Upload
doanhuong
View
237
Download
4
Embed Size (px)
Citation preview
T.C SAĞLIK BAKANLIĞI
ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
2. RADYOLOJİ KLİNİĞİ
Şef: Rad.Dr.Zeki KARPAT
İNCE BARSAK HASTALIKLARI TANISINDA KULLANILAN
YÖNTEMLER,
BT ENTEROGRAFİ İLE MR ENTEROGRAFİ GÖRÜNTÜ
KALİTELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Dr.Merve Meltem CENKER
(Uzmanlık Tezi)
İstanbul-2008
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim süresince değerli ilgi ve desteklerini gördüğüm, bilgi ve
deneyimlerinden yararlandığım, tecrübeleriyle beni yönlendiren ve yetişmemi
sağlayan değerli hocalarım Sayın Rad.Dr. Zeki KARPAT ve Doç.Dr. Muzaffer
BAŞAK’a teşekkürlerimi ve saygılarımı sunmayı görev sayıyorum.
Radyoloji eğitimim süresince bana emeği geçen, bilgilerinden yararlandığım başta
Klinik Şef Yardımcımız Sayın Rad.Dr. Ayhan ÜÇGÜL’e ve tüm kliniğimiz
uzmanlarına,
Tezimin seçiminde ve hazırlanması aşamasında hiçbir yardımdan kaçınmayan
Sayın Rad.Dr.Mehmet ERTÜRK’e katkılarından dolayı ayrı ayrı sonsuz teşekkür ve
saygılarımı sunarım.
Beraber çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum tüm asistan arkadaşlarıma,
Uzmanlık eğitimim boyunca uyumlu, yardım ve dostluğa dayanan bir iş ortamı
oluşturdukları ve destekleri için çok kıymetli hemşirelerimiz, teknisyenlerimiz ve tüm
servis çalışanlarına teşekkür ederim.
Tanıdığım ilk günden itibaren tüm anlamıyla dostluğu paylaştığım ve desteğini her
zaman hissettiğim sevgili arkadaşım ve meslektaşım Rad. Dr. Fırat KESKİNER’e,
Hayatımın her aşamasında yardım ve desteklerini esirgemeyen, sabır ve sonsuz
sevgileriyle bana her türlü konuda gerçek anlamda destek olan canım anneme ve
babama, sevgili anneanneme, kardeşlerim Ceren, Çağla ve Çağrı’ya, tüm kalbimle
teşekkür ederim.
Dr. Merve Meltem CENKER
İÇİNDEKİLER I. GİRİŞ VE AMAÇ ..................................1
II. GENEL BİLGİLER ................................2
III. GEREÇ VE YÖNTEM ........................22
IV. BULGULAR ........................................26 V. TARTIŞMA .........................................30
VI. SONUÇ ................................................33
VII. KAYNAKLAR ....................................34
1
I. GİRİŞ VE AMAÇ
Gastrointestinal sistemin radyolojik olarak değerlendirilmesinde ince barsaklar,
anatomik ve fizyolojik özellikleri nedeniyle tanıda en çok sorun yaratan bölümdür.
İnce barsaklar, lokalizasyonu, uzunluğu ve birbirleri üzerinde sıkışık yerleşimleri
nedeniyle radyolojik olarak iyi görüntülenemedikleri gibi tam ve optimal bir
endoskopik eksplorasyona da izin vermemektedir.
İnce barsak hastalıklarının radyolojik tanısında yıllardır kullanılan enteroklizis
ve ince barsak pasaj grafisi gibi konvansiyonel radyolojik yöntemlerle, ince
barsakların lümen genişliği ve fonksiyonu hakkında direkt bilgi edinilmekle birlikte,
barsak duvarı ve çevre dokularla ilgili indirekt bilgiler elde edilebilmektedir. Bu
nedenle ince barsakların değerlendirilmesinde konvansiyonel modalitelerin kesitsel
görüntüleme yöntemleri [Bilgisayarlı Tomografi (BT), Manyetik Rezonans (MR)] ile
birlikte kullanılması tamamlayıcı bir adım olarak görülmekte, intestinal hastalığa ek
olarak, eşlik edebilecek intraabdominal komplikasyonlarını da araştırma şansı
yaratması açısından gerekli bulunmaktadır.
Son yıllarda hem BT, hem de MR görüntüleme teknolojilerindeki yeniliklerle
beraber, kısa sürelerde yüksek çözünürlüklü görüntüler elde edilebilmesi ve elde
edilen görüntülerin multiplanar olarak da değerlendirilebilmesi imkanları sayesinde,
bu modaliteler eşliğinde uygulanan enteroklizis ve enterografi teknikleri geliştirilmiş,
ince barsak hastalıkları tanısı amacıyla giderek artan biçimde kullanılmaya
başlamıştır.
Bu çalışmada amacımız, ince barsakların radyolojik görüntüleme yöntemlerini
gözden geçirmek, ayrıca non-invazif bir teknik olan BT ve MR enterografi yöntemi
kullanılarak elde edilen görüntülerde luminal distansiyonu ve duvar vizualizasyon
yeterliliğini değerlendirmek, nötral kontrastlı BT enterografi ile MR enterografi
görüntü kalitelerini karşılaştırmaktır.
2
II. GENEL BİLGİLER
İNCE BARSAK HİSTOLOJİSİ VE ANATOMİSİ (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7)
HİSTOLOJİ
İnce barsaklar dıştan içe doğru dört tabakadan oluşur:
- Tunika seroza
- Tunika muskularis
- Tunika submukoza
- Tunika mukoza
Tunika Seroza:
Peritondan yapılmıştır. Duodenumun retroperitoneal bölümü haricinde ince
barsaklan periton yaprakları çevreler. Mezenter jejunum ve ileum kurvelerini karın
arka duvarına asan periton plikasıdır. Solda L2 vertebra seviyesinden başlayıp
çekumun iç yanına kadar uzanır. Bu seroza yaprakları arasında ince barsakların
damar ve sinirleri, lenf damarları, ganglionları ve değişik miktarda yağ bulunur.
Subseroza ise gevşek bağ dokusundan oluşmuştur.
Tunika Muskularis:
Bu tabaka düz kas liflerinden yapılmıştır. Dışta longitudinal, içte sirküler kaslar
bulunur. Longitudinal liflerin kasılması ile ince barsaklar kısalır ve genişler. Sirküler
liflerin kasılması ile uzar ve daralır.
Tunika Submukoza:
Gevşek bağ dokusundan yapılmış bu tabakada damar ve sinir pleksusları, ganglion
hücreleri bulunur. Muskuler tabakanın mukoza üzerinde kolayca hareketine imkan
verir.
3
Tunika Mukoza:
Üç tabakadan oluşur. En içteki epitelyal tabaka, tek sıralı silindirik epitel
hücrelerinden oluşur. Absorpsiyonu sağlayan bu hücrelerin arasında mukus
salgılayan goblet hücreleri de bulunur.
Mukozanın ikinci tabakasını gevşek bağ dokusundan oluşmuş lamina propria yapar.
Bu tabaka içerisinde kan damarları, lenfatik kapillerler, sinir lifleri, Lieberkühn
bezleri, lenf folikülleri vardır. Lenf folikülleri barsak eksenine paralel olarak ve
barsak cidarına mezenterin yapışmadığı serbest kenarında bulunur. Kümeler
yaptıklarında peyer plakları adını alır.
Mukozanın en dışında düz kas liflerinden yapılmış muskuler tabaka bulunur. İçte
sirküler, dışta longitudinal kaslardan meydana gelir.
İnce barsakların mukozası düz yüzeyli değildir. Barsakların emilim yüzeyini
arttırmak için mukozanın iç yüzünde barsak eksenine göre dikey durumda olan ve
plika sirkülaris adını alan mukozal kıvrımlar vardır. Uzunlukları ve sayıları
jejunumda daha fazladır. Bu mukozal kıvrımların yüzeyinde 0,5 -l mm boyunda
barsak lümeni içine parmak şeklinde çıkıntılar yapan villus adı verilen oluşumlar
vardır. Bunlar lamina propria ve epitel tabakasının lümen içine uzanmaları ile oluşur.
Muskularis mukoza tabakasının sirküler lifleri de villuslar içine girerler. Villusler tek
katlı silindirik epitel hücreleri ile örtülmüşlerdir. Bunlar ince barsağın iç yüzüne
kadife manzarası verirler. Villuslerin ortasında santral lenfatik kapiller (lakteal)
bulunur ve submuközadaki lenfatik damarlara açılır.
Ayrıca ince barsağın iç yüzeyini döşeyen silindirik epitelden lümene
doğru uzanan ipliksi çıkıntılar (mikrovillusler) vardır.
4
ANATOMİ
Gastrointestinal sistemin en uzun bölümü olan ince barsakların uzunluğu
insanlarda 3-10 metre arasında değişmekte olup ortalama 6,5 metredir. İnce barsak
anatomik olarak midenin bitiş yeri olan pilordan başlar ve ileoçekal valv ile kalın
barsakların başlangıç yeri olan çekumda biter. Çapı başlangıçtan son kısmına doğru
yavaş yavaş azalır.
Karın boşluğunun santral ve kaudal bölümünü dolduran ince barsaklar önde
karın duvarından omentum majus ile ayrılırlar. Yukarıda transvers kolon ve mezosu
ile, yanlarda asendan ve desendan kolon ile komşuluktadır. Aşağıda orta çizgi
üzerinde ince barsaklar pelvise kadar inerler. Erkeklerde mesane ve rektum,
kadınlarda uterus, mesane ve rektum arasına girerler.
İnce barsakları saran peritona mezenter denir. İnce barsaklar karın boşluğu
içinde mezenter aracılığı ile hareketlidirler. Jejunum ve ileum posterior karın
duvarında bir süspansiyon gibi davranan mezenter aracılığı ile karın içinde yer alır.
Mezenter ince barsakları sardıktan sonra posterior abdominal duvara tutunur. 15 cm.
uzunluğundaki “radix mesenteri” 2. lumbar vertebranın sol tarafından başlayarak sağ
sakroiliak ekleme kadar uzanır ve iki yaprağı arasında arter, ven, sinir ve lenf
akımlarını getirir. Mezenter ince barsakların nörovasküler sistemini de içinde
bulundurur.
İnce barsak anatomik olarak 3 bölüme ayrılır. İlk bölümü yaklaşık 25 cm
uzunluğundaki duodenumdur ve ince barsağın en kısa, en geniş ve en az hareketli
kısmıdır. Pilordan, Treitz ligamanı seviyesindeki duodenojejunal fleksüre kadar
devam eder. Duodenum, pankreasın başını üç yönden C harfi şeklinde saracak
biçimde uzanır ve bu kavisli seyir nedeniyle superior kısım, desendan kısım, inferior
kısım ve asendan kısım olarak 4 kısma ayrılır. Başlangıç kısmındaki ilk 2,5 cm.’inde
periton ile örtülü olduğu halde diğer kısımları retroperitonealdir.
5
İnce barsağın geri kalan bölümleri sırasıyla jejunum ve ileumdur. Jejunum;
duodenumun bitişinden, diyafragmanın sağ krusundan başlayıp jejunumu asan
duodenojejunal süspansör ligamentten (Treitz ligamanı) başlar. Ancak jejunumun
biterek ileumun başladığı yer için belirgin bir anatomik ayrım mevcut değildir. İnce
barsakların 2/5 proksimal bölümü jejunum 3/5 distal bölümü ileum olarak
değerlendirilir. Jejunum abdomen içinde umblikal bölgede, karın ön boşluğunun sol
üst yarısında, ileum ise büyük oranda hipogastrik bölgede karnın sağ alt yarısında yer
alır, distal bölümü pelvis içindedir. Terminal ileum sağa, yukarı doğru giderek
çekumda sonlanır.
Mukozasının sirküler foldlarının (valvulae conniventes) daha geniş ve kalın
olması nedeniyle jejunum duvarı daha kalındır ve çapı daha geniştir. Distale doğru
valvula konnivantesler azalırlar, distal ileumda ise seyrekleşir ve çekum yakınında
hiç bulunmaz. İnce barsakların çapı ve sirküler kasların varlığı distale gidildikçe
azalır. Bunun aksine Peyer plaklarının sayısı distale doğru gidildikçe artar, özellikle
terminal ileum bölgesi peyer plaklarının en fazla olduğu kısımdır. İnce barsakların
kanlanması proksimal kısımda daha düz ve basit bir şekilde olurken (vasa recta)
distal kısımda daha kompleksdir. Ayrıca jejunuma ait mezenterin iki yaprağı arasında
bulunan yağ dokusu incedir, ileumda ise bu yağ dokusu daha fazladır.
İnce Barsağın Arterleri
İnce barsağı besleyen damarları içeren süperior mezenterik arter, çöliyak
trunkusun çıktığı yerin altından direkt aortadan çıkar. Mezenter boyunca devam eder.
Sayıları 20 kadar olan bu dalların ilk 8 -10 tanesi de ileuma gidip a.iliaka adını alır.
Bu 20 kadar dalın hepsi a.mezenterika superiordan çıktıktan az sonra mezenter içinde
iki uç dala ayrılır.Bu uç dallar kendilerine komşu olan diğer uç dallarla kavis
biçiminde anastomozlar yaparlar. Bu kavislerin konveks taraflarından tekrar dallar
çıkar. Bunlar da uç dallara ayrılarak kendi aralarında anastomozlar yaparak ikinci bir
kavis meydana getirirler. Böylece iki ile beş sıra halinde anastomozlardan oluşan
arter kavisleri meydana gelir. İleumda arter kavisleri daha fazla sayıda olup daha
kompleks bir yapıya sahiptirler. Barsak mukozasında son arter kavislerinden çıkan
vasa rektalar veya dalları arasında kollateral dolaşım yoktur. Bu beslenme barsağın
6
mezenterik kenarında en iyi, antimezenterik kenarında en kötü oksijenlenmeyi sağlar.
Düz ve dik bir şekilde ilerleyerek mezenterde, jejenumda ve ileumda dağılırlar.
İnce Barsağın Venleri
İnce barsaktan dönen venöz kan, arterler boyunca devam ederek v. mezenterika
superior yolu ile vena portaya dökülür.
İnce Barsağın Lenf Sistemi
Lenfatik akım Peyer plakları ile mezenter yaprakları arasında yer alan nodüllere
doğrudur. İnce barsaklarda lenfoid dokular üç yerde bulunur; Peyer plakları,
intraepitelial lenfositler ve lamina propriadaki lenfoid hücreler.
Bu sistemin fonksiyonları da diğer immün sistem fonksiyonları gibidir. Lenf
sisteminin başlangıcı villusların ortasındaki santral lenf aralıklarıdır. Bunlar
villusların dibinde ve submukozada bulunan lenf damar ağı ile birleşirler. Bu
ağlardan çıkan lenf damarları mezenterin iki yaprağı arasındaki lenf ganglionlarına
ulaşırlar. Sayılabilen ikiyüzden fazla küçük mezenterik nodul, vasa rekta ve arterleri
boyunca ilerleyerek büyük süperior mezenter lenf nodlarına drene olur. Buradan ve
çöliyak nodüllerden çıkan lenfatik damarlar, sol renal arterin altından geçerek sol
lomber lenfatik gövdede (%70) veya sisterna silide (%25) sonlanır.
İnce Barsağın Sinirleri
İnce barsakların sinir sistemi otonom sinir sistemi tarafından sağlanarak,
mezenterin iki yaprağı arasında ve arterlerin çevresinden gelirler. Sempatik lifler
superior mezenterik gangliondan, parasempatik lifler ise çölyak ganglion aracılığı ile
n. vagustan gelir. İnce barsak cidarına gelen bu sinir lifleri önce tunika muskularis
tabakasında longitudinal ve sirküler kaslar arasında myenterik pleksusu (Auerbach),
daha sonra submukoza tabakasında submukozal (Meissner) pleksusu meydana
getirirler.
7
Miyenterik pleksus, daha çok motor fonksiyon görür, daha fazla oranda bulunur
ve barsak tonusunu, peristaltik hareketleri, ritmik konsantrasyon şiddetini ve oranını
ayarlarken Meissner pleksusu ise ince barsağın salgı fonksiyonunu idare eder.
İnce barsağın ağrı duyusunu taşıyan afferent lifler, sempatik sinir lifleri ile
birlikte medulla spinaliste 10-11-12. torakal ve l. lomber segmentlere gider. Bu
nedenle ince barsaklardan gelen ağrılar 10-11-12. torakal, l. lomber spinal sinirlerin
yayıldığı ve özellikle göbek çevresi ile lomber bölgede hissedilir.
İNCE BARSAK HASTALIKLARI TANISINDA KULLANILAN
GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ
1) İnce barsak hastalıkları tanısında kullanılan konvansiyonel yöntemler
Teknolojik gelişmelere karşın ince barsak hastalıklarının tanısında halen
güçlükler yaşanmaktadır. Oral ya da rektal yolla yapılan endoskopik tetkiklerle ince
barsağın komplet eksplorasyonu teknik olarak mümkün olmamakta, sadece
proksimal ya da distal uçlar izlenebilmektedir (8, 9, 10). Bu nedenle radyolojik
görüntüleme yöntemlerinin ince barsak hastalıklarının tanısındaki önemi büyüktür.
Bu amaçla, röntgenolojik olarak ince barsak pasaj grafisi ve enteroklizis barsaktaki
morfolojik değişiklikler hakkında bilgi edinmek amacıyla uzun yıllardır yaygın
olarak kullanılmakta ve bu yöntemlerden enteroklizis birincil inceleme yöntemi
olarak kabul edilmektedir (9, 11).
İnce barsak hastalıklarının araştırılmasında uzun yıllardır yaygın olarak
kullanılan ince barsak pasaj grafisi ve enteroklizis, temel olarak baryum sülfat
süspansiyonları kullanılarak gerçekleştirilirler (12). İnce barsak lümenini ve
mukozal yapısını en iyi gösteren baryumlu incelemelerdir. Bu teknikler ince
barsakları; intestinal lümenin distensibilitesi, çap değişiklikleri, dilatasyon ve
striktürler, sirküler fold morfolojisi ve mukozal yüzey özellikleri, internal duvar
8
patolojileri, dolum fazlalıkları ve dolum defektleri açısından değerlendirebilmesinin
yanısıra fonksiyonel bilgi de sağlar. Ayrıca mezenterik inflamatuar infiltrasyona
bağlı ortaya çıkan ayrışmış loop görüntüleri ya da mezenterik lenf nodlarında
büyümeye bağlı olarak ekstrinsik kompresyon gibi indirekt bulgular da izlenebilir
(12, 13, 14)
a. İnce barsak pasaj grafisi
Genellikle üst gastrointestinal incelemenin devamı şeklinde yapılır. Bu yönteme
ince barsağın takip (follow-through) incelemesi adı verilir. Diarenin eşlik edebileceği
karın ağrısı şikayeti ile gelen bir hastada klinisyen tarafından ilk istenen tetkik
genellikle ince barsak pasaj grafisidir. Oral yolla aralıklarla verilen 250-600 ml
baryum solusyonun kesintisiz olarak tüm ince barsak lümenini doldurması yoluyla
gerçekleştirilir. Opak madde çekuma genellikle 1,5-2 saat içinde ulaşır. Bu sure 20
dakika olabileceği gibi 4 saate kadar da çıkabilir. Pasaj hızına bağlı olarak 15-45
dakika aralıklarla grafiler elde edilir. Gerekli durumlarda floroskopi yapılarak,
baskılı spot grafiler ve pozisyon değişiklikleri ile uygun görüntüler elde edilmeye
çalışılır (15). İnce barsak pasaj grafileri genellikle uzun süren ve baryum doluşuyla
ince barsakların birbiri üzerine süperpoze olması nedeniyle yetersiz olabilen bir
tekniktir. Ayrıca fizyolojik bir bariyer olan pilor; oral yolla verilen kontrast
maddenin geçiş hızını azaltmakta ve barsakların yeterli dilatasyonuna engel
olmaktadır. Ek olarak transit süresinin uzun olduğu ve sekresyonun arttığı
durumlarda luminal yüzeyin detaylı incelenmesi mümkün olmamaktadır (16). İnce
barsakların birçok hastalığına eşlik edebilecek intraabdominal-ekstraintestinal
patolojilerin direkt olarak izlenememesi yanında uzun sürebilecek floroskopi
esnasında uygulanan x ışını dozunun da yüksek olması yöntemin önemli
dezavantajlarıdır (17)
9
b. Enteroklizis
1970’lerin başında tek kontrast olarak Seilink tarafından tanımlanan enteroklizis
ince barsak görüntülenmesinde yeni bir çığır açmıştır (9,16,18). Herlinger’in işleme
metilselülozu da dahil ederek çift kontrast olarak uygulamaya başlamasıyla teknik
son şeklini almış ve günümüze dek ince barsak hastalıkları tanısında primer yöntem
olarak kullanılmıştır (17). Bu incelemede pilor geçilerek proksimal jejunum
kateterize edilmekte ve baryum doğrudan ve istenilen hızla enjekte edilebilmektedir
(16,19). Böylece opak maddenin uygulama hızı arttırılarak transit süresi kısaltılmakta
ve lümenin kontrollü bir şekilde yeterli distansiyonu sağlanabilmektedir (16,20). Bu
sayede tetkik sinüs traktüsleri, fistüller, ülser gibi daha spesifik lezyonları
gösterebilmektedir. Dilatasyonun kateterizasyon yoluyla sağlanması sayesinde tüm
incelemenin 20-30 dakika gibi ince barsak pasaj grafisine göre daha kısa sürede
uygulanması tekniği daha pratik kılmaktadır (16,21).
Nazojejunal entübasyon sonrası baryum ve metilselüloz verilerek yapılan çift
kontrastlı bu inceleme ince barsak hastalığı tanısında halen seçkin yöntem olarak
kullanılmaktadır (8,11). Konvansiyonel enteroklizis yönteminin uygulayıcı bağımlı
olması ve pozisyon vermede güçlükler olabilmesi yanında hastanın radyasyona
maruz kalması ve lümen dışı patolojilerin görülememesi gibi dezavantajları vardır
(22). Nazojejunal kateterizasyon zorunluluğu nedeniyle minimal non-invazif bir
yöntem olan teknikte bu gereklilik hasta konforunu olumsuz etkileyen bir faktördür.
Bahsedilen her iki yöntem de ince barsak peristaltizmi, barsak looplarının
intraabdominal dağılımı, striktür ve dilatasyonların, fistüllerin varlığı, intestinal
lümenin distensibilitesi, sirküler foldların morfolojisi ve mukozal yüzeyin diğer
özellikleri hakkında değerli bilgiler verir (12,13,14).
2) İnce barsak hastalıkları tanısında kullanılan yeni yöntemler
Radyoloji alanındaki teknolojilerin her geçen yıl ilerlemesine karşın,
gastrointestinal sistemin “kara kutusu” olarak kabul edilen ince barsakların
görüntülenmesinde halen güçlükler yaşanmaktadır. Hem radyolojik, hem de
endoskopik olarak ince barsağın tümüyle görüntülenebileceği, varsa patolojilerin ve
eşlik eden bulguların saptanabileceği yöntemler araştırılırken, amaç her zaman
10
herbirinin avantaj ve dezavantajlarını değerlendirerek, uygun hasta grupları için en
ideal diagnostik fayda ve hasta konforu profilini sağlayacak seçimlerle tanıya
gitmeye çalışmak olmalıdır (12).
A. Endoskopik yeni yöntemler
a. Video kapsül endoskopi
Noninvazif bir tanısal görüntüleme yöntemidir. Teknik hakkında ilk yazı 2000
yılında basılmıştır. FDA (Food and Drug Administration) tarafından 2001 yılında
onay aldıktan sonra kullanımı yaygınlaşmıştır (23,24,25)
Özellikle gastrointestinal sistem (GİS)’in ince bağırsak bölümünü görüntülemek
için geliştirilmiştir. Kapsül endoskopun kapsülü GİS boyunca normal peristaltik
hareket ile ağrısız ve engel oluşturmadan ilerler ve defekasyon yoluyla vücuttan
atılır.
Kapsül endoskop; kapsül, kapsülden gelen dijital görüntüleri toplayan bir alıcı,
kapsül ve alıcının çalışabilmesi için bir enerji kaynağı, toplanan dijital görüntülerin
video görüntüsü şeklinde seyredilebilmesi için programlanmış bir bilgisayardan
oluşmaktadır. Alıcı ve enerji kaynağı hasta üzerindeki yelekle taşınır.
Kapsül hastaya yutturulduktan sonra, kapsülün almış olduğu dijital görüntüler
hastanın üzerine yerleştirilmiş olan özel elektrotlar ile yine hastanın üzerinde
bulunan alıcıya ulaştırılır ve alıcıda bu görüntüler depolanır. Toplanan dijital
görüntüler daha sonra video görüntüsü şeklinde izlenebilmesi için bilgisayar
ortamında düzenlenir (26).
Kapsül endoskopinin mide veya kalın bağırsak hastalıklarının tanısında
kullanılması uygun değildir. Kapsül endoskopinin kullanım amacı bugünkü
teknolojiler ile sadece ince bağırsakları görüntülemek olmalıdır (26).
Kapsül endoskopinin avantajı hastaya hiçbir invaziv girişim gerektirmeden,
hastanın hastanede yatmasına gerek kalmadan ve hastanın günlük aktivitelerini
engellemeden yapılabilmesidir. Bazı çalışmalarda ince barsak pasaj grafisi,
11
enteroklizis, BT ve MR enterografi gibi tekniklerle yapılan karşılaştırmalarda kapsül
endoskopinin üstünlüğünden bahsedilse de istatistiksel olarak kanıtlanamamıştır.
Noninvazif ve kolay uygulanabilen ,hasta konforu açısından ideal bir yöntem
olmakla beraber ekstraluminal patolojileri göstermemesi ve terapötik işlem
yapılamaması ise dezavantajlarıdır (12,27,28)
b. Çift balon endoskopi (Double-balloon endoscopy)
Çift-balon endoskop (push and pull enteroskopi olarak da adlandırılır), ilk defa
2001 yılında Yamamoto ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır (29). Hem anal hem
de oral yol ile ince barsağın daha derin kesimlerine ilerletilebilir ve genel anestezi
olmaksızın tüm ince barsağın hem endoskopik olarak gözlenmesine, hem de
tedavisine olanak sağlar (12,30,31). Bu yöntemin güvenirliliği ve düşük
komplikasyon sıklığı üzerine yayınlar yapılmıştır: ince barsak kanaması, ince barsak
tümörü, ince barsak tıkanıklığı ve polipozis sendromları dahil ince barsak
hastalıklarının teşhis ve tedavisi için kullanışlıdır. Çift-balon endoskopinin gelişimi,
ince barsağın tümünün gözlem ve tedavisine olanak tanımıştır. Çift-balon
endoskopinin, konvansiyonel push enteroskopisi ve intraoperatif enteroskopinin
yerine geçerek enteroskopi için bir standart olma potansiyeli vardır. Ancak kapsül
endoskopiye göre zor ve invazif bir prosedür olması, özelleşmiş ekip ve donanım
gerektirmesi gibi dezavantajlar da taşımaktadır (12)
B. Radyolojik yeni yöntemler
Son yıllarda ince barsak görüntülenmesi amacıyla çeşitli alternatif yöntemler
önerilmekte olup barsak duvarı değişiklikleri ve eşlik eden ekstra-intestinal
tutulumların değerlendirilmesinde pratik yararlar sağlayan ultrasonografi (USG),
ayrıca software ve hardware bileşimlerindeki teknolojik yenilikler ve radyolojik
kontrast maddelerdeki gelişmelerle öne çıkan, intestinal hastalığa ek olarak hastalığın
intraabdominal komplikasyonlarını da araştırma şansı yaratan Manyetik Rezonans
Görüntüleme (MR) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) yöntemleri de tanı ve tedavi
izleminde günümüzde sıklıkla kullanılmaktadır (12).
12
a. Ultrasonografi (USG)
İnce barsak hastalıklarının non-invaziv değerlendirme yöntemlerinden olan gri
skala ve renkli Doppler ultrasonografinin; özellikle inflamatuvar barsak
hastalıklarında, etkilenen segmentleri saptamada başarılı olduğunu bildiren
çalışmalar mevcuttur (32,33,34). Gri skala USG ile, kalınlaşan segmentlerle bunları
çevreleyen mezenterik yağlı planlardaki heterojen eko artışları ve mezenterik lenf
nodları saptanabilir (32).
Özellikle çocuk ve yaşlı olgularda , ayrıca bilinen Crohn hastalığı olan ya da
postoperatif vakaların takibinde yalnızca komplikasyon şüphesi olan durumlarda
değil, asemptomatik hastalarda erken evrede komplikasyon varlığını araştırmak için
de önerilmektedir (12,32).
Ancak sonografi ile duvar kalınlaşmasının araştırılması, batındaki tüm ansların
tek tek USG ile taranmasını gerektirir ki, özellikle obes hastalarda ve meteorizm
durumlarında inceleme güç veya yetersiz olabilir (12,32). Kullanıcı bağımlı olması
da yöntemin diğer dezavantajıdır.
Son yıllarda oral (polietilen glikol, PEG) ya da intravenöz (Levovist, Schering
AG, Berlin, Germany) kontrast madde kullanımının USG’nin diagnostik etkinliğini
arttırabileceği yönündeki öneriler ümit vaadedici olmakla beraber rutin klinik
kullanımda henüz yerleri yoktur (12,35).
b. Bilgisayarlı Tomografi - BT Enteroklizis ve BT Enterografi
Son yıllarda geliştirilen multi dedektörlü BT cihazlarının (MDBT) izotropik
rezolüsyon özellikleriyle, tek bir nefes tutumu süresince elde edilen 1 mm.den ince
kesit kalınlıklı görüntüler ve bunlarla oluşturulan multiplanar reformat imajları ince
barsak patolojilerinin çok daha ayrıntılı olarak değerlendirilmesi ve
karakterizasyonuna olanak vermekte, ekstraluminal komplikasyonlar ile ekstraenterik
13
anomalilerin ortaya konmasında önemli rol oynamaktadır (36,37,38,39). MDBT
teknolojilerindeki gelişmeyle beraber; ince barsak patolojilerini, özellikle inflamatuar
barsak hastalıkları bulgularını göstermek için, ilk olarak 1992 yılında, ince barsak
anslarının yeterli distansiyonunun sağlanabildiği konvansiyonel enteroklizis
yöntemiyle ekstraluminal informasyonun da elde edilebildiği BT yöntemi kombine
edilmiş ve alternatif bir görüntüleme metodu olarak geliştirilmiştir (39,40). MDBT
teknolojisi ile multiplanar görüntülemenin mümkün olmasıyla ince barsak
hastalıklarının değerlendirilmesinde bu kesitsel inceleme yöntemi son yıllarda
gittikçe artan bir hızla tercih edilir olmuştur. Yapılan çalışmalarda, konvansiyonel
enteroklizis ile BT enteroklizis arasında mukozal ve mural patolojileri göstermedeki
teknik yeterlilikleri açısından anlamlı bir fark saptanmamakla beraber, BT
enteroklizis’in ek olarak hastalığın fistül ve abse gibi ekstraintestinal
manifestasyonları hakkında da bilgiler sağlayabildiği gösterilmiştir. Ayrıca skip
lezyonlar ve barsak looplarında konglomerasyon bulgularını saptama oranları BT
enterokliziste anlamlı olarak yüksek bulunmuştur ki hastalığın bu iki
komplikasyonunun varlığının gösterilmesi, tedavinin planlaması açısından
önemlidir. Abse gelişimi ile beraber bu iki komplikasyonun varlığı genellikle elektif
gastrointestinal cerrahi endikasyonu olarak kabul edilir (40,41,42).
BT enteroklizis yönteminde nazojejunal entübasyon ve BT çekimi öncesinde
floroskopi altında suda çözünen iyotlu bir kontrast maddenin infüzyonu ile ince
barsakların distansiyonunun sağlanması gerekliliği mevcuttur (43). Nazojejunal
entübasyon, deneyimli kişilerce uygulandığında dahi bazı hastalarca tolere
edilememektedir. Ayrıca kateterizasyonun floroskopi altında yapılmak durumunda
olması, hastanın BT tetkiki öncesinde ek radyasyon dozu almasına yol açmaktadır.
Bu iki durum; verdiği bilgilerle ince barsak hastalıkları tanısında altın standart olarak
kabul edilen enteroklizis ve kesitsel olarak tüm abdomeni değerlendirme fırsatı
yaratan BT yöntemlerini kombine eden bu alternatif görüntüleme yönteminin en
önemli dezavantajlarıdır. Ayrıca ince barsak lümeni içindeki iyotlu kontrast madde
varlığı da barsak duvarındaki patolojik kontrastlanmanın değerlendirilmesini
zorlaştırmaktadır (43).
İnce barsakların değerlendirilmesinde tercih edilecek ideal görüntüleme tekniği;
non-invazif, hızlı, baryum kullanılmasını gerektirmeyecek ve radyoloji
14
departmanında tek bir seansta gerçekleştirilmesi mümkün olan bir yöntem olmalıdır.
Ayrıca ince barsak patolojilerini göstermesinin yanısıra, özellikle inflamatuar barsak
hastalıklarında eşlik edebilecek ekstra-intestinal komplikasyonları da ortaya koyma
potansiyeli bulunmalıdır. Bu çerçeve içinde geniş kullanım yeri bulan BT
enteroklizis yönteminin bahsedilen dezavantajları nedeniyle geliştirilen diğer bir
alternatif protokol ise BT enterografidir. Bu yöntemde; intravenöz kontrast madde
enjeksiyonu sonrası gerçekleştirilen rutin abdominal BT tetkikinden farklı ve ilave
olarak hastaya tetkik öncesi oral olarak verilen uygun miktarda nötral kontrast madde
ile lümen ve duvarın optimal değerlendirilmesine imkan verecek ince barsak
distansiyonu sağlanmaktadır (44). BT enterografinin başlıca güncel endikasyonları
gizli gastrointestinal kanama, Crohn hastalığının varlığı ve aktivasyonu ve ince
barsak neoplazileri şüphesidir (38)
BT enterografi konusunda yapılan çalışmalarda ince barsakların optimal
görüntülenmesi amacıyla çok sayıda farklı teknik geliştirilmiş ve luminal distansiyon
için çeşitli kontrast maddeler kullanılmıştır (45,46,47). Kullanılan oral kontrast
maddeler 2 sınıfa ayrılmaktadır: pozitif ajanlar ve nötral ajanlar. Nötral kontrast
maddeler suya benzer attenuasyon değerlerine sahiptir (10-30 HU). Nötral oral
kontrast maddeler arasında su, polietilen glikol elektrolit solusyonu, şeker alkolleri
(laktuloz, sorbitol vb) ve metilseluloz en sık kullanılanlardır. Bu ajanları yüksek
miktarda içmek durumunda olan hasta açısından tolere edilebilirlikleri yüksektir.
Kollabe barsak segmentleri hatalı olarak mural hiperattenuasyon veya duvar kalınlık
artışı lehine yorumlanabileceğinden yeterli distansiyonun sağlanabilmesi önemlidir
Suyun kullanılmasının en önemli limitasyonu suboptimal barsak distansiyonuna yol
açabilecek ince barsak mukozasından hızlı emilmesi özelliğidir (48,49,50). Yapılan
çalışmalarda nazal entübasyon gerektiren enteroklizis ve BT enteroklizis
yöntemlerinde distansiyon sağlayabilme başarısı en yüksek olarak bildirilmekle
beraber BT enterografide kullanılan oral hiperhidrasyon metodunun da
değerlendirme yapabilmek için yeterli etkinlikte olduğu saptanmıştır (45). Ayrıca
nötral kontrast madde kullanımı sıvı attenuasyonundaki bu kontrast maddeler ile
kontrast tutan ince barsak duvarı arasında daha belirgin görüntü kontrastı oluştururlar
(51). Bu sayede özellikle Crohn hastalığı değerlendirilmesinde değerli bilgiler olan
15
segmental mural hiperattenuasyon ve mural stratifikasyonun ayırdedilebilirliği
arttırılmış olur (52,53)
Son çalışmalarda bahsedilen 0,1% baryum sülfat süspansiyonu (Volumen, E-Z-
EM Inc.), lümen içinde yaklaşık 15-30 HU attenuasyon sağlayarak optimum duvar
değerlendirilmesini sağlayan nötral bir intraluminal kontrast ajandır. İçeriğindeki
nonabsorbabl bir şeker alkolü olan sorbitol sayesinde yeterli distansiyonu sağlayarak
ince barsak boyunca su rezorbsiyonuna neden olmaktadır (54)
Pozitif kontrast maddelerden en çok tercih edilen baryum solusyonları da ince
barsakları dilate etmek için kullanılabilir. Ancak bu maddelerin kullanılması
durumunda, barsağın lümen ve duvarı arasındaki attenuasyon farkı azalır (Resim1)
ve patolojik mural kontrastlanma gözden kaçırılabilir (45). Diğer yandan bu ajanların
özellikle tercih edildiği bazı durumlar da mevcuttur (bilinen serozal hastalığı olan
olgular, bazı primer tümörler ya da kistik lezyonların saptanması gibi). Yapılan bazı
çalışmalarda nötral ve pozitif ajanlar karşılaştırılmış ve nötral kontrast ajanların daha
yeterli lümen distansiyonu ve lümen içi daha iyi homojenite sağladığı, barsak duvarı
delineasyonunu çok daha iyi başardığı bildirilmiştir (47).
A B
Resim 1: Crohn hastalığı tanısı olan hastanın aksiyel BT görüntülerinde;
16
A. Oral pozitif kontrast madde ile çekilen görüntülerde duvarı kalınlaşmış terminal ileum (ok), kontrastlanma paterni contrast madde nedeniyle seçilemiyor
B. Nötral kontrast madde ile çekilen görüntülerde, aynı segmentte duvar kalınlığının yanında, mukozal kontrastlanma paterni izleniyor (38)
İnce barsak hastalıklarının BT bulguları arasında bahsedilen duvar kalınlık artışı
önemli bir parametredir. Yeterli barsak distansiyonunun başarılabildiği durumlarda
duvar kalınlığının 3 mm ve üstü artmış kabul edilir (38). İVKM sonrası izlenen
kontrastlanma paterni, tutulumun uzunluğu, kalınlaşmanın derecesi ve simetrik olup
olmadığı, lezyonun ince barsak seyri boyunca lokalizasyonu (proksimal ya da distal),
barsak duvarındaki tutulum derecesi (mukozal, submukozal ya da serozal), mural
strafikasyon, ayrıca mezenter ve damar patolojileri de gözden geçirilmelidir (47).
Yeterince distandü olmamış, lümeni kollabe barsak anslarının yanlış olarak
duvar kalınlaşması lehine değerlendirilebilmesi (Resim 2) ve jejunal segmentlerin
normalde daha fazla kontrast tutması (Resim 3) kesitsel yöntemlerdeki
tuzaklardandır ve değerlendirme yapılırken akılda tutulmalıdır (38,44,47).
A B
Resim 2: A. Yeterli distansiyonun sağlanamadığı ince barsak segmentlerinde kollabe barsak ansları yanlış
olarak duvar kalınlaşması izlenimi verebilir B. Luminal darlık, mural kalınlaşma ve mukozal kontrastlanma ile tipik Crohn hastalığı bulguları (38,52)
17
A B Resim 3: Aksiyel kesit BT enterografide normal jejunum (A) ve ileum (B) görünümü Jejunumda valvula konniventes yapıları (ok) (52)
c. Manyetik Rezonans Görüntüleme- MR Enteroklizis ve MR Enterografi
MR; barsak hareketleri ve solunum hareketlerine bağlı artefaktlar nedeniyle
önceleri ince barsak hastalıkları tanısında tercih edilmeyen bir modalite olmakla
beraber son yıllarda MR’da hızlı görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi, nefes tutmalı
TSE (turbo spin-echo) veya FSE (fast spin-echo) sekanslarının kullanılması ince
barsakların görüntülenmesinde büyük kolaylık sağlamıştır. Gerçek FISP (fast
imaging with steady-state precession) ve HASTE (half-Fourier acquisition single-
shot turbo spin-echo ya da SSFSE) sekanslarının gelişmesi ile görüntüleme işlemi
çok daha kolaylaşmıştır (55,56).
MR ile ince barsak incelenmesinde şu 5 temel kurala uyulması gerekmektedir:
1) Görüntüleme nefes tutma süresi içerisinde gerçekleştirilmelidir. Bu amaçla
T1 ve T2 ağırlıklı görüntülemeyi sağlayan hızlı sekanslar kullanılmaktadır. Solunum
hareketi artefaktları bu yolla ekarte edilir. Barsak hareketlerinin engellenmesi ve
lümen genişlemesini sağlamak için de antiperistaltik ilaçlar, glukagon ya da hyozin-
N-butilbromid intravenöz yolla verilmektedir (57,58,59,60)
2) Batının tümü inceleme alanına girmelidir. Barsak segmentleri batın içerisinde
geniş bir alana yayılıp bir kadrandan diğerine uzanım gösterdiğinden en geniş
görüntü alanı seçilerek yapılmalıdır (9)
18
3) İnce barsakların lümeni yeterince genişletilmelidir. Bu amaçla başlıca iki
yöntem kullanılmaktadır:
Birinci yöntemde hastaya nazojejunal kateter takılarak bu yolla 1,5-2 litre sıvı
pompa yardımı ile verilmektedir. Nazojejunal kateterin takılması işlemi floroskopi
eşliğinde yapılmaktadır. Kateter yerleştirildikten sonra hasta MR odasına alınıp sıvı
verilmesi işlemi MR ile monitörize edilmektedir (62,63). Bu yöntem MR
Enteroklizis yöntemi olarak adlandırılır. Yöntemin dezavantajları kateterizasyon
gerekliliği, hastanın kateter yerleştirilmesi sırasında radyasyona maruz kalması,
tetkik için floroskopi odasından MR odasına gitmesidir. Bu dezavantajlar nedeniyle
MR enteroklizisin daha az invaziv olması konusunda çalışmalar devam etmektedir
(9,62,64).
İkinci yöntem olarak ince barsakların oral yolla doldurulması tekniği
geliştirilmiştir. MR Enterografi olarak adlandırılan bu yöntemde, inceleme öncesi
hastaya oral olarak kontrast madde içirilmektedir. Yöntemin dezavantajları, hastanın
kısa sürede çok miktarda sıvı içmek zorunda olması, midenin boşalması için dışardan
müdahale edilememesi ve barsaklarda yeterli gerginlik ve genişlemenin
sağlanamamasıdır (61).
4) İnce barsak lümeni, duvarı ve çevre yapıları uygun kontrast maddelerle iyi
görünür hale getirilmelidir. İnce barsaklarda kullanılan MR kontrast maddeleri, MR
görüntülerindeki etkilerine göre 3’e ayrılırlar: hem T1 ağırlıklı sekanslarda, hem de
T2 ağırlıklı sekanslarda parlak lümene neden olan gadolinyum ve ferrik amonyum
nitrat preparatları pozitif kontrast ajanlardır. Süperparamanyetik demir preparatları
ve oral manyetik ajanlar gibi her iki sekansta da siyah lümene neden olan ajanlar
negatif kontrast maddelerdir (59,65,66,67,68,69,70). Yani pozitif ve negatif kontrast
maddeler sekanstan bağımsız olarak pozitif ya da negatif intralüminal sinyale neden
olurlar. 3.grup olan bifazik kontrast maddeler ise sekansa bağlı olarak pozitif ya da
negatif lümen içi sinyal sağlamakla beraber genellikle T1 ağırlıklı sekanslarda siyah
lümen, T2 ağırlıklı sekanslarda parlak lümen yaratırlar. Bu grup içinde en çok
kullanılanı sudur. Ayrıca kimi çalışmalarda manganez içeren ananas, yaban mersini
suyu gibi bazı doğal maddelerin manganez içerikleri nedeniyle, T1 ve T2 kısaltıcı
19
etki yaparak MR sinyali yaratması özelliğiyle non-toksik bir bifazik kontrast ajan
olarak önerilmektedir (70,71,72). Pozitif kontrast maddelerle yapılan çalışmalarda
intraluminal içerik ve mukozal yüzey arasında oluşan interfaz mükemmel olarak
değerlendirilmekle beraber İVKM sonrası yüksek sinyalli lümen nedeniyle
inflamatuar aktivitenin değerlendirilmesinin zor olduğu belirtilmektedir (59). Birçok
denemede ideal sonuçlar alınan bifazik kontrast maddelerden en çok kullanılan
suyun, T1 ağırlıklı sekanslarda siyah lümen yaratmasının özellikle yağ baskılı
sekanslarla ve İVKM ile beraber kullanılınca inflamatuar segmentlerde yüksek
sinyale neden olarak, T2 ağırlıklı sekanslarda ise intraluminal sıvının yüksek ve yine
yağ baskılama özelliği kullanılması ile intraabdominal yağ dokusunun düşük
sinyaline bağlı olarak patolojik duvar kalınlaşmasının medium sinyal intensitesini iyi
gösterdiği belirtilmektedir (59). Çoğu araştırmacı MR Enterografi için kullanılan
intraluminal kontrast madde ve sekans seçimine göre farklı sonuçlar alınabileceğini
ve gelişen teknoloji ve yeniliklerle bağlı olarak alternatif bir yöntem olarak
kullanılabilecek potansiyeli olduğunu da kabul etmektedir. Günümüzde, kullanılacak
oral kontrast madde konusunda ortak bir görüş birliğine henüz varılmamıştır
(73,74,75,76). MR protokollerinde kullanılan farklı oral intraluminal kontrast
maddelerin sınıflandırılması tablo 1’de gösterilmiştir.
MR’ın hareket artefaktlarına hassas bir modalite olması nedeniyle
gastrointestinal sistemin görüntülenmesi amacıyla hızlı ve nefes tutmalı uygun
sekanslar seçilmelidir. MR’ın, ince barsağa ait intraluminal massları ya da duvar
kalınlaşmasını göstermedeki potansiyelinin BT kadar olduğu söylense de bu
lezyonlar için MR’ın sensitivitesi büyük oranda kullanılan protokole ve
görüntülemenin tekniğine bağımlıdır (70). T1 ağırlıklı sekanslar arasında 2D/3D
FLASH (fast low-angle shot) ya da MPSPGR (fast multiplanar spoiled gradient-
recalled echo), T2 ağırlıklı sekanslardan da HASTE (half-Fourier acquisition single-
shot turbo spin-echo ya da SSFSE), TSE (turbo spin echo), FSE (fast spin echo)ve
true-FISP (fast imaging with steady- state precession) gibi sekanslar tercih edilmekte
ve kullanılmaktadır (70). True-FISP ve HASTE sekanslarının gelişmesi ile
görüntüleme işlemi çok daha kolaylaşmıştır. İnce barsakların T1 ağırlıklı görüntüleri
bir nefes tutma süresinde (< 30 sn) elde edilebilmektedir (10,22,55).
20
Bu prosedürler arasında, saniyede bir kesit olmak üzere hızlı şekilde ağır T2
imajlar elde edilen HASTE sekansı sıvılara olan yüksek sensitivitesi nedeniyle sıkça
tercih edilmektedir (70,77,78,79,80). HASTE sekansının dezavantajlarından biri;
intraluminal akım artefaktlarına olan sensitivitesidir ve çekim öncesi spazmolitik
kullanımıyla azaltılmaya çalışılır. Ayrıca mezenterik detay değerlendirmesinin de
yetersiz olduğu bildirilmiştir (81,82).
Kısa TR kullanılan true-FISP sekansında ise yağ baskılanmadığından bu teknik
özellikle omental ve mezenterik patolojinin değerlendirilmesinde önerilmektedir.
Aksiyel kesitlerde mezenterik vasküler yapıları parlak göstermesi nedeniyle okluzif
mezenterik vasküler patolojilerin değerlendirilmesinde oldukça başarılı
bulunmaktadır (70,81,83). Hareket artefaktından az etkilenmesi, lümen içi homojen
opasifikasyon sağlaması ve lümen ile barsak duvarı arasında yüksek kontrast farkı
oluşması true-FISP sekansının avantajlarıdır (9,81,84,85). Bu sekansın dezavantajı,
yağ-su interfazında oluşan siyah kenar (black-ring) artefaktları nedeniyle hafif duvar
kalınlaşmasını gösteremeyebilecek olmasıdır. Ayrıca geçimsizlik artefaktlarına ve
manyetik alan inhomojenitelerine olan rölatif sensitivitesi de bu sekansın
olumsuzluklarıdır (9,81).
Ayrıca İVKM kullanımı ve spazmolitik ilaç kullanımının gerekli olup olmadığı
da MR Enterografi dahilinde halen tartışılan konulardır. Kısıtlı sayıdaki çalışmalara
rağmen kabul edilen son görüş, İVKM kullanımı ile yağ baskılı sekansların kombine
edilmesi yönündedir (70,86,87,88).
21
Tablo 1: MR protokollerinde kullanılan oral kontrast maddeler
: Hiperintens (Parlak lümen)
: Hipointens (Siyah lümen)
22
III. GEREÇ VE YÖNTEM
Hasta populasyonu ve çekim öncesi hasta hazırlığı
Çalışma grubumuza Ocak 2007 – Ağustos 2008 arasında ince barsak hastalığı
tanısı veya ön tanısı olan, klinik olarak karın ağrısı, ishal, kilo kaybı şikayetleri ile
başvuran 19 hasta dahil edildi. Hastaların 10’u erkek, 9’u kadındı ve yaşları 20-54
arasında değişmekteydi (yaş ortalaması 33,6). Çalışmaya dahil eden hastaların
hiçbirinde BT ya da MR tetkikleri için kontrendikasyon yaratabilecek; akut ya da
kronik böbrek yetmezliği, allerji anamnezi, gebelik, hemodinamik instabilite gibi
klinik bir durum bulunmamaktaydı. Hastalara, semptomlar nedeni ile poliklinik veya
acil servise başvurmalarından sonra en geç 1 hafta içerisinde, uygulanacak prosedür
konusunda bilgilendirilerek BT enterografi ve hemen ardından MR enterografi
çekildi.
Bizim protokolümüzde, nötral kontrast madde olarak peroral yolla barsak
distansiyonunu sağlayabilmek için içme suyu ile intralüminal sıvının ince barsak
lümeni boyunca emilimini azaltmak amacıyla eklenen laktuloz solusyonu
kombinasyonu kullanıldı. Çekime en az 6 saatlik açlık sonrası gelen hastalardan,
çekimden 2 saat öncesinden başlanarak, ilk bir saat içinde 10 dakikada bir 250 cc
olmak üzere toplam 1500 cc içme suyu içmeleri istendi. İkinci bir saat içinde ise,
etken maddesi laktüloz olan 100 cc Osmolak solusyon (Osmolak 10 g/15 ml 250 ml
solusyon, Biofarma) 1400 cc içme suyu içine eklenerek, yine 10 dakikada bir 250 cc
ve toplamda 1500 cc olacak şekilde hastalara içirildi. Çekime 30 dakika kala barsak
peristaltizmini azaltmak amacıyla her hastaya 20 mg hyozin-N-butilbromid
(Buscopan, Boehringer Ilgelheim) intramusküler enjeksiyon yapıldı. Çekim öncesi
hazırlık amacıyla kullanılan prosedür esnasında hastalar tarafından, hafif bulantı
dışında ciddi intolerans şikayeti bildirilmedi.
23
BT Enterografi çekim protokolü
Çekimler 16 detektörlü BT cihazında (SOMATOM Sensation 16, Siemens,
Germany) gerçekleştirildi. Abdomen ve pelvis; ksifoid prosesten başlayarak simfiz
pubise kadar tarandı. Aksiyel prekontrast ve postkontrast imaj çekimleri için 5mm
kolimasyon, 1.5 pitch ve 1 mm'lik rekonstrüksiyon parametreleri kullanıldı.
İntravenöz kontrast madde (İVKM) olarak iyodin konsantrasyonu 300 mg/ml olan
100 ml, non-iyonik iopromide [Ultravist, (Schering AG, Berlin, Germany)],
enjeksiyon hızı 3ml/dak. olacak şekilde verildi. Postkontrast aksiyel imajlar İVKM
verilimini takiben 25 saniye sonra arteryel fazda alındı. Elde edilen aksiyel BT
imajlar network aracılığıyla ayrı bir workstationa (Wizard, Siemens Medical
Systems) yollandı. Patolojik bulguların daha net görülebilmesi için tüm vakaların
aksiyel imajlarından kesit kalınlığı 1 mm, incrementi 0.75 mm olan aksiyel reformat
görüntüler ve 3 mm kalınlıkta koronal MPR görüntüler oluşturuldu ve workstation
monitorde üç boyutlu reformat görüntüler ile değerlendirme yapıldı. Koronal
reformat imajlar muhtemel fistül gelişimlerini görüntüleyebilmek açısından anterior
abdominal cilt ile posterior gluteal cildi imajlar dahiline alarak oluşturuldu.
MR Enterografi çekim protokolü
BT çekimini takiben hasta zaman kaybetmeden MR ünitesine götürülerek,
öncesinde ikinci bir doz 20 mg hyozin-N-butilbromid (Buscopan, Boehringer
Ilgelheim) intramusküler enjeksiyon yapıldıktan sonra MR çekimi başlatıldı.
Çekimler 1,5 Tesla MR cihazı (Signa, General Electric Medical System, Waukesha,
WI) ile gerçekleştirildi. İVKM olarak gadolinium DTPA-BMA (Omniscan,
Nycomed Imaging, Oslo, Norway), 0.1 mmol/kg kullanıldı. Çalışma protokolü
dahilinde kullanılan sekanslar; aksiyel ve koronal planlarda yağ baskılı FSPGR,
kontrastlı T1 ve koronal planda yağ baskılı SSFSE sekansları idi.
24
MR çekiminde kullandığımız parametreler tablo 2’de gösterilmektedir.
Tablo 2: MR çekiminde kullandığımız sekans ve parametreler
BT ve MR görüntülerinin değerlendirilmesi
Bir uzman radyolog ve bir son yıl radyoloji asistanı tarafından, var ise hastaların
endoskopik ve patolojik sonuçları bilinmeden değerlendirme yapıldı. BT ve MR
görüntüleri 2 gözlemci tarafından birbirlerinden habersiz olarak incelenerek
duodenal, jejunal ve ileal anslar ayrı ayrı genel görüntü kalitesi, lümen distansiyonu
ve duvar vizualizasyon yeterliliği yönünden değerlendirildi. Nötral kontrastlı BT
enterografi ile MR enterografi görüntü kaliteleri karşılaştırıldı.
Genel görüntü kalitesi, distansiyon ve duvar vizualizasyonunu değerlendirmede,
yapılan benzer çalışmalar örnek alınarak ve çalışmamıza uyarlanarak 1-5 arasında
skorlama yapıldı: (47,59,89)
1. Teknik yetersizlik
2. Suboptimal
3. Suboptimal ancak değerlendirme yapılabiliyor
4. Optimal
5. Çok iyi
25
İstatistiksel analiz
İstatiksel analiz Sosyal Bilimler için İstatistik Paketi (SPSS/PC 11.5 versiyonu,
2002) ile gerçekleştirilmiştir. BT Enterografi görüntülerinde ince barsak distansiyonu
ve barsak duvarı vizualiasyonu açısından duodenum, jejunum ve ileum arasında
anlamlı istatistiksel farkın olup olmadığı Friedman testi ile değerlendirildi. Her iki
modalitenin koronal planlardaki görüntülerinde; duodenum, jejunum ve ileum
seviyelerinde ayrı ayrı görüntü kalitesi, luminal distansiyon ve duvar vizualizasyonu
değerlendirilerek verilen skorlar Wilcoxon Rank-Sum Testi ile karşılaştırıldı. İki
gözlemcinin BT, T1, T2 ve kontrastlı T1 ağırlıklı MR görüntülerinde duodenum,
jejunum ve ileumun görüntü kalitesi ve duvar vizualizasyonunu değerlendirirken
verdikleri skorların birbirleri ile korelasyonu lineer ağırlıklı kappa testi kullanıldı.
Uyumun değerlendirilmesi kappa testinde, Fleiss’ın önerdiği şekilde kullanıldığı
gibi, ≥ 0.75 mükemmel uyum, 0.40- 0.75 iyi uyum, 0.40 < kötü uyum olarak kabul
edildi (89,90).
Duodenum, jejunum ve ileum seviyelerinde lümen distansiyonu koronal planda
SSFSE ve kontrastlı BT görüntülerinde, duvar vizualizasyonu ve genel görüntü
kalitesi ise koronal planda kontrastlı T1 ağırlıklı ve kontrastlı BT görüntüleri
seçilerek karşılaştırıldı.
26
IV. BULGULAR
İstatistiksel analizler sonucunda her iki gözlemci açısından kontrastlı BT
görüntülerde distansiyon açısından duodenum-ileum ve jejunum-ileum distansiyonu
arasında anlamlı fark saptanırken (p<0.01), duodenum-jejunum distansiyonu arasında
anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).
Duodenum ve ileum distansiyonunun değerlendirilmesinde iki gözlemci arasına
tam uyum saptanrken (sırasıyla kappa: 1 ve 0.75, %95 güven aralıkları: 1 ve 0.5156-
0.9844) jejunum distansiyonun değerlendirilmesinde iki gözlemci arasında yeterli
uyum mevcuttu (kappa: 0.5394 ve güven aralığı: 0.03335-0.6999).
BT enterografide duodenum-ileum ve jejunum-ileum duvar vizualizasyonu
yeterliliği arasında her iki gözlemci açısından anlamlı fark saptanırken (p<0.01),
duodenum-jejunum duvar vizualizasyon yeterlilikleri arasında anlamlı fark
saptanmadı (p>0.05). Duodenum, jejunum ve ileum duvar vizualizasyon yeterliliği
değerlendirilmesinde iki gözlemci arasına üç bölgede de tam uyum saptandı
(sırasıyla kappa: 0.8504, 0.9243, 0.9237 ve %95 güven aralıkları: 0.649-1, 0.7785-1,
0.7749-1). Çalışmamızda BT enterografinin sensitivitesi: %86.7 (%95 güven aralığı:
%62.7 - %96.3), spesifisitesi ise %78.0 (%95 güven aralığı: %30.1 - %95.4) olarak
hesaplanmıştır.
MR ve BT enterografinin ince barsağın üç kısmında karşılaştırıldığı istatistiksel
analizlerde, kontrastlı BT ve T2 ağırlıklı (SSFSE) imajlarda distansiyon arasındaki
fark karşılaştırıldığında her iki gözlemci açısından, her seviyede BT görüntülerinde
distansiyon lehine anlamlı fark saptandı (p<0.01). Her iki yöntemde de üç seviyede
distansiyonun değerlendirilmesinde iki gözlemci arasında tam uyum saptandı.
Koronal kontrastlı BT ve kontrastlı T1 ağırlıklı imajlarda duvar vizualizasyonu
değerlendirilmesi karşılaştırıldı ve her iki gözlemci için her seviyede barsak duvarı
vizualizasyonu yeterliliği açısından BT lehine anlamlı fark saptandı (p<0.01). Her iki
yöntemde de üç seviyede duvar vizualizasyonunun değerlendirilmesinde iki
gözlemci arasında tam uyum mevcuttu. Aynı serilerde genel görüntü kalitesi
açısından yapılan karşılaştırmalarda, yine her iki gözlemci açısından her seviyede
27
BT kalitesi lehine anlamlı fark saptandı (p<0.01) ve iki gözlemcinin
değerlendirmeleri arasında tam uyum mevcuttu.
BT ve karşılaştırılan MR görüntülerinde her üç seviyede ve her üç parametre
açısından, iki gözlemci tarafından değerlendirilirken verdikleri skorun birbirleriyle
uyumunu analiz eden istatistiksel testlerin özeti tablo 3,4 ve 5’te özetlenmiştir:
Tablo 3: Her iki yöntemde de duodenum ve ileum seviyelerinde distansiyonunun değerlendirilmesinde iki gözlemci arasında tam uyum, jejunum seviyesinde de yeterli uyum saptandı.
Tablo 4: Her iki yöntemde de üç seviyede duvar vizualizasyonunun değerlendirilmesinde iki gözlemci arasında tam uyum saptandı.
28
Tablo 5: Her iki yöntemde de üç seviyede genel görüntü kalitesinindeğerlendirilmesinde iki gözlemci arasında tam uyum saptandı.
* BTE: BT Enterografi
* T2A MRE: T2 ağırlıklı MR Enterografi
* CT1A MRE: Kontrastlı T1 ağırlıklı MR Enterografi
A B
29
C D
Resim 4: Crohn hastalığı öntanısı olan 33 yaş erkek hasta; Koronal planda kontrastlı BTE (A), yağ baskılamalı SPGR (B) ve SSFSE (C) imajları. (D) Aksiyel planda kontrastlı T1 ağırlıklı görüntü: ileal anslar ve rektosigmoid kolonda duvar kalınlık artışı ve kontrast tutulumu
A B
Resim 5: Kronik karın ağrısı ve ishal şikayeti 20 yaş bayan hasta; Crohn hastalığı öntanısı ile çekilen kontrastlı T1 MR ve kontrastlı BT enterografi görüntüleri. Terminal ileumda duvar kalınlık artışı ve kontrast tutulumu
30
V. TARTIŞMA
Enteroklizis, bütünüyle görüntülenmesi teknik olarak zor olan ince barsak
hastalıklarının tanısında kullanılan primer görüntüleme yöntemi olarak kabul
edilmektedir. Mukozal detayın değerlendirilmesi, ayrıca ince barsak boyunca
patolojinin lokalizasyonunun gösterilmesi bakımından BT’den üstün olduğu
gösterilmiştir (46). Tüm bu üstünlüklerine karşın bu röntgenografik tetkikin;
patolojilerin ekstramural yayılımı ve eşlik edebilecek komplikasyonlarını direkt
olarak demonstre edememesi yanında, alınan x ışını dozunun yüksek olması gibi
dezavantajları mevcuttur. Radyasyon dozu, hasta populasyonunu genellikle genç
vakaların oluşturduğu inflamatuar barsak hastalıkları gibi durumlarda özellikle önem
kazanmaktadır. Ayrıca bu yöntemde lümen distansiyonunu sağlamak için uygulanan
nazojejunal kateterizasyon, hasta konforunu azaltan bir zorunluluk olmasının yanısıra
yöntemi minimal invazif prosedürler arasına sokmakta ve pratiklikten
uzaklaştırmaktadır.
Son yıllarda bilgisayarlı tomografi (BT) hem lümen içi, hem lümen dışı
patolojileri göstermedeki üstünlüğü nedeniyle ince barsak hastalıkları tanısında
kullanılan birincil tanısal yöntem haline gelmiştir. İnce barsak lezyonlarının tanısında
kullanılan kesitsel görüntüleme yöntemlerinin; lezyonun transmural yayılımı,
intraperitoneal-ekstraintestinal komplikasyonları ve geniş görüntü alanına giren diğer
sistemik bulguları gösterebilme, ek olarak İVKM kullanımı ile vasküler informasyon
sağlayabilme imkanı non-invazif ve pratik olan bu teknikleri günümüzde oldukça
popüler kılmıştır. Çok detektörlü BT teknolojisi ve barsak hareketleri ve solunum
hareketlerine bağlı artefaktlar nedeniyle önceleri ince barsak hastalıkları tanısında
kullanılması hiç tercih edilmeyen MR’da hızlı görüntüleme yöntemlerinin gelişmesi,
nefes tutmalı sekanslarının kullanılması ince barsakların görüntülenmesinde büyük
kolaylık sağlamıştır. Multiplanar görüntülemenin başarılması ve teknolojilerin
yaygınlaşmasıyla bu modalitelere integre edilen konvansiyonel yöntemler sonucunda
BT ve MR enteroklizis yöntemleri geliştirilmiştir. Floroskopik enteroklizisin ve
baryum ince barsak pasaj grafilerinin referans olarak alındığı ilk çalışmalarda BT
enterografinin aktif Crohn hastalığında sensitivitesi %85’in üzerinde bulunmuştur
(91,92). Endoskip ve cerrahi bulguların referans olarak alındığı çalışmalarda ise BT
31
enterografinin sensitivitesi aktif enflamasyon için %77 ile %92 arasında bulunmuştur
(93,94,95). Bizim çalışmamızda BT enterografinin ince barsak hastalıkları tanısında
sensitivitesi % 86.7, spesifisitesi ise %78.0 olarak bulunmuştur (%95 güven aralığı
%30.1 - %95.4). Güven aralığındaki genişliğin hasta sayısının arttırılması ile
azalacağı düşünülmüştür.
Çalışmamızda; ince barsakların kesitsel olarak görüntülenebilmesinde gerekli
parametreler olan yeterli lümen distansiyonu ve duvar vizualizasyonu
değerlendirmeleri açısından peroral hidrasyon yöntemi kullanılarak yapılan
incelemelerde BT enterografini MR enterografiye göre istatistiksel olarak anlamlı
şekilde üstün olduğu sonucuna vardık. Schmidt ve arkadaşlarının 2003 yılında
yaptığı çalışmada BT ve MR enteroklizis yöntemleri karşılaştırılmış, BT’nin duvar
kontrast tutulumu ve kalınlık artışını değerlendirmede daha sensitif olduğu
bildirilmiştir (89). Crohn hastalığı bulgularının MR ve BT Enteroklizis yöntemleriyle
değerlendirildiği aynı çalışmada MR’ın BT’ye üstünlük gösterdiği tek durumun
intraperitoneal sıvı olduğu belirtilmiştir. Peritoneal kavite anatomisini koronal
kesitlerde görüntülemek, özellikle küçük intraperitoneal sıvı kolleksiyonlarını
değerlendirmede avantaj sağlamaktadır (89). Low ve arkadaşları, MR’ın flegmanöz
ve likefaktif sıvı kolleksiyonlarını ayırdedebilmede BT’den üstün olduğunu
savunmuşlardır (96). Koronal görüntülerin, sıvı deteksiyonu konusundaki başarısı
haricinde, özellikle yine sıvı sensitivitesi yüksek olan HASTE sekansı ile, “ince
barsak pasaj grafisi” imajı yarattığı, obstruksiyon durumlarında ya da cerrahi ve
endoskopik girişim öncesi anatomik oryantasyona yardımcı olduğu belirtilmiştir
(97).
İnce barsak hastalıkları tanısına yönelik olarak MR’ın etkinliğini araştıran
çalışmalar, genellikle altın standart yöntem olan enteroklizis ile karşılaştırılarak
yapılmıştır. Peroral hidrasyon protokolü ile uygulanan BT ve MR enterografi
tekniklerini karşılaştıran yeterli sayıda araştırma bulunmamaktadır. MR’ın ince
barsak hastalıklarının ekstraintestinal tutulumlarını değerlendirmedeki tamamlayıcı
rolü kabul edilmekle beraber düşük spatial rezolüsyonu nedeniyle ayrıntılı mukozal
değişiklikleri ortaya koymada konvansiyonel çift kontrastlı enteroklizise göre
belirgin yetersiz kaldığı da vurgulanmıştır (22). Ayrıca MR görüntülerinde barsak
32
duvarında izlenen ve tanıda yanılgılara neden olan non-homojen kontrast
tutulumlarının manyetik alan inhomojenitelerine bağlı olduğu öne sürülmüştür. (89)
2003 yılında yapılan bir başka çalışmada, MR’ın görüntü özellikleri nedeniyle
özellikle inflamatuar barsak hastalıklarında, aktif inflamasyon ile kronik fibrotik
değişikliklerin ayrımında yararlı olabileceği belirtilmiştir (60).
Literatür araştırmalarımızda, ince barsak radyolojisinde kullanılan kesitsel
görüntüleme yöntemlerini konu alan çalışmalarda, daha çok BT ve MR enteroklizis
ve bu iki yöntemin karşılaştırılması ile ilgili araştırmalar olduğunu, BT ve MR
enterografi tekniklerine spesifik olarak, ayrı ayrı az sayıda çalışma yapılmış olmakla
beraber bu iki tekniği karşılaştıran yeterli araştırmanın yapılmadığını gözlemledik.
Bizim çalışmamızda distansiyonun, BTE görüntülerinde her iki gözlemci açısından,
istatistiksel olarak da anlamlı şekilde daha optimal olmasının nedenini, MR
çekimlerini BT çekimlerinden sonra yapmak durumunda kalmamız sebebiyle
dolayısıyla optimal zamanlamada gerçekleştirememiş olmamız olasılığına bağladık
ve çalışmamızın bir limitasyonu olarak kabul ettik. Patak ve arkadaşları, oral kontrast
madde verilmeye başlanması ve görüntüleme arasındaki optimal zamanlamanın
önemine dikkat çekmiş, Kim ve arkadaşları ise çekim zamanlamasının önemli olduğu
bu tetkiklerin planlandığı gibi gerçekleştirilmesinin yoğun radyoloji kliniklerinde her
zaman mümkün olamayabileceğını vurgulamıştır (97,98).
Çeşitli özellikte oral kontrast madde ve su rezorbsiyonunu azaltmak için
kullanılan ajanlar konusundaki seçim, ayrıca prosedüre antiperistaltik ajan ve İVKM
ekleme konusunda çok sayıda çalışma mevcuttur ve ortak bir görüş birliğine henüz
varılamamıştır (73,74,75,76). Antiperistaltik ajanların özellikle MR çekimlerinden
önce, İVKM ’nin barsak duvarının ve ekstraintestinal yapıların vizualizasyonu,
kitlesel ya da inflamatuar lezyonların belirlenmesi açısından kullanılmasının gerekli
olduğu görüşü yaygındır (99). Biz protokolümüzde ucuz ve kolay ulaşılır olması
nedeniyle su ve laktuloz solusyonu kombinasyonu kullandık ve hastalar tarafından
iyi tolere edildiğini, özellikle BT görüntülerinde yeterli distansiyonu
sağlayabildiğimizi gördük.
33
VI. SONUÇ
İnce barsak patolojilerine yönelik radyolojik görüntülenmede altın standart yöntem
konvansiyonel enteroklizistir. Bilinen ince barsak hastalığı olan olgularda nüks ya da
eşlik eden komplikasyon şüphesi varsa tamamlayıcı olarak seçilecek ilk yöntem BT
olmalıdır. BT enteroklizis ve enterografi rölatif olarak kolay uygulanan ve iyi tolere
edilen bir yöntem olarak başarı ile kullanılmaktadır. Tekrarlayan kateterizasyondan
kaçınmak için BT enterografiler, BT enteroklizise tercih edilebilir. Ancak iyonizan
radyasyon kullanması yanında yumuşak doku rezolüsyonun düşük olması BT’nin
dezavantajlarıdır.
Çocuk, gebe, sık nükseden İBH, bilinen hastalığın rutin kontrolü gibi seçilmiş
vakalarda radyasyon riskinden kaçınmak için MR enteroklizis ve enterografi; yeterli
lümen genişliği sağlanıp uygun sekanslarla görüntüler elde edildiğinde etkin şekilde
kullanılabilecek alternatif yöntemdir. Hastanın genel durumu değerlendirilerek
invazif ve noninvazif teknikler arasında tercih yapılmalıdır.
Gelecekte, mevcut MR sekansları ve yeni geliştirilen sekans teknikleriyle yapılan
geniş hasta populasyonlu karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç vardır.
34
VII. KAYNAKLAR
1) Sayek İ. Temel Cerrahi, Cilt 1, Gastrointestinal sistem anatomisi, In: İlgi S, ed. [
2.baskı ] Güneş Kitabevi, 1996, 899-900
2) Gourevitch D: Upper Gastrointestinal Surgery, The Anatomy and Physiology of the
Small Bowel, Springer London, 2006, 39-44
3) Clemente CD : Gray's Anatomy. LEA and FEBIGER, Philadelphia, 1984
4) Değerli Ü : Cerrahi Gastroenteroloji, Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi,
İstanbul, 1984
5) Guyton AÇ : Textbook of medical Physiology. WB Saunders Company, Philadelphia,
1976
6) Kayalı H : İnsan Embriyolojisi. 2. Baskı, Güven Kitabevi, İstanbul, 1982
7) Kuran O : Sistematik Anatomi. Filiz Kitabevi, İstanbul, 1976
8) Antes G, Eggemann F. Small bowel radiology; introduction and atlas. Berlin:
Springer-Verlag, 1988;1-2
9) Şilit E, Mutlu H. Manyetik Rezonans Enteroklizis Tani Girisim Radyol Aralık
2002;8(4): 502-505
10) Debatin JF, Patak MA. MRI of the small and large bowel. Eur Radiol 1999;9:1523-
1534
11) Herlinger H, Maglinte DDT. Imaging techniques; barium for the small bowel,
historical aspects. In: Herlinger H, ed. Clinical Imaging of the Small Intestine. 2nd ed. New
York: Springer-Verlag, 1999;41-45
12) Saibeni S, Rondonotti E, Imaging of the small bowel in Crohn's disease: A review of
old and new techniques. World J Gastroenterol 2007 June 28;13(24):3279-3287
13) Fraser GM, Findlay JM. The double contrast enema in ulcerative and Crohn's colitis.
Clin Radiol 1976;27:103-112
14) Laufer I, Hamilton J. The radiological differentiation between ulcerative and
granulomatous colitis by double contrast radiology. Am J Gastroenterol 1976;66:259-269
15) Tuncel E. Klinik Radyoloji 2. baskı. Bursa, Güneş & Nobel Tıp Kitabevleri, Sindirim
Sistemi 2008; 443
35
16) İlkgül Ö, İçöz G. İnce barsak lezyonlarının gösterilmesinde enteroklizisin yeri. Ege
Tıp Dergisi 2001;40(2):131-135
17) Herlinger H. A modified technique for the double contrast small bowel enema.
Gastrointest Radiol. 1978;3:201-207
18) Sellink JL. Proceedings: Why enteroclysis of the small intestine? Br J Radiol
1976;49:288-289
19) Maglinte DD, Hail R, Miller RE, et al. Detection of surgical lesions of small bovvel
by enteroclysis. Am J Surg 1984;147:225-229
20) Maglinte DD, Burney BT, Miller RE. Technical factors for more rapid enteroclysis.
AJR Am J Roentgenol 1982;138:588-591
21) Nolan DJ, Cadtnan PJ, Jeffree MA. Detailed per-oral small bovvel examination
versus enteroclysis. Radiology 1985;157:836-837
22) Prassopoulos P, Papanikolaou N, Grammatikakis J, et al. MR Enteroclysis imaging
of Crohn disease. RadioGraphics 2001; 21:161-172
23) Tekin A, Vatansev C. Gastrointestinal görüntülemede bir yenilik: kapsül endoskop.
Selçuk Tıp Derg 2007;23:39-43
24) Iddan G, Meron G, Glukhovsky A, Swain P. Wireless capsule endoscopy. Nature
2000;25:405- 417
25) Gay G, Delvaux M, Rey JF. The role of video capsule endoscopy in the diagnosis of
digestive diseases a review of current possibilities. Endoscopy 2004;36:913-920.
26) Ersoy O, Bayraktar Y. Gastroenterolojide yeni görüntüleme yöntemi: kapsül
endoskopi. Hacettepe Tıp Dergisi 2004;35:212-215
27) Triester SL, Leighton JA et al. A metaanalysis of the yield of capsule endoscopy
compared to other diagnostic modalities in patients with non-stricturing small bowel
Crohn's disease. Am J Gastroenterol 2006;101:954-964
28) Eliakim R, Suissa A, Yassin K, Katz D, Fischer D. Wireless capsule video
endoscopy compared to barium follow-through and computerised tomography in patients
with suspected Crohn's disease--final report. Dig Liver Dis 2004;36:519-522
29) Yamamoto H, Sekine Y, Sato Y, Higashizawa T, Miyata T, Iino S et al. Total
enteroscopy with a nonsurgical steerable double-balloon method. Gastrointest Endosc
2001;53:216-220
36
30) Yamamoto H, Kita H, Sunada K, Hayashi Y, Sato H, Yano T et al. Clinical outcomes
of double-balloon endoscopy for the diagnosis and treatment of small-intestinal diseases.
Clin Gastroenterol Hepatol 2004;2:1010-1016
31) Monkemuller K, Weigt J, Treiber G, Kolfenbach S, Kahl S, Rocken C et al.
Diagnostic and therapeutic impact of double-balloon enteroscopy. Endoscopy 2006; 38:67-
72
32) Sağlam M, Örs F, Nikola S, Yıldırım D,Taşar M, Tüzün A et al. İnflamatuvar barsak
hastalığı olan 6 olguda ultrasonografi ve multidedektör bilgisayarlı tomografi bulguları.
Gülhane Tıp Dergisi 2007;49:129-131
33) Yekeler E, Danalioglu A, Movasseghi B, et al. Crohn disease activity evaluated by
Doppler ultrasonography of the superior mesenteric artery and the affected smallbowel
segments. J Ultrasound Med 2005;24:59-65.
34) Sarrazin J, Wilson SR. Manifestations of Crohn's disease at US. Radiographics 1996;
16:499-520.
35) Parente F, Greco S, Molteni M, Anderloni A, Bianchi Porro G. Imaging
inflammatory bowel disease using bowel ultrasound. Eur J Gastroenterol Hepatol
2005;17:283-291
36) Bodily KD, Fletcher JG, Solem CA, et al. Crohn disease: mural attenuation and
thickness at contrastenhanced CT enterography—correlation with endoscopic and
histologic findings of inflammation. Radiology 2006;238:505–516
37) Hara AK, Leighton JA, Virender K, et al. Imaging of small bowel disease:
comparison of capsule endoscopy, standard endoscopy, barium examination, and CT.
RadioGraphics 2005;25:697–718
38) Macari M, Megibow Aj, Balthazar Ej. A pattern approach to the abnormal small
bowel: Observations at MDCT and CT enterography. AJR Am J Roentgenol 2007;
188:1344-1355
39) Maglinte DDT, Sandrasegaran K, Tann M. Advances in alimentary tract imaging.
World J Gastroenterol 2006 ;12(20):3139-3145
40) Sailer J, Peloschek P, Schober E, Schima W, Reinisch W, Vogelsang H, et al.
Diagnostic Value of CT Enteroclysis Compared with Conventional Enteroclysis in Patients
with Crohn’s Disease. AJR Am J Roentgenol 2005;185:1575–1581
37
41) Turetschek K, Schober E, Wunderbaldinger P, et al. Findings at helical CT-
enteroclysis in symptomatic patients with Crohn disease: correlation with endoscopic and
surgical findings. J Comput Assist Tomogr 2002;26:488–492
42) Maglinte DDT, Bender GN, Heitkamp DE, et al. Multidetector-row helical CT
enteroclysis. Radiol Clin North Am 2003;41:249–262
43) Reittner P, Goritschnig T, Petritsch W, Doerfler O, Preidler KW, Hinterleitner T, et
al. Multiplanar spiral CT enterography in patients with Crohn’s disease using a negative
oral contrast material: initial results of a noninvasive imaging approach. Eur Radiol 2002;
12(9):2253-2257
44) Booya F, Fletcher JG, Huprich JE, Barlow, JM, Johnson CD, Fidler JL, et al. Active
Crohn Disease: CT Findings and Interobserver Agreement for Enteric Phase CT
Enterography. Radiology 2006;241:787
45) Paulsen SR, Huprich JE, Fletcher JC, et al. CT enterography as a diagnostic tool in
evaluating small bowel disorders: review of clinical experience with over 700 cases.
RadioGraphics 2006;26:641–662
46) Arslan H, Etlik Ö, Kayan M, Harman M, Tuncer İ, Temizöz O, Peroral CT
Enterography with Lactulose Solution: Preliminary Observations. AJR Am J Roentgenol
2005;185:1173–1179
47) Berther R, Patak MA, Eckhardt B, Erturk SM, Zollikofer CL. Comparison of neutral
oral contrast versus positive oral contrast medium in abdominal multidetector CT. Eur
Radiol 2008;18(9):1902-1909
48) Lauenstein TC, Schneemann H, Vogt FM, Herborn CU, Rühm SG, Debatin JF.
Optimization of oral contrast agents for MR imaging of the small bowel. Radiology
2003;228:279–283
49) Minowa O, Ozaki Y, Kyogoku S, Shindoh N, Sumi Y, Katayama H. MR imaging of
the small bowel using water as a contrast agent in a preliminary study with healthy
volunteers. AJR Am J Roentgenol 1999;173:581–582
50) Laghi A, Carbone I, Catalano C, et al. Polyethylene glycol solution as an oral
contrast agent for MR imaging of the small bowel. AJR Am J Roentgenol 2001;177:1333–
1334
51) Angelelli G, Macarini L. CT of the bowel: use of water to enhance depiction.
Radiology 1988;169:848–849
38
52) Wold PB, Fletcher JG, Johnson CD, Sandborn WJ. Assessment of small bowel
Crohn disease: noninvasive peroral CT enterography compared with other imaging
methods and endoscopy—feasibility study. Radiology 2003;229:275–281
53) Rollandi GA, Curone PF, Biscaldi E, et al. Spiral CT of the abdomen after distention
of small bowel loops with transparent enema in patients with Crohn’s disease. Abdom
Imaging 1999;24:544–549
54) Young BM, Fletcher JG, Paulsen SR, et al. Comparison of oral contrast agents for
cross-sectional enterography: timing, small bowel distention and side effects. San Antonio,
Tex: Society of Gastrointestinal Radiologists, 2005.
55) Gourtsoyiannis N, Papanikolaou N, Grammatikakis J, et al. MR enteroclysis protocol
optimization: comparison between 3D FLASH with fat saturation after intravenous
gadolinium injection and true FISP sequences. Eur Radiol 2001;11:908-913
56) Madsen SM, Thomsen HS, Schlichting P, et al. Evaluation of treatment response in
active Crohn’s disease by low-field magnetic resonance imaging. Abdom Imaging
1999;24:232-239.
57) Maglinte DDT, Siegelman ES, Kelvin FM. MR Enteroclysis: The Future of Small-
Bowel Imaging? Radiology. 2000;215:639-641
58) Bender GN, Maglinte DDT, Kloppel VR, Timmons JH. CT enteroclysis: a
superfluous diagnostic procedure or valuable when investigating small-bowel disease? AJR
Am J Roentgenol 1999; 172:373-378
59) Jens BF., Ejnar L. et al., Magnetic resonance imaging of the small bowel in Crohn's
disease, Scand J Gastroenterol 2005,40(7),832-842
60) Lomas DJ, Technical developments in bowel MRI. Eur Radiol 2003;13(5):1058-
1071
61) Lomas DJ, Graves MJ. Small bowel MRI using water as a contrast medium. Br J
Radiol 1999;72:994-997
62) Umschaden HW, Szolar D, Gasser J, Umschaden M, Haselbach H. Small-Bowel
Disease: Comparison of MR Enteroclysis Images with Conventional Enteroclysis and
Surgical Findings. Radiology 2000;215:717-725
63) Schreyer AG, Geissler A, Albrich H, Schölmerich J, Feuerbach S, Rogler G et al.
Abdominal MRI after enteroclysis or with oral contrast in patients with suspected or
proven Crohn’s disease. Clin Gastroenterol Hepatol. 2004;2(6):491-7
39
64) Maccioni F, Bruni A, Viscido A, Colaiacomo MC, Cocco A, Montesani C. et al. MR
Imaging in Patients with Crohn Disease: Value of T2- versus T1-weighted Gadolinium-
enhanced MR Sequences with Use of an Oral Superparamagnetic Contrast Agent.
Radiology 2005;238:517
65) Rieber A, Wruk D, Nussle K, et al. MRI of the abdomen combined with enteroclysis
in Crohn disease using oral and intravenous Gd-DTPA. Radiologe 1998;38:23–28
66) Hahn PF, Stark DD, Lewis JM, et al. First clinical trial of a new superparamagnetic
iron oxide for use as an oral gastrointestinal contrast agent in MR imaging. Radiology
1990;175:695–700
67) Holzknecht N, Helmberger T, Ritter C, et al. MRI of the small intestine with rapid
MRI sequences in Crohn disease after enteroclysis with oral iron particles. Radiologe
1998;38:29–36.
68) Born C, Nagel B, Leinsinger G, Reiser M. MRI with oral filling in patients with
chronic inflammatory bowel diseases. Radiologe 2003;43:34–42.
69) Holzknecht N, Helmberger T, Herrmann K, et al. MRI in Crohn's disease after
transduodenal contrast administration using negative oral MRI contrast media. Radiologe
2003;43:43–50
70) Ha HK, Lee EH, Lim CH, Shin YM, Jeong YK, Yoon KH, et al. Application of MRI
for Small Intestinal Diseases. J Magn Reson Imaging 1998; 8(2):375-383
71) Hiraishi K, Narabayashi I; Fujita O, Yamamoto K, Sagami A, Hisada Y, et al.
Blueberry juice : preliminary evaluation as an oral contrast agent in gastrointestinal MR
imaging. Radiology 1995;194(1):119-123
72) Coppens E, Metens T, WinantC, Matos C. Pineapple juice labeled with gadolinium: a
convenient oral contrast for magnetic resonance cholangiopancreatography. Br Inst
Radiology 2005;15(10):2122-2129
73) Patten RM, Moss AA, Fenton TA, Elliott S. OMR, a positive bowel contrast agent
for abdominal and pelvic MR imaging: safety and imaging characteristics. J Magn Reson
Imaging. 1992 Jan-Feb;2(1):25-34
74) Patten RM, Lo SK, Phillips JJ, Bowman SC, Glazer GM, Wall SD, et al. Positive
bowel contrast agent for MR imaging of the abdomen: phase II and III clinical trials.
Radiology. 1993;189(1):277-283
40
75) Ros PR, Steinman RM, Torres GM, Burton SS, Panaccione JL, Rappaport DC, et al.
The value of barium as a gastrointestinal contrast agent in MR imaging: a comparison
study in normal volunteers. AJR Am J Roentgenol 157:761-767
76) Anderson CM, Brown JJ, Balfe DM, Heiken JP, Borrello JA, Clouse RE, et al. MR
imaging of crohn disease: Use of perflubron as a gastrointestinal contrast agent. J Magn
Reson Imaging 1994;4:491-496
77) Regan F, Bohlman ME, Khazan R, Rodriguez R, Schultze-Haakh H. MR urography
using HASTE imaging in the assessment of ureteric obstruction. AJR Am J Roentgenol
167,1115-1120
78) Aerts P, Van H, Bosmans H, et al. Breathhold MR urography using the HASTE
technique. AJR Am J Roentgenol 1996;166:543-545.
79) Miyazaki T, Yamashita Y, Tsuchigame T, Yamamoto H, Urata J, Takahashi M. MR
cholangiopancreatography using HASTE (half-Fourier acquisition single-shot turbo spin-
echo) sequences. AJR Am J Roentgenol 1996; 166:1297-303.
80) Ernst O, Asselah T, Cablan X, Sergent G, Breath-hold fast spin-echo MR imaging of
Crohn's disease. AJR Am J Roentgenol 1998;127-128
81) Lin MF, Narra V. Developing Role of Magnetic Resonance Imaging in Crohn's
Disease. Curr Opin Gastroenterol 2008;24(2):135-140
82) Gourtsoyiannis NC, Papanikolaou N, Karantanas A. Magnetic resonance imaging
evaluation of small intestinal Crohn’s disease. Best Pract Res Clin Gastroenterol 2006;
20:137-156.
83) Gourtsoyiannis N, Papanikolaou N, Grammatikakis J, MR Imaging of the Small
Bowel with a True-FISP Sequence After Enteroclysis with Water Solution. Invest Radiol
2000;35:707-711
84) Herborn CU, Vogt F, Lauenstein TC, Goyen M, Debatin JF, et al. MRI of the liver:
Can true FISP replace HASTE? J Magn Reson Imaging 2003;17:190-196
85) Waleed A, Susanne G, Hubert S, Stefan R, Jörg D, Thomas L. Oral contrast agents
for small bowel MRI: comparison of different additives to optimize bowel distension. Eur
Radiol 2004;14:458-464
86) Semelka RC, Shoenut JP, Silverman R, Kroeker MA, Yaffe CS, Micflikier AB:
Bowel Disease: Prospective Comparison of CT and 1.5T Pre- and Postcontrast MR
41
Imaging with T1-weighted Fat-suppressed and Breath-hold FLASH Sequences. JMRI
1991;18:625-632
87) Mirowitz SA, Contrast enhancement of the gastrointestinal tract on MR images using
intravenous gadolinium-DTPA. Abdom Imaging 1993;18:215-219
88) Thomas C. Lauenstein. MRI of Inflammatory Bowel Disease. Appl Radiol
2008;37(7):19-24
89) Schmidt S., Lepori D. Et al., Prospective comparison of MR enteroclysis with
multidetector spiral-CT enteroclysis: interobserver agreement and sensitivity by means of
"sign-by-sign" correlation , Eur Rad 2003;13(6):1303-1311
90) Fleiss JL. Statistical methods for rates and proportions. 1985 Wiley, New York
91) Mazzeo S, Caramella D, Battolla L, et al. Crohn disease of the small bowel: spiral
CT evaluation after oral hyperhydration with isotonic solution. J Comput Assist Tomogr
2001;25:612–616
92) Doerfler OC, Ruppert-Kohlmayr AJ, Reittner P, Hinterleitner T, Petritsch W, Szolar
DH. Helical CT of the small bowel with an alternative oral contrast material in patients
with Crohn disease. Abdom Imaging 2003;28:313–318
93) Koh DM, Miao Y, Chinn RJ, et al. MR imaging evaluation of the activity of Crohn’s
disease. AJR Am J Roentgenol 2001;177:1325–1332
94) Barlow JM, Fletcher JG, Johnson CD, Sandborn WJ. Non-invasive multidetector CT
enterography may improve the prediction of Crohn disease activity as estimated by clinical
assessment. Orlando, Fla: Society of Gastrointestinal Radiology, 2002
95) Solem CA, Loftus EAJ, Fletcher JG, et al. Small bowel imaging in Crohn’s disease:
a prospective, blinded, 4-way comparison trial. Gastroenterology 2005;128(suppl2):A74
96) Low RN, Francis IR, Politoske D, et al. Crohn’s disease evaluation: comparison of
contrast-enhanced MR imaging and single-phase helical CT scanning. J Magn Reson
Imaging 2000; 11:127-135
97) Kim JH, Ha HK, Sohn MJ, Shin BS, Lee YS, Chung SY. Usefulness of MR imaging
for diseases of the small intestine: comparison with CT. Korean J Radiol.2000;1(1):43-50
98) Patak M, Froehlich J, Weymarn CV, Ritz M, Zollikofer C, Wentz K. Non-invasive
distension of the small bowel for magnetic-resonance imaging. The Lancet 2001;358:987 –
988
42
99) Furukawa A, Saotome T, Yamasaki M, Maeda K, Nitta N, Takahashi M. Cross-
sectional imaging in Crohn disease. Radiographics 2004;24(3):689-702