36
„…bütün evren semah döner, aşkından güneşler yanar, aslına ermektir hüner…” Aslını inkar eden haramzadedir Sayı 10 – 4 d „Türkiye barışını arıyor“ toplantısının yankıları FEDA kongresini yaptı Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ

Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

„…bütün evren semah döner, aşkından güneşler yanar, aslına ermektir hüner…”

Aslını inkar eden haramzadedir

Sayı 10 – 4 d

„Türkiye barışını arıyor“ toplantısının yankıları

FEDA kongresini yaptı

Yaşar Kemal:

YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ

Page 2: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Demokratik Aleviler Federasyonu

2. Olağan Kongresi’ni Yaptı................................................3

BARIŞLA OYNAMAYIN! ....................................................4

YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ.............................................5

Türkiye Barışını Arıyor ya Aleviler? ................................10

Barış Köprülerini Yıktılar .................................................12

Hepimiz Ermeniyiz, Kürdüz, Aleviyiz… ..........................13

Kanı Kandan Üstün Tutamazsınız....................................14

Korkunun Ecele Faydası Yok ...........................................15

Hızır Hayattır....................................................................18

Biz Aleviler ve Çelişkilerimiz ...........................................19

Hallacı Mansur .................................................................20

SEYD-İ SAADET EVLAD-I RESULLUĞA DAYALI SEÇKİNLİK Mİ, YOL EVLATLIĞINA DAYALI YETKİNLİK VE SEÇİLMİŞLİK Mİ?.....................23

„Sevgi bizim dinimizdir“ diyenlere nazire olsun diye.........................................................................27

Alevilik Adına Düşkün Cephesi .......................................28

Alevileri Dinsiz Görenler Şimdi İslamın Özü Olarak mı Görüyorlar.......................................................28

Kısa Kısa...........................................................................29

ALEVİ-BEKTAŞİ EDEBİYATINDA ERMENİ AŞIKLARI..........................................................32

Stuttgart 3. Alevi Kültür Şenliği.......................................35

İçindekiler

V.i.S.d.P.:

Hüseyin Bildik

[email protected]

[email protected]

Genel Yayın Yönetmeni

Verantwortlicher Redakteur

Arif Dirik

[email protected]

[email protected]

Redaksiyon Kurulu

Redaktion

Haşim Kutlu

Berivan Çolak

Ali Demir

[email protected]

Adresse

Demokratik Alevi Federasyonu

Immermannstr. 39

44147 Dortmund

Telefon: 02 31- 8 82 15 73

Telefax: 0 69-881188

[email protected]

http://www.daf-feda.de

http://www.alevikizilbas.biz

Bankverbindung

Föderation der

Demokratischen Alewiten e.V.

Sparkasse Darmstadt

Konto-Nr.: 70 96 97

BLZ: 508 50150

Namentlich gekennzeichnete

Artikel geben nicht unbedingt

die Meinung

der Redaktion wieder.

Dergimizde yayınlanan yazılardan

yazarları sorumludur.

Page 3: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Demokratik Aleviler Federa-syonu (FEDA), 4 Aralık 2006’daAlmanya’nın Dortmund kentin-de 2. olağan kongresini gerçek-leştirdi.

Açılış konuşmasında Pir RızaYağmur’un yaptığı kongrede di-van seçiminin ardından iki yıllıkçalışmalar değerlendirildi.

Kongre bir cem havasında geç-ti. Sorunlar net ortaya konarak,hiç bir kaygı gözetmeyen söylen-mesi gereken her şeyi dile getir-diler. Delegeler döneme denkdüşen sorumlulukların neler ol-duğu, Aleviliğin gerçek sorunlarınelerdir? Devletin ve Alevileringerçek gündemi tartışıldı. Asimi-lasyon politikasının, bir programdahilinde yütürüldüğü ve İslam-laştırma faaliyetlerine bazı Aleviişbirlikçiler aracılığıyla hız veril-digine vurgu yapıldı. Alevilik, si-yasi sorunları tartıştı.

Eski yönetimin kongreye sun-duğu rapor, yapılan tartışmanınardından oy birliği ile aklandı.Seçim bölümünde ise ilk defa gö-nüllü bir liste oluşup yönetimdegönüllü yer alacaklarını bildirdi-ler.

Yapılan seçimle Hüseyin Bildik,Ali Demir, Gül Kramer, CevahirGeyik, Arif Dirik, Metin Bayram,Polat Toraman ve Tahir Gül-tutan’dan oluşan yönetim ku-rulu belirlendi.

FEDA Başkanlığına HüseyinBildik yeniden seçildi.

2 Başkanlığa Gül Karamer,Genel sekreterliğe Ali Demir se-çildi.

Aleviliğin temel sorunları ma-saya yatırılarak bir dizi kararalındı. FEDA alınan kararlarailişkin şu açıklamada bulundu:

Biz Demokratik Aleviler Fede-rasyonu olarak, insanı merkezekoyan ve insanı Kabe olarak gö-ren bir dinin mensupları olaraktüm Alevilerle asgari müşterek-lerde bölge ve ulusal köken farkı

gözetmeksizin yan yana gelme-miz gerektiğinin altını çizmek is-tiyoruz.

Asimilasyona karşı net bir du-ruş ve yürüyüşün sahibi olarakyüreyeceğiz bunun karlılığı vedonanımı içindeyiz. Bin yıllardırbizi camiye taşıma çabalarınıbeyhude görmekteyiz. Aleviliğiİslam’ın bir kolu gibi yansıtarakasimile etme çabalarını düşman-ca faaliyetlerin bir parçası olarakgörmekteyiz. Aleviliği İslamınyedeğine takarak asimile etmeçabalarını, geçmişte kırımla biti-remeyenlerin yeni dönem politi-kası olarak görmekteyiz.

Cem evi adı altında bazı çevre-lerin minaresiz camiler oluştura-rak kuran kursu düzenleme, cem-de kuran okutma çalışmalarınıesefle karşılıyoruz. Bunlara cemevi değil cami demek lazım asi-milasyonun maskelenmesini en-gellemek adına camilere cem eviadı takılmıştır buna müsade edil-memelidir.

Cem evlerinden imamlar elineçekmelidir. Gerçek pirlere bıra-

3

Demokratik Aleviler Federasyonu2. Olağan Kongresi’ni Yaptı

Page 4: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

kılmalıdır. Alevilik adına bizi ca-miye taşımak isteyen kurumlarıuyarıyoruz.

Aleviler yıllardır eğitimsiz bıra-kılmış ve bununu soruncu olarakda birbirine karıştırılmış bir kav-ram kargaşası içinde olan toplu-mumuzun kurtarılması için eği-tim kurumlarına ihtiyaç vardır.Bu ihtiyacı karşılayacak okulla-rın oluşumuna kadar kısa sürelide olsa eğitim devreleri oluşturu-lalıdır.

FEDA olarak ilk eğitimi yöneti-me yeni seçilen canlarla başlata-cağız.

Ülkemizde akan kana duyarsızdeğiliz daha fazla kan görmek deistemiyoruz. Kürt hareketinin tektaraflı ateşkes kararını bir şansolarak görüyor ve devletin sürat-le buna karşılık vermesini bekli-yor, devlet memuru olması gere-ken paşaların saltanatına son ve-rilmesini istiyoruz. Türkiye halk-larının kaderi bunamış birkaçgeneral ve rantçı çetelere terk

edilemez. CHP lideri Deniz Bay-kal’ın açıklamaları gün gibi açık-tır. Aleviler CHP tuzağından kur-tarılmalıdır. Polis kafalı Kürt düş-manı Deniz Baykal’ın maskesigörülmelidir. Tüm Alevileri gizlisubay Deniz Baykal ile olan iliş-kilerini gözden geçirmelerini bek-

liyoruz.Kongrede alınan kararların uy-

gulayıcısı olacak ve coğrafyamız-da güzelliklerin yer edinmesi içingereken çalışmaların içinde ola-cağımızı başta Alevi halkımız ol-mak üzere tüm kamuoyuna du-yurmak istiyoruz’’.

4

Basın açıklaması

BARIŞLA OYNAMAYIN !Demokratik Aleviler Federasyonu olarak 1 Mart 2007 tarihinde İtalya’da Kürt Halk önderi Sayın

Abdullah Öcalan’ın avukatlarınca kamoyuna duyurulan Öcalan’ı zehirliyorlar başlıklı rapordan kaygıduymaktayız.

Açıklamadan anlaşılan duruma göre sinsi bir oyun yine sahnelenmek istenmektedir. Ateşle oynamakanlamına gelen bu gidişattan kaygı duymaktayız.

Kirli oyunlarla Kürt halkının iradesine yapılan bu saldırıyı kınıyor ve tüm yetkilileri uyarıyoruz.Sayın Öcalan Kürt sadece Kürt halkının önderi değil aynı zamanda Ülkemiz ve ortadoğuda barış ve

istikrarın sigortasıdır.Öcalan’ın sağlığıyla oynamak bölgede barışla huzurla oynamaktır. İnsanca yaşama hakkı her koşulda

ve istisnasız herkes için sağlanmak zorunda olunan temel insan haklarının en temelidir. Sayın Öca-lan’ın yavaş yavaş zehirli maddelerle imhasını amaçlayan bu yaklaşımın sahiplerini uyarıyoruz. İnsansağlığıyla oynamak kimsenin haddi ve hakkı değildir. Sayın Öcalan'ın sağlığıyla ilgili iddialar yaşam vesağlık haklarını ilgilendirmekle birlikte, toplumda sosyal ve siyasal ciddi sonuçlara yol açacak birsorundur. Öcalan’ın sağlığıyla oynamak bölgeyle, huzurla, barışla, halkların geleceğiyle oynamaktır.Ateşle oynamaktır. Tüm yetkilileri uyarıyoruz. İnsanlığın geleceğiyle oynamayın. Halkları karşılıklıkine ve kavgaya teşvik edecek tutumlardan kaçınmalarını bekliyoruz.

En yakın zamanda tarafsız heyetlerce bu durumun anlaşılması için başlatılacak girişmlerle olanaktanınmasını bekliyoruz.

Aksine Öcalan’ın sağlığıyla igili oluşacak her türlü olumsuzluktan halklar arası ilişkileri zedeleyici vekışkırtıcı yaklaşımlardan Türk devletinin yetiklileri sorumlu olacaktır.

Demokratık Aleviler FederasyonuYönetim Kurulu

Page 5: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

„Binaenaleyh başlı başına birKürtlük tasavvur etmektense,Teşkilât-ı Esasiye Kanunu muci-bince, zaten bir nevi muhtar-lıklar teşekkül edecektir. O haldehangi livanın ahalisi Kürt ise,onlar kendilerini muhtar olarakidare edeceklerdir. Bundan başkaTürkiye’nin halkı mevzuibahis o-lurken, onları da beraber ifade(etmek) lazımdır. İfade olunma-dıkları zaman bundan kendikendilerine ait mesele ihdas et-meleri daimi varittir…”

Gazi Mustafa Kemal, 1923’te İz-mit’te yaptığı basın toplantısından.

20’inci yüzyıl, insan soyunayakışmayan olayların yaşandığıbir yüzyıldır. Kanlı iki dünyasavaşı bu yüzyılda çıktı, büyüksoykırımlar bu yüzyılda yapıldı.Korkunç bir yüzyılı arkamızdabıraktık.

Birinci Dünya Savaşı’ndan ge-riye kalan insanlar, savaştan ön-ceki insanlar değildi. Korkularateslim olmuş, kendine güvenikalmamış, yaratıcılığı, kişiliği ze-delenmiş, umutsuz. İkinci DünyaSavaşından kalanlar daha beterdurumda. Hele Üçüncü DünyaSavaşı, yani Soğuk Savaş, insan-

larımızın canına okuyan bu. İn-sanlık, bu savaşların yıkımındanbütünüyle kurtuldu diyemeyiz.Bir de dünyayı bir ateş yumağıedecek atom savaşını beklemek.Savaşın ne zaman çıkacağınıbeklemek, ölümü beklemek gibi-dir.

Bütün kötülükleri yanlış savaş-ların sırtına mı yüklüyorsun di-yeceksiniz. Elbette insanları mut-suz edenlerin hepsini savaşın sır-tına yükleyecek değilim. Amaçoğu savaşların işi. Savaşlar in-sanların ölüm fermanıdır. Savaş-lar, üstünde yaşadığımız toprak-

5

Yaşar Kemal’den Barış Manifestosu

YA DEMOKRASİYA DA HİÇ

13 ocak 2007 günü Anka-ra’da bir çok aydın yazar vedemokratik kitle örgütütemsilcisinin hazır bulun-duğu „Türkiye Barışını Arı-yor” adlı toplantı Kürt soru-nu eksenli ilk önemli top-lantı olması açısından ö-nemli bir adım olmuştur. Ar-dından Hrant Dink katledile-rek aydınlara korku salın-mak istenmiş olsa da bu türtoplantıların süreceği bek-lenmektedir.

Ünlü yazar Yaşar Kemal'inkonferanstaki, ''Ya gerçekdemokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürtsorunu ekseninde bugünekadar yaşanan vahşetinanalizi ve çözüm doğrultu-sunda kapsamlı bir manifes-to niteliği taşıyor. Toplan-tının yankıları bir yana amayine dev konuştu konuşmametnini olduğu gibi yayınla-mayı önemli buluyoruz.

Page 6: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

ların, doğamızın ölüm fermanı-dır.

Bir yüzyılı arkamızda korkulariçinde bıraktık, acılar içinde, ö-lümleri kanıtsayarak. Ama buyüzyılda insanlığımızı onurlandı-ran işler de yapıldı. Bu işler, ins-anların yüzünü ağartan işlerdir.İnsanlık, yüzyılımızın yaptıkla-rıyla da övünebilir.

Avrupa, gittikçe üç büyük sa-vaşın etkilerinden kurtulmayaçalışıyor. Kurtulacaktır. Bu kadarçaba boşuna gidecek değil. Avru-pa Birliği boşuna kurulmadı.Ölümsüz barışlar için, kültürlerinbirbirini aşılaması, birbirlerinibeslemesi için kuruldu. Savaşsız,mutlu bir dünya olsun diye ku-ruldu. Barışa, güzelliğe, insanasaygıya, insanın insanı aşağıla-maması, sömürmemesine yollaraçmak için kuruldu.

Bu söylediklerim bir temennideğil. Avrupa Birliğinin kurul-masının başlıca sebebi barıştır.9’lar Avrupası, 1973’te yayımla-dığı bildirgede şöyle diyordu:„Yenildiklerini hissedenlerin, ya-sal, siyasal ve manevi değerlerinesaygıyı güvence altına almanınheyecanı. Ve geliştirilmiş bir top-lum yaratma isteğiyle kurulanAvrupa, kendi kimliğini oluştu-ran temel ögeler olan temsilidemokrasi, hukukun üstünlüğü,ekonomik ilerlemenin sosyal a-dalet amaçlı gerçekleşmesi ve in-san haklarına saygı ilkelerini ko-ruma umudunu taşır. ”

İşte Avrupa Topluluğu bu umu-da sarılmıştı. Çünkü üç korkunç,insanlığı yok edebilecek savaştangeçmişti.

Savaşa girmeyen ülkeler deneredeyse giren ülkeler kadarsavaştan etkilenmiş durumda.Bu üç dünya savaşı, dünyayı pe-rişan eyledi. Tarih boyunca hersavaş bir yıkım olmuştur. Yenen-ler de yenilenler de, savaşlarındışında kalanlar da aynı yıkım-dan kurtulamamışlardır.

Bizim yirmi beş yıldır sürendüşük yoğunluklu çatışmalardenilen light savaşımıza gelince,birkaç kez tek taraflı ateşkesolmasına karşın, bu savaşımız birtürlü bitmiyor. Nasıl, niçin bit-miyor? Bunda kimsenin bilme-diği bir keramet olsa gerek.Birinci dünya savaşı dört yıl,ikinci dünya savaşı altı yıl sürdü.Bizim yirmi beş yıllık savaşımızne kadar sürecek belli değil.

Ülkemiz bu savaştan büyük za-rara, kötülüğe uğradı. Savaşan-lardan otuz bin kişi öldü. Korucudedikleri sayısı yetmiş bini geç-miş sivil savaşçılar bulaştı ülke-nin vicdanına. Beş bin köyün birçoğunun evleri yakıldı. İnsanlarıülkenin bir çok yerine dağıldı.Bir kısmı açlıktan, yoksulluktankırıldı. Faili meçhul cinayetlerolağanlaştı, savaşın bir parçası ol-du. Kürtlerin seçkin kişileri seçil-di, faili meçhule kurban edildi.Devletin kurumlarının bir kısmıyozlaştırıldı. İkinci dünya savaşı-

na girseydik, bundan daha mıkötü olacaktı?

Bu savaş Türkiye’nin belini kır-dı. Kendi halkıyla savaşan birülke olduk. Gittikçe insanlık gö-zünde durumumuz kötüleşiyor.Hiçbir koşulda bize hak verilmi-yor.

Dünya bizim kadar, bizim du-rumumuzu gözlüyor. Gerillanınadını terörist koyduk, bundan dabir umut bekledik. Sözcükler herzaman her koşulda değişebilir vebir gün işe yaramaz olur. dışarı-da, önceleri, dağa çıkanların çık-malarının sebebini bilmiyorlar,biraz da gerilla maceraları sanı-yorlardı. Dağa çıkanların bir kıs-mı üniversitelerde okuyanlardı,üniversiteyi bitirenlerdi. Aşağı yu-karı dağa çıkanların hepsi okur-yazardı. Avrupa basını da bunaönem vermiyordu. Artık bugünise dünya basını her şeyimizibiliyor. Dünyanın gözüne bakabaka sürdürülecek bir savaş, birülkeyi çürütecek savaştır.

Bir de bu savaşa yüz milyondolar gitti diyorlar. İstediklerikadar desinler doğru değildir.Giden para daha çok dolardır. Yabaşka kayıplar? Onların altındançok ülke kalkamaz.

Dünyadaki büyük uygarlıklarınana sebebini soracak olursak,

6

Page 7: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

yeşerdikleri toprakların, dünya-nın en verimli, iklim olarak yaşa-maya en uygun topraklar oldu-ğunu görürüz. Örneğin Mısırtoprakları, Batı Anadolu, Mezo-potamya toprakları. Doğu Ana-dolu toprakları, Güney Anadolutoprakları da bu toprakların için-dedir. Batı Anadolu da DoğuAnadolu da bir çok uygarlığınbeşiğidir. Doğu Anadolu toprak-larının bir çok uygarlığın beşiğiolduğu gereğince bilinmiyor. Do-ğu Anadolu toprakları, Mezopo-tamya uygarlıklarına yardım et-miştir. Fırat’ın, Dicle’nin yaptığıgibi…

Mezopotamya, adını bu iki ır-maktan alır. Bu toprakları, Urar-tu, Huri gibi daha bir çok uygar-lıklara beşiklik etmiştir. Şimdi butoprakların insanları yoksullukiçinde kıvranıyor. Bu savaştan,önce bu toprakların insanları,her şeye karşın böyle yoksul,böyle ekmeğe muhtaç değillerdi.Savaşta sürülen köylülerin top-rakları boşta kaldı. Hayvancılıkbitti. Bahçeler kurudu. Arı ko-vanları boş kaldı. Korucular köy-lerde geriye ne kalmışsa talanettiler. Korucularla korucu olma-yan arasında onulmayacak bir düş-manlık ortaya çıktı. Sürülmeyenköylere de yaşam zehir edildi.

Bir bölge nasıl her şeyiyleyokluğa mahkum edildi? Otluyaylalar, bereketli topraklar boşkaldı. Ko desinler Kel Ali’nin ba-ğı var. Devletimiz savaş yapıyor,halkı sürüp toprakları boş koy-mak… Sürgünleri de aç sefil ko-yarak, sürgünlerin aç sefil çocuk-larını da ister istemez dağlarayollamak… Dağlara ne kadar de-likanlı gitmiş, sayısını biliyor muhükümet?

Bir de bu tutumdan Türkiye’-nin ne kadar zararı oldu, biliyormu devlet? Bu şiddetin bu sava-şın Türkiye’ye ne kadar zararı ol-du biliyorlar mı sayın savaşsevermilliyetçilerimiz? Bu savaşla gün-ler geçtikçe ne kadar tükendiği-mizi, tükeneceğimizi, Allah içinbir düşünen var mı, bu gidişle ne-reye gidiyoruz bir bilen var mı?

Bir insana ne yaparsanız yapın,bir insanın bir halkın onuruylaoynamayın!. Bu benim gençli-ğimden bu yana dilime pelesenkettiğim sözümdür. Bizim yöneti-ciler bunun tersini yaptılar. Hal-ka etmediklerini bırakmadılar.Yöneticilerin, onlardan bağımsızkorucuların halka yapmadıklarıkalmadı. O kadar zulümler yaptı-lar ki, söylemeye dilim varmıyor.

Ülkemizde milliyetçi kisvesinebürünmüş ırkçılar var. Onlarındillerine pelesenk ettikleri birsözleri var: „Türkün Türkten baş-ka dostu yok.“ Bir ülke halkınabundan daha korkunç bir söz

edilmez. Hele Kürtlere böyle söz-ler etmemelisin. Kürtler sana gü-cenir. Sevgili milliyetçi dostlarasöyleyeyim ki sevinsinler, rahatetsinler. Türkün Türkten başkadostu var. Gizli saklı değil. Ma-lazgirt’ten bu yana Kürtler Türk-lerle dost. Bu, Kurtuluş Savaşı’nakadar sürmüş. Kimileri yazıyor-lar, söylüyorlar ki, Kürtler Kur-tuluş Savaşı’nda Türklerle birlik-te olmasaydı, bu savaş zordu.

Mustafa Kemal Paşa’nın büyükzekası, bu zorluğu alt etti. Sam-sun’a çıktıktan sonra niçin kon-greyi karadenizde, haydi oralardeniz kıyısıdır, uygun değildir di-yelim, Amasya’da, Ankara’da yap-madı. Niçin yapmadı? O büyükzekanın başka sağlam bir düşün-cesi olmalıydı. Erzurum’da ordumüfettişinin emrinde olması ge-reken bir ordu vardı. OrdununKumandanı Kazım Karabekir Pa-şa, ordu müfettişinin çağrısınageldi, „Emrinizdeyim Paşam” de-di, bundan sonra ordu müfettişi-nin yanında bir güç daha vardı:O da Kürtlerdi.

Erzurum’da ona, Kürtlerin mü-messili olaraktan Hacı Musa gel-di. Onunla bir anlaşma imzalan-dı. Bu anlaşma kayıplara karış-mış durumda.

Ellili yıllardı, Nurullah Ataç, ar-kadaşı Cevdet Dursunoğlu ile be-ni de yemeğe çağırmıştı. Konu-şurken, söz Hacı Musa Ağa’yagitti. Yemekte bir arkadaş, Erzu-

7

Page 8: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

rum kongresi Üyesi Dursun-oğlu’na „Paşa’nın Hacı Musa Ağaile anlaştığı doğru mu” diye sor-du. Dursunoğlu, „İyi ki MustafaKemal o anlaşmayı yaptı. Koçgirîisyanını bu anlaşma sona erdir-di” dedi. O zaman Millet Mecli-si’nde doksan üç Kürdistan Me-busu var. O doksan üç mebus birbildiri yayımlıyor. „Savaş bitin-ceye kadar Mustafa Kemal Pa-şa’nın emrindeyiz” diyorlar.

Bir de Lozan Konferansı var.Kürtler Türkiye’yi değil de İngi-lizleri tutsalardı, bugünkü dur-umlar böyle mi olurdu. Bir deSovyet İhtilali’nden önce Kürtle-rin bir kısmı Rus Kürtleri ilebirleşmişler. Çoğunluk Osmanlı-lara kalmış. Kürtler Osmanlılarlakalmayıp Rus Kürtlerine gitseler-di, sonradan gelen Sovyetler bubüyük kitleyi bir Sovyet devletiyapmaz mıydı? Öyle ise bu kadaracıyı, yalnızlığı niçin kabul etti-ler? Kürtler dünyadan habersizmiydiler? Bu devlet politikasınabakarsak, onlar aptal oğlu aptal-lardı.

Bizim devlet büyüklerimiz, ga-zetecilerimiz, „Irak’ta Kürtler ba-ğımsız olurlarsa, bu, savaş sebebisayılmalı” diyorlar. Niçin? Irak’-taki Kürtlerden size ne? Kim nesanarsa sansın, ey milliyetçi ırk-çılarımız, dünyada bir tane dos-tunuz varsa diyelim, o da güne-yimizde, petrol kuyularının üs-tünde oturan Irak Kürtleridir.

Böyle bir dostun olması, birçok dosta bedeldir. Ne yazık kionlar dostlarından o kadar kötekyemişler ki, yoğurdu üfleyerekiçiyorlar. Irak Kürtleri KuzeyIrak’ta bağımsızlık istemiyorlar.Çünkü bağımsızlık onların çıka-rına değil. Can-ı yürekten fede-rasyon istiyorlar. Federe bir dev-let içinde olmak, onları dahaişine geliyor.

Kimi insanlar, devlet, basın,hepsi birden, „Kürtler Türkiye’yibölecek de bölecek.“ Belki de birbildikleri var. Belki de onlar kim-senin bilmediği bir şeyleri biliyor.Belki bu şiddetin bitip eksilmeye-ceğini biliyorlar, bilmiyorlarsa daistiyorlar. Ya da bu savaşın hiç

bitmeyeceğini biliyorlar, ya da is-tiyorlar. Belki de hiç kimse hiçbirşey bilmiyor.

Bir savaş ne kadar düşük yo-ğunlukta da olsa, gene savaştır.Savaşın sürmesini isteyen devletçok güçlü de olsa, gene kayıplarverir, yıpranır. Boşu boşuna sa-vaş sürdürenlerin güçlerinin çokişe yaramadığını görüyoruz. Sa-vaşın acısı herkesin yüreğindedir.

Kürtler barış istiyorlar. Onlarınbu istekleri candan yürekten de-ğilse, bir oyunsa, çok çabuk anla-şılır. Kürtleri dışlayan milliyetçi,ırkçılarımız var. Her şeyi konuş-makta özgürdürler. Bu insanlardünyadan, yurdunun insanların-dan habersizlerdir. Halkımız de-mokrasiye can attığı halde, de-mokrasinin nimetine kavuşama-dılar. Böyle giderse biz demokra-sinin nimetine kavuşamayacağız.Çağımızda bir ülkenin demokra-siye kavuşması o ülkenin onuru-dur.

Bundan yıllarca önce ben, „De-mokrasi Kürt sorunundan geçer”demiştim. Sen milyonlarca va-tandaşının dilini yasakla, kendidiliyle yazacak okuyacak okuluda yasakla, kendi dilini araştıra-cak geliştirecek üniversiteyi deyasakla. Kürtler Lozan’dan azın-lık olarak çıkmadı. İyi ki azınlıkdeğilmiş. Nerdeyse Kürtlere ya-saklanmayacak hiçbir şey bırakıl-mayacakmış.

Malazgirt’ten bu yana kardeşoldukları, Kurtuluş Savaşı’nda

ülkelerinin kurtuluşu için birlik-te çarpıştıkları, zaferde birliktesevindikleri kardeşleri, onları na-sıl bir azınlık sayabilirdi? Kürtlerkendilerini hiçbir zaman azınlıksaymadılar. Hiçbir Kürt hiçbir za-man kendini azınlık saymadı. İn-sanlıktan mahrum kılındığı haldekendini azınlık saymadı. Sürgü-ne, aşağılanmaya, dilinin uydur-ma bir dil, kart-kurt dili olduğu-nu söyleyenlere bile „Biz azınlı-ğız” demedi. Çünkü onlar azınlıkdeğil kardeştiler. Hiç kimse onlarıkardeşlikten ayıramaz. Bin yılınadı var.

Bu seksen yıldır yasaklar olma-saydı, Kürtlerin kardeşliği unu-tulmasaydı, yasaklara boğulma-salardı, bugün böyle konuşmakaklımıza gelmezdi. Türk halkıkardeşliği unutmadı. Kürtler a-leyhine korkunç propagandalaryapıldı. Kürtler, linçlere, sürgün-ken geldikleri bölgelere tekrarsürgüne uğradılar. Birileri iç sa-vaşı tetiklemeye çok uğraştılar.İşte bu topraklarda birlikte yaşa-yanlar, bu kışkırtmalara izin ver-mediler. Bu, sevinç ve umut ve-rici bir tutumdur. Bundan önceçok fırtınalar atlattık, bundansonra varacağımız yere kısa yol-dan varacağız.

Bir de Kürt dili yok diyenlervar, türlü uydurmalara başvura-rak. Kürtçe çok şiveli bir dilmiş!Ya bilmiyorlar, ya pişmiş aşa sukatıyorlar. Kürt dili zengin birdildir. Zengin dillerin çok şivesi

8

Page 9: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

olur. Her bölgede, her yörede de-ğişir.

Kürt dilinin zengin bir edebiy-atı vardır. Yazılı edebiyatı olandiller, yaşamını uzun zaman sür-dürür. Kürt dilinin büyük eskidestanları vardır. Bugünkü deng-bêjler, köy köy dolaşarak destan-larını söylüyorlar. Yeni destanlarda yaratıyorlar. Eski destancılar-dan Ebdalê Zeynikî, daha diller-de… Hem büyük bir destan anla-tıcısı hem de büyük bir şair.

Feqîyê Teyran da bir dengbêj-dir. On dördüncü yüzyılda yaşa-mış Müküs Emiri’nin oğlu. Di-vanları var. Eldeki ve daha den-bêjlerin söyledikleri şiirleri dahadilden dile dolaşıyor. Şiirlerin ço-ğu kuşlar üstüne. Ona Türkçeyeçevirirsek, „Kuşların Fakisi” yada „Kuşların destancısı” diyorlar.Bütün ömrü kuşlarla geçmiş.

Bugün dünyada yaşayan des-tancılar, Kırgızistan’da, daha dil-lerde… Destancılara „Manasçı-lar” diyorlar. Bu yüzyıla kadarİrlanda destancıları vardı. İrlan-da’da daha çok folklor çalışma-ları var.

Çağımızda kültür sorunu yaşa-

nıyor. Özellikle son yıllarda kül-türler üzerine çok çalışmalar ya-pılıyor. Kültür sorunları ülkele-rin baş sorunları. Özellikle Avru-pa ülkelerinde… Dünyanın kül-türe gittikçe daha önem vermesiboşuna değildir. İnsanı insan ya-pan kültürdür.

Dünya binlerce çiçekli bir kül-tür bahçesidir. Her çiçeğin birrengi, bir kokusu vardır. İn-sanlık, her kültürün üstüne titre-melidir. Binlerce kültür çiçeği,birini koparırsak, insanlık bir ko-kudan, bir renkten yoksun kalır.

Emperyalizme kadar kültürlerbirbirlerini aşılamış, birbirlerinibeslemişlerdir. Uygarlıklar da öy-le. Tek başına kendini geliştirmişne bir kültür vardır dünyamızda,ne de bir uygarlık.

Ülkemizin, kendini bilim adam-larından, aydınlardan sayan birtakım kişiler, çok kültürlülük o-lamaz diye kendilerini yırtıyorlar.Onlar büyük kültürlerin beşiğiolan Anadolu’da böyle konuşu-yor. Bu insanlar için konuşmakbize düşmez.

Emperyalizme kadar kültürler,ister istemez birbirlerini aşılıyor-

du. Emperyalizm, Rönesans’tanmiras iki sözcüğü sahiplendi. „İl-kel ve üstün insan” Ve emperya-listler, kendilerini haklı sayarakilkel insanlara kültür ve uygarlıkgötürdüler.

Anadolu’ya gerçek bir demok-rasiyi getirebilirsek, Anadolu kül-türleri gene birbirlerini aşılaya-cak. Anadolu’nun gene eski za-manlardaki gibi insanlık kültürü-ne zengin katkısı olacak.

Bir ülke insanları insanca ya-şamayı, mutluluğu güzelliği seçe-cekse, bu önce evrensel insanhaklarından, sonra da evrenselsınırsız düşünce özgürlüğündengeçer. Buna karşı çıkmış ülkele-rin insanları da yirmi birinci yüz-yılda onurunu yitirmiş, insanlı-ğın yüzüne bakamayacak durum-lara düşmüş insanlar olarak ya-şarlar.

Ülkemizin onurunu, ekmeğini,kültür zenginliğini kurtarmakelimizde…

Ya gerçek bir demokrasi, ya dahiç...

Yaşar KemalAnkara, 13 Ocak 2007

9

Page 10: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Demokratik bir cumhuriyet he-definde hareket eden Kürt halkı-nın örgütlü önderlikleri, bu a-macın çözümünü kolaylaştırmakamacıyla yine “ateş kes” ilan etti.“Ateş kes”, barışmış olmak an-lamına gelmediği gibi sorununçözüldüğü anlamına da gelme-mektedir. Ancak çözümün kapı-larını aralayacak elverişli ortamınsağlanmasına yardımcı olabilir.

“Ateş kesin” karşı tarafı olanTürkiye Cumhuriyeti devleti’nin,Genel Kurmayın ve hükümetinde “Ateş kes” e uygun bir duru-ma gelmesi durumunda, barışıgörüşmenin, giderek nispeten ba-rışçı bir ortamda Demokratik Cum-huriyet koşullarını yaratmanınolanağı doğabilir.

Bu da, açıktır ki, Türkiye Cum-huriyeti gerçeğinde, başından be-ri demokrasiye ve özgürlükleregereksinim duyan bütün toplumkesimlerinin yararına olacaktır.

Bu bağlamda, uzunca bir sü-redir, olanaklarım çerçevesindemümkün olabilen azami bir gay-ret ve titizlikle, Türkiye gerçeği-nin en önemli demokrasi gücüolan Modern Alevi Hareketi’niizlemeye çalıştım.

…Bunları sayıp dökmekten ama-

cım, kendi faaliyetlerimi anlatmakdeğildir. Bundan amacım, hangibeklenti ve özlemlerle Alevi ha-reketine yaklaştığımı belirtmek-tir. Bütün içtenliğimle belirtmemgerekiyor ki, modern Alevi hare-keti, kendinden beklenen ve de-mokrasinin en önemli dinamik-lerinden biri olma sorumluluğu-nu yerine getirebilmiş değil. Tekbaşına kalmış, ister Alevi olsunister olmasın, “milli hassasiyetler”zemininden hareket eden, basınyayın organlarından tutun da yı-ğınla para militer sitelere varın-caya dek, her türlü hırpalama,yıpratma çabalarına karşılık, ki-mi örgütlü yapıların cılız çıkış-larını saymazsak, Modern AleviHareketi’nin ağırlık gövdesinden

tık çıkmamıştır bu güne dek. Sözel düzeyde kalmış, yukarda

belirttiğim birkaç çıkışı saymaz-sak, burnumuzun dibinde, hergün dağlardan paramparça ol-muş asker ve gerilla bedenleri in-dirilirken, buna karşılık, ortalığı“milli hassasiyetler” adı altındalinç gösterileri kaplamış, her ha-ber bülteninde delik deşik edil-miş çocuk cesetlerini, üstümüzeölü toprağı serpilmiş örneği sey-reder durumda iken, ModernAlevi Hareketinden tık çıkmama-sı anlaşılır olmamalıdır hiç kimseiçin.

Son derece zor günlerden geçi-yoruz. Henüz, ateşkes ilan edil-mediği bir sürede, son ziyaretçigörüşmelerinden birinde, SayınÖcalan, hükümete, Genel Kur-may Başkanlığı’na çağrıda bu-lundu. Ben bunu Semah dergisi-ne hazırladığım bir dosyada dabelirtim. Sayın Öcalan çağrısındaözetle, ”Kürt sorununu Amerika-larla, Avrupa ile çözmek, o kapı-lara gidip yalvararak yardım di-lenmek ile çözülmez. Biz bir eviniçindeyiz ve birlikte çözmeliyiz.Operasyonları durdurun, bir ge-lişme sağlanırsa, bu günler de birAteşkes çağrısında bulunabilirim.Bunu son kez yaparım. Eğer bu-na da yanıt olunmazsa artık benimyapabileceğim bir şey yok“ dedi.

Bu eli görenler gördü, bu eligören bütün odaklar, tabi ki her-kes kendi penceresinden, tabi kiher odak kendi çıkar ve beklenti-leri doğrultusunda Kürt HalkHareketi önderliklerine “Ateşkes”çağrılarında bulundu. Sonuç iti-bariyle 1 Ekim’den itibaren Ko-

ma Komalen Kürdistan önderliği“ateşkes” ilan etti.

Türkiye’de bir çok siyasi örgüt,kurum, İnsan Hakları kuruluşla-rı, partiler, yazarlar, aydınlar, sa-natçılar, bir biçimde görüş açık-lıyor ve bu kez olsun, bu “ateş-kes”in boşa çıkmaması için elle-rinden geleni yapacaklarını ilanediyorlar. Tabi ki AB, ABD, Rusyada devrede. Çok ilginç, Son 15yıldır binlerce “faili meçhul” diyeadlandırılan cinayetlerin baş mi-marlarından Mehmet Ağar hangihesap içinde olursa olsun, “Ateş-kes”e olumlu cevaplar veriyor,“bize düşen bir risk olursa omuz-lamağa hazırım” diyor!

Bunların hepsi Modern AleviHareketi tarafından da biliniyorve izleniyor.

Ama sorun şu; Türkiye gerçe-ğinde demokrasi ve özgürlüklere,bu bağlamda Demokratik Tür-kiye hedefine en az diğerleri ka-dar yakıcı gereksinim duyan,hatta örgütlü olmalarının varlıknedeni olan böylesi yakıcı birtalebin sahipleri iken ModernAlevi Hareketi ne diyor bu konu-da? Olumlu ya da olumsuz ver-ebilecekleri bir yanıtları yok mu?

Günlerdir izliyorum, sorup so-ruşturuyorum; Alevi Hareketi’-nin önderlikleri, bu konuda nesöyleyecekler, merakla bekliyo-rum. Ama sanki, olan biten tü-müyle onların dışındaymış gibibir sessizliğe bürünmüş durum-dalar ve duymazdan görmezdengelmektedirler adeta.

Son zamanlarda “Siyasete mü-

10

Türkiye Barışını Arıyor ya Aleviler?Haşim Kutlu

Page 11: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

dahale edeceğiz” söylemi dillen-diriliyor. Merak ve hassasiyetlebekliyorum, Bu müdahale ne an-lama gelmektedir, her yere sor-maya ve öğrenmeye çalışıyorum.Demokrasinin en temel gücü o-lan Modern Alevi Hareketi’nindilindeki müdahale eğer, yine de-mokrasinin olmazsa olmazı Kürtsorunu konusunda bir şey söyle-mek, bir politika ve bir hedef be-lirlemek anlamına gelmiyorsa a-caba hangi anlama geliyor bilmi-yorum. Bu güne dek de merakı-mı giderebilmiş değilim.

Bunları belirtiyorum diye, herzaman olduğu gibi yine bir kısımçevreler, “Kürtçülük yapıyor, ırk-çılık yapıyor, zaten biliyoruz, PKK’-cilik yapıyor” gibilerinden “MilliHassasiyet” vıdı vıdılarıyla konu-nun önemini anlamsızlaştırmasın.

Türkiye’de eğer demokrasi veözgürlük istiyorsa, bunu gerçek-ten isteyen herkesimin, kendiözgün taleplerine olduğu gibi,birbirlerinin de taleplerine sahipçıkmaları eşyanın doğası gereği-dir. Başka türlü hiç kimse, bu,bin yılların tortusunu tek başınadeğiştiremez. Sadece, kendi tale-binin altında, kendisi ezilir. Yı-ğınlarca olgu ve olay, bu dersle-rin çıkartılmış olmasını gerektiri-yordu.

Sanılmasın ki, bu belirledikleri-mi sadece Aleviler ve Kürtler bağ-lamında, Alevilerin yapması ge-rekenlerle sınırlıyorum. Tam ter-sine her zaman olduğu gibi aynışeyleri Kürt Hareketi önderlikle-rine de söylüyorum, yazıyorum.

Örnek olsun, şu anda, “ateş kes”ilan eden irade başta olmak üze-re, güç veren bütün taraflara dasesleniyorum. İstek ve çağrılar,özel olarak Alevilere de seslen-miyor, Onu da kapsayacak bir bi-çimde hedefler belirlenmiyorsa,Türkiye gerçeğinde, Alevi hare-ketinin rolünü görmemek, kü-çümsemek anlamına gelir. Gör-memek anlamına gelir. Belirttik-lerim eksik bırakılarak, “Alevilerdestek versin” demek ya da böy-lesine kendiliğinden bir bekleyişiçine girmek, son derece kolaycıve ucuz bir yoldur.

“Ateşkes” kararı veren iradeyide bu bağlamda hassasiyetle izli-yorum ve açıklık bekliyorum. Da-hası, gerçek muhtevasını bir türlüanlayamadığım, ama bir biçimdedillendirilen, “siyasete müdahaleedeceğiz” yönlü arayışların oldu-ğu süreçte, beklediğim açıklığıngelmesini son derece önemli bu-luyorum.

Çünkü bu arayışın, son günler-de Genel Kurmay çakışlı olduğuçok net anlaşılan, “laiklik ve İr-tica” çıkışlarına, basit bir eklentiolarak açığa çıkmasını istemiyorve geniş emekçi Alevi kitlesinin,ezici çoğunluğu onların oğullarıve kızları olan zindanlarda çürü-tülen gençlerin, şu veya bu ad al-tında sokak arasında kurşunla-nan çocukların, beklenti ve öz-lemlerinin bir kez daha ucuzcakapatılmamasını umuyorum vebekliyorum.

Ne tarihsel süreği böylesine u-cuz ve kahredicidir ne de gününkoşullarında Modern Alevi Hare-keti’nden beklenen rol budur.Olmamalıdır da.

Sonuç olarak, Alevi Hareke-ti’nin saygı değer önderlikleri, biran önce, bir süredir dillendirdik-leri “siyasete müdahale” söyle-mini açıklığa kavuşturmalıdırlar.Dahası, yarın daha geç olmadanve “savaş kışkırtıcılarınca” bir kezdaha boşa çıkartılıp, ortalık kangölüne döndürülmeden açık venet bir duruş sergilenmelidir.

Halkların boğazlaştırılması ça-balarına seyirci kalınmak isten-miyorsa, Modern Alevi Hareketi,“Ateş Kes” kararı karşısındakisessizliğini bozmalıdır. Bu kararasahip çıkmalı ve rolünü oyna-malıdır. Kürt sorunun çözümü,Alevi sorununun çözümüdür. Bu-nu her zaman söyledim yine söy-lüyorum. Alevi sorunun çözümüde sağlıklı olarak Kürt sorununçözümüdür, et ve tırnak gibi bir-birine bağlıdır.

Gerçeği böyle kavramak, Yol’unbuyruklarını doğru kavramaktır.Gerçeği böyle kavramak, ne mil-liyetçilik ne de ümmetçiliktir ve“Yol cümleden uludur!”

11

Bir mahkumun arzusu, hayali, düşü idi sevgi

Ali dedi adın sevgidir, anlamı ağırdır.Eş ve eşit gören, hoşgören vareden sevgidir.Koruyan soran yoran veren sevgidirBağlayan dağlayan coşan kalan sevgidir.Onur’u onur eden, duyguyu besleyen sevgidir.

Yalnızlığın reçetesi, hastalığın ilacıdır sevgiKaranlık bir tünelde yakılan bir ışık gibidir sevgiKardeşligin başı insanlığın temelidir sevgiHayatın kaynağı, yaşamın ispatıdır sevgi

Yaşarsın sevilen sevenlerin aşkına sevgisinAvesta incil, kuran, tevrat zeburun temelisinZerdüşt, musa isa muhammet ilkesisinAydının bilgenin yazarın kalemisinBir başkadır adın sevgi.

Hasanın aşkı fatmanın coşukusuydu sevgiCebrail’in biricik idi sevgisiMemnundu cümle alem hepisiSevgi’de birleşti Alman’ı, Türk’ü, Kürt’ü, Yunan’ı, Çingene’siHenüz dolmamıştı onyedisi

Arkadaşların der adın melektirYüzüne en çok yakışan gülmektirSana kıyan amansız felektirBide düşen sevgiyi seviyoruz demektir

Feryat ederim mahmut, fatma yetişSevgim çoktan gitmişDuyan konu komşu dost gelmişBunun bir başka adı da ecelmiş

Yarim bıraktın ehliyeti okuluHenüz gençtin hayat doluKeşke gitmeseydin o yoluRukiye teyzen bağlı eli kolu

Rukiye saklamışsın bana son sayfanı derİçten içe kendini yerYalvardım doktora sevgimi verCevabı çarem yok der

Nurhakım yardımın beklerArkandan bıraktın yanan yüreklerOkudukça yazılanları derdine dert eklerDeniz seni hayalinde bekler

Dedeler nineler görmedik diye yanar ağlarKüsü dargını bugünde birbirine bağlarTanıdık tanımadık yürekleri dağlarGeride bıraktın sevgisiz sağlar!!!!!

Babası Hasan Dağdelen

Page 12: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Türkiye devleti nereye gidiyor bilemi-yorum, fakat biz halklar, tarihten bazıdersler çıkarttık, tarihin bütün haksız-lıklarından yola çıkarak, özgürlüğe ka-rar vermiş bir halk düzeyine ulaştık.Bölgemizin selameti için halklarımızıözgür bir ülkede kendi rengiyle buluş-turma uğruna, tarihin acılarını içimizegömerek tekrar barış elimizi uzattık, bu-na karşılık yedi yıldır sahte politikalarınkurbanı olduk. Bunları anlıyor ve de-ğerlendiriyoruz. Zaten Türk devletiningeçmiş sicili ve pratiğinden tanıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin politikası, böl-gede üzerinde tahaküm kurduğu halk-ların inkarı üzerinden şekillenir. Çetezihniyeti ile kışla arasında kalan ve bu-nu aşmaya bir türlü cesaret etmeyen birpolitikayı bölge halklarına hep dayat-mıştır.

Sözde laikliği savunmuş fakat özündebunu asla ugulamamıştır. Çünkü kendi-sinden olmayanı kendisi gibi düşünme-yeni hep inkar ve yok saymıştır. Bu ne-denle cumhuriyete bu iki temel politikayön vermiştir. Pratik olarak bütün barışçabalarımızın karşılığı çağdışı uygula-malara dünyanın gözleri önünde maruzkalmak olmuştur.

Sorunlar ve görevlerimiz oldukça ağır-dır. Bizler sadece kendi sorunlarımızınağırlığından değil, ölülerimizin bile acıçekmesi bizi dehşete düşürmüştür. Dağ-larda köylerde metropollede şehit düşenbinlerce gencin cenazelerine hakaretedilerek dağların bilinmeyen kuytulu-klarına gömülmüşlerdir. Analar yıllardırhasret kaldıkları çocuklarının ölülerinibile göremiyorlar, onlar için bir ağıt bileyakamaıyor hatta onlara terörist deme-ye zorlanıyorlar. Bundan daha ağır acıne olabilir ki?

Tarih bu vahşeti asla af etmeyecektir. Kutsal şehitlerimizin vasiyetlerinden

büyük acılar çekiyoruz. Bu acıdan Tür-kiye halkının önderlerini bu korkunçvahşetten bir daha haberdar etmek isti-yoruz.

Bu korkunç haksızlığı önleme göre-viyle karşı karşıya olduklarını unutma-maları gerekir. Bu Kürt mahşeri karşı-sında sessiz kalınmamalı Kürt sorunu-nun çözümü bölge sorununun çözümü-dür. Tarihi kördüğüm buradan kaynak-

lı, Osmanlıdan beri tüm ağırlığıyla gü-nümüze kadar gelip dayanmıştır.

Kürt halkının yüce dostları onurunakavuşan, tarihte ilkleri gerçekleştirenDenizler, Mahirler, İbrahimler ağır be-dellerle bir yolu açtılar. Ve halklarımızınkalbine taht kurmuş, büyük önderlerolarak geçtiler. Onların kutsal davayı bı-raktıkları yerde Kürt özgürlük hareketiağır bedellerle tarihe mal etti.

Kürtler, tarihin her türlü haksızlıkla-rına rağmen, kardeşçe yaşamak istiyor-lar. Bu Türkiye halklarının da çıkarına-dır. Deniz Gezmiş ve arkadaşları Hakka-ri’deki Zap suyunun üstüne, yıllar öncegidip bir köprü yaptırmışlardı. Bilemi-yorum o büyük önderler orada ne iste-mişlerdi, niye gidip orada o köprüyüyaptılar. Yöre halkı bunu tam olarak bi-lince çıkaramamış olsa bile bu gençlerinyaptığı köprüye çok sevinmişlerdi. Buköprü parçalanan Kürdistan’ı bir birbi-rine bağlayan stratejik bir noktada inşaedilmişti. Oradan Güney Kürdistan’ageçiliyordu. Yıllar sonra bölgeyi yenidenkaos ve savaşa sürüklemek isteyen çeteve askerler tarafindan bu köprü yıkıldı.Denizler bu köprüyü halkımız arasında-ki barışı sağlama, kapanan yolları tekraraçmak için yapmışlardı.

Şemdinli halkı, karanlık emelleri uğ-runa yıllardır, halklarımızı birbirlerinekırdırtan faili meçhul cinayet şebekele-rini suç üstü yakalayarak devletin “ada-letine” yargılamaları için teslim etti. Ka-rarı kendilerinin herşeyin üstünde tut-tuğu adaletine bıraktı. Tarihi eyleminsonuçlarını onların vicdanlarına bıraktı.Bu eylem demokratik barışa hazır olanbir halk düzeyini gösteriyordu. Büyükbarış ve özgürlüğün sembolü olan New-roz, bayramıyla milyonlar ayağa kalka-rak, barış mesajlarını verdiler. Bu yenibir kurtuluş serhildanıyla bir kez dahatahrihe özgür bir ülke, demokratik top-lum olarak yaşamda karar kılmış birhalkın örgütlülük düzeyiydi. Kürdistantopraklarında köleliğe boyun egen top-lumun bitişinin mesajıydı.

Bu son derece demokratik ve hiç birtaşkınlık içermeyen gelişmeler karşısın-da, tüm yasalarını da çiğneyerek üç ya-şındaki çocukları vuracak kadar zalim-leşti yürekler. “Çocukları da kadınları

da vurun” talimatını Türkiye’nin Başba-kanı Recep Tayip Erdoğan vermiştir.Dünyanın hiç bir yerinde görülmemişmahkemelerde çocuklar ömür boyumüebbet cezalarına maruz kaldılar.

Şemdinli çetelerinin devletin en yet-kili organlarını nasıl yönettikleri ve ara-larındaki bağları araştırıp soruşturansavcı Sarıkaya derhal görevinden alına-rak böylece adaletin de hukuk üstün-lüğünün de maskesini düşürmüş oldu.

Kürdistan ülkesi bir kez daha askeriişgale tabi tutularak, ölüm mangalarıylaKürdü öldürme konsepti sınırlara taşı-narak tatbikatlar yapılıyor. Buna bölge-deki İran güçleri de katılıyor. Bu açıkişgal ve imha savaşı karşısında Türkiye’-nin demokrat aydın kesimi, Aleviler, çe-şitli azınlıklar sessiz kalmamalıdır. Üzer-lerine düşenin tarihi bir sorumluluk ol-duğunu unutmamaları gerekiyor.

Her halkın yaşam hakkı kutsaldır.Belki de otuz yıl önce bunun bilincinevaramamıştı, fakat gelinen aşamada bu-nun tarihi bilincine sahip bir halk top-luluğuyuz artık özgürlükleri için ayağakalkan bir halk gerçeği ile karşı karşıyaolduklarını gözardı etmemeleri gereki-yor. İnsan ve savaş bu sorunu asla çöz-meyecektir. Tersine sorunları daha dakarmaşık hale getirecektir.

Barış köprülerini yeniden onarmanınşartları giderek zora sokulmuştur. Kür-distan halkı büyük bir ölüm çemberialtında her gün acı çekmekte, Türki-ye’de direk iktidarı etkileyecek bir po-tansiyele sahip olan Aleviler, kendileriniiç sorunlardan kurtararak, güçlerini bir-leştirip tarihin kendilerine yüklediği soy-lu görevlerini yerine getirmeleri inanç-ları gereğidir. Şehitlerimizin kanlı vasi-yetleri bizden özgürlüğün sembolizeanıtını ülkemizin kutsal mekanlarındainşasını emrediyor. Ortadoğuda akankan durmalı, bu topraklarda büyük acı-lar yaşandı, bu soylu uygarlık değerleri-ni var eden toplumumuz bu sonucuhak etmemişti ve buna laik değildi. Yenibir mücadele sürecine girmiş bulunuyo-ruz. 2007 yılının halkların demokratikmücadele yılı olacağına mücadele ede-rek kazanacağımıza inanıyoruz.

12

Barış Köprülerini YıktılarHaydar Munzur

Page 13: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Sevgili Hrant!

Kaç gündür elim kaleme varmı-yor, ne yazayım sana dair! Ne söy-leyeyim, kaç gündür dilim kilit-lenmiş, söylemez, olmuşum lâl!

Seni şahsen tanımadım. Ne çı-kar, her gün yazılarınla evimde,yüreğimde konuktun. Ve hergün, hangi hain pusularda, sır-tına kaç kara saplı bıçağın sapla-nacağı beklentisi içindeydim!.Kaç zamandır, yukardan aşağıörüle geliyordu, beklentileriminkör saplantısı. Seni önce, dil ilevurdular. Sonra kalem ile vurdu-lar kim vurduya götürülen linçpanayırlarında! Sonra el ile vur-dular seni. Geriye ölüm manga-larının ellerine tutuşturulmuş ta-bancalardan çıkacak bir kör kur-şun kalmıştı!

Nihayet o da geldi. Milyonlarıngözünün içine baka baka geldi.Tıpkı Sivas gibi, Tıpkı Gazi gibiarsız ve yüzsüz inkarcılığın ve deırkçılığın gölgesinde mayalana-rak, kan ve irin kokarak geldi.

Bir cümle „el, dil, kalem” tetikçi-leri, şimdilerde bir kez dahaöldürmeye çalışıyorlar seni, „He-pimiz Hrantız, hepimiz Erme-niyiz” diyenlere karşı. Seni kur-şunlarken hesapta bu yoktu çün-kü. Seni Türkleştirerek sevmeyeçalışmalarının başkaca anlamıvar mı? Türkçülüğün „azat kabuletmez hizmetkârları” nca ölümü-ne ferman verildiğinde, Linç kı-talarının bir baştan bir başa şahakalkacağını, „Ordu millet ele eleKürtler üzerine sefere” diye mey-dan tutacağını ummuşlardı. Bun-dan öylesine emindiler ki, katli-ne ferman verenler aynı zaman-da „baş sağlığı” mesajlarını dahazırlamışlardı. Ne ki, mesajlarınokunması, „Hepimiz Hrantız, He-pimiz Ermeni’yiz” çığlığında bo-ğuldu.

Beynim dumura uğrasaydı daböylesi bir son, beynimin en on-maz yerine saplanıp kalmasaydıama saplandı. Her haber bülte-ninde, adeta böylesi bir haberiduymaya kitlenmiş gibiydim!

Beklentim sadece seninle sınırlıda değildi sevgili Hrant. Alevileriçin de böylesi bir durumu bekli-yordum ve hala hiçbir güvencesiyok kurulan hain pusuların orta-dan kalkacağının. Şemdinli olay-larının ardından gelişenler, bu-günün olacaklarını, okumasınıbilenler için bildiriyordu zaten.Kendimce önemli gördüğüm Yolinsanlarının, makamlarının birkısmıyla da paylaştım bu düşün-celerimi. Her an her şeyin bek-lenmesi gerektiğini ifade edipdikkatli olmalarını sağlık verdim-di. Başkaca da elimden bir şeygelmezdi zaten.

Güney Kürdistan sınırlarınayapılan askeri yığınak, Kerkük,tek yanlı „ateş kes” ve „adil birbarış” taleplerine karşın, teslimalınmış bütün cephelerden Kürthalkını ve onun örgütlü iradesi-ni, inatla ve israrla „inkar ve im-ha” uygulamaları, gün günü ara-tır şekilde devam ediyorken, Ge-nel Kurmayın ölüm mangaları-nın devrede olacağı açıktır. Karşıgüçlerin henüz bir dalga kırangücünde olmaması ise tehlikeningüncelliğini ve süreğini ortadankaldırmıyor. Bunca kötülüğünkaynağında bu inkar ve imha po-litikası yatmakta. Bu dün de böy-leydi bugün de böyle. Kurşunnereden ve nasıl sıkılırsa sıkılsınmutlaka Alevi haneleri de ateşalıyor. Bu nedenle günlerdir ba-ğırıp durmaktayım. „Kürtler Ba-rış diyor Ya Aleviler” diye.

Sevgili Hrant, ardından „Hepi-miz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz”diyen duyarlılığın „Hepimiz Kür-düz, Hepimiz Aleviyiz, HepimizKadınız, işçiyiz, emekçiyiz” diye-rek gürleşmesini, „Fırat û Nil”olup Anadoluyu bir baştan birbaşa ayağa kaldırmasını dilemek-ten başka elimden bir şey gel-miyor! Sana, güle güle de de-meyeceğim. Hep bizimle olacak-sın çünkü!…

13

Hepimiz Ermeniyiz, Kürdüz, Aleviyiz…Haşim Kutlu

Page 14: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Hrant Dink’in eşi Rakel Dink,cenaze töreninde toplanan bin-lerce kişiye yönelik yaptığı ko-nuşmada “Onun dostluğu ve kar-deşliğe olan sevgisi onu burayagetirdi” dedi. Yaşamını yitiren eşi-ne seslenen Dink, “Yaptıklarınıhangi karanlık unutturabilir sev-gili” diye konuştu. Rakel Dink,Agos gazetesi önünde toplananbinlerce kişiye yönelik şu konuş-mayı yaptı:

Bir bebekten katil yaratankaranlık sorgulanmalı

“Sevgili dostlar bugün bedeni-min yarısını, sevgilimi, çocukları-mın babasını, sizin kardeşinizi u-ğurluyoruz. Sağdakine, soldaki-ne, öndekine, arkadakine rahat-sızlık, saygısızlık vermeden. Slo-ganlar pankartlar açmadan, ses-siz bir saygı yürüyüşü gerçekleş-tiriyoruz. Bugün sessizlik ile bü-yük bir ses yükselteceğiz. Bugünderinliklerin ışığa yükseldiği gü-nün başlangıcıdır. Yaşı kaç olursaolsun, 17 veya 27 yaşında, katilkim olursa olsun, bir zamanlarbebek olduklarını biliyorum. Birbebekten bir katil yaratan ka-ranlığı sorgulamadan hiçbir şeyyapılamaz kardeşlerim. Kardeşle-rim, onun doğruluğa olan sevgi-si, şeffaflığa olan sevgisi, dostunaolan sevgisi onu buraya getirdi.Korkuya meydan okuyan sevgisionu büyüttü.

İnsanı yaptıkları büyütür

Diyorlar ki o büyük bir adamdı.Size sorarım: “O büyük mü doğ-du?” Hayır! O da bizim gibi doğ-du. O gökten değildi, o da top-raktandı. Bizim gibi çürüyen birbeden! Fakat yaşayan ruhu, yap-tığı iş, kullandığı üslup, gözlerin-deki, yüreğindeki sevgi onu bü-yük yaptı. İnsan kendiliğindenbüyük olmaz. İnsanı, yaptıklarıbüyük yapar. Evet, O büyük ol-du. Çünkü büyük düşündü. Bü-

yük söyledi. Bugün buraya gele-rek hepiniz büyük düşündünüz.Sessizce büyük konuştunuz. Sizde büyüksünüz. Bugünle kalma-yın, bu kadarla yetinmeyin. Obugün Türkiye’de milat yaptı, siz-ler de mührü oldunuz. Onunlamanşetler, onunla konuşmalar, o-nunla yasaklar değişti. Onun için“dokunulmazlar” veya “tabular”yoktu. Kelamda dediği gibi yüre-ğinden taştı. Büyük bir bedelödedi. Bedellerin ödendiği gele-cekler Hrantları severek, Hrant-lara inanarak olur. Nefretle, ha-karetle, kanı kandan üstün tuta-rak olmaz. Bu yükseliş karşıdakinikendin gibi görerek, kendin gibisayarak, kendin sayarak olur.

Cennete yalnız sevgi girer

Hisus’un yardımı ile yarattığıev cennetinden ayırdılar. Gökselve ebedi cennete kanat açtırdılar.Gözleri daha yorulmadan, bede-ni daha yaşlanmadan, daha hastaolmadan, sevdiklerine doymadankanat açtırdılar göksel cennete.Biz de geleceğiz sevgilim, biz degeleceğiz o eşsiz cennete. Orayayalnız ve yalnız sevgi girer. İn-sanların ve meleklerin dillerin-den üstün olan, peygamberliktenüstün olan, bütün sırları bilmek-ten üstün olan, dağları yerindenoynatacak imandan üstün olan,varını yoğunu sadaka vermektenüstün olan, bedenini yakılmayateslim etmekten daha üstün olanyalnız ve yalnız sevgi girecek ocennete. Orda gerçek sevgi ile bir

arada ebedice yaşayacağız. Kim-seyi kıskanmayan sevgi, kimse-nin malında gözü olmayan sevgi,kimseyi öldürmeyen sevgi, kim-seyi aşağılamayan sevgi, kardeşi-ni kendinden üstün tutan sevgi,kendi hakkından vazgeçen sevgi,kardeşinin hakkını arayan sevgi.Mesih’te bulunan sevgi. Ve bizedökülmüş olan sevgi.

Hangi karanlık unutturabilir seni

Yaptıklarını, konuştuklarını kimunutabilir sevgilim? Hangi ka-ranlık unutturabilir sevgilim? Ol-muşları, olanları kim unutturabi-lir sevgilim? Korku unutturula-bilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zu-lüm mü? Dünyanın zevki sefasımı sevgilim? Yoksa ölüm mü u-nutturacak sevgilim? Hayır, hiçbirkaranlık unutturamaz sevgilim.

Herkesin hakkını herkese geriverelim sevgilim. Çocuklarından,sevgilinden ayrıldın ama topra-ğından ayrılmadın.

Ben de sana yazdım aşk mek-tubunu sevgilim. Bana da ağıroldu bedeli sevgilim. Bunları ya-zabilmeyi Hisusa borçluyum sev-gilim. Onun da hakkını ona vere-lim sevgilim. Herkesin hakkını her-kese geri verelim sevgilim. Sev-diklerinden ayrıldın, çocukların-dan, torunlarından ayrıldın. Siz-lerden ayrıldı, kucağımdan ayrıl-dın, ülkenden ayrılmadın.”

14

Kanı Kandan Üstün TutamazsınızDIHA/İstanbul

Page 15: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

15

ABD’nin Büyük Ortadoğu Pro-jesi dahilinde, ülkemiz, coğraf-yamız ve bölge halkları dünya-nın odak noktasındadır. Ve hergün yeni senaryolarla yatılıp kal-kılmaktadır. Tüm dünyanın göz-lerini bölgeye çevirdigi bilinmek-tedir.

Bölge yeni senaryolara gebe veyeni tartışmalar olurken, Alevilikadına bizlerin durumuna bakıldı-ğında halen pembe gözlüklerdenkurtulamadığımız görülmektedir.

Dünyanın ve devletin gündemibaşka bizimkilerinki bir bambaş-ka.

Alevi Hareketinin örgütlü güç-leri, 2006 yılı yazından bu yana,yapılan çalışmalara „Siyasete Mü-dahale” adını koydular.

Biz de, Alevi Hareketi ana göv-desi adına yürütülen bu çalışma-ları, olanaklarımız el verdiğincetakip etmeye ve ne sonuç getire-ceğini anlamaya çalıştık.

Geride bıraktığımız günlerde,ABF, AABK, gibi Alevi kuruluş-ları, Türkiye’de bir toplantı ger-çekleştirdiler. 12 Şubat 2007 tari-hinde ANKA Haber Ajansınıngeçtiği habere bakılırsa, „SiyaseteMüdahale” çalışması Alevileri böl-müş görünmektedir. Yani dağ fa-re doğurmuştu!

Pir Sultan Abdal DernekleriMerkezi ile ABF ve AABK kuru-luşları arasında gündeminin içe-riği, hem de toplantının gerçek-leştirme biçimi açısından anlaş-mazlık ortaya çıkmıştı.

Hünkâr Bektaş-ı Veli dergahın-da gerçekleştirilen „Birlik Cemi”-ne ve „Bir Olma” adına o mey-dandan alınan moral desteğekarşın, ortaya çıkan hiçte orantılı

bir sonuç değildi bu.Yol değerlerini, tarafların bir-

birlerine karşı kullanmalarını neüslupta ne de „Siyaset Meyda-nı”nda, arkasına saklanılan de-ğerlerle bağdaşır bir yan bulun-mamaktadır.

Ülkeyi ve bölgenin mazlumhalklarını son derece kötü günlerbeklemektedir ki, bu baharla bir-likte bu gerçekle birebir karşılaş-mak kaçınılmaz görünmektedir.Şimdilik iyimser olmamız içinhiçbir neden de bulunmamakta-dır. Ülkenin içine sokulduğu veen yetkili ağızlardan savaş çığırt-kanlığı, bu bağlamda yükseltilenırkçı milliyetçi dalga, derinliğinehem de genişliğine yaygınlaştırı-lan para-militer örgütlenmeler,meydanlardaki linç gösterileri,siyasi cinayetleri görmezden gel-mek olanaklı değildir.

Demokratik ve gerçekten laikbir ülke özlemi içinde olanlar ba-kımından, Alevi Hareketi, temsilettiği değerlerin ağırlığıyla oran-

tılı bir tutum içinde olmak duru-mundadır.

Tabi ki, „korkunun ecele defaydası yok”! Hem kendi gerçeği-ni hem de ülkenin gerçeğini çırıl-çıplak görmek durumundadır Ale-vi Hareketi. Şimdi, en gerektiğiandır ve şimdi onun duruşu, Man-sûr duruşu, Pir Sultan duruşu,Şah Kalender duruşu ve nihayetaynı sürek içinde olduğuna inan-dığımız, evrensel değerlerden, birSokrat duruşu olmak zorundadır.

Devlet Toplumunun Gündemi Alevi Gündemi Değildir

Seçim zamanı yaklaştıkça da,sanki ülkenin en önemli ve entemel sorunu buymuş, daha daözel bağlam da Cumhurbaşkanlı-ğı seçimiymiş gibi gündeme otur-tulmaktadır.

Aleviler adına da siyasete mü-dahale adına „Baykaldan tüm par-tilere görüşülecek”miş. Baykal’ıhalen sol ya da demokrat görme

SİYASET MEYDANI

Korkunun Ecele Faydası Yok

Page 16: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

yanılgısı devam etmektedir. Böl-ge halklarına karşı her gün değ-işik bir saldırı üslubunun sahibiolan Baykal’ı halen konuşulabili-nirlerin başına koymak başlı ba-şına tartışılası bir durumdur. Si-yasete müdahale adına yürürkenve toplum beklentiye sokulur-ken, tüm araştırmalarda itibarıbitmiş ipi pazara çıkmış Baykalve onun CHP’sini kurtarma ope-rasyonuna döneşmemelidir.

Bürokrasinin kendi iç çelişkile-ri, ve buna bağlı olarak iç hesap-laşmaları bakımından Cumhur-başkanlığı ve genel milletvekilliğiseçimi büyük önem arz edebilir.

Tabi ki, Demokratik ve gerçek-ten lâik bir ülke gereksinimindeolan bütün demokrasi dinamik-leri açısındanda değerlendirilme-si gereken bir mevzidir.

Ama bu gündem, hem temeldemokrasi dinamikleri hem debu dinamiklerin en önemli öge-lerinden biri olan Alevi Hareketiaçısından, belirleyici bir gündemolamaz olmamalıdır da. AleviHareketi, devlet toplumunun ö-nüne sürdüğü gündemi değil,kendisi için ve en yakıcı gereksi-nimleri için kendi gündemini be-lirlemelidir.

Bu gün ülkenin en yakıcı vediğer demokrasi sorunlarını dabelirleyici durumdaki sorun, ha-lihazırda ülkenin hem maddihem de manevi bütün değerleri-ni değirmen gibi öğütmeye de-vam eden Kürt sorunudur. Enson olarak Kürt tarafının, beş ay-dır ısrarla sürdürdüğü „Ateş ke-se” ve „adil, demokratik ve laiktemelde birliktelik” isteğine kar-şın, dahası, asker ailelerinin bile„vatan sağ olsun demeyeceğim”diye bir biçimde çözüm isteğindebulunmaya başlamasına karşılık,kirli savaşta ısrar eden, bir devletve iktidar gerçeği ortada iken,hiçbir seçimin, hiçbir iktidarınülkeye aydınlık getirmesi, dahada önemlisi Alevilerin bu ülkededışlanan, aşağılanan, katledilenbir topluluk olmaktan kurtul-ması mümkün değildir. Kirli sa-vaşın halkların birbirlerine bo-ğazlatılmasına doğru hızla kışkır-

tılması örgütlü bir faaliyet duru-mu iken, Alevi Hareketi, yıllardırtaşıdığı ve bir türlü üstünden a-tamadığı tutuklu hali sürdürme-sini ne Yol ne de tarih affetmez.

Alevi Hareketi, „siyasete müda-hale” söylemi anlayış olarak, ırk-çı, milliyetçi yükselişten, şeriatçıgericilikten söz etmekte, bunakarşı sol-sosyal demokrat partiya da hareketlerle „ortak payda”arayışında olacağını belirtmekte-dir. Ve tabi ki, „ülkenin çok kül-türlü, çok dilli yapısı”na da işaretederek, „Rum’uyla, Ermeni’siyle,Yahudi’siyle” diyerek kardeşçe bir-likteliği de vurgulamakta ama a-sıl söylemesi gerekeni söyleme-mektedir. Kendi içinde mırıldan-sa bile bunu mümkün olduğuncaaçığa vurmamaktadır. Açığa vur-duğu yerlerde de en ucuz olanı,kendisine külfet yüklemeyecekolanı tercih etmektedir.

Hrant Dink Eylemi DemokrasiGüçlerinin Gündemini Belirledi

Gerçek bir demokrasiye ve öz-gürlüklere gereksinim duyantoplumsal kesimler, Aleviler di-ğer azınlık dinler, Kürtler ve di-ğer azınlık halklar, kadınlar, işçi-ler, meslek örgütlülükleri, insanhakları kuruluşları, gündeminana halkasının nasıl kavranmasıgerektiğini, teorik çözümleme-den daha güçlü, daha gerçekçiolarak, Hrant Dink’in cenaze tö-renine damgasını vuran söylem

belirlemiş oldu.Üstelik hiçbir kesime kendi ger-

çeğinden kaçma olanağın bırak-madan belirledi. Törendeki „hepi-miz Ermeniyiz, hepimiz Hrant’ız”söylemi, tam bir demokratik şokuyguladı herkese.

Hrant Dink, katledildiği ana ka-dar, Genel Kurmayından hükü-mete, ırkçı milliyetçi parti ya daoluşumlarından kimi sol-sosyaldemokrat geçinen parti ya da olu-şumlara aynı zeminin militan bası-nınca saldırının bu şekli, her günkışkırtılmaktaydı. Tabi ki Hrantyükseltilen bu ırkçı milliyetçidalganın tek hedefi değildi amaönemli hedeflerinden biriydi. Biryönüyle, Kürt halkına karşı yü-rütülen ırkçı ve imhacı politika-ların, halkların boğazlaştırılması-na doğru ivme gösteren tırmanı-şını, daha da yükseltilmeyi ama-çlamışlardı planı kuranlar. 2005yılı Nevrozundaki provakasyonlabaşlayan ve Şemdinli provokas-yonu ile devam ettirilen bu ırkçıimhacı dalga, Hrant’ın katliyleyeni bir süreci başlatmayı hedef-lemişti.

Kimi çevrelerce Cumhurbaş-kanlığı seçimiyle ilgili görülse de,asıl neden, Genel Kurmay’ın Ku-zey Irak Kürt Federe devletine,bu bağlamda da Kerkük petrolle-rine hissedar olmasına yöneliksaldırı hazırlığı içinde olmasıydı.Beş aydır tek yanlı sürdürülenAteşkese karşın, Kürt halkının

16

Page 17: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

hem iradesine hem de kendisineyönelik olarak, aralıksız askerioperasyonlara devam edilmesi-nin de zemininde, bu gerçek yat-maktadır.

Tabi ki böylesi fiili bir durum,ne zaman ve nerede biteceği belliolmayan yeni bir „Iraklılaşma”durumu demektir. Tabi ki böylesiplanları olanların, cephe gerisisağlama almaları kaçınılmazdır.

Genel Kurmayın „şahinleri”,barış sözünden nefret etmekte-dirler. Hrant Dink ise değerli birBarış taraftarıydı!

Saldırının,Türkiye’nin her kesi-minden aydınlarınca gerçekleşti-rilen „Türkiye Barışını Arıyor”konferansının yapılmasının ar-dından gerçekleştirilmesi de birrastlantı değildir.

Gerçekliği, kavranması gerekenhalkadan yakalayan bu eylemedamgasını vuran söylem, geçkalmış bir eylem ve söylem ol-masına karşın, demokrasi ve öz-gürlük mücadelesini veren tümtoplum kesimleri açısından yenibir başlangıcı oluşturabilir.

Alevi Hareketi önderlikleri, bü-tün bu gelişmeler karşısında, ta-rihsel/otantik hafızasını uyandır-ma ve bütün bu gelişmeler karşı-sında yapması gerekeni yapmakonusunda, yeterince basiretli o-lamamıştır. Gözlerimiz, ne „Tür-

kiye Barışını Arıyor” konferan-sında ne de Hırant Dink eyle-minde sürekli Alevi örgütlerinive önderliklerini aradı. Tabi ki,Kürtlere ve solculara karşı yürü-tülen linç gösterilerinde, Şem-dinli provokasyonunda da aranıpdurduk. Ne yazık ki, kendi içle-rinde cılız homurdanma düzeyle-rini aşmadı aşamadılar.

Sormak gerekir, Türkiye barışı-nı ararken Aleviler ne yapıyor yada ne istiyor? diye.

Bu barış toplantısı hiç mi dik-katlerini çekmedi. Hiç mi duy-madılar. Ya da hiç mi onları ilgi-lendirmiyor diye...

Oysa, yüzyıllardır bu toprakla-rın en asli toplumsal kategorisiolan Aleviler, seksen yıldır Erme-nilerin karşılaştığı aşağılanmadüzeylerini yüzyıllardır yaşa-maktaydılar. Üstelik bu aşağıla-malar, sıradan Müslüman ya daHıristiyanlardan değil, onların si-yasal temsilcilerinden, entelektü-ellerinden, ileri gelenlerinden gel-miş olduğu halde.

Böylesi son derece kirli geriler-den bugüne gelen Aleviler, çokdaha önceden davranıp inkarın,imhanın konusu olan toplumsalkesimlere sahiplenmeli ve diğer ke-simlere de yol göstermeliydi. „He-pimiz Kürdüz, Ermeniyiz, Ara-bız, Çerkeziz.” ya da bir başkakategori olarak, „Hepimiz Ezidi-

yiz, Süryaniyiz, Nüsayrıyiz, EhliHakız” ya da bir başka kategoriolarak, „kadınız, işçiyiz, memu-ruz” diyebilmeliydi.

Oysa Alevi Hareketi en önemliuğraş olarak „Madımak Müzeolsun” kampanyası ile zihniyetdeğişimi mücadelesi vermekte-dir! Biz biliyoruz ki, tam tersine,eğer „ibretlik” olması isteniyorsaMadımak’ın „Kebap Yeri” olarakkalmasını düşünen yığınlarca ta-lip de var. „Müze” istemi sıradanMüslüman’dan, cami ehlindengelseydi anlamlı olurdu, oysa bu-nu Alevi Hareketi talep etmekte-dir!

Baykal’la görüşülüp ne değiş-tirilecek. Kırk yıldır parlamento-da olan bu zatın halen görüşül-meye değer görülmesi şaşırtıcıdır.Şaşırtıcı olmakla birlikte siyasi birhesap değilse körlüktür.

Ve seçim arefesinde hangi parti„sizi tanımıyoruz ya da sizi sev-miyoruz” diyecek. Pazarlık bir-şeyler alırken birşeyler de ver-mek anlamındadır. Kimse durupdururken birşey vermeyecektir.

Sonra kırk yamalı bohça gibibir duruşun sahibi olan alevilerikimin ne kadar ciddiye alacağı daşüphelidir.

Zararın neresinden dönersenkardır örneği, bu gün de hiçbirşey için geç kalınmış değildir. Ye-ter ki, „doğru düşünülsün, doğrusöylensin, doğru ve sağlam yapıl-sın”...

Gerçekten demokratik ve lâikTürkiye hedefi için, kendilerinindeyimiyle „siyasete müdahale” e-dilecekse ve yine bu doğrultuda,„sol, sosyal demokrat partilerlebir ortak payda” aranacaksa, ara-nılacak ortak payda, yukarda be-lirtmeye çalıştığımız zemin olma-lıdır. Irkçı ve inkarcı kesimlerlekol kola girmiş, askere ve devletehükmeden irade ile ağız birliğiiçinde milliyetçilik yarışında olan,savaş kışkırtıcılığının başını çe-ken devlet partileri için, sol yadasosyal demokrat adını koymanınbile yersizliği ortadadır.

Sonuç olarak modern Alevi ha-reketi kendini boşa çıkarmaktanvaz geçmelidir.

17

Page 18: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Mezopotamya ve Anadolu ka-dim kültürü olan ateşin ve gü-neşin yeryüzündeki tezahürü hı-zır inancıdır. Bu inanç ve kültüregöre, evrendeki her türlü olu-şum, Güneş ile yeryüzü arasın-daki etkileşimden meydana gel-miştir. Yeni Hızır’ın bu bağlamda,gecenin gündüz ile eşitlendiği vegiderek gündüzün geceye galipgeleceği bir sürecin baslangıcınıifade eder. Bu bağlamda, hangibiçimlerle evrilerek günümüzegelmiş olursa olsun, bütün birAteş ve güneş kültü, insanlığınbu güne ulaştırdığı bilimsel bilgidamarı bu kültür içinden doğupgeldi. Mezopotamya ve Anadoluhalkının Ari inancı kültüründebaharın başlangıcı olan bu günçok önemlidir.

Aynı günlerde üç gün süre ileHızır orucu tutulur ve Hızır kar-şılanır. Bu oruç süresince gençkızlar ve erkekler su içmezler,rüyalarında kendilerine kim suverirse, gelecekte o kişinin ken-dilerinin eşi olacağına inanırlar.Her evde tandır veya ocağa en azüç gün yanacak şekilde büyükbir odun kütüğü konur ve bunaHızır kütüğü ya da Hızır ateşidenir. Bunun üç gün sürmemesiveya erken sönmesi uğursuzluksayılır. Bu kütüğün ateşi ile songün özel bir yemek yapılarakHızırın gelmesi ve orucun bitme-

si kutlanır.Hızır, inananların inançlarına

göre, insanların dara düştükle-rinde yardıma çağırdıkları ve o-nun da özden yardıma çağıranherkesin yardımına geleceğineinanılan bir ermiş veya evliya ol-duğuna inanılır. Mezopotamya’-da kışın sonlarına doğru hayvanyemleri bitecegi gibi, insanlarında yiyeceğinin bitimine doğru-dur. Darlığın ve sıkıntılı günlerinyaşandığı bir zaman sürecidir. Butemelde insanlar Hızırı çağırırlarve onun da yardıma geleceğineinanırlar. Köylerde temsili olarakcocuklar tarafından yapılan veHızır, eşi ile onlara yolu gösterenreyberi ev ev dolaşarak, her git-tikleri evde Reyber

„sare sale, bine sale Xizir kat-e wemal-e Bidin sadake kale” der.Gerek Newroz, gerek Koz, veya

cemre ve onunla bağlantı içeri-sinde olan Kozi töreni ve Hızır o-layı, bunların anlamı ve söylev-leri ile aynı güne denk gelmeleribir tesadüf olamaz. Genelde böl-ge halkı özelde de Alevi Kürt halkkesimi arasında koz ya da cemrediye bir tabiat olayına inanılmak-tadır. Koz, esas olarak kor halinegelmiş ateş anlamındadır. Kışınsonlarına doğru Kürtçe de kozdenilen cemre önce havaya girerve kozun havaya girmesi ile ha-vanın ısındığına inanılır. HavadaKoz bir hafta kaldıktan sonra,havadan çıkıp bu defa suya girerve suyun ısındığına inanılır. Kozbu defa bir hafta suda kaldıktansonra çıkar ve toprağa girer vebu defa toprak ısınır. Kozun top-rağa girdiği gün yer ve göğün birolduğu söylenir. Yani bu gündeve gündüz eşitlenmiş olur. Bugün normal hesaplarda yani mi-ladi takvime göre 21 Mart’tır.Bölgenin kendi hesaplamalarınagöre ise, bu tarih yaklaşık olarak9 Mart tarihine denk gelmekte-dir. Koz’un toprağa girmesi ileberaber hava, su daha önceleriısınmaya başladıklarından bu de-fa toprak ısınmaya başlayınca

karlar erimeye başlar ve toprak-tan tabiat canlanmaya başlar. Ya-ni kozun toprağa girdiği gün esasolarak bölgede baharın başlangıcıolarak kabul edilir.

„Ya XIZIR hayır ve bereketinikesvi kerametini bedenimden e-sirgeme. Hazinen tükenmez birhazinedir. Hazinenden cümlecanlara ihsan eyle, beni de kata-rından ayrıma. Gördüm cemalininuruna geldim. Yaktım ateşinidarına durdum, Hak ikrının sır-rına erdim. Kurdum ocağımı ate-şim nurlandı, var eden aşkına,cümle canlıya can veren aşkınaocağına kıldım niyaz, muradımıkabul eyle. Hak hanesinde Xızırgördük geldik didarına ikrar ver-dik. Hep birlikte lokma yedik,ocağımda nurunu eksik eyleme.Gözüm gönlüm hak ocağıyla ay-dınlandı. Bedenim nuruyla şen-lendi. Hızır yanımda idi, el nefesverdi. Kozi ceminde Hızır ile,gördük sazı sözü ile. Ehli kamildelil ola. Yol ikrarını kabul eyle.

Haneniz şen, ocağınız gür ola,bedeniniz mahrum kalmaya, ci-ğer acısı olmaya, soy ağacınız bindallı ağaca, bin verene dönüşe,Xızır yolsuza, ikrarsıza denk dü-şürmeye zalimlerin şerrinden ko-ruya, ocağına ikrarına gözcü ola.Delil ola. Haneden taş, masumgözlerden yaş dökülmeye.

Hızır hak nefesine kabul eyle-ye. Dilekler kabul menziller pakola.”

18

Hızır HayattırPir Hüseyin Bildik

Page 19: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Dost canlar,

Sanırım hiç bir dönem bu ka-dar kendi kendimizle çelişme-miştik. Veya çelişkilerimiz hiç birdönem bu kadar su yüzüne çık-mamıştı. Bir yandan „Enel hak”felsefesi, diğer yandan „başımızınkuran’a bağlılığı meselesi,

Öbür yandan„Bezmi elestenden beri kandil-

de ki nur idim ben” felsefesi(yani kainatın doğuşundan e-

veli nur olarak ateş olarak vari-dim ben) veya

„her şey yaratıldı bir noktadannoktada gizlidir esrari yezdan.Bir yandan „yer gök su iken

cebraile rehber Ali odur” felsefe-leri. 2500 seneden başlayan riva-yetlere varsayımlara dayanangerçek dışı, ya ölüm ya da kendi-ni hak kitabı diye dayatan zül-mat dünyasına dayanan dinler.Dünyayı kan gölüne, kemik tar-lasına çeviren kitaplar, ve onlarıngülünç sistemleri gülünç olduğukadarda korkunç katliamları.

Pir Sultan’ın, Ali benim, siz han-gi Ali’yi arıyorsunuz,

Aynayı tuttum yüzümeAli görünür gözüme.Yine „Ay Ali’dirGün Muhammed, gibi şifreli söz-

leri, Yine kırklardan bin yıllarcasonra yazıldığı anlaşılan mihraçolayı ve kırklardaki mesajı anla-mayan beyinler. Diğer yandan,„Allahımız bir peygamberimiz birkitabımız bir” sahtekarlıkları.

O bir taraftan „kandildeki nur-dur” yani her şeyi yaratan gü-neşten gelen enerji. Yıldızlar, burç-lar, gezegenler, dünyamız, dün-yadaki herşey ve dünyanın birparçası olan insanlar yani kai-natın kendisinden olan Ali.

Aksi taktirde varlığın birliği,hakkın bir parçası haktan geliphakka nasıl gidecektik. Aynayıtutunca yüzüme, Ali nasıl görü-necekti gözüme?

Enel hak nasıl diyebilirdim?İşte Ali hayattır. Hayat ta gü-

neştir, evrimdir (değişim dönü-

şümdür) Alevinin kitabı da in-sandır, evrendir, her an gelişenmükemmelleşen bilimdir akıldır.

Bir yandan ozanların sözlerinihiç kaale almadan, tarihin bir ye-rine bakarak donup kalmak, di-ğer yandan kainatı hakim veyakuranı hakim yani kainati kitapkabul ederek dağı, taşı, ummanı,insanı oku, okuya bilir isen.

Tabii zor gelir, ve de kellelergideceği için bilime değil zulumatdünyasına boyun eğmeler.

Dünyada her gün yaşanan Ker-belaları görmeden, hipnoz ol-muşcasına bir noktaya sabitlen-me Alevi felsefesine uyuyor mu?

Peki „Ali evveldir, Ali ahirdir”derken hiç mi düşünmüyorsun,yani Ali sonsuz öncedir, sonsuzsonradır diyorsun sonrada geliptopu topuna 61 sene yaşayanbelki iyi kılıç kullanan önder birmüslüman, aynı zamanda o dö-nemin iyi felsefescilerinden idi.İşte bu kısa zaman dilimine sa-bitlenip kalıyorsun.

Tabi şifreyi çözemiyorsun, hanizor zamanlar için söylenen birsöz vardır „Alevilik sırdır kimsebilmez. Bilen de söylemez”. İştebu sırdır söylese kelleler giderdi,ama günümüzde bu çelişkileriçözmemek bu çelişkilerle yaşa-mak kendi kendine yalan söyle-mek, canların yüzüne baka bakaakıl dışı konuşmak, bilime ilimepire yakışır mı?

Aleviliğin Ali’ye yüklediği kut-sallığın derinliğini anlamadan, Alianlamını birkaç seneye, birkaçkılıç darbesine, aşiret kavgasınaindirgeyerek yani Ali’yi Yavuz’-laştırarak, yarı aç yarı tok tümömürlerini ilime araştırmalarayatıran bilim emekçilerini yol er-lerini Alisiz Alevilik yaptıklarınısöyleme cüretinde bulunan darkafalar içimizde bol bol bulun-maktadır.

Düzenin gazına gelerek iftiraatmayı marifet sananlar da var.Bilerek hınzırlık yapanlara, tak-keyi takıp camiye lütfen diyo-rum. Diğer dostlara güvendiğiniz

kurumların kişilerin yayınlarınıokuyun düşünün. Alevi kültürmerkezlerinden, dergahlardan, se-miner, panel, eğitim yaparak uz-manlardan görüş isteyin, yoksayalnız boşuna kira, boşuna binaalıp içine girmek değildir Alevi-lik. Bilgiye insana değer vermeklazım, din, ırk insan ayrımınıyapmadan hem Aleviliği hemdedemokrasiyi illerletmek çağın ge-reksimlerine uygun davranmak-tır Alevilik...

Dostlar,Son günlerde, 1819’larda Os-

manlıdan aldığı secere ile Fetul-lah Gülen gibi kaynaklardan ge-len sermeye ile, Dersim olayla-rında muhbirliği ile babasındanaldığı mirasla cuntacı generalTurgut Sunalp’le parti kurarakYök’ün derin devlet desteği ileAlevilere yönelen CEM vakfı veErbakancı Fermani Altunlar gibiölümcül virüsler, kendileri gibiAleviliği de piyasaya sürüyorlar.Sunni şeriatın tarikatlarının koa-lisyon üyeleri veya generallar,Maraş, Sivas, Çorum, Gazi katil-lerini toplantılarına cemlerine tvlerinde bol bol boy göstertiyorlar.

Cellatları ile yapışık gibiler ken-dilerine bağlı dedeleri öne süre-rek „önce bizi resmi statüye alın,yani maaşa bağlayın gelen dedeçok olur” diye devlete iyi hizmetettikleri imajı veriyorlar.

Diyanetle, laiklikle her hangibir sorunları yok bunların. İşteAleviliğin içini boşaltan Aleviborsacıları, ayrıca Kültür Bakan-lığı da gözüne kestirdiğine, parazaafı olan sözde ocak sahibi de-delere, ister cem evi, ister maaşdiye teklifler yağdırıyor. Yozlaş-tırma, maddi, kültürel, sosyal o-larak saldırı şeklinde devam edi-yor. Aleviliği teslim almaya çalı-şıyorlar. Örneğin devletin düzen-lediği, CEM Vakfı patronu vedevletli dedelerin de katıldığıBerlin rezaleti, Türkiye’deki cem

19

Biz Aleviler ve ÇelişkilerimizAna Melek / Pir Veli Uğurlu

Page 20: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Duası; Kesin inançtır. Mutlakbaşeğmezliktir.”

„Aşk için yanarkenEdindiğim kanatlarlaUçup gideceğimHiç bir gözün bakamadığı ışığa

doğru“(Gustav Mahler, 2. Senfoni)

İsa’dan 600 yıl önce yaşayanZerdüşt’ten bu yana, genellikle,Mezepotamya, İran, Kürdistanve Anadolu coğrafyasında, Zer-düşti-Mazdeki-Hürremi-Babeki-İsmaili-Karmati-Vefai-Yezidi-Babai-Kakai-Rafizi-Dürzi-Aliila-hi-Batini-Ehli Hak-Kızılbaş-Alevigibi değişik isimlerle, değişik za-manlarda anılagelenler, tarihedamgasını vuran muhalifler ol-muşlardır.

Bunlar, yaşadıkları yerlerdekiiktidarlara karşı tanrı anlayışla-rından tutalım yaradılışa ve gide-rek dünya nimetlerinin paylaşı-mına kadar, temelde zıt dünyagörüşlerinin sahibidirler. Bunlar,esasta, yukarıda sözü edilen coğ-rafik alanlarda değişik zamanlar-da hüküm sürmüş olan: Emevi-ler, Abbasiler, Fatımiler, Selçuk-

lular ve Osmanlılara karşı yürü-tülmüş olan savaşların da baş gü-cüdürler.

Sözü edilen imparatorluklar İs-lam imparatorluklarıdır. İslami-yet, sadece, belli kurallara göretapınma biçimi değil, aynı za-manda bir devlet sistemidir. Yö-netim biçimi şeriat’tir. Bir başkadeyişle şeriat İslamiyetin yöne-tim biçimidir.

İslamiyet gaybi bir tanrı anla-yışını dayatır. İslamiyetin tanrısı,dünya nimetlerini kendi kullarıarasında paylastırırıken, keyfiyetiesas alır. Dilediğine dilediği ka-dar, isterse de hiç vermeyebilir.Nedeni sorulamaz. Ona neden,niçin gibi sorular sormak, şirkkoşmak, ortaklık iddiasında bu-lunmak anlamındadır ve suçtur.Cezası, öldürülmeyi gerektirir.

Oysa Kızılbaşlıkta; Tanrı, insa-nın ta kendisidir. Evrensel varlı-ğın tümüdür. Yani, Tanrı; evreniyaratan değil, evrenin kendisidir.O nedenledirki her Kızılbaş nere-ye baksa Tanrı’yı görür. Her kızıl-başa göre Tanrı’ya şirk koşulabi-lir, ondan hesap sorulabilir. „O”,keyfine göre değil, herkese eşitvermesi gerekendir. Eşit dağıt-mak zorunda olandır. Bu neden-le Kızılbaşların kendileri de pay-laşımdaki eşitliğin somut uygu-layıcıları olarak var olabilmeninmücadelesi içinde olmuşlardır.Bu anlayış küçük bir kırıntı bileolsa varlığını hala sürdürmekte-dir. Her isteyenin bu eşit payla-şım anlayışını, Cem’lerde göre-bilmesi hala mümkündür. Cem-lere getirilen tüm yiyecekler, ka-dın-erkek, yaşlı-genç, büyük-kü-

çük ayrımı yapılmaksızın, herke-se eşit şekilde pay edilir Yani bukural, bugün bile, cemlerde vaz-geçilmez temel bir ilke olarakvarlığını sürdürmektedir. Eşit bö-lüşümün kendisi ibadettir. Kızıl-başlık ve onun dışındaki inançlararasındaki temel farklardan biri debudur. Biri özel mülkiyeti tanrıtaktiri ve iradesi olarak kabulederken, diğeri reddetmiştir. Bunedenledir ki, „onların her şeyle-ri, kadınları bile ortaktır. Ana ba-cı bilmezler„ denmiş, katli vacip,mal ve mülkleri Müslümanlar i-çin helal sayılmıştır. Açıkçası, biriyönetenlerin, diğeri, üreten veyönetilenlerin inancı olmuştur.

Kızılbaşlığın Mabedi yoktur. Piryönetiminde yapılan cemler entemel ibadet biçimleridir. Cemleraynı zamanda, Kızılbaşların ara-larındaki problemlerin çözümekavuşturulduğu, mahkemelerdirde. Cem hizmetlerinin yürütüle-bilmesi için, orada bulunan herinsanın varsa eğer aralarındakihusumetlerin giderilmiş olmasıgerekir. Can’lar arasındaki prob-lem çözülmeden, ne lokma pay-laşılır ne de semah yürür.

Cem’e taşınmış hiç bir problemHallac’sız çözülemez. Onun efsa-neleşmiş, kutsallaşmış adı anıl-madan Darina (Dar-ı Mansur)durulmadan sulh olmaz. ÇünküHallac son nefesine kadar dava-sından vazgeçmeyen, yalana sap-mayan, öldürülüş tarzı nedeniyleaşkın, direncin ve tahammülünsembolü haline gelendir. „Man-sur, Dar, Sır, Sırrı ifşa, Hallac„ herKızılbaş-Alevi’yi derinden etki-leyen adeta kutsal kelimelerdir.

20

HHaallllaaccııMMaannssuurr

İbrahim Kılavuz

evlerine kuran kursu ve CEMVakfı’nın üç yıldır devam edendedelere arapça kursu sonucun-da verilen sertifikalar.

Bu ipi pazara çıkmış ideolojilerbir kaç insan satın alarak aleviliğiparçalayacağını sanıyorlar.

Yola göre böyle kişiler zatenAlevi degildirler. Gerçek kızılbaşAleviler, tüm dünya aydınları iledemokratları ile demokrasi ve e-

mek mücadelesi vererek bunlaracevabını verecektir. Asıl o zamangörsünler Alevilik neyimiş, ör-gütlü güç neymiş?

Bir kaç seneye kalmaz milyon-lara ulaşmak hiç de zor olmaya-cak.

Bataklıktaki kişiyi düşkün ilanetmek gibi anlamsızlığa düşme-yelim, enerjisi bitmiş, çağ ile iliş-kisi kopmuş yalnızlaşan bazı kişi-

lerle uğraşmak gerekmez.Son zamanlarda devlet ve yan-

daşları „hepimiz din kardeşiyiz”demeyi ağızlarına sakız ettiler. İyigüzel de bunca katliamlar buncaküfürler ne idi Aleviler mi değişti,yoksa sunnilik mi değişti de bi-zim haberimiz mi yok. Peki ka-bahat kimde imiş, yoksa AlevilerAleviliğini bıraktı da bizim mihaberimiz yok.

Page 21: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Hallac; tarihte eşine ender rastla-nabilen sarsılmaz bir direncin a-dıdır. Hiç bir Kızılbaş Mansur’unDarında yalan söylemez. Yalanınolmadığı yerde ise egemen olansadece gerçektir. Cem bir bütünolarak degerlendirildiğinde bugerçekliğin kendisi ve adıdır. Kı-zılbaşların yaşamlarında işte böy-lesine bir değerdir Hallac.

Asıl adı El Hüseyin Ibni Man-sur el Hallac olan, kısaca bilindiğigibi Hallac-ı Mansur; Kızılbaşla-rın olmazsa olmazıdır. Bunu herKızılbaş-Alevi bilir. Hallac’ı sade-ce Kızılbaşların bir degeriymiş gi-bi göstermek yanliş olur elbette.„O” da, kendisi gibi hak, adelet,eşitlik ve özgürlük yolunda yaşa-mını yitirenler gibi insanlığa aitbir değerdir.

Çeşitli kaynaklara göre, Hallac-ıMansur İsa’dan 856 yıl sonra,İran’ın Beyza adı verilen bir böl-gesinin, yine aynı adı taşıyan birköyünde dünyaya gelmiştir. Ço-cukluk dönemi hariç, neredeyseömrünün tümünü merak etmek,aramak ve araştırmakla geçirmiş-tir. Yunanlı Filozoflar „Merak’ıaklı canlandıran kudretli bir güç“olarak degerlendiriyorlardı. O damerak etmiş, olayları anlamadürtüsü vazgeçilmez bir tutkuyadönüşmüş. Seylerin ve olaylarınnedenlerini bulup ortaya çıkar-ma aşkı onu yollara düşürmüş, ogünün şartlarında ta Hindistan’akadar yolculuklar yaptığı, belir-tilmiştir. Hallac sadece öğrenendeğil, aynı zamanda, öğreten veörgütleyendir de.

Henüz çocuk sayılabilecek yaş-larda iken, İslamdan ve Isa’danyüzyıllar önce, Zerdüşt tarafın-dan vaaz edilen inançla tanışmış.Bir iyi ve bir kötü prensibinintemelini olusturduğu dualizmde,kabul edilemeyecek bir yan bula-mamış. Ara sıra dağların arasındayıkılmaya yüz tutmuş ateş tapı-naklarına gitmiş, orada ataları gi-bi eski ilahileri okumuş, kutsalateşi yakıp ayinler yapmışlardı.Bu tür faliyetler, bu inancın (Zer-düşt) doğduğu yer olan İran’dabile tehlikeli olarak görülüyordu.Hallac, Avesta metinleriyle işte

gizliliğin böylesine şart oldugu sı-kı bir ortamda tanışma firsatı bu-luyordu.

Hallac büyüdügü zaman, ailesi,hayatını pamuk yetiştirerek ka-zanan insanların yaşadıkları Hu-zistan’a yerleşir. Dicle nehrinindenize döküldüğü bu yerler be-reketli topraklardır. Bu bereketlitopraklarda, devletin elindeki tümolanaklarla yok etmeye çalıştığıİsmaililer de yaşamaktadır. Bas-ra, önemli bir ticaret merkezidir.Buradan ta Singapur’a kadar gi-den, oradan baharat ve köle geti-ren gemiler demir almaktadır. Sı-nıfsal çelişkilerin en yoğun ya-şandığı yerlerden biridir Basra.

İsmaili’ler „Bağdat’taki Abbasihalifesinin Allahın yeryüzündekimeşru halefi olmadığını, onunhilafet makamını gasp eden birmucrim oldugunu vaaz edip, in-sanları isyana teşvik ediyorlardı.

Hallac iki nehir arasındaki bubölgede çalışan kölelerin sık sıkayaklanmalarına tanık oluyor, buayaklanmalar onun düşünsel dün-yasında derin izler bırakıyordu.

Dönemin en önemli bilginleriile çalıştığı, kimi tartışmalarınınhalk tarafından da bilindiği, bun-

lardan bazılarıyla yollarının ay-rıldığı, (Zamanın meşhur Cüne-yit Hoca’sı bunlardan biridir) bili-niyor. Yönetimler Adil olmak zo-rundadır diyen Hallac’ın insanlarüzerinde müthiş etkisi vardır.Çünkü onların talebidir bu. Buetkinin gerçek nedenlerini anla-mayanlar onu bölücülükle ithametmektedirler.

Dünya insanını dünya nesnele-rinin yarattığı inancında olanHallac, ısrarla, Tanrının tüm sı-fatlarının insanda da var olduğu-nu savunuyor, her yerde, açıkcabu düşüncenin propagandasınıyapmaktan geri durmuyordu.Allah bilimdir, akıldır, güçtür,sevgidir, bağışlamadır, kutsallık-tır, güzelliktir, ihtişamdır bu gü-zellikler insanda da vardır diyor.Ancak insanın bu sıfatlara sahipolabilmesi için gönül ve yürekgözünün açık olması gerektiğinibelirtiyordu . Bir şiirinde:

O yücelikte „ben“, „biz“ veya„sen“ yoktur.

„Ben“, „biz“, „sen“ ve „o“ hepbiriz

mısralarını okuyoruz.Meşhur Sufii Beyezid Bistami

(Hallac’tan çok önce) „Bana şü-

21

Resim: Haşim Kutlu

Page 22: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

kürler olsun„ demişti. BöylelikleTanrının kendisinde ve kendisi-nin içinde olduğunu anlatmak is-temişti. Hallac’ın araştırmaları iseonu, şu meşhur „Enel Hak“ sö-zünü haykırmak zorunda bırak-mıştı. Bu sözün bedelini tüm kı-zılbaşlar bilirler.

Hallac’ın varlığı imparatorlukiçin tehlike demektir. Kendi debilir bunu. Bağdat’ı terk eder.Uzun süre kaybolur, izine rast-lanmaz. Aranır, kovalanır. Niha-yet Süs şehrinde yakalanır. Zinci-re vurulup Bağdat’a götürülür.Sokak sokak gösterilip teşhir edi-lir. Ömrünün son sekiz yılını zin-danlarda geçiren Hallac’ın dü-şünceleri, köleler, yoksullar içinbir umut, imparatorluk içinse birtehlikedir. Yoksul halkın öfkesi-nin sarayları da hedef alır birduruma geldiği, devletin çöküşhareketinin hızlandığı bir za-manda, Hallac’ın (ibret-i alem i-çin) fiziki olarak yok edilmesiningerektiği hükmüne varılmış veöylece karar verilmiştir.

Başkadı Ebu Umar başkanlığın-daki mahkeme heyeti Bağdat’ınmeşhur üç kadısından oluşmak-tadır. İddia makamında ise, ünüBağdat dışına tasmış, Zahiri Mol-la ve aynızamanda Bağdat’ın Kol-luk Kuvvetleri Amiri göreviniyürüten İbni Davut yer almak-tadır. Bunlar dışında devlet tem-silcileri olarak, Basmabeyenci Na-sir El-Kasuri, Vezir Hamit ve EbuBekir Sibli bulunmaktadır.

Hallac hakkındaki iddia şudur:„O hem dervişlerle, hem büyücü-lerle geziyor. Sihir yardımıyla in-sanları isyana teşvik ediyor. Fırsatbulduğu her an ve her yerde şeriat-la alay ediyor. Bir düşünün! Top-lumun yaşamını belirleyen ve onaanlam kazandıran şeriat ile”.

Hallac savunmasında, genellik-le her türlü isyanın gerekçesinin,adaletsizlik olduğunu vurgulaya-rak, son yıllarda artan isyan sayı-sının çokluğunun, adaletsizliginbüyüklüğünü gösterdiğini belirt-miş, isyancıların taleplerinin, hak,adalet, eşitlik ve özgürlük olma-sının isyanın amacını gözler önü-ne serdiğini söyleyerek, kendi

durumuna da bir açıklık getir-miştir.

Mahkemenin görüşü Hallac’ın,kesinlikle Devlet meselesine ka-rışma hakkı ve cüretinin olama-yacağı şeklindedir. Adalet dağıt-mak ve bunun nasıl daha iyi birşekilde yapılacağını düşünmekhakkının sadece ve sadece hü-kümdar ile onun vezirlerine aitolduğudur. Bu nedenle, hükümverilmiştir; Hallac, „Dine küfret-mekten ve ayrıca insanları isyanateşvik etmekten…” suçlu bulun-muş, karar yüzüne okunmuştur.

Geniş halk yığınlarınca, Bilge-lik ve arılık timsali olarak bilinenbir insanın fiziksel yaşamına sonverilecektir. Kararı, zamanın enönemli 84 uleması „sözümona bil-gini” imzalamıştır. Çeşitli kitaplar-da, mahkeme salonundan çıkıpgünümüze kadar ulaşan şu sözle-rin Hallac’a ait olduğunu, onunson sözleri olduğunu yazarlar:

„Benim inandığıma inanmıyor,taptığıma tapmıyorsunuz. Ben desizin inandığınıza inanmıyor, tap-tığınıza tapmıyorum. Sizler be-nim inandığıma inanmak, taptı-ğıma tapmak zorunda değilsiniz.Ben de sizin inandığınıza inan-mak, taptığınıza tapmak zorundadeğilim. Sizin inancınız size, be-nimki de banadır. ”

Tabiatın canlandığı, yamaçlardakarların erimeye başlayıp, nehir-lerin kabarıp yükseldiği demdir.Tomurcukların patlayıp, ağaçlarınçiçeğe durduğu, toprağın börtü-böcek dolup taştığı bir zamandır.

Hallac’ı Mansur cellat önünde;„ibadet” etmektedir. Duası; Kesininançtır. Mutlak başeğmezliktir.Bağdat’ın en büyük meydanında,halkın önünde, bin sopa vurul-muştur. Vücudu lime limedir. Dua-sı devam etmektedir Hallac’ın.Parmaklarından, ayaklarndan ke-silerek, işkenceyi, olabildiğinceuzun bir zamana yaymaya çalı-şarak adeta küçültülmektedirler.Duası değişmemiştir Hallac’ın,değiştirilememiştir. Çarmıha ge-rili vücudu adeta bir et yığını ha-line getirilmiş, beden akıl almazölçüde zarar görmüş, buna rağ-men düşünceleri bir milim değiş-

tirilememiştir Hallac’ın… Duasıkesin inanç, mutlak baş eğmez-liktir. Kızılbaş Pirleri böyle anla-tır, sazlar böyle çalar, deyişlerböyle söyler, kitaplar böyle ya-zarlar Hallac’ı.

Altmış altı yaşında, ak sakallıbir Pirdir Hallac. Dilinden sonrabaşı da kesilir Cesedi teşhir ediliribret-i alem için. Sonra da yakı-lır. Newroz zamanıdır. Yer Diclenehri kenarındaki şehir Bağdat’-tır. Takvimler 26 Mart 922’yigöstermektedir. Kimi kaynaklaragöre kızının küllerini Dicle Neh-rine savurduğu belirtilse de, bunugören olmamıştır. Mezarı yokturHallac’ın. O, günümüzden 1085yıl önce, hak, adelet, eşitlik, öz-gürlük için, „sizin inancıniz size,benimki de banadır” diyerek dedüşüncenin suç sayılmadığı birdünya için onurlu bir başkaldırı-nın sembolü olmuş ve bedellerinen ağırını ödeyerek hakka yürü-müştür.

Pir Sultan Abdal’ın„Pir Sultanım yer yüzündeVarmıdır noksan sözümdeEksiğim kendi özümdeDar’ına durmaya geldim” der-

ken sözünü ettiği Dar, işte buDar’dır. Bu dar mansur darıdır.

Evrensel bir değerdir Hallac-ıMansur. Sahip çıkanların yürek-lerinde beyinlerinde yaşamakta-dır. Yaşayacak, yaşatılacaktır.

O seven ben, O sevilen de benimBir bedene girmiş iki ruhuz bizO diye gördüğün benim bedenimBana bak, onu gör, hep aynı şeyiz!Zikri zikrim, zikrim zikri, aynıyızBirbirini anan beraberleriz.Şu bedenden sana makam, candırSenden başkasına yer yok gönüldeSeni saran, ruhum, cildim, kanımdırNe yapayım ayrı düşersek söyle?Ey! duyur dostlara cabuk haber ver!Paralandı yelken, çöktü sefineDeniz ortasında kaldım perişanGün olur Mansur'u ber dar ederlerGöründü gözüme salibden nisanNe bahta var bana, ne de MedineHayalin gözümde, adın dilimdeNazlanamazsınMakamın kalbimde, durağın bendeGizlenemezsin

22

Page 23: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

– II –

Birinci bölümde bıraktığımız yerden devam ede-lim.

Kızılbaş Alevilikte, evrilerek bugüne geldiği biçi-miyle Yol Kardeşliği’nin temel bir erkân olduğunubelirtmiştim. Yine aynı bağlamda Yol Kardeşliği er-kânının yürütülüşüne ilişkin bir başka anlayış ise„İkrar erkânı” dır. Bu, Yol Kardeşliği’ne açılan kapı-ya işarettir. Bu kapıdan geçilmedikçe kişi, „anne-baba evladı’dır ve sadece potansiyel Alevidir. Birbaşka deyimle o bir Alevi adayıdır o kadar. Anasın-dan doğmuş olmak, adaylık için yeterli olandır.Çünkü, Kızılbaş Aleviliğin en temel kavrayışların-dan birisi de „Ananın yol, Babanın ise erkan” olma-sıdır. Hal böyle iken, Yol-Erkan-Meydan adına sonderece kaygı verici gelişmeler yaşanıyor.

Bu günlerde koltuklarına Kur’an iliştirerek, oku-ma yazma işleminde bile güçlük çeken bir kısım„Seyd-i Saadet Evlad-ı Resul” iddiasında olan kimi

Pirler, Kur’an ayetleri ezberlemeğe çalışıyorlar veduyuyoruz, gittikleri her meydana, bu sözünü etti-ğim bilgilerle değil nasıl da Müslüman olduklarının,hatta mülkiyet mirası gereği „öz Müslüman” oldu-klarının bilgisini taşımaya özen gösteriyorlar. Başkayolları var mı, bir taraftan Peygamber’in torunu ol-duğunu söyleyeceksin ama diğer taraftan da Kı-zılbaş Aleviliğin en temel anlayış ve erkanlarındansöz edecek, Talibi uyandıracak eğiteceksin!? „ÖzMüslümanlık” yarışına girişmenin dışında olacak işdeğil! Zaten Yol-Erkan-Meydan bağlamında yaşa-nan cehaletin boşluğuna ne boca edersen o gidiyorve devlet katlarından el üstünden ve el altındanmüdahale girişimlerinin tek dayanağı da bu boşlukoluyor ve Seyd-i Saadetlik, her dönem olduğu gibibu dönemde iş görebilecek işlevli bir mekanizmaolarak ele alınıyor. Yarattıkları mekanizmanın neişe yaradığını biz onlara öğretecek değiliz ya!. Nasılyaratıldığını ise daha sonraki bölümde anlatacağım.

Devam ediyorum:„Köhne-i Nuh gemisine binmeyenNar-ı baddan ab-u Hak’ka ermeyenKubbe-i Alem’de yunup kalmayanİsmine evladım dese ne fayda” -FEDAİAnasından doğan aday, vakti zamanı geldiğinde

ve bunun için hazır olduğuna inanıldığında, „ölme-den ölecek” ya da manevi bağlamda „ölüp yenidendirilerek” bu kez de „babasından doğacaktır”. Böy-lece artık yol evlatlığına girmiş olacaktır. Bu Aleviolmanın ve Alevi “yurttaşı” olmanın en temel ko-şuludur. Kullandığım bu deyimler, Aleviliğe yaban-cı olan okurları şaşırtmasın. Bunlar Aleviliğe girişteyerine getirilen kimi temel kuralların, taşıdığı an-lamları betimleyen sembolik ifadelerdir. Yol insanıbu deyimlerin taşıdığı anlamı bilir.

Şimdi burada sorulacak çok önemli bir soru bu-lunmaktadır ki, bu erkanı anlatmamın esas nedenide bu sorunun gereği içindir; Aleviliğe ya da özgündeyişle Yol’a giriş erkanı bir talip adayı için eğerböyle ise, bu erkana Pir Soylu’lar da tabi değil mi-dir? Talip için geçerli olan kural Pir için geçerli değilmidir?

„Rızalık Şehri” üyeliğinde, bir başka ifade ile „Or-taklık Toplumu”na üyelik koşullarında hiçbir istisnayoktur. Soylu-boylu, ayrıcalıklı ise asla mümkündeğildir. Aksi durumlarda o meydanda ne „Rızalık”

23

YOL-ERKAN-MEYDAN

SEYD-İ SAADETEVLAD-I

RESULLUĞADAYALI

SEÇKİNLİK Mİ,YOL EVLATLIĞINA

DAYALIYETKİNLİK VE

SEÇİLMİŞLİK Mİ?

Haşim Kutlu

Page 24: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

tan ne de „Ortaklık” tan söz edilebilir. Bu gün butoplumsal yaşam tarzı yaşanmıyor olsa bile birbiçimde devam eden erkan gerçeği bundan başkabir anlama gelmez, sağa sola çekiştirilme ile de bugerçeklik değiştirilemez. Bu gün birileri, İslam tabi-yetine girmenin gereği olarak, onun giriş şartlarınıbir biçimde yaşamağa çalışsa ve o yöne doğru birmeyil içine girse bile, süreği yine böyle takip eden-ler olacaktır. Tarihin her döneminde bu gibi giri-şimler hep olmuştur ama yol yolcusuz kalmamıştır.1500’lü yıllardan sonraki sürecin yetiştirdiği bir Yolulusu ve aşığıdır Pir Sultan Abdal. Belirttiğin sürekise, tıpkı Pir Sultan Abdal’ın „Dönen dönsün bendönmezem yolumdan” dediği gibidir.

Yol-Erkan-Meydan süreğinde yaratılan tarihsizlik,tarihsizliğin ortaya çıkardığı hafıza kaybı gibi sonderece önemli nedenlere dayalı olarak yaşanmaktaolan Yol cahilliğinden yararlanan birileri, bu gün,Pirlik Makamı gibi son derece önemli bir makama,sanki babadan kalmış mülk mirası örneği, soy-boygibi ayrıcalık arayan, dahası üstünlük ve efendilikarayan kimileri için, hem de soylarını ve boylarınıdayandırdıkları Peygambere ilişkin, her Alevininbildiği bir örnek vereceğim.

Vereceğim örnek her Alevi tarafından bilinir de oörnekten alınması gereken mesaj alınmaz, enönemli dersin üstü örtülür hep. Benim ise Hallac-ıMansur demişleyin, „Pirim ve Üstadım Azzazildir”.Yani ki iblistir!. Meleklerin gizlediklerini açmak,sırlarını aşıkar etmek, onun en başat işidir. Birazbenim de öyle!. Yüzümün soğuk olmasına sebep enönemli suçum da budur!

Ben kimi yazılarımda sık sık bir örnekten söz ede-rim; Kızılbaş Alevilerin, özellikle Şah İsmail-YavuzSelim arasındaki savaştan ve Şah İsmail’in yenilgi-sini takip eden süreç içerisinde, başkentin

Erdebil’ den alınarak Kum kentine taşınması veilk kez İran’da iktidar olan Ali Şiası’nın, bölgedekiKızılbaşlarla siyasal bağlamdaki ittifaklarını bozma-larından sonra, hem İran alanında hem de Anadolualanlarındaki Kızılbaşlara yönelik Şia propaganda-sını yoğunlaştırdılar. İşte, bu çalışmalar bağlamında,bugün elimizde, değişik bölgelere ilişkin olarakgönderilmiş, birbirinden, bölgesine göre farklılaşan,on kadar „Buyruk” nüshası bulunmaktadır.

Bu propaganda broşürlerinin (risale) en temelözelliği, gerek İran alanlarındaki gerekse Anadolualanlarındaki Kızılbaşların, Ali bağlamında Şiakanalıyla İslam içine, bu bağlamda da MüslümanDevlet tabiyetine çekilmesini amaçlamasıydı. Bu-nun için de, tıpkı Hıristiyan misyonerlerin Afrikalı-ları Hıristiyanlaştırmaları örneği, „biraz İsa zencileş-tirilecek, zenciler ise biraz beyazlaştırılacak”lardı!Öyle de yapıldı. bu buyrukların hangisini alsanızgönderildiği bölgeye uygun bir Ali tanımıyla karşı-laşırsınız ve bu Ali biraz Kızılbaşlaşır ama Kızılbaş-ların da biraz şialaşarak Müslümanlığa yöneltilmekistendiğini açık bir şekilde tespit edebilirsiniz. Or-taklık toplumuna ilişkin az çok merkezi yapılar sür-

düğünce bu broşürler pek fayda etmez, ama herkatliamı takip eden bastırmalar ve dağıtmalar ol-dukça, giderek bu bilgiler, kendi başına kalmış Pir-lerin elinde gerçek bilgiler olmaya başlar. Başlan-gıçlarda dışlanan ve kabul görmeyen bu broşürler,giderek takiyye konusu olarak işlev görür ve sonyüz-yüzelli-ikiyüz yıldan bu tarafa da takiyyelergerçek bilgi olarak kuşaklara aktarılmağa başlanır.Bu gün ise bu bilgiler, yerini doğrudan devlet ben-desi olmak bağlamında İslam gereklerinin öğretil-mesine dönüştürülmek istenmektedir.

Biraz Şia kanalıyla Müslümanlık biraz da bölgesi-nin algılayış ve yaşayış tarzına uygun Kızılbaşlıkolarak belirttiğim „Buyruk” adlı bu broşürlerdensadece İran değil, onunla aynı toplumsal kesimüzerindeki hegemonya rekabetinde olan Osmanlıda yayınlamıştır. Bu broşürler İttihat ve Terakki’ninTeşkilat-ı Mahsusa’sınca yeniden ve yeniden göz-den geçirilmiş ve devreye sürülmüştür. Ne ki, bubroşürlerden çoğunluğunun başvurduğu, Aleviliğinnasıl da Muhammed ve Ali’den kaldığını öyküleşti-ren bir bölümü var ki, konumuz açısından hem Kı-zılbaşlığa ilişkin, hem de Yol-Erkan-Meydan anlayı-şına ilişkin kimi bilgileri, bir biçimde göstermesibakımdan, son derece önemlidir. Bu öyküyü özel-likle benim jenerasyonumdan bilmeyen Kızılbaşyoktur. Bu öyküden yukarda da belirttiğim gibi,çıkartılacak önemli iki ders vardır; herkes buöyküyü bilir de, Pirler de dahil, sıra bu dersleregelince, alayı atlarlar bunun üzerinden.

Derslerden birincisi; Miraç dönüşü Hz. Muham-med’e Cebrail aracılığıyla bildirilen ve mutlaka git-mesi istenen „Kırklar Cemi”, oradaki anlatıldığıbiçimiyle de tipik bir „Ortaklık Toplumu” yapılan-masıdır. Orası „eş ve eşitler Meydanı” olarak o bro-şürlerde bile ifade edilmektedir. İkinci önemli dersise; Peygamber, hem dünyasal hem de ruhani sıfat-larıyla mücehhez Peygamber olarak, Kırklar Mey-danı’na alınmaz. Ne zaman ki bütün bu yetkilerin-den sıyrıldığını ifade eder, dahası, kendisini sıradanbir hizmetli, „Hadim-i Fukara-yoksulların hizmetçi-si” olarak tanımlar ve tanıtır, ancak bu koşullarla„Kırklar Meydanı”na alınır. (Bkz. Buyruk. „Miraç”konusu)

Buradan çıkartılacak en önemli sonuç, KızılbaşAlevilik gerçeğinde Peygamberlik makamının ol-madığıdır. Kızılbaşların her süreçte takip ettikleri„Yol Uluları” vardır ama Peygamberleri yoktur. Bubir korkma ve ürkme meselesi değil, gerçeği olduğugibi görme ve ifade etme meselesidir. Kimi Alevikuruluşları bu gibi konuları programlarının sorunuhaline getirmekte ve birbirlerini şu veya böyle ol-makla suçlamaktadırlar. Bu belirlemeler programındeğil, eğitimin konularıdır oysa. Bu gün Yol erkan-larında, gulbanklarında sıklıkla dillendirilen „Hak-Muhammed-Ali” şeklindeki üçlü ifade biçimi, Şia’-nın „tekbir” getirmesi örneğindeki gibi „Allah’ınbir, Muhammed’in onun kulu ve resulü, Ali’nin iseonun Velisi” olduğuna ilişkin bir anlatıma denk gel-

24

Page 25: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

mez, onu da karşılamaz. Kızılbaş Aleviliğin felsefikavrayışına ilişkin simgesel bir betimlemedir vebatın dilinde ise bu „Hak-Ali-Fadime” olarak ifadeedilir. Daha da „içeri” olan belirlemede ise bu üçlü(uknum-teslis) dizge „Hak-Naci-Naciye” olarak ifa-de edilir ki, tamamiyle evrensel doğuşun kuvvetle-riyle ilgili bir betimlemedir ve en doğrusu da bu-dur.” (geniş bilgi için bkz. Haşim Kutlu. KızılbaşAlevilikte Yol-Erkan-Meydan. „Varlığın Doğuşu”adlı bölüm).

Hal böyle olunca, Yol süreğinde bizzat Peygam-berlik kurumunun kendisi kabul görmediği veYukarda değindiğimiz Miraç olayında olduğu gibi,bizzat Muhammed’in kendisi dahi peygamberlikyetkeleriyle onun meydanında yer alamadığına gö-re, Onun çocukları, soyu ya da sülalesi olduğunuiddia edenler, bir hak edişmiş gibi, hem de bu gün-kü tarihsel-toplumsal gerçeklikte, hangi Yol-gere-ğine dayanarak Pirlik makamında, vaz geçilemez,vazgeçilmesi dahi teklif edilemez bir ayrıcalık ve

25

Page 26: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

asilzade seçkinliği isterler?Eğer isteniyorsa, anlatmaya çalıştığımız bütün bu

Yol-Erkan-Meydan gerçekliğine karşın, „Biz Pirsoyluyuz, böyle bir hakkımız var” deniliyorsa, biri-leri de bunu sürekli kaşıyor ve canlı tutmağa çalı-şıyorsa, bu işte bir bit yeniği olduğu açık değil mi?

Bir tarihlerde, Ağuçan ocağı’ndan olduğu belirti-len Prf. İzzettin Doğan, özellikle de Erzincan, Mala-tya ve kimi Dersimli Pirlere çağrıda bulunmuş, herPirin ya da Dede’nin soy-secerelerini alarak kendi-sine başvurmalarını söylemişti. Diyanete ortak ol-mak ve ondan pay almak hesaplarının dillendiril-diği günlere paralel olarak bunlar gündeme getiril-mişti. Yine aynı bağlamda 2000 Pir veya Dede ileTürkiye’de kurultaylar düzenlemiş, en son olarak2005 yılında ise, yine aynısayıda bir dilekçe ile mah-kemeye başvurarak, mahkemeden benzer talepleriiçin karar vermesini talep etmişlerdi. (Koxuz’dayayınlanan „Cem Vakfı Neyin Peşinde” başlıklı ma-kaleye bakılabilir.)

İster bu zeminde olsunlar isterse bu zemindenbağımsız gibi hareket etsinler, bu günkü, yukardanberi üzerinde durmağa çalıştığım faaliyetler de,bana göre aynıgüzergah üzerindedir. Bir zamanlar,İzzettin Doğan faaliyetlerini deşifre ettiğimde debana karşı çıkanlar, hatta saldıranlar, kitaplarımınmahkemeye verilmesi, toplatılmasına vesile olanlarvardı. Gerçekler inatçıdır, keşke haklı çıkmasaydımama çıktım! Şimdi de aynı şeylerle karşılaşacağım-dan kuşkum yok ama „acaba bana ne olur” diye birendişem de yok. Mansur’un durduğu kapıda oldu-ğumu hep söyleye geldim!

Tam yerine geldi, şimdi burada çok önemli birsoruyu daha sorma gereği ortaya çıkmaktadır. Şöy-le çıkmaktadır: Bölgede yönetenler ve yönetilenler,devletler ve devlet dışında kalanlar, ya da bir başkakategori olarak fethedenler ve fethedilenlerden nezaman söz etsek, karşımıza tarih, adeta kan ve irinolarak çıkar. Yaşadığımız coğrafyanın adeta kaderi-dir ve tarih, katledenler ve katle uğrayanlar tarihiolarak gerçekleşmiş gibidir!

Kızılbaşlar ise bu süreğin en lanetlileridirler! Kanve zulüm onların payına herkesten daha çok düş-müştür. Sözünü ettiğim soru bu noktaya ilişkindir.Özellikle Pir soyluluk açısından asla atlanılmamasıgereken bir sorudur bu.

Asırlardır Kızılbaşlar bunca katliam görürler, bun-ca sürgün, yazılı ve görsel olarak bunca eserleriylebirlik tasfiye yaşarlar da, nasıl oluyor ki onların enakıllıları olan, en önde yer almaları gereken Pirlerinehiçbir şey olmuyor. Özellikle de geleneksel „DcakSoyluluk” bağlamındaki perler değilde, „seyd-i Saa-det evlad-ı Resul olduğunu söyleyen Pirlere. Böylebir uygulama ile karşılaşmadıkları gibi zamanındevletleri onlara, soyluluklarını, soy içinde kimlerinel alıp makamlarda oturduklarını resmen onaylıyor,onlara soy-secere diziyor, güncel deyişle onlara„yeşil pasaport” veriyor.

Yol-Erkan-Meydan süreğinin bütün işleviyle yü-

rürlükte olduğu süreçlerden söz ediyoruz. Bu günbile bir Pire bağlanmış talip, Pirden habersiz asla birişe kalkışmaz iken, kadim sürekte bu asla mümkünolmaz, ola bilemezdi. Hal böyle iken, nasıl oluyorda talip katlediliyor, sürgün ediliyor, bastırılıyor,dağıtılıyor ama İmam soylu Pirine „soy-secere”veriliyor? Bu günkü torunlar da bu secerelere da-yanarak kazanılmış hak iddia ediyorlar?

Ne bilgisi, ne görgüsü o makama hiçbir şekildeuygun olmadığı halde, söz konusu secerelere daya-narak, el-etek öptürüyor. Talip meydanında ve hemde üstünde makam olmayı dayatıyor?

Dahası, Soy ve boy bağlantısını, Otantik Kızılbaşyapılanmasının bir temel özelliği olarak Ocak’a vebu bağlamda, Ocak Soyluluğa da değil, Kızılbaş ya-pılanmasıyla, hem Ortaklık toplumu olma bağla-mında hem de onun temel çekirdek kurumu olanOcak yapılanması bağlamında işlevsel olarak, hiçbirilgisi olmayan, İslam yapılanmasında hem dünyasalhem de öte dünyasal işlerle görevli, İmamet kuru-muyla bağlantılı bir iddiayla kendilerini dayatıyor-larsa, bu işte bir çaprazlık yok mu?

Bütün bu sorular, ne soruluyor ne de cevaplanı-yor. Sorulduğu ve cevaplandığı yerlerde de hep sa-tır aralarında kalıyor. Oysa, Yol insanı kendi gerçe-ğiyle çırılçıplak yüzleşmedikçe kendisini bulamaz,kendisi de olamaz. Kendisi olamayan açıktır kibaşka bir şey olacaktır. Güncelin en yakıcı problemibudur. Bütün sancılanmalar, duraksamalar, Türkiyesathında olan bitenlere karşı tutuk davranmalarhep kendi gerçeklerinden kaçışları yüzündendir.Oysa kimse kendi gerçeğinden kaçamaz. Kaçma-malıdırlar da.

Biz biliyoruz ki, Pirlik Makamı tümüyle otantikyapısı içinde Anadolulu ve Mezopotamyalı bir or-taklık toplumu yapılanmasının en temel bir hizmetmakamıdır. Topluluk iradesinin temsili organıdır.Topluluğun „içerdekiler” ve „dışarıdakiler” olarakbelirleyebileceğimiz iki temel yapılanma halkasın-dan „içerdekiler” halkasında yer alan örgütlü yapı-nın baş makamını temsil eder aynızamanda. Toplu-mun maddi ve manevi yaşam tarzının sevk ve ida-resinden sorumlu olarak vardır. Her hizmetlininOcak okulundan yetişmesi gibi Pirlik hizmetlisi debu okullardan yetişir ve yeteneği ve yetkinliği ölçü-sünde Mürşitlik Makamından el alarak, talipkapısından da ONAY yani RIZALIK alarak Pirlikmakamını işgal eder.

Bu bağlamda, belirttiğim sorulara cevap everebil-mek için, bunlara ön gelen kimi sorulara daha açık-lık getirmek zorunluluğu vardır. Konumuz bağla-mında, bugünün Pirlerinin kendilerini dayandırdık-ları „Seyd-i Saadet Evlad-ı Resul” olma konusu nezaman gündemleşti, bu çerçevede soy-boy kütükle-ri ne zaman ve niçin gündeme sokuldu gibi soru-ların da burada yanıtlanması gerekmektedir. Bukonuyu da yazımin 3. bölümünde devam ettirmekistiyorum.

(Devam edecek)

26

Page 27: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

14 ŞUBAT 2007

„Sevgilim”Faşizmin bir işi de kavramları

tersine çevirmek.Mesela George Orwell’in kara

ütopya niteliğindeki 1984 roma-nında insanların sorgulanıp iş-kencelerden geçirildikleri yerinadı „sevgi bakanlığı”dır.

Buradaki işkenceler roman kah-ramanının çözülmesiyle, itiraf-larda bulunmasıyla, af dilemesiy-le son bulmaz; sevdiğine ihanetedene kadar sürer. Zira sevgi ba-kanlığının asıl görevi insanlarınbirbirini sevmesine mani olmak-tır. Büyük birader rejimin ancakböyle korunabileceğine inanır.İnsanlar aşklarına ihanet edipbirbirlerinin yüzlerine bakama-yacak hale geldiklerinde, gelecekumutlarını da yitirirler. Aşkı veumudu yitirmiş insanlar için isedaha iyi bir dünya mücadelesininanlamı kalmaz. Böylece rejimolası „tehlike”lerden korunmuşolur.

İş insani duygular olunca kapi-talizm de boş durmaz. Bu sistemidaha başındayken çözen ustalar,onun diğer her şeyle beraberduyguları da pazara sürdüğünüfark etmişlerdi. Aradan geçenzaman içinde alabildiğine yetkin-leşti sistem.

Artık her duygu/malın standartseri üretimi yapılıyor.

Mesela aşk standartlaştırılmışbir tüketim tabletidir artık, sevgide öyle.

Aşkın her sınıfa, her gelir düze-yine göre anlamı, ederi, maliyetivardır. Evrenin bütün çoğulluğu-nu ve gizemini içinde barındıraninsanın en karmaşık duygularbütünü, üç harflik bir tüketimnesnesine indirgenmiştir artık.

Aşk bütün vitrinlerde.Birer yalan gibi yaşıyoruz. Umu-

dumuz azaldıkça tüketiyoruz.Tükettikçe tükeniyoruz.

Peki ya sevgi!?Sevgili!?Sevgililer Günü: „Bizim ürün-

lerimizden alarak ona sevginizigösterin!”

Kalp şeklindeki pembe yastık-lardan pahalı mücevherlere dekuzanan tüketim çılgınlığının şif-resi 14 Şubat itibarıyla; „sevgili”-dir. Bu çılgınlığa kapılmayanları-mız da var elbet. Ama bu yarımızda „büyük insanlık sevgisi” adınayürüttüğümüz mücadelelerimiziçinde birbirimizi, insanı sevmeyiunutuyoruz çoğunlukla.

Sevgililer günü!Sevgili!Sevgilim?Kara sevda:Ya benimsin ya toprağın!Toprak?Ya sev ya terket!Toprağı ve „millet”i sevme te-

keli: MilliyetçilikMilliyetçilik: Bir sevgi adamına

sıkılan kurşun.Sevmek ve terk etmemek. Sev-

giyi ve umudu ölesiye korumak,büyütmek, çoğalmak.

Ve o sevgi adamının ardından„sevgilim” diye seslendi bir ka-dın. Duydunuz değil mi? Sevgi-lim. Acılı, kırık. Ama öyle içten,öyle insan. Öyle hakiki.

Torun sahibi Rakel, bütün acısı,içtenliği ve yalınlığı ile sevgilimdedikçe içimizde bir yerlere do-kundu.

Kaybın acısıyla hep beraber ka-nadığımız doğru. Ama itiraf et-meli ki onun sevgilisine sesleni-şindeki hakikat ruhumuzu sa-

ğalttı. O sevgilim dedikçe artık u-nuttuğumuzu sandığımız tatlı birçocukluk anımızı anımsar gibi ay-dınlandı ruhlarımız. Tersine çev-rilmiş, piyasalaştırılmış, ideoloji-lerce kalıba dökülmüş, milli he-zeyanlarla öfkeye ve cinayetetahvil edilmiş bilimum sanal sev-giler dünyasında, insana, aşka veumuda dair yalın bir hakikat sez-dik o seslenişte. Başka türlü han-gi „sevgilim” nidası, derin keder-ler içindeki yüreklerimizi ışıltılıNisan yağmurlarıyla yıkanmışça-sına aydınlatabilirdi ki!

Ve o sevgi adamının ardından„sevgilim” diye seslendi bir ka-dın. Duydunuz değil mi? Sevgi-lim. Acılı, kırık. Ama öyle içten,öyle insan. Öyle hakiki.

Torun sahibi Rakel, bütün acısı,içtenliği ve yalınlığı ile sevgilimdedikçe içimizde bir yerleredokundu.

Kaybın acısıyla hep beraber ka-nadığımız doğru. Ama itiraf et-meli ki onun sevgilisine sesleni-şindeki hakikat ruhumuzu sa-ğalttı. O sevgilim dedikçe artık u-nuttuğumuzu sandığımız tatlı birçocukluk anımızı anımsar gibiaydınlandı ruhlarımız. Tersineçevrilmiş, piyasalaştırılmış, ideo-lojilerce kalıba dökülmüş, millihezeyanlarla öfkeye ve cinayetetahvil edilmiş bilimum sanalsevgiler dünyasında, insana, aşkave umuda dair yalın bir hakikatsezdik o seslenişte. Başka türlühangi „sevgilim” nidası, derin ke-derler içindeki yüreklerimizi ışıl-tılı Nisan yağmurlarıyla yıkan-mışçasına aydınlatabilirdi ki!

27

„Sevgibizim

dinimizdir“diyenlere

nazire olsun diye

Handan Çağlayan

Page 28: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Yıllardır aleviler adına ortalıktadolaşan sözde alevi düşkünleriseçimlerin yaklaşmasıyla yenidenortalıkta görünmeye başladılar.Bilindiği gibi 12 Eylülle birliktebüyük bir asimilasyon hareketibaşlatıldı. Hemen hemen heralevi köyüne camiler yapılmayabaşlandı. Başta Dersim pilot böl-ge seçilerek tüm ülke çapındaAlevi köylerine zoraki camilergörünmeye başladı. Karşı çıkma-lar ise çeşitli gerekçelerle ceza-landırıldı. Dahası eğer kabul edil-mezse bu köylere elektrik, yol su,telefon okul vs. hizmetlerin gö-türülmeyeceği söylenir oldu. Hat-ta camileri bir yapalım istersekimse camilere gitmesin. Böyle-sine sinsi ve ikiyüzlü bir politikaoluşturulmuştur. Bu camilerin in-şasıyla birlikte her köyden kasa-badan, zoraki çocuklar imamha-tiplere alınmışlardır. Bu çocuklareğitilip tekrar kendi köylerineazılı birer Alevi düşmanı olarakgönderilmişlerdir. Görevleri gere-ği ilk olarak kendi annesi ve ba-basıyla karşı karşıya gelmişlerdir.Bunlar ilk tepki olarak kendi an-nesinin yaptıkları yemekleri ye-memeye başladılar. Nedeni çok

açık çünkü onlara aylarca annebabalarının dinsiz-imansız, komü-nist oldukları, dolayısıyla bun-ların kestiklerinin yenilmeyece-ğini, bunların kafir olduklarınaikna edilerek bu şekilde aileyekarşı örgütlendirilerek gönderil-diler. Bu şekilde asilimilasyonhareketi başlatılmış oldu. Elbettebundan çok öncesi de vardır, an-cak 12 Eylül’le birlikte tam birkuşatma yaşanmıştır.

Bütün bu çabalara rağmen kim-seyi camiye taşıyamadılar. Sonra-ları ise Turgut Özal dönemindealevilere karşı bir misyonerlikhareketi başlatıldı. İzzetin Do-ğan’a MÇP kurduruldu. Ve emek-li generallerle bu sözde pirlerAnkara Gölbaşı’nda bir araya ge-lip düşkünlüklerin ilan ettiler. Ogündür bu gündür bu misyoner-lik faaliyetleri tüm hızıyla sürü-yor. Artık bu gün açık açık diya-netten eğitimli imamlar istemek-tedirler. Alevilere namaz nasıl kılı-nır, kuran nasıl okunur, nasıl müs-lüman olunur” öğreceklermiş. Ba-zı düşkünlerin de görüşmeler yap-tığı söylenmektedir. Ama bunlarnafiledir nafile bahsedilen bu ale-vi dernekleri zaten misyonerlerin

kurdukları alevilere karşı sadeceismi alevi olan ama içinde bir tekalevi olmayan derneklerdir. Di-yanetin kurduğu bu dernekleregiden hemen görecektir. Bununalt yapısı yirmi yıldır sürüyor. Budüşkünler güruhu diyanetin pa-ralı memurluğunu yapmaktadır-lar. Kendilerinin dışında hiç kim-seyi camiye götüremeyecekleriiçin feryadı figan etmektedirler.Bu kadar uğraşıya rağmen ken-dilerine tabi olanları da camiyegötüremiyorlar. Kızılbaş alevilerbu konuda metin olmalıdır. O-nun içindir ki bu kadar gürül-tüye feryat ediyorlar.

Bundan sonra da kimse alevile-ri camiye götüremeyecektir.

Milyonlarca Alevi içinde birkaçdernek imam istiyormuş bu ale-vileri etkilememeli, sonuçta di-yanet yıllardır aylık verdiği bumisyonerleri teşhir etmiştir. Kı-zılbaşlar bunları gördükçe kendi-lerine olan sarsılmaz güvenle buyola daha da örgütlü yürüyece-ğinden hiç kimsenin kuşkusu ol-masın. Yeterki aleviler arasındabirbirine karşı güvensizlik olma-sın. Tahtacı, Bektaşı, Çepnisi, cüm-lesi, kabesi insan hak kapısıdırmürşididir.

Bu nasıl bir anlayış bu nasıl birdüşünce anlam vermek gerçek-ten çok zor. Alevi halkının inan-cını, kültürünü ve yaşamını bukadar basite almak kolaymı? Yıl-larca Alevi halkını kominist,din-siz ve ana bacı tanımayan düşün-celerle yargılamışlardır. Şimdi İs-lamiyetin özüdür diye alevi hal-kını kandırmakdadılar.

İzettin Doğan TC tarihi boyun-ca olan alevi katliamlarını sağ-solçatışmasına bağlamak istemkte-dir. Alevi halkının tümünü sankitemsil ediyormuş gibi konuşuyor,Alevilik üzerine yaptığı yorum-ların neye hizmet ettiği ortada-dır. İzettin Doğan’a sormak gere-kiyor, kendi kimliği ve kökeni

nerden geliyor?Dersim kökenli bir insan olarak

nasıl İslam’ın ve Türk’ün özü o-luyor? Bu şahıs kendi kimliğiniinkar ediyorsa o zaman Hz. Alisözünü hatırlatmak gerekiyor:„Aslını inkar eden haram zade-dir”. Cem Tv’de kendisi gibi dü-şünmeyenlerin „aklı dengesi ye-rinde olmadığı”nı belirtiyor. Sor-mak gerekiyor bir alevi dedesinasıl böyle sözler kulanabilir, A-leviliği Türk-İslam sentezine bağ-lamak istemektedir.

1938 Dersim, Maraş, Çorum,Tokat, Mersin, Sivas ve Gazima-hallesi’nde katledilen alevi halkı-nın kanıyla oynamak ve inkaretmek o kadar kolay değildir sa-

yın İzettin Doğan. Bu insanlarıvahşiler yakarken Allahuekber di-ye bağırarak cayır cayır yaktılar.

Ama ne yaparsanız yapın bizhiç bir zaman Türk-İslam sente-zinin oynuna gelmeyeceğiz

Alevi halkını camilere göndere-meyeceksiniz. Bu halk her za-man mazlumların yanında ola-caktır ve 72 milleti bir görecek-dir.

„Ellerin Kabesi var. Benim kabem insandır. ”„Gelin Canlar Bir Olalım. ”Bu asimilasyoncu zihniyeti yı-

kalım.

28

Metin BayramAlevilik Adına Düşkün Cephesi

Polat Tekin

Alevileri Dinsiz Görenler Şimdi İslamın Özü Olarak mı Görüyorlar

Page 29: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

FEDA eğitim semineri

20-21 Aralık 2007 tarihinde Al-manya’nın Dortmund kentindeFEDA yönetimi iki günlük eğitimsemineri düzenledi. Seminere yö-netim kurulunun tamamı katıldı.

Eğitime tarihçi Ethem Xemgin,araştırmacı yazar Haşim Kutlu vePir Ali Bali katıldı.

Bu eğitim seminerleri dizisininsüreklileştirilmesi kararı alındı.

Bunca Alevi örgütlenmeleri vekahvehanelere çevrilen Alevi der-neklerine karşın eğitimden ka-çınıldığını ve kulaktan dolma bil-gilerle Alevilik yapılamayacağı-nın altı çizildi. Eğitimden geçme-yen yol hakkında bilgisi olma-yanların rasgele konuşmalarınıntoplumun asimile edilmesinde vekurusıkı bilgilerle hafıza kirliliğiyaratıldığına işaret edildi.

Eğitimin konularını 1. gün araş-tırmacı yazar Haşim Kutlu

– Dinler tarihi– Özet kızılbaş tarihi– Sahte soy secereleri ve

çarpıtılan tarihkonularını anlattı.2. gün tarihçi Ethem Xemgin– Alevilik felsefesi– Diğer inançlardan farkımızkonularını değerlendirdi.Eğitime katılan canlar tartışma-

lara katkı sundu. Bu seminerlerdizisi devam edecek. 21-22 NisanBruchsal dergahında. 19-20 Ma-yıs’ta Friedberg Pir Der’de, 26-27Mayıs’ta Dortmund dergahındayapılacak

Bu seminerlere isteyen her cankatılabilecektir.

***

Bruchsal Anadolu Alevi KültürMerkezi e. V.

Federasyonumuza bağlı yeni açı-lan Bruchsal Anadolu Alevi Kül-tür Merkezi 04 Şubat 2007 Pazargünü Aşure ve Hızır günü etkin-liği düzenlenmiştir. Bu önemligüne FEDA Başkanı Pir HüseyinBildik ve Pir İbrahim Kılavuz’laberaber yaklaşık 120 can katıldı.Açılış konuşmasını dernek baş-

kanı Polat Tekin yaptı. Konuş-masında son dönemlerde Alevilerüzerine oynanan oyunlara dik-kat çekti.

Demokratik Alevi FederasyonBaşkanı Pir Hüseyin Bildik tekrarSaygı Gülbengi’yle açılış yaptı.Pir İbrahim Kılavuz’la beraberkızılbaş aleviliği ile ilgili önemlikonulara değindi. Pir Hüseyin Bil-dik’in dualarıyla ve Pir İbrahimKılavuz’un deyişleriyle Aşurelerve Hızır lokmaları dağıltıldı.

***

DAKME’de 10. Kongre Heyecanı

Dortmund ve Çevresi Alevi Kül-tür Merkezi 24 Eylül 2006 tarihin-de Dergah salonunda 10. Kongre-sini gerçekleştirdi. Şehitlerin anı-sına bir dakikalık saygı duruşuylabaşlayan kongreye divan seçimive geçmiş bir yılın aktivitelerininyer aldığı raporların okunmasın-dan sonra söz alan FEDA (Demok-ratik Aleviler Federasyonu yöne-tim kurulu üyesi Haydar MunzurAlevilerin örgütlenmesini önemlibulduklarını ancak bu örgütlen-melerde yer alan kurum ve kişi-lerin Aleviliği saptırmadan doğruoturtmasının gerekliligini anlattı.

Konuşmasına devamla bazı ke-simlerin Alevi toplumunu kendişahsi emelleri için bir basamak ola-rak kullanması oyununa dikkat çe-

kerek oyuna gelmemeleri inan-çlarından dolayı bu güne kadaruğradıkları haksızlıklara sürgün-lere ve katliamlara neden olmuşdüzen gruplarına ve sistem par-tilerinin oyunlarına dikkat çekti.

Daha sonra söz alan Dakme ü-yeleri kurumun daha iyi aktivite-ler yapabilmesi için daha çok kit-leye ulaşılmasını bununla bera-ber üye sayısının çoğaltılmasınınönemi belirtildi. Yönetime seçi-len Canlar başta olmak üzere bü-tün üyelerin aktif olarak çalışma-lara güç vermesinin gerekliligibelirtildi.

Kongrede eski yönetimin sun-duğu raporların aklanmasındansonra yeni yönetim organları içinseçim yapıldı.

DAKME 10. Kongresinde Seçi-len Canlar:

Yönetim:Gül KramerTurabi Karabulut (Pir)Ali CanYaşar KılınçHıdır ZurnacıHıdır DoğanYılmaz TekçiKemal AydınHakkı DakniAlişan TekinKadir DalTahir GültutanSinan KılıçDenetleme:Mehmet ŞamdereliPakize KaradağFazilet AvserenMahmut AydınYusuf Durdu

29

KISA KISA

Page 30: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Friedberg’de HIZIR CEMİ

Friedberg Pir Der 11 Şubat’taHızır Cemi yaptı. Pir Rıza Yağ-mur yönetti. Yaklaşık 100 kişikatıldı. Tüm yönetimi bayanlar-dan oluşan Pir Der yaklaşık 10yıllık bir dergah olup çalışmaları-na devam etmektedir. Pir RızaYağmur „Aslınızdan kaçarak gü-nü kurtarmanız mümkün değil-dir. Gri pasaportlarla yurtdışınagönderilen sahte dedelerin bizlerietkileyemeyeceğini” belirtti.

***

Yönetimde bayanlar çoğunlukta

Pir Sultan Abdal Halklarla Daya-nışma Derneği (Pir-Der) kongresiyapıldı. Pir-Der kongresi 10 Ara-lık 2006 tarihinde Stadthalle’degerçekleştirildi.

Açılış konuşması ardından De-mokratik Alevi Federasyonu baş-kanı Pir Hüseyin Bildik bir ko-nuşma yaptı. Konuşmasında gü-nümüzde Alevi sorunları ile ilgilideğerlendirmelerde bulunarak ö-zellikle Aleviliğin islamlaştırılma-sında Devlet ve Diyanetin değin-di. Daha sonra divan seçilerek,yönetimin hazırladığı rapor o-kundu. Rapor üzerinde tartışma-lar yapıldı ve rapor aklandı. Pir-Der kongresine katılan hemen

birçok delegenin görüş bildirmesikongrede en belirgin durumdu.

Pir-Der yönetimi’ne seçilenler:Başkan: Gönül TayçimenBaşkan Yardımcısı: İsmail EserSayman: Asma EkinciSekreter: Fatma DemirkolY. Asil: Berivan ÇolakYedek: Feradiba DemirkolYedek: Zekiye ErbaşlıDenetleme: Mustafa Vural ve

Kamer Taycimen

***

Balingen’de Aşure

Asırlardır Aleviler başta olmaküzere Anadolu, Ortadoğu halkla-rının Nuh Tufanına atfen tuttuk-ları oruçlardan sonra aşure dağı-

tımı töreni Baden-Württembergeyaletinin Balingen kentindekiAlevi Kültür Merkezi’nde düzen-lendiği Aşure etkinliğine davet e-dilen Pir Metin Bayram katılmış-tır. 2 Şubat 2007 tarihinde ger-çekleştirilen etkinlik Metin Bay-ram’ın aşure gulbangıyla başladı.

Söz alan canlar aşurenin anlamve önemini anlattılar.

Lokma getiren canlar pir huzu-runda durarak gulbang okuttu-lar. Derneğin tüm üyelerinin ka-tılım gösterdigi aşure ve lokmaBalingen’de ilk olması vesilesiyleheyecan yarattı. Her söylenenpür dikkat dinlendi. Lokmalardağıtılıp yendikten sonra RızalıkGulbengi okundu. Sohbete katı-lan canların Pir’in kapanış gul-bangıyla sonuçlandırıldı.

30

Pir Sultan Abdal Halklarla Dayanışma Derneği (Pir-Der) Yönetim Kurulu Üyeleri

Page 31: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

DAKME’de Gençlik Sohbet Gecesi

Bizler Dortmund ve Çevresi A-levi Dergahı gençleri olarak „Se-mah“ dergisi okuyan canları se-lamlarız.

FEDA yönetim kurulu ve aynızamanda gençlik kolu temsilcisiSayın Tahir Gültutan arkadaşı-mızla Dortmund DAKME’de genç-lik çalışmalarına ilişkin konuştuk.Kısa röportajımızı sizlerle pay-laşmak istedik.

Merhaba Tahir can, bize Dergahı-nızda gençlere yönelik çalışmalarını-zı anlatırmısınız?

Merhaba. Biz DAKME gençliğiolarak iki haftada bir Cuma gün-leri gençlik sohbet gecesi ve bu-nun yanısıra Pazar günleri isefolklor, saz kursu yapıyoruz.

Sohbet gecesi dediniz, bize birazbahsedebilirmisiniz? Mesela neler ko-nuşuluyor neler yapıyorsunuz?

Gençler bir araya toplanıp sazlısözlü sohbetler yapıyoruz. Gün-cel konulara ilişkin kendi ara-mızda tartışıyoruz. Müzik ağırlık-

lı konuşmalar yapılmaktadır.Peki bu sohbet gecesine ilgi nasıl?

İstediğiniz yoğunlukta mı?Gerçekten ilgi çok büyüdü. Bü-

yük bir kitlemiz var. Bu durum-dan çok memnunuz, ayrıca söy-lemek istiyorum ki genç arka-daşlarımızın buna benzer sohbetgecelerine katılmaları ve bununyanısıra kendi kültürünü tanı-maları için büyük bir şans oldu-ğunu da bilmelerini isterim.

Folklorde hangi yörelerin oyun-larını sergiliyorsunuz ?

Oyunlarımız içinde Diyarbakır,Adıyaman, Botan v.s yörelere aitoyunları öğreniyoruz.

Ayrıca saz kurslarımız da yo-ğun bir şekilde sürmektedir.

Son olarak söylemek istediğiniz birşey var mı?

Gençlerin kendi kurumlarına,dergahlarına katılmalarını ve ken-di özlerinden hiç bir zaman vaz-geçmemelerini, yozlaşmadan u-zak kalmamak için eğitim alma-larını önemli buluyorum.

Yarınlarımıza ışık tutacak olan-

ların geçmişini iyi bilmeleri gere-kir. Bu Avrupa ortamında da eniyi korunma yolu eğitimdir.

Bu yolun devam etmesini isti-yorsak gençlerimize destek olma-mız gerekiyor. özelikle belirtmekistiyorumki tüm katılımlarındanve desteklerinden dolayı DAKMEkomitesindeki genç arkadaşları-ma da çok teşekkür ederim. BizDAKME gençleri Semah gibi de-ğerli bir ismi olan „Semah” der-gisine teşekkürlerimizi sunar ça-lışmalarında başarılar dileriz.

Ayrılmaz iki kimliğimizin

(KÜRT–ALEVİ) mücadelesi-

nin emektarı, Federasyon’u-

muzun kurucusu Derviş da-

yımızı, (Derviş KAN) ara-

mızdan ayrılışının ikinci yı-

lında unutmadık. Anısı in-

sanlık mücadelesine ışık tut-

maya, bize güç vermeye de-

vam etmektedir. Toprağın

nur olsun Derviş Dayı!

FEDA YÖNETİMİ

31

Page 32: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Cumhuriyet’in başlangıç yılla-rında Şark İlleri Asayiş Müşavirive Türk Ocakları Koordinatörüolarak görevlendirildikten sonrayönetime gizlilik dereceli birçoketno-politik inceleme raporu su-nan ve sonradan Atatürk’e da-nışmanlık yapan Prof. Hasan Re-şit Tankut, hazırladığı gizli rapor-larının birinde; Aleviler’le Hıris-tiyan Ermeniler’in tarihten buyana son derece iyi anlaştıkları-nı, Aleviler’in her yerde Hıristi-yan dostu olduğunu belirttiktensonra, Ermeni kökenli kimi Ale-vi-Bektaşi âşıklarının Alevi top-lumu üzerinde oldukça etkili ol-duklarını vurguluyor ve sözlerinişöyle sürdürüyordu: “Alevi âşık-lar arasında Sarkis Zeki kudretlibir ozandı. O tıpkı Viranî gibi,Turabî gibi demeler söylemiş veEhlibeyt methiyeleri yazmıştı.”

Prof. Tankut, raporunda dahasonra şu saptamada bulunuyor-du: „Alevi, her yerde Hıristiyandostudur. Ocak başlarında mu-habbet eden insanların arasında-ki Hıristiyan hiç de yabancı sayıl-maz. Belki bir çeşit i’tizal (akıl-cılık MB) yolu olan Gregoryan-lık, başka Hıristiyan mezhepleri-ne göre Aleviliği daha ziyade ok-şayabildiği için üstün tutulmakta-dır. Şurası gerçek ki, Ermeni Ale-vi’nin en yakın bir dostudur.” (Bkz.M. Bayrak: Ortaçağ’dan ModernÇağ’a Alevilik, Ank. 2004, s. 314).

Sözkonusu raporda karşılaştı-ğım bu saptamalar, bu alanda ça-lışmamda bir itme oldu. Esasen,kaynaklarını eski Anadolu veMezopotamya şiir kültüründenalan Âşıklık geleneği’nin bir ba-kıma Alevilik-Bektaşilikle özdeş-leştiği ve çok sayıda HıristiyanErmeni aşuğu’nun yani aşığın,aynı gelenek çerçevesinde bu öğ-retilere intisab ettikleri (katıldık-ları) bilinmeyen birşey değildi.Daha 20. yüzyıl başlarında, dışar-da ve içerde yapılan çalışmalardada bu hususa vurgu yapılmak-taydı. Başta, Prof. Dr. MehmedFuad Köprülü olmak üzere,Cumhuriyet döneminde bu hu-sus zaman zaman gündeme geti-rilmişti.

Ancak, bu „Aşuğlar“ ve yarat-tıkları Alevi-Bektaşi mahreçli e-debiyat, bugüne kadar bütüncülbir çalışmaya konu olmamıştı.Oysa, salt Türkçe ve Azerice ya-zan 400 dolayında Ermeni aşı-ğının büyük bir bölümü, gerekinançsal yakınlıkları, gerekse a-şıklık geleneği çerçevesinde Bek-taşiliğe intisap etmiş ve Alevi-Bektaşi Edebiyatı’na önemli kat-kıda bulunmuşlardı. Üstelik, Tan-kut’un yukarda sözünü ettiğiSarkis Zeki’nin yanısıra; Aşkî,Zikrî ve Seyrî gibi Ermeni aşıklarıBektaşi tekkelerinden elalarak„babalık“ mertebesine ulaşmış-lardı.

Sözgelimi Aşık Zikrî’nin, „Benfahrederim ki bana Bektaşi de-sinler / Dergâh-ı Ali’nin bu da birtaşı desinler“ nakaratlı Alevi an-tolojilerinde yeralan şiiri ile Er-meni aşığı Yeksanî’nin, Alevi ede-biyatının en güzel örneklerindensayılabilecek şu şiirini görmezlik-ten gelmek mümkün mü?

İstemem âlemde gayrı meyvayıTadına doyulmaz balımdır Aliİstemem dünyayı verseler dahiKoklasam sünbülü gülümdür Ali

Ali’dir gönlümün tahtında köşemAli’dir sahrada morlu menekşemAli’dir kadehim Ali’dir şişemEngürden ezilmiş dolumdur Ali

Yeksanî’yim nice düştüm derdimeGark oldu vücudum çile bendineSormaz oldu gönül kendi kendineSöyler dehanımda dilimdir Ali

Aşık Yeksani’yi doğrudan tanı-yan Türk şair ve yazarı Salih ZekiAktay’ın, 1922 yılında ilk kez ya-yımladığı şu şiiri ise, insan sevgisiile ilahi sevgiyi birleştiren Aleviinancının güzel bir sevda deyişi-dir:

Kadir Mevlam budur senden dileğimVer bana bir suna gönlüm eyleyimGayet güzel olsun densiz olmasınBir karış gerdanı yensiz olmasın

Beli ince olsun cansız olmasınVer bana bir suna gönlüm eyleyim

Tavus kuşu gibi göksü nakışlıÜskü aldırmış şahin bakışlıGüvercin topuklu keklik sekişliVer bana bir suna gönlüm eyleyim

Kadir Mevlam kalem vermiş kaşvermişİnciden, sefeften,nurdan diş vermişGül memeler tomurlanmış başvermişVer bana bir suna gönlüm eyleyim(Yarın der. İst. 1922,s. 33)

Bugün deyiş, nefes, semayi, tür-kü, gazel ve destanlarına ulaştı-

32

ALEVİ-BEKTAŞİEDEBİYATINDA

ERMENİAŞIKLARI

Mehmet Bayrak

Page 33: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

ğım 140 dolayında Ermeni aşığıbulunuyor ki, bunların çoğunlu-ğu Aleviliğe ve Bektaşiliğe inti-sap etmiş, geriye kalanların kü-çük bir bölümü Hıristiyanlık te-masını işlemekte, geriye kalan-larsa dindışı konuları işlemekte-dir… Dahası Ermeni araştırmacı-ların bugüne kadar ulaştıkları i-simlerin de eksik olduğu anla-şılmaktadır. Kayseri yöresindenGermirli Aşık Mercanî’ yi, bunaörnek olarak verebiliriz. Bugünekadar bilinen Kayserili Ermeniaşıkları (aşuğlar) şunlardı: Abdî,Cemali, Cüdayî, Harbî, Fakirî,Ğanioğlu, İz’anî, Kalust Dede-yan, Kul Elfazî, Lutfî, Mahcubî(Büyük, Küçük), Maklubî, Mey-danî, Nadirî, Nasibî, Peprone,Pesendî (Sivaslı olarak da geçer),Serunî, Ziynetî…

Alevi-Bektaşi Edebiyatında Er-

meni Aşıkları (Aşuğlar) çalışma-mız yayımlandıktan sonra (Ank.2004) bulduğumuz, Aşık Cüdayî’-ye ait iki şiiri, aşığın halk şiirindeulaştığı düzeyi göstermek açısın-dan burada vermeyi yararlı gö-rüyorum:

Kan gider âşıkın ciğergâhındanDüşünce bu nâra hiçrâna yanarÂlem ta’ciz olur âh u vahındanYayılır ateşi her yana yanar

Aşık derdin nedir söyle demişlerSevda ile gönlün o’nla demişlerÇekilir bu âdet böyle demişlerAşık maşukuyla yanyana yanar

Ayrılmışız güzellerin hasındanKurtulmadı gönül dünya yasındanSevda azabından aşk belasındanKurtulmaz Cüdayî divane yanar

IIBir ateşli yâre düşkün olanınHâli müşkül olur dünyadan geçerSaçları Leyla’ya Mecnun olanınGece gündüz yolu sahradan geçer

Aşkı bilmez her milletin zâhidiİlla bilir „Hasbinallah vâhidi“Sevdakârın ateşidir şahidiDinleyince kadı davadan geçer

Pervane-veş cismim ateşe yandıGözlerim rûz u şeb kana boyandıArşa sütun olup göğe dayandıBu feryad u âhım semadan geçer

Aslı neden Kerem gibi yanmadıFerhad ile yanan Şirin anmadıÂlem verdi çok nasihat kanmadıCüdayî’nin ömrü sevdadan geçer

Ermeni aşıkları, Türkçe yazma-nın yanısıra Türk saz şairleriyle ki-mi zaman ortak, kimi zaman eş-anlamlı ve geleneğe uygun mah-laslar kullandıklarından, bunlarıbiribirlerinden ayırmak çoğu za-man mümkün olamamaktadır.Okuyucu veya dinleyici, yazılanya da dinlenen deyişin ve türkü-nün yaratıcısının etnik kimliğinibilmez genellikle. Çünkü sözko-nusu aşık, gerçek adını değil, şair-lik adını yani mahlasını kullan-maktadır. Bir Abdî, Afatî, Agâhî,Ahterî, Aşıkî, Cehdî, Cemalî, Cey-hunî, Derunî, Dildarî, Fakirî, İl-mî, Hitabî, Hünerî, Kenzî, Kev-kebî, Mansurî veya Mecnunî’ninErmeni kökenli olduğunu nasılbilebilir. Üstelik, bunlar Anado-lu’nun hemen her yöresinden gel-mektedirler…

Bu konuda yaptığım inceleme-antoloji çalışması, kanımca şugerçekleri ortaya koymaktadır:

1– Anadolu coğrafyasında Türk-çe yaratılmış olsa da, Alevi-Bek-taşi Edebiyatı’nın yaratıcıları sa-dece Türk âşık ve edebiyatçılarıdeğil; bu öğretiyi benimsemiş herhalktan insanlardır.

2– „Misyonerlik“ söylemlerininkolgezdiği bu aşamada, ulaştığımbir gerçeklik de şudur: Bir Hıris-tiyan halk olarak, özellikle Gre-

33

Page 34: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

goryan Ermeniler, birçok açıdankendilerine yakın buldukları Ale-vilik’le Bektaşiliği rahatlıkla be-nimsemişler ve onların şiirsel söz-cülüğüne kendilerini uyarlamış-lardır. Zaten, tarihtenberi Alevi-lik-Bektaşilik, bir bakıma İslâm-lık’la Hıristiyanlık arasında birköprü görevi görmüştür. Bu ne-denle, doğal bir yakınlaşma vebütünleşme sözkonusudur. Yanizoraki değil, gönüllü bir bütün-leşmedir bu olgu.

Çalışmamı kotarırken, karşılaş-tığım iki temel güçlük vardı. Bi-rincisi, Anadolu ekolünde Erme-ni aşuğlarının genellikle Türkçeyazmalarına karşın, Ermeni alfa-besini kullanmış olmalarıdır. Bunedenle, Ermeni harfli Türkçecönk ve şiir mecmualarının bu-lunup, çevrim yazılarının yapıl-ması başlı başına bir zorluktur.İkinci güçlük ise, aynı mahlasıkullanan birçok aşıktan hangisi-nin Ermeni olduğunu belirle-mektir. Çünkü değişik kökendenbirçok aşık, Ermeni harfli Türkçecönklerde yeraldığı gibi, Arapharfli cönklerde de yer almak-tadırlar. Bu nedenle, ancak yankaynaklara başvurularak ve söy-leyiş özellikleri gözetilerek Erme-ni kökenli aşıklar belirlenebil-mektedir. Buna rağmen, ürünlerbazında kimi karıştırmaların ya-pılması adeta kaçınılmazdır.

Ermeni aşıkları bazında, Arapharfli Türkçe cönklerin zenginolduğu bölgelerden ikisi Kayserive Maraş yöresidir. Salt Maraş

yöresinden belirleyebildiğimiz a-şıklarından bazıları şunlardır: Da-derî, Kul Davut, Dildarî, Elfazî,Feyzî, Kul Garib, Haşerî, Karabe-toğlan, Niyazî, Peprone, Piruşan,Sarkiz, Kul Sefil, Serunî, Turab-dar, Yakubî, Zülalî…

Görüldüğü gibi, İçtoroslar’a te-kabül eden bölgeler, bu konudazengin bir birikime sahiptir. Ünlühalkbilimci Prof. Dr. Pertev NailiBoratav’ın akrabası eski yargıç vehalk şiiri derlemecisi Ahmet Şük-rü Esen’ in bölgede yaptığı derle-melerde; diğer şairlerin yanısıraErmeni aşık ve şairlerinin de çoksayıda eserine ulaşılmıştır.

1923-30 yılları arasında yediyıl süreyle yapılan derlemeler sı-rasında ulaşılmış olup, belirleye-bildiğimiz Ermeni aşık ve şairleriile şiir sayılarını şöyle sıralayabi-liriz: Kul Abdi (3), Agahî (2), Aşkî(1), Baharî (8), Behrî (1), Beyoğ-lu (28), Cehdî (14), Cemalî (2),Ceyhunî (70, Bölgede birden çokCeyhuni olduğu biliniyor), Coş-kuni (2), Cüdayî (29); Dildarî(2), Elbendî (10), Elfazî (1),Fakirî (4), Fennî (17), Ğanioğlu(6), Gevheroğlu (1), Gülşeni (2),Hakkî (1), Harbî (4), Hekim Ser-kis (1), İkrarî (1), İrfanî (13),Kenzî (10), Lisanî (1), Lutfî (1),Mahcubî (1), Mercanî (1), Mevcî(2), Mevzunî (14), Nâmî (9),Nadirî (3), Perişan (2), Pervane(32), Ra’detî (1), Sabrî (9), Sa-dayî (5), Selisî (1), Sevdayî (1),Suzî (3), Şirin (1), Zarî (3), Zeki(5), Zikrî (1), Zülalî (1)… (Bkz.

Ahmet Emin Güven: Kayseri’deYazma Mecmualar, Erciyes Ün.Yay. Ank. 1999)

Gerek Batı’da, gerekse Ermeni-ler’in yaşadığı Doğu ülkelerindeErmeni aşıkları üstüne birçok ça-lışma yapılmışken; Türkiye’de, bi-linen tabular dolayısıyla yeterin-ce çalışma yapılamamıştır. Bu ne-denle de, sayılarının 400’e ulaş-tığı varsayılan Türkçe ve Azericeyazan Ermeni aşıklarının büyükbölümünün eserlerine ulaşabil-mek adeta olanaksızdır. Bu ne-denle, esas olarak Osmanlıca veTürkçe yazan aşıklardan yaklaşık140’ına ulaşılabildim ki, bunlarınbüyük bölümü bugüne kadarTürk literatürüne yansımamıştır.

Yukarda da vurguladığımız gibi,bu aşıkların büyük bölümü Ale-vi-Bektaşi meşrepli olmakla bir-likte, dindışı temalar işleyenlerle,Hıristiyanlığı terennüm edenlerde bulunmaktadır. Esasen, Alevideyişi, sadece dinsel motifler işle-yen şiirlerden ibaret değildir. Öz-nesi „sevgi“ olan bu inanç vekültürde, aşk ve sevda üstüne ya-kılan türküler de pekâlâ „deyiş“olarak töre ve törenlerle meşkâlemlerinde veya gündelik ya-şamda okunagelmektedir.

Öte yandan, Arap harfli Türkçecönklere yansıyan Ermeni aşık-larının şiirleri, normal AnadoluTürkçesine uyarlanmışken; Er-meni harfli cönklerde genellikle„Türkçe Ermeni şivesi ve ağzı“korunmuştur. Ancak, bu tür ör-nekleri de olabildiğince anlaşılırkılabilmek için yaygın Türkçe söy-leyişe uyarlamaya çalıştım.

Alevi-Bektaşi Edebiyatında Er-meni Aşıkları (Aşuğlar) konuluçalışmamız, konuyu eni-konu iş-leyen inceleme-antoloji bölümü-nün yanısıra, biyografileriyle ve-rilen 140 dolayında aşığın 500dolayında şiiriyle, alanında önem-li bir boşluğu doldurmuştur.

Çalışma Alevilik-Bektaşiliğin da-ha iyi anlaşılmasına, Alevi-Bek-taşi Edebiyatı’nın ve kültürünündaha da zenginleşmesine katkıdabulunduğu gibi, Aleviliğin evren-sel bir din olduğunu da ortayakoymaktadır.

34

Page 35: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt

Stuttgart ve çevresindeki Aleviler 3. Bölgesel kül-tür şenliğinde yaklaşık 2000 kişi ile ARENA salo-nunda yan yana geldiler.

7 Ocak 2007’de Sttutgart ve çevresi Alevi komit-esinin düzenlediği şenlikte tüm Alevilerin ve halk-ların renk ve kültürlerini bir araya getirdiler. Taşıdı-ğı insanlık mirasını sazıyla sözüyle yansıtan gecekonuşmacıların da zengin katkılayırla halkın beğe-nisini kazandı.

Sunuculugunu Dilan Dersim’in yaptğı kültür şen-liğinin, Açılış gülbengini FEDA Pirler Kurulu Baş-kanı Pir Riza Yagmur yaptı. Durulan dar ve saygıduruşundan sonra güzel ezgileri ve bağlamasıylaLevent Özdemir, ardından Dortmund DAKME se-mazenleri Pir Ali Bali’nin gülbengi eşliğinde kitleyibüyüledi.

Diyar ve grubu, Nail Turak’ın şiir ve ezgileriyleGrup Mozayik, Mustafa Özarslan’ın Çığ’ın Alevideyişleri kitlenin büyük ilgisini çekti.

Konuşmacılar Pir Rıza Yağmur, Gazeteci FerdaÇetin, FEDA Yönetim Kurulu üyesi Ali Demir genelolarak süreç ve Aleviler üzerinde oynanmak iste-nen oyunları dile getirerek. Uzun yıllardır Alevile-rin kendi inançlarından koparılarak. Kendisine ya-bancılaştırılmak istenmesine dikkat çektiler. Devle-tin denetimine giren çeşitli Alevi kurumlarının o-yunlarına gelinmemesi konusunda uyarılar yapıldı.

Şenlik gece geç saatlere kadar devam etti.

Tarihin arkasında bıraktığı soylu bir geçmiş Asla unutulmayacaktır.

Demokratik Alevi Federasyonu FEDA’nın 2. kon-gresinin en yaşlı misafiri onursal üyemiz Gülizar anada aramızdaydı.

Dersim’in Kürt Kızılbaş Alevi kültürünü yaşamın-da somutlaştıran, bütün konrgre ve etkinliklerimizecandan katılan, Gülizar ana.

Dersim coğrafyasında yaşanan bütün acılara ta-nıklık etmiş, sürgünler ve acılarla boğuşarak kaybe-dilen değerleri yeniden kazanmak üzere, bütünailesini dava ve yolun hizmetine sunmuş son ola-rak da kendisi kesintisiz olarak, mücadele içerisin-de bireysel kaygı gütmeden bu günlere kadar gel-mesini bilmiştir.

Alevi inancında Kadın ve Anaya kutsallık ünvanıverilmiştir. Alevi kadını bu ünvanın niye verildi-ğinin farkındadır. Çünkü bir toplumun kültür vekimliğinin temsili kadına verilmiştir. Ve kadın şah-sında temsilini bulmaktadır. Kadın her zaman top-lumsal değerleri ve insana saygıyı taşımıştır. Fakat

Gülizar ana şahsında kızılbaş anaları da kendisineemanet edilen değerleri canları pahasına korumayıbilmişlerdir.

Gülizar Ananın büyük oğlu Ali Haydar Kaytan,Ankara Siyasal Bilgiler fakültesini bitirip Dersim’edöner ve mücadelenin öncü grubu çalışmalarınakatılır. Bu temelde ailesini de mücadeleye katılma-ya ikna eder. Kısa bir dönem sonra aranır durumadüşer. Devlet aileye oğullarını teslim etmesi içinbüyük baskılar yapar teslimiyeti kabul etmeyen ailemecburi iskan kanunuyla Afyon iline sürgüne gön-derilir.

Dersimin Haydaran mıntıkasındaki dağların yük-seltisinde bulunan Golaxizir Buyurbabadağı’nın altkesimlerinde bulunan Hingirvan köyünde özgürkomünal doğayla birleşen Kutsal mekanlarındansürgüne, ülkeye hasreti ve devletin bölge halkınayaptığı baskıya tahammül edemeyen Baba Ali Kay-tan bu haksızlığın kahrına dayanamayarak beyinkanaması sonucu sürgünde yaşamını yitirir. Gülizarana 6 çocuk sahibidir. Sonraları diğer çocukları datek tek mücadeleye katılırlar.

Gülüzar ana 1929 dogumlu olup 1938 Dersim is-yanı isyan aşiretlerinin aktif alilelerinin üyelerin-dendir. Bundan dolayı da eskiden beri devletin enağır hakaretlerine maruz kalmıştır. Bunun sonucu1993’te Erzurum, 1994’te Elbistan cezaevinde tut-sak edilir. Cezaevinde çıktıktan sonra devletin ken-disine ağır tehdit ve hakaretlerine maruz kalır. “Se-nin artık buralarda yaşama şansın kalmadı, bu ne-denle buralardan çekip gideceksin” denir ona. 1995yılında Ortadoğu sahasına gider oradan da yurt-dışına çıkar. Ailenin hiç bir ferdi artık yanında kal-mamıştır. Oğlu Ali Haydar’a,

“Daha önce sen zaten katılmışsın Hayati de benimyanımda kalsın” demiştir.

O da annesine dönerek,“Benden sonra diğer kardeşlerim ve en sonunda

da sen gelirsin” demiş. Gülüzar Ana Almanya’da ceza evinde bulunan Ali

Haydar’a,“Bak cigeram sen bana yıllar önce tüm kardeşleri-

mi özgürlük mücadelesine gönder ve en sonundada sen gelirsin demiştin. Bak oğlum ben de geldimartık” diyerek kadının kendisine emanet edilen birhalkın soylu inancını temsil etmesine layık olduğu-nu göstermiştir.

Avrupa alanında yarım bıraktığı çığılığını dünya-ya taşırmasını bilen Gülizar ana yaşayan tarihin sonkuşağı olarak onurlu yerini almasını çoktan bilmiş-tir.

35

Stuttgart 3. Alevi KültürŞenliği Haydar Munzur

Page 36: Sayı 10 – 4 d Yaşar Kemal: YA DEMOKRASİ YA DA HİÇ · Ünlü yazar Yaşar Kemal'in konferanstaki, ''Ya gerçek demokrasi ya da hiç!'' baş-lıklı açılış konuşması, Kürt