85
I ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI Osman ASLAN TANTAVÎ CEVHERÎ ÖRNEĞİNDE BİLİMSEL TEFSİR YÜKSEK LİSANS TEZİ TEZ YÖNETİCİSİ Doç. Dr. Orhan ATALAY ERZURUM-2006

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

I

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

Osman ASLAN

TANTAVÎ CEVHERÎ ÖRNEĞİNDE BİLİMSEL TEFSİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ YÖNETİCİSİ

Doç. Dr. Orhan ATALAY

ERZURUM-2006

Page 2: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

II

TEZ KABUL TUTANAĞI

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu çalışma, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalının Tefsir Bilim Dalında

jürimiz tarafından Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç.Dr. Orhan ATALAY

Danışman/Jüri Üyesi

Prof.Dr. Lütfullah CEBECİ Y.Doç.Dr. Kemal POLAT

Jüri Üyesi Jüri Üyesi

Yukarıdaki imzalar adı geçen öğretim üyelerine aittir. 24 / 03 / 2006

Prof.Dr. Vahdettin BAŞCI

Enstitü Müdür V.

Page 3: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

III

İÇİNDEKİLER ÖZET…………………………………………………………………………....III ABSRACT……………………………………………………………………....IV KISALTMALAR………………………………………………………………...V ÖNSÖZ……………………………………………………………………...…..VI GİRİŞ

XX. Yüzyıla Kadar Bilim Tarihine Kısa Bir Bakış .................................... 5 Eski Uygarlıklarda Bilim.......................................................................... 7 Orta Çağ Avrupa’sında Bilim .................................................................. 9 Orta Çağ İslâm Dünyasında Bilim ........................................................ 10 Skolastik Dönemde Bilim...................................................................... 15 Rönesans ve Modern Bilim .................................................................. 16 XVII, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Bilim..................................................... 17 XX. Yüzyılda Bilim................................................................................ 19 Din ve Bilim .......................................................................................... 20 XX. Yüzyıl İtibariyle İslâm Dünyasında Bilim ........................................ 23

BİRİNCİ BÖLÜM 1. BİLİMSEL TEFSİR ............................................................................... 25

1.1. İlmî Tefsirin Tarihsel Arka Planı..................................................... 25 1.2. İlmî Tefsir’in Genel Tanımı, Alanı, Kapsamı, Aklî ve Naklî Delilleri 28

1.2.1. İlmî tefsir ekolünü savunanların delilleri .................................. 29 1.3. İlmî Tefsirin Fikrî Temelleri ............................................................ 31 1.4. İlmî Tefsir Ekolünün Son Dönem Önemli Temsilcileri.................... 33

1.4.1. Muhammed b. Ahmed el-İskenderânî (v: 1888 m.) ................. 33 1.4.2. Abdurrahman el-Kevâkibî (v: 1902 m.) ................................... 33 1.4.3. Gazi Ahmed Muhtar Paşa (v: 1918 m.)................................... 34 1.4.4. Mustafa Sâdık er-Râfiî (v: ?) ................................................... 34 1.4.5. Abdülaziz İsmail (v: 1942 m.).................................................. 34

1.5. İlmî Tefsirin Eleştirisi ..................................................................... 35 1.5.1. Şâtibî’nin ilmî tefsire yönelttiği tenkitler ................................... 35 1.5.2. Emin Hûlî’nin ilmî tefsire yönelttiği tenkitler............................. 37

1.6. İlmî Tefsir Hakkında Genel Değerlendirme ................................... 38 İKİNCİ BÖLÜM 2. TANTAVİ CEVHERÎ ÖRNEĞİNDE BİLİMSEL TEFSİR ....................... 41

2.1. Tantavî Cevherî’nin Hayatı ............................................................ 41 2.2. Eserleri .......................................................................................... 48

2.2.1. el-Cevâhir Fî Tefsîri’l-Kur’ân ................................................... 49 2.3. Tefsirdeki Metodu.......................................................................... 51 2.4.Bilimsel Tefsir Örnekleri ................................................................. 59

2.4.1. Fizik evren (uzay) ................................................................... 59

Page 4: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

IV

2.4.2. Yaratılış................................................................................... 65 2.4.2.1. İnsanın yaratılışı ve evrim teorisi ...................................... 66

2.4.3. Biyoloji (Canlıların üremesi) .................................................... 67 2.4.4. Coğrafya ................................................................................. 69 2.4.5. Psikoloji.................................................................................. 71 2.4.6. Tıp.......................................................................................... 72 2.6.7. Genel Değerlendirme.............................................................. 72

SONUÇ ................................................................................................ 75 KAYNAKÇA.......................................................................................... 78 ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................... 81

Page 5: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TANTAVÎ CEVHERÎ ÖRNEĞİNDE BİLİMSEL TEFSİR

Osman ASLAN

Danışman : Doç.Dr. Orhan ATALAY

2006, Sayfa: 78 + 6

Jüri : Doç.Dr. Orhan ATALAY

Prof.Dr. Lütfullah CEBECİ

Y.Doç.Dr. Kemal POLAT

Tek bir fertle başlayan insanlığın, sayı itibariyle milyar sınırını çoktan

geçtiği günümüzde aklın, sahip olunabilecek en büyük güç haline geldiğini

görmekteyiz. Zîra akıl bilgiyi, bilgi ise gücü doğurmuştur. İnsanlığa dünya ve

Ahiret saadetini va’d eden İslam dini de müntesiplerini akla ve bilgiye

yönlendirmiştir. Bu bağlamda gerek Kur’ân-ı Kerim’den gerekse Hz.

Peygamberin hadislerinden konuya işaret eden bir çok delil bulmak mümkündür.

Hatta ilk dönemlerden itibaren Kur’ân’ın bütün ilimlerin kaynağı olduğu savunula

gelmiştir. Zamanla “bilimsel/ilmî tefsir” adı verilen, Kur’ân’ın bilimsel veriler

ışığında yorumlanması girişimlerinin arttığını görürüz. Bu silsilenin belki de en

büyük halkasını 1940 yılında vefat etmiş olan Mısırlı İslam alimi Şeyh Tantavî

Cevherî oluşturmaktadır. O’nun bu alanda yazmış olduğu ve en büyük eseri olan

“el-Cevahir Fî Tefsir’il-Kur’ân’i’l-Kerim” adlı tefsir kitabı hâlâ sahasında tek

olma vasfını sürdürmektedir.

Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını, bilakis ilmi ve ilmî

hareketleri desteklediğini ispat etmek; öte yandan ilmî sahada oldukça geri kalan

Müslümanları içerisinde bulundukları gafletten uyandırmak ve böylece İslâm

dünyasının maddî ve manevî anlamda ayağa kalkmasını sağlamak gayesiyle

yazılmış olan bu tefsir, lehte ve aleyhte birçok tartışmayı da beraberinde

getirmiştir. Bu çalışmamızda konuya açıklık kazandırmak için Tantavî Cevherî

örneğinde bilimsel tefsir konusunu ele almaya çalıştık.

Page 6: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

2

ABSTRACT

MASTER THESIS

THE SCIENTIC OF COMMENTARY IN EXAMPLE OF TANTAWİ AL-JAWHARİ

Osman ASLAN

Supervisor : Assoc.Prof.Dr. Orhan ATALAY

2006, Page: 78 + 6

Jury : Assoc.Prof.Dr. Orhan ATALAY

Prof.Dr. Lütfullah CEBECİ

Assist.Prof.Dr. Kemal POLAT

In today which the humanity that began with one person passed billions,

we observe that the reason became the biggest power. Because the reason has

produced science, the science has produced the power. Islam which promises

happiness in this life and after death has encouraged believers to using their

reason and the science. İt is possible to find the many evidences indicated to this

topic in Qur’ân and Hadith.

Consequencely, we observe that the Qur’ân was been interpreting in view

of datas of science. The most important ring of this series is famous Egyptian

scholar Tantawi al-Jawharî. Al-Jawahir Fî Tafsir al- Qur’ân al-Kerîm which he

wrote in this area continues yet being only one book in the area. This

commentary, which was written to proof that Islam is not opposite to science and

to encourage the developing of the Muslim World, caused many debates in favor

of and against.

By this research, for explaining this topic, we studied scientic commentary

in example of Tantawi al-Jawharî.

Page 7: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

3

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

b. : Bin,ibn

Bk. : Bakınız

C. : Cemal

Dr. : Doktor

h. : Hicrî

Hz. : Hazreti

m. : Mîladî

M.Ö. : Milattan önce

M.S. : Milattan sonra

Prof. : Profesör

r.a : Radıyallahu anh

S. : Suat

s : Sayfa numarası

s.a.v. : Sallallahu aleyhi ve selem

sy : Sayı

trc : Tercüme eden

trsz. : Tarihsiz

v : Vefatı

vd : ve devamı

yy : Yüzyıl

Page 8: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

4

ÖNSÖZ

Bilindiği gibi, Kur’ân, insanlığın hidayeti için Hz. Muhammed (a.s.)’e

gönderilmiş olan ilâhî bir kitaptır. O’nun hükmü kıyamete kadar geçerlidir ve O,

bütün insanlığa hitap etmektedir. İnsanların dil, kültür ve anlayış bakımından

farklılık arz etmesi, Kur’ân’ın eşsiz mükemmelliği ile birleşince ortaya çeşitli

tefsir akımları çıkmıştır.

Biz, bu tezimizde Hz. Peygamber’den sonra İslam dünyasında ortaya çıkan

tefsir akımları arasında özellikle XX. yy.da giderek yaygınlaşan “Bilimsel Tefsir

Akımı”nı incelemek istedik. Çünkü İslâm dünyasında Batı hegemonyasına karşı

başlatılan çalışmaların, Kur’ân tefsirine yansımış hali olan “Bilimsel Tefsir” ile

ilgili ülkemizde yapılmış yeterli derecede tanıtıcı çalışmalar bulunmamaktadır. Bu

alanda yapılabilecek ciddi bir çalışmanın ilk adımı olması ümidiyle tezimizde bu

tefsir akımını konu edindik. Çalışmamıza öncelikle konunun girizgâhı olması için

girişte kısaca bilim tarihine değindik. Sonra sırasıyla Bilim ve Din, XX. yy.

itibariyle islam dünyasında bilim konularına değindik. Birinci bölümde ilmî

tefsirin kısa ve genel bir tanımının arkasından tarihsel arka planını, aklî ve naklî

delillerini fikrî temellerini ve yöneltilen eleştirileri dile getirmeye çalıştık.

Bilimsel tefsirin tarihi süreci hakkındaki genel bir değerlendirmeden sonra ikinci

bölüme İlmî tefsirin en büyük temsilcilerinden kabul edilen Şeyh Tantavî

Cevheri’nin hayatı, eserleri ve tefsirdeki metodunu imkânlar ölçüsünde

aktarmakla başladık. Daha sonra asıl konumuzu teşkil eden “Tantavî Cevheri

Örneğinde Bilimsel Tefsir” örneklerini nakletmeye çalıştık. Bu örnekleri

değerlendirirken sade bir nakilcilikten ziyade, realitede olanla verilen örneklerin

uyuşup uyuşmadığını mukayese yoluyla dikkatlere sunmaya çalıştık. Örneklerle

ilgili genel bir değerlendirmenin ardından çalışmamız neticesinde bilimsel tefsirle

ilgili kanaatimizi sonuç bölümünde ifade ettik.

Bu çalışmamızda bizden yardımlarını esirgemeyen danışman hocamız

sayın Orhan ATALAY Bey başta olmak üzere emeği geçen diğer bütün

hocalarımıza saygı ve şükranlarımızı bir borç biliriz. Gayret bizden muvaffâkiyet

Allah’tandır.

Osman ASLAN

Page 9: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

5

GİRİŞ

XX. Yüzyıla Kadar Bilim Tarihine Kısa Bir Bakış Konuya bilimin kısa bir tanımını yaparak girmek yerinde olacaktır. Bunun

için de öncelikle bilginin ne olduğuna bakmak gerekir. Öz bir ifade ile

“Doğruluğu gerekli ve yeterli delillerle temellendirilmîş şuur muhtevaları” olarak

tarif edilen1 bilgiye dair birbirinden küçük nüanslarla ayrılan çok sayıda tanıma

rastlamak mümkündür. İslâmî terminolojide genel olarak “el-ilm” ve “el-ma’rife”

terimleriyle ifade edilen bilgi, daha ziyade “özne (bilen) ile nesne (bilinen)

arasındaki ilişki, yahut bilme eyleminin belli bir ifade şekline bürünmüş sonucu”

olarak anlaşılmıştır.2 Öteden beri tanımı, kaynağı ve değeri konusunda bir hayli

söz söylenmiş olan bilgi kavramı, aynı zamanda içinde yaşadığımız modern

dünyanın temel taşlarından birisi olarak da değer ifade etmektedir.

Önceleri anlamanın bir aracı olarak görülürken, -Bacon’un Novum

Organum’undaki gibi- zamanla “güç” ibaresiyle özdeşleştirilen3 bu “bilgi”nin

organize edilmiş haline “bilim” denilmiştir.4 “Bilinen şeylerin, kazanılan bilgilerin

bütünü”5 olarak da tarif edilen “bilim” kelimesi, “evrenin ya da olayların bir

bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak

yasalar çıkarmağa çalışan düzenli bilgi”6 şeklinde de ifade edilmektedir. “Bilim

Tarihi” ise Cemal Yıldırım’a göre en kısa tabirle “bilimin doğuş ve gelişme

hikâyesini” ifade etmektedir.7

Temel olarak bir tarih disiplini olan “Bilim Tarihi”, bilimin geçirdiği

evreleri, tarihsel yöntemi uygulayarak ve çok yönlü bir insan etkinliği olarak ele

alır ve değerlendirir. Ancak XX. yy.ın ilk çeyreğinden sonra akademik bir disiplin

niteliği kazanan “Bilim Tarihi”nin amacının, “bir bakıma nesnel (objektif)

bilginin ortaya çıkma, yayılma ve kullanılma konularını incelemek, bir bakıma da

1 Necip Taylan, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “Bilgi”, VI/157., İstanbul, 1992. 2 Taylan, a.g.e. VI/157. 3 Ahmet Çiğdem, “Bilime Karşı Toplum”, İlim ve Sanat Dergisi, , I, sy. 2, s. 39, Ankara, 1985. 4 Seyyid Hüseyin Nasr, “İslâm ve Modern Bilim”, İlim ve Sanat Dergisi, I, sy. 2 s. 2. 5 Dr.Mehmet Doğan, “Bilim”, Büyük Türkçe Sözlük, s. 164, İstanbul, 2001, 6 Bk. http://www.gencbilim.com/odev/gencbilim bilim 000074.html 7 Cemal Yıldırım, Bilim Tarihi, İstanbul, 1983, s. 13.

Page 10: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

6

nitelikleri belli bir metodun, bir düşünme türünün, hatta geniş anlamda bir bakış

açısının oluşumunu saptamak” olduğu ifade edilmektedir.8

Oluşum itibariyle yeni bir disiplin olmakla birlikte “Bilim Tarihi”nin

kapsamı oldukça geniştir. Zîra bilim, insanlığın ortak bir ürünü olup kökleri ilkel

toplumların yaşamlarına kadar uzanmaktadır. Bu nedenle, Cemal Yıldırım’ın da

ifade ettiği gibi “Bilim Tarihi” mitoloji, din, sanat ve metafizik gibi konulara da -

bilimle ilişkileri bakımından- yer vermek durumundadır.9

Bilim tarihçilerince bilimin şu dört aşamadan geçtiği ifade edilmektedir:

(1) Mısır ve Mezofotamya uygarlıklarında rastlanan ampirik (görgüsel) bilgi

toplama aşaması;

(2) Eski Yunanlıların evreni açıklamaya yönelik akılcı sistemlerinin

kurulduğu aşama;

(3) Ortaçağın Yunan felsefesi ile dinsel dogmaları bağdaştırma çabası

karşısında İslâm dünyasındaki bilimsel çalışmaların parlak başarılarını

kapsayan aşama;

(4) Rönesans sonrası gelişmelerin yer aldığı modern bilim aşaması.10

Yukarıdaki aşamalardan da anlaşıldığı üzere Doğu ile Batı arasında adeta

zikzak çizen bilimsel gelişmenin, dün olduğu gibi bugün de hiçbir ırkın, kültürün

veya bölgenin tekelinde olmadığı açıkça görülmektedir. Bu şekildeki kısa ve öz

tanıtıcı bilgiden sonra başlangıçtan XX. yy.’a kadar olan bilim tarihi serüvenini

ana hatlarıyla gözden geçirmek sunacağımız tezimize bir temel niteliği

taşıyacaktır.11

8 Daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 13. ; Cemil Akdoğan, Bilim Tarihi, (Anadolu

Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Ön Lisans Bölümü ders kitabı), s. 2. 9 C.Yıldırım, a.g.e., s. 14. 10 C.Yıldırım, a.g.e.,s. 14 vd. 11Bu bölümde takip edeceğimiz metot genel itibariyle Cemal Yıldırım’ın “Bilim Tarihi” adlı

kitabında takip etmiş olduğu metodu izleyeceğiz. Ayrıntılı bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s., 13. vd.

Page 11: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

7

Eski Uygarlıklarda Bilim “Bilimsel etkinlikler uygarlığın tarihiyle başlar” der, Cemal Yıldırım.12 Ancak

elde edilen bulgulara göre Mezofotamya uygarlıklarından M.Ö. 3500-2200 yılları

arasında varlık gösteren Sümerler’le başlatılan uygarlık tarihinin13 daha çok pratik

hayata yönelik çalışmalar olarak değerlendirildiğinden kuramsallaşma niteliği

göstermediği gerekçesiyle bilim tarihi açısından pek de dikkate alınmadığı

görülmektedir.14 Pratik hayatı ilgilendiren teknolojik gelişmelerden çok

matematik, astronomi ve tıp gibi alanlarda meydana gelen gelişmeler kuramsal

bilgi açısından bir değer ifade ettiğinden “bilim tarihi” de bu tür çalışmaların

görülmeye başlandığı dönem itibariyle başlatılmaktadır. Bununla birlikte bilim

tarihinin genel olarak Sümerler ve Mısır uygarlıklarıyla başladığı ifade

edilmektedir.15 Bu sebeple bilim tarihi açısından Mezofotamya ve Mısır

uygarlıklarının önemli bir yeri vardır. Zîra iptidaî bir şekilde de olsa Geometri,

Aritmetik, Astronomi ve Tıp alanlarında ilk gelişmeler bu dönemlerde

kaydedilmîş, böylece “bilim tarihi”nin ilk temelleri atılmıştır.16

İlk dönem uygarlıklarının bilimde ulaştıkları düzey, daha çok faydacı bir

karakterde doğayı incelemedeki yaklaşımlarına bağlı kalırken, ilk kez Yunan

uygarlığında faydacılıktan uzak, katıksız bir bilgi tutkusu ile doğayı anlamak

isteyen kişilere rastlanmaktadır. Belki bu yüzden bilimin kuramsal bir uğraş

olarak M.Ö. VI. yy.da ilk Yunan filozoflarıyla başladığı ileri sürülmektedir.17

Daha çok evreni anlama çabası etrafında yoğunlaşan Eski Yunan filozoflarının

geliştirdikleri düşünce sisteminin mitolojik düşünceden rasyonel düşünceye geçişi

simgelediği kabul edilir. Bu anlamda adını duyuran ilk Yunan filozofu olarak

Thales’i karşımızda buluruz.18 Thales ile başlayıp Anaximander ve Anaximenes

ile devam eden düşünce sisteminde genel olarak materyalist bir tarz hakim olup

evrenin yapısal niteliği ile ilgili düşünceler ön plana çıkarken, Pythagoras’la

başlayan gelenekte rasyonalist bir görüşün hakim olduğu görülmektedir. Zîra 12 C.Yıldırım, a.g.e., s. 18. 13 Bk. Akın Ergüden, Uygarlık Tarihi, (Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sosyal

Bilimler Ön Lisans Bölümü ders kitabı), s. 2.; C.Yıldırım, a.g.e., s. 18. 14 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 15.; Akdoğan, a.g.e., s. 22. 15 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 18. vd. ; Akdoğan, a.g.e., s. 22. vd. ; Ergüden, a.g.e., s. 4. 16 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 18. vd. ; Akdoğan, a.g.e., s. 22. vd. 17 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 22. ; Akdoğan, a.g.e., s. 25-26. 18 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 23-24. ; Akdoğan, a.g.e., s. 25-26.

Page 12: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

8

Pythagoras ile başlayan akımda evreni oluşturan temel maddeden çok, varlık ve

değişmenin gerçek niteliği önem taşımaktadır.19 Bununla birlikte her iki düşünce

sisteminde de ortak noktayı evreni anlama çabası oluşturmaktadır. Doğa felsefesi

olarak da değerlendirilen bu düşünceler zamanla önemini yitirmiş ve M.Ö. V.

yy.ın sonlarına doğru düşünce ekseni doğadan insana doğru kaymaya başlamıştır.

Sokrates’in başını çektiği bu akımda insan sorunları ön plana çıkmaktadır. Amaç,

insanı iyi, akıllı ve adil yapmanın yollarını bulmak ve göstermektir.20

Eski Yunan felsefesinde Sokrates’ten sonra, onun bu düşünceleri ile

Pythagoras geleneğini birleştiren Platon’un da önemli bir yere sahip olduğu

görülmektedir. Evreni “idealler evreni” ve “olgular evreni” olarak ikiye ayıran

Platon’a göre duyularımıza gerçek gibi görünen olgular, aslında birer illüzyondan

başka bir şey değildir. Bu sebeple duyulara değil akla güvenmek gerekir.21

Platon’dan sonra Eski Yunan felsefesinde söz sahibi olan Eudoxus ve Aristoteles

gibi şahsiyetlerin yanında Archimedes, Aristarkus, Hipparkus, Eratosthenes,

Batlamyus ve Galen gibi Helenistik dönem filozofları da bilim tarihinde önemli

bir yer tutmuşlardır.22 Helenistik dönemde düşünce yapısının daha çok yine evren

ve üzerinde yaşadığımız dünya etrafında yoğunlaştığı görülür. Ayrıca bu dönemde

matematik, tıp ve hekimlik alanlarında da önemli gelişmeler kaydedilmîştir.23

Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere antik çağda özgün

düşünce adeta Yunanlıların tekeline geçmiştir. O dönemlerde de varlık gösteren

Romalılarda ise, her ne kadar örgütlenme gibi pratik hayata yönelik önemli

gelişmeler olsa da düşünce alanında beklenen başarının gösterilemediği

anlaşılmaktadır. Aksine Romalılar, son dönemlerinde önemli rol oynamaya

başlayan Hıristiyan din adamlarının telkinleri sebebiyle Batı dünyasının orta çağ

karanlığını yaşamasının önünü açmışlardır.24

19 Daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 23 vd. 20 Daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 30-31. 21 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 32. 22 Daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 33 vd. ; Akdoğan, a.g.e., s. 31 vd. 23 Daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 41 vd. ; Akdoğan, a.g.e., s. 31 vd. 24 Bk. C.Yıldırım, a.g.e. , s. 59 vd. ; Akdoğan, a.g.e., s. 50 vd.

Page 13: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

9

Orta Çağ Avrupa’sında Bilim M.S. 129’da doğan Galen’den sonra M.S. üçüncü yüzyılın ikinci yarısında

yaşayan ve cebir ilmînin büyük Üstatlarından kabul edilen Diophantus dışında

birinci sınıf bir bilim adamına rastlamak imkansız hale gelmiştir. Artık yapılan

çalışmaların adeta şerh ve haşiyecilikten ibaret kaldığı, felsefenin de genel olarak

Yeni Platonculuğun tekeline girdiği görülür. İşte bu noktada Hıristiyanlık

düşüncesiyle Yeni Platonculuğun mistisizmi arasındaki buluşmadan ortaçağ

karanlığının doğduğu ifade edilir.25

Özellikle M.S. altıncı yüzyılın ilk yarısında yer alan iki olay, Cemal

Yıldırım’a göre klasik çağın her yönüyle sonunu, karanlık çağın ise başlangıcını

simgelemektedir. Bunlardan biri, İmparator Justinian’ın, Platon ile Aristoteles’in

Atina’daki okullarını Hıristiyanlığa aykırı sayıp kapatması; diğeri ise Romalı bir

soylu olan Boethius’un “seküler” (laik) nitelikteki yazılarından dolayı kilise

tarafından ölüm cezasına çarptırılmasıdır.26

Esasen yapısı itibariyle Tevrat’a dayalı Judaizm, Yeni Platoncuğun

mistisizmi ve Doğu kültürlerine özgü bazı ilkel dinsel töreler veya gizli,

esrarengiz dinler temeline oturtulan Hıristiyanlık teolojisi,27 ortaçağ boyunca

egemenliğini sürdürmüş, adeta bilginin kötü, cehaletin ise erdem sayıldığı

karanlık bir dönemi insanlığa yaşatmıştır. Bu dönemde eğitim-öğretim

ruhbanların tekeline girmiş, din dışı bilimsel çalışmalar Hıristiyanlığa aykırılık

gerekçesiyle “pagan işi” sayılır olmuş ve ortam bir takım temelsiz inançların da

doğup yayılmasına elverişli bir nitelik kazanmıştır.28

Öte yandan Büyük İskender’in Asya fetihleri sırasında kurduğu koloniler

sayesinde (M.Ö. 325) doğu memleketlerine de yayılan Yunan bilim ve

kültürünün, buralarda İslâmiyet’in doğuşuna kadar (M.S. VII.yy) etkisini

yitirmediği görülür. Batıdaki çöküntüye karşılık doğudaki bu uzun soluklu

canlılık, yayılma ve etkileme sürecinde doğu kiliselerinin batıdakilere nazaran

25 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 62-63. 26 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 69. 27 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 65. 28 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 65-68.

Page 14: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

10

akla daha fazla önem vermeleri, özellikle de M.S. 431 yılında önce Suriye sonra

Nusaybin’e yerleşip burada ve daha sonra da İran’ın Cundişapur kentinde yüksek

öğretim merkezleri kuran Nestorios ve taraftarlarının (Nesturilerin) ciddi katkıları

olduğu görülür.29

Orta Çağ İslâm Dünyasında Bilim Sekizinci ve onikinci yüzyıllar arasında geçen dört yüz yıllık dönemde

Avrupa kıtasında bilim ve insanlık adına alabildiğine karanlık bir dönem

yaşanırken Atlas Okyanusu kıyılarından Kuzey Hindistan ve Orta Asya’ya kadar

uzanan İslâm dünyasında bilim ve düşüncenin meşalesinin bütün parlaklığıyla

etrafını aydınlattığı görülür.30

M.S. 610 yılından itibaren yayılmaya başlayan İslâm dini, kısa bir sürede

(622-644) Arap yarımadası, İran, Filistin, Irak, Suriye, Mısır ve Trablusgarp’ı

içine alacak bir coğrafyaya yayılmış; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra

yüzyıldan daha az bir süre içinde (711’e kadar) doğuda İran ve Afganistan, batıda

Kuzey Afrika ve İspanya, kuzeyde ise Anadolu Müslümanların hakimiyetine

girmiştir.31

İslâm’ın böylesine geniş bir coğrafyada bu derece hızlı yayılmasında bir

takım farklı gerekçeler ileri sürülebilir. Ama şu bir gerçektir ki, her ne sebebe

dayanırsa dayansın çok kısa bir zaman diliminde kaydedilen bu ilerlemeler,

özellikle bilim-kültür alanında yeni ufukların açılmasına ve karşılıklı

etkileşimlere zemin hazırlamıştır. Hassaten Müslümanların neredeyse

yeryüzünden tamamen silinip yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Yunan ve

Roma mirasıyla temasa geçmesi, genelde bilim tarihi, özelde ise fikir ve düşünce

dünyasının yeniden canlanması açısından önemli dönüm noktalarından birisini

teşkil etmiştir.32

29 Geniş bilgi için bk. Akdoğan, a.g.e., s. 55. 30 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 70. ; Akdoğan, a.g.e., s. 68. ; Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve

Müesseleri Tarihi, İstanbul, 1999, s. 21, 24. 31 Geniş bilgi için bk. Hüseyin Algül, , İslâm Tarihi, İstanbul , 1991, I/191. vd., II/1-293. ;

C.Yıldırım, a.g.e., s. 70 vd. 32 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 72.

Page 15: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

11

Müslümanların karşılaştıkları bilim ve kültür merkezlerinde gördükleri

şeyler, onlardaki öğrenme azim ve iştiyakını kamçılayarak bilim tarihi açısından

oldukça önemli olan tercüme faaliyetlerinin çok geçmeden yaygınlaşmasını

sağlamıştır. Mısır, Suriye ve İran’da yoğunlaşan tercüme faaliyetlerinin ilk önce

Abbasi Halifelerinden Ebu Cafer el-Mensur döneminde (754-775) başladığını

görürüz. Bizans yörelerine el yazmaları toplamak üzere görevliler gönderen

Harun-el-Reşit döneminde (786-808) Aristoteles’in tüm kitapları, Hipokrat ve

Galen gibi ünlü hekimlerin eserleri Arapça’ya tercüme edilmîştir. Yapılan

tercümeler, sadece eski Yunanca’dan değil, aynı zamanda Keldanice, Süryanice,

Farsça ve Sanskritçe’den de yapılmaktaydı. Bu bağlamda ilk dönem tercüme

faaliyetlerinde genel olarak Süryani ve Nesturi kökenli bilim adamlarından

faydalanıldığı görülmektedir.

Eski Yunan felsefesinin tesirinin en yüksek noktaya ulaşması Harun er-

Reşit’in oğullarından Halife Me’mun dönemine rastlamaktadır. Halife

Me’mun’un, İskenderiye ve Cundişapur gibi eski ilim merkezi çevrelerinde

bulunan tüm eserleri toplatıp, Bizans İmparatorluğu aracılığı ile eski Yunan

felsefesine mahsus eserleri de temin ederek Bağdat’ta açılmış olan Beyt-ül-Hikme

adındaki tercüme evinde Arapça’ya tercüme ettirdiği nakledilmektedir.33 Eskilerin

ilimlerine ait farklı dillerde gerek tercüme, gerekse telif pek çok eser barındıran

bu ilim merkezi, Halife Mütevekkil zamanında (847-861) kapatılmıştır. Ancak

Huneyn b. İshak ve Sabit b. Kura gibi zevat sayesinde bu tür çalışmaların

hızından herhangi bir şey kaybetmediği görülmektedir.34

Cemil Akdoğan’ın da ifade ettiği gibi Müslüman bilim adamları, normal

bilimsel çalışmalar yaparak, bu tercümeler sayesinde Aristoteles, Batlamyus ve

Galen’in sistemlerini öğrendiler, yorumladılar, bazı noktalarda eleştirilerde

bulunarak yanlışlarını düzelttiler ve onları daha mükemmel bir hale getirdiler.35

Bununla birlikte Müslümanların ilim adına yaptıkları şeyin, sadece kuru bir

nakilcilikten ibaret olduğunu söylemek safdillik veya ön yargıdan başka bir şeyle

ifade edilmesi mümkün değildir. Zîra “Yunanlıların keşfettiği ilimlerde 33 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 71. ; Akdoğan, a.g.e., s. 55. ; Algül, a.g.e., III/382-384. 34 Bk. Kazıcı, a.g.e., s. 328. 35 Bk. Akdoğan, a.g.e., s. 56.

Page 16: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

12

Müslümanların payı nedir, bu ilimlerin ne kadarını nakletmişler ve ne kadarını

kendileri ilave etmişlerdir?” diye bir soruyla konuya açıklık getirmeye çalışan

Montgomery Watt’ın da bir eserinde ifade ettiği gibi, -bir çok Batılı ilim adamının

Müslümanlara karşı olan bazı peşin hükümlerinin etkisiyle onların böylesine

muazzam atılımları gölgelenmeye çalışılsa da- bu günkü modern bilim dünyasının

temelinde Müslüman bilim adamlarının nedenli önemli bir konumda oldukları

açıkça anlaşılmıştır.36

Yine aynı eserinde Watt’ın “Müslüman Araplar, ilimde hakikaten büyük

muvaffâkiyetlere nâil olmuş, kendileri icat etmemiş olmakla beraber bize sıfırı

öğretmişlerdir. Böylece Müslümanlar, günlük hayattaki aritmetiğin kurucusu

oldular. Analitik geometrinin temellerini attılar. Hiç hilafsız, Düzlem ve Uzay

Trigonometri’sinin kurucusu oldular. Doğruyu söylemek gerekirse, bu ilimler,

daha evvel Yunanlılar tarafından bilinmiyordu. Müslümanlar Astronomi’de de

birçok değerli gözlemler yaptılar” ifadeleri yukarıdaki sorusuna bir cevap niteliği

taşımaktadır.37

Ziya Kazıcı’nın da belirttiği gibi şu bir gerçektir ki, İslâm, maddî olduğu

kadar manevî alanda, başka bir ifade ile hayatın bütün safhalarında tatbik edilen

bir sistem olduğundan, onun gayretini sadece ruhanî ve manevî saha ile

sınırlandırmak mümkün olmayacaktır. Bu gayret sebebiyle Müslümanlar, İslâm’ın

ilk asırlarından itibaren çeşitli ilimleri araştırmaya başladılar. Başlangıçta kısmen

tercüme şeklinde olan bu çalışmalar, daha sonra gelişerek bizzat Müslümanların

kendi eserleri olarak ortaya konmuştur. Hiç şüphesiz, yapılan çalışmalar,

tercümeye ihtiyaç duyulmayan dini ilimlerin yanında Tarih, Coğrafya, Astronomi,

Tıp, Felsefe, Matematik, Mimari, İktisat ve Sosyoloji gibi beşeri ilimleri de

içeriyordu. Böylece kısmen unutulmuş, kısmen de terk edilmîş bulunan birçok

ilim dalının gelişmesi, Müslümanlar sayesinde olmuştur.38

36 Bk. Montgomery Watt, İslâm’ın Avrupa’ya Tesiri, trc. Hulusi Yavuz, İstanbul 1986, s. 11. ;

Kazıcı, a.g.e., s. 22. ; C.Yıldırım, a.g.e., s. 72. 37 Watt, a.g.e., s. 39. 38 Geniş bilgi için bk. Kazıcı, a.g.e., 19. vd.

Page 17: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

13

Öte yandan İslâm âleminde tercümeler devri (IX. Asır, Me’mun devri)

diyebileceğimiz dönemden hemen sonra, farklı bilimsel disiplinlere karşı büyük

bir ilgi uyanmaya başlamıştır. Bu ilginin bir neticesi olarak müspet ilimler

alanında önemli gelişmeler ortaya çıkmış ve dönemi izleyen yıllarda bilim ve bilgi

üretmede Müslümanlar öncü olmuşlardı. Onların bu özelliğinin açıkça

görülmesinden olsa gerek, ünlü bilim tarihçisi George Sarton’nun, “milattan sonra

750-1100 yılları arasında her 50 yıl, o döneme bilimsel katkılarıyla hakim olmuş

veya damgasını basmış olan bir veya birkaç büyük Müslüman bilim adamının

ismiyle anılmaya layıktır…” şeklindeki sözleri dikkat çekmiştir.39

Aslında VIII. yy.ın sonlarından itibaren parlak dönemini yaşamaya

başlayan İslâm biliminde, öncelikle kimya ve hekimlik alanındaki büyük

gelişmeler dikkat çekmektedir. Ebu Musa Cabir İbn. Hayyan İslâm dünyasının en

ünlü kimyageri olarak karşımıza çıkar. Bilim tarihçisi Singer’in “İslâm simyasının

ve dolayısıyla modern kimyanın babası” diye nitelendirdiği ve Batıda kimya

ilmînin en büyük şahsiyeti olarak tanıtılan Geber ile Cabir İbn. Hayyan’ın aynı

kişi olduğu da ifade edilmektedir.40

IX. yy.ın sonlarından itibaren İslâm biliminin altın çağı başlar. El-

Kindî’nin fizik ve felsefe üzerindeki incelemeleri ile İranlı hekim Ebubekr Er-

Râzî’nin Bağdat’taki çiçek ve kızamık hastalıkları üzerindeki çalışması bu

dönemin ilk ürünleridir. Matematik alanında Halife el-Me’mun’nun kütüphanecisi

olan el-Harezmî, astronomide Muhammed el-Battânî ve İbn. Yunus, optikte el-

Kindî, el-Hazen ve İbnü’l Heysem, tıpta ise İbn-i Sina önemli çalışmalara imza

atmışlardır.41 Doğrusu İslâm bilginleri çok yönlülükleri ile de dikkat çekmektedir.

Mesela el-Kindi’nin son derece değişik konularda 265 kadar kitap yazdığını

görüyoruz. Öte yandan aynı şekilde İbn. Sina, el-Bîrûnî, Ömer Hayam, İranlı er-

39 Bk. M.Rıza Hakimi, İslâm Bilim Tarihi, (trc.: Hüseyin Arslan), İstanbul, 1999, s. 115-117. ;

Ziya Kazıcı, a.g.e., 24.; XV ve XVI. Asırlarda Osmanlılarda Ilmî Hayat, http://www.enfal.de/otarih38.htm; Aydın Sayılı, http://www.akmb.gov.tr/turkce/boks/ turkkong1/ tk1-04-sayili.htm

40 C.Yıldırım, a.g.e., s. 72-73. 41 C.Yıldırım, a.g.e., s. 73-74.

Page 18: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

14

Râzî gibi şahsiyetlerin de hemen her alanda söz sahibi olduklarına bizzat ortaya

koydukları eserleri şahitlik etmektedir.42

İslâm bilim ve kültürü, XI. yy.a kadar canlı ve parlak dönemini sürdürür;

fakat aynı yüzyılın sonlarına doğru duraklama alâmetleri göstermeye ve yer yer

gerilemeye başlar. Özellikle doğu kesiminde çöküntü ve anlaşmazlık hızla yayılır.

Kimi doğu Müslümanları, kendilerinden önceki Hıristiyanlar gibi bilim ve felsefe

düşmanı kesilirler. İslâm dünyasının doğusunda yaşanan bu olumsuz gelişmelere

nazaran batı kesiminde, özellikle de İspanya’da bilim ve kültür etkinlikleri

canlılıklarından bir şey kaybetmemiştir. İşte bu ortamda büyük bir İslâm düşünürü

olan İbn. Rüşd’ün (1125-1198) yetiştiğini görüyoruz. Üniversite çevrelerinde

Aristoteles çapında büyük bir bilgin olarak kabul gören İbn. Rüşd’den sonra İslâm

dünyasının batı kesiminde de felsefe çalışmaları durur. 43 Daha önce Gazâlî’nin

etkisiyle doğu kesiminde felsefeye karşı baş gösteren düşmanlık giderek tüm

İslâm dünyasını etkisi altına almıştır. Özgün eserlerin yerini zamanla şerh ve

haşiyeler almaya başlamış, ilk dönemlerdeki canlılık, yerini durağanlığa hatta

donukluğa bırakmıştır. Özellikle de 1245 yılından sonra yaşanan siyasî

bölünmüşlük ve istikrarsızlıklar Moğolların yakıp yıkan baskınlarıyla birleşince

İslâm dünyasındaki bilimsel çalışmaların gittikçe zayıflaması kaçınılmaz

olmuştur.44

İslâm dünyasında görülen bu duraklamanın ve donukluğun bir çok

sebeplerinden bahsetmek mümkündür.45 Ancak görünen odur ki, daha önce

sönmek üzereyken VIII. yy.ın ortalarından itibaren Müslümanların eline geçen

ilim meşalesi, XII. yy.dan itibaren batılıların eline geçmeye başlamıştır. Şüphesiz

bugünkü Batı ilmînin temellerinde Müslüman bilim adamlarının oldukça büyük

katkıları vardır. Özellikle İspanya’daki ilim merkezlerinde bir şekilde eğitim

gören bazı batılı öğrenciler, Batıdaki ilmî uyanışta zamanla kendi milletleri

42 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 75. 43 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 75-76. 44 Geniş bilgi için bk. Akdoğan, a.g.e., s. 64. 45 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 78-80. ; Akdoğan, a.g.e., s. 62-64.

Page 19: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

15

arasında lokomotif görevi görmüşler ve giderek Hıristiyanlığın katı kurallarına

karşı kamuoyu oluşturmaya başlamışlardır.

Skolastik Dönemde Bilim Cemal Yıldırım’ın işaret ettiği gibi, orta çağ Avrupa’sındaki karanlık

dönemin tümüyle karanlık olduğunu ve bilim adına hiçbir umut ışığının

bulunmadığını söylemek cesurca söylenmiş sözden ileri gitmeyecektir. Zîra

dağınık ve sönük de olsa batının bu karanlık döneminde klasik dönemin etkisi

zaman zaman kendini göstermiştir. Mesela, başlangıçta klasik bilgi ile büyünün

bir karışımı olan hekimlik bilgisi, Benediktinlerin Hipokrat ve Galen geleneğine

dönmelerinin de etkisiyle giderek rasyonel bir nitelik kazanmıştır. Napoli’nin

güneyinde yer alan Salerno’da açılan tıp okulu bu alanda önemli bir işlev

görmüştür. Çünkü denilebilir ki “Salerno, klasik geleneğin kopmadan

sürdürüldüğü belki de tek yer olmuştur.”46 Öte yandan 787’deki laik eğitime

yönelik girişimleri ile tanınan İmparator Şarlman (Charlemagne), Roma

imparatoru II. Frederik (1194-1250), Bizans imparatorlarından VI. Leo ve VII.

Kostantine gibi devlet adamlarının bireysel de olsa bazı faaliyetleri, bilim adına

fazla etkili olmasa da önemli girişimler olarak değerlendirilmîştir.47

XIII. yy, batıda -öğrenim düzeyi düşük de olsa- çok sayıda üniversitenin

kurulduğu bir dönemdir. Aynı zamanda bilimin gelişmesinde önemli etkileri olan

Francisken (Gri Frerler) ve Dominikken (Siyah Firerler) tarikatları da bu yy.ın

başlarında kurulmuştur. Başlangıçta her ikisi de dinsel amaçlarla kurulmuşken

giderek birincisi bilime, diğeri ise doktriner felsefeye yaptığı katkılarıyla ön plana

çıkmıştır. Hıristiyanlığa akılcı bir temel bulma çabasının ürünü olarak

değerlendirilen skolastik düşüncenin oluşmasında bu iki tarikatın oldukça büyük

rolü olduğu görülmektedir.48

Başlangıçta Platon’un görüşlerini Hıristiyanlığa temel kabul eden, ancak

daha sonra Aristoteles’in düşünceleriyle Hıristiyanlığı bağdaştırmaya çalışan

Skolastik düşünce, XIII. yy.da büyük bir güç ve hızla yükselir; fakat sonraki iki

46 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 69-70. 47 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 81 vd. 48 Bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 82-83.; Akdoğan, a.g.e., s. 70-77.

Page 20: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

16

yüzyılda aynı hızla geriler ve düşer. Bununla birlikte artık insanlar, gerçeği

doğrudan doğayı incelemede aramaya başlamışlardır. Skolastik düşüncenin dar

kalıpları insanları tatmin etmekten uzak düşmüş, Batıdaki aydınlık çağın habercisi

olan Rönesans’a zemin hazırlanmıştır. Giderek özgür düşüncenin yayılması, antik

dünyaya duyulan ilgi, matbaanın icadı ve kağıt kullanılmaya başlaması batıda

bilimin yeniden doğuşunu hızlandırmıştır; diyebiliriz.49

Rönesans ve Modern Bilim 1350 yılından 1550 yılına kadar devam ettiği varsayılan Rönesans’ın kilise

bağnazlığının egemenliğine karşı bir başkaldırıyı, uyanışı ve atılımı simgelediği

ifade edilir. Bunalımlı ve çalkantılı olan bu dönemde Yeni Platonculuk,

Pisagorculuk, Atomculuk, Şüphecilik ve Hermetizm gibi felsefî akımların yeniden

canlanması ile Aristotelesçilik eski önemini kaybetmiştir. Modern bilimin

başlangıcı olarak da değerlendirilen bu dönemde -Cemal Yıldırım’ın ifadesiyle-

“Teoloji ve onun hizmetindeki skolastik felsefe, yerini gerçeklere dönük özgür

araştırma ve öğrenme çabasına bırakmıştır.”50 Bu dönemde bir yandan dünyaya

açılma, yeni ülke ve toplulukları keşfetme; diğer yandan insanı, ona kişilik veren

değer ve özellikleri antik dönemin sanat ve düşünce ürünlerinde arama çabalarına

şahit olunmaktadır.51

Aslında Rönesans, sanat ve edebiyatta bir canlılığı ifade etse de, bilimde

tam bir durgunluğun hakim olduğu bir dönemi göstermektedir. Başka bir ifade ile

Rönesans, bilimde iki asıl uyanış dönemi arasında kalan fetret devrini ifade

etmektedir, diyebiliriz. Cemal Yıldırım’a göre, bu dönemlerden birincisi,

onbirinci yüzyılın ikinci yarısıyla başlar, onüçüncü yüzyılda doruk noktasına

erişir. İkinci dönem ise onaltıncı yüzyıl sonlarında başlayan ve hâlâ devam eden

modern bilim dönemidir.52 Bununla birlikte büyük bir ressam, heykeltıraş ve

mimar olan Leonardo da Vinci (1452-1519), düşünce tarihinde bir dönüm

noktasını simgeleyen Kopernik (1473-1543) gibi önemli şahsiyetler de bu

dönemde yetişmiştir. Öte yandan yine bu dönem, iyi bir gözlemci olan Tycho

49 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 86-87. 50 C.Yıldırım, a.g.e., s. 89. ; Akdoğan, a.g.e., s. 110. 51 C.Yıldırım, a.g.e., s. 89. 52 C.Yıldırım, a.g.e., s. 89.

Page 21: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

17

Brahe(1546-1601), astronominin prensi olarak tanınan Johannes Kepler (1571-

1630) ile Francis Bacon (1561-1626), Rene’ Descartes (1596-1650), Galileo

Galilei(1564-1642) ve Sir İsaac Newton (1642-1726) gibi ünlü isimlerin

yetişmesine zemin hazırlamıştır.53

XVII, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Bilim Şu bir gerçektir ki, “Deha yüzyılı” denen onyedinci yüzyıl, astronominin

modern niteliğine kavuştuğu bir dönem olmakla birlikte; fizik biliminin çeşitli

yanlarıyla kurulduğu, maddenin temel taşı olarak atom kavramının yeniden ön

plana çıktığı, bazı kimyasal elementlerin keşfedildiği bir dönem olarak karşımıza

çıkmaktadır. Özellikle onyedinci yüzyıl, bilim ve düşünce alanında köklü

değişimlerin ve devrim niteliğindeki gelişmelerin yaşandığı bir zaman dilimi

olarak değerlendirilmektedir.54

XVII. yy.da bilimsel gelişme adına sergilenen hızlı tempo, XVIII. yy.ın ilk

yarısında biraz hız kesmiş gibi görünse de bu durum daha ziyade bir dinlenme,

enerji toplama ve kazanılanı hazmetme (benimseme) pozisyonu olarak

değerlendirilmektedir. Öte yandan XVII. yy.ın özellikle Fransa için aydınlanma

çağını ifade ettiği bildirilmektedir.55 Zîra dönemin Fransız aydınlarına göre akıl ve

bilim yeni dünya görüşü için yeterli bir materyal olarak görülmüş, bağnazlığın,

karanlığın ve gericiliğin ifadesi olarak görülen dine gereksinim kalmamıştır. Dine

karşı oluşan bu olumsuz tutumun, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere zamanla

diğer batı devletlerine de yayıldığı görülmüştür. Aydınlanma çağı filozoflarının

bilimsel kültüre en büyük katkısı 1751-1765 yılları arasında yayınladıkları 21

ciltlik ansiklopedi olmuştur. Bu nedenle bu gruba “Ansiklopedistler” adı verilir.

Bunların bilime ve ilerlemeye olan inançları, XVIII. yy.ın genel özelliğini

belirlemiştir, denilebilir.56

XVIII. yy.ın bilime katkısı özellikle iki alanda gerçekleşmiştir. 1- Black,

Priestley, Cavandish ve Lavoisier’in araştırmaları sonunda modern kimyanın

53 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 89-135. 54 C.Yıldırım, a.g.e., s.130 vd. 55 C.Yıldırım, a.g.e., s.136. 56 C.Yıldırım, a.g.e., s.136.

Page 22: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

18

kurulması; 2- Galvani ve Volta’nın çalışmaları ile elektriğin bulunuşu. Bu

dönemin diğer önemli isimleri olarak Leonard Euler (1707-1783), J.L.Lagrange

(1736-1813), Pierre Simon Laplace (1749-1827)…gibi şahsiyetleri görmekteyiz.57

XVII. yy.da gerçekleşen bilimsel devrimden yaklaşık 150 yıl sonra

endüstri devrimi gerçekleşmiştir. Endüstri devriminin ilk büyük adımı,

İngiltere’de buharlı makinelerin kullanılmasıyla atılır. XIX. yy.ın ikinci yarısında

Avrupa ülkelerini hızla etkisi altına alan bu devrim daha sonra Amerika’ya

geçmiştir. Endüstri devrimine yol açan en önemli etkenler arasında şu iki unsur ön

plana çıkmaktadır. 1- Teknolojik uygulamaya elverişli bilgi birikimi, 2- Ticaret

olanaklarının büyük boyutlara ulaşması.58

Hem bilimsel alanda hem de endüstriye dönüşen teknoloji alanında

giderek büyüyen gelişme temposu XIX yy.ı son derece canlı bir dönem haline

getirmiştir. Bu yüzyılı diğerlerinden ayıran en büyük değişiklik de zaten bilim ve

endüstri ilişkisinde kendini göstermektedir. Bu dönemin göze çarpan bir özelliği

de, bilime karşı saygı ve ilginin yaygın nitelik kazanmasıdır. Işığın dalga kuramı,

enerjinin korunumu, elektrik kavramının oluşumu ve elektro magnetik kuramının

kurulması bu dönemin ilgi çeken fizik konularını teşkil etmiştir. Bu alanda en

önemli isim olarak Michael Faraday’ı (1791-1867) görmekteyiz. Bununla beraber

Jean Lamarck (1744-1829) ve Thomas Robert Malthus (1766-1834) gibi bazı

bilim adamları, canlı varlıkların – özellikle de- insanın kökeni üzerinde çeşitli

teoremler geliştirmişlerdir. Hatta denilebilir ki, XIX. yy, fizik bilimlerinden çok

biyolojik bilimlerde yeni atılımlara tanık olmuştur. Bu bağlamda ünlü evrim

teorisinin baş mimarı Charles Darvin’in (1809-1882) farklı bir konumu vardır.

Ayrıca mikrobun Pasteur tarafından tanımlanması ve genetik biliminin doğuşu bu

yüzyıla damgasını vuran önemli hadiseler olarak değerlendirilmektedir.59

Cemal Yıldırım’ın da kitabında değindiği gibi ilerlemeye olan inanç XIX.

yy.ın belki de en belirgin özelliğini oluşturmaktadır. Ayrıca bu yüzyıl, bir yandan

daha kapsamlı teorilerle, bilimin çeşitli kollarında ulaşılmış sonuçları toplama ve

57 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 137-140. 58 C.Yıldırım, a.g.e., s.147. 59 Geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 148-168.

Page 23: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

19

birleştirme imkanı sağlarken, öte yandan hemen her alanda uzmanlaşma

eğiliminin doğmasına ve hız kazanmasına yol açmıştır.60

XX. Yüzyılda Bilim Bilim adına XIX. yy.da kazanılan ivmenin XX. yy.da daha da artarak

devam ettiğini görmekteyiz. Özellikle Astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve tıp gibi

bilim dallarında devrimsel nitelikteki değişim ve gelişimlerin baş döndürücü bir

hızla cereyan ettiği bu yüzyılda büyük patlama, kuantum ve görelilik kuramları

dönemin en önemli buluşları olarak değerlendirilmektedir.61

Bu dönemde astronomi alanında yıldızlar ve evrenin yapısına ilişkin

çalışmalar artarak devam etmiş ve evrenin oluşumuna ilişkin Büyük Patlama

Kuramı ortaya atılmıştır. Diğer taraftan, insanın bu evrende yalnız olup olmadığı

tartışılmış ve bunu belirlemeye yönelik çeşitli projeler geliştirilmîştir. Öte yandan

roket teknolojisinin gelişmesiyle birlikte ardı ardına gerçekleştirilen uzay

yolculukları sayesinde uzay keşifleri başlamış, dünyanın uydusu aya ilk defa bir

insan ayak basmış ve diğer gezegenler daha yakından incelenmeye başlanmıştır.

Yine bu dönemde kimya, sanayinin belkemiği haline gelmiştir. Atom

konusundaki çalışmalar, genetik bilimi ile ilgili çalışmaları ve canlıların temel

maddesi konusunda yapılan araştırmaları büyük ölçüde etkilemiş, neticede

moleküler biyolojinin doğuşunu hazırlamıştır. Bu bağlamda bitki ve hayvanların

kromozomlarındaki genlere müdahale imkanı ortaya çıkmış, ve özellikle son

dönemde yapılan araştırmalarla klonlama yöntemine götüren yol açılmıştır.

Ayrıca yine bu dönemde tıp alanında yoğun bir uzmanlaşma

görülmektedir. Yirminci yüzyıl tıbbının en önemli özelliği olarak, gelişen

teknolojiyi çok iyi kullanma, teşhis ve tedavide daha kesin ve ayrıntılı sonuçlar

elde etme ile karşılaşmaktayız.

Yirminci yüzyıl teknik alanında da önemli gelişmelere sahne olmuştur.

Özellikle 1895'te “X” ışınlarının bulunmasıyla başlayan bir dizi buluş, nükleer

60 C.Yıldırım, a.g.e., s. 166-167. 61 Geniş bilgi için bk. http://www.bilimtarihi.gen.tr/yakincag/20yy.html

Page 24: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

20

çağın kapısını açmış ve 1938'de atom çekirdeğinin parçalanması sonucunda açığa

çıkan muazzam enerjinin kullanım şekilleri, bilim adamlarının topluma karşı

sorumluluğu konusunu gündeme getirmiştir. Ancak 6 Ağustos 1945'de

Hiroşima'ya atılan atom bombası, insanların bilim ve teknolojiye bakışlarını ciddi

şekilde sarsmıştır.

Yirminci yüzyılın diğer önemli konularından birisi de bilgisayar

teknolojisinin alabildiğine bir hızla gelişmesidir. Bugün başta sanayi ve savunma

sahası olmak üzere hayatın bütün alanlarında aktif bir işleve kavuşan bilgisayar

teknolojisi sayesinde bilgi üretimi ve aktarımı ile haberleşmede dev adımlar

atılmaya başlanmıştır.

Bütün bunların yanında XX. yy.da gerçekleşen bilimsel gelişmeleri bilim

tarihi açısından tam anlamıyla değerlendirmek neredeyse imkansız gibidir. Bunun

nedenlerinden birisi, bilimlerdeki gelişmelerin henüz tamamlanmamış olması ve

henüz önemi kavranamayan bazı buluşların ileride yaratabilecekleri büyük

gelişmeleri bugünden kestirmenin oldukça güç olmasıdır. Dolayısıyla önemsiz

olanı önemli olanın önüne alma gibi bir hatanın yapılma olasılığı vardır. İnsanlık

var olmaya devam ettiği sürece değişim ve gelişimin kaçınılmaz olduğu bir

gerçektir. Önemli olan bu değişim ve gelişim sürecinin insanların faydasına

değerlendirilmesidir.62

Din ve Bilim Bir çok farklı tanımı yapılan “din” kavramı, dil alimlerinin genel kabulüne

göre Arapça kökenli bir kelime olup, daha çok “yol, inanç, adet, durum; ceza,

mükafat; itaat, makbul ibadet, millet, hakimiyet, hesap, boyun eğme, kulluk ve

nihayetinde İslâm ….”gibi anlamlarda kullanıla gelmiştir.63 Kelime anlamında

olduğu gibi terim anlamında da zengin bir tanıma sahip olan “din” kavramını, “

özü itibariyle insanları hayra yönelten kanunlar manzumesi” ve “kutsalın

tecrübesi” gibi çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Öte yandan gerek Kur’an-ı

62 Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bk. C.Yıldırım, a.g.e., s. 168 vd.; Akdoğan, a.g.e., s. 154 -

169.; http://www.bilimtarihi.gen.tr/yakincag/20yy.html 63 Geniş bilgi için bk. Günay Tümer, “Genel Olarak Din”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm

Ansiklopedisi, “din” maddesi, İstanbul, 1994, IX/312-314.

Page 25: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

21

Kerim, gerekse hadis-i şerifler başta olmak üzere İslâmî kaynaklarda “din”

kavramının özel anlamda “İslâm” kavramı ile adeta eş anlamlı olarak

kullanıldığını görmekteyiz. Böyle bir kabule göre dinin genel itibarla “özünde tek

Tanrı inancını savunan, kendine özgü inanç, ibadet, ahlâk ve muamelat ilkeleri

bulunan bir sistemi” ifade ettiği görülecektir.64

“Bilgi”nin organize edilmîş hali olarak da tarif edilen “bilim” kavramı

ise, “zaman ve mekân dünyasında yer alan nesnelerin yapısını inceleyen, olgu ve

olayların yasalarını, bunun yanında işleyiş biçimlerini araştıran faaliyetin adı”

olarak değerlendirilmektedir.65

Din-bilim ilişkisi öteden beri dikkat çeken konuların başında gelmektedir.

Kimilerine göre aralarında çatışma olması kaçınılmazdır. Kimilerine göre ise

birbirini destekleyen iki önemli unsurdur.66 İslâmî kaynaklarda bilim insanlıkla

başlatılmıştır. İlk insanın yaratılmasında onun bilgi sahibi olmasının ön plana

çıkarıldığı görülmektedir.67

Bütün bunlarla birlikte şunu bilmek gerekir ki; “bilim tecrübeyi de esas

alarak tek tek örneklerden hareketle bir ilkeye doğru gitmeye ve dünyamızın

sırlarını çözmeye çalışır. Din ise gerek bireysel ve gerekse toplumsal açıdan

insana bir değerler alanı çizmekte ve varlığımızla ilgili bir bakış açısı (vizyon)

sunmaktadır. Bilim bir anlamda maddî dünyamızı, din ise mânevî dünyamızı

aydınlatmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi bilim ve din insanın sahip

olduğu en önemli kutsal değerlerindendir. Her ikisi de insan için su ve ekmek

kadar önemlidir. İhmali halinde ise insan hayatında büyük yaralara yol

açabilecek sonuçlara neden olacaklardır.

Bilim ve din, gerek saha ve gerekse amaç itibariyle birbirine karşıt olgular

değildir. Çünkü her ikisinin de uğraşı alanı birbirinden farklıdır. Bilimin fenomen

64 Bk. Tümer, a.g.e., IX/314-316. 65 Bk. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=328&yid=6&sayfa=8 66 Bk. http://www.karakalem.net/?article=1342, © 2004 karakalem.net / Refik Yıldızer 67 Al-i İmran Suresi, 2/31-33. ; Alak Suresi, 96/3-5.

Page 26: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

22

dünyamızla ilgili olduğunu ve bu sahada araştırmalar yaptığını düşünürsek bu

faaliyetin bir anlamda dinin de lehine olacağı açıktır. Çünkü din bu evrenin ve

içindekilerinin Tanrı’nın bir yaratığı olduğunu, orada belirli yasalar

bulunduğunu ve her şeyin bir düzen içerisinde var kılındığını ifade etmiştir. Bilim

de sonuç itibariyle evrenin yasalarını ve işleyiş biçimini ortaya koyacağına göre,

yani kaostan ziyade, bir düzeni keşfedeceğine göre dinin bu sonuçtan rahatsız

olacağını düşünmek yanlış olacaktır.

Ne var ki tarihin bazı dönemlerinde alanları ve konuları belli olan bu

sahalar birbirine karıştırılmış ve yapay bir çatışma ortamının doğmasına sebep

olunmuştur. Doğrusu bunda her iki kesimin ideolojik davranan kişilerinin suçu

vardır. Ancak din adına bilime karşı çıkanların sayısı ile bilim adına dine karşı

çıkanların oranı arasında büyük uçurumlar bulunmaktadır.

Dini doğal yapısından çıkarıp onu bir doğma yığını haline getiren ve

insanların yaşamına müdahale eden kilise, ne yazık ki Ortaçağ'da bilim

düşmanlığının da öncülüğünü yapmıştır. Bu dönemde Batı’da pek çok bilim

adamının mağdur olduğu bilinmektedir. Ancak bilimin elde ettiği gelişmelerle din

(kilise öğretileri) adına önüne konan, gerçekte ise dinle ilgisi olmayan engelleri

aşması zor olmamıştır.

Kiliseye karşı başarı elde eden bilim, bir süre sonra kendi mecrasından

çıkarılmış ve söz sahibi olmadığı alanlarla ilgili iddialarda bulunmasına zemin

hazırlanmıştır. Bu da insanlık adına yapılan bir diğer yanlış olmuş ve yanlışa

yanlışla cevap verilmîştir. Dolayısıyla bir çatışma ortamı doğmuştur.

Bilim olgular dünyasını ve dünyamızla ilgili hususları açıklığa

kavuşturmaktadır. İnançsızlığın bilgisizlikten ve düşüncesizlikten kaynaklandığını

söyleyen din de bilimsel çalışmalar ve keşiflerden en fazla sevinecek ve kendi

adına pay çıkaracak olandır. Çünkü dine göre görülen ve tecrübe edilen dünya,

görünmeyen ve tecrübe edilemeyen bir âlemin ve yaratıcının işaretçisidir.

Page 27: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

23

Dolayısıyla bütün ilmî çalışmalar insanı Tanrı’ya götürecek ve daima O’nu

hatırlatacaktır.” 68

XX. Yüzyıl İtibariyle İslâm Dünyasında Bilim İslâm dünyasında Xl. yy.ın ortalarından sonra duraklama trendine giren

ilmî gayretler zamanla çağın ilerleyişi karşısında geçmişe takılıp kalmış; özellikle

de batıda gerçekleştirilen Reform ve Rönesans hareketlerinden sonra alabildiğine

hız kazanan batılı ilmî oluşumlar karşısında her hangi bir varlık gösteremez hale

gelmiştir. Batı, gerçekleştirdiği ilmî atılımlarla her alanda güçlenirken, İslâm

dünyası, idarî ve ilmî sahada yaşanan basiretsizlik ve kısır döngüler sayesinde

parçalanarak çok geçmeden Batılı devletlerin sömürgesi durumuna düşmüştür.

Bununla birlikte İslâm dünyasında içine düşülen bu girdaptan kurtulma

çabalarının giderek daha da güçlendiğini görmek mümkündür. XX. yy.’a kadar

genel itibariyle askeri sahada yoğunlaşan bu çabalar, zamanla sosyal hayata ve

ilmî sahaya da yansımaya başlamıştır. Bu bağlamda topraklarının büyük

çoğunluğunu batılı güçlere kaptıran ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan

Osmanlı İmparatorluğu, İngiliz sömürgesi haline gelen Hindistan ve Mısır’da

birtakım tecdit hareketlerinin doğuşu dikkat çekmektedir. Bu tecdit hareketlerinin

zamanla eğitim sahasına kaymasıyla birlikte böylesine geri kalışın nedeni

hakkında bir sorgulama ve çözüm arama döneminin de başladığını görmekteyiz.

Bir takım batılı bilim adamlarının etkisinde kalan bazı Müslüman aydınlar

(?) geri kalmışlığın temelinde dini motifler aramaya çalışsa da, bir çok basiretli

İslâm alimi, geri kalmışlığı dinin yanlış yorumlanmasına bağlamışlar ve çözüm

olarak ta dinin doğru anlaşılmasını göstermişlerdir. Bunun için de dinin iki önemli

ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnetin yeniden ama doğru bir şekilde,

sağlam dayanaklarla yorumlanması gereğine işaret etmeye çalışmışlardır. Bu

bağlamda öncelikle Kur’an ve Sünnetin ilmî gelişmelere münafi olmadığı, bilakis

ilmî gelişmeleri teşvik ettiği tezleri sıklıkla işlenmeye başlamış; böylelikle tabiri

caizse Müslümanların içerisine düştükleri aşağılık kompleksini aşmaları ve

medeni dünyaya (!) açılım sağlamaları temin edilmeye çalışılmıştır. Hatta bu 68 Bu pasajı önemine binaen Diyanet İşleri Başkanlığının wep sitesinde yer alan “Ateizmin

Eleştirisi” konulu yazıdan aynen nakletmeyi uygun gördüm. Daha geniş bilgi için bk. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=328&yid=6&sayfa=8

Page 28: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

24

noktada bazılarına göre ifrat derecesine varacak ifadeler rahatlıkla dile

getirilebilmiştir.69

Uzun süre sömürge kıskacında kalan Ortadoğu, Hindistan gibi Müslüman

nüfusun yoğunlukta olduğu coğrafyada bu tecdit hareketlerinin her defasında bir

çok yıldırma operasyonlarıyla sekteye uğratıldığını görmekteyiz. Bu baskıların

genelde idarî sınıf marifetiyle gerçekleştirilmiş olması, Müslüman aydınların

sürekli bir çekince içerisinde kalmalarına zemin hazırlamakla birlikte ifrat ve tefrit

boyutunda bazı uç grupların oluşmasına ve illegal hareketlerin yayılmasına yol

açmıştır. Bu sebeple oluşturulmaya çalışılan ilmî atmosfer, çoğu zaman kısır

kalmış ve istenen neticeyi verememiştir.

Ancak yirminci asrın ikinci yarısından itibaren özellikle de iki binli

yılların başlarıyla birlikte başta ülkemiz olmak üzere, Malezya ve Endenozya gibi

diğer İslâm ülkelerinde de hızlı bir dönüşüm dönemi yaşandığını görmemek

mümkün değildir. Öz kaynakların farkına varılıp değerlendirilmeye başlanması,

dışa bağlılığı nispeten azaltmış ve artık kendi ayakları üzerinde durma provaları

icra edilir hale gelmiştir. Fakat henüz istenen mukavemetin temin edilememiş

olması hâlâ öz güven probleminin varlığını göstermektedir. Yıllardır İslâm

dünyasından bir türlü atılamayan bu problemin canlılığını sürdürmesinin birazda

dış konjöktür kaynaklı olduğu unutulmamalıdır. Her şeye rağmen ülkemizdeki

TÜBİTAK benzeri, bilimsel çabaları destekleyen resmî ve özel kuruluşların gün

geçtikçe çoğalması, İslâm dünyasındaki ayağa kalkış ümitlerinin yeşermesine

zemin hazırlamıştır.

69 “ Batının sahip olduğu bütün ilmî ve teknolojik gelişmelerin temellerinin aslında bir şekilde

Kur’an’da mevcut olduğu…” gibi düşünceler, İmam Gazali ve Tantavî Cevherî gibi birçok İslâm alimi tarafından dillendirilse de Şatibi ve Emin Huli gibi bir çok İslâm alimi bu düşünceleri eleştirmişler ve şiddetle karşı çıkmışlardır. Bk. Gazalî, Cevahiru’l-Kur’an, Beyrut, 1981 ; Tantavî Cevherî, El-Cevâhir Fî Tefsiri’l-Kur’an’i’l-Kerim, Mısır, 1350, I/50,; Şâtibî, Ebû İshak, el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerîat, Beyrut, 1999, II/379-394.; Emin Huli, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metot, trc: Mevlüt Güngör, İstanbul, 1995

Page 29: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

25

BİRİNCİ BÖLÜM

1. BİLİMSEL TEFSİR

1.1. İlmî Tefsirin Tarihsel Arka Planı İlmî Tefsir akımı, diğer son dönem tefsir ekollerinde olduğu gibi her ne

kadar XX. yy.da müstakil bir tefsir ekolü haline gelmişse de bu eğilimin izlerine

çok daha erken dönemlerde rastlamak mümkündür; hatta Abbasiler dönemine

kadar gittiği görülmektedir.70 Öyle ki, “İhyâ-u Ulûmi’d-Din” ve “Cevâhiru’l-

Kur’ân” adlı eserlerindeki yorumlarından hareketle hicri 505’te vefat eden İmam

Gazâlî’nin, ilmî tefsir hareketini ilk başlatan ve sistemleştiren kişi olduğu ileri

sürülür.71 Zîra İmam Gazâlî, “İhyâ-u Ulûmi’d-Din” adlı eserinde İbn. Mes’ud’dan

mevkûfen nakledilen bir hadisten72 hareketle bazı alimlerin Kur’ân ayetlerinin

mânâlarına dair yaptıkları değerlendirmeleri de zikrederek her bir ayetin zâhirî

mânâlarından başka binlerce bâtınî, haddî ve matlaî anlamlarının olduğunu iddia

ederek bütün ilimlerin Azîz ve Celîl olan Allah’ın fiilleri ve sıfatlarına dahil

olduğunu, nihâyeti olmayan bu ilimlerin hepsine Kur’ân-ı Kerim’de bir şekilde

işaret edilmîş olduğunu ve bunları ancak Kur’ân-ı Kerim’in hakikatini

anlayabilenlerin bulup ortaya çıkarabileceğini belirtmektedir.73 “Cevâhiru’l-

Kur’ân” adlı eserinde ise bu ilimleri öncelikle “dînî ilimler” ve “sâir ilimler” diye

ikiye ayırıp, her iki bölümle ilgili bir hayli ilim ismi zikrederek “… saydığımız ve

sayamadığımız bütün bu ilimlerin kökleri Kur’ân’ın dışında değildir, hepsi de

Allah-ü Teâlâ’nın marifet denizlerinden bir denizden alınmış bir avuç su gibidir

70 Bk. Zehebî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, (Basım yeri bilinmiyor), 1976, II,

484. ; Kırca, Celal, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, İstanbul, 1994, s. 49. ; Demir, Şehmuz, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması, İstanbul,2002, s. 77.

71 Bk. Demir, s. 79. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 61. ; Şimşek, M.Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul, 1995, s. 81. ; Hûlî , s. 41-43. ; Eroğlu, Ali, Tarihte Tefsir Hareketi ve Tefsir Anlayışları, Erzurum, 2002 s. 112.

72 İbn. Hibban’a nisbet edilen “Kur’ân’ın zâhiri, batını, haddi ve matlaı vardır.” şeklindeki hadis rivayetinin kaynağı hakkında hakkında açık bilgi verilmemiş olmakla birlikte M.S. Şimşek bu rivayetin hiçbir hadis kitabında yer almadığını bildirmektedir. Bk. Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 81.

73 Bk. Gazâlî, Muhammed b. Ahmed, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, trc: Serdaroğlu, Ahmed , İstanbul, 1974, I/822.; Ayrıca Gazâlî ve O’nun ilmî tefsir hakkındaki yorumları için bk. Zehebî, II/474-477. ; Rûmî, Fahd b. Abdurahman b. Süleyman, Menhecü’t-Tefsir, Riyad, 1981, I/264-265. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, Ankara, 1996, II/371-372. ; Hûlî, s. 41-43. ; Demir, s. 79-80. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 55-59. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 81.

Page 30: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

26

ki, bu deniz de ilâhî fiillerin denizidir…. ve onun sahili yoktur.” demekte ve bazı

ayetlerle bu ifadelerini desteklemeye çalışmaktadır.74

Bilimsel tefsire işaret eden bir diğer önemli âlim ünlü İslâm düşünürü İbn

Rüşt’tür. (v: 595 h.)75 O, insanları tefekküre, düşünmeye ve akletmeye çağıran

ayetlerin ışığında tevhit ilkesinden hareket ederek bilimsel verilerle vahyin

çatışmayacağını bilakis ikisinin bir ahenk ve paralellik içerisinde bulunduğunu

iddia etmektedir. Zîra O’na göre, vahyi gönderen de, evren ve insan aklını yaratan

da Allah’tır. Dolayısıyla vahiy ile evrenin kaynağı birdir. Üstelik vahiy, insanları

evreni tanımaya teşvik etmektedir. Öyleyse vahiy ile evren ve insan aklı arasında

bir çatışmanın olması düşünülemez. Böylesi bir mantıkî çıkarımla bilimsel tefsirin

teorik alt yapısını oluşturan İbn Rüşt’ün bilimsel verilere dayanarak çeşitli ayetleri

yorumlamaya çalıştığı bildirilmektedir.76

Bununla birlikte Kur’ân ayetlerinin bilimsel verilerle açıklanması

girişiminin ilk defa Fahruddin er-Râzî (v: 606 h.) ile tefsir kitaplarına girdiği

zikredilmektedir.77Zîra O’nun, Kur’ân ile pozitif ilimler arasındaki ilişki

konusunda İbn Rüşt ile paralel düşüncelere sahip olduğu ve tefsirinde bazı ayetleri

zamanının bilimsel verilerine göre yorumlayıp, zaman zaman kozmolojik

konulara da yer verdiği görülmektedir.78

Bilimsel tefsirin diğer önemli bir temsilcisi de, Ebu’l-Fadl el-Mürsî’dir.(v:

655 h.)79 Ulaştığımız kaynaklara göre el-Mürsî, Kur’ân’ın öncekilerin ve

sonrakilerin ilimlerini içerdiğini, iddia etmektedir. O’na göre, bu ilimlerin hepsi,

öncelikle Allah’ın bilebileceği, sonra da sırasıyla Hz. Peygamber (a.s.),

sahabe’nin ileri gelenleri (r.a), tabiin ve diğer ilim erbabının kavrayabileceği bir

tarzda Kur’ân’da mündemiçtir. el-Mürsî, bu iddiasını desteklemek için kendisine

74 Bk. Gazâlî, Cevâhiru’l-Kur’ân, s. 18-28. 75 Bk. Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 66. ; Demir, s. 80. 76 İbn Rüşd’ün bilimsel tefsirle ilgili değerlendirmeleri hakkında daha geniş bilgi için bk. Kırca,

Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 66-72. ; Demir, 80-81. 77 Bk. Kırca, İlimler ve Yorumlar Açısından Kur’ân’a Yönelişler, İstanbul, 1983, s. 219. 78 Bk. Râzî, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefâtihu’l-Ğayb, Beyrut, 1990, II/75-105. , IV/153-

183. …, Ayrıca Râzî ve O’nun bilimsel tefsirle ilgili değerlendirmeleri hakkında daha geniş bigi için bk. Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 61-66. ; Demir, s. 80-81. ; Hûlî, s. 44.

79 Bk. Zehebî, II, 478. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/372. ; Rûmî, I/266. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 72. ; Demir, s. 83. Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 82. ; Eroğlu, s. 112.

Page 31: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

27

göre ayetlerin işaret ettiği ilimleri geniş bir şekilde açıklayarak zorlama usûllerle

de olsa bütün ilimlerin Kur’ân’dan çıkarılabileceğini göstermeye çalışmıştır.80

Bilimsel tefsire destek olan bir diğer alim de Celâleddin es-Suyûtî’dir. (v:

911 h.)81Zîra O da ilmî tefsirle ilgili olarak Gazâlî’nin yaptığı gibi “el-İtkân” adlı

eserinde Kur’ân ilimlerini sıralarken altmışbeşinci sırayı Kur’ân’dan çıkan

ilimlere tahsis etmiştir. Burada çeşitli ayet ve hadislerden deliller getirerek

Kur’ân’ın bütün ilimleri içerdiğini dile getirmeye çalışmıştır.82

Suyûtî’den sonra ilmî tefsir çalışmaları, İslâm dünyasındaki ilmî

duraklamadan nasibini almış ve Kâtip Çelebî (v: 1657 m.), Erzurumlu İbrahim

Hakkı (v: 1772 m.) gibi zevatın bir takım faaliyetleri hariç, tamamen

donuklaşmıştır. Zîra miladî XII. asra kadar her yönü ile Batıya tesir eden İslâm

dünyasındaki ilmî gayretler, bu asırdan itibaren bir nevi duraklama devresine

girmiş, şerh ve hâşiyeciliğin de yaygınlaşmasıyla birlikte orijinal te’lif eserler

iyice görünmez olmuştur. Diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi tefsir ilmînde yapılan

çalışmalar da öncekilerin söylediklerini tekrar etmekten öteye geçmemiştir.

Bu arada Avrupa, Rönesans’ı gerçekleştirip ilmî sahada dev adımlarla

ilerlerken, İslâm dünyası, kendi içine kapanmış ve bu ilerleyişe ilgisiz kalmıştır.

XVIII. yy.a gelindiğinde Avrupa’nın İslâm dünyasına hemen hemen her alanda

açık fark attığının anlaşılması, Müslümanlar arasında tepkisel bir hareketin

doğuşuna neden olmuştur. Bu hareket, çok geçmeden tefsir ilmîni de etkisi altına

almış ve ilmî tefsir hareketinin yeniden canlanması şeklinde yankı bulmuştur. Bu

dönemde ilmî tefsirin ilk muharriki, Muhammed b. Ahmet el-İskenderânî (v: 1888

m.); ilk ürünü ise, aynı zatın “Keşfu’l-Esrâri’n-Nûriyyeti’l-Kur’âniyye…” adlı

eseridir. el-İskenderânî’yi “Tabâiu’l-İstibdad ve Mesâriu’l-İstîbâd” adlı eseriyle

es-Seyyid Abdurrahman el-Kavâkibî (v: 1902 m.) takip etmiştir. Bununla beraber,

ilmî tefsir hareketinin ülkemizdeki temsilcisi Gazi Ahmet Muhtar Paşa (v: 1918

m.) ile Mustafa Sadık er-Râfiî ve meşhur tabip Dr. Abdülaziz İsmail (v: 1942 m.)

modern dönemin ilk bilimsel tefsir temsilcileri arasında yerlerini almışlardır. 80 el-Mürsî ve O’nun ilmî tefsirle ilgili görüşleri hakkındaki daha geniş bilgi için bk. Zehebî,

II/478-484. ; Rûmî, I/266. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 72-75. ; Demir, s. 83. 81 Bk. Zehebî, II/477. ; Rumi, I/265. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/372. ; Demir, s. 84. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 82. ; Eroğlu, s. 112.

82 Bk. Suyutî, Celaluddin Abdurrahman, el-İtkan Fî Ulümi’l-Kur’an, Beyrut, 2000, II, 348-350. ; Ayrıca Suyutî ve O’nun ilmî tefsirle ilgili görüşleri hakkında daha geniş bilgi için bk. Zehebî, II/477-478. ; Rumi, I/265-266. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/372.

Page 32: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

28

Bütün bunların ötesinde modern dönemde bilimsel tefsirin en önemli siması ve bu

akımı ekolleştiren kişi olarak Şeyh Tantâvî Cevherî (v: 1940 m.)’yi biliyoruz.

Cevherî’den sonra bu ekole yakınlığı ile bilinen kişiler arasında Ferid Vecdî (v:

1940) gibi bir çok Arap asıllı ilim adamları ve araştırmacıların yanında ülkemizin

önemli simalarından Bedîuzzaman Sait Nursî (v: 1963 m.) ve Celal Kırca gibi

zevatı da saymak mümkündür.83

1.2. İlmî Tefsir’in Genel Tanımı, Alanı, Kapsamı, Aklî ve Naklî Delilleri “İlmî Tefsir” ile ilgili çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bunlardan bazılarını şu

şekilde sıralayabiliriz:

İlmî Tefsir, “Kur’ân ibarelerindeki ilmî ıstılahları açıklamaya, onlardan

çeşitli ilimleri ve felsefî görüşleri çıkarmaya çalışan bir tefsir şeklidir.”84

İlmî tefsir, “Kur’ân metninde ilmî ıstılahları hâkim kılan, muhtelif ilimleri

ve felsefî görüşleri O’ndan çıkarmaya çalışan bir tefsirdir.”85

İlmî tefsir, “Kur’ân’da geçen çeşitli bilim dallarıyla ilgili ayetleri, çağın

ilmî icat ve gelişmeleri doğrultusunda yorumlayan bir tefsirdir.”86

İlmî tefsir, “Kur’ân ayetleriyle müspet ilmîn keşifleri arasında ilgi kuran

ve ayetleri bu keşiflerin ışığında yorumlayan bir tefsir çeşididir.”87

Yukarıda sunduğumuz tariflerin her birisinin ilmî tefsirin bir özelliğini

yansıtmaya çalıştığını görmekteyiz. Bu tarifleri bir arada düşündüğümüzde

“Kur’ân”, “ilim” ve “yorum” kelimelerinin bütün tariflerde ortak olduğunu

görüyoruz. Öyleyse ilmî tefsiri en kısa ve kapsayıcı şekilde “Kur’ân-ı Kerim’in

ilmî veriler yani modern bilim ışığında yorumlanması” şeklinde tarif etmemiz

mümkün olacaktır. Tarifimize yukarıdaki ilk iki tanımda geçen “felsefî görüş”

ibaresini almamış olmamızın iki nedeni bulunmaktadır:

a - Bazı araştırmacıların, bilim kelimesinden maksadın, gözlem ve deneye

dayalı bilimler olduğu gerekçesiyle “felsefî görüş” ibaresinin ilmî tefsirin tarifinde

kullanılmasına karşı çıkmış olmaları,

83 İlmî tefsir hareketinin tarihi seyri için bk. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/373. Ayrıca bk. Demir,

s. 79-85. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 49-76. ; Jansen, J.J.G., Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, trc: Açar, Halilrahman, Ankara, 1993, s. 69-76.

84 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/369. 85 Bk. Hûlî, s. 41. ; Zehebî, II/474. 86 Eroğlu, s. 112. 87 Şimşek, Günümüz Tefsir Ekolleri, s. 199.

Page 33: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

29

b - Bu tür tefsirlerde felsefî yorumlardan daha ziyade müsbet ilimlerle

ilgili yorumların ön plana çıkmış olmasıdır.

1.2.1. İlmî tefsir ekolünü savunanların delilleri Suyûtî’nin “el-İtkân” adlı eserinde de işaret ettiği gibi, ilmî tefsir ekolünü

savunanlar, görüşlerini genel itibariyle kitap, sünnet, eser ve aklî muhakeme

üzerine bina etmeye çalışmışlardır.88

-Kitaptan delilleri

a - “…Biz kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık…”(Enam, 6/38)

b - “…yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta

olmasın.”.(Enam, 6/59)

c - “Sana her şeyi açıklayıcı olarak kitabı indirdik.”(Nahl, 16/89)

İlmi Tefsir akımını savunanlar, bu ayetlerin zâhiri anlamlarından hareketle

Kur’ân’ı Kerim’in bütün her şeyi içerdiğini, ilimle ilgili hiçbir hususun Kur’ân’ın

dışında kalamayacağını ileri sürmüşlerdir.89 Şüphesiz ki onların Kur’ân’dan delil

olarak ileri sürdükleri ayetler, bu üç ayetle sınırlı değildir. Zîra onlar, bu ayetlerle

birlikte kâinat, insan ve diğer mahlukatla alakalı ayetleri de delil getirmişlerdir.90

-Sünnetten delilleri

a – Tirmîzî’nin süneninde tahriç ettiği şu hadis: -Hz. Peygamber (a.s.),

“Fitneler olacak” dedi. “Bundan kurtarıcı olan nedir?” denildi. O da:”Allah’ın

kitabıdır, O’nda sizden öncekilerin haberleri ve aranızda olan şeylerin hükmü

vardır” dedi.91

88 Bk. Suyûtî, II/1025-1040. 89 Bk. Suyûtî, II/1025.; Zehebî, II/477-478.; Rûmî, I/265-266.; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/402.;

Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 44.; Demir, s. 78.; Hûlî, s. 49.; Jansen, s. 70. 90 Bk. Gazalî,Cevahiru’l-Kur’an, s. 28.; Zehebî, II/474-484.; Şehmuz, s. 78.; Yıldırım, Suat,

Kur’an-ı Kerim ve Fennî Keşifler, Ankara, 1990, s. 7-16. 91 Bk. Suyûtî, II/1025. ; Tirmîzî, bu hadisi, Abdullah b. Humeyd, Hüseyn b. Ali el-Hafacî,

Hazatü’z-Ziyad, Ebi’l-Muhtar et-Tâî, Ehi’l-Hârisi’l-E’ver, Hâris ve Ali b. Ebî Tâlib kanalıyla nakletmiş ve hadisin sadece bu tarikten geldiğini, isnadının mechul olduğunu ve hadisin ravilerinden Hâris hakkında söz söylendiğini belirtmektedir. Bk. Tirmîzî, Ebû İsa Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmizi, Kitab-u Fedaili’l-Kur’an, 14., İstanbul, 1992.

Page 34: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

30

b - İbn. Hibbân’ın İbn. Mes’ud’dan naklen bildirdiği şu hadis: “Şüphesiz

Kur’ân için bir zâhir, bir bâtın, bir hadd ve bir matla’ vardır.”92

c - Hz. Ali’nin (r.a) Hz. Peygamber (a.s.)’den naklettiği şu hadis: “Beni

hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, ümmetim mensup

oldukları dinin aslından ve cemaatinden (ayrılarak) yetmiş iki fırkaya

bölünecektir… Şayet bu zamana tesadüf ederseniz size düşen, Azîz ve Celîl olan

Allah’ın kitabına sarılmaktır. Şüphesiz ki O’nun içerisinde sizden öncekilerin

hikayesi, sizden sonra meydana geleceklerin haberi ve aranızda olan şeylerin

hükmü vardır. Azîz ve Celîl olan Allah, O’na muhalefet eden zâlimlerin belini

kırar. (O’nu bırakıp ta) ilmî başka tarafta arayanları Allah saptırır.”93

Eserden delilleri

a - Said b. Mansur’un İbn. Mes’ud’dan tahriç ettiği şu haber : “Kim ilmî

isterse, ona Kur’ân yeter. Zîra O’nda öncekilerin ve sonrakilerin haberi vardır.”94

b - İbn. Süraka’nın Ebû Bekr b. Mucahid’den naklettiği şu haber :

“Âlemde hiçbir şey yoktur ki o, Kur’ân’da olmasın.”95

-Aklî delilleri

“Kur’ân-ı Kerimde fıkhî konulara doğrudan işaret eden yüzelli kadar

ahkâm ayeti olmasına karşılık yediyüzelli kadar kevnî ayet bulunmaktadır.

Bununla birlikte İslâm dünyasında fıkhî eserler kütüphaneleri doldururken kevnî

ayetlerin işlendiği müspet ilimlerle ilgili eserler oldukça sınırlı kalmıştır. Oysa

aklın gereği, yüzelli civarında olan fıkhî ayetlere verilen önem gibi yediyüzelli

civarında olan kevnî ayetlere de önem verilmesidir.96

92 Bk. Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, I/822. ; İhyâ-u Ulûmi’d-Din’de bu hadisin İbn. Mes’ud’dan

mevkufen rivâyet edildiği belirtilirken M.Said Şimşek, bu rivayetin aslının olmadığını belirtmektedir. Bk. Şimşek,Günümüz Tefsir Problemleri, s. 81.

93 Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, I/823. ; İbn. Mâce ve Tirmîzî’nin tahriç ettiği belirtilen bu hadisi, Tirmîzî, ümmetin yetmiş iki fırkaya ayrılacağına dair bölümü zikretmeksizin süneninde tahriç etmiştir. Hadis hakkında bilgi için 10 no’lu dipnota bk.

94 Bk. Suyûtî, II/1025. ; Haberin kaynağı hakkında yeterli açıklama yapılmadığı için aslına ulaşamadık.

95 Suyûtî, II/1027. ; Bu haberi İbn. Sürekâ’nın “el-İ’câz” adlı kitapta naklettiği bildirilmektedir. 96 Cevherî, I/3. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 84.

Page 35: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

31

Yukarıda sunulan delilleri de dikkate alarak bilimsel tefsir hareketinin şu

esaslar üzerine bina edilmîş olduğunu söylemek mümkündür :

a - Kur’ân-ı Kerim, Alah’ın mûciz bir kelâmıdır. Her dönemde insanların

ihtiyaçlarına cevap verebilir. Dolayısıyla ya sarâhaten ya işâreten veya remzen

insanların ihtiyaç duyduğu dînî ilimleri ihtiva ettiği gibi diğer müspet ilimleri de

ihtiva etmektedir.97

b – Kur’ân bir bütün olarak değerlendirilmeli ve her ayetine aynı derecede

ehemmiyet verilmelidir. Her ayetin lafzî anlamından başka bir çok anlamı daha

vardır. Dolayısıyla ayetleri ilmî verilerle yorumlamak ve onlardan bazı ilmî

veriler elde etmek mümkündür.98

c – Kur’ân bütün insanlığı muhatap almaktadır. O’nun anlaşılması her

hangi bir grup ya da çevreyle sınırlandırılamaz. Dolayısıyla “selef, ayetlerdeki

ilmî gerçekleri anlayamamıştır.” diye bu gün bunların ihmal edilmesi gerekmez.99

d – Dinin nihâî gayesi tevhiddir. Buna hizmet edecek her türlü gayret

takdire layıktır. İlmî ekolün en üst gayesi de Kur’ân’ın bu hedefine hizmet

etmektir.100

1.3. İlmî Tefsirin Fikrî Temelleri İlmî tefsirin ortaya çıkıp vücut bulmasında etkili olan birçok faktörden

bahsetmek mümkündür. Bu faktörler, zamana, zemine ve konuma göre

değişiklikler arz etse de değişmeyen en önemli faktör olarak Kur’ân-ı Kerim’i

karşımızda buluruz. Zîra O’nda ilmi, hikmeti, ilimle amel etmeyi, bildiğini

öğretmeyi, cahillerden sakınmayı, düşünmeyi, tefekkür ederek ibret almayı emir

veya tavsiye eden yüzlerce ayet bulunmaktadır.101 Bu nedenle de bazı

düşünürlerce Kur’ân’ın i’caz / îcâz yönlerinden birisinin de ilmî yönü olduğu dile

getirilmîş ve buna dair onlarca ayetin delâletinden bahsedilmîştir.102 Kaldı ki,

ilmîn en önemli aracı olan okumayı emirle başlayan103 bir dinin müntesiplerinin

97 Suyûtî, II/1025. ; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, I/822. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerimde Fen

Bilimleri, s. 44. ; Kırca, Kur’ân’a Yönelişler, s. 214. ; S.Yıldırım, s. 7-8. 98 Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Din, I/822. ; Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 45. ; Kırca,

Kur’ân’a Yönelişler, s. 214. ; S.Yıldırım, s. 19. 99 Kırca, Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 85-88. 100 S.Yıldırım, s. 20-22. 101 Söz konusu ayetlerin listesi için bk. Yüksel, Nevzat, Konularına Göre Kur’an-ı Kerim

Fihristi, İstanbul, 1995, s. 226-243. 102 Heytû, Muhammed Hasan, el-Mu’cizetü’l-Kur’âniyye, Beyrut, 1989, s. 147-293. 103 Alâk, 96 / 1-3.

Page 36: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

32

ilimden ve ilmî hayattan uzak olmaları düşünülecek bir şey değildir. Öte yandan

Hz. Peygamber (a.s.)’in hayatı boyunca Müslümanları öğrenmeye ve öğretmeye

teşvik etmesi, çeşitli vesilelerle ilmi ve alimleri övmesi, diğer ilmî hareketlerde

olduğu gibi ilmî tefsir hareketinde de muharrik işlevi görmüştür.104

İlmî tefsirin ortaya çıkmasında etkili olan faktörlerden bir diğerini de İslâm

dünyasının yaşadığı Konjonktürel faktörler oluşturmaktadır, diyebiliriz. Zîra, ilmî

tefsir hareketinin ilk temsilcisi ve sistemleştiricisi olan Gazâlî’nin dönemine

baktığımızda, İslâm dünyasında, hem dînî hem de diğer çeşitli ilmî sahalarda

ateşli tartışmaların hüküm sürdüğünü görmekteyiz. Gerek yapılan tercümelerin

etkisi, gerekse de Mûtezile’nin idarenin desteğini arkasına almış olması gibi

nedenlerle bu dönemlerde din-akıl ilişkisi sürekli canlı tutulmaya çalışılmıştır.

Çeşitli şekillerde ortaya çıkan hurafeler, Kur’ân’ı yanlış yorumlamalar ve bazı

ilhâdî hareketler insaflı İslâm alimlerini, tekrar Kur’ân üzerinde yoğunlaşmaya ve

Kur’ân’ın örtülmeye çalışılan gerçek yüzünü halka anlatmak için gayret

göstermeye sevk etmiştir. İşte ilmî tefsir hareketinin de böyle bir ortamda vücut

bulması oldukça mânidardır. Öte yandan İslâm dünyasında uzun süren bir

duraklamanın akabinde ilmî gayretlerin yine dış unsurların tazyikiyle canlılık

kazandığını görmekteyiz. Avrupa devletlerinin özellikle ilim sahasında hızla

ilerlemelerine karşılık İslâm dünyasında donukluğun hüküm sürmesi, üstelik bu

donukluğun din ile ilişkilendirilmesi yine dikkatlerin Kur’ân’a yöneltilmesine yol

açmış ve ilmî tefsirin modern dönemdeki hamlesi başlamıştır. Öyleyse genel

olarak baktığımızda ilmî tefsir hareketini doğuran nedenleri iki maddede toplamak

mümkün olacaktır.

a - Kur’ân’ın ilmi ve ilmî öncülleri takdir edip Müslümanları bunlara

teşvik etmekle beraber, cehaleti ve cehaletin öncüllerini zemmedip Müslümanları

bunlardan sakındırması.105

b - Konjonktürel çerçevede görülen ilmî ve fikrî hareketlilik.106

104 Hz. Peygamber’den (a.s.) ilme, alime ve öğrenmeye dair nakledilen hadisler ve yorumları için

bk. Cânan, İbrahim, Hadis Külliyatı Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Ankara, 1995, XI/481-526.

105 “İlmî öncüller” ifadesiyle; okumak, yazmak, düşünmek ve ibret almayı; “Cehaletin öncülleri”ifadesiyle de; gaflet, boş şeylerle meşguliyet ve körü körüne taklidi kastediyoruz. Söz konusu konularla ilgili ayetler için bk. Yüksel, s. 226-243.

106 İlmî tefsir ekolünün ortaya çıkış nedenleri ve tarihî seyri hakkında daha geniş bilgi için bk. Zehebî, II/474-484. ; Rûmî, I/261-267. ; Şarkâvî, Muhammed, el-Fikru’d-Dînî Fî

Page 37: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

33

1.4. İlmî Tefsir Ekolünün Son Dönem Önemli Temsilcileri

1.4.1. Muhammed b. Ahmed el-İskenderânî (v: 1888 m.) İlmî tefsirin tarihi gelişimini anlatırken de işaret ettiğimiz gibi, çağımız

itibariyle bu yönelişe ilk davette bulunan kişi, aslında bir tıp doktoru olan

Muhammed b. Ahmed el-İskenderânî olmuştur. Bu zat, tefsirinde modern

bilimleri ilk işleyen müfessir olarak ta tanınmaktadır.107 el-İskenderânî’nin

1880’de üç cilt halinde yayınladığı “Keşfu’l-Esrârı’n-Nûrâniyyetü’l-

Kur’âniyye…” adlı eserinde gök cisimlerini, yer yüzünü, hayvanları, bitkileri ve

mineralleri geniş bir şekilde inceleyerek, Kur’ân’da geçen kevnî ayetleri modern

bilimin sunduğu veriler ışığında yorumlamaya çalıştığı bildirilmektedir.108 Yine

aynı müellifin 1883 yılında basılan “Tibyânü’l-Esrâri’r-Rabbâniyye fi’n-Nebâtât

ve’l-Meâdin” adı altında bir başka eseri daha vardır. Bu kitabında da bazı bilimsel

îcât ve keşiflere yer verdiği, bunlarla çeşitli ayetler arasında bağ kurmaya çalıştığı

anlatılmaktadır.109 Jansen, yukarıda verilen iki eserin de ilk ve orta öğretim

düzeyinde hazırlanmış olduğunu ve İskenderânî’nin zaman zaman bilimsel

yorumlamanın modern formuyla ilgili ilginç bir takım açıklamalar ortaya

koyduğunu, bunu yaparken de savunmacı bir tarz sergilediğini belirtmektedir.110

1.4.2. Abdurrahman el-Kevâkibî (v: 1902 m.) el-İskenderânî’den sonra bu alanda eser te’lif eden en önemli zatlardan

birisi de el-Kevâkibî’dir. Edindiğimiz bilgiye göre, O, yazmış olduğu “Tabâiu’l-

İstibdâd ve Mesâdiru’l-İsti’bâd” adlı eserinde bilimsel yorumlamaya geniş yer

vermek suretiyle el-İskenderânî’yi takip ettiğini göstermiştir.111 el-Kevâkibî,

tefsirde bilimsel yaklaşımı savunan diğer alimler gibi başta sunduğumuz

ayetlerden hareketle Kur’ân’da her şeyin var olduğunu, batılı bilim adamlarınca

keşfedilen hakikatlere onüç asır öncesinden Kur’ân tarafından bir şekilde işaret

Muvaceheti’l-Asr, Beyrut, 1979, s. 422-430. ; Cerrahoğlu,Tefsir Tarihi, II/369-380. ; Demir, s. 78-97. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 79-88. ; Hûlî, s. 41-46. ; Jansen, s. 69-101. ; Kırca, Kur’ân’a Yönelişler, s. 213-231. ; Eroğlu, s. 112-113.

107 Bk. Zehebî, II/497-498. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/374. ; Hûlî, s. 44. ; Demir, s. 88. ; Jansen, s. 78.

108 Bk. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/113-114. ; Demir, s. 88. ; Jansen, s. 79. 109 Demir, s. 88. ; Jansen, s. 79. 110 Bk. Jansen, s. 78-79. 111 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/375.

Page 38: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

34

edildiğini ve müdakkik alimlerce rahatlıkla görülebilecek olan bu durumun

Kur’ân’ın mûcizeliğini ispat ettiğini belirtmektedir.112

1.4.3. Gazi Ahmed Muhtar Paşa (v: 1918 m.) Aynı zamanda ilmî tefsir hareketinin ülkemizdeki temsilcisi olan Gazi

Ahmed Muhtar Paşa’nın “Şerâiru’l-Kur’ân fî Tekvîn ve İfnâ ve İâdeti’l-Ekvân”

adını verdiği eserinde, astronomi ile ilgili yüze yakın ayeti topladığı ve onları

modern ilmîn verilerine göre yorumlamaya çalışarak bu ayetlerle Kopernik

sistemi arasında tam bir mutabakat olduğunu dile getirdiği nakledilmektedir.113

1.4.4. Mustafa Sâdık er-Râfiî (v: ?)

Mısır’ın ve İslâm aleminin meşhur ediplerinden sayılan Mustafa Sâdık er-

Râfiî’nin te’lif etmiş olduğu “İ’câzü’l-Kur’ân” adlı eserinde “el-Kur’ân ve’l-

Ulûm” başlığı altında ilmî tefsirin gelişim tarihi ve bu tefsir üzerindeki görüşlerini

belirttikten sonra Kur’ân ve ilim arasındaki münasebete değinerek Kur’ân’ın

bütün ilimleri ihtiva ettiğini ifade etmeye çalıştığı görülmektedir.114 er-Râfiî’nin

bu kitabından naklen bildirilen “Şayet, Kur’ân kelimelerindeki cümlelerin

hesabına muttali olunsaydı, Kur’ân’dan asırların bütün acâiplikleri, tarihleri,

sırları ortaya çıkarılırdı. Şayet bu (hedef) şu kitabın maksadından hariç olan bir

şey olmasaydı şüphesiz biz Kur’ân-ı Kerim’den eski ve yeniye ait birçok şey

getirirdik.” şeklindeki ifadeleri O’nun ilmî yoruma olan bağlılığını ve inancını

göstermeye kâfidir.115

1.4.5. Abdülaziz İsmail (v: 1942 m.)

Meşhur tıp doktoru olan Abdülaziz İsmail’in te’lif ettiği ve içeriğinde

başta tıp olmak üzere çeşitli ilmî konularla ilgili bilgiler sunduğu “el-İslâm ve’t-

Tıbbu’l-Hadis” adlı eseri de ilmî tefsir ekolü bünyesinde önemli bir yere

sahiptir.116 O’nun, bu eserinde “Kur’ân bir tıp veya matematik ya da astronomi

kitabı değildir. Ancak O, bazen bu ilimlere ilişkin tabiî yollara işaret eder.”, “Bir

112 Zehebî, II/498. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/375. ; Demir, s. 89. ; Hûlî, s. 44. 113 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/377. ; Demir, s. 89. 114 Bk. Râfiî, Mustafa Sadık, İ’câzu’l-Kur’an ve Belağatü’n-Nebeviyye, Beyrut, 1990, s. 114-

138. ; Ayrıca bk. Zehebî, II/501. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/378. ; Hûlî, s. 45. 115 Zehebî, II/501. ; Ayrıca Râfiî’nin ilmî tefsir hakkındaki görüşleri için bk. Râfiî, s. 114-138. 116 Bk. Zehebî, II/502. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/379.

Page 39: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

35

çok Kur’ân ayetinin hakîkî mânâları, ancak modern ilimlerin öğrenilmesi ile

anlaşılabilir.”, “Modern ilim, bazı ayetlerin mânâsını ortaya çıkartmıştır. İlimler

her takaddüm ettiğinde de diğer geri kalan ayetlerin anlamları ortaya çıkacaktır.

Sonra öyle bir zaman gelecek ki, materyalist bilim adamları insanların dine en

yakın olanları olacaktır.” dediği nakledildiği gibi, aynı müellifin “el-Hayât-ü

Tahte Dav’i’l-Kur’ân” adlı eserinden de bahsedilmektedir.117

Yukarıda zikretmeye çalıştığımız zevattan başka ilmî tefsir alanında dikkat

çeken ve eser ortaya koyan bir hayli araştırmacı ve müellif bulunmaktadır.

Bunların içerisinde “Mu’cizetü’l-Kur’ân fî Vasfi’l-Kâinât” adıyla bir eser yazıp

daha sonra bu eseri “et-Tefsîru’l-İlmî li’l-Âyâti’l-Kevniyye” adıyla yeniden

bastıran Hanefî Ahmed’i, “el-Mushâfu’l-Müfesser” ismiyle meşhur “Safvetü’l-

İrfân” adlı tefsir kitabının müellifi Ferid Vecdî’yi, M. Abdullah Dıraz’ı ve

ülkemizde bu eğilimin temsilcisi kabul edilen Celal Kırca hocamızı hassaten

zikretmek yerinde olacaktır.118

1.5. İlmî Tefsirin Eleştirisi İlmî tefsir ekolünü savunan ve bu yöndeki gayretleri destekleyen ilim

adamları olduğu gibi bu ekole karşı çıkıp onu çeşitli açılardan tenkit eden Şâtibî,

Emin Hûlî, Zehebî, M. Şeltut, Reşit Rıza, M. Abduh, Seyyid Kutup,… gibi ilim

adamları da vardır.119 İlmî tefsire karşı çıkanlar arasında en fazla Şâtibî (v: 790 h.)

ve Emin Hûlî dikkat çekmektedir. Zîra diğer alimler, tenkitlerinde genelde bu

ikisinin yönelttiği eleştirileri kullanmışlardır.120 Bu sebeple biz de burada bu iki

zatın eleştirilerini ve gerekçelerini zikretmeyi uygun bulduk.

1.5.1. Şâtibî’nin ilmî tefsire yönelttiği tenkitler İlmî tefsir ekolüne karşı ilk sistemli itiraz, bir usûlcü olan Şâtibî’den

gelmiştir.121 “el-Muvâfakât” adlı kitabında kanun koyucunun gâyelerinden

bahsederken bu konuyu ele almıştır.122 Şâtibî, şeriatın, ilk muhatabı olan

Arapların durumuna göre indiğini, onlar ümmî bir toplum olduğuna göre şeriatın 117 Bk. Zehebî, II/502. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/379. 118 Bilimsel Tefsir ile ilgili müstakil çalışmalar yapan diğer isimler için bk. Cerrahoğlu, Tefsir

Tarihi, II/401. ; Kırca, Kur’ân’a Yönelişler, s. 219-224. ; Jansen, s. 80-99. 119 Bk. Kırca, Kur’ân’a Yönelişler, s. 226. ; Eroğlu, s. 113. ; Demir, s. 98. 120 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 95. 121 Bk. Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/402. ; Şimşek, s. 88. ; Hûlî s. 46. ; Jansen, s. 100. 122 Bk. Şâtibî, II/379-394.

Page 40: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

36

da ümmî olacağına, buna rağmen bazı kimselerin haddi aşarak tabiî ilimler, çeşitli

alet ilimleri, mantık, huruf ilmî gibi, eski ve yeni bilinen bütün ilimleri…

Kur’ân’a izâfe etmiş olmalarını yadırgayarak doğru bulmadığını ifade etmiş; buna

gerekçe olarak da Kur’ân’ı ve O’nun ihtiva ettiği ilimleri herkesten daha iyi bilen

Selef-i Sâlihin’den -ilmî tefsir akımı mensuplarının iddia ettikleri gibi- Kur’an’ın

bilinen ve bilinmeyen bütün ilimleri ihtiva ettiğine dair herhangi bir naklin

gelmemiş olmasını göstermiştir.123 Şâtibî’ye göre, Kur’ân bazı ilimleri ihtiva

etmektedir. Ancak bu ilimler, ya nüzûl dönemindeki Arapların bildikleri

ilimlerden ibârettir veya onların bildikleri ilimler üzerine binâ edilmîş olan, akıl

sahiplerinin hayrette kaldığı, işaretleri gösterilmedikçe ve yolları

aydınlatılmadıkça üstün akılların dahi idrak edemeyeceği ilimlerdir; bunların

dışında başka şeyin bulunması noktasında verilecek cevap olumsuz olacaktır.124

Bundan sonra Şâtibî, ilmî ekol taraftarlarınca kullanılan delilleri

çürütmeye koyulur. Öncelikle delil getirilen ayetleri ele alır ve bu ayetlerden

maksadın teklif ve taabbud olduğunu ileri sürer.125 En’âm suresi 38. ayetindeki

“kitap” lafzıyla da “levh-i mahfuz” un kastedildiğini söyleyerek müfessirlerin bu

ve diğer ayetler hakkında Kur’ân’ın aklî ve naklî ilimleri tazammun ettiğini ifade

ettiğine dair herhangi bir şey söylemediklerini belirtir. Bunun yanında hurûf-u

mukattaaların da ilmî ekol sahiplerine delil olamayacağını, zîra onlar hakkında

alimler arasında kesin bir görüş birliğinin olmadığını belirtmekte, Hz. Ali (r.a) ve

diğerlerinden nakledilen haberlerin de sabit olmadığını dile getirerek Kur’ân’ın

ihtiva etmediği bir şeyi O’na izâfe etmenin caiz olmayacağını savunmaktadır.126

123 Şâtibî, II/379-389. ; Ayrıca bk. Zehebî, II/488. ; Hûlî, s. 47-48. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi,

II/402. ; Şimşek, s. 89-90. 124 Şâtibî, II/389-390. ; Ayrıca bk. Zehebî, II/488-489. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/402-403. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 89-90. ; Hûlî, s. 49.

125 Burada ilmî tefsir taraftarlarınca genellikle delil olarak zikredilen “6 En’am 38. , 16 Nahl 89.” kastedilmektedir. Söz konusu ayetler hakkında başka yorumlar için bk. Şimşek, “İlmî tefsir Üzerine” , Günümüz Din Bilimleri Araştırmaları ve Problemleri Sempozyumu, Samsun, 1989, s. 199-204.

126 Şâtibî, II/390. ; Ayrıca bk. Zehebî, II/489. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/403. ; Hûlî, s. 50. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 90.

Page 41: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

37

1.5.2. Emin Hûlî’nin ilmî tefsire yönelttiği tenkitler Modern dönemde ilmî tefsir eğilimine karşı ilk sistemli ve köklü itirazı

Emin Hûlî’nin yapmış olduğu bildirilmektedir.127 Emin Hûlî, bilimsel yorumun

imkânsızlığını üç açıdan ele almaktadır.128

a - Lügat Açısından : Kur’ân lafızlarının zamanımıza kadar bir takım

anlam kaymalarına uğramış olmaları muhtemeldir. Bugün ıstılah mânâsını

bildiğimiz bir kelimenin lügavî, şer’î ve örfî mânâları da vardır. Oysa Kur’ân’ın

indiği dönemde her bir lafzın tek bir anlamı vardı. Öyleyse Kur’ân lafızlarının

muteber olan anlamı nüzûl dönemindeki anlamıdır. Buna göre bazı Kur’ân

lafızlarını Kur’ân’ın ilk muhatabı olan Arapların bilmediği yeni bir takım

manalara ve ıstılahlara hamletmek, Allah’ın murâdının bunlar olduğunu söylemek

pek mümkün değildir.

b - Edebiyat veya Belâgat Açısından : Belâğat, muktezâ-i hâle uygun söz

söylemektir. Kur’ân ise belâğat açısından en yüksek derecede bulunmaktadır.

Oysa Kur’ân’ın ilk muhatapları ümmî denilen insanlardı. Yani iddia edilen

bilimsel yorumları bilmemektedirler. Şâyet, iddia edildiği gibi ayetlerden bu

bilimsel yorumlar kastedilmîş olsaydı; o zaman Kur’ân’ın, muhataplarının

durumunu dikkate almadığı sonucu ortaya çıkardı ki, bu durum Kur’ân’ın en

önemli özelliklerinden biri olan belâğatın yok sayılması anlamına gelirdi. Şâyet

bu ayetlerden böylesi bilimsel yorumlar kastedilmîş olsaydı hem de ilk

muhatapları bunları anlasaydı, o zaman onların ilmî sahada çok ileri bir seviyeyi

yakalamış olmaları gerekmez miydi ?

c - Dînî ve Îtikâdî Açıdan : Şüphesiz Kur’ân her zaman ve mekânda

geçerli olan bir kitaptır. O, insanların akıllarına ve dînî ihtiyaçlarına hitap

etmektedir. Aynı zamanda O, zamanın bütün merhalelerinde hayatiyetini devam

ettirmektedir. Bununla beraber îtikâdî meseleler evrenseldir, değişme kabul etmez.

Oysa bilimsel veriler, sürekli değişikliğe uğramaktadır. Şâyet Kur’ân’ı bilimsel

127 Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 90. ; Jansen, s. 101. 128 Emin Hûlî’nin ilmî tefsirin imkansızlığına dair tesbit ettiği noktaların M. Hüseyin ez-Zehebî

tarafından da aynen zikredildiği görülmektedir. Çağdaş olan bu iki müelliften hangisinin diğerini etkilediği tarafımızdan tesbit edilememiştir. Bk. Zehebî, II/391-394. ; Hûlî, s. 51-56. ; Ayrıca bk. Cerraholu, Tefsir Tarihi, II/404-405. ; Şişek , Günümüz Tefsir Problemleri, s. 91-92. ; Jansen, s. 102.

Page 42: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

38

verilerin sonuçlarına göre yorumlayacak olursak, insanların inançları hakkında

şüphelere sürüklenmelerine yol açmış oluruz.129

Bilimsel tefsire yöneltilen bu ve benzeri tenkitleri, Celal Kırca, dört

maddede toplamıştır. Önemine binâen zikretmeyi uygun gördük , şöyle ki :

a - Kur’ân ümmî bir kavme indirilmîştir ve onların anlayabileceği bir

seviyede onlara hitap etmiştir. Şâyet anlayamayacakları bir dil ile onlara hitap

etseydi bu onlar için imkânsızı teklif olurdu. Ayrıca bugün elde ettiğimiz

bilgilerin Kur’ân’da olduğunu söylemek, lügat, belâğat ve inanç açısından

Kur’ân’a aykırıdır. Çünkü, Kur’ân’a muhatap olan ilk nesil Kur’ân’ı -bu konuda-

bizim anladığımız gibi anlamıyordu.

b - Din ayrı, ilim ayrıdır. Bunların sahaları birbirinden farklıdır. Hem

Kur’ân-ı Kerim bir ilimler kitabı da değildir. Ayrıca bugünkü ilim, pozitif bir

düşünce ve metodun ürünüdür. Bu metot ise yapısı gereği şüpheye dayanmaktadır.

Öyleyse böyle bir ilimle Kur’ân’daki ilim kavramı nasıl eşit olabilir?

c - Pozitif ilimlerin elde ettikleri sonuçlar her zaman kesin ve sürekli

değildir; zamanla gelişmeye ve değişmeye müsâittir. Kur’ân hükümleri ise net ve

kesindir. Öyleyse zamanla gelişip değişen bir bilgi ile kesin olan ve değişmeyen

gerçekleri nasıl izah edebiliriz.

d - İlmî keşifleri önce batılı bilim adamları bulmakta daha sonra bu ekolün

mensupları söz konusu keşiflerin Kur’ân’da bulunduğunu söylemektedirler.

Madem bu keşifler Kur’ân’da mevcutsa neden Müslümanlar daha önce bulup

ortaya çıkartmıyorlar.130

1.6. İlmî Tefsir Hakkında Genel Değerlendirme Abbasiler döneminde Arapça’ya tercüme edilen Eski Yunan felsefî

eserlerinin alevlendirdiği akıl-vahiy çatışması fikrine karşı Müslüman alimlerce

geliştirilen akıl-vahiy uyumu düşüncesinin bir ürünü olarak ortaya çıkan bilimsel

yorumlama yöntemi, ilk dönemlerde dağınık bir görüntü arz ederken; modern

dönemde bir ekol haline gelmiştir.131 Ekolleşme sürecinde Batı’nın etkisi oldukça

yüksektir. Zîra XIX. yy. sonu ile XX. yy. başları arasında kalan dönemde bütün

129 Zehebî ve Emin Hûlî’ni eleştirileri için bk. Zehebî, II/491-494. ; Hûlî, s. 51-56. ; Ayrıca bk.

Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/404-405. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 90-92. ; Jansen, s. 102.

130 Bk. Kırca Kur’an-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 83-84. 131 Bk. Demir, s. 106.

Page 43: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

39

İslâm ülkelerinde olduğu gibi bilimsel tefsir akımının revaç bulduğu Mısır’da da

Batı hâkimiyetinin izleri hâlâ canlı idi. Batının ilerlemesine karşılık

Müslümanların geri kalmışlığı, din-bilim ilişkisini gündeme getirdi. Böylece

bilimsel yorum anlayışı revaç bulmaya başladı. Buradan hareketle modern dönem

bilimsel tefsir hareketini bir tepki hareketi olarak değerlendirmek yanlış

olmayacaktır. Sebepleri ve kaynakları her ne olursa olsun, bir realite olarak var

olan bilimsel tefsir akımını savunanlar olduğu gibi çeşitli nedenlerle karşı çıkanlar

da olmuştur. Ancak bu savunma ve reddetmelerin zaman zaman ifrat-tefrit arası

vasat sınırı aştıkları da görülmüştür. Bir taraf bu ekolü alabildiğine savunurken,

diğer taraf karşı çıkmak için her bahaneyi değerlendirme yoluna gitmiştir.

Dolayısıyla bilimsel tefsir ekolü hakkında net ve sağlıklı bir değerlendirmeye hâlâ

ihtiyaç vardır.

Yukarıda sunduğumuz bilgilerden de anlaşıldığı üzere, bilimsel tefsiri

savunanların da, ona karşı çıkanların da bir takım zayıf noktalarının olduğu

görülmektedir. Şöyle ki :

a - Bilimsel tefsiri savunanların delilleri yeteri kadar sağlam olmadığı gibi,

bu ekolü eleştirenlerin gerekçeleri de tatmin edici olmaktan uzak bir görüntü

sergilemektedir. Mesela, bu ekolü savunanların ileri sürdükleri ayetler açık bir

delil teşkil etmemektedirler.132 Bununla beraber hadis ve eserlerin de sıhhat

bakımından zayıf oldukları bildirilmektedir.133 Bu ekole karşı çıkanların ileri

sürdükleri “bilimsel yorumlama, lügat, edebiyat ve itikat bakımından imkânsızdır.

Selefin anladığının dışında yorum yapmak câiz değildir.” iddiaları134 kesin bir

delile dayanmamaktadır.

132 6 En’am 38. , 59. ve 16 Nahl 89. ayetlerinin yorumları hakkında bk. Taberî,İbn. Cerir,

Câmiu’l-Beyân an Te’vil-i Âyi’l-Kur’ân, Beyrut, 1999, V/246-248. , 278. ; VIII/211-212. ; Beydâvî, Nasıruddin Ebi Said Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut, 1990, II/15, 23, 420. ; Nesefî, Abdullah b. Ahmed b. Muhammed, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, Beyrut, 1995, I/363, 369, 693. ; Zemahşerî Ebu’l-Kasım Carullah Muhammed b. Ömer, el-Keşşâf, Beyrut, 1995, II/20, 30, 603. ; Râzî, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefâtihu’l-Ğayb, , XII/177, 179. ; XIII/10-11. ; XX/70. ; Kurtûbî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire, 1996, VI/395. ; VII/8-9. ; İbn. Aşur, Muhammed et-Tahir, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, (trsz.)VII/213-218, 271-275. ; XIV/252-253.

133 Bk. Şâtibî, II/390. ; Zehebî, II/489. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/403. ; Hûlî, s. 50. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 90.

134 Bk. Şâtibî, II/379-389. ; Hûlî, s. 51-53.s

Page 44: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

40

b - İlmî tefsir ekolü mensuplarının ayetlerden ilmî işaretler çıkartmak

uğruna zaman zaman zorlama yorumlara başvurdukları görülmekte; bu ekole karşı

çıkanlar da muhalefetlerine rağmen muhalif oldukları bu metoda zaman zaman

kendileri de başvurmaktadırlar. Birinci grubun örneği, Fahruddin Râzî’nin “O

(Rab) ki, yeri sizin için döşek yaptı.” mealindeki Bakara Sûresi 22. ayetini

yeryüzünün düz olduğuna dâir delil göstermesidir.135 İkinci grubun örneği ise M.

Abduh’un “Fil Sûresi”ndeki “ebâbîl” kelimesinden maksadın bir çeşit mikrop

olabileceği yorumudur.136

Her hâlükârda şu bir gerçektir ki, kesin deliller olmadan herhangi bir

görüşe tamamen katılmak ta ona karşı tamamen muhalif olmak ta doğru değildir.

Çünkü bu durumlarda hata ihtimali olduğu gibi isabet ihtimali de vardır.

Dolayısıyla en iyi tavır ihtiyatlı olmaktır.

Bilimsel tefsir ekolünün bazı olumsuz taraflarının olmasına karşılık

oldukça faydalı taraflarının da bulunduğu inkâr edilemez. Mesela, en azından

Kur’ân’ı yorumlama bağlamında bir ufuk açabilmektedir. Ancak, bunu söylerken

bu ekolün olumsuz taraflarına da ses çıkarılmasın demek istemiyoruz. Zîra,

olumsuz tarafları mutlaka tenkit edilmeli ama bu tenkit yıkıcı değil yapıcı

olmalıdır.

Bilimsel ekolün daha sıhhatli bir görüntü yakalayabilmesi için şu hususlara

dikkat edilmesi gerekir:

a - Yapılan yorumlarda ayetlerin lafzıyla olan irtibat kesilmemeli ve

Kur’ân’ın genel esprisine aykırı yorumlara gidilmemeli.

b - İlmî verilerin –her ne kadar kesin de olsalar- değişebilme ihtimalleri

olduğu için yapılan yorumlarda kesin bir dil kullanılmamalı, bilakis yapılan

yorumun muhtemel mânâlardan birisinin olabileceği sık sık vurgulanmalı.

c - Herhangi bir karine yoksa ayetlerin lafzî anlamlarının esas olduğu

unutulmamalı ve yapılan yorumların Kur’ân’ın gönderiliş gayesiyle örtüşmesine

özen gösterilmeli.137

135 Bk. er-Râzî, II/75-105. 136 Bk.Abduh, Muhammed, Tefsiru’l- Menar, (Tefsir-u Cüz-i Amme), Mısır, 1323, I/160. 137 İlmî Tefsir Ekolü hakkında daha geniş bilgi için bk. Zehebî, II/474-494, 497-519. ; Rumî,

I/261-283. ; Zerkanî, Muhammed Abdu’l-Azim, Menahilu’l-İrfan fi Ulum’il-Kuran, Beyrut, 1996, II/81-85. ; Şarkavî, s. 391. vd. ; Rafiî, s. 114-138. ; Heytu, s. 147-293. ; Gazalî, Cevâhiru’l-Kur’an, s. 3. vd. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/369-407. ; Kırca, Kur’an’a

Page 45: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

41

İKİNCİ BÖLÜM

2. TANTAVİ CEVHERÎ ÖRNEĞİNDE BİLİMSEL TEFSİR

2.1. Tantavî Cevherî’nin Hayatı Şeyh Tantavî Mısır’ın Zekazik şehrinin güneyinde Bubastıs’taki Firavn

harabelerinin yakınında bulunan ve doğu bölgesi içinde yer alan Hicazlı Avdullah

(Avdullah Hicazî) adlı küçük bir köyde miladi 1862 yılında dünyaya gelir. Babası

Şeyh Cevherî’dir.138 İsmindeki “Cevherî” ekini babasının adından almıştır.

Çiftçilikle uğraşan bir ailenin çocuğu olan Tantavî, küçük yaşlardan itibaren

zîraatla uğraşmaya başlar. Eğitim hayatına annesinin teşviki ile Kur’an-ı Kerimi

ezberlemek için gittiği kendi köylerindeki küçük bir dershanede başlayan Üstat,

burada 13 yaşlarında iken Kuran eğitimini tamamlandıktan sonra kendisinde ilim

ve öğrenme aşkının daha da canlandığını hisseder. Babası da onun şeyh Eşmunî

,Işmavî ve Cevherî benzeri ileri gelen Ezher uleması gibi hatırı sayılır birisi

olmasını istemektedir. Çünkü bu alimler, zaman zaman bu yörelerde araştırmalar

yapıyorlardı. Tantavî’nin babası Şeyh Cevherî de sürekli onları anar, onların

meclislerine koşar ve sözlerini dinlemeye önem verirdi.

Üstadın Ezher Üniversitesine girişinde amcası Şeyh Muhammed Şelbî’nin

büyük etkisi olduğu görülür. Zîra amcasının Tantavî’yi Ezher’e gönderme

konusundaki telkin ve teşvikleri sonunda meyvesini vermiş ve Şeyh Cevherî, oğlu

Tantavî’yi kardeşinin küçük oğluyla birlikte Ezher’e göndermeye razı olmuştur.

Böylece Şeyh Tantavî, 1877’de Ezher’de eğitim-öğretimine başlar ve keskin

zekasıyla kısa sürede dikkatleri üzerine çeker. Burada Arap Dili, İslâm Fıkhı, Şafii

Mezhebi, Belağat ve Aruz gibi konularda ders alır. Ancak bir zaman sonra şiddetli

bir şekilde hastalanır ve Ezher’deki eğitimine ara vermek zorunda kalır. Köyüne

döndüğünde babasının da hastalanmış olduğunu görür. Hastalığına rağmen zaten

fakir olan ailesine yardım etmek üzere tarlalarda diğer çiftçilerle birlikte

Yönelişler, s. 213-237. , Kur’an-ı Kerim’de Fen Bilimleri, s. 17. vd. ; Hûlî, s. 41-56. ; Demir, s. 77-113. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Ekolleri, s. 79-102. ; Jansen, s. 69-103. ; S.Yıldırım,s.7. vd; Eroğlu, s. 112-114.

138 Bk. Abdulaziz Cadu, Eş-Şeyh Tantavî Cevherî, (Dirase ve Nusus), Daru’l Maarif, Kahire, Trsz. s. 11.

Page 46: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

42

çalışmaya başlar. Bu arada Üstat Cevheri, eski tıp kitaplarından edindiği bilgilerle

yaptığı ilaçlar vasıtasıyla hem kendisinin hem de babasının hastalığını tedavi eder.

Üstadın çiftçilikle uğraştığı bu dönemde onda Allah’ın varlığı ile ilgili

araştırma yapmaya dair bir heves doğduğu görülür. Artık tabiat ona karşı daha

farklı bir şekilde tecelli etmeye ve ilim kapıları onun basiretine açılmaya

başlamıştır. Böylece Üstat Tantavî, bir yandan kendisine ve babasına elem veren

hastalık için tıbbî faydaları araştırmak, diğer yandan Yaratıcının yaratma kudretini

anlamak gayesiyle ağaçları, çiçekleri ve tarlaları incelemeye başlar. Allah’ın

varlığını ispat sadedinde kainatta bulunan delillerle yetinmez; kendini namaza ve

Celaleyn Tefsiri’ni okumaya verir. Neticede bir yandan tabiatın bağrında hissettiği

rahatlığın, diğer yandan namazının ve derin düşüncesinin bereketiyle nefsî

(psikolojik) buhranları yok olur gider. Aslında Şeyh Tantavî’nin kainata karşı

meylinin Ezher’deki ilk yıllarında başladığını yine kendisinden öğrenmekteyiz.139

Üstat, üç yıl aradan sonra tekrar Ezher’e döner. Bu üç yıl zarfında Şeyh

Tantavî, kendisiyle Camiu’s-Sağir’den hadis mütalaasını yaptığı amcası

Muhammed Şelbî ile dostluk kurar. Muhammed Şelbî, Tantavî ile geçen bu üç yıl

içinde ondaki düşünce ufkunun genişliğini hayretler içinde fark eder ve nice

alimlerin hocalarından işitmediği şeyleri kardeşinin oğlu Tantavî’den dinlediğini

ifade etmekten kendini alamaz.140

Şeyh Tantavî, Ezherde dört sene daha kalır. Bu zaman zarfında kendisiyle

astronomi konusundaki ısrarlı rağbetini keşfeden Hitabet dersi hocası Şeyh Ali el-

Bevlakî arasındaki bağları kuvvetlendirir. Ondan astronomi ile ilgili bir kitabı

yarıyıl tatili sırasında okumak için ödünç alır. O kitaptan bazı yerleri not eder,

bazılarını da ezberler ve hocasına kitabını geri iade eder. Üstad bu kitapta

yıldızların isimlerine ve uzayla ilgili az bilinen mevzulara dair öğrenmek istediği

bir çok bilgiyi bulur ve çok mutlu olur.

Şeyh Tantavî Ezher’deki öğretimi sırasında diğer arkadaşları gibi maruz

kaldığı baskıdan dolayı adeta sınırlı bir hürriyet içinde yaşıyordu. Dolayısıyla

139 Bk. Cadu, s. 13. 140 Cadu, s. 13.

Page 47: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

43

dersleri de öğrencinin hocasından telkin yoluyla aldığı Fıkıh ve Lügat ilimlerine

dair formalite şeylerle sınırlı kalıyordu.

Belki de üstadı, Ezher’de en çok tedirgin eden şey, eğitim-öğretim

sisteminin kendisi idi. Zîra her ikisi de düzensizdi ve rekabet gücünden yoksundu.

Üstad hazırladığı “Nehdatü’l-Ümmeh ve Hayatiha” (Ümmetin Uyanışı ve Hayatı)

adlı eserinde bu konuya dikkat çekerek Ezher’in düzeninin tartışılması ve ıslahı

için gerekli kuralların getirilmesi konusunda araştırma yapmaya çağırır.141

Şeyh Tantavî, 1889 yılında “Daru’l-Ulûm” medresesine geçer. Burada

sekiz arkadaşıyla birlikte 1893 yılında mezun oluncaya kadar öğretimine devam

eder. “Daru’l-Ulûm”’de matematik, mühendislik, cebir, astronomi ilimleriyle

birlikte bitki, tabiat ve kimya ilimleri gibi o yıllarda henüz Ezher’de yer almayan

modern konuların temel prensiplerini öğrenir. Ayrıca yargı mensuplarını

yetiştirmek üzere va’z edilmîş olan Üstad Şeyh Hasune en-Nevavî usulüne göre

Hanefi fıkhı dersini de alır.

Şeyh Tantavî’nin hayatını kaleme alan Dr. Abdülaziz Cadu, Onunla ilgili

olarak sözlerine şöyle devam eder: “Şüphesiz Tantavî’nin arkadaşları, onun,

tabiatın güzelliğine ve kainatı incelemeye olan meylini, kuşların sesini dinlemeye,

ağaçları ve çiçekleri incelemeye olan tutkusunu biliyorlardı. Ayrıca O’nun

matematik ve tabii ilimlere olan aşırı sevgisine de şahit idiler. Doğrusu Şeyh

Tantavî’nin astronomi, matematik ile tabii ilimler ve Arapça’yla ilgili ilimlerde

gerçekten üstün bir mevkisi vardı.”142

Hayattaki en büyük iki beklentisinden birini, akraba ve aşiretine karşı

üzerine düşen görevi yerine getirmek; diğerini ise varlığın sırrına vakıf olmak

şeklinde açıklayan Şeyh Tantavî, o sıralardaki duygu ve düşüncelerini şu

cümleleriyle ifade eder:

“Benim için alemin varlığında bir hikmetin olduğunu hatırlatacak herhangi

bir şey yoktu. Felsefe bu varlığın üzerinden örtüyü kaldırdı. … bu sebepten kadim

141 Bk. Cadu, s. 14. 142 Cadu, s. 14.

Page 48: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

44

felsefeyi bütün ayrıntılarıyla öğrenmeye başladım. Ancak –çoğu kimse gibi

felsefe okumazdan- önceki konumumu kaybetmedim. Hâlâ bizim pamuk, buğday,

mısır ve yonca ekimi yaptığımız tarlamızı anlamayı istiyordum. Şu yer yüzünü ve

onun üzerindekileri kapsayan, bizi giydiren, gıdalandıran, canlıları besleyen – o

sonsuz gücü - anlamak istiyordum. Çiftçiler için tarlalarında ötüşen şu güzel

kuşlar neydi? Ve neticede güzellik neyin nesiydi? Öyle bir güzellik ki

sıkıntılarımı alır ve geceleyin yıldızları seyrederken beni adeta inceltir; gündüzün

ağaçlara, bitkilere ve çiçeklere bakarken gönlümü sevince boğar.” Şeyh Cevherî,

Daru’l-Ulüm’den bahisle sözlerini şöyle sürdürür: “Daru’l Ulüm’e başladım ve

orada önce modern astronomi ilmîni daha sonra da kadim felsefeyi öğrendim.

Burada cidden hayretler içinde kaldım. Kendi kendime “ İşte bu güzel bir fırsattır,

şunlar da tarlalarımız hakkında hayretlere düştüğüm şeyleri inceleyen şu ümmetin

kadim ve yeni alimleridir.”dedim.”

Üstad, sözlerinin devamında o alimlerin kainattaki maddeleri mühendislik,

astronomi, matematik ve musiki ile bağlantılı olarak ve ayrı ayrı ele aldıklarını;

mukayeseler yapıp yıldızların uzaklıklarını, hacimlerini ve hareketlerini hesap

ettiklerini; bizlere seneleri, ayları, mevsimleri, güneş ve ayın tutulma vakitlerini

bildirdiklerini hayretler içerisinde anlatır. Kendisinin aradığı ve arzuladığı ortamı

yakaladığını bu sebeple de çok mutlu olduğunu ifade eder. Öte yandan bu

alimlerin sadece araştırma yapmak ile yetinmediklerini; bununla beraber

maddelerin şekil ve çeşitlerini incelediklerini, böylece tabii ilimlerin vücut

bulduğunu heyecanla anlatır. 143

Şeyh Tantavî’nin hayatında ve kültürel gelişiminde köy tecrübesi ve

Daru’l-Ulüm medresesinin önemli bir dönüm noktasını teşkil ettiği görülmektedir.

Üstad Daru’l-Ulüm’den mezun olunca Dimnehor ilköğretim okuluna üç aylık bir

süreyle öğretmen olarak atanır. Ana okullarından sorumlu bakanlığın değişmesi

ve İbrahim Bey Mustafa’nın o makamı terk etmesiyle birlikte Şeyh Tantavî de

Giza şehrindeki Nasıriye ilköğretim okuluna nakledilir. Burada da kendisiyle okul

müdürü arasındaki fikir farklılığı sebebiyle rahat edemez ve buradan Giza

143 Bk. Cadu, s. 15.

Page 49: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

45

Medresesine, oradan da 1900-1910 yılları arasında on yıl kaldığı Hidivli Darbu’l-

Cemamiz okuluna nakledilir. Burada kaldığı süre zarfında İngilizce dilini öğrenir

ve İngiliz yazarların ileri gelenleriyle dostluk kurar. Bazı İngiliz şairlerin şiirlerini

tercüme ettiği gibi özellikle de Lord İkbori ve benzeri zevatın eserlerinden de

tercümeler yapar.

Bu dönemde ilköğretim ve hazırlık sınıfındaki bir çok öğrencinin üstadın

fikirlerinden ve eserlerinden alıntılar yaptığı, ve çoğunun ona benzemeye çalıştığı

nakledilir. Yine aynı dönemde Londra Üniversitesinde Arap Felsefesi dersini

okutmak için kendini yetiştirmeye çalışır. Ancak bazı arkadaşlarının desiseleri

O’nu bu yoldan alıkoyar.144

Haşmet Ahmet Paşa genel eğitim müdürlüğünü üstlenince Şeyh Tantavî’yi

1911 yılında Daru’l-Ulüm’e tefsir ve hadis hocası olarak tayin eder. Aynı

zamanda Sultan Bey Muhammed’in halefi olarak İslâm felsefesi konusunda

öğrencilere konferanslar sunması için Eski Mısır Üniversitesi Öğretim Heyeti

üyeliğine dahil eder. Bu arada hakimlik yapması da istenir ancak üstat, bunu kabul

etmez.145

Abdülaziz, Şeyh Tantavî ile ilgili değerlendirmelerine şöyle devam

etmektedir:

“Şeyh Tantavî, asla diğer sıradan alimler gibi olmadı. Bilakis O, her

yönüyle seçkindi. Dînî, İslâmî ve millî bir alim olup aynı zamanda toplumsal ve

sosyolojik yönü de olan bir alimdi. Zîra dînî ve kültürel özellikleri kendisinde

toplamış; dînî meseleleri siyasî ve sosyolojik görüşlerle kaynaştırmıştı. O, gerek

kalemiyle gerekse fikirleriyle İslâm’ın şanının yücelmesi için elinden geldiğince

çalıştı. İslâm’ın, özü itibariyle kuru bir teslimiyet ve taklit dini olmadığını; aksine,

akıl ve yenilik dini olduğunu göstermeye çalıştı. Bütün sözlerini ve eserlerini ilim

ile Kur’an’ın getirdikleri arasındaki uygunluğa dikkat çekmek için sarf etti. Hatta

doğru ve güzel bir bakış açısına sahip olan ilmîn, aslında dinin ruhunu anlama

noktasında en doğru bir alet olacağını adeta ilan etti.

144 Cadu, s. 16. 145 Cadu, s. 16.

Page 50: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

46

O, (Mısır’daki) siyasî ve dînî uyanışın kumandanlarından; sosyolojik ve

siyasî hareketin liderlerindendi. Belki de bu sebeple Müslümanların geleceğinin

ve aleme önderlik yapabilmelerinin, bölgelerinde ilmî yayabilmelerinin; savaş ve

harp yerine gönül sükuneti ve sulhu ikame edebilmelerinin ağır yükü adeta Şeyh

Tantavî’nin omuzlarına yüklenmişti. O’nun “el-Kur’an ve’l-Ulümü’l-Asriyye”

kitabı ile en büyük eseri olan “el-Cevahir”de bu ağırlığı hissetmek

mümkündür.”146

Şeyh Tantavî, Mısır’ın kurtuluş hareketini daima desteklemiş ve bu

desteğini de “el-Liva” dergisinde yayınladığı “Nehdatü’l-Ümme” adlı eseriyle

pekiştirmiştir. Bu eserde varlıklarını süngülerin ucuna, müdafaa durumunda

kalanların çığlıkları ile kalelerin yıkılması ve ülkelerin harap olması üzerine bina

eden devletleri eleştirmiştir. Çünkü Tantavî aynen Sokrat gibi devletlerin umumi

sevgi ve karşılıklı fayda mübadelesi üzerine bina edilmesi taraftarıdır. Zîra O,

insanlık topluluğunun, aralarında dil ve din farkının olmadığı, dağların ve

denizlerin birbirini ayıramadığı, sınır savunması ve hücumunun parçalayamadığı

tek bir aile olmasını istemektedir. Öğretilerinde genelde ana tema olarak duyuların

uyanması, akılların kendine gelmesi ve çeşitli doğu memleketlerindeki gaflet

perdesinin kaldırılmasını işlemiştir. Bunun neticesinde zulüm, cehalet ve dalalet

dağılıp gitmiş, onların yerine marifet hakikat ve yakin nuru geçmiştir.147

Ne var ki bazı alimler ve düşünürler, O’nu küfür ve zındıklıkla itham

etmişler; ileri sürdüğü fikirleri ve o vakte kadar kimsenin aklına gelmeyen bir

tarzda Kur’an ayetlerini tefsir ettiği gerekçesiyle O’na kin beslemişler ve çeşitli

iftiralarda bulunmuşlardır. Ancak O, bütün bunlara rağmen asla ümitsizliğe

düşmemiş ve bütün gücüyle dosdoğru yolunda ilerlemiştir. Söylenen kötü sözler

ve karşılaştığı zorluklarla sıkıntılar, O’nu yolundan caydıramamıştır. O’ndaki bu

ciddiyet sebebiyledir ki, Eski Mısır Üniversitesinde bulunan bazı öğretim

elamanları, O’ndan kurtulmak maksadıyla O’nun yerine İslâm Felsefesi derslerine

girmesi için Portekiz asıllı müsteşrik bir hocayı ayarlarlar ve akabinde Tantavî

Cevherî’yi dönemin eğitim bakanına şikayet ederler. Mısır okullarının bütün

146 Bk. Cadu, s. 16-17. 147 Cadu, s. 17.

Page 51: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

47

yöneticileri O’nu dışlarlar ve okullarına kabul etmezler. Sadece zamanın Hidiv

Medresesi müdürü İrlanda asıllı Mr. Frans O’na okulunun kapılarını açar.148

1914 yılında Birinci Dünya Harbinin ilanından sonra Şeyh Tantavî,

kendisini vatanperverliği konusunda açıkça itham eden ve Daru’l-Ulüm’den

ihracına zemin hazırlayan muhalif bir takım kişilerin bir çok desisesine hedef

haline gelir.

Bir müddet sonra İskenderiye’deki Abbasi Lisesine geçen Tantavî, burada

bulunmayı bir fırsat bilir ve hemen öğrencilerinden müteşekkil “el-Cemiyyetü’l-

Cevherîyye” adında bir grup oluşturur. Bu grubun oluşum gayesi, millî ve kültürel

şuuru İskenderiyeli gençler arasında yaymaktır.

1917 yılı Ekiminde Hidiv lisesinde ders vermesi için Kahire’ye çağrılır.

1919’da İngilizlere karşı düzenlenen bir halk gösterisi sırasında vatanperverliği ve

milliyetçiliğe olan bağlılığı sebebiyle Şeyh Tantavî’nin Zeynü’l-Abidin

caddesindeki 8 numaralı evine polis tarafından baskın düzenlenir. Bu sırada Şeyh

Tantavî, “Bildiğim şeyleri insanlara öğretmek ve hakikatine vasıl olduğum şeyleri

İslâm alemi arasında yaymak konusunda Rabbime ahd ediyorum. Şayet bunları

milletler arasına yaymazsam Rabbimin nimetini inkar etmiş olayım ve sözümden

dönmüş olayım.” diye kendi kendine söz verir.149 Verdiği bu sözü

gerçekleştirmek adına İslâm ile ilim konusunda ciddi gayreti olan, himmeti yüce,

değeri büyük bir adam edasıyla amelle sözü birleştirerek İslâm alemi için

“Mizanü’l-Cevahir” ve Cevahiru’l-Ulüm” adlı iki kitabını yayınlar. “el-Liva” ve

“el-Felah” dergilerinde yayınlanmak üzere altmış kadar makale ve reddiye kaleme

alır. Özellikle “el-Liva” dergisinde “Hükemanın büyüklerinden bir Hakim”

takdimiyle yazıları yayınlanmıştır. Tantavî’yi Hakim ismiyle tesmiye eden ilk kişi

ise merhum Mustafa Kamil olmuştur. Üstad Şeyh Tantavî, 1940 yılında Hakkın

rahmetine kavuşur.150

148 Cadu, s. 17. 149 Cadu, s. 18. 150 Tantavî Cevherî’nin hayatına dair daha geniş bilgi için bk. Cadu, s. 11 vd.

Page 52: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

48

2. 2. Eserleri Şeyh Tantavî Cevherî, Arapların büyük müelliflerinden sayılır. İlmin

çeşitli konularında ansiklopedik boyutta sayılabilecek otuzdan fazla kitap

bırakmıştır. Bunların hepsi anlaşılır bir üslupla, okuyucuların beğenisini

kazanacak bir şekilde, sanki bir kıssacı kıssa anlatıyor gibi hoş bir tarzda

yazılmıştır.

Bu kitaplardan bazıları İngilizce, Fransızca, Hintçe ve Endonezyaca gibi

bir çok dile tercüme edilmîştir. Üstadın başlıca eserlerini şöylece sıralamak

mümkündür.

1.“ez-Zehratü fî Nizami’l-Âlem ve’l-Ümem”

2.“Nizamü’l-Âlem ve’l-Ümem” veya “el-Hikmetü’l-İslâmiyyetü’l-Ûlâ”

3.“et-Tâcü’l-Mürassa”151

4.“Nehdatü’l-Ümme ve Hayatiha”

5.“el-Ferâidü’l-Cevherîyyetü fî’d-Durûkı’n-Nahviyye”

6.“Cemâlü’l-Âlem”

7.“en-Nizam ve’l-İslâm”

8.“Cevâhiru’l-Ulüm”

9.“Mîzânü’l-Cevâhir fî Acâib-i Hêze’l-Kevni’l-Bâhir”

10. “Risâletü’l-Hikmeti ve’l-Hükema”

11. “Cevherâtü’t-Takva fî’l-Ahlâk”

12. “Mezkürât fî Edebiyyâti’l-Lügati’l-Arabiyye”

13. “Eyne’l-İnsan”

14. “es-Sırrü’l-Acîb fî Hikmet-i Teaddüd-i Ezvâci’n-Nebî”

15. “Sadâ Savtü’l-Mısriyyîne bi Avrupa”

16. “el-Mûsiki’l-Arabiyye”

17. “Sevânihu’l-Cevherî”

18. “Risâletü’l-Hilâl”

19. “Berâetü’l-Abbâseti”

20. “el-Medhal fi’l-Felsefe”

151 Tantavî’nin bu eseri Abidin Sönmez tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve 1974 yılında İstanbul-

Beyazıtta bulunan Nizam yayıevi tarafından yaylacık matbaasında bastırılarak yayımlanmıştır.

Page 53: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

49

21. “Cevherâtü’ş-Şi’r ve’t-Ta’rib”

22. “Risâlet-ü Ayni’n-Neml”

23. “Kitâbu’t-Terbiye li’l-Hakîm-i Almânî Kant”

24. “el-Ervâh”

25. “Aslu’l-Âlem”

26. “Ahlâmün fî’s-Siyase”

27. “el-Kavlü’s-Savâb fî Mes’eleti’l-Hicâb”

28. “Behcetü’l-Ulûm fi’l-Felsefeti’l-Arabiyyeti ve Mevâzînetiha bi’l-

Ulûmi’l-Asriyye”

29. “el-Kur’ân ve Ulûmü’l-Asriyye”

30. “el-Cevâhir fî Tefsîri’l-Kur’ân”

Şeyh Tantavî’nin yukarıda sayılan eserlerinin yanında tarih, tabiat, lügat

ve eğitimin bir çok alanına dair sayıları büyük bir yekun tutan daha bir çok

makaleleri, araştırma yazıları, dergi ve kitapçıklarda neşrettiği konferansları

bulunmaktadır.152

2. 2.1. el-Cevâhir Fî Tefsîri’l-Kur’ân Şeyh Tantavî’nin en son te’lifi ve en büyük eseri bu eseridir. Yirmi beş

büyük ciltle Kur’an tefsirini tamamlamış ve sonradan arada atladığı hususlar için

yirmi altıncı cildi ek olarak yazmıştır. Her ciltte büyük boy olarak ortalama 250

sayfa bulunur. Müellif bu tefsirini -emekliye ayrıldıktan sonra- 1922 yılından

1935 yılına kadar hiç ara vermeden 13 yıl zarfında yazmıştır.153

Şeyh Tantavî, tefsirinin mukaddimesinde kendisini bu tefsiri yazmaya

yönelten sebeplerden bahsederken şöyle der: “şüphesiz ben kâinatın aciplikleriyle

yoğrulmuş bir şekilde tabiatın güzelliklerine hayran, semavattaki dağlara, yerdeki

güzellik ve mükemmelliklere, apaçık ayetlere ve hayrette bırakan garipliklere aşık

olarak yaratılmışım. Sonra ben, İslâm ümmetini ve onun dînî öğretisini düşününce

anladım ki, bu ümmetin akıl babalarının çoğu ve ulema grubundan bir kısmı bu

manalardan ve onları izlemekten sanki hiçbir şey yokmuş gibi rahat bir tarzda yüz

152 Tantavî Cevherî’nin eserleri hakkında daha geniş bilgi için bk. Cadu, s. 20-39. 153 Cadu, s. 38.

Page 54: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

50

çevirmiştir. O alimlerden çok azı alemlerin yaratılması ve serpiştirilen gariplikler

noktasında düşünüp kafa yormuştur. İşte sırf bu sebepten “Nizâmu’l-Âlem ve’l-

Ümem”, “Cevâhiru’l-Ulûm”, “et-Tâcu’l-Murassâ’”, “Cemâlü’l-Âlem”, “en-

Nizâm ve’l-İslâm”, “Nehdatü’l-Ümem ve Hayatiha” gibi risaleler ve kitaplar te’lif

etmeye başladım. Onlarda Kur’an ayetlerini kainatın harikuladelikleriyle

mezcettim. Böylece vahyolunan ayetlerin, varlığın fevkaladeliğine ve yaratılışın

hükmüne mutabık olduğunu gösterdim.”154

Üstat, bu tefsirde Kur’an ile modern ilmî nazariyeleri karşılaştırmış veya

başka bir ifade ile Kur’an naslarından ilmî nazariyeler çıkarmaya çalışmıştır. Bu

sebeple kadim ve modern dönemlerin ilimlerini, özellikle de ruhlar meselesini –ki

bu konuda müstakil bir kitabı vardır.- dînî düşünce ve modern görüşlere uygun

olarak bir arada mezcetmiştir.

Uzakdoğu ve İran’da özel bir ilgi ve itibara sahip olan bu tefsirin yine

aynı yörelerde kapsamı geniş bir şöhreti de vardır. Bu tefsirden bahisle Asya’ya

özgü sosyolojik bir Fransız dergisinde şöyle denilmektedir:

“Şüphesiz Şeyh Tantavî, bir din alimi olduğu kadar, aynı zamanda feraset

sahibi filozof bir adamdır. O, işte bu iki sıfatıyla Kur’an’ı tefsir etmiştir; İslâm’ın

tabiat kurallarına ve ilmî hakikatlere muvafık olduğunu, insanlığın tabiatına daha

uygun olması hasebiyle O’nun bir Fıtrat dini olduğunu ispat etmiştir.”

“el-Cevâhir” tefsiri, Urduca’ya tercüme edilmîş olup bu tefsirde,

okuyucuların dikkatini çekecek hayvanlar, güneşler, aylar ve yıldızlarla ilgili

fotoğrafların yanında bitkiler ve canlılar ile gözün ve dimağın acayip şekillerine

dair binden fazla resim kullanılmıştır. Yine bu tefsirde modern ilmîn ortaya

çıkardığı bir mucizeden de bahsedildiğini görürüz. Öte yandan İran alimleri, bu

tefsirin öğretmenlerce bütün talebelere okutulduğunu ve bu tefsir etrafında umumî

bir eğitim halkasının oluştuğunu ifade etmektedirler.155

154 Cevherî, 1/2. 155 Cadu, s. 38.

Page 55: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

51

Sudan, Kuzey Afrika ve Çad bölgesinde de yoğun bir şekilde yayılmış

olan bu tefsir hakkında Allâme Ebu Abdillah ez-Zencavi ise şunları eklemektedir:

“İran medreselerindeki modern ilim talebeleri bu tefsiri okumaktadırlar.

Onların, dinleri konusundaki bir çok vesvese ve şüpheleri sadece bu tefsir

sayesinde ortadan kaybolmuştur. Aynı şekilde vaaz hocaları da minberlerde bu

tefsirden hitap etmektedirler.” Hint halkının da bu tefsiri büyük bir coşku ile

sahiplendiği görülür. 156

2.3. Tefsirdeki Metodu Modern dönem bilimsel tefsir akımının belki de en önemli siması olan

Tantavî Cevherî, Kur’ân-ı Kerim’i baştan sona ilmî tefsir usulüne göre

yorumlayan ilk şahsiyet olarak görülmektedir.157 Cevherî, “el-Cevâhir fi Tefsiri’l-

Kur’ân” adını taşıyan ve yirmibeş fasikülden meydana gelen bu dev eserinde158

Kur’ân ayetlerini bilimsel veriler ışığında ele alıp yorumlamaya çalışmıştır.

O’nun, bu çalışmalarını, -bu alandaki diğer müellifler gibi- “Kur’ân ile ilmî

gelişmeler arasında herhangi bir zıtlığın bulunmadığı, bilakis her ikisinin bir

bütün olarak değerlendirilmesi gerektiği, zîra Kur’ân’ın ilmî hareketleri

engellemek şöyle dursun; onu sürekli teşvik ettiği” tezine dayandırdığı

görülmektedir.159

Cevherî’ye göre, Allah-ü Teâlâ’nın iki kitabı vardır. Bunlardan birincisi;

kudret eliyle oluşturulan kâinat kitabıdır. İkincisi ise Hz. Peygamber (a.s.)

aracılığı ile gönderilen Kur’ân-ı Kerim’dir. Bu iki kitap kaynak itibariyle bir

olmasından dolayı birbirlerine zıt olamazlar.160 Bu bağlamda yüzelliyi geçmeyen

fıkhî ayetlere karşılık yediyüzelli ayetin ilim ve fenne taalluk ettiğine dikkat

çekerek Müslümanların fıkhî ayetler kadar ilmî ve fennî ayetlere de ehemmiyet

vermeleri gerektiğini dile getirmekte ve onları bu konuda teşvik etmeye

156 Bk. Cadu, s. 38-39. 157 Zehebî, II, 504. ; Cerahoğlu, Tefsir Tarihi, II/79. ; Demir, s. 91. 158 Yirmibeş fasikülden meydana gelen bu eser, bazı yayınevlerince onüç cilt halinde tab

edilmîştir. 159 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/79. ; Demir, s. 92. 160 Cevherî, I/ 50. , IV/ 14. ; Ayrıca bk. Demir, s. 92.

Page 56: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

52

çalışmaktadır.161 Şeyh Tantavî şöyle der: “Kur’an-ı Kerimde fıkıhla ilgili ayetlerin

sayısı yüzeliye ulaşmazken İslâm alimleri niçin İslâmî kitaplardan on binlerce

adedini fıkıh kitapları olarak te’lif etmiştir? Hiçbir sûre kainatla ilgili ilimlerden

bahseden ayetlerden hali olmadığı halde, öte yandan açıkça bu ilimlere işaret eden

ayetlerin sayısı yediyüzelliyi geçtiği ve daha bir çok ayetin dolaylı olarak aynı

konulara delalet ettiği halde niçin kâinat ilimleriyle ilgili te’lif eserler, fıkıhla ilgili

olanlara göre çok daha azdır? Şimdi Müslümanların, hakkında ayet sayısı az olan

bir ilme karşı mahir olup; ayet sayısı çok daha fazla olan ilimlere karşı cahil

kalmaları aklen ve şer’an caiz midir?162

O’na göre, İslâm dünyasının geri kalması, Müslümanların müspet ilim

tahsilini farz-ı kifâye görmeleri ve ona yeterince önem vermemelerine bağlıdır.

Dolayısıyla İslâm toplumunun bu geri kalmışlıktan kurtularak normal bir hayat

standardına kavuşabilmesi ve kendi topraklarında güvenle yaşayabilmesi bu

ilimlere gereken önemi vermesiyle mümkün olacaktır.163 Zîra Tantavî şöyle der:

“Ey İslâm ümmeti, feraiz hakkındaki sınırlı ayetler, matematik ilmînin bir

bölümünü kendine cezbeder. Ey insanlar, hepsi dünyadaki harika ve acâip şeylere

işaret eden yediyüz ayet varken sizin akıllarınıza ne oluyor ki (onları ihmal

ediyorsunuz). Zaman ilimlerin zamanıdır ve bu zaman İslâm’ın nurunun ortaya

çıkış zamanıdır. Niçin atalarımızın miras ayetlerine yaptığını, varlık ilimleriyle

ilgili ayetlere yapmıyor ve onlarla amel etmiyoruz? Fakat (ey bu tefsiri okuyan

okuyucu) ben diyorum ki, Allah’a hamdolsun, Allah’a hamdolsun, şüphesiz sen

bu tefsirde feraiz ilmî derslerinden daha faziletli olan bu ilimlerin hülasalarını

okuyacaksın. Zîra ferâiz ilmîni okumak farz-ı kifâyedir; ancak bu okuduğun

ilimler, Allah’ı tanıma konusunda gerekli olan ilmi artırdığı için her gücü yetene

farz-ı ayn’dır. İşte bizim Kur’an tefsirine dahil ettiğimiz bu ilimler, İslâm

hakkında azıcık bilgisi olan mağrur cühelanın gafil olduğu ilimlerdir. Oysa içinde

161 Cevherî, I/ 3. ; Ayrıca bkz.: Zehebî, II/ 506-508. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/ 380. ; Demir,

s. 92. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 84. 162 Cevherî, 25/53. 163 Cevherî, XXV/ 53-54. ;Ayrıca bk. Demir, s. 93. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 83.

Page 57: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

53

bulunduğumuz şu zaman inkılap zamanıdır, hakikatin ortaya çıktığı zamandır.

Allah dilediğini sırat-ı müstakîme ulaştırır.”164

Şeyh Tantavî’de , “Cevahiru’l-Kur’an” adlı kitabın müellifi olan, manevî

hocası, İmam Gazâlî’nin derin tesirini görmek mümkündür. Zîra Tantavî’nin

kendi kitabında ilimlerin bütünün Kur’an’dan nasıl doğduğunu anlattığı bir

bölüme Gazâlî’den iktibasen yer verdiği görülmektedir. Şeyh Tantavî’nin, İmam

Gazâlî’nin etkisinde kaldığı gibi “Tefsiru’l-Kebir” adıyla meşhur “Mefâtîhu’l-

Ğayb”ın sahibi Fahruddin er-Râzî, “Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl” adlı

tefsirin sahibi Beydâvî, “Garâibu’l-Kur’ân ve Rağâibu’l-Furkân” adlı tefsirin

sahibi Nizamuddin el-Kûmî en-Neysâbûrî, “el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân” adlı

kitabın sahibi İmam Bedruddin Muhammed b. Abdullah ez-Zerkeşî, “el-İtkân fî

Ulûmi’l-Kur’ân”, “el-İklîl fî İstinbâti’t-Tenzîl” ve “Mutârakü’l-Ekzân fî Îcâzi’l-

Kur’ân” adlı kitaplarıyla Celâluddîn es-Suyûtî, Râgıb el-İsfahânî, Ebu Bekr b. el-

Arabî gibi zevattan da etkilendiği görülür.165

Abdülaziz Cadu üstadın tefsirdeki metodunu; “Üstadın bu tefsirinde takip

ettiği metoda ancak ilim sahiplerinden eşsiz olanlar ve akıl sahiplerinden tercihe

şayan olanlar ulaşabilir.” şeklinde değerlendirmektedir. O’na göre Şeyh Tantavî,

ilmi bilen, ihlasla amel eden ve ufkunun genişliği, ilimdeki kabiliyeti, bakış

açısının kaplayıcılığı, olaylara hakimiyeti ve imandaki derinliği konularında

kendilerini daha önce kimsenin geçemediği liderler zümresine mensup olan bir

şahıstır.166

Şeyh Tantavî’nin tefsirini yazarken takip ettiği yol; önce Kur’an ayetlerine

bakmak, sonra o ayetlerin anlamları hakkında ilhamî bilgiye de dayanarak

düşünmek ve daha sonra basiret gözüyle gördüğünü yazmaktan ibarettir. Bu

sebeple Üstat, bu tefsirini “Rabbanî bir esinti, kudsî bir işaret, şifreli bir müjde ve

ilham yoluyla oluşan bir eser” şeklinde tavsif etmiştir. Öte yandan insanların bu

eserin değerini yakın bir gelecekte anlayacaklarını ve yer yüzünde sömürge

164 Cevherî, 3/19. 165 Cadu, s. 55. 166 Cadu, s. 56.

Page 58: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

54

düzeni altında bulunan kavimlerin kurtuluşu için en önemli bir sebep olacağına

kesin olarak inandığını ifade etmektedir.167

Şeyh Tantavî Cevherî, tefsirinde bâb ve fasıl yerine her dokunuşta daha

fazla yayıldığı için “cevher” kavramını kullandığını ve eserini de “el-Cevâhir fî

Tefsîri’l-Kur’ân-i’l-Kerîm” şeklinde isimlendirdiğini anlatmaktadır.168

Cevherî’nin tefsirini, -genel itibariyle- önce ayetleri bâblara, bâbları -kendi

içerisinde konu bütünlüğü olan ayetleri dikkate alarak- maksatlara, maksatları

fasıllara, fasılları da yakut, cevher veya zemrede… gibi bölümlere, cevherleri de

zebercetlere ayırdığı bir şablona göre yazmış olduğu görülmektedir. Cevherî, her

bâbın başında o bâbın maksatlarını kısaca sunmakta ve her sûrenin ilk girişinde o

sûre ile ilgili geniş bir şekilde bilgi vermektedir. Maksat ve fasıllara geçmeden

önce ilgili ayetlerin içeriğine kısaca değinmekte, ardından ayetin metnini ve lafzî

tefsirini sunmaktadır. Bundan sonra “el-îzah” veya “ el-îzah ve’l-acâib” gibi

başlıklar altında ayetlerin yorumunu yapmaya çalıştığı görülmektedir.

Yorumlarında zaman zaman güncel hikayeleri, konuyla ilgili diğer alimlerin

görüşlerini ve başından geçen bazı hadiseleri anlatmaktan çekinmemiştir. Yeri

geldikçe müspet ilimle ilgili konuları genişlemesine ele almakta, bunu yaparken

de yer yer fotoğraflar, grafikler ve istatistikî bilgilerden de faydalanmaktadır.

Bazen “latîfe” başlığı altında önemli gördüğü makalelere ve ilginç bilgilere de yer

vermiştir. Bu arada ahkâmla ilgili ayetlerin yorumunda fıkhî değerlendirmelere

ağırlık vermiş, ehl-i sünnet çizgisindeki ulemanın görüşlerini nakletmeye

çalışmıştır. Yer yer ayetlerle ilgili önemli konuları bir başlık halinde sunarak ilgili

konuyu derinlemesine ele aldığı görülmektedir. Konularla ilgili herhangi bir

rivâyet varsa onları da zikretmeden geçmemektedir. “Yâkut, cevher, zemred,

zebercet ve latîfe” gibi başlıklar altında genellikle modern ilmin verilerini

değerlendirdiği görülmektedir. Yaptığı yorumların neticesinde işi Allah’ın ilmine

havale etmeyi de ihmal etmemiştir.

Cevherî’nin oldukça geniş yelpazeli bir kaynak literatürü vardır.

Kaynakları arasında İncil’i, özellikle de Barnaba İncil’ini, Eflatun’u ve İhvan-ı

167 Bk. Cevherî, 1/3. 168 Bk. Cadu, s. 56.

Page 59: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

55

Safa risalelerini de saymak mümkündür. Zaman zaman ebcet hesabından ve İslâm

öncesi şiirlerden de istifade etmiştir. Cerrahoğlu hocamızın da ifade ettiği gibi,

“Cevâhir tefsiri, bu haliyle çeşitli alimlerin -görüşlerinin bir araya getirilmesiyle

oluşturulmuş- bir fikir mecmuası görüntüsünü vermektedir.169

Cevherî’nin -te’lif ettiği geniş çaplı eserinden de anlaşıldığı gibi- esas

amacı, İslâm alemini son birkaç asırdır daldığı gaflet uykusundan uyandırmak ve

Müslümanları eski ihtişam dönemlerine dönmeye teşvik etmektir. O’nun te’lif

ettiği bu eser, önceki tefsir kitaplarından oldukça farklıdır. Kullandığı metot ve

istidlâl sebebiyle birçok eleştiriye tabi tutulmuş hatta Râzî’nin tefsiri hakkında

söylenen “tefsirden başka her şey var.” ifadesine Râzî’nin tefsirinden çok

Cevherî’nin tefsirinin lâyık olduğu ileri sürülmüştür. Şeyh Tantavî’ye karşı

yöneltilen buna benzer itiraz ve karşı çıkışlara çokça rastlamak mümkündür. Şeyh

Tantavî de bunların bir kısmını tefsirinde zikretmiştir. Oysa Ümmet-i İslâmiye’ye

ve alimlerine karşı şefkat, gayret ve ihlasa işaret eden bir hitap tarzıyla hitap

ettiğini görürüz. Aynı zamanda Kur’ân-ı Kerim’de ilme işaret eden ayetlerin ciddi

anlamda çokluğuna rağmen ilimlere önem vermeyip, ahkam ayetlerinin azlığına

rağmen fıkha ve fukaha arasındaki ihtilafa aşırı önem vermeleri ve ihtimam

göstermeleri sebebiyle Müslümanları azarlayıp payladığı da görürüz.

Aslında Şeyh Tantavî’yi eleştiren alimlerden birisi olan Şeyh Muhammed

Abduh’un tefsirin nasıl yapılması gerektiğine dair görüşlerine baktığımızda

Tantavî’nin metodunu te’yid edercesine şöyle dediğini görürüz:

“Tefsirde iki mertebe vardır. Bunların en düşüğü, kalbin Allah’ın

azametinden ve yüceliğinden aldığı şeyleri icmalen açıklamak ve neticede nefsi

şerden alıkoyup hayra yönlendirmektir. Bu bağlamda ayetin de ifade ettiği gibi

Kur’an kolaylaştırılmıştır ve bunu her insan anlayabilir. Tefsirin en yüksek

mertebesine ise ancak bir takım gayretlerle ulaşılır.”170

Abduh, gerekli gayretleri sayarken sözü psikoloji ilmîne getirir ve şöyle

devam eder: “onlardan birisi de insanın hallerini araştıran ilimdir. Şüphesiz Allah,

169 Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/ 381. 170 Abduh, 1/19.

Page 60: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

56

bu kitabı indirmiş ve O’nu kitapların sonuncusu kılmıştır. Diğerlerinde

açıklamadığı bir çok şeyi O’nda açıklamıştır. Bu bağlamda mahlukatın birçok hal

ve özelliğini; sünnetullahın insan üzerindeki etkisini beyan etmiş, geçmiş

milletlerden, onların sünnetulaha uygun olan davranışlarından, geçirdikleri

dönemlerden ve aralarındaki farklılığa sebep olan kuvvet, za’f, izzet, zillet, ilim,

cehalet, iman ve küfür gibi ana kaynaklardan bahsetmiştir. Bu sebeple Kur’ân’ı

tam anlamıyla kavrama yolunda bir çok ilme özelliklede bütün çeşitleriyle tarih

ilmine gereksinim duyulmaktadır.”171

İmam Abduh, sözlerini şöyle sürdürür: “İnsanların hallerini bilmeyen

birisinin ‘insanlar tek bir ümmetti, Allah Peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı

olarak gönderdi.’(2/3) şeklindeki Allah’ın ayetini tefsir edebilmesinin nasıl

mümkün olacağını aklım almıyor. Onları nasıl birleştirecek ve nasıl ayıracak,

burada kastedilen birliğin anlamı nedir, faydalı mı, zararlı mıdır, kendilerine

peygamberlerin gelmiş olmasının neticesi nedir…?...”

Öte yandan “Kur’ân’ın en güzel yönü, geçmiş ümmetlerden,

sünnetullahtan, Allah’ın yer, gök, âfâk ve enfüsteki ayetlerinden bahseden bir

kelam-ı ilâhî olmasıdır.” diyen Abduh, “bu sözler ilim itibariyle her şeyi ihata

eden Allah’tan icmalen sadır olan sözlerdir. Üstelik o Allah, bize rütbe ve

kemâlâtımızı artırmak için O’nun bize icmalen sunduğunu ayrıntılarıyla

anlamamız maksadıyla yer yüzünde gezmeyi ve bakıp düşünmeyi emretmektedir.

Şayet biz, varlık ilminin zahirine bakmakla yetinirsek, o zaman kitabı içerdiği ilim

ve hikmetle değil de cildinin rengiyle tabir eden (zavallı) kimse gibi oluruz.”172

İşte burada şu soruları sormak gerekir:

Acaba Şeyh Tantavî, tefsirinde bu sınırın dışına çıkmış mıdır? Ve acaba

O’nun tefsiri olan “el-Cevâhir” bu manadan uzaklaşmış mıdır?

Aslında incelendiği zaman görülecektir ki, Muhammed Abduh’un çizdiği

sınırlar, Şeyh Tantavî’nin de tefsirinde takip ettiği ve belki de daha da geliştirdiği

171 Abduh, 1/20. 172 Abduh, 1/21.

Page 61: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

57

sınırlardır. Ancak, bütün bunlarla beraber, Cevherî’nin ekolleştirdiği bu hareketin

kendisinden sonraki düşünür ve müelliflere azımsanamayacak derecede etki ettiği

de inkâr edilemez.173

İşte bir yönüyle İslâm filozofu olan Şeyh Tantavî Cevherî’nin bu sebeple

Kur’an ayetlerini modern nazariyelere ve yeni ilimlere dayanarak ilmî bir tefsirle

tefsir ettiğini görürüz. Böylelikle O, kendinden sonra gelen müfessirlere tefsir

yollarının en faydalısına yönlendirme konusunda rehberlik etmiştir.

Şeyh Tantavî’nin Kur’an tefsiri, bilinen diğer Kur’an tefsirlerinin en

garibidir. Zîra bu tefsir bütünüyle, Kur’an’ın insanlardan istediği marifetin her

çeşidinde ilerleme ve bütün ilimleri dikkatlice incelemeye dair taleplerini dile

getirmektedir. Bu sebeple Şeyh Tantavî, tefsirinde insan anatomisi, hayvan ve

nebatat resimler ile harita ve çizimlerden oluşan sayfalardan yararlanmıştır. Bütün

bunlara Kur’an’ın ilmîn ruhunu desteklediğini ve te’kid ettiğini ispat etmek için

yer verilmîştir.174

Şeyh Tantavî, bir konuşmasında Kur’an’a bakışı hakkındaki tercihini

savunurken şöyle der: “Şüphesiz anatomi, tabii ilimler ile kimya ve benzeri

modern ilimleri okumak; hayvanat, nebatat ve insan ile ilgili dersleri öğrenmek en

büyük bir ibadettir. Zîra eğer geçen asırlardaki alimlerinin yanlış

değerlendirmeleri olmasaydı, bu gün Müslümanlar telef olmaz, zamanın sıradan

işleri onları kuşatmazdı ve ortaya çıkan felaketler onlara isabet etmezdi.”175

İşte Şeyh Tantavî Cevherî bu şekilde İslâm’ın ilme çağırdığını, ilmî ruhu

desteklediğini savunur. O’na göre geçen asırlar, alimlerinin kusurları sebebiyle

Müslümanların başına, düşkünlüğü ve -ilimden uzak bir hayatın neticesi olan-

büyük fikrî geriliği getirmiştir.

173 Cevherî ve tefsiri hakkında daha geniş bilgi için bk. Zehebî, II/ 505-517. ; Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/ 379-401. ; Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakatü’l- Müfessirin, İstanbul, 1973, II/ 783-785. ; Demir, s. 91-95. ; Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 82-86. 174 Bk. Cadu, s. 59-60. 175 Bk. Cadu, s. 60.

Page 62: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

58

Şeyh Tantavî, tefsirini belli bir metot üzere bizlere sunar. Bununla birlikte

Kur’an ayetleri de bizi düşünmeye ve incelemeye sevk eder. O, Kur’an’ı tefsir

ederken asla, ilmî nazariyelerin Kur’an-ı Kerim’le geldiğini söylememiş; ancak

tabiat kanunlarının ortaya çıkışını ve varlık sırlarını Kur’an’ın öğrenilmesini

teşvik ettiği iki unsur olarak dikkatlere sunmuştur. Kendisi de insanları bu iki

unsuru araştırmaya açıkça davet etmiştir. Üstat, öncelikle Kur’an ayetlerinin

üzerinde durmuş, ve Kur’an’la modern ilmîn ortaya çıkardığı varlığın garip sırları

arasında irtibat kurmuştur. Değilse bu keşiflerin bizzat Kur’an’da bulunduğunu

söylememiştir.176

Şeyh Tantavî’nin bu tefsirdeki esas maksadının, Kur’an ve ilim arasında

var sayılan tenakuz anlayışını ortadan kaldırmak olduğu anlaşılmaktadır. O’nun

bu tefsiri modern ilim tutkusuyla dolup taşmaktadır. Zîra O, modern ilmi tahsil

etmeyi her Müslümanın hayatında olması gereken esaslı bir dini görev olarak

görmektedir.

Şeyh Tantavî’nin Kur’an’a bakış açısı, Kur’an ve O’nun tefsirine dair

modern dînî düşünce alanında yeni, cesur ve çok kıymetli bir bakış açısını

oluşturmaktadır. O’nun bu eseri Kur’an’ın ayet ve surelerini doğrudan tefsir

etmekten ziyade daha çok Kur’an vahyinden hareketle geniş yelpazeli bir ilmî

tefekkür ve değerlendirmeler bütünü olarak görülmekteyse de bir yönüyle

Müslümanların içinde ve akıllarında bulunan ilmin ruhuna saygı anlayışını

güçlendirmektedir. Onları ilme kapsamlı ve geniş bir şekilde önem vermeye davet

etmektedir.

Bu büyük tefsir hakkında buraya kadar söylenenleri özetleyecek olursak şu

sonuca varırız: Tantavî’nin bu tefsirinin ana gayesi, Kur’an ile ilim arasında

varlığı tevehhüm edilen tenakuzun yok edilmesidir. Bu sebeple İslâm dininin ilme

davet ettiğini, onlardan ilme önem vermelerini istediğini, her Müslüman’a ilim

tahsilinin farz kılındığını, Allah’a iman konusunda ilimden korkulmaması

176 Bk. Recai en-Nakkaş, “Tefsirun li’l-Kur’an bi’l-Haraiti ve’s-Suver”, el-Musavver Dergisi, 3 Kasım 1972.

Page 63: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

59

gerektiğini ve ne kadar ilerlerse ilerlesin; ne sonuç doğurursa doğursun çeşitli ilmî

nazariyelerden dînî akideye zarar gelmeyeceğini sık sık izah ve ilan etmiştir.177

2.4.Bilimsel Tefsir Örnekleri

2.4.1. Fizik evren (uzay) Fatiha suresinde geçen “âlemîn” lafzını “Allah’ın dışındaki her şey” olarak

tanımlayan ve alemi de “ulvî ve süflî alem” olmak üzere ikiye ayıran Şeyh

Tantavî Cevherî’nin tefsirinde fizik evrenle ilgili ilk değerlendirmelerini buradaki

“ulvî alem” sadedinde yüzeysel olarak dile getirdiği,178 daha sonra da Bakara

Suresinin 29. ayetinin lafzî tefsirinin akabinde konuyu derinlemesine ele almaya

başladığı görülmektedir.179

Dünyanın çeşitli elem ve şehvetleriyle bizi sarmış olduğunu; dolayısıyla şu

kainatın hakikatlerini anlama ve harikuladeliğini görebilme noktasında adeta

basiretimizi örttüğünü dile getirerek sözlerine başlayan Cevherî, semâvâtın

büyüklüğünün, ondaki mükemmellik ve güzelliğin zamanla anlaşılmasının

neticesinde beşerî ve dînî ilim adamlarının dikkatlerinin göklere yöneldiğini ifade

ederken; göklerle ilgili ilk bilgilerin Eski Yunan ve onların takipçileri konumunda

olan İskenderiye alimlerine ait olduğuna dikkat çekmektedir. Bu bilginlerin,

dünyayı kainatın merkezine koyduklarını; ay, Güneş, Merkür, Venüs ve Mars gibi

diğer gezegenlerin her birinin kendilerine has bir yörüngede doğudan batıya doğru

dünyanın etrafında dönerek hareket ettiğine inandıklarını aktarmaktadır. Onlara

göre bu gezegenlerin her birinin kendine has bir hareket tarzı daha vardır ki; o da,

bu yedi gezegenin günlük hareketlerinin aksine kendi eksenlerinde doğu cihetine

doğru hareket etmeleridir. Dolayısıyla bu gezegenlerin, adeta kendi etrafında asıl

gidiş yoluna ters bir yönde dönerek giden karınca durumuna benzediğini aktaran

Cevherî, söz konusu alimlerin, gezegenlerin bu tür hareketleri neticesinde kamerî

ayın, güneş yılının ve diğer gezegenlerinin senelerinin oluştuğuna inandıklarını

177 Tantavî Cevherî’nin Kur’an tefsirindeki metodu konusunda daha geniş bilgi için bk. A.Cadu, s. 55-64. 178Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/13. 179 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47.

Page 64: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

60

aktarır.180 Cevherî, bu alimlerin “bizim, içerisinde sabit yıldızların bulunduğu

sekizinci bir yörüngeyi; günlük hareketlerin kaynağı olarak da dokuzuncu

yörüngeyi düşünmemiz gerekir” dediklerini naklederek onların, bu yedi gezegenin

dışında, ama bunları kuşatan iki sabit gezegenin daha varlığını kabul ettiklerine

dikkat çekmektedir.181

Bütün bunlarla beraber yukarıdaki minval üzere gezegenlerin

yerleştirilmesine dair bir çok delilin zikredildiğini, ancak bu delillerin ciddi

anlamda zayıf olduklarını dile getirmekten çekinmeyen Tantavî, bu tür fikirlerin

hakikate en yakın olarak bilinen Barnaba İncili’nde de Mesih’in dilinden

aktarılmak suretiyle yankı bulduğunu ifade etmiştir.182

Söz konusu İncil’de Mesih’in, semavatın yedi kat olduğunu; her bir

semada aralarında insan yürüyüşüyle beşyüz senelik mesafenin bulunduğu bir

takım gezenlerin olduğunu; dünyanın da birinci semaya aynı uzaklıkta

bulunduğunu ve birinci semaya oranla dünyanın, kendi içindeki bir kum tanesine

oranı nispetinde cirmi olduğunu; her bir semanın da bir üstüne nazaran aynı

oranda bulunduğunu dile getirdiğini aktaran Cevherî, Yunan felsefesinde yer

edinen bu fikirlerin Farabi ve İbn. Sina vasıtasıyla Arapça’ya nakledildiğini,

bunları ders alan İslâm alimlerinin de ilk zamanlarda benzer görüşleri

benimsediklerini ifade etmektedir. Ancak zamanla İslâm dünyasında bu tür

görüşlerin akla ve dine muhalif olduğu gerekçesiyle terk edildiğine dikkat çeken

Üstat, dünyanın kendi etrafında dönmesi gibi diğer bütün gezegenlerin de uzayda

dönerek hareket ettiğinin kabul edildiğini, bununla beraber kuşatıcı ve sabit

yörüngeler düşüncesinin de ciddi eleştirilere tabi tutularak terk edildiğini de

belirtmiştir.183

180 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47. Üstat, Tefsirinin Mülhak isimli II. Cildinde konuyu tekrar ele

almış ve burada güneş sisteminin dışındaki diğer yıldızların da doğudan batıya doğru hareket ettiklerini ve adeta kutup yıldızının etrafında döndüklerini “Üçüncü Zebercet” başlıklı bölümde sunduğu çeşitli fotoğraflarla destekleyerek aktarmıştır. Ayrıca söz konusu bölümde yer verdiği birçok makale ve değerlendirmelerle modern dönemin konuya bakış açısını aktarmaya çalışmıştır. Ayrıntılı bilgi için bk. a.g.e.,I-Mülhak/78-79,184 vd.

181 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47. 182 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47. 183 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47.

Page 65: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

61

Bu tür görüşlerin İslâm dünyasında Arap devletlerinin yıkılıp Türk

devletlerinin ortaya çıkmaya başladığı altıncı ve yedinci yüzyıllar boyunca

savunulduğunu anlatan Cevherî, bu tür düşüncelerin adeta modern düşüncenin

hazırlık aşmasını teşkil ettiğini de dile getirmektedir.184 Üstat, bu konudaki

modern düşünceyi de şu şekilde özetler:

“Başlangıçta güneşleri, ayları ve dünyalarıyla bütün bir alem, çok hızlı bir

şekilde yayılan duman yumağı gibi bir şeydi. Binlerce yıl süren bu hızlı hareketin

neticesinde ilk önce güneşler oluşmuş; Sonra bu güneşlerden bir tanesi olan bizim

güneşimiz ve gezegenler ayrılmıştır. Böylece Merkür, Venüs, Dünya, Mars,

Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’den oluşan sekiz gezegen meydana

gelmiştir..”185 Sözlerinin devamında “Daha sonra modern araştırmacılar, Jüpiter

ve Satürn arasında hepsi bir araya getirilse Ay’ın hacmine ulaşamayacak derecede

küçük, yaklaşık altı yüz tane yıldızcık keşfettiler. Bunların en büyüğü “sars”

adıyla tanınmakta ve çapı, yüzeli mili geçmemektedir. Bunlardan bir kısmının

çapı, on mili dahi geçmez. Belki de bu bölgede bunlardan başka daha küçük,

çıplak gözle görülemeyecek derecede olan yıldızcıklar da vardır.” diyen Cevherî,

“modern düşünceye göre dünya ve diğer gezegenler, güneşin etrafında

dönmektedir.” diyerek sözlerini sürdürür.

Cevherî, modern düşünceye göre bu gezegenlerin her birinin kendine has

bir dönüş süresinin olduğunu dile getirerek sözlerine şöyle devam eder: “Yukarıda

sayılan bu gezegenler, güneşin etrafında dönmektedirler. Merkür bu dönüşünü

bizim günümüzle yirmisekiz günde, Venüs, ikiyüz yirmialtı günde, Mars üçyüz

yirmibir günde, Dünya bir yılda, Jüpiter onbir yıl üçyüz onüç günde, Satürn

yimidokuz yıl yüz altmışyedi günde, Uranüs kırksekiz yıl yedi günde ve Neptün

ise yüz altmışsekiz yıl ikiyüz kırkyedi günde turlarını tamamlamaktadır. Ayrıca

bu gezegenlerin yanı sıra güneşin etrafında keşfedilmemiş daha başka

gezegenlerin de var olabileceği düşünülmektedir.”186

184 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/47. 185 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/48. ; II/43-44. 186 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/48

Page 66: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

62

Öte yandan Cevherî, bu alimlerin çeşitli metotlarla söz konusu

gezegenlerin güneşe olan uzaklıklarını takribi de olsa hesapladıklarını ve bu hesap

neticesinde Mars ve Jüpiter arasında bu gün mevcut olmayan bir gezegenin daha

var olması gerektiğini savunduklarını dile getirerek aşağıdaki tabloya tefsir

kitabında yer vermiş, ancak bu tablodaki verilerin yaklaşık değerler olduğunu

ısrarla birkaç sefer vurgulamayı da ihmal etmemiştir. Bununla birlikte daha başka

metotlarla daha farklı sonuçların çıktığını ifade ederken bu bağlamda tespit etmiş

olduğu farklı rakamları da aynı bölümde zikretmekten çekinmemiştir.187

Gezegenin adı

Bşl.Değeri+Sabit Ek

Toplam sayı

Sabit Çarpan(9)

Toplam Uzaklık

Merkür Venüs Dünya Mars …… Jüpiter Satürn Uranüs Neptün

0+4 3+4 6+4 12+4 24+4 48+4 96+4 192+4 284+4

4 7 10 16 28 52 100 196 288

X9 X 9 X 9 X 9 X 9 X 9 X 9 X 9 X 9

32 milyon mil 63 “ “ 90 “ “ 144 “ “ 252 “ “ 468 “ “ 900 “ “ 1714 “ “ 2592 “ “

Üstat Cevherî, bütün bu nakli bilgilerden sonra sözlerine şöyle devam

eder: “ İşte bunlar, güneş sistemi hakkında sana anlatmak istediklerimdir. Sabit

yörüngelerin adedini ancak Allah bilir. Bununla birlikte günümüzde alimler

bunları araştırmakta olup, büyük teleskoplar ve gelişmiş resim aletleri vasıtasıyla

yüz milyonlarcasının bilgisine ulaşmışlardır.”188

Güneş ışığının sekiz dakika onsekiz saniyede dünyamıza ulaştığını aktaran

Cevherî, bu mesafenin en hızlı trenle gece-gündüz devam etmek kaydıyla

üçyüzelli seneden önce kat’ edilmesinin mümkün olmadığını dile getirerek “ben

bunları sana, Aziz ve Celil olan Allah’ın yüceliğinin derecesini kavraman ve sabit

yıldızların uzaklığı hakkında zikredeceklerimi de anlaman için anlattım” diye

187 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/48. 188 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/48.; Bu bağlamda Üstat, tefsirini tamamladıktan sonra kaleme alıp ta

“Mülhak” ismiyle Tefsirinin I. cildine eklediği bölümde güneş sisteminde varlığı daha önce tespit edilen sekizinci gezegene ilaveten bu gün adına Ploton dediğimiz dokuzuncu gezegenin keşfinden haber vermekte; her bir gezegenin kendisine mahsus değişen sayılardaki uydularının ve on milyonlarca galaksinin varlığının anlaşıldığından bahsetmektedir. Ayrıntılı bilgi için bk. a.g.e., I-Mülhak/80.

Page 67: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

63

sözlerini sürdürmektedir.189 Üstat, bir yandan güneş ışığının bir saniyede

yüzseksenaltı bin mil, bir yılda ise yaklaşık altı milyar mil mesafe kat ettiğini

aktarırken öte yandan bize en yakın yıldızın ışığının ancak dört ışık yılında

dünyamıza ulaştığını ifade etmekte; bunun yanında tespiti yapılmış diğer

yıldızların ışığının bize ulaşma sürelerini vererek okuyucuyu evrenin genişliği

konusunda mukayese yapmaya davet etmektedir. Verilen bu bilgilerin akabinde

hal-i hazırdaki insanlığın semavat hakkındaki bilgilerinin bunlardan ibaret

olduğunu bildiren Cevherî, kadim ulemanın ve Barnaba İncil’inde zikredilenlerin

bu gerçekler karşısında ne derece tutarlı olabileceklerinin mukayesesini

okuyucuya bırakmaktadır. Üstat, değerlendirmelerinin devamında “Şüphesiz

Allah’ın yüceliği şu zamanda tecelli etmiştir.” diyerek eskiden nakledilen

bilgilerin günümüz gerçekleriyle olan çelişkisine dikkat çekmekte ve modern

bilginin verilerinin Kur’an’a muvafık olduğunu; İslâm dininin telkinlerinin de

modern keşiflere uygun düştüğünü, bu durumun Kur’an’ın günümüze ulaşan bir

mucizesi olduğunu dile getirmektedir.190

Üstat, bu değerlendirmelerinin akabinde “Müellife Yöneltilen Sorular”

başlığı altında seçkin bir alim olarak nitelendirdiği birisinin konuyla ilgili

sorularını cevaplamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda, kainatta boşluğun olmadığını

muknî bir tarzda izah ettikten sonra samavatın şeffaf bir esir maddesiyle dolu

olduğunu, gezegen ve yıldızların bu maddenin içinde yüzüp gittiğini ifade eder.191

Bununla birlikte “yedi kat sema” ifadesindeki yedi sayısının her hangi bir

değerinin olmadığını, dolayısıyla Allah’ın “yedi kat sema” sözünün, semavatın

189 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/48. 190 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/49. 191 Üstad, Bakara Suresinin 164. ayeti ile ilgili yaptığı değerlendirmelerinde söz konusu “esir”

maddesiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Bu bağlamdaki sözlerini “günümüz alimlerinin de savunduğu gibi maddenin aslı tekdir.” diyerek sürdüren Cevherî, önceki alimlerimizin, şu alemin bütünüyle “Heyula” (gözle görülmesi mümkün olmayan zerre) adını verdikleri bir maddeden meydana geldiğine dair görüşlerine yer vermekle birlikte bu görüşün yetersizliğine dikkat çekmektedir. Zamanındaki alimlerin de benzer görüşleri dile getirdiklerini ancak onlara göre alemin aslının eskilerin savunduğu gibi “heyula” değil, senelerce kendi etrafında dönüp yayılan buharımsı, şeffaf ve gözle görülmesi imkansız olan “esir” maddesi olduğunu dile getirmiştir. Bu maddenin maddilikten öte ruhilik vasfının ön plana çıktığına dikkat çeken Cevherî, bunun, keyfiyeti bilinmeyen bir tür hareket olduğuna da işaret etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/146-147. Ayrıca bk. a.g.e.,IX/35 vd.

Page 68: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

64

sayısının daha çok olmasına engel teşkil etmeyeceğini büyük müfessir ve

filozofların görüşleriyle destekleyerek dile getirmektedir.192

O’na göre, “esir denen şeffaf ve müthiş varlığın bir yandan aklın ve

tahminin sınırlarını aşan bir boyuta uzanıp gittiği, diğer yandan içerisinde yıldız,

gezegen ve sayılamayacak kadar mahlukatla birlikte göz alıcı güzellik ve daha bir

çok harikuladeliklerin barındığı sabit olunca, semavatın sayısının yedi veya bin

olması eşit olacaktır. Çünkü bunların hepsi Allah’ın cemal ve kemaline işaret eden

ilâhî fiillerdir. Allah ise dilediğini yapandır.”193 Konuya İmam Gazâlî’nin

Tehâfüt’ül-Felâsife adlı eserinden iktibasla daha da derinlik katan Üstat,

muhatabını sayılara takılıp kalmaktansa akıllı ve cesurca ondaki güzelliği araştırıp

anlamaya yönlendirmektedir.194

Ayette sayının zikredilmesinin bir nevi imtihan vesilesi olduğuna dikkat

çeken Cevherî, bu vesileyle Allah’ın Müslümanları mahlukat hakkında araştırma

yapmaya teşvik ettiğini dile getirmektedir.195

Üstat, yaptığı yorumlarda ne kadim, ne de modern bilgiyi te’yit etme

amacının olamayacağını, Kur’an’ın her iki bilginin de fevkinde bulunduğunu,

kadim bilginin yanlışlığının ortaya çıkması gibi bu gün savunulan bilgilerin de

daha sonra terk edilebileceğine işaret etmekte, bununla birlikte yaptığı işin (yani

ayetlerin modern bilgiye tatbik edilmesinin) sadece Müslümanların mutmain

olması ve Allah’ın fiillerinin kelamına zıt olmayacağının anlaşılmasına yönelik

olduğunu dile getirmektedir.196 Öte yandan modern bilgiyi Kur’an hakikatlerine

yakın bulmasının gerekçesini izah sadedinde, kadim bilgiye nazaran modern

192 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/49-50. 193 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/50. 194 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/50. Ayrıca Üstat, eserinin II. Cildinde uzayın harikuladeliklerini

anlatma sadedinde uzay ve ötesi ile ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulunmakta bu bağlamda Ezher ulemasının görüşlerine yer verdiği gibi “Şüphesiz uzay maddeyi yutar” diyerek uzayı asıl, maddeyi tali unsur olarak değerlendiren Albert Aynştayn ve Kainatın küre şeklinde olduğunu ispat ettiği ileri sürülen Amerikalı uzay bilim adamı Silberman gibi çeşitli ihtisas sahiplerinin görüşlerinin ele alındığı makaleleri küçük yorumlarla okuyucusuna sunmayı ihmal etmemiştir. Ayrıntılı bilgi için bk. a.g.e., I-Mülhak/81 vd.

195 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/50-51 196 Bk. Cevherî, El-Cevâhir, I/50.

Page 69: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

65

bilginin Kur’an ayetlerine daha uygun veriler sunmasını öne süren Tantavî, bu

görüşünü çeşitli delillerle desteklemeye çalışmaktadır.197

Buraya kadar anlattıklarını sekiz maddede özetleyen Üstat, Kur’an’ın

modern ve kadim bilginin üstünde olduğunu, dînî verilerin modern bilgiye tatbik

edilmesinin amacının Müslümanları ilme ısındırmak ve ilmin Kur’an lafızlarına

muhalif olduğuna dair zihinlerindeki yanlış düşünceleri izale etmek olduğunu

tekraren ifade etmektedir.198

2.4.2. Yaratılış Kâinatın Allah tarafından tek bir maddeden “kün” emriyle yaratıldığına

dikkat çeken Üstat, bu hususun bir çok ayeti kerimede çeşitli temsillerle dile

getirildiğini aktarmaktadır. Maddenin özde tek bir şey olduğunu modern bilim

adamlarının ortak görüşü olarak sunan Cevherî, eskilerin buna “heyûla”

dediklerini nakletmektedir. Öte yandan yaratılışın öncelikle maddenin

yaratılmasıyla başladığını ifade eden üstadın, Allah’ın önce maddeyi yarattığını

daha sonra onu çeşitli cinslere ve kısımlara ayırdığını, bundan da bitki ve

hayvanları oluşturduğunu dile getirdiği görülmektedir.199

Bitki ve hayvanlar gibi canlı varlıkların, oksijen, hidrojen, karbon

ve azot gibi bir takım cansız unsurlardan oluştuğunun zamanın kimya alimlerince,

ispat edildiğini dile getiren Üstat, bu unsurlardan yetmişten fazlasının keşfedilmiş

olduğunu anlatmaktadır. Bununla birlikte Üstat, söz konusu unsurların oksijen,

hidrojen, karbon ve azot dörtlüsünden mürekkep olup aralarındaki temel

farklılığın diziliş ve hareket tarzından kaynaklandığını, ancak nihaî noktada bütün

bu unsurların tek bir cevherden oluştuğunu zikretmektedir.200

Kâinatın bir bütünlük arz ettiğini, en büyük unsurunun en küçüğüyle; en

küçüğünün de en büyüğüyle bir şekilde irtibatlı olduğunu ve birbirinin varlığına

197 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/50. 198 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/51. 199 Daha geniş bilgi için bkz.: I/145-146. vd. Ayrıca bkz. 14 numaralı dipnot ve ilgili konu. 200 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/147-148. Ayrıca bkz. I/241. vd.

Page 70: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

66

ihtiyaç duyduklarını veciz bir şekilde anlatan Üstat, kadim ve modern bilim

adamlarının üzerinde durduğu varlık dairesi hakkında bilgi sunmaktadır.201

Buna göre şu alem, yer yüzünde varlığına şahit olduğumuz unsurlardan

mürekkep bir şekilde yaratılmıştır. Daha sonra madenler oluşmuş ve bunları

sırasıyla bitkiler, hayvanlar ve nihayetinde insanlar takip etmiştir. İnsanların

fıtraten en düşük olanları hayvan grubuna; en yüceleri ise meleklere en yakın

konumdadır. Melek de Allah’a en yakındır. Allah ise, unsur, maden, bitki, hayvan

ve nihayetinde insanlarıyla şu kainatı yoktan yaratan varlıktır.202

Üstada göre, Kur’an-ı Kerim’de bu yaratılış silsilesinin hem başlangıçtan

sona doğru (Hicr Suresi), hem de sondan başlangıca doğru (Nahl Suresi)

zikredilmiş olması varlık aleminin birbirleriyle olan irtibatını göstermek şeklinde

değerlendirilmektedir.203

2.4.2.1. İnsanın yaratılışı ve evrim teorisi Bakara suresi 30. ayeti ile ilgili yorum sadedinde insanlığın ilk atasının

Hz. Adem olduğuna işaret edildiğini dile getiren Üstat, ilk insanın mükemmel bir

şekilde Allah tarafından balçıktan yaratıldığını ifade etmekte ve bu mükemmelliği

çeşitli anatomik verilerle desteklemektedir.204 İnsanın yaratılış itibariyle kainatın

bütünüyle alakadar olduğunu çeşitli vesilelerle dile getiren Üstat, insanın adeta şu

kainatın küçük bir misali olduğuna dikkat çekmektedir.205

Yaratıcı fikrini inkar anlamını taşıyan Darvin ve Lamark’ın canlılarla ilgili

teorilerini kainatın düzenli ve mükemmel varlığına zıt olarak değerlendiren Üstat

Cevherî,206 XX. yüzyılın başlarında bu teorinin yayıldığı muhitlerde dinsizlik

cereyanının ve içki düşkünlüğünün hızla yayıldığına dikkat çekmektedir. Söz

konusu evrim teorisinin çok geçmeden batılı bilim adamlarınca da çürütüldüğünü

aktaran Üstat, Darvin’in bu teorisinin dört temel noktasının olduğunu anlatmakta

ve bu noktaları şöyle sıralamaktadır: 201 Ayrıntılı bigi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir VIII/84. 202 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir VIII/84-85. Ayrıca bkz.: II/43 vd. 203 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir VIII/84-85. 204 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Cevherî, El-Cevâhir, I/52, IX/31, XI/102, 172-173. 205 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/52. 206Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, XI/123.

Page 71: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

67

1- Hayat sürekli bir halden diğer bir hale geçişi ifade eden bir değişim ve

evrim süreci geçirmektedir.

2- Bu evrim süreci nesilden nesile intikal etmektedir.

3- Canlılar arasında hayatta kalma kavgası yaşanmaktadır.

4- Bu kavgada varlığı güçlü ve mükemmel olan hayatta kalmaya daha

layıktır, zayıf olanlar ise yok olmaya mahkumdur.207

Avrupalı alimlerce çok geçmeden çürütülmesine rağmen Evrim teorisinin

doğu memleketlerinde bazı ilim adamlarınca adeta iman esası haline

getirilmesinin hadisenin asıl acı tarafını oluşturduğunu ifade eden Üstat, konuyla

ilgili değerlendirmelerine söz konusu teoriyi çürüten alimlerden yirmi tanesinin

delillerini zikrederek konuya açıklık getirmeye çalışmıştır.208

2.4.3. Biyoloji (Canlıların üremesi) Canlıların üremesinin, erkek ile dişi vasıtasıyla üreme ve bunlara ihtiyaç

duyulmadan gerçekleşen üreme olmak üzere iki şekilde gerçekleştiğini dile

getiren Üstat, birinci üreme şeklinin izdivaç neticesinde yumurtaların döllenmesi

vasıtasıyla, ikinci üreme şeklinin ise bölünme ve ayrılma vasıtasıyla

gerçekleştiğini izah etmekte ve bu üreme şekillerinin de kendi içinde çeşitli

tarzlarda gerçekleştiğini aktarmaktadır.209

Öte yandan anne karnındaki ceninin de hücrelerin bölünmesi yoluyla

gelişip olgunlaştığına dikkat çeken Cevherî, Âl-i İmran suresinin altıncı ayeti ile

ilgili değerlendirmeleri sırasında annenin rahminde döllenmiş tek bir hücre ile

hayata başlayan cininin, daha sonra karışık bir kan pıhtısı halini aldığını; bir

müddet sonra kurbağa gibi bir şekle büründüğünü aktarmaktadır. Bundan sonra

ceninin omurgalarının oluştuğunu ve bu evrede adeta kuş gagası olan bir böcek

görüntüsüne ulaştığını anlatan Üstat, bir süre sonra anne rahmindeki bu canlının

maymun gibi dört ayaklı bir hayvana benzediğini nakletmektedir. Dördüncü

207 Bkz.: Cevherî, El-Cevâhir, XI/128. 208 Daha geniş bilgi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir, XI/1127-131. 209Daha geniş bilgi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir, XI/16.

Page 72: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

68

ayında baş, kol, göz ve ağız gibi azalarının geliştiğine, beşinci ayda ise

cinsiyetinin belirginleştiğine dikkat çeken Cevherî, altıncı ve yedinci aylarda

boyuna gelişimini sürdüren anne karnındaki bebeğin sekizinci ayda gözlerinin

açıldığını ve kafa tasının saç ile örtüldüğünü bundan sonra da doğumuna kadar

gelişimine devam ettiğini aktarmaktadır.210

Üstat, fatiha suresindeki “ Rabbi’l-âlemin” lafzıyla ilgili yorum ve

değerlendirmelerini sunarken, Allah-ü Teâlâ’nın Rubûbiyet vasfının canlılar

aleminde, hassaten insan üzerinde ne şekilde tecelli ettiğine bir nebze de olsa ışık

tutmakla birlikte Müslümanları bu gibi noktalarda tefekkür ve araştırma yapmaya

yönlendirmektedir. Bu bağlamda erkek ve dişinin üreme hücrelerinin birleşimi, bu

birleşimden meydana gelen karışımın hızla bölünerek çoğalıp üçüncü bir canlı

şekline bürünmesi, organ ve azalarının mükemmel bir tarzda meydana gelmesi,

henüz dünyaya gelmeden onun için lazım olan bir takım hazırlıkların (anne

sütünün hazır hale gelmesi gibi) zamanında yapılmış olması Allah’ın

Rububiyetinin birer tecellisi olarak değerlendirilmektedir.211

Öte yandan Üstat Cevherî, Meryem Suresinde Hz. İsa (a.s.)’ın doğumu ile

ilgili konu sadedinde canlıların üremesinde dişi – erkek ayırımının zorunlu

olmadığını, zîra Hz. İsa (a.s.)’ın mucizevî doğumunun buna delil olduğunu;

bununla birlikte çoğalmada bir babanın varlığına ihtiyaç duymayan canlı türünün

ebeveyne ihtiyaç duyanlardan daha fazla olduğunu dile getirmektedir.212

Hz. Adem, Havva ve diğer mahlukatın ilk önce ekvator bölgesinde

yaratıldığını daha sonra buradan dünyaya yayıldığını aktaran Üstat, akabinde 1921

yılında salyangoz yumurtası üzerinde yaptığı uzun süreli çalışmalar neticesinde

kimya laboratuarında yapay yolla canlıların üremesinin gerçekleşebileceğini ispat

eden bilim adamı Mstr. Mazur’un(?) yaptığı çalışmayı aktarmaktadır. Üstat

Cevherî ,bu çalışmanın neticesinde yeryüzünde ebeveyne ihtiyaç duyulmaksızın

belirli bir ortamda hücrelerin toplanıp birleşmesiyle hayatın kendiliğinden

başladığı sonucuna ulaşan bilim adamının bu nazariyesinin yaratılışa dair ilâhî

210 Daha geniş bilgi için bkz.: Cevherî, El-Cevâhir, II/46., X/32-33, 104-105. 211 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/9-12. 212 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, X/19.

Page 73: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

69

kitaplarda anlatıla gelen şeylere uygun düştüğü gibi Darvin nazariyesine de

muarız olduğunu ifade etmektedir.213

Mstr. Mazur’a(?) göre türlerden her hangi birisini icat etmenin mümkün

olması o şeyin yaratıcısının olmadığı anlamına gelmez; bilakis bu iş yaratılışın

tamamlanması için ancak bir alet görevini görebilir. Yani yaratma ameliyesi

tabiatın vazifelerinden birisidir. Ancak bununla birlikte tabiat, sadece hayatın

başlangıcı için lazım olan unsurları bir araya getirip mezcetmekten başka bir şey

yapamaz. Buna göre bir insan, hayatı meydana getirmeye imkan bulsa bile ruhu

ve aklı yaratmaktan son derece aciz kalacaktır.214

Üstat, bazı Avrupalı bilim adamlarının, kara canlılarının deniz

canlılarından türemiş olması gibi bütün canlıların büyüklerinin küçüklerinden

türediğini dile getirdiklerini; bazılarının da bu düşünceyi reddettiklerini

aktarırken; canlıların kendilerine uygun bir ortamda yaratıldığını ileri süren Mstr.

Mazur’un (?) düşüncesinin bu durumda eski alimlerimizin görüşlerini teyit

etmekten ileri gidemeyeceğini dile getirmektedir.215

2.4.4. Coğrafya Al-i İmran Suresi 164. ayeti ile ilgili değerlendirmelerinde ayette geçen

“gece ve gündüzün –sürelerinin- değişimini” ele alan Üstat, dünyanın enlem ve

boylam dairelerine bölündüğünü, her bir dairenin de 360 derece olduğunu, enlem

dairelerinin ekvator çizgisine paralel olarak kutuplara doğru; boylam dairelerinin

ise doğu-batı doğrultusunda sıralandığını aktarmaktadır. Gece ve gündüz

farklılığının enlem ve boylam derecelerine göre değişiklik arz ettiğine dikkat

çeken Üstat Cevherî, dünyayı kuzey ve güney olmak üzere eşit iki parçaya

ayırdığı düşünülen Ekvator çizgisinin dünyanın yörüngesine göre 23,5 derece

eğimli olduğunu dile getirmekte,216 bununla birlikte dünya üzerinde ekvatora 23,5

213 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, X/20. 214 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, X/20. 215 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, X/21. 216 Fen bilgisi kitaplarında Dünyanın ekseninin ekliptik düzleme 23.27 derece eğimli olduğu

bildirilmektedir. Bkz.: Celal Aydın, ÖSS-ÖYS Sosyal Bilimler, s. 19. Ankara 1990.

Page 74: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

70

derece uzaklıkta olan iki ana daireden başka, kutuplara 23,5 derece uzaklıkta olan

iki kutup dairesinin daha varlığına işaret etmektedir.217

“Bu daireler sebebiyle dünya beş farklı kuşağa ayrılmıştır.” diyen Cevherî,

bu kuşakların, “sıcağı çok şiddetli olan kuşak, ılıman olan iki kuşak ve soğuğu

çok şiddetli olan iki kuşak” olduğunu aktarmaktadır. Sıcak bölgenin Yengeç ve

Oğlak burçları arasında kaldığına ve bu bölgenin iki gölgeli bölge diye de

nitelendirildiğine dikkat çeken Üstat, mutedil iki kuşağın birisinin kuzey yarım

kürede -kuzey kutup bölgesiyle yengeç burcu arasında-; diğerinin güney yarım

kürede -güney kutup bölgesi ile oğlak burcu arasında- kaldığını; bu bölgelerde

hiçbir zaman güneş ışınların dik olarak gelmediğini, gölgelerin de her iki bölgede

birbirine zıt yönlerde uzandığını dile getirmektedir.218

Kutup bölgelerinde gölgelerin adeta daire çizdiğini anlatan Üstat, sözü

tekrar gece-gündüz farklılığına getirerek “doğudan batıya hareket eden güneşe

baktığında bir kavme göre vakit, henüz sabahı ifade ederken aynı vaktin

diğerlerine göre öğle, ikindi, akşam ve gece yarısını ifade ettiğini görürsün.

Dolayısıyla güneş, batış, doğuş, zeval gibi zaman dilimlerinde aynı anda

bulunmaktadır.” diyerek gün kavramının mükemmel bir şekilde varlığını her daim

muhafaza ettiğini izah etmeye çalışmaktadır.219

Güneşin senelik hareketine zahiren baktığımızda, onun kendi yörüngesinde

hareket ederek bazen bizden uzaklaşıp bazen de bize yakınlaştığını fark

edeceğimizi söyleyen Üstat, güneşin bu durumunun bizlere bir sene boyunca

bölgelere göre değişen çeşitli gün sürelerini yaşattığını dile getirmektedir. Bu

arada en kısa gündüz süresinin bazen bir saat veya daha kısa olduğunu; en uzun

gündüzün ise yarım sene (altı ay) sürdüğünü ve bunun kutup noktalarında

yaşandığını aktaran Cevherî, normal bir günün oniki saat olup ekvator bölgesinde

yaşandığını, her iki bölge arasında gün süresinin oniki ile yirmidört saat arasında

217 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/140. 218 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/140. 219 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/140.

Page 75: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

71

değiştiğini, kutup bölgelerinde ise bu değişimin aylarla hesaplandığını konunun

devamında sunduğu cetvelle de destekleyerek nakletmektedir.220

Üstat, bir yandan güneşin, bir günün bütün zaman dilimlerini aynı anda

yaşadığı gibi senenin bütün mevsimlerini de (yaz, kış, ilkbahar ve sonbahar) aynı

anda yaşadığına dikkat çekerken diğer yandan günlerin ve mevsimlerin

değişmesinin Allah’ın kulları üzerindeki önemli nimetlerinden olduğunu konuyla

ilgili ayetleri zikrederek hatırlatmaya çalışmaktadır.221

2.4.5. Psikoloji Bedenin ruhla canlılık kazandığına dikkat çeken Üstat, ruhun kadim

felsefede “en-nefsü’l-külli” tabiriyle ifade olunduğunu aktarmakta, alemin her

yerinde yaygın şekilde bulunmasına rağmen uygun ortam ve alet olmadan eseri

görünmeyen elektrik gibi külli nefsin de bütün alemi kuşattığını ancak onu kabul

edebilecek cisim elbisesi olmadan eserinin ortaya çıkamayacağını ifade

etmektedir. Ayrıca Üstat Cevherî, külli nefsin (yani hayatın) her canlıda o canlının

istidadına göre tecelli ettiğine dikkat çekmektedir..222

Üstat, kadim İslâm ulemasının insanın cisim ve nefsini araştırma konusu

yaptıklarını; bu bağlamda insanın kâinata benzediğine, bununla birlikte nefsinin

tasarruf ve tasallutuna maruz kaldığına dikkat çektiklerini dile getirmektedir. Öte

yandan Şeyh Cevherî, bu alimlerin, insan cisminin, yer, su, hava ve ışığa benzer

dört tabakadan oluştuğunu dile getirdiklerini aktarmakta ve yaptıkları çeşitli

benzetmelerden de söz etmektedir. Bu arada insanın sahip olduğu beş duyu

organına ve kuvvelerine de işaret ederek canlılarda bulunan çeviklik, vahşilik,

mülayimlik, sevimlilik gibi fıtrî bütün özelliklerin bir şekilde insanoğlunda da

bulunduğunu dile getirmektedir.223 Söz konusu özelliklerden herhangi birisinin

veya birkaçının kişi de baskın olup olmamasının, o kişinin yetiştiği ortam, aldığı

eğitim ve nesilden getirdiği kalıtımla çoğu zaman doğrudan bağlantılı olduğuna

220 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/140-141. 221 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/141. 222 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, X/22. 223 Daha geniş bilgi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/54-55.

Page 76: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

72

işaret eden Üstat, bundan sonra ahlâk ilmine de değinmekte ve dört çeşit ahlâktan

bahsetmektedir.224

2.4.6. Tıp Fatiha suresinde geçen “Rabbil-âlemin” lafzının yorumu sadedinde, Tıp

alimlerinin “sağlığı korumak ilaç kullanmaktan daha iyidir” sözünü nakleden

Üstat, “eğer sen bedenini korur, sıhhatini gözetirsen ve bir de gıdalarına dikkat

edersen ilaç kullanmaya ihtiyacın kalmaz” diyerek koruyucu hekimliğin önemine

dikkat çekmeye çalışmıştır. Her şeyde olduğu gibi sıhhi malzemelerde de

gereğinden fazla kullanımın daha değişik rahatsızlıklara sebebiyet verdiğine işaret

eden Üstat, doktorların “şayet hastayı gıda takviyesi ile tedavi imkanı varsa, asla

ona ilaç verme; yok eğer basit ve az dozla tedavi edebileceğin bir rahatsızlığı

varsa, o kişiye yüksek dozda karmaşık yapılı ilaçlar verme; tecrübe etmiş olman

hariç bilinmeyen yabancı ilaçları kimseye tavsiye etme….” Şeklindeki

tavsiyelerini aktararak bu durumun Yüce Allah’ın Rububiyetinin insanları tıp

ilmiyle terbiye etmesinin tecellisi olduğuna dikkat çekmektedir.225

Öte yandan insanların hastalık, elem ve sıkıntılara düşmelerin temelinde

fıtrî hayatı terk etmiş olmalarının ve cahilliklerinin yattığını ileri süren Üstat

Cevherî, bu görüşünü, içerisine su katılan sütün şifa vermekten öte, -eklenen

suyun mikropların üremesine zemin hazırlaması nedeniyle- ateşli humma ve

difteri gibi bir çok hastalığa davetiye çıkardığının ispat edildiğini aktarmakla

desteklemektedir.226 Bütün bunlarla beraber Üstadın, insanlığın karşılaştığı

hastalık ve elemlerin artmasının neticede tıp ilminin gelişmesine zemin hazırlamış

olmasını da ilahî bir rahmet olarak değerlendirdiğini görmekteyiz.227

2.6.7. Genel Değerlendirme Buraya kadar yaptığımız araştırma ve sunduğumuz örneklerden hareketle

Üstat Tantavî Cevherî’nin kaleme almış olduğu bu muazzam eseriyle,

Müslümanları ilmî gayretlere teşvik etmekten başka bir amacının olmadığını

224 Ayrıntılı bilgi için bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/55-57. 225Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/11-12. 226 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir VIII/54-55. 227 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir X/32.

Page 77: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

73

söylemek mümkündür. Üstat, bu gayesine ulaşmak için birinci örneğimizde de

görüldüğü üzere, ele aldığı konuyu öncelikle geçmiş birikimi ile birlikte

okuyucunun idrakine sunmaktadır. Daha sonra konu ile ilgili son dönem

alimlerinin çeşitli değerlendirmelerini aktarmaktadır. Yeri geldikçe kendi duygu

ve düşüncelerini de yansıtan Üstat, nihayetinde işi dini bir sorumluluğa

bağlayarak, bazen bir öz eleştiri bazen de bir teessüf eşliğinde okuyucuyu en

azından fikri planda harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Verdiğimiz birinci örnekte üstadın fizik-evrenle ilgili yapmış olduğu

değerlendirmelerin sadece bir bölümüne değinebildik. Burada sunduğu görüşlerin

günümüz kabulleri ve gerçekleriyle pek de çatışmadığına şahit olmaktayız.

Mesela, alemin tek bir noktadan yayılmaya başlamış olduğu fikri hâlâ günümüzde

geçerliliğini korumaktadır.228 Yıldızların ve gezegenlerin uzay boşluğundaki

dağılımı ile dünyamıza olan uzaklıkları konusunda verilen bilgilerin -bizzat

yazarımız tarafından defaatle- net bilgiler olmayıp takrîbî bilgiler olarak

nitelendirilmesi günümüz gerçekleriyle olan farklılığını önemsiz bir boyutta

bırakmaktadır.229

Öte yandan üstadın, bu çalışmaları yaparken modern bilgiyi teyit etme

veya destekleme amacının olmadığını, bilakis bu tür gayretlerin Müslümanları

ilmî alanda çalışma yapmaya teşvik amacına matuf olduğunu açıkça belirtmesi,

onun hakkında “Kur’an’ı belli bir zamana hasretmek istiyor” şeklindeki eleştirileri

anlamsız kılmaktadır.

Evrenin ve canlıların yaratılması konusunda Yaratıcının varlığını devre

dışı bırakmak isteyen akımlara pirim vermeyen Üstat, ilk insanın, tekamülün

228 Bigbang teorisi için bkz. http://www.evreninyaratilişi.com/html/bigbang_doğusu.htm. ;

http://www.theworldprinciple.com/ Caner TASLAMAN, www.bigbang.ws, Ancak burada küçük bir ayrıntıyı kaçırmamak gerekir. O da şudur: Bigbang teorisinde evren, yoğunlaşan bir enerjinin müthiş bir şekilde patlamasıyla bir anda oluşmuştur. Dolayısıyla bu teoriye göre evrendeki bir çok maddenin varlık süreci aynı anda başlamıştır. Ancak Üstat Cevheri’nin sunduğu bilgiye göre önce güneş yaratılmış, daha sonra diğer gezegenler bir patlama neticesinde bu güneşten ayrılmıştır.

229 Bkz. Cevherî, El-Cevâhir, I/48. Ayrıca gezegenlerin uzaklıkları ve sistem içindeki dağılımı konusu hakkında modern ilmîn verileri için bkz. http://www.akat.org/sizin_için/güneş_ve_sistemi/gezegenler/index.html. ; http://www.oursworld.net/uzay-bilim—kurgu/evren-güneş.html.

Page 78: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

74

ürünü değil, Yüce Yaratıcı’nın mükemmel bir eseri olduğunu, tam ve mükemmel

bir halde yaratıldığını dikkatlere sunmaktadır.230

Üreme konusunda bilimin ulaştığı son noktayı çeşitli değerlendirmelerle

aktaran Üstat, doğal ve yapay üreme ayrımına dikkat çekmiş ve her halükarda

yaratıcının varlığına ihtiyaç duyulduğunu izah etmeye çalışmıştır.231

Coğrafyanın bir konusu olan gece-gündüz ve mevsim değişikliklerini

Allah’ın bir lutfu olarak değerlendiren Üstat, her alanda olması gerektiği gibi

Müslümanların bu alanda da ciddi gayret içerisine girmesi gerektiğine olan

inancını dile getirmektedir.

Bir yandan biyoloji ilmiyle alakalı olarak canlıların yapısındaki beden ve

ruh ayırımına dikkat çeken Üstat, diğer yandan tıp ilminin konusu olan “koruyucu

hekimlik” olgusunu da ele almış; insanoğlunun karşılaştığı hastalık ve sıkıntıların

temelinde fıtrattan sapmanın ve cehaletin yattığını bildirerek, konuya farklı bir

boyut kazandırmaya çalışmıştır. Ayrıca insan, hayvan ve bitki anatomileri

üzerinde uzun uzun duran Üstat, eserinde daha bir çok ilmî konuyu ele almış ve

okuyucusuna aktarmaya çalışmıştır.232 Netice olarak diyebiliriz ki Üstat, eserinde

modern verilere ve Kur’an’ın üslubuna aykırı olabilecek bir tavır içerisine asla

girmemiştir.

230 Evren ve insanın yaratılması ile ilgili modern dönem alimlerin görüşleri için bkz.

http://www.theworldprinciple.com/ Caner TASLAMAN, www.bigbang.ws, ; Adem TATLI, http://www.sorularla İslâmiyet.com/ moduller.php?modul=soru&op=ı&id=578.

231 Modern ilmîn verilerine göre üreme konusunda daha geniş bilgi için bkz. A.Yavuz KILIÇ, Ayşen TÜRK, Canlılarda Üreme Sistemleri, http://www.aof.edu.tr/kitap/IOLTP/2281/ ünite11.pdf./ Caner TASLAMAN, www.bigbang.ws,

232 Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Cevherî, El-Cevâhir I.M/33-35, 88-93, 152-155.; IX/137.; XI/104 vd.

Page 79: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

75

SONUÇ Bir yandan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “oku” emriyle nazil olmaya

başlamış olması öte yandan yediyüzelli civarındaki ayette düşünüp araştırma

yapmaya davet edilmesi; ayrıca Hz. Peygamberin Müslümanları her defasında

ilme teşvik etmesi İslâm dünyasında ilim meşalesinin sürekli canlı tutulmasına

zemin hazırlamıştır.

En buhranlı günlerde bile ölümü göze almak pahasına da olsa Allah’ın

kitabını okumayı ve ona sarılmayı ihmal etmeyen Müslümanlar, ilmî alanda ilk

asırlardaki heyecanı zaman zaman yitirme noktasına gelse de tamamen

öldürmemiş yeniden diriltmesini bilmiştir. XX. asır bu yüzden farklı bir önem

taşımaktadır. Zîra Batı hegomanyası karşısında oldukça zor duruma düşen İslâm

dünyasında yeniden ilme yöneliş hareketleri canlanmaya başlamıştır.

Uzun süreli bir durgunluktan sonra İslâm dünyasında Muhammed b.

Ahmed el-İskenderânî ile başlayan ilme davet çalışmaları, Bilimsel Tefsirin en

büyük temsilcisi olan Tantavi Cevheri ile adeta zirveleşmiştir. Belki de bizim XX.

yy.da İlmî tefsir hareketleri olarak nitelendirdiğimiz bu çalışmalar sayesinde

Müslüman kitleler yavaş yavaş kendilerine gelmeye ve ilmî sahada varlık

göstermenin yollarını aramaya başlamışlardır.

İlk bakışta ilmî tefsir hareketinin tepkisel bir hareket olduğu düşünülebilir.

Hatta yaptığımız çalışmanın neticesinde bizde, bu düşüncenin pek de yersiz

olmadığı kanaati hasıl olmuştur. Zîra, hem bu hareketin ilk sistemleştiricisi olarak

kabul edilen İmam Gazâlî döneminde, hem de hız kazanarak ekolleştiği XX.yy.da

Kur’an-ı Kerim’e karşı bir takım olumsuz fikirlerin canlandırılmaya ve yayılmaya

çalışıldığı görülmektedir. Gazâlî’nin döneminde genel itibariyle “akıl-vahiy

problemi” olarak karşımıza çıkan bu sorun, XX.yy.da “din-bilim problemi”

görüntü sergilemektedir. Dikkat edildiğinde her iki problemin de odaklaştığı

noktanın Kur’an-ı Kerim olduğu görülmektedir. Ancak her tepkisel hareketin

olumsuz bir öz taşıyacağını söylemek doğru olmayacaktır. Bununla beraber,

içerisinde aklı ve bilimi nefyeden en ufak bir şeyin olmamasına; bilakis akla ve

bilime yol gösteren nice işaretler olmasına rağmen, Kur’an üzerinde

Page 80: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

76

yoğunlaştırılan bu tür çalışmaların pek de iyi niyetli bir hareketin ürünü olmadığı

anlaşılmaktadır.

Belki bu sebeple olacak ki, İmam Gazâlî ve Cevherî gibi müdakkik İslâm

uleması, böylesi art niyetli girişimleri akim bırakmak ve Kur’an’ın ilmî yönünü ön

plana çıkarak onu tefsir etmişlerdir. Buradan, ilmî tefsir hareketinin aynı zamanda

Kur’an’ı anlama hareketi olduğu da anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte ilmî tefsir hareketi üzerinde bir takım hararetli

tartışmaların da yapılmış olduğu görülmektedir. Yapılan bu tartışmalarda,

hareketin anlaşılması amacından ziyade kabul ve ret ekseni üzerinde

yoğunlaşıldığından zaman zaman ifrat ve tefrit boyutlarının aşıldığına şahit

olunmaktadır. Zaten bu yüzden bunca zamandır ortaya sağlıklı bir sonuç

konulamamıştır. Bu sebeple bilimsel tefsir ekolünün en büyük probleminin, onun

anlaşılamama meselesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu problemin aşılması

meseleye önyargısız yaklaşılmasına ve tek taraflı olarak değil, bütün yönlerden

incelemeye tabi tutulmasına bağlıdır.

Yaptığımız çalışmanın neticesinde, genelde bilimsel tefsir hareketinin

özelde ise Tantavî Cevherî’nin “El-Cevâhir fî Tefsîr’il-Kur’an’il Kerim” adlı

eserinin birtakım eksik ve sakıncalı yönlerinin olmasına karşılık tamamen

reddedilmesi gereken bir hareket olmadığı, bilakis mevcut olan sıkıntıların

giderilmesi durumunda Kur’an’ın daha iyi anlaşılması noktasında önemli bir rol

üstleneceği kanaatini edindik. Özellikle de Tantavî’nin o muazzam eserinde ilgili

ayetlerle bağı çok zayıf olan konuların sınırlandırılması veya ayrı bir kitapta

toplanması durumunda çok daha faydalı olacağı düşünülmektedir. Çünkü

konunun bağlamından uzaklaşıldığı oranda verilmek istenen mesaj

zayıflamaktadır.

Doğrusu Üstat Tantavî’nin bu muazzam çalışmasını önemsememek

mümkün değildir. Çünkü her yönüyle mükemmel olan Kur’an’ın seçkin

vasıflarının ortaya konmasında atılacak her bir adımın büyük ehemmiyeti

bulunmaktadır. Zîra zihinler, O’nun sırlarına vâkıf oldukça Yaratıcının kudretine

ve merhametine karşılık kendi acziyetini daha iyi anlayacaktır. Bu anlayış da

Page 81: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

77

kişileri tam bir ihlas ile Allah’ın rızasını kazanmaya sevk edecektir. Kur’an’ın

Cebrail vasıtasıyla son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.)’e gönderilmesinin en

büyük gayesi de budur. Edindiğimiz kanaate göre, başta Tantavî Cevherî olmak

üzere ilmî tefsir taraftarlarının hareket noktasını da bu gayeye hizmet düşüncesi

oluşturmaktadır. Kalplerde ve zihinlerde olanı en iyi bilen ancak Allah’tır.

Page 82: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

78

KAYNAKÇA ABDUH, Muhammed, Tefsiru’l-Menar,(Tefsir-u Cüz’i Amme), Mısır, 1323.

AKDOĞAN, Cemil Bilim Tarihi, (Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi

Sosyal Bilimler Ön Lisans Bölümü ders kitabı)

ALGÜL, Hüseyin İslâm Tarihi, İstanbul, 1991.

AYDIN, Celal, ÖSS-ÖYS Sosyal Bilimler,. Ankara 1990.

BEYDÂVÎ, Nasıruddin Ebi Said Abdullah b. Ömer, Envâru’t-Tenzîl ve

Esrâru’t-Te’vîl, Beyrut

BİLMEN, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakatü’l- Müfessirin,

İstanbul, 1973

CADU, Abdulaziz, Eş-Şeyh Tantavî Cevherî, (Dirase ve Nusus), Daru’l Maarif,

Kahire, Trsz.

CÂNAN, İbrahim, Hadis Külliyatı Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Ankara,

1995

CERRAHOĞLU, İsmail, Tefsir Tarihi, Ankara, 1996.

CEVHERÎ, Tantavî, El-Cevâhir Fî Tefsiri’l-Kur’an’i’l-Kerim, 1/50, Mısır,

1350

ÇİĞDEM, Ahmet, “Bilime Karşı Toplum”, İlim ve Sanat Dergisi, Ankara, 1985.

DEMİR, Şehmuz, Kur’an’ın Yeniden Yorumlanması, İstanbul,2002.

DOĞAN, Dr.Mehmet “Bilim”, Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul, 2001.

ERGÜDEN, Akın, Uygarlık Tarihi, (Anadolu Üniversitesi Açıköğretim

Fakültesi Sosyal Bilimler Ön Lisans Bölümü ders kitabı)

EROĞLU, Ali, Tarihte Tefsir Hareketi ve Tefsir Anlayışları, Erzurum, 2002

GAZALÎ, Cevahiru’l-Kur’an, Beyrut, 1981;

-------İhyâ-u Ulûmi’d-Din, trc: Serdaroğlu, Ahmed , İstanbul, 1974.

HAKİMİ, M.Rıza, İslâm Bilim Tarihi, (trc.: Hüseyin Arslan), İstanbul, 1999

HEYTÛ, Muhammed Hasan, el-Mu’cizetü’l-Kur’âniyye, Beyrut, 1989

HULİ, Emin, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metot, trc: Mevlüt Güngör, İstanbul,

1995.

İBN. AŞUR, Muhammed et-Tahir, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, (trsz)

JANSEN, J.J.G., Kur’an’a Bilimsel-Filolojik-Pratik Yaklaşımlar, trc: Açar,

Halilrahman, Ankara, 1993.

Page 83: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

79

KAZICI, Ziya, İslâm Medeniyeti ve Müesseleri Tarihi, İstanbul, 1999.

KIRCA, Celal, İlimler ve Yorumlar Açısından Kur’ân’a Yönelişler, İstanbul, 1983,

------Kur’ân-ı Kerim’de Fen Bilimleri, İstanbul, 1994, KURTÛBÎ, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu li Ahkâmi’l-

Kur’ân, Kahire, 1996,

NAKKAŞ, Recai, “Tefsirun li’l-Kur’an bi’l-Haraiti ve’s-Suver”, el-Musavver

Dergisi, 3 kasım 1972.

NASR, Seyyid Hüseyin, “İslâm ve Modern Bilim”, İlim ve Sanat Dergisi, I, sy.

NESEFÎ, Abdullah b. Ahmed b. Muhammed, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-

Te’vîl, Beyrut, 1995,

RÂFİÎ, Mustafa Sadık, İ’câzu’l-Kur’an ve Belağatü’n-Nebeviyye, Beyrut, 1990.

RÂZÎ, Fahruddin Muhammed b. Ömer, Mefâtihu’l-Ğayb, Beyrut, 1990.

RÛMÎ, Fahd b. Abdurahman b. Süleyman, Menhecü’t-Tefsir, Riyad, 1981.

SUYUTÎ, Claluddin Abdurrahman, el-İtkan Fî Ulümi’l-Kur’an, Beyrut, 2000.

ŞARKÂVÎ, Muhammed, el-Fikru’d-Dînî Fî Muvaceheti’l-Asr, Beyrut, 1979.

ŞÂTİBÎ, Ebû İshak, el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerîat, Beyrut, 1999

ŞİMŞEK, “İlmî tefsir Üzerine” , Günümüz Din Bilimleri Araştırmaları ve Problemleri Sempozyumu, Samsun, 1989,

-------Günümüz Tefsir Problemleri, İstanbul, 1995. TABERÎ,İbn. Cerir, Câmiu’l-Beyân an Te’vil-i Âyi’l-Kur’ân, Beyrut, 1999,

TAYLAN, Necip Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “Bilgi”, İstanbul,

1992.

TİRMÎZÎ, Ebû İsa Muhammed b. İsa, Sünenü’t-Tirmizi, İstanbul, 1992

TÜMER, Günay “Genel Olarak Din”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm

Ansiklopedisi, “din” maddesi, İstanbul, 1994

WATT, Montgomery, İslâm’ın Avrupa’ya Tesiri, trc. Hulusi Yavuz, İstanbul

1986.

YILDIRIM, Cemal, Bilim Tarihi, İstanbul, 1983.

YILDIRIM, Suat, Kur’an-ı Kerim ve Fennî Keşifler, Ankara, 1990.

YÜKSEL, Nevzat, Konularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi, İstanbul, 1995.

ZEHEBÎ, Muhammed Hüseyin, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, (Basım yeri

bilinmiyor), 1976.

Page 84: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

80

ZEMAHŞERÎ, Ebu’l-Kasım Carullah Muhammed b. Ömer, el-Keşşâf, Beyrut,

1995

ZERKANÎ, Muhammed Abdu’l-Azim, Menahilu’l-İrfan fi Ulum’il-Kuran,

Beyrut, 1996

http://www.akat.org/sizin_için/güneş_ve_sistemi/gezegenler/index.html.

http://www.akmb.gov.tr/turkce/books/turkkong1/tk1-04-sayili.htm (Aydın Sayılı)

http://www.aof.edu.tr/kitap/IOLTP/2281/ünite11.pdf./CanerTASLAMAN, www.bigbang.ws (A.Yavuz KILIÇ, Ayşen TÜRK, Canlılarda Üreme Sistemleri)

http://www.bilimtarihi.gen.tr/yakincag/20yy.html

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/weboku.asp?id=328&yid=6&sayfa=8

http://www.enfal.de/otarih38. htm; (XV ve XVI. Asırlarda Osmanlılarda Ilmî Hayat)

http://www.evreninyaratilişi.com/html/bigbang_doğusu.htm. ;

http://www.gencbilim.com/odev/gencbilim bilim 000074.html

http://www.karakalem.net/?article=1342, © 2004 karakalem.net / Refik Yıldızer

http://www. oursworld.net/uzay-bilim —kurgu/evren-güneş.html.

http://www.sorularlaİslâmiyet.com/moduller.php?modul= Soru&op=ı&id=578.

http://www.theworldprinciple.com/ Caner TASLAMAN, www.bigbang.ws,

Page 85: SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · Bir yandan İslam’ın ilme muarız olmadığını,

81

ÖZGEÇMİŞ

1974 yılında Afyonkarahisar İli, Bolvadin İlçesi’ne bağlı Güney Köyü’nde

dünyaya geldi. İlk ve orta öğretimini kendi ilçesinde tamamladı. İmam-Hatip

Lisesinden mezun olduğu 1992 yılında İmam-Hatip olarak meslek hayatına

başladı. 1995 yılında girdiği Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 2000

yılında mezun oldu. Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığı Erzurum Mehmet Nuri

Yılmaz Eğitim Merkezinde uzun süreli ihtisas kursuna katıldı. Buradan 2003 yılı

Nisan ayında başarıyla mezun oldu. Mezuniyetinin akabinde Afyon İli Çay İlçesi

müftülüğüne ilçe vaizi olarak atandı. Üç çocuk babası olup halen Kars İli,

Sarıkamış İlçe Müftüsü olarak görev yapmaktadır.