Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
ATATÜRK ĠLKELERĠ VE ĠNKILÂP TARĠHĠ BĠLĠM DALI
TOPLUMSAL DEĞĠġĠM SÜRECĠNDE DÜZĠÇĠ KÖY
ENSTĠTÜSÜ
MUSTAFA ÖNDER
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
DANIġMAN
DOÇ. DR. NECMĠ UYANIK
KONYA – 2012
MUSTAFA ÖNDER TOPLUMSAL DEĞĠġĠM SÜRECĠNDE DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ
YÜKSEK LĠSANS 2012
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
ATATÜRK ĠLKELERĠ VE ĠNKILÂP TARĠHĠ BĠLĠM DALI
TOPLUMSAL DEĞĠġĠM SÜRECĠNDE DÜZĠÇĠ KÖY
ENSTĠTÜSÜ
MUSTAFA ÖNDER
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
DANIġMAN
DOÇ. DR. NECMĠ UYANIK
KONYA – 2012
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve
akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve
akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına
uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda
bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
Öğrencinin Adı Soyadı
Mustafa Önder
T.C.
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU
Mustafa Önder tarafından hazırlanan Toplumsal DeğiĢim Sürecinde Düziçi Köy
Enstitüsü baĢlıklı bu çalıĢma 13/06/2012 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda
oybirliği ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.
Unvanı, Adı Soyadı
Prof. Dr. Ramazan ÇALIK
BaĢkan Ġmza
Unvanı, Adı Soyadı
Doç. Dr. Necmi UYANIK
Üye Ġmza
Unvanı, Adı Soyadı
Yrd. Doç. Dr. Dursun GÖK
Üye Ġmza
I
ĠÇĠNDEKĠLER
ĠÇĠNDEKĠLER ........................................................................................................................................ I
TABLOLAR .......................................................................................................................................... III
ÖN SÖZ ................................................................................................................................................. IV
ÖZET ....................................................................................................................................................... V
SUMMARY ........................................................................................................................................... VI
TOPLUMSAL DEĞĠġĠM SÜRECĠNDE DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ ............................................. 1
GĠRĠġ ....................................................................................................................................................... 1
I. CUMHURĠYETĠN YENĠLEġME YOLUNDA KÖY ENSTĠTÜLERĠ ...................................... 4
A. OSMANLI ĠMPARATORLUĞU‟NDAN DEVRALINAN MODERNLEġME MĠRASI VE
EĞĠTĠMĠN MODERNLEġTĠRĠLMESĠ ............................................................................................................. 4
B. ÜMMETTEN MĠLLETE GEÇĠġ SÜRECĠNDE DEĞĠġEN EĞĠTĠM POLĠTĠKALARI ......... 6
1. Eski Eğitim Kurumlarının Tasfiyesi ..................................................................................... 6
2. Yazı DeğiĢikliği .................................................................................................................... 9
C. HALKEVLERĠNDEN KÖY ENSTĠTÜLERĠNE; KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KURULUġU VE
AMAÇLARI 11
D. ĠKĠNCĠ DÜNYA SAVAġI SONRASI DEĞĠġEN DÜNYA KOġULLARI, SOĞUK SAVAġ
SÜRECĠ VE KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KAPANIġI ........................................................................................ 21
E. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KURULDUĞU YERLER VE ĠLKELERĠ ........................................ 25
F. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN EĞĠTĠM FELSEFESĠ ....................................................................... 27
G. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN ÖĞRETĠM KADROSU VE PROGRAMLARI ........................... 30
1. Köy Öğretmeni YetiĢtirme Konusunda Model ArayıĢı ....................................................... 31
2. Köy Enstitüsü DüĢüncesinin GeliĢmesi .............................................................................. 32
3. Köy Enstitülerinin Ġlk Yıllarında Öğretim ÇalıĢmaları ...................................................... 33
4. 1943 Öğretim Programı ..................................................................................................... 35
5. 1947 Öğretim Programı ..................................................................................................... 40
a) 1947 Programının Özellikleri ............................................................................................................ 43
6. 1953 Öğretim Programı ..................................................................................................... 44
7. Programlar Üzerine Genel Bir Değerlendirme ................................................................. 46
H. KÖY OKULLARI VE KÖY ENSTĠTÜLERĠ YASASI ......................................................... 47
1. Yasa Üzerine Genel Bir Değerlendirme: ........................................................................... 48
II. GELĠġEN TÜRKĠYE’DE DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ ............................................................ 51
A. KURULUġU, ÇEVRESĠ VE ĠġLEVĠ .................................................................................... 51
B. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ NEREDE VE NASIL KURULDU ........................................... 57
C. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ‟NDE MĠLLĠ VE DĠNĠ ETKĠNLĠKLER ................................... 63
II
D. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ VE KOMÜNĠZM MESELESĠ .................................................. 65
E. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ VE SPOR ...................................................................................... 70
F. KÖY ENSTĠTÜSÜNÜN UYGULAMA VE YÖNTEMLERĠ ÜZERĠNE .................................. 71
1. TARIM ÇALIġMALARI ...................................................................................................... 74
2. KIZ ÖĞRENCĠLER ĠÇĠN BĠÇKĠ-DĠKĠġ KURSLARI ......................................................... 76
G. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜNÜN YÖREYE KATKILARI ................................................... 77
III. HATIRALARIN TARĠH ġUURUYLA DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜNE BAKABĠLMEK:
YAġAYAN ġAHSĠYETLERLE MÜLAKATLAR .......................................................................................... 84
A. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE OSMAN SAKALLI .......................................................................... 84
B. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE MEHMET YILMAZ......................................................................... 87
C. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE HASAN AKSAY .............................................................................. 92
D. ÖĞRETMEN OKULU MEZUNU EMĠNE ÖZKAN BAġ‟IN GÖZÜYLE KÖY ENSTĠTÜSÜ
95
E. ÖĞRETMEN MUSTAFA KAÇIRA(TABAKAY)‟NIN YAZILARIYLA KÖY ENSTĠTÜSÜ. 98
SONUÇ ................................................................................................................................................ 103
EKLER ................................................................................................................................................ 105
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................... 114
III
Tablolar
TABLO I: YILLARA GÖRE OKUR-YAZAR OLMASI GEREKEN TÜRKĠYE‟NĠN OKUR-YAZAR OLMA DURUMU .......... 11
TABLO II: KÖYLERDEKĠ TOPLAM ÖĞRETMEN VE KÖY ENSTĠTÜLERĠNDEN MEZUN OLAN ÖĞRETMEN SAYILARI. . 21
TABLO III: BAZI KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KURULUġ TARĠHLERĠ VE GÖREV YAPAN MÜDÜRLERĠNDEN BĠRKAÇI ...... 30
IV
ÖN SÖZ
Toplumsal DeğiĢim Sürecinde Düziçi Köy Enstitüsü baĢlığı altında yapılan bu
çalıĢma, Türk Ġnkılâbı‟nın, Türkiye‟de dizayn etmeye çalıĢtığı çağdaĢlaĢma sürecinin
kurumsal bir örneği olarak ele alınmıĢtır.
GiriĢ kısmında yapılan kısa bir değerlendirmeden sonra, Cumhuriyetin YenileĢme
Yolunda Köy Enstitüleri baĢlığı altında Osmanlı modernleĢmesi süreci ekseninde millî Türk
devleti inĢası ve bu inĢa içerinde halkevlerinden Köy Enstitülerine yaĢanan dönüĢüm ele
alınmıĢtır. Bu dönüĢümle birlikte Ġkinci Dünya SavaĢı sürecinde Köy Enstitülerinin açılıĢı,
açıldığı yerler, programları ve düĢünce yapıları değerlendirilmiĢtir.
GeliĢen Türkiye‟de Düziçi Köy Enstitüsü baĢlığı altında Düziçi Köy Enstitüsünün
kuruluĢu, ideolojilerle olan iliĢkileri ve yöreye olan tesirleri üzerinde durulmuĢtur.
Hatıraların Tarih ġuuruyla Düziçi Köy Enstitüsüne Bakabilmek: YaĢayan
ġahsiyetlerle Mülakatlar baĢlığı altında, Düziçi Köy Enstitüsünden değiĢen profillerle
mülakatlar yapılarak, tanıklıklara dayalı değerlendirmeler yapılmıĢtır.
Yapılan bu çalıĢma sırasında yöresel bir konu olması nedeniyle kaynak bulma
konusunda bazı sıkıntılar çekilmiĢtir. Bu bağlamda enstitünün açıldığı yıllardan günümüze
yaĢayan Ģahıslarla, çocuklarıyla mülakatlar yapılmıĢ ya da sayısı az da olsa yazılan hatıratlar
incelenmiĢtir. Cumhuriyet Türkiye‟sinin yenileĢme çabası Düziçi Köy Enstitüsü örneğinde
gözler önüne serilmeye çalıĢılmıĢtır. ġüphesiz çalıĢmanın eksik yönleri görülebilecektir. En
azından eksikleriyle birlikte de olsa bu çalıĢma yöre açısından ilk sayılabilecek bir eserdir.
BaĢta bana böyle bir çalıĢmayı öneren ve değerli katkılarıyla çalıĢmamı yönlendiren
saygıdeğer Hocam Doç. Dr. Necmi Uyanık‟a, mülakatlarıyla çalıĢmaya ruh veren Osman
Sakallı, Mehmet Yılmaz, Mahmut Saral, Emine Özkan, Hasan Aksay, Ali YeĢil, Hanefi
Alçı‟ya sonsuz teĢekkürlerimi sunarım. Yine çalıĢmalarım esnasında teknik destek veren
Banu BaĢ Hanıma ve hep yanımda olan aileme müteĢekkirim.
Düziçi 2012
V
ÖZET
Toplumsal DeğiĢim Sürecinde Düziçi Köy Enstitüsü baĢlığı altında Cumhuriyet
Türkiye‟sinin BatılılaĢma sürecini Ġkinci Dünya SavaĢı yıllarında Köy Enstitüsü kurumlarının
bünyesinde nasıl gerçekleĢtirdiği konusu ele alınmıĢtır. Bu genel düzlem içinde Düziçi Köy
Enstitüsü bağlamında yerel bölge çalıĢması yapılarak, somut sonuçlar elde edilmeye
çalıĢılmıĢtır. Düziçi Köy Enstitüsünün programı, faaliyetleri, düĢünce yapısı ve devrin
ideolojik algılamaları içinde icra ettiği fonksiyon, yöreye olan katkıları değerlendirilmiĢtir. Bu
değerlendirmeler daha çok Enstitüde öğrencilik yapmıĢ Ģahısların mülakatlarıyla tanıklıklar
üzerinden yapılmıĢtır.
VI
SUMMARY
The Westernization period of Republican Turkey in the years of World War II within
the scope of Village Institutes has been examined under the title of Düziçi Village Institute
during the Social Change Process. The local region study has been carried out to obtain
tangible results in the context of Düziçi Village Institute in a general perspective. The
schedule of Düziçi Village Institute, its activities, frame of mind, its function in the
ideological conceptions of that period and its contributions to the region have been analyzed.
The evaluations mostly based on the interviews with the students of Düziçi Village Institute
of that period.
1
TOPLUMSAL DEĞĠġĠM SÜRECĠNDE DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ
GĠRĠġ
Sanayi Devrimi ve gerçekleĢen baĢta Fransız Devrimi olmak üzere diğer siyasi
devrimlerin ardından Avrupa, XIX. yüzyıla “Güç Yüzyılı”1 denilebilecek bir tabloyla girdi.
Bu çifte devrim baĢta Avrupa olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi, ekonomik ve
sosyal içerikli önemli değiĢikliklerin habercisi oldu. XIX. yüzyılın sonunda Almanya ve Ġtalya
gibi millî devletlerin gecikmeli olarak ortaya çıkıĢı Ġngiltere, Rusya, Fransa ve Avusturya-
Macaristan‟ın dâhil olduğu sömürgecilik tablosunu çok derinden etkileyecektir2.
Avrupa‟nın güçlü devletleri sömürgecilik yarıĢı paralelinde yeni hammadde kaynakları
ve pazarlar ararken, ġark Meselesi bağlamında üzerine hesapların yapıldığı ülke Osmanlı
Devleti idi. Ġmparatorluk yapısıyla uzun süre dünyaya hükmeden Osmanlı, Avrupa‟da
yaĢanan hızlı geliĢmeleri takip edememesinin yanı sıra, içerde yaĢamıĢ olduğu sıkıntıları
aĢmakta zorlanmaya baĢlamıĢtı. DıĢ ve iç meselelerin arasına sıkıĢan Osmanlı, stratejik açıdan
bir anlamda Avrupa, Asya ve Afrika arasında olmanın bedelini ödeme noktasına gelmiĢti.
Osmanlı, 1877-78 Rus Harbi, Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Harbi gibi önemli savaĢların
baĢ aktörü olarak tarih sahnesindeki yerini alıyordu. Ġkinci MeĢrutiyet devrinin önemli siyasi
kurumu ise Ġttihat ve Terakki Partisiydi3.
Ġttihat ve Terakki Partisi, Osmanlının eridiği son yüzyılda, Avrupa‟dan esen sert
milliyetçilik rüzgârları karĢısında, baĢlangıçta Osmanlıcı-Ġslamcı devamında Türkçülük
ilkesini benimseyerek Avrupa‟nın meydan okumasına regleks olarak kendince çözümler
üretmeye çalıĢıyordu. Doğal olarak, II. Abdülhamit‟in saltanatında ortaya konan otoriter yapı
bu dönemde de kendisini hissettiriyordu. Özgürlük, eĢitlik ve adalet talepleri kimin iĢine
yarıyordu. Gerek Abdülhamit gerek Ġttihat ve Terakki bu sorunun cevabını vermekte,
uluslararası sistemin dayatmaları karĢısında zorlanıyordu. Ġmparatorluk yapısı içinde, yaĢanan
1 Norman Davies, Avrupa Tarihi Avrupa Tarihi Doğu’dan Batı’ya Buz Çağ’ından Soğuk SavaĢ’a
Urallardan Cebeli Tarık’a Avrupa’nın Panoraması, (Ceviri Editörü: Mehmet Ali Kılıçbay), Ġmge K.Evi
Ankara 2006, s. 807-810. 2 Eric Hobsbawm, Devrim Çağı 1789-1848, (Çev. Bahadır Sina ġener), Dost Kitabevi Yay., Ankara
2005; Leo Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, (Çev. Murat Belge), ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 2007,
s. 170-171. 3 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, ARBA Yay., Ġstanbul 1995, s. 171-174.
2
geliĢmelerden dolayı ülkenin kurucu unsuru olan Türkler, milliyetçilik silahını en son eline
alan millet olma durumuyla karĢı karĢıya gelmiĢti. Bu anlamda Donanma Cemiyeti, Türk
Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocağı ve Genç Türk cemiyetleri gibi basın-yayın organları ve
cemiyetleri Ġttihat Terakki Partisinin hazırlayan kurumlar olarak dikkat çekmiĢti4.
Osmanlı için en büyük problem ülke nasıl kurtarılabilirdi? Siyasi otoritelerin yanı sıra
sivil unsurlar bağlamında MeĢrutiyetin aydınları, çok hızlı geliĢen olaylar karĢısında bütün
güçleriyle ellerinden gelen çözümleri ortaya koymaya çalıĢıyorlardı. Bu bağlamda çok çeĢitli
gazete ve dernek çaba gösteriyordu. Yukarıda sayılan kurumların yanı sıra Ġkdam, Vakit,
Tanin, Edebiyat-ı Umumiye, Âti-Ġleri... gibi gazete ve dergiler I. Dünya SavaĢı‟nın yarattığı
yıkım ve buhranlar karĢısında çok çeĢitli konuları tartıĢıyor, gündemlerine taĢıyorlardı. Bu
nedenle Ġkinci MeĢrutiyet ve devamında tarih sahnesinde rol alan aydınlar, ansiklopedist
yapılarıyla hemen hemen her konuda yazıyorlardı. ĠĢte bu ortamda, sözde bazıları değiĢmiĢ,
bazıları da çizgisini korumuĢtu. ÇeĢitli polemikler ortamında gerçeklere ulaĢmak, ilkeli olarak
değiĢmekten, yani Garp Medeniyetinin özüne göre tavır almakta yatıyordu.
MeĢrutiyet, Mütareke ve Milli Mücadele devirleri imparatorluktan millî devlet
yapısına, yani genç Türkiye Cumhuriyetine geçiĢin doğum sancısı olarak görülebilirdi.
ĠĢgallere karĢı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile Türk varlığını yaĢatma mücadelesi
veriliyordu. Ġstanbul‟daki saltanata karĢı, Türk milletine dayanan Anadolu hareketi, Anadolu
ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında “Heyet-i Temsiliye”nin yürütme
sorumluluğunda Mustafa Kemal ve arkadaĢlarını kaderin cilvesiyle baĢ baĢa bırakmıĢtı. “Ya
istiklal ya ölüm” parolası Türkiye Cumhuriyetine giden yolda büyük anlam taĢıyordu. Ġttihat
ve Terakki Partisinin önderleri ülkeyi terk etmiĢti ancak, gizli ve açık örgütsel yapıları ile
Ġttihatçıların birçoğu Anadolu hareketinin iskeletini oluĢturuyor ve Türk milletini büyük savaĢ
için örgütlüyordu. Büyük bir kayıpla Türk vatanı bağımsızlığını elde etmiĢ, tarih sahnesindeki
yürüyüĢüne devam ediyordu5.
Hemen yanı baĢında 1917 Devrimini yaĢamıĢ olan Rusya‟nın ardından Türkiye 1920
devrimini büyük bir savaĢla yaĢamıĢtı. Yeni kurulan Türk devleti, bu inkılâbın gereğini
yapmak için kolları sıvamıĢ ve siyasi inkılâbı tamamlamanın yolu, sosyal bir inkılâptan
geçiyordu. Kurum olarak tarih sahnesine çıkan parti, Cumhuriyet Halk Partisi idi. Ġttihat ve
Terakkinin yerine tek parti geleneğinin mirasçısı olmuĢ, var gücüyle inkılâbın müesseslerini
kurma çabasındaydı. Doğal olarak, Türk yenileĢme tarihi, Cumhuriyetin ellerinde Türkiye için
4 Tunaya, Siyasi, s. 375-392.
5 Sina AkĢin, “Siyasal Tarih (1908-1923), Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Haz. Sina AkĢin), Milliyet
Kitaplığı, Ġstanbul, s. 75-90.
3
anlamlı hâle gelecekti. Ġzmir Ġktisat Kongresi iktisadi yapının temelini atacak, Lozan Siyasi
haritanın resmini çizecek ve 1924‟te Halifeliği ilga eden Türkiye, laik yapısıyla inkılâplarını
devam ettirecekti. Cumhuriyetin eğitim kurumları vatandaĢlık bilincini çağın Ģartlarına göre
Ģekillendirecekti. Büyük SavaĢın ardından dünyada Liberalist sistem zaferini ilan ederken,
diğer taraftan savaĢın yaratmıĢ olduğu dengesiz bölüĢüm yeni krizlerin de habercisi olacaktı.
1929 Dünya ekonomik buhranı bunu açık Ģekilde ortaya koymuĢtu. Türkiye‟de buna paralel
olarak, prensip olarak çağdaĢ Batı‟yı, Batının Liberalizmini tercih etmiĢti. Ancak yaĢanan
krizler neticesinde karma ekonomiyi benimsemiĢ Devletçilik ilkesi, bir anlamda Kemalizm
olarak kendisini göstermiĢti6.
Ġkinci Dünya SavaĢının sebepleri bağlamındaki geliĢmeler belirginleĢmeye baĢlarken
Türkiye Batı‟nın kapısında Doğu‟nun geleneksel mirasçısı olarak kendisini güçlü kılacak
kurumsal arayıĢ ve programlarını ortaya koymaya çalıĢıyordu. ĠĢte, bu anlamda Köy
Enstitüleri modern Türkiye‟nin problemlerini çözme sürecindeki önemli kurumlardan biri
olarak dikkat çekiyordu.
6 Çağlar Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 2010, s. 122-140; Korkut
Boratav, “Türkiye‟de Devletçilik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. 2, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul
1983, s. 414.
4
I. CUMHURĠYETĠN YENĠLEġME YOLUNDA KÖY ENSTĠTÜLERĠ
A. OSMANLI ĠMPARATORLUĞU’NDAN DEVRALINAN
MODERNLEġME MĠRASI VE EĞĠTĠMĠN MODERNLEġTĠRĠLMESĠ
Genel manasıyla klasik bir imparatorluk olma özelliği taĢıyan Osmanlı Devleti aynı
zamanda dini kuralların, dini bir bakıĢ açısının egemen olduğu bir devletti7. Ancak Karlofça
AnlaĢmasının yarattığı büyük Ģokun ardından Lale Devriyle birlikte BatılılaĢma, Batı‟nın
örnek alınması düĢüncesi yavaĢ yavaĢ kendisini göstermeye baĢlamıĢtır. Her ne kadar
BatılılaĢmanın adı doğrudan konulmasa da hayatın içinde Batı‟ya dair izleri görmek
mümkündü8. Amcası III. Selim‟in tecrübelerinden yola çıkarak süreç içerisinde önce ayanları
daha sonra da yeniçerileri ortadan kaldıran II. Mahmut, daha köklü değiĢikliklere imza atmayı
baĢarmıĢtır. Özellikle Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra yeni ve modern bir ordu kurulması
zorunluluğu üç okulun geliĢtirilmesini ya da yeniden kurulmasını gerektirdi. Birincisi eskiden
kalan Mühendishane, ikincisi Tıbbiye, üçüncüsü ise Harbiye olmuĢtur9.
ĠĢte bu modernleĢme sürecinde dağılmakta olan imparatorluğu kurtarmak adına eğitim
alanında çok önemli bir değiĢim sürecinin yaĢandığı görülmektedir. Bu değiĢim sürecini,
algıdaki değiĢimi göstermesi açısından ilginç örneklerle izah etmek mümkündür. II. Mahmut,
III. Selim‟in yarım bıraktığı reform hareketini radikal olarak ele aldığı zaman
Mühendishanelerin yanı sıra tıp öğretimine de önem verdi. TulumbacıbaĢı Konağı‟nda
Tıbhane adında yeni bir okul kuruldu. Tıp Fakültesinin ilk çekirdeği budur. Tıbhane‟nin ilk
ders nazırı II. Mahmut‟un hekimbaĢısı Mustafa Behçet Efendi modern tıp tarihimizin de
kurucusudur. Sadrazam Fuad PaĢa bu okulun ilk mezunlarındandı. Tıbhane‟de öğretim
Fransızcaydı. 1836‟da ise Tıbbiye kuruldu. Okulu yeniden kurmak ve düzenlemek için
7 Bu konuda farklı görüĢler olmakla birlikte biz bu konuda Osmanlı Devleti‟nin klasik bir Ortadoğu
imparatorluğunun özelliklerini taĢıdığı düĢünülebilir. Bu düzende, devlet egemen bir bakıĢ açısının içerisinde din
de önemli bir yer tutmakta, uygulamaların kuralların meĢruiyeti buraya dayanmaktadır. Muzaffer Sencer, Dinin
Türk Toplumuna Etkileri, May Yay., Ġstanbul 1974, s. 186-187; Halil Ġnalcık, Osmanlı Ġmparatorluğu
Klasik Çağ (1300-1600), (Çev. RuĢen Sezer), Yapı Kredi Yay., Ġstanbul 2008, s. 76; Ġlber Ortaylı,
Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Yayınevi, Ġstanbul 2006, s. 172-173. Bu konuda daha farklı
düĢünceler için bkz. Ömer Lütfi Barkan, “Osmanlı Ġmparatorluğunun TeĢkilat ve Müesseselerinin ġer‟iliği
Meselesi”, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 11, S. 3-4, Kenan Matbaası, Ġstanbul 1945, s.
203-205. 8 Ġlber Ortaylı, “Osmanlı‟da 18. Yüzyıl DüĢünce Dünyasına Dair Notlar”, Modern Türkiye’de Siyasi
DüĢünce, Tanzimat ve MeĢrutiyet’in Birikimi, (Ed. Mehmet Ö. Alkan), C. 1, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 2001, s.
40. 9 Niyazi Berkes, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, (Haz. Ahmet KuyaĢ), Yapı Kredi Yay., Ġstanbul 2010, s.
184.
5
Viyana Üniversitesi profesörlerinden Bernard getirildi. Tıbbiye yüksek okulunun açılıĢında II.
Mahmut hazır bulundu. Profesör Bernard ile birlikte tıp öğretimine çığır açıldı. Bernard
kadavra kullanılması için izin almıĢtı ve artık Tıbbiye‟de kadavra kullanılması serbest
olacaktı. Kadavra kullanılması çok önemli bir adımdır. Batı tarihinden bir örnek verilecek
olursa, 1526‟da Batı‟da ilk kez kadavra kullanmak isteyen Harvey diri diri yakılma cezasına
çarptırılmıĢtı10
. Bu bakımdan kadavra kullanımı, reformların nasıl hızlı iĢlediğini ve buna
paralel olarak zihinlerdeki değiĢimin büyüklüğünü bize göstermektedir.
Eğitime büyük önem veren II. Mahmut, imparatorluğu kurtarma adına orduyu
modernleĢtirmeye çalıĢmıĢ ve bu nedenle Harbiye‟deki eğitimi de düzenleme yoluna gitmiĢtir.
Harbiye düzenlenirken, MareĢal Mormant, Moltke ve Ġngiliz DıĢiĢleri, Bakanı Palmerstone‟un
eleĢtirilerinden faydalanılmıĢtır. Askerlik süreli hâle getirilmiĢ askerden kaçmalar önlenmeye
çalıĢılmıĢtır. Harbiye öğretmenleri genelde Mühendishane mezunları ve okul bölüklerinden
yetiĢen subaylardı11
. 1835‟te bunlardan seçilen 5 genç Ġngiltere‟de Woolwich, Porstmouth ve
Sandhurst okullarına gönderilmiĢtir. Öteki küçük grup Viyana‟ya, bir kiĢi de Fransa‟ya
yollanmıĢtır12
.
Tanzimat döneminde eğitime verilen önemin artarak devam ettiği görülmektedir.
Özellikle pozitif bilimlere olan ilgi dünya konjonktürüne paralel olarak Osmanlı‟da da
yaygınlaĢmıĢtır. DindıĢı akımların, Tanzimat sonrası açılan okullar içerisinde arttığı
görülmektedir. 1847‟de Tıbbiye‟yi ziyaret eden Macfarlane‟in izlenimleri bunu açıkça
göstermektedir. Tıbbiye‟de okunan ve üzerinde önemle durulan yazarlar arasında Diderot,
Cabanis, Voltaire, Baron d‟Holbach gibi isimler göze çarpmaktadır13
. Merkeziyetçi modern
devlet, kendi düĢüncesini geniĢletmek için laik eğitimi yaymaya, dinî eğitim kurumlarının
yanı baĢında ve onların aleyhine yeni eğitim kurumları açmaya baĢlamıĢtır. Bu durum sadece
Müslümanlar arasında olmamıĢ, gayrimüslimler içerisinde de laik eğitim güçlenmeye
baĢlamıĢtır14
.
Osmanlı Devletinin bu en uzun yüzyılı içerisinde eğitim alanında yenileĢme ve
BatılılaĢma bir zorunluluk olarak her dönem kendisini hissettirmiĢ, bütün iktidarları,
padiĢahları kendisini dönüĢtürmeye zorlamıĢtır. En baskıcı hükümdarlar arasında gösterilen II.
Abdülhamit dahi eğitim alanında yaptığı büyük atılımla bilinmektedir. Hatta tarihçi Erik Jan
10 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de ÇağdaĢ DüĢünce Tarihi, Ülken Yay., 1994, s. 29.
11 Berkes, ÇağdaĢlaĢma, s. 184.
12 Berkes, ÇağdaĢlaĢma, s. 194.
13 Berkes, ÇağdaĢlaĢma, s. 232-233.
14 Ortaylı, Ġmparatorluğun, s. 182.
6
Zürcher onun dönemini hem bir gerici istibdat hem de Islahatların doruğu olarak
nitelendirebilmektedir15
.
B. ÜMMETTEN MĠLLETE GEÇĠġ SÜRECĠNDE DEĞĠġEN EĞĠTĠM
POLĠTĠKALARI
1. Eski Eğitim Kurumlarının Tasfiyesi
Devletin merkezileĢmesine paralel olarak eğitimin de merkezileĢmesi Osmanlı
döneminden Cumhuriyet‟e devamlılık gösteren bir durumdur. Toplumun Ģekillendirilmesinde,
eğitim her zaman önemli bir yere sahip olmakla beraber, merkezi devletlerde bu önem çok
daha fazla artmakta, devletin ideolojisi, oluĢturmak istediği insan tipi, verdiği eğitime paralel
olarak Ģekillenmektedir. Leibniz “terbiye iĢini bana bırakın, size bir asır içinde Avrupa‟nın
çehresini değiĢtireyim” diyerek eğitimin toplumu Ģekillendirmedeki önemine dikkat
çekmiĢtir16
. Cumhuriyet döneminde millî bir kimlik oluĢturabilmek adına eğitim alanında
büyük değiĢiklikler yapılmıĢ, Tanzimat‟tan beri süregelen ikici reformlardan farklı olarak
kökten değiĢiklikler gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu değiĢikliklerle birlikte eğitim sistemi ulusal bir
karakter kazanmıĢtır. Tüm bu değiĢikliklerle birlikte ümmet formu terk edilerek ulus toplum
formuna dönüĢtürülmek istenmiĢtir17
.
Cumhuriyet döneminde eğitim alanında yeniliklere giriĢilmeden önce çoğu yenilikten
önce yapıldığı gibi, kamuoyuna çeĢitli Ģekillerde açıklamalar yapılarak, değiĢimlerle ilgili
nabız yoklanmıĢtır. Muallime ve Muallimler Birliğinin toplantılarında Mustafa Kemal, Kazım
Karabekir, Hamdullah Suphi gibi isimler eğitim ve öğretimde birliğin önemine dikkat
çekmiĢlerdir. Bu toplantıların birinde Hamdullah Suphi, “ben tek bir maarif biliyorum; o da
devlet maarifidir. Ġstikamet bir, emir bir, maiĢet ve terakki bir olmalıdır” diyerek yeni
dönemin neler getireceği konusuna dikkat çekmiĢtir18
.
1924 yılına gelindiğinde, eğitim alanında geçmiĢle olan sürekliliği sağlayan
kurumlardan biri medreselerdi. Medreselerin yönetimi, ġerîye ve Evkaf Vekâletince
yapılmaktaydı. Ülkede 479 medrese ve 1800 medrese öğrencisi bulunuyor, bunların önemli
15 Erik Jan Zürcher, ModernleĢen Türkiye’nin Tarihi, (Çev. Yasemin Saner), ĠletiĢim Yay., Ġstanbul
2009, s. 121. 16
Aktaran, Bedi Ziya Egemen, Terbiye Ġlminin Problemleri ve Terbiye Meselesi, Ankara
Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Yay. LIV Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1965, s. 22. 17
Berkes, ÇağdaĢlaĢma, s. 533. 18
Mehmet Ali Gökaçtı, Türkiye’de Din Eğitimi ve Ġmam Hatipler, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 2005, s.
128.
7
bir bölümü de gerçekten öğrenim görmeyen kiĢilerden oluĢuyordu. Bunlardan 600 kadarının
gerçekten öğrenci olduğu tahmin edilmektedir19
.
3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasıyla beraber çıkarılan 430 no‟lu kanunla
beraber eğitim ve öğretim alanında daha önceden gösterildiği üzere önemli değiĢiklikler
yapılmıĢtır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu‟nun bazı maddeleri Ģu Ģekildedir:
Madde 1: Türkiye‟deki bütün eğitim kurumları Maarif Vekâletine bağlanmıĢtır.
Madde 2: ġerîye ve Evkaf Vekâleti veya özel vakıflar tarafından idare olunan
medreseler ve mektepler Maarif Vekâletine devredilmiĢtir.
Madde 3: ġerîye ve Evkaf Vekâleti‟nde mekteplere ve medreselere ayrılan bütçe
Maarif Vekâletine nakledilecektir.
Madde 4: Darülfünun‟da yüksek din mütehassısları yetiĢtirilmek üzere bir Ġlahiyat
Fakültesi kurulacak, dinî hizmetleri gören memurları yetiĢtirmek üzere ayrı mektepler
açılacaktır.
Madde 5: Bu kanunun ilanına kadar Müdafaa-i Millîye‟ye ve Sıhhiye Vekâleti‟ne
bağlı olan eğitim kurumları bütçeleriyle beraber Maarif Vekâletine devredilmiĢtir20
.
Hilafetin kaldırılması ile ilgili tartıĢmalara nazaran kayda değer bir tartıĢma
yaĢanmadan kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte görüldüğü üzere eğitim ve
öğretim tek bir merkezde Maarif Vekâletinde toplanmıĢtır. Dinî eğitim tamamen ortadan
kaldırılmamıĢ, aksine devlet dinî eğitim ihtiyacını karĢılamak üzere okullar açmakla yükümlü
olmuĢtur. TartıĢmaların fazla olmamasının sebebi, bu kanunun içerisinde, dine cephe almak
bir yana, geçmiĢten gelen dine sahip çıkma ve koruyuculuğunu üstlenme anlayıĢı olarak
yorumlanabilir. Ancak ilerleyen süreçte yaĢananlar, devletin tavrının koruyucu olmaktan
ziyade dini tamamen kontrol altına alma amacının olduğunu söylemek mümkündür.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildikten sonra Maarif Vekili Vasıf Bey, bu kanunla
ülkede medeni bir eğitim sistemi oluĢturulacağına dikkat çekmiĢ ve Hamdullah Suphi‟nin
daha önce söylemiĢ olduğu sözlere benzer sözlerle merkezileĢme sürecinin devam edeceğini
Ģöyle ifade etmiĢtir: “Türkiye‟de bundan sonra bir tek terbiye, bir tek mektep, bir tek tedris
olacaktır.”21
. Kanunda medreselerin devamlılığı ile ilgili açık bir hüküm olmasa da, 16 Mart
1924 tarihinde Maarif Vekili Vasıf Bey‟in talimatıyla asker kaçakların barınma mekânı haline
19 Ġlhan Tekeli, “Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının GeliĢimi”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 1983, s. 660. 20
Resmi Gazete (Ceride), Kanun No: 430, Resmi Gazete yayım tarihi 7 TeĢrinievvel 1336, Sayı: 63, s.
6. 21
Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 131.
8
gelen medreselerin kapatıldığı ilan edilmiĢtir. O tarihte Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde bulunan 479 medrese kapatılmıĢtır22
.
Medreseler kapatıldıktan sonra 4. maddede yer alan, din iĢlerini yerine getirecek
memurların yetiĢtirilmesi için mektepler açılması ifadesi uyarınca aynı yıl içerisinde Ġmam
Hatip okulları açılmıĢtır. Türkiye‟nin değiĢik yörelerindeki 29 ilde faaliyete geçen ilk imam
hatip okullarında 2258 öğrenci, yaklaĢık 300 kadar da öğretmen vardı. Bu okulu ziyaret eden
Henry Elisha Allen, buradaki öğretimin ileri düzeyde olduğundan bahsetmekte, Yeni
Türkiye‟nin yaĢayıĢında canlı bir güç olma potansiyeline sahip olduğunu anlatmaktadır23
.
Fakat bu Ģekilde olumlu yorumlar olsa da her geçen eğitim öğretim yılında çok sayıda imam
hatip okulu kapanmıĢ, yerlerine daha az sayıda baĢka imam hatip okulları açılmıĢtır. 1926-
1927 yılında ise Ġstanbul ve Kütahya Ġmam Hatip Okulları hariç diğer tüm okullar kapatılmıĢ,
bu iki okul bir süre daha faaliyet gösterdikten sonra 1930 yılında kapatılmıĢlardır. Açılan
okulların kapanması muhafazalar çevrelerde tepki yaratmıĢ, Tevhid-i Tedrisat ile açılan imam
hatiplerin göz boyama olduğu belirtilmiĢtir. Resmi açıklamalar ve baĢka kimi tarihçiler
tarafından okulların kapatılmasına gerekçe olarak toplumdan yeterli ilgiyi görmemeleri
gösterilmiĢtir24
.
Yine Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesinde belirtildiği üzere yüksek din
görevlileri yetiĢtirmek için, daha önce bu görevi üstlenen Süleymaniye Medresesinin
kapatılmasının ardından Darülfünun‟da Ġlahiyat Fakültesi açılmıĢtır25
. Modern esaslarla
yürütülmeye çalıĢılmıĢ olan fakülteyle birlikte, 125 sayıdan oluĢan Ġlahiyat Fakültesi
Mecmuası yayınlamıĢ, 56 öğrenci mezun edilmiĢtir26
. Fakülteye giriĢte Arapça, Farsça gibi
alan dillerinin dıĢında Batı dillerinden de sınav yapılması, 1926‟da alınan kararla Ġlahiyat
Fakültesine giriĢ için lise mezunu olma Ģartı aranması bu sebeple imam hatip okullarından
mezun olanların fakülteye doğrudan kabul edilmemeleri Ġlahiyat Fakültesine olan talebi ciddi
anlamda düĢürmüĢtür. 1924-25 öğretim sezonunda 12 öğretim görevlisi ile 284 öğrenciye
sahipken, 1927-28 sezonunda 13 öğretim görevlisi ile 53 öğrenci ve nihayet fakültenin son
öğretim senesi olan 1932-33 sezonunda 13 öğretim görevlisine karĢılık yalnızca 20 öğrencisi
bulunmaktadır27
. Sonunda 1933 Üniversite Reformu sırasında Ġlahiyat Fakültesi, Ġslam
22 Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 132.
23 Aktaran, Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de Ġslamlık, (Çev. Hayrullah Örs), Bilgi Yayınevi,
Ankara 1972, s. 75. 24
Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, C. 5, Eser Matbaası, Ġstanbul 1977, s. 2125. 25
Tekeli, “Eğitim”, s. 660; Jaeschke, Yeni, s. 75. 26
Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 258. 27
Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 253-258.
9
Tetkikleri Enstitüsüne dönüĢtürüldü. Enstitünün baĢında Prof. ġerafettin Yaltkaya getirilmiĢ
ve Edebiyat Fakültesinin ġarkiyat Enstitüsüne bağlı hâle getirilmiĢtir28
. Enstitüye, lisans
öğrencisi olmak üzere yapılan baĢvurular kabul edilmemiĢ, sadece araĢtırma yapmak amacıyla
enstitünün kurulduğu bildirilmiĢtir. Ancak, muhtemelen bu tartıĢmaların uzamasından da
çekinilerek 1941 yılına gelindiğinde öğretim kadrosunun dağılması gerekçe gösterilerek,
Ġslam Tetkikleri Enstitüsü lağvedilmiĢtir29
.
Medreselerin kapatılmasının ardından açılan imam hatip okullarının ilgisizlik
gerekçesiyle kapatılması ve 1933‟te Ġlahiyat Fakültesinin kapatılmasının ardından 1932
yılında faaliyete geçirilen Kuran Kursları (Darülkurralar) bu dönemdeki tek dinî eğitim
kurumu olarak faaliyet göstermiĢtir. Burada kapsamlı bir dinî eğitim yapılmamakta, sadece
Kuran okuma ve hafızlık eğitiminin yapıldığı yerlerdi. Maarif Vekâleti, bu kursları Tevhid-i
Tedrisat Kanununa dayanarak kendine bağlamak istemiĢse de Diyanet ĠĢleri BaĢkanı Rifat
Efendi bunların meslek okulları olarak kendi emrinde kalmasını sağlamıĢ, hatta sayılarını
yavaĢ yavaĢ arttırmıĢtır30
.
Son olarak okullardaki din eğitimi meselesine değinilecek olursa, 1924 yılının ilkokul
programlarında din dersi “Kuran-ı Kerim ve Din Dersleri” adı altında birinci sınıflar hariç
diğer sınıflara haftada iki saat okutulmak üzere programa alınmıĢtır. 1926 yılına gelindiğinde,
din dersleri üçüncü sınıflardan baĢlamak üzere haftada bir saate indirilmiĢtir. 1930 yılından
itibaren ise, din dersleri velilerin isteğine bağlı olarak beĢinci sınıflardan itibaren haftada
yarım saat olacak Ģekilde düzenlenmiĢtir. Ġsteğe bağlı olarak yapılan ders, 1933 yılından
itibaren müfredattan tamamen çıkarılmıĢtır. Orta öğretim kurumlarında ise din dersi, 1927
yılında isteğe bağlı hale getirilmiĢ, 1930 tarihinden itibaren orta öğretim kurumlarından
kaldırılmıĢtır31
. Modern ahlak ilkelerine indirgenmiĢ din dersleri sadece köy okullarında
devam ettirilmiĢtir32
.
2. Yazı DeğiĢikliği
Yazıda değiĢiklik yapılması, aslında yeni bir konu olmayıp, Osmanlı‟nın ve çeĢitli
ülkelerde yaĢayan Türklerin son 19. yüzyılının ikinci yarısından beri gündeminde olan bir
konudur. Yazının ıslah edilmesiyle ilgili bazı giriĢimler yapılmak istense de bunlar yeterince
radikal hareketler olmamıĢ ve sonu getirilememiĢtir. Hoca Tahsin Efendi, Arapça yazıyı
28 Jaeschke, Yeni, s. 75.
29 Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 258.
30 Jaeschke, Yeni, s. 75; Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 148.
31 Gökaçtı, Din Eğitimi, s. 146-147.
32 Tekeli, “Eğitim”, s. 660.
10
sağdan sola değil, soldan sağa yazmayı denemiĢ, Ahundzade Fethali, Münif PaĢa, ġinasi gibi
isimler Arap harflerinin ıslah edilmesini önermiĢti. Ancak bu giriĢimler ya yeterince radikal
olamadıkları için ya da dönemin Ģartlarının olumsuzluğundan dolayı bir sonuca
ulaĢmamıĢtır33
. MeĢrutiyet döneminde bu konu tekrar gündeme gelmiĢ bazı Jön Türk yazarları
Latin Harflerinin kabulünü savunmuĢ, Enver PaĢa ise Osmanlıca harflerin ıslah edilmiĢ
Ģeklini orduda denemiĢtir34
.
Cumhuriyet döneminde, yazının değiĢtirilmesi ve yerine Latin Harflerinin alınması
düĢüncesi ilk olarak Ġzmir Ġktisat Kongresi‟nde ortaya atılmıĢtır. Bir süre duraksayan bu
düĢünce muhtemelen muhalefetin tasfiyesinin verdiği güven sayesinde 1927 yılında tekrar
gündeme getirilmiĢtir. 1927‟de genel nüfus; 13.642.870, okuma yazma bilenlerin sayısı
1.111.000 olup, nüfusa göre oranı %10,6 idi. DeğiĢiklik ile ilgili çalıĢmalar diğer
değiĢikliklerde olduğu gibi öncelikle kamuoyu yoklamaları ile baĢlamıĢtır. Ahmet Cevat
(Emre), Atatürk‟ün konuyla ilgili görüĢlerini yansıtan yazılar yazarak, kamuoyu oluĢturmaya
çalıĢacaktır. Devamında, 8 Ocak 1928‟de Adliye Vekili Mahmut Esat Bey, Ankara Türk
Ocağında Latin harfleriyle ilgili bir konferans vermiĢtir. 25 Mayıs 1928‟de Alfabe Kurulu,
Vekiller Heyetinin onayıyla kuruldu. DeğiĢikliklere öncü olmak için Mustafa Kemal de bizzat
faaliyetlerde bulunuyordu. 9 Ağustos 1928 akĢamı Sarayburnu‟nda halka bu inkılâbı açıkladı
ve yurt gezilerine baĢladı. 16 Ağustos 1928‟de her mahallede bir dershane açılması
kararlaĢtırıldı. Konu Millet Meclisine 1 Kasım 1928‟de getirildi. Komisyonun sunduğu layiha
kabul edildi. Nihayet 3 Kasım 1928‟de Latin Harfleri resmen kabul edildi35
.
Yazının değiĢtirilmesi için temelde iki gerekçe gösterilmektedir. Birincisi, Arap
harflerinin Türkçeye pek uygun olmayan yapısıydı. Arapça sessiz harfler bakımından zengin,
sesli harfler bakımından oldukça fakirdi. Oysa Türkçe bunun tam tersiydi. GeçmiĢ
dönemlerden beri bu soruna çözüm bulunmak istense de bir türlü sonuca ulaĢılamamıĢtı36
.
Ġkincisi ve daha önemlisi, yazının değiĢtirilmesinin Osmanlı-Ġslam geleneklerinden kopuĢu
hızlandıracak ve Batı‟ya yaklaĢtıracak olmasıydı37
. Jaeschke‟ye göre bu değiĢiklik, Batı
33 Berkes, ÇağdaĢlaĢma, s. 260-265.
34 Zürcher, ModernleĢen, s. 278-279. Örneğin MeĢrutiyet Dönemi Batıcı düĢünürlerinden Celal Nuri
(Ġleri) 1913 yılında Mukadderatı Tarihiye adlı eserinde Latin harflerinin alınmasını savunacaktır. Ergin, Maarif,
s. 1752-1753. 35
Yücel Özkaya, “Atatürk Dönemi ve Atatürk Ġnkılâpları”, Türkler, C. 16, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, s. 373. 36
Zürcher, ModernleĢen, s. 278. 37
Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), Cem
Yayınevi, Ġstanbul 1992, s. 230; Ergin, Maarif, s. 1755; Zürcher, ModernleĢen, s. 279.
11
kültürünün bütün yararlı taraflarını almak için gerektiğinde kendi kültürüyle olan bağları
koparmak cesaretiydi38
.
C. HALKEVLERĠNDEN KÖY ENSTĠTÜLERĠNE; KÖY
ENSTĠTÜLERĠNĠN KURULUġU VE AMAÇLARI
Türkiye‟de Köy Enstitülerine giden yol birçok denemenin sonunda ortaya çıkmıĢtır.
Osmanlı yönetimi zamanında köylü, askere alınan, vergi veren bir kaynak olarak görülmüĢ,
köylere hizmet götürmek ikinci planda kalmıĢtır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman
köyler, kasabalar, çoğu kentler koyu bir karanlığın içinde yaĢam mücadelesi veriyordu.
40.000 dolayındaki köyden yalnız 4.500‟ünde ilkokul bulunuyordu. Nüfusun %80‟inin
oturduğu köylerde okur-yazar oranı % 20‟nin altında bulunuyordu. Kız çocuklarının eğitim
alma olasılığı utanılacak düzeydeydi39
. Köylülerin adam yerine konulmasını, eğitimlerini,
çağdaĢ tarıma geçmelerini, haklarının verilmesi gerektiğini ilk Atatürk söylemiĢtir. Atatürk;
% 80‟i okur-yazar olmayan bir ulusun devrimleri özümsemede güçlük çekeceğini,
çağdaĢlaĢamayacağını görüyor ve biliyordu. Bu nedenle yurt çapında okuma-yazma öğrenme
atılımları baĢlatmıĢtı. “Köylü milletin efendisidir” diyordu ve bu efendiliğin sözde kalmaması
için köylünün okutularak aydınlatılması gerektiğinin altını çiziyordu.
Tablo I: Yıllara Göre Okur-Yazar Olması Gereken Türkiye’nin Okur-Yazar
Olma Durumu
Yıl 6 ve + YaĢ Okumaz-Yazmaz Okur-Yazar
1935 12.863.000 10.345.000 2.518.000
1940 14.574.000 11.306.000 3.268.000
1945 15.714.000 11.121.000 4.593.000
1950 17.194.000 11.335.000 5.859.000
Kaynak: Kaplan, Aydınlanma, s. 8.
Kırsal alana öğretmen yetiĢtirme konusu esasen II. MeĢrutiyet devrinden beri
düĢünülmekteydi. Ancak ne Ġmparatorluk döneminde ne de Erken Cumhuriyet dönemindeki
çabalar doyurucu sonuçlara ulaĢamamıĢtır. Konunun önemi Türkiye Cumhuriyeti açısından
daha da artmıĢtır. Zira nüfusun büyük çoğunluğunu oluĢturan köylü kitlesinin yeni rejime
38 Jaeschke, Yeni, s. 31.
39 Ergin, Maarif, s. 2116; Can Dündar, Köy Enstitüleri, Ġmge Kitabevi, Ankara 2011, s. 20; Cemil
Koçak, Türkiye’de Milli ġef Dönemi (1938-1945), C. II, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 1996, s. 115.
12
kazandırılması, modernleĢme sürecinde saf tutması sağlanmalıydı. Ancak kırsal alana eriĢecek
bir eğitim örgütlenmesi de bulunmamaktaydı. Konu bütün boyutlarıyla özel bir projeyi
gerektiriyordu40
.
Dönemin baĢta gelen meselelerinden birisi, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin
yaptığı büyük inkılâpları halka yayması ve inkılâpların geniĢ bir tabana yaslanması
konusuydu. Nitekim Halkçılık ilkesiyle birlikte CHP ve Atatürk Ġlkeleri bütün ülkeye ait
olarak kabul edilmiĢti. Özellikle 1935 sonrası parti-devlet bütünleĢmesiyle beraber bütün
halkın partiye ve ilkelere bağlı bireyler oldukları vurgulanmaya baĢlanmıĢtır41
.
ĠĢte bu yeni devletin oluĢturmak istediği yeni insanı yani, “Cumhuriyet VatandaĢı”nı
yaratmak arzusunu karĢılamak üzere hem eğitimde büyük atılımlar yapılmıĢ, hem de çeĢitli
kurumlarla birlikte halkın aydınlatılması gerçekleĢtirilmek istenmiĢtir. Bu açıdan Halkevlerini
ve Köy Enstitülerini birlikte düĢünülmesinde fayda mülahaza edilebilir42
. Nitekim
CumhurbaĢkanı Ġnönü, hem Köy Enstitülerine hem de Halkevlerine yönelik böyle bir düĢünce
beslemiĢtir. Ġnönü‟nün 1935 yılında yaptığı bir konuĢma da Halkevlerine iliĢkin olarak Ģunları
söylemiĢtir:
“Halkevleri Büyük bir Sosyal ödevi üzerine almıĢlardır. Bu ödev vatandaĢların
toplanıp gerek ilim alanında gerek sosyal bakımdan birlikte konuĢabilmek âdetine
alıĢmalarıdır.” Yine Köy Enstitülerine yönelik yaptığı bir konuĢmasında da Halkevlerine
yüklediği iĢlevin benzerini enstitülere yüklediği görülmektedir:
“Ġlköğretimi olmayan memlekette, ortaçağ idaresi bütün Ģekilleriyle devam eder.
Resmi kanunlar ne derlerse desinler, ne haklar vatandaĢlara tanınırsa tanınsın, hiç olmazsa
ilköğretim derecesinde bilgi almazsa, haklar ve vazifeler canlanmaz. Gönüllere ve yüreklere
sinip yerleĢmez. Bilmeyen, siyasi ve ekonomik kudret sahiplerinin elinde ortaçağda olduğu
gibi köle hayatı sürer.” Nitekim bu konuĢmalardan yola çıkan Metin Heper de, Ġnönü‟nün,
Köy Enstitülerinin halkı daha açık bir rejime hazırlama fonksiyonunu göreceğinin bilincinde
olduğunu yazmaktadır. Bu açıdan Ġnönü‟nün demokrasinin erdemlerine inanan ve Türkiye‟nin
demokratik bir rejime sahip olmasına inanan bir devlet adamı olduğunu savunmaktadır43
.
Ġlki 19 ġubat 1932‟de Ankara‟da açılan Halkevlerinin belli baĢlı üyeleri ve çalıĢanları,
öğretmenler ve öğrenim gören gençlerdi. Tek Parti kuruluĢu olan Halkevleri daha sonraki
40 Murat Katoğlu, “Cumhuriyet Türkiye‟sinde Eğitim, Kültür, Sanat”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Haz.
Sina AkĢin), C.1, Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 428. 41
CHP Programı, Ulus Basımevi, Ankara 1935, s. 8-9. 42
Niyazi Altunya, Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi 1908-1998, Ürün Yay., Ankara, 2008, s. 45. 43
Metin Heper, Ġsmet Ġnönü, Yeni Bir Yorum Denemesi, (Çev. Sermet Yalçın), Tarih Vakfı Yurt
Yay., Ġstanbul 1999, s. 127-128.
13
Milli Eğitim Bakanı ReĢit Galip‟in önderliğinde birçok yararlı kültür ve sanat etkinliğine
ortam hazırlamıĢtır. Halkevlerinin yönetim kadrosu içerisinde ġevket Süreyya Aydemir, Sadi
Irmak, Hüseyin Namık Orkun, Tahsin Banguoğlu gibi isimler dikkat çekmektedir44
.
Halkevlerinin sayısı henüz ilk yılında 55‟e 1935 yılına gelindiğinde ise 478‟e yükselmiĢtir.
Köylerde açılan Halkodaları ise 4500‟e ulaĢmaktaydı45
.
Cumhuriyetin ilk yıllarından baĢlayarak Türk aydını arasında Atatürk‟ten etkilenerek
ulusçuluğun yanı sıra bir de köycülük akımı baĢlamıĢtı. Köycü aydınların amacı; köylüyü
bilgisizlik karanlığından, ezilmiĢlikten, yoksulluktan, açlıktan, yalnız bırakılmıĢlıktan
kurtarmaktı. Bunun gerçekleĢmesi ancak ulusal, çağdaĢ eğitimle mümkündü. Köye hizmet
götürecek, köy gerçeklerini bilen yeni tip bir öğretmene ihtiyaç vardı. Bu sorunu çözmek için
köycü eğitimciler, kimi devlet adamları araĢtırmalar yapıyor, yaptırıyor, Batı‟daki eğitim
çalıĢmalarını inceliyorlardı. Bu araĢtırmaların, incelemelerin ıĢığında kimi denemelerin
yapılması, eğitim beklentisinin zamanla oluĢacağı ümidini doğuruyordu.
Köy enstitülerine giden yolda ilk adım 1926 yılında Milli Eğitim Bakanı Mustafa
Necati Bey‟in öncülüğünde atılmıĢtır. Kayseri ile Denizli‟de birer köy öğretmen okulu
açılmıĢtır. Denemelerden iyi sonuçlar alınamadığı için bu okullar 1932 yılında kapatılacaktı.
1935 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun % 80‟inin yaĢadığı köylerde okul sayısı yok denecek
kadar azdır. Bu okullara kentlerden bulunup gönderilen az sayıda öğretmen de köylerde
tutunamamakta ve baĢarılı olamamaktadır. Köy insanının eğitim gereksinimi sadece
okuryazarlıkla sınırlı değildir. Hâlâ bulaĢıcı hastalıklarla savaĢılamamakta, üretim ise ilkel
yöntemlerle yapılmaktadır. Asıl önemlisi 1930-1940 yılları arasında köye hizmet götürmek
çok zordur. Cumhuriyetle birlikte giriĢilen köye hizmet çabaları, ya köylünün beklentilerine
uymadığı ya da becerilemediği için yarım kalmıĢtır. BaĢarı için köylünün dilinden anlayan
yeni bir aydın tipine ihtiyaç vardır. Bu da ancak köylünün kendi içinden çıkabilecektir. ĠĢin bu
püf noktasını iyi kavrayan ve kendisi de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimci Ġsmail Hakkı
Tonguç Bey, Köy Enstitüsü sisteminin hem kuramcısı hem de kurucusu olacaktır. Cumhuriyet
Halk Partisinin 1935 yılında gerçekleĢtirilen Büyük Kurultayı‟nda, devlet eliyle baĢlatılan
planlı endüstrileĢme hareketine koĢut olarak, planlı köyleri kalkındırma hareketinin
baĢlatılması kararlaĢtırılmıĢtır. Bu tarihte Türkiye'nin 16 milyon olan nüfusunun 12 milyonu
köylerde yaĢamaktadır. 40 bin köye dağılmıĢ bu nüfusun ancak yüzde 10'u okuma yazma
biliyordu. Okulu olan köy sayısı 4.773'tü ve bu okullarda 6.950 öğretmen görev yapıyordu.
44 Altunya, Öğretmen Örgütlenmesi, s. 43-44.
45 Mevlüt Kaplan, Aydınlanma Devrimi ve Köy Enstitüleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara
2002, s. 15.
14
Çoğu üç yıllık öğretim yapan köy okullarında, kent okullarıyla aynı öğretim programı
uygulanıyor, öğretilen bilgiler köyün gereksinimlerine uymadığı gibi, günlük yaĢamda
kullanılmadığından zamanla okuma yazma bile unutuluyordu. Bu gerçekler ilgili herkesçe
kabul edildiğinden, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1935'te toplanan 4. Büyük Kurultayı'nda
ilköğretimin hızla yaygınlaĢtırılması kararı alınınca Milli Eğitim Bakanlığı köyün
gereksinimlerine uygun yeni tip öğretmenler yetiĢtirmek için hazırlıklara giriĢmiĢtir46
.
Ġsmail Hakkı Tonguç Bey Ġlköğretim Genel Müdürlüğüne atandıktan sonra ciddi bir
çalıĢma köy incelemesi yaparak rakamları ve eski yapılanları değerlendirmiĢ ve 20 yıllık bir
plan taslağı hazırlamıĢtır. Fakat bu planı gerçekleĢtirmek hiç de kolay olmayacaktır. Her
Ģeyden önce açılacak enstitülere okuryazar köy çocuğu ve öğrenci bulmak büyük sorundu.
Tonguç, klasik eğitimcilerin direniĢi rağmen ilk olarak askerliğini yapmıĢ okuryazar
gençlerden seçtiği bir grubu “eğitmen” sanıyla köylerde “geçici öğretmen” olarak
görevlendirmiĢtir47
. Köy Enstitüleri, Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz
olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin baĢbakanı Ġsmet Ġnönü'nün himayesinde, Millî
Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından Ġsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden
ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiĢtirildikten sonra yeniden köylere giderek
öğretmen olarak çalıĢmaları düĢüncesiyle kuruldular. Köy Enstitülerinin kurulması ve
yaygınlaĢması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın çalıĢmaları da
unutulmamalıdır. Kanad, “köye göre öğretmen”, fikrini savunmuĢtur. Gerek Kanad‟ın gerekse
Tonguç‟un fikirlerinin Ģekillenmesinde Alman Kerschenteiner‟ın etkisi göze çarpmaktadır48
.
Ġkinci adım 1936 yılında eğitmen kurslarının açılmasıyla atılmıĢ oldu. Ġlk eğitmen
kursu EskiĢehir‟in Çifteler beldesinde açılmıĢtır. Sonuç baĢarılı olunca eğitmen kurslarının
sayıları arttırılmıĢtır. Eğitmen kurslarının açılmasında, geliĢtirilmesinde Milli Eğitim Bakanı
Saffet Arıkan, Ġlköğretim Genel Müdürü Ġsmail Hakkı Tonguç‟un çalıĢmaları, araĢtırmaları
etkili olmuĢtur. Ġsmail Hakkı Tonguç, önce ciddi bir köy incelemesi yaparak rakamları ve eski
yapılanları değerlendirmiĢtir. Yirmi yıllık bir plan taslağı hazırlanmıĢtır. Bu plana göre 1954
yılına kadar öğretmen, koruyucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaĢmamıĢ köy
kalmayacaktır. Fakat bu planı gerçekleĢtirmek hiç de kolay olmayacaktır. Her Ģeyden önce
46 Tekeli, “Osmanlı”, s. 665-666. Tam da bu dönemde Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan Mustafa
Kemal Atatürk‟e Elinde para olduğunu fakat gerekli elemanın olmadığını söyleyerek dert yanmıĢtır. Dündar,
Köy Enstitüleri, s. 20. 47
Necdet Aysal, “Anadolu‟da Aydınlanma Hareketi‟nin DoğuĢu: Köy Enstitüleri”, Ankara
Üniversitesi Türk Ġnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S.35-36, Mayıs-Kasım 2005, (267-282)
271-272. 48
Tekeli, “Osmanlı”, s. 665.
15
açılacak enstitülere okuryazar köy çocuğu ve öğrenci bulmak büyük sorundu. Tonguç, klasik
eğitimcilerin direniĢlerine karĢın ilk olarak askerliğini yapmıĢ okuryazar gençlerden seçtiği
bir grubu, “eğitmen” sanıyla köylerde “geçici öğretmen” olarak görevlendirmek amacıyla,
1936 yılında EskiĢehir‟in Çifteler Çiftliği‟nde dört aylık bir kurs açmıĢtır. Bu kursları
tamamlayan, daha önce orduda onbaĢı ya da çavuĢ olarak görev yapmıĢ ilk seksen dört
eğitmen görevlendirildikleri Ankara köylerinde son derece baĢarılı olmuĢ ve eğitmen kursları
kısa süre içinde ülkenin baĢka yerlerinde de açılarak çoğaltılmıĢtır. Eğitmen köylerine gelen
eğitmenler, topladıkları çocukları üç yıl okutup mezun ederek yenilerini almak, köyde çıkan
sağlık sorunlarını kaymakamlığa iletmek, köylüye modern tarım tekniklerini öğretmek, akĢam
okulları ile yetiĢkinlere okuma-yazma, hesap ve yurttaĢlık öğretmekle de yükümlü
tutulmuĢlardı49
.
Bu ilk uygulamadan olumlu sonuç alınınca, 11 Haziran 1937‟de çıkartılan “Köy
Eğitmenleri Kanunu” ile eğitmenliğe yasal iĢlerlik kazandırılmıĢtır. Bu yasaya dayanılarak
Çifteler (EskiĢehir), Kızılçullu (Ġzmir) ve Karacaağaç (Edirne)‟ta birer eğitmen kursu açılmıĢ
ve ertesi yıl bunlara üç yeni kurs daha eklenmiĢtir. Fakat zamanla eğitmen kursları ile
köylerde ilkokul düzeyinde bir öğretimin sürdürülemeyeceği düĢünülerek 3704 sayılı yasa ile
“Köy Öğretmen Okulları”nın açılması öngörülmüĢtür. Bununla birlikte köy enstitülerine
temel oluĢturan baĢta Kızılçullu, Çifteler ve Gölköy Eğitmen Kurslarının, Köy Öğretmen
Okuluna dönüĢtürüldüğü görülecektir.
Köy eğitmen kurslarının ve köy öğretmen okullarının baĢarılı olması, artık eğitimde
nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini açıkça ortaya çıkarmıĢtır. Köy Enstitülerinin kuruluĢ
aĢamasında Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, uzun süredir
çekmekte olduğu hastalığa yenik düĢmüĢ ve 10 Kasım 1938‟de vefat etmiĢti. O büyük kayıp
sonrasında silah ve dava arkadaĢları, Cumhuriyetin ikinci adamı Ġsmet Ġnönü‟yü
CumhurbaĢkanı seçmiĢlerdi. Ġsmet Ġnönü‟de Atatürk‟ün baĢlattığı eğitim seferberliğinin
devam edeceğini ve köylerde eğitimin aksamayacağını çeĢitli konuĢmalarında dile
getirmiĢtir50
.
Ġsmet Ġnönü‟nün CumhurbaĢkanı seçilmesinden 1,5 ay sonra, Celal Bayar kabinesinde
Milli Eğitim Bakanı olan Saffet Arıkan‟ın sağlık nedenlerinden dolayı bakanlıktan ayrılması
üzerine, yerine 28 Aralık 1938‟de Hasan Ali Yücel getirilmiĢtir. Hasan Ali Yücel, Ġsmail
Hakkı Tonguç‟a baĢladığı iĢleri birlikte sürdürmelerini rica etmiĢ ve Tonguç da Ġlköğretim
49 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 20-21.
50 Aysal, “Anadolu‟da Aydınlanma”, s. 276.
16
Genel Müdürü olarak Hasan Ali Yücel‟in yanında yer almıĢtır. Sistem üzerinde anlaĢan
Bakan Yücel ile Genel Müdür Tonguç, CumhurbaĢkanı Ġnönü‟nün de büyük desteğini alarak
baĢlatılan çalıĢmaları hızlandırmıĢlardır51
.
Üçüncü adım 1937 yılında Ġzmir Kızılçullu‟da, Kırklareli Kepirtepe‟de, Kastamonu
Gölköy‟de köy öğretmen okullarının açılmasıyla atılmıĢtı. 1938‟de Hasan Ali Yücel Milli
Eğitim Bakanı olunca çalıĢmalara Ġsmail Hakkı Tonguç‟un da katılmasıyla köy öğretmen
okulları geliĢtirildi. Böylece köy enstitülerine giden yol görünmeye baĢlamıĢtı. Dördüncü asıl
adım, 17 Nisan 1940‟da 3803 sayılı Köy Enstitüleri Yasası‟nın çıkmasıyla atılmıĢ oldu52
. Bu
yasanın çıkmasında Hasan Ali Yücel, Ġsmail Hakkı Tonguç‟un çalıĢmaları etkin olmuĢtur.
Köy eğitmen kursları ve köy eğitmen okullarının baĢarılı olması, artık eğitimde nasıl bir yol
izlenmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuĢtur. Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve
öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin baĢbakanı Ġsmet Ġnönü'nün
himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından Ġsmail Hakkı Tonguç'un
çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiĢtirildikten sonra
yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalıĢmaları düĢüncesiyle kuruldular. Köy
Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaĢması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın
çalıĢmaları da unutulmamalıdır. Kanad, "köye göre öğretmen", fikrini savunmuĢtur. Gerek
Kanad‟ın gerekse Tonguç‟un fikirlerinin Ģekillenmesinde Alman Kerschenteiner‟ın etkisi
göze çarpmaktadır53
.
Yurt dıĢında Köy Enstitüleri üzerine bazı sosyal bilimciler olumlu ya da olumsuz
yorumlar yapmıĢlardır. Ġngiliz Tarihçi Arnold Toynbee‟ye göre, Köy Enstitüleri köy ile kent
arasında uçurumun açıldığı Türk toplumunda bu uçurumu kapatmak üzere pek becerikli bir
Ģekilde bulunmuĢ bir çaredir. Amerikalı eğitim bilimci John Dewey ise hayalindeki okulların
Türkiye‟de kurulmakta olduğunu o dönemde söylemiĢtir54
.
51 Ġsmet Ġnönü‟nün, konuĢmalarından da gördüğümüz üzere, Köy Enstitüleri meselesine büyük önem
verdiğini görmekteyiz. 1946 yılında yaptığı konuĢmada Ģöyle demektedir; “Bütün siyasi ve askeri hayatımdaki
vazifelerin hiçbirini kaale almadan diyebilirim ki, öldüğüm zaman Türk Milletine iki eser bırakacağım:
bunlardan biri köy okulları, diğeri de müteaddit partilerdir.” Erdal Ġnönü, Anılar ve DüĢünceler, C. I, Ġdea
ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 1995, s. 94. 52
Resmi Gazete, Kanun No: 3803, Resmi Gazete yayım tarihi 22 Nisan 1940, Sayı:4491, s. 13682-
13683. 53
Tekeli, “Osmanlı”, s. 665. 54
Köy Enstitüleri Amaçlar-Ġlkeler-Uygulamalar, (Haz. Mustafa Aydoğan), Köy Enstitüleri ve
ÇağdaĢ Eğitim Vakfı Yay., Ankara 1996, s. 142-143.
17
Ġsmet Ġnönü döneminin geneline bakıldığında büyük bir eğitim ve aydınlanma hareketi
olarak Köy Enstitüleri dikkati çekmektedir55
. Köy Enstitülerine giden yolun aydınlanmasında
Milli Eğitim Bakanları; Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel; yönetici olarak
Ġsmail Hakkı Tonguç, eğitimcilerden; Halil Fikret Kanad, H. RaĢit Öymen, Ġsmail Hakkı
Baltacıoğlu dikkat çeken isimlerdir. 1942 yılında çıkarılan 4234 sayılı Köy Okulları ve
Enstitüleri Örgütleri Yasası ile Köy Enstitüleri sağlam temellere oturtulmuĢtur. 17 Nisan
1940‟da kurulmasına baĢlanan köy enstitülerinin sayısı ilk yılda on dörde ulaĢırken, 1941
yılında üç, 1942‟de bir, 1944‟de iki, 1947‟de bir olmak üzere toplam yirmi bir Enstitü
açılacaktır56
.
Köy Enstitüleri Ġlkokullara öğretmen yetiĢtirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803
sayılı Kanun ile açılmıĢ okullardır. 1940 yılından baĢlayarak, tarım iĢlerine elveriĢli geniĢ
arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. 17 Nisan
1940 tarihinde kanunlaĢan tasarıya Ġnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Ġlköğretim
Genel Müdürü Ġsmail Hakkı Tonguç‟un sahip çıkmalarına karĢı önemli ölçüde milletvekili
oylamaya katılmayarak muhalefet etmiĢtir. Bu durum CHP içerisinde bu konuyla ilgili olarak
“sessiz muhalefet”in bulunduğunu göstermekteydi57
. Toplam milletvekili sayısı 429 iken,
oylamaya katılan milletvekili sayısı yalnızca 278‟dir. Bunların bir kısmı Köy Enstitülerine
karĢı olmamalarına rağmen oylamaya katılamayan kimselerdir (Örneğin Ġsmet Ġnönü). Ancak
büyük çoğunluğun Köy Enstitülerine karĢı oldukları için katılmadığını da söylemek
mümkündür. Oysa aynı gün yapılan baĢka iki tasarının oylamasına 316 mebusun katıldığı
görülmektedir. Demek ki Köy Enstitüleri, daha baĢlangıçta CHP içinde önemli ve sessiz bir
muhalefet ile karĢılaĢmıĢtı. Parti içi tartıĢma ve muhalefetin kısıtlı Ģartlarda yapıldığı bir
ortamda, yasaya karĢı muhalif tavır, duruĢunu oylamaya katılmamakla gösteriyordu. Ancak
milletvekilleri içerisinden kimlerin karĢı çıkarak oylamaya katılmadığını tam anlamıyla
kestirmek oldukça güçtür. Bununla birlikte oylamaya katılamayan isimlere baktığımızda
önemli isimler dikkat çekmektedir. Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Kazım Özalp, Adnan Menderes,
Refet Bele, Salah Cimcoz, Celal Bayar, Mahmud Esat Bozkurt, Fuat Köprülü, Rauf Orbay,
Hasan Saka, Necmeddin Sadak oylamaya katılmayan milletvekillerinden bazılarıdır58
.
55 Tarih El Kitabı, Selçuklulardan Bugüne, (Ed. Ahmet Nezihi Turan), 2. Baskı Ankara 2006, s.543-
544. 56
Ergin, Maarif, s. 2115, 2119-2123; Mahmut Saral, Karartılan Aydınlık Düziçi Köy Enstitüsü,
Hatay 2002, s. 181-182. 57
Cemil Koçak, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Haz. Sina AkĢin), C.1,
Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 168. 58
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, C. 10, 41. Ġnikad, 17 Nisan 1940, s. 99-102. Koçak, Milli ġef II, s.
121.
18
Halkevleri‟nin ve Halkodalarının yanı sıra kırsal alandan gençlerin, köy ve tarımla iç
içe geçen bir eğitimden sonra öğretmen olarak köyün hizmetine verilmesinin, nüfusun ¾‟ünün
köylerde yaĢadığı Türkiye‟de, önemli bir sosyal geliĢmeyi sağlayacak temel etken olarak
düĢünülmesi, 1930‟lu yılların baĢından itibaren çeĢitli zeminlerde dile getirilmiĢtir59
. Nitekim
Cemil Koçak da Halkevlerinin yanı sıra uygulamaya konulan Halkodaları ile Köy
Enstitülerinin bir arada düĢünülmesi gerektiğini söylemiĢtir. Kırsal kesimde Halkodaları
aracılığıyla halkın kültürel seviyesi yükseltilecek, Köy Enstitüleri ile de çok sayıda yetiĢmiĢ
ve köy yaĢamını tanıyan ve köye önderlik edebilecek, CHP‟nin ilerideki atılımlarını
savunabilecek ve bu konuda yol gösterebilen genç öğretmenler yetiĢtirilebilecekti. Böylelikle
ileride yapılacak olan toprak reformuna destek olacak bir kitle oluĢturulabilirdi. Tüm bunlar
bir arada düĢünülürse Köy Enstitülerinin iĢlevi ve hedefi daha anlaĢılabilir bir hâle
gelmektedir60
.
Enstitülerde kısa sürede yapımı gerçekleĢen binalar ve öğrencilerin çabalarıyla
sağlanan elektrik gücü o dönem için azımsanmayacak baĢarılardır. Ġlk dönemlerdeki zorluklar
aĢılınca gerçekleĢtirilen sağlık memuru yetiĢtirme programı, önemli bir baĢarı olmuĢtur. Köy
enstitüsü mezunları köylerde öğrencilerinden baĢlayarak aileye kadar bir eğitim programı
baĢlatmıĢlardır. Cumhuriyetin aydınlanma hedefleri, ülke gerçekleri ve çağdaĢ eğitim bilim
verileri arasında yapılmıĢ baĢarılı bir sentezin ürünü olan Köy Enstitüleri, köy insanının
bilimin aydınlığında, bilinçli bir liderlikle kendi yazgısını değiĢtirmeye yönelik önemli bir
hareket olmuĢtur.
Köy Enstitüleri çalıĢmalarıyla, amaçlarının çok üstünde bir baĢarı göstermiĢ ve köyün
kırsal alandaki yaĢayanların sorunlarını ortaya koyan ilerici bir kuĢağın yetiĢmesi
sağlanmıĢtır. Köy Enstitülerinde yetiĢen yazarlar, düĢünürler Türkiye insanına ufuk açan bir
rol oynamıĢlardır61
. 1940 yılında oluĢturulan bu okullar, 1954‟te kapatılana kadar önemli bir
faaliyet göstermiĢlerdir62
. 1940‟lı yılların sonuna kadar yirmi bin civarında enstitü mezunu
59 Cezmi Eraslan, agm, s. 522-528.
60 Koçak, “Siyasal”, s. 169.
61 Aysal, “Anadolu‟da Aydınlanma”, s. 276. Bu enstitülerden yetiĢen önemli isimler arasında Talip
Apaydın‟ı, Fakir Baykurt‟u, Mehmet BaĢaran‟ı, Dursun Akçam‟ı, Ümit Kaftancıoğlu‟nu, Mahmut Makal‟ı
sayabiliriz. Dündar, Köy Enstitüleri, s. 7, 42; Mahmut Makal, Bozkırdaki Kıvılcım Enstitülüler, Piramit
Yayıncılık, Ankara 2005, s. 207. 62
Tarih El Kitabı, s.543-544.
19
öğretmen yetiĢtirilmiĢtir63
. Sina AkĢin, Köy Enstitülerinin kapatılmasını Türk
Aydınlanmasına indirilen bir darbe olarak değerlendirmektedir64
.
Köy Enstitüleri neydi, nasıl ÇalıĢırdı? Bu sorunun yanıtını Ġsmail Hakkı Tonguç 1948
yılında vermektedir. Köy Enstitülerini, “Köy Öğretmenleri ile köye lüzumlu diğer meslek
erbabını, iĢ eğitimin ilkelerine uyarak yetiĢtirmek amacıyla ziraat iĢlerine elveriĢli arazisi
bulunan yerlerde bölge müessesesi olarak açılan, öğrencisi köyden alınan ve yatılı bulunan
eğitim kurumu” olarak tanımlar. Enstitülerindeki iĢleyiĢi hayatı da, “Geri köyü, ileri ve
medeni köy hâline getirmek ülküsünün kudretine dayanan ve içten gelen bu çalıĢmalara
katılan öğretmenlerle öğrenciler sabahın erken saatlerinde tatlı uykularından uyanır,
enstitünün toplantı alanına birikirler.”65
1935 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun yüzde sekseninin yaĢadığı köylerde okul
sayısı yok denecek kadar azdır. Bu okullarla kentlerden bulunup gönderilen az sayıda
öğretmen de köylerde tutunamamakta ve baĢarılı olamamaktadır. Köy insanının eğitim
gereksinmesi sadece okuryazarlıkla sınırlı değildir; bulaĢıcı hastalıklarla savaĢamamakta,
üretimini ilkel yöntemlerle yapmaktadır. Ulusal Bağımsızlık SavaĢı‟nın ağır yükünü çeken
köylüler, henüz demokrasiyi yaĢatacak cumhuriyet yurttaĢı niteliğine kavuĢamamıĢtır. Asıl
önemlisi, 1930-1940 yılları arasında köye hizmet götürmek çok zordur. Cumhuriyetle birlikte
giriĢilen köye hizmet çabaları; ya köylünün beklentilerine uymadığı ya da becerilemediği için
yarım kalmıĢtır. BaĢarı için köylünün dilinden anlayan yeni bir aydın tipine gereksinme
vardır. Bu da köylünün kendi içinden çıkarılabilecektir. ĠĢin bu püf noktasını iyi yakalayan ve
kendisi de bir köylü çocuğu olan büyük eğitimci Ġsmail Hakkı Tonguç Bey, Köy Enstitüsü
sisteminin hem kuramcısı hem de kurucusu olacaktır. Onu Atatürk‟ün eski kurmaylarından
Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan göreve getirmiĢ, sonraki bakan Hasan Ali Yücel de onun
bu giriĢimlerine sahip çıkmıĢtır. Ġsmail Hakkı Tonguç Bey‟in köy sorununa ve köylünün
kurtuluĢuna bakıĢ açısını Ģöyle özetlemek mümkündür:
“Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil,
manalı ve Ģuurlu bir Ģekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine
canlandırılmalı ve Ģuurlandırılmalıdır ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve
insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uĢak muamelesi yapamasın. Köylüler Ģuursuz ve
bedava çalıĢan birer iĢ hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaĢ gibi, her zaman
63 Koçak, “Siyasal”, s. 169.
64 Sina AkĢin, Siyasal Tarih (1950-1960), Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Haz. Sina AkĢin), C.1, Milliyet
Kitaplığı, Ġstanbul, s. 215-216. 65
Kemal KocabaĢ, “Köy Enstitüsü DüĢüncesini, Eylemini Günümüze TaĢımak…” DEUHYO ED 2010,
3(4) 209-211.
20
haklarına kavuĢabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu
demektir”66
.
“Köylüyü, köyden baĢlayarak ta Kamutay‟a (TBMM) varıncaya kadar, devletin bütün
Ģubelerinin idaresine, onda bugünkü vasıflardan baĢka bir Ģart aramaksızın iĢtirak ettirmek,
bu suretle devlet iĢlerini, realiteden kuvvet alan elemanlarla besleyerek memleketin hakiki
bünyesine uygun bir Ģekle getirmek… Köylü vatandaĢlar da… Cumhuriyet vatandaĢlığı
Ģuurunu, aksiyon haline gelebilecek Ģekilde uyandırmak… Lazımdır…”67
Ġlk kez 1936'da geçici olarak açılan eğitmen kurslarıyla kısa süreli bir eğitimle köy
eğitmenleri yetiĢtirilmesine baĢlandı. Bu deneyin olumlu sonuçları görülünce 1937'de yalnız
köy çocuklarının alındığı ve köye yönelik bir öğretim programı uygulayacak köy öğretmen
okullarının açılması kararlaĢtırıldı. Ġlk örnekleri Kızılçullu (Ġzmir) ile Mahmudiye'de
(EskiĢehir) kurulan köy öğretmen okullarının sayısı 1938'de üçe (Karaağaç Edirne), 1939' da
dörde (Gölköy Kastamonu) yükseldi. 1939'da toplanan 1. Eğitim ġûrası bu uygulamanın daha
da geliĢtirilip yaygınlaĢtırılması yolunda bir karar alınca, üç yıllık denemenin sonuçlarından
da yararlanarak köylerin gereksinimleri ve köy öğretmeninin nitelikleri ayrıntılı olarak
belirlendi ve 1940'ta çıkarılan bir yasayla köy enstitülerinin kurulmasına baĢlandı68
.
20 bölgeye ayrılan ülkede her bölge için bir enstitü kurulması öngörülmüĢtür69
. Daha
önce açılan köy öğretmen okulları da köy enstitüsüne dönüĢtürülmüĢ ve hızla yenilerinin
kurulmasına baĢlanmıĢtır. Kent ve kasabaların dıĢında tarıma elveriĢli toprağı bulunan
alanlarda kurulan enstitü binalarının büyük bölümü öğrencilerce yapılmıĢtır. 1941'de 14'e
varan enstitü sayısı 1946'da 20'ye, 1948'de de 21'e ulaĢtı. 1942'de köy Enstitülerine öğretmen
yetiĢtirmek amacıyla Ankara Hasanoğlan'da bir de Yüksek Köy Enstitüsü inĢa edilmiĢtir.
Öğrenim süresi beĢ yıl olan köy enstitülerine beĢ yıllık köy ilkokullarını bitiren kız ve
erkek öğrenciler seçilerek alınmıĢ, bunun yanında üç yıllık köy ilkokullarını bitirenler
arasından baĢarılı görülenler de iki yıllık hazırlık öğreniminden sonra enstitülere kabul
edilmiĢlerdir.
Enstitülerde kültür dersleri yanında tarım ders ve çalıĢmaları, teknik ders ve
çalıĢmaları da yapılmıĢtır. Bu ders ve uygulamalarda erkek öğrencilere tarla ve bahçe tarımı,
sanayi bitkileri tarımı, hayvancılık, arıcılık ve ipekböcekçiliği, balıkçılık, demircilik,
motorculuk, dülgerlik, marangozluk, duvarcılık, betonculuk, kız öğrencilere de biçki dikiĢ, el
66 Aysal, “Anadolu‟da Aydınlanma”, s. 275-276.
67 Aysal, “Anadolu‟da Aydınlanma”, s. 276.
68 Resmi Gazete, Kanun No: 3803, Resmi Gazete yayım tarihi 22 Nisan 1940, Sayı:4491, s. 13682-
13683. 69
Dündar, Köy Enstitüleri, s. 26.
21
sanatları, örgü ve dokumacılık öğretiliyordu. Eğitim ve öğretimde doğaya uygunluk, kendi
kendini yönetme ve kendi kendine çalıĢma ilkeleri temel alınıyordu. Okulu bitirip öğretmen
olanlar hemen köy okullarına atanıyor, aylık ücretten baĢka iĢlemesi için toprak ve tarım araç
gereçleri de veriliyor, tarımsal kalkınmada köylüye önderlik yapması isteniyordu. Yedi köy
enstitüsünde açılan sağlık bölümlerinde de köy sağlık ocaklarında görev yapacak sağlık
memurları yetiĢtiriliyordu. Ayrıca enstitülerde 1936'da baĢlayan uygulamanın devamı olarak
kısa süreli kurslarla eğitmen yetiĢtirilmesi sürdürülüyordu.
Tablo II: Köylerdeki Toplam Öğretmen ve Köy Enstitülerinden Mezun Olan
Öğretmen Sayıları70
.
Yıl Toplam Köy
Öğretmeni
Köy Enstitülerinden Mezun Olan
Öğretmen
1939 6847 0
1946 11533 5225
1950 18426 13182
Kaynak: ġimĢek, “The Village Institutes”, s. 11.
D. ĠKĠNCĠ DÜNYA SAVAġI SONRASI DEĞĠġEN DÜNYA KOġULLARI,
SOĞUK SAVAġ SÜRECĠ VE KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KAPANIġI
Bernard Lewis‟in köy hayatındaki ilk canlanma hareketi olarak nitelendirdiği71
, Köy
Enstitüleri Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından Soğuk SavaĢ‟ın baĢlaması ve Türkiye üzerinde
Sovyet tehdidinin artması üzerine büyük yara almıĢtır. BaĢarılı bir dıĢ politika izleyerek, savaĢ
dıĢı kalmayı baĢarmıĢ olan Türkiye‟yi, savaĢın hemen ardından bekleyen tehlike, savaĢ
boyunca kaçındığı Ģeylerden birisi olacaktır. Ortaya çıkan uluslararası konjonktürde iĢtahı
açılan Kuzey komĢusu SSCB ile baĢ baĢa kalmak. Bu korku ise, Türkiye‟nin Ġkinci Dünya
SavaĢı sonrası dönemdeki iç ve dıĢ politikalarının en önemli belirleyicilerinden biri olacaktır.
Sovyet tavırlarından endiĢeye kapılan Türkiye, kuzey komĢusundan algıladığı tehdidi Batı
Dünyasının özellikle ABD‟nin desteğini elde ederek karĢılama yoluna gitmiĢtir72
.
70 Alp ġimĢek, “An Economic Look At The Village Institutes”, Massachusetts Institute of Technology,
s. 11. 71
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin DoğuĢu, (Çev. Metin Kıratlı), TTK Yay., Ankara 1984, s. 470. 72
Mustafa Aydın, “Ġkinci Dünya SavaĢı ve Türkiye, 1939-1945”, Türk DıĢ Politikası KurtuluĢ
SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, ed. Baskın Oran, C. 1, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul 2008, s. 475.
22
Türkiye savaĢın sonuna doğru safını belli etmiĢ, Mihver devletlere savaĢ ilân etmiĢtir.
Amacı savaĢı kazanan tarafı karĢısında bulmamaktı. Türkiye‟nin bu tavrı, özellikle SSCB için
tatmin edici olmamıĢtır. Sovyet DıĢiĢleri Bakanı Molotov, Avrupa‟da savaĢın tam anlamıyla
bitmesine yedi hafta kala 19 Mart 1945‟de Türkiye Büyükelçisi Selim Sarper‟i makamına
davet etmiĢtir73
. Molotov yeni bir ittifak anlaĢması yapmadan önce aradaki pürüzlü sorunların
çözülmesi gerektiğini öne sürerek, Ģu önerilerde bulunmuĢtur:
Öncelikle 16 Mart 1921‟de Moskova‟da imzalanmıĢ olan anlaĢma, Sovyetlerin zayıf
olduğu bir zamanda yapılmıĢtır. Bu nedenle Ermenistan ve Gürcistan aleyhine birtakım arazi
değiĢiklikleri içermiĢtir. Bu durumu düzeltmek gereklidir. Ġkincisi, Boğazlardan geçiĢ ve
burasının savunulması 200 milyonluk Sovyet toplumunu çok yakından ilgilendirmektedir.
Bizim bu konuda emin olmamız gerekmektedir. Kaderimizi Türkiye‟nin eline bırakamayız.74
Bu görüĢmeden anlaĢma çıkmayınca ve Türkiye bu talepleri kesin olarak reddedince,
SSCB; 1925 yılında imzalanmıĢ olan, Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık AntlaĢması‟nı, 19
Mart 1945 tarihinde feshettiğini bildirmiĢtir. Bu durumun ortaya çıkardığı gerginlik sürerken,
SSCB, 7 Haziran 1945‟te bir nota ile doğu sınırımızda kendi yararına bazı düzenlemeler
yapılmasını, Boğazlarda kendisine üs verilmesini ve buranın iki devletçe ortak savunulmasını
ve Montreaux Boğazlar SözleĢmesi‟nin ikili bir anlaĢma yapılarak değiĢtirilmesini istemiĢtir.
Türkiye, bu önerileri geri çevirdi ancak SSCB 7 Ağustos ve 25 Eylül 1946 tarihlerinde iki
nota daha vererek isteklerini yinelemiĢtir75
.
15 Ağustos 1945‟te BirleĢmiĢ Milletler Anayasasını kabul edip üye olan Türkiye, bu
durum yaĢanırken Batı‟nın çekimser durumunu görmüĢtür. Türkiye Sovyetlere ret cevabı
vermiĢ ve sınıra yığınak yaparak beklemeye koyulmuĢtur. ABD ve Ġngiltere baĢta sesiz
kalmıĢ, ancak ikinci Sovyet notasından sonra, 9 Ekim 1946‟da Boğazlar ile ilgili tek
sorumlunun Türkiye olduğunu belirtmiĢtir. Bundan sonra da Türkiye yavaĢ yavaĢ ABD‟nin
safına kaymıĢtır76
.
Bütün bunlar yaĢanırken, gerek Türkiye‟de gerekse SSCB‟de karĢıt kamuoyu
güçlenmiĢtir. 4 Aralık 1945‟te Ġstanbul‟da SSCB karĢıtı bir miting düzenlenmiĢ ve olaylar
çıkmıĢtır. 8 Aralık 1945‟te de SSCB bu olayları kınayan bir nota vermiĢtir77
.
73 Aydın, “Ġkinci”, s.472.
74 ġerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi IV ( Birinci Bölüm), Bilgi Yayınevi, Ankara 1999, s. 143.
75 Çetin Yetkin, KarĢı Devrim 1945 – 1950, Otopsi Yay., Ġstanbul 2003, s.153 – 154.
76 Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yay., Ġstanbul 2005, s. 346.
77 Eren Tellal, “SSCB‟yle ĠliĢkiler, Türk DıĢ Politikası, editör: Baskın Oran, C.I, ĠletiĢim Yay.,
Ġstanbul 2002, s.503.
23
Nasıl Çarlık Rusya‟sı Hristiyanlığı ve Hristiyan haklarını bahane ederek topraklarını
Osmanlı Ġmparatorluğu aleyhine geniĢletmek istemiĢse, SSCB‟de yine bahanelerle aynı
yayılma emellerini sürdürmüĢtür. Rusya‟nın Akdeniz‟e çıkıĢ yolunu emniyet altında
bulundurmak zorunda olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun tek yolu ise Boğazlarda üs
kurmaktı. Bu sebeple siyasi rejimi ve felsefesi ne olursa olsun Rusya bu coğrafi
determinizmden sıyrılamayacak ve her zaman çıkarları, politikası Türkiye ile çatıĢacaktır. ĠĢte
Sovyetlerin, Çarlık döneminden kalma bu talepleri, sözünü ettiğimiz düĢünceyi doğrular
mahiyettedir78
. Yani Stalin‟in Türkiye‟ye karĢı baĢlattığı siyasetin sadece komünizmden
doğduğunu söylemek yanlıĢ olacaktır. Bu Rusya‟nın ulusal- geleneksel siyasetiydi. Çarlık
Rusya‟sı ile BolĢevik Rusya‟sı bu açıdan dıĢ siyasette aynı yolu izliyorlardı79
.
1946'da çok partili yaĢama geçilmesinden sonra köy enstitülerine karĢı hem iktidar
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin içinden, hem de muhalefetten çeĢitli eleĢtiriler
yöneltilmiĢtir. Bunlardan etkilenen hükümet, eğitim politikasında değiĢiklik yaparak önce
1947'de eğitmen kurslarına son vermiĢ, Enstitülerin öğretim programlarında değiĢiklik
yapılarak uygulama dersleri azaltılmıĢtır80
. Enstitüler Ģöyle eleĢtiriliyordu. Enstitülerde aĢırı
solcu hatta komünist ideolojiyi yansıtan bir eğitim yapılmakta olduğu ifade ediliyordu.
Öğrencilerin; okul yapımlarında, tarım ve teknik uygulamalarında, temizlik ve bakım
iĢlerinde çalıĢtırılmaları, Sovyet Rusya‟yı, komünist rejimi andırmaktadır. Nitekim
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü‟nde öğrencilere Komünist Manifesto‟su dağıtılmıĢtır.
Enstitülerin yönetici ve öğretim kadrosu, genelde solcu, Marksist tanınan kiĢilerle
doldurulmuĢtur. Bu sebeplerden dolayı, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel,
komünistleri desteklemekle suçlanmıĢtır. Hümanizm adı altında komünizm propagandası
yapıldığı dile getirilmiĢtir81
.
Gerçekten Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi yapılara Sovyet Rusya‟da
rastlanmaktaydı. Sovyetler Birliği‟nde Narodni Dom adıyla benzer bir oluĢum
bulunmaktaydı82
. Bu sebeple Köy Enstitülerine komünist yuvaları gözüyle bakılıyordu. Köy
Enstitülerine karĢı olanlar enstitülerin komünizm yatağı olduğunu söylüyordu. Ġsmail Hakkı
Tonguç‟tan “Tonguç Baba” diye bahsederek bir komünist kundakçısı olduğu ima
78 Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, AFA Yayıncılık, Ġstanbul 1996, s. 284.
79 Yetkin, KarĢı Devrim, s.524.
80 Resmi Gazete, Kanun No: 5117, Resmi Gazete yayım tarihi 26 Haziran 1947, Sayı: 6642, s. 12561.
81 Turan, Devrim, s. 47 – 48.
82 Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, C. I, Tekin Yayınevi, Ġstanbul 1998, s. 566.
24
ediliyordu83
. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ise Hasan Ali Yücel ve Tonguç‟u yakından tanıdığını
onların komünist olmadığını aksine Atatürkçü Türk milliyetçileri olduğunu söylemiĢtir.
Onlara komünist damgasını vuranların asıl amaçlarının Köy Enstitülerini yıpratmak olduğunu
söylemiĢtir84
.
Köy Enstitülerine gelen eleĢtiriler, sadece Soğuk SavaĢ koĢullarından ve iktidar-
muhalefet iliĢkilerinden dolayı gelmiyordu. Köy Enstitülerine getirilen eleĢtirilerin bir bölümü
de köylülerden gelmekteydi. En yaygın eleĢtiri konularından birisi de enstitülerde kız erkek
birlikte, karma eğitimin yapılmasıydı. Enstitü müdürleri, yörelerindeki kız öğrencileri
okullara kaydettirebilmek için büyük çaba göstermiĢler, ailelerine dil dökmüĢler ve köy
kızlarının kaderini değiĢtirebilmek için seferber olmuĢlardır. Her ne kadar diğer okullarda da
karma eğitim yapılıyor olsa da enstitülerin yatılı okular olması çeĢitli söylentileri beraberinde
getirmiĢtir. Bu da köy yaĢamında hiç de istenilmeyecek bir durumdur. Hem hazır iĢgücünden
olmak hem de baĢlık parasını kaybetme korkusu üstüne üstlük bir de enstitülerde okuyan
kızların ahlaksız olacağı söylentisi enstitülerin dayandığı tabanı kaybetmesine, iyiden iyiye
zayıflamasına yol açacaktır85
.
Enstitülere yönelik bir baĢka eleĢtiri, dönemin Talim Terbiye Kurulu üyesi Halil Fikret
Kanad‟dan gelmiĢtir. Aslında daha önceki çabalarıyla Köy Enstitülerin geliĢmesine önemli
katkısı bulunan Kanad‟a göre bu enstitülerin milliyetçilik gibi bir amacının bulunmaması
önemli bir eksiklikti. Tüm bunların üzerine bir de Soğuk SavaĢ sürecine paralel olarak geliĢen
komünizm tehdidi enstitüler üzerindeki baskıyı iyiden iyiye arttırmıĢtır86
.
Bu tartıĢmaları 1948'de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün kapatılması izlemiĢtir.
1950'de Demokrat Parti baĢa geçince ilk olarak sağlık bölümleri kapatılmıĢ, 1953'te
programlar bir kez daha değiĢtirilerek öbür ilk öğretmen okullarına yaklaĢtırılmıĢtır. Bu
Ģekilde 1954'te de ilköğretmen okullarıyla birleĢtirilerek kapatılmıĢtır87
. 20 Ocak 1954‟te
TBMM‟de yapılan görüĢmelerde Köy Enstitülerine yönelik eleĢtiriler tekrarlanmıĢ ve
Demokrat Partinin getirdiği değiĢiklikler kabul edilmiĢtir. Rize milletvekili Ahmet Morgil,
öğretmen okulları üzerinden Köy Enstitülerine yüklenmiĢ, enstitülerin, öğretmen okullarının
değerini düĢürdüğünü söylemiĢtir. Ayrıca bu enstitüler öğretmenlere gereğinden fazla görev
yüklediğinden öğretmenler bütün iĢleri yapalım derken verim sağlayamaz olmuĢlardır.
83 Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim 2, Pera Turzm ve Ticaret A.ġ.,
Ġstanbul 1998, s. 1241. 84
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Devirden Devire 3, Bilgi Yayınevi, Ġstanbul 1976, s. 77. 85
Dündar, Köy Enstitüleri, s. 52. 86
Dündar, Köy Enstitüleri, s. 56-57. 87
Resmi Gazete, Kanun No: 6234, Resmi Gazete yayım tarihi 4 ġubat 1954, Sayı: 8625, s. 8093-8095;
25
Morgil, enstitülerle ilgili olarak esas tehdidin ise sol cereyanların yayılmasından ileri geldiğini
söylemiĢtir. Morgil‟e göre;
“(…) bir verem mikrobu gibi daima zaıf ve buhranlı bünyeleri arıyan sol cereyanları
da maalesef bu müessesenin bünyesine sokulmak istenmiĢtir. (…) iktidarımız zamanında bu
mevzuda gösterilen hassasiyet ve aksülamel ve alınan tedbirler sayesinde bu muzır faaliyet,
bu müesseselerin bünyesinden atılmıĢ bugün Köy Enstitülerinden mezun olarak çalıĢmakta
olan gençlerimiz, milliyetçi, vatansever, tertemiz vatan evlatları olarak vazife
görmektedirler.”88
Morgil‟in arkasından söz alan Milli Eğitim Bakanı Rıfkı Salim Burçak ise, köy
Enstitülerinin birçok uygulamasının yanlıĢ olduğundan bahsetmiĢ, bütün bunların temeli
olarak da, enstitü öğrencilerinin ve öğretmenlerinin farklı Ģehir öğretmenlerinin farklı
kurallara ve uygulamalara tabi olmasını göstermiĢtir. Burçak‟a göre, Köy Enstitüleri ile
birlikte Ģehirli ve köylü öğretmen ayrımı oluĢmuĢtur89
. Bu görüĢmelerin ardından yapılan
oylamayla birlikte Köy Enstitüleri ile öğretmen okulları birleĢtirilmiĢ ve Köy Enstitülerinin
hikâyesi son bulmuĢtur. Zaten DP‟nin tek baĢına ve ezici çoğunlukla hâkim olduğu bir
mecliste aksi bir durumun yaĢanması da pek mümkün görünmemektedir.
Köy Enstitüleri, ilk mezunlarını verdiği 1942'den nitelik değiĢtirdiği 1953'e kadar
1.398'i kız, 15.943'ü erkek olmak üzere toplam 17.341 öğretmen yetiĢtirmiĢtir. 1936-47 yılları
arasında açık kalan eğitmen kurslarında da toplam 8.675 eğitmen mezun edilmiĢtir.
Enstitülerin sağlık bölümleri ise toplam 1.248 eleman yetiĢtirmiĢtir.
E. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN KURULDUĞU YERLER VE ĠLKELERĠ
“Bugün köylümüzün bize görünen manzarası, Ģimdiye değin köy aydınlarının o
köylüden daha geri olmasından kaynaklanmıĢtır.” H. Ali YÜCEL
Köy Enstitüleri; bilinen okullar gibi Ģehir ve kasaba içinde tek bir binadan
oluĢmuyordu. Amacı köy çocuğunu köy koĢullarına uygun bir ortam içinde yetiĢtirerek köye
öğretmen göndermekti. Bu yüzden Ģehir ve kasabalara oldukça uzak olan doğanın ortasında,
çeĢitli iĢ alanlarına yönelik irili, ufaklı binalardan, geniĢ kıraç toprakların bulunduğu ve
yakınında köyler olan, birkaç ilin ortasında kurulmuĢlardır90
. Enstitüler Ģehirden uzakta
88 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, C. 27, 31. BirleĢim, 20 Ocak 1954, s. 259.
89 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, C. 27, 31. BirleĢim, 20 Ocak 1954, s. 260.
90 Kaplan, Aydınlanma, s. 49.
26
olacak ama mümkünse tren istasyonuna yakın bir yerde kurulacaktır91
. Enstitüler hem köylü
ailelerinin çocuklarını ziyaret edip görebilecekleri, bilgi alabilecekleri, hem de her yönüyle
çevrenin ve bölgenin eğitim ve kültür merkezleri haline geliyorlardı92
.
Kıraç topraklar öğrencilerin emekleri ile kazılmıĢ, kirizma yapılmıĢ, tohum ekilecek,
fidan dikilecek duruma getirilmiĢtir. Gerekli yapılar yine öğrenci, öğretmen ve yöneticilerin
gücü ile dikilmiĢ, sıvanarak iĢlenmiĢtir. Okul fiziksel yapısıyla yeniydi. Eğitim dizgesi ve
öğretim metotları ve öğrenci alımları da yeniydi. Üç dört enstitü hariç, kuruluĢunu her Enstitü,
çadırlarda çalıĢarak kendi gücü ile tamamlamıĢtır. Önce her enstitünün yerleĢme yerine ve
iklim koĢullarına göre yapılacak binalar mimarlar, mühendisler arasında yarıĢma yolu ile
projelendirilmiĢtir. Ġlke olarak dar bir alan içinde çok katlı tek bina yerine tek katlı çok bina
yapılması amaçlanmıĢ, buralar geniĢ bir alana yayılarak modern bir köy görünümü taĢıyarak,
çevre köylere örnek olması planlanmıĢtır.
Uzaktan bakıldığında dersliği, yatakhanesi, yemekhanesi, mutfağı, fırını, kitaplığı,
hamamı, öğretmen evleri, marangoz, demirci, biçki, dikiĢ, yapıcı, dokumacı iĢlikleri,
kooperatifi, reviri, kitaplığı, çamaĢırlığı, spor alanı, su deposu, yüzme havuzu, müzik salonu,
kireç ocağı, tuğla ocağı, yüzlerce dönüm toprağı, büyük ve küçükbaĢ hayvan yetiĢtiriciliği ile
enstitü büyük bir atılıma dönüĢmüĢtür. Bu kurumun ödenek yetersizliği, ucuza mal etme
düĢüncesi nedeniyle dıĢarıdan birilerine değil öğrencilere yaptırılması amaçlanmıĢtır. ĠĢ
içinde, iĢ araçlığı ile iĢ için felsefesi vardı. Çok sayıda öğrencinin katılımını sağlamak,
sakatlanmalarını önlemek, yapılaĢmayı kolaylaĢtırmak için daima tek katlı binalara yönelme
olmuĢtur. Bunlar beĢ yüz, bin öğrenciye göre değil, elli öğrenciyi barındıracak Ģekilde
düĢünülmüĢtür. Temeli atılan her bina savsaklanmadan kısa süre içinde bitirilmiĢtir. Birçok
binanın onarımı, bakımı temizliği, kırkar, elliĢer kiĢilik kümelerin sorumluluğuna
bırakılmıĢtır. Ġnsanların yaĢadığı yerde her türlü gereksinimi karĢılayacak binaların teknik
sorumluluklarını usta öğreticiler, Yapı Usta Okulları‟nı bitiren öğretmenler üstlenmiĢlerdir.
Özverili bu insanlar zamanla geliĢen öğrencilerin iyi yetiĢmelerine ıĢık tutmuĢtur.
KuruluĢunun ilk yıllarında bina yapımları, toprakların iĢlenmesi, hayvanların yetiĢtirilmesi
Bakanlık onayı ile Enstitü yöneticilerinin yetki ve sorumluluğuna bırakılmıĢtı. Her enstitüde,
her yıl en az beĢ ile on bina yapılmıĢtır. Ayakta duran her binada, her ağaçta, her öğrencinin
unutulmaması, saygı ile anılması gereken önemli özverisi, emeğinin, alın terinin güç birliği
yaratan imecesinin kutsallığı vardır. Enstitü ailesi, dayanıĢma ile doğayı yenmenin en belirgin
91 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 26.
92 Kaplan, Aydınlanma, s. 49.
27
örneğini verme baĢarısını göstermiĢtir. Usta öğreticisi, öğretmeni, müdürü, kız erkek öğrencisi
ile Enstitü‟de yaĢayanlar binaların kabasını yapmakla kalmamıĢ, kapısını, penceresini de
takmıĢlardır. Yol, su, elektrik getirerek, ağaç dikmiĢler, sebze, tahıl, çeĢitli evcil hayvan
yetiĢtirmiĢlerdir. Devlete yük olmadan kendileri üretmiĢ, kendileri tüketmiĢtir. Öğrenciler gün
olmuĢ yemeğini onar kiĢilik bakır karavanalardan toprak üzerinde oturarak yemiĢler, gün
olmuĢ çayını alüminyum tabaklardan içmiĢlerdir. Toprakta, beton üzerinde, tahta ranzada,
saman dolu yastıkta, yatakta yatmıĢlar, bundan dolayı yüksünmemiĢ, eziklik duymamıĢlardır.
Bozkırlar iĢlenmiĢ çevre yeĢile bürünmüĢtür. Hiçbir canlının gitmediği, kuĢun ötmediği
yerlerde, ağaçlarda kuĢ cıvıltıları duyulur olmuĢ, yirmi Enstitü‟de paradan çok insan gücü öne
geçmiĢtir. Yedi yüzün üzerinde bina yapılarak, Köy Enstitüleri dünya eğitim tarihinde eĢi
görülmeyen en özgün eğitim kurumu olduğunu hem içerde, hem dıĢarıda zaman içinde
kanıtlamıĢtır93
.
F. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN EĞĠTĠM FELSEFESĠ
Ulusal eğitimlerin felsefelerini eğitim filozofları, eğitim bilgeleri belirlerler. Eğitim
felsefesi; eğitimin amaçlarını, içeriğini, asal çizgilerini, eğitim yöntemlerini, okutulacak
dersleri, toplumsal yapıya, toplumsal değerlere uygun olmasını sağlar. Türk millî eğitiminin
felsefesi, MEB‟nın giriĢimleriyle uzman eğitimcilere hazırlatılmıĢtır. Bu felsefede, daha çok
amaçlara yer verilmiĢ. Bu amaçların toplumsal, kiĢisel özellikleri üzerinde durulmuĢtur.
Köy Enstitülerinin en önemli amacı; köylerimiz için, köy gerçeklerine uygun
öğretmen, sağlık memuru yetiĢtirmektir. Köyler için yetiĢtirilecek öğretmen adaylarının köy
çocuklarından seçilmesinin nedeni köy kökenli öğretmenlerinin köy gerçeklerini bilmeleri,
köye daha kolay uyum yapacakları; köyün, köylünün sorunlarını daha kolay çözebilecekleri
konusudur. Köy enstitülerinde öğrenim süresinin beĢ yıl olarak belirlenmesinde ilköğretimin
yaygınlaĢtırmanın ivedi olması konusu vardır. Köy enstitülerinin kırsal alanlarda, köyde
kurulmalarının nedenleri; köy gerçeğinden kopmak, yakındaki köyün sorunlarını çözerek
örnek deneyimler yapabilmek, kırsal alanlarda olan devletin malı olan arsaları, tarlaları
değerlendirmek, enstitülerin devlete aĢırı yük olmalarını önlemektir.
Köy Enstitülerinde kazandırılması beklenen davranıĢlar Ģu Ģekilde toplanabilir:
Yurdunu, ulusunu, bayrağını köylerini seven, gerektiğinde bunlar için canını verebilecek
çağcı, aydın düĢünceli, bedensel, ruhsal, çalıĢmayı seven; emeğin değerini bilen, üyesi olduğu
93 Kaplan, Aydınlanma, s. 60-62.
28
toplumlara, topluluklara uyumlu, para kazanmanın tek yolunun çalıĢmak, üretmek oluğunu
bilen, atılım gücü olan, sürekli okuma alıĢkanlığı olan, eğitimle ilgili yayınları izleyen, kendi
kendini yenileyen, yeni eğitim öğretim yöntemleri geliĢtiren, bedenen çalıĢmayı seven, tarım,
yapıcılık, demircilik, marangozluk sanatlarından anlayan, bu konularda köylüye rehberlik
yapabilen, köylüyü, iĢçiyi aĢağılamayan, demokratik yönetime, sosyal devlet anlayıĢına bağlı,
demokratik eğitimin yararına, gücüne inanan, bilgili, görgülü, yüksek düzeyde ekinli, güzel
sanatları seven, temiz, yalın giyinen; giyim kuĢamıyla, iyi davranıĢlarıyla örnek olan,
toplumsal çıkarları gözeten, ırk, mezhep ayrımı yapmayan; doğal, toplamsal çevreyi koruyan,
geliĢtiren, bilimlerin önemini bilen, bilime, teknolojiye önem veren, bilgiyi, bilgi kaynaklarını
arayıp bulan, beden, ruh sağlığı yerinde; sağlıklı üĢünen, sorun çözmek, yapma, yaratma gücü
olan; çevre, okul, halk sağlığı konularında bilgili öğretmenler, sağlık memurları
yetiĢtirmektir94
.
Köy enstitülerinde öğretimden çok eğitime, iyi davranıĢlar kazandırılmaya önem
verilmiĢtir. Verilen eğitim-öğretimin içeriği köy gerçeklerine uygundu. Tarım, sanat
çalıĢmaları etiksel davranıĢ kazandırmanın tek yoludur. ĠĢlik çalıĢmaları el becerilerinin
geliĢmesine etiksel davranıĢ kazanılmasına yarıyordu. Genel öğretim bilgisi, özel öğretim
metotları, çocuk ruhbilimi, ruhbilim, pedagoji dersleri öğretmen adaylarının biçimlenmelerini
sağlıyordu. Ev iĢi, çocuk bakımı, sağlık bilgisi, biçki dikiĢ dersleri öğretmen adaylarının
kiĢisel, ailesel sorunlarını, okul, çevre sağlığı sorunlarını çözümlemeye yönelikti.
Köy enstitülerinin kuruluĢunda, iĢleyiĢinde egemen olan özgün düĢünce her yönüyle
millîdir. Millî yapının özelliklerine Türkiye‟nin aktöresel değerlerine, toplumsal
gereksinimlerine, ekonomik gücüne uygundur. Nüfusunun %80‟i köylü olan, yine %80‟i
okur-yazar olmayan bir topluma beĢ yıllık zorunlu eğitim verebilmenin, en kestirme, en akılcı
en ucuz yolu budur95
.
Köye öğretmen, köye sağlık memuru yetiĢtirmek için köy kökenli gençlerin seçilmesi;
Hasan Ali Yücel, Ġsmail Hakkı Tonguç‟un üstün yetenekli eğitimci olduklarını
göstermektedir. Köy enstitülerinin kırsal alanlarda, köye yakın kurulması bu seçkin
eğitimcilerin en doğruyu görebilmelerinin sonucudur. 1940‟lı yılların Türkiye‟sinin
koĢullarına, ekonomik gücüne en uygun eğitim kurumlarıdır bunlar.
Köy Enstitüleri köylü gençleri eğiterek köye öğretmen olarak yollamayı, köylüyü
aydınlanarak kalkındırmayı amaçlıyordu. Kent kökenli öğretmenlerin köylere gitmek
94 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 167.
95 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 167-168.
29
istememesi, köylü aĢağılaması, köy koĢullarına uyum yapamaması köy enstitülerinin
kurucularını köy kaynağına yöneltmiĢti. Bu düĢüncenin doğruluğu zamanla, uygulamalarla
anlaĢılmıĢtır. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın açlık, kıtlık, yokluk yıllarında kurulan köy enstitüleri
devlete ekonomik bakımdan fazla yük olmayacak biçimde düĢünülmüĢtür. Köy enstitüleri
kendi kendilerine yeterli, üretici eğitim kurumlarıydı. Okul için gerekli olan tüm yapılar,
yollar, alanlar, su borularının döĢenmesi, kanalizasyon yapımı; meyve, sebze üretimi,
bağcılık, tarla ürünlerinin bakımı, kaldırılması; okulun çevrenin ağaçlandırılmasını. Okul
topluluğu yapıyordu. Gerekli olan besin maddelerinin çoğu okulda üretiliyordu. BaĢta
hububat olmak üzere baklagiller, sebzeler, kimi meyveler, yumurta, süt, pamuk, mısır, kavun,
karpuz enstitüde üretiliyordu. Tüm giysiler, yatak takımları, tuğla, kireç, kerpiç, köĢe taĢları,
kum okulca üretilip kullanılıyordu96
.
Köy enstitülerinin kurucuları yirminci yüzyılın ilk yarısında etkili olan eğitim
filozoflarından, onların görüĢlerinden, uygulamalarından esinlenmiĢlerdir. Öncelikle çağdaĢ
eğitimin önde gelen filozoflarından Kerschensteiner‟in düĢünceleri etkili olmuĢtur.
Almanya‟nın Avrupa‟nın dünyanın en büyük eğitimcilerinden biri olan Kerschensteiner‟in
yurttaĢlık eğitiminin koĢulları:
a) Mesleki eğitim, beceri kazandırma iĢ içinde yaĢatarak verilmelidir;
b) Eğitimde beceri kazanmak, sanat öğrenmek ana etkinlik olmalıdır.
c) En iyi aktöresel ıra eğitimi; iĢ içinde, beden eğitimi derslerinde gerçekleĢir;
d) Okulların en önemli etkinlik alanları, iĢlikler, laboratuarlar, doğa olmalıdır;
e) ĠĢ eğitimi öğrencinin yaratıcı gücünü, giriĢim gücünü geliĢtirmelidir;
f) Her öğrenci kendi çabasıyla, kendi kendine öğrenmelidir;
g) Ezbercilik, kuru bilgi aktarımı yanlıĢtır, Ģeklinde özetlenebilecek olan ilkeleri
köy enstitülerinin eğitim dizgesine esin kaynağı olmuĢtur97
.
Köy enstitülerinin eğitim felsefesinin oluĢmasında etkili olan ikinci eğitim filozofu
John Dewey‟dir. John Dewey, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye‟ye çağrılmıĢ, Türk eğitim
sistemiyle ilgili bir rapor hazırlamıĢtır. Yirminci yüzyılın en büyük iki eğitimcisinden biri
olan Amerikalı John Dewey faydacılık felsefesinin, yararcı eğitimin kurucusudur. Köy
Enstitülerinin kurucuları John Dewey‟in:
a. Okullar, tarlaların, bahçelerin, ormanlık alanların, doğanın içinde
kurulmalıdır;
96 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 168.
97 Tekeli, “Osmanlı”, s. 665.
30
b. Bir yargının, düĢüncenin doğruluğu uygulamadaki yararına göre
ölçülür;
c. Uygulamada yararı olmayan bilgi gereksizdir;
d. Öğrencileri iĢ yaĢamının içinde eğitmeliyiz;
e. Her öğrenciyi ilgili, yetenekli olduğu alanlarda eğitmeliyiz;
f. Öğrenilenlerin öğrenci için bir değeri yararı olmalıdır;
g. Okullar iĢ çalıĢmalarının yapıldığı etkinlikler odağı olmalıdır;
h. Öğretim öğrencinin isteğine, gereksinmesine göre yapılmalıdır;
i. Eğitim-öğretimde, yaĢamak, yaĢayarak öğrenmek temel ilke olarak ele
alınmalıdır, ilkelerinden yararlanmıĢlardır98
.
G. KÖY ENSTĠTÜLERĠNĠN ÖĞRETĠM KADROSU VE PROGRAMLARI
Köy Enstitüleri birçok yönden incelenmiĢtir. Fakat bu eğitim kurumlarında uygulanan
öğretim programlarının günümüze kadar amaç, direktif ve ders konuları bakımından ayrıntılı
biçimde ele alındığı söylenemez. Bu bölümde Enstitülerdeki öğretim çalıĢmalarının ana
dayanağı olan programları genel nitelikleriyle tanıtmaya ve değerlendirmeye çaba
gösterilecektir. Ancak, bu programların açıklanmasına geçmeden önce “Köy Enstitüsü”
düĢüncesinin geliĢmesine kısaca değinmek faydalı olacaktır.
Tablo III: Bazı Köy Enstitülerinin KuruluĢ Tarihleri ve Görev Yapan
Müdürlerinden Birkaçı
Ad/Bulunduğu Ġl KuruluĢ
Tarihi
1946‟ya Kadar ÇalıĢan Müdürlerinden
Bazıları
Gölköy/Kastamonu 1939 Ali Doğan Toran
Düziçi/Adana 1940 Lütfi Dağlar
BeĢikdüzü/Trabzon 1940 Hürrem Arman, Osman Ülküman
Hasanoğlan/Ankara 1941 Lütfi Engin, M. Rauf Ġnan
98 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 166-169.
31
Pamukpınar/Sivas 1941 ġinasi Tamer, Hüseyin Civanoğlu
Ġvriz/Konya 1941 Recep Gürel, Ġ. Safa Güner
ErciĢ/ Van 1948 Ġbrahim Oymak
1. Köy Öğretmeni YetiĢtirme Konusunda Model ArayıĢı
Türkiye‟de köy okulları için öğretmen yetiĢtirilmesine iliĢkin görüĢ ve tasarıların
ortaya atılıĢı, II. MeĢrutiyet dönemine kadar uzanmaktadır. Önce Ġ. Mahir Efendi, daha sonra
Ġ. Hakkı Baltacıoğlu ve Ethem Nejat gibi eğitimcilerin bu konudaki düĢünce ve önerileri
zamanında ilgi uyandırmıĢ, ancak herhangi bir uygulamaya geçilememiĢtir99
. Cumhuriyetin
ilk yıllarında da “köy öğretmeni yetiĢtirme” konusu gündeme gelmiĢ, 1924 de kısa bir süre
için Ankara‟ya gelen ünlü Amerikalı eğitimci J. Dewey ve yine 1925 de yurdumuzda bulunan
Alman eğitimci Kühne Türk eğitim sisteminin durumuyla ilgili olarak hazırladıkları
raporlarında, bu konuda bir takım tavsiyelerde bulunmuĢlardır.
Kısa bir süre sonra, yerli eğitimcilerimizin de görüĢleri değerlendirilerek, bu konuda
bazı çalıĢmalara baĢlanmıĢtır. 22 Mart 1926 tarihli “Maarif TeĢkilatına Dair Kanunu”nun
verdiği imkândan faydalanarak 1927 de Denizli Erkek Muallim Mektebi, Köy Muallim
Mektebi‟ne dönüĢtürülmüĢ; Kayseri‟de Zencidere Köyü‟nde de bir Köy Muallim Mektebi
açılmıĢtır. Ne var ki beĢ altı yıllık bir denemeden sonra 1933 ve 1934 yıllarında bu okulların
kapatılması yoluna gidilmiĢtir100
.
Köy öğretmeni ihtiyacını pratik bir yoldan karĢılamak için 1926‟da ordudan onbaĢı
veya çavuĢ rütbesiyle terhis edilen köylü gençlerden faydalanılmasına da çalıĢılmıĢtır.
Bunlardan bir kısmı kısa süreli kurslardan geçirilerek “eğitmen” unvanıyla köy okullarında
görevlendirilmiĢlerdir. Bu giriĢimden bir yıl sonra, 1937‟de Kızılçullu (Ġzmir) ve Çifteler
(EskiĢehir)‟de baĢlangıçta Milli Eğitim ve Tarım Bakanlıklarının ortak denetimi altında birer
“Köy Öğretmen Okulu” açılmıĢtır. Bu okullarda 2 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul öğrenimi yanında
99 Rıza Zelyut, “BaĢlıca Eğitimciler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, ĠletiĢim
Yay., Ġstanbul 1983, s. 673-374. 100
Ergin, Maarif, s. 2053-2056.
32
tarım, demircilik, inĢaatçılık ve kooperatifçilik gibi dersleri içeren programlar da
uygulanmıĢtır101
.
Fakat bütün bu sınırlı ve geçici önlemlerle sorumlu devlet adamlarını düĢündüren bu
önemli sorunu çözmek imkânsızdı. Çok geniĢ kapsamlı ve köklü önlemler alınması
zorunluydu. Çünkü 1940‟lı yılların baĢında Türkiye‟de ilköğretim çağına gelmiĢ ve bu çağı
geçmiĢ nüfusun % 78′i hala okuma-yazma bilmiyordu. Hatta bu oran köylerde %90‟a
ulaĢıyordu. Diğer taraftan, köylerde yaĢayan halkın sağlık, tarım ve el sanatlarıyla ilgili
konularda aydınlanmasına, beceri kazanmasına, sosyal ve kültürel bakımdan yetiĢmesine de
büyük bir ihtiyaç vardı. Köy çocukları ilköğretimden geçirilirken, yetiĢkinlerin de eğitimi
üzerinde durulması, onlara daha iyi bir yaĢama ve çalıĢma ortamı sağlayacak bilgi ve beceriler
kazandırılması gerekiyordu102
.
2. Köy Enstitüsü DüĢüncesinin GeliĢmesi
Bu durum, kırsal bölgelerde -özellikle köylerde- yaĢayan çocukların ilkokul düzeyinde
eğitim ihtiyaçlarını karĢılayacak ve Türkiye‟nin sosyal ve ekonomik kalkınmasına etkili
biçimde katkıda bulunabilecek bir öğretmen tipine duyulan özlemi çok açık olarak ortaya
koyuyordu. Ancak, yetiĢtirilmesi düĢünülen bu yeni tip öğretmenin köy Ģartlarına kolaylıkla
uyum sağlayabilecek ve atanacağı köyde uzun bir süre çalıĢmayı göze alabilecek nitelikte
olması, devlet bütçesine de fazla bir yük getirmemesi isteniyordu. Böyle bir öğretmenin doğal
olarak amacı, öğretim programı, çalıĢma düzeni ve fiziki özellikleri değiĢik bir eğitim
kurumunda yetiĢtirilmesi gerekiyordu.
Böylece, köy öğretmeni yetiĢtirme konusunda daha önceki denemelerden de
yararlanarak ilköğretmen okulları yanında “Köy Enstitüsü” adıyla yeni bir okul açılması
sonucuna varıldı. Enstitülerde köylerde çalıĢmayı severek kabul edecek, yapıcı, yaratıcı,
üretici, el iĢlerinde becerikli, tarım iĢlerine yatkın ve ayrıca azimli, özverili ve idealist
öğretmenler yetiĢtirilecekti. Nihayet, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı Kanun ile tarım
iĢlerine elveriĢli geniĢ arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında açılan Köy
Enstitüleri öğretime baĢladı103
. Köy Enstitülerinde eğitim veren öğretmen kadrosunun oldukça
parlak olduğu görülmektedir. Enstitüde ders veren öğretmenler arasında Vedat Günyol, Ruhi
101 Kaplan, Aydınlanma Devrimi, s. 41.
102 Kaplan, Aydınlanma Devrimi, s. 42.
103 Resmi Gazete, Kanun No: 3803, Resmi Gazete yayım tarihi 22 Nisan 1940, Sayı:4491, s. 13682-
13683.
33
Su, Sabahaddin Eyüboğlu, Mahir Canova, Ulvi Uraz, Veysel Arseven gibi isimler
bulunmaktadır104
.
Köy Enstitülerinde öğrenim süresi ilkokul üzerine beĢ yıldı. Parasız, yatılı ve karma
olan bu Enstitülere beĢ sınıflı köy okulunu bitiren sağlıklı ve yetenekli köy çocukları
alınıyordu. Gerektiğinde bu öğretim kurumlarında köy sağlık memuru ve köy ebesi gibi diğer
meslek dallarında da eleman yetiĢtirilebilecekti. Özellikle sağlık alanında yapılan çalıĢmalarla
köylerdeki geri kalmıĢlık yok ediliyor ve bu sayede hedeflenen aydınlanma daha sağlam
temellere oturtularak köylülere bilimin ıĢığı ulaĢtırılıyordu. Böylelikle köylerdeki yaĢam
standartları yükselecektir105
.
3. Köy Enstitülerinin Ġlk Yıllarında Öğretim ÇalıĢmaları
Köy Enstitüleri açıldığında elde hazır bir öğretim programı yoktu. KuruluĢ yılları diye
adlandırılabilecek bu dönemde eğitim ve öğretim iĢleri Ġlköğretim Genel Müdürlüğü (Ġlk
Tedrisat Umum Müdürlüğü)nün genelgeleriyle (tamim) düzenlenmekte idi. Bu genelgeler
arasında 1 Temmuz 1940 tarih ve 435 sayılı genelge enstitülerin ilk aylarında ne gibi eğitim
ve öğretim etkinliklerine yer verildiğini göstermesi bakımından çok ilginçtir. Genelgede, 29
Ekim 1940 tarihine kadar birinci sınıf öğrencilerine verilecek eğitim ve yaptırılacak iĢler
ayrıntılı biçimde (21 madde) açıklanıyordu106
.
Genelgede öğrencilere “enstitü birinci sınıf tahsili verilmiĢ olacağı” belirtiliyor ve
yaptırılacak iĢler arasında Ģunlar sayılıyordu: Enstitü arazisinin ağaçlandırılması, bataklık
yerlerin kurutulması, yol yapımı, iĢlenmemiĢ toprakların verimli hâle getirilmesi, imar iĢlerine
giriĢilmesi. Her fırsattan yararlanarak öğrencilere hayvanların, bitkilerin, onlara zarar veren
türlü hastalık ve etkenlerden korunması önlemlerinin öğretilmesi de isteniyordu. Genelgede
öğrencilere öğretilmesi ve kazandırılması gerekli görülen beceri ve alıĢkanlıklar arasında
Ģunlar da bulunmakta idi: Bisiklet ve motosiklet kullanma; yüzme, ata binme, dağa tırmanma,
sandal, yelken, motorlu deniz araçları kullanma; mandolin, ağız armoniği, flüt gibi bir müzik
aletini çalma; yerel oyunlardan baĢlayarak ulusal oyunları oynama; radyo ve gramofondan
müzik parçaları dinleme. Bu çalıĢmalar yanında genelgede öğrencilerin civar köyleri ve kendi
104 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 70.
105 Kaplan, Aydınlanma, s. 127.
106 A. Ferhan Oğuzkan, “Köy Enstitüleri Öğretim Programları”, KuruluĢunun 50. Yılında Köy
Enstitüleri, Eğit-Der Yay.-2, 1990, s. 14.
34
köylerini incelemeleri için geziler düzenlemelerine imkân verilmesi gereğine de değinilmiĢ
olduğu görülmektedir107
.
Bundan baĢka, genelgede enstitülerde köy hayatını ilgilendiren kitaplar baĢta olmak
üzere öğrencilerin bilgilerini artırıcı nitelikte yayınları içeren bir kütüphane oluĢturulması, her
enstitünün bulunduğu coğrafi ve tarihi yerin özelliklerine göre etnografik, jeolojik ve tarımsal
değer taĢıyan eĢya ile bir “yurt müzesi” kurulması, öğrencilerle öğretmenlerin birlikte görev
aldığı eğlenti ve müsamereler düzenlenmesi ve bu gösterilerde halk oyunlarına yer verilmesi
gibi direktifler de bulunuyordu. Söz konusu genelge, ayrıca, enstitü öğrencilerine ne gibi
düĢünce, davranıĢ, tutum ve alıĢkanlıklar kazandırılması gerektiği hakkında bazı direktifleri
de kapsamakta idi. Bu direktiflerden bazıları Ģunlardı:
“1. Talebeye her iĢte tasarrufla hareket, sıhhatlerine itina, çocuklara, kadınlara,
ihtiyarlara, hastalara, düĢkünlere yardım etme, bulundukları yerleri çok temiz tutma itiyatları
verilecektir.
2. Talebe her türlü müĢküllerden yılmayacak ve onları yenebilecek evsatta
yetiĢtirilecektir. Onların korkak, mütereddit, kararsız, iradesiz olmamalarına son derece
dikkat edilecektir.
3. Enstitülerde planlı, süratli iĢ görmek ve iĢi baĢarmak talebe ve öğretmenler için
esas prensiplerden biri olacaktır.
4. Talebe ve öğretmen TeĢkilatı Esasiye Kanununun 2nci maddesinde yazılı
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık prensiplerini Türk
Milletinin yükselmesi için ana prensipler bilerek çalıĢacaklar, bu prensipleri hiç bir engel
tanımadan hayata tatbik edebilen insanlar olacaktır.”108
Köy Enstitüleri ilk yıllarında söz konusu genelgede ve daha sonra yayımlanan
genelgeler doğrultusunda eğitim ve öğretim çalıĢmalarını yürütmeye çalıĢmıĢlardır. Bütün
enstitülerde uygulanacak bir program hazırlanıncaya kadar her enstitüde yapılacak eğitim ve
öğretim çalıĢmalarının planlanması ve yürütülmesi o enstitünün yönetim ve öğretim
kadrosuna bırakılmıĢtır. Yalnız, enstitülerden her on beĢ günde bir genel çalıĢmaları üzerinde
Bakanlığa bilgi vermeleri istenmiĢtir. Köy Enstitüleri için hazırlanan birinci öğretim program
4 Mayıs 1943 tarihini taĢımaktadır. Dört yıl kadar sonra 10 Eylül 1947 tarihi ikinci program
yayımlanmıĢ ve uygulamaya konulmuĢtur. Köy Enstitülerinde öğretim çalıĢmaları 1953-54
107 A. Ferhan Oğuzkan, “Köy Enstitüleri”, s. 15.
108 A. Ferhan Oğuzkan, “Köy Enstitüleri”, s. 15.
35
ders yılından itibaren de bir baĢka programa, “Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri
Programı” adını taĢıyan bir programa göre düzenlenmiĢ ve yürütülmüĢtür. Böylece
enstitülerde kuruldukları tarihle (17 Nisan 1940) kapatıldıkları Tarih (27 Ocak 1954)
arasındaki zaman içinde üç öğretim program uygulanmıĢtır.
AĢağıda; bu üç programın tanıtılmasına ve değerlendirilmesine çalıĢılacaktır.
4. 1943 Öğretim Programı
Enstitülerin kuruluĢ dönemine iliĢkin deneyimlerin ıĢığı altında hazırlanan bu
programın iyi anlaĢılması için onun dayandığı genel ilkeler, kapsadığı ders alanları ve taĢıdığı
bazı pedagojik özellikler üzerinde kısaca durmak gerekir.
Genel Ġlkeler: Zamanın Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‟in onayı ile yürürlüğe giren bu
program hazırlanırken Ģu temel ilkelerin dikkate alındığı görülmektedir:
1. Öğrenim süresi beĢ yıl olan enstitülerde bu sürenin 114 haftası “Kültür Dersleri”ne,
58 haftası “Ziraat dersleri ve ÇalıĢmaları”na, 58 haftası “teknik dersler ve çalıĢmalara” ayrılır.
2. Enstitüler haftalık, aylık, mevsimlik çalıĢma planlarını, kendi özelliklerine, iĢlerinin
durumuna, öğrencilerin düzeyine ve sayısına, öğretmenlerin özelliklerine, iĢ araçlarının
çeĢitliliğine, iĢ alanlarının geniĢliğine, hayvanlarının cins ve sayılarına göre düzenler.
3. Enstitüler, öğretim ve uygulama çalıĢmalarını “kültür”, “tarım” ve “teknik” alanlarla
ilgili dersleri yarım gün, tam gün veya hafta esasına göre düzenlemekte serbesttirler.
4. Bina, yol, köprü yapımı veya su arkı açılması veya bitirilmesi yahut ekin yapılması
veya hasat kaldırılması gibi önemli iĢler çıktığı zaman bütün çalıĢmalar o iĢ üzerinde
yoğunlaĢtırılır. Önceden planlanan ders ve uygulama kayıplarının uygun bir zamanda telafisi
yoluna gidilir.109
Köy Enstitülerinin günlük çalıĢma düzeni de programda Ģöyle belirtiliyordu:
1. Her gün öğleden önce 45 er dakikalık 4 ders veya iĢ saati, öğleden sonra da yine 45
er dakikalık 4 ders veya iĢ saati.
2. Her gün iki saatlik etüt ve 45 dakikalık serbest okuma zamanı.
3. 8 veya 8,5 saatlik uyku zamanı.
4. Her sabah 30 dakikalık yoklama, müzik, ulusal oyunlar veya spor zamanı.110
109 Oğuzkan, “Köy Enstitüleri”, s. 16
110 Kaplan, Aydınlanma, s. 95.
36
Günlük çalıĢma ve dinlenme sürelerinin tespitinde ve uygulanmasında enstitülere
serbestlik tanınmıĢtı. Ders alanları. 1943 öğretim programında enstitülerde okutulacak dersler
üç kümede toplanmıĢtır: (a) Kültür dersleri; (b) Ziraat dersleri ve (c) Teknik dersler.111
Programda yer alan kültür dersleri Ģunlardı: Türkçe, Tarih, Coğrafya, YurttaĢlık
Bilgisi, Matematik, Fizik, Kimya, Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi, Yabancı Dil, El Yazısı,
Resim – ĠĢ, Beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, Askerlik, Ev idaresi ve Çocuk Bakımı,
Öğretmenlik Bilgisi, Zirai iĢletme Ekonomisi, Kooperatifçilik.
Kültür derslerine ayrılan zaman haftada 22 saat ve bir öğrencinin beĢ yılda devam
edeceği kültür dersleri saat sayısı da toplam 5060 saat olarak belirlenmiĢti. Kültür dersleri
arasında en çok ağırlık Türkçe (736) ve Matematiğe (598) verilmiĢti. Bu iki dersi 460 saatle
müzik, 414 saatle Yabancı Dil, 368 saatle Askerlik, 368 saatle Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi
ve öğretmenlik Bilgisi dersleri izliyordu. Tarih, Coğrafya ve YurttaĢlık Bilgisi derslerine
ayrılan zaman ise toplam 690 saatti. Programda El Yazısı ve Resim – ĠĢ dersleriyle ilgili
konularda yetenekli öğrenciler için bir veya birkaç hafta süreli kurslar açılabileceği belirtiliyor
ayrıca öğrencilerin her sabah 15 dakikadan az ve yarım saatten çok olmamak Ģartıyla topluca
jimnastik hareketleri yapmalarına haftanın en az dört gününde de normal saat dersleri dıĢında
topluca 20 Ģer dakikalık müzik alıĢtırmaları yapmalarına imkân sağlanması isteniyordu112
.
Programda “ziraat ders ve çalıĢmaları” baĢlığı altında toplanan dersler ise Ģöyle
sıralanıyordu: Tarla Ziraatı; Bahçe Ziraatı, Sanayi Bitkileri Ziraatı ve Zirai Sanatlar, Zootekni,
Kümes Hayvancılığı, Arıcılık ve ipek Böcekçiliği, Balıkçılık ve Mahsulleri. Bu derslerden
hangilerinin okutulacağı enstitülerin coğrafi konum ve Ģartlarına göre kararlaĢtırılacaktı.
Tarım derslerine ayrılan zaman haftada her sınıf için 11 idi. Erkek ve kız öğrenciler bu
derslere birlikte devam etmekle birlikte özelliklerine göre konular arasında bir seçim
yapabileceklerdi.
Teknik dersler ve çalıĢmalarda programda Ģöyle belirlenmiĢti: Demircilik ve
Nalbantlık, Dülgerlik ve Marangozluk, yapıcılık, köy ev ve el Sanatları, Makine ve Motor
Kullanma. Kız öğrencilerin sayılan bu derslerden yalnız son ikisine devam etmeleri Ģart
koĢuluyordu. Enstitülerde ikinci sınıftan baĢlayarak teknik dersler erkek öğrenciler için daha
özel bir nitelik kazanıyor, diğer bir deyiĢle çeĢitleniyordu. Örneğin Demircilik ve Nalbantlık,
(a) Sıcak ve Soğuk Demircilik, (b) Nalbantlık, (c) Motorculuk olmak üzere üç dala
ayrılıyordu. Kız öğrencilere özgü dersler ise yine ikinci sınıftan baĢlayarak üçer dersten
111 Oğuzkan, “Köy Enstitüleri”, s. 17-18; Yahya Özsoy, “Köy Enstitülerinin Programı”, KuruluĢunun
50. Yılında Köy Enstitüleri, Eğit-Der Yay.-2, 1990, s. 61-62. 112
Kaplan, Aydınlanma, s. 107.
37
oluĢan kümeler hâlinde devam ediyordu. Örneğin, DikiĢ-Biçki dersinin (a) DikiĢ, (b) Örgü ve
(C) Ziraat sanatları biçiminde bölünmesi gibi. Bu derslerin öğretimi için de haftada 11 saatlik
bir zaman ayrılmıĢtı.
Derslerin pedagojik özellikleri: Bir öğretim programının hazırlanmasında etkili olan
temel yaklaĢımın, benimsenen eğitim ilkelerinin ve o programla öğrencilere kazandırılmak
istenilen bilgi, beceri ve anlayıĢların, kiĢilik ve dünya görüĢünün, öğretim çalıĢmaları
sırasında kullanılması uygun görülen yöntemlerin neler olduğunu anlamanın en güvenilir
yollarından biri, belki de tek yolu öğretim programında yer alan derlerle ilgili amaç, açıklama,
direktif ve konuları incelemektir. Bu düĢünceyle 1943 Köy Enstitüsü Programı‟nda yer alan
genel kültür derslerinden birkaçı üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Türkçe: Programda bu dersin amacı Ģöyle belirtilmiĢtir: “Türkçe öğretiminin amacı
talebede tabii olarak mevcut olan anlama ve anlatma kabiliyetini geliĢtirmektir. Enstitüye
gelen talebe anadilini bilir; fakat bu bilgi enstitünün kendisine vereceği kültürü anlayıp
anlatacak kadar zengin değildir. (...) Türkçe öğretiminde edebi sanatları amaç tutmak tehlikeli
bir yoldur. (…) Enstitünün verebileceği Ģey, orta fakat sağlam bir anlayıĢ ve anlatıĢ kudretidir.
Okumada, yazmada ve konuĢmada güzellikten çok doğruluk aranmalıdır. (…) Türkçe
öğretmeni nasıl bir insan yetiĢtirmek istediğimizi en iyi bilen bir öğretmen olmak gerekir ve
hiç bir ders Türkçe dersi kadar zevk, Ģahsiyet ve ahlâk eğitimine elveriĢli değildir. Çünkü
okumada, yazmada ve konuĢmada dürüstlük ahlakta dürüstlüğün en açık alametidir.”113
.
Programda yöntem bakımından Türkçe öğretmenine oldukça serbestlik tanınmakta,
ancak öğretiminde birliğin sağlanması için ondan Ģu iki temel ilkeye uyması talep
edilmektedir: “(1)Türkçe öğretimi metinlere dayanır;(2) bilgiler ayrı ayrı değil, bir arada
verilir.”114
. Bunun dıĢında, programda öğrencilere sık sık okuma ve yazma ödevi verilmesi
tavsiye edilmekte, yazma konularının seçimiyle ilgili Ģu uyarıda bulunulmaktadır: “Serbest
yazılarda talebenin Ģiirden çok hikâye, hatıra, tasvir, icmal gibi nesir nevilerine yöneltilmesi
daha yerinde olur. Asıl edebiyatın insanın yaĢadığını anlatması olduğu fikri verilmeli ve
talebe not, hatıra ve mektuplarla hayatını anlatmak itiyadını kazanmalıdır.”115
.
Türkçe öğretiminin önemli yönlerinden biri olan “konuĢma” konusunda yapılan
açıklama ise Ģöyledir: “Hazırlıklı ve hazırlıksız konuĢmalar ders dıĢında tören, müsabaka,
toplantı, gezinti gibi fırsatlardan istifade edilerek de yaptırılır. Son iki sınıf talebesi çeĢitli
konular üzerinde enstitü içinde veya dıĢında, bir topluluğa hitap etmeyi, muhtelif seviyede
113 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 10.
114 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 14.
115 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 22.
38
insanlara bildiklerini anlatmağa çalıĢmalıdır. Her ay sonunda enstitüde baĢarılmıĢ veya
baĢarılacak iĢler üzerinde serbest konuĢmalar tertip edilir.”116
.
Coğrafya: Programda bu dersin amaçları belirtilirken Ģöyle bir cümleye yer verildiği
de görülmektedir: “(Talebeye) Türk yurdunu her gün biraz daha bayındır, verimli, zengin ve
baĢka ülkeler arasında seçkin bir yer sahibi görmek ülküsünü aĢılamak.” Öğretim sırasında
öğrencileri yaratıcı çalıĢmalara yöneltmek, onlara meteorolojik olayları izleme alıĢkanlığı
kazandırmak ve genel olarak gözlem tekniğinden yararlanmalarını sağlamak gibi hususlara
önem verilmesinin istenmesi de dikkate değer bir noktadır. Programda genel ve yerel
Coğrafya bilgilerinin öğretiminde enstitü çevresinin esas alınması öngörülüyordu117
.
Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi: Öğrencilere hayvan, bitki, toprak ve kütleleri üzerinde
genel bir bilgi kazandırmak, insan vücudunun yapısını ve iĢleyiĢini, sağlık bilgisi kurallarına
uygun olarak kullanılmasını ve korunmasını Öğretmek amacıyla programa alınan bu dersin
öğretimi sırasında göz önünde bulundurulacak hususlar Ģöyle açıklanmıĢtır: “(a) sanayi ve
ziraatla ilgili, enstitüye en yakın çevredeki hayvan, bitki, toprak ve kültelerden harekete
geçerek onların hayatları, değerleri ve özellikleri incelenecektir; (b) bütün incelemeler talebe
gözlemlerine ve deneylere dayanacaktır; (c) temel kavram ve ana kanunlar gözlem ve
deneylerden çıkarılacaktır.”118
.
Beden Eğitimi: Bu dersin konuları jimnastik, spor ve oyun olarak üç bölümde ele
alınmıĢtır. Programın dikkati çeken özelliklerinden biri ulusal oyunlara verilen büyük önem
ve değerdir. Bu konuda izlenecek yol, Ģöyle açıklanmıĢtır: “Önce enstitü bölgesi içindeki
köylerde yaĢamakta olan ulusal oyunların, bunları bütün talebe iyice öğrendikten sonra öteki
enstitülerle temaslardan faydalanarak, oralarda oynanmakta olan ulusal oyunların
öğretilmesi sağlanacaktır. Bu suretle bu oyunların, öğretmen namzetleri vasıtasıyla bütün
köylere girmesine çalıĢılacaktır.”119
.
Programda ulusal oyunların öğretimi sırasında göz önünde bulundurulması gereken
diğer hususlar da Ģöyle belirtilmiĢtir: (1) Bunların (bu oyunların) bütün Enstitü talebesi
tarafından oynanmasına; (2) bu vasıta ile talebede ulusal duygu ve hareket eğitiminin
kökleĢmesine ve ritim estetiğinin kazandırılmasına;(3) talebeye eğlence zevk ve heyecanının
116 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 23.
117 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 45-47.
118 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 95.
119 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 119.
39
aĢılanmasına, böylece onların köy topluluklarında neĢe yaratan bir varlık haline gelmelerine
dikkat edilecektir120
.
Müzik: Programa, öğrencinin müzik çalıĢmaları vasıtasıyla iĢ görme kudretini
arttırmak” ve “boĢ zamanlarını müzikle iĢtigal etmek suretiyle geçirme alıĢkanlığını
kazandırmak” gibi amaçlarla da konulduğu ifade edilen bu dersin öğretiminde baĢlıca Ģu
ilkelerin göz önünde bulundurulması istenmektedir: (a) Öğrencinin bir saz çalması temel
etkinlik olarak kabul edilmelidir; (b) saz çalma ve nota öğretimi birlikte yürütülmelidir; (c)
köy Enstitülerinde çocuğun ulusal zevkinin oluĢturulmasında Türkü ve oyunlardan azamı
derecede yararlanılmalıdır121
.
Öğretmenlik Bilgisi: Programda öğretmen adaylarına pedagojik formasyon
sağlayacak dersler bir bütünlük içinde ele alınmıĢtır. Bu dersler, kapsadıkları ana konularla
birlikte, Ģunlardır: “Toplumbilim (genel pedagojik toplumbilim kavramları, bakım
toplumbilimi, bireyin toplumlaĢtırılması, eğitimin toplumbilimi, özel toplumbilim kavramları);
(2) ĠĢ Eğitbilimi (genel anlamda iĢ kavramları, eğitbilime konu olan iĢ kavramları, iĢ
eğitiminin görünüĢ Ģekilleri, iĢ eğitiminin öğeleri, iĢ eğitim ve öğretiminin esas olayları,
eğitimi güç çocuklar ve iĢ); (3) Çocuk ve ĠĢ Ruhbilimi; (4) Öğretim metodu (genel didaktik
konuları, özel didaktik konuları); Eğitim ve ĠĢ Eğitimi Tarihi (eski cemiyetlerde ve eski
budunlarda iĢ eğitimi, ilk çağın kültür yaratan cemiyetlerinde iĢ eğitimi, orta ve yeniçağların
kültür yaratan cemiyetlerinde iĢ eğitimi, Fransız ihtilalından ve teknik devrinden sonra batıda
ve Osmanlı Ġmparatorluğunda iĢ eğitimi, makine ve motor medeniyetine göre teĢkilatlanmıĢ
uluslarda ve Türkiye‟de Cumhuriyet devrinde iĢ eğitimi).”122
.
Bazı derslerle ilgili bu açıklamalardan anlaĢılacağı üzere 1943 tarihli Köy Enstitüleri
öğretim Programı‟nın hazırlanıĢı belirli bir görüĢe dayanmaktadır. Bu görüĢün temelinde
“üretim içinde eğitim ve öğretim”, “beceriye ve iĢe dayalı eğitim”, “gerçekçilikten
kaynaklanan eğitim” gibi ifadelerle tanımlanacak bir eğitim felsefesi yatmaktaydı. Bunun
dıĢında bu programda kendisini kuvvetli biçimde gösteren bir baĢka ve önemli özellik,
öğrenme ortamının sadece sınıf, laboratuar veya iĢlik duvarlarının dar sınırlar içinde
düĢünülmemiĢ olmasıdır. ÇeĢitli derslerin iĢleniĢi üzerinde yapılan açıklamalar ve verilen
direktifler açıkça göstermektedir ki enstitülerde yapılacak eğitim ve öğretim çalıĢmaları için
tasarlanan öğrenme ortamı okulu kuĢatan yakın çevreden baĢlayarak yakın köylere ve
120 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 119-120.
121 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 123-124.
122 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 133-134.
40
bölgelere kadar uzanan doğal, toplumsal ve kültürel bir inceleme ve araĢtırma alanını
kapsamaktadır123
.
Bu programın bir baĢka belirgin özelliği de öğrencilerin köyden geldiklerine ve tekrar
köye dönerek oralarda hizmet edecekleri hususuna sık sık değinilmiĢ olması ve öğretim
etkinliklerinin düzenlenmesinde bu durumun göz önünde tutulmasının vurgulanmıĢ olmasıdır.
Bu görüĢle programda öğrencilere kendi köylerinin ve yörelerinin kültür değerlerini
tanımaları, incelemeleri, korumaları ve geliĢtirmeleri için Türkçe, Tarih, Coğrafya, müzik ve
Beden eğitimi dersleri aracılığıyla çok zengin fırsatlar sağlanmıĢtır. Program; bu yönüyle,
öğretmen adaylarında geliĢtirilmesi istenilen insan, yurt ve ulus sevgisinin sözlerle değil,
yaĢantılar yoluyla kazandırılmasının daha yerinde olacağı ve bunun da en etkili biçimde
öğrencilerin bağlı bulundukları köyleri ve bölgeleri çok iyi tanıyıp değerlendirmeleriyle
gerçekleĢebileceği düĢüncesini de yansıtmaktadır124
.
Bu programda “gözlem”, “deney”, “araĢtırma”, “inceleme” ve “tartıĢma” gibi
öğrenme tekniklerine geniĢ bir yer verilmiĢ olması da üzerinde durulması gereken bir
noktadır. 1943 Programı, bu özelliğiyle, öğrencileri ezbercilikten uzaklaĢtırarak, onları
düĢünmeye, soruĢturmaya, doğruları ve gerçekleri akilci yollardan araĢtırmaya özendirici bir
nitelik göstermektedir. Bu program, aynı zamanda, öğrencilere “iĢ sevgisi”, “çalıĢana saygı”,
“iĢ sorumluluğu” gibi soyut kavramları yaĢayarak, yaparak ve gözleyerek somut biçimde
öğrenmeleri için çok çeĢitli çalıĢma ve uygulama imkânları da vermektedir125
.
Son olarak, bu programın öğrencilerde birlikte yaĢama, çalıĢma ve öğrenme; baĢarı
veya baĢarısızlıkları birlikte değerlendirme; iĢ ve eğlence sırasında duyulan zevki yine birlikte
paylaĢma gibi bugün demokratik hayatın en önemli öğeleri arasında sayılan bazı toplumsal
tutum ve alıĢkanlıkları kazandırma ve geliĢtirme bakımından son derece özgün ve verimli
etkinlikleri teĢvik edici bir nitelik taĢıdığını belirtmek gerekir.
5. 1947 Öğretim Programı
H. A. Yücel‟den sonra Milli Eğitim Bakanlığına getirilen ReĢat ġemsettin Sirer
zamanında uygulamaya konulan bu ikinci programın hazırlanıĢında ilk bakıĢta önceki
programın temel amaç ve ilkelerine bağlı kalındığı söylenebilir. Hatta açıklama ve direktifleri
içeren bölümleri dikkate alınırsa bu programın önceki programa göre oldukça geliĢtirilmiĢ
olduğu bile ileri sürülebilir. Bununla birlikte, bu ikinci programda bazı derslerin adları
123 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 63.
124 Nadir Nadi, Perde Aralığından, ÇağdaĢ Yay., Ġstanbul 1991, s. 312
125 Nadir Nadi, Perde Aralığından, s. 313.
41
değiĢtirilmiĢ, bazı derslerin haftalık saat sayılarında azaltma veya arttırmalar yapılmıĢ, eski
derslerden bazıları çıkarılmıĢ ve yeni bazı dersler eklenmiĢ, konuların seçiminde ve
sıralanıĢında yeni düzenlemelere gidilmiĢtir. Yapılan bu değiĢikliklerden bir bölümünün
eğitim ve öğretim süreciyle ilgili anlayıĢta zaman içinde meydana gelen geliĢmeler sonucu
olduğu ileri sürülebilir. Ancak, bir bölümünün de o sıralarda Köy Enstitülerine yöneltilen bir
takım eleĢtirilerin önlenmesi için gerçekleĢtirildiği kesindir. Nadir Nadi‟ye göre, Sirer,
görünüĢte baĢlanan esere devam ediliyormuĢ havasını vererek sessiz sedasız Köy
Enstitülerinin ruhunu söndürmüĢtür. Daha H. Ali Yücel zamanında bile CHP içerisinde Köy
Enstitülerine muhalif olan “gericiler” bulunmaktaydı. Sirer hem parti içerisindeki bu isimleri
tatmin edebilmek hem de Demokrat Partinin eleĢtirilerine karĢı koyabilmek adına Enstitülerin
adlarına dokunmadan dumura uğratmıĢ, Demokrat Parti döneminde indirilecek son darbeye
zemin hazırlamıĢtır. Nadi‟ye göre samimi bir Kemalist olan Recep Peker de Milli Eğitim
Bakanı‟nın Köy Enstitülerini “kuĢa benzetmesine” ses çıkarmamıĢtır126
.
Yeni programla sağlanmak istenilen eğitim ve öğretim ortamı ile öğrencilerde
geliĢtirilmesi istenilen düĢünce ve davranıĢlar üzerinde bilgi edinmek için yine bazı derslerde
yapılan değiĢiklere bakmak gerekecektir. 1947 Öğretim Programıyla Mesleki formasyon
sağlayan derslerin ad ve konularında önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Bu programda
Öğretmenlik Bilgisi baĢlığı altında Ģu derslere yer verilmiĢtir: Ruhbilim, Çocukluk ve Gençlik
Ruhbilimi, Eğitbilim, Toplumbilim, Eğitbilim Tarihi ve TeĢkilat, Genel Öğretim Metodu,
Özel Öğretim Metodu ve Uygulama. Öğretmenlik Bilgisi derslerinin bu biçimde
düzenlenmesiyle öğrencilere “iĢ eğitimi tarihi”, “iĢ eğitbilimi”, “iĢ ruhbilimi” ile ilgili bilgi
ve görüĢler kazandırmak yerine daha genel ve akademik bilgi ve görüĢler kazandırma amacı
güdülmüĢ olduğu da ortadadır. Ayrıca, bu derslerin okutulacağı sınıflar ve haftalık ders
saatleri kesin olarak belirlenmiĢtir. Bu tutum, bir bütün olarak ele alınması gereken bu
derslerin öğretiminde öğretmen ve öğrenciler açısından bir takım güçlükler yaratma olasılığını
da arttırmıĢtır.127
1947 Programında, tarih dersi üzerinde amaç ve yöntem bakımından büyük bir
değiĢiklik yapılmamıĢ, yalnız konuların sınıflara göre sıralanıĢında yeni düzenlemeler
yapılmıĢtır. Dersle ilgili açıklamalarda “dersin daha cazip ve canlı bir halde okutulmasını
temin maksadıyla ilgili Türk tarihinden ve kahramanlık menkıbelerinden bahsedilmesi”
Ģeklinde bir direktif eklenmiĢtir. Amaç ve içerik bakımından önemli bir değiĢikliğe
126 Nadir Nadi, Perde Aralığından, s. 313-314, 329.
127 Nadir Nadi, Perde Aralığından, s. 314, 329.
42
uğramayan YurttaĢlık Bilgisi dersinin programında da yeni çıkarılan yasalar ile adları
değiĢtirilen bazı kurum ve kurullar göz önünde tutularak gerekli düzeltmeler yapılmıĢtır. O
yıllarda yurdumuzda çok partili siyaset hayatına geçiĢin etkisiyle programa “Demokraside
Partiler” adıyla bir konu eklenmiĢtir128
.
1947 Programında Matematik, Fizik-Kimya, Tabiat Bilgisi, Okul Sağlık Bilgisi
dersleriyle ilgili amaç ve yöntemlerde de bazı değiĢiklikler yapılmıĢtır. Özellikle Tabiat
Bilgisi dersine -konuların sıralanıĢı bakımından- zooloji, botanik, jeoloji, insan anatomi ve
fizyolojisi gibi bilim dallarının geleneksel yapısına uygun bir düzen verilmiĢtir. Bu programda
Okul Sağlık Bilgisi bağımsız bir ders haline getirilmiĢ, eski programda bulunan “ĠĢletme
Ekonomisi ve Kooperatifçilik Bilgisi” dersinin yerine de “Kooperatifçilik ve Kooperatif
SayıĢması” adıyla yeni bir ders konulmuĢtur129
.
Bu ikinci Köy Enstitüleri Öğretim Programında yapılan en önemli değiĢikliklerinden
biri yabancı dilleri “istemli” (seçmeli) bir ders hâline getirilmiĢ olmasıdır. 1947 Programıyla
Resim-iĢ dersinin amaç, direktif ve konuları üzerinde dikkate değer bazı değiĢiklikler
yapılmıĢtır. Bu kez, “ĠĢ ve Resim” adı altında bir araya getirilen bu iki dersin amaçları birlikte
ele alınmıĢ, ancak bu derslerde iĢlenecek konular ve düzenlenecek etkinlikler sınıflara göre
belirlenmiĢ ve açıklamalar da ona göre yapılmıĢtır. Örneğin, ĠĢ dersinde 2. sınıfta mukavva ve
kâğıt iĢleri ile koleksiyonculuk, 3. sınıfta süslemecilik; modelaj iĢleri, 4. sınıfta ise ağaç iĢleri,
örgü iĢleri, basit ders araçlarının yapımı üzerinde durulacağının belirtilmesi gibi.
1947 Programında müzik dersine iliĢkin açıklama ve direktifler bölümü büyük ölçüde
geniĢletilmiĢtir. Bu programın öğretmen ve öğrencilere çok değiĢik ilgi alanlarında çalıĢma
fırsatı yarattığı da söylenebilir. Programda akordeon, keman, mandolin, bağlama ve ses
merdivenleri gibi türlü araçlardan yararlanılması; öğrencilerin çok sesli müzik çalıĢmalarına
yöneltilmesi; ders dıĢı çalıĢmalar sırasında korolar oluĢturulması ve toplu alet çalıĢmalarına
yer verilmesi; öğrencilere seçme müzik parçalarını dinletilmesi ve onların enstitüye yakın
yerlerde verilecek konserlere ve opera temsillerine gönderilmesi gibi tavsiye ve direktiflerin
yer aldığı görülmektedir.
Tarım ders ve uygulamaları: 1943 Öğretim Programında yedi genel baĢlık altında
toplanan “Tarım ders ve çalıĢmaları”, bu kez Tarla Tarımı, Bahçe Tarımı, Zootekni, Tarım
ĠĢletme ve Ekonomisi biçiminde dört genel baĢlık altında düzenlenmiĢtir. Tarım derslerinin
sayısı, pratik çalıĢmalar dıĢında, 17‟yi bulmaktadır. Bu derslere ayrılan haftalık saat tutarı da
128 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 49.
129 Nadir Nadi, Perde Aralığından, s. 314.
43
9 ile 12 arasında değiĢmektedir. Ġlk programda enstitülerde tarım çalıĢmalarının nasıl
yapılacağı ayrıntılı biçimde ve aylara göre belirtilmiĢken bu programda kesin bir çalıĢma
takvimine yer verilmemiĢtir.
Sanat dersleri ve atölye çalıĢmaları: Bir önceki programda “Teknik dersler ve
çalıĢmalar” diye adlandırılmıĢ olan bu öğretim alanının amacı yeni programda “Öğrencilerin
türlü iĢlere yatkın ve eğitilmiĢ bir ele sahip, sanat kültürü kuvvetli ve her hususta becerikli
birer öğretmen olarak yetiĢtirilmeleri seklinde ifade edilmiĢtir.”130
. Programda, Sanat dersleri
ve atölye çalıĢmaları için, tarım ders ve uygulamalarında olduğu gibi, 9 ile 12 saat arasında
değiĢen bir zaman ayrılmıĢtır. Erkek öğrencilerin devam edecekleri sanat dersleri (a)
Demircilik, (b) Dülgerlik ve (c) Duvarcılık olmak üzere üç ana bölümde toplanmıĢtır.
Sınıflardaki öğrencilerin üç kümeye ayrılarak her kümenin öğretim yılı boyunca üçte bir
oranında bu bölümlerdeki derslere devam etmeleri öngörülmüĢtür. Kız öğrencilerin devam
edecekleri derslerin de Ģunlar olacağı belirtilmiĢtir: ÇamaĢır, NakıĢ, Biçki, DikiĢ, Ev Ġdaresi,
Yemek PiĢirme, Çocuk Bakımı, Dokumacılık.
a) 1947 Programının Özellikleri
Bu programın göze çarpan özelliklerini Ģöyle özetlemek mümkündür:
* Programın açıklama ve direktifleri içeren bölümleri üzerinde titizlikle çalıĢıldığı
anlaĢılmaktadır. Eski sözcük ve terimlerden arınmıĢ, açık ve duru bir dil kullanılmasına üzen
gösterilmiĢtir. Bu özelliği, baĢta Türkçe dersine ayrılan bölüm olmak üzere derece derece her
bölümde görmek mümkündür.
* Program daha disiplinli bir eğitim ve öğretim ortamının gerçekleĢmesini sağlamak
için hazırlanmıĢ olduğu izlenimini vermektedir. Bu arada eski programın belirgin
özelliklerinden bin olan konu ve yöntem seçiminde öğretmene tanınan “serbestlik” ve öğretim
çalıĢmalarında “esneklik” anlayıĢından uzaklaĢılmıĢ olduğu da bir gerçektir.
* Tarım derslerindeki konuların enstitülerin tümünde aynen iĢlenmesi ilke olarak
benimsenmiĢ, öğretmenlerin bölgesel Ģartlara veya kurumsal imkânlara göre konu seçimi
yapma özgürlüğü oldukça kısıtlanmıĢtır. Buna ek olarak, tarım öğretimi artan ders çeĢidi ve
konularda yapılan değiĢikliklerle klasik bir niteliğe bürünmüĢ, öğrencileri kuramsal
çalıĢmalara yöneltici bir duruma gelmiĢtir.
* Sanat dersleri ve atölye çalıĢmalarına “Köy Enstitülerinin yapıcı, demirci ve
marangoz yetiĢtiren birer sanat okulu olmadığı” gerekçesiyle yeni bir düzen verilmesine
130 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 226.
44
çalıĢılmıĢtır. Ancak bu tutumla, öğrencilerin uygulamadan çok sınıf içi çalıĢmalara, pratik
becerilerden çok kuramsal bilgilere önem vermelerine yol açabilecek bir ortam hazırlanmıĢtır.
* Programın çeĢitli derslere iliĢkin açıklamalar yapıldığı ve direktifler verildiği
bölümlerinde yer alan bazı ifadelerden de açıkça anlaĢılabileceği gibi “iĢ pedagojisi” veya
“iĢe dönük eğitim felsefesine” dayalı bir öğretim yaklaĢımından mümkün olduğu kadar
uzaklaĢılmaya çalıĢılmıĢtır.
6. 1953 Öğretim Programı
Köy Enstitülerinde uygulanan bu üçüncü program, Ġlk öğretmen okullarını da
kapsayan ortak bir programıdır. Nitekim adı da “Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri
Programı”dır. Bu programda her iki kurumun eğitim amaçları, ilkeleri ve son üç sınıfta
okutulan derslerin türleri ve konuları topluca ele alınmıĢ, yalnız ders dağıtım çizelgeleri farklı
bir biçimde düzenlenmiĢtir131
.
Programın baĢlarında her iki kurumda yapılacak eğitim ve öğretim çalıĢmalarında göz
önünde bulundurulacak “esaslar” 20 madde hâlinde belirtilmiĢtir. Bu esaslar; öğretmen
okulunun millî bir eğitim kurumu olarak düĢünülmesi, öğretmen okullarında öğretmenin en
önemli yetiĢtirici eleman sayılması, bu okullarda gerçek bir topluluk hayatini yansıtan bir
düzenin kurulması, öğrencilere öğretmenlik mesleğinin sevdirilmesi, onların pratik bilgi ve
becerilerle donatılmasına önem verilmesi, öğretmen adaylarına yöntemli ve verimli çalıĢma
yollarının öğretilmesi ve boĢ zamanlarını iyi değerlendirme alıĢkanlıkları kazandırılması gibi
hususları kapsamaktadır.
1953 Öğretim Programında, Enstitülerde 1950-1951 öğretim yılında karma eğitime
son verildiği için Erkek köy Enstitüleri ile kız Köy Enstitüleri için iki ayrı ders dağıtım
çizelgesi düzenlendiği görülmektedir Her iki tip Köy Enstitüsünde okutulan dersler Ģöyle
belirlenmiĢtir: Meslek Dersleri (Psikolojiye GiriĢ, Eğitim Psikolojisi, Öğretim Metodu ve
Uygulama, Eğitim Sosyolojisi, TeĢkilat ve idare), Türk Dili ve Edebiyatı, Sosyal Bilgiler
(Tarih, Coğrafya, YurttaĢlık Bilgisi) Tabiat ve Fen Bilgileri (Tabiat ve Fen Bilgisi, Fizik,
Kimya, Biyoloji ve Sağlık Bilgisi) Matematik, Milli Savunma, Din Bilgisi, Beden eğitimi,
Müzik, Resim ve Yazı iĢ (Kızlar için ĠĢ ve Ev ĠĢi), Tarım dersleri, Serbest ÇalıĢmalar. (Bkz.
Çizelge 6).
Bu programla meslek derslerine bugünkü anlayıĢa yakın bir düzen ve içerik
kazandırılmıĢ olduğu söylenebilir. Daha önceki programlarda “Türkçe” adıyla okutulmakta
131 Nadir Nadi, Perde Aralığından, s. 314-315.
45
oları dersin bu kez “Türk Dili ve Edebiyatı” adını aldığı görülmektedir. Ad değiĢimi yanında
bu dersin amaç ve yöntem bakımlarından da bir değiĢikliğe uğradığı, edebi sanatlarla birlikte
edebiyat tarihine çok daha ağırlık veren geleneksel bir nitelik kazandığı görülmektedir.
Tarih, Coğrafya ve YurttaĢlık Bilgisi derslerinin “Sosyal Bilgiler” genel baĢlığı
altında toplanmasını ve bu derslerde iĢlenecek konuların aynı amaçlar doğrultusunda ve
birbiriyle sıkı iliĢkiler kurularak ele alınması gereğinin belirtilmiĢ olmasını belki bu
programın en olumlu yönlerinden biri olarak değerlendirmek mümkündür. Programda, bu üç
dersin öğretimiyle ilgili açıklamalara çok geniĢ bir yer (50 sayfa kadar) ayrılmıĢ
bulunmaktadır.
1953 öğretim Programının diğer özellikleri Ģöyle sıralanabilir:
* Bu programla öğrencilerin haftalık ders yükü, eski programdaki durum dikkate
alınırsa -seminer ve serbest çalıĢmalar dâhil- 7 ile 11 saat arasında azaltılmıĢtır.
* Daha önceki enstitü programlarında bulunmayan Çocuk Edebiyatı, Biyoloji ve
Sağlık Bilgisi, Din Bilgisi dersleri bu programda zorunlu dersler arasında yer almıĢtır.
* Tabiat ve Fen Bilgileri genel baĢlığı altında toplanan derslerin amaç, ilke ve
konularında önemli bir değiĢiklik yapılmamıĢ, yalnız daha önceki programda bağımsız bir
ders olarak görülen Okul Sağlık Bilgisi bu kez Biyoloji dersinin bir parçası haline
getirilmiĢtir.
* Matematik dersinin öğretimiyle ilgili açıklamalara, önceki Programlara göre daha
geniĢ bir yer ayrılmıĢ, öğretmene kılavuzluk etmek bakımından daha etkili bir biçime
getirilmiĢtir.
* Beden Eğitim ve müzik derslerinin amaç ve ilkeleri de daha kapsamlı bir biçimde
açıklanmaya çalıĢılmıĢ, ayrıca bu derslerin haftalık ders saat sayıları arttırılmıĢtır.
* Bir önceki programda “ĠĢ-Resim” diye geçen dersin adı bu kez “Resim ve Yazı”
olmuĢtur. Programda bu dersin amaçları, izlenecek yöntemler ve kullanılacak araç ve gereçler
üzerinde geniĢ açıklamalara yer verilmiĢtir.
* Tarım ders ve uygulamalarına ayrılan saat sayısı büyük ölçüde azaltılmıĢtır. Bu
dersler içerik ve yöntem bakımından da kuramsal bir nitelik kazanmıĢtır.
* Daha önceki programların önemli bir parçasını oluĢturan sanat dersleri ve atölye
çalıĢmaları bu programla kaldırılmıĢtır.
* Bu programla ilköğretmen okulları ile birlikte Köy Enstitülerinde yabancı dil
öğretimine son verilmiĢtir.
46
Son olarak 1953 öğretim Programının, Köy Enstitülerinin amaç, iĢlev, eğitim ve
öğretim ilkeleri bakımından ilköğretmen okullarından farklı birer öğretim kurumu olarak
düĢünülmediğini, hatta resmen kapatıldıkları 27 Ocak 1954 tarihinden yaklaĢık bir yıl önce
fiilen birleĢtirildiklerini gösteren bir belge niteliği taĢıdığını belirtmek yerinde olacaktır132
.
7. Programlar Üzerine Genel Bir Değerlendirme
Köy Enstitülerinde uygulanan üç öğretim programının her biri değiĢik özellikler
taĢımaktadır. Fakat bunlardan 1943 Programı, gerek ilk program oluĢu, gerek dayandığı
eğitim felsefesi bakımından bir ayrıcalık gösterir. 1943 Öğretim programı, öğretmen
adaylarının, Ģehir ve kasabaların sahip oldukları rahat yaĢama Ģartlarından uzakta, alıĢık
oldukları doğal ve toplumsal bir ortam içinde yetiĢtirilmeleri görüĢü ile hazırlanmıĢ bir
programıdır. Bu programda gene kültür dersleri yanında tarım ders ve uygulamaları ile sanat
derslerine ve atölye çalıĢmalarına geniĢ bir yer ayrılmıĢ olması, enstitülerin kuruluĢ amacına
uygun düĢmektedir.
1943 Programı, enstitülerde eğitim ve öğretim etkinliklerinin iĢe, beceriye ve üretime
ağırlık veren bir anlayıĢla düzenlenip yürütülmesini öngörmekte idi. Bu programın göze
çarpan özelliklerinden bin de diğer öğretim etkinlikleri yanında sağlık, beden eğitimi, müzik,
resim-iĢ, oyun, gezi, inceleme, serbest okuma gibi alanlarda öğrencilere sınıf içinde ve dıĢında
geniĢ imkânlar sağlamıĢ olmasıdır. Öğretmen adaylarının sağlıklı, ruhsal bakımdan dengeli,
yapıcı, yaratıcı ve özverili kimseler olarak yetiĢtirilmeleri de bu programın amaçları
arasındaydı.
Köy Enstitülerinde uygulanan ikinci öğretim programı (1947), enstitülerin ağır
eleĢtirilere uğramasından ve Milli Eğitim Bakanlığının üst kademelerinde yapılan önemli
değiĢikliklerden sonra hazırlanan bir programdır. Bu programla, basta öğretmenlik bilgisi
çerçevesine giren dersler olmak üzere Genel Kültür, Tarım ve Sanat alanlarındaki bazı
derslerin amaç ve yöntemlerinde dikkatleri çekici değiĢiklikler yapılmıĢtır. Ders konuları da
önceki programa göre daha kuramsal ve akademik ölçülere göre seçilmiĢ ve düzenlenmiĢtir.
Bu değiĢikliklere rağmen, 1947 öğretim Programının, genel yapısı ve içeriği bakımından 1943
öğretim Programının bir uzantısı olduğu söylenebilir.
Köy Enstitülerinde uygulanan üçüncü Öğretim Programı (1953), bu eğitim
kurumlarının ilköğretmen okullarıyla birleĢtirilmesi veya bütünleĢtirilmesi çalıĢmalarına
baĢlandığı bir dönemde hazırlanan bir programdır. Bu programın belirgin özelliği, enstitülerde
132 Oğuzkan, “Köy Enstitüleri”, s. 29.
47
okutulan genel kültür derslerinin büyük bir kısmının klasik bir biçime sokulmuĢ tarım ders ve
uygulamalarının azaltılarak daha kuramsal bir hâle getirilmiĢ ve sanat derslerine de son
verilmiĢ olmasıdır.
H. KÖY OKULLARI VE KÖY ENSTĠTÜLERĠ YASASI
“Bu ülkenin her köyünde bir baĢbakan oturduğunu düĢünerek söz söylemeliyiz.”
Ġsmet Ġnönü133
.
17 Nisan 1940 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin gündeminde “Köy Enstitüleri”
yasası vardı. GörüĢmeleri Meclis‟in CumhurbaĢkanlığı locasında oturan Ġsmet Ġnönü de
izliyordu. Ġlk sözü Konya milletvekili Dr. Osman ġevki Uludağ almıĢtır. Köylerde öğretmen
sorununun önemine değinen Uludağ, bunu çözmek adına mesleğinde uzman sayılan Milli
Eğitim Bakanı‟nın bu çalıĢmasını takdirle karĢılamıĢtır. Bununla birlikte iki konuda
endiĢelerini ortaya koymuĢtur. Bunlardan birincisi köylerden yetiĢecek öğretmenlerin yine
aynı köylerde eğitim vermesinin köylerdeki geliĢim hızını yavaĢ tutacağını belirtmiĢ, ikincisi
ise enstitü kelimesinin seçiminin doğru olmadığı yönündeki yaklaĢımıdır134
. EskiĢehir
milletvekili Emin Sazak ise; “Bu mesele hakikaten bugün bayram yapacak kadar
memleketimizde çabuk meyvesini veren hadise olmuĢtur.” diyerek sözlerine baĢlamıĢ
öğretmenlerin köylünün üzerinde nüfuzu olması gerekliliğine dikkat çekmiĢtir. Daha sonra
söz alan Kazım Karabekir de birkaç noktaya dikkat çekerek endiĢelerini belirtmiĢtir.
Karabekir, lüzumsuz masraflara boğulmamak gerektiğini, yetiĢen çocuklara köylerde hizmet
verecek yolların açılmasını, ruh ve vücut sağlığı açısından sağlam bireylerin yetiĢtirilmesi
konusunda özen gösterilmesini dile getirmiĢtir. Ayrıca köy enstitülerinin yalnızca köy
çocuklarına değil Ģehirden gelenlere de açık olmasını savunan Karabekir, Ģehirden gelen
çocukların bu sayede köy yaĢamını daha iyi tanıyacaklarını belirtmiĢtir. Bu köylerdeki hocalar
sıradan birer öğretmen değil aynı zamanda köylerdeki “medeni hayatın da nazımı” olmalarını
vurgulamıĢtır. Karabekir son olarak Osman ġevki Uludağ gibi “enstitü” kelimesinin
133 Hemen burada vurgulamak gerekir. Ġsmet Ġnönü‟nün özel önem atfettiği iĢler arasında Köy
Enstitüleri ve köy eğitimi meselesi de yer almaktadır. Bunu o dönemde Ġnönü‟nün çevresinde yer alan önemli
isimlerin anılarında da bulmak mümkündür. Hilmi Uran, MeĢrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım (1908-
1950), Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yay., Ġstanbul 2007, s. 437-438. Yine Tarihçi Sina AkĢin de Ġnönü‟nün Atatürk
devrimlerine iki önemli katkısından bahsetmektedir. Bunlardan birisi çok partili yaĢama geçiĢin sağlanması
diğeri ise Köy Enstitülerinin açılmasıdır. Sina AkĢin, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ġamj
Yayıncılık, Ġstanbul 1996, s. 219. 134
TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, C. 10, 41. Ġnikad, 17 Nisan 1940, s. 70-71.
48
seçilmesini eleĢtirmiĢ, köylülerin üzerinde daha çok tesir yapacak “hayat kaynağı” veya
“hayat mektebi” gibi isimlerin seçilmesini istemiĢtir135
.
Feridun Fikri DüĢünsel, köylülerin imece usulü ile okula enstitülere ait iĢleri
yapmasını doğru bulmamakta, bu iĢlerin devlet tarafından yapılmasını savunmaktadır. Manisa
Milletvekili Kazım Nami Duru ise Saffet Arıkan‟ın daha önce göstermiĢ olduğu çabalara
dikkat çekmiĢ ve ona olan teĢekkürlerini sunarak, köy enstitülerinin “memlekette ilmi bir
surette köylüyü kalkındırmak ve köylüyü terbiye etmek ve köylüye cihanı anlatmak için büyük
bir teĢebbüs” olduğunu söylemiĢtir. Sözlerine devam eden Duru, bu teĢebbüsün özünde
köylüyü Ģehre getirmek değil, köylü ile köy arasındaki bağların güçlendirilmesinin yattığını
savunmuĢtur. Daha sonra kürsüye gelen Kütahya Milletvekili Ali Süha DelilbaĢı, köy
davasına inanmıĢ biri olarak Köy Enstitüleri yasasının çıkartılmasından duyduğu mutluluğu
dile getirmiĢtir136
.
Ġzmir Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel vakit geçirmeden
sıcağı sıcağına söz istiyor, soruları Ģöyle yanıtlıyor: “ArkadaĢlar, bu yasa ile bizim yaptığımız
Ģey, bir kopya değildir… Bizim yaptığımız bu iĢi Bulgaristan‟da, baĢka nitelikte görürsünüz,
Meksika‟da baĢka Ģekilde bulursunuz. Ġlköğretim sorunlarını bundan yüz yıl önce çözmüĢ
memleketlerde de baĢka Ģekilde rastlarsınız. Bunları kendi memleketimizin sözde kalmayan
gerçeklerine ve toplumsal değerlerine uyarak yapmıĢ bulunuyoruz.” Nihayet 17 Nisan 1940
ÇarĢamba günü Köy Enstitüleri 3803 Sayılı Yasa ile kabul edilmiĢ, kurulmuĢ olur137
. Ancak
altı yıl sonra General Kazım Karabekir 1946‟da Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü‟nde
yaptığı bir denetleme sırasında “komünizm” kuĢkusu üzerinde durmuĢ, araĢtırma ve
soruĢturmalarda bulunmuĢtur. Köy enstitüleri kuruluĢ yasası ile köy çocukları için karanlıklar
aralanmaya, ufuktan ılık aydınlık bir güneĢ görünmeye baĢlayacaktır.
1. Yasa Üzerine Genel Bir Değerlendirme:
Bu yasa metninde,“Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiĢtirmek
üzere tarım iĢlerine elveriĢli toprağı bulunan yerlerde Köy Enstitüleri açılacak,”
denilmektedir.
Ayrıca; “Enstitülere tam devreli köy okullarını bitirmiĢ sağlıklı, gürbüz köy çocukları
seçilerek alınacaktır” koĢulu getirilmiĢtir.
135 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, C. 10, 41. Ġnikad, 17 Nisan 1940, s. 71-74.
136 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, C. 10, 41. Ġnikad, 17 Nisan 1940, s. 74-77.
137 Resmi Gazete, Kanun No: 3803, Resmi Gazete yayım tarihi 22 Nisan 1940, Sayı:4491, s. 13682-
13683; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 6, C. 10, 41. Ġnikad, 17 Nisan 1940, s. 92.
49
Yasada öğretmenlerin görevine iliĢkin Ģu Ģekilde saptamalar da yer almıĢtır. “Köy
Enstitüleri‟nden mezun öğretmenler, atandıkları köylerin her türlü eğitim ve öğretim iĢlerinin
görecekler. Tarım iĢlerinin çağdaĢ bir Ģekilde yapılması için hazırlayacakları örnek tarla,
bağ, bahçe, atölye gibi tesislerle köylülere rehberlik yapacaklar… Köylülerin bunlardan
yararlanmalarını sağlayacaklardır.”
“Köy Enstitüleri‟nden mezun öğretmenlere üretime yarayıcı aletler, geliĢtirilmiĢ
nitelikli tohum, çift ve getiri hayvanları, cins fidan gibi üretim araçları, köy öğretmenlerinin
atandıkları okulların demirbaĢına geçirilmek suretiyle devletçe parasız olarak verilecektir.”
deniliyordu138
.
Yasa öğretmen evlerinin ve okulların nasıl ve ne ile yapılacağını da belirlemiĢti. “Köy
öğretmenlerinin atandıkları edildikleri okulların binaları ve öğretmen evleri Ulusal Eğitim
Bakanlığınca verilecek planlara göre Köy Yasası‟na uygun olarak, Bölge Ġlköğretim MüfettiĢi
ile Gezici BaĢöğretmen‟in gözetiminde köy kurulları tarafından yaptırılacaktır.” deniliyordu.
Yeni bir yapılaĢma öngörülüyor, belirlenen hedefler ve ilkeler ayrıntılı bir biçimde
Ģöyle sıralanıyordu:
1) Öğretmen adayları köyden alınacaktır.
2) Köyden alınmıĢ çocuklar, köy hayatından uzaklaĢtırılmayan bir çevre içinde iyi bir
çiftçinin bilgilerine sahip ve öğrendiklerini de uygulayacak nitelikte yetiĢtirileceklerdir.
3) Bu çocuklara öğretmenlik mesleği ile birlikte köyde geçecek demircilik, yapıcılık,
dülgerlik, kooperatifçilik, kız öğrenciye çocuk bakımı, dikiĢ, nakıĢ, ev idaresi, tarım sanatları
ve hastaya bakmak gibi iĢler de öğretilecektir.
4) Bu çocuklardan üstün yetenek gösterenlere yüksek öğrenin yaptırılacaktır.
5) Öğretmen olmayacaklar, öğrendikleri iĢlerden birini yapmak üzere serbest köy
yaĢamına gönderilecektir.
6) Öğretmen olacaklar da köy yaĢamının koĢullarına dayanabilecek ve o çevre içinde
daha geliĢmiĢ, bir yaĢam yaratma erkliğini kazanacak Ģekilde hazırlanacaktır.
7) Öğretmen ve köye gerekli elemanları yetiĢtirmek üzere açılacak kuruluĢların, tarım
üretimine uygun yerler haline getirilmelerine, öğrencilerin beslenme gereksinimlerini
giderecek Ģekilde yönetilmelerine devlete yük olmayacak biçimde geliĢtirilmelerine
çalıĢacaktır.
138 Resmi Gazete, Kanun No: 3803, Resmi Gazete yayım tarihi 22 Nisan 1940, Sayı:4491, s. 13682-
13683.
50
8)Yasanın 5. ve 18. Maddelerine göre Köy Enstitüsü‟nü bitiren bir öğretmenin
köylerde yirmi yıl görev yapma zorunluluğu vardı.
9) Bu öğretmenlerin aylık ücretleri yirmi liraydı. Ayrıca köylünün ortak malı olan köy
toprağından, okul uygulama bahçesinden yararlanma hakkı vardı. Tarım ve sanat çalıĢmaları
ile ilgili üretim araçları veriliyordu.7. maddeye göre verilen yirmi lira 6 yıl baĢarılı
çalıĢmadan sonra 30, 15 yıl sonra da 40 liraya çıkacağı yazılıydı.
10) Enstitüyü bitirenlere yasanın 10. maddesine göre 60 lira donatım bedeli
öngörülmüĢtü.
11) Öğretmen lojmanlarından ücretsiz yararlanacaklardı.
12) Maddeye göre Köy Enstitüsü‟nü bitirenler askerde yedek subay oluyorlardı.
13) 21. maddeye göre hastalandıklarında da ücret veriliyor ve yakınları ile birlikte
ilaçları, sağaltımları parasız oluyordu.
14) 18. maddeye göre il ve ilçelerde emeklilik ve sağlık sosyal yardım sandıkları
kuruyorlardı.
Görüldüğü gibi Köy Enstitülü bir öğretmenin görev sorumluluğu çok ağır, çok zor,
emeğinin karĢılığı ise yetersizdi. Emekli olabilmesi için 30 yıl baĢarılı çalıĢması gerekliydi.
Bu da o günün köy koĢullarında okul iĢlik ve dersliğin, geçim toprağının araç ve gereçlerinin
sağlanması, verimli Ģekilde iĢletilmesine, kitaplığın kurulmasına, çalıĢtırılmasına, eğitim
öğretim dizgesinin sağlıklı iĢlenmesine, öğrenci sayısının 100 kiĢiyi aĢmamasına, denetçilerin
de köy sorunlarını bilerek değerlendirme yapmalarına bağlıydı139
. Köy Enstitülerine getirilen
bu ağır yükler, 1954 yılına gelindiğinde Köy Enstitülerinin kapatılması için gösterilen
gerekçeler arasında yer alacaktır140
.
139 Kaplan, Aydınlanma, s. 64-67.
140 TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 9, C. 27, 31. BirleĢim, 20 Ocak 1954, s. 259-260.
51
II. GELĠġEN TÜRKĠYE’DE DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ
A. KURULUġU, ÇEVRESĠ VE ĠġLEVĠ
Düziçi Köy Enstitüsü müdürlerinden Ahmet Lütfi Dağlar Düziçi Köy Enstitüsü ve
çevresi ve bu çevre içinde köy enstitüsünün iĢlevini tanıtmak için geriye dönüp 23 Ağustos
1941 tarihinde Ankara Radyosu‟nda yaptığı bir konuĢmayı, özgünlüğüne dokunulmaksızın
aĢağıda verilmiĢtir. Dağlar anılarında bu konuĢmanın, Ankara Radyo Evi‟nin köy enstitüsü
davasına verdiği önemi göstermesi açısından önemli olduğuna dikkat çekmektedir:
“Sayın dinleyiciler,
Enstitümüz Haruniye Nahiyesinde kurulmuĢtur. Bu Nahiye, Seyhan Vilayeti‟nin
Bahçe kazasına bağlı bir köydür. Adana‟nın kuzey doğusunda ve Adana‟ya 125 km
mesafededir. Etrafı dağlarla çevrilmiĢ Düziçi adında bir ovası vardır. Bu verimli ovanın adı
aynı zamanda Enstitümüze konmuĢ böylece müessesemiz “Düziçi Köy Enstitüsü” adını
almıĢtır.
Bu ova, nahiyenin sınırları içinden akan, suyunun 1/5‟inden çeltikçilerin istifade
ettiği “Sabunsuyu”na hasret çekmektedir. 1.000.000 dekardan fazla arazi küçük bir hizmetle
bu su ile sulanabileceği gibi, nahiyenin bu ovadaki köylüleri de bugünkü gibi susuzluktan
bunalmayacaklardır. Bugün bir yanda koca “Sabunsuyu” akıp gitmekte diğer yanda köylüler
susuzluktan bunalmaktadırlar. Bu tezadın ortadan kaldırılması Haruniye Nahiyesinin
sıhhatine ve iktisadi hayatına hayırlı tesirler yapacaktır.
Kanını dökerek, yurdunu ve bu arada güzel Düziçi‟ni düĢmandan temizleyen cesur
köylüler maalesef bu topraklardan hakları olan azami istifadeyi temin edememiĢlerdir. Bunu
çok basit ve pek acı sebebi Ģudur: Arazi köylüye tevzi edilmemiĢ veya edilememiĢtir. Tapu
muameleleri pek karıĢmıĢ adeta içinden çıkılmaz bir hâle gelmiĢtir. Gücü yeten, sözü geçen
arazi sahibi olmuĢtur. Toprak bolluğu içinde topraksız kalan köylüler, gözleri önünde
çalıların, yabani otların kapladığı boĢ ve haksız yere tesahup edilen bu topraklara en büyük
bir hasret ve temellük duygusuyla bakıp duruyorlar... Kısaca anlatmaya çalıĢtığım bu yere,
Haruniye‟ye 1940 yılı mart sonlarında Köy Eğitmeni YetiĢtirme Kursunu açmak üzere gittim.
Haruniye‟ye geldiğim zaman, Maarif Vekilliği‟nce o zaman yeni satın alınmıĢ bulunan ve
vaktiyle Hıristiyan çocukların okutulması için yapılmıĢ olan, bir tepe üzerinde harap bir
Alman Koleji binası, bunun yanı baĢında, yine harap iki kubbeli bir hamamı vardı. Bir
taraftan bunların tamirlerine, bir taraftan yeni yaptıracağımız binaların malzemesini
hazırlamaya ve bir yandan da Eğitmen Kursunu açma hazırlığına baĢladık. 24 Nisan 1940‟ta
52
Eğitmen YetiĢtirme Kursunu açtık. Eğitmen namzetlerinin değerli yardımlarının da karıĢması
ile bina ve hamamın tamiri iki ayda bitirildi, pavyonların inĢasına baĢlandı.
Bu sırada 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu‟nun çıkması ve tatbikine geçilmesi
üzerine Enstitümüz Bölgesi‟ne dâhil Seyhan, Ġçel, Hatay, MaraĢ ve Gaziantep vilayetlerinin
beĢ sınıflı köy okullarını bitirmiĢ köylü çocuklarını seçme suretiyle almaya baĢladık. Talebe
kadromuzu süratle doldurmamız mümkün iken karĢımıza dikilen büyük bir engel bu imkânı
kırdı: Trahom belası. Belli olduğu gibi bu beĢ vilayetimizde trahom yaygın bir haldedir.
Trahomla mücadele teĢkilatı çalıĢmakta ise de henüz önüne geçilememiĢtir. ĠĢte enstitümüze
girmek isteyen birçok köylü çocuklarını bu yüzden alamadık ve çok üzüldük. Alamadık çünkü
sağlam bünyeli ve her uzvu iyi iĢleyen çocukları seçmek zarureti vardır. Zira köy
enstitülerinde fikri çalıĢma ile bedeni çalıĢma birlikte gider. DüĢünmesini bilen bilgili ve
müstahsil köy öğretmeni köy enstitülerinde yetiĢmektedir.
Bu münasebetle köy enstitülerinde çocukları bulunan ve köy enstitülerine çocuklarını
gönderecek olan ana ve babalara söylüyorum: çocuklarınızı köy enstitülerine gönderirken
her ay kendilerine, öğretmen olduktan sonra kaç lira verileceğini hiç düĢünmeyin. Onlar
aybaĢını bekleyen ve geçimlerini yalnız aylıklarıyla temin eden kimseler olmayacaklardır.
Onlar hem çocuk terbiye etmesini ve okutmasını bilen, hem de ellerinde bir sanatı olan ve
aynı zamanda ziraat iĢlerinden anlayan Ģahsiyetler olacaklardır. Çocuklarınız ne kadar
çalıĢkan olurlarsa o nispette kendilerine kazanç temin edeceklerdir. Zaten köy enstitülerinde
sözden fazla iĢe kıymet verildiğinden çocuklarınız iĢten korkmayan, güçlükleri yenen
yetiĢtirici, yapıcı ve yaratıcı insan olarak yetiĢeceklerdir ve yetiĢmektedirler.
Çocuklarınızın bu vasıfları kazanmıĢ olarak enstitüden mezun olabileceklerini Ģimdi
anlatacağım Enstitümüz çalıĢmalarından da anlayacaksınız.”
Köy Enstitülerinde tahsil müddeti beĢ yıldır. Köy ilkokulunu bitirmiĢ köylü kız ve erkek
çocukları arasından seçilmek suretiyle talebe alınır. Enstitümüzün Ģimdiki talebe mevcudu
16‟sı kız ve 249‟u erkek olmak üzere 265‟tir. Bunlarda 157‟si birinci, 108‟i ikinci sınıftadır.
Talebelerimizin çalıĢmaları baĢlıca iki esasta toplanır:
1- Kültür Dersleri faaliyeti
2- ĠĢ faaliyeti
Enstitümüz, talebesinin bilgisini arttırmak için ortaokullar ve ilköğretmen okulları
programlarını bazı değiĢiklerle tatbik eder. Böylece talebeye orta tahsil okullarının vermekte
oldukları bilgiyi verir, bunun için günlük çalıĢmasının yarısını harcar. Yılda 45 günlük bir
53
tatil yaptığımızdan çalıĢma günlerin fazlalığı, her gün yarım bir mesai ile bu bilgilerin
edinilmesini mümkün kılar.
ĠĢ faaliyetine gelince; bunu da ikiye ayırmak lazımdır:
I- Ziraat ders ve tatbikatı
II- Demircilik, marangozluk ve dülgerlik, yapıcılık, biçki, dikiĢ nakıĢ ve dokumacılık
gibi küçük sanatlar…
Günlük çalıĢmanın yarısını kültür dersleriyle meĢgul olarak geçiren talebe, diğer
yarısında da küçük sanatlar ve ziraatla uğraĢır. Henüz bir yaĢını dolduran ve tamamen yeni
kurulan, eski bir temeli olmayan Enstitümüz, bugüne kadar;
1- Ziraat sahasında Ģu iĢleri yapmıĢtır:
1- “200” dekarlık bir araziyi taĢ ve çakıllardan temizleyerek tarla haline getirmiĢtir.
2- Yeniden açılan bu tarlalarda yulaf, yer fıstığı, muhtelif cins sebze yetiĢtirdik,
yetiĢtirmekteyiz. Halen, kabak, fasulye, patlıcan, domates, biber, hıyar, lahana pırasa olmak
üzere 50 dekarlık bir sebze bahçemiz vardır. YetiĢtirdiğimiz sebze Eğitmen Kursu ile birlikte
400‟ü bulan günlük tabela mevcudunun sebze ihtiyacını bol bol karĢıladığı gibi Ģimdide
domateslerde salça yapmaya ve diğer sebzelerden bazılarını da kurutmaya baĢladık. Pazar
bulsak satıĢa bile çıkaracağız. Fakat yol imkânsızlıkları, bu yüzden nakil masraflarının
pahalıya mal oluĢu harice satma fırsat ve imkânını bize vermemektedir. Bu fırsat ve imkânı
bekliyoruz.
3- Büyük bir fidanlığın nüvesi olmak üzere 2 dekarlık dut, turunç ve muhtelif meyveli,
meyvesiz ağaçlar fidanlığı kurduk.
4- 10 dekarlık bir sahada portakal, limon ve yeni dünya olmak üzere bir meyve
bahçesi tesis ettik.
5- Bahçemizde açtığımız büyük ana yolun iki yanına okaliptüs fidanları diktik.
6- Tarlalarımızın 60 dekarına ekmiĢ olduğumuz yulafın hasat ve harmanını yaptık. 20
dekarlık bir yere fıstık ektik ve mahsulünü aldık, tekrar ektik.
7- Müstakbel büyük kümeslerin yine nüvesi olmak üzere 60 tavukluk bir kümes kurduk.
8- Köylüye sebze fideleri verdik.
9- Gelecek yılların büyük miktardaki ipek böcekçiliğine bir baĢlangıç olmak üzere
beslediğimiz ipek böceklerinden 5 kg saf ipek aldık.
2- Küçük sanatlara gelince:
1- 40 kiĢinin çalıĢabileceği, soğuk ve sıcak demir iĢleri yapılan bir demircilik
atölyemiz,
54
2- 30 kiĢinin çalıĢabileceği bir marangozluk atölyemiz,
3- 16 kızımızın da çalıĢabileceği 5 dikiĢ, nakıĢ atölyemiz
4- Ġktisat Vekilliğinin gönderdiği dört dokuma tezgâhının kurulduğu bir dokuma
atölyemiz halen faaliyettedir.
5- Açık havadaki iĢ yerleri de yapı atölyemizi teĢkil eder.
Eğitmen Kursumuzun ve Enstitümüzün açıldığı günden beri durup dinlenmeden
çalıĢan yapıcı öğretmen, usta öğretici ve çalıĢkan talebelerimizin yaptıkları iĢler de Ģunlardır:
a- 15‟er metre uzunluğunda iki pavyon,
b- 300 kiĢilik büyük bir yatakhane,
c- Büyük bir mutfak,
d- Bir çamaĢırhane,
e- Bir demirhane, bir dokuma evi,
f- Bir kümes, bir inek ahırı, at ve kısraklar için iki muvakkat ahır ve bir arabalık,
g- Kız ve erkekler için 14 ve 7 gözlü ayrı yerlerde iki hela, 21 ve 9 musluklu iki ayrı
yerde temizlik ve el yüz yıkama yeri,
h- 25 ve 5 ton su alan iki betan depo yapılmıĢtır.
Ayrıca satın alınan, büyüklü küçüklü 34 odası bulunan harap kolej binası ve hamamı
tamir edilmiĢtir, bir de öğretmen evi yapılmıĢtır.
Ġki pavyonla büyük yatakhanenin üzerine inĢa edildiği tepe üç büyük kademeye
ayrılarak tefsiye edilmiĢtir ki bu da muazzam bir iĢ olmuĢtur. Ayrıca on binlerce yerli kiremit
imal ederek yapmıĢ olduğumuz binaların bir kısmının üzerini örttük. Ġhtiyacımız olan
tuğlaları yine kendimiz yaptık.
Bunlar dıĢında mühim bir iĢimizi de söylemeden geçemeyeceğim. Bu da, bütün nakil
iĢlerimiz semerli hayvanlarla yapılıyordu. Bu sıkıntılı vaziyetten bir an önce kurtulmak
lazımdı. Öğretmen, eğitmen namzetleri ve talebelerimizle tekerlekli vesaitin iĢleyebileceği bir
yolu yapmaya karar verdik. Bir ay içinde, kurs ve Enstitümüzün normal çalıĢmalarını
bozmadan 1200 metrelik bu yolu da açtık, köyün toprak Ģosesine bağladık. Böylece kendi
sınırımız içindeki yolsuzluğu da yendik.
Bunlardan baĢka, Türkiye yüksek mimarları arasında müsabakaya konan ve
müsabakada birinciliği kazanan Yüksek Mimar Recai Akçay‟ın yapmıĢ olduğu planların
tatbiki için inĢaat hazırlıklarına baĢlanmıĢtır. Bu binalarda kullanılmak üzere yüzlerce köĢe
taĢı yapıldı ve yapılmaktadır.
55
Kısaca bütün atölyelerimizde ve iĢ yerlerimizde bir arı kovanı faaliyeti vardır.
Anlatmaya çalıĢtığım iĢler içinde durmadan yoğrulan, piĢen, iĢi seven, iĢ yapmasını bilen,
iĢten usanmayan, yılmayan çalıĢkan köylü talebelerimizin her iĢ adamına layık olan temiz bir
eğlence ve hoĢ vakit geçirme hayatları da vardır. Günlük dinlenme saatlerinde, eğlence ve
okuma salonlarında radyo dinlerler, gramofon çalarlar, gazete ve mecmua okurlar, bahçede
voleybol müsabakaları tertip ederler.
Bu eğlencelerde köy temsilleri yapılır, türküler söylenir, milli oyunlar oynanır,
mandolinler çalınır, ara sıra bir davul sesi milli bir oyuna refakat eder, bu sırada bir düğün
havası teneffüs edilir ve hep birden coĢulur. Bir aralık kendi yazdıkları Ģiirleri okumak isteyen
çocuklarımız ortaya çıkar, bunlar dikkat ve alaka ile dinlenir. Bu Ģiirler ekseriya tabiatı ve
yaĢanan hadiseleri tasvir eden küçük Ģairlerimizin özlü duygularının eserleridir.
ĠĢte sayın dinleyiciler, bir yandan bilgilerini arttırmak için didinen, bir yandan demir
döven, tahta biçen, çatı kuran, mala ve çekici ile çalıĢarak duvar ören, dikiĢ diken nakıĢ
yapan, bez dokuyan, tavuklara bakan, tarla açan hububat ve sebze yetiĢtiren, sert tabiatla
pençeleĢen ve onu yenmesini öğrenen ve de yenen kız ve erkek köylü çocuklarımız, cesur, yiğit
talebelerim aynı zamanda temiz ve nezih eğlenmesini de öğreniyorlar.
Kısaca anlatmaya çalıĢtığım Enstitümüz faaliyeti içinde yetiĢecek ve yetiĢmekte olan
bu cesur, yiğit köylü çocuklarımız köylerimize bilgili, ziraat iĢlerinden anlar, elinde bir sanatı
bulunan baĢarılı bir Ģahsiyet, bir öğretmen olarak gideceklerdir. Fakat köye mağrur bir
muzaffer gibi değil, köyün dertlerinin içinde duyan köyde köylü ile müĢtereken kazanacağı
zafere güven ve inanç taĢıyan mütevazı ve fakat kendine güvenen kudretli bir önder olarak
girecektir. Biz buna inanıyoruz, bu bir hakikat olacaktır.
Son sözüm Ģudur: Sözü ikinci plana koyan, iĢi baĢa alan bir müessesenin çalıĢmasını
dinlemek değil görmek ve onu görerek tanımak en doğru yoldur. Görmek arzusunu duyanları
bekliyoruz.” 141
.
Düziçi Köy Enstitüsü Dumanlı dağlarının eteklerinde tüm Düziçi‟ni gören bir tepede
Alman yapımı bir binada 1940 yılında hizmete girmiĢtir. Kurucu müdür A.L.Dağlar üç katlı
otuz beĢ odalı binayı tanıtıyor142
. Cumhuriyet‟in ilanına 17 yıl, Osmanlı egemenliğine ise
yüzyıllar geçen bu yörede bir eğitim kurumunun yapıcısı olamamamız dönemin
gerçeklerinden uzaklığımızı gösterir. Geçen sürede yörede değirmenci, duvar ustası,
marangoz, tuhafiyeci, semerci, ayakkabı tamircisi, terzi gibi meslek dallarının yaĢamını
141 Ahmet Lütfi Dağlar, Düziçi Enstitüsü ve Sonrası Kimi Anılarım, Kadıoğlu Matbaası, Ankara
1987, s. 14. 142
Dağlar, Düziçi Enstitüsü, s. 18-25.
56
ağırlıkta Ermeniler sürdürmüĢtür. Enstitünün kurulduğu yıllarda L. Dağlar‟ın anlattıkları
ustaların, demircilerin, marangozların diğer illerden özellikle MaraĢ‟tan getirilmiĢ olması,
Anadolu‟nun bu köĢesinde Müslüman Türk nüfusun değil kitapla defterle eğitim yaptığını
çekiç tutmayı, tahta biçmeyi, demire Ģekil vermeyi bile bilmediğinin ispatıdır143
.
Düziçi‟nde tahıl ürünlerinin hasadı sonrasında öküz ve atlarla gem sürerek buğdayın
baĢaktan ayrılıp samanın ve buğdayın ayrılması iĢlemini Türkler tarlada toprak zemin
üzerinde yaparken, buğdayın bir kısmı toprağa karıĢıp giderken bir kısmını da karıncalar alıp
giderdi. Oysa Cumhuriyet öncesi Düziçi Gökçayır köyü sınırlarında yer alan ve bugün
(Gavurharmanı) denilen yer, döneminde son derece mükemmel tasarlanmıĢ ve yapılmıĢ bir
mühendislik harikasıdır. Bugün beton zemini andıran görünümüyle buğdayın toprağa
karıĢması engellenmiĢ bir dağın eteğinde ve vadinin ağzında olması sebebiyle de sürekli
rüzgâr alması sonucuyla çalıĢanların sap, saman ve toz içinde kalmadan saman ve tahılları
kolayca hazırlamaları sağlanmıĢtır. Osmanlı‟nın ve Cumhuriyetin bir üç katlı veya dört katlı
binayı okul, hastane veya bir Ģekilde inĢa edemediği yer 1940 öncesi dâhil, Türkiye‟de bir
yurt köĢesidir. Düziçi Köy Enstitüsü kuruluĢu için bir Alman izleme, tanıtım, talip ve
misyoner faaliyet merkezi olan Alman yapımı binadan uygun bir yerin olmayıĢı bahanesi çok
olabilir ama yaĢaması acı bir gerçektir144
.
Hamamı, mutfağı, misafirhanesi, depolar, su ambarı, ahırı, bekçi kulübeleri ve
gözetleme noktalarıyla yöredeki ayakta duran en mükemmel yapıydı. GeçmiĢi, yapılıĢı ve
faaliyetleri ile Osmanlı-Alman iliĢkilerinin bir sonucu olan ve yörede “Alman Konağı” olarak
bilinen binanın misafir ve sakinleri sürekli Alman olmuĢtur. Düziçi‟nde Alman kızları diye
anlatılan üç bayan koruma, hizmetçi, aĢçı, posta ve bekçilerin eĢliğinde bu konakta
kalmıĢlardır. Yöredeki hastaların tedavisinde, çocuk temizliği ve bakımı konusunda
Müslüman Türk aileleri Türkçe ile bilgilendirmiĢlerdir145
. Adına ne denilirse denilsin Türk
insanının kendi toprağında Ģifayı ve sağlıklı bir yaĢamı sürdürme konusunda Almanlara
duyduğu muhtaçlıkta acının diğer bir adıdır. Hayvan barınaklarının, ahırların evlerden uzak
olması gerektiğini ve bu yöndeki tasvirleri dillendirenlerin söylemleri doğruluğu
tartıĢılamayacak öğeler olmasına rağmen eksiğimizin de ne kadar çok olduğunu bize
göstermektedir. I. Dünya SavaĢı‟nı gören, yaĢayanlardan 1980 ve 1990‟lı yıllara kadar hayatta
143 Bölgede Ermenilerin yaĢadığına dair bir baĢka bilgiyi Ġsmet Ġnönü‟nün kısa notlar aldığı
Defterler‟inde görüyoruz. Ġnönü 6 Ekim 1943 tarihinde Düziçi‟ne geldiğinde Ģöyle bir not almıĢtır; “Arazi
(Ermenilerden kalan son (burası okunamamıĢ) paylaĢılmıĢ).” Ġsmet Ġnönü, Defterler, C. I, (Haz. Ahmet
Demirel), Yapı Kredi Yay., Ġstanbul 2001, s. 371. 144
Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat. 145
Saral, Karartılan Aydınlık, s. 10-11.
57
kalanların aktardığı bilgiler doğrultusunda özellikle Türklerle Bayan Almanların muhatap
olması, Almanların insanları etkilemeye dönük bir faaliyetinin bir sonucu olsa gerek
okuryazar bile olmayan insanı etkilemek, kendine yaklaĢtırıp inandırmaktan doğal ne
olabilirdi ki?
1920‟li yılları da içine alan süreçte Köy Enstitüsü‟nün 1940 da kurulduğu binada diğer
adıyla Alman konağında yaĢayan üç bayan, pantolon ve çizmeleri giyip saçları açık atlarıyla
KahramanmaraĢ ile Osmaniye arasındaki tüm köylerde at koĢturarak gezmiĢ dolaĢmıĢ halkın
içine girip evlere misafir olmuĢtur. Bazı hasta yakınları hastalarına Ģifayı türbede veya din
adamı geçinenlerde ararken, bazıları da hastalarını, sağlık konusunda bilgisi o yıllarda yörede
tartıĢılmayan Alman kızlarına götürmüĢtür. Çağrıldıklarında ise yöreyi çok iyi bildikleri için
kolayca hastanın yardımına koĢmuĢladır. Türk insanının yarasını sarmıĢlar, sağlık hizmeti
vermiĢlerdir146
. Tabiî ki bu yıllar itibarıyla Alman bayanların, Almanya‟nın da propagandasını
yaptıklarını ya da misyonerlik faaliyetlerinde bulunup bulunmadıkları konusunu gözden uzak
tutmamalıdır.
Alman konağında bulunan Almanlara, yöreden gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet
döneminde hiçbir eleĢtirel ve kırıcı davranıĢ sergilenmemiĢtir. Doğum sancıları baĢlayan
hastaya hemen Alman kızları yardıma koĢmuĢlardır. Bunların tümü insanlık paydalarıdır. Bu
durum tartıĢılmasız kabul edilebilir. Ancak Alman kızlarının elinden Ģifa bulduğunda onlara
teĢekkürü, hürmet ve ikramı borç kabul eden Türk insanı tıpkı onlar gibi at üstünde bir süvari
gibi gezen, sağlık hizmetleri veren, okulda çocuklara okuma yazma öğreten, kendine özgüven
duyan bir kız çocuğuna sahip olmaya ciddi oranda temkinli durmuĢtur. Çünkü yörede A.L.
Dağlar‟ın yanına okuldaki memurları da alarak okula kayıt yapmak için köy köy gezip
öğrenci aradığı bunu da sağlamakta güçlük çektiğini, Hanefi Alçı ve Ali YeĢil belirtmektedir.
BaĢkasının elinden bulunan Ģifa yoksa daha mı değerli olur bilinmez ama bilinen bir gerçek
vardır o da Türk kızı da oğlu da yeter ki bilimsel eğitimin donanımlarına sahip olduktan sonra
üzerlerine yüklenen yükü taĢımayı baĢarmıĢlardır147
.
B. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ NEREDE VE NASIL KURULDU
Daha öncede belirtildiği üzere Köy Enstitülerinin kurulacağı yerlerin belirlenmesi
konusunda tren istasyonunun önemli rol oynadığı belirtilmiĢtir148
. Enstitü Müdürü A. Lütfi
Dağlar, bölgede bir tren istasyonu açılmasının heyecanını anılarında Ģöyle ifade etmektedir:
146 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
147 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
148 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 26.
58
“Bize Bir Tren Durağı Gerekti
Köy Enstitülerinin çalıĢmaları, durmadan yeni iĢler eklenen bir geliĢme, ilerleme,
olgunlaĢma içindeydiler. Düziçi Köy Enstitüsü de, kendine özgü yeri, çevresi, olanakları ve
olanaksızlıkları ile eğitim, öğretim, uygulama çalıĢmalarını, günlük haftalık, aylık, yıllık plan
ve programları içinde, geceyi gündüze katarak, Ģu klasik “mesai saati” kavramını bir yana
iterek, bitirir, yarının iĢini yarına bırakırdı.
Anılarımın baĢında açıkladığım gibi, en sıkıcı, en zor iĢ, eĢya, erzak araç ve gereçlerin
Bahçe Ġstasyonu‟ndan, Osmaniye Ġlçesi‟nden, patikalarda, bozuk toprak yollarda,
yağmurlarda geçit vermeyen Kanlı Geçit ve Deli Çay‟dan da geçilerek taĢınmasıydı. At, eĢek,
katır ve develerle yapılan taĢıma iĢleri yürüyordu yürümesine ama her geçen gün de iĢin
bunaltıcılığı artıyordu. UlaĢtırmaya kolaylıklar aramak, çeĢitli olasılıklardan yararlanmak
zorunluluğu vardı. Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın sürdüğü bu yıllarda eĢya, erzak, araç ve gereç
sağlama zorluklarının yanında bunların enstitümüze ulaĢtırılması ayrı büyük bir dertti.
UlaĢtırma iĢlerimizde yeni sorunlar, olumsuz yönde bazı sürprizler baĢ vermeye
baĢladı. Adana‟dan aldığımız ve Bahçe Ġstasyonundan taĢıttığımız, Enstitü‟müze tahsis
edilmiĢ, örneğin, unlar, çimentolar dağ yollarından develerle taĢınırken bir un çuvalı delinir,
içindeki unun yarısını yel alır. Bu yel dağ yollarının yeli mi yoksa devecilerin eli mi. O
yıllarda çuvallarla undan elbette, yelin de, elin de alacakları olacaktı. Bu yel alma, el almaya
son verme çabaları içinde gel de kıvranma. Zaman zaman çimentolarda da baĢladı bu yel
alma sorunu. Unu, çimentoyu yel almasın kaygı ve düĢüncesiyle Yörüklerin Düziçi
Ovası‟ndaki geçici yerleĢme yerlerine, Enstitü‟müzün Al atına atlar giderdim. BaĢ‟larının
çadırına konuk olur, ayranlarını içer, sohbet eder, sonra da unların, çimentoların yele
verilmemesi için önlemler aldırmaya çalıĢırdım. Çuvaldız, bir yumak sicim, birkaç yedek
çuvalın kervana getirip götürenlere verilmesini, un ve çimentonun yele verilmemesinin
önlenmesini rica ile kesinlikle ister; karĢılıklı ödev ve sorumluluklarımızı açıklardım.
UlaĢtırma iĢlerimiz böyle gidemezdi. Döner sermayemiz kurulmuĢtu. Dokuz katır, iki
araba, iki koĢum atı satın aldık. Ama bunlarla da ulaĢtırma iĢlerimizde kendi kendimize
yetemezdik. UlaĢtırma iĢlerimize çare olarak, Bahçe Ġstasyonu ile Mamure Ġstasyonu
arasında, Haruniye Bucağına dokuz kilometre mesafede bulunan, Haruniye-Osmaniye
arasındaki toprak yolla demir yolunun kesiĢtiği hemzemin geçitin bulunduğu yerin adı
YarbaĢı idi. Bahçe‟den Mamure, Osmaniye yönünde giden trenler önce tünelden çıkar küçük
bir yardan geçer giderdi. Bu küçük yarın bulunduğu yer de YarbaĢı adını almıĢtı.
59
Bir iĢlik baĢkanı öğretmen, bir usta öğretici, birkaç öğrenci ile bir dekametre, metre,
çekiç, duvarcı tesviyesi, birkaç dikeç, bir yumak sicim, bir keser vb alarak, katır arabamızla
YarbaĢı‟nın yolunu tuttuk. Amacımız, kendi aklımıza göre, buraya bir demiryolu durağı
yapılabilir mi, bunu saptamaktı. Bunun için de tünelle YarbaĢı arasındaki mesafenin,
eğilimini ölçmemiz gerekiyordu. Tünelin ağzından baĢladık eğilim ve mesafeyi ölçmeye.
Elimizdeki ölçmede kullandığımız araç ve gereçlerle pek kolay olmadı bu iĢ, ama bize de bir
fikir verdi. YarbaĢı‟na durak yapılabilir, kanısına vardık.
YarbaĢı‟nda bir durak yapılması ne demekti?
Haruniye-Bahçe ve Haruniye-Osmaniye arası 30 ar kilometrelik yollar 9 km„ye
inecekti.
Dağ yollarından ve Osmaniye‟ye giden bozuk, engebeli toprak yollardan kurt
ulunacaktı.
Tekerlekli araçlardan (at ve katır arabalarından) daha çok faydalanılacaktı.
Zamandan da çok kazanılacaktı.
UlaĢtırma iĢlerimiz en az %70 ucuzlayacaktı.
Bahçe‟ye, Osmaniye‟ye ve Adana‟ya aynı günde gidip gelmek, mümkün olacaktı.
Oralarda konaklama masrafı ödemek, zaman kaybetmek kısmen kalkacaktı.
Güzel, verimli, canım Düziçi Ovası köylerinin, çalıĢkan halkının ürünleri de bu
duraktan trenle Osmaniye, Adana ve Mersin‟e vb yerlere yüklenebilecekti.
Kısaca durağın yapacağı hizmet; Enstitümüz için de, Düziçi köylüsü için de çok, pek
çok önemliydi. ArkadaĢlarla, ölçü araç ve gereçlerimizle katır arabamıza binerek, yolda
yapılmasını hayal ettiğimiz durakla ilgili konuĢmalar ve ĢakalaĢmalarla Enstitü‟ye döndük.
Sanki durak hemen yapılacakmıĢ gibi kurduğum tatlı düĢleri anlatamam.
Hemen durumu Ġlköğretim Umum Müdürlüğüne yazdım. Her olumlu iĢte, her
derdimizde sırtımızı dağa dayar gibi güvendiğimiz; ülkücülüğü, çalıĢkanlığı, mertliği, yol
göstericiliği anlatılması çok güç Hakkı Tonguç öğretmenimize.
Milli Eğitim Bakanlığı ile UlaĢtırma Bakanlığı arasında yazıĢılmıĢ, çizilmiĢ bu konu.
Bir de ne yanıt alınmıĢ yetkili makamdan: “YarbaĢı hemzemin geçidinin tünele yakınlığı ve
meyil durumu sebebiyle YarbaĢı‟na durak yapılmasına fenni imkân yoktur.”
DüĢler, o güzel YarbaĢı durağı düĢleri uçtu gitti sanki ama biz uçup gitmedik. Yeni
düĢlemelere baĢladım. Milli Eğitim Bakanlığına verilen bize bildirilen bu yanıt, bir masa baĢı
yanıtı, bir adam sen de yanıtı, kötü bir bürokrasi alıĢkanlığı vb. yanıttı.
60
“Bekle ve gör” kuralı, ama miskince baklama değil; durmadan bu konuyu düĢünmek,
bu yolda araĢtırma yapmak; olanaklar yaratmak; ya da ArĢimet‟in hamamda iken bulduğunu
söyleyen kuralındaki gibi, bir rastlantıdan faydalanmak; yani devinimli bir bekleme.
Enstitümüzün bir postacısı vardı. Bir atı vardı, onunla çalıĢır, kazanır çoluğunu
çocuğunu geçindirirdi. Höke Dayı‟nın çalıĢkanlığını, dürüstlüğünü daha ilk günlerde kum,
çakıl, taĢ taĢıdığı günlerde anlamıĢtım. ġöyle böyle okuma yazması da vardı. Höke Dayı‟yı
postacımız olarak kadromuza almıĢtık. Gece demez, gündüz demez, yağmur demez, sağanak
demez Deli çay geçit veriyor vermiyor demez, Haruniye ile Bahçe arasında posta iĢlerimizi
yapardı. Höke Dayı‟yı bütün Enstitü her gün özlemle beklerdik. Haruniye‟de P.T.T falan
yoktu o zaman. Bucak Müdürlüğü‟nün, karakolun manyetolu telefonu vardı yalnız.
Özlemle beklediğimiz Höke Dayı omzundaki tıklım tıklım dolu heybesiyle müdür
odasına girdi. Paketler, mektuplar, resimler ilgili arkadaĢlarca ayrıldı. O gün müdürlüğe
gelen bir de kırmızı mühürlü zarf vardı. Önce onu açtım; içinden bir Ģifre çıktı. ġifreyi
çözerken gözlerim parladı. Ġçimde bir umut pırıltısı doğmaya baĢladı. YarbaĢı‟na durak
yapılır artık diye bağıracaktım nerdeyse.
ġifre, Sayın CumhurbaĢkanımız Ġsmet Ġnönü‟nün Kars sınırındaki teftiĢlerinden
dönerken, enstitümüze de uğrayacağını, gün ve saatini bildiriyor; bazı talimat ve soruları
içeriyordu. ĠĢte YarbaĢı‟na durak yapılır artık sezisini uyandıran Ģifredeki Ģu soruydu:
“CumhurbaĢkanımız oldukça kalabalık maiyeti ile geleceğinden Enstitümüze en yakın nerede
inilebilir?” Bu soruya yanıtım, “Bahçe Ġstasyonu‟ndan Mamure yönüne hareket eden trenin
tünelden çıktıktan sonraki YarbaĢı mevkiindeki hemzemin geçit en uygun yerdir.” oldu.
Günler var CumhurbaĢkanımızın gelmesine, bende bir kaygı, bir sıkıntı baĢladı. Ya
treni “fenni imkân yok” diye YarbaĢı‟nda durdurmak istemezlerse. Gelme günü yaklaĢtı, ters
bir haber çıkmadı ve benim de kaygılarım biraz azalıyordu. CumhurbaĢkanımız ve maiyeti
için günlük çalıĢmalarda bir değiĢiklik yapmadık. Çünkü köy enstitüleri, çalıĢmalarının her
günkü, birbirine bağlı plan ve programlarında yapay bir değiĢiklik yapamaz ve gerçekten
“daima hazır”dır. Tek bir değiĢikliğimiz vardı o gün için o da geleneksel konuk ağırlamada.
Bunun da kolayını bulduk. O günün tabelasını, Ġkinci Dünya SavaĢı olanaklarına göre bir
çeĢit olağan üstü hazırladık. Dikkat edilsin “o günün tabelası” sözcüğüne. Bütün konuklara
yapılacak ikram, aynen bütün enstitümüze de yapıldı ve konuklarımız sofraya oturdukları
zaman bu durum CumhurbaĢkanımız ve konuklarımıza duyuruldu.
Gelme günü geldi çattı. Bir grup öğretmen, yönetici, öğrenci temsilcileri bindik at ve
katır arabalarımıza gittik YarbaĢı‟na. Bu bir simgesel karĢılama olacaktı. YarbaĢı‟nda
61
bekliyoruz treni. Heyecanlıyım, içimde ılık ılık bir esinti, bir kaygı sarsıyor gibi beni. Bu
halimi kimseye sezdirmemeye çalıĢıyorum, bir umursamazlık havası içindeymiĢim havasını
veriyorum arkadaĢlara. Benim bu durumum; “ ya tren durmazsa?”dan da doğuyordu.
Tren düdüğünü çalarak çıktı tünelden. Hızını azalta azalta hemzemin geçite
yaklaĢıyor, geçite birkaç metre kala frenledi ve duruverdi. O anda içimdeki heyecandan
kaygıdan kurtuldum, hepsi lokomotifin islimiyle uçup gitti. CumhurbaĢkanımız ve gerçekten
kalabalık maiyeti trenden indiler, otomobilleri de çabucak indiriliverdi, bir takım tertiplerle.
Meğer ne çok fenni imkân varmıĢ da bunları kullanan aynı yönetim “ fenni imkân yok”
yanıtını verebiliyormuĢ149
.
Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın çok sert bir Ģekilde yaĢandığı bu dönemde Ġnönü sürekli
olarak ülkeyi dolaĢmaktaydı. Öyle ki 13-14 Eylül‟de Ankara‟ya dönen Ġnönü, 17-18 Eylül‟de
tekrar hareket ederek ülkeyi dolaĢmaya devam ediyordu. ĠĢte bu atmosferde Ġnönü, 17-18
Eylül 1943‟te baĢlayan gezisinde bazı baĢka Köy Enstitüleri ve diğer eğitim kurumlarıyla
beraber Düziçi Köy Enstitüsü‟ne de uğramıĢtır. Bu gezinin Düziçi‟ne gelen rotasının Ģöyle
verebiliriz: Yıldızeli- Turhal-Sivas-Erzincan-Erzurum Pulur Köy Enstitüsü-Kars Cılavuz
(Ġnönü Defterlerine Cihanuz diye not almıĢtır)-SarıkamıĢ-Erzurum-Bayburt-GümüĢhane-
Trabzon-Artvin-Trabzon-GümüĢhane-Kars-GümüĢhane-Erzurum-Erzincan-Elazığ-
Diyarbakır-Malatya Akçadağ Enstitüsü150
.
Nihayet CumhurbaĢkanı Ġnönü, 6 Ekim 1943 tarihinde Sabah Saat 10‟da YarbaĢı
Ġstasyonu‟na ulaĢır. Ve hemen Düziçi Köy Enstitüsüne gider. Defterleri‟nde Düziçi Köy
Enstitüsü‟nün hemen yanına Sıtmalı bölge Ģeklinde bir not almıĢtır. Ayrıca durağa istasyon
Dağlar‟ında anılarında bahsettiği istasyon yapılması isteğini yine defterlerine not almıĢtır.
Alman Mektebi‟ne de uğrayan Ġnönü, buradan Adana Halkevi‟ne geçecektir151
. Ġnönü‟nün
Düziçi‟ndeki yaĢadıklarını, istasyon meselesini ve diğer konuları daha ayrıntılı bir Ģekilde
Enstitü müdürü Dağlar Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:
“Otomobillerle 9 km.lik toprak yoldan enstitümüzün yolunu tuttuk. Enstitümüz
sınırında baĢlayan her iĢ yeri, çeĢitli tesislerimiz görüldü ve enstitümüzün ana bölümü olan
tepedeki merkezimize varıldı. Buraya gelinceye kadar her görülecek yerimizde otomobillerden
iniliyor, gerekli açıklamalar yapılıyor, sorular yanıtlanıyor, tekrar otomobillere binilerek yeni
bir iĢ yerine yeni bir bir dersliğe gidiliyordu. Biz de at ve katır arabalarından inip sanki
otomobil sefası sürüyorduk. Sayın Ġsmet Ġnönü, iyice araĢtırmadan, kendine göre bir sonuca
149 Dağlar, Düziçi, s. 33-41.
150 Ġnönü, Defterler, s. 366-371.
151 Ġnönü, Defterler, s. 371.
62
varmadan, fikir ve düĢüncelerini, eleĢtiri ve kararlarını sezdirmiyor, açıklamıyor gibi geldi
bana.
Konuklarımız öğleden önce geldiler, öğleden sonra gideceklerdi. Gitme saati geldi.
Ben okulun müdürü olarak genellikle yanında oluyordum. Bir fırsatını bulup YarbaĢı Durağı
için dilekte bulunacaktım. Otomobiline binmeden önce, o güzel tatlı gülümsemesi ile
gözlerimin içine bakarak “Senin soyadın ne idi?” dediler. “Dağlar” yanıtını verdim.
Eldivenli eliyle Ģöyle tatlı sert omzuma dürttü; “Böyle dağlar mı?” dediler. “Hayır,
CumhurbaĢkanım, Ģifa niyetine Dağlar” diye yanıtladım. Bir kahkaha attı ve arkasından,
“benden bir isteğin var mı?” sorusu geldi. “Ġki dileğim var, birincisi sizi getiren, Ģimdi
götürecek olan trenin durduğu YarbaĢı‟na bir tren durağının yapılması. Ġkincisi de
Enstitümüze bir kamyon verilmesi”. Birincisi kolay, ikincisine söz veremem dediler.
Sayın CumhurbaĢkanımızı ve kalabalık maiyetini uğurladık YarbaĢı‟ndan. Aradan iki-
üç hafta ya geçti ya geçmedi, YarbaĢı‟nda hızlı bir çalıĢma baĢladı. Makas yerleri
düzenleniyor; raylar yığılıyor; durak binası için araç ve gereçler, iĢçiler, ustalar ve
mühendisler geliyor ve kısa sürede YarbaĢı demiryolu durağı yapılıp bitiriliyor; çalıĢmaya
baĢlıyor. ĠĢte YarbaĢı Durağı savaĢımız da böyle son buluyordu.”152
.
Düziçi‟nin geleneksel ev ve yerleĢim Ģekli var olan su kaynağına yakınlık ve evlerin
birbirine bitiĢik olduğu bir görünümle tarif edilebilir. Köyler nerede su varsa orada kurulmuĢ
veya akarsuların yakınına kuruludur. Genelde iki kat ve ana hammaddeleri ağaç ve toprak
olan evlerin alt katında hayvanlar üst katta ise insanlar yaĢarlar. Hemen hemen tek odanın
yaĢam alanı olduğu evler insanın sağlıklı yaĢamasına büyük zararlar verebilmektedir153
.
Bir mühendislik ve ustalık isteyen sağlıklı bir yaĢam ortamı olması gereken evlerin
yapılması için yeterli düzeyde yetiĢmiĢ insanın olmaması Düziçi‟nde insanların yaĢadığı
evlerin ve köylerin güzelliğini olumsuz etkilemiĢtir. Çamurla örülü duvarların üzerine
karĢıdan karĢıya uzatılan uzun ağaçlar ve topraktan Ģekil almıĢ bir tavanın altında yaĢayan
insanlar, ocakta piĢirilmiĢ tuğlayı ve yapımını Düziçi Köy Enstitüsü öğrencileri ve yapıcılık
öğretmenlerinin Düziçi‟nin ortasından akan Deliçayın kenarına kurulan tuğla ocağında
görmüĢlerdir. Yine kumun inĢaat yapımında nasıl bir öneme sahip olduğu Köy Enstitüsü
binalarının ve öğretmen lojmanlarının yapımı sırasında halk tarafından yakından görünmüĢ ve
beğenilmiĢtir154
.
152 Dağlar, Düziçi, s. 33-41.
153 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
154 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
63
Köy Enstitüsü öğrencilerinin kendi yapımı olan tuğla, kireç gibi inĢaatta gerekli
malzemelere Düldül Dağı eteklerinden getirilen latalarda eklenince 1940‟lı yıllara göre adeta
bir devasa yapıyı andıran Köy Enstitüsü‟ne ait birinci, ikinci ve üçüncü binalar, yatakhaneler
ve yemekhane eklenince halkın Köy Enstitüsü‟ne imrenmesi, orasının göze çok hoĢ
görünmesiyle sonuçlanmamıĢ halkında o yapılara benzeyen evler yapması arzusunu öne
çıkarılmıĢtır. Lojmanları hayretle ve beğeniyle gören halk benzeri evlerin sahibi olmayı hayal
etmiĢtir. BaĢka bir ifadeyle Köy Enstitüsü görünümüyle özenilen bir saha olmuĢtur. 1940‟lı
yıllardan önce beton kullanılarak üstü kiremitli çatıyla örtülü evlerde ancak zengin ya da ağa
denilen insanlar oturabilirken Düziçilinin de çocuklarının öğrenim gördüğü Köy Enstitüsü
öğrencileri duvar örmeyi, sıva yapmayı, çatı inĢa etmeyi öğrenmiĢ ve yapıcılık alanında adeta
bir usta olmuĢlardır. Köy Enstitüsü öğrencileri öğrenim gördükleri okullarını hem inĢa
etmiĢler hem de inĢaatını yaptıkları binalarda öğrenim görmüĢlerdir. Köy Enstitüsü
öğrencileri mezun olduktan sonra kendi evlerini yapabilecek bir birikime sahip olmuĢlardır155
.
ĠĢte bundan sonra Köy Enstitüsü mezunu öğretmenler okullarında öğrendikleri
yapıcılık bilgilerini kendileri için hayata geçirmiĢlerdir. Düziçi‟nde Köy Enstitüsü sahasının
dıĢında halka ait en güzel, görünümlü, sağlıklı bir yaĢama müsait evler Köy Enstitüsü mezunu
öğretmenlere aittir. Düziçi Köy Enstitüsü mezunlarından (rahmetli) Ali Özkan‟ın taĢ, tuğla,
kiremit, kireç gibi inĢaat malzemelerinin kullanımı sonucunda inĢa edilmesi ve yapıldığı
dönem itibariyle halkın beğenisini kazanan bu ev Köy Enstitüsü mezunlarının tümünün de
benzeri evler inĢa etmesi, evlerinin yapımında ana aktörün bizzat Köy Enstitüsü mezunu
öğretmenlerin olması yaĢanan çevrenin değiĢiminde Düziçi Köy Enstitüsü‟nün önemini
göstermektedir. Yapılan evlerin bahçesine iklimin müsaade ettiği sebze ve meyve ağaçlarının
dikilmesi hemen her mevsim meyve veren ağaçların dikilmesi ve sebzelerin ekilmesi Köy
Enstitüsü mezunu öğretmenin çam, iğde, nar, incir, narenciye ve çeĢitli meyvelerin dikildiği
bahçeye sahip evi çeĢitli çiçeklerinde dikilmesiyle halkta “bunları ben de yapabilirim”
düĢüncesinin ve çabasının uyanmasına sebep olmuĢtur156
.
C. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ’NDE MĠLLĠ VE DĠNĠ ETKĠNLĠKLER
Ġsmet Ġnönü‟nün Düziçi Ziyareti sırasında “ġairler dolu bir enstitü” olarak
nitelendirdiği157
Düziçi Köy Enstitüsü‟nde çok önemli kültürel faaliyetlerle birlikte millî
155 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
156 Ali YeĢil ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Haruniye Mahallesinde yapılan Mülakat.
157 Ġnönü, Defterler, s. 371.
64
kültüre, tarih bilincine yönelik de önemli çalıĢmalar yapılmaktaydı. Köy Enstitüleri her ne
kadar komünistlikle ve yeterince milliyetçi olmamakla suçlanmıĢlarsa da enstitü mezunu
öğrencilerin aktardıklarından edinilen bilgiler bunu pek doğrulamamaktadır. Enstitü müdürü
Dağlar, anılarında Kuvay-ı Milliye Ģehitlerinin anısına önce bir kurtuluĢ günü belirlediklerini
daha sonra da bir Ģehitlik yapıldığını anlatmaktadır.
Dağlar‟ın çabaları neticesinde Düziçi Köy Enstitüsünün daha birinci yılında KurtuluĢ
SavaĢı günlerini anımsatmak, Düziçi köylüsü ile ortak duygular oluĢturmak ve aynı amaç
çerçevesinde birleĢebilmek adına bir “KurtuluĢ Günü”nün tespit edilmesine karar verilmiĢtir.
Yine Dağlar‟ın çabaları sonucunda 28 Mart 1920 günü Düziçi‟nin düĢman iĢgalinden kurtuluĢ
günü olarak belirlenerek kutlanmaya baĢlanmıĢtır. Ġlk kutlama 28 Mart 1941‟de yapılmıĢ,
Enstitünün kuruluĢunun 5. ayı içerisinde 30 Ağustos Zafer Bayramı, Bucak Müdürlüğü
programına göre köy meydanında halkla birlikte kutlanmıĢtı158
.
Dağlar bu günlerle ilgili olarak amaçlarını, arzusunu anılarında Ģöyle yazmaktadır;
“Halkı sevmek, ona yakın olmak, onların arasında bulunmak, onlara yararlı hizmetler
götürmek yetmez. Ona memleketi için, yurdu için yaptıklarının özverilerinin bilincini
kazandırmak, onunla el ele, gönül gönüle verirken, zaten onurlu olan Düziçi halkını fırsatlar
yaratarak onurlandırmak ve halktan birileri olarak da onurlanmak, bu KurtuluĢ Günü
kutlamasının temel düĢüncesiydi. KurtuluĢ Günü, ilk kutlama töreni Ġstiklal MarĢı‟mızla
baĢladı, konuĢmalar, Ģarkılar, Ģiirler, davul zurna eĢliğinde güreĢler oyunlarla öğleyi buldu.
Öğleden sonra da Enstitümüzün çağrılısı olan ve Enstitümüz eğlenme ve eğlence yerlerine
gelebilen halkla birlikte gece yarısına kadar milli oyunlar, türkü ve Ģarkılar, halk sahne
gösterileri, hep birlikte olmanın coĢkusuyla sürdü gitti.”159
.
Dağlar‟ın çabaları bu kadarla da sınırlı kalmamıĢ, bir sonraki giriĢimini baĢlatmıĢtır.
Ġnsanları daha da birleĢtirecek bir baĢka hedef belirlemiĢtir kendisine. Bu da KurtuluĢ
SavaĢı‟nda mücadele eden Kuvay-ı Milliye‟ciler ve diğer Ģehitler için bir Ģehitlik
kurulmasıydı. Bu sayede KurtuluĢ Gününün daha anlamlı bir Ģekilde kutlanabileceği bir yer
de oluĢturulmuĢ oluyordu. Dağlar, konuyla ilgili geniĢ bir araĢtırma sürecine girerek, bölgede
yaĢayan bilgi sahibi, Milli Mücadele‟ye katılmıĢ, yaĢlı kiĢilerden konuyla ilgili yardım
almıĢtır. Hatta KurtuluĢ SavaĢı sırasında Ģehit olan bölge halkından Abdullah adındaki bir
Ģehidin ve iki diğer arkadaĢının yerlerini tespit ettirmiĢ, daha sonra ġehit Abdullah ve iki
arkadaĢının kemiklerinin gömüleceği yer bir Ģehitlik olacak Ģekilde hazırlandıktan sonra
158 Dağlar, Düziçi, s. 25-27.
159 Dağlar, Düziçi, s. 26-27.
65
toprağa verilmiĢtir. Yapılan törende önce Ġstiklal MarĢı okunmuĢ, arkasından bölge müftüsü
Emin Efendi baĢkanlığında bir dini tören yapılmıĢtır. Arkasından Ģiirler okundu, dualar edildi,
konuĢmalar yapıldı. Ve böylelikle Enstitü ile halk arasında bir bağ oluĢturuldu160
.
Dağlar‟dan baĢka Düziçi Köy Enstitüsü‟ne 1945 yılında giren öğrencilerden Mahmut
Saral da anılarında hem dini hem de millî etkinliklerin yapıldığından bahsetmektedir. Saral,
öncelikle enstitüde toplumsal uyumun sağlanması adına etkileĢimin yoğun olduğu bir
ortamdan sözeder. Bu açıdan etkinlikler düzenlenmesi enstitünün olmazsa olmazlarındandır.
Enstitülerde kültürel kimliğin korunması için halk türküleri söylenmekte, bu sayede yurdun
dört bir yanıyla iliĢkilerin daha sağlam bir hale gelmesi hedeflenmektedir. Saral‟a göre;
“Köy Enstitülerindeki halk türküleri etkinlikleri ulusal değerlerimize, özbenliğimize
dönüĢü baĢlatmıĢ, ulusal bağların güçlenmesinde etkili olmuĢtur.”161
.
Köy Enstitülerinde halk türkülerinin yanı sıra ulusal marĢlara da önem verilmiĢtir.
Askerlik derslerinde, yürüyüĢlerde, törenlerde “Atatürk, Adımız Andımızdır, Onuncu Yıl,
Çiftçi, Harp Okulu, Dağ BaĢını Duman AlmıĢ, Ġnönü” gibi marĢlar okunmaktadır162
.
Saral‟ın aktardığına göre, Düziçi Köy Enstitüsünde ulusal bilinci geliĢtirmek adına
kimi çalıĢmalar yapılırken, dini inançlara müdahale etmek söz konusu dahi olmuyordu. Dinle
bilim hiçbir zaman karĢı karĢıya getirilmiyor, dersler bilim eksenli yapılırken, dinlere karĢı bir
saygısızlık yapılmıyordu. Din, Tanrı ile kul arasında bırakılırken, bununla birlikte inançlı olan
öğrencilere ve görevlilere inançlarını gerçekleĢtirmek konusunda gerekli imkânlar
sağlanıyordu. Oruç tutanlara sahur ve iftar yemekleri verilmekte, namaz kılanlara yer
gösterilmekteydi. Dini bilgisi güçlü olan bir öğrencinin imamlığı ile birlikte cemaat halinde
namaz kılınabilmekteydi. Sadece öğrenciler değil enstitüde görev yapan öğretmenler,
memurlar, iĢçiler de namazlarını kılabiliyorlar, ibadetlerini gerçekleĢtirebiliyorlardı. Ne dini
etkilemelere ne de dinden soğutmalara izin verilmiyordu. Saral‟a göre, Köy Enstitüleri‟nde
Tanrı‟nın varlığı yadsınıyor, öğrencilere dinsel görevlerini yapma izni verilmiyor gibi iddialar
Köy Enstitülerini yıpratmak amaçlı atılan çamurlardı163
.
D. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ VE KOMÜNĠZM MESELESĠ
Düziçi Köy Enstitüsü kurulduğu yer sebebiyle yörede ya da baĢka bir ifadeyle Düziçi
Köy Enstitüsü öğrenci aldığı Gaziantep, Adana, KahramanmaraĢ, Hatay gibi illerde mezun
160 Dağlar, Düziçi, s. 26-28.
161 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 64-65.
162 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 65.
163 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 58.
66
ettiği öğrencilerin siyasi olarak konumlandırılması ve kiĢilikleri itibariyle “Küçük Moskova”
diye bir tanımlamaya maruz kalma durumları olmuĢtur. Moskova komünizmin merkez üssü
iken, yetiĢtirdiği öğrencilerinde “sözde” komüniste benzetilmesi sebebiyle kurum olarak
Düziçi Köy Enstitüsü ve Düziçi‟nde kurulmuĢ olması Düziçi ilçesine böyle bir yakıĢtırmada
bulunulmuĢtur. Eğitim ve öğretim programında fen, matematik, tarih, dokumacılık ve ziraat
gibi bilim ve teknik dallarının hâkimiyeti göz ardı edilmiĢ ve komünist damgası Düziçi Köy
Enstitüsü‟ne vurulmuĢtur164
.
Makineli tarımla öğretimin nasıl arttığı, insan ve hayvan gücüyle yapılan üretimden
seri ve bol üretime nasıl geçildiği, yörede bol miktarda bulunan kıraç ve verimsiz arazilerinin
yöre insanına nasıl üretim sahası hâline getirildiği gösterilirken tüm bunlar görmezden
gelinilmiĢ, kılık kıyafeti, bilimsel düĢünmesi veya sadece görünüĢü dolayısıyla Düziçi Köy
Enstitüsü öğrencileri ve mezunları komünistlikle tanımlanmıĢtır. Düziçi Köy Enstitüsü‟nün
öğrencilerin tümünün anne ve babaları gibi bu enstitüyü kuranlar da Ġstiklal Harbi yıllarını
yaĢamıĢ insanlardı. Yoksulluğun, eğitimsizliğin, üretim sahalarının darlığının, ümitsizliğin ve
esaretin insanlık onuruna verdiği zararları elbette unutmamıĢlardı. Türk halkının üreten,
kazanan ve muhtaç olmadan, kendisine güven duyan onurlu bir halk olarak yaĢaması da
vazgeçilmez bir arzuydu. Ancak, Düziçi Köy Enstitüsü‟nün varlığı önce mezun ettiği
öğrencilerin kendi aile bireyleri, akrabaları ve köylerindeki arkadaĢlarını kiĢilik ve karakter
yönünden etkilemeleri, çevresindeki süregelen sosyal iliĢkileri yavaĢ yavaĢ hedef almaları
komünistlik damgasının vurulmasında etkili olmuĢtur165
.
Cumhuriyetin bir getirisi olan kadın erkek eĢitliğinin, kız çocuklarının okula
gönderilmesi görüĢünün enstitüler tarafından savunulması, hastaların üfürükçülere değil
doktorlara götürülmesi gibi telkinler maksatlı bazı çevreler tarafından Düziçi Köy
Enstitüsü‟ne dönük karalama propaganda da etkili olmuĢtur. Toplumsal değiĢim elbette tarihte
de örnekleri olduğu gibi kolay ve birden gerçekleĢemezdi. Düziçi‟nde Köy Enstitüsü her türlü
olumsuz propagandaya karĢı önündeki tüm engelleri kararlı duruĢlarından geri kalmamıĢ ve
halkı büyük oranda kazanmıĢtır. Ġlçenin kurtuluĢ bayramına öncülük etmesi, sene sonu
eğlenceleri ve belirli ayarlarda yapılan gösterilere halkın davet edilmesi Enstitüye olan halk
sevgisini arttırmıĢ ve Köy Enstitülerindeki düĢünce ve hedefler bu yolla halka aktarılmıĢtır.
164 Mahmut Saral ile 02.10.2010 tarihinde Düziçi‟nde yapılan Mülakat.
165 Mahmut Saral ile 02.10.2010 tarihinde Düziçi‟nde yapılan Mülakat.
67
“Ben fakir olarak dünyaya geldim fakir giderim” gibi kaderci bir ümitsizliğin halk üzerindeki
etkisi Köy Enstitüsü sayesinde büyük oranda yıkıma uğramıĢtır166
.
Düziçi Köy Enstitüsü‟ne kayıtlı olan Düziçili öğrenciler aile ve çevresine,
arkadaĢlarına daha sonra da görev yaptıkları yerlerdeki insanlara, Ġstiklal Harbi ruhunu,
Atatürkçü düĢünce sistemini egemen kılmaya çalıĢmıĢlardır. Köy Enstitüsünün varlığı ve
Düziçili enstitü öğrencileri, CHP‟nin Düziçi‟nde yerel siyasette etkili olmasında âdeta bir
öncü rol üstlenmiĢlerdir. Düziçi Köy Enstitüsü ve Düziçi Öğretmen Okuluna Düziçi ve civar
köylerden kayıt olan öğrencilerin siyasi tercihleri ilerleyen yıllarda CHP ve diğer sol
akımlarda kendisini göstermiĢtir. Haruniye‟de 1980 yılına kadar yapılan tüm seçimlerde
CHP‟nin ezici üstünlüğünde Düziçi Köy Enstitüsü, Düziçi Öğretmen Okulu mezunu
öğretmenlerin ve ailelerinin etkileri büyük olmuĢtur. Ancak diğer taraftan CHP‟ye ve diğer
sol eğilimlere hiç oy vermemiĢ mezunların da varlığı azımsanmamalıdır. ÇalıĢmada adı geçen
Ģahsiyetlerden Mustafa Kaçıra bir Köy Enstitülü olarak hiçbir zaman CHP‟li olmamıĢtır.
Mustafa Kaçıra‟nın Atatürk sevgisi ile CHP‟li diye tanımlanan bir Köy Enstitülünün Atatürk,
bayrak, vatan, hürriyet gibi alanlardaki düĢünceleri aynıdır. Düziçi Köy Enstitüsü mezun olan
öğrencilerin büyük kısmı CHP„ye oy vermiĢ olabilir. Ancak CHP‟li olmayanların da
Cumhuriyete, Atatürk devrimlerine olan bağlılıkları tartıĢma götürmez bir gerçektir167
.
Laiklik üzerinden yapılan tüm tartıĢmalarda Köy Enstitülünün düĢüncesi bellidir.
Dinin siyaset ve ekonomi gibi alanlarda sömürülmesinde duruĢu bellidir. Dinini bir makam
elde etme aracı olarak kullanılmasına Köy Enstitülü karĢıdır. Bu karĢı çıkıĢlar iĢte Köy
Enstitülüye en ağır yakıĢtırmaların yapılmasında etkili olmuĢtur. Atatürk‟ün yaptığı Türk
milleti tanımına Köy Enstitülü yürekten katılmıĢtır. Düziçi Köy Enstitüsünün 1951 mezunu
M. Yılmaz‟ın, “Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bugün Türkiye‟de etnik temele dayalı bir
terör belası olmazdı” sözü Köy Enstitülerinin nasıl bir siyasi kültürün savunucusu olduğunu
göstermektedir. Düziçi Köy Enstitüsü‟nden mezun olan Düziçili öğrencilerin kardeĢleri veya
akrabaları da daha sonra Düziçi Öğretmen Okulu‟na devam etmiĢlerdir. Bu devamlılık
Atatürk devrimlerine taraf olmayı, bağımsız bir Türkiye özlemi gibi siyasi baĢlıklarında hep
gündemde kalmasını sağlamıĢtır. Gündemde kalan bu söylemler halkın siyasete ve politikaya
da duyarlılığını canlı tutmuĢtur. ĠĢte tüm bunların sonucunda Düziçi‟nde etnik ayrımcılığa ve
dinin sömürülmesi gibi örneklendirilebilecek bir siyaset yapılamamıĢtır. Oy verdiği parti ne
olursa olsun bağımsızlık temelinde ülke bütünlüğüne taraf, güçlü bir devletinin olması
166 Mahmut Saral ile 02.10.2010 tarihinde Düziçi‟nde yapılan Mülakat.
167
Mahmut Saral ile 02.10.2010 tarihinde Düziçi‟nde yapılan Mülakat.
68
özlemiyle Atatürk‟ü önder kabul etmiĢ nesillerin yetiĢmesi Düziçi Köy Enstitüsünün yöre
açısından bir mirasıdır 168
.
Enstitü mezunlarından Mahmut Saral‟ın anılarından anlaĢılacağı üzere komünistlik
meselesinin Düziçi Köy Enstitüsü‟nde bir mesele olduğu görülmektedir. Örneğin Enstitü
öğrencilerinin civarda yer alan Sabun Çayı‟nda eğlenmesi nedeniyle köylülerden birisinin
öğrencileri komünistlikle suçlayarak tüfekle kovaladığı tespiti vardır169
. Buna benzer bir
baĢka olay ise, 1946 seçimlerinin hemen öncesinde yaĢanmıĢtır. DP‟nin ileri gelenleri seçim
öncesinde Haruniye Bucağına gelmiĢlerdir. Enstitü yönetimi muhtemel bir gerginliğe yol
açmamak izin öğrencilerin dıĢarıya çıkmalarına izin vermemiĢlerdir. Ancak bununla birlikte
öğrencilerin enstitü içerisinden geçmekte olan kalabalığı izlemesine de karıĢmamıĢlardır.
Öğrenciler gelenleri görmeye çalıĢmıĢlar, hatta aralarından alkıĢlayanlar, “YaĢa”, “Varol”
diye tezahürat yapanlar da olmuĢtur. Ancak bu kalabalık enstitünün tam karĢısına geldiğinde,
kalabalığın içerisinden fırlayan bir adam bir arabanın üzerine çıkarak; “Bu komünist
yuvalarını kapatacağız! Kahrolsun komünistler! Kahrolsun Allahsızlar! Bu yapıları, arsaları,
tarlaları halka vereceğiz” diye bağırarak slogan atmıĢ, halk da bu adamı desteklemiĢtir. Hatta
içlerinde çocukları enstitüde okuyan köylülerin varlığı da dikkat çekicidir170
. Bu noktada daha
önce de bahsedildiği üzere, köylünün üzerine getirilen yükler, iĢ gücü kaybı vb. nedenlerle
köylünün enstitülere karĢı olumsuz bakıĢ açısının önemli rol oynadığı düĢünülebilir171
.
Halkın bu protestosuna karĢılık olarak öğrenciler de “Yuh!” çekerek karĢılık
vermiĢler, Saral‟ın ifadesiyle Köylü çocuklarla babalar karĢı karĢıya gelmeye baĢlamıĢlardır.
Kalabalık da öğrencilere “Komünistler! Namus DüĢmanları” diyerek bölgeden
uzaklaĢmıĢlardı. Böylece Düziçi Köy Enstitüsü öğrenciler ikinci kez “komünist”
oluvermiĢlerdir172
.
Düziçi Köy Enstitüsü öğrencilerinin baĢına üçüncü komünistlik olayı bir yemek
meselesinden dolayı gelmiĢtir. Enstitü müdürü A. Lütfi Dağlar 1947 yılının ortalarında
enstitüden ayrılmıĢ yerine daha önce büyük bir ilçede orta okul müdürlüğü yapmıĢ olan Bakir
Noda getirilmiĢtir. Enstitülere yabancı olan Noda ilk zamanlar öğrencilere bol yemek vermiĢ
ve öğrencilerin sempatisini kazanmıĢ olmasına rağmen daha sonra bazı öğretmenlerin
kıĢkırtmasıyla yemekler her geçen gün azaltılmıĢtır. Buna karĢılık öğrenciler ilk protestolarını
yemek yedikleri tabaklarını mutfağa götürmeyerek baĢlatmıĢlardır. Buna karĢılık baĢta iyi
168 Mahmut Saral ile 02.10.2010 tarihinde Düziçi‟nde yapılan Mülakat.
169 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 52-53.
170 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 59.
171 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 52; Koçak, “Siyasi”, s. 169.
172 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 59-60.
69
niyetli çabalar gösteren Noda, haftalık eleĢtirileri yasaklamıĢ böylece baskıcı ve ezberci
düĢünce ortaya çıkmıĢtır. Ġlerleyen süreçte tabakları mutfağa götürmeme eylemi tamamen
yemek yememe eylemine dönüĢmüĢtür. Öğrenciler harçlıklarıyla dıĢarıda yemek yemeye
baĢlamıĢlardır. Bunun üzerine bazı öğretmenler Noda‟ya bu olayı bakana götürmesini
önermiĢlerdir. Ve sonunda Noda, bu öneriye uyarak Milli Eğitim Bakanlığına durumu
yazmıĢtır. Bir süre sonra Düziçi Köy Enstitüsü, Milli Eğitim Bakanlığı MüfettiĢleri,
jandarmalar ve sivil polislerle dolmuĢtur. Öğrenciler uzun sorgulamalara alınıyor, her taĢın
altında komünist aranıyordu. Oysa Saral‟ın belirttiğine göre gerek kendisi hatta kendisinden
üst sınıflar dahi komünizmin ne olduğunu dahi bilmiyorlardı. komünistlik “kan bağı olanlarla
iliĢki kurmak, çok kadınlılık Ģeklinde tarif ediliyor”, bilinenler de bununla sınırlı kalıyordu.
Oysa Enstitü‟deki öğrencilerin büyük çoğunluğu dinin toplumsal denetiminin oldukça güçlü
olduğu köylerden gelmiĢlerdi. Bu Ģekilde duydukları komünizmden “tiksinmeye”
baĢlamıĢlardı. Komünist olarak bildikleri tek bir kiĢi vardı, o da kendilerini komünistlikle
suçlayan ve ahlâksızlıklarıyla bilinen bölge insanlarından “Tüysüz” diye bilinen kiĢiydi.
Öğrencilerin komünizmle ilgili en ciddi bilgisi Rusya‟daki komünizmin Türklüğün tarihsel
düĢmanı olmasıydı. Buna rağmen bu cadı avı sonunda bazı öğretmenler, bazı öğrenciler
düzmece suçlarla baĢka enstitülere sürülmüĢlerdir173
. Anılarında bu olayları öznel bir
çerçevede anlatan Mahmut Saral‟ın baĢına komünistlik meselesi yüzünden daha 16 yaĢında
iken sorgulamalara, baskıya, dayağa ve sürgüne maruz kaldığı görülmüĢtür174
.
Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın ardından Soğuk savaĢ dönemine geçilmesiyle birlikte bu
süreç tüm dünyada özellikle de ABD‟de olduğu gibi Türkiye‟de de kendisini hissetirmiĢtir.
ABD‟de McCarty döneminde bir cadı avı baĢlatılacaktır. Charlie Chaplin, Walt Disney gibi
önemli isimlere komünist olmadıklarına dair yeminler ettirilecek, casuslukla suçlanan
Rosenberg‟ler idam edileceklerdir175
. Yine bu dönemde Türkiye‟de de benzer durumlara
sadece Düziçi‟nde değil ülkenin dört bir tarafında rastlamak mümkündür. Ankara DTCF‟de
görev yapan Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Muzaffer ġerif BaĢoğlu gibi
isimler de Türkiye‟deki antikomünist dalga sonucunda davalarla, görevden uzaklaĢtırmalarla
karĢı karĢıya kalacaklar, sonunda üniversitelerinden ve hatta ülkelerinden ayrılmak zorunda
kalacaklardır. ĠĢin daha da ilginç tarafı komünist olmakla suçlanan bu isimlerin hiçbiri Doğu
173 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 66-69.
174 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 91-107.
175 Baskın Oran, “1945-1960: Batı Bloku Ekseninde Türkiye – 1, Dönemin Bilançosu”, Türk DıĢ
Politikası, KurtuluĢ SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. 1, (Ed. Baskın Oran), ĠletiĢim
Yay., Ġstanbul 2008, s. 484-485; Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl, AĢırılıklar Çağı 1914-1991,(Çev. Yavuz
Alogan), Everest Yay., Ġstanbul 2007, s. 310, 314-317.
70
Bloku ülkelerine, komünist rejimle yönetilen ülkelere kaçmamıĢlar, Niyazi Berkes
Kanada‟ya, Muzaffer ġerif BaĢoğlu ABD‟ye, Pertev Naili Boratav ise Fransa‟ya giderek uzun
bir müddet akademik hayatlarını buralarda sürdürmüĢlerdir176
.
Özetle değiĢen dünya koĢulları içerisinde Soğuk SavaĢ‟a paralel olarak Türkiye‟de
ortaya çıkan antikomünist hareket neticesinde birçok eğitim kurumu ile birlikte kaçınılmaz
olarak Köy Enstitüleri ve Düziçi Köy Enstitüsü de yara alacak ve bu süreçten olumsuz bir
Ģekilde etkilenecektir.
E. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜ VE SPOR
Köy, kasaba ve merkez itibariyle nüfusu (2010) yüz bine varan Düziçi ilçesinde bugün
on bir kiĢilik futbol takımlarının maç yapabileceği tek stadyum Düziçi Köy Enstitüsü
öğrencileri tarafından birazda meyilli olan bir arazide kazma kürekle eĢilerek Ģekil verilen
stadyumdur. Yöre insanı, esasına uygun ilk futbol maçları burada Düziçi Köy Enstitüsü
öğrencilerini seyrederek görmüĢtür. YerleĢkesinde bir hentbol, iki basketbol, iki voleybol bir
minyatür futbol sahasına sahip olan Düziçi Köy Enstitüsü, yöre insanına bu spor dallarını
tanıtmakla, bu spor türlerini öğrettiği öğrencilerinin öğretmen olmasıyla da Anadolu‟nun
çeĢitli yerlerine tayin olduklarında birçok köy insanına da bu spor dallarını öğretip
sevdirmiĢlerdir. Masa tenisi de ilk kez Düziçi Köy Enstitüsü‟nde köy çocuklarının tanıdığı bir
spor dalıdır177
.
Köy Enstitüsü kurucu müdürü L. Dağlar‟ın hayalim dediği yüzme havuzu sonraki
yıllarda, yani L. Dağlar‟ın Düziçi Köy Enstitüsü‟nden ayrıldığı 1947 yılından sonra kurulmuĢ
olup günümüz 2010 Düziçi‟inde de tek sağlıklı ve geniĢ yüzme havuzudur. Enstitü
öğrencilerinin bir kısmının yüzme sporuyla tanıĢtırıldığı bu havuz acemi yüzücülerin boğulma
tehlikesi yaĢamamaları için derinliği iki bölümdür. Acemiler için derinliği az olan bölüm
önerilir ve öğrenciler hocaları ve öğreticileri tarafından oraya yönlendirilirken yüzmeyi
öğrenen ve boğulma tehlikesi olmayan öğrenciler derinliği 2 metre olan bölümde yüzme
etkinliklerine aktarılmıĢlardır. Düziçi Köy Enstitüsü, ilk yıllarından itibaren 19 Mayıs
Atatürk‟ü anma gençlik ve spor bayramı Düziçi Köy Enstitüsü stadında enstitü öğrencileri
tarafından coĢkuyla kutlanmıĢtır. Bayram etkinliği içerisindeki tek ve eĢli hareketler, grup
hareketleri köylü insanlardan oluĢan büyük kalabalıklar tarafından coĢkuyla alkıĢlanır.
176 Mete Çetik, Üniversitede Cadı Kazanı, Tarih Vakfı Yurt Yay., Ġstanbul 1998, s. 20-38; Nadi,
Perde, s. 320-321; Turan, Devrim, s. 193;Yetkin, KarĢı Devrim, s. 526-528, 542 177
Hanefi Alçı ile 4.10.2010 tarihinde Düziçi Yukarı Hacılar Mahallesinde yapılan mülakat.
71
Stadyumda gösteri yapan çocuğu olan anne ve babada hem kendi çocuğunu alkıĢlar hem de
alkıĢlanan bir çocuğu olmanın tatlı bir gururunu yaĢardı178
.
Öğrencilerin boĢ zamanlarını doldurmasında sporun önemi büyüktür. Her öğrenci
ilgisine ve yeteneğine göre sporun bir ya da birkaç dalında çalıĢmalar yapmaktaydı. Düziçi
Köy Enstitüsü öğrencileri arasında en çok ilgi çeken spor dalları; futbol, voleybol, basketbol
gibi takım oyunları ve güreĢti. Sınıflar arasında güreĢ yarıĢmaları düzenlenmekteydi. Top
oyunlarıyla, güreĢ müsabakalarının izleyicisi de çok olurdu. Böylelikle bol taraftarlı ve
eğlenceli bir ortam oluĢmaktaydı. Bu spor dallarının yanı sıra atletizmin çeĢitli dalları ve
jimnastikle de uğraĢılmaktaydı. Öğrenciler arasında yüksek atlama, koĢu, üç adım atlama,
uzun atlama, tek adım atlama, kasa çalıĢmaları ilgi çekmekteydi. Düziçi Köy Enstitüsü‟nden
güreĢte, yüksek atlamada ve çeĢitli koĢu dallarında bölgede ve Türkiye genelinde yapılan
yarıĢmalara katılan öğrenciler bulunmaktaydı.179
Yeni doğan çocuğuna nüfus kâğıdı çıkarmak için izlenecek yolda nasıl hareket
etmesini bilmeyen resmi devlet dairelerinde kendisinin adam yerine konulup
konulmayacağına dair endiĢe taĢıyan köylünün bir de yerelde politikacı ağa veya ileri gelen
diye sınıflandırılan bir tanıdığı da yoksa kimsesi yok demektir. Düziçi Köy Enstitüsü iĢte bu
manzaradaki insanlara büyük bir Ģans vermiĢtir. Köy Enstitüleriyle artık köylünün de bir
kimsesi vardı stadyumda. Gösteri yapan ve alkıĢ alan çocuğu köylü için büyük zenginlikti.
Hak aramayı, soru sormayı ve eleĢtiriyi karakterinin özü kabul eden köy çocukları anaları
babaları ve tüm yakınları ve köylüleri için bir nimetti180
.
F. KÖY ENSTĠTÜSÜNÜN UYGULAMA VE YÖNTEMLERĠ ÜZERĠNE
Köy Enstitüleri büyük eğitim gücünü, uygulamalı eğitim öğretim yöntemlerinden
alıyordu. Uygulanan çağdaĢ eğitim yöntemleri köy enstitülerinin özgürlüğünü sağlıyordu. Bu
çağdaĢ yöntemlerin bazılarının günümüzde bile okullarda uygulanamaması üzücüdür. Köy
enstitülerinde uygulanan yöntemlerin baĢında “yaparak, yaĢayarak öğrenme” yöntemi gelir.
En baĢta tarım, yapıcılık, demircilik, marangozluk, biçki-dikiĢ, halıcılık, dokumacılık
öğretimleri yaparak yaĢayarak yapılıyordu. Fizik, kimya, tabiat bilgisi, kimi coğrafya,
geometri konuları yaparak yaĢayarak öğreniliyordu. Genel öğretim bilgisi, özel öğretim
metotları derslerinin konuları uygulamalı, yaparak yaĢayarak öğretiliyordu. Arıcılık,
178 Hanefi Alçı ile 4.10.2010 tarihinde Düziçi Yukarı Hacılar Mahallesinde yapılan mülakat.
179
Saral, Karartılan Aydınlık, s. 63. 180
Hanefi Alçı ile 4.10.2010 tarihinde Düziçi Yukarı Hacılar Mahallesinde yapılan mülakat.
72
tavukçuluk, büyükbaĢ hayvancılık, sebze tarımı, meyvecilik, ağaç yetiĢtirme, bağcılık, tarla
tarımı yaparak, yaĢayarak öğreniliyordu. Bir Çin atasözü “iĢitirsem unuturum, görürsem belki
anımsarım, yaparsam öğrenirim” diyerek bu yöntemin üstünlüğünü ortaya koyuyordu.
Yapmak; var olmanın, yaĢamın doğal bir gereğidir181
.
Köy Enstitülerinin güçlü yöntemlerinden biri de küme çalıĢmalarıdır. Tarım, sanat
çalıĢmaları çoğunlukla küme çalıĢmasıyla yapılıyordu. Her iĢin niteliklerine göre iĢ kolları
(kümeler) oluĢturuluyor; sorun, küme etkinlikleriyle çözümleniyordu. Öğrenciler küme içinde
istediği, ilgi duyduğu etkinliği seçebiliyordu. Küme çalıĢmaları öğrencilere; birlikte çalıĢma,
iĢ bölümü, iĢ birliği yapma, yeteneklerini tanıma, yardımlaĢma, ilkelere uyma, bir toplumsal
kümenin üyesi olma gibi yararlar sağlıyordu. Her öğrenci yeteneğine uygun olan etkinliği
seçebiliyordu. Öğrenciler birbirlerini daha iyi tanıyor, seviyorlardı. Her öğrenci bir toplumsal
kümenin üyesi olmanın sağladığı toplumsal, ruhsal güveni yaĢıyordu. Her kümenin sorumlu
bir baĢkanı oluyordu. Kuramsal derslerin iĢleniĢlerinde görev alan kümelerde; baĢkan, sözcü,
yazman seçiliyordu. Kümedeki her öğrenci ilgi duyduğu konuyu iyice öğrenip sınıfa
sunuyordu. Öğrenci sayısına, yapılacak iĢlerin niteliklerine göre onlarca iĢ kümesi oluĢturulur,
her küme aldığı iĢi en iyi bir biçimde yapmaya çalıĢırdı182
.
En çok uygulanan yöntemlerden biri de sorun çözme yöntemiydi. KuruluĢunu
tamamlamıĢ olan köy enstitülerinde yumak yumak sorunlar vardı. Derslik, iĢlik, laboratuar,
mutfak, yemekhane, koğuĢ, öğretmen evi, yönetim yeri, ahır, tavla, kümes, kanalizasyon
yapımı gerekiyordu. Tüm bunlar yapılacak, sorunlar birer birer çözülecekti. Öğrenciler
okulun, kendilerinin sorunlarını, kiĢisel sorunları çöze çöze; sorun çözmeye alıĢıyor, yaĢamı
boyunca karĢılaĢabileceği sorunları çözme gücü, alıĢkanlığı kazanıyorlardı. Toplumsal
yaĢamda sorunlarını çözenler daha baĢarılı oluyor. Yapılacak iĢler, ders konularının
öğrenilmesi, okul topluluğuna uyum sağlama, giyinme, temizlik, beslenme vb. öğrenciler için
çözülmeleri gereken yaĢamsal sorunlardır183
.
Gözlem, deney, araĢtırma sorgulama köy enstitülerinin önemli eğitim öğretim
yöntemleriydi. Köy enstitülerinde ezberciliğe, hazıryiyici tipe yer yoktu. Bilimsel birer
uygulama olan bu usuller köy enstitülerinin de eğitim öğretim yöntemiydi. Köy enstitülerinde
bilim dıĢı etkinliklere, çağ dıĢı bilgilere bilim dıĢı inanıĢlara yer yoktur. Fizik, kimya, tabiat
bilgisi, coğrafya, arıcılık, hayvancılık, bağcılık, meyvecilik, tarla tarımı, yapıcılık, demircilik,
181 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 162.
182 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 162-163.
183 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 163.
73
marangozluk derslerinde; bol bol gözlem, deney yapıyordu. Köy enstitülerinin doğayla iç içe
olmaları zengin bir gözlem, deney, araĢtırma, sorgulama ortamı yaratıyordu184
.
Deneyler, gözlemler, uygulamalar; öğrencilere bilimsel yöntemle çalıĢma, el becerisi
kazanma, sorgulama, nedenini, niçinini araĢtırma gücü alıĢkanlığı kazandırıyordu. Gözlemler,
deneyler, doğayı tanıma, sevme, koruma sevgisi kazandırıyordu. Bitkileri, hayvanları doğal
ortamlarında incelemek olanağı vardı. Köy enstitülerinin en güçlü, en etkili yöntemi yoğun bir
biçimde kitap okunmasıydı. Kitap okuma kendi kendine öğrenmenin, genel aktöreyi
geliĢtirmenin en iyi yöntemiydi. Kendi kendine öğrenme; kitaplardan, dergilerden,
gazetelerden, atlaslardan, ansiklopedilerden, almanaklardan okuyarak, gözlem, deney
yaparak, uzmanlarla konuĢarak yapılırdı. Köy Enstitüsü ortamı tüm bunları geliĢtirmek için
çok elveriĢliydi. Köy enstitüsü çıkıĢlı öğretmenlerin, sağlık memurlarının baĢarılarındaki
gizlerden biri sürekli okuma, kendi kendine öğrenme alıĢkanlığını okulda kazanmıĢ
olmalarıydı. ÇağdaĢ eğitimin en etkin yöntemi her öğrenciye öğrenmenin yollarını
öğretmektir. Öğrencilerin ödevlerini, öğrenilmesi istenen konuları ana-babalarıyla yapmaları
eğitsel değildir. Öğrencilere her bilgiyi öğretmek olası değildir. Bellenilenlerin çoğu kısa
zamanda unutulduğundan eğitim; öğrenciye kaynaklardan yararlanarak, okuyarak, gözlem
deney yaparak, problem çözerek, sağlıklı düĢünerek, akıl yürüterek kendi kendine öğrenme
becerisini kazandırmalıdır. Köy enstitüleri öğrencilerine çok Ģey öğretip ezberletmiyor,
bilginin nereden nasıl öğrenileceğini öğretiyordu. Bilginin nerelerden, nasıl öğrenileceğini
bilen birey yaĢamı boyunca öğrenmeyi sürdürüyordu. Tümüyle ders kitaplarına bağlı ezberci
eğitim ise öğrencileri okumaktan soğutuyor; okuma, öğrenme gücünü köreltiyordu.
Türkiye‟de çok az kitap okunmasının gerçek nedeni ezberci eğitimdir. Bir baĢka nedeni de
kitapların devletin radyolarında, televizyonlarında suç aracı, suç belgesi olarak sık sık
söylenip gösterilmesi anlayıĢıdır. Kitabı, daktiloyu suç öğesi olarak gösteren, halkı evlerinde
kitap bulundurmaktan korkutan, kitap yakan bir ulusun çağdaĢ, düĢünceyi yakalaması,
aydınlanma çağına girmesi olası değildir. Türk Ulusal eğitiminde çağdaĢ düĢünceler, bilimsel
veriler, çağdaĢ ekinsel değerler, çağdaĢ eğitim-öğretim yöntemleri egemen oldukça; çağ dıĢı,
bilim dıĢı, ilkel, dogmatik bilgilerle uğraĢmayı sürdürdüğümüz sürece, çağdaĢ uygarlık
düzeyine ulaĢmak bir düĢ olmaktan öteye gidemeyecektir. Her öğrenciye yeteneği oranında,
ilgisi yönünde eğitim verilmelidir. Bunu yapabilmek için tüm öğrencilerin genel yetenekleri
ölçülmeli, öğrencilerin zekâ bölümlerini okul, ders öğretmenleri bilmelidir. Üstün yetenekli
öğrenciye orta, geri zekâlı öğrencilerin de öğrenmelerini bekletmeye; geri zekâlı öğrencileri
184 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 163.
74
de orta, üstün zekâlı öğrencilere yetiĢmeye zorlamamalıyız. Her öğrencinin zekâ bölümüne,
özel yeteneğine uygun eğitim görme hakkı olmalıdır. Bu hak öğrencilere demokratik eğitimle,
çağdaĢ eğitim yöntemleriyle sağlanacaktır185
.
Sınıfta, ders kitabına, öğretmenin anlattıklarına aĢırı bağımlılık, ezbercilik, tüm
öğrencilere aynı konuları, aynı düzeyde öğretme çabaları, metodolojik yaklaĢımlar hariç
demokratik çağdaĢ eğitimi engellemektedir. Derslerin, ders konularının, ders kitaplarının
seçiminde; öğrencinin, öğrenci velisinin söz hakkı olmalıdır. Özel yetenekli, üstün zekâlı;
orta, geri zekâlı öğrencilere yeteneklerine, ilgilerine göre eğitim-öğretim yapılmalıdır186
.
ÇalıĢmanın bu bölümünde Düziçi Köy Enstitüsü öğrencilerinin gördüğü bazı derslerle
ilgili olarak bilgi verilerek, hem genel olarak köy enstitülerinin hem de özelde Düziçi Köy
Enstitüsünün genel felsefesi gösterilmeye çalıĢılacaktır.
1. TARIM ÇALIġMALARI
Düziçi Köy Enstitüsünde sanat, tarım uygulamaları en çok yaz aylarında yapılıyordu.
Tarım çalıĢması yapacak olan sınıflar 500 m kadar batıda olan çiftliğe gidiyordu. Her sınıf
dönüĢümlü olarak tarım, sanat çalıĢmalarına katılıyordu. Tarım, sanat çalıĢmalarına katılma
süresi yine dönüĢümlü olarak otuz, kırk güne kadar uzatılıyordu. Böylece sınıfların, kümelerin
yaptıkları iĢte sonuca ulaĢmaları, bir iĢi bitirmenin, bir sorunu çözmenin tadını almaları
sağlanmıĢ oluyordu.
Tarım baĢı, tarım öğretmenleri; tarım çalıĢmalarına gelen öğrencilere; sınıfça, kümece,
bireysel olarak görev veriyorlardı. Örneğin; pamuk toplamak, yer fıstığı çekme, kirizma
yapmak, kanal açmak sınıfça yapılıyordu. Fide, fidan dikmek; sulama iĢleri, sebze toplamak,
meyve toplamak, çapa yapmak, bağ budamak; ahır, tavla çevre temizliği, sebze ekilecek olan
alanları belirlemek; ağaçlara sebzelere doğal, yapay gübre vermek, ilaçlama yapmak kümece
yapılan iĢlerdendi. Tarım araç gereçleri ile yönetim nöbetçiliği; sığır, buzağı, at gütmek; inek
sağmak, kümesten yumurta toplamak, büyükbaĢ hayvanları tımar etmek, bordo bulamacı
hazırlamak, çalıĢanlara içme suyu götürmek bireysel ya da en çok iki kiĢiyle yapılan
iĢlerdendi. Tarımda, sanatlarda kullanılan araçlar ilgili depolardan imza karĢılığı alınıyor, iĢ
günü bitiminde geri veriliyordu. Tarım alanlarında açılan yolların yapılması, bakımı; yolların,
alanların ağaçlandırılması; gerekli yerleri çimlemek, park bakımı öğrencilerin yapacağı iĢler
arasındadır187
.
185 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 163-164.
186 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 164.
187 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 16.
75
Enstitünün tarım alanlarında ürettiği; meyve, sebze, tahıl, süt, yumurta, bal ürünleri
“döner sermaye” aracılığı ile okulda tüketiliyordu. Bu açıdan köy enstitüleri; iĢ içinde eğitim
yaparken üreten, az çok kendi kendine yeterli, tümüyle tüketici olmayan gerçek eğitim
kurumlarıydı. Köy Enstitüleri Ġkinci Dünya SavaĢı‟nın açlık, kıtlık yıllarında kurulup
geliĢmiĢ, ulusal bütçeye fazla yük olmamıĢtır188
.
AĢağı Okul‟da iki metre uzunluğunda bir ray parçası zincirlerle asılmıĢtı. Bu çelik
parçasına demir tokmaklarla vurularak iĢ, ders, teneffüs, dinlenme, okuma, ders çalıĢma,
yatma, kalkma, yemek, kahvaltı zamanları duyuruluyordu…Bu çanın sesi enstitüdeki iĢ
yapılan her yerden duyuluyordu. Tarım çalıĢmalarının yapıldığı iĢ yerlerinden öğle, akĢam
paydos çanı çalar çalmaz öğrenciler akın akın önceleri Yukarı Okul‟a, 1946‟dan baĢlayarak
AĢağı Okul‟a doğru yola çıkardı. Yemekhanelerin önünde ortalama sekiz yüz kadar yorgun aç
öğrenci sıraya girerdi. Öğrenci sayısı bir düzene girince her öğrencinin yemek masası belli
olduğu için sıra olmaya gerek kalmazdı.
Enstitüdeki öğrenciler kıĢın yağıĢlı, soğuk günlerinde kuramsal tarım dersleri
görüyorlardı. Bu dersler; güneĢli, açık olan günlerde açık alanlarda, yağıĢlı, çok soğuk olan
günlerde ahırlarda, tavlada yapılıyordu. Açık hava derslerini ayakta dinlenir, çömelerek not
alınır, Ģekiller çiziliyordu. Ahırda, tavlada samanların üstünde dinlenilen derslerde
öğrencilerin oturmasına izin veriliyordu. Kimi kuramsal, tarımsal bilgiler uygulamalı olarak
veriliyordu. Tarımsal konuların kimileri önce kuramsal olarak öğreniliyor, sonra uygulaması
yapılıyordu. Tarımsal etkinliklerle edinmiĢ olduğumuz bilgiler, beceriler, denemelerden köy
öğretmenliğimizde yararlandık, köylünün de yararlanmasını sağlamaya çalıĢtık. Enstitü
mezunlarından Saral tarım alanında yapmıĢ oldukları çalıĢmaların heyecanını Ģöyle
anlatmaktadır:
“Diktiğimiz ağaçların büyümesi, meyve vermesi, sebzelerin, tarla bitkilerinin ürün
vermesi bize baĢarmanın gururunu yaĢatıyordu. BaĢarılar çalıĢma gücümüzü kamçılıyordu.
Traktörü, teknik tarım araçlarını ilk kez enstitüde görüyorduk. Bilimsel tarım çalıĢmalarını,
makineli tarımı, kimyasal gübre kullanmayı, çağdaĢ tavukçuluğu, çağdaĢ arıcılığı; büyükbaĢ,
küçükbaĢ hayvancığı; tarımda ilaç, gübre kullanmanın önemi ilk kez burada görüyor,
öğreniyorduk. Sulu tarımın önemini uygulayarak kavrıyorduk. ÇağdaĢ teknik tarıma geçiĢin
ilk çalıĢmaları köy enstitülerinde öğreniliyor, dalga dalga köylere doğru yayılıyordu. Tüm bu
çalıĢmalar köylerimizin köylülerimizin aydınlık yarınları için yapılıyordu. Köylüyü eğitmek,
188 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 28.
76
gelirini arttırmak, teknolojiyle tanıĢtırmak köylünün gönenci içindi. Köylere teknolojiyi
götürmek, bunu eğitimle desteklemek köyün geliĢmesini çağdaĢlaĢmasını sağlayacaktır.”189
.
Kısacası enstitülerin genel felsefesine uygun olarak tarım alanındaki dersler hem
teorik, hem de pratik olarak verilmekteydi. Teorik dersler de muhakkak yapılan pratiklerle
desteklenmekteydi. Derslikler kimi zaman doğrudan doğanın kendisi oluyor, öğrenciler tarımı
yaĢayarak öğreniyorlardı.
2. KIZ ÖĞRENCĠLER ĠÇĠN BĠÇKĠ-DĠKĠġ KURSLARI
Düziçi Köy Enstitüsü‟nde 1945 yılında okulda kırk, kırk beĢ kadar kız öğrenci vardı.
Kız öğrenci sayısı zamanla yetmiĢ beĢ kadar yükselmiĢtir. Özellikle Milli Mücadele sırasında
Fransızlara karĢı direniĢiyle ve 1946 seçimleri sırasında yaĢanan olaylarla hatırlanan Ġçel‟in
Aslanköy beldesinden çok sayıda kız öğrenci gelmektedir. Enstitü mezunlarından Saral‟ın
aktardığına göre;
“Kız öğrenciler her sınıfta bulunmaktadır. Ancak çok Ģubeli sınıfların kimi
Ģubelerinde kız öğrenci yoktu. Kızlar beĢ altısı birlikte aynı Ģubeye veriliyorlardı. Kızların dıĢ
giysileri erkek öğrencilerin giydiği giysilerdi. Toprak renkli, sıradan bezlerden dikilmiĢ;
ceket, pantolon giyiyorlardı. ĠĢ yerlerindeki tozdan korunmak için kız-erkek pantolonların
ayak bileğine inen uçları lastikle büzülüyordu.
Kız öğrencilerin koğuĢları, ders çalıĢma, okuma yerleri ayrı bir yapıda, ya da kızlara
ayrılmıĢ kattaydı. Kız öğrencilere ayrılan yapıya, kata bayan öğretmenlerden baĢkası
giremezdi. Bayan, bekâr öğretmenlerin tümü kızlara ayrılan yerdeki odalarda kalıyordu.
Kızların tümü biçki-dikiĢ iĢliğinde çalıĢıyorlardı. Biçki-dikiĢ çalıĢmalarını bu iĢin uzmanı
olan öğretmenler yürütüyordu. Biçki-dikiĢ atölyesinde çalıĢmalar; rehber öğretmen, usta
öğretici, çırak öğrenci iliĢkileri içinde sevgiye, saygıya dayalı olarak yapılıyordu.
Kız öğrencilerin sorunlarıyla küme baĢı olan bayan öğretmenler ilgileniyordu. Yatma,
kalkma, yemek, temizlik, ders çalıĢma, serbest okuma, giyim kuĢam, gezme, eğlenmeleri küme
baĢı öğretmenlerce denetleniyordu. Kız öğrenciler iĢ çalıĢmaları yaparak aktöresel ıra
kazanıyorlardı. Kızlar; derslerde, toplumsal etkinliklerde, eğlencelerde, sınıf, okul
gecelerinde, dinlenme zamanlarında, yemeklerde erkek öğrencilerle arkadaĢlık iliĢkileri
kuruyorlardı. Kız-erkek iliĢkileri arkadaĢlık iliĢkilerinden öteye geçmiyordu. Ġyi bir aktöresel
ıra eğitimi yapılan bir okulda kötü iliĢkilerin kurulması düĢünülemezdi.
189 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 16-17.
77
Enstitümüzdeki kızların biçki-dikiĢ çalıĢmaları tümüyle öğrenmeye, üretime yönelikti.
Öğretmenlerin öğrencilerin gereksinimleri olan; giysiler, çamaĢırlar; nevresim, çarĢaf, yastık
kılıfları; masa örtüleri, perdeler okulumuzda üretiliyordu. Kızlar biçki-dikiĢin dıĢında; nakıĢ,
oya, iğne iĢleri, yemek piĢirme; halı, kilim dokuma, inak sağma; meyve sebze toplamak
yaptırılarak öğretiliyordu. Kız-erkek öğrenci iliĢkileri; okul topluluğu, öğretmenler,
öğrencilerce denetleniyordu. Enstitümüzde köylerimizin kültürüne dayalı sıkı bir toplumsal
denetim vardı. Toplumsal kurallar, gelenekler, görenekler, aktöre kuralları okul topluluğunda
geçerliydi. Sıra dıĢı iliĢkilere, suça eğilim gösteren öğrenciler uyarılıyor, onlar için denetim
arttırılıyordu.”190
. Yani Düziçi köy Enstitüsü‟nde bir yandan kadının modernleĢmesine,
aydınlanmasına çalıĢılıyor, diğer taraftan ise köyün yaĢam koĢullarına, gelenek ve
göreneklerine dikkat ediliyordu.
G. DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜNÜN YÖREYE KATKILARI
Enstitülerin ve Düziçi Köy Enstitüsünün köylere öğretmen, sağlık memuru
yetiĢtirmeyi amaçlayan, yalnız köy çocuklarına açık eğitim kurumları olmaları en iyi
yönlerinden birisidir. Ġlköğretim görme olasılığı çok az, ortaokul, lisede okuma olasılığı binde
birden az, yüksek öğrenim görme olanağı elli binde birden daha az olan köy çocuklarına orta,
yükseköğretimin yolu ilk kez köy enstitüleriyle açılmıĢtır. Ġlçe, kent kökenli, ilköğretmen
okulu çıkıĢlı öğretmenlerin köylerde baĢarılı olamadıkları görülmüĢtür. Köyü, köylüyü hiç
tanımayan bu öğretmenler; köyü, köylüyü sevememiĢ, aĢağılamıĢ, pis, görgüsüz, ilkel
bulmuĢtur. Köylünün neden, niçin, kimlerin hataları yüzünden böyle bırakıldığını
düĢünememiĢlerdir191
. Dolayısıyla 1940‟lar Türkiye‟sinin sosyo-ekonomik Ģartları, psiko-
sosyal yapıları çoğu zaman okumuĢ kesim tarafından dahi göz ardı edilmiĢtir.
Köy Enstitüsü çıkıĢlı öğretmenler; köyü, köylüyü, köy koĢullarını bildikleri için köye
uyum güçlüğü çekmemiĢtir. Köy halkıyla kaynaĢarak köy koĢullarının iyileĢtirilmesinde,
sorunların çözümlenmesinde daha yararlı olmuĢlardır. Köylü; kendisin, köyünü seven
öğretmeni sevmiĢ, güvenmiĢ, ona yardımcı olmuĢtur. Öğretmenin köylüyle kaynaĢması köy
koĢullarına kolaylıkla uyum yapması okuldaki baĢarısını arttırmıĢ, eleĢtirileri köylülerin
gücüne gitmemiĢtir. Bu durum köyün yaĢantısında olumlu değiĢikliklerin, ilerlemenin
kolaylaĢtırılmasını sağlamıĢtır.
190 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 22-23.
191 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 142.
78
Bir köy çocuğunun okuyup öğretmen, sağlık memuru olması; köylünün okula,
okumaya önem vermesini sağlamıĢtır. Köylü iĢittiğine değil gördüğüne inanmıĢtır. Köylü,
eğitimin, okumanın önemini köy kökenli öğretmenleri izleyerek anlamıĢtır. “Köylünün
okuması gereksiz, köylü okuyamaz, çiftini çubuğunu sürüp yerinde otursun” yargıları
yıkılmıĢtır. Köy Enstitüleri yalnız köy çocuklarını alarak yüzyıllardır değerlendirilmeyen bir
kaynağa inmiĢ, üstün yetenekli kimi köy çocuklarına yüksek öğretim olanağı sağlamıĢtır. Köy
çocuğuna; ulusuna, yurduna, köyüne, ailesine, kendisine daha yararlı olabilmenin kapısını
açmıĢ; köylüyü aydınlatarak uyuyan devi uyandırmıĢ; köylü; okul, yol, su, tarla, tarıma
destek, sağlık hizmetleri istemeye baĢlamıĢtır. Yetenekli köylüler insanca yaĢamak,
çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlayabilmek için kentlere, kasabalara göçe baĢlamıĢ,
Türkiye‟de köylerin boĢalması gecekondu sorunlarını beraberinde getirmiĢtir. O yıllarda
nüfusunun % 80‟i köylü olan yurdumuzda kentli nüfus hızla büyümeye baĢlamıĢtır.
Kalkınmanın, ileri düzeyde ekinin, çağdaĢlaĢmanın, güzel sanatların, bilimin, makineleĢmenin
kentlerde doğup geliĢtiği düĢünülmeden köylerin boĢalması önlenmeye çalıĢılmıĢtır. Oysa
kente göç edenlere; eğitim, iĢ, barınak, kent toplumuna uyum çalıĢmaları yapılması gerekirdi.
Günümüzde kimi eğitimciler bu nedenlere dayanarak ivedi olarak “Kent Enstitüleri”
açılmasını istiyorlar. Niteliksiz insanların kentlerimize yığılması kentlerin köyleĢmesine
ekinin yozlaĢmasına, sanatın küçümsenmesine, suçluların artmasına, etiksel çöküntülere
neden oluyordu192
.
Köy Enstitüsü çıkıĢlı öğretmenlerin, sağlık memurlarının bir kesimi olanakları
zorlayarak yüksek öğretim kapılarına dayanmaya baĢlamıĢ, açılan kapılardan girerek baĢarılı
olmuĢlardır. Toplumda kimi tabular yıkılmıĢ; köy enstitüsü kökenli profesörler, yazarlar,
hukukçular, tabipler, sanatçılar, mühendisler, öğretim üyeleri, iĢ adamları yetiĢmiĢtir193
.
Köylünün sağlığının devletçe düĢünülmeye baĢlanması, önemsenmesi Köy
Enstitüleriyle daha belirgin bir hâl almıĢtır. Köy enstitülerinin sağlık bölümünü bitiren sağlık
memurları köylere atanmıĢ, köylülerin sağlık sorunlarının çoğu köyde çözümlenmiĢtir.
Köylüye sağlığın önemi, sağlıklı yaĢamanın koĢulları öğretilmiĢ, koruyucu aĢılarının gerekli
olduğu benimsetilmiĢ; ebeye, doğumevine, doktora, hastaneye gitme alıĢkanlığı
kazandırılmıĢtır.
Köy Enstitüsü çıkıĢlı sağlık memurları yurdumuzda sıtmanın, veremin, trahomun,
doğu çıbanının, frenginin köklerinin kurutulması savaĢımında önemli görevler yapmıĢlardır.
192 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 143.
193 Dündar, Köy Enstitüleri, s. 7, 42; Makal, Bozkırdaki, s. 207.
79
Köylerde temizlik alıĢkanlığının yerleĢmesinde, evlerin kireçle badana yapılmasında,
hastalıklardan korunma yollarının öğrenilmesinde aĢı kampanyalarının baĢarılı olmasında köy
enstitüsü çıkıĢlı sağlık memurlarının emeği geçmiĢtir. Türkiye‟nin yolsuz kalan illerine,
taĢıtsız dağ köylerinde at, katır sırtında ya da sekiz on saat yaya yürüyerek sağlık hizmetleri
götürülmüĢ; gerçek ulusçuluğun ülkücülüğün, köycülüğün ne olduğu gösterilmiĢtir194
.
Köy Enstitüleri öğrencilerine öğretmen olmak gibi tek seçenek sunmuyor. Ġsteyenlere
sağlık memuru olabilme olanağını da veriyordu. Ünlü eğitimci Rauf Ġnan‟a göre; Ġsmail Hakkı
Tonguç, Hasan Ali Yücel, öğretmen sağlık memuru yetiĢtiren Köy Enstitülerinde köy tarım
öğretmeni, köy imamı, köy ebesi bölümlerinin de açılmasını düĢünmüĢlerdir. Köyün,
köylünün uyanmasını istemeyen “çıkarcılar, gericiler” bu güzel düĢüncelerin gerçekleĢmesini
engellemiĢlerdir195
.
Köy enstitüleri köylü gençleri eğiterek onları yine köye gönderip; köy toplumunu, köy
ekinini, ekonomik etkinlikleri irdelemelerine olanak sağlamıĢlardır. AraĢtırmacı, sorun çözen,
el becerileri olan; köylü için önemli olan sanatlardan anlayan özgün öğretmenler, sağlık
memurları yetiĢtirmiĢtir. Köy enstitüsü çıkıĢlı öğretmenler çalıĢtıkları köyleri, köylüleri,
yaĢantıları inceleyerek; köyün tarihçesini, köyün konumunu, ekonomik yapısını, toplumsal
yapının özelliklerini, ekinini, halk bilgisini araĢtırarak saptayıp öğrencilerini, köy halkını
bilgilendirmiĢlerdir. Gelenekler, halk oyunları, türküler, ağıtlar, atasözleri, deyimler, eğlence
etkinlikleri, düğünler, niĢanlar, giyim kuĢam, barınaklar, dil, ağız (Ģive) maniler, bilmeceler,
tekerlemeler, köy yaĢamı, yemek çeĢitleri, ekonomik etkinlikler köy gerçekleri incelenip
yazılmıĢ, köy okulunda kaynak olarak kullanılmıĢtır. Köy ekininin araĢtırılıp incelenmesi
kimi öğretmenleri bu verileri kullanmaya; roman, öykü, koĢuk, araĢtırma belgeseli yazmaya
yüreklendirmiĢtir. Köy toplumunu, köy ekinini, köy yaĢantılarını iĢleyen gerçek köy
edebiyatını Köy Enstitüsü çıkıĢlı yazarlar baĢlatmıĢtır. Roman, öykü, anı alanlarında baĢarılı
yazarlar çıkmıĢtır. Düziçi Köy Enstitüsü çıkıĢlı ozanlar; Osman Darıcı, Hasan Turan, Ömer
Kasar, Ali Çiçekli, yazarlar; Ali Yüce, Prof. Dr. Ġbrahim Etem BaĢaran, Prof. Dr. Doğan
Çağlar, Ġbrahim ÖdemiĢ‟tir196
.
Köy Enstitüleri Türkiye‟nin köy gerçeğine ıĢık tutmuĢ; köy, köylü sorunları
irdelenmeye, tartılmaya, basına yansımaya yurt düzeyinde ses getirmeye baĢlamıĢtır. Köy
enstitüsü çıkıĢlılar, köy enstitülerinde yöneticilik, öğretmenlik yapanlardan kimileri köye
köylüye destek verip köylerin sorunlarının tartıĢılmasına ön ayak olmuĢlardır. Böylece
194 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 143-144.
195 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 145.
196 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 144.
80
Türkiye köy, köylü gerçeğiyle tanıĢmıĢ, kimi acı gerçekler aydınların, kimi devlet adamlarının
irkilmelerine neden olmuĢtur. Basının bir bölümü, kimi devlet büyükleri, sözde ulusçular,
sözde aydınlar köy gerçeklerinin ortaya konup tartıĢılmasın korkmuĢlardır. Kimi köy
gerçeklerinin görünce utanacakları yerde örtbas etmeye, bunları çıkaranları, yetiĢtikleri köy
enstitülerini komünistlikle suçlamaya baĢlamıĢlardır. Acı gerçekler bu “beyefendileri, hazır
yiyicileri” incitmiĢtir. Kimi devlet büyükleri, kimi basın organları, çoğu yazarlar ise
gerçeklerinin irdelenmesini, acı gerçeklerin değiĢtirilmesini, köylünün eğitilmesini, köylerin
kalkındırılmasını, haklarının verilmesini savunmuĢlardır. Kimileri ise kulaktan dolma yanlıĢ
bilgilerle, yakıĢtırmalarla, yalanlarla hep bağlandıkları yerde otlayarak Köy Enstitüsü
düĢmanlığı yapmıĢlardır. Ellerinde hiçbir kanıt, belge, araĢtırma verisi, gözlem notları
olmadan köy enstitüsü, köylü düĢmanı olmuĢlardır. Köylünün yani “uyuyan devin”
uyanmasından korkuyorlardı. Günümüzde bile: “Dün otobüsle Ankara‟ya gelirken çok özür
dilerim, yanıma bir köylü oturdu.” diyebilen sözde üniversite bitirmiĢler görülmüĢtür. Köylü
bilgisizse, temiz değilse; aktöre anlayıĢı, ekini değiĢikse suç köylüde mi? Yoksa bizde mi?
Köy enstitülerinin en büyük iyiliklerinden biri, Türkiye‟nin köy gerçekleriyle yüzleĢmesini
sağlamak olmuĢtur197
.
Köy enstitülerinde demokratik bir yönetim anlayıĢı egemendi. EleĢtiri, tartıĢma,
oylama, seçme, seçilme, karĢıt düĢüncelere saygı, çoğunluğun isteklerine saygı yaĢanıyordu.
Yurdumuzda demokrasinin kök salıp yerleĢememesinin nedenlerinden biri okullarda
demokratik eğitimin uygulanmaması; baskıcı, sindirici, ezici, katı disipline dayanan, çağ dıĢı
eğitim dizgesidir. Batı‟da demokrat yurttaĢlar, demokratik eğitimin uygulandığı okullarda
yetiĢtiriliyordu198
.
Köy Enstitülerinde yapılan, yapılacak olan her etkinlik hafta sonları öğleyin yapılan
bayrak töreninden sonra enikonu tartıĢılır, eleĢtirilir, değerlendirmesi yapılırdı. Enstitü
müdürü, yardımcıları, öğretmenler, usta öğreticiler, memurlar, iĢçiler, tüm öğrenciler bu
eleĢtiri etkinliğine katılırdı. Yapılan, yapılacak her iĢ; önem sırası, iyi yönleri, kötü yönleri;
okula, öğrenciye yararı bakımından iyice irdelenir, yanlıĢ yapanlar uyarılırdı. Okul baĢkanı,
sınıf baĢkanı oylanarak seçilirdi. Kimi zaman nöbetçi sınıfta kimin hangi iĢi yapacağı
oylamayla saptanırdı. Her öğrenci okuyacağı kitabı kendisi seçerdi. Toplumsal etkinliklerde,
eğlence gecelerinde, tiyatro çalıĢmalarında öğrenciler özgürce davranırlardı. Giyim kuĢamda
tek tip giyim için öğrenciye baskı yapılmazdı. Halka açık eğlence gecelerinde çevre halkının
197 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 145-146
198 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 145-146.
81
görüĢlerini açıklamalarına izin verilirdi. Öğrenciler boĢ zamanlarını istedikleri gibi
değerlendirirlerdi. Demokratik eğitimin uygulandığı okullarda öğrencilerin kiĢilikleri özgür
bir ortamda, iyi nitelikler kazanarak geliĢtirilmiĢtir. Öğrenci; eleĢtiriye, seçim yapmaya, seçim
kazanmaya, kaybetmeye, seçim sonuçlarına saygı göstermeye okulda yaĢayarak alıĢıyordu.
Köy enstitülerinde herkes özgür bir ortamda davranıĢlarından, yaptığı iĢlerden sorgulanıyor,
daha baĢarılı olabilmesi için destek veriliyordu. Haksızlığa uğrayan öğrencilerin baĢ
kaldırmaları çoğu kez hoĢ görülüyor, haksızlığın giderilmesine çalıĢılıyordu. Demokratik
ortam, eleĢtiri, hoĢgörü, baĢ kaldırma, hakkını arama, kendini ezdirmeme gibi kiĢilik
özellikleri köy enstitüsü çıkıĢlı öğretmenleri çoğu kez zor durumlarla karĢı karĢıya getirmiĢtir.
Kaymakamlar kimi valiler, milli eğitim yöneticileri müfettiĢlerin büyük çoğunluğu; hakkını
arayan, çekinmeden konuĢan, aykırı görüĢler ileri süren, dalkavukluk yapmayan, yeni çözüm
yolları önerebilen bu öğretmen tipini beğenmemiĢlerdir. Bu nedenle çoğu memur
cezalandırılmıĢ, asılsız suçlamalarla yıpratılmıĢlardır. Köy enstitüleri; çok okuyan, araĢtıran,
eleĢtiren, ağır iĢlerde bile çalıĢabilen, okulunu onaran; sıra, masa, dolap yapan, tarımla
uğraĢan, ağaç yetiĢtiren; okulu, dersliği, çevreyi temizleyen; köyün su, köy odası, cami,
temizlik, yol sorunlarını üzüntü kaynağı yapıp çözümlemeye çalıĢan yeni bir aydın tipi
yaratmıĢtır. Köy enstitülerini bitirenler; süslü, ederi yüksek, gösteriĢli giyinmeye özenmemiĢ,
temiz, yalın, ucuz giyinmeyi yeğlemiĢlerdir. Köylü; giyimi-kuĢamı davranıĢları yaptığı iĢler,
konuĢması, ekini kendisine daha yakın olan bu yeni öğretmen tipini kolaylıkla benimsemiĢtir.
Köy Enstitüleri çoğu kez kendi sorunlarını öğrenciyle tartıĢarak çözümledikleri, derslerin
iĢleniĢinde sorun çözme yöntemine önem vererek, çok konuĢmayan, iĢ yapan, sorun çözen
bireylerin yetiĢtirilmesinde öncü olmuĢlardır. Köy Enstitülerinde kuramsal derslerin yanı sıra;
sağlık, çocuk bakımı, ev-iĢi yapıcılık, marangozluk, demircilik; tarla, bahçe, süs bitkileri
tarımı; sebzecilik, arıcılık, hayvancılık, tavukçuluk, bahçe düzenlemesi, orman ağaçlarının
yetiĢtirilmesi alanlarda kuramsal bilgilerin yanı sıra; yaparak yaĢayarak öğrenme, deneme,
uygulama yapılarak ezberciliğin yerine; düĢünme, akıl yürütme, sorun çözme, yapma,
yaratma yöntemleri uygulanarak; yapıcı, yaratıcı bireyler yetiĢtirilmiĢtir199
.
Köy enstitülerinde yaz dinlencesi 30–40 gün kadardı. Dört, beĢ ay süren yaz
çalıĢmalarında ders yapılmaz, bedensel çalıĢmalara ağırlık verilirdi. Okul için gerekli olan
yapılar, öğretmen evleri yapılır; bağ bahçe kurulur, hayvanlara bakılır, tahıl ürünlerinin hasadı
yapılırdı. Meyve ağaçlarının sebzelerin, pamuk tarlalarının çapalanması, sulanması,
gübrelenmesi, ilaçlanması, meyvelerin toplanması çok değiĢik etkinliklere olanaklar sağlardı.
199 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 145-147.
82
Okulun hububat, bostan, yer fıstığı alanlarının iĢçiliğini öğrenciler yapardı. Bedensel iĢlere
verilen aralarda, gün doğumu (sabah) akĢam yapılan okuma saatlerinde kitaplar okunurdu.
Enstitüde her iĢe ara verilir, okuma saatleri yaz-kıĢ sürdürülürdü. Köy Enstitüleri en büyük
gücünü harıl harıl okunan bu kitaplardan alıyordu. Tüm bu çalıĢmalar; çalıĢmaktan yılmayan,
her türlü güçlüğü yenme gücü olan, kendi kendini yetiĢtiren, bilginin nerelerden nasıl elde
edinileceğini bilen, gerektiğinde ekmeğini taĢtan çıkaran, yeni tip bireylerin yetiĢmesine
olanaklar sağlıyordu. Köy enstitüleri; öteki kurumlar gibi hep tüketmiyor, gereksinmelerinin
birçoğunu kendileri üreterek ulusal üretime katkıda bulunuyor, ulusal bütçeye fazla yük
olmuyorlardı. Köy enstitülerinde; okuma saatleri, dünya klasiklerinin öğrencilere sunulması,
müzik, resim, tiyatro, öykü, roman, koĢuk, halk oyunları, halk müziği, tarım, sanat çalıĢmaları
öğrencilerin geniĢ bir genel ekin edinmelerini sağlıyordu. Köy Enstitüsü çıkıĢlıların en büyük
gücü; sürekli okuma, araĢtırma yapma, denemeler yapma, sorun çözme, akıl yürütme, doğru
düĢünme alıĢkanlıklarını okullarında edinmiĢ olmalarıydı200
.
Köy Enstitüsü öğretmenlerine aylıklarının dıĢında geniĢ olanaklar sağlıyordu. Bunlar;
ev, su, elektrik, giysi, yemek, ayakkabı, sağlık hizmetleri; döner sermayeden; ucuz meyve,
sebze, süt, yumurta; hububat, bakliyat ürünleriydi. Ġsteyen öğretmen üç öğün yemeğini okulda
yiyebiliyordu. AĢırı para harcamaya özendiren kent, kasaba gibi çevrelerden uzak oluĢu Köy
Enstitülerine atanan öğretmenlerin çoğu birkaç yıl sonra ayrılıp gitmiyorlardı. Öğretmenlere
sağlanan bu fırsatlar kimi öğretmenlerin varsıllaĢmalarına, iĢ yaĢamına atılmalarına neden
oluyordu201
.
Köy enstitülerinde yapılan ekip çalıĢmaları öğrencilere; birlikte çalıĢma, yardımlaĢma,
güç birliği yapma, baĢarma, yaratma, baĢarıyı paylaĢma alıĢkanlığı kazandırıyordu. Türk
Ulusu‟nda; birlikte çalıĢma, birlikte üretme, ortaklıklar kurma, baĢarıyı paylaĢma, birbirine
destek olma davranıĢları iyi geliĢmemiĢtir. Köy Enstitülerinde öğrencilere; barınılan, çalıĢılan,
ders yapılan yerleri; okulu, okul çevresini temiz tutma, temizleme, düzenli tutma alıĢkanlığı,
yaparak, yaĢayarak öğretiliyordu. Temizlik, düzen; iĢliklerin, iĢ yerlerinin koğuĢlarının,
dersliklerin, ısıdamın, yemekhanenin, mutfağın, fırının, yolların, oyun alanlarının, okul
çevresinin önceliği olan konusuydu. Okul alanlarının, yolların ağaçlandırılması, çiçeklerle
çimlerle bezenmesi; güzel, temiz, düzenli yerlerde yaĢama isteğini güçlendiriyordu202
.
Köy enstitülerini bitiren öğretmenler çoğaldıkça köylere hızla okul yapımına
baĢlanmıĢtır. Köy enstitüsü çıkıĢlı öğretmenler köylerde okur-yazar oranının artmasına,
200 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 147.
201 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 147.
202 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 148.
83
köylünün aydınlanmasına, gerçekleri daha iyi görmesine neden olmuĢtur. Yapıcılıkta en zor
iĢler; taĢ kırmak, köĢe taĢı yontmak, kayalara dinamit deliği delmek; kum yıkamak, tuğla
ocağında çalıĢmak, kerpiç dökmek; yapıların ikinci katına köĢe taĢı; kum; kireç; taĢ; harç
çıkarmak, dekoville çakıl, kum taĢımaktı.203
Dersler baĢlayınca yapıcılıkta üretim çalıĢmaları azalıyor, daha çok içyapım,
donanımlar tamamlanıyordu. Yapıcılık çalıĢmaları yarım gün ders, yarım gün de yapıcılık
etkinlikleri ya da bir hafta ders, bir hafta da yapıcılık çalıĢmaları sürdürülüyordu. Her
öğrencinin dört yıl bu üç sanatın birinde çalıĢarak uzmanlaĢması sağlanıyordu. Bundan amaç
köylüye sağlam, sağlıklı ev yapımında tarım araçlarının onarılmasında yardımcı olmaktı.
Tarımsal etkinliklere her öğrenci okulu bitinceye kadar katılıyordu204
.
Üçüncü sınıfta kurucu müdür A. Lütfi Dağlar‟ın, eğitim baĢı Ġsmail Sefa Güner‟in
okuldan ayrılmasından sonra 1947-1948 öğretim yılından baĢlayarak Köy Enstitüleri ruhu,
niteliği unutulmaya yüz tutmuĢtur. Yaparak, yaĢayarak öğrenmenin yerine ezbercilik, okulun,
öğrencinin gereksinmesine isteğine uygun olan faydacı eğitimin yerine öğretmenin, ders
kitabının isteğini öne çıkaran kurumsal bir öğretim dizgesi almaya baĢlamıĢtı205
.
203 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 142-149.
204 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 149.
205 Saral, Karartılan Aydınlık, s. 13-14.
84
III. HATIRALARIN TARĠH ġUURUYLA DÜZĠÇĠ KÖY ENSTĠTÜSÜNE
BAKABĠLMEK: YAġAYAN ġAHSĠYETLERLE MÜLAKATLAR
A. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE OSMAN SAKALLI
Hedefleri ve temelleri Cumhuriyetin kurucusu Atatürk‟e dayanan Köy Enstitüleri bir
kalkınma ve geçeklerle yüzleĢme projesidir. Toplumun yaĢadığı her türlü olumsuzluğa bir
bahane bularak bunda sorumluluğu olmadığını ispata kalkıĢan zihniyet, ekonomi, dıĢ politika,
sanayi, eğitim ve bilim adına proje geliĢtirmeden, sadece içerde bir gücü temsil ediyordu.
TaĢıdığı sıfatları ise dıĢarıdan dayatılanlar doğrultusunda etki sahasına sahipti. Okuma-yazma
oranı ekonomik gücü millî sanayi adına Anadolu‟da tam bir periĢanlık yaĢayan Türk
milletinin elbette modern ulusların yanında olmaya hakkı vardı. Ancak bu hak verilecek
cinsten değil çalıĢarak alınacak bir üründü. Ulusal KurtuluĢ SavaĢından sonra iĢte esas savaĢ
bu bahsedilen hakkı kazanmak için verilmiĢtir. Silahla, canla topraklar kazanılmıĢ, ancak
toprağımızda kalıcılığımız, güçlü ve hazırlıklı olmaya bağlıydı. Türk ulusu yapılan
devrimlerle yeni bir dünyada yaĢar olmuĢtu. Ancak bu dünyanın önemini ve yaĢamsal açıdan
değerini kavrayan nesiller henüz Anadolu‟nun her yerinde yoktu. Sadece okuma-yazma
öğretmeye dönük bir eğitim programını kapsamayan köy enstitüleri Türk vatanının her yerine
her bölgesine serpilmiĢ ve Ankara‟daki Cumhuriyeti sadece tabelalarla değil, zihinlere ve
hayata kısaca her alana dokumuĢtur.
Köy Enstitülerinden 1940 yılında kurulan Düziçi Köy Enstitüsü‟nün 1944 yılındaki ilk
mezunlarından olan Osman Sakallı‟ya Hatay ili Ġskenderun ilçesine bağlı Arsus beldesinde
ulaĢılmıĢtır. 2010 yılı 28 Temmuz‟u itibarı ile 1944 mezunlarından üç kiĢi kaldıklarını dile
getiren Osman Sakallı‟nın Düziçi Köy Enstitüsü ile ilgili değerlendirmeleri Ģu Ģekildedir:
“1940 yılının Haziran ayında Antakya‟dan yaya olarak gidip Düziçi Köy Enstitüsü‟ne
kayıt oldum. Almanların inĢa ettiği üç katlı binada eğitime baĢladık. Yatakhanemizi kerpiçten
kendimiz yaptık. Okulda üç tür öğretmen vardı. Derslere giren öğretmenler, sanatkârlar ve
usta baĢılar. Usta baĢılar, duvar, sıva, beton dökme gibi iĢleri öğretirlerdi. Öğretmenlerin
kalacak yer sıkıntısını gidermek için üç tane öğretmen evi yaptık. Aynı yıllarda enstitümüzün
yeni eğitim kampüsünde çalıĢmalar baĢladı ve binaların yapımı hayata geçti. Sabah enstitüde
erken baĢlayan hayat, bir grubun ziraata, bir grubun sanata, bir grubunda dershanelere
gidiĢiyle devam ederdi. Sağlıklı bir yaĢam için temizliğe çok dikkat edilir, bu hususta bize
hizmet veren bir de revirimiz vardı. Ġhtiyacımız olan keresteleri getirmek için Düldül dağına
85
gittik. Keresteleri suda yüzdürerek getirdik. Bir bayan öğretmenin uzun kerestenin uç kısmını
omzuna almasına elbette dayanamazdık, öğretmenlerimiz ve bizler enstitü binalarımızın
ihtiyacı olan taĢa, tuğlaya, kirece, kuma her Ģeye el vurduk, hepsi elimizden geçti.
Öğretmenlerimizi korkulacak, bir üstün olan kiĢi değil, bir abi kardeĢ gördük. AkĢamları bir
saat mütalaa saati denilen bölümde tartıĢmalar ve görüĢ alıĢ-veriĢi yapılırdı. Cumartesi
akĢamları bir sınıfın hazırladığı programda türküler söylenir piyesler oynanırdı. Kırk beĢ
günlük iznin hemen bitmesini ve okulumuza dönmeyi çok isterdim. Okuldan mezun olmak için
mutlaka bir müzik aleti çalmak Ģarttı. Bunlar mandolin, piyano ve keman ağrılıktaydı. Köy
enstitülü kitap okur, Ģiir okur aynı zamanda tarım ve hayvancılığı da bilir. 1943 yılında
CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü enstitümüzü ziyarete geldi. Sınıfta „ben öğretmen değilim ama siz
öğretmen olacaksınız. Güzel konuĢun, okuyun ve yazın‟ dedi. Biz köy enstitülülere çok iftira
atıldı. Komünist dediler. Bir gün komünizmi veya komünist önderleri öven bir sözü ne
öğretmenlerimizden ne de arkadaĢlarımdan duymadım. Biz yoksulduk, biz ve bizden
sonrakiler yoksul olmasın diye çalıĢtık. Modern ve düzenli sebze bahçeleri yaptık. Her
mevsime dönük hem ihtiyacımız olanı ürettik hem de çevredeki yoksul köylülere dağıttık.
Yaptığımız meyve bahçeleri, karpuz tarlaları beğenildi. Hem ürettik hem kazandık hem de
suyun verimli toprakların olduğu Düziçi‟ne adeta tarımı ilkel yöntemlerden alarak faklı bir
Ģekilde öğrettik. Yiyeceklerimizi üretmemiz ve devlete maliyetimizin az oluĢu bizim için bir
mutluluktu. Aslında kazanmanın ve baĢarmanın verdiği haklı bir gururdu. Atatürk‟ü sevdik,
Ġnönü‟yü ve Hasan Ali Yücel‟i sevdik. Ama herkesi ve insanları sevdik. Dini inançlarımıza
dönük enstitüde bir baskı görmedim. Orucumu tutardım, bugün de tutarım. O zamanlar
bayram namazlarına Haruniye‟deki camiye giderdik. Bu konularda bize yapılan haksızlıkları
ben affetsem Allah affetmez.”206
.
Enstitü yıllarını böyle anlatan asırlık öğretmen daha sonrası için ise Ģu tespitleri
yapmaktadır:
“Bir öğretmen sanat alanının hangisinde eğitim görmüĢ ise, örneğin, marangoz,
inĢaat, demircilik, dokuma bu alandaki aletleri de alır, görev yerine öyle giderdi. Bu da
öğretmen gittiği köyde keresteyi ev ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanarak masa, raf,
karyola, dolap gibi malzemelerin evlere girmesi ve ev içi görünümün değiĢmesi oluyordu.
ĠnĢaat alanındaki bir öğretmen gittiği köyde önce okul binası yoksa köylünün de iĢ gücü
desteği ile güzel bir okul binası ve öğretmen lojmanı yapardı. ĠnĢaat, yapı alanında iyi
yetiĢtirildik. Köy enstitülü gittiği köylerde ev, fırın, köprü ve yol yapımında adeta öncülük
206 Osman Sakallı ile 28.07.2010 tarihinde Hatay Burnaz Beldesinde yapılan mülakat.
86
yaptı. Bu söylediklerimi de yapmada baĢarılı oldu. Ziraat alanındaki bilgilerimizle bahçecilik,
sulu veya susuz tarımın yapılmasında eksiklikleri giderdik. Ben Türkçe bilmeyen bir köyde
göreve baĢladım. Hatay ili Yayladağı ilçesine bağlı Cındarlı köyünde Arapça da bilmem
sayesinde önce köylü ile iletiĢim kurdum. Gündüz çocuklarına, akĢam da yetiĢkinlere hem
Türkçe hem de okuma-yazma öğrettim. Ġlk maaĢım yirmi liraydı. Parada pulda zamda hiç
gözüm olmadı. Çünkü biz milletimizi sevdik onları yüceltmek için çalıĢtık. Yaptığımız bağlar,
bahçeler, binalar, tarımdaki öncülüğümüz okuma-yazma oranının artması, sanat, müzik,
tiyatro gibi faaliyetlerimiz, yeni bir çevre yeni bir insan tipi ortaya çıkarmıĢtı. Milli
bayramlarımızı köylerde kutladık. ġiirlerle konuĢmalarla, milli Ģuuru ve bağımsızlığı öne
çıkardık. Ancak iĢlerine gelmediğimiz ağalar bize komünist dediler. Ben Türkçe bilmeyen
Cındarlı köyünü diliyle, sevgi ve saygısıyla, gönlüyle bağlı olduğu devletimize bağlayan çelik
bir halattım. Köye giderken bana iki öküz bir de inek verdiler. Bunlarla Ģahsıma verilen
arazide halka adeta öncülük yapmak zorundaydım. Eğer köy düzlük bir arazide ise öğretmene
öküz yerine at verilirdi. Öküzlerimle bana verilen tarlada tarım yaptım. Hayvan hastalıkları
alanında da bilgimiz olduğu için, salgın hastalıklara dönük bazı tedbirlere de öncülük
yaptım.”207
.
Öğretmenlik hayatının ilk yıllarını böyle dile getiren Osman Sakallı Bey‟e köy
enstitülünün evi, ailesi, günlük yaĢamı ilerde nasıl oldu dediğimde, ailesini ve çocuklarını
Ģöyle tanıttı:
“Köylerde çalıĢmaktan hiç rahatsızlık duymadım. Köylerdeki güzelleĢmeler,
değiĢmeler beni çok sevindirirdi. Evimde saygı ve sevgi ve samimiyet egemendir.
Çocuklarımla ailemle hep mutlu yaĢadım” diyor. Bu söyleĢi sırasında öyle önemli bir Ģeye
tanıklık etme fırsatı yakalanmıĢtır. Çocuklarından bahsederken kullandığı isimler dikkati
çekmektedir, ”oğullarım Metehan ve Mustafa KurtuluĢ”. Bu isimlerle ilgili soruya
Metehan‟ın büyüklüğü ve Türk toplumunu birleĢtirmesiyle ilgili diyor, Mustafa KurtuluĢ‟un
ise “Atatürk‟ün Mustafa‟sı ile esaretin zıttını yan yana getirdik” Ģeklinde açıklıyordu.
1940‟ta açılan Düziçi Köy Enstitüsü ile ilgili çok Ģey söylendi. Ama enstitünün ilk
yılında okula kayıt olan Osman Sakallı‟nın söyledikleri ile “çok Ģey” dediğim dedikoduların
kasıtlı, değiĢimi kabullenemeyen, topluma egemen güçlerin ürünü olduğu düĢüncesi daha da
güçlü hale gelmektedir. Düziçi Köy Enstitüsüne tahsis edilen binlerce dönüm arazi buranın
toprak ağalarından alınarak enstitüye tapulanmıĢtır. Düziçi Köy Enstitüsüne toprak kaptıran
207 Osman Sakallı ile 28.07.2010 tarihinde Hatay Burnaz Beldesinde yapılan mülakat.
87
ağalar ile Enstitü Müdürü Ahmet Lütfi Dağlar bu toprak meselesi yüzünden karĢı karĢıya
geldiğinde ise sonuç ne yazık ki müdür için pek de iyi olmamıĢtır.
Okula ayrılan arazide 1940‟larda öğrenciler çalıĢır, üretir ve yerdi. Tarım arazisinde
çalıĢan, okulda zanaatkâr ve öğrenci olan enstitü öğrencileri dönemin koĢullarında
Anadolu‟yu Ģekillendirecek mimarlardı. Osman Sakallı ile yapılan görüĢmede kendi oturacağı
evi yapabilecek, çevresini Ģekillendirecek, iğne yapabilen, pansuman bilen, tarım ve
hayvancılık konusunda donanımlı bir insanın o dönemde ne kadar değerli olduğunu bir kez
daha görmek mümkündür. Kitabı dost, bilimi rehber gören enstitü mezunları görev yerlerinde
Osman Sakallı ile yapılan görüĢmeye göre, bölge insanı ağalardan ve sözde ileri gelenlerden
hiç hoĢ olmayan tavırlar görmüĢlerdir. Köy çocuğunun önce okuma-yazma öğrenmesi sonra
kitaplarla tarihi, fenni, dünyayı, ekonomiyi öğrenmesi elbette köy çocuklarının babalarına
hükmeden ağaları rahatsız etmiĢtir. Bu iki ucun yani ya köy enstitülüleri ya da karĢısındaki
ağalar aynı anda yaĢaması mümkün olmayacak merkezlere dönünce bu durum 1954 yılında
enstitülerin kapatılması ile sonuçlanmıĢtır. ÇeĢitli politik yorumlar yapılsa da doğrular her
zaman doğru kalmıĢtır.
Bir dönem toplumu yanlıĢlara inandıranlar kendilerini sorgulayan bir neslin yetiĢmesi
durumunda kendilerini ve fikirlerini topluma dayatamaz hâle gelmiĢlerdir. Bahane bulmanın
kolay çare üretmenin ise zahmet ve fedakârlık gerektirdiğine inanan enstitü öğretmenleri
kendileri gibi yetiĢtirdikleri öğrencilerini Anadolu‟nun köylerine göndermiĢler, öğretmen
köye Atatürk devriminin kıyafetiyle eskiye oranla daha sade bir Türkçe ile valizinde kitapları
ile gitmiĢtir. Enstitülerin kapatılması sonucu ise Düziçi Köy Enstitüsü “Düziçi Öğretmen
Okulu” adını almıĢtır.
B. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE MEHMET YILMAZ
Düziçi Köy Enstitüsü‟nden 1950-1951 yılı eğitim öğretim yılında mezun olan Mehmet
Yılmaz 3 yıllık sürekli ilkokul Alibozlu Ġlkokulu‟nda okuduktan sonra Köy Enstitüsü 5 yıllık
uygulama ilkokuluna kayıt olduğunu sonrasında da Köy Enstitüsü‟nün öğretmen yetiĢtiren
bölümüne kayıt yaptırdığını belirtmiĢtir. BaĢka bir ifadeyle de küçücük bir çocukken Köy
Enstitülü olmuĢtur. Mehmet Yılmaz kayıt gününü ve ilk aylarını Ģöyle anlatıyor:
“Babam Hasan Yılmaz bana önce bir elbise aldı, ilk defa pantolonum olmuĢtu buna
çok sevindim. Kayıt için Enstitü binasına gittiğiz de benim önce diĢlerime baktılar, sanırım
sağlıklı olup olmadığıma dair bir tespitin yapılmasıydı. Olası okul terki yaptığımda
88
babamdan bana yapılan masrafların devlet bütçesine tekrar dönüĢümünü sağlamak amacıyla
senet imzalaması istendi. Kayıtta bunlar çok önemliydi.
Enstitüdeki ilk günlerimde köyü evi çok özlüyordum. Bir hafta sonu oda kurban
bayramına denk gelmiĢti, bizim köyden sınıf arkadaĢım Ġbrahim Yıldırımla gizlice eve kaçtık,
ancak babam beni kurban etinden bile yedirmeden, annemin tüm ısrarlarına rağmen okula
hemen aynı gün geri getirdi. Bu durumda çok sıkı bir uyarı aldım. Benimle beraber aynı gün
eve gidip sonra pazartesi okula gelen Ġbrahim Yıldırım ise okuldan atılmıĢtı. Üzerindeki
elbiseler bile çıkartılmıĢtı. Köy Enstitüsü çok sıkı bir disiplin uygulandığı okuldu. Ben okulda
deney yaparken, kitap okurken, Ģiir, tiyatro etkinliklerinde görev alırken spor yaparken benim
yaĢıtlarım köyde önceki yıllardan beri devam edip gelen insan gücüne bağlı tarım faaliyetleri
ve hayvancılıkla meĢgul oluyordu.”208
.
Düziçi Köy Enstitüsü‟nün komünist yuvası olduğu, komünist yetiĢtirdiği iddialarını ise
Mehmet Yılmaz Ģöyle açıklamıĢtır:
“Köy Enstitüsü süre gelen uygulamaların Türk Toplumunu uluslararası siyasette,
ekonomik gerçeklerde, kültür ve sanatta, bilimde ve sağlıklı bir yaĢanabilir çevre ortamı
oluĢturmada yetersiz kaldığı tespitine vardıktan sonra tüm bu sıraladığım sahalarda halkı
daha etkili ve güçlü hale getiren ek bir atılım projesini hayata geçirmek üzere kurulmuĢtur.
Bizlerin, köy çocuklarının okula bilgiye, ülkemizin de sanayi ve teknolojik geliĢime ihtiyacı
vardı. Bir insanın okuryazar olmadan bilimle uğraĢmadan sanayi ve teknoloji adına bir Ģey
yapabilir mi? Köy Enstitüsü‟ndeki eğitim öğretim cumartesi günleri tüm öğretmen ve
öğrencilerin katıldığı değerlendirme ve eleĢtirilerin yapıldığı toplantılar, halka açık
müsamereler ve aldığımız eğitim ve yetiĢtirme tarzımız ortaya yani o zamana kadar pek
rastlanmamıĢ bir insan tipini ortaya çıkarmıĢtır. ĠĢte bu durumda komünizm adına hiçbir
öğretiye maruz kalmadığımız hâlde KurtuluĢ SavaĢının baĢkomutanı Atatürk‟e bağlı gençler
olarak yetiĢtiğimiz hâlde biz dediler. Hiçbir zaman komünistim demedim. Türkiye‟de yasal
olarak varlığını sürdüren komünist oluĢumlar var ama ben bunlara hiç oy vermedim.
Enstitü Müdürü Lütfi Dağlar için kim tarafından nasıl uyduruldu kimler yayılmasını
nasıl sağladı bilmem ama sonradan bizleri ve Köy Enstitülerini aĢağılamak yalnızlaĢtırmak
ve dıĢlamak için bir Ģeker isteme hikâyesi duyduk. Güya bizim müdür bir benden Ģeker isteyin,
birde Allah‟tan deyip istekler gerçekleĢince kendisi Ģeker atıyormuĢ. Bizlerde böyle Allahsız
birer komünist olarak yetiĢtirilmiĢiz. Böyle bir Ģeye Lütfi Dağlar‟ın müdürlüğünde ben
rastlamadım. Tamamen yalan ve iftiradır. Ancak bir gün ramazan ayında iken tüm öğrencileri
208 Mehmet Yılmaz ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Gökçayır Köyü‟nde yapılan mülakat.
89
topladı içinizde oruç tutanlar varsa diğerlerinden ayrılsın dedi. Bende oruç tutuyordum.
Ayrıldım. Bize dedi ki „çocuklar havalar çok sıcak bu halde oruç tutmanız sizi yorar,
derslerinizde baĢarısız olursunuz‟. dedi ve okulun aĢçılarından birine bir sürahi su getirtti.
Bize bu sudan içmemizi emretti. „yoksa sizi okuldan atarım‟ dedi. Biri de ben olmak üzere
çoğu arkadaĢ getirilen sudan azar azar içerek oruçları bozduk ancak 5 arkadaĢın „hocam bizi
okuldan da atsanız, valizlerimizi Ģimdi elimize verseniz orucumuzu bozmayız, bu bardaktan su
içmeyiz, okuldan bu yüzden bir gerekçeyle de ayrılmaya hazırız.‟ yönündeki ortak cevapları
bizlerin müdürün bir yönünü tanımamızda da etkili oldu çünkü müdür Lütfi Dağlar okulun
aĢçıbaĢını çağırarak Ramazanda bugünden itibaren bu beĢ çocuğa kendileri ne arzu ederlerse
elimizdeki imkânlar doğrultusunda onu hazırlayacaksın, sahurda ve iftarda tüm oruç
tutanların dıĢında bunlar istediklerini yiyip içecekler dedi ve o beĢ arkadaĢla o gün iftarı aynı
masada yaptılar. Bizde müdürün oruç tuttuğunu bu Ģekilde öğrendik.
Köy Enstitüsü komünist yetiĢtiriyor diyenlerden birisi olan Enstitü‟nün kapatılmasını
isteyen Kinyas Kartal sonradan itiraf etmiĢtir. Köy Enstitüsü‟nü sırf kapattırmak için böyle
bir yola baĢvurduklarını Köy Enstitüsü demokratik, katılımcı bir eğitim kurumuydu. EleĢtiri
ve hoĢgörüyü kardeĢ iki sözcük görürdük, eleĢtirinin olmadığı yerde yanlıĢlar tespit edilip
yanlıĢtan dönülür mü? Biz köy çocuklarının öğretmen olarak köye öğretmen sıfatıyla
gitmesinin ardında öğretmenlere çıkarlarını zarar geldiği için zengin toprak ağları ve gözde
din adamlar komünist dedi. Aldığımız eğitim tarzıyla köylerde buna paralel çocuk
yetiĢtirmemiz o günlere kadar emir verenin el öptürenin iĢine gelmedi. Okuyan, ağasından
toprak isteyen, üretmek, kendi toprağında çalıĢmak isteyen yurttaĢ olmanın bilinciyle toplum
içinde ve kanunlar önünde haklının varlığına inana ve bunu isteyen insan tipi kimin
çıkarlarına engel olmuĢsa onlarda bize komünist demiĢtir. Toprağı olmayan ağasının
vereceğinden baĢka yaĢamda bir Ģeyi olmayan insan tipiyle cumhuriyet demokrasi hukuk olur
mu? Üretim sahası, çalıĢma sahası veya elinde mesleği olmayan insan özgür olabilir mi?
Elitlerin hangi dediğine itiraz edilebilir? Köy Enstitüleri iĢte böylesi bir zihniyete açılmıĢ bir
cephedir. Köylü kendisini yurdun sahibi görecek ki ağadan hak ve toprak isteyecek ve alacak
toprağı alacak ve toprağı iĢleyecek zirai bilgisi olacak iĢte tüm bu arananlar köylere Köy
Enstitüsü tarafından taĢınmıĢtır. Karnı toprağı alın teri ve ürettikleriyle doyan köylü
okuyacak düĢünüp hoĢgörüyü kardeĢ gibi görecek beynine doyuracaktı. Ancak kimse
marabasıyla aynı sıraya girip aynı kuyrukta sıra beklemeye razı değildi.
Hükümet binalarında tüm devlet dairelerinde makamlarda ağırlanan, sözde asiller
köyden çıkıp köyüne bütün bu yapıları hedef alan bir öğretmenin gelmesini istememiĢtir.
90
Devlette bürokraside elit kim olursa olsun Ģehirden gelsin hiç önemli değil ama emrindeki
marabayı söz sahibi yapacak kimse gelmesin. Bu zihniyetle demokrasi olabilir mi? Bürokrasi
ağa birlikteliği Köy Enstitülüler tarafından ciddi zedeler almıĢtır. H. Aksay örneği A. Dilipak
örneği yüzyıllardır Türk toplumunda egemen sınıflar halkı kontrolünde tutmak istemiĢtir.
Toplum üzerinde nüfuzunu kaybettirecek her geliĢmeye egemen unsurlar karĢı çıkmıĢtır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkan devrimlere karsı çıkanlar aslında kontrollerinden çıkacak
halkın kendilerini yalnızlaĢtıracağından korkmuĢlardır. Kimse halkı sevmiyorum iradesine
karıĢmıyorum dememiĢtir. Mesele halkın nasıl bir halk olarak Ģekillendirilmesine dönüktür.
Ġtaat eden eleĢtirmeyen, halk egemenlerin tam istediği insan tipidir. Hak isteyen hakkı olduğu
söyleyen soru soran halk ise sıkıntıdır bu tür kiĢiler ise melun saygısız veya dinsiz diye tarif
edilmiĢtir.
Köy Enstitüsü Cumhuriyetin kurucularının inandığı ve savunduğu değerlerin köye
götürülmesidir. Köylü, kentli ve bir Ankara bütünleĢmesidir. Köylü modern ziraatı yapmadan,
üretmeden kooperatifleĢmeden cebi para görmeden ekonomik yönden bağımsız olabilir mi?
Özgürce hareket edebilir mi? Bu özellikte olmayan köylü ağasının emrindedir emir alan kiĢi
ağasından ekmek yiyen kiĢi özgürce siyasete katılıp mücadele verebilir mi? Ekmeğini veren
ağasına ihanet mi etsin? Emir alan kiĢilerin belirlediği yönetim demokrasinin eseri değildir
demokrasinin önündeki bu engelin Köy Enstitüsü‟nde karĢısındaki en büyük engel oldu bir
gerçektir demokrasinin var olması ve yaĢamını devamında halkın üreten ve özgür yurttaĢ
olması vazgeçilmez bir durumdur yiyeceğini bile kazanmadan yoksun bireyler özgür olabilir
mi? Evinin buğdayını bulgurunu ağaya ırgatlık yaparak sağlayan insanlar ağasının sözünden
çıkabilir mi seçim sandığı önüne geldiğinde ağasının siyasi tercihini sorgulayıp aksi bir
siyasi, partiye oy verebilir mi? Feodalite olduğu yerde demokrasinin olması mümkün değildir
biz Köy Enstitüler tam demokrasinin mimarı olarak tanıtılacakken aslında öyleyiz ne hikmetse
demokrasi dıĢı baskıcı bir siyasi hareket olan Türk halkını kültürüne ve inançlarıyla
bağdaĢmayan komünizmle tarif edildik buda esasında beni çok üzmüĢtür.
Köy Enstitüsü öğrencilerinin okul arazisinde ve inĢaat bölgelerinde iĢ gücü
bakımından katkıda bulunmasını da bir komünistlik örneği olarak belirten Köy Enstitüsünü
karalayanlar biz Köy Enstitüsü öğrencilerinin emsali olan ama okullu olmayan köy
çocuklarının karın tokluğuna ağalarının tarlasında çalıĢmasına ise çıt ses çıkarmamıĢlardır.
Çünkü istenilen köylü ağasının emrindeki köylüdür Ģimdi biz demokratız demokrasi bizimle
geliĢti ve yaĢam buldu desem yanlıĢ olmaz çünkü aslında demokrasi öyle bir silahtır ki kendi
yapımın kendi tecrübelerin ve geliĢiminin sonucunda elde etmemiĢsen kazalara yol açılır.
91
Kendi yapımın değilse hep onu ileri götürmek ileri tutmak zorundasın yoksa kendi kendini ya
da eline aldığın demokrasi silahıyla baĢkasını vurursun. Demokrasi kendini tanıyan
özümsemiĢ ustalar ister. Eğer çoluk çocuğun eline geçerse zararlı ve baskının aracı olur bir
ülkede bir hükümet ve politikacılar halkın yaĢamını direk ilgilendiren konularda o halkla
özgür, baĢkasına muhtaç etmeyecek seviyeye getirilmelidir.
Geri kalmıĢlığın aĢılmasına dönük formüllere siyasiler öncülük etmektedir. Yüzyılı
aĢkın demokrasi adına verilen mücadele tartıĢma ve sataĢmalar bitmedi çünkü yöneticiler
veya kendini aydın sananlar anayasa, paket, ferman, program gibi sadece kulağa hoĢ gelen
sözlerle birikimden yoksun bireylere hitap ederek hiçbir soruna çare olamadılar. Kâğıt
üzerine yazılan Ģey ne olursa olsun hayat bulmadıkça, ya da ekonomi bilim teknoloji, sanayi,
ziraat ve kültürel alandaki canlanmanın alt yapısını oluĢturmadıkça toplumun kalkınmasında
etkisi olmayacak cümleler yığınından baĢka bir Ģey olamaz. Köy Enstitüsü‟nün çevresine
okuluna ve köyüne yaptığı hizmetlerle ilgili ise “bir eğitim öğretim yılında günlük mecburi
okuma saatleri sayesinde bizler bir yılda en az 25-30 kitap okur bitirirdik enstitü öğrencileri
önce enstitüyü modern bir kent site ve yaĢam alanı haline getirir ve kurulduğu yere örnek
olurdu. Enstitü bahçesine dikilen çiçekler ağaçlar ve düzenlenen bahçe insanın ruhuna hitap
eder ve insanın neĢesini artırırdı.
Bu modern görünümlü yaĢam sahalarını Köy Enstitülü öğretmenler
görevlendirildikleri köylerde okullarını ve lojmanlarını Ģekillendirerek köylere taĢımıĢlardır.
Köye yapılan, bir okul binası ve öğretmen lojmanı çatısıyla, bahçesiyle âdeta göz
kamaĢtırırdı. Bahçesi ağaçlandırılmıĢ alan ve buradaki temizlik çiçeklendirilmiĢ yol kenarları
güzel görünümlü banyosu tuvaleti ve mutfağıyla değiĢim köylere ilk önce Köy Enstitülü biz
öğretmenler tarafından görüĢülmüĢtür. Bunlar bir köye götürülen görsel değiĢikliklerin
bazılarıydı hastalara iğne ve pansuman yapılması doktor isteği hayvan hastalıklarına karĢı
veteriner isteği sorma eleĢtirme hak arama kendini yurdun sahibi görme ise halkın düĢünce
sahasına bizler tarafından girdirilmiĢtir. Köy Enstitülü öğretmen hastalık ne olursa olsun bir
muska yazdırma ve hoca çağırma geleneğinin ne sağlıkla ne dinimizle ilgisinin olmadığını
köylerde söyleyen ilk kiĢilerdir. Köy Enstitülü öğretmen Ģık giyinir temiz görünümlü tıraĢını
neredeyse günlük olurdu 24 saati Köy Enstitülünün önceden programlanmıĢtır. Adeta
yaĢamımız bir programdan ibarettir.”209
.
Köy Enstitülünün kapatılmasına dönük ise M. Yılmaz Ģunları söylemiĢtir:
209 Mehmet Yılmaz ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Gökçayır Köyü‟nde yapılan mülakat.
92
“Ne kadar gerici varsa hepsinin hedefindeydik komünist olduğumuzu iddia edenlerden
Kinyas Kartal‟ın itiraflarını herkes okumalıdır. Bizde ötekiler kutuplaĢması çok partili
hayatta Köy Enstitülerini hedefine oturtmuĢ ve bizim üzerimizden iç politika Ģekil almıĢtır. Biz
dine bağlıyız ve dindarız diyenler Köy Enstitülerini halka Ģikâyet ederek oy istediler. Egemen
olmak ve egemen kalmak istemeyenlerin diğer alanlardaki yetersizliklerini bilgisizliklerini en
kolay kapatma formülü de biz Köy Enstitülerin yetiĢme tarzı ve bize karĢı attıkları iftiraları
olmuĢtur. Kız çocuklarını okuyup öğretmen olmasıyla gâvurlaĢmanın ne alakası var. ĠĢte
bunlar altmıĢ yıl önce (1950) de ilk siyasete yön veren en ünlü çıkıĢlardı. O günün Türk
toplumunu bu söylemler ĢekillendirmiĢtir. 1945-1946 da Enstitülerde kız öğrenci sayısı 1396
iken 1951-1952‟de Kızılçullu ve Köy Enstitüsü ve Bolu‟da kız öğrencilerinin toplatılması
baĢka bir ifadeyle belirtilen bu Enstitülere naklini almayan Köy Enstitüsü‟nün kız
öğrencilerinin okullarda atılmakla tehdit edilmesi enstitülerde kız öğrenci sayısının hızla
düĢmesine sebep olmuĢ ancak mevcut siyasi iktidarında prim yapmasına sebep olmuĢtur.”210
.
C. KÖY ENSTĠTÜSÜ VE HASAN AKSAY
1931‟de Düziçi‟nde doğan, Müftü Emin Efendi‟nin oğlu, 1960 Askeri Müdahalesi
sonrası siyasete ve TBMM‟ye giren 39. Hükümette yani I. Milliyetçi Cephe Hükümetinde
Devlet Bakanı olarak görev yapan Hasan Aksay ile Düziçi Köy Enstitüsünün bölgesine ne
gibi etkinliklerde bulunduğunu konu edinen görüĢmemizde Sayın Bakan Düziçi Köy
Enstitüsü„nün kurulduğu yıllarda kendisinin ilkokulu bitirdiğini belirtmiĢtir. 1930‟larda
Düziçi‟nde iki tane ilkokulun görev yaptığı, bunlardan birinin Karacaören Köyü‟nde diğerinin
Haruniye‟de olduğunu söylemektedir. Düziçi Köy Enstitüsü‟nün kuruluĢu ve etrafa saçtığı
havayı Ģöyle açıklamaktadır:
“Köyleriyle farklı bir dünya inĢa edilmek istenmiĢtir. Avrupa taklit edildi, kız ile erkek
öğrenciler aynı ortamda okutulunca elbette tepki çekti. Düziçi Köy Enstitüsü bu tür tepki
çeken uygulamalar yapıldı. Kız ve erkek öğrencilerin bir arada durmaları ve karıĢık
gezmeleri teĢvik edildi. 1940‟larda normal bir ortaokulda halkın dinine dönük bir ters
uygulama yok iken Köy Enstitüsünde halkın inançlarına uygun olmayan uygulamalar
olmuĢtur. Bir müsamerede eĢeğin baĢına sarık geçirilmesi çok tepki topladı. Düziçi Köy
Enstitüsünde Darwinci bir neslin yetiĢmesinde etkili olmuĢtur.
Köy Enstitüsü CHP‟nin çelik halatla bağlanmıĢ ittifak kurduğu bir kurumdur.
Müdürleri (A.Lütfi Dağlar kastediliyor) çocuklara Allah‟ın Ģeker isteyin bakalım size hemen
210 Mehmet Yılmaz ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Gökçayır Köyü‟nde yapılan mülakat.
93
verecek mi? Bir de benden isteyin deyip çocukların istemesi sonrasında okulun balkonundan
çocuklara Ģeker atmıĢtır. Milletin inançlarına ters düĢen davranıĢlar sergilemiĢtir.”211
.
Düziçi Köy Enstitüsü‟nün düĢünce ve yaĢam tarzı yönünden tarifini bu Ģekil yapan,
Enstitülerde komünizm ve din meselesine diğer tanıklardan farklı yaklaĢan Hasan Aksay
tarım, inĢaat ve oluĢturulmak istenen yaĢam mekânlarıyla ilgili olarak da görüĢmemizde
Ģunları dile getirmiĢtir:
“Elektriği Düziçi‟nde ilk kez Köy Enstitüsü kullandı, çiftliğinde bile elektrik kullanırdı.
Halk bunları bir israf olarak görüyordu. Köy Enstitüsü ilk kez burada makineli tarım yaptı,
traktör ilk kez bu bölgenin insanı Köy Enstitüsünde görülmüĢtür. Su kuyusu kazıp yeraltından
su çıkarıp onunla tarımı ilk kez Köy Enstitüsü yapmıĢtır. Tarlaların bu Ģekilde de
sulanabileceğini gösterdiler. Deliçay ile Köy Enstitüsünün inĢa edildiği mesafe 1,5 km ray
döĢeyip okulun, yatakhanelerin, lojmanların kısaca tüm binaların yapımında kullanılacak
kum, çakıl, taĢ kireç gibi inĢaat malzemelerini rayların üzerinden kendi yaptıkları arabalarla
taĢıdılar. Enstitülere çok para ayrılmıĢtır. Bu paralar baĢka sahalarda kullanılsa çok daha iyi
olurdu. Üstelik bu Köy Enstitüsü dünyada branĢlaĢmanın olduğu yüzyıllarda her Ģeyden
yarım anlayan bir insan yetiĢtirmiĢtir.
Ben ortaokul ikinci ve üçüncü sınıfı MaraĢ‟ta okudum o yıllarda MaraĢ‟ta lise yoktu.
Köy Enstitüsü yapılacağına il ve ilçelere lise yapılsaydı da iyi olurdu. CHP‟nin tek gayesi
milletler arası yarıĢta önde olmak, baĢarıyı devam ettirmekti, yarıĢı hep dünyevi konularda
Ģekillendiren idare maneviyata ve milletlere inançlarına, aykırı bir insan tipine Köy Enstitüsü
yetiĢtirmiĢtir. Bu da ileride çok sıkıntıların yaĢanmasında etkili olmuĢtur. Düziçi Köy
Enstitüsüne öğrencisi olmakla yetkili olduğu Adana, Hatay, Mersin, Gaziantep,
KahramanmaraĢ illerinde 1930 ve 1940 yıllarında gerek ortaokul gerekse lise dengi okullar
sayıca azdır. Çünkü bu okullara ilkokulu bitirmiĢ ortaokulda öğrenim yapabilme hakkını
kazanmıĢ öğrenciler kayıt olabilmektedir. Okuma yazma bilmeden ilkokul mezunu olmadan
ortaokula devam söz konusu olamazdı. ĠĢgallere, ihanetlere tanık bir tarihe sahip güney
illerimizden öğrenci temin eden Düziçi Köy Enstitüsü insanların etnik köken sülale, mezhep
ya da yöreye ait farklı lehçelerin yönlendirildiği bir ayrıĢtırıcı politikanın uygulayıcısı
olmadan, Ģalvarıyla, ayağında çarığıyla, kayda gelen köy çocuklarını bünyesine almıĢ,
verdiği yıllık bir elbise ve çeĢitli çamaĢırlar bir çift ayakkabı öğrencilerin çok iyi kullanıp
korumaları gerektiğini enstitü idaresi tarafından öğrencilere en baĢta söylenmiĢtir. Çünkü
hem I. Dünya SavaĢı hem kurtuluĢ savaĢının yaraları sarılırken dünyayı etkisi altına alan II.
211 Hasan Aksay ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesinde yapılan mülakat.
94
Dünya SavaĢının Türkiye‟ye çektirdiği sıkıntılar yurdun her köyünü, her bireyini mutlaka belli
oranda etkilemiĢtir. O yüzden Düziçi Köy Enstitüsü öğrencisine verdiği elbiseyi, bavulu,
dolabı, ayakkabıyı, üç öğün yemeği son derece kıymetli yardımları görmüĢtür.
Düziçi‟nde 1930‟larda iki tane ilkokul varken köylerde okul ve öğretmen yok. Bu acı
gerçek diğer komĢu il ve ilçelerde kendini gösterirken tartıĢmasız öncelikle nüfusun % 80‟ni
köylü olan ulusun çocuklarının okuma yazma öğretecek öğretmeni yetiĢtirmektedir.
Düziçi‟nin komĢu o yıllarda bir ilçe olan Osmaniye‟de ilkokul bitirmiĢ çocuğuna ortaokul
okutmak büyük bir ekonomik gücün ürünü ve sonucu olabilirdi. Yoksul köylü kendini
doyurmada ve barındırma sorunu çeken, toprağı olmayan, toprağı olupta sulamayan
hayvanlarını salgın hastalıklara karĢı korumayan köylü nasıl ortaokul ve lise öğretmeni için
çocuğunu baĢka bir yere gönderebilirdi. Bu imkâna 1940‟larda ya ağalar ya da çeĢitli dinsel
sıfat sahibi kiĢiler sahipti. Toprak, para, bahçe, güzel görüntülü kesme taĢlarla yapılmıĢ evler
onlardaydı. Düziçi Köy Enstitüsü yaĢandığı iddia edilen eĢeğe sarık bağlama, Ģeker isteme ve
Darvinci nesil iddialarını Enstitü‟ye 1940‟ta baĢlayan Osman Sakallı‟ya, 1945‟te baĢlayan
M. Saral‟a Mehmet Yılmaz„a yani iddialarda hedef olan ve ismi geçen kurucu müdür Lütfi
Dağlar‟ın Enstitü Müdürlüğü yaptığı ve tüm yılları kapsayan dönemde öğrenci olan kiĢilere
yönelttiğimde hepsi “Biz öğrenciyken böyle bir olaya tanık olmadık, her ne hikmetse biz de
sonradan bu tür Ģeyler duyduk” diyorlar. Bu yaĢananlar sahibi bile belli olmayan iddialar
çağdaĢlaĢma ve Türk modernleĢmesini gerçekleĢtirme giriĢimlerine ne kadar yarar sağlar
veya ne kadar zarar verir. Ben Ģunu gördüm Ģuna Ģahit oldum denilecek bir yanlıĢı veya bir
kiĢiyi araĢtırmalarımda tespit edemedim. Sıkı disiplin yanlısı bazı idarecilerin, varlığında,
binaların inĢasında ağır iĢçilikten, bazen yemeklerin azlığından yakınan öğrenciler olmuĢtur
(1945 giriĢli Mehmet Saral ve onun anlattığı olaylar kastediliyor). Yani bazı yanlıĢlar,
eksiklikler, yetersizlikler Düziçi Köy Enstitüsü olmuĢtur. Ancak tüm bunlar Köy Enstitülerinin
kuruluĢu ve amacına ait yanlıĢlar değildi.”212
.
Düziçi Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerden hayatta kalanlarla yapılan görüĢmeler,
genelde baĢarıların, özgüvenin, kiĢiliğin geliĢimi, demokrasi, Atatürk çağdaĢlaĢma ve Türk
halkının da medeniyete öğe kazandıracak bir ulus olduğu yönünde olmuĢtur. Çünkü Düziçi
Köy Enstitüsü‟ne girenler sanat, mimari, üretim, eğitim ve bilimle bütünleĢmeyi baĢarmak
için çalıĢmıĢlardır. Öğretmenden dayak yeme, haksız yere disiplin cezası aldığını söyleyenler
mutlaka olmuĢtur. Ancak hedef bilgide, ekonomi de refah seviyesinde birbirine yalın
212 Hasan Aksay ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesi‟nde yapılan mülakat.
.
95
bütünleĢmiĢ ve yalınlaĢmıĢ bir toplum yaĢamı sağlamaktı. Hiçbir müteahhide ihale edilmeden
kendi öğretmeni usta öğreticisi ve öğrencilerinin ellerinden geçen taĢ, kum ve tuğlalarla
yapılmıĢ Köy Enstitüsü binalarının yapımı devlet ekonomisine ne kadar yük sağlamıĢtır ayrı
bir inceleme konusu oluĢturur. Kazma kürekle kazılan kovalarla toprağı çekilen kuyulardan su
çıkarıp onunla tarımsal faaliyetleri yaĢama geçiren Enstitü yine makineli tarımla üretimi de
verimin arttığını, iĢ gücünün azalıp insanın fazla yorulmadan da tarımı yapabileceğini yöre
insanına göstermiĢtir.
D. ÖĞRETMEN OKULU MEZUNU EMĠNE ÖZKAN BAġ’IN GÖZÜYLE
KÖY ENSTĠTÜSÜ
1959 yılında Düziçi Öğretmen Okulu yerelden kız öğrenci alımı gerçekleĢtirmiĢtir.
Yatılı olarak eğitim-öğretim yapan okula giriĢ yapan altı kız öğrenciden biri olan Emine
Özkan okula kayıt olduğu günleri, yaĢadığı zorlukları ve dönemin Düziçi‟ini Ģöyle
anlatmaktadır:
“Okula giriĢ için yapılan sınavı kazanarak kayıt olmayı hak ettim. O zaman okulda
çalıĢan personelin de çocukları okula kayıt hakkına sahiplerdi. Biz altı kız öğrenci olarak
okula giriĢ yaptık. Dayım Mustafa Kültür, nenemin adında olmam sebebi ile beni çok severdi,
ancak okula baĢladıktan sonra beni sevmeyi de bıraktı elini de öptürmedi. Abim Hüsnü de
bizim ailede okumama karĢı çıkanlar arasındaydı. KomĢulardan, kızını niye okutuyorsun
diyenlerin daha sonra kızlarının bu okulda okuyup öğretmen olduklarını gördüm.”213
.
DeğiĢim toplumda kolay olmamıĢtır. Yeni caddeler, kaldırımlar, sokak lambaları,
bunlar yaĢanan çevrenin fiziki görünümünün değiĢmesinde ilk göze çarpan öğelerdir. Ġyi bir
çalıĢma ekibiyle bir mahallenin, ilçenin veya büyük bir Ģehrin dıĢ görünümü, yerine göre bir
ay veya büyük bir Ģehrin dıĢ görünümü birkaç yılda tamamen değiĢirken toplum, iĢte bu
değiĢimin yaĢam tarzına, dünyaya bakıĢa ve hayata uyarlanmasına genelde mesafeli durmuĢ
ve bir anda kabullenmemiĢtir. Toplumsal değiĢimler aslında, değiĢimin düĢünce
önderlerinden ziyade, değiĢimi önemseyen öncülerin eseri olmuĢtur. Kız çocuklarının okula
gitmesini 1950 veya 1960‟larda doğru bulmadığını söyleyenler daha sonra Düziçi Öğretmen
Okuluna çocuklarını gönderenlere elbette ki okula ilk yılda (1959) kayıt olan bu altı kız
öğrenci örnek olmuĢtur. Kız öğrencilerin Düziçi Öğretmen Okuluna altı kiĢi kayıt olması
yöredeki daha sonra okuyacak kız öğrencilere okulların, sınıfların, kitapların arkadaĢ
213 Emine Özkan BaĢ ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesinde yapılan mülakat.
96
olmasında anahtar rol oynamıĢtır. Toplum, 1959-60 yıllarında ne kadar meraklıymıĢ ki Emine
öğretmen dönemi Ģöyle anlatmaktadır:
“Kız ve erkek öğrencilerin teneffüslerde sahaları farklıydı. Biz okul idaresinin
karĢısında durmak zorundaydık. Öğretmenimiz Sabiha Yaman bizi hep gözlem altında
tutardı.”
Neden böyle yapılmıĢtır sorusuna verilecek cevap çok olabilir, hangisi doğrudur,
bunlar çok tartıĢılacak Ģeylerdir. Ancak dönemin Avrupa‟sı, ABD‟si ve SSCB‟si
incelendiğinde bizim ne kadar geri kalındığı gerçeği gözden hiçbir zaman kaçamaz. Kız
öğrencilerin okutulmasına karĢı çıkılması bu karĢı çıkmaları düzenleyecek ya da
Ģekillendirecek resmi iĢlemlerin olmayıĢı aslında koĢulların zorluğunu çok iyi izah etmektedir.
Eğitim ve bilim yuvalarını “dıĢarıdakiler ne der” kaygısı ĢekillendirmiĢ ise değiĢim ve
değiĢim sonunda uygar bir ülke ve bilgi toplumu olma hedefine ulaĢma çabaları da ciddi bir
Ģekilde yara almıĢtır.
Okulun birinci ve ikinci kademe olarak iki Ģekilde eğitim-öğretim yaptığını belirten
Emine Özkan BaĢ, eğitim ve öğretimin Ģöyle bir tasvirini yapmaktadır:
“Okulda temiz bir kıyafet uygulaması vardı. Saçlarımızda mutlaka toka olacak,
saçlarımız taralı olacaktı. Alın kısmına saç indirilmezdi. Okulun ilk üç yılında tabiat bilgisi,
yurttaĢlık, tarih, coğrafya, matematik, müzik, resim-iĢ, tarım ve beden eğitimi gibi dersler
gördük. Müzik dersi müzik hanede, resim-iĢ resim atölyesinde uygulamalı olarak yapılırdı.
Her öğrenci mutlaka bir müzik aleti çalmayı öğrenirdi. Her belirli gün ve haftalarda
öğrencilerin tamamına yakını görev alırdı. Bir anma etkinliği olsun veya bir bayram olsun
okuldan bu gibi etkinliklerde bir öğrenci görev almadan mezun olamazdı. Eğitsel kol
baĢkanlarının seçimlerinden otuz gün önce seçim hazırlıkları baĢlar, seçim günü sandıklar
kuruldu. Öğle aralarında müzik kolu önderliğinde okul mikrofonundan çeĢitli Ģarkı veya
türküler seslendirilirdi. Her öğrenci resim dersinde kendi yeteneği neye yatkınsa kara kalem,
yağlı veya sulu boya çalıĢmalarını gerçekleĢtirir, buradaki eserler halka açık sergilenirdi.
Düziçi halkı okulun piyes veya benzeri etkinlerine yoğun bir ilgi gösterirdi. El feneriyle gece
karanlığında programları halk izlemeye gelirdi. Bir ay geçmeden okulumuza mutlaka bir
sanatçı konuk olurdu. Bunlardan biri de ÂĢık Veysel‟dir. Okulda halk türküleri ve halk
oyunları öğrenilirdi. Her öğrenci mutlaka belli bir oranda bunları öğrenirdi. Okullumuzun
piyes ekibi Adana, Mersin ve Hatay gibi illerde gösteriler yaptı. Ben de bu ekipteydim.
Komedi ve kahramanlık ana temalarımızdı. Biz ortama uyan kiĢiler olarak değil,
toplumumuzu aydınlatacak kiĢiler olarak yetiĢtik. Okulumuza dikilen ağaçları erkek
97
arkadaĢlarla beraber diktik. Arazinin iĢlenmesi, tarım ürünlerinin dikilmesi, çapası,
toplanması hep öğrenciler tarafından yapılıyordu. Her öğrencinin kendine ait bir alanı olur
ve orada ziraat faaliyetlerini yapar ve sergilerdi. Beden eğitimi dersinde atletizm, voleybol,
basketbol, atlama beygiri hepsini gördük ve uyguladık. Tabiat bilimleri derslerimiz hep
laboratuarda yapılırdı. Biz deneysiz ders yapmadık. Ayrı ayrı fizik, kimya ve biyoloji
laboratuarlarımız vardı. Okulumuzun perdelerini biz dikerdik. Okulumuz resim-iĢ öğretmeni
ġakir Candemir evlilik hazırlıkları sırasında kendi evinin mobilyasını okulun marangoz
atölyesinde yaptı. Öğrencilere verilen kitap listelerindeki kitaplar mutlaka okunurdu.
Bunların ana fikirleri ve özetleri bir tez sunumu Ģeklinde yapılırdı. Yağmurlu bir günün kiĢiye
etkileri gibi bugün çok ilginç gelecek konular bile kompozisyon derslerimize konu olurdu.
Kompozisyon derslerinde konuĢma dilinin sadeliğine ve doğru kullanımına büyük önem
verilirdi. Bu okulun öğrencisi sade bir Türkçe ile güzel konuĢan bir kiĢi olarak yetiĢirdi.
Küme çalıĢmaları sonuçlanınca, kümeler sınıfta çalıĢmalarını sunardı. Son sınıfta
okulumuzun Uygulama (Tatbikat) Ġlkokulu okulunda öğrendiğimiz çocuk psikolojisi, eğitim
bilimleri, çocuk Ģiir ve edebiyatı doğrultusunda öğretmenliğe ilk adımı atardık. Staj yeri
olarak belirlenen okullarda iki ay öğretmenlik yaptık. Bu iki aylık sürede okulun lojmanında
kalırdık. Köyü, köy insanını ve çocuklarını önceden tanırdık.”214
.
Bu açıklamalarının ardından elli yıl öncesinde eğitim, siyaset, bürokrat iliĢkisi
hakkında ise Ģunları ifade etmektedir Emine öğretmen:
“Biz cinsiyet, mezhep, dinsel tercih veya ırkın belirleyici ve önlendirici olduğu bir
ortam içinde değil, uygarlığı yakalama ve yaratma arzusu peĢinde olduk. Van ErciĢli bir
arkadaĢımız vardı. Türkçeyi konuĢmada güçlük çekerdi ama kaynaĢıp gittik. Atatürk bizim en
büyük önderimizdi. Öğretmenlerimiz cinsiyet ayrımı yapmadan beraber çay içer konuĢurlardı.
1963 Kıbrıs krizinde Mehter MarĢı ile önümüze düĢüp bize yürüyüĢ yaptıran öğretmenimiz
daha sonra TÖBDER‟in buradaki kurucusu oldu. 1960‟larda okulumuzda ne bir siyasetçi ne
de siyasetin eğitim kurumlarını Ģimdiki gibi bir etki sahası olarak gördüğüne dair bir örnek
görmedim. Dini ve millî duygularımız Ģimdiki gibi siyasete henüz malzeme yapılmamıĢtı. Biz
yurdunu seven Atatürkçü öğretmenler olarak yetiĢtik. BaĢkasından isteyen, baĢkasına muhtaç
olan değil, üreten, kazanan ve tam bağımsızlığa inanmıĢ kiĢiliğe sahip olduk. Düziçi Köy
Enstitüsüne ve daha sonra da Düziçi Öğretmen Okuluna komünist yuvası dediler. Ama ben
214 Emine Özkan BaĢ ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesinde yapılan mülakat.
98
bir gün komünistim demedim. Atatürk‟ten baĢka da kendime fikir önderi görmedim.” Emine
Özkan iĢte bu Ģekilde Düziçi Öğretmen Okulu ile ilgili görüĢlerini özetlemektedir215
.
Bir kız çocuğunun on beĢ yaĢında evlendirilip otuzunda on civarı doğum yapmıĢ
olduğu 1950-1960‟lı yıllarda Düziçi‟ndeki bu eğitim kurumu kadının talihinde büyük bir
değiĢimin yaratıcısı olmuĢtur. Kız çocuklarının birçok köylerde ilkokula gönderilmediği
yıllarda keman, piyano ve mandolin çalan, piyeslerde görev alıp sahnede oyuncu olan, basket
potasına top atan, Ģiir, edebiyat ve laboratuarı, bütün bunların içinde ve bunlara zaman ayıran
bir bayan örneğini Düziçi‟ne iĢte bu eğitim kurumları sunmuĢtur. Bahçesinde o döneme
nazaran daha modern bir sebzecilik yapabilen, evinde elbisesini dikebilen iyi bir mutfak
kültürü sahibi olan bir bayan bunlarının tümünün toplamının üzerine bir de öğretmenlik
unvanı taĢıyan bir kiĢi elli yıl öncesinde bütün bu kazanımlarını Düziçi Öğretmen Okuluna
borçludur.
E. ÖĞRETMEN MUSTAFA KAÇIRA(TABAKAY)’NIN YAZILARIYLA
KÖY ENSTĠTÜSÜ
Öğretmenlik mesleğine 1950 yılında Adana ili Kadirli ilçesi Yalnızdut Köyü‟nde
göreve baĢlayan Mustafa Kaçıra okul kapısına yazdığı “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü
yazmakla Türk milletinin bir ferdi olmanın gururunu yaĢadığını âdeta yaĢadığı köy ortamına
göstermiĢtir. Levha ister metal, ister tahtadan ama yok iĢte bu yüzden Atatürk‟ün bu güzel
sözü okul kapısına yazılmıĢtır. Anıtkabir‟in inĢasının tamamlanıp Atatürk‟ün cenazesinin
Anıtkabir‟e naklinin gerçekleĢtirildiğini ve ziyarete açıldığını duyar duymaz bir grup kendisi
gibi Köy Enstitüsü mezunu öğretmen arkadaĢlarıyla Atatürk‟ü ebedi istirahatgâhında ziyaret
etmiĢtir.
Hem akrabası hem de eĢi olan Esma Hanımla görev yaptıkları tüm köylerde kız
çocuklarının okullu olmasını sağlamaya dönük ayrı bir çaba sarf etmiĢlerdir. Hem sağlık hem
de eğitim bakımından geri kalmıĢ ve muhtaçlık içerisinde olan Türk köylüsü Kaçıra‟nın en
büyük meĢguliyet sahası olmuĢtur. Hanımı Esma Hanım köy çocuklarına ve kadınlarına elbise
dikmeyi ve nakıĢ iĢlemeyi öğretmiĢ, böylece köylü daha güzel ve Ģık kıyafetlerin içerisine
girmiĢtir. Mustafa Kaçıra görev yaptığı köylerde öğrencilerine ve köylülere futbol ve voleybol
gibi spor dallarını öğretmiĢ. Milli marĢları, Türk büyüklerini de öğreterek Türk köylüsünün
kendi kendine güven duymasıyla atılgan, ilerici ve umutsuzluktan kurtulmayı baĢarmıĢ
bireyler olmasını sağlamaya dönük çok çaba sarf etmiĢtir.
215 Emine Özkan BaĢ ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesinde yapılan mülakat.
99
2003 17 Nisanında Düziçi Anadolu Öğretmen Lisesi sinema salonunda Köy
Enstitüsünün kuruluĢ yıldönümü törenlerinde yaptığı konuĢmada, öğretmenlerin kiĢiliği ve
yetiĢtirilmesini, öğretmenle siyasi veya bürokratik çevrelerin sebebi ne olursa olsun bazen
kasıtlı uğraĢların olduğunu belirttikten sonra öğretmenlik mesleğinin ilk yılı ve aylarında
baĢından geçen bir anısını tüm izleyicilere Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:
“Kadirli‟ye yani görev yaptığımız köyün ilçesine yaya gelir oradan da Düziçi‟ne yine
yaya olarak gelirdik. Yol sekiz saat kadar sürerdi. Kadirli ve Düziçi arasındaki Sakaltutan
deresinde eĢkıyalar yolumuzu kestiler. Yanımda Köy Enstitüsü sınıf arkadaĢım hem de
meslektaĢım Ġlyas Yıldız vardı. Bana Ģunlara bir Ģeyler ver dercesine bakınca, 89 lira maaĢ
aldık bir kuruĢunu bile harcamadık, Ģu paraları alın yolumuzdan çekilin bizi eğlemeyin”
deyince onlardan biri “Biz memleketin öğretmenini soyacak kadar alçalmadık” deyince biz
de yolumuza devam edip köyümüze geldik” dedi. Öğretmenin, bilen, Ģekil veren ve aydınlatan
bir yüz olduğu vurgusuyla, öğretmenler ve idareciler üzerinde siyasal yaptırım kurmayı
amaçlayan her kim olursa olsun aslında çok büyük zararlara sebep olduğu vurgusuyla bu
konuĢmasını bitirmiĢtir216
.
Mustafa Kaçıra‟nın kaleme aldığı “Ülkücü Öğretmen” Ģiiri incelendiğinde kendisini
yetiĢtirenlerin ve kendisinin kiĢiliği net bir Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Kendilerine
belirledikleri hedefler, bu hedeflere ulaĢmak için yapılması gerekenler çok yönlü bir Ģekilde
bu Ģiirde Ģu Ģekilde belirtilmiĢtir. Emeklilik yıllarında da eğiticilikten, öğretmekten, etrafına
ıĢık saçıp halka, çocuklara bir Ģeyler öğretip faydalı olmaya devam etmiĢtir. Okuldaki
eğitimciliğin emeklilik yıllarında evinde, çeĢitli sivil toplum kuruluĢlarında ve basında devam
etmiĢtir. ĠlerlemiĢ yaĢına rağmen kendisinin kaleme aldığı bazı piyesleri, oturduğu mahallede
bulunan çocuklara sahnelettirmiĢtir.
Haftalarca küçücük çocuklara zaman ayırır, çocuklara rol dağılımı yapıldıktan sonra
provaları baĢlatıp zamanını bu çocuklarla geçirmiĢtir. Çocuğun kiĢilik geliĢimini belirlemede
etkili olan bu faaliyetlerdeki görevli çocuklar, birbirleriyle iyice kaynaĢacak, gelir durumu
zenginlik, fakirlik, köyden göçme gibi tanımlamalarla birbirlerini dıĢlamadan önce kendi
bulundukları yerde dostluğu ve sevgiyi yaĢatmada itici bir güç olacaktır. Çocukların baĢında
durup provaları izleyen, eksiklikleri düzelten Mustafa Kaçıra, tam bir yönetmen gibi tüm
çalıĢmaları hep takip etmiĢtir. Çocukların rollerini tam eksiksiz yapmalarının ardından
mutlaka bir Türk bayrağı asılı olduğu bir ortamda piyesler sahnelenmiĢtir. Oyuncu çocukların
anne babaları ve diğer komĢular piyesleri büyük bir mutluluk ve hayranlık içinde
216 Mustafa Kaçıra ve oğlu Hacı Kaçıra ile 01.10.2010 KurtuluĢ Mahallesinde yapılan mülakat.
100
izlemiĢlerdir. Emeklilik yıllarında insana katkı, insana yatırım ideali Mustafa Kaçıra‟dan hiç
uzak kalmamıĢtır. Evini bir sanat evi Ģekline getiren Kaçıra öğretmen Türk bayrağı altında
yapılan tüm programlarıyla ay yıldızın altında bütünlüğün ve aydınlanmanın mümkün
olacağına, çocuk dair tam bir inanç sahibiydi. YaĢlı, genç hemen her yaĢtan seyircilerine sahip
piyeslere katılım aynı zamanda da seyirciler içinde bir eğitim faaliyeti özelliğini taĢımaktaydı.
Bazı emekli memurlara ait “Emekliliğin tadını çıkarma” söylemini yine eğitim
çalıĢmalarıyla geçirerek emeklilikten tat almıĢtır. Yerel basında yazılar, öğretmenlere dönük
konferanslar vermesi hepsi halka ve yarınlara daha faydalı olabilme ülküsünün ürünüdür. Köy
Enstitüsüne yakıĢtırılan komünist solcu gibi sıfatları kabullenmeyip emeklilik yıllarında
milliyetçi çizgide siyaset yapmıĢtır. Bilgisi, yorumu ve hayatının toplamı olan birikimiyle
herkese kendini kabullendirilmiĢ, saygı duyulan ve günlük siyasetin ve yerel bürokrasinin
kontrolünde değil tam aksine aydınlatan, umutlandırılan ve yol gösteren özelliğiyle Mustafa
Kaçıra bir Köy Enstitülü olarak Düziçi‟nde bilge bir kiĢiliğe sahip olmuĢtur. Kendisine tüm
bu güzellikleri kazandıran ise Köy Enstitüsü‟ne giden yol ve Köy Enstitüsü sınıfları olmuĢtur.
Hacca gidiĢi sırasında sadece kendisinin olduğu arabaya değil kendini yolcu etmeye gelen her
arkadaĢına sevenine kullandıkları arabalara birer Türk bayrağı taktırması Mustafa Kaçıra‟nın
kiĢiliğini Türklüğüne ait içindeki büyük bir sadakati sergilemiĢtir.
Yerel anlamda siyaset yapmıĢ ancak mensubu olduğu partinin mensuplarının yanı sıra
hemen her yerel siyasetçinin de saygısını kazanmıĢtır. Bu durum onun bilgisi, yorum ve alçak
gönüllüğünün bir sonucu olmuĢtur. Evinde örnek bir baba, mahallesinde örnek bir komĢu
Düziçi ilçesinde de sevilen, sayılan kalp kırmayan örnek bir Ģahsiyet olan Mustafa Kaçıra
emekliliğinde yine Köy Enstitüsü düĢüncesinin bir ürünü olan evin ve yaĢanılan çevrenin
güzelliğine dönükte seçkinliğini göstermiĢtir. Çiçeklerle sağı ve solu donatılmıĢ bir yoldan
ilerleyerek girilen evi âdeta bahçesiyle bir mimarlık tasarımı özelliği taĢımaktadır.
MUSTAFA KAÇIRA ( TABAKAY ) HOCAM‟A AĞIT
Gazetemizde baĢ sayfada çıkardın
Sevecen gözlerle bize bakardın
Ölümsüz et, yazdığın Ģiiri derdin
Sözün ata Ģiiri tutulur hocam
Herkesi severdin, kaynardı kanın
101
En büyük özelliğin oyudu senin
Ne kadar çok varımıĢ sevenin
Evin dolup dolup hep taĢdı hocam
Geyinirdi pırıl pırıl, gezerdi
Gazeteye dergiye yazı yazardı
Amacım eserim kalsın hep derdi
Çok eser bıraktın dünyaya hocam
Sen bir meĢaleydin yanardı özün
Çok varadı hocam alacak sözün
Duyunca yetiĢti oğlun ve kızın
Ağlayıp gözyaĢı akıttı hocam
Ġki isimden biri bu benim derdi
Bahçesinde çiçek, güller sulardı
Beklide orada gününü gördü
Cennette kokla sen onları hocam
Dünyaya eğitimci gözüyle baktı
Yatmadı çalıĢtı, çok erken kalktı
Sende okuyandan çok adam çıktı
Hâkim, doktor, savcı hepsi var hocam
Eğitimde yıkılmaz binalar yaptı
Seksen yıl yaĢadı sonunda koptu
Çötelerin ulu çınarı kepti
Fidanın yerine dikildi hocam
Sevenlerin yüreklerin dağladı
Can dostların hüngür hüngür ağladı
Pirsultanlı Köyü kara bağladı
Sel oldu aktı onlar çekildi hocam
102
Aydınıdın bilirdin her Ģeyi
Kara gün görmedin ah ve vah deyi
Sen ölünce ağlattın ÂĢık Softayı
Ağıdın arkandan yakıldı hocam
103
SONUÇ
Türkiye‟nin, daha doğrusu Türk Ġnkılabı‟nın yapılandırma döneminde hiç Ģüphesiz tek
parti olarak CHP‟nin büyük rolü olmuĢtur. Devrin Ģartları gereği, bir anlamda Fransız
Ġhtilâliyle siyaset sahnesine çıkmıĢ olan “jakobenizm” tavrıyla birlikte, savaĢlardan yorulmuĢ,
enerjisini büyük savaĢlara harcamıĢ olan Türk halkı, elbette siyasi otoritenin Ģekillendiriciliği
ile birlikte cahiliyle, yoksuluyla, okumuĢuyla kısaca her meslekten ve gruptan insanıyla Türk
modernleĢmesindeki yerini almıĢtır.
1930‟lar Türkiye‟si dünyada 1929 Ekonomik Buhranı olarak bilinen siyasi krize
muhatap olarak, Ġzmir Ġktisat Kongresinde tercih ettiği Batı‟nın liberal politikalarını
sorugulamaya baĢlamıĢ ve bu dönem itibarıyla zaten yoksun olduğu burjuva sınıfı gerçeği ile
birlikte devletçi ya da Kemalist politikaları benimsemek zorunda kalmıĢtır. Tek parti olan
CHP, bu dönemlerde kendisine muhalefet olarak gördüğü her türlü kurumsal oluĢumu kontrol
altına alarak, kapatma yolunu tercih etmiĢtir. Türk Ocaklarının kapatılmasından sonra,
Halkevleri ve Köy Enstitüleri, devletçi-Kemalist yapı algılaması içinde millî yapıdaki
Türkiye‟nin siyasi, dini, ekonomik ve sosyal vs. alanlarındaki çağdaĢlaĢma hareketlerini
devam ettirmiĢtir. Dolayısıyla Batı‟nın Laiklik anlayıĢıyla birlikte, yeni bir Türk insanı
profilinin oluĢturulmasında ortaya çıkan en büyük problem dini alan üzerinde görülmüĢtür.Ya
da diğer bir ifadeyle din alanında yaĢanan sorunlar, muhalefet hareketlerinin siyasi
programlarının hareket noktası olması halk bazında, özellikle halkı kullanmaya kalkan
siyasilerin yönlendirmeleri sürecinde önemli meseleler yaĢanmasına sebebiyet vermiĢtir.
Türkiye‟de 1940‟larda kurulan Köy Enstitüleri kurumsal bazda yapılan bazı
eleĢtirilerle birlikte özellikle Köy halkının çağdaĢlaĢmasında önemli rol oynamıĢ bir
kurumdur. Bu bağlamda Düziçi Köy Enstitüsü, ziraat, inĢaat iĢleri, eğitim-öğretim, spor, fizik,
kimya, fen dersleri, coğrafya, matematik, yurttaĢlık, müzik, tiyatro, sağlık alanı gibi birçok
alanda yöre halkının cahillikten kurtulmasında, millî değerlerin benimsenmesinde, kültürel
alanda bilimsel insan tipinin oluĢturulmasında önemli rol oynamıĢtır. Özellikle kız
çocuklarının sosyal hayata, iĢ hayatına katılmasında biçki dikiĢ kursları gibi meslek
faaliyetleriyle büyük rol oynamıĢlardır. ÇeĢitli alanlardaki derslerin teorik yanlarıyla birlikte,
özellikle ezbercilikten uzak uygulamalı eğitim-öğretim faaliyetlerinin, “yaĢayarak
öğrenmenin”, Türkiye‟nin yetiĢmiĢ insan gücüne ihtiyacı olduğu gerçeğini karĢılaması
açısından çok önemlidir.
Düziçi Köy Enstitüsünün fiziki açıdan oluĢturulması aĢamasında Alman bayanların
rolü dikkat çekicidir. Bu durum ise Ġkinci Dünya SavaĢı süreciyle yakından iliĢkilidir. Aynı
104
paralelde Demokrat Partinin siyaset sahnesine çıkmasıyla birlikte, Düziçi Köy Enstitüsü
maalesef siyasi propagandanın muhatabı haline getirilmiĢ, öğrenci ve hocaları, komünistlikle,
dinsizlikle suçlanmıĢtır. Hatta Enstitüye atılan iftira ve karalamaların birçoğunun gerçek
olmadığı da dönemin tanıkları tarafından ortaya konmuĢtur. Elbette, bu süreçte otorite
açısından, siyasi olarak bu tür kurumların kullanılması durumu da söz konusu olmuĢtur.
Bütün bu değerlendirmelerle birlikte Düziçi Köy Enstitüsü kurumsal olarak yöre insanın
çağdaĢlaĢmasında, bilinçli insan tipini ortaya çıkmasında önemli rol oynamıĢtır. Her yeniliğin
ya da yeni kurumların toplumsal açıdan bir takım problemleri, çatıĢmaları getireceği
muhakkaktır. Btün bunlarla birlikte Düziçi Köy Enstitüsü değiĢimi isteyen Türkiye‟nin
önemli değiĢtirici, ilerlemeci insan tipinin yetiĢtirilmesinde diğer Enstitüler gibi dikkate
alınması gereken bir kurumdur.
105
EKLER
Ek 1: Köy Enstitülerin KuruluĢunda Önemli Rol Oynayan Ġki Ġsim
106
Ek 2: Köy Enstitülerinin Mimarı Ġsmail Hakkı Tonguç
107
Ek 3: 1902 Yılında Bağdat Demiryoluna 9 km. Uzaklıkta Alman Ġmparatorluğu
Tarafından ĠnĢa Edilen Alman Konağı'nın 1956 Tarihli Bir Fotoğrafı
108
Ek 4: 06.10.1943 Tarihinde Ġsmet Ġnönü'nün Düziçi Köy Enstitüsü Ziyareti
109
Ek 5: Düziçi Köy Enstitüsünün Kız Öğrencilerinden Bazıları
110
Ek 6: Düziçi Köy Enstitüsü Binalarından Birisinin Bugünkü Görünümü
Ek 7: Düziçi Köy Enstitüsünden Bir Görümün
111
Ek 8: Düziçi Köy Enstitüsünün DüzenlemiĢ Olduğu Bir Program
Ek 9: Ġstiklâl SavaĢı Gazilerinden Abdullah Çelikkıran. Düziçi Köy Enstitüsü Kurucu
Müdürü A. Lütfi Dağların Yakın ArkadaĢı.
112
Ek 10: Düziçi Kuva-yı Milliye Derneği BaĢkanı A. Lütfi Dağlar‟ın Öğrencilerinden
Mustafa Çelikkıran.
Ek 11: Düziçi Köy Enstitüsü Kitaplığından Geriye Kalan Bir Kitap
113
Ek 12: Düziçi Köy Enstitüsünden Bir Öğrenci
Ek 13: Düziçi Köy Enstitüsü Öğrencileri
114
KAYNAKÇA
A-ArĢiv Kaynakları
TBMM Zabıt Ceridesi – Tutanak Dergisi
Resmi Gazete
B. Eserler
AkĢin, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ġmaj Yayıncılık, Ġstanbul
1996.
-------, “Siyasal Tarih (1908-1923), Yakınçağ Türkiye Tarihi, haz. Sina AkĢin,
Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 27-123.
-------, “Siyasal Tarih (1950-1960)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, haz. Sina AkĢin, C.1,
Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 215-226.
Altunya, Niyazi, Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi 1908-1998, Ürün Yayınları,
Ankara, 2008.
Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, C. I, Tekin Yayınevi, Ġstanbul 1998.
Aydın, Mustafa, “Ġkinci Dünya SavaĢı ve Türkiye, 1939-1945”, Türk DıĢ Politikası
KurtuluĢ SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, ed. Baskın Oran, C. 1, ĠletiĢim
Yayınları, Ġstanbul 2008, s. 399-476.
Aysal, Necdet, “Anadolu‟da Aydınlanma Hareketi‟nin DoğuĢu: Köy Enstitüleri”,
Ankara Üniversitesi Türk Ġnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 35-36,
Mayıs-Kasım 2005, s. 267-282.
Barkan, Ömer Lütfi, “Osmanlı Ġmparatorluğunun TeĢkilat ve Müesseselerinin ġer‟iliği
Meselesi”, Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 11, S. 3-4, Kenan
Matbaası, Ġstanbul 1945, s. 203-224.
Berkes, Niyazi, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, haz. Ahmet KuyaĢ, Yapı Kredi Yayınları,
Ġstanbul 2010.
Boratav, Korkut, “Türkiye‟de Devletçilik”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, C. 2, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 1983, s. 412-418.
CHP Programı, Ulus Basımevi, Ankara 1935.
Çetik, Mete, Üniversitede Cadı Kazanı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul 1998.
115
Dağlar, Ahmet Lütfi, Düziçi Enstitüsü ve Sonrası Kimi Anılarım, Kadıoğlu
Matbaası, Ankara 1987.
Davies, Norman, Avrupa Tarihi Avrupa Tarihi Doğu’dan Batı’ya Buz Çağ’ından
Soğuk SavaĢ’a Urallardan Cebeli Tarık’a Avrupa’nın Panoraması, (Çeviri Editörü:
Mehmet Ali Kılıçbay), Ġmge K.Evi Ankara 2006.
Dündar, Can, Köy Enstitüleri, Ġmge Kitabevi, Ankara 2011.
Egemen, Bedi Ziya, Terbiye Ġlminin Problemleri ve Terbiye Meselesi, Ankara
Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Yayınları LIV Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1965.
Ergin, Osman, Türk Maarif Tarihi, C. 5, Eser Matbaası, Ġstanbul 1977.
Gökaçtı, Mehmet Ali, Türkiye’de Din Eğitimi ve Ġmam Hatipler, ĠletiĢim Yayınları,
Ġstanbul 2005.
Heper, Metin, Ġsmet Ġnönü, Yeni Bir Yorum Denemesi, çev. Sermet Yalçın, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul 1999.
Huberman, Leo, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, çev. Murat Belge, ĠletiĢim
Yayınları, Ġstanbul 2007.
Hobsbawm, Eric, Devrim Çağı 1789-1848, çev. Bahadır Sina ġener, Dost Kitabevi
Yayınları, Ankara 2005.
-------, Kısa 20. Yüzyıl, AĢırılıklar Çağı 1914-1991, çev. Yavuz Alogan, Everest
Yayınları, Ġstanbul 2007.
Ġnalcık, Halil, Osmanlı Ġmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), çev. RuĢen Sezer,
Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 2008.
Ġnönü, Erdal, Anılar ve DüĢünceler, C. I, Ġdea ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 1995.
Ġnönü, Ġsmet, Defterler, C. I, haz. Ahmet Demirel, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul
2001.
Jaeschke, Gotthard, Yeni Türkiye’de Ġslamlık, çev. Hayrullah Örs, Bilgi Yayınevi,
Ankara 1972.
Kaplan, Mevlüt, Aydınlanma Devrimi ve Köy Enstitüleri, T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 2002.
Karpat, Kemal H., Türk Demokrasi Tarihi, AFA Yayıncılık, Ġstanbul 1996.
Katoğlu, Murat, “Cumhuriyet Türkiye‟sinde Eğitim, Kültür, Sanat”, Yakınçağ
Türkiye Tarihi, haz. Sina AkĢin, C.1, Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 417-522.
Keyder, Çağlar, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2010.
Kili, Suna, Türk Devrim Tarihi, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul 2005.
116
KocabaĢ, Kemal, “Köy Enstitüsü DüĢüncesini, Eylemini Günümüze TaĢımak…”
DEUHYO ED 2010, 3(4) 209-211.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli ġef Dönemi (1938-1945), C. II, ĠletiĢim Yayınları,
Ġstanbul 1996.
-------, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, haz. Sina AkĢin, C.1,
Milliyet Kitaplığı, Ġstanbul, s. 127-214.
Köy Enstitüleri Amaçlar-Ġlkeler-Uygulamalar, haz. Mustafa Aydoğan, Köy
Enstitüleri ve ÇağdaĢ Eğitim Vakfı Yayınları, Ankara 1996.
Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin DoğuĢu, çev. Metin Kıratlı, TTK Yayınları,
Ankara 1984.
Makal, Mahmut, Bozkırdaki Kıvılcım, Enstitülüler, Piramit Yayıncılık, Ankara
2005.
Nadi, Nadir, Perde Aralığından, ÇağdaĢ Yayınları, Ġstanbul 1991.
Oğuzkan, A. Ferhan, “Köy Enstitüleri Öğretim Programları”, KuruluĢunun 50.
Yılında Köy Enstitüleri, Eğit-Der Yayınları-2, 1990, s. 12-37.
Oran, Baskın, “1945-1960: Batı Bloku Ekseninde Türkiye – 1, Dönemin Bilançosu”,
Türk DıĢ Politikası, KurtuluĢ SavaĢından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. 1, ed.
Baskın Oran, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2008, s. 479-499.
Ortaylı, Ġlber, Ġmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Yayınevi, Ġstanbul 2006.
-------, “Osmanlı‟da 18. Yüzyıl DüĢünce Dünyasına Dair Notlar”, Modern
Türkiye’de Siyasi DüĢünce, Tanzimat ve MeĢrutiyet’in Birikimi, ed. Mehmet Ö. Alkan,
C. 1, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2001, s. 37-41.
Özkaya, Yücel, “Atatürk Dönemi ve Atatürk Ġnkılâpları”, Türkler, C. 16, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 365-393.
Özsoy, Yahya, “Köy Enstitülerinin Programı”, KuruluĢunun 50. Yılında Köy
Enstitüleri, Eğit-Der Yayınları-2, 1990, s. 50-70.
Saral, Mahmut, Karartılan Aydınlık Düziçi Köy Enstitüsü, Hatay 2002.
Sencer, Muzaffer, Dinin Türk Toplumuna Etkileri, May Yayınları, Ġstanbul 1974.
ġimĢek, Alp, “An Economic Look At The Village Institutes”, Massachusetts Institute
of Technology, 2006.
Tarih El Kitabı, Selçuklulardan Bugüne, ed. Ahmet Nezihi Turan, 2. Baskı Ankara
2006.
117
Tekeli, Ġlhan, “Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının
GeliĢimi”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C. 3, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul
1983, s. 650-672.
Tellal, Erel, “SSCB‟yle ĠliĢkiler, Türk DıĢ Politikası, editör: Baskın Oran, C.I,
ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2002, s. 499-522.
Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler 1859-1952, ARBA Yayınları,
Ġstanbul 1995.
Tunçay, Mete, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması
(1923-1931), Cem Yayınevi, Ġstanbul 1992.
Turan, ġerafettin, Türk Devrim Tarihi IV ( Birinci Bölüm), Bilgi Yayınevi, Ankara
1999.
Uran, Hilmi, MeĢrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım (1908-1950), Türkiye ĠĢ
Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul 2007.
Ülken, Hilmi Ziya, Türkiye’de ÇağdaĢ DüĢünce Tarihi, Ülken Yayınları, 1994.
Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet, Devirden Devire 3, Bilgi Yayınevi, Ġstanbul 1976.
Yalman, Ahmet Emin, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim 2, Pera Turizm
ve Ticaret A.ġ., Ġstanbul 1998.
Yetkin, Çetin, KarĢı Devrim 1945 – 1950, Otopsi Yayınları, Ġstanbul 2003.
Zelyut, Rıza, “BaĢlıca Eğitimciler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.
3, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 1983.
Zürcher, Erik Jan, ModernleĢen Türkiye’nin Tarihi, çev. Yasemin Saner, ĠletiĢim
Yayınları, Ġstanbul 2009.
Mülakatlar
Mustafa Kaçıra ve oğlu Hacı Kaçıra ile 01.10.2010 KurtuluĢ Mahallesinde yapılan
mülakat.
Emine Özkan BaĢ ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesinde yapılan
mülakat.
Hasan Aksay ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Merkez Mahallesi‟nde yapılan mülakat.
Mehmet Yılmaz ile 01.10.2010 tarihinde Düziçi Gökçayır Köyü‟nde yapılan mülakat.
Osman Sakallı ile 28.07.2010 tarihinde Hatay Burnaz Beldesinde yapılan mülakat.
118
Öz GeçmiĢ
Mustafa Önder, 01.01.1974 tarihinde Osmaniye Ġli Düziçi Ġlçesi Kurtlar Köyü‟nde
dünyaya geldi. Ġlk öğrenimini Düziçi Yeniceharuniye Mahallesi Ġlkokulunda 1985‟te ve
Düziçi Öğretmen Lisesini de 1991‟de bitirdi. 1996‟da Uludağ Üniversitesi Balıkesir
Necatibey Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl KahramanmaraĢ
Ġlinde öğretmenliğe baĢladı. 2005‟ten bu tarafa Osmaniye Düziçi‟nde görev yapmaktadır.
2008‟de Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Atatürk Ġlkeleri
ve Ġnkılâp Tarihi Bilim Dalında baĢladığı Yüksek Lisansını 2012 yılında bu çalıĢması ile
tamamlamıĢtır.
119