325

TEŞEKKÜR - Turuzturuz.com/storage/h-edebiyat-2020-1/0078-Heyvan_Heq... · 2019. 8. 27. · teşekkür ederim. Sekreterim Mary Ann Moore, Dekan yardım-cıları Marie Melito ve Linda

  • Upload
    others

  • View
    1

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • İÇİNDEKİLER

    TEŞEKKÜR ......................................................................................................................................7

    ÖNSÖZ / Alan Watson .....................................................................................................11

    GİRİŞ ................................................................................................................................................19

    1. TEŞHİS: HAYVANLAR HAKKINDAKİ AHLAKÎ ŞİZOFRENİMİZ .........49

    2. VİVİSEKSİYON: DAHA ÇETREFİL BİR MESELE ..........................................99

    3. AHLAKÎ ŞİZOFRENİMİZİN NEDENİ:MAL OLARAK HAYVANLAR ......................................................................................129

    4. AHLAKÎ ŞİZOFRENİMİZİN TEDAVİSİ:EŞİT GÖZETİLME İLKESİ.............................................................................................175

    5. ROBOTLAR, DİN VE USSALLIK .............................................................................205

    6. İNEĞE SAHİP OLMAK VE ONU YEMEK:BENTHAM’IN HATASI.....................................................................................................247

    7. HAYVAN HAKLARI: ÇOCUĞUNUZ MU, KÖPEĞİNİZ Mİ? ..................279

    EK: YİRMİ SORU VE CEVAP....................................................................................301

  • TEŞEKKÜR

    Öncelikle hayat arkadaşım ve Rutgers Hukuk Fakültesi’ndenmeslektaşım Yardımcı Profesör Anna E. Charlton’a teşekküretmek istiyorum. Anna, mükemmel bir öğretmen ve hukukçuolmasının yanı sıra, bu kitabın yazılmasına vesile olan tartış-maların ayrılmaz bir parçası oldu. Rutgers Hayvan HaklarıMerkezi’ni birlikte kurduk ve yönettik. Bu kitapta öne sürdü-ğüm fikirlerin çoğu, son on yıl içinde Anna’yla birlikte hay-vanlar ve hukuk üzerine verdiğimiz derslerde geliştirildi.Onun bu projenin ayrılmaz bir parçası olduğunu düşündü-ğüm için kitabı birlikte yazmamızı önerdim, ama kabul etme-di. Ben yine de bu kitapta benim kadar onun da payı olduğu-nu düşünüyorum.

    Alan Watson ve Drucilla Cornell’e saatlerce süren tartışma-larımız için minnettarım ve Watson’ın bu kitaba önsöz yazmışolması benim için bir şeref. Fikirlerine çoğu zaman karşı çık-sam da, çok değerli ve âlicenap bir meslektaş olan Peter Sin-ger’la yürüttüğümüz tartışmalar için de müteşekkirim. Rut-gers’daki meslektaşlarım Alfred Blumrosen, Alex Brooks vePhilip Shuchman’a, hukuk felsefesi alanındaki tartışmalarımıziçin minnettarım. Rutgers Hukuk Fakültesi Dekanı Stuart De-utsch, Dekan Yardımcısı Dean Ronald K. Chen, Müdür Nor-

    7

  • man Samuels ve eski Dekan Roger I. Abrams, çalışmalarımırahat yürütebilmem için ellerinden geleni yaptılar.

    Marc Bekoff, Ted Benton, Gloria Binkowski, Lesli Bisgould,Bill Bratton, Cheryl Byer, Eileen Charnberlain, Elisabeth Col-ville, Marly Cornell, James Corrigan, David DeGrazia, CoraDiarnond, Jane W. Evans, Ernie Feil, Priscilla Feral, merhumJose Ferrater Mora, Michael Allen Fox, Henry Furst, DeidreGallagher, Jane Goldberg, Lori Gruen, Coral Hull, Terrv Kay,Arthur Kinoy, merhum William M. Kuntsler, Eileen Lanno,Sheldon Leder, Jeffrey Moussaieff Masson, Robert Orabona, Si-mon Oswitch, Maureen Plimmer, Jerry Silverman, BonnieSonder ve Shelton Walden’la yaptığımız tartışmalar da banabüyük yarar sağladı. Kitapta öne sürdüğüm tezin ana hatlarınıdaha önce çeşitli yerlerde sunmuştum: Rutgers, Brock Üniver-sitesi, Essex Üniversitesi, Harvard Hukuk Fakültesi, Manches-ter Üniversitesi, Scranton Üniversitesi ve Amerikan FelsefeDerneği’ndeki sunumlarda çok iyi tepkiler almıştım.

    Rutgers’da hayvanlar ve hukuk üzerine dersimize katılanöğrenciler bu konu üzerindeki düşüncelerimi sürekli canlı tut-tular. Hepsine teşekkür ediyorum. Asistanlarım Daniel Agati-no, Karen Bacon, Steven Flores, Michelle Lerner, Megan Met-zelaar ve Lydia Zaidman mükemmel işler yaptılar. Mr. Floresve Ms. Zaidman’a gösterdikleri yoğun çabadan ötürü özellikleteşekkür ederim. Sekreterim Mary Ann Moore, Dekan yardım-cıları Marie Melito ve Linda Garbaccio ve bölüm yöneticimizRoseann Raniere, kütüphane sorumlumuz Profesör Carol Ro-ehrenbeck ve muhteşem ekibi Marjorie Crawford, Dan Camp-bell, Susanna Camargo-Pohl, Helen Leskovac, Steven Perkins,Nina Ford, Evelyn Ramones, Brian Cudjoe ve Daniel Sanders’ada yardımlarından ötürü teşekkürler. Kathleen Rehn ve Berna-dette Carter bilgisayarla ilgili pek çok kazayı sağ salim atlat-mamı sağladılar.

    Çalışmama çeşitli şekillerde destek veren, Friends of Ani-mals’dan [Hayvan Dostları] dostlarım Patty Shenker, Doug Sto-lI, Bill Crockett, Marly Cornell, Ernie Feil, Priscilla Feral veRobert Orabona’ya; Kuzey Amerika Vejetaryen Derneği’nden

    8

  • Henry Furst, Amy Sperling, Jane Rubin’e ve Neuman-PublickerVakfı’na teşekkür ederim. Dr. John Kohler’in akupunktur se-ansları olmasa, günde on iki saatimi bilgisayar başında geçire-mezdim. Bu kitabı yazarken ihmal etmek zorunda kaldığım an-neme ve babama, gösterdikleri sabır için müteşekkirim.

    Temple University Press’teki dostlarım –editörüm ve yakınarkadaşım Doris Braendel, yayın sorumlusu Lois Patton vemeslektaşları Charles Ault, David Wilson, Jenny French, AnneMarie Anderson, Gary Krarner, Tamika Hughes, Irene Impe-rio, Julie Luongo, bağımsız çalışan redaktörler Keith Monley,Marly Cornell, Joan Vidal, ve Megan Metzelaar– profesyonelanlamda inanılmaz bir destek sağladılar. Amerikan akademidünyasında sayıları giderek azalan ilerici ve yenilikçi yayınev-lerinden biri tarafından yayımlanan bir kitabın yazarı olmak-tan şeref duyuyorum. Fotoğraflar için Friends of Animals,Animal Emancipation, Inc. [Hayvan Özgürleşmesi], HumaneFarming Association [İnsanî Tarım Derneği] ve Gail A. Eis-nitz, Joy Bush, The Fur-Bearers Association [Kürk TaşıyanlarDerneği] ve Anti-Vivisection Society’ye [Viviseksiyon Karşıtla-rı Derneği] teşekkürler.

    Son olarak, ailemin insandışı üyeleri –Stratton, Emma, Chel-sea, Robert, Stevie, Bonnie Beale ve Simon– hayvanların düşü-nüp düşünmediğini, kendilerinin farkında olup olmadıklarını,bizimkine çok yakın duygulara sahip olup olmadıklarını sorgu-lamanın, insanların bu özelliklere sahip olup olmadığını sorgu-lamaktan farksız olduğunu gösterdiler. Hayvanların bu özellik-leri taşıdıklarını kesin biçimde kanıtlayamıyor olabiliriz, insan-ların zihinlerinin benzer olduğunu kesin biçimde kanıtlayama-yacağımız gibi. Ama iki konuda da şüphe duyanlar, dünyanındüz olduğunu kanıtlamaya çalışanlara katılabilirler.

    9

  • ÖNSÖZAlan Watson

    Siyasî ve sosyal tarihimize kayıtsızlık damgasını vurur: köleadı verilen insanlara karşı, beyaz olmayanlara karşı, eşcinselle-re, kadınlara ve hayvanlara karşı kayıtsızlık. Baskıya karşı top-lumsal isyan, genellikle aşırılıkla ve şiddetle kendini gösterir.Böyle olmadığında, aniden ve entelektüel bir fikrin sonucuolarak ortaya çıkabilir. Köleliğe karşı yürütülen mücadele ta-mamen olmasa da büyük ölçüde başarılı oldu ve hâlâ sona er-medi; ırk ya da cinsiyet ayrımcılığına, homofobiye karşı yürü-tülen mücadeleler de öyle. İnsan-hayvan ilişkileri etrafındakitartışmaların uzun bir geçmişi var, ama ufukta herhangi birçözüm görünmüyor. Yine de bence bu konudaki bakış açısıdeğişmek üzere. Profesör Gary Francione’nin bu cesur ve ufukaçıcı kitabının, biz insanların hayvanlara yönelik bakışımızdave bu bakışın onlara karşı davranışlarımıza yansıma biçimindebir dönüm noktası yaratacağına inanıyorum.

    İnsan düşüncesi ile yaklaşımlarındaki köklü değişimler herzaman korkutucu ve sancılı olur. Pek çoğumuzun, mevcut du-rumun korunmasında büyük çıkarları vardır. Bağımsızlık Bil-dirgesi “bütün insanların eşit olarak yaratıldığının, Tanrı tara-fından yaşam, özgürlük ve mutluluğunu sağlamak gibi devre-dilemez bazı haklarla donatıldıklarının, kanıtlanmaya ihtiyacı

    11

  • olmayan hakikatler olduğunu” ilan ediyordu, ama unutmayınki tam da aynı dönemde ABD sınırları içinde milyonlarca in-san köle konumundaydı. Siyasî ve entelektüel liderler, bağım-sız ülkelerinde kurmak istedikleri toplumun çatısını oluştur-mak üzere bir araya geldiklerinde, hazırladıkları anayasadakölelik kurumu muhafaza edilmişti. Anayasa taslaklarını kale-me alanlar adil ve ahlaklı bir toplumun olmazsa olmaz unsur-larını belirlerken, köleliğin ahlakîliğini ciddi olarak sorgula-madılar. Her insanın içsel bir değer taşıdığı ilkesi üzerine ku-rulduğunu ilan eden bir toplum, bazı insanlara cansız nesne-lerden farksız birer eşya gibi muamele edilmesinde hiçbir so-run görmeyen bir siyasî sistemi onayladı ve bu sistemden kârsağladı. Yüksek ahlak değerlerine, derin dinî inançlara, hatırısayılır eğitim düzeyine ve düşünme kabiliyetine sahip insan-lar, bu trajik çelişkiyi göz ardı edip temelde kendilerinden far-kı olmayan insanları ahlakî topluluktan dışlayabildiler.

    Kölelik kurumu bazı insanları nesne konumuna soktuğun-dan, bir köle sahibinin, kendi çıkarına olduğu sürece, kölesi-nin her türlü çıkarını göz ardı etmesi yasaldı. Köleliği daha“insanca” kılmak isteyenler, malını kendi çıkarları doğrultu-sunda kullanan bir köle sahibine karşı kölenin çıkarlarını ko-ruyamazlardı. Özgürlük yolunda adım adım ilerlemek müm-kün değildi. Kölelik kurumu, “reform”larla düzeltilemezdi.Hâlâ başkalarının malı olan kölelere bazı haklar bahşetmekçözüm getirmezdi. Taktik ve insancıl reformlar yeterli olmadı.Sorun, kanlı çatışmaların ardından köleliğin toptan kaldırıl-masıyla çözüldü.

    Gary Francione, şimdi hayvanları kullanma biçimlerimizeve onlara yönelik davranışlarımıza meydan okuyor. Hayvanla-ra sözümona “insanca” muamele etme ilkesi gibi bahanelerinarkasına gizlenmekten vazgeçip, bu dünyayı paylaştığımızhayvanlara karşı davranışlarımızla ilgili kanunların ve düzen-lemelerin de gösterdiği gibi, onlara aslında ciddiye alınacak çı-karları olmayan birer nesne gibi davrandığımızı kabul etme-mizi istiyor.

    Peki nasıl oluyor da hayvanlara bu şekilde muamele edebili-

    12

  • yoruz? Hayvanlara “iyi” davranmak gerektiği, hepimizin üze-rinde anlaştığı ender ahlak kurallarından biri değil mi? Franci-one’nin kitabı, insanca davranış ilkesinin hayvanlara yönelikbakışımızın üzerini örten bir kılıf olduğunu ve hayvanların çı-karlarını ciddiye aldığımızı sanarak kendimizi kandırmamızayol açtığını gösteriyor. Hayvanların çıkarlarını ciddiye alan birtoplum, başka yiyecek seçenekleri varken sırf etlerinin tadıhoşlarına gidiyor diye her yıl milyarlarca hayvanı öldürmezdi;sınaî hayvancılıkta ya da bilimsel deneylerde işkencelerle dolubir hapis hayatı sürmelerine göz yummazdı; hayvanların ro-deo ya da sirk gibi sözümona eğlencelerimiz uğruna acı çek-melerine izin vermezdi. Francione’nin, sözde insanca muame-le ettiğimiz hayvanları bile nasıl sömürdüğümüzü gösterenkeskin suçlamalarından sonra, hayvanlara karşı toplumumuz-da zaten izin verilmeyen kötü muamele biçimleri düşünmekiçin hayal gücümüzü epey zorlamamız gerektiğini anlıyoruz.

    Francione, insanca muamele ilkesinin pratikte işe yarama-masını, ahlak kuramında bulunan ve hayvanlara yönelik zul-me karşı yasalarda benimsenen kavramsal bir hataya bağlıyor.İnsanca muamele ilkesinin kökleri 19. yüzyılda yaşamış filozofve hukukçu Jeremy Bentham’a dayanıyor. Bentham, hayvanla-rın sözümona akıl sahibi olmadıkları ya da bir dili kullanarakiletişim kuramadıkları için insanların onlara eşya gibi muame-le edebileceğini ve onlara karşı hiçbir dolaysız ahlakî yüküm-lülükleri olmadığını savunan görüşe karşı çıkıyordu. Bent-ham’a göre hayvanların ahlakî statüsü olduğunu gösteren teközellik hissetme yetisi, yani acı ve ıstırabın farkına varmalarıy-dı. Ünlü bir pasajda şöyle diyordu: “Yetişkin bir at ya da kö-pek, ussal kapasitesi ve iletişim yetileri bakımından, bir gün-lük, bir haftalık, hatta bir aylık bir bebekle kıyaslanamayacakkadar gelişmiştir. Kaldı ki öyle olmadığını farz edelim, bununne önemi olurdu? Asıl soru, ‘akıl yürütebiliyorlar mı’ ya da ‘ko-nuşabiliyorlar mı’ değil, ‘acı çekebiliyorlar mı’ sorusudur.”

    Francione’ye göre sorun şuydu: Bentham köleliğe karşı çıkı-yor, ama hayvanların insanların malı olmalarını asla sorgula-mıyordu. Dolayısıyla, insanların çıkarlarıyla hayvanlarınkini

    13

  • “dengelemeyi” gerektiren ve bu yönüyle de hayvanların çıkar-larının ahlaken önemli olduğunu kabul eden insanca muame-le ilkesi pratikte işe yaramamaya mahkûmdu, çünkü Bent-ham’ın dönemine göre ilerici sayılan görüşü çerçevesinde bilehayvanlara hâlâ sadece insanların kaynağı olarak bakılıyordu.Yani insanca muamele ilkesi bile hayvanların birer nesne oldu-ğunu onaylıyordu.

    Francione, köleliğin kaldırılmasından çıkarsadığımız en azbir ders olduğunu söylüyor: Bir insan ahlakî topluluğa dahilolacaksa, o insana salt başka insanların amaçlarına hizmet edenbir araç muamelesi edilemez. Bir insan başka bir insanın kay-nağı olamaz. Hayvanların çıkarlarını ciddiye alma iddiasınday-sak, onlara, sadece insanca muamele etmekle yükümlü olduğu-muz birer kaynak olarak bakmaya devam edemeyiz. Francione,çıkarları haklarla korunan bir grup ile böyle bir korumadanyoksun olan bir diğer grup arasındaki çıkar çatışmalarını çöz-me iddiasında olan “melez” sistemlerin, ikinci grubun men-suplarının çıkarlarını koruyamayacağını savunuyor.

    Francione’nin kuramının özgün yanı, Tom Regan’ın The Ca-se for Animal Rights’ta yaptığı gibi geleneksel liberal hak kura-mına dayanmıyor olması; ya da Hayvan Özgürleşmesi adı kita-bında doğrudan Bentham’a dayanan bir kuram geliştiren PeterSinger gibi faydacı kuramdan yararlanmaması. Francione, is-ter hak anlayışına, ister faydacılığa, ister eko-feministlerin“şefkat etiği”ne dayansın, her ahlak kuramının parçası olmasıgereken eşit gözetilme ilkesi uyarınca hayvanlara kaynağımızolarak muamele etmeyi ve onları kaynağımız olarak kullanma-yı reddetmemiz gerektiğini savunuyor. Bu gereklilik hayvanla-ra yönelik ahlakî yükümlülüklerimizle ilgili görüşlerimizdeciddi değişiklikler yaratacaktır, çünkü hayvanların nesne sta-tüsünde olduğunu reddeden her kuram, hayvanların kullanıl-ma biçimlerini kurallara bağlayıp “insanca” hale getirmeyi de-ğil, hayvanların sömürülmesine toptan son verilmesini hedef-lemek zorundadır.

    Francione, mülkiyetin tarihinden ve hayvanların, onlara sa-dece insanlarca biçildiği kadar değer taşımalarına dayanan

    14

  • ekonomik statülerinden yola çıkarak, doğru bir gözlemde bu-lunur: Hayvanlar salt birer meta olarak görülmeye devam etti-ği sürece onlara karşı davranışlarımızda anlamlı değişikliklergerçekleşmesi mümkün değildir. Ama asıl önemlisi, hayvanlarinsan amaçlarına hizmet eden birer araç olarak muamele gör-düğü müddetçe onların çıkarlarının hiçbir zaman insanlarınkikadar önemli görülmeyeceğini söyler. Tıpkı kölelikte olduğugibi, eşit gözetilme ilkesi hayvanlara hiçbir zaman uygulana-maz çünkü onların çıkarları her zaman sistemli biçimdeönemsizleştirilecektir. Sonuç olarak hayvanlar, Bentham’ınsözleriyle, “değersizleştirilerek nesne sınıfına sokulacaklar”dır.

    Francione’ye göre, benzer durumları benzer şekilde ele almailkesi uyarınca, insan olsun hayvan olsun hissetme yetisine sa-hip herhangi bir canlıya salt bir kaynak olarak muamele ede-meyiz. Ona göre, hayvanların çıkarlarının herhangi bir ahlakîönemi olacaksa, onlara tek bir temel hakkı, eşya muamelesigörmeme hakkını tanımak zorundayız. Hayvanları sömürdü-ğümüz pratikleri kurallara bağlamak yerine, tümüne son ver-meliyiz. Francione, hayvanlara nesne muamelesi etmememizgerektiği ilkesinin ilk bakışta göründüğü kadar radikal olma-dığını söyler, çünkü halihazırda hayvanlara “gereksiz” acı çek-tirilmemesi gerektiğini savunuyoruz ve hayvanları kullandığı-mız durumların ezici çoğunluğu hiçbir bakımdan gerekli de-ğil. Gerçek çatışma hallerinde ya da acil durumlarda insanla-rın çıkarlarına öncelik verebiliriz – örneğin yanan bir binadansadece tek bir canlıyı kurtaracak kadar vaktimiz varsa, içeride-ki hayvanın yerine insanı kurtarmayı tercih edebiliriz; amahayvanlara nesne muamelesi ederek yapay çatışmalar yarat-maktan vazgeçmemiz gerekir.

    Francione’nin sarih bir dille ve ikna edici bir şekilde ifadeettiği argümanlarını dikkatle okuyanlar, hayvanlara karşı dav-ranışlarımızın, onların çıkarlarını önemsediğimiz iddiasıylaçeliştiğini göreceklerdir. Francione, hayvanlarla yeni ve bam-başka bir ilişki kurmamızın şart olduğunda, kurumlarımızı,sanayimizi, çevreyle ilişkilerimizi köklü biçimde değiştirme-miz gerektiğinde ısrar eder.

    15

  • Rahatsızlık verici gerçeklerle yüzleşmek kolay değildir.Francione bize hayvanlara karşı davranışlarımızın gerçek yü-zünü gösteriyor. Ve hayvanların çıkarlarını ciddiye aldığımıziddiasını buna rağmen öne sürüp süremeyeceğimizi düşünme-mizi istiyor. Francione, inkârımızın karanlıkta bıraktığı nokta-ları aydınlattığında, hayvanları sömürmemizi meşrulaştırmakiçin ileri sürdüğümüz gerekçelerin, tıpkı kölelikte olduğu gibi,ziyadesiyle boş ve ikiyüzlü gerekçeler olduğunu görüyoruz.Francione’nin kuramı radikaldir, ama bütün devrimci fikirlergibi gayet basittir. Onun kuramında, “Ben bir insanım” diyehaykıran kölenin sesi yankılanır.

    Francione’nin 1995’te yayımlanan Animals, Property, and theLaw başlıklı kitabı, hayvanların hukukî statüsünün ciddi aka-demik çalışmalara konu olmasının başlangıcını temsil eder.Francione o kitapta hayvanların mal statüsünü net biçimdeanaliz etmiş, bugün hem üniversitelerde ve hem de popülermedyada devam eden tartışmanın ana hatlarını çizmiştir.1996’da yazdığı Rain without Thunder: The Ideology of the Ani-mal Rights Movement adlı kitabı, Amerikan hayvan hakları ha-reketi üzerine bir incelemedir. Francione söz konusu hareke-tin genel olarak hayvan hakları tavrını benimsemediğini, hay-vanların sömürülmesine son vermek yerine sömürünün kural-lara bağlanmasını hedeflediğini iddia eder.

    Elinizdeki kitapta Francione, yaygın kabul gören ahlak gö-rüşlerimizden yola çıkarak bir havyan hakları kuramı oluştu-ruyor. Hayvan etiğiyle ilgili zor meseleleri ele almasına rağ-men, konuya ilgi duyan herkesin rahatlıkla anlayabileceği,olağanüstü açık bir dille yazmayı başarıyor. Keskin zekâsı, de-rin içgörüsü ve hayvan hakları alanında ülkenin önde gelenhukukçusu olarak edindiği engin birikimle Francione, insan-hayvan ilişkisine yönelik eski yaklaşımları sarsan bir analizsunuyor ve bu ilişkiyi tanımlamak için yaratıcı ve etkili birkuramsal temel sağlıyor.

    Son dönemde ABD’de hukuk fakültelerinde açılan hayvanhakları derslerinin sayısındaki artış dikkat çekiyor. KuşkusuzFrancione’nin verdiği derslerin, kaleme aldığı eserlerin ve ka-

    16

  • mu davalarına yönelik incelemelerinin bu gelişmedeki payıçok büyük. Francione, meslektaşı Anna Charlton’la birlikteRutgers Hukuk Fakültesi’nde on yılı aşkın bir süredir hayvanhakları hukuku dersi veriyor ve hayvanlarla ilgili davaları in-celeyen tek hukuk fakültesi projesinin başkanı. Daha önce,ikimiz de Pennsylvania Hukuk Fakültesi’nde çalışırken, hu-kuk felsefesi dersinde hayvan haklarını işliyordu. Kendisiylebenzer görüşleri ifade eden başka insanlar olsa da, Franci-one’nin eserleri bu inceleme alanındaki standartları oluştur-muş bulunuyor.

    Beni tanıyanlar, bu önsözü yazmış olmamdan ötürü şaşıra-bilirler. Çünkü yetişkin hayatımın büyük kısmında kuş ve ba-lık avladım. Bugün bile, İskoçya’dan ayrılmamın üzerinden 20yıl geçmiş olmasına rağmen, en iyi dostlarım av ekibinden ar-kadaşlarımdır. Gary Francione’yle, derslerine girdiği arkada-şım Profesör David Yalden-Thomson vasıtasıyla tanıştım. Da-vid’le haftanın üç günü Virginia’da ördek ve kaz avına gider-dik. Ama avlanmayalı yıllar oldu. Sık sık, balık tutma niyetiyleSouth Carolina’daki çiftliğimize gidiyorum. Ama oltalarımı enson ne zaman yanıma aldığımı bile hatırlamıyorum. Çiftliktebir kulüp tarafından düzenlenen bir güvercin avı yapılacaktı,beni de çağırmışlardı. Onlara gidip gitmeme konusunda karar-sız olduğumu söyledim. Sonunda gitmedim. Bir daha kuş öl-düreceğimi hiç sanmıyorum. Hayvan eti yemeye devam ediyo-rum, ama çok daha ender olarak. Ama balık tutmaya devamedeceğim kesin. Yani bir çatışma yaşıyorum. Bunu açıklamayaçalışmayacağım, çünkü açıklayamam. Ama şunu söylememşart: Eğer 1850’lerde, bugünküne benzer koşullarda (yani Gü-ney’de, pamuk tarlalarıyla çevrili aile çiftliğimde) yaşıyor ol-saydım, vicdanen (umuyorum ki) rahatsızlık duysam da, köle-liğe karşı olmazdım.

    Athens, Georgia1 Mayıs 2000

    17

  • GİRİŞ

    HAYVANLAR: SÖYLEDİKLERİMİZ VE YAPTIKLARIMIZ

    Hayvanlar hakkında inandığımızı söylediklerimizle gerçekteonlara uyguladığımız muamele arasında dağlar kadar fark var.Bir yandan, hayvanların çıkarlarını ciddiye aldığımızı iddiaediyoruz. Associated Press’in anketine katılan Amerikalılarınüçte ikisi şu ifadeye katılıyor: “Bir hayvanın acı çekmeden ya-şama hakkı, bir insanın acı çekmeden yaşama hakkı kadarönemli olmalıdır.” Amerikalıların yüzde 50’sinden fazlası hay-vanların kürk manto yapmak için öldürülmesinin ya da sporiçin avlanmasının yanlış olduğuna inanıyor.1 Neredeyse yüzde50’si hayvanların “önemli tüm noktalarda tıpkı insanlar gibi”2

    olduğu görüşünde. Gene yüzde 50’sinden fazlası kedi ya daköpeklerle birlikte yaşıyor ve bu insanların yaklaşık yüzde 90’ıev hayvanlarını ailelerinin üyeleri olarak görüyor,3 onların ha-

    19

    1 David Foster, “Animal Rights Activists Getting Message Across: New Poll Fin-dings Show Americans More in Tune with ‘Radical’ Views”, Chicago Tribune, 25Ocak 1996, C8.

    2 John Balzer, “Creatures Great and-Equal”, Los Angeles Times, 25 Aralık 1993, A1.

    3 Alec Gallup, “Gallup Poll: Dog and Cat Owners See Pets As Part of Family”,Star Tribune, 28 Ekim 1996, E10.

  • yatını kurtarmak için yaralanmayı ya da ölümü göze alabilece-ğini belirtiyor.4 Amerikalılar kedi ve köpeklerine veteriner ba-kımı yaptırmak için yılda yaklaşık 7 milyar dolar,5 bunların vediğer ev hayvanların yiyeceklerine ve diğer aksesuvarlarına da20 milyar doların üzerinde para harcıyor.6

    Bu tutumlar başka ülkelerde de yansımasını buluyor. Örne-ğin, Britanyalıların yüzde 94’ü7 ve İspanyolların yüzde 88’i8

    hayvanların zulüm görmekten korunması gerektiğini düşünü-yor ve amaç insanların hayatını kurtaracak ilaçlar geliştirmekolsa bile, hayvanların acı çekmesiyle sonuçlanan genetik mü-hendisliği uygulamalarını Avrupalıların sadece yüzde 14’üdestekliyor.9 Ve her gün, insanların hayvanları kurtarmaya yö-nelik dikkate değer çabalarıyla ilgili haberler okuyoruz. Örne-ğin, 1988 yılında, Alaska’da buzların altına sıkışıp kalan üçbalinanın kurtarılması için gönüllüler seferber olmuş, operas-yon haftalarca sürmüş, yaklaşık 800.000 dolara mal olmuş,uluslararası medyanın dikkatini çekmiş, hatta ABD ve Sovyet-ler Birliği’ni hayvanları kurtarmaya yönelik bir girişimde biraraya getirmişti.10

    Öte yandan, hayvanlara uyguladığımız gerçek muamelehayvanların ahlakî statüsüne saygı beyanlarımızla mutlak birkarşıtlık içinde. Her yıl milyonlarca hayvana muazzam acılar,ıstıraplar ve sıkıntılar çektiriyoruz. ABD Tarım Bakanlığı’nagöre, yemek için yılda 8 milyarın üzerinde hayvanı öldürüyo-

    20

    4 Jeanne Malmgren, “Poll Proves It: We’re Nuts about Pets”, Star Tribune, 26Haziran 1994, E1.

    5 Melinda Wilson, “Canine Blood Bank Is Looking for Doggie Donors”, DetroitNews, 29 Kasım 1996, A1.

    6 Amerikan Pet İmalatçıları Birliği, aktaran Ranny Green, “Here’s Some New, Bi-zarre Gifts for Pets and Owners”, Seattle Times, 15 Aralık 1996, G4.

    7 Julie Kirkbride, “Peers Use Delays to Foil Hedgehog Cruelty Measure”, DailyTelegraph, 3 Kasım 1995, 12.

    8 Edward Gorman, “Woman’s Goring Fails to Halt Death in the Afternoon”, TheTimes (Londra), 30 Haziran 1995, İç Haberler Bölümü.

    9 Malcolm Eames, “Four Legs Very Good”, The Guardian, 25 Ağustos 1995, 17.

    10 Bkz. Richard Mauer, “Unlikely Allies Rush to Free 3 Whales”, New York Ti-mes, 18 Ekim 1988, A18; Sherry Simpson, “Whales Linger Near Freedom: So-viet Icebreaker Makes Final Pass”, Washington Post, 28 Ekim 1988, Al.

  • ruz; bunların arasında yaklaşık 37 milyon sığır ve dana, 102milyon domuz, 4 milyona yakın koyun ve kuzu, 7.9 milyar ta-vuk, 290 milyon hindi ve 22 milyon ördek bulunuyor.11 Yılda100.000’in üzerinde at kesiyoruz.12 Her gün yaklaşık 23 mil-yon hayvanı kesiyoruz, başka türlü söylersek, saatte950.000’in üzerinde, dakikada yaklaşık 16.000, saniyede260’tan fazla hayvan. Dünya genelinde öldürülen diğer milyar-larca hayvanın sözünü bile etmiyoruz. Bu hayvanlar tüyler ür-pertici şartlarda yetiştiriliyor, acıları dindirilmeksizin çeşitli bi-çimlerde sakatlanıyor, pislik içindeki sıkışık konteynırlardauzak mesafelere taşınıyor ve sonunda, mezbahaların iç kaldırı-cı kokusu, gürültüsü ve pisliği içinde kesiliyor. Her yıl milyar-larca balığı ve başka deniz hayvanını öldürüyoruz. Onları olta-larla yakalıyor ve ağların içinde havasızlıktan boğulmalarınagöz yumuyoruz. Süpermarketlerden, kıskaçları paket lastikle-riyle birbirine bağlanıp ağzına kadar dolu teknelerde haftalar-ca yem verilmeksizin bekletilen ıstakozları satın alıyor ve kay-nar suda canlı canlı haşlıyoruz.

    Avcılar ABD’de her yıl yaklaşık 200 milyon hayvan öldürü-yor; bu rakama 50 milyon uzun kuyruklu kumru, 25 milyonsincap ve adatavşanı, 25 milyon bıldırcın, 20 milyon sülün, 10milyon ördek, 4 milyon geyik, 2 milyon kaz, 150.000 alageyikve 21.000 ayı dahil.13 Avcılar, bunlara ilaveten yüz binlerce an-tilop, kuğu, puma, hindi, rakun, kokarca, kurt, tilki, kırkurdu,vaşak, yabandomuzu ve başka hayvanı öldürüyor. Bu rakamlarticarî av çiftliklerinde ya da güvercin vurma partileri gibi et-kinliklerde öldürülen hayvanları kapsamıyor. Dahası, avcılarsıklıkla vurup yaraladıkları hayvanları öldürmüyor ya da ara-yıp bulmuyorlar. Örneğin, okla avlananların, oklarıyla vur-dukları hayvanların yüzde 50’sini arayıp bulmadıkları tahmin

    21

    11 ABD Tarım Bakanlığı, Ulusal Tarım İstatistikleri Dairesi, Agricultural Statistics1999 (Washington, D.C.: U.S. Government Printing Office, 1999).

    12 Bu rakam Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün web sitesinden alın-mıştır.

    13 James A. Swan, In Defense of Hunting (New York: Harper Collins, 1995), s.7-8.

  • ediliyor.14 Böylece, avlanmadan kaynaklanan gerçek ölüm ra-kamlarına en azından on milyonlarca sayılmamış hayvan ekle-niyor. Yaralanan hayvanlar sık sık, kan kaybı, bağırsak ve mi-de delinmesi ve ağır enfeksiyonlardan saatler, hatta günler bo-yu can çekişerek ağır ağır ölüyor. Pek çok hayvan soyu tüken-me noktasına varana dek avlanmış durumda.

    Sadece ABD’de biyomedikal deneyler, ürün testleri ve eğitimiçin her yıl milyonlarca hayvan kullanıyoruz. Bu hayvanlartoksinlerin, hastalıkların, ilaçların, radyasyonun, mermilerinve her türlü fiziksel ve psikolojik yoksunluğun etkisini ölç-mek için kullanılıyor. Hayvanlar yakılıyor, zehirleniyor, rad-yasyona maruz bırakılıyor, kör ediliyor, açlıktan öldürülüyor,vücutlarına elektrik veriliyor, kanser ve zatürree gibi hastalık-lara yol açan maddelere ve mikroplara maruz bırakılıyor, uy-kusuz bırakılıyor, tecritte tutuluyor, kol ve bacakları kesiliyor,gözleri çıkarılıyor, uyuşturucuya alıştırılıyor, uyuşturucu ba-ğımlılığından kurtulmaya zorlanıyor ve hayat boyu kafeslerdetutuluyorlar. Deneysel işlemler sırasında ölmeyen hayvanlarneredeyse her zaman derhal öldürülüyor ya da sonunda ölenekadar, tekrar tekrar başka deneylerde ya da testlerde kullanılı-yorlar. Ve bizlere, bütün bunların amacının insan sağlığını dü-zeltmek ve hastalıkları iyileştirmek olduğu söyleniyor.

    Milyonlarca hayvan sırf eğlence amacıyla kullanılıyor. Film-lerde ve televizyonda hayvan “aktörler” kullanılıyor. ABD’debinlerce hayvanat bahçesi, sirk, karnaval, at ve köpek yarışıpisti, deniz memelileri şovu ve rodeo var; bunlar ve boğa gü-reşleri gibi benzer etkinlikler başka ülkelerde de gerçekleştiri-liyor. Eğlence sektöründe kullanılan hayvanlar sık sık hayatboyu hapse ve kapatılmaya, kötü koşullarda yaşamaya, aşırı fi-ziksel tehlikeler ve güçlükler çekmeye, kaba muamele görme-ye mecbur ediliyor. Eğlence amacıyla kullanılan hayvanlarınçoğu, işe yaramaz hale geldiklerinde öldürülüyor ya da araştır-ma malzemesi veya ticarî avlaklarda atış hedefi olarak kulla-nılmak üzere satılıyor.

    22

    14 Bkz. Adrian Benke, The Bowhunting Alternative (San Antonio, Texas: B. ToddPress, 1989), s. 7-10, 85-90.

  • Ve sırf moda için her yıl milyonlarca hayvan öldürüyoruz.Dünya üzerinde yaklaşık 40 milyon hayvan tuzak ve kapanlaavlanıyor ya da kürk çiftliklerinde kapalı ve sıkışık ortamlardayetiştirilip elektrik veya gaz verilerek ya da boyunları kırılaraköldürülüyor. ABD’de her yıl 8-10 milyon vizon, adatavşanı, til-ki, kırkurdu, çinçilla, kunduz, samur, rakun ve başka hayvankürkü için öldürülüyor.

    Uzun lafın kısası, iş hayvanlar hakkındaki düşüncemize gel-diğinde, bir çeşit “ahlakî şizofreni” yaşadığımız söylenebilir.Hayvanları ahlaken önemli çıkarları olan varlıklar olarak gör-düğümüzü iddia ediyor, ama onlara bu iddialarımızı yalanla-yan biçimlerde muamele ediyoruz.

    UZLAŞIMSAL SAĞDUYUMUZ: İNSANLARI TERCİH EDEBİLİRİZ,AMA SADECE “ZORUNLU” OLDUĞUNDA

    Bu kitapta, hayvanlar hakkında söylediklerimiz ile gerçekteonlara uyguladığımız muamele arasındaki tutarsızlığı anlamaçabasıyla, hayvanların ahlakî statüsü konusunu irdeleyeceğiz.Bu konuda uzlaşımsal bir sağduyunun, bir başka deyişle, hay-vanların ahlakî statüsü hakkında, araştırmamızda odak nokta-sı işlevi görebilecek, genel olarak kabullenilmiş sezgilerin yada yaklaşımların olup olmadığını sormak, iyi bir başlangıçnoktası olabilir.

    Ben, hayvanlar hakkındaki ahlakî düşüncemizin, her ikiside zorunluluk kavramını içeren iki sezgiden beslendiğini çoğu-muzun onaylayacağı kanısındayım.

    1. Sezgi: “Zorunluluk” Hallerinde İnsanları Tercih Edebiliriz

    Hayvanların bizimle “aynı” olduğunu düşünmeyiz. Çoğumuz,insan ve hayvan çıkarları arasındaki gerçek çatışma hallerindeya da bir insan ile bir hayvan arasında seçim yapmamızı ge-rektiren, yani böyle yapmanın zorunlu olduğu bazı olağanüstüdurumlarda, insanın çıkarlarını hayvanın çıkarlarına tercih et-memiz gerektiği görüşünü paylaşırız.

    23

  • Şöyle bir durum hayal edin: Eve geliyorsunuz ve evinizinyanmakta olduğunu görüyorsunuz. Yanmakta olan binanıniçinde iki canlı var: Çocuğunuz ve köpeğiniz. Yanan evin ya-kınlarındaki tek kişi sizsiniz. Yangın o kadar şiddetli ki hemçocuğunuzu hem de köpeğinizi kurtarmaya vaktiniz yok. Han-gisini seçersiniz? Cevap basit. Çocuğunuzu kurtarırsınız. Amabu haksız bir varsayım. Nihayetinde, yanan evdeki diğer canlıbir başkasının çocuğu, Rahibe Teresa ya da değer verdiğimiz birbaşka insan olsa bile, çoğumuz kendi çocuğumuzu kurtarırdık.Aslında, dürüst konuşacak olursak, çoğumuz, onlarca yabancıçocuk yerine kendi çocuğumuzu kurtarmayı seçerdik.

    Varsayımı biraz değiştirelim. Yanmakta olan evdeki iki can-lının, ne birini ne ötekini tanıdığınız bir köpek ile bir insan ol-duğunu düşünün. Hangisini kurtarırsınız? Cevap yine basit:Ahlakî sezginiz size insanı hayvana tercih etmeniz gerektiğinisöyler. Ne var ki, köpek ailenizin bir üyesi, ilişkide olduğunuzbir varlık, insan ise tanımadığınız biriyse, bu ahlakî sezgininetkisi daha zayıf olabilir. Hele, köpeği tanıyın ya da tanımayın,söz konusu insan Adolf Hitler ya da Charles Manson’sa bu etkiiyice zayıflayabilir. Her halükârda, çoğu olağanüstü durumda–en azından soyut düzeyde– insanı hayvana yeğlemeyi ahla-ken tercih edilir buluruz.

    2. Sezgi: Hayvanlara “Gereksiz Yere” Acı Çektirmek Yanlıştır

    Gerçek tehlike ya da çatışma durumlarında insanları hayvan-lara tercih edebilsek de, hayvanların (ya da en azından pekçok hayvanın) tıpkı bizim gibi ve bitkilerin tersine hissetmeyetisine sahip –bilinçli ve öznel acı ve ıstırap yaşantıları olabi-len varlıklar– olduğunu da kabul ederiz.15 Tıpkı bizim gibi,hissetme yetisine sahip insan dışı varlıkların da acı ve ıstırapçekmemekte çıkarı vardır; yani, bunlar acı çekmemeyi tercih

    24

    15 Benim acının idraki olarak hissetme yetisi tanımım, hissetme yetisine sahipvarlıkları, doku hasarının refleks tepkilerine neden olabildiği, ama acı çek-mekte olanın “benlik” olduğu algısının olmadığı, nosiseptif nöral reaksiyon-lardan öte bir şeye sahip olmayan varlıklardan ayırır.

  • eden ya da arzulayan ya da isteyen varlıklardır. Hayvanlarınbaşka çıkarları da olabilir, ama hissetme yetisine sahip olduk-ları sürece, en azından, acı ve ıstıraptan kaçınmanın çıkarları-na olduğunu biliriz. Böyle bir çıkarı ahlaken önemli bulur vehayvanlara gereksiz yere acı çektirmemiz gerektiğini kabulederiz.

    İNSANCA MUAMELE İLKESİ: HAYVANLARA “GEREKSİZ YERE”ACI ÇEKTİRİLMESİNE GETİRİLEN YASAK

    Hayvanlara ilişkin uzlaşımsal sağduyumuzu belirleyen bu ikisezgi, 19. yüzyıldan beri kültürümüzün yerleşik ve tartışılmazbir parçası olan insanca muamele ilkesinde ifadesini bulur. İn-sanca muamele ilkesi insanın çıkarlarını hayvanın çıkarlarınatercih edebileceğimizi, ama bunu ancak zorunlu olduğundayapabileceğimizi, dolayısıyla hayvanlara gereksiz yere acı çek-tirmememiz gerektiğine işaret eder. İnsanca muamele ilkesisadece ahlakî değil, aynı zamanda hukukî bir kuraldır: Hayvanrefahı yasaları hayvanlara gereksiz yere acı çektirmemizi ya-saklama iddiasındadır. Ayrıca, hayvanlara gereksiz yere acıçektirmeyi yasaklama nedenimiz, sadece, bu şekilde acı çektir-menin birbirimize karşı da hoyrat davranmamıza yol açacakolması değil, bunun bizzat hayvanlara karşı bir haksızlık oldu-ğuna inanıyor olmamızdır.

    Hayvanlara yönelik belli bir muamelenin ya da hayvanlarıbelli bir tarzda kullanmanın insanca muamele ilkesi çerçeve-sinde zorunlu olup olmadığını belirlemek için, hayvan çıkarla-rını insan çıkarlarıyla tartıya vurmamız gerekir. İbre insanlar-dan tarafı gösteriyorsa –bir hayvana acı çektirmenin insanasağladığı çıkarlar, acı çekmemenin hayvana sağladığı çıkarlar-dan daha ağır basıyorsa– bu kullanımın ya da muamelenin ah-laken haklı, zira zorunlu olduğunu düşünürüz. İbre hayvan-lardan tarafı gösteriyorsa, acı çektirmek gereksiz görüleceğin-den ahlaken haklı da olmayacaktır. Çıkarların bu şekilde tartı-ya vurulması kuşkusuz şaşmaz bir işlem değildir ve özel du-rumlarda birbiriyle çatışan insan ve hayvan çıkarlarının göreli

    25

  • ağırlığına ilişkin değerlendirmelerimizde olduğu kadar, zorun-lu acı çektirmenin neden oluştuğu konusunda da pekâlâ görüşayrılığına düşebiliriz. Ama aramızda çıkabilecek görüş ayrılık-ları ne olursa olsun, gereksiz yere acı çektirmenin yasaklan-masının herhangi bir anlamı olacaksa, hayvanlara sırf eğlen-mek ya da zevk için acı çektirmenin ahlaken ve hukuken yan-lış olduğunu kabul etmek zorundayız. Hayvanlara uyguladığı-mız muamelelerde ve onları kullanımımızda bazı anlamlı sı-nırlar olduğunu kabul etmek zorundayız.

    SORUN: VAAZ ETTİKLERİMİZİ UYGULAMIYORUZ

    Gerektiğinde insanları hayvanlara tercih edebildiğimizi, amahayvanlara gereksiz yere acı çektirmenin yanlış olduğunu id-dia etmemize rağmen, gerçekte, hayvanları kullandığımız du-rumların büyük kısmı sadece alışkanlık, gelenek, eğlence, ra-hatlık ya da zevkle haklı gösterilebilir. Başka türlü söylersek,hayvanlara çektirdiğimiz acının büyük bölümü, bu düşünceyinasıl yorumluyor olursak olalım tamamen gereksizdir.

    Örneğin, hayvanların film, sirk, rodeo gibi eğlencelerde vespor amaçlı avcılıkta kullanılması tanım gereği zorunlu görüle-mez. Gene de, bu faaliyetlerin tamamı, hayvanlara gereksiz ye-re acı çektirilmesini yasakladığı varsayılan yasalarla korunmak-tadır. Kürk manto giymenin ya da birbirinin kopyası ev ürünle-rini test etmek ya da bir tane daha ruj ya da tıraş losyonu mar-kasına sahip olmak için hayvanları kullanmanın bizler için zo-runlu olmadığına kuşku yoktur. Mamafih, kullanılan hayvansayısı bakımından hayvancılık sektörü daha da önemlidir; sa-dece ABD’de yemek için yılda 8 milyarın üzerinde hayvan öl-dürülmektedir. 1. Bölüm’de göreceğimiz gibi, et ya da hayvan-sal ürünler tüketmek hiçbir bakımdan zorunlu değildir: Nite-kim, giderek artan sayıda sağlık uzmanı hayvansal ürünlerininsan sağlığına zararlı olabileceğini savunmaktadır. Ayrıca, say-gın çevrebilimciler et üretimine dayalı tarımın gezegenimizeyüklediği olağanüstü maliyetlere dikkat çekmektedir. Her du-rumda, söz konusu milyarlarca çiftlik hayvanına yaşattığımız

    26

  • muazzam acı, ıstırap ve ölüm için öne sürdüğümüz en iyi ma-zeret etlerinin tadını beğeniyor olmamızdır. Ve pek çoğumuzhayvanların deneylerde, ürün testlerinde ve eğitimde kullanıl-masını, ya onlar ya biz şeklindeki klasik “yanan ev” tercihininuzantısı olarak görsek de, hayvanları bu amaçlarla kullanmazorunluluğu da ciddi bir şekilde sorgulanmaya açıktır.

    MAL OLARAK HAYVANLAR: DENGESİ BOZUK BİR TARTI

    Hayvanlar hakkında söylediklerimiz ile gerçekte onlara uygu-ladığımız muamele arasındaki derin tutarsızlığın nedeni, hay-vanların bizim için mal statüsünde olmalarıdır.16 Hayvanlar,sahibi olduğumuz ve mal sahipleri olarak onlara vermeyi uy-gun gördüğümüz değerden başkaca bir değeri olmayan meta-lardır. Hayvanların mal statüsü, insanca muamele ilkesinin yada hayvan refahı yasalarının gerektirdiği varsayılan her tür tar-tıya vurma işlemini anlamsız kılar, çünkü bizim gerçekten tar-tıya vurduğumuz, malları olan hayvanların çıkarları karşısındamal sahiplerinin çıkarlarıdır. Böyle bir tartının ibresinin hiçbirzaman değilse bile nadiren hayvanlardan tarafı göstereceğinikabul etmek için öyle aman aman bir mülkiyet hukuku ya daiktisat bilgisi gerekmez. Biri size otomobilinizin ya da kol sa-atinizin çıkarlarını kendi çıkarlarınızla tartıya vurmanızı öner-se, gayet yerinde bir tepkiyle bu öneriye saçma gözüyle bakar-sınız. Otomobiliniz ve kol saatiniz sizin malınızdır. İkisinin deahlaken önemli çıkarları yoktur; mal sahibi olarak onlara biç-tiğiniz değerden başkaca bir değeri olmayan birer eşyadan iba-rettirler. Hayvanlar sadece mal olduklarından, genellikle, çı-karlarını yok saymamıza ve ekonomik bakımdan kârlı oldu-ğunda onlara en korkunç acı ve ıstırapları çektirmemize veyaöldürmemize izin verilir.

    Sadece böyle yapmak zorunlu olduğunda, hayvan çıkarları-nı insan çıkarlarına tercih edebileceğimizi söylüyoruz, ama in-sanların hayvanlar üzerindeki mülkiyet haklarını korumak

    27

    16 Genel olarak bkz. Gary L. Francione, Animals, Property, and the Law (Phila-delphia: Temple University Press, 1995).

  • için hep hayvanlar aleyhine karar vermek zorunlu oluyor. Zo-runlu ıstırabı, malımız olan hayvanları belli bir amaçla –buamaç sırf rahatlık ya da zevk olsa bile– kullanmak için gerekliherhangi bir ıstırap olarak yorumlamamıza izin veriliyor. Herinsan-hayvan etkileşimini yanan ev çatışmasının benzeri ola-rak ele alıyoruz. İnsanın mal sahibi olma çıkarı hemen her za-man ağır basıyor. Söz konusu hayvan hep bir “ev” hayvanı yada bir “laboratuvar” hayvanı veya bir “av” hayvanı veya “yene-cek” bir hayvan yahut bir “rodeo” hayvanı ya da sadece bizimkullanımımız için var olan ve bizim amaçlarımız için bir araçolmak dışında bir değer taşımayan başka bir hayvan mülkiyetibiçiminde oluyor. Gerçekte, insan ve hayvan çıkarları arasındayapılacak bir seçim yok, çünkü seçim hayvanın mal statüsüylezaten baştan belirlenmiş durumda.

    ÇÖZÜM: HAYVAN ÇIKARLARINI CİDDİYE ALMAK

    Hayvan çıkarlarını ciddiye almak ve hayvanlara gereksiz yereacı çektirilmesini açıkça reddedişimize somut anlam kazandır-mak istiyorsak, bunun tek bir yolu var: Eşit gözetilme ilkesiniya da benzerlere benzer muamele etmek zorunda olduğumuzkuralını hayvanlara uygulamak. Eşit gözetilme ilkesinin tuhafya da özellikle karmaşık bir tarafı yok. Gerçekte, bu ilke herahlak kuramının parçası ve tıpkı insanca muamele ilkesi gibi,çoğumuzun ahlakî konulardaki günlük düşüncemizde zatenkabul ettiği ilkelerden biri. Eşit gözetilme ilkesini hayvanlarauygulamak, hayvanların insanlarla “aynı” oldukları (hangi an-lamda olursa olsun) ya da hayvanların her bakımdan bizim“eşitlerimiz” olduğu görüşünü savunduğumuz anlamına gel-miyor. Sadece, insanlarla hayvanların benzer bir çıkarı varsa,böyle yapmamak için iyi bir neden olmadıkça, bu çıkarı ben-zer biçimde ele almak zorunda olduğumuz anlamına geliyor.Hayvanlar hakkındaki uzlaşımsal sağduyumuz, hayvanların enazından bir bakımdan bize benzer olduklarını söylüyor: Hay-vanlar hissetme yetisine sahip ve tıpkı bizim gibi acı çekme-mekte çıkarı olan varlıklar. Bu anlamda, birbirimize benziyo-

    28

  • ruz ve evrendeki hissetme yetisine sahip olmayan diğer herşeyden farklıyız.

    İnsanları bütün acılardan korumuyor ve koruyamıyoruz,ama en azından bütün insanların –ister genç ister yaşlı, isterparlak zekâlı ister durgun, ister zengin ister fakir olsunlar– sırfbir başkasının kaynağı olarak kullanılmak sonucunda her neşekilde olursa olsun acı çekmekten korunmasını talep ediyo-ruz. İnsan sömürüsünün çeşitli düzeylerine ve tiplerine müsa-maha edebilsek de, araya bir çizgi çekiyoruz. İnsanlara başkainsanların malı olarak muamele edilmesini ahlaken caiz bul-muyoruz; insanlara sırf başka insanların amaçlarının aracı ola-rak muamele edilmesini ahlaken caiz bulmuyoruz. Nitekim,hak denen bir mekanizmayla, insanların başkalarının malı ol-mamaktaki çıkarını koruyoruz. Özel olarak, her insanı birbaşkasının malı olmama temel hakkı dediğimiz bir hakkın sa-hibi olarak görüyoruz. Hayvanlar ve insanlar hissetme yetisinesahip olmaları bakımından benzer varlıklar. Hayvanların acıçekmemekteki çıkarları ahlaken önemli olacaksa, eşit gözetil-me ilkesini uygulamak ve başka türlü yapmak için ahlakenmakul bir neden olmadıkça, eşya olarak, malımız olarak mu-amele görmeme temel hakkını hayvanları da kapsayacak şekil-de genişletmek zorundayız. İnsanlar gibi hayvanların da, kay-nak olarak kullanılmaktan hiçbir şekilde acı çekmemekte ahla-ken önemli bir çıkarları olduğunu kabul etmek zorundayız.

    Bu hayvan hakları üzerine bir kitap olduğundan, genel ola-rak hak kavramı ile temel hak kavramını irdelemek ve eşit gö-zetilme ilkesinin hayvanların sırf insanlar için kaynak olarakmuamele görmeme hakkını kabul etmemizi gerektirdiğini söy-lerken ne demek istediğimizi ortaya koymak için, bu noktadakısa bir parantez açmamız iyi olur.

    Hak Kavramı

    Hak kavramı çevresinde epeyce bir kafa karışıklığı vardır. Ama-cımız gereği, burada hak kavramının hak kuramlarının hemenhepsinde ortak olan tek bir yönüne odaklanmamız yeterli ola-

    29

  • cak: Hak, çıkarları korumanın özel bir yoludur. Bir çıkarın birhakla korunduğunu söylemek, çıkarın sırf bir başkasına faydasağlayacağı için çiğnenmekten ya da göz ardı edilmekten ko-runduğunu söylemektir. Hakkı, bir çıkarın çevresini saran veiçeri girmeye çalışan kişiye fayda sağlayacak olsa bile girişi ya-saklayan bir “izinsiz girilmez” levhasının asılı olduğu bir tür çitya da duvar olarak düşünebiliriz. Bir yazarın tanımladığı gibi,haklar “bireye saygıdan gelişen ahlakî fikirlerdir. Bireyin etrafı-na koruyucu çitler örerler. Genel refahın bunun için bir bedelödediği durumlarda bile, bireyin devlet ve çoğunluk karşısındakorunmaya hakkı olduğu alanları belirlerler.”17

    30

    17 Bernard E. Rollin, “The Legal and Moral Bases of Animal Rights”, Harlan B.Miller ve William H. Williams (yay. haz.), Ethics and Animals içinde (Clifton,New Jersey: Humana Press, 1983), s. 106. Hayvanları ilgilendiren yasalar bağ-lamında haklar kavramı ve haklar kuramı üzerine genel bir tartışma için bkz.Francione, Animals, Property, and the Law, s. 91-114. Haklar kavramının kar-maşık olmasının nedenlerinden biri, tüm hakların çevresine örülmüş aynı türbir koruyucu duvarın olmamasıdır. Bazı haklarla ilgili olarak, bireysel çıkarla-rı durum bazında değerlendirilmekten koruruz, ama genel refah mülahazala-rının hak kayıplarıyla sonuçlanmasına izin veririz. Örneğin, yasama organı-nın, yüksek vergi oranlarının yatırımları engellediğini ve vergi oranlarındakibir indirimin genel refaha katkıda bulunacağını belirlediğini varsayalım. Yasa-ma organının girişimi sonucunda vergi mükelleflerinin vergi indiriminin tem-sil ettiği bir indirim hakkına sahip olacağını söyleyebiliriz. İndirilmiş vergioranlarının yürürlükte olduğu süre içinde, hak görmezden gelinmekten ya dailga edilmekten korunur; vergi tahsildarı yasama organının kararına uyma veyasamanın belirlediği oranlardan vergilendirme mecburiyetindedir ya da bu-nunla görevlidir. (Normalde hakları taleplerle ve karşılıklı görevlerle ilişkilen-diririz, ama hakların başka normatif bileşenleri vardır. Bkz. a.g.e., s. 42-43, 95-104.) Vergi tahsildarının, bunun tüm ilgililer için daha iyi genel sonuçları ola-cağını düşündüğü için bireysel vergi mükelleflerini daha yüksek bir orandanvergilendirme izni yoktur. Ama yasama organı vergi oranlarını genel refahakatkıda bulunmak amacıyla düşürdüğü gibi, ileride bir gün, genel refahın neolduğuna ilişkin farklı bir değerlendirme temelinde bu vergi indirimini herkesiçin kaldırmaya da karar verebilir. Başka programları finanse etmek için dahafazla vergi gelirine ihtiyaç olduğunu belirleyebilir ve bu yüzden koruma duva-rını –vergi mükelleflerinin daha düşük bir vergi ödemekteki çıkarını korumuşolan hakkı- kaldırmaya karar verebilir.

    Bir vergi indiriminden yararlanma hakkını ya da saatte doksan kilometreyerine yüz kilometre hızla araba sürme hakkını ya da benzer türden başkahakları “politikaya dayalı” haklar olarak düşünebiliriz. Bkz. a.g.e., s.109-110.Politikaya dayalı haklar, genelde, özel durumlara özgü sonuçların değerlendi-rilmesi temelinde ilga edilmelerine izin vermemiz anlamında birer haktır.Ama sonuçların genelde (durum bazında değil) ilgayı desteklediğini belirler-

  • Sözgelimi, ifade özgürlüğü hakkımız, başka insanlar bu ifa-deye değer vermeseler ve sırf kendilerine faydası dokunacağıiçin bizi susturmak isteyecek olsalar bile, kendimizi ifade et-mekteki çıkarımızı korur. Bununla birlikte, haklar, korunma-larında istisnaların olmaması anlamında mutlak değillerdir.Örneğin, serbestçe konuşma hakkım, beni kalabalık bir sine-ma salonunda durduk yere “yangın var” diye bağırmamın yada bir başkasına karşı asılsız ve karalayıcı beyanlarda bulun-mamın sonuçlarından korumaz. Bu durumlarda, benim ko-nuşmaktaki çıkarım korunmaz, ama her iki durumda da, sırfbaşkaları benimle hemfikir olmadığı için konuşmamın içeriği-ni sansürlemeye yönelik bir girişim söz konusu değildir.

    Tam da bu şekilde, bir özgürlük hakkı, başkalarının bu çı-kara yükledikleri değerden bağımsız olarak özgür olmaktakiçıkarımızı korur. Başka insanlar sırf hapsedilmemden faydasağlayacakları için hapsedilmem gerektiğini düşünüyorlarsa,

    31

    sek politikaya dayalı hakların ilgasına izin veririz. Buna karşılık, vergi indiri-minden yararlanma hakkı gibi politikaya dayalı hakları, insan olarak bizimiçin elzem olan çıkarları koruyan haklar olarak görmeyiz. Hepimiz daha dü-şük vergiler ödemek isteriz, ama daha yüksek vergiler ödediğimiz için dünya-nın sonu gelmeyecektir.

    Siyasî sistemimizin temelini oluşturduğuna inandığımız ve “saygıya dayalı”haklar olarak adlandırabileceğimiz haklar politikaya dayalı bu haklarla karşıt-lık oluşturur. Bkz. a.g.e., s. 109-110. Saygıya dayalı haklar genel sonuçlardanbağımsız olarak korunmasının zorunlu olduğuna inandığımız çıkarları korur.ABD’de ve çoğu liberal demokraside ifade özgürlüğü hakkının –böyle yapmakistenmeyen ya da sorun yaratan genel sonuçlar doğursa bile– korunmak zo-runda olan bir çıkarı koruduğu kabul edilir.

    Gerek politikaya dayalı haklar gerek saygıya dayalı haklar ilgili tüm çıkar-ları sadece sonuçlar temelinde ilga edilmekten korur. Kimileri politikaya da-yalı hakların gerçekten hak olmadığını, zira bu sözde hakkın koruduğu çıkar-dan önünde sonunda sonuçlar göz önüne alınarak ödün verilebileceğini ilerisürecektir. Bkz. 6. Bölüm, 6. not. Saygıya dayalı haklar hem sonuçların durumbazında değerlendirilmesine hem de tüm toplumsal sonuçların genel değer-lendirmesine dayalı ilgaya karşı koruma sağlar. Saygıya dayalı haklar bir siyasîsistemi tanımlayan ve o kültürde hangi ahlakî inançların önemli olduğunu be-lirleyen haklardır.

    Farklı siyasî sistemler farklı hakları saygıya dayalı haklar olarak belirler.Örneğin, konuşma özgürlüğü ve mülk edinme hakları liberal bir demokrasidezorunlu görülebilir, ama eğitim ve tıbbi bakım hakları da zorunlu kabul edile-bilir ve bunlar bazı siyasî sistemlerde konuşma özgürlüğünden ve mülkiyettendaha önemli addedilebilir.

  • hakkım böyle bir muamele görmemi engelleyecektir. Bununlabirlikte, burada da hakkım mutlak değildir. Kanun önündeeşit haklara sahip olduğum kişilerden oluşan bir jüri tarafın-dan suçlu bulunursam, özgürlük hakkımı kaybedebilirim.Ama özgür olmaktaki çıkarım, başka insanlar çıkarımı farklıbir şekilde değerlendirdiği için özgürlüğümün elimden alın-masına karşı korunacaktır.

    Benzer şekilde, mal sahibi olma hakkı, başkaları bu çıkarıngöz ardı edilmesinden fayda sağlayacak olsa bile, şeylere sahipolma çıkarımızı –eşyayı kullanmaktaki, satmaktaki, tasarrufetmekteki ve değerlendirmekteki çıkarımızı– korur. Diğerhaklar gibi mülkiyet hakları da mutlak değildir, malımızı baş-kalarına zarar ya da ziyan verecek şekilde kullanamayız. Ve bugibi durumlarda genellikle zarar gören tarafa bir tazminatödenmesi istense de, bazen devlet mülklere el koyabilir.

    Eşya Muamelesi Görmeme Temel Hakkı

    İnsanların çok farklı çıkarları olduğunu, neredeyse iki insanınbile aynı şeyi tercih etmediğini ya da isteyip arzulamadığını bi-liriz. Bazıları La Bohème’i tercih eder, başkaları Pink Floyd’u.Bazılarının üniversite öğrenimi görmekte çıkarı vardır, başka-ları bir meslek öğrenmeyi tercih eder, daha başkalarının ikisin-de de çıkarı yoktur. Ama beyin ölümü gerçekleşmemiş ya dabir şekilde hissetme yetisini kaybetmemiş bütün insanların acıve ıstıraptan kaçınmakta çıkarı vardır.

    İnsanları bütün acılardan korumuyor olsak da, hangi insançıkarlarının haklarla korunması gerektiği konusunda bile an-laşamıyor olabilsek de, genelde, bütün insanların bir başka in-san tarafından mal ya da meta olarak kullanılmaktan kaynak-lanan acılardan korunması gerektiği görüşünde birleşiriz. Birinsanın, tikel özelliklerine bakılmaksızın, başka insanlardanmal muamelesi görmesine meşru gözle bakmayız. Nitekim,pek çok ahlakî konuda derin bölünmelerin yaşandığı bir dün-yada, uluslararası topluluğun desteklediği birkaç normdan biride insan köleliğinin yasaklanmasıdır. Bu, köleliğin tikel biçi-

    32

  • minin “insanca” olup olmaması meselesi de değildir; insan kö-leliğini tümden mahkûm ederiz. İnsan köleliğinin dünyadantamamen silindiğini söylemek tabii ki yanlış olur, ama kölelikevrensel olarak nefret uyandırıcı bir kurum olarak görülmekteve yasalarla yasaklanmaktadır. Bir insanın başkalarının malıolmamaktaki çıkarını bir hakla koruyoruz, bu da demek olu-yor ki, bu çıkarın göz ardı edilmesine ya da sırf başkasına fay-da sağlayacağı için ortadan kaldırılmasına izin vermiyoruz.Başkalarının malı olarak muamele görmeme hakkı, sahip ola-bileceğimiz diğer bütün haklardan farklı olmasıyla temeldir, zi-ra bu hak diğer hakların zeminini oluşturur; ahlaken önemliçıkarlara sahip olmanın bir önkoşuludur. Bir insanın sırf birbaşkasının amacı için araç olarak muamele görmemeye hakkıolduğunu kabul etmezsek, ona bahşedebileceğimiz serbestçekonuşma, özgürlük, oy verme ya da mülkiyet hakkı gibi başkaherhangi bir hak tamamen anlamsızlaşır.18 Basit bir şekildesöyleyecek olursak, canım isterse sizi köleleştirme ve öldürmeimkânına sahipsem, sahip olabileceğiniz başka herhangi birhakkın size pek bir faydası dokunmayacaktır. İnsanların başkahangi haklara sahip olduğu konusunda anlaşamayabiliriz, amainsanların herhangi bir hakka sahip olmaları için eşya olarakmuamele görmeme temel hakkına sahip olmaları zorunludur.

    Hayvan Hakları

    Eşit gözetilme ilkesi, böyle yapmamak için ahlaken makul birneden olmadıkça, benzer çıkarlara benzer şekilde muamele et-memizi gerektirir. Bütün insanlara başkalarının malı olmamatemel hakkını tanırken, aynı hakkı hayvanların tamamındanesirgemeyi ve onlara sırf insanlar için kaynak olarak muameleetmeyi haklılaştıran, ahlaken makul bir neden var mıdır?

    33

    18 Korunabilir çıkarları olmayan bir eşya olarak muamele görmeme temel hakkısaygıya dayalı bir haktır. Bkz. 17. not. Ne var ki, bu temel hak, mevcut siyasî sis-temden ve başka hangi saygıya dayalı hakların korunmakta olduğundan bağım-sız olarak, herhangi bir hakka ya da ahlakî öneme sahip olmak için zorunlu ol-ması anlamında, özel türde bir saygıya dayalı haktır. Eşya olarak muamele gör-meme temel hakkı hak sahibinin bir kişi olduğunu kabul eder. Bkz. 4. Bölüm

  • Bu sorunun mutat cevabı, insanlarla hayvanlar arasındakibazı görgül farkların bu farklı muameleyi haklılaştırdığını ilerisürmektir. Örneğin, hayvanların ussal ya da soyut bir şekildedüşünemediklerini, dolayısıyla onlara malımız olarak muame-le etmemizin kabul edilebilir olduğunu savunuruz. Her şeydenönce, pek çok hayvanın ussal ya da soyut bir şekilde düşüne-bildiklerini yadsımak, köpeklerin kuyruklarının olduğunuyadsımak kadar zordur. Ama hayvanların ussal olmadıkları yada soyut biçimde düşünemedikleri doğru olsa bile, bu ahlakîbakımdan neyi değiştirir? Küçük çocuklar ya da ileri derecedezekâ engelliler gibi pek çok insan ussal biçimde ya da soyut te-rimlerle düşünemez ve böyle insanları acılı biyomedikal de-neylerde denek olarak ya da yiyecek ya da giyecek kaynağı ola-rak kullanmayı asla düşünmeyiz. Söylediğimiz sözlere rağmen,benzer hayvan çıkarlarına farklı bir şekilde yaklaşıyor ve böy-lece, hayvan çıkarlarını ahlakî önemden yoksun bırakıyoruz.

    İnsanları diğer bütün hayvanlardan ayırmaya yarayan birözellik yok. Bütün insanları “özel”, dolayısıyla diğer hayvan-lardan farklı kıldığını düşünebileceğimiz her türlü öznitelik,insan dışı bazı gruplar tarafından da paylaşılıyor. Hayvanlarıbizden aşağı kıldığını düşünebileceğimiz her türlü “kusur” ba-zı insan grupları tarafından da paylaşılıyor. Nihayetinde, on-larla aramızdaki tek fark tür farkı ve nasıl ırk insan köleliğiiçin, cinsiyet kadınları kocalarının malı yapmak için bir maze-ret değilse, tek başına tür de, hayvanları ahlakî topluluktandışlamak için ahlaken yerinde bir ölçüt değil. İnsanların malstatüsünü haklı göstermek için ırkın ya da cinsiyetin kullanıl-ması nasıl ırkçılık ya da cinsiyetçilik oluyorsa, hayvanlarınmal statüsünü haklı göstermek için türün kullanılması da tür-cülük oluyor.19 Hayvan haklarının ahlakî bir önem taşımasınıistiyorsak, benzer durumlara benzer muamele etmek mecburi-yetindeyiz ve hayvanlara herhangi bir insana uygulamayı iste-meyeceğimiz şekillerde muamele edemeyiz.

    34

    19 “Türcülük” terimi Richard Ryder tarafından geliştirilmiştir. Bkz. Richard D.Ryder, Victims of Science: The Use of Animals in Research (Londra: Davis-Poyn-ter, 1975).

  • Eşit gözetilme ilkesini hayvanlara uygularsak, bütün insanlarıkapsayacak şekilde genişlettiğimiz temel bir hakkı hayvanları dakapsayacak şekilde genişletmek zorundayız: Bu temel hak eşyaolarak muamele görmeme hakkıdır. Ama nasıl hiçbir insanınbaşkalarının malı olmaması gerektiğini kabul edişimiz köleliğidaha “insanî” bir şekilde kurala bağlamakla yetinmeyip ortadankaldırmamızı gerektirdiyse, hayvanların bu temel hakka sahipolduklarını kabul etmemiz de, onları yemek, giyinmek, eğlen-mek ya da deney amacıyla kurumsal olarak sömürmemizi artıkhaklı gösteremeyeceğimiz anlamına gelir. Eğer sözlerimizde sa-mimiysek ve hayvanların ahlaken önemli çıkarlara sahip olduk-larını düşünüyorsak, gerçekten başka seçeneğimiz yok: Benzerbiçimde, hayvan sömürüsünün de sadece kurala bağlanmayıportadan kaldırılmasını savunmak durumundayız.

    Bu kitapta önerdiğim yaklaşım, bizi, hayvanları şu an olağankabul ettiğimiz pek çok şekilde kullanmaktan vazgeçmeyezorlayacağı için radikal bir duruştur. Bununla birlikte, bir baş-ka açıdan, zaten kabul ettiğimizi ileri sürdüğümüz bir ahlak il-kesine –hayvanlara gereksiz yere acı çektirmenin yanlış oldu-ğu ilkesi– dayanıyor olması bakımından oldukça muhafazakârbir argümandır. Hayvanların acı çekmemekteki çıkarı gerçek-ten de ahlaken önemli bir çıkarsa ve hayvanlar cansız nesne-lerden ahlaken ayırt edilemez şeyler değillerse, hayvanlara ge-reksiz yere acı çektirmeyi, insanlara gereksiz yere acı çektir-menin yasaklanmasını yorumlayışımıza benzer bir biçimdeyorumlamak zorundayız. Her iki durumda da, acı çektirmebaşkalarının eğlenmesini, rahat etmesini ya da zevk almasınıkolaylaştırdığı için haklı gösterilemez. İnsanlar ve hayvanlarbaşkalarının malı ve kaynağı olarak kullanılma sonucunda na-sıl olursa olsun acı çekmekten korunmalıdır.

    Ya Yanan Ev?

    Gerçek olağanüstü hal ya da çatışma durumlarında insan ha-yatını hayvan hayatına tercih edebilsek de, bu bize, hayvanlarakarşı ahlakî yükümlülüklerimizi değerlendirmek zorunda kal-

    35

  • dığımız, günlük hayatta karşımıza çıkan çoğu durum hakkın-da çok az şey söyler. Bu gibi örneklerin ezici çoğunluğundagerçek bir çatışma ya da olağanüstü hal durumu yoktur. Buçatışmaları ve olağanüstü hal durumlarını, daha baştan soruyucevaplanmış sayarak ve hayvanlara malımız olarak muameleederek bizler imal ederiz.

    Hayvan çıkarlarını ciddiye almamız, gerçek olağanüstü halya da çatışma durumlarında insanları hayvanlara tercih etme-yeceğimiz anlamına gelmez. Söz konusu çatışmaları artık eşitgözetilme ilkesini göz ardı ederek ve “gereksiz acı”yı hayvan-lar için insanlar için yaptığımızdan farklı bir şekilde yorumla-yarak yaratamayacağımız anlamına gelir. İçinde köpek ile ço-cuğun bulunduğu ve sadece birini kurtarmaya vaktimizin ol-duğu yanan ev örneğinde olduğu gibi gerçekten olağanüstübir halle karşı karşıya kaldığımız durumlar elbette olabilir. Bugibi durumlarda her zaman köpek yerine insanları kurtarmayıseçebilsek bile, bu, hayvanların kendi amaçlarımız için kulla-nabileceğimiz birer kaynaktan ibaret olduğu anlamına gelmez.İki insan arasında seçim yapmış olsaydık, bundan çıkaracağı-mız sonuç bu olmazdı. Yanan evde iki insan olduğunu düşü-nün. Bunlardan biri küçük bir çocuk, diğeri bu büyük yangınçıkmamış olsa da zaten yakında eceliyle ölecek olan çok yaşlıbir yetişkin olsun. Daha hayatını yaşamamış olması gibi basitbir nedenle küçük çocuğu kurtarmaya karar verdiniz. Bundan,çok yaşlı insanların köleleştirilmesinin ahlaken kabul edilebi-lir olduğu sonucunu mu çıkarırdınız? Yoksa zoraki organ veri-cileri ya da biyomedikal deneylerin rızasız denekleri olarakkullanılabilecekleri sonucunu mu? Şüphesiz ikisini de değil.

    Benzer biçimde, vahşi bir hayvanın arkadaşım Fred’e saldır-mak üzere olduğunu farz edin. Fred’in hayatını kurtarmakiçin hayvanı öldürmeyi seçmem hayvanları yemek için öldür-menin ahlaken kabul edilebilir olduğu anlamına gelmez; tıpkı,Fred’i ölümle tehdit eden aklî dengesi bozuk bir insanı öldür-memin ahlakî gerekçesinin, aklî dengesi bozuk insanları biyo-medikal deneylerde rızasız denekler olarak kullanmamı haklıçıkarmak için kullanılamayacağı gibi.

    36

  • Kısacası, gerçek olağanüstü hal durumlarında –öyle yapmakzorunlu olduğunda– insanı hayvana tercih etmeye karar vere-biliriz, ama bu, hayvanlara insanların kullanımı için kaynakolarak muamele etmekte haklı olduğumuz anlamına gelmez.Hayvanlara kaynak olarak muamele etmek haklı gösterilemez-se, hayvanların kurumsallaşmış sömürüsünü ortadan kaldır-mak zorunludur.

    HAYVAN ETİĞİ KONUSUNDAKİ KAFA KARIŞIKLIĞI

    Hayvanların ahlakî statüsüne ilişkin kamusal söylem çevresin-de epeyce bir kafa karışıklığı vardır. Bu karışıklık iki kaynak-tan beslenir. Birincisi, bazıları, hayvan hakları yaklaşımındahayvanlara insanların yararlandığı hakların aynılarının tanın-masını savunulduğunu düşünür. Bu, hayvan hakları yaklaşı-mının yanlış anlaşılmasıdır. Ben, hayvanların ahlakî statüsünütanımamızın, hayvanlara ve insanlara her durumda aynı şekil-de muamele etmeyi kendimize ilke edindiğimiz ya da hayvan-lara oy verme ya da mülk edinme veya eğitim görme hakkınıtanımamız gerektiği anlamına geldiğini iddia etmiyorum. Be-nim duruşum basit: Sadece bir hakkı –insanların malı olarakmuamele görmeme hakkını– hayvanları da kapsayacak şekildegenişletmek mecburiyetindeyiz.

    İkincisi, hayvan koruma örgütleri, özellikle ABD’de, “hayvanhakları” ifadesini ayrım gözetmeksizin her tür duruşu tanımla-mak için kullanır; bunlara hayvanların çektiği acıları azaltacağıdüşünülen salt kurala bağlayıcı ya da hayvan refahını sağlayıcıönlemler de dahildir. Örneğin, yumurta tavuklarının tutulduğukafesleri genişletme yönünde bir öneri, hayvanlara mal olarakmuamele edilmesinin meşruiyetini tanır; hayvanlar üzerindekimülkiyetimizi kurala bağlamayı amaçlar. Yumurta sanayiinin,hayvanların insanlar tarafından kaynak olarak kullanılmamatemel hakkını ihlal ettiği için toptan yok edilmesine yönelik biröneri ise bir hayvan hakları duruşudur. Gene de hayvan koru-ma örgütleri her iki duruşu da hayvan haklarını ilerletici yakla-şımlar olarak görmektedir. Bazı hayvan hakları savunucuları

    37

  • bu gibi kurala bağlayıcı önlemleri, sonunda belli hayvan kulla-nımlarına son verilmesini sağlayacak yöntemler olarak destek-lemektedir. Bununla birlikte, hayvan sömürüsünün kurala bağ-lanmasının sömürünün ortadan kalkmasının yolunu açtığınıgösteren görgül bir kanıt yoktur.20

    ÖNCEKİ YAKLAŞIMLAR

    Son yirmi beş yılda, insan dışı hayvanların ahlakî statüsü veinsanların hayvanlara olan yükümlülüklerinin niteliği ve kap-samı hakkında çok şey yazılıp çizildi.21 Mamafih, öne çıkan iki

    38

    20 Genel olarak bkz. Gary L. Francione, Rain Without Thunder: The Ideology ofthe Animal Rights Movement (Philadelphia: Temple University Press, 1996).

    21 Bkz. örn. Ted Benton, Natural Relations: Ecology, Animal Rights and Social Jus-tice (Londra: Verso, 1993); Marc Bekoff ve Carron A. Meaney (yay. haz.),Encyclopedia of Animal Rights and Animal Welfare (Westport, Connecticut:Greenwood Press, 1998); Peter Carrudiers, The Animals Issue: Moral Theory inPractice (Cambridge: Cambridge University Press, 1992); Stephen R. L. Clark,The Moral Status of Animals (Oxford: Clarendon Press, 1977); David DeGra-zia, Taking Animals Seriously: Mental Life and Moral Status (Cambridge: Camb-ridge University Press, 1996); Gail A. Fisnitz, Slaughterhouse: The ShockingStory of Greed, Neglect, and Inhumane Treatment Inside the U.S. Meat Industry(Amherst, New York: Prometheus Press, 1997); Lawrence Finsen ve SusanFinsen, The Animal Rights Movement in America: From Compassion to Respect(New York: Twayne Publishers, 1994); Michael Allen Fox, Deep Vegetarianism(Philadelphia: Temple University Press, 1999); Francione, Rain Without Thun-der, dipnot 20; Francione, Animals, Property, and the Law, dipnot 16; K. G.Frey, Rights, Killing, and Suffering: Moral Vegetarianism and Applied Ethics (Ox-ford: Basil Blackwell, 1983); R. G. Frey, Interests and Rights: The Case againstAnimals (Oxford: Clarendon Press, 1980); Robert Garner, Animals, Politics andMorality (Manchester: Manchester University Press, 1993); Stanley Godlo-vitch, Roslind Godlovitch, ve John Harris (yay. haz.), Animals, Men and Morals(New York: Grove Press, 1971); James M. Jasper ve Dorothy Nelkin, The Ani-mal Rights Crusade: The Growth of a Moral Protest (New York: Free Press,1992); Michael P. T. Leahy, Against Liberation: Putting Animals in Perspective(Londra: Routledge, 1991); Andrew Linzey, Christianity and the Rights of Ani-mals (New York: Crossroad, 1987); Jim Mason, An Unnatural Order: Uncove-ring the Roots of Our Domination of Nature and Each Other (New York: Simon& Schuster, 1993); Mary Midgley, Animals and Why They Matter (Athens: Uni-versity of Georgia Press, 1984); Barbara Noske, Beyond Boundaries: Humansand Animals (Montreal: Black Rose Books, 1997); Evelyn B. Pluhar, BeyondPrejudice: The Moral Significance of Human and Nonhuman Animals (Durham,North Carolina: Duke University Press, 1995); James Rachels, Created fromAnimals: The Moral Implications of Darwinism (Oxford: Oxford University

  • yaklaşım oldu: Avustralyalı felsefeci Peter Singer’ın HayvanÖzgürleşmesi’nde22 ve Amerikalı felsefeci Tom Regan’ın TheCase for Animal Rights’ta23 savundukları duruşlar. Benim bu ki-tapta sunduğum argüman benden önceki bu iki yaklaşımdanbüyük ölçüde farklı.

    Singer Hayvan Özgürleşmesi’nde türcülüğü reddeder ve eşitgözetilme ilkesini hissetme yetisine sahip bütün hayvanlarınçıkarlarına uygulamamız gerektiğini ileri sürer. Ama Singerhayvan çıkarlarının ahlakî öneminin, hayvanların mal statüsü-nün ya da hayvanları bizim kaynaklarımız olarak kabul edenhayvan sömürüsü kurumlarının ortadan kaldırılmasını gerek-tirdiğine inanmaz. Hayvanları insan amaçları için kullanmayadevam edebileceğimizi, ama hayvan çıkarlarını şu an olduğun-dan daha fazla gözetmemiz gerektiğini savunur. Singer’ın gö-rüşlerini 6. Bölüm’de ayrıntılı olarak tartışacağım. Şimdilikönemli olan, bu kitapta savunulan duruşun, eşit gözetilme il-kesini hayvanlara uygulamanın (hayvan çıkarları ahlakî birönem taşıyacaksa bu bir zorunluluktur) hayvanların mal sta-tüsünü ortadan kaldırmamızı gerektirdiğini anlamaktır. Eşitgözetilme ilkesinin temel düsturlarından biri “herkesin bir et-mesi ve kimsenin birden fazla etmemesi”dir. İnsan köleliğinintam da insanları eşit gözetilme ilkesinden yararlanmaktanmahrum ettiği için –köle sahiplerini çıkarları asla kölelerin çı-karlarının benzeri olarak değerlendirilmeyecektir– ahlakenkabul edilemez olduğunu onaylıyoruz. Köleler her zaman bir-

    39

    Press, 1990); Bernard E. Rollin, Animal Rights and Human Morality, gözdengeçirilmiş baskı (Buffalo: Prometheus Press, 1992); Rosemary Rodd, Biology,Ethics, and Animals (Oxford: Clarendon Press, 1990); Richard D. Ryder, Ani-mal Revolution: Changing Attitudes towards Speciesism (Oxford: Basil Blackwell,1989); Ryder, Victims of Science, 19. not; S. F. Sapontzis, Morals, Reason, andAnimals (Philadelphia: Temple University Press, 1987); James Serpell, In theCompany of Animals: A Study of Human-Animal Relationships (Oxford: BasilBlackwell, 1986); Richard Sorabji, Animal Minds and Human Morals: The Ori-gins of the Western Debate (Ithaca: Cornell University Press, 1993).

    22 Peter Singer, Animal Liberation, 2. baskı (New York: New York Review of Bo-oks, 1990). [Hayvan Özgürleşmesi, çeviren Hayrullah Doğan, Ayrıntı Yay.]

    23 Tom Regan, The Case for Animal Rights (Berkeley ve Los Angeles: Universityof California Press, 1983).

  • den az edecektir. Aynı şey malımız oldukları sürece hayvanlariçin de geçerlidir, hayvanların çıkarları hep birden az edecek-tir, çünkü malın çıkarları hiçbir zaman mal sahiplerinin çıkar-larının benzeri olarak değerlendirilmeyecektir.

    Tom Regan The Case for Animal Rights’ta hayvanların ahlakîhakları olduğunu ve hayvan sömürüsünü kurala bağlamaklayetinmeyip sonuçlarına bakmaksızın ortadan kaldırmak zo-runda olduğumuzu göstermeye çalışır. Regan’ın teorisi hisset-me yetisine sahip tüm canlılara değil, sadece “bir hayatın öz-nesi olanlar” diye tanımladığı, “inançları ve arzuları; algısı,belleği ve kendi gelecekleri de dahil bir gelecek duygusu; zevkve acı hisleriyle birlikte duygusal bir yaşamı; tercih –ve refah–çıkarları; arzuları ve hedefleri doğrultusunda eylem başlatmabecerisi; zaman içinde psikofiziksel bir kimliği; ve mantıkenbaşkalarına faydalarından bağımsız olarak ve mantıken başkaherhangi birinin çıkarlarının nesnesi olmalarından bağımsızolarak, deneye dayalı hayatlarıyla iyi kötü baş etmeleri anla-mında bireysel bir refahı olan” varlıkları kapsar.24 Regan biryaş ya da üzeri tüm normal memelilerin bir hayatın özneleriolarak nitelenebileceklerini söyler.25

    Regan’ın hayvanların haklara sahip olduğu ve onların haksahipleri olma statülerini tanımamızın hayvanların kurumsalsömürüsünü sadece kurala bağlamayıp ortadan kaldırmamızıgerektirdiği yolundaki yargısını kabul etmeme rağmen, benimargümanım Regan’ınkinden en az dört noktada ayrılmakta. Bi-rincisi, ben korunan hayvanlar sınıfını Regan’ın “bir hayatınöznesi olanlar” olarak tanımladığı varlıklarla sınırlamak içinhiçbir neden görmüyorum. Bazı hayvanlarda ve bazı insanlar-da “arzuları ve hedefleri doğrultusunda eylem başlatma bece-risi” olmayabilir ya da çok güdük bir “gelecek duygusu”na yada “zaman içinde psikofiziksel bir kimliğe” sahip olabilirler,ama hissetme yetisine sahiplerse, acı ya da ıstırap çekmemektegene de çıkarları vardır, dolayısıyla “mantıken başkalarına sağ-

    40

    24 A.g.e., s. 243.

    25 A.g.e., s. 78.

  • ladıkları faydalardan bağımsız olarak ve mantıken başka her-hangi birinin çıkarlarının nesnesi olmalarından bağımsız ola-rak, iyi kötü baş ettikleri deneye dayalı bir hayatları” olduğusöylenebilir. Regan’ın belli bir yaştaki normal olarak gelişmişmemelilerde bulunduğunu belirttiği nitelik kümesini sapta-mak daha kolay olmakla birlikte, tavukların ve diğer kuşlarındeneye dayalı bir hayatı olan akıllı ve hissetme yetisine sahipvarlıklar olduğuna kuşku yoktur. Ve çoğumuz balıkların acıhissettiklerini aklımızın ucundan bile geçirmesek de, araştır-macılar balıkların “öznel yaşantıları olduğu, dolayısıyla da acıçekebilecekleri” sonucuna varmıştır.26

    İkincisi, Regan “bir hayatın öznesi olanlar”ın tamamının,sahip olabilecekleri başka herhangi bir özelliğe rağmen, aynıdüzeyde ahlakî değere sahip olmaktan dolayı eşit olduklarınıileri sürer. Dolayısıyla, sözgelimi bir insan ve bir köpek “birhayatın özneleri” olarak niteleniyorsa, ahlaken ne birinin neötekinin sırf bir amaç için araç olarak kullanılması caizdir. Nevar ki Regan aynı zamanda, hayvanların bilişsel olarak insan-lardan aşağı olduğunu, dolayısıyla ölümün insanlar için hay-vanlar için olduğundan daha büyük bir zarar olduğunu bir ol-gu olarak kabul eder gibidir. Bu, Regan’ı, gerçek bir olağanüs-tü hal durumunda sadece hayvan yerine insanı kurtarmayadeğil, bir milyon köpek yerine tek bir insanı kurtarmayı seç-meye mecbur olduğumuz sonucuna götürür.27 Ben bir hayatınöznesi olanın diğer niteliklerinin değil, sadece hissetme yetisi-ne sahip olmasının ahlakî önem için yeterli olduğu görüşümeilaveten, Regan’ın ölümün insanlar için hayvanlar için oldu-ğundan daha büyük bir zarar olmasını ya da bir milyon köpek

    41

    26 F. J. Verheijen ve W.F.G. Flight, “Decapitation and Brining: Experimental TestsShow That After These Commercial Methods for Slaughtering Eel Anguilla an-guilla (L.), Death Is Not Instantaneous”, 28 Aquaculture Research 361, 362(1997). Ayrıca bkz. Michael W. Fox, Inhumane Society: The American Way ofExploiting Animals (New York: St. Martin’s Press, 1990), s. 119-20. Bilim cami-asında balıkların hissetme yetisine destek, Britanyalı zoolog Lord Medway’in1979 tarihli bir raporuyla gelişmiştir. Bkz. Ryder, Animal Revolution, 21. not, s.197, 222.

    27 Regan, The Case for Animal Rights, 23. not, s. 324-25.

  • yerine tek bir insanı kurtarmaya mecbur olmamızı bir çeşitgörgül olgu olarak kabul eden yaklaşımını da paylaşmıyorum.Gerçek olağanüstü hal durumlarında, hayvan yerine insanıkurtarmakta haklı görülebiliriz, ama insan yerine hayvanı kur-tarmakta da haklı görülebiliriz.28

    Üçüncüsü, benim argümanım Regan’ınkinin tersine, hay-vanların hukuksal mal statüsüne odaklanıyor. Ben, hayvanla-rın mal olarak görüldükleri sürece, ahlakî statüsü ve ahlakenönemli çıkarları olmayan nesneler olarak muamele görecekle-rini iddia ediyorum. Hayvanların tek bir haklarının olduğunusavunuyorum: Mal ya da kaynak olarak muamele görmemehakkı.

    Dördüncüsü ve en önemlisi, mal muamelesi görmeme temelhakkının doğrudan eşit gözetilme ilkesinden türetilebileceğinive Regan’ın dayandığı karışık haklar teorisini gerektirmediğiniiddia ediyorum. Nitekim, hayvan sömürüsünü ortadan kaldır-ma gereğinin hayvanlara ahlakî bir önem verme iddiasındakiher teorinin parçası olması zorunluluğu benim görüşüm. Hay-vanların sadece eşya olmadıklarına ve ahlaken önemli çıkarla-ra sahip olduklarına gerçekten inanıyorsak, haklar teorisinidestekleyelim ya da desteklemeyelim, hayvanları artık kendi-miz için kaynak olarak kullanamayacağımız görüşünü benim-semiş oluruz. Bu, gerçek olağanüstü hal ve çatışma durumla-rında insanları tercih edemeyeceğimiz anlamına değil, hayvan-ların insanlar için birer kaynaktan başka bir şey olmadığınıkabul eden bir ahlak sistemi aracılığıyla bu çatışma durumları-nı imal edemeyeceğimiz anlamına gelir.

    Özetle, ben Regan ve Singer’ın aynı sonuca –hayvanların ah-lakî statüsünün insanların malı olarak kullanılmalarını kesin-likle imkânsızlaştırdığı sonucuna– varmaları gerektiğini ve busonuca varmanın sadece, eşit gözetilme ilkesini hayvanlarınacı ve ıstıraptan kaçınmaktaki çıkarlarına uygulamamıza bağlıolduğunu iddia ediyorum.

    42

    28 Bkz. 5. Bölüm, 61. not.

  • AHLAKÎ MESELELERİ “İSPATLAMA” ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

    İnsanın hayvanlara uyguladığı muamele her şeyden önce ahla-kî bir meseledir; insanların hayvanlara nasıl davranması gerek-tiğiyle ilgilidir. Sorulması gereken soru, diğer hayvanları kul-lanma ve onlara muamele biçimimizin ahlakî sınırlarının olupolmadığı ve eğer varsa bu sınırların ne olduğu ve bunları nasılbelirleyeceğimizdir.

    Genel olarak, ahlakî meseleleri sözgelimi “iki artı iki dörteder”i ispatlayabildiğimiz şekilde ispatlayamayız. “İki artı ikidört eder” önermesi malumu ilam eder – tam da kullanılan te-rimlerin anlamından dolayı doğrudur. “İki” sözcüğünün anla-mını ve toplama kavramını bilen herkesin “iki artı iki dörteder”in doğru, “iki artı iki beş eder”in yanlış olduğu sonucunavarması gerekir.

    Pek çok ahlakî mesele matematik konusunda sahip olabile-ceğimiz kesinliğe elvermez. İdam cezası, pozitif ayrımcılık,kürtaj ya da hayvan haklarıyla ilgili ahlakî görüşlerimizde–hangi yönde olursa olsun– matematiksel bir kesinliğe sahipolamayız. Ahlakî görüşlerimizi destekleyen inandırıcı argü-manlarımız olabilir, ama bu görüşlerin “iki artı iki dörteder”in tartışmasız doğru ve kesin olması gibi tartışmasız doğ-ru ve kesin olduğunu söyleyemeyiz.

    Ahlakî meselelerin matematik problemlerinden farklı olma-sı, kimilerinin, ahlakî görüşlerle beğendiğimiz çiçekler ya datablolar, futbol takımı ya da müzik grubu hakkındaki fikirleri-miz arasında fark olmadığına inanmasına yol açar. Bu inançlar,ırkçı ya da cinsiyetçi tutumların ya da dilin alt tarafı bir “siya-seten doğruculuk” meselesi olduğunu savunanlar tarafındanifade edilir. Yani bunlar, ırkçılık ve cinsiyetçiliğin ahlaken doğ-ru ya da yanlış olup olmamasının değişen siyasî ve toplumsalanlayışlara bağlı olduğunu ve nihayetinde öznel inanç mesele-leri olduklarını ve ırkçılık ya da cinsiyetçilik hakkında mut-lak, nesnel bir ahlakî “doğru”nun olmadığını savunurlar.

    Böyle bir görüş ahlakta matematikte erişebileceğimiz gibibir kesinliğe erişemeyeceğimiz gerçeğine dayanmaz. Ahlakî

    43

  • yargılar matematiksel ifadelerle aynı biçimde kesin olmayabi-lirler, ama ikna edici ve inandırıcı olmak için böyle bir kesin-lik gerektirmezler. Bir ahlakî görüş diğerlerinden daha iyi ne-denlerle destekleniyorsa, olasılıkla, benimsememiz gerekenahlakî görüştür – daha iyi nedenlerle desteklenen başka birahlakî duruş ortaya çıkana dek. Bir ahlakî duruş lehindeki birargüman geçerliyse –yani, argümanın vardığı sonuç öncüller-den, öncüller doğruysa sonucun da doğru olmasını gerektire-cek şekilde çıkarsanıyorsa– böyle bir argüman, öncüllerle varı-lan sonuç arasında böyle bir ilişkinin olmadığı bir argümanatercih edilmelidir. Bir ahlakî duruş, üzerinde düşünülmüş baş-ka ahlakî duruşlarımızla daha rahat “bağdaşıyorsa”, bu kadarbağdaşmayan bir başka ahlakî duruşun yerine bu ahlakî duru-şu benimsememiz gerekir. Örneğin, ahlakî önermeleri “iki artıiki dört eder”i ispatladığımız şekilde ispatlayamayabiliriz, amaHolokost’u apaçık ahlakdışı bir olay olarak neden mahkûm et-memiz gerektiğine dair pek çok inandırıcı neden gösterebilirizve bunu ahlaken haklı görülebilecek bir olay olarak görmekiçin hiçbir neden gösteremeyiz. Holokost’un ahlaken mahkûmedilmesi, masum insanları maksatlı olarak öldürmenin ahla-ken yanlış olduğu yolundaki üzerinde düşünülmüş ahlakî yar-gımızla da bağdaşır. Peki ama Holokost’un, sözgelimi bir Naziiçin ya da Yahudilerin (ya da herhangi başka bir insan grubu-nun) aşağı olduğuna ve sadece “egemen” sınıf olarak iş görengrup hangisiyse onun amacı için araç olarak kullanılabileceği-ne inanan başka çeşit bir beyaz üstünlükçüsü için ahlakdışıolduğunu “ispatlayabilir” miyiz? Hayır, ispatlayamayız. Amabu, Holokost’un ahlakdışılığının bir kanaat meselesi olduğuanlamına gelmez.

    Ben bu kitapta, hayvan kullanımını sadece kurala bağlama-yıp ortadan kaldırmamız gerektiğini savunan hayvan haklarıduruşunun, makul nedenlerle ve geçerli argümanlarla destek-lendiğini göstermeye çalışacağım. Ve hayvan hakları duruşu-nun doğruluğunu matematiksel bir önermenin doğruluğununasıl ispatlayabilirsem öyle ispatlayabileceğimi iddia etme-mekle birlikte, savunduğum duruşun hayvanların ahlakî sta-

    44

  • tüsüne ilişkin uzlaşımsal sağduyumuzu yansıtan iki sezgiyle–gerçek olağanüstü hal ya da zorunluluk durumlarında insan-ları hayvanlara tercih edebileceğimiz ve hayvanlara gereksizyere acı çektirmemiz gerektiği sezgileriyle– rahatlıkla bağdaş-tığını göstermeye çalışacağım. Yani, hayvan hakları duruşu busezgilerden ikisini de açıklayabilir ve birleştirebilir, böylecehayvanların ahlakî statüsüne ilişkin bir kuram ile hayvanlarınahlakî statüsüne ilişkin uzlaşımsal sağduyumuz ya da aklımızarasında “düşünülmüş bir denge” sağlamayı başarabilir.29 Ma-tematikten değil ahlakî meselelerden konuşurken başarmayıumabileceğimizin en iyisi budur.

    HAYVAN ZİHİNLERİ

    Bu kitapta ayrıntılarına girmeyeceğim önemli bir konu da,hayvanların zihinlerinin olup olmadığı ya da bilişsel etkinliktebulunup bulunamadıkları. Felsefeciler yıllardır hayvanların zi-hinlerinin olup olmadığını, eğer varsa zihinlerinde olup biten-ler hakkında bir şey bilip bilemeyeceğimizi tartışıyor. Bu ku-ramsal tartışma bazıları için ilginç olabilir, ama biz, 17. yüzyıl-da kimileri tarafından benimsenen ve bugün bazı aşırı tutucukişiler tarafından hâlâ savunulan, hayvanlarda zihin ya da çı-kar diye bir şey olmadığı görüşünü ele alacağımız yerler dışın-da, bu konunun üzerinde öyle uzun boylu durmayacağız. Buduruşu irdelemek zorundayız, çünkü eğer doğruysa, hayvan-lar taşlardan ya da araba motorlarından farklı olmazdı ve ahla-kî bir mesele olarak, hayvanların kullanımı ya da hayvanlarauygulanan muameleyle ilgilenmemize gerek kalmazdı. Hay-vanları ahlakî topluluktan dışlamak için gerekçe olarak sunu-lan, insan ve hayvan zihinleri arasındaki farklılıkları da elealacağız. Ama bu sorgulamalar dışında, hissetme yetisine sahipbütün hayvanların, acının bilincine varan bütün hayvanların

    45

    29 Ahlak kuramında temeldenciliğe (yani ahlakî ilkelerin matematiksel ilkelerinkesinliğine sahip olabileceği düşüncesine) alternatif olarak düşünülmüş dengegörüşü, ilk kez John Rawls tarafından A Theory of Justice’te (Cambridge, Mas-sachusetts: Belknap Press, 1971) tartışılmıştır.

  • zihinleri olduğunu ve bilişsel etkinlikte bulunabileceklerinikabul edeceğiz.

    Hayvanların acının bilincine vardıklarını yadsımak ya da acıhissedip hissetmediklerini bilemeyeceğimizi iddia etmek, diğerinsanların acının bilincine vardıklarını yadsımak ya da diğer in-sanların acı hissedip hissetmediklerini bilemeyeceğimiz iddiaetmek kadar saçmadır. İnsanlar ile insan dışı varlıklar arasında-ki nörolojik ve fizyolojik benzerlikler hayvanların hissetme yeti-sine sahip olduğu gerçeğini tartışma dışı bırakır. Ana akım bilimbile hayvanların hissetme yetisine sahip olduğunu kabul etmek-tedir. Örneğin, ABD Halk Sağlığı Dairesi “tersi saptanmadıkça,araştırmacılar insanlarda acıya ya da sıkıntıya neden olan yön-temlerin başka hayvanlarda da acıya ve sıkıntıya neden olabile-ceğini göz önünde bulundurmalıdır”30 der. Biliminsanları hay-vanları acı deneylerinde kullanmaktadır; hayvanlar acı hissetmi-yor olsalardı ve acıyı bizim acıyı hissetme biçimimize çok ben-zer bir biçimde hissetmeselerdi, bu elbette yararsız olurdu. Nite-kim, Ulusal Araştırma Konseyi 1992’de, deneylerde kullanılanhayvanların “onlara acı ve sıkıntı veren koşullara maruz bırakı-lacağını”31 kabul ettiği bir kitap yayımlamıştır: Laboratuvar Hay-vanlarında Acı ile Sıkıntının Anlaşılması ve Hafifletilmesi. Kısaca-sı, artık neredeyse hiç kimse hayvanların acı ve sıkıntı çekip çek-mediğini sorgulamamaktadır.32

    Konu bazı akademik felsefecilerin kafasını karıştırsa da, di-ğerlerimiz köpekler, kediler, primatlar, inekler, domuzlar, ke-

    46

    30 ABD Sağlık ve Beşeri Hizmetler Bakanlığı, Ulusal Sağlık Enstitüleri, “PublicHealth Service Policy and Government Principles Regarding the Care and Useof Animals”, Laboratuvar Hayvanı Kaynakları Enstitüsü, Guide for the Careand Use of Laboratory Animals (Washington, D.C.: National Academy Press,1996), s. 117.

    31 Laboratuvar Hayvanlarında Acı ve Sıkıntı Komitesi, Laboratuvar Hayvanı Kay-nakları Enstitüsü, Yaşam Bilimleri Komisyonu, Ulusal Araştırma Konseyi, Re-cognition and Alleviation of Pain and Distress in Laboratory Animals (Washing-ton, D.C.: National Academy Press, 1992), s. ix.

    32 Kimileri hâlâ hayvanların acının bilincinde olmadığını savunmaktadır. Deney-lerde kullanılan hayvanların acı çektiğini yadsıyanlarla ilgili bir tartışma içinbkz. Bernard E. Rollin, The Unheeded Cry: Animal Consciousness, Animal Painand Science (Oxford: Oxford University Press, 1990). Ayrıca bkz. 2. ve 5. Bölüm.

  • mirgenler, tavuklar, balıklar ve benzeri pek çok hayvanın his-setme yetisine sahip olduğunu kabul ederiz; tam da bu neden-le, hepimiz hayvanlara gereksiz yere acı çektirmenin yanlış ol-duğunu söyleyen bir ahlak kuralını benimseriz. Hayvanlar acı-ya kayıtsız olsalardı, en başta, insanca muamele ilkesi diye birilkemiz olmazdı. Hissetme yetisine sahip olmak öznel acı (vezevk) yaşantıları olan ve bu acıyı çekmemekte (ya da zevk al-makta) çıkarı olan bir varlık olmak demektir. Yemek, eğlen-mek, giyinmek ve deney yapmak için kullandığımız hayvanla-rın çoğunun şüphesiz böyle öznel yaşantıları vardır. Ve hay-vanları –insanlar ve insan dışı hayvanlar– kayalardan ve bitki-lerden ayıran ve insan dışı hayvanları bir ahlakî kaygı konusuhaline getiren, en başta bu öznel yaşantılardır.

    Öte yandan, hayvanların zihinlerinin olduğu gözlemi yenideğildir. Örneğin, Fransız denemeci Michel E. Mont