T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

  • Upload
    seyif

  • View
    242

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    1/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    2/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    3/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    4/385

    T J . O I Z E R M A N

    FELSEFE TARİHİNİN

    SORUNLARI

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    5/385

    Topl umsa l Dönüşüm Yay ı n l an : 116

    Kuram Diz is i : 23

    T. I . Oizerman

    Ft i sefe Tar ih inin Sorunlar ı

    Çev i r i : Cela l A . Kanal

    İngi l izce Ad) :

    Problems of the His tory of Phi losophy,

    Progres s Pub l i she r s

    1 . B as t a : Amaç Yay ı nabk , 1988 İ s t anbu l

    2 .  B ask ı : Top l umsa l Dönüşüm Yay ı n l an

    Kasım 1998 - İ s tanbul

    ISB N: 975-8269-30-5

    K a p a k

    Al i Şimşek

    Gene l Dağ ı t un : KAR DAK / Nar l ı bahçe Sk . No : 6 / 3

    C a ğ a l o g l u / İ S T A N B U L

    Tel . : (0212) 512 31 61 - Telefax: (0212) 512 4 5 91

    Top l umsa l Dönüşüm Yay ı n l an ve 2B / B i l g i B i r i k i m,

    KA R D AK Eği t im ve Kül t ü r H i zm . L t d . Ş t i . Yan kuru l uş l and ı r .

    Baski:Çalış Ofset

    Cilt :Slste m MOcelbt

    T el : 4 8 2 1 1 0 1 - 4 h a t

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    6/385

    T.I . O I ZERM AN

    FELSEFE TARIHININ

    S O R U N L A R ı

    Çeviri:

    Celal A. Kanat

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    7/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    8/385

    İÇİNDEKİLER

    GİRİŞ 9

    L BİLGELİK SEVGİSİ, "FELSEFE" KAVRAMININ

    KÖKENİ 21

    L Kutsal" Bilgeliğin Layikleştirilmesi 21

    2.

     İnsani Bilgeliğin Tann sallaştınlması 36

    3. Yeni bir Çağ ve Yen i Bir Felsefi Bilgi Ülküsü .40

    4.

     Reel Bir Sorun Olarak Bilgelik Sorunu 49

    II . "FELSEFE NEDİR?" SORU SUNU N ANLA MI 59

    1. Kendisi İçin Bir Sorun Olarak Felsefe 59

    2.

     Felsefe Kendi Şuurlarım Nasıl Çizer, Kendisini Nasıl

    Tanır ve Nasıl Belirler? 68

    3. Kuramsal Bilginin İlk Tarihsel Biçimi 72

    4.  Toplumsal Bilincin Yabancılaşmış Bir Biçimi Olarak

    Felsefe 77

    5. Toplumsal Bilinç mi, Yoksa Bilim mi? 84

    6. Felsefe N edir?" Sorusunu n Varoluşçu Yorum unun

    Eleştirisi 92

    III.

     ÖZGÜL BİR BİLME BİÇİMİ OLARAK FELSEFE 99

    1. Bilginin Niteliksel Çeşitliliği 99

    2.

     Spekülasyon, M anük, Olgular 103

    3. Sezgi, Hakikat, Yaratıcı İmgelem (Muhayyile) 116

    4.

     Felsefi Bir İnceleme Tarzı Olarak Yorumlama 125

    5.

     Çeşitli İçeriklerin Kuramsal Bireşimi - 139

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    9/385

    IV. FELSEFİ BİR SORUN OLAR AK FELSEFE NİN

    TANIMLANMASI 151

    1. Felsefenin Tan ımlan ma sının, Felsefenin Tarihsel

    Gelişiminin Özel Doğasından İleri Gelen Güçlükleri 151

    2.

     Felsefe Taram lannın Çeşitliliği 161

    3. Özgül Bir Dünya Görüşü Olarak Felsefe 183

    V. FELSEFİ SORUN LARIN DOĞ ASI 199

    1. Yanıtsız Bırakılamayacak Sorular 199

    2.

     Eski ve Ye ni, Öncesiz-Sonrasız ve Geçici Sorunlar 228

    VL FELSEFENİN KONU SU 239

    1.

     Bir Sorun Olarak Felsefenin Konusu 139

    2. Tem el Felsefi Temalar 250

    3.

     Diyalektik ve Tarihsel Maddeciliğin Konusu 275

    VII.  TARİHSEL ÇAĞIN ÖZ-BİLİNCÎ OLARAK

    FELSEFE 285

    1.

     Felsefenin Gelişmesinde Kişiliğin Rolü 285

    2.

     Felsefedeki Evreler ve Toplum sal-Ekonom ik Evreler 304

    3. Felsefenin İdeolojik İşlevleri 319

    V m . FELSEFİ TARTIŞMANIN DOĞ ASI ÜZERİNE 339

    1. Bilimsel Tam şmamn Kaçınılmazlığı 339

    2.

     Felsefi Tartışmanın İdeolojik Ka ynak lan 350

    3. Felsefi TarUşmanın Kuram sal Tem elleri 360

    SONUÇ 379

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    10/385

    S U N U

    T. I . Oizennan , SSCB Bi l imler Akademis i ' n in Muhab i r

    Üyesi ve Marksizm-öncesi , Marksis t ve çağdaş bur juva fe lsefe

    sinin tar ihine i l işkin birçok ayrmtı l ı incelemenin yazan olup, ki-

    tap larmdan k imi ler i yabancı d i l lere de çevr i lmiş t i r .

      Marksist

    Felsefenin Oluşumu

      Alm anca , J aponc a , Leb ce ve M acarcaya ;

    Tarihsel Bir  Kategori  Olarak Yaban cılaşma, M arksizm-Öncesi

    Felsefenin Gelişmesindeki  Temel  Aşamalar  \& Hegel'in

      Felsefesi

    Almancaya çevr i lmiş ve çeş i t l i başka çal ı şmalar ı da İng i l izce ,

    F rans ızca , İ spanyo lca , Bu lgarca , Ç ince , Çekçe ve Yunancaya

    çevri lerek, yayımlanmışt ı r .

    Felsefe

      Tarihinin Sorunları,  doğal olarak, Marksist b i l imsel-

    felsefi dünya görüşünün ortaya çıkmasına yol açmış olan felsefi

    b i lg in in gel i şme sürecine i l i şk in kuramsal b i r araş t ı rmadı r .

    Geçmişteki ve günümüzdeki felsefi öğret i ler in karşı laşt ı rmalı çö

    zümlemesine dayanan yazar , özelükle, bi lginin felsefi b içimini ,

    felsefi sorunların doğasını, felsefi tartışmanın özünü, felsefi ka-

    mtlamanm temel özel l iğini ve felsefenin toplumsal bi l incin öbür

    b iç imler iy le , gündel ik ve tar ihsel deneyimle i l i şk is in i o r taya

    koymaktadır . Felsefi öğret i ler in giderek birbir inden ayrışması ve

    bunlar ın , maddeci l ik i le ideal izmin karş ı t eğ i l imler i b iç iminde

    kutuplaşması , adım adım izlenmektedi i . Yazar , b i l imsel-felsefi

    dünya görüşüne duyulan nesnel zorunlu luğu i ler i sürerken , do

    ğanın ve toplumun bi l imsel bi lgi s istemi içinde felsefenin deği

    şen statüsünü, felsefe i le uzmanlık büimleri arasındaki i l işkiyi ,

    felsefenin konusunun gel işmesini ve onun ideoloj ik içeriği i le

    işlevinin değişimini aydmlatmaktadır .

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    11/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    12/385

    GÎRİŞ

    Bu

      kitap,

      yazana bitkaç yılda tamamlamayı umduğu, çok

    daha  kapsamh bir çalışmanın biı bölümüdür. Böyle olmakla  bir

    likte,  bu

     kitap,

      başlığı altmda  dile getirilen tüm sorunları kapsa -

    masa  bile, felsefi  bilginin özgül doğasım, özünü, biçim ve yapı

    sını tarihsel açıdan ele almakta ve bu yüzden de taribsel-felseîî

    bir çahşma olarak nitelenmektedir.

    Tarihsel-felsefi

      incelemeler çeşitli biçim ve boyutlarda or

    taya çıkar. Bunlardan

      kimileri

      tikel  bir

     halkm  felsefi

      düşüncesi

    nin gelişimini inceler.

      Kimileri,

      felsefenin  gelişimini, bir bütün

    olarak dünya

      felsefesinin

      gelişmesindeki tarihsel aşamalar biçi

    minde

      ortaya çıkan çeşitli ulusların  felsefi  düşüncesi ile birlikte,

    evrensel-tarihsel bir ölçekte inceler.  Kimileri  de,  felsefenin  çe

    şitli kollarmı, epistemolojinin, ontolojinin, diyalektiğin, doğa

    felsefesinin

      ve

      etikin

      tarihini, ya da,

      belli  felsefi

      eğilimleri,

    ekolleri,

      tek tek filozofların çahşmasım,

      felsefenin

      gelişim aşa-

    malarm ı, vb. ele alır. Her bir

     inceleme

      tü rü özgül bir görev taşır;

    ama bunların tümü de.  felsefe  tarihinin kuramsal sorunlar mm

    çözülmesini öngörür. Örneğin,  felsefe  tarihinde çelişki sorunu,

    bence,

      felsefi  sonınlarm  tikel

      nitelikleri

      v e özellikle de,  felsefe

    nin bunları nasıl çözüm lediği konusunda  bilimsel  bir anlayış ol

    maksızın, doyurucu bir biçimde çözümlenemez. Dahası,

      felsefe

    tarihinde çelişki kavrammın gelişimini

      izleyebilmek

      için,

      ger

    çekliğin

      bilinmesine

      felsefi  yaklaşımın  temel  özellikleri,  felsefe-

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    13/385

    nin

      ideolojik

      işlevi, bu sorunun çözüm üne yönelik çeşitli  felsefi

    yaklaşımlann

      epistemolojik

      ve sınıfsal

      temelleri

      konusunda da

    açıkça

      bilgi

     sahibi olmak

      gerekir.

    Tarihsel-felsefi  araşüTmanm

     konusu  felsefedir;

      tarihsel-fel

    sefi  bilimin  sorunları  felsefi  sorunlardır Bu önerm eler, bana

    öyle  geliyor  ki, oldukça açıktır; ama Çiçero'nun,

      Kant

    'm,  apa

    çıklığı yalnızca azalttığı biçimindeki görü şüne karşm, bunların

    yine  de kanıtlanması, kuramsa l olarak temellendirilmesi  gerekti

    ğine inanıyorum ve  elimizdeki  kitabın büyük bir

      kesiminin

      ko

    nusunu  da  bu oluşturuyor.

    Hiçbir felsefi öğreti tüm felsefi sorunlan kucakladığını i leri

    süremezse de, tar ihsel-felsefi b i l imin alanma girmeyen tek bir

    felsefi sorun yoktur. Bundan başka, tarihsel-felsefi bilim kendi

    baş ına fe lsefen in b i r parça s ı o lma ya n so run lan da e le a l ı r.

    Bunlar, felsefenin doğuşu ve gelişimi, onun toplumsal koşullara

    nesnel bağımlı l ığı , b i lgibi l imsel temeller i , vb. gibi tar ihsel so

    runlardır .  Bununla birlikte, tarihsel-felsefi

      bilim,

      marjinal bir

    disiplin değildir; kayna ğı da tarihin ve

      felsefenin,

      bilginin bu gö

    rece bağım sız iki alanımn kesişim

      inde

     olmayıp,

      felsefi

      bilginin

    gelişmesinin  nesnel  olarak koşullanduılmış tarihsel sürecinde,

    bunun eleştirel değerlendirilmesinde ve

      belki

      de, bilincine va -

    rılmış olmasında yatma ktadır

    Felsefe

      tarihinin sorunları, hem  felsefenin  hem de tarihin

    yetkinlik  alanı içinde oldukları için ortaya çıkmazlar.  Tü m fel

    sefi sorunlar gibi bunlar da, tüm insanlığm tarihsel ve gündelik

    deneyimi tarafından ve özel l ikle de -bi l imsel ve felsefi- bi lgi

    süreci içinde ortaya çıkanimışlardır .

      Felsefe

      tarihçisi,

      kesmkes,

    sözün tam anlamıyla bir tarihçi olmalıdır. A ma,  belli  bir  felsefi

    öğretiyi ortaya çıkaran toplum sal koşulları ara ştırırken, soruna

    titiz  bir biçimde yaklaşmak,

      onun

      için ne  denli  önemli olursa ol -

    sun,

      onun

      ana görev i b u öğretiyi an lamak, onu eleştirel biçimde

    değerlendirmek, öteki

      felsefi

      öğretilerle bağlantısını,

      toplumsal-

    taıihsel sürecin şu ya da bu biçimde koşullandırması gereken bu

    10

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    14/385

    bağlantıyı gösterm ektir. Bu açıdan ele alman tarihsel-felsefi bi

    lim, özgül bir

     felsefi  inceleme

      konusudur,

      felsefenin  felsefesi,

      ya

    da daha

     kesin

      bir anlatımla, felsefe-ötesidir.

    Felsefe tarihini,  bizzat  felsefenin  kendi  tarihinden, insanın

    tarihsel gelişiminin ve  bilgi  arayışının tarihinden türemiş geniş

    ve

      esnek

      bir değerler ölçeğV 'nin yol göstericiliği olmaksızın,

    salt tarihsel olarak , amp irik açıdan ele almak tümü yle olanak

    sızdır. Gelişme teriminin

      felsefe

      tarihine uygulanması  bile  be

    lirli

      apaçık  felsefi  varsayımları, örneğin belirli  tersinmez  de

    ğişme ve ilerleme süreçlerinin

      felsefede

      gerçekten de yer aldığı

    varsayımmı içermektedir.

    Mutlak  bir kayıt  sistemi  oluşturmak

      yolundaki

      her girişim,

    fizikte  olduğu

      gibi,

     felsefe  tarihinde de boşunadır. Bu, doğrudan

    doğruya, tümüyle tarafsız  olmak  gibi  bir iddiaya yol açar ve

    hiçbir gerçek  filozof  da tümü yle tarafsız  olamaz;  bu tarafsızlık,

    onun

      kendine

      ö zgü bir bakış açısı olmadan takmabileceği

      taraf

    sızlıktan başka bir şey değildir. Tarafsızlığın öğütçü leri,

      felsefe

    tarihçilerinin bir ve aynı öğretiye farklı değ er verm eleri  gibi

    apaçık bir

      olguyu

      ve bu olgunun, o tarihçiler

      kendi

      kaynak

      ve

    olgularını incelerken savsaklad ıkları için,  yahut  da, tarih yazar

    lığının gerektirdiği  bilimsel  standartlardan  ayrıldıkları için ortaya

    çıkmadığını göz ardı ederler. Sorunun özü daha derinlerde

      yat

    maktadır.

    Belli  bir filozofun  yazdığı şeylerin sözcüğü sözcüğüne  yine

    lenmesi

      hiç de bir açımlama

      olamaz.

      Olsa olsa, bir kişinin  kendi

    sözleriyle yeniden anlatılması

      olur.

      Ancak,

      felsefenin

      tarihsel

    gelişme süreciyle

      ilgili  ciddi

      bir araştırıcısı, anlaşılanı alışılmış

    biçimiyle  dile getirmeyen salt bir yeniden anlatışla

      kendisini

      na

    sıl sınırlayabilir? Anlama ve yorumlam a birbirinden ayrılamaz

    ve  felsefe  tarihi öğrencisi de,  kendi  konusuna ilişkin,  bilimsel

    açıdan  nesnel  bir anlayışa ulaşmak için çaba harcamalıdır ve bu

    anlayış, herhangi

      belli

     bir kuramsal ve dolayısıyla kavramsal ko

    numa

      girmeyi

      reddetmekle asla bağdaşm az. Bu nedenle,

      felsefe

    11

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    15/385

    tarihini yazarken insarun tümü yle tarafsız olması gerektiği is

    temi,

     yalnızca, onun

      kendisiyle,

      kendi  kuramsal bilinciyle uyuş

    mazlık içinde olması çağrısında bulunmak

      demektir. Bilimsellik

    ölçütü olmadan  bilim  olanaksızda, ancak

      felsefede

      ve felsefe  ta

    rihinde bu soranda bir düşünce birliği de yoktur.  Bu yüzden, ta-

    rihsel-felsefe

      bilimi,

      dünya çapm da işleyen tarihsel-felsefi süre

    cin eleştirel genellemesinden hareket

      ederek,  felsefi

      öğretilerin

    evrimi

      için ölçütler ortaya

     koymak

      durumundadır.

    Eğ^  felsefe  tarihçisi bağnaz bir  felsefi  konum  alır ve örne

    ğin,

      yalnız

      Aguiono'lu Thomas'm

      bir

      mutlak  felsefi

      doğrular

    sistemi

      yarattığım, oysa onun büyü k öncellerinin (bir ö lçüde

    Aristoteles'in dışarda tutulmasıyla) karanlıkta kaldığmı ve daha

    sonrak i b ir dönemin filozoflarının da, olsa olsa,  Doktor

    Angelicus un  onlara  çizdiği doğru yoldan ayrıldıklarım varsa

    yarsa,  bu ölçütlerin (ve bunlann gerektirdiği araştırma yöntem -

    lerinin) tümüyle

      yetersiz

      kalabileceği apaçıktır.

    Bununla birlikte, Marksizmin  felsefesi  bilimsel  bir  felsefe

    tarihi için gerçek bir kuramsal  temel  sağlamaktadır; çünkü o,

    Marksizmin doğuşuna dek geçen zaman içinde bütün

      felsefi

      dü

    şüncenin gelişimini

      bilimsel

      olarak özetlemekte ve daha sonraki

    aşamalara ulaşana dek böyle yapmaya

      devam etmektedir.

      Ayrıca

    bu,

      diyalektik

      ve tarihsel maddeciliğin yalnızca tarihsel açıdan

    değil, mantıksal açıdan da tarih  felsefesine  dayanması anlamına

    gelir;  bu tarih felsefesidir ki,  felsefenin  çok yönlü kavramlarım

    eleştirel olarak çözüm lemekte ve onun (ve genelde  bilimsel  bil

    ginin)

      bütün gelişiminden yapılan bir çıkarsama olarak,

      diyalek

    tik ve tarihsel maddeciliğin

      temel

      öncellerini formüle

      etmektedir.

    Bu anlamda denebilir ki,  felsefi  bilginin gelişiminin kuramsal bir

    anlayışı olarak  felsefenin

      bilimsel

      tarihi Marksizm in felsefesinin

    organik bir bileşenidir. 'Marksizmin  felsefesi kavramı diya

    lektik  ve tarihsel maddecilik kavramından alan olarak, daha ge

    niştir; çünkü bu, belirli öteki  felsefi  disiplinlerin  (etik,  estetik,

    vb.) yam sıra.

     felsefenin bilimsel

      tarihini de kucaklamaktadır.

    12

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    16/385

    Diyalektik  ve tarihsel maddecilik her tür smırlamaya,

      yahut

    darlığa temelden karşıdır. Marksizm-Leninizmin kurucularının

    yalnızca kaba maddeciliğe değil

      metafizik,

      mekanik

      maddeciliğa

    de ve aynca Feuerbach'm antropolojik maddeciliğini de nasıl

    eleştirdikleri ve Platon 'un, Aristoteles'in, Leibnitz'in,

      Rouss-

    eau'nun ve H egel'in idealist ö ğretilerinde yer alan parlak düşün

    celere nasıl yüksek bir değer biçtiklerini anımsama k

      yetecektir.

    Buradan anlaşılmaktadır ki, Marksizm,  kendi  içinde nesnelliği ve

    partizan lığı organ ik olarak birleştirmiş bir  felsefedir.

    Marksizmin  felsefesi,  ilke  olarak,  yetkin  ve tam bir  felsefi

    sistem (Marx'w

      dediği

      gibi,

      mutlak

      bilim)

      düşüncesini reddet

    mekle  birlikte, sürekli

      devinim

      içindedir, gelişme durumundadır,

    yeni  buluşlara doğru

      gitmektedir.  Kendi

      çözülmemiş sorunlarmm

    sürek li olarak bilincindedir ve bunları kavra maktadır; ideolojik

    karşıtlarmı eleştirmekle birlikte, yalnızca

      felsefi

      değil, ama aynı

    zamanda

      genel bilimsel

      alanlarda  da ulaşılmış bilginin sınırla

    rıyla çevrili olduğunu  kabul ederek,  kendi

      kendisini

      de eleştir

    mektedir.  Marksist  felsefe,  aynı zamanda  felsefe  tarihidir ve

    özellikle Marksist

      felsefe

      tarihidir, onun ileriye doğru gelişim ta

    rihidir, herhangi bir

      felsefi

      öğretinin araştırılması için kuramsal

    öncüller ve yöntem sulayan bir tarihtir. H er

      bilimsel  bilgi sis

    temi

     gibi,

      Marksizmin

      felsefesi

      de,  kendi

      bilimsel

      önermelerini

    yalnızca gerçekliğin yaklaşık yansıması olarak,  diyalektik  an -

    lamda anlaşılması gereken,  yani,  kendi ilgi  alanı çerçevesinde

    göreli olan  mutlak  doğru ile, görece doğrunun birliği olarak ka -

    bul

      eder.

      Felsefenin

      bilimsel

      tarihi açısmdan

      diyalektik

      ve tarih

    sel maddeciliğin anlamı,

      felsefe

      tarihini kalıplaşmış çözüm ler ve

    formüller olarak

      sunmak

      iddiasmda değil,

      felsefenin

      gelişimine

    yönelik incelemelere, gerçekten

      bilimsel

      bir yol boyunca, yol

    göstermek yeteneğinde aranmalıdır.

    Engelsin mantıksal yöntem dediği şey uygulandığmda,

    tarihsel-felsefi  bilimin  kendisi  felsefi  bir kuramdır. Bu

      bilim,

    bilmenin biçimleri,

      temel

      türleri, yap ısı, sorunları, toplum sal bi

    lincin öbü r biçimler iyle (özellikle  bilim,  sanat ve  dinle)  ilişkisi,

    13

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    17/385

    felsefi  tartışmanın niteliği,  felsefenin

      kendi

      konusundaki deği

    şiklik ve

      bilimsel  felsefi

      bilginin doğrulanması

      gibi,  felsefenin

    özgül özelliklerini araştırır, böy lelikle de

      felsefi

      bilginin niteliği

    sorusunu yamtlar.

    Eğer herhangi bir felsefenin  temel  sorusu, önünde sonunda,

    madde ile tinin ilişkisi so rusu ise, tarihsel-felsefe biliminin  temel

    sorusu da Felsefe nedir? sorusu olmayacak mıdır?

    Felsefe ile uzmanlık bilimleri arasındaki ayr ımı, en

      genel

    biçimiyle  bile  olsa, kavrayabilmiş olan ve  kendi  kendisine, te

    melden  farklı, bağdaşmaz matematik

      veya fizik

      sistemleri olma

    dığı halde, neden farkh

      felsefe

      sistemlerinin olduğunu soran

      her

    kes için, bu apaçık  temel  sorunun önem i ortadadır

    Kuşkusuz bu, yalnızca salt biçimsel önem taşıyan bir

      tamm

    konusu

      değil,

      felsefenin

      gelişm esinin eleştirel bir genellemes ini

    yapmak  sorunudur v e hiç de azımsanmay acak bir ölçüde, onun

    toplumsal statüsünü ve  bilimsel  saygm lığmı belirlemekte ve fel

    sefenin  geçm işte koyduğu, ama bugün de hâlâ karşı karşıya bu

    lunduğu sorunlan doğru biçimde çözm esine olanak vermektedir.

    D olayısıyla, şu doğrudan sonuca ulaşmış bulunuyoruz ki, tarih

    sel-felsefe

      biliminin başlıca sorunu

      felsefe

      sorunudur

      Toplumun

    tinsel

      yaşamm m, insanhğm entellektüel gelişim tarihinin bu şa

    şırtıcı

      fenomenini

      anlamak, bilginin ve  kendi  bilgisinin bu özgü l

    biçimini, bunun zorunluluğunu, yerinden oynatılmazlığm ı, bire

    yin entellektüel geU şiminde bunun hemencecik açık olmayan,

    ama giderek

      artan

      önem ini anlamak, onun bugün, geçm işte oldu

    ğundan çok daha fazla olarak, dünya görüşleri arasmda bir sava-

    şun durumunu alan ideolojik savaşımdaki rolünü ortaya çıkar

    mak,  felsefenin  gizli  olanaklannı ve bunların nasıl gerçekleşece

    ğini açığa çıkarmak. İşte bütün bunlar, yalnızca  felsefe  tarihçileri

    için değil,  kendi yaşammm anlamı sorusu  kendine  hiç de anlam -

    sız

      gelmeyen

      herkes için

      ivedi

      bir zorunluluktur .

    Felsefenin

      tuhaf

      bir yazgısı olmuştur  Eski  dünyada

      bilimle

    eş anlamh olan  felsefe,  bugün, çağdaş zamanların  yeni  doğmuş

    14

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    18/385

    bilimleriyle aym düzeyde bir  bilim  olarak  onay  kazanmaya ça

    lışmaktadır. Bu nasıl olmuştur? Felsefe,  kendi  büyük çağma ba

    kılırsa,

      kendi

      genç yoldaşlarının gerisine düştüğü ve artık

      bilgi

    maratonunda

      yarışmaya layık olmadığı için mi?  Belki  de,

      ortada

    bir

      bilmece  yoktur

      ve yanıt kolaydır,

      yani,

      eski  çağlarda  bilim

    olan şey, bugün,  bizzat  doğası gereği, artık bir  bilim

      olamaz.

    Francis

      Bacon

      'un

     belirttiği

      gibi,

      eskiler  olsa olsa çocuklardı, oysa

    biz, olgunluğa erişmiş,  yeni  bir çağın insanlarıyız. Am a olgunluk

    kavramm ın, gelişmesinin herhangi bir aşamasında insan soyuna

    koşulsuz biçimde uygulanıp uygulanama yacağı da kuşkuludur.

    Her şey insanın önünde, geleceğindedir. W ildelband tarafından

    deneysel

      açıdan önerilmiş olduğu

      gibi,

      bu

     nazik

      durumun başka

    bir açıklaması da olabilir. Tüm varlığını kızkardeşlerine terkeden

    ve

      kendisini,

      yararsız ve dertli bir ihtiyar olarak sokaklara atan

    Shakespeare'in Kral Lear'ınm konumunda değil

      midir

      felsefe,

    diye  soruyor  Wildelband.

    Her durumda  felsefe,  bilimler cumhuriyeti vatandaşlığı

    hakkını -gerçi, biçimsel olarak, bu haktan asla yoksun  kalmamış

    olmakla birlikte- artık kazanmak durumundadır. Bu,

      felsefe

      için

    içsel bir zorunluluktur;

      ilgi

      alanı ne ölçüd e sınırlı olursa olsun,

    başka herhangi bu- bilim karşısında duym ası gereken bir zorunlu

    luktur.

    Felsefenin tam vatandaşlık hakkı, her şeyden ön ce gündelik

    bilinç karşısmda,

      ikinci

      olarak uzm anlık bilimlerinin belirli tem -

    silcileri ve üçüncü olarak da,

     kimi  filozoflar

      tarafından tartışma

    konusu

      yapılmaktadır. Gü ndelik savlar, önünde sonunda,

      genel

    likle  şu  teze

     gelip

      dayanm aktadır: Felsefe, sağduyunun  istemle

    rini

      her zaman göz önüne almadığı için, güven vermem ektedir.

    Geçmişte,  pozitif  bilimlerin birçok  temsilcisi  bu sıradan savı

    destekliyordu, ama bugünlerde, görecelik (rölativite) kuramının

    ve kuantum mekaniğinin yaratılmasından bu yana, onlar da, aşa

    ğıdaki sözleri yazan Engels'le aynı düşüncede olmaya eğilimli

    gözüküyorlar:  Ancak  sağlıklı bir sağduyu  kendi  dört duvarının

    çevrelediği  alanda  çok  saygm  bir kişi de olsa, tek baş ına, araş-

    15

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    19/385

    tumanın

      uzak

      alemine çıkm ak cesaretini

      kendinde

      görür görmez,

    büsbütün şaşılacak serüvenlerle karşılaşır.

    Kimi  bilim

      adamları,

      felsefeyi,

      önüne çıkan

      sorulara

      yamt

    veremediği,  yahut  daha da kötüsü, bu  sorulara,  olsa olsa, uzman

    lık bilimlerinin bir yanıt buiandadığı

      sorularla

      yanıt verdiği için

    suçlayarlar. Bütün bu sorular (ister

      bilim,

      isterse

      felsefe  tarahn-

    dan sorulsun) zor sorulardır, ama

      felsefe

      lehine en azından şu

    söylenebihr ki, yanıt bulam ayan sorulan soran insanlar bu soru

    lara  da yanıt veremezler Öte yandan,  felsefe,  bir soruya

      yamt

    vermek yerine, bunlardan birisini  kendi kendisine  sorarsa,  bu so

    runun iyi formüle

      edilip

      edilmediğine bakarız. İyi formüle

    edilmişse

      felsefe,

      bu soruna halihazırda bir katkı yapm ış  demek

    tir.

    Bununla birlikte,

      felsefenin

      en

      tehlikeli

      düşmanlan,  yine

    onun  kendi  saflan arasında bulunmaktadır. En büyü k çığlıklan

    atanlar,  felsefenin  tarihsel açıdan evrimleşmiş tüm sorunlannm

    yanılsamah ve gerçekte var olmayan sorunlar olduğunu ortaya

    atan

      yeni-pozitivistîerdi; öte yanda da, tarihsel-felsefi sürec in

    kendisi,

      sürekli bir yanlış değerlendirmeler tarihi olarak sunulu

    yordu.

      Yeni-pozitivistler,

      bu savlannı öne sürerlerken, büyü k

    filozofların batalarınm da büyü k hatalar olduğunu farke-

    dememişler ve felsefeye  karşı yeni-pozitivist  kampanya,  ezici  bir

    yenilgiyle  sonuçlanmıştır Kendileri de.  metafizik (felsefi)  so

    runların kaçmılmazliğım onamak zorunda kahnışlardır. Onların

    sözümona sorunlar dediği sorunlar,

      yeni-pozitivizmin olumlu

    yaklaşımlar bulamadığı reel sorunlar durumuna gehniştir.

    Yeni-pozitivistler,

      kendi

      açıkça ö znelci ve

     bilinemezci

      felsefi

    öğretileriyle doğrudan

      ilintili

      olmayan, m antık konusundaki öz

    gül çalışmalanyla kısmen hak

      ettikleri

      etkiyi  kazandılar.

      Yeni-

    pozitivizmin  bunalımı, büyük ölçüde, şimdi tümüyle apaçık olan

    bu olgunun bilincinden  ileri geliyor  Yeni-pozitivizme,  bir za -

    manlar onun  etkisinde  olanlar da içinde

      olmak

      üzere, doğa bi-

    ' F. Engels,  A nt t -D ühr i ng ,  Mosk ova, 1969, s. 31

    16

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    20/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    21/385

    Gö revimiz, yalmzca, karşmuza ç ıkan sorunları yeteneğimi

    zin tüm gücüyle çö zmek değil, şu anda çözüp çözemeyeceğimize

    bakmadan  yeni  sorunlar da ortaya  koymak  olmuştur. Felsefenin

    öne sürdüğ ü sorunların, onun sağladığı yam tlardan çok daha az

    önemli olduğu görüşünde,

      felsefenin

      özünün basmakahp dogma

    tik bir çarpıtıhşı yatm aktadır Öte yandan,

      bilimsel

      Marksist-

    Leninist  felsefe

      tartışılırken, bu

      felsefenin

      tüm sorunları çoktan

    yanıtlamış olduğunu ve  bilim  ile pratiğin, doğru yanıtlarmı he

    mencecik  alıvereceği  yeni  sorular ortaya koymasını beklemenin

    yeterli

      olduğu

      gibi,

      dogm atik imgeler geçmişte daima

      ileri

      sü

    rülmüştür.  Ancak  gerçekte,  felsefenin  daha önceki gelişiminin

    doğurduğu tüm sorunlar şu anda biç de çözüm lenebilmiş değil

    dir. Dahası,

      felsefe,

      sontlarm dışardan kendisine yöneltilmesini

    yalnızca

      beklemekle

      de

      kalmaz.

      Felsefenin  kendisi  de sorular so

    rar. Bunları yalnızca kendisine değ il, bilimlere ve bilinçli insan

    etkinliğinin her alanına yöneltir. Bu kitapta, çeşitli neden lerle

    genel  dikkatten kaçmış soruları -yanıtlayıp yamtlayam ayacağı-

    mıza bakmadan, tartışılmaya değer sorulan- ortaya koym ayı, bir

    ölçüde olsun başarabUdiysem,

      emeklerim

      boşa gitmem iş olacak

    tır.

    Diyalektik  ve tarihsel maddecilik, her  bilim

      gibi,

      çözül

    mem iş sorunlar banndıran, gelişmekte olan bir  felsefi  bilimdir

    Bu sorunlar  geri  planda bırakılmamalıdır. D ahası, araştırıcının

    dikkatini

      bunlara çekm eliyiz. Ve

      felsefe

      tarihçisi,

      diyalektik

      ve

    tarihsel mad deciliğin bir

      temsilcisi

      olduğundan, doğal olarak,

    kendi  uzmanlık araştırmasında, yalnızca  felsefenin  tarihsel

    geçm işini aydınlatmaya değil, aynı zamanda, günü mü z somnla-

    rmtn çözümü ne, ya da en azından bunların doğru ve yapıcı bi

    çimde konulmasm a da katkı yapm aya çalışır.

    Tem ellendimıek için elimden

      geleni

      yapm ış olmam a karşın,

    sonuçlanmdan kimilerinin tartışmah olduğunu

      kabul  etmeye

      tü

    mü yle hazırım. Am a aynı zamanda,  felsefe  ders kitaplarında

    iyice

      yer edinmiş ve herhalde, sürekh

      yinelenme

      nedeniyle, ku-

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    22/385

    sursuz

      gibi  görünen

      kimi

      önerilerin, gerçekte, hiç de

      kusursuz

    olmayıp, üstelik tartışma gerektirdiğini de varsaymak tayım.

    H erhangi bir araştırma, bir popü ler

      bilim

      çalışmasından

    farklı olarak, tartışılabilecek biçimde yayımlanır. Bu çalışmayı

    yayımlarken

      tutumum

      budur ve  burada,  yalnızca,  bilimsel  tar

    tışmaya değ er soruları ele almaya çalıştım.

    19

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    23/385

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    24/385

    BÎRÎNCÎ BÖLÜM

    BİLGELİK SEVGİSİ

    FELSEFE

    KAVRAMININ KÖKENİ

    1. " K U T S A L " B İ L G E L İ Ğ İ N L A İ K L E Ş T İ R İ L M E S İ

    Eski Yunanlı lar ın "felsefe" deyimini i lk ortaya at t ıklar ı gün

    lerde, bi lgel ikten ne anlaşı lması gerekt iği konusunda herhalde bir

    anlaşmazlık söz konusu değüdi . (Felsefe gibi) , daha önce var ol

    mayan , kavran ı lamaz herhangi b i r şey , mi to lo j i geleneğinde, o l

    dukça açık ve her tü r lü tar t ı şma ya da kuşkunun ö tes inde kabul

    edi len şeyler kategorisme gir iyordu.

    Bi lge l ik , Tan r ı l a ra ( en az ından on la r ın k imi le r ine ) ve r i l i

    yo rdu . B i lge l ik Tan r ı ças ı o l a rak Athena 'ya t ap ı l ıyo rdu . Onun

    heykel ler i , ayaklar ına tünemiş b i r baykuşla b i r l ik te yap ı l ı rd ı ;

    baykuş, herhalde karanl ıkta görebi ldiği içindir ki , kutsal bir kuş

    kabul edi l iyordu.

    O zaman la r in san la rm b i lge l ik o l a rak gö rdüğü şey , b i lme

    d ik ler i ya da an layamadık lar ı şey ler konusunda b i lg i sah ib i o l

    maktı , özel l ikle kehanet t i . Mitoloj iye göre, Tanrı lar kehanet ler le,

    öbür seçkin kişi ler ise bi lgel ikle donat ı lmışt ı . Tüm seçkin insani

    erdemler g ib i b i lgel ik de Tanr ı lar ın b i r armağanıydı .  îlyada'nm

    Bir inci Ki tab ında Homeros , büyük fa lc ı Calchas ' tan şöyle söz

    eder:

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    25/385

    ve ardından

    Rose  Calchas, Thestor'un oğlu ve

    Geçmişi, şimdiyi ve

     gelecekteki

      şeyleri

      bilen

      falcılarm başı,

    Apollo'nun  verdiği kâhinlik sanatıyla

    Yunan gemilerine  yol göstericilik yapm ıştı...

    Eski Yunan 'dak i i lk fe l sef i öğret i lerden hemen önce gelen

    mito lo j ik dünya görüşü i lkel komünal s i s temin ideo lo j i s iyd i .

    Mi to lo j in in gel i ş imi , onun b i r tü r "sanatsa l d in" durumuna dö

    nüşmesi , i lk Yunan f i lozoflar ı tarafmdan daha sonra doğalcı açı

    dan yo rumlanan t eogon ik , kozmogon ik ve kozmolo j ik kav ram-

    larm doğması , smıf lar -önces i top lumun gel i şmesin in temel aşa-

    malannı yansı t ıyordu . Bu top lumda b i rey , kendi dünya görüşüne

    sahip deği ld i . Felsefe henüz yoktu , çünkü , A. F . Losev ' in de

    yazdığı gibi , "burada düşünen amaçları saptayan kabileydi ve bi

    rey in b i r şey üs tünde düşünmek yükümlülüğü yoktu , z i ra yaşa-

    mm temel öğesi kab i leydi ve yaşamm bu öğesi , b i reyde kendi l i

    ğinden, yani , b i lmçIi açık seçik düşünce olarak değil , içgüdüsel

    olarak ken dini gösterirdi . ı

    Eski felsefenin çıkışı , mitoloj inin toplumsal bi l incin hâlâ e-

    gemen b iç imi o lduğu , smıf l ı top lumun o luşum dönemiyle çak ış

    maktad ı r . Gerçekten , i lk f i lozof lar , geleneksel mi to lo j ik dünya

    görüşüyle çatışmaya girdikleri için filozof idiler.

    Mi to lo j i , insan lar ın ak l ı üzer inde hâ lâ egemenl ik sürdürü-

    yorken , on lar "Bi lgel ik ned i r?" sorusunu kendi kendi ler ine sor

    mayı asla düşünmüyorlardı . Mitoloj i , bu soruyu ve başka birçok-

    larmı en açık biçimde yanıt l ıyordu. Felsefenin doğmasıyla, mitos

    ve kehanet in yer in i , insan ın herhangi b i r d ış güçten bağımsız

    o larak , dünya ve insan yaşamı konusundaki düşüncesi a ld ı . Daha

    önce k imsen in üzer inde düşünmed iğ i ya da söz konusu edeme

    diği şeyler üstüne akı l yürütmesiyle başkalarmı şaşır tabi lecek in-

    1 A. F . Losev , İ lkç ağ Es te t iğ i n in Ta r ih i , M oskova , 1963 , s . 107 (Rusça) .

    2 2

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    26/385

    sanlar ortaya çıktı. Önceleri bu insanlar, hiç kuşkusuz, deli kabul

    ediliyordu. Bunlar kendilerine

      filozof,

      yani bilgelik âşıkları di

    yorlardı, Önce filozoflar ortaya çıktı, sonra "fi lozof adı daha

    sonra da "felsefe" deyimi doğdu.

    Thales, var olan her şeyin sudan kaynaklandığmı savunu

    yordu. Anasimenes'e göre, yalnızca her şey değil, tanrılar bile

    havadan türemişti. Evren, diyordu Herakleitus, hem ölümlüleri,

    hem de ölümsüzleri ortaya çıkarmıştır. Bu savlar, mitolojik ve

    dinsel gelenekten bağımsız eleştirel bir düşünme tarzı oluşturan

    devrimci girişimlerdi.

    İlk Yunan filozoflarınm çağdaşlarının, Samanyolu'nun

     ^

    Hera'dan fışkıran süt olduğuna gerçekten inanıp inanmadıklarını

    bilmiyoruz. Ama Demokritos, onun bir yıldız kümesinden başka

    bir şey olmadığmı açıkladığı zaman, eminiz ki, birçok kişi bunu

    bir küfür olarak kabul etmiştir. Güneşin dev bir kaya kitlesi ol

    duğunu ileri süren Anaxagoras bunu kellesiyle ödedi.

    İlk Yunan düşünürlerinin öğretilerinin mitoloji öğelerinden

    özgür olmayışı, onlann temel mitoloji karşıtı eğilimim gölgele-

    memelidir. Mitos, diyordu Hegel, "kendisini bağımsız olarak

    ortaya koyamayan düşüncenin güçsüzlüğünün"   ̂ bir anlatımıdır.

    Felsefenin gelişimi mitolojiden, özellikle de, bilgeliğüı doğaüstü

    kökeni konusundaki mitolojik anlayıştan ilerici bir kopuşu belir

    lemiştir. Bu nedenledir ki, diye yazıyordu Hegel, "artık kehane

    tin yerini, her düşünen kişinin kendi bUinci alıyordu."3

    Kimin ilk kendini filozof diye nitelediğini söylemek güçtür.

    Herhalde Pythagoras'tı bu. Diogenes Laertius'a göre, Phüontes

    tiram Leon, Pyüıagoras'a kim olduğunu sordu ve Pythagoras da

    şu yamtı verdi: "Ben bir filozofum." Bu terim, soruyu soran için

    yabancı olduğundan, Pythagoras terimin bir açıklamasını da

    ' Milky Way, Süt Yolu anlamında -çn.

    2  Hegel, Yapıtlar, 14 cilt, C. 2, s. 139.

    3

     Agy., s. 77.

    23

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    27/385

    yaptı. "Yaşanu Olimpiyat Oyunlanyla karşılaşürdı", diye yazıyor

    Diogenes Laertius. "Oyunlara katılan kalabalık arasmda üç tip

    vardır. Kimileri yarışmak için, kimileri ticaret için ve bilge olan

    kimileri de, gözlem yaparak doyum sağlamak için gelirlerdi.

    Yaşîunda da böyleydi. Kimileri şöhretin kölesi, ya da, zenginle

    rin satın aldığı kişiler olmak için, büğe olan kimileri de yalnızca

    doğruya ulaşmak için doğarlardı."'

    Bu özetleme, Pythagoras'm, bilgeliği seçkin birkaç kişi için

    aynlmış bir şey olarak yorum ladığmı düşündürmekledir. Bunvm-

    la birlikte, kimi başka kaynaklara göre, O yalnızca Tanrıların

    bilgeliğe sahip olduğımu savunuyordu. Her durumda, Pythago

    ras'm öğretisi, yalmzca "kutsal" bilgeliğin İaiklcştirilmesine yö

    nelik genel bir eğilim i ortaya koymaktadır.

    Böylelikle eski Yunan felsefesinin doğması, eşzamanlı ola

    rak, yüce bUgi ülküsü (ve davranışı) olarak bilgeliğe insanm

    kendi çabasıyla ulaşabileceği ve bilgelik olmadan insan yaşamı-

    nm ne değerli, ne de dürüst olacağı ve boşuna harcanacağı biçi

    mindeki, giderek artan bir inancı dile getiriyordu. Bunun anlarm,

    bilgeliğin kaynağmm, inanda değil, bilgi ile entellektüel ve ah

    laksal yetkinleşme çabasında yattığıdır. Böylece, daha felsefenin

    kaynağında, inan ile bilgi arasmda bir çelişkinin doğduğunu

    görmekteyiz.

     2

    ' D i og i n L t i e r ce , V i e , doc t r i nes  e l s c n t e n c e s  d e s p h i l o s o p b e s ü İ D S t r e s ,

    Paris, 1965, s. 127.

    ~ M itolojide 'bilgelik" sözcUğü, lanış ıim akta n çök açımlan an belli bir samyı dile

    getirir yalnızca Felsefede ise, bu yalnızca bir sözcük değil, anlatılması ve tanım

    lanmıuı gereken bir kavramdır. Dilgi kuramının başlangıcıdır, felsefenin kendisi

    için bil üorun olan tartışmanın epistemolojik temelidir. Bu .savın en derin kaynağı,

    bilgi ve Nlirai inana ve dine kariji çıkai-an toplumsal ilerlemedir. Y. P. FranBev'iıı

    yazdığı gibi, "olgular gösteriyor ki, insanlık tarihinde, geleneksel inançlarla ça-

    uşma durumuna giren belli biı bilgi birikimi olduğunda, felsefi düşünce ortaya

    çıkmaktadır. Dinsel sanılar inana dayanır. Gelişimi ııe denli îayıf oluısa olsun, fel

    sefi düzünce, kör inana karşı, bilgiye dayanır. Felsefi riüşiincenin doğuşu, inana

    karş ı savaş ımın baş langıc ıdı r" (Y.  P.  Prantsev. Dinin ve  Özgflr DO^fiıımenin

    K ay na k l an , Moskova . 1959 . s . 501 . R usça )

    24

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    28/385

    Eski Yunan felsefesi, ilk kent devletlerini kuran Yedi

    Bilge'nin öyküsünden söz etmektedir. Bunlardan kimileri efsa

    nevi kişiler olsa gerekir. Ama örneğin Solon, Atina Devleti'nin

    doğuşunun reformlarıyla bağlı olduğu gerçek bir tarihsel kişilik

    tir. Kendisi için Yunan tarihi hiç de uzak bir geçmiş olmayan

    Pythagoras, sonradan Bügeler olarak anılan gerçekten yaşamı ta

    rihsel kişiler (bunlardan birinin de Thales olduğu söylenir) konu

    sunda az çok açık bir fikir sahibidir.

    Milet kenti maddecilerinin öğretisi, doğrudan doğruya,

    Herakleitos tarafından devam ettirilmiştir; Herakleitos şöyle di

    yordu: Bilgelik, doğanm sesine kulak verip, ona uygun olarak

    davranarak doğnıyu söylemekte yatıyor. ' Bu deyiş, kuşkusuz.

    Tanrılara seslenmiyordu; onlar için kulak verilecek bir şey

    yoktu; insana ve yalnızca insana sesleniyordu. Ama insan bilge

    liğinin varhğım bilmekle birlikte Herakleitos, yine de, bu bilge

    liğin ölümsüzlerin bilgeliğine göre bir hiç olduğunu savunu

    yordu, çünkü, 'en bilge insan bile, bir tanrıyla karşılaşürıhrsa,

    bilgelik, güzellik ve başka her şey bakımından, olsa olsa bir

    maymun gibi

      kalır.

    "2

     İnsani ve kutsal bilgelik arasmdaki bu ay-

    nmm, mitolojiden gelen geleneksel inançtan daha farklı bir şeyi

    dile getirdiği görülecektir. Bu, mutlak bilginin temelde olanak-

    sızlığmm (kuşkusuz, hâlâ muğlak ve yetersiz biçimde dile geti

    rilmiş bil-

     onanışıdır

    ).3

    '  A, O. Makovelsky,  Sokratea'den öncekiler.  Kazan, 1914, Kısım I, s. 161

    (Rusça).

    2

     Agy,

    ^

     Daha sonraki yüzyıllarda, yeni çağın matematik ve doğa biliminin başarılarmın et

    kisiyle, sanki var olan her şey lconu.sunda aynntılı bilgi elde edebilmeye doğru gi

    diyorlarmış gibi gözüken, metafizik mutlak bilgi sistemlerinin yaratıcıları, bilginin

    doğasına  ilişkin, bu temel diyalektik anlayışı yitirdiler. İnsan mantığının güçsüz

    lüğü düşüncesi, bütünüyle çağdaş zamanlara aittir. Eski Yunanlılar böylesi sanılara

    sahip olmaktan çok uzaktılar. Eski Yunan bilgeliğinin en son anlatımı Sokrates'in

    şu fikridir; "Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilniediğımdır." Bu açıdan ba

    kıldığında, transandantal ideler diyarında, bu diyarı betimleyebilecek ölçüde uzun

    bir yaşam sürdümıüş olduğuna inanan Platon, Sokratik bilgelik anlayışının bir ka

    lıtçısı

     değildir.

    25

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    29/385

    Bilgel iği arayan, şeylçrin düzenine uygun davranmalıdır . Bu

    düşünceyi somutlaşt ı ran HeraMeitos, insanın evnense/ ' i izlemesi

    gerekt iğim savunuyordu. Ama evrensel nedir? Öncesiz-sonrasız

    bir akışkanlık doğasına sahip olan ateşt i r bu. Aynı zamanda da

    Logos ' tu r ; zaman zaman, önces iz sonras ız a teş le özdeşleşen ve

    zaman zaman da ondan ayrı lan mutlak zorunluluktur , yazgıdır .

    Evrensel , sonsuz biçimde değişir . Her şeye nüfuz eder , her şeyi

    doğurur ve her şeyi yok eder . Hiçbir şey evrenselden aynlamaz.

    İnsanlar , f i lozofun ağzmdan işi t t ik ler i zaman büe, evrensel i an

    lamaz ve onun sınırsız gücünü değerlendiremezler , çünkü onların

    bi lgisizl iği onlara "kendiler ine özgü kavrayış" gibi gelmektedir .

    Heraklei tos, acımaksızın , şu yorumu yapar: "Çoğu insanlar , kar-

    şı laşt ıklan şeylerden bir şey anlamazlar ve öğreterek de onlara

    bir şey anlat ı lamaz, ama bu onlara, sanki bir şey bi l iyorlarmış

    g ib i gözükür ."

    Böylece, görüyoruz ki , b i lgel ik her şeyden önce, insanların

    ç o ğ u n u n

      karşılaştığı,

      on lar iç in gen elde

      bilinen,

      yan i , onların

    görüp , i ş i t ip b i ld iğ i , ama kavrayamadığ ı şey ler in  anlaşılmasını

    öngörür. Bu bi lgel ik anlayışı , özel araşt ı rma yoluyla doğrudan

    gözlenemeyen fenomenleri ve bunlar arasındaki i l işki ler i or taya

    çıkaran özel bi l imsel disipl inler in henüz bulunmadığı , felsefenin

    oluşma çağı i le organik olarak bağlıdır .

      Filozof,

      henüz, ancak

    herkesin gözleyebildiği şeyler (yeryüzü, güneş, yüdızlar , b i tki ler ,

    hayvanlar , gündüz, gece, soğuk, sıcak, su , hava, ateş, vb.) konu

    sunda düşünce yürü teb i l iyordu .

      Filozof,

      kendi mant ık gücünü

    insan yaşammda yer a lan ve herkes tarafmdan b i l inen her şeye

    (doğuma, çocuk luğa , genç l iğe , yaş l ı l ı ğa , ö lüme, mu t suz luğa ,

    mutluluğa, sevgiye, nefrete, vb.) uyguladı . Eski Yunan ve aym

    zamanda da Çin ve Hint fi lozoflarınm ük yapıtlarının herkes için

    b i l inen , ama çok özel b i r an lam ver i len , duyumsal balamdan

    gözlenebil i r şeyleri " i lk i lkeler" olarak almasına şaşmamak gere

    kir. Hatta, bu şeylerin temel, "tözsel" özellikleri bile günlük de-

    1 A. o. M akovelsk y,

      Sokrates'dan Öncekiler,

      Kı.sım I, s. 150 (Rusça).

    26

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    30/385

    neyimden; sıcak ve soğuğun, sevgi ve nefret in , erkek ve dişinin

    üreme i lkelerinin vb. özel l İklerindeo çıkarı l ıyordu.

    Bilgel ik , ya da daha çok, bunun aranması , bu i lk

      filozof-

    l a rca , t üm b i l inen şey le r konusunda , bun la rm ka l ı c ı özünün

    onanmasından hareket le bir yargıya ulaşma yeteneği olarak görü

    lüyordu. Evrensel in anlaşı lması , insan akima, sayısız geçici , s ı

    nır l ı , çok biçimli şeyler içinde bir leşmiş olanı ve öncesiz-sonra-

    sızı,  smırsızı göstermektedir . Öyleyse, tüm bi lgi (örneğin bir şe

    yin bi lgisi) h iç de bügel ik olarak kabul edi lemez. Hatta, b ir çok

    şeyin b i lg is i b i le , d iyordu Herak le i tos , b i lgel iğ imizi ar t t ı rmaz.

    Hiç k imsen in bü tünüy le i ç inden geçemeyeceğ i b i lge l ik yo lu ,

    dünyada en güçlü ve bu yüzden de , insan i yaşamımız iç in en

    önemli o lamn an laşdmasıd ı r .

    Heraklei tos 'a göre en önemli , en güçlü ve en kaçını lmaz şey,

    evrensel değişündü-; ortaya çıkan her şeyin yi t i r i lmesi , her şeyin

    karş ı t larma dönüşmesi , bunlann yeryüzü , hava, t in ve başka her

    şeyin türemiş olduğu öncesiz sonrasız ateş içindeki birlikteliğidir.

    Fi lozofun, yaşamdaki doğru yolu gösteren yüce hakikat olarak

    anlamaya çal ışt ığı şey, smırsız çok biçimli l iğin bu süreğen bir

    liği,

      karşı t lann bu yan yanal ığıdu. Bunun yolu da, geçmiş şeyleri

    küçümsemekten , tüm n imet ler in , tüm ayr ımlar ın ve karş ı t lar ın

    görel i doğasının kavranmasmdan, her şeyi kucaklayan ve her şeyi

    bel i r leyen şey in an laş ı lmasından geçmekted i r . Bi lgel ik sevgis i ,

    kendi basma u laş ı lamaz o lan b i lgel ik ten ayr ı lmamakla b i r l ik te ,

    apaçıkt ı r k i , bu çıkar gözetmeyen sevgi ve bunun verdiği bi lgi ,

    mutlak bi lgel iğin özni tel iği olarak ve bu anlamda da, (başl ıca

    olarak, bunların tam olmayışlar ı nedeniyle) görel i b i lgel ik olarak

    yorumlanır .

    Herak le i tos 'un insan i b i lgehk ü lküsü ve davran ış ı konusun

    daki anlayışı ar istokrat ik ve kötümser bir eği l im taşımaktadır .

    Ancak şu anda, "ağ layan f i lozofun ne bu özel l ik ler iy le , ne de ,

    felsefi düşüncenin özgül bü: özni tel iği olmayan onun diyalekt ı-

    ğiyle ilgileniyoruz. Sorun; onun bilgelik anlayışınm yalnızca eski

    2 7

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    31/385

    zamanlarda deği l , daha sonraki çağlarda da , ya ln ız fe lsef i b i lg i

    n in ve dünyaya i l i şk in fe lsef i tummun doğas ında var o lan öze l

    l ikleri göstermesidir .

    Fe lsefe kavrammm, bi lge l ik sevgis i (görece ,

      insani

      bügel ik)

    olarak i lk kez b iç imlendiği eski Yunan, fe lsefenin tüm somaki

    geliş imi üzerinde esasl ı bir e tki yapacak olan başka ve temelden

    ayr ı b i r fe lsefe anlam ve amaç anlayış ın ın da anayurdu o ldu.

    Sofis t lerden söz ediyorum. "Sofis t" sözü, "sophia" (bi lgelik) ve

    "sophos"  (bi lge adam) sözleriyle aynı kökten türemişt ir ve aynı

    z a m a n d a d a , " z a n a a t k a r " y a h u t " s a n a t ç ı " a n l a m ı n a g e l i r .

    Sofistler, felsefe tarihinde ilk kez,

      bilgelik

      hocaları

      olarak ortaya

    çıktı la . , böylel ikle de, Pythagoras 'a dek uzanan felsefe anlayışmı

    reddet t i le r . Sof is t le r , eski dünyanın i lk ans ik lopedis t le r iydi le r .

    M a t e m a t i ğ i ,

      as t ronomiyi , f iz iğ i , d i lb i lg is in i düşünür o lmaktan

    çok, öf re tm en ve de üc re t l i öğre tm en olarak ince ledi le r . Güz el

    konuşma sana tmm kurucu la r ı o ldu la r ve ken t dev le t in in özgür

    va tandaşma mant ık yürütmeyi , ta r t ı şmayı , çürütmeyi ve kanı t la

    m a y ı ,

      k ısacas ı , kendi ç ıkar lanm söz , ta r t ı şma ve tumturakl ı la f

    e tme gücüy le s avunmayı öğre tme de rs le r in in t eme l b i r bö lümü

    olarak gördüler.

    Sofis t ler bi lgeliği bi lgiyle; e le a l ınan şeyin zorunlu, doğru,

    e r d e m l i ,  ya ra r l ı , vb . o lduğunu kan ı t l ama ye teneğ iy le özdeş le ş -

    tirdiler.   ̂Kam u top lan t ı l a rmd a , mah kem e o tu rumla r ında , t a r tı ş -

    1 Protagoras ' ın görüş lerin i aç ımlayan P la ton, Th ea ete tu s 'd a , b i lgel ik anlayış ın ı

    şöyle betimler: ". . .Ben bilge insanlara iribaşlar demiyorum, tersine, onlara, insan

    vücudunun ve bi tki ler in söz konusu olduğu yerde, 'hekimler ' ve 'çi f tçi ler ' diyo

    rum." Platon'a göre, Protagoras, politika alanında şunu savunur: "Bilge ve iyi be-

    lagatçi ler , duruma uygun gözükmek için kötülük yerine iyi l ik yaparlardı ; çünkü,

    her bir duruma göre İrim haklı ve haktan yana gözüküyorsa, öyle görüldüğü sürece,

    haklı ve haktan yana olan da odur; ve bilge insanın yaptığı şey, kötülük yerine iyi

    l iğ in doğm asına ve gerçekleşm esine yol açmakt ı r . " (P la to n 'u n Sö yl eş i le r i ,

    Oxford, 1953, C. III , s . 265 ). D ün ye vi bi lg i biçiminde ki bu bi lgel ik anlayışı ,

    önceki bilgelik kavramıyla doğrudan doğruya çatışmaktadır. Ancak sofistler, felse

    feyle birhkte doğan ve onun özgül içeriğini ve amacını anlamak için ilk girişimi

    yapan, mitoloji karşıtı insani bilgelik anlayışını yalnızca mantıksal sonucuna ulaş

    tırmış kişiler oldular.

    28

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    32/385

    malarda, t icari iş lerde, vb. yer almak için Atina vatandaşı böylesi

    b i lg i ve yeteneklere kuşkusuz gerek duyuyordu . Belagat öğret

    menler i o larak e tk in l ik ler iy le , görünüşte değ işmez doğru lar ı o r

    tadan kald ı ran ve s ık s ık da , bü tünüyle o lağandış ı görüş ler i te

    meUendiren kuramlar ıy la Sof is t ler , mant ıksal düşüncenin gel i ş

    mesini ve kavramlarm esnekliğini daha da hızlandırdı lar ; bu da,

    i lk bakışta tümüyle bağdaşmaz gibi gözüken şeyleri yan yana ge

    t i rmeye ve bir leşt i rmeye olanak verdi . Mantıksal kanı t , hakikat in

    temel ni tel iği olarak görülü yordu . İ lk kez Sofist lerin felsefesinde

    or taya ç ıkan kavramlarm evrensel esnekl iğ i , n i te l ik bak ımmdan,

    bel i rg in ö lçüde özneld i . Kanı t lamak, inandı rmak ya da razı e t

    mek anlamma geUyordu. Sofist ler , kanı t lamak için seçt ikler i her

    şey i kaoulamanm olanakl ı l ığ ına inanmaya baş lad ı lar ve bu , ger

    çekte, "sofist" , "sofizm" ve "sofist ik" sözlerini , her düşünen in

    şam aşağı layan sözler durumuna get irdi .

    Sofist ler , genelde, duyuların ve bımlardan elde edüen çıkar

    samalar ın tan ı t lay ıc ı l ığ ın ın öznel l iğ in i ve görel i l iğ in i vurgula

    d ı lar . Herhangi b i r şey i des tek lemek iç in sav lar o luş turu lab i le

    ceğini , bugün apaçık gelen bu olguyu, i lk kez onlar kavradı lar .

    Bu hakikat , onlarca, kısmen felsefi kuşkuculuk ve görel i l ik anla-

    mmda, k ısmen de, çe l i şkUi o lgu larm, sanüann ve yarg ı larm o las ı

    doğru luğımun onanması b iç iminde yorumlandı . Kısacas ı , sof i s t

    ler , b i r msamn kendi amacına u laşmak iç in gerek duyduğu pos-

    tu la lar d ış ında, her tü r koşu lsuz postu laya kendis in i uydurmayı

    reddeden b i r düşünce tarz ın ı öğret iyor lard ı . Basmakal ıp san ı lar ı

    ve kavramlar ı çok yönlü b i r duruma sokmaya ve günlük ku l la

    nım sonunda sert b ir biçimde ortaya çıkan aykurıhklarım gider

    meye çahşt ı lar . Böylel ikle kimi Sofist ler , iy i l ik ve kötülük ara

    sında yalnızca görece bir çel işkinin olduğu, dinsel inançların ya

    n ı l t ıc ı o lduğu ve çoğu insan larm o günlerde yapt ığ ı g ib i inan

    manın bir hata olduğu, köleler i le özgür insanlar arasmdaki kar-

    şı t l ığmsa doğa tarafmdan konulduğu sonucuna ulaşt ı lar .

    So f i s t l e r in k imi le r i kö lec i demokras in in ideo log la r ıyd ı ,

    kimileri de bunun karşı t lar ıydı ; ancak her ikisi de, felsefeyi dün-

    29

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    33/385

    yevi bi lgelik ve bi lgiyi de belagat sanatı olarak anlıyorlardı; eği

    t i lmiş insan, bu sanatm yardımıyla , eğit i lmemiş insanlara ve bi l

    gis izlere karş ı her zaman üstün gelebil irdi .

    İ lk kez Sofis t ler bi lgeliğin tam anlamıyla la ikleşt ir i lmesine

    çabaladı la r ; gereken eği t ime sahip herkes iç in bunu ulaş ı labi l i r

    kı lmaya çal ış t ı lar . Ancak Sofis t lerin bu demokratik eğil imi; fe l

    sefenin görevlerinin aş ır ı yalmlaşt ır ı lmasıyla ve felsefenin, var

    olan her şeydeki özün ve evrense l in anlaş ı lmas ı , insan yaşamı

    için  ve insan yaşamı iç inde en önemli o lanm anlaş ı lmas ı yolun

    daki a rayışmm göz ardı edi lmes iy le yan yana g i t t i . Sof is t le r in

    öğretis inin bu temel özell ikleri , Sokrates ve özell ikle , fe lsefeyi

    yen iden ha lk k i t l e s in in e r i ş emeyeceğ i b i r nok taya yükse l t en

    Plato n tarafmdan am ansızca eleş t ir i ldi . ı

    P la ton , ne doğru b i lg in in ne de doğru e rdemin d ı şa rdan ,

    eği t im yoluyla kazanı labi leceğm i savunuyordu; eğ i t im, o lsa o lsa ,

    insanın b i r başka dünyadaki konukluğu s ı ras ında ruhuna g i ren ,

    ama fa rk ında o lunmayan b i lg in in o r t aya konu lmas ına ya rd ım

    eder.

    1 Platon, "Sokrates ' in Savunması" başl ıkl ı söyleşisinde, Sokrates ' in ağzından, i lk

    Yunan filozoflarınca öne sürülen bilgelik anlayışını açımlar Sokrates, bilgelik ka

    zanmak çabasıyla, diye anlatır, bunu herkesten önce devlet adamları arasında arar.

    Onlardan birisiyle konuştuktan sonra Sokrates şu sonuca vanr: ". . .Ben, en azından

    bu adamdan daha bi lgeyim, çünkü o hiçbir şey bi lmiyor, ama bi ldiğini sanıyor,

    ben ise ne biliyorum, ne de bildiğimi sanıyorum." Şairlerle konuşan Sokrates şunu

    görür: ". . .şairler, bilgelikle değil, bir tür deha ve esinle şiir yazarlar; onlar, birçok

    iyi şey de söyleyen, ama bunların anlamını anlamayan kâhinlere ya da yatıştırıcı

    lara benzerler. . ." Sonunda Sokrates sıradan insanlara, zanaatkarlara döner ve şunu

    anlar: "onlar, benim bilmediğim birçok şeyi biliyorlar ve burada, benden kesinlikle

    daha bilgedirler." Ama şöyle sürdürür: ". . . iyi iş-erbabı olduklarından, her tür yük

    sek konuyu da bildiklerini sanıyorlar ve onlardaki bu kusur, onların bilgeliğini

    gö l ge l i yo r . . . " (P l a t on 'un Söy l e ş i l e r i , s . 345 , 347) . B öy l e l i k l e Sokra t e s ,

    Sofist ler in savunduğu dünyevi bi lgel iği bütünüyle reddetmemekle bir l ikte, yal

    nızca, insani bilgeliğin eksik olduğunu, bilgisizlikle karıştığını ve bu yüzden kut

    sal,

      mutlak bilgelikle karşılaştırılamayacağını kanıtlamaya çalışmıştır. Dolayısıyla,

    "Protagoras" da Sokrates, insani bilgeliği insanın kendi sınırlıl ıklarının aşılması

    olarak tanımlar: "Bir insanın kendine karşı aşağılığı (aşağılık duygusu çekmesi -ç)

    yalnızca bilgisizliktir; bir insanın kendine karşı üstünlüğünün bilgelik oluşu gibi."

    (Pla ton 'un Söyleş i le r i , "Protagoras" , s . 186) .

    30

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    34/385

    Bö ylec e Pla ton , tam olara k eski Yun an felsefesinin i lk dö -

    neminde or taya ç ıkmış o lan , yalmzca seçk in k iş i lerde var o lan ,

    bi lgel ik için bi lgel ik sevgisi anlamındaki , ar istokrat ik entel lek-

    tüel felsefe anlayışını geri get i rdi . Platon 'un öğret isine göre bi l

    gel ik , yerleşik t ransandantal gerçekl iği anlamakta, ideler diyarım

    ve en baş ta da , mut lak an lamda hakça, mut lak an lamda doğru ve

    mut lak an lamda güzel ideler d iyar ım an lamakta ve tüm doğal

    şey ler i ve insan i o lay lar ı da bu duyularüs tü konumdan incele

    mekte yatmaktad ı r .

    P la ton , b i r mu t l ak büg i s i s t emi yara tmay ı öz led iğ i (ken

    d is iy le Sokrates aras ındaki baş l ıca ayr ım) ö lçüde, u laş ı lamayan

    bi r b i lg i ve yaşam ü lküsü sevgis i (aray ış ı ) b iç imindeki özgün

    felsefe an lay ış ından ayr ı lmaktad ı r . Onun, Sof is t ler in dünyevi

    b i lgel ik ler i üzer ine e leş t i r i s i , son çözümlemede bügel iğ in yeryü

    zündek i temel in in yaln ızca bi r y inelenmesine dönm üştür . R uhun a

    sind i rememiş o lan lara b i lgel iğ in öğret i lemeyeceği kaydın ı koy

    makla birükte, Sofist ler gibi o da, bir bi lgel ik öğretmeni olmaya

    çahşı r . Böylel ik le P la ton 'un öğret i s i , yaln ızca kuramsal değU,

    prat ik yönler i bak ımından da b i r bügel ik s i s temi o larak or taya

    çıkar.

    Platon 'un devlet ülküsü mutlak adalet in , mutlak hakikat in ve

    mutlak güzeUiğin yetkin bir biçimde göz önüne çıkmasını sağla

    yan, toplumu akıUıca yönetme öğret işidir ; bunlar sayesinde, is ter

    zan aatk ar, ister çiftçi , ister ga rdi ya n, ister yöne tici-filozof olsun ,

    her insarun kendisine aynlan yeri alabi leceği bir toplumsal sistem

    kuru lacak t ı r . At ina dev le t in in bunahmmı yans ı t an bu ger i c i

    ü topyanın kuramsal o larak temeUendir i lmesi , P la ton 'u kendi ön

    cel ler inden ve esk i dün yan ın dah a so m ak i f i lozoflar ından köklü

    biçimde ayu-an  kazanılımş  bi lgel ik anlayışında yatm akta dır . '

    ^ Son derece karakleristik tir ki, eski Yu nan m addeciliğin in büyük bir temsilcisi ve

    Platon'un çağdaşı olan Demokritos bilgeliği iç yapmın, doğanın birliğinin, mad

    denin anlaşılması ve insan yaşamında ödevin doğru yorumlanması olarak görür.

    De mo kritos'un ö ğretisine göre, "bilgelikten şu Uç yetenek, yani yerinde kararlar

    almak, bunları doğru olarak dile getirmek ve gerekeni yapmak yeteneği doğar."

    31

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    35/385

    Aristoteles' in öğretisinin hareket noktası ise, Platon'un ideler

    öğret isinin eleşt i r is idir ve t ransandantal ' in bi lgisi b içimindeki

    Pla toncu b i lgel ik an lay ış ınm yeniden

      gö2Xİen

      geçi r i lmesin i ge

    rekt ir i r . Aristoteles, duyularla sağlanan gerçekl iği yeniden can

    landırır ve çoğu kez yine duyularla sağlanan, şeylerdeki içkin bi

    ç imler an lay ış ından hareket ederek , maddi dünyanın n i te l iksel

    çeşi t li l iğ ini açıklam aya ça hşır . Kesindir ki , Aristoteles, duyum sal

    yollar la ahnmış biçimlerin yanı sı ra, "biçimlerin biçimi"ni ve ük

    devmdiriciyi de kabul eder; çünkü o, bir bütün olarak dünyayı

    aç ık lamak i ç in başka b i r yo l gö remez . Bummla b i r l ik t e ,

    Ar is to te les ' in ideal izmi , fe l sefey i bu dünyadan öbür dünyaya

    t ı rmanış o larak yorumlayan Pla ton 'un ideal izminden temelden

    ayndn. Aristoteles ise, tersine, felsefenin görevinin doğanm te

    mel nedenlerini , temeller ini ve biçimlerini incelemek olduğıma

    inanu". Ası l b i lgel iği burada görüp. Sofist ler in öğret isini "reel

    değ il , yalnızca gör ünü şte" i bilgelik diye kınar. A ristoteles'e g öre

    b i lgel ik , tek tek şey ler in b i lg is iy le o lmasa b i le , haddizatmda

    ö z ü n b i l g i s i y l e , b i l g i y l e b a ğ d a ş m a k t a d ı r , E t i k a l a n ı n d a

    Aris to te les ' in b i lgel ik an lay ış ı , Hel len ik dönemin fe lsefes in i

    muştulamaktadır : "Prat ik bi lgeMğin insanı , mutluluğa ulaşmayı

    deği l , ac ıdan kaçm ma yı am açlar. "2

    Aristoteles ' in Tanrıyı i lk devindir ici olarak ni telediği doğru

    dur ; ancak bu sav yeniçağm yaradancı görüş ler in i an ımsatmak-

    tadu-, çünkü Tanrı felsefi araşt ı rmanm bir konusu olarak ahn-

    mamışt ı r . Aristoteles, örneğin, Tanrı lann ölümsüzlüğünü onların

    yaşamsuyu içmesine bağlayan teogonik ve kozmogonik kuram-

    lan mitoloj i temelinde gel işt i ren ve eski Yunan felsefesinin ön

    cel ler i o lan Hesiodos ve öbür ozanları teolog ' lar diye bet imler .

    Demokritos'un bilgelik anlayışı, alçakgönüUiilüğü gözetmek anlayışıyla bağlıdır;

    "Güzellik, her şeyde alçakgönüllülüğü gerektirir." Politik ülküsü köleci demokrasi

    olan Demokritos'un dünyevi bilgeliği, hem Platon'un kehanet felsefesine, hem de

    Sofistlerin öznelciliğine aynı derecede yabancıdırr.

    ' Ari s tote les ' in  Met a f i z i ğ i ,  Lo nd ra 1857, Kitap III, Bl . 11, s. 84.

    2  A r i s t o t e l e s' i n  N i c o m a c h e E t i ğ i ,  New York 1920, s. 175.

    32

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    36/385

    Böyle bir açıklamanın ozanları tatmin edebileceğini, ama bunun

    bizim anlayışımızın s ınnlan ötesine geçtiğini alaycı bir dille be -

    lirtir Aristoteles. Aristoteles'in aldığı biçimiyle teoloji. Tanrı (ya

    da Tanrılar) konusunda bir öğreti değil, konusu ilk nedenler ve

    onlarm temelleri olan "ilk felsefe"dir.

    Bilgelik sorunu yeniden öne çıkmakta ve gerçekten de, eski

    toplumun gerileme çağı öğretilerinde -stoacıl ık, kuşkuculuk ve

    Epikiirosçulukta- felsefi düşüncenin temel konusunu oluştur

    maktadır. Bu ekollerin izleyicileri için bilgelik, bir bilgi ülküsü

    olmaktan çok, bireyi kaçmılabilecek sıkmtılardan ve sıkmtıya yol

    açan aşırılıklardan kurtaran doğru bir yaşam yoludur. Bu gö

    rüşlerin başlangıçtan ilk Yunan filozoflanna dek götürülebiür,

    ama onların başlıca inancı, bilginin asimda bir amaç olmasıdır,

    Oysa Helen felsefesi, bilginin aslında bir değeri olmadığı ve

    yalnızca, bize yaşamda doğru yolu gösterdiği için kendisine ge

    rek duyulduğu ilkesini ortaya atar.' Epiküros'a göre insani ya

    şamın ereğini oluşturan mutluluk, insanın kendi gereksinimlerini

    smırlamasıyla ve tatsız sonuçlar getiren zevklerden vazgeçilerek

    elde edilebilir. Mutluluğun özü tam bir serinkanlıhk, ağırbaşlılık,

    dünyadan vazgeçmedir. Marx, doktora tezinde şöyle yazar: "Epi

    küros'a göre, insan için hiçbir iyilik onun kendisi dışında de

    ğildir; onun dünya ile ilgili olarak sahip olduğu biricik iyilik,

    ondan (dünyadan -ç) özgür olmak konusundaki olumsuz sanı-

    s ıd ı r . "2  Ama, dünyadan özgür olmak için insan, kendi Tanrı kor

    kusunun ve ayrıca da ölüm korkusunun üstesinden gelmelidir.

    1

     s.

      Chattarjee'ye ve

      D.

      Datta'ya

      göre,

      bilginin, felsefenin ve bilgeliğin amacının

    böyle

     anlaşılması eski Hint felsefesinin bütün sistemleri için özellikle karakteris

    tiktir. "... Tüm bu sistemler, felsefeyi pratik bir zorunluluk olarak görürler ve ya

    şamın nasıl en iyiye yöneltilebileceğini anlamak için bunu yeşertirler. Felsefi  bil

    geliğin amacı yalnızca entellektüel kaygının doyurulması değil, ama en başta, uzak

    görüşlülükle, öngörüşlülükle ve derin görüşlülükle yönlendirilen aydınlık bir ya

    şaradır."

      (Hint Felsefesine

      Gir i ş ,  Kalküta, 1950, s. 12). Hint ve Avrupa

      fel

    sefesi arasındaki ayrılıklardan biri de, Hint felsefesinde bu bilgelik anlayışının sü

    rekli egemen olmuş olmasıdır.

    -

      K.

     Marx ve F. Engels,

      İlk Yapıtlardan,

      Moskova 1965, s. 143 (Rusça).

    33

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    37/385

    özel l ik le , dünyada, ağ ı rbaş l ı l ığm mut lu luk veren özgüvenin i y ı

    kab i l ecek h içb i r güç bu lunmad ığ ın ı kamt layab i l i r se , doğa fe l

    sefes i , amacma u laşmış o lacakt ı r . Doğa fe lsefes i , bu bağlamda,

    sonuçta e t ike gel ip dayanan b i r "yaşam felsefes i" get i rmek ve

    temellendirmek gibi yardımcı bir rol oynar. Böylel ikle bi lgel ik ,

    "uygulamal ı" b i r amacı h izmete koşar ; k iş i se l yaşamda b i lgece

    davranma öğret i s i o larak fe lsefe , en te l lek tüel tedavi b iç iminde

    yorumlanı r . Epikuros şöy le der : "Herhangi b i r insan i s ıkmt ıy ı

    g idermeye h izmet e tmeyen f i lozo fun söz le r i boş tu r . Vücudu

    hastal ıktan kurtaramayan bir i lacm nası l t ıp ta hiçbir yararı yoksa,

    ruhun rahats ız l ığmı d ind i remeyen fe lsefen in de b i r yarar ı yok

    tur ."

    Felsefeyi "bi lgel ik al ış t ı rması" olarak göre n eski Yun an sto -

    acı l ığı da, Epikürosçuluk gibi , felsefenin (en yüksek anlamıyla)

    prat ik önemini vurgular , çünkü onun amacı insana "doğaya uy

    gun yaşamayı" öğretmektir . Stoacı l ık , var olan her şeyin önceden

    kararlaşt ı r ı lmış olması gibi yazgıcı bir anlayıştan hareket eder .

    Dolay ıs ıy la , doğaya uygun yaşama is temi , b i r yandan , b i r doğa

    bi lg is in i ve ö te yandan da , doğal zorunlu luğa koşu lsuz boyun

    eğmeyi öngörür . İnsan , önceden bel i r lenmiş düzende h içb i r şey i

    değiş t i remez. Kaçmılmazı an layarak buna boyun eğen ve erdem

    sevinci duymak için duyusal zevkleri terkeden kişi b ir f i lozof ya

    da bir bi lgedir ; bu ise, şeylerin özünün yeniden tanmması ve ak

    l ın , tu tkular üzerindeki zaferiyle elde edi l i r .

    Esk i Yunan kuşkucu luğu , b i r çok bak ımdan Ep ikü rosçu luk

    ve s toacı l ık tan ayr ı l sa da , b i lgel iğ i , insan i i lg i ve tasalardan

    u z a k t a , e n t e l l e k t ü e l s e r i n k a n l ı l ı ğ ı n k a z a n ı l m a s ı n a i n d i r g e r .

    Diogenes Laer t ius , Posidonius ' a yo l lama yaparak , şunu an la t ı r :

    Bir gün Pyrrho, "denizde, bir geminin içindeydi , arkadaşları çı

    kan f ı r t ınadan korkuya kapı lmış lard ı ; o i se , o ldukça soğukkanl ı

    ve d ing in l iğ in i h iç bozmadan , gürü l tü lü b iç imde b i r şey ler ç iğ-

    1 Lukret ius, De Rerum Natura, Moskova 1947, C. II , s . 641 (Rusça) .

    34

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    38/385

    neyen bir domuzu gösterip , bi lge kişi de aynı i lg isizl iği koruma-

    hdu:, dedi."i

    Bi lgel ik an lay ışmdaki (ve aynı yo l la , fe l sefedeki ) bu evr i

    min , esk i ken t dev le t in in ve , özgür vatandaşın dev le t yaşammda

    etk in yer a lmasına izm veren top lumsal b i r s i s temin çöküşünü

    yansı t t ığ ı görü lecekt i r . Ar t ık o özgür vatandaş , toprağ ın ayağı

    a l t ından kaydığ ın ı h isse tmekted i r . Dolay ıs ıy la , onun açıs ından

    bi lgel ik , insanm top lumda yaşayabi lmesi , hem de aynı zamanda

    ondan özgür olması gibi yanı lsamalı bir güvencede yatmaktadır .

    Eski Yunan felsefesi , her şeyi kucaklayan kuramsal biçimiyle

    bi lgiye yönel ik güçlü bir entel lektüel hareket olarak ortaya çıkt ı .

    Uzlaşmaz çel i şk i ler le y ıpranmış b i r top lumdaki rahat lama aray ış ı

    o l a rak sona e rd i . Ancak bu buna l ım , Helen i s t ik çağ ın öğ

    re t i ler inde h içb i r ak ı lc ı düşünce o lmadığ ı an lamma da gelmez.

    Bu öğret i ler ; kuramsal ak l ın karş ı s ına pra t ik ak l ın öncel iğ in i

    koymakta ve , b i l imin yaln ızca üre tken deği l , ayn ı zamanda da

    yık ıc ı b i r güç durumuna geld iğ i kap i ta l izm ve özel l ik le emper

    yal izm çağmda beklenmedik ve acıkl ı sonuçları ar t ık apaçık olan,

    bi lgi için bi lgi biçimindeki safdi lce akı lcı anlayışı i lk kez olarak

    sistemli bir tarzda eleşt i rmektedir . "Yunan felsefesi" , der Marx,

    "ara larmda İyonyal ı doğa f i lozofu Thales ' in de bu lunduğu yedi

    b i lge adamla baş lar ve b i lge k iş iy i kavramsal açıdan bet imleme

    çabasıyla sona erer . " 2

    Yunan ve Yunan-Roma fe lsefes in in daha somaki tar ih i (bu

    f e l s e f e n i n y e n i - F i s a g o r c u l u ğ u n , y e n i - P l a t o n c u l u ğ u n v e d a h a

    soma da Stoacı l ığ ın , vb . d insel ve g izemci öğret i ler ine dönüş

    mesi tar ihi) gerçekte, eski f i lozoflar ın dünyevi bi lgel iğine son

    veren Hırist iyanl ığın öntarihidir .

    D . L a e r c e , V i e , d o c t r i n e s e t s e n t e n c e s d e s p h i l o s o p h e s i l l u s t r e s , s .

    193.

    2 K. Marx ve F. Engels , İ lk Yapıt lardan, Moskova 1965, s . 131 (Rusça) .

    35

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    39/385

    2 .

      İNSANİ BİLGELİĞİN

    T A N R I S A L L A Ş m i L M A S I

    Eski dünyanın son çöküş çağınm felsefi g izemcil iğini ve a-

    k ı ld ış ıc ı l ığ ın ı ( i r ra t ional i sm) Avrupa or taçağ lannm egemen ve

    gerçekte b i r ic ik ideo lo j i s i o lan Hır i s t iyanbk özümsedi . Engels ,

    şuna dikkat i çeker: "Hırist iyanl ık dışardan, Judea'dan al ınıp Yu-

    nan-Roma dünyasına dayat ı lmadı . . . O, -en azından , b i r dünya

    din i o lması b iç im iy le - bu dünyan m en karak ter i s tik ürünüdür ." i

    Hır i s t iyan l ığm savunucular ı , Yünan-Roma çoktanr ıc ı l ığ ım söküp

    atan bu yeni dine

      felsefe

      dedi ler . Onlarm temel savı ; Hır ist iyan

    öğret i s in in temel sorunlannm (Tann , dünyanm yarat ı lması ) Yu

    nan felsefesi tarafından i ler i sürülmüş olduğu, ancak, yalnızca

    Hır i s t iyan l ığ ın bunlara doğru yanı t lar get i rd iğ i b iç imindeydi .

    August ine , Ter tu l l ian ve öbür "Ki l i se Babalar ı" yen i -Pla ton-

    culuğun ve onunla il intil i öteki idealist öğretilerin felsefi gizem

    ci l iğ in in ve ak ı ld ış ı l ığ ınm teo lo j ik b i r yorumunu ve temel len-

    dir i l iş ini verdi ler . Hır ist iyan dininin "kuramsal kaynağı" , Epikü-

    rosculukla, kuşkuculukla ve özel l ikle stoacı l ıkla eklekt ik biçimde

    kaynaşt ı r ı larak vulgerleşt i r i lmiş olan yeniPlatonculukm.2

    Böylece, Hazret i İsa 'nm havari ler ince anlat ı lan Yeni Ahit ya

    da "kutsal vahiy", tar ihsel-felsefi çözümlemesinin de gösterdiği

    gibi ,

      öbür "kâfir" öğret i ler inden ödünç alman çeşi t l i şeylerin ek-

    1 K, Mant ve F. Engels ,  İlk  Yapıüardan, s . 131 (Rusça) .

    - "Vulgerleştirilmiş biçimiyle stoacılık " diye okuyoruz   Fel sefe Tarihi'nin birinci

    cildinin 383. sayfasında (Ed. ; G. F. Aleksandrov, B. E. Byhovsky, M. B. Mitin

    ve P. F. Yudin), "ilk Hıristiyan kilise örgütleyicilerinin ahlak görüşleri üzerinde

    güçlü bir etki yaptı; örneğin, Kili.se tarafından Havari Paul 'e yorulan dinsel mek

    tuplarda ve daha sonra da Teıtullian'da Seneca'nın etkisinin çok açık olduğu sap

    tanmıştır. Hıristiyanlık, yeni-Platoııculukla daha da sıkı biçimde bağlıdır. Yeni-

    Pla tonculukla or tak bi r çok öneml i öze l l iğe sahipt i r Hı r i s t iyan doğması .

    Hıristiyanlığın kutsal üçlüsü Platinus'un üçlüsüne -İnsan, Akıl, Ruh- karşılıktır.

    Hır ist iyanl ık, yeni-Platoncu ' tü rü m ' (emanat ion ) ve t inselci l iği ; onun ruhun

    Tanrıya yaklaştığı ve, doğrudan gözlemenin mutluluğu içinde onunla geçici olarak

    birleştiği bir durum olarak esrime ve 'yücelme', üstüne öğretisini geniş Ölçüde kul

    lanır."

    36

    http://kili.se/http://kili.se/

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    40/385

    l e n m e s i y l e ,  geç ant ik i tenin fe lsef i kuramlar ınm teolo j ık b i r re

    vizyonu olarak ortaya çıkmaktadu". Yine de, ortaçağ teologları ve

    fi lozofları iç in Kutsal Kitap, eskilerin insani bi lgeliğinden kökten

    farkl ı g ib i görünüyordu. Bu kutsa l vahiydi , dünyadaki şeyler ve

    kutsa l l ık konusundaki tüm kuramlaş t ı rmalarm ta r t ı ş ı lmaz kayna

    ğıydı .

      Bunun anlamı , or taçağ düşünürü iç in , kutsa l b i lge l iğ in in

    sarun ulaşabileceği bir biçimde, yani , kutsal ki taplarda açımlanan

    biç imiyle var o lmas ıydı . Bir ic ik sorun, bunu anlayabi lmek, bunu

    doğru yorumlayabi lmekt i .

    T e o l o j i ,

      A v ru p a o r t a ç a ğ ı n ı n f e l s e f e -ö t e s i d i r . A q u i n o l u

    Thomas 'a göre teoloji , gökselden dünyasala inmekte, oysa felsefe

    dünya sa ldan ve geç ic iden gök se le ve mut lak 'a ç ıkmaya ça l ışmak -

    tadı r . Fe lsefe ya ln ızca akim kehanet le r ine komuta e tmekte , oysa

    teoloj i ,  kaynağı Kutsa l Akı l o lan akı ld ış ı doğrular ı deği lse b i le ,

    akı lö tes in i yorumlamaktadır . Fe lsefe , kaç ın ı lmaz o larak , teolo j i

    nin maşası olmaktadır . Bilgelik sevgis i , entel lektüelleş t ir i lmiş bir

    d inse l duyguya dönmektedir . Metaf iz ik b i lge l ik , o tant ik o la rak

    İncil'de  aç ımlanan teolo j ik b i lge l iğ in ancak yorumlanmas ı o labi

    l i r . Bu yüzden f i lozof h içbi r yeni yahut beklenmedik sonuca u la

    ş a m a z ;  sonuçlar baş tan ver i l i r ve yapı lmas ı gereken bütün iş ,

    bun la ra man t ıksa l b i r yo l döşemek , yan i , muc ize le re ve gene l

    olarak doğaüs tüye inanmaktan çekinen, ama bütün bunlarm nas ı l

    o lanakl ı o lduğunu da henüz kafas ı a lmayan günlük sağduyu kar

    ş ıs ında Hır is t iyan dog m asm ı hakl ı gös te rmekt i r . •

    ' Bununla birlikte, belirtmekte yarar vardır ki, Hıristiyanlığa yabancı kimi seçkin or

    taçağ düşünürleri felsefi bilgeliği çok daha özgür ve bağımsız biçimde, bu bakım

    dan da, izleyicisi oldukları Aristoteles'e yaklaşarak yorumladılar. Bu yüzdendir ki,

    İbn Sina şöyle der: "Bizce bilgelik iki türlü olabilir. Birincisi, yetkin bilgidir bu.

    Bir kavramla ilgili yetkin bilgi, bir şeyi özü ve tanımıyla bilir; bir yargıyla ilgili

    yetkin bilgi ise, nedenleri olan şeylerin tüm nedenleri üzerine güvenilebilir bir yar

    gıdır. İkincisi, eylemin yetkinleşmesidir. Bu yetkinleşme, onun varlığı ve korun

    ması için zorunlu olan her şeyin var olmasında; yalnızca bir zorunluluk konusu

    olmayıp, güzel l iğe ve yarara hizmet edecek her şey de içinde olmak üzere, onun

    kendi özüne layık olması ölçüsünde var olması olgusunda yatar." Burada, insani

    bi lgel iğin olabi ldiği ölçüde yetkin bi lgi olarak değerlendir i ldiğini görüyoruz.

    Ancak, sayfanın devamında İbn Sina, or taçağ geleneği ruhu içinde, Kuran' ı ana-

    37

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    41/385

    Eski Yunanlıların bilgeliği insan ölçeğiyle sınırlıdır diyor

    Jacques Maritain. "Yaradanla birlik yoluyla bizi kurtarmaya de

    ğil, evrenin akılsal tanınması yolunda bize yol göstermeyi ileri

    süren bir felsefi bilgeliktir bu."^ Din, görmüş olduğumuz gibi,

    eski felsefeyi esinlendirmiş değildir ve kutsal bilgeliğin insanlı

    ğın bilgeliğine göre sınırsız ölçüde daha üstün olduğunu ileri

    sürdüğü durumlarda bile. Yaradan üzerine düşünme, onun içinde

    az bir yer tutar.

    Klasik Yunan filozoflannm en iyilerinin özlediği "dünyevi"

    bilgelik, kuşkusuz Jacques Maritain'i doyurmuyor. Bilgeliğin

    böylesine yorumlanması diyor, gerçekliğin bilimsel anlaşılmasma

    yöneliktir, oysa asıl bilgelik ruh kurtuluşuna ilişkin bilgelik,

    azizlerin bilgeliğidir. Maritain, eski Doğu filozoflarının bu tür

    bilgeliğe çok yaklaştıklarına, bilgeliği insanm dünyasaldan gök

    sele çıkması olarak anladıklarına inanmaktadır. Ancak, Marita-

    in'e göre, gerçek bilgelik yalmzca Hıristiyanlıkta ve onun doğur

    duğu  Ortodoks  ortaçağ teolojik ve felsefi düşüncesinde bulun

    maktadır. "Eski Ahit'in bilgeliği", diyor, "asimda, bizim kişiliği

    mizin yalnızca alçakgönüllülük içinde yaşadığmı ve yalnızca kut

    sal kişilik sayesinde kurtarılabileceğini anlatmaktadır bizlere...

    Bu doğaüstü bilgelik kendisini veren, yere inen bir bilgelik-

    tir..."2

    Maritain, ortaçağ tarzı düşünceye (kuşkusuz, Hıristiyan orta

    çağının egemen ideolojisini akıldışı tutmaktayız) baktığında

    kapitalist toplumun içine düştüğü çelişkilerden bir kaçış yolu

    g ö r ü y o r . 3  Maritain, Aquinolu Thomas'ın üç tür bilgelik

    rak,

      tüm şeyleri, bunları kendisi yarattığı için kendinden bilen kutsal bilgelikten

    sö z

     eder.

    1  J. Maritain, Science et Sagesse,  Paris,  1935, s.  30-31.

    2

     Agy., s. 38.

    3

     "Tarih", diyor

     M aritain,

      "bireyler ile kötüye kullanılan özgüriükler arasında, önce-

    si z

     sonrasız kutsal kişilik ile, yaratılmış olan bizim kendi kişiliklerimiz arasında

    imgelenemez

     bir

     dramdır.. .

     Eğer modern dünyanm koşullarının her birimizin hayal

    gücüne

     baskın çıktığı, belirsiz biri zamirinin sıradan var oluşu karabasanından

    kendimizi

     kurtarmak, kendimizi ve kendi var oluşumuzu uyandımıak istiyorsak,

    38

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    42/385

    -sonuncusu , h iyerarş ide kuşkusuz en a l t yer i a lan ku tsal b i lg i

    (vah iy) , teo lo j ik ve metaf iz ik b i lgel ik - üzer ine önermesin i b i r

    hayl i övüyor. Bu durumda Mari tain ' in , "felsefi b i lgel iği teoloj ik

    bi lgel ikten  ayırma çabası  ̂ o larak tan ımladığ ı İbn i Rüştçü lüğü

    yermes ine de şaşmamak gerek . Böy le l ik l e çağdaş yen i -Thomas-

    çıhk b iz ler i doğrudan . Bat ı Avrupa 'nm feodal top lumuna egemen

    olan felsefi ve teoloj ik sanı lar alanma götürmektedir .

    Yeni -Thomasçı Johannes Hirscberger , o r taçağ ı , kendis in i her

    şeyde, doğanın , top lumun, vb . düzeninde or taya koyan smırs ız

    bir kutsal bi lgel ik durumu gibi sunar. "Daha önce, Bat ı 'n ın t insel

    tar ih in in h içb i r döneminde bü tün dünya Tamı 'nm var l ığ ı , O 'nun

    b i lge l iğ i , gücü ve r ahmet i konusunda , dünyan ın köken i , onun

    düzen ve yönet imin in ak ı lc ı l ığ ı , insanm doğası ve evrendeki ko

    numu, yaşamının an lamı , t in in in dünyayı b i lme ve kendi yaşa-

    mmı düzenleme yeteneği konusunda, onun onuru , özgür lüğü ve

    ölümsüzlüğü , hukukun temel ler i , dev le t erk i s i s temi ve tar ih in

    an lamı konusunda as l a böy les ine güven i ç inde yaşamamış t ı r .

    Bir l ik ve düzen, bu çağın damgasıdır ."^

    Bu çağdaş Katol ik tar ihçi tarafından bet imlenen bu romantik

    var l ığ ın gerçek te h i ç var o lmad ığmı söy lemeye gerek yok .

    Ortaçağ köylü savaş larma, derebeyler i aras ındaki , derebeyler iy le

    tebaalar ı aras ındaki , k ra l lar la Roma Papası arasmdaki savaş lara

    tan ık o lmuştur . Ayr ıca d insel tar ikat lara , "dünyevi" hür düşün

    ceye ve Eng iz i syon ' a da t an ık o lmuş tu r . Ama Hi r scberger ' i n

    savları , Jacques Mari tain ' in inançları g ibi ,  încil'in  "Kutsananlar ,

    t insel bakımdan yoksuldur" vecizesinde özü iyi bir biçimde di le

    get i r i len , o r taçağ ın egemen skolas t ik görüşünü o ldukça doğru

    olarak yeniden piyasaya sürmektedir .

    M. Heidegger 'i okumamıza izin verilebilir; ancak, durum ne olursa olsun, İncil ' i

    okumamız kuşkusuz daha iyi olacaktır ." (Agy., s. 37-8).

    1 Agy., s. 56.

    2 J . Hir scberger , G esc hic h te der Ph i lo sop hie , Fre iburg , 1954, Bd. I , s . 280 .

    39

  • 8/18/2019 T.I.oizerman-Felsefe Tarihinin Sorunları

    43/385

    Gerçekten de , dogmat ik inan , insan ın u laşab i leceğ i her tü r

    bi lgel iğin bir başka adıydı . Her ne kadar Hırist iyan öğret isi , in

    sarun Tann imgesinde yarat ı ld ığ ın ı savunuyorsa da , onun asd

    es in i bu dünyanm, yani güncel insan yaşammın boşunal ığ ı b iç i

    mindeki ant i- insancı l inançta yatmaktadır . Kutsal bi lgel ik , sözü-

    mona, sonsuz varl ıktan türemişt i r ve i lk günahm ek yükünü ta

    ş ımak zorunda o lan insan ın sonlu , geçic i yaşamma zı t o larak ,

    "kendin in i rades i"ne dayanan insan i b i lgel iğ in kökten yadsınma-

    sıdır . Ancak kapitahst üret im tarzının doğması ve, doğal bi l im

    lerin ve matematiğin gel işmesidir ki , felsefeye teoloj inin labi

    rent ler inden kaçış yolunu gösterebi lmişt i r .

    3 .  YE Nİ B İ R Ç AĞ VE YE Nİ B İ R F E L S E F İ

    B İ L G İ Ü L K Ü S Ü

    Frans ız Aydmlanmas inm seçk in önce l i o l an Mon ta igne , t e

    oloj iye ve skolast iğe büyük zarar veren bi lgehğin felsefi kuşku

    cu luk açıs ından la ik leş t i r i lmiş esk i yorumunu yeniden can lan-

    dndı . Tam Epikuros ruhuna uygun o larak Montaigne şunu du

    yurdu: "Dünyadaki tüm b i lgel ik ve tüm söylev ler , uzun er imde,

    b i z l e r e y a l n ı z c a ö l ü m d e n k o r k m a m a y ı ö ğ r e t m e y e y a r a r . " '

    Denemcier lnde Montaigne, İnci l ' in sözler ine de s ık s ık yo l lama

    lar yapar; ama bunlarda, eski ler in insani bi lgel iğinden miras ka

    lan, insan yaşamımn akı lcı düzenlenişiyle i lgiü özdeyişler indeki

    insani bi lgel iği ortaya çıkarmak için bunu yapar.

    Bur juva özgür düşüncenin b i r başka par lak sözcüsü o lan

    Pier re Bayie , b i l