bey Kumpanyası'nda, 30 Temmuz 1910 günü, Conan Doyle'ın Sherlock Holmes piyesinde, "Bob" rolüyle sahneye ilk adımını atan Ertuğrul Muhsin'in (7 Mart
1892 - 29 Nisan 1979), tiyatroyla bütünlenen yaşamı, tiyatro tutkunu bir genç olarak II. Meşrutiyet'in coşkulu havasında başlar ve bu coşku engin bir sevgiye dönüşerek ölümüne dek, gerçek bir "Tiyatro Adamı" olarak sürer.
M. Ertuğrul'u "tiyatro adamı" nitemiyle adlandırırken ülkemizde, bu nitemi kazanmış ya da bu niteme yakın özellikler gösteren sanatçılarımızın varlığını da irdelemeliyiz.
Tiyatro adamı kimdir? Kime tiyatro adamı denir? Tiyatro adamı olabilmenin, değişmez, nesnel ölçütlerle belirlenmiş koşullan var mıdır?
Tiyatro adamı tamlaması, dilimizde bir tiyatro terimi olarak kullanılmıyor. Bir "tiyatro deyimi" söyleminde kullanılan tiyatro adamı tamlaması, dilimizde, "devlet adamı, politika adamı, sanat adamı, müzik
adamı" vb. örnekleriyle bütünleşiyor. Dilimize de Fransızca'daki L'homme de theâtre tamlamasından aktarıldığını, bir çeviri adlandırma olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
Bu deyimin, tiyatro tarihimizde, kimi araştırma-cılarca, Batılı anlayıştaki tiyatromuzun oluşumunda payı bulunan sanatçılarımıza bir nitem olarak verildiğini, kimi zaman da bu nitemi taşıyan sanatçımızın bulunmadığının belirtildiğini görüyoruz. Tiyatro tarihimizin ilk "tiyatro adamı", Sayın Metin And'a göre, Ahmet Fehim Efendi'dir. Önceli Güllü Agop ile çağdaşı M. Mınakyan ise tiyatromuza önemli katkıları olmasına karşılık "tiyatro adamı" değillerdir.
Ağustos 1958'de, Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü görevinden alınan Muhsin Ertuğrul'un tiyat-romuzdaki önemini "Tiyatro Adamı Yokluğu" (1) başlıklı yazısında tartışan Zihni Küçümen, önce "Kimdir bu adam? Bir sihirbaz mı?" sorularını sorup "tiyatro denilen dine, bütün varlığıyla bağlanan" adamın özelliklerini şöyle sıralar:
a- İşinin, oyunculukta, sahneye koyuculukta tam ustası olması,
b- Genel kültüre karşı tutkusu,
c- Her çeşit yaradılışta, her seviyede insanı çekip çevirebilecek zeka ve beceriklilik,
d- Tiyatroyu yayabilecek, sevdirebilecek gücü göstermesi (2).
Muhsin Bey'le Ankara'da 1958 yılında tanıştım.
Muhsin Bey kendisinden "demeç" almak isteyen gazetecilerden kaçardı. Varlık Dergisi'ne "Edebiyatçılarla konuşmalar" yaptığım yıllardı.(1958-1965). Yaşar Nabi Bey'e Muhsin Ertuğrul'la konuşma yapabilir miyim diye sorduğumda, "olur" yanıtını almıştım. O sırada Muhsin Bey Devlet Tiyatroları'nın Genel Müdürü idi. Telefon ettim. Dileğimi öğrenince biraz önceki nâzik adam gitmiş, yerine kesin ama sert; dahası biraz üsteleyince kırıcı bir adam gelmişti. Sonra bir kaç kez kendisiyle konuşmaya çalıştımsa da olmadı. Adımı bir kez duymuş ve ezberlemişti. Özel kalem müdürü sevgili Mefküre Hanım da bu konuda bir şey yapamıyordu. Muhsin Bey'in yakınlarında çalışan birini; Muhsin Bey'in odasında olduğu sırada, bana telefon etmesi konusunda ikna ettim. Baskın yapacaktım.
Telefonu alır almaz evden fırladım. Kendisine gazeteci olmadığımı, sanat konuşmaları yaptığımı, isterse yaptığım, konuşmalardan bir kaçını gösterebileceğimi söyledim. Başka bir gün için randevu verdi. Söylediği günde telefon ettim. „ "Gel" dediğinde gerçekliğine inanamadım. Olmuştu işte! Konuşmayı yaptık. Sonra bir kez daha görüştük. Sonra bir kez daha ve bir kez daha... Ama asıl dostluğumuz O İstanbul'a döndükten sonra başladı.
Sonra dostluğumuz koyulaştı. Her,sahnelediği oyuna çağırırdı. Oyun uzak bir yerde sahnelenmişse, örneğin Yedikule'de, eve bırakırdı. Genç Osman, galasına gittiğimde "Yalnız mı geldin?" diye sordu. O akşam oyun dönüşü bana yemeğe gelecekti. Bu ilk gelişi, ilk birlikte yemek yememiz olacaktı. Oyun bitiminde Muhsin Bey önde, ben arkada, benim sevgili dostum, Muhsin Bey'in değerli eşi Handan Uran direksiyonda eve geldik. Kapının önüne geldiğimizde zeytinyağlı taze barbunyanın midesini bozacağını öne sürerek (bahane ederek) yukarı çıkmadı. O gece bir tedirginliği vardı.
Tanrım dostluğundan bu denli öğündüğüm insanlar ne kadar azdı. Ve ben ne kadar şanslı bir insandım. Tiyatro delisiydim ve tiyatronun gelmiş geçmiş en büyük hocası benim dostumdu. Sevgili Muhsin Hoca, size sevineceğiniz bir haber vermek istiyorum. Bir oyun yazdım. Bu oyunla bir de ödül aldım. Henüz sahnelenemedi.
Yıllar önce onunla konuşma yapabilmek başarısıyla başlayan bu güzel dostluğumuzun öyküsünü 100. doğum yılında anacağımız Muhsin Bey'in dostlarıyla paylaşmak istedim. Ben de "Güzel olan her şey gün ışığına çıkmalıdır" diyenlerdenim.
Muazzez MENEMENCİOĞLU
Bu maddeler gerçekte, M. Ertuğrul'un kişiliğinin, yaşamının göstergesi olan saptamalardır. M. Ertuğrul'un görevden alınışı üstüne, O'na yürekten bağlı Z. Küçümen'in diğer belirlemeleri, Türkiye özelinde, Muhsin Ertuğrul'u bir "tiyatro adamı" yapmaya yetecek özelliklerdir.
Düşünen, tartışan bir öncü
Ancak Z. Küçümen'in de belirttiği üzere M. Ertuğrul, dünya tiyatro tarihi içinde adları anılan nice tiyatro adamı gibi, tiyatroda yeniliklerin yaratıcısı, çağa damgasını vuran bir sanatçı olamamıştır. Bir başka sanatçıyla da karşılaştırmaya kalkmak yanlış olur. Muhsin Ertuğrul'un konumunu, ülkemize özgü koşullara bağlı değerlendirirken tiyatromuzun, kültürümüzün durumu da temel öl-çütlerimizdir. O'nun yaptıkları ya da yapamadıkları, kişisel yetersizliğinden çok, tiyatro törelerini daha yeni öğrenen bir toplumun gelişmişliğiyle ilgilidir. Görüşlerini, önce bir oyuncu olarak yazıya aktardığı 1913 yılından başlayarak yönetmen, öğretmen, yönetici, tiyatronun tek adamı olurken aktarmacı, devşirmeci, öykünücü oluşu O'nun değerini azaltmaz. O, bir öncü olarak, tiyatromuzun bugün en önemli tiyatro adamı olma özelliğini hâlâ taşımaktadır. Yazıdan, tartışmaktan, düşünmekten kaçan tiyatrocular olduğu sürece de -korkarım-tek kalacaktır. •
(1) Zihni Küçümen, "Tiyatro Adamı Yokluğu", Yeditepe, s.165,15.10.1958, s.l
(2) Y.a.g.m., s.6
16
Muhsin Ertuğrul Hoca
Tiyatro adamı:
B pe
cya
İSTANBUL Ali Poyrazoğlu T. A. Şahin Nokta T. Barış Oyuncuları Bizim Tiyatro Bulunmaz Tiyatro Dormen Tiyatrosu Dostlar Tiyatrosu Enis Fosforoğlu T. Enver Demirkan T. E. Dinçer İst. Bulvar T Genç Uygurlar G. Ülkü G. Özcan T. Gülriz Sururi T. H. Çaman Yeditepe O İstanbul Cep T. Kent Oyuncuları Komedi Show Levent Kırca T. Nejat Uygur T. Ortaoyuncular Oyuncular Tiy. Salih Kalyon T.(AÇT) Tevfik Gelenbe T. Tiyatro Ayna Yada Tiyatro Yasemin Yalçın T. İSTANBUL S. TİYATROLARI Harbiye Cep Tiyatrosu Fatih Gaziosmanpaşa Kadıköy Üsküdar BAKIRKÖY B.TİYATROSU Güngören Tiyatrosu İSTANBUL D. TİYATRO Büyük Salon Oda Tiyatrosu Konser Salonu Taksim Sahnesi Yıldız Sarayı T. ANKARA Ali Hürol T. Ankara Sanat T. (AST Çan Tiyatrosu " "
De Tiyatrosu Gökkuşağı Oyuncular Oluşum Tiyatrosu Yeni Tiyatro ANKARA D. TİYATROL Büyük Tiyatro Küçük Tiyatro Oda Tiyatrosu Yeni Sahne Şinasi Sahnesi Altındağ Tiy. İZMİR izmir Sanat T. İzmir Devlet T. İzmir Devlet T. İZMİT Çevre Tiy. ve Sanatevi Kocaeli Bölge T. ORDU Karadeniz Ordu Bl. T
TİYATRO REHBERİ
TEL 244 46 75 347 27 00 333 65 28 244 8137 25160 90 241 27 37 230 73 75 333 65 28 249 23 33 346 51 24 585 59 35 246 80 91 249 16 32
y 23109 67 348 87 76 246 35 89 346 5109 517 05 13 585 59 35 251 18 65 246 35 89 360 90 95 336 21 03 252 99 18 256 44 31 261 01 91
240 77 20 240 77 20 526 53 80 545 45 00 349 04 63 333 03 97
502 08 53 LARI
25156 00 25156 00 25156 00 249 69 44 258 30 80
426 85 17 ) 425 02 56
426 73 29 431 95 66 425 12 29 425 02 56 425 12 29 425 02 56
ARI 324 22 10 311 1169 311 1169 434 24 24 467 17 44 316 59 02
43 0134 13 50 35 23 01 22
1141 11 14 10 90
215 98
SAHNE A. Poyrazoğlu Tiy. Müjdat Gezen S. M. Altunizade K. M. Dostlar T. Sahnesi (Barohan) Nazım Hikmet Sahnesi Dormen Tiyatrosu İTÜ Maden Fak.(Maçka) Altunizade K. M. Karaca Tiyatrosu Yıldız Sineması (Bahariye) Çevre Tiyatrosu G.Ülkü G.Özcan Tiyatrosu Karaca Tiyatrosu Rüştü Uzel Lisesi Salonu İst. Cep Tiy. Salonu Kenter Tiyatrosu Müjdat Gezen S. M. Aksaray Gösteri Mrk. Çevre Tiyatrosu Ses 1885 Kenter Tiyatrosu Kadıköy Bl. K.M. (C.Bostan) Tevfik Gelenbe T. Karaca Tiyatrosu Taxim Night Club Yumurcak Sineması
Muhsin Ertuğrul Sahnesi Muhsin Ertuğrul Sahnesi Reşat Nuri Sahnesi Gaziosmanpaşa Tiy. Sal. Haldun Taner Sahnesi M. Celal Sahnesi
Aziz Nesin Sahnesi
A.K.M. A.K.M. A.K.M. Venüs Sineması YıldızSarayı
T.A. Derneği AST Salonu Kavaklıdere Sineması Eftal Kayış Sahnesi ASM Salonu AST Salonu ASM Salonu AST Salonu
Büyük Tiyatro Küçük Tiyatro Küçük Tiyatro Yeni Sahne Şinasi Sahnesi Altındağ Tiyatrosu
İSEM Salonu(155. Sokak Hatay) Konak Sahnesi Karşıyaka Sahnesi
ÇT Sahnesi Oda Tiyatrosu salonu
OBKT Salonu
TAM 50-40.000
30.000 Ücretsiz(ZiraatB)
40-30.000 15.000 40.000
40-30.000 30.00
30-20-10.000 40-30.000
30.000 30.000 40.000
40-30.000 30.000
40-30.000 30.000
50-40.000 30.000
40-35-25-15.000 25.000 30.000 30.000 20.000 20.000
40-30.000
6.000 6.000 6.000 6.000 6.000 6.000
10.000
10.000 10.000 10.000 10.000 10.000
20.000 30.000 12.000 12.000 10.000 25.000 25.000 25.000
10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000
20.000 10.000 10.000
20.000 15.000
15.000
ÖĞRENCİ 25.000 20.000
15.000 7.500
20.000 20.000 15.000 15.000 20.000 20.000 20.000 20.000 20.000 15.000 20.000 20.000 30.000 20.000
-15.000 15.000 15.000 10.000 15.000 20.000
3.000 3.000 3.000 3.000 3.000 3.000
5.000
5.000 5.000 5.000 5.000 5.000
15.000 15.000 12.000 12.000 10.000 15.000 15.000 15.000
5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000
15.000 5.000 5.000
15.000 10.000
5.000
HALKGN. 25.000
-
--
220.00 --
20.000 20.000
-20.000 20.000
-15.000 20.000 20.000
-----
15.000 ---
------
-
-----
--------
-----
---
--
pecy
a
pecy
a
pecy
a
pecy
a
pecy
a
pecy
a
pecy
a
pecy
a
Gençler için
Muhsin Hoca üzerine söyleşi Zihni Küçümen
- Genç kuşaklara Muhsin hocayı nasıl tanıtırsın? - Hem çok kolay, hem çok zor bir iş! - Neden? - Kolay: "Çağdaş Türk Tiyatrosu'nun kurucusu,
oyuncu ve yönetmeni" derim. Zor: Ona, çevrelerinde gördükleri herhangi bir oyuncu-yönetmen gözüyle bakmalarını nasıl önleyebilirim?
- O zaman? - Özellikle genç tiyatrocu kuşağına derim ki,
"Önce kitaplıklara gidin, 'Darülbedayi, Türk Tiyatrosu ve Devlet Tiyatrosu' dergilerinde hocanın başyazılarını okuyun." (Genellikle Perdeci, özellikle kendi imzasıyla)
- Başka? - Günümüzün Türk tiyatrosunu tam olarak değer
lendirebilmeleri için şu kitapları mutlaka okumaları gerektiğini söylerim:
Benden Sonra Tufan Olmasın - Muhsin Ertuğrul / İnsan ve Tiyatro Üzerine 'Gördüklerim' - Muhsin Ertuğrul / Görüşleriyle, Uygulamalarıyla M. Ertuğrul- Efdal Sevinçli / Sinemadan Tiyatroya Muhsin Ertuğrul - Efdal Sevinçli / Darülbedayiin Elli Yılı - Özdemir Nutku / R.N. Güntekin'in Tiyatro İle İlgili Makaleleri - Kemal Yavuz / M. Ertuğrul Semineri Bildirileri - Ege Üniversitesi / Elli Yılın Türk Tiyatrosu - Metin And / Bağışla Onları - Tarık Dursun K. / O Günden Bu Güne - Vasfi Rıza Zobu.
- Başka? - "Atatürk Kitaplığı'na teslim edilmiş olan, hoca
nın binlerce ciltlik kitaplığını inceleyin, neler okumuş olduğunu gözünüzle görün" derim.
- Başka? - "Ben okuyamam, inceleyemem" diyenlere, "Hiç
değilse, onun, doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen etkinlikleri izleyin" derim.
- Onu da yapmayanlara? - Şunu derim: "Evet, ondan önce de iyi-kötü bir
Türk Tiyatrosu vardı. Ama çağdaş anlamda ve her gece düzenli temsiller veren bir Türk Tiyatrosundan sözet-mek olanaksızdı. Oyuncu, yönetmen, YAZAR, özellikle de SEYİRCİ, ışıkçı, dekorcu, sahne terzisi, makinisti, butafor, aksesuarcı, hatta gişeci, kapıcı, yer gösterici, hademe gibi tiyatro personeli olarak aklınıza kim gelirse o buldu, o yetiştirdi" derim. "Yazarından seyircisine, Çocuk Tiyatrosundan, Hisar gibi yerlerde tiyatro yapmaya, Semt tiyatrolarından Kahve tiyatrolarına, Devlet Tiyatrosu'ndan İl Tiyatroları'na, Deneme Tiyatrosu'ndan Oda Tiyatrosu'na kadar bugün gördüğünüz, duyduğunuz her şey onun eseridir" derim. "Klasik, çağdaş, öncü, yerli, yabancı her yetkin oyunu ülkemizde ilk sergileten tiyatrocuydu" derim. "Devlet gibi, belediye gibi tiyatroya ödenek veren kurumların yetkililerinden eleştirmenlere kadar, tiyatronun ne olması, ne olmaması gerektiğini bir ömür boyu yılmadan, çekinmeden, yazılarıyla, kişiliğiyle, açtığı ve yaşattığı tiyatrolarla, sergilediği oyunlarla ÖĞRETEN gerçek bir" ÖĞRETMENdi" derim.
- Başka? - "Haset, kin, kibir, ayak oyunları nedir bilmeyen,
cehalete savaş açmış, tiyatro özgürlüğünü, koltuğu adına, ödün vermeden korumuş, onurlu, tüm yaşamını tiyatroya adamış, halis bir insandı" derim. "Hamlet'in babası için dediği gibi ADAMdı o!'; küçük hesapların, minicik dünyaların kör insanları onun büyüklüğünü hiç mi hiç anlayamadı, anlayamayacaktır da" derim. •
17
pecy
a
Türk insanının
Can KOLUKISA
Büyükbaba oyununda baş
rolde, İŞT 1949
1964-68 yıllan arasında tiyatro eğitimimi geliştirmek amacıyla Fransa'ya gittiğimde, ben de ilk iş olarak orada yeni kurulmakta olan "Kültür Evleri"ni inceledim. Çünkü bu kuruluşlar, Muhsin Ertuğrul hocamızın "Bölge Tiyatroları" tasarısına çok yakın, bizim politik nedenlerle kapattığımız "Halkevleri"nin gelişmiş örnekleriydi...
Aradan geçen bunca zaman sonra izliyorum, Fransa'da "Kültür Evleri", bizden çok sonra, 60'lı yıllarda kurulmuş olmalarına rağmen gelişti. Başta tiyatro olmak üzere tüm sanat dallarında, uluslararası platformda ses getiren ürünler vermeye başladı. Hem bulundukları çevrenin kültür yaşamına, hem ülkenin sanat ürünlerine zenginlikler katmaya başladı.
Bizde geriye baktığımızda ne görüyoruz? 30-40 yıllık koca bir boşluk! Tiyatronun alt yapısını oluşturan, seyircisini yetiştiren, 50'li yılların amatör tiyatroları, gençlik tiyatroları da yok artık... Oysa o yıllarda idealimiz olan "Bölge Tiyatroları" gerçekleşseydi, tiyatro ülke çapında yaygınlaşacak, bulunduğu her bölgede, tiyatro yapmak isteyen insanlara katılım imkanı sağlayacaktı..
Tabii ki amaç sadece profesyonel oyuncular yetiştirmek olmayacaktı. Ama böylece tiyatroyu bilen, seven, olgun bir tiyatro seyircisi de yetişecekti.
Evet, bunca yıl sonra, bundan dokuz ay önce Gaziantep Belediyesi tarafından, orada bir tiyatro kurumu oluşturmak üzere davet aldığımda, işte bu 50'li yılların idealine sahip bir tiyatro adamı olarak çok mutlu oldum. Ancak orada, sadece tiyatroya değil, sanat ve kültür hareketlerine aç bir potansiyel buldum.
Böylece bölgelerin, salt tiyatroyu değil, bunun yanında tüm sanat hareketlerini kapsayan kültür merkezlerine ihtiyacı olduğu gerçeğini gördüm. Sadece izlemek değil, tiyatro yapmak, resim yapmak, müzik, sinema sanatıyla tanışmak isteyen, katılımcı bir kitlenin varlığı söz konusu...
Ayrıca orijinal kültür ve sanat özellikleri olan bölgelerin, Türk sanatına evrensel boyutta zenginlik
ler katacağı inancındayım. Bu bağlamda bölge özelliklerine göre kültür merkezleri oluşturulup, yerel potansiyelleri gün ışığına çıkaracak imkanlar sağlanmalı. Bunun ancak, kültür evlerinin bünyelerinde oluşabileceğine inanıyorum. Kahramanmaraşlı aydın, genç bir işadamımız, "Güneydoğu Anadolu'da kültür ve sanat adına sürdürdüğümüz misyon 30 yıl önce başlatılmış olsaydı, bugün bu bölgede sevgi ve kardeşlik hakim olurdu" demişti. Gene bu yöre üniversitelerimizden birinin rektörü, "GAP Projesi yakında tamamlanıyor, su ve enerji üretimiyle birlikte bölgeye zenginlik yağacak. Biz elimizi çabuk tutmaz, tiyatro perdelerini bir an önce açmazsak, onların yerine barlar ve pavyonlar kapılarını açacak" dedi..
Evet çok zaman kaybedildi.. Türk kültür yaşamı bugün bu durumda olmamalıydı. Toplumun alnına, hiç hak etmediği halde sürülen "geri kalmışlık" damgası, gerçekçi ve yapıcı kültür ve sanat politikalarıyla silinmeli. 20 yıldır Türk insanının kültür yaşamını TV ekranlarına terkeden anlayış, değişmeli... •
Bölge Tiyatroları, Kültür Evleri
"Şehir Tiyatrosu, 27 Mayıs'tan sonra, İstanbul Belediyesi'nin başına geçen Şefik Erensü'nün çabasıyla biri Üsküdar'da diğeri Fatih'te olmak üzere iki yeni tiyatro bina-sına kavuşacaktı...Muhsin Bey Şefik Erensü'nün (ölümü) ardından Şubat 1961 tarihli Türk Tiyatrosu dergisinde yazdığı bir yazıda şunları diyordu: GÜLE GÜLE ............. Belediyenin başına geçeli henüz bir ay olmamıştı. Belediyenin kasası tamta-kırken Şefik Erensü, eldeki malzemeyle biri Fatih'te öteki o canım Üsküdar'da iki örnek tiyatro yapmaya karar verdi. Yalnız bu karar şimdiye kadar bizde verilen karar-lar gibi olmadı. Her şey bir yıldırım hızıyla yürüdü ve temelden dört ay sonra, işte bugün, seyircilerine kapıları açılıyor. Şefik Erensu kalbini çalışma masası başında zedeledi. Fakat İstanbul'da ve Üskü-dar'a iki tiyatro hediye etmekle bütün İstanbulluların kalbini kazandı. Ne mutlu böyle gelip, böyle yıldırım hızıyla eser verip, böyle gidenlere! Onun için kendisine, elli yıl tiyatro binasına hasret çeken bir İstanbullu sıfatıyla candan ve gönülden (Güle Güle) demek istedim. Çünkü ilk tiyatroya girdiğimiz gün-den beri kafamızda yaşattığımz gençlik hayalini o gerçekleştirdi. onun için bütün ti-yatro sanatçıları adına kendine ne kadar teşekkür etsek gene az!"
Mücap OFLUOĞLU Not: Bu yazı (başlığı hariç) Mücap Ofluoğlu'nun Bir Avuç Alkış adlı anı kitabın-dan alınmıştır. (Çağdaş Yayınları, sayfa 393)
18
Bütün Belediye Başkanlarının dikkatine sunulur...
Ü niversiteli gençler olarak 1950-60'lı yıllarda tiyatro yapaken, Muhsin Ertuğrul hocamızın "Bölge Tiyatroları" tasarısı, geleceğin ideali olarak düşlerimizi zenginleştiriyordu... Gele
cekte olgunlaşıp gerçek birer tiyatro adamı olduğumuzda, bu bölge tiyatrolarında görev alıp, tiyatronun yaygınlaşmasına, gelişmesine, tanınıp sevilmesine katkıda bulunacaktık.
kültür yaşamı TV ekranlarına terkedilmemeli...
pecy
a
Akranı gibi davranırdı... ilk tiyatro hevesi yıllarımızda, onbeş onaltı yaşlarında, İnönü Halkevi Temsil Koluna girince Muhsin Bey de bizim hayatımıza girdi. İlk duyduğumuz şey sa
natçı olarak otoritesi, bilgisi idi. Derlerdi ki, Dram Tiyatrosu'nda pardesüsü aşılırsa Komedi Tiyatro-su'nda kimse yüksek sesle konuşamaz. Diafonlar olduğu söylenirdi, konuşulan her şeyi kendi istediği her şeyi dinleyebilirmiş, böylelikle ondan gizli hiçbir şey yapılamazmış. Burada çok büyük abartılar var tabii.
1951 yılı geldi, Muhsin Ertuğrul çağırıyor dediler. Muhsin Ertuğrul'un huzuruna çıkmak akıl almaz bir şey. Evine gittiğimde, baygınlık geçirmek üzereydim. Geldi, "otur yavrucuğum" dedi. O insanın; o diktatör, çok sert, çok korkulan bir insanın çok müşfik bir sesle otur yavrucuğum demesi beni çok şaşırttı. "Şu tarihte provada ol" dedi, o kadar. Tiyatroda da beni çok şaşırttı. Bana olduğu gibi oradaki herkese, çok yakın, çok müşfik, çok kibar, çok beyfendi davranıyordu. Ve giderek fark ortaya çıktı, o bizim gıyaben tanıyıp da korktuğumuz insanın yerini müthiş yumuşak, anlayışlı, yardımcı, müşfik başka türlü bir insan aldı. Hatta bize yaşıt muamelesi yapıyordu. Bir gün ben prova saatinden evvel dalmış, pencereden dışarı bakıyordum. Bir ayak sesi duydum ama dönmedim. Ses Tiyatrosu görünüyordu karşıda, Küçük Sahnenin penceresinden. O sırada bir ses 'çok güzel kadın' değil mi, dedi. Döndüm bir baktım, Muhsin Bey. Müthiş utandım, üstelik benim elimde sigara vardı. Düşünsenize, sizi üniformasız bir diktatör, elinizde sigarayla bir kadına bakarken yakalıyor. Korkunç bir şey. Oysa o, müthiş bir samimiyetle, akranınız gibi, fikrini söyledi, çok uygarca. Çok demokrat bir adam olduğunu kanıtlayan ona benzer çok şey yaşadım.
İnce, gönlü zengin davranışları "Dünkü Çocuk" adlı oyunu oynuyoruz. Oyu
nun başında hizmetçi rolünü üstlenen arkadaşımız çıkıyor hemen arkasından da ben giriyorum. O sırada da Muhsin Bey salonda olur. Prova başladığında gö-' rürüz onu, daha önce değil. Perde açılıyor yine bir gün ve ben yokum. Sıra bana gelince ve ben girmeyince, arkadaşlar dehşete düşüyorlar. Muhsin Bey'den hiç ses yok. Evvela orada olmadığını zannediyorlar, epey sonra sahne müdürünü çağırıyor ve şunu söylüyor: "Galip, bankanın doktoru Rauf Bey'e git, onu alıp Sadri'nin evine gidin. Ya çok hasta ya da öldü" diyor. Bu unutamadığım, büyük lütufkâr söz benim için. Gerçekten de çok hastaydım. Annem de akıl edip bilgi verememiş.
Bir başka anım da; Ben oyunda bir İtalyan gangsteri oynuyorum. Yazarı benim rolümden bahsederken markalarını vererek bottan, şapkadan söz ediyor. Ben kendi kendime neler yapabilirim diye düşünüyorum. Tünelde meşhur bir şapkacı vardı, ona gittim, ben bu şapkayı tanımıyorum, bana bundan yapın özel olarak, ya da benzetin dedim. Pabuççuya gittim, ona da anlattım. Genel prova yapılacak, Muhsin Bey çağırıyor dediler, titreye titreye gittim. "Al bu paketi sana getirdim" dedi, tekste geçen marka bot, kravat ve şapka. Herhalde bu oyun için onları,
Sadri Alışık
seyahatlerinden birinde tedarik etti. Piyes bitince ne yapacağımı da bilemiyorum ama hiç aklıma iade etmek gelmemişti, çocuklar geri vermelisin deyince, gittim ama yanımda götürmedim. Ben kimlere teslim edeyim diye soruyorum, "Deli misin, onlar senin" dedi.
Yerli Oyun Tutkusu Hamlet'i oynamaya başladık. Rahmetli Nur Sa
buncu oynuyor, kadın Hamlet'i. Genel prova yapıyoruz. Birinci perde bitti, Muhsin Bey çağırıyor dediler. Gittim. "Dikkat ettim, sen hiçbir şey yapmıyorsun, dümdüz iki elini sarkıttın, hiç jestsiz diyalog söylüyorsun, beden?" dedi.
"Efendim, ben filmini gördüm sadece Ham-let'in, bir de Talat Artemel'den seyrettim", dedim. "Ben, Shakespeare'i derinlemesine tanımam, başka hiçbir eserini okumadım. Yorum yapacak gibi bir bilgi birikimim yok. Bu durumdayken bir jest yapmak çok komik geliyor bana", dedim. "Siz bana kahveci çırağı rolü verin, 'Şekerli biiir..' diye bir bağıra-yım, bakın o zaman...." "Yani telif mi oynayalım diyorsun?" dedi. "Evet", dedim. Bu konuşmadan belli bir süre sonra, Küçük Sahne yerli piyeslere kapılarını açıyor diye ilan etti.
Sadri ALIŞIK
Aşık olduğum kendisiyle yarışan insan...
Kendimi nihayet, kavga gürültü Konservatuar'a attığım 1943-44 yılı. On beş yaşındayım. Yepyeni bir yaşam. İnanılmaz bir heyecan. Tiyatronun devleri, ölümsüzleriyle tanışmaya başlamam. Sha-kespeare'ler, Molier'ler, Çehov'lar, Strinberg'ler, O'Neil'ler, Ibsen'ler.. Sonra, Türk Tiyatrosu'nun ustaları... Destanlaşmış çabaları... Ve Muhsin Ertuğrul öyküleri... Baş döndüren, yürek kabartan.. Ve müthiş bir şey oluyor, tam mezun olacağıma yakın Muhsin Ertuğrul, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun başına getiriliyor. Ne kadar şanslıydım yarabbi! Ve 1948'de Shakespeare'in Onikinci Gece'sini sahnelemek üzere Renato Mordo'yu getirtiyor ve bana da Olivia rolünü veriyor.
Devlet Tiyatroları'na Hocayla başladım, onbir yıl sonra gene Hocayla ayrıldım. Sonra İstanbul. İstanbul'da birlikte çalışmalarımız..
Tiyatro enerjisinin, tiyatro tutkusunun ne olduğunu onda gördüm, tanıdım. Hayran oldum. Kendi kendisiyle yarışmanın ne demek olduğunu onda gördüm, hayran kaldım. Hep merak eden, hep araştıran, bu yüzden de hiç ihtiyarlamayan genci onda tanıdım, aşık oldum.
Bana yaşattığı o güzelim heyecan ve aşk için ona hep minnet duyacağım.
Yıldız KENTER
Otoriter ama, anlayışlı, müşfik insan
o
19
pecy
a
Tiyatroya emeği geçenler
M. Ertuğrul'un asistanı, 59 yıllık aktör
Necdet Mahfi Ayral
Güzin ÇORAĞAN
Necdet
Mahfi Ayral
ecdet Bey, biz zaman zaman, tiyatroya uzun yıllar emeği geçmiş tiyatrocularla görüşüyoruz. Siz de tiyatroya çok emek veren birisiniz. Tiyatroya nasıl başladı
nız? Muhsin Bey'le çok çalıştınız mı?
Tiyatroya başladığım zaman benden daha evvel tiyatroya girmiş 4-5 arkadaşım vardı. Biz bu arkadaşlarla birlikte 20-25 genç idik, operet talebesi namı altında. İşe girdikten 6 ay sonra, Muhsin beni çağırıyor. Neticede Muhsin beni kendine asistan alıyor ve Muhsin'e 15 sene sinemada rejisör asistanlığı yaptım. Çalıştığımız senaryolar hâlâ bende duruyor. Tiyatroya girdiğimin ikinci senesinin başında beni sahne direktörü yaptı Muhsin. 18 sene sahne müdürlüğü yaptım, aktörlükle beraber, ilk başrolü bana 1934'te oynattı, Yarasa O p e r e t i n d e . Fransız Tiyatrosu (Ses Tiyatrosu) dediğimiz yerde, o tiyatroyu biz açtık o senede ve 8 sene oynadık orada.
O zaman filmlerin hepsini sesli alıyoruz. Oynayanların hepsi tiyatro aktörü, konuşma sanatını biliyor. Muhsin bana bırakırdı işi; senaryoları, çekim kitaplarını, defterlerini ben hazırlardım. Birkaç piyesten, birkaç romandan senaryo yaptığım eserler var. O zaman bana Muhsin'in sağ kolu derlerdi.
Bazı sahneleri bana bırakırdı, ben çekerdim. Çok ince adamdı: "Necdet, şunu şöyle yapalım, şunu şöyle yapmayalım, sen öyle yazmışsın senaryoyu ama gel şurasını değiştirelim" gibilerinden. İşte çok ciddiydik. Kimse ağzına içki koyarak gelemezdi, kimse sigara içemezdi. Askeri disiplini vardı M u h sin'in. Öyle olmasaydı sinema, tiyatro yürümezdi.
Başında Sami Şekeroğlu'nun olduğu Barbaros Bulvarı'nda bir sinema akademisi var, o bey bundan birkaç sene önce, Muhsin'e ait 8 bölümlük bir film yaptı, beni çağırmadı, oysa Muhsin'i sinema çalışmalarında benden iyi tanıyan kimse yoktur.
Muhsin Bey nasıl biriydi?
Muhsin bütün gençleri himaye ederdi. Bana bir ayakkabısını vermiştir, Kamil'e bir paltosunu, Müfit'e bir ayakkabısını vermiştir... Biz çok sıkışırdık, Muhsin'den ödünç para isterdik, 10 lira o zaman. Verir ve almazdı geri.
Eski birkaç aktör vardı. Tek para alsınlar diye tiyatroya alır, onları figüran olarak kullanırdı. Bunlar yaşlı, eski tiyatro aktörleri idi. Gündelikle çalıştırır ve onlara para verirdi.
Muhsin'in insanlık tarafı çok güçlüydü. Bir gün Muhsin tuttu Zihni Küçümen'i dramaturg yaptı, halbuki o günler bize göre, Hamit Akınlı daha elverişli biriydi. O da Zihni kadar Fransızca biliyor. Girdim odasına bir gün, "Niçin Zihni Küçümen'i dramaturg yaptınız da Hamit'i yapmadınız?" dedim. "Doğru haklısın, Necdet, söyleyeyim" dedi. "Zihni Küçümen evli, üç çocuğu var, para kazansın diye yaptım. Hamit ise bekar" dedi. "Özür dilerim, efendim" dedim, çıktım.
Ben oyunculuğunu beğenirdim, bazıları beğenmez. Vasfi Rıza Zobu da, "Muhsin bize nazaran çok bambaşka bir janr rol oynardı" diyor. Muhsin Almanya'da ve Rusya'da rejisörlük yaptı. Oralarda bulunduğu için, oraların tiyatro havasını biliyor. Zaten Darülbedayii Avrupai şekline sokan odur.
Kral Lear'de Soytarı rolünü üç kişiye verdi, sonra bana oynattı. O rolü oynamak için, 2 hafta havada perende atmayı öğrendim, sahneye, havada perende atarak girerdim. İlk akşam gittim odasına, "nasıl oluyor" dedim. "Hadi, hadi sen onlardan iyisin" dedi. Fazla bir şey söylemezdi, aktör bir rol oynar da methedilirse, şımarırmış. Hiçbirimize, yanlış söylemiş dahi olsak, provada cümlenin tonunu, doğrusunu vermezdi. Sadece "Çalış evladım" derdi.
Sahneden bazı anılarınızı dinleyelim.
. Ben arkadaşlarım arasında, sahnede dilimin sürçmesiyle tanınırım. 1936, İzmir'de turnedeyiz. Ben kadın rolündeyim, oyunda, kadınlar benim erkek olduğumu anlarlar ve alay ederler. Neyyire "Hanımefendi, saçlarınız ne kadar güzel der." Ben de güya tuluat yaptım o akşam: "Permanganat yaptırdım" dedim. Perma yerine permanganat demişim. Neyyire kendini tutamadı, sahnede gülmeye başladı. Bir keresinde ben sahnedeyim, diyeceğim ki "Bunlar çok fena işler, ne yapmalı bilemiyorum". Şöyle demişim: "Bunları ne yapmalı bilmiyorum, pek fena işler." Muhsin de kuliste seyrediyormuş. İlk çıkan aktöre demiş ki: "Necdet nece konuşuyor, anlayamadım."
Bir oyunda, aktör hastalanınca, bana büyük bir rol verdiler. Dört perdelik oyunu bir günde ezberledim. Allahtan suflörlerimiz var o zaman. Birinci perdede Sami ile oynuyoruz. Benim konuşmam bitti ve çıkıp gitmem lazımmış. Sami bana yavaşçacık, "Pilini pırtını topla" dedi. Ben de o heyecanla Sami'ye, rolden unuttuğum bir cümle diye, yüksek sesle "Pilini pırtını topla" diye bağırdım. Artık ondan sonra kimse doğru dürüst oynayamadı o akşam.
Nerelisiniz Necdet Bey?
Ben sekiz kuşak İstanbulluyum. Ahfadım I I I . Sultan Ahmet'ten gelir, halen I I I . Ahmet'ten gelme 50-55 ahfadız. I I I . Ahmet'in kızı Zeynep Hanım Sultan, Girit fatihi Gazi Hüseyin Paşa'nın oğlu olan Sa-rımustafa Paşa'yla evlenir. Annem bu evliliğin 7. kuşak torunu, ben 8. kuşak oluyorum. Bunu şimdiye kadar hiçbir yerde söylemedim, tiyatrodakiler de bilmez. Galatasaray'da okudum, 36 yıl Şehir Tiyatro-su'nda çalıştım, 59 yıllık aktörüm ve 84 yaşındayım. Biliyorsunuz kızım Jeyan Mahfi de tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı. Torunum da Galatasaray'da okudu. O sıra tiyatroyla uğraştı ama sonra Belçika'ya gidip bilgisayar tahsili yaptı. •
N
pecy
a
Nejat Uygur Tiyatrosunda politik gülmece
ürk Tiyatrosu'na 43 yıldır emek veren Nejat Uygur, Kocamustafapaşa'daki Tiyatrosunda, 20 Mart'ta, yeni bir oyuna başlıyor: Aman Başkan Duymasın. Kendisinden
oyuna ilişkin bilgi alırken genel tiyatro anlayışını da dile getiriyor.
Oyunumuzun ismi Aman Başkan Duymasın (Salla Başını Al Maaşını). Bir komedi, komedinin içinde de hisseden kıssa var tabii. Ama ben hiçbir zaman, seyirciye bir öğretmen edasıyla bir şeyler öğretmek için oynamam. "Tiyatro bir okuldur" diyorlar, ben buna katılmıyorum, çünkü hiçbir seyirci eşine, "gel seni bir tiyatroya götüreyim de ders alalım" demez. Onun için ben hiçbir zaman herhangi bir fikri, düşünceyi, üstüne basa basa seyirciye vermiyorum. Ben bir eseri oynuyorum, seyirci oradan aldığını alıyor. Bu oynayacağım oyunda dünya kuruldu-ğundan beri varolan bir şey var: Ben hayatı bir politika olarak kabul ediyorum. Aşk bir politika, karı-kocanın ev hayatı politika, çocuklarınki politika. Bir aldatma sanatı oluyor politika, çünkü reklam yapıyorsunuz, hanginiz daha iyi kabul ettirirseniz o seçiliyor, vaat sanatı bir de, aşkta da vaad ediliyor, baba da çocuğuna bir şey vaad ediyor ama bakıyorsunuz o vaadini yerine getirmiyor. Dünyanın kuruluşunda politika var, bu oyunda da bu espri var.
Siz de rol alıyorsunuz değil mi Nejat Bey?
Evet, buradaki rolüm, Encümen Azası. Ne yapsa vatandaşları güldüremiyor. Ben de, yıllarca uğraşmış da politikada da muvaffak olamamış ne kadar, kabiliyetli kabiliyetsiz eski politikacı varsa hepsini topluyorum ve bir sirk yapıyorum. Bu sirk,
Boynuz kulağı geçer
Genç Uygurlar Tiyatrosu kuruldu
Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu'nda 8 Şubattan bu yana yeni bir tiyatro daha perde açıyor: Genç Uygurlar.
Genç Uygurlar, ilk olarak Nejat Uygur yönetiminde Nejla Uygur, Süheyl Uygur, Behzat Uygur'un da rol aldıkları, Boynuz Kulağı Geçer isimli komediyi oynuyorlar. Müziklerini Ahmet Uygur'un, dekorunu Kemal Uygur'un yaptığı oyun Perşembe ve Cuma günleri 21:00'de, Cumartesi günleri 16:00 ve 21:00'de Pazar günleri ise 16:00'da sergileniyor.
Nejat Uygur: Bizimki gazete tiyatrosu vatandaşları güldürmek için ve oyun da bu minval üzerinde devam ediyor.
Tuluat yapıyor musunuz? Tabii, yine her zamanki gibi, bugün gazetede
okuduğum haberi, akşam sahnede söyleyeceğim, söyleyebilirim. O değişmez bir şey, bizimki gazete tiyatrosu. Çok seyircim bana öyle diyor, "Nejat Uygur'un Tiyatrosu, gazete tiyatrosu" diyor. "Yeni bir haber vardı gazetede, Nejat Uygur onu süslemiş, getirdi yerinde söyledi, çok da güldük" diyor. O yine devam edecek. Bu oyunda kadromuzda iki tane misafir oyuncu var. Biri Halit Akçatepe, biri de yıllarca tiyatro-sinema yapmış çok sevdiğimiz bir kardeşimiz, Lale Oraloğlu. Uzun yıllar tiyatro yapmayan ama hep tiyatronun içinde olan Lale Oraloğlu'nun yeniden sahneye çıkması bizim için ayrı bir mutluluk. Bizim yine Uygur Spor devamlı kadroda biliyorsunuz, Nejla, Nejat, Süer, Behzat, Süha, Kemal, Ahmet Uygur bunların hepsinin görevleri var.
İlave etmek istediğiniz bir şey var mı ?
Evet, Tiyatro Tiyatro Dergisi için söylemek istediklerim var. Dergi belirli tiyatroların çıkardığı bir dergi gibi, ben öyle görüyorum, seyirciden alıyorum ama bunu. Benden, Nejat Uygur Tiyatrosu'ndan niye bahsedilmiyor deniyor, ben hiçbir zaman böyle düşünmem, ama seyircinin söylemesi bu; Geçen gün bir avukat arkadaş sordu, örneğin, "Ben bunu üç sayıdır, dört sayıdır alıyorum, hep bazı tiyatrolar var, bunlar ön plandalar, bunun sebebi ne Nejat Bey?" diye. "Dergi sahibinin zevkine kalmış bir şey bu. O belki böyle bir politik tiyatro, yahut da bir mesaj tiyatrosu şeklinde hissedebilir, ondandır" dedim. Çünkü benim de nazarı dikkatimi çekmişti, sizin patronunuza da telefonda söylemiştim hatta, bir hanım var, ona söylemiştim. Bu şimdi diğer tiyatrolarda dağıtıldığı için, bir propaganda işlevi var, tiyatrolara çok büyük bir yardım bu tabii. Derginin seyirciye, herkesin malı olduğuna inandırması lazım kendini. Mesela diyorlar ki, geçen hafta şöyle bir yazı vardı, şu tiyatro için, bu sayıda yine resimler o tiyatrodan, haberler o tiyatrodan, efendim başyazı, köşeler yine onların oyunlarından. Ben kendimi yakın hissettiğim için söylüyorum bunu, basacağınızı da hiç sanmıyorum ama, bir ikaz olarak söylüyorum.
Nejat Uygur'a düşüncelerini büyük bir açık kalplilikle dile getirdiği için ayrıca teşekkür ediyoruz. •
Özcan ŞENER
Nejat Uygur
Aman Başkan Duymasın
T
Yazan : Ahmet Yekta Yöneten : Nejat Uygur Müzik : Ahmet Uygur Dekor : Kemal Uygur Kostüm : Rana Uygur Oynayanlar : Nejat Uygur, Nejla Uygur,
Bahri Beyat, Lale Oraloğlu, Halit Akçatepe, Adnan Yurtoğlu, Süheyl Uygur, Behzat Uygur, Pınar Özekit, Ebru Yıldız, Gülay Tekay
Salon : Çevre Tiyatrosu
pecy
a
Büyük kentte kimlik arayışı
Özlem ÖĞÜT A
Yönetmen Metin Balay
nkara Sanat Tiyatrosu, 27 Şubat'ta Yılmaz Güney'in SALPA adlı romanından oyunlaştırılan, yeni bir oyuna başladı. Y".' Güney'in 1970 başlarında cezaevinde
iken yazdığı bu roman, kırsal kesimden büyük kente düşmüş bir insanın kendi kimliğini arayış serüvenini anlatır. Romanı oyunlaştıran ve sahneye koyan aynı kişi: Metin Balay. Akademik tiyatro çalışmaları arasına profesyonel sahnede konuk yönetmenliği de sıkıştırmış olan Metin Balayla, son provalar arasında, AST salonunda görüştük.
Sayın Balay, Yılmaz Güney'in bu eseri, bilindiği gibi bir roman. Cezaevinde tanışmış olduğu Mehmet Salpa adlı bu mahkumun gerçek yaşamını anlatan bu romanda ilginizi çeken ne oldu ki, romanı oyunlaştırdınız?
Romanda dile getirilen pek çok konu ve tema içinde esas olarak ilgimi çeken nokta Mehmet Salpa'nın kimlik arayışı oldu. İkibinli yıllara doğru yaklaşırken dünyada ve ülkemizde, tanımlar ve konumların, dünyada ve ülkemizde, alışageldiğimiz anlam ve değerlerini yitirmeye başladığını görüyo
ruz. Artık ne sosyalizm eski sosyalizm, ne de kapitalizm eski kapitalizm.
Dediğimiz gibi Salpa, kimlik arasıyı içinde olan bir tipti. Bunu biraz daha açıklar mısınız?
Reel politikadaki büyük dönüşümlere rağmen, diyalektik materyalizmin hâlâ eski ağırlığını koruduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Mehmet Salpa'nın "Bir kiraz çiçeği kadar gerçek" olma çabası, yani yaşamın atar damarını yakalama uğraşı, hem bireysel hem de global düzeyde, eskiden çok daha fazla ya
şanan bir problematik. Uluslar, politik • görüşler, bloklar, bireyler, kısacası her şey ve herkes, kendine bir tanım, bir kimlik arıyor. İşte Salpa'nın "Kimsin sen burnu boklu oğlum?" sorusu böyle bir dünyada herkesin yaşadığı bir soru oluyor.
Pekiyi, Salpa aradığını buluyor mu?
Salpa bu soruya yaşamını yeniden gözden geçirerek yanıt arıyor. Onun yaşamı ise, sadece ülkemizdeki değil, pek çok ülkedeki pek çok insanın yaşamının bir simgesi olarak karşımıza çıkıyor: KORKULARIMIZ? Yaşamımızı korkularımız örüyor, bireysel, toplumsal, siyasal korkularımız... Oysa korkuların içinde bir tanım ve kimlik bulabilmek olanaksız. Tümüyle yerli malzemeyle oluşturulan bu evrensel öz, oyunun temelini oluşturuyor. Romanın, korkularla örülen yaşamda birey olabilme sorunsalına verdiği çözüm, oyunun da çözümü: "Toplum çözülüyor, usul usul, derinden derine... Susun ve sessizliği dinleyin! Sessizlik de bir sestir aslında. Çünkü hareket varsa, ses de vardır!"
Romanı hem oyunlaştırdınız, hem de yönetmenliğini yapıyorsunuz. Yönetmen olarak sahnede nasıl bir tiyatro biçemi yaratmaya çalıştınız?
Üslupta en çok üzerinde durduğum nokta , upik bir epos olan Mehmet Salpa'nın yaşam öyküsüne dramatik bir nitelik kazandırmak oldu. Bu dramatiği de reel sahne zamanını, geçmiş zaman-ki bu Salpa'nın geçmiş zamanı- ve seyircinin şimdiki zamanı ile çarpıştırarak elde etmeye çabaladım. Buradan da, yüksek ritmli ve yeni bir tiyatro tadı doğdu ki, bu tadı Yılmaz Güney ustamızın anısına layık bir tiyatro için ön koşul olarak gördüm. •
Metin Balay Oyunun yönetmeni Metin Balay 1974'te
amatör olarak tiyatroya başladı. A.B.D.'de Wesle-yan Üniversitesi'nde, Ya/e Üniversitesi Drama School'da seminerlere katıldı. AST'ta kursiyer olarak çalıştı. AST'ta daha sonra 804. İşçi oyunu ile profesyonel oldu. AST'ın birçok oyununda Rutkay Aziz'in yönetmen yardımcılığını yaptı. 1978'de ODTÜ Elektrik Fakültesini bırakarak, DTCF Tiyatro Bölümüne girdi. AST Gençlik Tiyatrosunda, 1979'da Nâzımın Kafatası oyununu yönetti. 1982'de DTCF'yi bitirdi ve bu yıl Gozort adlı çocuk oyunu ile TOBAV ödülünü kazandı. B. Brecht'in Oyun Yapılarında Yabancılaştırma Etmeni adlı çalışması ile yüksek lisansını tamamladı. 1987'de İtalya'ya bursla gitti, burada Dario Fo ve Franca Rame ile çalıştı. Devlet Tiyatrolarında iki yıl çalıştıktan sonra, I989'da, Anadolu Üni. Devlet Konservatuarı Öğretim Görevlisi oldu. Burada çeşitli oyunlar sahneledi. Halen Dario Fo üzerine yaptığı çalışma ile doktorasını tamamlamakta...
AST'da Yılmaz Güney'den bir oyun: SALPA Eser : Yılmaz Güney Oyunlaştıran: Metin Balay Yöneten : Metin Balay Dekor : Serter Çetiner Müzik : Cem İdiz Oynayanlar : Altan Erkekli, Erol Demiröz,
Ali Erkazan, Levent Ülgen, Nurhan Özenen, Nilbanu Engindeniz, Mehmet Çepiç
Salon : AST Salonu
Salpa
22
pecy
a
İstanbul İktisat Sahnesi
1988 yılı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi için ayrı bir önem taşıyordu. Fakültemiz 1980 sonrası ilk kez tiyatro çalışmalarıyla karşılaşıyordu.
O günün üç-dört kişisi bugün dönüp arkalarına baktıklarında, kuşkusuz İktisat Sahnesi'nin 4. yılında etkinliklerini sürdürdüğünü görüp seviniyorlar. Öyle ya, üniversite tiyatroları mezun olan kadrolarından dolayı yeni kişilerle devam etmek zorunda. Bu nedenledir ki üniversite tiyatroları başı çeken kişinin ayrılmasıyla bocalama geçiriyorlar. İ. Ü. İktisat Fakültesi Tiyatro Kulübü kurulma yıllarında bu gerçeği gören bir kulüp oldu. 'Bu bocalamaya düşmemek için de yıl sonunda ayrılmayı düşünen her üyesine yüklendiği görevin devamını sağlayacak bir kişi yetiştirme misyonunu yükledi. Haliyle karşımıza çıkan en organize görev yönetmen'lik. Reji Asistanlığı, Yönetmen Yardımcılığı ve Yönetmenlik olarak sıraladığımız kademeler, kulübümüzün yönetmenlik arayışına devingen ve kalıcı bir çözüm getirmiştir. Müzik, efekt,dekor, kostüm, ışık, makyaj, aksesuar v.b. uğraşı alanlarında ise zevkle çalışacak arkadaşlar her zaman çıkmakta.
İdari işler ise hep sorunları aşmak zorunda. Elbette bu sorunlar yalnız bize özgü değil. Ama iş çözüme gelince biz diyoruz ki maddi sıkıntılar, prova alanı bulu-namayışı, arşiv oluşturamama, gerekli desteği görememe gibi sorunlardan kaynaklanan yakınmalar bu problemi büyütmekten öteye gidemez. Hepsinin üstesinden gelebilmek olası. Tiyatro isteğimiz, bunları aşmamızda bize doğru yolu gösteriyor.
Üç yıldır 27 Mart'ta kulüp içi yapılan kutlamalarla Fakülte çapında sıcak bir sanatsal ortam yaratmayı amaçlıyoruz.
Bu yıl da Dünya Tiyatro Günü'nü, kısa oyunlar ve vereceğimiz kokteyl ile geçireceğiz.
"George Büchner-Leonce ile Lena", "Melih Cevdet Anday-Ölümsüzler", "Vladimir Mayakovski-Trajedi" ile geçen üç yılın ardından, biraz da gülelim dedik ve kendi hazırladığımız müzikli komedi Karınca Kararınca' yı sahneledik.
Üniversitede yaşarken karşılaştığımız olayları ve ilişkileri mizahi bir dille anlatan bu oyunu Sedat Yılmaz, Ahmet Dalkılıçlar, Derya Yılmaz, Tayfun Sümer, Nuri Ersan ve Murat Şayian kaleme aldı. Dönemin bu birinci oyununu Sedat Yılmaz yönetti. Yönetmen Yardımcılığını ise Celal Erdem Evirgen, Derya Yılmaz, Ahmet Dalkılıçlar ve Murat Şayian yaptı. Özgün müziklerin Ahmet Dalkılıçlar, Talip Altun ve Tayfun Sümer'e ait olduğu oyunda dekor ve kostümleri Aysun Çevik ve Meltem Öztan hazırladı.
Bu sezon Karınca Kararınca ile birlikte iki yeni oyun daha hazırlamaya başladık:
Yönetmenliğini Tayfun Sümer'in, yönetmen yardımcılığını Ahmet Dalkılıçlar'ın yaptığı Bertolt Brecht'in Anlaşmanın Önemi ve yönetmenliğini Celal Erdem Evirgen'in yaptığı Edward Albee'nin Hayvanat Bahçesi Hikayesi adlı oyunların provaları devam etmektedir. Bu oyunları Mart-Nisan-Mayıs aylarında çeşitli sahne ve şenliklerde izleyebilirsiniz. •
23
pecy
a
Ekonomik simge KARYOLA
Betül BATURALP T
iyatro mevsimine turne ile başlamak durumunda kalan Nokta Tiyatrosu, Müjdat Gezen Sanat Merkezinde, Ferhan Şen-soy'un yazıp yönettiği HAYROLA KAR
YOLA ile, İstanbul da perde açtı.
Abdullah Şahin'le yaptığımız söyleşide oyundan çok sorunlar, sıkıntılar ön plandaydı.
Bize kısaca oyundan, oyunun vermek istediği mesajdan söz eder misiniz, Abdullah Bey.
Oyun bir karyolanın hikayesi. Tabii karyola bir simge. Anlatılmak istenen, ülkemiz insanlarının, ekonomik koşullardan ötürü ne gibi formasyon aldıkları, ne şekilde etkilendikleri, diyebiliriz. Bir başka deyişle, ekonomik baskının Türkiye'deki evli ve evlenmek üzere olan çiftler üzerindeki sonucu.
Mevsim başından bu yana turne yaptınız. Bunun tek nedeni salonsuzluk muydu?
Elbette. Salon en büyük sorun. Kabul etmemiz gereken bir şey var ki, salon olmadan tiyatro olmaz. Bizim yaptığımız Don Kişot'luk. Bu işe, sevdiğimiz için girdik, mesleğimiz bu, tüm koşullara rağmen tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Bu işin gerçekten mücadelesini veriyoruz. Sağolsun Müjdat Gezen, bu sene salonsuz olduğumuzu görerek, elbette belli bir ücret karşılığında, bize salonunu açtı. Ancak sadece 110 kişi alan, çok küçük bir yer burası, biliyorsunuz.
Salonun küçük olması, maddi kazancın az olması dışında ne tür dezavantajlar getiriyor?
Öncelikle oyun, bir tiyatro oyunu, her şey bir tiyatro sahnesi için yazılmış. Burada oynarken, oyunculuklar küçülüyor, mizansenler kesiliyor, her şey yüzde elli yok oluyor. Bundan büyük bir dezavantaj da olamaz zaten.
Seneye de bu şekilde mi devam edeceksiniz yoksa bir çözüm bulabildiniz mi?
Seneye, burada devam etmemiz mümkün değil. Şu ana kadar da bir çözüm bulamadık ama, bir kampanya açmaya karar verdim. On yıllığına bir bodrum kiralayıp tiyatro salonu yapalım istiyoruz. Bu konuda bazı gi-
Hayrola Karyola
rişimlerim var.
Biz bundan üç yıl önce, Bahariye'de, Akyıl-dız Tiyatro Salonu'nda bir yıl oynamıştık ve çok randımanlıydı, hep dolu oynuyorduk. Oyunumuz iyiydi ama çok da iyi bir tiyatro salonuydu. Bu salonu bir bodrumdan bu hale getirmişlerdi. Oradan da esinlendim sanırım ve şuna inanıyorum, sütun-suz bir bodrumu elimizden geleni yaparak ve yardımlarla, çok güzel bir tiyatro salonu haline getirebiliriz. Kısacası sloganımız bu "Bodrumunu bize ver, tiyatro salonu yapal ım."•
TÜRKBANK Çocuk Tiyatrosu
Türkiye'nin en eski çocuk tiyatrolarından biri olan TÜRKBANK Çocuk Tiyatrosu, 31 yıldır hiç ara vermeksizin her Cumartesi-Pazar ücretsiz temsillerle çocuk dünyasına perdelerini açıyor. Kurulduğu yıldan bu yana maddi bir karşılık beklemeksizin oyunlarına devam eden Türkbank Çocuk Tiyatro-su'nun bugüne dek sürekli bir salon problemi olmuş. Topluluğun 20 yıldır yönetmenliğini yapan Üstün Asutay'dan aldığımız bilgiye göre; son yıllarda bu problemi salonu olan ilkokullarda oynayarak çözmüşler. Üstün Asutay, bir oyunu iki yıl oynadıklarını ifade ederken, İstanbul'u Anadolu Yakası ve Rumeli Yakası olarak ikiye ayırdıklarını, her iki yakadaki salonu uygun okullarda da birer sene oynadıklarını belirtti. Yine de salon sıkıntısı olan Türkbank Çocuk Tiyatrosu, Mart ayı içinde Acıbadem İkbaliye İlkokulu'nda, Ülker A. Köksal'ın yazdığı, Üstün Asutay'ın yönettiği Dağ Denize Kavuştu adlı çocuk oyununu oynayacak.
Açıklama Şubat/92 sayımızda KONTRABAS adlı oyun
için yapılan söyleşide yönetmen Metin Belgin'in, "oyunun daha önce oynandığına ilişkin hiçbir bilgi yok elimizde" dediği yazılı idi. Halen Mimar Sinan Üni.'de master yapmakta olan tiyatro sanatçısı Adnan TÖNEL gönderdiği mektupta, kendisinin bu oyunu J989'da, Alman K. M., Ortaköy K. M. ve BİL-SAK'ta birçok kez oynadığını bildiriyor. Bunlara ait gazete kupürleri ve belgeler de göndermiş. Açıklamaları için Sn. Adnan Tönel'e teşekkür ederiz.
Nokta Tiyatrosu gösterilerine başladı
Yazan : Ferhan Şensoy Yöneten : Ferhan Şensoy Müzik : Ferhan Şensoy Dekor : Ferhan Şensoy Kostüm : Ferhan Şensoy Oynayanlar : Abdullah Şahin, İlter Akçebe
Settar Tanrıöğen, Ercümeht Bölakoğlu; İnci Tüzemen
Müzisyenler : Neslihan Çiçek, Onur Kurtar, Settar Tanrıöğen
Salon : Müjdat Gezen S. M. Salonu
pecy
a
Çıplakları Giydirmek
stanbul Devlet Tiyatroları Taksim Sahnesinde 17 Mart tarihinde Pirandello'nun Çıplakları Giydirmek adlı oyunu başlıyor.
1867-1936 yılları arasında yaşamış ünlü İtalyan oyun yazarı, şair, öykücü, romancı ve denemeci Pirandello, bu eserini 1923 yılında yazmış ve 1968'de, İstanbul Şehir Tiyatrolarında kısa bir süre oynanmış. Ülkemizde, Size Öyle Geliyorsa Öyledir; İnsan, Hayvan ve Erdem; Altı Kişi Yazarını Arıyor gibi oyunları da oynanan Pirandello'nun bu eserini Semih Sergen sahneliyor.
Pirandello'ya ilişkin bize neler söyleyeceksiniz Semih Bey?
Çıplakları Giydirmek benim çok eskiden beri vurgun olduğum bir oyun, Pirandello özelliğini taşıyan bir oyun. Tabii Pirandello kendi yazdığı bir oyuna elbette kendi felsefesini getirecektir, tiyatro anlayışını koyacaktır ama bazı oyunlarda daha geri plandadır. Pirandello gerçeği arayan bir yazardır ve O'nun felsefesine göre gerçek değişkendir. Gerçeği tanımlamak mümkün değildir. Bütün eserlerinde, bilhassa oyunlarında gerçeği tartışmıştır. Ve hatta, "ben var mıyım" noktasına kadar gelmiştir. Şüphecilik ekolünün kurucularından biridir. Çıplakları Giydirmek, 1923 yılında yazılmış bir oyun ve eskiyen hiçbir tarafı yok.
Söyleşimize oyunun yönetmen yardımcılarından Esen Özman da katılıyor.
Pirandello, birçok oyununda ve Çıplakları Giydirmekte oyun içinde oyun biçemini farklı ele alıyor. Bu biçemde yazılmış birçok oyun vardır ama gerçeğin çeşitli yönlerinden bakmak açısından
Pirandello gerçeği tartışıyor
bu oyunda başka bir ilginç nokta yakalanmış oluyor.
Biraz oyundan söz eder misiniz Semih Bey?
Şimdi Pirandello diyor ki: Olaylar vardır, bir de olayların sanata aktarılışı vardır. Bizim oyunumuzda da bu var.
Ersilya, İtalyanların İzmir Konsolosu'nun 4-5 yaşlarındaki kızı için İtalya'dan getirtilmiş bir dadı. Konsolosun eşi hastalıklı bir kadın. Her ikisi de Ersilya ile büyük bir dostluk içinde, çocuk da annesinden fazla dadısını seviyor.
Oyun dramatik olaylarla geliştikçe, izleyicinin aklına "Bu olay gerçekten böyle miydi?" sorusu takılıyor. Karakterler, şimdi kara dediğine, biraz sonra ak diyebiliyor çünkü. Gerçek hangisidir meselesini, Pirandello, bütün Pirandelloculuğuyla koyuyor ortaya.
Oyunculukla yönetmenliği birarada götürmek isteğinde olduğunu ifade eden Esen Özman, bu oyunda bir de rol üstlenmiş; Emma. Bize oyunun zorluklarından bahseder misiniz Esen Hanım?
Pirandello'yu oynamanın en büyük zorluğu, karakterlerin değişken yapısı. Örneğin bu oyundaki Ersilya herkese karşı farklı bir kişilik çiziyor. Başka kişiler de yine yan kişilere göre sürekli oyun içinde değişiyor. Bu da oyunculuğu çok zorluyor.
Kendisini bir tiyatro hastası olarak niteleyen, ellinin üstünde oyun yönetmiş, 49 yıllık tiyatrocu Semih Sergen, rejiye ilişkin sorularımızı ise şöyle yanıtladı:
Oyun çok güçlü bir oyun, ama Pirandello üslubuyla oynamak lazım, zor ancak hakkını vermek istiyoruz oyunun. Biz kişileri Pirandello'ya doğru uygulayıp, derinlemesine götürmeye çalışıyoruz. Bir klasik yapı içerisine, bir mekana soktuk ama, tartışmada, olayın yürümesinde ve kişilerin takdiminde Pirandello'yu getirmek istedik. Bir tokat gibi patlayan çelişkiler var, oyunu da çelişkiler koruyor zaten. Oldukça tartışmalı bir oyun çıkıyor ortaya. •
Nalân ÖZÜBEK
Semih Sergen
Yazan : Luigi Pirandello Çeviren : Dr. Feridun Timur Yöneten : Semih Sergen Dekor : Nurettin Özkönü Kostüm : Hale Eren Işık : Ayhan Güldağları Oynayanlar : Nesrin Kazankaya, Gülgün Ok,
Esen Özman, Atilla Olgaç, Mahir Günşiray, Nihat İleri, Cengiz Daner
Salon : Taksim Sahnesi
Kişilikler karışıyor, çelişkiler yaşanıyor ve...
İ pe
cya
KADINLARIN İSYANI
Kadınlar Hayır Derse
Uğur ÖZKAN
Oyuncular, yabancı düş
manlığı üzerine, Avusturya
Televizyonu ORF ile
konuşuyorlar.
iyana'da üç yıldır çalışmalarını sürdüren Tü Tiyatrosu, 20 Şubatla perdelerini tekrar açtı. Topluluk Avusturyalı yazar Heinz R. Unger'in Aristopha-
nes'ten uyarladığı Kadınlar Hayır Derse adlı oyununu sahneliyor. Aşağıda oyun ve topluluk üzerine, topluluğun kurucusu ve genel sanat yönetmeni Aret Güzel Aleksanyan ile Viyana temsilcimizin yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.
Aret Bey, önce sizinle başlayalım söyleşimize. Biraz kendinizi tanıtır mısınız?
1954 İstanbul doğumlu olup, Avusturya Lisesini bitirdikten sonra, 1974 yılında Viyana'ya geldim. 1978'de Max Reinhardt'ta reji bölümünü bitirdim. Daha sonra çeşitli tiyatrolarda oyuncu ve reji asistanı olarak çalıştım. Viyana'da ilk Türkçe tiyatro deneyimim, Cahit Atay'ın "Pusuda" adlı oyununun yönetimi oldu. Halen Gençlik Merkezi'nde çalışmaktayım.
Tü Tiyatrosu ve Viyana'da Türkçe tiyatro hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Üç yıl önce küçük bir grupla başladık. Şu an ki kadromuz yaklaşık 30 kişiden oluşuyor. Viyana'da Türkçe tiyatro yapma gereksinimini düşünme ve uygulama olayını ilk kez Tü Tiyatrosu gerçekleştirmiştir.
Türkçe tiyatro oynama gereksinimi 1960'lı
yıllardan bu yana Avusturya'da oluşan Türk azınlığın kendi kültürünü, sanatını ve lisanını koruma ihtiyacından doğdu. Uzun yıllardan beri videoları ve okey taşlarıyla kendi dünyalarını yaratmış olan bu topluma, başka iletişim yollarının da varolduğunu göstermek istedik; bu topluluk yaklaşık 40.000 kişiden oluşuyor.
Yabancı bir ülkede Türkçe tiyatro yapmanın zorluklan nelerdir, herhangi bir kurumdan yardım alıyor musunuz?
Yaşadıklarımız, Türkiye'deki tiyatroların yaşadıkları zorlukların aynısı. Genelde yurtdışında çalışan işçilerimizde bir tiyatro kültürü eksikliği söz konusu. Fakat buna karşılık, bizim kolaylığımız; yabancı bir ülkede kendi dilini korumak isteyen bir topluluğa hitap etmemiz. Finans konusunda tiyatromuz, Avusturya Kültür Bakanlığı ve Viyana Belediyesi tarafından desteklenmektedir.
Bu yıl oynadığınız oyunu Türkçeye siz çevirdiniz ve yönetiyorsunuz. Kendi çevirdiğiniz bir oyunu yönetmenin kolaylığı oldu mu?
Bir oyunu çevirmek ve yönetmek, aslında çevirirken sahnelemek ve sahnelemeyi düşünerek çevirmek kolaylığını taşıyor. Ayrıca bu konuda benim yazarı yakınen tanımam da büyük bir avan
taj oluşturuyor.
Bu oyun Kadınlar Savaşı (Lysisrata) adıyla Türkiye'de sahnelendi, şu an sizin sahnelediğiniz biçimiyle olan farklılıklar nelerdir?
Her şeyden önce müzikal olması. Heinz R. Unger'in Aristop-hanes'ten uyarlarken güncelliği yakalaması. Buna ilaveten Türkçeye çeviride bu güncelliği koruması.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz Tü Tiyatrosu olarak, Türk tiyatro çevresiyle daha yakın bir ilişki içinde olmak isterdik. Örneğin bir tiyatro grubunun Viyana'da misafir edilmesi veya bizim Türkiye'ye yapacağımız bir ziyaret. •
(Tü Tiyatrosu, Fillgradegas-se 16,WIEN 1060
Yazan : Aristophanes Uyarlayan : Heinz R. Unger Çeviren : Aret Güzel Aleksanyan Yönetmen : Aret Güzel Aleksanyan Yön. Yrd. : Ebru Akçatepe, Uğur Özkan Dek. Giy. : Aret Güzel Aleksanyan Müzik : Schmetterlinge Koreografi : Dalibor Vesely Müz. Yön. : Metin Meto Oynayanlar : Dr. Mihran Azaryan, Gamze
Terzioğlu, Aslı Kışlal, Esen Taşçı, Lila Gürmen, Haktan Pak, Merih Şahiner, Haldun Çabuk, Kenan Özdemir
Antik Çağ'dan bugüne
Viyana'da Türk Tiyatrosu: TÜ Tiyatrosu
v pe
cya
stanbul Bulvar Tiyatrosu, Yıldız Sineması'nda, t. Galip Arcan'ın Süt Kardeşlerini Bizim Evde Şenlik Var adı ile sahneliyor. Oyuna ilişkin Erdinç Dinçer'le görüştük.
Çok eski bir oyundur bu, tiyatrocuların kurtarıısı olan bir oyundur. Ne zaman zor durumda kalınla, bu oyun oynanır. Çatısı çok kuvvetli olan tiyatro-;uları kurtaran bir oyun çünkü.
Ben profesyonel olarak, 1959'da ilk Bulvar Ti-yatrosu'nda başladım. Fındıkzade'de, rahmetli Vahi Öz'ün tiyatrosuydu. Zaman geçti, bir tiyatro kurma imkanı yok, tiyatroda her zaman oynamak da zor. Tiyatroda insan senelerce oynuyor, tanımıyor yani beyaz cama çıkmadan kimse tanımıyor. Eskiler çok az çırak yetiştirdi, yeniler, hiç yetiştirmiyor. Ses Ti-yatrosu'nda çalıştığımız zaman her taraf salkımsaçak bulvar tiyatrosuydu. Kadıköy'de 7-8 tiyatro birden barınırdı. O zaman da maddi sıkıntılar vardı. Tiyatro seyircisi mi azaldı, yoksa tiyatroların oyunları mı be-
ğenilmiyor, bunu da bilmiyorum. Ben biraz eskiye dönmek istedim, eski vodvillere. Onun için, "Alo Orası Tımarhane mi?" ile başladık. Sonra da işte bu, Bizim Evde Şenlik Var, asıl adı Süt Kardeşleri. Çok da beğeniliyor oyunumuz. 35 senedir oynanır bu
smene, lanetlenmiş ve soylu bir ailenin son temsilcisi. Söylencelerin ve oyunların bilinmeyen yönlerini anlatıyor. Yasak aşkını ve aşkın acısını. Sanki her şey özlediği bir pişmanlık...
Yirminci yüzyıl Yunan şiirinin büyük ustalarından Yannis Ritsos'un İsmene isimli şiiri, 26 Şubat'tan bu yana Taxim Night Park Disco'da sahneleniyor. 1991 yılı sonlarında kurulmuş yepyeni bir topluluktan, YÂDA Tiyatrosu'ndan izliyoruz oyunu. Grubun genç oyuncuları Şule Ateş ve Zişan Uğurlu yazımızın başındaki kısacık açıklamaya ilave olarak neden bir şiir sorumuzu şöyle yanıtladılar:
Sahnelenmek üzere seçilmiş bir metin yerine, yönetene, oynayana ve izleyene sonsuz imgelem özgürlüğü tanıyan şiiri seçtik. İzleyicinin, yerini aldığı andan itibaren yarattığımız resme şahit olmasını istiyoruz. Vücutlarımız sahne üzerinde bir fırça darbesi, sesimiz kendi başına bir renk olsun istedik.
Mekanların da ruhları olduğunu düşünüp, çağın müziğine, gürültüsüne, tüketimine uygun anla hâlâ "dışı" ve "içi" eski, Taxim Disco'yu kendimize mekan tuttuk.
Oyunun yönetmeni Hüseyin Katırcıoğlu'yla ise genel tiyatro anlayışı üzerine söyleştik.
Yıldız Sineması'nda şenlik var oyun ve kimse de niye yine oynanıyor dememiştir. Biz ismini değiştirdik ama tekst İ. Galip Arcan'ın yazdığının aynı, hiç değiştirmedik. Biliyorsunuz filmi de çevrildi.
Ben bu oyunu Anadolu'da oynayacaktım, ama yaz dönemiydi, arkadan seçimler geldi oynayamadık. İstanbul'da oynamaya başladık, çeşitli semtlerde oynadık, her yerde beğenildi, ilgi gördü. Zaten eski sevilen oyunlar yeniden hep ilgiyle izleniyor. Bu oyunla Ankara ve İzmir'e turne de yapacağız. Bunun arkasından Cibali Karakolunu düşünüyorum.
Oyunun konusunu nasıl özetleyebilirsiniz?
Bizim Evde Şenlik Var (Süt Kardeşleri)
Birbiriyle hiç görüşmemiş olan erkek ve kadın iki süt kardeşin buluşma serüveni sırasında kadın-erkek ilişkilerine dayalı karışıklıkları anlatan bir vodvil, Bizim Evde Şenlik Var. Bu karmakarışık olay yumağı içinden güldürüsü bol, ilgi çekici bir oyun çıkıyor. •
Yazan : İ. Galip Arcan Yöneten :Erdinç Dinçer Oynayanlar :Erdinç Dinçer,
Erten Üçgözen, Sevtap Türkay, Gökhan Meriç, Sema Toksöz, Cengiz Özyurt, Sadık Türken,
Salon : Yıldız Sineması Bahariye
Bence tiyatro büyüklerin oynadığı oyundur. Oyuncular oyun oynar, seyirciyle o oyun vasıtasıyla iletişim kurar, seyirciler de bu oyuna katılır. Çocuklar dünya hakkında bilgi edinmek, öğrenmek için oynarlar, tiyatroda da bu aynı şeydir. Oyun oynarız ve dünya görüşlerimiz bu oyun çerçevesinde gelişir, değişir, soruşturulur. Benim için tiyatro budur. Aynı zamanda, bence, tiyatroyu sinema ve televizyondan ayıran olay, seyirciyle oyuncu arasındaki iletişimdir. İtalyan sahnenin de bu iletişimi kestiği kanısındayım. Bu yüzden bir İtalyan sahnede artık bir oyun sahneleyeceğimi zannetmiyorum. Ben, örneğin, seyirciyle oyuncuların kalkıp beraber hareket etmelerini, mekan değiştirmelerini seviyorum. Öyle şeyler istiyorum. Burada da elimizden geldiğince bunu yaptık. .
Peki neden İsmene?
İsmene, Şule'nin önerişiydi, biz de çalışmak için başladık. İlk baktığımda, doğrusu, bunu nasıl sahneleyebileceğim! bilmiyordum. Anladığımdan bile emin değildim. Ama çalıştıkça muhteşem bir şiir olduğu ortaya çıktı. Daha doğrusu İsmene çok iyi bir yazın. Boşa hiçbir şey yazılmamış, Çalıştıkça, şiirsellikten çıkmaya başladı, kendi kendine karakterler çıkmaya, bir yaşam çıkmaya başladı. Böyle olunca da tabii sahnelemeye karar verdik.
Yasemin DİLBER
İstanbul Bulvar Tiyatrosu Kadıköy'de
Kenan UÇAR
Yeni bir topluluk: Yada Tiyatro
Ritsos'un şiirinden çıkan oyun:İSMENE
İ pecy
a
pecy
a
Matmazel Julie oyunundan
eni bir topluluk kuruldu. Adı "Oyuncular". Üç kişiler ve gençler. Şubat ayı içinde ilk oyunları "Matmazel Julie"yi sergilemeye başladılar. Aslında Tiyatro...Tiyatro... ilke olarak oyunun yö-
letmeniyle söyleşir ama yeni bir topluluğun ku-rulmuş olması nedeniyle bu defa bu üç oyuncuyla konuştuk ve bize, özel tiyatroların yaşamlarını zorlukla sürdürebildiği, seyircinin gitgide azaldığı, devlet yardımlarının yetersiz olduğu bir dö-nemde neden bu tür bir girişimde bulunduklarını miattılar ve oyun hakkında bilgilendirdiler bizi.
Gökhan İçöz diyor ki:
"Böyle bir topluluğu kurmamızın nedeni ser-best teşebbüsün çekiciliği. Özel tiyatro, herkes ta-rafından olması istenilen, beğenilen ama riskli bir ey. Ancak risk eşittir kâr ve zevktir. Başka tiyat-rolarda da çalışmak zevkli, ben Gülriz Sururi ile birlikte çalışıyorum ve büyük bir zevk alıyorum, ama insanın kendi prodüksiyonunu yapması, ken-disinin oynaması, kendi tiyatrosunun olması bam-başka bir zevk. Sonuçta, insan kendisi varoluyor ve kendisini tatmin ediyor. Sorunlar yok mu? El-bette var, maddi-manevi bir sürü sorun var. Bu arada salonunu bizimle paylaştığı için Yıldız Ken-ter'e "mille merci"(binlerce teşekkür). Son yıllarda seyirci de çok azaldı. Belli bir kesim geliyordu, imdi bara, diskoya gidiyorlar. Bizim en büyük orunumuz o, karşımızda kayıtsız bir seyirci var. Tabii, bu tiyatroculardan da kaynaklanıyor. Her-kes işin ucuzuna kaçma, bolbol güldürme sevdada. Ama bu da bitecektir, bitmek zorunda; zaten bu umut olmazsa hiçbir şey yapılamaz. Biz de bu umutla başladık bu işe. Biz de hep dram ya-bacak değiliz, komedi de yapacağız ama bir sevi-yemiz olacak.
İnsanın kendi tiyatrosu, kendi evinde otur-ması gibi. Herkesin evi var ama kimisi kirada otu-rur, kimisi kendi evinde ama kendi evinde oturan
Umutla başlayan OYUNCULAR ve Matmazel Julie daha bir keyifle oturur.
Ya tiyatro batarsa?..
Batarsa bir daha kurarız. Biraz nefes alıp bir daha kurarız. Batmazsa da böyle devam ederiz.
Sonra Çimen Turunçoğlu düşüncelerini söyledi:
"Yeni kurulan bir Tiyatro olmak herkesin tahmin ettiği gibi bugünkü ortamda inanılmaz derecede büyük zorluklar getiren büyük bir rüya. Bu işe katılan herkes hiçbir mali beklentisi olmadan çalıştı ve bir şeyler ortaya çıksın diye uğraştı. Zorluklara rağmen zevkli bir çalışma yaptık.
Ben oyunda Christine'i oynuyorum, reji asistanlığını da ben yaptım. Daha önceden yönetmenimizle çalışmayı çok istiyorduk. Çünkü bizim tiyatro anlayışımıza yakın, güzel şeyler gördük daha önceki eserlerinde. Cadılar Macbeth'ini seyrettikten sonra ismi yazıldı kafamıza, o yüzden bu proje ortaya çıktığında onunla çalışmayı çok istedim. Zaten bu çalışma sürecinde de ondan çok şey öğrendik.
Selma Köksal ise oyun hakkında şöyle dedi:
August Strinberg, modern tiyatronun babası. Matmazel Julie, Strinberg'in birçok oyunundan biri. Bu oyunu 1800'lerin sonunda yazmış. Konusuna gelince özetle şöyle: Bir yaz dönümü gecesinde, köşkün sahibi Kont bir akraba ziyaretine gider, evin küçük hanımı olan Matmazel Julie ya-maklarıyla birlikte kalır. Julie hafif şizofrenik, çapraşık karakterli bir genç kızdır. Fırsatçı biri olan evin uşağı Jean, Julie'ye kur yapmaya başlar. Oyunun üçüncü kişisi Christine, evin hizmetçisi, Allah korkusuyla yaşayan, yüksek idealleri olmayan biridir. Olaylar bu üç kişi arasında, tek mekanda, bir yaz dönümü gecesinde gelişir. Strinberg, o devrin en modern fikirlerini içinde barındıran, onları yoğuran bir yazar; fırtınalı bir yaşam görmüş, ruh sağlığı yerinde olmayan bir insan. Matmazel Julie çok şiirsel, saf bir dille yazılmış ancak günümüz koşullarına uymayan bazı bölümleri olan bir oyun. Ama yönetmenimizin yorumuyla bugüne adapte edildi. •
Zeynep ÜSKÜL
29
Yeni bir tiyatro topluluğu
Y
Matmazel Julie Yazan : August Strindberg Çeviren : Aziz Çalışlar Yöneten : Müge Gürman Yön. Yrd. : Çimen Turunçoğlu Kostüm : Mitra Reyhanı Dekor : Ayhan Doğan Oynayanlar : Gökhan İçöz, Selma
Koksal, Çimen Turunçoğlu
Salon :Kenter Tiyatrosu
pecy
a
Sanatçının Ölümü,
H. Zafer ŞAHİN Y
ılmaz Onay'ı tiyatro-muzdaki yönetmenliği, oyun yazarlığı, yöneticiliği ve çevi-
rileriyle tanıyoruz. Onay'ın, Sanatçının Ölümü - Arafta Kalanlar - Karagöz'ün Muamması adlı oyunları Boyut Yayınları tarafından bir arada yayınlandı. Bu kitap, Boyut Yayınlarının üçüncü oyun kitabı. Diğer iki kitap, Vasıf Öngören'in ve Turgut Özak-man'ın oyunlarını içermekteydi.
Yazar üç oyununda da, düşsel içeriğe ve çevre düzenine sahip konuları, gerçekçi bir anlatım içinde ele almış, değerlendirmiştir. Ayrıca oyunlarda, yazarın farklı farklı noktalardan hareketle, çağımızın ve toplumumuzun sorunlarına ortak bir paydada bakışını görebiliriz. Bu oyunlardaki ortak payda, yazarın tarihsel olanla bugünü, toplumcu bir anlayışla değerlendirerek bize sunması...
Kitaptaki ilk oyun Sanatçının Ölümü... Sanat çevresinde bir kişinin yer edinme çabasına mizahtan trajediye uzanan çizgide yaşamının son kesitine bakışın anlatımı oyunun kurgusunu oluşturmakta. Sanat çevresine yaşamını son-ladığını bildiren bir haber göndererek kendine yer açma çabasındaki Adam, onu övücü yazıların, haberlerin yayınlan
masının ardından cenaze töreninin olacağı gün tedirginlik duymaya başlar... Oyunun buraya kadarki ve bundan sonraki gelişiminde, sanat çevresinin aile, tanınma ve tanıtma, değer verme, dostluk-arkadaşlık ilişkileri tek tek ele alınarak sorgulanır. Oyun, ölümünün çoğu kez bir çözüm olduğuna inanan ve böylesi bir çözüme hep olumlu yaklaşmış toplumumuzun bir parçası olarak sanat çevremize önemle ele alınması gereken bir eleştiri getiriyor.
İkinci oyun Arafta Kalanlar ise, kitaplı dinlerin insanın kökeni ve cennetten kovuluşu "rivayeti"nden yola çıkarak, bugünün sorunlarını değerlendirme amacını taşımakta. Ancak, oyun ilerledikçe bunun insanlık tarihini de içine alan bir değerlendirme olduğunu görürüz. Dinsel inancın ve düşüncenin, yüzyıllarca toplumsal yaşamı oluşturmasında ve belirlemesinde-ki işlevi tarihsel ve güncel olarak ele alınmakta. Adem ile Havva, dinsel kitapların doğaüstü yaratıkları, bugünkü dünyamızın ekonomik ve siyasal gelişimine koşut oyunda birer karakter olarak karşımıza çıkmakta.
Geleneksel tiyatromuzun Gölge Oyunu karakterlerinin anlatım biçeminden yararlanılarak yazılan Karagöz'ün
Muamması, bir yanıyla Karagöz'ün tarihsel kaynağına ve gelişimine bakmakta, diğer yanıyla da çağımız sorunları Karagöz oyunundaki tiplerin sağladığı anlatım olanakları içinde değerlendirilmekte. Oyunda sömürünün günümüzdeki konumundan, tarihsel gelişimine bir bakışı bulmak da mümkün. Ancak bu yapılırken tarihsel olanın içine sıkışılıp kalınmamış. Tarihsel olanın özünü zedelemeden, ona daha bir anlaşılırlık ve çağdaşlık kazandırılmış.
Yılmaz Onayın bu oyunları yurdışında değişik topluluklarca sahnelendi. Sanatçının Ölümü, TOBAV'ın düzenlediği oyun yarışmasında Üçüncülük Ödülü alırken, Almanca'ya da çevrildi. Oyunlarının belki de en önemli yanı, Onay'ın tiyatrodaki çok yönlü çalışma biçimiyle ilgili. Oyunlarının başlangıcındaki açıklamalar, onun yazar-yönetmen yanını ortaya çıkarmakta. Örneğin Sanatçının Ölümü'nün girişindeki açıklamada "boş sahne". Daha doğrusu, çevre düzeni de tümüyle sahneye koyucuya bırakılmıştır. Metindeki parantez içleri ve reji açıklamaları, yalnızca bir öneridir, kesinlikle bağlayıcı değildir. Arafta Kalan-lar'da "... metindeki reji ve çevre düzeni açıklamalarına veya cennetçe'lere, yalnızca düşünülebilecek çözümlerden biri olarak bakılmalıdır" denilirken, Onay yazar-yönetmen yanını da ortaya koyuyor.
Kitapta oyunlardan önce, yazarın ayrıntılı özgeçmişini ve Ataol Behramoğlu'nun Yılmaz Onay için yazdığı "Geri Kalmış Muammalar Ülkesinde Oyun Yazarlığı" adlı yazıyı da görmek mümkün.
Toplu Oyunları-1 Yılmaz Onay Boyut Yayınevi İstanbul, 1992 200 sf. 20.000.- TL.
Yılmaz Onay'dan üç oyun
Arafta Kalanlar, Karagöz'ün Muamması
pecy
a
pecy
a
pecy
a