Upload
lamdung
View
251
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
1. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR
BAŞKENTLERİ BİLGİ ŞÖLENİ “Türkiye ‐ Kosova ‐ Makedonya – Özbekistan”
5 ‐ 7 Kasım 2015 Nevşehir
BİLDİRİ ÖZETLERİ
NEVŞEHİR, 2015
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
www.nevsehir.edu.tr tdkb.nevsehir.edu.tr
2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 Nevşehir Tel: +90 (384) 228 10 00 & Bel‐geç: +90 (384) 215 30 58
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesine aittir. Bütün
hakları saklıdır. Kitabın tümü ya da bir bölümü/bölümleri Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinin
yazılı izni olmadan elektronik, optik, mekanik ya da diğer yollarla basılamaz, çoğaltılamaz ve
dağıtılamaz.
Copyright 2015 by Nevşehir Hacı Bektaş Veli University. All rights reserved. No part of this book
may be printed, reproduced or distributed by any electronical, optical, mechanical or order means
without the written permission of Nevşehir Hacı Bektaş Veli University.
Editör
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL, Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ,
Arş. Gör. Murat GÜR
Kapak Düzeni
Taylan VİRACA
Tasarım-Dizgi
Arş. Gör. Murat GÜR
I. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Başkentleri Bilgi Şöleni
(Türkiye - Kosova - Makedonya - Özbekistan) Bildiri Özetleri
Nevşehir
Kasım, 2015
İletişim
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Prof. Dr. Filiz Kılıç Yerleşkesi
2000 Evler Mah. Zübeyde Hanım Cad. 50300 / Nevşehir
Tel: 0384 228 10 00
e-posta: [email protected] / Genel ağ: tdkb.nevsehir.edu.tr
Onur Kurulu Prof. Dr. Filiz KILIÇ (Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü)
Prof. Dr. Derya ÖRS (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı)
Prof. Dr. Turan KARATAŞ (Atatürk Kültür Merkezi Başkanı)
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU
Bilim Kurulu
Prof. Dr. Abdulhalik BAKIR Prof. Dr. Harun GÜNGÖR Prof. Dr. Numan Yusuf ARUĆ
Prof. Dr. Abdülhamit TÜFEKÇİOĞLU Prof. Dr. Hasan KURT Prof. Dr. Nurgün OKTİK
Prof. Dr. Adnan TEPECİK Prof. Dr. Hasan ONAT Prof. Dr. Orhan Kemal TAVUKÇU
Prof. Dr. Ahmet ATAN Prof. Dr. Hayrünnisa ALAN Prof. Dr. Osman ERAVŞAR
Prof. Dr. Ahmet TAŞĞIN Prof. Dr. İlhami DURMUŞ Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU
Prof. Dr. Ahmet Turan YÜKSEL Prof. Dr. İlknur KOLAY Prof. Dr. Pakize AYTAÇ
Prof. Dr. Alena ĆATOVİĆ Prof. Dr. İlyas GÖKHAN Prof. Dr. Refik TURAN
Prof. Dr. Ali AKTAN Prof. Dr. İnci KUYULU ERSOY Prof. Dr. Remzi DURAN
Prof. Dr. Alimcan İNAYET Prof. Dr. İrfan MORİNA Prof. Dr. Remzi KILIÇ
Prof. Dr. Ayşe YÜCEL ÇETİN Prof. Dr. İsmail BEKCİ Prof. Dr. Sabina BAKSİĆ
Prof. Dr. Behija ZLATAR Prof. Dr. İsmet ÇETİN Prof. Dr. Saadeddin GÖMEÇ
Prof. Dr. Bekir DENİZ Prof. Dr. Leyla KARAHAN Doç. Dr. Adem ÖGER
Prof. Dr. Bozkurt ERSOY Prof. Dr. M. Dursun ERDEM Doç. Dr. Ali Osman KURT
Prof. Dr. Ćazim HADŽİMEJLİĆ Prof. Dr. M. Öcal OĞUZ Doç. Dr. Ali YAMAN
Prof. Dr. Çetin PEKACAR Prof. Dr. Mehmet AÇA Doç. Dr. Davut KILIÇ
Prof. Dr. Demet ULUSOY BİNAN Prof. Dr. Metin EKİCİ Doç. Dr. Dilaram HAMRAYEVA
Prof. Dr. Durmuş ARIK Prof. Dr. Mustafa ARSLAN Doç. Dr. Fatma Ahsen TURAN
Prof. Dr. Erdoğan BOZ Prof. Dr. Mustafa DEMİR Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Prof. Dr. Eva CSAKI Prof. Dr. Mustafa Servet AKPOLAT Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Prof. Dr. Eva Csato JOHANSON Prof. Dr. Naim KARİMOV Doç. Dr. Oktay YİVLİ
Prof. Dr. Fehim NAMETAK Prof. Dr. Nebi ÖZDEMİR Doç. Dr. Sadettin BAŞTÜRK
Prof. Dr. Filiz KILIÇ Prof. Dr. Nilgün ÇIBLAK COŞKUN Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
Prof. Dr. Galip YÜKSEL Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ
Sekreterya
Uzm. Altan ERİK (Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı)
Arş. Gör. Murat GÜR - Arş. Gör. Serkan KÖSE – Arş. Gör. Ahmet UĞUR
v
İÇİNDEKİLER
Prof. Dr. Abdulhalik BAKIR
İPEK YOLU ŞEHİRLERİNİN ORTAÇAĞDAKİ ENDÜSTRİYEL KAPASİTELERİ ÜZERİNE
BİR DEĞERLENDİRME (BUHÂRÂ SEMERKANT ÖRNEĞİ) .................................................... 1
Prof. Dr. Abdullah ŞENGÜL
KİMLİK İNŞASINDA ŞEHİR KÜLTÜRÜ: ERZURUM ÖRNEĞİ ................................................. 2
Prof. Dr. Ali YAKICI
TARİHİ TÜRK BAŞKENTİ OLAN KONYA’NIN SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRASA
KATKISI BAKIMINDAN ÖNEMİ ................................................................................................... 3
Prof. Dr. Davut KILIÇ
EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN MAKEDONYA VE ÇEVRESİNDE DİNİ VE SOSYAL
HAYAT .............................................................................................................................................. 4
Prof. Dr. Dilmurad KURANOV
МАЪНАВИЯТ БЕШИГИ АНДИЖОНДА МАДАНИЙ ҲАЁТ ВА АДАБИЙ МУҲИТ ............ 5
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
DEVLET OTORİTESİNİN KÜLTÜREL GELİŞİME ETKİSİ: MUŞKARA’DAN NEVŞEHİR’E 6
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
TİMURLULAR DEVRİNDE SEMERKANT ŞEHRİNDE TİCARİ FAALİYETLERE GENEL BİR
BAKIŞ ................................................................................................................................................ 7
Prof. Dr.Qozokboy YOLDOSH
БУГУНГИ ЎЗБЕК АДАБИЁТИДАГИ ЕТАКЧИ ТЕНДЕНЦИЯЛАР ......................................... 8
Prof. Dr. Tursunali KUZİYEV
A VIEW ON THE HISTORY OF MINARETS ON THE TERRITORY OF UZBEKISTAN ......... 9
Prof. Dr. Baltabayeva Alyona YULDAŞKIZI, Prof. Dr. Maldibek Akmaral JUMAGULKIZI
ULU İPEK YOLU VE İLK TÜRK HALKLARINDA KÜLTÜREL GELİŞİM GELENEKLERİ 11
Doç. Dr. Cavid QASIMOV
VAMBERİ’NİN KAYITLARINDA ÖZBEKİSTAN ŞEHİRLERİ ................................................ 12
vi
Doç. Dr. Feyzan GÖHER VURAL, Doç. Dr. Timur VURAL
ANADOLU’DA MÜZİKLE TEDAVİNİN ÜÇ ÖNEMLİ MERKEZİ: AMASYA EDİRNE VE
KAYSERİ ........................................................................................................................................ 13
Doç. Dr. Gülnoza JORAYEVA
TAŞKENT MEDRESELERİ MANEVİYATIN BAKİ OCAKLARI ............................................. 14
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
KÜLTÜR TARİHİMİZDE PRİZREN VE PRİZRENLİ DİVAN ŞAİRLERİ ................................ 15
Doç. Dr. Lütfiyye ASGERZADE
HÜSEYİN CAVİD`DE İSTANBUL: HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE YARATICILIĞI ............. 16
Doç. Dr. Madina ARİPOVA
ЎЗБЕК МИЛЛИЙ МЕЪМОРЧИЛИК БЕЗАКЛАРИНИ КИТОБ ГРАФИКАСИДАГИ
КЎРИНИШЛАРИ ........................................................................................................................... 17
Doç. Dr. Marufjon YULDASHEV, Araş. Gör. Zehra YULDASHEVA
HOKAND: ÖZBEK EDEBİYATI VE MEDENİYETİNİN ALTIN BEŞİĞİ ................................. 19
Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU
İBN BATTUTA SEYAHATNAMESİNE GÖRE ANADOLU ŞEHİRLERİ ................................. 20
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
BABÜRNÂME’DE ÖZBEKİSTAN ŞEHİRLERİ .......................................................................... 21
Doç. Dr. Naile SÜLEYMANOVA
SEMERKAND’LI ÂLİMLERİN ESERLERİNİN BAKÜ YAZMA NÜSHALARI ...................... 22
Doç. Dr. Savaş YILDIRIM
ADANA'DAKİ RAMAZANOĞULLARI ESERLERİNDE YER ALAN TAŞ SÜSLEMELER ... 23
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
GERMİYANOĞULLARINDAN OSMANLI DEVLETİNE ANADOLU SAHASI TÜRK
EDEBİYATINDA KÜTAHYA'NIN YERİ ..................................................................................... 25
vii
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK
İLKÇAĞ VE ERKEN ORTAÇAĞLARDA TÜRK-İRAN İLİŞKİLERİ AÇISINDAN CEYHUN
HAVZASI VE BU HAVZA ÜZERİNDEKİ ŞEHİRLERİN ÖNEMİ ............................................. 26
Yrd. Doç. Dr. Ali APALI, Prof. Dr. İsmail BEKCİ
ANKARA VİLAYETİNİN 1331 VE 1332 (R) YILLARINDA YABANABAD
(KIZILCAHAMAM) VE AVANOS KAZALARININ BELEDİYE BÜTÇELERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ .................................................................................................... 27
Yrd. Doç. Dr. Ali KORKMAZ
TÜRK DÜNYASI BAŞKENTLERİNDE KADIN VE İMARET: HUNAD MAHPERİ HATUN . 28
Yrd. Doç. Dr. Farkhad ALİMUKHMEDOV
SSCB SONRASI TAŞKENT’TEKİ DEĞİŞİKLİKLER ................................................................. 29
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin SARAÇOĞLU
TÜRKİYE, ÖZBEKİSTAN, MAKEDONYA VE KOSOVA’NIN “2015, 2030-2050”
YILLARINA AİT NÜFUS PROJEKSİYONLARI VE NÜFUS DEĞİŞİMLERİNDEN
KAYNAKLANABİLECEK SORUNLAR ...................................................................................... 30
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYGANA
ŞAİR VE İNŞA “ZİYA PAŞANIN AMASYA’SINDAN BAKINCA” .......................................... 32
Yrd. Doç. Dr. Murat ORHUN
KÜLTÜR ŞEHRİ ANDİCAN .......................................................................................................... 33
Yrd. Doç. Dr. Nil Didem ŞİMŞEK
YAHYA KEMAL VASITASIYLA ÜSKÜP’Ü ANLAMAK ......................................................... 34
Yrd. Doç. Dr. Osman AYDINLI
ÖZBEKİSTAN COĞRAFYASININ ÖNEMLİ ŞEHRİ SEMERKANT’IN YÜKSELİŞİNDE
İKTİSADİ FAKTÖRLERİN ETKİSİ VE ŞEHRİN İPEK YOLU ÜZERİNDE ARZETTİĞİ ÖNEM
.......................................................................................................................................................... 35
Yrd. Doç. Dr. Rüçhan BUBUR
ÖZBEKİSTAN, BUHARA'DA NAMAZGÂH CAMİİ .................................................................. 36
viii
Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER, Yrd. Doç. Dr. Ömer KUL
BİR OSMANLI ŞEHRİ KÖPRÜLÜ ................................................................................................ 37
Yrd. Doç. Dr. Tuğrul BALABAN
STRABON’DAN SABUNCUOĞLU’NA AMASYA: KÜLTÜR MİMARLARI .......................... 38
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
SEMERKANT’TAN MEKTUP VAR!.. .......................................................................................... 39
Yrd. Doç. Dr. Veli Savaş YELOK
“TOSHKENTNOMA” VE “PALATKADA YOZİLGAN DOSTON” ADLI METİNLERDE
TAŞKENT ........................................................................................................................................ 40
Yrd. Doç. Dr. Yasemin APALI
OSMANLI’DA MAHALLE MEKTEPLERİNİN DİNİ YAŞANTI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ... 41
Yrd. Doç. Dr. Yunus KAPLAN
PRİZRENLİ SA’YÎ VE ŞİİRLERİ .................................................................................................. 42
Okt. Dr. Nursal KUMAŞ
BİR OSMANLI KÜLTÜR BAŞKENTİ OLAN BURSA’NIN VİLÂYET SALNÂMELERİNE
GÖRE DEMOGRAFİK YAPISI (1870-1907)................................................................................. 43
Araş. Gör. Adem SEVİM
YOK OLMAYA YÜZ TUTAN ÇEŞMELERE NEVŞEHİR İLİNDEN ÜÇ ÖRNEK ................... 44
Araş. Gör. Ahmet UĞUR
PRİŞTİNELİ DİVAN ŞAİRLERİ VE MATRAKÇI NASÛH ........................................................ 45
Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ
HİVE HANLIĞI VE ÖNEMLİ BİR TEMSİLCİSİ: ÂGEHÎ MUHAMMED RIZA ....................... 46
Araş. Gör. Murat GÜR
YAVUZ BÜLENT BAKİLER’DE KİMLİK VE MEKÂN: ÜSKÜP’TEN KOSOVA’YA ............... 47
Araş. Gör. Şerife ÖRDEK
KÜLTÜR TARİHİMİZ AÇISINDAN KALKANDELEN VE KALKANDELEN DOĞUMLU
DİVAN ŞAİRLERİ .......................................................................................................................... 48
ix
Öğr. Gör. Memduh YAĞMUR
OSMANLIDA İLK SİNEMACILAR: MAKEDONYALI MANAKİ KARDEŞLER .................... 49
Öğr. Gör. Mehmet PINAR
TÜRK BAŞKENTLERİ İZNİK-SÖĞÜT-BURSA ve İSTANBUL’DA RESTORE EDİLEN ve
EDİLECEK TARİHİ YAPILAR ÜZERİNDE ÇEVRENİN OLUMSUZ ETKİSİ ......................... 50
Öğr. Gör. Mücahit AKKUŞ
TIP İLMİNİN GELİŞMESİNE KATKIDA BULUNMUŞ ÖNEMLİ BİR BAŞKENT: BURSA .. 51
Uzman Mukaddes ARSLAN
TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTLERİ AÇISINDAN ANKARA VE İSTANBUL’UN
MANEVİ-İNANÇ ÖNDERLERİ (HACI BAYRAM-I VELİ VE AZİZ MAHMUD HÜDAİ HZ.
ÖRNEĞİ) ......................................................................................................................................... 52
Okt. Berrin SARITUNÇ
SU KÜLTÜ VE BURSA'DA HAMAMLAR .................................................................................. 53
Hüseyin AKBAŞ
BİR KÜLTÜR BAŞKENTİ OLARAK HAREZM BÖLGESİNİN ÖZBEK MÜZİK MİRASINDAKİ
YERİ ................................................................................................................................................ 54
İsajon SULTONOV
O'ZBEKİSTONNİNG ENG QADİMİY SHAHRİ MARG'İLON HAQİDA .................................. 55
Mehmet HAYIRLIOĞLU
SELÇUKLU BAŞKENTİ KONYA'NIN İLİM VE KÜLTÜR BAŞKENTİ OLMA SERÜVENİ .. 56
Araştırmacı Yazar Mine HOŞCAN BİLGE
ÜSKÜPLÜ BİR KADIN HİKÂYE ANLATICISININ DİL SANDIĞI HİKÂYELER,
ATASÖZLERİ, DEYİMLER VE SÖYLENCELER ....................................................................... 57
Dr. Hakan YALAP NOVİ PAZAR’DA SON TÜRKÇE VESİKALAR: MEZAR TAŞLARI 58 Yrd. Doç. Dr. Erkan HİRİK SEYAHATNÂME PENCERESİNDEN KOSOVA VE CİVARI 59
BİLDİRİ ÖZETLERİ
NEVŞEHİR, 2015
1
İPEK YOLU ŞEHİRLERİNİN ORTAÇAĞDAKİ ENDÜSTRİYEL
KAPASİTELERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME (BUHÂRÂ SEMERKANT
ÖRNEĞİ)
Prof. Dr. Abdulhalik BAKIR
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
ÖZET
Tarihsel İpek Yolu şehirleri, Ortaçağ boyunca Maverâünnehir bölgesinin en işlek
ticaret ve endüstri merkezleri haline gelmişlerdir. Bölgenin sulak ve dolayısıyla da verimli
topraklara ve zengin yer altı kaynaklarına sahip olması hasebiyle çeşitli endüstri kollarına
bolca ham madde teminini sağlıyordu. Bunun yanında bölgenin ve burada kurulan Buhârâ
ve Semerkant gibi bayındır şehirlerin kuruluşlarından itibaren önemli ve güçlü devletlere
başkentlik yapmaları sonucunda çok gelişmiş endüstri merkezleri haline gelmişlerdir. Anılan
iki şehir hemen hemen bütün endüstri kollarında şöhret kazanmışlar ve üretmiş oldukları
sanayi ürünlerini civar ve uzak bölgelere satmayı başarabilmişlerdir. İşte biz bu
çalışmamızda anılan iki şehrin (Buhârâ ve Semerkant) Ortaçağdaki üç endüstri kolunu
(Tahta, kâğıt, dokuma) kapsayan kapasiteler üzerinde durmayı ve elde edilen bilgileri bir
değerlendirme süzgecinden geçirerek bir sonuca varmayı planlamaktayız. Çalışmanın
muhtemel iç başlıklarını şöyle sıralayabiliriz: Giriş, Buhârâ ve Semerkant’ın tahta endüstrisi,
Buhârâ ve Semerkant’ın kâğıt endüstrisi, Buhârâ ve Semerkant’ın dokuma endüstrisi,
değerlendirme, sonuç, kaynaklar.
Anahtar sözcükler: Buhârâ, Semerkant, Ortaçağ, İpek Yolu, madencilik, tekstil
2
KİMLİK İNŞASINDA ŞEHİR KÜLTÜRÜ: ERZURUM ÖRNEĞİ
Prof. Dr. Abdullah ŞENGÜL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Mekân-kimlik uyumu toplumsal yaşamın en belirgin özelliklerinden biridir. Bu
yüzden son dönemde mekân-kimlik ilişkisi daha dikkatli ele alınmaya başlandı. 1950’li
yıllardan itibaren yüzlerce yıl yaşadığımız mekânları terk ederek şehirlere geldik. Önceki
mekânlar sadece barındığımız değil; aynı zamanda kendimizi ifade ettiğimiz mekânlardı.
Bugün şehirlerimizde insan kaynaklı sorunların daha fazla oluşu insan-mekân ilişkisine
bakmayı zorunlu kılar. Mekânın insan için sadece barınma aracı oluşu, onun kimliğine
herhangi bir katkı yapamayışı üzerinde durulması gereken bir temel sorundur. Özellikle
göçlerin sebep olduğu temel sorunlar arasında mekânların durumunun kimliğe katkısı
açısından incelenmesi gerekir. Şehirlerin mimari özellikleri, sosyal yaşam alanları, sağlık,
kültür, eğitim gibi ihtiyaçlarını karşıladığı mekânlar bireyin kimlik inşasında oldukça
önemlidir.
Bu yazının sınırları içerisinde mekânın kimliğe katkısını görmek açısından,
geleneksel yapının güçlü olduğu şehirlerden biri olan Erzurum örneğini ele alacağız.
Özellikle şehir kültürünün bireyin kimliğine katkısını görmeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Şehir, İnsan, kültür, mekân, gelenek
3
TARİHİ TÜRK BAŞKENTİ OLAN KONYA’NIN SOMUT OLMAYAN
KÜLTÜREL MİRASA KATKISI BAKIMINDAN ÖNEMİ
Prof. Dr. Ali YAKICI
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
ÖZET
Konya şehri, Anadolu’yu yurt edinişlerinin ilk asırlarında Türklere başkentlik yapmış
önemli merkezlerden biridir. Konya, coğrafi konumu itibarıyla da kültürlerin buluştuğu ve
senteze ulaştığı önemli kentlerdendir. Bu özellikleriyle birlikte Mevlana gibi bir sevgi
abidesine de kucak açması sebebiyle Konya, bir başkent, bir kültür başkenti olmasının yanı
sıra aynı zamanda Türkiye ve dünyanın hoşgörü başkenti olmayı başarmıştır. Din, dil, ırk
ayrımı gözetmeden insanların bir araya gelmesini sağlayan sevgi ortamlarına ev sahipliği
yapan Konya’da zengin bir somut kültürle birlikte engin bir somut olmayan kültür hazinesi
oluşmuştur. Kendi içinde oluşan bu hazinedeki somut olmayan kültürel mirastan çevresine,
Türkiye’ye, Türk dünyası ve dünya kültürlerine katkıda bulunmuş, zenginleşmelerini
sağlamıştır. Bu çalışmada, örneklerle Konya’nın Türk ve dünya kültürel mirasına katkısı ele
alınarak değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Konya, kültür başkenti, somut olamayan kültürel miras.
4
EVLİYA ÇELEBİNİN KALEMİNDEN MAKEDONYA VE ÇEVRESİNDE DİNİ
VE SOSYAL HAYAT
Prof. Dr. Davut KILIÇ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Makedonya; Antik Yunanistan’da bir krallık, Roma ve Doğu Roma
imparatorluğunda bir eyalet, Osmanlı devletinde ise büyük bir kısmı Rumeli eyaleti
içerisinde kalan bölge, 1944-1991 yılları arasında Yugoslavya’nın bir parçası, 1991 yılından
sonra ise Makedonya, topraklarının büyük bir parçasını kaybeden Makedonya Cumhuriyeti
olarak varlığını devam ettirmektedir. Tarihi Makedonya bugün Yunanistan, Bulgaristan,
Arnavutluk, Kosova ve Sırbistan’ın bir kısmını içine alan bir coğrafyadır. Evliya Çelebi
seyahatnamenin ilk cildinde Osmanlı devletinin eyaletleri hakkında bilgi verirken bugünkü
Makedonya toprakları içerisinde kalan Ohri ve Üsküp’ü Rumeli eyaletine bağlı sancak
olarak gösterir. Ohri’nin 60 ze’âmet ve 342 tımardan 335.299 kuruş, Üsküp’ün ise 57
ze’âmet ve 345 tımardan 240.000 kuruş geliri olduğunu belirtir. Evliya Çelebinin bölgeye
yolculuğu 1652 yılının sonlarına doğru başlamıştır. Bu çalışmada zamanın ve mekânın
ruhunu anlayarak seyyahın kaleminden Makedonya ve çevresinde dini ve sosyal hayat
değerlendirilecektir.
5
МАЪНАВИЯТ БЕШИГИ АНДИЖОНДА МАДАНИЙ ҲАЁТ ВА АДАБИЙ
МУҲИТ
Prof. Dr. Dilmurad KURANOV
ÖZET
Миллий маданиятнинг қуввати, имконлари ва истиқболи вилоятлардаги
маданий ҳаёт даражаси билан белгиланади. Андижон ўзининг қадим анъаналарига
эга, миллий маданиятимизга кўплаб йирик санъаткорлар, адибу шоирларни етказиб
берган, ҳозирда ҳам маданий ҳаёт анча қайноқ кечаётган минтақавий маданий
марказлардан биридир. Адабий жараённинг ташкилий маркази Ёзувчилар
уюшмасининг вилоят бўлими, адабий ҳаёт маҳаллий матбуот нашрлари, ўқув юртлари
фаолияти билан боғлиқ кечади. Ҳозирги вақтда Андижонда Олимжон Холдор, Тўлан
Низом, Турсуной Содиқова, Замира Рўзиева, Фарид Усмон, Наби Жалолиддин,
Хуршидабону сингари мамлакатга таниқли адиб ва шоирлар яшаб ижод қилмоқдалар.
Хусусан, Наби Жалолиддиннинг “Хайём” ва Чўлпон ҳақидаги “Тегирмон” романлари
ўзбек адабиётида сезиларли воқеа бўлди. Андижонда учта профессионал театр
фаолият олиб бормоқда: Бобур номидаги вилоят мусиқали драма ва комедия театри
ҳамда Аббос Бакиров номидаги шаҳар ёшлар театри. Уларда жаҳон классикаси
намуналари, шунингдек, ўзбек драматургларининг кўплаб асарлари муваффақият
билан саҳналаштирилган. “Лола” қўғирчоқ театри болаларбоп спектакллари билан
кўплаб кўрик-танловларда эътироф этилган. Вилоятда ишлаб ижод қилиб келаётган
Ўзбекистон халқ рассомлари О.Бакиров ва Н.Холиқов, уларга издош бўлган ёш
мусаввирларнинг асарлари мамлакатимиз ва хорижда ташкил этилган кўплаб
кўргазмаларда намойиш этилган. Булардан ташқари вилоятдаги 40 га яқин маданият
уйларида бадиий ҳаваскорлик жамоалари, турли ижодий тўгараклар ҳам фаолият
юритмоқда. Маданиятимизнинг эртасини белгилайдиган кадрларни тайёрлаш ишига
ҳам жиддий эътибор қаратилган: Андижон давлат университети, Андижон санъат
коллежида, ўнлаб мусиқа мактабларида истеъдодли ёшлар тарбияланмоқда.
Anahtar Kelimeler: Миллий маънавият, Андижон, театр, адабий муҳит,
таълим, Чўлпон
6
DEVLET OTORİTESİNİN KÜLTÜREL GELİŞİME ETKİSİ:
MUŞKARA’DAN NEVŞEHİR’E
Prof. Dr. Filiz KILIÇ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Genel anlamda “şehir” kavramı daha büyük iktisadî ve sosyal birlikteliği sağlayan
merkezler olarak tanımlanabilir. Bir ülkenin şehirleşme derecesi de aynı doğrultuda o
ülkenin ekonomik ve sosyal imkânlarının gelişmişliğinin temel göstergelerindendir.
Her hangi bir yerleşim olmayan bir yerde bir şehir inşa edilmesi çok eski
dönemlerden beri hükümdarların güçlerini ispat amacıyla ortaya koyduğu tavırlardandır.
Osmanlı Devleti döneminde çoğunlukla siyasî manevralar dolayısıyla bir yerleşim yerini
şehirleştirme eğilimleri olmuştur. Hatta bunun için devletin bir yerleşim yerini
şehirleştirmek için uyguladığı belli bir düzende işleyen politikası da mevcuttur. Osmanlı
Devleti bir yerleşim yerini “mamur ve şen”lendireceği zaman orada sadece imar
faaliyetlerine girişmemiş buraların işlevsel olarak da şehir kültürü içine dâhil etmeye
çalışmıştır. Bunun için idarî teşkilatlanmalar (nahiye, kaza, sancak gibi) oluşturulmuş, kadı,
müderris, kethüda vb. devlet memurlarının buralarda yerleşmesi sağlanmıştır. Osmanlı
Devleti’nde bir taraftan mevcut şehirler vakıf eserleri ile süslenirken, diğer taraftan
Uzunköprü, Gebze, Belen, Bosna, Hezargrad, Sultaniye, Nevşehir vb. gibi şehirler de vakıf
şehirler olarak inşâ edilmiştir.
Bu bildiride, Lâle Devri’nin kudretli devlet adamlarından Nevşehirli Damat İbrahim
Paşa’nın gayretleriyle kurulan Nevşehir’in köy statüsünden kaza merkezi haline geliş süreci
ele alınmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Muşkara, Nevşehir, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa
7
TİMURLULAR DEVRİNDE SEMERKANT ŞEHRİNDE TİCARİ
FAALİYETLERE GENEL BİR BAKIŞ
Prof. Dr. İlyas GÖKHAN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Bu bildiride Ortaçağ Tarihinin ana kaynaklarından faydalanılarak Timurlular
zamanında Semerkant şehrinin ticari bir üs olması üzerinde durulacaktır. Maveraünnehir
bölgesinin en önemli şehirlerinden biri olan Semerkant Karahanlı, Harizmşah ve Timurlular
Devletlerine başkentlik yapmıştır. Daha önceleri Samanoğullarının elinde olan bu şehir XI.
Yüzyılda Karahanlıların eline geçtiği gibi batı kısmının başkenti olmuştur. Karahanlılar
zamanında Ribat adı verilen ticari faaliyetlerin yapıldığı binalar inşa edilmiştir.
Kervansarayların ilk şekli olan bu yapılar bölgenin önemli yapılarından biridir.
Karahanlıların yıkılmasıyla Harizmşahların eline geçen Semerkant başkent yapılmıştır. XIV.
Yüzyılda Timurluların eline geçen kent en önemli gelişmesini bu devirde yaşamıştır. İpek
yolunun Türkistan’daki en önemli merkezlerinden biri olan Semerkant’a Çin, İran, Hindistan
ve Rusya bozkırlarından tüccarlar gelip gitmekteydi. Ortaçağ Arap kaynaklarında şehirin
ticari faaliyetleri hakkında bilgi verilmektedir.
Anahtar kelimeler: Semerkant, Timurlular, İpek Yolu, Ticaret, Ribat
8
БУГУНГИ ЎЗБЕК АДАБИЁТИДАГИ ЕТАКЧИ ТЕНДЕНЦИЯЛАР
Prof. Dr.Qozokboy YOLDOSH
Gulistan Devlet Üniversitesi
ÖZET
Шўро даврида Ўзбекистон адабиёт бирваракайига ҳам сиёсат, ҳам мафкура,
ҳам бадиият, ҳам фалсафа, ҳам маърифат, ҳам кўнгил очиш воситаси бўлган
литературоцентрик мамлакат эди. Сиёсат эрксизликдан, мафкура ёлғондан, ижод
тарғиботдан иборат бўлган шароитда фақат адабиётгина ҳаёт ва ҳақиқатга очилган
туйнук эди. Шу сабаб бадиий адабиёт жамият аъзоларининг тафаккурига соғлом
таъсир ўтказа оладиган ягона восита эди. ХХ асрнинг 90-йилларидан ўзбек адабиётида
инсон руҳиятини ижтимоий муаммолар фонида акс эттириш кенг ёйилди.
Янгиланаётган миллий тафаккур қолипда фикрлаш мажбурлигидан норози эди.
Қайнаб турган бу норозилик магмасининг ёриб чиқиши учун энг қулай жой бадиий
адабиёт бўлди. Ўзбек эгаманлик адабиёти ана шу ижтимоий-руҳий магманинг
портлаши натижаси ўлароқ юзага келди. Бу портлаш нафақат эгаманлик адабиёти,
балки эгаманликнинг ўзини ҳам дунёга келтирди. Кейинги чорак асрда миллатнинг
олам ва одамни идрок этиш, тушуниш, таъсирланиш ва тасвирлаш йўсинларида улкан
янгиланиш юз берди. Одамларнинг маданий-эстетик кодлари алмашиб, адабиёт,
ёзувчи ва ўқирманнинг мақоми тубдан ўзгарди. Эгаманлик йилларида Яссавий,
Бақирғоний, Сўфи Оллоёр, Убайдий, Амирий, Ҳувайдо сингари “диний-клерикал” ва
“феодал-сарой” адабиёти намуналари, Беҳбудий, Тавалло, Камий, Сарёмий, Сидқий,
Сўфизода, Фитрат, Чўлпон, Усмон Носир, Элбек, Боту каби миллий озодлик
куйчиларининг асарлари босилди. “Қайтарилган адабиёт”нинг бу намуналари
китобхонлар дунёқараши, диди, оламни англаш ва изоҳлаш йўсинига кучли таъсир
кўрсатди. 90-йилларнинг ўрталарига келиб туйғулари тиниқлашиб, бадиий диди
сезиларли юксалган ўқирманлар адабиётдан сиёсат эмас, бадиият қидирадиган бўлди.
Бу давр ўзбек адабиёти янги воқеликнинг моҳиятини идрок этиш, уни тушуниш,
тушунтириш ва акс эттиришга ярайдиган бадиий усулларни излаш босқичига кирди.
Бу ҳол адабиётни мазмун, услуб, ифода воситалари нуқтаи назаридан янгилади.
Anahtar Kelimeler: ўзбек адабиёти, эгаманлик, миллий руҳ ифодаси,
литературоцентризм.
9
A VIEW ON THE HISTORY OF MINARETS ON THE TERRITORY OF
UZBEKISTAN
Prof. Dr. Tursunali KUZİYEV
Taşkent Cihan Dilleri Üniversitesi
ABSTRACT
Minaret is one of the most interesting and mysterious forms of Oriental architecture.
There are many stories about the origin of these ancient tower-like structures. The word
‘minaret’ or Arabic ‘minara’ means ‘place where something is lit’, or ‘emanating light’ –
that is, a kind of a “tower of light”. In relation to minarets it was longer the light of a
lighthouse, but spiritual light in a deeper philosophic sense and understanding of the word;
the light that symbolises human soul aspiring to enlightenment through a dialogue with the
Most High. For more than a millennium minarets have dominated the urban skyline in the
Muslim East. They have become signature landmarks representing many cities and their cult
and education institutions such as mosques and madrasahs. In independent Uzbekistan these
unique creations of medieval memor, the architects, having acquired a special status of
cultural heritage sites, are protected by state.
The earliest mentioning of single-standing minarets on the territory of Central Asia
is found in the texts of Narshakhi, the medieval author of “The History of Bukhara”: this
“minaret with wooden top, built in Bukhara next to the cathedral mosque by the order of the
vizier Abu Ubaidulla Jeikhani in 306 year of hijra (918/9 AD). The structure suffered from
fire when the city was put under siege by Shems-al-Mulk in 460” (1, p. 66; 2, p. 4).
In Samarqand, in Afrasiab ancient settlement site, during the 1904 excavations led
by V. V. Bartold, on the site of ancient cathedral mosque they discovered square base and
the second tier of a minaret constructed of baked brick lot later than the 10th century AD (3,
p. 60-63). Among the earliest of the known surviving structures of this kind on the territory
of our country are:
- the minaret in Termez (1032), one of the most ancient in Central Asia,
situated in the vicinity of Chor-Sutun mosque (9-10 cc.); it was built of baked
brick and had polygonal base and cylindrical shaft with two epigraphic belts
(4, p. 21-22);
10
- the Kalan minaret in Bukhara (1127) – the tallest (about 50 m) and the oldest
of the surviving ones. It stands out not only by its graceful outline, but also
by its artful relief ornamentation.
It is noteworthy that in the time that followed almost all minarets in the Bukhara oasis
were a stylized or a reduced copy of the Kalan minaret. Still, even the largest of the similar
tower-like structures in the 16th century Bukhara – Gaukushon and Vangozi – were 2-2.5
times smaller than their prototype. The distinguishing feature of Bukhara minarets is the
shape of their lantern that is slightly pendent over the shaft (5). Dating to a later period, yet
not less original structure of Bukhara is a monument, relatively small in size, with a sonorous
name Chor-Minor – the structure of four minarets at the corners of a cube-like building
erected in 1807.
An early and perhaps the most unusual of the similar structures that survived to the
present day is the Jarkurgan minaret (1108-1109/10) in Jarkurgan district of Surkhandarya
Province; it stands in Minor village situated not far from Termez. The structure was part of
a large cathedral mosque build of baked brick, the ruins of which were discovered back in
1879 by F. N. Zhukov and recorded by a painter N. N. Karazin. The Jarkurgan minaret is
exceptional for the Central Asian architecture in a way that it is vertically segmented by
decorative gauffers, similar to the tower mausoleums of Khorasan and India. It should be
noted however, that the tradition of decorating walls with gauffers has more ancient roots
and is known, in particular, by early medieval (6th-8th cc.) feudal castles in Central Asia.
Keywords: Uzbekistan, minaret, peshtak, azanchi, sharafa, hearth
11
ULU İPEK YOLU VE İLK TÜRK HALKLARINDA KÜLTÜREL GELİŞİM
GELENEKLERİ
Prof. Dr. Baltabayeva Alyona YULDAŞKIZI
Prof. Dr. Maldibek Akmaral JUMAGULKIZI
Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesi
ÖZET
Birçok araştırmacı Büyük İpek Yolunun ortaya çıkışını M.Ö. ІІ. yüzyıla dayandırır
ve bu dönem Avrasyalı göçebelerin gelişmiş bir toplum olduğunu gösterir. Hatta göçebelerin
küresel süreçleri de etkiledikleri bilinmektedir. Doğuda Hunların 24 tayfasını (kabilesini)
biriktiren Baudun Şa'yuy M.Ö. 200. yılı Çin İmparatoru Gao-Di’yi Bay’ın dağı vadisinde
“Barış ve Akrabalık” [1, 51 s.] anlaşmasını imzalamaya mecbur etmiştir. İmparatorluk
Baudun’a ipek, pamuk, kumaş, şarap ve pirinç vergisi ödeyecek oldu. Hunlar doğrultusunda
kaynaklara baktığımızda, onların Roma İmparatorluğunun kölecilik düzenine oldukça
şiddetli darbe verdiğini veya bundan 650 yıl sonra, yanı 452 yılı Atilla’nın Hunları İtalya’nın
Batı bölgelerini yağma ederek, Paduya, Milan vb. kentleri ele geçirdiğini göreceğiz. Böylece
447 yılında Doğu Roma İmparatorluğu, 452 yılında ise Batı Roma İmparatorluğu Hunlara
vergi ödeyecek hale geldi. Hunlar, adı geçen İmparatorluklar gibi uygarlık zirvesine
yükselmemiş olmasa bile, en azında kölecilik toplum temelini iyice zayıflatmayı
başarmışlardır. Tabiri caizse Hunlar Avrupa halklarının tasmadan kurtuluşuna zemin
yaratmıştır diyebiliriz. Bu tabi ki Hun kabilelerinin uygarlık adına yaptığı katkıları olarak
değerlendirilebilir. Ata yurdunda – Asya bozkırlarında kalan demir silahlı Hunlar da tüm
Orta Asya’nın köhne uygarlığının gelişimine ciddi katkı sağlamışlardır. Hunlar sonraki
Kazak, Kırgız, Uygur, Mongol, Tatar vb. halkların etnik terkibini tamamladılar, o halkların
teşekkülüne tesir ettiler.
12
VAMBERİ’NİN KAYITLARINDA ÖZBEKİSTAN ŞEHİRLERİ
Doç. Dr. Cavid QASIMOV
Azerbaycan Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü
ÖZET
Macar asıllı bir Yahudi olan Armin Vamberi 1832 senesinde (bugünkü Slovakya)
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içindeki Szerdahely'de doğdu. Bir çok
araştırmacının fikrince Armin Vamberi’ni bir müsteşrik, Türkolog, seyyah olmakla beraber,
İngiltere için çalışan bir casus olmuştur. Kendisinin yazdıklarına göre Arapça, Türkçe
(Osmanlıca) ve Farsçanı öğrendikten sonra, Macar halkının Asya menşelerini bulmak arzusu
içinde 22 yaşındayken Macar İlimler Akademisi'nin desteği ile Müslüman derviş kılığında
1861–64 yılları arasında, İran ve Türkistan'ı gezdi. Osmanlı Devleti’nin desteği ile Hazar
Denizi'nin güneyinden Orta Asya’nın çok önemi şehirlerine(Şimdiki Özbekistan sınırları
içinde bulunan): Buhara, Semerkant ve Hive'ye gitti, arkasından Herat ve Tahran üzerinden
Osmanlı Devletine döndü. Armin Vamberi memleketi Macaristan'a geri döndükten sonra
kaleme aldığı “Orta Asya'a seyahat” eserinde Orta Asya’nın tarihi, coğrafyası, etnografyası
ve filolojisi ve şehir mimarisi ile ilgili zengin bilgiler vermektedir. Sempozyuma sunmağı
düşündüğümüz bildiride Armin Vamberi’nin Orta Asya’nın şehirleri ile ilgili
bilgileri(özelliklede Özbekistan sınırları içinde bulunan Buhara, Semerkant ve Hive)
dikkatinize arz etmeyi düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: Armin Vambery, Orta Asya, Özbekistan
13
ANADOLU’DA MÜZİKLE TEDAVİNİN ÜÇ ÖNEMLİ MERKEZİ: AMASYA
EDİRNE VE KAYSERİ
Doç. Dr. Feyzan GÖHER VURAL
Doç. Dr. Timur VURAL
Niğde Üniversitesi
ÖZET
Türkler binlerce yıllık geçmişleri boyunca, birbirinden önemli kültür merkezleri
kurmuşlar ve bu merkezlerde eşsiz eserler, değerli çalışmalar ortaya koymuşlardır. Savaşlar,
tabiat şartları ve Türkün doğasında olan fethetme arzusu gibi nedenlerle pek çok kez göç
etmiş olan Türkler, gittikleri her yere müziklerini de beraberlerinde götürmüşlerdir.
Müzik, Türkler için doğarken ezan ya da daha eski dönemlerde Umay Ana’ya yakarı
ilahisi, bebekken ninni, çocukken tekerleme, düğünlerde şarkı, savaşlarda marş, ölümlerde
ağıt; hastalıklarda da derman olmuştur. Müziğin fiziksel ve ruhsal sıkıntılara iyi geldiği
düşüncesi, Türklerde uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Zaman ilerledikçe bilimsel
çalışmalar artmış, makamların insan sağlığı üzerindeki etkileri detaylı şekilde araştırılmıştır.
Bu araştırmaların önemli merkezleri arasında Amasya, Edirne ve Kayseri’yi zikretmek
mümkündür.
Günümüzde Gevher Nesibe Tıp Tarihi Müzesi içinde yer alan 1204-1206 yıllarında
Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından inşa ettirilmiş olan Kayseri’deki Darüşşifa, Sabuncuoğlu
Şerefeddin Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi içinde yer ve İlhanlı hükümdarı Sultan Mehmet
Olcaytu ve hanımı Uduz Hatun adına 1308-1309 yıllarında yaptırılan Amasya’daki
Darüşşifa; Sultan II. Bayezid Külliyesi ve Sağlık Müzesi içinde yer alan 1488’de II. Bayezid
tarafından inşa ettirilen Edirne’deki Darüşşifa, müzikle tedavi tarihimizde çok önemli
yapılardır. Bu önemden hareketle araştırmada, Türklerde müzikle tedavinin yeri ve Anadolu
müzik tedavi merkezleri içinde yer alan Kayseri, Amasya ve Edirne ele alınmıştır. Çalışmada
literatür taramasının yanı sıra, söz konusu Darüşşifalara gidilerek yerinde inceleme
gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Müzikle Tedavi, Kayseri, Amasya, Edirne, Darüşşifa,
Bimarhane, Türk Müziği, Makamlar, Müzikoloji
14
TAŞKENT MEDRESELERİ MANEVİYATIN BAKİ OCAKLARI
Doç. Dr. Gülnoza JORAYEVA
Nizami Adlı Taşkent Devlet Üniversitesi
Özbek Dili ve Edebiyatı Fakültesi
ÖZET
Toshkent - Markaziy Osiyoning eng yirik qadimiy shaharlaridan biridir. Mustaqillik
yillarida Toshkentdagi islom madaniyati obidalarining aksariyati, jumladan, Koʻkaldosh,
Abulqosim, ayniqsa, Hazrati Imom mavzeida joylashgan Moʻyi Muborak, Baroqxon
madrasalari qayta taʼmirlanib, ilgarigiday mahobatli manzara kashf etdi. XIX asrda
Toshkentda taʼlim-tarbiya sohasi Toshkent-Buxoro, Toshkent-Qoʻqon madaniy-maʼnaviy
aloqalar tizimida rivojlanib borgan. Bu jarayonda Toshkent madrasalari va mudarrislarining
oʻrni katta boʻlgani tabiiy. Ma'ruzada Toshkentnin muhtasham tarihiy obidalari haqida so'z
yuritiladi. Toshkentdagi madrasalar tarixi va bugungi ahvoli haqida ma'lomıt beriladi.
Anahtar Kelimeler: Taşkent, medeniyet, maneviyat, medrese, abide.
15
KÜLTÜR TARİHİMİZDE PRİZREN VE PRİZRENLİ DİVAN ŞAİRLERİ
Doç. Dr. Hüseyin GÖNEL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Balkanlarda pek çok şehrin ya Türkler tarafından kurulduğu ya da geliştirildiği
bilinmektedir. Özellikle Osmanlıların başarılı fetih, imar ve iskân politikaları sayesinde kısa
sürede Türkleşen ve müslümanlaşan şehirlerden bahsetmek mümkündür. Türk nüfusun
Anadolu’dan nakliyle birlikte tekke, cami, mektep, medrese, kütüphane, çeşme, han, hamam
vd. kültür kurumları eşzamanlı olarak işlemeye başlar ve şehrin dokusunda belirgin
değişimler olurdu. Birkaç kuşak geçtiğinde ise artık o şehir Türk kültürünün yaşandığı canlı
bir örnek halinde belirirdi. XIV. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı hâkimiyeti altına
girmeye başlayan bölgede Türk kültür merkezi hüviyetine sahip şehirler bugün dahi
varlıklarını devam ettirmektedirler. Bu şehirlerden biri de Kosova sınırları içinde kalan
Prizren’dir.
Bu bildiride Prizren’i Türk kültür merkezi haline getiren hususlar ele alınacak ve
Prizrenli divan şairleri hakkında bilgi verilecektir.
Anahtar Kelimeler: Prizren, Divan Şiiri, Kültür Başkentleri.
16
HÜSEYİN CAVİD`DE İSTANBUL: HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE
YARATICILIĞI
Doç. Dr. Lütfiyye ASGERZADE
Azerbaycan Milli Bilmler Akademisi
ÖZET
Edebiyatımızda pek çok türde, hakkında eser verilen İstanbul, İstanbul’u çok iyi bilen
ve yaşayan, düşünme zevki ve üslub etibarı ile tam bir istanbullu gibi bilinen, Türk
edebiyatının “kutup yıldızlarından” olan Hüseyin Cavid tarafından da işlenmiştir.
XX y.y. başlarında Başkent İstanbul`da eğitim gören yazar İstanbul`un fikir ve edebi
atmosferini kapsayan eserler meydana getirmişdir. O`nun İstanbul`da yazılan şiirleri
(Büyükada, Kağıthane) ve bilhassa İstanbul’daki gözlemleri ve yaşadıklarını kapsayan
denemeleri, şehrin geçmişten günümüze geçirdiği değişimin de adeta bir belgesidir.
Öncelikle İstanbul’a dair tarihi, coğrafi, sosial, siyasi ve ictimai bilgi ve şehir üzerine
yazılmış mektubları ve drama eserleri, yazarın dünyagörüşü, estetik görüşlerinin
şekillenmesinde başkentin edebi-medeni muhitinin rolü tezimizin başlangıç metnini
oluşturmaktadır. Sonraki aşama ise genel olarak tanıttığımız mektublar ve denemeler üzerine
yaptığımız detaylı incelemedir. Bu konudaki tespitlerimiz, yazarın eserlerinde “Uçurum”,
“Afet” ve b. İstanbul temasının belirli noktalarda toplanmış olmasıdır. Semtleri, sokakları,
muzeleri, giraethaneleri, kütübhaneleri, “Validehane” hayatı, yaşayanları ve farklılıklarıyla
karşımıza çıkmaktadır. Her semtin sembol olmuş özellikleri mevcuttur. Bu noktada
yaratıcılık yolu İstanbul`dan yol alan yazarın önemle vurguladığı siyasi durumu,
“Validehane`deki yaşam, tramvay yolu, İstanbul’un yıllar içindeki değişiminden dolayı
yitirilenler üzerinde de durulmuştur.
Diğer bölümde yer alan tiyatrolar, sinemalar ise İstanbulluların sanatsal duyuşunu
ortaya koymaktadır.
Tahsil yılları Osmanlı İmparatorluğu`nun en gergin, kritik anlarına, kaynar ve karışık
zamanına denk gelmiş Cavid`in mektublarında 1908`da İkinci Meşrutiyyet Meclisinin ilanı,
31 Mart olayı, “İttihad ve Tarakki`nin hakimiyete gelişi, 1909`da Sultan II. Abdülhamit`in
35 yıllık hakimiyetinden istefaya mecbur bırakılması, V Reşat`ın Sultan ilan edilmesi gibi
tarihi hadiseler de kendine yer etmişdi
Anahtar Kelimeler: İstanbul, Hüseyin Cavid, Şehir Kültürü, Değişim
17
ЎЗБЕК МИЛЛИЙ МЕЪМОРЧИЛИК БЕЗАКЛАРИНИ КИТОБ
ГРАФИКАСИДАГИ КЎРИНИШЛАРИ
Doç. Dr. Madina ARİPOVA
ÖZET
Ўзбекистоннинг барча худудларида ибтидоий одамлар-неандерталлар яшаб
истиқомат қилган кўплаб манзиллар аниқланган, улар турли таниқли мутахассислар
томонидан чуқур ўрганилган ва Ўзбекистон замини жаҳондаги инсоният цивилизация
шаклланган илк бешиклардан бири эканлиги эътироф этилган. HOMO SAPIENSнинг
Мачай , Зараутсой (Сурхондарё), Фергантроп-одамларнинг Селунгур (Фарғона
водийси), Сармишсой (Зарафшон водийси) Оби раҳмат (Тошкент вилояти) каби яшаш
манзиллари, улардан топилган осори атиқалар, қоятош тасвирлари инсоният авлод
аждодларини ўз яшаш ҳудудларини доимо семантик, илохий маъно мазмун касб этган
тасвирлар билан безаш анъналарини юз минг йиллик тарихга эга босиб ўтган йўлидан
дарак беради.
18
Икки буюк дарё оралиғида жойлашган бу муқаддас замин турли даврларда ҳар
хил номлар билан атаб келинган. Трансоксиана, Турон, Моварауннаҳр, Туркистон,
Ўрта Осиё... Қадим қадимлардан бу заминда инсоният тараққиётининг асосий
белгилари бўлган ёзув, тил, меъморчиликнинг энг қадимий ва энг юксак намуналари
туғилди, пайдо бўлди, шаклланди, жаҳонга кенг тарқалди. Оташпараст ва
зардуштийларнинг ибодатхоналари, Искандар Зулқарнайн билан келган юнон-
бактрия даври маданиятининг хашаматли меъморчилик анъаналари, буддавий давр -
Кушонлар маданиятига оид саройларни безаган хайкалтарошлик санъат намуналари,
қадим суғд ва хоразмшохлардан мерос баҳайбат қальа ва қасрлар ва ҳоказо.Узоқ
Арабистон ярим оролида VII асрда нозил бўлган муқаддас Ислом дини бизнинг
қадимзаминимизга жуда қисқа муддатда етиб келди ва учта муҳим янгиликни жорий
қилди. Ислом динини, араб алифбосини, янги ноёб меъморчилик мактабини. Айнан,
шу учала янгилик туфайли мана қарийб бир ярим минг йил давомида Моварауннаҳр
замини - ҳозирги Ўзбекистон тупроғида туғилган буюк алломалар, саркардалар,
олимлар, диншунослар нафақат Ўзбекистон, балки бутун Ислом маданияти,
маънавияти, меъморчилиги, илму фани, балки жаҳон тараққиётини белгилаб берувчи
кашфиётларни амалга оширди. Биз бу материалимиз доирасида Ўзбекистон ҳудудида
барпо этилган бетакрор меъморий обидалар, улардаги чуқур маъно ва мазмун касб
этган безакларини миллий адабиёт намуналари, китобот санъти, улардан матнларга
иллюстрациялар ишлашда самарали фойдаланиш анъналарига эътибор қаратамиз.
Anahtar Kelimeler: Китобат санъати, меъморчилик безаклари, тарихий
обидалар, хайкалтарошлик
19
HOKAND: ÖZBEK EDEBİYATI VE MEDENİYETİNİN ALTIN BEŞİĞİ
Doç. Dr. Marufjon YULDASHEV
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Araş. Gör. Zehra YULDASHEVA
Ali Şir Nevai adlı Dil ve Edebiyat Enstitüsü
ÖZET
Fergana vadisinin batısında yer alan Hokand, Özbekistan’ın iktisadi, ticari, medeni
ve edebi açıdan en önemli merkezlerinden biridir. Hokand, sadece Fergana vadisinin ya da
Özbekistan’ın değil, Orta Asya’nın da en güzel şehirlerinden sayılmaktadır. Tarihi iki bin
yıl öncesine kadar uzanan Hokand hakkındaki ilk yazılı belgeler 10. yüzyıla aittir. Tarihi Çin
belgelerinde Hokand adı "Güyşan", "Hohan" olarak geçmektedir. Hindistan ve Çin'e uzanan
kervan yolu Hokand üzerinden geçmektedir. 13. yüzyılda Moğol istilacılar tarafından viran
edildikten sonra uzun bir süre, 18. yüzyıla kadar, Hokand küçük bir yerleşim alanı olarak
kalmıştır. 1709 yılında Eski Korgan kalesinde Hokand Hanlığı kurulur ve şehir etrafı
istihkam duvarlarıyla kuşatılır. 1732 yılında Abdurehimbiy tarafından Hanlığın merkezi
olarak Hokand ilan edilir. İşte bu dönemden sonra Hokand başkent olarak gelişme
göstermiştir. Şehrin savunma duvarları uzatılarak on iki tane muazzam kapı inşa edilmiştir.
Bu kapılar: Hocand, Gazıyağlık, Kuduklık, Sermezar, Nemengen, Çimyan, Soh, Margilan,
Riştan, Moyımubarek, Katağan, İsfere diye adlandılılmıştır. Şehrin medrese, mescit, türbe,
kervansaray, köprü ve diğer inşaatları Maveraünnehir'in kadimi binalarının yapısal
özelliklerini taşımaktadır. Hokand şehrindeki büyük mimari abidelerin birkaçı şunlardır:
Halk arasında Medrese-i Mir adı ile meşhur olan Narbotabiy Medresesi (1798), Dehme-i
Şahan Külliyesi (1825), Hüdayar Han Sarayı (19. yüzyılın 2. yarısı), Büyük Cami Mescit
(19. Yüzyılın başları), Kemal Kadı Medresesi ve diğerleri günümüze kadar korunmuştur.
Bildirimizde, sözünü ettiğimiz tarihi abidelerin 20. yüzyıldaki durumu belge ve fotoğraflarla
anlatılmakla birlikte Hokand edebi muhiti hakkında da bilgiler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Özbekistan, Fergana, Hokand, Kokand, Maveraünnehir,
medeniyet, edebiyat, edebi muhit.
20
İBN BATTUTA SEYAHATNAMESİNE GÖRE ANADOLU ŞEHİRLERİ
Doç. Dr. Mehmet Ali YOLCU
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
İbn Battuta ismiyle meşhur olan seyyah, seyahatlerine 22 yaşında bir genç olarak
başlamıştır. İlk defa hac maksadıyla Hicaz’a doğru yolculuğa çıkmış, İskenderiye’ye kadar
uzanan bu seyahatinde uğradığı yerlerde belde ileri gelenlerinin iltifatlarına mazhar olması,
onda devrinin İslam dünyasını tanıma merakını uyandırmış, maceracı ve araştırıcı ruhunu
kamçılamış, böylece çeyrek yüzyılı aşan seyahatleri ile Mısır, Suriye, Arap yarımadası, Irak,
İran, Doğu Afrika, Anadolu, Kuzey Türk illeri, Doğu Asya, Hindistan, Çin, Endülüs ve
Sudan gibi ülkeleri görmüş, tanımıştır. İbn Battuta yapmış olduğu bu yolcukların
üçüncüsünde, 1333’de Lazkiye’den kalkan bir Ceneviz gemisine binip, Alâiye (Alanya)’ye
gelerek Anadolu topraklarına ayak basmıştır. Daha sonra Anadolu’nun Antakya, Antalya,
Burdur, Eğridir, Isparta, Gölhisar, Lâdik (Denizli), Tavas ve Muğla şehirlerine uğramış,
ardından da Konya, Lârende (Karaman), Aksaray, Niğde, Kayseri, Sivas’tan Amasya’ya
uğradıktan sonra Gümüş (Kümiş)’e geçmiştir. Seyahatnamede Anadolu’nun o günkü
durumu hakkında zengin bilgiler vardır. Bu bildiride Battuta’nın Anadolu şehirleriyle ilgili
verdiği bilgiler ele alınacaktır.
21
BABÜRNÂME’DE ÖZBEKİSTAN ŞEHİRLERİ
Doç. Dr. Mehmet ÇERİBAŞ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
[email protected] / [email protected]
ÖZET
15. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış; devlet adamlığı yanında bir
asker, şair ve yazar olan Babür, Çağatay edebiyatının Ali Şiir Nevai’den sonraki de en büyük
sanatçılarından biridir. Babürşah tarafından kaleme alınan ve Babürnâme adını taşıyan anı
ve otobiyografi kitabı, türün kapsamının çok ötesine geçerek Babür’ün doğduğu yerden
başlayarak gezdiği ve fethettiği bölgelerin dili, kültürü, folkloru, tarihi, coğrafyası, mimari
ve sanat gibi özellikleri tanıtması ve dönemin önemli kişi ve olaylarına değinmesiyle de Türk
kültürünün paha biçilmez eserleri arasında yerini almıştır. Eserin Türk kültür merkezlerinin
coğrafî özelliklerine, mimari ve sanat eserlerine, edebiyat ve sanat erbaplarına, iktisadi ve
kültürel dokularına dair tahlil ve tespitler içermesi de Türk dil, tarih ve kültür araştırmacıları
için önemli bilgiler sunmaktadır. Bu bağlamda Türk kültür merkezlerinin çok yönlü
araştırılmasında, bu merkezlere dair yeni ve farklı bilgilere ulaşılması ve kültürün
devamlılığını görme ve kültürle ilgili gelişmeleri mukayese edebilmek için bu tür eserlerin
yeniden ele alınması ve incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada Türk dünyasının önemli
kültür merkezleri sayılan ve günümüzde de bu özelliğini koruyan Fergana bölgesi
şehirleriyle (Oş, Andican, Aksı/Ahsı gibi) Semerkant, Buhara şehirlerinin Babürnâme’de
hangi yönlerle ele alındığı ve kayda geçirildiği üzerinde durulacak, şehirlere dair
Babürşah’ın görüşleri ve bilgileri tasnif edilerek bu bilgilerin tahliline çalışılacaktır.
Anahtar Kavramlar: Babürşah, Babürnâme, Özbekistan şehirleri, Fergana,
Semerkant, Buhara.
22
SEMERKAND’LI ÂLİMLERİN ESERLERİNİN BAKÜ YAZMA NÜSHALARI
Doç. Dr. Naile SÜLEYMANOVA
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi
ÖZET
Türk İslam kültür ve medeniyet coğrafiyasında ilme hizmet vermiş merkezlerden biri
Semerkand`dır. Tarih boyu kültür, sanat ve ticaret merkezleri arasında Semerkand, bilhassa
hususi onem taşımaktatır. Bu topraklarda İslamî dönemlerde yetişen çoksaylı edebiyat,
felsefe, astroloji ve dini ilim sahalarının alimleri sadece Türk kültürüne değil, dünya kültür
mirasına da büyük katkılarda bulunmuşlar. Semerkand’ın ilmi hayatının göstergesi olarak,
günümüze kadar gelebilmiş abide eserleri ile ayrı bir önem taşımaktadır. Bu çalışma Bakü`da
Elyazmalar Enstütüsün`de yazma eserleri bulunan Semerkand`lı alimlerinin hayatı,
yaradıcılığını ve onların eserlerinin yazma nushaları tek tek incelemegi hedeflemektedir.
Örnegin olarak, Nasr bin Muhammed es-Semerkandi “Ebülleys” adı ile meşhur olan bir
alimdir. Alimin Bakü`da yazdığı tefsirin nefis nüshaları bulunmaktadır. Ebu`l-Kasım el-
Leysi es-Semerkandi ilmde önemli bir yeri olan alimdir. Onun Bakü`da Feraid el-Fevaid fi`l-
İstiare ve Şerhu Risaleti el-Adudiyye fi`l-Vadi isimli eserlerinin nushaları korunmaktatır.
Bakü1da Semerkand ilim erbabından biri olan Ebu Hafs Ömer bin Muhammed Abdulla`nın
Rövnek el-Mecalis isimli eserinin güzel tertibatlı yazma nüshalrı vardır. XIV. asrda yaşamış
Bisati Siraceddin es-Semerkand`inin ise Bakü`da nefis tertibatlı divanı bulunur. Bu ve diger
yazma eser nushaları Türk İslam tarihinde Semerkand`ın ilmi ve kültürel degerini daha iyi
izah etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Semerkand, Bakü, Yazma eser, İlim
23
ADANA'DAKİ RAMAZANOĞULLARI ESERLERİNDE YER ALAN TAŞ
SÜSLEMELER
Doç. Dr. Savaş YILDIRIM
Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
ÖZET
Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin deltasında kurulmuş Adana, Hitit çivi yazısı belgeler
ışığında geçmişi milattan önce ikinci binlere kadar uzanan Anadolu’daki en eski
yerleşimlerden biridir. Verimli, sulak bir arazide yer alması, önemli ticaret yollarının
kavşağında bulunması ve stratejik konumu kenti daima önemli kılmış, tarih boyunca pek çok
uygarlığa ev sahipliği yapmasını sağlamıştır. 14. yüzyılın ikinci yarısında kurulan, imar ve
bayındırlık faaliyetleriyle kente altın çağını yaşatan Ramazanoğulları döneminde inşa edilen
mimari eserler kentin karakteristik bir Türk şehri hüviyeti kazanmasında önemli rol
oynamıştır. Adana'daki bu beyliğe ait yapılar değişik yerli ve yabancı sanat tarihçiler
tarafından incelendiği halde mimariye bağlı süslemeler detaylı bir biçimde tanıtılmamış,
araştırmalarda kısa notlar ve yüzeysel bilgilerle yetinilmiştir. Bu alandaki boşluğun bir
bölümünü gidermek amacıyla bildirimizde Ramazanoğulları mimarisindeki taş süslemeleri
konu alacağız. Taş süslemeler, bir yandan bulunduğu dönemin anlayışını ve genel çizgisini
24
en güzel şekilde yansıtmakta, diğer yandan da Memlük, Zengi, Eyyubi gibi farklı kültür
çevrelerinin etkilerini ortaya koymaktadır. Adana kent merkezinde taş süslemeye yer verilen
eserler, Ulu Camii ve Türbesi, Yağ Camii, Akça Mescit ve Hasan Ağa Camiidir. Bu
eserlerden Ulu Camii’de yer alan taş bezemeler, gerek süslemenin yeri ve düzeni, gerekse
kompozisyon özellikleriyle farklı bir üsluba işaret etmekte ve bildirimizin de ağırlıklı
kısmını teşkil etmektedir. Eserin çeşitli bölümlerinde değişik bitkisel ve geometrik
kompozisyonlara yer verilmiştir. Mihrapta taş ve çini süslemenin birlikte kullanılması
Klasik Osmanlı etkisidir. Bitkisel ve geometrik motiflerin yanı sıra figürlü bezemeyle de
karşılaşmaktayız. Batı portalinin hemen gerisinde yükselen mukarnaslı kubbede çift ejder
kabartması ilgi çekicidir ve Anadolu Selçuklu üslubunu çağrıştırır. Bunun yanı sıra Akça
Mescitte de bugün ancak izi kalabilmiş bir kuş figürü de yer almaktadır.
Hiç kuşkusuz kentte Zengi ve Memlük mimarisinin etkisi minarelerde de yansımasını
bulmuştur. Özellikle Ramazanoğulları’nın prestij eseri olarak değerlendirebileceğimiz
Adana Ulu Camii minaresi gerek form ve gerekse süsleme özellikleri ile güney etkilerini
yansıtan en güzel eserlerden biridir. Bu etki alışverişlerinin de araştırmamız kapsamında
ortaya konması amaçlanmaktadır. Bildirimiz ile belirttiğimiz eserlerin taş bezemeleri önce
malzeme, teknik ve süsleme özellikleriyle, ayrıntılı çizim ve fotoğraflar eşliğinde tanıtılacak,
ardından da gerek çağdaş kültür çevrelerinin etkileri, gerekse bölgesel tesirler üzerinde
durularak, ortaya konan sentez karşılaştırmalarla ele alınıp değerlendirilecektir.
Bildirimiz ile Adana’daki Ramazanoğulları dönemine ait taş süslemeler ilk defa
kapsamlı bir biçimde tanıtılacak, ayrıntılı çizim ve fotoğraflarla belgelenecek, böylelikle
Türk sanatı çalışmalarına anlamlı bir katkı sağlanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Adana, Minareler, Türk sanatı
25
GERMİYANOĞULLARINDAN OSMANLI DEVLETİNE ANADOLU SAHASI
TÜRK EDEBİYATINDA KÜTAHYA'NIN YERİ
Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Oldukça eski bir kültürel geçmişe sahip olan Kütahya beylikler döneminden itibaren
Türk kültürünün önemli merkezlerinden birisi olmuştur. Özellikle Germiyanoğullarının
Kütahya merkezli olarak beyliklerini büyütmeleri şehrin geleceğine etki eden önemli bir
gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kütahya, gerek genel anlamda kültürel gelişmeler
bağlamında gerekse Anadolu sahası Türk edebiyatı bağlamında ciddi atılımların merkezi
olmuştur. Germiyanoğulları sarayı himayesinde eserler veren Ahmedî, Ahmed-i Dâî ve
Şeyhî gibi şairlerin ortaya koyduğu eserler, Anadolu sahası Türk edebiyatının temel taşlarını
oluşturmuştur.
Bu bildiride, Germiyanoğullarının Kütahya merkezli oluşturduğu kültür hareketlerinin
Anadolu sahası Türk edebiyatına yaptığı katkı ortaya konmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kütahya, Germiyanoğulları, Anadolu Sahası Türk Edebiyatı.
26
İLKÇAĞ VE ERKEN ORTAÇAĞLARDA TÜRK-İRAN İLİŞKİLERİ
AÇISINDAN CEYHUN HAVZASI VE BU HAVZA ÜZERİNDEKİ
ŞEHİRLERİN ÖNEMİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
ÖZET
Antik İran kaynakları Ceyhun Nehrinin İran ve Turan arasında yer alan doğal bir sınır
olduğunu kabul etmektedirler. Ceyhun Nehrini aşarak Türk topraklarını ele geçirmek isteyen
hiçbir İran hükümdarı ülkesine sağ olarak geri dönememiştir. Bu durum İranlılar tarafından
ilahi sınırların aşılmasından dolayı tanrı tarafından verilen bir ceza olarak kabul edilmiştir.
Persler döneminde İranlıların demografik anlamda Ceyhun ve ötesini ele geçirme girişimleri
İskender istilası ile son bulmuştur. Ceyhun havzasının Türk topluluklarının elinde kalmasını
sağlayan gelişme bu istiladan sonra bölgede kurulan Tirmiz gibi Greko-Türk şehirlerdir.
Demografik anlamda bölgedeki İran nüfusunun Grekler arasında erimesi ve Ceyhun nehri
üzerinden Horasan topraklarına doğru gerçekleşen Türk göçleri, bu havzanın Türk yurdu
içerisinde kalmasını sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: İran, Turan, Ceyhun, Tirmiz, Grek, Sakalar.
27
ANKARA VİLAYETİNİN 1331 VE 1332 (R) YILLARINDA YABANABAD
(KIZILCAHAMAM) VE AVANOS KAZALARININ BELEDİYE
BÜTÇELERİNİN KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ
Yrd. Doç. Dr. Ali APALI
Ardahan Üniversitesi
Prof. Dr. İsmail BEKCİ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı devletinde batı tarzında belediyelerin varlığına Tanzimat sonrası
rastlanmasına rağmen, klasik dönem diye bilinen Tanzimat öncesinde belediyelerin
görevlerini yerine getiren kurumlar bulunmaktaydı. Yüzyıllar boyunca halktan herhangi bir
bedel almadan belediye hizmetlerini yerine getiren kurumların başında kadılık müessesesi,
loncalar ve vakıflar gelmekteydi.
Tanzimat sonrasında batılılaşma çabaları ile İstanbul’da başlayan belediyecilik
deneyimleri kısa sürede taşraya taşınmıştır. Yasal düzenlemeler sonrasında taşrada kurulan
kaza belediyelerinden ikisi Ankara vilayeti, Ankara Livası, Yabanabad (Kızılcahamam)
Kazası ve Kırşehir Livası, Avanos kazalarıdır. İki taşra kazası bütçelerinin 1331 ve 1332
(R.) senelerine ait bütçelerinin karşılaştırmalı analizi çalışmanın konusunu oluşturmuştur.
Yabanabad ve Avanos kazalarının bütçelerinin incelenmesi ile Osmanlı Devleti taşrasında
faaliyet gösteren belediyelerin gelir ve gider kalemlerinin nelerden oluştuğu, bu gelir ve
gider kalemlerinin toplamlar içindeki yerinin ne olduğunun tespit edilmesi çalışmada amaç
olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ankara, Yabanabad (Kızılcahamam), Avanos, Belediye, Bütçe.
28
TÜRK DÜNYASI BAŞKENTLERİNDE KADIN VE İMARET: HUNAD
MAHPERİ HATUN
Yrd. Doç. Dr. Ali KORKMAZ
Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi
ÖZET
Türk dünyasına başkentlik yapmış şehirlerden biri de Kayseri’dir. Selçuklular
devrinde Kayseri, Konya’dan sonra ikinci başkent olmuştur. Selçuklu Sultanı Alâeddin
Keykubât zamanında Kayseri’nin durumu Bizans devrini gerilerde bırakmış, en parlak
devrini yaşamıştır. Selçuklular zamanında şehir birbirinden güzel eserlerle süslenmiştir.
Bugün Kayseri’deki eski eserlerin çoğu ve en değerlileri Selçuklu devrinden kalmış
olanlardır. Bu eserlerin bir kısmının yapımında kadınlarında katkısı olmuştur. Bunlardan biri
de Kayseri için önemli olan Hunad Hatun’dur. Çalışmada Hunad Hatun’un hayatı ve
Kayseri, Tokat, Yozgat, Amasya ve Sivas’ta yaptırdığı eserlere yer verilmiştir.
Hunad Mahperi Hatun, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaptırdığı medreseler, aşevleri
ve daha pek çok eser bırakmıştır. Kayseri’de adını taşıyan büyük bir külliyesi vardır.
Hayatının büyük bölümünü Kayseri’deki Keykubadiye Sarayı’nda geçiren Hunad Mahperi
Hatun’un Sultan Alaâeddin Keykubad ile evliliğinden II. Gıyaseddin Keyhüsrev adlı oğlu
dünyaya gelmiştir. Kayseri’deki külliye içindeki türbesini sağlığında yaptırdığı düşünülür.
İmar faaliyetlerini Kayseri’nin yanı sıra Tokat, Amasya, Yozgat, Sivas çevrelerine
yoğunlaştırmıştır. Bu çevrelerde büyük boyutlu hanlar inşa ettirmiştir. Kitabelerde unvanı
“'Saffetü'd-dünya ve'd Din Mah-peri Hatun” (Din ve dünyanın yüz akı) olarak geçer.
Mahperi Hatun isminin bu unvanla kullanılması, oğlunun saltanat döneminde gücünün
büyük olduğunu gösterir.
Halk arasında Hunat Hatun’un Müslüman olmasına, kendisine İncesu’yun Tekke
Dağı’nda bir zaviye yaptırıp etrafındaki geniş araziyi vakıf olarak bağışladığı Şeyh Turasan
Veli’nin sebep olduğunu anlatan bir menkıbe de bulunmaktadır. Türbesi (kümbeti) Hunat
Hatun Külliyesinde bulunur.
Anahtar Kelimeler: Kadın, İmaret, Kayseri, Hunad Hatun.
29
SSCB SONRASI TAŞKENT’TEKİ DEĞİŞİKLİKLER
Yrd. Doç. Dr. Farkhad ALİMUKHMEDOV
Turgut Özal Üniversitesi
ÖZET
Çalışmada Çarlık Rusya’sı döneminden özellikle öne çıkan şehirlerden Taşkent’in
bağımsızlık sonrası mimari yapısındaki gelişmeler ve önemli merkez, semt isimlerinin
değişikleri üzerine durulacaktır. Taşkent Özbekistan’ın başkenti olmadan önce General
Kaufmann tarafından önemi anlaşılmış ve Çarlık Rusya’ya bağlı olan Türkistan
Guberniya’sının başkenti olmuştur. Şehrin “Gorod” denilen kısmı göç etmiş olan Ruslar
tarafından organize edilerek, hem demografik, hem mimari değişime uğramıştır. Ancak,
1966 depremi sonrası şehir mimarisi köklü değişime uğramıştır ve Özbekistan başkenti
sadece Özbekistan’ın değil, belki Orta Asya’nın en önemli şehrine dönüşmüştür.
Bağımsızlık sonrası da Taşkent hızlı ve sürekli değişime uğramaktadır. Bu değişiklik sadece
mimari kapsamda kalmayarak, ülkenin yeni siyasi ve ekonomik gelişimini de
göstermektedir. Ancak, Sovyetler dönemine ait adlandırmalarının değişime uğramasında
çok tedbirli çalışılmıştır. Çarlık Rusya’sı dönemine ait binalar da korunmuş ve restorasyon
yapılmıştır. Transport kapsamında metro hattının genişletilmesi, otobüs, tramvay ve başka
vasıtaların tümüyle yenilenmesi de Taşkent’in imajını farklı kılarak Özbekistan yönetiminin
başkente veren önemini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Taşkent, Bağımsızlık, SSCB
30
TÜRKİYE, ÖZBEKİSTAN, MAKEDONYA VE KOSOVA’NIN “2015, 2030-
2050” YILLARINA AİT NÜFUS PROJEKSİYONLARI VE NÜFUS
DEĞİŞİMLERİNDEN KAYNAKLANABİLECEK SORUNLAR
Yrd. Doç. Dr. Hüseyin SARAÇOĞLU
Giresun Üniversitesi
hsaracoğ[email protected]
ÖZET
Nüfus artış ve azalış oranları savaşlar, hastalıklar, din, kültür, siyasi rejimler gibi
birçok faktöre bağlı olarak değişir. Bu ülkelerde yaşanan her türlü olumlu veya olumsuz
gelişmeler doğrudan nüfusa yansımaktadır. Özellikle ülkelerin yetişkin nüfus oranları,
ekonomik gelişmeyi sağlayan bir lokomotif görevini üstlenmiştir.
Bu bildiride, Türkiye, Özbekistan, Makedonya ve Kosova’nın 2015, 2030 ve 2050
yıllarına ait nüfus projeksiyonları irdelenmiştir.
Bu ülkeler içinde 2015 yılı nüfusu en kalabalık olan ülke Türkiye’dir (78.2 milyon
kişi). Bunu 31.3 milyon ile Özbekistan, 2.1 milyon ile Makedonya ve 1.8 milyon ile Kosova
izlemektedir. 2030 yılında ise Türkiye (88.4 milyon), Özbekistan (36.0 milyon) ve
Kosova’nın (1.9 milyon) nüfusu artarken Makedonya’nın nüfusu azalacaktır (2.0 milyon).
2050 yılında ise öngörülen nüfus değişimi şu şekilde olacaktır: Türkiye (93.5 milyon) ve
Özbekistan (38.3 milyon) nüfusu artarken Kosova aynı kalacak (1.9 milyon), Makedonya
nüfusu ise (1.8 milyon) azalmaya devam edecektir.
Ülke nüfusları ekonomik anlamda değerlendirilirken 3 kategoriye ayrılır. 0-14 yaş
arası çocuk nüfus, 15-65 yaş arası yetişkin nüfus, 65 yaş ve üstü ise yaşlı nüfus olarak
isimlendirilir. Çocuk nüfus oranının en yüksek olduğu ülkeler Özbekistan ve Kosova’dır
(%28). Üçüncü sırada %24 ile Türkiye gelmektedir. Son sırada ise %17 ile Makedonya
bulunur. Bu rakamlar gelecekteki işgücü bakımından önemlidir.
31
Yetişkin nüfus dediğimiz, ekonomik anlamda önemli olan 15-65 yaşlar arası nüfus
oranlarının dağılışında ise genelde bütün ülkelerin oranları %65-70 arasında değişmektedir.
Bu oranın en yüksek olduğu ülke %70 ile Makedonya’dır. Bunu %68 ile Türkiye ve
Özbekistan takip etmektedir. Son olarak da Kosova %65’lik bir orana sahiptir.
Yaşlı nüfus dediğimiz, 65 yaş ve üstü nüfusun en fazla olduğu ülke %13 ile
Makedonya’dır. Daha sonra sırasıyla Türkiye (%8), Kosova (%7) gelmektedir. (%14), Yaşlı
nüfus oranının en düşük olduğu ülke ise %4 ile Özbekistan’dır.
Matematiksel veya aritmetik nüfus yoğunluğu; bir ülkede yaşayan topla Nüfus azlığı
ise günümüzde Avrupa ülkelerinin başlıca sorudur. Bir veya iki çocuk sahibi olunması,
ülkelerin gelecekteki nüfus miktarını olumsuz etkilemektedir. Az çocuk doğması, doğanların
uzun yaşaması bunun bir sonucudur. Sağlık hizmetlerinin son yıllarda hızla gelişmiş olması,
ortalama ömrün de yükselmesine neden olmuştur. Eğer bu azalma devam ederse 2050
yılında devletler emekli maaşlarını ödeyemeyecek duruma gelecektir. Bunu engellemek için
belki emeklilik yaşı 65’lerden 70’lere yükseltilebilir. Çalışacak genç nüfus azlığı ise başka
ülkelerden göç eden işçilerle kapatılabilir.
Nüfus azalmasının bazı olumlu yönleri de olabilir. Örneğin, başta eğitim olmak üzere
birçok sektörde yol, bina, okul vs. daha az yatırım yapılacaktır. Genelde suç işleme yaşı 15-
30 arasında olduğundan dolayı suç oranlarında da azalma olacaktır.
m insan sayısının o ülkenin alanına bölünmesiyle elde edilir. Böylece km²’ye düşen
insan sayısı tespit edilmiş olur. Bu göreceli bir ifadedir, çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde
nüfus, ülke alanına eşit bir şekilde dağılmamıştır. 2015 yılı verilerine göre nüfus
yoğunluğunun en fazla olduğu ülkeler; Kosova 165 kişi, Türkiye 100 kişidir. Diğer ülkelerin
oranları 100 kişinin altındadır (Makedonya 82, Özbekistan 65 kişidir). 2030 yılına
geldiğimizde yine Kosova 175 kişi ile ilk sıraya yerleşmektedir. Bunu Türkiye (113 kişi),
Özbekistan (80 kişi) ve Makedonya (78 kişi) izlemektedir.
2050 yılına geldiğimizde de sıralama değişmemekte, 175 kişi ile Kosova birinci, 120
kişi ile Türkiye ikinci, 86 kişi ile Özbekistan üçüncü ve son sırada da 70 kişi ile Makedonya
gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Özbekistan, Makedonya, Kosova, Nüfus Coğrafyası
32
ŞAİR VE İNŞA “ZİYA PAŞANIN AMASYA’SINDAN BAKINCA”
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KAYGANA
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Tanzimat dönemi edebiyatımızda sanatkâr, klasik konumunun dışında, adeta bir
Prometeus edasıyla halkına yeni değerler taşıyan bir öncü konumundadır. Bu Şinasi, Namık
Kemal, Mithat Efendi, Hamit ve Ziya Paşa gibi birçok kişi için geçerlidir. Aslına bakılırsa
söz konusu dönemin padişahı da bürokratı da fevkalade işler peşindedir. II. Mahmut’tan
Abdülaziz’e, Reşit Paşa’dan Mithat Paşa’ya, Ali Suavi’den Çerkez Hasan’a Devleti Âliye,
saray ve çevresinde söz konusu fevkaladeliklerin tuhaf işleri ve bunların neticeleri ile
çalkalanmaktadır. Ziya Paşa, Mabeyn kâtipliğinden II. Abdülhamid dönemindeki Suriye
valiliğine kadar bütün bu garabetlerin tam da ortasındadır. Çalışmamızda Ziya Paşa’nın
Amasya mutasarrıflığı döneminde kaleme aldığı ya da bu dönemi işaret eden şiirleri ele
alınmıştır. Söz konusu şiirlerden hareketle Ziya Paşa’nın hürriyet, adalet, meşrutiyet gibi
yeni kavramaları nasıl algıladığı belirlenmiş; sonrasında bu kavramların şiire ne şekilde
malzeme edildiği üzerinde durulmuştur. Edebiyat tarihlerinde daima eski ile yeni arasında
kaldığı ileri sürülen Paşa’nın şiire yansıyan düşüncelerinden hareketle eski ve yeniyi ne
şekilde kabul ettiği belirtilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ziya Paşa, Hürriyet, Meşrutiyet, Amasya, Yeni Osmanlılar.
33
KÜLTÜR ŞEHRİ ANDİCAN
Yrd. Doç. Dr. Murat ORHUN
İstanbul Bilgi Üniversitesi
ÖZET
Fergana ovasında bulunan Andijan şehri, sadece Özbekistan için değil, tüm Türkistan
tarihi ve coğrafyası için önemli konuma sahiptir. Babur hanın doğum yeri olan Andijan
geçmişlerde tarihi ve kültürel açıdan çok önemli olaylara tanıklık etmiştir. Kokand
hanlığının ilk baş kenti olan Andijan ipek yolunda yer almaktadır. Coğrafi konumundan
dolayı, Kırgızistan ve Doğu Türkistanı kültür ,tüccarı ve dini bilimler açısından yakından
etkilemiştir. Doğu Türkistan'da bulunan kültür şehir Kaşgar'da Andijan adı ile adlandırılmış
sokak adları, evler ve duvar türleri bulunmaktadır. Zengin kültüre sahip olan Andijan, Kendi
kültürü ve özgürlüğünü savunmak için Rus istilasına karşı ciddi dirençler göstermiş ve
tarihte 1898 Andijan Ayanklanması olarak bilinen olayı yaşamıştır. Bu makalede, Andijan
yöresinde yaşanan kültürel zenginlikler, Rus istilası öncesi, sonrası ve bağımsızlıktan
sonraki gelişmeler olmak olmak üzere, üç farklı zaman dilimine ayrılarak anlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Andican, Özbekistan, Kokand, Babur, Sufi
34
YAHYA KEMAL VASITASIYLA ÜSKÜP’Ü ANLAMAK
Yrd. Doç. Dr. Nil Didem ŞİMŞEK
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi
ÖZET
Türk kültür başkentlerinde yetişmiş ve bu kültürün değerleriyle eser vermiş
şahsiyetler, beslendikleri toprağın aynası gibidirler. Özellikle eserlerinde kullandıkları
sembolleri analiz etmek vasıtasıyla her daim bu şahsiyetleri ve onların geleneksel
duyuşlarını dinamikleştirmiş oluruz.
Yahya Kemal de gelenekten beslenmiş büyük bir şairimizdir. Üsküp’te doğmuş, ilk
eğitimini orada almış, dinî kimliği burada şekillenmiştir. Ata yurdunun ona hazırladığı zemin
ileride önemli bir edebî şahsiyet olmasını sağlamıştır. Sonraki yıllarda Üsküp’ün sembolik
ve manevî değeri bütünleşerek şiirlerinde yer almış; her ne kadar Avrupa’ya giderse gitsin
Balkan ezgilerini unutmamış, zihnini şiirsel yolculuklara yönlendirmiştir. Küçük yaşta
annesini kaybetmesiyle de Üsküp, onun için bir “anne” motifi hâline gelmiş, içindeki sızıyı
şiirleriyle ortaya koymuştur.
Bu çalışmanın amacı; Üsküp’ü, Yahya Kemal vasıtasıyla anlamaya çalışmaktır.
Edebî şahsiyetlerin bakış açılarıyla bir şehre, bir kültüre, bir geleneğe bakmak okuyucu
açısından ikna edici bir metottur. Özellikle şairlerdeki duyuş kabiliyeti, betimlemeleri ve
tanımlamaları güçlendiren bir hassasiyeti de beraberinde getirir. Çalışmada, bu hassasiyete
fazlasıyla sahip olan Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlerindeki Üsküp algısı, Üsküp’le ilgili
motifler değerlendirilecek; böylece Üsküp onun gözünden bir kez daha şekillenecektir.
Anahtar Kelimeler: Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, Üsküp, anne, gurbet,
ufuk.
35
ÖZBEKİSTAN COĞRAFYASININ ÖNEMLİ ŞEHRİ SEMERKANT’IN
YÜKSELİŞİNDE İKTİSADİ FAKTÖRLERİN ETKİSİ VE ŞEHRİN İPEK
YOLU ÜZERİNDE ARZETTİĞİ ÖNEM
Yrd. Doç. Dr. Osman AYDINLI
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
ÖZET
Batı Türkistan veya diğer bir ifade ile Müslüman coğrafyacıların “Mâverâünnehir”
diye isimlendirdiği Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasındaki bölgede yer alan ve Soğd’un
merkez şehri olan Semerkant, çok eski tarihlerden itibaren bulunduğu coğrafyanın genelde
başşehri veya yönetim merkezi olmuştur. Nitekim Göktürkler döneminde Batı Türkistan
bölgesi, yönetim merkezi Semerkant olan bir Yabguluk (Soğd Yabguluğu) ve ona bağlı beş
tudunluğa ayrılmış, bölge Göktürkler’e bağlı şehir devletçikleri halinde Semerkant’tan
yönetilmekteydi. İslam’ın bölgeye gelmesi ile (m.711) şehir bu üstün konumunu Samani
hükümdarı İsmail b. Ahmet dönemine (892-913) kadar da devam ettirdi. Her ne kadar
Samani Devleti’nin yönetim merkezi daha sonra Buhara olsa da (893-999 yılları)
Semerkant’ın gerek siyasî, gerek iktisadî ve gerekse kültürel üstünlüğü sürdü. Ardından bu
şehir, Batı Karahanlılar’ın ve en ihtişamlı zamanlarından birini yaşadığı Timurlular
döneminin yönetim şehri olarak bölgenin kaderini belirleyici rolüne devam etti.
Semerkant’ı başarının zirvesine ulaştırmada siyasî, dinî ve sosyo-kültürel bir çok sâik
etkili olmakla birlikte; şehrin, Zerefşan nehrinin içinden geçtiği bölgenin en verimli
toprakları üzerinde yer alması ve dört bir yandan gelen ticaret kervanlarının geçiş güzergahı
üzerinde bulunması sebebiyle iktisadi etkenin daha belirgin olduğu göze çarpmaktadır.
Özellikle meşhur İpek Yolu’nun doğu-batı ve kuzey rotasından gelen yollarının birleşim
noktasında konumlanmış olması ve şehrin yerli halkı Soğdlular’ın İpek Yolu ticareti
üzerinde çok aktif rol oynayıp bu yol üzerindeki kârdan aslan payını almaları Semerkant’ın
refah ve iktidarın zirvesine ulaşmasında en önemli etkenlerden birisi olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Semerkant, Batı Türkistan, Soğdlular, İpek Yolu, İktisat
36
ÖZBEKİSTAN, BUHARA'DA NAMAZGÂH CAMİİ
Yrd. Doç. Dr. Rüçhan BUBUR
Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü
ÖZET
Bugün Özbekistan sınırları içinde bulunan Buhara kenti erken dönemlerden itibaren
Orta Asya’nın önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur. Buhara’da bilinen en erken tarihli
örneği Karahanlılar’a ait olan, 12. yüzyıl ile 20. yüzyıl ortalarına kadar geniş bir zaman
dilimi içinde inşa edilmiş 47 tane cami ve bir namazgah günümüze ulaşabilmiştir. Bildiride
12. yüzyılda inşa edilmiş ve bugünkü görünümünü 16. yüzyılda almış bulunan Namazgah
camii, mimari ve süsleme özellikleri ile tanıtılıp inşa edildiği dönem ve inşa evreleri göz
önünde bulundurularak Buhara ve Orta Asya örnekleriyle karşılaştırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Buhara, mimari, namazgah, Karahanlı.
37
BİR OSMANLI ŞEHRİ KÖPRÜLÜ
Yrd. Doç. Dr. Tekin TUNCER
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ömer KUL
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
ÖZET
Bildirimizde Köprülü veya diğer adıyla Titov-vélés Kazazının Osmanlı Devleti’nin
eline geçmesinden sonra buradaki İslami yapılaşma ve bir kültür şehri haline gelişi hakkında
bilgiler ortaya koymaya çalıştık. Yeteri kadar kaynak olmaması sebebiyle nüfus, yerleşme
ve gelirlerle ile ilgili bilgilere ulaşabilmek için tapu tahrir defterlerinden faydalandık.
Köprülü Kazasında bulunan ve kaynaklarda adları geçen eserleri hakkında günümüzdeki
durumları ile ilgili bilgiler aktarıldığı gibi bu ve buna benzer yapılacak çalışmalarla
Osmanlı’nın Balkanlardaki kültürel miraslarının daha iyi tanıtılacağı kanaatini ile bildirimizi
yorumlamaya çalıştık.
Anahtar Kelimeler: Köprülü, Titov-vélés, Nüfus, Mahalle, Camii
38
STRABON’DAN SABUNCUOĞLU’NA AMASYA: KÜLTÜR MİMARLARI
Yrd. Doç. Dr. Tuğrul BALABAN
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Genel olarak kaynaklar 7500 ilâ 8500 yıllık bir tarihlendirme yapmaktadırlar; ancak
yapılan kazılarda ortaya çıkan yeni bulgularla çok daha eski dönemlere ulaşmak mümkün
görülmektedir. M.Ö. 13. Binden veya Paleolitik çağın sonlarından itibaren iskân edildiği
anlaşılmıştır. Amasya ve çevresinde bulunan höyüklerde Kalkolitik, Erken Tunç Çağları ve
Hatti Çağı kültürlerinin yerleşimlerinin yoğun olarak bulunduğu tespit edilmiştir.
Kuzey Kapadokya Bölgesi içerisinde kalan Amasya’daki ilk yerleşmeler mevcut
bilgilerimiz ışığında Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500-3000) kadar uzanmaktadır. Geleneksel
dönemde Amasya’nın bilhassa kültürel manada önemli bir marka olarak karşımıza çıktığı
görülür. İmparatorluğu temsil eden İstanbul’a nazaran bir taşra kenti olması şöyle dursun,
İstanbul’un imparatorluk şehri olmasındaki aslî mimarlardan birisi ve belki en önemlisi
Amasya’dır. Bu çalışma ile Amasya’nın kültür aktarma işlevi ve bunu hazırlayan ortam
tespit edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Amasya, Kültür, Başkent, Tasavvuf, Osmanlı.
39
SEMERKANT’TAN MEKTUP VAR!..
Yrd. Doç. Dr. Ünal ZAL
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılması üzerine Türkistan bölgesi
üzerine birçok çalışma yapılmış ve “kapalı devre çalışan” komünist Rus sistemi dönemine
ait oldukça fazla bilgi ve belge elde edilmiştir. İncelenen bu malzemeler bir taraftan söz
konusu dönemle ilgili bilinenleri pekiştirirken bir taraftan da yeni bilgiler ortaya
koymaktadır.
Bilindiği gibi 13. yüzyıldaki Moğol istilası sadece Türkistan bölgesindeki siyasi
istikrarı bozmakla kalmamış buradaki kültürel hayatı da derinden etkilemiştir. 1552’de
Kazan’ın işgalinden başlayarak 1883’teki Hive ve Buhara Hanlıklarının işgaline kadar de-
vam eden bu süreçte Altın Ordu Bölgesinde kullanılan Kıpçak yazı dili geleneği son bulmuş;
1917’deki Bolşevik İhtilali’nden sonra ise bütün Türkistan bölgesi tamamen Rusların ege-
menliğine girmiştir. Bu fiilî işgal, birtakım siyasi ve kültürel yapılandırmaları beraberinde
getirmiştir. Özellikle her Türk boyunun ağzı bir yazı dili hâline getirilmiş; daha önceleri
Türkistan bölgesinin ortak anlaşma dili olan Çağatayca’nın yerini ise Rusça almıştır.
Bu çalışmada, Sovyet-Türkmen edebiyatının kurucularından biri olan Gurbannazar
Ezizow’un, 1964-1965 yılları arasında Semerkant’ta askerlik yaparken ailesi ve dönemin
önde gelen şair ve yazarlarından bazılarına yazdığı mektuplar ve içerikleri üzerinde
durulacaktır. Yine bu mektuplardan hareketle Sovyet-Türkmen edebiyatının kuruluşu, dö-
nemin siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatıyla ilgili birtakım değerlendirmeler yapı-
lacaktır.
Anahtar kelimeler: Oğuzca, Sovyet-Türkmen Edebiyatı, Gurbannazar Ezizow,
mektuplar
40
“TOSHKENTNOMA” VE “PALATKADA YOZİLGAN DOSTON” ADLI
METİNLERDE TAŞKENT
Yrd. Doç. Dr. Veli Savaş YELOK
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
ÖZET
Toshkentnoma’nin girişinde “Shaharlar boqiydir, umr- o'tkinchi, / Daryolar sobitdir,
suvlar- ko'chkinchi” diyen Maksud Şeyhzâde “20. yüzyıl Özbek edebiyatının şiir ve tiyatro
vadisindeki tanınmış temsilcilerinden biridir. Aslen Azerbaycanlı olan Şeyhzâde, yüksek
tahsilini tamamladıktan sonra, Dağıstan’da muallim, şair, gazeteci ve münekkit olarak
tanınmaya başlar. Şeyhzâde, Pedagoji Enstitüsü’nün uzaktan eğitim veren bölümünde
öğrenci olduğu için Bakû’ye gidiş gelişleri sırasında Mayakovski, Sergei Yesenin ve Nazım
Hikmet gibi Sovyet şiirinin çok tanınmış şairleriyle tanışır. 6 Aralık 1927 tarihinde, tanzim
edilen suç varakasına göre Şeyhzâde, “sosyal tehlike arz eden unsur” olarak değerlendirilir
ve üç yıl sürgün cezasına çarptırılır. O da annesinin tavsiyesi ile sürgün yeri olarak Taşkent’i
tercih eder ve 1928 yılı Şubat ayının sonlarında cezasını çekmek üzere bu şehre gelir ve bir
daha Azerbaycan’a dönmez. Şeyhzâde, Taşkent hakkındaki düşünce ve duygularını 1957
yılında yazdığı Taşkentnâme adlı destanında ebedileştirir.
Modern Özbek Edebiyatının temsilcilerinden Erkin Vahidov’un Palatkada Yozilgan
Doston ’ı 1966 yılında meydana gelen büyük depremi ve bu deprem sonrasındaki Taşkent’i
anlatmaktadır. “Yer qalqdi - yer bilan / Yuraklar qalqdi. / Yuzaga tuyg’ular, / Tilaklar qalqdi.
Odamlar ajraldi” mısralarıyla başlayan ve 8 bölümden oluşan bu eserde bilhassa söz konusu
büyük depremden sonra Taşkent şehrinin durumu ve onun yeniden nasıl imar edildiği;
Özbeklerin sebat ve metaneti, ruh güzelliği ve dostluğu anlatmaktadır.
Bu tebliğde sürgün cezasına çekmek üzere Taşkent’e gelen ve burayı memleketi
olarak benimseyen bir şairle, büyük bir felaketi bizatihi yaşayan ve bu süreçte yaşananları
gözlemleyerek bunları ebedileştiren bir şairin nazarından bir şehrin nasıl göründüğü
üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Destan, Sürgün, Deprem, İnsan tanıma
41
OSMANLI’DA MAHALLE MEKTEPLERİNİN DİNİ YAŞANTI ÜZERİNDEKİ
ETKİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Yasemin APALI
Ardahan Üniversitesi
ÖZET
Üç kıtada toprakları bulunan Osmanlı İmparatorluğu’nda elbette ki dini yaşantı: hem
devlet nezdinde hem de halk nezdinde önemli bir yer teşkil etmekteydi. Bu sebeple dini
birtakım uygulamalar ve ritüellerin öğretildiği, ailelerin yoğun ilgisinin bulunduğu köklü
eğitim kurumlarından biri olan sıbyan mektepleri, daha yaygın kullanımı ile mahalle
mektepleri: gerek İstanbul ve çevresinde gerek de Anadolu’da halk dindarlığının
oluşmasında önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Osmanlı toplumunda dini yaşayışın ve
dindarlığın temelinin atıldığı kurumlar olarak karşımıza çıkan mahalle mektepleri, halkın
dini algılaması ve dine yüklediği anlamların tezahür biçimleri açısından oldukça etkili
görünmektedir. Yüzyıllar boyunca aileden sonra dini eğitimin verildiği ikinci ancak çok
önemli bir yere sahip bulunan mahalle mektepleri Osmanlı halkının yaşamında hem dini
açıdan hem sosyal açıdan yaşamın penceresi, halkın çocukluk yıllarının belki de en güzel
dönemleri, sosyal ve kültürel açıdan unutulmaz bir dönemdir. Ne var ki, Osmanlı’nın son
dönemleri ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizde yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm
sürecinden mahalle mektepleri de payını almış pek tabi bu durum halkın dini yaşantısını da
etkilemiştir. Bu bildirideki amacımız: Osmanlı’daki mahalle mekteplerinin dini yaşantı
üzerindeki etkilerini tespit ederek, hem sosyo-kültürel açıdan hem de dini yaşantı açısından
o dönemin panoramasını gözler önüne sermektir.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Mahalle Mektebi, Toplumsal Değişim,
Halk Dindarlığı, Dini Yaşantı.
42
PRİZRENLİ SA’YÎ VE ŞİİRLERİ
Yrd. Doç. Dr. Yunus KAPLAN
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi
ÖZET
16. yüzyıl tezkirecilerinden Âşık Çelebi’nin “Prizren’de oğlan doğsa adından önce
mahlasını koyarlar.” dediği ve günümüzde Kosova Devleti’ne bağlı bir şehir olan Prizren,
özellikle 16. yüzyılda yetiştirmiş olduğu Âşık (ö. 1572), Bahârî (öl. 1551), Mü’min (öl. 1566
ö ?), Nehârî (öl. 1540?), Sa’yî (öl. 1520?), Şem’î (öl. 1529) gibi birçok divan şairiyle
edebiyatımızda adından söz ettirmiş şehirlerden biridir. Bu dönem şairlerinden biri olan ve
Prizren’de doğan Sa’yî, şair Nehârî ve Sûzî’nin küçük biraderidir. Yazdığı bir gazelin II.
Bayezid tarafından beğenilmesi sonucu saray hocalığına atanan şair, Kanuni Sultan
Süleyman’ın padişahlığının ilk yıllarında ölmüştür. Sa’yî’nin herhangi bir eserinin olup
olmadığı hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmasa da çeşitli mecmualarda şaire
ait bazı şiirlere rastlanmaktadır. Ancak bu mecmualarda, aynı yüzyılda yaşayan ve yine Sa’yî
mahlasını kullanan başka bir şairin daha şiirlerinin bulunması, bazı şiirlerin aynı mahlası
kullanan hangi şaire ait olduğu hususunda birtakım belirsizliklere sebep olmaktadır.
Bu çalışmada tezkireler ve biyografik kaynaklardaki bilgilerden yola çıkarak
Prizrenli Sa’yî’nin hayatı hakkında bilgi verilecek, şaire ait olduğu tespit edilen şiirler
üzerinde birtakım değerlendirmelerde bulunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk edebiyatı, 16. yüzyıl, Prizren, Sa’yî.
43
BİR OSMANLI KÜLTÜR BAŞKENTİ OLAN BURSA’NIN VİLÂYET
SALNÂMELERİNE GÖRE DEMOGRAFİK YAPISI (1870-1907)
Okt. Dr. Nursal KUMAŞ
Uludağ Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölümü
Bursa, 1326 yılında Orhan Bey tarafından fethedilerek Osmanlı Devleti’nin başkenti
yapıldı. 1365 yılına kadar başkent olarak kalan şehir, Edirne'nin fethedilmesiyle başkent
olma özelliğini kaybetti. Bursa, XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar, merkezi Kütahya’da
bulunan Anadolu Eyaleti’ne bağlı bir sancak statüsündeydi. Fakat İstanbul’a olan yakınlık,
coğrafi konum ve ipekçilik faaliyetlerinin gelişim göstermesi gibi birçok önemli etken,
şehrin zaman içerisinde ticari ve ekonomik açıdan büyüyüp gelişmesini sağladı. Bu gelişime
paralel olarak, 1841 yılında Anadolu Eyaleti uygulamasına son verildi ve Hudâvendigâr
Vilâyeti oluşturularak merkezi Bursa yapıldı.
Hudȃvendigȃr Vilȃyeti’nin kurulmasından sonra, Bursa’nın nüfusu sürekli olarak bir
artış gösterdi.1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra, Kafkas ve Balkan göçmenlerinin
şehirde iskân edilmesi, Bursa-Mudanya demiryolunun hizmete girmesiyle ticari faaliyetlerin
artması, Batı tarzı açılan mesleki okullarda öğrenim görmek isteyen öğrencilerin şehre akını
gibi birçok faktör bu artışın nedenleri olarak gösterilebilir.
Hudȃvendigȃr Vilȃyeti salnȃmelerine göre şehirdeki cemaat grupları: Müslümanlar,
Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Katolikler, Protestanlar, Bulgarlar ve Latinlerden
oluşmaktaydı. Bu cemaat gruplarından nüfusu binin altında olan Protestan, Bulgar ve
Latinler dikkate alınmadığında, şehrin beş etnik ve dini yapı üzerinde şekillendiği
söylenebilir. Bursa’nın ticari ve ekonomik açıdan büyümesinin yanında bu farklı unsurlar
şehirdeki kültürel çeşitliliğin ve zenginliğin de ortaya çıkmasını sağladı.
Bu çalışmada, Hudȃvendigȃr Vilȃyeti ile bu vilȃyetin merkezi konumunda olan
Bursa şehrine ait nüfus bilgileri etnik ve dini yapı ile cinsiyet bazında değerlendirilmiş ve
tablolar yardımıyla ortaya konulmuştur. Nüfus bilgileri, 1287-1325 (1870-1907) yılları
arasında yayınlanmış olan vilȃyet salnȃmelerinde yer alan verilerden elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bursa, Bursa Demografik Yapı, Bursa Nüfus, Hudȃvendigȃr
Vilȃyeti, Osmanlı Dönemi Bursa.
44
YOK OLMAYA YÜZ TUTAN ÇEŞMELERE NEVŞEHİR İLİNDEN ÜÇ ÖRNEK
Araş. Gör. Adem SEVİM
Bozok Üniversitesi
ÖZET
Tarih öncesi çağlarda bile yerleşim yeri olan Nevşehir bu coğrafyada yaşamış
milletler ve bırakmış olduğu eserler bakımından oldukça dikkat çekicidir. Farklı din ve ırka
mensup milletlerin Nevşehir ve çevresinde bırakmış olduğu tarihi eserler sanat tarihi
açısından değerlendirilmiştir. Ancak diğer yapılarla kıyaslandığında yok olmaya daha fazla
yüz tutan çeşmeler hakkında detaylı bir çalışma görülmemektedir. Türk-İslam dönemi su
mimarisinin en sanatsal yapılarından olan çeşmeler; plan-mimari düzenlemeleri ve süsleme
özellikleriyle inşâ edildikleri dönemlerin özelliklerini yansıtırlar. Aynı zamanda çeşmeler
Türklerin temizliğe ve hayırseverliğe verdiği önemin birer kanıtıdır. Nevşehir ve çevresinde
yaptığımız inceleme ve saha çalışmalarında Nevşehir il merkezinde birçok tarihi çeşmeyle
karşılaşılmıştır. Şehir merkezinde uygulanan kentsel proje ile bu çeşmelerin zarar gördüğü
gözlemlenmiştir. Bu çeşmelerden özellikle, Şekerci, Bekdik ve Tahta Cami Çeşmeleri yok
olmak üzeredir. Bu üç çeşme plan, mimari, süsleme özellikleri açısından detaylı bir şekilde
incelenip anlatılmıştır. Sanat Tarihi açısından incelenen bu çeşmelerin yapısal sorunları
ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Çeşme, Mimari, Şekerci, Bekdik, Tahta Cami
Çeşmesi
45
PRİŞTİNELİ DİVAN ŞAİRLERİ VE MATRAKÇI NASÛH
Araş. Gör. Ahmet UĞUR
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Türk edebiyatı, içerisinde barındırdığı değişik kültürlerden şair ve yazarlarla birlikte
kendi içerisinde çeşitlilik kazanmış bir edebiyattır. Gerek edebiyatta gerekse sanatta,
Osmanlı kültür ve medeniyetini oluşturan unsurlar incelendiğinde görülecektir ki edebiyat
tarihimize katkıda bulunan şairlerin birçoğu Balkan topraklarında yetişmiştir.
Şair tezkirelerinde doğum yerleri verilen 1553 şairden 157’si Balkan şehirlerinde
doğmuştur (İsen 1997: 70). Bu da doğal olarak Balkan coğrafyasında bulunan yerleşim
yerlerinin birer kültür merkezi haline gelmesini sağlamıştır.
Bu kültür merkezlerinden biri de Kosova’nın başkenti olan Priştine şehridir. Mustafa
Azmî Efendi, Sipâhîzâde Hâtifî Çelebi, Mesîhî, Matrakçı Nasûh, Nûhî, Nûrî Begzâde, Levhî
Çelebi ve Mustafa Çelebi, Priştine doğumlu divan şairlerindendir.
Bu çalışmada, biyografik kaynaklarda Priştineli olduğu tespit edilen divan şairleri ve
şiirleri hakkında, tezkirelerden, tarih kitaplarından ve yazma eserlerden alınan bilgiler
değerlendirilecek, Matrakçı Nasûh’un Türk edebiyatına ve sanatına katkısı üzerinde
durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Kültür, tarih, Osmanlı, tezkirele, edebiyat tarihi
46
HİVE HANLIĞI VE ÖNEMLİ BİR TEMSİLCİSİ: ÂGEHÎ MUHAMMED RIZA
Araş. Gör. Kadri H. YILMAZ
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Hive Hanlığı 16. yüzyılda, Harezm'de kurulan ve 1920'ye kadar fasılalarla devam
eden hanlıktır. Şeybânî (Özbek) hâkimiyeti sonrasında Safevî işgâline uğrayan Harezm
bölgesi halkı, Yadigâr Han soyundan İlbars'ın liderliğinde birleşip, 1511 yılında, Gürgenç
merkez olmak üzere, Hive Hanlığı'nı kurmuşlardır. Kuruluşundan işgaline kadar 27 hanın
başa geçtiği Hive Hanlığının devlet idaresinde çifte hükümdarlık, dört bey ve dört vezir
(mihter, kuş beyi, mahrem ve dîvân beyi) usulü hakimdi.
1863’te Hîve’yi gören İngiliz seyyah Vámbéry, buranın kale ve asıl şehir olmak üzere
iki kısma ayrıldığını, kale içinde beş ve dışında on mahallenin bulunduğunu, 150 dükkân,
bir kervansarayın yer aldığı çarşısında birçok sanat kolunun faaliyet gösterdiğini, özellikle
pamuklu sanayinin gelişmiş olduğunu belirtir.
Hîve hükümdarlarının çoğu âlim ve sanatkârları himaye eden kişilerdi. Bunların
içinde Şîr Gazi Han, İlbars Han, Timur Gazi Han ve Muhammed Rahim Han en
meşhurlarıdır. Bu hükümdarlar aynı zamanda bizzat şiir ve edebiyatla da uğraşmışlardı.
19. yüzyıl Çağatay edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Muhammed Rızâ
Âgehî, Türkistan’da Hîve’de yaşamış Türk tarihçisi ve şairidir. Hîve yakınlarındaki Kiyat’ta
doğmuş, Türkistan’ın büyük şair ve âlimlerinden olan amcası Şîr Muhammed Mûnis’in
yanındayetişmiştir.
Türk edebiyatı tarihi içinde Çağatay edebiyatı dairesinin Nevâyî'den sonra en fazla
ve eser kaleme alan sanatçısı olan Âgehî; aynı çağda yaşadığı Mûnis Harezmî ve bu
devirdeki meşhur şair, âlim ve edipler ile yakın ilişkilerde bulunarak yaşadığı çağdan önceki
devirlerde eserler veren sanatçıları da çok iyi öğrenmiştir. Farsçayı çok iyi bilmesi, bu
edebiyatın ürünlerini de tanımasına yardımcı olmuş; bu durum özellikle Âgehî’nin şairlik
yönünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Âgehî’nin 7 telif, 14 tercüme olmak üzere 21 eseri bulunmaktadır. Bu bildiride,
Hive Hanlığı’nın tarihi seyri ve hanlığın en önemli edibi olan Âgehî Muhammed Rıza
hakkında bilgiler verilecektir
47
YAVUZ BÜLENT BAKİLER’DE KİMLİK VE MEKÂN: ÜSKÜP’TEN
KOSOVA’YA
Araş. Gör. Murat GÜR
Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi
ÖZET
Yavuz Bülent Bakiler’in Üsküp’ten Kosova’ya başlıklı eseri, yazarın 1976 yılında
“Struga Şiir Akşamları” festivaline katılmak için Yugoslavya’ya yaptığı yolculuğun gezi
notlarından oluşmaktadır. Ne var ki eseri yalnızca bir gezi yazısı olarak görmek ya da
okumak, metnin çokanlamlılığını göz ardı etmektir. Metinde “en az” iki anlam katmanından
söz edilebilir. Birinci katman metne “gezi yazısı” özelliğini kazandıran temel anlatıdır. Oysa
ikinci katman temel anlatının arkasına gizlenmiş bir tür “kimlik anlatısı” olarak okunabilir.
Bu bildiride Bakiler’in bir gezi yazısının arka planında nasıl bir anlatı kurguladığı ve
mekânın bu anlatıdaki yeri irdelenmiştir.
Sonuç olarak yazarın millî kimlik tahayyülünün mekânın ortak kültürel değerlerine
ve paylaşılan geçmişine yapılan vurgularla tamamladığı gözlemlenmiştir. Ortak kültürün
yaşadığı topraklar “tek ve bütün bir yurt” biçiminde tanımlanır. Böylece mekân geçmişten
şimdiye kültürel açıdan düzenli bir geçişi mümkün kılar ve milletin mensuplarına geleceği
sağlamak üzere geçmişten alınması gerekenleri iletir. Bu iletişim, mekânın millî kimlik
kurgularındaki rolünü gözler önüne sermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kimlik anlatısı, Gezi Yazısı, Millî kimlik, Mekân.
48
KÜLTÜR TARİHİMİZ AÇISINDAN KALKANDELEN VE KALKANDELEN
DOĞUMLU DİVAN ŞAİRLERİ
Araş. Gör. Şerife ÖRDEK
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı Devleti, ortak bir ideal doğrultusunda bir araya gelmiş farklı etnik ve
kültürel grupların oluşturduğu bir medeniyettir. Her bölgede olduğu gibi Balkan
topraklarında yetişen şairlerin ve diğer önemli şahsiyetlerin de bu kültür ve medeniyete
yaptıkları katkılar edebiyat tarihimiz açısından çok önemlidir.
Çok eski tarihlerden beri Türk kültür merkezlerinden biri olarak öne çıkan
Kalkandelen, kültürel anlamda Balkan coğrafyasında yetiştirdiği şairlerle dikkate değerdir.
Bâlî, Fakîrî, Kâşifî, Muîdî, Nâlî, Remzî, Sa’îd, Sâidî, Sücûdî, Tulû’î ve Reşid Âkif Paşa
divan şiirine önemli katkıları olan Kalkandelen doğumlu şairlerdir.
Bu çalışmada, şuarâ tezkirelerinde zikredilen Kalkandelen doğumlu şairler hakkında
bilgi verilerek Kalkandelen’in bir kültür merkezi olarak üstlendiği görev anlatılmaya
çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler : Kalkandelen, Divan Edebiyatı, Kültür, Balkanlar.
49
OSMANLIDA İLK SİNEMACILAR: MAKEDONYALI MANAKİ KARDEŞLER
Öğr. Gör. Memduh YAĞMUR
Niğde Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk belge filmleri çeken Makedonyalı Manaki Kardeşler,
Balkan Sineması’nın kurucusudur ve Osmanlı tebasına mensup olmalarından dolayı
çektikleri belge filmleri, ilk Osmanlı filmleri olarak görülmektedir. Janaki Manaki ve Milton
Manaki Yunanistan yakınlarında Avdela köyünde doğmuşlardır. 1904’de Makedonya’nın
kültür merkezi Bitolo’da (Manastır) Manaki Kardeşler adı altında bir stüdyo açarlar sonra
da saray fotografçısı olurlar. Bu arada hobi olarak sinemaya da ilgi duymaya başlarlar.
Avdela köyünde kilim dokuyan kadınları ve 107 yaşındaki büyükannesi Despina’yı
görüntülerler. Makedonya’da ilk açık hava film gösterisini gerçekleştirirler. 1908 tarihinde
Türklerin Hürriyet Üzerine Konuşmaları adlı filmleriyle Osmanlı topraklarında, Osmanlı
tebaasına mensup kişiler olarak ilk belgesel filmi çekmişlerdir. 1911’de V. Sultan Mehmet
Reşat’ın Manastır ve Selanik ziyaretlerini de çekerler. Makedonyadan çeşitli filmleri de
çeken Manaki kardeşler, ilk Osmanlı sinemacıları olarak görülürler. 1979 yılında kurulan ve
adını Manaki Kardeşlerden alan Uluslararası Yönetmenlerin katılımıyla yapılan “Manaki
Kardeşler Film Festivali” Manastır’da her yıl düzenlenmektedir. Film ödülü de Kamera 300
olarak adlandırılır.
Anahtar Kelimeler: Manaki Kardeşler, sinema, Osmanlı İmparatorluğu,
Makedonya, Manastır, Manastır.
50
TÜRK BAŞKENTLERİ İZNİK-SÖĞÜT-BURSA ve İSTANBUL’DA RESTORE
EDİLEN ve EDİLECEK TARİHİ YAPILAR ÜZERİNDE ÇEVRENİN
OLUMSUZ ETKİSİ
Öğr. Gör. Mehmet PINAR
Mustafa Kemal Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
ÖZET
Bu çalışmada, Türk başkentleri olan İznik, Söğüt, Bursa ve İstanbul’da restore edilen
ve edilecek tarihi yapılar üzerinde çevrenin olumsuz etkileri incelenmiştir. Tarihi yapılar
yapıldıkları dönemlerin sosyal-kültürel, ekonomik ve mimari izlerini taşırlar.
Şehirlerimizdeki geçmişin dokusunu ortaya çıkartabilmek tarihsel çevreye bütüncül bir
yaklaşımla mümkündür. Tarihi ve Kültürel sürekliliğin sağlanması ve geleceğe taşınması
onlar için gerekli restorasyon ve konservasyon işlevinin tam yapılmasıyla sağlanabilir.
Yapılar restore edilirken yalnız yapı merkezli koruma değil onları meydana getiren ve
çevrelerinde barındırdıkları değerler bütünüyle korunması amaçlanmalıdır. Yapıların
sürdürülebilir korunması için doğru işlevin verilmesi ve verilen işlevin çevre özellikleri ile
uyumlu olması gerekir. Ayrıca çevresel sorunlar ve etkiler iyi analiz edilmeden yapılacak
olan restorasyon ve konservasyonlar ileriki yıllarda yapıya olumsuz etkileri olacaktır. Bu
çalışmamızın amacı Antakya’da restore edilen ve edilecek olan yapıların çevresel
durumlarının göz önüne alınarak restorasyon yapılmasını sağlamaktır. Bu amaç
doğrultusunda çevrenin restore edilen /edilecek yapılar üzerine olumsuz etkisi kapsamlı
olarak irdelenerek sorunların tekrarlanmaması için bir dizi çözüm önerilerinin sunulması
hedeflenmiştir.
Anahtar Kelimeler: İznik, Söğüt, Bursa, İstanbul, Restorasyon, Çevre, Mimari
51
TIP İLMİNİN GELİŞMESİNE KATKIDA BULUNMUŞ ÖNEMLİ BİR
BAŞKENT: BURSA
Öğr. Gör. Mücahit AKKUŞ
Hitit Üniversitesi
ÖZET
Osmanlı döneminde insana ve insan sağlığına önem verilmiştir. Sağlık alanında
teşkilatlı bir yapıya sahip olarak ülkenin birçok yerinde sağlıkla alakalı kurumlar
yaptırılmıştır. Vakıflar, şifa yurtları, hastaneler ve buna benzer kurumlar insan sağlığı için
asırlar boyunca hizmet vermişlerdir. Bu konuda akla gelen ilk şehirlerden bir tanesi de Bursa
şehridir. Bursa, Osmanlı döneminde önemli bir merkez olarak karşımıza çıkar. İlk hastane
örneklerinin görüldüğü bu şehir tarihi zenginlikleri olduğu kadar tıp alanında da büyük
gelişmelerin olduğu bir yerdir. Çok önemli isimlerin yetiştiği Bursa, Türk tıp tarihi alanında
adeta isim yapmıştır, denilebilir. Ömer Şifahi Dede, Ali Münşi gibi hekimler bu ilim alanının
Bursa’da ön plana çıkmasında önemli rol oynamışlardır. Bu hekimler kendinden önce birçok
âlimden etkilenmiş ve kendinden sonra da birçok âlimi etkilemiştir. Bu çalışmada Osmanlı
döneminde başkentlik de yapmış Bursa, tıp ilmi açısından değerlendirilecektir. Önemli
şahsiyetlerin bu şehre katkıları incelenecek, tıp ile alakalı kurumların ne derece katkı
sağladığı farklı açılardan değerlendirilecektir. Bunların yanında şu an Bursa
kütüphanelerinde bulunan tıp metinlerinin varlığı ve önemi tespit edilecek, bunların gün
ışığına çıkması konusunda yapılan çalışmaların hangi düzeyde olduğu vurgulanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tıp, Bursa, Sağlık, Âlim, Başkent
52
TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTLERİ AÇISINDAN ANKARA VE
İSTANBUL’UN MANEVİ-İNANÇ ÖNDERLERİ (HACI BAYRAM-I VELİ VE
AZİZ MAHMUD HÜDAİ HZ. ÖRNEĞİ)
Uzman Mukaddes ARSLAN
Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma
Merkezi Başkanlığı
ÖZET
Tarih ve kültür, ülkelerin istikbalini belirleyen yegâne kavramlardır. Türk tarihi ve
kültürü, değişik zaman ve mekanlarda varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda Türk Dünyası
kavramına istinaden, bu mübarek dünyanın kültür başkentleri zuhur etmiştir. Bu kültür
merkezlerinden ikisi İstanbul ve Ankara’dır. Bu iki kentte önemli tasavvuf erbabı yetişmiştir.
Bu şahsiyetler, mevzubahis kentlerin tarihi ve kültürel dokusunda, maneviyat ve inanç
itibariyle önemli yere sahiptir. Hacı Bayram-ı Veli (1352-1429), Anadolu’nun 15.yüzyıla
damgasını vurmuş büyük mutasavvıf ve manevi erenlerindendir. Ankara’da Kara
Medrese’de müderris olarak çalışmış, halkı irşad etmiştir. Dönemin Osmanlı Padişahı ile
istişarelerde bulunmuştur. Azîz Mahmûd Hüdâyî (1541-1628), Anadolu’da yetişen büyük
mutasavvıf ve âlimlerdendir. İstanbul'da Fâtih Câmisinde dersler vermiş, Üsküdar'da halkı
irşad etmiştir. Dönemin Osmanlı Padişahları ile istişarelerde bulunmuştur. Biz bu
çalışmamızda, Konu başlıklarından: “İnanç” başlığı altında değerlendirilmek üzere,
Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli Hz. ve İstanbul’da Aziz Mahmud Hüdai Hz.nin şahsiyetleri,
eserleri, yaşadıkları dönemde ve coğrafyada kentlerin manevi atmosferi ve kültürel
kimliğine olan katkılarından bahsedecek ve bu bağlamda konuyu tarihi, manevi ve tasavvufi
yönlerden inceleyeceğiz.
Anahtar Kelimeler: Türk Dünyası, Kültür Başkentleri, Ankara, İstanbul, Hacı
Bayram-ı Veli, Aziz Mahmud Hüdai, İnanç, Tasavvuf.
53
SU KÜLTÜ VE BURSA'DA HAMAMLAR
Okt. Berrin SARITUNÇ
Uludağ Üniversitesi
ÖZET
Bursa ilk çağlardan itibaren Türk coğrafyasında önemli bir merkez olmuştur.
Osmanlı Devleti Bursa'yı aldıktan sonra burada kültür hayatı, devlet yönetimi, günlük yaşam
ile ilgili pek çok müesseseler kurmuştur. Bunlardan birçoğu da su ile ilgilidir. Çünkü Türk
kültüründe suyun ayrı bir önemi, kutsiyeti bulunmaktadır. Osmanlı'dan günümüze Bursa'da
Türklerin kültürel hayatından, inançlarından ve ihtiyaçlardan kaynaklı su ile ilgili
uygulamalar olmuştur. Bu çalışmada Türklerde su kültü ve suyun Bursa'da hayata yansıması
olan hamamlar üzerinde durulmaktadır.
Türk milli kültürünün oldukça renkli bir parçası olan hamamlar, kısmen değişikliğe
uğramış olsalar da halen varlıklarını devam ettirmektedirler. Bursa’nın şifalı suları çok
eskiden beri bilinmektedir. Bu doğal kaynaklar değerlendirilerek kaplıcalar yapıldığı gibi
soğuk suyun ısıtılmasıyla da hamamlar yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: su kültü, Bursa, su, hamam, kent kültürü
54
BİR KÜLTÜR BAŞKENTİ OLARAK HAREZM BÖLGESİNİN ÖZBEK MÜZİK
MİRASINDAKİ YERİ
Hüseyin AKBAŞ
Ege Üniversitesi
ÖZET
Tarih öncesi devirlerden günümüze kadar Harezm bölgesi kültür ve sanat konusunda
büyük zenginlikleri bünyesinde barındıran bir yer olmuştur. Bulunduğu bazı dönemler
içerisinde, savaşlar ve göçler nedeniyle zaman zaman değişime uğramış, var olan medeniyet
üzerine bir yenisi daha eklenerek kültürel mirasını zenginleştirmiştir. Yapılan arkeolojik
kazılardan elde edilen bulgularda Harezm bölgesindeki kültür ve sanat hayatının, özellikle
de müzik mirasının ne derece güçlü olduğunu görmek mümkündür. Harezm’in eski
merkezlerinden olan “Toprak Kale”, “Koykırılgen Kale” gibi abideler bizlere kayda değer
müzikal bulguları sunan önemli yerden bazılarıdır. Harezm bölgesi, Türk halkları arasında
ortak bir gelenek olan usta-çırak ilişkisine sıkı sıkıya bağlı bir yer olmasından dolayı, Özbek
Türklerine ait birçok folklor ürünlerini günümüze kadar yaşatmış ve bizlere kadar ulaşmasını
sağlamıştır. Günümüze ulaşan bu ürünlerin en önemlileri arasında yer alan müzik, Harezmli
Özbek Türklerinin hayatında önemli bir yere sahiptir. Geleneksel Harezm müziğinin sosyal
hayatta etkin rol oynaması, büyümesi ve gelişmesi kuşkusuz döneminde padişahların halkı
müziğe karşı yönlendirme politikalarından kaynaklanmaktaydı. Bu teşvik politikaları
sayesinde, müziğin bilimine olan ilgi oldukça artmış, bunun sonucunda ise yeni kitaplar ve
görüşler ortaya atılmıştır. Dolayısıyla, geleneksel Harezm müziği bir gelişme çağı içerisine
girmiş, akabinde ise müzikal çalışmalar hız kazanmıştır. Sonuç olarak, bildirimizde bir
kültür başkenti olan Harezm’in Özbek Türkleri müzik mirasındaki yerinden bahsedilecektir.
Anahtar Kelimeler: Özbekistan, Özbek müziği, Harezm, makam, kültür başkenti.
55
O'ZBEKİSTONNİNG ENG QADİMİY SHAHRİ MARG'İLON HAQİDA
İsajon SULTONOV
Özbekistan Yazarlar Birliği
ÖZET
Ўзбекистоннинг ҳозирги Фарғона вилоятида жойлашган Марғилон шаҳри
Марказий Осиёдаги энг қадимги шаҳарлардан биридир. Милодий эрадан аввалги I ва
милодий эранинг I асрининг бошларида Маргилонсой ҳавзасида суғорма деҳқончилик
маданияти ҳамда Симтепа каби шаҳар шаклидаги қароргоҳлар асосида пайдо бўлган
Марғилон узлуксиз тарихга эгадир. Марғилон шаҳрининг Марказий Осиёда энг
қадимги шахарлардан бири эканлигини 1994-1999 йиллар давомида ЎзФА Яҳё
Ғуломов номли археология институтининг махсус экспедицияси томонидан олиб
борилган археолого-палеогеографик казишмалар натижасида қўлга киритилган
натижалар хулосаси курсатиб берди. Ушбу хулосаларга кура милодий эрадан аввалги
I эрамизни I асрларига келиб, интесив сунoий сугориб дехкончилик килиш
Маргилонсой хавзасининг урта ва куйи окимларини тулик камраб олади.
Шу даврда, яoни бундан 2000 йил аввал Маргилонсойнинг ўнг сохили буйлаб,
хозирги Маргилон шахрининг Машад махалласида 25 гектар майдонни эгаллаган
шахар пайдо булади. Шахарни арки аoлоси ва мудофа деворлари вактлар утиши билан
сунгги урта асрларда бутунлай бузилиб кетган. Шахар ибодатхонасининг колдиклари
эса топиб урганилди.
Маoлум булишича, бу олов ибодатхонаси булиб, шахар архитектурасига хос
махсус платформа устига курилган. Изланишлар давомида маданий катламлардан
кулга киритилган моддий кодиклар ичида чархда тайёрланиб махсус буёклар билан
буялган ва накшлар билан безатилган юкори сифатли, нафис сопол идишлар, тошдан
ясалган ёргучок (кул тегирмони), кели ва Сурма тошлар, темирдан ясалган найза
уклари, сопол урчук тошлар алохида эoтиборга лойикдир.
Anahtar Kelimeler: O'zbekistonning eng qadimiy shaharlari, Marg'ilon, Madaniyat,
Ta'lim, Bilim
56
SELÇUKLU BAŞKENTİ KONYA'NIN İLİM VE KÜLTÜR BAŞKENTİ OLMA
SERÜVENİ
Mehmet HAYIRLIOĞLU
Konya Büyükşehir Belediyesi
ÖZET
Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan ve farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan
Konya, gerçek manada bir ilim ve kültür merkezi olma özelliğini Anadolu Selçuklu
Devleti’ne başkent olmasıyla kazanmıştır. Büyük Selçuklu Devleti döneminde kazanılan
siyasi, içtimai ve ilmi tecrübelerin Anadolu topraklarına taşınması, Nizamülmülk tarafından
başlatılan medrese ve külliye sisteminin Anadolu’da da devam ettirilmesi, başta başkent
Konya olmak üzere Sivas, Kayseri, Kırşehir, Tokat, Amasya, Afyon gibi şehirlerin
medreselerle donatılmasına sebep olmuştur. 1097 yılında Anadolu Selçuklu Devleti’ne
başkent olmasıyla birlikte, Konya tarihinin en parlak dönemi başlamıştır. Alaaddin Tepesi
ve tepe üzerindeki Selçuklu Sarayı etrafında genişleyen şehirde, Anadolu Selçuklu Sultanları
ve devlet adamları eliyle 15 medrese yaptırılmıştır. O dönemin şartları düşünüldüğünde, 13.
Yüzyıl şehirleri gözden geçirildiğinde 15 adet medresenin faaliyette bulunması Konya’nın
ilim, kültür ve medeniyet bakımından ehemmiyetini gözler önüne sermektedir. Bu durumun
oluşmasında elbette ilme ve ilim adamına hürmet eden Selçuklu devlet geleneğinin payı son
derece büyüktür. Bu yaklaşımın bir neticesi olarak da devrin önemli ilim adamları ve
mutasavvıfları Konya’ya yerleşmişler ve hatta bazıları da bu medreselerde müderrislik
yapmışlardır. Tebliğimizde Konya’nın, başkent olmasıyla birlikte başlayan bu ilim, kültür
ve medeniyet merkezi olma süreci ile Konya’nın Selçuklu medreseleri anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Konya, Selçuklu, Medrese
57
ÜSKÜPLÜ BİR KADIN HİKÂYE ANLATICISININ DİL SANDIĞI
HİKÂYELER, ATASÖZLERİ, DEYİMLER VE SÖYLENCELER
Araştırmacı Yazar Mine HOŞCAN BİLGE
Ankara Üniversitesi
ÖZET
Her toplum kendi gelenek, görenek, sanat ve kültürüne göre hikâyeler üretmiştir. Bu
hikâyeler öncelikle sözlü olarak varlıklarını sürdürmüş, sonrasında bu ürünlerin yazıya
geçirilmeleriyle de gelecek nesillerin hikâyelere ve yazıldıkları dönemlere ait bilgilere
erişebilmelerini mümkün kılmıştır.
Hikâyeler, anlatıcılarının yanısıra, kültürel değerler taşımaları yönünden de
önemlidirler. Bu çalışmada; hikâye anlatma geleneğinin, Makedonya sözlü kültürünün
yaygınlaşmasında etkili olup olmadığı, ülkenin bir kültür merkezi olmasını etkileyip
etkilemediği, Makedonya sınırlarında yaşamış bir kadın hikâye anlatıcısı olan Resmiye Er’in
aktardığı söylenceler, anlattığı hikâyeler, söylediği atasözleri ve deyimler ışığında
incelenecektir. Ayrıca Er’in yaşadığı şehir ve sonrasında göçle geldiği kentler, dönemler de
göz önünde bulundurularak genel bir değerlendirme yapılacaktır. Yine bu incelemeden yola
çıkarak, Er’in tüm aktarımlarının, Makedonya kültüründen etkilenmiş dili, yapısı, üslûp
değişimlerine değinilecektir. Anılan hikâye anlatıcısından derlenen metinlerde, yaşadığı
dönemde varolan gelenekleri, görenekleri örf, âdet ve inanış sistemleri hakkında da fikir
yürütmek olanaklıdır. Sonuç olarak; bir kadın hikâye anlatıcısı olan Resmiye Er merkezli
olarak yapılan bu çalışmada, anlatıcının hayat hikâyesi eksenli Üsküplü kimliği, hikâyeleri,
atasözleri, deyimleri ve söylenceleri incelenerek, yaşadığı dönem özellikleri sosyo-kültürel
ve sosyo-psikolojik açılardan meydana çıkarılmaya çalışılacaktır.
Makedonya kültürüyle beslenmiş bir hikâye anlatıcısının, kültürel dil mirası
üzerinden yapılacak bu çalışmaların, Türk Halk Kültürü araştırmalarına, dil, kültür ve sözlü
edebiyat araştırmalarına bir katkı sağlaması beklenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Makedonya Dil Kültürü, Sözlü Edebiyat, Kültürel Miras,
Hikâye Anlatıcılığı.
58
NOVİ PAZAR’DA SON TÜRKÇE VESİKALAR: MEZAR TAŞLARI
Yrd. Doç. Dr. Hakan YALAP
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Eğitim Fakültesi
ÖZET
Sırbistan’ın güneyinde yer alan Novi Pazar, 1459-1461’de Gazi İsa Bey
İshakbeyoğlu tarafından kurulmuş ve 1912 yılına kadar Osmanlı Devleti sınırları içinde
kalmıştır. Türkler, Balkanlar’a yerleştikten sonra Türk kültür ve medeniyetiyle birlikte
Türkçenin kelime zenginliğini ve gramer yapısını da bu coğrafyaya taşımıştır. 1878 Berlin
Kongresi’ne kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Sırbistan coğrafyasında bir zamanlar
yaklaşık dokuz bin Türkçe kökenli sözcük bulunması, çağdaş Sırp dilinde hâlâ çok sayıda
Türkçe alıntının olması, geçmişteki kültür temaslarının yoğunluğunu gözler önüne
sermektedir. Osmanlı Devleti egemenliği süresince sosyal yapı, devlet düzeni, üretim, eğitim
ve zengin sanat felsefesiyle bölgede ciddî bir imâr ve kültür faaliyetlerine girişmiştir.
Böylelikle Türkçe, bu coğrafyada bir bilim, sanat ve ihtiyaç dili hâline gelmiştir. Türkçenin
geçmişteki bu yaygınlığı ve gücü hâlen bölgedeki mezar taşlarında da görülebilir. Bu
bildiride Novi Pazar’daki Türkçe mezar taşlarından üç adet mezar taşı incelemeye alınmıştır.
Mezar taşlarından ilki Altun Âlem camii haziresindendir. Diğer mezar taşı Yeni Pazar’ın
güneyindeki “Veliko Grobljije” adlı mezarlıktadır. İncelenen son mezar taşı ise Hayrudin
Camii haziresindedir.
Anahtar Kelimeler: Sırbistan, Novi Pazar, Türkçe, Kültür
59
SEYAHATNÂME PENCERESİNDEN KOSOVA VE CİVARI
Yrd. Doç. Dr. Erkan HİRİK
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Yalnız çağının değil tüm dönemlerin en önemli şahsiyetleri içerisinde yer alan Evliyâ
Çelebi, Türk dünyasının olduğu gibi tüm dünyanın araştırmalarına konu ettiği seyyahların
başında gelmektedir. Evliya Çelebi’ye atfedilen bu önem Seyahatnâme’nin tarihi bir vesika
olmasıyla birlikte kendisinin çok yönlü kişiliğe sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı sahasının hemen hemen her bölgesiyle ilgili bilgilerin bulunduğu Seyahatnâme’de
Kosova ve civarından da oldukça bahsedilmektedir. Kosova’nın gerek coğrafî konum
gerekse Osmanlı yönetimi için önemli oluşu seyahatnameye konu ediliş miktarıyla da
paralellik arz etmektedir. On ciltten meydana gelen Seyahatnâme’nin dokuzuncu ve onuncu
cildi hariç her cildinde Kosova ve civarı ile ilgili bilgilere rastlamak mümkündür. Bu
çalışmada Evliyâ Çelebi’nin Kosova ve civarıyla ilgili verdiği bilgiler çok yönlü bir bakış
açısıyla ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Evliya Çelebi, Seyahatnâme, Kosova