32

Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-46/ Aralik

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-46
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREmperyalist saldırganlığa ve faşist terörekarşı birleşik mücadele! … . . . . . . . . . 3Emperyalistler ile uşaklarınıdurduralım!........… . . . . . . . . . . . . . . . . 4Gerici saldırganlık ve savaş cephesinekarşı birleşik direniş!.......… . . . . . . . . . 5Faşist baskı ve terörekarşı binler sokakta! . . . . . . . . . . . . . . . . 6“Korktukları için saldırıyorlar” . . . . . . . 7ÇHD İzmir Şube Başkanı AvukatHüseyin Korkmaz ile tutuklamalarüzerine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 Düzen partileri şike için seferber! . . . . . 9KESK’in tükenerek geçen kayıp yılları 10Hekimlerden mücadele kararlılığı . . . . 11AKP’nin bütçesi kimin sırtında?.…. . . 12Ergun Hidrolik’te sendikalaşan işçilerlemücadele deneyimleri üzerine… . . . . . 13Penta’da toplu iş sözleşmesi bürokratikdayatmalarla sonlandırıldı… . . . . . . . . 14Metal İşçileri Birliği MYK Aralık AyıToplantısı...…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)Genel Başkanı Avukat SelçukKozaağaçlı ile 19 Aralık katliamı vedirenişi üzerine:. . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)

Genel Başkanı Metin Bakkalcı’nın 19

Aralık sürecine ilişkin tanıklığı . . . . . . 18

19 Aralık ve siper yoldaşlığı….. . . . . . 19

Yeni hükümeti grevle uyardılar... . . . . . 20

“Dünya, Ortadoğu ve

Türkiye” söyleşisi... . . . . . . . . . . . . . . . 21

İşçi Sağlığı ve Güvenliği

Kongresi gerçekleştirildi… . . . . . . 22-23

Yine, yeni, yeniden: Yetkin

mühendislik/2...… . . . . . . . . . . . . . 24-25

Erdal Eren

mücadelemizde yaşıyor!... . . . . . . . 26-27

Yerel yayın çalışması deneyimleri . . . . 28

Yeni insan olma yolunda ANKA….. . . 29

“Kardeş olduk...” . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/46 * 09 Aralık 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Emperyalistlerle işbirlikçileri gericiliği vesaldırganlığı tırmandırmaya devam ederken, asıl sorunbu gerici cepheye karşı nasıl mücadele edileceğidir.Kuşkusuz ki egemenler bu kirli politikalarını hayatageçirirken meydanı hiç boş bulmadılar. Ne denli koyubir faşist terör uyguluyor olsalar da ilericiler,devrimciler ve komünistler mücadele etmektenvazgeçmiyorlar. Polis-yargı eliyle örgütlenen gözaltı vetutuklama terörüne boyun eğmiyorlar. Ancak bukadarının bu kapsamlı saldırganlığın hakkından gelmekiçin yeterli olmadığı açık. Yapılması gereken dahagüçlü bir karşı koyuştur ki, bunun ilk gereklerinden biride birleşik mücadele zeminlerini yaratmaktır.

Bu haftaki kapak yazımız esas olarak birleşikmücadele ihtiyacı ve olanakları üzerinde duruyor,konuyu somut deneyimler ışığında tartışıyor. Özelliklede Irak'a yönelik emperyalist savaş sürecindekiplatformlar deneyimini ele alıyor. Kuşkusuz yakıntarihimizde başka bazı ortak mücadele deneyimleri devar. Bunlardan birisi de yine bu haftaki sayımızın anagündemlerinden olan 19 Aralık direnişi sürecinde F tipihücre saldırısıyla bağlantılı oluşturulan platformlardeneyimidir. F tipi hücre saldırısına karşı devrimcigüçlerin inisiyatifiyle kurulan hücre karşıtı platformlar,devrimci tutsakların o büyük direnişlerinin yolaçıcılığıyla binleri seferber eden zeminler halinegelmişti.

Konu kapsamında yayınladığımız röportaj veyazılarda, o süreçte yaşananlar, bu yönüyle de olumluve olumsuz yanlarıyla ele alınıyor. 19-22 Aralık katliamve direnişini andığımız bu günlerde, bu unutulmaztarihten öğrenmeye devam etmeliyiz.

***Gazetemizde ele aldığımız tarihsel gündemlerden

biri de Erdal Eren oldu. 12 Eylül karanlığının en yoğunolduğu dönemde yaşı büyütülerek idam edilen ErdalEren, faşizme karşı isyan çığlığı, aynı zamandadevrimci baş eğmezliğin sembolüdür. Katledilişinin 31.yılında Erdal Eren'i saygıyla anarken, onun vekatledilen daha nice devrimcinin hesabını bu düzendensoracağımızı bir kez daha haykırıyoruz.

***

Önümüzdeki günlerin en önemli mücadelegündemlerinden biri de, emekçilerin 21 Aralık'tagerçekleştirecekleri grevdir. Hekimlerin grev kararınaortak olan kamu emekçileri, böylelikle işçi veemekçiler cephesindeki geri tablonun değişmesiyolunda anlamlı bir çıkış yaptılar. Bu grevin başarılıgeçmesi işçi ve emekçilerin mücadele saflarınıntoparlanması bakımından önemli sonuçlar doğurabilir.Bu bakışla 21 Aralık grevine aktif destek vermeli vegrev ruhunu bulunduğumuz alanlara taşımalıyız.

***Liselilerin Sesi'nin Kasım 2011 tarihli 42. sayısı

çıktı. Eksen Yayıncılık bürolarından ve kitapçılardantemin edebilirsiniz.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Düzen cephesinden içeride ve dışarıda savaş vesaldırganlık tehditlerinin alabildiğine yoğunlaştığı birdönemde mücadelenin yükseltilmesi ihtiyacı da bir okadar yakıcı hale gelmiş durumda. Çünkü AKP iktidarıeliyle sermaye devleti, bir yandan emperyalistsaldırganlığın maşalığına soyunmakta, diğer taraftanbu hedefle bağlantılı olarak, içeride toplumsalmuhalefeti boğacak bir gözü dönmüşlükle hareketetmektedir.

Bu saldırganlık ve savaş politikalarında başarılıolmaları halinde, bunun bedelini hem Ortadoğu’nunemekçi halkları, hem de ülkenin işçi ve emekçileriödeyecektir. Emperyalist yağmanın katmerlenmesi,kapitalist sömürünün ağırlaşması, halkların kanınındökülmesi ve her türlü hak ve özgürlüklerintırpanlanması... Bunlar ödenecek ağır faturanın sadeceilk elden sayılabilecek başlıklarını oluşturuyor.Dolayısıyla bu denli yakıcı bir saldırganlık ve savaşyönelimine karşı mücadele ve direnişi yükseltmek,günün en önemli görevi olarak öne çıkıyor.

3 Aralık günü sendikaların çağrısıyla ülke çapındayapılan eylemlerde ortaya çıkan tablo, mücadeleninörgülenebilmesi bakımından imkanların olduğunugöstermiştir. Çok özel bir ön hazırlık yapılmamasınarağmen bu eylemlere, özellikle büyük illerde anlamlıbir katılım olmuştur. Yerellerdeki eylemlerden debelirgin bir öfke yansımaktadır. Bu tablo, düzengüçlerinin AKP iktidarı eliyle örgütlediği azgın faşistbaskı ve terör rejimine karşı, toplumsal muhalefetinileri kesimlerinde yaygın bir öfkenin varlığına işarettir.Kaldı ki öfkenin toplumsal tabanı çok daha geniştir.Eğer bu eylemler şahsında ifade bulan öfke vemücadele isteği, savaş vesaldırganlığa karşı güçlü birtoplumsal barikatın örülmesinindayanakları haline getirilebilirse,giderek toplum ölçeğine yayılanöfkenin örgütlenmesi de mümkünolacaktır.

Bu çerçevede öncelikleyapılması gereken işlerden birisi, bueylemler vesilesiyle bir araya gelen,eylem alanlarında buluşan güçlerinortak hedefler doğrultusundabirleşik mücadele zeminlerinde yanyana gelmeleridir. Bu yapılabildiğiölçüde, bugün büyük ölçüdetepkisel kalan mücadelelerin dahasistemli ve kararlı bir biçimdebüyütülmesi de olanaklıolabilecektir.

Geçmişte Irak’a yönelikemperyalist savaş dönemindeoluşturulan platformlar, bubakımdan yapılabileceklere ışık tutmaktadır.Toplumsal muhalefetin ileri güçleri ile devrimciler vekomünistleri yan yana getiren bu platformlar, düzengüçlerinin emperyalist savaş için hazırlık yaptığı birdönemde şekillenmiş ve çok anlamlı işler yapmıştır. 1Mart tezkeresinin meclisten geri dönmesinin gerisinde,bu platformların odağında durduğu büyüyen sokakmücadelesinin de payı bulunmaktadır. 1 Mart tezkeresimecliste görüşüldüğü sırada, buna karşı Ankara’dabüyük bir miting gerçekleştiriliyordu. Onbinlerinkatıldığı bu büyük mitingde, aylar öncesindenbaşlayarak çalışmalar yürüten bu platformların büyük

bir emeği vardı.Bugün de emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre

karşı yapılması gereken ilk işlerden birisi, aynı yolututmak, bu türden birleşik mücadele zeminlerinioluşturabilmektir.

Elbette böyle mücadele zeminleri merkezi düzeydekalmamalıdır. Geçmişteki deneyimler de bunun nasılolması gerektiğini ortaya koymaktadır. O dönemde

emperyalist savaş karşıtıplatformlar, ilerici vedevrimci güçler ilesendikaları vedemokratik kitleörgütlerini kapsamaküzere merkezi düzeydekurulmuş, giderek ülkeçapına yayılmış ve enönemlisi de yaşamalanlarında hayatbulmuştur. Birçoksemtte ve üniversitedekurulan platformlar,mücadelenin kitleçalışmasıylabirleştirilmesini veböylece kitle tabanınınbüyümesini sağlamıştır.Merkezi platformlaryerel platformlarlagüçlenmiş, mücadele

yerelleşip yayılmıştır.Elbette her örgütlenmede esas olan politik

çerçeve/hedeflerdir. Toplumsal muhalefetin farklıkesimlerinin birliğinin sözkonusu olduğu yerde, asgaripolitik hedefler; emperyalist saldırganlığı, ülkeyönetenlerinin aktif işbirlikçiliğini ve içeride buamaçla yürütülen azgın faşist terörü durdurmaktır. Buhedef doğrultusunda etkin ve kitlesel bir mücadeleyürütmektir. Bugün halihazırda parçalı da olsa verilenmücadeleler içerisinde ortaya konulan talepler dedikkate alınmalıdır. Emperyalistlerle işbirliğine vedaha özelde Füze Kalkanı girişimine son verilmesi,

askeri üslerin kapatılması gibi taleplerin yanısıra,içerideki saldırganlığa karşı mücadelede faşist baskıve teröre, gözaltılara ve tutuklamalar son verilmesi,TMY gibi faşist yasaların kaldırılması, Özel YetkiliMahkemeler’in kapatılması gibi talepler öneçıkmaktadır. Elbette Kürt hareketi bu kapsamlısaldırıda özel bir hedef olduğu ölçüde, Kürt halkıyladayanışmak ve meşru taleplerini savunmak da ihmaledilmemesi gereken temel bir görevdir.

Tüm bu talepler ortak bir mücadele ekseni içinasgari bir politik çerçeveyi de sunmaktadır. Ancak bupolitik çerçevenin bir ayrışma zemini de kendiliğindenortaya koyduğunu gözden kaçırmamak gerekir.Öncelikle de düzen solu bu çerçevenin dışındakalmaktadır. 3 Aralık eylemlerinde, KCKoperasyonları adı altında yoğunlaştırılan faşist terörekarşı tepkiler ile birlikte Ergenekon operasyonlarınayönelik tepkiler ortaklaşabilmiştir. Bunun bir mantığıolmakla birlikte, bu eylemlerde özellikle CHPyöneticilerinin mevcut duyarlılıkları istismar etmeyeyönelik tutumları dikkat çekmiştir. Konuyu kendi darve gerici çıkarlarına sıkıştırmaya çalışan CHP gibidüzen partilerine prim verilmemelidir. Emperyalistsaldırganlığa ve Kürt hareketine yönelik faşist terörekarşı tutum almaktan özenle uzak duranların, buhalleriyle bu platformlarda yeri yoktur. Bununlabirlikte, toplumsal muhalefetin geniş kesimlerini vuranterörün CHP’nin etkisinde bulunan kesimlerde debüyük bir öfke yarattığı bilinmektedir. Bu nedenle,CHP örgütlerine karşı ilkesel tutum alırken bukesimlerin duyarlılıkları da gözetilmelidir.

Sınıf devrimcileri bu ilkesel-politik çerçeveye bağlıolarak birleşik mücadele zeminlerini oluşturmak üzereinisiyatif gösterecekler, başlatılan süreçlerde etkin birbiçimde yer alacaklardır. Bununla birlikte, bu sürecisınıf zemininde derinleştirmeye özel bir önemvereceklerdir. Mümkün olduğunca sınıfı kazanmayaodaklanmış, sınıfın ileri ve öncü güçlerinin yer alacağıyerel platformların oluşturulması yönünde çabagösterirken, olmadığı durumda da kendi güç veimkanlarıyla sınıfı siyasallaştırmak ve bu mücadeleyekazanmak doğrultusunda hareket edeceklerdir.

Emperyalist saldırganlığa ve faşistteröre karşı birleşik mücadele!

Elbette her örgütlenmedeesas olan politik

çerçeve/hedeflerdir.Toplumsal muhalefetin

farklı kesimlerinin birliğininsözkonusu olduğu yerde,asgari politik hedefler;

emperyalist saldırganlığı,ülke yönetenlerinin aktif

işbirlikçiliğini ve içeride buamaçla yürütülen azgın

faşist terörü durdurmaktır.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

ABD-Türkiye arasındaki efendi-uşak ilişkisi yeniadımlarla pekiştiriliyor. Ankara’dan yapılanaçıklamalarda, ABD ile ilişkilerin tarihinin en iyinoktasına vardığı tekrarlanırken, Washington veBrüksel’deki şeflerden AKP hükümetine alışılmışındışında övgüler diziliyor. AKP şefleriyle Türkburjuvazisini memnun eden bu gelişmelerin, Türkiyebaşta olmak üzere bölge halklarının hayrına olmadığıaçıktır. Zira emperyalist-kapitalist sistemin çıkarlarınahizmet eden her gelişme, doğası gereği dünya işçi veemekçilerinin zararına olacaktır.

Görünen o ki, Washington-Ankara arasındayaşanan “balayı”, bölge halklarının başına yenifelaketler getirebilecek mahiyettedir. ABD BaşkanYardımcısı Joe Biden’in son Türkiye ziyareti, ikigerici gücün aynı merkez tarafından hazırlanansaldırgan politikaları uygulama konusunda tam birişbirliği yapacakları mesajını vermiştir.

Meclis başkanı Cemil Çiçek ve cumhurbaşkanıAbdullah Gül’le görüştükten sonra çeşitli toplantılarakatılan Obama’nın yardımcısı, hasta başbakanı daevinde ziyaret etti. Oysa öncesinde yapılan resmiaçıklamada Tayyip Erdoğan’ın Joe Biden’legörüşmeyeceği ifade edilmişti. Ancak görüşmeninmahiyeti çok önemli olmalı ki, AKP şefi Biden’i evinedavet etti. 45 dakika sürmesi planlanan görüşmenin ikisaati bulması, görüşmeye verilen önemin bir diğergöstergesi oldu.

Tayyip Erdoğan-Joe Biden görüşmesinde ABDordusunun Irak’tan çekilmesi, Suriye’de rejimdeğişikliği, İran üzerindeki baskıların artırılması,İsrail’le ilişkilerin düzeltilmesi, Türkiye-Ermenistanilişkileri ve Balkanlar’daki durumun ele alındığıbildirildi. Buna karşın kapalı kapılar ardında yapılangörüşmenin merkezinde Irak, İran ve Suriye’ninolduğundan kuşku duyan yok.ABD Savunma Bakanı LeonPanetta’nın 16 Aralık’taTürkiye’ye gelecek olması da,bölgeye dönük emperyalistmüdahalenin farklı boyutlaralabileceği kaygısınıgüçlendirmektedir.

Irak’ta ABD çıkarlarının bekçiliği

İşgalci Amerikan ordusunun yılsonuna kadar Irak’tan çekilmesiplanlanıyor. İşgalci güçlerin birkısmı ile bazı silah donanımlarıİncirlik Üssü’ne konuşlandırılıyor.Yani ihtiyaç duyulduğu andasaldırıya geçmek için hazırbekletilecek.

İşgalci ordunun çekilmesinden sonra Irak’taAmerikan çıkarlarının bekçiliğini Ankara’dakiişbirlikçilere devretmek isteyen Obama yönetimi,Tayyip Erdoğan’la müritlerini pohpohlayıp duruyor.Gözlerini yayılmacı emeller bürümüş sermaye devletive AKP şefleri de bu “etkin taşeronluk” misyonunapek hevesliler.

Irak’ta İran’ın etkisine set çekmek ve ABDçıkarlarını korumak karşılığında bu ülkedekizenginliğin yağmasında pay almak ve emperyalistlerindesteği ile Kürt hareketini ezmek, AKP iktidarınınöncelikli hedefleridir. Nitekim hem Biden-Gül hem

Biden-Erdoğan görüşmelerinin gündeminde, Kürthareketinin ezilmesi, Kürt halkının eşitlik ve özgürlüktaleplerinin boğulması için ortak çalışma önceliklisıralarda yer aldı.

Ankara’daki işbirlikçi rejimin Irak’ta ne kadaretkili olabileceği, sefil emellerine ulaşıp ulaşmayacağızamanla belli olacak. Ancak Irak’ın kolay lokmaolmadığı, emperyalist orduların bu ülkede bataklığasaplanmasından da bellidir. Dolayısıyla Türkburjuvazisi ve onun hizmetindeki AKP hükümetininIrak’ta fiyasko yaşaması muhtemeldir.

İran’a karşı emperyalistlerin safında!

Emperyalistlerin hedefindeki İran’a karşı ABD-Türkiye işbirliğinin pekiştiği gözleniyor. NATO’nunfüze kalkanı sisteminin Malatya Kürecik’e kurulmayabaşlaması, Ankara-Washington hattındaki en uğursuz

gelişmelerden biridir.Zira İran’ı tehdit edensiyonist İsrail’e kalkanolmak için inşa edilmeyebaşlayan sistem, haklıolarak Tahranyönetiminin serttepkisiyle karşılaştı.

İsrail’in İran’a askerisaldırı hazırlığınabaşladığını ilanetmesinin, tam da füzekalkanının inşa edilmeyebaşladığı günlere denkgelmesi tesadüf değil.Nitekim planı yakındanizleyen İran yönetimi,olası bir saldırıya maruzkalması durumunda, ilkhedefinin Malatya’daki

füze kalkanı sistemi olacağını ilan etti. Açıklamayıyapan İranlı general, olası bir saldırıya karşı çok sertyanıt vereceklerini ve bunun bölgeyle sınırlıkalmayacağını belirtti.

Hal böyleyken AKP şeflerinin “füze kalkanı İran’ıhedef almıyor” türünden açıklamalar yapmaları,gülünç duruma düşmelerine yol açıyor. Zira füzekalkanının İran’ı hedef aldığı, İsrail’i ise koruduğukimse için sır değil.

İran’ı hedef alacak olası bir saldırının bölgeyiyangın yerine çevireceği konusunda bir tartışmayokken, Ankara’daki işbirlikçi takımının bu komşuülkeye karşı ABD safında yer alması utanç vericidir.

Emperyalistler adına tetikçilik yapanların, kritikmeselelerde efendilerinden bağımsız karar almalarınınmümkün olmadığı bir kez daha görülmüştür.

Ortadoğu’da savaş tamtamları çalanemperyalistlerin Türk devletini İran karşıtı cepheyedahil etmesi, AKP hükümetine dizilen övgülerinkaynağına da işaret ediyor. Ancak, emperyalisthaydutların övgülerine mazhar olanların, halklarınlanetiyle anılmaları da kaçınılmazdır.

Emperyalist planda başrol üstleniliyor

Emperyalistlerle bölgedeki gerici işbirlikçilerininnamluları hâlihazırda Suriye’ye çevrilmiş durumda.Şam’da kukla bir rejim kurma planını uygulayan ABDile suç ortakları, Tayyip Erdoğan’la müritlerini “planınöncüsü” ilan ettiler. Her tür yasa veya ahlaki değeri birkenara atan AKP şefleri, ne pahasına olursa olsunBeşar Esad yönetimini devirme hedefine odaklanmışdurumdadır.

ABD adına hareket etmekten güç alan Ankara’dakiişbirlikçi takımı, “bölgede rejim değiştirebilecek güceulaştık” havalarında. Oysa bu kaba kibrin esasdayanağı, uygulamaya çalıştıkları gerici planın ABDpatentli olmasıdır. Bu planın uygulanmasına“öncülük” etmek, komşu bir halka karşı emperyalistleradına tetikçilik yapmaktan başka bir anlam taşımıyor.Bu uğursuz rol, utanç verici olduğu kadar alçaltıcıdıraynı zamanda.

Ülke topraklarının saldırı üssü halinegetirilmesi önlenmelidir!

Emperyalistlerin AKP iktidarına övgü üzerine övgüdizmelerinin nedeni, üç komşu ülkede ABDçıkarlarının bekçiliğine soyunmasıdır. Daha birkaç ayönce “eksen kayması”na yol açtığı gerekçesiyle AKPhükümetine ve şeflerine yüklenenlerin bu tutumdeğişikliğinin sırrı “ektin tetikçilikte” yatmaktadır.

Bu gidişat, bölge halklarının tepesinde savaştamtamları çalan emperyalistlerle aktif suç ortaklığıyapıldığını gösteriyor. Komşu halkları hedef alansaldırganlık ve savaş politikası, tüm bölge halklarınıngeleceğini de yakından ilgilendirmektedir. Zira Suriyeveya İran’a dönük olası bir askeri saldırı bölgesel birsavaşın fitilini ateşleyebilecektir.

Hem bölge halklarıyla enternasyonal dayanışmayıyükseltmek, hem Türk devleti/AKP hükümetinin ülketopraklarını bir saldırı üssü haline getirme girişimleriniengellemek için anti-emperyalist/anti-kapitalistmücadelenin yükseltilmesi hayati bir önem taşıyor.

Halkların kanını dökmeye soyunuyorlar...

Emperyalistler ile uşaklarını durduralım!

ABD adına hareketetmekten güç alan

Ankara’daki işbirlikçitakımı, “bölgede rejimdeğiştirebilecek güce

ulaştık” havalarında. Oysabu kaba kibrin esas

dayanağı, uygulamayaçalıştıkları gerici planınABD patentli olmasıdır.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Emperyalist güçlerle bölgedeki gerici işbirlikçileri,Şam’da kukla bir rejimi işbaşına getirebilmek için dörtkoldan saldırıya geçmiş haldeler. ABD’nin merkezindedurduğu bu saldırganlıkta, AB emperyalistleri destekçi;Suudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi ortaçağ kalıntısıkrallıklarla yönetilen devletlerin başını çektiği ArapBirliği suç ortağı; Türk devleti/dinci gericilik odağıAKP iktidarı ise baş tetikçidir…

Bu gerici, saldırgan koalisyonun temel hedefi Baasyönetimini yıkmak, yerine ‘dinci gerici, Amerikancı,neoliberal, zorba’ bir yönetim kurmaktır. Savaşbaronlarıyla suç ortakları bu uğursuz emellerineulaşabilirlerse eğer Lübnan Hizbullahı’nı tasfiye etmek,Hamas’ı, Suudi Arabistan başta olmak üzereAmerikancı dinciler eliyle kontrol etmek, İranetrafındaki çemberi ise daraltarak Tahran’da daAmerikancı bir rejimin kurulması için zemin düzlemekisteyeceklerdir.

Pentagon’un savaş baronları ile -baştaAnkara’dakiler olmak üzere- bölgedeki gericiişbirlikçileri, Ortadoğu’da emperyalist/siyonistplanlara/çıkarlara itiraz eden, bu konuda ‘çatlak ses’çıkaran tek bir güç bırakmak istemiyorlar. Şam’daAmerikan kuklası bir yönetimin kurulması, temelöncelikleri durumundadır.

ABD-AB merkezli küstahlık ve riyakârlık

Sermaye medyasında yayınlanan haberlere bakılırsa,emperyalistler, Suriye’de sivilleri Baas yönetimininzulmünden kurtarmak için yanıp tutuşuyorlar.Afganistan’ı, Irak’ı, Libya’yı savaş uçaklarıylabombalayarak harabeye çeviren, kadın-çocuk ayrımıyapmadan milyonlarca sivili katleden bu savaşbaronları, Suriyeli sivillerin can güvenliğini sağlamakiçin çaba sarf ediyorlarmış…

Gerçeklerin tersyüz edilmesi, ezilen halkların iseaşağılanması anlamına gelen bu iğrenç yalanlara itibareden olduğunu sanmıyoruz. Zira ‘sivilleri koruma’üzerine edilen vaazlarda bile, gerici/sefil planların izisırıtmaktadır. Washington, Brüksel kaynaklıaçıklamalar, ‘Beşar Esad yönetimi miadınıdoldurmuştur, biran önce çekilmelidir, çekilmeyezorlamak için yaptırımlara ağırlık verilmelidir, BM ileArap Birliği üstüne düşen rolü oynamalıdır. Türkdevleti/AKP hükümeti bu konuda öncülük rolüoynuyor, bunu takdir ediyoruz, aynen devametmelidir…’ şeklinde özetlenebilir.

Burada Suriyeli işçi ve emekçilerin ekonomik,demokratik, sosyal, siyasal taleplerinin izi bile yoktur.Olamaz da! Zira işçi emekçilerin sorunlarını çözmek,taleplerini karşılamak emperyalistlerin işi değildir.Tersine emekçilerin kazanımları ancak emperyalistlerlegerici işbirlikçilerine karşı mücadele ile mümkündür.

ABD-AB emperyalistlerinin ‘sivilleri koruma’söylemleri kaba bir riyakârlık, Suriye’ye müdahaleleriise tam bir küstahlıktır.

Arap Birliği emperyalistlerin suç ortaklığını yapıyor

Irkçı-siyonist İsrail rejiminin Filistin’deki işgal vekatliamlarına karşı kılını kıpırdatmayan, İsrail’in2006’da Lübnan’ı vahşi bir şekilde bombalamasını

izleyen, işgal ordularının 1.5 milyon Iraklıyıkatletmesine tepki göstermeyen, Bahreyn’e giren Suudiordusunun zorba El Sabah rejimiyle gerçekleştirdiğikatliam ve sürek avını görmezden gelen Arap Birliği,nasıl oluyorsa Baas yönetimin zorbalığına karşı bayrakaçıyormuş.

Arap Birliği’nin, -Tüzüğüne aykırı olmasınarağmen- Suriye’nin üyeliğini askıya alması, ardındanise yaptırım kararları alması, emperyalist baskı ilebaşını Suudi Arabistan’ın çektiği körfez ülkelerinindayatmalarına boyun eğdiğini gösteriyor. Tabi bukonuda, Arap Birliği’nin Kahire’deki toplantıya katılanTürk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun oynadığıuğursuz rolü de göz ardı etmemek gerekiyor.

Savaş aygıtı NATO’nun Libya saldırısına çanaktutan kararın ardından, Suriye’ye karşı takındığı tutumlada emperyalistlere hizmet eden Arap Birliği, denebilirki, tarihinin en utanç verici günlerini yaşıyor.

Arap Birliği’nin, baskıya son verip halkın talepleriniyerine getirmesi için Baas yönetimine çağrılardabulunması, aldığı kararları ise bu gerekçeyedayandırması, tam bir komedidir. Zira Suriye’yi hedefalan karar Suudi patentlidir. Oysa biliniyor ki, ortaçağkalıntısı şeriatçı Suudi rejiminden daha zorba biryönetim yoktur Arap dünyasında. KöktendinciVahhabiliğin temsilcisi olan bu rejimde en sıradan birinsan hakkından bile söz etmek mümkün değildir. Kaldıki, Suudi Arabistan’da da bir yıldan beri bazı kentlerdegösteriler yapılıyor. Her eylemi devlet terörüyle bastıranşeriatçı rejim, protesto eylemlerine katılan çok sayıdagenci katlederken, yüzlerce kişiyi işkencetezgahlarından geçirip zindana atmıştır. İşçi veemekçilerin en ufak bir sosyal hakkının bulunmadığı buşeriatçı rejimde kadınlar, halen “insan statüsü”kazanabilmiş değiller.

Hal böyleyken bu kokuşmuş zorba rejimledestekçilerinin hazırladığı kararları kabul eden ArapBirliği, emperyalistlerin suç ortağı durumunadüşmüştür.

Gerici muhalefetin üssü Ankara

Emekçilerin demokratik, sosyal, siyasal taleplerleeyleme geçmesini fırsat bilen Baas karşıtı gerici güçler,yazık ki, hareketi, egemenler arası iktidar savaşının biraleti durumuna düşürmeyi başardılar. Baas rejimininzorbalığı ve ilk adımda sol/sosyalist muhalefetinliderlerini tutuklaması, sonuç itibarıyla dinci gerici veliberal muhalefetin işine yaramıştır.

Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere gerici Baasmuhalifleri, ilk günlerden beri Ankara’dakiAmerikancılarla yakın temas içinde oldular. Antalya’dabaşlayan toplantılar, gelinen yerde Ahmet

Davutoğlu’nun gözetiminde yapılıyor. Hem “ÖzgürSuriye Ordusu” adıyla silahlı saldırılar düzenleyençetelerin hem Suriye Ulusal Konseyi adı altındabiraraya gelen gerici muhalefetin hamiliğini yapan AKPşefleri, “Baas yönetimini yıkma ihalesi”ni Pentagonadına icra etme çabasını sürdürüyorlar.

Türk devleti/AKP hükümetinin ihalenin başarısı içingösterdiği gayreti takdirle karşılayan Pentagon şefleri,Baas muhaliflerinin -Libya’da olduğu gibi- tek çatıaltında toplanmalarını istiyordu. Nitekim bu talebikarşılamak için özel çaba sarf eden Ahmet Davutoğlu,ilk toplantılarını da Türkiye’de gerçekleştiren ÖzgürSuriye Ordusu ile Suriye Ulusal Konseyi adlı gericigüçlerin birleşme kararı almalarını nihayet sağlayabildi.

Esad yönetimine karşı birlikte hareket etmekararının alındığı toplantıya Ahmet Davutoğlu’nunbizzat katılması, AKP iktidarının Pentagon’un savaşbaronları adına tetikçilikte sınır tanımadığını gözlerönüne sermiştir. Hal böyleyken silahlı çeteleri himayeedip destekleyen AKP şeflerinin, “Suriye’de sivillerinöldürülmesine sessiz kalamayız” şeklinde vaazlarvermesi, ancak tiksintiyle karşılanabilir. Zira hemMüslüman Kardeşler hem silahlı çetelerin kendileri desivilleri katlediyor. Dahası Sudan’da soykırım yapmaklasuçlanan El Beşir’e kucak açanlar da Tayyip Erdoğan’lamüritlerinden başkası değildi. AKP şefleri sivillerinhayatına önem verselerdi eğer, “yüzlerce Kürt çocuğunukatleden iktidar” ünvanıyla anılmazlardı.

Vurgulamak gerekiyor ki, Esad yönetiminin ArapBirliği’nin dayattığı anlaşmayı onaylamak zorundakalması da, Ahmet Davutoğlu’nu rahatsız etti. 500gözlemcinin Suriye’ye girişine izin verileceğiniaçıklayan Esad yönetimi, bunun karşılığında Suriye’ninüyeliğini askıya alan kararla son yaptırım kararlarınıngeçersiz sayılmasını talep ediyor.

Bu arada Suriye topraklarında tampon bölgeoluşturup gerici muhalefete sığınak yaratmak isteyenAnkara’daki Amerikancı takımı, enerjisini Şam’dakukla bir yönetimi işbaşına getirmeye hasretmişdurumda.

Esad yönetiminin anlaşmaya şartlı onay verdiğiniöne süren Ahmet Davutoğlu’nun, “Arap Birliği anlaşmaönerisini reddetmelidir” şeklinde açıklaması daSuriye’deki çatışmaların durmasından değil, daha çokkan akıtılmasından yana olduğunu kanıtlamaktadır. Ziraverili koşullarda Suriye’yi kan gölüne çevirmeden Baasyönetimini yıkmanın mümkün olmayacağını AKP’libakan gibi onun efendileri de biliyor.

Bir kez daha gerici saldırganlık ve savaşa karşı direniş…

ABD emperyalizmi, suç ortakları ve tetikçileri, Baasyönetimini yıkıp Şam’da kukla bir yönetim kurmayaodaklanmış bulunuyorlar. Bu kapsamlı kuşatma vesaldırı, Baas veya Suriye ile sınırlı olmayıp, tüm bölgehalklarını hedef almaktadır. Aynı günlerde İran’ın daWashington, Brüksel, Tel Aviv kaynaklı tacizlere maruzkalması bu planın bir parçasıdır.

Ortadoğu’yu, sadece emperyalist/siyonist güçlerletetikçilerinin borazanının öttüğü bir coğrafyayaçevirmeyi hedefleyen bu gerici/pervasız planı bozmakiçin, bölge halklarıyla ilerici-devrimci güçlerinmilitan/birleşik bir direniş örmesi şarttır.

Emperyalistler ve işbirlikçileri Suriye’yi abluka altına aldı...

Gerici saldırganlık ve savaş cephesinekarşı birleşik direniş!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Devlet terörü6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Ülke çapındaki faşist baskı ve teröre karşı 3 Aralıkgünü DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısıylaTürkiye’nin dört bir yanında eylemler yapıldı. Gözaltıve tutuklama terörüne karşı alanlara çıkan binlerce kişiAKP hükümeti eliyle devreye sokulan baskıpolitikalarına tepki gösterdi.

İstanbulİstanbul’da işçiler, emekçiler, ilerici ve devrimci

güçler kitlesel ve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte aralarında BDSP, BDP, ÖDP, SDP, TKP,

Halkevleri, EHP, Kaldıraç, ESP, DİP, EMEP, Tüm-İGDve SODAP’ın da bulunduğu ilerici ve devrimci güçlerde yer aldı. CHP yöneticilerinin de eyleme katıldığıgörüldü. DİSK’e bağlı sendikalardan Genel-İş’inkatılımının dikkat çektiği yürüyüşte dört örgüt içerisindekatılımın ağırlığını KESK’e bağlı sendikalar oluşturdu.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan kitleGalatasaray Lisesi’ne yürüdü. “Özel yetkili mahkemelerve Terörle Mücadele Yasası kaldırılsın, gözaltılardurdurulsun, tutuklular serbest bırakılsın! / Emek veDemokrasi Güçleri” şiarının yazılı olduğu siyah pankarttaşınırken, kurumlar da dövizleriyle yürüyüşte yer aldı.

İstiklal Caddesi üzerinde iki kere oturma eylemiyapılırken “Büşra Ersanlı”, “Ragıp Zarakolu”, “MustafaAvcı”, “Nedim Şener”, “Ahmet Şık”, “Mustafa Balbay”,“devrimci tutsaklar”, “tutuklu KESK’liler”, “Kürt halkı”anonslarına kitle “burada!” haykırışı ile karşılık verdi.

Galatasaray Lisesi’ne gelindiğinde basınaçıklamasını KESK Genel Başkanı Lami Özgenokudu.

AKP için demokrasinin kıstasının AKP’li olmak,AKP politikalarının kayıtsız şartsız desteklenmesiolduğunu belirtti.

AnkaraAnkara Emek ve Demokrasi Güçleri imzasıyla çağrı

yapılan eyleme birçok milletvekili, aydın-sanatçı,sendika-oda ve ilerici-devrimci kurum katılarak destekverdi.

Kolej Meydanı’nda toplanan kitle yolu trafiğekapatarak; öfkeli ve coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi.Sakarya Caddesi’ne gelindiğinde ise basın açıklamasıyapıldı. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, AKPdöneminde yoğunlaşan saldırıların, AKP’nin kadrolaşmave devleti ele geçirme politikasının bir parçası olduğunusöyledi.

Basın metninin okunmasının ardından eylemhalaylarla bitirildi. Yaklaşık 500 kişinin katıldığı eylemeBDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, ErtuğrulKürkçü, CHP milletvekili Süleyman Çelebi ile aydın vesanatçıların yanısıra aralarında BSDP’nin de bulunduğubirçok ilerici ve devrimci kurum destek verdi.

BursaBursa’da Fomara Meydanı’nda toplanan DİSK,

KESK, TMMOB, TTB üyeleri ve destek veren kurumlarAKP il binasına yürüdü. Yaklaşık 200 kişinin katıldığıyürüyüşte, taleplerinin yer aldığı “Faşizme karşı omuzomuza!” şiarlı pankart açıldı. Emek ve DemokrasiGüçleri adına KESK Bursa Şubeler Platformu DönemSözcüsü Ergin Uygun basın açıklamasını okudu.Türkiye’nin bir açık hava cezaevine dönüştüğü ve heryeni güne tutuklama haberleri ile başlandığıvurgulanarak faşist yönetimin kurumlaştırıldığına dikkat

çekildi.

AdanaAdana’da işçi ve emekçilerle ilerici ve devrimci

güçler İnönü Parkı’na yürüdü. Yürüyüş öncesi polisineylemi engelleme girişimi atılan sloganlarla protestoedildi. Kitlenin kararlı duruşuyla yürüyüş başladı. İnönüParkı’na gelindiğinde basın metni KESK DönemSözcüsü ve SES Şube Başkanı Muzaffer Yükseltarafından okundu.

Açıklamada Başbakan’ın yeni okulların,hastanelerin, yolların yapılacağı ya da insancayaşayacak ücret müjdesi değil yeni cezaevi yapmamüjdesi verdiğine değinilerek mücadeleyi yükseltmeçağrısı yapıldı. Basın metninin okunmasından sonrasembolik olarak bir dakikalık oturma eylemigerçekleştirildi. 21 Aralık’ ta sağlık emekçilerinin işbırakma eylemine de çağrı yapıldı.

BDSP’nin de aralarında olduğu devrimci ve ilericigüçlerin destek vediği eyleme 200’ü aşkın emekçikatıldı.

ManisaKESK Manisa Şubeler Plartformu, KCK

operasyonları adı altında yaşanan tutuklama terörünü,işçi ve emekçilere, sendikalara yönelik gerçekletirilensaldırıları protesto etti.

Manolya Meydanı’nda toplanan kamu emekçileriadına konuşan Eğitim Sen Manisa Şube Başkanı RemziŞirin, baskı ve tutuklamaların toplumun her kesimindeninsanı, işçi ve emekçiyi ve özellikle mücadele bayrağınıyükseltenleri kapsadığını, KESK ve DİSK bünyesindekibirtakım sendikacıların bu süreçte tutuklandığını, bubaskıların ve tutuklamaların devam edeceğini söyledi.

EskişehirEskişehir’de İl Sağlık Müdürlüğü önünde toplanan

emekçiler “Faşizme karşı omuz omuza / Emek veDemokrasi Güçleri” pankartı ile Hamamyolu SaatKulesi’ne yürüdü. Basın açıklamasında AKPhükümetinin işçilere, derelerine sahip çıkan köylülere,füze kalkanı istemeyenlere, adalet arayan avukatlarasaldırırken emperyalizme uşaklık yaptığı belirtildi.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı eyleme DİSK ve diğersendikaların temsilcilerinin yanı sıra BDSP, EHP,Halkevleri, ÖDP de katıldı.

İzmirEmekçiler eylem için Basmane’de toplandı. Buradan

yol kesilerek Konak yönüne doğru yürüyüşe geçildi.Yaklaşık 5 bin kişinin yer aldığı yürüyüşte katılımın

ağırlığını önlükleriyle eyleme katılan Genel-İş üyelerioluşturuyordu. Kortejlerin en önünde ise sendikabaşkanlarının yanısıra CHP milletvekilleri yer aldı.Yürüyüş sırasında çevrede bulunan izleyiciler dealkışlarla desteklerini sundular.

Konak Meydanı’na gelindiğinde İzmir BüyükşehirBelediyesi önüne sahne kurularak programa geçildi.Burada ilk olarak tutuklu sendikacıların adları sayıldı ve“Burada” denilerek karşılandı.

CHP’nin ikiyüzlülüğü damgasını vurdu!

İzmir eylemi, ne yazık ki CHP hegemonyasındagerçekleşti. Eyleme 5 milletvekili ile katılan CHP gerek

yürüyüşte, gerekse konuşmalar sırasında yüzsüzlüğünügöstermiş oldu.

Eylem kürsüsünün geçmiş mitinglerden farklı olarakdoğrudan belediye önüne kurulması ve ilk olarak tutuklusendikacıların isimlerinin sayılması eylemi adetabelediyeye ve CHP’ye destek eylemine dönüştürdü.Kürt halkının ve devrimci güçlerin de eyleme çok sınırlıkatılım göstermiş olması bu etkinin kırılma imkanınıortadan kaldırdı. Sınıf devrimcilerinin attığı “Ne AKP neCHP, çözüm devrimde sosyalizmde!” sloganı ise küçükbir kesim tarafından sahiplenildi.

Eylemin sonunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılımıile gerçekleştirilecek CHP mitinginin “işçilerinemekçilerin mitingi” denilerek duyurulması ve herkesindavet edilmesi ise son nokta oldu. Kuşkusuz ki butablonun yaratılmasında başından beri icazetçisendikacılığın temsilcisi olan DİSK yönetimi özel biryol oynadı.

KayseriKayseri’de Sivas Caddesi pano altında toplanan

emekçiler basın açıklaması gerçekleştirdi. KESKKayseri Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü U. SedatÜnsal ortak açıklamayı okudu.

Kayseri İşçi Birliği’nin de katıldığı eyleme BDSP,DHF, EMEP, ESP ve SDP de destek verdi. Eylemeyaklaşık 150 kişi katıldı.

Edirne KESK, DİSK, TTB ve TMMOB bileşenlerinden

oluşan Edirne Emek ve Demokrasi Güçleri ülkegenelindeki faşist teröre karşı İlhan Koman Parkı’ndanSaraçlar Caddesi’ne yürüdü.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde basınaçıklamasının okunmasının ardından tek kişilik gösteriile AKP’nin uygulamaları teşhir edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa - Adana - Ankara -Manisa - Eskişehir - İzmir- Kayseri - Edirne

3 Aralık 2011 / Taksim

Faşist baskı ve terörekarşı binler sokakta!

3 Aralık 2011 / Taksim

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

“Kaos Timi”davasında 3 tahliye

23 Ocak 2011’de tutuklanan ve burjuvamedyada “Kaos timi” olarak nitelendirilen ilerici,devrimci öğrenciler 6 Aralık günü ilk kez hakimkarşısına çıkarıldılar.

Ali Haydar Yıldız, Yusufcan Yıldırım, UğurcanSoybelli, Rıdvan Akbaş ve Didem Ezgi Serap isimlibeş üniversite öğrencisinin ilk duruşması Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Tutukluöğrencilerden 3’ü serbest bırakıldı.

Adliye önünde eylem

Devrimci, demokrat gençlik örgütleri, AnkaraAdliyesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

DGH, DÖB, DPG, Ekim Gençliği, EHP Gençliği,SGD ve YDG’nin ortak örgütlediği basınaçıklamasında, egemenlerin iktidarları tehlikeyegirdiğinde sistemin bekası için kendi yasalarını bilehiçe saydığı belirtildi.

Hopa ve KCK operasyonlarına da değinilen basınaçıklamasında “Zindanlar ve tutsaklık sorunu,gençliğin ve emekçilerin sorunudur. Devrimci,demokrat yurtseverleri zindanlara atarakegemenler, işçi ve emekçilerin, Kürt ulusunun vegençliğin mücadelesini öncüsüz bırakmaya vebitirmeye çalışmaktadır. Devrimci tutsaklar devrimmücadelemizin onurudur. Devrimci tutsaklarınözgürlüğü devrim mücadelesinin zaferine bağlıdır.Bu nedenle devrimci tutsaklar özgürleşene kadarmücadelemiz sürecek.” denildi.

3 öğrenci serbest

Yusufcan Yıldırım (DÖB), Ali Haydar Yıldız (DGH)ve Rıdvan Erbaş (Dev Genç) serbest bırakılırkenUğurcan Soybelli (DYG) ve Didem Ezgi’nin (DYG)tutukluluk hallerinin devamına kararı verildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Tutuklama vegözaltılar tam gaz

İlerici ve devrimci güçlere yönelik gözaltı vetutuklama terörü sürüyor.

Ankara, Denizli, Eskişehir ve Bolu’da 29 KasımSalı günü düzenlenen eşzamanlı operasyonlardagözaltına alınan 7 Odak dergisi okuru hakkındatutuklama kararı verildi.

Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polislertarafından örgüt üyeliği iddiasıyla gözaltına alınanHüseyin Arlıer, Umut Halit Nuray, Barış Onay,Meltem Tuna, Reyhan Akıvılcım, Emrah Irmak,Sedat Yıldırım 2 Aralık günü çıkarıldıklarımahkemece tutuklandı. Tutuklanan Odak okurlarıSincan Cezaevi’ne götürüldü.

Dersim ve İstanbul’da 5 Aralık sabahıgerçekleştirilen ev ve kurum baskınlarıyla gözaltınaalınan 4 DHF faaliyetçisi ve 1 DHF taraftarıMalatya’da çıkarıldıkları 3. Ağır CezaMahkemesi’nce tutuklandılar. Dersim’den apartopar kaçırılarak Malatya’ya götürülen DHF’liler, 6Aralık akşamı tutuklanarak Malatya E TipiHapishanesi’ne sevk edildi.

İstanbul’da 6 Aralık sabahı birçok adrese yapılaneşzamanlı baskınlarda Devrimci Karargah üyesioldukları iddiasıyla 12 kişi gözaltına alındı.

AKP hükümeti eliyle hayata geçirilen faşist baskıve teröre karşı binlerce emekçi Türkiye genelindealanlara çıktı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’ninçağrısıyla gerçekleştirilen eylemlerin İstanbulayağında KCK operasyonlarına, gözaltı ve tutuklamaterörüne büyük bir öfke vardı. İstiklal Caddesi’ndegerçekleştirilen yürüyüşe katılan işçiler, emekçiler vegençler faşist baskı ve teröre ilişkin görüşlerinigazetemizle paylaştı.

Emin Ekinci (Eğitim Senİstanbul 7 No’lu ŞubeBaşkanı): Biz bu birlikteliğindaha çok büyümesinden veyaygınlaşmasından yanayız.AKP neoliberal politikalarlaiktidarını sürdürüyor. Aynızamanda Kürt sorunu üzerindentoplumu baskı altında tutmaya

çalışıyor. Ciddi anlamda bir furya var.Hukukçulardan, KCK operasyonlarından gazetecilerekadar herkesi içine alan bir operasyon var. Buna karşıdaha geniş bir muhalefeti örmek gerekir. Sadece dörtörgüt olarak değil bu neoliberal politikalardanetkilenen tüm mağdurları biraraya getirecek bir şeyyapmak lazım.

Onur Aydın (EmekGençliği üyesi): AKP’ninülkeyi götürdüğü yer belli.Demokrasi güçleri, kadınlar vegençlik olarak faşist saldırılara,Kürt halkının mücadelesinibölme ve işçi sınıfına yöneliksaldırılara karşı bugünburadayız. Mücadelemizi bugünde burada devam ettiriyoruz.AKP’nin bugüne kadarki politikaları belli. 500öğrencinin tutuklu bulunduğu bir ortamda ülke sankinormal bir havadaymış gibi gösteriliyor. Burada dabizim mücadelemiz AKP’nin yaptıklarının doğruolmadığını anlatmaktır. Siyasi soykırıma karşımücadelemiz sürecek.

Süleyman Keskin (EnerjiSen Örgütlenme Uzmanı):Aslında bugün sola yönelik biroperasyon varmış gibigösteriliyor ama bu saldırılarneoliberal politikalar altındatüm herkesedir. Termiksantrallere, maden ocaklarınakarşı direnen köylülerdegörüyoruz. AKP’nin

hukuksuzluğuna karşı bugün alanlardayız. Bu süreçtegerekli tepkiyi koymazsak bu böyle gider. Bambaşkabir süreç yaşıyoruz. Bu memlekette savaşkoşullarında gözaltıları ve baskı koşullarını gördük.Bu saldırıları ancak sokakta olarakdurdurabileceğimize inanıyoruz. Kitle örgütleri,sendikalar, devrimciler bugün ve 9 Aralık’ta alanlardaolacaklar. Hopa davasının görüldüğü gün Ankara’dabuluşalım.

Arif Ekinci (Eğitim Senİstanbul 6 No’lu Şube üyesi):Bugün iktidar kendisinemuhalif olan tüm herkesi baskıaltına alıp tutuklayarak içeritıkmaya çalışıyor. Amaemekçilerin mücadelesininyükselmesinden korktukları içinsaldırmaya devam ediyorlar.

Tutuklamalar, gözaltılar onların korkularınıngöstergesidir. Dolayısıyla bu tür eylemleri çoğaltıpalanlarda olmalıyız.

Veysel Demir (Genel-İşİstanbul Anadolu Yakası BölgeBaşkanı): Siyasi iktidarınmevcut uygulamaları ülkede tamanlamıyla bir Hitler rejimiyaşandığını gösteriyor. Kıdemtazminatı, bölgesel asgari ücretve köle işçilik gibi saldırılarlaparalel olarak ilerici, sosyalistve devrimci güçlere yönelik

gözaltı ve tutuklamalar 12 Eylül dönemini aratmıyor.Bizler de emekten, mücadeleden yana güçler olarakAKP’nin baskılarına karşı alanlarda olmaya devamedeceğiz.

Hasan Onay (Yapı Yol Senİstanbul Şube YK üyesi):Bölgemizdeki emperyalistpaylaşım savaşınınAnadolu’daki yansıması AKPhükümetini önlemler almayaitiyor. Siyasi iktidar, baskı vezor politikalarıyla “usludurmazsanız arkası gelecek”diyor. Bu da ABD’nin bölgedekipolitikalarıyla uyumlu bir

davranıştır. Suat Güneş (Kimya

Mühendisi): Neoliberalkapitalizmin temsilcisi AKPülkeyi sermayeye peşkeşçekerken buna karşı çıkantaşeron işçileri, üniversitelileri,gazetecileri ve Kürt halkınıterörist ilan etmektedir. 12Eylül’ü aratmayan bututuklamalar, AKP faşizminin

ne kadar acımasız olduğunu gösteriyor. Bizler bunakarşı dün olduğu gibi bugün de alanlardayız.Baskılar, gözaltılar bizi yıldırmıyor, tam tersine dahaçok cesaretlendiriyor. Sokakları, üniversiteleri,fabrikaları faşistlere, gericilere bırakmayacağız.

Harun Gürler (SilivriBelediyesi işçisi / DİSK-Genel-İş üyesi): Bugün burayabaskıları, tutuklamalarıkaldırmak için geldik. Bizleribaskılarla yıldıramazlar. Hepberaber dayanışma olmazsayıldırırlar. Böyle eylemlerinçoğaltılması lazım. Üzerimizedüşeni yapacağız.

Gamze Kayhan (EskiOntex direnişçisi): Devletinbaskı ve terörü sadece bu sontutuklamalarla ortaya çıkmadı.İlerici ve devrimcilere yönelikbaskılar her zaman vardı. 12Eylül öncesinde de sonrasındada vardı. Ne zaman muhalifgüçler ses çıkarsa tutuklama,gözaltılara başvuruluyor. Budevletin faşist bir yüzüdür.

Burjuva diktatörlüğünün doğası gereğiuygulamalardır. Bu saldırılar ise her zaman birleşikmücadeleyle püskürtülür.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Korktukları için saldırıyorlar”

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

- 33 avukatın tutuklanmasıyla gelişen süreci nasıldeğerlendiriyorsunuz?

Yapılmış olan tutuklamaların dosyalarınıincelediğimizde içerik açısından hukuksal bir suçunsuruna rastlanmadığı görülmekte. Örneğin AbdullahÖcalan’a talimat götürdükleri gerekçesiyle tutuklanmışolan avukat arkadaşlarımıza bu talimatlarla ilişkinhiçbir soru sorulmadı. Tutuklanma amaçlarıyla,dosyaya delil olarak sunulan evraklar arasında hiçbirilliyet bağı yoktur. Soruşturma evrakları ve dosyabütünlüğü incelendiğinde verilmiş olan tutuklamakararlarının hukuksal değil siyasal olduğu kesinlikkazanmaktadır.

- Tutuklanan avukatlar arasında şubenizin üyeleride bulunuyor. ÇHD olarak ne yapmayıdüşünüyorsunuz?

İzmir’de 5 ÇHD üyesi gözaltına alındı. Bir üyemizsorgu aşamasında bırakıldı, diğerleri tutuklandı.Öncelikle biz ÇHD olarak savunma özgürlüğünün çokönemli olduğunu düşünüyoruz. Kişilerin savunulmaözgürlüğü olduğunu düşünüyoruz. ÇHD olarak, ulusalve uluslararası alandaki örgütleri de dahil ederek birkampanya örgütlemeyi düşünüyoruz. Dünyadaavukatların müvekkilleriyle ilişkilerinden dolayıtutuklanmasının başka bir örneği mevcut değildir. BizÇHD olarak bu hafta sonu İstanbul’da genişletilmişmerkez yürütme kurulu toplantısı yaptık. Gündemmaddelerimizden biri de bu konuydu. İlerleyengünlerde kamuoyuna daha somut açıklama yapacağız.

- İnsan avı olarak nitelenebilecek bir dönemdengeçiyoruz. Bu hukuksuzluğu durdurmak için neleryapılabilir?

Vardığımız noktada 12 Eylül ve 12 Mart hukukunuarar bir pozisyondayız. Askeri dikta dönemlerindekihukuksuzluk delil bulunup bulunmamasından ziyadedelilin elde ediliş şekilleri yönüyle ortaya çıkıyordu.İşkence ve kötü muamele yoluyla deliller eldeediliyordu. Hukuksuzluk ve insan hakları ihlalleri buyöndeydi. Şu anda gelinen noktada ise yapılmakta olanyargılamalarda somut delillerle bile karşı karşıyadeğiliz. Bir insanın suçlanması için asgari düzeyde bilebir delil aranmamakta, birçok dosyanın içinde dekişilerin suçlu olduğunu gösteren zerrece delilbulunmamaktadır.

- KCK, Hopa davaları biçiminde sürensaldırganlığın siyasi arka planı hakkında nedüşünüyorsunuz?

Böylelikle Türkiye’yi dikensiz gül bahçesi halinegetirmek istiyorlar. Dünyada kapitalizmin ileri bir

evresi olan emperyalizm ve tekeller dönemiyaşanmaktadır. Lenin’in emperyalizm kitabında davurguladığı üzere tekeller döneminde sermaye gerici vemüdahalecidir. Bu dönemde saldırıların yoğunlaşmasıve artması beklenen bir durumdur. Çünkü sermaye vepatronlar krizden çıkışların çaresini, emeksömürüsünün artırılmasında aramaktadırlar.Dolayısıyla sermayenin sözcüsü konumundakihükümetlerin işçi sınıfı üzerindeki baskısı artmaktadır.Uluslararası alanda ise Suriye’ye ve İran’a olasıoperasyonlar gündemdedir. Türkiye’ye buoperasyonlarda önemli roller biçilmektedir. Gelinmişolan bu noktada sermayeye ayak bağı olacakmuhalefetin susturulmak istenmesi sınıfsal reflekslerinbir sonucudur.

- Tüm bu saldırılara karşı çözüm nerededir?Bir hukukçu olarak hukukun kendi başına bir

çözüm üretebileceğini hiçbir zaman düşünmedim.Yaşamış olduğumuz süreçte hukuk adına yapılmış olandüzenlemelerin hepsinin aslında sermayenin talepleridoğrultusunda çıkartılan siyasal düzenlemeler olduğugörülmektedir. Burada iki taraf vardır sermaye ve işçisınıfı. Yeni bir dünyanın nasıl yeniden kurulacağıkonusunda son sözü işçi sınıfı söyleyecektir. İşçi sınıfıayağa kalkıp politik öncüsüyle birlikte iktidarı elealabilirse, yeni bir dünya kurmak mümkünolabilecektir. Aksi takdirde bu haliyle ve bu sermayeilişkileri içinde dünya bir yok oluşa doğru gitmektedir.Rosa Lüksemburg’un dediği gibi insanlığın önünde ikiseçenek var, “ya sosyalizm ya barbarlık!”

Kızıl Bayrak/İzmir

AKP hükümeti burjuvalara bedelli kıyağını çektiğisırada vicdani ret için hazırladığı formülünü de açığavurdu. Buna göre vicdani ret hakkını kullanmakisteyenler hapse gönderilecek.

Bedelli askerlikle ilgili yasanın meclistegörüşüldüğü sırada konuşan Savunma Bakanı İsmetYılmaz tarafından açıklanan düzenlemeye göre,askere gitmek istemeyenler bugün olduğu gibi herdefasında hapse gönderilmek yerine bir defayamahsus olmak üzere hapse gönderilecek.

AKP’nin “ileri demokrasisi”nin bu son parlakbuluşunu İsmet Yılmaz şöyle anlattı:

“Hem Adalet Bakanımızın dediği hem bizimarkadaşların ortak çalıştığı, diyoruz ki: Bu gibi ‘Benaskere gitmeyeceğim veya üniforma giymeyeceğim’diyen insanlar için bir ceza yani her seferinde 3 yıl, 5yıl değil. Bir ceza vereceğiz, o cezayı hapisteçektikten sonra da askerlikten muaf olacak.Düzenleme budur, bununla ilgili bir çalışmayapılacak.”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şube BaşkanıAvukat Hüseyin Korkmaz ile tutuklamalar üzerine:

“Kararlar siyasaldır”Katliamın üstüörtülecek mi?

Sivas Katliamı Davası ana dosyasında “firari”oldukları için dosyaları ayrılan 7 sanığınyargılanmasına 5 Aralık günü Ankara 11. Ağır CezaMahkemesi’nde devam edildi. Dava 13 Mart 2012tarihine ertelendi. Duruşmayı Toplumsal BellekPlatformu üyeleri ile Alevi derneklerinin temsilcileriizledi.

Duruşmada müşteki avukatlarından ŞenalSarıhan, Sivas katliamcılarından Cafer Erçakmak’ınDNA testinin yanlış yapıldığı bilgisini verdi.Defnedilen kişinin Erçakmak olup olmadığıkonusunda, Erçakmak’ın oğlu Ergün Erçakmak ileeşi Nuran Erçakmak’tan alınan kan ve dokuörneklerinin DNA testlerinin yapıldığını anlatanSarıhan, ‘’Bir kişinin eşiyle DNA bağı olmaz. Budurumda karar verilirse, dosya üzerindeki kuşkudevam edecektir. Bu sebeple Cafer Erçakmak’ınbirinci derecede yakınlarıyla, annesi veyakardeşleriyle DNA’sı karşılaştırılsın’’ dedi.

Sarıhan, duruşmanın ardından Ankara Adliyesiönünde yaptığı basın açıklamasında, davanınsadece Sivas katliamı davası değil, daha önce decanlarına kıyılmış olan insanların ortak davasıolduğunu söyledi. Davanın büyük ihtimalle zamanaşımından düşürülmesini beklediklerini ifadeederek, yargıçlardan geniş yorum yapmalarını talepettiklerini, zaman aşımına olanak vermemeleriniistediklerini kaydetti.

*** Bir önceki duruşmada Cumhuriyet Savcısı Hakan

Yüksel, firari sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak,İhsan Çakmak, Hakan Karaca, Yılmaz Bağ ve NecmiKaraömeroğlu’nun üzerlerine atılı eylemlerinin‘Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüseiştirak’ suçu olduğunu belirterek, bu suça ilişkinolağanüstü zamanaşımı süresinin yasalar uyarınca15 yıl olduğunu ifade etti.

Yüksel, zamanaşımı süresinin dolması nedeniyledavanın düşmesine karar verilmesini istedi.Müşteki avukatlarından Şenal Sarıhan ise bu olayın,insanlığa karşı suç teşkil etmesi sebebiylezamanaşımı kurallarının uygulanamayacağınıbelirtiyor.

Kurban olmaktansaişsizliği tercih ettiler

AKP’nin kirli savaş için paralı asker bulmak veorduyu profesyonelleştirmek amacıyla başlattığı“sözleşmeli erbaş” uygulaması fiyaskoya dönüştü.İşsizlik, yoksulluk ve açlıktan ölüm kıyısındayaşamayı, bile bile kirli savaşın kurbanı olmayatercih eden yoksullar sözleşmeli er olmak istemiyor.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde açılan 5bin 103 kişilik kontenjan için yapılan başvuru sayısı783’te kaldı. Adayların tümünün eğitim sürecindenbaşarılı olması durumunda bile kontenjanın sadeceyüzde 15’i dolmuş olacak.

Yapılan değerlendirmelerde başvurudakidüşüklük, artan çatışmalardan duyulan korkuyabağlanırken, durumun değişmemesi durumundauygulamanın “şimdilik dondurulması”nın dagündeme gelebileceği bildirildi.

Doğrudan ölmek ve öldürmek için cepheyesürülecek sözleşmeli erbaşlara 2 TL aylık ödenmesiplanlanıyordu.

Ya askere ya da hapse!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

“Ortadoğu’danelinizi çekin!”

NATO’nun “füze kalkanı” projesine karşıbiraraya gelen devrimci ve ilerici güçler 3 Aralıkgünü Taksim’de gerçekleştirdikleri eylemle,Suriye’yi hedef alan emperyalist saldırganlıkpolitikalarını ve TC devletinin üstlendiği aktiftaşeronluk rolünü protesto ettiler.

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik(Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, DemokratikHaklar Federasyonu, Devrimci Hareket, Emekve Özgürlük Cephesi, Emekçi Hareket Partisi,Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Halk Cephesi,Kaldıraç, Odak, Proleterce Devrimci Duruş,Sosyalist Demokrasi Partisi, ToplumsalÖzgürlük Parti Girişimi) bileşenleri ile Partizanve Sosyalist Parti’nin örgütlediği eylem içinkitle Taksim Tramvay Durağı’nda toplanıldı.

“Yeni hedef Suriye”

“Emperyalistler ve işbirlikçileri-uşaklarıOrtadoğu’dan elinizi çekin!” pankartınınaçıldığı eylemde basın açıklamasını bileşenleradına Veysel Şahin okudu.

Açıklamada, başta ABD emperyalizmi olmaküzere emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin-uşaklarının yeni hedefinin Suriye olduğubelirtilerek, “Biz onların demokrasileriniAfganistan’da, Irak’ta da gördük, görüyoruz!”denildi. TC devletinin savaş çığırtkanlığını bukez de Suriye için hayata geçirdiğinedeğinilerek, AKP’nin emperyalizmin aktiftaşeronluğunu üstlendiği vurgulandı.

Açıklamada, İncirlik Üssü’nün bugün içintam bir savaş üssü haline getirildiği söylenerek,burada bulunan bombaların muhtemelen enyakın zamanda Suriye halkının üzerineyağdırılacağı ifade edildi.

“Mücadelemiz büyüyecek”

“Suriye halkının kendi kaderini tayin hakkınısavunmalı, kendi sorunlarını kendisininçözebileceğini, emperyalizmin hiçbir şekildeherhangi bir ülkenin iç işlerine karışmaya, oülkeleri işgal etmeye, zenginliklerinigaspetmeye hakkı olmadığını haykırmalıyız.Suriye, Suriye halkınındır, emperyalizmindilediği gibi at oynatacağı bir alan değildir”ifadelerine yer verilen açıklama, emperyalistsaldırganlığa karşı mücadelenin büyütüleceğivurgulanarak sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

KCK operasyonlarıyla, içi boş iddianamelerlebinlerce Kürt siyasetçisi ve aydının ve parasız eğitimisteyen öğrencilerin zindanlara tıkılmasına, binlerceyıl hapis cezası verilmesine ses çıkarmayan meclis,şikecileri kurtarmak için seferber oldu.

Düzen partileri tam “mutabakat” halinde şikeyasasını çıkarmak için yoğun bir mesaide.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tekrar görüşülmesiiçin veto ettiği tasarının olduğu gibi yasallaştırılmasıplanlanıyor. Meclis Adalet Komisyonu yasa tasarısınıPerşembe günü görüşecek.

İşçi düşmanı yasaların çıkarılmasında, Kürt halkınadüşmanlıkta ortaklaşan düzen partileri AKP, MHP veCHP, dün yaptıkları açıklamalarda yasanın altındakiimzalarının arkasında olduklarını belirttiler. Öyle ki,Başbakan Erdoğan da hasta yatağından grupbaşkanvekillerini arayarak ‘Partilerin desteğisürüyorsa, aynen geçirin’ talimatı verdi.

Düzen partilerinin bu hummalı çalışmasına tepkigösteren BDP ise, yasaya karşı muhalefeti

yükseltecekleri mesajını verdi. Kendilerinin de buyasaya destek verdiği yönündeki propagandayıyalanlayan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş“Kişiye özgü yasa çıkarma girişiminin kendisihatalıdır. 6-7 ay önce çıkarılmış yasayı o kişilertutuklandı diye değiştirmeye çalışmak ilkesizliktir”dedi. Demirtaş şunları dile getirdi:

“Şike davasının altından çok şeyler çıkabilir.Büyük siyasi, ekonomik oyunlar oynanıyor. Çok büyükrantlar söz konusudur. Basit sıradan ceza artırımıveya indirimi söz konusu değildir. Savcılar nereyekadar gidebiliyorsa gitmeliler. Nereye uzanıyorsauzanmalıdır. İçeride bulunanlar da konuşacaksabugün konuşmalıdır.”

Bu, futbol sektörünün düzen güçleri açısındanyaşamsal önemini gösteriyor. Tutuklu milletvekilleriiçin kılını kıpırdatmayan düzen partileri, şikedentutuklanan mafya bozuntuları için seferber oluyor. İştebu durum, kurulu düzenin nasıl da çürüyüpkokuştuğunu olduğu gibi ortaya seriyor.

İncirlik Üssü’nde sayıları 90’ı bulduğu bilinennükleer bombalardan bir kısmının Türk devletininkullanımına verildiği bildirildi.

“Atomic Scientists” adlı dergide yayınlanan biraraştırmada ABD’nin Türkiye’de olduğu hep söylenenama şimdiye kadar detaylarına ulaşılamayan nükleersilah envanteri yayınlandı. Buna göre ABD’ninAvrupa’da şu an 150-200 civarında nükleer bombasıbulunuyor. Bu bombalara ise Belçika, Almanya,İtalya, Hollanda ve Türkiye ev sahipliği yapıyor.

Rapora göre Türkiye’deki bombaların sayısı 60-70arasında. Ancak bombaların tutulduğu İncirlikÜssü’nün Avrupa’daki diğer üslerden farklı olarak“özel statü”ye sahip olduğu belirtiliyor. “Özelstatü”nün Türk devletinin ABD savaş uçağınınİncirlik’e yerleşmesini kabul etmemesi nedeniyle

oluştuğu iddia edilirken, bombaların taşınması içinsavaş uçaklarının İncirlik’e gelerek yüklenmesi vehavalanması gerekiyor. “Tam NATO pozisyonu”yerine “yarım pozisyon” denilen bu “pozisyon” ise“ihtiyaç olursa İncirlik’ten al” biçiminde tanımlanıyor.

Fakat ABD’nin aynı zamanda Türk devletinenükleer silahları taşıyabilme hakkı verdiği belirtiliyor.Rapora göre 10-20 civarındaki nükleer bomba iseTürk F-16A/B tipi uçaklarla taşınması için dizaynedilmiş.

Raporda Ankara ve Balıkesir’deki ABD üsleri debombaların “Olası saklama yerleri” olarak belirtiliyor.

Raporda ayrıca nükleer bombaların yenilenmesininde planlandığı belirtilirken buna bağlı olarakTürkiye’deki F-16’ların da nükleer bomba taşıyabilenuçaklarla değiştirileceği belirtiliyor.

Düzen partileri şike için seferber!

Uşağa atom bombası

ABD emperyalizmiyle tarihinin en iyi ilişkileriniyaşayan Türk devleti, yaptığı uşaklıkla kardeş halklarıtehdit ettiği kadar ülke topraklarında yeni çatışmalaradavetiye çıkartıyor. NATO şemsiyesi altında füze kalkanısisteminin Malatya Kürecik’e kurulmasının ardındanRusya ve İran da namlularını Türkiye’ye çevirdi. İran’ınolası bir saldırıda ilk hedefinin Türkiye olacağını ilanetmesi ve Rusya’nın da Türkiye’yi hedef göstermesiyleberaber Türk devleti “çareyi” yeni silahlarda buldu.

Malatya Kürecik’te kurulan sistemi koruyansavunma füzelerinin Türkiye dışında olması nedeniyle,Türkiye’nin özellikle doğu bölgelerinin savunma kalkanıdışında kaldığına dikkat çekiliyor. Türkiye ise bu açığı

militarizmi derinleştirerek, silaha daha fazla yatırımyaparak kapatmaya çalışıyor. Türk devleti, ‘uzunmenzilli hava ve füze savunma sistemi’yle buhandikapın üstünden gelmek istiyor.

Konu, gelecek hafta yapılması planlanan YüksekAskeri Şura (YAŞ) gündemine alındı. Nihai kararı aysonuna kadar toplanması öngörülen Savunma Sanayiiİcra Komitesi (SSİK) verecek.

Bununla beraber sistem için Patriot alınacağıyönündeki görüşler ağırlıkta. Buna göre radarlarınbelirleyeceği düşman füzeleri, 100 km öteden tespitedilerek, Türkiye’ye ulaşmadan 15-20 saniye içindevurulabilecek.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Kamu hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK), 8 Aralık 1995’te kuruldu. Aradan geçen 16yıllık süreç boyunca ise büyük değişimler yaşadı.KESK’in bugün geldiği noktayı anlamak için bu 16yıllık süreci anlamak gerekiyor.

İşçi sınıfının 80’li yılların sonlarına gelindiğindeartan eylemlilikleri kamu emekçilerini de etkiledi.Kamu emekçileri “grevli-toplu sözleşmeli sendika”talebine hiçbir dönemde olmadığı kadar sahip çıktılar.Sermaye devletinin uyguladığı baskı ve teröre rağmenmücadeleci ve direngen bir tutumla saldırılara göğüsgerdiler. Sendikalarını yasaklara rağmen mühürlerisökerek fiilen kurdular. Gücünü haklı ve meşrumücadele bilincinden alan kamu emekçileri, budönemde toplum çapında da büyük bir destek buldular.

Bu başlangıç döneminde harekete devrimci kamuemekçileri önderlik ettiler. Bu nedenle reformistanlayışların uzlaşmacılık ve pasifizmle malülçizgilerinin hareket üzerindeki etkisi oldukça sınırlıydı.

Fiili-meşru militan mücadele yolundan ilerleyenhareketi baskı ve şiddet araçlarıyla geriletemeyeceğinianlayan sermaye devleti, yeni manevralara girişti. Bumanevralar özünde onu ehlileştirip, kontrol edebileceğibir mecraya çekmekti. Bu çerçevede grev ve toplusözleşme hakkı vermeden sendikaların varlığını kabuletti. Beraberinde de güdümlü sendikalar kurdu.Devletin açtığı bu kanallara reformist anlayışlargönüllüce kapaklandılar. Artık kamu emekçilerihareketinin konfederasyonlaşması gerektiğine dairyaklaşımlar reformistler tarafından daha açık birşekilde savunulmaya ve işlenmeye başlandı. Kamuemekçilerinin ancak ve ancak mücadele ile söke sökealacakları hakları, hükümetlerle pazarlıklar veparlamenter zeminde yapılacak diplomasiyle eldeedilebileceği düşüncesini yaydılar.

Fakat fiili-meşru mücadele yolundan ilerlendiğisüreçte geniş kamu emekçisi kitlesini hareketegeçirebilen sendikalar, konfederasyonlaşma sürecinintamamlanması ve KESK’in kurulmasıyla birliktegiderek bürokratik yozlaşmanın ve yarışmanın egemenolduğu biçimsel yapılar haline geldiler. Zamaniçerisinde canlı özlerini yitirerek güçlerini kaybettiler.Hareketin ihtiyaçlarına göre değil ama reformist, legalpartilerin politik ihtiyaçlarına bağlanan KESK’indüzenle bütünleşme süreci hız kazandı.

Sahte sendika yasa tasarısı 2001’de meclise taşındı.Yasanın yeniden gündemleştirilmesi, hareket üzerindereformist önderliğin yol açtığı tahribatın derinleştiği birsürece denk getirildi. KESK yönetimi sürece önderliketmek yerine umutsuzluk yaydı. Göstermelik eylemlerise bu durumu pekiştirmekten başka bir işe yaramadı.Çünkü grevsiz toplu sözleşmesiz sendika yasa tasarısıdaha yasalaşmadan KESK yönetimi tarafından kabuledilmişti. Bu nedenle geniş kamu emekçileri kitlesiniyanıltmaya dönük göstermelik eylemlerle süreçgeçiştirildi.

Yasa sonrası sendikalar hızla genel kurullarınıgerçekleştirdiler. Kurullar, önden yapılan ilkesizittifakların bir sonucu olarak hareketin bugünküzayıflıklarının temelini oluşturan reformistleryönetimleri paylaştılar. Yapılan yasaya aykırılık teşkileder gerekçesiyle, “grev ve toplusözleşme” ifadesisahte yasada buna engel teşkil edecek ifadelerbulunmamasına rağmen tüzüklerden çıkarıldı. Amadevlet fazlasını istiyordu. Bunun için baskı vetehditlere başvurarak iradesini kabul ettirdi. Böylelikleanadilde eğitim başta olmak üzere, devleti karşılarınaalacak tüm ifadeleri tüzüklerden çıkardılar. KararlarınMYK tarafından alınması ve alta doğru dayatılmasıyeni tüzüklerle birlikte kural haline getirildi.

Bu dönemden sonra temel hedef “üye kaydederekkitleselleşmek” ve “yetkiyi almak” olarak belirlendi.Üye yapmak için devlet eliyle kurulmuş rakip sendikaKamu-Sen ve Memur-Sen hedef alındı ve tümpolitikalar Kamu-Sen ve Memur-Sen’in teşhirine göreayarlandı. Yürütülen çalışmalar bu doğrultudaşekillendirildi. Fakat fiili meşru mücadeleden kaçış ise,devlet güdümlü sendikalarla KESK arasındaki farkısilikleştirdi. Bu nedenle kamu emekçilerinin önemli birkısmı sendikalardan uzaklaştı.

Bu dönemde mücadele programından yoksunlukbelirginleşti. Kamu emekçilerinin mücadele isteğinikırmaya dönük Ankara merkezli hava boşaltmaeylemleri birbirini izledi. KESK yönetimi mücadeleylekazanılmış mevzileri genişletmek bir yana, fiilimücadele ile kazanılmış hakları savunmaya dayalıçizgiyi bile terk etti.

Seçim dönemlerinde artan hareketliliğin özü-özetidaha fazla delege çıkarmaya yönelik kafa kol ilişkileri,ilkesiz ittifaklar, yönetimlerde kimin kaç kişiyle temsiledileceğinden ibaretti. Genel kurullar kavgalar,bölünmeler ve skandallarla kirletildi.

Sonuçta KESK’in 16 yıllık tarihi fiili meşrumücadeleyle kazanılanın tüketildiği bir dönem oldu.Elbette bu engelsiz bir baş aşağıya gidiş süreci değildi.Hareketin devrimci birikimleri ve güçleri bu süreceuzun süre göğüs germeye çalıştılar. Ancak sonuçtahareketin önce durdurulmasına, sonra ise tüketilmesineengel olamadılar. Böylelikle devlet kamu emekçilerineyönelik kapsamlı saldırıların yolunu da düzlemiş oldu.Kamu emekçileri güvencesizleştirildi, taşeronlaştırma,sözleşmeli çalışma vb. kölelik uygulamalarıyaygınlaştırıldı.

Aradan geçen 16 yıl bu nedenle kamu emekçilerihareketi için kayıp yıllar oldu. Kamu emekçilerikazanımlarına dayanarak ilerlemedi, kazanımlarınıtüketerek bu günlere vardı. O nedenle geçen 16 yılınardından, mücadelenin hayati bir ihtiyaç haline geldiğive yeni bir grev için hazırlıkların yapıldığı şu günlerde,yeniden o kuruluş yıllarına ve öncesine bakmak, odönemin mücadele havasıyla ciğerleri doldurmakbüyük önem taşıyor.

KESK’in tükenerek geçenkayıp yılları...

KESK de 21 Aralık’tagrevde!

KESK’e bağlı sendikalar kamu hizmetlerininticarileştirilmesine, güvencesiz çalıştırılmaya sonverilmesi için 21 Aralık’ta greve gidecek. KESK GenelBaşkanı Lami Özgen, TTB ile ortaklaştıklarınıbelirterek diğer konfederasyonlara da greve katılımçağrısı yaptı.

Özgen, kamuda toplu sözleşmeyi düzenleyecekyasa taslağına yönelik eleştirilerini sıralayarak kamuçalışanlarına grevli toplu sözleşme hakkının çokgörüldüğünü söyledi.

Kamu emekçilerine yapılan zam oranlarını“sefalet artışı” olarak niteleyen Özgen, KESK olarakkamu emekçilerinin insanca yaşayacak bir gelirekavuşturulması mücadelesini sürdüreceklerini dilegetirdi.

Özgen, kazanılmış haklarının yok edilmesineseyirci kalmayacaklarını vurgulayarak diğerkonfederasyonlara da 21 Aralık’ta greve çıkmaçağrısı yaptı.

21 Aralık grevine ilişkin Eğitim Sen GenelMerkezi’nde basın toplantısı düzenlendi. Açıklamayıokuyan Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız,Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan eğitim vebilim emekçileri olarak baskılara ve sefaletücretlerine karşı greve gideceklerini duyurdu.

Ülker Grubu’naprotesto

Ülker Grubu tarafından satın alınan ŞokMarketler’de sendikal örgütlenmeye yönelik tasfiyesaldırısı 6 Aralık günü gerçekleştirilen eylemleprotesto edildi. Tez-Koop-İş Sendikası, Üsküdar’dakiŞok Genel Müdürlüğü önünde basın açıklamasıyaptı.

Şok Marketler’in kurulduğu 1995 yılından berisendikalı ve toplu iş sözleşmeli çalışan üyelerisendikadan istifaya zorlayan, işten çıkaran, toplu işsözleşmesi hükümlerini uygulamayan ÜlkerGrubu’nu protesto eden işçiler sendikal haklarınasahip çıkacaklarını belirttiler. TÜMTİS ve Harb-İşAnadolu Yakası Şube’den yöneticilerin de yer aldığıeylemde basın açıklaması Genel Eğitim SekreteriHaydar Özdemiroğlu tarafından yapıldı.

İşçilerin bizzat bölge sorumluları tarafından ÜlkerGrubu’nun arabalarına bindirilerek noteregötürüldüğünü, istifa noter paralarının Ülker Grubutarafından ödendiğini açıklayan Özdemiroğlu, işçilerisendikadan istifa ettirme çabalarının ardında dahaçok ücretle çalıştırma değil, düşük ücretle ve karşılığıödenmeyen fazla sürelerle çalıştırma, sosyal haklarıgasp etme, kuralsız çalıştırarak işçileri işyerindenistifaya zorlayıp kıdem tazminatını vermeme arzusuve daha çok kar etme hırsı var. Uzun sözün kısası,Ülker Grubu dikensiz gül bahçesi istiyor.” dedi.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

“Örgütlü, örgütsüz tüm çalışanlar greve katılmalıdır”

TTB İşyeriHekimliği KomitesiÜyesi Dr. TurabiYerli: Şimdi sağlıktakisaldırı kapitalizminsaldırısının yalnızcaküçük bir parçası. Belkide son parçası. Yaniönce insanlarınkafasına saldırdılar.Yavaş yavaş devletin

bazı alanlardan çekilmesi gerektiği fikri insanlaramakul görünmeye başladı. Devlet et satmaz, süt satmazdenilerek yavaş yavaş özelleştirildi. Sonra telefon gibişeylere sıra geldi onlar özelleştirildi. Yetmedi, sağlıkalanının özelleşmesi gerekti.

Sağlıktaki politikalar sağlığın özelleştirilmesioperasyonunun ayaklarıdır. Bu ayaklardan bir tanesiaile hekimliğiydi. Şu anda aile hekimliği aslında sigortahekimliği demek. Genel sağlık sigortası ile sigortaayağını tamamladılar. Hastane birlikleri ve zincirleri ilehastane ayağını tamamlıyorlar. Bir adım sonrası buzincirlerin özel hastane ve belki yabancı sermayeyedevri olacak. Böylece süreci tamamlayacaklar.

Bu süreçte başlangıçta hekimler ve sağlıkemekçileri sendikası arasında biraz açı farkı vardı.Niçin? Hekimler sendikal faaliyetlerden daha uzakduruyorlardı. Daha çok büyük hastahanelerde, eğitimhastanelerinde ve üniversitelerde bulunan hekimlerbiraz daha iyi konumda idiler. İş onlara da değince, busorun ortak sorun dediler. Yani bu sistem bana dadokunuyormuş meğer diye düşünmeye başladılar. Buinsanlar bir şeylere karşı çıkarken, ben onların çokyanında olmadım. İşte hemşireler taşeronlaşmaya karşıçıkarken ya da öteki hastane çalışanları, temizlik işleritaşeronlara verilirken ben gidip onların yanında yeralmadım. Ama iş artık bana da geliyormuş demeyebaşladılar. Bu o insanları kurumsal olarak birbirineyaklaştırdı. Daha da yaklaştıracak. Bir süre sonra tekvücut olacaklar. Niye, çünkü artık özel hastanebirliklerinde çalışan hekimler sendikalı olmakzorundalar ve olacaklar. Süreç böyle bir süreç.

Bunun anlaşılması iyi bir şey, ama yeterli mi,yetmez. Çünkü özünde kapitalist sistem içerisinde,emek gücünün yeniden üretimi maliyetinidüşüreceksin, politika bu. Bu sistemin on yıl sonraTürkiye’de yürümesi mümkün değil çökecek. Amaçökene kadar bir sürü insan zarar görecek. Kim zarargörecektir? Önce çalışanlar zarar görecektir. Sağlıkhizmeti almak zorunda olan toplum zarar görecektir.İşte zarar görecek o kesimlerle sağlık çalışanlarınınbirlikte davranması gerekiyor ki, bu süreç tam bir yıkımhaline gelmeden bir şekilde geriye çevrilebilsin.

Bu toplantı hekimlerin yavaş yavaş bu alana girmesiaçısından önemli. Demek ki insanlar yavaş yavaşsorunlarını fark ediyorlar. Sistem kimseye ayrıcalıktanımıyor. Herkesin de apoletini söküyor. Marks’ın1848’de Manifesto’da söylediği gibi, kapitalizmayrıcalıklı o mesleki apoletleri söküverir dediği şeyi bizbugün Türkiye’de yaşıyoruz. Akşam yatarken birapoletli şefti, ertesi gün sökülüverdi.

Örgütlü ve örgütsüz çalışan bütün kesimler kendisorunlarına sahip çıkarsa, biz onların bir parçası olarakorada yer alabiliriz. O zaman bizim mücadelemizanlamlı olur. Onun dışında mücadelemiz sonucunaulaşmaz. Yani tek başına hekimlerin ve sağlıkçalışanlarının başarıya ulaştıracağı bir mücadele değil.

Anlatılan hep bizim hikayemiz aslında. Tuzla’da birşey olursa, aslında bize de bir şey oluyor demektir.Başkalarının hikayesinde kendi hikayemizigördüğümüz sürece biz onlarla beraber olabiliriz.

“Mücadelemiz demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır...”

İbrahim Sözen(Muayenehanehekimi): Sağlıkalanındaki uygulamalartamamen ezmeyeyöneliktir. Sağlıktakibütün oyuncularıkendine bağlama vesermaye gruplarınahekim emeğini ucuz işgücü olarakkullandırmaya yönelik

bir çabadır. Herkes bunun farkındadır. Bunun farkındaolmayan tek bir doktor yoktur. Mesele sadece eylembirliğinde anlaşmaktır. Onun da somut adımlarındanbiri İstanbul Hekim Meclisi’dir. Bu meclisler bütünTürkiye’de yaygınlaşacak. Umut ediyorum ki bu sadecebir hekim mücadelesi değildir. Hekimler demokrasimücadelesinin bir parçası olarak direnecekler.Direniyoruz ve başka çaremiz yok.

Çünkü bizi ucuz iş gücü olarak kullanmayaçalışıyorlar. Aydınlara karşı bir düşmanlık var.Gazetecilere, hukukçulara, kendilerine bir şekildeminnet borcu olmayanlara baskı uyguluyorlar. Buoyunun farkındayız. Eğer gücümüzü birleştirirsek çokşey yapabiliriz.

Halk için de biz bu mücadeleyi veriyoruz. Ama halktam anlayamıyor maalesef. Ama sağlıközelleştirildiğinde, bir kamu hizmeti olmaktançıkarıldığında -ki KHK bunun altyapısını atmıştır-gerçekleri halk da anlayacaktır.

Bizim görevimiz uyarmak, bu uyarıyı da yapıyoruz.Hekimler, tüm ülkede emekten gelen güçlerinikullanarak kendilerine yapılan haksızlıkları ve halkınsağlığı için oluşturulan ortamın kötülüğünü kamuoyunaaktarmak için grev yapıyorlar. Greve tüm doktorlar,sadece devletteki değil, özel hastanelerdeki vemuayenehanelerde çalışan doktorlar destek vermedikçehiçbir anlamı yok. Grevi de odamız ve Türk TabiplerBirliği örgütlüyor. Buradaki sorun tüm hekimlerinkatılımının sağlanmasıdır.

Hasta muayene hekimini o gün aradığındabulmadığı zaman anlamalı ki bir sorun var. Özelhastaneye gittiğinde hizmet alamadığında anlamalı kibir sorun var. Öyle 10 kişi grev yapmış, 100 kişiçalışıyor olmamalı. Böyle olursa emekten gelengücümüzü anlatamayız. Sonuna kadar destekveriyorum ve o gün açmayacağım muayenehanemi.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Hekimlerden mücadele kararlılığı:

“Eğer gücümüzü birleştirirsekçok şey yapabiliriz”

21 Aralık’ta GREV var!Sağlık emekçileri 1 Aralık günü TTB’de

düzenlenen basın toplantısıyla 21 Aralık greviniduyurdular. TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. ErişBilaloğlu, SES Genel Başkanı Dr. Çetin Erdolu, TMRT-Der Başkanı Nezaket Özgür ve Türk HemşirelerDerneği adına Gülten Koç’un katıldığı basıntoplantısında, süresiz grev de dahil olmak üzereyürütülecek eylem süreci hakkında bilgi verildi.

“Gerekirse süresiz grev yapacak bir kararlılıklaMeclisleri oluşturacak, kürsüleri kuracağız.” denilenbasın toplantısında bu meclislerin nasıl işletileceğinedair bilgi verildi.

Meclis ve kürsü bu kurumların üyeleri baştaolmak üzere sağlık alanında çalışan, eğitim alanherkese, halka açık. Bu kapsamda illerde oluşturulanmeclisler başta olmak üzere hastalara, basına, siyasipartilere, meslek örgütlerine, sendikalara 21 Aralık’tasağlık hakkı için birlikte olma daveti duyurulacak,katkı ve katılımları istenecek.

Meclislerin kuruluş yerlerini ise sağlık emekçileribelirleyecek. Hastanelerde ya da şehir merkezlerindemeclisler kurulacak.

Hekimlerden kararlılık beyanı İstanbul’un dört bir yanından gelen; kamuda,

özel sektörde çalışan hekimler, öğretim üyeleri,asistan hekimler, tıp öğrencileri, işyeri hekimleri,kurum hekimleri, aile hekimleri, emekli hekimler 4Aralık Pazar günü Cerrahpaşa Tıp FakültesiOditoryumu’nu hınca hınç doldurdu. İstanbul HekimMeclisi, 700’ü aşkın hekimin katılımıylagerçekleştirildi.

Toplantıya sağlık alanında örgütlü meslek odası,sendikaların yanı sıra hasta derneklerindentemsilciler de katıldı.

İstanbul Hekim Meclisi’nde 50’ye yakın hekimsöz alarak Sağlıkta Dönüşüm Programı, 663 sayılıKanun Hükmünde Kararname ve AKP Hükümeti’ninsağlık politikaları hakkında görüş ve önerilerinipaylaştı. Yapılan konuşmalarda; KHK ve SağlıktaDönüşüm Programı’nın kabul edilemeyeceği ve bugidişata karşı, süresiz grev de dahil tüm eylembiçimlerinin gündeme getirilmesi önerildi. Hekimmeclisinde ortaya konan iradenin tek tek birimlere,hastanelere, fakültelere taşınabilmesinin önemliolduğu bu doğrultuda tüm sağlık çalışanlarınıbuluşturacak işyeri meclislerinin kurulması gerektiğivurgulandı.

Adana ve Karabük’tegreve hazırlık

21 Aralık grevinin hazırlıklarını sürdüren TürkTabipleri Birliği (TTB), Adana ve Karabük’tehekimlerle buluştu.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu veTTB Hukuk Bürosu’ndan Avukat Ziynet Özçelik,Karabük Tabip Odası’nca düzenlenen “Mesleğimizve Malpraktis” konulu panele konuşmacı olarakkatıldılar.

TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık,30 Kasım 2011 tarihinde Adana Tabip Odası’ncadüzenlenen “Sağlığın Piyasalaştırılmasının SonAdımı: 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname” ileilgili konferansa konuşmacı olarak katıldı. ÇukurovaÜniversitesi Tıp Fakültesi Hipokrat Salonu’ndayapılması planlanan konferans, Rektörlüğünsalonun kullanımına izin vermemesi nedeniyleBalcalı Hastanesi Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıAnabilim Dalı’nın toplantı salonunda gerçekleştirildi.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Güncel12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleribaşlıyor. Kesintisiz 13 gün sürecek bütçe görüşmelerininilk günü Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açılışkonuşmasıyla başlayıp liderlerin konuşmalarıylanoktalanacak.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 26 Kasım tarihlibütçe sunuş konuşması önümüzdeki günlerdeşekillenecek bütçeye dair önemli ipuçları vermektedir.Konuşmasına dünya ve Türkiye ekonomisinideğerlendirerek başlayan Şimşek sözlerine şu şekildedevam ediyor: “… Türkiye’de ise işsizlik oranı krizöncesi seviyelerin altına gerilemiştir. Aralık 2007’de %10,9 olan manşet işsizlik oranı 2011 Temmuz itibarıyla% 9,1’e düşmüştür. …Bu dönemde ekonomimizde dikkatçeken bir başka husus büyümenin yüksek orandaistihdam yaratmasıdır. Türkiye 2007 yılından bu yana4,2 milyon istihdam yaratarak, büyük bir başarı eldeetmiştir. Aynı dönemde, AB-27’de net 1,6 milyonistihdam kaybı yaşanmıştır. Küresel kriz sonrasıdönemde Türkiye ekonomisi, sürekli iyileşen kamufinansman dengeleri ve istihdam yaratan güçlübüyümesi ile birçok ülkeden pozitif yönde ayrışmıştır.”(1)

Geçtiğimiz günlerde Yozgat’ta çağrı merkezi çalışanıolarak 100 kişinin istihdam edileceği sınava başvuran 3bin 500 kişinin büyük bir izdihama yol açmasıyukarıdaki sayısal verilerin içinde yok elbette. Cariaçıkta açık ara dünya şampiyonu olmuşken bu dibebatmış ekonomiye bu övgüler niye? Yunanistan, İtalyave Portekiz, giderek bütün Avrupa ve tüm ihtişamıylaABD ekonomisi çatır çatır çatırdayıp Wall-Streetönünde eylem çadırları kurulmuşken , Türkekonomisinin şaha kalktığını iddia edenler acaba farklıbir dünyada mı yaşıyor?

Sermayeye kaynak aktarmaya devam

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşmasınındevamında 2012 yılı merkezi yönetim bütçesininözelliklerini aktarırken reel ekonomiyi daha fazladestekleyeceklerini, bölgesel gelişme projelerinihızlandıracaklarını, bilime, teknolojiye ve Ar-Ge’yedaha fazla kaynak ayıracaklarını ve 2011 yılında olduğugibi afet nedeniyle altyapısı zarar gören belediyelereyardım edileceğini, eğitim ve sağlığa daha fazla kaynakayrılacağını, özelleştirmelere devam edileceğini ifadeetmektedir.

Bakanın reel ekonomiye daha fazla destekvereceklerinden kastı sermayeye daha fazla teşviksağlayacağız demektir. Hiç şüphe yok ki bu teşvikgeçmiş yıllarda olduğu gibi işsizlik fonunda birikenkaynakları sermayeye aktarmak olacaktır. Bu kapsamdaörneğin, Mayıs 2008-Mayıs 2009 döneminde yeni işealınan ve fiilen çalıştırılan 18 yaşından büyük kadınlariçin sigorta primine ait işveren hissesinin belli oranları 5yıl süreyle yine bu fondan karşılanacak. Bununla birlikteistihdam maliyetlerini azaltmak amacıyla işverenpriminde 5 puanlık indirim yapılacak. Kısacası AKPhükümeti bütçenin bütün yükünü yine işçi sınıfınayükleyecek.

Bilimsel eğitim mi?

Bakan AKP hükümeti döneminde kurulan yeniüniversitelerle 81 ilde üniversite imkanı sunduklarını vebu seneki bütçeyle bunu destekleyeceklerini bildirdi.Ancak bugün isimlerini bile duymadığımız işhanındanbozma üniversitelerde, akademik personelden muaf nekadar bilimsel eğitim yapılacağı kuşkuludur. Ayrıcaonbinlerce üniversite mezunu işsizken, daha fazla

üniversite açarak hiç kimseye iş imkanı sağlamadıklarıbal gibi ortadadır. Bütün bu projeler işsizliği,ötelemekten, geçiştirmekten başka bir anlamtaşımamaktadır.

2012 yılı bütçesinde başta TÜBİTAK Ar-Geprojeleri olmak üzere, üniversite ve sanayi kesimi Ar-Geprojelerini desteklemeye devam edileceği ifade edildi.Daha açık bir ifadeyle bu seneki bütçe de üniversiteye,bilimsel eğitime değil sermayeye ve onların hiçbirbilimsel değer taşımayan ama ekonomik anlamda değerarz eden projelerine aktarılacak.

2012 bütçesiyle afet nedeniyle altyapısı zarar görenbelediyelere yardım edileceği söyleniyor olsa dadepremin üzerinden haftalar geçmesine rağmen Van’ınmevcut durumu bu konuda fazla söze hacet bırakmıyor.Ayrıca geçtiğimiz yıllarda toplanan deprem vergilerininduble yollara harcanıldığı bizzat Maliye Bakanıtarafından itiraf edilirken, 2012 bütçesinin bu kalemininneye harcanacağı merak konusudur.

“Sağlıkta dönüşüm”e devam

2012 yılında yeşil kart sağlık hizmetlerini SağlıkBakanlığı’ndan Sosyal Güvenlik Kurumu’nadevredeceklerini belirten Şimşek, “2002 yılında iktidarageldiğimizde yeşil kart ödemeleri hariç SağlıkBakanlığı’nın harcama tutarı sadece 2,4 milyar TL idi.İktidarda olduğumuz 9 sene içinde bu kaynağı yaklaşık6 katına çıkartarak 2012 yılında 13,8 milyar TL’yeyükseltiyoruz” dedi. Bu noktada tam gün yasasıylabirlikte özel hastanelerin cazip hale getirilmesi, üstündeönemle durulması gereken bir gerçek. Sağlıkta dönüşümadı altında herkese özel hastanelerde tedavi imkanısağlanacağı yalanıyla emekçilerin ağzına bir parmak balçalınırken gerçekte çoğunluğu AKP yandaşlarının sahibiolduğu bu özel hastanelerde gereksiz yere yapılan tahlilve tetkiklerin faturası devlete ödetiliyor. Böylece özelhastanelerin kasaları dolarken, bedeli ödemek yineemekçi vatandaşa düşüyor.

Kamuda tasarruf

Bütçe gelirlerini artırmak adına kamusal alandatasarrufa giden hükümet kamuda çalışan sayısınıminimize etme planları yapmaktadır. Bu önümüzdekigünlerde binlerce kamu çalışanının işlerinden olmasıanlamına gelmektedir. Ayrıca kamusal hizmetlerinticarileştirilerek piyasa açılmasıyla birçok emekçinineğitim, sağlık gibi temel hakları budanmış, emekçilerözel sektörün insafına bırakılmıştır.

Özelleştirmede hız kesmek yok

2012 yılı için 10,5 milyar liralık özelleştirme gelirihedefleyen hükümet, geçtiğimiz senelerde olduğu gibivarı yoğu satacağa benziyor. Bütçeye gelir olsun diyeyapılan özelleştirmeler, son tahlilde toplumumülksüzleştirip belli bir kesime varlık aktarımı değilmidir? Özelleştirmeden aktarılan gelirler, yine AKP’ninelini güçlendiren önemli bir kaynak. KİT’lerin satışı ilesınırlı kalmayan bu özelleştirme furyasının özellikleİstanbul’un rantı yüksek arsalarına, hatta depremtoplanma alanlarına, kamu binalarına, merkeziyerlerdeki okul, hastane binalarına kadar uzanması, hepgüçlü bütçe uğruna.(2)

2012 bütçe rakamları

2012 yılı merkezi yönetim bütçesinde; bütçegiderleri 350,9 milyar TL, faiz hariç giderler 300,6

milyar TL, bütçe gelirleri 329,8 milyar TL, vergigelirleri 277,7 milyar TL, bütçe açığı 21,1 milyar TL,faiz dışı fazla 29,2 milyar TL olarak öngörülmüştür.

Teker teker vergilerden beklenen kaynak iseaşağıdaki gibidir.

Gelir vergisi 53,8 milyar TLKurumlar vergisi 27,2 milyar TLDahilde alınan KDV 33,6 milyar TL,İthalde alınan KDV 53,9 milyar TL, Özel tüketim vergisi 70,6 milyar TL,Motorlu taşıtlar vergisi 6,7 milyar TL,BSMV 4,5 milyar TL,Damga vergisi 7,3 milyar TL,Harçlar 9,3 milyar TL…Yani bütçe gelirinin önemli bir kısmı vergi

gelirlerinden sağlanacak. Doğrudan vergilerin yineağırlıklı kısmının ücretli-maaşlı kesimin bordrolarındankesilecek olması önümüzdeki dönemde de emekçilerinağır vergiler altında ezileceğinin bir göstergesi.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerininödeneklerinin bir kısmı yukarıdaki gibidir. Rakamlarındiliyle bütçenin en önemli kalemlerinden birininsavunma alanı olduğu görülmektedir. Pastadan poliseayrılan dilim iştah kabartırken sağlık ve eğitime ayrılanpayda geçmiş senelere göre kayda değer bir artışolmamıştır. Ne işe yaradığı belli olan Diyanet İşleriBakanlığı’nın bütçesi ise tek başına İçişleri ve DışişleriBakanlıkları’nın toplam bütçesine eşittir.

Bu tablodan çıkaracağımız sonuç AKP hükümetininbüyük bir titizlikle hazırladığı bu bütçenin bir soygun,yağma ve silahlanma bütçesi olduğudur. Sermayeyeteşvik sağlamak adına onlarca yıldır emekçilerin işsizlikfonunda biriken paralar hunharca burjuvaziyedağıtılırken, emekçiler artan vergi yükü altında hergeçen gün biraz daha fazla ezilmektedir. Bütçeoluşturmak adına orman vasfını yitirmiş alanlar ya dabilinen adıyla 2B arazileri ve kentsel alanda kalan verantı yüksek olan bütün kamu arazileri satışaçıkarılmıştır.

Diğer bütçelerde olduğu gibi 2012 bütçesi de hembütçe gelirinin toplanmasında, hem de bütçeninharcanmasında emekçileri dikkate almamıştır.Toplumdaki gelir eşitsizliğini azaltmak bir kenara,varlıklı sınıflar kayırılarak bu eşitsizlik bizzat hükümeteliyle daha da katmerleştirilmiştir.

Kaynaklar(1)  T.C Maliye Bakanlığı, Plan ve Bütçe Komisyonu,

2012 yılı Bütçe Sunuş Konuşması, Mehmet Şimşek,26.11.2011

(2) Mustafa Sönmez, AKP Rejiminin Aşil Topuğu:Bütçe, 19.11.2011, Cumhuriyet

Toplumcu Mühendis Mimar &Şehir Plancıları

AKP’nin bütçesi kimin sırtında?

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Manisa’nın Akhisar ilçesinde kurulu olan ErgunHidrolik fabrikasında işçiler örgütlü mücadeleyi seçti.Yıllardır aynı fabrikada çalışan ve kriz dönemindebirçok hak gaspı yaşayan işçiler Birleşik Metal-İşSendikası’na üye oldular. Birleşik Metal’in 18 yıldır ilkkez bir itirazla karşılaşmadan masaya oturmasınısağladılar.

Örgütlenme süreci hakkında konuştuğumuz ErgunHidrolik işçileri, deneyimlerini diğer sınıf kardeşlerinetaşıyacaklarını ve Akhisar’da örgütsüz fabrikakalmayana kadar mücadeleyi büyüteceklerinisöylüyorlar.

Henüz örgütlenme sürecinin başında olan işçiler,olası patron saldırılarına hazırlık amacıyla isimlerinivermekten kaçındılar.

- Örgütlenme sürecinizi anlatabilir misiniz?Ergun Hidrolik, zamanında Akhisar sanayi

bölgesinde küçük bir işletmeydi. Büyüyen ve yurt dışınaaçılan şirket, şu an BMC ve Ford’a hidrolik üretimiyapmakta. Ağırlıklı olarak da Ford’a çalışmakta. Şu anise yurt dışı ile yapılan anlaşmalar uyarınca üstü açıktüm araçların hidrolik sistemlerini yapıyoruz.

2008 krizine kadar çalışan sayısı 163 işçiyeulaşmıştı. Ama yaşanan krizle birlikte 63 arkadaşımızişten çıkartıldı. İşten atılan arkadaşlarımızın yaşadığı budurum bizim de başımıza gelebilirdi. Bu arada patronyaptığı birçok toplantıda bizlere büyüme hedeflerindenbahsediyordu.

Yeni sözleşmeler yapılıyor yurt dışından gelenCEO’lar sürekli yeni projelerden bahsediyor ve üretimyeniden büyüyordu. Ancak yaşanan bu büyüme bir türlümaaşlarımıza yansımıyordu. Bizler ücretlerimizidillendirdiğimizde ise patronun “kapı orada beğenmeyençeker gider” demesi hepimizin onuruna dokunmuştu.

Ayrıca part-time çalışma da yapılmaktafabrikamızda. Akhisar’da çalışma sistemi açısından eniyi fabrikalardan biri olmasına rağmen, bizim işkolundaen düşük ücreti de yine bu fabrika veriyordu. Yıllardırbu fabrikada çalışmamıza rağmen aldığımız ücret asgariücretin biraz üzerindeydi. Ve en sonunda insan yerinekoyulmuyorsak, emeğimiz hiçe sayılıyorsa, emek üretenellere tükürülüyorsa buna dur demeliyiz dedikarkadaşlarla.

İlk olarak Türk Metal Sendikası’yla görüşme yaptık.Biz sendikanın sağcısı, solcusu olduğunu bilmezdik.Ama Türk Metal Sendikası’nın bültenini açıp TayyipErdoğan’a dört sayfa ayrıldığını ve ambleminde “kurt”resmi olduğunu görünce onlardan vazgeçtik. Krizin teğetgeçtiğini söyleyen başbakanı savunan, onunaçıklamalarına yer veren bir sendikayla işimiz olmazdı.

Daha sonra Birleşik Metal-İş’in web sitesine girerekinceledik. Manisa temsilciliğiyle irtibata geçtik.Başkanla yaptığımız görüşmede edindiğimiz izlenimlersonucunda Birleşik Metal’le yolumuza devam etmekararı aldık. Aynı zamanda Akhisar’da tanıdığımızbirçok insanın DİSK adını duyunca “işin içinde DİSKvarsa gözünüz kapalı girin” demesi bize güven verdi.

- Bu süreçte patronun herhangi bir saldırısıylakarşılaştınız mı?

Hayır. Zaten böyle bir şey olsaydı, yani birarkadaşımız işten atılsaydı ya da açığa çıksaydı hemenişyerinde eylemler yapmaya karar vermiştik. Ama böyle

bir sorunla karşılaşmamak için çalışmalarımızıolabildiğince gizli yürüttük. Konuştuğumuz her arkadaşaağzını sıkı tutmasını tembihledik. Sendika dışında herşeyden konuşun ama ağzınızdan sendika çıkmasın dedik.

- Örgütlenmeye nasıl başladınız?İlk olarak 4 arkadaşımızla başladık. Onlarla ne

yapabileceğimizi tartıştık. Kimlerle görüşeceğimizinlistelerini çıkardık. Herkesle teker teker görüştük. Dahasonra ev toplantıları yaptık ve bunları yaparken birebirgörüşmeler yapmaya özen gösterdik. Güveni ön plandatuttuk, çünkü bu bilginin yayılması ciddi sıkıntılara yolaçabilirdi.

Daha sonra en çok güvendiğimiz 15 kişilik gruplasendika başkanlarımızın da olduğu görüşmeler yaptık.Herkesin bilgi edinmesini sağladık. Böylelikle aramızdabirliği sağlamış olduk. Notere gittik ve 2 haftada sayımız67’ye ulaştı. Gecemizi gündüzümüze kattık. Geceikilerde evlerimize gelir olmuştuk ama gittiğimiz herarkadaşımızın olumlu karşılaması bizi daha daheyecanlandırdı.

Bizi en çok zorlayan kadın arkadaşlarımızdı.Konuştuğumuz kadın arkadaşlar eşlerine ya dababalarına sormadan bir şey demek istemiyorlardı.Çoğunun ailesine gidip fabrikada ne yapmakistediğimizi anlattık. Hatta bu süreçte başımızdan ilginçbir durum da geçti. Bir kadın arkadaşımız işverene yakınduruyordu. Zaten çoktan yetki başvurusundabulunmuştuk ki, o hafta yetkinin geldiği haberini aldık.Bu haberin ardından bu kadın arkadaşa gittik. Durumuanlattık. Arkadaşımız emin olamadı ne yapacağına kararveremedi. O sırada sendikamızı anlatırken DİSK’tenbahsetmiştik ki, arkadaşımız babasının Ege Bölgesi’ndeDİSK’i ilk kuranlardan biri olduğunu söyledi. Hiçbeklemeden arabaya atladık ve babasının köyüne gittik.Fabrikadaki durumu anlatınca arkadaşımızın babasıduygulandı, hepimizi tek tek tebrik etti. Kızına da“gözün kapalı imza at, işin içinde DİSK var, mutlakaarkadaşlarına destek ver” dedi. Sonunda 110 kişiyeulaşmış olduk.

Artık yetki de gelmişti ve rahatça örgütlenmeyedevam ettik. Bütün fabrikaya yetkinin geldiğiniduyurduk. Ama patron durumdan haberdar olana kadarbiz çalışmaya devam ettik. Yetkinin geldiği gün herkesinağzından tek bir cümle çıkıyordu: Yaşasın örgütlümücadelemiz!

İşveren şu an itiraz etmedi. İşimizin başındayız.Sendikamızla birlikte taleplerimizin neler olacağınıkonuştuk. Şu anda sendikamız bir taslak hazırladı veişverene bildirmiş oldu. Taleplerimizin sonuna kadararkasında olacağız. Kazanana kadar mücadele etmeyedevam edeceğiz.

- Son olarak gazetemiz aracılığıyla sınıfkardeşlerinize ne söylemek istersiniz?

Akhisar’da bir tek Graniser örgütlüydü ve ikinci bizolduk. İşçilerin birlik olmaktan başka yolu yoktur. İşçisınıfının tek bilek, tek güç olacağı dönemleri hep birliktegöreceğiz. İnanıyoruz, yaşanabilecek çok daha güzel birdünya yaratılacak. Bu işçi sınıfının birleşmesiyle olacak.Derdimizin tüm işçilere anlatılabilmesi için örgütlümücadeleyi ve örgüt olma bilincini yükseltmekten başkayolumuz yok!

Kızıl Bayrak / Manisa

Ergun Hidrolik’te sendikalaşan işçilerle mücadele

deneyimleri üzerine:

“Birleşerek yaşanacak güzel bir dünya yaratacağız”

Armine-Moda Stil’dedireniş başladı

Hazır giyim markası Armine’ye üretim yapanModa Stil’de işten atılan Yavuz Güneş, Topkapıİşçi Derneği öncülüğünde direnişe başladı.

Sultançiftliği’nde kurulu atölye önündekieylem için 5 Aralık günü Sultangazi BelediyesiParkı’nda biraraya gelen Güneş ve dernek üyeleriModa Stil önüne yürüyüş gerçekleştirdiler. Atölyepatronlarından bazıları yürüyüşün başladığı yeregelerek eylemi engellemeye çalıştılar. İşçilerinkararlı tutumu sonucu patronlar geri çekilmekzorunda kaldılar. İşten atılan Moda Stil işçisi YavuzGüneş yaptığı açıklamada, zorunlu mesaidayatmasını kabul etmediği için işten atıldığına vehiçbir hakkının ödenmeyerek kuralsızdavranıldığına değindi.

Yaşadığı hak gasplarından Armine firmasınında sorumlu olduğunu hatırlatan Güneş, bukuralsızlığın ancak işgaller, grevler ve direnişlerleönlenebileceğini söyledi. “Bütün işçi arkadaşlarımıtekstil patronlarının dizginsiz sömürüsüne karşıtek yumruk olmaya çağırıyorum.” çağrısındabulundu.

Destek büyüyor

Fabrika önünde devam eden direnişe çevrefabrikalarda çalışan işçilerin ilgisi artıyor. Öğlenmolalarında ve çay molalarında direniş alanınagelen işçiler direnişle ilgili bilgi alıyorlar ve sohbetediyorlar.

ART işçilerinden ziyaret

Ücretleri ödenmediği için iş bırakma eylemiyapan bir grup Art Aksesuar işçisi, direnişçi YavuzGüneş’i ziyaret ederek desteklerini sundu.Direnişin kazanımla sonuçlanması için ellerindenne gelirse yapacaklarını ifade eden ART işçileri,Moda Stil direnişçisi ve Topkapı İşçi Derneğiüyeleriyle birlikte çevre fabrikalarda çalışanişçilere dayanışma çağrısı yapan bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Farklı fabrikalardan işçileralkışlarla eyleme destek verdi.

Direniş Armine mağazalarına yayılacak

Moda Stil’deki direniş ateşi Arminemağazalarına taşınacak. İlk olarak Armeni’ninKağıthanede’ki fason takip merkezinin önündebasın açıklaması ve oturma eylemi yapılacak.

Ayrıca bu hafta içinde çevre fabrikalardaçalışan işçilere çağrı yapılarak, ÇHD üyesiavukatların katıldığı bilgilendirme toplantısıgerçekleştirilecek. Direnişi anlatan bildirilerhavzadaki işçilere dağıtılarak direnişii büyütmeçağrısı yapılacak.

Kızıl Bayrak / İstanbuL

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Toplu iş sözleşmesi politikamızın özünü, “İnsancayaşama ve çalışma hakkı” oluşturmaktadır.

İstemlerimizin ve çalışmalarımızın tümü, doğrudan yada dolaylı olarak buna yönelmek durumundadır. İşçi

sendikaya bunun için üye olmakta, işçi birliği olansendika bunun için var olmaktadır. Öte yandan öznel

ve nesnel durumun önümüze koyduğu kolaylık vezorluklar, istemlerimizin hayata geçmesinde etkili

olmakta içeriğini, yöntemini ve araçlarını dabelirlemektedir. (Birleşik Metal İşçileri Sendikası,

Toplu İş Sözleşmesi kitapçığından)

Toplu iş sözleşme süreçleri, işçilerin sosyalhaklardan, güvenceli çalışmaya, insanca yaşamayayetecek bir ücrete kadar bir dizi konuda iyileştirmeleriçin patronlara karşı karşıya geldiği zeminlerdir. Buyüzden de sınıf bilinçli işçiler için özel bir önemtaşımaktadır. Bu bakımdan asıl sorulması gereken soruise bu hakkın nasıl kullanıldığıdır. Çünkü bugün hersendikanın toplu sözleşme süreçlerini ele alış biçimideğişebilmektedir. Çoğunlukla “masada bitirmek”anlayışının sendikalarda hakim anlayış olduğunusöyleyebiliriz. Sendikamız Birleşik Metal-İş de güçlümücadele vurgularıyla birlikte bu anlayışın etkisialtındadır. Penta’daki TİS süreci de ne yazık ki“masada bitirmek” anlayışıyla tamamlanmıştır.

Burada Penta’daki deneyimi paylaşmak istiyoruz. 3 yılın ardından 2. TİS süreci için, fabrikaya

yetkinin gelmesiyle birlikte 2-3 gün gibi kısa birsürede TİS Komisyonu oluşturuldu. Ancak tümüyelerle toplantılar yapıp, tartışmalar yürütüphazırlanan bir taslak yerine, bir gecede TİS UzmanıMehmet Beşeli, 1 No’lu Şube Başkanı Kemal Coşkunve komisyon üyeleri tarafından hazırlanan vesonrasında fabrikanın geneline kabul ettirmeyeçalışılan bir taslak ortaya çıktı. Sorun daha sonra dahada büyüdü. Öyle ki, olabildiğince sessiz, olabildiğincehareketsiz, eylemsiz ve beklemeci bir sözleşmedöneminin geçmesi için çaba harcandı. Defalarca dilegetirilen TİS Komisyonu’nun, ya da fabrikakomitesinin toplanması, işlevli hale getirilmesi,üyelerle düzenli toplantılar alınıp her bir görüşmeninbilgisinin paylaşılması gibi taleplere kulak tıkandı. İşyavaşlatma, iş durdurma, mesaiye kalmama ya daalkışlı eylem gibi eylem biçimleriyle ancaktaleplerimizi patrona kabul ettirebileceğimizi ifadeeden sınıf bilinçli işçilerin önünü tıkamak için “planlı”çalışmalar yapıldı. Temsilcilere sözleşmenin gidişatınısoran arkadaşlarımıza sürekli olarak “bekleyin, şu anyapacak bir şey yok” cevabı verildi. İşçilerle yaptıklarıgörüşmelerde “siz dışarıda dağıtılan bildirilerebakmayın, onlar 10 lira için sizi sattılar derler” gibiifadeler kullanıldı. Eylül ayından geçtiğimiz haftayakadar süren sözleşme sürecinde TİS Komisyonuyalnızca 3-4 kez toplandı. İlki taslağın hazırlandığıgece, diğerleri ise komisyonda ortaya çıkan ilerieğilimi bastırıp “bu havada greve çıkılmaz”düşüncesini kabul ettirmek için.

Komisyonla yapılan toplantıda, TİS UzmanıMehmet Beşeli ve İstanbul 1 No’lu Şube SekreteriYaşar Cihan tarafından, komisyon üyesiarkadaşlarımızdan fabrikanın tablosuyla ilgili bilgileralındıktan sonra (Bir şekilde uzlaşmayı tercih eden ve

taslağı kabul ettirene kadar mücadele etmekten yanaolan iki eğilim aktarıldı) grevin zorluklarından, aslındapatronun verdiği teklifin iyi olduğundan, greveçıkıldığı taktirde sendikanın ekonomik olarak yardımedemeyeceğinden bahsedildi. Temsilcilerimizin üçü desessizliklerini korudu, “taslağın arkasında duralım,gerekirse grev silahını kullanırız” diyen komisyonüyeleri yerine geri eğilime yaslanıldı. Taslağın “grevsözleşmesi” olduğu ifade edilmesine rağmen bukonuda hiçbir pratik adım atılmadı. Taslakhazırlanırken “şu maddeyi de ekleyelim, şunu da talepedelim” diyen temsilciler sonrasında “Bu fabrika grevehazır değil” ve “beklemekten başka yapacak bir şeyyok” demeye başladı. Arkadaşlarımıza üstü kapalı birşekilde nasıl mücadele edileceği değil de nasıl tavizverileceği anlatıldı. Fakat o toplantıdan yine de kararlıve mücadele etmeye hazır komisyon üyelerininbasıncıyla fabrikaya döndüğümüzde arkadaşlarımızıgreve hazırlamak için çalışma yürütme kararı çıktı.

Sonrası ise bizleri şaşırtmayan bir tablodan ibaret.Bu karar alındıktan 2 gün sonra, sabah Mehmet Beşelive Yaşar Cihan, komisyonun hazırladığı taslağınoldukça uzağında bir taslakla karşımıza çıkıp “Hayırlıolsun” diyebildiler. “Biz gelebileceğimiz en iyinoktaya geldik, sözleşme sürecini masada bitirmekistiyoruz” diyerek oldukça hızlı davranıp, işi oldubittiye getirmeye çalıştılar. Bizim fikrimiz alınmadanböyle bir sözleşmenin imzalanamayacağının, kararınüyelere ait olduğunun ifade edilmesiyle ve oradaoluşan tepkiyle birlikte son aşamanın tartışılması içingenel bir toplantı talep edildi. Alınan genel toplantıdada tepki gösterenlerin sözü sürekli olarak kesilerek,geri eğilimde olanların konuşmaları desteklenereksüreç sonlandırılmış oldu. “İmza yetkisi bende” diyenbir TİS uzmanı ve “Zaten bu karda kışta kimse greveçıkmak istemez” diyen bir şube sekreteriyletaleplerimizin hiçbiri karşılanmadan bitirilen birsözleşmenin altına imza atıldı.

Sendikal faaliyetin bütün alanlarında önemli birfonksiyona sahip olan sendikal ilkeler, en önemlifaaliyetlerden biri olan toplu iş sözleşmesi faaliyetindede can alıcı bir rol üstlenmelidir. Toplu iş sözleşmesipolitikamızın daha etkili biçimde hayata geçmesi vesürecin daha sağlıklı işlemesi için, sendikal ilkeler diyeifade edilen, GERÇEKÇİLİK, KATILIMCILIK veAÇIKLIK toplu iş sözleşmesi sürecinin tümüne hakimkılınmalıdır. Şimdiye kadar bu konuda başarılıörnekler veren Sendikamız, aynı başarıyıderinleştirerek ve büyüterek yoluna devam etmelidir.(a.g.y)

Bizler, sınıf bilinçli işçiler olarak sürecin başındanitibaren “söz, yetki ve kararın” işçilerde olduğu,beklemeci bir yaklaşım yerine fiili-meşru mücadeleylepatronun karşısına çıkacağımız, haklarımızı uzlaşarakdeğil mücadele ederek alacağımız bir TİS dönemiörgütlemeye çalıştık. Bir taraftan içerisinde yeraldığımız TİS Komisyonu’nu aktif tutum almayaçağırırken, bir taraftan da komisyondan bağımsıztoplantılar alarak sürece müdahale etmeye çalıştık.Sendikanın işlevini, toplu sözleşme döneminde neleryapılması gerektiğini farklı işyerlerinindeneyimlerinden örnekler vererek anlattığımızmateryaller hazırlayıp kullandık. Müdahalelerimizarkadaşlarımız üzerinde etkili oldu, bunu “taslağımızınarkasında duralım, sonuna kadar gidelim” diyenlerebaktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz. Fakat çabamızyeterli değildi. En önemli sorun oluşan tepkiyi eylemlibir hatta ilerletememek, sendika bürokratlarındanbağımsız bir şekilde, önerdiğimiz eylemleri hayatageçirememek oldu.

Son toplantıda taslağın komisyondan ve üyelerdenhabersiz değiştirilmesi ve “genel bir toplantı yapalım,kararı biz vereceğiz” tartışması, “Patron taleplerimizikabul etmiyorsa o halde işi durduruyoruz”tartışmasının önüne geçti. Sendikacıların süreci oldubittiye getirmesi, çoğunluğun ise daha az olan kararlıeğilimi kendi içerisinde eritmesi, arkadaşlarımızın“artık yapacak bir şey yok” düşüncesine kapılmasınaneden oldu ve bu da başarısızlıkla sonuçlanan birsözleşme doğurdu.

Bizlere en küçük bir hakkı dahi vermemek içinekonomik, psikolojik her türlü baskıya başvuran, iştenatma tehdidini her defasında kullanmakta tereddütetmeyen patronlar karşısına tek tek işçiler yerineörgütlü bir güç olarak çıkmak, gerektiğinde üretimidurdurmak, kaybetmeyi de, “bu karda kışta” mücadeleetmeyi de göze alarak hareket etmek, onurumuz için,geleceğimiz için mücadele etmek gerekiyordu. Bunubaşaramadığımız için kırıntı düzeyindeki haklara talimetmeye devam edeceğiz.

Penta’da ne yazık ki deneyim dışında kazandığımızbir şey olmadı. Patronları ve sendika bürokratlarınıaşmak için taban örgütlenmelerinin ne derece önemliolduğunu bir kez daha öğrendik. Bizler sınıf bilinçliişçiler olarak, bu deneyimler ışında yolumuzuyürümeye, insanca çalışabileceğimiz, insancayaşayabileceğimiz koşullar için mücadele etmeyedevam edeceğiz.

Penta’dan sınıf bilinçli işçiler

Penta’da toplu iş sözleşmesi bürokratik dayatmalarla sonlandırıldı…

Uzlaşmacı sendikal anlayışa karşı sınıfsendikacılığı bayrağını yükseltelim!

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme KuruluAralık ayı toplantısını gerçekleştirdi. Gündemdeki birdizi konu üzerine kapsamlı tartışmalar yaparak politikve pratik sonuçlar çıkardı.

Toplantının gündemi şu başlıklardan oluşturuldu:

- Siyasal gündem:MYK bu ana başlık altında hem işçi sınıfının

bütününü ilgilendiren genel ekonomik ve sendikalkonuları, hem de toplumu ilgilendiren siyasalkonuları ele aldı. Yapılan tartışmalardan çıkarılansonuçları şöyle özetleyebiliriz:

1. Sermaye iktidarı baskı ve saldırganlığın dozunuiyiden iyiye arttırmış bulunuyor. KCK operasyonlarıadı altında sürdürülen gözaltı ve tutuklama furyası,giderek toplumsal muhalefetin geniş kesimlerinihedef alacak denli büyümüş durumda. Nihayetaydınlardan sonra hukukçular da bu operasyonlarınhedefi oldular. Yapılan hazırlıklara ve politik gidişatabakılırsa bu kadarı daha başlangıçtır. AKP’nindümeninde oturduğu sermaye devleti, toplumsalmuhalefetin tüm diri güçlerini susturma, ülkeyiboydan boya bir zindana dönüştürme hesabı yapıyor.İlericiler, devrimciler, komünistler bu saldırganlığınhedefi durumundadır.

Dışarıda savaş ve saldırganlık politikalarınıngereği olarak ancak askeri darbe dönemleriyle eştutulan bu koyu baskı rejimiyle de içeride yollarınıtemizlemeye çalışıyorlar. Yani gerici dış savaşlarahazırlanan bir ülkede ne oluyorsa bugün ülkede de ooluyor.

Dışarıda emperyalistlerle işbirliği halindetırmandırılan saldırganlığa ve içeride koyulaştırılanfaşist baskı rejimine karşı mücadeleyi yükseltmekzorundayız. Bu kapsamda sınıfımızı duyarlı halegetirecek yoğun bir aydınlatma ve uyarma faaliyetibizleri bekliyor. Bununla birlikte mücadeleyibüyütmek üzere birleşik mücadele zeminleriniörgütlemeli, bunun için sendikalarımızı hareketegeçirmek üzere seferber olmalı, yapılan eylem veetkinliklere katılımı örgütlemek üzere fabrikalardaçaba göstermeliyiz.

2. Önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek olanTürk-İş Genel Kurulu sınıf mücadelesinin geleceğibakımından kritik bir önem taşıyor. Çünkü işçisınıfının sendikalarda örgütlü kesimlerini kontrolaltında tutmak için kullanılan Türk-İş’in yönetimindeoturanlar, işbirlikçilikte ve ihanette tüm sınırlarızorluyorlar. Türk-İş’i AKP’nin dikensiz gül bahçesihaline getiren bu yönetim, göstermelik eylemlerdendahi uzak duruyor. Eğer mevcut yönetim koltuğunusağlama alırsa -ki böyle olacağı kesin görünüyor-kaldığı yerden ihanet pratiğini sürdürecektir. Budurumda da gündemdeki kıdem tazminatı baştaolmak üzere kapsamlı kölelik paketinin yoluaçılacaktır. Anlaşıldığı kadarıyla AKP, sermaye vesendika ağalarının hesabı da bu yöndedir.

Mevcut tabloda, bu sendikal çeteye alternatifolmak adına ortaya çıkan Sendikal Güç Birliği,gerçek bir alternatif değildir. Çünkü bu birliğioluşturan sendikaların yönetimleri de bir kısmı sınıfaağır suçları olan sendika bürokratlarındanoluşmaktadır. Ortaya da kağıt üzerinde bazı iddialıaçıklamalar ve bölge toplantıları dışında kayda değerbir pratik koymaktan uzaktırlar. Fakat yine de mevcutyönetimden farklı olarak daha mücadeleci bir söylemve iddianın sahibi olmaları onları ayırmaktadır.

Bu nedenle işçi sınıfı bu iddianın sahiplerindeniddialarına uygun bir politika ve pratiği istemekdurumundadır. MYK bu çerçevede, iki temel taleportaya koymaktadır. İlk olarak; Güç Birliği gerçektensamimiyse Türk-İş yönetiminde olmamasının birönemi olmamalı, genel kurulun ardından saldırılarakarşı mücadeleyi örgütlemek iddiasıyla davranmalıve bunun gereklerini yerine getirecek bir mücadeleprogramı ortaya koymalıdır. İkinci olaraksa,“sendikal demokrasi” iddiasının bir gereği olarak altadoğru tabanın söz ve karar hakkını kullanabileceği il,bölge ve havza platformlarının önünü açmalıdır.

Hem bu taleplerle sendika yönetimlerini baskıaltına almak, hem de bu ve benzer sendikalkademelerde ne yapılacağından bağımsız olarakmücadele görevlerini omuzlamak ileri ve öncüişçilerin tabandan oluşturacakları örgütlenmedüzeyine bağlıdır. Dolayısıyla MYK, tüm bir sürecinseyrini belirleyecek esas unsurun işçilerin bağımsızinisiyatifleri olduğu gerçeğinin altını bir kez dahaçizmektedir.

3. Genel olarak işçi sınıfını ilgilendiren asgariücret için süreç başlamış durumda. İşçi sınıfınınsokakta bir taraf olarak çıkmadığı bir durumda busürecin sonucunda bir kez daha sadaka zamlarıçıkacak. Bu temel gerçekten hareketle MYK,“İnsanca yaşamaya yeterli asgari ücret” talebiylemücadelenin yükseltilmesi, bu amaçla yaygın biraydınlatma çalışması ile fiili eylemleringerçekleştirilmesi görevinin altını çizmiştir.

Bu konuyla bağlantılı olarak örgütsüz fabrikalarda6. ay zamları gündemdedir. Tek tek bütünfabrikalarda mücadeleyi keskinleşmesine yol açacakolan bu gündeme bağlı olarak, sınıfımızı örgütlemekve tek tek her mevzide mücadelelere önderlik etmek,bu mücadeleleri sınıfın sendikal ve siyasalörgütlenme düzeyini yükseltmek hedefine bağlıkılmak gerekmektedir. MYK bu çerçevede konuyuKasım ayı toplantısında değerlendirmiş ve birplanlamaya konu etmişti. Bu toplantıda da buplanlamayı gözden geçirerek uygulanması yönündekiiradesini sürdürmüştür.

- İşkolunun gündemi:Bu ana başlık altında çeşitli yönleriyle

işkolundaki mevcut tablo genel hatlarıyla elealınmıştır. Daha özelde ise Birleşik Metal’deki genelkurul süreci üzerinde ayrıntılı bir değerlendirmeyapılarak, önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecekolan merkez genel kurulu için somut bir planlamayagidilmiştir. Bu kapsamda yapılan tartışmaları veulaşılan sonuçları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1. MESS ve metal patronları cephesinden metalişçileri üzerindeki sömürü koşullarını daha daağırlaştırmak ana gündemdir. Bu çerçevede en büyükhesapları kölelik yasalarının hükümet tarafındanhayata geçirilmesidir. Zaten TİSK’in de yöneticiçekirdeğini oluşturan MESS kölelik yasalarınınhazırlanmasında etkin bir rola sahiptir.

Bu sömürücü asalaklar diğer taraftan ise tek tekfabrikalarda sömürüyü arttıracak önlemlerlemeşguller. Bunun için işçi kıyımları, ücretsiz izinler,esnek çalışma uygulamaları hemen tüm fabrikalardarutin uygulamalardır. Metal işçileri ne yazık kihüküm süren bu keyfiyet düzenini bozamamaktadır.Örgütlenme ve girişimleri olsa da, bu genel durumudeğiştirecek bir düzey kazanamamaktadır. Bu ölçüde

de tek tek fabrikalarda metal işçilerinin mücadelesinive örgütlenmesini geliştirmek ileri ve öncü işçileringörevi olmaya devam etmektedir.

Diğer taraftan ise MESS 2012-2014 grup TİSsüreci için hazırlıklarına başlamıştır. Önceki süreçtemetal işçilerinin 30 yıllık TİS düzenini yıkmak içinilk ciddi eylemlerini yapmış olmaları onları, dahaciddi bir hazırlık içerisine sokmuştur. MESS metalişçilerinin daha ileriye gitmesine engel olmak içinelinden geleni yapacaktır.

MYK bu bilinçle şimdiden metal işçileriniyaklaşan TİS süreci konusunda uyarmakta vegecikmeden en kısa süre içerisinde hazırlıklarabaşlamak gerektiğini vurgulamaktadır.

2. Birleşik Metal’de, devrimci sınıfinisiyatiferinden duyulan korku nedeniyle kaba birbürokratizm ve yasakçılıkla damgalanan, sonundasendikanın değerlerini lekelemeye kadar varantutumlarla hatırlanacak olan şube genel kurullarınınardından merkez genel kurulu toplanıyor. Mevcuthaliyle genel kurul süreci metal işçilerininmücadelesine olumlu bir katkı yapmamıştır. Neönümüzdeki dönemde mücadeleye yön verebilecekaçıklıkta bir program ortaya konulmuştur, ne de bumücadeleye başarıyla yön verebilecek yönetimlerortaya çıkmıştır. Bu koşullarda yapılacak merkezigenel kuruldan da başka bir sonucun çıkmasımümkün değildir.

Bununla birlikte bu tabloya da teslimolunmayacaktır elbette. Bunun için şube genelkurulları sürecinde yaşananlar da dahil, ilk olarakihanetin ve bürokratizmin hesabını sormak iddiasımerkez genel kuruluna da taşınmalıdır. İkinciolaraksa devrimci sınıf sendikacılığı ilkeleri veprogramı, genel kurul zeminine de, reformizmin veicazetçi sendikal çizginin karşısındabayraklaştırılmalıdır.

Bu hedefler doğrultusunda MYK, genel kurulailişkin bir müdahale planı çıkarmış bulunmaktadır.

(...)Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu

4 Aralık 2011

Sınıf hareketiSayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011. Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Metal İşçileri Birliği MYK Aralık Ayı Toplantısı...

Değerlendirme ve kararlar

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

“Planlı ve organize bir katliam”

- 19 Aralık katliamına giden ön süreçte neleryaşandı? Katliamın bilinçli bir hazırlığa konuedildiğini söyleyebilir miyiz?

Aslında hapishanelerle ilgili önemli gelişmelerolan bir süreç yaşanıyordu. Daha önce Buca katliamıgibi olaylar, Ulucanlar, Burdur, Bergamaoperasyonlarıyla bir sistematiğe kavuşmuştu. Yanihepimiz hapishanelere yönelik bir saldırının organizeedildiği düşüncesindeydik. Diyarbakır Cezaevikatliamı, Ulucanlar katliamı ve Ulucanları izleyenBurdur, Bergama saldırıları geniş kapsamlı birhapishane saldırısı için hazırlık yapıldığı izlenimiyaratmıştı hepimizde. Bir yandan da medyanın gücükullanılıyordu. Hapishanelerin sağlık koşullarının,yaşam koşullarının uygun olmadığı, hapishanelerinörgütsel işler için kullanıldığı gibi yayınlar süreklihale getirilmişti. Bunların da münferit yayınlarolmadığı çok belliydi. Tek merkezdendezenformasyona dayalı bir yalan kampanyasıyürütülüyordu. Tabi F Tipi cezaevlerinin yertahsislerinin yapılması, ihalelerinin yapılması, birkısmının inşaatlarına başlanması izlediğimiz birsüreçti. 19 Aralık kendisini önceleyen uzun yıllariçerisinde planlanıp programlanmış, aşama aşamahayata geçirilmiş bir saldırı programını içeriyordu.

“Bedeli neyse ödemeye hazırlardı”

- Devrimci tutsaklar cephesinden operasyonbeklentisi ve siyasal-moral hazırlıklar konusundagözlemleriniz neler?

Bütün Türkiye hapishanelerinde oldukça etkilisayılabilecek bir tutuklu hükümlü örgütlülüğü vardı.Bu, devletin tarif ettiği anlamda bir örgütsel yapıdeğildi. Yani bazı yasa dışı örgütlerin cezaevindenyönetildiği, burada örgütsel faaliyetler yürütüldüğügibi bir propaganda yapıyordu devlet. Oysa kiburadaki örgütlenmenin özü tutuklu hükümlü haklarıve cezaevi koşulları üzerine bir örgütlenmeydi.Merkezi bir koordinasyonu vardı. Cezaevlerininyaşam koşullarını iyileştirmeye çalışıyordu. İşkencegibi sistematik, kötü davranışlar gibi, kural ihlallerigibi durumlara müdahale etmeye çalışıyordu. Sürgünsevkler gibi. Ve yine çok sayıda yoksul, iaşe imkanıolmayan tutuklu ve hükümlünün komünal yaşamsayesinde ayakta kalabilmesi, kendisine saygısınıkoruyabilmesi sağlanıyordu. Yine tutuklu vehükümlülerin siyasal ve kültürel gelişimini sürdürmesiiçin gerekli koşullar sağlanmaya çalışılıyordu buörgütlülük tarafından. Esas olarak morallerinin yüksekolduğunu, bir cezaevi saldırısına, bu şekilde katliamadönüşecek düzeyde bir saldırıya cesaret edilmeyeceğidüşüncesi hakimdi.

Fakat tabi özellikle Ulucanlar katliamı ve onuizleyen bir yıllık süre içerisinde artık devletin çok

kanlı, öldürücü bir darbe vurabileceği, gerek Avrupakamuoyundan gerekse Türkiye kamuoyundan bunudurdurabilecek kamuoyu tepkisinin bu süredeyaratılamayacağı öngörülmüştü. Yani bu düzeydekanlı bir saldırı beklediklerini, buna rağmen siyasal yada kültürel kimliklerini terk etmek yerine ya da yokedici bir tecrit-tretman sistemi yerine ölmeyi bile gözealdıklarını söylemekmümkün. Bir moralsorunu olduğunusöyleyemeyizoperasyondan önce.“Acaba biröngörüsüzlük varmıdır?” diyesorulabilir. Yani buçapta bir saldırıyıgörememişler miydidiye. Bu da hatalı olur;çünkü dediğim gibiçok yakın aralıklarlagerçekleşenDiyarbakır, Ulucanlar,Burdur, Bergamasaldırıları devletin çokkanlı bir operasyonyürütebileceğinigöstermişti. Yani böylebir öngörüleri de vardı.Bu sadece bedeli göze almakla ilgili bir dirençti,ısrardı. Tecrit-tretman modeline geçmek yerine, neysebedel bunun ödenmesinin doğru olacağınıdüşünüyorlardı.

“Kullanılan askeri güç savaş haliyle kıyaslanabilir”

- Operasyon sırasında ve sonrasındagözlemlerinizden hareketle katliam ve direniş

gerçeğine dair neler söyleyebilirsiniz?Çok büyük bir saldırıydı. Kullanılan askeri güç

açısından bir savaş haliyle kıyaslanabilir. Seferberedilen asker, personel ve mühimmat açısından 20 bineyakın güvenlik personelinin çeşitli nedenlerle busürece katıldığını düşünüyoruz. Buna ilişkin bilgilervar elimizde. Yine silahlı kuvvetler envanterindebulunmayan, aslında Türkiye’nin taraf olduğusözleşmelere göre kullanılması yasak olan kimyasalsilah ve mühimmatın kullanıldığını gösteren de çokönemli deliller var. Özellikle BayrampaşaCezaevi’nde meydana gelen katliamda, kadınkoğuşuna yönelik katliamda başından berisöylediğimiz ama bugün birçok belirtisi ortaya çıkangörüntü budur. Dolayısıyla çok kapsamlı ve çokbüyük bir katliam girişimiydi. Ve aslında iddiaedildiği gibi cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerinelinde bu katliam girişimine karşı direnecek ateşlisilahlar, el yapımı bombalar vs. yoktu. Geçmişyıllarda hapishanelerde her zaman tek tük silah vebenzeri yasak maddelerin bulunmasına rastlanırdı.Özellikle adli tutuklu ve hükümlüler yüzünden. Amaözellikle sistemli bir ağır saldırıya, ateş gücüyle karşıkoyacak bir hazırlığın olmadığını herkes biliyordu. Budevletin de bilgisi dâhilindeydi. Sürekli propaganda

yaptılar. İçeride silah vebombalı bir direniş olacağıyönünde propaganda yapıldı.Oysa ki bunun gerçekolmadığını biliyorlardı.İnsanların aslında temelolarak bedenleri dışında,devam eden açlık grevi veölüm orucu eylemlerininitibarı dışında, belki debarikat yapmakta kullanılanmalzemeler ve basit, ilkelsavunma araçları dışındaellerinde hiçbir şey yoktu.

“Siyasi tarihin enönemli olaylarından...”

Buna rağmen gerçektençok inançlı ve dirençli birsavunma gösterildiğisöylenebilir. Hemen hemen

herkes yaralandı. Mümkün olan her anda yaralılarınarkadaşları tarafından tedavi edilmesine, terkedilmemesine çalışıldı. İnsanlar kendi canlarınıtehlikeye atarak, bazen de feda ederek, başta ölümorucu direnişçileri olmak üzere arkadaşlarınıkorumaya çalıştılar. Büyük zorluklar yaşanmışolmasına rağmen yangın bombaları, ağır gaz tesiri,ateşli silah, yaylım ateşleri gibi ciddi sorunlarkarşısında hemen hemen hiçbir hapishanedeteslimiyet, pişmanlık ve saldırgan tarafa sığınmak,

CMYK

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Avukat Selçuk K

Vahşi katliam, ö

Vahşi katliam, ö 16 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Ben Türkiye siyasal tarihininen önemli olaylarından birisi

olarak değerlendiriyorum 19-22Aralık direnişini. Çünkü bütün

siyasal fiziksel imkânlarıellerinden alınmış politik tutuklu

ve hükümlülerin, muhaliflerinböyle bir ölüm tehdidi karşısındabile ideolojik bütünlüklerinden,

siyasal taleplerinden vepozisyonlarından

vazgeçmediklerini göstermiştir.

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

geçmek gibi bir tutumun izlenmediği bilinmektedir.Bu da aslında insanların gerçekten F tipi tecrittretmanın nasıl bir anlama geldiğini gördüklerini vebuna karşı direnme kararlılığında olduklarınıgösteriyor. Ben Türkiye siyasal tarihinin en önemliolaylarından birisi olarak değerlendiriyorum 19-22Aralık direnişini. Çünkü bütün siyasal fizikselimkânları ellerinden alınmış politik tutuklu vehükümlülerin, muhaliflerin böyle bir ölüm tehdidikarşısında bile ideolojik bütünlüklerinden, siyasaltaleplerinden ve pozisyonlarından vazgeçmediklerinigöstermiştir. ‘80 sonrasının belki de Kürt savaşındagördüğümüz bazı örneklerle birlikte en önemli, ençarpıcı direnişlerinden birisini temsil etmektedir. Türksiyasal hayatına direnişin ve hangi koşullarda olursaolsun devrimci muhalefetin sürdürülmesinin önemlibir örneği olarak geçtiğini düşünüyorum. Ama tabisaldırının boyutu düşünüldüğünde fiziksel olarakdirenilmesi ya da başarıya ulaşılması gibi bir şeysözkonusu değildi. Zaten başından beri de bubiliniyordu. Devlet gerekirse bu hapishaneleri yıkmakkararlılığındaydı. Yani tüm duvarlarını ortadankaldırıp yıkmak kararlılığı ve hazırlığıyla gelmişti.Dolayısıyla burada bir fiziksel başarı, askerin vesaldırganların hapishanelere sokulmaması gibi birihtimal zaten yoktu. O yüzden önemli ve büyük birbaşarı olarak düşünmek gerekir.

“Bu süreçte devrimci bir avukatlık geleneği oluştu”

- 19 Aralık dava sürecinin avukatlarındansınız.Bu süreçte neler yaşandı?

Son derece ağır koşullar vardı. Çoğumuz meslekteyeniydik, henüz daha ilk beş-on yılımıziçerisindeydik. Ve ‘80 öncesinde sıkıyönetimmahkemelerinde yürütülen avukatlığın veyaDiyarbakır Cezaevi, Metris Cezaevi gibi cezaevidirenişlerinin avukatlık mirasına sahip değildik.Aramızda bu dönemleri görmüş, çalışmışmeslektaşlarımız da vardı. Ama ağırlıklı olarakDiyarbakır Cezaevi katliamı ve Ulucanlar Cezaevikatliamıyla bizim cezaevi saldırılarına ilişkinavukatlık pratiğimiz başlamıştı. Yani henüz dahayeniydi. Tabi önemli başka ülke gündemlerinin yanısıra hapishane sorununu gündemde tutmak gibi birgörev kabul etmiştik kendimize. Meslek odalarının,sendikaların, basının ilgisini sürekli tutabilmekaçısından son derece zorlu bir süreçti. Belli orandabaşarılı olduğumuz söylenebilir. Önemli bir sokakkampanyasının, önemli bir medya kampanyasınınoluşmasında avukatların önemli bir rolünün olduğusöylenebilir. Çünkü avukat buradaki insanlık dışıkoşulları, F Tipi cezaevlerinin hukuksal ve fizikseltehlikelerini bilen ve anlatabilecek durumda olanmeslek grubuydu. Avukatların da zor ama önemli birsınav verdikleri söylenebilir.

Dediğim gibi Diyarbakır cezaevi katliamındanbaşlayarak Ulucanlar, Burdur ve 19-22 Aralıkkatliamlarında gerçekten fiziksel güçlerini zorlayarak,hukuksal birikimlerinin çok üstünde bir siyasal bilinçve ısrar göstermiştir avukatlar ve önemli acılarıntanığı olmuşlardır. Aileler, tutuklu-hükümlü ve devletarasında geçen bu olaylara tanıklık etmek, hazırbulunmak, zaman zaman çaresiz kalmak önemli acılaryaratmıştır ama bir diğer yandan da devrimciavukatlık pratiğinin oluşmasına önemli katkı verdiğinidüşünüyorum. Yani mesleğini sadece bir geçim aracıolarak görmeyen, bir hak mücadelesi mevzisi olarakgören, ezilenlerden, yoksullardan, halklardan yana biravukatlık pratiğine kendisini adamış bir avukatkuşağının da doğmasına yol açtı. Yahut böyle biravukat kuşağı zaten başlamıştı ama bununpekişmesine ve gelişmesine yol açtı. Bugün gönülrahatlığıyla bir devrimci avukatlık pratiğinin,1980’lerde başlamış olan bir devrimci avukatlıkpratiğinin geliştiğini, hukuksal ve siyasal olarak dahadonanımlı olduğunu, mücadele araçları konusundadaha yetkin olduğunu görebiliyoruz. Avukatlaraçısından zor, öğretici yıllardı ama onların da bumirası taşıyabilecek politik bürolara, ÇağdaşHukukçular Derneği gibi örgütlenmelere, baro içietkinlik artırıcı gruplara yöneldiklerini ve bunlarıgeliştirdiklerini söylemek mümkün. Bu mirasın birtaşıyıcısı da avukatlardır diye düşünüyorum.

“Bir gelenek yaratıldı”

- 19 Aralık’ı yakın dönem siyasal tarihinde nasılbir yere oturtursunuz? Siyasal hedefleri nelerdi,nelere yol açtı, nasıl bir iz bıraktı?

19 Aralık aslında devrimci siyasal muhalefetintasfiyesi için bir programdı. Eş zamanlı olarak içerideve dışarıda feda eylemleri vardı. Ölüm oruçları ve

açlık grevleri önemli bir duygusal destek sağlıyordusürece ama aynı zamanda önemli bir fiziksel güçkaybı manasına geliyordu. Dışarıda da operasyonlarhiç bitmedi. Yani aileler, aile dernekleri, devrimcibasın sürekli baskı altındaydı süreç boyunca. Kitleseltutuklamalar yapılıyordu. Ankara’daki 12 Aralıkörneği hala akıllardadır. Devlet görevlileri tarafındanprovake edilmiş linç girişimleri başlamıştı. Yaniaslında siyasal muhalefete yönelik bir tasfiyeydi. Özelolarak Kürt siyasal hareketinin böyle bir hapishanedirenişinden uzak duracağını açıklamış olmasınedeniyle doğrudan Türkiye devrimci hareketine,sosyalist harekete yönelik bir tasfiye girişimi halinegelmişti ve hapishane sınırlarını aştı bu.

Belki söylenmesi gereken bunun başarılı olupolmadığıdır. Bugün durduğumuz yerden geriye dönüpbakınca olmadığını görüyoruz; çünkü bu saldırıyakarşı gösterilen direncin bir gelenek yarattığını, birumut yarattığını görüyoruz. Ve Türkiye devrimcihareketinin, çeşitli tutum farklılıklarıyla da olsa busüreci asıl olarak, ana gövde olarak, direnerek teslimolmaksızın siyasal pozisyonunu iddiasınıkaybetmemeye çalışarak, hatta yükseltmeye çalışaraktamamlamıştır/geçirmiştir. Bu nedenle ben ileriyeetkilerinin her zaman olumlu olacağını düşünüyorum.Bir direnme geleneği olarak olumlu olacaktır, siyasalvarlığın korunması, sürdürülmesi imkânı olarakolumlu olacaktır. Dolayısıyla istenilen amaçgerçekleştirilememiştir denilebilir. Ama tabi biryandan da Türkiye devrimci hareketinin toplam olarakvakti, enerjisi, zaten çeşitli nedenlerle sınırlı olangücü böyle bir saldırı karşısında muhakkak ki zararlarda görmüştür. Sadece sıçratan, ilerleten değil ama biryandan da yavaşlatan etkiler de doğurmuştur. Neticeolarak amacın gerçekleşmediği, umudun ve gayretinortadan kalkmadığını görüyoruz. Önemli olan dabudur.

CMYK

Kozaağaçlı ile 19 Aralık katliamı ve direnişi üzerine:

ölümüne direniş!

ölümüne direniş! Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

-19 Aralık Katliamı’na giden süreçte devrimcitutsaklarla devletin arasında yapılacakpazarlıklarda aracı olan heyetin içerisinde yeraldınız. Bu pazarlıklar sırasında neler yaşandı.

Benim doğrudan bu sürece dâhil olmam 2 Aralık2000 tarihinde oldu. Sürmekte olan açlık grevlerinininsanı esas alan bir şekilde çözülebileceğinidüşünüyor, ayrıca F tipi cezaevi uygulamalarını,izolasyona ve tecride dayalı olduğu için sağlıkaçısından kabul edilemez buluyorduk. Bu amaçlayaptığımız basın açıklamasının ardından döneminAdalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün doğrudan davetetmesi ile sürece müdahil olduk. Adalet BakanıHikmet Sami Türk, meselenin çözümü çerçevesindeaçlık grevi yapan insanlarla görüşebileceğinisöylemesi ile adım atmaya başladık.

Ama meselenin özü (o zaman TTB ikincibaşkanıydım) birincisi, açlık grevlerinin tıbbi birmesele olmadığını, açlık grevinde bulunan insanlarınson derece somut taleplerinin olduğunu, dolayısıylaaçlık grevinin sonlanmasının da bu taleplerin şu yadabu şekilde hiç kuşkusuz bir mutabakat zeminiiçerisinde çözümü ile mümkün olabileceğinisöylüyorduk. Yanısıra da o gün Türkiye’ningündeminde olan ve bugün Türkiye’nin pek çokcezaevinde yaygınlaşan ve yaygınlaştıkça dasorunlarının ne denli ağır olduğunu gördüğümüz, Ftipi cezaevlerinin kabul edilemezliği… Peki neden?Tecrit, dış uyaranlardan yoksunluk anlamına gelir. Bukoşullarda bir insanın fiziksel, sosyal ve ruhsalolarak kendisini geliştirebilme olanağı yoktur. Bunundoğrudan sağlığa zararlı olduğunu söylüyorduk.

Daha sonra cezaevindeki insanlarla böyle birgörüşmenin ne kadar anlamlı olabileceğini paylaştım.Bunun üzerine 8 Aralık’ta BayrampaşaCezaevi’ndeki temsilci sıfatı taşıyan kişilerlegörüştüm. Görüşmemizde şu çok berrak biçimdeortaya çıktı: Her ne kadar kamuoyuna sunulmuş 8-9maddelik bir talepler listesi varsa da meseleninesasında F tiplerinin kabul edilemezliği ve F tiplerinesevklerin ertelenmesiydi. Daha sonra bunu AdaletBakanı Hikmet Sami Türk’le paylaştım. Bupaylaşımdan bir gün sonra Adalet Bakanı HikmetSami Türk TBMM’de bu sorunun çeşitli çevrelerle vetoplumsal mutabakat halinde çözüleceğini söyledi veF tiplerine naklin ertelendiğini resmen deklare etti.

Ortada resmen deklare edilmiş bir beyan vardı.Bu açıklamadan sonra bu adımın nasıl güvence altınaalınabileceğine yoğunlaştık. 2000’den önceki süreçteyaşanan cezaevlerindeki sorun ve olaylar göz önünealınınca bir güvensizlik ortamı vardı. Bakanınkonuşmasındaki beyanın güvence altına alınmaçabası önceki pratiklerin verdiği güvensizliktenkaynaklanıyordu. Daha sonraki görüşmeler bueksende cereyan ediyordu. Yalnız burada şöyle birhusus vardı. Bir yandan biz bu görüşmelerisürdürürken ve sorunun çözümüne ilişkin ipuçlarıortaya çıkmışken, diğer tarafta 11 Aralık’taİstanbul’da üç polisin öldürülmesi üzerine ortamgerilmişti. 13 Aralık’ta RTÜK açlık grevlerine ilişkinyayın yasağı getirdi. 14 Aralık’ta İstanbul DGM açlıkgrevlerinin terör örgütüne yardım olduğunu ve

bunların soruşturmaya tabi tutulacağını açıkladı. Yanibiz bu gerginlikten, bir operasyon yapılmasıihtimalini sezmeye başlamıştık. Adalet Bakanı bugörüşmelerden sonuç çıkmadığı takdirdecezaevlerinden uzak durmamızı istemişti.

Eğer bu görüşmeler kesilmeseydi kimi adımlaratılabilirdi. Ama ne yazık ki görüşme süreci kesildi.Daha sonra çeşitli girişimler oldu. 18 Aralık’a kadarbu girişimler devam etti. Ama ne yazık ki bu süreceizin verilmedi. Kritik nokta budur.

Net kanımı tekrar paylaşmak istiyorum: Busürecin önü kesilmeseydi adım adım bu güvenortamının tesisine yönelik adımlar atılabilirdi ve sonderece basit olan meselenin çözümügerçekleşebilirdi. O güne kadar bildiğiniz gibi

herhangi bir insan açlık grevleri nedeniyle yaşamınıyitirmemiş durumdaydı. Bir ölüm yoktu ortada. 19Aralık’ta daha sonra dönemin İçişleri BakanıSaadettin Tantan’ın da kamuoyuna açıkdeklarasyonda ifade ettiği gibi bir yıldır maketlerüzerinde çalışılan bu cezaevi operasyonunu gündemegetirmekle ve adını trajikomik bir şekilde “Hayatadönüş” operasyonu diyerek, ikisi güvenlik görevlisi32 insanın o gün yaşamını yitirmesine yol açan,onbinlerce güvenlik gücünün katıldığı, hiçbirgerekçeyle açıklanamaz ve kabul edilemez biroperasyon gerçekleştirildi.

Sebebi ne olursa olsun bunlar zaten devletindoğrudan kontrolü altında tutulan insanlardı. İçeridezaten herhangi bir ölüm sözkonusu değildi. Kontrolaltında tutulan bir gruba hangi gerekçeyle olursaolsun bir operasyon düzenlenmesi hele hele de bunun32 insanın ölümüne yol açması, yüzlerce insanınyaralanması, binlercesinin işkenceye ve kötümuameleye maruz kalması zaten kabul dilemez.Ayrıca bildiğiniz gibi açlık grevleri daha sonra sürdüve açlık grevlerinde ne yazık ki 130’un üzerindeinsan yaşamını yitirmiş oldu. Dolayısıylabakıldığında meseleye insani açıdan hiçbir çözümgetirmeyen bir operasyon sözkonusu. Hatta odönemin yetkilileri yine televizyonlardan “daha fazlaölü bekliyorduk” şeklinde anlaşılmaz ve kabuledilemez açıklamalar yapmıştı. Benim kişiseltanıklığım budur.

F tipleri için yıllara yayılan hazırlık yapıldı

Bu tanıklığımın ötesinde şunları söyleyebilirim: Ftipi diye nitelenen cezaevi hadisesinin aslında kökeni1991’deki Terörle Mücadele Yasası’ndakideğişikliklere dayalıdır. O yasadaki maddeler zatendoğrudan, gerçek hükümlüler için söyleniyordu, bellisuçlardan hüküm giyenlerin bir ve üç kişilik odalardakalacağını yasaya bağlamışlardı. Öykü dokuz yıllıkyasal düzenlemeye dayalı idi. ‘95’te fiziksel olarakda bu cezaevlerini yapmaya başlamışlardı.Mimarisiyle, kentteki konumlandırıldığı yerleritibariyle zaten asli olarak bütünüyle bu izolasyona,dış uyaranlardan yoksunluklara dayalı bir zihniyetin,bir mimarinin, bir insan gücünün, bir uygulamanınesasına oturtuluyordu bu yaklaşım. Bu zaten kabuledilemezdi. Bizlerin o dokuz yıl süre içerisinde hertürlü talebimize rağmen hiçbir kurum bu F tipicezaevlerini yerinde görme, bunu değerlendirme,bilimsel bir yaklaşımla bunu tartışma olanağınakavuşamadı. Her türlü başvuruya rağmen… Dahasıen son Haziran 2000’de ilk kez Ümraniye F tipicezaevine gidildi ve rapor hazırlandı. Bütünyetkililerle de bu rapor paylaşılmıştı. Demin andığımtemel gerekçelerle kabul edilemez bir yaklaşımolduğu söyleniyordu. F Tipi dışındaki cezaevlerindede izolasyona dayalı uygulamalar ne yazık kisürdürülüyor. Çünkü temel infaz felsefesi bunaoturtuluyor. Ama dahası 19 Aralık operasyonununyönetiliş biçimi siyasi iktidar tarafından, gerekoperasyondan sonraki dönem, gerek bugün itibariyle

19 Aralık18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Metin Bakkalcı’nın 19 Aralıksürecine ilişkin tanıklığı...

“Operasyon için çözüm sürecininönünü kestiler”

Tecrit, dış uyaranlardanyoksunluk anlamına gelir.Bu koşullarda bir insanınfiziksel, sosyal ve ruhsal

olarak kendisinigeliştirebilme olanağı

yoktur. Bunun doğrudansağlığa zararlı olduğunu

söylüyorduk.

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

19 Aralık operasyonu sırasında ÇankırıCezaevi'nden alınarak Sincan F Tipi'ne götürüldük.Burada da 10 ölüm orucu direnişçisi hastaneyegötürüldük. Muayene kabul etmediğimiz içinhastaneye götürülmemizin bizce bir anlamı yoktu.Ancak yoldaşlarla ve siper yoldaşlarıyla görüşmeimkanı yarattığı için, bu hastaneye gidiş oldukçaanlamlıydı. Bir yoldaş o gün, “yakında koğuşlarımıza

geri döneriz” demişti. Hepimiz de aynıdüşüncedeydik. Dışarıyı 19 Aralık öncesindeki

gibi düşünüyorduk. Şimdi sokaklarda binlerceyoldaş, siper yoldaşı ve dost eylem

yapıyordur diye düşünüyorduk.Dışarıdan 10-15 gün sonra haber alabildik. Gazete

ancak o zaman verildi. Gazetelerde eylem haberleriaradık, ama bulamadık. En azından burjuvagazetelere yansıyacak boyutta bir eylem yoktu. 19Aralık öncesindeki hareketliliğe göre, yadırganacakbir durumdu bu. Dışarıda biz tutsaklara olduğuşiddette değilse bile aynı boyutta saldırıldığınıbilmediğimiz için “sessizliği” yadırgamıştık.

İçeride koğuşlardan hücrelere götürülmüştük. Birmevziyi kaybetmiştik. Ancak siyasal olarak, 19Aralık’ta devrim adına büyük kazanımlar eldeetmiştik. 19 Aralık’ta dövüşerek yenilmiştik.Ölümüne direnişle elde edilen siyasal-moral üstünlüklerahatlıkla telafi edilebilecek türde bir “yenilgiydi”. Nevar ki dışarısı için aynı şeyi söylemek mümkün değildi.Dışarıda çok erken zafer sarhoşluğuna kapılmıştık.Dışarıya bu boyutta bir saldırıyı, içeride saldırı bekleyentutsaklar olarak da düşünmüyorduk.

Demek oluyor ki hücre saldırısının boyutunu bizölüm orucu direnişçileri de tam olarak görememiştik.

Oysa ki içeriye yönelik küçük bir saldırıyı bile elealırken, asıl olarak dışarının gerçek hedef olduğunusöylüyor, yazıyorduk. Ama bunu içselleştirerekkavramamışız. Kavramış olsaydık dışarıda da, içeridekigibi saldırıya karşı hazırlık yapardık. Özcesi dışarıdasaldırıya hazırlıksız yakalanıldı, diyebiliriz. Birincisi,bu.

İkincisi ise dışarıda, devrimci dayanışmanınzayıflığıdır. 19 Aralık’ta Çankırı Cezaevi'nde HasanGüngörmez ve İrfan Ortakçı olmak üzere 2 şehitvermemize rağmen, o günü acıyla değil, coşkuylaanımsarım. O gün biz ölüm orucu direnişçilerini, direnişçiolmayan siper yoldaşlarının ölümüne korumaya çalıştığınıanımsarım. '96 ölüm orucu direnişçisi olan Eyüp Baş, gazdan korunmayı amaçlayan elindeki bezi, tereddütetmeden benim yüzme kapayarak korumaya çalışmıştı. O bez gazdan korumuyordu ama Eyüp’ün kendinideğil de beni korumaya çalışması, orada yaşanan siper yoldaşlığını, devrimci dayanışmayı olancaaçıklığıyla ortaya koyuyordu. Çankırı dışındaki diğer 19 zindanda da aynı şeyler yaşanmış. Ulucanlar’da daaynı dayanışma varmış. Bu dayanışma sayesindedir ki, Ulucanlar gibi, 19 Aralık da katliamdan çokdirenişle özdeşleşmiştir.

18 Temmuz 2001’de tahliye oldum. Dışarıyı o günden sonra daha net gördüm. Saldırı devrime, yanihepimize olmasına rağmen, birlikte karşı koyamıyorduk. Bugün ne yazık ki, durum, dünden daha vahim.Birlikte direniyor birlikte ölüyoruz, ama direnişimizi birlikte anmıyoruz. 19 Aralık’ı direnişle anılan birtakvim yaprağı olmanın ötesine geçmeden ananlar, sözde olmasa dahi, özde devrim iddiasını yitirmişdemektir.

İçeride 19 Aralık direnişi, zindanlarda onyıllardır yaratılan direniş geleneğinin bir devamıdır. Çankırı’da19 Aralık’ta halaya durduğumuzda yanımızda M. Hayri Durmuş, M. Fatih Öktülmüş, Haydar Başbağ,Hüseyin Demircioğlu, Tahsin Yılmaz, Habip yoldaş, İsmet Kavaklıoğlu ve direniş geleneğinin yapı taşlarıolan tüm yoldaşlarımız, siper yoldaşlarımız vardı. Onlar dışarıda da varlar. Ne yazık ki görülmüyorlar.

Biz komünistler yoldaşlarımızı ve siper yoldaşlarımızı görüyor ve onlara verdiğimiz sözün arkasındayız.19 Aralık direnişini bir takvim yaprağı olarak selamlamanın uzağında durarak, 19 Aralık’taki gibi devrimyürüyüşümüzü sekteye uğratmadan sürdüreceğiz. 19 Aralık’taki siyasal zaferimizi devrimle taçlandıracağız.

Muharrem Kurşun(Kurşun, 19 Aralık direnişi sırasında TKİP davasından 1. Ekip Ölüm Orucu direnişçisiydi)

19 Aralık Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

19 Aralık ve siper yoldaşlığıbütün cezaevlerinde bu uygulamalara geçmedurumu şunu gösteriyor ki F tipi cezaevleri bütüntoplumu bir tür insansızlaştırma, izolasyonu bütüntoplum nezdinde uygulamaya dayalı bir niyetinsonucudur.

- Bu dönemde yaşananlarla ilgili görüşmelerekatılan Mehmet Bekaroğlu “kullanıldık” gibi birtepki dile getirmişti. Bu konuda sizin düşünceniznedir?

Biz bir yandan bu müzakere sürecinde yeralırken bir yandan da bir operasyon ihtimalinigözlüyor, seziyor, kimileri de duyuyor idi. Böylebir olasılık vardı. Zaten geçmiş deneyimlerdengörüldüğü gibi aynı yıl içerisinde Burdur’da biroperasyon yapılmıştı hemen bir yıl önce neredeysebunun pilot çalışması anlamına gelen Ulucanlar’dabüyük bir katliam yaşanmıştı. Daha öncesinegittiğimizde bildiğiniz gibi Diyarbakır, Bucaoperasyonları vardı. Yani kabul edilemez, hiçbirmazereti olamaz, gayrı insani cezaevikatliamlarıyla dolu bir tarihimiz var. Dolayısıylabu seziliyor, biliniyordu. Meselemiz buradabirilerinin bizi böyle kullanma telaşı olmuş olabilir.Bu onlara sorulacak bir sorudur. Ama bizlerhakikaten çözümünün mümkün olduğuna inananinsanlar olarak bunun doğrultusunda bir çaba sarfetmek için en azından ben kendi adıma o süreçiçerisinde yer aldım. Çok üzgünüm kendi adıma bukonuda katkım çok sınırlı oldu. Ama buradaki esassorumlular dediğim gibi hiçbir mazereti olmayanbu insanlık dışı operasyonu yapanlardır.

“Gözlerimizin önünde işkenceye maruz kaldılar”

- Operasyonun ardından tutsaklar hastaneleregetirildi. Katliam gerçeğine dair size ulaşanbilgiler ve tanık olduklarınız nelerdir?

Ben o dönemde meslek örgütümüzle de meşgulbirisiydim. Türkiye genelinde değerli bir faaliyetyürüttüğümüzü düşünüyorum. Bunu o dönembelgelerle de gösterdik. Ancak tabi ki bizimmesleki bağımsızlığımıza izin vermeyen bir ortamvardı. Bunları tespit ettik. Cezaevindeki insanlarında bütün insanlar gibi sağlık hakkına ulaşma hakkıvar. Bunun önünde her türlü engel oluşturuldu.Bizim, mesleğimizi yerine getirmemizin önündeher türlü engel oluşturuldu. İnsanlar gözlerimizinönünde işkence ve kötü muameleye maruzkalıyorlardı. Ve biz bunlara müdahale etme şansınasahip olamıyorduk. Tıbbi değerlendirmeye izinvermeyen bir ortam mevcuttu. Bir bütün olarak buinsanların sağlık hakkına ulaşması engellenmişti.

- Aradan geçen süreçte F tipi cezaevlerinin neolduğunu artık yaşayarak görmüş olduk. Sizin dekurum olarak bununla ilgili bilimselçalışmalarınız var. Bu durumda F tipicezaevlerine dair düşünceleriniz nedir ve bunakarşı neler yapılmalıdır?

F tiplerinin insan sağlığına uygun olmadığıbütün bilimsel çalışmalarca kanıtlanmıştır. Bizbununla ilgili bir İstanbul Bildirgesi yayınladık.İzolasyonun bir işkence ve kötü muamele olduğutespiti ve kabul edilemezliğini ifade eden bildirgeile uluslararası kamuoyunda bir tartışma başlattık.Ve bunu başardık.

Normalde bunu görmek için yaşamakgerekmiyordu ama dediğiniz gibi bize gelenbilgilerle bunu ayrıca yaşayarak görmüş olduk.Aslında sadece F tiplerinde değil, bütüncezaevlerinde uygulanmaya çalışılıyor. Bu, bugündaha önemli bir gündemdir. Bu sorunun daha fazlaişlenmesi ve bu uygulamaların derhal son bulmasıiçin daha etkin programlar hayata geçirilmelidir.

'96 ölüm orucu direnişçisiolan Eyüp Baş, gazdankorunmayı amaçlayanelindeki bezi, tereddütetmeden benim yüzmekapayarak korumaya

çalışmıştı. O bez gazdankorumuyordu ama Eyüp’ün

kendini değil de benikorumaya çalışması, oradayaşanan siper yoldaşlığını,

devrimci dayanışmayıolanca açıklığıyla ortaya

koyuyordu.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Dünya devi baskı makine üreticisi Manroland suniiflasa sürüklendi. Almanya’nın Augsburg şehrindefaaliyet gösteren dünyanın en büyük üçüncü baskımakinası üreticisinin iflasının neden olacağı işçikıyımına karşı eylem gerçekleştirildi.

Firmanın hissedarları Man ve Allianz, AllianzSigorta yüzünden iflas ederken, Offenbach veFrankfurt´ta yaklaşık 2 bin işçi iflasa karşı sokaklaradöküldü.

Offenbach´da işçiler saat 08.00’de toplanarakFrankfurt trenine bindiler. Frankfurt’taki yürüyüş saat10.00’da başladı. İşçiler Allianz önünde mitingdüzenledi. Metal sendikası (Ig Metall), hizmetsendikası (Verdi) ve ilerici sendikacıların katıldığıeylemde “150 milyon euroluk kredi nasıl ödenemiyor?”sorusu soruldu. Geçtiğimiz sene 106,5 milyar eurokazanan sigorta şirketinden ise herhangi bir açıklamayapılmadı.

Belçika’da kemer sıkma politikalarını protestoeden onbinlerce kişi 2 Aralık günü sokağa çıktı.

Koalisyon ortaklarının üzerinde anlaştığı saldırıpaketine karşı sendikalar uyarı grevi ve protestoeylemi düzenledi. Brüksel’de gerçekleştirilen devgösteriye yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Emekçiler“Krizi biz çıkarmadık, bedelini de ödemeyiz” mesajınıverdi.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Brüksel’inkuzey tren istasyonunda toplanmaya başlayan çeşitlisektörlerden binlerce işçi ve emekçi, güneyistasyonuna yürüdü. Yürüyüşte yeni hükümetin 11

milyar avroluk kemer sıkma paketini protesto edendövizler taşındı. Eylem ve grev nedeniyle Brüksel’dehayat durdu.

Geniş katılımlı uyarı grevi nedeniyle metro, otobüsve tren seferlerinde büyük gecikmeler ya da iptalleryaşanırken birçok cadde trafiğe kapatıldı.

Belçika’da gelecek hafta güvenoyu almasıbeklenen Valon Sosyalist Elio Di Rupobaşkanlığındaki 6 partili koalisyon hükümeti, 2012bütçesinde açığın AB kurallarına uygun şekilde yüzde3’ün altına indirilmesi için 11 milyar avroluk kemersıkma paketi üzerinde uzlaşmıştı.

Slovakya’da sağlık alanını felç eden hekim direnişi,2 Aralık Cuma gecesi Sağlık Bakanlığı yetkilileri veSlovakya Doktorlar Sendikası temsilcileri arasındasabaha kadar süren görüşmelerin ardından sona erdi.Pazarlıklar sonucu hekimler talep ettiklerinin birazaltında, hükümetin önerdiğinin üzerinde zam alacaklar.Zam iki kademeli olarak 2012 ve 2013 yıllarındayapılacak.

Süreç nasıl gelişti

Hükümet ve Doktorlar Sendikası arasında aylardırdevam eden görüşmeler, özlük hakları ve fazla mesaikonularının çözülmesinin ardından, ücret konusundatıkanmıştı. Hekimler ücretlerine iki yıl içindetamamlanmak üzere ortalama 700 Euro aylık zam talepederken, hükümet ise en fazla 300 Euro zamdayatmasında bulunmuştu.

Görüşmelerin tıkanması üzerine DoktorlarSendikası üyesi yaklaşık 2.500 doktor 1 Aralık’ta

yürürlüğe girmek üzere, istifa dilekçelerini çalıştıklarıhastanelere sundu. Slovakya hükümeti ise sağlıksektöründe “olağanüstü hal” ilan etti.

Slovakya yasalarına göre, savaş, kriz veya benzeridurumlarda sektörlerde de hükümetin gördüğü lüzumüzerine ilan edilebilen “olağanüstü hal”, o sektördeçalışanların olağanüstü halin geçerli olduğu dönemdeistifa edebilmesini veya izne ayrılabilmesini engelliyor.

Ancak sendika hükümetin manevrasını“çalışanların en doğal hakkının ihlali” olaraktanımlayıp “olağanüstü hal”i dikkate almayacağınıaçıkladı. 1 Aralık’tan itibaren doktorların işbaşıyapmaması üzerine Slovakya’nın en büyük 16hastanesinde kriz başladı.

Bu direnişin, doktor maaşlarının çok düşük olduğuOrta ve Doğu Avrupa’da örnek teşkil edeceğibelirtiliyor.

Macar Tabipler Odası da Aralık sonunda 2500Macar doktorun hastanelerden istifa etmeyehazırlandığını belirtti.

Yeni hükümeti grevle uyardılar

Slovakya’da hekimler kazandı

“Yüzde 1’in başkanı”Seçim kampanyası için para toplamaya çıkan

ABD Başkanı Barack Obama İsrail’in hamisiolduklarını çarpıcı ifadelerle ortaya koyarkenmilyonlarca dolar topladı. Wall Street eylemcileri ise“Obama yüzde 1’in başkanı” sloganlarıyla protestogösterisi düzenledi.

İsrail’e güvence verdi 300 bin doları kaptı

ABD’nin New York kentinde Yahudi cemaatitoplantısında konuşan Obama, “Hiçbir müttefik İsraildevletinden daha önemli olamaz” dedi. Seçimkampanyası için 2.4 milyon dolar elde etti.

Amerikan Yahudi Kongresi adlı kuruluşun başkanıJack Rosen’in Manhattan’daki evinde düzenlediğitoplantıda konuşan Obama, Rosen’in, ABD’dekiYahudi cemaatinin ABD-İsrail ilişkileriyle ilgili endişeliolduklarını söylemesi üzerine, Yahudi cemaatinegüvence verdi.

‘’Hiçbir müttefik İsrail devletinden daha önemlideğildir’’ diyen Obama, ‘’ABD’de bugüne kadarkitüm yönetimlerden çok daha fazla İsrail devletiningüvenliği için çalıştık. Konu İsrail’in güvenliğiolduğunda bundan taviz vermeyiz’’ dedi. Rosen’inevindeki toplantıdan Obama’nın seçim kampanyasıiçin en az 300 bin dolar toplandığı belirtildi.

Obama’nın bir geceki hasılatı da 2.4 milyondoları buldu.

‘’Wall Street’i İşgal Et’’ eylemcileri de,Obama’nın, Times Meydanı’nda Sheraton Oteli’ndekatılacağı bir toplantıyı protesto etmek için toplandı.

Yüzden fazla eylemci ellerinde pankartlarla vepolis takibinde Bryant Park’tan, TimesMeydanı’ndaki Sheraton Oteli’nin önüne kadaryürüdü. Protestocular, ‘’Obama Şirketlerin Kuklası’’,‘’Obama Yüzde 1’in Başkanı’’ diye sloganlar attı.

Tahrir’le sandıkuyuşmuyor

Tahrir Meydanı’nda onlarca kişinin katledildiğiisyana rağmen, Yüksek Askeri Konsey ve MüslümanKardeşler’in gayretiyle gerçekleştirilen seçimlerinilk resmi sonuçları açıklandı. Mısır’daki sistemegöre seçimlerin kesin sonuçları ancak Mart ayındabelli olacak.

Müslüman Kardeşler Örgütü’nün kurduğuHürriyet ve Adalet Partisi liderliğindeki Demokratikİttifak seçimlerin ilk aşamasında, 9 milyon 734 bin413 geçerli oyun 3 milyon 565 bin 92’sini alarakyüzde 36,6’lık oy oranı ile birinci çıktı.

Selefiler’in Nur Partisi ise geçerli oyların yüzde24,4’nü alarak ikinci parti oldu. Bu ise sürpriz olarakdeğerlendiriliyor.

Seçimlere katılımın yüzde 52 olduğu belirtiliyor.Fakat ülkede inceleme yapan bağımsız gözlemcilergrubu da seçimlerin özgür ve şeffaf olmadığınıaçıkladı.

Bununla beraber sokaktan seçimlere ilişkin öfkeyükseliyor. Başkent Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda,protestocular hala “Seçim meşru değil” diyor.Seçim öncesi gösterilere katılmayan MüslümanKardeşlere de tepki büyük.

Göstericiler seçimleri şöyle yorumluyor: “Size bu

meydanda ihanet edenler mecliste de ihanet

edecektir. Müslüman Kardeşler, ordu ile anlaşma

yaptı. Bu tam bir al ver oyunu. Meydana

gelmediler, devrim çağrısı yapmadılar. Devrimi biz

yaptık.”

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011 Dünya

4 Aralık Cumartesi günü Dortmund’da VolkanYaraşır’ın katılımıyla “Dünya, Ortadoğu veTürkiye’deki siyasal gelişmeler ve görevlerimiz” konulubir söyleşi yapıldı.

Volkan Yaraşır, son birkaç yıldır dünyada, özelliklede Avrupa’da son derece önemli gelişmelerinyaşandığını, bu gelişmelerin şahsında yeniden devrimcibir sürece girildiğini dile getirdi. Avrupa’nın hemen herülkesinin, özellikle de Yunanistan’ın proleter kitlehareketleriyle sarsıldığını belirtti. İngiltere’de 2 milyonkamu emekçisinin eylemine dikkati çekti. Avrupa’yıiyiden iyiye rahatsız eden Euro krizinin seyrine de bağlıolarak bu gelişmenin devam edeceğini ifade etti. Birbaşka, önemli gelişmenin de Kuzey Afrika veOrtadoğu’daki halk isyanları olduğunu belirtip,emperyalist işgal ve müdahalelere rağmen, Mısırörneğinde görüldüğü gibi bu topraklardaki devrimcisüreçlerin de devam ettiğinin altını çizdi.

Yaraşır sözlerinin devamında, tüm bu gelişmelerinoldukça önemli devrimci imkanlar biriktirdiğini dilegetirdi. Özellikle Ortadoğu’daki halk isyanları dalgasınınson derece önemli birikimlere haiz olduğunu söyledi.Bunun Anadolu topraklarındaki devrimci imkanlarlabirleştirilmesinin paha biçilmez sonuçlar doğuracağınıbelirtti. Bu çerçevede, özellikle Kürt özgürlükhareketinin seyrine ve Kürt halkının mücadelesineilişkin değinmelerde bulundu. Kürt halk mücadelesininözgün dersler biriktirdiğini belirterek, Kürt halkınınkendi kimliğini yarattığını, bununla adeta kendisiniyeniden yarattığını, bunu ise mücadelesine borçluolduğunun altını çizdi.

Türkiye’de kirli savaşla birlikte yoğun bir Kürtgöçünün yaşandığını, bunun İstanbul başta olmak üzeretüm büyük metropollerinin demografik yapısındabelirgin bir değişime yol açtığını, bu kentleri adeta Kürtkentleri haline getirdiğini belirtti. Keza bu göçlerlemetropollere gelenlerin işsizleştiğini, böylece zamaniçinde işçi sınıfının Kürtleştiğini açıkladı. Bunun önemliolduğunu, zira sınıfın enerjisini açığa çıkarmanınimkanlarını çoğalttığını dile getirdi. Kürt halkının ulusalenerjisi ile sınıfın enerjisinin buluşturulup,birleştirilmesinin ise muazzam bir sonuç doğuracağını

belirtti. Tüm sorunun devrimci hareketin bu durumunfarkında olup olmadığında düğümlendiğini söyledi.Devrimci hareketin ezici bölümüyle Kürt hareketineyedeklendiğini sözlerine ekleyen Yaraşır, dolayısıylasınıfın enerjisini açığa çıkartmak ve tıpkı Kürt halkı gibimücadele içinde kimliğini bulmasını sağlamakgörevinden uzak olduğunu belirtti. Bu görevin ancak veancak fabrika ve işyerlerinde uzun, inatçı ve ısrarlı birçaba ile başarılabileceğinin altını çizdi.

Volkan Yaraşır konuşmasının son bölümünde,“devrimciler olarak mana kazanacaksak eğer sınıfagitmeliyiz, sınıfın devrimci enerjisini ne yapıp edip açığaçıkarmalıyız, devrimci bir sınıf haline getirerek kimliğinibulmasını sağlamalıyız” dedi. Burada, bu görevin ancaksınıf devrimcilerince başarılabileceğinin altını çizdi.

Söyleşi, dinleyicilerin kısa konuşmalarıyla ve soru-cevap bölümüyle devam etti. Bu bölümde oldukça canlı,açıklayıcı, eğitici ve verimli tartışmalar, anlatımlar oldu.Katılımcılar benzeri toplantıların düzenlenmesi talebindebulundular.

Kızıl Bayrak / Dortmund

“Dünya, Ortadoğu ve Türkiye” söyleşisi

4 Aralık / Dortmund

Dünya Çevre Günüetkinlikleri

Almanya’nın Bilefeld ve Frankfurt kentlerindeDünye Çevre Günü vesilesiyle etkinlikler yapıldı.

Frankfurt Dünya Çevre Günü dolayısıyla Frankfurt’ta

BİR-KAR’ın da düzenleyicileri arasında bulunduğubir etkinlik gerçekleştirildi. Onlarca inisiyatifinorganize ettiği etkinlik alanında çadırlar kuruldu,bilgilendirme standları açıldı. Soğuk ve yağışlıhavaya rağmen insanların belli bir ilgi gösterdiğietkinlikte çeşitli konuşmalar yapıldı. Tümkonuşmalarda, nükleer tehlike ve doğanınkapitalistlerin kar hırsı uğruna yıkıma uğratıldığı,bunun yol açtığı tehlikelerden dolayı doğanıngiderek yaşanmaz hale geldiği vurgulandı.

BİR-KAR çalışmalarda başından sonuna kadaraktif bir duruş sergiledi. Alandaki BİR-KAR imzalıdev pankart da oldukça dikkat çekti.

Bielefeld 3 Aralık Dünya Çevre Günü Bielefeld’de de

etkinlikle karşılandı. BİR-KAR, MLPD, Ver.diSendikası, Montagsdemo-Aktivistleri’ndenoluşan katılımcıların yağmur ve soğuk havayagerçekleştirdikleri eylemde doğayı kurtarmakiçin aktif mücadele çağrısı yapıldı. Bu konudamücadelenin ve duyarlılığın yaratılmasının önemivurgulandı. Dünyamızı ve doğayı tarhip edeninkapitalist tekellerin kar hırsı olduğukonuşmaların temasını oluşturdu. Soğuk havayarağmen sanatçıların söylediği şarkılar daetkinliğin sıcak bir atmosferde geçmesini sağladı.

Kızıl Bayrak / Frankfurt - Bielefeld

Nükleer santralde işgalFransa’da çevreciler bir nükleer santralde

işgal eylemi gerçekleştirdi. Ülkedeki nükleersantrallerin “saldırıya açık” olduğuna dikkatçekmek isteyen Greenpeace üyeleri, Paris’ingüneydoğusundaki Nogent-sur-Seine nükleersantraline, sabaha karşı baskın yaptı. İşgal eylemiyapan çevrecilerden 7’sinin gözaltına alındığıpolis müdahalesi sırasında çevreciler Chinon veBlayais’deki iki ayrı santrale de aynı anda pankartastı.

Meclis önünde protestoTunus’ta meclis binası önünde yapılan

eylemle yolsuzluk, işsizlik ve kökten dincilerprotesto edildi.

2 Aralık günü Tunuslu milletvekillerinin yenianayasa çalışmaları için geldiği Meclis binasınınönünde eylem vardı. Öğrenci, öğretmen vemadencilerin de aralarında bulunduğu yaklaşık 3bin kişi protesto gösterisi düzenledi.

Gösterinin, başkent Tunus’un dışındaki birüniversitede bir kesimin kız öğrencilerinbaşörtüsü takması ve sınıflarının ayrı olmasıçağrısıyla yaptığı gösterilere karşılık olduğubelirtildi.

Meclis’in önünde gösteri yapanprotestocuların arasında bulunan üniversiteprofesörleri, “aşırıcılığa hayır”, “öğretmenlerdenellerinizi çekin” sloganları attılar.

Afganistan işgali, 3 Aralık günü Almanya’nın Bonnkentinde gerçekleştirilen bir yürüyüş ve mitingleprotesto edildi. Eyleme yaklaşık 4 bin kişi katıldı.

Eylemi Alman Sol Partisi (Die Linke) organizeetmişti. Ancak, Ver.di sendikası, vicdani retçiler vesavaş karşıtı kimi dernek ve platformlar da eylemedestek sundular. Yürüyüş ve mitinge yerli partilerdenDKP, KPD-ML ve MLPD, Türkiyeli ilerici ve devrimciparti ve kurumlardan ise BİR-KAR, MLKP, ATİK,ADHK, Dev-Genç-ÖDP, Haklar ve ÖzgürlüklerCephesi, DİDF katıldı. Eylemde Afgan ve İranlılar dayerlerini aldılar.

Bonn-Kaiserplatz Meydanı’nda başlayan mitingdesavaş karşıtı çeşitli konuşmalar yapıldı. Konuşmacılarıntümü de emperyalistlerin Afganistan’ı derhal terketmeleri çağrısı yaptı. Konuşma aralarında savaş karşıtıRap tarzı müzik dinletisi gerçekleştirildi. Mitinginardından yürüyüşe geçildi.

Yürüyüşte taşınan pankartların ağırlığını NATO vesavaş karşıtı pankartlar oluşturdu. Bunu, kapitalizmkarşıtı pankartlar ve üzerinde son yıllarda iyiceazdırılan ırkçılığa ve faşizme karşı sloganların yazılı

olduğu pankartlar tamamlıyordu.Afganistan işgalini gerçekleştiren emperyalist

haydutlar tam da protesto miting ve yürüyüşününyapıldığı gün, Bonn’a yakın Petersberg kasabasındaişgalin 5 yıl daha uzatılması ve askerlerin 2024 yılınakadar orada kalması için karar almak üzere toplantıhalindeydiler. Bu, işgal karşıtı bu miting ve protestoyudaha da anlamlı hale getirdi ve coşkulu bir atmosferdegerçekleşmesini sağladı. Yol boyunca sloganların hiçsusmaması bunun ifadesiydi.

Kitle nispeten uzun bir güzergahtan geçerek tekrarmitingin yapıldığı alana geldi. Burada tekrar çeşitlikonuşmalar yapıldı. Savaş ve çevre karşıtlığıkonusunda hiçbir inandırıcılığı bulunmayan ve SPD ilebirlikte Afganistan işgalini onayladığı bilinen YeşillerPartisi temsilcisinin yumurta yağmuruna tutulması daakıllarda kalıcak bir görüntü oluşturdu.

BİR-KAR eyleme “Emperyalist savaş aygıtı NATOdağıtılsın!” pankartıyla katıldı. Bu arada, “Emperyalistişgal orduları Afganistan’dan defolsun!” başlıklıbildirileri dağıttı.

Kızıl Bayrak / Bonn

Bonn’da Afganistan işgali protestosu

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011Sınıf hareketi

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafındanAnkara’da İnşaat Mühendisleri Odası KonferansSalonu’nda düzenlenen ‘’İşçi Sağlığı ve GüvenliğiKongresi’’ 2-3-4 Aralık’ta gerçekleştirildi.

“Esnekleşme ve İşçi Sağlığı” ana temasıyladüzenlenen kongre 2 Aralık günü, Kongre BaşkanıOnur Hamzaoğlu’nun (Kocaeli Üniversitesi TıpFakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) yaptığıkonuşmayla başladı. Onur Hamzaoğlu bu kongreninsınıfın bütün bileşenlerini örgütleyen bir unsur olmasınıistediklerini vurguladı.

Bu konuşmanın ardından kongreyi düzenleyenDİSK, KESK, TMMOB ve TTB adına konuşmalargerçekleştirildi. DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün, işçi sağlığı ve güvenliği konusunun, tümdünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfının entemel sorunları arasında yer aldığını söyledi.

Her yıl azımsanmayacak sayıda insanın, çokrahatlıkla engellenebilecek ve hukuken de engellenmesizorunlu olan iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniylesağlıklarını ve hatta yaşamlarını yitirdiklerini belirtenGörgün, önlenebilir oldukları halde gerçekleştiği içinkazaları ‘iş cinayeti’ ve ‘kar hastalığı’ olaraktanımlamak gerektiğini ifade etti.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, küreselkapitalizmin bütün yaşamı etkilediği bu süreçte çalışmaalanlarındaki işçilerin alınmayan önlemlerden dolayıbirçok açıdan zarar gördüğünü belirtti. KongreninTürkiye’de çalışanlar açısından önemli bir yerdedurduğunu düşündüklerini sözlerine ekleyerekkonuşmasını sonlandırdı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğluise kongrenin tüm işçileri bilinçlendirmek amacıyladüzenlendiğini ifade ederek sözlerine başladı. Ardındansınıf adına yürütülen mücadelede eksiklikler olduğunadikkat çekti. Ayrıca kongreyi düzenleyen bu 4 bileşeninbirbiri arasındaki kıskançlığı bırakması gerektiğini ifadeetti. Üretim bilgisinin bütün işçilere-işsizlereulaştırılarak, bu atmosferi bu kongre ilesınırlandırılmayıp dışarıya taşırmakla yükümlüolduklarını belirtti.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı MehmetSoğancı ise çalışma hakkının temel insani bir hakolduğunu belirterek, ancak bu hakkın ağır çalışmakoşullarında, kaza riski ile burun buruna bir durumdatek başına kullanılmasının hiçbir anlam ifade etmediğinisöyledi.

1. gün

Aranın ardından saat 10.30’da bir belgesel gösterimiyapıldı. Bunu “Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığına Etkileri...Taşeronlaşmanın Önüne Nasıl Geçeriz?” başlıklı panelizledi.

Tayfun Görgün’ün başkanlığında gerçekleşenpanelde “Mevcut Durumun İrdelenmesi” başlığıylaÇalışma ve Toplum Dergisi Yayın Yönetmeni MuratÖzveri bir sunum gerçekleştirdi.

“Taşeronlaşmanın İşçi Sağlığı ve GüvenliğineEtkisi” (İş kazaları ve meslek hastalıkları yönündendurum nedir?) başlıklı ikinci sunumu UludağÜniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı UzmanıKayıhan Pala ve Maden Mühendisleri Odası YönetimKurulu Üyesi H. Can Doğan gerçekleştirdi.

“Sendikal Örgütlenmenin Olduğu ve Olmadığıİşyerlerinde Beklentiler” başlıklı üçüncü sunumLimter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı ve Dev

Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafındangerçekleştirildi.

Gerçekleştirilen sunumların ardından “Karşıduruşumuz nasıl olmalı? Ne yapmalı/yapılmalı?”sorularının tartışıldığı forum kısmına geçildi.

Kongrenin ikinci bölümü KESK Genel BaşkanıLami Özgen’in başkanlığını yaptığı “GüvencesizlerGeleceksizler ve Sağlık” başlıklı panel ile başladı. Saat14.00’te Ali İhsan Ökten’in hazırladığı “Gökyüzündeçalışanlar” isimli, inşaatın dış cephesinde çalışan inşaatişçilerinin resimlerinden oluşan slayt gösterimi yapıldı.Ardından Alparslan Türkan tarafından hazırlanan BursaYenişehir’de çalışan mevsimlik tarım işçilerinin yaşamkoşullarını anlatan video görüntülerinin yer aldığı“Tarımda Mevsimlik İşçiler-Çatısı Olmayan Fabrikalar”film gösterildi.

Gösterimlerden sonra “Esnek Çalışma ModelindeGüvencesizlik Tanımı ve Güvencesiz Çalışanlar”başlıklı sunum Aziz Çelik (Kocaeli ÜniversitesiÇalışma Ekonomisi Bölümü) tarafından gerçekleştirdi.

“Tarımda Mevsimlik İşçiler-Çatısı OlmayanFabrikalar” başlıklı ikinci sunum Alparslan Türkan(Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk SağlığıAnabilim Dalı) tarafından gerçekleştirildi. Türkanmevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunları ortayakoydu.

Bu bölümdeki “İşsizler ve Sorunları” başlıklı birdiğer sunum ise Gökhan Atılgan (Ankara Üniversitesiİletişim Fakültesi) tarafından gerçekleştirildi. Atılgan,Türkiye’de işsizlik verilerinin devletin bir kurumu olanTÜİK tarafından yapıldığını ancak bu rakamlarıngerçekte açıklanan rakamların iki katı olduğunu ifadeetti.

“Güvencesizler İçin Örgütlenme Olanakları: NasılBir Örgütlenme?” başlığı altında Tuzla Tersane İşçileri,Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası, Atık Kağıt İşçileriKomitesi, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, MevsimlikTarım İşçileri Sendika Girişimi ve OSTİM İşçi SağlığıMeclisi girişimi bu alanlarda karşılaşılan sorunlarüzerinden sunum gerçekleştirdi. Yapılan sunumlarınardından ara verildi.

“Sözel Bildiri Sunumları” başlığıyla gerçekleştirilenoturumda kot kumlama işçilerinin, haberkameramanlarının, inşaat işçilerinin ve demiryoluişçilerinin kendi sektörlerinde yaşadığı meslekhastalıkları ve iş kazalarını içeren sunumlargerçekleştirildi.

Günün sonunda Davutpaşa’da meydana gelenpatlamada yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin verdiğimücadeleyi konu alan “Davutpaşa’nın Külleri” isimli

film gösteri gerçekleştirilirken, ardından filminyönetmeni ve aileler kürsüye çıkarak kısa konuşmalaryaptı. Gün boyunca kongreye 600’ü aşkın kişi katıldı.

2. gün

Kongrenin 2. gün programı “Sözel BildiriSunumları” ile başladı ardından “İşçinin Bilme Hakkıve Sağlıklı Emek” ve “Çalışma Yaşamında Kadın”başlıklı iki panel gerçekleştirildi.

“Sözel Bildiri Sunumları” başlığında ilk olarakAkdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olanCumhur İzgi tarafından rapor sunuldu. 150 sağlıkemekçisiyle yapılan anket sonuçlarına dayanarak birtablo çizen İzgi taşeronlaşmanın hastanelerin birçokbölümüne sirayet ettiğini, böylece hem sağlıkhizmetinin niteliğinin düştüğünü hem de çalışanlar içinhiçbir önlem alınmayarak çalışma riskinin arttığını,fiziksel-ruhsal hastalıklara çok rastlandığını belirtti.Evrensel Gazetesi muhabiri Sultan Özer ve TürkiyeGazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Ercanİpekçi basın-medya çalışanlarının iş koşullarındakisorunları anlattılar.

“Eğitimin Genel Karakteri” başlıklı sunumu FuatErcan (Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari BilimlerFakültesi Öğretim Üyesi) gerçekleştirdi. Ercan, eğitiminsermayenin nitelikli emek ihtiyacına cevap verebilecekbir hale getirilmek istendiğini, diğer yandan eğitimhakkının alınıp satılabilen bir pazar ürünü gibigörüldüğüne değinerek eğitim anlayışının değiştiğinibelirtti.

“Beyaz Yakalıların Eğitimi” başlıklı bölümde ilkolarak Celal Emiroğlu (Türk Tabipleri Birliği MSGDergisi Editörü) bir sunum gerçekleştirdi. Emiroğluyaptığı sunumda hekimlerin eğitim niteliğinin düşmesinedeniyle iş yeri hekimliğinin işlevsiz hale geldiğinivurguladı.

Bu başlıkta yapılan ikinci sunumu Bedri Tekin(Makine Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi)gerçekleştirdi. Tekin, sağlığın korunmasının çokkapsamlı bir sorun olduğunu, bu konuda çok az sayıdadevlet ve vakıf üniversitesinde işçi sağlığı ve güvenliğieğitimi verildiğini, meslek liselerinde ise hemen hemenhiç verilmediğini belirtti.

Beyaz yakalıların eğitimi başlığındaki üçüncü veson sunumu Özlem Özkan (Kocaeli ÜniversitesiHemşirelik Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi)gerçekleştirdi. Özkan genel olarak, sistemin sağlıkanlayışını ortaya koydu.

Özkan’ın konuşmasının ardından “İşçi Eğitimi”

İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi gerçekleştirildi

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011 Sınıf hareketi

başlığına geçildi. Bu bölümde ilk konuşmayı LeventKoşar (Türk Tabipleri Birliği MSG Dergisi Editörü)gerçekleştirdi. İlk olarak anadilde eğitimin öneminivurgulayarak konuşmasına başlayan Koşar, mavi vebeyaz yakalıların kaderinin birleştiğini belirtti. Neyapmalı yanıtını ise kongrenin vereceğini ifade etti.

Bu başlığın ikinci sunumunu Tevfik Güneş(DİSK İşçi Sağlı ve İş Güvenliği Sorumlusu)gerçekleştirdi. Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliğisisteminin çöktüğünü ifade ederek konuşmasınabaşlayan Güneş, bu sorunun çözümü için devletinsözde adımlar atarak yeni yasalar çıkarttığını, fakatbunların sorunu çözmeyeceğini söyledi. Sendikalarında bu soruna sınıfsal olarak bakması gerektiğiniifade eden Güneş, işçi sağlığı ve güvenliği uzmanıolarak DİSK’te bir tek kendisinin olduğunu, Türk-İşiçerisinde de yine 1 uzman bulunduğunu Hak-İş’teise hiç bulunmadığını belirterek işçi sendikasıkonfederasyonlarına yönelik eleştirilerini dilegetirdi.

Bu başlık altında üçüncü ve son sunum HalukOrhun (Fizik Mühendisleri Odası) tarafındangerçekleştirildi. Orhun yaptığı sunumda Kasım2011’de hazırlanan “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”kanunu yasa tasarısını ele aldı.

Yemek arasının sona ermesiyle Berna Vatan(TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi) başkanlığındaki“Çalışma Yaşamında Kadın” başlıklı panele geçildi.Panel Berna Vatan’ın panelin içeriğine ilişkin yaptığıkısa bir açılış konuşmasıyla başladı.

Yapılan konuşmanın ardından panelin ilk başlığıolan “Kadın istihdamında Türkiye’deki durum ve neyapmalı?” sunumuna geçildi. Bu başlık altındakisunum Gülay Toksöz (Ankara Üniversitesi SBFÇalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü)tarafından gerçekleştirildi.

Melda Yaman Öztürk (19 Mayıs Üniversitesiİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi) ise “Yeni EsnekÇalışma Sürecinde Kadın ve Ne Yapmalı?” başlıklısunumuna, cinsiyetçi bir üretim şekli olduğunu ifadeederek başladı. “Kapitalizm erkeğin emeğinimetalaştırırken kadını eve hapsetmiştir” diyenÖztürk, kadının ücretsiz olarak ev işlerini yapmakzorunda bırakıldığına değindi.

Bu bölümün 3. sunumu “Ev Eksenli ÇalışanKadınlar” oldu. Bu Bölümdeki sunum GamzeYücesan Özdemir (Ankara Üniversitesi İletişimFakültesi Gazetecilik ve Bilişim Bölümü) tarafındangerçekleştirildi. Özdemir evde çalıştırma yöntemininmuhafazakar ve liberal olduğunu vurguladı.

Bölümün 4. başlığı olan “Çalışma YaşamındaKadın Sağlığı, Sorunları ve Ne Yapmalı” sunumundaMeltem Çiçeklioğlu (Ege Üniversitesi Tıp FakültesiHalk Sağlığı Anabilim Dalı) söz aldı. Çiçeklioğlusunumuna çalışmanın ruhsal ve fiziksel açıdansağlığa iyi geldiğini, ancak kadınların işeulaşamadıklarını ifade ederek başladı. Kadınların işeulaştıklarında ise yalnızca emeğinin metalaşmasıdeğil duygularının da metalaştırıldığını ifade etti.

Panelin 5. başlığı olan “Bölge Göç, Kadın ve NeYapmalı’’ sunumuna geçildi. Bu sunum HandanÇağlayan (Ankara Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü) tarafından gerçekleştirildi. Sunumugerçekleştiren Çağlayan gözaltılar, tutuklamalar,kaybetmelerle insanların göçe zorlandığını ifade etti.

6. başlık olan “Kadın ve Sendikalar’’ sunumuZeynep Ekin Çağlar (DİSK) ve Bedriye Yorgun(SES Yönetim Kurulu Üyesi) tarafındangerçekleştirildi. İlk söz alan Çağlar sendikalardakadın üyelerin azlığını ve bu soruna sendikalarınduyarsız kalmasını eleştirerek başladı. Bu sorunuönemsediklerini söyleyen sendikaların kendileriyleçeliştiklerini, erkek işçilerin taleplerini tüm sınıfınsorunları gibi kabul edip buna göre stratejibelirlediklerini ifade ederek soruna ciddi anlamdaçubuk bükülmesi gerektiğini ifade etti. Bedriye

Yorgun ise KESK’te birçok konfederasyona görekadınların daha iyi temsil edildiğini vurguladı.Yaşamını yitirmiş ve hala tutuklu bulunan KESKüyelerini anarak sunumunu sonlandırdı. Daha sonraVan’da deprem bölgesinde bulunmuş Diyarbakır’dagörev yapan bir doktora söz verildi ardından soru-cevap bölümüne geçildi.

Forum bölümünde “Çalışma Yaşamında DirenenKadınlar” başlığında Güllü Hanoğlu (Dev Sağlık-İş), Songül Aydın (Tek Gıda-İş), Meryem Çağ(KESK Genel Meclisi Üyesi) mücadeledeneyimlerini aktardılar. Verilen aranın sonrasındaKardeş Türküler “Kadın Ağzı Türküler” adlı birmüzik dinletisi sundu.

3. gün

Kongrenin 3. ve son günü 4 Aralık Pazar günügrup çalışmaları sunumları ve tartışmaları ilebaşladı.

Aranın ardından “Hegemonya ve KarşıHegemonya; Mücadelesi; Gönüllülükten İtirazHakkına’’ başlıklı kongrenin 5. ve son paneligerçekleştirildi. “Hegemonya Kavramı ve BuAlanın Sorunsalları” başlığı Gazeteci-yazar AydınÇubukçu tarafından sunuldu. Çubukçu AKP’nin bukadar güçlenmesini demokratik görünümüne, hızlıtrenler, duble yollar gibi yatırımlarla başarılı bir imajçizmesine bağladı.

İkinci bir başlık olan “Esnek Üretim veHegemonya, Emeğin Gönüllü Boyunduruğu’’konusu ise Mehmet Zincir (Pamukkale ÜniversitesiTıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı) tarafındansunuldu. Zincir kapitalizmin sınırsız esnekolduğunu, koşulara göre kendisini değiştirebildiğini,ancak değişmeyen sabit kuralları olduğunu belirtti.

Son başlık olan “Üretim İçinde Yaşanılanlarla,Hegemonya ve Emeğin Örgütlenmesine Etkileri’’sunumunu Gaye Yılmaz (Boğaziçi ÜniversitesiEğitim Bilimleri Fakültesi) gerçekleştirdi. Yılmaz,hegemonyanın işyerinde, sokakta, evde, hayatın heralanında yaşandığını belirtti. Yılmaz olumsuz olanşeylerin onaylanabildiğini, anormallerinnormalleştirdiğini söyleyerek kanıksatılmış sorunlarıaşmanın örgütlü mücadelede olduğunu dile getirdi.

Ardından Hamzaoğlu kapitalizmin kendisini hergün yenilediğini, gençlik aşısını ise işçilerinemekçilerin yaptığını vurguladı. Sonrasında soru-cevap bölümüne geçildi.

Bu bölüm sona erdiğinde plaket törenigerçekleştirildi. Aralarında Kot Taşlama İşçileri,tutuklu KESK’liler, Özgür Gündem Gazetesi’nin debulunduğu kişi ve kurumlara plaketler verildi.

Kongrenin son günü programda olmasınarağmen sonuç bildirgesi oluşturulmadı. Plakettöreninin ardından verilen aradan sonra kongrekapanış konuşması dahi yapılmadan fiilen sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

İçeriği zengin,öznesinden uzak bir Kongre

İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi'nde sorunun etraflıcaortaya konuluşu ve sunumların anlaşılır olması kongreninbaşarılı yanlarından biridir. Bu açıdan gerçekleştirilen kongre,izleyenler açısından birçok yönüyle öğretici ve eğiticiolmuştur.

Gerçekleştirilen kongrenin anlamlı olmasına karşın, birçokaçıdan da sınırlı kaldığını belirtmemiz gerekiyor. Kongreninbu sınırlılıkları aşamamış olmasının nedeni, bizzat kongreyiörgütleyen bileşenin süreci nasıl ele aldığı vedeğerlendirdiğiyle bağlantılıdır.

Sorunu pratikte en yakıcı biçimiyle yaşayan işçiler olduğuyerde, DİSK'ten örgütlü olduğu iş yerlerinden işçileri buanlamlı kongreye yönlendirmesi beklenirdi. Bu olmamıştır.Ancak bırakalım işçi taşımayı, DİSK kendi yöneticilerinezdinde bile kongreye sınırlı bir katılım sağlamıştır. Bir parçaTTB’yi dışında tutarsak KESK ve TMMOB açısından da durumçok farklı değildir.

TTB'den Levent Koşar’ın sunumundaki ifadelerle “Sorunöznesiyle buluşmadıkça; sorunların çözümü mümkündeğildir.’’

Tam da bu noktada sorulması gereken birkaç soruaklımıza gelmektedir. Sorunun öznesiyle buluşması için neyapılmış, konu işyerlerinde ne kadar tartışmaya açılmıştır?Yapılan işten sendika ve oda üyesi işçi emekçiler ne kadarhaberdar edilmiş, gerçekleştirilen kongre onların gündeminene kadar sokulmuştur? Bu sorulara olumlu bir yanıt vermekmümkün değildir.

Sendikaların bu olumsuz tablosu karşısındagerçekleştirilen kongrede kürsüde ve salonda tümsınırlılıklara rağmen Tuzla tersane işçileri, kot kumlamaişçileri, OSTİM işçileri, atık kâğıt işçileri, ev eksenli çalışankadınlar, mevsimlik tarım işçileri adına sunum vekonuşmaların yapılması ve direnişçi kadınların varlığı anlamlıolmuştur. Kuşkusuz bunlar da tümüyle ilerici ve devrimcigüçlerin emeğinin ürünleridir.

Kongre 2. ve 3. günlerde genel olarak katılım bakımındanda zayıf geçmiştir. Özellikle ilk günün ardından sabahsaatlerinde yapılan sunumlar neredeyse boş salona hitabengerçekleştirilmiştir. Öğlen saatlerine doğru 2. gün katılım birparça daha iyi olsa da özellikle sonuç bildirgesinin okunacağı(ya da en azından genel çerçevesinin çizileceği) ve kapanışkonuşmasının yapılacağı son gün oldukça sınırlı sayıda birkatılım olmuştur. Sonuç bildirgesinin genel çerçevesininoluşturulacağı ve kapanış konuşmasının yapılacağı son günverilen yemek arasının ardından tekrar salona geçilmeyerekkongrenin fiilen bitirilmiş olması örgütleyen bileşen açısındantam bir ciddiyetsizlik örneğidir.

Diğer taraftan sorunun çözüleceği zeminin ortayakonuluşunda da ciddi farklılıklar ortaya çıkmıştır. Kapitalizmiçerisinde soruna çözüm arayanlar ve sorunun yapısal birsorun olduğunu ortaya koyarak çözümünün de bu sistemiçerisinde olamayacağı görüşünü ortaya koyanlar biçiminde...Konuşmacıların büyük bir bölümü çözümün ikincisindeolduğunu vurgulamışlardır. Bu da Kongre'ye ileri bir çizginindamgasını vurduğunu göstermektedir.

Ancak Kongrede ifade edildiği şekliyle bu etkinliksalonlara sıkışmamalıdır. Ortaya konulan fikirler, duvarlarıaşıp pratikte karşılığını bulmalı ve sistemin temellerineyönelmelidir. Ancak bir kez daha belirtelim ki, başlangıçaşamasında o duvarlar aşılamamış kongre kendi öznesiylebuluşamamıştır.

Yine de her şeye rağmen kongre tüm eksikliklerine karşınsorunun gündemleştirilmesi sınırlarında dahi ele alındığındaanlamlı bir yerde durmaktadır. Yukarıda ifade edildiği şekliyle“sorunun öznesiyle buluşması” ve salonları aşarak sanayihavzalarına, fabrikalara ve atölyelere ulaşması için etkin birçaba harcanmalıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde biz sınıfdevrimcilerine de büyük sorumluluklar düştüğü açıktır.

Kızıl Bayrak/Ankara

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Yetkin mühendislik sömürünün maskesidir

Kapitalizmin sıkıştığı ve bir darboğaza girdiği birdönemin içinden geçiyoruz. Almanya BaşbakanıMerkel, Avrupa, Amerika gibi kapitalizmin merkezülkelerinin neredeyse iflas ettiğini “İkinci DünyaSavaşı’ndan beri böyle kötü durumda olmadık”beyanatıyla özetlemişti. Dünya iktisadi sistemininefendileri bu sıkışmışlıklarını yeni alanlar açarakaşmak için işgal ve savaş seçeneği de dâhil olmaküzere tüm güçleriyle saldırıyor. Afganistan, Irak,Libya’ya doğrudan saldırırken Mısır, Cezayir, Tunusgibi ülkelerdeki halk hareketlerini ezmek yoluna gidenefendiler, İran ve Suriye’yi de “portföylerine” çoktanalmış durumdalar.

Ancak saldırı tek başına bu biçimde gelmiyor.Dünya ölçeğinde sosyal haklara dönük büyük birtırpanlama hareketi devam ediyor. Eğitimden, sağlığakadar hemen her alan “sektöre” dönüştürülüyor,sermayeye açılıyor. Çalışma koşulları ağırlaşıyor,taşeronlaştırma yaygınlaşıyor, çalışma yaşamına aitsosyal güvence, sigorta, tazminat gibi tüm haklar yatamamen yok ediliyor ya da büyük kısıntılara kurbanediliyor. Tüm bunlara devletin hak ve özgürlükleredönük saldırısı da eklenince sermayenin 19. yüzyılcehennemi ruhunun yeniden yükselişine tanıkoluyoruz.

Ancak günümüz dünyası 19. yüzyıl kapitalistvandalizmiyle ortaklaşsa da oldukça temel ayrımlarsözkonusu. Gerek iktisadi gelişimi gerekse de nesnelkoşullar ve bunun yarattığı siyasal üstünlük açısındangeçmişin çok ilerisinde dünyayı kuşatmış bir sistemlekarşı karşıyayız.

Kapitalizmin vardığı son aşamada beyaz yakalılarıkesen büyük değişimler yaşandı. Bilginin kolayerişilebilir ve işlenebilir hale gelmesiyle“ayrıcalıklarını” büyük ölçüde kaybeden beyazyakalılar, üretim teknolojilerinde gelişimle ve hizmetsektörlerine yığılan emekçi kitlelerinin artışıylaberaber kendilerini acımasız rekabet koşullarınıniçinde buldular. Üretim ve tasarım süreçlerinin demekânsal olarak ayrışması yani teknoloji geliştirmeninve kritik üretim süreçlerinin merkez ekonomilerdetoplanması, geriye kalan her şey içinse üçüncüdünyanın ucuz iş gücüne başvurulması da teknikelemanlar açısından önemli değişimlere vekastlaşmalara yol açtı. Böylece kafa emekçilerikendilerini hiç beklemedikleri, hatta kabuledemedikleri bir çarkın içinde bulmuş oldular. Artıkbeyaz yakalıların geçmiş “aristokrat işçisi” kimliğiaşınmış ve güvencesizlik gibi yeni bir kavramlatanışılmıştır. İşten çıkartmalar, yoğun çalışmakoşulları, düşük ücretler, mobbing, acımasız rekabet vehak gaspları gibi beyaz yakalıların hiç bilmediği yenikoşullar hayatlara girdi.

İşte teknik elemanlar açısından tüm bu süreçlerinkesişim noktasında “yetkin mühendislik”kavramlaştırmasıyla akıllarda yer eden meslekiyeterlilik uygulamaları durmaktadır. Sorun öylesinekomplikedir ki tüm bu koşullardan birini dahi gözardıederek tartışmak sorunu bambaşka mecralarataşıyabilir. Bundan dolayıdır ki tartışmanın “yetkinlik”cephesinden oldukça rasyonel cevaplar almakmümkündür. Örneğin akademik camia “açılan tabelaüniversitelerden” dem vurarak eğitimdeki kalite

düşüşüne vurgu yapmakta ve “yetkinliği” de bir çözümolarak sunmaktadır.

Sektörlerden gelen tepki işe aldıkları mühendislerin“tecrübesiz ve eğitilmesi gerektiği” yolundadır ki, buonlar açısından hiç de karlı değildir. Çünkü kendiadlarına aldıkları her genç, yeni mezun mühendis,mimar ve plancı sonu belli olmayan bir yatırımdır.Yaşını almış mühendisler “yeni yetmelerin” kendileriile aynı yetkilerle donatılmasından rahatsızdır. Başkabir yerden ise yetersiz mühendislik hizmeti çözümbekleyen bir sorundur. TMMOB bürokrasi bloğu ise –kendince iyi niyetli olduğunu varsayarak- tüm bugerekçelerden bir parça alarak, bu alanı düzenlemeyetek yetkili kurum olan odaların bu işi “hakkıyla”yapacağını söylemektedir. Tüm cevaplar ve gerekçelertek tek belli bir iç mantığa sahip olsa da sorununbütünselliği karşısında anlamsızlaşmaktadır.

Çünkü işin gerisinde eğitimin ticarileşmesindenesnek ve güvencesiz çalışmaya kadar yeni dönemintüm sermaye politikaları durmaktadır. Yetkinmühendisliğin gerisinde Türkiye’nin giremese detaleplerinin tümünü karşıladığı AB, GATS, küreselsermaye odakları, siyasi ve kişisel rantlar veoluşturulmak istenen büyük bir sektör vardır. Vesonuçları açısından güvencesiz ve esnek çalışmabiçimleri gibi sermayenin dört gözle beklediğiuygulamaların somutlaşması ete kemiğe bürünmesisözkonusudur. Mevcut durumda dahi oldukça zorkoşullarda çalışan, hatta iş bulamayan yeni mezunmühendisler, yenidüzenleme ile birlikte tambir yıkıma uğrayacaklardır.Yaşanacak kastlaşma ileberaber teknik elemanlararasında oluşan uçurumlarbu alanın tamamını içinealacaktır. Örneğin bir dizisektörde 3 ay deneme/stajsüresi adı altında insanlarınhiçbir ücret almadançalıştırılması yaygın olarakgörülürken benzer birdurumun mühendislikalanında da yaşanmasısürpriz olmayacaktır.

Ancak yetkinlikcephesinin cephanelerininneredeyse sonu yok gibidurmaktadır. Yine butartışmalar içinde çokçaduyduğumuz “staj süresinin bir sınırı var; birkaç senede dişinizi sıkın” şeklinde bir yaklaşım tam bir burjuvaarsızlığıdır. İçindeki acımasızlığı bir kenara koyarsak,kim kime “4 yıllığına köle statüsünde çalış” demehakkına sahiptir? Ayrıca 4 yılın sonunda herkes“yetkin” olacaksa zaten buna gerek olmadığı açıktır.Kaldı ki bu sürenin 4 yıl ile sınırlı kalıp kalmayacağıda tamamen bir muammadır. Kesintisiz 4 yıl boyuncaçalışmak lüks statüsünde bir olaydır ve ortadageçilmesi gereken bir sınav ve onaylatılması gerekenbir rapor olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Yetkinmühendislik, tersanelerde, şantiyelerde, madenlerdeveya proje ofislerinde gününün 13-14 saatini çalışmak2-3 saatini işe gitmek için yolda harcayan, hem debunları hiçbir iş güvencesi olmadan ve sosyal haklarıya tamamen ya da kısmen gaspedilmiş olarak yaşam

mücadelesi veren emekçi teknik elemanlara köleliğivaat etmektedir.

Öncelikle şu anlaşılmak zorundadır; saldırı altındaolan mesleğimiz değil geniş bir işçi katmanıdır. İşçisınıfının bir bölüğünün hakları tırpanlanmak, yabancısermayeye alan açılmak istenmektedir. “Akreditasyon”gibi büyülü sözlerin arkasına saklananlar “yurtdışındageçerli diploma” demagojisiyle yabancı mühendislikşirketlerine bu alanı peşkeş çekmek istemektedirler.Zaten daha şimdiden büyük projelerin altında yabancıproje firmalarının imzalarını görmek mümkündür.Hatta bir dizi proje firması yabancı firmalarıntemsilciliğini almak için şimdiden sıraya girmişdurumdadır. Bunun sonuçları bellidir. Zira bugünTürkiye’nin teknik eleman sayısı bellidir, bunlarınkaçının yetkin kaçının köle olacağı da bellidir. Yetkinolan mutlu azınlık imza atmaktan yorulurken buradaoluşacak açık yabancı mühendislik tröstleri eliylekapatılacak, kısa vadede akıl almaz bir talanın önüaçılacaktır. Yetkin mühendislik ile meslek içerisindeyaratılacak elitleştirme harekâtının sonuçları dahafazla yıkılan bina olmazsa daha fazla HES, kentseldönüşüm, nükleer santral ve gökdelen olacaktır.

İmza yetkisi meselesine gelince. Burada temelsıkıntı inşaat, mimarlık, planlama ve doğalgaz gibiprojelerinin onaylanması gereken alanlarda ortayaçıkmaktadır. Bunun cevabı ise basittir, yanlış projeonaylanmaz olur biter. Sonra da inşaatları,uygulamaları doğru denetlenir böyle bir karmaşa da

ortaya çıkmaz. Amaniyet farklıdır, yapılanşey tüm faturanın yenimezunlaraçıkartılmasından başkabir şey değildir. Çökentüm binaların başsorumlusu bu devlet vekoruyuculuğunu yaptığısistemdir.

Ayrıca bir dizispesifik iş için zaten birtakım yeterlilikbelgeleri zorunludur.Demek ki mesele belgeile deçözülememektedir. Ziraimza kiralama/satma işiherkes bilir ki başlıbaşına bir sektördür.Öyle her canı çeken

işporta tezgâhı açar gibi diplomasını satışa çıkartamaz.İmza ve diploma kiralama işi şimdiden büyük birsektör olmuş durumdadır. Örneğin açmak için diplomagereken anaokulu ve kreşler için diploma kiralamayöntemi yaygınca kullanılmaktadır, sonuçlarıortadadır. Yetkin mühendisliğe kişisel sevdagüdenlerin beklentisi de bu sektörden paylarınadüşecek kırıntılardır, yoksa mühendislikuygulamalarının akıbeti hiç umurlarında değildir.

Şunu bir kez daha hatırlatalım, Konya’daki ZümrütApartmanı’ndan, raydan çıkan trene; madenocaklarındaki göz göre göre iş cinayetlerindentersanelere; depremde un gibi ufalanan binalardan heryağmurda Karadeniz’i sel götürmesine yol açan ve birdoğa katliamı olan sahil yoluna; derelerin prangasıHES’lerden nükleer santrallere kadar tüm “ucube”

Mesleki dönüşüm24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Yine, yeni, yeniden:Yetkin mühendislik/2

Susmak onurumuzu ayaklaraltına almak demektir. Bizler

yetkin mühendisliğe karşıçıkarken bunu meslek adınayapmıyoruz. Zaten mesleği

kurtarmanın hijyenik, dünyanıntüm “kötülüklerinden” uzak,

insanlık için mühendislikyapmanın bu düzende mümkün

olmadığını da çok iyi biliyoruz.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

mühendislik uygulamalarının altında “yetkin” olanmühendislerin imzası bulunmaktadır.

TMMOB üzerine

TMMOB’nin bu süreçte aldığı tutumu, dahadoğrusu örgüte hâkim liberal algının “sol” maskesialtında binlerce mühendis, mimar ve şehir plancıyıyedeğine alarak “yetkin mühendisliğe” kucakaçmasını, yine çokça tartışacağız. Ancak tablo hergeçen gün daha fazla vahim bir hal almaktadır. KHKsaldırısı altında bir TMMOB’yi savunmak için hiçbirşey yapılmadığı, bir şeyler yapmak için çırpınan “solgüçlerin de” oldukça kaba yöntemlerle saf dışı edildiğibir ortamda artık sözün bittiği yerdeyiz. TMMOBbürokratları “yetkin mühendislik”, sosyal hak gasplarıve KHK’lar arasındaki bağı bile göremeyecek kadarkörleşmiş durumdadır.

Körlük derken gerçek bir körlükten bahsediyoruzşöyle ki: “Özellikle tercihlerinizi akredite olmuş ya dabuna başvurma cesaretini göstermiş bölümlerden yanakullanınız. Akreditasyon kurumu bir üniversitenin netür bir programla nasıl bir öğrenci yetiştireceğinikontrol etmekte, asgari şartlarda bir eğitim-öğretimfaaliyetinin temel ihtiyaçlarını garanti altınaalmaktadır. Vakıf üniversiteleri tercihinizde de yineakreditasyon önemli olmalıdır.” Başbakanın, cübbeliliberal hocaların söylemleri gibi duran bu sözler, yakınzamanda TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı MehmetSoğancı’ya aittir. Üniversite adaylarına dönük olarakresmi bir açıklamasında söylenmiştir.

Hükümetin TMMOB operasyonu salt talana karşıayak bağı olan bir örgütün temizlenmesi değil, bu alanıdüzenlemeye yetkili tek kurum konumundaki odalarıkazanma manevrasıdır. Yetkin mühendislik ileoluşacak rantın büyüklüğü ortadayken hiç kimsenin bubüyük rantı paylaşıma açmayacağı açıktır.TMMOB’nin bu rantın merkezine doğru yaptığıhamleler ve yetkin mühendisliğin odağı olmakonusundaki talebi, en azından örgütün bugünkühaliyle abesle iştigaldir. TMMOB bu işin dümeninegeçmek için en azından muhalif kimliğinden, emektenyana tutumundan soyunmak zorundadır. Bu odabeylerinin sandığının aksine örgütün sağa kayması ileçözülecek bir sorun değildir. Çok köklü değişimlergerekmektedir. Bu da örgütün yıllardır oluşmuşgeleneğinin temellerini dinamitlemek anlamınagelmektedir. Her ne kadar gidişat bu yönde olsa daörgütle bağlantıları olan tabanından yükselen ses bugidişatın kolayından olmayacağını açıkça ortayakoymaktadır.

Yapılması gereken bu neo-liberal saldırıyatopyekûn karşı koymaktır. Güvencesiz çalışmaya karşıörgüt hızla emekçi tabanına doğru yol almalı, örgütiçindeki tüm ilerici özneleri kapsayacak bir politik hatoluşturulmalıdır. Ancak KHK sürecinde bile örgütiçindeki sol unsurlara saldırılarını azaltmak biryana, arttıran bir anlayışın önümüzdekidönemde alacağı tutum bellidir. Öğrencihareketiyle bir türlü kurulmayan bağ, felceuğratılmış örgüt içi demokrasi, önemli birgüç biriktiren kadın çalışmasına duyarsızkalmak ve ücretli ve işsiz üyeler konusundaatılmayan/attırılmayan adımlar vs.yeterince fikir vermektedir.

TMMOB üzerine bugünekadar yazılan çizilenleri tekraretmeye gerek yok. Yetkinmühendislik ABD, AB gibiemperyalist odaklardan çıkmış birsömürü çemberidir. TMMOB buna aletedilmektedir. Sertifika programları,gözetim kriterleri, yetki belgeleri eliyle örgütbu çemberin ortasına çekilmiştir. Türkiye’de ilkyetkin mühendislik yönetmeliğinin TMMOB İnşaatMühendisleri Odası tarafından hazırlandığı

düşünüldüğünde örgüt bürokrasisinin yakın zamandaişçi üyelerinin yaşayacaklarından dolaysız olaraksorumlu olduğunu söyleyebiliriz. İşte o zaman 25 tanesoru yetmeyecektir. (İMO Yetkin Mühendislikuygulaması tepki alınca “25 soruda yetkinmühendislik” diye komik sayılabilecek bir metinlecepheden yetkinliği savunmuştu)

Nasıl bir mühendislik eğitimi?

“Nasıl bir mühendislik eğitimi” sorusu “nasıl birmühendislik” sorusuyla aynı başlık altındacevaplanmak zorundadır. “Mesleklerimizin tanımını,amaçlarını ve niteliğini belirleyen kapitalizmdir.Mesleklerimizi en fazla bu sistem kadar “etik” veahlaki olarak icra etme şansına sahibiz.” (Yankıyinelediği sesten güzeldir-TMMŞP) Mühendislikeğitimi üzerine söylenecek sözler kapitalizmi işte buyüzden kesmek zorundadır. Mesele hiç de “4 yıllık bireğitimle mühendis yetişir mi yetişmez mi?, eğitimsistemi yeterli mi?” soruları kadar basit değildir. Zirabunlar oldukça teknik ve çözülebilir sorunlardır.Oysaki ortadaki sorunun bir ucu Türkiye’deki sınıfilişkilerine bir ucu sanayi politikalarına ve dahadoğrusu emperyalist-kapitalist sistemle kurulan bağakadar uzanmaktadır. Yani sorunun çözümü ancak busistemin çözülmesi ile mümkün olacaktır. Politeknikeğitim, gerçek bir sanayi-üniversite işbirliği –buradaüniversitenin eğitim dışındaki asıl işlerinden biri olantoplumun ihtiyacı olan bilgiyi üretmesini kastediyoruzyoksa sermaye üniversite işbirliğini değil- sorunun enköklü çözümleri olacaktır. Zira çıraklık ilişkisi içindeve zaten teknoloji üretmekten aciz bırakılmış birülkede mühendisliğin tanımı ve standartları oldukçakarmaşık ve içinden çıkılmaz bir durumdadır.

Ancak tartışmayı burada noktalamak veyasonuçları salt bunun üzerinden üretmek kolaycılıkolacaktır. YÖK eliyle karartılan ve neo-liberal saldırıfırtınasının önemli hedeflerinden biri olanyükseköğretim gerçeğine karşı mücadele önceliklişarttır. İşçi mühendis, mimar ve şehir plancılarınınörgütlenmesi sistemin çarpıklığına karşı işçi sınıfı ilebirleşik bir mücadele hattı oluşturması gerekmektedir.

Mühendis yetiştirmek akademik bir süreçtir. Buusta-çırak ilişkisi ile tanımlanamaz. Mevcut 4 yıllıklisans eğitiminde öğrenilenlerin dahi iş hayatındakullanılmadığını, standartlaşan işleriçin teknikkadronuntasarım veprojelendirmeişinden çok uygulamacı sıfatını aşamamış olması dayapılacak sınavı gereksiz kılacaktır. Zaten böylesi birsınavın TUS örneğinden de yola çıkarak tam bir atyarışına döneceğini, kısa bir süre içinde bilginindenetlenmesinin değil sıralamanın belirleyici olacağıbir biçim alacağını önden söyleyebiliriz. Özetle

mücadele edilmesi gereken YÖK düzeni, onunyarattığı ezberci eğitim sistemi ve buna uygun olarakyetişen “piyasa mühendisi” profilidir.

Sonuç yerine

Bugün için yeni mezun genç mühendisler oldukçaağır koşullarda, düşük ücretlerle ve güvencesizçalışmaktadır. Yeni mezunların omuzlarına bindirilenyükün ağırlığı ve sömürünün boyutları gittikçeartarken bunun boyutlandırılması çalışmaları“okumuşlar” için zor günlerin habercisidir. Piyasagerçekleri ortadayken, yeni mezunları “çökenbinalardan” sorumlu tutmak yüzsüzlüğü, bu devletingençlere verdiği değerin de en açık özetidir. Yalansöylenmektedir, yeni mezun, genç mühendisler enazından “ustalarından” daha fazla büyük projelereimza atmış değildir. Girdiğe işte tutunma mücadelesiveren, karın tokluğuna, yarını belli olmadan uzunsaatler boyunca çalışan ve sigortası bile işverentarafından gaspedilen işçi teknik elemanları daha daköleleştirmek için linç kampanyası örgütlenmektedir.Başbakanından rektörüne, ensesi kalın mühendistenodaları mesken tutan oda beylerine kadar herkes buuğursuz koronun bir elemanıdır.

Kıdem tazminatının gaspından fahiş vergilere,mezarda emekliliğe kadar her şey bu saldırınınparçasıdır. Buna karşı susmak onurumuzu ayaklaraltına almak yeni Van’lar yaratılmasına yardım etmekdemektir. Bizler yetkin mühendisliğe karşı çıkarkenbunu meslek adına yapmıyoruz. Zaten mesleğikurtarmanın hijyenik, dünyanın tüm “kötülüklerinden”uzak, insanlık için mühendislik yapmanın bu düzendemümkün olmadığını da çok iyi biliyoruz.

Son söz olarak bir kez daha altını çiziyoruz:- Yetkin mühendislik öncelikli olarak işçi sınıfına

ve onun kazanımlarına dönük bir saldırıdır, sömürüdür.- Yetkin mühendislik güvencesiz ve esnek çalışma

demektir.- Yetkin mühendislik ticari eğitim demektir.- Yetkin mühendislik mühendisliğin girdiği hayatın

her alanında talan ve yıkım demektir.- Yetkin mühendislik teknik elemanların tüm

örgütleri, kurumları ve beceriyle sisteme teslim olmasıdemektir.

Toplumcu Mühendis Mimar&Şehir Plancıları

Mesleki dönüşüm Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011..

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Devrim Şehitleri26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

“Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan benialdığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm

cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Birgün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi vekoruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı

verecektir.” Erdal Eren 31 yıl önce, 13 Aralık 1980... Gece daha sabaha

varmamıştı. Varacaktı... Ankara’da soğuk bir kış gecesi.Bahara daha vardı, ama dalların tomurcuklandığı,umudun filiz attığı bahar günleri gelecekti. O geceninkaranlığında bir cevahir yürekliyi daha aldılararamızdan. Bir yıldız daha. kaydı gözlerimizin önünden.Ankara’da, o soğuk bozkırın ortasında, kestiler önünüengin denizlere coşkuyla akan bir ırmağın. O kışınsoğuğunda kırdılar bir dalını daha bahara çiçeklenecekolan fidanımızın.

Hain bir pusu gibi gecenin karanlığına kurulmuşdarağacı. Ve damgacının karşısına çıkmış 17 yaşında biryiğit. Şairin mısralarında anlattığı sanki oydu: “o çocukyumruklu dev, o dev yumruklu çocuk”. Gencecikyaşında kavganın alevli rüzgarının içinden geçip gelmiştiburalara. Askeri cezaevinin işkencehanelerinden,sorgulardan... Gelmişti darağacınm karşısına. Gözlerindekorkuyu görmek isteyenler boşuna bakıyorlardı ona.Ailesine yazdığı mektupta da söylemişti: “... çokaçıklıkla söylüyorum ki, benim moralim iyi ve ölümdende korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümlesonuçlanacağını çok iyi biliyordum. Buna rağmenkorkuya, yılgınlığa rağmen mücadeleye katıldığım içinonur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir.”

Yürüdü inançlı yüreğiyle. Yürüdü devrimci bilinci,faşizme karşı sıkılı yumrukları, kararlı adımlarıyla. Oyürek, o bilinç, yumruk.... Erdal Eren, haykırdı 13 Aralık1980 sabahı, sehpanın üzerinde: “Faşizme ölüm, halkahürriyet!”

Hain bir pusuda şehit düşen Sinan Suner

Sinan Suner, ODTÜ öğrencisi genç bir devrimciydi.30 Ocak 1980 gecesi Ankara-Hoşdere’de yazılamayapmaktaydı. Sinan umudu yazıyordu duvarlara.Duvarlara, esaret altındaki milyonlarca işçi-emekçininözlemini yazıyor, kurtuluşu, geleceği müjdeliyordu.Elbette ertesi gün bu yazıları okuyacak olan işçileri,gençleri düşünüyordu. Ne var ki gecenin karanlığınasaklanmıştı eli kanlı katiller. Sinan’a pusu kurdular.Herşeyden habersiz yazılama yapan Sinan’ı yakaladı ilkkurşun, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü... Olduğu yereyığıldı Sinan. Ama katillere yetmedi bu. Gözleri kanadoymuyordu. Sinan, o soğuk sokaklarda saatlercedolaştırıldı.

Kan oluk oluk akıyordu... Ölmesini bekliyorlardı.Zamanla boşaldı damarlarında kan. Onu hastaneninkapısına bıraktıklarında Sinan çoktan ölmüştü. Vezabıtlara geçti “... hastaneye getirilen ... kankaybından...”

En genç ve yiğitlerimizden birini daha almışlardıiçimizden. Kalleş bir pusuda, gözü dönmüş katillerinelinde can verdi Sinan. Ama bu iş burada bitmeyecekti.Ankara’da tek tek kapılar dolaşıldı. Duyan evindençıkıyor bir başka kapıya koşuyordu. Ankara’daGKB’liler ayaktaydı. Dilden dile çoğalıyordu isyan“Sinan yoldaş yaşıyor!”

2 Şubat akşamı yoldaşları Sinan’ın şehit düştüğüyerdeydi. Katillerin kulaklarını sağır ediyordu buhaykırış: “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”

Sinan Suner’in katlini protesto eden genç

komünistler sokaklardaydı. Erdal Eren, o akşam orayatoplanan Sinanlar’dan yalnızca birisiydi. Erdal, mesleklisesi 2. sınıf öğrencisiydi. Bir akşam yoldaşları kapıyıçalmışlardı. Erdal, dışarı çıkıp onlarla bir şeylerkonuşmuş, sonra dönüp babasından harçlık almış, “Bendönerim anne” deyip çıkmıştı. Ama dönmedi. Evdekiler,kapıyı bir daha açtıklarında karşılarında silahlı polislervardı. Erdal’ın odasına girdiler. Herşeyi darmadağınettiler. Meslek liseli Erdal’ın mürekkepleri, plastikmatbaası... Herşeyi dağıttılar. Ve birkaç kitap alıp gittiler.

2 Şubat günü gerçekleşen eyleme jandarmamüdahale etmişti. Gençler bir sokak arasına çekildiler.Bu arada ateş edilmeye başlanmıştı. Erdal çıkardısilahını ve havaya iki el ateş etti. Düşmanı duraklatmak,yoldaşları güvenceye almaktı amacı. Ve madem ki silahbelde taşınır, o zaman yeri geldiğinde kullanılacaktı. Busırada bir er yığıldı yere. Eylemden gözaltına alınanlaroldu. Erdal da onların arasındaydı. Ve bir senaryouygulanmaya kondu bu andan sonra. Tam bu dönemdeaçıklama yapan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’insözlerinde şekillenen bir senaryo: “Ne zamandır adamasılmıyor bu memlekette. Kanunların caydırıcılığıkalmadı. İdam cezası derhal yeniden uygulanmayakonmalıdır.”

1980’de bir Drefyus davası

O zamana kadar hiç görülmedik bir yargılamabaşladı. Erdal’ın da dediği gibi bu bir yargılama değil,yukarıdan gelen emirlerin uygulanmasıydı. Sözde birmahkeme 2 ayda karar verdi idama. Ne garip bir ülkeydiburası. Faşist katiller kendi itiraf ettikleri cinayetlerdensenelerce yargılanıp ceza almadan yurtdışına“kaçıyorlardı” ama aynı ülkede hiçbir delil olmadan ikiayda 17 yaşındaki bir gencin idamına karar veriliyordu.Avukat Nihat Toktay itiraz etti. Maktulun ölümüne sebepolan mermi çekirdeği incelenmeli, bu mermi Erdal’ınsilahından mı çıktı? Mahkeme karar verdi: gerek yok!Maktulun yarasındaki yanıklar incelenmeli, yakın atış mıyoksa 11 metre uzaktaki Erdal’ın yapabileceği uzak atışmı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Olay yerindeinceleme ve tatbikat yapılmalı. Nasıl olur da çatışmaiçindeki bir jandarma sırtından vurulur? Mahkeme:gerek yok. Erdal’ın yaşı 17’dir. Hayır karar verildi,19’dur, incelemeye gerek yok: Aslında itirazlara dagerek yoktu, nasıl olsa bu mahkemenin karan öndenverilmişti!

Darağacında edilen kavga yemini

Erdal yaşananların bilincindeydi, oynanansenaryonun sonunun ne olacağı önceden belirlenmişti.En iyi kendi sözleri anlatıyor yaşananları ve bu gençdevrimcinin bilincini. “Bugün devrimcileri ve onların birparçası olan beni aldığınız emirlere uygun olarakyargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu

ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizdehalkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzen:yargılayacak ve doğru kararı verecektir.”

12 Aralık’ı 13’e bağlayan gece. Aynı bilinçle Erdal,bir an bile duraksamaksızın, uzattı boynunu yağlıurgana. O yürek, o bilinç, yumruk.... Haykırdı sehpanınüzerinden, haykırdı faşizmin duvarlarında yankılanan veyankılandıkça kabaran sesiyle: “Faşizme ölüm, halkahürriyet!”

Erdal ilk değildi, son olmadı. O koca bir tarihe vetüm dünyaya ulaşan bir kavganın genç neferiydi.Erdal’ın ölümünden bir gün sonra bir yoldaşı daha,Ercan Koca katledildi. “Erdal Eren’in hesabını faşistcuntadan soralım!” yazılı bir pankart asmıştı yine 17yaşındaki Ercan. Üsteğmen Yaşar Kunduk ve emrindekikatiller yakaladı. İndir bunu dediler. İndirmedi.Dövdüler. İndir dediler indirmedi. Dövdüler. Yumruklar,tekmeler, dipçikler... Genç Ercan dövülerek öldürüldü vezabıtlara “... yerlerin buzlu olması sebebiyle bir kaç defadüştü ve düşme sonucunda beyin kanamasına maruzkaldı...” diye geçildi. Artık göstermelik yargılamalara,pusulara da ihtiyaç duymuyorlardı.

Erdal Eren yaşıyor!

“Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklardadevrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emekharcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemişdünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığıbirikimin güvenceye alınmasıdır... Partimiz bu mirasıkararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkütemsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır.” (TKİPKuruluş Bildirisi’nden...)

Sinan, Erdal, Ercan, bize bu ülke topraklarındadevrim ve sosyalizm davası için harcanan emeği, ödenenbedeli, gösterilen yiğitliği hatırlatıyorlar. Özellikle bizgenç komünistler için taşıdıkları önem büyüktür. Onlartarihimizin, mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlübir anlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlarıylataşıdıkları önem büyüktür. Onlar tarihimizin,mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlü biranlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlarıyla taşıdıklarıönem kadar bir diğer nokta daha vurgulanmalıdır. Bugünbu devrimci mirasın gerçek taşıyıcıları komünist işçipartisinin saflarında yeni Ekimler için mücadele edengenç komünistlerdir.

Çok zorlu uzun soluklu bir mücadele yürütüyor, ağırbir yükü omuzluyoruz. Bu mücadelenin tarihi onun içinödenmiş ağır bedeller, değerlerle doludur. Ve bugün bumücadele devam etmektedir. Bu bayrak tüm zorluklararağmen yükselmektedir. Ve bugün bu değerlerinsavunusu düzenin icazet alanı içinde çürüyenlere değil,devrimcilerle, öncesinde devrim davasıyla yollarını ennet çizgilerle ayıranlara değil, devrimci kitleeylemliliğine katılmaya politik ufukları ve kararlılıklarıyetmeyenlere değil, devrim için savaşan gençkomünistlere düşmektedir. Ve bu değerlerin savunusudevrimciliği kendinden menkul görenlere, kitlelerekapanıp kendi motivasyonuyla günü kurtaranlara değil,devrimcilere ölçüsüzce saldırarak kendinigerekçelendirme dar hesaplarında olanlara değil, gençlikkitlesi içinde devrimin ve sosyalizmin bayrağınıyükseltmeye çalışan genç komünistlere düşer.

Öyleyse, hep birlikte tüm gücümüzle bir kez dahahaykıralım:

Erdal Eren yaşıyor, genç komünistler savaşıyor!(Ekim Gençliği’nin Aralık 2005 tarihli 89.

sayısından alınmıştır...)

Kavgası ve kararlılığı yolumuza ışık tutuyor...

Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Devrim Şehitleri Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

DavutpaşaYıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa

Kampüsü yemekhane önünde, Fen-Edebiyat veHazırlık fakültelerinde “Gençliği devrimekazanmak için ileri!”, “Halkların kardeşliğinibüyütelim!” afişleri kullanıldı. Ayrıca EkimGençliği satışının yapıldığı fakültelerde,öğrencilerle birebir sohbetler gerçekleştirildi.

YTÜ yerel gazetesi Amatör’ün toplantısı dayapıldı. Amatör’ün her aşamasında kolektif birçabanın ürünü olması gerektiği vurgulanırken,yazılar paylaşıldı.

Ekim Gençliği’nin yeni sayısında bulunan“Anayasal hayaller değil, fiili meşru militanmücadele! yazısının yanısıra, “Üniversitelerdevrimci-ilerici öğrencilerindir!” yazılarınıntartışıldığı bir söyleşi yapıldı.

Anadolu ÜniversitesiEskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Ekim

Gençliği’nin faaliyetleri sürüyor. Yeni EkimlerinPartisi’nin 13. yılını anlatan bildiri duvar kağıdınaçevrilerek fakültelere asıldı.

Bu hafta ise son dönemde AKP’nin baskıpolitikalarının güncelliği ışığında hazırlanan ‘DinciParti Gücünü Nerden Alıyor’ başlıklı duvar gazetesiüniversitenin çeşitli yerlerine asıldı. EdebiyatFakültesi’nde iki gün boyunca stant açılaraköğrencilere dergi tanıtımı ve dağıtımı yapıldı.

Yüksel’de Ekim Gençliği satışı Her Cumartesi Ekim Gençliği okurları

tarafından Ankara Yüksel Caddesi’nde açılan stantgeçtiğimiz hafta da soğuk havaya rağmen açıldı.

13.00-15.30 saatleri arasında açık kalan stanttaEkim Gençliği’nin yeni sayısının yanısıra KızılBayrak ve Liselilerin Sesi satışı da gerçekleştirildi.Ajitasyon konuşmalarıyla emekçiler ve gençlersosyalizm mücadelesini büyütmeye çağrıldı.Emperyalist savaş ve saldırganlığa, faşist baskı veteröre karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.Ayrıca “Sefalet ücretine son, İnsanca yaşamayayeten vergiden muaf asgari ücret istiyoruz!” şiarı dahaykırılarak kapitalist sistem teşhir edildi.

DTCFGeçen haftalarda okulda ve okul dışında

yaşanan faşist saldırılar, yapılan afişlerle teşhiredildi. “Faşizme Geçit Yok/Ekim Gençliği” şiarlıafişler okulda yaygın bir şekilde yapıldı. Afişte,faşist saldırıların sistemin saldırılarının bir parçasıolduğunu vurgulayan bir teşhir metni yer alıyor.

Tutuklu öğrencilerin davalarının görülüyorolması sebebiyle “Yıkılsın Zindanlar TutsaklaraÖzgürlük / Ekim Gençliği” afişleri yapılarak devletterörü teşhir edildi.

BeytepeHacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde

stant açan Ekim Gençliği okurları derginin yenisayısını gençliğe ulaştırdılar. Kütüphane önündeaçılan stantta gerçekleştirilen dergi satışında birçoköğrenci ile tanışıldı ve sohbet edildi.

“Dinci gerici parti gücünü ve pervasızlığınınereden alıyor?” başlıklı makale ozalit halinegetirilerek kampüsün merkezi yerlerine asıldı. Buyazı üzerine de birçok öğrenciyle sohbet edildi.

Gençlik yazılamalarla parti davasına omuzvermeye çağrıldı. Kampüsün duvarları “Parti, Sınıf,Devrim / Ekim Gençliği” yazısıyla süslendi.ODTÜ’de de “Dinci gerici parti gücünü vepervasızlığını nereden alıyor?” ozalitleri kampüsünmerkezi noktalarına asıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul - Eskişehir - Ankara

Devrimci gençlik çalışması

Ekim Gençliği 3 Aralık Cumartesi günü,demokrasi sorununa ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdi.

Konu iki temel başlık üzerinden işlendi. İlk olarak“demokrasi sorununun önemi ve kapsamı” üzerinebir sunum yapıldı. Sunumun ardından demokrasininsınıflar üstü, soyut bir kavram olmayıp aksine günceltarihsel ve toplumsal bağlamında ve mevcut üretimilişkilerine göre ele alınması gereken somut birmesele olduğu vurgulandı.

Demokrasi sorununun ele alınış tarzına ilişkin birayrım olduğuna değinildi. İlk bölüm kapsamındademokrasi/diktatörlük kavramları Marksist açıdanirdelendi. En sınırlı demokratik hakların dahi dişe dişmücadele ile elde edilebildiği, tersindenburjuvazinin emekçi kitleleri “daha ileri” birmücadele pratiğinden alıkoymak için tavizlerverebileceği de belirtildi. İkinci bölümde ise “teorikyaklaşımlar ve programatik ayrımlar” üzerinekonuşuldu.

Mevcut düzeni devrimci yönden aşmak gibi birgayesi bulunmayan reformist akım tartışma dışıbırakıldı. Temelde devrimci demokrasi (küçükburjuva devrimciliği) ile proletarya sosyalizmi(Marksizm-Leninizm) arasındaki ayrım çizgilerideğerlendirildi. Ayrıca 1917 Ekim Devrimi ile 1949Çin Devrimi vb. deneyimler farklı yönleriyleaktarıldı.

Komünistlerin demokrasi sorununu ele alış tarzı,demokrasi mücadelesi ve sosyalist devrimmücadelesinin birbirinden kopartılmadan elealınması gerektiği üzerinde duruldu.

Devletin tüm toplumsal mücadele dinamiklerinedönük saldırıları ve KCK tutuklamalarını nasılokumak gerektiği üzerine de konuşulduktan sonrasöyleşi son buldu. Ardından Taksim’e geçilerek EkimGençliği dergisinin yeni sayısının satışı yapıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul

“Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım.Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı.Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekildekonuşamadık.(Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalıdavrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bunedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızıdilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çokşey var.

Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektuplaanlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızıtahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum kibenim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok.Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çokiyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa,karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum,mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyledüşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olaninancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımısöylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığımşeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı vemücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa,bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir.Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtanverilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermekve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenlesizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerekbu cezayı verdiler.

Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı birbiçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altındainletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördümki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte budurumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetlearzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle birdurumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesiişten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademikullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımısürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bilebile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktanbıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetinikavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanıziçindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimibinlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi.Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyisonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek veyükseltmekten başka amacım yoktur.

Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizinaçınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.

Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür,kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için nederece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsabu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum.Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerceevladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek,yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadeledevam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.

Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyikavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymişgibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadargüçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutluedersiniz.

Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. Devrimci selamlar Oğlunuz Erdal 13 Aralık 1980 Ankara - Gece 02.55”

(Erdal Eren, veda mektubunu hücresinde yazmış ve iç

çamaşırında taşıyarak avukatına ulaşmasını

sağlamıştır...)

Erdal Eren'in son mektubu...

“Devrimci olduğumiçin onur duyuyorum”

Demokrasi sorunu üzerine söyleşi

3 Aralık 2011/ Yüksel Caddesi

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Araçlar gereksinmelerden doğar ve bu ihtiyaçlarayanıt verebildiği ölçüde anlamlıdır. Siyasal çalışmada

ve örgütlenme çabasında ne kadar farklı araçlarıdevreye sokabildiğimiz ise bir yerde faaliyette

ustalaşmanın bir göstergesidir. Bugüne dekdeneyimlediğimiz esnek araçlardan biri de yerel

yayınlardır.Yerel yayının içeriği ve biçimi

Aslına bakarsak ülke ve dünya gündemindenfakülte ve bölümler özelindeki yazılara, kültür-sanatköşesinden çeşitli konularda röportajlara, karikatür vebulmacaya kadar hemen her konu yerel yayınlarda yeralabilir. Üniversitenin gündemine ilişkin veya meslekiyazılar yayının “yerli/buralı” olma özelliğini arttırır.Bu özellik tam da yerel yayın gibi bir esnek aracıntaşıması gereken bir özelliktir. Bunun dışında hersayının bir teması olabilir (geleceksizlik, kadın sorunu,anayasa, har(a)çlar ve paralı eğitim, tersanelerdeki işcinayetleri ya da Ortadoğu’daki toplumsalhareketlilikler gibi).

Bu genel formatın dışında belli bir konu veya alanaodaklanmış esnek araçlar da kullanılabilir. Örneğin birdönem İstanbul’da dönemin devrimci bir çevresi ileortaklaşa şiir fanzini çıkartıldı. Oldukça etkili olan araçetrafında belli sayıda insan toparladı. Üstelik sadeceşiir ile sınırlı kalmayıp her iki siyasal yapı da o dönemçalışmanın çevresinde tanışılan insanlarıdevrimcileştirmeyi başarabildi.

İçerik konusuna dönecek olursak, kendimiziyayımlanacak yazıların kapsamını sınırlandırmak veyapolitik içeriğini daraltmak gibi bir düşüncenin basıncıaltında hissetmeyelim. Pekala düzen karşıtı, radikaliçerikli yazılar yerel yayında yer alacaktır. Buradagözden kaçırılmaması gereken iki nokta var:Öncelikle, içeriğinden taviz verilmeden, biçim olarak(dili ve üslubu bakımından) uygun dil yakalanmalı.Söyleneceklerin mümkün olduğunca anlaşılır ve duruşekilde anlatılması iyi olur. İkincisi, işlenecekkonulardan ifade ediliş tarzına kadar hedef öğrencikitlesini ve çalışma alanının özgünlüklerini gözetmektebüyük fayda var. Doğal olarak bu siyasal bir gençlikdergisinden ayrı bir işlev göreceğine göre biçim, içerikve tarz bakımından belli farkları olmak durumunda.Öbür türlü, böyle ayrı bir araca gerek kalmazdı.

Esnek aracın, mekanik biçimde devrimci birörgütlenme olarak algılanmamasına dikkat etmeliyiz.Sorulduğunda elbette ki çalışmasını yapan insanlarsiyasal kimliklerini dürüstçe açıklamalı. Bununlaberaber zaten öğrenci kitlesi tarafından ilerici, solcu,toplumsal içerikli bir yayın ve çevre olarak biliniptanınması amaca daha uygun olacaktır.

Görsel olarak da zengin, bol resimli, okunaklı, hemiçerik hem biçim olarak “kendini okutan” bir yayın herzaman daha kullanışlıdır.

Yerel yayın faaliyetinin işlevi

Yerel yayınlar, yeni insanlarla onların ilerici“duyarlılıkları” üzerinden tanışmak için oldukçaelverişli araçlardır. Ekim Gençliği ile ulaşabildiğimizinsayıca belki on katı ve oldukça farklı kesimden insanlaböylelikle temas edebiliyoruz.

Faaliyetin bir diğer işlevi; kültürel, düşünsel vesanatsal bir üretim alanı oluşturulması. Özelliklebirçok üniversite kampüsü bu konuda fazlasıylayetersiz ve sığ. Birçoğunda, kariyer kulüplerini dıştatutarsak, doğru düzgün öğrenci kulübü bileolmayabiliyor. Ve doğallığında üniversitede okuyanöğrenciler bu türden etkinliklere açlık duyuyorlar.

Esnek araçlar, kendi esnek örgütlenmesini deyaratabilmektedir. Belli amaçlarla biraraya gelen, bellidüşünsel, yaklaşımsal ve hatta amaçsal ortaklıklartaşıyan insanlar bu araç etrafında öbeklenebiliyor vebelli periyotlarda biraraya gelip belli etkinliklerdebulunabiliyorlar. Bu da bir çeşit örgütlenmedir. İsteryoğun bir uğraş sonucunda büyük ölçüde bizimçabalarımızla bir araya gelsin, ister bir ölçüdekendiliğinden oluşsun, elimizin yetmediği yerlereulaşmamızı, dokunmamızı sağlayacaktır. Üstelikböylelikle tamamen bizim dışımızda oluşmuş benzeriöğrenci topluluklarına da daha “meşru” bir müdahalezemini ve onlarla tanışma olanağı oluşturacaktır.

Faaliyeti yayını çıkartıpdağıtımını gerçekleştirmeklesınırlandırmaya gerek yok.Film gösterimlerinden, tiyatro,fotoğrafçılık, sinema, felsefe,edebiyat, bilim, şiiratölyelerine, hukukmühendislik gibi bölümlerehas topluluklara kadar altişleyiş ve birimler oluşturmakmümkün. Burada elbettebelirleyici olan olanaklar veihtiyaçlar olacaktır.

Tüm bunların yanı sıra,siyasal etkimizin genişleyipyaygınlaşmasına da büyük katkıda bulunacaktır. Enbasitinden, yüzlerce satılan bu yayın çeşitli olaylarıbüyük ölçüde bizim penceremizden insanlaraaktaracaktır. Bu çalışmanın çıkartacağı olası bir tiyatroekibinden fotoğraf sergisine kadar tüm ürünleri soldanve devrimden yana bir esinti yaratacaktır.

Çalışma tarzı

Çalışma özellikle başlangıç süreçlerinde neredeysebir tek kendi güçlerimize sıkışan bir hal alabiliyor yada birçok işi üstümüze almamız gerekebiliyor.Yapılacakların mümkün olduğunca kolektif şekilde veinsanların inisiyatiflerini geliştirecek tarzdayürütülmesi en sağlıklısı olacaktır. Böylece çevresindekümelenen insanların yayını ve çalışmayı sahiplenmedüzeyi de artacaktır. Böyle bir işleyiş, ön süreçlerindekendi emekleri olduğu için arkadaşlarımızın yerelyayının dağıtımından, tanıtılmasına birçok işte gönüllüve enerjik olmalarını kolaylaştıracaktır.

Yerel yayın çalışmasının ve ilişkili atölyelerin hertürlü faaliyet planlanması dışa açık toplantılardakararlaştırılmalı. Örneğin haftalık düzenli toplantılarla,alanda o hafta ne yapılabileceğine kafa yorulupşekillendirilebilir. Yayının gündemlerinin belirlenmesi,yazı ve diğer içeriğin paylaşımında da benzer biryöntem izlemelidir.

Yazılar taslak halde hazırlandıktan sonra yazılarınyayınlanmadan önce ortak bir platformda tartışılmasıiyi bir yöntem olabilir. Adı üstünde bir esnek araçtansöz ettiğimize göre, genel olarak yazıların içeriğikonusunda katı bir müdahalecilik doğru olmaz. Yinede düpedüz gerici bir pozisyonu savunan bir yazının(paralı eğitimi savunan liberal bir yazı, Kürt düşmanımilliyetçi bir yazı vb.) yayınlanmasına rıza gösterecekdeğiliz. Ancak politik içerik bakımından daha “azsorunlu” bir noktadaysa, yazan arkadaş iknaolmamışsa ya da içine sinmemişse, tercihen yazınınolduğu gibi yayınlanması ve yanına da daha devrimcibir pencereden bakan ikinci bir yazının konulması iyibir yöntem olabilir.

Birkaç önemli nokta daha

Son olarak, birkaç noktaya daha değinip yazıyısonlandıralım. İlkin; yayını çıkartmak da, kültür, sanatvb. alanlarda işletilecek atölye ve etkinlikler de kendiiçinde bir amaç değildir elbette. Tüm bunları devrimcimücadeleye sağladığı katkılar çerçevesinde ele almakdurumundayız. Örneğin ilk elden tanıştığımızinsanlarla -politik anlamda da- ilgilenmek, güç veenerjimiz itibariyle ilgilenemeyeceğimiz onlarcainsanla tanışmaktan yeğdir.

Yerel yayın deneyimlerimizdeki bir başka ortaksorun, yayın faaliyetini kalıcılaştırıp

kurumsallaştırmaktayaşıyoruz ki bu elbettegüç ve enerjimizdekisınırlılıkla doğrudanalakalı. Çalışmayabaşlıyoruz. Etrafımızdaçeşit çeşit özellikleriolan, belli sayıda insantoparlanıyor. Bir sürebirlikte yürütüyoruz işi.Sonrasında ya bizdenuzaklaşıyor yaarkadaşlık ilişkimizdevam ediyor ancakkültür-sanat vb.

alanındaki eski hevesi kalmıyor. Ya da kimiarkadaşlarımız da örgütlenip devrimcileşiyor ki ozaman da -hele biraz da sığ bakıyorsak- esnek araca“gerek kalmıyor” veya başka yoğunluklardan olanakolmuyor.

Sonuç olarak bütün bir dönem sürdürüyoruz yerelyayın faaliyetini. Belki bir kişiyi örgütlü mücadeleyeyahut birkaç kişiyi çevremize kazanıyoruz. Belkiyaygın ve tempolu bir çalışma sürdürmüş, sesimiziduyurmuş oluyoruz. Gel gelelim sonraki seneye yerelyayına ilişkin neredeyse hiç kalıcı bir mekanizmabırakamıyoruz ve hemen hemen sıfırdan başlıyoruz.

Peki bunları nasıl aşarız? Siyasal örgütlülükdüzeyleri, kişisel sınırlılıkları ne olursa olsun bu işlegönüllü şekilde ilgilenecek ve kafa yoracakinsanlardan oluşan, hiç değilse birkaç kişilik, kalıcı birişleyiş (toplamın denetimindeki bir yazı kurulu gibi),esnek aracın sürekliliğinin sağlanmasınıkolaylaştıracaktır belki de.

Önceki deneyimlerimizden bu tür bir aracın olumluolanaklar sunabildiğini biliyoruz. Bu ne öyle kolay nede zor bir iş. Sonuç elde edebilmemiz ise enindesonunda ne kadar emek ve zaman harcadığımızla,aracın kullanımını ne kadar amaca ve ihtiyaca uygunuyarlayabildiğimizle yakından ilgili.

(Ekim Gençliği’nin Kasım 2011 tarihli 135.sayısından alınmıştır...)

Gençlik hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Yerel yayın çalışması deneyimleri

Sonuç elde edebilmemiz iseeninde sonunda ne kadar emek

ve zaman harcadığımızla, aracınkullanımını ne kadar amaca ve

ihtiyaca uygunuyarlayabildiğimizle yakından

ilgili.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29

“Durup bakan mısın? Yoksa işe koyulan mı? Ya dayere bakıp sırtını dönen?” Bir yazıya Nietzche’ninalıntısı ile başlamak bizler için biraz tehlikeli. Tehlikeise alıntı yaptığınız insanın toplumcu olmaması. Amayine de dediği doğrudur. Bizler durup bakan mıolacağız? İşe koyulan mı? Yoksa hiç aldırmayıp,gözümüzü yere dikip, sırtımızı dönüp hiçbir şeyolmamış gibi hayatımıza devam mı edeceğiz?

Bizler kendimizi bugün için önemsiz görebiliriz.Kocaman dünyada sadece bir nokta olduğumuzudüşünebiliriz. Büyüklerimizin dediklerinden, onlarınbizim için “en iyisini” düşündükleri çemberden dışarıadım atamazken, nasıl olur da tümden sorunlarıkucaklayabiliriz? İskender, ordularındaki pek önemsizinsanlar olmadan fetih yapabilir miydi Asya’ya kadar?Gemilerde forsalar olmasaydı gidebilir miydi VespucciAmerika’ya kadar? O ‘ayak takımı’ denilen işçilerolmasaydı göbeğini büyütebilir miydi patronlar?Demek ki bizler o kadar da önemsiz insanlardeğilmişiz. Tarihin asıl öznesi insandır. Onudeğiştirmeye kadir tek canlı da insan. Görmedik mibunu Rusya topraklarında, yüzü gözü kir içinde, aç,çelimsiz, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbirşeyleri olmayanlar nasıl da egemenlerin kalesine diktibayrağı, sömürücülerden iktidarı koparıp, nasıl daemeği başa getirdi. İnsanlık tarihi bu ve buna benzerbir sürü olay gördü. Peki, biz neden başaramayalım?

Arkadaşlar! DTCF öğrencileri! Bu satırları okuduğunuz sırada küllerinden bir

Anka yeniden doğdu. Evet, yeniden diyoruz. Bundanönce ismi Anka olmasa da birçok Anka doğduüniversitelerde. Kimi zaman çetin rüzgarlara, delidalgalara karşı Karadeniz de “Martı” oldular, kimizaman hiçbir otun dahi çıkmadığı yerde inatçı bir“Pıtrak” oldular, kimi zaman da profesyonel bir dünyayaratmak için “Amatör” oldular. Varoluş nedenlerisistemin onlara dayattığı kalıpları parçalamaktı. Tekdüzeliğe karşı oyunbozan olmaktı. Tek bir amaçlarıvardı:“Dünyayı yorumlamanın yanı sıra onudeğiştirmek.”

Her şeyin kendi içinde bir mantığı, bir amacıvardır. Peki, bizim bu fanzini çıkartma amacımız

neydi? Neydi bizi rahatsız eden, bizi bu fanziniçıkartmaya iten? En başta ve ilk rahatsız olduğumuzgerçeklik, bizim de içinde bulunduğumuz gençliğindünyada olanlara, sanata, kısaca her şeye ve enönemlisi kendi hayatına ilgisiz kalmasıydı. Eğer kendihayatımıza ilgisiz kalıyorsak, demek ki başkalarınınbize biçtiği hayatı yaşıyoruz. Demek ki bizler sistemtarafından tam otomatik makineler haline getirilmeyeçalışıyoruz.

Evden okula giden, okuldan eve dönen, hep aynışeyleri konuşan, hep aynı şeyleri yapan, hayatını,durduğu noktayı sorgulamayan, düşünmeyen,çevresine ilgisiz kalan makineler. Yine Nietzche’denbir alıntı yaparsak; “Gerçek misin? Ya da sadece biroyuncu? Bir yansıtıcı mı? Yoksa yansıtılan mı?”Bizler sistemin bize biçtiği oyunların içinde oyunculardeğiliz. Bizler tarihi değiştirmekteki rolü oynayanlarız.Biz tam ve gerçek anlamıyla gerçeğiz, böyle olmakdurumundayız. Biz Anka’ya emek verenler, gençliğikendi sorunlarına sahip çıkan, çevresine duyarlı vekendinde değiştirme gücü bulan bir çizgiye çekmeyeçalışıyoruz. Biz Ankalar, sistemin makinesi değil,bölüşen, paylaşan, kendini çok yönlü geliştiren, yanlışolanı değiştiren ‘yeni insan’ olacağız! Ve diyoruz kibiz bu yaratılmaya çalışılan makinenin çarklarınıparamparça edeceğiz.

Bugün gençlik kendini önemli meselelerden uzaktutuyor. Özellikle politikadan… Peki ya politikasadece bir ilgi alanı mıdır? Belli kişiler ilgilenseyeterli midir? Kararları bizden olmayan aklı da göbeğigibi yağ bağlamış, bizlerin ve bizlerin annebabalarının emekleri üzerinden geçinen bir avuçasalak alıyor. Bizler kendi kararımızı alamayacakkadar akıl yoksunu değiliz elbette. Eğer kararlarımızıkendimiz alırsak, sorunlarımıza kendimiz çözümbulursak, eğitim ticarileşemez, harç parası olmaz,yemekhaneden zehirlenmeyiz, amfilere yüzlerce kişidoldurularak hiçbir şey anlamadan 1 saat uzaklardakibir sesi anlamaya çalışmak zorunda kalmayız. Parasız,bilimsel eğitim olur. Fakat bunların olmasıkapitalizmin, paradan beslenenlerin hoşuna hiç amahiç gitmez. Çünkü bu durumda ceplerini para iledolduramazlar.

Bizler bu haklı taleplerimizi istediğimizde ise,kafamızda cop kırılır, soluğumuzu biber gazları keser,kelepçeler ellerimiz morarana kadar sıkılır. Buasalaklar bizleri yoz kültürü ile ekrana, şovenistzehiriyle silaha, apolitikleştirerek fabrikadaçalıştığımız tezgâha mahkûm etmek istiyorlar. Fakatbizler bu sistemin köleleri olmayacağız. Onuparamparça edeceğiz. Tek bir artığını bilebırakmayacağız. Tabi Marks’ın da dediği gibi“Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bununiçin insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnızcakendi postuna özen göstermen yeterlidir.”

Bizler bugün her konuya ilgi duyan, çok yönlükişiler yaratmaya çalışıyoruz. Sanatla ilgilenirken,politikayla da ilgilenen, çevredeki sorunlarıdüşünürken bu sorunların düzenden bağımsızolmadığını göstermek için Yeni insan olma yolundaAnka’nın DTCF için önemli bir yerde durduğunuvurguluyoruz.

DTCF Anka(AÜ DTCF’de yayın hayatına başlayan ANKA’nın

sesleniş metnidir…)

Yeni insan olma yolunda

ANKA…

Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

Tutuklu öğrencilereözgürlük!

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, 6Aralık akşamı Taksim Tramvay Durağı’ndanGalatasarak Lisesi’ne gerçekleştirdiği yürüyüşletutuklu öğrencilere özgürlük istedi. Yürüyüş sırasındaİstiklal Caddesi üzerinde oturma eylemi de yapıldı.Eylemde ayrıca, “Türkiye’de tutuklu 600 öğrencivar!”, “TMK çöpe öğrencilere özgürlük!” dövizleritaşındı.

Galatasaray Lisesi önüne gelen kitle pankartı yeresererek oturma eylemine devam etti. Bu sıradaBandista kısa bir müzik dinletisi verdi. Daha sonraEğitim-Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler ŞubesiBaşkanı İsmet Akça söz aldı. Akça, tutuklamalarınhukuksuzluğuna, AKP’nin kendisine karşıt hiçbir kişive düşünceye tahammül göstermediğine değinerek,bu saldırılardan öğrencilerin de nasibini aldığını ifadeetti.

Basın açıklamasını okuyan Kardelen Taş,tutuklamalarla öğrencilerin toplumsal mücadeleiçindeki dinamiğinin bertaraf edilmek istendiğine vegençliğin toplumdaki rolüne dikkat çekti. Taş, ayrıcadevletin uyguladığı şiddetin ve baskının boyutunadeğindi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Önce gaz bombası,sonra tutuklama

Kocaeli’de çadır kurarak füze kalkanı projesiniprotesto eden liseli gençler bu kez bir avukatlıkbürosunu işgal etti. Polisin gaz bombalı gözaltıterörüne maruz kalan liseli gençler, çıkarıldıklarımahkemece tutuklandı.

Sabri Yalım Parkı’nda çadır kurarak füzekalkanını protesto etmek isterken gözaltına alınanarkadaşlarının adliyeye çıkarılacağı 3 Aralık günüLiseli Dev- Genç üyesi 2 kadın öğrenci bir işhanındaki hukuk bürosuna girerek pankart açmakistedi. Büroyu işgal eden gençler “Füze kalkanı değildemokratik lise istiyoruz” pankartını açtı.

Yaşanan arbedede büronun kapısını kilitleyen 2öğrenci pencereden eylem yapmaya başladı.Buradan füze kalkanı ve ABD aleyhinde slogan atankadınlara cadde üzerindeki arkadaşları da destekverdi. Olay yerine gelen polis ikna edemediğigençlere gaz bombasıyla saldırarak gözaltına aldı.

Liselilere tutuklama

2 liseli, “örgüt adına konut dokunulmazlığınıihlal etmek” suçundan tutuklandı. Meral D. veGülşah I, emniyetteki işlemleri tamamlandıktansonra Kocaeli Adliyesi’ne sevk edildi. Nöbetçimahkemeye çıkarılan Liseli Dev-Genç’lilertutuklandı.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

2010’un Kasım ayında İşçi Kültür Sanat Evi’ndebaşlattığımız film gösterimleri birinci yılını tamamladı.“Cezayir Kurtuluş Savaşı” ile başlattığımız gösterimler,hedeflediğimiz gibi her ayın son çarşambası yapılmayadevam etti.

İşçi Kültür Sanat Evi, açıldığı günden itibaren işçi veemekçilere dönük kültür-sanat faaliyetleriyle anılıyordu.Ne var ki zaman içerisinde ve belli yönelimler sonucu bualanda bir daralma yaşandı. Bir yıl önce ise kültür sanatçalışmalarını yeniden aktif hale getirdik. Aylık düzenlifilm gösterimleriyle İşçi Kültür Evi’ni, faaliyetlerini vekuruluş amacını anlatmaya çalıştık. Her ay sonuna doğrufilmlerimizi duyuran afişlerle Çiğli merkezini donattık.Yüzlerce el ilanı ile işçi servis duraklarında, merkezigeçiş güzergahlarında ve liselerin önünde çağrılar yaptık.Birçok emekçi, katılmasa dahi filmlerden haberdar oldu.Gösterimlerin düzenli olması da hafızalarda kalmasındaetkili oldu.

Bir yıl boyunca filmlere katılım sayısı hep değişti.

Kimi aylar sınırlı katılım olsa da, katılımın artmasınısağlayan filmler de oldu. Böylelikle kurumumuza ilk defagelenler oldu. Aynı zamanda film gösterimleri,emekçilerle tanışmak için imkan yarattı. Film gösterimlerisonrasına yapılan sohbetlerle tanışıklıklar geliştirildi.

Her ayın son çarşambasında gösterilen filmler tekniksorunlar yaşansa da hiç sekteye uğramadı. Kültür eviçalışanlarında kültürel-sanatsal alanda bir iç disiplininoluşmasını sağladı.

Ayrıca kazanımlarımızdan biri de film gösterimlerinekatkısı ve emeği olan bir dostumuzun, sinema sanatıüzerine bizlere kattıklarıdır. Filmlerin başlangıcındakikısa sunuş dışında, film sonrasında yapılandeğerlendirmeler ve tartışmaların katılımcılar açısındanönemli yararları oldu.

İşçi ve emekçileri devrimci kültür ve politikaylatanıştırmanın imkanlarını çoğaltan film gösterimleriönümüzdeki aylarda da sürecek.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi çalışanları

Uzun yıllardan beri yaşadığım ildeki ilk greve çıkanişçilerle röportaj yapmaya gidiyordum. Grev alanına ilkgirdiğimde kulağıma ilk çalınan Kürtçe bir ezgi oldu.Bildiğim bir ezgiydi ama orada sanki ilk kez duymuşumgibi şaşırmıştım. Hoşuma da gitmişti. Grevci işçilerinyanına vardığımda, eylem alanında Karadeniz ezgisiyükseliyordu. Karadeniz ezgisini Karadenizliler, Kürtezgisini de Kürtler başlatıyordu. Ama her ezgi kim başlatırsabaşlatsın, aynı içtenlik ve aynı duygularla hep birliktesöyleniyordu. Ezgilerin kardeşliği, halkların kardeşliğitoprağında boy veren çiçeklerdi.

Gözüm Nurettin’i fazla aramadı. Çabucak gördüm veyanına gittim. Nurettin Antakyalı bir yoldaştı. Bana dahaönceden grev alanını anlatmıştı. Biraz abartıyor sanmıştım.Ama ilk izlenimle, “abartmıyormuş” dedim. Yine deihtiyatlıydım.

Nurettin de beni gördü ve yanındaki iki kişiye hızlı hızlıbir şeyler anlatmaya başladı. Röportaj konusunda işçileribilgilendiriyormuş. Bunu, ben işçilerle selamlaştıktan sonrasöyledi. “Röportajı yaptığının Karadenizli olduğu belliolsun diye Temel’le konuşacaksın” diye Temel’in burnunugösteriyordu eliyle. Temel’den sonra da Cemal’lekonuşacaktım.

Temel şunları anlattı:Başta Cemo olmak üzere Kürtleri hiç sevmezdim

önceleri. Benim bir kardeşim vardı, kardeşim diyesöylemiyorum, bakmaya kıyamayacağın kadar güzeldi. 5sene önce askere gitti. Askerliğinin bitmesine bir ay kala 4arkadaşıyla birlikte teröristler tarafından, -Cemo kusurabakma başka bir şey diyemiyorum- dediğim gibi teröristlertarafından katledildiler. Ateş ciğerimi yaktı. Kürtleri peksevmezdim, düşman oldum. İşe bir hafta sonra geldim.Cemo’yu görür görmez küfürü bastım. Cemo üzerimeyürürken Nurettin onu tuttu. Küfür ettiğim için haksızdımama, küfretmesem belki de vururdum. Anlayacağın en az 2sene Cemolarla her an birbirimizi yiyecek gibiydik.

Patron her zaman teröristlere aman vermeyelim diyenutuk atardı. Kardeşim öldüğünde bana bir maaşlık paraverdi, ihtiyacım olur diye. Bu yüzden patronu çok severdim.Nurettin sendikalaşalım diye yanıma ilk geldiğinde onuneredeyse dövecektim. Ona patronu savundum. Bir sabahyanıma geldi, patronun oğlu çürük raporu almış, dedi.Patronun oğlu sporcuydu. Buna karşın çürük raporu almış.Nasıl? Bu raporun yalan olduğunu anlamamak için ya aptalolmak gerekiyor, ya da para yemek. İyi de, o kadar vatanmillet edebiyatı yapan adam niye oğluna çürük raporu aldı?Kafamda ilk soru işareti böyle oluştu. Sonra, Cemo’nun

kardeşinin de terörist olduğunu biliyordum, onun da geçenyıl kimyasal silahlarla öldürüldüğünü öğrendim. Acımızaynıydı. O da benim gibi ağlamış, ciğeri yanmıştır.

Patrona iyi hoş derken bile açtım. Ama şimdi açlığımıhissediyordum. Doymak için de Cemolar’la birlikolmalıydım. Sana böyle anlatıyorum ama, bunu kabuletmem ve yapmam aylar sürdü. Birlikte sendikalaştık amayine de Cemolar’dan uzak duruyordum. Ta ki bir günustabaşıları, “zorunlu mesaiye kalmayacağım” diyenCemo’yu dövmeye kalkıncaya kadar. Mesaiye kalmayacaksırf Cemo değildi. Hepimizdik. Ustabaşları da Cemoya, “…yaptığımın Kürdü” diye vuruyordu. Bu olay 6 ay önce olsaben de Cemo’ya dalardım. Şimdiyse Cemo’yu korudum. İlkkez o gün Cemo’yla konuştuk. Karşılıklı başsağlığı diledikve sarılıp ağladık. O günden sonra kardeş olduk.

Temel kendini anlattı, ben de kendimi anlatayım, diyesöze başladı Cemal, şöyle devam etti: Daha önce tekstildeçalışıyordum. Patronum benim gibi Kürttü. AdamNewroz’da ücretli izin veriyordu. İşyerinde de hep Kürtçetürküler çalıyordu. Benim için patron çok iyiydi o zaman.Fazla mesaiye kalıyor, paramı da alamıyordum ama, bunusorun etmiyordum. Anlayacağın razı olarak, çok daha fazlasömürülüyordum. Rahatsız olduğumdan değil, paraya çokihtiyacım olduğu için işten çıktım. İçerideki paramıalamadım. Sonra patron bir gün fabrikayı taşımış. İşçilerinparasını vermeden tabi. O zaman anladım, Kürt de olsapatron patrondu.

Burada işe başlarken artık önce işçiyim, Kürt işçiyimdiyordum. Nurettin’le dost oldum. Sendika çalışmasındabirlikteydik. Bugün grevde birlikteyiz. Temel’le debirbirimizi yememize ramak kalmıştı ki, onun anlattığı gibikardeş olduk. Bunda Nurettin kardeşimizin payı büyük.

Sonra da başta Nurettin olmak üzere, grev sürecinianlattılar. Ben bu süreci kaydettim ama dinleyemedim.Aklım kardeşlikteydi…

M. Kurşun

Öykü30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/46 * 9 Aralık 2011

“Kardeş olduk...”

ÇİKE’de aylık film gösterimleri

Ferhat’a tazminat arsızlığı!

7 Ekim 2007 tarihinde Bahçelievler’deYürüyüş dergisi dağıtımı yaparken polisinaçtığı ateş sonucunda felç kalan FerhatGerçek ve dört arkadaşına Emniyet GenelMüdürlüğü tarafından tazminat davasıaçıldı. Polis teşkilatı, Gerçek’in felçkalmasına neden olan olay sırasındayaşanan arbedenin iki polis aracında, 2 bin242 TL 47 kuruşluk hasar gördüğünübelirterek “zararın” dört yıllık faiziylebirlikte, halen 15 yıla kadar hapis istemiyleyargılanan Gerçek ve arkadaşlarındantahsil edilmesini istedi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 27 Eylül2011’de verdiği dava dilekçesi Bakırköy 8.Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kabuledilerek dava aşamasına geçilmiş oldu.Polis-yargı işbirliğini de gözler önüne serendavanın ilk duruşması 22 Kasım 2011tarihinde görüldü. Gerçek’in felç kaldığıolaya ilişkin Bakırköy 9. Asliye CezaMahkemesi’nde görülen davanın dosyanınisteyen mahkeme, sonraki duruşmanın 26Ocak 2012 tarihinde görülmesine kararverdi.

Gerçek 15 yılla yargılanıyor

7 Ekim 2007’de Ferhat Gerçek ve 30arkadaşı Bahçelievler’de Yürüyüş dergisininsatışını gerçekleştirirken polisler yanlarınageldi. Dergi dağıtımını engellemek isteyenpolisler “kimlik kontrolü” bahanesiylegerginlik yarattılar. Burada başlayantartışma polisin bir gence tokat atmasıylabüyüdü. Bununla da yetinmeye polisdevrimcilere coplarla saldırdı ve silahlaüzerlerine ateş açtı. Polis kurşunuylasırtından vurulan Ferhat Gerçek felç kaldı.

Olaydan bir gün sonra katliamcı polisler“mağdur” sıfatıyla ifade verdiler. Yaralıolduğu halde Gerçek ise tutanakta“şüpheli” olarak yer aldı.

Gerçek’i felç bırakan merminin hangipolisin silahından çıktığını belirlemek için16 tabanca Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.Ancak Adli Tıp da aklama görevini yerinegetirerek, “Mermi deforme olup maddikayba uğradığı için tanıya elverişli değildir”içerikli bir rapor hazırladı.

Açılan davada ise Gerçek’in felçkalmasına neden olan “şüpheli” 7 polis 9yıl hapis istemiyle yargılanırken, FerhatGerçek ve arkadaşları 15 yıl hapis istemiyleyargılanıyor.

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-46

Ankara’da Mamak Emekçi Kadın Komisyonu“Baskıya, Sömürüye, Ezilmişliğe, Şiddete KarşıÖrgütlenmeye” şiarıyla 4 Aralık günü bir etkinlikgerçekleştirdi. Mamak İşçi Kültür Evi’ndedüzenlenen etkinlikte canlı tartışmalar yapıldı.

Etkinlik kısa bir açılış konuşması ve 25 KasımKadına Yönelik Şiddetle Uluslararası MücadeleGünü’nün tarihsel sunumuyla başladı. MirabelKardeşler’in diktatörlüğe karşı verdikleri özgürlükmücadelesinde katledildikleri anlatıldı. Sunumdakadın sorununa, şiddetin kaynağına ve çözümünedeğinildi.

Yaşanan sorunların güncel örneklerle açıklandığıtoplantıda emekçi kadınların ekonomik, sosyal,siyasal anlamda ezildiği ve ikinci sınıf insan olarakgörüldüğüne vurgular yapıldı. Ayrıca sunumda kadınayönelik şiddetin kaynağının bu sistem olduğuvurgulandı. Feminist çevrelerin ve sistemin söylediğigibi şiddetin sadece erkeğin kadına uyguladığı birşiddet olmadığı söylenerek bu tutum eleştirildi.Devletin kadınları işsiz bırakarak, eve hapsederek,evde ev emeğini görmeyerek kadınlara ekonomikanlamda bir şiddet uyguladığına değinildi. Kadınıncinsel bir meta olarak gösterildiğine ve son dönemdeyaşanan kadın cinayetlerine dikkat çekildi.

Sunum programı kadına yönelik şiddete karşıkadınıyla erkeğiyle birlikte mücadele edilmesigerekliliğine vurgu yapılarak bitirildi. Sunumunardından söyleşi bölümüne geçildi.

Söyleşi EKK’dan emekçi bir kadının sözalmasıyla başladı. Devletin verdiği resmi rakamlaragöre kadınların %89’nun psikolojik baskı gördüğü,%16’sının cinsel ilişkiye zorlandığı, %19’ununfiziksel şiddete maruz kaldığı, bunun sadece kayıtlarageçen rakamlar olduğu ve aslında bu rakamların dahada fazla olduğu söylendi. Bu rakamlardüşünüldüğünde şiddetin boyutunun çok ciddiolduğuna değinilerek, bu sorunun toplumsal birdeğişimle aşılabileceğine dikkat çekildi. Konuşmada

ayrıca, geleneksel değer yargılarını parçalayamadığıiçin kadınların bu ezilmişliğe ses çıkarmadıklarınavurgu yapıldı.

Bir başka kadın, son dönem yaşanan kadıncinayetleri ve taciz-tecavüz davalarını örnekgöstererek sistemin yargısı-polisi-hükümetiyle kadınıaşağıladığına dikkat çekti.

Bir başka konuşmada ise şiddet gören kadınlarınbüyük bir çoğunluğunun yoksul kadınlar olduğunavurgu yapıldı. Kadınların eğitimsiz, mesleksizbırakılarak çaresizliğe itildiğine değinildi.

Söyleşi bölümünde, emekçi kadınlarınözgürlükleri ve gelecekleri için bir adım öneçıkmaları gerektiği ve bu mücadelenin de kadın-erkekel ele yürütülmesi gerektiği vurgulanarak örgütlenmeçağrısı yapıldı. Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu’nun hazırlığı müzik dinletisiyle etkinliksona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Cezaevlerindeki PKK ve PAJK’lı 8 bin tutsaksüresiz dönüşümlü açlık grevine başladı. Tutsaklarcezaevi koşulları, Öcalan’a uygulanan tecrit ve KCKtutuklamalarını protesto ediyor.

Tüm PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına Deniz Kayatarafından yapılan açıklamada, cezaevi koşullarının 12Eylül’ü aratmadığı ifade edilirken, 1 Aralık tarihiitibariyle açlık grevine başlandığı duyuruldu.

Açıklamada “Önderliğimizin savunmasınıüstlenen avukatları tutuklamak, önderliğimize açık birsaldırıdır. Burada tutuklanan avukatlar değil,önderliğimizin tecrit ve ölüm çukuruna atılmasıkararının resmileşmesidir, daha da ötesi, halkımızın

tecrit edilmesi, geleceğinin karartılmasıdır” denildi.Tutsaklar taleplerini şöyle sıraladı:1- Önder Apo üzerindeki tecride son verin,2-Önder Apo’nun, özgür hareket, sağlık ve

güvenlik şartlarını yerine getirin,3-Savaş suçu olan ve tüm dünyada yasaklanmış

olan, kimyasal silah kullanımına son verin, savaşhukukuna uyun,

4-Sivil-savunmasız insanlarımız üzerindegerçekleştirilen gözaltı ve tutuklama terörünüsonlandırın,

5-Kurumlarımız ve insan hakları savunucuları-aydın ve yazarlar üzerindeki sürek avından vazgeçin.

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Mamak EKK’dan etkinlik

Teksif Sendikası’nda örgütlenmemücadelesi veren Hugo Boss işçileri iki aykadar önce işten atma saldırısı ile karşı karşıyakalmışlardı. Hugo Boss patronu sendikalıolduğundan şüphelendiği 100’ü aşkın işçiyiişten çıkarmış, fabrika içinde ise tam bir cadıavı başlatarak sendika düşmanlığınıtırmandırmıştı. Farklı aralıklarla işten atılan 21sendikalı işçi ise bu saldırıya direniş ile yanıtvermişler ve Ege Serbest Bölge girişindedirenişe geçmişlerdi. Sendikal çalışma şu aniçeride ve dışarıda olmak üzere iki cephedesürüyor.

Bölgede faaliyet yürüten Tekstil İşçileriBülteni de mücadele sürecini ileriye taşımakiçin çalışmalarını hızlandırdı. Direnişi vesendikalaşma çabasına kamuoyuna maletmekiçin Hugo Boss gündemli bir özel sayıhazırlandı. İki sayfalık özel sayıda ilk olarakdireniş süreci ve talepler ele alınıyor. “Sendikalmücadele veren Hugo Boss işçileriyle sınıfdayanışmasını yükseltelim!” başlıklı yazı iletüm işçi ve emekçiler direnişçi işçiler iledayanışmaya çağrılıyor.

“Hugo Boss: Patrona cennet, işçiyecehennem!” başlıklı yazı ile dışarıdan cennetgibi görülen fabrikadaki çalışma koşullarıanlatılarak aslında Hugo Boss’un işçiler içincehennem olduğu ifade ediliyor.

Hugo Boss işçilerine yönelik bölümde ise,içerideki tüm baskı koşullarına rağmenkomiteler kurarak örgütlenme mücadelesinisürdüme çağrısı yapılıyor. Özel sayıda ayrıcadirenişteki işçilerin destek çağrıları da yeralıyor.

Yine direnişteki işçilere maddi desteksağlamak ve direnişi kamuoyuna taşımak içinTekstil İşçileri Bülteni tarafından dayanışmakartları bastırıldı. Bu kartların satışından eldeedilecek gelir de direnişçi işçilere aktarılacak.

Kızıl Bayrak / İzmir

Hugo Boss özel

sayısı çıktı

8 bin tutsak açlık grevinde

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-46