Upload
trend-turkiye
View
229
Download
0
Embed Size (px)
DESCRIPTION
www.trendturkiye.net
Citation preview
Kemal Doğulu
İlişkiler: Önder Bekensir Sosyal Medya:Beyinsiz AdamMüzik: Melis BalcılarGürcan ErsoyTurgay Bengü Televizyon: Caner Karaüç Fotoğraf: Sedat Doğan Edebiyat: Murat Renay
TREND TÜRKiYE
T
ÜNLÜLERLETREND 5 MODA SiNEMA KONSER CEMAL HÜNAL
www.trendturkiye.net Şubat 05
Genel Yayın Yönetmeni
Cem Dişbudakİmge Balık
Editörler
Hazal TurhanMerve Kara
Moda Editörü
Buğra LeventDuygu Köseoğlu
It Koordinatörü
Yasin Güven
Grafik Tasarım
Can Dişbudak
Katkıda Bulunanlar
Buğu Begüm Orhan, Emre Tanrıkulu, Gözde Kesen
İçindekiler
Trend Albüm 4-5Önder Bekensir 6-7Kemal Doğulu 8-9Trend Sinema 10-11Melis Balcılar 12-15Trend 5 18Cemal Hünal 19-21Beyinsiz Adam 22-23Trend Raporu 24-25Gürcan Ersoy 27-29Murat Renay 30-31Caner Karaüç 32-33Trend DVD 36-37Turgay Bengü 38-39Sedat Doğan 40-41
Ailesi ile yolculuğa çıkmış küçük bir çocuk gibiyiz, tüm otobüslerin bizi gideceğimiz yere
götürebileceğini sandığımızdan “bu mu, bu mu?” diye soruyoruz doğru otobüs gelene kadar. Babamız bizim için para ödemediğinde isyan ediyoruz, koca
çocuğuz ağrımıza gidiyor hiçten sayılmak. Gün olacak ücretsiz ulaşım diye yırtınacağız kim bilir.
Tek bildigimiz bir yolculuğa başladık, belki Kırmızı Başlıklı Kız gibi çiçeklere kanıp güvenli yolu
terkedeceğiz, belki de bir sürü kurt cıkacak karşımıza ama sonuna kadar devam edeceğiz bu yola, ulaşmak istediğimiz yere Harikalar Diyarı’na varana kadar. Çocukluğumuzda bizi masallara inandıranlardan
biliyoruz ki masallar kötü bitmez, iyiler yenilmez.
Yayın hayatına başladığı Ekim 2011’den beri Türkiye ve dünyadaki trend isimler, haberler, etkinlikler vb gündem belirleyenleri sizlere sunan TREND
Türkiye’nin bu yolculuğunda, maddi manevi desteğini esirgemeyen tüm fikir önderlerimize; hiçbir çıkar beklemeden 7/24 çalışan tüm ekip
arkadaşlarımıza; bize inandığını hissettiğimiz tüm sevdiklerimize, sevenlerimize sonsuz teşekkürlerimizi
sunuyoruz.“Online TREND Derginiz” sloganıyla yola çıkan TREND Türkiye bu sayıdan itibaren yoluna hem
e-dergi, hem de sürekli güncellenen internet sitesi www.trendturkiye.net ile devam edecek.
Mart sayısında görüşmek üzere...TREND Türkiye Ailesi
Görmek, dinlemek, tanımak, sevmek aşık olmak, emek vermek, daha çok sevmek yan yana yürümek
varsa engelleri el ele aşmak, kavga etmek, şiddet göstermek veya görmek, kıskanmak, söz vermek
tutmak-tutmamak ve aldatmak ve bitmek-bitirmek... Biz de ilişkilerin geçirdiği bu aşamalara kayıtsız kalamadık ve aşkın önem kazandığı Şubat
ayında ilişkiler hakkında, şu sıralar gündemde olan ve kendi dallarında başarılı kişilerle konuştuk...
TRENDröportaj
Önder Bekensir; gerek sunduğu magazin programıyla, gerekse ilişkileriyle gündemimizde olan isimlerden! Kendisi bizi kırmayarak ilişkiler hakkında yaptığımız mini röportajımızı içtenlikle cevapladı.
Önder Bekensir kimdir, biraz kendinizden bahseder misiniz? 1975 İstanbul doğumlu, sanayici bir ailenin çocuğu. Boğaziçi Üniversitesi Turizm Bölümü’nde 2 sene okuduktan sonra, Florida Atlantic Üniversitesi‘nde uluslararası işletme ve sonrası aynı okulda ekonomi masterı yaptı. Anerika’da başlayan işletmecilik hayatını Türkiye’ de devam ettiriyor ve aynı zamanda bir magazin programının sunuculuk ve yapımcılığını yapıyor.
İlişkileriniz de baskıcı mısınız? Kesinlikle hayır. İlişkilerinizde ipler kimin elinde? Tabii ki benim; ama saygı çerçevesinde.
Düzenli bir ilişki özgürlüğün katili der misiniz? Doğru insanlaysa hayır.
Bir insanı kaybetmenin 5 yolu nedir? Saygı 5 yola bedeldir
Hiç aldatıldınız mı? Bildiğim kadarıyla hayır :)
Erkekler neden aldatır? Peki ya kadınlar? Ben aldatmadım ve aldatmam o iş kendini aldatmaktır. Kadınlar neden 2. kadın olmak ister? Kadınlara sorsak :)
En tehlikeli insan çeşidi nasıldır ilişkide? Kinci ve aile terbiyesi görmemiş olanlardan korkmak lazim.
Aşk gerçekten her şeyi affeder mi? Her şeyi affetmez; ama büyük konuşmamak lazım :)
Yaptığı her işte kendinden çokça söz ettiren ve son dönemlerde müziğiyle ilgi çeken Kemal Doğulu bu ay Trend Türkiye’nin konuğu oldu.
Önce kuaförlükle başladın. Ardından makyaj, imaj danışmanlığı, albüm… Hep farklı bir Kemal Doğulu var karşımızda. Tekdüze bir iş, tekdüze bir hayattan hoşlanmıyorsun diyebilir miyiz?Evet, tekdüze bir insan olmadığım için mesleğimin de tekdüze olmasına izin vermedim. Hep yenilik peşinde koştum. Hala da koşuyorum.İmaj danışmanlığının yanına bir de albüm ekledin. İkisi de tam gaz devam ediyor ama hangisi daha ağır basıyor? Şu sıralar şarkıcılık en önde giden şey hayatımda. Bütün enerjimi şarkıcılığa ayırıyorum. İmaj danışmanlığını da bir yandan devam ettiriyorum, vazgeçemem :)Peki müziğe yönelmenin sebebi neydi? Ne oldu da birden albüm yapmaya karar verdin?
Zaten isim gereği hep müziğin içindeydim. Ünlü sanatçıların stüdyolarına gire çıka virüs bana da bulaştı ve müzik hastalığına yakalandım diyebilirim. Hande de gazi verince kendimi şarkıcı olarak buldum :)
Sahneye çıkmadan önce illa ki şunu yapmalıyım dediğin bir takıntın, batıl inancın var mı? Genelde batıl inancım yoktur. Pozitif olmaya çalışırım ki sahne de öyle geçsin.
Sahnedeki haliyle, günlük hayatındaki Kemal arasındaki farklar neler? Sahnedeki Cemal :) Başka bir adama dönüşüyorum. Daha pozitif, daha sevimli, daha iletişimi yüksek. Normal hayatta bu kadar girişken değilimdir.
KEMAL TRENDröportaj
Duyduğumuz kadarıyla bir de aşçılık yönü olan bir Kemal Doğulu varmış. Şu yemeklerde üstüme tanımam dediğin var mı? Çocukluktan gelen bir yemek pişirme hevesim var. Artık öyle amatör değil de daha profesyonel yemekler yapmaya başladım,
öyle ki restaurant sahibi arkadaşlarım menülerine almak istiyorlar bazı pişirdiklerimi. Yaptığım her şeyi güzel yapmaya çalışıyorum. Şu veya bu yemeği çok iyi yapıyorum diye ayıramam. :)
Peki bunu bir meslek haline getirmeyi düşünür müsün? Şimdilik sadece yakın arkadaşlarıma yapıyorum ama ilerleyen yıllarda neden olmasın.Çalışmalar ne durumda? Bizi yeni sürprizler, yeni
projeler bekliyor mu? Bekliyor tabii :) Yaza kalmadan güzel bir
projeyle sevenlerin karşısına çıkacağım.Dinlemekten keyif aldığın isimler kimler diye sorsak ? Hmmm çok var birkaç tanesinden bahsedeyim. Lana Del Rey, Adele, Rihanna, Beyonce, Hande Yener, Murat Boz :)Kemal Doğulu için şık- rüküş nedir, nasıl olunur ?
Belirli kalıplar var tabii ama illa ki o kalıplara girmek şart değil. Standart olmak şık olmak değildir bence. Kendinizden bir şeyler katmak gerekir onu da herkes bilmez. Kendinden güzel bir şeyler katan şık katamayan rüküştür bence .
Röportaj:İmge BALIK
DOGULU
MELİS BALCILAR
Röportaj: İmge BALIK
TRENDröportaj
2003 Boğaziçi Üniversitesi “Battle of the Bands” Yarışmasında 1.lik ardından Hipnoz peki şimdilerde Melis neler yapıyor?
Grupça dağıldıktan sonra ben kişisel projem “Melix” ile müzik yapmaya ve sahne almaya devam ettim bir süre. Sonra da albümü kaydetmeye başladım yavaştan. Bir taraftan da iş yaşantısı devam ediyor tabii. Taksim’de “Fanus” adında bir prova-kayıt stüdyom var. Şimdilerde en çok iş ve müzikal anlamda neler yapabilirim durumları var aslında..
Albüm çalışmaları ne durumda? Yakın zamanda görebilecek miyiz albümü raflarda?
Albüm bitti sayılır, şu an mastering aşamasında. Herşeyin tam anlamıyla istediğim gibi olmasını istediğim için, detaylar üzerinde biraz fazla çalıştık, o yüzden süre tahminimden biraz daha fazla uzadı. Ama güzel oldu, içime sindi nihayetinde. Yakın zamanda raflarda görebilmeyi ben de umuyorum, ama öncesinde bir şirketle anlaşmak ve video çekmek istiyorum.
Peki Melix? O proje devri kapandı mı yoksa yeni albüm Melix olarak mı gelecek?Repertuarda her ne kadar kendi bestelerime de yer versem de Melix daha çok cover ağırlıklı bir projeydi aslında. Yani o devir kapandı diyemem tabiî ki de, çünkü sahne de cover söylemeyi çok seviyorum, repertuarımda her zaman cover parçalara yer veririm ama albüm Melis Balcılar olarak çıkacak büyük ihtimalle.
Melix bir daha çok cover ağırlıklı bir sahne projesiydi. Kendi bestelerin dışında sahnede coverlarda yapıyorsun. Albüm de böyle bir sürpriz görür müyüz?
Öyle bir düşüncem yok açıkçası şu anda. Kendi parçaların varsa albüme cover koyma fikrini çok sevmiyorum ben. Zaten o devir de çoktan kapandı bana sorarsan. Cover sahneye daha çok yakışıyor, ama sevdiğin bir sanatçıyla düet koy desen, hayır demem asla mesela
Peki bu işi solo devam ettirmek mi daha kolay yoksa grup olarak mı desek ?İkisinin de ayrı ayrı artıları ve eksileri var. Parçayı var ederken, aklındakileri o yaratıcı enerjiyle birlikte, birebir ortaya dökmek açısından tek olmak çok avantajlı mesela. Çünkü vermek istediğin duygudan sapmıyorsun. Fakat işin sahne, o zevki paylaşma ve geri kalan koşturma kısmında kesinlikle grup olmak çok daha zevkli bence.
Yarışma geçmişli bir müzisyen olarak sence artıları, eksileri neler? Amatör olarak müzikle ilgilenenlere bu tarz yarışmaları önerir misin?
Yarışmaların en büyük avantajı müzisyen çevreyle iletişim kurup sosyalleşmek bana göre. Bir de az da olsa adını biraz daha geniş bir kesime duyurabiliyorsun ve heyecan yapıp çaktırmadan havasını atıyorsun Ama kesinlikle bir başarı kriteri olduğunu düşünmüyorum yarışmaların, çünkü maalesef ki günümüzde bu işler artık eş-dost-tanıdıkla yürüyor hepimizin bildiği gibi. Benim önerim yarışmalara katılacaklarsa kesinlikle beklentisiz,
ÇEVİRİ İHTİYAÇLARINIZA EN UYGUN VE HIZLI CEVABI
VEREBİLECEK UZMAN KADROMUZLA 7/24 HİZMETİNİZDEYİZ.
İletişim: [email protected] [email protected]
2010 yılında H. Barış Kıratlı ve Başak Deniz Tipigil tarafından kuru-lan “Deniz”, Deli Damla isimli ilk albümlerinin lansmanından önce Beyoğlu’nda ilk kez Hayal Kahvesi’nde sahne alacak.
Konser boyunca Deniz Tipigil’in besteleri yanısıra, Dianne Reeves’den Pir Sultan Abdal’a, Jill Scott’dan Karadeniz Türkülerine karşınıza her şey çıkabilir, hazırlıklı gelinmesi adına…
Başak Deniz Tipigil: VokalH. Barış Kıratlı: Bas Serdar Donduran: Klavyeler Taner Atılgan: GitarŞafak Ezer: DavulVolkan Şanda: SaksafonGökay Gökşen: Trombon
27 Şubat 2012 22:30 Beyoğlu Hayal Kahvesi, İstanbul
En son aldığın albüm? RihannaEn son gittiğin konser? Sophie Ellis Bextor En sık gittiğin mekan? Miss Pizza ŞişhaneSon zamanlarda en çok dinlediğin şarkı? Adele - Set Fire To The RainSahnede başına gelmesin-den en çok korktuğun şey? Elektriklerin kesilmesi :)
En son aldığın albüm? Jehan BarburEn son gittiğin konser? MultitapEn sık gittiğin mekan? Galata Kule Dibi’ndeki her yerSon zamanlarda en çok dinlediğin şarkı? Lykke Li - Until we Bleed (günlerce ve gecelerce :)Sahnede başına gelmesin-den en çok korktuğun şey? Sendeleyip düşmek :) Çünkü kendimi tutamayıp çok fazla hoplayıp zıplıyorum :)
En son aldığın albüm?Kurtalan Ekspress – Göğe selamEn son gittiğin konser?Ghetto ‘da Vega konseriEn sık gittiğin mekan?Beyoğlu – Hayal KahvesiSon zamanlarda en çok dinlediğin şarkı?Foo Fighters – Rose MarrySahnede başına gelmesinden en çok korktuğun şey?Gitarımın askısından kurtulup, düşüp kırılması.
TREND5
CEMAL HÜNAL
Röportaj:
Hazal TURHAN
En son gittiğiniz konser: Fazıl Say... Eşim kemandaydıEn sevdiğiniz mekan: Evim ve çiftliğim bir de set...En büyük korkunuz: Sevdiklerime bir şey olmasın da...Son zamanlarda en çok dinlediğiniz şarkı: Cem Ömeroğlu ne çalarsa... virtüoz alçak hipnozcu deha!
Asi’nin Kerim’i olarak bizlere merhaba diyen, “Ulak” ve “Issız Adam” filmleriyle gönüllere taht kuran Cemal Hünal şimdilerde “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam”ın Padişah Murat’ı olarak karşımıza çıkıyor. Bizler de Şubat sayımızda Cemal Hünal’ı keyifle konuk etmeden yapamadık. Eee buyurun o zaman :))
Amerika’da uzun bir dönem eğitim alıp, orada oyunculuğunuzu sergiledikten sonra Türkiye’de oyunculuğa alışma süreciniz nasıldı?
Aslında oyunculuğu hiç düşünmüyordum. Kardeşim çizgi film yapıyordu ben de senaryoları yazıyordum. ‘alışma sürecim’ Asi dizisinde, Antakya’da, büyük oyuncuların arasında geçti. Büyük bir nimet... Bu zamana kadar canlandırdığınız karakterler içerisinde “Cemal Hünal”a en yakın rolünüz hangisiydi?
Her bir rolde benden az çok bir şeyler var ... Ama Asi’deki Kerim sanırım daha çok... Issız Adam filmine gelecek olursak. “Alper” karakteri ile zaaflarına yenik düşen bir aşk adamını canlandırdınız. Peki Cemal Hünal, aşkı nasıl yaşar?
Dolu dolu, tavizsiz, yana yana, döne döne ve çok severek... Oyuncular Sendikası dersek, düşüncelerinizi alabilir miyiz? Büyük ihtiyaç... Sizce bir oyuncuyu oyuncu yapan en önemli nokta nedir? Hazırlıklı, kendiliğinden ve samimi olması... Bunu yıkanlara bir başka hayranım... Son zamanlarda “reyting”e yenik düşüp yayından kaldırılan bir çok proje oluyor maalesef. Peki sizce bir dizinin başarı sırrı nedir?
TRENDröportaj
İşin ve setin kaliyasini belirleyen, iletişim kurduğu seyirciyi tanıyan ve seven bir yönetmen...
”Asi” dizinin çekildiği dönemde bir süre Antakya’da
yaşamıştınız. Peki sizce Antakya’daki sakinlik mi, yoksa İstanbul mu ? Antakya!
Atlara karşı ilginiz olduğunu biliyoruz. Peki bu sizin için bir tutku mu yoksa sadece bir hobi mi?
Hayatımın bir parçası, benim için farklı bir varoluş yeri ve çok gerçek, çok canlı ve kendi anında Koleksiyonlarınız… Kafatası, ok, mızrak, balta… hepsi birbirinden dikkat çekici . Bunların her birine olan merakınız nereden geliyor?
Bir bilsem... Kan çekiyor
Ve son olarak, “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam” a gelecek olursak. Fragmanıyla ve başarılı oyuncu kadrosuyla
dikkatleri şimdiden üzerine topladı. Çekimler nasıl gidiyor?
Çekimler harika! Set ortamı çok eğlenceli! Döneme uygun sokaklar, pazar yerleri, hanlar, kuleler, ahırlar, saray odaları
ve samanlıklar var. Kostüm atölyemiz setin içerisinde ve inanılmaz yetenekli tasarımcılar ve terziler tarafından
şaheserler yaratılıyor. Yapımcımız hiç bir taviz vermeden bu proje için sonsuz fedakarlıklara
katlanmış bir savaşçı! Yönetmenimiz ufacık bir sahne için bile dünyalar yaratmaktan
çekinmeyen bir yol gösterici! Görüntü yönetmenimiz gece
ışığını meşalelerle boyayan bir ressam... Daha ne
diyeyim ben... Çok büyük bir nimet...
Röportaj: Hazal Turhan
Beyinsiz Adam kimdir? Ne yapar, ne yer, ne içer?
Beyinsiz Adam benim. Basit bir soruyla başlamanız beni rahatlattı. Ne yaptığımı, ne yediğimi ve ne içtiğimi soruyorsunuz. Bunları annem de soruyor ara sıra. Ben de ona verdiğim cevabı söyleyeyim madem: İyiyim çok şükür, koşturmaca, senden ne haber? Röportajlarda
ilk dakikalar çok önemlidir. Ortamı ısıtmak için böyle esprili bir yanıt verdim. Önceden kurgulamadığım, bir anda çıkan bir espri bu. Böylesi daha kıymetli oluyor. Evet, gerginliğimiz geçmiştir biraz. Şimdi devam edebiliriz.
Beyinsiz Adam karakteri nasıl doğdu? İlk tweetin neydi? Profil resminin sana ait olmadığı söyleniyor?
Beyinsiz Adam karakteri pek çok normal insan gibi doğdu. İyi ki de doğdu. Mutlu yıllar ona. Bi şey soracam, neden kendimden üçüncü tekil şahıs olarak bahsediyorum, manyak mıyım ben, şizofren miyim? Beni neden bu tarz konuşmaya sevk ediyorsunuz? Amacınız ne?
Siyasi komedi mizahında geniş yer kaplıyor. Bu tespitleri yaparken subjektif misin?
Elbette subjektifim. Bu benim en çok sevdiğim özelliğimdir. Dünyadaki en subjektif 4-5 kişiden biri olduğumu düşünüyorum. Bu arada subjektif derken neyi kastettiğinizi söylerseniz sevinirim, çünkü manasını bilmiyorum. Ama hoş bir tınısı var, sanki olumlu bir şeymiş gibi. Hayırlısı neyse o olsun.
Beyinsiz Adam’ın attığı tweet sayısına oranla takipçisi gayet fazla ve durum hızla devam ediyor. Her tweet hemen hemen +100 RT alıyor. Bu durum bir sonraki tweetini atarken seni zorluyor mu?
Sorunuzu çelişkili buldum. Her yazdığım zaten +100 RT alıyorsa mantık olarak çok zorlanmamam gerekir. Haksız mıyım? Eğer haksızsam söyleyin.
BEYİNSİZ ADAM
TRENDröportaj
Lütfen bir şey söyleyin bir tepki verin. Röportajın başından beri sorduğum sorulara kayıtsız kaldınız, benle röportaj yaparken bir yandan angry birds falan oynamıyorsunuz değil mi? Bu çok kırıcı olurdu.
(Kahretsin yine yıkamadım şu domuzu… ) Evet Beyinsiz Adam, Sence 2011’in en beyinsiz olayı neydi?
Kusura bakmayın hafızam biraz zayıf olduğu için 2011’i çok net hatırlamıyorum. Ceviz, fındık gibi kuruyemişler ve baharatların pek çoğunun hafızayı güçlendirdiği söyleniyor. Sizce ne kadar doğru bu, faydasını gören olmuş mudur? Gene cevap vermeyeceksiniz biliyorum ama şansımı deneyeyim dedim. Bence faydasını gören olmuştur tabii ki de.
Takipçilerin arasında evlilik teklifi eden de var, attığın tweetleri eleştirip seni tedhit eden de. Bugüne kadar aldığın en ilginç mention neydi?
Bana evlilik teklif edenler yüz yüze geldiğimizde o laflarını unutuveriyor. Yazıklar olsun diyorum onlara. Tanıştığımıza memnun oldum deyip bir an önce gitmek istiyorlar nedense. En azından iki dakika yan yana oturalım kolun koluma değsin diyorum, onu da kabul etmiyorlar. Kızlara olan inancımı kaybettim. Buradan erkeklere umut vermiş olmayayım, onları zaten en başından silmişim hayatımdan.
Herhangi bir markanın ceosu, yöneticisi olsan; hangi markayı yönetmek isterdin?
Korkarım gene mantık hatasıyla dolu bir soru sordunuz. Herhangi bir markanın Ceosu olsam tabii ki de o markayı yönetmek isterdim, gözüm dışarıda olmazdı.
Peki Beyinsiz Adam, senin için 2011’in Trend olayları nelerdi?Doğrusu 2011’i pek hatırlamadığım için google’da aratıp bulduğum sonuçları söyleyecem. Gerçi bunu siz de yapabilirdiniz sanki. Şu an kendimi kullanılmış hissediyorum. En azından çocuğunuzun ödevini de röportaj sorusu gibi araya sıkıştırıp bana yaptırmamanız sevindirici.
2011 En Trend Olaylar:-Müzik: Rihanna-Televizyon: Two and a Half Men-Sinema: Toy Story-Eğitim: Lise mezunu-Politika: Kılıçdaroğlu-Marka: Probis-Sosyal Medya: Twitter.
BEYİNSİZ ADAM
Murat Renay
TRENDilişkiler
Murat Renay, hem bir blogger hem de “bir @homohobi kitabı-SÖYLENMEYEN’ler” kitabının yazarı. Bizlerde başarılı yazarı es geçmeden olmaz diyerek ilişkiler üzerine mini bir röportaj gerçekleştirdik…
Sizi harika bir kitabın yazarı ve blogger olarak tanısak da Murat Renay kimdir, biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben 1978 yılında İzmir’de doğdum. Sinema-Televizyon bölümünden mezun oldum. Bilişim sektöründe çalışıyorum. Şubat 2011′de “bir @homohobi kitabı-SÖYLENMEYEN’i yayınlandı. İlişkilerinizde ipler kimin elinde?
Olmasını istediğim kadar karşı tarafın elinde. Bazen de benim. Bu bir denge meselesi. Bazen alttan almak bazen de üste çıkmak lazım. Her şeyin dozu önemli. Sizce düzenli bir ilişki özgürlüğün katili midir?
Neden olsun? İnsanın özgürlüğü nasıl tanımladığına bağlı. Öncelikle dürüst olmak gerekir. Ardından ancak doğru bir özgürlük gelebilir. Kimse istemediği bir ilişkinin, düzenin içinde olmak zorunda değil. İlişkilerinizde baskıcı mısınızdır?
Yok baskı yapmayı sevmem ama herkesin kuralları kaideleri vardır, karşı tarafa yapmamamaya dikkat edeceği şeyler vardır. Benim de vardır mutlaka. Ancak ben de karşı tarafı üzmemeye gayret ederim. Aşk gerçekten herşeyi affeder mi?
Aşk değil de sevgi affedebilir bence ama kırılan kalp eskisi gibi olabilir mi çok emin değilim. Bir insanın kalbini kazanmanın 5 yolu nedir?
5 tane yol sayabileceğime emin değilim ancak bildiğim bir şey var ki karşınızdaki sizi gerçekten seviyor ve önemsiyorsa zamanla kırgınlıklarını görmezden gelebilir. Röportaj: Buğra Levent
Etem Caner KARAÜÇ
Röportaj: Emre Tanrıkulu
Türk televizyon tarihinde gerçekten en izlenilesi dizilerdendir Çocuklar Duymasın. 7 yıllık bir aradan sonra, neredeyse tam kadro kaldığı yerden devam
ediyor. Mint Akademinin başarılı vizyonu sayesinde artık Çocuklar Duymasın ailesinde yepyeni karakterler de var. Bunlardan birisi de cafenin tüm yükü yetmezmiş gibi, bir de Havuç ve Çetesinin haylazlıkları ile boğuşan Etem Caner Karaüç, nam-ı değer Meto.
1. Etem Caner Karaüç kimdir?
Öncelikle Etem Caner Karaüç bir dünyalı. Barış Abi’nin de dediği gibi bu dünya benim memleket. Ermenek’te dünya’ya geldim. Lise zamanında tiyatro ile tanıştım. Selçuk Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatında okumaya hak kazandığımda şakır şakır Fransızca konuşacağımı sanıyordum ki öyle olmadı. Çünkü bir çok üniversitede okuyan vatan evladı gibi bende ilgi alanımın farklı olduğunu keşfettim ve her şey için çok geçti. RTV’ye olan ilgim de bu esnada ortaya çıktı. Televizyon çalışmalarım devam ederken tiyatro yapmaya devam ettim fakat bu sefer yönetmenlik sıfatında. Tiyatroya paralel olarak Münazara ile tanıştım. Bir süre sonra adımın önüne bir çok isim eklendi “ tiyatro yönetmeni, münazır , öğrenci, sunucu, yapım koordinatörü vs. Merak edenler için bu yazdıklarımı Fransızca yazamam... :D
2.Mint ile tanışman nasıl oldu? Çocuklar Duymasın izleyicisi miydin?Bu sorunun ana başlığı “KADER“. Askerlik görevimi yaparken, ailem istanbula taşınma kararı aldı ve biz Darıca’ya taşındık. Tam İstanbul denemez ama kıyısında bir ilçe Darıca. Kader bu ya biz taşındıktan bir süre sonra Darıca MinT Akademi açıldı. Çünkü MinT markasının yaratıcısı Birol Güven Darıcalı... Ve ben MinT Akademinin seçmelerine katıldım. Kurulda Birol Güven, Hamdi Alkan, Deniz Oral, Bülent Emin Yarar gibi çok önemli kişiler vardı. Karşılarına geçip hayat hikayemi ve o ana kadar yaptıklarımı anlattım.
TRENDröportaj
Mulakatın sonlarına doğru Birol Hocam “ Caner sen o kadar çok şey yapmışsın ki ben seni işe alıyım” dedi. Ve ben bu söylevden 1 yıl sonra MinT Prodüksiyonda çalışmaya başladım. O 1 yıllık süreçte Mint Akademide Avrupa Birliği Projesi kapsamında gerçekleşen Yapım Yönetim kursuna katıldım. Bu kursun amacı tv sektöründe kamera arkasına eleman yetiştirmekti. Geçmiş zamanda tiyatro ile uğraştığımdan dolayı, Mint te gerçekleşen kast seçimleri de katılma fırsatım oldu. Oyunculuk tarafım o esnada keşfedildi. Şu anda hem MinT Prodüksiyon bünyesinde MinT & MCS Creative nstitutional Asistant sıfatıyla çalışıyorum., hem de Türkiye’nin en başarılı dizilerinden olan Çocuklar duymasında Meto karakterini canlandırıyorum. Geçmiş dönemde izleyici olarak dahil olduğum Çocuklar Duymasın’da artık ailenin bir parçasıyım.
3.Diziye dönecek olursak, Birol Güven diziyi “Küçük meselelerin, büyük dizisi” olarak tanımlıyor. Aslında Havuç ve Çetesine bakarsak sana yaşattıkları o kadar da küçük mesele olmasa gerek?Birol hocamın dediği gibi tv izleyicisinin sığınacağı bir liman Çocuklar Duymasın. Çünkü Tv dizilerinde çok büyük hikayeler anlatılırken, bizim dizimiz küçük ama samimi meseleler ile seyirci karşısında. Bu yüzden büyük dizi olarak adlandırılıyoruz. Bence Çocuklar Duymasın bundan daha iyi bir cümle ile anlatılamazdı herhalde. Havuç ve Çetesine gelince, gerçekten çok zorlandığım anlar oluyor. Onlar büyüdükçe bana daha çocuksu, daha sakar zorluklarla geliyorlar.
5. Son olarak senin için 2011’in trend olaylarından bahsedelim; -Müzik: Boğaziçi Caz Korosu. Muhteşem bir iş çıkarttılar.
-Televizyon: Tabii ki Çocuklar Duymasın’ın tekrardan ekranlara geri dönmesi. -Sinema: Cannes 2011-Yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı Bir Zamanlar Anadolu’da Büyük Juri Ödülünü Alması ve gelişen Türk sinema sektörü-Eğitim: 2011 de yükselen değer “ne yazık ki” kpss sistemi ve akabininde kpss kursları ... -Spor: Deron Williams’ın BJK forması giymesi -Marka: MAC devrimi-Sosyal Medya: Yükselen değer Twitter ve bilhassa Trend Topic durumu...
İletişim: [email protected] [email protected] Kadıköy/İstanbul
TURGAY BENGÜTürkiye’nin en büyük seslerinden ikisi, Barış Manço ve Cem Karaca. Kimi zaman kardeş olduklarına dair haberler yayıldı, oysa ki onlar sadece sanat için bir araya gelen iki büyük ses, iki büyük sanatçıydı. “Resimdeki Gözyaşları”, “Kol Düğmeleri”, “Tamirci Çırağı”, “Gül pembe”… Ve daha bir çoğu hala 7’den 77’ye kulaklardan silinmeyen şarkılar…1999 senesinde Türkiye’nin Barış Abi’si göçüp giderken, 2004 senesi geldiğinde ve daha Barış Abi’nin yokluğuna alışamamışken Cem Karaca’yı kaybettik. Türk Müzik Tarihi’nde derin iz bırakan bu iki büyük insan her sene olduğu gibi bu sene de, müzikseverler tarafından anılmadan geçilmiyor.Ankara Kent Orkestrası ile düzenlenen bu anma gecelerinin başrolündeki isim, Turgay Bengü ile sizler için güzel bir röportaj yaptık. İki büyük ustayı yakından tanıma şansına sahip olan Turgay Bengü’nün gözünden Barış Manço ve Cem Karaca; İlk olarak biraz sizi tanıyabilir miyiz?
1977 Ankara doğumluyum. 3 çocuklu memur bir ailenin ortanca çocuğuyum. Bizim zamanlarımızın bütün çocukları gibi sokaklarda oynayarak ve radyo dinleyerek büyüdüm. Bu yıllarda aile bağları çok daha sağlam olduğundan tüm akrabalar çeşitli zamanlarda bir araya gelirdi ve bu araya gelişlerde ben de şarkılar söylerdim.. Müzikle tanışmam böyle oldu denebilir. Daha sonra orta okul ve lise yıllarında bateriye olan merakım biraz daha profesyonel düşünmemi sağladı. Ama asıl enstrümanım olan gitarı çalarak ve şarkı söyleyerek çeşitli yerlerde sahne almaya başladım. Size “Cem Karaca ve Barış Manço’yu Anma Geceleri”nde sıkça rastlıyoruz. Bu konuda Ankara Kent Orkestrasıyla yollarınız nasıl kesişti?
Her insanın yapacağı gibi ilk öğrendiğim şarkılar en sevdiğim şarkılardı ve en çok onları söylemeye başlamıştım. Bunlar Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray, Moğollar vb.. idi. daha sonra bir Ankara konserinde Cem Karaca’yla tanışma imkanım oldu. O gece ona bir kaç şarkı da söyledim ve daha sonra görüşmeye başladık . Barış Manço ve Moğollar’la olan ilişkim de benzer şekilde olmuştu. Çok severek söylediğim için zamanla sesimin rengi ve şarkı söyleyişim de bu ustalara benzemeye başladı. Ve Ankara’da sahne aldığım yıllarda daha önce beni dinlemiş olan Sn. Mehmet Erdemli Kent orkestrasının bu projesinden bahsetti ve benim de onlarla sahne alıp alamayacağım teklifini bana sundu... Ben de seve seve kabul ettim... Ve o günden bu yana her yıl bu konserlerde solist olarak yer almaktayım.. Bir de sesinizin Cem Karaca ile şaşırtıcı benzerliği, bu yeteneğinizi nasıl keşfettiniz?
Bu benzerliği ilk arkadaşlarım fark etti aslında, ben onlardan sonra fark ettim:). Hatta bir
TRENDröportaj
gün bir kayıtta kendimi dinlerken Cem Karaca sanmıştım :). Çok sevmek ve çok dinleyip, çok söylemekle alakalı aslında ... Tam olarak üzüm üzüme baka baka kararır diyebiliriz bu benzerliğe ;).
Son olarak, iki büyük üstad için söylemek istediklerinizi alalım;
Cem karaca Barış Manço ve diğer büyük üstadları ne kadar çok dinlersek o kadar çok anlarız müziğin ne anlama geldiğini aslında... Müzik sadece 2 3 notayı birbirine uydurmak ve kulağa güzel gelen kelimeler kullanmak değildir .. Aşkı anlatırken bile aşığa mesajlar vardır
ustaların şarkılarında ve sadece aşk değil toplumsal yada inanışlarla ilgili konularda da topluma örnek olacak eserleri mevcuttur.. Bizim
amacımız bu değerleri hayatımız boyunca yaşatmak ve bizden sonraki nesile de bu duyguları aşılayabilmektir.. Sadece müzisyen
olarak değil dinleyici olarak da bu değerlere ve bu değerleri herkesle paylaşan bu ustalara sahip çıkmalı onlara hak ettikleri
değeri ve saygıyı her daim göstermeliyiz..
Röportaj:Hazal Turhan
Trend5En son aldığınız albüm: Kurtalan Ekspres-Göğe
Selam
En son gittiğiniz konser: Çok uzun zamandır kendi konserlerim dışında konsere gidemedim en son 2 ay önce
Jehan Barbur konserine gitmiştim.
En sevdiğiniz mekan: Sevgili Davulcum Ayhan Aydın’ın Ankara’daki stüdyosu Mirage.. Şu an kayıtlarımız da burada
yapılıyor zaten:).
En büyük korkunuz: Sevdiklerimi kaybetmek..
Son zamanlarda en çok dinlediğiniz şarkı: 2CELLOS (Sulic & Hauser) - Smooth Criminal
SEDAT DOĞANSon zamanlarda “Umut” projesiyle kendinden çokça söz ettiren Fotoğrafçı, Yönetmen Sedat Doğan bu ay Trend Türkiye’nin konuğu oldu. Sizler için keyifli bir röportaj yaptık.Hazal Turhan
Fotoğrafçılık ve yönetmenlik. Kariyer yolculuğunuzdan biraz bahsedebilir miyiz? Zaman zaman kariyeriniz çok farklı yönlere gidebiliyor. 4-5 yıl boyunca sanat yönetmeniydim. Tonlarca Reklam ve moda çekimlerinde, TV dizisinde, Sinema filmlerinde yer aldım. Sonra birden ilk kez daha once çekmiş olduğum fotoğraflar bir dergide yayınlanmaya başladı..Şunu anlamam gerekiyordu ki, böyle fotoğraflar ve filmler yapacaksam sadece kendimden değil, filmin
ve fotoğrafın kendisinden de sorumlu tutulacaktım.Arada büyük bir fark vardı ve mantıklı bir karar vermek durumundaydım. Biraz araştırma yapıp senaryoları okumak ve fotoğraflar çekmek için herşeye bir yıl bir ara verdim. Sonrasında California’ da Vegaslı bir yatırımcı karşıma çıktı ve ben bu 1 yıllık süreci gerçirdiğim New York şehrinde çekmiş olduğum fotoğrafların sergilenmesi için ısrar etti. Kendime dedim ki, ‘Bundan böyle sadece senaryolara ve fotoğraflara odaklanacağım.Çektiğiniz fotoğraflarda siyah-beyaz ağırlıklı kareler görüyoruz. Özel bir sebebi var mı?
Ben rüyalarımı çok net olmasa da siyah beyaz hatırlıyorum. Siyahın ölümsüz beyazın ise genç olduğuna inanırım. Sizin için kusursuz bir fotoğraf karesi neyi ifade eder?Kusur kime gore kusurdur ? Asıl kusursuz gibi görünen bir fotoğraf karesi beni rahatsız eder. Yurtdışında da birçok çekim yapmış biri olarak Türkiye şartlarıyla kıyasladığınızda sunulan imkanlar nasıl, çok fark var mı? Ülkemizdeki meraklı gözler dışında hiçbir farkı yok.
“New York Günlüğü” nden sonra, bizleri bekleyen yeni konseptten biraz bahsedebilir miyiz? Yaklaşık 3 yıldır dünyanın farklı ülkelerinde çekmiş olduğum dövme sanatına meraklı insanların porte fotoğraflarını Tattoo Antoloji isimli bir kitap da topladık kısa bir sure sonra kitap yayınlanacak ve ardından bir sergi ile insanlarla buluşturmayı düşünüyorum. Ve Türkiye’yi bir hayli heyecanlandıran “Umut” projesine gelecek olursak, hikaye nasıl oluştu? Hikaye emre ile birlikte okuduğumuz bir makaleden yola çıktı. Daha sonra bunun bir rüya olduğunu düşündük. Şimdiyse filmi tamamladığımız için mutlu ve gururluyuz.
Senaryodan bahsedermisiniz? Muharrem 26 yaşında, anne tarafından Türk kökenleri de olan Filistinli bir genç aslında. Hayatı boyunca ülkesindeki korkunç savaşın etkisi ile büyümüş, hayata en acımazsız pencereden şahit olmuş bir genç.Bir sokak çatışması sırasında yakalanıp hapse atılmış ve idam cezasına çarptırılmış. Hapishanedeki son günün de uyuyabilmenin imkansızlaştırdığı soğuk ve karanlık, bir gece de, Tanrı’ dan, kar dolu bir rüya görmeyi diler zira kısa sürecek hayatı boyunca hiç kar görmemiş bir gençtir. Son duası kabul olur ve karlar üstünde yürürken o güne kadar dışa vuramadığı tüm duyguları sindirip uykudan uyanır ve çözemediği yaşantısının bütün özetini çıkarır.Hapishane gardiyanı tarafından uyandırıldığında hayatının son sabahına merhaba der. Ölüm biraz ötesinde umut doludur. Fotoğrafçılığınızı aktif bir şekilde sürdürürken, yönetmenliği de unutturmuyorsunuz. Bir de filminizde oyuncu kimliğiniz ile karşılaşıyoruz. Bunların hepsini aynı zaman diliminde yürütebilmenin sırrı nedir? Çalışmak benim için bir terapi niteliğinde. Uzun süre boş kaldığımda ruhum, bedenim huzursuzlaşıyor. Çalışmayı değil de sanırım çok fazla çalışmayı seviyorum. Yetenekli insanlarla çalışmak, günümün 12 saatini ve fazlasını onlarla birlikte geçirmek hoşuma gidiyor. Bu benim işim veeleştirmenler açısından yönetmenliği oyunculuğa nazaran daha sıkıntılı buluyorum çünkü oyuncuysanız bir film için 6-7 ay çalışıp, ya da ne kadar gerekiyorsa bitirip başka bir filme geçiyorsunuz. Yönetmenlikte ise 4-5 yıl uğraşabiliyorsunuz ve eleştirmenler tarafından bir kaşık suda boğulabiliyorsunuz. Oyuncuysanız kimse zekanızı sorgulamıyor. Kimse gelip ‘orada ne demek istedi yada ne demeye çalışıyordu?’ falan demiyor. Yönetmen olunca iş her zaman daha kişisel olarak sizinle ilgili, sizin kendi zekanızla. Yoğun bir kariyerin yanında, yakın zamanda babalık duygusunu tattınız:). Peki “baba” olmak hayatınızı nasıl etkiledi? Baba olduktan sonra sorumluluklarınızı en iyi şekilde yapabilmeniz için diğerlerinden vazgeçmeniz gerektiğini sanırdım. Oysaki nefes almanız, bir şeyler düşünüyor olmanızın bile beraberinde getirdiği sorumluluk çocuğunuzun varlığını hissettiğiniz zaman çok daha güzel. Sanırım ben de bunu yapıyorum.
Genellikle sizi harekete geçiren şeyin iş olduğunu söylüyorsunuz. İş, hâlâ hayatınızın en tatmin edici parçası mı? Hayatımdaki en önemli şey. Böyle yaratıcı bir ortamda ve arkadaşlarımla çalışma şansımın olması, film projeleri geliştirmek, yazmak, yönetmek, oynamak beni hayata bağlı kılan şeyler. Yapacak bir işim olmazsa deliririm sanırım. Hayatımda bir geleneği devam ettiriyormuş gibi hissediyorum, buralardan sadece geçip giden olmamalıyım
Bazen özel hayatınız pahasına çok fazla çalıştığınızı düşünüyormusunuz ? Hayır. İstediğim kadar çalışıyorum, hatta dinlenirken bile ya senaryo okuyor oluyorum ya yazıyorum ya da yeni projeler düşünüyorum. O yaratıcı süreci seviyorum ve bu, benim yaşama sebebim. Hayatın çoğunu böyle bir hayatı yakalayabilmek için çalışmakla geçiriyorum.