174
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ) ANABİLİM DALI GÜNÜMÜZ KIRGIZİSTAN’INDA İSLAMİ KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ VE TOPLUMSAL SONUÇLARI (BİŞKEK ÖRNEĞİ) Doktora Tezi Meerim NARKEEVA Tez Danışmanı Prof.Dr.Niyazi AKYÜZ Ankara-2011

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

  • Upload
    others

  • View
    6

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)

ANABİLİM DALI

GÜNÜMÜZ KIRGIZİSTAN’INDA

İSLAMİ KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ VE TOPLUMSAL SONUÇLARI

(BİŞKEK ÖRNEĞİ)

Doktora Tezi

Meerim NARKEEVA

Tez Danışmanı

Prof.Dr.Niyazi AKYÜZ

Ankara-2011

Page 2: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (DİN SOSYOLOJİSİ)

ANABİLİM DALI

GÜNÜMÜZ KIRGIZİSTAN’INDA

İSLAMİ KURULUŞLARIN FAALİYETLERİ VE TOPLUMSAL SONUÇLARI

(BİŞKEK ÖRNEĞİ)

Doktora Tezi

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ

Tez Jürisi Üyeleri:

Adı ve Soyadı İmzası

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... .........................................

.................................................................... .........................................

.................................................................... .........................................

Tez Sınavı Tarihi ..................................

Page 3: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik

davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu

kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri,

düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan

ederim.(…../……/2011)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı

Meerim NARKEEVA

…………………………………

İmzası

………………………………

Page 4: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

ÖNSÖZ

Çalışmanın başlanması ve tamamlanmasında, yönlendirme ve değerlendirmeleri

için değerli hocam Prof. Dr. Niyazi AKYÜZ’e teşekkür ve saygılarımı iletiyorum.

Ayrıca, bu araştırmanın başından sonuna kadar maddi olarak destekleyen

TÜBİTAK’a teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç bilirim.

Tez çalışması esnasında son derece anlayışlı davrandığı ve maddi-manevi

desteklerinden dolayı eşime sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

I

Page 5: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

KISALTMALAR

A.Ü.İ. F. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

D.P.T. Devlet Planlama Teşkilatı

KGPU Kırgız Devlet Pedagojik Üniversitesi

LTD. ŞTİ. Limited Şirketi

M.Ü.İ.F.V.Y Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları

M.E.B. Milli Eğitim Bakanlığı

S.B.D.Y. Siyasal Bilimler Derneği Yayınları

S.S.C.B. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

vb. ve benzeri

vs. ve saire

II

Page 6: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ..................................................................................................I

KISALTMALAR…………………………………………………….II

İÇİNDEKİLER………………………………………………………III

I. GİRİŞ..................................................................................................1

1.1. Problem .........................................................................................1

1.2. Önem.............................................................................................2

1.3. Konu..............................................................................................3

1.4. Amaç.............................................................................................3

1.5. Kavramsal ve Kuramsal Çerçeve..................................................4

1.5.1. Kavramsal Çerçeve..............................................................4

1.5.2. Kuramsal Çerçeve................................................................5

1.6. Hipotez..........................................................................................9

1.7. Yöntem..........................................................................................9

1.7.1. Araştırma Evreni ve Örneklem............................................10

1.7.2. Veri Toplama Tekniği..........................................................11

1.8. Sınırlılıklar.....................................................................................11

1.9. Konu ile İlgili Yapılmış Bilimsel Çalışmalar................................12

III

Page 7: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

II. SOSYAL KURUM OLARAK DİN.............................................15

2.1. Din ve Din Kurumunun Tanım ve İşlevleri................................15

2.2. Sosyolojik Yaklaşımda Din .......................................................30

2.3. Kırgız Toplumunda Dinin Genel Görünümü.............................48

2.3.1.Günümüz Kırgızistan’ında İslam’ın Yeniden Doğuşu…...55

2.3.2. Günümüz Kırgızistan’ında Hıristiyanlık............................71

III. BULGULAR ve TARTIŞMA…………………….. ………74 3.1. İslami Kuruluşların Faaliyetleri……………………………….74 3.1.1. İslami Kuruluşların Genel Yapısı ve Gelişme Durumu....................................................................................74 3.1.2. İslami Kuruluşların Genel Çalışmaları: Yöntem ve Nedenleri..............................................................78

3.1.3. İslami Kuruluşların Çalışmalarında Tecrübe ve Karşılaştıkları Sorunlar..........................................................82 3.1.4. Yöneticilerin, İslami Kuruluşlarının Çalışmalarının Daha Başarılı Yürütülmesi Konusundaki Düşünce ve Önerileri……………………………………………………...85 3.1.5. İslami Kuruluşların Ortaokul ve Lise Öğrencilerine Yönelik Faaliyetleri…………………………….....................86 3.2. Yüksek Öğrenim Gören Öğrencilere Yönelik İslami Eğitim Kurumunun Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları…………..90

3.2.1. Araştırmaya Katılanların Kişisel Özellikleri………………...90

3.2.2. Kurumun faaliyetleri ve toplumsal sonuçları………………..94

IV

Page 8: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

3.3. Velilerinin, Çocukları ve Kurum Hakkındaki Düşünceleri…………………………………………………...127

3.3.1.Katılımcı velilerin kişisel özellikleri………………………127

3.3.2.İslami Kurumların velilere göre toplumsal etkileri……......134

Sonuç ve Öneriler...........................................................................148

Kaynakça.........................................................................................152

Özet..................................................................................................157

Abstract…………………………………………………………...158

Ekler................................................................................................159

Ek I - Kurum Yöneticileri İçin Görüşme Formu……..................159

Ek II - Destek Alan Çocuklar İçin Görüşme Formu….................162

Ek III – Üniversite Öğrencileri İçin Görüşme Formu…………..163

Ek IV- Üniversite Öğrencilerin Velileri İçin Görüşme Formu….165

V

Page 9: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

1

GİRİŞ

1.1. Problem

Bugün Kırgızistan kendi tarihinin en derin, zor ve karmaşık evresini yaşamaktadır.

1990’larda başlayan sosyo-politik gelişmeler toplum ve devletin tüm alanlarında

ciddi düzenleme ve değişimler getirmiş ve bu değişimler din alanını da kapsamıştır.

1991’de “İnanç ve dini kuruluşların özgürlüğü” kanunu kabul edilerek vatandaşların

dini ve hukuki hakları uluslararası-hukuk normlarına uygun hale getirilmiştir. Bu

düzenlemeyle birlikte kısa zaman öncesine kadar devletin dine karşı “halk

uyuşturucusu” anlayışı dinin tarihi-kültürel bir fenomen olduğu gerçeğini kabul

etmiştir.

Son yıllarda insanların dine olan ilgisi ve ihtiyacı son derece arttığı

gözlemlenmektedir. Kırgızistan’ın dini durumunun sosyolojik analizi sonucuna göre

halkın %80’nin müslüman olduğu ortaya çıkmıştır (Maltabarov, 2005: 51). Ülkede

1991’de 39 cami mevcut iken 2004 yılına gelindiğinde cami ve mescitlerin toplam

sayısının 2229’a ulaştığı görülmektedir (Seytalieva, 2004: 79).

Bu durumun doğal sonucu olarak toplumun ihtiyaçları doğrultusunda dini

kuruluşların çalışma alanlarının da ciddi anlamda genişlediğine şahit olunmaktadır.

Devlet de dinin ve dini kuruluşların sosyal sorunların çözümünde önemli rol

oynayacağının farkına vararak söz konusu kuruluşlarla işbirliği içerisine girdiği

gözlemlenmektedir.

Dini kuruluşlar ibadet pratikleri haricinde aktif olarak AİDS, uyuşturucu bağımlılığı,

aile planlaması, toplum istikrarına bir tehdit olarak dini ekstremizm gibi önemli

sosyal sorunların çözümünde devlet kurumlarıyla birlikte mücadele etmektedirler

(Mamayusupov, 2004: 404).

Page 10: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

2

Bununla birlikte, yoksulluk gibi son derece çözümü zor olan sosyo-ekonomik

sorununun mücadelesinde dini kuruluşlar da sistematik ve kendilerine has

yöntemleriyle çaba gösterdikleri gözlemlenmektedir.

Dini kuruluşların büyük ruhani potansiyele sahip olduklarını göz ardı etmemek

gerektiği ortadadır. Bilim dünyasında dini kuruluşların çeşitli sosyal sorunlar ile

mücadelesinde dini kuruluşların rolüne yeteri kadar dikkat çekilmemektedir. Söz

konusu kuruluşların yapısı, çalışma yöntemi, uyguladıkları faaliyet ve bunların

doğurduğu toplumsal sonuçları hakkında bilimsel kompleksli, disiplinlerarası tez ve

monografik çalışmalar, bilimsel-pratik ve metodik yazınlar, öneriler ülkede mevcut

değildir. Oysa alanda bu tür çalışma ve önerilere ihtiyacın olduğu açıktır.

Bu nedenle İslami kuruluşların gerçekleştirdikleri toplumsal faaliyetlerin ve

bunların toplumsal sonuçlarının araştırılıp ortaya konulmamış olması bu

çalışmanın temel problemini oluşturmuştur.

1.2. Önem

Komünist Kırgızistan’da homojen toplum tipi hakim iken günümüz Kırgızistan’ında

fakir, zengin, eğitimli, eğitimsiz, dindar, dinsiz vs. gibi son derece heterojen

toplumun varlığından söz etmek mümkündür. Bu durum eğitim, din, dünya görüşü,

hayat tarzı, sosyo-ekonomik düzey vs. gibi husularda insanlar arasında uçurum ve

eşitsizliklerin mevcudiyeti çıplak gözle görülebilir hale gelmiştir. Çok çeşitli sosyo-

ekonomik sorunlar ile mücadelede Kırgız devletinin imkan ve kaynakları yetersiz

kalmaktadır. Bu noktada “tampon kurum” olarak İslami kuruluşlar ortaya

çıkmaktadır.

Page 11: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

3

Daha önce yapılmış sosyolojik bir araştırmanın sonucuna göre toplumun %80’i

müslümandır (Maltabarov, 2005: 51). Toplumun % 80’nin Müslüman olduğu ülkede

İslami kuruluşların toplumda toplumsal bütünleşme ve diğer sosyo-ekonomik

sorunların çözümünde etkin rol oynayacağı rahatlıkla düşünülebilir. Çünkü halkın

geneli siyasi liderlerden çok dini lider ve kuruluşlara daha fazla itibar gösterdikleri

özellikle son zamanlarda açıkça görülmektedir.

Dini kuruluşların derin ruhani güce sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda

değişmekte olan Kırgızistan’ın bulunduğu ortamda İslami kuruluşların

toplumsal faaliyetleri ve bunların doğurduğu toplumsal sonuçların araştırılması

hem bilimsel hem de pratik açıdan önemli olarak kabul edilmiştir.

1.3. Konu

Bu çalışmanın konusunu Kırgızistan’da dini kuruluşların tanımının, yapısının ve

işlevlerinin teorik düzeyde incelenmesi, uygulamalı düzeyde ise alan araştırması

sonucu elde edilecek olan verilerin çağdaş Kırgızistan’da İslami kuruluşların

toplumsal faaliyetleri ve bunların toplumsal sonuçlarının tasviri, analizi ve

değerlendirmesi oluşturmaktadır.

1.4. Amaç

Bu araştırmanın temel amacı günümüz Kırgızistan’ında İslami kuruluşların

gerçekleştirdiği toplumsal faaliyetlerin ve bunların doğurduğu toplumsal sonuçların

araştırılıp ortaya konulmasıdır.

Page 12: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

4

Bu amaca ulaşmak için aşağıdaki hususlara yanıt aranmıştır:

• Kırgız toplumunda dinin genel görünümü nedir?

• Ülkedeki İslami Kuruluşların gerçekleştirdikleri toplumsal faaliyetler nelerdir?

• İslami Kuruluşların gerçekleştirdikleri faaliyetlerinin toplumsal sonuçları

nelerdir?

1.5. Kavramsal ve Kuramsal Çerçeve

1.5.1. Kavramsal Çerçeve

Din Kurumu, genelde insanın Tanrı ile ilişki kurma ihtiyacını karşıladığı ve bunun

dua ve ibadet gibi formlarla ifade edildiği kabul edilir. Dışsal ve kavramsal davranış

örüntülerinin doğruluk ve yanlışlığına işaret eder, ahlak ve değer sistemlerini

içerirler. İbadet sistemi, dini törenleri, din adamlığı, cemaat ilişkileri, mabet düzeni,

vb. yardımcı kurumlar arasında yer alır (Fichter, 1992).

Sosyal Değişme, geniş anlamlar içeren ve “sosyal yapı” ile birlikte sosyolojinin

tamamını ifade eden bir kavramdır. Sosyal yapı, toplumda yeri olan bütün kurumlar

ve değerler sistemini kapsayan statik bir durumu belirtirken; sosyal değişme, bu

kurumlar ve değerler sisteminin gösterdiği dönüşümleri anlatan dinamik bir

kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı ne ise sosyolojide

de değişme odur”. Her türlü hareketlilik zorunlu olarak bir referans noktasını

gerektirir. Sosyolojik bir kavram olarak “sosyal değişme”nin referansı mevcut

toplumsal yapıdır. Bu husus son derece önemlidir; çünkü, sosyolojinin değişmeleri

“olması gereken”den yola çıkarak yorumlayan dinler, ideolojiler ve felsefi

sistemlerden ayrıldığı; “var olan”dan, yani toplumsal gerçekten hareketle hareketle

toplumu açıklamaya çalıştığı için, “objektif” bir bilim olma hususiyetini kazandığı

Page 13: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

5

noktayı işaretlemektedir. Yani değişmeyi anlayabilmek öncelikle, “var olan”ı

olabildiğince objektif olarak ve tüm gerçekliğiyle belirlemeyi gerekli kılar

(Arslantürk&Amman, 2000: 405).

Toplumsal Kurum, belli başlı toplumsal ilgi alanlarını (hukuk, din, aile…) içine

alan davranış aklıpları, halk yordamı,töre ve bir tür “üst-görenek” olarak görülebilir.

Bu çerçevede toplumsal kurum, toplumun temel kaygıları ve faaliyetlerini

düzenleyen ve toplumsal ihtiyaçlarını (düzen, inanç ve üreme ihtiyaçları gibi)

karşılayan tüm yapısal bileşenlerini karşılamaktadır. Hem Herbert Spencer hem de

Talcott Parsons toplumsal kurumu bu anlamda, bir organizma yada işleyen bir sistem

olarak toplum düşüncesinin merkezine yerleştirerek kullanmışlardır (Marshall, 1999:

438).

1.5.2. Kuramsal Çerçeve

Bu çalışma sosyolojinin önemli yaklaşımlarından olan işlevselcilik ile çatışma

yaklaşımları çerçevesinde eklektik olarak ele alınmıştır.

İşlevsel düşüncenin öncüsü Durkheim olarak kabul edilmektedir; O, sosyolojik

kuram oluşturma ve araştırma yapmaya kendi dile getirişinde işlevsel çözümlemeyi

anahtar olarak nitelendirmiştir (Giddens, 2000: 593).

Fonksiyonalistlere göre toplum, salt bireylerin toplamı olmayıp fakat aynı zamanda

bireylerin karşılıklı ilişkilerinin fonksiyonel bağıntı ve dayanışma içinde örgütlenmiş

biçimi veya yapısıdır. Daha açık bir ifadeyle, her toplum veya sosyal yapı mevcut

değer yargısı ve norm sistemi doğrultusunda birbirleriyle fonksiyonel bağıntı içinde

bütünleşmiş parçalardan oluşur. Dolayısıyla her parçanın bir fonksiyonu, bir ihtiyacı

karşılama ve diğer parçalarla bütünleşme niteliği vardır. Her parçanın fonksiyonunun

Page 14: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

6

özünde yatan temel amaç toplumun sürekliliğine, dengeli ve uyumlu bütünlüğüne

katkıda bulunmaktır (Kızılçelik, 1994:102).

İşlevselcilik yaklaşımına göre toplum bir sosyal sistemdir. Sosyal sistem birbirleriyle

fonksiyonel bağıntı ve etki-tepki ilişkisi içinde olan çeşitli kurumlardan

oluşmaktadır. Bunlar ekonomik, siyaset, aile, hukuk, eğitim, din gibi toplumsal

kurumlardır. Ayrıca, fonksiyonalistlere göre sosyal sistemde mükemmel bir

bütünleşme hiçbir zaman gerçekleşmemekle beraber, sosyal sistemlerin özünde

dinamik denge durumu sürekli eğemendir. İç ve dış etkileri toplum, mevcut değer

yargısı ve norm sisteminin gereksinimleri doğrultusunda sosyal kontrol ve tampon

kurum mekanizmasıyla kendi içinde eriterek yeni bir uyum ve denge ortamına

yönelir. Böyle bir durumda biçimsel değişme söz konusu olur (Kızılçelik, 1994:

107).

Görmüş olduğumuz gibi, işlevselcilik, toplumları ve toplumsal kurumları bir arada

işleyerek denge yaratan, birbirlerine dayanan kısımlardan oluşan sistemler olarak

kabul eder. Aynı zamanda çatışmanın mevcut olduğunu teddetmemektedirler. Ancak,

toplumun bunu denetleme yollarını geliştirdiğine ve kendilerinin bunlara

alıştırdıklarına inanmaktadırlar. Çatışma kuramcılarının ise toplumu kavrayışları

farklıdır. Bunlar, toplulukların güç elde etmek için birbirleri ile mücadele ettikleri ve

çatışmanın denetim altına alınmasını bir topluluğun geçici bir süre için rakiplerini

bastırdığı bir arena görürler.

Çatışma yaklaşımı birbirleriyle ilgili genel olarak üç kabulu içermektedir. Bunlardan

birincisi, insanların istedikleri, elde etmeye çalıştıkları, ancak toplumlar tarafından

belirlenmemiş olan, ama insanların hepsinde ortak bazı temel çıkarlara sahip

olduklarıdır. İkincisi ise toplumsal ilişkilerin çekirdeği olarak güç’e (power) verilen

Page 15: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

7

ağırlıktır. Çatışmacılar, güç’ü yalnız az bulunan ve eşitsizce bölünmüş ve dolayısıyla

çatışmanın bir kaynağı olarak değil zorlayıcı olarak da görürler. Üçüncü belirgin

cephesi ise değerlerin ve düşüncelerin bütün toplumun hüviyet ve hedeflerini

belirleyen araçlar olmaktan çok farklı toplulukların kendi amaçlarını gerçekleştirmek

üzere kullandıkları silahlar olarak görülmesidir (Wallace&Wolf, 2004: 82).

Çatışma kuramcısı Coser’e göre gerçekçi ve gerçekçi olmayan çatışma türleri vardır.

Gerçekçi çatışmalar, ilişki içinde belirli taleplerin ve katılanların kazanmayı

umdukları kazanımların engellenmesinden doğan ve varsayılan engelleyici nesneye

yöneltilmiş olanıdır. Gerçekçi olmayan çatışmalar ise uzlaşmaz tarafların rakip

amaçlarından değil, fakat en azından bir tarafın gerilimden kurtulma

gereksiniminden doğan çatışmalardır (Poloma, 1993: 101).

Coser, düşmanca ve saldırgan olmadan da gerçekçi çatışmalara girilebileceğini

gözlemler. Hukuk fakültesinden iki eski arkadaşın avukat olarak iki ayrı müvekkili

temsil etmeleri buna örnek olabilir. Duruşma sırasında ciddi ve saldırgan olabilir.

Mahkeme sonrasında birlikte kahve içmeye gidebilirler (Poloma, 1993: 102).

Ancak, çatışma yakın toplumsal ilişkiler içinde geliştiğinde, ayırımlar grubun

korunmasını daha da zorlaştırır. Coser’e göre ilişki ne kadar yakınsa, duygusal

katılım o denli yoğun olur, ayrıca düşmanca duyumların dile getirilmesi yerine

bastırılması eğilimi daha fazla olur. Ama, bu duygular ne kadar uzun süre askıya

alınırsa, dile getirilmesi de ilişkinin korunması için o denli önem taşımaktadır. Yakın

ilişkilerde tüm kişilik içerildiğinden ortaya çıkacak bir çatışma, muhtemelen daha

yoğun olacaktır. Böylece, bütün değişkenler eşit olmak koşuluyla, iki yabancı

arasındaki çatışma, karı-koca arasındakine göre daha az yoğun olacaktır. Yakın

ilişkideki kişiler çatışmadan kaçınmak için düşmanca duygularını böylesine bastırma,

Page 16: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

8

çatışmanın gelişmesi durumunda patlamaya yol açacaktır. Yakın ilişkilerde patlak

veren çatışmanın ciddiliğine rağmen, Coser, çatışmanın yokluğunun bir ilişkinin

istikrarını ve gücünü göstermeyeceği konusunda ısrarlıdır. Böylelikle, Coser’in

çatışmayı her zaman olumsuz açıdan değerlendirilmesine karşı çıktığı görülmektedir.

Hatta çatışmaya izin veren toplumlar ve grupları, toplumsal yapıyı parçalayacak

patlamalara en az olasılıkla maruz kalanlar şeklinde görür. Totaliter gruplarda,

çatışma bastırılır, ve çatışma bir kez geliştiğinde grubu parçalayabilir. Bu nedenle,

Coser çatışmanın yokluğunun “ilişkinin gücünü ve istikrarını” gösterdiği görüşünü

reddeder (Poloma, 1993: 105). Ayrıca, Coser, işlevselcilik ile çatışma kuramların

birleştirilebileceği yargısnı belirtir. Çatışmanın potansiyel olumlu katkılarını

göstermeye çalışır (Poloma, 1993: 97-98).

Böylelikle, tezin konusu ve amacı doğrultusunda işlevsel yaklaşımı çerçevesinde

Kırgız toplumu bir sosyal sistem olarak kabul edilmiştir. Bu sosyal sistemin bir

parçası ya da öğesini İslami kuruluşlar oluşturmuştur. Sistemde sapma veya

düzensizlik nedeni olarak homojen toplum tipinden heterojen toplum tipine geçişinde

ortaya çıkan farklılaşmalar (din) temel sorun olarak ele alınmıştır. Bu sorunun

çözümünde sistemin önemli bir parçası olan sosyal kontrol ve tampon kurum olarak

İslami kuruluşlar incelenmiştir.

Bununla birlikte, çatışma kuramı çerçevesinde ele aldığımız zaman, bir yandan

İslami kuruluşlardan dini tutum ve davranışlarında değişme yaşayan öğrenciler ile

onların velileri, öte yandan dini tutum ve davranışlarında değişme yaşayan

öğrencilerin eski arkadaşları arasındaki anlaşmazlıklar, Coser’in yakın toplumsal

ilişkilerde bulunan kişilerin çatışması niteliğinde ele alınmıştır. Çatışma nedeni ise

din konusunda tutum ve davranışlardaki uzlaşmazlıktır. Dile getirilen çatışma

Page 17: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

9

Coser’ci yaklaşımla başarılı bir ilişkinin işareti olabilir. Çatışmanın yokluğu basit

olarak, sorunların bastırıldığı, ileride gerçek bir sorunun sinyalini veren bir ilişki

anlamına gelebilir (Poloma, 1993: 103).

1.6. Hipotezler

Araştırmanın hipotezlerini şu şekilde ifade etmek mümkündür:

• Günümüz Kırgızistan’ında sosyo-ekonomik belirsizlik şartlarında İslami

kuruluşların gençler üzerinde hem maddi hem ahlaki anlamda olumlu

etkileri yükselmektedir.

• Dinin bütünleştirici işlevi ve İslami kuruluşların oluşturdukları özel samimi

ortam, devam etmekte olan ekonomik ve toplumsal kriz döneminde Kırgız

toplumun bütünleşme sürecinde olumlu etken olmaktadır.

1.7. Yöntem

Çalışmada, günümüz Kırgızistan’ında İslami kuruluşların faaliyet ve bu faaliyetlerin

doğurduğu toplumsal sonuçlarının ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.

Modern kuram bakış açılarından tümdengelimli (deductive) perspektif

kullanılmıştır.

Sosyolojik kuramın başlıca bakış açılarının birbirlerinden ayrıldığı nokta nihai

amaçlarıdır; bu bakımdan, mevcut durumu ortaya koyacağından betimleyici

(descriptive) bir araştırmadır.

Çalışma, nitel bir araştırma tasarımıdır. Nitel araştırmalar çok sayıda yöntem ve

kaynak kullanarak, insan deneyimlerine ilişkin sözlü ve yazılı anlatımları yada

kayıtları incelerler. Nitel araştırmada temel veri toplama araçlarından biri

Page 18: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

10

görüşmedir. Bu araştırmada, insanların gerçekliğe ilişkin algılarına, anlamlarına,

tanımlamalarına ve gerçeği inşa edişlerine vakıf olmanın iyi bir yolu (Punch, 2005:

165-166) kabul edilen mülakat tekniği uygulanmıştır. Katılımcılardan önceden

belirlenmiş soruların yanıtlanması istenilerek yarı yapılandırılmış mülakat formu

uygulanmıştır. Gerçekleştirilen yüz yüze görüşmede muhabirlerin kullandıkları pilli

kayıt cihazı kullanılmıştır. Görüşme tamamlandıktan sonra veriler yazılı hale

getirilmiştir. Araştırma, nitel bir çalışma olmakla birlikte veriler kodlanarak nicele

dönüştürülmüştür. SPSS programı aracılığıyla frekans dağılımları ve karşılaştırmalar

yapılmıştır. Literatür tarama ve saha çalışması sonucunda elde edilen bilgi ve veriler

bir araya getirilerek araştırma tamamlanmıştır.

1.7.1. Araştırma Evreni ve Örneklem

Araştırmanın evrenini Kırgızistan’ın başkenti Bişkek şehrinde aktif ve resmen devlet

dairelerince kayıt altına alınmış olan İslami Kuruluşların yöneticileri, bu

kuruluşlardan eğitim, maddi-manevi destek alan öğrenci ve bu öğrencilerin velileri

oluşturmuştur.

Çalışmanın örneklemini ise 27 kurum yöneticisi ile söz konusu kuruluşlarda eğitim

gören ve maddi olarak desteklenen 30 ortaokul ve lise öğrencisi, 50 üniversite

öğrencisi ile 50 veli oluşturmuştur. Böylece toplamda 157 kişiyle yarı yapılandırılmış

mülakat gerçekleştirilmiştir.

Aslında ortaokul ve lise öğrencilerin de sayısının en az 50 olması planlanmıştır.

Fakat onlarla görüşmenin gerçekleştirilmesi kurum yöneticileri tarafından uygun

görülmemiştir. Bu nedenle uzun uğraşlar sonucu 9 ile 17 yaş arası 30 öğrenciye

ancak ulaşılabilmiştir.

Page 19: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

11

Diğer 50 öğrencinin ise özellikle üniversite öğrencisi olmasına dikkat edilmiştir.

Bunların yaşları 18 ve üzeri olduğu için araştırmanın temel amacı İslami

Kuruluşların faaliyetleri ve bu faaliyetlerin toplumsal sonuçları olması dolayısıyla

üniversite öğrencilerinin hem yaş hem tecrübe açısından uygun olduğuna karar

verilmiştir.

Araştırma, Ağustos – Eylül 2010 ve Kasım - Ocak 2011 takvimleri arasında Bişkek

şehrinde gerçekleştirilmiştir.

1.7.2. Veri Toplama Tekniği

Bu araştırma çerçevesinde Kırgızistan’ın başkenti Bişkek şehrinde faaliyet gösteren

ve resmen dini işler başkanlığına kayıtlı olan 27 İslami Kuruluş ele alınmıştır. Söz

konusu kuruluşların yöneticilerinden yarı yapılandırılmış mülakat formu aracılığıyla

bilgi alınmaya çalışılmıştır. Yüz yüze görüşme sırasında pilli kayıt cihazı

kullanılmıştır. Bununla birlikte literatür tarama tekniği kullanılmıştır. Ayrıca, veri

analizi sırasında elde edilen nitel veriler kodlanarak SPSS programı aracılığıyla

nicele dönüştürülmüştür.

1.8. Sınırlılıklar

Her bilimsel çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da sınırlılıklar mevcuttur.

Bunlardan en önemlisi, örneklemin sadece Bişkek şehrinde yerleşmiş olan İslami

kuruluşları ihtiva etmiş olmasıdır. Dolayısıyla, elde edilecek olan veriler ülke

geneline genelleştirilemeyecektir. Bununla birlikte belirtilmesi gereken bir husus

şudur ki, araştırma kapsamına giren İslami kuruluşların hemen hepsinin ülke çapında

şubelerinin mevcut olmasıdır. Bu şubelerin ana kurumlardan farkları mekan olarak

Page 20: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

12

çevrede bulunmaları ve sayısal anlamda daha az kişiye hitap etmeleri olarak ifade

edilmiştir. Bir diğer sınırlılık ise ülkede faaliyet göstermekte olan tüm dini

kuruluşların ele alınmayıp, sadece İslami kuruluşların incelenmesidir. Özellikle

İslami kuruluşların araştırma nesnesi olarak seçilmesi ise Kırgızistan halkının

araştırma sonuçlarına göre % 80’nin Müslüman olmasından ötürüdür (Maltabarov,

2005: 51). Ayrıca, mülakat, kurumların faaliyetlerine katılan 50 üniversite öğrencisi,

50 veli, 30 ortaokul ve lise öğrencisi ile 27 kurum yöneticisi ile sınırlandırılmıştır.

Söz konusu sınırlılıkların temel nedenlerini zaman ve mali kaynakların yetersizliğine

bağlamak mümkündür.

1.9. Konu ile İlgili Yapılmış Bilimsel Çalışmalar

Kırgızistan’da genel olarak dini kuruluşlar, özel olarak ise İslami Kuruluşların

faaliyetleri ve toplumsal sonuçları üzerine sosyoloji bilimi çerçevesinde her hangi bir

çalışma bu güne kadar yapılmış değildir.

Din ile ilgili ilk çalışmalar Aristoteles, İbn Rüşt, İbni Haldun, Machiavelli, Spinoza

vb. tarafından kaleme alındığı bilinmektedir. Al-Farabi, Gazali, A. Yesevi, J.

Rousseau, T. Hobbes, Locke, G. Hegel, Ch. Montesquieu gibi düşünürlerin

çalışmaları da büyük öneme sahiptir.

Din ile ilgili metodolojik temellerin E. Durkheim, K. Marks, A. Comte, H. Spencer,

M. Weber, G. Simmel, B. Malinovski, A. Radcliff-Brown, P. Berger, N. Luckman,

R. Merton, F. Engels, P. Sorokin, L. Mitrohin, A. Radugin, A. Suhov, D. Ugrinoviç,

İ. Yablokov, D. Yinger, T. Nibur vb. gibi düşünürlerin attığı kabul edilir.

Sovyet bilim insanları içinde dini değerler, halkın dini kanaati ve onunla ilgili

çalışmalar konusunda S. Abramzon, S. Tokarev, M. Pismannik, L, Efimov, P.

Page 21: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

13

Yakovlev, din ile toplum arasındaki etkileşim sorunu V. Bartold, L. Gumilev, T.

Saidbaev, N. Yablokov, S. Bulgakov ve Rus bilimcileri E. Duluman, V. Bukin, N.

Nosoviç, V. Garadja, Ş. Muçaev, V. Sosnin, V. Kolosnitsın, B. Lobovik, M. Popkov,

S. Filatov, M. Mçedlov, L. İvanova, D. Ugrinoviç, J. Toşenko, S. Frolov, A.

Kravçenko vs. gibi bilim adamlarının çalışmalarında yer almaktadır.

G. Batişev, Y. Gromıko, B. Davıdov, A. Leontiev, V. Şvırev, E. Yudin gibi

araştırmacıların çalışmalarında, sosyal eğitim veren kurum olarak dini kuruluşlar ve

biyerin ihtiyaç-motivasyon alanlarıyla ilgili konular yer almaktadır.

Dini ihtiyaçlar sorunu T. Bajan, V. Pavlyuk, İ.Malahov, D. Ugrinoviç,Y. Şarov ve

diğerlerinin araştırmalarında işlenmiştir.

İslam ve onun gelişme perspektifi sorununu A. İgnatenko, İ. Ermakov, N. Jdanov, G.

Djemal, A. Malaşenko gibi Rus araştırmacıları çalışmışlardır. Sovyet sonrası Asya

ülkelerinde dini durum konusu S. Olimov, B. Babadjanov, E. Abdullaev, A, Niyazi,

S. Demidov, S. Cusupov, M. Olkott, Z. Calilov, V. Ponomarev vb. bilim insanlarının

yazılarında yerini almıştır.

Kırgızistan’da din ile ilgili çalışmalar daha çok tarihçiler tarafından işlendiği

görülmektedir. Mevcut çalışmalar Kırgızların İslam öncesi inançları, onun ilk

şekilleri ve çağdaş görüntüleri sorunları üzerinedir. Bunların arasında K.

Aydarkul’un “İslam ekstremizmine karşı mücadelede Kırgızistan’ın devlet siyaseti:

Orta Asya’da eroin savaşı”, O. Osmonov’un “İslam dini ile İslam kültürünün

Kırgızlarda yayılışı”, A. Knyazev’in “Siyasi İslam’ın bazı gelişme şartları ve yerel

dini adetler kontekstinde dini radikalimz’in yayılışı”, Ş. Batırbaeva’nın

“Kırgızistan’da dini etkenlerin demografik süreçlere etkisi”, T. Cumanaliev’in “Orta

Asya’nın İslamlaşması ve onun özellikleri”, B. Abıtov’un “ Manevi kültürün iletişim

Page 22: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

14

merkezleri olarak karavan-saray, cami ve medreseler”, N. Kurbanova’nın “Çağdaş

Kırgızistan’da İslam” adlı çalışmaları dikkate değerdir.

İslam sorunları sadece tarihçilerin odak noktası olmayıp farklı bilim dallarının da

odak noktası haline gelerek inceleme konusu olmuştur. Bunların içinde sosyolojik

araştırma ve siyaset bilimi çerçevesinde B. Maltabarov’un “Kırgızistan’da din ve

sosyo-politik süreçler”, O. Moldaliev’in “İslam ve Siyaset: İslam’ın

politikleştirilmesi ya da siyasetin İslamileştirilmesi”, İ. Mirsaitov’un “Fergana

vadisinde politik İslam’ın oluşturulmasının özellikleri”, V. Uşakov’un “Orta

Asya’da siyasileştirilmiş İslam”, A. Aldaşeva’nın “Bireyin sosyalizasyon sürecinde

din ve medya”, A. Akunov’un “İslam: Yabancı siyasetbilimcilerinin gözüyle

postsovyet Kırgızistan”, K, Bekturganov’un “Sosyoloji Temelleri”, U. Botobekov’un

“Güney Kırgızistan’da ‘Hizbut-Tahrir al-islam’ partisinin düşüncelerinin girirşi”, Z.

Galieva’nın “Kırgızistan’da çağdaş çokdinliliğin sorun ve uyuşmazlıkları”, S.

Cunuşova’nın “Gençlerin siyaset kültürüne dini değerlerin etkisi”, K. İsaev’in

“Siyaset sosyolojisi: oluşum ve gelişmesi”, K. Malikov’un “Kırgızistan’da dini

durum: analiz ve gelişme perspektifleri”, S. Nurova’nın “Hayat tarzında maneviyat”,

Ç. Nusupov’un “Çağdaş dünyada dini süreçlerin ideolojik kaynakları”, T.

Omurova’nın “Din Bilimi”, N. Omuraliev’in “Kırgızistan’da siyasi süreçler //

Çağdaş siyasi süreçler”, Ç. Çotaeva’nın “Kırgızistan’ın sosyo-politik hayatında

İslam’ın rolü”, A. Elebayeva ve N. Omuraliev’in “Kırgızistan’da Batken olayları”,

N. Esenamanova’nın “Küreselleşme şartlarında Orta Asya’da İslam” adlı eserler

listesi kısaca bu şekilde verilebilir.

Page 23: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

15

II. BİR SOSYAL KURUM OLARAK DİN

2.1. Din ve Din Kurumunun Tanım ve İşlevleri

Sözlük manasıyla eski Yunanca’da “Thrioheya”, şimdi “Triskevi” şeklinde ifade

edilen din kelimesi, korkuyla karışık saygı anlamına gelmektedir (Akyüz, 2007: 48).

Latince’de ise “Religio” ile karşılanan din kelimesi iki ayrı kökten gelmektedir.

Çiçeron’a göre bir işi dikkatli bir şekilde ve tekrar tekrar yapmak anlamına gelen

“Religere” kökünden, Lactantius’a göre ise Tanrı ile insanı birbirine bağlama

anlamına gelen “Religare” kökünden gelmektedir (Akyüz, 2007: 48).

Arapça’da din kelimesinin ifade ettiği anlamları dört grupta toplamak mümkündür:

1. Ceza, mükafat, hesap, hüküm ifade eden ve Allah’ın, kulun yaptıkları

karşısındaki tavrıyla ilgili anlamlarıdır.

2. İtaat, teslimiyet, ibadet ifade eden ve kulun, Allah karşısındaki tavrı ile ilgili olan

anlamlarıdır.

3. Üstün gelme, hakimiyet ve zorlama ifade eden, Allah’ın gücü ve Allah’ın

kullarına ve bütün aleme hakimiyeti ile ilgili anlamlarıdır.

4. Adet, şeriat, yol, kanun, millet anlamını ifade eden ve kulun Allah’a itaat ederek

ve yönelerek, kendine bir yol, bir düzen oluşturmasıyla ilgili olan anlamlarıdır

(Akyüz, 2007: 48).

Felsefe, sosyoloji ve din çevrelerinde din kavramı üzerine durulduğu zaman, çok

farklı biçimlerde tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Öyle ki, her biri dini

gerçeğin bir yanını vurgulayarak o yönünü ön plana çıkarmaya çalıştığı açıkça

ortadadır. Örneğin, batılı düşünürler özellikle Rönesans’tan beri, dini bir içkinliğe

indirgeyerek onu insanın ya da toplumun doğasından türetmeye çalışmışlardır. Bu

görüşler, açık ya da örtük olarak bir din karşıtlığını yansıtırlar. 19. yüzyılın

Page 24: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

16

materyalist ve daha sonraki salt pozitivist eğilimi, bu çabayı dini saf dışı bırakma

noktasına kadar götürür. İlgisizlik ya da karşı tavır, bu sürecin genel doğasını belirler

(Aydın, 2000:102).

Bu çerçevede dini ferdin doğasından türetme çabalarından ilki ve en belirgini

aydınlanma filozofu D. Hume’a aittir. Hume, dinin insanın korku ve ümitlerinden

doğduğunu söylemiştir (Gökberk, 1980: 366).

Dini toplumun doğasından türetmeye yönelik olan ve sosyolojik çerçevede daha

ciddi sayılabilecek din açıklaması Durkheim’a mahsustur. O, din ile ilgili görüşlerini

“Din Hayatının İptidai Şekilleri”nde (Durkheim, 1923) yazmıştır. Din, ona göre,

doğaüstü ilkesiyle açıklanamaz. Çünkü örneğin totemizmde bir doğaüstü olmadığı

gibi Budizm ve Jainizm’de de bir Tanrı fikri yoktur. Ona göre din “Kutsal şeylere

bağlı inanç ve pratiklerin tutarlı bir sistemi”dir ki onu pratiğe döken insanlar bir

cemaat (kilise) oluştururlar. Durkheim buradaki “kutsal” ile yasak edilmiş olup

olmamayı anlar. Buna göre her dince değerli ve dokunulması istenmeyen (zaman,

mekan ve nesneler) vardır. Tabii buna karşılık bir de kutsal olmayanlar vardır.

Durkheim dinlerin kaynağı (kökeni) konusunda ruhu temel sayan animizmi (E.

Tylor- H. Spenser) ve doğal güçleri çıkış noktası yapan natürizmi (Max Müller)

reddettikten sonra onu toplumsal olana indirger. Ona göre dinin kaynağı toplumun

kendisidir. Bir başka deyişle topluluk etkileşiminin doğurduğu heyecandır. Din

tasarıları toplumun karakterini temsil eden birer sembolden, Tanrı fikri de topluluğun

kişileşmesinden başka bir şey değildir. Diğer bir deyişle, din toplumdan, toplum da

kollektif bilinç olarak nitelendirilen ve aynı zamanda dini sayılan bir kutsallık

alanından doğmuştur. Toplumu temsil eden totem onun en somut biçimidir, bir başka

deyişle totem toplumun kendisidir.

Page 25: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

17

Marks ise, dinin, insanın kendisine yabancılaşmasını imgelediği görüşünü kabul

eder. Marks dinin, ‘kalpsiz bir dünyanın kalbi’ olduğunu, günlük gerçekliğin

acımasızlığından kaçıp sığınılan bir liman olduğunu belirtir. Ayrıca Marks’a göre,

geleneksel biçimiyle din ortadan yok olacaktır, yok olmalıdır da; ama bu dinde içkin

olumlu değerlerin insanlığın gelişimine büyük ölçüde yön veren idealler olabildiği

için böyle olacaktır, yoksa dinin getirdiği idealler ile değerlerin yanlış anlaşıldığı için

değil. Kendi yarattığımız tanrılardan korkmamalıyız, kendimizin

gerçekleştirebileceği değerleri tanrılara bahşetmekten vazgeçmeliyiz. Marks’ın ünlü

deyişiyle din, ‘halkın afyonudur’. Din, bu dünyadaki mevcut koşullara müdahale

etmeyi bir yana bırakmayı öğretmekte, mutluluk ve ödülleri ölümden sonraki hayata

ertelemektedir. Böylelikle de dikkatlerin bu dünyadaki eşitsizlik ve adaletsizlikler

üzerinde yoğunlaşması önlenmekte, insanlar öteki dünya vaadiyle avutulmaktadır.

Din, güçlü bir ideolojik öğeye sahiptir: Dinsel inanış ve değerler, servet ve güç

dağılımındaki eşitsizlikleri makul göstermeye yaramaktadır (akt. Giddens, 2000:

470).

Marks, dini ayrıntılı olarak incelememesine karşın Weber yeryüzündeki pek çok din

üzerinde kapsamlı çalışma yaptığı bilinmektedir. O, din ile toplumsal değişme

arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşmıştır. Weber, Marks’tan din konusunda ayrı

düşmektedir: ona göre dinin mutlak surette tutucu olması diye birşey yoktur, tersine

dinin etkilediği hareketler önemli toplumsal dönüşümlere imza atmıştır. Weber,

geleneksel Çin ve Hindistan’da ticaret, imalat ve kentleşmenin önemli gelişmeler

gösterdiği belli dönemlerin yaşandığına işaret eder, ama bunlar Batı’daki gibi sanayi

kapitalizminin doğuşu şeklinde köklü bir toplumsal değişme örüntüsü

yaratamamıştır. Din, böylesi bir değişmenin önünü tıkayan en büyük etken olmuştur.

Page 26: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

18

Örneğin, Weber’in deyişiyle, Hinduizm bir ‘öteki dünya’ dinidir. Hinduizm’in kutsal

değerleri maddi dünyanın zorlu uğraşlarından kaçıp ruhsal varoluşun yüce evrenine

girmeyi önemser. Konfüçyanizm de bu dünyaya eğemen olmaya teşvik etmekten çok

onunla uyumlu yaşamayı ön plana çıkararak ekonomik gelişimi sağlayıcı çabalara

girmeyi engellemiştir. Bu durumun aksine, Hristiyanlığı, Weber, bir kurtuluş dini

olarak görmüştür. Doğu dinlerinde kurulu düzene karşı edilgen bir tutumu

özendirirken, Hristiyanlık günah işlememek için sürekli bir mücadeleyi öngörür ve

böylece de kurulu düzene isyan etmeyi teşvik eder. Hristiyan inanışına göre,

insanların kurtuluşu bu dinin ahlak ilkelerini ve inançlarını benimsemeleri halinde

mümkün olacaktır. Zamanı boşa harcama, boş konuşma, lüks, fazla uyku mutlak

olarak itiraz edilecek şeylerdendir. Varlıklı olan da çalışmadan yememelidir; çünkü

gereksinimlerini karşılamak için çalışması gerekmese bile, fakirler gibi onun da

boyun eğmek zorunda olduğu bir Tanrı buyruğu vardır. Weber’e göre, işte bu

Protestanlık’ın ahlaki anlayışı Batı’daki kapitalizmin ruhunu (ethos) teşkil etmiştir

(Weber, 2001).

J.P Prat ise dini, fert veya gruplarda, onların menfaat ve kaderlerinin nihai

kontrolünü elinde tutan kudret veya kudretlere karşı ciddi ve toplumsal bir tavır

olarak tanımlamaktadır. Scheiermacher’e göre dinin özü, ferdin mutlak güven

duygusudur. Menzies dinin ibadet yönüne ağırlık vererek onu, ihtiyaç duygusuyla

üstün kuvvetlere ibadet olarak tanımlamaktadır. Müller’e göre din, insanın çeşitli

isimler ve görünüşler altındaki sonsuzu kavramasını sağlayan, onun akıl ve

mantığına tabi olmayan zihni bir melekedir (akt. Akyüz, 2007: 49).

İslam inancı göz önünde bulundurularak yapılan tariflerin en yaygın olarak kabul

edilenine göre ise din, ‘akl-ı selim sahiplerini kendi ihtiyarlarıyla, bu dünyada

Page 27: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

19

doğruluğa, salaha, öteki dünyada kurtuluşa götüren, Yüce Allah tarafından konan bir

kanundur’ (Akyüz, 2007: 49).

Kuran ise din kelimesini sırf doğaüstülük, kutsallık, ruhanilik gibi kavramlarla

tanımlamamaktadır. Az çok farklılık arzeden anlamların ortak paydası, sosyal/ahlaki

‘düzen’de toplanabilir. Yani Kuran’a göre (Aydın, 2000: 105) din, insan ilişkilerini

belirleyen bir ahlaki ilkeler topluluğudur. Mesela bir ayette “Onlar dinlerini

parçaladılar ve bölük bölük oldular” (Rum-32) (yani sosyal düzenlerini bozdular,

dolayısıyla birbirlerine düştüler) buyurulmaktadır (Aydın, 2000: 105). Burada düzen,

ferdi ve sosyal hayatı şekillendiren en temel görüş demektir. Böyle bir sistem, Allah

tarafından veya toplumda belli otoriteler tarafından oluşturulabilir. Gerçekten Kuran

(Yusuf -176) suresinde Mısır düzenini “Kralın dini” (Aydın, 2000: 105) olarak

nitelemektedir.

Kur’an-ı Kerim’de din kelimesinin, muhtelif ayetlerde (mesela: Kafirun:1-6;

Zümer:11; Yunus:104; Ali İmran:19,73; Maide:3; Bakara:112) taat, itaat, teslimiyet,

ibadet, millet vs. gibi çeşitli manalarda kullanıldığı görülmektedir. Esasen, Kur’an-ı

Kerim’de din kelimesinin İslam ile sıkı sıkıya irtibatlı olduğu anlaşılmaktadır. Gerçi,

din kelimesi herhangi bir din manasını ifade edebilirse de, Kur’an-ı Kerim’de

tahsisen Allah katındaki dinin İslam olduğu “Allah indinde din İslam’dır” (Ali

İmran:19) ayet-i celilesi ile açıkça bildirilmektedir (Günay, 2008: 213).

Sonuç itibariyle bakıldığı zaman, din tek bir kaynağa indirgenemeyeceği açıktır. Her

bir tanımlamanın genel olarak dinin bir yönüne baskı yaptığı görülmektedir.

Bütün dinleri içine alacak şekilde dinin mahiyetini kapsamlı ve birçok bilim adamı

tarafından da kabul gören tarif Rudolf Otto’ya göre din, “kutsalın tecrübesidir”. Bu

tarif her şeyden önce ferdin kutsalı yaşayabilme kabiliyetinin varlığına, hatta bu

Page 28: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

20

tecrübenin onun varlığının bir gereği olduğuna dikkati çeker. Diğer taraftan dinin

daima önce tek tek fertlerin şuurunda yerleştiğini ifade eder. Zira tecrübeler bir ruh,

bir şuur ve özellikle bir fert ile ilgilidir. Bu bilhassa evrensel dinlerde böyledir, çünkü

evrensel dinlerde muhatap öncelikle ferttir (Freyer, 1964: 32).

Dinin özünde, insanı aşan, beşer üstü, yani “aşkın” (trancendantal) bir yön

mevcuttur. Ancak din aynı zamanda insan ve topluma öylesine “içkin” (immemant)

dir ki, büyük din bilimcisi M. Eliade dinin özünü teşkil eden kutsal’ın, “insan

şuurunun yapısal bir unsurunu oluşturduğunu ve şuurun tarihi içinde bir dönem

olmadığını ” ifade etmektedir. Ayrıca, anlamlı bir dünya, kutsalın tezahürü olarak

adlandırılabilen dialektik bir sürecin sonu demektedir. Böyle olduğu içindir ki, bir

yönü ile “aşkın” da olsa, Eliade’a göre dinin özünü teşkil eden kutsalı biz dünyada

“saf” şekli altında bulamamaktayız. İnsan ve toplumda o ancak sosyo-kültürel

ortamda ve şekilleri altında karşımıza çıkmaktadır (Eliade, 1990: VIII-IX). Nitekim

bu nedenledir ki, J. Wach gibi sosyologlar dinin, sübjektif yönünün yanı sıra objektif

gerçekliği üzerinde de önemle ve ısrarla durmakta ve dini bu şekli altında sosyoloji

biliminin konusu olarak görmekte ve inceleme konusu yapmaktadırlar.

Bir toplumda din, toplumsal kurumların en önemlilerinden birini oluşturur. Dini

kurumların genelde insanın ve bunun dua, ibadet gibi formlarla ifade edildiği kabul

edilir. Dışsal ve kavramsal davranış örüntilerinin doğruluk ve yanlışlığına işaret eder,

ahlak ve değer sistemlerini içerirler. İbadet sistemi, dini törenleri, din adamlığı,

cemaat ilişkileri, mabet düzeni ve benzeri yardımcı kurumlar arasında yer alır. Hatta

bazı durumlarda büyüsel bazı işlemler, batıl inançlar, dinlerin bizzat kendilerinin

karşı çıkmasına rağmen onun çatısı altında görünür ya da gösterilirler (Fichter,

1992).

Page 29: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

21

Esasen din, insanın belli türden davranışlarını ihtiva eden bir kurum değildir.

Başından beri insanın hemen tüm eylemlerine şöyle ya da böyle damgasını

basagelmiş bir sistemdir. Onun için de dinin, göreli de olsa bağımsız kültürel bir

kurum mu, yoksa tüm kültürel kurumlara kaynaklık eden bir temel olgu, bir başka

deyişle kurumlar arası bir sosyal/manevi doku mu olduğu hala tartışılmaktadır.

Örneğin, Durkheim’e göre (1923) din kurumu, diğer kurumların kendisinden

doğduğu bir ana kurumdur. Buna göre başlangıçta her türlü kurum dinin şemsiyesi

altında filizlenmiş zamanla ondan bağlarını kopararak, bağımsız profan birer kurum

haline gelmişlerdir. Toplumsal farklılaşma dinlerin işlevlerini de sınırlandırarak

sosyal hayatın bütününü kapsayan bir alt yapı olmaktan çıkarmış, yatay düzlemde

belli özelliklerdeki olguların öbekleştiği bir temel kurum halini almıştır. Sonuç

olarak da bugün sosyal hayatın bütününü kapsamaktan uzaktır.

Bazı düşünürlere göre ise din, bir temel kurum olarak alınsa bile diğer kurumlardan

ayrı bir özellik göstermektedir. Fert ve toplum hayatında olguları belli nitelikleriyle

“yatay bir düzlemde” diğerlerinden ayırma imkanımız vardır. Mesela salt ekonomik,

siyasal ya da ailesel veya eğitimsel bir olgu vardır; pazardaki işlem ekonomik, bir

öğretim faaliyeti eğitimseldir. Ama din en azından bir niyet ve eğilim unsuru olarak

her türlü eylemin alt yapısını oluşturmaktadır. Bunun için de en profan

davranışta, mesela yemek yerken, kişinin dindar olup olmadığı, hatta bazı

durumlarda hangi dine inandığı belli olmaktadır (Freyer, 1964: 75).

Demek ki din bir temel kurum sayıldığında da yani belli olgular ağırlıklı

nitelikleriyle “dini” kabul edildiğinde de, dikey düzlemde çok kapsayıcı bir kurum

olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü genel kültürel yapıyı oluşturan sosyal örüntüler

dini değerlerle yakından ilgilidirler. Din insanların maddi-manevi çevresini bir

Page 30: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

22

algılama sistemidir. İnsana hazır bilgiler sunar; nerede ve hangi konumda

bulunduğunu işaretleyerek bir kimlik belirler. Ancak bu bilgi, formel bir açıklama

biçimi olan bilimsel bilgiden farklı bir şeydir. Çünkü aşkın bir yönü vardır (Aydın,

2000: 101).

Dinler külterel yönden içinde doğdukları toplumlardan soyutlanamazlarsa da, dini

olgu sırf toplumun ürünü sayılamaz. Din, toplumdaki büyü, bilim, teknik ve benzeri

yaklaşımlardan birisine indirgenemez. Örneğin kutsal olan yalnızca rasyonel olanla

açıklanamaz. Çünkü o, toplumüstü aşkın bir öze de sahiptir. Dini olgunun

temelindeki söz konusu bu öz ise “ahlaki” olandır. Esasen bütün bir din bu ahlaki

olanın bir açılımıdır. Diğer pek çok olgu bu açılımın değişik görünümleridir (Aydın,

2000:101).

Söz konusu diğer pek çok olgunun değişik görünümlerinden bahsetmek gerekirse,

her çeşit sosyal kurum toplumun çoğunluğu tarafından paylaşılan ve bazı temel grup

ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik davranış örüntüleri şeklinde ortaya çıkar ve

işler. Onlar; kanunlar, tüzükler veya örf ve adet, yahut dine dayalı yerleşmiş

usullerdir; değer yüklüdürler; kültürün önemli bir parçasını oluştururlar; yapılanmış,

örgütlenmiş ve eşgüdümlüdürler; bu bakımdan da oldukça sürekli bir içeriğe

sahiptirler (Günay, 2008: 26).

Ancak sosyal kurumların sürekli olabilmeleri için ihtiyaçların da mevcut ve sürekli

olması gerekir. İhtiyaçların ortadan kalkması halinde söz konusu ihtiyacı karşılayan

sosyal kurum da ortadan kalkarak yok olmaya yüz tutması kaçınılmazdır. Aksi halde

söz konusu kurumun varlığı anlamsız ve toplumsal hayatı frenleyici bir niteliğe

bürüneceği açıktır.

Page 31: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

23

“Kurum” kavramı birçok terimde de olduğu gibi günlük dilde ve sosyolojide farklı

anlamlarda kullanılmaktadır. Günlük dilde genellikle kurumsal bir işlevi yerine

getiren “kuruluş”lara kurum denmektedir, bir spor kulübü veya muhtaç çocukların

barındığı yer, kurum olarak adlandırılmaktadır. Oysa sosyolojik açıdan kurum, ne bir

kişi, bir grup ve hatta ne de bir mekandır. Kültürün bir kısmıdır, insanların yaşam

tarzlarının örüntüleşmiş bir parçasıdır. Bir başka deyişle çoğunluğun paylaştığı

davranış örüntüleridir. Kurum, kültür normlarının yerleşmiş, belli ve sürekli tatmin

yollarıdır (Krech, 1983: 127).

A. Comte, sosyal olguların kurumsal yaklaşım çerçevesinde incelenmesi gerektiğine

inanmıştır. Temel sosyal kurum olarak din kurumunu da incelemiştir. Din

kurumunun sosyal bütünleşmeye olan katkısını ve işlevlerini anlamaya çalışmıştır

(Comte, 1899: 44).

Kurum kavramı, günlük dilde grup ve örgütle de sık sık karıştırılmaktadır. Oysa

kurum hem gruptan hem de örgütten farklı özelliklere sahiptir. Genelde grup, belli

bir amaç çevresinde toplanmış, üyelerinin karşılıklı ilişkileri sonucu ortaya çıkmış,

çok işlevli, somut bir sosyal olgudur. Demek ki grup her şeyden önce bir grup insana

tekabül eder ve dolayısıyla somut bir varlığa sahiptir. Örgüt ise bir grubun belli bir

kategorisiyle ilgili rollerinin yönetmelik, tesis, teknik vb. gibi maddi bir dayanağa

bağlı olarak düzenlenmesidir (Duverger, 1995:28). Buna göre örgüt, insan unsuru

taşıması yani somutluğu bakımından grupla benzerlik gösterir. Ama gruptan farklı

olarak örgüt, genelde tek işlevlidir, belli bir maddi dayanağa da sahiptir.

Buna karşılık kurum, bir sosyal grup içinde belli temel işlevleri karşılayan süreklilik

kazanmış, ilişki sistemleri, davranış örüntüleridir. Yani kurumun içeriğini insanlar

değil, davranış sistemi oluşturur (Aydın, 2000: 15). Örneğin, aile (nişanlılık, evlilik,

Page 32: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

24

çocuk-ebeveyn ilişkisi, akrabalık, vb. gibi) bir ilişkiler düzeni olarak düşünülüyorsa

bu, şüphesiz bir gruptur. Bunun gibi toplumda bir “hayır kurumu”, kendi içinde

kazandığı yapılanma ile bir örgüt niteliği taşıyabilir. Buradan da anlaşılacağı üzere,

kurumu diğerlerinden ayıran en temel özellik, onun kültürel olmasıdır. “Cami veya

kilise bir grup ya da örgüt, ama kutsallık bir kurumdur” (Sayın, 1988: 145-146).

“Sosyal kurum” kavramı H.Spencer tarafından yapısal-işlevselcilik yaklaşımında

kullanılmıştır (Spencer, 1898:6). Sosyal kurumların işlevi bakımından incelenmesi

Durkheim’e de mahsustur. O, sosyal kurumları insanın kendini gerçekleştirmesinde

önemli bir araç olarak görmüştür (Durkheim, 1996: 343-359).

M. Weber (2000) ise sosyal kurumların, din de dahil olmak üzere, fertlerin günlük

hayatında ne derece önemli ise o şekilde incelenmesi gerektiğini yazmıştır.

Parsons da yapısal-işlevselcilik analizinde toplumu, sosyal ilişkiler ile özellikle

örgütsel sosyal kurumlar sisteminin sabit statü-rol yapısı ve değer-normatif yüklü bir

kompleks olarak incelemiştir. Sosyal kurum kuramlarına, özel olarak bilim

kurumuna Robert Merton büyük katkıda bulunmuştur. Fenomenolojik (Hamilton) ve

davranışsal (behaviourism) (Homans) yaklaşımların da sosyal kurum incelemeleri

kabul görmüştür (Gavra, 1999: 56-71).

Sosyal kurumlar belirli şahıs, fert, sosyal grup ve diğer toplulukların sosyal ilişki ve

etkileşimleri temelinde kurulur. Kurumlar içinde doğdukları toplumun özelliklerine

göre ortaya çıkarlar. Kurumlara temel özelliklerini kazandıran ana etken toplumların

nesnel koşullarıdır. Toplumsal kurumların temel özellikleri aşağıdaki biçimde

belirlenebilir (Prilepko, 1991: 311):

• Her kurum amaçlıdır. Toplumsal gereksinimlerin karşılanması için doğarlar;

Page 33: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

25

• Söz konusu ihtiyacın gerçekleştiriliş biçimi oldukça süreklilik kazanmıştır. Bir

kültürde davranış kalıpları, roller ve ilişkiler zamanla geleneksel ve sürekli hale

gelirler;

• Kurumlar gerek alt kurumlarıyla gerekse diğerleriyle yapılanmış, örgütlenmiş ve

eşgüdümlenmiştir. Kurumları oluşturan öğeler birbirlerini destekleme ve

güçlendirmeye eğilimlidirler. Öğeler arasında bağlar bulunur;

• Her kurum diğerleriyle yakından ilişkili (eşgüdümlenmiş) olmasına rağmen kendi

alanında tek bir yapıdır. Bir başka deyişle temel kurumlar bir “göreli

bağımsızlığa” sahiptirler. Her kurum bir davranış örüntüsü olarak işlevde

bulunur;

• Kurumlar zorunlu olarak değer yüklüdürler, çünkü kültürün normatif kodlarını

ihtiva ederler;

• Kurumlar özel sosyal norm ve değerler yüklüdürler, bunlar aracılığıyla sosyal

kontrol gerçekleştirilir. Ayrıca sosyal bütünleşmeye katkıda bulunur.

Toplumda her şeyin olduğu gibi kurumların da işlevleri vardır, yani bir ihtiyacı

karşılamaktadırlar. Bu yönüyle kişi ve gruplara benzemektedirler, ancak onlardan

farkları, sadece örüntüleşmiş olmaları değil aynı zamanda genelleşmiş olmalarıdır.

Kurumların belli başlı işlevleri kişi ve grup üzerindeki etkilerine göre olumlu ve

olumsuz olarak iki grupta şöyle sıralanabilir (Fichter, 1994: 121-123, Tan, 1981:

142-143, Ozankaya, 1981: 142):

Olumlu İşlevler: Kurumların olumlu işlevleri gruplarda yüksek düzeyde

bir bütünleşmeye, uyuma yol açar. Kurumların temel amaçlarını yerine getirmesini

kolaylaştırır.

Page 34: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

26

• Kurumlar, kişilerin sosyal davranışlarını kolaylaştırırlar. Toplumun düşünce ve

eylem tarzları birey topluma girmeden önce büyük ölçüde düzenlenmiş ve

planlanmıştır. Kişi, şeyleri nasıl yaşayacağını öğrenmek veya keşfetmek için

zaman ayırmak zorunda değildir. Bunları toplumda hazır olarak bulur. İşte bunu

sağlayan, kurumlar (kurumsallaştırmalar) dır. Buna bağlı olarak kişi belli rol ve

ilişkileri ve bunları nasıl yerine getireceğini kurumlardan öğrenir.

• Kurumlar toplam kültürün istikrarlılığı ve eşgüdümü için birer ajan olarak da

hizmet ederler. Süreklilik, sağlamlık, dayanıklılık insan davranışlarını istikrarlı

ve uyumlu hale getiren kurumlar sayesinde sağlanır. Kurumsallaşmış düşünme ve

davranma yolları insanlar için bir anlam ifade eder, bir güvenlik aracı sağlar.

• İstikrar işleviyle yakından bağlantılı bir gerçek de kurumların davranışları kontrol

etme yönelimleridir. Kurumlar, toplumun sistemli ve ideal düzeyde beklentilerini

içerirler. Kimin nereden, nasıl hareket edeceği önceden belli olduğundan

sapmanın ne olduğu da böylece bilinmiş olur. Sapma noktasındaki kanaatın

genelliği de toplumsal baskıyı sağlar. Böylece kurumlar sadece belli ideal

davranışları işaretlemekle kalmazlar, sapmayı ve sosyal bir baskı ile bunların

telafisine de imkan sağlarlar.

Olumsuz İşlevler: kurumların olumsuz sayılabilecek bazı işlevleri de vardır. Bu

işlevler kurumların temel görevlerini yerine getirmelerine olumsuz yönde etki

ederler.

• Kurumlar toplumsal davranışları kalıplaştırıp durgunlaştırmaktadırlar. Bu

nedenle katı ve değişime karşı koyucu, dolayısıyla da toplumsal ilerlemeyi

güçleştirici sonuçlara yol açarlar

Page 35: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

27

• Kurumlar bazen değerini kaybetmiş kalıpları sürdürür, bazen de çoğunluğun

davranışlarıyla tutarsız bulunan toplumsal değerleri yaşatırlar

• Kurumlar toplumsal sorumluluğu azaltma eğilimi gösterirler. Zamana ve

koşullara uymayan, reform gereksinmesi gösteren bazı kalıplar kimse tarafından

değiştirilmediği için sürüp giderler

• Kurumlar bazen bireylerin toplumsal kişiliklerini de engelleyebilirler.

Kurumların katı kalıplarına boyun eğmek istemeyen kişilerin uyumsuz hatta

suçlu kişiler olarak görülmesine yol açar. Bireylerin özgül yeteneklerinin

gelişmesine engel olurlar.

Kurumların işlevlerini açık işlevler ve gizli işlevler biçiminde de sınıflamak

mümkündür (Fichter, 1994: 121-123, Tan, 1981: 142-143, Ozankaya, 1981: 142):

1. Açık İşlevler: Kurumların yerine getirmeleri beklenen, öngörülen, genel

olarak kabul edilen işlevlerdir.

2. Gizli İşlevler: Kurumların temel amaçlarını kapsamadığı, herkes

tarafından kolaylıkla görülmeyen fakat kurumsal organlarda sürüp giden

davranış kalıplarının bir kısmından sorumlu olan işlevlerdir. Örneğin, R.

Merton ekonomi kurumunun açık işlevinin belli ihtiyaçları karşılayacak

mallar üretmek olduğunu belirtmiştir. Gizli işlevi ise insanlar yalnızca

gereksinimleri nedeniyle mal tüketmezler aynı zamanda toplumsal

saugınlıklarını arttırmak için de alırlar. Eğitim kurumlarının bilinen

görevlerinin yanı sıra belli bir yaşın altındaki nüfusu iş piyasasının

dışında tutmak gibi bir gizli işlevi de vardır.

Page 36: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

28

Yukarıda belirtilen işlevlerin yanı sıra toplumsal kurumların temel bir işlevi vardır.

Bu da toplumsal düzenin değişim eşliğindeki sürekliliğini, uyumluluğunu ve

toplumsallaşmayı sağlamak ve düzeni belirgin kılmaktır. Toplumları oluşturan

bireylerin yapıların, ilişkilerin devamlı değişmesine karşı toplumlar varlıklarını

sürdürürler. Bu sürekliliği kurumlar sağlar.

Din, temel kurumsal işlevlerin yerine getirilmesinde önemli rolü olan bir kurumdur.

Yani genellikle dinin bütün öbür kurumların görevleri arasında sıkı bağlar vardır.

Dine ve içinde bulunduğu toplumlara göre farklılıklar göstermekle birlikte din

kurumu sadece aşkın nitelikli işlemlerin yerine getirilmesini değil pek çok yerde

doğum ve ölümlerin kaydedilmesi, evlenme işlemlerinin tescili, bazı vergi türlerinin

toplanması, yoksullara yardım, eğitim, siyasi otoritelerin göreve başlatılma töreni,

ölüleri gömme, vb. gibi sosyal ve siyasal hizmetleri yerine getirmektedir (Lundberg,

1970: 151).

Bunun yanında din bazı kurumların görevini pekiştirici bir fonksiyonu da yerine

getirir. Mesela soyun sürdürülmesi ailesel bir işlevdir, ama din bunu değer boyutunda

teşvik etmekte; ekonomik bir çalışmayı ibadet, öğrenmeyi manevi bir görev olarak

vurgulamaktadır.

Bununla birlikte dinin salt kendine has sayılabilecek işlevleri de vardır. Şüphesiz

bunların bir kısmı bireysel’dir. Din her şeyden önce insanın aşkın alanıyla bağ

kurmasını sağlar. İlk elde kendisini ve çevresini tanımada, kozmostaki yerini

belirlemede açıklayıcı hazır bilgiler verir; doğal kuvvetler, hayatın olumsuz şartları

karşısında moral kaynağı olur, insana bir gönül rahatlığı verir. Ancak araştırmalar

söz konusu gönül rahatlığının salt biçimiyle dindarlıktan değil, dini inanç ve

Page 37: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

29

düşüncenin deruni bir biçimde içselleştirmesine bağlı olduğunu göstermektedir

(Aydın, 2000: 112).

Dinin sosyal işlevlerinden önemli olanlarından biri toplumlara bir sosyal kimlik

belirlemeleridir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de birçok toplum kendini din ile

tanımlamaktadır.

Dinin bir diğer sosyal işlevi değer hiyerarşisini sağlamış olmasıdır. Esasen birçok

toplumsal sorun insanların değerlerinin çatışmasından doğar. Değer çatışması,

elindeki parasını dondurmaya mı yoksa şekere mi vermesi gerektiğini kararlaştıran

çocuğun içinde bulunduğu sıkıntıdan tutunuz, bireysel, etnik, ulusal ve uluslararası

çatışmalara varana kadar çok büyük değişmeler gösterir. Birinin makul bulduğu bir

şeyi diğeri kötü veya geçici olarak mahkum edebilir. Böyle değerler üzerinde asgari

bir anlaşma bulunmadıkça grup hayatı imkansız olurdu. Gerçekten değerlerin bir

ölçüye kadar benzer olması, grubun kurulmasını ve devamını sağlayan seçimli

davranış ve haberleşmenin temelini oluşturur. İşte din (örgütlenmiş kurumlarının

aracılığıyla) değerler getirir, pekiştirir, bunlar arasında hiyerarşik bir yapı oluşturur.

Bu konudaki bazı saha araştırmaları (bazı sosyal bilimcilerin değerler arasında

hiyerarşinin kurulamayacağına ilişkin iddialarının aksine) değerlerin mantığı, düzeni

hiyerarşisini somut olarak verebileceğini göstermiştir (Aydın, 2000: 113).

İşte toplumsal açıdan büyük önem taşıyan bu denetsel düzenlemenin altında din

bulunmaktadır.

Bununla birlikte dinin önemli toplumsal işlevlerinden bir diğeri kontrol ve denetleme

mekanizması olmasıdır. Din (ve aile) denetleme kurumlarıdır, toplumda süreklilik

sağlayıcı mekanizmalar geliştirirler. Bu özellik ileri boyutlarda (değişimi

Page 38: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

30

engelleyerek) bazı sorunlar doğursa bile toplum için gerekli “istikrar”ı vurgulaması

açısından önemlidir (Aydın, 2000: 113).

Ayrıca din genelde toplumsal birleştirici bir işleve sahiptir. Fertler arasında bir

kaynaşma unsurudur. Ancak araştırmalar dinin sosyal birleştiriciliğinin bazı şartlara

bağlı olduğunu göstermektedir. Bunlardan birisi aynı toplumda tek dinin

bulunmasıdır. Çünkü dini farklılık bir anlamda (potansiyel de olsa) toplumsal

farklılık demektir. Bu ilke mesela Hindistan’daki dini çatışmaları anlamamıza imkan

verir bir diğer ilke ise dinin çıkara dayalı grupsal düzeyin üstünde algılanabilmesidir

(Aydın, 2000: 113).

Günümüzde sanayileşmiş ya da sanayileşme yolunda olan toplumlarda dinin bazı

pratik işlevleri artmaktadır. Yaşlılık, yalnızlık, ölüm, dinlenme vb. gibi doğal

olguları değerlendiren dini kurumlar bu temel ihtiyaçlara da cevap vermeye

yönelmişlerdir (Aydın, 2000: 113).

2.2. Sosyolojik Yaklaşımda Din

Dine sosyolojik açıdan getirilen yaklaşımlar, büyük ölçüde sosyolojinin üç “klasik”

kuramcısının (Marks, Durkheim ve Weber) düşüncelerinin etkisi altında olduğu

açıkça görülmektedir. Bu kuramcılardan hiç biri dindar değildi ve üçü de çağcıl

zamanlarda dinin öneminin giderek azalacağını ileri sürmüşlerdi. Her üç düşünür de

dinin temelde bir yanılsama olduğuna inanıyordu. Farklı itikatların taraftarları,

taşıdıkları inançların ve katıldıkları ayinlerin geçerliğine tamamen ikna edilmiş

olabilir; ne var ki, dinlerin çok çeşitlilik göstermesi ve bunların farklı toplum

tipleriyle açık bir bağlantı içinde olması, bu geçerlik iddialarını daha baştan boşa

çıkardıkları günümüzde apaçık ve şeffaftır.

Page 39: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

31

Pozitivist yaklaşımın en büyük temsilcilerinden olan A. Comte dini inançların insan

kaderinin en etkili ve en fiili temel faktörü sayarak meşhur Üç Hal Kanunu’nu dinin

karakteri üzerine kurmak ve adeta din sosyolojisinin de kurucusu olmak istemiştir.

Yani, Comte’a göre insan düşüncesinin hareket noktasında din bulunmaktadır.

Nitekim, insanlığın ilk düşünce şekli, dünya görüşü ve hayat anlayışı teolojik yani

dinidir. Bundan sonra metafizik çağı gelmekte olup, orada tabiat üstü güçlere yapılan

açıklamalar hakim olmakla birlikte din de nispeten önemini korumaktadır. Böylece

pozitif bilim çağı gelinceye kadar geçen zaman içinde din, insanlığın alın yazısında

en önemli rolü oynamış olup, belli dünya görüşlerine belli din görüşleri tekabul

etmiştir, diyen Comte, dinlerin tekamülü ve gelişmesinin kanununu da ortaya

koyduğunu öne sürmekte ve bunun Fetişizm’den Politeizm’e oradan da Monoteizm’e

geçiş şeklinde olduğunu iddia eder. Nihayet müspet bilim çağı olarak belirlenen

pozitif devrede insanlığın pozitif bir dine sahip olması gerektiğini öne süren A.

Comte, bu dinin de bir Sociolatrie yani insanlığa veya topluma tapınma şeklinde

olması gerektiğini ifade eder (Günay, 2008: 139).

Comte’a göre, statik açıdan topluma bakıldığında aile, devlet ve din kurumlarının

orada temel unsurlar oldukları görülür. Yani aile, devlet ve din olmadan bir toplum

kurulamaz. Din, eşya ve insanın tabiatından çıkan ve toplu halde yaşayan insan için

gerekli bir müessesedir. Ancak Comte, kurmayı tasarladığı pozitif toplumun pozitif

bir dini olması gerektiğini öne sürerek, adeta yeni bir din kurucusu olarak ortaya

çıkar. Öyle ki, bu yeni dinin Pozitivist İlmihal’ini bile yazmış olup, orada dinin tarifi,

din-toplum münasebetleri ve dinin toplum hayatındaki yeri ele alınmaktadır (akt.

Günay, 2008: 139).

Page 40: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

32

Evrimci din kuramının İngiltere’deki önemli temsilcilerinden biri H. Spencer’dir.

O’na göre, sosyal gelişme ile dini gelişme paralellik gösterir. Dini alanda ilkeller

arasındaki ruhlara ve kutsal güçlere tapınma demek olan animizmden ve politeist bir

aşamadan, yakın zamanlarda gelişen monoteizme doğru bir yönelimden söz eder.

Spencer, dinin aşağıdaki işlevlerini inceler:

• Din, cenaze ve atalara kutsal saygı törenleri yoluyla aile bağlarını güçlendirir.

Mezarlıkların kutsal önemi uyumsuzluğu önler ve grup olarak aileyi yeniden

birleştirir.

• Din, dini meşrulaştırmalar yoluyla geleneksel olarak kuşaktan kuşağa aktarılan

davarnışı koruyarak, ona destek olur.

• Din, milli birliği temellendirir ve güçlendirir.

• Din, kutsal nesne ve mekanların tabulaştırılmasını sağlayarak mülkiyeti korur.

Spenser, sosyal devamlılık ilkesinin din ile gerçekleştiğini, bu ilke ile toplumun

kimliğinin güvence altına alındığını düşünür. O, dinin sosyal hayata en güçlü

etkisinin ilkel toplumlarda, en zayıf etkisinin ise sanayi toplumlarında görüldüğünü

vurgular (Kehrer, 1998: 28-29).

Karl Marks, konu üzerindeki etkisine karşın dini ayrıntılı olarak incelememiştir. O,

dine ilişkin düşüncelerini, kimi on dokuzuncu yüzyıl ilahiyatçı ve felsefecilerin

yazdıklarından hareketle oluşturmuştur. Bunlardan birisi 1841 yılında Hristiyanlığın

Özü adlı bir kitap yayınlayan Ludvig Feuerbach’tı. Feuerbach’a göre din, kültürel

gelişme sürecinde insanların ürettiği düşünce ve değerlerden oluşmakta, fakat bunlar

yanlış bir şekilde ilahi güçlere ya da tanrılara mal edilmektedir. İnsanoğlu kendi

tarihini eksiksiz olarak anlayamadığından kendi yarattığı değerleri ve normları

Page 41: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

33

tanrılara atfetme eğilimine girmektedir. Dolayısıyla, Tanrı’nın Musa’ya on emir

kuralların söylensel düzlemdeki bir versiyonudur (akt. Giddens, 2000: 470).

Diğer yandan Marks’ın genel sosyal kuramına ve yabancılaşma kuramına dikkat

verildiğinde dine ilişkin görüşlerini anlamak mümkün görünmektedir.

Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları’ndaki yabancılaşma analizinde Marks, kapitalist

toplumlarda işçinin kendisine de bir mal veya obje gibi davranıldığına işaret eder. O,

işgücü ve üretimi insanın bir parçası olarak gördüğü için bu ikisi arasındaki ilişkinin

bozulmasına neden olan her şeyin yabancılaşmaya katkıda bulunacağını savunur.

İşçilerin ürünlerinden yabancılaşmalarının birçok boyutu vardır: her şeyden önce

onlar üretim araçlarına sahip değildirler, ürünlerini kontrol edemezler ve bu nedenle

işçilikleri bir metaya dönüşür. Modern toplumdaki işçiler aynı zamanda fabrikaların

mekanikleşmesinin fiziksel kontrolü altındadırlar. Yabancılaşma, bu yolla, insan

gelişimine yönelik toplumsal şartlardaki kontrol eksikliği ile ilişkilendirilir.

Yabancılaşan insan gerçek kimliğini kaybettiğinden dünyayı anlamak için dine

dönecek ve belki de bu dünyada ya da öteki dünyada daha iyi bir varoluş ümidi

taşıyacaktır (akt. Akyüz, 2008: 91).

Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı adlı eserinde Marks, dinin, hakikatin

yanlış bir resmini yansıttığını iddia eder. Bu sebeple dine karşı mücadele dinin

resmini çizdiği dünyaya karşı da dolaylı bir mücadeledir. Din aynı zamanda hem

adaletsizliği empoze edenlerin bir aracı hem de bu adaletsizliğe karşı bir protesto

yaklaşımıdır. Din, ezilmişliğe karşı popüler bir reaksiyondur. Bu nedenle bile din

eleştirisi aslında ihtiyaç duyanlara yönelik de bir eleştiridir (akt. Akyüz, 2008: 91).

Marks, Alman İdeolojisi adlı eserinde Engels ile birlikte, toplumun temel yapısını

oluşturan unsurların üretici güçler ve üretim ilişkileri olduğunu savunur. Yasal

Page 42: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

34

kodlar, siyasi yapılar, ahlak, metafizik ve din bu ana temele dayanan bir yapı

oluşturur. Üstyapı bu temel üzerine kurulur ve altyapıdan etkilenir. Din, üretim

modundaki değişikliklere büyük oranda uyum sağlayan tüm bu üstyapının sadece bir

yüzüdür. Ayrıca bilinç, sosyal temelinden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Kapital

adlı eserinde ise dini, tarihin erken çağlarında ilkel insanın doğa güçleri karşısında

yaşadığı çaresizliğin bir sonucu olarak görür. Bu anlamda dinsel dünya, gerçek

dünyanın sadece bir yansımasıdır (akt. Akyüz, 2008: 91).

Marks’ın kuramında din aynı zamanda bir ideoloji’dir de. O, insan bilincini doğrudan

sosyal uygulamalara dayandırır ve sınıf toplumlarında dönemin yönetimine ilişkin

fikirlerin (ideoloji) yöneten sınıfın fikirleri olduğunu savunur. Bu fikirleri de alt sınıfı

yönetmek ya da baskı uygulamak için ideal bir araç olarak görür. Herhangi bir

dönemde yaygın olan fikirler, buna din de dahildir, egemen sınıfa sağlanacak

imtiyazların meşrulaştırılmasını sağlar. Bununla birlikte yönetici sınıf da işçi sınıfı

gibi aynı yanılsamanın kurbanıdır. Çünkü onlar da yabancılaşmanın etkisiyle sosyal

ve tarihi güçleri aşkın gerçekliklerin ifadesi olarak yorumlar. Yabancılaşmanın

üstesinden gelebilmek için dini bilinci eleştirmek gerekir. Ancak sadece eleştiri

yeterli değildir. Bunun yerine kişi kapitalizmin sınıf yapısını ortadan kaldırmalı ve

üretim şeklini değiştirmelidir. Bu durum gerçekleştiğinde, din ortadan kaybolacak ve

insanlar doğayı anlayıp kontrol ettikleri gibi toplumu da mantıklı bir şekilde anlayıp

kontrol edebileceklerdir. Böylece onlar sosyal, özgür ve yaratıcı varlıklar olarak

kendi doğalarının farkına varabileceklerdir (akt. Akyüz, 2008: 92).

Özetle Marks, dinin, insanın kendisine yabancılaşmasını imlediği görüşünü kabul

eder. Marks’ın dini bir kenara attığına inanılır çoğu zaman, ama bu doğru olmaktan

çok uzaktır. O, dinin, “kalpsiz bir dünyanın kalbi” olduğunu, günlük gerçekliğin

Page 43: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

35

acımasızlığından kaçıp sığınılan bir liman olduğunu belirtir. Marks’a göre geleneksel

biçimiyle din ortadan yok olacaktır, yok olmalıdır da; ama bu, dinde içkin olumlu

değerlerin insanlığın gelişimine büyük ölçüde yön veren idealler olabildiği için böyle

olacaktır, yoksa dinin getirdiği idealler ile değerlerin yanlış anlaşıldığı için değil.

Kendi yarattığımız tanrılardan korkmamalıyız, kendimizin gerçekleştirebileceği

değerleri tanrılara bahşetmekten vazgeçmeliyiz. Marks’ın ünlü deyişiyle din, “halkın

afyonu”dur. Din, bu dünyadaki mevcut koşullara müdahale etmeyi bir yana

bırakmayı öğretmekte, mutluluk ve ödülleri ölümden sonraki hayata ertelemektedir.

Böylelikle de dikkatlerin bu dünyadaki eşitsizlik ve adaletsizlikler üzerinde

yoğunlaşması önlenmekte, insanlar öteki dünya vaadiyle avutulmaktadır. Din, güçlü

bir ideolojik öğeye sahiptir: dinsel inanış ve değerler, servet ve güç dağılımındaki

eşitsizlikleri makul göstermeye yaramaktadır. Örnekse, ‘yumuşak başlı kişilerin

dünyanın varisi olacağı’ yolundaki inanış, az ile yetinmeyi ve baskıya boyun eğmeyi

önermektedir (Giddens, 2000: 470).

Böylelikle bu din anlayışı, bir dünya görüşünü da beraberinde getirir. İnsan dindeki

aldatmacayı farkedince, kendini esir ettiği şartların ortadan kaldırılması gerektiğini

düşünür. Proleterya, yabancılaşmanın yani gerçeklerden uzaklaşmanın sadece din

alanında değil sosyal, siyasi ve ekonomik alanda da gerçekleştiği sınıftır. İdeoloji ile

din arasında bu şekilde sıkı bir bağ vardır (Mardin, 1986: 34-36).

Aslında, Marks, dinin genellikle ideolojik bir içeriğe sahip olduğunu, yönetici

grupların çıkarlarını kollamaya hizmet ettiğini söylerken bir yönüyle haklıdır. Bunun

dünya tarihinde pek çok örneğine rastlamak mümkündür. Örneğin Avrupa’lı

sömürgecilerin başka toplumları kendi yönetimlerine tabi kılmak için harcadıkları

çabalarda Hristiyanlığın oynadığı role bakılacak olursa, dinsiz halkları Hristiyanlığa

Page 44: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

36

döndürme çabaları geleneksel kültürlerin yıkılması ve beyaz insanın egemenliğinin

dayatılması sonucunu vermiyor muydu? Ayrıca, on dokuzuncu yüzyülün sonlarına

dek Hristiyan mezheplerinin hemen hemen hepsi köleliğe hoşgörüyle bakmış ya da

onaylamamışlar mıydı? Köleliğin, Tanrı hukukunda yeri olduğu ileri sürülmüş, baş

eğmeyen kölelerin hem sahiplerine hem de Tanrı’ya karşı günahkar duruma

düşecekleri bildirilmemiş miydi?

Marks’ın tersine Emile Durkheim çalışmalarında dine epey bir yer verdiği

görülmektedir. Özellikle, küçük ölçekli, geleneksel toplumlardaki

din olgusunu incelemiştir. Bu konuda din sosyolojisine Dinsel Hayatın İptidai Şekli

adlı çalışmasıyla azımsanamayacak katkıda bulunmuştur. Durkheim, Marks gibi dini,

esas olarak toplumsal eşitsizliklere ya da güç ilişkilerine bağlamaz, dini toplumdaki

kurumların niteliğiyle bir arada değerlendirir. Avusturalya’nın yerli toplumlarında

görülen totemciliği inceleyen Durkheim, totemciliğin, dinin en ‘ilk’ ya da en yalın

biçimi olduğunu ileri sürmüş ve eserine isim yapmıştır (Durkheim, 1923).

Totem, bir grubun kendisine belli bir simgesel önem atfettiği bir hayvan veya

bitkidir. Kutsal bir nesne olan toteme büyük saygı duyulur ve bu saygı çeşitli

ritüellerle ifade edilir. Durkheim dini, kutsal olan ile dindışı arasına bir ayrım

koyarak tanımlar. Kutsal nesneler ve simgeler, varoluşun alışıldık (sıradan)

yönlerinden – kutsallığı olmayan dünyadan – ayrı tutulmaktadır Durkheim’e göre.

Özel törenlerin dışında, totem olarak kabul edilen hayvanı ya da bitkiyi yemek

yasaktır; totemin ilahi özelliklere sahip olduğuna ve bu özelliklerin onu avlanan diğer

hayvanlardan ya da toplanıp tüketilen diğer tarımsal ürünlerden bütünüyle ayrı

kıldığına inanılır (akt. Giddens, 2000: 471).

Page 45: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

37

Durkheim’e göre totem, kutsaldır. Durkheim, totemin kutsallığını grubun ya da

bizzat toplumun simgesi oluşuna, temel değerlerini temsil etmesine bağlar.

Dolayısıyla, toteme duyulan saygı gerçekte toplumsal değerlere olan saygıdır.

Böylelikle, dinde tapılan nesne, toplumun kendisi olmaktadır (Durkheim, 1996).

Böylelikle, dinin, toplumun bir yapı şartı olduğunu kabul etmekle Durkheim,

yukarıdaki gibi özünü ve başlangıcını rasyonel yollarla açıklamaya çalışarak, din gibi

özünde insan ve toplumu aşan ilahi bir gerçekliği insana ve topluma indirgemekte;

dinin öznesini ve nesnesini birbirine karıştırmaktadır. Çünkü her toplumda, sosyal

hayatın, birlikte yaşamanın açıklamakta yetersiz kaldığı bir “aşkın” yücelme ihtiyacı,

ilahi aleme doğru bir yöneliş bulunmakta ve din de özünü buradan almaktadır (akt.

Akyüz, 2008: 90).

Durkheim, dinlerin sadece bir inanç sorunu olmadığını özellikle vurgular. Bütün

dinler, düzenli olarak yapılan törenler ile ayinler içerir, bu esnada da aynı inanıştaki

insanlar bir araya gelirler. Bu toplu törenlerde bir dayanışma duygusu yaratılıp

güçlendirilir. Törenler, bireyleri toplumsal hayatın sıradan kaygılarından

uzaklaştırarak ulu güçlerle ilişki kurabilecekleri bir üst dünyaya sokar. Totemlerde

cisimleştiği düşünülen bu ulu güçler, ilahi varlıklar ya da tanrılar, aslında

kollektivitenin birey üzerindeki etkisinin bir ifadesidir (akt. Giddens, 2000: 471).

Böylelikle, Durkheim, dini, sosyal bütünleşme ve kontrolün tesisinde temel olarak

görmekte ve onu, toplumu meydana getiren “temel unsurlar” dan biri olarak

almaktadır (Günay, 2008: 222-223).

Tören ve ayin, grup üyelerini birbirine bağlamada çok önemli bir işlev görür. Bunun

içindir ki, bunlar sadece tapınma sırasında değil; doğum, evlenme ve ölüm gibi belli

başlı toplumsal geçişlerin yaşandığı dönüm noktalarında da karşımıza çıkmaktadır.

Page 46: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

38

Doğum, evlenme, ve ölüm, hemen her toplumda çeşitli tören ve ayinlerle karşılanan

olaylardır. Durkheim, topluca yapılan törenlerin, insanların kendilerini önemli

değişmelere uymak zorunda hissettikleri zamanlarda grup dayanışmasını yeniden

sağladığı sonucuna ulaşır. Cenaze törenleri, gruba ait değerlerin bireylerden çok daha

uzun süre yaşadığını göstermekte ve böylece de yoksun kalmış insanların kendilerini

değişen koşullara uyarlamalarının bir aracı olmaktadır. Yas tutma, duyulan kederin

anlık bir ifadesi değildir-ölümden kişisel olarak etkilenmiş kişiler bundan ayrık

tutulsa bile; yas tutma, grupça dayatılan bir ödevdir (Giddens, 2000: 471).

Durkheim, küçük geleneksel toplumlarda dinin yaşamın her alanına nüfuz ettiğini

ileri sürer. Dinsel törenler hem fikirler ve düşünce kategorileri yaratmakta, hem de

mevcut değerleri yeniden doğrulamaktadır. Din, birtakım duygu, fikir ve etkinlikten

ibaret değildir; geleneksel toplumlarda din bireylerin düşünme tarzını belirlemektedir

(akt. Giddens, 2000: 471). Gerçekte düşüncemizin içeriği gibi formu da sosyal,

dolayısıyla dinidir. Eşyayı idrak etmek için düşüncemizin kullandığı kategoriler olan

zaman, mekan, sebeplilik gibi kavramların oluşumunda din rol oynamaktadır (akt.

Akyüz, 2008: 88).

Örneğin, ‘zaman’ kavramına, dinsel törenler arasındaki zaman aralıklarının

sayılmasıyla ulaşılmıştı önceleri (akt. Giddens, 2000: 472).

Durkheim, çağcıl toplumların gelişmesiyle birlikte dinin etkisinin giderek azalacağı

inancındadır. Bilimsel düşünme dinsel açıklamaların yerini alacak, törenler ve

ritüeller bireyin hayatında çok küçük bir yer işgal edecektir. Durkheim, Marks’ın,

geleneksel dinin- yani, ilahi güçleri ya da tanrıları içeren din- kaybolma noktasında

olduğu yolundaki görüşüne katılır. Durkheim, ‘Eski tanrılar öldü’ der, ama din,

değişik biçim altında da olsa büyük olasılıkla varlığını sürdürecektir. Çağcıl

Page 47: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

39

toplumlar bile bütünlükleri ayinlere borşludurlar, çünkü bunlar sayesinde kendi

değerleri bir kez daha doğrulanmaktadır; böylelikle yeni törensel etkinliklerin neler

olabileceğini belirgin kılmış değildir, ama öyle görünüyor ki, özgürlük, eşitlik ve

toplumsal işbirliği gibi hümanist ve siyasal değerlerin kutsanması vardı zihninde

(akt. Giddens, 2000: 472).

‘İlkel’ diye adlandırılan halkların dinlerinin gözleminden hareketle dini tanımlamaya

çalışan Durkheim’ e aynı yoldan gidenlerden mesela Malinowski pek çok hususlarda

karşı çıkmıştır (Malinowski, 1990: 46-47). Malinowski, toplum dinsel gerçekliğin ne

yaratıcısı ne de daha azından kendiliğinden dışa vuran nesnesidir demektedir

(Malinowski, 1990: 56).

Malinowski’e göre, ne denli ilkel olursa olsun, dini, büyüsü olmayan hiç bir topluluk

yoktur. Hem büyü, hem din duygusal baskı durumlarında ortaya çıkar ve iş görür.

Yaşam buhranları, önemli işlerdeki eksikler, ölüm, oymaksal esrarlara girme,

karşılıksız aşk ve yatışmamış nefret durumlarında din doğaüstü olana, inanç ve tören

yolundan başka deneysel bir yol açar. Bu alan dinde ruhlara, takdiri ilahinin ilkel

önsezgilerine, oymaksal esrarların bekçilerine olan inançları içine alır. Din,

tamamiyle mitolojik geleneğe dayanır. Mucize havasında, mucize yaratan güçlerinin

sürekli belirtileri içinde yaşar, tabularla, kurallarla çevrilidir, ki bunlar edimlerini

kutsal dışı dünyadakilerden ayırır. Dinin görevi yani fonksiyonu ise, Malinowski’e

göre, ölüm ve zorluklar karşısında bireye cesaret ve güven gibi değerli zihin

davranışları kazandırır (Malinowski, 1990: 7-10). Buradan anlaşıldığı üzere

Malinowski’ye göre, kültürün tüm fenomenleri insanların temel ihtiyaçları açısından

analiz edilmesi grektiğidir.

Page 48: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

40

Radcliff-Brown ise Durkheim’in teorisinin özünü kabul etmekle birlikte, onun

vardığı sonuca karşı çıkar. Totemlerinin resimlerini veya modellerini yapmayan

birçok kabilenin bulunduğunu ispat eder. Durkheim’in teorisinde, totem, kutsal

karakterini grubun simgesi oluşuna borçludur. Fakat yeryüzünde, totem kurumuna

sahip olmadıkları halde yine bazı doğal türlerin kutsal olduklarına inanan toplumlar

bulunmaktadır. Fonksiyonel ve faydacı bir görüş açısını benimseyerek toplumun

maddi veya manevi iyiliğine önemli etkileri olan herhangi bir nesne veya olayı kutsal

davranış ve inançların bir hedefi olmaya yatkın olduğu üzerinde önemle durur. O’na

göre, totemizmde doğal türler, sosyal grupların temsilcileri oldukları içindeğil de

topluma olan faydalırından ötürü, zaten ayinlerin hedefi oldukları için kutsaldırlar.

Böylece, Durkheim’in teorisini ters çevirmiş olur (akt. Kızılçelik, 1994: 391-392).

Özetle, Radcliff-Brown, sosyal ve organik hayatın benzerliklerini kullanarak

toplumun kültürel ve sosyal yapılarını benzer ve aynı şeyler olarak gördüğü

anlaşılmaktadır. Sosyal hayat, sosyal yapının işlemesidir. Her yapısal sosyal sistem

bir bütün ve harmoniyi oluşturur. Kültürün her parçası bütünün bir işlevi olarak ele

alınır. İşlevsel bağımlılık ve ilişkiler Radcliff-Brown’un yapısal fonksiyonalist

çözümlemesinde anahtar kavramlarıdır.

N. Smelser, işlevselcilerin toplum ile din arasındaki ilişkiyi tüm yönleriyle

anlatamadıklarını, bir yapının korunmasında ve halkın kullanılmasında din nasıl bir

araç olarak kullanıldığına dair, neden dinin etkisiyle radikal sosyal değişmelerin

gerçekleştiği ile ilgili, sosyal ve ideolojik çatışmaların kökü nedir gibi sorulara

yeterli ve çok yönlü bir yanıt veremediklerini belirtmiştir (Smelser, 1994: 473).

J. Wach ise Durkheim’i delilisz olarak dinin süje ve objesinin ayniyeti hususunda

peşin hükümlere sahip bulunmakla suçlamıştır ve dinin, sübjektif yönünün yanı sıra

Page 49: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

41

objektif gerçekliği üzerinde de önemle ve ısrarla durmakta ve dini bu şekli altında

sosyoloji biliminin konusu olarak görmekte ve inceleme konusu yapmaktadır (akt.

Günay, 2008: 225). Wach, belli bir dinle sınırlamadan bütün dinleri araştırma alanına

almıştır. Aynı zamanda, din sosyolojisinin amacı, metodu ve diğer bilim dalları

arasındaki yerini ortaya koyarak, çeşitli konular üzerine çok sayıda inceleme

gerçekleştirmiştir (Akyüz, 2008: 100).

Wach, din ve toplum arasındaki etkileşimlerle ilgilenmiş ve dini kutsalın tecrübesi

olarak tanımlayan R. Otto’nun temel kavramlarından hareketle çok sayıda hipotez

geliştirmiştir. O’na göre, kutsalın tecrübesi ve geleneğin oynadığı rol, gerek grup

gerekse birey açısından son derece önemlidir. O, dinin toplumsal işlevlerinin çift

kutupluluğuna dikkat çeker: dinin olumlu ya da bütünleştirici etkisi ve olumsuz ay da

yıkıcı etkisi. Wach’ın din sosyolojisi aslında tipolojiler üzerine kurulmuş denebilir:

savaşçı dinler, tüccar dinler ve köylü dinlerden oluşan inançlar tipolojisi; kurucu,

reformcu, peygamber, elçi, kahin, veli, rahip, büyücü vs. gibi dindar kişilikler

sınıflandıran dini otorite tipolojisi bunlar arasında en çok bilinenleridir (akt. Akyüz,

2008: 100).

Anlayıcı din sosyolojisi geleneğine bağlı olan Menshing özellikle Durkheim

hakkındaki eleştirel düşünceleri, bu alanda etkili olmuştur. O, Durkheim’in dini

toplumun bir fonksiyonu olarak gören Comte’nin pozitivizminden ilhamını alarak,

dinin özü ve başlangıcını tamamen akıl yoluyla açıklamaya çalışmakla’ suçlamıştır

(akt. Günay, 2008: 223). Mensching, sosyo-kültürel koşulların din üzerinde kesin bir

etkiye sahip olmadığını iddia eder. Ayrıca, O’na göre, din sosyolojisi, dinin

yapısındaki sosyolojik olayların ve dinin sosyolojik ilişkilerinin incelenmesidir.

Gustav Mensching, Soziologie der Religion (1947) adlı eserinde, bütün dinlerin ve

Page 50: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

42

cemaatlerin sosyolojik analizini yapmayı denemiş, dinin kendine özgü toplumsal

varlığı ve dinamizmi üzerinde durmuştur (akt. Akyüz, 2008: 102).

Aynı şekilde, Mircea Eliade de, dinin sosyal bir olay olduğunu kabul ve tasdik

etmekle birlikte, dini yalnızca toplumda veya fertle izaha kalkışmanın yanlışlığına

işaret etmekte ve bu tür bir davranışın dini olayda emsalsiz ve başkalarına ircası

gayri mümkün gerçeği yani kutsalı gözden uzak tutmak olacağını beyan ederek, dini

olayı bu kadar basite indirgeyen Durkheim’ci yoruma karşı çıkmıştır (Eliade, 1990).

Sadece ilahiyatçıların iddialarına göre değil fakat aynı zamanda tarihçi, filozof,

antropolog, etnolog, psikolog ve sosyologların incelemelerine göre de insanlık kadar

eski bir tarihe sahip olan ve üstelik bütün toplumları kuşatan bir vakıa olan din, insan

ve toplum hayatında fıtri bir gerçekliğe sahiptir.

Öyle ki, yüzyılımızın filozoflarından H. Bergson, Ahlak ve Dinin İki Kaynağı adlı

yapıtında ‘Geçmişte ne ilmi ne sanatı ne de felsefesi olan insan toplulukları

bulunduğu gibi bugün de bu tür toplumlara rastlanabilir. Fakat dinsiz toplum asla var

olmamıştır’ derken bu gerçeği dile getirmektedir. Dinin daima iş gördüğünü, ancak

dinin vazifesinin zamandan zamana ve memleketten memlekete değiştiğini belirtir

(1933: 7 ).

Sosyolojinin kurucularından olan Maks Weber ise yeryüzündeki pek çok din

üzerinde kapsamlı bir çalışma yapmıştır. O’nun din üzerine yazdıkları din ile

toplumsal değişme arasındaki ilişki üzerinde yoğunlaşır. Weber, hem Durkheim’den

hem de Marks’tan ayrı düşmektedir. O’na göre, dinin esinlediği hareketler önemli

toplumsal dönüşümlere imza atmıştır. Dolayısıyla, Protestanlık, özellikle Püritanizm,

çağcıl Batı’nın verdiği kapitalist görüntünün kaynağını oluşturmaktadır. Bu yoldaki

ilk girişimciler Kalvinistlerdir. Onların girişimleri Batı’nın ekonomik gelişmesini

Page 51: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

43

başlatmada büyük bir etken olmuştur. Bu girişimin kaynağı ise Tanrı’ya hizmet etme

arzusuna bağlıdır ve maddi başarı, ilahi teveccühün bir işaretiydi onlar için.

Doğu dinlerinin ise sanayi kapitalizminin gelişmesinin önüne aşılmaz engeller

koyduğu sonucuna varır (Weber, 2001).

Weber, Hristiyanlığı bir kurtuluş dini olarak görür. O’na göre, insanların kurtuluşu

bu dinin ahlak ilkelerini ve inançlarını benimsemeleri halinde mümkün olacaktır.

Burada günah ve günahkarlıktan Tanrı’nın inayeti sayesinde kurtulma anlayışı

önemlidir. Bunlar, doğu dinlerinde esasen var olmayan bir gerilim ve duygusal

dinamizm doğurmaktadır. Doğu dinleri kurulu düzene karşı edilgen bir tutumu

özendirirken, Hristiyanlık günah işlememek için sürekli bir mücadeleyi öngörür ve

böylece de kurulu düzene isyan etmeyi teşvik edebilir. Mevcut öğretileri yeniden

yorumlayarak mevcut iktidar yapısına meydan okuyan dinsel önderler, İsa gibi,

ortaya çıkabilir (Giddens, 2000: 473).

Din Sosyolojisi adlı yapıtında Weber, ‘batı’ ve ‘doğu’ tipi şeklinde şehirleri ikiye

ayırır. Doğu tipi şehirlerde eski dini inanç ve ibadet şekillerinden, sosyo-kültürel

bağlılıklarından vazgeçemeyen insanların şehir hayatına entegre olmalarının

zorlaştığını, batı tipi şehirlerde ise göçmenler göçle birlikte sosyal ve dini

durumlarında önemli değişikliklerin yaşandığını öne sürer (Weber, 2003).

Weber’in şehir tipolojisi yaptığı çalışmasının temel amacı, dini davranışın o

davranışı gerçekleştiren kişi açısından ifade ettiği anlamı rasyonel ve empatik olarak

anlamaktır (verstehen). O’na göre, sosyal davranış, maddi ilgilere ilişkin mekanik bir

reaksiyon değil, kişiye yaşamın ve dünyanın anlamına ilişkin bilinci ya da

bilinçsizliği kazandıran kavramların ve ilgilerin dinamiğidir. Kavramlar değil, fakat

maddi ve ideolojik ilgiler doğrudan doğruya insanların davranışları tarafından

Page 52: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

44

yönetilir. Fakat, çoğunlukla, kavramların oluşturduğu dünya tasavvurları, ilginin

dinamiği tarafından yönlendirilen davranış biçimlerini belirler (akt. Akyüz, 2008: 97-

98).

S.A. Kravçenko, Weber’in teorisini analiz ettikten sonra aşağıdaki sonuca varır:

birincisi, insanların dini eylemlerini incelerken eylemleri düşünülmüş, amaca yönelik

eylemler olarak ele almak gerektir; Weber, ‘fikir’lerde sosyal süreç ve değişimleri

görmek gerektiğini iddia eder, çünkü etik prensip, dini inanç, hukuki norm,

ekonomik, politik vs. gibi alanlar arasında sıkı bir bağın olduğundan söz eder,

ikincisi, sosyal içerikli işlerin dini motivasyonu üzerinde durmak için dinin gerçek

(real) rolünü, tarihi gelişmeye olan etkisinin karakterini incelemek gerektiğini söyler,

nedeni ise genel olarak dinin işlevlerinden söz etmenin mümkün olmadığını, çünkü

farklı sosyal kontekstte farklı dinlerin işlevleri son derece farklılaşır. Üçüncüsü ise

Protestantizm ile kapitalizmin çağdaş görünümü arasında ilişki kurmak gerektiğini ve

çağdaş girişimci figürünün nereden ve nasıl geldiği sorusuna cevap aramak gerektiği

üzerinde durur (Kravçenko, 1998: 420-421).

Ayrıca, Weber, dünya dinlerini etraflıca inceleyerek, dünya tarihini kesin olarak

etkileyen ve geniş kitleleri kendisine bağlayan dinler üzerinde yoğunlaşmıştır.

Hinduizm, Budizm, Taoizm ve Musevilik hakkında ayrıntılı çalışmalar yapmıştır.

Dünya dinleri olarak etrafına mümin toplayabilmiş olan beş dini ya da dine bağlı

yaşam-düzenlerini ele almıştır. Bunlar: Konfüçyen, Hinduist, Budist, Hristiyan ve

İslam din ve ahlak sistemleri dünya dinleri kategorisine girdirilmiştir (Weber, 2000:

339).

Fenomenoloji ile yapısalcı yaklaşımların içinde yer alan Amerikalı ilahiyatçı ve

sosyolog P. Berger ile Alman araştırmacısı T. Luckman din sosyolojisine farklı bir

Page 53: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

45

bakış açısı getiren bilim adamlarındandır. Onlar, insanın günlük hayatta kullandığı ve

yakınlarıyla paylaştığı gündelik bilgileri bilimsel-teorik bilgiden ayırmaktadırlar.

Berger’e göre, din kendisiyle kutsal bir kozmosun inşa edildiği beşeri bir girişim ve

iki adımdan oluşan bir yasallaştırma sürecidir. Öncelikle, din, kutsal ve kozmik bir

başvuru kaynağına yerleştirmek suretiyle toplumsal kurumları meşrulaştıran, ikinci

olarak ise, içerisinde günlük yaşamlarıyla insanların var olduğu toplumsal olarak

kurulan anlam dünyalarının gerçekliğini muhafaza etme işlevi gören bir süreçtir.

Dolayısıyla Berger’e göre, din toplumsal işlevselliği ve buna bağlı olarak bir sosyal

düzen ve mana arayışı süreci olması bakımından anlam kazanmaktadır. Berger’e

göre din, en yaygın ve en etkili meşrulaştırma kaynağıdır (1993: 55-56). Dolayısıyla

dinin insanın toplumsal gerçeği yapım sürecinde iki önemli amacı sağladığı

söylenebilir (Bergson, 1993: 49):

1. Bu gerçekliğe bir nomos (organize edilmiş, düzenlenmiş insan topluluğu, sınırsız

saçma ve kaostan sınırlanmış alan) ya da anlam sağlar,

2. Bu gerçekliği meşrulaştırır ya da onaylandığını belgeler.

Böylelikle din, Berger’e göre insanın anlam ve düzen arayışının bir parçası olup

ancak beşeri bir girişim olduğu sürece modern bilim tarafından araştırma konusu

yapılabilir. Kültürel bir fenomen olan dinin aşkın kökeni kozmik düzeni sağlayan

Kutsal’da insana göre en kapsamlı ve içkin tezahürü olan Kozmos’ta aranmalıdır.

Berger’in din ve toplum ilişkilerine bakışında dialektik anlayış hakimdir. Buna göre

din, son tahlilde toplumun, toplum ise dinin ürünüdür. Çünkü din, kendisiyle kutsal

bir kozmosun veya anlamlı bir dünyanın inşa edildiği beşeri bir girişimdir. Başka bir

deyişle, din kutsal bir kalıp içerisinde düzenli bir evrenle bütünleşme ve özdeşleşme

süreci olarak kozmikleşmedir. Kutsal ise belli deneyim konularında bulunduğu kabul

Page 54: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

46

edilen korkutucu ve büyüleyücü sırdır. Kutsal ayrıca bizim dışımızda fakat bizimle

ilişki halinde bulunan esrarengiz ve korkutucu bie gücün en önemli niteliğidir. Bu

nitelik; aşkın, ezeli, ebedi, temiz, mükemmel, canlı, güçlü, iyilik sahibi vb. en yetkin

sıfatları özünde toplayan ve barındıran vir sıfat olarak kabul edilir. Din bilimlerinde

dini özü bakımından tanımlarken başvurulan en temel kategori Kutsal’dır. Bu tanıma

göre din, korkutucu ve büyüleyici bir sır olarak Kutsal’ın tecrübe edilmesidir (

Berger, 1993: 55-57).

Berger’in önemle durduğu bir başka konu ise din ile çağdaşlık ve din ile

sekülerleşme (dünyevileşme) arasındaki ilişki sorunudur. Kutsal Şemsiye adlı

eserinde bunu tartışmaktadır. Ona göre din ve çağdaşlık arasındaki karşılaşmada

Protestanlık örneği model bir örnektir. Dünyevileşme çoğulculuğun ikiz kardeşidir.

Dünyevileşmenin esas salgılayıcısı bir bütün olarak Batı medeniyeti, modern

ekonomi ve modern bilimdir. Empirik verileri değerlendirerek dünyevileşmeden

farklı toplum kesimlerinin farklı etkilendiğini belirtir. Berger, gelecekte din ve

sekülerleşmenin eş zamanlı olarak var olacaklarını ve mücadele içinde

bulunacaklarını öngörür. Ayrıca dini konularda teorik araştırma yaparken nesnelliği

yakalamak son derece zor bir girişim olduğunu kabul eder ve Hristiyanlığın

geçirmekte olduğu krizi zaman zaman sarih zaman zaman da zımni olarak savunma

durumuna düşmekten kendini kurtaramamakla belli eder (Akyüz, 2008: 122-125).

Sosyolojik dini araştırmalara önemli katkılarda bulunan bir diğer isim de P.

Sorokin’dir. O, aynı dini inanca sahip olan insanlar arasındaki benzerlikleri göz

önünde bulundurarak dini grupları çağdaş sosyal grupların en önemlilerinden biri

olarak kabul eder. Dini grupların inanan insanın davranışlarına çok büyük etki ettiği

inancına sahiptir. Hristiyanlık, Buddizm, İslam gibi sayıca çok mümini olan dini

Page 55: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

47

grupları en etkin gruplar kategorisine sokar (Sorokin, 1994: 49-57). Ayrıca,

Sorokin’e göre, insanın dindar olması kendisinin aldığı kararlardan çok bir önceki

tarihi gelişmenin sonucudur. Aynı zamanda mevcut sosyal çevreden kalan bir

mirastır (Sorokin, 1992: 263-264). Bununla birlikte Sorokin, dinin temelinin inançlar

ya da fikirler kompleksi olmaktan çok insanın duygusal yaşamı olduğunu iddia eder.

Günümüzde tüm batı toplumlarının derin bir kriz geçirdiğini, yani sanat ve bilim,

felsefe ve ahlak, din ve hukuk, yaşam tarzı ve değerlerin çözüldüğünü ve insanlığın

var oluşuna tehdit ettiğini söyler. İşte bu bizim zamanımızın felaketi çağdaş dini ve

ahlaki durumumuzu yönlendirmektedir (Sorokin, 1997: 198). Ancak, bu kriz batı

kültür ve toplumunun ölüm öncesi sancı değildir, bu durum sadece çağdaş kültürden

– seküler ve faydacı (yararcı) –yeni kültürel bir senteze geçiştir. Din, bu oluşmakta

ve bütünleşmekte olan kültürde en önemli oluşturucularından bir tanesi olacaktır,

dinin sadece toplumdaki yeri ve etkileme derecesi değişime uğramaktadır (Sorokin,

1992: 427-435).

S. Freud için ise din, insanın aynı şekilde oynadığı bir kurtuluş oyunudur. Burada

mekanizma şöyledir, her çocuk, tanrıyı kendi babasının suretinde görür. Herkesin

tanrıya karşı takındığı kişisel tavır, kendi bedensel babasına karşı olan tavrına

bağlıdır, bu tavra göre değişir ve başkalaşır. Ve tanrı aslında daha yüce payeli bir

babadan başka bir şey değildir. Böylece, Freud psikanalizinde babalık öğesinin tanrı

fikrinde çok büyük bir rol oynadığını kabul eder (1996: 204).

Page 56: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

48

2.3. Kırgız Toplumunda Dinin Genel Görünümü

Bu bölümde Kırgızistan’ın 1917’den günümüze kadarki dini durumu çok kısa olarak

ele alınmaya çalışılmıştır.

1917 Şubat ihtilaliyle birlikte Kırgızistan’da varlığını sürdüren dini akımları

yakından ilgilendiren meseleler kendini göstermeye başlamıştır. Sovyet iktidarının

ilk başlarda din ile ilgili kesin olarak hazırlanmış bir programı olmamıştır. O yüzden

söz konusu yıllarda karşıt görüşlü insanlar ya da kurumlar bir arada varlığını

sürdürmüşlerdir. Örneğin, Turkestan Komünist Partisi’nin “müslüman” kolu

gibi.1922’de bu partinin %45 gibi büyük bir bölümü dindar insanlardan oluşmuştur.

Ayrıca, Müslüman (1918’in son baharından itibaren Türk) okulları faaliyete

geçmiştir. Delege kongrelerinde namaz araları verilmiştir. Ve bir çok dini ritüel

ihtilal sonrasında da varlığını sürdürmeye devam ettirmiştir (Yarkov, 2002: 54-55).

Sovyet iktidarı kendi varlığının ilk yıllarında dine karşı hoş görü gösterdiğine dair

kanı vardır. Ayrıca, ilk yıllarda dindar insanlar özellikle lider dindarlar hükümet ile

iyi ilişki içerisinde olmak için çaba gösterdikleri bilinmektedir. 1918’e kadar cami,

kilise, medrese ve diğer tapınaklar henüz yıkılmamıştır. Dini eserler devlet tarafından

incelenip restore edildiği bilinmektedir. Hükümet ise halkın dini taleplerine anlayışla

yaklaşmıştır. Oş şehrinde sovyet hükümeti bünyesinde vakıf bölümü bile açılmıştır.

“Şura - i – İslamiya” gibi açıktan milli-dini özerklik için mücadele eden çeşitli

kurumlar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

1930’lara gelindiğinde ise sovyet iktidarının dinden kurtulma planı geliştirilip ciddi

anlamda uygulamaya girdiği anlaşılmaktadır. Özellikle 1930 yılının ikinci yarısı

sadece Müslümanlar için değil tüm diğer inananlar için de çok acıklı olmuştur.

Gerçekleştirilen kitlesel baskı hemen hemen her aileye dokunmuştur. Bu kitlesel

Page 57: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

49

baskı sadece dini soykırım olmayıp aynı zamanda özgürlüğün tüm yönlerinin yani

konuşma, düşünme ve yazma hürriyetinin kısıtlanması şeklinde olmuştur. Hatta

kadınların kıyafetlerinin üzerindeki desenleri faşist motiflerine benzeterek onları

suçlayacak kadar ileri gidilmiştir (Yarkov, 2002: 65).

Dini toplulukların resmen kayıt altına alınmaya başlaması din ile mücadelede

hükümetin güçlü bir mekanizmasına dönüşmüştür: dini kurum ve toplulukları çeşitli

bahanelerle faaliyetlerine izin verilmeyerek çalışmaları durdurulmuştur. Neticede

1936- 1937 yıllarında birçok cami, kilise ve diğer ibadethaneler kapatılmış ve dini

hayat yer altına itilmiştir.

Sovyet hükümeti ideolojik baskı gerçekleştirmekle sınırlı kalmayıp kolektifleştirme,

yerleşik hayata geçme, eğitim sisteminde modernleştirme (eski sistemi ve dini

okulları kapatarak) gibi zorunlu değişimlere imza atmıştır. Sovyetler zamanında

kültürel dönüşüm süreci de yeni şekil almıştır. Hükümete tüm bunları

gerçekleştirmek için yeni kadro lazım olmuştur. Bu profesyonel kadrolara komünüst

ve ateistler tercih edilmiştir. Bu kadrolara ekonomik üstünlük (çeşitli primler,

ödenekler vs.) sağlanarak cazip hale getirilmiştir (Yarkov, 2002: 67).

Sovyet kültürünün tarihinde eski normların yerine yeni normların hayata geçirilmesi

çok zor da olsa nihayetinde gerçekleşmiştir. İktidar, geleneksel hayat tarzını yıkıp,

kültürün kimi “eski” kurumlarını tasfiye ederek dışarıdan yep yeni davranış

modellerini getirmiştir. Yeni insan tipi geliştirilmeye çalışılmıştır; yeni norm,

davranış modeli ve idealleriyle sovyet insanı. Bu yeni insan tipi genelde dine karşı

olmuştur, ayrıca dini bir batıl inanç ve geri kalmışlığın bir göstergesi olarak

görmüştür. Okullarda çocuklara dini ritüel ve geleneklere karşı tiksinti duyacak

şekilde ateistik terbiye verme süreci işlemiştir.

Page 58: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

50

1943 Eylül’de Stalin ile birlikte dine karşı tutumun düzeltilmesi işlerliğe girmiştir.

1943’te eski Prjevalsk bugünkü Karakol şehrindeki ortodoksların tapınakları iade

edilmiştir. Aynı yılda Özbekistan’ın Taşkent şehrinde Orta Asya ve Kazakistan

müslümanlarının Dini İşler Merkezi yani Diyanet kurulmuştur. Bundan sonra

Buhara’da “Mir- Arab” medresesi faaliyetine başlamıştır. Burada Kırgızistan’lı din

adamları da eğitilmişlerdir. Bu yıllarda katı siyasi ateizm esnek birlik taktiğine yerini

bırakmış (Yarkov, 2002: 71) ve yirmi yıldır sürdürülen “Dinsiz savaşçılar birliği”

kapatılmıştır. Fakat baskı sonucunda yakılan dini kitaplar, ikonlar ve diğer dini

sembol ve simgeler, yıkılan mabet ve camilerin geriye getirilmesi haliyle mümkün

olamamıştır.

Sovyet hükümeti dini kurum ve dindarlarla olan çalışmalarında “engel ve karşıt”

sistemini kullanmıştır. Bu sisteme göre din, insanların bilinçlerinde kültür karşıtı ya

da gericilik anlamına gelmektedir. İngiliz krallarının ünlü “Böl ve yönet” yöntemi

uygulanarak iktidar içeride dinler arası çatışmaya uygun şartlar hazırlamaya

çalışmıştır.

Böylece ülkede dine karşı tolerans gösterilmeye başlamasına rağmen 1946’ya

gelindiğinde Isık-Köl bölgesinde eskiden faaliyette olan 92 adet camiden bir tanesi

bile çalışır vaziyette olmamıştır (Yarkov, 2002: 72).

Dine karşı Stalin’le birlikte alınan ılımlı karar tekrar 1960’da “donma” sürecine

Hruşev ile girmiştir. 1960’ların ilk yarısında din ile mücadele yeniden alevlenmiştir.

Hükümetin başında duran Hruşev “papaların kökünü kurutacağım!” diyerek

kükremiştir. Faaliyette olan bir çok dini kurum ve mekanlar yeniden kapatılmıştır.

Örneğin, 1961’de Oş şehrinin Alebastrov sokağında yer alan cami yıkılarak yerine

Oş Pedagojik Enstitüsü için stadyum inşa edilmiştir. Bir başka örnek olarak

Page 59: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

51

Sülayman camiisi gösterilebilir. Bu cami 1963’te hükümetin emriyle yeryüzünden

tamamen silinmiştir. Çünkü burası müslümanlar tarafından kutsal kabul edilerek

sürekli ziyaret edilirmiş. Bu patlatılmış camiinin yanına da “Slava KPSS!” (Yaşasın

Sovyetler Birliğinin Komünist Partisi!) sözleri kazınmıştır. Sovyetler birliği zamanı

zarfında sadece Oş bölgesinde toplamda 100’den fazla cami, mezar ve medrese imha

edilmiştir (Yarkov, 2002: 77).

1964’ten itibaren Brejnev, dindar insanların tatil günlerinde toplanıp bir araya

gelmelerini engellemek amacıyla haftalık tatil günlerine esneklik getirmiştir. Buna

karşın, hükümetin ideolojik kontrolünün güçlenmesiyle dini topluluklar “göçebe”

taktiğini geliştirmişlerdir. Cami, mabet, kilise gibi ibadethaneler ciddi kontrol altında

olduğu için aynı dinden olanlar bir birlerinin evlerinde gizliden buluşmaya devam

etmişlerdir. Birçok dindar insan olmadık bahanelerle işten çıkarılmıştır. Artık

insanlar eskiden beri alışılagelen her yemekten sonra yedikleri nimetler için

şükranlarını bildiren “amin”’i bile demekten çekinir hale gelmiştir. Çünkü bu

davranış bile insanların fişlenmesine yani dine karşı bir sempatisinin olduğuna,

dolayısıyla hükümete ve komünist partisine karşı zararının olabileceği

düşünülmüştür.

Bütün bunlara rağmen, yarı dindar – yarı ateist sovyet insanı kendi kökenine bazı

durumlarda inebilmiştir; mensup olduğu dinine uygun çocuklarına isim

seçebilmişlerdir. Kimi zamanlar gizli olarak nikah törenlerini kilise ve sinagogda ya

da imam nikahıyla gerçekleştirmişlerdir. Ya da vefat edenlerin mezarları her dinin

kendi özelliklerine göre düzenlenmiş ve dini semboller yerleştirilmiştir.

Yurt dışıyla dindaşların her hangi bir bağlantısı çok büyük tehlike olarak

görüldüğünden bunlar arasında irtibata kesinlikle imkan verilmemiştir. Yurt dışı

Page 60: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

52

gezilerine hükümet işi hariç hiç bir nedenle izin olmamıştır. Sadece bazı insanların

KGB mensuplarının eşliğinde Mekke, Kudüs, Roma gibi kutsal mekanlara

gidilebilmiştir.

1970-80 yıllarda yazılı medyada din ve din adamlarının aleyhine yazılar devam

ederken 1980’lerin başında Kırgızistan’da yapılmış olan bir sosyolojik araştırmanın

sonuçlarına göre 18 ile 30 yaş arası yetişkin insanların %90.3 ateist ve sadece

%9.7’si dindar şeklinde ortaya çıkmıştır (Yarkov, 2002: 80). Evet, o zaman zarfında

ülkede dindar sayısının ciddi anlamda azaldığı hissedilse de bu araştırmanın

sonucunun doğruluğuna inanmak yine de çok güçtür.

1970’lere kadar hükümet ile dindarlar karşı karşıya gelmeye devam etmişlerdir.

Ancak 1970’lerin sonuna doğru hükümeti yönetenler dinin önemli işlevlerini,

yararlarını yavaş yavaş anlamaya başlamıştır. Din ile el ele yürümek için adımlar

atılmıştır. Din ile alakalı getirilen yasakların çoğu kaldırılmıştır. Tamamen özgürlük

sağlanmazsada büyük ölçüde bir rahatlama söz konusu olmuştur. Böylelikle

1980’lerin ortasına gelindiğinde halkın din ile olan ilişkisi değerler sistemindeki

değişmede önemli göstergelerden biri olmuştur.

1980’lerin ortasından itibaren dine karşı ilgi gittikçe artmaya başlamıştır. Bu durum

aslında bir taraftan sovyet yıllarındaki varolan dini gizliliğin açığa çıkması diğer

taraftan ise kaybedilmiş ideallerin aranmasıdır.

XX asrın 90’larının başında Kırgızistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, ülkenin siyasi

ve ideolojik durumunun değişmesine yol açmıştır. Bağımsızlık yılları halkın milli

şuurunun yükselmesiyle kendini göstermiştir. Milli şuurun yükselişine ise gelenek,

kültür, din ve ataların diline geri dönüş eşlik etmiştir. Müslüman nüfusu İslam’la,

Slovenler ise Hristiyanlık ile ilişkilerini yeniden kurma sürecine girmiştir.

Page 61: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

53

Tarihi bilinçte dini ve milli aidiyet aynilik taşıdığından “milli din” fikri egemen

olmuştur. İslam dini Özbek, Dungan ve özellikle Kırgızların kültürel değer ve milli

zenginliği, Hristiyanlık ise Sloven halkının dini olarak kabul edilegelmiştir.

Sovyet zamanında halkın büyük bir kısmının Müslüman veya Ortodoks halkın çok

küçük bir kısmının da Baptist ya da İyegovo Şahitleri dinlerine inandıkları herkes

tarafından bariz olarak bilinen bir gerçek iken Müslüman halkın özellikle Kırgızların

başka dine geçişi çok az rastlanan bir olgu niteliğinde olduğu bilinmektedir.

Ayrıca burada dindarlar arasında varolan farktan söz etmek önemlidir. Aktif ve pasif

dindarlık olarak ikiye ayrılabilir. Aktif (ideolojik) dindarlık, yani inandığı dinin

gereklerini yerine getiren, dinini bilinçli ve kendi rızasıyla seçerek dini yaşayanlar ve

pasif (kültürel) dindarlar ise kendilerini sırf gelenekten, kültürlerinden dolayı

Müslüman ya da Hristiyan olarak kabul edenlerdir. Aktif dindarlara göre pasif

dindarların sayısı oldukça fazla olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Pasif dindarlar

cami ya da kiliseye çok az hatta hiç gitmeyen, Müslüman sayılanların beş vakit

namazlarını kılmayan, oruç tutmayan... ya da İncil okumayan Hristiyanlardır

(Galieva, 2002: 85). Pasif dindarlar aslında dindar kategorisinden oldukça uzak olup

gelenekçi (ananelere uyan, saygı gösteren anlamında) kategorisinin özelliklerini

taşıdıklarını öne sürmek daha gerçeğe uygun olacaktır. Bununla birlikte, günümüzde

bu konuda da önemli değişmelerin gerçekleştiğini söylemek mümkündür.

Ülkenin siyasi ve sosyal sisteminin demokratikleşme sürecine girmesi Kırgız

toplumunda yeni bir dini durumun oluşmasına neden olmuştur. Devlet ateizminin

yerine dini sorunların çözümü demokratik kararlara bırakılmış, bu da özgürce istediği

dine inanma ve aynı zamanda inandığı dini yayma imkanını sağlamıştır.

Page 62: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

54

SSCB zamanında ateizm, devlet politikasının parçası iken, 1991 yılına kadar

Kırgızistan’da resmen izinli olarak sadece 25 kilise ve 39 cami aktif durumda iken

1000 kadar cami resmi izni olmadan faaliyet göstermiştir. Hiç bir dini yüksek okul,

dini içerikli periyodik yayın ve kaynak yayını olmamıştır. Yurtdışında ilahiyat

bölümünde eğitim alanlar ise parmak ile sayılabilecek kadar az olmuştur. Dini eğitim

almanın bu derece sınırlanmış olması sebebiyle birçok insan Orta Asya topraklarında

legal olmayan İslam okullarında (bunlara hudjir adı verilmekteydi) eğitim almaya

itilmişlerdir. Ayrıca, Kırgızistan sınırlarına din ile alakalı işlerle giriş yapmak

imkansız ve yurtdışından din içerikli her hangi bir kaynak yurda sokmak kesinlikle

yasak edilmiştir. Bununla birlikte kimi dini gelenek ve bayramların kutlanmasına

sınır konulmuştur (Mamayusupov, 2004: 197).

1990’dan itibaren sosyal ve kültürel bir olgu olan dine karşı kitlesel ilginin artması,

din ve dini kuruluşların tarihi ve çağdaş rolünün yeniden güç kazanması toplumda

bunların prestijinin artmasına ve güvenirlilik kazanmasına sebep olmuştur. Bu durum

ise halk oyunu dini kuruluşların toplumsal krizlerin çözümünde önemli derecede rol

oynayabilecekleri beklentisi içerisine sokmuştur.

Toplumun din ve dini kuruluşlara karşı düşünce ve davranışının değişmesindeki

önemli gösterge 1990’lı yıllardan itibaren halkın dindarlaşmasının önemli ölçüde

yükselişe geçmesidir. Bu durum şu üç toplumsal gerçeğe bağlanabilir. Öncelikle,

geçmişte inançlı olup da açıkça dile getiremeyenler, ikincisi – demokratikleşmeyle

birlikte son yıllarda dindarlaşanlar, bunların içinde de özellikle genç nüfus çoğunluk

arz eder ve üçüncüsü gerçek manada dindar olmamakla birlikte milli kimliği ile dini

adetleri aynileştirmiş olanlardır. O kadar ki, İslam dininin ritüelleri birçok insan

tarafından “Kırgızcılık” olarak dillendirilmektedir.

Page 63: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

55

Vefat edenlere Kur’an okutmak, adak kesmek, her işten önce Bismillah demek,

mütevazi ve açık saçık giyinmemek vs.“Kırgızcılık” kategorisinde yer alagelmiştir.

Kırgız toplumunda dini adetler milli geleneklere dönüşmüş, bu adetlerin asıl manası

kaybolmaya yüz tutmuş iken 1990’dan itibaren bu durumun değişime uğradığı,

Kırgız geleneği olarak gerçekleştirilegelen adetler hızla geri asıl manasına dönmeye

başladığı da belirtilmelidir.

Din politikasının değişmesiyle birlikte genel olarak tüm postsovyet ülkelerinde ve

özel olarak da Kırgızistan’da dini kurumların ve misyonerlerin aktif çalışmalarında

ciddi anlamda artış gözlemlenmektedir. 1990’dan itibaren Kırgızistan çok dinli bir

ülke statüsüne sahip olup 23’ten fazla dini akım varlığını sürdürmektedir

(Mamayusupov, 2004: 197). İslam ve Hristiyanlık önemli bir yere sahip iken

Hinduizm, Baptizm, Bahailer, Birleşik kilise (mooncular) vs. gibi sonradan gelen

dini akımlar toplum içinde fazla ağırlıkları olmasa da varlıklarını ve faaliyetlerini

sürdürmektedirler.

2.3.1. Kırgızistan’da İslam’ın Yeniden Doğuşu

Yirminci yüzyılın sonu ve yirmi birinci yüzyılın başı Kırgızistan’da dinin özellikle

de İslam’ın yeniden canlanma dönemi olarak tarihe geçmiştir. Bu dönemin en

karakteristik özelliği tartışmasız devlet politikasının dine karşı sosyo-politik düzeyde

değişmesidir.

Bilindiği üzere eski SSCB’de SADUM (Orta Asya Müslümanlarının Diyanet

Başkanlığı), DUMZAK (Kafkas Müslümanlarının Diyanet Başkanlığı), DUMSK

(Kuzey Kafkas Müslümanlarının Diyanet Başkanlığı) ve DUMES (Sibirya ve

SSCB’nin Avrupa bölgesi Müslümanlarının Diyanet Başkanlığı) olmak üzere dört

Page 64: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

56

ana merkezi yapı mevcuttu. Bunların içinden en otoriter ve etkileyicisi SADUM

(Orta Asya Müslümanlarının Diyanet Başkanlığı) olmuştur. SADUM sovyet

İslam’ının “yüzü” ya da “vitrini” kabul edilmiştir. SSCB zamanında Buhara’da

bulunan tek “Mir –Arab” medresesi ve Taşkent’teki İslam Enstitüsü SADUM’un

kontrolu altındaydı. Burada tüm postsovyet ülkelerinin din adamları eğitilmiş ve

“sovyet” İslam’ına karşı ilk söylemler yine burada vuku bulmuştur.

1991’de SADUM parçalanmıştır. Artık Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan,

Türkmenistan ve Kazakistan’ın kendisine ait Diyanet Başkanlıkları yürürlüğe

girmiştir.

Kırgızistan Diyanet Başkanlığı tarihi boyunca hiç bir zaman sahip olmadığı imkan ve

haklar dizisini elde etmiştir. Tarihin verdiği bu fırsat doğru kullanıldığı takdirde

Kırgız toplumunda İslam’ın rolünün yükselmesinde çok büyük bir faktör olabileceği

açıktır.

Kırgızistan’da İslam’ın yeniden doğuşu sürecinin bir kaç aşamada bakılması uygun

görülmektedir (Kurbanova, 2008: 39). Birincisi, 1985 – 1990 arası yasallaşma

periodu olarak adlandırılabilir. Bu aşamada İslam değerlerinin Kırgız toplumuna

dönüş süreci gerçekleşmeye başlamıştır. 1980’lerin ikinci yarısında devlet ateizmi

politikasının batışı (sönüşü) yaşanmıştır. Tam da bu aşamada SSCB’nin Müslüman

regionlarına 1979 yılında İran’da ortaya çıkan İslam ihtilaliyle bağlantılı İslam

radikalizminin fikirleri sıçramaya başlamıştır. Hükümet, Afganistan olaylarından

etkilenip sovyet Müslümanlarının “muhalif Müslümanlar” olarak karşılarına

çıkmasından endişe duymuştur. Ve bu durumla ilgili olarak hükümet uygun tedbirleri

almaya mecbur kalmıştır (Kurbanova, 2008: 40).

Page 65: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

57

Bir taraftan glasnost (açıklık, saydamlık) ve demokratikleşme süreciyle birlikte kamu

alanlarında dini törenler açıktan ve özgürce yapılmaya başlamıştır. Özellikle din

adamları medya aracılığıyla çeşitli dinleyicilere yönelik din içerikli konuşmalar

yapmaya ve medrese ile Kur’an kursları açılmaya başlanmıştır.

İkinci aşama ise 1991 – 1995 yıllar arasını kapsamaktadır. Bu aşama kurumsallaşma

aşaması olarak söylenebilir. Bu süreçte İslami kurumların ve normatif-yasal bazın

oluşturulması söz konusudur (Kurbanova, 2008: 42).

1991’in ilkbaharında “Kırgızistan’ın İslam Merkezi” kurulmuştur. Bu merkezin

kuruluşunun asıl amacı Müslüman kültürünün temeli olarak İslam’ı yeniden

canlandırmak, dini kaynak yayımlamak, cami ve medrese inşa etmek, İnsanları

İslam’a davet etmek merkezin diğer amaçları dahilindedir (Maltabarov, 2003: 17).

Aynı yılın Haziran’ında “Turkestan” hayırsever merkezi faaliyete girmiştir. Bu

merkezin amacı Doğu halklarının eski kültürünü dini-çağdaş, uygar ve ekonomik

ilişkiler temelinde canlandırmaktır (akt. Maltabarov, 2003: 17).

1991’de “İnanç ve dini kuruluşların özgürlüğü” kanunu kabul edilerek devletin dini

hayatı kontrolüne son verilmiştir. 1993 yılının Nisan ayında Müslümanların kazıyatı,

beş ay sonra ise 17 Eylül 1993’te Diyanet İşleri yürürlüğe girmiştir. Diyanet İşlerinin

başına Libya’da eğitimini tamamlamış olan Hacı Kimsanbay gelmiştir (Maltabarov,

2005: 57).

Diyanet İşleri’nin faaliyete geçmesiyle Kırgızistan’da eski camilerin restore edilmesi

ve yenilerinin inşaatı ile medrese, İslam Enstitülerinin açılma süreci hızla

gerçekleşmeye başlamıştır.

Bişkek, Oş, Karakol, Grigoryevka gibi yerleşkelerde medreseler faaliyetini

sürdürmektedir. Bu okullara her geçen gün ilgi artmaktadır. Şahsi kanımıza göre bu

Page 66: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

58

okullar genel itibariyle öksüz ya da ailevi finansal durumları kötü olan çocukların

tercih edildiği eğitim kurumları olduğu ve bir nevi sığınak işlevi gördüğü

düşünülmektedir.

1993’te 2 yıldır faaliyet gösteren medrese “Hazreti Ömer İslam Üniversitesi”

adındaki bir yüksek okula dönüşmüştür. Pratikte görüldüğü üzere genel itibariyle dini

eğitim veren kurumlar kızlar tarafından daha çok tercih edilmektedir. Örneğin

“Hazreti Ömer İslam Üniversitesi”nin öğrencilerinin üçte biri kız öğrencilerden

oluştuğu belirtilmektedir (Slovo Kırgızstana, 1996: 6). Aynı yılın Şubat ayında Oş

kentinde “Yüksek İslam Eğitim Kurumu” ve Orta Asya’da ilk olarak Kırgızistan’da

Türk Konsolosluğu aracılığıyla Oş Devlet Üniversitesi bünyesinde İlahiyat Fakültesi

açılmıştır. Bu fakültenin 1.nci ve 2.nci sınıf öğrencileri Türkiye Cumhuriyeti’nin

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitimlerini aldıktan sonra Oş Devlet

Üniversitesi’nde devam etmektedirler. Bu arada öğrencilerin Türkiye’deki tüm

masrafları Türk Diyanet Vakfı tarafından karşılandığı belirtilmelidir. Oş Devlet

Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi tarafından verilen diplomaların kabul görmesine dair

Kırgız Eğitim Bakanlığı’nın 5/2 nolu kararıyla 7 Temmuz 1994’ten itibaren resmen

izin çıkmıştır (Maltabarov, 2002: 22).

27 Temmuz 1993’te ülkenin güneyinde Kadamcay bölgesinde Hazreti Ali adında

medrese, 3 Mayıs 1995’te Talas’ın Kök Tokoy köyünde İslam Orta Öğretim

medresesi açılmıştır. 1996’da Alekseevka köyünde Hazreti Osman adında medrese,

Nookat bölgesinde “Toolos” Orta Öğretim Medresesi, Karakol şehrindeki İslam

medresesi “Ceti Suu” yüksek dini öğretim kurumuna dönüşmüş ve Kızıl-Kiya’da

“Sırt Bilim” medresesi açılmıştır. 1998 yılında ise Tokmok şehrinde “Lukman-al

Hakim adındaki Tokmok İslam Emstitüsü” Hacı Lungmar tarafından yönetilmeye

Page 67: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

59

başlamıştır. Bunların dışında, Özbekistan’daki Buhara medresesi ve Taşkent İslam

Enstitüsü’ne öğrenci gönderme faaliyeti yeniden başlatılmıştır (Slovo Kırgızstana,

1993: 3).

1993 Kasım’da Kırgızistan Müslümanlarının 1.nci kurultayı düzenlenmiştir. Bu

kurultayda halkın manevi hayatında İslam’ın rolünün genişletilmesi ele alınmıştır.

Konuşmacılar, Kırgız toplumunda yıllardır gerçekleştirilen bazı ölü merasimi ile

ilgili gelenekleri şiddetlice eleştirmişlerdir. Örneğin, ölenin yakın akrabaları

imkanları el vermezse bile geleneği bozmamak adına borçla dahi olsa büyük baş

hayvan kesip gelen misafirlere ikram etmesi şarttır. Aksi takdirde halk içinde

dedikodu konusu olmamak kaçınılmazdır. Konuşmacılar, bu ve benzeri ananelerin

İslam’ın kanunlarıyla kesinlikle örtüşmediğini dile getirmişlerdir (Kırgız Tuusu,

1996: 4).

2003’te Kara- Balta şehrinde Arap Emirliği vatandaşının sponsorluğu aracılığıyla 3

adet cami inşa edilmiştir. Isık- Köl bölgesinde ise 40 aşkın cami ve mescit

yapıldığına dair bilgiler mevcuttur (Seytalieva, 2003: 39).

Bununla birlikte, ülkede yeni dini durumun düzenlenmesi sürecinde ülkeye özgü bir

takım tarihi, etnik, politik, coğrafik vs. faktörler kendini göstermiştir. Şöyle ki,

devletin topluma yeni hak ve özgürlükler tanıması ilk başlarda şaşkınlık yaratmasına

rağmen vatandaşlar bu fırsattan yararlanma adına dini eğitim için yurtdışına

yönelmişlerdir. Ancak gidenler geri dönüşte kendileriyle birlikte sadece dini eğitimi

değil yerli mantalite, gelenek ve dini inançlara aykırı bilgi ve inançları getirdiklerine

rastlanmaktadır. Vatana döndükten sonra böyle insanlar ciddi olarak İslam’ın uç

akımlarının propagandasını yapmaya başladıklarına şahit olunmaktadır. Bu ise yerli

Müslüman topluluklarının istikrarını bozmaktadır (Mamayusupov, 2004: 199).

Page 68: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

60

Kırgızistan’da İslam, toplumsal gelişmenin belirleyici faktörü niteliğine sahip

olmakla beraber Afganistan, Pakistan gibi ülkelerin büyük etkisi altında kalmıştır. Bu

şartlar altında dini ekstremizm ve kökten dinci düşünce ve kanaatlerinin yayılması ve

yerleşmesi ciddi tehdit olarak görünmektedir (Mamayusupov, 2003:19).

Kendi İslam anlayışını ve buna uygun ideolojisini yaymak ve yerleştirmek isteyen

çeşitli uluslararası örgütlerin içinde en belirgin şekilde “Hizbut-Tahrir” dini –

köktenci örgütü yer almaktadır. Bu örgütün amacı cihad aracılığıyla halifelik inşa

etmektir. Bu amaca ulaşmak için ise aktif olarak propaganda yayınları ve yaprakları

dağıtılmaktadır. Bu yayınlar aracılığıyla insanların dini fanatizm duygusu

uyandırılmak istenmektedir. Örgütün temel amacı mevcut rejimi yıkmak ve halifelik

ilan etmektir. Medya verileri, din uzmanları ve analitiklerin sonuçlarına göre

“Hizbut-Tahrir” örgütü ülkenin geçiş dönemindeki sosyo-ekonomik zorluklarını

fırsat bilerek kendi stratejik planlarını ehlice gerçekleştirmektedir. Örgütün

propaganda çalışmaları özellikle gençlere yöneliktir. Ayrıca, örgütün enjekte etmeye

çalıştığı dini köktencilik halkın tepkisiyle karşılaşmakta ve akabinde insanlar

arasında ideolojik savaş kendini göstermektedir (Mamayusupov, 2003: 19).

Ayrıca, Kırgızistan’da erkek müslümanlar arasında periyodik olarak bazen yurt içi

bazen yurt dışına daavat (İslam’a davet anlamında) olarak adlandırılan tecrübe

yaşanmaktadır. Bu faaliyet Diyanet Başkanlığına bağlı Daavat bölümü tarafından

organize edilmektedir. Daavata çıkmadan önce bir kaç günlük ya da aylık sürede dini

bilgi alanında eğitim ustasları tarafından verilerek ön hazırlık yapılmaktadır. Hazır

olarak kabul edilenler daavat yapmaya hak kazanmaktadır (Daavat bölümü başkanı

ile söyleşiden alıntı). Bu işi yapanların çoğu, Arabistan gibi çok sıcak iklim

şartlarında giyilmesi uygun olan kıyafet türünü tercih etmektedirler. Bu kıyafet türü

Page 69: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

61

genelde tek renk kumaştan dikilmiş bol pantolon ve üzerine genelde bayanların

giydiği bol ve uzun elbiseden oluşmaktadır. Özellikle daavat sırasında sakal-bıyık

kesilmemektedir. Ayrıca, erkekler çoğu zaman ailelerini tek ve kendisi dönene kadar

maddi ihtiyaçlarını karşılamadan bırakıp gitmeleri halk içinde eleştiri konusu

olmaktadır.

Bir diğer faktör ise dini canlanma ile birlikte din eğitimi sisteminin gelişmesine yol

açmıştır. Ülke çapında İslam enstitüleri, medrese ve cami içerisinde küçük

medreselerin yürürlüğe girmesiyle bu kurumların bir çoğunda dini eğitim, tecribe,

eğitim kaynakları, çağdaş standartlara uygun teknolojik donanım, yetiştirilmiş kadro

vs. eksikliği, eğitim mekanlarının gereken şartlara uymaması eğitim kalitesinin son

derece düşük olmasına neden olmaktadır. Medrese ile enstitü eğitim programlarının

arasında her hangi bir farkın olmayışı ayrı bir meseledir. Eğitim programlarında

sadece İslam disiplinlerinin olması öğrencileri zor duruma sokmaktadır. Son derece

dar görüşlü öğrenciler sivil toplum hayatına entegre olmada ciddi sıkıntılar

yaşamaktadırlar. Neticede, söz konusu kurumların verdikleri diploma, devletin diğer

ilgili kurumlarıyla anlaşması olmadığından ve ülke standartlarına uygun düşmediği

için hiç bir yerde kabul görmemektedir. Bu kurumların mezunları yurt içi ve yurt

dışında eğitimlerine devam etmek istediklerinde lisans programlarına 1.nci sınıftan

başlamak mecburiyetindedirler (Mamayusupov, 2004: 199).

Maltabarov’un Kırgızistan’ın dini durumunu araştıran sosyolojik çalışmasının

sonuçlarına göre halkın %80’nin Müslüman olduğu ve bunların içinden ise % 60

Kırgız, % 15 Özbek ve % 5 Uygur, Dungan, Kazak, Tatar, Türk, Çeçen, Dargin,

Başkir gibi diğer milletlerden olduğu ortaya çıkmıştır (2005: 51). Yukarıda

belirtildiği gibi 1980’de yapılmış olan sosyolojik araştırmaya göre halkın %90.3

Page 70: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

62

ateist ve sadece %9.7’si dindar olarak sonuçlanmıştır. Aradaki bu denli büyük farkın

1980’de yapılan araştırmanın ülkedeki rejim vb. nedenlerden dolayı son derece

şüpheli olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

1995 yılının 8 Eylül’ünde Oş bölgesinde Müslümanların kazıyatı, bir yıl sonra 26

Ağustos’ta Calal-Abad bölgesinin kazıyatı, 1996’nın 16 Ekim’inde ise Narın

bölgesinin kazıyatı resmen açılmıştır. 1995 yılında Başkent Bişkek’teki eski merkezi

camiinin yerine yenisi 1995’te inşa edilip kullanıma açılmıştır. Verilere göre

Kırgızistan’da 2003’te 1338 cami aktif iken 2005’te cami sayısı 2229’u aşkın bir

sayıya ulaşmıştır (Maltabarov, 2005: 58).

Günümüzde 1 Diyanet İşleri, 9 Diyanet İşlerine bağlı lokal kazıyat, 25 İslami

merkez, fond ve kuruluş, 3 yabancı İslam Topluluğu, 7 İslam Enstitüsü ve 41’den

fazla medrese ile sınıflar mevcuttur (Mamayusupov, 2004: 198) . Ayrıca ülkenin dört

bir yanında insanlar kendi imkanlarıyla ve genelde İslam ülkelerinden gelen

temsilcilerinin yardımlarıyla cami ve mescit inşa etmeye yöneldikleri görülmektedir.

Bu ise dine karşı büyük ilginin varlığının önemli bir göstergesidir. Böylelikle

günümüzde ülkenin hemen hemen her köşesinde insanların ibadet ihtiyaçlarını

karşılayabilecek dini mekanlar mevcut hale gelmiştir. Halk içinde Kur’an okumaya

ve anlamaya, ayet ve süreler ezberlemeye çalışanların sayısı gittikçe artmaktadır.

Özellikle belirtilmesi gereken nokta Kur’an-ı-Kerim’e ilginin tüm sosyo-demografik

tabakadan yüksek olduğudur. Ülkede Arapça okumayı henüz bilmeyenler için Latin

alfabesiyle Kur’an’ın bazı kısımları yayımlanmıştır. Ayrıca, din ile ilgili birçok

ilmihal mahiyetinde kaynakçalar basılmıştır. Bu basılan kitapçıklar halk tarafından

büyük ilgiyle karşılanmaktadır.

Page 71: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

63

Periyodik yayınların sayfalarında dini bilgi ve öğretilere sıkça rastlanır hale

gelinmiştir. Televizyon, radyo, gazete ve dergiler periyodik olarak din adamlarıyla

röportaj yapar, onlardan ahlak, İslam ve İslam’ın toplum içindeki yeri ve rolü

konusunda bilgi almaya çalışmaktadır. 1991’de Kırgızistan Müslümanlarının ilk

“Iyman” (İman) adlı gazetesi çıkmıştır. Söz konusu gazetenin temel amacı halka dini

ahlak dersleri sunmak, topluma İslam’ın ahlak ve değerlerini kabul ettirmektir.

Ramazan bayramı, Kurban bayramı gibi dini bayramlar herkes tarafından büyük bir

coşkuyla kutlanmaya başladığı bir gerçektir. Bu günler hükümet tarafından bayram

yani izinli günler olarak ilan edilmiştir. Asankanov’un yaptığı etnososyolojik bir

araştırmaya göre ülke çapında görüşülenlerin %44,1 gibi büyük bir kısmı, Ramazan

ve Kurban Bayramlarını kesinlikle kutladıkları ortaya çıkmıştır (Asankanov, 1997:

191).

Toplumun demokratikleşme şartlarında ülke yöneticileri her imkanı olana hac ve

umre ibadetlerini özgürce yapabilme imkanı tanımıştır. 1990 yılında Kırgızistan’dan

sadece 40 kişilik bir grup haca gidip gelmiştir. Fakat bu durum her geçen gün gittikçe

artış göstermektedir. Örneğin hemen 1991 yılında toplam 350 kişi hacı olmuştur

(Yarkov, 2002: 82). 2009 yılına gelindiğinde ise 4 872 kişi hac vazifesini

gerçekleştirmiştir (www. муфтият. kg).

Oş şehrindeki “Bodır” camiisi 1930’larda Oş şehrinden Arabistan’a göç eden

Arabistan vatandaşının yardımlarıyla yapılmıştır. Yine Oş şehrinin Alay bölgesindeki

“İmam Buhariy” camiisi “Rabita” Müslümanlar liginin (Arabistan) finansmanı

altında inşa edilmiştir. Ayrıca, Çüy bölgesinde 21, Isık-Köl bölgesinde 8 ve Narın

bölgesinde 9 cami, Bişkek şehrinin merkez camiisi “Al-Vakf Al İslami” kurumu

tarafından yaptırılmıştır. 2003’ te aynı kurum tarafından Koy-Taş köyünde “Al-

Page 72: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

64

Faruk” adlı 180 kişilik kapasiteli pansiyon ve medrese açılmıştır (Mamayusupov,

2004: 25-26).

Bir bakıma, fakir bir ülke olan Kırgızistan için milletlerarası İslami hayır fond ve

kurumların dini objelerin restore edilmesi ve inşaatı, toplumun dini ihtiyaçlarını

giderme anlamında sosyal olarak tartışmasız büyük anlama sahiptir. Ancak, yurt

dışından gelen fonlarla yapılmış cami ve diğer yapılar neticede yerli din adamlarının

yabancı ülkelerin “envestörlerine” bağımlı hale gelerek olumsuz sonuçlar da

doğurabileceğini unutmamak mecburidir. Dolayısıyla da onların aracılığıyla

dindarların da bağımlı olmasından endişe edilmelidir.

Yabancı kaynaklı dini literatürün içeriğinin ilk başlarda incelenmeksizin sınırsız

sayıda dağıtıma ve satışa izin verilmesi de dine karşı ilginin artmasına sebep

olmuştur.

Kırgızistan’da İslam’ın yeniden doğuşunu tetikleyen faktörlerin neler olduğunu

anlamaya çalıştığımız zaman önümüze iç ve dış olmak üzere iki ana faktör

çıkmaktadır. Dış faktörler olarak öncelikle “İslam’ın yükselişe geçmesi” ile

Müslüman ülkelerin geleneksel değer, kurum ve kültürlerine bir tehdit olarak batı

liberal-demokrat değerlerine meydan okuma olarak görülmektedir (Kurbanova,

2008: 44).

Bu durumda İslam ülkelerinin Kırgızistan’ı bir Müslüman ülke olarak görmek

istemeleri gayet doğaldır. Ayrıca, Sidorov’a göre İslam ülkelerinin Kırgızistan’a

yönelmelerinin sırf din kardeşlerine dini bilgilendirme amacı haricinde kendi milli

çıkarlarını güden dünyevi maksatlarının da olması ihtimal dahilindedir (2007: 20).

Bununla birlikte, İslam’ın yeniden doğuşuna Kırgızistan’a Müslüman misyonerlerin

büyük akımı ciddi manada etki etmiştir. 1996’da 54 farklı ülkeden gelen

Page 73: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

65

misyonerlerin kaydı yeniden yapılmıştır. 1137 olan toplam sayıdan 243 İslam

misyoneri olduğu bilinmektedir (Mamayusupov, 2004: 41).

Müslüman ülkelerden gelen misyonerlerin iyi niyetlerine güvenerek ilk yıllarda

misyonerlerin yetki ve asıl niyetleri kontrol edilmeksizin faaliyetlerine izin

verilmiştir. Ancak tanınan İslam bilimcilerine göre bu nesnel süreç “dini

köktenciliğin potansiyel tehditini kendisinde barındırmıştır. Buna özellikle

Afganistan ve İran’ın yakınlığı ile Er-Riyad tarafından finanse edilen Vahabi ajan ve

kurumlarının aktif olarak çalışmaları yardımcı olmuştur” (Malaşenko, 2001: 230).

Genel itibariyle başka ülkelerden gelen İslam misyonerlerinin mabetler inşa etmeleri

dışında halk arasında İslam’ı yaymak, İslam Üniversitelerinde eğitim vermek, Kırgız

televizyon ve radyo kanallarında dini içerikli konuları tartışmak gibi faaliyetleri

yaygın olmuştur.

Bununla birlikte demokratikleşme sürecinin ilk yıllarında İslam, dışarıdan kitlesel

olarak finanse edilen İslam radikalistlerinin hücumuna uğramıştır. Bizim “Sovyet

tipi” insanımız gerçek İslam ile tanışık olmadığından ve özellikle Kırgız Milli

Müslüman aydınlarının olmayışından İslam radikalistleri ile katı rekabete hazırlıksız

yakalanmıştır. Ancak sürecin olumlu tarafı da olmuştur. İnsanlar başka din ve

düşüncelere toleranslı davranmayı az da olsa öğrenmişlerdir.

Daha sonra Diyanet Başkanlığı oluşulan durumu hesaba katarak yabancı

misyonerlerinin hizmetlerini dolayısıyla sayılarını minimuma indirmiştir. İslamı tek

yönlü ve yıkıcı olarak propaganda eden misyonerlerin negatif çalışmalarından

toplum kesinlikle engellenmelidir. Böylelikle, İslam’ın yeniden doğuşuna neden olan

dış etkenlere kısaca değindikten sonra iç etkenlerin neler olduğu ele alınmaya

çalışılmıştır.

Page 74: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

66

Reislamizasyon sürecini tetikleyen iç faktörler olarak sosyo-politik, sosyo-ekonomik

ve psikolojik belirleyiciler karşımıza çıkmaktadır.

Sosyo-politik belirleyici olarak:

Öncelikle, SSCB’de 80’lerin sonu ve 90’ların başındaki siyasetin dine karşı

liberalleşmesi olmuştur. Bu süreçte Orta Asya halkları İslam’a karşı yönelerek

kendilerini sadece tam bir millet olarak hissetmek olmayıp aynı zamanda tam bir

dindar toplum olarak görmek istemiştir (Kurbanova, 2008: 49).

İkinciden, komünist ideolojisinin krize uğraması insanların bilincinde belirleyici ve

önemli kabul edilen dini değerlerin yeniden canlanması gerektiği düşüncesi

doğmuştur. Bir diğer ifadeyle, devlet ideolojisinin değişime uğramasına (katı

kontrolün demokratik normlara yer bırakması ve dini özgürlüğün gelmesi) büyük bir

tepki niteliğinde olmuştur. Bu zaman zarfında, dini ve milli bilinç arasındaki organik

bağı kimileri daha yeni oluşulan ideolojik boşluğu kapamak için toplumun değerler

sistemini canlandırmak ve sağlıklı hale getirmek için bir araç olarak kullanmaya

çalışmıştır. Sonuç itibariyle, bu girişim Müslüman geleneklerinin yeniden doğmasına

katkıda bulunmuştur (Kurbanova, 2008: 49).

Evet, bu tespite katılmamak elde değildir. Çünkü, İslam, halkın büyük bir

çoğunluğunun dini olduğu için önemli ölçüde Kırgız halkı ile Müslümanlık aynı

kabul edilmiştir. Uzun yıllar boyunca dini ile milli arasında derin bir bağ oluşmuştur.

Öyle ki, İslam kendine has özelliğiyle halk kültürünü, görev ile sorumluluk sistemini

ve mantaliteyi etkilemiştir. Müslümanların bilincinde “dini” ile “milli” her zaman

ayniyet arz etmiştir. İnsanlar İslam’ı sadece dini bir sistem olarak değil aynı zamanda

doğal bir kültürel alan ve milli hayat tarzı olarak kabul etmiş ve hala etmektedir de.

Page 75: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

67

Sosyo-ekonomik belirleyici olarak:

• İnsanların geçiş döneminin doğurduğu sosyal ve ekonomik istikrarsızlık ile

önceki ideallerin çöküşüyle hayal kırıklığına uğramış olmaları;

• İnsanların alışılmadık maddi sıkıntılarının olması, sosyal adaletsizlik ile

yarınından emin olmamaları dinin (radikal fikirlerin dahi) kabul edilişine zemin

hazırlamıştır (Kurbanova, 2008: 50);

Bu durum marksist anlayışla okunduğunda “toplum ve insan tarafından sosyal

adaletsizlik ne kadar güçlü hissedilirse o kadar dine ilgi artacaktır” demek gerekir.

Oysa, sosyal adaletin adaletlice sağlandığı ülkelerde de dine yönelişin

düşüklüğünden söz etmek günümüzde imkansızdır. Ayrıca, bugün zengin

yurttaşlarımızın arasında da dini (manevi) bilgilerini geliştirmeye ve aynı zamanda

onu yaşamaya, hayatın anlamını arayarak dine yöneldikleri açıkça görülmektedir.

Aynı zamanda kimi insanların “kendi” dinlerini “başkalarının” dinine

değiştirdiklerine şahit olunmaktadır. Bu tezatlıklar dinin üniversal bir toplumsal

bilinç formu olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu yüzden olsa gerek ki,

düşünürler din fenomenini kitlesel ve dayanıklı toplumsal olgulardan biri olarak

görme eğilimindedirler (Garadja, 2005: 15).

2006’da Kırgız – Rus Slavyan Üniversitesinin ülke çapında gerçekleştirdikleri

sosyolojik araştırmanın sonucuna göre katılanların % 90.7 gibi büyük çoğunluğunun

Allah’a inandıkları ve bunların içinden de % 87.9’nun üniversite mezunu olduğu

ortaya çıkmıştır. Ayrıca, araştırmaya katılanların % 35.85’nin tüm dini yasalara

uyduklarını ve dini ritüelleri yerine getirdiklerini ileri sürerken, % 69.7’sinin her

zaman olmamakla birlikte ara sıra dini geleneklere riayet ettiklerini ve % 74.65’nin

ise evlerinde Kur’an-i Kerim’i bulundurduklarını söylemişlerdir (Malikov, 2007).

Page 76: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

68

Din, sosyal transformasyon periodlarında çoğu zaman toplumu kitlesel yabancılaşma

ve sosyal eşitsizlikten koruyarak “sosyal terapi”nin psikolojik işlevini gördüğü

bilinen bir gerçektir.

Bununla birlikte, 1990’larda dindar insanların yaşları genel olarak 50 yaş ve üzeri

iken günümüzde ciddi manada gençleştiğini görmekteyiz. Örneğin, Kırgız

Diyanet’inin Ulema Kurulunun %16’sı 70 yaş ve üzeri, % 30’u 50 yaşlarında ve %

54’ü 50 yaşın altındaki insanlardan oluşmaktadır (Mamayusupov, 2004: 147).

Son yıllarda kent nüfusu içinde, özellikle 15-18 ile 45-55 yaşlardaki yetişkinler

arasında İslam’ın yayılma dinamiğinin yükseldiği görülmektedir. Bu durumu

anlamak için cuma günleri cuma namazı vaktinde camilerin yanından geçmek yeterli

olacaktır.

Reislamizasyon sürecinin bir diğer göstergesi olarak Müslümanların dini gelenekleri

yerine getirmeleri gösterilebilir. İlk başlarda dini gelenekler köy ve çevrelerde aile

çevresinde yapılırken daha sonraları bu kutlamalar kent ve kamu alanlarına taşındığı

görülmektedir. Örneğin, Ramazan ve Kurban Bayramları kent merkezlerinde tanınan

din adamları, hükümet temsilcileri ve yabancı misafirler ile birlikte kutlanmaya

devam etmektedir. Sadece kent ve köylerin dış görünüşleri değişmekle kalmayıp

müslümanların da kılık kıyafetinde ciddi değişiklikler meydana gelmiştir. Eskiden

cübbeli, takkeli erkek ya da tesettürlü bayan görmek imkansız iken bugün bu tür

giyim kuşamlı insanlara çok sayıda rastlamak mümkündür.

Kırgızistan’da ilk olarak Kuran-ı Kerim’in Kırgızca meali 2005 yılında Mansur A.

tarafından yazılıp, toplam 5 000 adet basılmıştır. Bu yapıt filolog Tokoev T. ve

arkadaşları ile Nuraliev M., Botbaev A., İbraev A. gibi Arap dili uzmanlarının

yardımlarıyla yapılandırılmıştır.

Page 77: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

69

Daha sonra 2006’da 35 000 adet İsmailov A., Abdıldaev D., Dolov S.,Gavay S.

Arapça ve Kırgızca uzman grubu olarak Şukurov’un editörlüğü altında ikinci

tercüme gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca, İslam literatürü olarak tefsir, hadis gibi dini kaynaklar satılmaya başlamıştır.

Ancak, yerli yazarlarımızın ürünleri çok az sayıda olduğu belirtilmelidir.

İslam’ın yeniden doğuşunun başka kriterleri olarak Müslüman tesettürü ile helal

(caiz) altyapısının oluşturulması ve geliştirilmesidir.

Her geçen yıl şeriatın yasalarına uygun olarak üretim yapan gıda işletme tesislerinin

sayısı artmaktadır. Helal et ve sucuk satılan kasap dükkanlarının yanı sıra tesettür

kıyafeti, dini literatür, tesbih gibi günlük kullanılan Müslümanların ihtiyaçlarını

karşılamayı amaçlayan dükkanların sayısı da yükselmektedir.

Kırgızistan’da günümüzde İslam’ın sayısal anlamda yüskelişe geştiği yapılan

araştırmalar sonucunda anlaşılmaktadır. Kırgızistan’lı Müslümanların şeriatın

normlarına ne derece uyduklarını ortaya koymayı amaçlayan araştırmanın sonucuna

göre: 1) post-ateist bir ülkede ne derece şeriata uymak mümkünse o derece

uyduklarını söyleyenler, bunlar İslam Üniversitelerinin öğrencileri, Din adamları ve

dindar ailelerin üyeleridir; 2) şeriata kısmen uyanlar, örneğin bunlar sadece Cuma

namazlarına gidenler veya orucu ilk 3 ve son 10 gününde tutanlardır; 3) şeriatın bazı

unsurlarını yılda 1 ya da 2 kez yerine getirenler, örneğin camiye yılda 2 kez bayram

namazını kılmak için gidenler yada bir kaç yılda 1 kez kurban kesenlerdir; 4)

İslam’ın bazı geleneklerini şeriatın gereği olarak değil milli geleneğin bir parçası

olduğu için yerine getirenler, bunlar örneğin, yemekten önce “Bismillah” ve

yemekten sonra “Amin” deme, sadaka verme gibi;

Page 78: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

70

5) şeriatı reddedenler, fakat sosyal öneme sahip olduğu için bazı dini gelenekleri

mecburen yerine getirenler, bunlar örneğin, evlenme törenini şeriata uygun (imam

nikahı) yapmak, erkek çocuklarını sünnet ettirmek veya vefat edenleri İslam

ritüellerine (cenaze töreni) göre defnedenlerdir. Ülke çapında yapılan araştırmanın

verilerine göre Kırgızistan halkının en fazla 3.ncü ve 4.ncü kategorilere dahil

oldukları, tamamen ateist olanların sayısının çok az olduğu ve tümüyle şeriata uygun

yaşayanların da sayısının çok düşük olduğu ortaya çıkmıştır. (akt. Kurbanova, 2008:

58-59).

Bu verilere bakıldığı zaman 70 yıllık ateistleştirme sürecinin izlerinin henüz

silinmediği anlaşılmaktadır. Halen ülkedeki Müslümanlar arasında İslam’ı belli başlı

gelenek ve adetlerin toplamı ya da bütünü şeklinde algılama eğiliminin devam ettiği

barizdir.

1998 yılının 19 Şubat’ında Kırgızistan’da “Hac ve umreye gitme organizasyonu”

yasası kabul edilmiştir. SSCB zamanında bilindiği üzere vatandaşların ne amaçla

olursa olsun yurt dışına çıkışı olabildiğince kısıtlanmıştır. 70 yıllık sovyet birliği

zamanında sadece 31 kişinin hac vazifesini gerçekleştirebildiği bilinmektedir.

Kırgızistan’da Hac organizasyonu Diyanet Başkanlığı ile devlet organları tarafından

düzenlenmektedir. İç İşleri Bakanlığı pasaport-vize işlerini, Sağlık Bakanlığı ise

aşılama prosedürünü gerçekleştirmektedir. Kırgızistan’ın Dünya Ticaret Teşkilatına

üye olması vize işlerini oldukça kolaylaştırmıştır. 2005’ten beri haca giden yolcuların

nakliyesi için turistik şirketler arasında tender organize edilmektedir. Haca gidip

gelmek 1 kişi için yıldan yıla değişse de aşağı yukarı 2 000$ olarak bilinmektedir.

Dünyada ve ülkede olan önemli olayların ve Diyanet Başkanlığının faaliyetlerinin

aktarılması için “İslam Madaniyatı” (İslam Medeniyeti) gazetesi Rusça ve Kırgızca

Page 79: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

71

olarak yayımlanmaktadır. Ülkenin güneyinde Kırgız ve Özbek dillerinde “

Musulman” (Müslüman), “İymon Yulduzi” (İman yıldızı), “Şariat” (Şeriat) gibi yerel

gazeteler çıkmaktadır. 1993’te Kırgızistan İslam Bankası’nın üyesi olmuştur. Çeşitli

projeler hayata geçirilmiştir. Ülkenin banka sistemine, İslami Banka ve Finans

sistemini getirme çabaları sürmektedir.

Böylelikle, Kırgızistan’da İslam’ın yeniden doğuşu süreci marksist ideolojisinin

reddedilmesi, demokratik kurumların getirilmesi, ekonominin liberalleştirilmesi ve

halkın büyük çoğunluğunun hayat standartlarının birden bire düşmesi ile karakterize

edilebilir.

2.3.2. Kırgızistan’da Hristiyanlık

Kırgızistan’da genel itibariyle İslam ve Hristiyanlık en çok kabul edilen dinlerdir.

Kırgızistan nüfusunun % 80 gibi büyük bir çoğunluğunun Müslüman olmaları

nedeniyle üzerinde az çok ayrıntılı durulmaya çalışılmıştır. Hristiyanlık ise ana

hatlarıyla bakılacaktır.

Demokratik reformların gerçekleşmesiyle Rus Kilisesi de genişleme ve gelişme

göstermiştir. 1991’e kadar 29 kilise mevcut iken 2003’e gelindiğinde kilise sayısının

44 ulaştığı görülmeketdir. Ayrıca 1 kız manastırı, pravoslav 2 dini kurum, 3 katolik

topluluğu, 1 budda topluluğu, 1 iuda topluluğu, 216 protestan akımına ait dini kurum,

20 yabancı Hristiyan misyonerler topluluğu, 11 eğitim merkezi ve kurumları, 12

bahai topluluğu ve 1000’den fazla yabancı uyruklu misyonerler faaliyet gösterdikleri

bilinmektedir (Mamayusupov, 2004: 198). Rus kökenli vatandaşların Rusya’ya

dönüşü kayda alınırsa hiç de azımsanmayacak bir artıştan söz edilebilir. Günümüz

Kırgızistan’ında Hristiyanlık Katolik, Protestan ve Ortodoks olmak üzere üç temel

Page 80: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

72

akımıyla mevcuttur. Ayrıca bu üç ana akım da kendi içinde 13 farklı çeşitliliğe

ayrılmıştır. Kırgızistan nüfusunun yaklaşık % 17 Ortodoks’tur (Osmonaliev, 2009:

5). Ortodokslar genel olarak Rus, Ukrayna ve Beyaz Rus gibi azınlıklardan

oluşmaktadır. Ortodoks Hristiyanlar Rus Ortodoks Kilisesi Birliğine bağlıdırlar. Bu

birliğe 39 kilise ve 1 kız monastırı dahildir. Ortodoks Hristiyanların Narın bölgesi

hariç ülkenin her bölgesinde dini tapınakları bulunmaktadır. Rus Ortodoks Kilisesi

ülkede yaklaşık 135 yıldır varlığını sürdürmekte ve bünyesinde 43 mabet ve tapınağı

barındırmaktadır. Bir tanesi Bişkek, dördü Calal-Abad, on biri Isık-Köl, dördü Oş,

üçü Talas bölgelerinde ve yirmisi Çüy vadisinde bulunmaktadır. Bu tapınakların

hemen hemen her birinde pazar günü okulları mevcuttur. Kız manastırı Çüy

vadisinin Kara- Balta şehrinde yer almaktadır.

Kırgızistan’da katolikler kendi faaliyetlerini 3 katolik topluluğu aracılığıyla

gerçekleştirdiği bilinmektedir. Çok yakın zamana kadar Kırgızistan katolikler

topluluğu Kırgızistan’daki Vatikan elçisinin vesayeti altındaydı. Bugün ise Bişkek’te

bağımsız olarak faaliyet göstermektedirler. Tüm Katoliklerin dünyada tek bir

merkeze bağlıdırlar. O da Vatikan’dır, başkanları ise Roma Papası’dır. Katolikler

topluluğu faaliyetlerini sadece Bişkek şehrinde sürdürmektedirler.

Ülkede protestan ve diğer yeni dini hareketler nüfusun % 3 kadar küçük bir yüzdesini

oluşturur (Osmonaliev, 2009: 6) ve 11 tane resmen kaydolunmuş topluluk halinde

mevcutturlar. Bunların içinden Kırgızistan’da en etkilisi Baptistler’dir. Yaklaşık

olarak 2000 Baptist Hristiyan’ın varlığından söz edilmektedir. Ayrıca, 35 tane ibadet

hane ve evleri vardır; 4 Bişkek’te, 17 Çüy vadisinde, Isık-Köl bölgesinde 5, Calal-

Abad ve Talas bölgelerinde üçer ve Batken, Narın ile Oş bölgelerinde birer

ibadethaneleri bulunmaktadır (Maltabarov, 2005: 76).

Page 81: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

73

Yedinci Gün Adventistler Kilisesine yaklaşık olarak 1200 kadar kişi bağlı olduğu

bilinmektedir. Ülkede toplamda 17 adet ibadet haneleri mevcuttur: Bişkek’te 6, Çüy

vadisinde 7 ve diğer Calal-Abad, Isık-Köl, Oş ve Talas bölgelerinde birer

bulunmaktadır (Maltabarov, 2005: 76).

Kırgızistan’da Hristiyan Evanjelik dinine bağlı19 tane dini amaçlar için kullanılan

mekanları vardır. Calal-Abad’da 3, Isık-Köl’de 2 ve Oş, Talas, Çüy ile Bişkek’te

birerdir. Bu akıma ait aşağıdaki öğretim merkezleri faaliyet göstermektedir: “Irayım”

(Şevkat) Hristiyan Hayır Kurumu, “Blagaya vest”(Güzel haber) hayır misyonu,

“Zvezda nadejdı” (Umut yıldızı) Misyonerler topluluğu, “Ak-Bata” Hristiyan okulu,

“Şelkovıy put” (İpek yolu) Evanjelik İncil koleji (Maltabarov, 2005: 77).

İyegov Şahitleri ise aktif olarak bire bir ya da yüz yüze çalışma yöntemini

uygulamaktadırlar. Onlar kendi dergi vb. kaynaklarını ev ev dolaşarak, otobüs

duraklarında vb. insanların kalabalık oldukları yerlerde bekleyerek insanlara aktif

şekilde kendi dinlerini anlatmakta ve dinlerine davet etmektedirler. Günümüzde

İyegov Şahitlerine ait 36’dan fazla dini kurum resmen daireye kaydolunmuştur.

İyegov Şahitleri’nde her çeşit milletten insanlar vardır. Kırgızistan’ın hemen her

bölgesinde toplamda 40 fazla toplantı yerleri mevcuttur. Bunların 6’sı kendi

imkanlarıyla inşa edilmiş iken gerisi kiralanmak suretiyle kullanılmaktadır

(Maltabarov, 2005: 77).

Page 82: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

74

III. BULGULAR ve TARTIŞMA

3.1. İslami Kuruluşların Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları

3.1.1. İslami Kuruluşların Genel Yapısı ve Gelişme Durumu

Genel itibariyle Kırgızistan’da İslami kuruluşlar 1996’dan itibaren resmen

faaliyetlerine başladıkları görülmüştür. Ancak araştırmaya dahil olan kurumların

büyük çoğunluğu 2000 ile 2005 yılları arasında faaliyete geçtikleri ortaya çıkmıştır.

Araştırma kapsamında “İslam’ı öğrenme merkezi”, “Kausar”, “Uluslararası İslam

Fondu”, “Ahadiyat”, “Sünnet”, “As – Salam”, “Adam Ata”, “Al Hizra”, “Zem-zem”,

“Siriat”, “Animet”, “Yüksel Bayram”, “İhsan Hayriya”, “Amina”, “Ümmül Hayrat”,

“Mutakallim”, “Adep Başatı”, “Sultan Ahmet Müslüman Topluluğu”, “İslam Hayır

Fondu”, “Çeç Töbö Ata”, “ Genç Ümit”, “İlk adım”, “Kutsal Birlik”, “Diyanet

Başkanlığı”, “Kölmö”, “Arap Birlikleri Uluslar arası Yardım Fondu”, “Al Vakf Al

İslam” isimli İslami kuruluşlar yer almıştır.

Araştırmaya katılan İslami kuruluşların yöneticileri genellikle orta yaş (33-50)

erkeklerden oluştuğu, Kadın İslami Kuruluşların başında doğal olarak bayanların

geldiği ve erkek yöneticilere nispeten daha genç oldukları görülmüştür.

Görüşülen yöneticilerin % 100’ü evli, üniversite mezunu ve bunların içinden de

büyük çoğunluğunun İlahiyat mezunu olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, araştırmaya

katılan yönetici sayısının üçte birinin aslında bir önceki meslekleri oldukça farklı

(örneğin, doktor, öğretmen, işletmeci...) olup sonradan ikinci bir meslek olarak

İlahiyattan mezun oldukları anlaşılmıştır. İlahiyat mezunu olmayan yöneticilerin din

alanında kurslar aracılığıyla kendilerini geliştirmeye çalıştıkları öğrenilmiştir.

İslami kuruluşların kurulma amaçları genel itibariyle aşağıdaki gibi

gruplandırılabilir:

Page 83: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

75

• İslam’ı tanıtmak,

• Fakir çocuk ve yoksul ailelere maddi manevi yardımda bulunmak,

• Kırgızistan’ın geleceği için vatansever yurttaş yetiştirmek,

• İslami Eğitim Kurumlarında pozitif bilimlerin yanı sıra İslam’ı öğretmektir.

Kırgızistan’da en az 3 ve en fazla 90 kişi çalıştıran kuruluşların olduğu ancak büyük

çoğunluğunun 10 ile 30 arasında personel çalıştırdığı ortaya çıkmıştır.

Personel işe alınırken sırasıyla aşağıdaki kriterlerin arandığı öğrenilmiştir:

• Öncelikle kurum içindeki pozisyonuna uygun eğitime ve dini (İslam) bilgilere

sahip, tercihen üniversite, kolej mezunu,

• Girişkenlik, insanlarla kolay iletişim kurma yeteneği,

• Kırgızca ve Rusça dilleri dışında tercihen Arapça, İngilizce ve Türkçe’ye hakim

olmak.

İslami Kuruluşların mali kaynağının yabancı ve yerli finansmanlar tarafından

sağlandığı ve ancak küçük bir kısmının çeşitli projeler sayesinde faaliyetlerini

yürüttükleri anlaşılmıştır.

Kurumların faaliyet göstermeye başladıklarından itibaren birçok konuda gelişme

kaydettikleri ortaya çıkmıştır. Bunların içinden en önemlisi destekledikleri insan

sayısında artış ile daha sistemli ve planlı çalışma düzeni geldiği anlaşılmıştır.

Kuruluşların çoğunun ülke çapında şube açarak faaliyete geçirdikleri ve kendileri ana

kurum statüsünde oldukları ortaya çıkmıştır. Genel olarak büyüme ve ilerleme

kaydettikleri açıktır.

Araştırmaya katılan kurumların çoğunun ilk yıllarında daimi bir ofisin olması için bir

mekan satın alma ya da bir şekilde ofis, yer vs. tedarik etme amacının olduğu ancak

Page 84: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

76

günümüzde 2 (iki) kuruluş hariç hiç biri bu amaçlarına henüz ulaşamadığı

görülmüştür. Zaten anlaşıldığı üzere bu durumun sebebi de maddi imkansızlık olarak

belirtilmiştir.

İslami kuruluşların yöneticileri günün şartlarını dikkate alarak sürekli olarak

yenilenme peşinde oldukları, uluslararası ve yerel (din, ekonomi, siyaset...)

gelişmeleri takip ettikleri, ülkenin güncel sorunlarıyla ilgilendikleri ve kendilerini

geliştirmeye açık oldukları belirtilmiştir. Örneğin, dil, hitabet gibi kurslara gittikleri

öğrenilmiştir. Bu tür çalışmaların aslında bir ihtiyaç olduğu belirtilerek alınmış olan

eğitimin sürekli yenilenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Aksi takdirde günümüz

şartlarında ayakta kalmanın son derece zor olacağı öne sürülmüştür.

Bununla birlikte kurumun başarılı olabilmesi için sadece yöneticinin değil kurum

personelinin de yeterince eğitimli ve birçok konuda yetenekli olması gerektiği öne

sürülmüştür. Bu nedenle, personeli sürekli olarak hem profesyonel hem kişisel olarak

geliştirmek, kurumun amaçları içinde olduğu ve peryodik olarak çeşitli seminerlere

gönderildikleri, ayrıca kurum içinde de dışarıdan uzmanlar davet edilerek eksik

görülen konularda eğitildikleri söylenmiştir. Araştırmaya katılan İslami kuruluşların

küçük bir kısmı personelini tecrübe edinmek amaçlı Türkiye, Arap Birlikleri, Suriye,

Pakistan, ABD ve bazı Avrupa ülkelerine zaman zaman gönderdikleri belirtilmiştir.

İslami kuruluşların büyük bir kısmının önümüzdeki yıllarda çalışma alanlarını

genişleterek kreş, okul, üniversite, yaşlılar evi, sakatlar evi, medrese, yurt gibi

kurumları organize etmek ve faaliyete geçirmek olduğu anlaşılmıştır. Ülkenin diğer

bölgelerinde henüz şubelerini açamayan bazı kuruluşların ise şu anda yapmakta

oldukları işleri ülke çapında yaymak kısa vadeli planları içinde olduğu ortaya

çıkmıştır.

Page 85: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

77

Araştırmaya katılan İslami kuruluşların tümünün mali durumunun kesinlikle kötüye

gitmediği, olduğu gibi ya da yükselişe geçtiği ortaya çıkmıştır. Sadece, uluslararası

kurumlara bağlı olan bir kaç İslami kuruluşun mali durumu geçen yıllara nazaran

düşüşe geçtiği belirtilmiştir. Bu durumun nedeni ise Kırgızistan’da gerçekleşen

sosyo-politik olaylar olarak değerlendirilmiştir. Açıklık getirmek gerekirse,

gerçekleşen Oş olayları sonrasında ülkede eskiden yapılagelen faaliyetlerin tam

manasıyla gerçekleştirememe korkusu olduğu ve bundan dolayı finansal manada

geçici bir kısıtlama söz konusu olduğu öne sürülmüştür.

Diğer İslami kuruluşların büyük çoğunluğunun finansal anlamda yükselişe

geçmelerinin nedeni olarak ise Kırgızistan halkının gerçek İslam’ı tanımaya

başladıkları, neticede hali vakti yerinde olan yerli zenginlerin de artık sponsorluk

yapmaya başladıkları gösterilmiştir. Ayrıca, kimi yabancı sponsorların İslami

kuruluşların faaliyetlerinin ilk yıllarında finanse etmede temkinli davrandıkları ancak

hayata geçirilen çalışmaların olumlu neticeleri sonrasında maddi yardımlarını

yükselttikleri belirtilmiştir. Bununla birlikte, İslami kuruluşların çoğunun uluslararası

projelere katılımı her geçen gün arttığı ve bu durumun da mali durumunun

iyileşmesine neden olduğu ortaya çıkmıştır.

Page 86: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

78

3.1.2. İslami Kuruluşların Çalışmaları: Yöntem ve Nedenleri

Araştırmaya katılan tüm İslami kuruluşların temel amaçlarından biri yoksullukla

mücadele olduğu belirtilmiştir. Aslında, kuruluşların asıl amacının dini anlatmak ve

yaymak olduğu, ancak Kırgızistan gibi hem manen hem madden fakir ülkelerde

önceliğin (maddi) yoksulluğun azaltılmasına verilmesi gerektiği iddia edilmiştir. Bu

nedenle, aç insana her hangi bir şeyi anlatmak çok zor bir iş olduğu için İslami

kuruluşlar olarak öncelikle vatandaşlara aş ve iş arayışlarında imkanlar çerçevesinde

desteklemeye ve zengin ile fakir arasında bir nevi köprü işlevini görmeye çalıştıkları

belirtilmiştir.

Resmen kayıtlı olup araştırmaya katılan kuruluşların içinden küçük bir kısmının

kadın ve sakat vatandaşlara, büyük bir kısmının ise çocuk, öğrenci ve yoksul ailelere

yönelik maddi yardım çerçevesinde faaliyetler gösterdikleri ortaya çıkmıştır.

Araştırmaya katılan İslami kuruluşların yarısından çoğunun ortalama 13 ile 23 yaş

arası yoksul çocuklara dini ve diğer (matematik, tarih, coğrafya, İngilizce, Kırgıcza,

Arapça, bilgisayar...) derslerin verildiği, bunun dışında ihtiyacı olan çocuklara erkek

ve kız pansiyonları şeklinde bedelsiz yemekli yurt ve aylık burs imkanı sunulduğu

ortaya çıkmıştır. Bu çocukların orta öğrenim ve liseyi devlet okullarında

tamamladıkları ancak okul sonrasında hafta içi yurtlarda kaldıkları öğrenilmiştir.

Yurt sisteminde öğrencilerin haftalık programları hazırlanıp o programa göre hareket

ettikleri anlaşılmıştır. Çocuklar genel itibariyle, kahfaltı, okul, öğle yemeği, etüt

dersleri, dini bilgi dersleri, spor, akşam yemeği, dinlenme, kitap okuma ve uyku

saati şeklinde programlarının düzenlendiği belirtilmiştir. Ayrıca, çocuk devlet

okulunda hangi alanda zayıf ise kurum personeli o alanda çocuklarla bireysel olarak

takviye yapmaya çalıştıkları öğrenilmiştir. Bayram ve hafta sonları çoğu zaman

Page 87: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

79

çeşitli gezi, oyun gibi dinlendirici faaliyetler gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.

Bununla birlikte sağlık hizmetlerinin de sunulduğu belirtilmiştir.

Kurum yöneticilerine göre yurtlarda yatılı kalan ile yatılı kalmayan öğrenciler

arasında hissedilir farkın olduğu öne sürülmüştür. Bunlar, örneğin, beden ve kıyafet

temizliği, disiplin, okul başarısı vs. gibi konulardır.

Ayrıca, İslami kuruluşlar ihtiyacı olan çocuklara genelde eğitim aldıkları okul

yönetimi aracılığıyla ulaştığı öğrenilmiştir. İslami kuruluşlar genelde devlet

okullarının yönetimleri ile ortaklaşa hareket ettiği belirtilmiştir.

Bununla birlikte devlet dairelerinin kayıt defterlerine resmen İslami kuruluş şeklinde

kaydedilmeyen ancak yürüttükleri faaliyetlerinin değerlendirilmesi sonucunda İslami

kuruluşlarla aynı amacı gözeten kurumların da varlığından söz etmek mümkündür.

Fakat bu kurumların yöneticileriyle “İslami kuruluşların faaliyetleri ve toplumsal

sonuçları “ çerçevesinde görüşme gerçekleştirme imkanı resmi nedenlerden dolayı

bulunamamıştır.

Kuruluşların devlet daireleriyle müşterek çalıştıkları ve genel itibariyle destek

verilmesi gereken vatandaşların listesi devlet daireleri tarafından kuruluşlara tahsis

edildiği öğrenilmiştir. Bununla birlikte, son yıllarda İslami kuruluşlar halk tarafından

oldukça bilinir hale geldiği için şahsi müracaatlerin de her geçen gün arttığına işaret

edilmiştir. Bu yöntemle destek almak için başvuran insanlardan işsiz olduğuna dair

vs. belgeler istenmektedir. Desteklenmesi uygun görülen kişilerin ikamet ettiği yer

kurum personeli tarafından periyodik olarak kontrol amaçlı ziyaret edildiği

belirtilmiştir.

Tüm İslami kuruluşlar öncelikle İslam diniyle tanışık olmayanlara İslam’ı anlatmak,

İslam ile tanışık olup ancak gerekliliklerini yerine getirmeyenlere bunun doğru

Page 88: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

80

olmadığını, mutlak bir şekilde istenilenleri yerine getirmenin ne kadar önemli

olduğunu anlatmak, daha sonra insanlara sırf Allah’ın kulu olduğu için maddi-

manevi olarak yardım etme prensibine göre çalıştıkları öne çıkmıştır.

İslami kuruluşların büyük çoğunluğu gerçekleştirdikleri faaliyetleri çerçevesinde

sadece devlet olmayıp diğer özel kurumlarla da ortaklaşa iş yürüttükleri anlaşılmıştır.

Özellikle devlet kurumları ile uluslararası projeler çerçevesinde ülke çapında AİDS,

alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı, aile planlaması, toplum ve ailede kadının yeri ve

rolü, kimsesiz yada terkedilmiş çocuklar, sömürülen çocuklar gibi çok önemli

konularda ortaklaşa çalışmaların gerçekleştirildiği ve İslami kuruluşların bu tür

çalışmalarda son derece etkili olduğu ortaya çıkmıştır.

Araştırmaya katılan İslami kuruluşların bağımsız olarak en çok eğitim (dini bilgi,

matematik, coğrafya, tarih, İngiliz dili, Kırgızca, Arapça, Bilgisayar) alanında, daha

sonra mali (burs, aylık, kıyafet, gıda, okul gereçleri...) destekler verdikleri ortaya

çıkmıştır. Eğitim ve burs şeklinde ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin

desteklendiği belirtilmiştir. Bu şekilde destekleyen kuruluşların amacı genelde

maddi imkanı olmayan öğrencileri hem dini hem dünyevi bilgilere ulaşımı

sağlayarak eğitimli ve dindar, aynı zamanda vatansever bir vatandaş olmalarına

yardımcı olmak olduğu öğrenilmiştir. Bu tür destek veren kuruluşlar yabancı ve yerel

vatandaşların sponsorluğu ile projeler sayesinde faaliyet gösteren kuruluşlar olduğu

öğrenilmiştir.

Büyük uluslararası şirketler tarafından desteklenen İslami kuruluşlar ise daha çok az

gelirli aile ve kadınlara yönelik faaliyetler gösterdikleri anlaşılmıştır. Örneğin dikiş

makinesı, inek, kömür, gıda, küçük ölçekli faizsiz kredi gibi maddi yardımlarda

bulunarak yoksulluktan bir şekilde kendi çabalarıyla kurtulmaları için fırsat

Page 89: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

81

sundukları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, tüm yoksul kategorisine giren insanları davranış

ve imkanlarına göre iki gruba ayırmak mümkündür: faal olmayan ve faal olanlar.

Faal olmayan grubuna sadece nesnel nedenlerden (yaşlı, çocuk, sakat...) dolayı

olmayıp tembel, pasif, alkolik, başkasının sırtından geçinerek yaşamaya alışmış ve

devletten bekleyenler dahil edilebilir. Faal olanlar ise dışarıdan yardım

beklemeksizin kendi güçleriyle çeşitli işlerde (el işi, ev yemekleri, süt üretimi, dikiş-

nakış, küçük ölçekli ticaret, gündelikçi, yurt dışında iş ... ) çalışarak yoksullukla

mücadele edenlerdir (Edilova, 2001: 28).

Böylelikle faal olan yoksullar kendi hayat standartlarını yükseltmek için çabalarken,

faal olmayan fakirler kendi güçleriyle yoksullukla mücadele etmeyip devletten,

zenginlerden, tanıdık ve akrabalardan yardım beklemektedirler. Bu yüzden, başka

ülkelerin tecrübelerinden görüldüğü gibi devletin desteği ve stratejik politikası

olmadan yoksullukla mücadele etmenin mümkünatı yoktur. Dolayısıyla, yoksulların

gelişigüzel çabalamaları devletin ve diğer kurumların amaç ve planlı programları ile

uyum içerisinde olması şart gibi görünmektedir. Böylece, İslami kuruluşların pasif

yoksulları aktifleştirme çabası gösterdikleri önem arzetmektedir.

Aslında, bu tür yardımlar hem birey hem toplum açısından öneme sahiptir. Çünkü

çalışıp çabalamadan her ay düzenli olarak bir gelir elde eden yoksullar bu duruma

alışıklık gösterme ihtimalleri yüksektir.

Ayrıca, araştırmaya katılan İslami kuruluşların bazılarının ihtiyaca göre hizmet

verdikleri anlaşılmıştır. Örneğin, su kuyuları açmak, mahkemede tutuklu insanlara

gıda yardımı sağlamak, tutukluların asosyalleşmesini engellemek için ikili ve toplu

şekilde görüşmeler düzenlemek. Bu görüşmelerde genelde İslami kuruluşların

psikologları ile dini bilgiler verebilecek uzmanlar görev aldıkları bildirilmiştir.

Page 90: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

82

Bununla birlikte vakıf yüksek öğretim kurumlarının varlığı söz konusudur. Söz

konusu vakıf yüksek öğretim kurumları özel üniversite statüsünde olup paralı olarak

eğitim vermektedirler. Fakir, kimsesiz yada üstün başarı sağlayanlara burs vermekte

yada parasız eğitim için kontenjanlar açmaktadır. Bu tür üniversitelerin sayısı az

olmakla beraber Kırgızistan’ın saygın üniversitelerinden sayılmaktadır. Bu İslami

Yüksek Öğretim Kurumları yüksek teknolojik donanım, kaliteli öğretim kadrosu,

karşılaştırmalı olarak zengin kütüphane gibi ayrıcalıklara sahip olduğu görülmüştür.

Bu eğitim kurumlarının temel amaçlarının kaliteli eğitime paralel bir şekilde bilinçli

insan yetiştirmek olduğu ortaya çıkmıştır.

3.1.3. İslami Kuruluşların Çalışmalarında: Tecrübe ve Karşılaştıkları Sorunlar

Araştırmaya katılan İslami kuruluşların büyük çoğunluğunda arşiv kültürü ve

verilerin kaydedilmesi konularında henüz gelişmediği anlaşılmıştır. İstatistiki bilgi

içerikli sorular yöneltildiğinde sayısal veri ortaya koymada son derece zorlandıkları

görülmüştür. Mülakat esnasında artık tüm faaliyetleri sayısal anlamda

belgelendirmeye karar veren çok yönetici ile karşı karşıya kalınmıştır. “Son bir ya da

iki yıl içinde kaç kişiyi desteklediniz?”, “Toplam hangi faaliyete ne kadar mali

kaynak harcadınız?” gibi sorulara cevap alınamamıştır. Ancak ödenen aylık burs

miktarları genelde 10 ile 50 $ arasında değiştiği öğrenilmiştir. Ayrıca, kuruluşların

desteklerinden yararlanan insanların sayısında kesin bir artışın olduğu ve ortalama ilk

başlarda 30 kişi ile başlayan kuruluşlar bugün 1000’e ulaştığı anlaşılmıştır. Ayrıca,

proje desteğiyle çalışan kuruluşların desteklediği insan sayısında sürekli olarak

değişiklik yaşandığı öne sürülmüştür.

Page 91: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

83

Bununla birlikte İslami kuruluşlar Ramazan bayramlarında halktan toplanan fitre ve

zekatları, gıda paketlerini, Kurban bayramında ise kurbanlık et paylarını yoksul

ailelere ulaştırma işlevini de üstlendikleri ortaya çıkmıştır.

Yine kesin bir istatistiki verinin olmamasıyla birlikte genelde eğitim ve yurt (yurtta

kalan öğrencilerin yemek ve günlük okul harçlıkları kuruluş tarafından

karşılanmaktadır) şeklinde destek alan öğrenciler lise sonrasında yurtdışı ve yurt içi

olmak üzere üniversiteleri kazandıkları, yine çoğunun iş sahibi oldukları

belirtilmiştir. Ayrıca, inek, dikiş makinesi, faizsiz kredi şeklinde sağlanan yardımlar

da çok iyi olmazsa da eski hallerine nazaran daha iyi durumda yani kendilerini bir

şekilde geçindirmeye yettikleri öğrenilmiştir.

Eğitici faaliyet gösteren İslami kuruluşların öncelikli sorunları olarak sürekli ve

alanında uzman kadro bulamamak şeklinde ortaya çıkmıştır. İstenilen kadroların

bulunamayışının sebebi ise düşük ücret ödemeleri biçiminde açıklanmıştır. Bundan

dolayı daha verimli çalışmanın yapılabilmesi için İslami kuruluşların kısa vadeli

planları içinde personel ücretlerine zam düşünülmektedir şeklinde belirtilmiştir.

Ayrıca, özellikle eğitim sürecinin başlangıcında çocukların adapte sorunu

yaşadıkları belirtilmiştir. Çocukların adapte sorunları genelde kurum çalışanlarının

çabalarıyla kısa sürede aşıldığı öğrenilmiştir. Kurum personeli gerektiği zaman

çocukların aile fertleri ve eğitim gördükleri okulda çalışan öğretmenleri ile bir araya

gelip ortaya çıkan sorunu ortaklaşa çözmeye çalıştıkları öğrenilmiştir. Ayrıca,

kuruluşlarda psikolog kadrosunun olması da bu sorunu gidermede önemli etken

olarak öne sürülmüştür. Bununla birlikte eğitim verebilecek sabit sınıfların olmayışı

bir diğer önemli sorun olarak ortaya çıkmıştır.

Page 92: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

84

Maddi destek faaliyetlerinde aslında önemli sayılabilecek sorunlarının olmadığı

anlaşılmıştır. Desteklenen insanlar şahsen kuruma kadar gelemedikleri zamanlarda

kurum personelleri destek biçimi taşınmaya uygun ise evlere servis yaptıkları

belirtilmiştir. Aslında İslami kuruluşlar sadece birer maddi destek sağlayan kurumlar

olarak değil akraba-aile fertleri gibi bir ilişki içerisinde oldukları anlaşılmıştır.

Destek alan insanlar kurumun personelleriyle açıkça ailevi sorunlarını dahi

paylaşabilecekleri insanlar, İslami kuruluşları bir nevi rahatlama yeri olarak da kabul

ettikleri ortaya çıkmıştır.

Böylelikle, maddi destekler genelde planlandığı şekilde gerçekleştiği görülmüştür.

Sponsorların para transferinde ara sıra gecikmelerin yaşandığı ancak uzun sürmeden

hallolunan bir süreç olduğu belirtilmiştir.

İslami kuruluşların en büyük sorunu olarak kuruma ait sürekli ofislerinin olmayışı

şeklinde ortaya çıkmıştır. Aylık kira, taşınma, kurum aracının olmayışı gibi

imkansızlıklar gider miktarını daha da yükselttiği anlaşılmıştır. Araştırmaya katılan

27 kuruluştan sadece ikisinin ofis sorununu çözüme kavuşturduğu ortaya çıkmıştır.

Söz konusu ofis yerli sponsorlar tarafından hibe olarak verildiği belirtilmiştir.

Ayrıca, kuruluşların çoğunun otomobile sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu durumda

acil zamanlarda zorunlu olarak taksinin kullanıldığı, o da kuruluşun giderlerini

arttırdığı öne sürülmüştür.

İslami kuruluşların büyüme ve gelişme göstermesi için en önemli engel olarak

finansal imkansızlık görülmüştür. Finansal manada rahatlama ve büyüme yaşamak

için kuruluşlar sürekli olarak yerel ve uluslararası projelere başvurmaya, zengin

insanlarla irtibata geçip daimi sponsorları yapmaya çalıştıkları, devlet dairelerine

sorunlarıyla ilgili mektuplar gönderdikleri belirtilmiştir.

Page 93: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

85

İslami kuruluşların karşılaştıkları sorunlardan bir diğeri ise devlet bürokrasisi

şeklinde karşımıza çıkmıştır. Söz konusu kuruluşlar sivil kuruluşlar olmasına rağmen

sürekli olarak baskı ve kontrol altında tutulmaya çalışıldığı belirtilmiştir. Ayrıca,

kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecek olan faaliyetlere ilişkin izin alınırken uzun ve

meşakatli prosedürün uygulanması bir diğer sorun olarak belirtilmiştir.

3.1.4. Yöneticilerin İslami Kuruluşlarının Çalışmalarının Daha Başarılı

Yürütülmesi Konusundaki Düşünce ve Önerileri

Araştırmaya katılan tüm yöneticilere göre İslami kuruluşların daha başarılı ve verimli

şekilde faaliyet gösterebilmesi için devlet politikasının önemi ön plana çıkarılmıştır.

Eski Sovyet mantığının kenara bırakılıp yeni düzene bir an önce ayak uydurmaya

çalışmanın zamanının gelip çattığının hatta geç bile kalındığı belirtilmiştir. Bununla

birlikte Kırgızistan’da mevcut olan rüşvet (illetinin) sorunuyla ilgili acilen tasfiye

faaliyetlerinin ivedilikle başlatılması gereken nokta olduğu ifade edilmiştir. Devlet

yapısında çoğu zaman ayrılan fonların hedefi doğrultusunda çalıştırılmadığı yönünde

eleştiriler dile getirilmiştir. Ayrıca, yetmiş sene boyunca unutturulmaya çalışılan din

olgusunun en azından bağımsız tutulması gerektiği öne sürülmüştür. Yeni nesli

vatansever, hak ve hukuku bilen adil insanlar olarak yetiştirmenin şart olduğu öne

sürülmüştür. Bunu hayata geçirmenin en kolay yolu ise okullara “din, kültür ve ahlak

bilgisi” gibi derslerin ders müfredatına mecburi ders olarak girdirilmesinden geçtiği

belirtilmiştir.

Yöneticilere göre yoksullukla mücadelede devletin önemi son derece büyük fakat

yeterli olmadığı öne sürülmüştür. Dini kuruluşlar, sivil toplum örgütleri ve tüm diğer

Page 94: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

86

özel teşkilatlar ortaklaşa çalışarak yoksullukla daha etkili mücadele etmenin mümkün

olduğunu söylemişlerdir.

Ayrıca, Kırgızistan’da günümüzde faaliyette olmayan çok sayıdaki fabrikaların

üretime geçirilmesi, alköllü içki ile sigara üretiminin tekelleştirilmesi, şu anda

yürürlükte olan banka sisteminin kredi hizmetlerinin gözden geçirilerek yeniden

düzenlenmesi büyük öneme sahip adımlar olarak değerlendirilmiştir.

3.1.5. İslami Kuruluşların Ortaokul ve Lise Öğrencilerine Yönelik

Faaliyetleri

Araştırma çerçevesinde bu konuda 30 birey ile görüşme gerçekleştirilmiştir. Alana

çıkmadan önce 50 kişiyle anket planlanmıştır. Ancak İslami kuruluşların yöneticileri

tarafından bu girişim etik açıdan uygun bulunmamıştır. Desteklenen bireylerin ne

zamandan beri, ne kadarlık yardım alıyorsun gibi soruların gururlarını incitebileceği

ve İslami kurulaşlara karşı negatif tutum ve davranışların ortaya çıkabileceği

düşünülerek istenilen adresler verilememiştir.

Uzun uğraş ve iknalar sonrası İslami kuruluşların sadece üçü onar kişiyle görüşmeye

izin vermiştir.

Çocuklarla görüşmek amaçlı 18 açık uçlu soru hazırlanmıştır. Görüşme kağıdı

hazırlanırken soruların kısa ve anlaşılır olmasına özen gösterilmiştir. Ayrıca, soruları

yöneltirken de incitmeyecek şekilde samimi ve sıcak bir hava oluşturulmaya

çalışılmıştır.

Araştırmaya yarısı kız yarısı erkek olmasına özellikle dikkat edilerek 14 kız 16 erkek

ile görüşme gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılanların yaşları 9 ile 17 arasında

değişmiştir. Eğitim durumları ortaokul ve lise öğrencileri olmak üzere iki farklı

Page 95: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

87

gruptan oluşmuştur. Araştırmaya katılanların üçte birisi parçalanmış aile çocuğu

olarak ortaya çıkmıştır.

Araştırmaya katılanların %30’nun İslami kuruluşlardan 20 ile 50 $ arasında

değişmekte olan aylık burs aldıkları belirtilmiştir. Ayrıca, burs belirleme kriterlerinde

ailenin aylık geliri de hesaba katıldığı belirtilmiştir.

Geriye kalan katılımcıların % 70 ise yatılı olarak pansiyonlardan yararlandıkları,

günde 3 öğün sıcak yemek, kıyafet, okul gereçleri ve ufak tefek ihtiyaçlar için günlük

harçlık şeklinde desteklendikleri ortaya çıkmıştır.

Katılımcıların çoğunun 3 yıl ve üzerinde, az bir kısmının ise 1 yıl ve altında İslami

kuruluşlardan maddi destek aldıkları öğrenilmiştir.

Yurt ve pansiyonlarda kalan katılımcılar her gün, ailesinin yanında kalan öğrenciler

ise her ay burs ve ara sıra kıyafet, gıda yardımlarını aksatmadan periyodik olarak

aldıklarını öne sürmüşlerdir.

Bu kuruma nasıl ulaştınız sorusuna araştırmaya katılanların % 50’si yoksul aile

sıfatıyla devlet dairelerine kayıtlı olduklarını, devlet memurlarının bu kurumlarla

irtibata geçirdiklerini belirtmişlerdir. Geriye kalan katılımcıların % 50’si ise İslami

kuruluşlardan tanıdık, akraba, komşu vasıtasıyla haberdar olduklarını ve şahsen

başvurarak desteklenmeye başladıklarını söylemişlerdir.

Araştırmaya katılanların % 100’ü aldıkları destekten dolayı son derece memnun

olduklarını belirtmişlerdir. Özellikle pansiyon ve yurtlarda ikamet etmeye devam

eden öğrenciler İslami kuruluşlarda çalışan öğretmen, terbiyeci hatta temizlik

görevlilerinde dahi samimiyet hissettiklerini vurgulamışlardır. Yurtta kalan

katılımcıların çoğu evlerinde bulamadıkları sıcak ve huzurlu ortamı bu pansiyon ve

yurtlarda bulduklarını açıkça dile getirmişlerdir.

Page 96: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

88

“Verilen yardım türünü değiştirmek ister miydiniz?” sorusuna katılımcıların büyük

çoğunluğu ‘kesinlikle hayır’ cevabını vermişlerdir. Ancak burs miktarında artış

olursa hem kendileri hem aileleri açısından çok daha iyi olacağını öne sürmüşlerdir.

Katılımcıların yarısından çoğunun burslarının çok az bir parçasını kendileri için

ayırdıklarını, bu ayrılan paranın da yine yol ile yemek için harcadıklarını ve bursun

geriye kalan kısmını ise ailelerine teslim ettiklerini belirtmişlerdir.

Katılımcıların yarısından çoğunun aldıkları burs ile 15 – 20 günlük ailenin ekmek,

şeker, un gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı ifade edilmiştir.

“Bu yardımı almadan önceki durumunuz neydi?” sorusuna katılımcıların yine

yarısından çoğu ekmek, şeker gibi temel ihtiyaç olan gıdaları dahi akraba ve

komşulardan bazen günlük bazen haftalık olarak tedarik ettiklerini dile

getirmişlerdir. Dolayısıyla, İslami kuruluşları tarafından sağlanan aylık burs çoğu

katılımcının aileleri için büyük öneme sahip olduğu açıktır.

Pansiyonlarda barınan katılımcıların çoğuna göre aldıkları hizmet türü iptal olursa ya

da sekteye uğrarsa hayatlarında birçok şeyin değişime uğrayacağını belirtmişlerdir.

Örneğin, okula devam edememe, kıyafet ve okul gereçlerini alamama, üç öğün sıcak

yemek yiyememe, hastalandıklarında sağlık hizmetlerinden yararlanamama, çeşitli

gezilere gidememe gibi imkansızlıklarla kesin olarak karşı karşıya kalacaklarını ifade

etmişlerdir. Ayrıca, bilindiği üzere özellikle bu yaşlardaki çocuklar gelişme çağında

oldukları için düzenli ve dengeli beslenmeye ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla, maddi

imkansızlıklar bu yaşlardaki çocuklar üzerinde hem psikolojik hem fiziksel anlamda

ciddi sıkıntılara yol açabileceği açıktır.

Yapılan bir başka araştırmanın sonucuna göre Kırgızistan’ın toplam nüfusunun

Page 97: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

89

% 30’unu 14 yaş ve altındaki çocuklar oluşturmaktadır. Bunların içinden % 61’i

yoksul ailelerde yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Ülkede 11 yaş ve altındaki çocukların

yeterli düzeyde beslenemediği ve zayıf düştüğü öne sürülmüştür. Ayrıca, ülkedeki

tüm 4 ile 6 yaş arasındaki çocukların % 33’nün yetersiz beslendiği bilinmektedir

(Natsionalnıy otçet po çeloveçeskomu razvitiyu Kırgızstana. Bişkek, 2000: 69-70).

Böylece, bugün en aktüel konulardan biri ülke nüfusunun yeterli seviyede

beslenmelerini sağlamaktır. Çocuk ve yetişkinlerin sistematik olarak düzensiz ve

dengeli beslenememeleri milletin genofonunun değişme ve neticede bozulma riskiyle

karşı karşıya olduğu açıktır.

“Almakta olduğunuz yardım türü hariç başka ne çeşit yardım almak isterdiniz?”

sorusuna araştırmaya katılanların çoğu bu konu üzerinde pek düşünmediklerini,

aslında aldıkları hizmetten dolayı gayet mutlu olduklarını ifade etmişlerdir. Ve yine

katılımcıların çoğunun kardeşlerinin de bu tür hizmetlerden yararlanmalarını

istediklerini, burs miktarlarında artış olursa ailelerinin de daha rahat edebileceklerini

belirtmişlerdir.

“Size hizmet sunan kuruma ne gibi önerileriniz olurdu?” sorusu yöneltildiği zaman

katılımcıların % 100’ü İslami kuruluşların aslında çok önemli ve yararlı iş

yaptıklarını belirtmişlerdir. Aylık burs ile yurt ve pansiyon hizmetlerinin çoğu zaman

hayati önem taşıdığı vurgulanmıştır.

Öneri mahiyetinde ise katılımcılar bir ağızdan şu anda yaptıkları işe kesinlikle

yılmadan devam etmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. Ülkede yoksul insanların

çokluğu çıplak gözle dahi kolaylıkla kestirilebildiği, bu nedenle İslami kuruluşlar

gibi hem maddi hem manevi açıdan yardımda bulunan, aynı zamanda içten ve

samimi olarak çalışan kurumların artmasından sadece mutluluk duyacaklarını öne

Page 98: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

90

sürmüşlerdir. Söz konusu kuruluşlar yürüttükleri faaliyetleriyle, özellikle özveri ve

çalışma disiplinleriyle insanlarda bir umut kaynağı olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla,

bu kuruluşların faaliyetlerine devam etmeleri büyük öneme sahip olduğu açıktır.

3.2. Yüksek Öğrenim Gören Öğrencilere Yönelik İslami Eğitim Kurumunun

Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları

Bir vakıf yüksek öğretim kurumunda eğitim gören 50 öğrenciye yarı yapılandırılmış

mülakat formu uygulanmıştır. Görüşme öncesinde katılımcı öğrencilerle kurum ile

görüşmecilerin isimleri gizli kalacağına dair anlaşma yapıldığı için isimler

verilememiştir.

Bu kurumda 2010 itibariyle 2000 civarında öğrenci eğitime devam etmektedir.

Kurum özel üniversite statüsünde olup paralı eğitim vermektedir.

Kurumda eğitim gören öğrencilerin %75’i kız ve % 25’i erkek olduğu için orantılı

örneklemeye uygun olması açısından 38’i kız, 12’si erkek olmak üzere toplam 50

öğrenciyle görüşme gerçekleştirilmiştir.

3.2.1. Araştırmaya Katılanların Kişisel Özellikleri

Görüşmeye katılanların yaş gruplarına göre dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 1. Yaş gruplarının dağılımı (N 50)

Yaş Sayı % 18-19 14 28,0 20 5 10,0 21 12 24,0 22 9 18,0 23 5 10,0 24 3 6,0 25 1 2,0 29 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 99: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

91

Tablo 1’de görüldüğü gibi görüşmeyi en çok 18 ile 19 yaş arasındaki öğrenciler

kabul ederek katılanların % 28 gibi büyük çoğunluğunu oluşturmuştur. Bu yaş

grubunu % 24’lük katılım ile takip eden 21 ve % 9 ile 22 yaş grupları olmuştur. En

az örneklemi temsil eden ise 25 ile 29 arasındaki yaş grubu olduğu görülmektedir.

Tablo 2. Katılımcıların asıl memleketlerinin dağılımı (N 50)

Şehir/bölge/ülke Sayı % Jalal-abad 4 8,0

Talas 3 6,0 Bişkek 13 26,0 Çuy bolgesi 5 10,0 İsık-Köl 6 12,0 Oş 15 30,0 Narın 1 2,0 Türkmenistan 3 6,0 Toplam 50 100,0

Tablo 2’de görüldüğü gibi, araştırmaya katılanların içinde en yüksek orana sahip

olan bölgeler arasında %30 ile Oş bölgesi, %26 ile Bişkek şehri, %12 ile Isık-Köl

bölgesi gelmektedir. Katılımcıların %2 gibi en az orana ise Narın bölgesinin sahip

olduğu görülmektedir. Oş bölgesinde ikamet edenlerin yoğun olarak örneklemi

temsil etmesi o bölgenin ülke içinde en dine bağlı bölge ve ilk İslami kuruluşların Oş

bölgesinde faaliyete geçmiş olmalarına bağlanabilir.

Tablo 3. Hane nüfusu dağılımı (N 50)

Kaç kişilik aile Sayı % 2 2 4,0 3 6 12,0 4 3 6,0 5 10 20,0 6 17 34,0 7 7 14,0 8 4 8,0 9 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 100: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

92

Tablo üçte ise katılımcıların kaç kişilik ailelere mensup oldukları ortaya konmuştur.

6 kişilik aileye mensup olan katılımcılar büyük çoğunluğu (%34) oluşturmuşlardır.

Kırgızistan’da özellikle Kırgız, Özbek, Dungan, Ahıska Türkü gibi milletten ve

günümüzde 50 ile 70 yaş arasında olan insanların büyük çoğunluğunun 4 yada 5

çocuğa sahip oldukları bilinmektedir. Bunlardan sonraki neslin sahip olduğu çocuk

sayısı ise 1 ile 3 çocuk arasında değiştiği bilinmektedir. Dolayısıyla, katılımcı

öğrencileri velilerinin yarısından çoğunun velilerinin 50 yaş ve üstünde olduğu

görülmektedir. Sırasıyla 6 kişilik aileleri 5 kişilik (%20), 7 kişilik (%14) ve 3 kişilik

(%12) ailelerin takip ettikleri anlaşılmaktadır.

Tablo 4. Katılımcıların Bişkek’teki İkamet Yerleri (N 50)

Kiminle ve nerede kalmakta Sayı % Kurum Yurdu 12 24,0 Veli 15 30,0 Arkadaş 3 6,0 Kurumun organize ettiği evler 10 20,0 Akraba (amca, abla, ağabey, teyze) 10 20,0

Toplam 50 100,0

Tablo 4’te görüşmeye katılan öğrencilerin üniversite eğitimi sırasında kiminle ikamet

ettiği üzerine veriler gösterilmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (%30) velileriyle

birlikte ikamet ettikleri görülmektedir. Daha sonra sırasıyla kurumun yurdunda

(%24) ve kurumun organize ettiği özel evler (%20) ile akrabaların yanında kalanlar

(%20) eşit sayıda takip ettiği ortaya çıkmıştır. Katılanların çok azı (%3)

arkadaşlarıyla birlikte kiralık evde kaldıkları öğrenilmiştir. Toplum arasında İslami

Kuruluşlardan köylerde ikamet eden ailelerin çocuklarının daha fazla istifade

ettiklerine dair genel bir kanı vardır. Elde edilen araştırma sonuçları bu kanı ile de

Page 101: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

93

örtüşmemektedir. Buradan hareketle artık dine sadece köylülerin değil şehirlilerin de

önemsemeye başladığı görüşü ileri sunulabilir.

Kurumun organize ettiği özel evler ile ilgili ise şu bilgiler alınmıştır. Bu tür evlerde

kalan öğrencilerin (%20) anlattıklarına göre, kurum çalışanları tarafından

öğrencilerin istekleri doğrultusunda genel olarak möbleli evler kiralanmakta, eksikler

tamamlanmakta ve aynı kurumdan öğrenciler yerleştirilmektedir. Öğrencilerin maddi

durumlarına göre kimi tam ücret ödemekte, kimi indirimli kimi ise bedelsiz

kalmaktadır. Çoğu öğrencinin velileri kaldıkları evleri özellikle zaman zaman

ziyarete geldikleri belirtilmiştir. Hem veli hem kurum tarafından imkana göre gıda,

giyecek ve kira gibi ihtiyaçlar giderilmektedir. Bu evler periyodik olarak kurum

çalışanı tarafından ziyaret edilmekte, bayram ve özel günlerde moral verme adına

çeşitli hediyeler verilmektedir. Öğrenci evden her hangi bir nedenle ayrılmak

istediğinde sorunsuzca ayrılabildiği belirtilmiştir.

Tablo 5. Öğrencilerin aylık giderlerinin parasal miktarı (N 50)

Öğrencilerin aylık giderlerinin parasal miktarı (giysi hariç) Sayı %

10 dolar 2 4,0 20 dolar 1 2,0 30 dolar 1 2,0 35-40 dolar arası 9 18,0 150 dolar 10 20,0 50 dolar 3 6,0 60-80 dolar arası 11 22,0 200-250 dolar arası 8 16,0 100 dolar 5 10,0 Toplam 50 100,0

Tablo 5’te öğrencilerin aylık giderlerinin parasal miktarları gösterilmiştir.

Katılımcıların içinden büyük çoğunluğunun aylık (giysi hariç) (%22) 60 ile 80

Amerikan doları, katılımcıların % 20’sinin ise150 Amerikan doları, araştırmaya

Page 102: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

94

katılan öğrencilerin % 18’nin ise 35-40 Amerikan doları, katılımcıların % 16 ise 200-

250 Amerikan doları harcadıkları belirtilmiştir. Katılımcıların çok azı (%2) 20 ile 30

dolar arasında harcama yaptıkları ortaya çıkmıştır. Kırgızistan’lıların hayat

standartlarında düşüşün, ekonomik belirsizliğin, büyüyen eşitsizlik ve fakirliğin

travmatik acısı ve fakirlik oranı en yüksek ülke listesinde yer alıp 2000’li yıllarda

190 dolarlık milli hasıla ile Asya ülkeleri içinde Tacikistan’dan sonraki en fakir ülke

(Dünya Bankası, 2000/2001) durumunu koruması hesaba katıldığında katılımcı

öğrencilerin ekonomik durumları karşılaştırmalı olarak iyi durumda olduğu

anlaşılmaktadır. Buradan, söz konusu İslami Eğitim Kurumlarında yoksul kesimden

çok Kırgızistan şartlarında ekonomik durumu iyi sayılabilecek ailelerin çocuklarının

eğitim aldıkları anlaşılmaktadır. Bu durum ise ülkede İslami Kuruluşlarda daha çok

yoksul kesimin çocuklarının eğitim aldıkları yaygın olarak kabul gören algı ile

örtüşmemektedir.

3.2.2. Kurumun Faaliyetleri ve Toplumsal Sonuçları

Tablo 6. Katılımcıların kurumdan her hangi bir maddi destek türü alıp almadığının dağılımı (N 50)

Tablo 6’da katılımcıların %72’sinın kurum tarafından maddi anlamda

desteklenmediği ve katılımcıların % 28’nin ise burs, bedelsiz barınma, % 100 yada

% 50 indirimli eğitim şeklinde desteklendikleri ortaya çıkmıştır. Destek alıp almama

Maddi destek Sayı % Evet 14 28,0 Hayır 36 72,0 Toplam 50 100,0

Page 103: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

95

konusunda alınan sonuçlara göre sadece % 28 gibi bir küçük kısmının çeşitli maddi

yardımlardan yararlandığını görmekteyiz.

Tablo 7. Öğrencilerin yararlandıkları destek türleri (N 50)

Destek Türleri Sayı % Geçerli % Burs 9 18,0 66,7 İndirimli eğitim 1 2,0 6,7 Bedelsiz eğitim 3 6,0 20,0 Yurt + indirimli eğitim 1 2,0 6,7 Toplam 14 28,0 100,0 Yararlanmamakta 36 72,0 Toplam 50 100,0

Yukarıdaki tabloda katılımcıların ne tür maddi destek aldıkları ve onların oranları

verilmiştir. Buna göre katılımcıların sadece % 28’inin maddi destekten

yararlandıkları söylenmiştir. En fazla yararlanılan maddi destek (%18) burs olduğu

öğrenilmiştir. Maddi destekten yararlanan katılımcıların %6’sının ise bedelsiz

eğitimden istifade ettikleri belirtilmiştir. Daha sonra eşit oranlarda (%2) ‘indirimli

eğitim’ ile ‘yurt + indirimli eğitim’ olmak üzere destek türlerinden faydalanıldığı

ortaya çıkmıştır.

Page 104: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

96

Tablo 8. Öğrencilerin aldıkları çeşitli maddi desteklerin parasal karşılığı (N 50)

Yararlanılan maddi desteklerin parasal

karşılıkları Sayı % 30 dolar (aylık) 6 12,0 12 dolar (aylık) 1 2,0 50 dolar (aylık) 1 2,0 100 dolar (aylık ) 1 2,0 115 dolar (aylık) 1 2,0 400 dolar (yıllık) 2 4,0 800 dolar (yıllık) 2 4,0 Toplam 14 28,0

Tablo 8’de araştırmaya katılan ve aynı zamanda maddi olarak desteklenen %28

civarında öğrencinin olduğu, bu yüzdenin içinden ise en fazla %12 ile her ay 30

Amerikan doları, daha sonra % 4 ile 400 ve yine % 4 ile 800 Amerikan doları

miktarında yılda bir kez yararlanıldığı ortaya çıkmıştır. Diğer 12, 50,100 ve 115

Amerikan doları büyüklüğündeki parasal destekler ayda bir kez % 2 olmak üzere eşit

oranlarda seyrettiği görülmektedir.

Tablo 9. Kurumun sağladığı maddi desteklerin harcanması (N 50)

Tablo 9’da “Kurum tarafından aldığınız paraları ne gibi ihtiyaçlarınıza

harcıyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar gözler önüne serilmiştir. Görüldüğü gibi

katılımcıların sadece % 28’nin maddi olarak desteklendiği ve bunların içinden de

Alınan destek nasıl harcanmakta Sayı %

Yol parası 5 10,0 Barınma ve beslenme 3 6,0 Ufak tefek şeyler 1 2,0 Eğitim bedeli 3 6,0 İletişim 2 4,0 Toplam 14 28,0 Yararlanmamakta 36 72,0 Toplam 50 100,0

Page 105: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

97

büyük çoğunluğun (%10) aldıkları bursu yol parası olarak kullandıkları belirtilmiştir.

Daha sonra barınma ve beslenme (%6) ile eğitim bedeli (%6) için kullanıldığı

görülmektedir. %4 ile %2’lik kısım ise ufak tefek şeyler ile telefon konturu, internet

harcamaları gibi ihtiyaçların giderilmesi için harcadıkları anlaşılmaktadır.

Alınan cevaplara bakıldığı zaman verilen parasal yardımların önem arz ettiği

aşikardır. Çünkü, alınan paralar kesinlikle eğlence yada daha başka gereksiz ve uç

sayılabilecek ihtiyaçlar için kullanılmadığı ortadadır. Yol parası, eğitim bedeli, öğlen

yemeği, telefon konturu gibi en temel ihtiyaçların alınan yardımlarla giderildiği

aslında manidardır. Hatta katılımcılardan birisi açıkça şu sözleri ifade etmiştir:

“ Bana eğer kurum bu bursu sağlamasaydı, ben çoğu zaman evimden

okula ve geri okuldan evime yürüyerek gidip gelmek zorunda

kalacaktım. Bu arada evimle okul arasında arabayla yarım saatlik

mesafe vardır. Yürüyerek okula yetişmek için kaç saat öncesinden

çıkmam gerekecekti, onu siz hesap edin. Evet, ben velilerimle birlikte

kalıyorum, ancak onların ekonomik durumları son derece kötüdür.

Babamın alkol sorunu olduğu için çoğu zaman orada burada gezer.

Dilenir, bulduğunu direkt olarak içkiye verir. Günlerce babamızı evde

göremediğimiz günler çok olur. Eve tek ekmek getiren annemdir. O, bir

özel atölyede terzilik yapıyor. İşi çok zordur. Sabah 05:30’da evden

çıkıyor ve akşam 22:00 civarlarında dönüyor. Öyle olmasına rağmen

böyle bir işinin olmasına bile seviniyor. Yoksa durumumuz ne olurdu

düşünemiyorum bile. İş olduğu zaman yemeğimize ve ev kirasına

yetecek kadar kazanabiliyor. Fakat yılın belli sezonlarında işleri durgun

oluyor. O zaman da borca giriyoruz. Dolayısıyla, annem bana günlük

Page 106: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

98

yol parasını dahi her zaman veremeyebiliyor. (21 yaş, 3 sınıf, kız

öğrenci).

Tablo 10. Destek durdurulursa sizin hayatınızda ne değişir? (N 50)

Sayı % Geçerli % Eğitimime devam edemem 2 4,0 13,3

Hiç bir şey değişmez 8 16,0 60,0 Eğitimime devam edememe

gibi sorunuyla karşı karşıya kalırım

2 4,0 13,3

Diğer 2 4,0 13,3 Toplam 14 28,0 100,0

Tablo 10’da “Kurum, sağladığı desteği durdurursa sizin hayatınızda ne değişir?”

sorusuna alınan cevapların dağılımı verilmiştir. Destek alan katılımcıların büyük bir

çoğunluğu (%60) eğer destek durdurulursa hayatımızda hiçbir şey değişmez cevabını

vermişlerdir. Daha sonra eşit sayıda, diğer “eğitimime devam edemem”, “eğitimime

devam edememe gibi sorunuyla karşı karşıya kalırım” ve “diğer” seçenekleri

belirtilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunun her ay 30 Amerikan doları

alan burslu öğrenciler olduğu dikkate alındığında alınan sonuç pek de şaşırtıcı

değildir. Tablo 9’da verildiği gibi katılımcıların çok azının (%6) eğitim bedelinin

kurum tarafından ödendiği görülmektedir.

Page 107: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

99

Tablo 11. Öğrencilerin serbest zamanlarında çalışıp çalışmama durumları (N 50)

Gelir elde etmek için çalışıyor musunuz? Sayı %

Geçerli %

Evet 9 18,0 18,0 Hayır 40 80,0 80,0 Yaz tatillerinde

çalışıyorum 1 2,0 2,0

Toplam 50 100,0 100,0

“Gelir elde etmek için her hangi bir yerde çalışıyor musunuz?” sorusuna

katılımcıların büyük çoğunluğu (% 80) hayır cevabını verirken, % 18’inin evet

çalışıyorum diye cevaplandırdıklarını görmekteyiz. 50 katılımcının içinden sadece

bir tanesi yaz tatillerinde Rusya’da çalıştığını belirtmiştir. Aslında öğrencilerin

çoğunun ek iş yapma arzusu içerisinde oldukları fakat eğitimleri yabancı dillerde

olduğu için fazla serbest zamanlarının olmadığını belirtmişlerdir. Çalışan katılımcılar

da genelde okudukları kurumda görev yaptıklarını açıklamışlardır. Diğer katılımcılar

ise aile iş yerlerinde mesai saatlerine uymadan çalıştıklarını öne sürmüşlerdir.

Kırgızistan genelinde son 5 yıldır üniversite öğrencilerinin çoğunun eğitime devam

etmeden sadece sınavlara girdikleri, sınavları da rüşvet vasıtasıyla geçtikleri gibi bir

acı gerçek vardır. İslami Eğitim Kurumlarında bu durumun genel Kırgızistan

gerçeğine uymadığı elde edilen sonuşlar ile ortaya çıkmaktadır.

Page 108: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

100

Tablo 12. Öğrencilerin bu kurumu seçmelerindeki en önemli etken (N 50)

Sayı % Geçerli % Kardeşim aynı kurum

mezunu 6 12,0 12,0

Bu kurumlardan mezun olanların etkisi

9 18,0 18,0

Tanıdıkların şiddetli önerileri sonucu

10 20,0 20,0

Kurumun okullarda yaptığı test sonucu

19 38,0 38,0

Velilerimin ısrarı sonucu 2 4,0 4,0 Kurumun çalışanları 2 4,0 4,0 Reklam aracılığıyla 1 2,0 2,0 Bireysel araştırma

sonucu eğitimin yabancı dillerde olması ve rüşvetin olmaması

1 2,0 2,0

Toplam 50 100,0 100,0

Tablo 12’de “Özellikle bu kurumda eğitim almanıza vesile olan en önemli etken ne

olmuştur?” sorusuna verilen cevapların yüzdesel dağılımı verilmiştir. Büyük

çoğunluk (% 38) kurumun üniversiteye giriş için milli genel test haricinde ayrıca

kuruma özgü test yapıldığını belirtmişlerdir. Bu test sonucunda yüksek puan

alanların kurum hakkında araştırma yaptıkları ve neticede eğitimin bir kaç yabancı

dilde olması, laboratuvarların modern teknolojiyle donatılmış olması, akademik

kadronun rüşvet illetine kapılmamış olması gibi hususların öne çıkması cazip

geldiğini vurgulamışlardır. Bir diğer azımsanmayacak kısım ise (% 20) tanıdık,

komşu, akraba gibi ikincil ilişkide olan insanların şiddetli önerisi sonucu bu kurumda

okumaya karar verdiklerini belirtmişlerdir. Okumakta olan veya mezun olan

öğrencilerin bu kurumlarda okumaya başlayınca terbiye açısından ciddi manada

değiştiklerini ve en önemlisi hayatlarını planlı, düzenli ve maksatlı olarak yaşamaya

Page 109: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

101

gayret gösterdiklerini belirterek bu durumdan özellikle memnuniyet duydukları için

tavsiye edildiğini vurgulamışlardır. Bununla birlikte, tavsiye edenlerin bu

kurumlarda okuyan yada mezun olan çocuklarının çoğunun içki, sigara, gece hayatı,

başı boş gezme gibi kötü alışkanlıklarının olmadığını belirtmişlerdir. Bir diğer

katılımcı grup (% 18) ise bu kurumlardan mezun olanların büyük etkisinin olduğunu

belirttikleri görülmektedir. Mezunlar, eğitimin yabancı dillerde verilmesi, samimi

ortam, teknolojik donanım, kaliteli eğitim, rüşvetin olmayışı, vatanı, kültürünü

tanıtma ve sevdirme gibi hususları belirterek, bizim de bu avantajlardan

yararlanmamızı tavsiye ettiklerini ileri sürdükleri görülmektedir. Bu % 18’lik kısım

ayrıca bu kurumları bitiren mezunların başka kurumlardan mezun olanlar ile

aralarında çok büyük farkın olduğunu ve katılımcıların da o mezunlara benzemek

istediklerini söylemişlerdir. Örneğin, katılımcı öğrencilerden birinin sözleri şöyledir:

“İlkokuldan beri tanıdığım, bizim komşu bir ağabeyim vardı. O lise ve

yüksek öğrenimini bu kurumlarda okumuştu. Lise yıllarında

yakınımızdaki devlet okulundan bu kurumların lisesine geçiş yaptığını

duyduk. Komşularımızın çoğu ilk duyduklarında bir lise öğrencisi için

o kadar para ödemenin ne anlamı var diyerek o ağabeyin anne –

babasını eleştirdiklerini duymuştum. Hem lise hem yüksek öğrenim

kurumunun Kırgızistan şartlarında yüksek sayılabilecek bir meblağ

olduğu sürekli ve herkes tarafından dillendirilen bir mevzu idi o

zamanlar. Birkaç yıl sonra o komşu ağabeyimin gözler önünde

değiştiğini ben bile hissetmiştim. Eskiden küfürlü konuşan, bizi

görünce haraç isteyen, evine pek uğramayan birisiyken, liseye

başlamasından az bir vakit sonra güler yüzlü, hal hatır soran, ter temiz

Page 110: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

102

giyinen birisi olarak hafta sonları evine gelmeye başladı. Lisede o yatılı

olarak okumuştu. Bazen evine liseden arkadaşlarıyla birlikte geliyordu.

Onlar da tıpkı onun gibiydiler. Bu durumu komşularımız da çok

geçmeden fark ederek aralarında sohbet konusu yapmaya başladılar.

Daha sonra aynı kurumda üniversite hayatına başladığını duyduk. Diğer

komşu ağabeylerin lise ve üniversite öğrencilik sıralarında serbest

zamanlarının çoğunu diskolarda, eğlence merkezlerinde geçirdiklerini

duyuyordum. Hatta okula bile çoğu zaman gitmeden başka işlerle

meşgul olduklarını, kız arkadaşlarıyla gezdiklerini, sigara ve içki

içtiklerini hem duyuyor hem görüyordum. Mezun olduktan sonra bu

komşu çocuklarını karşılaştırdığım zaman hemen herkes bu kurumdan

mezun olan ağabeyime karşı çok saygılı, çoğu zaman çocuklarıyla ilgili

konularda ona gidip tavsiyede bulunmasını istediklerini ve ona ayrı bir

muhabbet duymaya başladıklarını gördüm. Bu durum benim çok

hoşuma gitmişti. Babamın yanına gidip ben de o ağabeyim gibi bu

kurumda eğitim almak istediğimi söyledim. Hem annem hem babam

sınavı geçersen parasını ödemeye razıyız diye söz verdiler. Ve ben bu

kurumun sınavları için çalıştım. Nihayetinde kazandım da. Böylece bu

kurumda eğitim görmeye devam ediyorum. Şu anda çok memnunum.

Ve en önemlisi annem ve babam benim adıma çok mutlular.” (21 yaş, 3

sınıf erkek öğrencisi).

% 12’lik katılımcı kısmının ise ‘kardeşim bu kurumlardan mezundur’ cevabını

verdiği görülmektedir. Bu % 12’lik kısma giren katılımcıların çoğuna göre kardeşleri

bu kurumlarda eğitimlerine başlamasıyla karakterlerinde gözle görülür değişiklikler

Page 111: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

103

meydana gelmiştir. Özellikle anne-babaya karşı çok saygılı, kardeşlerine karşı ise

anlayışlı davranmaya başladıklarını, derslerini aksatmadan çalıştıklarını, birkaç

yabancı dilde serbest derecede konuşabildiğini, ayrıca anne-babaya ve ailenin

bireylerine içkinin, sigaranın ne kadar kötü şeyler olduğunu anlatmaya başladıklarını

belirtmişlerdir. Neticede bu tutum ve davranışlarından velilerin son derece

memnuniyet duyduklarını ve bu kurumlardan mezun kardeşlerine daha itibar

gösterdiklerini, gerektiği zaman fikirlerine başvurulan insan haline geldiklerini

gördükçe katılımcıların % 12’sinin kurumdan mezun ağabeyi yada ablasına benzeme

isteğinin doğduğunu ve bu istek doğrultusunda söz konusu kurumlarda eğitim

almaya karar verdiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların % 2 gibi küçük bir kısmının

ise kurumun reklam araçları sayesinde kurumda okumaya karar verdikleri

belirtilmiştir. Bir diğer % 2’lik kısım ise anne – babanın ısrarı üzerine bu kurumda

bulunduklarını belirtmiştir. Bu kısmın özellikle belirttikleri ve üzerinde durdukları

bir husus var ki o da eğitimin birkaç yabancı dilde gerçekleştirilmesi şeklindedir.

Günümüzde çalışma hayatında çok büyük rekabet söz konusuyken, yabancı dil

bilmek artık bir ayrıcalık olmaktan çıkıp zorunluluk haline geldiği aşikardır. Kurum

yöneticileri ile yapılan görüşmelerde de görüldüğü gibi onların temel amaçlarından

biri yeni nesli vahşi kapitalizm şartlarında var olan rekabete çok yönlü olarak

hazırlamak olduğu belirtilmiştir.

Page 112: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

104

Tablo 13.Kurumun ahlak bazında yürüttükleri faaliyetler (N 50)

Araştırmanın yapıldığı kurumda din ve ahlak bazında faaliyetler gizli olarak

yapıldığı öğrenilmiştir. Çünkü, resmen bu tür faaliyetlerin yürütülmesine dair

izinlerinin olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle öğrencilerle mülakat yaparken

araştırmanın tamamen anonim olduğunu, hiçbir şekilde katılımcı ismi, kurum ismi

gibi bilgilerin verilmeyeceğini ayrıca verilerin genelleştirileceğine inandırdıktan

sonra bilgi alınmaya çalışılmıştır.

“Kurumun ahlak bazında yürüttükleri ne gibi faaliyetlerinden haberiniz vardır?”

sorusuna katılımcı öğrencilerin büyük çoğunluğunun (% 58) ‘Din konulu toplantılar,

çeşitli geziler, dini içerikli kitap okuma kampları, öğrencilerle bireysel ilgilenme

faaliyetlerinden haberim vardır’ şeklinde cevap verdiği görülmektedir. Aşağıda yer

alan tablo14’te de açıkça gösterildiği gibi aynı şekilde katılımcıların % 58 gibi büyük

bir çoğunluğun “Din konulu toplantılar, çeşitli geziler, dini içerikli kitap okuma

kampları, öğrencilerle bireysel ilgilenme” gibi faaliyetlerine katıldıklarına dair

veriler bulunmaktadır. Söz konusu faaliyetlere katılım ile haberdar olma

oranlarındaki örtüşme aslında kurum faaliyetlerinin ne derece etkili olduğunu açıkça

ifade etmektedir. Bu konuda katılımcıların yürütmeye çalıştıkları faaliyetlerle

katılımcıların genel kanaati son derece olumlu yönde olduğunu rahatlıkla söylemek

Sayı % Sınıf toplantıları, dini toplantılar, öğrencilerin

şahsi sorunlarla ilgilenme toplantıları 4 8,0

Din konulu toplantılar,gezi,kitap okuma kampları,bireysel ilgilenme faaliyetleri

29 58,0

Sınıf toplantıları 13 26,0 Kamp, gezi, günlük dini konularda toplantılar 4 8,0

Toplam 50 100,0

Page 113: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

105

mümkündür. Ayrıca, ‘öğrencilerle bireysel ilgilenme’ faaliyetinin içeriğinin

anlatılması istenmiştir. Anlatılanlara göre bu faaliyet çerçevesinde öğrenci ile bire bir

ilgilenildiği söylenmiştir. Kurum personeli yada aktif olarak bu faaliyet çerçevesinde

yer alan öğrencinin kendisine birkaç hedef öğrenci seçtiği ve onlarla sık sık

görüşmeye çalıştığı belirtilmiştir. Onların derslerinde sorun varsa bu konuda

yardımcı oldukları, kendileri halledecek durumda değillerse bu konuda ehil olan

diğer arkadaşlarından yardım istedikleri vurgulanmıştır. Kısacası, bu faaliyet

öğrencilerin başı boş gezmesini engellemek, yanlış işlere karışmasını önlemek,

dersleriyle ilgilenmesini sağlamak, bu kurum içerisinde onların yalnız olmadıklarını

hissettirmek için gösterilen çabalar bütünü şeklinde özetlemek mümkündür.

Katılımcıların % 26’sı ise sadece ‘sınıf toplantıları’ olarak adlandırılan faaliyetten

haberdar olduklarını belirtmiştir. Tablo 14’te katılımcıların % 26’sının sadece sınıf

toplantılarına katıldıkları görülmektedir. Burada da faaliyetten haberdar olma ve

katılma oranlarında mutlak bir örtüşme söz konusudur. Fakat burada belirtilmesi

gereken bir husus vardır. Söz konusu ‘sınıf toplantıları’ genelde sınıf bireyleri

tarafından, mecburi kurum faaliyeti şeklinde algılandığı için % 100’lük katılımdan

söz edilmiştir. Katılımcı öğrencilerden ‘sınıf toplantısı’ faaliyetinin ne çeşit bir

faaliyet olduğu sorulmuştur. Bu konuyu etraflıca anlatan öğrencinin sözleri aşağıdaki

gibidir:

“Sınıf toplantıları her sınıfın sorumlu hocası tarafından yürütülen bir

çalışmadır. Bu çalışma haftada 1 kez olmaktadır. Sınıftan sorumlu hoca

genelde sınıf bireylerini ve onların ailelerini az çok tanır. Hoca herkesin

her hangi bir konuda sorununun olup olmadığını sorar. Yapılabilecek

bir şey varsa kesinlikle yardım etmeye çalışır. Ayrıca, sorun şahsi bir

Page 114: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

106

sorun olsa bile. Örneğin, öğrenci hastalandı mı, onu hemen doktora

göstermeye, ilaç için para sıkıntısı varsa imkan ölçüsünde yardım

etmeye, derslerinde bir sorun varsa onları halletmeye, ailevi sorunları

varsa ailesinin yanına gidip çocuğun durumunu anlatıp beraberce

çözüm yolları aramaya vb. konularda yardımcı olmaya çalışır. Genelde

sınıflardan sorumlu hocalar çok samimi ve içten hocalar olur. İlk

başlarda öğrenciler bizim sorunumuzdan hocaya ne, gitsin işine baksın

diyenler çok olur. Fakat daha sonra hocanın samimiyetini görünce ona

karşı büyük saygı ve sevgi duymaya başlarlar. Elbette ki herkes seviyor

ve sayıyor demek yanlış olur. İçlerinde birkaç sevmeyen çıkar

muhakkak. Ama geneli sayar da sever de. Şahsi ilgilenmeler haricinde

genelde iyi bir insanın nasıl olması gerektiğine dair bilgiler verilmeye

çalışılır. Örneğin, insanlar arası doğru ilişki nasıl kurulur, nelere dikkat

edilir yada yalan söylememek, başka birisini kırmamak, hırsızlık

yapmamak, içki, sigara gibi şeylerden uzak durmak gerektiğini ve buna

benzer şeyler anlatılır. Hatta bir sınıf toplantısında hatırlıyorum bize

alkolün zararlarını anlatan bir belgesel göstermişti. O belgesel bana o

kadar tesir etmiş ki o günden itibaren ağzıma hiç alkol almadım. Bizde

yıl başında biliyorsunuz 31 Aralık saat 24:00 oldu mu herkes ailesiyle

birlikte masa başında bulunur. Masa bu bayram şerefine donatılır ve

büyük küçük herkes iyi dilekler eşliğinde şampanya içer. Ben, ailem

için o kadar önemli olan yıl başında bile artık şampanya kadehini

kaldırmıyorum. İlk yıl herkes alay etti, küçümsedi ama sonraki yıllar

kabullendiler ve karışmıyorlar. Daha sonra bu belgeseli gittim babama

Page 115: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

107

da anlattım. Babamın da çok hoşuna gitti ve senin okulun seninle

bizden daha çok ilgileniyor demişti. Ayrıca, babam evet ben de alkolün

zararlarını anlatabilirdim, ancak bu kadar tesirli olacağını hiç tahmin

etmiyorum demişti. Şu anda aklıma gelenler bu kadar, kısaca sınıf

toplantılarımız çok canlı ve güzel geçtiğini söyleyebilirim. (22 yaş, 4

sınıf, erkek öğrenci)

Katılımcıların % 8’lik küçük bir kısmı ise “Kurumun ahlak bazında yürüttükleri ne

gibi faaliyetlerinden haberiniz vardır?” sorusuna ‘Kamp, gezi, günlük dini konularda

toplantılar’ şeklinde cevap verdikleri görülmektedir. Bu durum ise katılımcı

öğrencilerin % 8’nin yeni dini bilgiler edinmek için düzenlenen kitap okuma

kampları, eğlenmek için geziler ve dini konulu toplantılardan haberdar olduklarını

göstermektedir. Kurum faaliyetleri içerisinde gezi, piknik gibi dinlenme amaçlı

düzenlenen faaliyetlerin de büyük önem taşıdığı görülmektedir. Bu tür faaliyetler

aracılığıyla öğrencilere kurumu sevdirme, kaynaşma, yakından tanıma fırsatlarının

elde edildiği anlaşılmaktadır.

Page 116: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

108

Tablo 14. Öğrencilerin katıldıkları faaliyetler (N 50)

Sayı % Sınıf toplantıları, dini toplantılar, öğrencilerin şahsi

sorunlarıyla ilgilenme toplantıları 29 58,0

Din konulu toplantılar,gezi,dini kitaplar okuma kampları,bireysel ilgilenme faaliyetleri

2 4,0

Sınıf toplantıları 13 26,0 Sınıf toplantıları ve haftada bir din içerikli toplantı 6 12,0

Toplam 50 100,0

Tablo 14’te öğrencilerin bizzat katıldıkları faaliyetler sorulmuştur. Büyük çoğunluk

(%58) ‘Sınıf toplantıları, dini toplantılar, öğrencilerin şahsi sorunlarıyla ilgilenme

toplantıları’ gibi faaliyetlere katıldıklarını açıklamıştır. Bu % 58’lik kısmın

toplantılara katılmakla kalmayıp, aynı zamanda başka öğrencilerle ilgilenme

faaliyetlerinde yer aldıkları ortaya çıkmıştır. Bu realite aslında şu açıdan çok büyük

öneme sahiptir. Genel olarak insanlar için kendi statüsünden aşağı yada yüksek,

eğitim derecesindeki farklılık gibi bir takım sosyal statü göstergeleri insan

ilişkilerinde önemli rol oynadığı bilinir. Bu açıdan ilgilenilen de ilgilenen de öğrenci,

taraflar arasında sosyal statü farkı olmadığı için kurulmak istenen ilişki nispeten daha

kolay kurulur. Dolayısıyla, bu yöntem tesirli ve önemli olarak kabul edilebilir. %

58’lik bir orandan sonra yukarıda açıklaması yapılan ‘sınıf toplantıları’na katılma

oranı % 26 olduğu görülmektedir. Araştırmaya katılan öğrencilerin aslında tümünün

sınıf toplantılarına katıldıkları ve bu faaliyetten son derece memnun oldukları tespit

edilmiştir. Şöyle ki, burada belirtilen % 26’lık kısmın diğer faaliyetlerden

haberlerinin olmadığı ve bundan dolayı sadece sınıf toplantılarına katıldıkları

öğrenilmiştir. Bu grup öğrencilerin neredeyse tümünün 1 ve 2 sınıf öğrencileri

olduğu görülmektedir. Buradan hareketle, kurum ahlak bazında çalışmalarını

Page 117: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

109

öğrencilerin yaş, insanlarla olan ilişkileri, ilgili konularda tutum ve davranışları gibi

hususları göz önünde bulundurarak planlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştıkları

anlaşılmaktadır. % 26’lık grubu % 12’lik grubun takip ettiğini yine tablo 14’te

görmekteyiz. Katılımcıların % 12’si ‘sınıf toplantılarına ve haftada 1 kez dini

toplantılara’ katıldıklarını belirtmişlerdir. Bu kısma dahil olan öğrencilerin çoğu üst

sınıf öğrencileri olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların tümünün bu toplantılara katılma

amaçlarının dini konuda bildiklerini tazelemek ve bilmedikleri konuları öğrenmek

için gönüllülük esasına dayalı olarak devam ettikleri öğrenilmiştir. Ayrıca, bu tür

toplantılara katılan öğrencilerin katıldıklarını velilerin ancak % 40 civarında yani

yarısından daha azının bildiği ortaya çıkmıştır. ‘Neden velilerinize

söylemiyorsunuz?’ sorusuna ise bu tür faaliyetlere katılan öğrencilerin % 60’ı

‘söylersek yanlış anlaşılmalar olabilir, daha sonra zamanı gelince yada uygun zaman

bulununca açıklamayı düşünüyoruz’ şeklinde cevaplandırdıkları görülmektedir.

Diğer % 40’lık kısmı oluşturan öğrencilerin velilerinin çocuklarının bu tür dini

toplantılara katıldıklarını bildiklerini ve onayladıklarını belirtmişlerdir. Fakat bu

grubun içinden de ilk haberleri olduğu zaman bayağı bir sorun çıkarttıklarını, ilgili

yerlere şikayet edeceklerini ve hatta okula göndermeyeceğini söyleyen velilerin de

olduğu söylenmiştir. O zamanlar İslami kuruluşların çalışmalarının ne tür çalışma

olduğunu ne onlar ne de başkaları biliyormuş. Bununla birlikte, velilerin ilk

duyduklarında şoke olarak korkuya kapıldıkları anlatılmıştır. Veliler en çok dini-

ekstremist gruplaşmalar olmasından şüphelendikleri, bundan dolayı çok temkinli

davrandıkları, belli bir süre kurum hakkında sıkı araştırma yaptıkları öğrenilmiştir.

Neticede, bu kurumların sadece insanlık adına kendi kültür ve dinlerini bilen, Sovyet

zamanında köreltilmiş olan vatanseverlik duygusunu uyandıran, eğitimli insan

Page 118: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

110

yetiştirmeye çalışan birer hümanist kurumlar olduğuna velilerin çoğunun kanaat

getirdikleri vurgulanmıştır.

Tablo 15. Kimin aracılığıyla faaliyetlere katılmaya başlamışlardır (N 50)

Sayı % Kardeşim vasıtasıyla 1 2,0 Sınıf arkadaşlarım vasıtasıyla 27 54,0

Kurum personelinin ilgilenmesi sonucunda 8 16,0

Tanıdıklarımın tavsiyesi üzerine 1 2,0

Mecburi olarak tüm sınıf gider 12 24,0 Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

“Bu faaliyetlere nasıl yada kimin aracılığıyla katılmaya başladınız?” sorusuna

araştırmaya katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu (% 54) söz konusu faaliyetlere

‘sınıf arkadaşı vasıtasıyla’ katılmaya başladıklarını belirtmişlerdir. Bu sonuç etkili

ve önemli yöntem olarak yukarıda da belirtilmiştir. Görülüyor ki, öğrenciler de

“öteki”lerden çok kendi sınıf arkadaşlarından yani kendileri gibi ve kendilerine

benzerlerden daha çok etkilendikleri görülmektedir. Bu grubun peşinden % 24’lük

bir kısmın geldiği görülmektedir. Bu % 24’lük grup söz konusu soruya ‘mecburi

olarak tüm sınıf öğrencileri gider’ şeklinde belirtmiştir. Aslında, bu toplantılara

herkesin gitmesi mecburi değil ise de öyle bir hava verilmişe benziyor ki sınıf

öğrencileri kesinlikle gidilmesi gereken bir toplantı olarak algılamakta oldukları

anlaşılmaktadır. Katılımcıların % 16’sı ise ‘kurum personelinin ilgilenmesi

sonucunda’ şu anda devam etmekte oldukları faaliyetlere başladıklarını

vurgulamışlardır. Bu sonuca göre, kurum personeli faaliyetin başlamasında büyük rol

oynadığı daha sonra ise etkilenen öğrenciler kurum personelinden daha çok

Page 119: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

111

öğrencilere ulaştığı görülmektedir. Sonuç olarak kurumun faaliyetleri öğrenciler

tarafından büyük ölçüde kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kurum

faaliyetlerine kardeş yada tanıdık vasıtasıyla sadece %2 gibi küçük bir katılımcı

grubun belirttiğini görmekteyiz. Kardeş veya yakın tanıdıkların bu faaliyetlerden

haberlerinin olmasına rağmen yakınlarına söylemekten çekindikleri ve

dışlanacaklarından korktukları için faaliyetler hakkında her hangi bir bilgi

vermedikleri öne sürülmüştür.

Tablo 16. Kurum faaliyetlerinin olumlu etkileri (N 50)

Olumlu Etkileri Sayı % İslam ile tanışma, güzel ahlak, iyimserlik 5 10,0

Hayatımın amacı değişti, İslam’ı tanıdım, topluma faydalı insan olmaya çalışma 9 18,0

Aile ve din anlayışım değişti, ruhen huzurlu 10 20,0

İmanım güçlendi, dini bilgim arttı, iradeli ve sabırlı olmayı öğrendim 4 8,0

İnsanlarla iyi ilişki kurmak,saygılı, anlayışlı olmak, zamana önem vermek 11 22,0

Disiplinli, planlı, saygılı olmayı öğrendim 3 6,0

Hocaların samimiyetinden etkilenerek samimi ve toleranslı olmayı öğrendim 5 10,0

Dışarıdaki yasak cinsel ilişki, alkol, sigara, uyuşturucu, gece hayatı gibi şeylerden uzağım 2 4,0

Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Tablo 16’da “Gerçekleştirilen bu faaliyetlerin size ne gibi olumlu etkilerinin

olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna araştırmaya katılan öğrencilerin büyük

Page 120: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

112

çoğunluğu (% 22) ‘insanlarla iyi ilişki kurmanın ne kadar önemli olduğunu ve doğru

ilişki kurmayı, herkese karşı saygılı olmayı, onlara göre ters yada yanlış bir durum

ortaya çıktığında anlayış göstermeyi öğrendiklerini’ belirtmişlerdir. Birisine göre

doğru olan şey başkasına göre son derece yanlış olabileceğini, o yüzden karşıdakinin

durumunu iyi düşünüp gözden geçirmeden acele karar vermemek gerektiğini

öğrendiklerini söylemişlerdir. Ayrıca, zamanın ne kadar önemli olduğunu, zaman

israfının yapılmaması gerektiğini öğrendiklerini bildirmişlerdir. Günlük, haftalık,

aylık ve yıllık planlarının olduğunu ve bu planlara göre koydukları amaçlarına uygun

şekilde hareket ettiklerini vurgulamışlardır. Bu kurumla tanışmadan önce zamana

pek değer vermediklerini, serbest zamanın çoğunu arkadaşlarıyla orada burada

eğlenerek geçirdiklerini belirterek üzgün olduklarını ve bu durumu telafi etmeye

çalıştıklarını eklemişlerdir. Saygı konusunda ise eskiden en çok üzdükleri anne –

baba konusu açılmıştır. Bu konuda genel durumu anlatan bir öğrencinin sözleri şu

şekildedir:

“Bu kurumda katıldığımız toplantılarda anne – babanın özellikle

annenin ne kadar kutsal bir varlık olduğunu, anne - babaya ne çok şey

borçlu olduğumuzu, hayatımız boyunca ne yaparsak yapalım bu borcu

ödeyemeyeceğimizi öğrendik. Eskiden bu konular üzerine hiçbir zaman

düşünmemiştim. Anne, anne, baba da baba idi. Onların ne zorluklarla

dünyaya getirdiklerini, ne zorluklarla büyüttüklerini hiç

düşünmemiştim. Günümüzde ailemin ekonomik sıkıntılarına rağmen

benim okul paramı ve diğer masraflarımı ödeyebilmek için bir çok

şeylerden vazgeçtiklerini elbette ki biliyordum. Fakat bu davranışı

doğal ve hatta yapmaya mecbur olduklarını düşünüyordum. Oysa

Page 121: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

113

durum hiç de bundan ibaret değilmiş. Artık anne – babamın değerini

daha iyi kavradığımı düşünüyorum. Elimden geldiğince evde anneme

ev işlerinde yardım etmeye çalışıyorum. Eskisi gibi gerekli gereksiz

şeyler için para istemiyorum. Babamla eskiden televizyon kumandası

için çok kavga ederdik. Artık babam gelince hemen kumandayı eline

tutuşturmaya, uzanıyorsam toparlanmaya özen gösteriyorum. Velilerimi

küçük da olsa bu tür davranışlarımla mutlu etmeye çalışıyorum. Ayrıca,

kendi kıyafetlerimi eskiden olduğu gibi anneme ütületmiyorum.

Annemin benim kıyafetim yüzünden ayakta yorulmasını artık

istemiyorum”. (22 yaş, 4 sınıf, erkek öğrenci)

Katılımcıların diğer büyük bir kısmının (% 20) ‘aile ve din anlayışım tamamen

değişti, ruhen çok huzurluyum’ şeklinde cevaplandırdıkları görülmektedir. Bu gruba

ait öğrencilerin bu hayatta ailenin önemini kavradıklarını, her şeyin arkadaş ve

çevreden ibaret olmadığını bu toplantılar sayesinde öğrendiklerini görüyoruz. Ayrıca,

dinlerinin birkaç parça gelenekten oluşmadığını, hayat denilen şeyin sadece yiyip -

içme, gezme – tozmadan ibaret olmadığını, bir takım yükümlülüklerin olduğunu

öğrendikleri ortaya çıkmıştır. Eskiden parasızlık bir felaket, bir eksiklik ve

utanılmasını gereken durum olarak algılanırken artık fakirlikle ilgili tutum ve

davranışlarının da değiştiği tespit edilmiştir. Bu katılımcıların çoğu söz konusu

kurumla tanışmadan ve toplantılara katılmadan önce fakir arkadaş istemediklerini

belirtmişlerdir. Arkadaşlıklarını bile çoğu zaman maddi durumuna göre kurduklarını

itiraf ederek artık bu durumun değiştiğini vurgulamışlardır.

Araştırmaya katılan öğrencilerin % 18’i “Gerçekleştirilen bu faaliyetlerin size ne gibi

olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna hayatımın amacı değişti,

Page 122: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

114

İslam’ı tanıdım, topluma faydalı insan olmaya çalışıyorum’ şeklinde

cevaplandırdıklarını görmekteyiz. Bu yönde etkilenen öğrencilerin sayısının da

aslında çok az olmadığı görülmektedir. Bu öğrencilerin kurumla tanışmadan önce

İslam hakkında her hangi bir bilgilerinin olmadığı, hayattaki amaçlarının genel

olarak çok para kazanmak olduğu, bunun ise okumadan geçtiğini düşündükleri için

yüksek okula başladıklarını vurgulamışlardır. Fakat bu kurumla tanıştıktan sonra,

hayatta önem verilmesi gereken şeyin sadece para olmadığını, az parayla da gayet

mutlu olunabileceğini düşünmeye başladıklarını belirtmişlerdir. Bununla birlikte bu

% 18’lik kısmın sadece kendileri ve yakınları için değil tüm toplum için yararlı bir

birey olmanın ehemmiyetini anladıklarını ve öyle de olmaya çalıştıklarını ifade

etmişlerdir. Yine tablo 16’da görüldüğü gibi katılımcıların % 10’u “Gerçekleştirilen

bu faaliyetlerin size ne gibi olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna

‘İslam ile tanıştım, güzel ahlak edindim, iyimser olmayı öğrendim’ şeklinde

söyledikleri görülmektedir. Yine katılımcıların % 10’u ‘bazı hoca ve bizim sınıftan

sorumlu kurum çalışanının samimiyetinden etkilenerek samimi ve toleranslı olmayı

öğrendim’ şeklinde cevaplandırdıkları görülmektedir. Bu % 10’luk gruba dahil olan

öğrencilerin ifadelerine göre söz konusu faaliyetlerin en önemli ve en olumlu

etkisinin ilk başta İslam ile tanıştırılmaları olduğu belirtilmiştir. Burada özellikle

‘tanışmamız’ değil ‘tanıştırılmamız’ demeleri ilgi çekicidir.

Ayrıca, öğrencilerin dediklerine göre İslam’ı kendi dinleri olarak kabul etmekle

birlikte onun hakkında kesin olarak hiçbir şey bilmediklerini ifade etmişlerdir.

Çoğunun eski din bilgilerine göre İslam eşittir Fatiha suresidir. O da sadece ölülere

okunan bir takım Arapça kelimeler bütünü anlamını taşımaktadır. Oysa artık İslam’ın

her şeyden önce bir hayat tarzı olduğunu öğrendiklerini ve dahası bu hayat tarzını

Page 123: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

115

kabul ettiklerini vurgulamaları manidardır. ‘İslam ile tanışıp onu kabul ettik’

şeklindeki olumlu olarak kabul edilen etkisinden sonraki etki olarak bu % 10’luk

grup için kurum çalışanlarının tutum ve davranışlarından etkilenerek samimi ve

toleranslı olmanın önemi geldiği görülmektedir. Bu konuda henüz 1.nci sınıf

öğrencisi olan bir katılımcının sözleri manidardır:

“Ben okula bir buçuk yıldır devam ediyorum. Bu süre zarfı içerisinde

benim insanlarla olan ilişkim büyük ölçüde değiştiğini düşünüyorum.

Hatta akrabalarımdan bazıları benim değiştiğimi açıkça söyledikleri

olmuştur. Okula başladığımdan beri çok çeşit insanların olduğunu fark

ettim. Kimisi iyi, kimisi kötü. Kimisi samimi kimisi yapmacık. Bizim

sınıfımızdan sorumlu hocamla kurumda part-time olarak çalışan ve

kurumla alakası olmayan bir hocanın davranışlarını, konuşmalarını ve

bizimle olan ilişkilerini karşılaştırma imkanı buldum. Bunların

aralarında çok büyük bir fark gördüm. Sınıfımızdan sorumlu hocanın

ter temiz giyinişi, nazik konuşması, öğrencileri için gerektiği vakit

mesai saati dışında da vakit geçirmesi, kimsenin doğum gününü

unutmadan küçük de olsa bir hediye vermesi bizi mutlu ediyordu. Bir

keresinde bir arkadaşın doğum gününe kendisi yaş pasta yapıp

getirmişti. Çoğumuz şaşırmıştık, anneler bile çocuklarına evde yaş

pasta yapmaktan üşenip hazırını alırken hocamız kendi elleriyle

yapmıştı. Bu da onun bize ne kadar önem verdiğinin bir göstergesiydi.

Diğer hoca ise tıpkı robot gibi gelir dersini anlatır çıkar giderdi.

Dışarıda karşılaştığımız zaman biz kendimiz selam vermeden asla

dönüp bile bakmayan birisidir. Bunun tersine sınıftan sorumlu hocamız

Page 124: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

116

okul dışında bile olsa çoğu zaman arabasıyla gitmemiz gereken yere

kadar götürmeyi teklif ederdi. Bu da benim çok hoşuma gidiyordu. Ve

giderken “ Araba insanlara hizmet etmek için vardır, bugün benim

arabamla yarın da senin arabanla gideriz” değil mi diye şaka yaparak

birkaç kez gittiğimiz olmuştur. Oysa ben daha 1.nci sınıf öğrencisiyim

bende yarın araba nereden olabilir ki? Bu tür samimi konuşmalar, her

görüştüğümüzde güler yüzlü ve enerjik olması beni adeta büyülemişti.

Artık ben de onun gibi bir öğretmen olmak istiyordum. Çünkü onu tüm

sınıf seviyordu. Hastalandığını duyduğumuzda o kadar üzülüyoruz ki

bir an önce dönsün isteriz. Böylelikle benim de samimi ve ilgili bir

insan olmama vesile olduğunu düşünüyorum. Sınıfın tüm bireyleri ile

konuşabilirsiniz. Eminim ki herkes bu durumu teyit edecektir".

Olumlu etken olarak katılımcıların % 8 ise ‘İmanım güçlendi, dini bilgim arttı,

iradeli ve sabırlı olmayı öğrendim’ şeklinde cevap verdikleri görülmektedir. Bu

kısmın kurumda eğitimine başlamadan önce de büyüdükleri aile ve çevresinden

etkilenerek zaten İslam’ı az çok tanıdıkları, bazı ibadetleri yerine getirdikleri

anlatılmıştır. Bu gruba ait öğrencilerin çoğuna göre bu kurumda bulunarak ve

toplantılara katılarak dini bilgilerini arttırdıklarını, eskiden anlamını bilmedikleri

ibadetlerin ne anlama geldiğini öğrendiklerini ifade etmişlerdir. “Gerçekleştirilen bu

faaliyetlerin size ne gibi olumlu etkilerinin olduğunu düşünüyorsunuz?” sorusuna

araştırmaya katılanların % 3’ü ise ‘disiplinli, planlı ve saygılı olmayı öğrendim’,

katılımcıların % 2’sinin ise ‘yasak ilişki, alkol, sigara, uyuşturucu, gece hayatı gibi

şeylerden uzak durulması gerektiğini öğrendim’ dediklerini görmekteyiz. Burada

araştırmaya katılan öğrencilerin toplamda % 5’lik kısmının dini açıdan her hangi bir

Page 125: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

117

değişim yaşamadıkları anlaşılmaktadır. Bu % 5’lik gruba dahil olan katılımcı

öğrencilerin dini açıdan olmazsa da terbiye ve ahlak açısından olumlu yönde

etkilendikleri açıkça görülmektedir. Bu gruba ait katılımcılara göre insanı sırf insan

olduğu için saymak gerektiğini vurgulamaları önemlidir. İyi yada kötü hiç fark etmez

sırf insan olmak sayılmaya yetiyor şeklindeki açıklamaları gerçekten manidardır.

Çünkü, son zamanlarda bilindiği gibi dünyanın her yerinde çeşitli nedenlerden (dini,

ekonomik, politik, kültürel…) ötürü çok sayıda katliamların, küfürlerin, incitmelerin

gerçekleştiğine şahit olmaktayız. İnsanlar arasındaki ‘öteki’ anlayışı insanlık dışı

tutum ve davranışlara kolaylıkla sevkedebilmektedir. Bu bakımdan, İslami

Kurumların toplumun geleceği olan çocuklara ‘insan’ olma yönünde

gerçekleştirdikleri faaliyetlerin büyük öneme sahip olduğu aşikardır.

Tablo 17. Faaliyetlerin olumsuz etkileri (N 50)

Olumsuz Etkileri Sayı % Hiç bir olumsuz etkisi yoktur 38 76,0 Çok fazla kısıtlamalar var, suçluluk duygusu

hissettiriyor 4 8,0

İçime kapandım ve farklı ortamlara uyum sağlamada sorun yaşıyorum 4 8,0

Eski arkadaşlarımın çoğundan kopmak zorunda kaldım 1 2,0

Bazı eski arkadaşlarım tarafından dışlandım 2 4,0 Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Her şeyin olumlu yönünün yanı sıra olumsuz yanlarının da olduğu bilinen bir

gerçektir. Bu nedenle söz konusu kurumun katılımcı öğrenciler üzerinde ne gibi

olumsuz etkilerinin olduğu ortaya konmak istenmiştir.

Page 126: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

118

Kurumun gerçekleştirdiği faaliyetlerin olumsuz etkilerinin olup olmadığı

sorulmuştur. Tablo 17’de görüldüğü gibi araştırmaya katılanların % 76’sı ‘hiçbir

olumsuz etkisinin olmadığını’ öne sürdükleri görülmektedir. Bu düşüncede olan

katılımcılar kurumun faaliyetlerini kesinlikle herkes için yararlı olduğuna inandıkları

anlaşılmaktadır. Ayrıca, eğer faaliyetlerin her hangi bir olumsuz etkisinden

bahsedenler olursa onların bir takım ön yargılara sahip olduklarından şüphe

duyacaklarını vurgulamışları ilginçtir. % 76’lık orana karşın % 8’lik bir grup

katılımcıya göre faaliyetlerin, insanın içine kapanmasına ve farklı ortamlara ayak

uydurmada sorun yaşamalarına sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Bu katılımcılar

faaliyetlere katılmaya başladıklarından beri çok konuşmayan içine kapanık birisi

haline geldiklerini söylemişlerdir. Faaliyetlerde öğrendiklerini aile fertleri yada

arkadaşlarıyla paylaşamadıkları için içlerine kapandıklarını belirtmişlerdir.

Faaliyetlerden etkilenerek düşünce, yeme-içme, giyinme kısacası hayat tarzının

tamamen olmazsa da büyük ölçüde değişime uğradığını öne sürmüşlerdir. Eski

arkadaşlar ile aile fertleri ise aynı kaldıkları için onlarla sohbet etmenin zorlaştığını

vurgulamışlardır. Bu durum ise ister istemez içe kapanıklığa, farklı ortamlarda

barınamamaya yol açtığını öne sürmüşlerdir. Diğer % 8’i oluşturan katılımcı

öğrencilere göre ise çok fazla kısıtlamanın varlığı söz konusudur. Kızların kıyafeti,

makyajı, erkek ile kızlar arasındaki ilişki gibi konularda kısıtlamaların olduğu

söylenmiştir. Bu konuda 20 yaşındaki bir kız öğrenci şöyle bahsetmektedir:

“Benim ilk başlarda bu faaliyetlerden haberim yoktu. Sınıf arkadaşım

beni bir gün kendisiyle birlikte bir toplantıya katılmamı istedi. Ben o

vakit birini bekliyordum. Beklediğim kişi geç kalacağını söyleyince

teklifini kabul ettim ve gittim. Gittiğimiz yerde hep bizim okulun

Page 127: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

119

öğrencileri vardı, garipsemedim. Onlarla tanıştırıldım. Toplantı hoşuma

gitti. Benim bir sürü sormak istediğim soru vardı onları sordum.

Dışarıda tamamen kapalı giyinen kadınlar hatta kızlar görüyordum,

eskiden bilirsiniz bizde öyle giyinen yoktu. İlk gördüğümde bunlar kim

Araplar mı diye bakınmıştım, fakat gördüğüm kızlar Kırgız idiler.

Anneme gelip sordum, neden böyle giyinmeye başladılar diye, annem

de Kırgızistan’da yavaş yavaş reislamizasyon sürecinin başladığını

söyledi. Fakat detaylı bir şekilde tabii ki de açıklayamadı, çünkü

kendisi de tam olarak konuya hakim değildi. İlk katıldığım toplantıda

bu ve buna benzer sorular sordum, kimi cevaplar çok güzeldi,

kimilerine ise pek ikna olamadım. Arkadaşım bu toplantıların her hafta

yapıldığını söyledi ve ilgimi çektiyse her hafta gelebileceğimi söyledi.

Bir buçuk yıldır acil işim olmadıkça toplantıya geliyorum. Gerçekten

çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Fakat son zamanlarda erkek sınıf

arkadaşların yada akrabaların yanında kendimi rahatsız hissetmeye

başladığımı anladım. Eskiden ise çok rahat şakalaşırdım, konuşurdum.

Şimdi ise bunu rahatlıkla yapamadığımı, onlarla konuşurken bile

suçluluk duyduğumu hissettim. İçimde bir huzursuzluk, suçluluk gibi

şeyler hissediyorum. Bu durum beni rahatsız ediyor. Belki bir süre

sonra bu suçluluk duygusu kaybolacak, ama şu anda beni mutsuz

ediyor”.

Araştırmaya katılanların % 4’ü faaliyetlerin olumsuz etkisi olarak ‘bazı eski

arkadaşları tarafından dışlandıklarını’ belirttikleri ortaya çıkmıştır. Katılımcıların %

2’si ise tam tersine arkadaşları tarafından değil katılımcı öğrencilerin kendilerinin

Page 128: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

120

eski arkadaşlarının çoğundan kopmak zorunda kaldıkları anlaşılmaktadır. Her iki

durumda da katılımcı öğrencilerin eski çevresinden farklılaştığı, artık onlarla aynı

şeyleri paylaşamadıkları ortadadır. Sonuç itibariyle, hem dışlanan hem ilişkiyi

kesmek zorunda kalan katılımcıların bu durumdan rahatsızlık duydukları ifade

edilmiştir. Katıldıkları faaliyetleri bu tür ayrışmaların nedeni olarak gördükleri

açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte, faaliyetlerin ayrıştırıcı fonksiyonunun

hayatlarında etkili olmasına rağmen toplantılara gitmekten vazgeçmedikleri oldukça

ilgi çekicidir.

Tablo 18. Tutum ve davranışlarda değişiklik (N 50)

Tutum ve davranışlarda değişiklik Sayı % Namaz kılmayı, oruç tutmayı, anne-babaya

saygılı olmayı 20 40,0

Sigara, alkol, yalan, gıybet gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmayı

2 4,0

Namaz, oruç, tesettür, temizlik gibi konuları öğrendim

5 10,0

Merhametli, sabırlı, disiplinli olmayı öğrendim 5 10,0 İslam’ı bir gelenek tarzında değil din olarak

yaşamayı, farz ibadetleri devamlı kılmayı 7 14,0

Samimi ve anlayışlı olmayı 3 6,0

Dini gereklilikleri öğrendim ama henüz uygulamaya geçmedim 3 6,0

Cuma namazlarına gidiyorum, topluma yararlı insan olmaya çalışıyorum

1 2,0

Vatanseverlik duygum gelişti 1 2,0

Toplam 47 94,0 Bilgi yok 3 6,0 Toplam 3 6,0 Toplam 50 100,0

“Bu faaliyetlere katılmaya başladığınızdan beri dini ve ahlaki manada, tutum ve

davranışlarınızda her hangi bir değişiklik/değişiklikler görüyor musunuz?” sorusuna

verilen cevapların dağılımı tablo 18’de verilmiştir. Katılımcıların % 40’ının

Page 129: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

121

faaliyetlere katılmadan önce namaz kılmadıkları, oruç tutmadıkları ve anne-babaya

pek saygılı olmadıkları anlaşılmaktadır. Faaliyetler sayesinde katılımcıların % 40

‘namaz kılmayı, oruç tutmayı ve anne-babaya saygılı olmayı öğrendikleri

belirtilirken, katılımcıların % 14’ü ‘İslam’ı bir gelenek tarzında değil din olarak

yaşamayı, farz olan ibadetleri devamlı kılmayı’ öğrendiklerini belirttikleri

görülmektedir. Günümüzde her nedense Avrupa ve Amerikan yaşam tarzları

özenilen yaşam tarzları haline geldiğini biliyoruz. Kırgız’ların tarihinde ve

geleneğinde Avrupa, Amerika, Rusya gibi ülkelerdeki hayat tarzı ile uzaktan

yakından bir benzerlik taşımamıştır. Oysa günümüzde kendi ananelerimiz bırakılarak

bir çok konuda (değerler, giyiniş tarzı, konuşma tarzı, aile anlayışı, büyüklere ve

anne-babaya saygı…gibi konularda) gençlerimizin Avrupalı, Amerikalı, Rus’lara

benzeme isteği içerisinde oldukları gözlemlenmektedir. Bu durumun ise düzeltilmesi

ağır olan neticeler doğrurabileceği açıktır. Bu bakımdan İslami Kuruluşlara büyük

görevlerin düştüğü belirtilmelidir.

Bunları % 10 ile ‘namaz, oruç, tesettür, temizlik gibi konular’ ve yine % 10 ile

‘merhametli, sabırlı, disiplinli olmayı’, % 6 ile ‘samimi ve anlayışlı olmayı’, % 6 ile

‘dini gereklilikleri öğrendim ama henüz uygulamaya geçmedim’, % 4 ile ‘sigara,

alkol, yalan, gıybet gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmayı’, % 2 ile ‘vatanseverlik

duygum gelişti’ ve yine % 2 ile ‘cuma namazlarının önemini, topluma yararlı insan

olmayı öğrendim’ şeklinde izlemektedir. Bu katılımcıların eskiden orucu babalarına

eşlik etmek ve iftar sofralarına davet edilmek için tuttukları öğrenilmiştir. Oruç tutan

babaların çoğu ise orucu bir dini ibadeti yerine getirmekten çok içkiden bir aylığına

olsun dinlenmek ve bedeni alkolden temizlemek amaçlı tuttukları öne sürülmüştür.

Page 130: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

122

Faaliyetler sayesinde orucun gerçekte ne için ve nasıl tutulduğunu öğrenenlerin

olması önemlidir.

Tablo 19. Ortaya çıkan değişikliklere çevrenin tepkisi

Çevrenin Tepkisi Sayı % Geçerli

% Karakterimin olumlu yönde değiştiğini 10 20,0 22,2

Saygılı, terbiyeli ve güvenilir insan haline geldiğimi 11 22,0 24,4

Namaz kılmam ilk başta çok eleştirilmişti, sonra alıştılar 3 6,0 6,7

Yabancı Müslümanlara karşı antipati oluştu 3 6,0 6,7

Kötü alışkanlıklarımın olmadığını, terbiyeli olduğumu 16 32,0 35,6

Islam’ı günümüze uygun olarak öğrendiğimi 1 2,0 2,2

Kapanmama çok karşı çıktılar 1 2,0 2,2

Toplam 45 90,0 100,0 Bilgi yok 5 10,0 Toplam 5 10,0 Toplam 50 100,0

Her şeyin ilki çeşitli tepkilere yol açtığını biliyoruz. İslami kuruluşların faaliyetleri

öğrencilerin hayatında bir takım değişikliklerin yaşanmasına vesile olduğunu

görmekteyiz. Bu nedenle ‘Sizin bu tutum ve davranışlarınızdaki değişiklikler

etrafınızdakilerde ne tür tepkilere yol açtığını söyleyebilirsiniz’? sorusuna cevap

aranmıştır. Tablo 19’da görüldüğü gibi katılımcıların % 35 gibi büyük çoğunluğu

hakkında ‘kötü alışkanlıklarının olmadığını ve terbiyeli bir birey olarak

değiştiklerini’, daha sonra % 24,4’nün ‘saygılı, terbiyeli ve güvenilir bir insan haline

geldiklerini’ ve % 22,2’nin ise ‘karakterlerinin olumlu yönde değiştiğini’ belirttikleri

görülmektedir. Katılımcıların % 6,7’sinin ise namaz kılmalarının ilk başlarda çok

Page 131: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

123

eleştirildiğini, sonra alıştıklarını, yine % 6,7’sinin yabancı Müslümanlara karşı

antipati oluştuğunu, % 2,2’sinin Islam’ı günümüze uygun olarak öğrendiğini ve %

2,2’sinin kapanmalarına (tesettürlü olmalarına) çok karşı çıktıklarını ve

eleştirdiklerini söylemişlerdir. Sovyetler zamanında politik nedenlerden dolayı

namaz kılanların olmayışı yada olsa da az sayıda olmaları doğal bir olgu idi.

Özellikle gençler arasında namaz kılana rastlamak neredeyse imkansızdı. Bu nedenle

öğrencilerin namaz kılmaya başlamaları, tesettürlü olmaları başlı başına bir olay

olarak kabul edilmektedir. Doğal olarak, bu konularda öncülük yapan öğrencilerin

çok sert tepkilerle karşı karşıya kalmaları normal karşılanmalıdır. Toplumda,

öğrencilerin bu tutum ve davranışları anomik yada sapma davranışlar şeklinde

algılanarak sosyal kontrole tabi tutulmaya çalışıldığı görülmektedir.

Katılımcı öğrencilerin çevresindekilerin reaksiyonundan sonra anne-babalarının

tepkileri sorulmuştur. Tablo 20’de “Sizin namaz kılma, tesettür, haram-helale dikkat

etme gibi hususlara anne-babanızın tepkileri nedir?” sorusuna katılımcıların

cevaplarının dağılımı verilmiştir.

Page 132: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

124

Tablo 20. Anne-babaların namaz kılma, tesettür, helal-haram gibi hususlara tepkileri (N 50)

Sayı % Geçerli % Tamamen destekliyorlar 22 44,0 56,4 Kesinlikle karşılar 1 2,0 2,6 Henüz erken olduğunu söylüyorlar 1 2,0 2,6

Namaza karışmıyorlar, ama tesettürlü olmamdan utanıyorlar 3 6,0 7,7

Başta çok karşılardı, zamanla alıştılar 2 4,0 5,1

Aşırı gitmediğim surece destekleyeceklerini,fanatizmden korkuyorlar

9 18,0 23,1

Namaz kıldığımı bilmiyorlar 1 2,0 2,6 Toplam 39 78,0 100,0 Bilgi yok 11 22,0 Toplam 11 22,0 Toplam 50 100,0

Bu soruya araştırmaya katılanların % 78’inin cevap verdiği görülmektedir. Geriye

kalan % 22’sinin bu konu hakkında bilgi vermedikleri anlaşılmıştır. Bu ise

katılımcıların % 22’sinin namaz kılma, tesettürlü olma, helal-harama dikkat etme

gibi konularda kurumla tanışmasından önceki ile sonraki durumlarında değişikliğin

olmadığı anlamına gelmektedir. Katılımcıların % 56,4’nün anne-babasının

gerçekleşen değişmeleri tamamen destekledikleri, % 23,1’nin aşırı gitmedikleri,

fanatizmden uzak oldukları sürece destekleyeceklerini, % 7,7’sinin namaz

kılmalarına karışmadıklarını ama uzun etek, eşarp takmalarından utandıklarını, %

5,1’nin ise ilk başta çok karşı çıktıkları daha sonra alıştıkları ve % 2’sinin namaz

kıldıklarını fakat henüz anne-babalarının bu durumdan haberlerinin olmadığını

belirttikleri görülmektedir. Burada bazı anne-babanın kızlarının tesettürlü

olmalarından utanç duymaları vurgulanması gereken bir nokta olarak ortaya

Page 133: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

125

çıkmaktadır. Aslında bu durumun gayet normal olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Çünkü geçen 70 yıl boyunca ülkede çoğunluğu oluşturanların, örneğin Kırgız, Rus,

Özbek, Tatar gibi milletlerin tesettürlü olmamaları, Dungan, Çeçen gibi milletlerin

kapalı giyinmeleri ise geleneksel kıyafet tarzı olarak kabul edilmesi dikkate alındığı

zaman ortaya çıkan sonuç gayet doğaldır.

Tablo 21. Eğitim alma süresinin dağılımı (N 50)

Eğitime devam etme süresi Sayı %

10 yıldır 13 26,0 7 yıldır 5 10,0 8 yıldır 5 10,0 4 yıldır 1 2,0 5 yıldır 6 12,0 6 yıldır 4 8,0 3 yıldır 4 8,0 1 – 2 yıldır 6 12,0 9 senedir 6 12,0 Toplam 50 100,0

Katılımcıların ne kadarlık sürede faaliyetlerden etkilenmeye başlamaları tespit

edilmek istenmiştir. Bu amaçla “Bu kurumda kaç yıldır eğitim görmektesiniz?”

sorusu yöneltilmiştir. Tablo 21’de katılımcıların eğitim alma sürelerinin dağılımı

verilmiştir. Katılımcıların % 26 gibi büyük çoğunluğu 10 yıldır bu kurumla

ilişkisinin olduğunu, yani eğitiminin devam ettiğini belirttikleri görülmektedir. Daha

sonra % 12 ile 1-2, % 12 ile 9, % 10 ile 8, % 10 ile 7, % 8 ile 6, % 8 ile 3 yıldır

kuruma devam ettikleri anlaşılmaktadır. Aşağıdaki tabloda katılımcıların İslami

Kurumda eğitim süreleri ile kurumun yürüttükleri faaliyetlerden haberdar olma

arasındaki ilişki gösterilmiştir.

Page 134: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

126

Tablo 22. Eğitim süresi ile ahlak bazında yürütülen faaliyetlerinden haberdar olma arasındaki ilişki (N 50)

Görüldüğü gibi birinci, ikinci ve üçüncü sınıfta okuyan katılımcı öğrencilerin sadece

sınıf toplantılarından haberdar olduğu, 4 ve üzerinde olan katılımcıların ise kurumun

din ve ahlak bazında gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerinden haberlerinin olduğu ve

bunlara katıldıkları anlaşılmaktadır. Burada belirtilmesi gereken nokta şu ki, aslında

üniversite beş yıllıktır. Ancak, aynı kurumun ortaokul ve lisesi mevcuttur.

Dolayısıyla, lisede 5 yıl eğitim aldıktan sonra aynı kurumun üniversitesine devam

ederse üniversite bir olsa bile 6 yıldır kurumun faaliyetlerinden haberinin olması

mümkün hale gelmektedir. Zaten eğitim alma süresinin 6 ve üzeri olduğu zaman

otomatikmen aynı kurumun lisesinden mezun olduğu anlaşılmaktadır. Buradan,

katılımcı öğrencilerine karşı ilk üç sene temkinli davranıldığı, tanımaya çalışıldığı

sonucuna varılabilir. Dördüncü seneden itibaren hedef olarak belirlenen öğrencilerle

aktif olarak ilgilenildiği anlaşılmaktadır. Bu ise söz konusu kurumun bilinçli bir

şekilde öğrencileri bilgilendirme ve terbiye ettiğinin bir göstergesi olarak

Kurumun ahlak bazında yürüttüğü ne gibi faaliyetlerini

biliyorsunuz?

Toplam

Sınıf toplantiıları,sohbet,ogrencilerin

şahsi sorunlariyla ilgilenme

Sohbet,gezi, kitap okuma kampı,ilgilenm

e Sınıf

toplantıları

Kamp, gezi, günlük sohbet

Bu kurumlarda

kac yıldır eğitim gormektesiniz

10 yildir

1 10 0 2 13

7 yildir 1 4 0 0 5

8 yildir 1 4 0 0 5

4 yildir 0 1 0 0 1

5 yildir 0 3 3 0 6

6 yildir 0 1 2 1 4

3 yildir 1 0 3 0 4

1 ve 2 0 1 5 0 6

9 senedir 0 5 0 1 6

Toplam 4 29 13 4 50

Page 135: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

127

yorumlanabilir. Çünkü, üniversite 1 yada 2’de öğrenciler anne-baba korumasından

henüz ayrılan yavrulardır. Yeni ortam ve bir çok şeyden habersiz ‘pembe gözlüklü’

çocuklardır. O yüzden onların kişiliklerinin biraz oturmasını, ortamı tanımasını,

neyin iyi neyin kötü olduğuna kendilerinin karar verebilecek kıvama gelmelerine

fırsat tanıdıkları önem kazanmaktadır.

3.3. Velilerin, Çocukları ve Kurum Hakkındaki Düşünceleri 3.3.1. Katılımcı Velilerin Kişisel Özellikleri

Araştırmanın bu bölümünde, vakıf yüksek öğretim kurumunda eğitim gören

öğrencilerin velilerinin, çocukları ile ilgili fikir ve düşünceleri ortaya konulmaya

çalışılmıştır. Toplam 50 veli ile mülakat yapılmıştır. Öğrencilere ulaşmak nispeten

kolay olmuşken, velilere ulaşmak çok zor olmuştur. Araştırmaya katılan velilerin

büyük çoğunluğu (% 90) Bişkek şehrinde ikamet edenler olmuştur. Katılımcıların

sadece % 10’u farklı bölgelerde ikamet edenler olup saha çalışması sırasında

Bişkek’te bulunmuş olanlardır. Tablo 1’de velilerin asıl memleketlerinin dağılımı

verilmiştir. Oş bölgesi ile Bişkek şehri eşit oranlarda (% 26,0) olduğu görülmektedir.

Bunları % 18 ile Isık-Köl, % 12 ile Jalal-Abad, % 6 ile Narın ve % 2 ile Talas

bölgeleri izlemektedir.

Tablo 23. Velilerin memleketlerinin dağılımı (N 50)

Memleket Sayı % Bişkek şehri 13 26,0 Çüy bölgesi 5 10,0 Narın bölgesi 3 6,0 Talas bölgesi 1 2,0 Oş bölgesi 13 26,0 Jalal-Abad bölgesi 6 12,0 Isık-Köl bölgesi 9 18,0 Toplam 50 100,0

Page 136: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

128

Tablo 23’de araştırmaya katılanların içinde en yüksek orana sahip olan bölgeler

arasında %26 ile Oş bölgesi, %26 ile Bişkek şehri, %18 ile Isık-Köl bölgesi

gelmektedir. Katılımcıların %2 gibi en az orana ise Talas bölgesinin sahip olduğu

görülmektedir.

Tablo 24. Cinsiyet dağılımı (N 50)

Tablo 24’de ise araştırmaya katılanların cinsiyet dağılımı verilmiştir. Katılımcıların

% 26’sı bayan, % 24 ise erkek yani % 26’sı anne ve % 24’ü baba olduğu

görülmektedir. Her iki cinsiyetin de araştırmaya istekle katıldıkları, çocuklarının

terbiye, eğitim ve genel olarak geleceklerinin aydınlık olması için uğraştıkları

belirtilmelidir.

Tablo 25. Katılımcıların yaş dağılımı (N 50)

Yaş Sayı % 36-40 7 14,0 41-45 9 18,0 46-50 9 18,0 51-55 12 24,0 56-60 6 12,0 61-65 1 2,0 66-70 3 6,0 71-75 3 6,0 Toplam 50 100,0

Sayı % Bayan 26 52,0 Erkek 24 48,0 Toplam 50 100,0

Page 137: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

129

Katılımcıların yaş dağılımı tablo 25’de verilmiştir. Sonuçlara göre katılımcıların

büyük çoğunluğu % 24 ile 51 – 55 yaş arasındakiler olduğu ortaya çıkmıştır. Bunları

% 18 ile 41-45 yaş arası, % 18 ile 46-50 yaş arası, % 14 ile 36-40 yaş arası , % 12 ile

56-60 yaş arası ve en az %6 ile 66-70 ile % 6 ile 71-75 yaş arasındakilerin temsil

ettikleri görülmektedir. 51yaş ve üzerindeki velilerin örneklemin çoğunluğunu

oluşturması ve bunların evlatlarının İslami kurumda eğitim görmesi dikkat çekicidir.

Çünkü, araştırmanın yapıldığı üniversite resmen İslami kuruluş statüsüne sahip

değildir. Ancak, öyle bir statüsünün olmamasına rağmen herkes tarafından dini ve

ahlak bazında bir takım çalışmaların yürütüldüğü toplumun büyük bir çoğunluğu

tarafından bir şeklide bilinmektedir. 50 yaş ve üzerindeki velilerin tam manasıyla

ateist rejimde eğitilmiş olduğu, çoğunun geçmişte Komunist Partisine üye olduğu

bilinmektedir. Bu ise velilerin aldığı eğitim ve terbiye ile çocuklarının almakta

oldukları eğitim ve terbiye arasında çelişkili bir durumun varlığından söz

ettirmektedir.

Tablo 26. Katılımcıların milletlerine göre dağılımı (N 50)

Tablo 26’da katılımcıların milletlerine göre dağılımı verilmiştir. % 88 ile

en fazla Kırgız, % 4 ile Ahıska Türkleri, aynı şekilde % 4 ile Türkmen ve

% 2’şer ile Dungan ve Özbek’lerin oluşturduğu görülmektedir.

Sayı % Kırgız 44 88,0 Ahıska Türkü 2 4,0 Dungan 1 2,0 Özbek 1 2,0 Türkmen 2 4,0 Toplam 50 100,0

Page 138: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

130

Tablo 27. Hanede çocuk sayısının dağılımı (N 50)

Ailede çocuk sayısının dağılımı tablo 27’de verilmiştir. Görüldüğü gibi en çok % 42

ile 1, daha sonra % 30 ile 2, % 14 ile 4, % 2’şer ile 5 ve 7 çocuk şeklinde olduğu

görülmektedir. Örneklemin büyük çoğunluğunun, araştırma zamanında, okumakta

olan çocuk sayısının 1 yada 2 olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum ise nispeten

öğrencilerin ailelerinin ekonomik durumlarının iyi olduğunu göstermektedir. En son

sıralarda 5 ile 7 okuyan çocuk sahibi ailelerin geldiği görülmektedir. Ülkede yapılan

araştırma sonuçlarına göre, yoksul ev halkının ortalama büyüklüğü 7 kişi iken yoksul

olmayanınki 3 olarak ortaya çıkmıştır. Yoksul ailelerin çok çocuklu, fakir olmayan

ailelerin ise az çocuklu olması Kırgızistan ev ekonomisinin karakteristik

özelliklerindendir. Tek ya da iki çocuklu aileler 3 ve üzeri çocuklu ailelerden

ortalama kişi başına aylık iki kat daha fazla gelire sahip oldukları bilinmektedir.

Böylece, yoksulluk “doğurganlık” özelliğine sahiptir. Çünkü yoksul ailelerin

çocukları yoksul olmayan ailelerin çocuklarına göre bir çok konuda daha az

imkanlara sahip olacaktır (www.nasledie.ru/.../18.../article.php?..).

Çocuk sayısı Sayı % 1 21 42,0 2 15 30,0 3 5 10,0 4 7 14,0 5 1 2,0 7 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 139: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

131

Tablo 28. Ailede çalışan sayısı (N 50)

Ailede çalışan sayısı Sayı % Sadece baba 7 14,0 Sadece anne 5 10,0 Hem anne hem baba 25 50,0 Çalışan yok 11 22,0 Ağabey 1 2,0 Anne-baba, ağabey ve abla 1 2,0

Toplam 50 100,0

Tablo 28’de katılımcıların ailesinde en fazla % 50 ile hem anne hem babanın

çalıştığı görülmektedir. Bunu % 22 ile ailede hiç çalışanın olmadığı izlemektedir.

Daha sonra % 14 ile sadece babanın çalıştığı, % 10 ile sadece annenin çalıştığı

anlaşılmaktadır. Aslında, Kırgızistan’da çok yüksek işsizlik sorunun varlığı

bilinmektedir. Yakın zamana kadar toplumda İslami Kuruluşlarda genelde fakir

ailelerin yada yetimlerin öğretim ve eğitim aldıkları kanısı var idi. Oysa araştırmanın

sonucu bu kanıyı kesinlikle onaylamamaktadır. Görüldüğü gibi katılımcıların % 50

‘sinin ailesinde hem anne hem babanın iş sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, %

14 ile sadece baba, % 10 ile sadece anne ve % 4 ile ağabey, anne-baba ve abla

çalışıyor cevabı aslında şöyle okunabilir. Katılımcıların % 78’inin ailesi işe sahip

iken katılımcıların % 22’si işsiz durumdadır. Aşağıdaki tabloda işsizlik nedenleri

verilmiştir.

Page 140: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

132

Tablo 29. Çalışmama nedenleri (N 50)

Çalışmama nedenleri Sayı % Geçerli % İç olmadığı için 2 4,0 11,1 Alkol sorunu var 2 4,0 11,1 Emekli 12 24,0 66,7 Sağlığı izin vermiyor 2 4,0 11,1 Toplam 18 36,0 100,0 Çalışanlar 32 64,0 Toplam 50 100,0

Katılımcıların % 36’sında çalışanın olmadığı görülmektedir. Bunların içinden en

fazla % 66,7 ile emekli olduğu için çalışmadığı görülmektedir. Diğerleri ise % 11

gibi eşit oranlarda iş olmadığı için, alkol sorunu olduğu için ve sağlığı izin

vermediğinden dolayı çalışmadıkları anlaşılmaktadır.

Katılımcıların büyük çoğunluğunun ailelerinde işsizlik sorununun olmadığı,

çalışmayanların içinden de en çok emekli oldukları için çalışmadıkları

anlaşılmaktadır. Dolayısıyla artık İslami Kuruluşlar sadece fakirlerin çocuklarının

eğitim ve öğretim aldıkları kurum olmaktan çıkıp gayet hali vakti yerinde olan

insanların da çocuklarına eğitim veren kurumlarından biri haline geldiği

anlaşılmaktadır.

Page 141: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

133

Tablo 30. Katılımcıların aylık gelirlerine göre dağılımı (N 50)

Tablo 8’de katılımcıların aylık gelirlerine göre dağılımı verilmiştir. Buna göre en çok

% 34,8 ile aylık gelirlerinin sabit olmadığı her ay değiştiğini belirttikleri

görülmektedir. Bunları % 15,2 ile 400 ile 500 Amerikan doları arasında değiştiği, %

10,9 ile 200 ile 300 dolar arası ve yine % 10,9 ile 1000 dolar olduğu ve en az % 4,3

ile 30 ile 50 dolar arasında aylık gelirlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu verilerden

görüldüğü gibi İslami Kuruluşlarda çeşitli gelir seviyeye sahip ailelerin çocuklarının

okuduğu ortaya çıkmaktadır.

Sayı % Geçerli % Değişmekte 16 32,0 34,8 30 -50 dolar arası 2 4,0 4,3 700 dolar 3 6,0 6,5 100-150 dolar arası 3 6,0 6,5 200 - 300 dolar 5 10,0 10,9 400-500 dolar arası 7 14,0 15,2 800-900 2 4,0 4,3 1000 dolar 5 10,0 10,9 2000 ve üzeri 3 6,0 6,5 Total 46 92,0 100,0 Bilgi yok 4 8,0 Total 50 100,0

Page 142: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

134

3.3.2. İslami kurumların velilere göre toplumsal etkileri

Tablo 31. Kurum tarafından desteklenip desteklenmediğine göre dağılımı (N 50)

Araştırmaya katılanların çocuklarının % 28’nin maddi olarak desteklendiği ve %

72’sinin maddi olarak desteklenmediği görülmektedir.

Tablo 32. Parasal olarak desteklenenlerin tutar dağılımı (N 50)

Tablo 32’de parasal olarak desteklenmekte olanların aldıkları desteklerin

miktarlarının dağılımı verilmiştir. En fazla % 21,7 ile yılda bir kez olmak üzere 800

Amerikan doları, % 17,4 ile eşit oranlarda her ay 35 Amerikan doları, 50 Amerikan

doları ve 150 Amerikan doları, % 13 ile aylık 100 Amerikan doları, % 8,7 ile 11

Amerikan doları ve en az % 4,3 ile 135 Amerikan doları büyüklüğünde

desteklendikleri tespit edilmiştir.

Desteklenmekte Sayı % Evet 14 28,0 Hayır 36 72,0 Toplam 50 100,0

Sayı % Geçerli % 100 dolar her ay 3 6,0 13,0 35 dolar her ay 4 8,0 17,4 135 dolar 1 2,0 4,3 800 dolar yılda bir kez 5 10,0 21,7 50 dolar 4 8,0 17,4 150 dolar her ay 4 8,0 17,4 11 dolar 2 4,0 8,7 Toplam 23 46,0 100,0 Bilgi yok 1 2,0 Desteklenmemekte 26 52,0 Toplam 27 54,0 Toplam 50 100,0

Page 143: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

135

Tablo 33. Desteğin veliler için öneminin dağılımı (N 50)

Tablo 33’de kurum tarafından desteklenenler için aldıkları desteğin öneminin

dağılımı verilmiştir. En fazla % 39,1 ile ‘çocuğumun geleceği’ cevabı öne

çıkmaktadır. Bunu % 26,1 ile ‘aile ekonomisine çok büyük bir katkı’, % 17, 4’şer ile

‘aile ekonomisine iyi bir yardım’ ve ‘çocuğumun ufak tefek ihtiyaçlarını karşılaması

açısından küçük yardım’ izlemektedir. Bu dağılımdan anlaşıldığı gibi kurumun

sağladığı maddi destekler bir çok öğrenci ve ailesi için çok büyük öneme sahiptir.

Tablo 34. Özellikle İslami Kurum olarak bilinen bu kurumda çocuğunuzun eğitim almasına kim karar vermiştir (N 50)

Önem Sayı % Geçerli % Çocuğumun geleceği 9 18,0 39,1 Aile ekonomisine çok büyük

katkı 6 12,0 26,1

Aile ekonomisine iyi bir yardım

4 8,0 17,4

Çocuğumun ufak tefek ihtiyaçlarını karşılaması açısından küçük yardım

4 8,0 17,4

Toplam 23 46,0 100,0 Bilgi yok 1 2,0 Desteklenmemekte 26 52,0 Toplam 27 54,0 Toplam 50 100,0

Sayı % Geçerli % Baba 2 4,0 4,1 Öğrencinin kendisi 24 48,0 49,0 Ailecek 15 30,0 30,6 Kardeşler 1 2,0 2,0 Veliler 7 14,0 14,3 Toplam 49 98,0 100,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 144: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

136

Yukarıdaki tablo 34’te çocuklarının özellikle bu İslami Kurumda eğitim görmesine

dair kimin karar verdiği ile ilgili cevapların dağılımı verilmiştir. % 49 gibi büyük bir

çoğunluğun öğrencinin kendisinin, % 30,6 ile ortaklaşa ailecek, % 14,3 ile velilerin,

% 4,1 ile babanın ve en az % 2 ile kardeşlerin karar verdikleri ortaya çıkmıştır.

Tablo 35. Çocuklarda görülen değişmelere velilerin tepkileri (N 50)

Katılımcılara “Eğitimine başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlenen ilk

değişmelere ilk tepkiniz ne olmuştur?” sorusu sorulmuştur. Velilerin tepkilerinin

dağılımı tablo 36’da verilmiştir. Buna göre katılımcıların büyük çoğunluğu % 66,7

ile olumlu karşıladıkları ve % 18,8 ile olumsuz olarak tepki gösterdikleri

görülmektedir. Bunların içinden % 8,3’nün korktuğu ve % 6,3 ‘nün ise çocuklarında

pek bir değişme görmedikleri ortaya çıkmıştır.

Velilerin tepkileri Sayı % Geçerli % Olumlu 32 64,0 66,7 Olumsuz 9 18,0 18,8 Korku 4 8,0 8,3 Pek bir değişme görmedim 3 6,0 6,3 Toplam 48 96,0 100,0 Bilgi yok 2 4,0 Toplam 50 100,0

Page 145: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

137

Tablo 36. Öğrencilere göre velilerinin tepkilerinin dağılımı (N 50)

Tablo 36’da bizzat velilerin söz konusu değişmelere tepkileri verilmiştir, tablo 37’de

ise öğrencilere göre velilerin tepkileri gösterilmiştir. Veli ile öğrencilerin cevapları

karşılaştırıldığı zaman genel itibariyle değişmelerden velilerin memnuniyet

duydukları ortadadır. Değişmelere olumsuz bakanların sayısında hissedilebilir bir

farkın varlığından söz edilebilir. Öğrencilere göre olumsuz tepki veren velilerin

yüzdesi sadece 4 iken, bizzat velilerin verdiği bilgiye göre % 19’a yaklaşmaktadır.

Ayrıca, öğrencilerin % 4’ne göre velilerinin kendileri sayesinde namaza başladıkları

belirtilirken, velilerin öyle bir durumdan söz etmedikleri ortaya çıkmaktadır. Bununla

birlikte velilerin % 9 kadarı ilk değişmeleri görünce korktuklarını belirtirken,

öğrencilerin hiç birinin velilerinin korktuklarından söz etmedikleri görülmektedir.

Buradan, veliler çocuklarındaki değişiklikleri görünce korktuklarını hissettirmemiş

ve dile getirmemiş oldukları sonucuna varılabilir.

Neticede, her ne kadar veliler çocuklarının bazı tutum ve davranışlarında gördükleri

ilk değişmelerden rahatsız olduklarını belirtseler de genel olarak memnun oldukları

Öğrencilere göre velilerin tepkileri Sayı %

Memnunlar 43 86,0 Kesinlikle memnun değiller 2 4,0

Karar vermiş değiller, neyin doğru olduğunu onlar da bilemiyorlar

2 4,0

Memnunlar, hatta kendileri de namaza sayemizde başladılar

2 4,0

Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 146: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

138

anlaşılmaktadır. Kesinlikle bu değişimlerden rahatsız olan katılımcı velilerin

sayısının karşılaştırmalı olarak çok düşük seviyede olduğu görülmektedir.

Ayrıca, katılımcı öğrencilerin kendi velileri hakkında değişmelere ilişkin “Karar

vermiş değiller, neyin doğru olduğunu onlar da bilemiyorlar” demeleri ilgi çekicidir.

Çünkü, katılımcı velilerin bu tür itirafta bulunmadıkları görülmektedir.

Tablo 37. Velilere göre olumlu etkilerin dağılımı (N 50)

“Çocuğunuzun üzerinde kurumun faaliyetlerinin ne tür olumlu etkilerini

görmektesiniz?” sorusuna katılımcı velilerin büyük çoğunluğunun (% 50) hissedilir

bir değişme görmedikleri kaydedilmiştir. Katılımcı velilerin % 46’sı ise çocuklarının

değiştiğini gözlemlediklerini ifade ettikleri görülmektedir. Bu % 46’lık kısmı % 100

Sayı % Geçerli % Büyüklerine karşı saygılı

ve disiplinli 17 17,0 37,0

Beden ve kiyafet temizligine özen

1 1,0 2,2

Düzenli, terbiyeli, çalışkan ve dindar

19 19,0 41,3

Okuma, çalisma isteği ve vatansever

5 5,0 10,9

Fedakar ve sabırlı olmaya basladı

1 1,0 2,2

Namaz kılmaya devam ediyor

1 1,0 2,2

Kapali giyinme, namaz kilma, giybet etmeme, Allah rızasını gözetme

2 2,0 4,3

Toplam 46 46,0 100,0 Bilgi yok 4 4,0 Hissedilir değişme

görmedim 50 50,0

Toplam 54 54,0 Toplam 100 100,0

Page 147: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

139

üzerinden değerlendirdiğimiz zaman velilerin % 41,3’ü çocuklarının ‘düzenli,

terbiyeli, çalışkan ve dindar’ ve % 37’si ‘Büyüklerine karşı saygılı ve disiplinli’

olma yönünde olumlu değişme gördükleri ortaya çıkmıştır. Bunları % 10,9 ile

‘Okuma, çalisma isteği ve vatansever’, % 4,3 ile ‘kapalı giyinme, namaz kılma,

gıybet etmeme, Allah rızasını gözetme’, % 2,2 ile ‘beden ve kıyafet temizliğine

özen’, % 2,2 ile ‘fedakar ve sabırlı olma’ ve yine % 2,2 ile ‘namaz kılmaya devam

etme’ şeklinde olumlu değişiklikler gördükleri ifade edilmiştir. Bu konuda katılımcı

velilerin geneli bu kurumlarda eğitim alan ile başka kurumda eğitim alan çocuklarını

karşılaştırdıklarında büyük bir fark gördüklerini belirtmişlerdir. Bu manada özellikle

düzen ve anne- babaya saygı ön plana çıkmaktadır.

Tablo 38. Öğrencilere göre faaliyetlerin olumlu etkileri (N 50)

Olumlu Etkileri Sayı % İslam ile tanışma, güzel ahlak, iyimserlik 5 10,0

Hayatımın amacı değişti, İslam’ı tanıdım, topluma faydalı insan olmaya çalışma 9 18,0

Aile ve din anlayışım değişti, ruhen huzurlu 10 20,0

İmanım güçlendi, dini bilgim arttı, iradeli ve sabırlı olmayı öğrendim 4 8,0

İnsanlarla iyi ilişki kurmak,saygılı, anlayışlı olmak, zamana önem vermek 11 22,0

Disiplinli, planlı, saygılı olmayı öğrendim 3 6,0

Hocaların samimiyetinden etkilenerek samimi ve toleranslı olmayı öğrendim 5 10,0

Dışarıdaki yasak cinsel ilişki, alkol, sigara, uyuşturucu, gece hayatı gibi şeylerden uzağım 2 4,0

Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 148: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

140

Tablo 37’de katılımcı velilere göre ve tablo 38’da katılımcı öğrencilere göre

faaliyetlerin olumlu etkileri karşılaştırılmıştır. Alınan sonuçlara göre katılımcı

velilerin % 41,3’ü çocuklarının ‘düzenli, terbiyeli, çalışkan ve dindar’ ve % 37’sinin

‘Büyüklerine karşı saygılı ve disiplinli’ olma yönünde olumlu değişme gördükleri

ifade edilmiştir. Katılımcı öğrencilerin % 22’si ‘İnsanlarla iyi ilişki kurmayı, saygılı

ve anlayışlı olmayı, zamana önem vermeyi’ öğrendim şeklinde cevaplandırmışlardır.

Buradan hem katılımcı velilerin hem katılımcı öğrencilerin büyük çoğunluğunun

birbirlerine çok yakın olumlu yönde değişmelerden bahsettikleri sonucuna varılabilir.

Ancak veli ve öğrencilerin cevapları arasında ciddi farklılaşmadan da söz etmek

mümkündür. Örneğin, katılımcı velilerin sadece % 4,3’ü ‘Kapali giyinme, namaz

kilma, giybet etmeme, Allah rızasını gözetme’ gibi olumlu değişmeleri belirtirken,

katılımcı öğrencilerin % 20’si ‘Hayatımın amacı değişti, İslam’ı tanıdım, topluma

faydalı insan olmaya çalışıyorum’ ve aynı şekilde % 18’inin ‘Aile ve din anlayışım

değişti, ruhen huzurluyum’ diyerek olumlu yönde değişmelerini belirttikleri

görülmektedir. Buradan, veliler için çocuklarının dinini tanıma ve yaşamalarının pek

önemsenmediği, katılımcı öğrencilerin kendileri için ise bu konuda değişme çok

olumlu ve önemli olarak kabul edildiği ileri sürülebilir. Ayrıca katılımcı öğrencilerin

% 4’nün ‘Yasak cinsel ilişki, alkol, sigara, uyuşturucu, gece hayatı gibi şeylerden

faaliyetler sayesinde uzaklaşmaları’ önemli değişiklikler olarak değerlendirilirken,

katılımcı velilerin bu konuya hiç değinmedikleri anlaşılmaktadır. Bu sonuçlardan

hareketle, nesiller arasında, özellikle dini ve ahlaki yönden tutum ve davranışlarında

farklılaşma ve neticede çatışmanın varlığından söz edilebilir. Ayrıca, bu konuda

katılımcı öğrencilerin son derece temkinli davrandıkları anlaşılmıştır. Yeni olan her

Page 149: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

141

şeyin hemen kabul edilip desteklenmesi beklenemez. Bu realitenin katılımcı

öğrenciler tarafından iyi bilindiği ve büyüklerine yenilik ve değişmelerin alıştıra

alıştıra ortaya koydukları anlaşılmıştır.

Tablo 39. Değişikliklerden memnun musunuz? (N 50)

Tablo 39’da katılımcı velilerin çocuklarında meydana gelen değişikliklerden

memnun olup olmama durumunun dağılımı verilmiştir. Bakıldığı zaman

katılımcıların genelinin (%86) çocuklarının eğitim aldıkları İslami kurumun

faaliyetleri neticesinde, din ve ahlak çerçevesinde tutum ve davranışlarında ortaya

çıkan değişiklerden memnun oldukları anlaşılmaktadır. Katılımcıların % 4’nün ise

çocuklarının kendilerinden farklılaşmalarının iyi yada kötü olduğuna henüz karar

veremedikleri görülmektedir. Henüz karar veremeyen katılımcı velilerin kendilerinin

de din konuları ile ilgilendikleri yani arayış içinde oldukları dikkat çekmektedir.

Katılımcı velilerin % 4 ise bu değişikliklerden kesinlikle memnun oldukları, hatta

çocukları sayesinde kendilerinin de namaza başladıkları ifade edilmiştir.

Katılımcıların bir diğer % 4’lük kısmının kesinlikle memnun olmadıkları

anlaşılmaktadır. Bu katılımcılara göre namaz kılmak, kapalı giyinmek günümüzde

Sayı % Memnunum 43 86,0 Kesinlikle memnun değilim 2 4,0

Karar vermiş değilim, neyin doğru olduğunu ben de bilemiyorum

2 4,0

Memnunuz, hatta kendimiz de namaza sayesinde başladık 2 4,0

Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 150: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

142

geride kalmışlığın simgelerinden başka bir şey değildir. Ayrıca, bu veliler kızlarıyla

birlikte bir yerlere giderken uzun etek, yazın uzun kollu kıyafetlerle dışarı çıkmaktan

utanç duyduklarını ve kızlarından en azından onlarla birlikteyken “normal insanlar”

gibi giyinmelerini rica ettikleri özellikle belirtilmiştir.

Tablo 40. Kurum faaliyetleri durdurulursa ne gibi değişiklikler olabilir (N 50)

Katılımcılardan “Kurum, faaliyetlerini durdurursa çocuğunuzun hayatında ne gibi

farklılıkların olabileceğini düşünüyorsunuz?” sorusu sorulmuştur. % 78’nin bu konu

üzerinde hiç düşünmemiştim, % 10’un çevresi değiştiği için zorlanır, % 6’sının pek

bir şey değişmez, % 2’sinin çocuğun hayatı tamamen değişir ve yine % 2’sinin

şahsen ben çok sevinirim şeklinde cevaplandırıldığı görülmektedir. Katılımcıların %

2’lik kısmının çocuklarının bu kurumdan ayrılmasını istediklerini, ancak eğitim

açısından çok kaliteli olduğu için devam etmelerine katlandıkları vurgulanmıştır.

Sayı % Geçerli % Pek bir şey değişmez 3 6,0 4,1 Çevresi değiştiği için zorlanır 5 10,0 10,2 Hayatı tamamen değişir 1 2,0 2,0 Bu konu üzerinde

düşünmemiştim 39 78,0 79,6

Şahsen ben çok sevinirim 1 2,0 2,0 Toplam 49 98,0 100,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 151: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

143

Tablo 41. Kurumun toplumsal işlevleri (N 50)

Söz konusu kurumların toplumsal işlevleri sorulmuştur. Katılımcı velilerin % 98’i

Kırgızistan’da günümüzde var olan genelde tüm İslami Kuruluşların ve özelde

çocuklarının okuduğu kurumun hem eğitici hem terbiye edici işlevlerinin olduğu

vurgulanmıştır. Ayrıca, bu kurumun tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden

birisi eğitici işlevinin yanı sıra terbiye edici işlevinin de paralel bir şekilde

uygulanması olduğu anlaşılmaktadır.

Tablo 42. Velilerin ağzından çocukları hakkında çevresindekilerin düşünceleri (N 50)

Sayı % Olumlu yönde değiştiğini söylüyorlar 31 62,0 Örnek çocuk olarak görmekteler 13 26,0

Önce olumsuzdu, sonra pozitife dönüştü 1 2,0

Kapalı giyinmesinin zamana uymadığını söylüyorlar 1 2,0

Namaz kılıyor ama başı açık geziyor diye eleştiriyorlar 1 2,0

Pasifleştiğini söylüyorlar 1 2,0

Toplam 48 96,0 Bilgi yok 2 4,0 Toplam 50 100,0

Sayı % Hem eğitici hem

terbiye edici 49 98,0

Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

Page 152: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

144

Katılımcı velilere çocukları hakkında çevresindekilerin (komşu, akraba, eski

öğretmenleri, arkadaşları…) düşünceleri sorulmuştur. Bu soruya verilen cevapların

dağılımı tablo 19’da gösterilmiştir. Buna göre katılımcıların büyük çoğunluğu % 62

ile çocukların genel olarak olumlu yönde değiştiğini, % 26 ile örnek çocuk olarak

gördüklerini, % 2 ile eskisine göre pasifleştiğini ve içe kapandığını, % 2 ile hem

namaz kılıyor hem başı açık geziyor diyerek eleştirildiklerini ve yine % 2 ile kapalı

giyinmelerinin zamana uymadıklarını belirtmişlerdir. Bir diğer % 2’lik kısmın ise

çevredekilerin ilk başlarda olumsuz baktıklarını daha sonra değişimlerin hiç de

kötüye götürmediğini, tam tersine iyiye gittiğini gördükçe, kendi çocuklarıyla

karşılaştırdıkça fikirlerinin olumlu yöne değiştiğini ifade etmişlerdir.

Tablo 43. Velilerin çocuklarına dair beklentileri (N 50)

Katılımcı veliler “Çocuğunuz ile ilgili gelecekte beklentileriniz nelerdir?” sorusuna

% 70 ile dürüst insan ve alanında iyi bir uzman, % 16 ile iyi bir kariyer ve mutlu aile

sahibi, % 12 ile vatanına yararlı birey olmalarını ümit ediyoruz şeklinde

cevaplandırdıkları görülmektedir. Görüldüğü gibi, velilerin büyük çoğunluğunun

(% 70) çocuklarının öncelikle dürüst insan daha sonra yüksek kariyer sahibi

olmalarını istedikleri anlaşılmaktadır. Bununla birlikte hiçbir katılımcı velinin

çocuğunun gelecekte dindar bir birey olmasını ümit ettiği belirtilmemiştir.

Sayı % Vatanına yararlı birey 6 12,0 İyi bir kariyer ve mutlu aile sahibi 8 16,0 Dürüst insan ve alanında iyi bir uzman 35 70,0 Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0

Toplam 50 100,0

Page 153: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

145

Tablo 44. Çocuklarının İslami Kurumda eğitime devam etme süresi (N 50)

Devam süresi (yıl) Sayı % 1 2 4,0 2 2 4,0 3 5 10,0 4 2 4,0 5 7 14,0 6 3 6,0 7 5 10,0 8 6 12,0 9 -11 18 36,0 Toplam 50 100,0

Tablo 22’de katılımcı velilerin çocuklarının kaç yıldır İslami kurumda eğitime

devam etme süresinin dağılımı verilmiştir. En uzun % 36 ile 9 ile 11 yıl arasında,

bunu % 14 ile 5, % 12 ile 8, % 10 ile 3, yine % 10 ile 7, % 6 ile 6 ve % 4’er olmak

üzere 1, 2 ve 3 yıldır İslami kurumda eğitim görme sürelerinin izledikleri

görülmektedir. 6 yıl ve üzerinde eğitimlerine devam eden öğrenciler aynı İslami

kuruma ait ortaokul ve liselerinden mezun oldukları belirtilmiştir. Burada verilen

süreler İslami kurumlarda eğitim görme süresinin toplamıdır.

Page 154: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

146

Tablo 45. Velilerin, çocuklarını bu kurumda okutma nedenleri (N 50)

Tercih nedenleri Sayı % Kaliteli eğitim verdikleri için 4 8,0

Kaliteli eğitimin yanında terbiye de verdikleri için 14 28,0

Bu kurumlardan mezun öğrencilerin örnek davranışlarından etkilediğim için 17 34,0

En önemlisi dini bilgi verdikleri için 1 2,0

Çocuk ısrar ettiği için 3 6,0 Eş dostun tavsiyesi nedeniyle 4 8,0

Eğitimin yabancı dilde olması, rüşvetin olmaması, iyi teknolojik donanım ve zengin kütüphaneye sahip olmasından dolayı

6 12,0

Toplam 49 98,0 Bilgi yok 1 2,0 Toplam 50 100,0

“Çocuğunuzu özellikle bu kurumda okutma nedeniniz nedir?” sorusuna tablo 46’da

görüldüğü gibi katılımcı veliler % 34 ile ‘Bu kurumlardan mezun öğrencilerin örnek

davranışlarından etkilendiğim için’, % 28 ile ‘Kaliteli eğitimin yanında terbiye de

verdikleri için’, % 12 ile ‘Eğitimin yabancı dilde olması, rüşvetin olmaması, iyi

teknolojik donanım ve zengin kütüphaneye sahip olmasından dolayı’, % 8’er

‘Kaliteli eğitim verdikleri için’ ve ‘ Eş dostun tavsiyesi nedeniyle’, % 6 ile ‘Çocuk

kendisi ısrar ettiği için’ ve % 2 ile ‘ En önemlisi dini bilgi verdikleri için’ şeklinde

söz konusu kurumu tercih etme nedenlerinin sıralandığı görülmektedir.

Katılımcı velilerin çocuklarını özellikle bu kurumu seçmelerinde en önemli etken

olarak karşımıza bu kurumların mezunları çıkmaktadır. Mezunların örnek teşkil

edebilecek şekilde sergiledikleri davranışları ve elde ettikleri başarılar etrafındakileri

önemli ölçüde etkilediği anlaşılmaktadır. Bu durum ise söz konusu İslami

kuruluşların hedefleri doğrultusunda gerçekleştirdikleri faaliyetlerin neticesinde

Page 155: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

147

alınan meyveleri şeklinde kabul edilebilir. Buradan Kırgızistan’da günümüzde aktif

olan İslami kuruluşlar zamana uygun bir biçimde faaliyet gösterdikleri

anlaşılmaktadır. Eş zamanlı olarak hem uhrevi hem dünyevi açılardan eğitilmeleri

özellikle Kırgızistan şartlarında büyük önem taşıdığı açıktır. Sovyetlerin

dağılmasıyla birlikte yoksulluğun ciddi manada yükselmesi ve neticede agresiflik,

cinayet, intihar, çekememezlik, hırsızlık gibi istenmedik olaylar hızlıca artmaktadır.

Ayrıca, ateistik terbiyenin doğurduğu sapma davranışlar (gayri meşru çocukların

sayısındaki artış, kısa vadeli ilişkilerin halk tarafından yadırganmaması,

boşanmaların artması, alkol vs. ) toplumun bütünlüğüne ciddi tehlike arz etmektedir.

Bu noktada İslami kuruluşlar, toplumda meydana gelen bu hastalıkların tedavisinin

yeni nesillerin eğitiminden ve terbiyesinden geçtiğine karar kıldıkları ve bu

doğrultuda faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır.

Page 156: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

148

Sonuç ve Öneriler

Ekonomik açıdan yoksulluk ve kültürel anlamda değerlerin aşınması bugün birçok

postsovyet ülkelerin çoğunda olduğu gibi Kırgızistan’da da önemli bir sorun teşkil

etmektedir. Bu sorunlarla mücadele edilebilmesi için söz konusu olguların bütünsel

kavrayışının gerçekleştirilebilmesi; bunun için de sorunların sadece iktisadi yönü

üzerinde değil toplumsal boyutlarının da göz önünde bulundurulması mecburi olarak

ortaya çıkmaktadır.

Kırgızistan, 1991’de bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte sosyo-politik ve kültürel

alanıyla geçiş dönemine girmiştir. Tam da bu dönemde objektif ve sübjektif

faktörlerin etkisiyle Kırgız toplumunda kültürel manada yoksulluk, halkın geniş

tabakasını içine kapsayarak sosyal bir sorun haline dönüşmüştür.

Ekonomik açıdan yoksulluk ve kültürel manada değerlerin aşınması, genel halkın

sadece maddi durumunu etkilemekle kalmayıp, politik, kültürel ve psikolojik açıdan

da insanları ciddi anlamda olumsuz olarak etkisi altına aldığı açıktır. Bu durum

özellikle ülke içinde huzursuzluklara (örneğin: boşanmaların artması, evlilik dışında

çocukların dünyaya gelmesi, insanlar arasındaki ilişkilerin maddiyat üzerine

kurulması, siyasi ve sosyal alanlarda anarşinin baş göstermesi….) neden olabilir ve

nitekim olmaktadır da.

1990’larda başlayan sosyo-politik gelişmeler toplum ve devletin tüm alanlarında

ciddi düzenleme ve değişimler getirmiştir. Bu değişimler din alanını da kapsamıştır.

1991’de “İnanç ve dini kuruluşların özgürlüğü” kanununun kabul edilişiyle birlikte

insanların dine olan ilgisi artmıştır. Bununla birlikte İslami kuruluşlar ortaya

çıkmıştır.

Page 157: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

149

Gerçekleştirilen araştırma sonucunda Kırgızistan’da faaliyet gösteren İslami

kuruluşlar ile ilgili bilgi toplanmıştır. Söz konusu kuruluşların İslam’ı tanıtmak,

yoksul çocuk ile fakir ailelere maddi - manevi yardımda bulunarak yoksulları vahşi

kapitalizm ortamında hayat mücadelesi için rekabete hazırlamak, Kırgızistan’ın

geleceği için vatansever, dindar ve eğitimli neslin yetişmesine yardımcı olmak

amacıyla çalışmalarını sürdürdükleri ortaya çıkmıştır.

Genel itibariyle İslami kuruluşlar 2000 yılından itibaren faaliyete geçip maddi ve

manevi olarak ihtiyaç sahiplerini imkanları ölçüsünde desteklemeye devam ettikleri

anlaşılmıştır.

Destek alan insanların İslami kuruluşlardan son derece memnun oldukları ve söz

konusu kuruluşların faaliyetlerine kesinlikle devam etmeleri arzusu içinde oldukları

anlaşılmıştır.

Bununla birlikte, İslami yüksek öğrenim kurumunda eğitim alan öğrenciler ile

onların velileriyle gerçekleştirilen görüşme sonrası genel olarak her iki tarafın

kurumun faaliyetlerinden memnuniyet duydukları ortaya çıkmıştır. Veliler,

çocuklarında gördükleri değişikliklerin, bazıları hariç (tesettür, helal gıda seçiminde

ısrar gibi…) son derece olumlu yönde olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, velilerin

çoğu bu kuruluşlarda okumakta veya mezun olan çocuklarının davranışlarından

memnun olduklarından dolayı diğer çocuklarını da aynı kuruluşlarda okuttuklarını

belirtmişlerdir.

Bu anlamda “günümüz Kırgızistan’ında sosyo-ekonomik belirsizlik şartlarında

İslami kuruluşların gençler üzerinde hem maddi hem ahlaki anlamda olumlu etkileri

yükselmektedir” hipotezinin doğrulandığı ortaya çıkmaktadır.

Page 158: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

150

Aynı zamanda, yeni neslin velilerine nazaran sosyo-kültürel manada farklılaştığı

görülmüştür. Namaz, oruç, iman, saygı, düzen, disiplin gibi bir çok konuda katılımcı

öğrencilerin velileriyle ve eski arkadaşlarıyla aynı düşünmedikleri ve hareket

etmedikleri sonucuna ulaşılmıştır. Kuruluşların dini-ahlaki yönde gerçekleştirdikleri

faaliyetlerin tesiriyle öğrencilerde ortaya çıkan değişiklik ilk fark edildiği

zamanlarda, doğal olarak aile içinde bir takım sıkıntılara yol açmış ise de sonrasında

sorun olmaktan çıktığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla, “dinin bütünleştirici işlevi ve

İslami kuruluşların oluşturdukları özel samimi ortam, devam etmekte olan ekonomik

ve toplumsal kriz döneminde Kırgız toplumunun bütünleşme sürecinde olumlu

etkendir” şeklinde öne sürülen hipotez yanlışlanmıştır. Günümüzde, Kırgızistan’da

dinin ve dini kuruluşların sosyal bütünleşmeye katkısından söz etmenin henüz erken

olduğu anlaşılmaktadır.

İslami kuruluşların önlerine koydukları amaçları doğrultusunda gerçekleştirdikleri

faaliyetler genel olarak olumlu neticeler vermeye başladıkları anlaşılmıştır. Kırgız

toplumunda, dini kurumlarda genellikle yoksul ailelerin çocuklarının eğitim aldığına

dair kanı vardır. Bu kanı ortaokul ve lise öğrencileri ile yapılmış olan görüşme

sonuçları ile örtüştüğü görüşmüştür. Ancak, yüksek öğrenim kurumlarına gelince

durumun genel kanıyı onaylamadığı ortaya çıkmıştır. Kırgızistan’ın ekonomik düzeyi

ve hayat standardı göz önünde bulundurulduğu zaman söz konusu kurumlarda

ekonomik olarak iyi durumda olan ailelerin çocuklarının eğitim aldıkları sonucuna

varılmıştır. Bu durum ise ülkenin geleceğine dair umut vericidir.

Kırgızistan’ın aydınlık geleceği için öncelikle ülkenin ekonomik ve kültürel

politikasının mevcut durumu göz önünde bulundurarak yeniden düzenlenmesi

gerektiği kurum yöneticileri tarafından şiddetle önerilmiştir. Bununla birlikte,

Page 159: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

151

bakanlıklar, uluslararası yardım kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, özel sektör gibi

tüm kesimlerin bir biriyle iletişim ve eşgüdüm içinde olmalarının sağlanması zorunlu

hale geldiği açıktır.

Ayrıca, hükümet ile sivil toplum örgütleri eski sovyet mantığına özgü eşitlik ve

eşitleme prensiplerinin kafalardan silinmesi yönünde çalışmalar yapmalı. Yeni

düzenin farklılık, eşitsizlik, rekabet, daha çok çalışma, aşı ve işi devletten

beklememe gibi özellik ve prensipleri aşılama faaliyetlerini gerçekleştirilmelidir.

Devlet, İslami kuruluşlara sadece yoksulların listesini sunmakla sınırlı kalmayıp daha

verimli çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için bürokratik işlemlerin basitleştirmesi

önerilebilir.

Page 160: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

152

Kaynakça

Akyüz, N. (2007) Gecekondularda Dini Hayat ve Kentlileşme, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık Akyüz, N. (2008) Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık Alcock, P. (1988) Understanding Poverty, 2. edition, Hong Kong: Macmillian Asankanov, A. (1997) Kırgızı: Rost Natsionalnogo Samosoznaniya, Bişkek Aslantürk, Z., Amman, T. (2000) Sosyoloji, İstanbul: Kaknüs Yayınları Aydın, M. (2000) Kurumlar Sosyolojisi, Ankara: Vadi Yayınları Center for Social and Economic Research in Kyrgyzstan, Kyrgyz Economic Outlook, 2/2001 Berger, P., (1993) Dinin Sosyal Gerçekliği, çev. Coşkun, A., İstanbul: İnsan Yayınları Bergson, H. (1990) Ahlak ve Dinin İki Kaynağı, çev. Emin, M., İstanbul: Devlet Matbaası Bıkova, S. (1993) Bednost po Russki i po İtalyanski, // Sotsis, No 2 Comte, A. (1899) Kurs Polojitelnoy Filosofii, Sankt-Petersburg Durkheim, E. (1923) Dini Hayatın İptidai Şekilleri, çev. Cahit, H., İstanbul: Tanin Matbaası Durkheim, E. (1996) O Razdelenii Obşestvennogo Truda, Moskva: Kanon Duverger, M. (1995) Siyaset Sosyolojisi, çev. Tekeli, Ş., İstanbul: Varlık Yayınları Dünya Bankası, Dünya Gelişme Raporu, 2000/2001 Edilova, M. (2001) Bednost - Sotsialnoe Yavlenie: na primere Kırgızstana v perehodnıy period, Bişkek Elebayeva, A. (1996) Mesto i Rol Jenşinı v Tsivilizovannom Obşestve, Bişkek Eliade, M. (1990) Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, çev. Aydın, M., Ankara: Türk Hava Kurumu Basımevi Fichter, J. (1992) Sosyoloji Nedir?, çev. Çelebi, N., Konya: S. Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları

Page 161: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

153

Freyer, H. (1964) Din Sosyolojisi, çev. Kalpsüz, T., Ankara: A.Ü.İ.F.Y.

Freud, S. (1996) Totem ve Tabu, çev. Sel, K.S., İstanbul: Sosyal Yayınlar

GADRPKR (Gosudarstvennoe Agentstvo po Delam Reliğii pri Pravitelstve Kırgızskoy Respubliki), (2009) Zakonodatelnıye i Normativno-Pravovıye Aktı Kırgızskoy Pespubliki Reguliruyuşih v Sfere Religiy, Bişkek Galieva, Z. (2002) Religiya i Obrazovanie, red. Asankanov, A., Hogaev, M., Bekturov, E., Bişkek: KGPU Garadja, V. (2005) Sotsiologiya Religii, Moskva: İnfra Gavra, D. (1999) Ponyatie Sotsialnogo İnstisuta, no: 1-2, Moskva

Giddens, A. (2000) Sosyoloji, (haz. Özel, H., Güzel, C.) Ankara: Ayraç

Gökberk, M. (1980) Felsefe Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi

Gökçe, B. (2007) Toplumsal Bilimlerde Araştırma, Ankara: Savaş Yayınevi Günay, Ü. (2008) Din Sosyolojisi, İstanbul: İnsan Yayınları

İnsel, A. (2001) İki Yoksulluk Tanımı ve Bir Öneri, Toplum ve Bilim, Yaz-89 Jerebin, V. (1994) Problemı Borbı s Bednostyu v Pazrabotkah Zarubejnıh Pravitelstvennıh i Mejdunarodnıh Organizatsiy, // Bednost: vzglyad uçenıh na problemu, Moskva Kehrer, G. (1998) Din Sosyolojisi, der. Aktay, Y., Köktaş, E., Ankara: Vadi Yayınlar Kırgız Tuusu, (1996) gazete, 15 Ekim Kızılçelik, S. (1994) Sosyoloji Teorileri, Konya: Yunus Emre Grafik Tasarın ve Yayıncılık LTD. ŞTİ. Kravçenko, S. (1998) Sotsiologiya: Paradigmı i Temı, Moskva: Ankil

Krech, D. (1983) Cemiyet İçinde Fert, İstanbul: M.E.B.

Kurbanova, N. (2008) İslam v Sovremennom Kırgızstane, Bişkek

Lundberg, A. (1970) Sosyoloji, Ankara: S.B.D.Y.

Luçkina, L. (1992) O Bednosti i Opredelenii Projitoçnogo Minimuma, // Mirovaya ekonomika i mejdunarodnıye otnoşeniya, No 2

Page 162: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

154

Malaşenko, A. (2001) İslam na Postsovetskom Prostranstve, Vzglyad İznutri, Moskva: Tsentr Karnegi Malinowski, B. (1990) Büyü, Bilim ve Din, çev. Özkal, S., İstanbul: Kabalcı Yayınevi Maltabarov, B. (2002) Religiya i Sotsialno-Politiçeskie Protsessı v Kırgızstane, Bişkek Maltabarov, B. (2005) Bağımsız Kırgızistan’ın Demokratikleşme Sürecinde Din ile Siyaset İlişkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi Maltabarov, B.A. (2003) İslam kak Religiya Monoteistiçeskogo Kredo, //Materialı Mejdunarodnoy Nauçno- Praktiçeskoy Konferentsii “İslam v İstorii Kırgızskoy Gosudarstvennosti”, Bişkek Malikov, K. (2007) Religioznaya Situatsiya v Kırgızstane: analiz i perspektivı razvitiya // http.www.eastime.ru./1/4/253.html/-2007.-10 iyun. Mamayusupov, O. (2004) O Monitoringe Deyatelnosti Gosudarstvennıh Organov v Realizatsii Religioznıh Prav i Svobod, Osh: Altın-Tamga Mardin, Ş. (1986) Din ve İdeoloji, İstanbul: İletişim Yayınları

Marks, K., Engels, F. (1976) Komünist Manifesto, çev. Arslan, S., Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları Marshall, G. (1999) Sosyoloji Sözlüğü, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları Mensching, G. (1994) Dini Sosyoloji, çev. Aydın, M., Konya: Tekin Kitabevi Moore, W.E. (1990) “İşlevselcilik”. Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, edit. Bottomore, T., Nisbet, R., çev., Tekeli, Ş., Ankara: Verso Yayıncılık Novak, T. (1988) Poverty and The State: On Historical Sociology, England: Open University Press Osmonaliev, K. (2009) Religioznıye Organizatsii (ne islamskogo napravleniya) v Kırgızstane: ih doktrinı i uçeniya, Bişkek: Oll Kolors Osnovnıye napravleniya natsionalnoy programmı “Ayalzat” (1996) Bişkek Poloma, M. (1993) Çağdaş Sosyoloji Kuramları, çev. Erbaş, H., Ankara: Gündoğan Yayınları Prilepko, E. (1991) Sotsiologiçeskiy Slovar, Minsk

Page 163: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

155

Punch, K.F. (2005) Sosyal Araştırmalara Giriş. Nicel ve Nitel Yaklaşımlar, Çev. Bayrak, D., Arslan, H.B., Akyüz, Z., Ankara: Siyasal Kitabevi Rezultatı Vıboroçnıh Obsledovaniy: Monitoring Bednosti, 1998 Ritzer, G. (1986) Social Problems, New-York: Random House Sayın, Ö. (1988) Sosyolojiye Giriş, İzmir: Erdem Kitabevi

Sidorov, O. (2007) İslamskiy Faktor vo Vnutripolitiçeskoy Stabilnosti Gosudarstv Tsentralnoy Azii // Tsentralnaya Aziya i Kavkaz, No.1 (49.) Slovo Kırgızstana, (1993) milli gazete, sayı no: 25 Mart

Slovo Kırgızstana, (1996) milli gazete, sayı no: 27-28 Ekim

Sorokin, P. (1992) Religioznıye Gruppı i Religioznıye Peregruppirovki, Moskva: Nauka Sorokin, P. (1992) Çelovek, Tsivilizatsiya, Obşestvo, Moskva Sorokin, P. (1994) Obşedostupnıy Uçebnik Sotsiologii: Statyi Raznıh Let, Moskva: Nauka Sorokin, P. (1997) Glavnıye Tendentsii Naşego Vremeni, Moskva: Nauka Sotsialnoe razvitie Kırgızskoy Respubliki 1995-1999, (2000) Ejegodnik, Bişkek Seytalieva, G. (2004) Siyaset ve Toplum, Bişkek: KNU

Seytalieva, G. (2003) Otdelnıye Pokazateli Rosta Populyarnosti İslama v Kırgızstane za 2002-2003 gg. // Materialı mejdunarodnoy nauçno-prakiçeskoy konferentsii “İslam v İstorii Kırgızskoy Gosudarstvennosti”, Bişkek Slaughter, R.A. (2002) “Poor Kyrgyzstan”, The National İnterest- Summer Smelser, N. (1994) Sotsiologiya, Moskva: Feniks

Spencer, H. (1898) First Principles, New-York

Taplamacıoğlu, M. (1986) Din Sosyolojisi, Ankara: A.Ü.İ. F. Yayınları

Wach, J. (1995) Din Sosyolojisi, çev. Günay, Ü., İstanbul: Marmara Ü.İ.F.V.Y. Wallace, R.A., Wolf, A. (2004) Çağdaş Sosyoloji Kuramları, çev. Elburuz, L.&Ayas, R., İzmir: Punto Yayıncılık

Page 164: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

156

Weber, M. (2001) Protestan Ahlakı ve Protestan Ruhu, çev. Gürata, Z., İstanbul: Ayraç Yayınları Weber, M. (2000) Sosyoloji Yazıları, çev. Parla, T., İstanbul: İletişim Yayınları Weber, M. (2002) Şehir: Modern Kentin Oluşumu, çev. Ceylan, M., İstanbul: Bakış Yayınları World Bank, World Development Report, 2000/2001, s. 280-281 Yarkov, A. (2002) Oçerk İstorii Religiy V Kırgızstane, Bişkek: Salam

www. муфтият. Kg

www.nasledie.ru/.../18.../article.php?..

www.ruralpovertyportal.org/web/guest/country/home/tags/kyrgyzstan

http://canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/ikinci-bol/dünyada -gelir- yoksulluk.pdf

Page 165: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

157

ÖZET

Bu çalışmada, SSCB’nin çöküşü sonrası 1996’dan itibaren Kırgızistan’ın yeni

sosyal yapısında yer almaya başlayan İslami Kuruluşların faaliyetleri ve toplumsal

sonuçları ele alınmıştır.

Bu konu araştırılırken öncelikle İslami Kuruluşların faaliyete geçmelerindeki

temel amaçları ve bu süreçte karşılaştıkları sorunlar, devlet ve diğer kurumlarla olan

ilişkileri incelenmiştir.

Bununla birlikte, söz konusu kurumlarda eğitim alan ve barınmakta olan öğrenci

ve bunların velileriyle görüşülerek İslami kuruluşların faaliyetleri ve toplumsal

sonuçları ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Çalışmada, din kavramsal ve kuramsal çerçevede ele alınarak tartışılmaya

çalışılmıştır. Ayrıca Kırgız toplumunun dini durumu teorik bazda gözler önüne

serilmeye gayret edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Din, İslami Kuruluşlar, Yoksullukla Mücadele

Page 166: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

158

ABSTRACT

This work deals with the activities of the Islamic Institutions and public results in

Kyrgyzstan, after the collapse of the Soviet Union in 1996.

When this subject was studied, first, the main aims of the Islamic Institutions’’ in

their activities and the problems they came across during this process, their

relationships with the state and the other institutions are examined.

Besides, it has been tried to introduce the importance of their services and help after

meeting with people who got assistance and education from these institutions.

This study aims to discuss the notions of religion in a conceptual and institutional

frame. Also, it has been tried to present the Kyrgyz society’s religious position.

Key words: Religion, Religious Institutions, Fighting with poverty

Page 167: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

159

EKLER EK I. KURUM YÖNETİCİLERİ İÇİN GÖRÜŞME FORMU 1. Cinsiyet:

2. Yaş:

3. Medeni durumu:

4. Öğrenim durumu:

5. Kurum içindeki pozisyonu:

6. Kurumun adı:

7. Kurumunuz ne zamandan beri faaliyet göstermektedir?

8. Kurumunuzun kurulma amacı (amaçları) nedir?

9. Kurumunuzda resmen kaç personel çalışmaktadır?

10. Personeli işe alırken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

11. Kurumunuzun mali kaynağı nasıl sağlanmaktadır?

12. Kurumun faaliyet göstermeye başladığından beri ne gibi değişiklikler

gerçekleşti?

13. Kurumunuz her hangi bir şeyi amaçlayıp da gerçekleştiremediği durum oldu mu?

Eğer olduysa, nedenlerini açıklar mısınız?

Page 168: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

160

14. Siz, kurum faaliyetlerini iyileştirmek için, kurumun yöneticisi olarak her hangi

bir çalışma gerçekleştirdiniz mi?

15. Önümüzdeki iki yıl içinde kurum faaliyetlerini daha da iyileştirmek

için her hangi bir planınız var mıdır?

16. Kurumununuz mali durumu her geçen yıl iyileşmekte mi yoksa kötüye mi

gitmekte? Bu sonucu neye bağlıyorsunuz?

16. Kurum personelinin kalite potensiyelini yükseltmek için çalışmalar yapılmakta

mıdır?

17. Kurumunuz yoksulluk ile mücadele programı çerçevesinde her hangi bir çalışma

yürütmekte midir? (Eğer yürütülüyorsa 19 soru sorulacak)

18. Bu konuda çalışmanız kimlere yönelik yürütülmektedir?

19. Onları (kime yönelik ise) neye göre yani hangi kriterlere göre tespit

edersiniz?

20. Kurumunuz gerçekleştirdiği faaliyetlerini İslam’ın hangi prensiplerine dayanarak

yapmaktadır?

21. Yoksullukla mücadele çerçevesinde kurumunuz devlet ya da başka kurumlarla

ortaklaşa faaliyet göstermekte midir?

22. Kurumunuz bu konuda bağımsız olarak ne gibi faaliyetler gerçekleştirmektedir?

(eğitim, mali destek gibi)

23. Eğer kurumunuz eğitici faaliyetler gösteriyorsa son iki yıl içinde toplam kaç kişi

yararlanmıştır?

Page 169: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

161

24. Bu eğitici faaliyetler sonucunda, son iki yılda aldığınız sonuç nedir? Verdiğiniz

eğitim sonrasında iş bulma, eğitime devam etme, kariyerinde yükselme vs. gibi.

25. Eğitim faaliyetleri için aşağı yukarı son iki yıl içinde toplamda ne kadarlık

harcama yapılmıştır?

26. Eğer kurumunuz maddi destek faaliyetleri gösteriyorsa, son iki yılda

aşağı yukarı kaç kişiye destek sağlamıştır?

27. Kurumunuz, son iki yılda, maddi destek faaliyeti çerçevesinde

toplamda aşağı yukarı ne kadarlık harcama yapmıştır?

28. Eğitici faaliyetleri gerçekleştirme sürecinde sorunlarla karşılaşılmış

mıdır? Evet ise ne gibi sorunlar olduğunu açıklar mısınız?

29. Maddi destek faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde ne gibi sorunlarla karşı karşıya

kalınmaktadır?

30. Karşılaşılan sorunları nasıl çözüme kavuşturdunuz?

31. Çözülemeyen sorunlar varsa onları sıralar mısınız?

32. Henüz çözülememiş sorunlar ile ilgili neler planlıyorsunuz?

33. Yoksullukla mücadele konusunda kimlerin ve hangi kurumların desteği ya da

katılımı size göre önem arz eder?

34. Kurumun yöneticisi olarak sizin söz konusu sorunun çözümünde önerileriniz

nelerdir?

Page 170: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

162

EK II. DESTEK ALAN ÇOCUKLAR İÇİN GÖRÜŞME FORMU 1. Cinsiyet:

2. Yaş:

3. Eğitim:

4. Sosyal statü:

5. Hangi kurumdan yardım almaktasınız?

6. Ne tür yardım almaktasınız?

7. Ne zamandan beri bu yardımı almaktasınız?

8. Aldığınız yardımı ne sıklıkta almaktasınız? 9. Bu kuruma nasıl ulaştınız?

10. Aldığınız yardımdan memnun musunuz?

11. Verilen yardım türünü değiştirmek ister miydiniz?

12. Eğer evet ise ne tür yardıma değiştirmek isterdiniz ve neden?

13. Aldığınız yardımın yararı nedir?

14. Bu yardımı almadan onceki durumunuz neydi?

15. Bu yardım durdurulursa sizin hayatınızda ne değişir?

16. Almakta olduğunuz yardım türü hariç başka ne çeşit yardım almak

isterdiniz?

17. Size hizmet sunan kuruma ne gibi önerileriniz olurdu?

Page 171: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

163

EK III. Öğrenciler için soru formu:

1. Cinsiyet

2. Ailenizin halen yaşadığı şehir /bölge?

3. Hane halkı sayısı?

4. Yaşınız?

5. Halen sizin ikamet ettiğiniz yer ?

6. Aylık, aşağı yukarı ne kadar para harcamaktasınız?

7. Gelir elde etmek için her hangi bir yerde çalışıyor musunuz (ek iş gibi)?

8. Eğitim aldığınız kurumdan maddi destek alıyor musunuz?

9. Alıyor iseniz ne tür destek almaktasınız?

10. Aldığınız desteğin parasal karşılığı nedir?

11. Aldığınız desteği ne sıklıkla almaktasınız?

12. Bu destek ile ne gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabilmektesiniz?

13. Bu destek durdurulursa sizin hayatınızda ne değişir?

14. Özellikle bu kurumda eğitim almanıza vesile olan en önemli etken ne olmuştur?

15. Kurumun ahlak bazında yürüttüğü ne gibi faaliyetlerini biliyorsunuz?

16. Faaliyetlerin hangilerine katılmaktasınız?

17. Bu faaliyetlere nasıl katılmaya başladınız?

18. Gerçekleştirilen bu faaliyetlerin size ne gibi olumlu etkilerinin olduğunu

düşünüyorsunuz?

19. Gerçekleştirilen bu faaliyetlerin size ne gibi olumsuz etkileri olduğunu

düşünüyorsunuz?

20. Bu faaliyetlere katılmaya başladığınızdan beri dini ve ahlaki manada, tutum ve

davranışlarınızda her hangi bir değişiklikler görüyor musunuz?

Page 172: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

164

21. Sizin bu tutum ve davranışlarınızdaki değişiklikler etrafınızdakilerde ne tür

tepkilere yol açtığını söyleyebilirsiniz?

22. Sizin namaz kılma, tesettür, haram-helale dikkat etme gibi hususlara anne-

babanızın tepkileri nedir?

23. Bu kurumlarda kaç yıldır eğitim görmektesiniz?

Page 173: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

165

EK IV. Veliler için görüşme formu

1. Asıl memleketiniz (şehir)?

2. Cinsiyet

3. Yaşınız?

4. Milletiniz?

5. Öğrenciye akrabalık dereceniz (anne, baba)?

6. Hanede çocuk sayısı?

7. Hanede çalışan kişi sayısı?

8. İşsiz var ise ne zamandan beri işsiz?

9. Çalışmama nedeni?

10. Hanenizin tüm çalışanlarıyla birlikte aylık geliriniz (aşağı yukarı) ne kadardır?

11. Çocuğunuz kurumdan her hangi bir destek almakta veya almış mıdır?

12. Almakta ise ne zamandan beri almaktadır?

13. Ne tür destek almaktadır?

14. Destek miktarı nedir?

15. Bu destek sizin için ne ifade etmektedir?

16. Çocuğunuzun özellikle bu kurumda okumasına veya gerçekleştirdiği faaliyetlere

katılmaya başlamasına ilk kim karar vermiştir?

17. Eğitimine başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlenen değişmelere ilk tepkiniz

ne olmuştur?

18. Çocuğunuzun üzerinde kurumun faaliyetlerinin ne tür olumlu etkilerini

görmektesiniz?

19. Şu anda çocuğunuzun üzerinde kurumun faaliyetlerinin ne tür olumsuz etkilerini

görmektesiniz?

Page 174: T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/6303/tez.pdf · kavramdır. Sorokin’in veciz ifadesiyle “fizyolojide kan dolaşımı

166

20. Çocuğunuzda, kuruma gidip gelmeye başladığından beri, dini (ahlaki)

durumunda her hangi bir değişiklik gözlemlediniz mi?

21. Evet ise ne gibi değişiklikler?

22. Gözlemlediğiniz bu değişikliklerden memnun musunuz?

23. Kurum faaliyetlerini durdurursa çocuğunuzun hayatında ne gibi farklılıkların

olabileceğini düşünüyorsunuz?

24. Söz konusu kurumların, size göre toplumsal işlevleri nelerdir?

25. Çocuğunuzun söz konusu kurum ile tanışmasından beri çevrenizdekilerin

çocuğunuz ile ilgili izlenim ve düşünceleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

26. Çocuğunuza dair gelecekle ilgili beklentileriniz nelerdir?

27. Çocuğunuz kaç yıldır bu kurumu tanıyor?

28. Çocuğunuzu bu kurumda okutma nedeniniz nedir?