Upload
trannhan
View
243
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
PERİODONTAL HASTALIKLAR İLE ERKEN YAŞLARDA
GÖRÜLEN ATEROSKLEROZA BAĞLI KORONER
HASTALIKLAR ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Şükran KARAGÖZ
PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Hamit BOSTANCI
2011 - ANKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
PERİODONTAL HASTALIKLAR İLE ERKEN YAŞLARDA
GÖRÜLEN ATEROSKLEROZA BAĞLI KORONER
HASTALIKLAR ARASINDAKİ İLİŞKİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Şükran KARAGÖZ
PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI
DOKTORA TEZİ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Hamit BOSTANCI
Bu tez, Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından
07B3334001 proje numarası ile desteklenmiştir.
2011 - ANKARA
ii
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Periodontoloji Doktora Programı
çerçevesinde yürütülmüĢ olan bu çalıĢma, aĢağıdaki jüri tarafından
Doktora Tezi olarak kabul edilmiĢtir.
Tez Savunma Tarihi: 28/03/2011
Prof. Dr. Hamit BOSTANCI
Ankara Üniversitesi
Jüri BaĢkanı
Prof. Dr. Murat AKKAYA Prof. Dr. Elif ÜNSAL
Ankara Üniversitesi Ankara Üniversitesi
Raportör Üye
Prof. Dr. Rüçhan AKAR Prof. Dr. Mehmet YALIM
Ankara Üniversitesi Gazi Üniversitesi
Üye Üye
iii
İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay ĠĠ
Ġçindekiler ĠĠĠ
Önsöz VĠ
Simgeler ve Kısaltmalar VĠĠ
ġekiller XĠĠ
Çizelgeler XĠV
1. GİRİŞ 1
1.1. Fokal Enfeksiyon Hipotezinin Tarihçesi 1
1.2. Bir Biyofilm Enfeksiyonu Olarak Periodontal Hastalık 2
1.3. Periodontal Hastalık ve Durumların Sınıflaması 6
1.3.1. Gingival Hastalıklar 7
1.3.1.1. Plak ile ĠliĢkili Gingivitis 8
1.3.1.2. Periodontitis 9
1.3.1.2.1. Kronik Periodontitis 12
1.3.1.2.2. Agresif Periodontitis 13
1.3.1.2.2.1. Lokalize Agresif Periodontitis 15
1.3.1.2.2.2. Generalize Agresif Periodontitis 15
1.3.1.2.3. Sistemik Hastalıkların Bir Bulgusu Olan Periodontitis 15
1.3.1.2.4. Kronik ve Agresif Periodontitisin KarĢılaĢtırmalı Biyolojisi 16
1.4. Ateroskleroz 21
1.4.1. Aterosklerozun Fizyopatolojisi 26
1.4.1.1. Ateroskleroz Teorileri 28
1.4.2. Ateroskleroza Biyokimyasal YaklaĢım ve Kan Yağları 31
iv
1.4.3. Hipertansiyon ve Ateroskleroz 32
1.4.4. Diyabet ve Ateroskleroz 34
1.4.5. YaĢam Biçimi ve Ateroskleroz 36
1.5. Koroner Arter Hastalığı 37
1.5.1. Koroner Arter Hastalığının Patofizyolojisi 41
1.5.2. Koroner Arter Hastalığı Ġçin Tedavi Stratejileri 41
1.5.3. Koroner Arter Hastalığı Ġçin Müdahale Prosedürünün Seçimi 42
1.5.4. Koroner Arter Hastalığında Cerrahi Endikasyonlar 44
1.6. Periodontal Biyofilm Enfeksiyonu ve Kronik Sistemik Enflamasyon 47
1.7. Periodontal Hastalık ve Mortalite 51
1.8. Periodontal Enfeksiyon ve Kardiyovasküler Hastalık 52
1.8.1. Periodontal Enfeksiyon ve Ateroskleroz 53
1.8.2. Periodontal Enfeksiyon ve Koroner Arter Hastalığı (MĠ) 56
1.9. Periodontal Enfeksiyon ve Diabetes Mellitus 61
1.10. Amaç ve Kapsam 67
2. GEREÇ VE YÖNTEM 69
2.1. AraĢtırmanın Türü 69
2.2. Hasta Tanımı ve Sayısı 69
2.2.1. AraĢtırmaya Dahil Olma Ölçütleri 69
2.2.2. AraĢtırmadan Çıkartılma Ölçütleri 70
2.2.3. AraĢtırmaya Son Verme Ölçütleri 70
2.3. Birlikte Uygulanan Diğer Tedavi Türleri 70
2.4. Yapılan Klinik ve Laboratuvar Testler 71
2.4.1. Ġntraoral Klinik Ölçümler 71
2.4.1.1. Plak Ġndeksi 72
v
2.4.1.2. Gingival Ġndeks 73
2.4.1.3. Sondalama Cep Derinliği 73
2.4.1.4. Sondalamada Kanama 74
2.4.1.5. Süpurasyon 74
2.4.1.6. Klinik Ataçman Kaybı 74
2.4.1.7. DiĢeti Çekilmesi 75
2.4.1.8. Mobilite 75
2.4.1.9. Furkasyon Problemi 75
2.4.1.10. Total Dental Ġndeks 76
2.4.2. Dental Radyografik Değerlendirme 77
2.4.3. Laboratuvar Testleri 78
2.5. Anamnez Formu 79
2.6. Koroner Değerlendirme 83
2.7. Alınan Güvenlik Önlemleri 83
2.8. Veri Analiz Yöntemleri 84
3. BULGULAR 85
4. TARTIŞMA 114
5. SONUÇ VE ÖNERİLER 154
ÖZET 160
SUMMARY 162
KAYNAKLAR 164
EKLER 180
EK-1 BilgilendirilmiĢ Gönüllü Olur Formu 180
ÖZGEÇMİŞ 181
vi
ÖNSÖZ
ÇalıĢmamızda, enflamatuvar bir durum olan periodontal hastalığın erken yaĢlarda
ortaya çıkıĢı ile erken yaĢlarda koroner arter hastalığı (KAH) geliĢimi arasında olası
bir iliĢkinin varlığının değerlendirilmesi amacıyla, 50 yaĢ ve altı bireylerden oluĢan
KAH grubu ile sağlıklı kontrol grubu arasında bazı periodontal ve sistemik
parametreler bakımından kıyaslama yapılmıĢtır; ve KAH grubunda daha erken ortaya
çıkan, daha Ģiddetli ve daha generalize periodontal yıkım varlığı tespit edilmiĢtir.
KAH grubuna ait bazı sistemik ve bazı periodontal parametreler iliĢkili bulunmuĢtur.
Doktora eğitimim sırasında engin bilgi ve görüĢlerini benimle paylaĢan, bu
çalıĢmanın fikir babası saygıdeğer hocam Prof.Dr. Hamit Bostancı‟ya teĢekkürü bir
borç bilirim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim
Dalı‟nın değerli üyeleri Prof.Dr. Rüçhan Akar ve Op.Dr. Serkan Durdu‟ya, ve tüm
asistan doktorlara Kalp Merkezi‟nin kapılarını bana açıp her türlü olanağı sundukları
için teĢekkür ederim. Doktora eğitimim boyunca bilgi ve tecrübelerini bize cömertçe
aktarmıĢ olan hocalarım Doç.Dr. Cem Gürgan, Doç.Dr. Gülden EreĢ, Prof.Dr. Murat
Akkaya, Prof.Dr. Nejat Arpak, Prof.Dr. YaĢar Aykaç, Prof.Dr. Elif Ünsal ve Prof.Dr.
Meral Günhan‟a Ģükranlarımı sunarım. Çok sevdiğim arkadaĢlarım Dr.Dt. A. Sibel
El, Uzm.Sos.Psk. Nevin Solak, Dr.Dt. BaĢak Boduroğlu, Uzm.Dr. Meral Akbıyık,
Dr.Dt. Nesrin Özgür, Dr.Dt. Ahu Bekit, Dr.Dt. Berna Çelik, Sn. Ali Sayan, Dr.Dt.
Elif D. BaĢer, Dt. Elvan Pala ve Dt. Deniz Bayramoğlu‟na manevi ve fiili
yardımlarını, anlayıĢ ve yakınlıklarını, aynı yollardan geçerken edindikleri
tecrübeleri, ve arkadaĢlıklarını benimle paylaĢtıkları için teĢekkür ediyorum.
Hayatım boyunca Ģartlar ne olursa olsun beni hep destekleyen ve güç veren, bu
günlere gelmemi sağlayan, karĢılıksız sevgilerini her zaman sunmuĢ olan ve
varlıklarıyla yaĢamıma anlam katan sevgili annem Habibe Karagöz ve abim Selçuk
Karagöz ile birlikte aynı sırada meslektaĢım olan, diĢ hekimi olma ve doktora yapma
kararı almamda ve bunu baĢarmamda en büyük etkiye sahip olan, anısı hep kalbimde
yaĢayacak olan babam cerrah stomatolog Hüseyin Karagöz‟e minnet duyuyorum ve
ailem oldukları için kendimi çok Ģanslı hissediyorum.
vii
SĠMGELER VE KISALTMALAR
A.a. : Aggregatibacter actinomycetemcomitans
ACC : Amerikan Kardiyoloji Koleji
(American Collage of Cardiology)
ACE : Anjiyotensin dönüĢtürücü enzim
AGE : Ġleri glikasyon son ürünü (advanced glycation end product)
AHA : Amerikan Kalp Derneği (American Heart Association)
AK : Klinik ataçman kaybı
AM : Akut marjin dalı
ANCOVA : Kovaryans analizi (Analysis of covariance)
AV : AV düğüm dalı (atriyoventriküler düğüm dalı)
B. forsythus : Bacteroides forsythus (yeni adıyla Tannerella forsythia)
BT : Bilgisayarlı tomografi (kompütarize tomografi, CT)
BUN : Kan üre azotu (blood urea nitrogen)
CASS : Koroner Arter Cerrahisi ÇalıĢması
(Coronary Artery Surgery Study)
CD : Sondalama cep derinliği
CDC : Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezleri
(Centers for Disease Control and Prevention)
CH : Kolesterol
C. pneumoniae : Chlamidia pneumoniae
CRP : C-reaktif protein
CX : Sirkumfleks arter (CFX, circumflex artery)
D Diyagonal dal
DÇ : DiĢeti çekilmesi
DH : Damar hastalığı
dL : Desilitre
viii
DM : Diabetes mellitus
DNA : Deoksiribo nükleik asit
EF : Ejeksiyon fraksiyonu
ETT : Egzersiz tolerans testi
ELAM : Endotelyal lökosit adezyon molekülü
FGF : Fibroblast büyüme faktörü
FP : Furkasyon problemi
g : Gram
GĠ : Gingival indeks
GM-CSF : Granülosit makrofaj koloni stimüle edici faktör
HbA1 : Glikolize hemoglobin
HDL : Yüksek dansiteli (/yoğunluklu) lipoprotein
(High Density Lipoprotein)
HGB : Hemoglobin
HIV : Ġnsan immün yetmezlik virüsü
(Human immunodeficiency virus)
HL : Hiperlipidemi
HLA : Ġnsan lökosit antijeni (Human Leukocyte Antigen)
hsCRP : Yüksek hassasiyette C-reaktif protein ölçümü
HT : Hipertansiyon
ICAM : Enflamatuvar hücre adezyon molekülü
IGT : BozulmuĢ karbonhidrat toleransı
(impaired glucose tolerence)
IFG : BozulmuĢ açlık Ģekeri (impaired fasting glucose)
IFN-γ : Ġnterferon gama
IL : Ġnterlökin
IRS : Ġnsülin reseptör substratı
iTreg : ĠndüklenmiĢ T regülatuvar hücre
KABG : Koroner arteriyel baypas greftleme
ix
(CABG, coronary artery bypass graft)
KAH : Koroner arter hastalığı (koroner kalp hastalığı)
L : Litre
LAD : Sol ön inen arter (left anterior descending artery)
LCA : Sol koroner arter (Left Main, left coronary artery, LM)
LDL : DüĢük yoğunluklu lipoprotein (Low Density Lipoprotein)
LM : Sol ana koroner arter (left main coronary artery, LMCA)
LPS : Lipopolisakkarit
M : Mobilite
maks : Maksimum
MCP : Monosit kemotaktik protein
M-CSF : Makrofaj koloni stimüle edici faktör
mg : Miligram
MĠ : Miyokard infarktüsü
min : Minimum
μL : Mikrolitre
mm : Milimetre
MMP : Matriksmetalloproteinaz
MØ+ : Hiperresponsiv (hiperenflamatuvar) monosit/makrofaj
NAS : Normatif YaĢlanma ÇalıĢması (Normative Aging Study)
NCEP : Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (National Cholesterol
Education Program)
NF-κB : Nükleer faktör-kappa B
NHANES : National Health and Nutrition Examination Survey (Ulusal
Sağlık ve Beslenme Ġnceleme Taraması)
NIH : Ulusal Sağlık Enstitüleri (National Institutes of Health)
NO : Nitrik oksid
Non-STEMĠ : Non – ST segment elevasyonlu miyokard infarktüsü
OM : Marjinal dal (Obtus marjin dalı)
x
OR : Odds-ratio, göreceli olasılıklar oranı, tahmini rölatif risk
ort. : Ortalama
örn. : Örneğin
p : Yanılma payı olasılığı (probability)
PAAP : Kolajen-benzeri platelet agregasyonuyla iliĢkili protein
PAH : Periferal arter hastalığı
PDA : Arka inen arter (Posterior descending artery)
PD-ECGF : Platelet türevli endotelyal hücre büyüme faktörü
PDGF : Platelet türevli büyüme faktörü
PGE2 : Prostaglandin E2
PGI2 : Prostasiklin
P. gingivalis : Porphyromonas gingivalis
pH : Bir solüsyonun asiditesini gösteren sembol.
PĠ : Plak indeksi
P. intermedia : Prevotella intermedia
PKG : Perkütan koroner giriĢim (PCI, percutaneous coronary
intervention)
PLT : Platelet sayısı
PMNL : Polimorfonükleer lökosit
RAGE : AGE reseptörü
RCA : Sağ koroner arter (Right coronary artery)
rDNA : Ribozomal deoksiribo nükleik asit
S : Süpurasyon
S+ : Süpurasyon var
sedim : Eritrosit sedimantasyon hızı (sedimantasyon)
SK : Sondalamada kanama
SK+ : Sondalamada kanama var
SLV : Sol ventrikül
sn : Saniye
xi
SP : Septal dal
S. sanguinis : Streptococcus sanguinis (eski adıyla Streptococcus sanguis)
STEMĠ : ST elevasyonlu miyokard infarktüsü
SVH : Serebrovasküler hastalık
TDĠ : Total dental indeks
T. forsythia : Tannerella forsythia
TG : Trigliserid
TGF : DönüĢtürücü büyüme faktörü
Th : T helper hücresi
TK : Total kolesterol
TNF-α : Tümör nekrozis faktörü-α
TTV : Torquetenovirüs (transfusion transmitted virus; transfüzyon
ile aktarılan virüs)
VADLS : Gazilerle Ġlgili ĠĢler - Longitudinal Dental ÇalıĢması
(The Veterans Affairs Dental Longitudinal Study)
VAS : Görsel analog skala (visual analogue scale)
VCAM : Vasküler hücre adezyon molekülü
VEGF : Vasküler endotelyal büyüme faktörü
VKĠ : Vücut kitle indeksi
VLDL : Çok düĢük yoğunluklu lipoprotein
(Very low density lipoprotein)
WBC : White blood cell count, akyuvar kan sayımı
WHO : Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization)
(+/-) : Var/yok; pozitif/negatif
xii
ŞEKİLLER
ġekil 1.1. Anterior projeksiyonda RCA, LAD ve CX 22
ġekil 1.2. Sağ anterior oblik projeksiyonda RCA, LAD ve CX 22
ġekil 1.3. Lateral projeksiyonda RCA, LAD ve CX 23
ġekil 1.4. Aksiyal BT görüntüsünde LAD ve CX 23
ġekil 1.5. LM, CX, OM, DB, LAD 24
ġekil 1.6. Ġntermediat dal 24
ġekil 1.7. Sağ ön oblik projeksiyonda LAD'ın BT görüntüsü 25
ġekil 1.8. LAD'ın septal ve diyagonal dalları 25
ġekil 1.9. Konus dalı 26
ġekil 1.10. AM dalı 26
ġekil 1.11. Kalp krizi oluĢumu 27
ġekil 1.12. Hasara yanıt hipotezi 29
ġekil 1.13. Lipid infiltrasyon hipotezi 29
ġekil 1.14. WHO'nun VKĠ sınıflaması 36
ġekil 1.15. Periodontal hastalığın sistemik yayılımı ve damarlar üzerine etkileri
ile ilgili model 49
ġekil 1.16. Ġskemik kalp hastalığına götüren akut ve kronik yollar 57
ġekil 1.17. Sağlıkta kan viskozitesini etkileyen faktörler 57
ġekil 1.18. Enfeksiyonun kan viskozitesi üzerine etkisi 58
ġekil 1.19. Periodontal enfeksiyonun ateroskleroz ve tromboembolik olaylar
üzerine etkisi 59
ġekil 1.20. Hiperresponsif monosit/makrofaj fenotipinin kardiyovasküler ve
periodontal etkileri 60
xiii
ġekil 1.21. Obezite, periodontal hastalık, Tip-2 diyabet, ve kardiyovasküler
hastalık 67
ġekil 3.1. Mevcut periodontal tanılar, geçmiĢ periodontal tanılar, periodontal
hastalık geçmiĢi niteliği ve total yıkım yaygınlığı durumu
bakımından KAH ve kontrol gruplarına ait grup içi % oranları 102
xiv
ÇİZELGELER
Çizelge 1.1. KABG cerrahisi için ACC/AHA kılavuzu: cerrahi endikasyonlar 46
Çizelge 1.2. Periodontal enfeksiyon tarafından etkilenmesi muhtemel organ
sistemleri ve durumlar 52
Çizelge 1.3. Diabetes mellitusun komplikasyonları 62
Çizelge 3.1. HL / dislipidemi ile iliĢkili bazı serum lipid parametrelerinin
KAH ve kontrol grupları için olan grup içi örneklem büyüklükleri
(N), ortalama değerleri, standart sapma değerleri, ve sıra
ortalaması değerleri ile KAH ve kontrol gruplarının bu
parametreler bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının Mann-
Whitney U testi kullanılarak analizi sonucunda elde edilen Z ve p
değerleri 90
Çizelge 3.2. Bazı KAH risk faktörleri ile iliĢkili serum parametrelerinin KAH
ve kontrol grupları için olan grup içi örneklem büyüklükleri (N),
ortalama değerleri, standart sapma değerleri, ve sıra ortalaması
değerleri ile KAH ve kontrol gruplarının bu parametreler
bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının Mann-Whitney U testi
kullanılarak analizi sonucunda elde edilen Z ve p değerleri 92
Çizelge 3.3. Bazı klinik periodontal parametrelerin KAH ve kontrol grupları
için olan grup içi örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri,
standart sapma değerleri, ve sıra ortalaması değerleri ile KAH ve
kontrol gruplarının bu parametreler bakımından farklılaĢıp
farklılaĢmadığının Mann-Whitney U testi kullanılarak analizi
sonucunda elde edilen Z ve p değerleri 94
Çizelge 3.4. Bazı klinik periodontal parametrelerin KAH ve kontrol grupları
için olan grup içi örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri
ve standart sapma değerleri, ile KAH ve kontrol gruplarının bu
parametreler bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının ANCOVA
kullanılarak araĢtırılması sonucunda elde edilen p değerleri 96
xv
Çizelge 3.5. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık türü ve
yaygınlığına göre mevcut periodontal tanıları ve grup içi oranları 99
Çizelge 3.6. KAH ve kontrol gruplarının sadece periodontal hastalık türüne
göre mevcut periodontal tanıları ve grup içi oranları 99
Çizelge 3.7. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık türü ve
yaygınlığına göre geçmiĢ periodontal tanıları ve grup içi oranları 100
Çizelge 3.8. KAH ve kontrol gruplarının sadece periodontal hastalık türüne
göre mevcut periodontal tanıları ve grup içi oranları ("sağlıklı /
eski gingivitis" altgrubu hariç) 101
Çizelge 3.9. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık geçmiĢine göre
altgrupları, altgrup büyüklükleri ve grup içi oranları ("sağlıklı /
gingivitis geçmiĢi" altgrubu hariç) 102
Çizelge 3.10. Ateroskleroz ve KAH tanısı ile ilgili bazı parametrelerin, bazı
dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin Spearman korelasyon
analizi ile saptanması sonucunda elde edilen N, r ve p değerleri 105
Çizelge 3.11. KAH'a yönelik birtakım tanı ve tedavi uygulamaları ile ilgili bazı
parametrelerin bazı dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin
KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile
saptanması sonucunda elde edilen N, r ve p değerleri 107-108
Çizelge 3.12. Bazı KAH risk faktörleri ile ilgili birtakım parametrelerin, kimi
dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu
içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda
elde edilen N, r ve p değerleri 109
Çizelge 3.13. KAH riski ile iliĢkili olan WBC ve CRP ile ilgili bazı
parametrelerin, kimi dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin
KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile
saptanması sonucunda elde edilen N, r ve p değerleri 111
Çizelge 3.14. KAH riski ile ilgili "sedim" ve "sınıf sedim" parametrelerinin,
kimi dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu
xvi
içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda
elde edilen N, r ve p değerleri 113
1
1. GİRİŞ
1.1. Fokal Enfeksiyon Hipotezinin Tarihçesi
Oral enfeksiyonun çeĢitli sistemik hastalıklara sebep olabileceği kavramı yeni
değildir. Aslında periodontitis gibi lokalize ya da fokal bir enfeksiyonun sistemik
etkilere sahip olabileceği fikri 20. yüzyılın baĢlarında çok popülerdi.
Fokal bir enfeksiyon, yakın ya da uzak dokulara mikroorganizmalar veya toksik
mikrobiyal ürünler yayan, kronik, lokalize bir enfeksiyondur. DiĢler ve çenelerin
yanı sıra diğer sık rastlanan fokal enfeksiyon bölgelerinin tonsiller, sinüsler, el ve
ayak parmakları, bronĢlar, apandisitler ve ülserler de dahil olmak üzere
gastrointestinal kanal, üriner kanal ve lenf düğümleri olduğu düĢünülmekteydi.
Birçok fokal enfeksiyonun artrit, nefrit, konjonktivit, iritis, otitis media, endokardit,
ve anemi gibi sistemik hastalıklara sebep olduğu kabul edilmekteydi. Bu teorinin
sonucunda, dönemin çoğu doktoru sistemik hastalığa sebep olan ve fokal
enfeksiyona sahip olduğundan Ģüphelenilen kiĢlerin preventif olarak tüm diĢlerinin
çekimini önermekteydiler.
Zamanla fokal enfeksiyon teorisine karĢı çeĢitli görüĢler ortaya çıkmaya baĢladı.
Birçok hastada diĢlerin çekimi, sistemik hastalığın gidiĢini değiĢtirmedi. Bu fikirlerin
çoğu, dikkatle tasarlanmıĢ epidemiyolojik çalıĢmalar ya da kontrollü deneylerden
elde edilmiĢ kanıtlara değil de, anekdotal kanıtlara dayanmaktaydı. Böylelikle
1950‟lerde fokal enfeksiyon hipotezi gözden düĢtü (Newman, 1996; Pallasch ve ark.,
).
1989‟dan bu yana diĢ hekimliğinin dikkati yine bireylerin sistemik hastalık riskini
etkileyen oral enfeksiyon olası iliĢkilerine çevrilmiĢtir (Williams ve Paquette, 2003).
Son yıllarda, periodontitis gibi lokalize enfeksiyonların aslında bazı sistemik
hastalıkları etkileyebileceği fikrini destekleyen kanıtlar ortaya çıkmıĢtır
(Scannapieco, 2005).
2
1.2. Bir Biyofilm Enfeksiyonu Olarak Periodontal Hastalık
Periodontal hastalık, subgingival plaktaki bakterilere cevap olarak diĢ destek
dokularında enflamatuvar yıkımla karakterizedir (Darveau ve ark., 1997). Zaman
içerisinde, bilim adamlarının oral hastalıkların mikrobiyal doğasını anlamaya yönelik
çalıĢmaları, plak ve içeriğindeki mikroorganizmalar ile ilgili görüĢlerin spesifik plak
hipotezinden non-spesifik plak hipotezine ve tekrar bir spesifik periodontal
patojenlerin varlığı teorisine kaymasına neden olmuĢtur. Son yıllarda ise bazı
araĢtırmacılar plağı bir biyofilm olarak kabul etmeye baĢlamıĢtır. Dünyada yaygın
olarak kabul edilen fikir bu oral enfeksiyonların multifaktöriyel olduğu, ve
oluĢumunda plakta yer alan spesifik bazı bakterilerin bulunması gerektiği, fakat
bunların tek baĢına bu etkiyi göstermede yeterli olmadıklarıdır (Overman, 2000).
Bununla birlikte, periodontal hastalıklar tam olarak gerçek bir enfeksiyonun
özelliklerini karĢılamadığı gibi, sadece bağıĢıklık sisteminin aracılık ettiği
enflamatuvar patolojiler de değildir (Hajishengallis, 2009). Ayrıca, periodontitis
patojenik organizmalara karĢı verilen normalden sapmıĢ enflamatuvar-immün bir
cevap da değildir, fakat kendisini baĢlatan patojenleri ortadan kaldırmakta yetersiz
kalan ve bunlar tarafından güçlendirilen, çözünemeyen bir enflamasyondur. Bu
bakımdan, mikrop-konak iliĢkisi tek yönlü ve doğrusal olmaktan ziyade, döngüseldir
ve sürekli bir konak-patojen iletiĢimi tarafından güçlendirilir (Gaffen ve
Hajishengallis, 2008).
Bir biyofilm, iyi organize olmuĢ, iletiĢim kuran mikroorganizmalar topluluğudur
(Costerton ve ark., 1994; Marsh ve Bradshaw, 1995). The National Institute for
Dental and Craniofacial Research (Dental ve Kraniyofasiyal AraĢtırmalar Ulusal
Enstitüsü), mikrobiyal ekoloji ile ilgili uluslararası bir konferansa ev sahipliği
yapmıĢtır ve bu toplantı “bir biyofilm olarak plak” Ģeklindeki yeni bir görüĢ üzerinde
odaklanmıĢtır (Slavkin, 1997). Lazer taramalı konfokal mikroskop gibi daha sofistike
mikroskop teknikleri, biyofilmleri kendi doğal ortamlarında inceleme imkanını
vermiĢtir (Costerton ve ark., 1994). Veriler, biyofilmdeki mikroorganizmaların kültür
ortamındaki bakterilerden farklı davrandığını göstermiĢtir.
3
Temel biyofilm özellikleri Ģunlardır:
a) ÇeĢitli tipte mikroorganizmalardan oluĢan, kendi içinde iletiĢimi olan bir
topluluktur.
b) Miroorganizmalar mikrokoloniler Ģeklinde düzenlenmiĢtir.
c) Mikrokoloniler koruyucu matriksle çevrilidir (intermikrobiyal matriks).
d) Mikrokoloniler içerisinde değiĢen çevreler bulunuyor (mikroçevreler). pH, besin,
oksijen konsantrasyonu bakımından farklar vardır.
e) Mikroorganizmalar kimyasal sinyaller yollamak Ģeklindeki bir ilkel iletiĢim
sistemine sahiptir. Bu sinyaller bakteriyi muhtemel zararlı proteinler ve enzimler
üretmesi doğrultusunda tetikler.
f) Biyofilmdeki mikroorganizmalar antibiyotik ve antimikrobiyal ajanlara ve konak
cevabına dirençlidir (Marsh ve Bradshaw, 1997).
Ġntermikrobiyal matriks, sıvı kanalları tarafından delinir ve böylelikle besinlerin,
artık ürünlerin, enzimlerin, metabolitlerin ve oksijenin akıĢı sağlanır (Costerton ve
ark., 1994).
Bakterilerin, laboratuvar kültürü ve doğal ekosistemlerinde farklı davrandığı
anlaĢılmıĢtır. Örneğin biyofilmdeki bakteriler, kültür ortamında üretmedikleri bazı
bileĢikleri üretirler, matriks ise koruyucu bir bariyer gibi davranır. Bu da sistemik ve
lokal antimikrobiyal ajanların neden her zaman baĢarılı olamadığını anlamamızı
sağlar. Aynı sırada bu, mekanik plak kontrolü ve kiĢisel oral hijyenin neden
periodontal tedavinin en önemli kısmı olmaya devam ettiğini açıklar (Greenstein,
1992). Biyofilmler mekanik yöntemlerle uzaklaĢtırılabilir, fakat hemen yeniden
oluĢmaya baĢlar, bu yüzden de biyofilmlerle mücadele etme yolları aranmaya devam
edilmektedir (Overman, 2000).
Bu görüĢe göre dental plak (supragingival ve subgingival) mikrobiyal bir
4
biyofilmdir; yani birbirine, yüzeylere ve ara yüzlere yapıĢık ve bir matriksle çevrili
bakteriyel popülasyonlardır (Darveau ve ark., 1997). Planktonik durumdaki
büyümeden farklı olarak biyofilmler içerisindeki bakteriyel büyümede hedef,
bakteriyel komünitenin bir bütün olarak büyümesi ve hayatta kalmasıdır. Biyofilm
içerisinde çoğalan bakteriler, konak veya antimikrobiyal ajanlar tarafından
temizlenmelerinden kaçmalarını sağlayan sofistike mekanizmalar geliĢtirmiĢtir. Bu
kompleks biyofilmler içerisinde çoğalan bakteriler fagositoza, konak immün sistemi
tarafından öldürülmeye ve antimikrobiyal ilaçların etkilerine karĢı dirençlidir. Bu
anlamda bakteriyel biyofilmler, doğal takip ve temizleme mekanizmalarından kaçma
kabiliyetine sahipler, korunmuĢ haldeler ve devamlı bir büyüme sürdürürler.
Ağız boĢluğunda 700‟den fazla, periodontal cep bölgelerinde ise 400‟den fazla
bakteri türü yaĢamaktadır (Paster ve ark., 2006). Dental plak biyofilmlerinin
düzenlenmesi; birbirileriyle iliĢkilerinin özel bir Ģekilde gerçekleĢtiği komüniteler
içerisinde mikrobiyal türlerin bulunduğu, mikrobiyal kompleks kümeleri Ģeklindedir.
Bunlar “kırmızı, turuncu, sarı ve yeĢil kompleksler”dir. Actinomyces naeslundii 2
(Actinomyces viscosus)‟un “sarı kompleks” (Streptococcus sanguinis (eski adıyla S.
sanguis), Streptococcus mitis, Streptococcus gordonii, Streptococcus intermedius),
“yeĢil kompleks” (Eikenella corrodens, Capnocytophaga gingivalis,
Capnocytophaga sputigena) ve “mor kompleks” (Veillonella parvula, Actinomyces
odontolyticus) ile iliĢkili olduğu ve subgingival sulkusta ilk kolonize olan tür olduğu
anlaĢılmıĢtır. Bu organizmalar gingival sağlık ile iliĢkilidir ve sağlıklı periodontal
bölgelerde belirlenmiĢlerdir. Bu kompleksler; Eubacterium nodatum,
Peptostreptococcus micros ve bazı Fusobacterium, Prevotella, ve Campylobacter
türlerinden oluĢan “turuncu kompleks”in üyeleri tarafından takip edilir. Turuncu
kompleksin üyeleri gingivitisle iliĢkilidir ve gingival kanama varlığında daha
spesifikler. Buna karĢın turuncu kompleks de Porphyromonas gingivalis, Tannerella
forsythia (veya Tannerella forsythensis, eski adıyla Bacteroides forsythus), ve
Treponema denticola‟dan oluĢan “kırmızı kompleks” ile iliĢkilidir. Bu organizmalar
hastalıklı bölgelerde, daha derin cepleri olan bölgelerde ve daha ileri lezyonlarda
belirgin olarak daha fazla sayıda bulunurlar. Dikkate değer bir Ģekilde bu üç
organizma sıklıkla subgingival plak örneklerinde birlikte tespit edilmektedir. Özetle,
5
dental plak biyofilmi içerisinde ard arda bir sıralanıĢ halinde sağlıktan hastalığa
doğru florada dramatik bir değiĢim gerçekleĢir ve periodontal cep görülen bölgelerde
gram-negatif anaerobik flora yerleĢimi olur (Darveau ve ark., 1997).
Biyofilm içerisinde çoğalan bakterilerle ilgili belirgin özelliklerden biri, tüm
mikrobiyal komünitenin hayatta kalmasına izin veren kompleks komünal fizyolojidir.
P. gingivalis‟in diğer gram-negatif veya gram-pozitif organizmalarla koagregasyonu
spesifik dıĢ membran proteinlerinin aracılığıyla sağlanır ve böylelikle subgingival
biyofilmin devamlılığında önemli bir role sahiptir. Biyofilmler içerisinde çoğalan
bakteriler fagositoza, konak immün sistemi tarafından öldürülmeye ve antimikrobiyal
ilaçların etkilerine karĢı dirençlidir. Bakteriyel biyofilmlerin bu eĢsiz özelliği,
periodontal hastalığın rekürent doğasını ve periodontal hastalığın elimine
edilmesindeki güçlüğü vurgular (Grossi ve ark., 2004).
Biyofilmler üzerinde çoğalan bakterilerin sebep olduğu en önemli sonuçlardan biri
komĢu çevre içerisine bakteriyel ürünler ve yan ürünlerin sürekli salınımıdır (Grossi
ve ark., 2004). Konak temizleme mekanizmasından kurtulabilen ve doku yıkımında
rol alan, P. gingivalis‟e ait önemli virülans faktörleri bulunmaktadır (Holt ve ark.,
1998). Bunlar polimorfonükleer lökosit (PMNL) kemotaksisi ve fagositozu
inhibitörleri, kapsül, fimbria ve dıĢ membran proteinlerini içerir. Buna ek olarak
subgingival biyofilmdeki bakteriler sürekli olarak gingival sulkus içerisine hücre
yüzey ürünleri salmaktadırlar. Ülsere cep epiteli, oral bakteriler ve ürünleri için genel
dolaĢıma bir giriĢ kapısı oluĢturur. Subgingival alan, gram-negatif organizmalar için
küçük ve majör damarlar içerisinde genel dolaĢıma ve uzak bölgelere dağılma imkanı
veren bir niĢ haline gelir. Tam bir dentisyonda toplam periodontal ligament membran
alanı bir yetiĢkinin avuç içi büyüklüğü kadardır. Böylece oral enfeksiyonlar için uzak
dağılım potansiyeli her zaman için mevcuttur. Bu anlamda periodontal biyofilm
enfeksiyonu yalnızca diĢ destek dokularında yıkıma yol açan lokal bir enfeksiyon ile
ilgili değil, aynı sırada sistemik enflamasyonla da ilgilidir (Grossi ve ark., 2004).
6
1.3. Periodontal Hastalık ve Durumların Sınıflaması
1999 yılında Periodontal Hastalıkların ve Durumların Sınıflanmasına Yönelik
Uluslararası ÇalıĢtay‟ında (International Workshop for the Classification of
Periodontal Diseases and Conditions) yeni bir sınıflama ortaya konulmuĢtur
(Armitage, 1999).
Buna göre, periodontal hastalıkların ve durumların oluĢturulan en son sınıflaması ana
hatları ile Ģöyledir:
I. Gingival Hastalıklar:
A. Dental plak ile iliĢkili gingival hastalıklar. (Ataçman kaybı bulunmayan
periodonsiyumda, veya ilerlemeyen ataçman kaybı bulunan periodonsiyumda
görülebilir.)
B. Dental plak ile iliĢkili olmayan gingival lezyonlar.
II. Kronik Periodontitis:
A. Lokalize.
B. Generalize.
III. Agresif Periodontitis:
A. Lokalize.
B. Generalize.
IV. Sistemik Hastalıkların Bir Bulgusu Olan Periodontitis:
A. Hematolojik bozukluklarla iliĢkili olanlar.
B. Genetik bozukluklarla iliĢkili olanlar.
C. BaĢka bir Ģekilde tanımlanmamıĢ olanlar.
V. Nekrotizan Periodontal Hastalıklar:
A. Nekrotizan ülseratif gingivitis.
7
B. Nekrotizan ülseratif periodontitis.
VI. Periodonsiyumun Abseleri:
A. Gingival apse.
B. Periodontal apse.
C. Perikoronal apse.
VII. Endodontik Lezyonlarla ĠliĢkili Periodontitis:
A. Kombine periodontal-endodontik lezyonlar.
VIII. GeliĢimsel veya KazanılmıĢ Deformiteler ve Durumlar:
A. Modifiye eden veya predispoze eden diĢ ile iliĢkili lokalize faktörler.
B. DiĢ çevresindeki mukogingival deformiteler veya durumlar.
C. DiĢsiz kretlerdeki mukogingival deformiteler.
D. Okluzal travma.
Kronik periodontitis ve agresif periodontitis ayrıca yaygınlık ve Ģiddetine göre de
sınıflanabilir. Genel bir kural olarak yaygınlık; etkilenen bölge oranı %30‟dan az
veya eĢit ise “lokalize”, %30‟dan fazla ise “generalize” olarak kabul edilir. ġiddeti
ise, klinik ataçman kaybı miktarına dayanarak belirlenir. Klinik ataçman kaybı 1
veya 2 mm ise “hafif”, 3 veya 4 mm ise “orta”, 5 mm veya daha fazla ise “Ģiddetli”
olarak sınıflanır (Armitage, 1999).
1.3.1. Gingival Hastalıklar
Gingival hastalıklar, gingivada bulunan ve farklı etiyolojilerden kaynaklanan çeĢitli
ve karmaĢık patolojik durumlardan oluĢan çoklu bir ailedir. Plak, endojen hormonal
dalgalanmalar, ilaçlar, sistemik hastalıklar, ve kötü beslenme ile iliĢkili gingival
hastalıkların ortak bazı temel özellikleri bulunmaktadır. Bunlar Ģu Ģekilde
özetlenebilir (Mariotti, 1999):
8
a) DiĢeti ile sınırlı bulgular ve semptomlar.
b) Lezyonu baĢlatan ve/veya Ģiddetlendiren dental plağın varlığı.
c) Enflamasyonun klinik belirtileri. (Ödem veya fibrozise bağlı olarak büyümüĢ
gingival kontürler (Mühlemann ve Son, 1971; Polson ve Goodson, 1985), kırmızı
ve/veya mavimsi-kırmızı renk tonuna dönüĢen renk değiĢimleri (Mühlemann ve Son,
1971; Polson ve Goodson, 1985), yükselmiĢ cep içi sıcaklık (Haffajee ve ark., 1992;
Wolff ve ark., 1997), stimülasyon ile oluĢan kanama (Löe ve ark., 1965a;
Mühlemann ve Son, 1971; Greenstein ve ark., 1981; Engelberger ve ark., 1983), ve
artmıĢ gingival eksüda (Löe ve ark., 1965b; Egelberg, 1966; Oliver ve ark., 1969;
Rüdin ve ark., 1970)).
d) Ataçman kaybı bulunmayan periodonsiyumda veya stabil fakat azalmıĢ
periodonsiyumda, stabil ataçman seviyesi ile iliĢkili klinik bulgular ve semptomlar.
e) Etiyoloji(leri)nin ortadan kaldırılmasıyla hastalığın gerilemesi.
f) DiĢler etrafında ataçman kaybını baĢlatabilecek muhtemel bir rol oynaması.
1.3.1.1. Plak ile İlişkili Gingivitis
Plağa bağlı gingivitis, gingival marjinde konumlanmıĢ olan bakterilerden
kaynaklanan bir gingival enflamasyondur. Plak ile iliĢkili gingivitis, diĢleri bulunan
popülasyonda her yaĢta yaygın olarak görülür (U.S. Public Health Service NCHS,
1965; U.S. Public Health Service NCHS, 1972; Stamm, 1986; U.S. Public Health
Service NIDR, 1987; Bhat, 1991) ve bu hastalık periodontal hastalıklar arasında en
yaygın görülendir (Page, 1985).
Sağlıktan plakağa bağlı ginigivitise olan geçiĢ, klinik olarak belirlenemeyebilir, fakat
hastalığın daha ileri formuna doğru ilerleme görülürken klinik bulgu ve smptomlar
daha belirgin hale gelir. Plak ile iliĢkili gingivitis gingival marjinden baĢlar ve geriye
9
kalan gingival birim boyunca yayılabilir (Page ve Schroeder, 1976). Klinik bulgu ve
semptomların Ģiddeti bireyler arasında ve dentisyondaki bölgeler arasında değiĢim
gösterir. Plak ile iliĢkili ginigivitisin yaygın klinik bulguları diĢetinde eritem, ödem,
kanama, hassasiyet, duyarlılık ve büyümedir (Löe ve ark., 1965a; Suzuki, 1988).
Klinik ataçman kaybı ve radyografik kemik kaybı gibi bulgular yoktur.
Histopatolojik değiĢiklikler ise; apikal ve lateral hücre migrasyonuna yol açan bazal
birleĢim epiteli proliferasyonu, birleĢim epiteline komĢu kan damarlarında vaskülit,
kolajen tiplerinde değiĢimle birlikte seyreden kolajen lif ağında ilerleyici yıkım, ve
yerleĢik fibroblastlarda sitopatolojik bozukluklar Ģeklindedir (Page ve Schroeder,
1976).
1.3.1.2. Periodontitis
Epidemiyolojik çalıĢmalarda eriĢkinlerin %44 ile %57‟sinde orta Ģiddetli
periodontitis, geliĢmiĢ ülkelerde de eriĢkinlerin %10‟unda Ģiddetli periodontitis
varlığı belirlenmiĢtir (Papapanou, 1996; Beck ve Offenbacher, 2001).
Periodontitisin baĢlıca klinik özellikleri klinik ataçman kaybı, alveolar kemik kaybı,
periodontal cep varlığı, ve gingival enflamasyondur. Buna ek olarak, diĢetinde
çekilme veya büyüme, basınç uygulanmasını takiben diĢeti kanaması, ve diĢlerde
artmıĢ mobilite, yer değiĢtirme ve/veya dökülme de görülebilmektedir (Page ve
Schroeder, 1976).
Periodontitisin histopatolojik özellikleri Ģunları kapsar: periodontal cep oluĢumu;
birleĢim epitelinin mine-sement sınırının apikalinde konumlanması; cep epiteli
altındaki kolajen liflerde kayıp; alveolar kemik kaybı; birleĢim ve cep epitelinde
sayısız polimorfonükleer lökosit varlığı; ve plazma hücreleri, lenfositler, ve
makrofajlar içeren yoğun enflamatuvar infiltrat (Selvig, 1966; Page ve ark., 1975;
Page ve Schroeder, 1976; Seymour ve Greenspan, 1979).
10
Periodontitisin primer etiyolojik faktörü mikrobiyal dental plaktır. ÇeĢitli periodontal
patojen kompleksleri, yatkın bir konakta hastalığı baĢlatabilir ve sürdürebilir
(Kornman ve ark., 1991; Socransky ve ark., 1998).
Veriler göstermektedir ki periodontal hastalıkların ilerleyiĢi epizodik bir fenomendir
ve birbirini takip eden eksaserbasyon ve remisyon dönemlerinden oluĢur (Goodson
ve ark., 1982). Günümüzde periodontal bir enfeksiyonun remisyona girip
girmeyeceğini veya kendini sınırlandırıp sınırlandırmayacağını ya da bunun ne
zaman olacağını öngörmek mümkün değildir. Lokalize periodontal enfeksiyonların
komĢu diĢlere yayılma potansiyeli taĢıdıkları ve buna göre tedavi edilmeleri gerektiği
gözönünde bulundurulmalıdır (Armitage ve Cullinan, 2010).
Herpesviral ve bakteriyel enfeksiyonlara verilen periodontal immün yanıt çift
iĢlevlidir ve enfeksiyöz ajanın tipi ve bireyin immün yeterliliğine bağlı olarak hem
doku koruyucu hem de doku yıkıcı etkiler gösterir. Periodontal bir enfeksiyonun
baĢarılı immün kontrolü, son derece koordine konak savunmaları serisine bağlıdır
(Cutler ve Teng, 2007). Konak, patojen ile iliĢkili moleküler paternleri tanıyarak
patojenleri kendi kendine ayırd eder (Mahanonda ve Pichyangkul, 2007). Patojen
tanıma reseptörleri ve sinyal yolları, bunun ardından immün sistem hücrelerini aktive
eder. Sitokinler, immün hücrelerin düzenlenmesine ve etkileĢimine aracılık eder.
Optimal olarak konak, patojenleri kontrol etmeye yetecek immün cevapları yürütür;
fakat aynı sırada enflamasyonun patolojik sonuçlarını sınırlamaya yönelik olarak da
aĢırı immün reaksiyonların baskılanmasını da sağlar. Eğer koordine edilmezse konak
immün cevabının kendisi patoza yol açabilir.
Aktive edilmiĢ CD4 T hücreleri belirgin sitokin profillerine dayanarak immün
düzenlemeye aracılık eder. Bu hücreler T helper tip 1 (Th1), Th2, Th17 ve
indüklenmiĢ T regülatuvar hücreler (iTreg) olarak sınıflanır (Gaffen ve
Hajishengallis, 2008). Ġmmünolojik uyaranın tipine ve moduna bağlı olarak, aktive T
helper hücreleri ya pro- ya da anti- enflamatuvar sitokinler salgılar. Th1 hücreleri
zarflı virüsler ve hücre içi bakteriyel patojenlerle savaĢmak, kanser hücrelerini
azaltmak, ve gecikmiĢ tip hipersensitivite reaksiyonlarını stimüle etmek amacıyla tip-
11
1 yolağı yürütür (hücresel immünite) (Kidd, 2003). Aktive edilmiĢ Th1 hücreleri
proenflamatuvar özellikler taĢır ve interferon gama (IFN-γ), interlökin (IL)-1, IL-2,
IL-6, IL-12, IL-18, IL-23, ve tümör nekrozis faktör-alfa (TNF-α) kaynağıdırlar.
Sitomegalovirüsler ve diğer herpesvirüsler Th1-tip proenflamatuvar sitokin
yanıtlarını indükler (Rentenaar ve ark., 2000). Proenflamatuvar sitokinler/kemokinler
enfeksiyon bölgesine lökosit infiltrasyonunu teĢvik ederler, ve T lenfositlerinin
proliferasyonunu arttırarak ve hücre-hücre sinyal iletimini kolaylaĢtırarak
herpesvirüs enfeksiyonlarına karĢı olan immün yanıtını yönetmede önemli rol oynar.
Th2 hücreleri, B hücrelerinin diferansiyasyonu ve antibadi üretimi ile iliĢkili olan tip-
2 yolağı indükler (hümoral immünite) (Kidd, 2003). Antibadiler zarfsız virüsler ve
hücre dıĢı bakteriyel patojenlere karĢı savunmada kritik öneme sahiptirler. Th2 yanıtı
antienflamatuvar ve immünoregülatuvar sitokin IL-10‟un, ve IL-4, IL-5, IL-6, IL-9
ve IL-13‟ün salgılanmasını harekete geçirir.
Bununla birlikte Th1/Th2 konsepti bazı tutarsızlıklara sahiptir, ve bazı insan ve
hayvan sitokin aktivitesi Th1 veya Th2 paternlerini elde etme konusunda baĢarı
gösterememektedir (Kidd, 2003). IL-6 hem proenflamatuvar hem de
antienflamatuvar sitokin olarak davranabilir. Ayrıca, enflamasyondaki çeĢitli
sitokinler hem benzersiz hem de abartılı rollere sahiptir ve baĢka sitokinlerin
etkilerini hızlandırabilir veya durdurabilir. Buna ek olarak, Th1 hücreleri IFN-γ ve
IL-12 ekspresyonu yolu ile Th2 hücrelerinin diferansiyasyonunu engelleyebilirken,
Th2 hücreleri IL-4, IL-10 ve TGF-β ekspresyonu yolu ile Th1 hücrelerini inhibe
edebilir (Wohlleben ve Erb, 2006). Th1 ve Th2 immün yanıtları arasındaki denge
iTreg tarafından düzenlenir ve genetik ve çevresel faktörler tarafından etkilenir. Th1
ve Th2 tip sitokinler arasındaki geri bildirim mekanizmaları, yeterli bir konak cevabı
sağlanmasına yönelik olarak lokal enflamatuvar yanıtların yükseltilmesini veya
zayıflatılmasını ve aĢırı enflamasyon patlamalarına karĢı konağın kendisini
korumasını sağlamayı amaçlar.
Th1 ve Th2 immün yanıtları kısmen birbirine antagonist olduğu için, bir periodontal
enfeksiyonun sınırlı gingival doku reaksiyonu olarak mı yoksa periodontal ataçmanın
12
yıkımı ile mi sonuçlanacağını kombine Th1/Th2 immün yanıtının net etkisi belirler.
Proenflamatuvar sitokinler, immünmodülatuvar aktivite gösterdikleri ve kollajen
yıkımı ile kemik rezorbsiyonunda görev aldıkları (Kawashima ve Stashenko, 1999)
Ģiddetli periodontitis lezyonlarında yüksek düzeylerde bulunurlar (Graves ve
Cochran, 2003). Periodontitis lezyonları aynı anda hem patojenik bakteriler (Th2
kökenli hümoral immüniteyi indükler) hem de herpesvirüsler (Th1 kökenli hücresel
immüniteyi tetikler) barındırdığına göre, hastalıklı periodonsiyumda herpesviral ya
da bakteriyel immünite arasında değiĢim gösteren bir baskınlık görülebilir.
Bazı çalıĢmalar Th1 hücrelerinin stabil periodontal lezyonlar ile, ve Th2 hücrelerinin
de hastalık ilerileyiĢi ile iliĢkili olduğunu savunmaktadır (Seymour ve ark., 1993;
Gemmel ve ark., 2007). Diğer çalıĢmalar ise hastalıklı periodontal bölgelerde Th1
hücrelerinin öncelikli baskınlığı, veya azalmıĢ Th2 yanıtı bildirmiĢlerdir (Taubman
ve Kawai, 2001; Gemmel ve Seymour, 2004; Gemmel ve ark., 2007).
1.3.1.2.1. Kronik Periodontitis
1999 yılında yapılan Periodontal Hastalıkların ve Durumların Sınıflanmasına
Yönelik Uluslararası ÇalıĢtay‟ının hemen öncesinde grubun bu en yaygın karĢılaĢılan
periodontitis türü ile ilgili olarak hazırladığı konsensüs raporuna göre, kronik
periodontitisin temel klinik özellikleri Ģunlardır:
a) Genellikle yetiĢkinlerde görülmekle beraber, çocuklarda ve ergenlerde de
görülebilmektedir.
b) Yıkım miktarı, mevcut lokal faktörler ile uyumludur.
c) Subgingival diĢtaĢına sıklıkla rastlanır.
d) DeğiĢken mikrobiyal bir model ile iliĢkilidir.
13
e) YavaĢtan orta hızlıya değiĢen bir ilerleme gösterir, fakat hızlı ilerleme
periyodları da gösterebilir.
f) Yaygınlık ve Ģiddetine göre de ek olarak sınıflanabilir.
g) Lokal predispozan faktörler ile iliĢkili olabilir (örn. DiĢ ile iliĢkili veya
iyatrojenik).
h) Sistemik hastalıklar tarafından modifiye edilebilir veya bunlarla iliĢkili
olabilir (örn. diabetes mellitus, HIV enfeksiyonu).
ı) Sigara kullanımı, emosyonel stres, bazı ilaçlar, ve seks hormonları gibi
sistemik hastalıklar haricindeki diğer bazı faktörler tarafından modifiye edilebilir.
Kronik periodontitis; diĢ destek dokuları içerisinde enflamasyon, ilerleyici ataçman
ve kemik kaybı ile sonuçlanan enfeksiyöz bir hastalıktır. Cep oluĢumu ve/veya diĢeti
çekilmesi görülür. En sık görülen periodontitis türü olarak bilinir. Hastalığın ortaya
çıkıĢı herhangi bir yaĢta olabilir, fakat sıklıkla yetiĢkinlerde tespit edilir. Hastalığın
prevalansı ve Ģiddeti, yaĢ ile birlikte artar. Farklı sayıda diĢlerde ve farklı ilerleme
hızlarında görülür. Bakteriyel plak tarafından baĢlatılır ve sürdürülür, fakat
patogenezinde konak savunma mekanizmaları önemli bir unsur teĢkil eder (Lindhe
ve ark., 1999).
1.3.1.2.2. Agresif Periodontitis
Epidemiyolojik çalıĢmalardan elde edilen verilere göre agresif periodontitisin
prevalansı %1‟den azdır ve etkilenen bireylerin büyük kısmı 30 yaĢından gençtir
(Tonetti ve Mombelli, 1999).
1999 yılında yapılan Periodontal Hastalıkların ve Durumların Sınıflanmasına
14
Yönelik Uluslararası ÇalıĢtay‟ının hemen öncesinde ilgili grubun hazırladığı
konsensüs raporuna göre, lokalize ve generalize agresif periodontitis türlerinin ortak
özellikleri Ģunlardır:
a) Periodontitis varlığı haricinde, hastalar diğer bakımlardan klinik olarak sağlıklıdır.
b) Hızlı bir ataçman kaybı ve kemik yıkımı görülür.
c) Ailesel yatkınlık bulunmaktadır.
Sıklıkla karĢılaĢılan fakat herzaman mevcut olmayan ikincil özellikler ise:
a) Periodontal doku harabiyeti ile mikrobiyal eklenti miktarı arasında tutarsızlık
bulunmaktadır.
b) A. a. oranları artmıĢtır, bazı popülasyonlarda P. gingivalis oranı da yükselmiĢ
olabilmektedir.
c) Fagosit anormallikleri bulunmaktadır.
d) Hiperresponsiv makrofaj fenotipi mevcuttur, buna ek olarak PGE2 ve IL-1β
seviyeleri yüksektir.
e) Ataçman kaybı ve kemik kaybı ilerleyiĢi kendi kendini sınırlayabilir.
Tanı; klinik veriler, radyografik veriler, ve hikayeye dayandırılır. Yardımcı
olabilmesine rağmen tanı koymak için laboratuvar testi yapılması zorunlu
olmayabilir (Lang ve ark., 1999).
15
1.3.1.2.2.1 Lokalize Agresif Periodontitis
Agresif periodontitisin lokalize formuna özgü bazı özellikler bulunmaktadır. Bunlar:
a) Puberte dönemi civarında baĢlar.
b) Enfekte edici ajanlara karĢı güçlü serum antikor cevabı görülür.
c) Lokalize birinci molar/keser tutulumu görülür ve bir tanesi birinci molar diĢ olmak
üzere en az iki daimi diĢte interproksimal ataçman kaybı bulunur, bununla beraber
birinci molarlar ile keserler haricinde ikiden fazla diĢ etkilenmemiĢ olmalıdır (Lang
ve ark., 1999).
1.3.1.2.2.2 Generalize Agresif Periodontitis
Agresif periodontitisin generalize formuna özgü bazı özellikler bulunmaktadır.
Bunlar:
a) Sıklıkla 30 yaĢın altındaki kiĢiler etkilenir, fakat hastalar daha yaĢlı olabilir.
b) Enfekte edici ajanlara karĢı zayıf serum antikor cevabı görülür.
c) Görülen ataçman ve kemik yıkımının doğası epizodiktir.
d) Birinci molarlar ve keserler haricinde en az üç daimi diĢi etkileyen generalize
interproksimal ataçman kaybı varlığı (Lang ve ark., 1999).
1.3.1.2.3. Sistemik Hastalıkların Bir Bulgusu Olan Periodontitis
ġu Ģekilde sınıflanmıĢtır:
A. Hematolojik bozukluklarla iliĢkili:
16
a) KazanılmıĢ nötropeni.
b) Lösemiler.
c) Diğer.
B. Genetik bozukluklarla iliĢkili:
a) Familyal ve siklik nötropeni.
b) Down sendromu.
c) Lökosit adezyon yetmezlik sendromları.
d) Papillon-Lefevre sendromu.
e) Chediak-Higashi sendromu.
f) Histiositosis sendromları.
g) Glikojen depo hastalığı.
h) Ġnfantil genetik agranülositosis.
ı) Cohen sendromu.
i) Ehlers-Danlos sendromu (Tip IV ve VII)
j) Hipofosfatazi.
k) Diğer.
C. BaĢka bir Ģekilde tanımlanmamıĢ olanlar (Armitage, 1999).
1.3.1.2.4. Kronik ve Agresif Periodontitisin Karşılaştırmalı Biyolojisi
Periodontitis kronik ve agresif türleri birbirinden farklı hastalıklardır, çünkü bazı
klinik özellikleri açısından önemli farklılıklara sahiptirler. Bu özellikler; baĢlangıç
veya tespit yaĢı, ilerleme oranları, yıkım paternleri, enflamasyon bulguları, ve
göreceli plak ve diĢ taĢı miktarlarıdır. Lokalize ve generalize kronik periodontitis
sayısız klinik, epidemiyolojik, ve etiyolojik özelliği paylaĢtıkları için aynı hastalığın
birbirinden biraz farklı manifestasyonları olarak kabul edilir. Buna karĢın, lokalize ve
generalize agresif periodontitisin majör klinik farklılıkları birbirinden farklı
hastalıklar olduklarını ortaya koyar. Klinik bir bakıĢ açısından; generalize agresif
periodontitis genç bir hastada periodontal dokularda yaygın dağılım gösteren yıkım
ile nitelenir, ve genç yaĢta görülen yıkımın miktarı hızlı bir ilerleme hızına iĢaret
17
eder (yani, yıkım/yaĢ oranı yüksektir). Generalize kronik periodontitis de yaygın
dağılım gösteren periodontal yıkım ile nitelenir, fakat sıklıkla daha yaĢlı hastalarda
görülür, ve göreceli olarak daha düĢük yıkım/yaĢ oranına dayanarak yavaĢ ilerleme
hızına sahip olduğu kabul edilir (Armitage, 1999; Armitage ve Cullinan, 2010).
Agresif periodontitis hastalarında ataçman kaybının ilerleyiĢ hızının kronik
periodontitis vakalarındakinin üç veya dört katı kadar olduğu hesaplanmıĢtır (Baer,
1971).
Periodontitisin en sık görülen iki formu, kronik periodontitis ve generalize agresif
periodontitistir. Farklı periodontitis türlerinin ayırıcı tanısı Ģu parametreler göz
önünde bulundurularak yapılır: yıkım tipi (örn. klinik ataçman kaybı, radyografik
olarak belirlenen kemik kaybı), yıkım Ģiddeti (örn. klinik ataçman kaybı miktarına
göre hafif, orta Ģiddetli, ve Ģiddetli), periodontal patojenlerin potansiyel habitatının
değerlendirmesinin yerini tutan bir parametre olarak sondalama derinlikleri,
dokuların enflamatuvar durumu, hastaların yaĢı, hastalığın yaygınlığı (örn. etkilenen
bölge sayısı/diĢ sayısı) (Demmer ve Papapanou, 2010).
Kronik ve agresif periodontitisin paylaĢtığı temel histopatolojik olaylar Ģunlardır:
diĢin mikrobiyal kolonizasyonuna cevap olarak oluĢan akut enflamatuvar değiĢimler
(örn. vaskülit), subgingival biyofilmlerdeki mikrobiyal komponentlere doğru
nötrofillerin akın etmesi, birleĢim epitelinin ayrılması ve cep epiteline dönüĢmesi,
cep epiteline bitiĢik bağ dokusunda enflamatuvar yıkım, kronik enflamatuvar
hücrelerin birikimi, diĢ kökü üzerinde epitelin apikale migrasyonu, ve alveolar
kemiğin osteoklastik rezorbsiyonu. Günümüzde tüm periodontitis vakalarında
görülen yıkımın büyük kısmına konak enflamatuvar ve immünolojik cevaplarının
aracılık ettiğine inanılmaktadır. Periodontitisin kronik ve agresif formları vakalarında
bulunan enflamatuvar infiltratlar karĢılaĢtırılıp tartıĢıldığında, periodontitisin bu iki
formu arasında görülen farklı yıkım oranlarına dair belirgin bir histopatolojik
açıklama bulunamamıĢtır (Smith ve ark., 2010).
Kemik kaybı ile sonuçlanan moleküler mediyatörler ve patolojik süreçler bakımından
kronik veya agresif periodontitis hastalarındaki periodontal lezyonlar biyokimyasal
18
olarak benzer görünmektedir. Bununla birlikte, kemik kaybının oluĢma hızı açısından
farklılık bulunmaktadır, fakat bunun sebepleri net değildir (Bartold ve ark., 2010).
Varsayılan periodontal patojenlerin listesi büyümektedir, ve Ģu anda Bacteria ve
Archaea üst alemlerindeki çok çeĢitli mikroorganizma çeĢitlerini de içermektedir.
Periodontal enfeksiyonların sadece gram-negatif anaeroblardan çok daha çeĢitli bir
mikrobiyota tarafından oluĢturuldukları giderek artan bir Ģekilde anlaĢılmaktadır.
Mevcut verilere dayanarak, lokalize agresif periodontitis ile iliĢkili mikrobiyotanın,
generalize agresif veya kronik periodontitis ile iliĢkili olandan farklı olduğu
anlaĢılmaktadır (Armitage ve Cullinan, 2010). Buna ek olarak, generalize agresif
periodontitis vakalarındaki mikrobiyota ile kronik periodontitistekinden belirgin
olarak daha farklı olduğunu ortaya koyan araĢtırmalar bulunmaktadır. Bununla
birlikte iki hastalık arasında çok sayıda mikrobiyolojik benzerlikler bulunmaktadır.
Konak ile oral mikrobiyota arasındaki etkileĢim; ve bunun sağlık ile uyumlu konak-
mikrop homeostazı kurulabilmesi için gerekli olan, konağa ait doğal ve adaptif
immün cevaplarının matürasyonu ile iliĢkisi müzakere edilmektedir. Ayrıca, konak-
biyofilm etkileĢimlerini inceleyen kombine genomik ve proteomik ön analizler,
kiĢiye özgü bakteri konsorsiyumunun klinik olarak benzer periodontal hastalıklara
yol açabileceğini göstermektedir (Armitage,2010).
Hem kronik hem de agresif periodontitiste virüsler oral mikro-ekosistemin bir
parçasıdırlar. ÇeĢitli kaynaklardan elde edilen kanıtlar periodontal hastalığın geliĢimi
ve ilerleyiĢinin, belirli insan virüsleri (örn. Epstein-Barr virüsü ve sitomegalovirüs)
ile birlikte endojen subgingival mikrobiyotada yerleĢik olan fırsatçı patojenik
bakterilerdeki artıĢın oluĢturduğu ikili enfeksiyon ile iliĢkili olduğu Ģeklindeki bir ko-
enfeksiyon hipotezini desteklemektedir. Senaryolardan biri de, herpes virüs
enfeksiyonunun proenflamatuvar sitokinlerde lokal artıĢa sebep olduğu, ve bunu
takiben konak ile yerleĢik periodontal mikrobiyota arasındaki homeostatik dengeyi
bozduğu Ģeklindedir. Enflamatuvar koĢullar altında hayatta kalabilen subgingival
mikrobiyota üyeleri (örn. P. gingivalis, T. forsythia ve Treponema türleri) çoğalır ve
periodontitis oluĢumu ve geliĢimine önayak olurlar. Ayrıca kök oluĢumu sırasında
primer sitomegalovirüs enfeksiyonu ve puberte döneminde bunu izleyen
19
reaktivasyonun olduğu hipotezi, lokalize agresif periodontitis patogenezi ile iliĢkili
olabilir. Bu da ataçman aparatında baĢlangıç malformasyona neden olabilir ve
lokalize agresif periodontitisin baĢlangıç aĢamasındaki minimal plak özelliğini
açıklayabilir (Slots, 2010). Bağımsız periodontal lezyonlarda herpesvirüsler,
papillomavirüsler, insan immün yetmezlik virüsü (HIV), insan T-lenfotropik virüs tip
1, torquetenovirüs (TTV, transfusion transmitted virus, transfüzyon ile aktarılan
virüs), hepatit B ve C virüslerine ait milyonlarca genomik kopya bulunur (Saygun ve
ark., 2008; Slots, 2009). Bununla birlikte, herpesvirüs ile enfekte periodontal
bölgelerde herpesvirüs bulunmayan bölgelere kıyasla daha fazla yıkım oluĢtuğu, ve
herpesviral aktif bir enfeksiyonun ilerleyici periodontal hastalığa ait daha yüksek risk
ile iliĢkili olduğu görülmektedir (Slots, 2005).
Çan benzeri reseptörler, periodontal mikroorganizmaların patojenle iliĢkili moleküler
paternleri tarafından stimüle edildiklerinde antimikrobiyal peptidler ve proteinlerin
salınmasını tetiklemeleri bakımından doğal bağıĢıklığın önemli bir parçasıdırlar.
Kronik ve agresif periodontitisteki çan benzeri reseptör aktivasyonu paternleri
arasında olası farklılıklar bulunmaktadır. Ek olarak, ön veriler göstermektedir ki
konak hücrelerinin β-defensin sentezi bakımından bu iki periodontitis türü arasında
farklılık varır. Adaptif bağıĢıklık sistemi komponentleri arasında da potansiyel
farklar olması muhtemeldir. Bununla birlikte her iki hastalık da benzer
immünohistolojik profillere sahiptir, ve bu da benzer immünopatolojik
mekanizmalara iĢaret eder (Ford ve ark., 2010). Çan benzeri reseptör ile patojenle
iliĢkili moleküler paternin bağlanması birçok iletiĢim kaskadlarını tetikler, fakat
çoğunlukla da nükleer faktör-kappa B (NF-κB) adlı redoks-regüle gen
transkripsiyon faktörünün aktivasyonuna sebep olur ve bu da hücresel
proenflamatuvar sitokin sentezinin kilit faktörlerinden birini oluĢturur (Chapple ve
Matthews, 2007). Çan benzeri reseptörlerin kommensal bakteriler tarafından düĢük
düzeyde ve sürekli olarak stimüle edilmesinin, sağlıklı ve dengeli bir immün sistemin
sürdürülmesini sağladığı düĢünülmektedir. Bununla birlikte periodontitiste çan
benzeri reseptörlerin spesifik immüniteyi stimüle ederek koruyucu bir fonksiyon mu
gösterdiği, yoksa yıkıcı enflamatuvar olaylara mı öncelik ettiği, ya da her iki Ģekilde
de mi fonksiyon gösterdiği belirsizliğini korumaktadır. Çan benzeri reseptörlerin,
20
makrofajların ve B-hücrelerin daha etkin antijen sunumu yapabilmesi için yardımcı
reseptörler olarak rol oynadığı ve bunu ikili reseptör bağlanması ve daha fazla
hedeflenmiĢ T-hücre cevaplarının stimülasyonu yoluyla yaptığı belirtilmiĢtir
(Hajishengalli, 2009). Bu son iki etki, stabil periodontal lezyonlar ile ve T-helper 1
sitokin cevapları ile de iliĢkilidir. Sınırlı etkisi olan düĢük afiniteli antibadiler ve T-
helper 2 cevaplarını da içeren B-hücre aktivitesi ise, aktif periodontal lezyonlarla
iliĢkilidir (Gemmel ve ark., 2007).
Kronik ve agresif periodontitis arasında nötrofil fonksiyonu bakımından kıyaslama
yapan önceki çalıĢmalar, lokalize agresif periodontitis hastalarının yoğun mikrobiyal
meydan okuma ile karĢı karĢıya kaldığında normalden daha düĢük kemotaksis,
fagositoz, ve hücre içi mikrobiyal öldürme cevapları ile karakterize kalıtımsal bir
özelliğe sahip olduklarını ortaya koymaktaydı. Buna alternatif olarak, azalmıĢ
nötrofil yanıtlarının mikrobiyal ürünler ve enflamatuvar mediyatörlere devamlı
maruz kalmaya ikincil olarak ortaya çıkan kazanılmıĢ özellikler olduğu önerilmiĢtir.
DeğiĢime uğramıĢ olan bu nötrofil yanıtlarının, periodontitisin ilerleyiĢ hızında
önemli oldu kabul edilmektedir. ġu anda geçerli olan inanıĢa göre; kontrol altında
olmayan periodontal enfeksiyonların devamlı varlığı, konaktaki mikrobiyal
saldırılarla daha etkin bir Ģekilde baĢ etme amacıyla nötrofillerin daha yüksek bir
hazır olma durumunu baĢlatır veya aktive eder. Hazır duruma geçen nötrofiller
enfeksiyon bölgesine ulaĢtıklarında lokal doku yıkımını da hızlandırabilen bir düzine
litik enzimi çabuk bir Ģekilde salgılarlar. Günümüzde agresif periodontitisteki bazı
farklılaĢmıĢ nötrofil fonksiyonlarının kalıtımsal ve kazanılmıĢ bazı özelliklerin
kombinasyonu ile iliĢkili olabileceğine inanılır (Ryder, 2010).
Agresif ve kronik periodontitis arasında majör risk faktörleri bakımından çarpıcı
farklılıklar bulunmamaktadır. Bu durum, özellikle generalize agresif ve kronik
periodontitis ile ilgili risk faktörleri için geçerlidir. Buna ek olarak, her ne kadar ilgili
gen polimorfizmleri bir Ģekilde farklı olabilse bile, her iki periodontitis türü de
genetik yatkınlık bileĢenine sahiptir. Her iki hastalık için de genetik risk faktörleri
net bir Ģekilde mevcuttur, fakat hastalığın ekspresyonu üzerine olan etkileri net
değildir (Stabholz ve ark., 2010).
21
1.4. Ateroskleroz
Arter duvarı içten dıĢa Ģu yapılardan oluĢur:
1) Tunica interna
Endotel
Areolar ve internal elastik doku
2) Tunica media
Düz kas hücreleri
Areolar ve eksternal elastik doku
3) Tunica eksterna
Fibröz bağ dokusu
Ağır egzersizde kalp, dakika atım hacmini %700‟e varacak Ģekilde arttırabilir. Orta
boy arterlerde kan akımı debisi dokunun perfüzyon ihtiyacına göre 5 ile 20 kat
artabilir. Sağlıklı bir damarın çapı ve elastikiyeti bunu karĢılamaya yeterlidir. Bir
damardan akan kanın debisi, değiĢmeyen basınç gradiyentinde (damarın iki noktası
arasındaki basınç farkı), yarıçapının dördüncü kuvveti ile orantılıdır. Yani bir
damarın yarı çapı iki katına çıkarsa aynı basınç gradiyentinde kan akımı 16 katına
çıkar; yarı çapı yarıya düĢerse, kan akımı 16‟da birine düĢer. ĠĢte damar çapındaki
küçük oynamaların kan debisinde böylesi büyük değiĢimler sağlayabilmesi, damar
çapında ileri derecede bir darlık oluĢmadığı sürece doku perfüzyonunun belirgin
Ģekilde etkilenmemesini sağlar. Bu dinamik özellik aterosklerozun semptomsuz
döneminin neden yıllarca sürebildiğini de kısmen açıklamaktadır (Karamürsel,
2002).
Koroner arterler Ģunlardır:
I. Sol Ana Koroner Arter (Left Main veya left coronary artery) (LCA).
i. Sol ön inen arter (Left anterior descending) (LAD).
1. Diyagonal dallar (D1, D2, vb.).
2. Septal dallar (SP1, SP2, vb.).
ii. Sirkumfleks (Circumflex) (CX).
22
1. Marjinal dallar (obtus marjin dalları) (OM1, OM2, vb.).
II. Sağ Koroner Arter (Right coronary artery) (RCA).
i. Akut marjin dal (AM).
ii. AV düğüm dalı (atriyoventriküler düğüm dalı) (AV).
iii. Posterior inen arter (Posterior descending artery) (PDA).
(ġekil 1.1., ġekil 1.2., ġekil 1.3.) (Smithuis ve Willems, 14.10.2008).
Şekil 1.1. Anterior projeksiyonda RCA, LAD ve CX (Smithuis ve
Willems, 14.10.2008).
Şekil 1.2. Sağ anterior oblik projeksiyonda RCA, LAD ve CX (Smithuis
ve Willems, 14.10.2008).
OO
OO
OO
OO
23
Şekil 1.3. Lateral projeksiyonda RCA, LAD ve CX (Smithuis ve
Willems, 14.10.2008).
Sol koroner arter (LCA), Left main (LM) olarak da bilinir. Proksimalde ikiye ayrılıp
sirkumfleks (CX) ve sol ön inen arter (left anterior descending) (LAD) olarak devam
eder (ġekil 1.4., ġekil 1.5., ġekil 1.6.)
Şekil 1.4. Aksiyal BT görüntüsünde LAD ve CX. LCA‟nın LAD ve
CX‟e ayrıldığı görülmektedir. AO: aort (Smithuis ve Willems,
14.10.2008).
OO
OO
24
Şekil 1.5. LM, CX, OM, DB, LAD. LM‟nin ikiye ayrılıp, obtus marjin
dalı (OM) ile birlikte CX‟e ve Diyagonal dallarla (DB) LAD‟a ayrıldığı
görülmektedir (Smithuis ve Willems, 14.10.2008).
Şekil 1.6. Ġntermediat dal. Vakaların %15‟inde LAD ve CX arasından
üçüncü bir dal ayrılır ve Ġntermediat dal adını alır. CX‟in diyagonal
dalı gibi davranır (Smithuis ve Willems, 14.10.2008).
Diyagonal dallar LAD‟ten ayrılıp lateral olarak seyrederler. Bir veya daha fazla
diyagonal dal mevcuttur: D1, D2, vb. (ġekil 1.7., ġekil 1.8.). Obtus majin dalları
(OM1, OM2, vb.) CX‟ten ayrılır. Genellikle CX bir M dalı ile sonlanır, fakat
hastaların %10‟u sol dominant dolaĢıma sahiptir ve CX PDA ile devam eder (ġekil
1.3.).
25
Şekil 1.7. Sağ ön oblik projeksiyonda LAD‟ın BT görüntüsü
(Smithuis ve Willems, 14.10.2008).
Şekil 1.8. LAD‟ın septal ve diyagonal dalları (Smithuis ve Willems,
14.10.2008).
%50-60 oranında RCA‟nın ilk dalı, küçük konus dalıdır. %20-30 oranında ise konus
dalı direkt olarak aorttan ayrılır (ġekil 1.9.). %60 oranında sinüs düğüm arteri
RCA‟nın ikinci dalı olarak ayrılır (%40 oranında ise CX‟ten köken alır). Bundan
sonra diyagonal seyreden birkaç dal daha ayrılır. Sonrasında ise geniĢ akut marjin
dalı RCA‟dan ayrılır. RCA posteriorda devam eder ve AV düğüm dalını verir.
Vakaların %65‟inde PDA, RCA‟nın bir dalıdır (sağ dominant dolaĢım) (ġekil 1.1.,
ġekil 1.10.) (Smithuis ve Willems, 14.10.2008).
Dallar
26
Şekil 1.9. Konus dalı. Soldaki görüntüde en yaygın haliyle RCA sağ kasptan
çıkar ve daha alt seviyede konus dalını verir (görülmemektedir). Sağdaki
görüntüde ise konus arteri direkt olarak aorttan ayrılır (Smithuis ve Willems,
14.10.2008).
Şekil 1.10. AM dalı. Görüntüde geniĢ AM dalı izlenmektedir. Bu vakada
sağ dominant dolaĢım vardır ve PDA, RCA‟dan köken alır (Smithuis ve
Willems, 14.10.2008).
1.4.1. Aterosklerozun Fizyopatolojisi
Ateroskleroz; iskemik kalp hastalığının, inmenin, ve ekstremitelerdeki gangrenlerin
esas nedenidir. Amerika, Avrupa ve Japonya‟daki ölümlerin %50‟sinden sorumludur.
Lezyonlar, arter duvarı endoteli ve düz kaslarının hasarlarına karĢı aĢırı
enflamatuvar-fibroproliferatif yanıtla ortaya çıkar. Çok sayıda büyüme faktörü,
Dalı K
K Dalı
Dal
27
sitokinler ve damar düzenleyici moleküller bu olaya katkıda bulunur.
Aterosklerozun temel lezyonu ateromatöz ya da fibröz-yağlı plaktır. Ateroskleroz
yıllar içinde geliĢir ve asemptomatik kalabilir. Orta ve büyük boy damarların iç
tabakasını tutar ve damarı daraltır. Asemptomatik ateroskleroz dakikalar içerisinde
semptomatik hale gelebilir: koroner arter hastalığı (KAH) (anjina pektoris, miyokard
infarktüsü, akut kardiyak ölüm), serebrovasküler hastalık (SVH) ya da periferik arter
hastalığı (klodikasyon, gangren) (ġekil 1.11.).
Şekil 1.11. Kalp krizi oluĢumu.
Aterosklerozun aĢamaları Ģunlardır:
1) Erken lezyon: yağlı çizgiler.
2) ĠlerlemiĢ lezyon: fibröz plak.
Arterde tıkanmanın
olduğu yer
Kalpte
etkilenen yer
Pıhtı kan akışını
durdurur
Damar
duvarında plak
oluĢumu
28
3) Komplike olmuĢ lezyon: ülserasyon, kalsifikasyon veya hemoraji (gangren,
anevrizma veya infarktüse yol açabilir).
Bu süreçte lipidler, lipoproteinler, trombositler ve pıhtılaĢma faktörleri rol alır.
Fibröz plak oluĢumunun aĢamaları:
a) Düz kas hücrelerinin proliferasyonu.
b) Düz kas hücrelerini çevreleyecek Ģekilde büyük miktarlarda bağ dokusu
matriks proteinlerinin (kolajen ve elastik lifler, proteoglikanlar) depolanması.
Bu, fibröz doku plak yapısının temelidir.
c) Köpük hücrelerinde lipid depolanması ve lipid kitle. Lipid kitle esas olarak
dolaĢımdan gelen kolesterol ile meydana gelir, lokal olarak sentezlenmez.
Monositlerden dönüĢen makrofajlar LDL kolesterol alarak köpük hücreleri
haline gelirler. Köpük hücresi, aterosklerotik plağın ayırıcı bir elemanıdır ve
damar duvarına yerleĢir.
Erken lezyon; intimada, subendotelyal alanda lipid, makrofaj ve düz kas hücrelerinin
birikimidir. Tüm erken lezyonların ilerleyerek daha komplike olmuĢ aterosklerotik
lezyonlara dönüĢüp dönüĢmediği açık değildir.
ĠlerlemiĢ lezyonlar yani fibröz plaklar ilerleyen yaĢlarda daha sık görülür, ancak
hiperlipidemilerin bazı genetik tiplerinde genç yaĢlarda da görülebilir. Fibröz plak
komplike olmaya baĢladıkça kan akımı etkilenmeye baĢlar (Ross, 1986; Ross, 1993).
1.4.1.1. Ateroskleroz Teorileri
Ateroskleroz multifaktöriyel bir süreçtir. Aterogenezi açıklamak üzere çok sayıda
teori ileri sürülmüĢtür. Çoğu, bu sürecin kısmen lipoproteinlerin büyük miktarda
29
Endotel hücresi
Düz kas hücresi
Makrofaj Monosit
kemotaksisis
arter duvarı içine alınması, arter duvarında birikmesi ve lipidlerin arter duvarından
transportu ile iliĢkili olmasına dayanmaktadır.
Hasara yanıt hipotezi, uyarıların damar endotelini hasara uğratarak bu süreci
baĢlattığını ileri sürer (ġekil 1.12.). Lipid infiltrasyon hipotezi, aterosklerotik plak
oluĢumunda, LDL‟nin oksidatif modifikasyonunun arter duvarı içinde anahtar rol
üstlendiğini savunur (ġekil 1.13.).
Şekil 1.12. Hasara yanıt hipotezi (Karamürsel, 2002).
Şekil 1.13. Lipid infiltrasyon hipotezi (Karamürsel, 2002).
Aterosklerozdaki lezyonların oluĢumunda endotel; T-lenfositlerle olduğu kadar
makrofajlar, trombositler ve düz kaslarla da etkileĢir. Makrofajlar tarafından üretilen
endotelyal mitojenler vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), fibroblast
büyüme faktörü (FGF) ve dönüĢtürücü büyüme faktörü-alfa (TGF-α)‟dır. TGF-β,
Yüksek plazma LDL düzeyi
Ġntimaya LDL infiltrasyonu
Oksidasyon
Okside olmuĢ LDL
Çöpçü reseptör alımı
Köpük hücresi
Endotel hasarı
Trombosit ve diğer faktörlerin uyarılması
Fokal düz kas hücre proliferasyonu
Lipid toplanması ve Plak oluĢumu
30
interlökin-1 (IL-1) ve tümör nekrozis faktörü-α (TNF-α) endotel proliferasyonunu
inhibe ederler. Ayrıca bu üç molekül, endotelin platelet türevli büyüme faktörü
(PDGF) gibi diğer büyüme düzenleyici moleküllerin sekonder gen ekspresyonunu
uyarabilirler. TGF-β ayrıca, endotel tarafında bağ dokusu matriksi sentez ve
sekresyonunu uyarır. Endotel ya da makrofajlar tarafından üretilen okside LDL de
endotel hücre hasarını ilerletecek etkiye sahiptir. Benzer Ģekilde, trombositler
yalnızca TGF-α ve TGF-β değil, potent bir endotelyal mitojen olan platelet türevli
endotelyal hücre büyüme faktörü (PD-ECGF) de oluĢtururlar. Plazmadan
kaynaklanan trombin ve faktör Xa da endoteli prokoagülan bir duruma getirir.
Makrofajlar ve trombositler tarafından üretilen maddelerin pek çoğu damar duvarı ya
da ateroskleroz lezyonu içindeki düz kaslar tarafından da üretilebilirler. Endotel
hücreleri de PDGF, bFGF ve TGF-β ya da IL-1 ve TNF-α gibi bağ dokusu
proliferasyonunu uyaran molekülleri de içeren çok sayıda büyüme düzenleyici
molekülün sentezi için gen ekspresyonu yaparlar. Bunlar da endotel ve düz kaz
hücresindeki PDGF gen ekspresyonunu ikincil olarak uyarırlar. Endotel hücreleri
alttaki makrofajlar için makrofaj koloni stimüle edici faktör (M-CSF), granülosit
makrofaj koloni stimüle edici faktör (GM-CSF) ya da okside LDL aracılığıyla,
mitojenik ve aktive edici faktörlerin temel kaynağı olabilirler. Endotel hücreleri
potent kemotaktik faktörler, okside LDL ve monosit kemotaktik protein-1 (MCP-1)
ile lökosit kemotaksisine de katılır. Endotel hücreleri nitrik oksid (NO) ve
prostasiklin (PGI2) oluĢturma yetenekleri sayesinde arterin dilatasyon ve
konstriksiyon halini güçlü bir Ģekilde etkileyebilirler. Endotel hücreleri LDL
kolesterolün oksidasyonunun ilk potansiyel bölgesidir.
Aterogenez sırasında bazı immün yanıt türleri meydana gelebilmektedir. T-hücreleri
ile makrofajlar arasındaki etkileĢim sonucu bu iki tip hücre de IL-2 ve CSF‟ler
aracılığı ile prolifere olur. Makrofajın etkileĢtiği tüm hücreler; T-lenfosit, düz kas ve
endotel hücresi, hücre canlılığını korumak, apopitozu ve hücre ölümünü engellemek
üzere, makrofajlara CSF sunarlar ve makrofaj aktivasyon ve replikasyonuna
katılırlar. Ek olarak, düz kas ve endotel hücresi yüzeylerinde antijen bulundururlar ve
makrofajlar için makrofaj metabolizmasını etkileyen IL-1 ya da TNF-β olduğu kadar,
MCP-1 ve okside LDL gibi kemoatraktan maddeler salgılarlar. Makrofajlar aktive
31
edildiklerinde çok sayıda biyolojik etkili madde üretirler. Bunların bir kısmı endotel,
düz kas hücresi ve makrofajların kendilerini uyarır ve inhibe ederler. Bu hücreler için
kemoatraktan madde oluĢturma kapasiteleri de mevcuttur.
Düz kas hücresi PDGF-AA gibi büyüme faktörleri yanında bağ dokusu molekülleri
oluĢturabilir ve kendilerini ve komĢularını uyarabilir. Alttaki endotel, komĢu T-
lenfositler, trombositler ve makrofajlar ile etkileĢimlerinde, düz kas hücresi,
anjiyotensin gibi plazma kökenli maddeler kadar bu hücrelerce oluĢturulan değiĢik
sitokinlere, büyüme düzenleyici moleküllere ve vazodilatatör ve vazokonstriktör
maddelere yanıt verirler. Böylece bu hücreler arası etkileĢim sonucunda arter
duvarındaki komĢu hücrelerde olduğu kadar, farklı fenotipik durumlarda düz kas
hücresinde eksprese olan genler lezyonun ilerleyeceğini ya da gerileyeceğini belirler.
Bu moleküllerin her biri aktive olmuĢ makrofajlarca oluĢturulabilir ve endotel veya
düz kas hücresine maruz kaldıklarında, bu moleküllerin her biri sırasıyla PDGF-β ya
da AA zincir gen ekspresyonunu uyarırlar. In vitro çalıĢmalarda IL-1, TNF-α ve
TGF-β ile endotel ya da düz kas hücresinde uyarılan mitojenik aktivite PDGF‟ye
karĢı oluĢan nötralize edici poliklonal antikor ile tümüyle ortadan kaldırılabilir. IL-1,
TNF-α ve TGF-β oluĢturma kapasitelerine ek olarak, makrofaj, doğrudan PDGF
oluĢturabilir ve böylece düz kas hücresi replikasyonunu da direkt olarak uyarabilir
(Ross, 1986; Steinberg ve ark., 1989; Ross, 1993).
1.4.2. Ateroskleroza Biyokimyasal Yaklaşım ve Kan Yağları
Farklı toplum ve ülkelerde yapılan çalıĢmalarda diyetteki kolesterol ve doymuĢ yağ
miktarının kan kolesterol düzeyleriyle, kan kolesterol düzeylerinin de koroner arter
hastalıkları mortalitesi ile yakından iliĢkili olduğu bulunmuĢtur.
Normal plazma kolesterol değeri tarifi KAH riskini en aza indiren ve aynı zamanda
da ulaĢılması mümkün olabilen gerçekçi bir düzeyi belirleyebilmelidir. Buna göre
kan kolesterol düzeylerinin 160-180 mg/dl civarında tutulabilmesi arzu edilmektedir
ancak bu hedefe ulaĢabilmek için bugünkü diyet alıĢkanlıklarımızı ve yaĢam
32
biçimimizi ciddi biçimde değiĢtirmek gerekmektedir. KAH risk faktörü olarak C-
reaktif protein (CRP), fibrinojen ve homosistein gibi parametrelerle ilgili kanıtlar da
birikmeye baĢlamıĢtır. CRP; hiperlipidemi, hipertansiyon, KAH, aile hikayesi,
diyabetik olmayan ve sigara içmeyen düĢük risk grubunda ilerideki koroner olayları
belirleyen önemli bir parametredir. Sadece gelenksel lipid taraması yapılan kiĢilerde
yüksek hassasiyette CRP (hsCRP) ölçümü yapılmadığı takdirde ileriye yönelik
artmıĢ koroner olay riskini saptama Ģansı kaçırılabilmektedir.
Sadece total kolesterol (TK) ölçümü dahi risk belirleyicidir. Ancak aynı kolesterol
düzeyine sahip bireylerin ana lipid fraksiyonları arasındaki dengeye bağlı olarak
farklı KAH riskine sahip oldukları saptanmıĢtır. DüĢük HDL; KAH insidansı
açısından kuvvetli ve bağımsız bir prediktördür. Trigliserid (TG) düzeyleri KAH
açısından kadınlarda daha prediktiftir ve diabetes mellitus (DM)‟da daha da önemli
bir faktördür. KAH‟ı olan diyabetlilerde hipertrigliserideminin KAH‟ı olmayanlara
kıyasla daha yaygın olduğu bilinmektedir. Hipertrigliserideminin tüm formları KAH
için aynı derecede risk oluĢturmamaktadır. Yüksek TG, düĢük HDL, yüksek TG veya
LDL üçlüsü; veya yüksek TG ve yüksek TK/HDL oranı veya LDL/HDL oranının
yüksekliği yüksek riski belirlemektedir. HDL ve TG tayini yapılmazsa önemli bir
risk grubu kaçırılabilir (Hergenç, 2002).
1.4.3. Hipertansiyon ve Ateroskleroz
Hipertansiyon, ateroskleroz geliĢmesinde ve ateroskleroza bağlı komplikasyonların
oluĢumunda etkili bir risk faktörüdür. Genetik ve çevresel faktörlerin etkisi ile ortaya
çıkar. Orta yaĢlardan itibaren kardiyovasküler, serebral ve renal komplikasyonları ile
önemli bir morbidite ve mortalite sebebi haline gelir.
Hipertansiyon; inme, KAH ve diğer kardiyovasküler hastalıklar için bir risk
faktörüdür. Kardiyovasküler hastalık riskini iki kat arttırır. Çoğunlukla diğer risk
faktörleri ile beraberdir ve yalnız olması nadirdir. Hipertansiflerde sık olarak plazma
lipidleri, insülin duyarlılığı ve karbonhidrat toleransında anormallikler vardır.
33
Aterosklerotik hastalık riski, diğer risk faktörleri olmadan da normotansiflerden daha
fazladır, fakat onlarla birlikte çok daha artar. Hipertansiyon ve diğer risk
faktörlerinin beraberliği, aritmetik toplamlarından daha yüksek bir risk artıĢı getirir.
KAH geliĢmesi, semptomları, morbidite ve mortalitesi sistolik ve diyastolik kan
basıncındaki yükselmeler ile doğrudan iliĢkilidir.
Hasara cevap hipotezine göre, ateroskleroz geliĢiminde ilk basamak endotel
disfonksiyonudur. Endotel disfonksiyonuna yol açan muhtemel sebepler; artmıĢ ve
modifiye olmuĢ LDL, sigara içimi, hipertansiyon ve DM‟un etkisi ile ortaya çıkan
serbest radikaller, genetik farklılıklarla artmıĢ plazma homosistein konsantrasyonu,
Chlamydia pneumonia, Helicobacter pylori veya herpes virüsler gibi enfeksiyon
ajanları ve bunların kendi aralarında veya baĢka faktörlerle olan kombinasyonlarıdır.
Kan basıncındaki artıĢ endotel fonksiyonlarında bozulmaya sebep olur. Endotelin
vazoprotektif ve antikoagülan özelliklerini bozarak lökositlerin subendotel mesafeye
penetrasyonuna neden olur ve lipoproteinlere karĢı endotel permeabilitesini arttırır.
Damar düz kas hücresi migrasyon ve proliferasyonunun, trombosit adezyon ve
agregasyonunun artmasına yol açar. Bu değiĢiklikler hiperlipidemi ile birlikte ise
aterosklerotik plak geliĢimi ile sonuçlanır. Hipertansiyon, damar duvarında media
tabakasında kalınlaĢmaya yol açar. Her iki hastalıkta da baĢlangıçta endotel
değiĢiklikleri görülür. Ġlk görülen değiĢiklik, endotel kaynaklı relaksasyonun
bozulması ve lökositlerin endotel yüzeyine tutunmasındaki artmadır. Endotel
yüzeyindeki artmıĢ hidrostatik basınç LDL molekülünün subendotelyal bölgeye
geçiĢini kolaylaĢtırabilir. Aynı zamanda artmıĢ basınç endotelde hasara neden olarak
LDL geçiĢini daha da arttırabilir. Hem hipertansiyon hem de hiperkolesterolemi aynı
zamanda intimada makrofaj birikmesi, düz kas hücresi proliferasyonu ve damar
duvarında bağ dokusu elemanlarının sentezinde ve depolanmasında artma ile
beraberdir.
Endotel hasarı subendotelyal bölgede proliferatif bir cevap oluĢturabilir, bu da damar
düz kas hücresi birikmesi ve fibröz kapsül oluĢumunu kolaylaĢtırır. Büyüme
faktörleri ve sitokinlerin ekspresyonu artar ve aterosklerotik plakta selülarite artıĢına
34
yol açar.
Hipertansiyon özellikle damar düz kas hücresi proliferasyonunu uyararak yağlı
izlerin fibröz plak haline geçiĢini de hızlandırmaktadır. Hipertansiyon vasküler
oksidatif stres artıĢına ve arter duvarında serbest oksijen radikalleri yapımının
artmasına yol açar. Hipertansiyondaki intima ve media kalınlaĢması diffüzyon
mesafesini arttırarak hipoksi geliĢmesine, dolayısıyla serbest oksijen radikalleri
oluĢumunun hızlanmasına yol açabilir. Ayrıca hipertansiyon, redoks sensitif
mekanizmalar ile damar duvarında hiperkolesterolemi gibi proenflamatuvar bir
durum oluĢturur. Bu ortak mekanizmalar kan basıncı yükselmesi ile aterosklerozda
görülen hızlanmanın mekanizmasını açıklayabilir (Oğuz, 2002).
1.4.4. Diyabet ve Ateroskleroz
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de diyabet prevalansı artmaktadır. Türk
Diyabet Cemiyeti‟nin eskiden yapmıĢ olduğu çalıĢmalarda %2,5 oranında diyabet
saptanmıĢken, 1999 yılında tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü destekli Türkiye
Diyabet Epidemiyolojisi Projesinde (TURDEP) bu rakam %7,2 olarak bulunmuĢtur.
Ġnsülinin damar düz kas hücrelerinin proliferasyonunu ve bağ dokusu sentezini,
büyüme faktörlerinin stimülasyonu sonucunda arttırdığı; damarlarda lipid plakların
oluĢumunu hızlandırdığı, gerilemesini engellediği gösterilmiĢtir. Diyabet, aterojenik
etkisini hiperinsülinemi dıĢında hiperglisemi yolu ile de gösterir. Vücuttaki tüm
proteinler glikoz ile geri döndürülemez Ģekilde non-enzimatik yola birleĢirler.
Glikolizasyona uğramıĢ proteinler zamanla denatüre olurlar. Diyabette hiperglisemi,
ileri glikasyon son ürünlerini arttırması dıĢında siklooksijenaz yolunu da stimüle
eder. Siklooksijenaz yolunun stimüle olması, süperoksit düzeyinde artıĢa neden olur.
Bilindiği gibi süperoksitler de serbest radikal olarak ateroskleroza katkıda bulunurlar.
Hiperglisemik ortamda normal metabolizma yolu olan glikoliz yeteri kadar efektif
olamaz. Glikozun önemli bir miktarı da polyol yoluna girip yıkılır. Osmolaritesi
yüksek olan sorbitol ortamda, hücre içinde birikip, hücrenin dejenerasyonuna neden
35
olur. Lipoproteinlerde kantitatif ve kalitatif değiĢiklikler yaparak da aterosklerotik
proçesi hızlandırırlar.
Diyabette lipoproteinlerde TG içeriği artmıĢtır. Hiperglisemiye bağlı olarak
lipoproteinlerin glikolizasyonu da daha yüksek orandadır. Daha aterojenik olan,
oksidasyona uğramıĢ lipoproteinlerin miktarında da artma görülür. Tip-2
diyabetiklerin lipid profilinde en belirgin özellik HDL miktarındaki düĢüklük ve TG,
özellikle de VLDL, düzeyinde artıĢtır. LDL yapısında da değiĢiklikler olur.
Büyük ölçekli çalıĢmalarda tip-2 diyabetlilerde hiperlipidemi prevalansı %60-65
arasında bulunmuĢtur. Diyabetin klinik KAH açısından özel önemi, diyabetin
yanında KAH için majör bir risk faktörü daha varsa KAH‟a yakalanma ve KAH‟ın
ağır seyretme ihtimalinin ileri derecede potansiyelize olmasıdır.
Polimetabolik sendromun merkezinde genetik determine olarak batın içi bir
yağlanma söz konusudur. Batın içi yağ, metabolik olarak çok aktif bir dokudur.
ArtmıĢ serbest yağ asidi üretimi portal yol ile karaciğere gelip burada insülin
direncine, dolayısıyla rölatif hiperinsülinemiye neden olur. KiĢide genetik yatkınlık
da varsa viseral obezite, ve dolayısıyla insülin direnci, hiperinsülinemi mekanizması
üzerinden bozulmuĢ karbonhidrat toleransı, tip-2 diyabet, dislipidemi, hipertansiyon
gibi çeĢitli KAH risk faktörlerinin ortaya çıkmasını sağlar.
Hem tip-1 hem de tip-2 diyabet ateroskleroza neden olur. Tip-2 diyabetiklerin
yarısından fazlasının ölüm nedeni aterosklerozdur, %35‟inin ise KAH‟tır. Tip-1
diyabetiklerde ölüm nedeni olarak ikinci sırada %26‟lık bir oran ile KAH yer alır.
Toplam tip-1 diyabetik ölümleri içerisinde %33 ile ateroskleroz birinci sırayı iĢgal
eder.
Diyabet, fertilite dönemindeki kadınların seks hormonlarının sağladığı KAH‟a karĢı
korunma mekanizmasını ortadan kaldırmakta, bir anlamda erkekler ile kadınları
ateroskleroza karĢı eĢit konuma getirmektedir (Görpe, 2002a).
36
1.4.5. Yaşam Biçimi ve Ateroskleroz
EndüstrileĢmiĢ toplumlarda önde gelen ölüm nedenlerinden biri aterosklerozdur.
Ateroskleroz kendini klinik olarak sıklıkla KAH olarak açığa çıkartır. Zaman içinde
eskiye kıyasla toplum sağlığında aterosklerozun ön plana çıkma nedeni, ekonomik
refahın artması ile insan yaĢamının ve beslenmesinin değiĢime uğramasıdır.
Erkeklerde 27 kg/m2, kadınlarda 26 kg/m
2 üstü bir vücut kitle indeksi (VKĠ)
metabolik bozukluklara yol açar. Bazı otörler VKĠ değerini daha da aĢağıya
çekmiĢlerdir. Ġdeal VKĠ olarak 25 kg/m2 önerirler. 30 kg/m
2 üstü VKĠ ise obezite
olarak sınıflandırılır. Bel kalça/oranı ve bel çevresi ölçümü (cm) de obezite
değerlendirmesinde kullanılır. Obezite; azalmıĢ karbonhidrat toleransı, tip-2 DM,
dislipidemi, hipertansiyon, ve hemorelojik bozukluklara yol açar (Görpe, 2002a),
(ġekil 1.14.) (WHO, 08.02.2011).
Şekil 1.14. WHO‟nun VKĠ Sınıflaması. Vücut kitle indeksi grafiği. Kesikli çizgiler her bir ana sınıf
içerisindeki altrupları belirtir. Örneğin “düĢük ağırlık” sınıfı; “Ģiddetli”, “orta Ģiddetli” ve “hafif
Ģiddetli” altgruplarına ayrılır. Kalın çizgiler ana bölümleri, kesikli çizgiler diğer “en önemli kesme
noktalarını”, ve noktalı çizgiler ise “ek kesme noktalarını” belirtir (WHO, 08.02.11).
Ağırlık
Ağırlık
Bo
y Bo
y
ve
Düşük ağırlık aralık VKİ VKİ: VKİ:
Fazla ağırlık Obez VKİ
37
Beslenme alıĢkanlıkları dislipidemi ve hipertansiyon üzerine etkilidir. Özellikle yağ
ve tuz tüketimine dikkat edilmesi ve buna yönelik özel diyetler dislipidemi ve
hipertansiyonun kontrol altına alınmasında önemli yer tutar.
BozulmuĢ karbonhidrat toleransı sağlıklı fizyoloji (açlık Ģekeri < 110 mg/dl; 75 gr
glikozdan sonra 2 saat Ģekeri < 140 mg/dl) ile diyabet (açlık Ģekeri > 125 mg/dl; 75
gr glikozdan sonra 2 saat Ģekeri > 200 mg/dl) arasındaki alandır. BozulmuĢ açlık
Ģekeri (IFG) veya bozulmuĢ karbonhidrat toleransı (IGT) (açlık Ģekeri: 110-125
mg/dl; 75 gr glikozdan sonra 2 saat Ģekeri: 140-200 mg/dl) manifest diyabetin
prekürsörüdür. IFG ve IGT‟li kiĢilerde yapılan araĢtırmalarda, diyabete spesifik
mikrovasküler komplikasyonların görülmediği, fakat baĢta KAH olmak üzere büyük
damarsal komplikasyonların görüldüğü saptanmıĢtır. Hem IFG ve IGT‟de hem de
tip-2 DM‟de insülin rezistansı vardır. Ġnsülin rezistansına yol açtığı bilinmekte olan
diğer bir durum olan abdominal obezite geriletilebilirse, IFG ve IGT normale döner.
Tütün önemli bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Tütün kullanımı ile kan basıncı ani
olarak artar. Tütün kullanımının genelde stres eĢikleri düĢük kiĢilerde yaygın olduğu
saptanmıĢtır. Tütün kullanımı kesildikten sonra olumlu kardiyovasküler etkiler bir-iki
sene sonra ortaya çıkar.
Düzenli fizik aktivitenin tek baĢına aterosklerozdan oluĢan ölümleri azalttığı kabul
edilmektedir. TG düzeyini düĢürür, HDL‟yi arttırır, bazı kiĢilerde LDL düzeyini de
düĢürür. Egzersiz kas dokusunda insülin etkisini arttırır. Yani daha az miktarda
insülin ile daha fazla miktarda glikoz hücre içine girer. Hipertansiflerde egzersiz
sistolik basıncı arttırır. Zamanla vasküler kompliyans artar ve kan basıncında düĢme
görülür (Görpe, 2002b).
1.5. Koroner Arter Hastalığı
Aterosklerozun en önemli klinik sonuçlarından biri KAH‟dır. Tüm ölüm nedenleri
arasında KAH gerek erkeklerde ve gerekse kadınlarda ilk sırada yer almaktadır.
38
KAH aynı zamanda yüksek morbidite nedenidir (miyokard infarktüsü, kalp
yetmezliği, aritmiler, hospitalizasyon) (Ġlerigelen, 2002).
Türkiye Kalp Raporu 2000 ve TEKHARF çalıĢmasının 2000 yılı takip verilerine
göre, Türkiye‟de koroner arter hasta sayısı 2000 yılı itibari ile iki milyondur ve her
yıl %5 gibi büyük bir oranda artıĢ göstermektedir. Ülkemizde her yıl yaklaĢık 160
bin kiĢinin koroner arter hastalığı nedeni ile yaĢamını yitirdiği tahmin edilmektedir
(Onat ve ark., 2000; Türk Kardiyoloji Derneği, 2000). Türkiye popülasyonunda
KAH‟na bağlı ölümler, 45-74 yaĢ kesimi karĢılaĢtırılınca, Avrupa ülkeleri arasında
en yüksek düzeydedir. KAH için her iki cinsiyette TK/HDL oranı, sistolik
hipertansiyon, ılımlı hipertrigliseridemi, diyabet ve sigara kullanımının ve erkeklerde
obezitenin birer risk faktörü olduğu gösterilmiĢtir. KAH kökenli ölümlerin en güçlü
belirleyicileri ise sırasıyla sistolik kan basıncı, nabız basıncı ve fiziksel aktivite
düzeyidir. Klasik Framingham risk faktörleri Ģu Ģekilde özetlenebilir:
A. DeğiĢtirilemeyenler:
a) Cinsiyet.
b) Aile öyküsü.
B. Modifiye edilebilenler:
a) Tütün kullanımı.
b) Hipertansiyon.
Sol ventrikül hipertrofisi (EKG ve/veya ekokardiyografide).
c) Hiperkolesterolemi (LDL yüksekliği, HDL düĢüklüğü).
d) Diyabet.
e) Sedanter yaĢam biçimi.
f) Obezite.
g) Sosyal faktörler.
Sosyal sınıf (eğitim durumu).
Strese yanıt tarzı (A tipi davranıĢ biçimi).
C. Diğer olası risk faktörleri:
39
a) Lipoprotein (a).
b) Homosistein.
c) Koagülasyon faktörleri.
KAH‟ın klinik belirtileri anjina pektoris, akut miyokard infarktüsü, ani ölüm ve kalp
yetmezliğidir. Anjina pektoris büyük çoğunlukla (%90) ateroskleroz kökenlidir ve
geçici miyokard iskemisini yansıtır. Ateroskleroz dıĢı (%10 sıklıkta) nedenler
arasında spazm ve koroner arter anomalileri sayılabilir. Anjina pektoris; kronik
kararlı (stabil) anjina, yeni baĢlayan anjina, kararsız (anstabil) anjina olarak
sınıflandırılabilir. Günümüzde kararsız anjina, akut miyokard infarktüsüyle birlikte
akut koroner sendrom baĢlığı altında ele alınmaktadır. Gerek akut miyokard
infarktüsünde ve gerekse kararsız anjinada komplike aterom plağı söz konusudur;
oysa kararlı anjinada aterom plağı komplike değildir. Kararlı anjinanın prognozu
diğerlerine göre daha iyidir ve tedavi yaklaĢımı da diğerlerinden farklıdır.
Koroner risk değerlendirmesi yapılırken Ģu parametreler göz önünde
bulundurulmalıdır:
A. YaĢ-cinsiyet:
a) 45 yaĢ ya da üstü erkek olmak.
b) 55 yaĢ ya da üstü kadın olmak.
B. Anamnez:
a) Aterosklerotik hastalık öyküsü: kesik topallama, inme, geçici iskemik
atak.
b) Diyabet öyküsü.
c) Tütün kullanımı (halen, ya da beĢ yıl öncesine kadar).
d) Hipertansiyon öyküsü.
e) Hiperlipidemi öyküsü.
f) Fiziksel aktivite durumu.
g) Sosyal konum (iĢ, eğitim durumu).
h) Ailede erken yaĢta (birinci derecede erkek akrabalarda 55, kadın
40
akrabalarda 65 yaĢından önce) aterosklerotik hastalık öyküsü.
C. Fizik muayene:
a) Boy ve ağırlığa dayanarak VKĠ‟nin hesaplanması.
b) Bel ve kalça çevresi ölçümü ile bel/kalça oranının hesaplanması.
c) Kan basıncı ölçümü.
d) Yüksek koroner risk ile ilgili diğer göstergeler: kornea arkusu,
ksantelazma, retinal arter değiĢiklikleri, diyagonal kulak lobu yarığı
(earlobe crease), karotis ya da diğer periferik arter hastalığına ait
bulgular.
e) Periferik nabız muayenesi (ayak bileği/kol indeksi).
f) Hipertansif hastalarda hedef organ hasarı yönünden değerlendirme.
D. Laboratuvar:
a) Açlık kan Ģekeri (gerekirse tokluk değerleri).
b) Lipid düzeyleri. Ġdeal olarak 12 saat açlık sonrası TK, LDL, HDL ve
TG ölçümü.
Eğer tokluk ölçümü yapılıyorsa TK ve HDL düzeylerinin
değerlendirilmesi; TK>200 mg/dl, HDL<40 mg/dl ise açlık sırasındaki
LDL ve TG ölçümlerinini de yapılması.
Eğer lipid profili bozuksa sekonder dislipidemi yönünden
değerlendirme (östrojen kullanımı, nefrotik sendrom, hipotiroidi,
karaciğer hastalığı).
E. Özel testler:
a) Ailede erken yaĢta ateroskleroz yönünden güçlü bulgular varsa diğer
risk faktörlerinin araĢtırılması; homosistein, lipoprotein (a), LDL
subtipleri.
b) SeçilmiĢ popülasyonlarda hs CRP ölçümleri yararlı olabilir.
c) Koroner kalsiyum araĢtırılması; bilgisayarlı tomografi (Electron Beam
Computed Tomography, EBCT) ve fluoroskopi gibi radyolojik
yöntemler kullanılarak semptomsuz kiĢilerde koroner kalsiyum
41
birikiminin saptanması önemli bir koroner risk göstergesi olarak kabul
edilmektedir.
d) Pozitron emisyon tomografisi (PET/BT), kalp ve damar hastalıklarının
erken teĢhisinde. (Ġlerigelen, 2002).
1.5.1. Koroner Arter Hastalığının Patofizyolojisi
Koroner arter hastalığı (KAH), ateroskleroz nedeniyle koroner arterlerin progresif
oklüzyonu sonucunda oluĢur. Klinik sendromlar, oksijen ihtiyaç ve sağlanmasındaki
dengesizliğin sonucudur, ve metabolik talebi karĢılamak için yetersiz miyokardiyal
perfüzyondan kaynaklanır (iskemi). Çoğu Ģiddetli koroner sendromun nedeni plak
ruptürü ile oluĢan trombozdur (Bojar, 2007).
1.5.2. Koroner Arter Hastalığı İçin Tedavi Stratejileri
KAH tedavisinin temel amacı morbidite ve mortalitenin azaltılmasıdır. Bu amaca
ulaĢmak için iki hedef belirlenebilir: miyokard iskemisi ve ateroskleroz.
I. Miyokard iskemisine yönelik yaklaĢımlar:
1. Beta blokörler.
2. Kalsiyum antagonistleri.
3. Nitratlar.
4. Trimetazidin.
5. Revaskülarizasyon giriĢimleri (koroner baypas, anjiyoplasti).
II. Ateroskleroza yönelik yaklaĢımlar:
1. Antitrombosit (asetilsalisilik asit, thienopiridinler).
2. Nörohormonal yaklaĢım.
3. Lipoproteinlere yönelik yaklaĢımlar (statinler, egzersiz, sigaranın
bırakılması) (Ġlerigelen, 2002).
42
Uygulanacak tedavi yaklaĢımı seçiminde:
1) Semptomatik koroner hastalık öncelikle nitratlar, β-adrenerjik blokörler, kalsiyum
kanal blokörleri ve aspirinle tedavi edilir. Anjiyotensin dönüĢtürücü enzim (ACE)
inhibitörleri, genellikle yüksek tansiyon kontrolü (Yeghiazarians ve ark., 2000)
için kullanılır, ve statinler hiperlipidemi ve plak stabilizasyonu için faydalıdırlar
(Foody ve Nissen, 2001).
2) ST-segment infarktüsleri, eğer hastalar ağrı baĢlangıcının ilk altı saati içinde
gelmiĢse, ya primer anjiyoplasti ve stentle ya da trombolitik tedavi ile tedavi
edilmelidir (Andersen ve ark., 2003; Antman ve ark., 2004).
3) Non-ST segment miyokardiyal infarktüslü akut koroner sendromlu hastalara,
afraksiyone veya düĢük molekül ağırlıklı heparin, aspirin ve clopidogrel (Plavix)
verilmelidir (Cohen ve ark., 1997; Braunwald ve ark., 2002; Roe ve ark., 2002;
Topol, 2003; Jneid ve ark., 2003; Wong ve ark, 2003). Eğer acil müdahale
düĢünülüyorsa son ikisi verilmemelidir.
4) Ġskeminin devam ettiği ve yüksek risk özellikleri olan hastalarda (48 saati aĢan
anjina, istirahat ağrısı, istirahatte elektrokardiyografik değiĢiklikler, konjestif kalp
yetmezliği ya da yükselmiĢ troponin düzeyleri) tirofiban veya eptifibatide gibi
IIb/IIIa trombosit glikoprotein inhibitörleri kateterizasyon için erken invaziv
strateji planlanıyorsa, giriĢim için uygun zaman (cerrahiye karĢılık anjiyoplasti ve
stent) belirlenebilirse verilmelidir (Mahoney ve ark., 2002).
1.5.3. Koroner Arter Hastalığı İçin Müdahale Prosedürünün Seçimi
CASS‟ın (Koroner Arter Cerrahisi ÇalıĢması: 1975-1979) KAH tanımlamaları
(Chaitman ve ark., 1981):
a) 0-3 arasında derecelendirilmiĢtir.
b) Görüntüsel değerlendirmeye dayanır.
c) Sekonder dal epikardiyal arterleri için %70 eĢik olarak kabul edilmiĢtir.
d) Left main (LM) gövdesi için %50 eĢik olarak kabul edilmiĢtir.
43
e) DolaĢımın baskınlığına göredir:
1. Sağ, dengeli, ya da bilinmeyen baskınlık varlığında:
a. 1 Damar Hastalığı: Bir epikardiyal damarda > %70 daralma.
b. 2 Damar Hastalığı: Ġki epikardiyal damarda > %70 daralma.
LM‟de > %50 daralma.
c. 3 Damar Hastalığı: Üç epikardiyal damarda > %70 daralma.
Yukarıdakilerden 3‟e götüren herhangi bir tanesi.
2. Sol baskınlık varlığında:
a. 1 Damar Hastalığı: LAD veya RCA‟da > %70 daralma.
Herhangi bir sekonder dalda > %70 daralma.
b. 2 Damar Hastalığı: CX‟te > %70 daralma.
Yukarıdakilerden 2‟ye götüren herhangi bir tanesi.
c. 3 Damar Hastalığı: LM‟de > %50 daralma.
Yukarıdakilerden 3‟e götüren herhangi bir tanesi.
Müdahale prosedürü seçiminde Ģunlar göz önünde bulundurulur:
1) Hastanın klinik prezentasyonu, koroner anatomisi, stres testiyle indüklenebilen
iskeminin derecesi ve ventrikül fonksiyonunun durumu, giriĢimsel iĢlemler için
hastanın uygun bir aday olup olmadığını belirlemede göz önüne alınır. Herhangi
bir müdahalenin esas amacı, iskeminin düzeltilmesidir ve tedaviye cevap
vermeyen anjina varsa veya miyokardiyal infarktüse yol açma tehdidi varsa,
iskemisi bulunan uygun koroner anatomisi olan herhangi bir hastada
düĢünülmelidir. Müdahale için endikasyon olduğunda, uygun prosedürün seçimi
koroner hastalığın doğasına ve yayılımına bağlıdır (Eagle ve ark., 1999).
2) Perkütan koroner giriĢim (PKG) teknolojisindeki geliĢmeler koroner arter hastalığı
olan hastalara temel yaklaĢımı değiĢtirdi. Balon anjiyoplastisi ve/veya stent
yerleĢtirilmesi, çoklu damar tıkanıklığı olan hastaların çoğunda uygulanabilir. Ġlaç
kaplı stentler sadece 2003‟ün baĢından beri kullanılabilir hale gelmiĢtir. Uzun
vadeli sonuçların bilinmemesine rağmen, restenoz oranlarını azaltmada erken
sonuçları cesaret vericidir (Moses ve ark., 2003; Stone ve ark., 2004). Diffüz ve
çoklu damar hastalığı olan hastalarda, özellikle diyabetiklerde tam ve devamlı
44
revaskülarizasyona ulaĢmada hala bazı sınırlamalar vardır, ama veriler, dikkatli
takip ve tekrarlanan giriĢimler ile koroner baypas cerrahisinin benzer uzun dönem
sonuçlarına ulaĢılabileceğini desteklemektedir (Serruys ve ark., 2001).
Stent iĢlemi öncesi clopidogrel verilmesi ile stent sonuçları optimize edilebilir, ve
iĢlem sonrası en az bir ay, muhtemelen bir yıla kadar clopidogrel verilmelidir
(Steinhubl ve ark., 2002).
1.5.4. Koroner Arter Hastalığında Cerrahi Endikasyonlar
Eğer PKG uygun değilse (örn. left main (sol ana koroner) hastalığı, yaygın çok
damarlı hastalık, veya kalsifiye koronerler) veya müdahale baĢarısızsa (örn. lezyonu
geçememe, stent içi stenoz), aĢağıdaki durumlarda cerrahi endikasyonu vardır:
1) Tedaviye cevap vermeyen dirençli anjina veya iskemi tehdidi altında yaygın
miyokard alanı olan hastalar:
a) Tıbbi tedaviye dirençli klas III-IV kronik stabil anjina (New York Kalp
Birliği fonksiyonel klasifikasyonuna göre).
b) Tıbbi tedaviye dirençli anstabil anjina.
c) Koroner anjiyoplasti veya stent uygulaması sonrası akut iskemi veya
hemodinamik instabilite.
d) Göğüs ağrısının baĢlamasının ilk 4-6 saati içinde akut ilerleyen infarktüs
veya devam eden iskemi bulgusu (erken postinfarktüs iskemi).
e) Vasküler veya majör intraabdominal cerrahi öncesi önemli pozitif egzersiz
stres testi.
f) Ġskemik pulmoner ödem, yaĢlı kadınlarda yaygın bir anjina eĢdeğeridir.
2) Anjina veya dirençli iskemisi olmayan ikinci grup hastalarda, koroner hastalığın
yaygınlığı, ventrikül fonksiyonunun durumu ve stres testi ile uyarılabilen
iskeminin derecesi, cerrahi sonrası uzun dönem sağ kalım süresini arttırabilir.
Bunun ventrikül fonksiyonlarının korunması ve infarktüsün önlenmesi ile
oluĢtuğu tahmin edilmektedir. Cerrahi özellikle, tıbbi tedavinin uygun olmadığı
ventrikül fonksiyonu bozulmuĢ ve tetiklenmiĢ iskemisi olan hastalar için
45
yararlıdır.
a) Left main (LM) stenozu > %50.
b) (Ejeksiyon fraksiyonu) EF < %50 olan üç damar hastalığı (DH).
c) EF > %50 ve belirgin iskeminin bulunduğu üç damar hastalığı.
d) Proksimal sol ön inen arteri (LAD) içeren iki damar hastalığı.
e) PKG için uygun olmayan, geniĢ miyokard alanının risk altında olduğu bir
veya iki damar hastalığı.
3) Üçüncü grup hastalar, diğer açık kalp cerrahisi prosedürleri endikasyonu
olduğunda baypas ameliyatı olması gerekenlerdi:
a) Koroner arter hastalığı ile birlikte kapakçık ameliyatları, septal miyektomi,
ve diğerleri.
b) Ġnfarktüs sonrası mekanik defektler için eĢ zamanlı ameliyat (sol ventrikül
anevrizması, ventriküler septal ruptür, akut mitral yetmezlik).
c) Ani ölüm riski taĢıyan koroner arter anomalileri (pulmoner arter ve aorta
arasından geçen damar) (Bojar, 2007).
4) Koroner arteriyel baypas greftleme (KABG) için American Heart Associations /
American Collage of Cardiology (AHA/ACC) ameliyat endikasyonlarını, klas I-
III gereklilik bulgusuna göre belirlemiĢ, endikasyonları öncelikle klinik bulgular
ve sonra koroner anatomi yoluyla alt gruplara ayırmıĢtır (Çizelge 1.1.).
ACC/AHA klasifikasyonu I, II, ve III Ģu Ģekilde özetlenebilir:
1) Klas I: Söz konusu prosedür veya tedavinin yararlı ve etkin olduğuna dair
genel bir uzlaĢı ve/veya kanıtların bulunduğu durumlar.
2) Klas II: Söz konusu prosedür veya tedavinin yararı ve etkinliğine dair
çeliĢkili verilerin ve/veya fikir ayrılıklarının bulunduğu durumlar.
3) Klas IIa: Kanıtların/fikirlerin ağırlığı, söz konusu prosedür veya tedavinin
yararı/etkinliği lehinedir.
4) Klas IIb: Kanıtlar/fikirler prosedürün yararı/etkinliğine daha az geçerlilik
kazandırmıĢtır.
5) Klas III: Söz konusu prosedür/tedavinin yararlı ve etkin olmadığına dair
genel bir uzlaĢı ve/veya kanıtların bulunduğu, ve bazen zararlı
olabileceği durumlar. ( Eagle ve ark., 1999).
46
Çizelge 1.1. KABG cerrahisi için ACC/AHA kılavuzları: Cerrahi endikasyonlar. (Eagle
ve ark., 1999; Bojar, 2007).
*Left Main eĢdeğeri: LAD ve CX proksimalinde >%70 lezyon; EF: ejeksiyon
fraksiyonu; Non-STEMĠ: non-ST segment elevasyonlu miyokard infarktüsü; ETT:
egzersiz tolerans testi; SLV: sol ventrikül.
Klas I Klas II a Klas II b
ST elevasyonlu
MĠ (STEMĠ)
Persistan veya rekürrent iskemi veya
hemodinamik instabilite; eğer PKG
baĢarısızsa veya hasta PKG için aday
değilse.
STEMĠ‟nün 36 saati içinde
kardiyojenik Ģok geliĢimi eğer 18
saati içinde mümkünse KABG (75
yaĢ altında).
LM ≥ %50 veya 3DH olanlarda hayatı
tehdit eden ventriküler aritmiler.
STEMĠ‟nün 6-12 saati
içinde PKG ve
fibrinoliz için aday
olmayanlar.
Klas I‟de belirtilen
kardiyojenik Ģok; fakat
yaĢ > 75.
Yok.
Anstabil anjina
(Non-STEMĠ)
LM ≥ %50.
LM eĢdeğeri.*
Maksimal medikal tedaviye dirençli
iskemi.
Proksimal LAD ile
birlikte 1-2 DH.
LAD‟yi
içermeyen
1-2 DH.
Stabil anjina LM ≥ %50.
LM eĢdeğeri.
3DH.
> %70 proksimal LAD ve EF < %50
veya (+) ETT ile birlikte 2DH.
Proksimal LAD‟yi içermeyen fakat
geniĢ viable iskemik miyokardiyal
alanların olduğu 1-2 DH.
Dirençli anjina ile birlikte (+) ETT.
Proksimal LAD‟yi
içeren 1DH.
Proksimal LAD‟yi
içermeyen 1DH ile
birlikte sınırda iskemik
miyokardiyum alanları.
Yok.
Asemptomatik
/ Hafif anjina
LM ≥ %50.
LM eĢdeğeri 3DH.
Proksimal LAD ile
birlikte 1-2 DH.
LAD‟yi
içermeyen
1-2 DH.
Zayıf SLV
fonksiyonu
LM ≥ %50.
LM eĢdeğeri.
Proksimal LAD ile birlikte 2-3 DH.
KAH (solda
belirtilenlerden baĢka)
ile birlikte belirgin
canlı, disfonksiyone
miyokard dokusu.
Yok.
Ventriküler
aritmiler
LM ≥ %50.
3DH.
Baypasa uygun 1-2 DH.
Proksimal LAD ile
birlikte 1-2 DH.
Yok.
BaĢarısız PKG Devam eden iskemi veya ciddi
oklüzyon.
Hemodinamik bozukluk.
Kritik pozisyonda
yabancı cisim.
Koagülopati ile birlikte
hemodinamik instabilite
eğer önceden
sternotomi yoksa.
Reoperasyon
gerektiren
koagülopati ile
birlikte
hemodinamik
instabilite.
Reoperasyon Maksimal medikal tedaviye dirençli
anjina.
Tıkalı greftler fakat nativ damar
hastalığı için sınıf I cerrahi
endikasyon mevcut (LM, LM
eĢdeğeri, 3DH).
GeniĢ iskemik alanla
birlikte baypas
yapılabilir damarlar.
LAD veya miyokardın
geniĢ bölgeleri için
aterosklerotik ven
greftleri.
Yok.
47
1.6. Periodontal Biyofilm Enfeksiyonu ve Kronik Sistemik Enflamasyon
Ateroskleroz, koroner arter hastalığı (KAH), romatoid artrit, tip-2 diyabet, obezite,
ve periodontal hastalık gibi bazı kronik durumlar ortak bir patofizyolojik özelliğe
sahiptir: belli bir uyarana karĢı kronik, devamlı, Ģiddetli bir enflamatuvar yanıt. Bu
ĢiddetlenmiĢ yanıt baĢlangıçta istilacı organizmaları temizlemek ve doku hasarını
onarmak için salınan proenflamatuvar sitokinlerin artmıĢ salınımıyla belirgindir. Bu
ĢiddetlenmiĢ proenflamatuvar yanıt, tamirden ziyade aĢırı doku yıkımı ile
sonuçlanabilir. Önemli bir bulgu da periodontal enfeksiyona sekonder bir uyaranlar
serisine yanıt olarak tümör nekrozis faktörü-α (TNF-α), ve interlökinler (IL-1β, IL-6
ve IL-8) gibi monosit kaynaklı sitokinlerin salınabildiğinin belirlenmesidir
(Lindemann ve ark., 1998). Bu potansiyel uyaranlardan biri olan gram-negatif
bakterilerin endotoksini lipopolisakkarit (LPS), subgingival biyofilmde mevcuttur.
LPS ve baĢka bakteriyel komponentler bu sitokinlerin sentezini ve sekresyonunu
aktive ederek ve, ya kan damarları üzerinde direkt etki gösteren ya da indirekt olarak
karaciğerin akut faz proteinleri üretmesine sebep olan enflamatuvar bir kaskadı
aktive ederek sistemik enflamasyona katkıda bulunur (Castell ve ark., 1989; Gauldie
ve ark., 1989). Bu gram-negatif organizmaların hücre duvarlarındaki LPS, hem
endotoksik hem de immünolojik aktivitelere sahiptir. Özellikle P. gingivalis LPS‟i
IL-1β, TNF-α, prostaglandin E2 (PGE2) ve matriksmetalloproteinazlar (MMP) için
güçlü bir indükleyicidir (Lindemann ve ark., 1998). Ayrıca LPS ve periodontal
hastalıkta yer alan enflamatuvar sitokinler, enflamatuvar hücre adezyon molekülü
(ICAM) veya vasküler hücre adezyon molekülü (VCAM) gibi lökosit adezyon
moleküllerinin endotelyal hücreler tarafından salınımını arttırabilir.
Kanıtlar P. gingivalis‟in, endotelyal hücreleri istila kabiliyetine sahip olduğunu
göstermektedir. P. gingivalis aktif olarak sığır kalp hücrelerine ve aortik endotelyal
hücrelere yapıĢıp onları istila edebilir (Grossi ve ark., 2004). Hayvan modellerindeki
çalıĢmalar göstermektedir ki P. gingivalis‟in LPS ve dıĢ membran vezikülleri,
makrofajları düĢük yoğunluklu lipoproteinleri (LDL) yutup büyük köpük hücreler
(foam cell‟ler; kardiyovasküler hastalığın önemli özelliklerinden biri) oluĢturmak
üzere indükleyebilir, endotelyal hücrelerden monosit kemotaksisini, ve LDL‟lerin
48
oksidasyonunu indükleyebilir. Böylece P. gingivalis‟in LPS ve hücre yüzey ürünleri,
enflamatuvar hücreleri majör kan damarları içerisine toplayabiliyor; bu enflamatuvar
hücreler üzerine direkt etki ederek enflamatuvar kaskadı aktive edebiliyor ve
vasküler endotel üzerine IL-1β ve TNF-α gibi enflamatuvar mediyatörlerin
salınmasını indükleyebiliyor; ve düz kas proliferasyonunu, platelet agregasyonunu,
yağlı dejenerasyonu, ve damar duvarı üzerine depolanmayı teĢvik edebiliyor
(Kuramitsu ve ark., 2001). ġekil 1.15. (Marsh ve Bradshaw, 1995).
Bu olaylar kaskadı damar lümenini daraltır ve normal kan akımını engeller. Ek
olarak da, büyük oranlarda salınan P. gingivalis proteolitik enzimleri; faktör X‟u,
protrombini, ve protein C‟yi aktive ederek trombotik bir yatkınlığı teĢvik eder
(Kuramitsu ve ark., 2001).
Bazı araĢtırmacılar, dental bakteriyemi sırasında kan akımına karıĢan ve dental plakta
bulunan bazı bakterilerin sistemik enflamasyon üzerine direkt etkisinin bulunduğunu
önermektedirler. Oral gram-pozitif bakteri S. sanguinis ve periodontal patojen P.
gingivalis‟in kollajen-benzeri platelet agregasyonuyla iliĢkili proteinler (PAAP)
salınımı yaparak platelet aktivasyonu ve agregasyonunu indükledikleri gösterilmiĢtir.
Agrege olan plateletler, hiperkoagülabilite ve tromboza yol açabilir ve böylelikle
tromboembolik olaylara sebep olur. Bu nedenle, kan akımında periodonsiyum gibi
oral bir kaynaktan türev alan bu mikroorganizmaların varlığı trombüs oluĢumu ve
müteakip emboli serbestleĢmesi riskini arttırabilir (Herzberg ve ark., 1983; Herzberg
ve ark., 1996).
Periodontal bakteriden kaynaklanan LPS ve diğer hücre duvar ürünleri, indirekt
olarak karaciğeri C-reaktif protein (CRP) olarak bilinen akut-faz proteinini
salgılaması için stimüle eder. Akut faz cevabı, doğal bağıĢıklığın bir parçasıdır ve
bakteriyel meydan okumaya karĢı ilk cevaptır. Bu hayli reaktif enzim çok miktarda
salınırsa hasarlı kan damarları üzerinde depolanmaları teĢvik eder (ġekil 1.15.).
Spesifik olarak CRP; hasarlı hücrelere bağlanır, komplemanı sabitler, ve nötrofil
kemotaksisini aktive eder.
49
Şekil 1.15. Periodontal hastalığın sistemik yayılımı ve damarlar üzerine
etkileri ile ilgili model (Grossi ve ark., 2004).
Orta düzeyde artmıĢ serum CRP seviyeleri, enflamasyonun sistemik bir belirtecini
oluĢturur ve bu da kardiyovasküler hastalığın belgelenmiĢ bir risk faktörüdür. ArtmıĢ
CRP seviyeleri gelecekteki miyokard infarktüsü (MĠ) ve inmeleri öngörme amacıyla
bir belirteç olarak önerilmiĢtir (Grossi ve ark., 2004). Kronik periodontitisli
hastalarda belirgin olarak artmıĢ CRP seviyeleri gösterilmiĢtir (Ebersole ve ark.,
1997). Bu artmıĢ CRP seviyeleri diğer bakımlardan sağlıklı olan orta yaĢlı
eriĢkinlerde obezite (aĢırı enflamatuvar yanıt ile de iliĢkili olan bir durum) göstergesi
olan vücut kitle indeksi (VKĠ) ve periodontal hastalık ile iliĢkilendirilmiĢtir (Slade ve
ark., 2003). Dahası, periodontitisli hastalarda CRP seviyeleri periodontal hastalığın
Ģiddetiyle ve P. gingivalis, T. forsythia (eski adıyla B. forsythus), ve P. intermedia
enfeksiyonu seviyesi ile iliĢkilidir ve böylelikle periodontal enfeksiyon ve sistemik
enflamasyon için bir gradiyent oluĢturduğuna iĢaret eder (Noack ve ark., 2001).
Periodontitisli kiĢiler aynı sırada dolaĢımda artmıĢ fibrinojen seviyelerine sahip olma
riski altındadırlar (Wu ve ark., 2000a; Slade ve ark., 2000). ArtmıĢ fibrinojen, MĠ ve
inme gibi akut olaylar için bir risk faktörüdür, çünkü fibrinojen koagülasyon ve
artmıĢ kan viskozitesi ile iliĢkilidir. ArtmıĢ CRP ve fibrinojen seviyelerinin net etkisi,
özellikle de artmıĢ platelet agregasyonu ve kan damarı lümeninin daralması da eĢlik
Periodontal Enfeksiyon
Monositler
Monofajlar
Karaciğer
Vasküler Lezyon
Direkt etki Ġndirekt etki
Bakteri veya ürünler
(örn. LPS)
IL-1, IL-6, TNF-α CRP, fibrinojen,
lipit anormallikleri,
koagülasyon faktörleri
50
ediyorsa, majör kardiyovasküler ve serebrovasküler olaylar için artmıĢ risktir (Grossi
ve ark., 2004).
Periodontal enfeksiyonun sistemik enflamasyondaki rolü ile ilgili direkt kanıt, insan
karotid ateromlarında periodontal patojenlerin belirlenmesi ile elde edilmiĢtir.
Karotid endarterektomi yapılan hastaların karotid arterlerinden uzaklaĢtırılan
ateromatöz lezyonların yaklaĢık %70‟inde ateromda bakteri bulundu; ve %44‟ü ise
bir veya daha fazla periodontal patojene sahipti (Harazsthy ve ark., 2000). P.
gingivalis enfeksiyonunun sistemik enflamasyona katkıda bulunduğuna dair ek direkt
kanıtlar hayvan çalıĢmalarından gelmektedir. P. gingivalis farelerde akut faz yanıtını
aktive eder, kan lipid düzeylerini yükseltir, ve aterom lezyonu oluĢumunu arttırır.
Farelerde P. gingivalis enfeksiyonu aortik aterosklerotik plakların kalsifikasyonuna
sebep olur, ve P. gingivalis enfeksiyonuna maruziyet süresi arttıkça bu kalsifikasyon
miktarı da artmaktadır. Bu sebeple subgingival biyofilm enfeksiyonu LPS ve diğer
toksik bakteriyel ürünler için sürekli bir rezervuardır ve muhtemel olarak bu yolla
sistemik enflamasyona sebep olup onu sürdürür ve kan damarı duvarlarında lezyon
oluĢumunu teĢvik eder (Grossi ve ark., 2004).
Kanıtlar göstermektedir ki, periodontitis varlığı sistemik dolaĢım içerisine endotoksin
transfer edilmesi riskini dramatik olarak arttırır. Damarlardaki artmıĢ endotoksin
seviyeleri önceden anlatılmıĢ olan proenflamatuvar yanıtları baĢlatabilir ve damarsal
yapılarda değiĢimlere sebep olur (Grossi ve ark., 2004). Bir çalıĢma göstermiĢtir ki,
hafif veya orta düzeyde periodontitisli bireylere kıyasla Ģiddetli periodontitisi olan
bireylerde sakız çiğnenmesinden sonra endotoksemi (kan akımı içerisinde endotoksin
bulunması) insidansı dört misli artıĢ gözlenmiĢtir (Geerts ve ark., 2002). Yalnızca
endotoksemi riski daha büyük olmakla kalmayıp, aynı sırada periodontitisli
bireylerde periodontitisi olmayanlara kıyasla kantitatif endotoksin seviyesi de dört
katından fazla artıĢ göstermiĢtir. Böylece basit bir çiğneme iĢlemi, bakteri ve onların
endotoksin gibi ürünlerinin kan akımına geçmesine sebep olur ve bu olayın
gerçekleĢme riski periodontitisli hastalarda çok daha yüksektir (Grossi ve ark., 2004).
51
1.7. Periodontal Hastalık ve Mortalite
En temel medikal sonuç ölçüm kriteri mortalitedir. 1960‟larda Normative Aging
Study (NAS) (Normatif YaĢlanma ÇalıĢması) olarak bilinen prospektif bir çalıĢmaya
baĢlanmıĢtır. ÇalıĢma, her birine baĢlangıç klinik, radyografik, laboratuvar, ve
elektrokardiyografik muayene yapılan 2280 sağlıklı erkek bireyi içermektedir. Geçen
30 yıl boyunca bireyler her 3 yılda bir özel kliniklerde medikal ve dental bakım
görmüĢlerdir (Mealey ve Klokkevold, 2002). The Veterans Affairs Dental
Longitudinal Study (VADLS) (Gazilerle Ġlgili ĠĢler-Longitudinal Dental ÇalıĢması)
adlı çalıĢma 1968‟de baĢlamıĢtır ve bu çalıĢmada Normative Aging Study‟den bir
hasta alt grubunu kullanarak oral kavitede yaĢa bağlı oluĢan değiĢimleri incelemek ve
oral hastalık risk faktörlerini belirlemek amaçlanmıĢtır (Garcia ve Chauncey, 1991).
Klinik muayeneler yapılıp ve tüm ağız radyograflar kullanılarak alveolar kemik
seviyesi ölçümleri gerçekleĢtirilmiĢtir. Ortalama alveolar kemik kaybı yüzdesi ve
ortalama sondalama derinliği her bir birey için belirlenmiĢtir (Mealey ve Klokkevold,
2002). Bu popülasyondan elde edilen veriler ile ilgili daha yeni bir çalıĢma,
popülasyonun diğer baĢlangıç özelliklerinden bağımsız olarak periodontal hastalık
durumunun mortalite için anlamlı bir gösterge olup olmadığını belirlemeyi
amaçlamıĢtır (Garcia ve ark., 1998). Orijinal örnekteki diĢleri olan, medikal olarak
sağlıklı 804 kiĢiden toplam 166‟sı çalıĢma sırasında ölmüĢtür. Sigara içimi, alkol
kullanımı, kolesterol seviyeleri, kan basıncı, aile hikayesi, eğitim düzeyi, ve vücut
kütlesi gibi diğer faktörlerden bağımsız olarak baĢlangıç muayenesindeki periodontal
durum mortalite için önemli bir gösterge oluĢturmuĢtur. BaĢlangıçta %21‟den fazla
ortalama alveolar kemik kaybına sahip olan en fazla alveolar kemik kaybına sahip
bireyler için, takip periyodu sırasında ölme riski diğer tüm bireylere kıyasla %70
daha fazlaydı. Ġlginç olarak, alveolar kemik kaybı mortalite riskini iyi bilinen bir
mortalite risk faktörü olan sigara içiminden (%52 artmıĢ risk) çok daha fazla
arttırmaktadır.
Bu çalıĢmada periodontitis, mortalite riskinin artmasından önce ortaya çıkmaktadır
ve bu bir iliĢkinin varlığına iĢaret etmekle birlikte kesin bir sebep-sonuç bağlantısını
kanıtlamamaktadır. Oral sağlık ile sistemik durum arasında bir iliĢkinin varlığını
52
incelerken paylaĢılan ortak risk faktörlerinin olabileceği ve bunların mevcut olup
olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır (Mealey ve Klokkevold, 2002). Çizelge
1.2.‟de periodontal enfeksiyon tarafından etkilenmesi muhtemel organ sistemleri ve
durumlar özetlenmiĢtir.
Çizelge 1.2. Periodontal enfeksiyon tarafından etkilenmesi muhtemel organ
sistemleri ve durumlar (Grossi ve ark., 2004; Mealey ve Klokkevold, 2002).
1.8. Periodontal Enfeksiyon ve Kardiyovasküler Hastalık
Çok sayıda kanıt, periodontal hastalığın CRP ve plazma fibrinojenini de içeren
kardiyovasküler risk faktörleri ile iliĢkili olduğunu desteklemektedir (Grossi ve ark.,
2004). ABD popülasyonunun geniĢ bir epidemiyolojik çalıĢması olan The Third
National Health and Nutrition Examination Survey (NHANES III)‟den elde edilen
veriler kullanılarak diĢ taĢı, etnik köken, eğitim, cinsiyet, yaĢ, aile büyüklüğü,
yoksulluk indeksi, VKĠ, MĠ aile hikayesi, diyabet, tütün ve alkol kullanımı
bakımından düzenlendikten sonra periodontitisli bireylerin artmıĢ sistemik CRP ve
fibrinojen seviyelerine sahip oldukları bulunmuĢtur (Wu ve ark., 2000a; Slade ve
ark., 2000). Bunun dıĢında, antienfektif periodontal tedavinin periodontitisli
hastalarda CRP, fibrinojen ve TNF-α seviyelerini normale indirdiğini gösteren çeĢitli
çalıĢmalar vardır. Bu çalıĢmaların sonuçları periodontitisli ve artmıĢ ateroskleroz
riski altında bulunan bireyler için periodontal tedavinin önemine iĢaret etmektedir, bu
da aralarında bir iliĢki olduğunu düĢündürür (Grossi ve ark., 2004).
Kardiyovasküler / Serebrovasküler Sistem
Ateroskleroz
Koroner arter hastalığı
(Miyokard infarktüsü, anjina)
Serebrovasküler hastalık (inme)
Endokrin Sistem
Diabetes mellitus (DM)
Üreme Sistemi
Erken doğum
DüĢük doğum ağırlığı
Solunum Sistemi
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
Akut bakteriyel pnömoni
53
1.8.1. Periodontal Enfeksiyon ve Ateroskleroz
Birçok ülkede ölüm ve sakatlığın primer nedeni olan ateroskleroz, hiperenflamatuvar
durumlarla iliĢkili olan kronik hallerden biridir. Aterogenez; endotelyal hücrelerin ve
düz kas hücrelerinin aĢırı ekstrasellüler stimülüsa maruz kalması sonucu ortaya çıkan
multifaktöriyel bir süreçtir (Grossi ve ark., 2004). Histolojik olarak aterosklerotik
plaklar iyileĢmekte olan enflamatuvar lezyonlara benzemektedir ve buradan yola
çıkarak oluĢumları ile ilgili olarak Dr. Russell Ross yaralanmaya cevap hipotezini
ortaya atmıĢtır (Ross, 1999). Aterosklerozun patogenezinde endotelyal disfonksiyon,
subendotelyal alanda lipid depolanması ve oksidasyonu, lökosit kemotaksisi, düz kas
hücrelerinin proliferasyonu, ve son olarak da plak ruptürü önemli yer tutar. Plak içi
enflamasyonun fibröz kepin incelmesinde, plak ruptüründe, ve trombozda rol
oynadığı ve miyokard infarktüsü, anstabil anjina, inme, ve transient (kısa süren)
iskemik ataklara kadar giden klinik olaylara neden olduğu önerilmektedir. Bu yüzden
kardiyovasküler hastalıklarda kullanılmak üzere geliĢtirilmiĢ olan yeni ilaçların çoğu
antienflamatuvar etkiler göstermektedir (Grossi ve ark., 2004).
Periodontal enfeksiyonun sistemik enflamasyondaki rolü ile ilgili direkt kanıt insan
karotid ateromlarında periodontal patojenlerin belirlenmesi ile elde edilmiĢtir
(Harazsthy ve ark., 2000). Endarterektomi ile elde edilen 50 karotid aterom;
Aggregatibacter actinomycetemcomitans (eski adıyla Actinobacillus
actinomycetemcomitans) (A.a.) , Tannerella forsythia (eski adıyla Bacteroides
forsythus), P. gingivalis, ve Prevotella intermedia periodontal patojenlerine özgü
sentetik oligonükleotid problar kullanarak polimeraz zincir reaksiyonu ile bakteriyel
16 S rDNA varlığı bakımından analiz edilmiĢtir. Örneklerin %30‟u Tannerella
forsythia için, %26‟sı P. gingivalis için, %18‟i A.a. için, ve %14‟ü P. intermedia için
pozitifti. Ateromların %18‟inde Chlamidia pneumoniae DNA‟sı belirlendi. Uzun
zamandan beri C. pneumoniae gibi aterosklerozla iliĢkilendirilen enfeksiyöz
organizmalar gibi periodontal patojenlerin de aterosklerotik plaklarda bulunabileceği
ve aterosklerozun oluĢumu ve geliĢmesinde direkt rollerinin bulunabileceği
düĢüncesi bu çalıĢmalar tarafından desteklenmektedir (Grossi ve ark., 2004).
54
Nükleer (çekirdek) faktör-kappa B (NF-κB) enflamatuvar cevabın birçok yönünü
kontrol eden indüklenebilen bir nükleer transkripsiyon faktörüdür. ÇeĢitli
enflamatuvar uyaranlarla (LPS, TNF-α, IL-1β) hücrelerin uyarılması nükleer
translokasyon ve NF-κB‟in transkripsiyonu ile sonuçlanır. NF-κB de, makrofaj
aktivasyonu ve düz kas hücre proliferasyonunun regülasyonundan sorumludur.
Periodontal enfeksiyon ile ateroskleroz arasındaki iliĢkiyi açıklamanın mekanistik bir
yolu da NF-κB‟nin kronik periodontal enfeksiyonlardan gelen LPS, TNF-α ve IL-1β
gibi uyaranlar tarafından sürekli aktivasyonudur. NF-κB‟nin bu aktivasyonu
makrofajları up-regüle eder ve onları büyük miktarlarda proenflamatuvar sitokinler
salmaya teĢvik eder, ki bunlar da kan damarı duvarı üzerindeki enflamatuvar etkileri
Ģiddetlendirir (Grossi ve ark., 2004).
Periodontal hastalık ile ateroskleroz arasında iliĢki kuran bir diğer potansiyel
mekanizma periodontal bakterilere karĢı antikor oluĢumu ile sonuçlanan immün
yanıtlarla ilgilidir, ki bunlar kalpteki ısı-Ģok proteinleri ile çapraz reaksiyon gösteren
bakteriyel ısı-Ģok proteini antikorlarını de içerir (Grossi ve ark., 2004). Isı-Ģok
proteinlerine karĢı bu otoreaktif antikorlar periodontal hastalıklı kiĢilerde
bulunmaktadır ve aterom oluĢumu ile iliĢkili olabilirler (Wick ve ark., 1995; Sojar ve
ark., 1998).
Aterosklerotik plak oluĢumunun baĢlarında dolaĢımdaki monositler vasküler
endotelyuma yapıĢır. Bu yapıĢma, endotelyal hücre yüzeyinde aralarında intersellüler
adezyon molekülü-1 (ICAM-1), endotelyal lökosit adezyon molekülü-1 (ELAM-1)
ve vasküler hücre adezyon molekülü-1 (VCAM-1) de bulunan çeĢitli adezyon
molekülleri ile sağlanır. Bu adezyon molekülleri; bakteriyel LPS, prostaglandinler ve
proenflamatuvar sitokinlerin de aralarında bulunduğu bazı faktörler tarafından up-
regüle edilir. Endotelyal hücre sırasına tutunduktan sonra monositler endotelyuma
penetre olur ve arteriyel intimanın altına göç eder. Monositler dolaĢımdaki LDL‟leri
okside haldeyken yutar ve ateromatöz plaklara özgü olan köpük hücreleri oluĢturur.
(Mealey ve Klokkevold, 2002).
Arteriyel mediadayken monositler makrofajlara da dönüĢebilir. Sonra da IL-1, TNF-
55
α, ve PGE2 gibi ateromatöz lezyonu geniĢleten sitokinler üretilir. Fibroblast büyüme
faktörü ve platelet kaynaklı büyüme faktörü gibi mitojenik faktörler media içerisinde
düz kas ve kollajen proliferasyonunu stimüle edip arteriyel duvarı kalınlaĢtırır.
Ateromatöz plak oluĢumu ve damar duvarının kalınlaĢması lümeni daraltır ve
damardan kan akıĢını dramatik bir biçimde azaltır. Ateromatöz plak ruptüründen
sonra sıklıkla arteriyel tromboz oluĢur. Plak ruptürü dolaĢımdaki kanı arteriyel
kollajene ve monositlerden/makrofajlardan gelen ve plateletleri ve koagülasyon
yolunu aktive eden doku faktörüne maruz bırakır. Platelet ve fibrin birikimi bir
trombüs oluĢturur ve bu da damarı tıkayıp anjina veya MĠ gibi iskemik olaylara
sebep olur. Trombüs damar duvarından ayrılıp yine damarı tıkayabilecek bir emboli
oluĢturabilir ve yine MĠ veya serebral infarktüs (inme) gibi akut olaylara sebep olur.
(Mealey ve Klokkevold, 2002).
Periodontal hastalık ile ateroskleroz arasındaki klinik iliĢki koroner anjiogramlar
kullanılarak değerlendirilmiĢtir. Bir çalıĢmada, periodontal hastalığın radyografik
olarak değerlendirilen Ģiddetiyle koroner ateromatosis arasında anlamlı bir bağlantı
tespit edilmiĢtir (Mattila ve ark., 1993). BaĢka bir çalıĢmada ise, arteriyel stenozu
olmayan bireylere kıyasla bir veya daha fazla epikardiyal arterinde stenozu olan
kiĢilerde periodontitis yaygınlığı ve Ģiddeti anlamlı olarak daha fazlaydı (Malthaner
ve ark., 2002). Bununla birlikte, veriler periodontal hastalık ve kardiyovasküler
hastalık için ortak faktörler olan yaĢ ve sigara kullanımını da göz önünde
bulunduracak Ģekilde düzenlendiğinde aradaki iliĢki artık istatistiksel olarak anlamlı
değildi. Bu çalıĢma, periodontal hastalık ile diğer hastalıklar iliĢkilendirilirken ortak
olan risk faktörlerinin göz önünde bulundurulmamasının yanıltıcı olabileceğini
göstermesi bakımından önemlidir (Grossi ve ark., 2004). Örneğin periodontitis ve
kardiyovasküler hastalık için ortak olan risk faktörleri sigara, yaĢ, ırk, erkek cinsiyeti,
stres, düĢük sosyoekonomik seviye, yaĢam Ģekli ve diyabet gibi faktörlerdir. Genetik
risk faktörleri de paylaĢılıyor olabilir (Page, 1998a; Mealey ve Klokkevold, 2002;
Grossi ve ark., 2004).
Aterosklerozun diğer belirteçleri bakımından 45 ve üzeri yaĢtaki periodontitisli
bireylerle periodontitisi olamayanlar arasında bir fark olup olmadığını inceleyen bir
56
çalıĢmada ise common karotid arterler, internal karotid arterler, ve karotid arterlerin
bifurkasyolarındaki intima media kalınlığı B-mod ultrason değerlerinden elde edilen
toplam intima media kalınlığı; plasma CRP, fibrinojen, vonWillebrand faktörü
değerleri; ve mikroalbüminüri (albümin/kreatinin değeri) ölçümleri yapılmıĢtır ve
bitewing radyograflar kullanılarak alveolar kemik kaybı yüzdeleri hesaplanmıĢtır.
Veriler istatistiksel olarak değerlendirildikten sonra potansiyel yanıltıcı faktörler de
göz önünde bulundurulup ikinci kez kıyaslanmıĢlardır. Avrupalı bireyleri içeren bu
çalıĢmada gruplar arasında common karotid arter ve karotid arter bifurkasyo intima
media kalınlığı bakımından bir fark bulunmazken internal karotid arter kalınlığı
bakımından yanıltıcı faktörlere göre ayarlandıktan sonra da devam eden anlamlı bir
fark bulunmuĢtur ve Ģiddetli periodontitis grubunda en fazladır. CRP ve
vonWillebrand faktörü değerleri hastalıklı bireylerde daha yüksek bulunmuĢtur fakat
intima-media kalınlığı ile iliĢkili bulunmamıĢtır. Diğer değerler bakımından anlamlı
bir fark tespit edilmemiĢtir. Buna dayanarak Avrupa‟lı bireylerde periodontal
hastalık ile ateroskleroz arasında bir iliĢki olduğu sonucuna varılmıĢtır (Leivadaros
ve ark., 2005). Bir baĢka çalıĢmada ise idrar albümin/ kreatinin oranı (proteinüri,
ateroskleroz ile iliĢkilendirilmiĢ olan endotelyal disfonksiyon belirtecidir)
periodontal hastalıkla iliĢkili bulunmuĢtur (Wakai ve ark., 1999).
1.8.2. Periodontal Enfeksiyon ve Koroner Arter Hastalığı (Mİ)
Ġskemik kalp hastalığı aterogenez ve trombogenez süreçleri ile iliĢkilidir (ġekil 1.16.)
(Mealey ve Klokkevold, 2002). ArtmıĢ kan viskozitesi, trombüs oluĢumu riskini
arttırarak inme ve majör iskemik kalp hastalığını teĢvik edebilir (Lowe ve ark.,
1997). Prospektif çalıĢmaların sistematik derlemeleri, artmıĢ akyuvar kan sayımı
değeri (WBC) ile fibrinojen ve CRP gibi akut faz proteinlerinin artmıĢ seviyeleri ve
müteakip kardiyovasküler hastalık riski arasında istatistiksel olarak oldukça anlamlı
bir iliĢki olduğunu göstermektedir (Danesh ve ark., 1998). DolaĢımdaki lökositler
kan damarlarının tıkanmasına sebep olabilir (Mealey ve Klokkevold, 2002). ArtmıĢ
CRP seviyelerinin kardiyovasküler olay riski ile ilgili önemli bir prognostik indikatör
olduğu bildirilmiĢtir (Piatel ve ark., 1993; Liuzzo ve ark., 1994). ArtmıĢ plazma
57
fibrinojen düzeyleri kan viskozitesini yükseltir ve bu bakımdan kardiyovasküler
olaylar ve periferal vasküler hastalık için belirlenmiĢ bir risk faktörüdür (ġekil 1.17.)
(Lowe, 1998). Koagülasyon faktörü VIII: von Willebrand faktörü de iskemik kalp
hastalığı riski ile iliĢkilendirilmiĢtir (Ridker, 1997).
Şekil 1.16. Ġskemik kalp hastalığına götüren akut ve kronik yollar
(Mealey ve Klokkevold, 2002).
Şekil 1.17. Sağlıkta kan viskozitesini etkileyen
faktörler (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Plazma fibrinojeni
Plazma lipoproteinleri
(LDL/VLDL)
Akyuvar kan sayımı (WBC)
Kan viskozitesi
Koroner arter hastalığı (KAH)
risk faktörleri
Ateroskleroz Tromboemboli
Koroner arterlerin
daralması
Koroner arterlerin
tıkanması
Miyokardial iskemi
Anjina
Miyokard infarktüsü
Kronik Akut
58
Sistemik enfeksiyonların hiperkoagülabilite durumlarını indükleyebildiği ve kan
viskozitesini arttırabildiği bilinmektedir (ġekil 1.18.) (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Fibrinojen seviyeleri ve WBC sayımları periodontitisli hastalarda çoğunlukla
artmıĢtır (Kweider ve ark., 1993). Kötü ağız sağlığına sahip bireyler de von
Willebrand faktör antijeninde artıĢa sahip olabilir ve bu da trombüs oluĢum riskini
arttırır. Bu yolla periodontal hastalık da kan viskozitesi artıĢını ve trombogenezisi
teĢvik edebilir, ve santral ve periferal vasküler hastalığa yol açabilir (Mealey ve
Klokkevold, 2002).
PAAP salınımı sayesinde dolaĢımdaki plateletlerle etkileĢen P. gingivalis akut
tromboembolik olaylara sebep olabilir (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Şekil 1.18. Enfeksiyonun kan viskozitesi üzerine etkisi. ArtmıĢ
plazma fibrinojen ve vonWillebrand faktörü
hiperkoagülabiliteye sebep olur. ArtmıĢ WBC sayımı ile
birleĢince kan viskozitesi artar ve koroner iskemi riskini
arttırır.) (Mealey ve Klokkevold, 2002).
ġekil 1.19.‟te periodontal enfeksiyonun ateroskleroz ve tromboembolik olaylar
üzerine etkisi özetlenmiĢtir (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Sistemik veya periodontal
enfeksiyon
Fibrinojen
WBC sayımı
von Willebrand faktörü
Kan viskozitesi
Ġskemik kalp hastalığı
59
Şekil 1.19. Periodontal enfeksiyonun ateroskleroz ve
tromboembolik olaylar üzerine etkisi. (Mealey ve Klokkevold,
2002).
Bazı araĢtırmacılar periodontitisteki bakteriyel etkilere karĢı konak cevabı
bakımından bireyler arasında farklılıklar olduğunu bildirmiĢlerdir (Page, 1998a;
Offenbacher, 1996; Beck ve ark., 1998; Page, 1998b). Anormal derecede aĢırı
enflamatuvar yanıtlar gösteren bireyler sıklıkla hiperenflamatuvar monosit/makrofaj
fenotipine (MØ+) sahiptir. Normal monosit/makrofaj fenotipine sahip bireylerdeki
monosit/makrofajlara kıyasla bu bireylerdeki monosit/makrofajlar bakteriyel LPS‟ye
yanıt olarak belirgin derecede artmıĢ IL-1, TNF-α, ve PGE2 gibi proenflamatuvar
mediyatörler üretmektedir. Agresif periodontitisli, refraktöri periodontitisli, ve tip-1
diabetes mellituslu bireyler sıklıkla MØ+ fenotipine sahiptir. Monosit/makrofaj
fenotipi hem genetik hem çevresel kontrol altındadır. Monosit/makrofaj hücre sırası
hem periodontal hastalık hem de ateroskleroz patogenezinde etkilidir. Serum LDL
seviyelerinde diyetle iliĢkili artıĢlar, bakteriyel LPS‟ye karĢı monosit/makrofaj
cevabını up-regüle eder. Böylelikle ateroskleroz ve KAH için bilinen bir risk faktörü
olan yüksek LDL seviyeleri, monosit/makrofajlar tarafından destrüktif ve
enflamatuvar sitokinlerin sekresyonunu arttırabilir. Bu yalnızca ateromatöz lezyonun
Gram-negatif bakteriyemi/LPS
Endotelyal hasar
Platelet adezyonu/agregasyonu
Monosit infiltrasyonu/proliferasyonu
Sitokin/büyüme faktörü üretimi
Trombüs oluĢumu
Aterom oluĢumu
Damar duvarı kalınlaĢması
Tromboembolik olaylar
Periodontal enfeksiyon
60
geniĢlemesine değil, aynı sırada patojenik organizmaların varlığında ileri periodontal
yıkıma da sebep olur. MØ+ fenotipi varlığı, kiĢileri hem KAH hem de periodontitis
riski altına sokar (Page, 1998a; Offenbacher, 1996; Beck ve ark., 1998; Page,
1998b). (ġekil 1.20.) (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Ayrıca, laboratuvar testlerinde hiperenflamatuvar monosit fenotipine sahip
hastalardan alınan periferal kan monositlerinin normalin 3-10 katı miktarlarda
proenflamatuvar mediyatörler salgıladıkları gösterilmiĢtir ve bu özellik, periodontal
enfeksiyon varlığında sürekli olarak bakteriyel LPS ve proenflamatuvar sitokinler
tarafından vasküler endotelyum ve arteriyel duvar üzerinde oluĢturulan etki
sonucunda direkt olarak ateroskleroza sebep olabilir ve tromboembolik olayları
baĢlatabilir. LPS‟ye karĢı monositik hiper-cevap özelliği genetik olarak HLA-DR3/3
veya –DQ bölgesinde bulunur, ki bu da aynı sırada tip-1 diyabete karĢı artmıĢ
yatkınlığın yer aldığı bölge olarak kabul edilir (Page, 1998a; Offenbacher, 1996;
Beck ve ark., 1998; Page, 1998b; Mealey, 1999).
Şekil 1.20. Hiperresponsif monosit/makrofaj fenotipinin
kardiyovasküler ve periodontal etkileri (Mealey ve Klokkevold,
2002).
MØ+
fenotipi Periodontal patojenler
Periodontitis
Kronik bakteriyel etki
Proenflamatuar sitokinler
Akut faz reaktanları
Ateroskleroz
risk faktörleri
Hiperkoagülabilite
Aterom formasyonu
Tromboembolizm
Vasküler etkiler
61
Longitudinal çalıĢmalar zayıf periodontal sağlığın indikatörlerinin kardiyovasküler
olaylardan önce ortaya çıktığını göstermektedir (Mattila ve ark., 1995; Beck ve ark.,
1996; Joshipura ve ark., 1996; Beck ve ark., 1998; Morrison ve ark., 1999). Ġlk
NHANES çalıĢmasında (NHANES I Study) ve onun 16 yıllık epidemiyolojik takip
çalıĢmasında (Epidemiological Follow-up Study) incelenen 9760 kadın ve erkekten
elde edilen veriler göstermektedir ki periodontal hastalık, müteakip KAH hastalığı
için önemli bir belirteçtir (DeStefano ve ark., 1993). 50 yaĢın altındaki periodontitisli
bireylerde aynı yaĢtaki periodontitisi olmayan bireylere kıyasla KAH‟na bağlı
hospitalizasyon ve ölüm riskinde %70 artıĢ vardı. Aradaki iliĢki tüm önemli ko-risk
faktörlerinden bağımsızdı. Periodontal hastalık ile kalp hastalığı arasındaki devamlı
iliĢkiye ek olarak, periodontal enfeksiyon ile KAH insidansı arasında biyolojik bir
gradient olduğu görülmektedir. BaĢlangıçta KAH‟ı bulunmayan, sonrasında yaklaĢık
18 yıl boyunca takip edilen ve yaĢları 21 ile 80 arasında değiĢen 921 erkek bireyin
değerlendirilmesinde araĢtırmacılar çeĢitli kemik kaybı seviyeleri (%20, %40, %60,
%80) ile anjina ve miyokard infarktüsü kumülatif insidansı arasında bir doz iliĢkisi
tespit ettiler (Beck ve ark., 1996). Benzer bir gradient, yine tüm önemli ko-risk
faktörlerinden bağımsız olarak, ölümcül koroner hastalık ile ortalama alveolar kemik
kaybı arasında da gözlemlendi. Akut miyokard infarktüsü geçiren ve geçirmeyen
bireyleri kıyaslayan nispeten daha yeni tarihli bir vaka-kontrol çalıĢmasında, alveolar
kemik kaybının akut miyokard infarktüsü geçiren kiĢilerde daha fazla olduğu
gösterilmiĢtir (Renvert ve ark., 2004). Periodontal hastalık varlığının KAH ile iliĢkili
olaylardan önce görüldüğü bilinen longitudinal çalıĢmalar, periodontal hastalığın
KAH için bir risk faktörü olduğu kavramını desteklemektedir (Grossi ve ark., 2004).
1.9. Periodontal Enfeksiyon ve Diabetes Mellitus
Diabetes mellitus da genetik, çevresel, ve davranıĢsal risk faktörleri içeren yaygın,
multifaktöriyel bir hastalık sürecidir (Williams ve Paquette, 2003). ABD‟de genel
popülasyonun %5‟ini ve dünya genelinde 124 milyon insanı etkileyen bu kronik
durum glikoz metabolizmasında hastada hiperglisemi oluĢturan defektlerle
belirgindir (Williams ve Paquette, 2003). Diabetes mellitus, pankreasın insülin
62
salınımı yapamamasını takiben (tip-1 diyabette) veya insülin etkisinde ya da insüline
duyarlılıkta yetmezliği takiben (tip-2 diyabette) karbonhidrat ve lipid
metabolizmasının disregülasyonu hastalığıdır (Grossi ve ark., 2004).
Periodontitisin diyabetli hastalarda zayıf glisemik kontrol için potansiyel bir risk
faktörü olduğu belirlenmiĢtir (Grossi ve ark., 2004). BaĢlangıçta iyi glisemik kontrol
gösteren tip-2 (insülin bağımlı olmayan) diyabeti olan hastalarla yapılan longitudinal
bir çalıĢmada Ģiddetli periodontitisi olan hastaların %37‟si zaman içinde glisemik
kontrol bakımından kötüleĢme gösterirken, Ģiddetli periodontitisi olmayan hastalarda
bu oran yalnızca %11‟di. 2 - 4 yıllık periyodta baĢlangıç muayenesinde Ģiddetli
periodontitisi olan bireylerin glisemik kontrolünün kötüleĢmesi insidansı
periodontitisi olmayanlara kıyasla daha yüksekti. Bu çalıĢmada, glisemik kontrolün
kötüleĢmesinin periodontitisi takiben ortaya çıktığı bilinmektedir (Taylor ve ark.,
1996). Periodontitis ayrıca diyabetin klasik komplikasyonları ile de
iliĢkilendirilmiĢtir (Mealey ve Klokkevold, 2002). (Çizelge 1.3.)
Çizelge 1.3. Diabetes mellitusun komplikasyonları (Löe, 1993).
Periodontal enfeksiyon ve diyabetik kontrol arasındaki iliĢkiye dair daha baĢka
kanıtlar retinopati; nefropati; kardiyovasküler, serebrovasküler ve periferal vasküler
hastalık gibi makrovasküler komplikasyonlar; ve baĢka diyabetik komplikasyonlar
ile ilgili çalıĢmalardan elde edilebilir (Grossi ve ark., 2004). Gingivitisi veya yalnızca
ılımlı periodontitisi olan yetiĢkinlere kıyasla baĢlangıçta Ģiddetli periodontitisi olan
diyabetli yetiĢkin hastaların takip eden 1‟inci yıldan 11‟inci yıla kadar olan sürede,
anlamlı olarak daha yüksek böbrek ve makrovasküler komplikasyon insidansına
sahip oldukları görülmüĢtür (Thorstensson ve ark., 1996). Her iki grubun da benzer
glisemik kontrole sahip olmasına rağmen bu sonuç doğruydu. ġiddetli periodontitisli
hastaların %82‟sine karĢın Ģiddetli periodontitisi olmayan hastaların %21‟inde bir
Retinopati
Nefropati
Nöropati
Makrovasküler hastalık
BozulmuĢ yara iyileĢmesi
Periodontal hastalık
63
veya daha fazla kardiyovasküler komplikasyon görülmüĢtür. Yine, Ģiddetli
periodontitis bu bireylerde klinik diyabet komplikasyonlarının baĢlamasından önce
görülmüĢtür (Mealey ve Klokkevold, 2002).
Periodontal enfeksiyonun, glisemik kontrolü hangi mekanizmalar yoluyla etkilediği
tam olarak açıklanamamıĢtır. Fakat diğer sistemik durumlarla ilgili yapılan
çalıĢmalardan elde edilen kanıtlar önemli bazı ipuçları sağlamaktadır (Grossi ve ark.,
2004). Viral veya bakteriyel respiratuar enfeksiyonlar gibi sistemik enfeksiyonların,
insülin rezistansını arttırdıkları için glisemik kontrol üzerinde majör bir etkileri
olduğu bilinmektedir (Sammalkorpi ve ark., 1989; Yki-Jarvinen ve ark., 1989).
Aslında beyin hücreleri haricinde vücuttaki tüm hücrelerde hücrenin glikoz alımı
ihtiyacının sinyalini veren yükleme elemanları olarak davranan hücre yüzey insülin
reseptörleri bulunmaktadır. Enerji ihtiyacı arttığında veya kan glikoz seviyeleri
arttığında insülin reseptörleri hücre yüzeyinde açığa çıkar ve glikoz yüklenir ve
intrasellüler olarak taĢınır. Bu anlamda, fazla glikoz kan dolaĢımından uzaklaĢtırılmıĢ
olur ve intrasellüler olarak çoğunlukla adipoz dokuda depolanır. Hücreler insülin
faaliyetine karĢı dirençli hale gelebilir. Bu gerçekleĢtiğinde, glikozun hücre içine
alınmasını zorlamak için pankreas insülin üretimini arttırır. Bu durum “insülin
rezistansı” olarak bilinir. Ġnsülin rezistansından en çok etkilenen dokular karaciğer,
kas, ve adipoz dokulardır. Ġnsülin üretiminin kompanse edici Ģekilde artıĢı sonucunda
uzamıĢ bir hiperinsülinemi durumu görülür. ArtmıĢ insülin seviyelerinin koroner
arterler üzerinde direkt bir harap edici etkisi var ve bu da aterom plağı oluĢumuna,
lipid metabolizması anormalliklerine, ve hiperkoagülabiliteye yol açar. Bu
anormalliklerin bazıları; artmıĢ fibrinojen üretimini, yüksek trigliserid (vücudun ana
yağ depo partikülleri) seviyelerini, ve düĢük yüksek-dansiteli lipoprotein (HDL)
seviyelerini içerir.
Ġnsülin rezistansından etkilenen bireylerde aynı sırada hiperlipidemi, artmıĢ
kolesterol ve trigliserid seviyeleri de görülür. DolaĢımda artmıĢ lipid seviyleri; aĢırı
lipid oksidasyonuna, bu okside fraksiyonların vasküler duvarlar üzerinde
depolanmasına ve ateroskleroza yol açar (Grossi ve ark., 2004). Hipergliseminin bu
64
etkisi, kan damarı duvarında biriken protein/lipidlerin non-enzimatik glikasyon/
oksidasyonu ürünleri olan ileri glikasyon son ürünleri (advanced glycation end
product, AGE) oluĢumudur (Yan ve ark., 2003). Bu AGE‟ler, kandaki glikolize
hemoglobin (HbA1 ve HbA1c) konsantrasyonu ile izlenebilmektedir. Bu moleküller;
monositler, makrofajlar ve endotelyal hücreler üzerindeki AGE reseptörlerine
(RAGE) bağlanır ve intrasellüler sinyal iletimi (transdüksiyon) yollarını etkiler
(Esposito ve ark., 1992; Kirstein ve ark., 1992). Bu etkileĢim, enflamatuvar
hücrelerin toplanmasına ve bunların ateroskleroz ve diğer olumsuz etkileri
Ģiddetlendiren enflamatuvar yolları stimüle etmelerine yol açan aktivasyonuna sebep
olur. AGE‟lerin RAGE‟lere bağlanması ile monositler ve makrofajlar; prolifere
olmaya, proenflamatuvar sitokinler up-regüle etmeye, ve oksijen serbest radikalleri
üretmeye stimüle edilirler (Vlassara ve ark., 1988; Yan ve ark., 1994; Yui ve ark.,
1994). Oksijen serbest radikalleri direkt olarak konak doku hasarına yol açarken; IL-
1, IL-6 ve TNF-α gibi proenflamatuvar sitokinler bir metabolik olaylar kaskadı
yoluyla ve diğer immün hücrelerin (B ve T lenfositleri) çağırılması yoluyla bu hasarı
Ģiddetlendirir. Periodonsiyum da dahil olmak üzere, diyabetli hastaların dokularında
artmıĢ AGE seviyeleri görülmektedir (Brownlee, 1994; Schmidt ve ark., 1996).
Makrovasküler komplikasyonlar olan koroner arter hastalığı, serebrovasküler
hastalık (inme), periferal vasküler hastalık ve mikrovasküler komplikasyonlar olan
retinopati, nefropati, nöropati bu AGE-RAGE etkileĢimlerinin zamanla gösterdiği
yan etkilerdendir (Scannapieco, 2005).
Diyabetlilerde ayrıca, serumda ve diĢeti oluğu sıvısında artmıĢ proenflamatuvar
sitokin seviyeleri görülür (Nishimura ve ark., 1998; Salvi ve ark., 1998).
Diyabetlilerden izole edilen ve LPS ile stimüle edilen monositler daha yüksek
konsantrasyonlarda proenflamatuvar sitokin ve prostaglandin sekresyonu yaparlar
(Salvi ve ark., 1998).
Kronik hiperglisemi, AGE birikimi ve hiperenflamatuvar yanıt; artmıĢ kollajen
çapraz bağlanması ve kırılganlığı, azalmıĢ kollajen sentezi, bazal membranların
kalınlaĢması, değiĢmiĢ doku turnover oranları, azalmıĢ hücresel proliferasyon
yoluyla değiĢmiĢ yara iyileĢmesini ve vasküler hasarı teĢvik eder (Weringer ve ark.,
65
1981; Hasslacher ve ark., 1981; Lien ve ark., 1984; Salmela ve ark., 1989; Cagliero
ve ark., 1991). Ayrıca diyabetli hastalarda nötrofil kemotaksisi, adherensi ve
fagositozunda bozukluk vardır (Bagdade ve ark., 1978; Manoucherhr-Pour ve ark.,
1981; Kjersem ve ark., 1988) ve periodontitis gibi enfeksiyonların görülme riski
yüksektir.
Son dönemlerde yapılan bir çalıĢma, periodontitis ile glikoz tolerans durumu
arasında bir iliĢki bulmuĢtur (Saito ve ark., 2004). Derin periodontal cepleri
(ortalama cep derinliği >2,0 mm) olan hastalar sığ cepleri (<1,3 mm) olan bireylerle
kıyaslandığında, bozulmuĢ glikoz toleransı ve diyabet ile anlamlı olarak iliĢkili
bulunmuĢlardır. BaĢlangıçta normal glikoz toleransına sahip olan ve müteakiben
bozulmuĢ glikoz toleransı geliĢtiren bireyler, derin ceplere sahip olmaya daha
yatkındılar (Scannapieco, 2005).
Sistemik enfeksiyonlar insülinin etkisine karĢı dokuların insülin direncini arttırdığı
için, pankreas da insülin direncinin üstesinden gelebilmek için insülin sekresyonunu
arttırmak zorunda kalıyor. Hiç endojen insülin üretemeyen tip-1 diyabetli bireylerde
böyle bir insülin rezistansı daha fazla miktarda insülin enjeksiyonunu gerektirir.
Halihazırda artmıĢ insülin rezistansı olan tip-2 diyabetli hastalarda enfeksiyonla
iliĢkili olarak artmıĢ rezistans, hipergliseminin daha da Ģiddetlenmesine sebep olur.
Hasta sistemik hastalıktan kurtulduktan sonra bile insülin rezistansı dokularda kalır;
insüline karĢı doku duyarlılığı hastalıktan sonra haftalarca veya aylarca normale
dönmez. Periodontal enfeksiyon benzer bir Ģekilde insülin rezistansında artıĢa sebep
olabilir ve bu da sonrasında zayıf glisemik kontrol ile sonuçlanabilir (Grossi ve ark.,
2004).
Obezite, insülin rezistansının en önemli nedenidir ve tip-2 diyabet, hipertansiyon ve
kardiyovasküler hastalık için önemli bir risk faktörüdür. Genç eriĢkinlerde
periodontitis ve obezite arasında anlamlı bir iliĢki bulunmuĢtur (Al-Zahrani, 2003).
Adipositlerin metabolik olarak son derece aktif hücreler oldukları anlaĢılmıĢtır.
Adipositler, enerji harcamasını regüle etmede önemli olan leptin ve adinopektin gibi
moleküllerin üretiminde oldukça aktiftir. Adipositler ayrıca TNF-α üretiminde de
66
aktiftirler. TNF-α kan seviyeleri obez kiĢilerde artmıĢtır ve kilo kaybından sonra
azalmaktadır. Ayrıca diyabetli kiĢilerde, özellikle de periodontitisi olanlarda bu
seviye artmıĢtır. Diyabetli olmayan kiĢilerdeki monositlere kıyasla diyabetli
kiĢilerdeki monositler periodontal patojenlerle stimüle edildiklerinde 24-32 katı
seviyede TNF-α üretirler (Salvi ve ark., 1997). Diyabetli hastalarda sistemik
dolaĢıma TNF-α‟nın salınması insülin rezistansına sebep olabilir, ve periodontal
tedavi dolaĢımdaki TNF-α seviyelerinin azalmasına ve insülin rezistansı indeksinin
azalmasına neden olabilir (Nishimura ve ark., 2003).
TNF-α , hücre yüzey insülin reseptör substratı (IRS-1) antagonistidir. TNF-α , insülin
reseptörünün fosforilasyonunu ve translokasyonunu inhibe eder (Ling ve ark., 1994;
Kanety ve ark., 1995). Bunu yaparak, insülin reseptörünün TNF-α tarafından bloke
edilmesi intrasellüler glikoz transportunu ve insülinin etkisini inhibe eder ve insülin
rezistansına sebep olur. Son kanıtlar kronik periodontal enfeksiyonun da insülin
rezistansına sebep olduğunu önermektedir (Nishimura ve Murayama, 2001).
Subgingival biyofilmdeki bakterilerden gelen LPS ve diğer hücre yüzey toksinlerine
cevap olarak TNF-α‟nın kronik up-regülasyonu, risk altındaki bireyler için insülin
rezistansı durumuna yol açan bir mekanizma gibi görülmektedir.
ġekil 1.21., periodontal enfeksiyonun ve periodontal bakterilere yanıt olarak
enflamatuvar sitokinlerin up-regülasyonunun ne Ģekilde insülin rezistansı durumunu
Ģiddetlendirdiğini ve metabolik anormallikleri hızlandırıp arttırdığını gösteren bir
model sunmaktadır. Buna karĢılık olarak, duyarlı bireyler ya tip-2 diyabet ya da
kardiyovasküler hastalığa uygun hale gelir.
Ġnsülin-rezistan durumlardaki gibi dolaĢımdaki aĢırı insülin, kronik periodontal
enfeksiyon ile kardiyovasküler hastalık veya tip-2 diyabet gibi sistemik durumun
kötüleĢmesi arasında ortak bir bağ olarak fonksiyon gösterebilir. Sistemik
enflamasyonun ve TNF-α‟nın aĢırı sentezi ve sekresyonunun, diabetus mellitus ve
periodontal hastalık arasındaki çift yönlü iliĢki ile ilgili muhtemel mekanizmalar
oldukları görülmektedir (Grossi ve ark., 2004).
67
Şekil 1.21. Obezite, periodontal hastalık, tip-2 diyabet, ve kardiyovasküler hastalık.
Ġnsülin rezistansını periodontal enfeksiyon ile tip-2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık
gibi sistemik komplikasyonlar için muhtemel ortak bir mekanizma olarak açıklayan
model. Ġnsülin rezistansı (çoğunlukla obezite tarafından baĢlatılır ve Ģiddetlendirilir)
hiperinsülinemi ve hiperglisemi ile sonuçlanır ve bu da glisemik kontrolü kötüleĢtirir.
Hiperglisemi de periodontal hastalık riskini arttırabilir. Ġnsülin rezistansı hiperlipidemi ile
de iliĢkilidir (CH, kolesterol; TG, trigliseridler). Obezite ile iliĢkili artmıĢ TNF-α
seviyeleri karaciğerden artmıĢ CRP üretimi ile sonuçlanabilir ve bu da hiperlipidemiyi
Ģiddetlendirebilir. ArtmıĢ lipid seviyeleri, özellikle de LDL ve TG, kalp hastalığı riskini
arttırır ve periodontal hastalık patogenezinde rol oynayabilir (Grossi ve ark., 2004).
1.10. Amaç ve Kapsam
Yaptığımız çalıĢmada; erken yaĢlarda KAH tanısı konulmuĢ olan hastalarla
ateroskleroz veya KAH bulunmayan bireyler arasında bazı periodontal ve sistemik
parametreler bakımından kıyaslama yaparak, periodontal hastalık gibi enflamatuvar
bir durumun erken yaĢlarda ortaya çıkıĢı ile erken yaĢlarda KAH geliĢimi arasında
bir iliĢki bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır.
Periodontal hastalık gibi lokalize oral bir durumun sistemik bir etkisinin olabileceği
ihtimali araĢtırmacılar için bir ilgi konusu haline gelmiĢtir. Yalnızca ağrı oluĢturunca
dikkat çeken ve genelde ihmal edilen bir durumun uzun dönemde sistemik etkilerinin
bulunma ihtimali, hastalarda da merak uyandırmaktadır. DiĢ hekimliği açısından
Periodontal Hastalık
Obezite
TNF- α
Ġnsülin Rezistansı Karaciğer
CRP
Hiperinsülinemi
Hiperglisemi Hiperlipidemi
(CH , TG )
Tip-2 diyabet Kalp hastalığı
68
böyle bir ilgi bir bakıma iyidir; çünkü ağız bakımını ihmal etmekte olan kiĢiler
ağızlarına daha fazla dikkat çevireceklerdir ve düzenli bakıma ihtiyaç duyacaklardır.
Bu fikir belirgin bir halk sağlığı önemi taĢımaktadır, çünkü eğer bu doğru ise
periodontal enflamasyonun tedavi edilmesi ateroskleroz gibi yaygın ve çoğunlukla
ölümcül bir kronik hastalığın önlenmesini sağlayacaktır. Bu çalıĢmada da, agresif
periodontitis veya erken yaĢlarda ortaya çıkan kronik periodontitis gibi enflamatuvar
periodontal hastalıkların bu bireyleri hayatlarının erken bir evresinde
kardiyovasküler hastalık bakımından yüksek risk grubuna dahil etmede etkili
olabileceği ortaya çıkarsa, bu bireylerin erken periodontal tedavilerinin yaĢam
standartlarını yükseltmenin de ötesinde hayati önem arz ederek bu sebebe bağlı
olarak hastalığın ortaya çıkıĢının engellenmesi yoluyla ömürlerini uzatmada, veya
yaĢam kalitelerini arttırmada etkili olabileceği fikri desteklenmiĢ olacaktır.
69
2. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalıĢma, Ankara Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koordinasyon Birimi
tarafından 07B3334001 proje numarası ile desteklenmiĢtir. Ankara Üniversitesi DiĢ
Hekimliği Fakültesi Etik Kurulu‟ndan onayı alınan araĢtırmaya dahil edilen tüm
katılımcılara araĢtırma ile ilgili bilgi verilmiĢtir, ve her biri gönüllü onam formu
imzalamıĢtır. Tüm katılımcıların intraoral muayenesi, anamnez alma iĢlemi ve dosya
bilgilerinin kaydı aynı araĢtırmacı tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir.
2.1. Araştırmanın Türü
GerçekleĢtirdiğimiz çalıĢma, bir vaka-kontrol araĢtırmasıdır.
2.2. Hasta Tanımı ve Sayısı
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında
tedavisi yapılmakta olan, KAH teĢhisi konulmuĢ 50 veya daha genç yaĢtaki 90 hasta
vaka grubunu oluĢturmuĢtur. Kontrol grubu ise; Ankara Üniversitesi personeli ve
yakınları ile KAH grubundaki hastaların yakınları arasından, aterosklerozu (ve
ateroskleroza bağlı bir hastalığı) veya sistemik enflamatuar bir hastalığı bulunmayan,
ve KAH grubununkine benzer yaĢ, cinsiyet, ve sigara kullanımı dağılımına sahip, ve
diğer özellikler bakımından toplumdan rastgele seçilen 90 kiĢiden oluĢmaktadır.
2.2.1. Araştırmaya Dahil Olma Ölçütleri
a) Vaka grubu için: 50 ve altı yaĢlarda olmak, koroner ateroskleroz veya
aterosklerotik olaylara bağlı olarak geliĢen bir kardiyovasküler hastalık teĢhisi
konulmuĢ olması.
70
b) Kontrol grubu için: 50 yaĢ ve altı yaĢlarda olmak, koroner arter/serbrovasküler/
periferik arter hastalığı ile iliĢkili ateroskleroz veya herhangi bir vaskülit tanısı
almamıĢ olma. Sistemik enflamatuvar bir hastalığa sahip olmama. Vaka
grubununkine benzer yaĢ, cinsiyet, (eğitim düzeyi, gelir düzeyi ) ve sigara kullanım
durumu ve sayısı dağılımına sahip olma, diğer özellikler bakımından toplumdan
rastgele seçilme.
2.2.2. Araştırmadan Çıkartılma Ölçütleri
a) Vaka grubu için: Hastanın sistemik durumunun ağız içi ölçümlere ve radyograf
alınmasına müsade etmeyecek derecede kötüleĢmesi, veya hastanın özel bir
durumundan dolayı bunların gerçekleĢtirilme imkanının bulunmaması (örn:
hamilelik, vb.), sistemik hastalığa bağlı periodontitis bulunması, katılımcının
araĢtırmaya katılmaktan vazgeçmesi.
b) Kontrol grubu için: Sistemik hastalığa bağlı periodontitis bulunması, katılımcının
araĢtırmaya katılmaktan vazgeçmesi.
2.2.3. Araştırmaya Son Verme Ölçütleri
AraĢtırmaya son verilmesini gerektirecek bir durum mevcut değildir.
2.3. Birlikte Uygulanan Diğer Tedavi Türleri
Herhangi bir ek tedavi uygulanmadı.
71
2.4. Yapılan Klinik ve Laboratuvar Testler
2.4.1. İntraoral Klinik Ölçümler
KAH grubundaki hastaların büyük bölümü sağlık durumları el vermediği için Ankara
Üniversitesi Kalp Merkezi‟nde odalarında, genel sağlık durumları daha iyi olanlar ise
kabul ettikleri takdirde Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Periodontoloji
kliniğinde muayene edilmiĢtir. Kontrol grubundaki bireylerin büyük çoğunluğu ise
periodontoloji kliniğimizde muayene edilmiĢtir. Klinik indeks ve diğer ölçümler
Williams periodontal sondası ve ağız aynası kullanılarak yapılmıĢtır. Ġndeks
değerlendirmeleri her bir diĢin 4 bölgesinden (mesiobukkal, midbukkal, distobukkal,
midpalatinal/midlingual) yapılmıĢtır. Değerlendirilen parametreler:
1. Plak indeksi (PĠ).
2. Gingival indeks (GĠ).
3. Sondalamada kanama (SK), (+/-).
4. Süpurasyon (S), (+/-).
5. Sondalama Cep Derinliği (CD).
6. Klinik Ataçman Kaybı (AK).
7. DiĢeti çekilmesi (DÇ).
8. Furkasyon Problemi (FP).
9. Mobilite (M).
10. Kalan ve kaybedilen diĢ sayıları.
Bunlara ek olarak diĢ çürükleri (lokalizasyonu ve tipi), diĢteki çatlaklar ve aĢınmalar,
perikoronitis ve apseler, fistüller, mevcut restorasyonlar (hareketli protez, kron-
köprü, dolgu, kanal dolgusu; lokalizasyonu, tipi, maddesi, uyumu, kırıklar),
perküsyon ve palpasyon hassasiyeti, migrasyonlar, maloklüzyonlar
(fizyolojik/patolojik migrasyon, migrasyonun yönü, rotasyon, inklinasyon,
72
ekstrüzyon, intrüzyon, diastemalar, deep-bite, over-bite, open-bite, cross-bite,
çapraĢıklık, oklüzal travma, vb.‟den etkilenen diĢler) da değerlendirildi. Her katılımcı
için ayrıca Total Dental Ġndeks (TDĠ) hesaplandı.
Elde edilen klinik periodontal veriler ve radyogarflar kullanılarak katılımcılara
periodontal tanı konulmuĢtur (mevcut periodontal tanı). Bu teĢhisler iki Ģekilde
gruplandı; “gingivitis”, “kronik periodontitis”, “agresif periodontitis”, “total
diĢsizlik” olarak birinci gruplama yapılırken; “lokalize gingivitis”, “generalize
gingivitis”, “lokalize kronik periodontitis”, “generalize kronik periodontitis”,
“lokalize agresif periodontitis”, “generalize agresif periodontitis”, “total diĢsizlik”
olarak yaygınlığı da içeren ikinci bir gruplama daha yapıldı.
Türünden bağımsız olarak periodontitis tanısı alan tüm hastalarda kemik yıkımının
yaygınlığına göre ayrı bir gruplama daha yapıldı (total yıkım yaygınlığı durumu).
Buna göre: “generalize periodontal yıkım”, “lokalize periodontal yıkım”,
“periodontal yıkım yok” alt grupları oluĢturuldu. Mevcut diĢlerde bölgelerin
≤%30„unda klinik ataçman kaybı varlığında “lokalize periodontal yıkım var”,
bölgelerin >%30‟unda klinik ataçman kaybı varlığında “generalize periodontal yıkım
var”, hiç klinik ataçman kaybı bulunmaması durumunda ise “periodontal yıkım yok”
kabul edildi.
2.4.1.1. Plak İndeksi
Hastaların oral hijyen düzeylerini belirlemek için mevcut eklenti varlığı ve miktarı
Silness ve Löe‟nin plak indeksi (PĠ) ile değerlendirilmiĢtir. Williams periodontal
sondası ile ölçülen skor değerleri kaydedilmiĢtir. Her katılımcı için ortalama PĠ
hesaplanmıĢtır. Plak indeksi skorlaması Ģu Ģekildedir (Silness ve Löe, 1964):
0 : DiĢte gingival alanda plak mevcut değildir.
1 : Serbest diĢeti kenarında ve diĢte buna komĢu yüzeyde çıplak gözle
görülmeyen, ancak gingival sulkus ağızında gezdirildiğinde sondanın ucunda
73
film halinde fark edilen plak varlığı.
2 : Gingival bölge ve diĢeti kenarına komĢu diĢ yüzeyi inceden orta kalınlığa
kadar plak ile kaplıdır ve çıplak gözle de izlenir.
3 : DiĢeti cebi ve diĢeti kenarına komĢu diĢ yüzeyinde yoğun yumuĢak eklenti
veya diĢtaĢı varlığı.
2.4.1.2. Gingival İndeks
Marjinal diĢetinde enflamasyonun klinik bulgularını değerlendirmek amacıyla
gingival indeks (GĠ) kullanılmıĢtır. Her katılımcı için ortalama GĠ hesaplanmıĢtır.
Gingival indeks skorlaması Ģu Ģekildedir (Löe ve Silness, 1963):
0 : Marjinal diĢetinde enflamasyon bulgusuna rastlanmaz, diĢeti sağlıklıdır.
1 : DiĢetinde hafif renk değiĢikliği ve ödem mevcuttur. Sondalama sonrası
kanama görülmez. Hafif enflamasyon mevcuttur.
2 : DiĢeti parlak, ödemli ve hiperemiktir. Sondalama sonrası kanama oluĢur.
Orta dereceli enflamasyon mevcuttur.
3 : DiĢetinde belirgin kırmızılık ve ödem vardır. Ülserasyonlar görülür.
Sondalama sonrası veya spontan kanamaya eğilim görülür. ġiddetli
enflamasyon mevcuttur.
2.4.1.3. Sondalama Cep Derinliği
Williams periodontal sondası diĢin uzun aksına paralel olacak Ģekilde cep içerisine
yerleĢtirilir ve cep tabanında direnç hissedilen yerde durulur. Cep tabanından diĢeti
74
marjinine kadar olan mesafe mm olarak ölçülür. Her katılımcı için ortalama CD
değeri hesaplanmıĢtır. Ayrıca ölçüm yapılan her bölgede cepler derinliklerine göre
“sığ cep” (CD: 1-3 mm), “orta derinlikte cep” (CD: 4-6 mm), “derin cep” (CD ≥ 7
mm) olarak da sınıflanmıĢtır ve bu alt sınıfların her biri için de tüm bölgelerde
görülme oranları ayrı ayrı yüzde (%) olarak hesaplanmıĢtır.
2.4.1.4. Sondalamada Kanama
Cep tabanı ve cep içi epitelin enflamatuvar durumunu saptamak amacıyla yapılan
değerlendirmedir (Löe, 1967). Cep derinliği ölçümünden 30 sn sonra sulkustan
kanama olup olmamasına göre pozitif(/var) (+), veya negatif(/yok) (-) olarak
skorlama yapılır. Her katılımcı için SK(+) bölge yüzdesi Ģu formülle hesaplandı:
(“SK(+) bölge sayısı” x 100) / (“toplam mevcut diĢ sayısı” x 4)
2.4.1.5. Süpurasyon
Parmak basıncı ile (ve/veya cep derinliği ölçümü sonrasında) gingival sulkustan
gelen eksüda (püy) varlığı her diĢin dört bölgesinde süpurasyon (S) var (+) veya yok
(-) olarak kaydedilmiĢtir. Varlığı aktif yıkım ile ilgili bir bulgudur. (Singh ve ark.,
1977).
2.4.1.6. Klinik Ataçman Kaybı
Katılımcılara ait her bir diĢin dört bölgesinde Williams periodontal sondası
kullanılarak cep tabanından mine-sement birleĢimine kadar olan mesafe (klinik
ataçman kaybı, AK) mm olarak ölçülüp kaydedilmiĢtir. Her katılımcı için ortalama
AK hesaplanmıĢtır. Ayrıca her bölgede AK Ģiddetine göre “hafif Ģiddetli AK” (AK:
1-2 mm), “orta Ģiddetli AK” (AK: 3-4 mm), ve “Ģiddetli AK” (AK ≥ 5 mm) olarak da
sınıflanmıĢtır ve bu alt sınıfların her biri için de tüm bölgelerde görülme oranları ayrı
75
ayrı yüzde (%) olarak hesaplanmıĢtır.
2.4.1.7. Dişeti Çekilmesi
Her katılımcıda her diĢin dört bölgesinde Williams periodontal sondası kullanılarak
diĢeti marjininden mine-sement birleĢimine kadar olan mesafe “diĢeti çekilmesini”
(DÇ) ifade etmek üzere mm olarak ölçülüp kaydedilmiĢtir.
2.4.1.8. Mobilite
Hekimin kuvvetiyle oluĢturulan, diĢteki horizontal ve vertikal yer değiĢtirmenin
ölçümüdür. DiĢlerdeki mobilitenin (M) değerlendirilmesinde Miller‟in mobilite
sınıflaması kullanılmıĢtır. Ġki aletin sap kısımları ile diĢ tutulur ve bukkolingual
yönde hareket etmeye zorlanır. Horizontal mobilite, harekete zorlanan diĢ üzerinde
belirlenen sabit bir nokta „referans noktası‟ olarak alınarak değerlendirilir. Ayrıca
aksiyal yönde de değerlendirilir (Miller, 1938). Sınıflama Ģöyledir:
Sınıf I : Kuvvet uygulandığında farkedilir hareketin olmaması.
Sınıf II : 1 mm‟den az hareketlilik.
Sınıf III : 1 - 2 mm arası hareketlilik.
Sınıf IV : 2 mm‟yi aĢan, vertikal yönde veya rotasyonel hareketlilik.
2.4.1.9. Furkasyon Problemi
Ġki veya üç köklü diĢlerde bifurkasyon ve trifurkasyonların periodontal hastalık
tarafından etkilenme durumunu gösterir.
76
Furkasyon problemi (FP) sınıflaması (Glickman, 1953) Ģöyledir:
1. Derece: BaĢlangıç furkasyon tutulumudur. DiĢe okluzalden bakıldığında
bukkolingual olarak sondanın 2 mm‟den fazla diĢin altına girmediği
durumdur. Sonda ile furkasyon alanına ulaĢılır, fakat furkasyon çatısının
altına girilmez. Periodontal cep, kemik üstü ceptir. Furkasyon bölgesinde çok
az kemik kaybı vardır. Belirgin radyografik bir değiĢiklik görülmez.
2. Derece: (Cul de sac). Sonda ile furkasyon çatısının altına girilir, 2 mm‟yi geçen
ancak 4 mm‟yi geçmeyen lezyondur. Furkasyonun bir veya daha çok
bölgesinde kemik yıkımı vardır. Radyografik bulgu verir.
3. Derece: (Through through). Sonda ile furkasyonun karĢı tarafına geçilir, 4 mm‟yi
geçen bir problemdir. Kökler arasındaki kemik tamamen rezorbe olmuĢtur.
Fakat furkasyonun fasiyal ve/veya lingual giriĢi diĢeti dokusu ile kapanmıĢtır,
furkasyon giriĢi klinik olarak görülmeyebilir. Lezyon, kökler arasında
radyolusent alan olarak görüntü verebilmektedir.
4. Derece: 3. derece furkasyon lezyonundaki gibi kökler arası kemik tamamen
yıkılmıĢtır, ancak bu tip lezyonlarda diĢeti dokusu apikale doğru
çekildiğinden furkasyon giriĢi klinik olarak görülebilir.
2.4.1.10. Total Dental İndeks
Hem dental hem de periodontal enfeksiyonların Ģiddeti ile ilgili bilgi veren indekstir.
Bir katılımcı için olan toplam skor 0-10 arasında değiĢir, ve Ģu skor değerlerinin
toplanması ile hesaplanır (Mattila ve ark., 1989):
a) Çürük için:
i. Hiç çürük lezyonu yok : 0
ii. 1-3 tane çürük lezyonu var: : 1
77
iii. 4-7 tane çürük lezyonu var; ya da
alt veya üst çenede hiç diĢ yok : 2
iv. ≥ 8 tane çürük lezyonu var;
ya da kalmıĢ kök var;
ya da hiç diĢ yok : 3
b) Periodontitis için:
i. Periodontitis yok : 0
ii. 4-5 mm derinlikte diĢeti cebi var : 1
iii. ≥ 6 mm derinlikte diĢeti cebi var : 2
iv. DiĢeti cebinde makroskopik pü var: 3
c) Periapikal lezyonlar için:
i. Periapikal lezyon yok : 0
ii. 1 tane periapikal lezyon var;
ya da vertikal kemik içi cep var;
ya da her ikisi de var : 1
iii. 2 tane periapikal lezyon var : 2
iv. ≥ tane periapikal lezyon var : 3
d) Perikoronitis için:
i. Perikoronitis yok : 0
ii. Perikoronitis var : 1
2.4.2. Dental Radyografik Değerlendirme
Katılımcılardan birer adet panoramik radyograf (ortopantomograf) alınmıĢtır. Kemik
yıkım paternleri, lokalizasyonu, türü ve miktarı, diğer dental ve periodontal lezyonlar
incelenmiĢtir ve periodontal hastalık tanısı konulmasında kullanılmıĢtır. Ayrıca
mevcut restorasyonların durumu, çürükler, periapikal lezyonlar ve furkasyon
problemleri değerlendirilmiĢtir.
78
2.4.3. Laboratuvar Testleri
KAH grubundaki hastaların hospitalize edildikleri zamana ait olan kan değerleri,
hastane arĢivindeki hasta dosyalarından elde edilmiĢtir. Kontrol grubundaki
bireylerden bazılarının baĢka bir nedenle yaptırdıkları kan tahlili sonuçları
kullanılmıĢtır.
Not edilen tam kan ve biyokimya parametreleri ve normal referans aralıkları
Ģöyledir:
1) WBC : (Erkek) 4,1-10,9 ; (Kadın) 4,0-10,4 (x 103/μL)
2) Platelet sayısı (PLT) : (Erkek) 184-370 ; (Kadın) 196-451(x 103/μL)
3) Glukoz (açlık) : 70-110 (mg/dL): normal
(110-125 mg/dL: IFG) (WHO, 2006)
(>125 mg/dL: Diyabet) (WHO, 2006)
4) Hemoglobin (HGB) : (Erkek) 12,9–16,6 ; (Kadın) 11,6-14,9 (g/dL)
5) TK : < 200 (mg/dL) : istenen.
200–239 (mg/dL) : sınırda yüksek.
≥ 240 (mg/dL) : yüksek.
6) LDL : 60–130 (mg/dL) : istenen.
130–159 (mg/dL) : sınır değer.
≥ 160 (mg/dL) : yüksek.
7) HDL : 40-60 (mg/dL)
Erkek: < 40 mg/dL ve kadın: < 50 mg/dL ;
KAH için yüksek risk; düĢük HDL.
40-59 mg/dL ; orta HDL düzeyi; normal.
> 60 mg/dL ; KAH‟a karĢı koruyucu olduğu
kabul edilen optimum durum; yüksek HDL.
(AHA, NIH ve NCEP kriterlerine göre).
8) TG : < 150 (mg/dL)
9) VLDL : < 30 (mg/dL)
10) Kreatinin : (Erkek) 0,5–1,4 ; (Kadın) 0,5-1,3 (mg/dL)
79
11) Sedimantasyon : (Erkek) 0-20 ; (Kadın) 0-25 (mm/saat)
12) Fibrinojen : 200–400 (mg/dL)
13) (Nefelometrik) CRP : 0–0,3 (mg/dL) : normal.
<0,1 : düĢük kardiyovasküler risk; normal CRP.
[0,1-0,3] : orta seviye kardiyovasküler risk;
normal CRP.
(0,3-1] : yüksek kardiyovasküler risk; yüksek.
>1 : akut sistemik enflamasyon; yüksek CRP.
(AHA/CDC kriterlerine göre).
14) BUN : 6–20 (mg/dL)
Oldukça normal kreatinin ve bununla birlikte görülen yükselmiĢ BUN düzeyi, kalp
yetmezliğinde görüldüğü gibi böbreklerdeki kan akımında göreceli olarak azalmıĢ
kan akımına fizyolojik bir cevap oluĢtuğuna iĢaret ediyor olabilir. Serum kreatinin
düzeyi, MĠ geçiren hastalarda kalp kasındaki hasarın bir bulgusudur.
Ġstatistiksel değerlendirmeler yapılırken bu parametreler iki Ģekilde kullanılmıĢtır.
Bunlardan ilki sonuçların sayısal değerleri iken, diğeri ise normal referans aralıkları
kriter alınarak ilgili parametre için oluĢturulan “düĢük”, “normal”, “yüksek” alt
sınıflarıdır.
2.5. Anamnez Formu
Hem KAH hem de kontrol grubundaki bireylerin her birine anamnez formunda Ģu
bilgileri hedefleyen sorular sorulmuĢtur:
a) Demografik bilgileri, Ģunları içerecek Ģekilde:
i. YaĢ: (yıl).
ii. Cinsiyet: kadın / erkek.
iii. Eğitim durumu: eğitimsiz/ ilkokul/ ortaokul/ lise/ üniversite ve üzeri.
iv. Aylık geliri: asgari ücret altı / asgari ücret / asgari ücret üzeri.
80
v. Mesleği: iĢsiz / emekli / çalıĢan.
vi. Medeni durumu: evli, bekar (/boĢanmıĢ/dul(vefat)).
b) Ġntraoral hikayesini ve Ģikayetlerini:
i. DiĢleri ile ilgili Ģu andaki Ģikayeti: hastanın kendi ifadesi ile.
ii. DiĢetleri ile ilgili Ģu andaki Ģikayeti: hastanın kendi ifadesi ile.
iii. Ağız kokusu: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
iv. Ağızda kötü tat: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
v. Ülserasyonlar: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
vi. Aft: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her zaman.
vii. DiĢ sıkma / gıcırdatma: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/
her zaman.
viii. Ağız solunumu: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
ix. DiĢeti ağrısı: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
x. DiĢeti kanaması: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
xi. DiĢetlerinde ĢiĢlik: hiçbir zaman/ nadiren/ zaman zaman/ sıklıkla/ her
zaman.
xii. Tekrarlayan apseler: var/yok, hangi diĢler, kaç kez.
xiii. DiĢlerde sallanma (mobilite) hikayesi: geçmiĢteki ve Ģu andaki.
xiv. Migrasyonlar ve maloklüzyonlar ile ilgili hastanın ifadeleri.
xv. Mevcut ve geçmiĢteki perküsyon ve palpasyon hassasiyeti hikayesi.
xvi. Mevcut ve geçmiĢteki apseler ve fistüller ile ilgili hikaye.
xvii. Mevcut ve geçmiĢteki çürükler ile ilgili hikaye.
xviii. Mevcut ve geçmiĢteki restorasyonlar ile ilgili anamnez bulguları.
xix. DiĢ kayıpları ve nedenleri: hangi diĢler; travma (kırık) / çürük /
sallanma (mobilite)/tekrarlayan apse; (hepsi, en çok, eĢit, en az, yok).
81
xx. Dental / gingival Ģikayetlerin ilk baĢlama yaĢı, süresi, sıklığı (nadiren/
zaman zaman/ sıklıkla/ her zaman).
c) Sistemik hikayesi, kullandığı ilaçlar: Aile hikayesi, diyabet, hipertansiyon,
hiperlipidemi, kronik böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, guatr, periferal arter
hastalığı, serebrovasküler olay, ve diğer hastalıkların varlığı, ve baĢlama yaĢı;
kalp krizi, koroner anjiyografi, baypas, PKG, stent yerleĢtirilmesi, balon
anjiyoplastisi iĢlemi yapılıp yapılmadığı, sayısı, ilk yapılma yaĢı, ne zaman
yapıldıkları; Ģu anda kullandıkları ilaçlar, hastaneye yatmadan önce
kullandıkları ilaçlar.
d) Alkol kullanımı: yok/bırakmıĢ/var; hiç /nadir (sosyal içici) / günlük içici;
baĢlama yaĢı, kaç yıldır kullanıldığı, ne zaman bırakıldığı (yıl).
e) Sigara kullanımı: yok/bırakmıĢ/var; sayısı (adet/gün), baĢlama yaĢı, kaç yıldır
kullandığı, ne zaman bırakıldığı (yıl). Sigara bırakıldıktan sonra 1 gün
içerisinde bile MĠ geçirme riski azalır. Sigara bırakıldıktan sonraki 1 yılda
çok yüksek olan olan kalp hastalığına yakalanma riski yarıya iner. Koroner
olaylar riski, 5 yıl içerisinde hiç içmemiĢ bir kiĢinin seviyesine düĢer. Kalp
hastalığı bulunanlarda ise sigarayı bırakmak, rekürent infarktüs veya
mortalite riskini yarıya düĢürür (New Zealand Ministry of Health / Yeni
Zellanda Sağlık Bakanlığı, 1999). Buna göre, sigara içim durumu bakımından
katılımcılar iki altgruba ayrılmıĢtır. Sigara içmekte olanlar ile bırakma süresi
„≤ 1 yıl‟ olanlar “sigara bakımından KAH için yüksek risk grubunu”, hiç
sigara içmemiĢ olanlar ile sigara bırakma süresi „> 1 yıl‟ olanlar ise “sigara
bakımından KAH için düĢük risk grubunu” oluĢturmuĢtur.
f) KiĢisel ağız bakımı ve periodontal tedaviler:
i. DiĢ hekimini ziyaret sıklığı: hiç gitmemiĢ/ Ģikayeti oldukça/ 3 ayda
bir/ 6 ayda bir/ 1 yılda bir/ 2 yılda bir.
ii. Daha önce gördüğü periodontal tedaviler ve zamanı: (diĢtaĢı temizliği/
küretaj/ diĢeti ameliyatı; kaç kez, ilk ve en son ne kadar süre önce
82
yapıldıkları, tekrar edilip edilmediği).
iii. DiĢ fırçalama alıĢkanlığı: var/yok, sıklığı (kez/gün).
iv. DiĢ arası temizliği: var/yok; diĢ ipi/kürdan/diğer; sıklığı (hiç, nadiren,
günlük).
g) Boy ve kilo sorularak VKĠ değeri: (kg/m2); Egzersiz (saat/hafta) soruldu.
h) (VAS üzerinde) 0 ile 10 arasında (1‟er birim ara ile) değer vererek kendi
belirttikleri genel stres düzeyleri.
Katılımcıların klinik ve radyografik periodontal verileri ve tanıları ile, bu anamnez
formundaki (geçmiĢteki periodontal ve dental Ģikayetler, ağız kokusu, kötü tat, diĢeti
ağrısı, diĢeti kanaması, diĢetlerinde ĢiĢme, tekrarlayan apseler, diĢlerde sallanma ya
da yer değiĢtirme, diĢ kayıpları ve nedenleri, gingival Ģikayetlerin ilk baĢlama yaĢı ve
süresi ile sıklığı, diĢ hekimi ziyaret sıklığı ve bu ziyaretlerde gerçekleĢtirilen
periodontal tedavilerin türü ve sayısı ile ilk ve son gerçekleĢtirildikleri tarihler,
kiĢisel ağız bakım alıĢkanlıkları ile ilgili) sorulardan elde edilen katılımcının
periodontal geçmiĢine dair bilgiler birleĢtirilerek, geçmiĢ periodontal tanıları tespit
edilmiĢtir. Bu teĢhisler üç farklı Ģekilde gruplandırılmıĢtır: “sağlıklı/gingivitis”,
“kronik periodontitis”, “agresif periodontitis” olarak birinci gruplama yapılırken;
“sağlıklı/gingivitis”, ve periodontitis tanısı alanlar için “lokalize kronik
periodontitis”, “generalize kronik periodontitis”, “lokalize agresif periodontitis”,
“generalize agresif periodontitis” olarak yaygınlığı da içeren ikinci bir gruplama
daha yapılmıĢtır. Üçüncü gruplamada ise geçmiĢteki periodontal enfeksiyöz ve
enflamatuvar olayların Ģiddeti göz önünde bulundurulmuĢtur ve buna göre: ciddi
enflamasyon, veya yıkım bulgusu ve hikayesi bulunmayan katılımcılar
“sağlıklı/gingivitis”; daha seyrek eksaserbasyonlar, diĢeti kanaması veya ağrısı ya da
ĢiĢme gibi hasta Ģikayetlerinin nadir olarak ortaya çıktığı, belirgin Ģikayet
yaratmayan enflamtuvar hadiseler veya apse gibi akut olayların sık görülmediği ve
daha sakin seyirli olan periodontal hastalık geçirmiĢ olan grup “geçmiĢi ılımlı
periodontal hastalık”; sık eksaserbasyonlar, diĢeti kanaması veya ağrısı ya da ĢiĢme
gibi hasta Ģikayetlerinin sık ortaya çıktığı enflamtuvar hadiseler veya apse gibi akut
83
olaylar görülen ve daha akut ve Ģiddetli seyirli periodontal hastalık görülen grup
“hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık” olarak kabul edilmiĢtir.
2.6. Koroner Değerlendirme
KAH grubundaki hastaların hasta dosyalarından Ģu bilgiler not edilmiĢtir: Koroner
anjiyografi raporunda mevcut aterosklerotik lezyonların darlık oranları (%) ve
lokalizasyonları; aile hikayesi (var/yok), diyabet (var/yok), hipertansiyon (var/yok),
hiperlipidemi/dislipidemi (var/yok), kronik böbrek yetmezliği (var/yok), kalp
yetmezliği (var/yok), guatr (var/yok), periferal arter hastalığı (var/yok),
serebrovasküler hastalık (var/yok), ve diğer hastalıklar bakımından hastanın sistemik
durumu ile ilgili bilgiler; önceki MĠ, koroner anjiyografi, baypas (var/yok), PKG,
stent yerleĢtirilmesi ve balon anjiyoplastisi iĢlemi hikayesi ve bunların sayısı, ne
zaman gerçekleĢtikleri, ilk gerçekleĢme/uygulanma yaĢı, yapılan veya planlanan
cerrahinin niteliği; kaç damar hastası oldukları (KAG sonucuna göre: normal koroner
arterler, duvar düzensizliği veya <%50 darlığa neden olan lezyon, 1-Damar hastalığı,
2-Damar hastalığı, 3-Damar hastalığı); kullanmakta oldukları ilaçlar, hastaneye
yatmadan önce kullandıkları ilaçlar; hastaneye yatırıldıkları zamana ait KAH ve risk
faktörleri ile iliĢkili kan parametreleri. >%50 darlık görülen Kritik Damar sayısı
(ilgili arter ve dalların herbirinin sayısı toplanarak), LM hastalığı (LM‟yi etkileyen
lezyonun varlığı), >%50 daralmaya sebep olan lezyon sayısı, ve toplam lezyon sayısı
(darlık oranından bağımsız olarak) ayrıca belirtilmiĢtir.
2.7. Alınan Güvenlik Önlemleri
Sondalama öncesinde hastanın medikal durumu doğrultusunda ihtiyaca göre
antibiyotik premedikasyonu uygulanmıĢtır. Amerikan Kalp Derneği‟nin önerilerine
göre, iĢlemden bir saat önce 2 gr amoksisilin, veya penisiline alerjisi olanlarda 600
mg klindamisin oral olarak önerilmektedir. Amerikan Kalp Derneği‟nin yeni
profilaktik antibiyotik rejimine göre postoperatif doz önerilmemektedir.
84
ÇalıĢmamızda penisiline alerjisi olan ve risk grubunda bulunan hiç bir hasta
bulunmadığından profilaksi uygulanırken 2 gr amoksisilin verilmiĢtir.
2.8. Veri Analiz Yöntemleri
Bu araĢtırmada dahil edilme ve çıkarılma kriterlerine sadık kalınarak oluĢturulan
vaka ve kontrol grupları arasında daha önce belirtildiği Ģekilde periodontal tanı,
klinik periodontal bulgular, radyografik bulgular, intraoral muayene bulguları,
anamnez bilgileri, kan tahlilleri, genel sistemik durum, ve KAH ile periodontal
hastalığa ait ortak risk faktörleri ile ilgili parametreler bakımından kıyaslama
yapılmıĢtır. Buna ek olarak KAH grubu içerisinde koroner değerlendirme, sistemik
durum ve kan tahlilleri ile periodontal tanı, klinik ve radyografik periodontal
bulgular açısından ilgili parametreler arasındaki iliĢki değerlendirilmiĢtir. Bu
değerlendirmeler için SPSS 13.0 for Windows istatistiksel analiz programı
kullanılmıĢtır. Kontrol ve KAH grupları arasındaki farklılıklar; nicel verilerden
normal dağılım gösterenler için bağımsız gruplarda ANCOVA analizi ile, nicel
verilerden normal dağılım göstermeyenler veya sıralı olan değiĢkenler için Mann
Whitney U testi ile incelenmiĢtir. Bu sıralı değiĢkenlerde her bir skor, altgruplara
ayrılan parametrenin değer büyüklükleri ile doğru orantılıdır. Nitel verilerde ise ki-
kare kullanılmıĢtır. KAH grubu içinde sistemik ve periodontal sağlık ile iliĢkili bazı
parametreler arasındaki korelasyon Spearman korelasyonu ile değerlendirilmiĢtir. p
değerinin 0,05‟ten küçük olduğu durumlarda (p < 0,05) aradaki iliĢki ya da fark
“istatistiksel olarak anlamlı” kabul edilmiĢtir. Ayrıca 0,05 < p < 0,10 olan durumlar
“marjinal düzeyde anlamlı” oldukları için bazı analizlerde ek olarak belirtilmiĢtir.
Mevcut periodontitisin, periodontal hastalık geçmiĢinin hızlı-progresif olmasının, ve
geçmiĢte agresif periodontitise sahip olmanın KAH görülme riski üzerine olan etki
büyüklükleri odds-ratio (OR, göreceli olasılıklar oranı, tahmini rölatif risk)
hesaplanarak ölçülmüĢtür. OR 1‟den anlamlı ölçüde büyükse araĢtırma hipotezi
desteklenmiĢ olur, yani bağımlı ve bağımsız değiĢkenler arasında nedensel bir iliĢki
olabileceği düĢünülür. OR büyüdükçe risk faktörü ile hastalık arasındaki iliĢki
güçlenir.
85
3. BULGULAR
KAH grubu; yaĢları 31 ile 50 arasında değiĢen ve yaĢ ortalaması 46,06±4,27 yıl ve
medyan değeri 47 olan, 10 kadın ile 80 erkek olmak üzere toplam 90 hastadan
oluĢmaktadır. KAH grubundaki hastaların KAH tanısı aldıkları yaĢlar ise 30 ile 50
arasında değiĢmektedir ve tanı yaĢı ortalaması 44,68±4,71 yıl; medyan değeri ise
45‟tir. KAH grubundaki tüm hastaların koroner arterlerinde KAG ile tespit edilmiĢ
çeĢitli düzeylerde aterosklerotik lezyonlar bulunmasının yanı sıra, yine ateroskleroza
bağlı olarak bu hastaların 16‟sında (% 17,8) PAH ve 4‟ünde (% 4,4) SVH tanısı
bulunmaktadır, 4 hastada (% 4,4) da kalp yetmezliği mevcuttur. AraĢtırmanın kontrol
grubunu 11‟i kadın, 79‟u erkek olmak üzere toplam 90 kiĢi oluĢturmaktadır. Kontrol
grubundaki katılımcıların yaĢları 30 ile 50 arasında değiĢmekte olup yaĢlarının
ortalaması 44,08±6,52 yıl ve medyan değeri 46,5‟tir. KAH ve kontrol gruplarının yaĢ
sıra ortalamalarının farklılaĢıp farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile
bakılmıĢtır. Sonuçlara göre KAH grubu sıra ortalamasının (95,09) kontrol grubu sıra
ortalamasından (85,91) istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı (p = 0,22)
bulunmuĢtur, Z = -1,208 , p > 0,05. Cinsiyet oranlarının iki grup arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Cinsiyet oranlarının gruplar arasında
istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı (p = 0,81) bulunmuĢtur, Pearson
X2 (1, N = 180) = 0,054 , p > 0,05.
KAH grubundaki hastaların eğitim düzeyleri incelendiğinde 8 kiĢinin eğitimsiz (%
8,9), 31 kiĢinin ilkokul (% 34,4), 16 kiĢinin ortaokul (% 17,8), 18 kiĢinin lise (% 20)
ve 17 kiĢinin üniversite ve üzeri eğitim düzeyine (% 18,9) sahip olduğu bulunmuĢtur.
Bu kiĢilerin % 13,3‟ü (12 kiĢi) asgari ücretin altında, % 37,8‟i (34 kiĢi) asgari ücret,
% 48,9‟u (44 kiĢi) asgari ücret üzerinde bir gelire sahiptir. Kontrol grubunda ise 2
kiĢi eğitimsiz (% 2,2), 22 kiĢi ilkokul (% 24,4), 15 kiĢi ortaokul (% 16,7), 22 kiĢi lise
(% 24,4), 29 kiĢi üniversite ve üzeri eğitim düzeyine (% 32,2) sahiptir, ve bu kiĢilerin
% 4,4‟ü (4 kiĢi) asgari ücretin altında, % 18,9‟u (17 kiĢi) asgari ücret, % 76,7‟si (69
kiĢi) asgari ücret üzerinde bir gelir elde etmektedir. Eğitim düzeyi ve gelir düzeyi
sıralı değiĢkenler olarak kabul edilip KAH ve kontrol grupları için sıra
ortalamalarının farklılaĢıp farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır.
86
Sonuçlara göre, KAH grubu eğitim düzeyi sıra ortalamasının (79,93) kontrol grubu
eğitim düzeyi sıra ortalamasından (101,07) anlamlı düzeyde daha düĢük olduğu (p =
0,005) tespit edilmiĢtir, Z = -2,805 , p < 0,05. KAH grubu gelir düzeyi sıra
ortalamasının da (77,62) kontrol grubu gelir düzeyi sıra ortalamasından (103,38)
anlamlı düzeyde (p < 0,001) daha düĢük olduğu saptanmıĢtır, Z = -3,833 , p < 0,05.
Sosyoekonomik durum için en önemli prediktör eğitim düzeyidir. ÇalıĢmamızda
eğitim düzeyi bundan sonraki bazı analizlerde kovaryant olarak alınmıĢtır. Eğitim
düzeyi ile gelir düzeyi yüksek düzeyde korele olduğu için, gelir düzeyi bu çalıĢmada
ayrı bir kovaryant olarak kabul edilmemiĢtir.
KAH grubunda “sigara içme durumu bakımından yüksek KAH riski” altında olan 64
hasta (% 71,1) ve “düĢük KAH riski” altında olan 26 hasta (% 28,9) bulunmaktadır.
Bu grupta içilen ort. sigara miktarı 22,15±17,01 adet/gün; ort. sigaraya baĢlama yaĢı
19,15±6,57 yıl; ort. sigara içme süresi 22,01±11,78 yıldır. Eski içiciler ise ort.
2,13±5,12 yıl önce sigarayı bırakmıĢlardır. Kontrol grubunda ise “sigara içme
durumu bakımından yüksek KAH riski” altında olan 74 kiĢi (% 82,2) ve “düĢük
KAH riski” altında olan 16 kiĢi (% 17,8) bulunmaktayken, bu grupta içilen ort. sigara
miktarı 19,36±11,01 adet/gün; ort. sigaraya baĢlama yaĢı 19,64±6,83 yıl; ort. sigara
içme süresi 22,96±10,41 yıldır. Bu grupta sigarayı bırakmıĢ olan katılımcıların ort.
2,71±2,48 yıl önce sigarayı bıraktıkları bulunmuĢtur. “Sigara içme durumu
bakımından yüksek KAH riski” ve “sigara içme durumu bakımından düĢük KAH
riski” altgruplarının oranlarının KAH ve kontrol grupları arasında istatistiksel açıdan
farklılaĢıp farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlara göre bu iki
altgrubun oranlarının gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde
farklılaĢmadığı (p = 0,07) bulunmuĢtur, Pearson X2 (1, N = 180) = 3,106 , p > 0,05.
KAH ve kontrol gruplarında içilen sigara miktarı sıra ortalamalarının farklılaĢıp
farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır. Sonuçlara göre KAH grubu
sıra ortalamasının (92,93) kontrol grubu sıra ortalamasından (88,07) istatistiksel
açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı (p = 0,51) bulunmuĢtur, Z = -0,647 , p >
0,05. Birbirinden ayrı olarak sigaraya baĢlama yaĢı ortalamalarının ve sigara içme
süresi ortalamalarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp farklılaĢmadığına
eğitim düzeyi için kontrol edilerek ANCOVA analizi ile bakılmıĢtır. Buna göre, hem
87
sigaraya baĢlama yaĢı ortalamalarının (p = 0,79), hem de sigara içme süresi
ortalamalarının (p = 0,50) iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
farklılaĢmadığı ve eğitim düzeyinin de etkisinin bulunmadığı saptanmıĢtır; sigaraya
baĢlama yaĢı için F (1, 163) = 0,069 , p > 0,05 ve sigara içme süresi için F (1, 180) =
0,453 , p > 0,05.
Katılımcıların VAS üzerinde (0-10) belirttikleri genel stres düzeyleri ortalaması
KAH grubu için 7,21±2,37; kontrol grubu için 7,07±1,9‟dur. KAH grubundaki
katılımcılar haftada ort. 0,85±2,71 saat egzersiz yaparlarken, kontrol grubunda bu
süre haftada ort. 0,52±2,37 saattir. KAH ve kontrol gruplarının egzersiz sürelerinin
sıra ortalamalarının ve stres düzeyleri sıra ortalamalarının farklılaĢıp
farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır. Buna göre, KAH grubu
egzersiz süresi sıra ortalamasının (92,14) kontrol grubu egzersiz süresi sıra
ortalamasından (88,86) istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklı olmadığı (p = 0,42)
belirlenmiĢtir, Z = -0,794 , p > 0,05. Ayrıca KAH grubu stres düzeyi sıra ortalaması
da (93,31) kontrol grubu stres düzeyi sıra ortalamasından (87,69) anlamlı düzeyde
farklı olmadığı (p = 0,46) bulunmuĢtur, Z = -0,734 , p > 0,05.
KAH grubunda 26 hasta (% 28,9) DM tanısı almıĢlardır. Bu gruptaki açlık kan
glukoz düzeyleri kaydedilmiĢ olan 80 kiĢi için ort. kan glukoz düzeyi 111,70±43,45
mg/dL‟dir. Açlık kan glukozu sayısal değerleri altgruplara ayrıldığında KAH
grubunun % 1,1‟ini (1 kiĢi) “düĢük glukoz”, % 60‟ını (54 kiĢi) “normal glukoz
düzeyi-sağlıklı”, % 7,8‟ini (7 kiĢi) “yüksek glukoz düzeyi-IFG”, % 20‟sini (18 kiĢi)
“yüksek glukoz düzeyi-diyabet” altgrubunun oluĢturduğu belirlendi. Kontrol
grubunda ise 5 birey (% 5,6) DM tanısı almıĢtır. Bu grupta açlık kan glukoz
düzeyleri kaydedilmiĢ olan 56 kiĢi için ort. kan glukoz düzeyi 83,21±12,75
mg/dL‟dir. Açlık kan glukozu sayısal değerleri altgruplara ayrıldığında kontrol
grubunun % 4,4‟ünü (4 kiĢi) “düĢük glukoz”, % 54,4‟ünü (49 kiĢi) “normal glukoz
düzeyi-sağlıklı”, % 2,2‟sini (2 kiĢi) “yüksek glukoz düzeyi-IFG”, % 1‟ini (1 kiĢi)
“yüksek glukoz düzeyi-diyabet” altgrubunun oluĢturduğu belirlendi. DM tanısı
varlığı oranlarının KAH ve kontrol gruplarına göre farklılaĢıp farklılaĢmadığı ki-kare
testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlara göre, bu oranların iki grup için istatistiksel
88
açıdan anlamlı düzeyde (p < 0,001) farklılaĢtığı bulunmuĢtur, Pearson X2 (1, N =
180) = 17,186 , p < 0,05. KAH ve kontrol gruplarının açlık kan glukoz değerleri sıra
ortalamalarının ve normal referans aralıklarına göre sınıflanmıĢ açlık kan glukoz
altgrupları (sıralı değiĢken olarak) sıra ortalamalarının farklılaĢıp farklılaĢmadığına
Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır. Sonuçlara göre KAH grubu açlık kan glukoz
değerleri sıra ortalamasının (84,23) kontrol grubu açlık kan glukoz değerleri sıra
ortalamasından (46,03) anlamlı düzeyde (p < 0,001) yüksek olduğu bulunmuĢtur, Z =
-5,567 , p < 0,05. Ayrıca KAH grubunda açlık kan glukoz altgrupları sıra
ortalamasının (76,98) kontrol grubundaki açlık kan glukoz altgrupları sıra
ortalamasından (56,39) anlamlı düzeyde (p < 0,001) yüksek olduğu belirlenmiĢtir, Z
= -3,997 , p < 0,05. ÇalıĢmamızda açlık kan glukoz değeri bundan sonraki bazı
analizlerde kovaryant olarak alınmıĢtır.
Hem KAH hem de periodontal hastalığın paylaĢtığı ortak risk faktörlerinden olan
cinsiyet (erkek olmak), yaĢ, sigara kullanımı (sigara içme durumu bakımından KAH
riski altgrupları dağılımı, günlük içilen sigara sayısı, toplam sigara içme süresi), stres
düzeyi, yaĢam tarzı (egzersiz) ile ilgili parametreler bakımından KAH ve kontrol
gruplarının benzer olduğu görülmüĢtür (p > 0,05). PaylaĢılan ortak risk
faktörlerinden olan diyabet (DM tanısı varlığı, açlık kan glukoz düzeyleri alt
grupları, ort. açlık kan glukoz değerleri), eğitim düzeyi ve gelir düzeyi ile iliĢkili
parametreler bakımından ise KAH ve kontrol grubu arasındaki farklılıklar
istatistiksel olarak anlamlı bulunmuĢtur (p < 0,05).
KAH için önemli diğer risk faktörleri arasında aile öyküsü, HT, HL/dislipidemi
(yüksek TK, LDL, VLDL, TG düzeyleri; düĢük HDL düzeyi), obezite (yüksek VKĠ
değeri); ve yüksek CRP, sedimantasyon hızı, WBC, PLT ve fibrinojen düzeyleri
bulunmaktadır. Bu parametreler bakımından KAH grubu ve kardiyovasküler açıdan
sağlıklı olan kontrol grubu çeĢitli analizlerle kıyaslanmıĢtır.
VKĠ değerleri ortalamalarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığına açlık kan glukoz değeri ve eğitim düzeyi için kontrol edilerek
ANCOVA analizi ile bakılmıĢtır. Buna göre, VKĠ değerlerinin ortalamaları
89
bakımından iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılaĢma (p = 0,007)
olduğu, F (1, 136) = 7,485 , p < 0,05 ; eğitim düzeyinin bu iliĢki üzerinde etkisinin
bulunmadığı ve glukoz düzeyinin de marjinal düzeyde etkisinin (p = 0,62) bulunduğu
gözlenmiĢtir. KAH grubu için ort. VKĠ 27,50±4,19 kg/m2 ve kontrol grubu için ise
24,87±3,53 kg/m2 olarak hesaplanmıĢtır.
KAH aile öyküsü bulunanların oranlarının, HT tanısı almıĢ olanların oranlarının, ve
HL tanısı almıĢ olanların oranlarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlara göre, KAH grubunda
KAH aile öyküsü bulunan 55 kiĢiye (% 61,2) karĢın kontrol gubunda bu sayı 10
kiĢidir (% 11,1) ve bu kiĢilerin oranlarının iki grup arasında istatistiksel açıdan
farklılaĢtığı (p < 0,001) bulunmuĢtur, Pearson X2 (1, N = 180) = 48,763 , p < 0,05.
KAH grubunda HT tanısı almıĢ olanların oranı % 45,6 (41 kiĢi) iken kontrol gubunda
bu oran % 11,1‟dir (10 kiĢi) ve bu oranların iki grup arasında istatistiksel açıdan
farklılaĢtığı (p < 0,001) belirlenmiĢtir, Pearson X2 (1, N = 180) = 26,293 , p < 0,05.
HL tanısı alanların oranlarının da KAH ve kontrol grupları bakımdan istatistiksel
açıdan farklılaĢtığı (p < 0,001) saptanmıĢtır, Pearson X2 (1, N = 180) = 59,032 , p <
0,05. KAH grubunda 64 kiĢi (% 71,1) HL tanısına sahipken, bu sayı kontrol
grubunda 13 kiĢidir (% 14,4).
HL ile ilgili diğer kan tahlili parametreleri bakımından iki grup arasındaki
kıyaslamalar Mann-Whitney U testi ve ANCOVA kullanılarak yapılmıĢtır. Serum
TK değerleri ortalamalarının ve HDL değerleri ortalamalarının KAH ve kontrol
grupları arasında farklılaĢıp farklılaĢmadığı açlık kan glukoz değeri ve eğitim düzeyi
için kontrol edilerek ANCOVA analizi ile değerlendirilmiĢtir. Buna göre, TK
değerlerinin ortalamaları bakımından iki grup arasında anlamlı bir farklılaĢma (p =
0,58) olmadığı, F (1, 76) = 0,296 , p > 0,05 ; eğitim düzeyinin ve açlık kan glukoz
düzeyinin bu iliĢki üzerinde etkisinin bulunmadığı gözlenmiĢtir. HDL değerlerinin
ortalamaları bakımından da iki grup arasında anlamlı bir farklılaĢma (p = 0,38)
olmadığı, F (1, 77) = 0,78 , p > 0,05 ; ayrıca eğitim düzeyinin ve açlık kan glukoz
düzeyinin bu iliĢki üzerinde etkisinin bulunmadığı gözlenmiĢtir. KAH grubu için ort.
TK 198,17±46,12 mg/dL (n = 68) ve ort. HDL 38,53±7,66 mg/dL (n =69); kontrol
90
grubu için ise ort. TK 207,50±41,22 mg/dL (n = 8) ve ort. HDL 41,50±11,21 mg/dL
(n = 8) olarak hesaplanmıĢtır. Serum lipid düzeyleri ile ilgili diğer parametreler
bakımından KAH ve kontrol gruplarının farklılaĢıp farklılaĢmadığı Mann-Whitney U
testi kullanılarak analiz edilmiĢtir (Çizelge 3.1.). Normal referans aralıklarına göre
belirlenen “sınıf TK”, “sınıf LDL”, “sınıf VLDL”, “sınıf HDL” ve “sınıf TG” sıralı
değiĢkenlerdir ve sınıf skoru büyüklükleri serum parametresi değerleri ile doğru
orantılıdır. LDL, VLDL ve TG ise serum düzeylerini belirten sürekli değiĢkenlerdir.
Çizelge 3.1. HL/dislipidemi ile iliĢkili bazı serum lipid parametrelerinin KAH ve kontrol
grupları için olan grup içi örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri, standart sapma
değerleri, ve sıra ortalaması değerleri ile KAH ve kontrol gruplarının bu parametreler
bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının Mann-Whitney U testi kullanılarak analizi
sonucunda elde edilen Z ve p değerleri. † : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak marjinal düzeyde
anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Grup N Ortalama Standart
Sapma
Sıra
Ortalaması Z p
Sınıf TK KAH 72 0,65 0,79 39,86
Kontrol 8 0,87 0,83 46,25 -0,811 0,41
Tüm örneklem 80
LDL (mg/dL) KAH 72 124,87 48,48 39,33
Kontrol 8 138,30 29,46 51,00 -1,347 0,17
Tüm örneklem 80
Sınıf LDL KAH 73 0,56 0,78 40,32
Kontrol 8 0,87 0,99 47,25 -0,906 0,36
Tüm örneklem 81
VLDL (mg/dL) KAH 27 36,10 14,36 17,85
Kontrol 5 24,52 5,07 9,20 -1,895 0,05 †
Tüm örneklem 32
Sınıf VLDL KAH 27 0,62 0,49 17,57
Kontrol 5 0,20 0,44 10,70 -1,751 0,08 †
Tüm örneklem 32
Sınıf HDL KAH 73 0,39 0,52 41,36
Kontrol 8 0,37 0,74 37,75 -0,489 0,62
Tüm örneklem 81
Risk HDL KAH 73 1,60 0,52 40,64
Kontrol 8 1,62 0,74 44,25 -0,489 0,62
Tüm örneklem 81
TG (mg/dL) KAH 73 187,23 111,26 41,53
Kontrol 8 164,37 70,74 36,19 -0,609 0,54
Tüm örneklem 81
Sınıf TG KAH 74 0,62 0,48 41,99
Kontrol 8 0,50 0,53 37,00 -0,666 0,50
Tüm örneklem 82
91
“Risk HDL” de sıralı bir değiĢkendir ve “risk HDL” skorları ortalaması daha yüksek
olan grup, HDL düzeyleri bakımından daha yüksek KAH riskine sahiptir. Çizelge
3.1.‟de de gösterildiği gibi, Mann-Whitney U testi kullanılarak yapılan analizlere
göre serum düzeylerinin normal referans aralıklarına göre sınıflanmıĢ biçimini ifade
eden “sınıf TK”, “sınıf LDL”, “sınıf HDL” ve “sınıf TG”; ilgili parametrelerin serum
düzeylerini belirten “LDL” ve “TG”; ile serum HDL düzeyi bakımından KAH riskini
ifade eden “risk HDL” bakımından KAH grubu sıra ortalamaları ile kontrol grubu
sıra ortamalarının istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı bulunmuĢtur,
(p > 0,05). Bununla birlikte serum VLDL düzeylerini ifade eden “VLDL” ve normal
referans aralıklarına göre sınıflanmıĢ biçimini ifade eden “sınıf VLDL” bakımından
KAH grubu sıra ortalaması ile kontrol grubu sıra ortalamasının istatistiksel olarak
marjinal düzeyde farklılaĢtığı saptanmıĢtır, (0,05 < p < 0,10) (Çizelge 3.1.).
KAH için önemli diğer bazı risk faktörlerini ifade eden yüksek CRP düzeyi, yüksek
eritrosit sedimantasyon hızı (sedim), yüksek WBC düzeyi, yüksek PLT düzeyi ve
yüksek fibrinojen düzeyi ile ilgili bazı parametreler bakımından KAH ve kontrol
gruplarının farklılaĢıp farklılaĢmadığı Mann-Whitney U testi kullanılarak analiz
edilmiĢtir (Çizelge 3.2.). Normal referans aralıklarına göre belirlenen “sınıf CRP”,
“sınıf sedim”, “sınıf PLT”, “sınıf fibrinojen” ve “sınıf WBC” sıralı değiĢkenlerdir ve
sınıf skoru büyüklükleri serum parametresi değerleri ile doğru orantılıdır. CRP,
sedim, PLT ve fibrinojen ise serum düzeylerini belirten sürekli değiĢkenlerdir. “Risk
CRP” de sıralı bir değiĢkendir ve “risk CRP” skorları ortalaması daha yüksek olan
grup, CRP düzeyleri bakımından daha yüksek KAH riskine sahiptir. Çizelge 3.2.‟de
de özetlendiği gibi, Mann-Whitney U testi kullanılarak yapılan analizlere göre serum
düzeylerinin normal referans aralıklarına göre sınıflanmıĢ biçimini ifade eden “sınıf
CRP”, “sınıf sedim”, “sınıf PLT”, ve “sınıf WBC”; ilgili parametrelerin serum
düzeylerini belirten “CRP”, “sedim” ve “PLT”; ile serum CRP düzeyi bakımından
KAH riskini ifade eden “risk CRP” bakımından KAH grubu sıra ortalamalarının
kontrol grubu sıra ortamalarından anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu bulunmuĢtur,
(p < 0,05). “Fibrinojen” sıra ortalamaları bakımından KAH ve kontrol gruplarının
farklılaĢmadığı (p > 0,05), KAH grubu “sınıf fibrinojen” sıra ortalamasının ise
kontrol grubuna ait “sınıf fibrinojen” sıra ortalamasından majinal düzeyde daha
92
yüksek olduğu görülmüĢtür (0,05 < p < 0,10) (Çizelge 3.2.).
Çizelge 3.2. Bazı KAH risk faktörleri ile iliĢkili serum parametrelerinin KAH ve kontrol
grupları için olan grup içi örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri, standart sapma
değerleri, ve sıra ortalaması değerleri ile KAH ve kontrol gruplarının bu parametreler
bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının Mann-Whitney U testi kullanılarak analizi
sonucunda elde edilen Z ve p değerleri.
* : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05. † : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak marjinal düzeyde
anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Grup N Ortalama Standart
Sapma
Sıra
Ortalaması Z p
CRP (mg/dL) KAH 34 1,23 1,60 65,38
Kontrol 55 0,26 0,34 32,40 -5,854 <0,001*
Tüm örneklem 89
Sınıf CRP KAH 34 1,76 0,43 60,03
Kontrol 55 1,21 0,41 35,71 -5,036 <0,001*
Tüm örneklem 89
Risk CRP KAH 34 2,11 0,84 63,25
Kontrol 55 0,85 0,89 33,72 -5,428 <0,001*
Tüm örneklem 89
Sedim (mm/saat) KAH 62 23,08 20,84 74,65
Kontrol 55 9,00 8,43 41,35 -5,313 <0,001*
Tüm örneklem 117
Sınıf Sedim KAH 61 1,39 0,49 65,82
Kontrol 55 1,12 0,33 50,38 -3,221 0,001*
Tüm örneklem 116
PLT (x 103/μL) KAH 82 290,32 91,56 76,48
Kontrol 58 259,86 55,25 62,05 -2,073 0,03 *
Tüm örneklem 140
Sınıf PLT KAH 82 1,10 0,35 74,51
Kontrol 58 0,96 0,26 64,84 -2,591 0,01 *
Tüm örneklem 140
Fibrinojen (mg/dL) KAH 38 353,81 143,92 48,03
Kontrol 50 303,36 55,27 41,82 -1,129 0,25
Tüm örneklem 88
Sınıf Fibrinojen KAH 38 1,23 0,58 48,92
Kontrol 50 1,06 0,31 41,14 -1,939 0,05 †
Tüm örneklem 88
Sınıf WBC KAH 83 1,22 0,45 74,43
Kontrol 56 1,07 0,25 63,43 -2,374 0,01 *
Tüm örneklem 139
Serum WBC değerleri ortalamalarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığı açlık kan glukoz değeri ve eğitim düzeyi için kontrol edilerek
93
ANCOVA analizi ile değerlendirilmiĢtir. Buna göre, serum WBC değerlerinin
ortalamaları bakımından iki grup arasında anlamlı bir farklılaĢma (p = 0,02) olduğu,
F (1, 132) = 5,590 , p < 0,05 ; eğitim düzeyinin ve açlık kan glukoz düzeyinin bu
iliĢki üzerinde etkisinin bulunmadığı gözlenmiĢtir. KAH grubu için ort. WBC
9,11±2,60 x 103/μL (n = 78), kontrol grubu için ise 7,84±1,58 x 10
3/μL (n = 54)
olarak hesaplanmıĢtır.
KAH değerlendirilmesinde ek olarak kullanılan kan tahlili parametrelerinden olan
HGB, kreatinin, ve HGB ile kreatinin‟in normal referans aralıklarına göre sınıflanmıĢ
biçimleri olan “sınıf HGB” ve “sınıf kreatinin” bakımından KAH ve kontrol
gruplarının farklılaĢıp farklılaĢmadığı Mann-Whitney U testi kullanılarak analiz
edilmiĢtir. Sonuçlara göre, KAH grubu (n = 75) “kreatinin” sıra ortalamasının
(42,51), kontrol grubu (n = 7) sıra ortalamasından (30,71) istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde farklılaĢmadığı (p = 0,21) bulunmuĢtur, Z = -1,254 , p > 0,05. KAH grubu
kreatinin değerleri ortalaması 1,03±0,51 mg/dL iken, kontrol grubu için bu ort. değer
0,82±0,18 mg/dL‟dir. KAH grubu (n = 75) “sınıf kreatinin” skorları sıra
ortalamasının da (41,87), kontrol grubuna ait (n = 7) sıra ortalamasından (37,50)
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı (p = 0,36) bulunmuĢtur, Z = -
0,904 , p > 0,05. KAH grubu için “sınıf kreatinin” skorları ortalaması 1,10±0,31
olarak, kontrol grubu için ise 1,00±0,00 olarak hesaplanmıĢtır. Bununla birlikte,
KAH grubu (n = 83) “HGB” sıra ortalamasının ise (62,54) kontrol grubu (n = 57)
sıra ortalamasından (82,10) anlamlı düzeyde (p = 0,005) daha düĢük olduğu
görülmüĢtür, Z = -2,805 , p < 0,05. KAH grubu için ort. HGB değeri 14,45±2,36
g/dL, kontrol grubu için ise 15,24±1,32 g/dL‟dir. Benzer Ģekilde KAH grubu (n = 83)
“sınıf HGB” skorları sıra ortalamasının da (64,90) kontrol grubu (n = 57) sıra
ortalamasından (78,66) anlamlı düzeyde (p = 0,005) daha düĢük olduğu görülmüĢtür,
Z = -2,791 , p < 0,05.
94
Çizelge 3.3. Bazı klinik periodontal parametrelerin KAH ve kontrol grupları için olan grup içi
örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri, standart sapma değerleri, ve sıra ortalaması
değerleri ile KAH ve kontrol gruplarının bu parametreler bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının
Mann-Whitney U testi kullanılarak analizi sonucunda elde edilen Z ve p değerleri.
* : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05. † : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak marjinal düzeyde
anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Grup N Ortalama Standart
Sapma
Sıra
Ortalaması Z p
Ort. GĠ KAH 79 1,04 0,29 97,35
Kontrol 89 0,87 0,30 73,10 -3,226 0,001*
Tüm örneklem 168
Ort. CD (mm) KAH 79 2,11 0,75 91,50
Kontrol 89 1,91 0,63 78,29 -1,757 0,07 †
Tüm örneklem 168
Sığ CD bölge KAH 79 88,91 17,49 75,37
%‟si Kontrol 89 94,42 11,22 92,60 -2,371 0,01 *
Tüm örneklem 168
Orta derin CD KAH 79 9,32 14,38 93,44
bölge %‟si Kontrol 89 4,54 8,05 76,56 -2,331 0,02 *
Tüm örneklem 168
Derin CD bölge KAH 79 0,74 1,89 87,85
%‟si Kontrol 89 1,01 4,07 81,53 -1,212 0,22
Tüm örneklem 168
Ort. AK (mm) KAH 79 2,52 2,06 98,89
Kontrol 89 1,49 1,63 71,72 -3,613 <0,001*
Tüm örneklem 168
Hafif Ģiddetli AK KAH 79 15,66 16,38 87,48
bölge %‟si Kontrol 89 13,28 11,27 81,85 -0,749 0,45
Tüm örneklem 168
ġiddetli AK bölge KAH 79 21,52 28,37 94,84
%‟si Kontrol 89 10,81 18,29 75,33 -2,656 0,008*
Tüm örneklem 168
S(+) bölge sayısı KAH 79 0,39 1,39 89,20
Kontrol 89 0,13 0,60 80,33 -2,197 0,02 *
Tüm örneklem 168
Ort. DÇ (mm) KAH 79 1,05 1,11 97,28
Kontrol 89 0,59 0,73 73,15 -3,210 0,001*
Tüm örneklem 168
Mobil diĢ sayısı KAH 79 2,56 3,46 100,42
Kontrol 89 0,87 2,06 70,37 -4,581 <0,001*
Tüm örneklem 168
Mevcut diĢ sayısı KAH 90 18,95 9,96 79,29
Kontrol 90 23,40 5,93 101,71 -2,892 0,004*
Tüm örneklem 180
Kayıp diĢ sayısı KAH 90 11,88 9,93 101,38
Kontrol 90 7,40 6,11 79,62 -2,807 0,005*
Tüm örneklem 180
95
Katılımcıların mevcut klinik periodontal durumları ile ilgili parametrelerden olan GĠ
ortalaması, CD ortalaması, sığ CD görülen bölgelerin oranı, orta derinlikte CD
görülen bölgelerin oranı, derin CD görülen bölgelerin oranı, AK ortalaması, hafif
Ģiddetli AK görülen bölgelerin oranı, Ģiddetli AK görülen bölgelerin oranı, S(+)
bölge sayısı, DÇ ortalaması, mobil diĢ sayısı, mevcut diĢ sayısı ve kaybedilen diĢ
sayısı sıra ortalamalarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığı Mann-Whitney U testi ile analiz edilmiĢtir (Çizelge 3.3.).
KAH grubuna ait “ort. GĠ”, “orta derin CD bölge %‟si”, “ort. AK”, “Ģiddetli AK
bölge %‟si”, “S(+) bölge sayısı”, “ort. DÇ”, “mobil diĢ sayısı” ve “kayıp diĢ sayısı”
sıra ortalamalarının kontrol grubuna ait aynı parametrelerle ilgili sıra
ortalamalarından istatistiksel açıdan anlamlı olarak daha büyük olduğu (p < 0,05);
KAH grubuna ait “sığ CD bölge %‟si” ve “mevcut diĢ sayısı” sıra ortalamalarının
kontrol grubuna ait aynı parametrelerle ilgili sıra ortalamalarından istatistiksel açıdan
anlamlı olarak daha küçük olduğu (p < 0,05); KAH grubuna ait “ort. CD” sıra
ortalamasının kontrol grubuna ait “ort. CD” sıra ortalamasından istatistiksel açıdan
marjinal düzeyde anlamlı olarak daha büyük olduğu (0,05 < p < 0,10); ve “derin CD
bölge %‟si” ile “hafif Ģiddetli AK bölge %‟si” sıra ortalamaları bakımından KAH ve
kontrol gruplarının istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmadığı (p > 0,05)
saptanmıĢtır (Çizelge 3.3.).
Ġncelenen diğer klinik periodontal parametrelerden olan PĠ ortalaması eğitim düzeyi
için kontrol edilerek; orta Ģiddetli AK görülen bölgelerin oranı, SK(+) bölgelerin
oranı, TDĠ ve FP görülen diĢ sayısı ortalamalarının ise hem eğitim düzeyi hem de
açlık kan glukoz düzeyi için kontrol edilerek KAH ve kontrol grupları arasında
farklılaĢıp farklılaĢmadığına ANCOVA kullanılarak bakılmıĢtır (Çizelge 3.4.). Elde
edilen sonuçlara göre, “Ort. PĠ” ortalamaları bakımından iki grup arasında anlamlı
bir farklılaĢma olduğu, F (1, 168) = 9,580 , p < 0,05 ; eğitim düzeyinin de bu iliĢkiyi
etkilediği görülmüĢtür. “Orta Ģiddetli AK bölge %‟si” ortalamaları bakımından da iki
grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaĢma olduğu F (1, 127) = 4,986 , p
< 0,05; ve bu iliĢki üzerine açlık kan glukoz düzeyinin etkisi bulunmazken eğitim
durumunun etkilemiĢ olduğu görülmüĢtür. “FP görülen diĢ sayısı” ortalamaları
96
bakımdan iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaĢma olduğu F (1,
127) = 4,356 , p < 0,05; ve bu iliĢiki üzerine eğitim düzeyi ile açlık kan glukoz
düzeyinin bir etkisinin bulunmadığı tespit edilmiĢtir. “SK(+) bölgelerin oranı” ve
“TDĠ” ortalamaları bakımından KAH ve kontrol grupları arasında istatistiksel açıdan
anlamlı bir farklılaĢma olmadığı saptanmıĢtır, ve “SK(+) bölgelerin oranı” için F (1,
127) = 0,840 , p > 0,05 ile “TDĠ” için F (1, 136) = 0,966 , p > 0,05‟tir (Çizelge 3.4.).
Çizelge 3.4. Bazı klinik periodontal parametrelerin KAH ve kontrol grupları için olan grup içi
örneklem büyüklükleri (N), ortalama değerleri ve standart sapma değerleri, ile KAH ve kontrol
gruplarının bu parametreler bakımından farklılaĢıp farklılaĢmadığının ANCOVA kullanılarak
araĢtırılması sonucunda elde edilen p değerleri.
* : ilgili parametre bakımından iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
Parametre Grup N Ortalama Standart
Sapma p (grup)
Ort. PĠ KAH 79 1,78 0,69
Kontrol 89 1,35 0,69 0,002 *
Tüm örneklem 168
Orta Ģiddetli AK KAH 72 23,97 17,46
bölge %‟si Kontrol 55 15,29 18,29 0,02 *
Tüm örneklem 127
SK(+) bölge %‟si KAH 72 32,45 23,97
Kontrol 55 28,21 15,64 0,36
Tüm örneklem 127
TDĠ KAH 80 4,10 2,44
Kontrol 56 3,66 2,31 0,32
Tüm örneklem 136
FP görülen diĢ KAH 72 3,52 2,48
sayısı Kontrol 55 2,41 2,48 0,03 *
Tüm örneklem 127
Kaybedilen diĢlerin kaybedilme nedenlerine göre “kayıp-travma”, “kayıp-sallanma
(mobilite)”, “kayıp-tekrarlayan apse”, “kayıp-çürük” ve “kayıp-diğer” Ģeklinde sıralı
değiĢkenler olarak ayrı kategoriler oluĢturulup bunların skorlarının sıra
ortalamalarının KAH ve kontrol grubu arasında farklılaĢıp farklılaĢmadığı Mann-
Whitney U testi ile ortaya konulmuĢtur. Sonuçlara göre; KAH grubuna ait “kayıp-
sallanma” skorları sıra ortalamasının (101,51) kontrol grubunun sıra ortalamasından
(79,49) istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde (p = 0,001) daha yüksek olduğu
saptanırken, Z = -3,319 , p < 0,05; KAH grubu “kayıp-çürük” skorları sıra
ortalamasının (81,46) kontrol grubuna ait sıra ortalamasından (99,54) anlamlı
97
düzeyde (p = 0,01) daha düĢük olduğu tespit edilmiĢtir, Z = -2,518 , p < 0,05.
“Kayıp-travma”, “kayıp-tekrarlayan apse” ve “kayıp-diğer” sıra ortalamaları
bakımından KAH ve kontrol gruplarının istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde
farklılaĢmadığı tespit edilmiĢtir ve Z değerleri sırasıyla “kayıp-travma” için Z = -
1,034 , p > 0,05; “kayıp-tekrarlayan apse” için Z = -1,377 , p > 0,05 ve “kayıp-diğer”
için Z = -1,418 , p > 0,05‟dir.
Katılımcıların oral hijyen alıĢkanlıklarını değerlendiren parametrelerden “günlük diĢ
fırçalama sayısı” sürekli bir değiĢkenken, “diĢ ipi / arayüz fırçası kullanım sıklığı”,
“kürdan kullanım sıklığı” ve “diğer arayüz temizliği araçlarını kullanım sıklığı” ise
sıralı değiĢkenlerdir. Günlük diĢ fırçalama sayısı ortalamalarının KAH ve kontrol
grupları arasında farklılaĢıp farklılaĢmadığına eğitim düzeyi için kontrol edilerek
ANCOVA ile bakılmıĢtır. Sonuçlar göstermektedir ki, “günlük diĢ fırçalama sayısı”
ortalamaları bakımından iki grup arasında anlamlı bir farklılaĢma bulunmamaktadır,
F (1, 180) = 0,492 , p > 0,05 ; ve eğitim düzeyi bu iliĢki üzerine etki oluĢturmaktadır.
Ġstatsitiksel açıdan anlamlı bir fark bulunmamakla birlikte, KAH grubu için
hesaplanan “günlük diĢ fırçalama sayısı” ortalamasının (0,68±0,80 kez/gün), kontrol
grubununkinden (0,86±0,65 kez/gün) daha düĢük olduğu görülmektedir. Arayüz
temizliğine yönelik en etkin yöntem ile ilgili parametre olan “diĢ ipi / arayüz fırçası
kullanım sıklığı” ve ondan daha az etkinlikteki “kürdan kullanım sıklığı”
parametrelerinin altgruplarına verilen skorların sıra ortalamalarının KAH ve kontrol
grupları arasında farklılaĢıp farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır.
Buna göre, KAH grubu “diĢ ipi / arayüz fırçası kullanım sıklığı” sıra ortalamasının
(88,99) kontrol grubununkinden (92,01); ve benzer Ģekilde KAH grubu “kürdan
kullanım sıklığı” sıra ortalamasının (89,52) kontrol grubununkinden (91,48)
istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılaĢmamakla birlikte bir miktar daha düĢük
olduğu görülmektedir, “diĢ ipi / arayüz fırçası kullanım sıklığı” için Z = -0,867 , p >
0,05; “kürdan kullanım sıklığı” için Z = -0,278 , p > 0,05. Ek olarak, “diğer arayüz
temizliği araçlarını kullanım sıklığı” altgrup skorlarının KAH sıra ortalamasının
(91,50) kontrol grubuna ait sıra ortalamasından (89,50) anlamlı düzeyde
farklılaĢmadığı saptanmıĢtır, Z = -0,828 , p > 0,05.
98
“Ġlk dental/periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı” ve “dental/periodontal Ģikayet
süresi” ortalamalarının KAH ve kontrol grupları arasında farklılaĢıp
farklılaĢmadığına eğitim düzeyi ve açlık kan glukoz düzeyi için kontrol edilerek
ANCOVA ile bakılmıĢtır. Sonuçlara göre, hem “ilk dental/periodontal Ģikayetlerin
baĢlama yaĢı” ortalamaları hem de “dental/periodontal Ģikayet süresi” ortalamaları
bakımından iki grup arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılaĢma
bulunmamaktadır ve açlık kan glukoz düzeyi her iki parametre için de bu iliĢkiler
üzerine etki göstermemiĢtir. Bununla birlikte eğitim düzeyi “ilk dental/periodontal
Ģikayetlerin baĢlama yaĢı” bakımından iki grup arasındaki fark üzerinde etkili
olmuĢtur. “Ġlk dental/periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı” ortalaması KAH grubu
için 24,98±8,93 yaĢ, kontrol grubu için 21,76±8,25 yaĢ ve F(1,135) = 2,706 , p >
0,05 iken; “dental/periodontal Ģikayet süresi” KAH grubu için 16,54±9,87 yıl,
kontrol grubu için 19,46±10,40 yıl olarak hesaplanmıĢtır ve F(1,136) = 2,065 , p >
0,05 olarak saptanmıĢtır.
Katılımcıların mevcut periodontal tanıları oranları, geçmiĢ periodontal tanıları
oranları, ve periodontal hastalık geçmiĢi durumları oranları bakımından KAH grubu
ve kontrol grubunun farklılaĢıp farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir.
Total periodontal yıkım yaygınlığı durumu bakımından KAH grubu ve kontrol
grubunun farklılaĢıp farklılaĢmadığı Mann-Whitney U testi ile belirlenmiĢtir.
Çizelge 3.5.‟te KAH ve kontrol grupları için yaygınlığı da göz önünde bulundurarak
mevcut periodontal tanılar için kiĢi sayıları ve oranları gösterilmiĢtir. Bu çizelgedeki
oranlar bakımından ki-kare testinin varsayımları karĢılanmadığından dolayı gruplar
arasında iststistiksel bir kıyaslama yapmak mümkün olmamaktadır. Çizelge 3.6.‟da
yaygınlık göz önünde bulundurulmadan sadece periodontal hastalığın türüne göre
KAH ve kontrol grubu için mevcut periodontal tanılar ve oranları gösterilmiĢtir.
Buna göre, “ginigivitis”, “kronik periodontitis”, “agresif periodontitis” ve “total
diĢsiz” tanılarının oranları bakımından KAH ve kontrol gruplarının farklılaĢıp
farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlar göstermektedir ki, mevcut
periodontal tanıların oranları bakımından iki grup istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
(p < 0,001) farklılaĢmıĢtır, Pearson X2 (1, N =180) = 14,334 , p < 0,05 (Çizelge 3.6.).
99
Çizelge 3.5. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık türü ve yaygınlığına göre
mevcut periodontal tanıları ve grup içi oranları.
Çizelge 3.6. KAH ve kontrol gruplarının sadece periodontal hastalık türüne göre mevcut
periodontal tanıları ve grup içi oranları.
KAH grubunda 1 kiĢide “periodontal yıkım yok” iken, 17 kiĢide “lokalize
periodontal yıkım” ve 72 kiĢide “generalize periodontal yıkım” varlığı belirlenmiĢtir.
Kontrol grubunda ise 5 kiĢide “periodontal yıkım yok” iken, 37 kiĢide “lokalize
periodontal yıkım” ve 48 kiĢide “generalize periodontal yıkım” varlığı saptanmıĢtır.
Total yıkım yaygınlığı durumu, sıralı bir değiĢken olduğu için bu altgruplara verilen
30 44 74
%33,3 %48, 9 %41,4
35 41 76
%38,9 %45,6 %42,2
14 4 18
%15,6 %4,4 %10
11 1 12
%12,2 %,1,1 %6,7
90 90 180
%100,0 %100,0 %100,0
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
Gingivitis
Kronik Periodontitis
Agresif Periodontitis
Total Dişsiz
MEVCUT PERİODONTAL TANILARI
Toplam
KAH Kontrol
GRUP
Toplam
2 4 6
%2,2 %4, 4 %3,3
28 40 68
%31,1 %44,4 %37,8
30 40 70
%33,3 %44,4 %38,9
5 1 6
%5,6 %,1,1 %3,3
1 0 1
%1,1 %,0 %0,6
13 4 17
%14,4 %4,4 %9,4
11 1 12
%12,2 %1,1 %6,7
90 90 180
%100,0 %100,0 %100,0
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
Lokalize Gingivitis
Generalize Gingivitis
Lokalize Kronik
Periodontitis
Generalize Kronik
Periodontitis
Lokalize Agresif
Periodontitis
Generalize Agresif
Periodontitis
Total Dişsiz
MEVCUT PERİODONTAL TANILARI
Toplam
KAH Kontrol
GRUP
Toplam
100
skorların sıra ortalamaları bakımından KAH ve kontrol gruplarının farklılaĢıp
farklılaĢmadığına Mann-Whitney U testi ile bakılmıĢtır. Sonuçlara göre, KAH
grubuna ait “total yıkım yaygınlığı durumu” skorları sıra ortalamasının (102,77)
kontrol grubuna ait sıra ortalamasından (78,23) anlamlı düzeyde (p < 0,001) daha
yüksek olduğu görülmüĢtür, Z = -3,840 , p < 0,05.
Çizelge 3.7. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık türü ve yaygınlığına göre
geçmiĢ periodontal tanıları ve grup içi oranları.
Çizelge 3.7.‟de KAH ve kontrol grupları için yaygınlığı da göz önünde bulundurarak
geçmiĢ periodontal tanılar için kiĢi sayıları ve grup içi oranları gösterilmiĢtir. Bu
çizelgedeki oranlar bakımından ki-kare testinin varsayımları karĢılanmadığından
dolayı gruplar arasında istatistiksel bir kıyaslama yapmak mümkün olmamaktadır.
Çizelge 3.8.‟de yaygınlık göz önünde bulundurulmadan sadece periodontal hastalığın
türüne göre KAH ve kontrol grubu için geçmiĢ periodontal tanılar ve oranları
gösterilmiĢtir. Ki-kare‟nin varsayımlarının karĢılanmasını sağlamak ve gruplar arası
kıyaslama yapılmasına olanak tanımak amacıyla “sağlıklı/eski gingivitis” altgrubu
çıkarılarak değerlendirme dıĢı bırakılmıĢtır. Buna göre “kronik periodontitis” ve
“agresif periodontitis” geçmiĢ tanılarının oranları bakımından KAH ve kontrol
gruplarının farklılaĢıp farklılaĢmadığı ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlar
göstermektedir ki, geçmiĢ periodontal tanıların oranları bakımından iki grup
1 5 6
%1,1 %5,6 %3,3
17 36 53
%18,9 %40,0 %29,4
45 42 87
%50,0 %46,7 %48,3
0 1 1
%0,0 %1,1 %0,6
27 6 33
%30,0 %6,7 %18,3
90 90 180
%100,0 %100,0 %100,0
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
Sağlıklı/Eski Gingivitis
Eski Lokalize
Kronik Periodontitis
Eski Generalize
Kronik Periodontitis
Eski Lokalize
Agresif Periodontitis
Eski Generalize
Agresif Periodontitis
GEÇMİŞ PERİODONTAL TANILARI
Toplam
KAH Kontrol
GRUP
Toplam
101
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde (p < 0,001) farklılaĢmıĢtır, Pearson X2 (1, N =
174) = 13,508 , p < 0,05. Buna göre, agresif periodontitis oranı KAH grubunda
kontrol grubuna kıyasla daha yüksek iken, kronik periodontitis oranı kontrol
grubunda KAH grubuna kıyasla daha yüksektir (Çizelge 3.8.).
Çizelge 3.8. KAH ve kontrol gruplarının sadece periodontal hastalık türüne göre geçmiĢ
periodontal tanıları ve grup içi oranları.
(“sağlıklı/eski gingivitis” altgrubu hariç).
Katılımcıların geçmiĢte yaĢadığı periodontal enfeksiyöz ve enflamatuvar olayların
Ģiddeti göz önünde bulundurulup KAH ve kontrol grubu için sınıflama yapıldığında,
KAH grubunda 1 kiĢinin “sağlıklı/gingivitis geçmiĢi”ne sahip olduğu (grup içi
%1,1), 31 kiĢinin “geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık” geçirdiği (grup içi %34,4), 58
kiĢinin de “hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık” geçirdiği (grup içi %64,4)
görüldü. Kontrol grubunda ise “sağlıklı/gingivitis geçmiĢi”ne sahip 5 kiĢi bulunurken
(grup içi %5,6), “geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık” geçiren 57 kiĢi (grup içi %63,3)
ve “hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık” geçiren 28 kiĢi bulunduğu (grup içi
%31,1) tespit edildi. Ki-kare‟nin varsayımlarının karĢılanmasını sağlamak ve gruplar
arası kıyaslama yapılmasına olanak tanımak amacıyla “sağlıklı/ gingivitis geçmiĢi”
altgrubu çıkarılarak değerlendirme dıĢı bırakılmıĢtır (Çizelge 3.9.). Buna göre
“geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık” ve “hızlı progresif geçmiĢli periodontal
hastalık” oranları bakımından KAH ve kontrol gruplarının farklılaĢıp farklılaĢmadığı
ki-kare testi ile analiz edilmiĢtir. Sonuçlar göstermektedir ki, periodontal hastalık
geçmiĢi altgrupları oranları bakımından iki grup istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
(p < 0,001) farklılaĢmıĢtır, Pearson X2 (1, N = 174) = 18,065 , p < 0,05. Buna göre,
hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık geçirmiĢ olma oranı KAH grubunda
62 78 140
%69,7 %91, 8 %41,4
27 7 34 %30,3 %8,2 %42,2
89 85 174
%100,0 %100,0 %100,0
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
Eski Kronik Periodontitis
Eski Agresif Periodontitis
GEÇMİŞ PERİODONTAL TANILARI
Toplam
KAH Kontrol
GRUP
Toplam
102
kontrol grubuna kıyasla daha yüksek iken, geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık
geçirme oranı kontrol grubunda KAH grubuna kıyasla daha yüksektir (Çizelge 3.9.).
Çizelge 3.9. KAH ve kontrol gruplarının periodontal hastalık geçmiĢine göre
altgrupları, altgrup büyüklükleri ve grup içi oranları.
(“sağlıklı / gingivitis geçmiĢi” altgrubu hariç).
Şekil 3.1. Mevcut periodontal tanılar, geçmiĢ periodontal tanılar, periodontal hastalık geçmiĢi niteliği
ve total yıkım yaygınlığı durumu bakımından KAH ve kontrol gruplarına ait grup içi % oranları.
L.: lokalize, G.: generalize, P.: periodontitis, topl.: toplam, perio.: Periodontal, GçmĢ.: geçmiĢ(l)i,
Hst.: hastalık.
ġekil 3.1.‟de mevcut periodontal tanılar, geçmiĢ periodontal tanılar, periodontal
31 57 88 %34,8 %67, 1 %50,6
58 28 86
%65,2 %32,9 %49,4
89 85 174
%100,0 %100,0 %100,0
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
sayı
Grup içi %
Geçmişi Ilımlı
Periodontal Hastalık
Hızlı Progresif Geçmişili
Periodontal Hastalık
PERİODONTAL HASTALIK GEÇMİŞİ
Toplam
KAH Kontrol
GRUP
Toplam
%
Mevcut Periodontal Tanılar GeçmiĢ Periodontal Tanılar
Perio.Hst.GçmĢ.
Perio.Yıkım
Yaygınlığı
103
hastalık geçmiĢi niteliği, ve total yıkım yaygınlığı durumu bakımından KAH ve
kontrol gruplarına ait grup içi % oranları gösterilmiĢtir.
Mevcut periodontal tanılar bakımından periodontitise sahip olma, hızlı-progresif
geçmiĢli periodontal hastalığa sahip olma ve geçmiĢ tanı olarak agresif periodontitise
sahip olma ile KAH arasındaki iliĢkilerinin etki büyüklükleri odds-ratio (OR,
göreceli olasılıklar oranı, tahmini rölatif risk) hesaplanarak ölçülmüĢtür. Ek olarak,
her bir OR değerine ait %95 güven aralığı (GA) da belirtilmiĢtir. Elde edilen
sonuçlara göre, mevcut periodontal tanı olarak (kronik veya agresif ayrımı
yapılmaksızın) periodontitise sahip olma olasılığı KAH grubunda kontrol grubunun
1,59 katıdır (OR=1,59; %95 GA = 0,86 - 2,95). KAH grubunda hızlı-progresif
periodontal hastalık geçmiĢi varlığının görülme olasılığı kontrol grubununkinin 4,01
katıdır (OR=4,01; %95 GA = 2,15 - 7,46). Ayrıca geçmiĢ periodontal tanı olarak eski
agresif periodontitis görülme olasılığı KAH grubunda kontrol grubunun 5,08 katıdır
(OR=5,08; %95 GA= 2,07 - 12,41).
KAH grubundaki hastalardan 31‟i (%34,4) 3-Damar hastası, 28‟i (%31,1) 2-Damar
hastası, 27‟si (%30)1-Damar hastası, 4‟ü de (%4,4) <%50 oranında daralmaya sebep
olan lezyonları bulunan kiĢilerdir. Ayrıca KAH hastalarının 6‟sında (%6,7) LM
hastalığı da bulunduğu belirlenmiĢtir.
KAH hastalarında (n=90) KAG ile tespit edilen >%50 darlık görülen Kritik damar
sayısı ort. 2,6±1,54 (min=0, maks=6); >%50 darlığa sebep olan lezyon sayısı ort.
3,38±2,23 (min=0, maks=11); ve KAG ile tespit edilen toplam lezyon sayısı ort.
5,16±2,78‟dir (min=1, maks=13).
KAH grubu için (n=90) ort. yapılan KAG sayısı 1,56±1,04 kez (min=1, maks=9);
ort. ilk KAG yaĢı 44,83±4,52 (min=31, maks=50); ort. MĠ geçirme sayısı 0,76±1,19
kez (min=0, max=9); uygulanan balon anjiyoplastisi sayısı ort. 0,45±1,12 kez
(min=0, maks=8); ort. yerleĢtirilen stent sayısı 0,48±1,16 kez (min=0, maks=8)
olarak hesaplanmıĢtır.
104
KAH hastalardan 47 kiĢi (%52,2), ort. 1,46±1,29 kez MĠ geçirmiĢtir (min=1,
maks=9). MĠ geçiren KAH hastalarının (n=47) ilk MĠ geçirdikleri yaĢ ort.
44,48±3,91‟dir (min=36, maks=50).
24 KAH hastasına (%26,66), ort. 1,70±1,62 kez balon anjiyoplastisi uygulanmıĢtır
(min=1, maks=8), ve ilk balon anjiyoplastisi uygulanan yaĢları ort. 44,20±4,25‟dir
(min=36, maks=50).
Yine KAH hastalarından 24‟üne (%26,6) ort. 1,83±1,63 kez stent yerleĢtirilmiĢ
(min=1, maks=8),ve ilk stent yerleĢtirilme yaĢları ort. 44,37±4,47‟dir (min=36,
maks=50).
KAH hastalarından 80 kiĢiye (%88,8) ise ort. 45,23±4,63 yaĢında (min=31,
maks=50) KABG cerrahisi yapılmıĢtır.
KAH grubuna ait sistemik sağlık ve periodontal sağlık ile ilgili parametreler
arasındaki iliĢkiler ve bu iliĢkilerin yönü, grup içi Spearman korelasyon analizi
yapılarak incelenmiĢtir.
Çizelge 3.10.‟da ateroskleroz ve KAH tanısı ile ilgili bazı parametrelerin, bazı
dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman
korelasyon analizi kullanılarak saptanması sonucunda elde edilmiĢ olan r ve p
değerleri gösterilmiĢtir. Sonuçlara göre, “KAG sonucu”nun kürdan kullanım sıklığı
ile pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı, hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ile de
pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı bir iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür.
“LM hastalığı” ile tekrarlayan apse sonucunda diĢ kaybı arasındaki iliĢkinin pozitif
yönde ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıĢtır. “>%50 darlık görülen kritik
damar sayısı”nın, ort. PĠ ve kürdan kullanım sıklığı ile pozitif yönlü ve anlamlı bir
iliĢkisi olduğu belirlenmiĢtir. Benzer Ģekilde “>%50 darlık görülen lezyon sayısı” ile
kürdan kullanım sıklığı arasında da pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢki vardır. “Toplam
aterosklerotik koroner lezyon sayısı” ile mevcut diĢ sayısının marjinal düzeyde
105
anlamlı ve pozitif yönlü bir iliĢkisi bulunmaktadır.
Çizelge 3.10. Ateroskleroz ve KAH tanısı ile ilgili bazı parametrelerin, bazı dental/periodontal
parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda
elde edilen N, r, ve p değerleri.
* : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
† : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Parametre r N p
KAG sonucu Kürdan kullanım sıklığı 0,276 90 0,008*
KAG sonucu Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si 0,189 79 0,09†
LM hastalığı Kayıp-tekrarlayan apse 0,593 90 <0,001*
>%50 darlık görülen Kritik damar sayısı Ort. PĠ 0,232 79 0,04*
>%50 darlık görülen Kritik damar sayısı Kürdan kullanım sıklığı 0,346 90 0,001*
>%50 darlık görülen lezyon sayısı Kürdan kullanım sıklığı 0,302 90 0,004*
Toplam lezyon sayısı Mevcut diĢ sayısı 0,194 90 0,06†
Ġlk MĠ yaĢı ġiddetli AK bölge %‟si 0,313 42 0,04*
Ġlk MĠ yaĢı Kayıp diĢ sayısı 0,292 47 0,04*
Ġlk MĠ yaĢı Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si -0,419 42 0,006*
Ġlk MĠ yaĢı Ort. GĠ -0,321 42 0,03*
Ġlk MĠ yaĢı Kayıp-sallanma 0,250 47 0,09†
Ġlk MĠ yaĢı Mobil diĢ sayısı 0,285 42 0,06†
Ġlk MĠ yaĢı Mevcut diĢ sayısı -0,251 47 0,08†
MĠ sayısı Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si 0,343 79 0,002*
MĠ sayısı TDĠ 0,243 90 0,02*
MĠ sayısı Ġlk dental/periodontal Ģikayet yaĢı -0,220 89 0,03*
MĠ sayısı FP görülen diĢ sayısı 0,200 79 0,07†
Kalp yetmezliği S(+) bölge sayısı 0,220 79 0,05†
PAH Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,242 90 0,02*
PAH Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,251 90 0,01*
PAH GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) 0,270 90 0,01*
PAH GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,268 90 0,01*
PAH Kayıp diĢ sayısı 0,382 90 <0,001*
PAH Kayıp-sallanma 0,363 90 <0,001*
PAH Kayıp-çürük -0,247 90 0,01*
PAH Mevcut diĢ sayısı -0,405 90 <0,001*
PAH FP görülen diĢ sayısı -0,272 79 0,01*
SVH Kayıp-sallanma 0,214 90 0,04*
SVH Kayıp-çürük -0,305 90 0,003*
“Ġlk MĠ geçirilen yaĢ”ın kayıp diĢ sayısı ve Ģiddetli AK bölge %‟si ile pozitif yönlü
ve anlamlı; hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ve ort. GĠ ile negatif yönlü ve anlamlı;
sallanma sonucu diĢ kaybı ve mobil diĢ sayısı ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde
anlamlı; ve mevcut diĢ sayısı ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere
106
sahip olduğu belirlenmiĢtir. Geçirilen “MĠ sayısı”nın hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ve
TDĠ ile pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı, ilk dental/periodontal Ģikayet
yaĢı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkisi saptanırken; FP görülen diĢ sayısı ile pozitif
yönde ve marjinal düzeyde anlamlı bir iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür. “Kalp
yetmezliği” tanısı, S(+) bölge sayısı ile pozitif yönde ve marjinal düzeyde iliĢkilidir.
“PAH” tanısının kayıp diĢ sayısı, sallanma nedeniyle diĢ kaybı, ayrıca periodontal
hastalık türü ve yaygınlığı göz önünde bulundurularak (detaylı) ve sadece
periodontal hastalık türü göz önünde bulundurularak (basit) sınıflanan geçmiĢ ve
mevcut periodontal tanılar ile pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı iliĢkilerinin
olduğu görülürken; çürük nedeniyle diĢ kaybı, mevcut diĢ sayısı ve FP görülen diĢ
sayısı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkilerinin bulunduğu belirlenmiĢtir. “SVH”
tanısı ise sallanma sonucu diĢ kaybı ile pozitif yönlü ve anlamlı, çürük sonucu diĢ
kaybı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkilere sahiptir. (Çizelge 3.10.).
Çizelge 3.11.‟de KAH‟a yönelik bir takım tanı ve tedavi uygulamaları ile ilgili bazı
parametrelerin, bazı dental/periodontal parametrelerle iliĢkilerinin KAH grubu
içerisinde Spearman korelasyon analizi kullanılarak saptanması sonucu elde edilen r
ve p değerleri gösterilmiĢtir. Sonuçlar göstermektedir ki “KAG yapılan ilk yaĢ”;
Ģiddetli AK bölge %‟si, kayıp diĢ sayısı, ve sallanma sebebiyle diĢ kaybı ile pozitif
yönde ve istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢkiye sahipken; çürük sebebiyle diĢ kaybı,
mevcut diĢ sayısı, ve hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve anlamlı
iliĢkiye; ilk dental/periodontal Ģikayet yaĢı, mobil diĢ sayısı, ort. DÇ ve mevcut
periodontal tanılar (detaylı) ile ise pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye
sahiptir. Yapılan “KAG sayısı”nın mevcut diĢ sayısı ve diĢ ipi/arayüz fırçası
kullanım sıklığı ile arasındaki iliĢkilerin pozitif yönlü ve anlamlı; mobil diĢ sayısı,
geçmiĢ (detaylı) periodontal tanılar, mevcut (basit ve detaylı) periodontal tanılar ve
total yıkım yaygınlığı durumu ile arasındaki iliĢkilerin negatif yönlü ve anlamlı; ve
kayıp diĢ sayısı ve sallanma nedeniyle diĢ kaybı ile arasındaki iliĢkilerin negatif
yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı olduğu tespit edilmiĢtir (Çizelge 3.11.).
Uygulanan “balon anjiyoplastisi sayısı” ile mevcut diĢ sayısı, günlük diĢ fırçalama
sayısı, diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı, ve kürdan kullanım sıklığı arasındaki
iliĢkinin pozitif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiĢtir.
107
Çizelge 3.11. KAH‟a yönelik bir takım tanı ve tedavi uygulamaları ile ilgili bazı parametrelerin, bazı
dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması
sonucunda elde edilen N, r, ve p değerleri. * : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır,
p<0,05. † : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05<p<0,10.
Parametre Parametre r N p
Ġlk KAG yaĢı ġiddetli AK bölge %‟si 0,246 79 0,02*
Ġlk KAG yaĢı Kayıp diĢ sayısı 0,251 90 0,01*
Ġlk KAG yaĢı Kayıp-sallanma 0,314 90 0,003*
Ġlk KAG yaĢı Kayıp-çürük -0,235 90 0,02*
Ġlk KAG yaĢı Mevcut diĢ sayısı -0,239 90 0,02*
Ġlk KAG yaĢı Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si -0,263 79 0,01*
Ġlk KAG yaĢı Ġlk dental/periodontal Ģikayet yaĢı 0,177 89 0,09†
Ġlk KAG yaĢı Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,188 90 0,07†
Ġlk KAG yaĢı Ort. DÇ (mm) 0,199 79 0,07†
Ġlk KAG yaĢı Mobil diĢ sayısı 0,199 79 0,07†
KAG sayısı DiĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı 0,234 90 0,02*
KAG sayısı Mevcut diĢ sayısı 0,255 90 0,01*
KAG sayısı Mobil diĢ sayısı -0,228 79 0,04*
KAG sayısı Mevcut periodontal tanılar (detaylı) -0,248 90 0,01*
KAG sayısı Mevcut periodontal tanılar (basit) -0,251 90 0,01*
KAG sayısı GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) -0,212 90 0,04*
KAG sayısı Total yıkım yaygınlığı durumu -0,211 90 0,04*
KAG sayısı Kayıp diĢ sayısı -0,197 90 0,06†
KAG sayısı Kayıp-sallanma -0,187 90 0,07†
Balon anjiyoplastisi sayısı Mevcut diĢ sayısı 0,212 90 0,04*
Balon anjiyoplastisi sayısı Günlük diĢ fırçalama sayısı 0,254 90 0,01*
Balon anjiyoplastisi sayısı DiĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı 0,215 90 0,04*
Balon anjiyoplastisi sayısı Kürdan kullanım sıklığı 0,236 90 0,02*
Balon anjiyoplastisi sayısı Ort. AK (mm) -0,225 79 0,04*
Balon anjiyoplastisi sayısı Ort. DÇ (mm) -0,268 79 0,01*
Balon anjiyoplastisi sayısı GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) -0,215 90 0,04*
Balon anjiyoplastisi sayısı Total yıkım yaygınlığı durumu -0,220 90 0,03*
Balon anjiyoplastisi sayısı Ort. PĠ -0,215 79 0,05†
Balon anjiyoplastisi sayısı Mevcut periodontal tanılar (detaylı) -0,199 90 0,06†
Balon anjiyoplastisi sayısı Periodontal hastalık geçmiĢi -0,182 90 0,08†
Balon anjiyoplastisi sayısı Mobil diĢ sayısı -0,199 79 0,07†
Ġlk stent uygulaması yaĢı Kayıp diĢ sayısı 0,456 25 0,02*
Ġlk stent uygulaması yaĢı Kayıp-sallanma 0,340 25 0,09†
Ġlk stent uygulaması yaĢı Mevcut diĢ sayısı -0,370 25 0,06†
Stent sayısı Mevcut diĢ sayısı 0,296 90 0,005*
Stent sayısı DiĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı 0,338 90 0,001*
Stent sayısı Kayıp diĢ sayısı -0,267 90 0,01*
Stent sayısı Total yıkım yaygınlığı durumu -0,233 90 0,02*
Stent sayısı Mevcut periodontal tanılar (basit) -0,198 90 0,06†
Stent sayısı Mevcut periodontal tanılar (detaylı) -0,19 90 0,07†
Stent sayısı GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) -0,182 90 0,08†
108
Çizelge 3.11. Devam. KAH‟a yönelik bir takım tanı ve tedavi uygulamaları ile ilgili bazı parametrelerin
bazı dental/periodontal parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile
saptanması sonucunda elde edilen N, r, ve p değerleri.
* : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
† : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Parametre r N p
KABG cerrahisi varlığı FP görülen diĢ sayısı 0,201 79 0,07†
KABG cerrahisi varlığı Kürdan kullanım sıklığı 0,178 90 0,09†
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı ġiddetli AK bölge %‟si 0,236 70 0,04*
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı Kayıp-sallanma 0,257 80 0,02*
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı Kayıp-çürük -0,199 80 0,07†
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı Ort. DÇ (mm) 0,206 70 0,08†
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı Mobil diĢ sayısı 0,230 70 0,05†
Ġlk KABG cerrahisi yaĢı Kayıp diĢ sayısı 0,188 80 0,09†
Bununla birlikte balon anjiyoplastisi sayısının ort. AK, ort. DÇ, total yıkım
yaygınlığı durumu ve geçmiĢ (detaylı) periodontal tanılar ile negatif yönlü ve
anlamlı; ort. PĠ, mevcut (detaylı) periodontal tanılar, periodontal hastalık geçmiĢi ve
mobil diĢ sayısı ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahip olduğu
saptandı (Çizelge 3.11.).
Ġlk stent uygulama yaĢı ile kayıp diĢ sayısı arasında pozitif yönlü ve anlamlı;
sallanma nedeniyle diĢ kaybı ile arasında pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı;
mevcut diĢ sayısı ile arasında negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiler
bulunduğu tespit edilmiĢtir. Stent sayısı ise mevcut diĢ sayısı ve diĢ ipi/arayüz fırçası
kullanım sıklığı ile pozitif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahipken; kayıp diĢ sayısı ve
total yıkım yaygınlığı durumu ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye;
mevcut periodontal tanılar (basit ve detaylı) ve geçmiĢ periodontal tanılar (detaylı)
ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip olduğu belirlenmiĢtir.
“KABG cerrahisi” varlığı ile FP görülen diĢ sayısı ve kürdan kullanım sıklığı
arasındaki iliĢkilerin pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı olduğu görülmüĢtür.
Ġlk KABG cerrahisi yaĢının ise Ģiddetli AK bölge %‟si ve sallanmaya bağlı diĢ kaybı
ile pozitif yönlü ve anlamlı; çürüğe bağlı diĢ kaybı ile negatif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı; ort. DÇ, mobil diĢ sayısı ve kayıp diĢ sayısı ile pozitif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahip olduğu ortaya konulmuĢtur (Çizelge 3.11.).
109
Çizelge 3.12. Bazı KAH risk faktörleri ile ilgili birtakım parametrelerin, kimi dental/periodontal parametrelerle
iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda elde edilen N, r, ve p
değerleri.
* : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
† : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Parametre r N p
HL Ġlk dental/periodontal Ģikayet yaĢı -0,239 89 0,02*
TK (mg/dL) Kayıp-çürük -0,261 71 0,02*
TK (mg/dL) Günlük diĢ fırçalama sayısı -0,212 71 0,07†
Sınıf TK Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,241 72 0,04*
Sınıf TK Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,217 72 0,06†
Sınıf TK Sığ CD bölge %‟si -0,208 65 0,09†
Sınıf TK Kayıp-çürük -0,197 72 0,09†
Sınıf TK Günlük diĢ fırçalama sayısı -0,228 72 0,05†
LDL (mg/dL) Mobil diĢ sayısı 0,214 64 0,09†
LDL (mg/dL) GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,197 72 0,09†
LDL (mg/dL) Günlük diĢ fırçalama sayısı -0,224 72 0,05†
Sınıf VLDL TDĠ 0,383 27 0,04*
Sınıf VLDL Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si -0,468 23 0,02*
Sınıf VLDL ġiddetli AK bölge %‟si 0,394 23 0,06†
TG (mg/dL) Kayıp-çürük -0,214 73 0,07†
Sınıf TG Ort. PĠ 0,208 66 0,09†
Sınıf TG Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si -0,236 66 0,05†
HDL (mg/dL) S(+) bölge sayısı -0,337 64 0,007*
HDL (mg/dL) Derin CD bölge %‟si -0,272 64 0,03*
HDL (mg/dL) Kayıp-çürük -0,325 72 0,005*
HDL (mg/dL) Kayıp-sallanma 0,230 72 0,05†
HDL (mg/dL) Orta Ģiddetli AK bölge %‟si -0,227 64 0,07†
HDL (mg/dL) FP görülen diĢ sayısı -0,230 64 0,06†
Sınıf HDL S(+) bölge sayısı -0,295 65 0,01*
Risk HDL S(+) bölge sayısı 0,295 65 0,01*
PLT (x 103/μL) Ġlk dental/periodontal Ģikayet yaĢı -0,233 81 0,03*
PLT (x 103/μL) Kürdan kullanma sıklığı 0,204 82 0,06†
Sınıf PLT Ġlk dental/periodontal Ģikayet yaĢı -0,187 81 0,09†
Fibrinojen (mg/dL) Ort. CD (mm) 0,393 33 0,02*
Fibrinojen (mg/dL) Sığ CD bölge %‟si -0,294 33 0,09†
Kreatinin (mg/dL) Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si 0,298 67 0,01*
Sınıf kreatinin Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si 0,218 67 0,07†
HGB (g/dL) Ort. PĠ 0,260 76 0,02*
Çizelge 3.12.‟de KAH risk faktörlerinden bazıları ile ilgili parametreler ile
dental/periodontal parametreler arasındaki iliĢkilerin Spearman korelasyon analizi
kullanılarak saptanması sonucunda belirlenen r ve p değerleri gösterilmiĢtir. “HL”
tanısı ilk dental/periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı ile negatif yönlü ve istatistiksel
110
olarak anlamlı bir iliĢkiye sahiptir. Serum “TK” değerlerinin çürüğe bağlı diĢ kaybı
ile ters yönlü ve anlamlı bir iliĢkisi varken, günlük diĢ fırçalama sayısı ile ters yönlü
ve marjinal düzeyde anlamlı bir iliĢkisi bulunduğu görülmüĢtür. “Sınıf TK” ise
mevcut periodontal tanılarla (basit) pozitif yönlü ve anlamlı bir iliĢkiye; mevcut
periodontal tanılarla (detaylı) pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı bir iliĢkiye;
sığ CD bölge %‟si, çürüğe bağlı diĢ kaybı ve günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif
yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahiptir. Serum “LDL” düzeyleri mobil
diĢ sayısı ve geçmiĢ periodontal tanılarla (basit) pozitif yönlü ve marjinal düzeyde
anlamlı, günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı
iliĢkilere sahiptir. Bununla birlikte “sınıf VLDL” TDĠ ile pozitif yönlü ve anlamlı bir
iliĢkiye sahipken; hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve anlamlı bir
iliĢkisi; Ģiddetli AK bölge %‟si ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı bir
iliĢkisi olduğu görülmektedir. Serum “TG” düzeyi ile çürüğe bağlı diĢ kaybı
arasındaki iliĢkinin negatif yönlü ve istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlı
olduğu saptanmıĢtır. Ayrıca “sınıf TG” ort. PĠ ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde
anlamlı, Ģiddetli AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı
iliĢkilere sahiptir. Serum “HDL” düzeyleri ise; S(+) bölge sayıları, derin CD bölge
%‟si ve çürüğe bağlı diĢ kaybı ile negatif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı
iliĢkilere sahipken; sallanma sebepli diĢ kaybı ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde
anlamlı; ve orta Ģiddetli AK bölge %‟si ve FP görülen diĢ sayısı ile negatif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahiptir. Buna ek olarak “sınıf HDL” ile S(+)
bölge sayısı arasındaki iliĢkinin negatif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu
ortaya konulmuĢtur. “HDL bakımından KAH risk düzeyi” ile S(+) bölge sayısı
arasındaki iliĢkinin ise pozitif yönlü ve anlamlı olduğu belirlenmiĢtir. Kandaki
“PLT” düzeyinin ilk dental/periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı ile negatif yönlü ve
istatistiksel açıdan anlamlı, kürdan kullanım sıklığı ile negatif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür. Bununla birlikte, “sınıf PLT” ile
ilk dental/periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı arasındaki iliĢkinin de negatif yönlü
ve marjinal düzeyde anlamlı olduğu saptanmıĢtır. Kandaki “fibrinojen” düzeyi; ort.
CD ile pozitif yönlü ve anlamlı, sığ CD bölge %‟si ile negatif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı iliĢkilere sahiptir. Hafif Ģiddetli AK bölge %‟sinin “kreatinin”
düzeyi ile pozitif yönlü ve anlamlı, “sınıf kreatinin” ile pozitif yönlü ve marjinal
111
düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip olduğu belirlenmiĢtir. HGB ile ort. PĠ arasındaki
iliĢkinin pozitif yönlü ve anlamlı olduğu görülmüĢtür (Çizelge 3.12.).
Çizelge 3.13. KAH riski ile iliĢkili olan “WBC” ve “CRP” ile ilgili bazı parametrelerin, kimi dental/periodontal
parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda elde
edilen N, r, ve p değerleri.
* : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
† : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Parametre r N p
WBC (x 103/μL) Ort.PĠ 0,315 75 0,006*
WBC (x 103/μL) Ort. DÇ (mm) 0,284 75 0,01*
WBC (x 103/μL) Ort. AK (mm) 0,329 75 0,004*
WBC (x 103/μL) ġiddetli AK bölge %‟si 0,312 75 0,007*
WBC (x 103/μL) Ort. CD (mm) 0,240 75 0,03*
WBC (x 103/μL) Orta derin CD bölge %‟si 0,294 75 0,01*
WBC (x 103/μL) Total yıkım yaygınlığı durumu 0,268 83 0,01*
WBC (x 103/μL) Periodontal hastalık geçmiĢi 0,275 83 0,01*
WBC (x 103/μL) GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) 0,319 83 0,003*
WBC (x 103/μL) GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,263 83 0,01*
WBC (x 103/μL) Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,370 83 0,001*
WBC (x 103/μL) Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,343 83 0,002*
WBC (x 103/μL) Sığ CD bölge %‟si -0,280 75 0,01*
WBC (x 103/μL) Günlük diĢ frçalama sayısı -0,269 83 0,01*
WBC (x 103/μL) TDĠ 0,214 83 0,05†
WBC (x 103/μL) FP görülen diĢ sayısı 0,220 75 0,05†
WBC (x 103/μL) Kayıp-sallanma 0,205 83 0,06†
WBC (x 103/μL) Kayıp-travma -0,184 83 0,09†
Sınıf WBC Ort. PĠ 0,261 75 0,02*
Sınıf WBC Ort. GĠ 0,242 75 0,03*
Sınıf WBC Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,263 83 0,01*
Sınıf WBC Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,249 83 0,02*
Sınıf WBC Günlük diĢ fırçalama sayısı -0,235 83 0,03*
Sınıf WBC Kayıp-travma -0,219 83 0,04*
Sınıf WBC FP görülen diĢ sayısı 0,222 75 0,05†
Sınıf WBC TDĠ 0,209 83 0,05†
Sınıf WBC Orta derin CD bölge %‟si 0,200 75 0,08†
CRP (mg/dL) GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,375 34 0,02*
CRP (mg/dL) Kayıp diĢ sayısı 0,305 34 0,08†
CRP (mg/dL) Mevcut diĢ sayısı -0,321 34 0,06†
Sınıf CRP SK(+) bölge %‟si 0,396 30 0,03*
Risk CRP GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,365 34 0,03*
Risk CRP SK(+) bölge %‟si 0,349 30 0,05†
Risk CRP Ort. GĠ 0,336 30 0,06†
Risk CRP Mevcut diĢ sayısı -0,290 34 0,09†
112
Çizelge 3.13.‟te kandaki “WBC” sayımı ve sınıfı, ve “CRP” düzeyi, sınıfı ve KAH
için oluĢturduğu risk düzeyi ile bazı dental/periodontal parametreler arasındaki
iliĢkilerin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi kullanılarak
saptanması sonucunda belirlenen r ve p değerleri sunulmuĢtur. Sonuçlar
göstermektedir ki, “WBC” ile ort. PĠ, ort. DÇ, ort. AK, Ģiddetli AK bölge %‟si, ort.
CD, orta derinlikteki CD bölge %‟si, total yıkım yaygınlığı durumu, periodontal
hastalık geçmiĢi, geçmiĢ periodontal tanılar (detaylı ve basit), ve mevcut periodontal
tanılar (detaylı ve basit) arasında pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı iliĢikiler
bulunmaktadır. WBC; sığ CD bölge %‟si ve günlük diĢ fırçalama sayısı negatif yönlü
ve anlamlı olarak iliĢkili bulunmuĢtur. Ayrıca WBC sayımının TDĠ, FP görülen diĢ
sayısı ve sallanma nedenli diĢ kaybı ile pozitif yönde ve marjinal düzeyde anlamlı
iliĢkilere; ve travma nedenli diĢ kaybı ile negatif yönde ve marjinal düzeyde anlamlı
iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür. Bununla birlikte “sınıf WBC”nin ort. PĠ, ort. GĠ
ve mevcut periodontal tanılar (detaylı ve basit) ile pozitif yönde ve anlamlı; günlük
diĢ fırçalama sayısı ve travma nedenli diĢ kaybı ile negatif yönde ve anlamlı; ve TDĠ,
FP görülen diĢ sayısı ve orta derinlikte CD bölge %‟si ile pozitif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı iliĢkilere sahip olduğu belirlenmiĢtir.
Serum “CRP” düzeyi ile geçmiĢ periodontal tanılar (basit) arasında pozitif yönlü ve
anlamlı bir iliĢki tespit edilirken; CRP ile kayıp diĢ sayısı arasında pozitif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı, CRP ile mevcut diĢ sayısı arasında negatif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiler bulunduğu ortaya konulmuĢtur. “Sınıf CRP” ile
S(+) bölge sayısı arasındaki iliĢkinin pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı
olduğu belirlenmiĢtir. Buna ek olarak, “CRP bakımından KAH risk düzeyi” ile
geçmiĢ periodontal tanıların (basit) pozitif yönde ve anlamlı olarak iliĢkili olduğu
tespit edilirken; SK(+) bölge %‟si, ort. GĠ ve mevcut diĢ sayısı ile de pozitif yönlü ve
istatistiksel açıdan marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahip olduğu ortaya
konulmuĢtur (Çizelge 3.13.).
Çizelge 3.14.‟te “sedim” ve “sınıf sedim” parametreleri ile bazı dental/periodontal
parametreler arasındaki iliĢkilerin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon
analizi kullanılarak saptanması sonucunda belirlenen r ve p değerleri sunulmuĢtur.
113
Çizelge 3.14. KAH riski ile ilgili “sedim” ve “sınıf sedim” parametrelerinin, kimi dental/periodontal
parametrelerle iliĢkisinin KAH grubu içerisinde Spearman korelasyon analizi ile saptanması sonucunda elde
edilen N, r, ve p değerleri.
* : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak anlamlıdır, p < 0,05.
† : ilgili parametreler arasındaki iliĢki istatistiksel olarak marjinal düzeyde anlamlıdır, 0,05 < p < 0,10.
Parametre Parametre r N p
Sedim (mm/saat) ġiddetli AK bölge %‟si 0,295 54 0,03*
Sedim (mm/saat) Orta derin CD bölge %‟si 0,286 54 0,03*
Sedim (mm/saat) GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) 0,287 62 0,02*
Sedim (mm/saat) GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,303 62 0,01*
Sedim (mm/saat) Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,287 62 0,02*
Sedim (mm/saat) Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,285 62 0,02*
Sedim (mm/saat) Sığ CD bölge %‟si -0,271 54 0,04*
Sedim (mm/saat) Derin CD bölge %‟si 0,253 54 0,06†
Sedim (mm/saat) Ort. AK (mm) 0,260 54 0,05†
Sınıf sedim ġiddetli AK bölge %‟si 0,276 53 0,04*
Sınıf sedim Derin CD bölge %‟si 0,360 53 0,008*
Sınıf sedim GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) 0,260 61 0,04*
Sınıf sedim GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) 0,298 61 0,02*
Sınıf sedim Mevcut periodontal tanılar (detaylı) 0,255 61 0,04*
Sınıf sedim Mevcut periodontal tanılar (basit) 0,264 61 0,04*
Sınıf sedim Periodontal hastalık geçmiĢi 0,217 61 0,09†
Sonuçlara göre “sedim” düzeyi; Ģiddetli AK bölge %‟si, orta derin CD bölge %‟si,
geçmiĢ periodontal tanılar (basit ve detaylı), ve mevcut periodontal tanılar (basit ve
detaylı) ile pozitif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı iliĢkilere; sığ CD bölge %‟si
ile negatif yönlü ve istatistiksel açıdan anlamlı bir iliĢkiye; derin CD bölge %‟si ve
ort. AK ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkilere sahip olduğu tespit
edilmiĢtir. Buna ek olarak “sınıf sedim” ile Ģiddetli AK bölge %‟si, derin CD bölge
%‟si, geçmiĢ periodontal tanılar (basit ve detaylı), ve mevcut periodontal tanılar
(basit ve detaylı) arasında pozitif yönlü ve anlamlı iliĢkiler; periodontal hastalık
geçmiĢi ile arasında yine pozitif yönlü fakat marjinal düzeyde anlamlı bir iliĢki
varlığı saptanmıĢtır.
114
4. TARTIŞMA
Dental biyofilmler üzerinde çoğalan bakterilerin sebep olduğu en önemli sonuçlardan
biri komĢu çevre içerisine bakteriyel ürünler ve yan ürünlerin sürekli salınımıdır
(Grossi ve ark., 2004). Gingival hastalık varlığında ülsere cep epiteli, oral bakteriler
ve ürünleri için genel dolaĢıma bir giriĢ kapısı oluĢturur. Subgingival alan, gram-
negatif organizmalar için küçük ve majör damarlar içerisinde genel dolaĢıma ve uzak
bölgelere dağılma imkanı veren bir niĢ haline gelir. Tam bir dentisyonda toplam
periodontal ligament membran alanı bir yetiĢkinin avuç içi büyüklüğü kadardır. Bu
sayede, oral enfeksiyonlar için uzak dağılım potansiyeli her zaman için mevcuttur.
Bu anlamda periodontal biyofilm enfeksiyonu yalnızca diĢ destek dokularında
yıkıma yol açan lokal bir enfeksiyon ile ilgili değil, aynı sırada sistemik
enflamasyonla da ilgilidir (Grossi ve ark., 2004). Ateroskleroz, koroner arter
hastalığı (KAH) ve periodontal hastalık gibi bazı kronik durumlar ortak bir
patofizyolojik özelliğe sahiptir; bu da, belli bir uyarana karĢı kronik, devamlı,
Ģiddetli bir enflamatuvar yanıttır. Çok sayıda kanıt, periodontal hastalığın
kardiyovasküler risk faktörleri ile iliĢkili olduğunu desteklemektedir (Grossi ve ark.,
2004). Periodontal hastalık gibi lokalize oral bir durumun sistemik bir etkisinin
olması ihtimali araĢtırmacılar için bir ilgi konusu haline gelmiĢtir. Yalnızca ağrı
oluĢturunca dikkat çeken ve genelde ihmal edilen bir durumun uzun dönemde
sistemik etkilerinin bulunma ihtimali, hastalarda da merak uyandırmaktadır. Bu fikir
belirgin bir halk sağlığı önemi taĢımaktadır.
Periodontitis ile aterosklerotik kardiyovasküler hastalık arasındaki iliĢkiyi inceleyen
birçok çalıĢma vardır. Bununla birlikte bu çalıĢmalara ait sonuçlar iki hastalık
arasında hiçbir nedensel iliĢki bulunmadığının tespitlerinden, çok kuvvetli nedensel
bağlantılara kadar değiĢen ciddi farklılıklar göstermektedir. Bu çalıĢmaların
sonuçlarındaki tutarsızlıkların sebepleri Ģunları içerir (Mattila ve ark., 1995):
1) Ayrı yaĢ gruplarını, etnik kökenleri, ve coğrafik konumları içeren çalıĢma
popülasyonundaki varyasyonlar; ve
2) Periodontitis için ayrı tanımlar ve ölçümler; ki bazı çalıĢmalar sadece klinik
ölçümlere (yani CD, SK, AK) dayanmaktayken, bazı çalıĢmalar sistemik
115
antibadi cevabı (Harris ve ark., 2001) veya alveolar kemik kaybının radyografik
kanıtları gibi klinik olmayan ölçümlere dayanmakta ve iki hastalık arasındaki
iliĢkinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. Mesela, kardiyovasküler
hastalık hikayesi bulunmayan kiĢilerde akut MĠ ve inme için artmıĢ risk ile
iliĢkilendirilen (Howell ve ark., 2001) ve ultrason ile ölçülen artmıĢ karotid arter
intimal-mediyal kalınlığı, sıklıkla periodontitisli hastalarda görülür, bu da
periodontitisli birçok hastada subklinik ateroskleroz bulunduğunu gösterir
(Loesche ve ark., 1998; Arbes ve ark., 1999).
KAH için klasik Framingham risk faktörleri; cinsiyet (erkek olmak), yaĢ (erkekler
için 45 yaĢ üstü, kadınlar için 55 yaĢ üstü), aile öyküsü, tütün kullanımı,
hipertansiyon, hiperlipidemi (LDL yüksekliği, HDL düĢüklüğü), diyabet, sedanter
yaĢam tarzı, obezite, sosyoekonomik düzey (düĢük olması), strese yanıt tarzı (A tipi
davranıĢ biçimi), lipoprotein (a), homosistein ve koagülasyon faktörleri olarak
özetlenebilir (Dawber ve ark., 1950). Bu risk faktörlerinin bir kısımı periodontitis ile
paylaĢılmaktadır. Periodontitis ve kardiyovasküler hastalık için ortak olan risk
faktörleri sigara, yaĢ, ırk, erkek cinsiyeti, stres, düĢük sosyoekonomik seviye, yaĢam
Ģekli ve diyabettir. Genetik risk faktörleri de paylaĢılıyor olabilir (Page, 1998a;
Mealey ve Klokkevold, 2002; Grossi ve ark., 2004). KAH ve periodontal hastalıklar
arasındaki iliĢkileri inceleyen çalıĢmalarda bu ortak risk faktörlerinin göz önünde
bulundurulması önemlidir.
Bu araĢtırmada erken yaĢlarda KAH tanısı konulmuĢ olan hastalarla, ateroskleroz
veya KAH bulunmayan bireyler arasında periodontal parametreler bakımından
kıyaslama yaparak, periodontal hastalık gibi enflamatuvar bir durumun erken
yaĢlarda ortaya çıkıĢı ile erken yaĢlarda kardiyovasküler hastalık geliĢimi arasında
bir iliĢki bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır.
Bu araĢtırmada Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim
Dalında tedavisi yapılmakta olan, KAH teĢhisi konulmuĢ 50 ve daha genç yaĢtaki 90
hasta vaka grubunu oluĢturmuĢtur. Kontrol grubu ise; Ankara Üniversitesi personeli
ve yakınları ile KAH grubundaki hastaların yakınları arasından, aterosklerozu
116
bulunmayan ve KAH grubununkine benzer yaĢ, cinsiyet, ve sigara kullanımı
dağılımına sahip, ve diğer özellikler bakımından toplumdan rastgele seçilen 90
bireyden oluĢmaktadır. KAH grubu; yaĢları 31 ile 50 arasında değiĢen ve yaĢ
ortalaması 46,06±4,27 yaĢ olan, 10 kadın ile 80 erkek katılımcıdan oluĢmaktadır.
KAH grubundaki hastaların KAH tanısı aldıkları yaĢlar ise 30 ile 50 arasında
değiĢmektedir ve tanı yaĢı ortalaması 44,68±4,71 yaĢtır. Ayrıca bu hastaların
16‟sında (% 17,8) KAH‟ınkine benzer oluĢma mekanizmasına sahip olan ve
aterosklerotik lezyon varlığı ile seyreden bir durum olan PAH ve 4‟ünde (% 4,4)
SVH tanısı bulunmaktadır; 4 hastada (% 4,4) da kalp yetmezliği mevcuttur.
AraĢtırmanın kontrol grubunu 11‟i kadın, 79‟u erkek olmak üzere toplam 90
katılımcı oluĢturmuĢtur. Kontrol grubundaki katılımcıların yaĢları 30 ile 50 arasında
değiĢmekte olup yaĢlarının ortalaması 44,08±6,52 yaĢtır. KAH ve kontrol gruplarının
yaĢ ve cinsiyet dağılımı bakımından benzer olduğu ortaya konulmuĢtur. KAH
grubundaki katılımcıların eğitim ve gelir düzeyleri kontrol grubundaki
katılımcılardan anlamlı düzeyde daha düĢüktür. Bu nedenle “eğitim düzeyi” yapılan
bazı analizlerde kovaryant olarak alınmıĢtır. KAH grubunda “sigara içme durumu
bakımından yüksek KAH riski” altında olan 64 hasta (% 71,1) ve “düĢük KAH riski”
altında olan 26 hasta (% 28,9) bulunmaktadır. Sigara içme durumu bakımından KAH
riski sınıfı, günlük içilen sigara miktarı, sigaraya baĢlama yaĢı ve sigara içme süresi
parametreleri bakımından KAH ve kontrol gruplarının benzer olduğu ortaya
konulmuĢtur. Katılımcıların VAS üzerinde (0-10) belirttikleri genel stres düzeyleri
ile egzersiz miktarları bakımından KAH ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark
bulunmamaktadır. KAH grubunda 26 kiĢi (% 28,9) DM tanısı almıĢtır. Kontrol
grubunda ise 5 kiĢi (% 5,6) DM tanısı almıĢtır. KAH grubundaki DM tanısı varlığı,
açlık kan glukoz değerleri ortalaması, yüksek açlık kan glukoz düzeyi sınıfına dahil
olan kiĢi oranı KAH grubunda kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak daha
yüksektir. Bu nedenle açlık kan glukoz değeri bazı analizlerde kovaryant olarak
alınmıĢtır. DM‟nin KAH için en önemli risk faktörlerinden biri olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, KAH grubunda DM tanısı alan kiĢilerin oranının daha yüksek
olmasının beklenen bir durum olduğu söylenebilir.
Hem KAH hem de periodontal hastalığın paylaĢtığı ortak risk faktörlerinden olan
117
cinsiyet (erkek cinsiyeti), yaĢ, sigara kullanımı (sigara içme durumu bakımından
KAH riski seviyesi altgrupları dağılımı, günlük içilen sigara sayısı, toplam sigara
içme süresi), stres düzeyi, yaĢam tarzı (egzersiz) ile ilgili parametreler bakımından
KAH ve kontrol gruplarının benzer olduğu görülmüĢtür (p > 0,05). PaylaĢılan ortak
risk faktörlerinden olan diyabet (DM tanısı varlığı, açlık kan glukoz düzeyleri alt
grupları, ort. açlık kan glukoz değerleri), eğitim düzeyi ve gelir düzeyi ile iliĢkili
parametreler bakımından ise KAH ve kontrol grubu arasındaki farklılıklar anlamlı
bulunmuĢtur (p < 0,05).
KAH‟a ait önemli diğer risk faktörleri ve belirteçleri arasında aile öyküsü, HT,
HL/dislipidemi (yüksek serum TK, LDL, VLDL, TG düzeyleri; düĢük HDL düzeyi),
obezite (yüksek VKĠ değeri); ve kanda yüksek CRP, WBC, PLT, fibrinojen düzeyleri
ve eritrosit sedimantasyon hızı bulunmaktadır. KAH grubu VKĠ ortalaması kontrol
grubuna kıyasla anlamlı olarak daha yüksektir. Obezitenin periodontitis yatkınlığını
arttırdığı düĢünülür, fakat bununla çeliĢen sonuçlardan biri 878 kadın ve 719 erkeğin
katıldığı Kopenhag ġehir Kalp ÇalıĢmasına aittir ve VKĠ‟nin AK ile ters yönlü ve
SK(+) ile pozitif yönlü iliĢkiye sahip olduğu ortaya konulmuĢtur (Kongstad ve ark.,
2009). KAH aile öyküsü bulunan kiĢilerin oranlarının, HT tanısı almıĢ olan kiĢilerin
oranlarının, ve HL tanısı almıĢ olan kiĢilerin oranlarının da KAH grubunda kontrol
grubuna kıyasla anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirlenmiĢtir. HL ile ilgili kan
tahlili parametreleri bakımından iki grup arasında kıyaslama yapıldığında; TK düzeyi
ve sınıfları, LDL düzeyi ve sınıfları, HDL düzeyi ve sınıfları, HDL bakımından KAH
riski düzeyi, TG düzeyi ve sınıfları bakımından KAH ve kontrol gruplarının benzer
olduğu; ve VLDL düzeyi iki grup için benzerken, KAH grubunun kontrol grubuna
kıyasla marjinal düzeyde daha yüksek VLDL düzeyi sınıflarına sahip olduğu
görülmüĢtür. Bu durumun HL tanısı oranları ile çeliĢiyor görünmesi, KAH
grubundaki HL hastalarına ait kan lipid düzeylerinin büyük oranda antilipidemik
ilaçlarla kontrol altında tutuluyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bir diğer sebep de,
her katılımcıya ait kayıtların bulunmaması nedeniyle kontrol grubunda kan lipid
düzeylerine ait grup içi örneklem büyüklüklerinin (n) KAH grubundaki grup içi
örneklem büyüklüklerine (n) kıyasla belirgin düzeyde küçük olmasıdır. Serum CRP
düzeyi ve sınıfı, CRP bakımından KAH riski düzeyi, PLT sayısı ve düzey sınıfı,
118
WBC sayısı ve düzey sınıfı, eritrosit sedimantasyon hızı ve hız sınıfı bakımından
KAH grubu ortalamaları kontrol grubu ortamalarından anlamlı düzeyde daha
yüksektir. KAH‟da sistemik enflamasyon ile ilgili kan parametrelerinin sağlıklı
kiĢilere kıyasla yüksek olması beklenen bir durumdur. Fibrinojen düzeyi bakımından
KAH ve kontrol grupları benzerken, kontrol grubuna kıyasla KAH grubunun
marjinal düzeyde daha yüksek fibrinojen düzeyi sınıfına sahip olduğu görülmüĢtür.
KAH ve kontrol grubu için kreatinin düzeyi ve sınıfı benzerdir. HGB değeri ve sınıfı
ise KAH grubunda kontrol grubuna kıyasla anlamlı düzeyde daha düĢüktür. HGB
düzeyinin normal değerlerden düĢük olması demir eksikliği anemisinin göstergesi
olarak kabul edilir. Demir eksikliği anemisi de, taĢikardi ve ileri durumlarda kalp
yetmezliğine yol açabilen bir durumdur.
Yapılan araĢtırmalar göstermektedir ki kardiyovasküler hastalıklar için klasik risk
faktörlerinden olan hipertansiyon, hiperkolesterolemi ve sigara içimi kardiyovasküler
hastalık insidansındaki değiĢkenliğe 1/2 ila 2/3 oranında etki etmektedir. Bu sebeple,
kardiyovasküler hastalıkların patogenezinde baĢka faktörlerin de etkili olabileceği
düĢüncesi ortaya atılmıĢtır. Diğer olası risk faktörleri arasında olan kronik enfeksiyon
ve enflamasyon ile kardiyovasküler hastalıkların iliĢkisini gösteren kanıtlar
mevcuttur. Tüm kronik enfeksiyonların en sık rastlananları diĢ çürükleri ve
periodontal hastalıklardır. Periodontal enfeksiyonların kronik doğası ve mikrobiyal
atağa karĢı oluĢan lokal ve sistemik konak cevabı geliĢimi, bu enfeksiyonların bazı
sistemik hastalıkların etiyolojisinde rol alabileceği fikrini ortaya çıkarmıĢtır (AAP,
1998). Kötü dental sağlığın kardiyovasküler hastalıklar için önemli bir risk faktörü
veya hastalık indikatörü olabileceği düĢünülmüĢtür.
AraĢtırmamızda kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda ort. PĠ, ort. GĠ, orta derin
CD bölge %‟si, ort. DÇ, ort. AK, Ģiddetli AK bölge %‟si, orta Ģiddetli AK bölge
%‟si, S(+) bölge sayısı, mobil diĢ sayısı, kayıp diĢ sayısı, FP görülen diĢ sayısı ve
sallanma (mobilite) nedenli diĢ kaybı anlamlı olarak daha yüksek; ort. CD marjinal
düzeyde daha yüksek; sığ CD bölge %‟si, mevcut diĢ sayısı, çürük nedenli diĢ kaybı
anlamlı olarak daha düĢüktür. Ġki grup derin CD bölge %‟si, hafif Ģiddetli AK bölge
%‟si, SK(+) bölge %‟si ve TDĠ ortalama değerleri bakımından benzerdir, fakat
119
aradaki farklar anlamlı olmamakla birlikte KAH grubu için olan değerler daha
yüksektir. Travmaya bağlı diĢ kaybı, tekrarlayan apseye bağlı diĢ kaybı, ilk dental /
periodontal Ģikayetlerin baĢlama yaĢı ve dental/periodontal Ģikayet süresi bakımından
da iki grup benzerdir. Günlük diĢ fırçalama sayısı, diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım
sıklığı ve kürdan kullanım sıklığı ise KAH grubunda daha düĢüktür fakat bu fark
anlamlı değildir. Genel olarak bakıldığında daha kötü periodontal sağlık ve oral
hijyen ile iliĢkili parametrelerin büyük oranda KAH grubundaki katılımcılarda daha
fazla görüldüğü sonucuna varılır.
Bununla birlikte, periodontal hastalıklarda doku yıkım mekanizmalarının epizodik ve
bölgeye spesifik özelliğe sahip olduğu unutulmamalıdır (Clark ve ark., 1993;
Newman ve ark., 2002). Kronik seyreden periodontal durum zaman zaman akut veya
subakut özellikler gösterir. Bu fikre göre, periodontal ceplerde episodik alevlenme
ataklarını izleyen gerileme periyodları, alevlenme ve remisyon periyodları olarak
ortaya çıkmaktadır. Remisyon periyodları (inaktif periyodlar), azalmıĢ enflamatuvar
cevap, ve çok az ya da hiç kemik ve bağ dokusu ataĢmanı kaybı ile karakterizedir.
YapıĢık olmayan plaktaki gram (-), motil ve anaerobik bakterilerin artıĢı, kemik ve
bağ dokusu ataĢmanının yıkıldığı ve cep derinliğinin arttığı alevlenme periyodunu
(aktif periyodu) baĢlatır. Bu periyod, günler, haftalar, veya aylar sürebilir ve sonuç
olarak gram (+) bakterilerin arttığı, ve daha stabil bir durumun oluĢtuğu remisyon
periyoduna geçiĢ olur. Klinik olarak aktif dönemde spontan veya sondalamada
kanama ve daha fazla miktarda gingival eksuda izlenir. Histolojik olarak cep epiteli,
incelmiĢ ve ülseredir ve plazma hücreleri, polimorfonükleer lökositler veya her
ikisinin de görüldüğü infiltrat izlenir. Dolayısıyla periodontal hastalık görülen
bireylerde bölgelerin bir kısmı akut özellikler göstermektedir. Bireyin savunma
sisteminde meydana gelebilecek değiĢimler alevlenen bölgelerin miktarını
etkileyebilmekte, zaman zaman oldukça yüksek oranda bölgede iltihabi aktivite
izlenebilmektedir. ÇalıĢamamızdaki katılımcıların muayene edildikleri zaman
kesitinde hangi periyotta olduklarına bağlı olarak ölçülen GĠ, S(+) bölge sayısı,
SK(+) bölge oranı ve hatta bazen CD değiĢken değerler alacaktır. Bu sebeple benzer
periodontal durumdaki kiĢiler arasından bir kısmı daha Ģiddetli bir enflamasyon
tablosu ortaya koyarak bu parametreler bakımından iki grup arasındaki kıyaslamanın
120
doğruluğunu etkileyebilecektir. Bu nedenle bahsedilen bu parametrelerin sadece
belirli bir dönemi yansıttığı göz önünde bulundurulmalıdır; ve daha stabil olan ve
kümülatif yıkımı yansıtan AK‟nın en çok, ardından da CD ve DÇ‟nin nispeten daha
az olmakla birlikte daha güvenilir kıyas kriterleri olarak kabul edilmesi uygun
olacaktır. Fakat bu parametreler çekilmiĢ diĢlerdeki geçmiĢ periodontal durum
hakkında bilgi vermezler ve bu nedenle toplam periodontal harabiyeti yansıtmakta
yetersiz kalırlar. PĠ de sadece muayene yapılan zamana ait bilgi veren bir indekstir.
En ciddi periodontal problemlere sahip diĢlerin çekilmiĢ olma ihtimal olduğu için,
mobil diĢ sayısı ya da FP bulunan diĢ sayısı azalmıĢ olabilir. Tam tersi olarak da,
mevcut diĢ sayısının çok olması, bu diĢlerdeki tedavi edilmemiĢ periodontal hastalık
varlığında daha kötü bir periodontal tablo ile iliĢkili olabilir. Hastalara ait geçmiĢ
dental kayıtlar bulunmadığından, diĢ kayıp nedenleri ve geçmiĢ periodontal durum
anamneze dayalı olarak değerlendirilmiĢtir. Hastanın eksik ya da yanlıĢ bilgi verme
ihtimali olduğu için güvenilirliği nispeten düĢüktür.
Orta yaĢlı Kuzey Ġrlanda‟lı erkeklerde KAH ile kronik periodontitis arasındaki
iliĢkiyi ortaya koymak amacıyla yapılan bir araĢtırmada, KAG ile KAH tanısı
konulmuĢ olan 40 yaĢın üzerindeki 92 erkek (yaĢ ort. 56,7) ile yaĢ bakımından
eĢleĢtirilmiĢ KAH belirtisi taĢımayan ve aynı bölgedeki toplumdan rastgele seçilen
79 erkek kontrole klinik periondontal muayene yapılıp, sosyoekonomik soru formu
doldurtulmuĢ ve serum hsCRP düzeyleri ölçülmüĢtür. KAH grubunda kontrol
grubuna kıyasla (anlamlı olarak) ortalama 3 diĢ daha az diĢ bulunduğu; plak bulunan,
SK(+) olan, CD≥4 mm olan veya CD≥6 mm olan bölge oranlarının KAH grubunda
kontrol grubuna oranla anlamlı olarak daha büyük olduğu gösterilmiĢtir. Ayrıca
interproksimal bölgelerinin %20‟sinden fazlasında CD≥4 mm olan kiĢilerin
periodontal durumu “kötü periodontal durum” olarak sınıflanmıĢtır, ve KAH
grubunda kötü periodontal duruma sahip kiĢilerin oranı %38 iken, kontrol grubunda
%16 olarak saptanmıĢtır ve aradaki bu fark anlamlı bulunmuĢtur. Kötü periodontal
duruma sahip erkeklerin, periodontal durumu iyi olan erkeklere kıyasla anlamlı
olarak daha yüksek CRP düzeyine sahip olduğu belirtilmiĢtir. Sigara içimi, eğitim
durumu, alkol kullanımı, iĢsizlik, vücut ağırlığını koruyabilme kabiliyeti, düzenli
egzersiz, günlük olarak gevĢeyebilme kabiliyeti, bir hobi ya da meĢgaleye sahip
121
olma, plak, ve CRP bakımından düzeltme yapıldığında lojistik regresyon analizi kötü
periodontal durumun anlamlı olarak KAH ile iliĢkili olduğunu göstermiĢtir
(düzeltilmiĢ OR=3,06 ve %95 GA= 1,02-9,17). Bu iliĢkinin diyabet ve diğer KAH
risk faktörlerinden bağımsız olduğu görülmüĢtür (Briggs ve ark., 2006).
AraĢtırmamızdan elde ettiğimiz sonuçlar bu araĢtırmanın sonuçlarına oldukça
yakındır, fakat verilerimiz regresyon kriterlerini karĢılamadığı için ve bir çoğu
normal dağılım göstermeyip ANCOVA yapılmasına olanak tanımadığı için, normal
dağılım gösteren parametrelerde yaptığımız ANCOVA (eğitim düzeyi ve kan glukoz
düzeyine göre düzeltme ile) haricinde karıĢtırıcı faktörler bakımından düzeltme
yapılamamıĢtır.
YaĢ bakımından eĢleĢtirilmiĢ biri KAH hastası kadınlardan oluĢan ve diğeri KAH
hastası olmayan kadınlardan oluĢan iki grubun oral sağlık durumlarını kıyaslayan bir
çalıĢmada (Buhlin ve ark., 2005), mevcut diĢ sayısı KAH grubunda anlamlı olarak
daha düĢükken; 4 mm ve üzeri derinlikteki patolojik cep sayısı, radyografik olarak
belirlenen vertikal kemik defekti sayısı, protez kullanma oranı ve diĢsizlik oranı ise
KAH grubunda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuĢtur. Ortalama marjinal kemik
seviyesi bakımından iki grup arasındaki fark anlamlı bulunmamıĢtır. Ayrıca, KAH
ile patolojik cep sayısı arasında ve KAH ile protez kullanımı arasında iliĢki olduğu
gösterilmiĢtir. KAH‟lı kadınların KAH‟ı olmayan kadınlara kıyasla daha kötü oral
sağlığa sahip oldukları sonucuna varılmıĢtır (Buhlin ve ark., 2005). Bu araĢtırmanın
sonuçları çalıĢmamızın sonuçları ile büyük oranda uyumludur, fakat
araĢtırmamızdaki katılımcıların büyük çoğunluğu erkektir.
Kardiyovasküler hastalık için bilinen prediktörlerden olan elektrokardiyografik
(EKG) anormallikler ile periodontitis arasında anlamlı bir iliĢki tespit eden Hisayama
ÇalıĢmasında periodontal muayenesi yapılan Hisayama‟da oturan 1111 kiĢiden
çalıĢmaya dahil edilen 957‟sinde (374 erkek ve 583 kadın) 10 ve daha fazla diĢ
mevcutken kardiyovasküler hastalık hikayesi bulunmamaktadır. Biri üst çenede biri
alt çenede olmak üzere rastgele seçilen iki kuadrantta CD ve AK ölçümleri
yapılmıĢtır. Ort. CD, ort. AK, mevcut diĢ sayısı ve PĠ‟nin EKG anormallikleri ile ve
kalp damar hastalığı için bilinen risk faktörleri ile anlamlı düzeyde iliĢkili olduğu;
122
ort. CD≥2 mm olan derin ceplere sahip kiĢilerde ort. CD<2 mm olan kiĢilere kıyasla
anlamlı düzeyde artmıĢ EKG anormallikleri riski görüldüğü; Ģiddetli AK‟na sahip
kiĢilerde (ort. AK≥2,5 mm) de ort. AK<2,5 mm olan kiĢilere kıyasla anlamlı düzeyde
daha yüksek EKG anormallikleri riski görüldüğü saptanmıĢtır (Shimazaki ve ark.,
2004).
Bir Türk popülasyonunda akut MĠ görülmesinde periodontal sağlığın önemine
değinen ilk çalıĢmada 60 akut MĠ geçiren (50 erkek ve 10 kadın; yaĢ ort. 53,8), ve
akut koroner olay hikayesi bulunmayan 60 kronik KAH hastası (42 erkek ve 18
kadın; yaĢ ort. 58,5) kıyaslandığında; CD≥4 mm olan bölgelerin sayısı, SK(+) bölge
%‟si, sigara içme durumu, TK, LDL, TG bakımından iki grup arasında anlamlı
farklar bulunmuĢtur. Lojistik regresyon analizi sonuçlarına göre SK(+) bölge %‟si,
CD≥4 mm olan bölgelerin sayısı, sigara içme durumu ve TG seviyelerinin akut MĠ
ile anlamlı olarak iliĢkili olduğu görülmüĢtür ve periodontal hastalığın akut MĠ ile
iliĢkili olabileceği sonucuna varılmıĢtır (Emingil ve ark., 2000).
ġiddetli periodontitise sahip hastalarda enflamatuvar sitokinlerin artan lokal üretimi,
sistemik enflamatuvar cevabı da etkiler, ve bu etki artmıĢ CRP, fibrinojen ve orta
derecede lökositoz olarak tespit edilebilir. Ayrıca periodontal bakterilerden kaynaklı
lipopolisakkaritler ve diğer hücre duvarı ürünleri karaciğerden CRP salınımını uyarır.
CRP, hasarlı kan damarlarında birikimlere neden olur, hasarlı hücrelere bağlanır,
komplemanı fikse eder ve nötrofil kemotaksisini aktive eder (Grossi, 2001). CRP,
IL-6, lökosit sayısı gibi sistemik enflamasyonun çeĢitli mediyatörleri kardiyovasküler
hastalıkların göstergesi olarak da tanımlanmıĢtır (Loos ve ark., 2000).
AraĢtırmamızda, genel olarak daha kötü periodontal sağlık ve oral hijyen ile iliĢkili
parametrelerin KAH grubundaki katılımcılarda daha büyük oranda görülmesi arada
bu tarz bir iliĢkinin olabileceğini gösterir, fakat kesin bir sebep-sonuç iliĢkisine iĢaret
etmez. Yüksek duyarlılıktaki ölçümlerle belirlenen CRP‟ye ait daha yüksek sıklık
dereceleri gelecekteki akut MĠ ve anstabil anjina pektorisi (Beer ve ark., 1982; Berk
ve ark., 1990); ve sistemik arteriyel hipertansiyonun, diabetes mellitusun, ve inmenin
baĢlangıcını (Ridker ve ark., 1997; Sesson ve ark., 2003; Pai ve ark., 2004) kan lipid
düzeylerinden bağımsız olarak (Ridker ve ark., 1998) öngörür.
123
Periodontal hastalık ile olan sebebe dayalı iliĢkinin biyolojik yapısı konusunda
ateroskleroza bağlı hastalıkların enfeksiyöz, enflamatuvar kökeni için çeĢitli olası
yollar bulunduğu ortaya konulmuĢtur. Bununla beraber, ateroskleroz ile iliĢkili olan
MĠ, iskemik kalp hastalığı ve kalp krizi gibi hastalıklar multifaktöriyel olarak
düĢünülmektedir. Sebepsel iliĢkinin yapısı karmaĢık olarak ortaya çıkmakla beraber,
epidemiyolojik dökümantasyonun eleĢtirel olarak incelenmesi ve mevcut sebebiyet
kavramına eklenmesi uygun olur (Kolltweit ve Eriksen, 2001). Bir hastalığın ortaya
çıkması ile bağlantı gösteren ve belli bir kronolojik sıra ve yön izleyen herhangi bir
faktör potansiyel bir sebepsel faktördür. Periodontitis ve ateroskleroz arasındaki
sebepsel iliĢki hakkındaki yayınlar, vaka raporları ve klinik örneklere dayanmaktadır.
Ġskemik kalp hastalığı, kalp krizi veya MĠ gibi medikal tedavi gerektiren vakalar
seçildiğinde eĢleĢtirilmiĢ kontroller dahil edilmediğinde bile oral sağlık durumları ile
sebepsel bir iliĢki göstermek mümkündür. Bu kısmen, eriĢkinlerde oral hastalıkların
yüksek prevalansına (herhangi genel bir hastalık periodontal hastalık ile iliĢki
gösterebilir) ve yıkıcı faktörlerin vaka raporlarında gözardı edilmesine olan eğilime
bağlı olabilir (Kolltweit ve Eriksen, 2001).
Bu araĢtırmada bahsi geçen klinik periodontal / dental parametrelerin bir kısmı ile
KAH‟a dair ve KAH‟a ait risk faktörlerine dair bazı sistemik parametreler arasında
KAH grubu içerisinde anlamlı iliĢkiler bulunduğu ortaya konulmuĢtur. KAH
grubunda bazı periodontal / dental parametrelerle iliĢkiye sahip olduğu tespit edilen
KAH ile ve KAH risk faktörleri ile ilgili parametreler (ve ek olarak, araĢtırmamızın
KAH grubu içerisinde korele olduğu saptanan diğer faktörler) Ģunlardır:
1) KAG sonucu (en hafiften en kötüye doğru sıralama: duvar düzensizliği/<%50
darlık, 1Damar hastalığı, 2Damar hastalığı, 3Damar hastalığı) (>%50 darlık
görülen kritik damar sayısı, >%50 darlık görülen toplam lezyon sayısı, ve toplam
lezyon sayısı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir),
2) LM hastalığı varlığı (ilk MĠ yaĢı, ilk KABG cerrahisi yaĢı, >%50 darlık görülen
kritik damar sayısı, toplam lezyon sayısı ve ilk KAG yaĢı ile pozitif yönlü
anlamlı; ilk balon anjiyoplastisi yaĢı ve >%50 darlık görülen toplam lezyon
sayısı ile pozitif yönlü marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahiptir),
3) >%50 darlık görülen kritik damar sayısı (>%50 darlık görülen toplam lezyon
124
sayısı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir) ,
4) >%50 darlık görülen toplam lezyon sayısı,
5) Toplam lezyon sayısı (>%50 darlık görülen kritik damar sayısı, ve >%50 darlık
görülen toplam lezyon sayısı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir),
6) Ġlk MĠ yaĢı,
7) Geçirilen toplam MĠ sayısı (>%50 darlık görülen kritik damar sayısı, >%50
darlık görülen toplam lezyon sayısı, toplam lezyon sayısı, ve KAG sonucu ile
pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir),
8) Kalp yetmezliği varlığı,
9) PAH tanısı varlığı,
10) SVH tanısı varlığı,
11) Ġlk KAG‟nin yapıldığı yaĢ (ilk MĠ yaĢı, ilk stent yaĢı, ilk KABG yaĢı ile pozitif
yönlü anlamlı; kalp yetmezliği varlığı, ve KAG sayısı ile negatif yönlü anlamlı
iliĢkiye sahiptir),
12) KAG sayısı (stent sayısı ile pozitif ve anlamlı; MĠ sayısı ve balon anjiyoplastisi
sayısı ile pozitif yönlü marjinal düzeyde anlamlı; KABG cerrahisi varlığı ile
negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamı iliĢkiye sahiptir),
13) Uygulanan toplam balon anjiyoplastisi sayısı (KAH ile ilgili nispeten olumlu bir
parametredir, KABG cerrahisi gerektirmeyen daha az ciddi lezyonlara uygulanır.
Aynı sırada sayıca artıĢı yaĢ artıĢı ve lezyon sayısı artıĢı ve hastalığın ilerleyiĢi
ile de iliĢkili olduğu için, ilerleyen yaĢlarda KABG cerrahisi gereksinimi artıĢı
ile de iliĢkili olabilmektedir) (MĠ sayısı, ilk stent uygulaması yaĢı ve toplam
stent sayısı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir),
14) Ġlk stent uygulaması yaĢı (ilk MĠ yaĢı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye sahiptir),
15) Toplam stent sayısı (KAH ile ilgili nispeten olumlu bir parametredir; KABG
cerrahisi gerektirmeyen, fakat tek baĢına balon anjiyoplastisi uygulamasının
yetmediği lezyonlarla ilgilidir) (MĠ sayısı ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye
sahiptir),
16) KABG cerrahisi varlığı (KAH ile ilgili olumsuz bir parametredir, balon
anjiyoplastisi ve stent uygulamasının yapılamayacağı ciddilikteki lezyonlarla
iliĢkilidir) (MĠ sayısı, toplam balon anjiyoplastisi sayısı, >%50 darlık görülen
kritik damar sayısı, >%50 darlık görülen toplam lezyon sayısı, ve toplam lezyon
125
sayısı ile pozitif yönlü marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahiptir),
17) Ġlk KABG cerrahisi yaĢı (ilk stent yaĢı, ilk balon anjiyoplastisi yaĢı ve ilk MĠ
yaĢı ile pozitif yönlü anlamlı; kalp yetmezliği varlığı ile negatif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahiptir),
18) HL tanısı varlığı,
19) TK düzeyi,
20) TK sınıfı (normal-istenen, sınırda yüksek, yüksek),
21) LDL düzeyi,
22) VLDL sınıfı (normal, yüksek),
23) TG düzeyi,
24) TG sınıfı (normal, yüksek),
25) HDL düzeyi,
26) HDL sınıfı (düĢük, normal-orta, yüksek-istenen),
27) HDL bakımından KAH risk sınıfı (KAH koruyucu-optimal, orta durum ve KAH
riski, yüksek KAH riski),
28) PLT düzeyi,
29) PLT sınıfı (düĢük, normal, yüksek),
30) Fibrinojen düzeyi,
31) Kreatinin düzeyi,
32) Kreatinin sınıfı (düĢük, normal, yüksek),
33) HGB düzeyi, WBC düzeyi,
34) WBC sınıfı (düĢük, normal, yüksek),
35) CRP düzeyi,
36) CRP sınıfı (normal, yüksek),
37) CRP bakımından KAH riski sınıfı (düĢük KAH riski, orta KAH riski, yüksek
KAH riski, akut sistemik enflamasyon),
38) Sedim değeri, ve
39) Sedim sınıfıdır (düĢük, normal, yüksek).
Bu sistemik parametrelerle iliĢkisi olduğu tespit edilen dental / periodontal
parametreler (ve ek olarak, araĢtırmamızın KAH grubu içerisinde korele olduğu
saptanan diğer faktörler) Ģunlardır:
a) Oral hijyen durumu ile ilgili olan:
126
1) Ort. PĠ,
2) Günlük diĢ fırçalama sayısı (eğitim düzeyi ve gelir düzeyi ile pozitif anlamlı
iliĢkiye sahip),
3) DiĢ ipi / arayüz fırçası kullanım sıklığı (kullanmıyor, nadiren, günlük),
4) Kürdan kullanım sıklığı (kullanmıyor, nadiren, günlük) (etkinliği düĢük bir
arayüz temizliği yöntemini ifade eder);
b) Gingival ve periodontal dokulardaki mevcut enflamasyon durumu ile ilgili olan:
1) Ort. GĠ,
2) SK(+) bölge %‟si (günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü anlamlı;
Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü anlamlı iliĢkiye
sahip),
3) S(+) bölge sayısı (Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü
anlamlı iliĢkiye sahip);
c) YumuĢak ve sert periodontal dokulardaki yıkım ile ilgili olan:
1) Ort. CD (Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü anlamlı;
hafifi AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve anlamlı; günlük diĢ fırçalama sayısı
ile negatif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
2) Derin CD bölge %‟si (CD bakımından en olumsuz parametredir) (Ģiddetli AK
bölge %‟si ile pozitif anlamlı; orta Ģiddetli AK bölge %‟si ile pozitif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
3) Orta derin CD bölge %‟si (CD bakımından nispeten olumsuz bir
parametredir) (Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü
anlamlı; hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye
sahip),
4) Sığ CD bölge %‟si (CD bakımından en olumlu parametredir) (hafif Ģiddetli
AK bölge %‟si ile pozitif ve anlamlı; Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri
ile negatif ve anlamlı iliĢkiye sahip),
5) Ort. DÇ (günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye
sahip),
6) Ort. AK (Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü ve anlamlı;
günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü anlamlı iliĢkiye sahip),
7) Hafif Ģiddetli AK bölge %‟si (periodontal durum bakımından varlığı olumsuz,
127
AK bakımından nispeten olumlu bir parametredir) (ort. PĠ ve Ģiddetli AK
bölge %‟si ile negatif yönlü ve anlamlı; orta Ģiddetli AK bölge %‟si ile pozitif
yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
8) Orta Ģiddetli AK bölge %‟si (periodontal durum bakımından varlığı olumsuz
ve AK bakımından daha da olumsuz bir parametredir) (ort. PĠ ve ort. GĠ ile
pozitif yönlü ve anlamlı; günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
9) ġiddetli AK bölge %‟si (periodontal durum bakımından varlığı çok olumsuz,
AK bakımından en olumsuz parametredir) (ort. PĠ, ort. GĠ ve orta Ģiddetli AK
bölge %‟si ile pozitif yönlü ve anlamlı; günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif
yönlü anlamlı; dental/periodontal Ģikayet süresi ile pozitif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
10) Mobil diĢ sayısı (günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve marjinal
düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
11) FP görülen diĢ sayısı;
d) DiĢ kaybı ile ilgili olan:
1) Kayıp diĢ sayısı (genelde olumsuz bir parametre olarak kabul edilir),
2) Mevcut diĢ sayısı (genelde olumlu bir parametre olarak kabul edilir) (diĢ
fırçalama sıklığı, diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıkığı ve ilk
dental/periodontal Ģikayet yaĢı ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı;
dental/periodontal Ģikayet süresi ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
3) Sallanmaya (mobiliteye) bağlı diĢ kaybı (yok, en az, eĢit, en çok, hepsi)
(periodontal hastalık nedeniyle diĢ kaybını ifade eder, olumsuz bir parametre)
(dental/periodontal Ģikayet süresi ile pozitif yönlü ve anlamlı; günlük diĢ
fırçalama sıklığı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
4) Tekrarlayan apseye bağlı diĢ kaybı (yok, en az, eĢit, en çok, hepsi) (nispeten
olumsuz bir parametredir, periodontal veya endodontik ya da kombine bir
enfeksiyonla iliĢkili olabilir),
5) Çürüğe bağlı diĢ kaybı (yok, en az, eĢit, en çok, hepsi) (periodontal hastalık
bakımından olumlu bir durumu ifade eder, çünkü diĢ kaybı çürük nedeniyle
gerçekleĢmiĢtir; çürük aktivitesi yüksek ve periodontal hastalık aktivitesi
düĢük bireylerde görülür) (sallanmaya bağlı diĢ kaybı ile negatif yönde ve
128
anlamlı bir iliĢkiye sahiptir),
6) Travmaya bağlı diĢ kaybı (yok, en az, eĢit, en çok, hepsi) (periodontal
hastalık ile iliĢkili olmayan nispeten olumlu bir parametredir);
e) Hem dental hem de periodontal sağlık durumunu yansıtan:
TDĠ (Ģiddetli ve orta Ģiddetli AK bölge %‟leri ile pozitif yönlü anlamlı;
dental/periodontal Ģikayet süresi ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı
iliĢkiye sahip);
f) Periodontal hastalıkların türü ve geliĢim niteliği ile ilgili olan:
1) Ġlk dental / periodontal Ģikayet yaĢı (dental/periodontal Ģikayet süresi ile
negatif yönlü anlamlı; diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı ile pozitif yönlü
ve marjinal düzeyde anlamlı; hafif Ģiddetli AK bölge %‟si ile negatif yönlü ve
marjinal düzeyde anlamlı iliĢkiye sahip),
2) Periodontal hastalık geçmiĢi (sağlık/gingivitis geçmiĢi, geçmiĢi ılımlı
periodontal hastalık, hızlı-progresif geçmiĢli periodontal hastalık) (ort. PĠ, ort.
GĠ, ort. DÇ, ort. CD, orta derin ve derin CD bölge %‟leri, ort. AK, orta
Ģiddetli ve Ģiddetli AK bölge %‟leri, SK(+) bölge %‟si, S(+) bölge sayısı,
TDĠ, mobil diĢ sayısı, kayıp diĢ sayısı, sallanmaya bağlı diĢ kaybı, geçmiĢ
periodontal tanılar (detaylı ve basit), total yıkım yaygınlığı durumu ve mevcut
periodontal tanılar (detaylı ve basit) ile pozitif yönlü anlamlı; sığ CD bölge
%‟si, mevcut diĢ sayısı, çürüğe bağlı diĢ kaybı ve günlük diĢ fırçalama sayısı
ile negatif yönlü anlamlı iliĢkiye sahip),
3) Total yıkım yaygınlığı durumu (periodontal yıkım yok, lokalize periodontal
yıkım, generalize periodontal yıkım) (günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif
yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
4) Mevcut periodontal tanılar (detaylı) (lokalize gingivitis, generalize gingivitis,
lokalize kronik periodontitis, generalize kronik periodontitis, lokalize agresif
periodontitis, generalize agresif periodontitis, total diĢsizlik) (günlük diĢ
fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
5) Mevcut periodontal tanılar (basit) (gingivitis, kronik periodontitis, agresif
periodontitis, total diĢsizlik) (günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü ve
anlamlı iliĢkiye sahip),
6) GeçmiĢ periodontal tanılar (detaylı) (eski gingivitis/sağlık, eski lokalize
129
kronik periodontitis, eski generalize kronik periodontitis, eski lokalize agresif
periodontitis, eski generalize agresif periodontitis) (dental/periodontal Ģikayet
süresi ile pozitif yönlü ve marjinal düzeyde anlamlı; günlük diĢ fırçalama
sayısı ile negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip),
7) GeçmiĢ periodontal tanılar (basit) (sağlık/eski gingivitis, eski kronik
periodontitis, eski agresif periodontitis) (günlük diĢ fırçalama sayısı ile
negatif yönlü ve anlamlı iliĢkiye sahip).
Bu araĢtırmadaki KAH grubu örnekleminde ort. PĠ‟deki artıĢın >%50 darlık görülen
kritik damar sayısındaki artıĢ, uygulanan balon anjiyoplastisi sayısındaki artıĢ,
yüksek TG sınıfı, WBC düzeyindeki artıĢ, yüksek WBC sınıfı (Ģu sıralamaya göre:
düĢük WBC sınıfı, normal WBC sınıfı, yüksek WBC sınıfı), HGB düzeyindeki artıĢ
ile iliĢkili olduğu ortaya konulmuĢtur. HGB düzeyinde normal referans aralığı
değerlerinin üzerindeki artıĢ, normalin üzerinde artan eritrosit sayısı ile paralel
seyreden bir bulgu olabilir. Kandaki Ģekilli elemanların sayısının artıĢı da kan
yoğunluğunu ve dolayısıla pıhtılaĢma eğilimini arttırabilen bir durumdur. Günlük diĢ
fırçalama sayısındaki azalmanın (ort. PĠ‟ni arttıran bir etmendir) KAH grubunda
balon anjiyoplastisi sayısındaki azalma (KAG sayısında azalma ile iliĢkili ve bu da
KABG cerrahisindeki artıĢ ile iliĢkilidir, marjinal düzeyde), TK düzeyindeki artıĢ
(marjinal düzeyde), yüksek TK sınıfında artıĢ (marjinal düzeyde), LDL düzeyinde
artıĢ (marjinal düzeyde), WBC düzeyindeki artıĢ ve yüksek WBC sınıfında artıĢ ile
iliĢkili olduğu görüldü. DiĢ ipi / arayüz fırçası kullanım sıklığındaki düĢüĢ KAH
grubu içinde KAG sayısında, balon anjiyoplastisi sayısında ve stent sayısındaki
azalma ile iliĢkilidir. KAG grubu içerisinde bu durum KABG cerrahisi varlığı ile
iliĢkilidir. Yani KAH grubu içerisinde diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı daha
yüksek olan kiĢilerde stent ve balon anjiyoplastisi ile tedavi edilebilen lezyon sayısı
daha fazladır ve KABG cerrahisi gerektirecek lezyon sayısı daha az oranda görülür.
KAH grubunda kürdan kullanım sıklığındaki artıĢ ile KAG sonucundaki kötüleĢme
(en hafiften en kötüye doğru sıralama: duvar düzensizliği / <%50 darlık, 1Damar
hastalığı, 2Damar hastalığı, 3Damar hastalığı), >%50 darlık görülen kritik damar
sayısındaki artıĢ, >%50 darlık görülen toplam lezyon sayısındaki artıĢ, balon
anjiyoplastisi sayısındaki artıĢ, KABG cerrahisi varlığı ve PLT düzeyindeki artıĢ
130
(marjinal düzeyde) ile iliĢkilidir. Kürdan, diĢ ipi ya da arayüz fırçası kullanmayan
bireylerin büyük oranda tercih ettiği bir oral hijyen aracıdır. Ayrıca proksimal
yüzlerdeki doku yıkımına bağlı olarak artan diĢ arası boĢlukları varlığında daha sık
olarak tercih edilmiĢtir. Oral hijyen bakımından etkinliği düĢük bir yöntemi ifade
eder. Özetle, kötü oral hijyen düzeyinin >%50 darlık görülen kritik damar
sayısındaki artıĢ, daha kötü KAG sonucu, >%50 darlık görülen toplam lezyon
sayısındaki artıĢ ve KABG cerrahisi gereksinimi gibi KAH ile ilgili bazı daha
olumsuz durumlarla; ve TG, WBC, TK, LDL, PLT gibi bazı KAH risk
faktörlerindeki artıĢla iliĢkili olduğu sonucuna varılabilir. Bununla birlikte genel oral
hijyen alıĢkanlıkları ya da ort. PĠ tek baĢına iyi bir belirteç olamaz, çünkü dönemsel
olarak aldığı değer oldukça değiĢken olabilmektedir. Buna rağmen ort. PĠ‟si yüksek
ve oral hijyen alıĢkanlıkları yerleĢmemiĢ kiĢilerde daha kötü bir periodontal durumu
predikte etmede oldukça baĢarılı olduğu için, KAH riski üzerine olan etkisini
periodontal yıkım parametreleri ile beraber alarak değerlendirmek daha doğru
olacaktır. DeStefano ve arkadaĢları (1993) periodontal hastalık ve kötü oral hijyenin,
total mortalite ve KAH için kuvvetli bir risk indikatörü olduğunu belirtmiĢlerdir.
Oral hijyenin, kiĢisel hijyen ve sağlık bakımı hakkında iyi bir belirteç olduğu ve bu
bağlamda periodontal hastalık ve kalp hastalıkları arasındaki iliĢkinin açıklanması
konusunda faydalı olabileceği belirtilmiĢtir. Bu bakımdan yaptığımız araĢtırmadan
elde edilen sonuçlar, daha önceki araĢtırmalarla ile uyumludur. Literatürde
periodontitisin Ģiddeti ile TK, TG ve LDL düzeyleri arasında pozitif bir iliĢki olduğu
gösterilmiĢtir (Ebersole ve ark., 1999). ÇalıĢmalar enfeksiyonun, serum LDL ve TG
seviyelerinde önemli artıĢa neden olduğunu göstermektedir. Kronik lokal ve akut
sistemik enfeksiyonlar değiĢmiĢ lipid metabolizması ile karakterize katabolik duruma
yol açan hormon ve sitokinlerin plazma konsantrasyonunda önemli değiĢikliklere
neden olur. DeğiĢime uğramıĢ metabolizmanın baĢlıca özellikleri hipertriglisemi ve
lipid oksidasyonudur. Periodontitis gibi lokal enfeksiyonlarda mikroorganizma
LPS‟lerine maruz kalınmasının lipid metabolizmasında büyük değiĢikliklere sebep
olabileceği düĢünülmektedir. Mikroorganizma veya toksinlerine maruz kalma serbest
yağ asidi, LDL, ve TG seviyelerinde yükselmeye sebep olur. Serum TNF-α ve IL-1β
seviyesini arttıran her durum hiperlipidemiye sebep olabilir. Periodontitis varlığında
bu sitokinlerin yükselmesi lokal olarak üretilen TNF-α ve IL-1β veya düĢük seviyeli
131
asemptomatik bakteriyeminin sistemik etkisi yoluyla olabilir (Iacopino, 2001). Moon
ve arkadaĢları (2004) çalıĢmalarında obez adölesanlarda serum TNF-α
konsantrasyonu ile HDL arasında negatif yönlü bir iliĢki bulmuĢlardır. Kötü
periodontal durum genellikle kötü oral hijyen ile birlikte seyrettiği için çalıĢmamızda
bazı oral hijyen belirteçleri ile bazı kan lipid düzeyleri arasında iliĢki tespit edilmesi
literatür ile uyum teĢkil etmektedir.
AraĢtırmamızdaki KAH grubu popülasyonunda ort. GĠ‟teki artıĢın daha düĢük ilk MĠ
yaĢı, yüksek WBC sınıfı artıĢı ve CRP bakımından KAH riskinde artıĢ (marjinal
düzeyde) ile iliĢikili olduğu saptanmıĢtır. GĠ‟deki artıĢ gingival enflamasyon artıĢını
ifade eden ve nispeten daha kötü oral hijyen varlığı ve daha kötü periodontal durum
varlığı ile iliĢkilendirilebilen, fakat total periodontal enflamasyonu yansıtmakta
yetersiz kalan ve değiĢkenlik gösterebilen bir durumdur. Bu nedenle tek baĢına değil
de, periodontal hastalıkta enflamasyonu daha iyi yansıtan daha stabil kriterlerle
birlikte değerlendirmeye alınması daha doğru olacaktır. Kweider ve arkadaĢları
(1993), 25 ile 50 yaĢları arasındaki periodontal problemli 50 hastayı, ve 50 adet
yaĢça eĢleĢtirilmiĢ kontrol grubu bireyi incelemiĢlerdir. Bu bireylerde PĠ, GĠ,
Community Periodontal Index for Treatment Needs (CPITN), fibrinojen ve WBC
sayımları değerlendirilmiĢtir. YaĢ, sigara ve sosyal sınıf açısından iki grup arasında
kontrol edildiğinde GĠ; fibrinojen ve WBC sayımları ile iliĢkili bulunmuĢtur. Sonuç
olarak dental hastalıklar ve MĠ arasındaki olası iliĢkinin mediyatörü olabilecek
fibrinojen ve WBC sayısı açısından, enflamatuvar dental hastalıkların belirleyici
olabileceği ortaya konulmuĢtur. Yaptığımız araĢtırmada GĠ ile WBC sınıfı arasında
benzer türde bir iliĢki saptamıĢ olmamız, Kweider ve arkadaĢlarının elde ettiği bu
sonuçlarla kısmen uyumludur. AraĢtırmamızda KAH grubu popülasyonunda SK(+)
bölge %‟si daha yüksek olan kiĢilerde daha yüksek CRP sınıfı ve CRP bakımından
daha yüksek KAH riski mevcudiyeti saptanmıĢtır. Bu durum, cep içerisindeki derin
periodontal dokuların enflamasyonunun yani lokal enflamasyonun sistemik
enflamasyon markırlarından olan CRP‟nin düzeyinde artıĢa sebep olabileceğini ve
buna bağlı KAH riski düzeyinde artıĢ görülebileceğini ifade ediyor olabilir. Fakat
hem SK(+) varlığı hem de CRP düzeyi (buna bağlı olarak da KAH riski) dönemsel
olarak oldukça değiĢkenlik gösterebilen, stabil olmayan parametrelerdir. Bu
132
bakımdan SK, KAH için kesin bir prediktör olmada ya da KAH patogenezini
etkileyebilecek bir durumu ifade etmekte kısmen yetersizdir. SK varlığı mevcut
periodontal durum ile ilgili bilgi sağlamada kullanılabilir, bu da periodontal
hastalığın geçirdiği evreleri tahmin etmekte dolaylı olarak yardımcı olabilir. S(+)
bölge sayısındaki artıĢ KAH grubumuzda kalp yetmezliği tanısı varlığı, HDL
düzeyinde ve sınıfında düĢüĢ ve HDL bakımından KAH riskinde artıĢ ile iliĢkili
bulunmuĢtur. S(+) varlığı periodontal hastalığın aktif yıkım evresini ifade eder.
Periodontal hastalıkta epizodik aktif yıkım ve remisyon evreleri görüldüğü dikkate
alındığında bu parametrenin sadece belli bir dönemi ifade etmekte yeterli olduğu
görülür. Bununla birlikte o dönem için yüksek lokal enflamasyon düzeyini, bir
süredir devam eden periodontal yıkımı belirtir ve buna bağlı olarak da sistemik
enflamasyonda ve belirteçlerinde artıĢı öngörebilir. Periodontal hastalığın kan lipid
düzeylerini değiĢtirebildiği, ve düĢük HDL düzeyinin de KAH için risk faktörü
olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan KAH‟a bağlı kalp yetmezliğine sahip hastalarda
bu özelliklerin beraber görülmesi, önceki çalıĢmalarla ortaya konulmuĢ
mekanizmalar ile uyumludur.
Ort. CD‟deki artıĢ KAH grubu hastaları arasında fibrinojen ve WBC düzeyindeki
artıĢ ile iliĢkili bulunmuĢtur. CD artıĢı periodontal patojenlerin sayısının ve
virülansının artıĢına, bu bakterilerin ve yan ürünlerinin sistemik dolaĢıma katılmasına
olanak sağlayan cep içi ülsere yumuĢak doku alanının artıĢına ve kan viskozitesini
etkileyebilecek WBC ve fibrinojen gibi kan parametrelerinde artıĢa olanak tanır.
Periodontal hastalığın mevcut durumunu yansıtmakta en iyi periodontal
belirteçlerden biridir. Fakat sert doku yıkımına yumuĢak doku yıkımı da eklendiği
zaman daha düĢük bir ortalama değerine sahip olur, ve total yıkımı ve dolayısıyla
zaman içerisindeki total enflamatuvar değiĢimleri belirtmede bu bakımdan tam bir
yeterlilik gösteremez. Yıkım ile iliĢkili diğer periodontal parametrelerle birlikte
değerlendirmeye katılmalıdır. Derin CD bölge % oranındaki artıĢ ile HDL
düzeyindeki düĢüĢ, ve sedim değerlerindeki ve sınıfındaki yükselme arasında
(marjinal düzeyde); orta derin CD bölge % oranındaki artıĢ ile WBC sayısında ve
sedim değerinde artıĢ arasında; sığ CD bölge % oranındaki azalma (yani mevcut
bölgelerde orta derin ve derin CD oranının artması anlamına gelir) ile de WBC
133
düzeyinde artıĢ, sedim değerinde artıĢ, yüksek TK sınıfında artıĢ (marjinal düzeyde)
ve fibrinojen düzeyinde artıĢ (marjinal düzeyde) arasında anlamlı iliĢki olduğu ortaya
konulmuĢtur. Akut MĠ geçiren 54 kiĢi ile 50 sağlıklı kontrolün kıyaslandığı bir
çalıĢmada CD≥4 mm olma frekansı akut MĠ grubunda anlamlı olarak daha yüksek
bulunmuĢtur (%39,2‟ye %14,9). Ġki grup arasında ayrı kesim seviyleri arasında en
fazla anlamlı farklılık gösteren CD≥4 mm olan >%50 bölge oranı olmuĢtur (akut MĠ
grubunda %33, kontrol grubunda %0) ve P. gingivalis‟in akut MĠ için potansiyel risk
belirteci olarak kabul edilebileceği sonucuna varılmıĢtır (Stein ve ark., 2009).
AraĢtırmamızın KAH grubunda ort. DÇ‟deki artıĢın WBC düzeyinde artıĢ ile, balon
anjiyoplastisi sayısındaki azalma ile, ilk KAG yaĢındaki yükselme ile (marjinal
düzeyde), ilk KABG cerrahisi yaĢındaki yükselme ile (marjinal düzeyde) anlamlı
iliĢkiye sahip olduğu görülmüĢtür. WBC ile bu iliĢkisi yumuĢak ve sert periodontal
dokulardaki yıkımın sistemik enflamasyonu ve kandaki savunma hücrelerindeki artıĢ
ile iliĢkili olması literatürle uyumludur. Balon anjiyoplastisi KABG cerrahisi
gerektirmeyen daha az ciddi lezyonlara uygulanır. Aynı sırada sayıca artıĢı yaĢ artıĢı
ve lezyon sayısı artıĢı ile de iliĢkili olduğu için, ilerleyen yaĢlarda KABG cerrahisi
gereksinimi artıĢı ile de iliĢkili olabilmektedir. Bu bakımından periodontal
parametrelerle olan iliĢkisini yorumlamak zorlaĢırken, farklı durumlarda farklı
tabloları yansıtıyor olabileceği de dikkate alınmalıdır. Ġlk KAG ve ilk KABG
cerrahisi yaĢındaki yükselme ile arasında direkt bir iliĢki olduğunu söylemek zordur.
Ġstatistiksel olarak gösterilebilen bu iliĢki, bahsi geçen her üç parametrenin de yaĢ
(zaman) faktörü ile ilgili olmasından kaynaklanmaktadır.
KAH grubuna ait ort. AK değerindeki artıĢ WBC düzeyinde artıĢ ile, sedim
değerinde yükselme ile (marjinal düzeyde) ve balon anjiyoplastisi sayısındaki azalma
(KABG varlığı ile ilgili olabileceği unutulmamalıdır) ile anlamlı iliĢkilere sahiptir.
Güvenilirliği en yüksek olan parametrelerden bir tanesidir. Fakat en kötü periodontal
duruma sahip ve en büyük AK değerlerine sahip olan diĢlerin çekilmiĢ olabileceği,
ve mevcut ort. AK değerinin total yıkımı ve tüm enfalamatuvar etkiyi yansıtmada
yetersiz olduğu unutulmamlıdır. Ek olarak AK Ģiddetine göre sınıflanıp ayrı ayrı da
değerlendirilmiĢtir. Sonuçlara göre, KAH grubunda Ģiddetli AK bölge % oranındaki
134
artıĢ WBC düzeyinde artıĢ ile, sedim değerinde yükselme ile, yüksek sedim sınıfında
artıĢ ile, yüksek VLDL sınıfında artıĢ ile (marjinal düzeyde), ilk MĠ yaĢında
yükselme ile, ilk KAG yaĢında yükselme ile, ilk KABG cerrahisi yaĢındaki yükselme
ile iliĢkili bulunmuĢtur. Ġlk KAG yaĢı, ilk MĠ yaĢı ve ilk KABG cerrahisi yaĢı zaman
bağımlı parametrelerdir, artan yaĢ ile birlikte kümülatif etkiye bağlı olarak Ģiddetli
AK görülme oranı da artıĢ gösterir, bu nedenle aradaki iliĢkinin direkt değil de
zaman faktörüne bağlı olarak indirekt olabileceği dikkate alınmalıdır. Orta Ģiddetli
AK bölge % oranındaki artıĢın ise HDL düzeyinde düĢüĢ ile (marjinal düzeyde)
anlamlı iliĢkiye sahip olduğu tespit edilmiĢtir. KAH grubunda hafif Ģiddetli AK
bölge % oranındaki artıĢ (Ģiddeti düĢük de olsa belirli düzeydeki bir AK‟nı ifade
eder) toplam MĠ sayısında artıĢ ile, ilk MĠ yaĢında düĢüĢ ile, ilk KAG yaĢında düĢüĢ
ile, daha kötü KAG sonucu ile (marjinal düzeyde), KAH ve buna bağlı MĠ geçiren
hastalarda kalp kasındaki hasarın bir bulgusu olan kreatinin düzeyinde ve yüksek
kreatinin sınıfında artıĢ ile; hafif Ģiddetli AK bölge % oranındaki azalma (Ģiddetli AK
görülen bölge oranının artıĢı ile iliĢkili olabileceği unutulmamalıdır) yüksek VLDL
sınıfında ve yüksek TG sınıfındaki artıĢ ile (marjinal düzeyde) anlamlı olarak
iliĢkilendirilmiĢtir. Renvert ve arkadaĢları (2004), periodontal pentagon risk
diyagramı adı verilen ve SK(+) bölgelerin oranı, CD‟nin 6 mm‟yi geçtiği bölgelerin
sayısı, toplam 28 diĢten kaybedilen diĢlerin sayısı, mine-sement sınırı ve kemik
seviyesi arasındaki mesafe >4 mm olan mesiyal/distal bölgelerin oranı, ve paket/yıl
olacak Ģekilde sigara içimi durumunun değerlendirildiği bir modelde akut MĠ
geçirmiĢ ve geçirmemiĢ bireyler arasında fark olup olmadığını değerlendirmeyi
amaçlamıĢlardır. Sonuç olarak akut MĠ grubunda SK(+) ve plak oranları daha yüksek
olarak tespit edilmiĢtir. Bununla beraber akut MĠ ve kronik periodontitis arasındaki
iliĢkinin açıklanabilirliği açısından primer değiĢken olarak 4 mm‟yi geçen alveoler
kemik kaybı oranı tespit edilmiĢtir. AraĢtırmamızda KAH grubunda hafif Ģiddetli AK
(1-2 mm) görülme oranın artıĢı MĠ sayısında artıĢ ile iliĢkilendirilmiĢtir. Kronik
periodontitisin Ģiddetli formlarına sahip hastalarda, AK‟nın koroner arterler içerisine
bakteriyel permeabilite ile iliĢkili olmadığı, fakat araĢtırılan bakteri türlerinin
aterosklerotik plaklarında tespit edildiği hastalarda belirgin olarak yüksek kanama
indeksi ile kendini gösteren aktif enflamatuvar bir süreç bulunduğu saptanmıĢtır
(Zaremba ve ark., 2007).
135
Mobil diĢ sayısındaki artıĢ LDL düzeyinde yükselme ile, ilk MĠ yaĢında yükselme
ile, KAG sayısında azalma ile, balon anjiyoplastisi sayısında azalma ile (marjinal
düzeyde) ve ilk KABG cerrahisi yaĢında yükselme ile (marjinal düzeyde) anlamlı
olarak iliĢkilidir. Periodontal hastalıkların LDL gibi kan lipid düzeyleri üzerine etkisi
literatürde açıklanmıĢtır. Bu bulgu literatür ile uyumludur. Ġlk MĠ yaĢı yüksek
hastalarda daha genç olanlara kıyasla daha fazla sayıda mobil diĢ görünmesi aradaki
gerçek bir iliĢkiye iĢaret etmiyor olabilir, çünkü daha ileri yaĢlarda daha fazla mobil
diĢ bulunması beklenen bir sonuç olabilir. Benzer bir durum ilk KABG cerrahisi yaĢı
için de geçerlidir. Ayrıca mobil diĢ sayısı mevcut ve kayıp diĢ sayıları ile de
iliĢkilidir. Ġleri periodontal harabiyetli ve mobil olan diĢlerin çekilmiĢ olma
ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu düĢünürsek, kalan diĢlerde mobiliteye
rastlamamak olasıdır. Bu sebeplerle mobil diĢ sayısının, KAH ile periodontal hastalık
arasındaki iliĢkiyi değerlendirme konusunda güvenilirliği daha düĢük olan bir
parametre olduğu sonucuna varılabilir. KAG sayısındaki ve balon anjiyoplastisi
sayısındaki azalma, bu çalıĢmadaki KAH grubu örnekleminde KABG cerrahisi
varlığı ile iliĢkili olabilir. KAH grubu popülasyonu ağırlıklı olarak KABG cerrahisi
yapılan hastalardan oluĢmaktadır ve bu hastalar çoğunlukla hastalığın ileri
evrelerinde tanı konmuĢ ve cerrahi endikasyonu almıĢ olan hastalardır. Yani balon
anjiyoplastisinin etkili olamayacağı lezyonlara sahiptirler. Bu nedenle de balon
anjiyoplastisi sayısı ve KAG sayısı daha düĢük olabilir.
FP görülen diĢ sayısındaki artıĢ MĠ sayısında artıĢ ile (marjinal düzeyde), HDL
düzeyindeki düĢüĢ ile, WBC düzeyindeki artıĢ ile ve yüksek WBC sınıfında artıĢ ile;
FP görülen diĢ sayısındaki azalma PAH varlığı ve KABG cerrahisi varlığı ile
(marjinal düzeyde) anlamlı iliĢkilere sahiptir. FP mevcudiyeti genellikle kötü bir
periodontal gösterge gibi kabul edilir. Problemli furkasyon bölgesi, temizlenebilirliği
güç ve periodontal patojenlerin çoğalması için uygun bir bölge teĢkil eder. Bununla
birlikte, FP‟li bir diĢ aynı sırada çekim endikasyonu koymayı gerektirmeyecek
düzeyde daha hafif bir periodontal harabiyete de iĢaret edebilir. Buna karĢın, ileri
periodontal harabiyetli ve FP‟li diĢler önceden çekilmiĢ, ve geriye kalan diĢlerde de
FP bulunmuyor olabilir. Bu bakımdan birbirinden farklı yorumlar yapılmasına neden
olabilecek olan ve güveniliriliği daha düĢük bir bulgudur. Kayıp diĢ sayısındaki artıĢ
136
PAH varlığı ile, CRP düzeyinde artıĢ ile, ilk MĠ yaĢında yükselme ile, ilk KAG
yaĢında yükselme ile, KAG sayısında azalma ile (stent veya balon anjiyoplastisi
uygulanamayacak ileri lezyonlar veya erken evrede tanı konulmamıĢ olması ile ilgili
olabilir), ilk stent uygulaması yaĢında yükselme ile, stent sayısında azalma ile (stent
yerleĢtirilmesinin mümkün olmadığı kadar ilerlemiĢ, KABG gerektiren lezyonların
varlığı ile iliĢkili olabilir), ilk KABG cerrahisi yaĢında yükselme ile (marjinal
düzeyde) (hasta yaĢının yüksek olması ile ilgili olan ve sebep-sonuca bağlı olmayan
dolaylı bir iliĢkiyi yansıtıyor olabilir; aynı sırada KABG cerrahisi varlığına da iĢaret
eder) iliĢkilere sahiptir. Mevcut diĢ sayısındaki artıĢ toplam lezyon sayısında artıĢ ile
(marjinal düzeyde) ve ilk MĠ yaĢında düĢme ile (mevcut diĢlerin periodontal olarak
hasta oluĢu, yüksek AK ve CD değerlerine sahip oluĢu ile ilgili olabilir); mevcut diĢ
sayısındaki azalma CRP düzeyinde artıĢ ile (marjinal düzeyde), CRP bakımından
KAH riskinde artıĢ ile, PAH varlığı ile, ilk KAG yaĢında düĢüĢ ile, KAG sayısında
artıĢ ile, balon anjiyoplastisi sayısında artıĢ ile, ilk stent uygulaması yaĢında düĢüĢ ile
ve stent sayısındaki artıĢ ile anlamlı düzeyde iliĢkilidir. Mevcut diĢ sayısı periodontal
durumu ifade etmede tamamen olumlu ya da tamamen olumsuz olarak
atfedilebilecek bir değerlendirme kriteri değildir, tek baĢına bir nedensellik belirteci
olamaz. Joshipura ve arkadaĢları (1996), Sağlık Profesyonelleri Takip ÇalıĢması
(Health Professionals Follow-up Study) (HPFS)‟nın bir parçası olan çalıĢmalarında,
kardiyovasküler hastalık insidansı ile mevcut diĢ sayısı ve periodontal hastalık
arasındaki iliĢkiyi incelemeyi ve bu iliĢkinin potansiyel mediyatörlerini prospektif
kohort bir çalıĢmada değerlendirmeyi amaçlamıĢlardır. ÇalıĢmaya baĢlangıçta teĢhis
edilmiĢ KAH‟ı, kanser veya diyabeti olmayan, % 58‟i diĢ hekimi olan, 40-75 yaĢları
arasındaki 44119 erkek sağlık personeli dahil edilmiĢtir. Bu bireyler 6 yıl boyunca
kalp hastalığı geliĢimi ile ilgili posta yoluyla gönderilen anketlerle takip edilmiĢtir.
Bu takip sonucunda 757 kardiyovasküler hastalık vakası tespit edilmiĢtir. Sonuç
olarak daha önceden varolan periodontal hastalıklı bireylerden, 10 ve daha az diĢi
olanlar, 25 ve daha fazla diĢi olanlara göre kardiyovasküler hastalık için daha fazla
risk altında bulunmuĢlardır. Daha önceden periodontal hastalık bulunmayanlarda
iliĢki bulunamamıĢtır. Bir baĢka araĢtırmada ise potansiyel tüm dental
enfeksiyonların diĢ çekimi yapılarak tam, kesin ve uzun dönem elimasyonunun
periodontitisi olan kiĢilere kıyasla KAH riskini düĢürmediğini göstermiĢtir (Hujoel
137
ve ark., 2001). Elter ve arkadaĢları (2004), diĢ kaybı ve periodontal hastalığın
yalnızca ikisinin bir arada görüldüğü durumlarda mevcut KAH ile iliĢkili olduğunu,
daha yaĢlı eriĢkinlerde periodontal hastalık ile KAH arasında bulunan daha zayıf
iliĢkilerin yaĢlılarda daha az diĢ bulunmasına bağlı olabileceğini belirtmiĢlerdir.
Buna ek olarak, takip sırasında diĢ kayıp nedenlerinin tespit edilmesi amacıyla
gelecekte longitudinal çalıĢmaların tasarlanması gerekliliğini vurgulamıĢlardır (Elter
ve ark., 2004). 1997-2001 yılları arasında Western New York‟ta 537 kiĢiden oluĢan
ve MĠ geçiren vaka grubu ile, 800 kiĢiden oluĢan ve aynı bölgeden rastgele seçilen
sağlıklı kontrol grubu kıyaslandığında interproksimal AK, CD, kayıp diĢ sayısı ve
alveolar krest yüksekliği ile ölçülen periodontal hastalığın MĠ ile anlamlı düzeyde
iliĢkili olduğu saptanmıĢtır (Andriankaja, ve ark., 2006). Periodontal hastalık, diĢ
kaybı, ve ateroskleroz arasındaki iliĢkide cinsiyet farklılıklarını inceleyen bir
çalıĢmada, diĢ kaybı ve uzun dönem periodontitisin erkeklerdeki subklinik
ateroskleroz ile iliĢkili olduğu bulunmuĢtur, fakat kadınlarda böyle bir iliĢki tespit
edilmemiĢtir (Desvarieux ve ark., 2004).
Sallanmaya (mobiliteye) bağlı diĢ kaybında artıĢ WBC düzeyindeki yükselme ile,
PAH varlığı ile, SVH varlığı ile, ilk MĠ yaĢında yükselme ile, ilk KAG yaĢında
yükselme ile, KAG sayısında azalma ile, ilk stent uygulaması yaĢında yükselme ile
(marjinal düzeyde), ilk KABG cerrahisi yaĢındaki yükselme ile (ileri yaĢlarda hem
mobil diĢe rastlama, hem de KABG cerrahisi geçirme ihtimali daha yüksektir, bu
bakımdan aradaki iliĢki dolaylı olabilir) ve daha yüksek HDL düzeyi ile (marjinal
düzeyde) (KAH grubuna uygulanan antilipidemik ilaç tedavisinin etkisi de
unutulmamalıdır) anlamlı iliĢkilere sahiptir. Tekrarlayan apseye bağlı diĢ kaybındaki
artıĢ LM hastalığı varlığı ile iliĢkili bulunmuĢtur. Tekrarlayan apseler uzun süreli ve
akut alevlenmelerle seyreden enfeksiyonlardır. Lokal enflamasyonda ve bunun
sistemik etkilerinde rol oynayabilir. LM hastalığı da ilerlemiĢ ve ölümcül olabilecek
derecede ciddi KAH varlığını ifade eder. ÇalıĢmamızdaki KAH grubunda çürüğe
bağlı diĢ kaybında azalma (diĢ kayıplarının ağırlıklı olarak mobilite nedeniyle
gerçekleĢtiğine iĢaret eder) PAH varlığı ile, SVH varlığı ile, TK düzeyinde artıĢ ile,
sınıf TK düzeyinde artıĢ ile (marjinal düzeyde), TG düzeyinde yükselme ile, HDL
düzeyinde düĢüĢ ile, ilk KAG yaĢında yükselme ile, ilk KABG cerrahisi yaĢında
138
yükselme ile iliĢkili bulunmuĢtur. Ayrıca travmaya bağlı diĢ kaybında azalmanın
WBC düzeyinde ve yüksek WBC sınıfında artıĢ ile anlamlı iliĢkilere sahip olduğu
görülmüĢtür. 8690 kiĢinin yanıtladığı posta yoluyla gönderilen bir soru formu ile
anjina pektoris tanısı alıp almadıkları sorularak anjina pektoris değerlendirmesi
yapılan; gingivitisi, dental çürük ve diĢ kaybı değerlendirmesi ise kendi belirttikleri
gingival kanama, çürük varlığı ve 6 veya daha fazla sayıda diĢ kaybı ile
değerlendirilen bir çalıĢmada katılımcıların kendi belirttikleri gingivitis, dental
çürük, ve diĢ kaybı ile anjina pektoris arasında cinsiyet ve sosyoekonomik durum
tarafından da etkilenen iliĢkiler olduğu, ayrıca bu 3 intraoral parametrenin bazı
kardiyovasküler risk faktörleri ile de iliĢkili olduğu bulunmuĢtur (Ylöstalo ve ark.,
2006).
KiĢilerin kendi rapor ettikleri oral sağlık durumlarının enflamatuvar markırlarla
bağımsız olarak iliĢkili olup olmadığının, ve kardiyovasküler hastalık risk
taramasının bir parçası olarak oral sağlık değerlendirmesinin geleneksel
kardiyovasküler hastalık risk faktörlerine sahip olmadığı halde risk altında olan
kiĢileri belirleyip belirleyemeyeceğinin hedeflendiği bir araĢtırmada, kalp damar
hastalığı veya diyabeti bulunmayan katılımcılara standart bazı sorular sorularak
(1.Size hiç periodontal hastalığınız olduğu söylendi mi?, 2. Hiç periodontal hastalık
tedavisi gördünüz mü?, 3. Hareketli total ya da parsiyel protez kullanıyor musunuz?,
4. En son ne zaman diĢlerinizi temizlettiniz?) oral hijyenleri, yaĢam tarzı ve kalp
damar hastalığı risk faktörleri ile enflamatuvar markırlar olan hsCRP ve lipoprotein
ile iliĢkili fosfolipaz A2 değerlendirilmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre periodontal
hastalık yüksek lipoprotein ile iliĢkili fosfolipaz A2 düzeyleri ile iliĢkili bulunmuĢtur.
Kilolu olmayan, hipertansif olmayan, hiperkolesterolemik olmayan katılımcıların
%24‟ü kendilerinde periodontal hastalık bulunduğunu rapor etmiĢtir, ve bunların da
%37‟sinde yüksek hsCRP ve lipoprotein ile iliĢkili fosfolipaz A2 düzeyleri
saptanmıĢtır. Katılımcıların kendi rapor ettikleri periodontal hastalık enflamasyon ile
bağımsız olarak iliĢkili bulunmuĢtur ve kardiyovasküler hastalık risk faktörlerine
sahip olmayan kiĢilerde yaygın olduğu saptanmıĢtır.
139
Bu araĢtırmadaki KAH grubu örnekleminde TDĠ‟deki artıĢın MĠ sayısındaki artıĢ ile,
yüksek VLDL sınıfındaki artıĢ ile, WBC değerindeki yükselme ile (marjinal
düzeyde), yüksek WBC sınıfındaki artıĢ ile anlamlı iliĢkiye sahip olduğu görüldü.
TDĠ, KAH ve periodontal hastalık arasındaki olası iliĢkiyi incelemek amacıyla
kullanılabilecek en güvenilir parametrelerden bir tanesidir. Çünkü TDĠ; çürük
lezyonlarını, diĢ kaybını, periodontitis varlığını ve Ģiddetini, periapikal lezyonları,
kalmıĢ kökleri ve perikoronitis varlığını bir bütün olarak yansıtabilen ama hassasiyeti
yüksek olmayan, oldukça kullanıĢlı, ve hesaplanması kolay bir indekstir. Bununla
birlikte mevcut ağız sağlığını tam olarak yansıtmada limitasyonlara sahip olduğu
akıldan çıkarılmamalıdır. Faka yaptığımız araĢtırmada kontrol grubuna kıyasla KAH
grubunda TDĠ ortalaması daha yüksek bulunmuĢ olmakla birlikte iki grup arasındaki
bu fark anlamlı bulunmamıĢtır. Finlandiya‟da yapılmıĢ bir vaka-kontrol çalıĢmasında
dental enfeksiyonların Ģiddeti ve akut MĠ‟lerin insidansı arasında istatistiksel olarak
anlamlı pozitif bir iliĢki bulunmuĢtur. Mattila ve arkadaĢları (1989), dental
hastalıkların MĠ‟ın akut atakları için önemli bir risk faktörü olduğunu
göstermiĢlerdir. Ġki farklı hasta serisinde (MĠ geçirmiĢ 50 yaĢ ve altındaki 40 erkek
birey ve kontrol grubu ile, MĠ geçirmiĢ 60 yaĢ altı erkek ve 65 yaĢ altı kadın ve
kontrol grubu) dental sağlığı değerlendirmiĢlerdir. Değerlendirmede kullanılan
indeksler TDĠ ile, diĢ ve çenelerin radyografik olarak incelenmesine dayanan
Pantomografik Ġndeks‟tir. TDĠ dental sağlık için tek bir değer elde etmeye yarar ve
hem varolan enfeksiyonları, hem de bu enfeksiyonların kümülatif morbiditesini
hesaba katar. Sonuç olarak dental sağlık, akut MĠ geçirmiĢ bireylerde kontrol
grubuna göre anlamlı derecede daha kötü bulunmuĢtur. Bu iliĢki en fazla 50 yaĢından
genç erkeklerde bildirilmiĢtir. Bu iliĢki yaĢ, sosyal durum, sigara içimi, serum lipid
konsantrasyonları ve diyabet mevcudiyeti açısından kontrol edildiğinde dahi mevcut
bulunmuĢtur.
KAH grubunda saptanan ilk dental/periodontal Ģikayet yaĢındaki düĢüĢün MĠ
sayısında artıĢ ile, ilk KAG yaĢı düĢüĢü ile (marjinal düzeyde), HL tanısı varlığı ile,
PLT düzeyinde artıĢ ile ve yüksek PLT sınıfındaki artıĢ ile (marjinal düzeyde)
anlamlı iliĢkilere sahip olduğu ortaya konulmuĢtur. Ġlk dental/periodontal Ģikayet
yaĢının, yaptığımız çalıĢmada KAH ile oral kaynaklı enfeksiyonlar arasındaki iliĢkiyi
140
değerlendirmede kendi içerisinde gayet tutarlı, güvenirliliği genel olarak iyi olan,
fakat anamneze daylı olması sebebiyle hastaların verebileceği yanlıĢ veya eksik
bilgiler neticesinde yaıltma payına sahip olan, kullanıĢlı bir parametredir. Hastalara
ait geçmiĢ düzenli dental kayıtların varlığı bu parametreyi çok daha güvenilir bir
düzeye taĢır.
Yapılan periodontal değerlendirmeler göstermiĢtir ki, mevcut periodontal tanılar
bakımından KAH grubuna kıyasla kontrol grubunda lokalize gingivitis, generalize
gingivitis ve lokalize kronik periodontitis görülme oranları daha yüksektir. Buna
karĢın, kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda generalize kronik periodontitis,
lokalize agresif periodontitis, generalize agresif periodontitis ve total diĢsizlik
görülme oranları daha yüksektir ve bu hastalıkların kontrol grubunda daha sık oranda
görülenlere kıyasla daha Ģiddetli yıkım ve enflamasyon bulgusuyla seyreden
periodontal hastalık türlerinden olduğu bilinmektedir. AraĢtırmamızda KAH grubu
içerisinde görülme oranı bakımından mevcut periodontal tanılar büyükten küçüğe
doğru sırasıyla lokalize kronik periodontitis, generalize gingivitis, generalize agresif
periodontitis, total diĢsizlik, generalize kronik periodontitis, lokalize gingivitis,
lokalize agresif periodontitis Ģeklindedir. Kontrol grubu için olan benzer sıralama Ģu
Ģekildedir: generalize gingivitis ve lokalize kronik periodontitis eĢit, lokalize
gingivitisi ve generalize agresif periodontitis eĢit, generalize kronik periodontitis ve
total diĢsizlik eĢit, lokalize agresif periodontitis de hiç yoktur. YaĢları 13 ile 19
arasında değiĢen bir Türk popülasyonunda lokalize agresif periodontitise ait
prevalansın %0,6; kadın/erkek oranının da 1,25:1 olduğu belirtilmiĢtir (EreĢ ve ark.,
2009). Buna göre araĢtırmamızda KAH grubunda %38,9 oranında kronik
periodontitis, %33,3 oranında gingivitis, %15,6 oranında agresif periodontitis ve
%12,2 oranında total diĢsizlik görülürken; kontrol grubunda %48,9 oranında
gingivitis, %45,6 oranında kronik periodontitis, %4,4 oranında agresif periodontitis
ve %1,1 oranında total diĢsizlik görülmektedir. Bu oranlar bakımından iki grup
arasındaki fark anlamlıdır. Amabile ve arkadaĢlarının yaptığı bir çalıĢmada (2008)
periodontitis prevalansının KAH‟ın anjiyografik kanıtı ile korele olduğu
gösterilmiĢtir. ÇalıĢmamızda KAH grubuna ait mevcut periodontal tanılar (detaylı)
bakımından lokalize gingivitisten baĢlayıp, sırayla generalize gingivitis, lokalize
141
kronik periodontitis, generalize kronik periodontitis, lokalize agresif periodontitis,
generalize agresif periodontitis ve total diĢsizliğe doğru olan sıralamanın PAH varlığı
ile, ilk KAG yaĢındaki yükselme ile (marjinal düzeyde), KAG sayısında azalma ile,
balon anjiyoplastisi sayısında azalma (marjinal düzeyde), stent sayısında azalma ile
(marjinal düzeyde), yüksek TK sınıfında artıĢ ile (marjinal düzeyde), WBC
düzeyindeki artıĢ ile, yüksek WBC sınıfında artıĢ ile, sedim değerindeki artıĢ ile ve
yüksek sedim değerinde artıĢ ile anlamlı düzeyde iliĢkili olduğu saptanmıĢtır. KAH
grubuna ait mevcut periodontal tanılar (basit) bakımından ise gingivitisten baĢlayıp,
sırayla kronik periodontitis, agresif periodontitis ve total diĢsizliğe doğru olan
sıralamanın PAH varlığı ile, KAG sayısında azalma ile, stent sayısında azalma ile
(marjinal düzeyde), yüksek TK sınıfında artıĢ ile, LDL düzeyinde yükselme
(marjinal düzeyde), WBC düzeyindeki artıĢ ile, yüksek WBC sınıfında artıĢ ile,
sedim değerindeki artıĢ ile ve yüksek sedim değerinde artıĢ ile anlamlı iliĢkilere
sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Mevcut periodontal tanılar hastaların sahip oldukları
muayene anındaki mevcut periodontal durumu ve enflamasyon durumunu ifade eden
en pratik, en etkin, en doğru ve en özet değerlendirme Ģekli olmakla birlikte,
geçmiĢteki epizodların sıklığı ve Ģiddeti ile ilgili yeterli bilgi sunmadığı için zaman
içerisinde oluĢan enflamatuvar değiĢimlerin ve periodontal yıkımın kümülatif etkisini
yansıtmaktan çok uzaktır. Bununla birlikte, çalıĢmamızda kontrol grubuna kıyasla
KAH grubunda mevcut periodontal tanı olarak (kronik ve agresif ayrımı olmaksızın)
periodontitise sahip olma olasılığı kontrol grubundaki olasılığın 1,59 katıdır
(OR=1,59). Bu bakımdan mevcut periodontitisin KAH için anlamlı bir risk faktörü
olduğu sonucuna varılabilir. Her ne kadar önceki bazı çalıĢmalar KAH ve
periodontitis arasında nedensel bir iliĢki varlığını desteklememiĢ olsa da (Loesche ve
ark., 1998; Wu ve ark., 2000), KAH ve periodontitisi iliĢkilendiren verilerin bir
meta-analizi (Humphrey ve ark., 2008), periodontal hastalığın 1,24 ile 1,35 arasında
değiĢen rölatif risk tahmini ile geleneksel KAH risk faktörlerinden bağımsız bir risk
faktörü veya bir belirteci olduğu sonucuna varmıĢtır. BaĢka bir meta-analiz (Bahekar
ve ark., 2007) periodontitisli kiĢilerde belirgin olark daha yüksek KAH prevalansı ve
insidansı bulmuĢtur, bu da periodontitisin KAH‟ı bağımsız olarak predikte ettiği
ihtimalini ortaya çıkarır. Bununla birlikte, bu iki meta-analiz iki hastalık arasındaki
iliĢkinin daha iyi belirlenebilmesi için daha ileri araĢtırmalar yapılmasına ihtiyaç
142
olduğu sonucuna varmıĢlardır. NAS ve VADLS çalıĢmalarındaki 1200‟den fazla
erkekte yapılan analiz (Dietrich ve ark., 2008), periodontitis için klinik ve
radyografik kriterler kullanıldığında 2,12 risk oranı ile (%95 GA = 1,26 – 3,30), 60
yaĢ altı erkeklerde KAH prevalansı ile periodontitis arasında “belirgin bir doz-
bağımlı iliĢki” bulunduğunu belirlemiĢtir. Bu iliĢki standart aterosklerotik
kardiyovasküler risk faktörlerinden veya sosyoekonomik durumdan bağımsızdır.
Bununla birlikte bu çalıĢmada 60 yaĢından yaĢlı erkeklerde KAH ile periodontitis
arasındaki bu doz-bağımlı iliĢki bulunmamaktadır. YapılmıĢ olan prospektif
çalıĢmalarda periodontal hastalık ve ateroskleroz arasındaki iliĢki bakımından
periodontitis bulunmayan bireylere göre periodontitisi olanlarda riskin % 25‟ten %
100‟e yükseldiği saptanmıĢtır (DeStefano ve ark., 1993; Beck ve ark., 1996). Bu
çalıĢmalardan birinde (Joshipura ve ark., 1996) böyle bir iliĢkiye sadece belli
altgruplarda rastlanırken, diğer bazı araĢtırmalarda (Mattila ve ark., 2000; Hujoel ve
ark., 2000) ise anlamlı iliĢki bulunamamıĢtır. Tüm bu çalıĢmalarda kan kolesterol
seviyeleri, kan basıncı ve sigara gibi diğer bilinen risk faktörleri kontrol altında
tutulmuĢtur. Bununla beraber önemli sebepsel faktörler olarak rol oynayabilecek oral
olmayan orijinli enfeksiyonlar bu çalıĢmaların sadece bazılarında değerlendirilmiĢtir
(Joshipura ve ark., 1996; Wu ve ark., 2000b).
Bu araĢtırmada total yıkım yaygınlığı durumu da değerlendirilmiĢtir. KAH grubunda
1 kiĢide (%1,1) “periodontal yıkım yok” iken, kontrol grubunda bu sayı 5 kiĢidir
(%5,55). KAH grubunda 17 kiĢide (%18,88), kontrol grubunda ise 37 kiĢide
(%41,11) “lokalize periodontal yıkım” mevcuttur. “Generalize periodontal yıkım”
varlığı için bu sayılar ve oranlar; KAH grubunda 72 kiĢi (%80), kontrol grubunda da
48 kiĢi (%53,33) Ģeklindedir. Total yıkım yaygınlığı durumu bakımından iki grup
arasındaki bu fark anlamlıdır. KAH grubunda generalize periodontal yıkım görülme
oranı kontrol grubuna kıyasla daha büyüktür. Bu bulgu, KAH hastalarının daha
generalize ve daha uzun süre devam etmiĢ olan bir oral enflamasyona sahip olduğunu
ifade eder, ki bu da periodontal hastalığın sistemik etkilerinin daha uzun süreyle ve
daha yüksek oranda ortaya çıkmasına olanak tanıyan bir durumdur. KAH grubundaki
total yıkım yaygınlığı durumu bakımından periodontal yıkım yokluğu, lokalize
periodontal yıkım varlığı ve generalize periodontal yıkım varlığı Ģeklindeki
143
sıralamanın KAG sayısında azalma ile, balon anjiyoplastisi sayısında azalma ile,
stent sayısında azalma ile ve WBC düzeyindeki artıĢ ile anlamlı iliĢkilere sahip
olduğu tespit edilmiĢtir. Mevcut diĢlerde görülen AK‟yı kriter olarak aldığı için bu
çalıĢmada kullanılan diğer bir çok parametreden daha etkin ve doğru bir Ģekilde
geçmiĢte oluĢan total yıkımı ve beraber seyreden enflamasyonu tahmin etmekte
baĢarı gösterir. Fakat kaybedilen diĢleri ve bu diĢlerdeki periodontal durumu hiçbir
Ģekilde yansıtmaz, bu bakımdan da genel periodontal geçmiĢi temsil etmede yetersiz
kalır.
Yapılan değerlendirmeler sonucunda ortaya konulan geçmiĢ periodontal tanılar
bakımından KAH grubuna kıyasla kontrol grubunda sağlık/eski gingivitis, eski
lokalize kronik periodontitis ve eski lokalize agresif periodontitis görülme oranları
daha yüksektir. Buna karĢın, kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda eski generalize
kronik periodontitis ve eski generalize agresif periodontitis görülme oranları daha
yüksektir, ve bu hastalıkların geçmiĢte kontrol grubunda daha sık oranda görülenlere
kıyasla daha Ģiddetli yıkım ve enflamasyon bulgusuyla seyreden periodontal hastalık
türlerinden olduğu bilinmektedir. KAH grubu içerisinde bulunma oranı bakımından
geçmiĢ periodontal tanılar büyükten küçüğe doğru sırasıyla eski generalize kronik
periodontitis (%50), eski generalize agresif periodontitis (%30), eski lokalize kronik
periodontitis (%18,9), sağlıklı/eski gingivitis (%1,1) Ģeklindedir. Kontrol grubu için
olan benzer sıralama Ģu Ģekildedir: eski generalize kronik periodontitis (%46,7), eski
lokalize kronik periodontitis (%40), eski generalize agresif periodontitis (%6,7),
sağlıklı/eski gingivitis (%5,6), eski lokalize agresif periodontitis (%1,1). Buna göre
KAH grubunda %69,7 oranında eski kronik periodontitis ve %30,3 oranında eski
agresif periodontitis görülürken; kontrol grubunda %91,8 oranında eski kronik
periodontitis ve %8,2 oranında eski agresif periodontitis görülmektedir. Bu oranlar
bakımından iki grup arasındaki fark anlamlıdır. KAH grubuna ait geçmiĢ periodontal
tanılar (detaylı) bakımından eski gingivitis/sağlık‟tan baĢlayıp, sırasıyla eski lokalize
kronik periodontitis, eski generalize kronik periodontitis, eski lokalize agresif
periodontitis ve eski generalize agresif periodontitise doğru olan sıralamanın PAH
varlığı ile, KAG sayısında azalma ile, balon anjiyoplastisi sayısında azalma ile, stent
sayısında azalma ile (marjinal düzeyde), WBC düzeyindeki artıĢ ile, sedim
144
değerindeki artıĢ ile ve yüksek sedim değerinde artıĢ ile anlamlı düzeyde iliĢkili
olduğu belirlenmiĢtir. KAH grubuna ait geçmiĢ periodontal tanılar (basit)
bakımından ise sağlık/eski gingivitis, eski kronik periodontitis, eski agresif
periodontitis Ģeklindeki sıralamanın PAH varlığı ile, WBC düzeyindeki artıĢ ile, CRP
düzeyindeki yükselme ile, CRP bakımından KAH riskindeki artıĢ ile, sedim
değerindeki artıĢ ile ve yüksek sedim değerinde artıĢ ile anlamlı düzeyde iliĢkili
olduğu belirlenmiĢtir. GeçmiĢ periodontal tanılar hastaların sahip oldukları mevcut
periodontal durum, varsa geçmiĢ dental kayıtlar, ve anamnezlerinden yola çıkarak
hastalığın yıkım karakteristiğini ve yaygınlığını ifade eden en pratik, en etkin, ve en
özet değerlendirme Ģekli olmakla birlikte, periodontal hastalık sınıfaması ile ilgili
bazı kurallar nedeniyle birbirinden Ģiddet ve yaygınlık olarak oldukça farklı
periodontal yıkıma sahip bireylerin aynı altgrup içerisine dahil edilmesine, ve
dolayısıyla da ölçüm kriterinin hassasiyetinin azalmasına yol açabilir. Yine de
geçmiĢteki enflamatuvar değiĢimlerin ve periodontal yıkımın kümülatif etkisini
yansıtmakta “mevcut periodontal tanılar”a kıyasla daha baĢarılıdır. Bununla birlikte
KAH hastalarında geçmiĢ periodontal tanı olarak eski “agresif periodontitis” görülme
olasılığı kontrol grubundakinin 5,08 katıdır (OR=5,08). Bu bulgu, agresif
periodontitis ile KAH arasında güçlü bir iliĢki olduğuna iĢaret eder. Bu sonuçlar,
agresif periodontitis gibi yirmili yaĢlarda baĢlayan ve belirgin periodontal
enflamasyon ve yıkım ile seyreden hastalığın elli yaĢından önce ortaya çıkan KAH
ile anlamlı düzeyde iliĢkili olduğunu gösterdiği için, çalıĢmamızın hipotezini
destekler niteliktedir. Ayrıca geçmiĢ periodontal tanıların, mevcut periodontal
tanılara kıyasla KAH ile olan iliĢkisinin daha güçlü olduğu görülmektedir. YapılmıĢ
olan iki çalıĢmada periodontitis hastalarında kalp hastalıklarının en fazla ve sık
rastlanan hastalıklar olduğunu bildirilmiĢtir (Nery ve ark., 1987; Beck ve ark., 1996).
GeçmiĢte yaĢanan periodontal enfeksiyöz ve enflamatuvar olayların Ģiddeti, sıklığı
ve yaygınlığı bakımından periodontal hastalık geçmiĢi göz önünde
bulundurulduğunda KAH grubundaki katılımcıların %1,1‟inin “sağlık/gingivitis
geçmiĢi”ne sahip olduğu ve kontrol grubunda bu oranın %5,6 olduğu görüldü. KAH
grubundaki katılımcıların %34,4‟ü ve kontrol grubunun %63,3‟ü “geçmiĢi ılımlı
periodontal hastalık” geçirmiĢtir. “Hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık”
145
geçirmiĢ olan katılımcıların oranı KAH grubunda %64,4 iken, kontrol grubunda
%31,1‟dir. “GeçmiĢi ılımlı periodontal hastalık” ve “hızlı progresif geçmiĢli
periodontal hastalık” oranları bakımından KAH ve kontrol grupları anlamlı düzeyde
farklıdır. Buna göre, hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık geçirmiĢ olma oranı
KAH grubunda kontrol grubuna kıyasla daha yüksek iken, geçmiĢi ılımlı periodontal
hastalık geçirme oranı kontrol grubunda KAH grubuna kıyasla daha yüksektir.
“Sağlık/gingivitis geçmiĢi”ne sahip olma oranının iki grup arasında anlamlı düzeyde
farklı çıkmamasına rağmen, bu oran KAH grubunda daha düĢüktür. KAH grubuna ait
periodontal hastalık geçmiĢi niteliği bakımından sırasıyla sağlık/gingivitis geçmiĢi,
geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık ve hızlı-progresif geçmiĢli periodontal hastalık
Ģeklindeki sıralama ile balon anjiyoplastisi sayısında azalma (marjinal düzeyde) ve
WBC düzeyindeki artıĢ arasında anlamlı iliĢki varlığı belirlenmiĢtir. Bu çalıĢmada
periodontal hastalık geçmiĢi niteliği olarak yapılan sınıflamanın; ort. PĠ, ort. GĠ, ort.
DÇ, ort. CD, orta derin ve derin CD bölge %‟leri, ort. AK, orta Ģiddetli ve Ģiddetli
AK bölge %‟leri, SK(+) bölge %‟si, S(+) bölge sayısı, TDĠ, mobil diĢ sayısı, kayıp
diĢ sayısı, sallanmaya bağlı diĢ kaybı, geçmiĢ periodontal tanılar (detaylı ve basit),
total yıkım yaygınlığı durumu ve mevcut periodontal tanılar (detaylı ve basit) ile
pozitif yönlü anlamlı; sığ CD bölge %‟si, mevcut diĢ sayısı, çürüğe bağlı diĢ kaybı ve
günlük diĢ fırçalama sayısı ile negatif yönlü anlamlı iliĢkiye sahip olduğu tespit
edilmiĢtir. Bu bulgular sözkonusu sınıflamanın hem mevcut hem de geçmiĢ
periodontal durumu yansıtmakta, ve adeta hastanın periodontal tarihini özetlemekte
oldukça etkin olduğunu göstermektedir. TDĠ ve total yıkım yaygınlığı durumu
parametreleri gibi periodontal hastalık geçmiĢi sınıflaması da enflamatuvar
değiĢimlerin toplam etkisine karĢılık gelen klinik bulguları yansıtmaktadır. KAH ile
periodontal hastalık arasındaki iliĢkiyi incelemek amacıyla kıyaslanan parametre türü
sayısını azaltan fakat aynı sırada bu parametreleri de yansıtan belirteçlerin seçilmesi
veya buna uygun indekslerin ya da istatistiksel yöntemlerin geliĢtirilmesi
araĢtırmaların sonuçlarının çok daha doğru ve etkin biçimde ortaya konulmasını
sağlayacaktır. Ortak olan ve olmayan bir çok risk faktörüne sahip oldukları için, ve
her iki hastalığı değerlendirmede kullanılan çok sayıda klinik ve laboratuvar
parametre bulunduğu için hem KAH hem de periodontal hastalık için bu tarz
genelleyici/özetleyici iĢlemler önem taĢıyacaktır. Bununla birlikte, kontrol grubuna
146
kıyasla KAH grubunda hızlı-progresif periodontal hastalık geçmiĢi varlığının
görülme olasılığı daha yüksektir ve kontrol grubununkinin 4,01 katıdır (OR=4,01).
Bu bulgu, daha Ģiddetli enflamasyonla ve sık alevlenme dönemleri ve/veya apselerle
seyreden periodontal hastalığın bireyleri daha erken yaĢlarda yüksek KAH riski
altına sokabileceği olasılığının yüksek olduğunu göstermesi bakımından önem taĢır.
Kronik periodontitisin klinik Ģiddetindeki varyasyonun yaklaĢık %50‟si genetik
etkiler tarafından açıklanabilmektedir (Michalowicz ve ark., 1991). Spesifik gen
varyantları ile iliĢkiye dair ilk rapor IL-1 gen dizinini içermektedir (Kornman ve ark.,
1997), fakat diğer belirlenmiĢ genetik faktörlerin de periodontitise katkıda bulunması
olasıdır (AAP, 2005). Kardiyovasküler ve periodontal hastalıklar arasındaki
potansiyel bağlantı olarak enflamasyonu etkileyen IL-1 gen polimorfizminin aday
gen olarak incelenmesinin uygun olacağı düĢünülmektedir (Kornman ve Duff, 2001).
KAH ve periodontitis için paylaĢılan ortak genetik risk faktörlerinin bulunması
mümkündür, fakat bunlar ortaya konulamamıĢtır.
Mevcut tanılar bakımından gingivitis ve kronik periodontitis oranlarının, geçmiĢ
tanılar bakımından kronik periodontitis oranının, total yıkım yaygınlığı bakımından
lokalize periodontal yıkım varlığı oranı ve yıkım yokluğu oranının, periodontal
hastalık geçmiĢi sağlık/gingivitis olanlar ve geçmiĢi ılımlı periodontal hastalık
geçirenlerin oranlarının kontrol grubunda (KAH grubuna kıyasla) anlamlı olarak
daha yüksek; hem mevcut hem de geçmiĢ periodontal tanı olarak agresif periodontitis
oranlarının, total yıkım yaygınlığı bakımından generalize periodontal yıkım varlığı
oranının, periodontal hastalık geçmiĢi bakımından hızlı progresif geçmiĢli
periodontal hastalık geçirenlerin oranının ise KAH grubunda (kontrol grubuna
kıyasla) anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulgusu değerlendirildiğinde, agresif
periodontitis gibi erken yaĢta (yirmili yaĢlarda) ortaya çıkan, daha Ģiddetli ve hızlı bir
periodontal yıkım ve lokal (yani periodontal) enflamasyon artıĢı ile birlikte seyreden
bir periodontal hastalığın sistemik enflamasyonu arttırıcı etki oluĢturduğu ve diğer
bireylere kıyasla bu etkiye daha uzun süre maruz kalındığı sonucuna varılabilir.
Agresif periodontitisli hastaların periodontitisi olmayan kiĢilere kıyasla daha yüksek
serum CRP düzeylerine (Salzberg ve ark., 2006; Sun ve ark., 2009) ve IL-6
düzeylerine (Sun ve ark., 2009) sahip olduğu. Ayrıca mevcut periodontitisin, agresif
147
periodontitis hikayesine sahip olmanın, ve hızlı-progresif seyirli periodontal hastalık
geçmiĢine sahip olmanın KAH görülme riskini arttırdığı saptamıĢtır. ÇalıĢmamızın
hipotezi bu verilerle desteklenmiĢ olmaktadır. Bu sonuçlar doğrultusunda,
periodontal yıkımın daha erken yaĢta oluĢmaya baĢlaması, bu kiĢileri daha erken
yaĢlarda KAH hastası olma riski ile karĢı karĢıya bırakabilir. KAH etiyolojisi ve
patogenezi düĢünüldüğünde, periodontal hastalığın tek baĢına KAH oluĢturması olası
gibi görünmemekle birlikte, diğer risk faktörleri ile birlikte kümülatif bir etki
yaratabileceği veya diğer mekanizmaları hızlandırıcı / Ģiddetlendirici etki göstererek
KAH risk faktörleri arasındaki yerini alabileceği söylenebilir. ÇalıĢmamızda bazı
periodontal parametrelerin sedimantasyon, CRP, WBC gibi sistemik enflamasyon ve
aterosklerozda önem taĢıyan değerler ile iliĢkili olduğunun gösterilmesi, önceden
yapılmıĢ olan çalıĢmalarla ortaya konulan mekanizmaların etkileri ile uyumlu
niteliktedir. Yine de çalıĢmamızda elde edilen sonuçların gücünün arttırılması için
daha büyük çalıĢma grupları üzerinde araĢtırmalar yapılması uygun olacaktır.
Vaka-kontrol tipi araĢtırmaların bazı dezavantajları vardır. Bunlar; araĢtırma
sonuçlarının evrene genellenememesi, etken-sonuç iliĢkisinin yeterince
gösterilememesi, sıklıkla katılımcıların hafızasına dayanıldığından yanılma
ihtimalinin olması. Yapılan bu araĢtırma, vaka-kontrol tipi bir araĢtırmadır. Bu
bakımdan aynı dezavantajlara sahiptir.
Sonuç olarak, periodontal hastalığın KAH‟daki bazı sistemik enflamatuvar
markırların ve diğer bazı KAH risk faktörlerinin seviyesini etkileyerek KAH
patogenezi ile iliĢkili olabileceği ve bu kiĢileri daha erken yaĢlarda yüksek KAH risk
grubuna dahil etmede etkili olabileceği söylenebilir. ÇalıĢmamızda elde edilen
bulguların gücünün arttırılabilmesi için daha büyük KAH ve kontrol grupları
üzerinde araĢtırmalar yapılması uygun olacaktır. Enflamasyon, baĢlangıcından
geliĢimine ve nihai olarak aterosklerozun trombotik komplikasyonlarına kadar
KAH‟ın tüm aĢamalarını etkileyebilir (Libby ve ark., 2002). Bu durum hem koroner
olarak henüz sağlıklı olan kiĢilerde KAH‟a yatkınlığı arttıracak, hem de mevcut
KAH tedavisini güçleĢtirecek ve tedavinin baĢarı oranını düĢürecektir. Hastaların
yaĢam kalitelerinin düĢmesi; MĠ, emboli, trombüs gibi ölümle sonuçlanabilen
148
olayların yaĢanması, hastaların ömrünün kısalması gibi çok ciddi sonuçlara yol
açacaktır. Bu bakımdan hem KAH‟a yakalanma riskinin azaltılması, hem de KAH
tanısı konmuĢ olan hastaların sağlıklarına kavuĢturulması Ģansını arttırmak amacıyla
enflamatuvar yanıtı arttıran periodontal hastalıkların elimine edilmesine yönelik
periodontal ve dental tedavilerin de bu hastaların tedavi planlamasına eklenmesi
uygun olacaktır. Uzun dönem klinik çalıĢmalar, diĢler üzerindeki bakteriyel
biyofilmlerin düzenli ve etkili biçimde uzaklaĢtırılmasının periodontitisi
önleyebildiğini net bir Ģekilde ortaya koymuĢtur (Axelsson ve Lindhe, 1981). Etkili
uzaklaĢtırma, arayüz temizliğini ve profesyoneller tarafından periyodik olarak
uygulanan biyofilm uzaklaĢtırmasını içeren mükemmel oral hijyeni gerektirir
(Axelsson ve ark., 2004; Watt ve ark., 2005). Periodontal hastalığın standart
tedavisinin Ģiddetli periodontitis hastalarında baĢlangıç tedavisinden bir yıl sonra
HDL düzeyini anlamlı olarak yükselttiği; LDL, haptoglobulin IL-18 ve IF-γ
seviyelerini belirgin olarak düĢürdüğü; bu yolla da ateroskleroz riskini yansıtan bu
biyokimyasal markırlarda sistemik değiĢimleri indüklediği gösterilmiĢti (Buhlin ve
ark., 2009). Kronik periodontitisli kiĢilerde endotelyal disfonksiyon bulunup
bulunmadığını ve eğer bulunuyorsa periodontal tedavi sonrasında gerileyip
gerilemediğini araĢıran bir çalıĢmada, aterosklerotik damarsal bir hastalığı
bulunmayan kronik periodontitisli 28 hasta ve 26 sağlıklı kontrol arasında baĢlangıç
periodontal tedavi öncesinde ve sonrasında olmak üzere reaktif hiperemiye (endotel
bağımlı dilatasyon, EDD) ve sublingual nitrogliserine (endotelden bağımsız
dilatasyon, EID) brakiyal arter cevapları yüksek çözünürlüklü vasküler ultrason ile
ölçülmüĢtür. Bu iki grup arasında kardiyovasküler risk faktörleri bakımından fark
bulunmamakla birlikte, baĢlangıç ölçümlerinde kontrole kıyasla kronik periodontitis
hastalarında EDD ve EID belirgin olarak bozuktur, fakat cerrahi olmayan periodontal
tedaviyi takiben EDD ve EID‟nin belirgin olarak düzeldiği saptanmıĢtır. Kontrol
grubundaki EDD ve EID değiĢimleri önemsizdir. Böylelikle kronik periodontitiste
endotelyal fonksiyonun bozulmuĢ olduğu, fakat uygulanan periodontal tedavi
sonrasında iyileĢtiği sonucuna varılmıĢtır (Mercanoğlu ve ark., 2004). Bununla
birlikte kronik periodontitis ile KAH arasındaki nedensel bağlantıyı destekleyen
kanıtlar zayıftır (Hujoel, 2002).
149
The American Journal of Cardiology ve Journal of Periodontology editörlerinin
yayınladığı konsensüs raporunda (2009), periodontitis hastaları için klinik öneriler,
daha önce periodontitis tanısı almıĢ veya almamıĢ aterosklerotik kardiyovasküler
hastalıklı hastalar için klinik öneriler, ve gelecekteki araĢtırmalar için öneriler
belirtilmiĢtir (Friedewald ve ark., 2009). Buna göre:
1) Klinik öneriler: periodontitis hastaları için;
Her ne kadar periodontal tedavi enflamasyonun ve endotelyal disfonksiyonun
sistemik markırlarını azaltsa da, kardiyovasküler sonuçları değerlendiren
prospektif bir müdahale çalıĢması bulunmamaktadır. Yine de mevcut veriler
göstermektedir ki, periodontitis kardiyovasküler hastalık riskini bağımsız olarak
arttırabilir.
I. Hastayı bilgilendirme:
Öneri A: Orta Ģiddetli ve Ģiddetli periodontitis hastaları periodontitisin
aterosklerotik kardiyovasküler hastalık riskinde artıĢ ile iliĢkili olabileceği
konusunda bilgilendirilmeli.
Öneri B: Aterosklerotik kardiyovasküler hastalık için bilinen ana risk
faktörlerinden birine sahip olmayan orta Ģiddetli ve Ģiddetli periodontitis
hastalarına eğer son 12 ay içerisinde yaptırmadılarsa, tıbbi bir
değerlendirmeden geçmeleri önerilmeli.
Öneri C: Kardiyovasküler hastalığın ana risk faktörlerinden 2 veya daha
fazlasına sahip olan periodontitis hastaları eğer son 12 ay içerisinde
yaptırmadılarsa, tıbbi bir değerlendirme yaptırmak üzere gönderilmeli.
II. Tıbbi ve dental değerlendirmeler:
AĢağıda belirtilen önerilere ek olarak periodontitis hastalarına gelecekteki
(sonraki 10 yıl için olan) kardiyovasküler olaylar için risklerini Reynolds
Risk Skoru‟nu doldurarak, veya sadece KAH olayları için risklerini Ulusal
Kolesterol Eğitim Programı Risk Hesap Cetvelini doldurarak hesaplamaları
önerilmektedir.
Öneri A: Periodontitisli hastaların tıbbi değerlendirmesi: aterosklerotik
kardiyovasküler hastalık riski; geçmiĢ kardiyovasküler olaylar, prematür
aterosklerotik kardiyovasküler hastalık veya ani koroner ölüm aile hikayesi,
150
diabetes mellitus, sistemik hipertansiyon, veya dislipidemiyi de içerecek
Ģekilde değerlendirilmeli.
Öneri B: Periodontitisli hastaların tıbbi değerlendirmesi, tam bir fiziksel
muayeneyi ve yıllık istirahatte kan basıncı ölçümünü içermeli.
Öneri C: Periodontitisli hastaların tıbbi değerlendirmesi, kan lipid profili ve
kan glukoz ölçümünü içermeli. hs-CRP ölçümü opsiyoneldir fakat göz
önünde bulundurulmalıdır.
III. Risk faktörü tedavisi: anormal lipidler.
Öneri A: Periodontitisi ve 1 ya da daha fazla serum lipidi ve/veya yükselmiĢ
plazma hs-CRP düzeyi bulunanların, Ulusal Kolesterol Eğitimi Programı
YetiĢkin Tedavi Paneli III prensiplerine uygun olarak aterosklerotik
kardiyovasküler riski azaltmak için çok yönlü bir yaĢam tarzı değiĢikliği
yaklaĢımına uymaları tavsiye edilir.
Öneri B: YaĢam tarzı değiĢiklikleri ile hedeflenen LDL düzeyi
yakalanamayan periodontitis hastalarına yüksek LDL düzeylerine yönelik
olarak ilaç tedavisine baĢlanmalı.
IV. Risk faktörü tedavisi: sigara içimi.
Sigara içen tüm periodontitis hastalarının sigarayı bırakması gerekir, çünkü
bu alıĢkanlık hem aterosklerotik kardiyovasküler hastalık için hem de
periodontitis için ana risk faktörlerinden biridir.
V. Risk faktörü tedavisi: hipertansiyon.
Öneri A: Periodontitis ve yüksek kan basıncına sahip tüm hastalar, Yüksek
Kan Basıncını Önleme, Tespit, Değerlendirme ve Tedavi Ġle Ġlgili BirleĢik
Ulusal Komite‟nin yedinci raporunda belirtilen hedef değerlere ulaĢmak
amacıyla tedavi edilmelidir.
Öneri B: Periodontitis ve yüksek kan basıncına sahip tüm hastaların yaĢam
tarzı değiĢiklikleri yapması gerekir.
Öneri C: Periodontitis ve yaĢam tarzı değiĢiklikleri ile hedeflelen düzeylere
eriĢecek kadar kontrol altına alınamayan yüksek kan basıncına sahip tüm
hastaların ilaç tedavisi ile tedavi edilmesi gerekir.
Öneri D: Hipertansiyon tedavisi veya baĢka bir endikasyon nedeniyle
kalsiyum kanal blokörü reçete edilen tüm periodontitis hastalarının, diĢeti
151
hiperplazisine bağlı olarak periodontitisin kötüleĢmesi bakımından takip
edilmesi gerekir.
VI. Risk faktörü tedavisi: metabolik sendrom.
VII. Metabolik sendrom kriterlerini karĢılayan periodontitis hastaları belirlenmeli,
ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalığa ait tüm risk faktörleri kilo
kontrolünü hedef alan yaĢam tarzı değiĢiklikleri ile baĢlanarak tedavi edilmeli
(Friedewald ve ark., 2009). Periodontitisli çoğu hasta, metabolik sendrom
kriterlerini karĢılamaktadır (Genco ve ark., 2005).
VIII. Risk faktörü tedavisi: Periodontitisli aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı
olan hastalarda özel önemler.
Kalsiyum kanal blokörü kullananların haricinde aterosklerotik
kardiyovasküler hastalığı ve periodontitisi olan hastalara diğer
kardiyovasküler hastalık sahibi hastalardan farklı bir tedavi uygulanması
gerektiğine dair bir veri bulunmamaktadır (Friedewald ve ark., 2009).
Kardiyovasküler hastalığı olan kiĢilerde periodontitis tedavisi için standart
tedavilerin etkili olduğu görülmüĢtür (Offenbacher ve ark., 2009).
2) Klinik öneriler: daha önce periodontitis tanısı almıĢ veya almamıĢ aterosklerotik
kardiyovasküler hastalığı olan hastalar için;
I. Daha önce periodontitis tanısı almıĢ aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı
olan hastalar:
Periodontistler ve kardiyovasküler hastalığı olan kiĢileri takip eden hekimler,
kardiyovasküler riskin düĢürülmesinin ve periodontal bakımın en iyi hale
getirilmesi amacıyla yakın iĢbirliği içerisinde olmalıdır.
II. Daha önce periodontitis tanısı almamıĢ aterosklerotik kardiyovasküler
hastalığı olan hastalar:
Öneri A: Gingival hastalık bulgusu veya semptomu, belirgin diĢ kaybı, ve
hsCRP veya diğer enflamatuvar biyomarkırlarda açıklanamayan
yükselmelere sahip aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı olan kiĢiler için
periodontal değerlendirme yapılması uygun olur.
Öneri B: Aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı olan kiĢilerin periodontal
değerlendirmesi; periodontal dokuların enflamasyon ve sondalamada
kanamaya dair görsel bulgular, periodontal sondalama yapılarak belirlenen
152
bağ dokusu ataçmanı kaybı, ve radyografik olarak değerlendirilen kemik
kaybınına yönelik kapsamlı muayeneyi içermeli.
Öneri C: Aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı olan kiĢilerde periodontitis
yeni teĢhis edildiğinde, periodontistler ve hastayı takip eden hekimler,
kardiyovasküler riskin düĢürülmesinin ve periodontal bakımın en iyi hale
getirilmesi amacıyla yakın iĢbirliği içerisinde olmalıdır (Friedewald ve ark.,
2009).
3) Gelecekteki araĢtırmalar için öneriler;
Ġki hastalığı iliĢkilendiren mekanizmaların ve periodontitisi olan hastaların
kardiyovasküler risklerinin düĢürülmesi amacıyla en iyi Ģekilde nasıl takip
edileceğinin belirlenmesi için daha ileri araĢtırmalara ihtiyaç varıdır. ġu
soruların ileriki araĢtırmalara katılması uygun olacaktır:
1. Periodontitis, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık için bağımsız bir
risk faktörü müdür?
2. Eğer periodontitis aterosklerotik kardiyovasküler hastalık için bağımsız
bir risk faktörü ise, aradaki iliĢkinin mekanizması nedir, ve aterogenezin
hangi aĢama(lar/s)ında önemlidir?
3. Aterosklerotik kardiyovasküler hastalık için periodontitisin bağımsız bir
risk faktörü olup olmamasına bağlı olmadan, periodontitisi olan kiĢilerde
aterosklerotik kardiyovasküler hastalık risk faktörleri genel toplum için
önerilen mevcut ilkelere kıyasla daha agresif bir Ģekilde mi tedavi
edilmelidir?
4. Periodontal tedavi edici giriĢimler direkt olarak aterosklerotik plak
oluĢumunu ve buna bağlı akut MĠ ve inme gibi komplikasyonları azaltır
mı?
5. Toplumda genel olarak periodontitis teĢhisi ve tedavisi tam olarak
yapılmadığı için, primer ve sekonder aterosklerotik kardiyovasküler
olaylar bakımından yüksek risk altında olan kiĢiler için tanısını ve takibini
hangi önlemler geliĢtirebilir?
6. Kardiyovasküler hastalık riskini arttıran spesifik oral mikrobiyal
patojenler var mıdır ve bunlara yönelik antibiyotik tedavisi uygulanmalı
mıdır?
153
7. Enfeksiyon tarafından oluĢturulan periodontal enflamasyona ek olarak,
periodontitis ile aterosklerotik kardiyovasküler hastalık arasındaki iliĢkide
sekonder endotoksemi nedensel bir rol oynar mı?
8. Akut MĠ ve inme gibi akut olaylar periodontitisin kötüleĢtiği dönemlerde
gerçekleĢme eğilimi mi gösteririler?
9. Kalsiyum kanal blokörlerinin bazı kiĢilerde gingival hiperplazi
oluĢturması haricinde periodontitisi kötüleĢtirici etkisi var mıdır, ve eğer
varsa, bu etkinin boyutu nedir?
10. Kalsiyum kanal blokörlerine ek olarak periodontitisi olumsuz
etkileyebilen baĢka kardiyovasküler ilaçlar var mıdır? (Friedewald ve
ark., 2009).
154
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
a) Bu araĢtırmada, erken yaĢta (50 ve daha genç yaĢta) KAH tanısı almıĢ olan
hastalarla, ateroskleroz veya KAH bulunmayan bireyler arasında bazı
periodontal parametreler ve bazı kan tahlili parametreleri bakımından kıyaslama
yaparak, KAH‟ın daha erken yaĢlarda ortaya çıkıĢının periodontal hastalık gibi
enflamatuvar bir durumun erken yaĢlarda ortaya çıkıĢı ve daha Ģiddetli seyri ile
iliĢkili olup olmadığının değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır.
b) Hem KAH hem de periodontal hastalığın paylaĢtığı ortak risk faktörlerinden
olan cinsiyet, yaĢ, sigara kullanımı (sigara içme durumu bakımından KAH riski
seviyesi altgrupları dağılımı, günlük içilen sigara sayısı, toplam sigara içme
süresi), stres düzeyi, yaĢam tarzı (egzersiz) ile ilgili parametreler bakımından
KAH ve kontrol grupları benzerdir. PaylaĢılan ortak risk faktörlerinden olan
diyabet (DM tanısı varlığı, açlık kan glukoz düzeyleri), eğitim düzeyi ve gelir
düzeyi ile iliĢkili parametreler bakımından ise KAH ve kontrol grubu arasındaki
farklılıklar anlamlıdır. KAH‟a ait diğer risk faktörleri ve belirteçlerinden olan
TK, LDL, VLDL, HDL, HDL bakımından KAH riski düzeyi, TG, fibrinojen, ve
kreatinin bakımından iki grup benzerken; VKĠ, KAH aile öyküsü, HT tanısı, HL
tanısı, CRP, CRP bakımından KAH riski düzeyi, PLT, WBC, eritrosit
sedimantasyon hızı ise KAH grubunda anlamlı olarak daha yüksek; HGB ise
KAH grubunda anlamlı olarak daha düĢük bulunmuĢtur.
c) AraĢtırmamızda kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda ort. AK, Ģiddetli AK
bölge %‟si, orta Ģiddetli AK bölge %‟si, S(+) bölge sayısı, mobil diĢ sayısı,
kayıp diĢ sayısı, orta derin CD bölge %‟si, ort. DÇ, ort. PĠ, ort. GĠ, FP görülen
diĢ sayısı ve mobiliteye bağlı diĢ kaybı anlamlı olarak daha yüksek; sığ CD
bölge %‟si, mevcut diĢ sayısı, çürük nedenli diĢ kaybı anlamlı olarak daha
düĢüktür. Ort. CD, derin CD bölge %‟si, hafif Ģiddetli AK bölge %‟si, SK(+)
bölge %‟si ve TDĠ ortalama değerleri bakımından aradaki farklar anlamlı
olmamakla birlikte KAH grubu için olan değerler daha yüksektir. Günlük diĢ
155
fırçalama sayısı, diĢ ipi/arayüz fırçası kullanım sıklığı ve kürdan kullanım sıklığı
ise KAH grubunda daha düĢüktür fakat bu fark anlamlı değildir. Genel olarak
bakıldığında daha kötü periodontal sağlık ve oral hijyen ile iliĢkili parametreler
büyük oranda KAH grubundaki katılımcılarda daha fazla görülür.
d) KAH ve periodontal hastalık arasında olası bir iliĢkiyi araĢtırırken, karıĢtırıcı
faktörler olarak kabul edilen her iki hastalık tarafından paylaĢılan dokuz ortak
risk faktörü bakımından analizlerde düzeltme yapılması elde edilen sonuçların
güvenirliliğini arttırır. Bu nedenle çalıĢmamızda nicel verilerden normal dağılım
gösterenler için kovaryant olarak alınan eğitim durumu ve açlık kan glukoz
düzeyi için kontrol edilerek bağımsız gruplarda ANCOVA analizi yapıldı. Fakat
elde edilen veriler regresyon kriterlerini karĢılamadığı için, ve birçoğu normal
dağılım göstermediği için diğer verilerin analizinde karıĢtırıcı faktörler
bakımından düzeltme yapılamamıĢtır. Yapılacak benzer araĢtırmalarda katılımcı
sayısının daha yüksek tutulması, verilerin normal dağılımasını ve bu analizlerin
yapılmasını sağlayacaktır. Parametrelerin hassasiyeti ve ilgili hastalığın
özelliklerini doğru Ģekilde genelleyebilmesi de önem taĢımaktadır. KarıĢtırıcı
faktörlerin sayıca fazla olması analizi güçleĢtiren bir etmendir. KAH ile
periodontal hastalık arasındaki iliĢkiyi incelemek amacıyla kıyaslanan parametre
türü sayısını azaltan fakat aynı sırada bu parametreleri de yansıtan belirteçlerin
seçilmesi veya buna uygun indekslerin ya da istatistiksel yöntemlerin
geliĢtirilmesi araĢtırmaların sonuçlarının çok daha doğru ve etkin biçimde ortaya
konulmasını sağlayacaktır.
e) Yapılan bu araĢtırma, vaka-kontrol tipi bir araĢtırmadır. Vaka-kontrol tipi
araĢtırmaların bazı dezavantajları vardır. Bunlar; araĢtırma sonuçlarının evrene
genellenememesi, etken-sonuç iliĢkisinin yeterince gösterilememesi, sıklıkla
katılımcıların hafızasına dayanıldığından yanılma ihtimalinin olması. Bu sebeple
KAH ile periodontal hastalık arasındaki olası iliĢkileri ortaya koymak amacıyla
iyi planlanmıĢ kohort tipi araĢtırmalar, veya biyolojik mekanizmaları ortaya
koymaya yönelik araĢtırmalar, ve bunlardan elde edilecek sonuçları
156
değerlendirecek meta-analizler yapılması en uygunu olacaktır. Fakat bunların
gerçekleĢtirilmesi çok daha zaman alıcı, daha pahalı, yöntem ve uygulanabilirlik
açısından da daha zordur.
f) Bu araĢtırmada KAH grubu içerisinde oral hijyen durumunu yansıtan,
periodontal dokulardaki mevcut enflamasyon durumu yansıtan, yumuĢak ve sert
periodontal dokulardaki yıkımı ifade eden, diĢ kaybı ile ilgili, hem dental hem de
periodontal durumu yansıtan, ve periodontal hastalıkların türü ve geliĢim niteliği
ile ilgili olan parametrelerin büyük bir kısmı ile KAH ve özellikle de KAH‟a ait
risk faktörlerine dair bazı sistemik parametreler arasında anlamlı iliĢkiler
bulunmuĢtur. Bu da periodontal durumu daha kötü olan KAH hastalarında KAH
ve risk faktörleri ile ilgili durumun da daha kötü olduğunu gösterir.
Değerlendirilen bu periodontal parametreler arasında en güvenilir olanlar
güvenilirlilik bakımından yüksekten düĢüğe doğru: geçmiĢ periodontal tanılar,
periodontal hastalık geçmiĢi niteliği, total yıkım yaygınlığı durumu, ort. AK,
Ģiddetli AK bölge %‟si, orta Ģiddetli AK bölge %‟si, hafif Ģiddetli AK bölge
%‟si, ort. CD, derin CD bölge %‟si, orta derin CD bölge %‟si, sığ CD bölge
%‟si, TDĠ, mevcut periodontal tanılar, kayıp diĢ sayısı, ve ilk periodontal Ģikayet
yaĢı (özellikle de eski hasta kayıtları mevcutsa) olarak sıralanabilir. Bu
parametrelerin ortak özelliği hassasiyetlerinin yeterli oluĢu, ve periodontal
hastalığın yıllar içerisinde ortaya koyduğu total doku yıkımı ve enflamasyonun
Ģiddeti, yaygınlığı ve niteliğini doğru olarak yansıtabilen, genelleyici
parametreler oluĢudur.
g) Periodontal hastalıklar, KAH‟daki bazı sistemik enflamatuvar markır
seviyelerini yükselterek KAH patogenezi ile iliĢkili olabilir.
h) GeçmiĢ periodontal tanılar ve oranları bakımından iki grup arasındaki fark
anlamlıdır. Kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda eski generalize kronik
periodontitis ve eski generalize agresif periodontitis görülme oranları daha
yüksektir, ve bu hastalıkların geçmiĢte kontrol grubunda daha sık oranda
157
görülenlere kıyasla daha Ģiddetli ve yaygın yıkım ve enflamasyon bulgusuyla
seyreden periodontal hastalık türlerinden olduğu bilinmektedir. KAH grubu
içerisinde bulunma oranı bakımından geçmiĢ periodontal tanılar büyükten
küçüğe doğru sırasıyla eski generalize kronik periodontitis (%50), eski
generalize agresif periodontitis (%30), eski lokalize kronik periodontitis
(%18,9), eski gingivitis/ sağlık (%1,1) Ģeklindedir. KAH hastalarında geçmiĢ
periodontal tanı olarak eski “agresif periodontitis” görülme olasılığı kontrol
grubundaki 5,08 katıdır (OR=5,08). Bu bulgu, agresif periodontitis ile KAH
arasında güçlü bir iliĢki olduğuna iĢaret eder. Bu sonuçlar, agresif periodontitis
gibi yirmili yaĢlarda baĢlayan ve belirgin periodontal enflamasyon ve yıkım ile
seyreden hastalığın elli yaĢından önce ortaya çıkan KAH ile anlamlı düzeyde
iliĢkili olduğunu gösterdiği için, çalıĢmamızın hipotezini destekler niteliktedir.
Ayrıca geçmiĢ periodontal tanıların, mevcut periodontal tanılara kıyasla KAH ile
olan iliĢkisinin daha güçlü olduğu görülmektedir.
i) GeçmiĢte yaĢanan periodontal enfeksiyöz ve enflamatuvar olayların Ģiddeti,
sıklığı ve yaygınlığı bakımından periodontal hastalık geçmiĢi ve bunların
oranları bakımından KAH ve kontrol grupları anlamlı düzeyde farklıdır. Buna
göre, hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık geçirmiĢ olma oranı KAH
grubunda kontrol grubuna kıyasla daha yüksek iken, geçmiĢi ılımlı periodontal
hastalık geçirme oranı kontrol grubunda KAH grubuna kıyasla daha yüksektir.
“Sağlık/gingivitis geçmiĢi”ne sahip olma oranının iki grup arasında anlamlı
düzeyde farklı çıkmamasına rağmen, bu oran KAH grubunda daha düĢüktür.
Kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda hızlı-progresif periodontal hastalık
geçmiĢi varlığının görülme olasılığı daha yüksektir ve kontrol grubununkinin
4,01 katıdır (OR=4,01). Bu bulgu, daha Ģiddetli enflamasyonla ve sık alevlenme
dönemleri ve/veya apselerle seyreden periodontal hastalığın bireyleri daha erken
yaĢlarda yüksek KAH riski altına sokabileceği olasılığının yüksek olduğunu
göstermesi bakımından önem taĢır.
158
j) Bu çalıĢmada “periodontal hastalık geçmiĢi niteliği” olarak yapılan sınıflamanın;
geçmiĢ periodontal tanılar (detaylı ve basit), total yıkım yaygınlığı durumu,
mevcut periodontal tanılar (detaylı ve basit), ort. AK, orta Ģiddetli ve Ģiddetli AK
bölge %‟leri, SK(+) bölge %‟si, ort. DÇ, ort. CD, orta derin ve derin CD bölge
%‟leri, S(+) bölge sayısı, TDĠ, ort. PĠ, ort. GĠ, mobil diĢ sayısı, kayıp diĢ sayısı
ve mobiliteye bağlı diĢ kaybı ile pozitif yönlü anlamlı; sığ CD bölge %‟si,
mevcut diĢ sayısı, çürüğe bağlı diĢ kaybı ve günlük diĢ fırçalama sayısı ile
negatif yönlü anlamlı iliĢkiye sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Bu bulgular
sözkonusu sınıflamanın hem mevcut hem de geçmiĢ periodontal durumu
yansıtmakta, ve adeta hastanın periodontal tarihini özetlemekte oldukça etkin
olduğunu göstermektedir.
k) Total yıkım yaygınlığı durumu bakımından iki grup arasındaki fark anlamlıdır.
KAH grubunda generalize periodontal yıkım görülme oranı kontrol grubuna
kıyasla daha büyüktür. Bu bulgu, KAH hastalarının daha generalize ve daha
uzun süre devam etmiĢ olan bir oral enflamasyona sahip olduğunu ifade eder, ki
bu da periodontal hastalığın sistemik etkilerinin daha uzun süreyle ve daha
yüksek oranda ortaya çıkmasına olanak tanıyan bir durumdur.
l) Kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda generalize kronik periodontitis, lokalize
agresif periodontitis, generalize agresif periodontitis ve total diĢsizlik görülme
oranları daha yüksektir ve bu hastalıkların kontrol grubunda daha sık oranda
görülenlere kıyasla daha Ģiddetli yıkım ve enflamasyon bulgusuyla seyreden
periodontal hastalık türlerinden olduğu bilinmektedir. KAH grubu içerisinde
görülme oranı bakımından mevcut periodontal tanılar çoktan aza doğru sırasıyla
lokalize kronik periodontitis, generalize gingivitis, generalize agresif
periodontitis, total diĢsizlik, generalize kronik periodontitis, lokalize gingivitis,
lokalize agresif periodontitis Ģeklindedir. KAH grubunda mevcut periodontal
tanı olarak (kronik ve agresif ayrımı olmaksızın) periodontitise sahip olma
olasılığı kontrol grubundaki olasılığın 1,59 katıdır (OR=1,59). Bu bakımdan
159
mevcut periodontitisin KAH için anlamlı bir risk faktörü olduğu sonucuna
varılabilir.
m) Agresif periodontitis oranı, KAH grubunda kontrole kıyasla anlamlı olarak daha
yüksektir. Agresif periodontitis gibi erken yaĢta ortaya çıkan ve hızlı bir
periodontal yıkım ve lokal enflamasyon artıĢı ile birlikte seyreden bir hastalığın
sistemik enflamasyonu arttırıcı etki oluĢturduğu ve diğer bireylere kıyasla bu
etkiye daha uzun süre maruz kalındığı göz önünde bulundurulduğunda, agresif
periodontitis hastalarında ileriki yaĢamlarında KAH görülme riskinin daha
yüksek olabileceği sonucuna varılabilir.
n) ÇalıĢmamızın hipotezi bu verilerle desteklenmiĢ olmaktadır. Bu sonuçlar
doğrultusunda, periodontal yıkımın daha erken yaĢta oluĢmaya baĢlaması ve
daha Ģiddetli seyretmesi, bu kiĢileri daha erken yaĢlarda KAH hastası olma riski
ile karĢı karĢıya bırakabilir. KAH etiyolojisi ve patogenezi düĢünüldüğünde,
periodontal hastalığın tek baĢına KAH oluĢturması olası gibi görünmemekle
birlikte, diğer risk faktörleri ile birlikte kümülatif bir etki yaratabileceği veya
diğer mekanizmaları hızlandırıcı / Ģiddetlendirici etki göstererek KAH risk
faktörleri arasındaki yerini alabileceği söylenebilir.
o) Hem KAH‟a yakalanma riskinin azaltılması, hem de KAH tanısı konmuĢ olan
hastalarının sağlıklarına kavuĢturulması Ģansını arttırmak amacıyla, periodontal
ve dental tedavilerin de bu hastaların tedavi planlamasına eklenmesi uygun
olacaktır. Periodontal idame tedavisi bu anlamda ayrı bir önem taĢımaktadır.
160
ÖZET
Periodontal Hastalıklar ile Erken Yaşlarda Görülen Ateroskleroza Bağlı Koroner
Hastalıklar Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Bu çalıĢmada erken yaĢta (≤50 yaĢ) koroner arter hastalığı (KAH) tanısı almıĢ olan kiĢilerle
aterosklerotik kardiyovasküler hastalığı olmayanlar arasında bazı periodontal parametreler
ve bazı kan tahlili parametreleri bakımından kıyaslama yaparak, periodontal hastalık gibi
enflamatuvar bir durumun erken yaĢlarda ortaya çıkıĢı ile erken yaĢlarda KAH geliĢimi
arasındaki olası iliĢkinin değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır.
ÇalıĢmamızda KAH tanısı almıĢ, yaĢları 31-50 arasında (ort., ortalama = 46,06±4,27 yaĢ)
değiĢen, 80 erkek ve 10 kadından oluĢan toplam 90 kiĢilik KAH-vaka grubu ile;
aterosklerotik kardiyovasküler hastalık tanısı bulunmayan, yaĢları 30-50 arasında değiĢen
(ort. = 44,08±6,52 yaĢ), KAH ve periodontitise ait ortak risk faktörleri bakımından benzer
özellikte fakat diğer bakımlardan toplumdan rastgele seçilen, 79 erkek ve 11 kadından oluĢan
toplam 90 kiĢilik kontrol grubu benzer yaĢ, cinsiyet, sigara kullanımı, stres düzeyi, egzersiz
miktarı, total kolesterol, düĢük yoğunluklu lipoprotein, çok düĢük yoğunluklu lipoprotein,
yüksek yoğunluklu lipoprotein, trigliserid, fibrinojen, ve kreatinin düzeylerine sahiptir.
Kontrol grubuna kıyasla KAH grubu daha düĢük eğitim ve gelir düzeyine; ve daha yüksek
diyabet tanısı, açlık kan glukoz düzeyi, vücut kitle indeksi, KAH aile öyküsü, hipertansiyon
tanısı, hiperlipidemi tanısı, C-reaktif protein, platelet, beyaz küre, eritrosit sedimantasyon
hızı düzeylerine sahiptir.
Kontrol ve KAH grupları arasındaki farklılıklar; nicel verilerden normal dağılım gösterenler
için bağımsız gruplarda ANCOVA analizi ile (eğitim düzeyi ve açlık kan glukoz düzeyi için
kontrol edilerek), nicel verilerden normal dağılım göstermeyen veya sıralı olan değiĢkenler
için Mann Whitney U testi ile incelenmiĢtir. Nitel verilerde ise ki-kare kullanılmıĢtır. KAH
grubu içinde sistemik ve periodontal sağlık ile iliĢkili bazı parametreler arasındaki iliĢkiler
Spearman korelasyonu ile değerlendirilmiĢtir. Mevcut periodontitisin, periodontal hastalık
geçmiĢinin hızlı-progresif olmasının, ve geçmiĢte agresif periodontitise sahip olmanın KAH
görülme riski üzerine olan etki büyüklükleri göreceli olasılıklar oranı (OR) hesaplanarak
ölçülmüĢtür. p<0,05 olduğu durumlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiĢtir.
Kontrol grubuna kıyasla KAH grubunda eski generalize kronik periodontitis ve eski
generalize agresif periodontitis görülme oranları, hızlı progresif geçmiĢli periodontal hastalık
geçirmiĢ olma oranı, generalize periodontal yıkım görülme oranı ile, mevcut generalize
kronik periodontitis, mevcut lokalize agresif periodontitis, mevcut generalize agresif
periodontitis ve total diĢsizlik görülme oranları, ort. klinik ataçman kaybı (AK), Ģiddetli AK
bölge %‟si, orta Ģiddetli AK bölge %‟si, süpurasyon görülen bölge sayısı, mobil diĢ sayısı,
kayıp diĢ sayısı, orta derin cep derinliği (CD) bölge %‟si, ort. diĢeti çekilmesi, ort. plak
indeksi, ort. gingival indeks, furka problemi görülen diĢ sayısı ve mobiliteye bağlı diĢ kaybı
anlamlı olarak daha yüksek; sığ CD bölge %‟si, mevcut diĢ sayısı, çürük nedenli diĢ kaybı
anlamlı olarak daha düĢüktür. Ort. CD, derin CD bölge %‟si, hafif Ģiddetli AK bölge %‟si,
sondalamada kanama görülen bölge %‟si ve total dental indeks bakımından iki grup
arasındaki farklar anlamlı olmamakla birlikte KAH grubu için daha yüksektir. Bu
araĢtırmada KAH grubu içerisinde oral hijyen durumunu yansıtan, periodontal dokulardaki
161
mevcut enflamasyon durumu yansıtan, yumuĢak ve sert periodontal dokulardaki yıkımı ifade
eden, diĢ kaybı ile ilgili, hem dental hem de periodontal durumu yansıtan, ve periodontal
hastalıkların türü ve geliĢim niteliği ile ilgili olan parametrelerin büyük bir kısmı ile KAH ve
özellikle de KAH‟a ait risk faktörlerine dair bazı sistemik parametreler arasında anlamlı
iliĢkiler bulunmuĢtur. KAH grubunda; geçmiĢ periodontal tanı olarak eski agresif
periodontitis görülme olasılığı kontrol grubundakinin 5,08 katıdır (OR=5,08 ve %95 güven
aralığı (GA)= 2,07 - 12,41); hızlı-progresif periodontal hastalık geçmiĢi varlığının görülme
olasılığı kontrol grubununkinin 4,01 katıdır (OR=4,01 ve %95 GA = 2,15 - 7,46); ve mevcut
periodontal tanı olarak periodontitise sahip olma olasılığı kontrol grubundaki olasılığın 1,59
katıdır (OR=1,59 ve %95 GA = 0,86 - 2,95).
Genel olarak bakıldığında, daha kötü periodontal sağlık ve oral hijyen ile iliĢkili
parametrelerin büyük oranda KAH grubunda daha fazla olduğu görülür. Periodontal durumu
daha kötü olan KAH hastalarında KAH ve risk faktörleri ile ilgili durumun da daha kötü
olduğunu görülür. Periodontal durumun KAH‟daki bazı sistemik enflamatuvar markırların
seviyesini etkilemesi ve KAH patogenezi ile iliĢkili olması mümkündür. Generalize agresif
periodontitis gibi erken yaĢta ortaya çıkan, daha Ģiddetli, daha yaygın ve daha hızlı bir
periodontal yıkım ve lokal enflamasyon artıĢı ile birlikte seyreden bir periodontal hastalığın
sistemik enflamasyonu ve bakteriyemi riskini arttırıcı etki oluĢturduğu ve diğer bireylere
kıyasla bu etkiye daha uzun süre maruz kalındığı sonucuna varılabil. KAH etiyolojisi ve
patogenezi düĢünüldüğünde, periodontal hastalığın tek baĢına KAH oluĢturması olası gibi
görünmemekle birlikte, diğer risk faktörleri ile birlikte kümülatif bir etki yaratabileceği veya
diğer mekanizmaları hızlandırıcı/Ģiddetlendirici etki göstererek KAH risk faktörleri
arasındaki yerini alabileceği söylenebilir. Periodontitisi önlemeye ve tedavi etmeye yönelik
profesyonel müdahaleler, kardiyovasküler hastalığa veya risk faktörlerine sahip olan ve
olmayan kiĢilerde, hem KAH insidansını azaltabilecek oluĢları, hem de mevcut KAH‟ın
tedavi sürecini kolaylaĢtıracak oluĢları bakımından öneme sahiptir.
Anahtar Sözcükler: Ateroskleroz, kardiyovasküler hastalık risk faktörleri, koroner arter
hastalığı, periodontal hastalık, periodontal tıp.
162
SUMMARY
Evaluation of the Relationship Between Periodontal Diseases and Early Onset
Coronary Diseases Associated with Atherosclerosis
In this study, it is aimed to evaluate the possible association between early onset of coronary
artery disease (CAD) and the early onset of an inflammatory condition like periodontal
disease, by comparing some periodontal parameters and some blood test parameters between
subjects diagnosed as having coronary artery disease at an early age (≤50 years old) and
subjects without atherosclerotic cardiovascular disease.
In our study, the CAD-case group consisting of 80 men and 10 women, a total of 90 subjects
with CAD, between the ages 31-50 (mean age = 46,06±4,27 years); and the control group
having similar characteristics in terms of the risk factors common to CAD and periodontitis
and otherwise selected randomly from the community, consisting of 79 men and 11 women,
a total of 90 people without atherosclerotic cardiovascular disease, between the ages 30-50
(mean age = 44,08±6,52 years); have similar age, gender ratio, smoking levels, stress levels,
physical exercise rate, total cholesterol, low density lipoprotein, very low density lipoprotein,
high density lipoprotein, triglyceride, fibrinogene, and creatinine levels. Compared to the
control group, CAD group has lower educational and income levels; and higher diabetes
diagnosis rate, fasting blood glucose level, body mass index, familiy history for CAD,
hypertension diagnosis rate, hyperlipidemia diagnosis rate, C-reactive protein level, platelet
count, white blood cell count, and erythrocyte sedimentation rate.
The differences between control and CAD groups were evaluated for independent groups
with ANCOVA (and were controled for educational level and fasting blood glucose level)
for quantitative data with normal distribution, and Mann-Whitney U test for quantitative data
without normal distribution or for ordinal variables. Chi-square test was used for qualitatif
data. Intra-group associations between some parameters related to systemic health and
periodontal health were evaluated for CAD group by using Spearman correlation analysis.
The influence quantitiy of prevalent periodontitis, periodontal disease with rapid-progressive
history, and previous aggressive periodontitis on CAD diagnosis odds were evaluated by
calculating the odds ratios. p<0,05 is considered as statistically significant.
Compared to the control group, for CAD group previous generalized chronic periodontitis
and previous generalized aggressive periodontitis rates, rate of having a periodontal disease
with rapid-progressive history, rate of having generalized periodontal destruction, and
prevalent generalized chronic periodontitis, prevalent localized aggressive periodontitis,
prevalent generalized aggressive periodontitis and total edentulism rates, mean clinical
attachment loss (CAL), percentage (%) of sites with severe CAL, % of sites with moderate
CAL, number of supuration positive sites, number of mobile teeth, number of missing teeth,
% of sites with moderate probing pocket depth (PD), mean gingival recession level, mean
plaque index, mean gingival index, number of teeth with furcation involvement, and extent
of tooth loss due to mobility are significantly higher; % of sites with shallow PD, number of
present teeth, and extent of tooth loss due to dental caries are significantly lower. Mean PD,
% of sites with deep PD, % of sites with mild CAL, % of sites with bleedind on probing, and
163
total dental index are higher for CAD group, but these differences between the two groups
are not statistically significant. In our study it is seen that in CAD group many of the
parameters reflecting the oral hygiene status, reflecting the prevalent inflammation of the
periodontal tissues, representing the destruction of the soft and hard tissues, related to tooth
loss, reflecting both dental and periodontal status, and related to the type and progress
characteristic are significantly associated with CAD and especially with some systemic
parameters relating to CAD risk factors. For CAD group, it is estimated that there is a
significant association between CAD and previous agressive periodontitis with an OR of
5,08 (%95 confidence interval(CI) = 2,07 - 12,41); between CAD and periodontal disease
with rapid-progressive history with an OR of 4,01 (%95 CI = 2,15 - 7,46); and between CAD
and prevalent periodontitis with an OR of 1,59 (%95 CI = 0,86 - 2,95).
In general it can be stated that, periodontal clinical data related to worse periodontal health
and oral hygiene are present mostly in CAD group. It is seen that subjects with CAD having
a worse periodontal status are tending to have a worse status of CAD and its risk factors. It is
possible that periodontal status can effect some of the systemic inflammatory marker levels
for CAD, and this can be associated with the pathogenesis of CAD. It can be concluded that
a periodontal disease such generalized aggressive periodontitis developing at an earlier age,
progressing with a more severe, more generalized, and more rapid periodontal destruction
and with increase in local inflammation can cause an effect increasing the systemic
inflammation and bacteriemia risk; and that these subjects are exposed to these effects for a
longer time. When CAD ethiology and pathogenesis is taken in consideration, it can be
concluded that periodontal disease alone can‟t cause CAD, but may form an cumulative
effect together with the other risk factors, or can accelerate/exacerbate the other mechanisms
and can take its place among CAD risk factors. Professional interventions aiming to prevent
or cure periodontitis are important because they may decrease the CAD incidence and may
ease the treatment procedures for subjects with or without CAD or its risk factors.
Key words: Atherosclerosis, cardiovascular disease risk factors, coronary artery disease,
periodontal disease, periodontal medicine.
164
KAYNAKLAR
AAP (1998). (AMERICAN ACADEMY OF PERIODONTOLOGY): Position paper.
Periodontal disease as a potential risk factor for systemic diseases. J. Periodontol., 69:
841-850.
AAP (2005). (AMERICAN ACADEMY OF PERIODONTOLOGY): Position paper.
Epidemiology of periodontal diseases. J. Periodontol.,76: 1406-1419.
AL-ZAHRANI, M.S., BISSADA, N.F., BORAWSKIT, E.A. (2003). Obesity and
periodontal disease in young, middle-aged and older adults. J. Periodontol., 74: 610-
615.
AMABILE, N., SUSINI, G., PETTENATI-SOUBAYROUX, I., BONELLO, L., GIL, J.-M.,
ARQUES, S., BONFIL, J.J., PAGANELLI, F. (2008). Severity of periodontal disease
correlates to inflammatory systemic status and angiographic extent of stable coronary
artery disease. J. Intern. Med., 263: 644-652.
ANDERSEN, H.R., NIELSEN, T.T., RASMUSSEN, K., THUESEN, L., KELBAEK, H.,
THAYSSEN, P., ABILDGAARD, U., PEDERSEN, F., MADSEN, J.K., GRANDE,
P., VILLADSEN, A.B., KRUSSEL, L.R., HAGHFELD, T., LOMHOLT, P.,
HUSTED, S.E., VIGHOLT, E., KJAERGARD, H.K., MORTENSEN, L.S. (2003). A
comparison of coronary angioplasty with fibrinolytic therapy in acute myocardial
infarction. N. Engl. J. Med., 349: 733-742.
ANDRIANKAJA, O.M., GENCO, R.J., DORN, J., DMOCHOWSKI, J., HOVEY, K.,
FALKNER, K.L., SCANNAPIECO, F., TREVISAN, M. (2006). The use of different
measurements and definitions of periodontal disease in the study of the association
between periodontal disease and risk of myocardial infarction. J. Periodontol., 77:
1067-1073.
ANTMAN, E.M., ANBE, D.T., ARMSTRONG, P.W., BATES, E.R., GREEN, L.A.,
HAND, M., HOCHMAN, J.S., KRUMHOLZ, H.M., KUSHNER, F.G., LAMAS,
G.A., MULLANY, C.J., ORNATO, J.P., PEARLE, D.L., SLOAN, M.A., SMITH,
S.C. (2004). ACC / AHA guidelines for the management of patients with ST-elevation
myocardial infarction – executive summary. A report of the American College of
Cardiology / American Heart Association task force on practice guidelines (writing
committee to revise the 1999 guidelines for the management of patients with acute
myocardial infarction). J. Am. Coll. Cardiol., 44: 671-719.
ARBES S.J.JR., SLADE, G.D., BECK, J.D. (1999). Association between extent of
periodontal attachment loss and self-reported history of heart attack: An analysis of
NHANES III data. J. Dent. Res., 78: 1777-1782.
ARMITAGE, G.C. (1999). Develpoment of a classification system for periodontal diseases
and conditions. Ann. Periodontol., 4: 1-6.
ARMITAGE, G.C. (2010). Comparison of the microbiological features of chronic and
aggressive periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 70-88.
ARMITAGE, G.C., CULLINAN, M.P. (2010). Comparisaon of the clinical features of
chronic and aggressive periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 12-27.
165
AXELSSON, P., LINDHE, J. (1981). Effect of controlled oral hygiene procedures on caries
and periodontal disease in adults. Results after 6 years. J. Clin. Periodontol., 8: 239-
248.
AXELSSON, P., NYSTRÖM, B., LINDHE, J. (2004). The long-term effect of a plaque
control program on tooth mortality, caries and periodontal disease in adults. Results
after 30 years of maintenance. J. Clin. Periodontol., 31: 749-757.
BAER, P.N. (1971). The case for periodontosis as a clinical entity. J. Periodontol., 42: 516-
520.
BAGDADE, J.D., STEWART, M., WALTERS, E. (1978). Impaired granulocyte adherence.
A reversible defect in host defense in patients with poorly controled diabetes.
Diabetes, 27: 677-681.
BAHEKAR, A.A., SINGH, S., SAHA, S., MOLNAR, J., ARORA, R. (2007). The
prevalence and incidence of coronary heart disease is significantly increased in
periodontitis: A meta-analysis. Am. Heart. J., 154: 830-837.
BARTOLD, P.M., CANTLEY, M.D., HAYNES, D.R. (2010). Mechanisms and control of
pathological bone loss in periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 55-69.
BECK, J., GARCIA, R., HEISS, G., VOKONAS, P.S., OFFENBACHER, S. (1996).
Periodontal disease and cardiovascular disease. J. Periodontol., 67: 1123-1137.
BECK, J., OFFENBACHER, S. (2001). The association between periodontal diseases and
cardiovascular diseases: A state-of-the-science review. Ann. Periodontol., 6: 9-15.
BECK, J.D., OFFENBACHER, S., WILLIAMS, R.C., GIBBS, P., GARCIA, K. (1998).
Periodontitis: a risk factor for coronary heart disease? Ann. Periodontol., 3: 127-141.
BEER, F.C., HIND, C.R., ALLAN, R.M., MASERI, A., PEPYS, M.B. (1982). Measurement
of serum C-reactive protein concentration in myocardial ischemia and infarction. Br.
Heart J., 47: 239-243.
BERK, B.C., WEINTRAUB, W.S., ALEXANDER, R.W. (1990). Elevation of C-reactive
protein in “active” coronary artery disease. Am. J. Cardiol., 65: 168-172.
BHAT, M. (1991). Periodontal health of 14-17-year-old U.S. school-children. J. Public.
Health Dent., 51: 5-11.
BOJAR, R.M. (2007). EriĢkin kardiyak cerrahi hastalıkların özeti. In: Erişkin kalp
cerrahisinde perioperatif yaklaşım el kitabı, Çeviri Ed.: A. Sarıgül, G. Gökaslan.
Ankara: Atlas kitapçılık, p.: 3-53.
BRAUNWALD, E., ANTMAN, E.M., BEASLEY, J.W., CALIFF, R.M., CHEITLIN, M.D.,
HOCHMAN, J.S., JONES, R.H., KEREIAKES, D., KUPERSMITH, J., LEVIN, T.N.,
PEPINE, C.J., SCHAEFFER, J.W., SMITH, E.E. III, STEWARD, D.E., THEROUX,
P., ALPERT, J.S., EAGLE, K.A., FAXON, D.P., FUSTER, V., GARDNER, T.J.,
GREGORATOS, G., RUSSEL, R.O., SMITH, S.C. Jr. (2002). ACC / AHA 2002
guideline update for the management of patients with unsatble angina and non-ST-
segment elevation myocardial infarction-summary article. A report of the American
College of Cardiology / American Heart Association task force on practice guidelines
(Committee on the management of patients with unsatble angina). J. Am. Coll.
Cardiol., 40: 1366-1374. And (2002) Circulation, 106: 1893-1900.
166
BRIGGS, J.E., MC KEOWN, P.P., CRAWFORD, V.L.S., WOODSIDE, J.V., STOUT,
R.W., EVANS, A., LINDEN G.J. (2006). Angiographically confirmed coronary heart
disease and periodontal disease in middle-aged males. J. Periodontol., 77: 95-102.
BROWNLEE, M. (1994). Glycation and diabetic complications. Diabetes, 43: 836-841.
BUHLIN, K., GUSTAFSSON, A., AHNVE, S., JANSZKY, I., TBRIZI, F., KLINGE, B.
(2005). Oral health in women with coronary heart disease. J. Periodontol., 76: 544-
550.
BUHLIN, K., HULTIN, M., NORDERYD, O., PERSSON, L., POCKLEY, A.G.,
PUSSINEN, A.G., RABE, P., KLINGE, B., GUSTAFSSON, A. (2009). Periodontal
treatment influences risk markers for atherosclerosis in patients with severe
periodontitis. Atherosclerosis, 206(2): 518-522.
CAGLIERO, E., ROTH, T., ROY, S., LORENZI, M. (1991). Characteristics and
mechanisms of high-glucose-induced overexpression of basement membrane
components in cultured human endothelial cells. Diabetes, 40: 102-110.
CASTELL, J.V., ANDUS, T., KUNZ, D., HEINRICH, P.C. (1989). Interleukin-6: the major
regulator of acute-phase protein synthesis in man and rat. Ann. N.Y. Acad. Sci., 557:
87-101.
CHAITMAN, B.R., BOURASSA, M.G., DAVIS, K., ROGERS, W.J., TYRAS, D.H.,
BERGER, R., KENNEDY, J.W., FISHER, L., JUDKINS, M.P., MOCK, M.B.,
KILLIP, T. (1981). Angiographic prevalence of high-risk coronary artery disease in
patient subsets (CASS). Circulation, 64: 360-367.
CHAPPLE, I.L.C., MATTHEWS, J.B. (2007). The role of reactive oxygen and antioxidant
species in periodontal tissue destruction. Periodontol. 2000, 43: 160-232.
CLARK, W.B., LÖE, H. (1993). Mechanisms of initiation and progression of periodontal
disease. Periodontol. 2000, 2: 72-82.
COHEN, M., DEMERS, C., GURFINKEL, E.P., TURPIE, A.G.G., FROMELL, G.J.,
GOODMAN, S., LANGER, A., CALIFF, R.M., FOX ,K.A.A., PREMMEREUR J.,
BIGONZI, F. (1997). A comparison of low-molecular weight heparin with
unfractionated heparin for unstable coronary artery disease. N. Engl. J. Med., 337:
447-452.
COSTERTON, J.W., LEWANDOWSKI, Z., DE BEER, D., CALDWELL, D., KORBER,
D., JAMES, G. (1994). Biofilms, the customized microniche. J. Bacteriology, 176:
2137-2142.
CUTLER, C.W., TENG, Y.T. (2007). Oral mucosal dendritic cells and periodontitis: many
sides of the same coin with new twists. Periodontol. 2000, 45: 35-50.
DANESH, J., COLLINS, R., APPELBY, P., PETO, R. (1998). Association of fibrinogen, C-
reactive protein, albumin, or leukocyte count with coronary heart disease: meta-
analyses of prospective studies. JAMA, 279: 1477-1482.
DARVEAU, R.P., TANNER, A., PAGE, R.C. (1997). The microbial challenge in
periodontitis. Periodontol. 2000, 14: 12-32.
DAWBER, T.S., MEADORS, G.F., MOORE, F.E.JR. (1950, November 3). Epidemiological
Approaches to Heart Disease: The Framingham Study. National Heart Institute,
National Institutes of Health, Public Health Service, Federal Security Agency,
Washington, D. C. (Presented at a Joint Session of the Epidemiology, Health Officers,
167
Medical Care, and Statistics Sections of the American Public Health Association, at
the Seventy-eighth Annual Meeting in St. Louis, Mo.).
DEMMER, R.T., PAPAPANOU, P.N. (2010). Epidemiological patterns of chronic and
aggressive periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 28-44.
DE STEFANO, F., ANDA, R.F., KAHN, H.S., WILLIAMSON, D.F., RUSSEL, C.M.
(1993). Dental disease and risk of coronary heart disease and mortality. Br. Med. J.,
306: 688-691.
DESVARIEUX, M., SCHWAHN, C., VÖLZKE, H., DEMMER, R.T., LÜDEMANN, J.,
KESSLER, C., JACOBS, D.R., JOHN, U., KOCHER, T. (2004). Gender differences
in the relationship between periodontal disease, tooth loss, and atherosclerosis. Stroke,
35: 2029-2035.
DIETRICH, T., JIMENEZ, M., KRALL-KAYE E.A., VOKONAS, P.S., GARCIA, R.I.
(2008). Age-dependent associations between chronic periodontitis/edentulism and risk
of coronary heart disease. Circulation, 117: 1668-1674.
EAGLE, K.A., GUYTON, R.A., DAVIDOFF, R., EWY, G.A., FONGER, J., GARDNER,
T.J., GOTT, J.P., HERRMANN, H.C., MARLOW, R.A., NUGENT, W.C.,
O‟CONNOR, G.T., ORSZULAK, T.A., RIESELBACH, R.E., WINTERS, W.L.,
YUSUF, S., GIBBSON, R.J., ALPERT, J.S., GARSON, A.JR., GREGORATOS, G.,
RUSSELL, R.O., SMITH, S.C.JR. (1999). ACC / AHA guidelines forcoronary artery
bypass graft surgery. A report of the American College of Ardiology / American Heart
Association task force on practice guidelines (Committee to revise the 1991 guidelines
for coronary artery bypass graft surgery). J. Am. Coll. Cardiol., 34: 1262-1347.
EBERSOLE, J.L., CAPPELLI, D., MOTT, G., KESAVALU, L. (1999). Systemic
manifestations of periodontitis in the nonhuman primate. J. Periodontal Res., 34: 358-
362.
EBERSOLE, J.L., MACHEN, R.L., STEFFEN, M.J., WILLMAN, D.E. (1997). Systemic
acute-phase reactants. C-reactive protein and haptoglobulin, in adult periodontitis.
Clin. Exp. Immunol., 107: 347-352.
EGELBERG, J. (1966). Permeability of the dento-gingival blood vessels. I. Application of
the vascular labelling method and gingival fluid measurements. J. Periodontal Res., 1:
180-191.
EMINGIL, G., BUDUNELI, E., ALIYEV, A., AKILLI, A., ATILLA, G. (2000). J.
Periodontol., 71: 1882-1886.
ELTER, J.R., CHAMPAGNE, C.M.E., OFFENBACHER, S., BECK, J.D. (2004). J.
Periodontol., 75: 782-790.
ENGELBERGER, T., HEFTI, A., KALLENBERGER, A., RATEITSCHAK, K.-H. (1983).
Correlations among papilla bleeding index, other clinical indices and histologically
determined inflammation of gingival papilla. J. Clin. Periodontol., 10: 579-589.
EREġ, G., SARIBAY, A., AKKAYA, M. (2009). Periodontal treatment needs and
prevalence of localized aggressive periodontitis in a young Turkish population. J.
Periodontol., 80: 940-944.
ESPOSITO, C., GERLACH, H., BRETT, J., STERN, D., VLASSARA, H. (1992).
Endothelial receptor-mediated binding of glucose-modified albumin is associated with
168
increased monolayer permeability and modulation of cell surface coagulant properties.
J. Experiment. Medic., 170: 1388-1407.
FOODY, J.M., NISSEN, S.E. (2001). Effectiveness of statins in acute coronary syndromes.
Am. J. Cardiol., 88 (suppl.): 31F-5.
FORD, P.J., GAMONAL, J., SEYMOUR, G.J. (2010). Immunological differences and
similarities between chronic periodontitis and aggressive periodontitis. Periodontol.
2000, 53: 111-123.
FRIEDEWALD, V.E., KORNMAN, K.S., BECK, J.D., GENCO, R., GOLDFINE, A.,
LIBBY, P., OFFENBACHER, S., RIDKER, P.M., VAN DYKE, T.E., ROBERTS,
W.C. (2009). The American Journal of Cardiology and Journal of Periodontology
Editors‟ Concensus: Periodontitis and Atherosclerotic Cardiovascular Disease. J.
Periodontol., 80: 1021-1032. (Am. J. Cardiol.)
GAFFEN, S.L., HAJISHENGALLIS, G. (2008). A new inflammatory cytokine on the block:
re-thinking periodontal disease and the Th1/Th2 paradigm in the context of Th17 cells
and IL-17. J. Dent. Res., 87: 817-828.
GARCIA, R.I., CHAUNCEY, H.H. (1991). Longitudinal studies of aging and oral health. J.
Dent. Res., 70: 865-866.
GARCIA, R.I., KRALL, E.A., VOKONAS, P.S. (1998) Periodontal disease and mortality
from all causes in the VA Dental Longitudinal Study. Ann. Periodontol., 3: 339.
GAULDIE, J., RICHARDS, C., NORTHEMANN, W., FREY, G., BAUMANN, H. (1989).
IFNb2/BSF2/IL-6 is the monocyte-derived HSF that regulates receptor-specific acute
phase gene regulation in hepatocytes. Ann. N.Y. Acad. Sci., 557: 46-59.
GEERTS, S.O., NYS, M., DE MOL, P., CHARPENTĠER, J., ALBERT, A., LEGRAND, V.,
ROMPEN, E.H. (2002). Systemic release of endotoxins induced by gentle mastication:
association with periodontitis severity. J. Periodontol., 73: 73-78.
GEMMEL, E., SEYMOUR, G.I. (2004). Immunoregulatory control of Th1/Th2 cytokine
profiles in periodontal disease. Periodontol. 2000, 35: 21-41.
GEMMEL, E., YAMAZAKI, K., SEYMOUR, G.I. (2007). The role of T cells in periodontal
disease: homeostasis and autoimmunity. Periodontol. 2000, 43: 14-40.
GENCO, R.J., GROSSI, S.G., HO, A., NISHIMURA, F., MURAYAMA, Y. (2005). A
proposed model linking inflammation to obesity, diabetes, and periodontal infections.
J. Clin. Periodontol., 32: 640-644.
GLICKMAN, I. (1953). Clinical periodontology. 1st ed. Philadelphia: W.B. Saunders.
GOODSON, J.M., TANNER, A.C.R., HAFFAJEE, A.D., SORNBERGER, G.C.,
SOCRANSKY, S.S. (1982). Patterns of progression and regression of advanced
destructive periodontal disease. J. Clin. Periodontol., 9: 472-481.
GÖRPE, U. (2002a). Diabet ve ateroskleroz. In: Ateroskleroz El Kitabı. Ed.: U. Görepe, B.
Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği Yayınları, p.:69-79.
GÖRPE, U. (2002b). YaĢam biçimi değiĢikliği. In: Ateroskleroz El Kitabı. Ed.: U. Görepe,
B. Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği Yayınları, p.: 81-88.
GRAVES, D.T., COCHRAN, D. (2003). The contribution of interleukin-1 and tumor
necrosis factor to periodontal tissue destruction. J. Periodontol., 74: 391-401.
169
GREENSTEIN, G. (1992). Periodontal response to mechanical non-surgical therapy: a
review. J. Periodontol., 63: 118-130.
GREENSTEIN, G., CATON, J., POLSON, A.M. (1981). Histological characteristics
associated with bleeding after probing and visual signs of inflammation. J.
Periodontol., 52: 420-425.
GROSSI, S.G. (2001). Dental plaque attack: The connection between periodontal disease,
heart disease, and diabetes mellitus. Compendium, Special Issue, 22(1): 13-21.
GROSSI, S.G., MEALEY, B.L., ROSE, L.F. (2004). Effect of periodontal infection on
systemic health and well-being., In: Periodontics- Medicine, Surgery, and Implants,
Ed.: ROSE, L.F., MEALEY, B.L., GENCO, R.J., COHEN, D.W., Elsevier Mosby, p.:
846-859.
HAFFAJEE, A.D., SOCRANSKY, S.S., GOODSON, J.M. (1992). Subgingival temperature
(I) Relation to baseline clinical parameters. J. Clin. Periodontol., 19: 401-408.
HAJISHENGALLIS, G. (2009). Toll gates to periodontal host modulatin and vaccine
therapy. Periodontol. 2000, 51: 181-207.
HARAZSTHY, V., ZAMBON, J.J., TREVISAN, M., ZEID, M., GENCO, R.J. (2000).
Identification of periodontal pathogens in atheromatous plaques. J. Periodontol., 71:
1554-1560.
HARRIS, R.P., HELFAND, M., WOOLF, S.H., LOHR, K.N., MULROW, C.D.,
TEUTSCH, S.M., ATKINS, D. (2001). Current methods of the US Preventive
Services Task Force: A review of the process. Am. J. Prev. Med., 20(suppl. 3): 21-35.
HASSLACHER, C., BURKLIN, E., KOPISCHKE, H.G. (1981). Inhibition of increased
synthesis of glomerular basement membrane collagen in diabetic rats in vivo. Ren.
Physiol., 4(2-3): 108-111.
HERGENÇ, G. (2002). Ateroskleroza biyokimyasal yaklaĢım ve kan yağları. In:
Ateroskleroz El Kitabı. Ed.: U. Görepe, B. Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği
Yayınları, p.:15-35.
HERZBERG, M.C., BRINTZENHOFE, K.L., CLAWSON, C.C. (1983). Aggregation of
human platelets and adhesion of Streptococcus sanguis. Infect. Immun., 39: 1457-1469.
HERZBERG, M.C., MEYER, M.W. (1996). Effect of oral flora on platelets: possible
consequences in cardiovascular disease. J. Periodontol., 67(Suppl.): 1138-1142.
HOLT, S., KESKAVALU, L., WALKER, S., GENCO, C.A. (1998). Virulence factors of
Porphyromonas gingivalis. Periodontol. 2000, 20: 168-238.
HOWELL, T.H., RIDKER, P.M., AJANI, U.A., HENNEKENS, C.H., CHRISTEN, W.G.
(2001). Periodontal disease and risk of subsequent cardiovascular disease in US male
physicians. J. Am. Coll. Cardiol., 37: 445-450.
HUJOEL, P.P. (2002). Does chronic periodontitis cause coronary heart disease? A review of
the literature. J. Am. Dent. Assoc., 133: 31S-36S.
HUJOEL, P.P., DRANGSHOLT, M., SPIEKERMAN, C., DEROUEN, T.A. (2000).
Periodontal disease and coronary heart disease risk. J.A.M.A., 284: 1406-1410.
170
HUJOEL, P.P., DRANGSHOLT, M., SPIEKERMAN, C., DEROUEN, T.A. (2001).
Examining the link between coronary heart disease and the elimination of chronic
dental infections. J. Am. Dent. Assoc., 132: 883-889.
HUMPHREY, L.L., FU, R., BUCKLEY, D.I., FREEMAN, M., HELFAND, M.J. (2008).
Periodontal disease and coronary heart disease incidence: A systematic review and
meta-analysis. J. Gen. Intern. Med., 23: 2079-2086.
IACOPINO, M.A. (2001). Periodontitis and diabetes interrelationships: Role of
inflammations. Ann. Periodontol., 6: 125-137.
ĠLERĠGELEN, B. (2002). Ateroskleroz ve kalp. In: Ateroskleroz El Kitabı. Ed.: U. Görepe,
B. Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği Yayınları, p.: 89-116.
JNEID, H., BHATT, D.L., CORTI, R., BADIMON, J.J., FUSTER, V. FRANCIS, C.S.
(2003). Aspirin nd clopidogrel in acute coronary syndromes: therapeutic insights from
the CURE trial. Arch. Intern. Med., 26: 1145-1153.
JOSHIPURA, K.J., RIMM, E.B., DOUGLASS, C.W., TRICOPOULOS, D., ASCHERIO,
A., WILLET, W.C. (1996). Poor oral health and coronary heart disease. J. Dent. Res.,
75: 1631-1636.
KANETY, H., FEINSTEIN, R., PAPA, M.Z., HEMI, R., KARASIK, A. (1995). Tumor
necrosis factor alpha-induced phosphorylation of insulin receptor substrate-1 (IRS-1).
Possible mechanism of suppression of insulin-stimulated tyrosine phosphorylation of
IRS-1. J. Biol. Chem., 270: 23780-23784.
KARAMÜRSEL, S. (2002). Aterosklerozun fizyopatolojisi. In: Ateroskleroz El Kitabı. Ed.:
U. Görepe, B. Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği Yayınları, p.:5-13.
KAWASHIMA, N., STASHENKO, P. (1999). Expression of bone-resorptive and regulatory
cytokines in murine periapical inflammation. Arch. Oral Biol., 44: 14-34.
KIDD, P. (1003). Th1/Th2 balance: the hypothesis, its limitations, and implications for
health and disease. Altern. Med. Rev., 8: 223-246.
KIRSTEIN, M., ASTON, C., HINTZ, R., VLASSARA, H. (1992). Receptor specific
induction of insulin-like growth factor1 in human monocytes by advanced
glycosilation end product-modified proteins. J. Clin. Invest., 90: 439-446.
KJERESEM, H., HILSTED, J., MADSBAD, S., WANDALL, J.H., JOHNSEN, K.S.,
BORREGAARD, N. (1988). Polymorphonuclear leucocyte dysfunction during short-
term metabolic changes from normoto hyperglycemia in type 1 (insulin dependent)
diabetic patients. Infect., 16: 215-221.
KONGSTAD, J., HVIDTFELDT, U.A., GRONBAEK, M., STOLTZE, K., HOLMSTRUP,
P. (2009). The relationship between body mass index and periodontitis in the
Cophenhagen City Heart Study. J. Periodontol., 80: 1246-1253.
KOLLTVEIT, K.M., ERIKSEN, H.M. (2001). Is the observed association between
periodontitis and atherosclerosis causal? Eur. J. Oral. Sci., 109: 2-7.
KORNMAN, K.S., CRANE, A., WANG, H.Y., DI GIOVINE F.S., NEWMAN M.G., PIRK
F.W., WILSON JR.T.G., HIGGENBOTTOM F.L., DUFF G.W. (1997). The
interleukin genotype as a severity factor in adult periodontal disease. J. Clin.
Periodontol., 24: 72-77.
171
KORNMAN, K.S., DUFF G.W. (2001). Candiate genes as potential links between
periodontal and cardiovascular diseases. Ann. Periodontol., 6: 48-57.
KORNMAN, K.S., NEWMAN, M.G., ALVARADO, R., FLEMMING, T.F., NACHNANI,
S., TUMBUSCH, J. (1991). Clinical and microbiological patterns of adults with
periodontitis. J. Periodontol., 62: 634-642.
KURAMITSU, H.K., QI, M., KANG, I.C., CHEN, W. (2001). Role of periodontal bacteria
in cardiovascular disease. Ann. Periodontol., 6: 41-47.
KWEIDER, M., LOWE, G.D.O., MURRAY, G.D., KINANE, D.F., MCGOWAN, D.A.
Dental disease, fibrinogen and white cell counts: Links with myocardial infarction?
Scott. Med. J., 38: 73, 1993.
LANG, N., BARTOL, P.M., CULLINAN, M., JEFFCOAT, M., MOMBELLI, A.,
MURAKAMI, S., PAGE, R., PAPAPANOU, P., TONETTI, M., VAN DYKE, T.
(1999). Consensus report: aggressive periodontitis. Ann. Periodontol., 4: 53.
LEIVADAROS, E., VAN DER VELDEN, U., BIZZARO, S., TEN HEGGELER, J.M.A.G.,
GERDES, V.E.A., HOEK, F.J., NAGY, T.O.M., SCHOLMA, J., BAKKER, S.J.L.,
GANS, R.O.B., TEN CATE, H., LOOS, B.G. (2005). A pilot study into measurements
of markers of atherosclerosis in periodontitis. J. Periodontol., 76: 121-128.
LIBBY, P., RIDKER, P.M., MASERI, A. (2002). Inflammation and atherosclerosis.
Circulation, 105: 1135-1143.
LIEN, Y.H., STERN, R., FU, J.C.C., SIEGEL, R.C. (1984). Inhibition of collagen fibril
formation in vitro and subsequent cross-linking by glucose. Science, 225: 1489-1491.
LINDEMANN, R., ECONOMOU, J., ROTHERMEL, H. (1988). Production of interleukin-1
and tumor necrosis factor by human peripheral monocytes activated by periodontal
bacteria and extracted lipopolysaccharides. J. Dent. Res., 67: 1131-1135.
LINDHE, J., RANNEY, R., LAMSTER, I., CHARLES, A., CHUNG, C.-P., FLEMMING,
T., KINANE, D., LISTGARTEN, M., LÖE, H., SCHOOR, R., SEYMOUR, G.,
SOMERMAN, M. (1999). Consensus report: chronic periodontitis. 4: 38.
LING, P.R., BISTRIAN, B.R., MENDEZ, B., ISTFAN, N.W. (1994). Effects of systemic
infusions of endotoxin, tumor necrosis factor, and interleukin-1 on glucose metabolism
in the rat: relationship to endogenous glucose production and peripheral tissue glucose
uptake. Metab. Clin. Exp., 43: 279-284.
LIUZZO, G., BIASUCCI, L.M., GALLIMORE, J.R., GRILLO, R.L., REBUZZI, A.G.,
PEPYS, M.B., MASERI, A. (1994). The prognostic value of C-reactive protein and
serum amyloid protein in severe unstabil angina. N. Engl. J. Med., 331: 417-424.
LOESCHE, W.J., SCHORK, A., TERPENNING, M.S., CHEN, Y.M., DOMINGUEZ, B.L.,
GROSSMAN N. (1998). Assessing the relationship between dental disease and
coronary heart disease in elderly US veterans. J. Am. Dent. Assoc., 129: 301-311.
LOOS, B.G., CRAANDIJK, J., HOEK, F.J., WERTHEIM-VAN DILLEN, P.M.E., VAN
DER VELDEN, U. (2000). Elevation of systemic markers related to cardiovascular
diseases in the peripheral blood of periodontitis patients. J. Periodontol.;71: 1528-
1534.
LOWE, G.D.O. (1998). Etiopathogenesis of cardiovascular disease: Hemostasis, thrombosis,
and vascular medicine. Ann. Periodontol., 3: 121.
172
LOWE, G.D.O., LEE, A.J., RUMLEY, A., PRICE, J.F., FOWKES, F.G. (1997). Blood
viscosity and risk of cardiovascular events: The Edinburg Arthery Study. Br. J.
Haematol., 96: 168.
LÖE, H. (1967). The gingival index, the plaque index and the retention index systems. J.
Periodontol., 38(6): Suppl.: 610-616.
LÖE, H. (1993). Periodontal disease: The sixth complication of diabetes mellitus. Diabetes
Care, 16(suppl. 1): 329.
LÖE, H., HOLM-PEDERSEN P. (1965b). Absence and presence of fluid from normal and
inflamed gingivae. Periodontics, 3: 171-177.
LÖE, H., SILNESS, J. (1963). Periodontal disease in pregnancy (I): Prevalence and severity.
Acta Odontol. Scand., 21: 533-551.
LÖE, H., THEILADE, E., JENSEN, S.B. (1965a). Experimental gingivitis in man. J.
Periodontol., 36: 177-187.
MAHANONDA, R., PICHYANGKUL, S. (2007). Toll-like receptors and their role
in periodontal health and disease. Periodontol. 2000, 43: 41-55.
MAHONEY, E.M., JURKOITZ, C., CHU, N., BECKER, E.R., CULLER, S., KOSINSKI,
A.S., ROBERTSON, D.H., ALEXANDER, C., NAG, S., COOK, J.R.,
DEMOPOULOS, L.A., DI BATTISTE, P.M., CANNON, C.P., WEINTRAUB, W.S.
(2002). Cost and cost-effectiveness of an early invasive vs. conservative strategy for
the treatment of unstable angina and non-ST-segment elevation myocardial infarction.
J.A.M.A., 288: 1851-1858.
MALTHANER, S.C., MOORE, S., MILLS, M., SAAD, S., SABATINI, R., TAKACS , V.,
MC MAHAN, A., OATES, T.W. (2002). Investigation of the association between
angiographically defined coronary artery disease and periodontal disease. J.
Periodontol., 73: 1169-1176.
MANOUCHERHR-POUR, M., SPAGNUOLO, P.J., RODMAN, H.M., BISSADA, N.F.
(1981). Impaired neutrophil chemotaxis in diabetic patients with severe periodontitis.
J. Dent. Res., 60: 729-730.
MARIOTTI, A. (1999). Dental plaque-induced gingival diseases. Ann. Periodontol., 4: 7-17.
MARSH, P.D., BRADSHAW, D.J. (1995). Dental plaque as a biofilm. J. Industrial
Microbiology, 15: 169-175.
MARSH, P.D., BRADSHAW, D.J. (1997). Physiological approaches to the control of oral
biofilms. Adv. Dent. Res., 11: 176-185.
MATTILA, K.J., ASIKAINEN, S., WOLF, J., JOUSIMIES-SOMER, H., VALTONEN, V.,
NIEMINEN, M. (2000). Age, dental infections, and coronary heart disease. J. Dent.
Res., 79(2): 756-760.
MATTILA, K.J., NIEMINEN, M.S., VALTONEN, V.V., RASI, V.P., KESANIEMI, Y.A.,
SYRJALA, S.L., JUNGELL, P.S., ISOLUOMA, M., HIETANIEMI, K., JOKINEN,
M.J., HUTTUNEN, J.K. (1989). Association between dental health and acute
myocardial infarction. Br. Med. J., 298: 779-782.
MATTILA, K., VALLE, M.S., NIEMINEN, M.S., VALTONEN, V.V., HIETANIEMI, K.L.
(1993). Dental infections and coronary atherosclerosis. Atherosclerosis, 103: 205-211.
173
MATTILA, K.J., VALTONEN, V.V., NIEMINEN, M., HUTTUNEN, J.K. (1995). Dental
infection and the risk of new coronary events: prospective study of patients with
documented coronary artery disease. Clin. Infect. Dis., 20: 588-592.
MEALEY, B.L. (1999). Influence of periodontal infections on systemic health. Periodontol.
2000, 21: 197.
MEALEY, B.M., KLOKKEVOLD, P.R. (2002). Periodontal medicine., In: Carranza’s
Clinical Periodontology, 9th edition, Ed.: NEWMAN, M.G., TAKEI, H.,
CARRANZA, F.A., Saunders, p.:229-244.
MERCANOGLU, F., OFLAZ, H., ÖZ, O., GÖKBUGET, A.Y., GENCHELLAC, H.,
SEZER, M., NĠġANCI, Y., UMMAN, S. (2004). Endothelial dysfunction in patients
with chronic periodontitis and its improvement after initial periodontal therapy. J.
Periodontol., 75: 1694-1700.
MICHALOWICZ, B.S., AEPPLI, D., VIRAG, J.G., KLUMP, D., HINRICHS, J., SEGAL,
N., BOUCHARD, T., PHILSTROM, B. (1991). Periodontal findings in adult twins. J.
Periodontol., 62: 293-299.
MILLER S.C. (1938). Textbook of periodontist. Philadelphia: Blak- istone Co., p.:91-97.
MOCHARI, H., GRBIC, J.T., MOSCA, L. (2008). Usefulness of self-reported periodontal
disease to identify individuals with elevated inflammatory markers at risk of
cardiovascular disease. Am. J. Cardiol., 102(11): 1509-1513.
MOON, Y.S., KIM, D.H., SONG, D.K. (2004). Serum TNF alpha levels and components of
the metabolic syndrome in obese adolescents. Metabolism, 53(7): 863-867.
MORRISON, H.I., ELLISON, L.F., TAYLOR, G.W. (1999). Periodontal disease and risk of
fatal coronary heart and cerebrovascular diseases. J. Cardiovasc. Risk., 6: 7-11.
MOSES, J.W., LEON, M.B., POPMA, J.J., FITZGERALD, P.J., HOLMES, D.R.,
O'SHAUGHNESSY, C., CAPUTO, R.P., KEREIAKES, D.J., WILLIAMS,
D.O , TEIRSTEIN, P.S., JAEGER, J.L., KUNTZ, R.E. (2003). Sirolimus-eluting
stents versus standard stents in patients in patients with stenosis in a native coronary
artery. N. Engl. J. Med., 349: 1315-1323.
MÜHLEMANN, H.R., SON, S. (1971). Gingival sulcus bleeding – a leading symptom in
initial gingivitis. Helv. Odontol. Acta., 15: 107-113.
NERY, E.B., MEISTER, F., ELLINGER, R.F., ESLAMI, A., MCNAMARA, T.J. (1987).
Prevalance of medical problems in periodontal patients obtained from three different
populations. J. Clin. Periodontol.,58: 564-568.
NEW ZEALAND MINISTRY OF HEALTH (Yeni Zellanda Sağlık Bakanlığı). (1999).
Taking the pulse. The 1996/97 New Zealand Health Survey. Wellington: Ministry of
Health.
NEWMAN, H.N. (1996). Focal infection. J. Dent. Res., 75(12): 1912-1919.
NEWMAN, M.G., TAKEI, H.H., CARRANZA, F.A. (2002). In: Carranza’s Clinical Periodontology, 9th Edition. W.B. Saunders Company.
NISHIMURA, F., IWAMOTO, Y., MINESHIBA, J., SHIMIZU, A., SOGA, Y.,
MURAYAMA, Y. (2003). Periodontal disease and diabetes mellitus: the role of tumor
necrosis factor-alpha in a 2-way relationship. J. Periodontol., 74: 97-102.
174
NISHIMURA, F., MURAYAMA, Y. (2001). Periodontal inflammation and insulin
resistance-lessons from obesity. J. Dent. Res., 80: 1690-1694.
NISHIMURA, F., TAKAHASHI, K., KURIHARA, M., TAKASHIBA, S., MURAYAMA,
Y. (1998). Periodontal disease as a complication of diabetes mellitus. Ann.
Periodontol., 3: 20-29.
NOACK, B., GENCO, R.J., TREVISAN, M., GROSSI, S., ZAMBON, J.J., DE NARDIN, E.
(2001). Periodontal infections contribute to elevated systemic C-reactive protein level.
J. Periodontol., 72: 1231-1236.
OFFENBACHER, S. (1996). Periodontal diseases: pathogenesis. Ann. Periodontol., 1: 821-
878.
OFFENBACHER, S., BECK, J.D., MOSS, K., MENDOZA, L., PAQUETTE, D.W.,
BARROW, D.A., COUPER, D.J., STEWART, D.D., FALKNER, K.L., GRAHAM,
S.P., GROSSI, S., GUNSOLLEY, J.C., MADDEN, T., MAUPOME, G., TREVISAN,
M. VAN DYKE, T.E., GENCO, R.J. (2009). Results from the Periodontitis and
Vascular Events (PAVE) study: A pilot multicentered, randomized, controlled trial to
study effects of periodontal therapy in a secondary prevention model of cardiovascular
disease. J. Periodontol., 80: 190-201.
OĞUZ, A. (2002). Hipertansiyon Ve ateroskleroz. In: Ateroskleroz El Kitabı. Ed.: U.
Görepe, B. Ġlerigelen. Ġstanbul: Ateroskleroz Derneği Yayınları, p.:55-68.
OLIVER, R.C., HOLM-PEDERSEN, P., LÖE, H. (1969). The correlation between clinical
scoring, exudate measurements and microscopic evaluation of inflammation in the
gingiva. J. Periodontol., 40: 201-209.
ONAT, A., SANSOY, V., SOYDAN, Ġ., TOKGÖZOĞLU, S.L., ADALET, K. (2000).
TEKHARF: Türk eriĢkinlerinde kalp sağlığı, risk profili ve kalp hastalığı. Ġstanbul:
Ġleri matbaacılık ltd. Ģti.
OVERMAN, P.R. (2000 summer). Biofilm: A new view of plaque. J. Contemp. Dent. Pract.,
1(3): 1-8.
PAGE, R.C. (1985). Oral health status in the United States: Prevalence of inflammatory
periodontal diseases. J. Dent. Educ., 49: 354-367.
PAGE, R.C. (1998a). The pathobiology of periodontal diseases may affect systemic diseases:
inversion of paradigm. Ann. Periodontol., 3: 108-120.
PAGE, R.C. (1998b). Periodontal disease: a new paradigm. J. Dentl. Educ., 62: 812-821.
PAGE, R.C., SCHROEDER, H.E. (1976). Pathogenesis of inflammatory periodontal disease.
Lab. Invest., 33: 235-249.
PAGE, R.C., SIMPSON, D.M., AMMONS, W.F. (1975). Host tissue response in chronic
inflammatory periodontal disease. IV. The periodontal and dental status of a group of
aged great apes. J. Periodontol., 46: 144-155.
PAI, J.K., PISCHON, T., MA, J., MANSON, JA.E., HANKINSON, S.E., JOSHIPURA, K.,
CURHAN, G.C., NADER, R., CANNUSCIO, C.C., STAMPFER, M.J., RIMM, E.B.
(2004). Inflammatory markers and the risk of coronary heart disease in men and
women. N. Engl. J. Med., 351: 2599-2610.
PALLASCH, T.J., WAHL, M.J. (2000). The focal infection theory: appraisal and
reappraisal. J. Calif. Dent. Assoc., 28(3): 194-200.
175
PAPAPANOU, P.N. (1996). Periodontal diseases: Epidemiology. Ann. Periodontol., 1: 1-36.
PASTER, B.J., OLSEN, I., AAS, J.A., DEWHIRST, F.F. (2006). The breadth of bacterial
diversity in the human periodontal pocket and other oral sites. Periodontol. 2000, 42:
80-87.
PIETILA, K., HARMOINEN, A., HERMENS, W.T., SIMOONS, M.L., VAN DE WERF,
F., VERSTRAETE, M. (1993). Serum C-reactive protein and infarct size in
myocardial infarct patients with a closed versus an open infarct-related coronary artery
after thrombolytic therapy. Eur. Heart. J., 14: 915-919.
POLSON, A.M., GOODSON, J.M. (1985). Periodontal diagnosis. Current status and future
needs. J. Periodontol., 56: 25-34.
RENTENAAR, R.J., GAMADIA, L.E., VAN DER HOEK, N., VAN DIEPEN, F.N.,
BOOM, R., WEEL, J.F., WERTHEIM-VAN DILLEN, P.M., VAN LIER, R.A., TEN
BERGE, I.J. (2000). Development of virus-specific CD4(+) T cells during primary
cytomegalovirus infection. J. Clin. Invest., 105: 541-548.
RENVERT, S., OHLSSON, O., PERSSON, S., LANG, N.P., PERSSON, G.R. (2004).
Analysis of periodontal risk profiles in adults with or without a history of myocardial
infarction. J. Clin. Periodontol., 31(1): 19-24.
RIDKER, P.M. (1997). Fibrinolytic and inflammatory markers for arterial occlusion: the
evolving epidemiology of thrombosis and hemostasis. Thromb. Haemost., 78: 53.
RIDKER, P.M., CUSHMAN, M., STAMPFER, M.J., TRACY, R.P., HENNEKENS, C.H.
(1997). Inflammation, aspirin, and the risk of cardiovascular disease in apparently
healthy men. N. Engl. J. Med., 336: 973-979.
RIDKER, P.M., GLYNN, R.J., HENNEKENS, C.H. C-reactive protein adds to the
predictive value of total and HDL cholesterol in determining risk of first myocardial
infarction. Circulation, 97: 2007-2011.
ROE, M.T., STAMAN, K.L., POLLACK, C., TEAFF, R., FRENCH, P.A., PETERSON,
E.D. (2002). A practical guide to understanding the 2002 ACC/AHA guidelines for the
management of patients with non-ST segment elevation acute coronary syndromes.
Crit. Path. Cardiol., 1: 129-149.
ROSS, R. (1986). The pathogenesis of atherosclerosis – an update. N. Engl. J. Med., 314 (8):
488-500.
ROSS, R. (1993). The pathogenesis of atherosclerosis: a perspective for the 1990s. Nature,
362: 801-809.
ROSS, R. (1999). Atherosclerosis - an inflammatory disease. N. Engl. J. Med., 340: 115-126.
RÜDIN, H.J., OVERDIEK, H.F., RATEITSCHAK, K.-H. (1970). Correlation between
sulcus fluid rate and clinical and histological inflammation of the marginal gingiva.
Helv. Odontol. Acta., 14: 21-26.
RYDER, M.I. (2010). Comparison of neutrophil functions in aggressive and chronic
periodontitis. Periodontol. 2000.53: 124-137.
SAITO, T., SHIMAZAKI, Y., KIYOHARA, Y., KATO, I., KUBO, M., IIDA, M., KOGA,
T. (2004). The severity of periodontal disease is associated with the development of
glucose intolerance in non-diabetics: the Hisayama study. J. Dent. Res., 83(6): 485-
490.
176
SALMELA, P.I., OIKARINEN, A., PIRTIAHO, H., KNIP, M., NIEMI, M., RYHANEN, L.
(1989). Increased non-enzymatic glycosilation and reduced solubility of skin collagen
in insulin-dependent diabetic patients. Diabetes. Res., 11: 115-120.
SALVI, G.E., BECK, J.D., OFFENBACHER, S. (1998). PGE2, IL-1 beta, and TNF-alpha
responses in diabetics as modifiers of periodontal disease expression. Ann.
Periodontol., 3: 40-50.
SALVI, G.E., COLLINS, J.G., YALDA, B., ARNOLD, R.R., LANG, N.P.,
OFFENBACHER, S. (1997). Monocytic TNF-α secretion patterns with periodontal
diseases. J. Clin. Periodontol., 24: 8-16.
SALZBERG, T.N., OVERSTREET, B.T., ROGERS, J.D., CALIFANO, J.V., BEST, A.M.,
SCHENKEIN H.A. (2006). C-reactive protein levels in patients with aggressive
periodontitis. J. Periodontol., 77: 933-939.
SAMMALKORPI, K. (1989). Glucose intolerance in acute infections. J. Intern. Med., 225:
15-19.
SAYGUN, I., KUBAR, A., ġAHĠN, S., ġENER, K., SLOTS, J. (2008). Quantitative analysis
of association between herpesviruses and bacterial pathogens in periodontitis. J.
Periodontal Res., 43: 352-359.
SCANNAPIECO, F.A. (2005). Systemic effects of periodontal diseases. Dent. Clin. N. Am.,
49: 533-550.
SCHMIDT, A.M., WEIDMAN, E., LALLA, E., YAN, S.D., HORI, O., CAO, R., BRETT,
J.G., LAMSTER, I.B. (1996). Advanced glycation end products (AGEs) induce
oxidant stres in the gingiva: a potential mechanism underlying accelerated periodontal
disease associated with diabetes. J. Periodont. Res., 31: 508-515.
SELVIG, K.A. (1966). Ultrastructural changes in cementum and adjacent connective tissue
in periodontal disease. Acta. Odontol. Scand., 24: 459-500.
SERRUYS, P.A., UNGER, F., SOUSA, J.E., JATENE, A., BONNIER, H.J.R.M.,
SCHÖNBERGER, J.P.A.M., BULLER, N., BONSER, R., VAN DEN BRAND,
M.J.B., VAN HERWERDEN, L.A., MOREL, M.-A.M., VAN HOUT, B.A. (2001).
Comparison of coronary-artery bypass surgery and stenting for the treatment of
multivessel disease. N. Engl. J. Med., 314: 1117-1124.
SESSO, H.D., BURING, J.E., RAFAI, N., BLAKE, G.J., GAZIANO, J.M., RIDKER, P.M.
(2003). C-reactive protein and the risk of developing hypertension. J.A.M.A., 290:
2945-2951.
SEYMOUR, G.J., GEMMEL, E., REINHARDT, R.A., EASTCOTT, J., TAUBMAN, M.A.
(1993). Immunopathogenesis of chronic inflammatory periodontal diseases: cellular
and molecular mechanisms. J. Periodontal Res., 28: 478-486.
SEYMOUR, G.J., GREENSPAN, J.S. (1979). The phenotypic characterization of
lymphocyte subpopulations in established human periodontal disease. J. Periodont.
Res., 14: 39-46.
SHIMAZAKI, Y., SAITO, T., KIYOHARA, Y., KATO, I., KUBO, M., IIDA, M., KOGA,
T. (2004). Relationship between electrocardiographic abnormalities and periodontal
disease: the Hisayama study. J. Periodontol., 75: 791-797.
SILNESS, J., LÖE, H. (1964). Priodontal disease in pregnancy (II): Correlation between oral
hygiene and periodontal conditions. Acta Odontol. Scand., 22: 121-135.
177
SINGH, S., CIANCIOLA, L., GENCO, R.J. (1977). The suppurative index: an indicator of
active periodontal disease (Abstarct no. 593). J. Dent. Res., 56: B200.
SLADE, G.D., GHEZZI, E.M., HEISS, G., BECK, J.D., RICHIE, E., OFFENBACHER S.
(2003). Relationship between periodontal disease and C-reactive protein among adults
in the Atherosclerosis Risk in Communities Study. Arch. Intern. Med., 163: 1172-
1179.
SLADE, G.D., OFFENBACHER, S., BECK, J.D., HEISS, G., PANKOW, J.S. (2000).
Acute-phase inflammatory response to periodontal disease in the US population. J.
Dent. Res., 79: 49-57.
SLAVKIN, H.C. (1997). Biofilms, microbial ecology and Antoni Van Leeuwenhoek. J. Am.
Dent. Assoc., 128: 492-495.
SLOTS, J. (2005). Herpesviruses in periodontal disease. Periodontol. 2000, 38: 33-62.
SLOTS, J. (2009). Oral viral infections of adults. Periodontol. 2000, 49: 60-86.
SLOTS, J. (2010). Human viruses in periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 89-110.
SMITH, M., SEYMOUR, G.J., CULLINAN, M.P. (2010). Histopathological features of
chronic and aggressive periodontitis. Periodontol. 2000, 53: 45-54.
SMITHUIS, R., WILLEMS, T. (14.10.2008). Coronary anatomy and anomalies. EriĢim:
[http://www.radiologyassistant.nl/en/48275120e2ed5] EriĢim tarihi: 09.02.2011
SOCRANSKY, S.S., HAFFAJEE, A.D., CUGINI, M.A., SMITH, C., KENT, R.L.Jr. (1998).
Microbial complexes in subgingival plaque. J. Clin. Periodontol., 25: 134-144.
SOJAR, H.T., GLURICH, I., GENCO, R.J. (1998 abstract) Heat shock protein 60-like
molecule from Bacteroides forsythus and Porphyromonas gingivalis: molecular
mimicry. J. Dent. Res., 77(IADR Abstracts): #275.
STABHOLZ, A., SOSKOLNE, W.A., SHAPIRA, L. (2010). Genetic and environmental risk
factors for chronic periodontitis and aggressive periodontitis. Periodontol. 2000, 53:
138-153.
STAMM, J.W. (1986). Epidemiology of gingivitis. J. Clin. Periodontol., 13: 360-366.
STEIN, J.M., KUCH, B., CONRADS, G., FICKL, S., CHROBOT, J., SCHULZ, S.,
OCKLENBURG, C., SMEETS, R. (2009). Clinical periodontal and microbiologic
parameters in patients with acute myocardial infarction. J. Periodontol., 80: 1581-
1589.
STEINBERG, D., PARTHASARATHY, S., CAREW, T.E., KHOO, J., WITZTUM, J.L.
(1989). Beyond cholesterol. Modification of low density lipoprotein that increase its
atherogenicity. N. Engl. J. Med., 320: 915-924.
STEINHUBL, S.T., BERGER, P.B., MANN, III J.T., FRY, E.T.A., DE LAGO, A.,
WILMER, C., TOPOL, E.J. (2002). Early and sustained dual oral antiplatelet therapy
following percutaneous coronary intervention. A randomized controlled trial. J.A.M.A.,
288: 2411-2420.
STONE, G.W., ELLIS, S.G., COX, D.A., HERMILLER, J., O‟SHAUGHNESSY, C.,
MANN, J.T., TURCO, M., CAPUTO, R., BERGIN, P., GREENBERG, J., POPMA,
J.J., RUSSELL, M.E. (2004). A polymer-based, paclitaxel-eluting stent in patients
with coronary artery disease. N. Engl. J. Med., 350: 221-231.
178
SUN, X.J., MENG, H.X., SHI, D., XU, L., ZHANG, L., CHEN, Z.B., FENG, X.H., LU,
R.F., REN, X.Y. (2009). Elevation of C-reactive protein and interleukin-6 in plasma of
patients with aggressive periodontitis. J. Periodont. Res., 44: 311-316.
SUZUKI, J.B. (1988). Diagnosis and classification of the periodontal diseases. Dent. Clin.
North. Am., 32: 195-216.
TAUBMAN, M.A., KAWAI, T. (2001). Involvement of T-lymphocytes in periodontal
disease and in direct and indirect induction of bone resorption. Crit. Rev. Oral Biol.
Med., 12: 125-135.
TAYLOR, G.W., BURT, B.A., BECKER, M.P., GENCO, R.J., SHLOSSMAN, M.,
KNOWLER, W.C., PETTITT, D.J. (1996). Severe periodontitis and risk for poor
glycemic control in patients with non-insulin-dependent diabetes mellitus. J.
Periodontol., 67: 1085-1093.
THORSTENSSON, H., KUYLENSTEIRNA, J., HUGOSON, A. (1996). Medical status and
complications in relation periodontal disease experience in insulin-dependent
diabetics. J. Clin. Periodontol., 23: 194.
TONETTI, M.S., MOMBELLI, A. (1999). Early-onset periodontitis. Ann. Periodontol., 4:
39-53.
TOPOL, E.J. (2003). A guide to therapeutic decision-making in patients with non-ST-
segment elevation acute coronary syndromes. J. Am. Coll. Cardiol., 41: 123S-129S.
TÜRK KARDĠYOLOJĠ DERNEĞĠ. (2000). Türkiye Kalp Raporu 2000. Ġstanbul: Yenilik
basımevi.
U.S. PUBLIC HEALTH SERVICE NCHS. (1965). Periodontal Disease in Adults, United
States 1960-1962. Washington D.C.: Government Printing Office, P.H.S. Publ. No.
1000, Vol. Series 11, No. 12.
U.S. PUBLIC HEALTH SERVICE NCHS. (1972). Periodontal Diseases and Oral Hygiene
Among Children, United States. Washington D.C.: Government Printing Office,
D.H.E.W. Publication No. (H.S.M.) 72-1060, Vol. Series 11, No. 117.
U.S. PUBLIC HEALTH SERVICE NIDR. (1987). Oral Health of United States Adults;
National Findings. Bethseda M.D.: NIDR, NIH Publication No. 87-2868.
VLASSARA, H., BROWNLEE, M., MANOGUE, K.R., DINARELLO, C.A., PASAGIAN,
A. (1988). Cachectin/ TNF and IL-1 induced by glucose-modified proteins: role in
normal tissue remodeling. Science, 240(4858): 1546-1548.
WAKAI, K., KAWAMURA, T., UMEMURA, O., HARA, Y., MACHID, J., ANNO, T.,
ICHIHARA, Y., MIZUNO, Y., TAMAKOSHI, A., LIN, Y., NAKAYAMA, T.,
OHNO, Y. (1999). Associations of medical status and physical fitness with periodontal
disease. J. Clin. Periodontol., 26: 664-672.
WATT, R.G., MARINHO, V.C. (2005). Does oral health promotion improve oral hygiene
and gingival health? Periodontol. 2000, 37: 35-47.
WERINGER, E.J., ARQUILLA, E.R. (1981). Wound healing in normal and diabetic
Chinese hamsters. Diabetologia, 21: 394-401.
WHO. (23.09.2006). WHO's BMI classification. EriĢim:
[http://www.who.int/bmi/index.jsp?introPage=intro_3.html] EriĢim tarihi: 08.02.2011.
179
WHO. (2006). World Health Organization; Definition and diagnosis of diabetes mellitus and
intermediate hyperglycemia: Report of WHO/IDF consultation. P.: 21-27.
WICK, G., SCHETT, G., AMBERGER, A., KLEINDIENST, R., XU, Q. (1995). Is
atherosclerosis an immunologically mediated disease? Immunol. Today, 16: 27-33.
WILLIAMS, R.C., PAQUETTE, D. (2003). Periodontitis as a risk for systemic disease., In:
Clinical Periodontology and Implant Dentistry, 4th edition, Ed.: LINDHE, J.,
THORKILD, K., NIKLAUS, P.L., Blackwell Munksgaard, p.: 366-386.
WOHLLEBEN, G., ERB, K.J. (2006). Immune stimulatory strategies for the prevention and
treatment of asthma. Curr. Pharm. Des., 12: 3281-3292.
WOLFF, L.F., KOLLER, N.J., SMITH, Q.T., MATHUR, A., AEPPLI, D. (1997).
Subgingival temperature: relation to gingival cervicular fluid enzymes, cytokines, and
subgingival plaque micro-organisms. J. Clin. Periodontol., 24: 900-906.
WONG, G.C., GIUGLIANO, R.P., ANTMAN, E.M. (2003). Use of low-molecular weight
heparins in the management of acute coronary syndromes and percutaneous coronary
intervention. J.A.M.A., 289: 331-342.
WU, T., TREVISAN, M., GENCO, R.J., DORN, J.P., FALKNER, K.L., SEMPOS, C.T.
(2000b). Periodontal Disease and Risk of Cerebrovascular Disease. Arch. Intern. Med.,
160: 2749-2755.
WU, T., TREVISAN, M., GENCO, R.J., FALKENER, K.L., DORN, J.P., SEMPOS, C.T.
(2000a). Examination of relation between periodontal health status and cardiovascular
risk factors: serum total and high density lipoprotein cholesterol, C-reactive protein,
and plasma fibrinogen. Am. J. Epidemiol., 15: 273-282.
YAN, S.F., RAMASAMY, R., NAKA, Y., SCHMIDT, A.M. (2003). Glycation,
inflammation, and RAGE: a scaffold for the macrovascular complications of diabetes
and beyond. Circ. Res., 93(12): 1159-1169.
YAN, S.D., SCHMIDT, A.M., ANDERSON, G.M., ZHANG, J., BRETT, J., ZOU, Y.S.,
PINSKY, D., STERN, D. (1994). Enhanced cellular oxidant stree by the interaction of
advanced glycation end products with their receptors/binding proteins. J. Biol. Chem.,
269: 9889-9897.
YEGHIAZARIANS, Y., BRAUNSTEIN, J.B., ASKARI, A., STONE, P.H. (2000). Unsatble
angina pectoris. N. Engl. J. Med., 342: 101-114.
YKI-JARVINEN, H., SAMMALKORPI, K., KOIVISTO, V,A., NIKKILÄ, E.A. (1989).
Severity, duration and mechanism of insulin resistance during acute infections. J. Clin.
Endocrinol. Metab., 69: 317-323.
YLÖSTALO, P.V., JARVELIN, M.R., LAITINEN, J., KNUUTTILA, M.L. (2006).
Gingivitis, dental caries and tooth loss: risk factors for cardiovascular diseases or
indicators of elevated health risks. J. Clin. Periodontol., 33: 92-101.
YUI, S., SASAKI, T., ARAKI, N., HORIUCHI, S., YAMAZAKI, M. (1994). Induction of
macrophage growth by advanced glycation end products of the Maillard reaction. J.
Immun., 152: 1943-1949.
ZAREMBA, M., GORSKA, R., SUWALSKI, P., KOWALSKI, J. (2007). Evaluation of the
incidence of periodontitis-associated bacteria in the atherosclerotic plaque of coronary
blood vessels. J. Periodontol., 78: 322-327.
180
EKLER
Ek - 1
BİLGİLENDİRİLMİŞ GÖNÜLLÜ OLUR FORMU
DiĢeti hastalıkları diĢleri desteklemekte olan diĢeti ve kemik gibi çevre dokuların iltihabi
hastalıklarıdır. Esas olarak diĢlerin üzerinde biriken mikrop tabakası tarafından oluĢturulur.
Bu mikropların diĢeti hastalığı mevcudiyetinde kiĢinin genel sağlığını etkileyecek Ģekilde
vücuda yayılabileceği ve diĢetinde varolan iltihabi durumun da kalp ve damarlar gibi
vücuttaki baĢka organlarda hastalıklara yol açabileceği son yıllarda gösterilmiĢtir.
Katılmanızı istediğimiz çalıĢma kapsamında tarafımızdan detaylı olarak diĢeti sağlığı ile
ilgili muayene yapılacaktır ve size sunulan formdaki soruları yanıtlamanız istenecektir ve
sonrasında eğer gerekli görülürse Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi‟nde
diĢlerinizin röntgeni çekilip genel sağlık durumunuz ile karĢılaĢtırılacaktır.
Bu araĢtırmada diĢlerinizle ilgili oluĢabilecek herhangi bir soru durumunda sizin veya
yakınınızın bilgi için irtibata geçeceği kiĢiler ve adres:
Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Periodontoloji A. D., BeĢevler, Ankara.
Prof. Dr. Hamit S. Bostancı (0312) 2965678
Dt. ġükran Karagöz (0312) 2965687
Bu araĢtırmaya katılmayı reddedebilirsiniz veya araĢtırma baĢladıktan sonra devam etmek
istemediğinizde de araĢtırmadan çıkabilirsiniz. Sizin rızanıza bakılmaksızın araĢtırmacı
olarak bizler tarafından da araĢtırma dıĢı bırakılabilirsiniz
ÇalıĢmada yapılacak olan klinik değerlendirmelerle ilgili olarak kendiniz veya sosyal
güvencenizi sağlayacak kurum mali yük altına girmeyecektir.
AraĢtırma ile ilgili olarak , yukarıda açıklandığı Ģekilde bilgilendirildiğimi, bunların hepsini
kabul ettiğimi ve araĢtırmaya gönüllü olarak katıldığımı beyan ederim.
Hastanın Adı Soyadı:
Doktorun Adı Soyadı:
Vasinin Adı Soyadı:
Tanıklık Edenin Adı Soyadı: Tarih: Ġmza:
181
ÖZGEÇMİŞ
I. Bireysel Bilgiler
Adı : ġükran
Soyadı : Karagöz
Doğum yeri ve tarihi : Bulgaristan, 10.01.1981
Uyruğu : T.C.
Medeni durumu : Bekar
İletişim adresi ve telefonu : Emek mh., 15. sk., No:93/8, Çankaya/Ankara.
0 535 224 78 75
Elektronik posta adresi : [email protected]
II. Eğitimi
Doktora:
2004 - 2010 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü - Ankara
Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim
Dalı, Ankara.
Lisans:
1999 - 2004 Hacettepe Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ankara.
Ortaöğretim:
1995 - 1999 Sırrı Yırcalı Anadolu Lisesi, Balıkesir.
1992 - 1995 Ordu Anadolu Lisesi, Ordu.
İlköğretim:
1989 - 1992 100. Yıl Ġlköğretim Okulu, Ankara.
1987 - 1989 Sergei Ġliyeviç Turgenev Ġlköğretim Okulu ve Lisesi,
Razgrad, Bulgaristan.
Yabancı dili:
Ġngilizce.
Bulgarca.
182
III. Ünvanları
28 Mart 2011 : Bilim doktoru (Dr.)
22 Temmuz 2004 : DiĢ hekimi (Dt.)
IV. Mesleki Deneyimi
08 ġubat 2007 – 28 Mart 2011 : AraĢtırma görevlisi,
(Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi,
Ankara, Türkiye).
V. Bilimsel İlgi Alanları
Yayınlar:
KARAGOZ, S., AKAR, A.R., DURDU, S., OZYUDA, U., BOSTANCI, H.
(2008). Periodontal evaluation of patients with thromboangiitis obliterans. Eur.
J. Clin. Invest., 38(5): (Abstracts: KVBD-55), p.:358.
Seminerler:
ġubat 2011 : “Periodontal Tanı ve Tedavi: Geleceği Nerede Yatmaktadır?”
- ġükran Karagöz. (Periodontoloji Anabilim Dalı, Ankara
Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
Mart 2009 : “Tek-AĢama Tüm Ağız Dezenfeksiyonunun Periodontal
Tedavideki Yeri”.
- ġükran Karagöz. (Periodontoloji Anabilim Dalı, Ankara
Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
Ocak 2007 : “Periodontal Enfeksiyon ve Kardiyovasküler Hastalıklar”.
- ġükran Karagöz. (Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı,
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara, Türkiye).
Mayıs 2006 : “Periodonsiyumu Etkileyen Sistemik Faktörler”.
- ġükran Karagöz. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. (Periodontoloji
Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi,
Ankara, Türkiye).
183
Ocak 2006 : “Periodontal Enfeksiyonların Sistemik Sağlık Üzerine Etkisi”.
- ġükran Karagöz. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. (Periodontoloji
Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi,
Ankara, Türkiye).
Sözlü Sunumlar:
26 Mayıs 2007 : “Tromboanjiitis Obliterans ve Kritik Ekstremite
Ġskemisi Olan Hastaların Periodontal Durumlarının
Değerlendirilmesi”.
- ġükran Karagöz, Rüçhan Akar, Serkan Durdu, Elif
Kuzgun Çetinkanat, Hamit Bostancı. (Türk Periodontoloji
Derneği 37. Bilimsel Kongresi, Antalya, Türkiye).
Poster Sunumları:
22-24 Mayıs 2008 : “Rutherford Grade II-III Thromboangiitis Obliterans
ile Klinik Periodontal Parametreler Arasındaki ĠliĢkinin
Değerlendirilmesi”.
- ġükran Karagöz, A. Rüçhan Akar, Serkan Durdu, Erdem
Karabulut, Ümit Özyurda, Hamit Bostancı. (Türk
Periodontoloji Derneği 38. Bilimsel Kongresi, Ġstanbul,
Türkiye).
22-24 Mayıs 2008 : “Periodontal Durum Erken YaĢlarda Görülen Koroner
Arter Hastalığının Ortaya ÇıkıĢında Gerçekten Etkili mi?”
- ġükran Karagöz, Serkan Durdu, A. Rüçhan Akar, Erdem
Karabulut, Ümit Özyurda, Hamit Bostancı. (Türk
Periodontoloji Derneği 38. Bilimsel Kongresi, Ġstanbul,
Türkiye).
22-24 Mayıs 2008 : “Çekim Endikasyonu KonulmuĢ Bir Grup DiĢin Doğru
Periodontal YaklaĢım Sayesinde Kurtarılması: Vaka
Serisi”.
- ġükran Karagöz, Hamit Bostancı. (Türk Periodontoloji
Derneği 38. Bilimsel Kongresi, Ġstanbul, Türkiye).
184
7-11 Mayıs 2008 : “Periodontal Evaluation of Patients with
Thromboangiitis Obliterans (KVBD-55)”.
ġükran Karagöz, A. Rüçhan Akar, Serkan Durdu, Ümit
Özyurda, Hamit Bostancı. (IV. Klinik Vasküler Biyoloji
Kongresi, Antalya, Türkiye).
23-27 Nisan 2008 : “Endodontik-Periodontal Kombine Lezyonlu Bir DiĢin
Tedavisi: Vaka Raporu”.
- ġükran Karagöz, Elif Delve BaĢer. (Türk Endodonti
Derneği 3. Bilimsel Endodonti Sempozyumu, Antalya,
Türkiye).
25 Mayıs 2007 : “Oral Kontraseptifler ve Antibiyotiklerin Birlikte
Kullanımının Periodontoloji Açısından Önemi”.
- Ahu Adalı, ġükran Karagöz, Nejat Arpak. (Türk
Periodontoloji Derneği 37. Bilimsel Kongresi, Antalya,
Türkiye).
VI. Bilimsel Etkinlikler
Projeleri:
20 Nisan 2007 – 31 Aralık 2009: “Erken YaĢlarda Görülen Koroner
Ateroskleroz Ġle Periodontal Hastalık
Arasındaki ĠliĢkinin Değerlendirilmesi”.
A.Ü. BAP Proje No: 07B3334001,
Proje Yöneticisi: Prof. Dr. Hamit Bostancı.
AraĢtırmacı: Dt. ġükran Karagöz.
17 Mart 2008 – 17 Mart 2009: “Tromboanjiitis Obliterans Nedeniyle Kritik
Ekstremite Ġskemisi GeliĢen Hastalarda
Sistemik Enflamasyon Markırları ile
Periodontal Durum Arasındaki ĠliĢkinin
Değerlendirilmesi”.
A.Ü. BAP Proje No: 20080809054HPD
185
Proje Yöneticisi: Doç. Dr. Rüçhan Akar.
AraĢtırmacılar: Dt. ġükran Karagöz, Uzm.Dr.
Serkan Durdu, Prof. Dr. Hamit Bostancı, Prof.
Dr. Ümit Özyurda.
Sempozyum ve Kongreler:
2-5 Aralık 2009 : Astra Tech 2. Bilimsel Sempozyumu Ġmplantolojiye
4-Boyutlu BakıĢ, Ankara, Türkiye.
22-24 Mayıs 2008 : Türk Periodontoloji Derneği 38. Bilimsel Kongresi,
Ġstanbul, Türkiye.
7-11 Mayıs 2008 : IV. Klinik Vasküler Biyoloji Kongresi, Antalya,
Türkiye.
23-27 Mayıs 2007 : Türk Periodontoloji Derneği 37. Bilimsel Kongresi,
Antalya, Türkiye.
24-26 Kasım 2006 : Ankara Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi & Boston
Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Bilimsel Toplantısı,
Ankara, Türkiye.
18-19 Kasım 2005 : Türk Periodontoloji Derneği 15. Bilimsel
Sempozyumu, Konya, Türkiye.
12-14 Mayıs 2005 : Türk Periodontoloji Derneği 35. Bilimsel Kongresi,
Ġstanbul, Türkiye.
VII. Diğer Bilgiler
Diğer Kurslar ve Eğitim Seminerleri:
05 Haziran 2008 : “Dental Volumetrik Tomografi Felsefesi”.
- Dr. Dt. A.R. Ġlker Cebeci. (Ankara, Türkiye).
186
27 Mayıs 2007 : “Periodontal Rejenerasyon ve Emdogain Kursu”.
– Prof. Dr. AteĢ Parlar & Dr. Dieter D. Bosshardt. (Antalya,
Türkiye).
26 Mayıs 2007 : “Unimed (Waterlase)- Lazer Kursu (Hands-on)”.
– Dr. Arun Darbar. (Antalya, Türkiye).
6 Haziran 2007 : “Moleküler Biyoloji ile Klinik DiĢ Hekimliği Arasındaki
ĠliĢki”.
– Prof. Dr. Mitchel Halloran (Ankara Üniversitesi, DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
26 Kasım 2006 : “Strauman ITI - Dental Ġmplant Cerrahisi ve Protetik Kursu,
(Hands-on)”.
– Prof. Dr. Nejat Arpak & Prof. Dr. Kemal Ünsal. (Ankara,
Türkiye).
26 Kasım 2006 : “Zimmer Dental & Mutlu Dental – Dental Ġmplant Cerrahi ve
Protetik Eğitimi, (Hands-on)”.
– Doç. Dr. Burak Demiralp & Doç. Dr. Mehmet Muhtaroğulları.
(Ankara, Türkiye).
Eylül 2006 : “Yeni Sinus Lifting Metodları, Baloon Lift Control, Kemik
GeniĢletme Prosedürleri”. (Ankara Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
5 Nisan 2005 : “DiĢ Hekimliğinde Fiber Kompozitler: Klinik Uygulamalar ve
Bilimsel Temeller”.
– Dr. David Rudo. (Ankara Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
31 Mart 2005 : “Laboratuvar Güvenliği Eğitim Programı”.
- Ankara Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (ANKÜSEM),
(Ankara Üniversitesi, Ankara, Türkiye).
187
15 ġubat 2005 : “Periodontitis TeĢhis ve Tedavisinde Yeni Yöntemler:
microDent, ve GenoType PST Testleri”.
– David Hein, Hein Lifescience. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
02 Eylül 2004 : “Sinir Sisteminin H-refleksi Kullanılarak Ġncelenmesi;
Nereden Nereye Kadar?”
– Doç. Dr. Kemal S. Türker. (Fizyoloji Anabilim Dalı, Tıp
Fakültesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye).
5 Mayıs 2004 : “Ġmplant DiĢ Hekimliğinde Bilimsel Destek Esaslı Güncel
Protetik Paradigma”.
– Doç. Dr. Kıvanç Akça. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
21 Nisan 2004 : “Dental Ġmplantolojiye Cerrahi BakıĢ”.
– Doç. Dr. Bahadır Giray. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
7 Nisan 2004 : “Periodontal Kavramlar ve Ġmplantoloji”.
– Prof. Dr. Kenan Eratalay. (Hacettepe Üniversitesi , DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
24 Mart 2004 : “Ağartma Teknikleri”.
– Prof. Dr. Sevil Gürgan. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
10 Mart 2004 : “Antibakteriyel Profilakside Güncel Uygulamalar”.
– Doç. Dr. Nuray Er. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
25 ġubat 2004 : “Sterilizasyon ve Dezenfeksiyon”.
– Prof. Dr. Rahime Nohutçu. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
188
2004 : “TME Nörofizyolojisi. Çiğneme Kaslarında Aksiyon
Potansiyeli ve Çiğneme Kaslarının Mekanik Stimulusa Verdiği
Cevabın Yüzey Elektrodları Aracılığı ile Kaydedilmesi”.
– Dr. Kemal S.Türker. (Fizyoloji Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi,
Hacettepe Üniversitesi, Ankara, Türkiye).
2004 : “Eklem Problemlerinin TeĢhisinde MRI ve CT”.
– Dr. AyĢe Cila. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).
2003 : “Oral Kanserler”.
– Dr. Nikhai. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi,
Ankara, Türkiye).
2002 : “Operasyon Mikroskobu – Mikroendodonti”.
– Prof. Dr. Syngcuk Kim. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ
Hekimliği Fakültesi, Ankara, Türkiye).
2002 : “TMD Ayırıcı Tanısı ve Klinik Karar Verme Prensipleri”.
– Dr. Norman D. Mohl. (Hacettepe Üniversitesi, DiĢ Hekimliği
Fakültesi, Ankara, Türkiye).