20
 İnsanın Yaratılışı; Mikelancelo  ŞİİRDE YARATICILIK Mustafa Durak 

şiirde yaratıcılık

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 1/20

  İnsanın Yaratılışı; Mikelancelo 

ŞİİRDE YARATICILIK 

Mustafa Durak 

Page 2: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 2/20

ŞİİRDE YARATICILIK Mustafa Durak 

Edim:Edim, edimbilim (pragmatics)(1) alanının içinden “söyleme edimleri” bağlamında İngilizce “act” karşılığı kullandığımız bir sözcüktür. Genel olarak etkinlik kavramı çerçevesinde ele alınabilecek bu sözcük “etmek”, “eylemek”ve “yapmak” fiillerini kapsar. Türkçede bu fiillerin varlığından yararlanarak “act” kavramını eylem ve edim olarak ayırmak gerektiğini düşünüyorum.Böyle bir ayrım söylemenin yapmak değil, etmek olduğunun altını çizer (2).'Yapmak', davranış alanına girerken 'etmek', zihinsel alana, zihinsel ve/yazihinselin yansıması olarak söz alanına aittir. Tükçede bu durum eylem veedim terimleriyle karşılanır. Zaten bu alanda çalışanlar, Austin’in “speech act”kavramı karşılığı “sözel edim” terimini kullanmaktadır. Ama sözünü ettiğimayrım ne edimbilimde ne de dilbilgisinde yapılmamaktadır. Bu, söz konusu(yapmak ve etmek) fiillerin birbiri yerine kullanılabiliyor olmasındankaynaklanır. Hatta ettirgen çatı, ingilizce ve fransızcada “yapmak” fiiliyle(“make”/”do” ve “faire” filleriyle) kurulmaktadır. Ancak dilbilgiselzorunluluklar ile gerçekliklerin ulamlanmasını ayırma gereği unutulmamalı.Zaten bir dilin dilbilgisi, ne evrensel mantığı, ne de evrensel gerçekliği karşılar.Sözel edimler, yapma edimlerinden de, eyleme edimlerinden de farklıdır.Örneğin buyurma edimi (“buraya gel!”), bir hareket (eylem) ile birlikte

gerçekleşebilir. Bu durumda konuşanın hareketlerini ve sözünü ayni terimle miifade edeceğiz? Sözel olan ile eylem (mimik ve davranışsal olan) birlikteiletişime hizmet edebilir. Ama bunlar ayrı şeylerdir. Bu yüzden sadece diledökülmüş söz ile zihinseldeki yani kendi içimizde kalan dilsel kullanım, edimolarak değerlendirilip “söz edimleri” biçiminde ifade edilebilir. Dikkat edilirse

  burada yalnızca konuşan ile söz ilişkisini dikkate alıyorum. Konuşan vehitabedilen arasındaki ilişki sonucu, hitabedilenin yaptığı ya da eylediği ayrı bir alanın konusu olmalıdır. Giderek edim terimi dil içindeki fiiller arasında bir sınıflandırmayı da başlatabilir, başlatmalıdır. Böylece ifademiz “eylemek” ve

“yapmak” fiillerinin farklı gönderimlerinden kurtarılmış olur.

Yaratıcı edim:Yaratıcı edimin neliği bir sorun. Hangi alana aitliği de başka bir sorun. Yaratıcıedim, kaynağı itibariyle zihinseldir. Dolayısıyla ilk bakışta ruhbilimin alanıiçersindedir. İnsanın ürettiği tüm şeyler, doğa dışında ayrı bir ‘şeyler dünyası’oluşturur. Dil de bu şeyler dünyası içindedir. Zihin ile zihinsel bu noktadaayrılır. Zihin, doğal bir şey iken; zihinsel, üreticisi zihin de olsa yapaydır.Zihnin neliğini ruhbilime bırakıp zihinselin, her türlü düşünce, belleğe ait iz

olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünce evreni içinden, tasarımı ayırmalıyız. Eğer tasarımı, üretmeye bağlı bir düşünsel edim olarak tanımlarsak, her düşünce

Page 3: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 3/20

tasarım değildir, diyebiliriz. Tasarımlar da kendi aralarında yaratıcı ve yaratıcıolmayan edimler olarak ayrılabilir. Aslında üretime dayalı her tasarım yaratıcıedim içerir. Ancak sözünü ettiğim ayrım, sonuçları itibariyle, birbirine göredaha yaratıcı bulunan ile daha az yaratıcı bulunana arasındaki ayrımdır. Demek 

ki yaratıcı edim hem bir gerçeklik, hem de göreli bir olgu olarak değerlendirilebilir. Elbette bu, bir bakış açısı sorunudur.

Tasarım:Tasarımsalın görünürleşmesi; sözel edim, davranışsal eylem ve yapım halinegelmesiyle olanaklıdır. Tasarım, bir edim oluştan uygulamaya yapıma bir süreçtir: Tasarım süreci: tasarım edimi + uygulama + ürün. Bu sürecin sonucuolan ürünler, nedeni olan tasarım edimi yerine düzdeğişmeceli olarak tasarımdiye adlandırılmaktadır. Yani zihinsel olan, bunlara yansımaktadır. Üretileneyansımış olana bakarak zihinseli görebiliriz, okuyabiliriz. Yaratıcı edim,zihinsel olduğuna göre, zihinsel üretimi engelleyen önemli bir rahatsızlığıolmayan herkes, yaratıcı edimde bulunabilir. Yani her birey göreli ve gücül bir yaratma yetisine sahiptir. Ruh hastalıklarının tedavisinde yaratıcı edimlerdenyararlanılması, yaratıcı edimlerin yaşamla birebir bağlantısını ortayakoymaktadır. Tüm zihinsel edimler, insanın üreticiliğiyle ilintilidir. Yaratıcıedim bunlar içinde ayrı bir ulamdır. Her hangi bir alanda bir konuyusorunsallaştırmakla ortaya çıkar. Yani yaratım edimi, sorun çözme edimiyle deilişkilidir. Sorun çözme, yaratımla ilişkili olsa da her sorun çözme,'yeni olan'ölçütüne vurulduğunda yaratım olarak kabul görmez. Zira önceden çözülmüşler 

ulamında yer alanların yeniden çözülmesi, çözdürülmesi bir alıştırma, eğitimişlevi görür. Elbette bu konuda bir de farkındalık kavramı işlemektedir.Yeniliğin, özgünlüğün peşinde olan kişi, kapsamlı bir alan bilgisine sahipolmalıdır. Taklit ve özgün(lük) tartışmaları, ruhsal (zihinsel) sorunlar yanısıra

 bilgi (bilgiseverlik ve özgünlük arzusu) sorunlarını dikkate almalıdır.

Yaratma edimi ve söz edimi:Yaratma edimi, söz edimlerinden farklıdır. Söz edimleri, konuşanın sözaracılığıyla hitabedilen kişiye yönelik yaptığı edimlerdir. İletişimseldir. Sözün

alıcı üzerindeki etkisine ya da yaratmak istediği etkiye göre incelenir. Buyurmaedimi, yasaklama edimi, uyarma edimi vb. Genel olarak yaratma, her türlüimden yararlandığından, söz edimlerini aşar. Yaratma kavramı süreç olalarak 

 bakılırsa edim bilim içine sığmaz. Ruhbilim sınırlarını da aşar. Bilgiye, tasarımyeteneğine, yapabilme gücüne vd'ne uzanır. Dilsel yaratımlar; edimbilimin,ruhbilimin, genel anlamda dilbilimin, ve poetikanın konusu olmaktadır, her nekadar edimbilim ve dilbilim onu sınırları dışında bıraksalar da. Sonundayaratma, pek çok disiplinin alanına girmektedir.

Analtma sanatınındaki yaratıcılıklar dikkate alınacaksa öncelikle söylemeedimi (locutionary act), söylemeyle yapma edimi (illocutionary act) ile sanatsal

Page 4: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 4/20

söz yaratma edimini ayırmak gerek. Anlatı sanatları ve şiirsel yaratımlar,edimbilimin dikkate aldıklarından farklıdır. Bu edimler poetikanınsınırlarındadır.

Görelilik:Görelilik açısından yaratıcılık tekil, tikel ve genel olarak ayrılabilir. Her sorunçözme tekil planda bir yaratımdır. Bazı yaratımlar belirli sınırlar içersindeyaratım sayılabilir, tikeldir. Bazıları da geneli kuşatır. Alanla ilgili genele ait

 bilgiden habersiz öznenin yaratımı, genele göre bir yaratım olmayabilir. Yaniönceden yaratılmış olabilir. Genele doğru yönlendikçe bu yaratımlardan, sorunçözmelerden haberdar olma zorunluluğu koşul olarak gelir önümüze. Bu daher yaratımın gerçekleşme aşamasında bilgiye dönüşmesi sürecidir. Haberdar olmadığımız sorunlar, ya yaratıcı zihinlerce çözülecek ya da çözülmüş biçimiolan bilgi öğrenilecektir. Demek ki edinilen bilgiler, pek çok zihninyaratımından geçip gelmektedir. Yaratıcı edim tüm zihinsel imlerin

 bileşkesinden üretildiği için zihinsel bir çaba gerektirir. Bu yüzden her yaratıcıedim enerji yitimine neden olur. Varlığı ilgilendiren bir konu olarak termodinamik ilkelerine uzanır.

Sanatsal Yaratıcılık ve Çilesi:Uyaklı şiir düzen kişilerle karşılaşmışsanız şuna tanıklık eder ve şaşarsınız.Kendilerine bir ad ya da bir sözcük verdiğinizde size anında bir dörtlük düzebilirler. Zihinlerini belirli bir düzen içinde şiirsel söz üretmeye

  programlamışlardır. Yaptıkları küçümsenecek bir şey değildir. Bir becerigerektirir. Zaten güncel şiir bilgisine dayalı şiir ile bu tür şiiri ayıran önemlinitelik, becerinin altını çizme ve sözün altını çizme olarak belirlenebilir.Sözünü ettiğim şiir bir gösteri nesnesidir. Söyleyen “ben” ve dinleyen, şiirselsöze değil, şiiri söyleyen “ben”e odaklanır. Yaratıcılıktan çok otomatik çağrışımlar işletilir. Onların ürettiği sözlere ve üretim biçimine uzun sürekatlanamazsınız. Giderek otomatikleşmiş üretimin yapaylığını, dolayısıylasıkıcılığını hisseder ve yüz çevirirsiniz. Bu yüz çevirme de şiirsel ve sanatsaldeneyiminize bağlı olarak çabuk ya da yavaş bir kopma, uzaklaşma olabilir.

Sanatsal olana yönelen zihinler, alanı tanır ve farklı sanatsal bir üretim beklentisi içinde olur. Sanatçı kendini, kendine ve bu zihinlere beğendirmeyeçalışan kişidir. Bir sanat yapıtı bir bütünlük olarak sanata dahil olur. Ama her yanıyla sanatsal ve/ya yaratıcı değildir. Bu, tıpkı sanatsal mimari bir formunyaratıcılığı içersinde form olarak alışılmış, bilindik olanlardan yararlanmasına

  benzer. O formu ayakta tutabilmek için tekniğe ve malzemeye ait sıradanşeyleri kullanması kaçınılmazdır. Yani sanat eseri her ögesiyle ayrı ayrısanatsal ve yaratıcı olmak zorunda değildir. Önemli olan içinde barındırdığısanatsallığı, yaratıcılığı öne çıkaran anlatıma hizmet eden alışılmış ögeleri

kullanarak bir bütün oluşturabilsin. Yani sanat yapıtının bütünü, parçalarıntoplamı değildir. Parçaların toplamından fazla bir şeydir. Ve sanat yapıtları

Page 5: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 5/20

deneyimli zihinlere hizmet ettiği oranda kültürün bir parçası olur. Sanatsalınüretimini doğum sancısına benzetmek yanlış olmaz. Necip Fazıl’ın “Çile” şiiri,farklı anlamlandırmalar yanısıra, sanatsal yaratım işkencesinin yansıtılmasıçabası olarak da okunabilir. Bu konuda bir örnek de Özdemir İnce’den

verilebilir. Özdemir İnce “Yakarı” adlı şiirinde şöyle der:

 İdris peygamber terzilerin pîri, Ey bütün pîrleri bütün mesleklerin, İzin verin bir tek dize yazayım, tek bir dize, Bir kez “oldu” desinler ölmeden önce.

(Yakarı)

Bir sanatçının, edebiyatçının, şairin yaratma acıları, sancıları yanısırayaratamama korkusu vardır k, bu, aslında varolmak istediği alandan afarozedilme, sürülme, dışlanma korkusudur. Varolamama korkusudur.Unutulmamalı ki yaratma ve yaratamama sıkıntısı, kabullerden geçer. Bukabuller toplumsal görünmeyen onay mühürleridir. Toplumsal yargı, bu“olmuş” damgasını kolay vurmaz. Ve bu yetki hiçbir zaman tek ya da birkaçkişinin ya da bir neslin tekelinde değildir. Bu konuda en kolay da kendini yetkesayanlar yanılır. Çok büyük sayılan, edebiyat tarihine mal olmuşeleştirmenlerin değerlendirmelerinde yanıldıkları görülmüştür. Bir yapıtıniçinde sanatsallıklar, yaratıcılıklar, irili ufaklı tepecikler oluşturur. Bu yüzdenDivan edebiyatında “taç beyit” diye bir kavram vardır. Bu beyit, şiirin

zirvesidir. Diğer tepecikler, bu zirve için vardır. Ama bu; şiir ya da yaratıcılık,yalnızca o beyitte var anlamına gelmez. Bu beyit, şiirin ziynetidir. Ayni şekildeyaratıcılığın öne çıktığı, şiirin parıldamasına yol açtığı sanatsal yaratıcılıklar daşiirin ziynetidir. Ancak bazen şiirin kendisi bütünüyle bir ziynettir. Yaratıcı

  parçaların ayrımında olmayabilirsiniz, ama şiir bütünüyle parıldamaktadır.Kısaca genel olarak sanat eserinde yaratıcılık, parçada ve bütünde ayrı ayrıdeğerlendirilebilir. Ancak şunu da görmeli, yaratıcı sözü, farklılık yaratan sözüsunmak için kaideye gereksinim vardır. Uygun bir bağlamda kullanılmayanatasözünün anlamı kalıp anlam, liste anlam olarak kalır.

Dilsel Yaratıcılık:Dil ile ilgili yaratıcılığı, inceleme nesnesi yaptığımızda, dilin, dillerin tarihineyolculuk etmek gerekir. Bu da zorunlu olarak belgelerle, o da ulaşabildiğimiz

 belgelerle sınırlı kalmak durumundadır. Doğrusu bu aşamada insanlığın ulaştığı belgelerle, incelemecinin ulaştığı belgeler genelde farklı işliyor. Tıpkı insanıngereksindiği suyu en yakınından alması gibi. Araştırmacıların çoğu da elegeçeni kaynak olarak işlemekte. Ve şunu da belirtmeliyim: insanoğlu, konumu

ne olursa olsun kendini öne çıkarma adına alandaki pek çok emeği, emekçiyigörmezden gelebiliyor. Bu bilgi bilimsel sorunları bir yana bırakıp dilin

Page 6: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 6/20

kaynağı ile ilgili sorunlara yoğunlaşırsak, konuya ilk iletişimsel birimlerle  başlamamız gerekir. Dilin, verili değil de edinilen olduğu Humbolt’tan buyana, bir sistem olduğu da Saussure’den bu yana biliniyor. Dil felsefesikonusundaki bilgiler genelde Eflatun’un “Cratylos” adlı kitabıyla

milatlaştırılıyor. Eflatun, bu çalışmasında Sokrat ile Kratilos’u karşılıklı kimikonuları tartışırken sunuyor bize. Bu kitapta dil ile ilgili en temel sorun şeylerleadları arasındaki ilişkidir. O zamanlarda da şey ile adı arasındaki ilişki merak edildiğine, sorunsal yapıldığına göre, sözün gücünün farkında oluştan sözedilebilir. Sanırım insan varlığının “homo sapiens” olarak başlangıcındangünümüze, sözün gücü hiç gündemden düşmüş değil. Tıpkı sanatın doğuşu gibidilin doğuşu da kendini ifade edebilme yetisinden fışkırmaktadır. Uzun sürerahip ve rahibelerin sözcük üretme hakkını tekellerine almış olması, sözün gücüyanı sıra tanrısal olarak algılanması arasındaki bağı da işaret eder. Söz yaratımı,

 baka’lara şamanlara özgüdür. Yani söz karanlıktan çıkıp gelir. Ve her yeni olansözel şey, biçimiyle ilettiğiyle tanrısaldır, kutsaldır. Ve sözel bir birim olarak sözcüğün ilettiği şeyle ayniliği, büyü ve büyücüler yoluyla kabul edilegelmiştir. Sözcüğün, ilettiği şey olmadığının fark edilmesi, önemli buluşlardan

 biridir. Ama bir sözcük üretimi de önemli bir birikim ve yaratıcılık isteyen bir konudur. İşte bu yüzden Kratylos’a konu olmuştur. Her yeni sözcük, yaratıcı

  bir öznenin işidir. Sözcükler benimsenip uzlaşımsallaştıktan, dizgeleştiktensonra yenilerinin üretilmesi göreli olarak daha kolaydır. Zira belirli dilsel bir modelin örnekliğinden yararlanılabiliyor insan. Yani dile duyarlı olmak yetiyor. Peki dilin ilk sözcüklerini granit bir kayadan kıymık koparır gibi

üretenler, ilk sözcükleri neyin modelliğinde üretmişlerdir? Zira insan üretimi,modelsiz, örneksiz olanaklı değildir. İnsanın yaratıcılığı, zihinselinde edindiğiduyusal imler arasında etkin ilişki kurması sayesinde gerçekleşir. İlk temelgereksinimleri karşılayan sözcüklerin oluşabilmesi de bir modelegereksiniyordu. Ve ilk model elbette doğaydı. Zira insan doğanın içindeydi.Onunla ilişkiliydi. Taş, yılan, dere vb sözcüklerin oluşabilmesi için ilettiklerihakkında yeterli bilgiye sahip olunması ve iletilen şeye ait kimi niteliklerin(uydurulan) yaratılan sözcüklerde yansıtılması gerekiyordu, herkes tarafından

  benimsenmesi için. Yani ilk sözcükler taklitten doğmuşlardı. Burada

Saussure’ün iddiasına yer vermek gerek. Bu sava göre, eğer sözcükler nedenliolsalardı, yani adlandırma nesnenin niteliklerini birebir temsil edebilseydi,yansı sözcüklerin her dilde ayni olması gerekirdi (kanıt olarak da horozun her dilde farklı öttüğü gösterilir). Burada karşı sav olarak, bir şeyin taklitedilebilecek öz niteliklerinin birden fazla olmasını, bir de dilin oluşmasınısağlayan ses sistemlerinin, yazı sistemlerinin, bireysel algılama yetilerininfarklı olabileceğini değişmelerin kaynağında bunların aranması gerektiğini ilerisürüyorum(3). Ayni şekilde Saussure’ün savınca Meryem adının Maria, Marie,Mary gibi değişik olmaması, ayni kalması gerekmez miydi? Bu tür örnekler 

çoğaltılabilir ama bir örnek daha vererek konuyu kapatayım, hadis sözcüğününİngilizcedeki yazılışı “hadith”tir. Onlarda “s” sesi yok mu? Bu sesi

Page 7: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 7/20

algılayamıyorlar mı? Yanıt şu: dil tümüyle doğrularla işlemez. Ön kabullerleişler. Evet dil bir sistemdir, işleyebilmesi için kullandığımız birimleringeçmişleri üzerinde düşünecek, -bilgimiz olsa bile onunla oyalanacak- vakityoktur iletişimde. Yani Saussure, dildeki nedenliliği, adlarla şeylerin ilgisini

kestirip atmakta iletişim adına, dilin işlemesi adına haklıydı. Ama dilinsözcüklerinin ne olduğu konusunda ayni ilke benimsenemez. Bu konuda,dillerin ilk sözcüklerini üretenleri meçhul yaratıcılar olarak selamlıyorum.

Şiirsel Yaratıcılık:Şiirde yaratıcılık, dilsel yaratıcılık alanları yanı sıra dilin içinden geliştirilenfarklı ifade araçlarının her birine genişletilebilir. Yani öncelikle şununayırdında olmak gerek. Şiir dili ayrı bir dildir. Bu; şiir, gündelik dile ne denliyaklaşırsa yaklaşsın, böyledir. Dolayısıyla şiir içindeki her türlü yeni öge, artık şiirsel yaratıcılığın sınırları içindedir. Jakobson, şiirsel dili günlük iletişimdilinden ayıran temel özellik olarak, dilin kendini işaret ediyor olmasınıgösterir. Ve buna şiirsel işlev adını verir. Ancak bence şiir, bu kendine dönük olmanın, yani iletişim işlevinin en azından ikincil bir işlev haline geldiği bir alandır. Bir öykü, roman vb de sanatsal olma bakımından ayni kefeye konabilir.Şiir, diğerlerinden farklı olarak, ses ögesine, müzikaliteye daha çok yer verir.Şiiri yapan başka bir özellik de ekonomik oluşudur. Burada belki veciz sözler,atasözleri karşımıza çıkarılacak, en ekonomikliğe örnek gösterilecektir.Doğrusu bunlar, ekonomik oluşları yanı sıra müzikaliteye yer verişleriyle deşiire yaklaşır. Ancak bunlar, şiir olarak var edilmemişlerdir. Bunlar, başka

amaca yöneliktir: kolay akılda kalıcılık yani öğretim amaçlıdır. Ve bunlarınvarlığı yaşamla ilgili bir gerçekliği, doğruluk olarak öne sürmelerine bağlıdır.Şiirin gerçekliği, genel doğruluk peşinde olmadan, yazanın, öznel gerçekliğinişiir dilinde, kendine açtığı bireysel kanalda -yazarı belli olmasa bile-anlatabilmesindedir. Yani şiir dili, genel dilden genel şiir diline geçmesininyanı sıra öznel şiir dilini gerektirir. Aslında bu nitelik yalnızca anonim olan şiir ile bireysel şiir için geçerli. Bu iki ayrı tip şiir de kendi aralarında farklılaşır.Kabul etmek gerekir ki gerek psikologlar, gerek filozoflar, gerekse inceleme vekuram peşinde olan şiir araştırıcıları “biçemsel şiir” diyebileceğimiz kendi

 biçemimin peşindeki şairlerin şiirleriyle ilgilenmektedirler.

Şiirsel yaratıcılığı adlandırmak:Kuramcılığın temelinde, farkına varılmamış bir olguyu bulgulayıpadlandırmak, en azından tanımlamak ya da betimlemek vardır. Her kuramsal,farklı yaratımları zorunlulaştırır. Şiirsel yaratıcılığın açıklama olarak yapılabilmesi de, sözbilimden (retorik), biçembilimden, dilbilimden,anlambilimden, edimbilimden, göstergebilimden, felsefeden, ruhbilimden yanisöz ile ilgilenen her alandan yararlanmayı gerektirir. Şiirde yaratıcılık sözel

yaratıcılığın kaynağı sayılır. Şiirdeki olguların adlandırlması, farkına varılan bir yaratıcılığın iletişime sokulmasına yardımcı olur. Adlandırmanın kuramcı

Page 8: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 8/20

açısından önemine değindikten sonra, adlandırmanın alan bilgisi yanı sıra sözelyaratıcılığı da gerektirdiğini belirtmeliyim. Doğrudan yaratıcılığı hedeflemeyenama şiiri edimbilimsel bir araştırma nesnesi olarak seçen, şiire duyarlı bir bilimadamının, gönderim konusunda yaptığı adlandırmayı konu etmek istiyorum.

Gürkan Doğan, doktora çalışmasında(4) Sperber ve Wilson’ın bağlantı(relevance) kuramına yaslanır. Ve bu çalışmasında bir kavramı öne çıkarır. Bukavramın ad babalığını yaptığı terimi Türkçe bir makalesine de başlık olarak seçer: “asafora”. Bu kavram için en belirgin örneği de Özdemir Asaf’ınaşağıdaki şiiridir:

 Bana senin içinO mu, diye sordular O değil dedim onlara

 Anladılar.

Doğan, ‘asafora’ terimini şöyle açıklıyor: ‘Ben, sen, o, onlar’ adıllarınıngönderilenleri belirsizdir. Ne yaparsak yapalım bu belirsizliğin “kesinliğekavuşturulması olası gözükmemektedir (..) konuşan kişi ile ‘o’ arasındakiilişkinin gerçek niteliği ile, ‘onların’ bu konuda ne düşündükleri açığaçıkmamaktadır. Bu nedenle de her okur dilediği yakıştırmayı yapmaktaözgürdür (..) Asaf’ın epigramlarındaki gönderimlerde sürekli bir belirsizlik hakimdir ve bu belirsizlik şiirsel bir zenginliğe dönüşmektedir. ASAF’a özgüve özgün olan bu gönderim türünü adlandırmak için asafora (Asaphora)

terimini öneriyoruz”(5). Ve metinbilimdeki konuşan özne, ifade öznesiayrımını özellikle bu şiirdeki “ben” üzerinde işletiyor. Ve adılların kimliğininkesinlenemeyeceğini Özdemir Asaf’ın bir açıklamasına dayandırıyor:

“Ben ben derken kendi adıma konuşmayordum.Sen derken de anımsadığım sen değildinHep bir düşünce bir fikirdi dediğim.”

Bu açıklamanın dizeleştirilmiş, yani ayrı bir şiir olarak tasarlanmış olduğuna

dikkat edelim.

“Asafora”, verilen tanıma göre , Özdemir Asaf’a özgü belirsizliktir. Doğan, bu belirsizliğin sınırlarını alabildiğine genişletir: “her okur istediği yakıştırmayıyapmakta özgürdür”.

Bu adlandırmaya ve anlamlandırma yaklaşımına çeşitli açılardan itirazedilebilir. Öncelikle adlandırmanın postmodern niteliği üzerinde durulabilir: buadlandırma yabancı dilden “anaphora” teriminin modelliğinde yapılmış. Bu

terimin biçimbilimsel çözümlenişinde “ana” ve “phora” birimlerine ulaşılır (çözümlemeye yardımcı başka kullanımlar “métaphore”, “sémaphore”,

Page 9: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 9/20

“phosphore” vb). “Anaphora” sözcüğünün kökenini, kökenbilim (etymology)sözlükleri, yunanca “ana” ( = geri) “phora” (= taşımak, getirmek) sözcüklerine

 bağlıyor. Üretilen adlandırmaya, bir özel ad ile Latince bir sözcüğün aşılanmasıolarak bakabiliriz. Ancak bu yapıştırma önümüze bir de ses düşürülmesi

olayıyla getiriliyor Asaf +phora yerine “Asaf”ın /f/si düşürülmüş. Zira Doğan  bu terimi ilk kez İngilizcesiyle kullanıyor: “asaphora”. Doğrusu bu terim postmodern de olsa adlandırma bakımından yaratıcıdır. Hem yeni bir sözcük ürettiği için, hem de yazılışları farklı olsa da iki /f/ sesinin söylenişte zorunluolarak birinin (sesbilgisel kural gereği ilk /f/nin) zaten düşeceğini ön gördüğüiçin.

Tanımdaki “belirsizlik” konusuna gelince: Bu belirsizlik, Özdemir Asaf’a özgü bir kullanım değildir. Belirsizlik, Özdemir Asaf şiirinde biçemsel bir nitelik kazanmış bir olgudur. Benzer bir örnekle yanıt vermek gerekirse NazımHikmet’in “Dünyanın En Tuhaf Mahluku” şiirinde kullandığı “sen” adılınıngönderilenini kesinleyebilir miyiz?

“Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak,

kabahat senin,-demeğe de dilim varmıyor ama-

kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” (Nazım Hikmet) 

Özellikle şiir içinde “sen”in koyuna, akrebe, yengece, serçeye, yanardağağzına, midyeye, bilinçsiz balığa benzetildiği dikkate alınmalı. Eğer tüm

 belirsizlikleri yalnızca Özdemir Asaf’a yüklersek öbür şairlerin şiirlerindeki(adılla ilgili) tüm gönderimleri belirli, kolayca anlaşılır, kesinlenir saymak durumunda kalırız. Bu olanaklı mıdır?

Üçüncü olarak, yukarıda kendisinin belirtmiş olmasına karşın acaba Özdemir Asaf tüm şiirlerinde “ben” derken hep kendi dışındaki bir kişiyi ya da bir şeyimi anlatıyordu? Yoksa bu şiirinde, böyle söylerken yeni bir durumsaldan (yeni

  bir şiir kurma durumundan) mı söz ediyor? Anlamlandırma söz konusuolduğunda kaçınılmaz olarak bağlam ile şair (/yazar) ve okur deneyimleridevreye girer.

Yukarıdaki “Bana senin için /O mu, diye sordular /O değil dedim onlara/Anladılar.” dizelerine dönersek okur açısından, bu şiirin anlamlandırılmasında“ben” ve “senin” kim olduğu önemli değildir. Zira bu bir şiirdir. Ve şiir deneyimi olan biri için şu uzlaşımsallaşmıştır: eğer başka bir belirtici işaretyoksa, “ben” ile “sen”in gönderilenleri iki sevgilidir. Okur bu genel olanı

anlamlandırınca, kendince anlam sorununu çözmüş olduğunu düşünür. Bukonuda Özdemir Asaf şiirleri çerçevesinde yeni bir yorum üretilinceye kadar 

Page 10: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 10/20

  bu doğrudur da. “Ben” ve “sen” konusunda Asaf’ın tüm şiirleri için bir açıklama gibi sunulan şiirine bakıp bu şiirdeki “ben” ve “sen”in “bir düşünceve fikir” olduğunu kesinleyebilir miyiz? Böyle bir kesinlemeyle gidersek,üzerinde durduğumuz şiirdeki çoklu gönderim olgusunu, yaratıcılığı ve giderek 

algılanan şiirselliği görmezden gelmiş oluruz.

Metin çözümlemesi için düzlemsel çözümleme adını verdiğim bir dilçözümleme kuramı çerçevesinde bu şiiri anlamlandırmaya çalışayım:

Şiirin özne düzleminde, iki ulam var: ifade eyleyenleri, ifade dışı eyleyenler.“İfade eyleyenleri”ni “ben”, sen” ve “onlar” olarak yazabiliriz. Buradadilbilgisel bir özneden söz etmiyorum. İfade içindeki “ben”: ifade eden, “sen”:hitap edilen , “onlar”: yardım edendir. (Ya da duruma göre başka örnekler için‘engelleyen’). Bu adılların temsil ettiği özneler, gerçekleştirdik fiillere göre(sorma, söyleme, anlama) “eden” ve/ya “eyleyen”dir. Gücül haldeki herhangi

 bir özne, gerçekleştirilecek bir ifadeye kendi fiiliyle ve/ya kendi bakış açısıylakatılır. Ve “ifade dışı eyleyenler” (şair: Özdemir Asaf ve okur –şu anda kendiyazımı yazarken “ben- Mustafa Durak”, ama okurken “sen” ).

Zaman düzleminde de iki ulam söz konusudur “ifade içi zaman” ve “ifade dışızaman”. Bu şiirde, ifade içinde de iki zaman kullanılmıştır: (açık) belirtilizaman (geçmiş zaman işaretleri, dili geçmiş zaman üç kez kullanılmış) ve(gizli) belirtisiz zaman (“ben” ile “sen”in ve “ben” ile “onlar”ın konuştuğu

andaki zamanlar). İfade dışı zaman da şiirin yazıldığı zaman (geçmiş zaman) veokurun şiiri okuduğu zaman (şiirin her okunuşundaki şimdiki zamandır).

Eylem/edim düzlemi. “ben”in edimleri: gizli edim ve açık edimler. Bir deeylem. “Onlar”ın edimleri: açık edim ve gizli edim. Şimdi edimlerisomutlayalım. “Onlar”ın açık edimi: sormak (“O mu?”). Gizli edim: imaetmek (beden diliyle ya da eksiltilmiş sözel dille: belirtme edimi). “Ben”ingizli edimi: açıklamak (“o”ndan daha önce söz etmiş olmak). Açık edimleri:olumsuz yanıt edimi, anlama edimi (“onlar”ın anladıklarını anlama), açıklama

edimi (“sen”e olan biteni aktarıyor) ve şiir yazma eylemi. Şiirin yapısı birdençok diyalogu barındırmakta ve özellikle “O değil, dedim / anladılar” ifadesinindoğrudan söyleme biçemiyle aktarılışında bir karşıtlama var. Bu, iki ayrıifadedeki olumsuz ve olumlu biçimlerle de imleniyor. Şiirde kullanılabilecek “ama” bağlacı, şairin hedeflediği fazla olandan kaçınma (yani ekonomi) ilkesigereğince kullanılmamış.

Mekan düzlemi konusunda ifadede her hangi bir belirti yok. Elbette bu konudada duruma göre ifade içi mekan ve ifade dışı mekandan söz edebiliriz. İfade

içinde belirli bir mekan verilmemiş. Bu düzlemde belirsizlik kesin. Hiçbir 

Page 11: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 11/20

yoruma izin verebilecek bir im yok. İşte böyle bir durumda okur kendi öznelçağrışımına uygun mekanlar düşünebilir.

Şiirdeki düzlemleri sıralayınca kaçınılmaz olarak Tahsin Yücel’in “Anlatı

Yerlemleri” aklımıza gelebilir. İki terimleme arasındaki fark şuradadır. TahsinYücel, ‘yerlem’ terimini koordinat yerine kullanır, metnin temel noktalarındanhareketle bir metnin topografisini çıkarmaya çalışır gibidir. Benim bakışımdaher düzlem birbiri üzerine biniştirilebilen saydam düzlemlerdir.

Düzlemler içindeki ögelerin ilişkilerine bakarak anlamlandırma ve yorumlamaile ilerleyebiliriz. İfade içindeki “ben, sen, onlar”ın gönderimlerini şöyleyazabiliriz: “Ben ve sen” iki sevgili. ‘Onlar’ da iki sevgilinin dışında ama“ben” ile ilintili “ben”e yakın kişiler. İfade içindeki “ben”in Özdemir Asaf olupolmaması, “sen”in kimliği önemli değil. Zira yalnızca adıllarla belirtilmişeyleyenler. Mekan düzlemindeki belirsizliği ve zaman konusunda oluşangenellik, genişlik yani yarı belirsizliği de dikkate alalım. Zaman konusunda her ne kadar ifade içinde iki ayrı zaman söz konusu ise de bunlar genelkalmaktadır. Ayrıntılanmış, açıkça belirli bir geçmiş zaman ve şimdiki zamansöz konusu değildir. Yani mekanın tam belirsizliğine, zamanın ve eyleyenleringenel kullanımını da eklersek şiirin bu düzlemlerdeki resminde oluşanfluluğunun nedenlerini belirlemiş oluruz. Bu fluluk eylem edim düzlemi için degeçerlidir. Zira bu düzlemde de edimde bulunan “ben” ve “onlar”ın edimlerigizli edimler içermektedir. Edimler tam olarak verilmemiştir.

Şimdi bu flu resim içinde çapraşık ifadedeki çelişkiyi, yorumlayarak aydınlatmaya çalışalım. Bu ifadede özellikle “o”ya dönüşen “sen” sorunsaldır.Bu konuda “o” olmak ve “o olmamak” durumu iki yoruma açar bizi: “sen”in

 bölünmüşlüğü ya da “ben”in bölünmüşlüğüne. Senin bölünmüşlüğü de geneldeiki yoruma uygundur: tensel sevgi, tinsel sevgi. Ancak bu şiirde tinsel sevgidensöz etmek olanaksızdır. Zira “onların” bu konuda bilgilendirilmiş olmaları ve“o değil” denmesine karşın anlayıvermiş olmaları tinsel sevgiyi devre dışı

 bırakır. Tensel sevgiye bağlı Magrite’in “Bu bir pipo değildir” örneğindekine

 benzer biçimde “ben” açısından somut ve soyut olarak bölünmüş bir “sen”iişletebiliriz. Ya da “ben”in bölünmüşlüğünü dikkate alırız. “Onlar”a “sen”ianlattığı zaman “açık” ben ile, sorulduğunda “sen”i mahremine alan, sıkılgan,“gizli” benle konuşmaktadır. Bu olasılıkta çekinme, kıskanma, “sen”i işaretetmiş olmaktan kaçınma vardır. Ancak söyleme biçimiyle gerek söylediğisözün “o değil”in bürünsel (prosodique) özelliklerinden, gerekse bu sözeeklemlenen davranış dilinden “sen”in “o” olduğunu anlamışlardır. Belki

  belirsizlik adına bir çekiştirmeyle önümüze “onlar”ın anladıklarının, “odeğil”in doğruluğu getirilebilir. Ama bu durumda ifadenin yaratıcılığından ve

şiirselliğinden söz etme olanağımız kalmaz. Böyle bir belirsizlik şiire çalışmaz.Şiiri tıkar. Anlamlandırma yapay kalır.

Page 12: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 12/20

Kısaca şairin yaratıcılığı; yalın bir şiirde, gizliliği, alaca karanlığı, belirli belirsizliği ifade olarak kurma başarısındadır. Bu yaratıcılık, parçaların birindedeğil, şiirin her sözcüğüne sindirilmiş bir bütünde ortaya çıkmaktadır. Böylece

“sen” hem gizlenmiş, hem de açık biçimiyle öne çıkarılmış olmaktadır.Yaratıcılık süreci içindeki işlemlere baktığımızda genelleme, belirsizleştirme,soyutlama, öne çıkarma, eksiltme ve ayıklamadan söz edebiliriz. Bu işlemler 

 bireşimi, şiiri yalınlık içinde zengin kılar. Şiir yalındır. Şair çok az sözcükle bir şiir kurmakla söz ekonomisine yönelmiş, anlamlandıran kişi için fazladan nevarsa atmıştır. Hem de gerektiğinde yinelemeye giderek. Ama işlemlerde veanlatılanda yalın değildir. Yani şiir; “sen”in hem o, hem değil oluşu gibi, hemyalındır, hem değil. Yaratıcılıktaki beklenmedik koşulu da “ben”, “O değil”dediğinde “onlar”ın anlamasıyla gerçekleşir.

Can Yücel’den örnekler:

 Hayatta yattık dün geceÜstümüzde meltem

 Kekik kokuyor ellerim hâlâSenle yatmadım sanki

 Dağları dolaştım(Akdeniz Yaraşıyor Sana)

Şair günlük dile yaklaşıyor olduğu noktada şiir dilinin farklılığını, uçurumunuyerleştiriverir. Can Yücel, ilk dizede sıradan günlük dilde konuşur gibisöylüyor. Ama ikinci dizede sanatsal duyarlılığını bir tutam ekliyor şiire veşiiri, haber kipi içinde ifade etmiş olmasına karşın, olmamışa, imgelemeye,hayale açıyor. Üçüncü dizede şimdiki zaman içinden konuşmaya geçip olayıngerçekliğine yöneltiyor bizi yeniden. Sonraki dizelerde de yeniden di’li geçmişanlatıma geçerek böyle bir şeyin yaşanmışlığı olasılığına yanaştırıyor okuru.Genel olarak ifadede yer alan fiillerin, anlatılan olayın olabilirliği sorunueylemlerin kılınışı konusuyla ilgilidir. Bu şiirde şair, okuru kılınış çizgisinde

gerçekleşmiş gerçekleşmemiş kutuplarına getirip götürmektedir.Anlamlandırma aşamasında iki nokta çok önemli.

Birincisi: ifadede haber kipinde di’li geçmiş ve şimdiki zaman kullanılmış amasöyledikleri ‘olmuş’ değil. Sevdiği ile böyle bir atmosfer içinde sevişmişolduğunu kuruyor. Bu anlamlandırmayı dilbilgisel zaman ögelerinden değilmantıksal durumdan çıkarıyoruz. Eğer gerçekleşmiş eylemlerden söz edilmişolsaydı hitabedilen ‘sen’ için ilk iki dizenin bildirimleri kullanılmazdı.İkincisi: dolaylı benzetim. 'Senin bedenin, dağların kekikleri gibi kokuyor'

yerine dolaylı bir kullanım var. Ancak şuna dikkat etmeli her dolaylı kullanım  böylesine yaratıcı olabilir mi? Elbette hayır. Burada “üstümüzde meltem”le

Page 13: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 13/20

sanatsal duyarlılığa işaret etmiştim. Şimdi dağlara, dağların otlarına (genelolarak doğaya) duyarlılık da devreye girdi ama asıl önemlisi ‘sen’e olanduyarlılıktır, bu merkezdir, diğer duyarlılıklar bunun içindir. 'Ben', 'sen'i tümduyulara seslenen güzellikler üreten doğaya benzetmektedir. Ve şair ‘ben’,

‘sen’e karşı olan arzusunu, duyarlılığını, hayranlığını hem doğrudan, hem dedolaylı olarak ifade etmiş oluyor. Böylece yaratıcı tasarım, bu kesitin her bir  parçasına yayılıyor.

*MARE NOSTRUM 

 En uzun koşuysa elbet Türkiye’de DevrimO, onun en güzel yüz metresini koştu

 En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak… En hızlısıydı hepimizin, En önce göğüsledi ipi…

 Acıyorsam sana anam avradım olsun, Ama aşk olsun sana çocuk, AŞK olsun

Bu şiirde yaratıcılık şiirin başlığında kendini gösteriyor. Ancak sıratta bir ölçüt bu. Zira başlığın Latince olması her zaman yaratıcı bir edim olmayabilir. Yaniyaratıcılık çeviri ediminden kaynaklanmıyor yalnızca. Çeviri ediminin

işlevselliğinden kaynaklanıyor. Türkçesi şöyle: “Deniz’imiz Bizim”.İşlevselliği şöyle açıklanabilir. Asılmış birinin ardından, o koşullarda, övgüdolu bir şiirin yazılması az da olsa bir karartmayı, örtmeceyi zorunlu kılıyor.Ayni zamanda sanatsal. Suçlanıp gereksiz bir ceza almaktan ya damahkemelerde sürünmekten kaçınma olabilir. Ama söyleyeceğini de söylemişoluyor. Bu birinci ters durumdur. İkinci ters durum şu: ölünün ardından ağıtyakılır, ya da ağıtımsı bir şiir söylenebilir, oysa bu şiir, ağıt değil. Yakınma,yazıklanma yok. Deniz’in sonunu değil, yaşamışlığını, ölüm pahasınayaşamışlığını öne çıkarıyor. Bir destan uzunluğunda olmasa da bir destan gibi.

Ama daha çok şen bir ilahi etkisi uyandırıyor. Şair kendi bakışını dayerleştirmiş bu ayinsele. Başlığın işlevi ayni zamanda bu ayinsele katılmadaortaya çıkıyor. Çevirinin başka bir dile değil de Latinceye yapılmış olmasıhristiyanlığa yaklaştırıyor. Bu hristiyanlık etkisi şairi ve anlattığı kişiyi, içinde

 bulunduğu toplumsalın dışına çıkarmaya yönelik. Yani bu toplumun ayininiyapmıyor ona. Hristiyan ayini de değil. Zira onların ayinlerinden bir kesit değilverdiği. Kendisinin uygun bulduğu bir kullanımı (yeni bir adlandırmayı)yeğliyor. Ama bu kullanım, bir yandan Maria’ya (Ave Maria) yani kutsal bir kişiye yaklaştırıyor, bir yandan da “nostrum” (bizim) ile kişiye töreni

cemaatleştiriyor.

Page 14: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 14/20

Değerlendirmeler dikkate alındığında bu şiirin başlığı için çeviri ya da Latince bir başlık deyip geçemeyiz. Çok işlevlilik söz konusu. Retorik terimlerinde buolguyu karşılayan bir terim yok. Gizleme, bir kesime özgü toplumsal gizlemedekullanılan argo sözcüklerle ilintilenebilir ama argoda yeni bir sözcük üretmek 

söz konusu iken, burada tam bir çeviri yapılmış. Gencan, Ediskun, Dürder veGökşen’in hazırladığı “Yazın Terimleri Sözlüğü”nde “örtmece” diye bir terimkullanılmış. Türkçe haliyle oldukça uygun bir terim. Ancak bu terim“euphémisme” (edeb-i kelam) karşılığı kullanılmış. Yani söylenmesi hoşkaçmayacak sözcük(ler) yerine yumuşatılmış sözük(ler) kullanma. Dolayısıyla

 bu terim de uygun görünmüyor. Burada hem yabancı karşılığı hem Türkçesiüzerinde düşünmek gerek. Yabancı karşılığı için “transphemie” önerilebilir.“Trans” öneki hem “öte”, “aşan” kavrambirimini hem de çağrışım olarak daolsa “translate”i akla getirebilir. Türkçesi için kapsamını genişleterek yine“örtmece”nin kullanılması en uygun yol gibi görünüyor. Belki bu konudayapılacak kapsamlı bir inceleme “örtmece”yi bir üst terim haline getirebilir.

* Bi sen eksiktin ay ışığıGümüş bir tüy dikmek için manzaraya!

(Bi Sen Eksiktin Ayışığı)

Beklenmedik tehlike nasıl ürkütürse, beklenmedik bir hoşluk, hoş tuhaflık dainsanı mutlu eder. Bu tür tuhaflığı ortaya koyan sapmalar yaratıcılık belirtisidir.

Zira yaratıcılık; zarar vermeyen, bir şekilde birilerinin işine yarayan yeni bir şey olarak değerlendirildiğinde, iyilik ve yenilik bakımından bu tür sapmaylaeşitlenir. Bu, doğrusu bir bakıma salıncaktaki salınma ya da bir bebeği yukarıatıp tutma oyun işleviyle de koşutlanır. Tehlikeyi tatma ve güven duygusu.Güven içinde tehlike. Güvenli ortam ya da kendine güven. İnsan ne kadar rahatolursa olsun tekdüzeliği sevmez. Zaman zaman huzuru ister, aranır amasevmez. Bir deyişin, bir deyimin ya da bir terimin tümce içinde kullanılmasıistenir, beklenir.

Bildik bir terimin alışılmadık bir anlamda sunulması, anlatımda, sıralamadasıçrama, sapma ama sarsan, etkileyen bir sapma, zıpır, enerji dolu bir sapmadır.Bu noktada yaratmanın, farkılı bir ürün gerçekleştirme olarak sapmanın,

  beklenmedik olanın, yaşam enerjisiyle doğrudan ilintili olduğunuvurgulamalıyım. Bu da şu demektir: estetik tarihi, poetika temel konusunuyanlış yerde aramıştır. Güzele olan tutku da sonunda yaşamla ilgilidir. Sanatdoğrudan moral anlamıyla ahlak sınırları içindedir.

Bu şiir de böyle bir yaratıcılığı şiir içinden örnekliyor. ‘Ben’, Niğde üzerinden

Adana cezaevine götürülmektedir. Kelepçelerin bileklerini kesmesi, aracınkaloriferlerinin yanmaması, çaysızlık, başlarında “prensip sahibi bir başçavuş”.

Page 15: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 15/20

İşte ‘ben’ açısından tüm bu olumsuzluklar sayılıp dökülürken, tümolumsuzlukları gölgede bırakacak, unutturacak bir olumsuzluk, tüy dikenolumsuzluk, şiirsel beklenmedik olan çıkıyor karşımıza: gümüş renkli bir ayışığı; olumsuzluğu, yoksunluğu, sınırlılılığı en son noktasına taşıyor. Okur,

genelde ay ışığı ile romantizmi ilişkilendirdiği için en son verilenin olumsuzluk dizisinde sunulması şaşırtıcıdır, sıralamada beklenmeyendir. Öbür olumsuzluklara yakışmamaktadır. Ama ay ışığının, birden ortaya çıkması yeni

  bir eksikliği, olumsuzluğu gündeme sokuyor. Ay ışığı eğretilemeli olarak sevgilisinin yerini alıyor. Onu çağrıştırıyor ‘Ben’in içinde bulunduğu durumda,sevdiğini özlemiş olmayı, genelleştirerek söylersek kadınsızlığı, sevdiğikadınsızlığı aktaran bu eksikliğin farkına varması olumsuzlukta zirve noktayıoluşturuyor. Ay ışığının “gümüş” renginin tüye aktarılması ise ayrı bir yaratıcılık. Yansımadan kaynaklanan aktarımlar resim dilinde bir gerçekliğiişaret olarak, doğallık olarak aktarılır. Şiir dilinde de aktarma kullanılır ancak 

 buradaki aktarmanın işlevi farklıdır. Buradaki yalın bir aktarma değildir. Ayışığının nesneleri renklendirmesi, hayali bir şeye de yansıtılmış, aktarılmıştır.Ay ışığı sözde dikilen tüyü bile aydınlatmıştır şairin öznelinde. Söyleyişi ilginçve yaratıcı kılan budur. Ay ışığı, sevdiğini çağrıştırdığı için dikilen tüyolumsuz da olsa onu çağrıştıranın kendisine verdiği hoşnutluğu ifade etmişolur. Ay ışığına kızmış olsa da yine de diktiği tüyü güzellemeden edemez.Böylece mutsuzlukta mutlu çelişkisini sunan oluyor ay ışığı. Beklenmedik oluşuyla ve iyiliğiyle yaratıcı, hoş geliyor bize.

* Hayatta ben en çok babamı sevdim. Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk Çarpı bacaklarıyla –ha düştü, ha düşecek-

 Nasıl koşarsa ardından bir devin,O çapkın babamı ben öyle sevdim.

 Bilmezdi ki oturduğumuz semti,Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi!-

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.(Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim)

Bu şiir kesitinde iki tür yaratım örneğinden söz edilebilir. İlki yaratıcıyineleme. Yinelemeyi yaratıcı kılan beklenmediğe bulanmış olmasıdır. Hayatta

 ben en çok babamı sevdim. Bu dize, şiirin hem başlığı, hem de açılış ve kapanışdizesi. Böylece belirli bir düzenleme içinde üç kez yinelenmiş. Şiirin kabuğu,‘ben’in yarası olarak belirginleşmiş. Bu ifade içinde “babam” konulaştırılmışve ‘ben’ için zirve noktası olmuş. Bu yinelemenin söz dizim biçimine alıştırılan

alıcı (okur), birden ‘ben’ çocuk – ‘o’ dev karşıtlamasının sunulduğu, ama bukez ‘çocuk’un konulaştırıldığı üç dizelik bir anlatımla karşılaşıyor. Bu da temel

Page 16: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 16/20

sorunun “ben” olduğunu işaret ediyor. Bu kesitte iki kez kullanılmış olan “ben”adılı geleneksel dilbilgisinden öğrendiğimiz özne değildir. Yalnızca buradadeğil tüm kullanımlarda özne değildir. Özne söz dizimsel soyut bir kavramdır.Kurudur. ‘Ben’ adılı öznenin öznelliğine aittir. İşaret edici, altını çizici bir 

işleve sahiptir. Oysa özne işaret etmez, eylemi edimi yapanı bildirir. Bildirmekipinin İngilizce ve Fransızcadaki karşılığı işaret etmeyi içerirse de bu, bir yeğinlik sorunudur. Bildirme ile işaret etme bazı dillerde dilbilgisel ulamlama(kategorileştirme) olarak da ayrılır zaten. Burada ‘ben’in işlevi yalnızcaifadedeki bildirmenin (sevdi+M) dışında, kendini işaret etmesiyle (ben)kalmıyor. Şiiri duygusallaştırıyor. Okurun ‘ben’iyle bütünleşmeye bir bağatılıyor. Adılın değişebilir kimlikli olmasının da bu bağlanmada payı var.‘Ben’in yinelenmesi, alıcı ‘ben’in içinde çınlamayı sağlıyor. Bu yineleme ve

 başlık artı ilk dize yinelemesi, hazırlayıcı yinelemedir, yaratıcı yineleme olarak göstermek istediğim “O çapkın babamı ben öyle sevdim.” dizesidir. Buradayakınlaştırma ve uzaklaştırma işlevlerini birlikte görüyoruz. Yinelenerek gelen”babam” deyişi, ‘ben’in babayı sahiplenmesini, kendine yakınlaştırmasını ,çekincini (euphorie) gösterirken (bu ‘en çok’ ile de aktarıldı), “o” adılıyla az daolsa bir uzaklaştırma, itinç (disphorie) işlemi gerçekleştirilmiştir. Ve bu dizeiçersinde beklenmedik olan, bir niteleme ve ayni zamanda bir değerlendirmeolan “çapkın” sözbirimiyle verilmiş oldu. Çapkın söz biriminin çarpıcılığı,

  beklenmedik oluşu anlatımda duygusaldan (cinsel olana) bedensel olana anigeçişten kaynaklanıyor. Bu niteleme ayni zamanda “ben” – “o” ile koşutlanarak “sevdim – çapkın” terazisindeki yerine oturuyor. Yani “çapkın” sözü sadece bir 

niteleme değil, ayni zamanda yakınma edimidir. Bu örnekte yaratıcılık,yalnızca bir sözcüğün kullanılmasında, ya da bir işlemin kullanılmasında değil,

 bir süreç içersinde sözün ya da işlemin aldığı değerle belirmektedir.

Bu kesitte ikinci bir yaratıcı işleme dikkat çekmek istiyorum. Uyakla yapılmışyaratıcı işlem. “işi/müfettişi”. Elbette yaratıcılığı salt seslerin durumuna uyak olgusunun biçimine bağlarsak yaratıcılığın parıltısını göremeyiz. Oysa yaratıcıolan sıradan olmayandır. Dolayısıyla yaşamın canlılığına katıldığı için çiçek açma, yeni bir canlının doğuşu gibidir. Bu uyak birimlerini yaratıcı kılan ses

 birliğine, anlattığı kişi birliğine karşı içerdiği karşıtlıktır. Yine ‘duygusal olan/duygusal olmayan’ karşıtlığı kuruluyor. Ve ayni zamanda “o” için bir enüstünlük durumu daha verilerek, en üstünlük perçinleniyor: Çağın en güzelgözlü maarif müfettişi. Yani uyak olgusuna öznel abartı ve anlamsal karşıtlık eşlik ediyor.

*Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin

(Martılar ki…)

Page 17: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 17/20

Bu benzetmedeki beklenmeyen, farklılık oluşturan şey doğrudan ilişkikurulamayacak iki ögenin ve bunların ilgi alanlarının yakınlaştırılmasıdır.Martı ve çocuk ile sokak ve deniz yakınlaştırılmaktadır. Martı ile çocuk arasındaki ilgi, martının beyazlığı ile çocuğun arılığı arasındaki ilinti olabilir.

Sokak ile deniz arasındaki ilgi de; düzlük, açıklık, iç değil de dış oluş veözgürlük olabilir. İfadedeki benzetmenin bir kesinleme biçiminde gelmesişairin ifade biçimine, biçemine gönderen bir özelliktir.

*Ve ölüm ki benim bu ölümlü dünyaya gelmemle

 Beraber dünyaya gelen maşallahıvar oğlumOna ben analık ettim, onu ben elimde büyüttüm…-Adam sen de, bir ben miyim âlemde oğlu hayırsız çıkan…

 Neş’eyle neşideler okuya okuya, iyi sulardan aşağıGidiyoruz o ölümsüz Allahrahatlıkversinlere doğru…Sizin de içiniz rahat olsun, ey arkada kalanlar 

 Bundan böyle size anakarada ölüm yok!..(Requiem)

Ölümün, şairin oğlu olması imgesi çarpıcı. Edip Cansever’in “Sona Kalsa”şiirinde şair, ölümün oğludur. Her iki imge de yaratıcıdır. Ayni imgeyi Can

Yücel de kullanmış olabilirdi. O zaman kopyacılık mı devreye girecekti? Ben okadar katı davranma yanlısı değilim. Zira imge de tek başına sanatsalyaratıcılığı işaret edebilir. Ama bir imgenin daha önce kullanılmış olması artık onun şiirde ya da başka sanat alanlarında kullanılamayacağı anlamına gelmez.Zira sanatsal olanın yaratıcılık sahaları farklı katmanlardan oluşur. Yaratıcılık,farklı katmanlarda gerçekleştirilmiş olabilir. Ama Can Yücel gibi ölümü oğulkılmış başka biri var mıdır acaba? Üstelik Can Yücel, burada ölümün hemanası, hem babası. Ancak ana oluşu doğurmayla ilgili değil. Babalığı da gerçek 

 babalıktan uzak. O yüzden konuya mantık çerçevesinde bakılamaz. Ayni anda

doğduklarına göre ikizi. Böylece ifade alt zemininde yaşamın ölümle  birlikteliği vardır. Doğum ve ölüm birliktedir, içiçedir. Can Yücel’in şiir dilindeki yaratıcılık, ölümün oğula benzetilmesi imgesi (eğretileme) yanı sıranükteli, ironik bir gündelik dile sırt vermesiyle de ortaya çıkmaktadır. Bu, diliçersinde kendine özgü yaratıcı kullanımlara varır: “maşallahıvar oğlum”,“ölümsüz Allahrahatlıkversinler”. Bunlar, alışılmadık sıfatlaştırma veadlaştırmadır. Klişe kullanımları şeyliklerinden çıkarıp anlamlandırılabilir kılıyor. Bunlardan başka tiyatrolaştırma (“ölüm”ün babasını oynama) da yinegünlük dilin içinden bir yaratıcılıktır. Bu, ona ölüm karşısında bir yücelik hakkı

verir. Ölüme tepeden bakabilir. Ölüm onun hayırsız oğlu olsa da. Ölümün saygı

Page 18: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 18/20

duyması gerekendir o. Ölüm, gücünü ondan alır. Genetiğinde vardır canlınınkarşıtı olmak.

Alıntıdaki son dörtlükte eyleyen açısından bir karşıtlama yapıyor: “(Biz

içeriyor BEN)/siz”. Bu karşıtlama ölüm karşısında, kendisinden farklı, karşıanlayış içinde olanlarla alayı da içeriyor. Biz ölüme doğru yol alırken “siz”inde ayni yolun yolcusu olduğu, dolaylı yoldan anlatılıyor. Bu dörtlükte ölümün

 başka bir adıyla karşılaşıyoruz. Genel biçimiyle uyku. Ancak bu ölüm uykuilişkisi Can Yücel’de “ölümsüz Allahrahatlıkversinler”e dönüşüyor. Buradayaratıcı bir açımlama söz konusu. Bu ifade yalnızca yeni bir adlandırmanınyaratıcılığı ile sınırlı değil. Kavramsal gönderimleri çoklu olan bir adlandırma

 bu. Dilek ifadesi adlaşarak ifadenin amacı olan şeye (“uyku”ya) gönderiyor.Uyku da ölüme gönderiyor. Ve şu çelişik kavramsala geliyoruz: “ölümsüzölümler”. Bu açımlama ile alışılmışı, mekanikleşmişi bozuyor. Dolayısıyla hem

 bu mekanik kullanıma bir gönderme, hem de bu mekanik kullanımın dayandığıdünya görüşüyle alay söz konusu, “ölümsüz ölüm” çelişkisine gelindiğinde.Bizleşen “ben”in ölüme güle oynaya gidişine karşılık, “siz”in ölüm sonrasınainanmasına karşın (maşallah, Allah rahatlık versin söylemleri bu inancagönderiyor) ölümden korkması çelişkisinin altı çiziliyor. Hatta bir cenazemerasiminde hayatta kalanların ruhsal olarak içlerinde “ben ölmedim”sevincini yaşamalarına, onlarla alaya da bir gönderim söz konusu edilebilir (“eyarkada kalanlar” seslenimiyle). Başka bir yaratıcı kullanım da “size anakaradaölüm yok” ifadesidir. “Dünyada” kullanımının “anakarada”ya dönüştürülmesi

salt biçimsel bir dönüştürüm değil. Gönderim de değişiyor. Anlamlandırıcının buna dikkatli olması gerek. Sana/size dünyada ölüm yok ifadesi dünyalığı, malımülkü, kendisine destek olabilecek insanları yanına almış, işleri tıkırındaolanlar için söylenir. Can Yücel’in sözü de onlara zaten. Ama bilinen deyişteki“dünya”yı daraltıyor, sınırlandırıyor o. Anakaranın dışına, sahip olunanlarındışına dikkat çekiyor. Bu sınırlılıkla dünyayı yaşam/ölümlülük mekanınadönüştürmüş oluyor, bilindik bir deyişi bozarken. 'Anakara' da yine bir değiştirim ile Ankara'yı, başkent olarak, siyasi yönetimi, gücü temsil ediyor diye okunabilir.

*Ölüm bir sarmaşık Gövdemi sarmalıyor.Üst dallara tırmanıyor usum,Uslan Ey Dil Uslan Artık 

 İhtiyar OlmaktasınŞarkını mırıldanarak Usul 

Usul  (Bir Daldan Bir Dala)

Page 19: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 19/20

Can Yücelin bu şiirinde biçimsel yaratıcılığı göstermek gerek. Şiir bir şarkıalıntısıyla ikiye bölünmektedir. Bu sözlerin kendisine ait olmadığını, şair, her söz birimin ilk harflerini büyük yazarak gösteriyor. Doğrusu bu da yeni bir 

‘alıntıyı gösterme biçimi’. Alışılmadık bir kullanım. Ancak burada bukullanımın, ayni zamanda şarkının adı olarak sunma olduğu da söylenebilir. Bualıntının öncesinde ve sonrasında üçer dize var. İlk üç dizede giderek yükselmesöz konusu. Bu yükselme dize uzunluğunun artmasıyla biçim düzeyinde degösterilmiş. Hiç sözü edilmemiş olsa da, bir basamaklanma oluşturulmuş.Dizelerdeki basamaklanmayı dizesel yazılış biçimiyle alırsak, aşağıya iniş gibialgılayabiliriz. Oysa dize biçimiyle bu bir artış, yani yükseliştir. İlle de artanyükselişi görmek istersek üç dizeyi, dizelerin ilk harflerinin oluşturduğuzemine oturtabiliriz. Ardından gelen alıntı şarkıyı bir düzlük, yatay düzlemolarak görmeliyiz, her ne kadar dizelerin uzunlukları eşit olmasa da. Tamanlamıyla bir resim karşısında olmadığımızı unutmayalım. Sonraki üç dize iniş

 basamakları. Ama bu kez iniş, ayni zamanda bir uçuruma benzetilmiş. Böyleceyükselme, çıkış arzusu; bir iniş isteksizliğine dönüşmüş. Şiirin çıkış ritmi ileiniş ritmi ayni değil. İlkinde hem biçim, hem sesin ritmik hızı giderek yükselen(crescendo) iken, inişte, her ne kadar dereceli bir sesel ritmik hız giderek düşen(decrescendo) olarak okunabilirse de, biçim düzeyinde bir keskinlik, uçurum

  belirginleştirilmiş. Böylece düşüş olgusu ayni anda çoğul anlamlandırmayaaçmış şiiri.

Şiirin biçim düzeyinde hem ses, hem yazı olarak ortaya koymaya çalıştığım  biçim ile Ahmet Haşim’in Merdiven şiirindeki “merdiven” biçiminikarşılaştırarak iki şair arasındaki dünya görüşüne değinebiliriz. AhmetHaşim’in şiirinde basamaklar tek yönlü. Can Yücel’in bu şiirinde ise ikiyönlüdür. Başlangıçla varış ayni sıfır noktasında buluşur. Elbette her iki şairdede ölümü hissetmenin ve ona doğru yol almanın isteksizliği belirgin. Ancak Ahmet Haşim’de dünyanın güzelliklerinden çekilmenin zor(unlu)luğuhissettirilirken, Can Yücel’de isteksizce de olsa bir bilinç, öncedenkabullenmişlik söz konusudur. Aralarında (yaşam)/ ölüm anlayışı konusunda

 bir fark vardır. Haşim’de ölüm konusunda görgül (empirique) bir kabul sözkonusu iken, Can Yücel’de felsefi (diyalektik) bir kabul söz konusudur. Belkisözünü ettiğim iki yönlü merdiven biçimi, şiiri oluştururken Can Yücel’intasarımında olmayabilir. Ancak bu biçim, şair tarafından tasarımlanmamış olsa

 bile, onun, yaşam anlayışı dikkate alındığında, bu biçimin, şiirde, yorumsal bir rastlantı olmadığı, onun bilinçaltından fışkırdığı söylenebilir.

Bitirmeden şu noktaya da dikkat çekmeliyim. Şairin, sanatçının yaratıcılığı,okurun (alıcının) yeğlemeleriyle can bulur. Bu konuda toplumsal ve ruhsal

durum ve kültür (kültürün zemini olarak dünyaya bakış, ideolojik tavır, ilgiokuru, yeğlemede yönlendiren etmenlerdir. Bu yüzdendir ki gerek toplumda

Page 20: şiirde yaratıcılık

8/3/2019 şiirde yaratıcılık

http://slidepdf.com/reader/full/siirde-yaraticilik 20/20

gerek bireyde farklı üreticiler, farklı yaratım biçimleri öznenin, özneleringereksinimlerine, egemen kültür anlayışına, politikalara göre öne çıkar ya daarka plana itilir. Yani genel olarak sanatçıların yaratıcılıklarının ayırdınavarmak, özneye kalır.

Notlar:(1) Edimbilim Austin ile öne çıkmış bir alan olsa da kökleri Peirce’edayandırılmaktadır.(2) J. L. Austin’in ünlü “How to do Things with Words” adlı kitabı Türkçeye“Söylemek Yapmaktır” diye çevrilebilir. Fransızcaya “Quand dire, c’est faire”olarak çevrilmiştir. Yani bu kitapta kullanılan “act” terimi “yapma” anlamındakullanılmaktadır. İşte bu noktada Austin’e itiraz ediyorum. Söylemek yapmak değil, etmektir, diyorum. Ve bu terimin Türkçeye “edim” olarak çevrilmişolmasını doğru buluyorum.(3) Mustafa Durak; Göstergenin Nedenliliği Nedensizliği ya da DilbilimŞiirbilim Ayrımı; Yeni Biçem; sayı: 10; Şubat 1994, (s: 6-9)(4) Gürkan Doğan; The Pragmatics of Indeterminacy and Indirectness of Meaning : A Relevance – Theoretic Approach to Epigrams and Grafitti inTurkish. Basılmamış Doktora Tezi, University of Manchester; 1992(5) Gürkan Doğan; Asafora; Dilbilim Araştırmaları içinde; s:131-140