573
8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7 http://slidepdf.com/reader/full/tarih-vakfi-istanbul-7 1/573 Cilt 7 KÜLTÜR BAKANLIĞI VE TARİH VAKFI'NIN ORTAK YAYINIDIR

Tarih Vakfı-İstanbul 7

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    1/573

    Cilt 7

    K Ü L T Ü R B A K A N L I Ğ I V E T A R İ H V A K F I ' N I N O R T A K Y A Y I N I D I R

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    2/573

    Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi Barbaros Bulvarı 80700 Beşiktaş İstanbul

    Baskı: Ana Basım AŞİstanbul 1994

    ' Cilt: Numune Mücellithanesi© 1993, 1994 Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı

    Her hakkı saklıdır. Yazılar ve görsel malzemeler, izin alınmadan tümüyle veya kısmen yayımlanamaz, kullanılamaz.Süreli yayınlarda kısa alıntılar, kaynak gösterilerek kullanılabilir.

    ISBN 975 7306 00 2 (Takım) / ISBN 975 7306 07 X (VII . Ci l t )

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    3/573

    Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı'nm Ortak Yayınıdır.

    TARİH VAKFI ADINA SAHİBİProf. Dr. İlhan Tekeli

    YAYIN KURULUProf. Dr. Semavi Eyice (Başkan)

    Prof. Doğan Kuban (Başkan)Nuri Akbayar, Çağatay AnadolEkrem Işın, Necdet Sakaoğlu

    Orhan Silier, Özkan TanerProf. Dr. Zafer Toprak

    YAYIN KOORDİNATÖRÜÇağatay Anadol

    EDİTÖRLERNuri Akbayar, Ekrem Işın

    Necdet Sakaoğlu, Oya BaydarDoç. Dr. M. Baha Tanman, M. Sabri KozDr. Bülent Aksoy, Prof. Dr. Afife Batur Yalçın Yusufoğlu

    YAYIN KOORDİNATÖRÜ YARDIMCISIEkrem Çakıroğlu ARAŞTIRMA

    Ayşe Hür

    SON OKUMASevil Emili İlemre

    YAYIN SEKRETERİCanset Aksel

    GÖRSEL EDİTÖRLÜKFerda Erentürk, Gül Gülbahar

    Cengiz Kahraman

    YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜSevil Emili İlemre

    GRAFİK TASARIMHaluk Tuncay

    DÜZELTİNur Arıkan, Nuray Tekin

    BİLGİİŞLEM DİZGİ UYGULAMAElif Doğancan, Saliha Bilginer

    Filiz Bostancı, Nalan Cevizli, Esma Savaş

    PLAN VE HARİTALARProf. Doğan Kuban

    Şebnem Kürşat, Zeynep ÖncelCenk Sönmez

    MALİ İŞLER KOORDİNATÖRÜMustafa Yalçın Atalay

    İDARİ MÜDÜRSayra Öz

    TANITIM REKLAMHülya Üstün, Nesrin Balkan

    MUHASEBE TİCARET ABONEHasan Şenyer, Güngör Tekgümüş

    Belgin Uçar, Asım UçarFethi Yılmaz, Erol Uçar

    OFİS HİZMETLERİÇetin Eşit, Hüseyin Özcan, Satılmış Şener

    HARİTA BİLGİSAYAR HİZMETLERİFul Ajans

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    4/573

    İ S T A N B U L A N S İ K L O P E D İ S İ Y A Z A R L A R I

    / Kasım 1994 tarihine kadar İstanbul Ansiklopedisi yazı ailesine katılanlar

    Panayot Abacı, Aygül Ağır, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Tanju Akad, Şebnem Akalın, Nuri Akbayar, Dr. M. Rıfat Akbulut,Gökhan Akçura, Fehmi Akgün, Doç. Dr. Günkut Akın, Doç. Dr. Nur Akın, Dr. Semiha Akpınar, Prof. Gazanfer Aksakoğlu,Tülay Aksan, Atilla Aksel, Dr. Bülent Aksoy, Hatice Aksu, Hulki Aktunç, İrkin Aktüze, Fatma Akyürek, Prof. Filiz Ali,Prof. Dr. Ali Alparslan, İ. Birol Alpay, Dr. Üstün Alsaç, Haşmet Altınölçek, Yener Altuntaş, Prof. Dr. Metin And, Dr. Robert Anhegger,Çetin Anlağan, Prof. Dr. Ahmet Aran, Mümtaz Arıkan. Özdemir Kaptan Arkan. Hakan Arlı. Prof. Dr. Güven Arsebük.

    Yar. Doç . Dr. Necla Arslan, Doç. Dr. Tülay Artan. Cem Atabeyoğlu, Dr. Meral Avcı, Dr. Sedat Avcı, Ruhi Ayangil, Pelin Aykut,Dr. Çiğdem Aysu, Laleper Aytek. Tuna Baltacıoğlu, Rebii Baraz. Prof. Dr. Örcün Barışta. Vedat Başaran, Başar Başarır,Prof. Dr. Afife Batur, Enis Batur, Selçuk Batur, Ümit Bayazoğlu. Oya Baydar, Sema Baykan, Prof. Dr. Turhan Baytop, Cengiz BektaşDoç. Dr. Murat Belge, Doç. Dr. Oktay Belli, Doç. Dr. Albrecht Berger, Ercüment Berker. Prof. Dr. Eşher Berköz, Fikret Bertuğ,İncila Bertuğ, Can Binan, Çelen Birkan, Sula Bozis. Ali Esat Bozyiğit. Sevim Budak, Gülay Burgaz, Cengiz Can, Eray Canberk,Doç. Dr. Turgut Cansever. Prof. Dr. Gönül Cantay, Yar. Doç. Dr. Oğuz Ceylan, Meltem Cingöz, Dr. Filiz Çağman, Serpil Çakır,

    Deniz Çalışır, Raşit Çavaş. Prof. Dr. Kâzım Çeçen, Besim Çeçener. Bünyamin Çelebi, Rezan Çelebi, Doç. Dr. Atilla Çetin.Fahrettin Çiloğlu, Tülay Çobancaoğlu, A. Vefa Çobanoğlu, Tülin Çoruhlu. Yar. Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu, Prof. Dr. Mehmet Çubuk,Krikor Damadyan, Saadettin Davran. Doç. Dr. Jak Deleon, Prof. Dr. Yıldız Demiriz. Prof. Dr. Işın Demirkent. Belgin Demirsar,Celil Dinçer, Doç. Dr. Kriton Dinçmen, N. Esra Dişören, Ayhan Doğan, Yar. Doç. Dr. İsmail Doğan, Atilla Dorsay,Prof. Dr. Emre Dölen, Dr. Mustafa Duman, Seza Durudoğan, Melih Duygulu, Zerrin Ediz, Ergün Eğin, Dr. Müfid Ekdal, Oktay Ekinci,Güldeniz Ekmen, Doç. Dr. Edhem Eldem, Alev Eraslan. Bülent Erdem, Orhan Erdenen, Esra Güzel Erdoğan, Hülya Erdoğan, KutluayErdoğan, Nilüfer Ergin, Atay Eriş, Özkan Eroğlu, Konur Ertop, Doç. Dr. Cengiz Emzun, Jak Esim, Prof. Dr. Ufuk Esin, Burçak Evren,Prof. Dr. Semavi Eyice, Ferruh Gencer, Dr. Sinan Genim, Dr. M. Turgay Gökçen, Cavidan Göksoy, Uğur Göktaş, Gérard Groc, NejatGülen, Çelik Gülersoy, Nairn Güleryüz. Gülbin Gültekin. Yar. Doç. Dr. Nergis Günsenin, Mehmet Güntekin. Aykut Gürçağlar. Yar. Doç. Dr. Murat Güvenç, Korel Haksun, Ahmet Hezarfen, Doğan Hızlan, Ayşe Hür, Ekrem Işın, Vartuhi S. İbişoğlu,Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Selim İleri, Prof. Dr. Halil İnalcık. Tuğrul İnançer, Doç. Dr. Gül İrepoğlu, Yaman Irepoğlu,Esin Demirel İşli, E. Nedret İşli, H. Necdet İşli, Erhan Işözen. Arzu İyianlar, Nuri İyicil, Nihal Kadıoğlu, Doç. Dr. Cemal Kafadar,

    Yegân Kahya, Fahrünnisa (Ensari) Kara, Zafer Karaca, Enis Karakaya. Aynur Karataş, Haluk Kargı, Haluk Karlık, Hâlenur Kâtipoğlu,İ. Gündağ Kayaoğlu, Arslan Kaynardağ, R. Sertaç Kayserilioğlu. Prof. Dr. Haydar Kazgan, Prof. Dr. Ahmet Keskin, Füsun Kılıç,Zülal Kılıç, Gül Kocaaslan, H ar a Koç, Hülya Koç, Dr. Orhan Koloğlu. Prof. Dr. Emre Kongar, M. Sabri Koz, Cemal Kozanoğlu,Prof. Doğan Kuban, Ayşe Yetişkin Kubilay, Cemil Kuntay, Hasan Kuruyazıcı, Mehmet Zeki Kuşoğlu, Turgut Kut, Onat Kutlar,Banu Kutun, Silva Kuyumcuyan. Prof. Dr. Önder Küçükerman. H. Edouard LaGro, Kuvvet Lordoğlu, Dr. Banu Mahir,

    Aslı Davaz Mardin, Deniz Mazlum, Ahmet Menteş, Herkül Millas, Prof. Dr. Nuri Muğan, Ahmet Mülayim, Prof. Dr. Selçuk Mülayim,Emine Naza, Yar. Doç. Dr. Nevra Neciboğlu, Dr. Eckhard Neubauer, Christoph K. Neumann. Ali H. Neyzi, Mevlüt Oğuz,Tarkan Okçuoğlu. Prof. Dr. Uber Ortaylı, Silvyo Ovadya. Prof. Dr. Ayla Ödekan. Dr. Nazan Ölçer, Sami Önal, Şebnem Önal,Emine Önel, Prof. Dr. Ferhunde Özbay, Nilüfer Zeynep Özçörekçi, Doç. Dr. Mehmet Özdoğan. Prof. Dr. Metin Özek, Ahmet Özel, Engin Özendes, Zeynep Tülin Özgen, Prof. Dr. Nazmiye Özgüç, Burcu Özgüven, Mevlüt Özhan, Kaya Özsezgin,Fikret Özturna, Atila Öztürk, Gönül Paçacı, Günay Paksoy, Doç. Dr. İskender Pala, Kevork Pamukciyan, Ali Pasiner,

    Alpay Pasinli, Yar. Doç. Dr. Sacit Pekak, Ersu Pekin, Famk Pekin, Brigitte Pitarakis. Dr. Eugenia Popescu Judetz, Dimitri Rayconovski,Prof. Dr. Günsel Renda, Mustafa Saka, A. Selçuk Sakaoğlu, Necdet Sakaoğlu, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Yar. Doç. Dr. Mehmet Sakınç.Fatih Salgar, Yıldız Salman, Mert Sandalcı, Turgut Saner, Alparslan Santur, Prof. Dr. Nil Sarı, Kenan Sayacı, Mustafa H. Sayar,Giovanni Scognamillo, Nuri Seçgin, Burhanettin Seri, Vağarşag Seropyan, Prof. Dr. Yıldız Sey, Dr. Tanju Oral Seyhan, Lütfü Seymen,Ziya Nur Sezen, Prof. Dr. Haluk Sezgin, Prof. Dr. Frederick Shorter, Orhan Silier, Selim Somçağ, Mustafa Sönmez, Necmi Sönmez,Halim Spatar, Prof. Dr. Hande Suher, Yasemin Suner, Hilmi Zafer Şahin, Yüksel Şahin, Mahmut Şakiroğlu, Süleyman Şenel,Prof. Dr. A. M. Celal Şengör, Ömer Faruk Şerifoğlu, İlhan Şimşek, Ayten Şan Şölen, Alin Talasoğlu, Nail Tan.Doç. Dr. M. Baha Tanman, Cinuçen Tanrıkorur, Dr. Gülsün Tanyeli, Dr. Uğur Tanyeli, Prof. Dr. Mete Tapan, Tülay Taşçıoğlu.Figen Taşkın, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Doç. Dr. Şirin Tekeli. Selcan Teoman, Fatma M. Tepeci, Dr. Hülya Tezcan, Aksel Tibet,Prof. Dr. Taner Timur, Yavuz Tiryaki, Hale Tokay, Fikret Toksöz, Veysel Tolun. Prof. Dr. Zafer Toprak, Zehra Toska,E. Nükhet Tuncer, Famk Tuncer, Doç. Dr. Mete Tuncay, Eser Tutel, Prof. Dr. Erol Tümertekin, Nalan Türkmen, Reşat Uca, Esin Ulu,Süha Umur, Ümit Ünkan, Cemal Ünlü, Rasim Ünlü, Artun Unsal, Prof. Dr. Suat Ürgenç, Ali Suat Ürgüplü, Behzat Üsdiken,Dr. Owen Wright, Asnu Bilban Yalçın, Prof. Dr. Faik Yaltırık. Zeynep Yasa Yaman, Necdet Yaşar, Doğan Yavaş,Prof. Dr. Alaecldin Yavaşça, Doç. Dr. Yıldırım Yavuz, Hasan Yelmen, Mehmet Yenen, Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu.

    Prof. Dr. Stefanos Yerasimos, Uzay Yergün, Prof. Dr. Şerare Yetkin, Doç. Dr. Nuran Yıldırım. Prof. Dr. Ahmet Yıldıza, Yalçın Yusufoğlu.Hulusi Yücebıyık, Prof. Dr. Atilla Yücel, Erdem Yücel, Dr. İ. Aydın Yüksel, Dr. Thierry Zarcone, Vefa Zat

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    5/573

    7 SİNAN PAŞA KOŞKU

    Sinan Paşa ÇeşmesiHaluk Kargt, 1994

    SİNAN PAŞA ÇEŞMESİBeşiktaş'ta Hasan Paşa Karakolu yanında ve Sinan Paşa Camii'nin karşısında iken1938'de Barbaros Meydanı düzenlemesiesnasında buradan sökülmüş, daha sonra bir kısmı Taksim Açıkhava Tiyatrosu'nunkarşısındaki duvara yeni bir düzenleme ilemonte edilmiştir.

    Orijinal hali, küp gövdeli ve iki yüzlüolan bu çeşme, tamamen mermer malze-me kullanılarak yapılmış olup bir yüzüTaksim Açıkhava Tiyatrosu karşısındaki bugünkü yerine monte edilirken, diğer yü-zü de Sular İdaresi'nin Feriköy deposun-da muhafaza edilmiştir.

    Çeşmenin antik dönem Roma zafer tak-larım anımsatan cephesi, eklektisist bir yaklaşımla düzenlenmiştir. Arşitrav ve ol-dukça dışa taşkın olan saçak kısmını taşı- yan dört adet İyon başlıklı sütun, çeşmeningövdesinden tamamen bağımsızdır. Çeş-menin cephesinde açılan enli ve kare ke-sitli yatay derzler ise yapay bir doku farkı yaratmaya yöneliktir.

    Çeşmenin dikdörtgen bir niş içinde yeralan aynataşı üzerinde, güney kursu, için-den çiçekler çıkan bereket boynuzu ve tü- ye dönüşmüş yaprak öğeleri bulunmak-tadır. Çeşmenin lülesi koparılmış ve gü-nümüze ulaşamamıştır. Tekne kısmı isesağlam bir vaziyettedir.

    Çeşme kemerinin hemen üzerinde vetam ortada, üzerindeki yazıları tamamenkazınmış oval bir çerçeve içinde tuğra bu-lunmaktadır. Kemerin her iki yanında vesütunların arasında kalan cephe yüzeyindeise birer adet su içme çeşmesi vardır. Bun-ların kemerleri ve çanakları istiridye for-munda tasarlanmıştır.

    Bugün çeşmenin saçak kısmı üzerindegörülen mermer korkuluk büyük bir olası-

    lıkla orijinal olmayıp, sonradan aslına ben-zetilerek yaptırılmıştır. 1938'den önce çe-

    kilmiş olan fotoğraflarından görüldüğü ka-darıyla, saçak kısmının üzerinde bugünkü-ne benzer ortasında bir tuğranın yer aldı-ğı şatafatlı bir alınlıkla taçlandırılmış birkorkuluk bulunmaktadır. Bu parça, günü-müzdeki korkulukta mevcut değildir.

    Çeşme, Taksim'deki yerine monte edilerken burada çeşmeyle uyumlu bir du-

    var düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenlen-meye göre, çeşme cephesinin her iki ya-nında ve sivri kemerli nişler içinde üçeradet çeşme daha yapılmıştır. Bunların lü-leleri olmayıp, hamam kurnalarını andırantekneleri ise halen yerindedir. Bunlar, ta-mamen afonksiyonel olup, çeşmeyle yer-leştirildiği duvar arasında uyumu sağla- yan birer süsleme öğesi olarak tasarlan-mışlardır.Bibi. Çeçen, Taksim Hamidiye, 165 166; A.Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst..1993, s. 44 47; Unsal, Eski Eser Kaybı, 60; Yüngül, Taksim Suyu, 47.

    HALUK KARGI

    SİNAN PAŞA KÖŞKÜBugün Topkapı Sarayı olarak adlandırılanSaray ı Hümayun sınırları içinde bulunanSinan Paşa Köşkü (veya Kasrı), genelliklekaynaklarda ve yayınlarda İncili Köşk ola-rak geçer. Köşkün mefruşatına dair 1704'te yazılan bir listede ise buraya "Hasbağçe'deÇayır Köşkü dimekle maruf Sinan PaşaKasrı... 1' denilmiştir. Topkapı Sarayı'nın endış sınırında, Bizans döneminden kalanMarmara tarafı surları üstünde olan buköşk III. Murad döneminde (1574 1595),Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından yap-tırılarak padişaha sunulmuştu. Osmanlı ta-rihinde pek iyi bir şöhreti olmayan fakat

    1580 1596 arasında 5 defa sadrazam olanKoca Sinan Paşa, sınırsız servetiyle devle-tin pek çok yerinde vakıf eserler yaptırdı-ğından, sarayı çeviren surlarm üzerinde depadişahm zevk alacağı bir yerde güzel vemuhteşem bir köşk yaptırmayı uygun gö-

    rerek, 1589 1591 arasındaki ikinci sadare-ti sırasında bu köşkü inşa ettirdi.

    Köşkün inşasına 998/1589 90'da baş-landı ve 990/1590 91'de bitirildi. Fakat Ahmed Refik tarafından yayımlanan belge-ler arasında yer alan köşkün yapımı içinGelibolu'dan Rum asıllı işçiler getirtilmesine dair 1001/1592 93 tarihli yazıya bir an-lam verilemez, çünkü 909/1590 91'de köş-kün yapımı tamamlanmış idi. Köşkün ya-pımı, döşenmesi ve açılış töreni tarihçi Selânikî Mustafa Efendi( >) tarafından ayrın-tılı olarak anlatılmıştır.

    III. Murad, Marmara Denizi'ne enginmanzarası olan bu köşkü çok beğenmiş,hattâ Selânikî'nin ifadesine göre, "nolaydışu kasr Sarây ı Âmire dâhilinde yapılmışolaydı" diyerek bu derecede güzel bir ese-rin saray kompleksi içinde bulunmayışın-dan dolayı üzüldüğünü belli etmiştir. Açı-lışta burada ziyafetler verilmiş, köşkün ar-kasındaki Kabak Meydanı'nda cirit oyun-ları yapılmıştır. III. Murad burayı çok sev-

    diğinden sık sık geliyordu. Hastalığınınilerlediği bir dönemde son defa geldiğin-de limana giren gemilerin attıkları toplar yüzünden, köşkün camlarının kırılmasıüzerine bir vehme kapılarak buradan sö-ğüdü ve az sonra da öldü.

    Mimar Sinan'dan sonra hassa mimarlı-ğı makamına geçen Davud Ağa( >), 16. yy'ın sonlarında Osmanlı Türk mimarisininünlü yapı ustalarından idi. Sadrazam SinanPaşa, Çarşıkapı'daki medrese ve türbesinide ona yaptırmıştı. Davud Ağa, Marmaratarafı surları üstüne bu köşkü inşa etmiş veonu taşıyan taş kemerlerin arasına küçük,zarif bir de çeşme eklemeyi ihmal etme-mişti. Bu küçük eserin kitabesinde, MimarDavud Ağa'nm adı açık surette okunur:Tasaıruflar kılub mimarı Davûd/Nice sa-natlar etdi anda mevcud/İçüb bu çeşme-den bây ü gedâlar / İdeler şah ı devrânedualar.

    Bu çeşmenin bulunduğu yer, halkın ra

    Hilair'in bir gravüründe Sinan Paşa Köşkü.Gouffier, Voyage Pittoresque de la Grèce, Paris, 1822

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    6/573

    Sinan PaşaKöşkü'nün bugüne kalanalt kısmı.Nurdan Sözgen,

    •1994

    hatça kullanabileceği bir yer değildi. An-cak, kasır, Bizans döneminde şehrin ünlümanastırlarından birinin kalıntısının hemen yanında ve buradaki Soteros Ayazması'nınüstünde bulunuyordu. Bu ayazmanın yor-tu gününde şehrin Ortodoks halkının bu-raya girmesine, kıyıdaki çakılların üzerin-de toplanmasına, büyük bir hoşgörü ilegöz yumuluyordu. Bu yortu kutlanışı Yu-nan ayaklanmasına kadar (1821) her yılsürdürüldü. Padişahlar, köşkün pencerele-rinden Rum reayanın bu dini törenini 200

    yıldan fazla bir süre boyunca seyrettiler.Çeşme ancak bu kıyıya gelebilenlere hiz-met ediyordu. Ayazma ise bir yüzyıl unu-tulmuşken ve 1921 1922 yıllarında Fran-sız işgal kuvvetleri tarafından yapılan kazı-

    lar sırasında tekrar meydana çıkarıldı.Padişahlarından bazıları arada bu köş-ke iniyorlardı. Dolayısıyla köşk 17. ve 18. yy'larda eski ihtişamını koruyordu. SedadHakkı Eldem( >) kaynağını belirtmemekle beraber, Topkapı Sarayı Arşivi'nde bu-lunduğu tahmin edilen 1704'te yazılan bir belge yayımlamıştır. Bu uzun listede SinanPaşa Köşkü'nün içindeki eşya ve mefru-şat ayrıntılı olarak bildirilir. Bu liste SinanPaşa Köşkü'nün iç ihtişamı hakkında ye-teri kadar fikir verir. Fakat 18. yy'ın ikinci yarısında bu güzel binanın düşüşü başla-mıştı. Hattâ 18. yy'ın sonlarında, istanbul'da Fransa Krallığı'nın bir elçisi varken, ih-tilal hükümetinin gönderdiği temsilci, bu

    köşkte padişahın huzuruna çıkacağının bil-dirilmesi üzerine, "harap bir güvercinliktekabul edilmeyi istemiyorum" diyerek yur-duna dönmüştür.

    Köşk, 18. yy'ın sonlarında ilk yapıldı-ğından beri bazı değişikliklere uğramış ol-makla beraber henüz eksiksiz durumdaidi, fakat ihmal edildiğinden harap olmaya başlamıştı. II. Mahmud döneminde (18081839) Rumeli yakasının tercih edilmesi ileköşk iyice unutuldu. Zaten III. Osman dö-neminden (1754 1757) beri, Sarayburnu bölgesinde büyük bir sahilsaray komp-leksi uzanıyordu. Bu saray 18ö3'te yanmış,az sonra da Rumeli demiryolunun Sirkeci'ye getirilmesi tasarlandığında, Abdülaziz, demiryolunun tam sahilden ve sarayın bahçesinden geçirilmesine izin vermişti.Bu izin, kıyıdaki kasır ve saraylarla birlik-

    te Sinan Paşa Köşkü'nün de yok edilme-sine yol açtı. Abdurrahman Şeref( »), GalibPaşa'nın ser kurenalıkta bulunduğu sırada,"fazla masraflara sebep oluyor" diyerek buköşkleri yıktırdığını yazar. 1872'de başla-

    yan demiryolu inşaatı ile köşk yalnız temel ve alt kısmı kalmak suretiyle ortadan kal-dırıldı.

    Yüzyıl boyunca unutulmuş olarak ka-lan Sinan Paşa Köşkü, yakın tarihlerde,1964'te, o yıllarda Topkapı Sarayı Müzesi'nde görevli yüksek mimar Muallâ Anhegger tarafından temizlendi ve basit biraraştırma yapıldı. Bu çalışmanm sonundaköşkün evvelce duvarlarını süsleyen 16.

    yy'ın güzel, çimlerinden bir hayli parça bu-lundu. S. H. Eldem de mevcut kalıntılar ve

    eski resimlerin yardımıyla köşkün alt yapı-sının rölövesini ve üstteki esas köşkün restitüsyon denemesini çizmiştir. Köşkün 19. yy'ın başlarındaki dış görünümü, J. B. Hilair'in( >), Choiseul Gouffier'nin( >) büyükkitabındaki gravürlerde, Jouannin vanGarfer'in Osmanlı tarihine ait eserinin re-simler kısmında ve ilk defa Gülru Necipoğlu'nun yayımladığı, J. N. Huyot'nun,Paris'te Bibliothieque Nationale'deki su-luboya resminde görülebilir.

    Köşk, Marmara tarafındaki Bizans surla-rının önüne eklenen, kesme taştan kemer-li bir alt yapının üstüne oturuyordu. De-nize doğru açılan bu çifte kemerin arasın-da ise çeşme yer alır. Bu kaidenin ve iki yanındaki kanalların soldakinin bitiminde bir dizi halinde taş konsollar sıralanır. Çık-manın yan cephelerinden Sarayburnu tara-fında bir, Ahırkapı tarafında ise iki kemer bulunur. Choiseul Gouffier tarafından ya- yımlanan, köşkü 18. yy'ın sonlarındaki du-rumu ile gösteren J. B. Hilair'in çizdiği gra- vürde bu kaidenin üstündeki cumba biçi-mindeki mekân, geniş saçaklı, ahşap çatı-lıdır. S. H. Eldem'e göre, bu cumba son-radan ilave edilmişti ve ahşap praçollara(eliböğründe) dayanıyordu. Dikdörtgen bi-çimindeki kagir esas mekân ortada kare birkiüe halinde yükseliyor ve bunu bir kubbeörtüyordu. Choiseul Gouffier'nin gravü-ründe bu kubbe Osmanlı mimarisine ol-dukça yabancı bir biçimde piramit şeklin-dedir. Halbuki Jouannin ve van Garfer'inOsmanlı tarihine dair kitabındaki gravürde

    bu örtü bir kubbe biçimindedir. Esas me-kânın dört köşesinde birer baca yükselir.Jouannin'in gravüründe bunlara birer mi-nare görünümü verilmiştir. S. H. Eldem bir-takım tahminlere dayanarak, aslında köş-kün orta mekânının bir kubbe ile değil, ah-şap bir çatı ile örtülü olması gerektiğini ile-ri sürer.

    Köşkün arka tarafında, şimdi demiryo-lunun geçtiği yerde bir revağm olduğu datahmin edilir. Yine S. H. Eldem, köşkünönünde kıyıda evvelce bir rıhtım bulundu-ğunu da ileri sürmüştür. Buraya bazen ka- yıklarla gelindiğini ve hattâ bunların bağ-lanması için mermer sütun gövdelerinden babalar olduğunu belirttiğine göre, herhal-de en azından uygun bir iskelesi de ol-malıydı. Fakat 1817 1820 arasında J. N. Hu yot tarafından suluboya olarak yapılan re-simde, köşkün önünde muntazam bir rıhtım vardır ve kenarında bir dizi ağaç di-

    kilmiştir.Bibi. R. Demangel E. Mamboury, Le Quarti-er desManganes, Paris, 1939; H. Tezcan, Top-kapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arke-olojisi, 1st., ty (1989); Tarih iSelânikî, 289 292;

    Abdurrahman Şeref, "Topkapı Saray ı Hüma- yunu", TOEM, I (1326); istanbul Asar ı AtikaMüzeleri, Topkapı Sarayı Müzesi Rehberi, İst.,1933, s. 10; R. E. Koçu, Topkapu Sarayı, 1st., ty(I960), s. 227 230; Eldem, Köşkler ve Kasır-lar, I, 143 171; Eldem Akozan, Topkapı Sa-rayı, 99; M. Erdoğan, "Mimar Davud Ağa'mnHayatı ve Eserleri", TM, XII (1955), s. 179 204,

    bilhassa s. 190; S. Eyice, "Davud Ağa", DİA, IX,24 25; (Altınay), Onbirinci Asırda, 5 6; Com-te de Choiseul Gouffier, Voyage pittoresquedans l'Empire Ottoman..., (2. bas.), Paris,1842; Jouannin van Garfer, Turquie, Paris, ty,levhalar kısmı; G. Necipoğlu, Architecture, Ce-remonial and Power, The Topkapı Palace inthe Fifteenth and Sixteenth Centuries, New

    York, 1991, s. 226 231, resim 131.SEMAVİ EYİCE

    SİNAN PAŞA KÜLLİYESİBeşiktaş'ta Barbaros Bulvarı( >) ile BeşiktaşCaddesi'nin birleştiği yerde Barbaros Anıtı'mn( >) bulunduğu parkın karşısındadır.

    Sadrazam Rüstem Paşa'nın kardeşi Kaptan ı Derya Sinan Paşa'nın yaptırdığı bukülliye cami, medrese ve şimdi yıkılmışolan çifte hamamdan oluşmaktadır. Bir-likte yapılmış olması gereken hamam camiile bir ortak kompleks teşkil etmeyecek ka-dar uzakta, bugün Dolmabahçe Sarayı'nmdış avlusu sınırında Hayrettin Iskelesi'negiden yolun başındaydı. Donanmalar sefe-re Beşiktaş önünden çıktıkları için bazıkaptan paşaların konutları da Beşiktaş'taidi. Sinan Paşa yapı bitmeden ölmüş (1553),külliye ölümünden sonra bitirilmiştir. Arap-ça kitabesi 963/1555'te bittiğini gösterir.

    Aynı tarih avludaki şadırvanın uzun tarihkitabesinde de vardır. Büyük bir olasılık-la kendi camii yanında yapılmasını istediğitürbe burada yapılamamış, Sinan Paşa Üs-küdar'da Mihrimah Sultan Camii naziresi-ne gömülmüştür. Hadîka'da avlusunda bulunan mektebin 1051/ l64l 42'de KösemSultan( >) tarafından yaptırıldığı yazılmıştır.Mektebin iç avlu ortasında olması söz ko-nusu olamayacağına göre, vaktiyle cami-nin etrafında bir de dış avlu olduğu söy

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    7/573

    3 SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

    lenebilir. Caminin son cemaat mahallininnamaz hacmine eklenerek, yapının karak-terinin bozulması, Hammer'in bazı notları-na göre 1749'da olmuştur. Burada camininson cemaat mahalline açılan duvarları, bü- yük taşıyıcı payandalar bırakılarak yıkıl-

    mış, son cemaat sütunları da kaldırılarakavluya bakan yeni bir duvar örülmüş, bü-tün bu yeni bölüm bir ahşap örtüyle kapa-tılmıştır.

    Bu caminin Sinan'ın mekân araştırmala-rı içinde ilginç bir konumu vardır: Üskü-dar'daki Mihrimah Sultan Camii'nde veŞehzade Camii'nde kubbeli kare strüktürşemasını deneyen Sinan, Topkapı'daki Ahmed Paşa ve Sinan Paşa camilerinde kub beli altıgen şemanın denemelerini yapmış-tır. Fakat Sinan'ın üslubunun gelişmesinde-ki ilginç bir özellik olan eski modelleri ye-niden yorumlama tutumunu burada da gö-rüyoruz. Sinan Paşa Camii, Edirne'deki ÜçŞerefeli Cami'nin planım, boyutsal ve oran-sal farklar dışında, tümüyle yinelemiştir.Orta mekânı örten kubbe altıgen bir ayaksistemine oturur. Taşıyıcı sistemin hacimiçinde kalan öğeleri oldukça küçük boyut-lara indirgenmiştir. Yan açıklıklar ikişerkubbe ile örtülüdür. Üç Şerefeli Cami'ninenteryörü ile karşılaştırıldığı zaman, SinanPaşa Camii'nin içinde, klasik döneminstrüktürel deneyiminin getirdiği bir rasyonalizasyon içinde, Edirne'de yeni denenen bir şemanın acemiliğinden çok farklı, bo- yutları minimuma inmiş, kolayca kendinitanıtan bir mekânla karşılaşılır. Ayaklarınçok küçük boyutlara indirgenmiş olması,Üç Şerefeli Cami'de olmayan mekân bü-tünlüğünü sağlamıştır. Üç Şerefeli Cami'yegöre yapı boyutlarının çok küçük olması,oradaki pencere düzeni uygulandığı halde bu enteryörü, Edirne'deki örneğe göre çokaydınlık yapar. Beş açıklıklı son cemaatmahalli, ortada büyük ve derin bir aynalıtonoz ve yanlarda ikişer kubbe ile örtülü-dür. Bu camide Sinan'ın eski cami şema-sını yineleme tutumu o kadar ileri gitmiştirki, bundan önceki yapılarında o kadar ge-lişmiş dış yapı tasarımlarıyla karşımıza çı-kan Sinan, burada Üç Şerefeli Cami'dekigibi, basit bir dikdörtgenler prizmasındanoluşan alt yapıda hiçbir hareket yapmamış

    Sinan Paşa Külliyesi, BeşiktaşElif Erim, 1993/TETTVArşivi

    ve 12,60 m genişliğindeki kubbeyi de ge-ometrik şeklinin bütün sadeliği ile âdeta is-teyerek arkaik olan bir tutumla, bu dik-dörtgenin üzerine basit bir kasnakla oturt-muştur. Kasnak pencereleri yayvan payan-dalar arasına yerleştirilmiştir.

    Camiyi aydınlatan pencere düzeni deÜç Şerefeli Cami'nin aynıdır. Sinan bu ca-mide de Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Ca-mii'nde olduğu gibi, son cemaat mahalli-

    nin önüne bir ikinci saçak eklemiş ve ca-milerinde ilk kez avlu revakları arkasınamedrese odaları yerleştirmiştir. Yapınınson cemaat mahallinin cami iç mekânınakatıldığı dönemde bu medrese odalarının bazılarının ve belki de cami girişinin yı-kılmış olması olasıdır. Avludaki revak dü-zeni de özgün durumunu korumamakta vemedrese odaları bugün çatı ile örtülü bu-lunmaktadır. Bunların özgün durumunundiğer medreseler gibi, kurşun örtülü kub- beler şeklinde düşünülmüş ve Sinan Paşa'nın ölümüyle basit bir çatı ile örtülmüş

    ya da 1930'lu yıllardaki vakıf tamirinde ça

    tıya dönüştürülmüş olması muhtemeldir. Avludaki mermer şadırvan özgündür. Med-rese odalarının arkasında helaların bulun-duğu bir küçük avlu vardır. Sinan Paşa'mncami bitmeden ölmesi, yapının, çağının di-ğer yapılarına göre çok daha sade olma-sına neden olmuştur. Yapı taş ve tuğla al-maşık, ucuz bir duvar tekniği ile inşa edil-miş, cami mekânı ise fazla süslenmemiştir.Bugünkü bezeme ve vitraylar yeni resto-rasyonlarda yapılmıştır.

    Caminin kıble duvarının doğu tarafına bitişik olarak yapılmış, inşa tarihi belli ol-mayan ve eski fotoğraflarda görülen mah-fil ya da meşruta 1936 1937'de Vakıflarİdaresi tarafından yaptırılan tamirde yıktı-rılmıştır. Caminin medresesi de ilk tasarım-daki gibi bitmemiş olabilir. 1970 1972'de

    yapılan restorasyonda ise medrese odala-rının önü çirkin madeni bir doğrama ilekapatılarak cami avlusu tümüyle karakteri-ni yitirmiştir. Bu tamir esnasında, caminin19. yy'm seçmeci üslubu ile bezenmiş olaniçi, klasik üslupta bir bezeme ile değişti-rilmiştir.

    Sinan Paşa'mn cami ile birlikte yapılan

    çifte hamamı caminin güneybatısında,epeyce uzakta yapılmıştı. Tophane Beşiktaş yolu genişletilirken 1957'de yıktırılmış-tır. Denize doğru uzanan erkek ve kadın-lar hamamlarından, erkekler bölümüne ya-pının aksından, kadınlar bölümüne ise onadik batı cephesinden giriliyordu. Tromplu kubbeli erkekler soğukluğunun ahşapgalerilerle hareketli enteryörü R. E. Koçu'nun ilgili makalesinde Nezih'in bir eskiziyle gösterilmiştir. Eski haritalarda, kül-hanla birlikte 600 m2'lik bir alan işgal eden bu çifte hamam, Koçu'nun betimlemesi-ne bakılırsa, sekizgen orta hacim ve dörthalvet ve eyvanlı erkekler sıcaklığıyla bo-

    yut ve plan olarak büyük bir olasılıkla, Si-nan'ın Samatya'da 1547'de yaptığı Yakub Ağa Hamamı'na, benziyordu.

    Koçu'nun Beşiktaş Deresi'nin altından

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    8/573

    SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ 4

    O 5 t) 15 20 25m

    Sinan Paşa Camii'nin restitüsyon planı:1. Kapalı kısmın özgün durumu, 2.muhtemel özgün giriş. 3. bugünkü durum.Doğan Kuban

    geçtiği bir köprünün yanında yapıldığı içinKöprü Hamamı diye adlandırıldığını söyle-diği bu hamam, yıkıldığı sırada İskele Ha-mamı olarak tanınırdı. Koçu 18 Temmuz1811'deki büyük bir sel felaketinde hama-mın su ile dolarak içeridekilerin boğulma-sını İstanbul'da yankı uyandıran bir olayolarak nakleder.Bibi. R. E. Koçu, "Beşiktaş İskele Hamamı". İS-TA, V, 2579 2580; (Konyalı), Abideler. 95 96: D.Kuban. "Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii", Mimar-lık ve Sanat, (196ı), s. 112 115; Kuran. MimarSinan, 97 99; Müller Wiener, Bildlexikon. 419.

    DOĞAN KUBAN

    SİNAN PAŞA KÜLLİYESİEminönü İlçesinde, Beyazıt, Çarşıkapı'da

    Yeniçeriler Caddesi ile Bileyiciler Sokağı'nın kesiştiği noktada yer alan bu külliye,Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından1002/1593'te Mimar Davud Âğa'ya yaptırıl-mıştır. "Yemen Fatihi'' olarak tanınan KocaSinan Paşa'nın (ö. 1596) büyük bir imarcıolduğu bu külliyenin yamsıra İstanbul'da,

    Anadolu, Suriye ve Rumeli'nin çeşitli yer-lerinde pek çok hayratı tespit edilmektedir.

    Kesme taştan inşa edilmiş olan yapılar top-luluğu klasik Osmanlı mimarisinin en gü-zel örneklerinden biridir.

    Külliye binaları, asimetrik planlı bir av-lu içinde muntazam olarak yer alan medre-se, türbe ve sebilden oluşmaktadır. Tüm ya-pıları güney ve batı yönünden çevreleyendövme demir şebekeli kesme taş duvarlaritinalı işçilik gösterir. Anacaddeye bakanavlu duvarının, türbe hizasına gelen nokta-sında, yoldan geçenlerin dua etmeleri içinsivri kemerli, demir şebekeli, kemer alınlık-ları rozetli büyük bir açıklık bırakılmıştır.

    Yine bu çevre duvarı ile medrese arasında-ki bahçe kısmı, daha sonra 18. yy'ın son-larında hazire haline getirildiğinden, duva-rın sekiz ünitelik bölümü yıktırılarak, baroküslupta kemerlerle daha da yükseltilmiş ve

    böylece bu kabirlerin dıştan görülebilme-si sağlanmıştır. Kemerlerin kilit taşları irimotiflidir. Duvar üzerindeki bu iki farklı üs-lup kolayca fark edilmektedir.

    Külliyenin basık kemerli cümle kapısıda bu cephe üzerinde yer almaktadır, bi-raz ileride, cadde ile sokağın kesiştiği yer-de sebil binası bulunur. Sokak içindeki ba-tı duvarına iki tane daha kapı açılmıştır, birtanesi sebilin, diğeri ise medrese ile türbe-nin kapısıdır. Sebilin yanındaki girişin üs-tünde girift bir sülüs yazı ile "Bir hayva-na su veren yirmi sene, bir ağacı sulayankırk sene, bir mümine su veren ise yetmişsene oruç tutmuş gibidir" anlamında hadis i şerif okunmaktadır.

    Medrese: Klasik Osmanlı tarzında yapıl-mış olan medrese, dikdörtgen planlı, re

    vaklı avlulu olup, yalnız üç taraftan öğren-ci odaları ile çevrilmiştir. Dershane, alışıl-mışın dışında olarak, yatık vaziyette med-reseye bitiştirilmiştir, dershane revağı hemmedreseye, hem de dershaneye girişi sağ-lar. Revaklı avluyu üç yönden çevreleyenöğrenci hücreleri on altı adet olup kareplanlıdırlar. Kubbeyle örtülü olan bu oda-lar avluya birer pencere, dışarıya ise altlıüstlü iki sıra pencere ile açılmaktadır. Alt-takiler söveli, üsttekiler de sivri kemerli vealçı şebekelidir. Baklavalı başlıklı on dörtadet sütun ile taşınan pandantifli revakkubbeleri iç taraftan tuğla örgülü, dıştankurşun kaplıdır. Revak kubbeleri hücrelerinkinden daha küçük boyuttadır. Yinerevak kubbelerini taşıyan kemerlerin ara-larında yer alan üçgen boşluklarda birertane çörten açılmıştır ki, bunlar toplam ondört tanedir.

    Medresenin dikdörtgen iç avlusununortasında sekizgen planlı bir şadırvan bu-lunur, şadırvanın çatısı klasik Osmanlı üs-lubunda baklavalı başlıklı sekiz sütun iletaşınır. Medresenin batısında bulunan ders-hane, erken devir Osmanlı mimarisindeçok görülen ters "T" planını andırmaktadır.İki sütun ve bir payeye oturan dilimli kemerleriyle üç gözlü revağa sahiptir. Bu re

    vakların iki bölümü kubbe, diğeri de to-nozlu örtülüdür. Dershanenin duvarları birsıra taş, üç sıra tuğla ile alternatif olarak iş-lenmiştir. Mekânı örten tromplu kubbe se-

    kizgen kasnak üzerine oturmuş olmasıylaklasik form gösterir, kubbe içindeki kalemişi dekorlar son devre aittir.

    Sinan Paşa Külliyesi, ÇarşıkapıErtan Uca. 1994/TETTV Arşivi

    Medrese odaları avlu tarafında, üzerisilmeli bir kapı ve şebekeli pencerelerleavluya açılır. Her odada ikişer niş, birerocak, doğu taraftaki köşe odalarda ise üçerniş. birer ocak bulunur.

    Avludaki şadırvanın ortasında yine se-kizgen ve mermerden yapılmış bir havuz

    vardır. Doğudaki revağm orta kemeri altın-da, çıkrık tertibatının mermerleri kırılmış

    bir su kuyusu bulunur, bunun yanında birde mermerden mamul su teknesi yer alır.

    Türbe: Sinan Paşa Türbesi, klasik Os-manlı türbeleri içinde en güzel örnekler-

    den biridir. Çevre duvarına yakın olarakinşa edilen türbe külliyeye hâkim unsurdurumundadır. Onaltıgen form gösteren

    bina kesme taştan yapılmıştır. Yapının dı-şım, saçak kısmının altında her taraftan çe-

    viren stalaktitli bir korniş süsler. Kornişinüstünde, palmetlerin yan yana gelmeleriy-le oluşmuş bir friz bulunur. Türbenin her

    yüzünde iki sıra halinde pencereler açıl-mıştır, üst sıradakiler yuvarlak kemerli vealçı şebekelidir, bir pencere, bir sağır pen-cere şeklinde düzenlenmiştir. Birer atlama-lı olarak açılan alt sıra pencereleri de siv-ri kemerli ve mermer ajurludur. Üstteki ke-merlerin hepsi kırmızı beyaz taşlarla işlen-miştir. Türbenin basık kemerli kapısının

    önünde beş adet kare sütunun taşıdığı birsundurma yer alır. Kapının etrafını incekornişler çevirmektedir, kemerin üstündemermer pano bulunmakta, ancak herhan-gi bir kitabe yer almamaktadır.

    İç mekânda her köşede beşgen payelerüzerinde siyah mermerden stalaktitli baş-lıklar yerleştirilmiştir. Kubbe göbeğinde

    yuvarlak bir madalyon içinde, siyah zeminüzerine beyaz sülüs yazı ile ayet (ZümerSuresi, 55) okunmaktadır.

    Türbenin kubbesi esas mekândan dahaküçük çapta uygulanmış, bunun altındaikinci bir saçak oluşturulmuştur..İçinde üçtane ağaç sanduka ile iki tane mermer la-

    hit bulunan türbe çok bakımsız ve harap vaziyettedir.Sebil Külliyenin tam köşesinde yer alan

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    9/573

    5 SİNAN I ATİK

    sebil, çevre duvarının dışına taşmaktadır. Yerden yarım metre yükseklikteki mermerplatform üzerinde sekizgen form gösterir.Klasik stildeki stalaktitli başlıklı sütunlar

    yapıyı yüzeylere ayırır, her yüzey sivri ke-merli ve altta demir şebekeli, üstte ise mer-mer ajurludur. Aralarındaki mermer pa-nolara yine girift sülüs yazı ile yazılmış 16mısralık kitabe kartuşları yerleştirilmiştir.

    Külliyenin, Sadrazam Koca Sinan Paşatarafından 1593'te, Hassa Başmimarı Da

    vud Ağa'ya yaptırıldığını bu kitabeden öğ-reniyoruz. Avludan sebile bir geçit vardır,

    bu koridorun kapısı üstünde, lacivert ze-min üzerine altın yaldızla "Ve sakâhumRabbuhum şarâben tahûrâ" ayeti okunur.Bu geçitin iki tarafında su hazneleri bulun-maktadır. Sebil dıştan geniş saçaklı bir ça-tı ile örtülüdür.

    Dershane ve medrese bakımlıdır, günü-müzde Balkan Türkleri Dayanışma ve Kül-

    tür Derneği ile İlim ve Edebiyat Eseri Sa-hipleri Meslek Birliği (ÎLESAM) tarafındankullanılmaktadır.Bibi. A. Refik, Türk Mimarları, İst., 1937, s. 27 vd; Ayvansarayî , Hadîka. II. 21; İnciciyan, İs-tanbul, 23; K. Çelebi. Tuhfetü 'l KibarfîAs-habı l Bihâr, İst., 1141, s. 97 vd: T. Öz. "Topkapı Sarayı Müzesinde Yemen Fatihi Sinan Pa-şa Arşivi", Belleten, S. 37, s. 171 193; SelânikîMustafa Efendi. Tarih i Selânikî. II, İst.. 1989.s. 581 vd.

    DOĞAN YAVAŞ

    SİNAN PAŞA MESCİDİFatih ilçesinde, Küçükmustafapaşa'da AyaKapısı'nın iç tarafında, evler arasında he-

    men hemen kaybolmuş durumdadır.Çok küçük eski bir Bizans kilisesinden

    (şapel) çevrilmiş olan mescit tuğlalarınınrenginden dolayı Kızıl Mescit olarak da ad-landırılır. Yapının hangi eski Bizans kili-sesi veya şapeli olduğu bilinmez. Dış du-

    varlarında görülen taş ve tuğla süsleme-ler, 13. yy'ın sonlarına ve 14. yy'ın ilk ya-rısına ait olduğunu gösterir. Belki de da-ha büyük bir dini yapının müştemilatı daolabilir. A. G. Paspatis bu şapel kalıntısının

    Ayia Iuliana en to Petrio Kilisesi olabile-ceğini yazmış, sonraları bu görüş Mordt

    mann tarafından da benimsenmiştir. M.Gedeon ise Sinan Paşa Mescidi olan ka-lıntının Petrion'daki Ayios İoannes Pródro-mos Kilisesi olabileceğini iddia etmiştir.

    Ancak bina I. Basileios döneminde (867886) yaptırıldığına göre. mevcut şapelinmimarisine ters düşmektedir. Nihayet A.M. Schneider, Gül Camii( >) yanında ol-duğu ve 13 14. yy'larda yeniden kuruldu-ğu bilinen Evergetes Manastırına ait birparça olabileceğini iddia etmiştir. Son yıl-larda R. Janin. tekrar Paspatis ile Mordtmann'ın hipotezine dönerek, bu kalıntınınçok ihtiyatlı bir ifade kullanarak Ayia Ju-

    liana Kilisesi olabileceğine işaret etmiştir.Her ne olursa olsun, bu bina alt kısmı bel-ki daha eski olmakla beraber, bilhassa ap-sisinin üst kısmı ile tamamen PaleólogosHanedam( >) dönemi özelliklerine sahiptir.

    Bu şapel kalıntısı, 16. yy'da I. Süleyman(Kanuni) döneminde (1520 1566) ünlü sad-

    razam Rüstem Paşa'mn kardeşi Kaptan ıDerya Sinan Paşa (ö. 1553) tarafından mes-cide çevrilmiştir. 1546 tarihli İstanbul Va-kıfları Tahrir Defteri hde adı geçmediği-ne göre 1546'dan sonra ve Sinan Paşa'mn 1553'te ölümünden önce mescide dö-nüşmüş olmalıdır. Ayvansarayî ise Hadî-ka 'da mescidin sadece kiliseden çevrilmişolduğunu ve Kaptan Sinan Paşa'nın vakfıolduğunu bildirir.

    Mescit. 19. yy'da bu bölgedeki büyük yangınlardan birinde harap olarak, bir da-ha ihya edilmeden kalmıştır. Paspatis'in 19.

    yy'ın ikinci yarısında hazırlanan kitabın-da, Galanakis tarafından çizilen ve litograf-

    ya olarak basılan gravürde (1877), harap

    halde ve üstü açık olarak gösterildiğine gö-re, daha o yıllarda kaderine bırakılmış du-rumda idi. Belki Ağustos 1782'de Gül Ca-mii yakınından çıkan yangında veya da-ha yakın bir ihtimal ile 1833'te yine Cibali Kapısı civarında başlayan yangında ha-rap olmuştur. Sahipsiz kalan bu tarihi ese-rin etrafına bitişik olarak ve hattâ üstüne

    yoğun biçimde evler yapılmıştır. 1972'dedoğu tarafında 4,50x5,50 m ölçülerinde yeraltında tonozlu bir mahzen bulunmuştur.

    W. Müller Wiener'e göre, komşusu şapelile bağlantısı bulunmayan bu kalıntı belki

    bir Bizans evinin bodrumu olabilir.Uzunluğu, apsis çıkıntısı hariç. 12 m ka-

    dar olan bu binanın tam ve doğru bir planıçizilememiştir. Herhalde yan duvarları, de-ğişik malzeme ve teknikten anlaşıldığınagöre burası mescide çevrildiğinde tamirgörmüştür. Apsisin dış cephesinde 13 14.

    yy'ların üslubuna uygun olarak tuğladan yapılmış süslemeler görülür. Bunların ara-sında bir meander motifi ile süslü geniş birfriz dikkati çeker. Apsisin yukarı kısmındaise nişlerin içindeki alınlıklarda yine tuğla-dan zikzak motifler bulunuyordu. Aynıteknikte işlenmiş benzeri tuğla süslemelerFenarî Isa Camii'nin güney bölümü ile Esekapı Mescidi olan binada da görülür. SinanPaşa Mescidi yakınında bazı Bizans duvarkalıntıları tespit edilmiştir. Sinan Paşa'nınBeşiktaş'ta Mimar Sinan yapısı külliyesin-den başka (bak. Sinan Paşa Külliyesi), Gureba Hastanesi yakınında Yenibahçe'de birmescidi daha vardı. İlgi çekici bir minaresi

    olan bu mescit, 1918 yangınından sonrahiçbir izi kalmayacak surette kaybolmuştur.Bibi. Ayvansarayî, Hadîka. I, 127, no. 28; Pas-patis, ByzantinaiMeletai, 1st., 1877, s. 384 385

    ve aradaki gravür; Mordtmann, Esquisse, 74,no. 129; M. Gedeon, Byzantionon heortolo

    gion, 1st., 1899, s. 52, not 2 ve 202; Schnei-der, Byzanz, 72 ve levha 8; J. P. Richter, Qu-ellen der byzantinischen Kunstgeschichte, s.245 246; J. Pargoire. "Le couvent de l'Evergétés a Constantinople". Echos d'Orient, IX(1906). s. 228 232; Janin, Eglises et monestères.508 510 (Evergetes Manastırı hakkında), s.259 260 (Ayia İuliana Kilisesi hakkında); Zi-

    ya. İs tanbul ve Boğaziçi, II, 62; A. M. Schnei-der. "Mauern und Tore am Goldenen Horn",Nachrichten d. Akad. Göttingen, 1950, s. 75; S.Eyice. Son Devir Bizans Mimarisi, 1st., 1980 (2. ba s. ), s. 52 53. levh a 90 95; Mül ler Wiener,Bildlexikon, 198 199; Th. F. Mathews, Earlychurches, 260 261; Fatih Camileri, 202.

    SEMAVİ EYİCE

    SİNAN PAŞA SEBİLİ bak. SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

    SİNAN PAŞA TEKKESİ bak. NECCARZADE TEKKESİ

    SİNAN I ATİK(?, ? 1471, İstanbul) Mimar,

    "Azadlı Sinan", "Eski Sinan" olarak datanınır. "Atik" sözcüğü "eski" yanında "azatedilmiş" anlamına da gelir. Tam adı Sina

    neddin Yusuf bin Abdullah'tır.Hıristiyan asıllı olduğu konusunda gö-

    rüş birliği vardır. Ancak Rum olduğu yo-lundaki savlar doğruluk kazanmamıştır.Nasıl yetiştiği konusunda da bilgi yoktur.İstanbul'un fethinden sonra saray mimarlı-ğına getirildiği sanılmaktadır. Bu görev-deyken 1463'te yapımına başlanıp 1470'tetamamlanan Fatih Külliyesi'nin( >) mimar-lığını yapmıştır. Külliyenin tamamlanma-sından sonra tutuklanmış ve hapisteykenölmüştür. Kaynaklar Fatih Camii'nin kub-

    besini Ayasofya'dan daha alçak yaptığı içinII. Mehmedîn (Fatih) gazabına uğradığı-nı ve bu yüzden tutuklandığını yazarlar.

    Sinan ı Atik'in Aralık 1464 ve Eylül 1469tarihli iki vakfiyesinden istanbul'da haylitaşınmazı olduğu, Fatih'te bir de zaviyekurduğu öğrenilmektedir. Ölümünde ken

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    10/573

    SİNANÎLİK 6

    di yaptırdığı Yavuzselim'deki KumrumMescit'in haziresine gömülmüştür. Bu mes-cit Mimar Atik Sinan Mescidi olarak da ta-nınır. Ölümünden sonra yerine Ayas bin Abdullah( >) geçmiştir.Bibi. İ. H. Konyalı, Fatih'in Mimarlarından

    Azadlı Sinan, İst., 1953; Sicill i Osmanî, III,103; Ayvansarayî, Hadîka, I, 171; Öz, İstanbulCamileri, I, 94; Ayverdi, Fatih III, 439; (AJtınay),Mimarlar, 23 24; Anonim, Tevarih i Âl i Os-man, İst., 1946, s. 160 1Ö3; Fatih Camileri, 155.

    İSTANBUL

    SİNANÎLİKHalvetîliğin, İbrahim Ümmî Sinan (ö. 1568)tarafından İstanbul'da kurulmuş olan kolu.

    Sinanîliğin piri olan Şeyh İbrahim Üm-mî Sinan'ın hayatı, tasavvufi kimliği vemenkıbeleri hakkında çeşitli kaynaklardadağınık ve birbiriyle çelişen bilgiler yeralmakta, henüz bu hususta, söz konusu bilgilerin sentezim oluşturacak nitelikte il-

    mi çalışmalar bulunmamaktadır. Doğum yerinin Prizren çevresi, Bursa veya Kara-man olduğuna dair farklı rivayetler vardır.Bazı kayıtlar Bursalı olma ihtimalini güç-lendirmekte, diğer taraftan Sinanîliğin, İs-tanbul dışında Anadolu'da hemen hiç ta-nınmamasına karşılık Rumeli'de çok yay-gın olması Ümmî Sinan'ın Prizren civarın-da doğmuş olabileceğini düşündürmekte-dir. Medrese tahsili görmüş, âlim bir kişiolmasına rağmen gördüğü bir "mana" (ta-savvuf terminolojisinde manevi işaret içe-ren rüya) üzerine, Hz Muhammed'in, mu-alliminin ancak Allah olduğu anlamını ifa-de eden "ümmî" sıfatını kendisine lakapolarak aldığı nakledilmektedir.

    Şeyh İbrahim Ümmî Sinan, Halvetîliğin,"Orta Kol" olarak anılan Ahmedî (Yiğit- başı) kolunun kurucusu, "Yiğitbaş Velî" la-kaplı Şeyh Ahmed Şemseddin Marmara

    vî'nin halifelerinden Şeyh İzzeddin Karamanî'ye intisap ederek kendisinden hilafetalmış, 16. yy'm ortalarına doğru İstanbul'agelmiş, Topkapı'da 958/1551'de kurduğutekkesinde irşat faaliyetlerini yürütmüş, ve-fatında, halifelerinden Nasuh Dede'ninEyüp'te tesis ettiği tekkeye defnedilmiştir. Bursalı M. Tahir Efendi, Manisa'dakiMuradiye Kütüphanesi'nde Risale i Şeri

    fe i îstanbulî Ümmî Sinan adında bir ese-rini gördüğünü belirtmektedir. Yunus Em-re üslubunu devam ettiren, duru Türkçeile kaleme aldığı tasavvufi içerikli şiirlerin-den birçoğu bestelenmiş ve tekkelerde yüzyıllar boyunca okunagelmiştir. Özellik-le Erenlerin sohbeti elegiresi değil/İkrarile gelenler mahrum kalası değil ve Sey-rimde bir şehre vardım / Gördüm sarayı

    güldür gül mısraları ile başlayan ilahileriçok ünlüdür. Türbesi halen önemli bir zi

    yaretgâh olma özelliğini sürdürmektedir."İstanbul merkezli" bir tasavvuf ekolü

    olan Sinanîlik sosyokültürel açıdan da (ayi-ni, erkânı, teşrifatı vb) Osmanlı başkentinehas özellikler sergiler. Ancak Halvetîliğin,İstanbul'da tekkelerin kapatılmasına (1925)kadar varlığını sürdüren diğer ana kolla-

    rına (kuruluş sırasıyla Sünbülîlik, Şabanîlik,Uşşakîlik ve Cerrahîlik) oranla Sinanîliğindaha az yayılmış olduğu, bu kola bağlı ola

    rak faaliyete geçen 5 tekkeden ancak 3 ta-nesinde Sinanî meşihatının devam edebil-diği, diğer ikisinin zamanla başka tarikatla-rın denetimine geçtiği tespit edilmektedir.Sinanîliğin şehrin topografyası açısındanda belli bir çerçeve ile sınırlı kaldığı, biridışında diğer bütün tekkelerin suriçindeki mahallelerde (Osmanlı dönemindeki ta- birle "nefs i İstanbul'da") yer aldığı ve sözkonusu tarikat kolunun, faaliyetlerini, özel-likle Topkapı Şehremini ekseninde yoğun-laştırdığı dikkati çeker. Bu arada tarikatınmerkezini oluşturan âsitanenin tekkeler-

    den hangisi olduğu hususu da yeterinceaçıklık kazanmamıştır. İstanbul'daki diğertarikat pirlerinden farklı olarak, Ümmî Si-nan'ın, bizzat tesis ettiği ve hayatı boyun-ca şeyhlik yaptığı tekke yerine, halifelerin-den birisinin tekkesinde gömülmesi muh-temelen Sinanîlik'te "âsitane" ile "pir maka-mı" statülerini haiz iki farklı merkezin doğ-masına yol açmıştır. Nitekim II. Mahmud'un kızlarından Saliha Sultan'ın 1249/1834'teki düğününe davetli şeyhler ara-sında "Şehremini kurbünde Ümmî Sinan Asitanesi şeyhi Zekaîzade Hasan Efendi'nin" adı geçmekte, Bandırmalızade A. Mü

    nib Efendi'nin 1307 /1889 90 tarihli Mecmua i Tekâyâ'smda. ise Eyüp'teki Ümmî Si-nan Tekkesi'nden "Pîşvây ı tarikat ı Aliy

    ye i Sinaniyye" olarak söz edilmektedir.İstanbul'da Sinanîliğin faaliyet göster-

    diği tekkeler şunlardır:

    Ümmî Sinan Tekkesi: Topkapı Şehremi-ni arasında, Arpa Emini Mahallesi'nde bu-lunan bu tekke 958/1551'de Pir İbrahimÜmmî Sinan tarafından kurulmuş, 1320/1902'de Hatice Atiyetullah Hanım tarafın-dan yeniden inşa ettirilmiş, Cumhuriyetdöneminde ortadan kalkmıştır. Ümmî Si-nan'ın vefatında tekkenin postuna dama-dı ve halifesi Halepli Arap Şeyh Şerif Mehmed Efendi (ö. l6l4) ile torunu (kızınınoğlu) "Ümmîsinanzade" olarak tanınanŞeyh Cedd Hasan Efendi (ö. 1677) geçmiş,Cedd Hasan Efendi ayrıca Pazar Tekkesi'nin de ikinci postnişini olmuştur. Dev-rinin ileri gelen musikişinaslarından ŞeyhHasan Efendi'nin aynı zamanda Divan ı

    İlahiyat sahibi bir tasavvuf şairi olduğu, aynca Mecâlis iSinaniye, Künûzü'l Hakâyık fîRumûzü 1 Dakâyık ve Fezâilü 'ş Şuhûradlı eserler kaleme aldığı tespit edilmekte-dir. Birbirine komşu olan bu iki Sinanî tek-kesinin meşihatı 18. yy'm sonlarına kadarÜmmîsinanzade ailesine mensup şeyhler(Hüseyin Hüsameddin Efendi [ö. 1734],Mustafa Efendi [ö. 1766] ve Hasan Efendi[ö. 1795D tarafından müştereken yürütül-müş, 1795'te Şeyh Hasan Efendi'nin vefa-tı üzerine Ümmî Sinan Tekkesi'nin postu-na Nizamî Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1799),arkadan Şeyh Mustafa Zekâî Efendi (ö.1812) geçmiştir. Şeyh el Hac Hasan Sima

    vî'nin halifesi olan Üsküdarlı Mustafa Ze-kâî Efendi'nin aslında Halvetîliğin Şabanîkoluna mensup olduğu, ancak aynı za-manda Sinanîlikten de icazetli bulunduğuanlaşılmaktadır. Bu tarihten itibaren "ZekâîTekkesi" ve "Zekaîzade Tekkesi" adlarıy-la da zikredilmeye başlayan Ümmî SinanTekkesi M. Zekâî Efendi'nin neslinden ge-len şeyhlerin denetiminde bir Sinanî Şabanî merkezi olarak faaliyetini sürdürmüş-tür (bak. Ümmî Sinan Tekkesi).

    Pazar Tekkesi: Topkapı'da, Arpa Emi-ni Mahallesi'nde, Pazar Tekkesi Sokağı'nda,Ümmî Sinan Tekkesi'nin yakınında yer alan

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    11/573

    7 SİNANÎLİK

    bu tekke 960 /1552 53 civarında, KâtipMehmed Efendi (ö. 1596) tarafından Ümmî Sinan'ın diğer bir damadı ve halifesiolan Harirî Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1640)için inşa ettirilmiş, 1274/1865 66'da, aynızamanda Şabanîliğe bağlı olan altıncı postnişini Şeyh Mehmed Salih Efendi (ö. 1869)

    tarafından, 1314/1896 97'de de II. Abdülhamid tarafından yenilenen tekke 1925'ekadar Sinanîliğe bağlı kalmıştır. Harem veselamlık bölümleri dışında günümüze ulaş-mış olan Pazar Tekkesi kaynaklarda baş-ka adlarla da (Ümmî Sinan, Harirî MehmedEfendi, Feraz Mehmed Efendi) anılmakta-dır (bak. Pazar Tekkesi).

    Ümmî Sinan Tekkesi: Eyüp'te, Düğme-ciler Mahallesi'nde, Ümmî Sinan Sokağı'nda yer alan ve tarikat pirinin kabrini barındıran bu tekke 16. yy'm ortalarındaÜmmî Sinan'ın halifelerinden Nasuh Dedetarafından kurulmuş, II. Mahmud ve II. Abdülhamid dönemlerinde onarım geçirentekke bütün aksamıyla günümüze intikaledebilmiştir. Aralıksız olarak Sinanîliğin fa-aliyet gösterdiği, "pir makamı" niteliğin-deki bu tekkenin son postnişinleri arasın-da, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara'da valilik yapan, Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Ankara'ya ilk gelişinde karşılayanlar ara-sında yer alan Şeyh Yahya Galib Efendi(Kargı) (ö. 1942) bulunmaktadır (bak. Üm-mî Sinan Tekkesi).

    Emirler Tekkesi: Silivrikapı'da, Uzun Yusuf Mahallesi'nde, Silivrikapı Caddesi, Yedi Emirler Sokağı ve Seyfullah EfendiSokağı'nın kuşattığı arsa üzerinde yer alan bu tekke Ümmî Sinan'ın halifelerinden,döneminin ileri gelen sufîlerinden ve ta-nınmış tasavvuf şairlerinden "Seyyid Nizamoğlu" mahlasını kullanan Şeyh SeyyidSeyfullah Kasım Efendi (ö. 1601) tarafın-dan 16. yy'ın ikinci yarısında tesis edil-miştir. Silivrikapı dışında, kendi adıyla anı-lan tekkenin banisi olan Seyyid Nizameddin'in (ö. 1550) oğludur (bak. Seyyid Ni-zam Tekkesi). Pir Ümmî Sinan'dan sonra bu ekole bağlı en büyük mutasavvıf olanSeyyid Seyfullah Efendi'nin divanından başka dini ve tasavvufi içerikli birçok ese-ri (Miracü'l Müminîn, Silsile i Tarikat, Sil sile i Nebeviyye, Silsile i Nesebiyye, Etvar ıSeb'a, Şeref i Siyâdet, Madenü'l Maarif,Câmiü'l Avârif, Esrârü'l Arifın, Seyrü'sSülûk, Miftah an Vahdet i Vücûd, Tacnâme) vardır. İlahi olarak bestelenen tasav-

    vufi içerikli şiirleri (nutukları) arasında enünlüleri Bu aşk bir bahr i ummandır/Bu-na hadd i kenar olmazve Aşkınla çâk ol-

    sa bu ten /Ben yineİIVAllah dlrem beyitle-ri ile başlayanlardır.

    Seyyid Seyfullah Efendi'den sonra 19. yy'm ortalarına kadar tekkenin postunakendi neslinden gelen şeyhler (oğlu Sey- yid Cüneyd Efendi [ö. 1604], Seyyid Cüneyd Efendi'nin oğlu Seyyid Ahmed AliMürteza Efendi [ö. 1666], Seyyid Seyfullah'm kızı İsmihan Hatun'un kızı Şerife Fat-ma'nın oğlu Seyyid Mehmed Efendi [ö.1702], Seyyid Mehmed Efendi'nin oğluSeyyid Ali Efendi [ö. 1716], Seyyid Ali Mür-

    teza Efendi'nin oğlu Seyyid İsmail ZühclîEfendi [ö. 1766], Seyyid İ. Zühdî Efendi'nin

    oğlu Seyyid Abdüssamed Reşid Efendi [ö.1788], Seyyid Mehmed Necib Efendi [ö.1848]) posta geçmiş, 19. yy'da iki kere yan-

    gın geçirerek ortadan kalkan ve yeniden yaptırılan tekke önce Kadirîliğe, sonra Hal vetîliğin Şabanî koluna intikal etmiştir."Seyyid Seyfullah Efendi Tekkesi" olarakda anılan bu önemli tarikat tesisi tama-men tarihe karışmıştır. Tekkeden arta ka-lan Seyyid Seyfullah Efendi'nin küçük tür-

    besi günümüzde de İstanbul'da en çok zi- yaret edilen veli türbelerindendir.

    Hakikîzade Tekkesi: Eğrikapı'da, Molla Aşki Mahallesi 'nde, Hakikizade Sokağı'nda, Yatağan Camii'nin yakınında bu-lunan bu tekke Seyyid Seyfullah Efendi'nin(ö. 1601) halifesi Hakikîzade Şeyh OsmanEfendi (ö. 1627) tarafından kurulmuştur.17. yy'ın ilk çeyreğine tarihlenebilen tekke"Hakikî, Hakikî Osman, Hakikîzade Os-man Efendi, Şeyh Osman" gibi çeşitli adlar-la anılmış, naziresi dışında tamamen tarihekarışmıştır. Divan sahibi bir tasavvuf şairiolan Hakikîzade Şeyh Osman Efendi'densonra halifesi Çuhadar Şeyh Mehmed Efen-di (ö. l651) ile oğlu Şeyh Mustafa Efendiposta geçmiş, Abdülahad Nuri'nin( >) hali-fesi Bosnalı Karabaş Şeyh Osman Efen-di'nin (ö. 1674) bu görevi üstlenmesiyletekke Halvetîliğin Sivasî koluna intikal et-miş, Osman Efendiyi oğlu Şeyh Abdülmümin Efendi (ö. 1694) izlemiştir. HakikîzadeTekkesi'nin 19. yy'm ikinci yarısında Nak-şibendîliğe bağlandığı tespit edilmektedir.

    Fenayı Tekkesi: Fındıkzade'de (Mollagürani'de), Seyyit Ömer Mahallesi'nde. II.Mehmed (Fatih) döneminde (1453 1481),

    Akbaba Mehmed Efendi tarafından yaptırı-lan mescide, Tokapı'daki Ümmî Sinan Tek-kesi ile Pazar Tekkesi'nde şeyhlik yapanÜmmîsinanzade Şeyh Cedd Hasan Efen-di'nin halifesi Şeyh Mehmed Fenâyî'ninmeşihat koydurması suretiyle kurulduğuanlaşılan bu tekkenin tarihçesi oldukça ka-ranlıktır. Hadîkatü'l Cevâmi 'de M. FenâyîEfendi'den sonra posta halifesi Şeyh HasanEfendi'nin geçtiği nakledilmekte, 1256/1840tarihli Âsitâne'de de yerinin arsa olduğu belirtilmektedir.

    HulvîEfendi Tekkesi: Şehremini'nde,

    Ereğli Mahallesi'nde 1035/l626'da Gülşenîliğe( >) bağlı olarak faaliyete geçen bu

    tekkenin ikinci postnişini, Ümmî Sinan'ındamadı ve halifesi, yakında bulunan Üm-mî Sinan Tekkesi'nin ikinci postnişini Ha

    lepli Arap Şeyh Şerif Mehmed Efendi'nin(ö. l6l4) oğlu Ümmîsinanzade Şeyh SinanEfendi'dir (ö. 1659). Ümmîsinanzade ŞeyhCedd Hasan Efendi'nin ağabeyi olan ŞeyhSinan Efendi'nin ve kendisinden sonra pos-ta geçen ünlü musikişinas Şeyh Ali Şirüganî Dede (ö. 1714), Ali Şirüganî Dede'ninoğlu Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1771) ile to-runu Şeyh Halil Efendi (ö. 1782) ve 1203/1788 89'da meşihattan feragat eden Ümmî-sinanzade Şeyh Hasan Efendi'nin postnişinoldukları süre zarfında (1653 1788) HulvîEfendi Tekkesi'nde Gülşenîliğin yanısıraSinanîliğin de yaşatıldığı anlaşılmaktadır.Daha sonra Kadirîliğe ve Rıfaîliğe bağla-nan tekke tarihe karışmış bulunmaktadır.

    Sofular Tekkesi: Aksaray'da, İskenderPaşa Mahallesi'nde 16. yy'm başlarındaHalvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen,

    vakfiyesi 9l6/ 1510 'da tescil edilen Sofu-lar Tekkesi'nin, tespit edilemeyen bir tarih-te (muhtemelen 17. yy'm ikinci yarısında)Sinanîliğe bağlandığı ve ÜmmîsinanzadeŞeyh Cedd Hasan Efendi'nin halifelerin-den, musikişinas Şeyh Mehmed MüstakimEfendi'nin (ö. 1709) burada postnişin oldu-ğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Gülşenîliğe ve Halvetîliğin Geredevî (Halilî) koluna bağlanan tekke halen Kuran kursu olarakkullanılmaktadır (bak. Sofular Tekkesi).

    Seyyid Nizam Tekkesi: Silivrikapı dışın-da, Kazlıçeşme Mahallesi'nde, muhteme-len 16. yy'm ikinci çeyreğinde kurulan butekkenin, 19. yy'm sonlarında postuna ge-çen Şeyh Ali Efendi ile oğlu Şeyh ŞuaeddinEfendi'nin (ö. 1918) Halvetîliğin ŞabanîKuşadavî kolunun yanısıra Sinanîliğe demensup oldukları bilinmektedir (bak.Seyyid Nizam Tekkesi).

    Sinanî tacı Halvetîliğin diğer kolların-da kullanılan taçlarla aynı özelliklere sa-hiptir. Basık kubbe biçimindeki tepeliği4 terkli ve 12 dallıdır. Tacın "asaba" tabiredilen yan yüzeyine "cüneydî" denilentarzda destar sarılır. Genel olarak koyu ye-şil olan destar âsitane şeyhlerinin ve "ku-tup" olarak kabul edilen şeyhlerin taçların-

    da siyah renktedir.Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 156 157, 184,

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    12/573

    SİNEKLİ MESCİT 8

    187, 224; Ayvansarayî, Mecmua i Tevârih, 231;Müstakimzade, Meşâyihname; Seyyid Seyfullah Efendi, Camiü '1 Avârif; Harirîzade, Tıb

    yân; SicilTi Osmanî, III, 217; Vicdanî, TomarHalvetiye; Vassaf, Sefine, IV, 173 176; Zâkir,Mecmua i Tekâyâ, 29 30, 37, 65 66; OsmanlıMüellifleri, I, 106, 109, 182 183, 213 214; Paka

    Iın, Tarih Deyimleri, III, 228; J. S. Trimingham,The Sufi Orders in Islam, Oxford, 1971, s. 75;Bayrı, İstanbul Folkloru, 175; A. A. Atalay îvl. Yaman, Seyyid Nizamoğlu, Hayatı Fserleri Dî-vanı, 1st., 1976; S. Eraydm, Tasavvuf ve Tari-katlar, 1st., 1981, s. 249 250; R. Serin, İslâm Ta-

    savvufunda Halvetilik veHalvetiler, İst., 1984,s. 164 166; Fatih Camileri, 189, 276 277, 279,290, 300; Haskan, Fyüp Tarihi, I, 143 144, 292293; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, 1st.,1994, s. 35, 107, 120, 127 128.

    M. BAHA TANMANZikir Usulü ve MusikiSinanîlik Halvetîliğin bir kolu olduğu için,

    bütün Halvetîler gibi, çeşitl i tarikat ayinitarzlarından devrani (bir halka halinde da-iresel yürüyüş) zikir usulünü benimsemiş

    bir tarikattır. Halka halinde oturulmaktaiken şeyhin Fatiha'sı ile başlayan zikir ayi-ni kelime i tevhidin bir süre topluca okun-masından sonra, ayağa kalkılarak devameder. Yine topluca okunan cumhur ilahi-den sonra "Hû" ismi ile beraber sola doğ-ru yan adımlarla el ele tutuşmuş durum-da yürüyerek zikir halkası döndürülmeye başlar. Daha sonra "Hay" ismine geçil ir.Gittikçe artan bir hızla devam ettirilen zi-kir, şeyh efendinin "İllallah" demesi ile so-na erer. Okunan dua ve çekilen gülbankle ayin biter. Gerek tevhid ve ism i celâl(Allah) çekilirken, gerek devran dönerkenzâkirlerce ilahiler ve kasideler okunur, buarada bazı vurmalı sazlar da çalınır. Sinanî ayininde, öteki Halvetî kollarının ayinle-rinden farklı hiçbir uygulama ve Sinanîliğehas bir özellik yoktur (bak. Cerrahîlik).

    Ayrıca Sinanîlikte özel besteli bir Sinanîevrâd ı şerifi de mevcut değildir. BütünHalvetîliğin okuduğu Vird i Settar ayindedeğil, sabah namazı vakti dervişlerce tektek okunur.

    Sinanîlik, Horasan tasavvufuna bağlıHalvetîliğin İstanbul'da doğmuş ve geliş-miş bir kolu olduğundan, ayininde kullanı-lan musiki öz Türk musikisidir. Daha son-ra Rumeli'de çok yayılmış olan Sinanîlik bu

    yöreye de İstanbul tavrı tekke musikisinitaşımıştır.

    İstanbul'da yetişen Sinanî musikişinas-lar içinde en önemlisi, tarikatın piri İbra-him Ümmî Sinan'ın (ö. 1568) torunu olan ve Topkapı'daki Ümmî Sinan Tekkesi ilePazar Tekkesi'nde postnişinlik yapmış bu-lunan Ümmîsinanzade Şeyh Cedd HasanEfendi'dir. Neva ve uşşak makamlarındaiki ilahisi bilinen Şeyh Hasan Efendi'ninen büyük eseri, öğrencisi Ali Şirüganî Dede'dir (ö. 1714). Şehremini'ndeki HulvîEfendi Tekkesinin üçüncü postnişini olan

    Ali Şirüganî Dede'yi, bu tekkenin meşiha-tında selefi olan mürşidi ÜmmîsinanzadeŞeyh Sinan Efendi'nin (ö. 1659) kardeşiŞeyh Hasan Efendi yetiştirmiştir. "Ümmî-sinanzade Hafızı" diye ün kazanan Sütçüzade Hafız Ali Efendi de (ö. 1688) ŞeyhHasan Efendi'nin dervişi ve öğrencisidir.Bestekâr Sütçüzade İsa Efendi'nin (ö.

    1627) oğlu olan ve hac yolunda, Mısır'da vefat eden Hafız Ali Efendi çok değerli bir bestekârdır. "Aşkın meyine kandım n'oldun a gönül n'oldun" diye başlayan hi-caz ilahisi bugün de değerini koruyan bireserdir. Ümmîsinanzade Hasan Efendi'nin

    bir başka dervişi ve öğrencisi Bahçevancızade Ali Şehrî Efendi (ö. 1702) devrininünlü musikişinaslarındandı. İstanbul'daözellikle Muhammediye okuyucusu ola-rak ün kazanan, Sofular Tekkesi( >) şey-hi M. Müstakim Efendi de (ö. 1709) Ümmîsinanzade'nin öğrencisi ve halifesidir.Tekkesinde gömülüdür.

    İstanbul'un tanınmış Sinanî musikişi-naslarının sonuncusu Zâkirbaşı Hacı Feh-mi Efendi'dir (ö. 1935). Fehmi Efendi Silivrikapı dışındaki Seyyid Nizam Tekkesi( >)zâkirbaşısıydı. İslimye'de (Bulgaristan)doğmuş, 93 muhaciri olarak 1877'de İstan- bul'a gelmiş, Hacı Nafiz Bey'den musikiöğrenmiştir (bak. Şabanîlik). Bazı ilahiler

    ve şarkılar da bestelemiş olan Fehmi Efen-di, repertuvarının genişliğiyle tanınmıştı.Subhi Ezgi birçok durağın notasını onunokuyuşundan tespit etmiştir. Eczacılık vecerrahlık da bilen, fakir hastalara bu konu-larda yardımcı olan Fehmi Efendi, 25 Ocak1935'te vefat etmiş, Seyyid Nizam Türbesi'nin karşısında, hocası Nafiz Beyin ya-nma defnedilmiştir. Fehmi Efendi'nin zâkir- başı olduğu Seyyid Nizam Tekkesinin şey-hi olan, Halvetîliğin Kuşadavî kolunun yanısıra Sinanîliğe de mensup bulunan ŞeyhŞuaeddin Efendi de (1850 1918) iyi tanburçalması ile tanınmış bir musikişinastı. Şeyh

    Ali Sinanî Efendi'nin oğlu olan ve tekkesin-de gömülü Şuaeddin Efendi'nin bazı eser-ler bestelediği bilinmekteyse de bunlar gü-nümüze ulaşamamıştır. Eyüp'te gömülüolan Hafız İsmail Efendi de (ö. 1936) sondevrin Sinanî zâkirbaşılarındandı.

    ÖMER TUĞRUL İNANÇER

    SİNEKLİ MESCİT bak. KÂTİP MUSLİHİDDİN MESCİDİ

    SİNEMALARİstanbul'da sinema salonu olarak kullanı-lan ilk bina, Galatasaray dönemecinde Sponeck Birahanesi olmuştur. Bugünkü Av-rupa Pasajı'nın karşısında yer alan mez-

    baha 5 Haziran 1870 'teki büyük Beyoğlu yangınında tümüyle yok olunca yerine ters"I." şeklinde bir bina yapılmış; bu binanınüst katı birahane olarak kullanılmıştır. İs-tanbul'da halka açık ilk sinema gösterisi,1897'de burada gerçekleştirilmiştir.

    İstanbul'daki ilk sürekli sinema binasıise, Pathe Sineması'dırl »). 1889'da açık ha-

    va tiyatrosu olarak yapılan bu bina, 1908'den 1942'ye dek sinema salonu olarak kul-lanılmıştır. Daha sonraları Belediye, Anfi,

    Asri ve Ses sinemaları adını alan salon,1958'de kullanılmayacak duruma geldiğin-den, yıktırılmıştır. İstanbul'daki ilk sine-ma salonları Beyoğlu yakasındadır. İlk si-nema salonları arasında 1911'de açılan Or yanto (sonra Kısmet adını aldı) , 1912 'defilm gösterilerine başlayan Santral (sonraŞafak, Cumhuriyet ve Zafer adını aldı) ve

    vine aynı yıl eski Varyete Tiyatrosu'ndasinemaya dönüştürülen İdeal (sonra SesTiyatrosu! »] olan yer) sayılabilir.

    1913 1916 arasında, İstanbul'da sine-ma salonu sayısında bir patlama görülür.

    Yabancı film şirketlerinin yeni pazar ara- yışları sırasında İstanbul'un da keşfedilme-si, salon sayısının hızla artmasına neden ol-muştur. İlk salonların çoğu; tiyatro, sirk

    ya da benzeri gösterilerin yapıldığı salon-ların birkaç değişiklikle sinemaya dönüştü-rülmesiyle düzenlenmiştir. Beyoğlu İstiklalCaddesi'ndeki eski bir kahvehane Gomon

    Sineması olmuş (1913); bu sinema dahasonraları Lüksemburg, Glorya ve Saray( >)adını alarak İstanbul'un en şık sinema sa-lonlarından biri sayılmıştır. Aynı yıl Beyoloğlu'nda Amerika ve Parlan sinemalarıaçılmıştır. 1914'te Beşiktaş'ta Apollon (bak.

    Apollon sinemaları) ve Ahali Sineması; Şiş-lide Artistik: Yüksekkaldırım'da Majestik:Şehzadebaşı'nda Emperyal, Ertuğrul ve

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    13/573

    9 SİNEPERVER VALİDE SULTAN

    Donanma; Sirkeci'de Türk, Ali Efendi veKemal Bey; Erenköy'de Erenköy; Kadı-köy'de Merkez, Apollon (şimdiki Reks Sineması'nm yeri) (bak. Apollon sinemaları)Milli adlı sinema salonları açılmıştır. Böy-lece Beyoğlu'nun yamsıra Kadıköy, Şehzadebaşı ve Sirkeci semtleri de sinema salon-larının yoğunlaştığı bölgeler arasına katıl-mıştır,

    1915 'te Askeri Müze haline dönüştürü-

    len Aya İrini Kilisesi'nde( 0 de film gös-terilmeye başlanmış; böylece Aya İrinidünyada sinema olarak kullanılan en eski bina olmuştur.

    İstanbul'da sinema olarak tasarlanmış ve özel olarak yapılan ilk bina Majik Sineması'dır. 1920'de mimar Givlio Mongeri tarafından yapılan bu salon, daha son-ra Türk, Taksim, Venüs adlarını almış, son-ra da Devlet Tiyatroları'na devredilmiştir.1923'te yalnız İstanbul'un değil, Avrupa'nm en şık sinemalarından Elhamra Sineması( >) açılmıştır. Atatürk'ün de birkaçkez gittiği bu sinema, 1930'lu ve 1940'lı yıl-lardaki görkemini giderek yitirmiş, 1970'lerden sonra yalnızca avantür ve seks film-lerinin gösterildiği ikinci sınıf bir salon ha-line dönmüştür. İstanbul'un diğer büyüksinemalarından Melek (sonra Emek Sineması[ d) 1924'te; Alkazar 1925'te; Sürey-

    ya Sineması( >) 1927'de açılmıştır.1970'li yılların ortalarında televizyonun

    yaygınlaşması sinema salonlarında birerozyona neden olmuş; birçok önemli si-nema kapılarını kapatmak zorunda kalmış;

    ya da bir başka işlev yüklenmişti r (YeniMelek, Saray, Feza, Venüs, Opera). Ayrı-ca yine aynı dönemde yazlık sinemalarlasemt sinemaları da işsizlik nedeniyle bir birortadan kalkmıştır. 1990'dan sonra, büyük,hantal ve teknik donanımdan uzak sine-

    malar yerine, teknik donanımlı, pratik, mo-dem görünümlü küçük salonlar ve küçüksalonlardan oluşan "cine centerTar yapıl-

    maya başlanmıştır. Bu küçük salonlar, ki-mi zaman büyük salonların birkaç küçüksalona bölünmesiyle (Lale, Çemberlitaş,Dünya, Alkazar. Moda sinemaları), kimizaman ise alışveriş merkezlerinde (Capitol,

    Ak Merkez, Galeria, Nova Baran) yeni biranlayışla gerçekleştirilmiştir.

    İstanbul'da 1949'da 50 kapalı sinemasalonu varken, bu rakam 1969'da 110'aulaşmış, 1989'da 93'e düşmüştür. 1949'da

    20 olan açık hava sineması sayısı. 1958'de103. 1963;te 122, 1967'de 184 iken giderekdüşmüş, 1989'da 23, günümüzde ise yal-nızca 4 açık hava sineması kalmıştır.

    1 9 9 4 başı itibariyle İstanbul'da ~IA sine-ma vardır. 29.500 civarı koltuk kapasitesiolan bu sinemaların 15'i Beyoğlu'ndadır.Beyoğlu'nu 12 sinema ile Kadıköy, 10'ar si-nema ile Şişli ve Bakırköy, 4 sinema ile Eti-ler ve yine 4 sinema ile Çemberlitaş semt-leri izlemektedir.

    BURÇAK EVREN

    SİNEMATEK DERNEĞİTürkiye'de ve yabancı ülkelerde çevrilmişolan sinema yapıtlarını ve sinema ile ilgili yayınları araştırmak, toplamak, düzenle-mek, saklamak, korumak, göstermek vedağıtmak amacıyla Türk Sinematek Derne-ği adıyla kurulmuş ve Türkiye'de sinemakültürünün gelişmesinde büyük katkılarda bulunmuş sinema derneği.

    Bir kısmı sinema yazarı, bir kısmı da si-nemacı ve sinemasever olan Muhsin Ertuğrul, Sabahattin Eyüboğlu, Aziz Albek, NijatÖzön, Semih Tuğrul, Onat Kutlar, TuncanOkan, Hüseyin Hacıbaşoğlu (Baş), Tunç Yalman, Cevat Çapan. Adnan Çöker, Ad-nan Benk, Mazhar Şevket İpşiroğlu, Macit Gökberk ve Şakir Eczacıbaşı tarafın-dan 25 Ağustos 1965 'te İstanbul'da kurul-

    du. 1966 1972 arasında Uluslararası Film Arşivi Federasyonu'nunyazışma üyesi oldu.Derneğin ilk yönetim kurulu başkanı

    Semih Tuğrul'du. Ancak dernek, sonraki başkan ve uzun yıllar büyük maddi des-tekçisi Şakir Eczacıbaşı'nın ve görevi ilk

    yıldan 1975 'e kadar süren (bu görevi as-kerliği sırasında Hüseyin Baş üstlendi) yö-netmen Onat Kutlar'ın çalışmalarıyla bü-

    yük etkinlikler gerçekleştirdi. Bu yıllardaİstanbul sinemaseverleri üyesi olduklarıderneğin salonlarında dünyanın bütün ül-kelerinden film örnekleri, çeşitli retrospektifler, toplu gösterimler, dünyaca ünlü kla-sikler izlemek, gene birçok ülkeden çoksayıda önemli sinema adamıyla tanışabil-mek ve düşüncelerinden yararlanabilmekolanağını buldular. Batı'daki benzerleri gi-

    bi demeğin içinden ve izleyicilerinden da-ha sonra yetenekli sinema yazarları ve si-nema adamları çıkmıştır. Derneğin Batısinemasına büyük yakınlık duyması yü-zünden "ulusal sinemacı'larla aralarındasert tartışmalar oldu. Dernek 10.000'e ula-şan fotoğraf 400'e yakın film ve 4.000'e ya-

    kın sinema yayınından oluşan bir arşivkurmayı başardı. 1970'lerde ilginin azalma-sı ve salonsuzluk sorunları yüzünden der-nek çeşitli sıkıntılara girdi. Bir süre yönet-menliğini Vecdi Sayar yürüttü. Rekin Teksoy'un yönetim kurulu başkanlığını yap-tığı geçici bir dönemden sonra gelen genç bir yönetim, 1966 1970 arasında 30 sayı çı-karılan Yeni Sinema dergisini yeniden çı-karmak (1980'de 2 sayı), salon sorununuçözmek ve 15. yıl törenini düzenlemekgibi kimi başarılı etkinlikler düzenlese dedernek eski etkin günlerine asla ulaşama-dı. 12 Eylül 1980'de diğer dernekler gibikapatılan Sinematek Derneği, arşivindeki400 civarındaki filmi daha önce Yarımca

    Belediyesi'ne vermişse de bu filmlerin birdaha izine rastlanılmamıştır. 1990'larcla ge-ne Sinematek Demeği adıyla bir dernekdaha kurulmuş ancak daha sonra adı du)oılmamıştır.

    Sinematek, amacına uygun olarak ara-larında ilk Türk sinemacılarından Fuat Uzkmay'm biyografisini içeren çeşitli sine-ma kitapları ile 1970 1975 arasında Sine-matek salonlarında gösterilen filmlerle ilgi-li düzenli, küçük bir filim dergisi (75 sayıkadar) yayımlamıştır.Bibi. A. Dorsay. Sinema Ansiklopedisi, İst.,1981 1982, s. 586; B. Evren, BaşlangıcındanGünümüze Türkçe Sinema Dergileri, İst.,1993.

    RAŞİT ÇAVAŞ

    SİNEPERVER VALİDE SULTANÇEŞMESİFatih İlçesinde, eski Ali Paşa Caddesi üze-rinde yer alır. IV. Mustafa'nın (hd 18071808) annesi Ayşe Sineperver Valide Sul-tan (ö. 1828) tarafından yaptırılmıştır.

    Su haznesiyle birlikte tamamıyla kesmeküfeki taşından inşa edilmiştir. Çeşmenincephesi pilastrlar ile üçe bölünmüş ve tek-nesi boydan boya her üç bölümü de kap-layacak şekilde uzatılmıştır. Yan yüzey-lerde hiçbir süsleme görülmez. Orta kıs-mın Bursa kemerli aynataşında barok üs-

    lupta mermer kabartma, bunun üzerinde yine kabartma sorguç motifi görülür. Aynataşmm üzerinde, hattat Sükûtî'nin eseri

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    14/573

    SİNEPERVER VALİDE SULTAN 10

    Sineperver Valide Sultan Çeşmesi, FatihErtem Uca, 1994/TETTVArşivi

    olan dört satırlık sülüs yazılı kitabe yer al-maktadır.

    Yapıyı taçlandıran küfeki taşından ma-mul akroter gayet zevksiz bir formdadır.Halk arasında "Kanlı Çeşme" diye adlandı-rılan çeşmenin suyunun acı ve 1978'e ka-dar akar vaziyette olduğu bilinmektedir.Bugün ise su haznesi harap durumdadır,suyu da akmamaktadır.Bibi. A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebil-leri, İst. 1993, s. 756; Tanışık, İstanbul Çeş-meleri, I, 250 251.

    DOĞAN YAVAŞ

    SİNEPERVER VALİDE SULTANÇEŞMESİÜsküdar İlçesi'nde, Yeni Valide Camii'nindenize bakan cephesinin önündeki eskiKeresteciler, şimdiki Balaban Caddesi üze-rindeki kavşakta yer alır.

    Ortadaki çeşme aynası bulunmayan ya-pının örtü sistemi semt sakinlerinin ifade-sine göre 5 yıl önce yenilenmiş ve eserin bazı üniteleri onarılmıştır. Nitekim İ. H. Tanışık'm kitabındaki yapının 19401ı yıllaraait bir fotoğrafında üstü kurşun kaplı ça-tı, babalarla bezenmiş tek kubbeli bir ör-tü görünmektedir. A. Egemenin kitabın-da ise yapının 19501i yıllardaki bir fotoğra-fı vardır. Burada yan tarafmda birer kubbecik bulunan bir kubbe ile zenginleştiril-miş eğik çatı gözlenmektedir. Üzerindekikitabeden anlaşıldığına göre 1194/ 1780'deI. Abdülhamidln (hd 1774 1789) ikinci ka-dını, IV. Mustafa'nın (hd 1807 1808) an-nesi Ayşe Sineperver Valide Sultan tara-fından ölen oğlu Şehzade Ahmed için yap-tırılmıştır.

    Taştan yapılmış haznenin ön cephesi beyaz mermerle kaplanmıştır. Arkasında-ki ve sağ tarafındaki yapılara bitişik hazne-nin şekli ve işlevi değişmiştir. Yapının soltarafında haznenin bir bölümü mermerlekaplanmıştır ve bir kemer gözü içine me-talden yapılmış kapaklar monte edilmiş-tir. Bu ünitenin bugün güvercinliğe dönüş-tüğü görülmektedir.

    Üç yüzlü çeşme yapısının ön cephesi-ni altta çepeçevre üç tekne kuşatmakta-dır. Dış yüzü kartuşlarla bezenmiş teknele-rin araları dikey oturtulmuş kasetlerle be-zenmiş dinlenme taşlarıyla birbirinden ay-rılmaktadır. Çokgen biçimli dinlenme taş-larının üzerinden yükselen dört pilastrayakla dikey eksende üçe ayrılan çeşmecephesi, yatay eksende biri çok geniş ol-mak üzere dört yatay kuşağa bölünmüştür.

    Yarım altıgen biçiminde dışarı doğru taşancephenin ortasında üç dilimli bir kemerle

    birbirine bağlanan iki ayak arasına aynataşı oturtulmuştu. Bugün bulunmayan bu ta-şın yeri sıvanarak örtülmüştür. İki taraftaucu "C" kıvrımla son bulan kemer gözüiçinde aynataşları vardır.

    Bu geniş kuşağın üzerinde geniş biralınlık gibi yatay silmelerle sınırlanmış ikikuşak yer almaktadır. Birinci kuşakta orta-da bir kartuş içinde iki tarafı "C" kıvrımlıdallar çevresine serpiştirilmiş çiçek demet

    leriyle bezenmiş 6 mısralık kitabe vardır. Yan ünitelerde bitkisel bezemelerle süs-lenmemiş kartuşlar 4 mısradan oluşmakta,sağ tarafta 1194/1730 tarihi okunmaktadır.

    İkinci kuşakta ise ortada bir p'almettengelişen rozet içinde "Maşallah" yazısı, yan-larda ise tuğra ile bezenmiş alev dilleriy-le taçlanmış motifler vardır.

    Geometrik motiflerle bezenmiş dilimlisaçak altı taştan yapılmıştır. Saçak üzerin-de ortası daire biçimi madalyonlarla be-zenmiş kartuşlarla süslü geniş bir kasnak

    bulunmaktadır. Yarım altıgen formundakikasnağın birleştiği noktalar birer baba ile belirlenmiştir.

    Alaturka kiremitle örtülü çatının üzerin-de iki tarafı birer kubbecikle sınırlanmış

    bir tonoz bulunmaktadır. Betondan dökül-müş bu örtü elemanları son onarımda ya-pılmıştır.

    Sineperver Valide Sultan Çeşmesi,ÜsküdarSadat Hasanoğlu, 1994

    Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 380 381;Çeçen, Üsküdar, 150; A. Egemen, İstanbul'unÇeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 753 757.

    H. ÖRCÜN BARIŞTA

    SİPAHİ AYAKLANMALARI bak. AYAKLANMALAR

    SİPAHİ OCAĞIİstanbul'un en eski ve ilk binicilik kulübü.

    Büyük bir at meraklısı olan günün har- biye nazırı Enver Paşa, at neslini geliştir-mek amacıyla kendi başkanlığında Islah ıNesl i Feres Cemiyeti'ni (At Neslini Geliş-tirme Derneği) kurarken at sevgisini yay-mak amacıyla bu derneğe bağlı olarak birde binicilik kulübü kurulmasını uygun gör-müştü. Enver Paşa bu cemiyete ve kulübe,dönemin ileri gelenleri arasında bulunanİzzet Paşa, Mahmud Şevket Paşa ve Şehza-de Abdülhalim Efendi gibi at meraklıları-nı da toplamıştı. 22 Mart 1913'te resmenkurulan Sipahi Ocağı "memlekette at bin-me hevesini artırma ve at sporunu yurt sat-hına yayma" amacını taşıyordu.

    Kulübün başında Enver Paşa, MahmudŞevket Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa gi- bi önemli şahsiyetlerin bulunması SipahiOcağı'nın pek büyük bir ilgiyle karşılan-masına neden olmuştu. Ordunun da ge-niş yardımlarıyla kulüp kısa zamanda hız-la büyüyüp gelişmiş ve İstanbul'un en göz-de derneği halini almıştı. Bu yüzden ku-lübün Mekteb i Harbiye( >) yanındaki lo-kali ve kapalı maneji büyük kalabalıkla do-lup taşarken bir de yazlık binaya ihtiyaçduyulmuş ve Tarabya ile Yeniköy arasın-da, sahilde güzel bir bina da alınıp hiz-

    mete sokulmuştu. Bugün Harbiye'de ordu-evi binasının bulunduğu alandaki lokalde-ki sosyal faaliyet ve kapalı manej ile Mek-teb i Harbiye'nin yan bahçesindeki atlımüsabakalar pek büyük ilgi gönnüştü. An-cak çok geçmeden patlayan I. Dünya Sa-

    vaşı ile onu izleyen Mütareke ve işgal gün-lerinde Sipahi Ocağı çok kötü günler yaşa-dı. Kulüp ordunun himayesinde olduğun-dan işgal kuvvetieri komutanlığının da hu-sumetini çekmekteydi. Bütün bunlara rağ-men kulüp, birkaç idealistin fedekârlık vegayretleriyle ayakta kalabilmişti.

    Sipahi Ocağı, kurtuluşu izleyen gün-lerde hızla eski canlılığına yeniden kavuş-mak imkânını buldu ve Cumhuriyet dö-neminde de eski parlak günlerine yenidendöndü. Kulüp İstanbul'un yamsıra Ankara,İzmir ve Adana'da düzenlediği binicilik yarışmalarıyla ülkede sivil binicilik sporunundoğmasında ve gelişmesinde etkili olmuş-tu. II. Dünya Savaşı yıllarında da (19391945) zor günler geçiren Sipahi Ocağı yineayakta kalmayı başarmıştı. Bugün eskisikadar etkin olmasa da binicilik sporundaki önemli yerini korumaktadır.

    CEM ATABEYOĞLU

    SİRET, TAHSİN (1876,Diyarbakır 1937, İstanbul)Ressam.

    "Diyarbakırlı Tahsin" olarak tanınır. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır'da tamam-ladı. Resimle küçük yaşlardan itibaren ilgi-lenmeye başladı. Daha Kuleli Askeri Lisesi

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    15/573

    11 SİRKECİ

    da hocalık yapıyordu. 1902'de OsmanHamdi Bey'in( >) müdürlüğü dönemindekısa bir süre Sanayi i Nefise Mektebi'ne( >)de devam eden sanatçı, okulun İtalyanekolü doğrultusundaki akademik eğitimi-ni kendisine yakm hissetmeyerek öğreni-

    mini sürdürmemiştir. Galatasaray Sergilerine( >) katılmış olan Siret'in bazı illüstras- yonları çeşitli dergilerde yayımlanmıştır.Sanat hayatının ilk evrelerinde tipik bir do-ğa gözlemcisi olarak Türk peyzaj resmi ge-leneği içinde değerlendirilebilecek çalış-malar ortaya koyan Siret, daha sonraki dö-nemlerde gerçek üslubuna ulaşmış, büyük boyutlu savaş ve deniz konulu resimlerinen önemli ressamlarından biri olarak ta-nınmıştır. Denize tutku derecesinde bağlıolan sanatçı, eserlerinde figüre ve natür-morta pek yer vermemiştir.Bibi. Boyar, Türk Ressamları; S. Yetik, Res- samlarımız, İst., 1940; N. tslimyeli, Asker Res- samlar ve Ekoller, Ankara, 1965.

    AHMET ÖZEL

    SİRKECİEminönü( >) ile Sarayburnu( >) arasında-ki sahil çevresinde yer alan semt.

    Eminönü İlçesi'ne bağlı Hoca Paşa Ma-hallesinin kuzey kesimlerini kaplar. Sem-tin merkezi Sirkeci Garı( >) ve önündeki,trafik kavşağı niteliğindeki meydandır. Ba-tıdan Eminönü ve Bahçekapı( >), güney-den Cağaloğlu( ») semtlerine komşudur.Doğuda Gülhane Parkı ve Topkapı Sarayı'm çevreleyen surlara dayanır. Kuzeyi Feri- bot İskelesi de denen Sirkeci İskelesi 'nin yer aldığı sahildir.

    Bizantion'un ilk kurulduğu yerin bu-günkü Topkapı Sarayı çevresi ve Saraybur

    Sirkeciistanbul

    Ansiklopedisi

    öğrencisi iken karakalem ve suluboya tek-niğini çok iyi kullanabilen, usta bir ressam-dı. Bu dönemde Osman Nuri Paşa ve Ho-ca Ali Rıza'mn( >) öğrencisi oldu. Hoca-larının dikkatini çeken ve onlardan bü- yük teşvik gören Tahsin, daha çok Hoca Ali Rıza'nm üslubuna yakınlık gösterdi.Doğaya yönelik bu dönem çalışmaların-da ana tema İstanbul peyzajlarıydı. 1895'tesüvari teğmeni olarak Mekteb i Harbi

    ye'den mezun oldu ve yurdun çeşitli böl-gelerindeki süvari kıtalarında görev yap-

    tı. İstanbul'dan uzak kaldığı bu dönem, sa-nat hayatı açısından pek verimli olmamış-tır. Usta bir tanbur sanatçısı da olan Tah-sin, ressam kişiliğini Harbiye Nezareti Ha-rita Dairesi'ne tayin olduğunda bulmuştur.

    Sanatçı, en olgun eserlerini bu dönem-de gerçekleştirdi. 1906'da yüzbaşı, 19l4'te binbaşı rütbelerine yükseldi. 1918'de emek-liye ayrıldıktan sonra resim çalışmalarınaağırlık verdi. Bu yıllarda hem Seyr i Sefain İdaresi( >) resimhanesinde resim çalışı- yor, bir yandan da Beyoğlu Musevi okulun

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    16/573

    SİRKECİ FLORYA SAHİL YOLU 12

    Sirkeci'nin 19501i yıllardan bir görünümü.TETTV Arşivi

    nu ve Sirkeci bölgesi olduğu sanılmakta-dır. Sarayburnu'nun batısından başlayarakSirkeci Eminönü sahilinin tümüyle limanolduğu, Sirkeci Garı'nm bulunduğu kesi-min sonradan dolduğu biliniyor. Burada-ki Prosforion ve onun hemen batısındakiNeorion( >) limanlarının, farklı bölümlerifarklı işlevlere (tersane, ticari liman, iske-leler) sahip tek bir liman kompleksi oldu-ğunu düşündüren veriler vardır.

    Bizans döneminde bugünkü Sirkeci veCağaloğlu'nun kuzey kesimlerine Eugeniudenirdi. Bölge, günümüzde Topkapı Sarayı'nı çevreleyen surların bulunduğu yer-de olması gereken Bizantion surlarının he-men dışında, Septimius Severus Suru'nunsa içinde kalıyordu. Bizans İmparatorlu-ğu döneminde Neorion Limanı zamanladolmuş, 697'de imparator Leontios tarafın-dan temizletilmiş, bu sırada çıkarılan cü-ruftan kaynaklandığı ileri sürülen bir ve- ba salgını şehri kasıp kavurmuştu. 10. yy'dan sonra Cenevizliler ve Pisalılar baş-ta olmak üzere Latin kolonileri, EminönüSirkeci civarında imtiyazlı bölgeler eldeedip buralara yerleşmişler ve limanda ken-di ticaret iskelelerini kurmuşlardır.

    Osmanlı döneminde Sirkeci, önce Top-kapı Sarayı'na yakınlığı, daha sonra da Ba- bıâli'nin, yani hükümet merkezinin iske-lesi olma konumuyla önemini korudu.Devlet ricalinin konakları biraz daha yuka-rılarda, Cağaloğlu'nda toplanmış olmakla birlikte, Sirkeci yöresi de hem ulaşım hemde ticaret açısından Babıâli'nin denize doğ-ru bir uzantısı konumundaydı. Sirkeci'nindaha da önem kazanması demiryollarının ve Sirkeci Garı'nm yapılmasıyla oldu. Gar.semte farklı bir işlev ve canlılık kazandırdı.20. yy'm ilk yarısı boyunca Sirkeci, ucuzotellerin, sırtına yükünü vurup gelen gur- betçilerin, nakliyat şirketlerinin merkeziy-

    di. Özellikle istasyonun arkasındaki sokaklarındaki Sirkeci otelleri, gurbetçilerin me-kânı sayılırdı. Garın çevresindeki yerleşme-

    nin diğer öğeleri de bu işleve uygun ge-lişmiş; Sirkeci, nakliyat ambarlarının ve şir-ketlerinin merkezi olmuş; burada küçüklokanta, büfe ve işyerleri açılmıştı.

    Sirkeci'nin sahil kesiminde tarihi Bizantion'a kadar giden rıhtım, liman, iskele iş-levleri her dönem sürdü. Öte yandan semt,Babıâli Caddesi ve onun devamında Anka-ra Caddesi'nden aşağı, denize ve GalataKöprüsü'ne doğru inen trafiğin akış ve bağlantı noktası olma özelliğini de her dö-nemde korudu. Eskiden Aksaray Beyazıt yönünden gelen tramvay. Sirkeci'nin gü-ney sınırı da sayılabilecek HüdavendigârCaddesi'nden geçerek Sirkeci'ye iner, bu-radan Eminönü'ne devam ederdi.

    1950'lerin sonlarına kadar Eminönü'nden Sirkeci Garı önüne kadar denize para-lel giden yol, Sirkeci'de garın önünden An-kara Caddesi'ne sapar, buradan, GülhaneParkı ve Topkapı Sarayı'nı çevreleyen sur-lar boyunca Ahırkapı'y a çtkdırdı. 1957 1959'da açılmaya başlanan Sirkeci Florya sahil

    yolu( >), Sarayburnu'nu sahilden dolaşa-rak. Sirkeci'nin trafiğini hafifletti.

    1990'lara gelindiğinde, eski kentsel iş-levleri sürmekle birlikte, 1960'lardan son-ra karayolu taşımacılığının demiryollarınınönüne geçmesiyle konaklama tesislerininkentin çeşitli bölgelerine dağılması; eski-den Sirkeci'de kümelenmiş ucuz otellerinLaleli, Aksaray vb semtlere kayması ve böl-gede ticaret ve iş merkezi niteliğinin ağır basmasıyla semtte bir doku değişmesi göz-lenmektedir. Buradaki eski nakliyat ambar-ları, Anadolu otobüslerinin yazıhane veterminalleri farklı bölgelere taşınmıştır. Ga-rın karşısında istanbul'un ünlü lokanta vetatlıcılarının şubelerine rastlanırken, bu-radaki binalar, Eminönü ve Bahçekapı'yauzanan sokaklar üzerinde bulunan hanlardaki işyerleri yenilenmektedir. Semtin sa-hil kesiminde Bandırma Mudanya, İzmir vb seferleri yapan vapur ve feribot iske-lesi ile istasyonun hemen karşısına rastla- yan kesimde Harem Sirkeci Araba Vapu-ru İskelesi bulunmaktadır.

    Semtin sahil kesiminde Sepetçiler Kasrı( >), Sirkeci Garı binası, Gülhane Parkıduvarına paralel giden Daya Hatun (TayaHatun) Sokağı'nın Hüdaverdigâr Caddesiile kesiştiği köşedeki Salkım Söğüt Camiiolarak da bilinen Karaki Hüseyin Ağa Ca-mii semtin halen varlıklarını koruyanönemli tarihi yapılarıdır.

    Sirkeci'nin sahil ve iç kesimlerinde bir-çok tarihi eser 1957 sonrasındaki imar ve yol faaliyetleri sırasında yok olmuştur.

    İSTANBUL

    SİRKECİ FLORYA SAHİL YOLUSirkeci'den Yeşilyurt'a kadar sahile para-lel giden; daha sonra yer yer içerilere gi-rip yer yer sahile çıkarak Küçükçekmece'ye ulaşan yol.

    Sirkeci Florya sahil yolu, Menderes dö-nemi İstanbul imar hareketleri çerçevesin-de 1957 1959'da açılmaya başlanmış veönce Kazlıçeşme'ye kadar gelmiştir. Dahasonra Ataköy önlerine, Yeşilköy ve Flor- ya'ya uzanan yol, Londra Asfaltı'mn trafik yükünü azaltma amacı yanında turistikamaca da sahipti. 1960 başlarında yolaKennedy Caddesi adı verilmiştir. GalataKöprüsü'nün Eminönü ayağından başla- yan Kennedy Caddesi, Sarayburnu'nun de-nize en fazla uzandığı noktada burnu ke

  • 8/20/2019 Tarih Vakfı-İstanbul 7

    17/573

    13 SİRKLER

    Sirkeci Floıya sahil yolunun Ahırkapıcivarında görünümü.ErtanUca, 1994/TETTV Arşivi

    serek ve daha sonra Topkapı Sarayı sur-ları boyunca demiryolunu sağında bıra-karak Marmara sahiline paralel Ataköy Marina'ya kadar gider. Burada Holiday InnOteli'nin önünden Galleria, Ataköy motel-leri vb'yi deniz tarafında, solunda bıraka-rak biraz içeri girer ve Ataköy yerleşme-sini Rauf Orbay Caddesi adıyla boydan bo-

    ya aştıktan sonra Yeşilyurt'taki Hava HarpOkulu'nun önünde Atatürk Havalimanı

    yolu ve Yeşilköy Halkalı Caddesi olarakikiye ayrılır. Yeşilköy Halkalı Caddesi. Flor- ya yakınında belediye dinlenme tesisleri-ni, Florya Plajı'nı solunda bırakarak yinedenize paralel ve Küçükçekmece İstan

    bul Caddesi adıyla devam eder. Yolun Kennedy Caddesi adını taşıyan

    Sirkeci Baruthane (Ataköy) arasında ka-lan ana bölümü 12.600 m'dir. Genişliği gi-diş geliş, ortası refüjlü olarak genellikle50 m'dir. Ataköy Marina ile Yenikapı ara-sında trafiğe takılmadan gidilebilecek birtercihli yol vardır.

    Sirkeci Florya sahil yolunun açılması sı-rasında, özellikle Eminönü Cankurtarangüzergâhında pek çok tarihi eserin yok ol-duğu bilinmektedir. Yolun önemli kesim-leri, Marmara deniz surlarının önündekidolgu bölgeden geçmektedir.

    Birçok yerde, örneğin Bakırköy'de sa-hildeki yalıların bir bölümü yolun geçme-si için yıkılmış, bir bölümü ise içerilerdekalarak yalı niteliğini tümüyle kaybetmiş-tir. Bugün bunların yerinde, yol boyunca

    blok apartmanlar uzanmaktadır.Kumkapı Balık Hali, Yenikapı Deniz

    Otobüsleri iskelesi, Ataköy Marina yolunüzerindedir.

    Kennedy Caddesinin gerek deniz, ge-rekse kara tarafı 1980'lerin sonlarında ve1990'larm başında yeşil alanlar, parklar, tu-

    ristik tesisler ve spor tesisleri olarak düzen-lenmiştir. Yedikule'nin sahil kesimlerinden

    başlayan ve Kennedy Caddesinin deniz ta-rafında kalan Miralay Reşit Çiğiltepe Par-kı Kazlıçeşme'ye kadar uzanmaktadır.1993'te alan temizlendiği hal