106
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B GEN POLİMORFİZMİNİN RESPİRATUAR DİSTRES SENDROMU VE KRONİK AKCİĞER HASTALIĞI GELİŞİMİNDEKİ ROLÜ UZM.DR.AYLA GÜNLEMEZ YAN DAL UZMANLIK TEZİ ANKARA 2003

T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE

HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

SURFAKTAN PROTEİN-B GEN POLİMORFİZMİNİN RESPİRATUAR DİSTRES

SENDROMU VE KRONİK AKCİĞER HASTALIĞI GELİŞİMİNDEKİ ROLÜ

UZM.DR.AYLA GÜNLEMEZ YAN DAL UZMANLIK TEZİ

ANKARA

2003

Page 2: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE

HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

SURFAKTAN PROTEİN-B GEN POLİMORFİZMİNİN RESPİRATUAR DİSTRES

SENDROMU VE KRONİK AKCİĞER HASTALIĞI GELİŞİMİNDEKİ ROLÜ

UZM.DR.AYLA GÜNLEMEZ YAN DAL UZMANLIK TEZİ

TEZ DANIŞMANI

PROF.DR.SAADET ARSAN

ANKARA

2003

Page 3: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

i

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

SİMGELER VE KISALTMALAR........................................................................................ iii

ÖZET ......................................................................................................................................... v

İNGİLİZCE ÖZET (ABSTRACT ........................................................................................vii

ŞEKİLLER............................................................................................................................... ix

TABLOLAR.............................................................................................................................. x

RESİMLER.............................................................................................................................. xi

GİRİŞ VE AMAÇLAR ............................................................................................................ 1

1.1 Amaçlar ................................................................................................................................ 3

2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................................. 4

2.1. Akciğer Gelişimi..................................................................................................... 4

2.2. Sürfaktan................................................................................................................. 5

2.3. Respiratuar Distres Sendromu ................................................................................ 9

2.4. Kronik Akciğer Hastalığı...................................................................................... 17

2.5. Respiratuar Distres Sendromu ve Kronik Akciğer Hastalığı Gelişiminde

Genetik Faktörlerin Rolü ...................................................................................... 32

3. BİREYLER VE YÖNTEM

3.1. Yöntem .................................................................................................................. 37

3.2.Hasta Değerlendirme Formu ................................................................................. 39

3.3 Tanımlar.................................................................................................................. 41

3.4. SP-B i∆4 polimorfizminin calışılması ................................................................... 46

3.5. Etik Kurul Onayı ................................................................................................... 48

3.6. Mali Destek............................................................................................................ 48

3.7. İstatistiksel Değerlendirme .................................................................................... 49

Page 4: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

ii

4. BULGULAR ....................................................................................................................... 50

5. BULGULARIN ÖZETİ ..................................................................................................... 64

6. TARTIŞMA ........................................................................................................................ 70

7. SONUÇLAR........................................................................................................................ 79

8. ÖNERİLER......................................................................................................................... 82

9. KAYNAKLAR .................................................................................................................... 83

10. EKLER..................................................................................................................................

Page 5: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

iii

SİMGELER VE KISALTMALAR

AGA: Appropriate for Gestational Age

BPD: Bronkopulmoner displazi

CMV: Cytomegalovirus

CRP: C Reaktif Protein

CRIB: Clinical Risk Index for Babies

C/S: Cesarean Section

ÇDDA: Çok Düşük Doğum Ağırlığı

DA: Doğum Ağırlığı

DDA: Düşük Doğum Ağırlığı

DŞ: Doğum Şekli

EDDA: Ekstrem Düşük Doğum Ağırlığı

EMR: Erken Membran Rüptürü

FPF: Fibroblast Pnömosit Faktör

GH: Gestasyon Haftası

IKK: İntra Kranial Kanama

IMV:Intermıttant Mandatory Ventilation

KAH: Kronik Akciğer Hastalığı

NEK: Nekrotizan Enterokolit

NTISS: Neonatal Thereupathic Intervention Scoring System

NVY: Normal Vajinal Yol

PAF: Platelet Aktive Edici Faktör

PA: Perinatal Asfiksi

PCR: Polimeraz Zincir Reaksiyonu

PDA: Patent Duktus Arteriozus

Page 6: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

iv

RDS: Respiratuar Distres Sendromu

ROP: Retinopathy of Prematurity

SD: Standart Deviasyon

SGA: Small for Gestational Age

SP-A: Surfaktan Protein A

SP-B: Surfaktan Protein B

SP-C: Surfaktan Protein C

SP-D: Surfaktan Protein D

SP-B i∆4: SP-B İntron 4

TNF-α: Tümör Nekrozis Faktör Alfa

USG: Ultrasonoğrafi

Page 7: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

v

ÖZET

Günlemez A. Surfaktan protein-B gen polimorfizminin respiratuar distres sendromu ve

kronik akciğer hastalığı gelişimindeki rolü. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi,

Neonatoloji Yan dal Uzmanlık Tezi. Ankara 2003.

Neonatolojideki hızlı gelişmelere rağmen respiratuar distres sendromu (RDS) ve

kronik akciğer hastalığı (KAH), prematüre bebeklerin en önemli mortalite ve morbidite

nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Prematürite ve akciğer olgunlaşmasındaki

yetersizlik esas risk faktörü olmakla birlikte, aynı gestasyon haftasındaki ve doğum

ağırlığındaki her bebekte RDS ve/veya KAH görülmemekte ve insidansı ırka, cinsiyete,

antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir. Son yıllarda surfaktan

işlevlerinden sorumlu ana protein olan, surfaktan protein B (SP-B) polimorfizminin ırklara

göre farklı olmakla birlikte, genetik duyarlılığı etkileyerek hem RDS gelişiminde hem de

KAH gelişiminde etkili olduğu bildirilmektedir.

AMAÇLAR: Gestasyon haftası 34 haftanın altındaki prematüre bebeklerde, SP-B i∆4

gen polimorfizminin respiratuar distres sendromu ve kronik akciğer hastalığı gelişimindeki

rolünü belirlemektir.

BİREYLER VE YÖNTEM; Bu çalışma AÜTF Neonatoloji Bilim Dalı’nda Ocak

1999 - Temmuz 2003 yılları arasında yatarak izlenen gestasyon haftası 34 haftanın altındaki

prematürelerde, retrospektif ve prospektif olarak çift kör yapılmıştır. Çalışmada Polimeraz

Zincir Reaksiyonu (PCR) tekniği kullanılarak SP-B i∆4 gen değişimini kapsayan bölgenin

amplifikasyonu gerçekleştirilmiş ve polimorfizmleri saptanmıştır. Yaşamın ilk 28 gününde

kaybedilmeyen, konjenital anomalisi olmayan toplam 131 prematür ve term kontrol grubu

olarak ise 50 sağlıklı bebek çalışmaya alınmıştır. Prematüre bebekler RDS ve KAH gelişip

gelişmemesine göre dört gruba ayrılarak, SP-B i∆4 polimorfizmi açısından ve SP-B i∆4

Page 8: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

vi

polimorfizmi saptanıp saptanmamasına göre 2 ana gruba ayrılarak klinik özellikler açısından

karşılaştırılmıştır.

BULGULAR; Çalışmaya alınan sağlıklı term bebeklerde %10 ve prematüre bebeklerde

%10.7 oranında varyant SP-B i∆4 polimorfizmi saptanmış ve istatistiksel olarak anlamlı

bulunmamıştır. Prematüre çalışma grubunda varyant SP-B i∆4 polimorfizmi; grup 1’de

(kontrol grubu;84 preterm) %10.7, grup 2’de (RDS grubu, 19 preterm) %15.8, grup 3’de

(RDS ve KAH grubu; 20 preterm) %10, grup 4’de (KAH; 8 preterm) %0 oranında bulunmuş

ve gruplar arasında fark saptanmamıştır. Preterm çalışma grubu SP-B i∆4 polimorfizmi

açısından varyant ve sık görülen genotip olarak gruplandırıldığında ise; grup A’da (sık

görülen genotip; 117 preterm) doğum ağırlığı 1296±324 g, gestasyon haftası 30.2±1.7 hafta,

RDS % 30.1 ve KAH %23 olguda, grup B’de ise (varyant genotip; 14 preterm) doğum

ağırlığı 1410±313 g, gestasyon haftası 31.1±1 hafta, RDS % 35.7 ve KAH %14.3 olguda

görülmüş ve gruplar arasında istatistiksel fark saptanmamıştır.

SONUÇLAR; Gestasyon haftası 34 haftanın altındaki prematüre bebeklerde, SP-B i∆4

polimorfizminin respiratuar distres sendromu, kronik akciğer hastalığı ve kronik akciğer

hastalığının alt gruplarının gelişiminde ırksal genetik etkisi gösterilememiştir.

ANAHTAR SÖZCÜKLER; Prematürite, Respiratuar Distres Sendromu (RDS),

prematürenin kronik akciğer hastalığı (KAH), Bronkopulmoner displazi (BPD), SP-B geni

Page 9: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

vii

İNGİLİZCE ÖZET

ABSTRACT

Polymorphism of Surfactan Protein B Genes and The Risk of Respiratory Distress

Sendrome and Chronic Lung Disease in Preterm Neonates

Günlemez A. Ankara University, School of Medicine, the Neonatology fellow thesis,

Ankara, 2003.

Respiratory distress syndrome (RDS) and chronic lung disease (CLD) continue to be

important causes of morbidity and mortality in preterm neonates inspite of the advances in

neonatal care. The degree of prematurity and the immature lung are the main causes. It isn’t

seen in all babies with the same gestational age and it’s incidence can be effected by gender,

race and maternal risk factors. Recent evidence suggests that the susceptibility to RDS and

CLD can be partly explained by genetic variation in the surfactant protein B (SP-B) gene

polymorphism.

Objectives: To determine whether SP-B i∆4 gene polymorphism is associated with RDS and

CLD etiology.

Method: This prospective and retrospective study was performed in the neonatal intensive

care unit of the Ankara University School of Medicine in 1999-2003. In order to identify SP-

B i∆4 gene polymorphism, we analysed genomic DNA by polymerase chain reaction. Preterm

neonates with a gestational age below 34 completed weeks, who were treated in our unit were

included the study. The neonates with congenital anomalies and the neonates who died before

the postnatal 28th day were excluded. The study was approved by the Local Committee on

Investigations in Human Subjects. Total of 131 preterms and 50 healthy term infants were

investigated. Premature babies were divided into 4 with respect to the development of RDS

Page 10: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

viii

and CLD. In adition the study group was divided in to 2 with respect to SP-B i∆4 gene

genotype.

Results: The frequency of SP-B i∆4 gene variations did not differ between preterms (10.7%)

and terms (10%). A total of 117 preterms with SP-B i∆4 gene wild type (group A) and 14

preterms carrying the genetic variations (group B) did not differ in gestational age, gender

distributionn and birth weight, RDS and CLD. In premature study supgroups, SP-B i∆4 gene

variations was 10.7% in control group (n:80), 15.8% in RDS group (n:19), 10% in RDS and

CLD group (n:20) and 0% in CLD group (n:8). There wasn’t any statistically significant

difference between all supgroups.

Conclusions: In our premature babies, we coulnd’t show any association between SP-B i∆4

gene polymorphism and RDS / CLD.

Key Words; CLD, RDS, SP-B gene and prematurity

Page 11: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

ix

ŞEKİLLER

Sayfa No

Şekil 2.1: Surfaktanın yapısı ...................................................................................................... 6

Şekil 2.2: Tip II alveol epitel hücresinde surfaktan sentezi ve döngüsü.................................... 6

Şekil 2.3: RDS ve kronik akciğer hastalığının etyopatogenezi................................................ 34

Page 12: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

x

TABLOLAR

Sayfa No

Tablo 2.1: Çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde RDS insidansı ........................................... 9

Tablo 2.2: Cok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde KAH insidansı ........................................ 19

Tablo 2.3: Kronik akciger hastalığında klinik evrelendirme................................................... 27

Tablo 2.4: KAH’nın radyolojik evrelendirmesi ...................................................................... 28

Tablo 2.5: Kronik akciğer hastalığının sınıflaması ................................................................ 29

Tablo 4.1: Term ve preterm bebeklerde genotipe göre SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları....... 50

Tablo 4.2: Term ve preterm bebeklerde allellere göre SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları........ 51

Tablo 4.3: Olguların GH, DAve cinsiyetlerinin dağılımı........................................................ 51

Tablo 4.4: Olguların antenatal özellikleri................................................................................ 52

Tablo 4.5: Olguların natal özellikleri SGA ve transport oranları ............................................ 53

Tablo 4.6: Olguların CRIB ve NTISS’leri .............................................................................. 54

Tablo 4.7: Olguların yenidoğan yoğunbakım dönemi morbidite ve mortalite oranları........... 55

Tablo 4.8: Çalışma grubundaki hastaların SP-B i∆4 allel özellikleri ..................................... 57

Tablo 4.9: Çalışma grubundaki hastaların SP-B i∆4 genotip özellikleri ................................ 58

Tablo 4.10: SP-B i∆4 polimorfizminin genotip olarak gruplandırılması ............................... 58

Tablo 4.11: Sık görulen ve varyant SP-B i∆4 polimorfizmlerinin dağılımı............................ 59

Tablo 4.12: SP-B i∆4 polimorfizmi ve antenatal-natal özellikler ........................................... 60

Tablo 4.13: SP-B i∆4 polimorfizmi ve antenatal steroid oranları .......................................... 61

Tablo 4.14: SP-B i∆4 polimorfizmi ile RDS ve KAH ilişkisi................................................. 61

Tablo 4.15: RDS gelişiminde SP-B i∆4 polimorfizminin etkisi ............................................. 62

Tablo 4.16: KAH gelişiminde SP-B i∆4 polimorfizminin etkisi ............................................ 62

Tablo 4.17: SP-B i∆4 polimorfizmi ile mortalite ve morbidite arasındaki ilişki .................... 36

Page 13: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

xi

RESİMLER

Sayfa No

Resim 2.1: RDS tanısı ile izlenen ekstrem düşük doğum ağırlıklı bir preterm ................. 13

Resim 2.2: RDS tanısı konulan prematüre bir bebeğin önarka akciğer grafisi.................. 14

Resim 2.3: RDS tanısı konulan prematüre bir bebeğin önarka akciğer grafisi.................. 14

Resim 2.4: Aynı bebegin surfaktan tedavisi sonrası önarka akciğer grafisi ..................... 15

Resim 2.5: Kronik akciğer hastalığı olan preterm bir bebeğin önarka akciger grafisi ..... 26

Resim 2.6: Kronik akciğer hastalığı olan preterm bir bebeğin akciğer tomoğrafisi.......... 27

Resim 4.1: SP-B i∆4 PCR ürünlerinin elektroforez örnekleri ........................................... 56

Page 14: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

1

GİRİŞ VE AMAÇLAR

Son yarım yüzyılda tıbbi ve teknolojik alanlardaki gelişmeler yenidoğan yoğunbakım

ünitelerinin bakım kalitelerini artırmış ve yaşanabilirlik sınırlarının tartışıldığı pek çok

prematür bebek yaşatılmaya başlanmıştır. Buna karşın, tüm gebeliklerin %7-11’i olarak

bildirilen prematür doğum oranlarında kayda değer bir azalma görülmemiştir. Hatta yardımcı

üreme tekniklerindeki gelişmeler nedeniyle çoğul gebelikler ve prematür bebeklerin doğumu

daha da artmıştır (1,2).

Bu gelişmeler başta erken doğumların önlenmesi olmak üzere, prematüriteliğin

getirdiği mortalite ve morbiditelerin daha dikkatli incelenmesini gerektirmektedir.

Neonatoloji’deki hızlı gelişmelere rağmen prematür bebekler mortalite ve morbidite

açısından halen term bebeklere göre çok daha risklidir. Tüm perinatal komplikasyon ve

ölümlerin %85’inde, prematür doğumların rolü vardır (2-4). 1996 yılı verilerine göre Amerika

Birleşik Devletleri’nde bebek ölümlerinin %63’ünü düşük doğum ağırlıklı (DDA; doğum

ağırlığı <2500 g) bebekler oluşturmakta, yine bu bebekler normal doğum ağırlıklı bebeklere

göre ilk bir ayda 40 kat daha fazla ölmekte ve uzun dönemde sekel oranları 2-3 kat

artmaktadır (5). Türk Neonataoloji Derneği’nin 1999 yılında yaptığı araştırmada ise

ülkemizde perinatal mortalite hızı %o 34.9 bulunmuş ve prematüriteliğe bağlı ölümler 2.

sıklıkta (%26) saptanmıştır (6).

Çok düşük doğum ağırlıklı prematüre bebeklerde (ÇDDA bebek; doğum ağırlığı<

1500gr) en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinin başında respiratuar distres sendromu

(RDS) ve kronik akciğer hastalığı gelmektedir (7-11).

Respiratuar distes sendromu, genellikle prematüre bebeklerde görülen ve surfaktan

eksikliğine bağlı olarak gelişen solunum yetmezliği tablosudur. İnsidansı gestasyon haftası ve

doğum ağırlığı azaldıkça artar. RDS 29.gestasyon haftasındaki prematürelerin %60’ında

görülürken, akciğer matürasyonunun kısmen tamamlandığı 34.haftadan itibaren sıklığı azalır.

Page 15: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

2

RDS için prematürelik en önemli risk faktörü olmasına rağmen ırk, cinsiyet ve maternal

hastalıklar insidansı etkilemektedir. Antenatal glukokortikoid tedavisi ve doğumda surfaktan

verilmesi ise insidansı azaltmaktadır (7,9,10).

İkizlerde yapılan çalışmalar genetik faktörlerin RDS gelişiminde önemli olduğunu

göstermektedir (12,13). Yine bazı prematüre bebeklerde antenatal steroid yapılmasına karşın

RDS gelişirken, bazı bebeklerde de antenatal steroid yapılmamasına rağmen RDS

gelişmemektedir. Patogenezinde bir çok faktörün sorumlu olması nedeniyle, RDS için

spesifik bir gen henüz bulunamamıştır ve etyolojinin de multifaktöriyel ve/veya multigenetik

olduğu düşünülmektedir (14,15).

Prematüre bebeklerin başlıca sorunlarından biri olan RDS, neonatal mortalitenin

yanısıra, eşlik edebilecek intrakranial kanama, perinatal asfiksi, nazokomial sepsis, patent

duktus arteriozus, kronik akciğer hastalığı ve nörogelişimsel sorunlarla da yakından ilgili

olup, morbiditeyi artırmaktadır (7,9,10,).

Prematürenin kronik akciğer hastalığı (KAH) ise postnatal 28.günde veya

postkonsepsiyonel 36. haftada ek oksijen ya da mekanik ventilasyon gereksiniminin devam

etmesi olarak tanımlanmaktadır (8,11,16). Bu hastaların ileri yaşlarda astım ve nörogelişimsel

sorunlar açısından daha da riskli oldukları bilinmektedir (17,18,19). KAH’nın etyopatogenezi

tam olarak bilinmemekle birlikte gestasyon haftası ve doğum ağırlığı azaldıkça ve RDS tanısı

artıkça sıklığı artmaktadır (8,11,16). Ancak bazı bebekler RDS tanısı almalarına rağmen KAH

gelişmemekte, bazılarında ise KAH tanısı almalarına rağmen RDS öyküsü bulunmamaktadır.

Bu gözlemler nedeniyle KAH gelişiminde ailesel yatkınlık üzerinde de durulmaktadır

(11,16,18).

Çalışmalar surfaktan protein A (SP-A) ve surfaktan protein B’nin (SP-B) ırklara göre

değişmekle birlikte, hem RDS gelişiminde hem de KAH gelişiminde rol aldıklarını ve gen

polimorfizmlerinin birbirlerini etkilediklerini göstermektedir. SP-B geni ile ilgili çok sayıda

Page 16: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

3

polimorfizm bildirilmiştir (20-22). Ülkemizde RDS, KAH gelisimi ve SP-B gen polimorfizmi

ile ilgili bir çalışma henüz yapılmamıştır.

Bu bilgilerin ışığında AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Neonatoloji Bilim

Dalı, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde izlenen gestasyon haftası 34 haftanın altındaki

prematüre bebeklerde, SP-B gen polimorfizminin Respiratuar Distres Sendromu ve

prematürenin kronik akciğer hastalığı gelişimindeki rolünü belirlemek için bu çalışma

planlanmıştır.

1.1. Amaçlar:

1. Gebelik yaşı <34 hafta olan preterm calışma grubu ve zamanında doğmuş

sağlıklı kontrol grubunda SP-B gen polimorfizmini karşılaştırarak, SP-B gen

polimorfizminin prematüre bebeklerde farklı olup olmadığını belirlemek;

2. Gebelik yaşı <34 hafta olan calışma grubunu; kontrol grubu, RDS, RDS ile

birlikte KAH ve RDS olmaksızın KAH gelişimine göre 4 alt gruba ayırarak; bu

alt grupların

• Klinik özelliklerinin belirlenmesi

• SP-B gen polimorfizmlerinin dağılımı açısından karşılaştırılması;

3. SP-B gen polimorfizmi saptanan ve saptanmayan <34 haftalik premature

bebeklerde; SP-B polimorfizminin

• Respiratuar distres sendromu gelişimindeki rolünü belirlemek

• Prematürenin kronik akciğer hastalığı gelişimindeki rolünü

belirlemektir.

Page 17: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

4

GENEL BİLGİ

1960 yılında Alexander Schaeffer ilk kez “Neonatoloji” ismini kullanmış ve

Neonatoloji’yi gövdesini yenidoğan yoğunbakımın, dallarını multidisipliner branşların,

köklerini ise pediatri, obstetri ve fizyoloji’nin oluşturduğu bir ağaca benzetmiştir (23). Bu

tanımlama çerçevesinde yenidoğan bebeğin özellikle de prematür bir bebeğin hastalıklarını

anlamak için öncelikle sistemin embriyoloji ve fetal gelişim basamaklarının üzerinde

durulması gerekir.

2.1. AKCİĞER GELİŞİMİ

İnsan akciğeri primitif ön bağırsaktan gestasyonun 3. haftasında gelişmeye başlar. Bu

gelişim 5 dönemden oluşur (7,24,25).

I- Embriyojenik dönem; Gestasyonun 3-7. haftalarında büyük hava yolları

gelişir.

II- Pseudoglandüler dönem; Gestasyonun 5-17. haftalarını içerir. Bu dönemde

bronşial ağaç ve asiner tübüller gelişir.

III- Kanaliküler dönem; Gestasyonun 16-26. haftalarında hava ile kan arasındaki

mezenşim dokusu ve damar yapıları gelişir. Bronşial ve alveoler epitelde

hücresel farklılaşma tamamlanır. Surfaktan fosfolipidleri depolanmaya başlar.

IV- Sakküler dönem; 24-38. haftaları kapsar. Uç hava yollarının alveol kesesi

şeklinde gelişimi tamamlanır, interstisyel doku kalınlığı azalır, alveoller arası

septa oluşumunun ilk basamağı olan elastin birikimi başlar. Yine bu dönemde

tübüler myelin miktarı artar ve hava yollarında sekretuar formda surfaktan

görülür.

V- Alveolar dönem; Gestasyonun 36 haftasından itibaren başlar ve 3-8 yaşa

kadar sürer. İnce sekonder alveoler septa gelişimi ve kapiller remodelizasyon

dönemidir. Bu süreçte erişkindeki akciğer yapısı oluşur. Doğumdan önce 20-

Page 18: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

5

70 milyon alveol oluşmuşken, 2-8 yaşta bu sayı 300-400 milyonu bulur.

Böylece akciğerler gazın alveolden kana geçişi için maksimum yüzey alanı ve

minumum alveol duvar kalınlığı oluşturacak şekilde organize olur.

2.2. SURFAKTAN

Surfaktan esas olarak alveollerdeki tip II epitel hücrelerinden salınan yüzey aktif bir

materyaldir. Gestasyonun 24-28. haftalarında sentezlenmeye başlar. Yapısı %90 oranında

fosfolipid ve %10 oranında serumda bulunmayan surfaktan proteinlerinden oluşur (Şekil 2.1)

(24). Surfaktan fosfolipidleri tip II pnömotositlerin endoplazmik retikulumunda

sentezlendikten sonra golgi cisimciklerine transport edilir. Buradan küçük veziküllerin

oluşturduğu lameller cisimcikler halinde sekrete edilir. Tübüler myelin fosfolipid kompleksi

olarak da adlandırılan bu form, alveolde hava ile sıvının karşılaştığı yüzeyde, tek katlı bir

tabaka oluşturur ve yüzey gerilimini düzenler. Surfaktanın ana görevi alveollerin yüzey

gerilimini azaltmak ve atelektaziyi önlemektir. Surfaktan yokluğunda, akciğerlerde yüzey

gerilimi yaklaşık 70 mN/m iken surfaktan, bu gerilimi yaklaşık 1 mN/m’ye indirir. Klinik

olarak yokluğunda küçük hava yolları kapanır, ilerleyici atelektazi ve proteinöz materyalin

alveollere dolmasıyla gaz değişimi bozulur. Tedavi edilmediğinde hasta genellikle solunum

yetmezliği ile kaybedilir (7,24,25).

Surfaktan sentezi primer olarak alveoler Tip II epitel hücrelerinin yapısal ve

biyokimyasal olarak farklılaşmasıyla ilişkilidir. Parakrin ve endokrin faktörler bu

farklılaşmaya katkıda bulunurlar. İnvivo ve invitro çalışmalarda özellikle glukokortikoidlerin

yapısal farklılaşma ve surfaktan sentezinde rol aldıkları gösterilmiştir. Troid hormonları,

östrojen, prolaktin, epidermal büyüme faktörü ve ß-adrenerjik ajanlar da pulmoner

matürasyonda rol alırlar. Doğum olayı, ventilasyon şekli ve katekolaminler surfaktanın

salınımını arttırırken; hiperglisemi ve hiperinsülinemi surfaktan fosfolipidlerinin salınımını

engeller (7,24-26).

Page 19: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

6

SP-D

SP-C

SP-B

SP-A6%

8

2%

8%

Protein

8%

20%

50%

Dipalmitidilfosfatidilkolin

Doymamış Fosfatidilkolin

Fosfatidilgliserol

Nötral lipid

Sfingomyelin

Diğer fosfolipidler

Şekil 2.1: Surfaktanın yapısı (24)

Alveollere salınan surfaktanın büyük kısmı Tip II epitel hücrelerince tekrar alınır ve

döngüye katılır (Şekil 2.2), (27). Çok az bir kısım ise alveoler makrofajlarca yıkıma uğrar.

Son yıllarda granülosit makrofaj koloni stimüle edici faktör ve reseptörünün alveollerde

makrofajların surfaktan klirensinde rol aldığı ve eksikliğinde akciğerlerde postnatal lipid

birikimi olduğu gösterilmiştir (26,28).

Şekil 2.2: Tip II alveol epitel hücresinde surfaktan sentezi ve döngüsü (27)

Page 20: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

7

Surfaktan proteinleri (SP); SP-A, SP-B, SP-C ve SP-D olmak üzere 4 spesifik

proteinden oluşur.

Surfaktan protein A; 10. kromozomda kodlanan (10q22-q23.1), suda eriyebilen

kollajen tip lektin (kollektin) yapısında, 248 aminoasitten oluşan büyük bir proteindir (28).

Glikolizasyonundaki değişikliğe göre farklı isimlendirilen SP-A1 ve SPA2 alt tiplerinden

oluşur. Bu iki fonksiyonel alt grup aynı kromozom üzerinde, birbirlerine yakın, her biri dörder

ekzondan olusan iki farklı fonksiyonel gen tarafından kodlanır. SP-A surfaktanın tübüler

myelin formasyonu için gereklidir ve yüzey etkinliğini azaltan inhibitörlere karşı surfaktanın

direncini artırır. En önemli özelliklerinden biri de kollajen-karbonhidrat bağlayan uçlarıdır ve

bu özelliği nedeniyle nedeniyle lokal pulmoner immünolojik fonksiyonlardan sorumludur.

Grup B streptekok, Stafilakok aureus, Herpes simplex Tip I gibi pek çok patojen ajana

bağlanarak, bunlarin makrofajlarca fagosite edilmelerini ve hava yolundan temizlenmelerini

sağlar. Bu özelliği nedeniyle inflamatuar mediatör rolü de üstlenir (15,21,24,26). SP-A

eksikliği olan farelerde tipik RDS tablosu ortaya çıkmamakla birlikte, eksikliğinin kronik

akciğer hastalığı ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir (15,20,21).

Surfaktan protein B; 2. kromozomda kodlanan SP-B, suda erimeyen, 79

aminoasitden olusan küçük bir peptiddir (28). Tüm surfaktan kütlesinin yaklaşık %2-4’ünü

oluşturur. SP-B ekspresyonu tip II epitel hücrelerinden olur. Alveol lümeni ve alveolar

makrofaj içerisinde SP-B mRNA ekspresyonundan yoksun protein vardır. Surfaktan

sentezinde, metabolizma ve işlevlerinde önemli rolü olan SP-B’nin eksikliğinde, Tip II

pnömositlerde lameller surfaktan yapılamaz ve alveol içinde SP-C yapımı tamamlanamaz.

Surfaktanın alveol yüzey gerilimini azaltması için, inspiryum ve ekspiryumda havanın

dinamik kompresyonuna uğraması, her solunum siklusunda hızla dağılması ve tekrar absorbe

edilmesi gerekir. SP-B fosfolipidlerin yüzeye dağılmasını hızlandırır ve geri dönüşüm

Page 21: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

8

siklusuna yardımcı olur; buna ek olarak, fibrinojen gibi plazma proteinlerinin neden olduğu

inhibitör etkiyi azaltır (15,24,26,27).

Genetik olarak SP-B eksikliğinde veya hayvanlarda SP-B antikorları verildiğinde,

doğumdan sonra ölümle sonuçlanan RDS tablosu gelişir. Genetik SP-B eksikliği otozomal

resesif geçen genellikle 2 bazlık bir insersiyon (121 ins 2) nedeniyle ortaya çıkar. SP-B nin

amnion sıvısında bulunması %97 olasılıkla akciğer fonksiyonlarının olgunlaştığını,

bulunmaması ise %100 özgünlük ve %82 duyarlılık ile RDS gelişeceğini gösterir (27). Olgun

SP-B insanda hamileliğin 31-33. gestasyon haftasından önce amniotik sıvıda bulunmaz (27).

Surfaktan Protein C; 8.kromozomda kodlanan, 35 aminoasitten oluşan, suda

erimeyen küçük bir proteindir (28). SP-B ve SP-C birbirlerinden güçlükle ayrılabilirler. SP-B

eksikliğinin aksine SP-C eksikliğinde RDS tablosu gelişmez. SP-C`nin işlevi tam olarak

anlaşılamamakla birlikte özellikle RDS’de olduğu gibi düşük akciğer volümlerinde surfaktan

stabilitesi ve dağılımının sağlanmasında rol oynadığı, viskoelastisiteyi düzenlediği

düşünülmektedir (15,24,26).

Surfaktan Protein D; 10. kromozomda, SP-A genine yakın bir bölgede kodlanan, 355

aminoasiti olan, SP-A ya benzer olarak kollektin yapısında bir proteindir (26,28). Bu protein

Tip II pnömosit ve klara hücrelerinde bulunur. Patojen mikroorganizmalara bağlanarak

konakçı savunmasında rol aldığı ve klirensi artırdığı düşünülmektedir. Farelerde SP-D

eksikliğinde surfaktan lipid havuzu artar, amfizematöz bir tablo gelişir ve akciğer

infeksiyonlarına karşı duyarlılık artar (14,24,26,).

Surfaktan protein A, B ve D alveol dışında östaki epitellerinden de eksprese

edilmektedir. Bu nedenle tekrarlayan otitis medialarda patogenezden sorumlu olabilecekleri

düşünülmektedir (14,15,28).

Page 22: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

9

2.3. RESPİRATUAR DİSTRES SENDROMU (RDS)

Hyalen Membran Hastalığı olarak da bilinen RDS, genellikle 34 haftanın altındaki

prematüre bebeklerde doğumdan sonraki 4-6 saat içerisinde görülen, solunum

yetmezliğine neden olan bir tablodur. Prematür bebeklerin en önemli mortalite ve

morbidite nedenlerinin başında gelen RDS’nin esas nedeni, erken doğum nedeniyle

akciğerlerin gelişimsel aşamalarını tamamlayamamasıdır (7,9,10) .

İnsidans

Respiratuar distres sendromu tüm yenidoğanların ortalama %1-2’sinde görülür (7,10).

Amerika Birleşik Devletleri’nde her yıl 20.000-30.000, İngiltere’de 8000 bebek RDS

nedeniyle tedavi edilmektedir (7,10). İnsidansı ve ağırlığı gestasyon haftası ve doğum ağırlığı

azaldikca artar (Tablo 2.1) (10). RDS 26-28. gestasyon haftasindaki bebeklerin %50-85’inde

görülürken, 30-31.haftalarda sıklık %40’a, 34.haftada %10-15’e ve 36 haftada %1’e iner (9).

Tablo 2.I: Çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde RDS insidansı .

Doğum ağırlığı (g) RDS (%) RDS ve/veya Solunum sıkıntısı 501-750 5-95 73-100 751-1000 6-88 63-96 1001-1500 18-72 34-72 Hack ve arkadaşları, 1991 (10)

Fizyopatoloji

Respiratuar distres sendromu ve prematürenin kronik akciğer hastalığının

gelişimindeki esas neden, akciğer gelişimi tamamlanmadan doğumun gerçekleşmesidir. Bu

anatomik gelişimdeki eksiklik beraberinde surfaktan eksikliğini de getirmekte ve akciğerlerin

solunum islevi gerçekleşememektedir (7,9,10).

Respiratuar distres sendromu nedeniyle kaybedilen bebeklerin akciğerleri

makroskopik olarak karaciğer dokusuna benzer şekilde havasız ve kırmızı görünümdedir.

Mikroskopik incelemede ise yaygın atelektazi vardır ve açık alveol sayısı çok azdır. Alveol

duktusları ve bronşiollerde eozinofilik özellikte bir mebran uzanır. Hasarlanmış epitel artıkları

Page 23: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

10

ve kandan oluşan fibrinöz özellikteki bu membran nedeniyle RDS başlangıçta hyalen

membran hastalığı olarak adlandırılmıştır (10).

Respiratuar distres sendromu surfaktanın sentezinde veya döngüsünde yetersizlik

nedeniyle gelişir. Surfaktan sentezi dinamik bir süreçtir. Hipotermi, hipovolemi, hipoksemi,

hiperoksi, asidoz, basınç ve volüm travması gibi pek çok faktörden ve bunların neden olduğu

proinflamatuar sitokin yanıtından etkilenir. Endotel geçirgenliğinin artması ve kompleman

sisteminin uyarılması ile plazma proteinleri alveol boşluğuna geçerek akciğer ödemine neden

olurlar. Surfaktanın eksikliği akciğerin esnekliğini azaltır, ventilasyon ve ventilasyon /

perfüzyon oranını bozar. Ortaya çıkan hipoksemi ve asidoz pulmoner hipoperfüzyona ve

pulmoner vazokonstrüksiyona neden olur. Bu da duktus, foramen ovale ve alveol düzeyinde

sağdan sola şantların oluşmasını kolaylaştırır (10).

Risk faktörleri

1- Gestasyon haftası; RDS için birincil risk faktörü, etyopatogenezde de primer rol

oynayan prematüriteliktir. Genellikle matür surfaktan sentezinin başladığı 32-34.

gestasyon haftasından itibaren sıklığı belirgin olarak azalır. Bununla birlikte nadir

olarak term bebeklerde de surfaktan sentezindeki sorunlar nedeniyle RDS görülebilir

(7,9,10).

2- Doğum ağırlığı: Gestasyon haftasındaki ilişkiye benzer olarak doğum ağırlığı

azaldıkça RDS sıklığı artar. RDS genellikle ÇDDA (Çok Dusuk Dogum Ağırlıklı,

doğum ağırlığı <1500g) bebeklerde görülen bir sorundur (7,9,10).

3- Erkek cinsiyet: 3. trimestirde erkek fetusun olgunlaşması kız fetusa göre 1 hafta

geriden gider. Bu durumun androjenik hormonların etkisiyle oluştuğu ileri

sürülmektedir. Bu nedenle erkek bebeklerde RDS sıklığı ve RDS’ye bağlı ölüm oranı

kızlara göre genellikle daha yüksektir (7,9,10).

Page 24: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

11

4- Asfiksi: Asfiksi süresince akciğer perfüzyonu azalır ve pulmoner kapiller iskemik

hasar ortaya çıkar. Hasta akut dönemi atlattığında, hiperperfüzyon döneminde

hasarlanmış kapiller yataktan alveol içerisine proteinden zengin plazma proteinleri

geçer ve akciğer ödemi tablosu oluşur. Plazma proteinleri surfaktanın inhibisyonuna

neden olarak etkinliğini azaltırlar. Yine asidemi ve hipoksemiye bağlı olarak pulmoner

hipertansiyon gelişir ve sağ-sol şantlar çalışmaya başlar. Pulmoner uyum için gerekli

olan fetal akciğer sıvısının geri emilimi gecikir (7,9,10). Besinci dakika Apgar skoru

≤5 olan prematür bebeklerde RDS’nin 5. dakika Apgar skoru >5 olanlara göre 2 kat

fazla görüldüğü bildirilmektedir (10). Solunum sıkıntısı olan bir bebekte tek başına

hipoksemi bu mekanizmalarla sekonder surfaktan eksikliğine neden olabilir .

5- İnfeksiyon: İntrauterin infeksiyonlar gerek erken doğum eylemini başlatarak, gerekse

surfaktan sentezinin işlevsel olgunlaşmasını inhibe ederek RDS riskini artırır (29,30).

6- Gebelikte diabet: Hiperinsülinemi Tip II epitel hücrelerinden surfaktan sentezini

inhibe eder. Bu nedenle özellikle kan şekeri regülasyonu iyi yapılmayan diabetik anne

bebeklerinde RDS sıklığı artar. Bu bebekler daha büyük gestasyon haftalarında bile

RDS açısından risk taşırlar (10).

7- Çoğul doğum: Surfaktan sentezi çoğul gebeliklerde pek etkilenmez, hatta kısmen

artabilir. Bununla birlikte ikinci bebeğin doğum sırasında artabilecek asfiksi riski

nedeniyle RDS riski, ilk doğan bebeğe göre daha fazladır (10,30).

8- Gebeliğin indüklediği hipertansiyon: Daha önceki yıllarda intrauterin büyümedeki

gerilik ve fetal distres nedeniyle surfaktan sentezinin indüklendiği ve bu bebeklerde

RDS sıklığının azaldığı bildirilmekle birlikte, son yıllarda yapılan çalışmalar bu

bebeklerde asfiksi nedeniyle RDS riskinin artabileceğini göstermektedir (10,30).

Page 25: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

12

9- Hipotermi: Hipotermik bebeklerde surfaktan işlevlerinde sorun olmaktadır. Hayvan

çalışmalarında hipoterminin tek başına pulmoner hipertansiyona da neden olduğu

gösterilmiştir (10).

10- Genetik faktörler: İlk kez 1993 yılında, SP-B eksikliği nedeniyle doğumdan hemen

sonra RDS klinik tablosu nedeniyle kaybedilen 3 kardeş tanımlanmış ve bu olguların

akciğer dokusunda SP-B ‘nin olmadığı gösterilmiştir (31). Konjenital SP-B eksikliği

veya alveoler proteinozis olarak isimlendirilen bu genetik hastalık, en sık 121ins2

mutasyonu olmak üzere 6 farklı allelin neden olduğu bir mutasyon nedeniyle oluşur.

Heterozigotlarda akciğer işlevleri etkilenmezken, homozigot bireylerde surfaktan

sentez ve döngüsünde sorun olduğu için dışardan verilen surfaktana ve ventilatör

tedavisine de yanıt olmaz. Akciğer transplantasyonu yapılmadan hayatla bağdaşmayan

bu hastalığın tanımlanmasından itibaren, SP-A ve SP-B geniyle ilgili çalışmalar

başlamıştır (15,27).

Page 26: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

13

Respiratuar Distres Sendromunda Klinik Bulgular ve Tanı

Genellikle bebek doğumdan sonraki ilk saatlerde solunum sıkıntısı bulguları

göstermeye başlar. 1960 yılında Rudolph ve Smith RDS tanısı için kriterleri; doğumdan

sonraki ilk 4 saatte ortaya çıkan ve 24 saat boyunca devam eden; takipne (solunum sayısı

> 60/dk), inleme, interkostal-subkostal retraksiyon ve siyanoz olarak tanımlamıştır (32).

Fizik muayenede bu bulgulara ek olarak; akciğer havalanmasında azalma, raller, apne,

solukluk, bradikardi, hipotansiyon ve ödem olabilir (Resim 2.1).

Resim 2.1: RDS tanısı ile izlenen ekstrem düşük doğum ağırlıklı bir preterm

Tanıda akciğer grafisinde hava bronkogramları ve yaygın retikülogranüler paternin

görülmesi önemlidir (Resim 2.2). Hiç havalanmayan akciğerdeki görüntü ise buzlu cam

görüntüsü olarak tanımlanır (Resim 2.3). Akciğer grafisi solunum sıkıntısı yapan

pnömotoraks, konjenital anomali, ıslak akciğer ve pnömoni gibi diğer hastalıkların ayırıcı

tanısında da yardımcıdır. Kan gazları respiratuar asidoz ve hipoksemiyi işaret eder

(7,9,10).

Page 27: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

14

Solunum sıkıntısı olan bir bebekte RDS tanısı günümüzde öyküde prematürelik

(gestasyon haftası <34 hafta), belirtilen klinik bulgular, solunum sıkıntısı yapan diğer

hastalıkların ekarte edilmesi ve karakteristik radyolojik bulguların birleştirilmesiyle

konulmaktadır (7,9,10).

Resim 2.2: RDS tanısı konulan prematüre bir bebeğin PA akciğer grafisinde

retikülogranüler görünüm ve hava bronkoğramı.

Resim 2.3: RDS tanısı konulan prematüre bir bebeğin PA akciğer grafisinde buzlu

cam görünümü.

Page 28: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

15

Resim 2.4: Aynı bebeğin surfaktan tedavisi sonrasi PA akciğer grafisi

Respiratuar Distres Sendromunda Tedavi

Respiratuar distres sendromu tedavi edilmediğinde genellikle ölüme veya intrakranial

kanama gibi ağır morbiditelere yol açabilen bir tablodur. Eksik olan surfaktanın

intratrakeal yolla yerine konması, kan gazı parametrelerinin optimumda tutulması için

solunum destek tedavisi verilmesi ve bu süreçte gerek surfaktan döngüsünü inhibe eden,

gerekse prematüre bebeğin kaybedilmesine ya da morbiditesine neden olan ek faktörler

açısından monitorize edilmesi ve destek tedavisinin dikkatli verilmesi gerekir. Bebeğin

izlemi esnasında kan gazındaki ani oksijen ve karbondioksit oynamaları, vücut ısısı, kan

basıncı, kan şekeri değişiklikleri bile komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle bu

bebeklerin izlemi ve tedavileri yetişmiş ekip ve teknolojik alt yapı gerektirir (7,9,10).

Respiratuar Distres Sendromunda Komplikasyonlar;

Respiratuar distres sendromunun en önemli komplikasyonları santral sinir sistemi

kanamaları, PDA, pulmoner hava kaçağı, akciğer ödemi, akciğer kanaması, kanama

diatezi, nazokomial infeksiyonlar ve ölümdür. Doğumdan itibaren canlandırmanın iyi

yapılması, uygun koşullarda transport, surfaktan indikasyonunun uygun zamanda

Page 29: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

16

konması, ventilasyonun iyi yapılması ve bebeğin iyi monitörize edilerek desteklenmesi

komplikasyonları azaltabilir (7,9,10).

RDS’den Koruyucu Faktörler ve Önlem

1. Prematür doğumların önlenmesi: RDS’den korunmanın en iyi yolu olmakla

birlikte erken doğum eyleminin zamanı ve nedeni sıklıkla bilinmez.

Sosyoekonomik, eğitim, kültür, sağlık hizmetlerinin etkinliği gibi çevresel

etkenler ve anneye, fetusa ait pek çok faktörün birlikte ele alınmasını gerektirir

(7,10).

2. Antenatal steroid uygulanması: Steroid akciğer fibroblastlarından Fibroblast

Pnomosit Faktör (FPF) salınımını artırır. FPF tip II pnomositlerden surfaktan

fosfolipidlerinin sentezini artırır. Steroid aynı zamanda SP-A, SP-B ve SP-C

gen ekspresyonunu da uyararak surfaktan proteinlerini de artırır (10).

Gebeligin 34. haftasından önce meydana gelen erken eylemlerde doğumdan

24- 48 saat önce anneye yapılan steroid (24 mg betametazon) RDS sıklığını ve

ağırlığını belirgin olarak azaltmaktadır (7,9,10). Metanalizlerde gebeliğin 24-

34. haftalarında yapılan antenatal steroidin yenidoğan prematür bebeği %50

oranında RDS’den koruduğu gösterilmiştir (33,34). Gestasyon yaşı 24 haftanın

altında, 34 haftanın üzerinde olan, eksik kürler uygulanan pretermlerde ve

çoğul gebeliklerde ise etkinliği tam gösterilememiştir (30). 1995 yılında

Ulusal Sağlık Enstitüsü gebeliğin 24-34.haftalarında erken eylem riski olan

tüm gebelere antenatal steroid uygulanmasını önermiştir (34).

3. Profilaktik surfaktan uygulanması: RDS açısından özellikle riskli olan

gestasyon haftalarındaki prematür bebeklere doğumdan hemen sonra surfaktan

tedavisi uygulanması insidansı belirgin olarak azaltmaktadır (7,9,10). Bu

Page 30: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

17

uygulama gereksiz kullanım ve ekonomik yükler nedeniyle ancak seçilmiş

riskli bebeklere uygulanabilmektedir.

4. Perinatal asfiksinin önlenmesi: Asfiksinin surfaktan döngüsünü bozarak

RDS insidansını ve derecesini artırdığı bilinmektedir. Bu nedenle düzenli

antenatal bakım, fetal distres bulgularının yakın takibi önemlidir. ÇDDA

bebeklerde; asfiksinin azaltılması icin sezeryan doğumun tercih edilmesi gibi

bir egilim olmakla birlikte, henüz kontrollü randomize bir çalışma

olmadığından kesin endikasyonlar olmaksızın, sadece prematürelik nedeniyle

rutin sezeryan önerisi tartışmalıdır (10). Doğumdan sonra da uygun

resusitasyon, transport ve kardiovasküler desteğin verilmesi, hipoterminin

önlenmesi asfiksi riskini azaltması açısından önemlidir.

5. İntrauterin infeksiyonların önlenmesi: Bakteriyel vajinozis, üriner

infeksiyon ve korioamniyonit gerek erken doğumu başlatarak, gerekse de

inflamasyona bağlı sitokin yanıtı oluşturarak surfaktan yetersizliğine neden

olur (35). Bu nedenle antenatal dönemde infeksiyonların kontrolü, RDS’den

korunmada yardımcıdır.

2.4. KRONİK AKCİĞER HASTALIĞI

Respiratuar distres sendromunun gidişi mekanik ventilasyonun uygulanmaya başladığı

1960’lardan itibaren değişmiş ve hastaların yaşam oranları giderek artmıştır. Bununla birlikte

yaşayan bu bebeklerde, uzun dönemde akciğer sorunları gözlenmeye başlanmış ve özellikle

RDS tanısı alan çok düşük doğum ağırlıklı prematüre bebeklerin en önemli morbidite

nedenlerinden biri olmuştur (16).

İlk kez 1967’de Northway ve arkadaşları bu gözlemlerle hastalığı tanımlayarak,

Bronkopulmoner Displazi (BPD) ismini kullanmıştır. Bu orijinal tanımlamada; hastalığın

ciddi RDS nedeniyle yüksek oksijen konsantrasyonu ve basınçta, uzun süreli mekanik

Page 31: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

18

ventilasyon tedavisi alan prematüre bebeklerde görüldüğü, klinik olarak hipoksemi,

hiperkapni, korpulmonale, radyolojik olarak ise akciğer grafisinde fibrozis, atelektazi ve

havalanma artışları ile karakterize olduğu bildirilmiştir (36).

Günümüzde ise bu ağır tablo azalmakla birlikte, uzun mekanik ventilatör tedavisini

takiben bir çok prematüre bebekte daha hafif formda akciğer sorunları gözlenmektedir. Bu

formda yüksek basınç ve oksijen konsantrasyonu gererktirmeyen bebeklerde de benzer

tablonun olabileceği görülmüştür (37-40). BPD tanımlaması daha çok Northway’in ilk

tanımladığı ağır kronik akciğer hastalığı tablosu için kullanılırken, kronik akciğer hastalığı

(KAH) tanımlaması tüm formları kapsamaktadır (8,11,16,40).

Kronik akciger hastalığı postnatal 28. günden sonra ek oksijen ihtiyacının devam

etmesi ve akciğer grafisinde persistan değişikliklerin olması veya postkonsepsiyonel 36.

haftada halen ek oksijen ihtiyacının olması şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımlama sadece

prematüre bebekleri değil term bebekleri de kapsamaktadır (8,11,16,40,41).

İnsidans

Kronik akciger hastalığı insidansı kullanılan tanımlamaya, üniteye, izlenen hasta

popülasyonuna ve uygulanan tedavi modalitelerine bağlı olarak değişmektedir. Yine

gestasyon haftası ve doğum ağırlığı azaldıkça sıklığı artmaktadır (Tablo 2.2), (16,39). İlk

tanımlandığı yıllardan 1992 yılına kadar ÇDDA bebeklerde insidansı genel olarak %19-63

arasında bildirilirken, antenatal steroid ve surfaktan tedavisinin klinik uygulamaya

girmesinden sonra da oran benzer şekilde %11-57 düzeylerinde sabit kalmıştır (8,42).

ABD’de her yıl 7500 yeni BPD tanısı konmakta ve bu bebeklerin %10’u ilk yıl içinde

komplikasyonlarla kaybedilmektedir (8).

Japonya’da da 28. günde yaşayan ekstrem düşük doğum ağırlıklı (EDDA; doğum

ağırlığı <1000g) prematürelerde KAH insidansı %46 olarak bildirilmektedir (43). Surfaktan

tedavisinin uygulamaya girmesi ve yenidoğan yoğunbakım hizmet kalitesinin artması bir

Page 32: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

19

taraftan KAH riskini azaltırken, diğer taraftan daha riskli bebeklerin yaşam oranlarını artırmış

ve göreceli olarak KAH sıklığı da artmıştır (8).

Tablo 2.2: Çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde KAH insidansı. Miami Üniversitesi

1997-1999 verileri (39).

Doğum ağırlığı (g) IMV gerektiren ve pN 28.günde yaşayan bebek sayısı

KAH (%)

501-750 114 71 (62) 751-1000 123 44 (36) 1001-1250 94 6 (6) 1251-1500 46 2 (4) >1500 78 0

Etyopatogenez

Kronik akciger hastalığı tanısı alan hastaların akciğer histopatolojilerindeki ortak

özellik doku hasarlanmasıdır. Makroskopik olarak akciğer normalden daha ağır ve koyu

renklidir. Mikroskopik olarak ise bazı alanlarda amfizematöz alveoller ve kistik alanlar, bazı

alanlarda da atelektazi görülmektedir. Buna bronşial mukozal kalınlaşma, epitelde metaplazi,

interstisyel ödem, fibrozis, pulmoner hipertansiyon ve korpulmonale bulguları eşlik

etmektedir. Sonuçta alveol sayısı ve gaz değişimini sağlayan yüzey alanı azalmaktadır (39).

Kronik akciğer hastalığı sıklıkla prematür ve mekanik ventilasyon tedavisi alan

hastalarda görüldüğünden, etyolojide esas olarak akciğer immatüritesi ve barotravma

suçlanmaktadır. Diğer taraftan term bebeklerde ve mekanik ventilasyon tedavisi almayan

bebeklerde de görülmesi etyolojide ek faktörlerin de sorumlu olabileceğini göstermiştir (37-

40).

Günümüzde surfaktan tedavisi, yenidoğan yoğunbakım teknoloji ve bakımındaki

ilerlemelerle basınç, volüm ve oksijen toksisitelerinin azaltılabilmesine rağmen, özellikle 24-

26.gestasyon haftasındaki çok küçük bebeklerde KAH sorunu devam etmektedir. Bu

bebeklerde KAH’ın esas nedeni immatür akciğer dokusundaki alveoler gelişimin durması ve

ventilasyon / perfüzyon bütünlüğünün kurulamamasıdır. Histopatolojik incelemelerde de eski

Page 33: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

20

bulgulardan farklı olarak, azalmış ve dismorfik kapiller oluşum, alveol sayısında azalma ve

basit alveol görünümü, interstisyel fibroproliferasyon, havayolu epitel değişiklikleri ve

pulmoner hipertansiyon bulguları görülmeye başlanmıştır (38,44). Bu değişiklikler

etyopatogenezde yeni KAH tanımını getirmiştir (37,38).

Etyolojide prematürelik başta olmak üzere aşağıda verilen çevresel ve genetik

faktörler birlikte etkili olmaktadır (Şekil 2).

1. Prematüritelik; KAH prevelansı gestasyon haftası ve doğum ağırlığı ile ters

ilişkili olduğundan akciğer immatüritesi patogenezden sorumlu tutulmaktadır.

34 haftanın üzerindeki bebeklerde sıklık belirgin olarak azalmaktadır (16,38).

2. Basınç ve volüm travması; Uzun süre mekanik ventilasyon gerektiren

bebeklerde KAH sıklığının artması ve pulmoner interstisyel amfizem (PIE) ile

birlikteliğin gösterilmesi etyolojide basınç ve volüm travmasının suçlanmasına

neden olmuştur (8,10,16). Surfaktan eksikliğinde alveoller kollabe olmakta,

yüzey gerilimi artmakta ve gaz dağılımı farklı olmaktadır. Kompliansı azalmış

alveolleri doldurmak için basınç gereksinimi de artmaktadır. Prematür

bebeklerde gerek havayolunun kolaylıkla parçalanabilme özelliği, gerekse eşit

olmayan gaz dağılımı nedeniyle aşırı dolan alveollerden gaz direkt pulmoner

interstisyuma geçebilmekte ve PIE ’ye neden olmaktadır. PIE ise KAH

sıklığını 6 kat artırmaktadır (16). Pozitif basınçlı ventilasyonun süresi ve ayar

yükseklikleri KAH riskini artırmaktadır.

3. Oksijen toksisitesi; Klinik ve deneysel çalışmalar oksijen toksisitesinin KAH

etyopatogenezinde major rolü olduğunu göstermiştir (8,10,16,). Hiperoksi

durumunda oksijen hücre içerisinde oksidatif metabolizmayla serbest

radikallere dönüşerek hücre membranının hasarlanmasına neden olur. Hangi

oksijen seviyesinin güvenli olduğu tam bilinmemekle birlikte, toksisite bebeğin

Page 34: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

21

matüritesine, beslenmesine, eşlik eden infeksiyon ve inflamasyona, antioksidan

kapasitesine ve tedavi süresine göre değişmektedir. Hiperoksi tanımından ayrı

olarak, oksidan ve antioksidan sistemdeki dengesizliği gösteren oksidatif stres

tanımı bunu daha iyi açıklamaktadır (45). Oksijen toksisitesinde nonspesifik

olmakla birlikte akciğerlerde ödem, atelektazi, alveolar kanama, inflamasyon

ve nonspesifik fibrin depolanmaları olabilmektedir. Yüksek oksijen maruziyeti

polimorfonükleer lökositlerin migrasyonuna ve proteolitik enzimlerin

salınımına neden olarak, akciğer dokusunda inflamasyon başlatmakta,

antioksidan sistemi yetersiz olan yenidoğan bu inflamasyondan

korunamamaktadır (8,10,16,45).

4. İnfeksiyon ve inflamatuvar reaksiyon; İnfeksiyonlar araşidonik asit kaskatını

aktive eder. Araşidonik asit kaskatının indüklenmesi Platelet Aktive edici

Faktör (PAF), lökotrienler, prostoglandin ve tromboksanın salınmasına neden

olur. Maternal infeksiyon ve korioamniyonit hem erken doğum eyleminin

başlamasına, hem de KAH gelişiminde rol oynar. Antenatal dönemde

Adenovirüs infeksiyonları, postnatal dönemde Cytomegalovirus (CMV)

infeksiyonları ve diğer nozokomial infeksiyonlarla KAH sıklığı arasında ilişki

bulunurken son yıllarda daha önce sözü edilen üreoplazma ve KAH ilişkisi

gösterilememiştir (8). Yoon ve arkadaşlarının çalışmasında erken eylem olan

ve 5 gün içinde preterm doğumla sonuçlanan olguların amniotik sıvılarında IL-

1-ß, IL-6 ve IL-8 düzeyleri anlamlı yüksek bulunmuş ve histolojik

korioamniyonit, KAH gelişen olguların %92’sinde, KAH gelismeyenlerin

%62’sinde saptanmıştır (46). Tek başına klinik korioamniyonit KAH için

tanımlayıcı olmamaktadır. Hayvan çalışmalarında da infeksiyon ve

inflamasyonun bir taraftan surfaktan sentezini uyarırken, diğer taraftan alveol

Page 35: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

22

hasarına ve gelişiminde duraklamaya neden olarak KAH’na yol açtığı

gösterilmiştir (35). İntrauterin dönemde proinflamatuvar sitokin maruziyetine

kalan akciğer postnatal dönemde minimal hasarlanmalara bile aşırı

inflamatuvar yanıt vermekte ve alveol / vasküler gelişim süreci etkilenmektedir

(47).

5. PDA ve akciğer ödemi; Hayatın ilk günlerinde diürezini iyi yapamayan veya

fazla sıvı verilen RDS’li prematürelerde KAH sıklığının arttığı klinik olarak

gösterilmiştir. Bu durum PDA görülme sıklığını da artırmaktadır. PDA açıklığı

pulmoner kan akımını artırarak interstisyel sıvı birikimine, pulmoner

kompliansın azalmasına ve inflamasyonun uyarılmasına neden olur. Artan

hava yolu direnci hastanın ventilasyon ve oksijen ihtiyacının artmasına neden

olarak KAH riskini daha da artırır (11,16).

6. Hava yolu direnci; Bronş epitelinde hiperplazi, metaplazi ve mukozal ödeme

bağlı hava yolu obstrüksiyonları nedeniyle gelişir. Akciğer ödemi, sıvı

fazlalığı, PDA ve entübasyona bağlı trakeomalazi de havayolu direncini artırır.

Yine patogenezde bahsedilen lökotrien ve PAF bizzat bronkokonstrüksiyona

neden olur (11,16).

7. Hipoksi; Fetal hipoksi de fetal solunum hareketlerini azaltır, pulmoner

hipertansiyon ve havayolu direncinde artışa neden olur. Deneysel calışmalar

oksijen toksisitesi yanısıra hipoksinin de alveol olgunlaşmasını etkilediğini ve

alveol saysının azaldığını göstermektedir (48). Yeni KAH etyopatogenezinde

antenatal ve postnatal hipoksinin de pulmoner hipertansiyonla birlikte veya tek

başına, immatür akciğerin hasarlanmasına katkıda bulunarak alveol

olgunlaşmasını etkilediği düşünülmektedir (48).

Page 36: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

23

8. Beslenme; Prematür bebeklerin metabolik hızları ve hızlı büyümeleri

nedeniyle besin gereksinimleri daha fazladır. Akut ve kronik akciğer

hastalıkları solunum yükü nedeniyle bunu %25 oranında artırır (8). Beslenme

gereksinimi karşılanmayan bebek katabolik sürece girer. Bu süreç akciğer

gelişimini ve oluşan hasarın iyileşmesini yavaşlatır (8). Antioksidan

enzimlerin pek çoğu yapısında eser element içerdiğinden, çinko ve selenyum

gibi eser elementlerin, A ve E vitaminlerinin eksikliği akciğerin travmaya karşı

duyarlılığını artırır. A vitamini eksikliğinde trakeobronşial sistemde epitel

bütünlüğü bozulur, doku iyileşmesi azalır (16,25). Artmış gereksinimin

yanısıra, depolardaki ve alımdaki azlık da beslenme yetersizliğine katkıda

bulunur. Prematür bebeklerde solunum problemleri yanında, nekrotizan

enterokolit, böbrek yetmezliği ve gastroözefageal reflü gibi eşlik eden sorunlar

beslenmeyi daha da güçleştirir (8,16).

9. Surfaktan Eksikliği; Deneysel çalışmalar surfaktan eksikliği olan immatür

akciğerde ventilatör tedavisinin akciğere daha fazla hasar verdiğini kesin

olarak göstermiştir (49). Özellikle aşırı tidal volümler surfaktan eksikliğinde

alveolde gerginliğe neden olarak inflamatuvar yanıta yol acmaktadır (26,49).

Koruyucu veya erken surfaktan tedavisi hastanın basınç gereksinimini

azaltarak bu hasarlanmayı azaltabilmektedir (49,8,11). Surfaktan tedavisi

solunan havanın eşit dağılımını sağlayarak vasküler hasarlanmayı ve kapiller

geçirgenlik artışı nedeniyle oluşan ödemi azaltmaktadır (8,11). Surfaktanın

invitro olarak alveol makrofajlarından TNF, IL-1 ve IL-6 salınımın engellediği

de gösterilmiştir (49). Surfaktan benzer olarak nötrofillerde süperoksit

üretimini ve Grup B streptekok gibi bakterilerin üremesini de engeller

(24,26,49). Bu özellikleri nedeniyle surfaktan KAH etyopatogenezinde

Page 37: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

24

koruyucu rol oynar. KAH gelişiminde surfaktan eksikliği ve RDS’nin rolü

kanıtlanmakla birlikte surfaktan tedavisi KAH gelişimini beklenilen ölçüde

azaltmamıştır. Bunun nedeni RDS tedavisiyle daha küçük bebeklerin

yaşayabilmesi ve KAH açısından risk taşıyan bebek sayısının göreceli olarak

artmasıdır (40). Erken ve proflaktik surfaktan tedavisi geç tedaviye göre KAH

sıklığını ve mortalitesini azaltmaktadır (49). KAH olan bebeklerin

alveollerindeki surfaktanın, SP-A satüre fosfotidilkolin / fosfotidilgliserol

oranının azaldığı ve fosfatidilkolin, fosfatidilgliserol miktarlarının KAH

olmayan bebeklere göre daha az olduğu gösterilmiştir (49). Bu bulgu da

surfaktan fonksiyonlarının KAH gelişiminde rol oynadığına işaret etmektedir.

10. Genetik; KAH gelişimi multifaktöriel olmakla birlikte genetik faktörler de

buna katkıda bulunmaktadır. Bir çok araştırmacı ailede astım ve atopi öyküsü

varsa, artmış hava yolu direnci nedeniyle KAH sıklığının arttığına dikkat

çekmiştir. Nickerson ve Taussig RDS sonrası BPD gelişen prematürelerin

%77’sinde, gelişmeyenlerin ise %33’ünde ailede astım öyküsü saptamıştır

(17). Yine Clark ve arkadaşları 1500g’ın altındaki prematüre bebeklerde KAH

ve HLA-A2 doku grubu birlikteliğini göstermiştir. Bu birliktelik HLA-A2

lokusunun oksidan ve fizik strese karşı akciğer direncini azaltmasıyla ilişkili

olabilir (50).

Son yıllarda SP-A ve SP-B polimorfizmlerinin KAH gelişimindeki rolü

üzerinde durulmaya ve bu konuda çalışmalar yayınlanmaya başlanmıştır.

Page 38: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

25

Atelektazi

AKUT Ventilasyon/Perfüzyon Hipoventilasyon oranının bozulması

KRONİK

Respiratuar ve metabolik asidoz

Pulmoner vazokonstrüksiyon

Hipoksemi + Hiperkarbi Ventilasyon tedavisi

Oksidan stres + Barotravma

İnflamatuvar yanıt Antioksidan eksikliği

Endotel ve epitel bütünlüğünun bozulması

Sitokin salınımı Serbest radikaller Proteinöz eksudat birikimi

AKCİĞER HASARI

Şekil 2.2: RDS ve Kronik akciğer hastalığının etyopatogenezi (9)

Klinik Bulgular

Hastalığın tanımından da anlaşıldığı gibi postnatal 28.günden veya postkonsepsiyonel

36. haftadan sonra ek oksijen gereksiniminin devam etmesi esas bulgudur. Pozitif basınçlı

ventilasyon gereksinimi de genellikle artmıştır. Uzayan ventilasyon gereksinimi kısır

döngüyle, klinik tablonun daha da ağırlaşmasına neden olur. Takipne, yardımcı solunum

kaslarının kullanımı, kilo alımında azalma ve apne bulgular arasındadır (9,11,16). Özellikle

ağır KAH olan hastalarda hepatomegali ve ödem gibi kalp yetmezliği bulguları eşlik eder.

Surfaktan Eksikliği Akciğer İmmatüritesi

RDS KRONİK AKCİĞER HASTALIĞI

Page 39: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

26

Kronik hastalarda sıklıkla sistemik ve pulmoner hipertansiyon saptanır (51). KAH tanısı alan

bebekler nozokomial infeksiyon, gastroözefageal reflü açısından da riskli hastalardır ve bu

hastalıklara ait semptomlarda görülebilir (11).

Laboratuvar Bulguları

Akciğer grafisinde havalanma farklılıkları, atelektazik alanlar yanında amfizematöz

alanların varlığı, pulmoner parankimal opasiteler ve ağır olgularda hava blebleri, fibrozis ve

kardiyomegali görülebilir, (Resim 2.5.).

Resim 2.5: Kronik akciger hastalığı olan preterm bir bebeğin PA akciğer grafisi.

Radyolojik bulgular ağırlık derecesine göre 4 evrede gruplandırılabilir. Evre 1 de

yaşamın ilk günlerindeki RDS tablosu, Evre II’de parankimal opasite, Evre III’de havalanma

farklılıkları ve Evre IV’de hiperaerasyon, hava keseleri, fibrozis ve kardiyomegali mevcuttur

(8). Tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme daha ayrıntılı bulguları gösterir (Resim

2.6). Bu tetkikler özellikle uzun dönem pulmoner morbidite açısından önemlidir.

Page 40: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

27

Resim 2.6: Kronik akciğer hastalığı olan preterm bir bebeğin akciğer tomoğrafisi.

Kan gazlarında hipoksemi, hiperkarbi ve respiratuar asidoz eşlik eder. Oksijen

ihtiyaci, kan gazı parametreleri klinik evrelendirmede de yardımcıdır. Orta ve ağır olgularda

ekokardiografide sıklıkla septal hipertrofi, sol ve sağ ventrikül hipertrofisi, pulmoner

hipertansiyon bulguları saptanır (8,51).

Kronik akciğer hastalığının sınıflaması

Toce ve arkadaşları 1984 yılnda KAH icin klinik, kan gazı ve radyolojik bulgulara

dayanan bir skorlama sistemi geliştirmiştir (41). Bu skorlama sistemine göre hastalar

postnatal 28.gün ve postkonsepsiyonel 36. haftada ağırlık derecelerine göre hafif, orta ve ağır

olarak gruplandırılmıştır (Tablo 2.3. ve 2.4.), (41,8). Böylece hastaların klinik bulgularının

standardizasyonu sağlanmıştır.

Tablo 2.3: KAH’nın klinik evrelendirmesi. 0-5 puan hafif, 5-10 puan orta ve >10 puan

ağır KAH olarak tanımlanmaktadır (41,8).

0 1 2 3 Sol. Sayısı <40 40-60 61-80 >80 Dispne Yok Hafif Orta Ağır FI02 0.21 0.22-0.30 0.31-0.50 >0.50 PaCO2 <45 46-55 56 >70 Büyüme hızı >25 gr/gün 15-24 5-14 <5

Page 41: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

28

Tablo 2.4: KAH’nın radyolojik evrelendirmesi. 0-5 puan;orta ve 5-10 puan ağır

KAH’nı tanımlamaktadır (41,8).

0 1 2 Kardiotorasik index

Normal Kardiyomegali Kardiyomegali, pulmoner hipertansiyon

Hiperaerasyon (ön ve arka kot sayısı)

≤14 14.5-16 >16.5, düz diyafram

Amfizem Fokal alan yok Dağınık küçük alanlar

Büyük bleb, bül

Fibrozis, int.anormallik

Yok Hafif fibrozis Yoğun fibrotik görünüm

Subjektif değerlendirme

hafif Orta Ağır

Diğer taraftan 1990 yılında Ogawa ve arkadaşları KAH tanısı alan 1000 hastada

patogenezi de içeren bir sınıflama kullanmıştır (43). Burada RDS öyküsü, korioamniyonit,

akciğer grafisi ve başlangıç zamanına göre 7 tip KAH tanımlanmıştır (Tablo 2.5). Bu

tanımlama KAH’ı önleme ve tedavi stratejilerini belirleme açısındanda yol gösterici

olabilmektedir.

Tablo 2.5: Kronik akciğer hastalığının sınıflaması (43)

Tip RDS Korioamniyonit/ IgM yüksekliği

Akciğer grafisi Başlangıç

Tip I + - Tipik Yaşamın ilk saatleri

Tip II + - Atipik Yaşamın ilk saatleri

Tip III - + Tipik Doğumdan önce

Tip IV - + Atipik Doğumdan önce

Tip V - Bilinmiyor Tipik Değişken

Tip VI - - Atipik Değişken

Tip VII Konjenital alveolar proteinozis

Page 42: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

29

Tedavi

• Mekanik ventilasyon; Hastalığın patogenezinde rol oynamasına rağmen, solunum

yetersizliği olan hastalarda tedavi olarak kullanılması gerekir. Kan gazlarında pH

7.25- 7.4, PCO2 45-60 mmHg, PO2 55-70 mmHg da tutulacak şekilde optimal

basıncın ve oksijenin verilmesi akciğer hasarlanmasının azaltılması açısından

önemlidir (9).

• Oksijen; Kronik hipoksi pulmoner vazokonstrüksiyon, pulmoner hipertansiyon ve

nörolojik morbiditeye neden olduğundan hastanın hipoksemisini önleyecek minimal

oksijen konsantrasyonu bulunarak verilmelidir. Gerekiyorsa hastane taburculuğu

sonrası ek oksijen evde de devam edilmelidir. Oksijen satürasyonunun %92-95

arasında tutulmasının güvenli olacağı bildirilmektedir (8).

• İlaç tedavisi; Tedavide kullanılan ajanlar özellikle kronik kullanımda ilaç

etkileşimleri, kısa ve uzun süreli yan etkiler açısından değerlendirilerek planlanmalı ve

hastalar yan etki açısından yakın izlenmelidir.

Sıvı kısıtlaması ve diüretik; Patogenezde sıvı yükünün rol alması nedeniyle önemlidir.

Furasemid, spironolakton ve tiyazid grubu diüretikler kullanılabilmektedir (8,9,11).

Kortikosteroidler; Sentetik bir kortikosteroid analoğu olan deksametazon anti

inflamatuar etkiye sahiptir. Hücrenin ve lizozomal membranların stabilizasyonu, surfaktan

sentezi ve A vitamini sentezini artırması, prostoglandin ve lokotrien kaskadını inhibe etmesi,

β-adrenerjik etkisi, akciğerlere nötrofil göçünü ve pulmoner ödemi azaltması nedeniyle

KAH’ın tedavisinde kullanılmaktadır. Steroid tedavisi ventilasyon süresini, oksijen

gereksinimini azaltmakta ve akciğer kompliansını artırmaktadır (8,9,11). Daha önceki

çalışmalarda KAH açısından riskli bebeklere postnatal 1-2. haftalarda kortikosteroid

verilmesinin KAH gelişimini belirgin olarak azalttığı gösterilmekle birlikte, bu hastalarda

erken steroid tedavisinin uzun dönemde ciddi nörolojik morbiditelere neden olduğu

Page 43: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

30

gösterilmiştir (19,53-55). Bu nedenle erken sistemik steroid tedavisi kullanımdan kalkmıştır.

Ancak ağır olgularda, ilk 2 haftadan sonra düşük dozlarda steroid kullanilabilmektedir. Son

yıllarda özellikle hafif olgularda inhale steroid tedavisi ile ilgili çalışmalar da yayınlanmaya

başlanmıştır (8).

Bronkodilatatörler; Hava yolu direncini azaltmak için özellikle inhale formda albuterol ve

ipratropium bromid tedavide yaygın olarak kullanılmaktadır (8).

Pulmoner vazodilatatörler; Pulmoner hipertansiyonun eşlik ettiği KAH ‘lı olgularda oksijenle

birlikte oral nifedipin kullanılması, pulmoner basıncın azalmasını ve akciğer fonksiyonlarının

düzelmesini sağlayabilmektedir (8).

• Beslenme; Akciğer iyileşmesinin ve büyümesinin sağlanması için bebeğin ihtiyacı

olan kalori, protein, lipid, vitamin ve eser elementler verilmelidir. Yüksek doz A

vitamini tedavisi de önerilmektedir (8,9,10).

• Akciğer fizyoterapisi; Sekresyonlarla hava yolu obstrüksiyonlarının ve atelektazilerin

önlenmesi için düzenli fizyoterapi yapılmalıdır (11).

Korunma

Kronik akciğer hastalığından korunmanın en önemli yolu RDS’de olduğu gibi

prematür doğumların önlenmesidir. Prematür eylemlerde antenatal steroid proflaksisi, RDS

geliştiğinde erken surfaktan uygulaması ve riskli bebeklerde erken nazal CPAP uygulaması

akciğer hasarını önleyerek KAH riskini azaltacaktır. KAH patogenezinde rol alan barotravma,

volüm taravması, oksijen toksisitesini azaltmak için hastaların izlenerek ventilasyon

parametrelerinin hipokarbi ve hiperoksiye yol açmadan iyi ayarlanması gerekir (8,9,11).

Prematüre bebeklerde PDA ve nazokomial infeksiyonun önlenmesi ve tedavisi KAH

riskini azaltmada önemlidir (11).

Page 44: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

31

Prognoz

1. Mortalite; Northway’in BPD olarak tanımladığı orijinal 32 hastadan 13’ü ilk 1 ayda

yaşayabilmiş ve bunlardan da sadece 9’u ilk 1 yaşına ulaşabilmiştir (mortalite; %66).

Günümüzde ise özellikle surfaktan tedavisinin kullanılmaya başlanmasıyla mortalite

azalmış ve %30-40’lara inmiştir. Ölüm sıklıkla eşlik eden korpulmonale, apne ve

nozokomial infeksiyonlar nedeniyle olmaktadır (8).

2. Solunum fonksiyonları; 7- 10 yaşlarına kadar akciğer büyümesi devam ettiğinden,

kronik akciğer hastalarında solunum fonksiyonları yıllar içerisinde düzelebilir.

Hastalığın derecesine bağlı olarak oksijen ihtiyacı uzun süre devam edebilir ve

rezidüel sorunlar nedeniyle hastaların %50-80’inde havayolu hiperreaktivitesi

görülebilir (8).

3. Kardiyak fonksiyonlar;. Korpulmonale olguların yaklaşık %56’sında bulunur ve

KAH’nın major mortalite ve morbidite nedenini oluşturur (8).

4. İnfeksiyonlar; Nozokomial infeksiyonlar ve RSV infeksiyonlarına duyarlılık artmıştır

(8). Bu hastalar RSV proflaksisi için adaydırlar.

5. Büyüme ve nörolojik sorunlar; KAH fizik ve nörolojik gelişim açısından riskli

bebeklerdir. Bununla birlikte nörolojik sekel açısından KAH tek başına bağımsız bir

faktör değildir. Son yıllarda uzun süreli steroid kullanımının pretermlerde IQ üzerine

olumsuz etkileri olduğu bildirilmişse de, intrakranial patoloji yoksa, uygun beslenme

ve oksijen tedavisi verildiğinde prognoz genellikle kötü değildir (56). Bu bebekler

fizik gelişim, nörogelişimsel sorunlar ve bunlara yönelik planlanacak erken tedavi ve

rehabilitasyon gereksinimlerinin saptanması açısından yakın izlenmelidir.

Page 45: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

32

2.5. RESPİRATUAR DİSTRES SENDROMU VE KRONİK AKCİĞER

HASTALIĞI GELIŞİMİNDE GENETİK FAKTÖRLERİN ROLÜ

Bugünkü bilgilerimize göre insan genomu yaklaşık 25.000 – 30.000 gen ve 3 milyar

nükleotid çiftinden oluşmaktadır. 200-500 nükleotid çiftinden biri allelik heterojenite

(polimorfizm) taşımaktadır. Bu da popülasyonda her allel için %3-5 oranında allel

farklılığına işaret etmektedir. Bu varyasyonlar bir hastalığa yatkınlık yaratabileceği gibi,

kişinin bir tedaviye yanıt vermesinden, dirençli olmasından veya çevresel faktörlerle

etkileşiminden sorumlu olabilir (30).

Farklı genler birbirlerini etkileyerek veya genle çevresel faktörler etkileşerek hastalığa

duyarlılık yaratabilir. Bir çok genetik değişkenlik, proteinin aminoasit kodlamasını yapan

ekzonun dışında bir bölgede oluşur. Ekzonun okunmayan kısmında, promotor bölgede,

intronda ve hatta etkilenen genin genetik materyalinde oluşan bu değişiklik proteinin

transkripsiyon hızını, bağlanmasını veya ürünün stabilitesini etkileyebilir. Bu bilgiler

postgenomik araştırma programlarının amaçlarını oluşturmuştur ki bunlar genetik risk

faktörlerinin moleküler ve fonksiyonel etkilerini açıklayabilmeyi amaç edinmiştir.

Bağlantı analiz ise özellikle multifaktöriel patogenezi olan hastalıklarda, genetik olarak

duyarlılığa neden olan risk faktörlerinin anlaşılmasını sağlamıştır. Bu çalışmalar da yeni

jenerasyon tanı metodlarının geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi ve tedavisine farklı bir

ışık tutmuştur (30).

Respiratuar distres sendromu ve KAH’nin etyopatogenezi de gelişimsel, çevresel ve

genetik bir çok faktörün etkisi altındadır. Birbirleriyle ilişkili ve kompleks hastalıklar olan

RDS ve KAH, esas olarak prematürelik nedeniyle gelişmekle birlikte, benzer gestasyon

haftasındaki her prematüre bebekte RDS görülmemesi, RDS gelişen her bebekte KAH

tablosu olmaması veya RDS olmaksızın KAH görülebilmesi, etyolojilerinde genetik

faktörlerin rolünü düşündürmektedir.

Page 46: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

33

Respiratuar distres sendromu ve KAH tek bir geçiş paternine sahip değildir. Surfaktan

tedavisi öncesi, RDS’nin büyük oranda ölümcül olması da, aynı ailede farklı

jenerasyonlarda etkilenimi görmeyi zorlaştırmıştır (30). Yine de RDS’nin tanımlandığı ilk

yıllardan itibaren ailesel yatkınlık ve genetik etkilerden bahsedilmektedir. Üvey kardeşler

arasında baba aynı ise rekürrens riskinin daha az, anne aynı ise rekürrens riskinin daha

fazla olduğu ve bir ailede RDS’ li bebek varsa, diğer kardeşlerde rekürrens riskinin arttığı

bildirilmiştir (57,58).

İkizlerle ilgili çalışmalarda da, monozigotik ikizlerde RDS’nin daha sık olduğu

bildirilmektedir (59). Sondaren ve arkadaşları RDS oranını 30-34 haftalık dizigotik

ikizlerde %29, aynı gestasyon haftasındaki monozigotik ikizlerde ise %67 oranında

bildirmektedir (13). Benzer olarak KAH sıklığının da preterm ikizlerde daha fazla

olduğuna dair yayınlar bildirilmektedir (30).

Surfaktanın ana yapısını oluşturan surfaktan lipidlerinin tip II alveol hücresinde sentez

basamaklarında, taşınmasında ve depolanmasında çok sayıda enzim rol alır. Bu

fosfolipidlerin sentez ve transportunu ilgilendiren mutasyonlar ölümcül olabilir ve bir çok

sistemi etkileyebilir. Lizozomal depo hastalıkları da surfaktan sistemini etkileyebilir.

Henüz surfaktan fosfolipidlerinin sentez ve salınımı ile genetik çalışma ve RDS riskini

artırdığına dair bilgi bulunmamaktadır (30). Surfaktanla ilgili genetik çalışmalar, sadece

alveol epitelinde bulunan ve surfaktanın fonksiyonundan sorumlu olan surfaktan

proteinleri ile ilgili olmuştur. Bunlar da daha çok, proteinin direkt işlevinden sorumlu olan

SP-A ve SP-B üzerinde yapılmıştır.

Surfaktan Protein A Geni: 10.kromozom üzerinde (10q22-q23) SP-A1 ve SP-A2

olmak üzere birbirine yakın iki gen tarafından kodlanır. SP-A1 geni 4 allel

(6A2,6A3,6A4,6A), SP-A2 geni ise 5 allelden (1A0, 1A1, 1A, A2, 1A3) oluşur. Toplumda

SP-A1 ve SP-A2, 30’dan fazla farklı polimorfizm şeklinde görülebilmektedir. 11bp’lik

Page 47: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

34

3’UTR (çevrilmeyen bölge), SP-A1 allellerinden 6A2’de, ve tüm SP-A2 allellerinde

bulunmaktadır(30).

Respiratuar distres sendromu ve SP-A geni ile ilgili calışmalarda SP-A allellerinden

6A2 ve 1A0’nın RDS için yüksek riske neden olduğu, 6A3 ve 1A1 / 1A2 nin ise riski

azalttığı gösterilmiştir (15,21,30,60,61).

Kronik akciğer hastalığı ve SP-A geni ile ilgili bir çalışmada ise SP-A1 allelerinden

6A6’nın KAH için bağımsız risk oluşturduğu bildirilmiştir (20).

Surfaktan Protein B Geni; İnsanda 2.kromozom üzerinde 9.5 kb ve 381 aminoasitlik

tek bir genle kodlanmıştır (2p12-p11.2). 11 ekzon ve 10 introndan oluşur (Şekil 2.3.).

Surfaktanın alveol yüzeyinde oluşturduğu tek katlı surfaktan tabakasını oluşturan ve alveol

boşluğuna salınan 79 aminoasitlik protein kısmı ekzon 6 ve 7’de kodlanır ve diğer

memelilerle %70 oranında benzerlik gösterir. SP-B gen ekspresyonu hormonal faktörler,

gelişimsel ve mikroçevresel faktörlerle kontrol edilir. Glukokortikoidler, cAMP, terbütalin,

oksijen ekspresyonu artırırken, tümör nekrozis faktör alfa (TNF-α) azaltır (27).

Sekil 2.3: Surfaktan protein B geni (27)

Page 48: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

35

SP-B surfaktanın yüzey gerilimini azaltmasından ve metabolizmasından sorumlu en

önemli işlevsel proteindir (27). İlk kez 1993’de konjenital alveolar proteinozisde SP-B

121ins2 mutasyonunun gösterilmesiyle, prematür bebeklerin RDS ve KAH’ındaki rolü

üzerine çalışmalar yoğunlaşmıştır. Bunların içerisinde en cok SP-B exon 4 ve intron 4

polimorfizmleri çalışılmıştır.

İnsan SP-B cDNA sekans calışmalarında genomik son ekzon olan SP-B Ekzon 4, SP-

B’nin N terminal propeptidi içerisindeki glikolizasyonunda önemlidir ve polimorfizmi

aminoasit dizilimini etkileyerek işlevsel değişikliğe neden olabilir (14). Aminoasit diziliminde

C/T nükleotit değişikligi (Ile131Thr), intron 4 polimorfizmine de neden olan, SP-B’nin 120

bp’lik prekürsör proteininde varyasyona neden olur. Marttila ve arkadaşlarının Finlandiya’lı

prematür ikiz bebeklerde yaptığı çalışmada, SP-B Ile131Thr polimorfizminin RDS ile ilişkisi

saptanmıştır (12).

SP-B intron 4 (SP-B ∆i4)’un polimorfizmi de spesifik sekansda insersiyon veya

delesyona neden olarak, mikrosatellit sekansın uzunluğunu etkileyebilir. Nükleotit

tekrarlarında farklılık gösteren ve yaklaşık herbiri 20 bp’lik bu varyant alleller ırklara göre

değişebilmektedir (63,64).

Çalışmalarda Finlandiya’lı preterm bebeklerde, SP-B ∆i4 polimorfizmi ile RDS

insidansı arasında anlamlı ilişki bulunmazken, Alman ve Amerikan preterm bebeklerde RDS

sıklığını ve ağırlığını artırdığı bildirilmektedir (21, 24).

Irklara göre allel polimorfizmlerinin RDS üzerine etkisi de farklı olabilmektedir

(30,62,63). Yine SP-A ve SP-B etkileşimi, RDS riskini degiştirebilmektedir. Örneğin SP-A

6A3 alleli, SP-B Ile131Thr genotipi ile birliktelik gösteriyorsa RDS riski azalmaktadır

(22,65).

Page 49: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

36

Gortner ve arkadaşlarının Alman preterm bebeklerde yaptığı çalışmada, SP-B ∆i4

polimorfizminin hem KAH ve hem de RDS gelişiminde bağımsız risk faktörü olduğu

gösterilmiştir (66,81).

Prematüre bebeklerin en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinden olan RDS ve

KAH’ın etyopatogenezinin net olarak aydınlatılması, gelecekte antenatal teşhis ve postnatal

tedavi modalitelerine ışık tutması açısından önemlidir. Surfaktan proteinlerinin

polimorfizmlerinin ve risk özelliklerinin ırklara göre değiştiği bilinmektedir.

Ülkemizde henüz prematürelerde RDS ve KAH genetiği ile ilgili bir çalışma

yapılmamıştır. Bu bilgiler ışığı altında; gestasyon haftası 34 haftanın altındaki preterm

bebeklerde SP-B ∆i4 polimorfizminin, RDS ve KAH gelişimindeki rolünü belirlemek

amacıyla bu calışma planlanmıştır.

Page 50: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

37

BİREYLER VE YÖNTEM

Bu çalışma Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Neonatoloji Bilim Dalı, Yenidoğan

Yoğunbakım Ünitesi’nde Ocak 1999 - Temmuz 2003 yılları arasında yatarak izlenen,

gestasyon haftası 34 haftanın altındaki prematürelerde, retrospektif ve prospektif olarak çift

kör yapılmıştır.

Çalışmaya bu süre içerisinde servise yatırılan ve neonatal dönem olan yaşamın ilk 28

gününde kaybedilmeyen, konjenital anomalisi olmayan, gestasyon haftası 34 haftanın

altındaki prematür bebekler alınmıştır.

Üniteye yatan hastaların kaydedildiği bilgiişlem programındaki hasta kayıt

dosyasından, Ocak 1999 Eylül 2002 tarihleri arasında yatan, çalışma kriterlerine uygun

hastaların aile telefonlarına ulaşılmış ve hastalar davet edilmiştir. Eylül 2002 ve Haziran 2003

tarihleri arasında ise üniteye yatan 34 haftanın altındaki tüm prematüre bebekler çalışmaya

alınmıştır. Hasta neonatal dönemde kaybedildi ise çalışmadan çıkarılmıştır.

Calışmaya term kontrol grubu olarak 50 sağlıklı bebek alınmıştır. Bu hastaların SP-B

i∆4 polimorfizm incelemeleri, kordon kanı örneklerinden calışılmıştır.

YÖNTEM

Hasta gruplandırması

A- Premature bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, term bebeklere göre farklı olup

olmadığını belirlemek amacıyla;

I-Kontrol term bebek grubu; 50 sağlıklı yenidoğan bebek

II- Preterm bebek çalışma grubu; 34 haftanın altında 131 preterm bebek

SP-B i∆4 polimorfizmleri açısından incelenmiş ve sonuçlar istatistiksel olarak

karşılaştırılmıştır.

Page 51: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

38

B- 34 haftanın altındaki prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, RDS ve KAH

gelişimine etkisini belirlemek amacıyla;

I- Klinik gruplara gore polimorfizmin karşılaştırılması

Bunun için preterm çalışma grubundaki toplam 131 hasta; vaka-kontrol deseninde 4

gruba ayrılmıştır. Bu gruplar klinik özellikler ve SP-B i∆4 polimorfizmleri açısından

incelenmiş ve sonuçlar istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır.

1. Grup I (Kontrol Grubu); 34 haftanın altında RDS ve KAH tanısı almayan 84 preterm

2. Grup II (RDS Grubu); 34 haftanın altında RDS tanısı alan ve KAH gelişmeyen 19

preterm

3. Grup III (RDS veKAH Grubu); 34 haftanın altında RDS ve KAH tanısı alan 20

preterm

4. Grup IV (KAH Grubu): 34 haftanın altında RDS tanısı almayan fakat KAH gelişen 8

preterm

II- SP-B i∆4 polimorfizmlerine göre karşılaştırma

Bunun icin preterm çalışma grubu sık görülen ve varyant allelleri taşıyan hastalar

olarak, iki gruba ayrılmış ve bu iki grubun klinik özellikleri karşılaştırılmıştır.

GRUP A : Sık görülen allele sahip hastalar (n:117)

GRUP B: Varyant allellere sahip hastalar (n:14)

Çalışma grubunda yer alan prematür bebeklerin prenatal, natal ve postnatal özellikleri,

yoğunbakım dönemlerine ait riskleri hasta dosyalarından ve bilgi-işlem programındaki veri

tabanımızda kayıtlı olan verilerden elde edilmiştir. Bu amaçla kodlama esasına dayanan

aşağıdaki form kullanılmıştır. Hasta verileri Ek 1’de verilmiştir.

Page 52: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

39

Hasta Değerlendirme Formu

1. Hasta No

2. Soyisim-İsim

3. SP-B i∆4 alleli

4. Takvim yaşı (Ay)

5. Grup (0: kontrol), (1: RDS), (2:RDS ve KAH), (3: KAH)

6. Cinsiyet (0=kız, 1=erkek)

7. Gestasyon haftası (hafta)

8. Doğum ağırlığı (g)

9. Doğum şekli (NVY=0, C/S=1)

10. Çoğul doğum: (Tekiz=1, İkiz:2, Üçüz:3)

11. SGA (yok=0,var=1)

12. Transport (yok=0, var=1)

13. 5.Apgar skoru

14. Perinatal asfiksi (yok=0,var=1)

15. Hamileliğin indüklediği hipertansiyon (PIH) (yok=0, var=1)

16. Antenatal steroid (yok=0, var=1)

17. Korioamniyonit (yok=0, var=1)

18. Erken membran rüptürü (yok=0, var=1)

19. Ailede astım öyküsü (yok=0,var=1)

20. RDS (yok=0,var=1)

21. Surfaktan tedavisi (yok=0,var=1)

22. Ventilatör (IMV) tedavisi (yok=0, var=1)

23. IMV gün (IMV uygulanan gün sayısı)

24. KAH (yok=0, var=1)

Page 53: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

40

25. Nekrotizan enterokolit (NEK) (yok=0, var=1)

26. Patent duktus arteriozus (PDA) (yok=0, var=1)

27. İntrakranial kanama (IKK) (yok=0, var=1)

28. Prematüre retinopatisi (ROP) (yok=0, var=1)

29. Erken neonatal sepsis (ENS) (yok=0, var=1)

30. Geç neonatal sepsis (GNS) (yok=0, var=1)

31. CRIB skoru

32. NTISS skoru

33. Exitus (yok=0, var=1)

Page 54: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

41

TANIMLAR

• Gestasyon haftası (GH): Gestasyon haftası annenin son adet tarihine, ilk trimestirde

yapılan ultrasonografiye (USG) ve/veya yeni Ballard skorlaması’na göre yapılmıştır

(67). Anne son adet tarihini kesin olarak biliyorsa Naegle formülü kullanılarak GH

hesaplanmış ve yeni Ballard skorlaması ile teyit edilmiştir (68).

Naegle Formülü : Son adet tarihi + 7 gün – 3 ay

Anne son adet tarihini bilmiyorsa ilk trimestir USG sonucu ile ve/ veya yeni Ballard

skorlaması yapılarak gestasyon haftası belirlenmiştir (Ek 2).

• Doğum ağırlığı (DA): Hastaların doğum ağırlıkları doğumdan hemen sonra

yenidoğan yoğunbakım ünitesine yatış öncesinde Air Shilds Vickers marka dijital tartı

ile çıplak olarak tartılmıştır. Transport edilen bebekler ilk 24 saatte kabul edildi ise

yenidoğan yoğunbakım unitesine yatış tartıları, aksi halde doğdukları merkezdeki

dijital tartı değerleri kabul edilmiştir.

• RDS tanısı: Klinik olarak 34 haftanın altındaki prematürelerde doğumdan sonraki 6

saat içerisinde inleme, retraksiyon, siyanoz takipne veya apne gibi solunum sıkıntısı

bulgularından en az ikisinin olması, radyolojik olarak anteroposterior akciğer

grafisinde RDS’ye özgün bulguların saptanması ve kan gazlarında hipoksemi,

hiperkarbi, respiratuar asidozun görülmesi ile konulmuştur (7,9,10). Çalışma

grubundaki tüm hastalarda RDS tanısı aynı kriterler kullanılarak konulmuş ve tedavi

standart klinik uygulamalara dayanılarak verilmiştir. RDS tanısı alan hastalarda

standart tedavi olarak, surfaktan (Survanta-Abott)) 4ml/kg/doz/4 ayrı pozisyonda

verilmiş ve solunum destek tedavisi uygulanmıştır. Çalışma için hastalara özel bir

tedavi veya girişim yapılmamıştır.

• Prematürenin kronik akciğer hastalığı tanısı: Postnatal 28.günde veya

postkonsepsiyonel 36. haftada ek oksijen veya mekanik ventilasyon gereksiniminin

Page 55: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

42

devam etmesi ile konulmuştur. Northway’in radyolojik-klinik skorlama sistemine göre

tanı desteklenmiştir (8,11,16).

• Konjenital anomali: Kalp, akciğer, santral sinir sistemi, ürogenital sistem ve

gastrointestinal sistem gibi major konjenital anomalisi olan hastalar çalışma grubuna

alınmamıştır.

• Büyüme ve gestasyonel yaş ilişkisi: Lubchenko eğrisi kullanılarak gestasyon

haftasına göre doğum ağırlıkları incelenmiştir (Ek 2), (69).

- Doğum ağırlığı GH’na göra küçük (SGA); Gestasyon haftasına göre, doğum

ağırlığı 10.persentilin altında olan bebekler SGA kabul edilmiştir.

- Doğum ağırlığı GH’na uygun (AGA); Gestasyon haftasına göre, doğum ağırlığı

10.-90. persentilin arasında olan bebekler AGA kabul edilmiştir.

- Doğum ağırlığı GH’na göra büyük (LGA); Gestasyon haftasına göre, doğum

ağırlığı 90.persentilin üstünde olan bebekler LGA kabul edilmiştir.

• Antenatal steroid: Doğumdan en az 24 saat önce anneye 24 mg betametazon

yapılmış olması antenatal steroid proflaksisi olarak kabul edilmiştir.

• Apgar skorlaması: Bebeğin rengi, refleks iritabilitesi, solunumu, kalp atım hızı ve

aktivitesini değerlendiren bu skorlama sisteminde her bir parametre için 0-2 puan

verilmiştir (70). Hastaların 1. ve 5. dakikalardaki puanları toplam 10 üzerinden

kaydedilmiştir. Apgar skorları hasta dosyalarından veya epikrizlerinden alınmıştır.

• Transport: AÜTF Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği dışında bir merkezde

doğarak ünitemize sevk edilen tüm bebekler bu gruba dahil edilmiştir.

• Perinatal Asfiksi (PA): 5.dakika Apgar skorunun <5 olması, kord kanında pH< 7.2

veya baz açığının >12 olması, hipoksik iskemik ensefalopati ve multi organ yetmezliği

bulgularından en az ikisinin birlikteliği ile belirlenmiştir (71).

Page 56: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

43

• Hamileliğin indüklediği hipertansiyon ( PIH): Gebenin kan basıncının, 6 saatten

daha fazla arayla ölçülen iki yada daha fazla ölçümde 140/90 mmHg’den büyük

olması veya sistolik kan basıncının 30 mmHg, diastolik basıncın bazal değerinden 15

mmHg dan daha yüksek olması durumunda PIH kabul edilmiştir (72).

• Korioamniyonit: Doğumdan önce annede 2 kez 38 ºC’yi, 1 kez 39 ºC’yi aşan ateş,

akut faz reaktanlarında yükselme, kötü kokulu veya bulanık vajinal akıntı, uterus

hassasiyeti, doğum sırasında amniyotik sıvının berraklığını kaybetmesi, kötü kokulu

olması veya plasentanın histopatolojik incelemesinde ya da kültüründe infeksiyon

saptanmaı korioamniyonit olarak kabul edilmiştir (73).

• Erken ve geç neonatal sepsis (ENS - GNS): Sepsis klinik bulguları olan veya

sepsisten şüphelenilen hastalara septik skorlama yapılmış ve kan, BOS ve idrar

kültürleri alınmıştır. Beyaz küre sayısı (<5000 mm3 veya >25.000 mm3), immatür

granülosit / total granülosit oranı (>0.2), sedimantasyon (>15 mm/saat) ve C-Reaktif

Protein yüksekliğine (>0.8 mg/dl) dayanan Phillip-Hewitt Skorlaması kullanılmıştır

(74). Bu parametrelerden ikisi pozitifse sepsis lehine değerlendirilmiş, kan kültürü

üremesi olan olgular kanıtlanmış sepsis, üreme olmayanlar klinik sepsis kabul

edilmişlerdir. İlk 5 gün sepsis tanısı alanlar ENS, 5.günden sonra sepsis tanısı alanlar

GNS olarak tanımlanmıştır (73).

• Erken membran rüptürü (EMR): 37. gebelik haftasından önce amnion sıvısının

gelmesi EMR olarak tanımlanmıştır (75).

• Nekrotizan enterokolit (NEK): Kusma, karında distansiyon, beslenme intoleransı

gelişen bebekler NEK açısından değerlendirilmiştir. NEK tanısı Modifiye Bell

evrelendirme kriterleri kullanılarak konulmuştur (76).

• Patent duktus arteriozus (PDA): Tüm ventilatör tedavisi alan veya PDA’ dan

şüphelenilen hastalara pediatrik kardiyoloji uzmanı tarafından, ünite içerisinde

Page 57: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

44

bulunan portable ekokardiografi (Toshiba sonolayer SSH-140A) cihazı ile

ekokardioğrafik inceleme yapılmıştır .

• İntrakraniyal kanama (IKK): 34 haftanın altındaki prematüre bebeklere radyolog

tarafından doğumdan sonraki 1-3 günlerde ünite içerisindeki portable USG cihazı ile

hasta başında kranial USG yapılmıştır. Kranial USG 7-10.günlerde uygun koşullarda

fakültemiz Radyoloji Ünitesi’ne transport sağlanarak, tekrarlanmış ve Papile

sınıflamasına göre değerlendirilmiştir ( 77).

• Prematüre retinopatisi (ROP): 34 haftanın altındaki tüm prematüre bebeklere

potnatal 4. haftada veya postkonsepsiyonel 32. haftada bu konuda yetişmiş aynı göz

hastalıkları uzmanı tarafından, indirekt oftalmoskopik muayene ile retina muayenesi

yapılmıştır. Evrelendirmede uluslararası ROP evrelendirilmesi kulanılmıştır (78-80).

Hastalar risklerine göre damarlanma tamamlanana kadar, 1-2 hafta aralıklarla yeniden

değerlendirilmiştir. Buna göre eşik hastalık olarak tanımlanan; zon I’de tutulum, evre

III ve plus hastalık, peşpeşe 5 saat kadranı tutulumu veya peşpeşe olmaksızın 8 saat

kadranı tutulumu varsa, fakültemiz Göz hastalıkları Anabilim Dalı’nda lazer

fotokoagülasyon uygulanmıştır.

• Ailede astım öyküsü: Hastaların anne ve/veya babalarından alınan anamnezde

bebeğin 1. ve 2. derece akrabalarında kesin tanı almış astım teşhisinin olması .

• Bebeğin Klinik Risk İndeksi (CRIB): Doğum ağırlığı, GH, konjenital

malformasyon, ilk 12 saatteki maksimum baz fazlalığı, ilk 12 satteki en az ve en fazla

oksijen ihtiyacına göre puanların verildiği bir skorlama sistemi olup bebeğin hastaneye

kabulündeki riski belirler (Ek 3), (81).

• Neonatal Tedavi Yoğunluğu Skorlaması (NTISS): Solunum desteği, kardiovasküler

destek, ilaç, monitorizasyon gereksinimi, nütrisyon ihtiyacı, transfüzyon ihtiyacı ve

invaziv girişim gereksinimine göre belirlenen bir skorlama sistemidir (Ek 4). Hastalara

Page 58: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

45

yenidoğan yoğun bakım tedavi gereksinimleri bittiğinde, taburculuk öncesi

yapılmaktadır (82).

Kan örneklerinin alınması

Hastanemiz Kadın hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğan ve çalışma grubuna

girebilecek bebeklerin kordon kanından 4.5-9 ml sitratlı tüpe kan alınmıştır. Retrospektif

olarak çalışmaya alınan hastalardan ise en az 3 ay öncesine kadar kan transfüzyonu

yapılmamış olması koşuluyla, 4.5 ml kan örnegi periferik venden alınmıştır. Alınan kanlar

hemen veya + 4°C de buzdolabında bekletilerek en geç 48 saat içinde laboratuvara iletilmiş ve

burada DNA ayrımı yapılarak çalışmaya kadar saklanmıştır.

Page 59: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

46

SP-B GEN POLİMORFİZMİNİN ÇALIŞILMASI

SP-B i∆4 polimorfizminin belirlenmesi için gerekli DNA analizi, Anabilim Dalımız

Moleküler Patoloji ve Genetik Bilim Dalı’nin Moleküler Patoloji ve Genetik Laboratuvarında

yapılmıştır.

DNA Ekstraksiyonu

Hasta kanları 0.5-1 cc 0.5 M EDTA’lı (Etilendiaminintetraasetikasit) (Sigma, ABD)

tüp içerisine 4.5-9 cc alındıktan sonra total hacmin iki buçuk katı kadar RBC (Red Blood

Cell) lizis solüsyonu (155 mM amonyum klorür (Merck, Darmstad, Almanya), 10 mM

potasyum bikarbonat (Merck, Darmstadt, Almanya), 0.5 M EDTA’lı falkon tüp (Sigma,

ABD) içerisine ilave edilip 15 dakika buzda bekletilmiştir. Daha sonra +4 ºC’de ve 4500

rpm’de 15 dakika santrifüj (Hettich, Almanya) edilerek süpernatant dökülmus, pellet üzerine

tekrar RBC ilave edilerek, işleme tüm eritrositler patlatılana kadar devam edilmiştir. Kırmızı

küreler elimine edildikten sonra çekirdekli hücreler üzerine; 20 µg/ml olacak şekilde

Proteinaz K enzimi (Quantum, Montreuil-Fransa), son konsantrasyonu %0.5 olacak şekilde

%10’luk SDS (Sodyum Dodesil Sülfat), (Sigma ABD) ve beyaz küre hacminin 2.5 katı olacak

şekilde Nükleaz Buffer (10 mM Tris-HCl, pH 7.5), Tris Base; (Owl Scientific ABD)-HCl;

(Merck, Darmstadt, Almanya), 2 mM EDTA ilave edilerek 1 gece 37 ºC’ de su banyosunda

(Kottermann, Almanya) bekletilmiştir. Ertesi gün bire bir oranında Fenol/Kloroform 25:24:1

oranlarında sırasıyla; fenol (Merck;Almanya): kloroform (Merck, Almanya): izoamilalkol

(Merck;Almanya) ilave edilerek 10 dakika elde iyice çalkalanıp. 15 dakika buza gömüldükten

sonra +4 ºC’de, 5000 rpm’de 20 dk santrifüj edilmiştir. Süpernatant başka bir tüpe aktarılmış

ve 1/10 kadar 2 M Sodyum asetat (Sigma, ABD) ve toplam hacmin 2 katı kadar %95’lik alkol

(Tekel, Türkiye) ilave edilerek tüp nazikçe çalkalanmış ve DNA görünür hale getirildikten

sonra –20ºC’de bir gece bekletilmiştir. Ertesi gün +4ºC’de 4000 rpm’de 15 dakika santrifüj

edilerek süpernatant atılmıştır. Dipte pellet halindeki DNA 10 dakika kurutulduktan sonra

Page 60: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

47

70’lik etanolle tekrar santrifuj edilmiş ve kurutulduktan sonra TE solüsyonunda (10mM Tris-

HCl ve 1 mM EDTA); bir gece 37 ºC’lik su banyosunda bekletilerek çözülmüştür. TE

içerisinde çözünen DNA PCR işlemi yapılana kadar + 4ºC’de saklanmıştır.

Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)

Bu çalışmada Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) tekniği kullanılarak gen değişimini

kapsayan bölgenin amplifikasyonu gerçekleştirilmiştir.

Gen değişimini saptamak için yapılan PCR’da son konsantrasyonları 0,6 pmol/µl

olacak şekilde iki primer kullanılmıştır:

SPB 4F : 5’ CTG GTC ATC GAC TAC TTC CA 3’

SPB 4R : 5’ TGA AGG GCA CGT AGT TTC CTA 3’

Reaksiyonun gerçekleşebilmesi için gerekli olan PCR komponentleri; son

konsantrasyon 0,25 mM olacak şekilde dATP, dGTP, dCTP, dTTP (MBI Fermantas,

Litvanya), Taq DNA Polimeraz (MBI Fermentas, Litvanya), 10 mM Tris-HCI (oda

sıcaklığında pH: 8.8), 50 mM KCI ve %0,08 Nonidet P40 ve 15 mM MgCI2’dir. Son hacim

25 µl’ye ddH20 ile tamamlanılarak polimeraz zincir reaksiyonu gerçekleştirilmiştir.

Polimeraz zincir reaksiyonu sıcaklık şartları; +95°C’de 5 dakika denaturasyon; bunu

izleyen 35 siklusta; +94°C’de 1 dakika, +55°C’de 1 dakika, +72°C’de 1 dakikadır. Son siklus

+72°C’de 7 dakika olarak gerçekleştirilmiştir (Biometra®, Thermocycler, Germany).

Polimeraz zincir reaksiyonu sonunda elde edilen oligonükleotid ürünler, %3’lük agaroz jele

15 µl yüklenerek agaroz jel elektroforezinde kontrol edilmiştir.

Agaroz Jel Elektroforezi

Agaroz (Sigma, ABD), kullanılacak amaca uygun olarak belirli yüzdelerde hazırlanır.

Bu çalışmada PCR ürünleri %3’lük agaroz jelde değerlendirilmiştir. Bu işlem için 1.5 gram

agaroz (Sigma, ABD) tartılmış ve TBE 1X (Tris-HCI, Borik asit, EDTA) solüsyonu ile 50 ml

total hacme tamamlanmıştır. TBE 1X solüsyonu stok olarak TBE 5X solüsyonundan

Page 61: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

48

deiyonize su (ddH2O) ile 1/5 oranında seyreltilerek hazırlanmıştır. TBE 5X solüsyonu

Trizma® (Sigma, ABD) 54 gram; Borik asit (Carlo Erba, İtalya) 27,5 gram; 0,5 M EDTA

(Sigma, ABD) 20 mililitre olarak 1 litre deiyonize suya (ddH2O) tamamlanarak yapılmıştır.

Agaroz istenilen yüzdede hazırlandıktan sonra mikrodalga fırında kaynatılmış (Vestel,

Türkiye) üzerine 2 µl Etidyum Bromid (Sigma, ABD) ilave edilmiş ve iyice karıştırıldıktan

sonra jel tabağına (Owl Scientific, ABD) dökülmüştür. Agarozun donması için 25-30 dakika

beklenmiştir. PCR ürünlerinin değerlendirilebilmesi ve reaksiyon sonucu istenilen

uzunluktaki doğru bölgenin çoğaltıldığının görülebilmesi için Marker (φX174 DNA-Hae III

BioLabs, ABD) PCR ürünleriyle birlikte jele 18-20 µl kadar yüklenmis, 75-100 V akımda 15-

20 dakika kadar yürütülmüş (Biometra, ABD), ultraviyole ışıkta (Spectroline, ABD)

incelenmiş ve Image Analyser’da (Alpha Imager, ABD) fotoğraflanmıştır. Allel boyları her

jele yüklenen baz uzunlukları belli işaretleyici ile karşılaştırılarak yaklaşık hesaplamalarının

yapılması sırasında, Tutdibi ve arkadaşları tarafından yapılan ve Türk toplumundaki SP-B i∆4

allellerinin uzunluklarını bildiren araştırma ve Ramet’in araştırmasındaki allel uzunlukları

temel alınmıştır. Her iki araştırmada kullanılan primerlerin farklılıkları hesaba katılmıştır

(21,83). Genotiplerin tespitinde kesin sonuca varılamayanlarda anne baba ve kardeşler

çalışılarak karar verilmiştir.

Etik Kurul Onayı

Bu çalışma, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul onayı alınarak yapılmıştır.

Etik Kurul yönergelerine uyularak çalışmaya alınan tüm hastaların aileleri bilgilendirilmiş ve

ve onayları alınmıştır.

Mali Destek

Bu calışma Ankara Universitesi Bilimsel Arastırma Projeleri Müdürlügü’nce

20030809105 numaralı proje kapsamında desteklenmiştir. Tüm tetkik ve laboratuvar calışma

giderleri araştırma proje bütçesinden sağlanmıştır.

Page 62: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

49

İstatistiksel Değerlendirme

Fakültemiz Biyoistatistik Bilim Dalı’nda SPSS bilgisayar paket programı (Statistical

Program in Social Sciences) kullanılarak yapılmıştır. Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U, Chi-

square, student t testleri kullanılmış ve anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak alınmıştır.

Ortalamalar ± 2 standart deviasyon olarak verilmiştir.

Page 63: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

50

BULGULAR

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan

Yoğunbakım Ünite’sinde Ocak 1999 –Temmuz 2003 tarihleri arasında yatan, 34 haftanın

altında konjenital anomalisi olmayan toplam 136 hasta çalışmaya alınmış, bu hastalardan 5’i

postnatal 28.günden önce ex oldukları için çalışmadan çıkarılmıştır.

Calışmaya term kontrol grubu olarak 50 sağlıklı bebek alınmıştır. Bu hastaların SP-B

i∆4 polimorfizm incelemeleri, kordon kanı örneklerinden calışılmıştır.

Preterm calışma grubuna ise 101 aileden çoğul doğumlarla birlikte toplam 131 preterm

bebek alınmıştır. Bu bebeklerin SP-B polimorfizmlerinin belirlenmesi için kanları

alındığında, ortalama takvim yaşları 17,7 ± 17 ay (0- 72) ve median12 ay olarak

hesaplanmıştır.

4.1. SP-B i∆4 polimorfizmi ve prematürelikle ilişkisi;

Calışmaya alınan 50 saglıklı ve 131 prematüre bebeğin SP-B i∆4 genotip incelemeleri

sonucunda, term bebeklerde %10, preterm bebeklerde %10.7 oranında SP-B i∆4

polimorfizmi saptanmış ve istatistiksel olarak fark bulunmamıştır (Tablo 4.1.) Bu iki grup

varyant allel sayılarına göre karşılaştırıldığında da, gruplar arasında anlamlı fark

saptanmamıştır (Tablo 4.2).

Tablo 4.1: Term ve preterm bebeklerde genotipe göre SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları

TERM BEBEK n:50

PRETERM BEBEK n:131

P değeri

GRUP A (yaygın genotip) 45 (%90) 117 (%89,3) p>0.05

GRUP B (varyant genotip) 5 (%10) 14 (%10,7) p>0.05

Page 64: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

51

Tablo 4.2: Term ve preterm bebeklerde allellere gore SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları

TERM BEBEK n:50(Allel:100)

PRETERM BEBEK n:131 (Allel:262)

P değeri

GRUP A 93 (%93) 248 (%94,7) p>0.05

GRUP B 7 (%7) 14 (%5,3) p>0.05

4.2. Prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, RDS ve KAH gelişimine etkisi

A-Çalışma grubunun klinik özellikleri

Hastalar RDS ve KAH açısından gruplandırıldığında sırayla grup I, grup II, grup III ve

grup IV’ün gestasyon haftaları 27-33 (ort:30,8 ± 1,5), 26-33 (ort:29,4 ± 1,8), 27-31 (ort:29 ±

1,1) ve 26-32 (ort:30,2 ± 1,9) hafta; doğum ağırlıkları 700-2100g (ort:1360 ± 305), 750-2150g

(ort: 1283 ± 350), 800-2000g (ort:1173 ± 294) ve 787-1970g (ort: 1177 ± 396) bulunmuştur.

Dogum ağırlıkları arasında anlamlı bir farklılık yokken, gestasyon haftası grup II ve III de

kontrole göre daha düşüktü. Erkek cinsiyet açısından da gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı farklılık yoktu. (Tablo 4.3).

Tablo 4.3: Olguların gestasyon haftası, doğum ağırlığı ve cinsiyetlerinin dağılımı

KAH (n:28), (%) Kontrol (n:84),(%)

RDS (n:19),(%)

RDS (+) (n:20)

RDS (-) (n:8)

P değeri

Gestasyon Haftası 30,8 ± 1,5 29,4 ± 1,8* 29 ± 1,1* 30,2 ± 1,9 P<0.01

Doğum Ağırlığı (g) 1360 ± 305 1283 ± 350 1173 ± 294 1177 ± 396 p>0.05

Erkek Cinsiyet 39 (46,4) 10 (52,6) 13 (65) 4 (50) p>0.05

* İstatistiksel olarak farklılığa neden olan gruplar

Page 65: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

52

RDS açısından koruyucu özelliği olan antenatal steroid proflaksisi olguların toplam

%77.1’ine uygulanmıştı. Gruplar arasında dağılımı incelendiğinde grup I’de %82,1, grup 2’de

%42.1, grup III’de %90 ve grup 4’de %75 oranında uygulanmıştı. RDS grubunu tanımlayan

grup III de anlamlı düşüklük varken KAH grubunda anlamlı farklılık yoktu (Tablo 4.4.).

Çalışma grubumuzda genel olarak çoğul doğum oranı % 40,5 oranındaydı. Çoğul

doğum oranları incelendiğinde 28 bebek ikiz, 25 bebek üçüz eşiydi. Gruplar arasında çoğul

doğum ve korioamniyonit açısından anlamlı farklılık yoktu (Tablo 4.4.).

Erken membran rüptürü grup IV’de % 87.5 ile diğer gruplara göre daha yüksekti.

Ailede astım öyküsü ise grup II ve III’de anlamlı olarak fazlaydı (Tablo 4.4.).

Tablo 4.4: Olguların antenatal özellikleri

KAH (n:28), (%) P değeri Kontrol (n:84),(%)

RDS (n:19),(%)

RDS (+) (n:20)

RDS (-) (n:8)

Antenatal steroid 69 (%82,1) 8 (%42,1)* 18 (90) 6 (75) P<0.01

PIH 20 (23,8) 4 (21,1) 4 (20) 0 (0) P>0.05

Çoğul gebelik 37 (44) 5 (26,3) 7 (35) 4 (50) p>0.05

Korioamniyonit 7 (%8,3) 1 (%5,3) 2 (10) 1 (12,5) P>0.05

EMR 36 (42,9) 4 (21,1) 7 (35) 7 (87,5)* P<0.05

Ailede astım 6 (7,1) 5 (26,3)* 4 (20)* 0 (0) P<0.05

* İstatistiksel olarak farklılığa neden olan gruplar

Çalışma grubumuzda genel olarak sezaryen %67,2 oranındaydı ve guplar arasında

anlamlı farklılık yoktu. 5.Apgar skorları grup I’de (ort:8 ± 1,2) grup II’de (ort:7 ± 1,8), grup

III’de (ort:6,7 ± 1,4) ve grup IV’de (ort:7,5 ± 1) idi. Grup II ve III’de 5.dakika Apgar skorları

grup I ve IV’e göre anlamlı olarak düşük bulunmakla birlikte; Apgar skor ortalamaları hiçbir

grupta <5 bulunmadığından perinatal asfiksi açısından gruplar arasında anlamlı farklılık

Page 66: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

53

yoktu. Çalışma grubu içerisindeki bebeklerin hiçbirinde LGA bebek yokken, SGA istatistiksel

olarak grup IV’de daha yüksekti (Tablo 4.5).

Çalışma grubundaki tüm hastaların %74,8’i fakültemiz Kadın Hastalıkları ve Doğum

Kliniği’nde doğmuş, %25,2’si de postnatal 1-7.günlerde Ankara içerisindeki diğer

merkezlerden veya çevre illerden transport edilmişti. Gruplar arasında transport oranları

açısından da farklılık yoktu (Tablo 4.5.).

Tablo 4.5: Olguların natal ozellikleri, SGA ve transport oranları.

KAH (n:28), (%) P değeri Kontrol (n:84),(%)

RDS (n:19),(%)

RDS (+) (n:20)

RDS (-) (n:8)

Sezeryan Doğum 60 (71,4) 11 (57,9) 13 (65) 4 (50) p>0.05

5. Dakika Apgar 8 ± 1,2 7 ± 1,8* 6,7 ± 1,4* 7,5 ± 1 P<0.05

Perinatal Asfiksi 9 (10,7) 6 (31,6) 3 (15) 0 (0) P>0.05

SGA 8 (9,5) 0 (0) 0 (0) 3 (37,5)* P<0.01

Transport 19 (22,6) 6 (31,6) 7 (35) 1 (12,5) p>0.05

* İstatistiksel olarak farklılığa neden olan gruplar

CRIB ve NTISS skorları neonatal döneme ait tüm riskleri birlikte içerdiklerinden,

olgulara ait risk faktörlerinin toplu olarak yorumlanabilmesi için kullanılmıştır. Ortalama

CRIB skorları gruplarda sırasıyla (2,5 ± 1,6), (5,2 ± 1,9), (5,8 ± 1,7) ve (4,7 ± 2,7), NTISS ise

(25,1±8,6), (38,4±6,4), (49,2 ± 5,3) ve (41,1 ± 5,6) olarak bulunmuştur. Bu değerler grup II,

III ve IV’te grup I’e göre belirgin yüksek bulunmuştur (Tablo 4.6.). Ancak CRIB skoru

ortalaması hiçbir grupta, bebeğin yaşamının ilk 12 saatindeki yüksek riski gösteren 10

skorunun üzerinde değildi.

Page 67: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

54

Tablo 4.6: Olguların CRIB ve NTISS’leri

KAH (n:28), (%) P değeri Kontrol (n:84),(%)

RDS (n:19),(%)

RDS (+) (n:20)

RDS (-) (n:8)

CRIB 2,5 ± 1,6 5,2 ± 1,9* 5,8 ± 1,7* 4,7 ± 2,7* P<0.01

NTISS 25,1 ± 8,6 38,4 ± 6,4* 49,2 ± 5,3* 41,1 ± 5,6* P<0.01

* İstatistiksel olarak farklılığa neden olan gruplar

Olguların yenidoğan yoğunbakım dönemine ait risk faktörleri, morbidite ve mortalite

oranları incelendiğinde; RDS ve KAH gruplarında ventilatöre bağlanma oranı, ventilatör

tedavi süresi, surfaktan tedavisi, GNS, ROP ve PDA oranları belirgin olarak daha yüksekti.

ENS, NEK, IKK ve mortalite açısından ise gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır

(Tablo 4.7). PDA tanısı alan toplam 31 olgudan 7’si duktus ligasyonu gerektirmiş ve bu 7

olgunun 6’sında KAH gelişmiştir.

Page 68: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

55

Tablo 4.7: Olguların yenidoğan yoğunbakım dönemine morbidite ve mortalite

oranları.

KAH (n:28), (%) Kontrol (n:84),(%)

RDS (n:19),(%)

RDS (+) (n: 20)

RDS (-) (n:8)

P değeri

Surfaktan 0 (0) 19 (100)* 20 (100)* 0 (0) P<0.01

IMV 17 (20,2) 19 (100)* 20 (100)* 6 (75) P<0.01

IMV gün 4 ± 2,8 5,8 ± 2,2 15,7 ± 13,1* 13,6 ± 6,6* P<0.01

ENS 15 (17,9) 2 (10,5) 3 (15) 3 (37,5) p>0.05

GNS 24 (28,6) 14 (73,7)* 19 (95)* 6 (75)* P<0.01

NEK 30 (35,7) 7 ( 36,8) 9 (45) 2 (25) P>0.05

PDA 9 (10,7) 8 (42,1)* 9 (45)* 5 (62,5)* P<0.01

IKK 5 (6) 3 (15,8) 3 (15) 0 (0) p>0.05

ROP 9 (10,7) 8 (42,1)* 9 (45)* 3 (37,5)* P<0.01

MORTALİTE 0 (0) 1 (5,2) 0 (0) 0 (0) P>0.05

* İstatistiksel olarak farklılığa neden olan gruplar

Page 69: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

56

B-Calışma grubunun SP-B i∆4 polimorfizmi sonuçları

SP-B i∆4 polimorfizmini saptamak için: Ramet ve arkadaşlarının kullandığı

* SPB 4F : 5’ CTG GTC ATC GAC TAC TTC CA 3’ ve

* SPB 4R: 5’ TGA AGG GCA CGT AGT TTC CTA 3’ primerleri kullanılmıştır

(21). Bu PCR çalışmasında; SP-B geninin intronunda çoğaltılan PCR ürünlerinin

boyları yaklaşık olarak 180 bp ile 565 bp arasında değişen alanlarını kapsayan 5

farklı polimorfizm saptanmıştır (Resim 4.1). Bunların yaklaşık baz uzunlukları

• Allel 1: 523 bp

• Allel 2: 240 bp

• Allel 3: 353 bp

• Allel 4: 565 bp

• Allel 5:180 bp’ lik alanlardı.

Resim 4.1: SP-B i∆4 PCR ürünlerinin elektroforez örnekleri. İlk örnek marker diğer

örnekler ise amplifiye edilen gen bölgesine ait PCR ürünü olan alleller. Kuyucuk 1-13, 15-17,

19-24, 26,27, 30-32, 35, 36 allel 1 homozigot. Kuyucuk 14, 18, 25, 33, 34 allel 1 ve allel 3

heterozigot. Kuyucuk 28 ve 29 allel 1 ve allel 5 heterozigot. Örneklerin heterozigot olduğu

anne ve babada yapılan çalışmayla doğrulandı.

M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36

Page 70: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

57

Hastalar bu alleler bakımından değerlendirildiğinde tüm preterm calışma grubunda

toplam 117 hastanın allel 1’i homozigot taşıdıkları (234 Allel ), 2 hastanın allel 2‘yi (2 allel),

7 hastanın allel 3‘ü (7 allel), 4 hastanın allel 4‘ü (4 allele) ve 1 hastanın da allel 5‘i (1 allel)

allel 1’le birlikte heterozigot taşıdıkları görüldü (Tablo 4.8). Bütün allellerin %95’ini Allel

1’in oluşturduğu bu dağılımda gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu. Allel 2, 3,4, ve 5’i

homozigot taşıyan hasta yoktu.

Tablo 4.8: Çalışma grubundaki hastaların SP-B i∆4 allel özellikleri ve gruplara göre

dağılımı (Her bir hasta icin 2 allel olarak verilmiştir)

KAH (n:28) Toplam n:131

Allel:262

Kontrol n:84 Allel:168

RDS n:19 Allel:38 RDS (+),

n:20, Allel:40 RDS (-), n:8, Allel:16

P değeri

Allel 1 248 159 35 38 16 p>0.05

Allel 2 2 1 1 0 0 p>0.05

Allel 3 7 5 2 0 0 p>0.05

Allel 4 4 3 0 1 0 p>0.05

Allel 5 1 0 0 1 0 p>0.05

SP-B i∆4 polimorfizmi genotip olarak değerlendirildiğinde

• Allele 1’i homozigot taşıyanlar (1/1); Genotip 1/1

• Allel 2‘yi heterozigot taşıyanlar (1/2); Genotip 1/2

• Allel 3‘ü heterozigot taşıyanlar (1/3); Genotip 1/3

• Allel 4‘ü heterozigot taşıyanlar (1/4); Genotip 1/4

• Allel 5‘i heterozigot taşıyanlar (1/5); Genotip 1/5 olarak tanımlandı.

Gruplar SP-B i∆4 genotipi açısından değerlendirildiğinde ise olguların %89.3’ünde

(n:117) genotip 1/1, %1,5’inde (n:2) genotip 1/2, %5.4’ünde (n:7) genotip 1/3, %3’ünde

Page 71: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

58

(n:4) genotip 1/4 ve %0.8’inde (n:1) genotip 1/5 saptandı. Genotip olarak gruplar arasında

anlamlı bir farklılık yoktu (Tablo 4.9).

Tablo 4.9: Çalışma grubundaki hastaların SP-B i∆4 genotip özellikleri ve gruplara göre

dağılımı

KAH (n:28) Toplam (n:131)

Kontrol (n:84)

RDS (n:19)

RDS (+) (n:20)

RDS (-) (n:8)

P değeri

Genotip 1/1 117 (%89,3) 71 16 18 8 p>0.05

Genotip 1/2 2 (%1,5) 1 1 0 0 p>0.05

Genotip 1/3 7 (%5,4) 5 2 0 0 p>0.05

Genotip 1/4 4 (%3) 3 0 1 0 p>0.05

Genotip 1/5 1 (%0,8) 0 0 1 0 p>0.05

Tüm çalışma grubunda genotip 1/1’in %89 sıklıkta görülmesi nedeniyle bu genotip

yaygın genotip olarak kabul edildi. Daha az sıklıkta görülen genotip 2/1, 3/1, 4/1 ve 5/1 ise

polimorfizme neden olan varyant grup olarak yorumlandı. Buna göre Grup A ve B olmak

üzere 2 grup oluşturularak değerlendirme yapıldı.

Tablo 4.10: SP-B i∆4 intron polimorfizminin genotip olarak gruplandırılması

Grup A (Yaygın genotip) Genotip 1/1 (n:117)

Grup B (Varyant genotip)

Genotip 1/2, 1/3, 1/4, 1/5 (n:14)

Grup B varyant SP-B i∆4 polimorfizmi olan hastalar; kontrol grubunda %10.7 RDS

grubunda %15.8, RDS ve KAH grubunda %10 ve KAH grubunda ise %0 oranındaydı. Bu 4

grup arasında SP-B i∆4 polimorfizmi açısından anlamlı bir farklılık yoktu (Tablo 4.11).

Page 72: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

59

Tablo 4.11: Sık görülen ve varyant SP-B i∆4 genotiplerin çalışma gruplarına göre dağılımı

KAH (n:28) Kontrol (n:84)

RDS (n:19)

RDS (+) (n:20) RDS (-) (n:8)

P değeri

Grup A 75 (89,3) 16 (%84,2) 18 (%90) 8 (%100) p>0.05

Grup B 9 (%10,7) 3 (%15,8) 2 (%10) 0 (%0) p>0.05

C- SP-B i∆4’ün varyant ve sık görülen polimorfizmlerinin klinik bulgular

açısından değerlendirilmesi

SP-B’nin sık görülen allelini içeren grup A ve varyant allelleri içeren grup B ‘deki

hastalar genel özellikler antenatal, natal, yenidoğan morbidite ve mortaliteleri açısından da

istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.

Ortalama gestasyon haftaları, doğum ağırlıkları, CRIB ve NTISS skorları, cinsiyetleri,

çoğul doğum oranları, doğum şekilleri, 5.dakika Apgar skorları, perinatal asfiksi, SGA,

transport, EMR, korioamniyonit ve ailede astım öyküsü açısından değerlendirildiğinde

varyant ve sık görülen SP-B i∆4 polimorfizmleri arasında anlamlı farklılık yoktu ve bu iki

grup antenatal, natal riskler açısından benzerdi (Tablo 4.12).

Page 73: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

60

Tablo 4.12: SP-B i∆4 polimorfizmi ve antenatal-natal özellikler

GRUP A

n: I17 (%89,3)

GRUP B

n: 14 (%10,7)

P

değeri

Gestasyon Haftası 30,2 ± 1,7 31,1 ± 1 P>0.05

Doğum Ağırlığı (g) 1296 ± 324 1410 ± 313 P>0.05

CRIB 3,5 ± 2,2 3,8 ± 2,6 P>0.05

NTISS 31,8 ± 12,3 32,1 ± 11 P>0.05

Erkek Cinsiyet 59 (%52,2) 5 (%35,7) P>0.05

Doğum Şekli 75 (%66,4) 12 (%85,7) P>0.05

Transport 28 (%24,8) 3 (%21,4) p>0.05

Çoğul Doğum 45 (%39,8) 6 (%42,9) P>0.05

Apgar 5 7,5 ± 1,4 8,1 ± 1,2 P>0.05

SGA 11 (9,7) 0 (0) P>0.05

Perinatal Asfiksi 17 (%15) 1(%7,1) P>0.05

PIH 25 (%22,1) 3 (%21,4) P>0.05

Antenatal steroid 86 (%76,1) 11 (%78,6) P>0.05

Korioamniyonit 7 (%8,8) 1 (%5) P>0.05

EMR 47 (%41,6) 5 (%35,7) P>0.05

Ailede Astım Öyküsü 12 (%10,6) 3 (%21,4) P>0.05

Antenatal steroid proflaksisi Grup A’da 86 (%76,1), Grup B’de 11 (%78,6) olguya

uygulanmıştı. Antenatal steroidin RDS’den koruyucu etkisi ile SP-B i∆4 polimorfizminin

etkileşimi olup olmadığını araştırmak için antenatal steroid yapıldığı halde RDS gelişen ve

antenatal steroid yapılmadığı halde RDS gelişmeyen olguların SP-B i∆4 polimorfizmleri

karşılaştırılmış ve anlamlı farklılık bulunmamıştır (Tablo 4.13).

Page 74: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

61

Tablo 4.13: SP-B i∆4 varyant polimorfizmi olan ve olmayan hastalarda antenatal

steroid oranları

RDS (-) RDS (+)

Antenatal Steroid ( +)

n(%)

Antenatal Steroid ( -)

n(%)

Antenatal Steroid ( +)

n(%)

Antenatal Steroid ( -)

n(%)

Toplam

Grup A 64 (%56,6) 15 (%13,3) 22 (%19,5) 12(%10,6) 113

Grup B 7 (%50) 2 (%14,3) 4 (%28,6) 1 (%7,1) 14

Toplam 71 (%55,9) 17 (%13,4) 26 (%20,5) 13(%10,2) 127

• Gruplar arasında istatistiksel farklılık: p>0.05

Grup A’da toplam 34 (%30,1) , SP-B i∆4 varyant polimorfizmi saptanan grup B’de

ise toplam 5 (%35.7) olguda RDS saptanmış ve istatistiksel olarak anlamlı fark

bulunmamıştır. Burada kronik akciğer hastalığı gelişsin veya gelişmesin tüm RDS olguları

birlikte değerlendirmeye alınmıştır (Tablo 4.14, Tablo 4.15. ve Tablo 4.16.).

Kronik akciger hastalığı ve SP-B i∆4 polimorfizmi incelendiğinde de grup A’da 26

(%23), grup B’de 2 (%14,3) olguda KAH saptanmış ve benzer olarak istatistiksel

anlamlılık bulunmamıştır. Burada da öyküde RDS olsun veya olmasın tüm KAH olguları

birlikte değerlendirmeye alınmıştır (Tablo 4.14).

Tablo 4.14: SP-B i∆4 polimorfizmi ile RDS ve KAH ilişkisi

GRUP A

n: I17 (%89,3)

GRUP B

n: 14 (%10,7)

p değeri

RDS (n:39) 34 (%30,1) 5 (%35,7) P>0.05

KAH (n:28) 26 (%23) 2 (%14,3) P>0.05

Page 75: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

62

Tablo 4.15: RDS gelişiminde SP-B i∆4 polimorfizminin etkisi, OR:1.2 (%95 CI :0.8-3.9)

n/N RR RR (%95 CI)

GRUP A 34/117 ▲ 1,02 (CI %95; 0.88-1,18)

GRUP B 5/14 ▲ 0,83 (CI %95; 0.3-2,3)

n: RDS olguları 0 1 2 RR: rölatif risk

*p>0.05

Tablo 4.16: KAH gelişiminde SP-B i∆4 polimorfizminin etkisi OR:0.4 (%95 CI:0.13-3.1)

n/N RR RR (%95 CI)

GRUP A 26/117 ▲ 0.96 (CI %95; 0.84-1,09)

GRUP B 2/14 ▲ 1.5 (CI %95; 0.34-6.5)

n: KAH olguları 0 1 2 RR: rölatif risk

*p>0.05

Olguların yenidoğan yoğunbakım dönemine ait risk faktörleri, morbidite ve mortalite

oranları ile SP-B i∆4 polimorfizm ilişkisi incelendiğinde; grup A ve B’de ventilatör tedavi

endikasyonu sırasıyla 56 (%49,6) ve 6 (%42,9) olguda konmuş ve yine sırasıyla 9,2 ± 9,6 ve

8,5 ± 5,4 gün sürelerle uygulanmış, surfaktan tedavisi sırasıyla 34 (%30,1) ve 5 (%35,7)

hastaya verilmiştir. Her iki grupta da ventilatör, surfaktan endikasyon oranları ve ventilatör

tedavi süreleri benzer bulunmuştur. ENS sırasıyla 21 (%18,6) ve 2 (%14,3) olguda, GNS

sırasıyla 56 (%49,6) ve 6 (%42,9) olguda, NEK sırasıyla 44 (%38,9) ve 4 (%28,6) olguda,

PDA sırasıyla 29 (%25,7) ve 2 (%14,3) olguda, IKK sırasıyla 9 (%8) ve 2 (%14,3), ROP

sırasıyla 26 (%23) ve 2 (%14,3) olguda gözlenmiş, SP-B i∆4 polmorfizmi ile sayılan

morbiditeler arasında ilişki bulunmamıştır (Tablo 4.17). Exitus ise sadece grup A’da 1 (%0.8)

olguda saptanmıştır.

Page 76: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

63

Tablo 4.17: SP-B i∆4 polimorfizmi ile yenidoğan yoğunbakım mortalite ve

morbiditeleri arasındaki ilişki

GRUP A

n: I17 (%89,3)

GRUP B

n: 14 (%10,7)

P değeri

SURFAKTAN 34 (%30,1) 5 (%35,7) P>0.05

IMV 56 (%49,6) 6 (%42,9) P>0.05

IMV GÜN 9,2 ± 9,6 8,5 ± 5,4 p>0.05

ENS 21 (%18,6) 2 (%14,3) P>0.05

GNS 56 (%49,6) 6 (%42,9) P>0.05

NEK 44 (%38,9) 4 (%28,6) P>0.05

PDA 29 (%25,7) 2 (%14,3) P>0.05

IKK 9 (%8) 2 (%14,3) p>0.05

ROP 26 (%23) 2 (%14,3) P>0.05

MORTALİTE 1 (%O.8) 0 (%0) P>0.05

Page 77: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

64

BULGULARIN ÖZETİ

AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Yoğunbakım Ünite’sinde Ocak 1999

–Temmuz 2003 tarihleri arasında yatarak izlenmiş 34 haftanın altında toplam 131 bebek

çalışmaya alınmıştır. Bu bebeklerin SP-B polimorfizmlerinin belirlenmesi için kanları

alındığında, ortalama takvim yaşları 17,7 ± 17 ay (0- 72) ve median 12 ay olarak

bulunmuştur. Çalışmaya term kontrol grubu olarak ise 50 sağlıklı term bebek alınmıştır. Bu

hastaların SP-B i∆4 polimorfizm incelemeleri, kordon kanı örneklerinden çalışılmıştır.

I- Prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, term bebeklere göre farklı olup

olmadığının belirlenmesi ;

Çalışmaya alınan 50 sağlıklı ve 131 prematüre bebeğin SP-B i∆4 genotip incelemeleri

sonucunda, SP-B i∆4 varyant polimorfizmi term bebeklerde %10, preterm bebeklerde %10.7

oranında saptanmış ve istatistiksel olarak fark bulunmamıştır.

II- Prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, RDS ve KAH gelişimine etkisi

A-Çalışma grubunun klinik ozellikleri

Çalışmaya alınan bebekler RDS ve KAH açısından gruplandırıldığında sırayla grup I

(Kontrol grubu) 84 preterm, grup II (RDS grubu) 19 preterm, grup III (RDS ve KAH grubu)

20 preterm ve grup IV (KAH grubu) 8 pretermden oluşmuştur. Bu 4 ana grup klinik olarak,

antenatal, natal ve postnatal klinik açısından karşılaştırıldığında;

1. Gestasyon haftaları 27-33 (30,8 ± 1), 26-33 (29,4 ± 1,8), 27-31 (29 ± 1,1), 26-

32 (30,2 ± 1,9) haftaydı ve gestasyon haftaları grup II ve III de kontrole göre

istatistiksel olarak daha düşüktü.

2. Doğum ağırlıkları 700-2100g (ort: 1360 ± 305), 750-2150g (ort: 1283 ± 350),

800-2000g (ort: 1173 ± 294) ve 787-1970g (ort: 1177 ± 396) dı. Doğum

ağırlıkları arasında gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

Page 78: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

65

3. Erkek cinsiyet kontrol grubunda %46.4, grup II’de %52.6, grup III’de %65 ve

grup 4’de %50 oranlarındaydı ve istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu.

4. Antenatal steroid proflaksisi grup I’de 65(%82,1), grup 2’de 8(%42.1), grup

III’de 18(%90) ve grup 4’de 6(%75) olguya yapılmıştı ve grup II’de diğer

gruplara göre anlamlı olarak düşüktü.

5. Annede PIH gruplarda sırasıyla 20(%23,5), 4(%21,1), 4(%20), 0’ dı ve gruplar

arasında farklılık yoktu.

6. Çoğul doğum öyküsü gruplarda sırasıyla 35(%44), 5(%26,3), 7(%35), 4(%50)

olguda pozitifdi ve gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

7. Annede korioamniyonit varlığı gruplarda sırayla 7 (%8,3), 1 (%5,3), 2 (10), 1

(12,5)’di ve gruplar arasında farklılık yoktu.

8. Annede EMR gruplarda sırasıyla 36(%42,9), 4(%21,1), 7(%35), 7(%87,5)

oranlarındaydı ve grup IV’de diğer gruplara göre daha yüksekti.

9. Ailede astım öyküsü gruplarda sırasıyla 6 (%7,1), 5 (%26,3) 4 (%20)), 0’di ve

RDS olanlarda (grup II ve III) daha fazlaydi.

10. Çalışma grubumuzda sezaryen sayısı sırasıyla 60 (%71,4), 11 (%57,9) 13

(%65), 4 (%50) idi ve gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

11. 5. Apgar skorları grup I’de (ort:8 ± 1,2) grup II’de (ort:7 ± 1,8), grup III’de

(ort:6,7 ± 1,4) ve grup IV’de (ort:7,5 ± 1) idi. Skorlar kontrol gubunda daha

yüksekti.

12. Perinatal asfiksi gruplarda sırasıyla 9 (%10,7), 6 (%31,6), 3 (%15) ve 0’dı.

Gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

13. SGA sayıları da grup I’de 8 (%9,5), grup IV’de 3 (%37,5) ve grup II-III’de

0’dı. İstatistiksel olarak grup IV’de daha yüksekti.

Page 79: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

66

14. Transport oranları grup I’de 19 (%22,6), grup II’de 6(%31,6), grup III’de

7(%35), grup IV’de 1(%12,5) di ve gruplar arasında farklılık yoktu.

15. Ortalama CRIB skorları gruplarda sırasıyla (2,5 ± 1,6), (5,2 ± 1,9), (5,8 ± 1,7)

ve (4,7 ± 2,7), NTISS ise (25,1±8,6), (38,4±6,4), (49,2 ± 5,3) ve (41,1 ± 5,6)

bulundu. Bu değerler grup II, III ve IV’de grup1’e göre belirgin yüksekti .

16. RDS nedeniyle surfaktan tedavisi sadece grup II veIII’deki hastalara verilmişti.

17. Ventilatör tedavisi alan hastalar ve tedavi süreleri grup I’de 17 (%20,2) olguda

4,8 ± 2,8 gün, grup II’de 19 (%100) olguda 5,8 ± 2,2 gün, grup III’de 20

(%100) olguda 15,7 ± 13,1 gün, grup IV’de 6 (%75) olguda 13,6 ± 6,6 gündü.

grup II-III-IV’de kontrole göre daha fazla sayıda hasta ventile edilmiş ve daha

uzun süre ventilasyon tedavisi uygulanmıştı.

18. ENS grup I’de 15 (%17,9), grup II’de 2 (%10,5), grup III’de 3 (%15), grup

IV’de 3 (%37.5) olguda vardı ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak

anlamlı değildi.

19. GNS grup I’de 24 (%28,6), grup II’de 14 (%73,7), grup III’de 19 (%95), grup

IV’de 6 (%75) olguda vardı ve grup I’de anlamlı olarak azdı.

20. NEK ve IKK sırayla grup I’de 30 (%35,7), 5 (%6), grup II’de 7 (%36,8), 3

(%15,8), grup III’de 9 (%45), 3 (%15), grup IV’de 2 (%25), 0’di ve gruplar

arasında anlamlı farklılık yoktu.

21. PDA ve ROP sırayla grup I’de 9 (%10,7), 9 (%10,7), grup II’de 8 (%42), 8

(%42), grup III’de 9 (%45), 9 (%45), grup IV’de 5 (%62,5), 3 (%37,5) vardı ve

grup I’de istatistiksel olarak azdı.

22. Exitus ise sadece grup II’de 1 olguda görüldü.

Page 80: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

67

B-Calışma grubunun SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları

SP-B i∆4 gen değişimini saptamak için SPB 4F : 5’ CTG GTC ATC GAC TAC

TTC CA 3’ ile SPB 4R: 5’ TGA AGG GCA CGT AGT TTC CTA 3’ primerleri

kullanılarak yapılan PCR çalışmasında;

1. SP-B geninin 180, 240, 353, 518 ve 565 bp’lik alanlarında farklı 5

polimorfizm saptandı. Bütün allellerin %94,7’sini Allel 1’in

oluşturduğu bu dağılımda gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

2. SP-B genotipi olarak, Allele 1’i homozigot taşıyanlar (Genotip 1/1)

%89.3, Allel 2‘yi heterozigot taşıyanlar (Genotip 1/2) %1.5, Allel 3‘ü

heterozigot taşıyanlar (Genotip 1/3) %5.4, Allel 4‘ü heterozigot

taşıyanlar (Genotip 1/4) %3,, Allel 5‘i heterozigot taşıyanlar (Genotip

1/5) %0.8 olguda saptandı.

3. Tüm çalışma grubunda Genotip 1/1’in %89,3 sıklıkta görülmesi

nedeniyle bu genotip yaygın genotip olarak kabul edildi (Grup A).

Daha az sıklıkta görülen Genotip 2/1, 3/1, 4/1 ve 5/1 ise polimorfizme

neden olan varyant grup (Grup B) olarak yorumlandı.

4. SP-B polimorfizmi içeren grup B’deki hastalar kontrol grubunda

%10.7, RDS grubunda %15.8, RDS ve KAH grubunda %10 ve RDS

KAH grubunda ise %0 oranındaydı. Bu 4 grup arasında SP-B i∆4

polimorfizmi açısından fark yoktu yoktu.

Page 81: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

68

C- SP-B i∆4 varyantını ve sık görülen polimorfizmlerini taşıyan hastaların

klinik bulgular açısından karşılaştırılması

SP-B’nin yaygın görülen allelini içeren grup A ve varyant allelleri içeren grup

B‘deki hastalar klinik özellikler açısından karşılaştırıldığında;

1. Ortalama gestasyon haftaları, grup A’da 30,2 ± 1,7, grup B’de 31,1 ± 1

haftaydı ve gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

2. Ortalama doğum ağırlıkları, grup A’da 1296 ± 324 g iken grup B’de 1410 ±

313 g’ dı ve anlamlı farklılık yoktu.

3. Neonatal döneme ait tüm risk durumlarını içeren CRIB ve NTISS skorları

incelendiğinde ortalama CRIB skorları grup A ve B’de sırasıyla (3,5 ± 2,2),

(3,8 ± 2,6), NTISS ise (31,8 ± 12,3), (32,1 ± 11) olup skorlar benzerdi.

4. Grup A’daki hastaların 59’u (%52,2), grup B’dekilerin 5’i (%35,7) erkekti.

Gruplar arasında istatistiksel olarak cinsiyet farklılığı yoktu.

5. Grup A’da doğumların 75’i (%66,4) sezeryan, 45’i (%39,8) çoğul doğum

olarak gerçekleşirken, grup B’de 12’si (%85,7) sezeryan ve 6’sı (%42,9) çoğul

doğum olarak gerçekleşmişti. Gruplar arasında doğum şekli ve çoğul doğum

farklı degildi.

6. 5. Apgar skorları grup A’da (ort:7,5 ± 1,4) grup B’de (ort: 8,1 ± 1,2) iken

perinatal asfiksi grup A’da 17 olguda (%15), SGA 11 olguda (%9,7) ve Grup

B’de perinatal asfiksi 1 olguda (%7,1) vardı. Grup B’deki tüm olgular AGA

idi. SP-B polimorfizmi ile 5.Apgar skorları, perinatal asfiksi ve SGA arasında

anlamlı ilişki yoktu.

7. Grup A da 28 (%24,8) olgu, grup B’de 3 (%21,4) olgu transport edilmişti.

Gruplar arasında transport oranları açısından farklılık yoktu.

Page 82: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

69

8. Grup A ve B’de sırasıyla korioamniyonit öyküsü 7(%8,8) ve 1(%5) olguda,

EMR öyküsü 47 (%41,6) ve 5 (%35,7) olguda, ailede astım öyküsü 12

(%10,6) ve 3 (%21,4) olguda vardı ve gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.

9. Antenatal steroid proflaksisi grup A’da 86 (%76,1), grup B’de 11 (%78,6)

olguya uygulanmış ve gruplar arasında fark bulunmamıştır.

10. Ailede astım öyküsü grup A’da 12 (%10,6), grup B’de 3 (%21,4) olguda vardı

ve SP-B i∆4 polimorfizmi ile ilişkisi yoktu.

III- SP-B intron 4 polimorfizmi ile yenidoğan morbidite ve mortalitelerinin

karşılaştırılması;

1. Grup A’da toplam 34 (%30,1) , SP-B i∆4 polimorfizmi saptanan grup

B’de ise toplam 5 (%35.7) olguda RDS saptanmış ve istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmamıştır.

2. KAH oranı incelendiğinde de grup A’da 26 (%23) ve grup B’de 2 (%14,3)

olguda KAH saptanmış ve benzer olarak SP-B i∆4 polimorfizmi ile ilişki

gösterilmemiştir.

3. Grup A ve B’de sırasıyla ventilatör tedavi endikasyonu 56 (%49,6) ve 6

(%42,9) olguda, 9,2 ± 9,6 ve 8,5 ± 5,4 gün sürelerle uygulanmış, surfaktan

tedavisi 34 (%30,1) ve 5 (%35,7) hastaya verilmiştir. Her iki grupta da

ventilatör, surfaktan endikasyon oranları ve ventilatör tedavi süreleri

benzer bulunmuştur.

4. ENS 21 (%18,6) ve 2 (%14,3) olguda, GNS 56 (%49,6) ve 6 (%42,9)

olguda, NEK 44 (%38,9) ve 4 (%28,6) olguda, PDA 29 (%25,7) ve 2

(%14,3) olguda, IKK 9 (%8) ve 2 (%14,3), ROP 26 (%23) ve 2 (%14,3),

exitus sadece grup A’da 1 (%0.8) olguda saptanmış ve SP-B i∆4

polmorfizmi ile ilişkileri bulunmamıştır.

Page 83: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

70

TARTIŞMA

Respiratuar distres sendromu ve kronik akciğer hastalığı, prematüre bebeklerin en

önemli mortalite ve morbidite nedenlerinden biridir (21). ABD’de düşük doğum ağırlıklı

bebekler, tüm doğumların %11’ini oluştururken yenidoğan ölümlerinin %90’ından

sorumludur. Çok düşük doğum ağırlıklı prematüreler ise tüm canlı doğumların %1’ini

oluşturmasına rağmen, yenidoğan ölümlerinin %60’ından sorumludur (84). Özellikle ekstrem

düşük doğum ağırlıklı bebeklerin yaşam oranları arttıkça, geç dönem sorunlarının ciddiyeti ve

maliyeti de artmaktadır. Prematürelik erken dönemde ölüm riski yanısıra, geç dönemde kronik

akciğer hastalığı ve eşlik edebilen sorunlar nedeniyle de nörogelişimsel morbiditelere neden

olmaktadır. Respiratuar distres sendromu tanısı alan bebeklerin %5-25’inde uzun dönemde

astım gibi solunum sistemi sorunları olabilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 yaş

altındaki çocukların mortalite ve morbiditesinden sorumlu solunum proplemleri içerisinde, ilk

sırada respiratuar distres sendromu gelmektedir (15).

Etyopatogenezde esas olarak prematüritenin yol açtığı akciğer gelişimindeki

yetersizlik ve surfaktan eksikliği rol oynar. Bununla birlikte, surfaktan tedavisinin gündeme

gelmesini takiben kronik akciğer hastalığında beklenen azalmanın olmaması, etyopatogenezin

tam olarak çözülemediğini ve pek çok bilinmeyenin olduğunu düşündürmektedir. RDS ve

KAH birbirleriyle ilişkili hastalıklardır ve doğum ağırlığı, gestasyon haftası, antenatal steroid,

inflamasyon, barotravma, oksijen toksisitesi ve nutrisyonel eksiklik gibi pekçok faktörün

etkisi altındadır. RDS gelişmesi KAH riskini artırırken, RDS olmaksızın da KAH tablosu

gelişebilmektedir. Bu bulgu KAH etyopatogenezinde RDS ve surfaktan eksikliği dışında ek

faktörlerin rolünü desteklemektedir.

Gerek RDS’nin gerekse KAH’ın aynı gestasyon haftası ve doğum ağırlığındaki,

benzer risk faktörleri taşıyan her bebekte aynı şekilde seyretmemesi ve monokoryonik

ikizlerde sıklığın artması patogenezde genetik duyarlılığın da rolü olduğunu göstermektedir

Page 84: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

71

(13). Yine öyküde RDS tanılı bir prematür kardeş varsa, tekrarlayan prematür doğum

varlığında, bebekteki RDS oranı %90’lara kadar çıkabilmektedir (10). Bu bilgiler nedeniyle

RDS ve KAH multifaktöriyel ve/veya multigenetik birer hastalık olarak tanımlanmış ve

surfaktanla ilgili genetik çalışmalar başlamıştır (85).

Surfaktan fosfolipid ve proteinlerinden oluşan yüzey aktif bir materyaldir. Surfaktan

fosfolipidleri her sistemde bulunurken, surfaktan proteinleri sadece akciğerlere özel işlevsel

proteinlerdir ve eksiklikleri ya da anormallikleri esas olarak solunum yetmezliği ile kendini

gösterir. Bu nedenle RDS ve KAH’ın etyopatogenezine yönelik genetik çalışmalarda,

başlangıç olarak surfaktan proteinlerinden esas işlevsel öneme sahip SP-A ve SP-B genleri

hedef alınmıştır.

Tübüler myelin oluşumunda rol alan esas protein, surfaktan protein B’dir. 1993

yılında Nogee ve arkadaşları konjenital alveolar proteinozisli bir bebeğin otopsisisinde;

akciğer dokusundaki SP-B’nin %10’un altına indiğini ve SP-B geni 121ins’de mutasyon

olduğunu göstermiştir (31). Son yıllarda mutasyonun saptanmadığı bazı term bebeklerde de

kısmi ve geçici surfaktan protein B eksikliği görüldüğü ve bu olgularda allelik varyasyonların

rolü olabileceği bildirilmektedir (86).

SP-B geni 2.kromozomda bulunan tek bir genle kodlanmaktadır. SP-B geni intron

4’ün uzunluğu ırksal özelliklerle ilişkili olarak, insersiyon veya delesyonlarla değişebilmekte

ve farklı motifler görülebilmektedir. Siyah ırkda insersiyon, beyaz ırkda delesyon daha sık

görülmekle birlikte, yapılan çalışmalarda RDS veya KAH için ırklara spesifik delesyon veya

insersiyon bulunmamıştır (85). Veletza ve Liu’nun çalışmalarında farklı ırklarda SP-B i∆4

polimorfizmi çalışılmış ve allel dağılımlarının ırklara göre değişebileceği bildirilmiştir

(62,87). SP-B lokusundaki allelik varyasyonların, SP-B geninin regülasyonunda rol

oynayarak, proteinin hücre içi ve alveol yüzeyindeki metabolizmasında değişikliğe neden

Page 85: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

72

olabileceği düşünülmektedir (87). Bu da o toplumda RDS ve KAH’na genetik duyarlılığın

belirlenmesinde yol gösterici olabilir.

Respiratuar distres sendromu patogenezi ile ilgili değişik çalışmalarda surfaktan

proteinlerindeki varyasyonların risk ya da koruyucu faktör olabileceği bildirilmektedir. SP-B

Ile131Thr varyasyonu, surfaktan sentezini etkileyerek RDS gelişiminde etkili olabilmektedir.

İkizlerde yapılan çalışmalarda SP-B Ile131Thr polimorfizminin RDS riskini artırdığı

gösterilmiştir (12). Floros ve arkadaşlarının çalışmasında da, SP-B i∆4 polimorfizminin

Amerika’lı beyaz ırktaki erkeklerde ve siyah ırktaki kızlarda RDS insidansını diğer risklerden

bağımsız olarak artırdığı gösterilmiştir. Aynı çalışmada gestasyon haftası da dikkate

alındığında, sadece beyaz ırkda SP-B i∆4 polimorfizmini taşıyan küçük prematüre bebeklerin

RDS riskinin arttığı bildirilmektedir (63).

Respiratuar distres sendromu ve KAH gelişiminde SP-B i∆4 polimorfizminin rolünün

belirlenmesini amaçlayan çalışmamızda, öncelikle bu polimorfizmin prematüre bebeklerde

farklı olup olmadığını ve gestasyon haftası üzerine etkisi olup olmadığını belirlemek için

preterm bebekler sağlıklı term bebeklerle karşılaştırılmıştır. SP-B i∆4 varyant polimorfizmi

preterm bebeklerde %10.7, term bebeklerde %10 oranında saptanmış ve gruplar arasında fark

bulunmamıştır. Bu konudaki tüm çalışmalarda da benzer olarak varyant polimorfizm

sıklığının prematürelikle ilişkisi gösterilmemiştir (21,66,85,88,89). Makri ve Gortner’in

çalışmalarında Alman ırkında term bebeklerde varyant polimorfizm oranı %17.2, preterm

bebeklerde %17.3-20.7 ile benzer bulunmakla birlikte genel sıklık bizim çalışma grubumuza

göre yaklaşık iki kat daha yüksektir (66,88). Bu bulgu SP-B i∆4 polimorfizmi sıklığının

ırklara göre değişebileceğini desteklemektedir.

Çalışma grubumuzda 34 haftanın altındaki 131 prematür bebek etyopatogenezin ve

morbidite oranlarını daha iyi gösterebilmesi düşüncesiyle, preterm kontrol grubu, pür RDS,

Page 86: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

73

RDS ile birlikte KAH ve RDS olmaksızın KAH olmak üzere 4 gruba ayrılmış ve klinik

özellikleri, SP-B i∆4 polimorfizmleri karşılaştırılmıştır.

Bu gruplar klinik olarak değerlendirildiğinde literatür bilgisi ile uyumlu olarak RDS

ve RDS ve KAH olan hastalarda gestasyon haftasının daha düşük olduğu, ailede astım

öyküsünün %26.3-20 olguda bulunduğu ve RDS için duyarlılığı artırdığı görülmüştür.

Nickerson ve Taussig’in çalışmalarında da bu oranlar %77-33 olarak bildirilmektedir (17).

Antenatal steroid oranları incelendiğinde oranın genel olarak %77.1 olduğu, RDS

grubunda ise %42.1 ‘lere indiği saptanmıştır. Bu bulgumuz da literatür bilgisi ile uyumlu

olarak antenatal steroidin RDS’den korunmadaki önemini vurgulamaktadır. Ulusal Sağlık

Enstitüsü’nün önerileri doğrultusunda düzenli antenatal takip ve 34 haftanın altındaki erken

doğum eylemlerinde antenatal steroid uygulamalarının yaygınlaştırılması, bu bebeklerin

RDS’den korunmasına yardımcı olacaktır (34).

Respiratuar distres sendromu olmaksızın KAH olan hastalarda ise en belirgin farklılık

EMR öyküsü ve SGA oranındaki yükseklikti. Bu bulgu da KAH patogenezinde surfaktan

eksikliği dışında inflamasyon ve fetal gelişimi etkileyen faktörlerin önemini göstermektedir.

Lal ve arkadaşlarının 32 .gestasyon haftasının altında 4051 preterm bebekte yaptıkları

araştırmada da, SGA’lı prematüre bebeklerde mortalite ve KAH riskinin daha yüksek olduğu

bildirilmektedir (41). Gruplar arasında korioamniyonit oranlarında ise anlamlı farklılık

saptanmamıştır. Patojen mikroorganizmaların neden olduğu korioamniyonit tablosunda

bebekte sepsis ve pnomoni görülürken, düşük virülanslı mikroorganizmaların neden olduğu

korıoamniyonitlerde erken eylemi tetikleyerek prematüriteye neden olabilmektedir. Bir seride

EMR ve klinik korioamniyonit olmaksızın, erken eylem nedeniyle sezeryan yapılan olguların

plasenta histopatolojisinde %70 oranında histolojik korioamniyonit saptanmıştır (35). Yoon

ve arkadaşlarının çalışmasında histolojik korioamniyonit oranı; KAH gelişen olguların

%90’ında, KAH gelişmeyen benzer gestasyon haftasındaki bebeklerin %62’sinde saptanmıştır

Page 87: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

74

(42). Korioamniyonit oranlarında fark olmaması ise çalışma grubumuzdaki tüm hastaların

plasenta patolojisi ve kültür incelemelerinin yapılamaması ve nedeniyle korioamniyonit

tanısında yetersiz kalınması ile açıklanabilir. Gruplar arasında cinsiyet, PIH ve çoğul gebelik

oranlarında fark saptanmazken, tüm preterm grubunda çoğul gebelik oranı %40.5’ti ve bu

yüksek oran, yardımcı üreme tekniklerinin kullanılmasına bağlanmıştır. Yardımcı üreme

tekniklerinin yaygınlaşması, çoğul gebelik ve erken doğum eylemi riskini arttırarak prematüre

bebeklerin insidansının artmasına yol açmaktadır (1).

Respiratuar distres sendromu ve KAH olan tüm hastalarda ventilatör tedavisi oranı ve

süresi, GNS, PDA ve ROP oranları kontrol pretermlere göre belirgin olarak fazlaydı. GNS ve

PDA RDS’li hastalarda erken dönem morbiditeler arasında sayılmakta ve KAH gelişmesinde

katkıda bulunmaktadır (47,90). Oksijen tedavi gereksinimlerinin uzaması da ROP gelişmesine

neden olmaktadır. Neonatal döneme ait riskleri içeren CRIB ve NTISS skorları da kontrol

preterm grubuna göre yüksekti ve bu bebeklerin yoğunbakım sürecindeki sorunlarının ve

dolayısıyla tedavi yoğunluklarının fazlalığını göstermektedir.

Çalışmamızda 34. gestasyon haftasının altındaki prematüre bebeklerde SP-B i∆4 ‘ün

PCR ile incelemesinde 5 farklı uzunlukta örnek saptanmıştır. Bunlardan Allel 1’in %89.3

sıklıkta görülmesi nedeniyle bu alleli homozigot taşıyan bebekler yaygın genotip, diğer

allelleri taşıyanlar varyant genotip olarak tanımlanmıştır. Tutdibi ve arkadaşlarının

yenidoğanın geçici takipnesi tanısıyla izlenen Türk bebeklerde, SP-B i∆4 polimorfizmi

çalışmasında da 523, 245, 358 ve 570 bp uzunluğunda 4 farklı allel saptanmış ve 523 bp’lik

allel hastalarda %89.3, kontrol grubunda %91.6 oranında saptanmış ve yaygın görülen allel

olarak bildirilmiştir (83). Fin’li pretermlerdeki çalışmada da 510 bp’lik allel yaygın görülen

allel olarak bildirilmiştir (21). Çalışmamızda Tutdibi ve arkadaşlarının saptadığı 4 allelden

ayrı olarak, 180 bp’lik farklı bir allel de saptanmıştır. Çalışmalarda kullanılan primer

Page 88: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

75

dizilerinin farklı olması ve allel boylarının tam olarak saptanmasının her zaman olası

olmaması, bu farklı gibi görülen allel boylarının aynı olabileceğini düşündürmektedir.

SP-B i∆4 polimorfizminin prematüre bebeklerde gruplara göre dağılımı

incelendiğinde, varyant grup olarak tanımlanan grup B kontrol grubunda %10.7, RDS

grubunda %15.8, RDS ve KAH grubunda %10 ve KAH olan hastalarda ise %0 oranında

görülmüştür. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Literatür

tarandığında benzer bir alt gruplandırma yapılarak, SP-B i∆4 polimorfizminin karşılaştırıldığı

bir çalışmaya rastlanılmamıştır.

Çalışmamızda prematür bebekler SP-B i∆4’ün yaygın görülen allelerini (grup A) ve

varyant allelleri (grup B) taşıyan hastalar olarak ikiye ayrılarak da incelenmiş ve klinik

özellikleri karşılaştırılmıştır. Ortalama gestasyon haftasının grup A’da 30.2±1.7 ve grup B’de

31.1±1hafta olduğu bu gruplandırmada; gestasyon haftası, doğum ağırlığı, cinsiyet, antenatal

steroid ve diğer risk faktörleri açısından istatistiksel olarak fark bulunmamıştır. Tek değişken

faktörün SP-B i∆4 polimorfimi olduğu bu hastalarda RDS ve KAH oranları incelenmiştir.

RDS ve SP-B i∆4 polimorfizmi ilişkisi;

Çalışmamızda RDS oranı grup A’da %30.1, grup B’de %35.7 bulunmuş ve varyant

polimorfizmin RDS için risk yaratmadığı sonucuna varılmıştır.

Gortner ve Makri Alman preterm bebeklerdeki SP-B i∆4 polimorfizm çalışmalarında;

yaygın alleli taşıyanların %75.7’sinde RDS, %28.4’ünde ağır RDS, varyant alleli taşıyanların

ise %93.1’ünde RDS, %55.2’sinde ağır RDS geliştiğini ve SP-B i∆4 polimorfizminin RDS

sıklığı ve ciddiyetinde bağımsız düzenleyici rol aldığını göstermişlerdir (66,88). Amerika’lı

preterm bebeklerde de benzer olarak SP-B i∆4 polimorfizminin RDS gelişiminde rolü olduğu

bildirilmektedir (64).

Page 89: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

76

Ramet ve arkadaşlarının Finli hastalarda yaptığı çalışmada ise SP-B intron 4’ün RDS

gelişiminde tek başına etkili olmadığı SP-A gen lokusunun daha önemli olduğu

söylenmektedir (21).

Genler alleleri arasında etkileşim göstererek bir hastalığın gelişimini veya çevresel

faktörlerden etkileniminden sorumlu olabilir. Varyant bir allel diğer bir varyant allelin

regülasyonunu, yapısını ve fonksiyonunu etkileyebilir. Daha çok akciğerde immün

fonksiyonlardan ve inflamatuar yanıtdan sorumlu olan SP-A, surfaktanın fonksiyonu için

gerekli bir protein olmamasına rağmen tek başına veya SP-B polimorfizmiyle birlikte

RDS’nin sıklığını ve ağırlığını etkileyebilmektedir (60). SP-A da RDS ve KAH gelişiminde

rol oynamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak en geniş çalışmalardan biri Haataja ve

arkadaşlarının 2000 yılında yayınladığı 684 prematür bebeği içeren incelemesidir. RDS

oranının %26.9 olduğu bu çalışmada SP-B Ile131Thr polimorfizminin SP-A allelleri için

belirleyici olduğu ve SP-A1 allel 6A2, SP-A2 allel 1A0 ile birlikte olduğunda RDS için

genetik duyarlılığa neden olduğu, 6A3, 1A2 ile birlikte olduğunda ise RDS için koruyucu

olduğu gösterilmiştir (22). Kala ve arkadaşlarının 241 prematürde yaptığı çalışmada da benzer

olarak SP-A2 1A0 alleli ile SP-B polimorfik varyantının birlikteliğinde RDS için önemli

sinerjist etki olduğu bildirilmektedir (91).

Çalışmamızda genetik faktörlerin etkisini daha iyi göstermek amacıyla, antenatal

steroid yapılmadığı halde RDS gelişmeyen (normalin üstünde ) ve antenatal steroid

yapılmasına rağmen RDS gelişen (normalin altı) hastalarda SP-B i∆4 polimorfizmleri

karşılaştırılmış ve fark bulunmamıştır. Haataja ve arkadaşlarının vaka-kontrol çalışmasının bir

sonraki aşaması olan transmission disequilibrium testle yaptıkları çalışmada; 32 haftanın

altında antenatal steroid yapılmadığı halde RDS gelişmeyen (normalin üstü) bebekler ve 37

hafta altında RDS tanısı alan pretermlerde SP-A1 allel 6A2 ve SP-A2 allel 1A0 sıklığında artış

Page 90: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

77

saptanmıştır. Aynı araştırmada SP-B IleThe ve bizim çalışmamızda olduğu gibi SP-B i∆4

polimorfizmi sıklığında ise farklılık bulunmamıştır (92).

KAH ve SP-B i∆4 polimorfizmi;

Çalışmamızda KAH oranı ( RDS ile birlikte veya tek başına) yaygın genotipi taşıyan

grup A’da %23, varyant genotipi taşıyan grup B’de %14.3 bulunmuş ve KAH için ek risk

oluşturmadığı saptanmıştır.

Kronik akciğer hastalığının etyopatogenezinde de RDS’de olduğu gibi genetik

duyarlılık üzerinde durulmaktadır (93). Bununla birlikte çalışmalar RDS’ye göre daha az

sayıdadır. Gortner ve arkadaşlarının Alman preterm bebeklerde yaptığı araştırmada postnatal

28.günde ek oksijen gereksinimi ile tanı konulan BPD, SP-B i∆4 yaygın genotipi taşıyan

hastalarda %21.6 iken polimorfizmin saptandığı hastalarda %48.3 oranında bulunmuş ve SP-

B i∆4 polimorfizminin BPD için genetik duyarlılığa neden olduğu gösterilmiştir. Aynı

çalışmada KAH tanımlaması için postkonsepsiyonel 36. haftadaki ek oksijen gereksinimi

kriteri kullanıldığında ise KAH oranı polimorfizmin saptandığı grupta %10 ve yaygın alleli

içeren grupta %13.8 oranında bulunmuş ve farkın ortadan kalktığı bildirilmiştir.

Çalışmamızda KAH tanımlaması için kriter postnatal 28. günde ek oksijen ihtiyacının olması

şeklinde tanımlanmakla birlikte, KAH olgularının tamamı postkonsepsiyonel 36. haftada da

ek oksijen tedavisi almaktaydı. KAH tanımlamasındaki farklılıklar gerek insidans

belirlenmesinde, gerekse burada olduğu gibi etyopatogenezin belirlenmesinde güçlüklere

neden olabilmektedir. Ogawa’nın etyopatogenezi içeren KAH sınıflamasına göre RDS’nin

eşlik ettiği veye etmediği KAH’lı olguların incelenmesi de bu konuda aydınlatıcı olabilir.

Çalışmamızda RDS’in eşlik ettiği veye etmediği KAH olgularında daha önce belirtildiği gibi

SP-B i∆4 polimorfizmi açısından istatistiksel olarak fark bulunmamıştır. Diğer taraftan

RDS’nin eşlik etmediği KAH olgularının sayısının az olduğu bu karşılaştırmada, SP-B i∆4

varyant allelin görülmemesi ileri çalışmalar için yol gösterici olabilir.

Page 91: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

78

Weber‘in çalışmasında da KAH’da SP-A1 ve SP-A2 polimorfizmleri çalışılmış ve SP-

A1 allel 6A6’nın KAH gelişiminde bağımsız risk faktörü olduğu gösterilmiştir (20).

Bu çalışmanın sonuçlarına göre SP-B i∆4 polimorfizminin term ve preterm bebeklerde

benzer oranlarda olduğu ve polimorfizmin prematüre doğuma etkisinin olmadığı; gestasyon

haftası 34 haftanın altındaki prematüre bebekleri kapsayan çalışma grubumuzda, SP-B i∆4

polimorfizminin respiratuar distres sendromu, kronik akciğer hastalığı ve kronik akciğer

hastalığının alt gruplarının gelişiminde ırksal ve genetik etkisi gösterilememiştir. Bununla

birlikte bu polimorfizmler tek başına etkili olmazken, diğer surfaktan proteinlerinin

polimorfizmleriyle birlikte olduğunda, RDS ve KAH patogenezinde rol alabilir.

Page 92: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

79

SONUÇLAR

AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Yenidoğan Yoğunbakım Ünite’sinde Ocak 1999

–Temmuz 2003 tarihleri arasında yatarak izlenmiş 34 haftanın altında toplam 131 bebek, term

kontrol grubu olarak ise 50 sağlıklı bebek çalışmaya alınmıştır.

I- Prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, term bebeklere göre farklı olup

olmadığının belirlenmesi ;

Çalışmaya alınan 50 sağlıklı ve 131 prematüre bebeğin SP-B i∆4 genotip incelemeleri

sonucunda, SP-B i∆4 polimorfizmi term bebeklerde %10, preterm bebeklerde %10.7 oranında

saptanmış ve istatistiksel olarak fark bulunmamıştır.

II- Prematüre bebeklerde SP-B i∆4 polimorfizminin, RDS ve KAH gelişimine etkisi

A-Çalışma grubunun klinik ozellikleri

Çalışmaya alınan bebekler RDS ve KAH açısından gruplandırıldığında sırayla grup I

(Kontrol grubu) 84 preterm, grup II (RDS grubu) 19 preterm, grup III (RDS ve KAH grubu)

20 preterm ve grup IV (KAH grubu) 8 pretermden oluşmuştur. Bu 4 ana grup klinik olarak,

antenatal, natal ve postnatal klinik özellikler açısından karşılaştırıldığında;

1. RDS tanısı alan hastalarda (Grup II); Gestasyon haftası, antenatal steroid

oranı ve 5.Apgar skoru kontrole göre daha düşüktü. CRIB skoru, NTISS skoru,

ailede astım öyküsü, IMV gereksinimi, GNS, PDA ve ROP oranı ise kontrole

göre daha yüksekti.

2. RDS ve KAH tanısı alan hastalarda (Grup III); Gestasyon haftası ve

5.Apgar skoru kontrole göre daha düşükken, CRIB skoru, NTISS skoru, ailede

astım öyküsü, IMV gereksinimi, IMV süresi, GNS, PDA ve ROP oranı ise

kontrole göre daha yüksekti.

3. KAH tanısı alan hastalarda (Grup IV); EMR ve SGA oranı kontrole ve

diğer gruplara göre daha yüksekti.

Page 93: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

80

B-Calışma grubunun SP-B i∆4 polimorfizm sonuçları

SP-B i∆4 gen değişimini saptamak için SPB 4F : 5’ CTG GTC ATC GAC TAC

TTC CA 3’ ile SPB 4R: 5’ TGA AGG GCA CGT AGT TTC CTA 3’ primerleri

kullanılarak yapılan PCR çalışmasında;

1. SP-B geninin 180, 240, 366, 510 ve 590 bp’lik alanlarında farklı 5

polimorfizm saptandı. Tüm çalışma grubunda allel 1’i homozigot

taşıyanlar, %89,3 sıklıkta görülmesi nedeniyle bu genotip yaygın

genotip olarak kabul edildi (Grup A). Daha az sıklıkta görülen allelleri

taşıyanlar (%10.7) ise varyant genotip (Grup B) kabul edildi .

2. SP-B polimorfizmi içeren grup B’deki hastalar kontrol grubunda

%10.7, RDS grubunda %15.8, RDS ve KAH grubunda %10 ve KAH

grubunda ise %0 oranındaydı. Bu 4 grup arasında SP-B i∆4

polimorfizmi açısından fark yoktu yoktu.

C- SP-B i∆4 varyantını ve sık görülen polimorfizmlerini taşıyan hastaların

klinik bulgular açısından karşılaştırılması

SP-B’nin yaygın görülen allelini içeren grup A ve varyant allelleri içeren grup

B‘deki hastalar klinik ozellikler açısından karşılaştırıldığında; gruplar arasında

ortalama gestasyon haftaları, doğum ağırlıkları, cinsiyet, antenatal steroid, ventilasyon

oranı, ventilasyon süresi ve diğer antenatal-postnatal özellikler açısından istatistiksel

fark saptanmadı.

Page 94: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

81

III- SP-B intron 4 polimorfizmi ile RDS ve KAH sıklığının karşılaştırılması;

1. Grup A’da toplam 34 (%30,1) , SP-B i∆4 polimorfizmi saptanan grup

B’de ise toplam 5 (%35.7) olguda RDS saptanmış ve istatistiksel olarak

anlamlı fark bulunmamıştır.

2. KAH oranı incelendiğinde de grup A’da 26 (%23) ve grup B’de 2 (%14,3)

olguda KAH saptanmış ve benzer olarak SP-B i∆4 polimorfizmi ile ilişki

gösterilmemiştir.

Page 95: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

82

ÖNERİLER

1. Nelson NM, neonatolojideki en iyi ilerlemenin, doğum hekimliği ile birlikte çalışarak

erken doğumların önlenmesi olacağını belirtmektedir (94). Prematüre doğumların

önlenmesi, prematüritenin getirdiği mortalite ve morbiditelerden korunmanın en iyi

yolu olacaktır.

2. Antenatal dönemde infeksiyonların kontrolü, 34 haftanın altındaki erken eylemlerde

antenatal steroid uygulanması ve düzenli antenatal takiple fetal gelişimin izlenmesi,

perinatal asfiksinin önlenmesi RDS ve KAH gibi sorunların azalmasına yardımcı

olacaktır.

3. SP-B i∆4 polimorfizminin yanısıra, SP-A, SP-C ve SP-D gibi diğer surfaktan

proteinlerinin genetiğinin çalışılması, genler arasındaki etkileşimi açıklayabilir ve

respiratuar distres sendromu ile kronik akciğer hastalığının etyopatogenezini daha iyi

aydınlatabilir.

Page 96: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

83

KAYNAKLAR

1. Walker M, Hull A. Preterm labor and birth. In: Avery’s Diseases of the Newborn. 7th

Ed. Avery GB, Toeusch HW, Ballard RA (Eds). WB.Saunders Company,

Philadelphia, 1998;144-153.

2. Thebaud B, Watterberg K. Postnatal glucocorticoids in very preterm infants: The

good, the bad and the ugly? Pediatrics 2001;413-415.

3. Stevenson DK, Wright LL, lemons JA et al. VLBW outcomes of the National Institute

of Child Health and Human Development Neonatal Research Network. January 1993-

december 1994. Am J Obstet Gynecol. 1998;179:1632-1639.

4. Vohr BR, Wright LL, Dusick AM et al. Neurodevelopmental and functional outcomes

of ELBW in National Institute of Child Health and Human Development Neonatal

Research Network. 1993- 1994. Pediatrics 2000;105:1216-1226.

5. Bucciarelli RL. Disorders. Neonatology in the USA: Scope and organization. In:

Neonatology Pathophysiology and management of the Newborn. 5th Ed. Avery GB,

Fletcher AM, Macdonald MG (Eds). Lippincott Williams and Wilkıns, Philadelphia,

1999;15-33.

6. Türk Neonatoloji Derneği Çok Merkezli Çalışma Grubu. Türkiye’de perinatal

mortalite-1999. Türk Neonatoloji Derneği Bülteni 2001;3:8-12.

7. Whitsett JA, Pryhuber GS, Rice WR, Warner BB, Wert SE. Acute respiratory

Disorders. In: Neonatology Pathophysiology and management of the Newborn. 5th Ed.

Avery GB, Fletcher AM, Macdonald MG (Eds). Lippincott Williams and Wilkıns,

Philadelphia, 1999;485-508.

8. Davis MJ, Rosenfeld WN. ChronicLung Disease. In: Neonatology Pathophysiology

and management of the Newborn. 5th Ed. Avery GB, Fletcher AM, Macdonald MG

(Eds). Lippincott Williams and Wilkıns, Philadelphia, 1999;509-531.

Page 97: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

84

9. Rodriguez RJ, Martin RJ, Fanaroff AA. Respiratory Distres Syndrome and its

management. In: Neonatal –Perinatal Medicine. 7th Ed. Fanaroff AA, Martin RJ

(Eds). Mosby, St.Louis, 2002;1001-1011.

10. Greenough A, Roberton NRC. Respiratory Distres Syndrome. In: Neonatal

Respiratory Disorders. 1st Ed. Greenough A, Milner AD, Roberton NRC. (Eds).

Arnold, The Hodder Headline Group, London, 1996;238-279.

11. Greenough A. Chronic Lung Disease. In: Neonatal Respiratory Disorders. 1st Ed.

Greenough A, Milner AD, Roberton NRC. (Eds). Arnold, The Hodder Headline

Group, London, 1996;393-425.

12. Marttila R, Haataja R, Ramet M, Lofgren J, Hallman M. SP-B polymorphism and

RDS in premature twins. Hum Genet 2003;112:18-23.

13. Sonderen LV, Halsema EFW, Spiering EJH and Koppe JG. Genetic Influences in

Respiratory Distress Syndrome: A Twin Study. Seminars in Perinatology

2002;26(6):447-449.

14. Hallman M, Haataja R. Genetic influences and neonatal lung disease. Seminars in

Neonatology 2003;8:19-27.

15. Cole FS, Hamvas A, Nogee LM. Genetic Disorders of Neonatal Respiratory Function.

Pediatr Res 2001;50(2):157-162.

16. Bancalari EH. Neonatal Chronic Lung Disease. Neonatal –Perinatal Medicine. 7th Ed.

Fanaroff AA, Martin RJ (Eds). Mosby, St.Louis, 2002.s.1057-1070.

17. Nickerson BG, Taussig LM. Family history of asthma in infants with BPD. Pediatrics

1980;65:1140.

18. Gregoire MC, Levefre F, Glorieux J. Health and developmental outcomes in very

preterm infants with BPD. Pediatrics 1998;101:856-860.

Page 98: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

85

19. Singer L, Yamashita T, Lilien L, Collin M, Baley J. A longitidunal study of

developmental outcome of infants with BPD in VLBW infants. Pediatrics

1997;100:987:993.

20. Weber MB, Borkhardt A, Stoll-Becker S, Reiss I, Gortner L. Polymorphisms of SP- A

genes and the risk of BPD in preterm neonates. The Turkish journal of Pediatrics

2000;42:181-185.

21. Ramet M, Haataja R, Marttila R, Flores J, Hallman M. Association between the

Surfactant Protein A(SP-A) Gene Locus and Respiratory-Distress Syndrome in the

Finnish Population. Am.J.Hum.Genet 2000;66:1569-1579.

22. Haataja R, Ramet M, Marttila R, Hallman M. SP-A and B as interactive genetic

determinants of neonatal RDS. HumMol Genet 2000;1(9):2751-60.

23. Avery GB. Neonatology: perspective at the end of the twentieth centry. In: Disorders.

Neonatology Pathophysiology and management of the Newborn. 5th Ed. Avery G.B,

Fletcher A.M, Macdonald M.G (Eds). Lippincott Williams and Wilkıns, Philadelphia,

1999;1-7.

24. Jobe AH. Lung development and maturation. In: Neonatal –Perinatal Medicine. 7th Ed.

Fanaroff AA, Martin RJ (Eds). Mosby, St.Louis, 2002;973-991.

25. Kotecha S. Lung growth: implications for the newborn infant. Arch dis Child fetal

neonatal Ed 2000;82:69-74.

26. Lenfant C (Eds). Lung surfactants. Marcel Dekker, New York, 2000; 130-206.

27. Pryhuber GS. Regulation and Function of Pulmonary Surfactant Protein B. Molecular

Genetics and Metebolism, 1998;64:217-228.

28. Mallory Jr.GB. Surfactant proteins: role in lung physiolgy disease in early life. Ped

iatric Respiratory Reviews 2001;2:151-158.

Page 99: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

86

29. Hallman M, Glumoff V, Ramet M. Surfactant in respiratory distress syndrome and

lung injury. Comperative Biochemistry and Physiology 2001;129:287-294.

30. Hallman M, Haataja R, Martilla R. Surfactant Proteins and Genetic Predisposition to

Respiratory Distress Syndrome. Seminars in Perinatology 2002;26(6):450-460.

31. Nogee LM, deMello DE, Dehner LP, Colten HR. Brief report: deficiency of

pulmonary surfactant protein B in congenital alveolar proteinisis. N Engl J Med

1993;328:406-410.

32. Rudolph AJ, Smith CA. Idiopathic RDS of the newborn. J Pediatrics 1960;57:905-21.

33. Crowley P. Antenatal corticosteroid therapy: a metaanalysisi of the randomised trials.

1972-1994. Am J Obstet Gynecol 1995;173;322-35.

34. Hansen T, Corbet A. Disorders of the Transition; hyalıne membrane disease (RDS).

In: Avery’s Diseases of the Newborn. 7th Ed. Avery GB, Toeusch HW, Ballard RA

(Eds). WB.Saunders Company, Philadelphia, 1998; 602-613.

35. Jobe AH. Antenatal factors and the development of bronchopulmonary dysplasia.

Seminars in Neonatology 2003;8:9-17.

36. Northway WH, Rosan RC, Porter DY. Pulmonary disease following respiratory threpy

of hyaline membrane disease: Bronchopulmonary dysplasia. N Engl J Med

1967;276:357-368.

37. Bancalari E, Claure N, Sosenko IRS. Bronchopulmonary dysplasia:changes in

pathogenesis,epidemiology and definition. Seminars in Neonatology 2003;8:63-71.

38. Coalson J.J. Pathology of new bronchopulmonary dysplasia. Seminars in Neonatology

2003;8:73-81.

39. Jobe AJ. The new BPD: an arrest of lung development. Pediatric research

1999;46(6):641.

Page 100: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

87

40. Northway WH. BPD: Thirty three years later. Pediatric pulmonology, spp 2001;23:5-

7.

41. Lal MK, Manktelow BN, Draper ES, Field DJ. Chronic Lung Disease of Prematurity

and Intrauterine Growth Retardation: A Population-Based Study Pedıatrıcs

2003;111(3):483-487.

42. Byrne BJ, Mellen BG, Lindstrom DP and Cotton RB. Is the BPD Epidemic

Diminishing? Seminars in Perinatology 2002;26(6):461-466.

43. Ogawa Y, Shimizu H, Takasaki J, Nakamura T, Itakura. Chronic lung disease in

VLBW infants. Role of cytokines and strategies for the management. The perinatal

medicine in new millenium. Carrera JM, Cabero L, Baraibar R (Eds). World

asociation of perinatal medicine. Proceedings of the 5th World Congress of perinatal

Medicine. Manduzzi Editore, Barcelona, 2001;727-731.

44. Parker TA, Abman SH. The pulmonary circulation in bronchopulmonary dysplasia.

Seminars in Neonatology 2003;8:51-62.

45. Saugstad OD. Bronchopulmonary dysplasia-oxidative stress and antioxidants.

Seminars in Neonatology 2003;8:39-49.

46. Yoon BH, Romero R, Jun JK, Park KH, Park JD, Ghezzi F et al. Amniotic fluid

cytokines and the risk for the development of BPD. Am J Obstet gynecol

1997;177:825-30.

47. Speer CP. Inflammation and bronchopulmonary dysplasia. Seminars in Neonatology

2003;8:29-38.

48. Haworth SG, Hislop AA. Lung development-the effects of chronic hypoxia.

Seminars in Neonatology 2003;8:1-8.

49. Bancalari E, Moral TD. Bronchopulmonary Dysplasia and Surfactant. Biol Neonate

2001;80(suppl1):7-13.

Page 101: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

88

50. Clark DA, Pincus LG, Oliphant M et al. HLA-A2 and CLD in neonates. J. American

Medical Association 1982;248:1868-9.

51. Shekhawat PS, Lance Vfong, Mitwalsky J, Yu VYH. Spectrum of clinical and cardiac

dysfunction in BPD: Early prediction of long term morbidity. J perinatol 1997;17:95-

100.

52. Toce SS, Farrell PM, Leavitt LA, Samuels DP, Edwards DK. Clinical and

radiographic scoring systems for assessing BPD. Am J Dis Child 1984;138:581.

53. Armstrong DL, Penrice J, Bloomfield FH, Knight DB, Dezoete JA, Harding JE,

Follow up of a randomised trial of two different courses of dexamethasone for preterm

babies at risk of CLD. Arch Dis Child. Fetal Neonatal Ed. 2002;86:101-107.

54. Grier DG, Halliday HL. Corticosteroids in the prevention and management of

bronchopulmonary dysplasia. Seminars in Neonatology 2003;8:83-91.

55. Ramognoli C, Zecca E, Luciano R, Tortorola G. A three year follow up of preterm

infants after moderately early treatment with dexamethasone. Arch Dis Child. Fetal

Neonatal Ed. 2002;87:55-58.

56. Salamon MK, Gerner EM, Jonsson B, Lagercrantz H. Early motor and mental

development in very preterm infants with CLD. Arch dis Child Fetal neonatal Ed

2000;83:F1-F6.

57. Lankenau HM. A genetic and statistical study of the RDS. Eur J pediatr

1976;123:167-77.

58. Khoury MJ, Calle EE, Joesoef RM. Recurrence of LBW in siblings. J Clin Epidemiol

1989; 42:1171-1178.

59. Myrianthopoulus NC, Churchill JA, Baszynski AJ. RDS in twins. Acta Genet Med

Gemellol 1971;20:199-204.

Page 102: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

89

60. Floros J, Wang G. Apoint of view:quantitative and qualitative imbalance in disease

pathogenesis;pulmonary surfactant protein A genetic variants as a model. Comparative

Biochemistry and Physiolgy 2001;129:295-303.

61. Floros J, Fan R, Matthews A et al. Family based transmission disequilibrium test and

case-control association studies reveal SP-A susceptibility alleles for RDS and

possible race differences. Clin genet 2001;60(3):178-187.

62. Liu W, Bentley C.M, Floros J. Study of human SP-A, SP-B and SP-D loci: allele

frequencies, linkage disequilibrium and heterozygosity in different races and ethnic

groups. BMC Genetics 2003;4:13.

63. Floros J, Fan R, Diangelo S, Guo X, Wert J, Luo J. Surfactant protein (SP)B

association and interactions with SP-A in white and black subjects with respiratory

distress syndrome. Pediatrics International 2001;43:567-576.

64. Floros J, Veletza SV, Kotikaşapudi P, Krizkova L, Karinch AM, Friedman C, Buchter

S, Darks K. Dinücleotide repeats in the human SP-B gene and RDS. Biochem J

1995;305:583-590.

65. Lin Z, Pearson C, Chinchilli V, Pietschmann SM et al. Polymorphism of human SP-A,

SP-B and SP-D genes: association of SP-B Thr131Ile with ARDS. Clin Genet

2000;58:181-191.

66. MakriV, Hospes B, Stoll-Becker S, Borkhart A, Gortner L. Polymorphisms of

surfactant protein B encoding gene:modifiers of the course of neonatal respiratory

disterss syndrome? Eur J.Pediatr 2002;161:604-608.

67. Ballard JL, Khoury JC, Weding K, Wang L, Eilers-Walsman BL, Lipp R. New

Ballard Score, expanded to include extremly premature infants. J Pediatr

1991;119:417-423.

Page 103: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

90

68. Sohl B, Moore TR. Abnormalities of fetal Growth. In; Avery’s Diseases of the

Newborn. Taeusch HW, Ballard RA (Eds). Seventh Edition, W.B. Saunders

Company, Philadelphia, USA, 1998,s. 90-101.

69. Lubchenco LO, Hansman C, Dresslşer M, Boyd E. Intrauterin growth as estimated

form liveborn birth weight data at 24-42 weeks of gestation. Pediatrics 1963; 32:793.

70. Ballard RA. Resuscitation in the delivery room . In: Avery’s Diseases of the Newborn.

7th Ed. Avery GB, Toeusch HW, Ballard RA (Eds). WB.Saunders Company,

Philadelphia, 1998; 319-333.

71. Finegold JG. The Nervous system during birth. In: Avery’s Diseases of the Newborn.

7th Ed. Avery GB, Toeusch HW, Ballard RA (Eds). WB.Saunders Company,

Philadelphia, 1998; 833-838.

72. Cunningham FC, MacDonald PC, Gant NF. Pregnancy induced hypertension. In:

Williams Obstetrics. Norwalk,CT;AppletonLange;1989:653-655.**

73. Cole FS. Bacterial infections of the newborn. In: Avery’s Diseases of the Newborn. 7th

Ed. Avery GB, Toeusch HW, Ballard RA (Eds). WB.Saunders Company,

Philadelphia, 1998; 491-512.

74. Philip AGS, Hewitt JR. Early diagnosis of neonatal sepsis. Pediatrics 1980;65:1036-

1041.

75. Gomella TL. Premature rupture of membranes. In: Neonatology; a lange clinical

manual. 2th Ed. Gomella TL, Cunningham MD, Eyal FG (Eds). Prentice-Hall

International Inc. Connecticut 1992:238-242.

76. Berseth CL, Abrams SA. Special gastrointestinal concerns. In; Avery’s Diseases of the

Newborn. Taeusch HW, Ballard RA (Eds). Seventh Edition, W.B. Saunders

Company, Philadelphia, USA, 1998;965-978.

Page 104: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

91

77. Finegold JG, Mizrahi EM, Lee RT. The newborn nervous system. In; Avery’s

Diseases of the Newborn. Taeusch HW, Ballard RA (Eds). Seventh Edition, W.B.

Saunders Company, Philadelphia, USA, 1998;839-891.

78. A joint statement of the American Academy of Pediatrics, the American Association

for Pediatric Ophthalmology and Strabismus, and the American Academy of

Ophthalmology. Screening examination of premature infants for retinopathy of

prematurity. Ophthalmology 1997;104(5):888-889.

79. Lee SK, Normand C, McMillan, Ohlson D, Vincer A, Lyons M. Evidence for

changing guidelines for routine screening for retinopathy of prematurity. Arch Pediatr

Adolesc Med 2001;155:387-395.

80. Quinn GE, Retinopathy of prematurity. In; Avery’s Diseases of the Newborn. Taeusch

HW, Ballard RA (Eds). Seventh Edition, W.B. Saunders Company, Philadelphia,

USA, 1998, s.1329-1342.

81. The International Neonatal Network. The CRIB (Clinical risk index for babies) score:

A tool for assassing initial neonatal risk and comparing performance of neonatal

intensive care units. Lancet 1993;342:193-198.

82. Gray JE, Richardson DK, McCormick MC, Workman-Daniels K, Goldmann DA.

Neonatal Therapeutic intervention scoring system: A therapy-based severity-of-illness

index. Pediatrics 1992;90: 561-567.

83. Tutdibi E, Hospes B, Landmann et al. TTN: A role for polymorphism of SP-B

encoding gene.Klin padiatr 2003;215:248-251.

84. Greene MF. Outcomes of VLBW in young adults. N Engl J Med, 2002 ;346(3):146-

148.

85. Floros J, Fan R, Matthews A, Diangelo S et al. TDT and case-conrtol association

studies reveal surfactant protein A (SP-A) susceptibility alleles for RDS and possible

race differences. Clin Genet 2001;60(3):178-187.

Page 105: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

92

86. Hawgood S. Surfactant protein genes and human disease: The pilot thickenes. J

pediatr 1998;132:198-200.

87. Veletza SV, Rogan PK, tenHave T, Olowe SA, Floros J. Racial differences in allelic

distribition at the human pulmonary surfactant protein B gene locus. Exp Lung Res

1996;22(4):489-94.

88. Gortner L, Weber B, Stoll-Becker S, Borkhardt A, Vassiliki M. Polymorphisms of SP-

B encoding gene; modifiers of the neonatal RDS. XI. Ulusal Neonatoloji Kongresi,

25-28 Haziran, Samsun.

89. Seifart C, Plagens A, Brodje D, Muller B, von Wichert P, Floros J. SP-B intron 4

variation in German patients with COPD and acute respiratory failure. Dis Markers,

2002;18(3):129-36.

90. Clyman RI. PDA in the premature infant. In; Avery’s Diseases of the Newborn

Taeusch HW, Ballard RA (Eds). Seventh Edition, W.B. Saunders Company,

Philadelphia, USA, 1998; 90-101.

91. Kala P, Ten Have T, Nielsen H, Dunn M, Floros J. Association of pulmonary SP-A

gene and RDS: interaction with SP-B. Pediatr Res 1998;43(2):169-77.

92. Haataja R, Marttila R, Uimari P, Löfgren J, Ramet M, Hallman M. RDS: evaluation of

genetic susceptibility and protection by transmission disquilibrium test. Hum Genet

2001;109:351-355.

93. Rojas MA, Gonzalez A, Bancalari E, Claure N, Poole C, Silva-Neto G. Changing

trends in the epidemiology and pathogenesis of neonatal chronic lung disease.

J.Pediatr 1995;126:605-610.

94. Nelson NM. A decimilennium in neonatology. J. Pediatr 2000;137:731-735.

Page 106: T.C. HASTALIKLARI ANABİLİM DALI SURFAKTAN PROTEİN-B …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2046/2717.pdf · antenatal faktörlere ve genetik duyarlılığa bağlı olarak değişmektedir

93