Upload
lythu
View
253
Download
10
Embed Size (px)
Citation preview
İSTANBUL TİCARET ODASI Yayın No: 2000-33
« • TÜRKİYE'DE YAPAY İSTİHDAM
VE
İSTİHDAM POLİTİKALARI
HAZIRLAYAN
PROF. DR. NUSRET EKİN
İSTANBUL-2000
Bu eserin tüm teklif hakları İstanbul Ticaret Odası'na (İTO) aittir.
İTO'nun ve yazarının ismi kaydedilmek koşuluyla yayından alıntı yapmak mümkündür. Ancak, İTO'nun yazılı izni olmadan yayının tamamı veya bir bölümü, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, ticari amaçlarla kullanılamaz.
Bu kitapta öne sürülen fikirler eserin yazarına aittir. İstanbul Ticaret Odası'nın görüşlerini yansıtmaz.
EYLÜL 2000 İstanbul
ISBN 975-512-480-2
İTO yayınları için aynntılı bilgi İTO Ticari Dokümantasyon Şubesi'nden edinilebilir.
Tel. : (212) 455 63 29
Faks : (212) 513 88 27 - 520 10 27 / 373
E. Posta: dokümantasyon @ tr-ito.com
BASKI
MEGAAJANS REKLAMCILIK MATBAACILIK FUAR HİZM. LTD. ŞTİ.
Tel.: (212) 519 24 41 Tel - Faks : (212) 519 42 43
ÖNSÖZ
20. yüzyılın sonlarında başlayan "modern çağ" ve hemen ardından gelen "sanayi çağ ı " süreci hızlı bir teknolojik devr ime dönüşerek günümüzde sürmekte olan "bilgi çağı"nın temellerini oluşturmuştur.
Yalnızca gelişmiş ülkeleri değil ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeleri de içine alan bu değişim ve gelişim beraberinde ne yazık ki bir türlü çözümlenemeyen ve ülkeleri aciz durumda bırakan işsizlik sorununu büyütmüştür.
Bilgi ve teknolojiye dayalı yeni ekonomide sanayi dönemi işlerinden farklı olarak yoğun bilgi ve yetenek gibi vasıflar gerektirdiğinden iş arayan işçilerin vasıfları aranan vasıflara uygun olamadığından işsizlik kaçınılmaz hale gelmektedir.
Ülkemizde ise, geleneksel işsizlik türlerinin yanısıra yeni yüzyılın doğurduğu işsizlik sorunu ortaya çıkmıştır. Ülkemizde yaşanan en karakteristik istihdam ise kayıtdışı istihdamdır. Geneüikle kadınlar, yabancı kaçak işçiler, çocuk işçiler, sakatlar ve ikinci iş arayanların ağırlıklı olduğu bu istihdam şekli bir yapay istihdam görüntüsü oluşturmaktadır.
Prof.Dr. Nusret Ekin tarafından hazırlanan çalışmada Yapay İstihdam Türkiye 'deki ve Dünyadaki işsizlik ve istihdam politikaları ışığında incelenerek yaşanan sorunlar somut bir şekilde gözler önüne serilmekte ve istih dam politikaları hakkında bir fikir vermektedir.
Bu değerH çahşma için kendisine teşekkür eder üyelerimiz ve ilgililere yararlı olmasını dilerim.
Prof. Dr. İsmail Özaslan
Genel Sekreter
SUNUŞ
İşsizlik, dün olduğu gibi bugün de gelişme seviyesi farklı olan
hemen tüm toplumlarm en önemli ortak sorununu oluşturmaktadır.
Gerek bireysel düzeyde, gerek toplumsal olarak işsizliği
tartışabiliriz ve bu olguyu değişik boyutları ile ekonomik başarının bir
kriteri veya adeta insanlığın bir onur sorunu olarak da değerlendirebiliriz.
Gerçekten, işsizlik çalışma hayatının adeta özünü oluşturmaktadır.
Diğer bir deyişle, özgürlüğü artırmak, yoksulluğu yok etmek günümüz
toplumlarının vazgeçilmez temel iki hedefi haline gelmiştir. Hatta bunu tek
hedefe de indirebiliriz. İşsizliğin ve yoksulluğun ortadan kalkışı, adeta tüm
sosyal sorunları büyük ölçüde çözen "sihirli bir anahtara" dönüşmektedir.
Batı toplumlarında, İL Dünya Savaşı sonrası yaşanan '.'Altın
Çağdın peşinden, küreselleşme süreciyle birlikte, bir yandan istihdam
sorunlarının arttığını, diğer yandan da standart - dışı değişik istihdam
biçimlerinin hızla genişlediğini görüyoruz. Bu süreçte rekabet gücü ve
kalite, istihdam somnlarmm çözümünde temel iki faktör konumuna
gelmiştir. Araştırmacılar, "ömürboyu istihdamın sona erdiğine" ve
"istihdam yaratmadan büyümeye" işaret ederken, esnek emek piyasaları
ekonominin tümünde ve çalışma hayatında yeni sorunlar gündeme
getirmektedir.
Batı toplumları, günümüzde istihdam sorunlarında şaşırtıcı bir
ikilem yaşamakta, bir yandan yeterli ölçüde "yeni ekonomi"ye
dönüşememekten doğan "geleneksel istihdam sorunlarıyla" uğraşırken,
diğer yandan yeni çağın bilgi işçileri yetersizliğini yaşamaktadırlar.
Böylece, geleneksel işsizliğin üstüne bir de "göçmen bilgi işçisi" gereği
binmektedir.
Gelişen ülkeler ise, öteden beri yaşadıkları fakirlik ve işsizlik
sorunlarını derinleştiren yeni problemlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Bir
yandan, fakirliğin istihdam sorunları ile birleşerek yaşandığı üretkenliği ve
geliri düşük tarım sektörleri; diğer yandan, örgütlenmemiş ve gittikçe
büyüyen kentsel kayıt - dışı istihdam, bu toplumların değişmez kaderi gibi
gözükmektedir.
Bu ülkelerde işsizlik dönüşerek kendini fakirlik, üretken olmayan,
iş ve gelir paylaştıran istihdam biçimleri olarak ortaya koymaktadır. Ayrıca,
küresel dünyanın- getirdiği rekabet ortamı, özelleştirme eğilimleri ve
gelişmiş bilgisayar teknolojileri bu toplumlarda işsizlik oranlarına süreklilik
kazandırmaktadır.
Böylece, bu ülkelerde istihdam sorunları iki kademeli ortaya
çıkmakta, daha sanayi toplumuna geçmeden, onun geleneksel
dönüşümünden doğan işsizlik sorunlarını çözmeden, katlamalı olarak bilgi
çağının çok yönlü istihdam sorunlarını yaşamaktadırlar.
Türkiye, istihdam ve işsizlik sorunları açısından tüm bu
tartışmaların ortasmdadır. Planlı dönemde geçen yaklaşık 40 yıla rağmen,
Türkiye 'de ne işsizliğin miktar ve niteliği, ne de üstesinden nasıl
gelineceğine yönelik istihdam politikaları ve istihdam sorunlarının geleceği
yeterli açıklıkla ortaya konulamamıştır.
Bilindiği gibi günümüzde hem gelişmiş Batı ekonomilerinde, hem
de geUşme halindeki ülkelerde işsizlik yaygındır. Fakat yüksek olan bu iki
işsizlik tipinde çok önemli nitelik farkları vardır. Birincisinde, esasen
insanlar üretken istihdamda ve örgütlü sektörlerde çalışırken, ortaya çıkan
bir teknolojik veya ekonomik faktör nedeni ile işlerini kaybetmelerine
mukabil, ikincisinde yani gelişen ülkelerde, kentleşen nüfusun hayatlarının
hiçbir döneminde gelişmiş ülkelerdeki gibi formel, üretken bir modern
sektör istihdamına sahip olamadıkları gözlenmektedir.
Onlar böyle örgütlü, formel, insan onuruna yakışır, güvenli,
çalışma ve yaşam standartları nispeten yüksek bir ücretli ve üretken
istihdam için "kayıt - dışı istihdam"da adeta sabır ve özlemle
beklemektedirler. Böylece gelişmişlerdekilere "endüstri toplumu işsizleri",
gelişmekte olanlardakilere ise, "yapay istihdamdakiler" veya "geleneksel
işsizler" demek gerekir.
Birinin istihdamdaki temel niteliği, "üretken ist ihdam" ve bunun
kaybedilmesi iken; diğerininki ise, "gehr yaratıcı değil, gelir paylaştırıcı",
üretken olmayan veya üretkenliği sınırlı bir istihdamda yapay olarak çalışır
gözükmesidir. Hiç kuşkusuz, istisnai olarak kayıt - dışı sektördeki çalışma
ve yaşam koşulları bazen formel sektördeki koşulların üstüne de çıkabilir.
Ne var ki, bütün bu istisnalar sektörün geçici ve sağlıksız niteliğini
değiştirmeye yetmemektedir.
Sonuçta, gelişen ülkelerde bütün işsizlik tartışmaları geleneksel
sektördeki yapısal insangücü fazlalıkları ile, modem sektörlerdeki kayıt -
dışı istihdamın gelişmesinde düğümlenmekte, formel sektörlerde KİT'lerde
çalışan "gizli işsizler" de bu kayıplara eşlik etmektedir. Bu bakış açısından,
temel kalkınma stratejisi, istihdamm değil, üretken istihdamm artırılması
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kuşkusuz, bütün bu dönüşümler olurken, bir de bütün bu
tartışmalara yeni çağın bilgi işçileri girmekte, gelişmiş ülkelerde endüstri
toplumu işgücü fazlalıkları ve açıkları birarada yaşanmaktadır.
Gelişenlerde ise, gelenekselden endüstri toplumuna geçilmeden
katlamalı biçimde post - endüstriyel bilgi işçisi açıkları ile
karşılaşılmaktadır. Çok nadir hallerde, gelişen ülkelerde bazen endüstri
toplumunun işsizlik sorunlarıyla boğuşulurken, Hindistan vb. ülke
örneklerinde gördüğümüz gibi bilgi işçisi fazlalıkları ile de karşılaşılmakta,
bu ülkeler göçmen bilgi işçisi kaynağı oluşturmaktadırlar.
Bu çalışma, değişik tarihlerde tarafımızdan yapılan "Gelişen
Ülkelerde ve Türkiye'de İşsizlik (1971)", "Gelişen Ülkelerde ve Türkiye'de
Bir İstihdam Pohtikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki (1994)"
ve "Kayıt - dışı Ekonomi ve Kayıt - dışı İstihdam (1995)" konulu
araştımıalarm bir devamı niteliğindedir.
İstanbul Ticaret Odası 'nın böyle canlı, heyecan verici ve
belirsizlikle dolu bir konuyu tekrar gündeme getirmesini teşekkürle
karşılamak gerekir. Özellikle bu alandaki çalışmaları bir sistem bütünlüğü
içinde ele almamıza olanak sağlayan Yönetim Kumlu 'na , ve onun değerli
Genel Sekreteri Sayın Prof Dr. İsmail ÖZASLAN ile yardımcıları Sayın Dr.
Renan B A Y K A N ve Sayın Dr. Cengiz ERSUN'a , gösterdikleri ilgi ve
desteklerden dolayı en içten teşekkürlerimi sunarım.
Diğer bir teşekkürüm ise, eşim Ceyhan EKİN 'e ve BöKimümüz
Araştıraıa Görevhlerinden Süleyman ÖZDEMÎR ve Yrd. Doç. Dr. Tekin
AKGEYİK'edi r .
Eserin Türk bilim hayatma ve işgücü politikalarma yeni boyutlar
getirmesi, insan onumnun, demokrasinin ve gelir dağ ıhmmm temel taşmı
oluşturan istihdamm genişlemesine katkıda bulunması en içten dileğimdir.
Suadiye, Haziran 2000 Dr. Nusret Ekin
İÇİNDEKİLER
S U N U Ş . 5 İ Ç İ N D E K İ L E R 11 T A B L O L A R L İ S T E S İ 19 G İ R İ Ş 23
A. REKABET G Ü C Ü VE HANTAL İŞLETMELER 25 B. T Ü R K İ Y E ' D E İŞSİZLİĞİN KRİTİK SORUNLARI 27 C. T Ü R K İ Y E ' D E İŞSİZLİĞİN Ü Ç BOYUTLU G Ö R Ü N Ü Ş Ü 29 D. GENEL PERSPEKTİFLER 33
L İ S S İ Z L İ Ğ İ N A R T A N Ö N E M İ 35
A. İŞSİZLİK ÇAĞINA GİRERKEN 35 B. GELECEĞİN ÇALIŞMA DÜNYASI VE İŞSİZLİK 38 C. YÜKSEK TEKNOLOJİ , YÜKSEK Ü C R E T POLİTİKASI 40
II. G E L İ Ş M E T R E N D L E R İ . 42
A. K Ü R E S E L L E Ş M E VE ARTAN İŞSİZLİK 42 1. "Yüksek-Yüksek" ve "Alçak-Alçak" Ekonomiler 42 2. "Ucuzluk" ve "Kalite" Arayıcı 45 3. Kaybolan "Alt Basamaklar" 47 4. Bütünselci-Yetkin-Esnek-Çok İşlevli Çalınma 49
B. "İŞ YARATMADAN B Ü Y Ü M E " 50 1. "Göçmen işçiler" den Yüksek işsizliğe 50 2. Sermayenin Sınırsız Dolaşımı 52 3. "Ya Yukarı, Ya Dışarı" 54
Ç. EĞİTİM, TEKNOLOJİK GELİŞME V E İSTİHDAM 56 1. Teknoloji - Verimlilik - İstihdam 56 2. Yeni Teknoloji ve Yeni İstihdam 58 3. "Bilici Toplumu" ve "Bilj^i İşçileri" 61
a. Bolluk ve Kıtlık Birarada: Artan Bilgi İşçisi Talebi 65 b. "Yeni Çağın Vasıflı Göçmenlerine Kapılar Açık" 69 c. "Çalışanlar Herşeyi Bilmek Zorunda" 72 d. "Farklı Olan Kazanır" 74
D. E N F L A S Y O N VE İŞSİZLİK İLİŞKİSİ 75 E. BİRLİKTE GİDEN İŞSİZLİK VE YOKSULLUK 76
1. Artan İssizlik ve Yoksulluk 76 2. Yoksulluk, Gelecek Korkusu ve Kaybolan Óz^üiiükler 77 3. Nüfus Artıcı ve Direnen Yoksulluk 80 4. Dünya Gelirinin Paylarımı : Az Nüfus, Çok Pay 82 5. Yoksulluğu Azaltma Stratejileri 84 6. Büyüyen Ekonomi, Daha da Bozulan Gelir Dağılımı 89 7. Küreselleşme, ''Asya Krizi'' ve Artan Yoksulluk 91 8. Yoksulluğa Savaş : 21. Asra Doğru 21 Temel Hedef. 94
IIL K Ü R E S E L L E Ş M E SÜRECİNDE DÜNYADA İŞSİZLİK 97
A. DÜNYA N Ü F U S U N D A VE İŞGÜCÜNDE GENEL EĞİLİMLER 97 1. Nüfusta Yaşanan Gelişmeler 99
a. Gelişmiş Ülkelerde 99 b. Avrupa Birliği 'nde 100 c. Gelişmekte Olan Ülkelerde 102
2. Nüfusun Eğitim Durumu 103 3. Değişen Îşj^ücü Yapıları 106
a. Gelişmiş Ülkelerde 109 b. AB ve A B ' n e Aday Ülkelerde 111 c. Gelişmekte Olan Ülkelerde 116
4. İşgücüne Katılma Oranlarında Yükseliş Trendleri 119 a. Gelişmiş Ülkelerde 119 b. Avrupa Birligi 'nde 121
5. İstihdamın Sektörel Dağılımı 121 a. Gelişmiş Ülkelerde 122 b. AB ve A B ' n e Aday Ülkelerde 124 c. Gelişmekte Olan Ülkelerde 127
B. İŞSİZLİKTE YENİ BOYUTLAR 128 1. işsizliği Belirleme Yöntemleri 128 2. Genel Eğilimler 131
a. 1929 Dünya Buhram'ndan Günümüze 131 b. Uzun Süreli İşsizlik ve Yoksulluk 132
3. İşsizlik Çıkmazı 134 a. Rekabet Gücü ve İstihdam Artışı 134 b. Hızlı İşgücü - Zayıf İstihdam 136
c. Artan İşsizlik - Yükselen Borsa 139 d. Yeni İşsizlik Kültürü 140 e. İşsizliğin Yapısal Boyutları 141 f. Genç İşsizliği : Bir Dünya Sorunu 144
Kadın İstihdamında Yaşanan Sorunlar 145 4. ''Yeni Ekonomi' : Gerçeklemen Rüyalar 146 5. Rekabet, Büyüme ve İstihdam 149
a. "Hızlı Dünya - Yavaş Avrupa"..., 149 b. Rekabetgücü, Yasal Yükler ve İstihdam 151 c. Avrupa'da Gerçek Refah Devleti ve İşsizlik. 153
6. Bölgelere ve Ülkelere Göre İssizlik 154 a. Bat ı 'da İşsizlik 154
aa) A B ' d e İşsizlik 154 bb) Gelişmiş Ülkelerde İşsizlik 161 cc) Doğu Avrupa'ya Kayan İstihdam 166 dd) Japonya : "Sonu Gelen Ömür Boyu İst ihdam" 172
b. Gelişen Ülkelerde İşsizlik 173 aa) Kır ve Kent Yoksulluğu 173 bb) İşsizlikle Mücadele : "Yoksullukla Savaş" 177 cc) Yapıyı Yansıtmayan İşsizlik Oranları 180 dd) Çin ' in İşsizlikle Mücadelesi 182 ee) Çin 'de Artan Kentsel Yoksulluk 184 ff) Ölçülmesi Zor İşsizlik, Yaşanan Yoksulluk: Tunus 186
7. issizliğin Nedenleri 187 a. Yüksek İşçilik Maliyetleri 187 b. "Kayıt - Dışı Çalışma Hayatı 'nın Genişlemesi 188 c. Diğer Nedenler 189
IV. T Ü R K İ Y E DE İŞSİZLİK.... ...................... 192
A. GENEL EĞİLİMLER 192 1. Türkiye'de Ekonomik Büyüme 192
a. "Yerinde Sayan Ekonomi" : , 192 b. Üretemeyen Sanayi, Düşen Katma Değer 195 c. ÇaRa Uymayan Tutarsız Politikalar 196 d. Bilim ve Teknoloji Yeteneği 197 e. "Çağ Yarışçıları" ve "Çağ Direnişçileri" 198 f. 23 Yıllık Vizyon 199
2. Farklı Yaklaşımlar 201 13
3. "Yapay İst ihdam" 202 B. T Ü R K İ Y E ' D E İŞGÜCÜ VE İŞSİZLİK 206
1. Nüfusta Olumlu Gelinmeler 206 2. Yılda 1 Milyon Arm. 209 3. İ^^ücünün Yapısı 210
a. İşgücüne Katıhm Oranı 213 b. İşgücünün Sektörel Dağılımı 214 c. İşgücünün Meslek, Kır-Kent-Bölge ve Cinsiyet Dağıhmı. . 217 d. İşgücünün Eğitim Durumu 221
4. Türkiye de hsizlik 223 a. İşsizliğin Tanımı 223 b. İşsizliği Yansıtmayan Oranlar 227 c. İşsizliğin Özellikleri 229 d. İşsizlik - Eğitim İlişkisi 233 e. Yaş Grupları ve İşsizlik 239
5. Iş ve Uçi Bulma mn Etkinliği 237 C. T Ü R K İ Y E ' D E İŞSİZLİĞİ D O Ğ U R A N NEDENLER 242
1.Tarımda İssizlik 242 2. Kentsel Kayıt-Dışı Sektörde İşsizlik 244
a. Kayıt - Dışı İstihdamın Niteüği 244 b. Kent Yoksulları ve Genişleyen Kayıt - Dışı 247 c. Süreklilik Kazanan Kayıt - Dışı 249 d. Endüstri İlişkilerine Olumsuz Etkiler 250 e. Yavaş Büyüyen Formel - Hızlı Kayıt - Dışı 253 f. Kayıt - Dışı İstihdamının Yapısı ve Özellikleri 256
aa) Çocuk İşçiler. 256 i- "Ucuz işçilik" ve çocuk istihdamı 259 ii- Çocuk işçilikler ilgili araştırmalar 262
bb) Yabancı Kaçak İşçiler 265 i- Kaçak yabancı işçi istihdamının boyutları 265 ii- Kaçak işçi istihdamının niteliği 268 iii- Kaçak yabancı işçilerle mücadele 270
g. Kayıt - Dışı İstihdamın Artış Nedenleri 271 aa) Vergi ve Fon Yükleri 271 bb) Sosyal Güvenlikten Uzaklaşma. 244
h. Kayıt - Dışı İstihdamı Daraltma Arayışları». 275 3. Formel Sektörde İşsizlik 277
a. Yoğun İşten Çıkarmalar 277
b. îmalat Sanayinde Zayıf Gelişme 280 c. Yok Edilemiyen Ayrım ve Kadın İşsizliği... 281 d. "Asya Krizi" ve İşsizlik 283 e. Depremin Getirdiği İlave İşsizlik 287 f. Formelde Açık İşsizlik 288
D. Y O K S U L L U Ğ A D Ö N Ü Ş E N İŞSİZLİK 289 1. Yoksulluk ve Yoksunluk 289 2. Yoksulluk Sınırı : Bir Doların Altında Yalayanlar 291 3. Artan Kayıt - Dm Yoksulluk 294 4. Genişleyen Gelir Uçurumu 296 5. Türkiye Boyutuyla Yoksulluk - İşsizlik İlişkisi 297
a. Tarım Destekleri ve Geçim Ekonomisi 298 b. Kente Göçü ve Yoksulluğu Önleyen Politikalar 299 c. Kaynak Aktarımı ve Yaşatılan Eksik İstihdam Yapıları 301 d. Sosyal Refah Devletiyle Bütünleşen Küreselleşme 302 e. Yoksulluğa Dönüşen ' T a p a y İst ihdam" 304
6. Düşük Sosyal Standartlar 306 7. Yükseltilmesi Gerekli Yaşam Kalitesi 308
E. GB^NİN GETİRDİĞİ İLAVE İŞSİZLİK 309 R TÜRKİYE^DE İŞSİZLİK ÜZERİNE GENEL BİR
D E Ğ E R L E N D İ R M E 312
V. İ S T İ H D A M POLİTİKALARI 316
A. BATIDA İSTİHDAM POLİTİKALARI 316 7. Karmaşık İlişkiler : Küreselleşme, Rekabet Gücü ve İstihdam... 318 2. ''Üretken İstihdamı" Artırma Tartışmaları... 319
a. Rekabet Gücü : İşsizliği Önlemenin Etkin Yolu 322 b. Büyüme ve İstihdam 324 c. "Esneklik" ve "İstihdam Edilebilirlik" 326
3. 'Atipik I Standart - Dışı İstihdam'' 328 a. Genişleyen Kadın İşgücü ve Atipik İstihdam 328 b. Artan Kısmi - Geçici - Bağımsız İşler 332 c. A B ' d e Kısmi Çalışmanın Korunması 334
4. AB'nin İstihdama Bakışı 335 5. Hollanda M odeU : "Laleler Açarken' 337 6. Kısmi Süreli Çalışma ve "istihdam Mucizesi" 339 7. İngiltere de "İşsizlikProgramı' 341
8. Alman ''Üçlü Uzlama' Modeli 345 9. Fransa da Daha "Kısa İş Haftası 350 10. Diğer İstihdam Politikaları 352
B. "SOSYAL AVRUPA" ZİRVELERİ 354 1. Kopenhag Zirvesi 354 2. Lüksemkur^ "istihdam Zirvesi" 357
a. Klavuz İlkeler 358 aa) Yeni Girişimcilik Kültürü 358 bb) Uzun Süreli ve Genç İşsizliği 359 cc) Uyarlanabilirliği Geliştirmek. 360 dd) Fırsat Eşitliği Politikaları 361
b. "Ortak İstihdam Raporu" 361 c. "Avrupa İstihdam Raporu" 362 d. Köln Avrupa Yürüyüşü 363
3. Floransa "XXI Asır Konferansı" 364 4. Lizbon Zirvesi" Modernleşen Sosyal Model 366 5. "Yeni Ekonomi" ve İşsizlik 367 6. İstihdam. Edilebilir İşgücü 370
C. T Ü R K İ Y E ' D E İSTİHDAM POLİTİKALARI 371 1. Önerilerin Çokluğu ve Gelişimi 371 2. Planlı Dönemde İstihdam Politikaları 372 3. İşsizlikten Sorumlu Bakanlığın Yaklaşımları 377 4. "KİK" Projesi 379 5. "işgücü Uyum Projesi" ; 382 6. "İstihdamın Artan Ümidi" KOBİler 382
a. Küçük İşyerlerinin Artan Önemi 382 b. İstihdamda KOBİ' ler in Yüksek Payı 384 c. Küçük İşyerleri ve İstihdam Pohtikaları 384
aa) K O B T Destek Projesi 387 bb) KOSGEB' in Kuruluşu ve Çalışmaları 389
7. İş Piyasasının Yeniden Yapılandırılması 390 8. istihdam Politikalarına Diğer Yaklaşımlar 393
a. Yeni Çağın Yeni İstihdam Sorunları 393 aa) Geleneksel İşçi Fazlası - Bilgi İşçisi Açığı 393 bb) İstihdamı Teşvik Çalışmaları 394
b. İstihdamı Daraltıcı Faktörlerin Önlenmesi 396 c. Emek kullanımını Artırıcı Öneriler 397 d. Rekabet Gücü - İhracat ve Büyüme 400
D. T Ü R K İ Y E ' D E ÎŞSÎZLÎK SİGORTASI 403 1. ''Sistemi Bütünleyen Bir Adım' 403 2. Yasamn Temel Düzenlemeleri 405
G E N E L D E Ğ E R L E N D İ R M E VE SONUÇ 412
A. Ö N E ÇIKAN ÖZELLİKLER 412 1. Israr Èden "Geleneksel İşçi' İşsizliği 412 2. Etkisiz İstihdam Politikaları 414 3. Başarılı Gelişenler : Güney Asya - Pasifik - Doğu Avrupa 415 4. Sağlıklı Çözüm : Rekabet Gücü - İhraç Ekonomisi - KOBVler.. 416 5. Türkiye de İşsizlik : Kırsal ve Kentsel Yoksullar 417 6. Yapıyı Yansıtmayan Oranlar 419 7. Hızlı Nüfus - Yavaş Ekonomi 420 8. Türkiye'de İşsizliğin Yapısı 422 9. Şişmanlatılmış Sağlıksız KİT İstihdamı 425 10. İş Yaratmayan Politikalar 426
B. SONUÇ : BİRİSİ BİTMEDEN YENİSİ - FAZLALAR VE AÇIKLAR 428
K A Y N A K Ç A 434
TABLOLAR LİSTESİ
Sayfa No:
T A B L O 1 - BAZI Ü L K E L E R D E Y O K S U L L U K D Ü Z E Y L E R İ , (%) 84
T A B L O 2 - B Ö L G E L E R VE GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE G Ö R E DÜNYA NÜFUSU. . 99
T A B L O 3 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E NÜFUS 100
TABLO 4 - AB Ü L K E L E R İ N D E NÜFUS 101
T A B L O 5 - G E L İ Ş M E K T E O L A N Ü L K E L E R D E N Ü F U S 103
T A B L O 6 - DÜNYADA OKUR - YAZAR OLMAYANLAR, (%) 104
T A B L O 7 - A B ' N E ADAY OLAN BAZI Ü L K E L E R D E EĞİTİM, (%) 106
T A B L O 8 - B Ö L G E L E R E VE GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE G Ö R E İ Ş G Ü C Ü N Ü N YAPISI 109
T A B L O 9 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E İ Ş G Ü C Ü N Ü N YAPISI 111
T A B L O 10 - AB Ü L K E L E R İ N D E İ Ş G Ü C Ü N Ü N YAPISI 113
T A B L O 11 - A B ' N E ADAY OLAN BAZI Ü L K E L E R D E İ Ş G Ü C Ü N Ü N YAPISI 115
T A B L O 12 - G E L İ Ş M E K T E OLAN BAZI Ü L K E L E R D E İ Ş G Ü C Ü N Ü N YAPISI 118
T A B L O 13 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R İ N İ Ş G Ü C Ü N E KATILMA O R A N L A R I , 1990 - 97, (%) 120
T A B L O 14 - B Ö L G E L E R E VE GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE G Ö R E İSTİHDAMIN S E K T Ö R E L
DAĞILIMI 122
TABLO 15 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E S E K T Ö R L E R E G Ö R E İSTİHDAM, (%) 124
T A B L O 16 - AB Ü L K E L E R İ N D E S E K T Ö R L E R E G Ö R E İSTİHDAM, (%) 125
T A B L O 17 - A B ' N E ADAY OLAN BAZI Ü L K E L E R D E S E K T Ö R L E R E G Ö R E İ S T İ H D A M 126
T A B L O 18 - G E L İ Ş M E K T E OLAN BAZI Ü L K E L E R D E S E K T Ö R L E R E G Ö R E İ S T İ H D A M 127
T A B L O 19 - AVRUPA'DA İŞSİZLİK O R A N L A R I (EYLÜL 1999), (%) 155
T A B L O 20 - AB Ü L K E L E R İ N D E İŞSİZLİK O R A N L A R I , (%) 157
T A B L O 21 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E İŞSİZLİK O R A N L A R I , (%) 159
T A B L O 22 - Ü L K E L E R E G Ö R E İŞSİZLİK ORANI, 1991 - 98, (%) 163
T A B L O 23 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E İŞSİZLİK O R A N L A R I , (%) 164
T A B L O 24 - A B ' N E ADAY DOĞU AVRUPA Ü L K E L E R İ N D E İŞSİZLİK O R A N L A R I , (%) 169
T A B L O 25 - G E L İ Ş M E K T E OLAN Ü L K E L E R D E İŞSİZLİK O R A N L A R I , (%) 181
T A B L O 26 - B Ö L G E L E R İ N NÜFUSU VE YILLIK NÜFUS ARTIŞ HIZI 208
T A B L O 27 - İ Ş G Ü C Ü N E KATILMA ORANI, (%) 213
TABLO 28 - İSTİHDAMIN S E K T Ö R L E R E G Ö R E DAĞILIMI 215
TABLO 29 - İSTİHDAMIN İKTİSADİ FAALİYET K O L L A R I N A G Ö R E D A Ğ I L I M I 216
T A B L O 30 - İSTİHDAMIN İŞTEKİ STATÜYE G Ö R E DAĞILIMI 218
T A B L O 31 - İSTİHDAM EDİLENLERİN EĞİTİM D U R U M L A R I N A G Ö R E DAĞILIMI, (%) 223
T A B L O 32 - YURTİÇİ İŞGÜCÜ PİYASASINDA GELİŞMELER, (15 + YAŞ), BİN KİŞİ 228
T A B L O 33 - T Ü R K İ Y E ' D E İSTİHDAM VE İŞSİZLİK 231
T A B L O 34 - İŞSİZLERİN EĞİTİM D U R U M L A R I N A G Ö R E DAĞILIMI, (%) 234
T A B L O 35 - İŞSİZLERİN YAŞ G R U P L A R I N A G Ö R E DAĞILIMI, (%) 237
T A B L O 36 - İŞ A R A D I K L A R I K A N A L A G Ö R E İŞSİZLER 238
T A B L O 37 - İŞSİZLERDEN İİBK'NA B A Ş V U R A N L A R VE İŞE Y E R L E Ş T İ R İ L E N L E R 241
T A B L O 38 - İŞGÜCÜ VE İSTİHDAM, BİN KİŞİ 278
TABLO 39 - İŞYERİ SAYISI VE İŞYERİ ENDEKSİ 2 7 9
TABLO 40 - ÇALIŞAN İŞÇİ SAYISI VE ENDEKSİ 2 9 3
TABLO 41 - A B ' N E ADAY Ü L K E L E R D E Y O K S U L L U K SINIRI, (%) 2 9 6
T A B L O 42 - GELİŞMİŞ Ü L K E L E R D E GSYİH B Ü Y Ü M E TAHMİNLERİ , (%) 3 2 5
T A B L O 43 - BAZI AB Ü L K E L E R İ N D E GSYİH B Ü Y Ü M E TAHMİNLERİ , (%) 3 2 6
Yüzyıla,
Bin yıla girerken
Aileme armağan...
GİRİŞ
Günümüz toplumlarmm en önemli temel sorununun işsizlik ve
istihdam politikaları olduğuna hiç kuşku yoktur. Özellikle bilgi çağının
değişen teknolojik ve ekonomik yapıları içinde ve küreselleşme süreci ile
işsizlik hemen bütün toplumlarda hızla yayılmakta ve ekonomilerin en
dikkat çekici sorunlarından biri haline gelmektedir.
Aslında, 1990'h yıllardan itibaren en azından 100 ülke, yabancı
seraıaye ve uluslararası ticaretle ilgili düzenlemesini değiştirerek dünya
pazarlarına girerken, dünya üretimi son 50 yılda 3 trilyondan 30 trilyon
Dolar'a çıkarak 10 katı artmış, kişi başına gelir 3'e katlanmıştır.
Ancak, dünya üretiminin % 77'si sanayileşmiş 25 ülke tarafından
gerçekleştirilmekte, sadece üretimde ABD'nin payı % 27'ye ulaşmaktadır.
1960'da en zengin ile en yoksul arasında Te 30 olan gelir farkı, 1990'da
60'a, 1997'de 74'e çıkmış bulunmaktadır. "Üretim alanlarında yaşanan
olumsuzluklar bu endişeleri daha da körüklemektedir. Dünya üretiminin
tümünü neredeyse topu topu 10 çokuluslu şirket yönlendirmektedi r \"
Bazı yazarlar, eşitsizlik ve yoksulluğun dünyanın temel sorunu
olduğu noktası üzerinde durmakta ve yoksulluğun nedeni olarak da özellikle
işsizHği göstemıektedirler. Böylece, işsizlik ve yoksulluk ilişkisi sadece
' Oruç, Y. ; "Küreselleşme Tekelleşme Getirdi"; Müliyet, 31.07.1999; s. 20.
gelişen dünyada değil, çok gelişmiş sanayi toplumlarmda da ortaya
çücmaktadır".
Bu gelişmelerin doğal sonucu olarak, kaba bir rakamla 6 milyar
civarmdaki dünya nüfusu içinde işgücü bugün 3 milyar, işsiz sayısı ise
1 milyara varmakta ve 2010 yılında dünya işgücünün 3,5 milyar olması
beklenmektedir. Günümüzün nüfus artışı verileri dikkate alındığında hem
dünya nüfusu, hem dünya işgücü yılda yaklaşık 100 milyon artmakta, buna
karşıhk küreselleşme sürecinde yılda sadece 50 milyonluk bir istihdam
yaratılabilmektedir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ne göre, "küresel düzeyde mali
kuruluşların, yoksullar için yeni iş olanaklarının yaratılmasına çok az dildcat
ettikleri ve önerdikleri birçok programın işsizliğin artmasına neden olduğu"
görülmektedir.
Genel Sekretere göre, yoksul ülkelerde 450 milyon genç, okul ve iş
olanaklarından yoksun bulunmakta, 1999'da yaşanan krizlerle milyonlarca
insan işsiz kalmakta ve düşük ücretle çok uzun süreli çalışmak zorunda
bırakılmaktadır.
Bilgi toplumunun ekonomideki yansıması şeklinde ortaya çıkan
küreselleşme, beraberinde 1 milyara yaklaşan işsizUği genelde iki nedenden
dolayı ortaya çıkarmaktadır; bunlardan birincisi ileri teknoloji, ikincisi ise
rekabet baskıları nedeni ile sermayenin ve çokuluslu işletmelerin üretiminin
daha ucuz yapılabildiği bölgelere doğru kaymasıdır.
" Feldstein, M.; "Reducing Poverty, Not Inequality"; Public Interest, Issue-137; Fall 1999; p. 35.
A. REKABET GÜCÜ VE HANTAL IŞLETMELER
Konunun en dramatik boyutları özellikle Avrupa 'da
yaşanmaktadır. Bugün her 10 Avrupalı 'dan en az biri işsiz konumundadır .
Bu oran ABD'n in iki katma ulaşmaktadır. Son 20 yılda işsiz erkek sayısı 3,
işsiz kadın sayısı ise 4 katı artmıştır. Ayrıca, Avrupalı işçiler işlerini
kaybettikten sonra yeni iş bulmakta Amerikalı lar 'dan daha fazla
zorlanmaktadır. Nitekim, Batı Avrupa 'daki işsizlerin yarısı, yeni bir iş
bulmada bir yıldan uzun bir zaman beklemektedir .
Bazı araştıraıalara göre, "beşikten mezara istihdam" artık tarihe
karışmıştır. "Avrupa 'nın yüksek maliyetli refah devletinin istihdamı
boğduğu"na da önemle işaret edilmektedir. İleri sürüldüğüne göre, sorunun
özünde "rekabet gücünü kaybetmiş hantal işletmeler" yatmaktadır.
Çözüm ne olacaktır? Genelde bazı hükümetlerin, partilerin ve
sendikaların önerilen "esneklik politikalarına" ve "atipik, standart - dışı
ist ihdam" modellerine direndikleri gözlenmektedir. Bütün karşı koymalara
rağmen, bu yönde önemli adımlar atılmaktadır. Bu çerçevede, işsizliği
ortadan kaldırmaya dönük olarak çeşitH tedbirler geliştirilmektedir. Çalışma
saatlerinin azaltılması, işlerin esnekleştirilip çeşitlendirilmesi,
"kuralsızlaştımia", rekabet gücünün artırılması, hizmet sektörlerinde beyin
gücünü kullanacak "bilgi işçilerinin" genişletilmesi. . . önerilen çözümlerden
bazılarıdır.
Öte yandan, istihdam yaratmak amacıyla Avrupa 'da farklı
modeller geliştirilmektedir. Sözgelimi, Hollanda 'da "kısmi süreli" ve
"geçici istihdam" temeline dayalı bu nitelikli bir programla işsizlik
oranlarında gerileme sağlanmıştır. İspanya'da toplam işgücünün % 4ri,
Fransa 'da ise % 26 's ı standart - dışı istihdamda çalışmaktadır. En dikkat
çekici sorunlardan birinin Alman modelinde ortaya çıktığı gözlenmektedir.
Bu ülke kısa zaman sürelerinde göçmen işçilere kucak açan
"işgücü fazlalığı^'ndan, sürekli ve yüksek bir işsizliğe geçmiş
bulunmaktadır. Bu dönüşümün nedenleri arasında; katı kurallarla
belirlenmiş çalışma koşulları, verimlilikteki yetersiz artışlar, vergi yükünün
ağırlığı, şirketlerin Almanya dışına kayması. Doğu Almanya ile birleşmenin
getirdiği ağır ilave yükler ve sosyal güvenlik sistemi temel faktörler olarak
sıralanmaktadır.
Bugün ise, Almanya 'nın yüksek işsizlik oranları devam ederken,
bilgi işçisi açıklarıyla karşılaştığı ve nitehği tamamen farklı yeniden göçmen
işçi sorunlarıyla yüzyüze kaldığı görülmektedir.
Gerçekte, teknolojik ve ekonomik dönüşümün beraberinde
getirdiği hizmet ekonomileri de Batı toplumunda işgücü yapısına dikkat
çekici etkiler yapmış, bir yandan kadın istihdamı artarken, diğer yandan
kısmi süreli, bağımsız ve geçici istihdam biçimleri hızla genişlemiştir.
Benzer şekilde esnekleşen emek piyasalarında "çağrı üzerine çalışma, evde
çalışma, ikinci işte çalışma, tele çalışma, işçi kiralama vb ." çok sayıda atipik
istihdam biçimleri uygulanmaya başlanmıştır.
Avrupa 'da yaşanan düşük enflasyon, yüksek işsizlik modeline
karşılık, ABD'n in küresel istihdam krizini, ekonomisinin bazı
özelliklerinden ötürü nispeten daha yumuşak geçirdiği, buna karşılık "Asya
Krizinden" önce Pasifik modellerinin istihdamda çok daha başarılı olduğu
gözlenmektedir. Bu dönemde "Pasifik Kaplanları" grubundaki Güneydoğu
Asya ülkelerinde işsizliğin % l ' l e re kadar düştüğü saptanmakta, ayrıca bu
toplumlarda ekonomik büyüme oranları % 5 Terin üzerine çıkmaktadır.
Afrika, Asya ve Latin Amerika'nın gelişme halindeki ülkelerinde"
ise, geleneksel yapısal işsizliklere küresel rekabetin getirdiği ilave işsizlik
de katılmakta, böylece işsizlik sorunları katlamalı bir şekilde yoksulluk ve
kitlesel sefalete dönüşmektedir.
B. TÜRKIYE'DE IŞSIZLIĞIN KRITIK
SORUNLARı
Ülkemize gelince, verilerin yetersiz ve sınırlı olması nedeni ile
ülkemizde işsizlik araştırmaları yapmak oldukça zordur. Bat ı 'da endüstri
toplumlarında kullanılan kavramlar Türkiye 'de işsizlik sorununun
anlaşılmasına yetmemektedir. Çünkü Türkiye 'nin temel sorunu, işsizlik
sigortasının belirli bir süreden itibaren sadece sigortah işçiler için geçerli
olduğu bir emek piyasasında, geniş bir tarım kesimiyle, kentlerde gittikçe
artan kayıt - dışı sektörleriyle Batı 'dakinden farklı olarak işsizliğin,
"çahşmanm" zıddı olan "çalışmama ve işsiz kalma" olarak ortaya
çıkmamasıdır. İşsizlik, "istihdamda işsizliğin", yani çalışır gözükürken
aslında işsiz olanların belirlenmesi sorununa dönüşmektedir.
Aşağıdaki sorular, örneğin, nasıl değerlendirilecektir? Tarım
sektöründe yoğun kış koşullan altında bir insan nasıl çalışmaya devam
edebilir? Sınırlı bir işsizlik sigortasının olduğu ve halen yürürlüğe ginnediği
bir emek piyasasında bir insan nasıl işsiz kalabilir? Kentleşen nüfus barınma
ihtiyacı için "gecekondulaşırken", acaba geçim gereksinimi için "gecekondu
istihdama" mı yönelecektir? Böylece ortaya çıkan "kayıt - dışı istihdam",
"kayıt - dışı" ekononominin bir parçasını mı oluşturmaktadır? Yüksek nüfus
artış oranlan ve yavaş seyreden büyüme oranlarıyla Türkiye resmi işsizlik
oranları açısından OECD ve AB'nin nasıl altında kalabilir? Geleneksel tarım
ve kentsel kayıt - dışı ve kentsel formel istihdam içindeki KİT'ler işsizlik
sorunlarını bir istihdam sorununa mı dönüştürmektedir? Acaba Türkiye'de
işsizlik yerine "işportacılar" ve "yoksullar" mı artmaktadır?
Böyle bir yaklaşım içinde sorun işsizliğin araştırılmasından ziyade,
istihdamın incelenmesine yönelmektir. Açık işsizlik kavramları büyük
ölçüde yerini, "emek arzı fazlalığı", "eksik ist ihdam" yaklaşımlarına
terketmektedir.
Aslında 40 yıla yaklaşan süredir planlı dönemde sarf edilen
gayretlere rağmen ülkemizdeki işsizliğin, diğer bir değişle üretken bir
şekilde değerlendirilemeyen insangücü kaynaklarının ne zaman, ne de
üretkenlik açısından yeterli bir değerlendirilmesi yapılamamış, bu kayıpların
büyüklük itibariyle genişliği ve niteliği yeterli açıklıkla ortaya
konulamamıştır.
Türkiye'de işsizlik sorununun boyutlarını tespit etmede ortaya
çıkan bir diğer güçlük, işgücü piyasasına ilişkin verilerin birden fazla
kaynak tarafından ve genellikle farklı yaklaşımlarla hazırlanmasıdır. Bu
kaynaklar arasında; DİE 'n in yürüttüğü genel nüfus sayımları, sanayi sayım
ve anketleri, tarım sayımları, madencilik istatistikleri, DPT 'n in çalışnıaları
ve İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun yayınları ile, 1988 yılından sonra 6 ayda
bir DİE tarafından düzenlenen "Hane Halkı İşgücü Anketleri" ön planda
gelmektedir.
işsizlik konusundaki bu belirsizlikler, resmi istatistiklere dayalı
olarak "Avrupa 'dan daha iyiyiz" tarzındaki öğünmelere dahi neden
olmaktadır. Hatta bu işsizlik oranları uluslararası kaynaklarda da yer
almaktadır. Örneğin OECD tarafından yapılan bir çahşmada, Türkiye 'deki
resmi işsiz oranının AB ve OECD ülkelerine göre daha iyi olduğu
belirtilmektedir,
OECD 97 raporuna göre, Türkiye 'de 1984 - 94 yılları arasında % 8
olan işsizlik oranı, 1995'de % 7,5'a, 1996'da ise % 6,5'a inmiştir. Oysa
O E C D ülkelerinde bu oran 1996'da % 7,5 ve AB ülkelerinde ise % 11,3
olarak kaydedilmiştir. Bu yaklaşımlar ve tartışmalar da bizi Türkiye 'de
işsizlik konusuna yeniden eleştirici bir açıdan bakmaya zorlamaktadır.
C. TÜRKIYE'DE IŞSIZLIĞIN ÜÇ BOYUTLU GÖRÜNÜŞÜ
Her şeyden önce işsizliğin Türkiye 'de Batı 'dakinden farklı bir
şekilde gruplandırılması zorunludur. Bunlardan ilki geleneksel tarım
sektörü'dür. Burada işgücünün önemli bir kısmı, esas itibariyle aile
işletmelerine dayalı üretim yapan, küçük ölçekli, kadın istihdam eden,
yoğun şekilde "ücretsiz aile yardımcıları" kullanan, mevsimlik
dalgalanmalara tabi bir istihdam yapısı içinde bulunmaktadır. Bu işgücünde
önemli oranda "fazlalık" mevcuttur ve bu fazlalık "kaldırı lamaz"
niteliktedir. "Görülemez ve görülebilir eksik istihdam" büyük bir yoğunluğa
varmaktadır.
ikinci olarak, kentsel kayıt - dışı istihdamdan bahsedilebilir.
% 4'lere varan yüksek kentleşme oranıyla kısa zaman sürelerinde kentlere
dolan ve formel sektörlerde iş bulamayan işgücü, kayıt - dışı sektörlere
kaymaktadır. Burada istihdamın yapısında esas itibariyle beş grup insanın
çalıştığı gözlenmektedir. Bunlar, kentlere yeni gelen vasıfsız işgücü,
çocuklar, kadınlar, "ikinci işte çalışanlar" ve "yabancı kaçak" işçilerdir.
Bu sektörde, modem istihdam olanağı bulamayan kentli nüfusun
kayıt - dışı istihdama kayması ve marjinal sektörde adeta çalışır gözükerek
kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayacak istikrarsız, düşük gelirli işlerde
faaliyet göstermesi söz konusudur. Kentleşen nüfus, ne sanayi, ne de hizmet
sektörlerinde, üretken ve sürekli gelir getiren formel sektör iş imkanlarına
kavuşamamıştır.
Böylece, Türkiye 'de işgücünün önemli bir kısmının istihdamı esas
itibariyle "kayıt - dışı ekonomide", "kayıt - dışı ist ihdam" olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu işçiler kayıt - dışı işçi istihdamının önemli bir parçasını
teşkil ederken, kayıt - dışı sektör işçiliğini yaygınlaştırmakta, formel sektör
işçilerinin çalışma koşullarını ve ücretlerini düşümıekte ve "endüstri
ilişkileri"nden kaçış süreçlerini hızlandırmaktadır.
Kayıt - dışı işçiler, üzerinde anlaştıkları ücretleri almakta dahi
zorlanmakta, hastalık, iş kazası hallerinde güvenceleri bulunmamakta, çok
düşük ücretlerle uzun iş süreleri ile çalışmaktadırlar. Esasen yoğun işsizlik
sorunları ile başbaşa olan ülkemizde kentleşen işgücü, kayıt - dışı
sektörlerde yaşam olanakları ararken, miktarları her yıl artan "yabancı kaçak
işçiler"in ortaya çıkışı ile daha da ağırlaşan istihdam sorunlarıyla başbaşa
kalmaktadır.
Türkiye'de kayıt - dışı istihdamın özelUkle 1980'U yıllarda
hızlandığı, bunun da temelde kırsal kesimlerden büyük kentlere yaşanan
göçlerin artmasından kaynaklandığı saptanmıştır. Bu istihdamın bojmtlarım
belirlemeye yönelik çeşitli araştırmalar kayıt - dışı işçi istihdamının kentsel
alanlarda % 50'1er civarında olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu oranların bilhassa 1990'h yıllarda Türkiye'de hızla artan
"yabancı kaçak işçi" istihdamı ile daha da önem kazandığı görülmektedir.
Özellikle, Doğu Avrupa ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen işçiler
kaçak olarak inşaat, dokuma, dericilik ve otelcilik işlerinde çahşmaktadırlar.
Bu işçilerin bir kısmı kayıt - dışı sektörlerde bağımh veya
bağımsız olarak çalışırken, bir kısmı ise, formel hatta örgütlü sektörlerde iş
imkanları bulabilmektedir. Böyle bir yapı içinde hangi sektörde çalışırsa
çalışsınlar, SSK 'nm ve kamu maliyesinin ciddi ölçülere varan prim ve vergi
kayıpları ortaya çıkmaktadır.
Yabancı kaçak işçiliğin denetimi konusunda çok farklı devlet
organlarının görevli olduğu gözlenmekte, fakat etkin bir denetim
yapılamadığından yabancı kaçak işçilik özellikle büyük şehirlerde hızla
genişlemektedir. Son tahminlere göre, yabancı kaçak işçilerin sayısı
milyonlara vamıaktadır.
Nihayet, kent istihdamın yarısına ulaşan bir formel sektör
istihdamı sözkonusudur. Bu formel istihdam iş yasalarına, sigorta ve vergi
mevzuatına dayanmakta, ayrıca bu sektörde örgütlenme ve toplu pazarlık
uygulamaları gözlenmektedir.
Temelde değişim süreçlerine bakıldığmda, tarım işgücünün mutlak
miktarı aynı kalmak üzere, genelde bu sektördeki fazlalıklar hızla
kentleşmeyle tarım - dışı sektörlere yönelmekte, kentlerde, tıpkı tarıma
benzer şekilde sanayi sektöründe bir artış görülmeden, bu kentleşen nüfus
hizmet sektörlerinde kayıt - dışı istihdam biçimlerini hızla genişletmektedir.
Burada üçüncü boyut olarak önemle ortaya çıkan husus, "fornıel
istihdam yapılarında kayıt - dışı istihdam uygulamalarıdır." Bunların çok
çeşitli biçimlerde ortaya çıktığını görüyoruz. Örneğin bunlar, kayıt altına
aimmayan geçici, mevsimlik, süresi belirli hizmet akdiyle çalışanlar; sigorta
ve iş yasası yükümlülükleri çeşitli şekillerde eksik gösterilenler veya hiç
gösterilmeyenler olarak sayılabilir.
Kuşkusuz istihdam sorunları açısından esas önemli olan KİT' lerde
ve diğer kamu kuruluşlarında siyasi nedenle ve diğer çok sayıda sebeple
ortaya çıkan istihdam fazlalıklarıdır. Formel yapılardaki bu işçiler "gizli
işsiz" niteliği taşımaktadır.
D. GENEL PERSPEKTIFLER
Aslında, günümüzde gelir dağılımındaki bozukluklar bir yandan
gelir dağılımını düzenleyen politikaların yetersizliğinden doğduğu kadar,
diğer yandan üretken istihdam yerine gelişme sürecinde yapay, geleneksel
tarım ve kentsel kayıt - dışı istihdam biçimlerinin yaygınlığından da ortaya
çıkmakta, böylece temelde yetersiz gelişmeye bağlı istihdam politikaları
kötü gelir dağılımının ve yoksulluğun temel unsurlarını oluşturmaktadır.
Gerçekten, bir ülkede işgücü ve istihdam analizleri, o ülkenin
ulusal veya bireysel gayri safı milli hasılasının • seviyesi hususunda fikir
verebileceği gibi, o ülkede ulusal gelirin büyüklüğü ve dağılımı, yine o
ülkedeki ekonomik büyümenin ve istihdam yapılarının çok sayıda
özelliklerine de ışık tutabilir.
Bir ölçüde yaratılan gelirin büyüklüğü o ülkede istihdamın yapısını
belirleyen en önemli stratejik faktör olmaktadır. Yetersiz bir büyüme, artan
nüfus ile birlikte kırsal ve kentsel kesimde yapay istihdam genişlemesini ve
yoksulluğu da beraberinde getirmektedir.
Türkiye'de istihdamın geliştirilmesi amacıyla yatırımların teşvik
edilmesi, teşebbüs gücünün geliştirilmesi, küçük ve orta ölçekli
teşebbüslerin desteklenmesi, nitelikli işgücü yetiştirilmesi, işgücü
piyasasında istihdamın gelişmesini olumsuz şekilde etkileyen aksaklıkların
giderilmesi, planlı dönemin temel istihdam politikaları olarak belirlenmiştir.
Buna karşılık, yüksek yıllık nüfus artış oranları karşısmda mevcut
sanayileşme politikaları ve gelişme hızları dikkate alınacak olursa,
Türkiye 'nin daha uzun yıllar işsizlik sorunlarının baskısı altında kalacağı
söylenebilir. Nüfusun net artış oranlarının bütün kentlerde gelir artışı ve
eğitimdeki gelişmelere rağmen nispi yüksekliğini koruması, artan iç ve dış
borçlar, gelişmeyi tehdit eden finansman açıkları, yurtdışına göç
imkanlarının hemen tamamen ortadan kalkması ve yüksek seviyede devam
eden enflasyon, geleceğe bağlı istihdam ümitlerini büyük ölçüde
zayıflatmaktadır.
Sonuç itibariyle, Türkiye 'de işsizlik ve istihdam politikalarının
tartışılması bütün gayretlere rağmen hala belirsizliğini koruyan ilginç bir
araştırma alanı niteliğini taşımaktadır. Bir yandan işsizliğin yapısal
özellikleri ve büyüklüğü, diğer yandan takip edilecek istihdam politikaları
konusunda resmi organlarda, politik ve bilimsel çevrelerde yeterli bir
bütünlüğün olmadığı görülmektedir.
Özellikle, işgücünün kentsel marjinal sektörlere kayışı ile Türk
toplumunda istihdam sorunlarının kayıt - dışı istihdam nitehği kazandığı,
Gümrük Birliği 'nin ilave bazı istihdam sorunlarını gündeme getirdiği
gözlenmektedir. Kuşkusuz üzerinde durulması gereken husus, günümüzde
KOBİ ' ler in "istihdamın artan ümidi" haline gelmeleridir.
Bu çalışma esas itibariyle bir alan araştırmasını öngörmemektedir.
Temelde işsizlik konusunda Türkiye 'de resmi, özel ve bilimsel yayınlara
konu olan tüm araştırma, istatistik, rapor, yayın ve değerlendirmeler gözden
geçirilerek bunlardan temel eğilimler bulunmaya ve Türkiye 'de işsizliğin
özellikleri ile, bu konuda takip edilecek istihdam politikaları belirlenmeye
çalışılmıştır.
I. İŞSİZLİĞİN A R T A N ÖNEMİ
A. IŞSIZLIK ÇAĞıNA GIRERKEN
U Ç Ö ' n ü n son yayınladığı "Dünya İstihdam Rapom"na . göre,
işsizlik evrensel bir sorun olarak ortaya çıkmakta, "Dünya'da çahşabilir
nüfusun % 30'u, Türkiye 'de ise % 27's i , yani 6 milyon kişi işsiz durumda"
bulunmaktadır^.
"Toplam dünya işgücünün 1 / 3 'ü işsiz konumdadır. 800 milyon
insanın, işsizlik nedeni ile ekonomik ve politik sınırların ötesine taşmaya
hazır olduğu bildirilmektedir. Çin ' in, göçe hazır 300 milyon işçisinin olduğu
ifade edilmektedir. Şayet bu toplum disiplin altında tutulmazsa, 2000' ler in
başında dünya yeni bir Kavimler Göçü 'nün dehşetini yaşayabilecektir"^."
"Görünen, Dünya 'nm işsizlik çağma girmekte olduğudur.
Küreselleşmenin galiba en büyük zaafı bu olsa gerek. A B ' d e istihdam
kaybı, işsizliğin yayılması, şirketlerin küçülerek büyümeleri , dış ülkelere
yatırım, Amerikan yatırım sermayesinin dışa kaçışıyla kendini gösteren
küreselleşme, dünya ekonomisinde gelecek döneme ilişkin bazı olumsuz
sinyallere yol açmaktad ı r \ "
^ Şener, N.; "2000'e Göçerek Gireceğiz"; Milliyet] 29.12.1996; s. 2.
^ Alpay, Ş.; "100 Milyon Olmayacağız"; Milliyet] 16.04.1997; s. 20.
Gerçekten de, OECD tarafından yapılan hesaplamalara göre, ABD,
Kanada, Japonya, Avrupa ülkeleri, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
geleneksel sanayileşmiş ülkelerde 1970'lere nazaran işsizlerin sayısının üçe
katlandığı gözlenmektedir. Japonya'da işsizlik % 4,5 oranla II. Dünya
Savaşı sonrasının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Böylece işsiz sayısı
1998'in Kasım ayında 2,9 milyona yükselmiştir.
E. Lee 'ye göre, küreselleşme beraberinde daha küçük bir hükümet,
kamu harcamalarının azalması, daha düşük vergiler, yeniden dağıtım
tedbirlerine yönelik daha zayıf bir siyasi destek, piyasaların daha geniş bir
kuralsızlaştırılması, özellikle emek piyasasındaki yeni yapılanmaları
getirmektedir.
Buna mukabil, küreselleşme beraberinde eşitsizliğin daha da
büyümesini ve "kaybedenlerin" daha fazla desteklenmesi gereğini
doğuımaktadır. Böyle bir yapı, işten çıkarılmış işçilerin yeniden eğitimi,
emek piyasalarıyla yeniden bütünleştirilmesi ve böylece fakirliğin bertaraf
edilmesini zorunlu kılmaktadır.
İleri sürüldüğüne göre, emek piyasasında korunması gereken
gruplar için özel bazı kurallara da ihtiyaç vardır. Bütün bu tedbirler,
küreselleşme sürecinde sosyal dengenin sağlanması açısından alınması
gereken önlemlerdir. Kuşkusuz, küreselleşme süreci beraberinde böyle bir
çıkmazı da getirecektir. Bu koşullar altında sosyal hedeflerin yaratılmasında
bir yandan maliyetleri düşüren, diğer yandan teşvikleri artıran tedbirlere
' Ibid.; s. 20.
yönelmek gerekir. Örneğin, pasif emek piyasası yerine, aktif emek piyasası
tedbirleri öngörülmelidir^.
"Bugün, Batı medeniyeti ülkelerinin çok daha üstün olduğu ve
dünyanın geri kalan bölümünün büyük oranda koloni yönetiminde kaldığı
70 öncesine göre, çok daha açık biçimde uluslararası rasyonel iş bölümünün
önemli olduğu globalleşen ve aynı zamanda bölgeselleşen bir ekonomi
içerisinde yaşamaktayız. Buna rağmen, XX. yüzyılın sonunda Batı, hala
büyük oranda diğer tarafa karşı durmaktadır. İstihdam açısından, ufukta
yaratıcı teklifler gözükmemektedir. Eski yaklaşımlar, reçeteler tekrar
yaşanmaktadır. Bu anlamda daha hızlı ekonomik büyüme, işgücü
piyasalarının daha fazla esnekleştirilmesi, ücretlerin düşürülmesi ve sosyal
güvenlik haklarınan daraltılması yönünde hareket edilmesi, bu eski
reçetelerin örnekleridir."
Ancak, bu önlemlerin etkinliğine günümüzde kimse
inanmamaktadır. Özellikle vasıfsız işgücünün ücretlerinin düşürülmesi
yönünde gelişen politikalar, 1960Tarda göçmen işçilerin davet edildiği
^ Lee, E.; "Globalization and Employment: Is Anxiety Justified?"; International Labour Review, Vol: 135; No: 5; p. 496; & Ayrıca bkz. Emmerij, L.; "The Employment Problem and the International Economy"; International Labour Review, Vol: 133; No: 4; p. 449 - 466; & Wiedemeyer - Beywl - Helmstadter, M. - W. - W.; "Employment Promotion Companies in Eastern Germany: Emergency Measures or a Basis for Structural Reform?"; International Labour Review\ Vol: 132; No: 5 - 6; p. 605 - 6 2 1 ; & Greenaway - Milner, D. - C ; "The World Trade System and the Uruguay Round: Global Employment Implications"; International Labour Review; Vol: 134; No: 4 - 5; p. 497 - 519; & Centre to Economic Policy Research; "Causes of the Rise in Unemployment"; Unemployment: Choices for Europe; Monitoring European Integration - 5; April 1995; Luxemburg; p. 31 - 57.
dönemde olduğu gibi, Avrupa 'nm gelişme ve yeni teknolojileri benimseme
eğilimini engellemektedir.
B. GELECEĞIN ÇALıŞMA DÜNYASı VE IŞSIZLIK
Geleceğin çalışma dünyası ile ilgili olarak yapılmış ve sosyal
tarafların katıldığı bir ortamda tartışılmış bir çalışmada, işsizlik ve tam
istihdam temel sorun sahalarını oluşturmuştur. Bunun yanında küresel
rekabet, bilgi toplumunun doğuşu, kadınların emek piyasasına girişi, uzun
dönemli işsizliğin sürekliliği, toplumdan dışlanmış gurupların ortaya çıkışı
değişik tartışmalara neden olmuştur. Bu nedenle, çahşma hayatının geleceği
Avrupa Sosyal Modeli 'nin sürekliliği açısından temel sorunu
oluşturmaktadır.
Avrupa, Tek Para Birimi (ECU) ile bütünleşmiş ve üye ülkeler
ulusal istihdam politikaları ile birbirine yaklaşmaya başlamıştır. Bu arada,
yeni üyelerle AB 'n in genişlemesi yaşanmaktadır. Aşağıda temel tartışma
noktaları görülmektedir. Genişlemiş ve bütünleşmiş bir Avrupa, daha güçlü
olacak mıdır ve bütünleştirilmiş bir toplum yaratmaya gücü yetecek midir^?
İki kademeli toplum yaratılması korkulacak bir durum mudur?
Ücretli çalışma, sosyal bütünleşmenin temeli midir? Sosyal katılım için
diğer bir kabul edilir şekil var mıdır? İşsizlik ve sosyal dışlanmayla
' Townsend, P.; ''The Future World of Work''; "http://europa.eu.int/comm/dg05/jobs/forum98/en/texts/worklen.htm"; 24.04.2000; p. 1.
mücadele için halen geçerli politikalar mevcut mudur? Böylece, işsizleri
tekrar işe döndürüp, cinsiyet açığmı kapatacak etkin tedbirler var mıdu*?
Dışlanma ile mücadele edebilecek kabul edilebilir ilave tedbirler var mıdır?
Herşeyden önce, geleneksel çalışma kavramı artık eski anlamını
sürdürmemektedir. Yeni çok yönlü iş kavramı ortaya çıkmaktadır. Değişen
çalışma dünyasında tam istihdama yeni manalar verilmektedir. Avrupa
Birliği 'nde işsizlik nispeten yüksektir. Toplum yaşlanmakta ve gelir
dağılımı artan bir biçimde bozulmaktadır.
Bununla birlikte, istikrara yönelik iktisat politikaları sürekli bir
büyüme sağlamakta, emek piyasaları yeni biçimli işlere uyum sağlamakta,
yeni ürünler ve yeni sektörler, artan küreselleşme, kutuplaşma ve örgütsel
olarak merkez dışına kayma çerçevesi içinde yeni sektörler ve yeni ürünler
ortaya çıkmaktadır.
İktisaden faal nüfus açısından gelirin ve işin yeniden dağılımına
yönelik özel politikalar olarak; yeni çalışma biçimleri, işsizlik yardımları,
ömür boyu eğitim ve öğrenim, ücretli çalışmanın tanınması, etnik ayrımlara
karşı mücadele, özürlü nüfusa iş fırsatları sağlanması, cinsiyet ve vasıf
açıklarının kapatılması sayılabilir.
Amsterdam Antlaşması, Avrupa istihdam stratejilerine yeni bir
çerçeve sağlamaktadır. Ulusal istihdam politikalarının birbirine
yaklaşmasmdaki gelişmeler, artan bir biçimde yerel gelişmelere yönelik
istihdam artışları, bu çerçevenin temel unsurları olmuştur. Vergilendirme
sisteminde önemli reformlar yapılmıştır ve kamu harcamalarının istihdam
yaratıcı ve Avrupa ekonomik ve sosyal modelini devam ettirici ve geliştirici
yapıda olması amaçlanmıştır.
Böylece, tam istihdam, kabul edilebilir çalışma koşulları ve
elverişli sosyal koruma sağlanmak istenmiştir. Avrupa Yapısal Fonu, bu
reformların gerçekleştirilmesinde anahtar rol oynamaktadır. Bu alandaki
başarı, halihazır örgütsel değişiklikleri gerektirmektedir. Avrupa Para
Birliği 'nin tamamlanması . Tek Pazar ' ın gerçekleşmesi. Birliğin genişlemesi
ve ortak istihdam hedefleri yaratılması konusunda yeni fırsatlar
doğuracaktır .
C. YÜKSEK TEKNOLOJI, YÜKSEK ÜCRET POLITIKASı
Aslında ortada istihdamı artırmaya yönelik karmaşık, birbiriyle
çelişkili, bazı şeyleri düzeltirken bazı şeyleri de bozan, tutarsız çok sayıda
öneri mevcuttur.
Gerçekten, Batı 'da görülen bu gelişime karşın, örneğin Singapur
hükümeti yüksek teknoloji kullanımını desteklemek için ücretlerde büyük
bir artış kararı almıştır.
"Singapur hükümetinin bu eğilimini izleyemeyen Batı, gelişmeyi
yavaşlattığı gibi, dünyanın diğer kısmının çıkarlarına da karşı hareket etmiş
olmaktadır. Batı, dünya ticaretinin liberalize edilmesi, tekellerin ve
ikamenin kaldırılması yönünde dünyayı zorlamaktadır. Bu süreç içerisinde.
Güney ve Doğu ülkeleri, önemli ekonomik ve sosyal zorluklarla
karşılaşmaktadır. Ancak, tüm bu güçlüklere rağmen, her fırsatta Batı
piyasalarına ulaşma ve ihracat yapma başarısını da göstermektedirler."
' l b id . ;p . 3.
Günümüzde eski reçetelerin tekrar yeni ekonomiye uydurulmaya
çalışıldığmı görüyoruz. Daha ileri bir büyüme, daha fazla emek piyasası
esnekliği, kaçınılmaz bir şekilde ücretlerin ve sosyal güvenlik yardımlarının
düşürülmesi ve benzeri teklifler."
"Buna benzer tekliflerin monotonluğu insanı yormaktadır. Kaldı
ki, bu tedbirlerin başarı derecesinde de ciddi kuşkular mevcuttur. Özellikle
vasıfsız işgücünün ücret ve maaşlarını kontrol ve hatta düşürme, 1960'larda
göçmen işçilerin Avrupa 'ya davet edilişi dalgasında görüleceği gibi,
gelişmeyi sağlayacağı yerde, yeni teknolojileri ve büyümenin hızlanmasını
yavaşlatacaktır. Teknoloji ve bilim açısından bakıldığında, bu tip
yaklaşımlar geriye gidici niteliktedir. Singapur hükümetinin yaptığı gibi,
yüksek teknolojinin uygulanmasını hızlandırmak için gerçekte ücretleri
keskin bir biçimde artırmak gereklidir. Batı, dünyanın geri kalan kısmının
ticaretini serbestleştirmesini, teşvikleri ve yardımları kaldırmasını talep
etmiştir. Güney ' in Ve Doğu 'nun birçok ülkesi, bu reçeteyi takip etmiş, fakat
beraberinde ekonomik ve sosyal sonuçlarına da katlanmaya devam
etmiştir^."
Emmerij; "The Employment Problem and the International Economy"; op.cit.; p. 466.
I I . GELİŞME TRENDLERİ
A. KÜRESELLEŞME VE ARTAN IŞSIZLIK
1. '^Yüksek - Yüksek^^ ve "Alçak - Alçak^^ Ekonomiler
Bilindiği gibi 'TL Dünya Savaşı sonrası dönemde tüm dünyada
yaklaşık 30 yıl kadar süren ve "altm çağ" olarak tanımlanan, benzeri
görülmemiş uzun süreli bir büyüme ve istikrar dönemi yaşanmıştır. "Bu
dönemdeki ekonomik politikalar, buna bağlı olarak ortaya çıkan sosyal
refah devleti anlayışı ve egemen üretim sisteminin (Fordist sistem) uyumlu
birlikteliği, sosyo - ekonomik açıdan sağlanan bu istikrarlı büyümenin en
temel nedenini oluşturmuştur."
'T970 ' l i yıllara gelindiğinde ilk önce gehşmiş ülkelerde başlayıp
kısa sürede tüm dünyayı sarsan ve ne kadar süreceği önceden tahmin
edilemeyen yeni bir ekonomik kriz içine girilmiştir. Verimlilik gerilemiş ve
ekonomik büyüme hızı yavaşlamış, kar oranlan düşmüş, sabit kur esasına
dayalı uluslararası.para sistemi çökmüş, fiyat istikrarı bozulmuş, enflasyon
ve işsizlik hızla artmıştır. Savaş sonrası dönemin en önemli enerji kaynağı
olan petrol fiyatlarındaki hızlı artışlar ise krizi derinleştirmiştir"^^.
1980 sonrası dönemde, Keynesci ekonomi politikalarının yerini
hızla neo - liberal ekonomi politikalarının alması ve özelleştirmenin
yaygınlaşması. Doğu Bloku ülkelerinde ortaya çıkan yapısal değişmeler, bu
Sapancalı, F.; "1980 Sonrası Ekonomik Gelişmelerin İşgücü ve İstihdama Etkisi"; TTa/fif/-/^; Ocak 1998; Cilt: 4; S: 3; s. 131-159.
dönemin belirgin özelliklerini şekillendirmiştir. Bu gelişmelerin başmda
küreselleşme gelmektedir. Asimda küreselleşmenin hızlanmasmı olanaklı
kılan faktörler, hiç kuşkusuz "bilgi çağının" getirdiği teknolojik
yeniliklerdir. Böyle bir gelişme kaçınılmaz olarak "rekabet edebilirlik"
kavramını tartışılır bir konu olarak gündemin başına oturtmuştur.
Ülke ve dünya ticaretinde rekabet edebilirlik kavramı ise,
beraberinde maliyet, verimlilik, kalite tartışmalarını sürüklemiştir. Bunun
yanında çağın koşullarına uygun üretim yapabilme açısından yeni üretim ve
yönetim modelleri, esnek ve yalın üretim vb. çağdaş üretim ve yönetim
teknikleri tartışılır olmuştur.
Bu sürecin en önemli sonuçları, işgücü ve insangücü alanlarında
görülmektedir. Nitekim bu dönemin en önemli sorun alanı olarak hızla artan
işsizlik, küreselleşmenin bir sonucu olarak ön plana çıkmaktadır.
Dönüşümlerin doğal bir sonucu olarak işgücünün yapısında değişim
görülmekte ve bilgi toplumları adeta hizmet sektörü toplumuna
dönüşmektedir. 'Özellikle hizmet sektörleri içinde ticaret, turizm, fmans,
yönetim, sigortacılık, sağlık, eğitim, hukuk gibi sosyal ve bireysel hizmet
sektörlerinde adeta bir istihdam patlaması yaşanmaktadır^ ^
Böyle bir perspektif açısından gelişmiş Batı ekonomilerine
bakıldığında, bugün iki alternatifin varlığı görülmektedir. Birincisi, işçi
ücretlerinin, sosyal yardımların ve işsizliğin tümünün birden yüksek olduğu,
"yüksek - yüksek ekonomiler", ikincisi ise, her üçünün de düşük olduğu.
Ibid.;s.l31 - 159.
"alçak - alçak ekonomiler". Yüksek - yüksek ekonomilere en iyi örnek,
Almanya; alçak - alçak içinse, A B D ve İngiltere" verilebilir.
İleri sürüldüğüne göre, bu iki sistem içinde en iyisi "yüksek -
alçak" sistemdir. Yani yüksek ücret, yüksek sosyal yardım ve yüksek
büyüme hızı. Buna mukabil düşük enflasyon, düşük yoksulluk ve düşük
işsizlik. Her ikisinin de iyi taraflarını birleştiren bir sistemin henüz
günümüzde görülemediği de açıktır .
Küreselleşmeye yöneltilen en önemli itirazların başında kuşkusuz '
beraberinde getirdiği işsizlik gelmektedir. Günümüzün fütüristleri, esas
itibariyle siyasi sosyal ve ekonomik yapısal değişmelere dikkat çekerken,
J-. Rifldn'in "Çalışmanın Sonu" (The End of Work) adlı eserinde, insanlığın
artık geri dönülmek bir "işsizlik çağma" girdiği öne sürülmektedir.
"Özellikle ileri teknolojinin insangücünün yerine geçmesiyle,
enformasyon çağında iki ayrı kutup oluştuğunu söyleyen Rifkin'e göre,
"ileri teknolojiye dayalı küresel ekonomiyi yöneten enformasyon seçkini
azınlıkla yer değiştiren ve fazla iş imkanı olmayan çoğunluk arasındaki
uçurum derinleşecektir'"^."
' Tamer, M.; "Yüksek - Yüksek mi İyi, Alçak - Alçak mı?"; Milliyet; s. 6. 12 .
" Örneğin bkz. Strassner, R.; Political Challanges İn a Changing World' München; 1995.
14
^ Aktar, C ; "İşsizlik Sigortamız.Dayanışma mı?"; Milliyet; 09.02.1996; s. 20.
2. "Ucuzluk''ve "Kalite''Arayışı
"Bilgi toplumunun bir bakıma e k d n o m i d ^ i yansıması şeklinde
algılanan globalleşme, dünyadaki bütün ekonomileri yeni bir sürecin
içerisine soktu. Bu süreç için en büyük ozşllik, toplumların giderek
sermayenin, emeğin ve hizmetin mobilitesine doğru yönelmesidir. Bu
çerçeve içinde, sınırların artık yavaş yavaş kalktığa bir ortamda, dünyadaki
şirketler ister istemez globalleşme ile birlikte daha ucuz ve daha kaliteli
emeği nerede bulursa oraya gidecek bir yapı arzetmeye başladı. Bu da
uluslararası rekabetin globalleşmeyle beraber meydana getirdiği bir
durumdur."
"Şu anda dünyada aşağı yukarı 300 milyon kişi, doğduğu yerden
çok uzaklarda ve politik sınırlar dışında çalışmak zorundadır. Dünya
Bankası 'nm bir araştırmasına göre, 1 milyara yakın bir işsiz sayısına giden
bir dünya vardır." "İşsizlik dünyada iki sebepten dolayı meydana gelmiştir.
Bunlardan bir tanesi, yüksek teknoloji ve otomasyondur; üretim artık
giderek emek - yoğun sanayilerden makine ve sermayeye (high - tech
sermayelere) doğru gitmektedir. İkincisi, uluslararası rekabetin giderek
acımasız hale gelmesi ve hatayı affetmez bir yapı arzetmesi yüzünden ucuz
emeğin bulunduğu yerlere doğru, sermaye ve yatırım akışkanlığının
sağlanmasıdır."
"Fakat, formül henüz bulunmuş değil. İnsanların çalışma saatleri
azaltılarak, işler çeşitlendirilerek, insanları makineden ve sanayiden koparıp
hizmet sektörlerinde beyin gücünü kullanacağı işlerde yoğunlaştırarak yeni
meslekler önerilmektedir^-^."
Konunun en dramatik boyutları kuşkusuz Avrupa'da
gözlenmektedir. Gerçekten, "bugün her 10 Batı Avrupalı 'dan l'i işsiz.
Sözkonusu oran ABD'dekinin iki katıdır. Ayrıca Avrupah işçiler, işlerini
kaybettikten sonra yeni iş bulmakta da Amerikalılar'dan daha fazla
zorlanmaktadırlar. *
Küresel dünyanın getirdiği bu kronik işsizlik, krizi. Batı
toplumlarında çalışanların davranışlarında köklü değişikliklere de . neden
olmuştur. Gerçekten "işsizlik ve işsizlik korkusu, Fransa 'da kendine özgü
bir yaşam biçimi yaratmaktadır. Küçük şehirlerdeki işsiz bireyler, bir çeşit
işbirliği ağı oluşturan mal ve hizmetleri tercih ediyorlar. Genç profesyonel
kadınlar, işe döndüklerinde bürolarının başka meslektaşları tarafından
sahiplenildiğini görmektense, çocuklarının bakımları için dahi izin
almamayı yeğliyorlar. Bir zamanlar işten atılmayı önlemek ve sonrasında da
başka bir işe geçmek için fırsat kollayan yöneticiler, günümüzde işten ayrı
kalınacak zaman diliminin meslek yaşantılarının sonu olacağını
düşünüyorlar^^."
Bazı yöneticilere göre, "Avrupa'da bu istihdam yapısı daha uzun
yıllar sürecek gözükmektedir". Ayrıca "Avrupalı sendikaların ve sol
partilerin önerilen yüksek bir esneklik oranı ve Avrupa'dakinden çok daha
Oğuz, Ş.; "Dünya'da İşsizlik"; Türk HenkelDergisi\ Mayıs 1996; s. 11.
Özkan, A. E.; "Batı Avrupa, İşsizlerini İşten Çıkarıyor"; MESSİşveren; Şubat 1998; S: 699; s. 13.
az işgüvencesi olan ABD tipi emek piyasalarma şiddetle muhalefet ettikleri"
de gözlenmektedir.
Bu gelişmelerin sonucu olarak, "Hollanda'da her iki işçiden biri,
İspanya'da toplam işgücünün % 41'i part - time, ya da geçici bir işte
çalışmaktadır. Fransa'da ise, 10 yıl önce % 14 olan toplam işgücü içindeki
kısmi çalışma ve geçici işçi oranı, bugün % 26'ya ulaşmış bulunmaktadır^' ' ."
Kısmi çalışma yanında özellikle Batı Avrupa ülkelerinde "evde
çalışmanın" gittikçe yaygınlaştığı gözlenmektedir. A B D ' d e de reklam
piyasalarında evde çalışmanın son yıllarda büyük bir yükseliş kaydettiği
bel i r t i lmektedir ' l
3. Kaybolan "Alt Basamaklar^'
İleri sürüldüğüne göre, "Emek, dünya genelinde üretime biçim
veren değerler sistemindeki yerini kaybetmek üzere görülüyor. 1950'li
yıllarda imal edilen ürünlerin maliyet tablosunda emek % 55' l ik bir oran
teşkil ederken, bu oran bugün % 11 'lere düşmüştür'^."
Başka bir ifade ile, esas itibariyle Avrupa 'da artık emeğin "out",
sermayenin "in" olduğu görüşleri yaygınlaşmıştır. Son yıllarda karşımıza
Roth, T.; "Avrupa'da Beşikten Mezara İstihdam Tarih Oluyor"; The Wall Street Journal; 01.07.1996; s. 6.
Hellenbarger, S.; "İşlerini Evden Yürütenler Disiplini Elden Bn^akmıyor"; The Wall Street Journal, 03.09 A991\ s. 3.
''^ Türk Henkel Dergisi; "Entellektüel Sermaye ve Kronik İşsizlik"; Ocak 1998; S: 156; s. 6.
çıkan en kritik paradoks, "azalan işçiler ve yükselen karlar" olmuştur.
Bunun anlamı, ileri sürüldüğüne göre, "basit bir çalışan olmakla yetinmeyip,
aynı zamanda bir hissedar olmanın tam zamanı" olduğudur. Bazı
ekonomistlere göre; "Avrupanın esnek olmayan emek piyasalarında emek
maliyeti yüksektir, ancak sermaye maliyeti giderek düşmektedir.
Dolayısıyla emeğin yerini sermaye alması eğilimindedir." Bunun anlamı ise,
işsizliğin artmaya devam edeceğidir.
Şirketlerin küçülme girişimleri kitlesel işten çıkarmaları
beraberinde getirmekte, bu eğilimler yüksek işsizliğin başlıca nedenini
oluşturmaktadır. Özellikle işsizlik oranlarının son 7 yıl içinde, yani 1990Tı
yıllardan bu yana Almanya, Fransa ve İtalya yanında daha birçok Avrupa
ülkesinde tek haneliden çift haneliye yükseldiğine ve işgücünün artık
verimli bir faktör almaktan çıktığına işaret edilmektedir"^.
Ayrıca, vasıflı işçilerin işlerini robot, esnek mekanik teknolojisi ve
otomatik envanter idare sistemleri daraUırken, "beyaz yakalılar ise
planlama, sipariş girdi sistemleri, sözcük işlemcisi gibi yazılımlar tarafından
demode konuma gelmişlerdir."
Gerçekten günümüzde bilgisayar entegreli üretim dönemi,
şirketlerin emek cephesinde köklü değişimler yapmaktadır. "Örneğin
dünyanın en büyükleri arasında yer alan bazı şirketler son birkaç yılda
üretim ve ciro açısından 3 - 4 kat büyüme sergilerken, bünyelerinde
barındırdıkları işgücü % 25 oranında azalmıştır".
Friedheim, R. B., "Avrupada Artık Emek 'Out' Sermaye Tn' "; The Wall Strees Journak 25.08.1997; s. 7.
4. Bütünselci - Yetkin - Esnek - Çok İşlevli Çalışma
Böyle bir sonuç, sanayi devriminin mavi yakalı işçisinden farklı
olarak, üretim ve yönetimin tüm kurallarının değiştiğini ve yeni
teknolojilerin yeni bir işçi tipini ortaya çıkardığını ifade etmektedir. "Eski
işbölümü yöntemlerinin yerini daha bütünselci yaklaşımlar, güçlendirilmiş
çok işlevli ekip perfonnansları ve bilgi paylaşımı almıştır. Bir işyerinin en
önemli varlığı konumuna "Entellektüel Sermaye" gelmiştir. Bu entellektüel
sermaye, çalışanlara çok daha yenilikçi olmalarını sağlayan yetkinlikler
toplamından oluşmaktadır.
Çalışanlar yanlızca belirli bir ihtisas sahibi olmakla beraber
yaşamları boyunca öğrenir durumda olmak ve iş stratejilerini anlamak
zorundadırlar. Bir şirkette çalışan kişiler yalnızca bir işlev ya da görevin
yerine getirilmesinden sorumlu olmak yerine, birbirleriyle uyum içinde ve
yetkin olarak çalışan, esnek, çok işlevli ve doğal iş disiplinine sahip bir
bütün oluşturmalıdır. Artık pazarlama, tasarım ve imalat sorumluları,
sorunları birlikte ele almakta ve üst düzey yöneticisi de onları ustalıkla
yönlendirme görevini icra etmektedir."
Bu dönüşümlerin sonucu olarak "emeğin maruz kaldığı kriz
durumu, işsizlikten değil işsiz kalma potansiyelinden kaynaklanmaktadır.
Sanayi piyasalarının tarihinde ilk defa herhangi bir beceriden yoksun
kişilerin önündeki tehlike "döngüsel" değil, kronik bir işsizlik kalma
potansiyehdir."
"Bir başka değişle, merdivenin en alt basamakları yok olmaktadır
ve korumacı önlemler ve makro ekonomik simülasyon çabaları bu durumu
değiştirme konusunda tümüyle yetersiz kalmaktadır. Gelişmiş becerilere
sahip kişiler için iş piyasaları yeniden düzenlenecektir. Ancak, eğitimsiz ve
herhangi bir becereyi sahip olmayanları oldukça karanlık günler
beklemektedir. Bu tür insanların istihdam edileceği kadar basit ve tekrara
dayalı işler ise, yazılım teknolojileri tarafından çok kısa süre içinde
devralınacak işlerin başında gelmektedir^ ^"
B. ''IŞ YARATMADAN BÜYÜME''
1. Göçmen îşçiler'' den Yüksek İşsizliğe
Büyümenin istihdam yaratmadaki etkileri özellikle Boltho ve Giyn
tarafından incelenmiştir. Bu yazarlara göre, "iş yaratmadan büyüme"
(jobless growth) kavramı yerine, büyümeyle istihdam arasındaki ilişki
günümüzde hala güçlü bulunmaktadır. Bu yazarlara göre, "son on yılda
ülkelerin büyüme hızındaki her yüzde birlik gelişrheye göre, istihdam
rakamlarında da ona uygun bir gelişme kaydedilmiştir^^." Böylece,
büyümenin istihdam yaratma üstündeki etkileri bilimsel olarak devam
ettiğine göre, "1973 'den bu yana dünya ekonomisinde büyüme hızlarının
düşmesi, günümüzde işsizliğin temel nedeni olacaktır."
Türk Henkel Dergisi; "Entellektüel Sermaye ve Kronik İşsizlik"; op.cit.; s. 8.
Lee, E.; "Overview"; International Labour Review\ Vol: 134* No- 4 - 5* p 443.
Aslında küresel ekonomideki yeni değişmeleri anlayabilmek için
bu gelişmelerden önceki dönemin özelliklerine kısaca bakmakta yarar
vardır. Bu dönem, gelişmiş ekonomilerde 1950 - 70 yıllarında başlamıştır.
Bu dönemde hem üretim, hem de tüketim yılda % 5 oranında artmıştır. -Bu
dönemde ayrıca, sürekli bir tam istihdama yakın gelişme yaşanmıştır.
Hatta bu ülkelerde sadece tam istihdamla yetinilmemiş, aşırı
istihdamla da karşılaşılmış, Fransa ve Almanya örneklerinde de görüldüğü
gibi, toplam işgücünün % lO'una yakın kısmı, göçmen işçilerce
karşılanmıştır. Bu altın çağda, dünya ticaretinin büyük bir hızla arttığını da
görüyoruz. İmalat sanayii ticareti yılda % 10 oranında çok hızla gelişmiştir.
Gelişen ülkelerin birçoğu da dünya çapında gelişen bu refahtan pay almıştır.
Fakat, 1973 yılından itibaren OECD ülkelerinde ve dünyadaki
GSMH'daki artış hızı yarıya inmiştir. Sonuç itibariyle, 1980Terden sonra,
endüstri ülkelerinin birçoğu, özellikle Batı Avrupa, altın çağda
düşünülemeyecek ölçüde yüksek bir işsizliğin içine girmiştir. Benzer
şekilde, dünya ticaretindeki gelişme de dikkati çekecek bir şekilde
yavaşlamıştır.
1980Terde ve 1990Tı yılların başmda OECD ülkelerinde
hükümetler serbest piyasa prensiplerine göre işleyen yeni bir ekonomik
sistem yaratmak istemişlerdir. Bu sistemin uygulanmasında
"kuralsızlaştırma" (deregulation) ve özelleştirmeye yönelik geniş bir hareket
başlamıştır. Emek piyasası esnekliğini artırmak amacıyla refah devleti ve
ücret pazarlıkları gibi altın çağın düzenlemelerine karşı bir "aşmdınna"
politikası takip edilmeye başlanmıştır^^
Fakat bütün bu tedbirlerin başarıları sınırlı kalmıştır. Aslında,
tarihsel açıdan bakıldığında, ucuz işçiliğe dayalı göçmen işçi politikası,
gerçekten Avrupa 'nın bilgi çağını yakalamasında gecikmeye neden
olmuştur. Avrupa, bu geçiş döneminin sıkıntılarını hızla artan işsizlikle
ödemek zorunda kalmıştır.
Diğer yandan. Kanada örneğinde görüldüğü gibi, emek
piyasalarında iş bulmaktan korkan gençler, okulda daha uzun kalmakta,
nispeten yaşlı çalışanlar, çalışma hayatından çekilmektedir. Böylece, işsizlik
emek piyasasının tüm boyutlarını etkilemektedir^"^.
2. Sermayenin Sınırsız Dolaşımı
Buna karşılık, bazı yazarlar ise, büyüme hızının düşmesi
nedenlerini araştırmıştır. Bu nedenler arasında, ulusal ve uluslararası alanda
ilk petrol krizinden bu yana ortaya çıkan çok sayıda faktöre işaret
edilmektedir. Boltho ve Giyn'a göre, dünya ekonomisinin büyüyen bir
biçimde birbirlerine bağlanması, birçok ülkenin bağımsız bir pohtika
uygulamasını güçleştirmiştir.
Singh, A.; "Global Economic Changes, Skills and International Competetiveness"; International Labour Review, Vol: 133; No: 2; p. 170.
Laver, R.; "Less Work Ahead"; Maclean's; Vol: 112; Issue: 17; 04.26.1999; p. 49.
özel l ikle ülkeler, mali politikalarda bağımsız hareket etme
güçlerini kaybetmişlerdir. Ayrıca, gelişen ve geçiş hahnde olan
ekonomilerdeki değişme de, Batı ekonomilerinin yavaşlamasına katkıda
bulunmuştur. Bir ölçüde bu durum "Bretton Woods Sisteminin" çöküşünün
sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
İstihdam üzerine etki yapan çok önemli bir faktör, birçok yazarın
da işaret ettiği gibi, dünya ekonomisinin daha büyük ölçüde bütünleşmesi
veya küreselleşmeyidir. Uluslararası ticaretin hızlı büyümesinde ve dünya
çapmda ticaretin serbestleştirilmesinde belli başlı üç anahtar faktör rol
oynamıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Dolaysız yabancı yatırımların
akışında ve küreselleşmiş üretim sisteminin büyümesinde çokuluslu
şirketlerin önemli bir rolü söz konusudur.
Özellikle sermayenin sınırsız serbest dolaşımı, küreselleşmeyle
bağlı olarak işsizliğin belirli ülkeler ve bölgelerde yoğunlaşmasına neden
olmaktadır. Bilhassa bir malın ucuz emek nedeni ile her parçasının ayrı
ülkede "uluslararası taşeronlaşma" yoluyla üretilmesi, beraberinde bir
ülkeden veya bölgeden diğerine kayan istihdam sorunlarını da
getirmektedir. Örneğin Avrupa'da işsizliğin her geçen gün artan bir sorun
oluşunu uluslararası taşeronlaşmaya bağlayan görüşler yaygmdır^^.
Diğer yandan, yabancı paraların hudutlar arasında serbestçe
akışıyla ortaya çıkan fınans piyasalarının bütünleşmesindeki artış da diğer
önemli bir faktörü oluşturmaktadır. Bu gelişmeler değişik boyutta sonuçlar
yaratmıştır. Bir yandan serbest ticaretin ve yatırımların daha etkin bir
Cumhuriyet Ekonomi; "İşsizlik de Sınırları Aşıyor"; Cumhuriyet, 26.05.1997; s. 1.
şekilde dağılımından doğan kazançların daha büyük bir dünya ekonomisine
yol açmasının yarattığı refah ile birlikte, diğer yandan ulusal politikaların
uygulanmasının getirdiği yeni ekonomik ve sosyal düzenleme problemleri
ortaya çıkmıştır.
3. ''Ya Yukarı, Ya Dışarı''
Küreselleşmenin beraberinde getirdiği yoğun ekonomik rekabetin
sonucu olarak ülkeler aracında ortaya çıkan eşitsizlik, çeşitli bilimsel
incelemelerin de konusu olmuştur. Özellikle, artan uluslararası rekabetin
beraberinde getirdiği yeni koşullar, dikkatlerin "eşitlik"ten, "verimlilik ve
rekabet edebilirlik^' kavramlarına kaymasına yol açmış ve bunun sonucu
olarak iddia edildiğine göre eşitlikçi politikaların "altın çağı" da sona
ermiştir^^.
Bu dönüşümlerin en önemli sonucu, eşitsizliğin ve gelir
dağılımının bozulması yanında, işsizliğin özellikle düşük vasıflı işlerde hızla
yaygmlaşmasıdır. Gerçekten "her l$ ' l ık satış için şirketlerin ihtiyaç
duyduğu çalışan sayısı azalmaktadır." "Bilginin hükümran olduğu yeni iş
dünyasının yönetiminde "ya yukarı, ya da dışarı" yaklaşımı geçerli
olmaktadır^^ "
Bu yapının' istihdam ve gelir dağılımı üzerine olumsuz etkileri
yanında olumlu yönlerine de değinenler olmuştur. Bu görüşlere göre, "Siber
Lee; "Overview"; op.cit.; p. 444.
Türk Henkel Dergisi; "Entellektüel Sermaye ve Kronik İşsizlik"; op.cit.; s. 9.
- uzayda sınırları sonsuzluğa açık yepyeni bir diyar oluşmaktadır. Bu yeni
oluşumda hiç kimse bir başkası için çalışmak zorunda değildir."
"Aşağılayıcı işlerin son bulduğu, iş dünyasının gerektirdiği bilgi
kaynaklarında gezinmek ve analizler gerçekleştirmek, yaratıcı sunumlar
ortaya koymak, eleştiriyel gözle okumalar yapmak, etkili ve ikna edici
yazılar kaleme almak, bilgi malzemeleri derlemek ve bu malzemelerden
görüşleri destekleyecek şekilde yararlanabilmek gibi temel becerilerin daha
önce hiç olmadığı kadar" ön plana çıkma ihtimalinin mevcut bulunduğu ileri
sürülmektedir." .
-'^Ibid.; s. 10.
C. EĞITIM, TEKNOLOJIK GELIŞME VE ISTIHDAM
1. Teknoloji - Verimlilik - İstihdam
Teknik gelişmeler, özellikle bilgi ve iletişim teknolojisindeki
yayılma ve bu gelişmelerin istihdam üzerine etkileri, küreselleşme sürecinde
istihdam sorununun tartışılmasına yeni boyutlar getirmiştir. Bu alandaki
teknolojik gelişmelerin etkileri, beUi başlı üç boyutta karşımıza çıkmaktadır:
İlk olarak, en basit anlamda, eski tarihlerden bu yana gelen bir korku söz
konusudur. Buna göre, yeni teknolojiler hızla iş fırsatlarını ortadan
kaldımıakta ve "çalışmanın sonu"nu getirmektedir.
Özellikle, yeni teknolojik değişmeler daha yüksek vasıf talep
etmekte, düşük vasıflı işçilere olan talebi büyük ölçüde azaltmaktadır.
Genelde bu teknolojik faktörün, vasıflı ve vasıfsız işler arasındaki ücret
farklılıklarının büyümesinin ve işsizliğin düşük vasıflı işçiler arasında hızla
artışının temel nedeni olduğu da iddia edilmektedir.
Teknolojik değişmenin istihdam üzerine etkileriyle ilgili ikinci bir
boyut ise, teknoloji - verimlilik ve istihdam ilişkilerinde karşımıza
çıkmaktadır. Bilindiği gibi, teknolojik gelişme verimliliği yükseltmekte ve
belirli bir üretim seviyesindeki emek talebini azaltmaktadır. Fakat, aynı
zamanda bu gelişme maliyetleri düşürmekte ve bu düşme sadece o
teknolojinin uygulandığı faaliyet dalında değil, bütün endüstrilerde ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle yeni teknolojilerin uygulanması, üretimin daha
yüksek oranda artışı yoluyla, piyasaları hızla genişletmektedir. Bu iki yönlü
etkinin bir sonucu olarak, teknolojik gelişme ya iş tahrip etmekte, yahut da
ekonomide bir bütün olarak yeni işler yaratmaktadır.
Teknolojinin istihdam üzerine etkileri ile ilgili bir başka bo3aıtu
ise, küreselleşmeyle ilgilidir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi,
küreselleşme sürecinde üretimin hızla gelişmesinde anahtar faktör rolü
oynamaktadır.
İletişim maliyetlerindeki keskin düşüşler yanında, ulaşım
maliyetlerindeki paralel şekilde ortaya çıkan inişler, üretim sisteminin düşük
maliyetli bölgelere yeniden kayması yoluyla üretim maliyetlerinin asgariye
indirilmesini mümkün kılmaktadır. Böyle bir gelişme ise, yabancı direkt
yatırımların gelişen ülkelere kaymasına yol açmaktadır.
Bu gelişmeler benzer şekilde bilgi girme, üretme ve kompütür
programlama gibi faaliyetlerin, uluslararası boyutta gelişme halindeki
ülkelere kaydırılmasını mümkün kılmaktadır. Böyle bir eğilim, gelişmiş
ülkeler ile ilgili işlerin, bu ülkelerden gelişmemiş ülkelere doğru ihraç
edilme "korkusunu" yaratmaktadır.
Ayrıca bu korkuya, daha önce ticari olmayan hizmet
sektörlerindeki işlerin güvenli oluşu inancının, bu gelişmelerle ve çalışma
hayatında ortaya çıkan yeni oluşumlarla sarsılması, artık ticaret
sektöründeki işlerin de ihraç edilebileceği endişesi ilave olmuştur. Böylece
değişik yazarlar istihdam ve teknoloji ilişkisinin değişik boyutlarına değinen
araştırmalar yapmışlardır.
Genelde temel düşünce yeni teknolojilerin iş imkanlarını
daraltacağı istikametindedir. Özellikle işaret edildiğine göre, teknolojik
gelişmelerin dolaylı bir biçimde istihdama etkilerini dikkate almak daha
önemlidir. Gerçekten, bilgi ve iletişim teknolojisindeki devrim yaratan
gelişmelerin ekonomi çapındaki etkileri, daha büyüktür.
•
2. Yeni Teknoloji ve Yeni istihdam
Bazı yazarların da ifade ettikleri gibi, yeni teknolojiler, yeni
piyasalar ve yeni istihdam fırsatları yaratma yoluyla daha yüksek büyüme
ve istihdama neden olacaktır. Bu koşullar altında yeni teknolojiler; yatırımın
artması yoluyla büyümenin yükselmesine, emek verimliliğinin fazlalaşması
yoluyla üretimin daha hızlı artışına, böylece üretimin daha da hızlı
büyümesi yoluyla istihdamda net artışlara yol açmak suretiyle olumlu bir
döngü yaratacaklardır.
Yeni dijital çağın, işsizhğin geleceğini belirlemede iyimser ve
kötümser senaryolar yarattığı görülmektedir. Aslında, yeni çağın işsizliği
artıracağı yolunda kötümser öngörülerde bulunmak yanlıştır. Çünkü,
A B D ' d e dijital ekonomi, tüm dünyadaki internet siteleri ve elektronik
ticaretin çok büyük bir kısmı bu ülkede gerçekleştiği halde, işsizlik nispeten
düşük oranlarda bulunurken, elektronik sitelerin ve elektronik ticaretin
nispeten düşük olduğu AB ülkelerinde ortalama işsizlik oranlan % lO'larm
üzerine çıkmaktadır^^.
Akgeyik, T.; "Dijital Devrim ve İşsizliğin Geleceği"; Otomasyon Dergisi Nisan 2000; Sayı: 200004; s. 110.
Kuşkusuz burada en önemli boyut, gelişme halindeki ülkeler
açısmdan ortaya çıkmaktadır. Esasen yoğun istihdam sorunları yaşayan bu
ülkelerde fazla nüfus ve gelir dağılımı sorunları yeni bilgi çağının
gelişmeleri ışığı altında ekonomik, sosyal, siyasi tartışmaların en önemli
konusu olarak ele alınıp, büyüme politikaları buna uygun bir biçimde
geliştirilmediği taktirde, sosyal uyuşmazlıkların daha da artması
beklenmelidir"^^.
Özellikle Güney Asya ülkelerinin dikkati çekici başarılarının, son
on yılda böyle bir olumlu dönüşüm sonucu ortaya çıktığı iddia edilmektedir.
Bu ülkeler, iletişim altyapılarına büyük yatırımlar yapmış ve böylece bilgi
ve iletişim teknolojilerinde hızh bir gelişme ortaya çıkmıştır. Benzer
şekilde, bu ülkelerin ihracattaki başarıları, üretimdeki paylarının artması,
bilgi ve iletişim alanında mal ve hizmet ihraç etmeleri yoluyla kendisini
göstermektedir.
Ortaya çıkan bu yeni koşullar altında, dünya ticaretinin en dinamik
sektörlerinde hızla büyüyen ihracat, direkt olarak ihraç endüstrilerinde,
dolaylı olarak ekonominin geri kalan kısımlarında çok yönlü yarattığı
etkilerle, çok sayıda yeni iş imkanını ortaya çıkaracaktır. Bu ülkeler, yeni
teknolojilerin vasıf boyutunu da büyük bir önemle dikkate almaktadırlar.
Kuşkusuz, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler,
işgücünün önemli bir kısmının "vasıfsız" veya "yanhş vasıflı" ve "yeniden
eğitilmesi mümkün olmayan" gruplara dönüşmesine de yol açmıştır.
Böylece, 1990'1ar döneminde iş yaratma politikaları, temel olarak yeni
Nun, J.; "The End of Work and the 'Marginal Mass' Thesis"; Latin American Perspectives; Vol: 27; Issue: 1; Jan. 2000; p. 20.
işgücü ihtiyaçlarının dışında kalan bu işgücünün, vasıf seviyesinin
yükseltilmesini zorunlu kılmıştır.
Appelbaum ve Schettkat, teknoloji - verimlilik - istihdam
ilişkilerini incelemiştir'^ ^ Onların görüşüne göre, endüstri ülkelerindeki
halihazır istihdam probleminin arkasında yatan temel faktör, yükselen
verimlilik ve daha hızlı büyüme arasındaki döngünün ortadan kalkışıdır. Bu
kırılma, özellikle kitle tüketimine olan talepteki gelir esneldiğinin düşüşü,
diğer bir ifadeyle talep daralması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Böyle bir gehşme, işsizhğin genişlemesi nedeni olarak gelişen
ülkelerle ticari ilişkilerin artışından veya yeni teknolojilerin
uygulanmasından çok daha önemlidir. Kuşkusuz bu durumda, teknoloji
aleyhtarlığı politikaları yerine, bilgi ve iletişim teknolojisindeki yeni
gelişmelerin desteklenmesi daha isabetli bir yaklaşım olacaktır.
Güçlü yeni teknolojiler, dünyanın farklı kısımlarında değişik
sonuçlar vermektedir. Örneğin en ilginç alan olarak Doğu Asya ülkelerinde,
yüksek üretim artışı, verimhiik büyümesi ve tam istihdam bir arada
gitmektedir. Buna mukabil Avrupa 'da, üretim artışı beraberinde yeni
istihdam fırsatları yaratmamaktadır ve bu büyüme iş yaratma yerine, işlerin
sayısını azaltmaktadır. Örneğin, Pirelli, lastik sektöründe devrim niteliği
taşıyan yeni bir teknoloji uygulayarak İtalya'nın Milano kentinde işçisiz
çalışacak bir fabrika kurmuştur. Tamamen rabotlarm çalıştığı fabrikada
üretim bilgisayarlarla kontrol edilmekte, . sadece 4 teknisyen görev
almaktadır.
Lee; "Overview"; op.cit.; p. 448.
Fabrikanm planlamadan satm almaya, üretimden araştırma
geliştirmeye kadar tüm faaliyetlerinin "on line" yönetileceği ve bunu
sağlamak için "e - Pirelli" projesi oluşturduğu belirtilmiştir. Pirelli bu
nitelikte dünyada 5 fabrika k u m a y a hazırlanmaktadır. Aslında geleneksel
olarak bir fabrikada 500 işçi çalışmakta, 5 kıtada toplam 87 fabrikada 40 bin
işçi istihdam edilmektedir.
"Afrika ve bir ölçüde Latin Amerika 'da yüksek seviyede işsizlik
ve eksik istihdam geçerli bulunmaktadır. Özellikle, bilgi teknolojisine dayalı
ekonomilere geçişin, vasıfsız el işçilerinin ücret ve istihdam koşullarına
olumsuz etkileri gözlenmektedir. Bundan dolayı, dünya istihdam stratejisi,
uzun dönemli çözüm olarak yoğun eğitim programlarına yönelmekle
kalmamalı , aynı zamanda toplumda vasıfsız işçilere yönelik iş yaratma
programlarına da eğilmelidir'^"."
3. ''Bilgi Toplumu''ve ''Bilgiİşçileri''
Sanayi - Ötesi Çağ, Post - Modern Çağ, Bilgi Çağı gibi çeşitli
kavramlarla ifade edilen, fakat öz itibariyle yeni teknolojiler ve iletişimdeki
göz kamaştıran gelişmelerin sonucunda karşımıza dikilen içinde
yaşadığımız yeni çağda, bilgi en önemli stratejik unsur olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bilgi toplumu yeni bir işçi kavramını da gündeme getirmiştir.
Freeman - Soete - Efendioğlu, C. - L. - U.; "Diffusion and the Employment Effects of Information and Communication Technology"; International Labour Review; Vol: 134; No: 4 - 5; p. 602; & Ayrıca bkz. Sen, A.; "Employment, Institutions and Technology: Some Policy Issues"; International-Labour Review; Vol: 135; No: 3 - 4; p. 445 - 471.
Bilginin kullanılması ve geliştirilmesi olarak vasıflandırılabilecek
işlerde çalışan kişiler için "Bilgi İşçisi" (Knowledge Worker) tabiri
kullanılmaktadır. Örneğin, günümüzde herhangi bir planlama, tasarım,
araştırma, analiz, organizasyon, depolama, programlama, dağıtım,
pazarlama gibi görevlerden birisini yerine getiren bir işçi bilgi işçisi olabilir.
Yine, bilginin aktarılmasına ve alınıp - satılmasına herhangi bir şekilde
katkıda bulunan veya bilgiyi kendi işinde etkin olarak kullanan bir kişi,
günümüz dünyasında bilgi işçisi olarak adlandırılmaktadır.
1996'dan sonra karşımıza çıkan bir kavram olan bilgi işçisi,
programcılar, sistem analistleri, teknik yazarlar, akademisyenler,
araştırmacılar ve benzerleri gibi çok sayıda enformasyon teknolojisi
sahasında çalışan kişiyi de içerir. Bu kavram, ayrıca, bilgi teknolojisi alanı
dışında kalan insanları da içermektedir, mesela avukatlar, öğretmenler, her
çeşit bilimadamları ve her çeşit öğrenci"^^.
Bilgi işçisi kavramının iyi anlaşılabilmesi, için onun sanayi işçisi
ile karşılaştırılması gerekir. Bu yeni işçi türü, geçmişin "mavi yakalı" ve
"beyaz yakalı" işçisinin yerini almaktadır. Bilgi işçisinin yaptığı işte kalite,
elde edilen ürün miktarından daha önemlidir, bilgi işçisi özerktir, sürekli bir
öğrenme atmosferi içindedir ve "kısılması gereken bir maliyet" olarak
görülmekten ziyade üretim sürecinin önemli bir unsurudur.
Sahip oldukları eğitim ve deneyimler sonucu olarak, işletmelerde
"karar verenler" genelde onlardır. Bilgi işçileri bilgiyi alır, onu özümser, ne
Özdemir, S.; "Yeni Çağm Değişen İşçi Tipi: Bilgi İşçileri"; (Yaymlanmamış Makale); İstanbul; 2000; s. 1.
yapılacağına karar verir ve bu kararı uygular. Onlar, yeni iş hayatının
motorlarıdır.
Bilgi işçisi, geleceğin iş ' i için bugünden bir "bilgi bir ikimine"
sahip olandır. Bilgi işçisi, sürekli olarak öğrenir ve bilgisini yeniler. Eğitimli
bir işçi, bilgi işçisi anlamına gelmez. Yani, kalifiye, yarı - kalifiye,
teknisyen, müdür veya yönetici olabilir bir insan, ama bu onun bilgi işçisi
olduğu anlamına gelmez. Kim tünelin sonundaki ışığı görüyorsa, odur bilgi
işçisi. Sayıları çok olmayabilir, fakat bazen çok az sayıda olmaları bile bir
işletme için yeter de artar bile. İşletmeye dinamizm kazandırırlar"^"^.
Bazı yazarlar ise, bu işçilere "altın yakalı" (gold collar)
demektedir. Bunlar özellikle problem çözme kabiliyetleri, yaratıcılıkları,
zekaları, ve yetenekleri nedeniyle istihdam edilmektedir. Bu kavramlar,
endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçen dünyamızda, işgücünün
yapısal değişim biçimlerini de açık bir biçimde göstermektedir. "Mavi
yakalı", "beyaz yakalı", "bembe yakalı" derken, şimdi de "altın yakalı"
işçilerden bahsedilmektedir'^\
Bilgi işçisi, bir işletmenin ekonomik, mali faaliyetlerinin
yönetiminde anahtar rol oynamaktadır. Bilgi işçisi, el emeğinden çok öte,
bilgi, kavram ve fikirleri uygulayan vasıflı eleman demektir. Bu tip çalışan,
mühendis, analist, muhasebeci, planlamacı, kontrol elemanı ve benzeri
farklı örgüt seviyelerinde çalışmaktadır. Onların bir örgüt içindeki
'"ibid., S . 2 - 3 .
Kelley, R. E.; "Managing The New Workforce"; Machine Design; May 10, 1990; p. 109.
etkilerinin aerecesi sorumluluklarının niteliğine bağlıdır. Bilgi
teknolojilerinin artışı, bilgi işçilerini beraberinde getirmiştir"^^.
Bilgi işçileri, bilgiyi kullanan, yorumlayan, ileten insanlardır.
Bilgisayar kullanımı (okur - yazarlığı), böyle bir görevi etkin ve uygun bir
biçimde yürütmek için vazgeçilmezdir. Bilgi işçisi, ya bilgiyi kullanır veya
bilgiyi sağlar. Kuşkusuz bu bilginin ortaya çıkması bilgi teknolojilerine
bağlıdır. Böyle bir bilginin avantajları, hızlı, güvenilir olması,
saklanabilmesi, iletilebilmesi, karmaşayı azaltması, analiz esnekliği
getirmesi, erişilebilir olmasıdır.
İşçilerin bilgisayar kullanımındaki becerisi, küreselleşen ve
gittikçe rekabete açık dünya piyasalarında şirketi başarılı bir duruma sokar.
Küresel olarak bilgisayar gerekli rekabet avantajlarının kazanılmasında
vazgeçilmez bir araçtır"^^.
Günümüz toplumunda her alanda olduğu gibi, istihdam alanında
da hızlı bir şekilde değişim yaşanmaktadır. Fordist - Taylorist yapılarla iki
asır üretim yapan endüstri toplumunda, sanayi sektöründe mal ve hizmet
üreten, genelde yarı - vasıflı mavi yakalıların egemen olduğu istihdam
yapılarının hızla değiştiğini görüyoruz. Gerçekten, işgücünün % 70 ' ine
tırmanan "bilgi toplumu"nun hizmet ekonomilerinde, "bilgi işçileri"nin de
hızla yükselişine şahit oluyoruz.
Rahman, M.; "Knowledge Workers' Use of Support Software in Saudi Arabia"; Information & Management; Issue: 25; North - Holland* 1993' n 304. • '
Ibid.; p. 305.
Böyle bir yapıda "bilgi üreticileri (bilimadamı, mühendis, doktor,
istatistikçi, araştırma uzmanları, hukukçu vb.), bilgi taşıyıcıları
(öğretmenler, profesyonel iletişim işçileri, kütüphaneciler vb.), bilgi
işlemcileri (idari işler ve sekreterlik vb.), altyapı personeli (makina
operatörleri, bakım personeli vb.) biçiminde yaygın bir bilgi işçisinin
istihdam edildiği ve bunların hizmet sektörü ekonomileri içindeki oranının
hızla yükseldiği gözlenmektedir^^."
a. Bolluk ve Kıtlık Birarada: Artan Bilgi İşçisi Talebi
Özellikle ABDMe son 30 yılın en düşük işsizlik oranları
işverenlerin yeterli sayıda işçi bulmasını zorlaştırırken, ortaya çıkan temel
sorunun, uygun vasıflarda yetiştirilmiş işçi bulmada ortaya çıktığı
anlaşılmaktadır. Özellikle hızlı teknolojik değişmeler, devam eden
küreselleşme, çok iyi yetişmiş bilgili tüketici ve satıcılar, yoğun rekabet,
ekonomileri belirleyen temel özellikler haline gelmiştir. Bu gelişim
sonucunda temel sorun, sayısal olarak değil, özellikle nitelik açısından işçi
bulmaktaki güçlüklerin ortaya çıkışıdır.
Özellikle, günümüzde bütün Batı toplumlarında, işgücünde
bulunan işçiler ve işgücüne yeni katılan genç çalışanlar açısından en ciddi
sorun, davranış, bilgi ve vasıl itibariyle bilgi teknolojisine dönüşmüş
ekonomide hızla ortaya çıkan işlere uygun işçiler olmayışlarıdır.
Tanrıverdi, H.; "Yerel ve Küresel Boyutlarıyla İstihdam"; Mercek Dergisi; S: 6; Nisan 1997; s. 23.
Ekonomideki bütün bu değişim ve gelişimlere karşıhk ist ihdamm
yeterli ölçüde artmayışı, bu açıdan akla iki temel sorunu getirmektedir.
"Acaba emek talebi mi azalmaktadır, yoksa istenen vasıflarda işçi temin
etmede bir yetersizlik mi vardır"^'^?"
Diğer bir deyişle, eğer işsizler yeterli vasıflarla donatılmış bilgi
işçileri olsaydı, acaba işsizlik oranları bu yükseklikte devam edip gidecek
miydi? Kuşkusuz, vasıf seviyeleri bir ölçüde çağa uymayan bilgi ve beceri
ile donatılmış iş'çilerin, bilgi çağının emek piyasalarında istihdama
sokulmasında güçlükler yaşanırken, diğer yandan ilginç bir çelişki olarak,
bilgi işçisi sunumunda büyük yetersizliklerle karşılaşılmakta ve Kara
Avrupa 's ında yurtdışından bilgi göçüne olanak verecek uygulamalar hızla
genişlemektedir.
Gerçekten, adeta yüksek işsizlik oranlarıyla bilgi işçisi açıkları
birarada gitmekte ve günümüzde böyle bir dikkati çekici ilginç çelişki
yaşanmaktadır. 1960'lardan itibaren geleneksel sanayi devriminin getirdiği
emek piyasalarında, işgücü açıkları milyonlara varan Türk işçileri tarafından
karşılanırken, 2000' lerde yepyeni başka açıklar ortaya çıkmış, bu açıklar
artık geleneksel mavi yakalı Türk, İtalyan, Yunan, İspanyol, Yugoslav
işçilerin yerine bilgi çağının vasıflarına sahip Hintli işçiler tarafından
karşılanmak durumunda kalınmıştır. Bu çelişki aslında, bilgi çağının bütün
dönüşümlerini açıkça göstermektedir.
Özellikle, bilgi teknolojisi nedeniyle A BD ekonomisinde GSYİH
1995 - 98 arasında % 11,7 oranında artmıştır. Bu sektör, toplam GSYİH
Cooper - Madigan, J. C. - K.; "Is Labor Demand Weakening or Is There A Shortage of Workers?"; Business Week, Issue: 3652; 10.25.99; p. 35.
büyümesine % 35 oranmda katkıda bulunmaktadır. Bu nitelikli bir
teknolojik gelişme, yüksek vasıflı, iyi eğitim görmüş işçilere gereksinme
göstermektedir. A B D ' d e yapılan araştırmalara göre, 2020 'ye kadar,
Amerika 'daki büyüyen mesleklerin % 40 ' ı orta ve yüksek seviyeli dil bilgisi
talep edecektir. Büyüyen işlerin % 35' i orta ve yüksek seviyeli matematik
bilgisi gerektirecektir. Büyüyen işlerin % 33 'ü problem çözme ve ileri
seviyede analitik düşünme vasıflarına sahip olanlara ihtiyaç duyacaktır.
Yapılan bir araştırmaya göre, "işgünlerini enformasyon ve fikirler
dünyasında geçiren insanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Stanford
Üniversitesi 'nde endüstri mühendisliği ve endüstri yönetimi profesörü olan
Stephen R. Barley' in yaptığı hesaplara göre, genel olarak alındığında, işleri
nesneler üstünde 'çalışmaya (tarım işçileri, operatörler ve düz işçiler,
zanaatçılar) ya da meslek gerektirmeyen hizmetler vermeye (otel ve lokanta
işçileri, dağıtım işçileri, mağaza tezgahtarları, ev hizmetçileri, berberler ve
güzellik uzmanları, sağlık müstahdemleri vb.) dayanan kişilerin Amerikan
işgücü içindeki payı yüzyılın sonunda yarıdan daha fazla bir oranda düşmüş
olacak, yanı I900 'de yüzde 83 olan düzeyden tahminen yüzde 41 ' e inmiş
olacak; buna karşılık büyük ölçüde enformasyon alanında (satış, yönetim ve
idare, mesleki ve teknik ya da kırtasiye işlerinde) çalışan ve 1900'de
işgücünün yüzde 17'sini oluşturan kesimin oranı, yeni yüzyıla girildiğinde
yüzde 59 'a ulaşacaktır"^^."
Stewart, T. A.;.(çev. EIhüseyni, N.); Entelektüel Sermaye: Kuruluşların Yeni Zenginliği; İstanbul; 1997; s. 44. & Hoffman, C ; "Bilgi İşçilerinin Performansını Değerlendirmek İçin Beş Yöntem"; Power Dergisi Özel Eki Harvard Business Review; Temmuz 1998; s. 1 4 - 2 1 .
Diğer yandan, XXL asırda her işçinin beiU başh 8 temel vasıfta
yetişmiş olması beklenmektedir. Bu vasıflar; yazma, dinleme, gözlemleme,
uygulamalı matematik, yazılı bilgileri okuma ve anlama yeteneği,
uygulamalı teknoloji, bilgiyi anlama ve kullanma, ekip çalışması"^' olarak
sıralanmaktadır.
Bir yazarın deyişiyle, gelecek, "kendisini ona hazırlayanlara ait
olacaktır." Bu sloganla ortaya çıkan "Bilgi İşçileri İstihdam Servisi"
özellikle işverenlerin ihtiyacına en iyi biçimde cevap verecek beş ana dalda
bilgi işçisi ihtiyacını karşılamaktadır. Bunlar; dış kaynak kullanımı
(outsourcing), çağrı üzerine çalışma, sözleşmeli danışman, kolejlerden
eleman bulma, geçici eleman bulma hizmetleridir. Böylece, işgücünün
yapısal dönüşümüne uygun olarak, işçi bulma hizmetleri de değişim
göstermektedir.
Günümüzde işverenler, gittikçe "bilgiyle yönetilen örgütleri"
yürütmek zorunda kalmaktadırlar. Bu da kuşkusuz beraberinde bilgi
işçilerini getimektedir. Basit olarak ifade etmek gerekirse, bilgi işçileri üç
alanda bilgi teknolojilerini kullanmak zorundadırlar. Bunlardan birincisi,
verilerin toplanması; ikincisi, bilginin analiz edilmesi ve hesaplanması;
nihayet sonuncusu, bilginin iletilmesidir.
Günümüzde çalışanlar, gittikçe keskin bir biçimde eğitimli, vasıflı
ve vasıfsız işçiler olarak birbirinden ayrılmaktadır. İkinci gurup işçiler için
geleceğin, özellikle küresel bir ekonomide, hiç de aydınlık olmadığı
anlaşılmaktadır. Vasıfsız işçiler, sadece kendi ülkelerinde değil, gelişen
Judy, R. W.; "Labor Forecast: Gray Skies, Worker Drought Continues"; HR Magazine; Vol: 44; Issue: 11; Nov. 1999; p. 22.
ülkelerdeki düşük ücretli işçiler de dahil olmak üzere, bütün dünyadaki
vasıfsız işçilerin rekabeti altında kalacaklardır.
b. 'Yeni Çağın Vasıflı Göçmenlerine Kapılar Açık''
Ekonominin bu sıcaklığı karşısında, birçok insanın daha önce
çalışmamasına mukabil emek piyasasına girmesi, işverenlerin işgücü içinde
yer almayan yeni istihdam kaynaklarına yönelmesi söz konusu olabilir. Bu
şahıslar kimler olabilir? Herşeyden önce, "Silikon Vadisi"ndeki (Silicon
Valley) göçmenler bu arada sayılabilir. Gerçekten günümüzde 115,000
bilgisayar programcısı, mühendis, bil imadamı sağlanan vizeyle Vadi 'de
çalışmaktadır. ABD Kongresi, bu limiti 2000 yılında 195,000'e
yükseltmiştir.
Bu göçmenlerin başında Hintli bilimadamları gelmektedir. Bunun
dışında, vasıfsız göçmen işçiler, bulaşıkçılık yapanlar, bahçıvanlar, yapı
işleri, ev temizliği vs. işlerde çalışanlar olarak sıralanmaktadır. Lokantalar
1,4 milyon göçmen işçi istihdam etmekte, bu da işkolundaki toplam yerli
işçinin % 14'ünü oluşturmaktadır.
İleri sürüldüğüne göre, bu işkolunda 2 milyon yeni iş açılacaktır.
Bu da ancak göç yoluyla karşılanabilmektedir. Bunun dışında şu anda
A B D ' d e 6 milyon yasadışı göçmen bulunduğu tahmin edilmektedir. Diğer
bir kaynak olarak, ev dışında çalışmaya başlayan kadınlar gösterilmektedir.
Bunun dışında gençler ve yaşlılar diğer bir potansiyel kaynak
oluşturmaktadır. Böylece, Amerikan ekonomisi % 4'1er civarındaki
işsizliğine rağmen, aynı zamanda yaşanan altın çağda bazı sektörlerde
işgücü açıklarıyla da karşılaşabilmektedir"^^.
Tüm sektörlerde yüksek işsizlikle karşılaşılmasma rağmen, bilgi
teknolojisi sektörlerinde emek piyasası koşullarının sıkı olduğu
gözlenmektedir. A B D ' d e yapılan araştırmalara göre, 1993'den bu yana, bu
sektörde 1 milyondan fazla yeni iş yaratılmıştır ve bu işlerin ücretleri
ekonominin geri kalan sektörlerindeki ücretlerden % 75 daha yüksektir.
Bilgi teknolojisi işçilerinde işsizlik oranları elektrik mühendisleri,
bilgisayar uzmanları ve programcıları dahil olmak üzere % 2 'nin altındadır
ve birçok bölgede işverenler bu vasıflarda eleman açıklarını doldurma
sıkıntısı içindedirler. Aslında, ekonominin bütününde bilgi işçilerine olan
güçlü talep, ekonominin çağa açılmadaki gerçek başarısını da
göstermektedir. Bilgisayar uzmanı, sistem analisti ve programcısı
talebindeki artışın geçici olduğunu düşünmek yanlıştır. Gerçekten, bilgi
teknolojisine yapılan yatırımlar 1992'den bu yana sürekli artmıştır"^"^
Yeni bilgi teknolojileri işletmenin faaliyetlerini "arz zinciri
yönetiminden" (supply chain management) "insan kaynakları yönetimine"
ve oradan da "pazarlama stratejilerine" doğru değiştinnektedir. A B D ' d e
ticaret bakanlığı raporlarına göre, ülke çapında en azından, bu yeni sistemin
yaratılması için gelecek 10 yılda 1,3 milyon yeni bilgi işçisine ihtiyaç
olacaktır. Sistemin işletilmesinde de ayrıca bilgi işçisi ihtiyacı doğacaktır.
- Church - Marchant - Rivera - Baron - Pitt - Fowler - Gill, G. J. - V. - E. -M. - H. - D.; "To Work We Go"; Time; Vol: 155; Issue: 19; 05.08.2000; p. 25.
Bu nedenle, bilgi işçisi ihtiyacı nedeniyle bu yıl çok sayıda vasıflı işçi vizesi
verilmiştir. 1999 yılından bu yana, 115.000 vize verilmiştir".
Clinton yönetimi, başlangıçta, artan sayıda H İ B vizesi vermiş,
göçmen işçiler yoluyla Amerikan işçileri üzerinde negatif etkisi olacağı
düşüncesiyle bu vizeyi kullanmakta tereddüt etmiştir. Kaliforniya
Üniversi te 's inde yapılan bir araştırmaya göre, bilgi işçisi göçünün ekonomi
üzerinde olumlu etkiler yarattığı tespit edilmiştir.
Son 20 yılda SiHkon Vadisi 'nde yapılan ayrıntılı araştııınalar, yeni
iş ve refah yaratma bakımından bu göçün çok önemli etkileri olduğunu
göstermiştir. Bölgeye getirdiği vasıf, yaratıcılık, sermaye ve küresel
pazarlarla bölgenin bütünleştirilmesi yoluyla çok olumlu etkiler 44
yaratmıştır .
Günümüzde Vadi 'de göçmenler, bilimsel ve mühendislik
işgücünün en azından üçte birini oluşturmaktadır ve yüksek yönetim
pozisyonlarında çalışmaktadırlar. Zaman içinde bilgi teknolojilerindeki
istihdam fırsatları daha fazla Amerikalı öğrenciyi bu vasıfları elde etmeye
teşvik etmektedir. Böylece Amerikan yönetimi çok sayıda eğitim firsatı
yaratmaktadır. Ayrıca, bilgi sektöründe bir çok şirket, bilgi teknolojisi
kaynaklı işler için kendi elemanlarını yetiştimıek üzere çok sayıda
programlar yürütmektedirler.
Tyson, L. D.; "Open the Gates Wide to High - Skill Immigrants"; Business Week; Issue: 3636; 07.05.99; p. 16.
Ibid; p. 16.
Silikon Vadisi örneği, Amerikalılar ve göçmen işçiler için daha
yüksek gelirler ve daha fazla iş fırsatları gibi olumlu sonuçların canlı bir
örneğidir'^^
Bu duruma işaretle, P. Peters verdiği bir konferansta şöyle
demektedir: "30 yıldır Silikon Vadisi 'nde yaşayan talihlilerden biri olarak
bizim oralarda yaş ortalaması çok düşüktür. Yanınızdan geçen 19 yaşındaki
çocuk pekala bir milyarder olabilir. Ama sanayi toplumunun
milyarderlerinin aksine etrafında etten duvarlar gibi bodyguardlar .
göremezsiniz. Silikon Vadisi 'nde hergün 64 yeni milyoner doğmaktadır"^^'."
c. ''Çalışanlar Herşeyi Bilmek Zorunda"
Günümüzde dikkati çeken çok önemli bir gelişme ise, Avrupa 'nın
haHhazırda yoğun işsizlik baskılarına rağmen yeniden göçmen işçi alımını
başlatmasıdır. Bu da, çağm çok önemli dikkati çeken bir çelişkisidir.
Özellikle Almanya, günümüzde mavi yakalı, yarı vasıflı işçi yerine, bilgi
teknolojisine dayah sektörler için bilgisayar uzmanı aramaktadır. Özellikle
"Yeni Ekonomide.", ABD'n in gerisinde kalmamak için, büyüyen işgücü
açıklarını karşılamak amacıyla, ülke dışından eleman ithal etme olanaklarını
araştırmaktadır.
"Başbakan Schröder ' in bu amaçla gündeme getirdiği öneri, belirli
sayıda yabancı bilgisayar uzmanına "özel çalışma vizesi" verilmesini
' ' l b i d ; p . 17.
Tamer, M.; "Tom Peters'in Gözüyle Yeni Ekonomide Hayat"; Milliyet; 03.06.2000; s. 7.
öngörüyor. Bilgi teknolojisi sektörlerinden gelen talep, en az 30 bin
bilgisayar uzmanmnı ithalini gerektirirken, Schröder ilk partide 10 bin özel
vize verilmesini kabul etmiştir. Bilgi teknolojisi ile ilgili sektörlerdeki
toplam uzman eleman açığmm ise, bu yıl 75 bini, iki yıl içinde 350 bini
bulacağı tahmin ediliyor"^^."
Böylece, 1960Tarda işgücü açıkları yüzünden Türk işçilerini ve
Güney Avmpa işçilerini istihdam eden Almanya 'nın, günümüzde yüksek
işsizlik oranlarına rağmen yeni ekonomiyi yakalayabilmek için bilgi
işçilerine yönelmesi, ilginç bir tartışma hahne gelmektedir. Bu yeni oluşum
Almanya 'da sendikal örgütlerden büyük direnişle karşılaşmakta ve Alman
toplumunun "Yeşil Kart ve özel vize"ye karşı olduğu ileri sürülmektedir.
Özellikle Almanya 'da iş arayan ve şu an işsiz olan 30 bin
bilgisayar uzmanı bulunduğuna da ayrıca işaret edilmektedir. Yapılan diğer
araştırmalarda, bilgi işçisi açığının Almanya ile sınırlı kalmadığını, Avrupa
çapında bu açığın 1999'da 850 bine vardığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle ortaya çıkan üretim kaybının 110 milyar Euro 'ya
vardığı, 2003 yılı için ise, eleman açığının 1,2 milyonu bulacağı, yıllık
üretim kaybının 100 milyar Euro 'ya varacağı belirtilmektedir. Kuşkusuz, bu
bilgi işçileri açığının kapatılmasında özellikle Hindistan ve Doğu Avrupa
önemli bir paya sahip bulunmaktadır"^^.
Ulagay, O.; "Almanya 'Bilgi İşçisi' Arıyor"; Milliyet; 21.03.2000; s. 22.
Ibid; s. 22.
d. Tarklj Olan Kazanıl
CISCO Systems tarafmdan yaptırılan, Çek Cumhuriyeti , Mısır,
Macaristan, İsrail, Ürdün, Polonya, Romanya, Rusya, Suudi Arabistan, G.
Afrika, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye'yi kapsayan bir araştırmada, G.
Afrika ve Rusya 'dan sonra Türkiye'nin en çok bilgi işçisi açığı yaşayacak
ülke olduğu belirlenmiştir. İleri sürüldüğüne göre, "Türkiye 'de internet ve
net - work alanında 2000 yılında yaklaşık 5,500 kişilik yetişmiş eleman
sıkıntısı yaşanırken, bu sayının 2003 yılında 20,500 seviyesine çıkacağı"
hesaplanmaktadır.
Kuşkusuz, işsizlik sorunun çözümünde ve istihdam politikalarının
belirlenmesinde "değişen çağın aranan yeni bilgi işçisi tipi"nin büyük bir
önemle gözönünde bulundurulması, bir zorunluluk olarak ortaya
çıkmaktadır.
Yönetim danışmanlarından T. Peters 'e göre, bütün dünyada beyaz
yakalı ofis çalışanlarının yarıdan fazlası işlerini kaybedecektir. Çünkü,
çağımızda "farklı olan kazanacaktır." "Kendini markalaştıran, profesyonel
bir hizmet şirketi gibi hareket eden, hayranlık uyandıran projelerle
uğraşanlara" istihdam kapıları sonuna kadar açık olacaktır.
Böylece yeni çağ, göçmen işçi konusunda ciddi sorunları olan
Almanya 'y ı , bunca tecrübeden sonra çağın getirdiği zorluklarla yeniden az
gelişmiş bir Asya ülkesine, Hindistan' ın yetiştirdiği yazılımcılara özel vize
uygulamak zorunda bırakmıştır.
D. ENFLASYON VE IŞSIZLIK ILIŞKISI
Birçok ülke için çalışanların enflasyondan ve işsizlikten ne yönde
etkilendikleriyle ilgili dikkati çekici araştınnalar. yapılmıştır. Eşitsizlik ve
konjonktürel dalgalanmaların beraberinde getirdiği enflasyon ve işsizliğin
karşılıklı ilişkileri de incelenmiştir. Özellikle büyüme ve işsizlik oranlarının
düşmesi, gelir dağılımını düzeltmekte, eşitsizlikleri azaltmaktadır"^^.
A B D ' d e enflasyonun % 4,3'lere düşmesi, bir yandan "işsizliğin
doğal oranı" (natural rate of unemployment) tartışmalarını gündeme
getirirken, diğer yandan "işsizliğin enflasyonu hızlandırmayan oranı" (non -
accelerating inflation rate of unemployment - NAIRU) üzerinde durulan
önemli bir konu olmuştur. Bazı ekonomistlere göre, iki üç yıl zarfında
yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek faiz haddi riskiyle
karşılaşılması olasılığı vardır^^.
Buna mukabil, bazı çalışma ekonomistleri, işsizliğin doğal
oranının % 5'1er civarında olduğunu, bu nedenle enflasyon üzerindeki
etkilerinin oldukça sınırlı bulunduğunu vurgulamaktadırlar. Kuşkusuz bu
çerçevede, işsizUğin doğal oranı konusunda da çok farklı görüşlere
rastlanmaktadır. Aslında bu kavram 30 yıl önce ortaya çıkmıştır. Bazı
Dimelis, - Livada, S.A.; "Inequality and Business Cycles in the U.S. and European Union Countries"; International Advances in Economic Research; Vol: 5; Issue: 3; Aug. 1999; p. 321.
Coy, P.; "When is the Jobless Rate Too Low?"; Business Week; Issue: 3653; 11.01.1999; p. 170.
yazarlar ise, iki kavram arasmda temelde bir fark olmadığını
vurgulamaktadırlar' ' .
E. BIRLIKTE GIDEN IŞSIZLIK VE YOKSULLUK
1. Artan İşsizlik ve Yoksulluk
Çağımızda işsizlik artışıyla yoksulluk artışı arasında güçlü bir
ilişki görülmektedir. Gelişen ülkelerde istihdam sorunlarından ziyade
yoksulluk sorunu çok daha önemli bir problem olarak dile getirilirken,
birçok ülkede istihdam sorunlarının yoksulluğa ve yoksunluğa dönüştüğüne
işaret edilmektedir.
Benzer eğilimler gelişmiş ülkelerde de gözlenmektedir. Örneğin,
A B D ' d e yapılan araştırmalar, ekonominin hızlı gelişmesinden, sağlıklı
büyümesinden en fazla yararlananların ekonominin dibinde olan çalışanların
olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle, düşük işsizlik oranları, sosyal yapının
en altındaki gelir guruplarına çok önemli katkılar sağlamaktadır. Gerçekten,
1992 yılından bu yana, özellikle en fakir siyah ailelerde dikkati çekici gelir
artışları kaydedilmiştir.
Özellikle verimlilik artışını hızlandıran yeni ekonomi, bütün
sektörlerde ortaya çıkardığı güçlü işgücü talebiyle, sıkı bir emek piyasası
yaratarak yoksulluğa önemli etkiler yapmaktadır. Sonuçta, bir yandan
Ibid.;p. 171.
Kongre tarafindan asgari ücretin yükseltilmesi, diğer yandan emek
piyasasmdaki sıkışıklıklar, % lO'luk en düşük ücreti 1999'un yarısında 5,91
dolara yükseltmiştir. Sıkışık emek piyasası, sadece yüksek ücret değil, fakat
iş güvenliği ve fazla çalışmayla kazanılacak gelir fırsatları anlamına da
gelmektedir. Böylece, genelde yaşam seviyesi dikkati çekici şekilde
yükselmektedir.
Gerçekte günümüzde ABD'de yoksullukla mücadele ile ilgili
birçok yol olmasına rağmen, bu mücadelede en önemli faktörün işsizlik
oranım % 4 'ün altına düşümıek olduğuna işaret edilmektedir''".
2 . Yoksulluk, Gelecek Korkusu ve Kaybolan Özgürlükler
Dünya Bankası 'na göre, yoksulluk; açlık, konutsuzluk, hasta olup
doktoru görememek, okula gidememek, okumasını ve uygun bir şekilde
konuşmasını bilmemek, herhangi bir işi olmamak, gelecekten korkmak
demektir. Yoksulluk aynı zamanda, temiz olmayan suların getirdiği
hastahkla bir çocuğun kaybedilmesi, güçsüzlük ve özgürlüğün yetersiz
oluşu demektir.
Bu ifadeye göre, yoksulluğun çok farklı çeşitleri vardır. Bir
ülkeden diğer bir ülkeye, zamanın akışıyla bu kavram değişebilir. Genelde
yoksulluk, msanm uzaklaşmak istediği, kaçmak istediği bir durumu ifade
eder. Bu kaçış ve böylece yoksulun değişen dünyası, bireye yeterli yiyecek,
Bernstein - Palmer - Mcbride - Rocks - Woellert, A. - A. T. - M. -- D. - L.; "Poverty in America"; Business Week; Issue: 3651; 10.18.99; p. 160.
elverişli konut, eğitim ve sağlık olanakları, şiddetten korunma ve toplumda
söz hakkı getirecektir.
Yoksulluğu belirtecek çok sayıda gösterge vardır. Gelir ve tüketim
seviyesi, sosyal göstergeler, gittikçe artan risklerle karşılaşma olasılığı gibi.
Genelde yoksulluğu ölçmenin yolu, gelir ve tüketim seviyesine
dayanmaktadır. Eğer bir şahsın geliri onun temel ihtiyaçlarını karşılayacak
seviyenin altına düşüyorsa, o şahıs yoksul kabul edilir.
Bu asgari seviye, genelde "yoksulluk sınırı" (Poverty line) diye
isimlendirilir. Bundan dolayı yoksulluk sınırı, temel ihtiyaçları karşılayacak
faktörlerin neler olduğu, zaman içinde ve toplumdan topluma değişir. Her
toplumun bu sınırı onun gelişme seviyesine, toplumsal normlara ve
değerlere uygun bir yükseklikte olmalıdır. Tüketim ve gelir ile ilgili bilgiler
hanehalkı anketleri ile elde edilir. Böylece şahıslara tüketim alışkanlıkları ve
gelirinin kaynakları sorulur.
Dünyada »yoksulluğun durumu incelenecek olursa. Dünya Bankası
1993 yılında günde 1 - 2 dolar sınırını kullanmıştır. Yapılan hesaba göre,
1998'de dünya çapında 1,2 milyar insan 1 doların altında tüketmektedir. 2,8
milyar insan ise günde 2 doların altında yaşamlarını sürdürmeye
çalışmaktadır, bunların % 24 'ü gelişen ülkelerin nüfusudur. Bu rakamlar,
aslında tahmin edilenlere nazaran daha düşüktür. Fakat ne olursa olsun, bu
rakamlar insanların çektikleri sıkıntıların ne büyüklükte olduğunu ve
yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu göstermektedir.
"Gelir yoksulluğunu" ölçmede önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Yoksulluğun diğer boyutlarını belirlemede yeni gayretler sarfedilmesine
gerek vardır. Özellikle, yoksulluğun gelir dışı boyutlarını belirlemede
güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bilhassa eğitim, sağlık, altyapıyla ilgili
mukayese edilebilir kaliteli sosyal göstergeler elde edilmeye çalışılmaktadır.
Bu faktörlere diğer yeni göstergelerin de ilave edilmesi gerekir. Bunlar
arasında; riskler, sosyal dışlanma vs. sayılabilir'"'^.
Herşeyden evvel, günde 1 dolardan daha az geliri olan nüfus
miktarı 1990'lara kadar artmasına rağmen, 1990Tarın ortasına doğru,
dikkati çekecek şel<:ilde azalmıştır. Aynı durum, günde 2 doların altındaki
gelir ile geçinen nüfus için de doğrudur. Ne var ki, küresel finansman
krizinden sonra bu rakam tekrar yükselmiştir. Elde edilen sonuçları şöyle
özetleyebiliriz:
• Doğu Asya 'daki , büyük bir olasılıkla Çin 'deki , yoksul halkın
sayısındaki azalıştan dolayı, rakamda bir düşme ortaya
çıkmıştır,
• Güney Asya 'da 1990 boyomca yoksulluk zayıf bir biçimde
azalmış, fakat fakirlerin mutlak sayısını azaltacak derecede
yeterli olmamıştır. Böylece, 1987'den bu yana, gerçek
rakamlarda bir artış gözlenmiştir,
• Afrika'da, oranın azalmasına rağmen, mutlak rakam artmıştır.
Yapılan yeni tahminlere göre Afrika, günde 1 doların altında
yaşayan en geniş bölge olarak dikkati çekmektedir,
World Bank; ''Income Poverty''; http://www.worldbank.org/poverty; 24.04.2000; p. 1 - 24.
• Dönem boyunca Latin Amerika 'daki yoksullarm oranı, kabaca
aynı kalmıştır, fakat mutlak sayı artmıştır,
• Eski Sovyet Bloku ülkelerinde hem oran olarak, hem de sayı
olarak yoksulluk dikkati çekecek şekilde genişlemiştir'''^.
Bu araştırmada, sosyal göstergeler olarak yaşam ümidi, çocuk ve
anne ölümleri, kötü beslenme, ilkokul eğitimi, temiz su ve sağlık hizmetleri
sayılmıştır. Ayrıca sistemle ilgili 4 probleme de işaret edilmiş, insan
yaşamını olumsuz etkileyen faktörler olarak belirtilmiştir. Bunlar; rüşvet,
şiddet, güçsüzlük ve güvensiz geçimdir^^.
3. Nüfus Artışı ve Direnen Yoksulluk
Son 25 senede yaşam seviyesinin hızla yükseldiği gözlenmektedir.
Birey başına gelir artışı, gelişen dünyada yılda ortalama % 1,3'dür. Fakat,
bunun yanında nüfus da hızla artmaktadır. 1970'lerdeki, 2,9 milyardan
2000' lerde 6 milyara yükselmiştir. Bunların çoğu yoksulluk içinde
doğmuştur. Aşırı derecede yoksul ekonomik koşullar içinde, yani günde l
dolardan daha az gelirle yaşayan dünya nüfusu, 1987'nin % 28 oranından
1994'de % 24 'e düşmüştür.
Bu konu için bkz. Milanovic, B.; Income, Inequality and Poverty During the Transition from Planned Economy to Liberal Economy; World Bank Press: Regional and Sectoral Studies; Washington, D. C ; 1998.
55 World Bank; "Income Poverty"; op.cit.; p. 1 - 24.
Ortalama gelirdeki artışa, sosyal göstergelerdeki gelişmeler eştik
etmiştir. 1970 - 75 dönemindeki bin canlı doğmııdan, 104 ölü çocuk oranı
1996'da 59 'a düşmüştür. Ortalama yaşam ümidi 1970'den bu yana her yıl 4
ay uzamaktadır. Gıda üretimi nüfus artışını aşmıştır. İlköğretime kayıt
sayılarında hızlı gelişme gözlenmektedir. Yetişkinlerdeki okur - yazar oranı
% 46 'dan % 70 'e çıkmıştır. Cinsiyet farklılıkları daralmış, ortaokullarda kız
öğrencilerin erkeklere oranı 1980'de % 70 'den 1993'de % 82 'ye çıkmıştır.
Gelişen bölgelerin hemen birçoğunda bebek ve çocuk ölüm oranlan keskin
bir biçimde azalmıştır.
Bu gelişmeler yoksulluğu hafifletmektedir. Buna rağmen, küresel
görünüş büyük bölgesel farklılıklar göstermektedir. Yoksulluk, Avrupa ve
Orta Asya 'da hızla azalırken, Latin Amerika 'da ve Sahara - altı Afrikasında
yükselmeye devam etmektedir. Dünyanın en fazla yoksul insanının yaşadığı
Asya 'da , yoksulluk son 20 senede dikkati çekecek derecede azalmış, fakat
son krizler bu gelişmeyi yavaşlatmıştır. Bütün bu gelişmelere rağmen.
Güney Asya 'da her 10 aileden 4 'ü , yani 500 milyon insan yoksulluk
içindedir'^^^
World Bank; ''Goal of Halving Poverty by 2015 Attainable but Difficult, Proggress Uneven: World Development Indicators 2000''; http:// wbln0018.worldbank.org/news/pressrelease.nst7 73fa6c5a2d50a67852565e200692a79/ 9e3690275d97314852568c000693c25?OpenDocument; 22.04.2000; p. 1 - 5.
4. Dünya Gelirinin Paylaşımı: Az NüfuSj Çok Pay
Dünya çapında gelir dağılımı ile ilgili yapılan hesaplamalara göre,
"AB'n in dünya nüfusundaki payı % 2, dünya hasılasından aldığı pay % 26,
ABD'n in nüfus payı % 4,6, hasıladan aldığı pay ise % 25'dir . Japonya 'nın
nüfus payı % 2,2, hasıladan aldığı pay % 16, Almanya 'nın nüfus payı % 1,4,
hasıladan aldığı % 7,7, Türkiye 'nin nüfus payı % 1,1, hasıladan aldığı pay,
% 0,7'dir."
Bir diğer hesaba göre, dünya nüfusunun sadece % 8,8'ini oluşturan
ABD, AB ve Japonya, dünya gelirinin % 66's ına sahip bulunmakta, dünya
nüfusunun % 91,2'sini oluşturan diğer ülkeler ise, toplam gelirden sadece %
30 pay almaktadır. Bu gelir bölüşümü tablosu, küreselleşme sürecinin
toplumsal boyutunu ve sosyal devlet tartışmalarını önemle gündeme
getirmektedir""^.
Özellikle Dünya Bankası uzmanları, enflasyonla bölüşüm arasında
güçlü ilişkiler bulunduğuna işaret etmektedirler. İleri sürüldüğüne göre,
yüksek enflasyonu önlemeye yönelik makro ekonomik tedbirler, yoksul
kesimin gelirlerini daha hızlı artırmakta ve bölüşümü olumlu yönde
etkilemektedir. Dünya Bankası uzmanlarının 80 ülkede 1960 - 2000 yılları
arasındaki dönemi kapsayan araştırmalarına göre, "en yoksul kesimlerin
geliri, sözkonusu dönemde ortalama gelir artışıyla aynı oranda artmış
bulunmaktadır. Kırk yıllık dönemi ikiye böldüğümüzde 1960 - 1980
dönemi ile 1980 - 2000 dönemi arasında önemli fark görülmemekte,
küreselleşmenin gelir dağılımını bozduğu iddiası doğrulanmamaktadır.
Gelir düşüşlerinin yaşandığı krizlerden tüm kişiler aynı oranda
etkilenmemektedir. Örneğin % 20' l ik bir gelir kaybı, zaten zor koşullardaki
en yoksul kesim için daha sancılı sonuçlar doğurabilmektedir. Dışa açılan ve
küresel ekonomiye uyum sağlayan ekonomiler daha hızlı büyümekte ve en
yoksul kesim de bu büyümeden aynı oranda payını almaktadır. Eğitim
harcamalarındaki artış, ekonomik büyümeyi .arttırmakta, fakat gelir
dağılımına belirgin bir etki yapmamaktadır. Kamu harcamalarının
yükselmesi, ekonomik büyümeyi belirgin bir biçimde düşürmekte ve en
yoksul kesim de bu düşüşten zarar görmektedir ." Böylece, gelir dağılımını
düzeltmenin en güvenilir yolu olarak, özellikle enflasyonu düzeltmenin
gereği vurgulanmaktadır.
Aşağıdaki tabloya göre, ulusal düzeyde yoksulluğun en yoğun
olduğu ülke olarak Sri Lanka, Bangladeş ve Hindistan gözükmektedir. En az
yoksul olan ülkelerin ise Çin, Uganda olduğu anlaşılmaktadır. Uluslararası
yoksulluk düzeyi bakımından ise, l Dolar sınırında Nijerya, Hindistan,
Uganda en önde gelen ülkeler olarak sıralanmakta, Fas ve Tayland ise en
düşük oranlar vermektedir. 2 Dolar düzeyinde ise, Nijerya, Hindistan,
Pakistan en yoksul ülkeler olarak dikkati çekmektedir.
57 Bila, F.; "Dünya Gelirinin Paylaşımı"; M Î H / J ^ ^ ; 30.01.2000; s. 16.
'' TESEV; 'Kent Yoksulluğu Seminerr ne sunulan şu tebliğlere bkz. "Kent Yoksulluğu ve Modernité", "Kayıt - dışı Nitelikli Kentliler", "Kent Yoksulluğu, Türkiye Örnekleri, Sorunlar ve Uygulamalar", "Kent Yoksulluğu ve İstanbul: Görgül Çözümlemeler"; İstanbul: Divan Oteli; 4 Şubat 2000.
T A B L O 1 - B A Z Ì Ü L K E L E R D E Y O K S U L L U K D Ü Z E Y L E R I , ( % )
Ulusal Yoksulluk Düzeyi Uluslararası Yoksulluk Düzeyi
Baz Yıl Kır Kent Toplam Baz Yıl 1 Dolar^ IDolar^^^^ Bangladeş 1 9 9 6 3 9 , 8 1 4 , 3 3 5 , 6 1 9 9 6 2 9 , 1
Çin 1 9 9 8 4 , 6 2 4 , 6 1 9 9 8 1 8 , 5 5 3 , 7
Endonezya 1 9 9 8 2 2 , 0 1 7 , 8 2 0 , 3 1 9 9 9 1 5 , 2 6 6 , 1
Etiyopya - - - - 1 9 9 5 3 1 , 3 7 6 , 4
Fas 1 9 9 9 2 7 , 2 1 2 , 0 1 9 , 0 1 9 9 1 2 7 , 5
Hindistan 1 9 9 4 3 6 , 7 3 0 , 5 3 5 , 0 1 9 9 7 4 4 , 2 8 6 , 2
Meksika 1 9 8 8 - - 1 0 , 1 1 9 9 5 1 7 , 9 4 2 , 5
Nijerya 1 9 9 3 3 6 , 4 3 0 , 4 3 4 , 1 1 9 9 7 7 0 , 2 9 0 , 8
Pakistan 1 9 9 1 3 6 , 9 2 8 , 0 3 4 , 0 1 9 9 6 3 1 , 0 8 4 , 7
Sri Lanka 1 9 9 1 3 8 , 1 2 8 , 4 3 5 , 3 1 9 9 5 6 , 6 4 5 , 4
Venezuela 1 9 8 9 - - 3 1 , 3 1 9 9 6 1 4 , 7 3 6 , 4
Tayland 1 9 9 2 1 5 , 5 1 0 , 2 1 3 , 1 1 9 9 8 2 2 8 , 2
Uganda 1 9 9 3 - - 5 , 0 1 9 9 2 3 6 , 7 7 7 , 2
Venezuela . 1 9 8 9 - - 3 1 , 3 1 9 9 6 1 4 , 7 3 6 , 4
Zinibadwe 1 9 9 1 . 3 1 , 0 1 0 , 0 2 5 , 5 1 9 9 1 3 6 , 0 6 4 , 2
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http.7/www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000. p. 62 - 65. * Günde 1 Dolar ' in Altında Yaşayan Nüfus
Günde 2 Dolar 'm Altında Yaşayan Nüfus
5. Yoksulluğu Azaltma Stratejileri
Dünya Bankası çalışmalarına göre, gelişen ülkelerde yoksulluğu
azaltma stratejileri çerçevesinde temelde üç sorun söz konusudur. Bunlar;
a. Yoksulluğun yapısmm anlaşılması:
Bu saflıada, kimlerin yoksul olduğu, nerede yaşadıkları,
geçimlerinin kaynakları incelenmelidir. Yoksulluk çok boyutlu bir
kavramdır. Gelirin düşüklüğünden, kötü sağlık koşullarına, eğitimin
düşüklüğüne ve diğer maddi boyutu olmayan kavramlardan cinsiyet ayrımı,
güvensizlik, güçsüzlük ve sosyal dışlanmaya kadar çok sayıda kavramı
içermektedir.
b. Yoksulluğa en fazla etki yapan kamunun yönlendirilmesi:
Yoksulluğun yapısının anlaşılması ve etkileyen faktörlerin
bilinmesi, kamu hareketinin yoksulluk hedefine doğru somut bir şekilde
yönlendirilmesine olanak sağlayacaktır. Bu arada, tarımsal gelişme, yerel
altyapılar, özel sektörün gelişimi, iş yaratılması, güvensizliğin azaltılması,
programın etkinleştirilmesinde önemlidir. Burada anahtar unsur, yoksulluğa
en çok etki yapabilecek kamu müdahalesinin seçilmesidir.
c. Ortaya çıkan göstergeleri seçmek ve takip etmek:
Sonuçlar,, tahmin edilen hedeflere uyulmuş mudur soaısuna cevap
oluşturacaktır. Böyle bir durumda, gerekirse politika ve programlar, duruma
göre yeniden düzenlenecektir''^.
Yeni çağa dönerken, yoksulluğa karşı mücadele kaygı verici bir
görüntü yansıtmaktadır. Özellikle Çin ve diğer Doğu Asya ülkelerinde
dikkati çekici bir gelişme yaşanmasına rağmen, gelişen ülkelerin birçoğunda
World Bank; ''Overview of Poverty Reduction Strategies''; http://www.worldbank.org/poverty; 24.04.2000; p. 1 - 2 .
yoksulluk ısrar etmektedir. Bazı ülkeler, ısrarlı politikalarla ve içte büyük
bir uyuşmazlık olmadıkça, büyümede ve yoksulluğu azaltmada başarı
kaydetmişlerdir. Buna rağmen, gelişmenin hızı gelecek 15 yılda fakirlerin
yaşam biçimini geliştirmek için çok yetersizdir.
Aynı zamanda, zenginle fakir arasındaki açıklık büyüktür ve
gittikçe artmaktadır. Bu farklar, sadece gelirde değil, eğitim, sağlık ve
benzeri alanlarda da gözükmektedir. Dünya Bankası 'nm çalışmalarına göre,
bu gidiş durdurulmadıkça 2015 ' te nüfusun yarıya yaklaşan kısmı, günde 1
dolardan az olmak.üzere aşırı bir yoksulluk içinde yaşayacaktır. Yoksulluğu
azaltmanın zorlukları gerçekten insanın gözünü korkutmaktadır. Gelecek 25
yılda, dünya nüfusunun 2 milyar artması hesaplanmaktadır. Bunların çoğu,
gelişen dünyada ortaya çıkacaktır.
Gelişmiş dünyanın gayretleri ve bu ülkelerin kendi çabaları
olmadıkça, bu insanların çoğu hayatları boyunca yoksullukta kalacaktır. Bu
gayretler yanında özellikle ulusal hükümetler, "Dünya Bankası",
"Uluslararası Para Fonu", "Birleşmiş Milletler" organları, bölgesel gelişme
bankaları, hükümet dışı sivil örgütler ve dini kuruluşlar bu çerçevede çaba
göstermektedirler.
Özellikle Eylül 1999'da Dünya Bankası ve IMF, "ağır borç yükü
altında olan fakir ülkeler girişimini" başlatarak, daha geniş, daha derin, daha
çabuk bir şekilde borç sorunlarını çözme gayretine girmişlerdir.
Bu konuda esas olarak şu prensipler ileri sürülmektedir:
• Gelişme, esas itibariyle toplumsal bir dönüşüm olduğu için
zaman almaktadır,
• Gelişme sürecine geniş açıyla, buna karşılık yoksulluğa çok
boyutlu bir bakış açısıyla bakılmalıdır,
• Hızlı büyüme, yoksulluğun sürekli düşürülmesi için esastır.
Fakirlerin gittikçe artan ölçüde bu sürece katılmaları gerekir,
• Gelişmenin yönü, stratejileri, hedefleri ve yoksulluğun
azaltılması konusunda ülkenin bir tercihi olmalıdır. Bu
dumm, sürdürülebilir bir kalkınma için çok önemlidir,
• Toplumun bir bütün olarak geliştirilmesi, birbirine yakın bir
biçimde çahşması, sürüp giden işbirliği, programların
rasyonelleştirilmesi, üyelerin kendi güçlerine göre bu sürece
katılmaları gereklidir,
• Gelişmenin olumlu sonuçları açıkça görünür olmalıdır.
Bu hedefler çerçevesinde 1995 "Kopenhag Deklarasyonu", 1996
"Gelişmeye Yardım Komitesi 'nin Yayınladığı Stratejiler", 1996 "Dünya
Bankası - IMF Yıllık Toplantısı", 1999 "Cologne Zirvesi", 1999 "Dünya
Bankası - IMF Yıllık Toplantısı" bu gelişmenin temel taşlandı/^^\
60 Ibid.; p. 3 - 5 .
Yoksulluğu azaltma stratejilerinde şu sorunlar temel nitelikte
gözükmektedir:
• Ülkeler niçin yoksulluğu azaltma stratejileri oluşturmak
zorundadır?
• Yoksulluğu azaltma stratejileri fakirlere nasıl yardım
edebilir?
• Yoksulluğu azaltma stratejileri ile "kapsamlı gelişme
çerçevesi" (comprehensive development framework - CDF)
arasında nasıl bir ilişki vardır?
• Yoksulluğu azaltma stratejisi nasıl olmalıdır?
• Yoksulluğu azaltma stratejileri "ağır borç yükü ahmdaki
fakir ülkeler girişimini" ne yönde etkileyecektir. Çok düzeyli
örgütlerin ve verici ülkelerin rolü nedir?
• Dünya Bankası ve IMF, yoksulluğu azaltma stratejilerinde
nasıl bir rol oynamaktadır?
• Hangi ülkeler yoksulluğu azaltma stratejilerinden
yararlanacaktır?
• İleriye dönük yeni adımlar hangileridir^*?
IMF Survey; "IMF Under the Leadership of Michel Camdessus"; Feb. 2000; p. 2 - 8 . & World Bank; "Overview of Poverty Reduction Strategies"; op.cit.; p. 6.
2000 yılının Haziran ayında Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası,
IMF ve OECD tarafından "Hepimiz İçin Daha İyi Bir Dünya" (A Better
World for All) isimli ortak bir rapor yayınlanmıştır. Bu rapora göre, eğer
gelişen ve endüstri ülkeleri destek verecek olurlarsa, 2015 yılında dünyada
yoksulluk daha da azalacaktır. Rapora göre başarıdaki en önemli güçlükler
arasında elverişsiz politikalar, insan hakları ihlalleri, uyuşmazlıklar, doğal
afetler, HIV / AİDS, gelir eşitsizliği, eğitim-, sağlık hizmetlerindeki
yetersizlik, kadın ve erkek arasındaki fırsat eşitsizliği sayılmaktadır.
Ayrıca rapora göre, küresel pazarların dışında kalış, borç yükleri,
gelişme yardımlarının azalması, başarıları zayıflatmaktadır. Ekonomik
gelişme, sorunları büyük ölçüde çözecektir. Temel sosyal hizmetlere daha
fazla yatırım yapılmalıdır. Ayrıca ticarete, teknolojiye, bilgiye daha fazla
açılım, fakirlikle savaşta başarı getirecektir^^.
6. Büyüyen Ekonomi^ Daha da Bozulan Gelir Dağılımı
Kuşkusuz burada dikkati çeken başka bir ilginç nokta vardır. XXL
asra yönelmiş ABD ekonomisi, serbest piyasa, artan gelir, düşük enflasyon
ve işsizlik gibi ekonomik göstergelerin çok başarılı sonuçlar vermesine
rağmen, gelir dağılımının daha da bozulmasını önleyememiştir. Gelir
farkları büyümek suretiyle, toplumda ikili bir gelir yapısı ortaya
çıkmaktadır. Özellikle gelir dağılımının yakın tarihte daha fazla bozulduğu
dikkati çekmektedir.
IMF Survey; "Industrial Developing Countries Must act Rapidly to Reduce World Poverty Significantly by 2005"; Vol: 29; No: 13; July 3,2000;p.209.
Bu artan gelir eşitsizliğinin nedenleri konusunda değişik
tartışmalar yapılmıştır. Gelir dağılımındaki farklılığın artması, yüksek
vasıflı ve iyi eğitilmiş işçiler lehine işleyen ekonomideki teknolojik
gelişmelerin bir sonucu mudur? Yoksa, başka faktörlere mi dayanmaktadır.
Aslında, zenginle fakir arasındaki farklar artmakla, orta sınıf küçülmekle
birlikte kaybolmamış ve yavaş bir artış göstermiştir^\
Kuşkusuz, günümüzdeki yoksulluğu sadece gelişme halindeki
Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin bir sosyo - ekonomik sorunu
olarak değerlendirmemek gerekir. Günümüzde Batı Avrupa 'nın refah
toplumlarında, işsizlik yanında, çok sayıda kaynaktan beslenen yoğun bir
yoksulluk vardır. Benzer şekilde, yeni ekonomiye rağmen halen A B D ' d e
yoksulluk ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Özellikle, kent yoksulları, getto
yoksulluğu, çalışan fakirler, tek ebeveynli ailelerdeki yoksulluk dikkati
çekmektedir^"^.
Aslında, hem yoksulluğun ortaya çıkışında, hem de yoksulluğun
azaltılmasında en önemli etkenin işsizlik ve istihdam politikaları olduğuna
hiç kuşku yoktur. A B D örneğinde gördüğümüz gibi, artan işsizlik
yoksulluğu derinleştinnekte, büyüyen ekonomi ve düşük enflasyonla ortaya
çıkan istihdam genişlemesi yoksulluğu yavaşlatmaktadır.
Ryscavage, P.; Income Inequality in America: An Analysis of Trends; New York: M. E. Sharpe PubUshing; 1999; p. 23; & Ayrıca bkz. Neill, J. (ed.); Poverty and Inequality: The Political Economy of Redistribution; Michigan: W.,E. Upjohn Institute for Employment Research; 1997; & Worth, R.; Poverty; California: Lucent Books; 1997; & Alcock, P.; Understanding Poverty; Second Edition; London: MacMillan Press; 1997.
EI I wood, D. T.; Poor Support: Poverty in the American Family USA* BasicBooks; 1988; p. 83 - 85.
7 . Küreselleşme^ "Asya KrizV' ve Artan Yoksulluk
"BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı" (UNCTAD) tarafından
hazırlanan bir Rapor 'da, küreselleşme ile ortaya çıkan yedi sorun şöyle
sıralanmaktadır:
• "Dünya ekonomisi çok yavaş büyüyor ve yoksulluk
giderilemiyor,
• Kuzey ve Güney yarım küre arasındaki gelir dağıhmı farkı
artıyor,
• Orta direğin gehr durumu gittikçe bozuluyor,
• Dünya genelinde rant gelirleri büyüyor,
• Bu d u m m istihdamı artırıcı reel yatırımları engelliyor,
• Global işsizlik artıyor, iş güvencesi yapısal dönüşüme uğruyor,
• Ücret düzeyleri arasındaki eşitsizlik artıyor'^\"
Bu değerlendirmeler günümüz dünyasının, küreselleşmenin
beraberinde getirdiği nimet ve külfetleri paylaşmak zorunda olduğunu
göstermektedir. Büyüme ve gelir artışları ile bir yandan bazı ülke ve
bölgelerde refah artarken, diğerlerinde gelir dağılımı bozulmakta, işsizlik ve
sefalet büyümektedir.
Milliyet; "Globalizmin Yedi Günahı"; 03.10.1997; s. 9.
Gerçekten, "bu yüzyılın başında dünyada en zengin ve fakir
arasındaki gelir farkı 15 kat mertebesindeydi. Bu fark günümüzde 100
katma çıkmıştır." Ayrıca "zengin - yoksul ayrışmasının yarattığı sorunlar
giderek artıyor. Bugün kürede 1.3 milyar insan göçebe, işsiz, yoksul. Tıpkı
tarihteki kabile göçleri gibi potansiyel bir tehlike oluşturuyorlar. Düne kadar
fakirlerin sorunu olan yoksulluk, bugün zenginlerin de sorunu haline
gelmiştir."
Dünya nüfusunun % 6'sımn 'zenginliğin % 80'nini kontrol ettiği
dünyada, radikal akımların filizlenmesi zaten süpriz değildir. Bu bakış
açısından, işsizliği, dar kalıplarından gelir dağılımının ve fakirliğin daha
geniş ufuklarına taşımak daha gerçekçi olacaktır^^.
Buna ilave olarak, değişik kökenlerden doğan sürekli krizler de bu
farkı derinleştirmektedir. 1982'de Latin Amerika 'da, 1994 - 95 'de
Meksika 'da, 1998'de Uzak Doğu 'da yaşanan ekonomik krizler bunun tipik
örnekleridir.
Özellikle yakın tarihlere kadar mucize gelişme olarak ve başarılı
istihdam örnekleri biçiminde değerlendirilen Asya ülkelerinde 1998'le
birlikte dikkat çekici krizlerin yaşandığı gözlenmektedir. Endonezya 'da
yaşanan ekonomik kriz, işsizlik ve protestolar, hızla diğer Asya ülkelerine
yayılmıştır. Bunlardan bir diğeri, toplumsal ve siyasi krizleri beraberinde
getiren Tayland olmuştur. Endonezya, "son 10 yıldaki olumlu gelişmelere
karşın, yoksulluğun ve işsizliğin hatırı sayılır boyutlarda olduğu Dünya 'nm
dördüncü en kalabalık ülkesidir".
66
Oğuz, Ş.; "Refah, Refaha Karşı"; Milliyet, 16.03.1998; s. 9.
Benzer gelişmeler işsizliğin hızla arttığı Güney Kore 'de
görülmekte, sendika - hükümet ilişkileri gerginleşirken, öğrenci gösterileri
hızla yaygınlaşmaktadır. "Tayland ve Malezya 'nın ise, daralmanın ilk
kurbanı olarak ülkelerindeki göçmen işçileri seçmeleri ve onları ülkelerine
geri göndermeye yönelmeleri, krizin etkilerinin bu işçilerin ana vatanı olan
Pakistan, Bangladeş, ve Srilanka gibi yoksul ülkelere yansımasını gündeme
getirmektedir.
Aslında Tayvan'daki depremlere ve Asya krizinin etkilerine
rağmen, 1999 Temmuz'unda işsizlik sadece % 0.11 oranında artarak % 3.22
oranına yükselmiştir. Kaldı ki, bu ülkede sayılara 300 bine ulaşan Tayland,
Filipinler, Endonezya ve Malezya'lı işçi bulunmaktadır.
XXI. yüzyıla yönelirken, 1999'da Taiwan emek piyasasında köklü
reformlar yapılmakta ve yeni politiklar benimsenmektedir. Bunlar arasında;
• Yeni iş fırsatlarmm yaratılması ve istihdamın önündeki
güçlüklerin kaldırılması,
• İnsan kaynaklarının kalitesinin yükseltilmesi ve insan
kaynaklarının endüstrilerarası transferinin gerçekleştirilmesi,
• Emek piyasalarında bilgi verme hizmetlerinin
güçlendirilmesi,
• İş güvencesinin refah programları ve gerçekleştirilecek yasal
düzenlemelerle sağlanması,
• Sosyal sigorta ve refah sistemlerinde istihdam hedeflerine
uygun düzenlemeler yapılması, sayılabilir.
Bölgede kurtarıcı rol oynayabilecek Japonya'nın ise, kendine özgü
ciddi ekonomik sorunları bulunduğundan, bu ülkenin Asya krizini
önleyecek tedbirlere yönelmesi mümkün görülmemektedir. İş talebi
düşüklüğü yanında, dış ticaret fazlasının sürekli büyümesi, ekonomiyi
etkileme paketlerinin başarısız sonuçları, Japonya'nın olumlu etkilerini
sınırlamaktadır.
Doğu Asya 'da ortaya çıkan bu krizlerin XX. yüzyılın başında
Avrupa 'da yaşanan ekonomik ve siyasi krizlere benzediğine dikkati çeken
P. Drucker, Asya ülkelerinin 195'0'den bu yana son derece hızlı bir
sanayileşme ve kentleşme süreci yaşadıklarını, bu gelişmenin etkilerinin
yeni yeni ortaya çıktığına işaret etmektedir.
"Drucker ' in büyük korkusu, çeşitli Asya ülkelerinde işsizliğe
sürüklenen ve Çin'dekilerin de hesaba katılması ile sayıları 200 milyona
yaklaşabilecek olan yersiz yurtsuz köylülerin, yeni bir köylü isyanı başlatma
olasılığıdır^^."
8. Yoksulluğa Savaş : "21. Asra Doğru 21 Temel Hedef •
1996'da OECD bünyesinde "Gelişmeye Yardım Komitesi" 6 altın
anahtar belirlemiştir:
• 2015 yılma kadar, aşırı yoksulluk içinde olan insanların
sayısı yarıyarıya azaltılacaktır.
67 Ulagay, O.; "Asya, Yeni Şoklara Gebe"; Milliyet, 17.05.1998; s. 11.
• 2015 'e kadar, bütün ülkelerde ilkokul eğitimi
gerçekleştirilecektir,
• 2005 yılma kadar, ilk ve ortaokullarda cinsiyete dayalı
farklar kaldırılacak, kadınları güçlendirecek ve eşitliği
artıracak gelişmeler kaydedilecektir,
• 2015 yılma kadar, annelerin ölüm oranı 3 / 4 ve 5 yaşındaki
küçük çocuklar ve bebeklerdeki ölüm oranı ise 2 / 3 oranında
azaltılacaktır,
• 2015 'e kadar, bütün nüfus için sağlık hizmetleri
sağlanacaktır,
• 2005 yılma kadar, ulusal sürdürülebilir kalkınma
stratejilerinin uygulanmasıyla, halihazır çevre
kaynaklarındaki kayıplar 2015 yılma kadar ulusal ve küresel
olarak geri kazanılacaktır.
Böylece, 2015 'e kadar, günde 1 dolardan daha aza yaşayan
nüfusun yarısı yoksulluk çizgisinin üzerine çıkartılacaktır. Ve 1993'ün 1,3
milyarından, 2015 ' in 900 milyonuna inecek şekilde, dünya yoksullarının
Dram % 30 'dan % 15'e indirilecektir.
Böyle bir hedefin yaratılması, büyümenin bir fonksiyonudur. Eğer
ekonominin büyümesi oranında kişisel gelirler de artacak olursa, yoksulluk
sınırının altında daha az insan olacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesi,
büyümeye ve gelir dağılımına bağlı gözükmektedir. Özellikle Hindistan ve
Çin, öngörüldüğü şekilde ekonomide büyümeyi gerçekleştirmiş ve
yoksulluğu nisbeten azaltmıştu'.
Bu hedeflerin yaratılmasmda, özellikle dikkati çekici politikalar
şunlardır: Ekonomik büyümenin hızlandırılması, gelir ve zenginliğin
dağılımındaki düzelme, sosyal gelişmenin hızlandırılması bu arada
sayılabilir^^.
2000 yılının Şubat ayında Bangkok' ta toplanan B M Ticaret ve
Kalkınma Konferansı 'nda, yoksul ülkelerin küreselleşme ve serbesl
ticaretten fayda sağlamadıkları, bu ülkelerde yoksulluğun, eşitsizliğin bu
süreç içinde daha da arttığı ileri sürülmüştür. Konferans tarafından
hazırlanan Rapor 'da, 197rierde yoksul ülke kategorisine giren ülke sayısı
25 iken, bu sayının günümüzde 48 'e çıktığı kaydedilmiştir.
Rapor 'a göre, bu dönem içinde sadece Bostwana 'nın bir üst
düzeye yükseldiği behrtilmektedir. Bu guruptaki ülkelerden 33 'ü Afrika'da,
9'u Asya 'da , 5'i Pasifik bölgesinde ve sadece l ' i Latin Amer ika 'da
bulunmaktadır.
World Bank; "Understanding Poverty"; op.cit. p. 6. & Ayrıca bkz. World Bank; "Goal of Halving Poverty by 2015 ..."; op.cit.; p. I vd. & Farklı görüşler için bkz. ''Poverty''; http://www.glpbalissues.org/TradeRelated/Poverty.asp; 24.04.2000; p. 1 -
ı ı ı . K Ü R E S E L L E Ş M E S Ü R E C I N D E D Ü N Y A D A I Ş S I Z L I K
A. DÜNYA NÜFUSUNDA VE İŞGÜCÜNDE GENEL EĞİLİMLER
Nüfusun büyüklüğünün, büyüme hızmm ve yaş itibariyle
dağılışmm bilinmesi, o ülkede halkm refah seviyesinin, ekonominin üretken
kapasitesinin belirlenmesi ve gelecekte ortaya çücan ihtiyaçlarm tespki
açısmdan çok önemHdir.
Bu bakımdan, çok yönlü bir ilgi alanı olarak, gerçekçi nüfus
analizleri yapılmak zorundadır.
• Genelde nüfus sayımlarıyla ortaya konan bu bilgiler, bize
1970'lerden itibaren küresel nüfus artış oranlarının hızlı bir
biçimde azaldığını göstermektedir,
• Ayrıca, her yıl nüfusa ilave olan insan sayısı da, özellikle
1990'lardan itibaren yavaşça azalmaya başlamıştır,
• XXI. asrın ilk 10 yılında dünya nüfusunun % 1,1 artması ve
nüfusa yılda 70 milyon insan ilave olması beklenmektedir^''^
Böylece, 1980'lerde 4,4 milyar olan dünya nüfusu, 1998'de
5,8 milyar iken, 2015 'de ise 7,1 milyara çıkacaktır,
• 1980 - 98 döneminde % 1,6 olan ortalama nüfus artışı oranı,
1998 - 2015 döneminde % 1,1'e inecektir,
En fazla nüfus artışı, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde
ortaya çıkacak, bu gurubun nüfus aitışı 1980 ile 1998
arasında 3,6 milyardan 5,0 milyara çıkacak ve 2015 'de 6,1
milyar olacaktır,
Yüksek gelirli ülkelerde bu artış 789 milyondan 928 milyona
çıkacak, Para Birliği 'nin geçerli olduğu AB ülkelerinde nüfus
artışı sadece 12 milyona yakın bir rakamda kalacaktır.
'' İTO; Ekonomik Rapon İstanbul; Eylül 1999; s. 43.
T A B L O 2 - B Ö L G E L E R E V E G E L İ Ş M İ Ş L İ K S E V İ Y E S İ N E G Ö R E D Ü N Y A N Ü F U S U
Toplam Nüfus (Milyon) Artış
Oranı, (%)
65 +
NÜfU!
Yaş
5, % )
1980 1998 2015 1980
1998
1998
2015 1998 2015
Düşük Gelirli Ülkeler 2 , 5 2 6 , 6 3 , 5 3 6 , 4 4 , 4 3 6 , 2 1 , 9 1 , 3 5 , 0 5 , 9
Orta Gelirli Ülkeler 1 , 1 1 4 , 4 1 , 4 7 4 , 4 1 , 7 4 8 , 3 1 , 6 1 , 0 6 , 6 7 , 7
Düşük & Orta Gelirli Ülkeler 3 , 6 4 1 , 0 5 , 0 1 0 , 8 6 , 1 8 4 , 5 1 , 8 1 , 2 5 , 5 6 , 4
Yüksek Gelirli Ülkeler 7 8 9 , 1 8 8 5 , 8 9 2 8 , 4 0 , 6 0 , 3 1 4 , 1 1 8 , 0
Avrupa Para Birliği Ülkeleri 2 7 5 , 9 2 9 1 , 1 2 8 6 , 5 0 , 3 - 0 , 1 1 5 , 8 1 9 , 6
DÜNYA 4 , 4 3 0 , 2 5 , 8 9 6 , 6 7 , 1 1 2 , 9 1 , 6 1,1 6 , 8 7 , 9
Kaynak: Worid Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 40.
1. Nüfusta Yaşanan Gelişmeler
a. Gelişmiş Ülkelerde
• Gelişmiş ülkelerde nüfus artışmm, İsrail 'in özel koşulları
bir tarafa bırakılacak olursa, 1980 - 98 döneminde % l ' l e r
civarında olduğu, 1998 - 2015 döneminde ise, % l ' ler in
altına düştüğü gözlenmektedir,
• Özellikle İsviçre, Japonya, Rusya 'da nüfusun azalması
beklenmektedir,
• Artıştaki bu düşüşe ilaveten, ülkelerin hemen hepsinde
2015 yılında 65 + yaş gurubunun toplam nüfus içerisinde
payı da dikkati çekecek şekilde artacaktır.
Toplam Nüfus (Milyon) Artış Oranı, (%) 65 + Yaş
Nüfus, (%)
1980 1998 2015 1980-98 1998-2015 1998 2015 ABD 2 2 7 , 2 2 7 0 , 3 3 0 4 , 9 1 , 0 0 , 7 1 2 , 3 1 5 , 1
Avustralya 1 4 , 7 1 8 , 8 2 1 , 5 1 , 4 0 , 8 1 1 , 8 1 5 , 2
israil 3 , 9 6 , 0 7 , 6 2 , 4 1 , 4 9 , 3 1 0 , 7
isviçre 6 , 3 7 , 1 7 , 0 0 , 7 - 0 , 1 1 4 , 9 2 0 , 8
Japonya 1 1 6 , 8 1 2 6 , 4 1 2 4 , 4 0 , 4 - 0 , 1 1 6 , 0 2 4 , 7
Kanada 2 4 , 6 3 0 , 3 3 3 , 7 1 , 2 0 , 6 1 2 , 3 1 5 , 9
Norveç 4 , 1 4 , 4 4 , 7 0 , 4 0 , 3 1 5 , 6 1 8 , 1
Rusya 1 3 9 , 0 1 4 6 , 9 1 3 7 , 6 0 , 3 - 0 , 4 1 2 , 2 1 3 , 4
Yeni Zelanda 3 , 1 3 , 8 4 , 1 1 ,1 0 , 5 1 1 , 6 1 4 , 8
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, ' 'http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 3 8 - 4 1 .
b. Avrupa Birligi'nde
• Dünya Bankası verilerine göre, 15 AB üyesinin en fazla
nüfuslu ülkesi, 78 milyonla Almanya, 61 milyonla Fransa,
59 milyonla İngiltere ve 54 milyonla İtalya'dır,
• En düşük nüfuslu ülkeler ise, bilindiği gibi, Lüksemburg,
İrlanda ve Finlandiya'dır,
• 1980 - 98 döneminde tüm ülkelerde nüfus artışı % l ' i n
altındadır,
• En düşük olarak (% 0,1) İtalya ve Portekiz belirlenmiştir.
• 1998 - 2015 döneminde tahmin edilen artış oranlarının
önemli bir kısmı azalan nüfus oranları vermektedir.
• Bunlar arasında Almanya, Avusturya, İspanya, İsveç,
İtalya, Portekiz, Yunanistan dikkati çekmektedir.
• Bu dönemde 65 + yaş gurubu nüfusun birçok AB ülkesinde
% 5 oranında artacağı hesaplanmaktadır.
TABLO 4 - AB ÜLKELERİNE NÜFUS
Toplam Nüfus (Milyon) Artış Oranı, (%) 65 -H Yaş Nüfus,
(%)
1980 1998 2015 1980-98 1998-2015 1998 2015
Almanya 7 8 , 3 8 2 , 0 7 8 , 7 0 , 3 - 0 , 2 1 5 , 7 2 0 , 3
Avusturya 7 , 6 8 , 1 8 , 0 0 , 4 - 0 , 1 1 4 , 9 1 9 , 2
Belçika 9 , 8 1 0 , 2 1 0 , 2 0 , 2 0 , 0 1 6 , 2 1 9 , 5
Danimarka 5 , 1 5 , 3 5 , 3 0 , 2 0 , 0 1 4 , 7 1 9 , 0
Finlandiya 4 , 8 5 , 2 5 , 3 0 , 4 0 , 1 1 4 , 5 2 0 , 2
Fransa 5 3 , 9 5 8 , 8 6 1 , 1 0 , 5 0 , 2 1 5 , 5 1 8 , 1
Hollanda 1 4 , 2 1 5 , 7 1 6 , 3 0 , 6 0 , 2 1 3 , 5 1 7 , 9
İngiltere 5 6 , 3 5 9 , 1 5 9 , 2 0 , 3 0 , 0 1 5 , 8 1 1 8 , 9
İrlanda 3 , 4 3 , 7 4 , 1 0 , 5 0 , 6 1 1 , 4 1 3 , 5
İspanya 3 7 , 4 3 9 , 4 3 8 , 1 0 , 3 - 0 , 2 1 6 , 3 1 8 , 8
İsveç 8 , 3 8 , 9 8 , 6 0 , 4 - 0 , 1 1 7 , 2 2 2 , 0
İtalya 5 6 , 4 5 7 , 6 5 4 , 4 0 , 1 - 0 , 3 1 7 , 0 2 2 , 5
Lüksemburg - - - - - - -
Portekiz 9 , 8 1 0 , 0 9 , 8 0 , 1 - 0 , 1 1 6 , 1 1 6 , 8
Yunanistan 9 , 6 1 0 , 5 1 0 , 3 0 , 5 - 0 , 1 1 6 , 9 2 1 , 0
"http://www.woi-ldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 3 8 - 4 1 .
c. Gelişmekte Olan Ülkelerde
Gelişmekte olan ülkelerde ise;
En kalabahk ülkenin 1,2 milyarla Çin olduğu, bunu 1 milyara
yakm nüfusla Hindistan, 203 milyonla Endonezya ve
sırasıyla Pakistan ve Nijerya'nın takip ettiği gözlenmektedir.
Bu ülkelerde 1980 - 2015 döneminde nüfusun iki kattan fazla
artacağı hesaplanmaktadır.
Artış oranları Suriye ve Irak' ta % 3 'ün üzerinde, Nijerya,
Etiyopya, Pakistan, İran 'da % 2,5'ların üzerinde, Meksika
hariç diğerlerin hepsinde % 2'lerin üzerindedir.
2015 yılma kadarki dönemde Nijerya, Pakistan, Suriye,
Etiyopya, Irak'ta bu oranların % 2'lerin üzerinde olacağı,
diğerlerinde ise % 2'lerin altına ineceği tahmin edilmektedir,
65 + yaş gurubunda 2015 yılma kadar % l ' l e r civarında bir
artış beklenmektedir.
TABLO 5 - GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE NÜFUS
Toplam Nüfus (Milyon) Artış Oranı, (%) 65 + Yaş m fus, (%)
1980 1998 2015 1980-98 1998-2015 1998 2015
Bangladeş 8 6 , 7 « 1 2 5 , 6 1 6 1 , 8 2 , 1 1 ,5 3 , 3 4 , 0
Etiyopya 3 7 , 7 6 1 , 3 8 7 , 6 2 , 7 2 , 1 2 , 7 2 , 0
Fas 1 9 , 4 2 7 , 8 3 5 , 3 2 , 0 1 , 4 4 , 3 5 , 2
Hindistan 6 8 7 , 3 9 7 9 , 7 1 , 2 2 4 , 4 2 , 0 1 , 3 4 , 7 5 , 7
Irak 1 3 , 0 2 2 , 3 3 1 , 3 3 , 0 2 , 0 3 , 1 4 , 2
İran 3 9 , 1 6 1 , 9 8 2 , 1 2 , 6 1 ,7 4 , 6 5 , 0
Meksika 6 7 , 6 9 5 , 8 1 2 0 , 8 1 , 9 1 , 4 4 , 4 6 , 0
Nijerya 7 1 , 1 1 2 0 , 8 1 8 4 , 7 2 , 9 2 , 5 2 , 5 2 , 8
Pakistan 8 2 , 7 1 3 1 , 6 1 9 4 , 6 2 , 6 2 , 3 3 , 2 3 . 8
Suriye 8 , 7 1 5 , 3 2 1 , 8 3 , 1 2 , 1 3 , 0 3 , 5
Tunus 6 , 4 9 , 3 1 1 , 5 2 , 1 1 , 2 5 , 6 6 , 5
Çin 9 8 1 , 2 1 , 2 3 8 , 6 1 , 3 8 8 , 5 1 , 3 0 , 7 6 , 7 8 , 9
Endonezya 1 4 8 , 3 2 0 3 , 7 2 5 0 , 5 1 , 8 1 , 2 4 , 5 6 , 0
Güney Kore 3 8 , 1 4 6 , 4 5 1 , 1 1 ,1 0 , 6 6 , 3 1 0 , 8
Malezya 1 3 , 8 2 2 , 2 2 9 , 2 1 , 6 0 , 8 4 , 0 6 , 0
Tayland 4 6 , 7 . 6 1 , 2 7 1 , 0 1 , 5 0 , 9 5 , 3 7 , 9
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p.
3 8 - 4 1 .
2. Nüfusun Eğitim Durumu
• 1998 yılında Dünya Bankası verilerine göre, tüm dünyada
bütün erkek nüfusun % 18'i ve kadın nüfusun % 32'si
okur - yazar değildir,
1 5 - 2 4 yaş gurubundaki erkek gençlerde bu oran % 11'e, genç kadınlarda % 19'a yükselmektedir,
Esas çarpıcı olan taraf, düşük gelirli ülkelerde bu oranların 1998 yılında erkekler için % 22, kadınlar için % 41 oluşudur,
Orta ve düşük gelirli ülkeler birarada ele alındığı zaman, bu oran erkeklerde % 18 ve kadınlarda % 33 olmaktadır.
Yüksek gelirli guruplarda ve Avrupa Para Birliği 'ne dahil ülkelerde ne toplam nüfus içinde ne de gençler arasında okur - yazar olmayanların bulunmadığı anlaşılmaktadır.
TABLO 6 - DÜNYADA OKUR - YAZAR OLMAYANLAR (%)
Okunia-Yazma
Bilmeyen Yetişkin (15 +
Yaş)
Okuma-Yazma
Bilmeyen Genç (15 -
24 Yaş)
Erkek Kadın Erkek Kadın
1998 7 5 m
Düşük Gelirli Ülkeler 22 4 1 1 4 . 2 4
Orta Gelirli Ülkeler Î O 1 5 5 8
Düşük & Orta Gelirli Ülkeler 1 8 3 3 1 1 1 9
Doğu Asya &. Pasifik 9 2 2 2 5
Avrupa & Merkezi Asya 2 5 1 2
Latin Amerika & Karayipler 1 I 1 3 7 6
Orta Doğu & Kuzey Afrika 2 6 4 8 1 3 2 5
Güney Asya 3 5 5 9 2 4 4 2
DÜNYA 1 8 3 2 1 1 1 9
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000-
"http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people h tm" ; 24.04.2000; p. 84.
AB'ye aday ülkeler açısından nüfusun eğitim durumuna
baktığımız zaman, Dünya Bankası verilerine göre, 1998
yılında okuma - yazma bilmeyen yetişkin nüfusun
kadınlarda sadece Romanya 'da % 3, Bulgaristan'da % 2,
Litvanya ve Macaristan 'da % 1 olduğu, buna mukabil ,
Türkiye 'de bu oranın % 25' lere yükseldiği görülmektedir,
Erkeklerde ise, Bulgaristan, Macaristan, Romanya 'daki %
1 oranına karşılık, Türkiye 'de okuma - yazma bilmeyen
yetişkin erkeklerin oranı % 7'ye çıkmaktadır.
Okuma - yazma bilmeyen genç yaş gurubunda ise, Türkiye
yine bütün aday ülkeler arasında (erkeklerde % 2,
kadınlarda % 7) en eğitimsiz ülkeyi temsil etmektedir,
1997 verilerine göre, bütün aday ülkelerde eğitim süresi ise
Türkiye 'den daha yüksektir^^\
Eğitim - istihdam ilişkisi için bkz. Uyanık, Y . ; "Neoklasik İktisat Teorisinde Eğitim - İstihdam İlişkisi"; Kamu - İş Dergisi, C: 5; S: 2; Ocak 2000; s. 99 -106.
TABLO 7 - AB'NE ADAY OLAN BAZI ÜLKELERDE EĞİTİM (%)
Okuma-Yazma
Bilmeyen Yetişkin
(15 +Yaş)
Okuma-Yazma
Bilmeyen Genç (15
- 24 Yaş)
Ortalama Eğitim
Süresi
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
J998 1998 1997
Bulgaristan 1 2 0 1 12 12
Çek Cumh. - - - 13 13
Estonya - - - - 12 13
Letonya 0 0 0 0 12 13
Litvanya 0 1 0 0 - -
Macaristan 1 1 0 0 13 13
Polonya 0 0 0 0 13 13
Romanya 1 3 1 0 12 12
Slovenya 0 0 0 0 - -
TÜRKİYE 7 25 2 7 11 9
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000\ "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people .htm"; 24.04.2000; p. 8 2 - 8 5 .
3. Değişen İşgücü Yapıları
İşgücünün yapısını incelerken, karşımıza çıkan en önemli kavram,
1 5 - 6 4 yaş gurubu nüfusudur. Bu nüfus gurubu, potansiyel olarak iktisaden
faal nüfus sayılmaktadır. Toplam işgücü, belidi bir süre zarfında mal ve
hizmetlerin üretimi için arzedilen bütün emek arzını ifade etmektedir. Bu
kavram, işsizleri ve istihdamdakileri içermektedir.
Silahlı kuvvetler, mevsimlik ve kısmi - süreli işçiler gibi guruplar
için sözkonusu olan ulusal uygulamalar, bir ülkeden diğerine değişmektedir.
Bununla birlikte, işgücü, silahlı kuvvetleri, işsizleri, ilk defa iş arayanları
kavramaktadır.
Dünya işgücünün yapısına baktığımızda;
• 1980'lerde 15 + 65 yaş gurubunun 2,5 milyar olan
büyüklüğünün, 1998'de 3,7 milyara çıktığı görülmektedir.
Kuşkusuz bunun temel nedeni, hızlı nüfus artışıdır. Buna
bağlı olarak, dünya işgücü de 1980'lerde 2 milyardan
1998'de 2,8 milyara yükselmiştir ve 2010 yılında bu
işgücünün 3,3 milyar olması beklenmektedir.
1998 - 2010 döneminde dünya işgücünün yılda, % 1,9
oranında artması hesaplanmaktadır.
Bu değişim eğilimleri içinde, işgücündeki kadınların oranı
artarken, 1 0 - 1 4 yaş gurubundaki. çocukların oranının hızla
azahnası beklenmektedir.
Düşük ve orta gelirU ülkelerde 1998'de 15 + 64 yaş
gurubunda 3,1 milyar insan bulunmaktadır,
1998'de 2,4 milyar olan dünya işgücü, 2,9 milyara çıkacaktır.
İşgücünün büyüme hızları 1980 - 98 döneminde % 2 iken,
2010 yılma kadar % 1,6'ya düşecektir.
Bu gurup ülkelerde, kadın oranlarında zayıf bir artış, çocuk
oranlarında hızlı bir düşme mevcuttur,
107
Yüksek gelir gurubundaki ülkelerde ise, 600 milyona yakm
çalışma çağı nüfus bulunmaktadır. 1980'de 357 milyon olan
işgücü, 2010 'da 90 milyon artarak, 447 milyona varacaktır,
Yüksek gelir gurubundaki ülkelerde kadın oranlarında bir
artış gözlenmekte ve 10 - 14 yaş arası çocukların çalışması
söz konusu bulunmamaktadır.
TABLO 8 - BÖLGELERE VE GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE GÖRE İŞGÜCÜNÜN YAPISI
15-64 Yaş
Nüfus İŞGÜCÜ
(milyon) Toplam (milyon) Yıllık Büyüme
Oranı, (%)
Kadın
İşgücü, (%)
10-N Yaş,
(%)
1980 1998 1980 1998 2 0 1 0 1980
1998
1998
2 0 1 0 1980 1998 1980 1998
Düşük Gelirli
Ülkeler 1.433 2 ,172 1,214 1,771 2 ,156 2,1 1,6 40 ,0 40 ,6 27 17
Orta Gelirli
Ülkeler 657 936 4 6 4 646 7 8 0 1,8 1,6 37,5 38,6 10 5
Düşük &
Orta Gelirli
Ülkeler
2 ,090 3,107 1,679 2 ,416 2 ,936 2,0 1,6 39,3 40,1 23 13
Yüksek
Gelirli
Ülkeler
505 594 357 4 3 0 4 4 7 1,0 0,3 38 ,4 42 ,9 0 0
Avrupa Para
Birliği
Ülkeleri
178 197 119 135 134 0,7 0 36,7 41,1 1 0
DÜNYA 2,595 3,701 2 ,035 2 ,846 3 ,384 1,9 1,4 39,1 40 ,5 20 12
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 48.
a. Gelişmiş Ülkelerde
Gelişmiş ülkelerin 15 + 64 yaş arasmdaki nüfusmıun çok hızlı
olmamak kaydıyla arttığı gözlenmektedir, Bmia paralel olarak, son 20 yılda
örneğin A B D ' d e toplam işgücü 30 milyon civarında artarken, önümüzdeki
10 yılda bu işgücünün 150 milyonlara çıkması beklenmektedir.
• Zengin ülkelerin hemen tümünde 1980 - 98 döneminde
işgücü artmıştır.
önümüzdek i 10 yılda, 2010' lara kadar, İsrail 'in, İsviçre'nin,
Rusya'nın, Yeni Zelanda'nın işgücünün artmayacağı, hatta
Japonya 'da işgücünün azalacağı tahmin edilmektedir,
1980 - 98 dönemine nazaran, 1998 - 2010 döneminde bütün
ülkelerde işgücü artış oranlarının azalacağı, İsviçre 'de hiçbir
işgücü artışının olmayacağı bir noktaya gelineceği,
Japonya 'da ise işgücünün daha da daralacağı anlaşılmaktadır.
Bu ülkelerin tümünde, kadın işgücü % 5 - 10 oranında artma
gösterecektir,
En ilginç sonuç, 10 - 14 yaş gurubunda bu ülkelerin
hiçbirinde çocuk işçi çahşmamasıdır.
15-64 Yaş
Nüfus İŞGÜCÜ
(milyon) Toplam (milyon) Yıllık Büyüme
Oranı, (%)
Kat
İşgücı
im
l, (%)
10-14 Yaş,
'c)
1980 1998 1980 1998 2010 1980-98 98-2010 1980 1998 1980 1998
A B D 151 178 109 138 153 1,3 0,9 41,0 45,7 0 0
A v u s t r a l y a 10 13 7 10 11 1,9 0,9 36,8 43,3 0 0
İsrail 2 4 1 3 3 3,2 2,3 33,7 40,6 0 0
İsviçre 4 5 3 4 4 1,3 0,0 36,7 40,2 0 0
J a p o n y a 79 87 59 68 66 1,0 -0,3 37,9 41,2 0 0
K a n a d a 17 21 12 16 18 1,6 0,6 39,5 44,5 0 0
N o r v e ç 3 3 9 2 2 0,9 0,2 40,5 46,1 0 0
R u s y a 95 101 76 78 79 0,1 0,1 49,4 48,9 0 0
Yeni Z e l a n d a 2 2 1 9 2 2,1 0,5 34,3 44,6 0 0
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, "http://www,worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 4 6 - 4 9 .
b. AB ve AB'ne Aday Ülkelerde
Çalışma çağı nüfusun (15 + 64 yaş gurubu) en büyük olduğu ülke
Almanya'dır . Bunu sırasıyla İtalya, Fransa, İngiltere, İspanya takip
etmektedir. İşgücü olarak bakıldığında ise;
• Bütün gelişmiş ekonomilerde, 1980 - 98 döneminde
işgücünün arttığını tespit ediyoruz,
• 2010 yılma doğru bu artışın duraklama eğilimine gireceği
anlaşılmaktadır.
İşgücündeki büyüme hızları önümüzdeki 10 yılda azalmaya
devam edecek, Almanya, Finlandiya, Hollanda, İsveç ve
İtalya'da hatta daha da daralacaktır.
Yine AB ülkelerinde, kadınların işgücüne katılma oranının
yükseldiği, özellikle İsveç ve Finlandiya'da çok yüksek
oranlara çıktığı gözlenmektedir.
İçinde bulunduğumuz yıllarda, bu ülkelerin tümünde hemen
hemen hiç çocuk işçi bulunmamaktadır.
15-64 Yaş
Nüfus
(milyon) Toplam (milyon) Yıllık
Büyüme
Oram, (%)
Kadın işgücü,
(%)
10-14 Yaş,
(%)
1980 1998 1980 1998 2010 1980
1998
1998
2010
1980 1998 1980 1998
A l m a n y a 52 56 38 41 40 0,5 -0,2 40,1 42,1 0 0 A v u s t u r y a 5 . 5 3 ' 4 4 0,6 0,0 40,5 40,3 0 0
Belç ika 6 7 4 4 4 0,3 0,1 33,9 40,6 0 0
D a n i m a r k a 3 4 3 3 3 0,5 -0,5 44,0 46,4 0 0 F i n l a n d i y a 3 3 2 3 2 0,5 -0,5 46,5 47,9 0 0
F r a n s a 34 39 24 26 27 0,6 0,3 40,1 44,8 0 0
H o l l a n d a 9 11 6 7 7 1,5 -0,1 31,5 40,2 0 0
İngi i tere 36 38 27 30 30 0,5 0,0 38,9 43,7 0 0
i r landa 2 2 1 2 2 1,0 1,4 28,1 33,9 1 0
İspanya 23 27 14 17 17 1,3 0,1 28,3 36,7 0 0
İsveç 5 6 4 5 5 0,7 -0,3 43,8 47,9 0 0
i ta lya 36 39 23 25 25 0,6 -0,3 32,9 38,2 2 0 L ü k s e m b u r g - - - - - - - - - - -
Portek iz 6 7 5 5 5 0,5 0,1 38,7 43,8 8 1
Y u n a n i s t a n 6 7 4 5 5 1,0 0,2 27,9 37,4 5 0
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 46 -49.
• A B ' y e tam aday ülkeler arasında 1 5 - 6 4 yaş gurubu nüfusu en
geniş ülke, 41 milyonla Türkiye'dir. Onu Polonya ve Romanya
takip etmektedir. Bu ülkeler dışında diğerlerinin işgücü
nispeten çok küçüktür,
2010 yılma yönelik yapılan tahminlerde, aday ülkelerin hemen
hiçbirinde işgücü artmazken, Türkiye 'de işgücünün 30
milyondan 37 milyona çıkması beklenmektedir,
1980 - 98 ve 1 9 9 8 - 2 0 1 0 dönemi tahminlerinde, Türkiye hariç
tüm aday ülkelerin işgücü artışları % l ' in altındadır.
Türkiye 'de de dikkati çekecek şekilde büyüme oranlarının
azaldığı gözlenmektedir,
Letonya, Estonya, Litvanya'da kadın işgücü oranları çok
yüksektir.
Çocuk işgücü, aday ülkelerin hemen tümünde tamimiyle
bertaraf edilmiştir. Türkiye 'de dikkati çekici bir biçimde % 9
oranlarında çocuk işgücünün varlığı tesbit edilmiştir.
TABLO 11 - AB'NE ADAY OLAN BAZİ ÜLKELERDE İŞGÜCÜNÜN YAPISI
15-64 Yaş
Nüfus
IŞGUCU
(milyon) Toplam (milyon) Yıllık
Büyüme
Oranı, (%)
Kadın işgücü,
(%)
10-14 Yaş,
(%)
1980 1998 1980 1998 2010 1980
1998
1998.
2010 1980 1998 1980 1998
Bulgaristan 6 6 5 4 4 -0,5 -0,7 45,3 48,2 0 0
Çek Cumh. 6 7 5 6 6 0,4 -0,4 47,1 47,4 0 0
Estonya 1 1 1 1 1 -0,1 -0,1 50,6 49,0 0 0
Letonya 2 2 1 1 1 -0,4 -0,3 50,8 50,3 0 0
Litvanya 2 2 2 2 2 0,3 0,2 49,7 48,0 0 0
Macaristan 7 7 5 5 5 -0,3 -0,6 43,3 44,6 0 0
Polonya 23 26 19 20 20 0,4 0,2 45,3 46,2 0 0
Homanya 14 15 11 11 11 -0,2 0,1 45,8 44,5 0 0
Slovakya 3 4 2 3 3 0,9 0,4 45,3 47,8 0 0
Slovenya 1 1 1 1 1 0,2 -0,1 45,8 46,5 0 0
TÜRKİYE 25 41 19 30, 37 2,6 1,8 35,5 37,0 21 9
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000;
"http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 46
49.
1992 Yılı Avrupa İşgücü
Avrupa : 198,2 Birliği Milyon Türkiye : 20,2 Milyon
Diğerleri : 137,5 Milyon
TOPLAM : 355,9 Milyon
2030 Yılı Avrupa İşgücü (Durağan)
Avrupa : 189,9 Birliği Milyon Türkiye : 33,9 Milyon
Diğerleri : 149,6 Milyon
TOPLAM : 373,4 Milyon
Kaynak: 1. United Nation; World Population Prospects (1992 Revision). 2. World Bank; World Development Report-1994. Kaynak: VII. 5 Yıllık Plan
C. Gelişmekte Olan Ülkelerde
Bu gurup ülkeler içinde;
• Çok büyük nüfuslu Çin 'de, çalışma çağındaki nüfusun 837
milyona çıktığı ve 1980'lerde 540 milyon olan toplam
işgücünün, artış oranı hızla düşerek 2010 yıllarında 820
milyona çıkacağı hesaplanmaktadır,
* Benzer şekilde, Hindistan'ın da günümüzde 600 milyona
yaklaşan çalışma çağındaki nüfusunun 430 milyonunu toplam
işgücü oluşturmakta, yavaşlayan bir artış eğilimiyle bu
işgücünün 2010' larda 546 milyona çıkması beklenmektedir.
• Genelde gelişmekte olan ülkelerde 1 5 - 6 4 yaş gurubunun ve
toplam işgücünün nisbeten daha yüksek oranlarda artması
beklenmektedir. Bu ülkelerdeki işgücündeki büyüme oranları,
1980 - 98 döneminde % 3'lere yaklaşırken, önümüzdeki 10
yılda, büyüme oranlarının nispi yüksekliğini devam ettimıesi
beklenmektedir,
Bu ülkelerde kadın oranları nispeten düşük, % 20'1er oranında bulunmakta,
çok fakir olanlarda % 40' lara çıkmakta, çocuk işçi (10 - 14 yaş) oranları da
% 20 - 40 arasında değişmektedir. Bu oran Etiyopya'da % 42 'ye , Çin 'de %
30'a , Bangladeş ' te % 29a, Tayland 'da % 25 'e ulaşmaktadır.
15-64 Yaş Nüfus İŞGÜCÜ
(müyon)) Toplam (milyon Yıllık Büyüme Oranı, (%)
Kadın kgücü. (%)
10-14 Yaş, (%)
1980 1998 1980 1998 2010 1980
1S 98
1998
2010
1980 1998 1980 1998
Bangladeş 44 .71 41 64 83 2,5 • 2,2 42,3 42,3 35 29 Etiyopya 20 3i 17 26 34 2,4 2,1 42,3 40,9 46 42
Fas 10 17 7 11 15 2,4 2,5 33,5 34,7 21 3 Hindistan 394 595 302 431 546 2,0 2,0 33,7 32,1 21 13
Irak 7 12 4 6 9 3,0 2,9 17,3 19,0 11 3 İran 20 36 12 19 28 2,6 3,4 20,4 25,9 14 3
Meksika 35 59 22 38 51 3,0 2,4 26,9 32,6 9 6 Nijerya 36 64 29 48 67 2,8 2,7 36,2 36,3 29 25
Pakistan 44 72 29 49 72 2,9 3,3 22,7 27,7 23 16 Suriye 4 8 2 5 7 3,7 3,7 23,5 26,5 14 4 Tunus 3 6 2 4 5 2,9 2,2 28,9 31,2 6 0
Çin 586 837 540 743 822 1,8 0,8 43,2 45,2 30 9 Endonezya 83 130 58 98 124 2,9 2,0 35,2 40,4 13 9
G. Kore 24 33 16 23 27 2,2 1,1 38,7 41,0 0 0 Malezya 8 14 5 - 9 13 3,1 2,7 33,7 37,5 8 3 Tayland 2, 42 24 37 42 2,3 1,2 47,4 46,3 25 14
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000- p 46 -49.
4. İşgücüne Katılma Oranlarında Yükseliş Trendleri
a. Gelişmiş Ülkelerde
• İşgücüne katılma oranları bütün gelişmiş sanayi
toplnmlarmda oldukça yüksektir. Bu oranlar, işgücünün yaş
yapısına, eğitim düzeyine, ortalama ömüre bağlı olarak
bazı ülkelerde % 80'lerin dahi üzerine çıkmaktadır. Buna
örnek olarak, % 84 oranı ile İsviçre'yi ve Norveç ' i
verebiliriz,
• Gelişmiş ülkelerde bu oranların genelde % 75 ' in de
üzerinde olduğu gözlenmektedir,
• 1995 - 97 döneminde aşağıdaki tablodan da görüleceği
üzere, çok gelişmiş Batı toplumlarında, katılma oranlarının
daha da arttığı anlaşılmaktadır.
TABLO 13 - GELİŞMİŞ ÜLKELERİN İŞGÜCÜNE KATILMA ORANLARİ, 1990 - 97
İşgücüne Katılma Oranı
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997
ABD (1) 78,7 78,4 78,8 78,7 79,0 79,2 79,3 79,6
Almanya (5) 69,1 71,6 71,5 71,4 71,3 71,2 71,4 71,1 Avustralya (3) 73,8 73,3 73,3 72,8 73,3 74,5 74,7 73,5 Avusturya (3) - - - - 69,2 69,4 68,4 68,4 Finlandiya (5) 77,8 76,4 74,6 73,8 73,2 73,6 73,8 73,2 Fransa (3) 66,5 66,5 66,8 67,0 67,0 67,2 67,8 67,5 ingiltere (2) 79,1 78,7 78,0 77,5 77,4 77,2 77,3 77,4 ispanya (4) 61,5 61,5 61,3 61,5 61,8 61,9 62,4 62,7 isveç (7) 86,0 85,3 83,5 81,5 80,5 80,8 80,6 79,7 isviçre (3) - 84,9 84,8 84,7 83,7 83,5 84,1 84,1 italya (4) 60,2 59,9 60,0 58,6 58,2 58,2 58,3 58,3 Japonya (3) 74,3 75,2 75,9 76,1 76,4 76,6 77,3 78,0 Kanada (3) 77,9 77,3 76,5 76,3 76,1 75,7 75,9 76,0 Norveç (6) 79,8 78,5 78,2 77,8 78,2 78,9 80,8 82,2 Portekiz (4) 74,3 75,2 72,3 71,7 72,1 71,6 72,6 -Türkiye (3) 56,6 55,9 55,0 53,7 53,9 53,3 52,9 50,0 Yeni Zelanda (3) 74,1 74,1 73,8 73,9 74,9 75,7 76,9 76,6
Kaynak: DPT; "İstihdam ve İşsizUk Alt Komisyonu İçin Hazırlanan Rapor"; VIIL Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara; Ocak 2000; s. 17.
1. 16 ve daha yukarı yaştaki nüfus 2. 18 ve daha yukarı yaştaki nüfus 3. 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus 4. 14 ve daha yukarı yaştaki nüfus 5. 15 - 74 yaş* arasındaki nüfus 6. 16 - 74 yaş arasındaki nüfus 7. 16 - 64 yaş arasındaki nüfus
b. Avrupa Birliği'nde
• Yukarıdaki tabloya göz atıldığında, AB ülkelerinde katılma
oranları, temelde çok gelişmiş Batı toplumlarına nazaran
zayıf da olsa daha düşük bulunmaktadır,
• En yüksek oranlara özellikle İsveç (% 79), İngiltere,
Finlandiya'da rastlanmaktadır,
AB ülkelerinde de 1995 - 97 döneminde işgücüne katılma
oranlarında nispi bir artış gözlenmiştir.
En düşük oranlara esas itibariyle Güney Avrupa
ülkelerinde rastlanmaktadır.
5 . İstihdumm Sektörel Dağılımı
• İstihdamın sektörlere göre dağılımına baktığımız zaman, Çin ve
Flindistan dışında, düşük geUrli ülkelerde 1980'de erkek işgücünün %
64 'ünün ve kadın işgücünün % 73 'ünün tarımda, buna mukabil erkeklerin %
12'sinin, kadınların % 8'inin sanayide; erkeklerin % 24 'ünün, kadınların ise
% 19'unun ise hizmet sektörlerinde çalıştığı belirlenmiştir,
• Orta gelir gurubundaki ülkelerde ise, tarımdaki erkek işgücünün
oranı % 33 'e , kadınlarda % 31 'e , sanayi sektöründe erkek işgücü % 33 'e ,
kadınlarda % 25 'e , hizmet sektörlerinde erkeklerde % 34 'e , kadınlarda %
45 ' e vamıaktadır.
TABLO 14 - BÖLGELERE VE GELİŞMİŞLİK SEVİYESİNE GÖRE İSTİHDAMIN SEKTÖRLE DAĞILIMI, (%)
Tarım Sanayi Hizmetler
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
1992 1992 1992 1992 1992 1992
1997 1997 1997 1997 1997 1997
Düşük Gelirli Ülkeler (Çin ve Hindistan Hariç) *
64 73 12 8 24 19
Orta Gelirli Ülkeler * 33 31 33 25 34 45
Ust - Orta Gelirli Ülkeler 24 22 30 15 46 62
Avrupa & Merkezi Asya * 26 26 43 31 31 43
Latin Amerika & Karayipler 22 13 28 13 50 74
Orta Doğu & Kuzey Afrika 39 47 25 14 37 40
Güney Asya * 64 83 14 10 23 8
Zengin Ülkeler 5 3 37 16 58 81
Avrupa Para Birliği 6 5 41 • 18 53 77
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 52. * Veriler 1980 yılma aittir.
a. Gelişmiş Ülkelerde
• 1992 - 97 döneminde, yüksek gelirli ülkelerde, tarım sektöründe
çalışan erkek işgücünün oranı % 5'e, kadın işgücünün oranı % 3'e inmekte,
sanayi sektöründe bu oranlar % 37, % 16 olarak belirlenmekte, hizmet
sektörlerinde ise, bu oranlar erkekler için % 58, kadınlar için % S l ' e
çıkmaktadır.
• Böyle bir dönüşümün beraberinde getirdiği şudur: Gelişme
süreciyle birlikte, tarım sektöründe hem erkek, hem kadın çalışan oranları
hızla % 5'e hatta daha altına inmekte, sanayi sektöründe erkekler kadınların
iki katı olmak üzere (% 35 - 40 oranlarında erkek, % 15 - 20 oranlarında
kadın) çalışmakta, hizmet sektörlerinde ise, kadın oranları % 80'lerin
üzerine çıkarken, ^erkeklerde bu oran % 60' lara vamıaktadır. İşgücünün
yapısındaki bu değişmeler, gelişme sürecinin sektörler itibariyle tipik bir
dönüşümünü yansıtmaktadır.
TABLO 15 - BAZI GELİŞMİŞ ÜLKELERDE SEKTÖRLERE GÖRE İSTİHDAM, (%)
Tarım Sanayi Hizmetler Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 ABD 4 2 34 13 63 85
Avustralya 6 4 31 11 63 85 İsrail 3 1 38 14 58 84
İsviçre 5 4 35 15- 59 82
Japonya 5 6 39 24 55 69 Kanada 5 2 32 12 63 86 Norveç 7 3 35 10 59 87
Y. Zelanda 11 6 33 13 56 81
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, ' 'http: / /www. worldbank.org/data/wdi2000/people. htm' ' ; 24.04.2000; p. 5 0 - 5 3 .
b. AB ve AB'ne Aday Ülkelerde
• 1992 - 97 döneminde Yunanistan, İrlanda, Portekiz 'de t a n m
sektöründe erkek ve kadm oranları % lO'larm üzerindedir,
• Sanayi sektöründe ise, erkek oranları % 40 ' lara yaklaşmakta,
kadm oranları % 15 - 20 oranında seyretmektedir,
• Hizmetler sektörü ise, genelde erkeklerin % 50 - 60
oranında, kadınların % 70 - 80 oranında çalıştığı kesimdir.
Hatta, İsveç' te bu oran kadınlar için % 87 'ye çıkmaktadır.
TABLO 16 - AB ÜLKELERİNDE SEKTÖRLERE GÖRE İSTİHDAM, (%)
Tarım Sanayi Hizmetler
Erkek Kadm Erkek Kadm Erkek Kadm
1992-
97
1992-
97
1992-
97
1992-
97
1992-
97
1992-97
Almanya 3 3 46 19 51 79
Avusturya 6 8 42 14 52 78
Belçika 3 2 41 16 56 81
Danimarka 5 2 36 15 58 83
Finlandiya 9 5 39 14 52 81
Fransa 6 4 37 15 57 81
Hollanda 4 3 32 10 62 85
İngiltere 3 1 38 13 59 86
İrlanda 15 3 34 15 49 79
İspanya 10 6 39 "^14 52 80
İsveç 4 1 39 12 57 87
İtalya 7 7 38 22 55 72
Lüksemburg - - - - - -
Portekiz 12 16 40 21 48 64
Yunanistan 18 23 28 13 54 64
Kaynak: World Bank; ^Yorld Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.ht m"; 24.04.2000; p. 5 0 - 5 3 .
AB 'ye aday ülkelerde tarım sektörü oranları, erkeklerde
Romanya ve Türkiye, kadınlarda ise yine aynı ülkeler
Türkiye ve Romanya olmak üzere oldukça yüksektir,
• Diğerlerinde bu oranlar % 10 ile 20'1er civarındadır,
• Çek Cumhuriyeti 'nde her iki oranın da % lO'larm altında
olduğu gözlenmektedir,
• Sanayi sektörü istihdamı, erkeklerde % 40 - 50, kadınlarda
% 20 - 25 oranında bulunmaktadır,
• Hizmet sektörü oranları ise, erkeklerde % 4 0 - 5 0 , kadınlarda
Kuzey ülkelerinde % 60'1ar civarında. Güney 'de (Romanya
ve Türkiye) ise % 20'1er dolayında bulunmaktadır.
TABLO 17 - AB',NE ADAY OLAN BAZI tJLKELERDE SEKTÖRLERE GÖRE İSTİ HDAM, (%)
Tarım Sanayi Hizmetler Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 1992-97 Çek Cum. 7 4 50 29 43 66 Estonya 16 8 39 27 44 65 Letonya 23 18 33 20 44 62 Litvanya 23 18 35 21 42 61
Macaristan 11 5 40 25 50 • 71 Polonya 21 20 41 21 38 59
Romanya 35 43 36 24 29 33 Slovakya 11 6 49 28 41 67 Slovenya 12 13 49 31 38 57
TÜRKİYE 30 65 29 13 41 21
Kaynak: Worid Bank; World Development Indicators 2000; "lîttp://www.worldban]c.org/dataywdi2000/people.iıtm" ; 24.04.2000; p. 5 0 - 5 3 .
c. Gelişmekte Olan Ülkelerde
• Tablonun analizinden anlaşılacağı üzere, Afrika ve Asya
ülkelerinde tarım sektöründe kadınların payı yüksek bulunmaktadır.
• Buna mukabil, Kuzey Afrika, Latin Amerika ve Karayipler gibi
bölgenin daha yüksek gelirli ülkelerinde, hizmet sektörleri daha fazla
kadm çalıştırmaktadır. Genelde, kadınlar bütün dünya ülkelerinde sanayi
sektöründe düşük oranda bulunmaktadır.
TABLO 18 - GELİŞMEKTE OLAN BAZI ÜLKELERDE SEKTÖRLERE GÖRE İSTİHDAM, (%)
Tarım Sanayi Hizmetler
Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın
1992-97
1992-97
1992-97 1992-97
1992-97
1992-97
Bangladeş 54 78 11 8 34 11
Endonezya 41 42 21 16 39 42
Etiyopya 89 88 2 2 9 11
Fas 4 3 33 46 63 51
G. Kore 10 13 38 21 52 66
Kazakistan 48 49 12 7 31 38
Malezya 19 14 36 30 46 56
Meksika 30 13 , 24 19 46 68
Pakistan 44 67 20 11 36 22
Suriye 23 54 28 8 49 58
Tayland 49 52 22 17 29 32
Tunus L
22 20 32 40 44 38
Kaynak: Indicators
World Bank; World Development 2000;
"http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.ht m"; 24.04.2000; p. 5 0 - 5 3 .
Hizmet sektörlerinde kadm oranlarmm yükselmesinde birçok
neden vardır. Bazı hizmet sektörü işleri, örneğin hemşirelik, ofis işleri,
sosyal hizmetler vb. kadm meslekleri olarak kabul edilmekte, özellikle
günümüzde kısmi süreli istihdamın genişlemesi, esnek çalışma biçimleri,
bilgi sektörlerinin büyümesi kadm istihdamını hızlandırmaktadır.
Genel olarak bakıldığında, gelişme süreci ile birlikte, tarımdan sanayi ve hizmet sektörlerine bir transfer yaşanmaktadır. Gelişmenin daha ileri safhalarında ise, tarım sektöründen geçişler devam ederken, sanayi sektöründeki duraklamayla birlikte hizmet sektörlerinin % 60' lara yükseldiği, böylece gelir ve istihdam açısından hizmet sektörlerinin belirleyici temel sektörler haline dönüştüğü anlaşılmaktadır. Bu yapısal dönüşümlere bakarak, bir ülkenin gelişme seviyesini kolaylıkla anlamak mümkündür.
B. İŞSİZLİKTE YENİ BOYUTLAR
1. İşsizliği Belirleme Yöntemleri
U Ç Ö (ILO), işsizliği, "işi olmayan fakat iş için elverişli olup iş
arayan iktisaden faal nüfus" olarak ifade etmektedir. Ayrıca bu kavrama,
işlerini kaybeden veya gönüllü olarak işlerini terkeden insanlar da dahildir.
Herhangi bir zamanda, bazı işçiler geçici olarak işsiz kalmaktadır. Çünkü,
işverenler ihtiyaçlarına uygun bir işçi aramakta, işçiler de daha iyi işleri
bulmaya çalışmaktadırlar.
Böyle bir işsizlik, esas itibariyle "friksiyonel - arizi işsizlik"
(frictional unemployment) olarak isimlendirilmektedir. Bu nitelikte bir
işsizlik, emek piyasasının normal bir süreci olarak kabul edilmektedir.
Zaman içinde işsizlikteki değişmeler, emek arz ve talebindeki
değişiklikleri ifade eder. Bazen şaşırtıcı bir biçimde, düşük işsizlik oranı
yaygın bir yoksulluğu gizleyebilir, bazen ise, yiiksek bir işsizlik, yüksek bir
gelişme seviyesiyle birlikte ortaya çıkabilir ve çok düşük bir yoksulluk
sözkonusu olabilir.
İşsizliğin var oluğu veya sosyal refah yardımlarının olmadığı bir
ülkede, insanlar kayıt - dışı sektörlerde çalışarak yaşamlarını sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Buna mukabil, güvenliklerin çok iyi geliştiği ülkelerde,
işçiler kendilerine uygun ve arzu ettikleri bir iş için bekleyebilmektedirler.
Kuşkusuz yüksek ve süreklilik kazanmış bir işsizlik, kaynakların etkin
dağılımını önemli ölçüde olumsuz yönde etkilemektedir.
UÇÖ'nün işsizlik tarifi birçok ülkede işsizliği ölçmede yetersiz
kalmaktadır. Örneğin, ülkelerin çoğunda özellikle tarım sektöründe,
istihdam ve işsizliği ölçmede ciddi güçlükler vardır. Özellikle, mevsimlik
dalgalanmalar tarımdaki işsizliği büyük ölçüde etkilemektedir.
Ayrıca, kayıt - dışı sektör istihdamının ölçülmesinde, kayıt - dışı
faaliyetlerin takip edilememesi ve kayıt sisteminin olmayışı nedeniyle
rakamsal olarak belirlenmesinde sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bütün
dünyada, işsizlik istatistik verileri, işgücü örnekleme araştırmalarından,
genel hanehalkı örnekleme incelemelerinden, sosyal güvenlik
istatistiklerinden, iş ve işçi bulma kurumu verilerinden, resmi tahminlerden
ve bütün bu kaynaklardan elde edilmiş bilgilerin birlikte
değerlendirilmesinden sağlanmaktadır. İşgücü araştımiaları bu konuda en
önemli kaynak rolü oynamakta, özellikle, ilk defa iş arayanlar diğer işsizlik
istatistiklerinin hiçbiriyle ölçülemediğinden, bu guruba girenleri bu yolla
daha sağlıklı bir biçimde belirlemek mümkün olmaktadır.
Bu araştırmalarda, uluslararası sözleşmelere uygun işsizlik tarifleri
kullanıldığından, uluslararası açıdan bu istatistikler daha kullanışlıdır. Buna
karşılık, iş ve işçi bulma kaynaklarından ve sosyal güvenlik sistemlerinden
elde edilen verilerden daha farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle,
istihdam ofısleriyle sosyal güvenlik programlarının birarada çalıştıkları
hallerde sağlıklı sonuçlar alınabilmektedir. Buna mukabil , işsizlik
kayıtlarının serbest olduğu, iş ve işçi bulma hizmetlerinin belirli bölgeler
için sözkonusu olduğu hallerde, iş bulma bürolarının istatistikleri işsizliği
göstermede yetersizdir kalmaktadır.
Uzun süreli işsizliği belirlemede de ciddi güçlükler vardır.
Özellikle, işsizlik süresi kısa olup, bu kısa sürede issiz olan şahıs işsizlik
yardımlarından yararlandığı taktirde, bu işsizlik önemsenmeyecektir. Buna
mukabil, işsizlik süresi uzadıkça, bir işsizin telcrar bir iş bulması gittikçe
güçleşmeye başlamaktadır.
İşgücünün ücretsiz aile yardımcısı statüsünde çahşanlar gurubunda
kadm oranlarının yüksek olduğu ülkelerde, kadınlar arasında uzun süreli
işsizlik düşüktür. Bu tip kadınlar, emek piyasası dışında erkeklerden daha
fazla iş bulma olanağına sahiptirler. Bunlar, işgücü dışında kalmak suretiyle
işsizler gurubunun da dışında kalabilirlerler^'.
' World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 57.
2. Genel Eğilimler
a. 7929 Dünya Buhranlından Günümüze
Aslında 1929 buhranından bu yana son 70 yılda istihdamın
gelişmesi açısından gelişmiş Batı toplumlarında birbiriyle zıt istikamette
gelişme gösteren üç dönem yaşanmıştır. Birinci dönem, büyük buhranın
getirdiği işsizlik felaketiyle başlayıp, II. Dünya Savaşı 'yla sonuçlanan 15
yıllık yavaş gelişme dönemidir. Savaş sonrasında ise, ikinci safha olarak
çoğu ülkede tam istihdama yaklaşılan 20 - 25 yıllık bir hızlı gelişme dönemi
kaydedilmiştir.
Nihayet üçüncü ve son dönemde, birinci petrol kriziyle başlayan
ve ikinci krizle hızlanan ve günümüze kadar uzanan hızlı bir işsizlik artışı
dönemi gözlenmektedir^^.
Gerçekten de 1950 ile 1964 arasında endüstriyel üretim artmış ve
endüstriyel istihdam da genişlemiştir. 1963 - 64 ile 1971 - 72 arasında
endüstriyel üretim dikkati çekici bir biçimde yükselirken, endüstriyel
istihdam eski seviyesini muhafaza etmiş ve 1963'1er düzeyinde kalmıştır.
1972 ile 80 arasında endüstriyel üretim 30 puan artarken, endüstriyel
istihdam aşağı yukarı 8 puan düşmüştür.
Böylece 1960'ların başıyla sonu arasındaki dönem, işsizliğin
artmadan büyümesi dönemi, 1970'1er ise istihdamın daralması dönemi
- Kutal - Ekin, M. -N.; Türkiye'de İşsizlik Sigortası Uygulaması:, İstanbul; 1993; s. 19 (Çoğaltma).
olarak ifade edilebilir. Bu gelişmelere uygun olarak 1960'larda endüstride
artan bir yoğunlulc yaşanmış ve küçük işyerlerinin sayısı ve üretimdeki
payları düşmüştür^"^. Ayrıca küçük firmalarda büyük ölçüde
rasyonalizasyona gitmek büyük firmalara nazaran daha güç olduğundan,
istihdam daralması daha çok büyüklerde yaşanmıştır.
Gerçekten küçük işyerlerinde otomasyon ve diğer kayan bant
sistemlerinin uygulanması daha güçtür. Günümüzde büyük firmalarda artan
ölçüde üretimlerini rasyonalleştirme ve emekten tasarruf edici teknolojilere
daha fazla yatırım yapılması eğilimi, görünebilir bir gelecekte, ekonomide
önemli ölçüde iş yaratma potansiyelinin esas itibariyle hızla büyüyen,
yeniliklere açık, küçük ve orta ölçekli işyerlerinden doğabileceğini
düşündürmektedir.
ö. Uzun Süreli İşsizlik ve Yoksulluk
A B D ' d e resmi istatistiklere göre, son 20 senede gelir dağılımı
artan ölçüde eşitsiz bir hale gelmiştir. Böyle bir gelişme karşısında, basında,
politikacılar ve bilimadamları arasında genelde artan gelir dağılımı
bozukluğunun, yeni dağılım politikaları gerektirdiği vurgulanmaktadır. Bazı
yazarlara göre, eşitsizliğin artışı bir sorun değildir ve bunu azaltmaya
yönelik politikalar yanlıştır. Buradaki temel politika, eşitsizUği değil,
yoksulluğu azaltma politikaları olmalıdır^"*^.
Rothwell - Zegveld, R. - W.; Innovation and the Small and Medium Sized Firms; Boston; 1982; p. 117.
" Feldstein; "Reducing Poverty, Not Inequality"; op.cit.; p. 33.
Gerçekten, ileri sürüldüğüne göre, örneğin ABD'dek i çok uzun
süreli işsizlik yoksulluk yaratmaktadır. Uzun süren işsizlik sonucu işgücü
dışında kalan nüfus işsiz olarak adlandırılmak yerine, "işgücü dışında
kalanlar" şeklinde ifade edilmekte, böylece uzun süreli istihdam dışında
kalanlar yoksulluğun kaynağını oluşturmaktadır.
Günümüzdeki uzun süreli işsizlik, "büyük depresyon"
zamanındaki işsizlikten önemli ölçüde farklıdır. Ayrıca, günümüzdeki uzun
süreli işsizlik, konjonktürel işsizlikten de değişik bir nitelik taşımaktadır.
ABD'dek i işsizliğin Avrupa 'daki işsizhkten de farklı olduğu görülmektedir.
A B ' d e işsizlik gerileme döneminde yükselirken, iyileşme döneminde de
düşmemektedir.
Konjonktürel işsizlik uzun süreli işsizliğe dönüşmekte, özellikle
AB'dek i işsizlik yardımları ve refah ödemeleri işsizlik üzerinde olumsuz
etkiler yapmaktadır. Özellikle 1980'lerde Amerika İşsizlik Sigortası
sisteminde yapılan reform.la bu yardımın bireysel gelir vergisi içinde ele
alınması, bu ülkede işsizlik oranlarının düşmesinde önemli bir rol
oynamıştır^\
Geleneksel olarak işsizliğin maliyeti, kaybedilmiş üretim veya
ulusal gelir olarak düşünülmektedir. Bu yaklaşım, "Okun Yasası" olarak
Ibid.; p. 34; & Ayrıca bkz. Murat, S.; "Avrupa BirHği Ülkelerinde ve Türkiye'de İşgücünün Yapısı"; Prof, Dr, NusretEkin'e Armağan, Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s. 303 - 352.
bilinmekte, işsizlikte % 1 artışm üretimde % 3 oranmda bir düşmeye yol
açacağı ifade edilmektedir^^.
Aslında, işsizliğin bu maliyetini hesaplamaya çok ciddi itirazlar
yapılmış, işsizlikten doğan maddi kayıplar yanında, özellikle işsizliğin
yarattığı moral ve vasıf kayıplarına önemle işaret edilmiştir.
3. işsizlik Çıkmazı
a. Rekabet Gücü ve İstihdam Artışı
Günümüzde Batı toplumlarının en öncelikli sosyal sorunu,
işsizlikle mücadele, yeni iş olanakları yaratılması ve diğer deyişle istihdam
sorunlarıdır. Pekçok gelişmiş ülkede ekonomik büyüme, otomatik olarak
daha fazla iş yaratmamakta ve işsizlik ısrarlı bir biçimde yüksek seviyesini
muhafaza etmektedir.
Böylece gelişmiş Batılı ülkelerin en önemli çıkmazı,"" bir yandan
güç durumda olanlara iş ve gelir sağlarken, diğer yandan küresel ekonomide
rekabet edebilir olmaktır. Burada özellikle üç temel sorun üzerinde
durulmaktadır:
a) Yaşam ve çalışma koşullarının geliştirilmesi, acaba bir
potansiyel iş yaratma yolu mudur?
' Douglas - Wall, S. - H. J.; "The Revealed Cost of Unemployment"; Review of Federal Reserve Bank of Saint Louis; Vol: 82; Issue: 2; March / April 2000; p. 1.
b) İstihdam ve çahşma l<coşullanmn İcahtesi nasıl geliştirilecektir?
c) Geri kalmış bölgeler ve gruplar için daha elverişli istihdam
koşulları nasıl yaratılacaktır?
Bu bakış açısı içinde, hizmet sektörlerinde yeni ve alternatif
İstihdam alanlarının bulunmaya çalışılması, artan esneklik ve eğitim,
çalışma ve sağlıkta yeni olanaklar, iş yaratma gayretlerine sosyal aktörlerin
katılımını sağlama, sosyal bir ekonomide iş yaratma potansiyellerinin
araştırılması ve daha aktif bir toplum yaratılması en başta gelmektedir^^.
P. Gregg, İngiltere'de işsizliğin nisbeten düşük oluşu ile ilgili
yaptığı bir açıklamada, "daha fazla istihdam yaratıyoruz, ancak yoksulluğa
ve ücret eşitsizliğine birçok Kıta Avrupası ülkesinin maruz kaldığından daha
fazla maruz kalıyoruz" demektedir. Gregg, "yarattığımız istihdam,
fertlerinden zaten birisinin çalıştığı' ailelere gidiyor. Ancak, İngiltere 'de 5
aileden birinde hala hiç kimsenin işi yok", değerlemesini yapmaktadır.
Bütün bunlara rağmen, ileri sürüldüğüne göre, "İngiltere, zayıf büyüme ve
yüksek enflasyondan zarar gören birçok Avrupalı komşusundan daha iyi
şeyler yapmaktadır."
Ekonomist G. Nerb, "İngiltere'deki ekonomik canlanma,
Almanya 'dan en az 2 ya da 3 yıl daha ileride" değerlendirmesinde
bulunmaktadır. İngiltere'nin bu durumuna mukabil, Almanya 'n ın işsizlik
somnunun, birçok uzmanın korktuğuna karşın, geçici durumda olduğu
söylenmektedir. Yayınlanan rapora göre, "nitehkli, aynı şirkette daha uzun
European Foundation; "A Programme for 1997 - 2000: Facing up to the Challenges of European Society - A Summary"; Dublin; 1996; p. 2.
süre çalışmış, yaptıkları değişikliklere daha iyi uyum sağlayan işçi
potansiyeli nedeniyle. Alman şirketlerinin hala geniş bir "iç esneklik"ten
faydalandıkları" vurgulanmaktadır. Aslında, "Almanya 'da hükümetin 2000
yıhna kadar işsizliği yarı yarıya indireceği yolundaki vaadini yerine
getirmesini zaten kimse beklememektedir^^."
b. Hızlı İşgücü - Zayıf İstihdam
AB'deki işsizliğin köklü bir şekilde azaltılabilmesi için, bazı emek
piyasası reformlarına ihtiyaç olduğu ileri sürülmektedir. Gerçekten,
1970'lerden bu yana Avrupa 'da istihdam, işgücündeki artışa nazaran çok
zayıf bir gehşme izlemiştir. İşgücü, 1970 - 95 döneminde % 22 oranında
artarken, istihdam sadece % 11 oranında genişlemiştir. Hatta, özel sektör
istihdamı, daha da düşük seviyede, sadece % 5 oranında büyümüştür.
Bunun sonucu olarak, bu dönemde işsizlerin sayısı hızla
yükselmiştir. Böylece, 1970'lerde % 2 olan işsizlik, 1997'lerde % 12 'ye
çıkmıştır. İşsizlik en düşük olarak İngiltere'de, en yüksek olarak ise, % 22
oranı ile İspanya'da karşımıza çıkmaktadır. 2000 yılma kadar ortaya çıkan
gelişmeler, Avmpa ülkelerinin çoğunda işsizliğin zayıf bir azalma
gösterdiğini ortaya koymuştur.
A B ' d e yüksek işsizlik ve düşük iş yaratma hızı, ciddi tartışmalara
neden olmuştur. AB'deki emek piyasası programlarına harcanan para,
Avrupa G S M H ' s m m % 3,5'una varmakta, bu paranın 1 / 3'ü, işbaşında
Rolnvedder, C , "Kohl Ya işsizliği Düşürecek, Ya da 'işinden' Olacak"; The Wall Street Journal, 31.3.1997; s. 1.
eğitim, seyyaliyet ve işe yerleştirme gibi aktif emek piyasası tedbirlerine
giderken, geri kalanı ise, işsizlik sigortası tarzındaki pasif emek piyasası
önlemlerine aktarılmaktadır.
Emek piyasası esnekliğini sağlamada Almanya, Fransa ve
İspanya 'da "belirli süreli hizmet akdi" gibi uygulamalar geliştirilirken,
Fransa ve Finlandiya'da vardiyalı çalışma konusundaki kurallar
yumuşatılmış, Fransa 'da işten çıkarılma konusundaki uygulamalar
genişletilmiştir.
İşsizlik yardımlarının azaltılması konusunda da dikkati çekici
tedbirler alınmıştır. Bu emek piyasası tedbirlerinin Avrupa 'daki yüksek
işsizliği azaltmada oldukça zayıf etkileri olmuştur. Aslında, bu tedbirler
istihdam politikalarında kısmi bir iyileşmeyi öngörmektedir.
Avrupa 'da işsizliğin nedenleri arasında, makro - ekonomik
politikaların bazı etkileri olmakla birlikte, esas nedenlerin emek piyasasının
katılığından doğduğu ileri sürülmektedir. Özellikle, iş güvencesiyle ilgili
tedbirlerin, önemi gittikçe kaybolan sektörlerde yüksek ücretlerin olumsuz
etkilerinden bahsedilmektedir. Bütün bu faktörler, işsizlerin yeni bir iş
arama cesaretlerini kırarken, işverenlerde de yeni istihdam sağlamada
isteksizliğe neden olmaktadır.
Ayrıca, kıdemle ilgili diğer katı kurallar da iş yaratmaya mani
olmakta, işsizliğin uzamasına neden olmaktadır. Bu tedbirler arasında,
1994'te asgari ücretin azaltılması ve dondurulması girişimleri sayılabilir.
1984'te İspanya, belirli süreli hizmet akitleriyle daha büyük bir ücret
esnekliği yaratmaya çalışmıştır.
1990'ların başlarında İsveç, işsizlerin tekrar emek piyasasına
girişleri ile ilgili bir programı yürürlüğe koymuştur. Özellikle bu prograin,
sosyal yardımların azaltılmasını ve yeni bazı eğitim programlarını
öngörmektedir. IMF, AB 'de işsizliğin azaltılması için birbiriyle tutarlı bazı
programlar önermiştir. Burada, daha geniş temelli emek piyasası reformları
düşünülmektedir.
Aslında, pasif şekilde gehr desteği sağlayıcı tedbirler yerine,
"negatif gelir vergileri", istihdam artışını daha fazla teşvik edecektir. Buna
ilaveten, bordrodan kesilen vergilerin kaldırılması, iş güvencesi ile ilgili
yasal korumaların azaltılması, ücret katılığının gevşetilmesi, eğitimle ilgili
tedbirlerin artırılması öngörülmüştür^^.
"Rekor düzeye ulaşan işsizliği azaltma sorunuyla karşı karşıya
kalan Alman hükümeti, muhalefet ve iş dünyasmm temsilcileri, geçen yıl
başlarmda başarısızlıkla sonuçlanan "iş ittifakı" konusunda yeniden
görüşmelere başlanmasını istediklerini açıkladılar. İstihdam yaratma
yönünde çaba göstermek üzere, görüşme masasına yeniden oturma
konusundaki bu isteklilik, politikacıların, sendika liderlerinin ve şirket
yöneticilerinin tek başına ekonomik büyümenin insanları işlerine
döndürmek için yeterli olamadığını anlamalarının ardından" gelmiştir.
Coe - Snower, D. T. - D. J.; "European Job Growth Hinges on Deeper Labor Market Reform"; /MF^i^/wj ; 16.12.1996; p. 398. & Washington Economic Reports; Is the Welfare State Raising the Unemployment Rate? 14.M.]994;p.3.
1997'nin başlarında işsiz sayısının 4,5 milyon gibi bir rekor
düzeye çıkması, bmıun beraberinde toplumsal huzursuzluklar getimıesi
olasılığı, böyle bir girişimin temel nedenini oluşturaıuştur.
c. Artan İşsizlik - Yükselen Borsa
A B ' d e dikkati çeken bir başka ilginç gehşme ise, Avrupa 'da artan
işsizliğin borsaya prim yaptımiasıdır. Gerçekten bu görüşlere göre, işçiyi
çıkannakla özdeşleşen "Yeniden Yapılanma Programı", şirket karlarını
artırmaktadır. Örneğin, Almanya 'da hisse senetleri piyasası her yıl rekorlar
kırarak % 12 oranında artarken, işsizlik oranı ise, Savaş sonrası dönemde
rekor bir seviyede artarak % 12'ye yükselmiştir. Benzer şekilde, Fransa 'da
hisse senetleri % 13,5 artarken, bu ülkede işsizlik % 12,7'ye çıkmıştır.
"Sadece Almanya ve Fransa'daki değil, diğer birçok Avrupa
ülkesindeki hisse senedi piyasaları yükselirken, işsizlik seviyeleri nasıl
artıyor? İşçiler sıkıntı çekerken, hissedarlar niçin kar ediyorlar?" Gerçekte,
"artan sayıda Avrupa şirketi, çalıştırdığı işçilerin sayısınca insanları işten
çıkararak, ya da yurtdışında düşük maliyetli ülkelerde yeni fabrikalar inşa
ederek indirime gittiği için, işsizlik oranları daha da yükselebilir. Ancak,
şirketlerin gelirleri de bu durumdan daha fazla yarar sağlayabilir." Benzer
şekilde, aynı dönemde İsviçre hisse senetlerinin % 13,2, İtalya hisse
senetlerinin % 18,3 ve Hollanda hisse senetlerinin % 11 kar ettiği
gözlenmiştir.
Sonuç itibariyle, Almanya'da Schröder'den, İtalya'da D'Alema'ya,
İngiltere'de Blair'den, Fransa'da Jospin'e, İsveç'deki sosyal demokratlara,
İspanya Başbakanı J.M. Aznar'dan, J. Chirac'a kadar birçok siyasetçi, 2000
yılma kadar işsizliği tümüyle ortadan kaldıracaklarını vadederek iktidara
geldiler. Ne var ki işsizliği çözmeye yönelik bu siyasi vaadlerin hiçbirisi
gerçekleşmedi. Almanya'da 4,5 milyon, Fransa'da ise 3 milyon işsiz
mevcuttur. İşsizliğin sürüp gitmesi sadece H. Kohl'ü Almanya'da iktidardan
etmiştir.
d. Yeni işsizlik Kültürü
Bu durum, A B ülkelerinde işsizliği zaman içinde bir yaşam biçimi
haline getirmekte, adeta bir "işsizlik kültürü" oluşturmaktadır. 20 milyonu
aşan işsizlik rakamları birçok ülkede büyük protesto ve eylemlere neden
olmakta ve bu gösteriler halkın çoğunluğu tarafından da desteklenmektedir.
Örneğin Fransa 'da çocuğuna bakmak için çalışmaya ara vermek
isteyen kadınlar bir daha işlerine dönememekten korkmakta, dinlenmek
veya yeni bir iş aramak için işinden ayrılan yöneticiler, tekrar iş
bulamayacaklarından çekinmektedirler.
Benzer eğilimler İngiltere, İspanya ve Almanya 'da ortaya
çıkmakta, çocuklu çiftler evlenmekten vazgeçmekte, işsizlik sigortasından
aldığı parayla yeniden üniversiteye gidenlere rastlanmaktadır. Toplumdaki
işsizlik baskısı kendi kültümnü yaratırken, işsiz kavramını da yeniden
tanımlamaktadır. Örneğin İtalya'da resmen işsiz görünen pekçok insan
aslında çalışmakta, birçok Alman işçi, doğru işte çalışmıyorsa, kendini işsiz
kabul etmektedir. Buna karşılık, Fransa 'da iş imkanları mevcuttur fakat
bunu yapacak bilgi ve beceriye sahip işçileri bulmak oldukça zordur ..80
AB'de işsizliği çözmede temel uzlaşım noktası, "istihdamı
pahalılandıran yasa ve alışkanlıkların değiştirilmesi gerektiği
doğrultusunda"dır. "Geçmişte Avrupa'nın istihdama ilişkin itina dolu
yaklaşımı asgari ücret, işten çıkarılmaya karşı önlemler, cömert hastalık ve
işsizlik fonları gibi çalışan yoksul kesimi korumaya yönelik çok sayıda öğe
81
İle bezenmişti
e. İşsizliğin Yapısal Boyutları
Günümüzde Avrupa'da işsizliğin özellikle yapısal dört boyutu ilgi
çekmektedir:
• "Bunlardan birincisi, işsizliğin uzun süre devam etmesidir.
Gerçekten, Avrupa'daki işsizlerin % 40'ı bir seneden uzun
süredir işsizdir. Buna mukabil, bu oran ABD'de % 11
civarındadır. Diğer bir deyişle, Avrupa'da çalışan bir insan bir
defa işsiz kalırsa, onun tekrar istihdama dönmesi oldukça
zordur,
• İşsizliğin esas itibariyle gençlerde ortaya çıktığını görüyoruz.
Örneğin İspanya'da 24 yaşın altındaki işgücünün yarısından
Milliyet; "AB'de Kabus Günleri"; 31.01.1998; s. 21.
Türk Henkel Dergisi; 'Avrupa'da İşsizlik Politikaları"; S: 148; Mayıs 1997; s. 8.
çoğu işsiz durumdadır. İtalya ve Fransa'da ise, bu oran %
25'leri aşmaktadır. Böylece, işsiz gençler hızla, uzun süredir
işsiz olan gruplara katılmaktadır,
• İşsizliğin esas itibariyle vasıfsız işçilerde yoğunlaştığı
görülmektedir. Yeni teknoloji çağında vasıfsız işgücüne ihtiyaç
hızla daralmaktadır,
• Sonuncusu ise, Avrupa'daki işsizliğin coğrafi dağılımının
dengesizliğidir. İşsizlik belirli yöre ve şehirlerde çok daha
yoğundur ve bu da işsizlikten kurtulmayı çok daha güç
kılmaktadır."
Gerçekten AB'de işsizlik, ülkelerin herbirinde bölgesel olarak
büyük farklar taşımaktadır. 1999 yılında yapılan araştırmalara göre,
özellikle İtalya ve İspanya'da bölgesel farklar dikkati çekmektedir. Örneğin,
İspanya'nın Güney'inde işsizlik % 30'lara çıkarken, Kuzey'de % lO'lara
inmekte, benzer şekilde İtalya'da Kuzey ile Güney arasında % 5 ile % 22
arasında işsizlik oranları belirlenmektedir. Bu arada AB'de "Ekonomik ve
Parasal Birliğin" bölgesel işsizlik farklarına ne gibi etkileri olabileceği 82
tartışılmaktadır .
Avrupa'daki işsizlik ümitsiz gibi görünmekteyse de bazı ülkeler
istihdamda daha başarılı örnekler sergilemektedir. Bunlardan birincisi
İngiltere ise, ikincisi Hollanda'dır. "Şu anda Hollanda'da işsizlik oranı %
6,2'dir ki, bu oran 1983'deki oranın hemen hemen yarısına tekabül
^- IMF Survey; "Entry into EMU Heightens Need to Adress Effectiveness of Adjustment Mechanism"; 07.06.1999; p. 181 - 183.
etmektedir. Hoilanda'daki işsizlik refomıu yalnızca istikrarlı ve uzun vadeli
olması açısından değil, aynı zamanda çok düşük oranda toplumsal çelişki
yaratması" yönünden de başarılı bir örnek oluşturmaktadır ^.
Hollanda'nın başarısının temelinde uzlaşımcılığm yattığı ileri
sürülmektedir. Araştırmacıların ileri sürdüğüne göre, "Hollanda ABD'nin
esnekliğiyle, Almanya'nın güvenlik ilkesinin sentezini oluştumiaya
çalışmıştır. Örneğin, part - time çalışanlara aynı iş için daha düşük ücret
ödeyerek, part - t ime iş imkanlarını artırmıştır".
Fransa, işsizlik pohtikalarmm uygulanmasında farklı bir yol
izlemektedir. "Robien Yasası" olarak bilinen uygulamayla, şirketlerin part -
time eleman çalıştırmaları halinde, şirketlerin sosyal güvenlik
yükümlülüklerinin bir bölümünün 7 yıllık bir süre için kaldırıldığı
görülmektedir. Benzer şekilde, 39 saatlik iş haftasının 35 saate indirilmesi
de bir istihdam politikası olarak düşünülmüştür.
İspanya'da da başarısız bazı politikalar uygulanmıştır. İspanya'da
bir işçinin işten çıkarılması halinde, şirkette çalıştığı yıl sayısı 45 günlük
maaşıyla çarpılarak bir tazminat ödenmektedir. Part - t ime istihdamı
geliştirmeye yönelik önlemler sonucunda bu nitelikteki istihdam İspanya'da
hızla genişlemiştir. Bu ülkede şu anda çalışanların % 30'u part - t ime
niteliklidir.
Aslında tüm Avrupa'da istihdam politikalarında çözülemeyen,
dikkati çekici çelişkiler mevcuttur. Bu çelişkilerin önemli bir kısmı ise,
Türk Henkel Dergisi; 'Avrupa'da İşsizlik Politikaları"; op. cit; s. 9,
hükümetlerin ve siyasi partilerin "popülist poli t ikalarmdan"
kaynaklanmaktadır^"^.
f. Genç İşsizliği: Bir Dünya Sorunu
Yapılan araştırmalar, bütün dünyada genç işçilerin işsizlikten iki
kat daha fazla etkilendiğini göstermektedir. Uluslararası Çalışma
Örgütü 'nün Rapor'uria göre, genç işçiler, dünyanın bütün ülkelerinde yaşlı
işçiler gibi işsizlikten çok fazla etkilenmektedir. Yapılan araştırmalara göre,
ülkelerin çoğunda genç işçilerin emek piyasalarma girmesi konusundaki
büyük gayretlere rağmen, genç işçilerin işsizliği artmaktadır. 1 5 - 2 4 yaş
gurubundaki genç işçileri hedef alan tercihli işçi alma politikalarının esas
itibariyle başarısız kaldığı gözlenmektedir.
Gençlerin işsizliğini çözmede en etkin istihdam politikası olarak,
tüm ekonomide istihdamın artırılmasından söz edilmektedir. Belirtildiğine
göre, en fazla ümit veren politika, talep yaratan ekonomik büyüme,
KOBİ ' ler in geliştirilmesi ve dikkatli seçilmiş eğitim politikalarıdır.
Birçok defa belirtildiği gibi, daha büyük ücret esnekhği, genç
insanların istihdamını teşvik edecektir. Fakat, U Ç Ö ' n ü n raporunda
belirtildiği gibi, son yıllarda ülkelerin çoğunda genç işçilerin ücretlerinde
düşme olmasına • rağmen, gençlerde işsizlik oranlarında bir azalma
olmamıştır. Böylece, bazı ülkelerde gençler arasında işsizlik, özellikle çok
önemli bir sorun haline gelmiştir.
' ^ Ibid . ; s. 12.
Genç yaştaki bir işçi için işsizliğin uzun süre devam etmesi,
vasıflarm kaybmdan, moral ve psikolojik olumsuz etkilerden dolayı, zaman
içmde iş bulmayı daha da güçleştirmektedir. Özellikle genç işçilerde erken
bir işsizlik, onların gelecekteki verimli çalışma kapasitelerini de olumsuz
etkilemektedir. İş bulmadaki güçlükler, genç işçinin gençlikten çıkıp aile
kunnasma da mani olmakta, toplum ve demokratik siyasi sistemden
gençlerin yabancılaşmalarına ve böylece sosyal uyumsuzlukların artmasına
neden olmaktadır.
Günümüzde özeUikle Kanada, son iki yılda genç işsizliğini
azaltmada büyük bir başarı gösteraıiştir. 1998'de 1 5 - 2 4 yaşındaki
gençlerin istihdamı % 6,3 artmış, 2000 'de bu artış % 4 oranında olmuştur.
Bunun sonucu olarak gençlerdeki işsizlik oranı .1997'nin % 16,7'sinden,
Mart 2000 tarihinin % 13'üne düşmüştür^\
g. Kadın İstihdamında Yaşanan Sorunlar
Kadınlar, bütün tarihsel gelişim süresince, erkeklerle eşit istihdam
fırsatları ve geUr olanakları elde etme mücadelesi vennişlerdir. Buna
rağmen, dört "gelir kazanan aile"den üçünde erkek çalışan, kadından daha
fazla gelir elde etmektedir. Yoksulluk içinde yaşayan kadınların sayısı daha
fazladır. Geleneksel olmayan mesleklerde, kadm için iş fırsatları çok fazla
olmakla birlikte, kadınların birçoğu için yönetici pozisyonuna geçmek,
sorumluluk taşıyan işlerde çalışmak güçlükler taşımaktadır.
Worklife Report, 2000; 'Youth Unemployment: A Universal Problem"; Vol: 12; Issue: 3; p. 6 - 7 .
Çalışma hayatından bilgi çağına geçişle birlikte özellikle kısmi
süreli çalışan kadınlar için iş fırsatları hızla artarken, aynı zamanda hemen
ülkelerin çoğunda kadınlar arasında işsizlik oranlarının erkeklere nazaran
nispeten daha yüksek olduğu dikkati çekmektedir. Halbuki, gelişen dünyada
ise, özellikle kadınların ücretsiz aile yardımcısı olarak çalışması, kadm o A
istihdamının yoksulluk özelliğini daha da fazla vurgulamaktadır .
4. ^'Yeni EkonomV^: Gerçekleşen Rüyalar
ABD ekonomisinin son yıllardaki başarısı dikkati çekici özellikler
taşımaktadır. 1998'de 30 yıldan sonra enflasyon ve işsizlik en düşük
seviyeye inmiştir, işsizlik oranı % 5'lerin altına inerken, enflasyon da
sürekli düşme göstermiştir. Bu düşük işsizlik ve düşük enflasyona nasıl
ulaşılmıştır?
Emek piyasası ile ilgili 4 faktörün enflasyon ve işsizliğin
azalmasında rol oynadığı söylenmektedir; ilk olarak, son yıllarda ortaya
çıkan demografik trendler üzerinde durulmaktadır. Özellikle işgücünün yaş
yapısının değişmesi, işsizlik oranlarını etkilemektedir. Geleneksel olarak
gençlerin işsizlik oranlarının daha yüksek oluşu, son yıllardaki oranlarda
düşmeyi etkileyen önemli faktörlerden biri olmuştur.
Dikkati çeken ikinci önemli faktör, bu ülkede 1947 ile 1998 yılları
arasında hapishanelerde bulunan nüfustaki artıştır. 1970'de bin yetişkinden
2'si mahkum bulunurken, 1998'de bu sayı bin kişide 9'a yükselmiştir.
Worklife Report, 2000; "Employment Challenges Facing Women"; Vol: 12; Issue: 3; p. 10.
1985'den itibaren, hapishanede bulunan nüfusun sayısı katlanmıştır. Haziran
1998'de hapishanede bulunan mahkum ve tutukluların oranı işgücünün %
2,3 'üne yükselmiştir. Bu durumda olan insanlar, işsizhk oranları içinde
gözükmemektedir. Yapılan hesaplara göre, 1980'lerden bu yana, bu şekilde
işsizlik oranlarındaki düşmenin % 1 ve % 2 oranında olduğu ifade
edilmektedir.
Üçüncü olarak, emek piyasası fonksiyonlarmdaki değişme,
bugünkü düşük işsizliğe neden olan bir başka faktördür. Özellikle iki
gelişme, işçilerin uygun işe yerleştirilmesine olanak sağlamıştır. Bunlar;
1993 yılında işsizlik sigortası sisteminin etkisini artırmak amacıyla,
eyaletlerde iş bulma ve yeniden işe yerleştirme hizmetleridir.
Son olarak, çalışanlar arasında iş güvensizliğinin artması, ücret
artış eğilimlerini zayıflatmıştır. Özellikle ABD'de sendikaların zayıflaması,
çalışanlar arasında güvensizhği artırmıştır. 1970'lerde % 24,6 olan
sendikalaşma oram 1998'lerde % 9,6 oranına düşmüştür^^.
Gerçekten, A B D ekonomisi en uzun genişlemeyi günümüzde
yaşamaktadır. Ekonominin makro ekonomik başarısı, özellikle son 5 yılda
hesaplanandan ve tahmin edilenden çok daha iyidir. 5 yıl önce 1995'lerde
işsizliğin % 6'ların altına düşmesinin enflasyonist eğilimleri hızlandıracağı
ileri sümlürken, son 2 yılda işsizlik oranları % 5'in ahma düştüğü halde,
enflasyon oranları da düşmeye devam etmiştir. Yine 5 yıl önce ekonominin
büyüme hızının % 2 - 2,5 arasında olması düşünülürken, son 3 yılda
Katz - Krueger, L. F. - A. B.; "New Trend in Unemployment?"; Brookings Review; Vol: 17; Issue: 4; Fall 1999; p. 4 - 5.
ekonomi ortalama % 4 oranmda büyümüştür. Bu arada verimliliğin de yılda
ortalama % 2 oranında arttığı gözlenmektedir.
Bu gelişmeler kuşkusuz "yeni ekonominin" (new economy)
sonucudur. Zamanın geçişiyle genişleme devam etmekte, teknolojik
yenilikler ve küreselleşme daha iyi bir ekonomik büyüme yaratmaktadır.
Böylece verimlilik, artarken, gelişme daha da hızlanmakta, değişen koşullara
daha büyük esnekliklerin yaratılması dönüşümleri hızlandırmaktadır. Bütün
bu gelişmelerden, kuşkusuz enflasyon ve işsizlik oranlarının birlikte
düşmesi gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır^^.
Bununla birlikte, çok hızla gelişen Amerikan ekonomisinde işsizlik
oranlarını şaşırtıcı biçimde yüksek bulan yazarlar da vardır. Ekim 1999'da
işsizlik oranı % 4,1 olarak ilan edilmiştir. Bu bakış açısına göre, bu oranın
arkasında çok sayıda iş arayan genç, işinden ayrılmış nispeten yaşlı işçiler,
iş değiştiren işsizler vardır. Aslında bunlara "cesaretleri kırıldığı için"
işgücünü terkeden işçileri de ilave etmek lazımdır. Zamanla işsizlik
süresinin uzadığı da görülmektedir. 1990'larda bu süre 9 haftaya çıkmıştır,
1998'de ise hızla gelişen bir ekonomide bu sürenin hala 7 hafta olduğu
görülmektedir^^.
Federal Merkez Bankası uzmanlarına göre, ekonominin, bu
gidişiyle işgücü talebine emek arzının yeterli ölçüde cevap vermesi mümkün
görülmemektedir. Üretimin sürdürülebilmesi için, işverenlerin bir
Tyson, L. D.; "Old Economic Logic in the New Economy"; California Management Review, Vol: 41; Issue: 4; Summer 1999; p. 12.
diğerinden işgücü alımına girmesi, ücretleri artıracak, üretim yavaşlarken
enflasyon yükselecek, sonuçta "güzel günlere veda edilecektir^^.
Clinton, özellikle bu gelişmelere işaretle, "bilgisayar ve internetin
toplumu yoksulluktan kurtarma konusunda insanlık tarihinde hiç olmadığı
kadar hızlı hareket etmemizi sağladığına inanıyorum. Yeni ekonominin
gücünü, dünyanın her yanındaki insanların rüyalarını gerçekleştiraıeleri için
kullanabileceğimize de inanıyorum" demek suretiyle vurgulamıştır^ \
5. Rekabetj Büyüme ve İstihdam
a. "Hızlı Dünya - Yavaş Avrupa"
Avrupa ekonomilerinin sürekli büyümesini, uluslararası rekabete
elverişli bir yapıya sahip olmasını ve istihdam sorunlarını çözecek
milyonlarca yeni iş yaratmasını gerçekleştimıek için 1993 yılı sonunda bir
"Beyaz Rapor" (White Paper) hazırlanmıştı. Bu raporun amacı XXI. yüzyıla
doğru istihdam, rekabet ve büyüme alanlarında Avrupa Birliği 'nin temel
sorunlarını vurgulamaktır. Avrupa Konseyi, Haziran 1993 Kopenhag
toplantısında Avrupa Komisyonu 'nu yukarıda belirttiğimiz alanlarda orta
dönemli stratejileri kavrayan bir Beyaz Rapor hazırlamaya davet etmiştir.
Bleakley ~ Ferris - Fuhrer, H. - A. - J.; "In a Booming Economy, Unemployment Has Remained Surprisingly High"; Regional Review; Vol: 9; Issue: 2; 1999 - 4th Quarter; p. 3.
"^ Church - Marchant - Rivera; "To Work We Go"; op.cit.; p. 23.
Çonkar, Y.; "Yeni Ekonomi Beyaz Saray'da"; Milliyet; 06.04.2000; s. 11.
Böylece 'hazırlanan raporda özellikle son 20 yılda Avrupa
ekonomisinin büyüme hızının yılda % 4' ten % 2,5Tara gerilemiş olduğuna,
işsizlik oranlarının sürekh arttığına, yatırım oranlarının % 5 Tere indiğine ve
ABD ve Japonya 'ya nazaran Avrupa 'nın rekabet kabiliyetinin azaldığına
işaret edilmektedir. Burada temel unsuru, "Avrupa 'nın değişmesine rağmen,
dünyanın Avrupa 'dan daha hızlı değiştiği" hususu oluşturmaktadır. Rapor
özet olarak aşağıdaki noktalara değinmektedir;
• En son teknolojik yenilikleri kullanan yeni rakipler ortaya
çıkmıştır,
• Komünizmin sona ermesi ekonomik büyüme için yeni bir
potansiyel yaratmıştır. Fakat Avrupa bu yeni dinamizmden
yeterli ölçüde yararlanamamıştır,
• Nüfus gittikçe yaşlanmış ve aile yapısı değişmiştir,
• Yeni endüstri devrimi, teknolojilerde, iş ve mesleklerde köklü
değişmelere neden olmuştur,
• Ekonomiler artan ölçüde bilgi temeline dayanmakta,
enformasyon teknolojisi başarının belirleyicisi haline
gelmektedir^^.
1970'in başlarından itibaren Toplulukta işsizlik, 1980'lerin ikinci
yarısı hariç sürekli artmıştır. Bugün Avrupa 'da 20 milyona yakın işsiz
Commission of the European Communities; Growth, Competitiveness, Employment, The Challenges Ways Forward Into The IVst Century (White Paper); Brussels; Dec. 1993; p. 3.
bulunmaktadır. Son 20 yılda refah % 80 artmış, buna mukabil istihdam
seviyesi sadece % 9 yükselmiştir.
b. Rekabetgücü, Yasal Yükler ve İstihdam
Bu eğilimleri tersine çevirmek için, yüzyılın başından itibaren
AB'n in çok sayıda iş yaratması gerekmektedir. Bu çerçeve içinde ele alman
konular arasında işgücünden doğan yasal yükler gelmektedir. Bu yükler,
temelde vergiler ve zorunlu sosyal güvenlik katkılarından oluşmaktadır.
Günümüzde bu yüklerin topluluk GSMH's ın ın % 4 0 ' m a ulaştığı
görülmektedir.
1970 - 91 döneminde bu yasal yükler Toplulukta % 34' ten % 40 ' a
çıkmıştır. Buna mukabil bu yükler aynı dönemde A B D ' d e % 30 ' l ann
altında nispeten sabit kalmıştır. Japonya'da ise bu yükler, 1980'den itibaren
artmış, fakat G S M H ' n m oranı olarak % 31'1er civarında sabitleşmiştır. Bu
oranlar Avrupa Birjiği 'nden % 10 - 15 daha düşülctür.
Bu yükler Avrupa ülkeleri arasında da değişmektedir. Özellikle
Danimarka, Hollanda, Belçika ve Fransa 'da bu yüklerin oranı % 45'1er
civarındadır. Buna mukabil İngiltere, 1980'lerden itibaren bu yükleri
Topluluk ortalamasının dikkati çekecek derecede altında tutmuştur.
Burada akla gelen soru gittikçe artan yasal yüklerin son 20 senede
ekonomik büyümenin yavaşlamasında bir rolü olup olmadığı hususudur. Bu
nedenle üye ülkelerden çoğu GSMH'n in oranı olarak yasal yükleri
azaltmayı veya dondurmayı karar altına almıştır.
üzer inde durulan diğer bir sorun ise, yasal yüklerin büyüme,
rekabet kabiliyeti ve istihdam üzerindeki etkileridir. Firaıalar için bu yapı,
işe alma ve yatırım kararlarını kısmen etkilemektedir. Özellikle talebin
durgun olduğu dönemlerde yasal yükler üretim maliyetlerini artırmaktadır.
Burada karşımıza temelde "ücret - dışı işçilik maliyetleri"nin azaltılması
sorunu çıkmaktadır. Bu nitelikteki gelişmelerin aktif istihdam politikalarıyla
koordine edilmesi gereğine de işaret edilmektedir.
Bazı üye ülkelerde zorunlu yükler esas itibariyle gelir
vergilerinden doğmakta, sosyal güvenlik payları daha düşük bir rol
oynamaktadır. Bu dumm Danimarka, İngiltere ve İrlanda için geçerlidir.
Buna mukabil, Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerde durum tamamen
tersinedir. Gelir vergileri düşük, sosyal güvenlik harcamaları yüksektir.
Toplulukta ortalama olarak sosyal güvenlik katkılarının 2 / 3 'ü
işverenlerden, gerisi ise işçilerden toplanmaktadır. Hatta bazı Topluluk
ülkelerinde, örneğin Belçika ve Fransa 'da işveren katkı payı daha da
yükselerek toplam giderlerin 3 / 4 'üne varmaktadır.
Diğer taraftan IMF tarafından yapılan araştırmalara göre, bir
zamanlar bütün Dünya'da çok başarılı bir "modem refah devleti" olarak
bilmen İsveç'te, çağa uymayan emek piyasası politikası, gittikçe düşen
verimliliğin ve yüksek ücret enflasyonunun temel nedenlerinden biri
ohnuştur. Bu ikizden 1990 - 93 döneminde G S M H % 7 oranında azalmıştır.
Ayrıca aynı dönemde İsveç'de işsizlik oranı % 2.5'dan % 13'e yükselmiş ve
hükümet borçları % 16 oranında artmıştır. Bütün bu olumsuzluklar İsveç'i
emek piyasası kurumlarını yeniden yapılandırmaya yöneltmiştir.
c. Avrupa'da Gerçek Refah Devleti ve İşsizlik
Birçok ekonomist, Avrupa 'yı yüksek işsizlik oranları, sıkı ücret
yasaları ve cömert refah devleti ile suçlamaktadır. Bu görüşlere göre, A B D
daha düşük hükümet korumaları, daha yüksek gelir eşitsizliği ve % 4 işsizlik
oranıyla yeni binyila girmiştir. Buna mukabil, Fransa 'da işsizlerin oranı %
10,6, İ talya'da % 11,1, İspanya'da % 15'dir.
Galbright tarafından ileri sürüldüğüne göre, ulusal işsizlik oranları,
zengin ve daha eşitlikçi Avrupa ülkelerinde sistematik olarak daha düşüktür.
Bu ülkelerde ücretler yüksek ve sosyal refah sistemleri güçlüdür^^
Gerçekten, bu iddiaya göre, işsizlik Kuzey ' in zenginlerinde daha
düşük, Güney ' in fakirlerinde daha yüksektir. Galbright 'a göre, Avrupa 'n ın
fakir ülkeleri kendi başlarına gerekli değişiklikleri yapamazlar. Bir "kıta
ekonomisi" olarak Avrupa, bir "kıta tam istihdam politikası" takip etmelidir.
"Gelir transferlerini hükümetlere değil, bireylere yapmalı ve kıta
seviyesinde gerçekleştimıelidir. Avrupa, gerçek bir Avrupa refah devleti
yaratmalı ve emeklilik programlarını, düşük ücretleri ve asgari ücreti
artırmalıdır." "MukayeseU olarak, başarılı ABD sosyal demokrasi politikası,
bu ülkede bir sosyal model uygulamıştır. Bu model, sadece düşük işsizliğe
değil, Avrupa 'ya nazaran daha az eşitsizliğe yol açmıştır." Ayrıca Avrupa,
bir vergi refomıu da yapmalıdır^"^.
Wilson Quarterly; "Europe's Jobless Blues"; Vol: 24; Issue: 2; Spring 2000; p. 104.
' ' Ibid. ; p. 105.
6. Bölgelere ve Ülkelere Göre İşsizlik
a. Batı'da İşsizlik
aa) AB'de İ ş s i z l i k
• Batı Avrupa 'da işsizliğin en çarpıcı boyutunu enflasyon
oranlarının nispeten çok düşük olmasına rağmen, işsizlik oranlarının
yüksekliği oluşturmaktadır. Takip eden tablodan da görüleceği üzere,
Avrupa Birliği 'ne aday ülkeler ve diğer Avrupa ülkeleri ile ilgili
istatistiklerde;
• 1999 yılı için en yüksek oranlara Hırvatistan (% 18,9), İspanya
(% 17,0), Slovakya (% 17)'da rastlanmaktadır,
• % 10'un üzerinde işsizliğe sahip olan ülkeler arasında ise
Romanya, Polonya, İtalya, Fransa, Finlandiya, Estonya, Belçika, Çek
Cumhuriyeti ve Almanya sayılabilir,
• Buna mukabil en düşük oranlara, İsviçre (% 2,8), Norveç (%
3,5), Kıbrıs (% 3,4)'ta rastlanmaktadır. Genelde dikkati çeken düşük
oranlar Portekiz, Hollanda, Danimarka, Avusturya 'da bulunmaktadır.
• 1997 - 99 dönemi ile ilgili tablodan şu sonuçlar çıkmaktadır.
1997'de en yüksek işsizlik oranına İspanya'da rastlanmakta, bunu
sırasıyla Hırvatistan, Slovenya, Bulgaristan, Slovakya izlemektedir,
• Buna mukabil, en düşük oranlar Ukrayna, Güney Kıbrıs, Norveç
ve Avusturya 'da bulunmaktadır,
• 1999 Eylül verilerine göre, Avmpa 'da Hırvatistan, İspanya,
Slovakya işsizliğin en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almakta, buna
mukabil İsviçre (% 7,8), Norveç, Güney Kıbrıs, Avusturya, Danimarka,
Ukrayna çok' düşük işsizlik oranlarına sahip ülkeler olarak
sıralanmaktadır.
TABLO 19-AVRUPA'DA İŞSİZLİK ORANLARI (EYLÜL 1999), (%)
Almanya Avusturya Belçika Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Estonya Finlandiya Fransa Güney Kıbrıs Hırvatistan Hollanda İngiltere İspanya İsveç İsviçre İtalya * Letonya Macaristan Malta Norveç Polonya Portekiz Romanya Slovakya Cum. Slovenya Türkiye Ukranya Yunanistan
97 1998 1999
11.4 11.1 11.0 4.4 4.7 4.4 12.9 12.7 12.3 13.7 12.2 -5.2 7.5 10.0 5.6 5.1 4.4 9.7 9.6 11.0 12.6 11.4 10.6 12.5 11.8 11.4 3.4 3.3 3.4 17.5 18.0 18.9 6.6 5.2 4.8 6.9 6.3 6.2
20.8 18.8 17.0 8.0 6.5 5.5 5.2 3.9 2.8 12.2 12.3 12.2 7.0 9.2 8.0 10.0 9.0 9.0 5.0 5.1 5.1 4.1 3.2 3.5 11.5 10.0 11.8 6.8 5.0 4.5 8.9 10.3 11.5 13.0 14.0 17.0 15.2 7.9 7.8 5.9 6.4 7.3 2.3 3.7 4.0 10.3 10.1 9.8
Kaynak: TİSK; Avrupa'da Sosyal Politikanın Panoraması, İşveren Dergisi Eki; Eylül 1999.
Avrupa dışındaki gelişmiş ülkelerin 2000 yılı ilk çeyreğine ait
oranlar, dikkati çekecek derecede düşük oranlar vermektedir.
Bu oranlar, A B D ' d e % 3,9'a, Japonya 'da % 4,9 'a, Avustralya
ve Kanada 'da ise % 6,8'e varmaktadır,
Buna mukabil, Avrupa Birliği ülkelerinde, aynı döneme ait
oranlar hala nispi yüksekliğini korumakla beraber, İspanya
baş ta -o lmak üzere, İtalya, Fransa, Belçika ve Almanya 'da
dikkati çekecek derecede % 10'1ar civarında işsizlik oranlarına
rastlanmaktadır,
1999'da ve yavaşça azalma eğihmiyle 2000 ' in Mart ayında
keskin bir biçimde düşük oranlar özellikle Hollanda,
Avusturya, İsveç, Danimarka ve İngiltere'de bulunmaktadır,
Tablodaki AB ülkelerinin ortalama işsizlik oranları 1999'un %
10,2'sinden 2000' in % 9,4'üne düşme göstermektedir.
Sonuç itibariyle bakıldığında, Avrupa dışındaki gelişmiş
ülkelerde işsizlik oranları, Avrupa 'ya nazaran düşüktür,
özellikle bu düşük oranlar içinde ABD % 3,9 gibi fevkalade
dikkati çekici bir oran sergilemektedir,
Buna mukabil, Avrupa 'nın Orta ve Güney ülkelerinde oranlar
% lO'lara doğru tırmanırken. Kuzey ülkelerinde % 5'lere
doğru inmektedir.
• Tümüyle bakıldığında, bu oranların hala nispi yüksekliğim
koruduğu anlaşılmaktadır,
9
TABLO 20 - GELİŞMİŞ ÜLKELERDE İŞSİZLİK ORANLARI, (% )
ülkeler 1999 2000*
ABD 4,3 3,9 Avustralya 7,5 6,8 Japonya 4,8 4,9 Kanada 8,2 6,8 Eııro - 1 1 10,2 9,4
Almanya 10,6 9,6 Avusturya 4,5 3,3
Belçika 11,3 10,5 Danimarka 5,9 5,3
Fransa 11,4 10,0 Hollanda 3,6 2,8 İngiltere 6,3 . 5,5 ispanya 16,6 14,9
isveç 5,4 5,1 isviçre 2,9 2,1 italya 11,7 11,2
Kaynak: Economist; "Economic Indicators"; Vol: 355; Issue: 8170; 05.13.2000; p. 104. * 2000 yılı ile ilgili oranlar, genel olarak Mart ve Nisan aylarına aittir.
• 2000 yılları Mart - Nisan aylarına ait verilere göre, A B
ülkelerinde 2000 yıllarına girildiğinde % lO'larm üzerinde ve
% 3'lerin altında değişik ülkelerde işsizlik oranları
gözlenmektedir.
Dünya Bankası verilerine göre derlenen aşağıdaki tabloya
bakıldığında;
1994 - 97 döneminde İspanya, Finlandiya, Fransa, İtalya,
İrlanda işsizliğin en yüksek, Norveç, Avusturya, Danimarka ise
en düşük olduğu ülkeler olarak sıralanmaktadır,
AB ülkelerinde genelde erkeklerin kadınlardan daha uzun
süreli işsiz kaldığı anlaşılmaktadır.
Özellikle İtalya, Belçika, İrlanda, Yunanistan, Portekiz,
İspanya gibi ülkelerde, işsizlerden yarıdan fazlasının uzun
süreli işsiz oldukları görülmektedir.
Ancak, AB 'ye dahil ülkelerin çoğunda, eğitim düzeyine göre
işsizlere bakıldığında, özellikle 1990 - 97 dönemindeki
verilere göre, ilk ve ortaokul eğitim düzeyine sahip işsizlerin
oranlarının daha yüksek olduğu tespit edilmektedir.
işsizlik, (%) Vzıın Süreli işsizlik, (%) Eğitim
Düzeyine Göre, (%)
Kadın Erkek Toplam Kadın Erkek Toplam ilkokul Ortaokul Diğer
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
Almanya 8,9 10,9 9,8 44,5 5L7 47,8 23,1 59,4 13,6
Avusturya 5,3 5,2 5,3 28,9 28,4 28,7 37,2 57,8 5,0
. Belçika 7,1 11,5 9,0 59,4 61,5 60,5 - - -
Danimarka 4,5 6,4 5,4 26,3 27,9 27,2 35,0 46,7 16,8
Finlandiya 13,8 15,1 14,4 33,9 28,9 31,4 40,0 50,2 10,0
Fransa 10,8 14,2 12,3 39,1 43,3 41,2 - - -
Hollanda 4,4 7,0 5,5 49,9 48,5 49,1 30,1 33,6 15,5
ingiltere 8,1 . 5,8 7,1 44,9 27,8 38,6 - 43,6 10,3
İrlandü .10,3 10,3 10,3 63,3 46,9 57,0 63,4 25,5 10,8
ispanya 15,8 28,3 20,6 49,9 60,4 55,5 55,9 17,8 18,8
İsveç 8,3 7,5 7,9 31,8 26,9 29,6 31,0 53,2 9,1
İtalya 9,7 16,9 12,5 66,5 66,2 66,3 60,2 31,7 6,4
Lüksemburg - - - - - - - - -
Portekiz 6,6 8,5 7,5 53,4 57,7 55,6 73,6 15,9 5,8
Yunanistan 6,2 14,8 9,6 45,8 62,2 55,7 35,2 40,5 23,2
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 5 4 - 5 7 .
"Avrupa Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği" (UNICE)
aynı noktaya değinerek, özellikle Avrupa 'da daha çok istihdam yaratılması
sorununu aşağıdaki şekilde değerlendirmektedir: "Avrupa, yüksek oranlı ve
diğer gelişmiş ülkelere göre ağırlıklı olarak yapısal nitelik taşıyan işsizlik
oranını acilen aşağı çekmek zorundadır. Tersine çevrilmesi gereken iki uzun
dönemli eğilim vardır: Aktif işgücü oranındaki azalma ve toplam vergi
yükündeki artış. İşgücü piyasalarının katılığının yanısıra, hızla gelişen bilgi
teknolojisinin neden olduğu nitelikh işgücü açığı hem işsizlik sorununa,
hem de doldurulamayan boş iş alanlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır.
İşgücü talep ve arzını birlikte geliştirecek olan işgücü piyasalarının
reformuna ilişkin bütünsel bir yaklaşım bu çerçevede önem
kazanmaktadır^^."
UNICE, daha çok istihdam yaratılması hedefi yanında, girişimci
mhunun ve yeniliklerin geliştirilmesi, iç pazarın potansiyelinin artırılması,
E M U ' n u n sağladığı yararların genişletilmesi, hukuki düzenlemelerin ve
vergilendirmenin yükünün azaltılması, nitelikli ekonomik büyüme yoluyla
sürekli gelişmenin sağlanması ve belki bunların içinde en önemlisi olarak,
bilgiye ve öğrenmeye dayalı bir toplumun geliştirilmesini talep etmektedir.
Özellikle yeni teknolojiler ve elektronik ticaret, hem Tek Pazar,
hem de küresel pazarda büyük değişikliklere yol açacaktır. Böylece,
"Elektronik Avrupa"ya doğru hızlı bir dönüşüm yaşanacaktır. Bu alandaki
gelişme, Avrupa 'nın geleceğindeki rekabet gücünü ve iş yaratma
potansiyelini belirleyecektir. Bu çerçevede;
• Sınırsız bir elektronik ticaret ortamının yaratılması.
TİSK; "UNICE'nin Ekonomik ve Yapısal Reforma İlişkin Eylem Planı"; İşveren Dergisi Eki; C: XXXVnT; S: 8; Mayıs 2000; s. 1.
• özel l ikle KOBİ' ler in yeni teknolojilere ulaşma ve kullanma
maliyetinin azaltılması,
• Telekomünikasyonun tamamen serbestleştirilmesi,
• AB'n in rekabet gücünün artırılması için elektronik teknoloji
olanaklarının kullanılması^^ talep edilmektedir.
bb) Gelişmiş Ülkelerde İ ş s i z l i k
Batı ülkelerinin 1991 - 98 dönemindeki işsizlik oranları
incelendiğinde, bazı temel eğilimler belirlemekteyiz;
• Batı ülkelerinde 9 r i e r d e Kanada, Yeni Zelanda, İtalya ve
İspanya % lO'larm üzerinde bir işsizlik sergilerken, bu
dönemde İsviçre, İsveç ve Japonya'nın dikkati çekecek
derecede düşük (% 2'1er civarında) bir işsizliğe sahip olduğunu
görüyoruz,
• 1998'lere gelindiğinde, İtalya ve İspanya dışında bütün
gelişmiş ülkelerde işsizlik oranlarının düştüğü, buna mukabil ,
bu iki Avrupa ülkesinde yükseldiği gözlenmektedir.
96 Ibid.; p. 5.
Asrın sonuna doğru, gelişmiş Batı ülkelerinde en düşük
işsizliklerin Norveç, Japonya ve A B D ' d e kaydedildiği
anlaşılmaktadır.
Buna mukabil, yüksek işsizlik oranları, özellikle Rusya 'da
gözlenmektedir.
TABLO 22 - ÜLKELERE GÖRE İŞSİZLİK ORANLARI, 1991 - 98, (%)
işsizlik O r a n ı
1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
ABD(l) 6,6 7,3 6,9 6,0 5,5 5,4 4,9 4,5
Almanya (5) •5,5 5,8 7,9 8,4 8,1 8,8 9,8 9,3
Avustralya (3) 9,4 10,7 10,9 9,7 8,6 8,5 8,6 8,1
Avusturya (3) 3,5 3,6 4,2 3,6 3,7 4,1 4,2 -
Finlandiya (5) 7,5 13,0 17,7 18,2 17,1 16,1 12,9 11,3
Fransa (3) 9,4 10,2 11,6 12,3 11,6 12,3 12,5 11,8
İngiltere (2) 7,9 9,4 10,3 9,3 8,6 8,0 6,8 6,3
ispanya (4) 16,0 18,1 22,4 23,8 22,6 21,9 20,6 -
İsveç (7) 2,7 4,8 8,2 8,0 7,7 8,0 8,0 6,5
İsviçre (3) 1,2 2,7 3,8 3,8 3,5 3,9 4,2 -
İtalya (4) 10,8 11,4 10,5 11,5 12,0 12,0 12,1 12,2
Japonya (3) 2,1 2,2 2,5 2,9 3,1 3,4 3,4 4,1
Kanada (3) 10,2 11,2 11,2 10,3 9,5 9,7 9,2 8,3
Norveç (6) 5,5 5,9 6,0 5,4 4,9 4,8 4,1 3,2
Portekiz (4) 4,1 4,1 5,5 6,8 7,1 7,2 6,7 5,0
Türkiye (3) •7,9 8,1 7,7 8,2 6,9 6,1 6,4 6,4
Y. Zelanda (3) 10,2 10,3 9,4 8,1 6,3 6,1 6,6 7,4
Kaynak: DPT; 'Tstilıdam ve İşsizlil^ Alt Komisyonu îçin Hazırlanan Rapor"; VIIL Beş Yıllık Kalkınma Planı; Anl^ara; Ocal^ 2000; s. 18.
1) 16 ve daha yukarı yaştaki nüfus 2) 8 ve daha yukarı yaştaki nüfus 3) 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus 4) 14 ve daha yukarı yaştaki nüfus 5) 15 - 74 yaş arasındaki nüfus 6) 16 - 74 yaş arasındaki nüfus 7) 1 6 - 6 4 yaş arasındaki nüfus
işsizlik,
(%)
Uzun Süreli işsizlik,
(%)
Eğitim
Düzeyine Göre, (%)
Kadın Erkek Toplam Kadın Erkek Toplam ilkokul Ortaokul Diğer
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
ABD 4,9 5,0 4,9 9,4 8,0 8,7 - 37,2 39,2
Avustralya 8,6 8,1 8,4 33,1 27,5 30,8 55,1 30,5 11,3
İsrail 6,8 8,8 7,7 - - - 23,6 44,3 31,2
isviçre 4,3 3,9 4,1 25,5 32,8 28,5 - - -
Japonya 3,4 3,4 3,4 28,8 11,8 21,8 22,8 53,6 23,7
Kanada 9,2 9,2 9,2 14,5 10,2 12,5 33,9 30,5 35,6
Norveç 4,0 4,3 4,1 13,0 7,7 10,6 25,8 55,9 15,1
Rusya 9,6 9,0 11,3 29,5 36,8 32,8 19,4 72,3 8,3
Y. Zelanda 6,6 6,7 6,7 22,2 16,1 19,5 - - -
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 54 -57.
OECD'n in 1999 İstihdam Raporu 'na göre;
• Gelecek 2 yıl zarfında, OECD ülkelerinde işsizlikle ilgili
olarak zayıf bir gelişmenin yaşanacağı ifade edilmektedir,
• 1999 ve 2000 yıllarında ortalama işsizliğin işgücünün % 7'si
oranıûda olup 35 milyon insanın işsiz bulunacağı
hesaplanmaktadır,
• Kara Avrupası , Kanada ve Avustralya 'da, işsizlikte küçük bir
düşme, buna mukabil İngiltere, ABD ve Japonya 'da zayıf bir
yükselme dikkati çekmektedir.
OECD ülkelerinde değişik boyutlarıyla istihdamın yapısına
bakacak olursak, OECD ülkelerinin en ciddi sorununun fakir, uzun süreli
işsiz ve düşük ücretli ailelerden gelen genç işsizliği olduğu görülmektedir.
Böyle bir durumu önlemede en önemli politika, gençlerin mesleki ve örgün
eğitimlerini daha dengeli geliştirecek temel eğitim reformlarıdır.
Kısmi süreli istihdama gelince, OECD ülkelerinin çoğunda kısmi
süreli istihdamın toplam istihdam içindeki payı artmaktadır. Bu istihdam,
ortalama % 14,3'e varmakta, en yüksek oran Hollanda (% 30), Avusturya,
İsviçre ve İngiltere'de görülmektedir. OECD'n in 1994 iş araştırmalarına
göre, daha yüksek istihdam elde etmenin bir yolu olarak kısmi süreli
istihdam teşvik edilmektedir.
Ülkeden ülkeye farklar göstermekle birlikte, kısmi süreli saat
ücreti, tam süreli saat ücretinin % 55' i ile 90 ' ı arasında değişmektedir.
Genelde kısmi süreli işçilerin eğitimi, tam süreli işçilerden daha düşüktür.
Ülkelerin çoğunda kısmi süreli işle çalışan erkeklerin bir kısmı tam süreli
bir işte çalışmayı arzu etmekte, buna mukabil, kadınların çoğu kısmi süreli
çalışmayı tercih etmektedir.
Daha fazla yetişkin, özellikle kısmi süreli çalışan kadınlar, tek
ebeveynli olarak yaşamakta, gelirleri ve eğitimleri daha düşük bulunmakta
ve onlar böylece işgücünün çalışma standartlarının gerisinde kalmaktadırlar.
Bu standartları yükseltme hususunda sendikalar yoğun bir çalışma içindedir.
Sonuç itibariyle, OECD ülkeleri daha fazla iş yaratma konusunda,
emek piyasası refomıları açısından birbirinden farklı iki yaklaşım
sergilemektedir: Bunlardan birincisi, kuralsızlaştırılmış emek piyasaları
yaratılmasıdır. Diğeri ise, işçi ile işveren arasındaki güveni güçlendiren ve
uzun dönemli ilişkileri sağlıklı bir yapıya sokacak yaklaşımdır.
Böyle bir yaklaşımda, yoğun bir eğitim ve çalışanların yaratıcı ve
yönetimin etkin gücünden yararlanma sözkonusudur. Sosyal açıdan çok
daha tercih edilen bu yaklaşımın, ekonomik boyutunda da güçlü destekler
vardır^^.
cc) Doğu Avrupa 'ya Kayan İstihdam
1990'ların başında Rusya'nın çöküşü, Orta ve Doğu Avrupa 'da
birçok ülkenin sosyalist toplum yapılarından modern kapitalist ekonomilere
dönüşüne tanıklık etmiştir. Bu geçiş, esas itibariyle ekonomik bir dönüşüm
değildir. Sistem, dönüşümde beraberinde yeni bir siyasi sistem ve sosyal
düzen de getirmektedir. Bu geçiş sürecinde, merkezi planlamanın ortadan
kalkışından sonra ve ekonomilerin serbestleştirilmesi hareketiyle birlikte,
üretimde keskin bir düşüş yaşanmış ve kriz beklendiğinden daha derin ve
uzun olmuştur.
Ne var ki, ekonomik iyileşme 1990'ların sonlarına doğru ortaya
çıkmaya başlamış, fakat bu gelişme daha henüz toplumların yapısına bir
refah artışı biçiminde yansımamıştır. Böyle bir dönüşümün gerçekleşmesi,
TUAC; ''OECD Employment Outlook: TUAC Evaluation''; "http://www.tiiac.org/piiblicat/publicat.htm"; June 1999; p. 6.
büyük ölçüde sürekli büyüme, yükselen yatuım ve artan verimliliğe bağlı
gözükmektedir.
Bazı yazarlara göre, Ortja ve Doğu Avrupa 'da büyümenin temelde
iki koşulu vardır: Bunlardan birincisi, başarılı bir ekonomik istikrardır.
Enflasyon % 50'lerin altına düşürülmedikçe, büyümenin gerçekleştirilmesi
mümkün gözükmemektedir. İkinci faktör ise, yapısal reformlardır.
Bir yandan özelleştirıiıenin hızlanması, diğer yandan piyasa
ekonomilerine uygun kurumsal ı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde günümüzde işsizlik oranları % 10 - 20
arasında bulunmaktadır. Bu grup| ülkelerde kadınların işgücünden ayrılması
nedeniyle, işgücüne katılma oranlarında nispi bir düşüş gözlenmektedir.
Özellikle, hizmet sektörlerinde j kısmi bir istihdam artışı söz konusudur.
Verimliliğin artışıyla, yeni yaratılmış işlerin sayısında da bir genişleme
ortaya çıkmaktadır.
Bölgedeki iş yaratma
kurları, esnek emek piyasası,
politikalarında, rekabetgücü olan döviz
juygun bir yasal düzen öngörülmektedir.
Ayrıca, bu toplumlarda eşitlikçi ücret yapıları ve endüstri toplumlarındaki I
sistemlerin dışında uygulanan teşvik sistemleri değişime uğramaktadır ' .
AB 'de dikkati çeken d ğer çok önemli bir gelişme ise, üretimin ve
istihdamın AB üyesi olmajyan komşu Doğu Avrupa ülkelerine
kaydırılmasıdır. Doğu Avrupa 'da Demirperde 'nin kalkmasından bu yana
geçen 10 yıl içinde, AB üyelerinde ve potansiyel üyelerinde de işsizliğin %
Allen, M.; "European Transition Economies Confront Social Issues"; IMF Swrvey; 10.02.1997; p. 35. I
lO'un üzerinde olduğunu görüyoruz. Bu oran, Batı Avrupa 'da artarken,
Doğu Avrupa 'da değişmemekte, hatta düşmektedir.
Dünya Bankası, Dünya Gelişme Göstergeleri 2000 'e göre;
• 1994 - 97 döneminde, A B ' y e aday ülkelerin işsizlik
oranlarındaki gelişmelerle ilgili aşağıdaki tablo ele alındığında,
AB 'ye aday ülkeler arasında işsizlik oranlarının en yüksek
olduğu ülkenin, % 14 oranıyla Letonya olduğu görülmektedir,
• Bunu % 13 ile Bulgaristan ve % 11 ile Slovakya ve Polonya
izlemektedir,
• Çek .Cumhuriyeti ve Romanya 'dan sonra Türkiye işsizlik
oranının en düşük olduğu ülke olarak gözükmektedir,
• Gene tabloya göre, en uzun süreli işsizliğin Letonya,
Bulgaristan, Slovenya ve Macaristan'a ait olduğu görülmekte,
işsizhk oranlarının ise, özellikle ortaokul mezunlarında dikkati
çekecek şekilde yüksek olduğu anlaşılmaktadır.
TABLO 24 - AB'NE ADAY DOĞU AVRUPA ÜLKELERİNDE İŞSİZLİK ORANLARI, (%)
İşsizlik, (%) Uzun Süreli İşsizlik, (%) Eğitim
Düzeyine Göre, (%)
Kadın Erkek Toplam Kadm Erkek Toplam İlkokul Ortaokul Diğer
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
Bulgaristan 14,2 14,1 13,7 59,4 61,7 60,4 - 52,7 7,3
Çek Cumh. 3,8 5,8 4,7 31,3 29,9 30,5 33,3 63,7 3,1
Estonya 10,7 9,2 10,0 - - - 22,0 45,7 32,9
Letonya 14,3 14,6 14,4 63,1 63,0 63,0 - 72,2 7,9
Litvanya 6,6 6,9 6,7 - - 37,5 37,8 24,7
Macaristan 9,5 7,7 8,7 52,6 49,2 51,3 41,1 56,1 2,8
Polonya 9,5 13,2 11,2 33,5 41,9 38,0 23,9 71,5 4,6
Romanya 5,7 6,4 6,0 44,1 50, i 47,0 23,9 69,0 5,9
Slovakya 10,8 12,5 11,6 49,2 52,5 50,3 - 67,5 3,3
Slovenya 7,0 7,3 7,1 61,1 50,0 55,1 31,9 69,0 4,3
TÜRKİYE 6,0 7,4 6,4 38,1 49,0 41,6 - - -
Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000; "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 54 -57.
Kuşkusuz, "Orta Avrupa istihdam yaratmaktadır. Yeni hizmet
alanlarının ortaya çıkması, girişimci küçük ölçekli sektörler, yabancı
yatırımlar milyonlarca yeni iş yaratmaktadır. Tabii bu işlerin birçoğu düşük
ücredi ve güvencesi olmayan işlerdir. Ayrıca, bu tip işler Batı AvrupaTılarm
yapmak istemeyecekleri ve hükümetlerin yasal olarak yasakladığı işler
olabilir. Ancak, birçok Avrupa ülkesi insanı için bu işler gerçek bir gelir
kaynağı oluşturmaktadır^^."
Aslında, başlangıç yıllarında, sistem dönüşümü sonucu. Doğu
Avrupa ülkelerinde işsizUk % 15 Terin üzerine çıkarken, politikacılar ve
uzmanlar bu ekonomilerin ve genç demokrasilerin bu baskıya
dayanamayacağı konusunda endişe duyuyorlardı: Günümüzde ise işsizlik
endişeleri yerini, cari işlemler dengesi ve kur rejimi tartışmalarına
bırakmıştır. Sosyalist ekonomiden gelen yapısal bozukluklar, bu
toplumlarda işsizliğin ekonominin önemli bir sorunu olma açısından devam
edecek nitelikte olduğu izlenimini verse de, "Doğu Avrupa Boğaları"nın
kaydettiği dikkati çekici gelişmeler, istihdam sorununun önemini bir ölçüde
azaltmış gözükmektedir.
Bilindiği gibi, 1989 yılma Polonya siyasi demokrasiyi ve serbest
piyasa ekonomisini kabul eden ilk dağılan Sovyetler Birliği ülkesi olmuştur.
Başlangıçta durgun ekonomi, enflasyon baskıları, geniş borçlar ve etkinliği
olmayan bir piyasa, hükümetlerin en ciddi sorunu haline gelmiştir.. Gayri
Safı Milli Hasıla, sadece % 0,2 oranında büyüme ile durgun bir yapı
göstermekte, tüketici fiyatları % 250 artmaktadır. 1990 - 91 döneminde
ulusal gelir % 20 ojanmda azalırken, işsizliğin hızla yükseldiği görülmüştür.
îlk üç yılda dönüşüm nedeniyle devlet ve kooperatif sektörlerde
4,6 milyon iş kaybı olmuştur. Buna karşılık, özel sektörde 2,6 milyon yeni iş
yaratılmıştır. 1998'e kadar istihdam artmış, işsizlik hızla azalmış, yerel
ücretler artmış ve enflasyon % 1 İTere düşmüştür.
' ' Michaels, D.; "Doğu Avrupa'da İstihdamla Eşitsizlik Birlikte Büyüyor"; The Wall Street Journal; 21.04.1997; s. 7.
Günümüzde, modem piyasa el<:onomisinin ortaya çüaşıyla,
Polonya yeni bir ekonomik yapıya, güçlü bir özel sektöre ve şirketlere,
vasıflar ve bölgelerarasmda işgücünün yeniden dağılımını gerçekleştirerek
çağdaş yapılara doğru yönelmiştir^^^.
Buna mukabil, Çek Cumhuriyeti 'nde işsizliğin % 3,5'in altına
indiğini görüyoruz. Bu ülkede, turizm ve diğer hizmetler, sanayideki
işsizhği emerken, ülkeye Ukrayna ve eski Sovyet Cumhuriyetleri 'nden
gelen "konuk işçiler" dikkati çekmektedir. Özellikle, bu bölgedeki altyapı
yatırımları, dönüşüm sonucu ortaya çıkan işsizlere geniş istihdam olanakları
sağlamaktadır. Özellikle yollar, telefon hatları, konutlar, istihdam artışını
hızlandıran temel faktörler olmaktadır^^^
Gerçekten, çokuluslu şirketlerle ilgili bir ilginç örnek Almanya 'da
görülmekte, bazı çokuluslu Alman şirketleri hızla anavatanı terkederek ülke
- dışı yatırımlara özellikle yakınlığı dolayısıyla bazı Doğu Avrupa ülkelerine
yönelmektedir. Gerçekten, 1992'de Siemens' in Almanya dışı faaliyet oram
% 53 iken, bu oranın 2000 yılında % 70 'e çıktığı görülmektedir. Ayrıca, bu
şirkette 2 yıl sonra grup içindeki yabancı personel sayısının, Alman
personeli geçmesi beklenmektedir. Genel Müdür 'ün belirttiğine göre,
"Almanya 'da saati 46 marka çahşan işçinin yaptığı işi, Doğu Avrupa 'da
saati 4 - 5 marka yaptırabiliyorsak, kimse bizi aksine zorlayamaz.
Almanya 'da bir işçinin saat ücreti olan 46 mark ile Çin 'de 50 işçi
çalıştırabilirsiniz" demektedir.
'^^ Socha - Weisberg, M. W. - Y.; "Poland in Transition: Labor Market Data Collection"; Monthly Labor Review; Vol: 122; Issue: 9; Sep. 1999; p. 9.
Ibid.; p. 7.
dd) Japonya : ''Sonu Gelen Ömür Boyu İstihdam''
Japonya 'da 1991-1998 döneminde yavaş da olsa işsizlik
oranlarmm tırmanmaya başladığı gözlemlenmekteir. Son 7 yılda işsizliğin 2
kat artarak 1998 yılında % 4 , r i e r e çıktığı anlaşılmaktadır. 1999'da işsizlik
bu ülkede % 4,8, 2000 yılının ilk 4 ayında % 4,9 'a yükselmiştir.
Bilindiği gibi, 1950'lerden bu yana, Japon emek piyasasında
dikkati çeken birkaç özellik mevcuttur. Bunların arasında en önemlisi "ömür
boyu istihdam" (life t ime employment) 'dır . Büyük firmalar, doğrudan
doğruya mezuniyet sonrası aldıkları işçiyi emeklilik yaşma kadar eğitmekte
ve istihdam etmektedir. 60 yaşma kadar sürecek bu istihdam garantisi, yazılı
olmamakla beraber güvenceye alınmıştır ve bütün çalışanların aşağı yukarı
üçte biri bu şekilde istihdam edilmektedir.
Japon sisteminin ikinci özeUiği, kıdeme dayalı oluşudur. Ücretler
de bu ömür boyu istihdam garantisine dayalı olarak kıdem esasıyla
artmaktadır. Son bir özellik olarak, Japonya 'da zayıf işyeri
sendikacılığından bahsedebiliriz. İkinci Dünya Savaşı 'ndan sonra
"Amerikan tipi" meslek sendikacılığını geliştirme gayretleri başarılı
olmamıştır ve esas itibariyle sendikalar şirket ve işyeri seviyesinde
kalmıştır. Fakat özellikle son 10 senede ortaya çıkan zayıf ekonomik
gelişme, sistemi bir tartışma ortamına taşımıştır.
Gerçekten, 1992 ile 1997 arasında, Japon ekonomisi % 1 oranında
gelişmiş ve dikkati çekici bir durgunluk ortaya çıkmıştır. İstihdam hacmi,
1992 yılından daha fazla değildir ve yılda % 1 daralma yaşanmaktadır. Part
- time işçiler toplam istihdamdaki paylarını artırmaktadır. Bunların oranı
1998'de % 24 'e çıkmıştır. Ve işsizlik oram, 1992'deki % 2,2 oramndan
1998'de ikiye katlanarak % 4,8 'e yükselmiştir. Bu gelişmeler, Japonya
dışındaki ülkeler için şaşırtıcı olmayabilir, fakat bu ülkede çok olumsuz
sonuçlar yaratmıştır.
Japon ekonomisi çok hızla büyürken ömür boyu istihdam
uygulanabilir bir tercih olarak gözükmüştür. Fakat, yavaş büyüyen bir
ekonomide ve durgunlukta, işçi çıkarmama politikası istihdam artışını çok
yavaşlatmıştır. Ayrıca, büyüme yıllarında ilk giren işçiler ortalama ücretleri
düşürürken, yeni alman işçilerin azalması, ortalama ücretleri hızla
artırmıştır.
Böylece, büyük şirketler güven ve kıdeme dayalı sisteme bir
ahematif bulmakta zorlanmaya başlamıştır. İleri sürüldüğüne göre, gelecek
10 yılda mevcut sistem bertaraf edilmekten ziyade, değişime uğrayacaktır.
Böylece, ekonomik büyümenin duraklaması, Japon ömür boyu istihdam
sistemini köklü bir biçimde derinden etkilemeye başlamıştır^^^.
b. Gelişen Ülkelerde İşsizlik
aa) Kır ve Kent Yoksulluğu
Gelişme halindeki ülkelerde kırsal kesimde m o d e m tarım
tekniklerine geçiş, kentleşmeyi daha da hızlandırmış bulunmaktadır.
Kentlere geçen bu nüfusun çok az kısmı modem sektörde düzenli ve örgütlü
Lincoln, E. J.; "Job Security in Japan is Lifetime Employment on the Way Out?"; Brookings Review; Vol: 17; Issue: 4; Fall 1999; p. 45.
bir işe ]<:avuşabilmel<:te, buna karşılılc geniş yığmlar ya işsizler ordusuna
İcatılmaicta veya marjinal sektörlerdeki geçici, güvensiz ve süreksiz işlerde
geçimlerini kazanmaya çalışmaktadırlar.
İleri sürüldüğüne göre, günümüzde "gelişmekte olan ülkelerde iki
seçenek vardır; Ya kentsel aşırı işsizliğe ve sonuçlarına razı olacaklar, ya da
kırsal eksik istihdamın devamını sağlayacak politikaları sürdüreceklerdir."
"Günümüzde Latin Amerika ülkelerinde kentsel işsizlik ve sefaletin
getirdiği insanlık dışı uygulamalar dikkat çekicidir."
"Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler, kentlere yığılan, düzenli
geliri olmayan, sürekli bir iş için bekleyen yığınlar ile, kırsal bölgelerde de
geleneksel üretim yapısı içinde gizlenmiş çok fazla birşey üretmeyen,
dolayısıyla yeterli bir geliri olmayan büyük bir kitlenin yarattığı problemler
girdabında boğulmaktadır*^^."
Özellikle 1990Tı yıllarda işsizlik ve yoksulluk, gelişme halindeki
ülkelerde ciddi sosyal ve siyasi sorunlar yaratarak, olumsuz bir gelişme
göstenniştir. Afrika ve Latin Amerika 'nın birçok ülkesinde düzenli ücretle
çalışılan örgütlenmiş sektörün durgunlaşması veya daralması, çok sayıda
insanı örgütlenmemiş sektörlerde geçici, "ücretsiz aile işçisi" ve bağımsız
çalışan insanlar biçiminde çalışmaya yöneltmiştir.
Gelişen ülkelerde işgücünün istihdam ve işsizliğini yeterh ölçüde
ölçmede ciddi sorunlar vardır. Bir defa Batı ülkeleri için geçerli kavramlar
bu ülkelerin istihdam ve işsizlik sorunlarını belirleme ve ölçmede yeterli
Baştaymaz, T. "GeHşmekte Olan Ülkelerdeki Açmaz, Aşırı İşsizlik veya Kırsal Kesim İstihdamı"; Mercek Dergisi, Nisan 1998; s. 21.
olmamakta, ayrıca kadın, çocuk ve yaşlı gibi belirli nüfus gruplarmm
iktisadi faaliyetlere katkı derecelerini ölçmede de üstesinden gelinmesi zor
sorunlar mevcut bulunmaktadır.
Gelişme halindeki ülkelerde istihdam, düzenlenmiş çalışma ve
ücret koşullan aitmda geçen tam gün çalışma olarak düşünülemez. İşsizliğin
de böylece bir işi beklerken geçen bir dönem olduğu söylenemez.
Geleneksel işgücü yaklaşımı, insanları çalışmakta olan, işsiz ve iktisaden
faal olmayan şeklinde ayırmaktadır. Gelişen toplumlarda bu kavramları
birbirinden ayıran kesin ve belirli ölçüler yoktur. Gelişen ülkelerle ilgili
olarak yapılan analizlerde dikkati çeken diğer bir zorluk ise, bu ülkelerin
ekonomik açıdan çeşitliliğidir^
Petrol ihraç eden ülkeler bir tarafa bırakılacak olursa, bu ülkeleri
gelişme seviyelerine göre belirli gruplara ayırmada da güçlükler mevcuttur.
Bu ülkelerin ortak özellikleri arasında kişi başına gelirin çok düşük ve okur
- yazarlık düzeyinin çok sınırlı olduğu söylenebilir. Çoğu Afrika'da yer alan
104 Ekin, N.; İşsizlik Sigortası: Teorik Boyutları ve Dünya Uygulamaları, İsanbul; 1994; s. 10. & Bu konu ile ilgili bazı yayınlar için bkz. Rauch, J. E.; "Economic Development, Urban Underemployment and Lıcome Inequality"; Canadian Journal of Economics; No: 1993; p. 201 - 217. & Tipple, A. G.; "Shelter as Workplace: A Review of Home - based Enterprise in Developing Countries"; International Labour Review; Vol: 132; No: 4; 1993; p. 521 - 538. & Gupta, M. R.; "Rural - Urban Migration: Informal Sector and Development Policies"; Journal of Development Economies; No: 41; 1993; p. 137-151. & Rauch, J. E.; "Modeling the Informal Sector Formally"; Journal of Development Economics; No: 35; 1991; p. 33 - 47. & Sanyal, B.; "Organizing the Self - Employment: The Politics of the Urban Informal Sector"; International Labour Review; Vol: 130; No: 1; 1991; p. 39 - 56. & Mazumdar, D.; "Analysis of Dual Labor Market in LDC's"; IIRA; 4th World Congress; 6 - 1 0 Sep 1976; p. 1 - 21. & Feige, E. L.; The Underground Economies; New York; 1989.
bu ülkeleri "yoksul ve orta gelir" grubundaki ülkeler olarak ayırmak
mümkündür. Orta gelir grubundaki ülkelerde ise, yeni sanayileşen ülkeler,
yarı sanayileşmiş ülkeler, ya da hızla gelişen mamul madde ihracatçıları
sayılabilir.
Bu ülkelerin gayri safı yurtiçi hasıla ve bunun sektörler itibariyle
dağılışları yanında, nüfusun kırsal ve kentsel kesimler itibariyle
bölünüşünde, nihayet toplam istihdamın sektörler yapısında dikkat çekici
farklar gözlenmektedir.
Özellikle bu ülkelerde "istihdam edilenler" ve "işsizler"
biçimininde yapılacak bir işgücü ayırımı yaklaşımı karşısında açık seçik bu
kategorilerden birine, ya da diğerine girmeyen çok sayıda insan olacaktır.
İşgücünde bulunanların bir çoğu tam - günden gözle görülür ölçülerde az
çalışma anlamında "görülebilir eksik istihdam" da bulunmaktadır.
Buna karşıhk, diğer bazı gruplar ise, tam - gün çalıştıkları halde
geçime yetecek gelirden daha az kazanmaktadırlar. "İş aramayan işsizler"
veya "gönüllü aylaklar", geniş kesimleri oluşturmaktadırlar.
İnsangücü kaynaklarının israfının yeterli bir açıklıkla ortaya
konulabilmesi için, sektörler itibariyle bu toplumlarda ayrıntılı bir istihdam
analizi yapma gereği mevcuttur. Gelişmekte olan ülkelerin toplam
nüfusunun ortalama olarak % 60' ı ilkel koşullarda üretim yapan tarım
sektöründe toplanmıştır. Afrika'nın düşük gelir gruplu ülkelerinde bu oran
% 80'lere çıkmaktadır. Bu ülkelerde sanayi kesiminin oranı % 8'e,
hizmetler sektörü ise, sadece % 11'e ulaşmaktadır.
bb) İ ş s i z l i k l e Mücadele : ''Yoksullukla Savaş''
Az gelişmiş ülkelerde işsizlikle mücadele kavramı, yoksullukla
savaş anlamına gelmektedir. Nüfusun bÜ3mk kesiminin yoksulluk sınırının
altında yaşamını sürdürdüğü, kentleşen nüfusun ise, esas itibariyle
örgütlenmemiş sektörlerde çalışıp kentlerin sefalet mahallelerinde yaşadığı
görülmektedir. Hızlı nüfus artışı, genellikle ülkenin bir büyük şehrine göç,
beraberinde sağlıksız kentleşme, çevre kirliliği ve sefalet mahalleleriyle
bütünleşen bir yapî getirmektedir
Haziran 1999'da Köln 'de toplanan 8Ter grubu hderleri, fakir
ülkelerin yoksulluk ve borçtan kurtarılması ve krizden çıkışı için işbirliği
çağrısında bulunmuşlardır.
Benzer şekilde "Uluslararası Para Fonu - I M F " ve "Dünya
Bankası" da 1999 yıllık toplantısında özellikle gelişen ülkelerin
karşılaştıkları kriz, dış borçlar ve küresel dünya ticaretinin getirdiği
somnlara yönelik bir gündemle toplanmıştır.
IMF Başkanına göre, "küresel dünyanın sorunlarını çözmek için
işbirliği şarttır." İkinci olarak "ekonomik reformların gerektirdiği hallerde
eğer yavaş hareket edersek daima krizi bekleyen risklerle karşılaşırız"
demiştir.
Toplantıda esas itibariyle sürekli bir gelişmenin 7 cephesine
önemle işaret edilmiştir. Bunlar, aşırı yoksulluğun önlenmesi, ilkokul
i 05 DPT; Dünya Çalışma Raporu I, Ankara; 1991; s. 5.
eğitimi, cinsiyet aynmcı l ığmm berteraf edilmesi, bebek ve çocuk ölümleri,
anne ölümleri, koruyucu hekimlik ve çevrenin korunmasıdır^
Diğer yandan, son yıllarda Dünya Bankası 'nm küresel büyümenin
gelişen ülkelerde beraberinde getireceği istihdam sorunlarına dikkati çektiği
ve bu alanda dört anahtar konu seçtiği gözlenmektedir:
• Tüm dünya ülkeleri, özellikle fakir ülkeler insangücü eğitimi
ve sağlığına yatırım yapma yoluyla verimlilik artışı
sağlamalıdırlar,
• Ülkeler arasında bütünleşmelerin artırılması tüm ülkelere yarar
sağlayacaktır,
• Birçok ülkede yanhş yönlendirilen çalışma hayatı, işsizhğin,
kayıt - dışı istihdamın ve kırsal kesim istihdamının artmasına
neden olmaktadır,
• Küreselleşmenin beraberinde getireceği dönüşümün çalışanlar
üzerindeki olumsuzlukları bertaraf edilmelidir.
Benzeri bir uyarı da "Uluslararası Çalışma Örgütü"nden (UÇÖ)
gelmiştir. UÇÖ, 1998 yılında Asya 'da ortaya çıkan ekonomik krizin
"dalgalar halinde kitlesel işsizliğe ve sosyal huzursuzluğa yol açtığını
belirtmiştir. "Kriz, ilk olarak ortaya çıktığı Tayland'da, 1 milyon insanın
işini kaybetmesine yol açmıştır. U Ç Ö ' n ü n belirttiğine göre, "çalışanlar" ve
' ^ IMF Survey; İ999 Annual Meetings; Vol: 28; No: 19; 11.10.1999; p. 305 ve devamı. & IMF Survey; Cologne Economic Summit; Vol: 28; No: 13; July 1999; p. 209 ve devamı.
özellikle kadınlar, çocuklar ve kaçak çalışan yabancı göçmenler için
güvence temin edilmeksizin işten çıkarmalar, Asya toplumlarında gerginliği
artırmıştır.
Aslında, dünya işgücü, nüfus artışına bağlı olarak son yıllarda
hızla artmaktadır. 1995 yılında 2,5 milyar olan dünya işgücü 2025 yılında
3.6 milyarı geçecektir. Günümüzde 2.5 milyarlık dünya işgücünün "400
milyonu yüksek gelir düzeyinde, 700 milyonu orta gelir düzeyinde ve 1.4
milyarı da düşük gelir düzeyinde bulunmaktadır" ' ,107
"Burada dikkati çeken nokta, dünya işgücünün yarısından
fazlasının, yıllık geliri 695 Dolar'dan aşağı olan düşük gelir düzeyine sahip
ülkelerde bulunması ve bu nüfusun 1 / 2'sinin de işsiz olmasıdır'^^".
Gelişen ülkelerde işsizliğin önlenmesinde temel değişkenin
ekonominin daha hızlı büyümesi olduğuna hiç kuşku yoktur. "Elimizdeki
kanıtlar ekonomik büyüme için birinci şartın yatırım yapmak olduğunu
göstemıektedir. Özellikle insangücüne dönük yatırım önemli bir rol
oynamaktadır."
Ayrıca bu yatırımların verimli yatırımlar olması şarttır. Üretim
artışı sadece girdilerin çoğalması ile ilgili değildir. Aynı zamanda bu
girdilere şekil veren teknoloji ve çalışanların verimliliğiyle de alakalıdır'*^^.
' ^ Çelik, Y.; Global İşsizlik ve Ekonomik Büyüme"; MESS İşveren Dergisi; Şubat 1998; S: 699; s. 5.
Oğuz, Ş.; "Bu Uçurum Hepimizi YutSif'; Milliyet; 12.01.1998; s. 7.
' ' Çelik; "Global İşsizlik ve Ekonomik Büyüme"; op.cit.; s. 5.
cc) Yapıyı Yansıtmayan İ ş s i z l i k Oranları
Birleşmiş Milletler ' in 2000 yılıyla ilgili olarak eldeki mevcut
verileri, gelişme halindeki ülkelerdeki işsizlik sorunlarını yeterli açıklıkla
ortaya koymamaktadır. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, örneğin
1994 - 97 döneminde, işsizlerin oranı Bangladeş ' te % 2,5, Suriye 'de % 3,9,
Pakistan 'da % 5,4, Endonezya 'da % 4,0 olarak çök düşük oranlar verirken,
Fas ' ta bu işsizlik oranının % 17,8'e çıktığı gözlenmektedir.
İşsizlik oranlarında inandırıcı olmayan bu dalgalanmalar, büyük
ölçüde bu ülkelerde kayıp insangücü kaynaklarını geniş tarım sektöründe ve
kentsel kayıt - dışı sektörlerde belirleyecek yeterli istatistiklerin
bulunmamasından kaynaklanmakta, veriler güvenilir bir nitelik
taşımamaktadır. Bu ülkelerde esas itibariyle işsizliğin yerini yoksulluğun
aldığına hiç kuşku yoktur.
TABLO 25 - GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE İŞSİZLİK ORANLARI, (%)
işsizlik, (%) Uzun Süreli işsizlik^
(%)
Eğitim
Düzeyine Göre, (%)
Kadm Erkek Toplam Kadm Erkek Toplam İlkokul Ortaokul Diğer
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
1994
1997
Bangladeş 2,7 2,3 2,5 - - - 47,4 28,4 -
Endonezya 3,3 5,1 4,0 - - - - - -
Etiyopya - - - - - - 27,5 38,3 3,3
Fas 15,8 23,0 17,8 - - - - - -
G. Kore 2,8 2,3 2,6 3,5 0,9 2,5 14,0 55,4 23,4
Hindistan - - - - - - 38,1 27,3
Meksika 2,9 ' 4,7 3,5 2,1 2,6 2,3 16,3 40,9 17,0
Pakistan 4,1 13,7 5,4 - - - 25,0 13,9 9,8
Suriye - 3,8 3,9 - - - - - -
Tayiand 0,9 0,9 0,9 - - - 63,3 11,3 20,5
Tunus - - - - - - - 26,1 1,7
Kaynak: World Banlc; World Development Indicators 2000; "lıttp://www.worldbanl^.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 54 -57,
XXL asra dönüldükten sonra yapılan değerlendirmelerde, hızla
dönüşüm çağında, özellikle Afrika ülkelerinin 1960'dan önceki kölelik
döneminden daha kötü koşullar içinde bulunduğu belirlenmiştir. Dünya
Bankas ı 'nm Afrika Raporu 'na göre, bu kıtadaki 48 ülkenin ekonomisi
biraraya toplandığında dahi, tek başına Belçika ekonomisinin büyüklüğüne
ulaşamamaktadır. 'Temelde bu kıtanın siyasi ve ekonomik refomıları
gerçekleştirememesi, insan kaynaklarını harekete geçirememesi ve
yoksulluğu bertaraf edememesi, en önemli temel sorunlar olarak
sayılmaktadır.
Dünya üretiminin sadece % l ' in i ve dünya ticaretinin % 2'sini
Afrika'nın gerçekleştirdiği belirtilmektedir. Evlerin % 80' inde elektrik
olmadığı, 35 milyon kişinin AİDS hastası olduğu, yolların % 84 'ünün
asfaltsız olduğu, 1000 kişiye 10 telefon düştüğü özellikle ifade edilmektedir.
Nüfusun 2 / 3 'ünün içecek su bulamadığı, kadınların eğitiminin 40 yılda
sadece 1 yıl artabildiği açıklanmaktadır.
Böyle bir ekonomik yapıda istihdam sorunlarının hiçbir zaman
işsizlik anlamına kavuşamayacağı, kendini esas itibariyle yoksulluk
biçiminde ortaya koyacağına kuşku yoktur.
dd) Çin'in İ ş s i z l i k l e Mücadelesi
Çin ekonomisinin 1 9 9 r d e n sonra çok yüksek bir büyüme
dönemine girdiği görülmektedir. 1991 - 1995 arasında ortalama büyüme
hızının % 12'ye çıktığını, özellikle 1992, 1994 yularında ekonomik
büyümenin sırasıyla % 14,2 ve % 13,5'e sıçradığını görüyoruz.
Ekonomideki yatırımların artışı, mülkiyetle ilgili gelişmeler, büyüme
bölgeleri, borsanın tesisi, enflasyonun çok hızlı artışına neden olmuştur.
Tüketici fiyatları 1994'de bir önceki yıla nazaran % 21 'den, aynı yılın
sonlarına doğru % 27 'ye çıkmıştır.
1995'den itibaren ekonomiyi soğutma konusunda tedbirler
alınmıştır ve bÜ3mme yavaşlatılmıştır. GSMH'n in büyümesi 1995'lerde %
10,5'e düşürülmüş ve sosyal mallardaki tüketici fiyat artışı % 11,8'e
indirilmiştir. 1996'da büyüme daha da yavaşlatılmış ve tüketici fiyatları %
6,1 'e indirilmiştir.
Böylece ekonomide "yüksek büyüme ve düşük enflasyon devri"
yaşanmaya başlanmıştır. 1997'de büyüme hızı % 8,8'e düşürülmüştür. Bu
gelişmeler, Çin ekonomisini deflasyon tehdidi ahma sokmuştur. Büyümenin
yavaşlatılması daha da devam etmiş, 1998'de % 7'ye indirilmiştir.
Endüstrinin büyüme oranı ise, % 7,9 olarak belirlenmiştir. Ve bu düşüş
trendi hala devam etmektedir.
Bu gelişme çerçevesinde, işsizlik Çin 'de gittikçe artan bir sorun
haline gelmiştir. Çin 'de işsizlik, kendini kentsel ve kırsal kesimde
"görülemez eksik istihdam" biçiminde ortaya koymuş ve böylece yaygın bir
eksik istihdam yapısıyla karşılaşılmıştır. Kuşkusuz, ekonomik gelişme
görülemez eksik istihdamı bir ölçüde görülebilir hale de getirmiştir.
Bugün Çin ' in temel özelliğini yüksek büyüme hızı ve düşük
enflasyon oluşturmaktadır. Çin 'de işsizlik sorunlarının önemini artıran
faktör, kısa dönemli toplam talebin yetersizliğinden doğan bir işsizlik
olmayışıdır. İşsizUğin temelleri ashnda ekonomik yapıdan ve siyasi
rejimden gelmektedir.
Çin ' in çok büyük nüfusu, tek başına istihdam için büyük bir baskı
oluşturmaktadır. Yapılan tahminlere göre, Çin ' in 1995'deki emek arzı
709,000,000'a varmaktadır. Bu rakam, dünya işgücünün % 26'sını
oluşturmaktadır. Böylece Çin, dünya kaynaklarının % 3,4'ünü kullanarak,
dünya emek arzının dörtte birine iş fırsatı yaratmaya çalışmaktadır. Bu
istihdam yapısı, Çin ' in 2020 'de O nüfus artışı modeline erişmesine kadar
değişmeyecektir. 1,2 milyar nüfusun % 70' i tarım sektöründe çalışmaktadır.
1990 yılından bu yana, yılda 5 milyon tarım işçisinin istihdam için şehirlere
göç ettiği hesaplanmaktadır.
İstatistiklere göre, Çin 'de kentsel alanlarda 22 milyon fazla işgücü
işe yerleştirilmeyi beklemekte, toplam işgücünün beşte biri kamu
kuruluşlarında ve koUektif işletmelerde çalışmaktadır. Uzmanların yaptıkları
tahminlere göre, kentsel işsiz nüfus, 1998'de 13 - 15 milyona ulaşmakta,
böylece işsizlik oranı % 7 - 8'e varmaktadır.
Buna ilaveten, kırsal kesimlerde 150 - 220 milyona varan, yeniden
yerleşmeyi bekleyen fazla işgücü bulunmaktadır. Bu istihdam durumu
karşısında, Çin ' in temel stratejisi, ekonomik büyümeyi hızlandırmak,
değişik sektörlerde gelişmeyi sağlamak, ekonominin tümünde kamu
mülkiyetinin egemenliği sürerken, iş fırsatları yaratmaya gayret etmektir'^"^
ee) Çin'de Artan Kentsel Yoksulluk
Sonuç itibariyle, Çin 'de piyasa ekonomisine geçişle ortaya çıkan
reformlar, beraberinde kentsel yoksulluğu da getirmiştir. Bu, adeta Çin
büyümesinin bir istenmeyen sonucu olarak değerlendirilebilir. Gerçekten,
Çin 'de 20 yıl süren piyasa ekonomisine geçişle ilgili reformlar, başarılı bir
özel sektör tarafından harekete geçirilmiş gelir yaratma fırsatları, Çin ' i bir
bütün olarak daha zengin yapmıştır.
' Huang, F.; "The Current Economic Situation and Trends in China: With a Discussion on Employment - Related Issues in the Process of Industrialization"; Journal of Asian Economics; Vol: 10; Issue: 2; Summer 1999; p. 287.
Piyasa etidnliğiyle eşitlik kavramına dayalı reformlar, gelir
açıklığının büyümesine ve işsizliğe neden olmuştur. Bu iki temel faktör,
geniş bir kentsel fakir gurubunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kentsel
yoksulluğun bir geçiş dönemi sorunu olmaktan çıkarak, süresinin gittikçe
uzaması , giderek ilgileri üzerinde toplamaya başlamıştır. Böylece Çin 'de
kentsel yoksulluk, işsizlik ve gelir eşitsizliği gittikçe daha fazla tartışılan
temel konular haline dönüşmüştür^' ^
Aslında, son yıllarda Çin 'de piyasa sistemi bir dönüşüm
yaşamaktadır. Piyasa reformları ikili bir yapı göstermekte, bir yandan daha
fazla refaha sahip bir Çin yaratmak suretiyle ekonomi büyük bir canlılık
kazanırken, Çin halkına daha iyi yaşam koşulları hazırlanmakta, fakat diğer
yandan istenmeyen sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, gelir
eşitsizhğinin genişlemesi, işsizliğin artışı, Çin ' in karşılaştığı iki önemh
problemdir ve bu gelişme kentsel yoksulluğa neden olmuştur.
Çin 'deki kentsel yoksulluk, diğer gelişen ülkelerden yapı itibariyle
farklıdır. Bu yoksulluk, kırsal - kentsel göç ve sık ortaya çıkan ekonomik
krizlerle karakterize olmaktadır. Özellikle, geçmişte "garanti edilmiş temel
ihtiyaçlara dayalı kentsel yoksulluk" kavramı, piyasa reformlarıyla ortaya
çıkan gelir farklılıkları yoluyla daha da büyümüştür. Temel ihtiyaçları
karşılamaya yönelik tam istihdam prensibine dayalı eşitlikçi politikaların
piyasa reformlarıyla terkedilmesi, piyasa sistemine dönüşün kaçınılmaz bir
sosyal maliyeti olarak değerlendirilmektedir.
' ' ' Qian - Wong,-Z. - T.; "The Rising Urban Poverty: A Dilemma of Market Reforms in China"; Journal of Contemporary China, Vol: 9; Issue: 23; March 2000; p. 1 1 3 - 114.
Çin lıükümeti, bu ısrarla sürüp giden kentsel yoksulluğu önlemek
için bazı tedbirler almaktadır. Özellikle, vergi reformları, istihdam ve sosyal
yardım politikaları, kentsel yoksulluğu azaltmaya yönelmektedir. Kuşkusuz,
ekonomik büyümeden doğan fırsatlar, Çin hükümetine kentsel yoksulluğun
daha fazla artmasını önleme açısından elverişli mali olanaklar
sağlamaktadır '
ff) Ölçülmesi Zor İ ş s i z l i k , Yaşanan Yoksulluk : Tunus
Diğer yandan, Tunus ' ta son 20 yıldır işsizlik en yüksek oranlar
arasında bulunmaktadır. Tunus ' ta temel problemlerden bir tanesi, işsizliğin
ölçülmesinde kullanılacak kriterlerdir. Bu kriterler zaman içinde hızla
değişmektedir. Tunus ' ta işgücü araştınnalarına dayanarak, 1989'da resmi
tahmin olarak % 15,3 oranında işsizlik hesaplanmıştır. Resmi olmayan
incelemelere göre, işsizhk oranı % 17'ye vamıaktadır.
Bu ülkede, özellikle diğer gelişme halindeki ülkelerde olduğu gibi,
işsizliği ölçmede ciddi sorunlar vardır. Bir yandan bağımsız çalışma ve aile
içinde çalışma çok yaygın bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, "geçerli
ücret haddinden çalışma kavramı" anlamını kaybetmektedir. Kadınların
önemli bir kısmı ailesinin tarım işletmesinde çalışırken, diğer yandan ev
işlerini görmekte, ayrıca işsizlikle kayıt - dışı sektörde çahşma arasındaki
farklar belirsiz hale gelmektedir.
Ibid.;p. 121.
Benzer şekilde, lise mezunu bir gencin, fomıel sektörlerde iş
ararken kayıt - dışı sektörlerde çalışmayı reddetmesinin işsizlik mi yoksa
isteğe bağlı olarak işsiz kalma mı sayılacağı belirsizleşmektedir. Bu
nedenle, gelişen ülkelerde işsizliğin ölçümünde ülkelerarası mukayesede
kullanılmak veya belirli bir ülkede zamanla ortaya çıkan gelişmeleri
belirlemek üzere, aynı kavramların kullanılmasında zorunluluk vardır.
Bu ülkede de büyük ölçüde yoksulluk ve işsizlik kavramları
birbirine karışmakta, yaygın işsizlik, işgücünün sektör ve statü dağılımı,
kayıtdışı ve üretken olmayan sektörlerin yaygınlığı sorunları, işsizlikten çok
yoksulluğu gündeme getiraıektedir^
7 . İşsizliğin Nedenleri
a. Yüksek İşçilik Maliyetleri
Genelde yüksek ücret - dışı işçilik maliyetlerinin istihdam artışına
olumsuz etkileri olduğu, emek yerine kapital tercihini hızlandırdığı,
özellikle küçük işyerleri istihdamına olumsuz etkiler yaptığı bilinmektedir.
Yetersiz talep karşısında firmalar ilk önce maliyetlerini düşürmek için işçi
çıkarma yoluna gitmekte, böylece "emek bir ayarlama değişkeni" haline
gelmektedir.
Rama, M.; "How Bad is Unemployment in Tunisia? Assessing Labor Market Efficiency in a Developing Country"; The World Bank Research Observer; Washington; Vol: 13; Issue: l ;Feb. 1998; p. 59 - 69.
Aslında işsizlikteki yükselme bir yandan sosyal güvenlik
sisteminde yasal katkıları artırma zorunluluğu doğurmakta, buna mukabil
katkıda bulunanların sayısını azaltmaktadır. Böylece işçi maliyetleri tekrar
artmakta, sonuçta ortaya bir kısır döngü çıkmaktadır.
Ayrıca, işçilerini çıkaran bir firma kendi maliyetlerini düşürmekle
birlikte, işsizlikten doğan maliyetleri aynı endüstride, fakat işçilerini
kolaylıkla çıkaramayan diğer firmalara transfer etmektedir.
b. 'Kayıt - Dışı Çalışma Hayatisinin Genişlemesi
Emek - yoğun firmalarda emek maliyetlerinin ve sosyal güvenlik
giderlerinin yüksekliğinden dolayı işçi çıkarma veya "alt işveren"
uygulamaları, "kayıt - dışı istihdam"a geçme eğilimlerini yaygın bir hale
sokmaktadır. Kayıt - dışı ekonominin ülkeden ülkeye büyüklüğü ve tahmin
metotlarmdaki değişmelere rağmen. Batı Avrupa'da G S M H ' n m % 5 ile %
20'si arasında bulunduğu hesaplanmıştır. Eğer bu oran % 10 olarak tahmin
edilecek olursa, G S M H ' d a yasal yüklerden doğacak kayıplar % 5 civarında
olacaktır '
Böylece emek üzerindeki yüklerin azaltılması ve yapılan hilelere
karşı daha sıkı bir kontrol, ekonominin sağlıklı hale gelmesine büyük ölçüde
katkıda bulunacaktır.
Commission of the European Communities; Growth, Competitiveness, Employment...; op.cit.; p. 168.
c. Diğer Nedenler
İstihdam açısmdan bütün bu olumsuz gelişmeleri başka faktörlere
bağlayan görüşler de vardır. Bu görüşlere göre, bir yandan emek fiyatının
arttığı, ücrete ilave olarak diğer sosyal yardımların ve bürüt işçilik giderlerin
yükseldiği ifade edilmektedir. Ayrıca, istihdamın hizmetler sektörüne
kayısıyla verimliliğinin düştüğü, kamu giderlerinin ve sosyal güvenlik
harcamalarının büyük miktarlara vardığı, endüstride üretim kapasitesinin
düştüğü, istikrar tedbirlerinin enflasyonla mücadelede başarılı olurken,
ekonomileri durgunluğa sürüklediği de iddia edilmektedir^
Başka görüşlere göre ise;
• Tarihsel olarak çok yüksek ve hızla artan gerçek enerji
maliyetleri reel gelirlerde hızlı bir düşmeye yol açmıştır,
• Yüksek seviyeli enflasyon, tüketicilerin satmalma gücünü ve
talebini düşürmüştür,
• Karların azalması, jmksek faiz oranları ve yüksek işçilik
maliyeti enflasyonu, genelde yatırımların azalmasına neden
olmuştur.
• Yatırımların genişlemeden ziyade rasyonalizasyona kayışı,
yüksek seviyede iş kayıplarına neden olmuştur. Tekstil,
' Ekin, N.; Gelişen Ülkelerde ve Türkiye'de Bir İstihdam Politikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki; İstanbul; 1993; s. 8.
ayakkabı yapımı gibi emek - yoğun sahalarda yoğun iş
kayıpları ortaya çıkmıştır,
• Anti - enflasyonist hükümet politikalarının etkisiyle talepteki
büyüme azalmıştır. Teknolojik değişmelerde azalan eğilimler,
yeni teknolojilere az yatırım yapılması, başka bölgelerde yeni
pazarların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Diğer yandan, günümüzde endüstri toplumlarının birçoğunda,
işsizlik sorunlarının en dikkati çeken cephesini düşük vasıflı işçiler için
istihdam firsatlarmm daralması oluşturmaktadır. Genelde, ticaretin
küreselleşmesinin ve teknolojik değişmelerin talep yapısını değiştirmesinin
veya bunların her ikisinin birarada ortaya çıkmasının böyle bir sonucu
yarattığı söylenmektedir.
A B D ' d e vasıfsız işçilerin nispi ücretleri düşerken, Avrupa 'da
düşük vasıflı işçiler arasında uzun süreli işsizliğin arttığı görülmektedir.
Böylece problem kendisini, düşük vasıflı işçilerin gelirlerinin yükseltilmesi
ve gene düşük vasıflı işçiler için yeni iş fırsatlarının yaratılması biçiminde
ortaya koymaktadır.
Sorunun bu yeni boyutuyla ilgili bazı yeni araştırmalar da
yapılmıştır. Özellikle bu araştırmalar, düşük vasıflı işçilerin uzun dönemli
yüksek işsizlik oranlarıyla ilgili bulunmaktadır.
Bazı yazarlar, uzun dönemli işsizliği önlemeye yönelik iş
fırsatlarının yaratılması için vergilerle finanse edilmiş kamu harcama
programlarının genişletilmesini ileri sünnektedirler. Bu politikalar esas
itibariyle ticarete açık sektörlerde büyük hacimli iş yaratma politikalarına
yöneliktir. Bu görüşlere göre, en büyük iş yaratma olanakları hizmet
sektörlerindedir.
Diğer bir görüş ise, uzun dönemli işsizHğin azaltılmasında işsizlik
sigortası sistemlerinde reform yapılmasını öngörmektedir. Bu görüş
sahiplerine göre, ülkelerin çoğunda halihazır işsizlik sigortası uygulamaları
işsizliğin artışında rol oynamaktadır^
Bu yaklaşımlara göre, halihazır uygulama iş aramayı teşvik
etmemekte, iş arama süresini uzatmakta, ücretler üzerinde dikey artışa
yönelik etki yapmakta, işçiler açısından işten çıkarılma riskini artırmakta ve
işyerlerinin daha yüksek "işçi devri" oranlarına sahip olmasına neden
olmaktadır. İşsizlik sigortası uygulamasında yapılacak reformlar, işsizlik
artışını azaltacak ve istihdamın genişlemesine ve enflasyon yaratmadan ve
ilave maliyetler getimıeden işsizliğin daralmasına neden olabilecektir.
Böylece 1990Tarın başında "basitleştirilmiş sayılarla 100 kişiden
lO'unun işsiz olduğu, bu 10 kişiden 5'inin genç, 3 'ünün ise kadm olduğu"
yeni bir istihdam yapısı ortya çıkmıştır'
' Ekin, N.; İşsizlik Sigortası...; op.cit.; s. 59.
' ^ DPT; Dünya Çalışma Raporu I; op.cit.; s. 69.
ı V - T Ü R K I Y E ' D E I Ş S I Z L I K
A. GENEL EĞİLİMLER
1. Türkiye^de Ekonomik Büyüme
a. "Yerinde Sayan Ekonomi"
Dünya Bankası verilerine göre, 1965 - 1998 döneminde
Türkiye 'nin yılda % 4,3' lük bir büyüme kaydettiği ileri sürülmektedir. Bu
dönemde en yüksek büyüme hızıyla Çin (% 8,6) en önde giderken, bunu
Güney Kore, Tayland ve Endonezya takip etmektedir. Japonya, Brezilya ve
Türkiye 'nin ise, aynı büyüme hızıyla 7 'nci oldukları belirlenmiştir.
1965'de Türkiye ekonomisi kadar bir büyüklüğe sahip olan Çin,
1998'de Türkiye ekonomisinin 4,5 katını geçerken, ulusal gelirini 15, kişi
başına gelirini ise 8,8 katı artırmıştır. Türkiye bu dönemde ekonomisini 4 ' e
katlamış, fakat hızlı nüfus artışı nedeniyle, kişi başına gelirini sadece 2
katma çıkarabilmiştir. Ortalama % 4,3' lük büyüme hızmm % 2,2'si nüfus
artışına gitmiştir.
Son 7 yılda ise, GSMH'n in 178 milyardan 199 milyar dolara, kişi
başına gelirin 3,000'den 3,075 dolara, büyüme hızmm % 8,1'den 1994'de
Asya Krizi nedeniyle % - 6,1, 1999'da ise kriz ve deprem nedeniyle % -
2 'ye düştüğü görülmektedir. Aynı dönemde enflasyonun % 60'1ar dolayında
olduğu, ithalatın 30 milyardan 40 milyara, ihracatın ise 15 milyardan 26
milyara çıktığı, dış ticaret açığının 15 milyarlar civarında değişmediği, iç ve
dış borçların katlamalı bir biçimde arttığı gözlenmektedir.
1998 yılında ise, Güney Kore % 13, Malezya % 11, Rusya ve
Hong Kong % 9 dolayında bir büyüme hızını gösterirken, Türk ekonomisi
buna ayak uyduramamış ve Türkiye 1999'da 1 yıl gecikmeyle küçülmüştür.
Devletin altyapı yatırımları aksarken, özel kesimde de yatırım eğilimleri
hızla düşmüş, toplam sabit sermaye yatırımlarındaki gerileme % 16'yı
bulmuştur.
Teknolojik gelişmeyle, ekonomik büyüme arasında dünyada güçlü
ilişkiler kurulurken, Türkiye 'nin enflasyon ve faiz çıkmazıyla boğuştuğu ve
uluslararası rekabet gücünün gittikçe düştüğü ve uygulanan döviz kuruyla
rekabet gücünü daha da kaybettiği a n l a ş ı l m a k t a d ı r ' 1 9 9 9 İSO anket
çalışmalarına göre, küçük boy işletmelerde çalışanların % 15,3'ü, orta boy
işletmelerdekilerin % 8,7'si, büyük işyerlerindekilerin % 7,3'ü işten
çıkarılmıştır.
Sonuç itibariyle, bu yılda çalışanların toplam olarak % 7,9'u işsiz
İcalmıştır. Gene aynı yılın ilk yarısında, işyerlerinin üretimlerim yarı yarıya,
ikinci yarısında ise % 37 oranmda düşürdükleri anlaşılmaktadır. 2000
rakamlarına göre ise, bu oranlar hızla artmıştır.
Ayrıca, özellikle Yunanistan' la yapılan mukayeselerde, son 7 yılda
Yunanistan halkının refahının reel olarak % 70 oranında artarken,
Türkiye 'de aynı dönemde kişi başına gelirin 1999 yılında 2.878 dolara
düştüğü ifade edilmektedir. "Türk halkı geçen 7 yıl boyunca fakirlikten
kurtulamadı, fakir idi fakir kaldı. Komşusu Yunan halkı 7 yıl önce Türk
Ulagay, O; "Neden Küçüldük"; Milliyet; 04.04.2000, s. 21; & Ayrıca bkz. Alkin, E.; "Hızh Nüfus Artışı, İşsizlik ve Gelir Dağılımı"; Prof. Dr. Nusret Ekin'e Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s. 285 - 290.
halkından 2,3 kat zengindi. 7 yıl sonra 4,2 kat daha zengin hale geldi '
değerlemesi yapılmaktadır.
Yapılan hesaplamalara göre, 2020 yılında Türkiye 'nin % 10
büyüme hızına sahip olması, buna mukabil Yunanistan ' ın kalkınma hızının
% 4' lerde olması halinde dahi, Türkiye, Yunanistan' ın fert başına milli
gelirini yakalayamamaktadır'^^
Ayrıca, açıklanan son rakamlara göre, rekabet gücü açısından
değerlendirmesi yapılan 47 ülke arasında, 1998'de 33 'üncü, 1999'da 37
'nci sırada olan Türkiye, 2000 'de 42 'nci sıraya düşmüş bulunmaktadır.
Rekabet gücünün belirlenmesinde 290 kritere göre yapılan değerlendirmede,
Türkiye 'nin olumsuz ekonomik göstergeleri yüzünden, aşağı doğru kaydığı
gözlenmektedir. ABD, Singapur ve Finlandiya'nın ise ilk başlarda
sıralandığı gözlenmektedir.
Yeni yüzyılın başında Türkiye'nin temel sorunu, küreselleşmenin
getirdiği büyüme sorunları ile artan işsizlik, yüksek enflasyon ve bozuk gelir
dağılımı yapısından yeni istikrar programlarıyla nasıl bir çıkış
gerçekleştireceği hususudur. Burada temel dönüşümün, dünya ve ABD'dek i
teknolojik gelişmelerle uyumlu bir büyüme stratejisi olması zorunludur.
Uras, G.; "Kalkınamıyoruz"; Milliyet, 05.04.2000; s. 5.
b. "Üretemeyen Sanayi, Düşen Katma Değer''
İSO'nun 500 büyük sanayi kuruluşuyla ilgili 2000 yılı raporu,
Türkiye ekonomisindeki yapısal bozuklukları açıklıkla ortaya koymaktadır.
Bu rapora göre, sanayi kuruluşlarından 113 büyük firma zarar etmiş,
diğerleri faiz gelirleri ve varlık satışlarıyla, diğer bir deyişle "faaliyet dışı"
gelirleriyle ayakta kalabilmişlerdir. 500 büyük kuruluşun toplam satışı bir
A B D şirketi olan GM'n in ancak % 6 5 ' ne ulaşabilmektedir. Küresel
dönüşümde ekonominin üretimiyle, katma değeriyle, "üretemeyen sanayi"
ile küçüldüğü belirtilmiştir.
Umutların enflasyonun düşmesine bağlandığı, dış kaynaklı yatırım
ve istihdam sorunlarının aşılmasının düşünüldüğü bir ortamda, dış ticaret
açığının hızla tırmandığı da gözlenmektedir.
Gerçekten özel sektör 1992 yılında 100 birim katma değer
üretirken, bu rakam 1999'da 92.7 'ye düşmüştür. Kamu sektörü de aynı
dönemde 100 birim katma değerden, 1999 yılında 59.7 birime inmiştir.
Böylece Türkiye sanayiinde, katma değer düşme eğilimine girmekte ve
girişimcinin özellikle son iki yılda üretimden para kazanamadığı
anlaşılmaktadır^^ ^
Uras, G.; "İstikrar Avukatları, Düzenin Bekçileri"; Milliyet, 03.04.2000; s. 5.
Uras, G.; "Sanayide Geriye Gidiyoruz"; Milliyet, 27.07.2000; s. 5.
c. Çağa Uymayan Tutarsız Politikalar
Türkiye 'nin tarımda ve sanayide yaşadığı temel yapısal sorunların
küresel dönüşümlerle daha da ağırlaşacağı gözlenmektedir. Rekabet
gücünün yüksehilmesi, verimliliğin artırılması, bilgi çağının teknolojilerine
geçişin sağlanmasıyla gerçekleşecek, fakat, kuşkusuz çağa uymayan tutarsız
politikalarla istihdam sorunları daha da yoğunlaşabilecektir'^^. Bu
tartışmada öne çıkan birkaç nokta arasında şunlar belirtilebilir;
• 'Teknoloj i üretme ve özümseme kapasitesini gehştiremeyen
ülkelerin, XXI. yüzyılda başarılı • olma ve toplumsal refahı
artırma şansları yoktur.
Türkiye 'nin de çabalarını öncelikle bu alanda
yoğunlaştırması gerekmektedir,
XXI. yüzyılda başarıyı yakalamanın en önemli unsumnun,
bilgili ve hünerli insan olduğu, artık herkesin bildiği bir
husustur. O halde, Türkiye 'nin de insana yatırım konusunda
bir sıçrama yapması, eğitim alanında çağ atlaması şarttır,
Türkiye kendi insanının bilgi ve hüner düzeyini yükseltecek
bir atılımın ötesinde, bu nitelikteki insanları için bir çekim
merkezi haline gelmeyi de hedeflemeli, XXI. yüzyılda
değerin tek yaratıcısı haline gelen bilgili ve vasıflı insanın
yaşamak ve çalışmak isteyeceği ortamın yaratılması, bu tür
122 Ulagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 1"; Milliyet; 09.05.2000; s. 21
insanların çalışacakları yüksek katma değerli, bilgi • yoğun
sektörlerde gelişmenin özendirilmesi temel hedef
o lmahdı r ' ^ \
Böyle bir atılım sürecinde küçük girişimciler, özel girişimciler ve
çokuluslu yerli ve yabancı girişimciler stratejik rol oynayacaktır.
Başka yazarlar ise, sağlam bir fınans piyasasının oluşturulmasını,
rekabete dayalı mal ve hizmet piyasalarının kurulup işletilmesini, "yeni
ekonominin" beraberinde getirdiği iletişim ağının içinde yer almak
gerektiğini vurgulamaktadırlar.
d. Bilim ve Tel<noloji Yeteneği
24 Haziran 2000 tarihinde "The Economist Dergisi"nde
yayınlanan, dünyada "bilim ve teknoloji yeteneğini" gösteren bir haritada
dünyamız üç bölüme ayrılmıştır: a. teknoloji üretenler, b. teknolojiyi
kullananlar, c. ikisinin de dışında kalanlar. Bir başka deyişle Türkiye yeni
teknoloji üretmemekte, kullanmamakta ve bunların dışında kalmaktadır.
Diğer yandan, The Economist ' in 10 Haziran 2000 tarihli Türkiye
ekinde Türkiye, Yunanistan, İspanya ve Portekiz ile mukayese edilmiş,
1957'den 65 'e kadar aynı seviyede olan bu dört ülkeden Türkiye 3000
123 Ulagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 2"; 06.06.2000; s. 21.
dolarda kalırkan, Portekiz ve Yunanistan' ın 10 bin dolarları yakaladığı,
İspanya'nın ise 16 bin dolarları aştığı belirlenmiştir*""^.
Dünya Rekabet Yıllığı 2000 Raporu'nda, Türkiye 'nin 42 'nciliğe
gerilemesinin temel faktörleri arasında, sanayide verimliliğin çok düşük
olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca, tarımda verimlilik de çok düşük
bulunmaktadır. Türkiye, tarımda verimlilik sıralamasında ise 40 'mcı
sıradadır. AR - GE harcamaları çok sınırlıdır.
Aynı durum, eğitim harcamaları için de geçerlidir. Türkiye 'nin
2000' lerde 3,000 doların altında bir ülke olmaktan çıkarak, enflasyonu, gelir
dağılımı ve işsizlik oranlarıyla çağı yakalayabilmesi için bütün bu
sıralamaları değiştirmesi gerekhdir*^\
e. ''Çağ Yarışçıları" ve "Çağ Direnişçilerr'
Bu verilere mukabil, 2000 ve 2001 yılları için ilk üç aylık
gelişmeler dikkate alınarak, özellikle enflasyon ve mali açıklar konusunda
başarılı sonuçlar ahndığı vurgulanmaktadır. IMF ile imzalanan Stand - by
Anlaşması çerçevesinde enflasyonun ve faiz oranlarının hızla düştüğü ve
ekonominin yeniden olumlu bir eğilim içine girdiği ifade edilmektedir. Bu
tahminlere göre, büyümenin 2000 'de % 5,6, 2001 'de % 5,2; TÜFE'n in aynı
'"" Cemal, H.; "Dünya Teknoloji Haritasının Neresindeyiz T;Milliyet 26.07.200; s. 23.
'-^ Ulagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 3"; Mi///y^^; 11.06.2000; s. 21. & Ayrıca küreselleşme ve Türkiye tartışmasına farklı bir bakış için bkz. Güvenç, N.; Küreselleşme ve Türkiye; İstanbul; 1999.
yıllar için % 44,3 ve % 18; işsizlik oranının ise % 7 ve % 6,3 olacağı
hesaplanmıştır.
2000 yılında sanayi üretiminin tekrar yükselişe geçtiği, geçen yıl
gerileyen sanayi üretiminin, bu yılın aynı döneminde dikkati çekecek
şekilde arttığı ifade edilmektedir. Özellikle, bulaşık ve çamaşır makinasmda
üretimin hızla arttığı hesaplanmaktadır. Yine 2000 ' in başlarında oto
satışlarında çarpıcı gelişı^eler kaydedilmiştir.
Ekonominin yeniden yükselişe geçmesinde uzlaşmacı koalisyon
hükümetinin önemli rolü olduğuna özellikle değinilmektedir. Kuşkusuz
hızla büyüyen bir ekonomi, enflasyon ve işsizliği düşürerek sosyal
gelişmeyi hızlandıracağı gibi, toplumda demokrasinin daha sağlam temeller
üzerinde hızla gelişmesine de olanak sağlayacaktır.
Günümüzde hemen hemen bütün dünyada, hızla dönüşen çağı
yakalama amacıyla ekonomik refonnlar yapılmakta, "Macaristan reform
yolunda hızla ilerlerken, Çin piyasa ekonomisine geçmenin yollarını
aramakta, Latin Amerika 'da rüşvetle savaş sürdürülmekte, Mısır 'da özel
sektörü geliştirici atılımlar" yapılmaktadır'"^.
f. 23 Yıllık Vizyon
Asrın başında. Cumhuriyetin 100 'üncü yılına göre yapılan
hesaplamalar, özellikle Sekizinci 5 Yıllık Planda, 23 yıllık Türkiye Projesi
'-^^ Economic Reform Today; "CIPE at 15 Years: Lessons Learned"; No: 4; 1999.
biçiminde ortaya konmuştur. Bu Plan 'm temel hedefleri arasmda, dünyanm
ilk 10 ekonomisi araşma girilmesi, bilgi çağmm yakalanması, bilgi
toplumuna ulaşılması ve AB 'ye tam üyelik sıralanmaktadır. Kişi başına
gelirin 3,000 dolar düzeyinden, 20,000 dolar seviyesine çıkarılması
öngörülmektedir.
Sekizinci 5 Yıllık Plan döneminde (2001 - 2005) yıllık büyüme %
6,7 oranında öngörülmüştür. "Bu hedefler arasmda Türkiye 'nin 2010 'da
bölgesel güç, 2020 'de küresel güç olması hedeflenmektedir." Ekonomik
istikrar programının 3 yıl sonunda tek haneli enflasyon rakamına ulaşması,
diğer ekonomik göstergelerin Maastricht Kriterleri düzeyinde
gerçekleştirmesi öngörülmektedir. Demokratikleşme, insan hakları ve sosyal
toplum ilkeleri açısından ayrıca Kopenhag Kriterleri 'nin gerçekleştirilmesi
de söz konusudur.
Cumhuriyetin 100 'üncü yıldönümünde Türkiye 'nin 1,9 trilyon
dolarlık milli geliri ile dünyanın ilk 10 ülkesi arasına gireceği, dış ticaret
hacminin milli gelirin % 65' ine çıkacağı, her yıl büyüme hızının % 7'lere
ulaşacağı, nüfus artış hızının ortalama 1,1'e düşeceği, kentsel nüfus oranının
% 90'lara çıkacağı, yatırım harcamalarının G S M H içindeki payının % 27 'ye
yükseleceği, kamu yatırımlarının toplam yatırım içindeki payının % lO'a
ineceği, enerji talebinin her yıl % 10 artacağı, tarım, sanayi ve hizmet
sektörlerinin toplam katma değer içindeki paylarının, % 5, % 30 ve % 65
olacağı tahmin edilmektedir.
Böylece Türkiye, 2023 yılında 83,6 milyon nüfuslu ve İtalya -
Fransa büyüklüğünde bir ekonomi haline gelecektir. Zorunlu temel eğitim
12 yıla çıkarılacaktır. Plan döneminde ise, kamu açıklarının azaltılması.
özelleştimıenin hızlandırılması, yüksek katma değerli sanayi ve hizmet
sektörlerinin geliştirilmesi öngörülmektedir.
Bu perspektifler içinde, bazı siyasi partilerin de 2023' lere yönelik
vizyon geliştirdiği gözlenmektedir. Bu görüşlere göre ise, kamu
yönetiminde bütünsel kalite yönetim uygulanacak, bakanlık sayısı
azaltılacak, "elektronik devlet" (e - devlet) oluştumlacaktır. Kişi başına gelir
20,000 dolar, ihracat 600 milyar dolar, işsizlik oranı % 1, enflasyon oranı %
3, sanal ortamda her seviyede eğitim, dünya finans merkezi olarak İstanbul
ve AB 'ye tam üye bir Türkiye öngörülmektedir.
2 . Farklı Yaklaşımlar
Cumhuriyet döneminde Türkiye 'de işsizliğin önemini ve
özelliklerini belirleyen altı döneme özellikle işaret etmek gerekir:
• Bunlardan birincisi, 1950'li yılları takiben başlayan iç göç
olayıdır. Buna siyasi nedenlerden dolayı yurt dışından 3aırt
içine göç olayı da ilave olmuştur. Bu dönemde başlayan hızh
kenfleşme ve nüfus artışı, işsizlik sorunlarının daha da gözle
görülür bir hale gelmesine neden olmuştur,
® 1960'İl yıllarda yurt - dışı göç olgusuyla planh dönemin
başlaması, ülkemizde istihdam sorunlarının yoğun bir şekilde
tartışılmasına yol açmıştır,
• 1970'h yıllarda ise, bir yandan dünya enerji krizi, diğer yandan
içte Türk ekonomisinin durgunluğu, dış açık ve borçların hızla
yükselmesi, dışa yeni göç imkanlarının ortadan kalkması, hatta
gittikçe hızlanan yurda dönüş eğilimleri istihdam sorunlarını
ağırlaştırmıştır,
1980Teri takiben ortaya çıkan temel iktisadi politika tercihleri,
yakın tarihte hızlanan özelleştirme eğilimleri ve Gümrük
Birliği son on yılda istihdam sorunlarını tekrar ön plana
çıkarmıştır,
• Nihayet 8 Eylül 1999 tarihinde kabul edilen 4447 sayılı Yasa
ile İşsizlik Sigortası'nm yürürlüğe girmesi, istihdam ve işsizlik
sorunlarının tartışılmasında ve çözümünde çok önemli bir
aşamayı oluşturmuştur,
• 1990'ların ortalarından itibaren Batı ekonomilerinde, özellikle
ABD ve AB emek piyasalarında "bilgi işçisi" açıkları ve
"göçrnen bilgi işçileri" tartışmaları hızlanmıştır. Böylece
Türkiye 'de, bilgi çağının istihdam sorunları, geleneksel işsizlik
tartışmalarına yeni boyutlar getimıiş ve Türkiye 'nin işsizlik
sorunlarını katlamalı bir hale sokmuştur.
3. ''Yapayistihdam''
Türkiye'de, planlamanın ilk döneminde, uzun yıllar yaygın şekilde
l<:ullanılan 1,5 milyonu bulan işsiz sayısını planlamanın makro seviyede
yaptığı emek arz ve talebi arasındaki bir "fark" olarak değerlendirmek ve
buna işsizlik yerine, "emek arzı fazlalığı" olarak bakmak gerekir.
Diğer bir deyişle, bu rakamı, endüstri toplumlarında gördüğümüz
şekilde, istihdam dışında kalan ve işsizlik yardımlarından yararlanan "açık
işsizler" olarak değerlendirmemek ve bir makro analiz ve hesaplama sonucu
ortaya çıkan bir "fazlalık" olarak ele almak icabeder. Aslında, son yıllarda
"Hane Halkı İşgücü Anketi" yoluyla elde edilen işsizlik oranları da
Türkiye'de istihdam sorunlarına yeterli açıklığı getirmede başarılı
olamamıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ikinci sorun ise, bu kaybın daima
istihdam - dışı koşulları içinde ortaya çıkmasının gerekli olmadığıdır. Tarım
- dışı modem kesimlerde dahi uzun yıllar işsizlik sigortasının mevcut
olmayışı, emek piyasası kurumlarının ülkenin tüm emek piyasalarını
kavrayarak işsizlik sigortasıyla organik bağlar kurmak suretiyle çalışmayışı,
ülkemizde işsizlik sorununu açık ve görülebilir bir işsizlik nitehğinden
uzaklaştırarak bir istihdam yapısı sorununa dönüştürmüştür.
Böylece işsizlik istihdam içinde şekiller almak suretiyle kendini
düşük gelir, yoksulluk, çalıştığı halde asgari gelirden yoksun ve ülkenin
milli gelirine katkı yapmayan "yapay istihdam" biçimleri şeklinde ortaya
koymuştur.
Türkiye 'de istihdam sorunlarını geleneksel sektörden m o d e m
kesime taşıyan iki önemli dinamik faktörü de istihdam analizlerinde önemle
dikkate almak gerekir. Bunlardan birincisi hızlı kentleşme, ikincisi ise
eğitimin yayılmasıdır. Ne var ki, bu iki temel faktör sosyal yapı
değişmesinde önemli itici güç olarak rol oynarken, modern sektörde
istihdam fırsatlarının yeterh ölçüde gelişmemesi, bir vandan "sağlıksız bir
kentleşmeye", hatta "kasabalaşmaya" yol açarken, diğer yandan geleneksel
sektöm adeta taklit eden bir istihdam yapısı hizmet sektörlerinde oluşmaya
başlamıştır.
Böylece, büyük kentlerde sanayi ve hizmet sektörlerinde ücret
mukabili örgütlenmiş bir şekilde çalışanlar yanında, hızla büyüyen
gecekondularda barınan ve örgütlenmemiş sektörlerde çalışan ikili bir yapı
ortaya çıkmaktadır. Bu ikinci kesim, bazı büyük kentlerde birincisinden de
daha büyük boyutlara vamıaktadır.
Hatta bazı görüşlere göre, devlet bürokrasisi ve kadroları, özellikle
Türkiye gibi gelişme halinde olan ülkelerde . yapay olarak istihdamı
artırmanın, üretken olmayan istihdam yaratmanın bir yoludur. İleri
sürüldüğüne göre, Türkiye 'de "2 milyon devlet memumnun yaklaşık 300
bini odacı, çaycı ve müstahdemdir. Her genel müdüre ya da daire müdürüne,
üst düzey bürokrata birkaç tane odacı, çaycı ve hademe düşmektedir'^^.
Bunun doğal sonucu olarak hizmet kesimlerinde istihdam hızla
genişlediği halde, milli gehrdeki artış bu genişleme kadar büyük
olmamaktadır.
İşsizlik sorunları özellikle hizmet kesimlerinde ve tarımda kendini
düşük gelir, yoksulluk, kararsız, geçici, mevsimlik, kısa süreli çahşma, gizli
işsizlik, eksik istihdam ve "istihdamda işsizlik" biçiminde ortaya
koymaktadır. Böylece hizmet kesimlerinde üretim işlevinden çok, gelir
dağılımı fonksiyonu önem kazanan örgütlenmemiş bir kesim oluşmaktadır.
Araptarlı, A.; "2 Milyon Devlet Memurunun 300 Bini Odacı, Çaycı, Hademe"; MESSİşveren Dergisi, Ekim 1997; S: 695; s. 13
Türkiye açısmdan yapılacak değerlendirmede, kalkınma stratejileri
olarak Türkiye "bilgi çağma" yönelecek olursa, bilgi işçisi talebi hızla
artarken, esasen geleneksel sektörlerde ve kentlerde kayıt - dışı istihdam ve
yoksulluk biçiminde yeni istihdam olanakları bekleyen vasıfsız ve
yarı - vasıflı işçilerin istihdam ümitleri daha da belirsiz hale gelecektir.
Bunun anlamı, Türkiye 'de işsizliğin yapısal olarak yapay istihdam
ve yoksulluk biçiminde daha uzun bir süre devam edeceğidir. Özellikle
kırsal kesimlerden hızla kentlere doluşacak vasıfsız insanlar, bu yapay
istihdamı tarım ve hizmetler sektörü biçiminde olmaktan çıkararak,
kentlerde genişleyen kayıt - dışı yapay istihdam biçimleri şeklinde tek
sektörlü bir modele de dönüştürebilecektir.
B. TÜRKİYE 'DE İŞGÜCÜ VE İŞSİZLİK
1. Nüfusta Olumlu Gelişmeler
Türkiye açısından dikkati çekici bir gelişme de, 1980Tİ yıllarda %
2Terin üzerinde olan nüfus artış hızının, 2000Tere doğru giderek
azalmasıdır. Gerçekten, 1995 - 96 yılları arasındaki nüfus artış hızının % 1,7
olarak gerçekleştiği görülmekte, 1999 - 2000 arasında bu oranın % 1,5 Tere
indiği ifade edilmektedir. Aynı dönem içinde kentlerin büyüme oranı % 3,5
düzeyinde gerçekleşmiştir.
"BM Nüfus Fonu'na (UNFPA)" göre, Türkiye'nin nüfusu 2025
yılında 87.9 milyona ulaşacaktır. "Satın Alma Gücü Paritesine" göre ise,
Türkiye'nin kişi başına geliri 6.470 Dolar'a varmaktadır. Nüfus artışındaki
bu düşmeyi, Türkiye'deki istihdam sorunları açısından olumlu bir gelişme
olarak değerlendirmek gerekir.
Bu gelişme trendleri içinde, bir yazara göre, Türkiye 'de 2050 yılı
civarında nüfus arjtışmm durması beklenmektedir. Hatta, ileri sürüldüğüne
göre, günümüzde nüfus artış hızları 1,5'lerin altına dahi düşmüş
gözükmektedir. Bunun anlamı, Türkiye'nin 95 - 100 milyon arasında bir 128
nüfusa ulaşıp, orada duraklayacağıdır .
Aslında, bu nüfus artış trendleri, birçok yazarın beklentilerinin
dışında gerçekleşmiştir. Bu yeni nüfus artış eğilimini A B ile bütünleşme ve
'"^ TÜSİAD Türkiye'nin Fırsat Penceresi; Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri İstanbul; 1999; s. 58 ve devamı.
Türkiye 'nin gelecekteld istilıdam ve işsizlik sorunları açısından önemle
değerlendirmek gerekir.
Dünya Bankası kaynaklarına göre, Avrupa Birliği 'ne farklı
statülerde aday olan ülkelere baktığımızda, 1998 yılma göre, en kalabalık
ülkenin 63,5 milyon nüfus ile Türkiye, bunu takiben 38 milyonla Polonya,
22 milyonla Romanya olduğu, bu ülkelerin 2015 yılında nüfus artışlarının
Türkiye 'de 77,9'a, Polonya 'da aşağı yukarı hiç artmayarak 38,9 milyona,
Romanya 'da azalarak 21,3 milyona ineceği anlaşılmaktadır. 1980 - 98
döneminde, aday ülkelerden Bulgaristan, Estonya, Letonya, Macaris tan 'da
nüfus azalmış ve geri kalan ülkelerin hepsinde nüfus artış oranları % l ' i n
altında kalmıştır.
Benzer eğilimler, 1998 - 2015 dönemi için de geçerlidir. Bu
dönemde Slovakya 'nm % 0,1'lik ve Polonya'nın sabit kalan nüfusu dışında,
tüm aday ülkelerin nüfusu azalacaktır. Bunun bir istisnası olarak
Türkiye 'nin 1980 - 98 döneminde nüfusunun % 2 arttığı görülmekte, 1998
- 2015 döneminde ise yine Türkiye nüfusunun artış oranının artması devam
ederek % 1,1'e çıkacağı tahmin edilmektedir. 65 yaştan yukarı nüfusta ise,
Türkiye 'de % l ' ler , onun dışındaki aday ülkelerde % 3'1er üzerinde bir artış
olacaktır.
Buna mukabil . Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre,
1990'larda % 2,17'ye çıkan nüfus artış hızı, sürekli ve dikkati çekici
azalmalar göstererek 1995'de 1,75'e, 1996'da 1,68'e, 1997'de 1,64'e ve
1998'de 1,60'a düşmüştür. 1998 yılında Türkiye nüfusu yaklaşık 1 milyon
kişi artarak 63,7 milyona yükselmiş, fakat nüfus artış hızı hızla gerileyerek
% 1,6'ya kadar inmiştir.
"Dünyada en çok nüfusu olan ülkeler arasında 15. sırada" yer alan
Türkiye, halen genç bir nüfus yapısına sahiptir, 1 5 - 6 4 yaş gurubunun
toplam nüfus içindeki payı, 1998 yılında % 64,2 'ye varmaktadır.
Sosyo - ekonomik gelişmelerden kaynaklanan kırsal kesimden
kentlere yönelik göçler ve ülke içinde coğrafi bölgeler arasında iç göç
hareketleri önemli boyutlardadır. Bu süreç devam etmektedir. Karadeniz
Bölgesi nüfus kaybederken, Marmara, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz
Bölgeleri önemli ölçüde nüfus çekmektedir.
Ayrıca, 1990 yılında % 59 olan il ve ilçe merkezlerinde yerleşik
nüfusun, toplam nüfus içindeki payı, 1997 yılında % 64,7 'ye
yükselmiştir'"^.
TABLO 26 - 6ÖLGELERÎN NÜFUSU VE YILLIK NÜFUS ARTIŞ HIZI
BÖLGELER 1990 1997 Nüfus Artış Hızı (1990 - 97), %
Marmara Bölgesi 13,295,607 16,186,673 21,7
Ege Bölgesi 7,594,977 8,452,087 11,3
Akdeniz Bölgesi 7,026,489 8,058,31 1 14,7
İç Anadolu Bölgesi 9,913,306 10,580,657 6,7
Karadeniz Bölgesi 8,186,984 7,843,966 -3,6
D. Anadolu Bölgesi 5,346,208 5,614,907 5,0
Güneydoğu A, Bölgesi 5,159464 6,128,973 18,8
TOPLAM 56,473,035 62,810,574 11,2
Kaynak: İTO; Ekonomik Rapor; İstanbul; 1999; s. 33.
129 i ÎTO; Ekonomik Rapor; op.cit.; s. 33.
2. Yılda 1 Milyon Artış
Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçlarına göre ise,
Türkiye 'de kurumsal olmayan sivil nüfus 1998 Nisan dönemine göre 1
milyon 34 bin kişilik bir artışla, 64,409 milyon kişiye yükselmiştir. Yine
aynı anket sonuçlarına göre, 1999'da toplam nüfusun % 5 6 ' 4 ' ü kentsel
yerlerde yaşamaktadır.
DPT 'n in Sekizinci 5 Yıllık Plan çalışmalarına göre, nüfus artış
hızı, % 1,58 olarak belirtilmiştir. Hızla azalan nüfus artış eğilimleri
sonucunda, 2010 yılında Türkiye'nin nüfusunun % 15 artarak 74,1 milyona
ulaşması beklenmektedir.
Batı ülkeleriyle yapılan mukayesede, Türkiye 'nin yaş gurupları
itibariyle nüfusunun, diğer Batı ülkelerinden farklı bir biçimde önemli
değişiklikler gösterdiği anlaşılmaktadır. İlkönce, genelde Batı ülkelerinde O
- 14 yaş gurubunun toplam nüfus içindeki payı % 15 - 19 arasında iken,
Türkiye 'de bu oran % 30,5'dir.
1 4 - 4 5 yaş gurubu oranları, genelde Batı toplumlarında % 40 - 43
civarında iken, sadece Türkiye 'de bu oran % 50 'den fazladır. 45 - 64 yaş
gurubunda ise, bütün Batı ülkelerinde oran % 20 - 25 civarında bulunmakta,
Türkiye 'de ise sadece % 14,3'e varmaktadır. 65 + yaş gurubunda ise, bütün
gelişmiş Batı toplumlarında % 15 - 17 iken, Türkiye 'de bu oranın % 5,2
olduğu anlaşılmaktadır.
3. İşgücünün Yapısı
' Tü rk iye 'de çalışan nüfusun yarısına yakınının tarım sektöründe
çalışması dikkati çekici bir özelliğini oluşturmaktadır. Sanayi sektörünün
payı fevkalade sınırlıdır ve 1990 - 95 döneminde bu sektörde istılıdam artışı
çok yavaştır, hatta imalat sanayiinde istihdam artışı kaydedilmemiştir .
Toplam işgücünde bağımlı çahşanlarm oranı % 30'lara vannaktadır . Gene
aynı dönemde, bu oran hemen hemen hiç değişmemiştir. İşgücünün
yarısından fazlasını bağımsız çalışanlarla, ücretsiz aile işçileri
oluşturmaktadır."
Ayrıca, çalışanların mesleki ve genel eğitim düzeyleri de çok
düşüktür. "İşgücü piyasasının diğer bir yapısal sorunu, kayıt - dışı
istihdamın ulaştığı büyüklüktür. Sosyal güvenlik kuruluşlarına kayıth
olanların toplam istihdam içindeki payı % 53 civarındadır. İstihdam
edilenlerin % 46,9 'u kayıtsız olarak çalışmakta, kadınlarda kayıtsız olarak
çalışanların oranı daha da yüksek" bulunmaktadır*'^^.
Yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye 'de işsizlik, kentlerde
yaşayan eğitim düzeyi düşük gençleri etkilemektedir. Bu işsizliğin diğer bir
özelliğini ise, uzun süreli oluşu teşkil etmektedir. Özellikle emek piyasası
faktörleri, "eksik istihdam" ve "kayıt - dışı istihdam"ın artışını
hızlandınnakta ve emek piyasası kurumlarının tüm iş piyasasını
kavramaktaki yetersizliği, işsizlik sorununun belirlenmesini
130 i İTO; Ekonomik Rapor; op.cit.; s. 18; & Ayrıca bkz. Tanrıverdi; "Yerel ve Küresel Boyutlarıyla İstihdam"; op.cit.; s. 16 - 27; & Koç, Y.; "Türkiye'de İşgücünün Yapısı ve Ücretliler"; Mercek Dergisi, S: 6; Nisan J997;s. 4 4 - 5 6 .
güçleştirmektedir. Gerçekten, 1990 - 95 döneminde iş arayanlarm % 65' inin 131 İ.Î.B.K.'mia başvurmadıkları anlaşılmaktadır'
İstihdam politikalarına yönelik olarak ise, "kayıt - dışı istihdamın
ilk aşamada kent kesiminde ve istihdam daralmalarına yol açmayacak bir
yaklaşımla kayıt altına alınmasına yönelik önlemlerin geliştirilmesi, işsizlik
sigortasının etkinUğinin artırılması, İ.İ.B.K.'nun bilgi sisteminin, örgütsel
yapısının ve fmans kaynaklarının geliştirilmesi, mesleğe yönlendirme,
hazırlama hizmetlerinin ve genel olarak okul - dışı mesleki eğitim
olanaklarının genişletilmesi, bir bütün olarak örgün ve yaygın mesleki
eğitim sisteminin işgücü piyasası politikalarıyla ilişkilendirilerek
etkinleştirilmesi" öngörülmüştür*^".
"Ülkemizde sanayileşmede arzu edilen düzeye gelinememesi ve
yatırım yetersizliği nedeniyle tarım toplumu olma niteliği korunmaktadır.
Türkiye, henüz gelişmiş ülkeler gibi bir ücretliler toplumu olamamıştır ."
Gerçekten, OECD ülkelerinde toplam işgücü içinde, ücretli istihdamının
payı % 80 ' i aştığı halde, Türkiye 'de bu oran sadece % 41 'dir.
Türkiye 'de açık işsizlikten daha da önemli olarak, düşük katma
değerle çalışan ve düşük gelir elde eden bir "eksik istihdam sorunu" ile
karşılaşılmaktadır. Bu eksik istihdam yapısını, kuşkusuz kayıt - dışı sektör
Gök, F.; "Eğitim PoHtikalan"; İktisat Dergisi, S: 364; Şubat 1997; s. 18.
" 'Tbid. ;s . 19.
boyutlarıyla yeniden değerlendirmek gereklidir. Kentlerde işsizliğin kırsal
kesimden daha yoğun olduğu da anlaşılmaktadır'"^^
Özilhan T.; "Toplam Kalite Kültürü ve İstihdam"; Mercek Dergisi; S: 6; Nisan 1997; s. 4.
a. İşgücüne Katılım Oranı
Nisan 1999 Hanehallcı İşgücü Anketi Sonuçlarına göre, toplam
işgücü 23.779.000 kişiye varmaktadır. Türkiye 'de bu dönemde işgücüne
katılma oranı 15 ve daha yukarı yaştakiler için %I 51,8 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlara göre. Nisan 1998 sonuçlarına nazaran
işgücüne katılma oranı erkeklerde % 74,5 'den %73,5 'e düşmüş, kadınlarda
ise % 28,5 'den % 31,1 'e yükselmiştir.
TABLO 27 - İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI, (% )
Nisan 1998 Ekim 1998 Nisan 1999
Türkiye 50,0 51,3 51,8
Erkek 72,7 74,5 73,5
Kadın 27,7 28,5 31,1
Kaynak; DİE; Hanehalkı İşgücü Anketi; Nisan 1999; Ankara; s i l .
Dikkati çeken çok önemh başka bir gösterge ise. Batı toplumlarına
nazaran, Türkiye 'de işgücüne katılma oranının çok düşük oluşudur.
b. İşgücünün Sektörel Dağılımı
Türkiye 'nin sektör oranları, tarımda diğer ülkelerin erkeklerde 2
katı, kadınlarda 3 - 4 katıdır. Sanayi sektörü oranları erkeklerde ve
kadınlarda düşük bulunmakta, benzer oranlara hizmet sektöründe de
rastlanmaktadır. Özellikle hizmet sektörü kadm oranları oldukça düşüktür.
İşgücünün iktisadi faaliyet kollarına göre dağılımını 1992 - 99
döneminde aşağıdaki tablodan daha da ayrıntılı bir biçimde görmek
mümkündür;
• Toplam istihdam zayıf bir biçimde artarken, tarım işgücü
temelde kararlılığım 10 milyon işgücü olarak korumuş, sanayi
istihdamı gene aynı dönemde 4,5 milyonlar civarında süreklilik
gösterirken, hizmetler istihdamı aşağı yukarı 1 milyon
civarında artmıştır,
• Ortalama olarak baktığımızda. Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü
Anketi Sonuçları 'na göre, tarım sektörü % 45,8 gibi hala çok
yüksek bir orana ulaşırken, sanayi sektörünün oranı % 20,5 'de
kalmakta, hizmet sektörü istihdamı sadece % 3 3,7 'ye
varmaktadır. İşgücünün sektörel dağılım, Türkiye 'nin gelişme
seviyesini ve istihdamın yapısmı açık bir biçimde ortaya
koymaktadır.
İşgücünün iktisadi faaliyet kollarına dayalı dağılımı da uyumlu
sonuçlar vermekte, tarım sektöründeki iktisadi faaliyetlerde
toplam işgücünün % 45,6'sı çalışırken, imalat sanayiinde.
sırasıyla % 14,1 toptan ve perakende ticaret, % 13,3 toplum
hizmetleri oranları ile karşılaşılmaktadır,
• Sonuçta, işgücünün sektör, iktisadi faaliyet kolları ve statü
dağılımı üstüste bindiğinde ve birarada incelendiğinde istihdam
bakımından kırsal kesimin genişliğini ve kentsel kesimlerde
formel sektörler yanında kayıt - dışı sektörlerin büyüklüğünü
açık bir biçimde görmek mümkün olmaktadır.
TABLO 2*8 - İSTİHDAMIN SEKTÖRLERE GÖRE DAĞILIMI *
YIL TOPLAM İstihdam
Tarım, %
Sanayi, %
Hizmetler, %
1992 19,958 8,913 (44,7) 4,640 (23,2) 6,405 (32,1) 1993 19,907 8,643 (43,4) 4,452 (22,4) 6,812 (34,2) 1994 20,396 9,023 (44,2) 4,473 (21,9) 6,900 (33,8) 1995 21,377 10,226 (47,8) 4,417 (20,7) 6,734 (31,5) 1996 21,698 9,962 (45,9) 4,734 (21,8) 7,002 (32,3) 1997 20,815 8,219(39,5) 5,213 (25,0) 7,383 (35,5) 1998 21,958 9,534 (43,4) 4 ,912(22,4) 7 ,512(34,2)
1 1999 (Nisan) 22,049 10,096 (45,8) 4,521 (20,5) 7,434 (33,7)
* (12 + Yaş, Erkek + Kadın, Bin Kişi) Kavimk: DİE; Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları, Nisan 1999, Ankara; 2(XXI.
TABLO 29 - İSTİHDAMIN İKTİSADI FAALİYET KOLLARINA GÖRE DAĞILIMI **
1997* 1998* 1999*
İKTİSADİ FAALİYETLER 21.201 21.230 22.049
1. Tarım, avcılık, ormancılık ve balıkçılık 9607 9230 10049
2. Maden ve taş ocağı 145 138 134
3. İmalat 3081 3382 3117
4. Elektrik, gaz. ve su 118 123 78
5. İnşaat 1230 1235 1192
6. Toptan ve parekende ticaret, lokanta ve oteller 2770 2878 2944
7. Ulaştırma, depolama ve haberleşme 845 962 863
8. Mali kurumlar, sigorta, 494 507 520
9. Toplum hizmetleri sosyal ve kişisel hizmetler 2911 2975 3107
Kaynak: TİSK; "İstatistik"; İşveren Dergisi; Cilt: 37; Sayı: 11; Ağustos 1999; s. 32; & DİE; Hanehalkı işgücü Anketi Sonuçları; Nisan 1999; Ankara; 2000. * Veriler Nisan aylarına aittir.
(12 + Yaş, Erkek + Kadın, Bin Kişi)
İşyerlerinin ve çalışan işçinin kamu ve özel sektör itibariyle
dağılımına baktığımızda ise, 1993 - 1997 döneminde toplam işyerlerinin %
112 oranında artmasına karşılık, kamu işyerlerinin oranı % 76,9 'a düşmüş,
özel işyerlerinin oranı % 119'a yükselmiştir. Benzer şekilde, aynı dönemde
toDİam işçi sayısı % 112'ye çıkarken, kamu sektöründe % 67 'ye düşmüş,
özel sektör çalışanları % 130'a yükselmiştir.
Nisan 1999 Hanehalkı îşgücü Anketi sonuçlarına göre, tarımın
toplam istihdam içindeki payı % 42 'den tekrar % 45 ' e yükselmekte,
sanayinin payı ise % 23 'den % 20 'ye , hizmet sektörünün payı % 34 'den %
33 'e gerilemektedir. Büyük bir olasılıkla, tarım sektörünün tekrar
yükselmesi, büyümenin yavaşlaması ve ortaya çıkan ekonomik krizlerle
ilgili olmaktadır.
Böylece, sonuçta 1999 Nisan 'mda Türkiye 'de 10 milyon 96 bin
kişi tarım sektöründe istihdam edilmekte olup, bunların % 59,3 'ü (5 milyon
983 bin kişi) ücretsiz aile işçilerini oluşturmaktadır. Tarımdaki ücretsiz aile
işçilerinin % 72,7'§i ise (4 milyon 348 bin kişi) kadm işgücüdür.
c. İşgücünün Meslel<, Kır - Kent - Böige ve Cinsiyet Dağılımı
Mevcut istatistiklere göre, Türkiye 'de istihdam edilenlerin
mesleğine göre dağıhmma baktığımız zaman, 1970 - 1990 döneminde
kadınlarda esas mesleğin tarım ve tarımla ilgili meslekler olduğu
gözlenmektedir. Bu mesleklerde çalışan kadınların oranı yavaşça azalmakla
birlikte % 82'lere varmaktadır.
Erkeklerde ise en önemli mesleğin, yine tarımla ilgili meslekler
olduğu, zaman içinde bu meslekte çalışanların oranının % 53' lerden %
37' lere indiği görülmektedir. Buna mukabil, tarım dışı üretim faaliyetlerinde
çalışanların oranı, % l l ' l e r d e n % 34' lere çıkmıştır. Hizmet işleri, ticaret ve
satış meslekleri % 8 oranına varmaktadır. Özellikle ilmi ve teknik eleman
oranlarının % 6Tara kadar düştüğü gözlenmektedir^
Türkiye'de işgücünün statü dağılımındaki değişmelere baktığımız
zaman, yine Nisan 1999 anketi sonuçlanna göre, 22 milyona varan toplam
istihdamm 9 milyonu, yani % 41, F i ücret ve maaşlı, 6,4 milyonu (% 29,4)
bağımsız çalışan ve 6,5 milyonu da (% 29,5) ücretsiz aile işçisi olmak üzere
bölündüpnü görüyoruz. İstihdamın statü dağılışı da sektör dağılışmm
yapısal özelliklerini güçlendiren sonuçlar vermektedir.
TABLO 30 - İSTİHDAMIN İŞTEKİ STATÜYE GÖRE DAĞILIMI *
YIL
TOPLAM
istihdam
Ücretli ve Maaşlı Çalışan, %
Kendi Hesabına
Çalışan ve İşveren, %
Ücretsiz
Aile İşçisi,%
1992 19,958 7,838 % 39,3 6,234 %31,2 5,886 % 29,5 1993 19,905 8,187 %41,1 5,853 % 29,4 5,865 % 29,5 1994 20,39§ 8,361 % 41,0 6,244 % 30,6 5,793 % 28.4 1995 21,378 8,296 % 38,8 6,634 %31 ,0 6,446 % 30,2 1996 21,698 9,015 %41,5 6,454 % 29,8 6,229 % 28,7 1997 20,815 9,734 % 46,8 6,500 %31,2 4,581 % 22,0 1998 21,958 9,565 % 43,6 6,626 % 30,2 5,767 % 26,2 1999
(Nisan) 22,049 9,044 % 41,0 6,482 % 29,4 6,523 % 29,5
Kaynak: DİE; Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları, Nisan 1999 Ankara 2000 * (12 + Yaş, Erkek + Kadın, Bin Kişi)
134 Dikbayır, G.; Gelir ve Doğurganlık; Ankara; Ekim 1999; s. 31.
Yıllar itibariyle istihdamın statü dağılımına baktığımızda,
1992'den bu yana son 8 yılda yaklaşık 2,091 milyon istihdam artışının 1,2
milyonu ücret ve maaşların artışına, 248 bini bağımsız çalışanlara, 637 bini
ücretsiz aile işçilerine gitmiş, sonuçta bu geçen sürede ücretsiz aile
işçilerinin oranı aynı kalırken, ücretli ve maaşlıların oranının yavaş bir
şekilde arttığı gözlenmiştir.
Sektörler* kır - kent ve statü dağılımları birarada ele alındığında,
Türkiye 'de istihdamın yapısı daha behrgin ve şeffaf hale gelmektedir;
• Bu verilere göre, kentsel tarımda ücretli kadm hemen hiç
yoktur, erkeklerin oranı ise çok düşüktür,
• Kentlerde, erkeklerde kendi hesabına çalışanlar, kadınlarda
ücretsiz aile işçileri yüksektir,
• Kentsel sanayi sektöründe, kadm ve erkek ücretleri yüksektir,
ücretsiz aile işçiliği kadm ve erkeklerde çok sınırlıdır,
• Kentlerde kendi hesabına çalışanlar içinde kadm oranları %
21 Tere varmaktadır,
• Hizmetler sektöründe ise, kentsel kesimde ücretli kadınlar %
80Tere çıkmakta, erkeklerde kayıt - dışı sektör yapılarından
dolayı, ücretli ve kendi hesabına çalışanlar % 40 Tara
yaklaşmaktadır,
Kırsal kesime baktığımızda, tarımda kadmlann % 9 0 ' m m
ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı, erkeklerin % 57 oranmda
kendi hesabına, % 40 Tara yakm ücretsiz aile işçisi olarak
istihdam edildiği, sanayide ücretli çalışma oranları yükselirken,
ücretsiz aile işçiliği oranlarının hızla düştüğü, hizmet
sektörlerinde kadınlarda ücretli çalışanların, erkeklerde ücretli
çalışanlarla kendi hesabına çalışanların arttığı belirlenmektedir.
Bütün bu yapılar, kırsal kesimde aile işletmelerinin, kentsel
kesimde kayıt - dışı istihdamının büyüklüğünü gözler önüne
sermektedir,
Gerçekten, ücretsiz aile işçileri tarım sektörünün genişliğini ve
aile işletmelerini ifade ederken, kentlerde ise bağımsız çalışan
esnaf-yanındaki aile işçilerinin yüksekliği anlamına gelmekte,
benzer şekilde, kendi hesabına çahşanlarm yüksekliği, tarım
sektöründeki bağımsız çalışmayı ve kentsel kesimdeki kayıt -
dışı sektör istihdamını ifade etmektedir.
Gelişme süreciyle toplam işgücü içinde bağımsız çalışanlarla
ücretsiz aile işçileri hızla daralırken, ücret ve maaşlılar toplam
işgücünün % 90Tarına ulaşacak şekilde büyümektedir.
Sonuç itibariyle, ücretli ve maaşlı çalışanların toplam istihdam
içindeki payı, Türkiye dışındaki tüm.Batı ülkelerinde % 70 ' in
üzerinde bulunmakta ve esas itibariyle çoğu ülkede
Türkiye'nin iki katma ulaşmaktadır.
Kendi hesabına ve işveren olarak çalışanların oranı ve ücretsiz
aile işçilerinin oranı, Türkiye 'de % 50' lere varırken, diğer Batı
ülkelerinde % 10 - 15 oranına inmektedir. Özellikle, sadece
ücretsiz aile yardımcıları dikkate alındığında, oran % 3 Terin de
altına, düşmektedir.
İstihdamla ilgili özellikleri bölgelere göre düzenleyen
istatistiklere göre, kentsel kesimde en düşük kadm oranlarma
Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu 'da rastlanmakta, en
yüksek oranlar ise, Karadeniz Bölgesi 'nde karşımıza
çıkmaktadır.
Kentlerdeki erkek nüfusta ise, yine Karadeniz Bölgesi en
yüksek oranları oluşturmaktadır.
Kırsal kesime gelince, kadınların yine Güneydoğu Anadolu 'da
% 44 oranında çalıştığı gözlenmekte, erkeklerde bu oranlar
hemen bölgelerin tümünde % 80'lere yükselmektedir.
d. İşgücünün Eğitim Durumu
• Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları 'na göre, 12 ve
daha yukarı yaştaki nüfusun % 85' i okuma - yazma bilmekte,
okur - yazar oranı erkeklerde % 94 iken, kadınlarda % 77 'ye
düşmektedir,
• "Okur - yazar olmayan erkeklerin 12 ve daha yukarı yaştaki
kentsel nüfus içinde oranı % 3,7, kırsal erkek nüfus içindeki
oranı ise % 8,7 olarak gözlenirken, buna karşılık okur - yazar
olmayan kadınların, 12 ve daha yukarı yaştaki kentsel kadın
nüfusu içindeki oranı % 18,7, kırsal kadın nüfusu içindeki
oranı ise % 30,rdir'^V'
Türkiye'de eğitimli kişilerin işgücüne katılma oranının hem
erkeklerde hem de kadınlarda daha yüksek olduğu
görülmektedir. Özellikle, yüksekokul ve fakülte mezunlarında
bu oran erkeklerde % 84,7, kadınlarda % 78,1'dir. İşgücüne
katılma oranı, okur - yazar olmayanlarda % 3l 'e düşmektedir,
Konuya eğitim ve istihdam ilişkisi açısından baktığımızda,
"Türkiye genelinde istihdam edilenlerin % 9,7'sini okur -
yazar olmayanlar, % 3,6'sim ise, okur - yazar olup da bir okul
bitirmeyenlerin oluşturduğu ve bu her iki gurubun % 26,2'sinin
tanm sektöründe olduğu, ücretsiz aile işçileri arasında bunların
oranının % 23'e vardığı hesaplanmıştır,
İstihdamın yarıdan fazlasını yani % 55,9'unu ilkokul mezunları
oluşturmakta, % 13'ünü lise ve dengi meslek okulu mezunları
teşkil etmektedir. Yüksekokul ve fakülte mezunlarının toplam
istihdam içindeki payı ise, sadece % 7,3'dür.
DPT; "İstihdam ve İşsizlik Alt Komisyonu İçin Hazırlanan Rapor - Taslak 1"; VIIL Beş Yıllık Kalkınma Planı; Ankara; 12.01.2000; s. 9.
TABLO 31 - İSTİHDAM EDİLENLERİN EĞİTİM DURUMLARINA GÖRE DAĞILIMI, (%)
Eğitim Düzeyi 1980 1991 1992 1993 1994 1995
(NİSAN)
Okur - Yazar Olmayan 14.8 14.5 12.3 10.5 10.8 10.5
Okur - Yazar Olup İlkokulu Bitirmeyen 7.4 6.9 6.6 6.4 6.2 6.6
İlkokul 56.2 57.9 57.8 59.4 58.5 56.8
Ortaokul 6.8 6.5 7.1 6.9 7.2 8.2
Ortaokul Dengi Meslek Okulu 0.4 0.3 0.4 0.5 0.3 0.5
Lise 6.2 6.1 6.3 8 8.2 8.5
Lise Dengi Meslek Okulu 3.1 2.6 2.7 2.6 2.8 3.2
Fakülte - Yüksekokul 5 4.9 5 5.6 6 5.8
Kaynak: Schulze, N.; "Türkiye 'de İşgücü Piyasası, İşsizlik ve İstihdam
^o\itik?i\m{'; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat 1997; s. 14.
4, Türkiye'de İşsizlik
a. İşsizliğin Tanımı
Türkiye 'de ekonomik ve sosyal özelliklerden dolayı bir işsizlik
t ammmm ortaya konulmasında çok ciddi güçlüklerle karşılaşılmıştır. İktisat
ve Çalışma Ekonomisi literatüründe, gelişen ülkelerde işsizlik yapısını
belirlemek üzere 50'Iilerin üzerinde kavram geliştirilmiştir. Her kavram
yapısal özelliğin \>ir başka boyutunu ifade etmektedir. Uygulanan Hane
Halkı İşgücü Anketinde ise, U Ç Ö ' n u n geliştirdiği bir işsizlik tanımı söz
konusudur. Buna göre bir kişinin işsiz sayılabilmesi için şu özellikleri sahip
ohııası gerekmektedir:
"Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kar karşılığı,
yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çahşmamış ve böyle bir iş
İle bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son altı ay içinde iş
arama kanallarından en az birini kullanmış ve 15 gün içinde işbaşı
yapabilecek durumda olan 12 ve daha yukarı yaştaki tüm kişiler işsiz nüfiısa
dahildirler.
Ayrıca, iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya
da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla
bekleyenlerden, 15 gün içinde işbaşı yapabilecek kişiler de işsiz nüfus
kapsamına dahildirler*-^^."
İşsizlik kavramı yanında, diğer bir önemli kavram "eksik
istihdam"dır. Özellikle Türkiye 'de işsizlik analizlerinde bu kavramın
önemle yer aldığını, "toplam atıl ist ihdam" içinde ölçüldüğü
gözlenmektedir. Aslında bu kavram, "istihdamda işsiz olanları" ifade
etmektedir.
Türkiye 'de "Hanehalkı İşgücü Anket i 'nde kullanılan "eksik
ist ihdam" kavramı ise;
DİE; Hane Halkı İşgücü Anketi - Nisan 1999; www.dpt.org.tr; 12.07.2000; s. 3. & Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Bulutay, T.; Employment, Unemployment and Wages in Turkey; Ankara; 1995; p. 24.
a) Ekonomik nedenlerle 40 saatten az çalışanlar ve bu süreden
daha fazla çalışmaya müsait olanlar,
b) Mevcut işindeki gelir azhğı nedeniyle iş arayanlar,
c) Esas mesleğinde çalışmadığı için iş arayanlar, olmak üzere 3
boyutta ele alınmaktadır.
Türkiye, Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı 'ndan bu yana, 5 yıl arayla
tekrarlanan "Genel Nüfus Sayımlan" ve 1966 tarihinden itibaren uygulanan
"Hanehalkı İşgücü Anketleri" sonuçlarıyla, iktisaden faal nüfus hakkında
sınırlı da olsa bilgi toplamaktadır. Ne var ki, sistemin uluslararası istatistik
bilgilerin, BM ve U Ç Ö ' n ü n istatistik standartları doğrultusunda, uluslararası
mukayeselere elverişli bir hale getirilmesi için yeni seriler oluşturulmuştur.
Böylece, Ekim 1988'den itibaren, her yılın Nisan ve Ekim aylarında HİA
yayınlanmaya başlamıştır. Ekim 1994'den itibaren ise, anket uygulamasının
kapsamı genişletilmiştir.
Özellikle, UÇÖ'nün düzenlediği "13 . Çalışma İstatistikçileri
Konferansı"nda benimsenen temel kavram ve tanımların, HİA 'da da
kullanıldığı gözlenmektedir.
Burada esas itibariyle kavramların kullanılmasında, çalışma
çağındaki nüfusun işgücü ve işgücüne dahil olmayanlar biçiminde ikiye
ayrıldığını, işgücünün ise, istihdam edilenlere işsizlerin ilave edilmesi ile
bulunacak büyüklük olarak değerlendirildiğini görüyoruz.
Kullanılan kavramlar arasında, "hanehalkı", "kurumsal olmayan
sivil nüfus", "işgücüne katılma oranı", "ist ihdam" (işbaşında olanlar,
işbaşında olmayanlar), "işsiz", "işsizlik oranı", "eksik ist ihdam" (görülebilir
eksik istihdam, diğer), "kentsel kesim", "kırsal kesim", "referans dönemi"
sıralanabihr.
DÎE tarafından belirtildiği gibi, "Batı Avrupa ülkelerinde işsizlik
sigortası, kişiye geçimini sürdürebileceği bir yaşam düzeyi sağlamaktadır.
İşsizlik sigortasının olmadığı ya da kişiye işsiz kaldığı dönemde geçimini
sürdürecek düzeyde maddi katkının sağlanamadığı ülkelerde işsiz kalmak
bir lükstür. O nedenle, getireceği gelire ya da elde edeceği ücretin düzeyine
bakmaksızın kişi bulduğu işte çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu da
istihdamı artırıp, işsizliği aşağıya çekmektedir. Ancak sorun, istihdam edilen
kitlenin içerisinde varlığını sürdürmektedir. Ekonominin yeterli istihdam
yaratamadığı ülkelerde, kişiler buldukları işte, işin niteliğine ve elde
edecekleri gelir ya da ücrete fazla aldırmaksızm çalışmak zorunda
kalmaktadırlar''^^."
Türkiye 'nin İşsizlik Sigortasını kabul etmesine rağmen, bir yandan
Sigorta 'nm 1 Haziran 2000 'den itibaren yürürlüğe girmesi, diğer yandan
sınırlı gelir olanakları sağlaması ve kapsamının fevkalade sınırlı olması
nedeniyle, Türkiye 'de emek piyasaları üzerindeki etkilerinin günümüzde
ortaya çıktığını söylemek zordur. Bu nedenle. Batı emek piyasalarındaki
yaklaşımlara uygun düşecek kavramlar yerine, halen yoğun bir biçimde
eksik istihdam kavramından yararlanmak gerekli görülmektedir.
' ^ DİE; Hane Halkı İşgücü Anketi - Nisan 1999; op.cit.; s. 3.
; ; . w/ Yansıtmayan Oranlar
3 . v . Z i i . . . 5 Yıllık Kalkınma Planı, "İstihdam, İşsizlik Alt
K c p ^ " • -.ıziiianan Rapor 'a göre, Türkiye 'nin 1998 yılı Hane
Hall i !• - '1(^11 sonuçlarına göre, % 6,5'lik bir işsizlik oranına sahip
o!t .ı ' oy la Avrupa ülkelerine göre sayısal olarak daha iyi
d h i . . ı ifade edilmektedir.
^ör\\ "^ancak, Türkiye'deki asıl sorun, insanların
',ck -os>a! bir güvencesi olmadığı için. işin niteliğine
^ıiii^ak'; bir işte düşük veriraülıkle çalışmak
^ \Vh ' ^ ' ^nclartlard:) ^a l rn - i an
TABLO 32 - YURTİÇİ İŞGÜCÜ PİYASASINDA GELİŞMELER, (15 + YAŞ) BİN KİŞİ
1995 1996 1997 1998 1999(1) 2000 (2) Sivil İşgücü 21 907 22 236 21 899 22513 23 247 23 466 Sivil İstihdam 20 394 20 894 20 505 21 084 21 546 21 786
Tarım 9 538 9 379 8 584 8 918 9 709 9 200 Sanayi 3 111 3 327 3 529 3 536 3 284 3 626
Hizmetler 7 745 8 188 8 392 8 630 8 553 8 960 İşsiz 1 513 1 342 1 394 1 429 1 701 1 680 İşsizlik Oranı (yüzde) 6,9 6,0 6,4 6,3 7,3 7,2 Eksik İstihdam 1 474 1 401 1 237 1 324 1 601 1 650 Eksik İstih. Oranı (yüzde)
6,7 6,3 5,6 5,9 6,9 7,0
İşsizlik+Eksik İstihdam Nedeniyle Atıl İşgücü Oranı (yüzde) 13,6 12,3 12,0 12,2 14,2 14,2
Kaynak: DİE, DPT.
(1) Nisan 1998 Hanehall:! İşgücü Anketi Geçici Sonuçlan
(2) Tahmin
Türldye'de işsizlik konusunda veriler gerçekten çok belirsiz ve
smulıdn*. Bundan dolayı, gerçeği yansıtan işsizhk rakam ve oranlarına
ulaşma, ayrıca sağlıklı işsizlik araştırmaları ve uluslararası kıyaslamalar
yapma olanağı da yoktur. Resmi kurumların istatistikleri de çok farklı
işsizlik rakamları ortaya koymaktadır.
İİBK, Kuruma kayıtlı işsizleri belirlerken, DİE ise Hane Halkı
İşgücü Anketleri ile işsizlik rakam ve oranlarına ulaşmaya çalışmaktadır.
Buna karşılık, DPT, emek arzı ve talebine göre "işgücü fazlasını"
bulmaktadır. Görüldüğü gibi, resmi kurumlar arasında ortak bir kriter
gerekçekleştirilememiştir. Sonuçta işsizlik, "istihdamda işsizlik"in, yani
çalışır gözükürken işsiz olanların belirlenmesi sorununa dönüşmüştür ^ .
Böylece, ülkemizde % 14Ter civarında gözüken işsizlik oranınm
inandırıcı olmadığı açıktır. Bu oranın, AB'deki işsizlik oranlarından çok
daha fazl^ olduğu ve ülkemizde milyonluk kitlelerin şu veya bu şekilde açık
işsiz ve eksik istihdamda bulunduğu tahmin edilmektedir.
DİE 'n in Temmuz 2000 tarihinde 1.7 milyon olarak açıkladığı
resmi işsizlik rakamlarına bir itiraz da Petrol İş Sendikası 'ndan gelmiştir.
Onların yayınladıkları yıllıkta yaptıkları tahmine göre, Türkiye 'de işsizlik 4
milyon 75 bin kişiye çıkmıştır. Bu rakama eksik istihdamın da ilavesiyle,
işsiz sayısı 5.7 milyona ve işsizhk oranı da % 2 1 , 9 'a yükselmektedir.
Özellikle DİE verilerinin gerçeği yansıtmaktan çok uzak olduğu
vurgulanmaktadır ' .
c. İşsizliğin Özellikleri
Bir yazar, "işsiz sayısı iki türlü artar; çalışma çağma gelenler iş
bulamaz, ve bir işte çalışanlar işini kaybeder. İkisi de kötüdür. Ama en
kötüsü işi olanın işini kaybetmesidir" demektedir. Kuşkusuz bir de işsizlere
geleneksel sektörlerden modern sektöre gelip kentlerde iş arayan, tarihsel
dönüşümün beraberinde getirdiği, sektör değiştiren geniş yığınları ilave
etmek gerekir.
' ^ Ekin; İşsizlik Sigortası...; op.cit.; s. 15.
^^'^ Milliyet; "1.7 Milyon Kişi Resmen İşsiz"; 02.08.200; s. 4.
Gerçekten ülkemizde 1999 yılı Nisan a y m a ait DİE i s t i h d a m
istatistikleri Türkiye 'de 22 milyon çalışandan sadece 9 m i l y o n u n u n ücret -
maaş karşılığı çalıştığını, 13 milyonun ise kendi hesabına y a da ücretsiz aile
işçisi olarak istihdam edildiğini göstermektedir.
9 milyon insan hala tarımda bulunmakta, sanayide çalışanlar 5
milyona varmakta, hizmet sektörlerinde çalışanlar ise 7.7 milyona
ulaşmaktadır. Bunların da önemli kısmı kayıt-dışı istihdamda
çalışmaktadır''^^. İşgücünün tüm bu özellikleri, bir ölçüde Türkiye 'de
işsizlik sorunlarının boyutlarını belirlemektedir.
Dikkati çeken önemli noktalardan biri bazı hallerde aynı yılı
gösteren işsizlik ve istihdam rakamlarının bir diğer tablodaki rakam ve
oranları tutmamasıdır. Bu durum rakam ve oranlara olan güvenilirliği
azaltmaktadır.
' ^ Uras, G.; "İşsiz Sayısı Artıyor"; Milliyet, 21.07.2000; s. 5.
Nisan 1998 Ekim 1998 Nisan 1999
İSTİHDAM (Bin Kişi)
Türkiye 21 .230 21 .958 22 .049
Kent 9.803 9 .935 9 .756
Kır 11.427 12.023 12.293
İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI (%)
Türkiye 47.5 48 .5 48 .7
Kent 39.8 40 .3 39.8
Kır 57.9 59.3 60.3
İŞSİZLİK ORANI (%)
Türkiye 6.4 6.2 7.3
Eğitimli Genç* 27.9 27.5 25.9
Kent 9.9 10.0 11.7
Eğitimli Genç* 30.2 28 .8 28 .9
Kır 3.2 2.8 3.4
Eğitimli Genç* 23.1 24 .8 20 .0
EKSİK İSTİHDAM ORANI (%)
Türkiye 6.0 5.7 6.9
Kent 7.0 5.9 7.6
Kır 5.1 5.6 6.3
ATIL İŞGÜCÜ ORANI 12.4 11.9 14.2
Kaynak: TİSK; "İstatistik"; İşveren Dergisi, Cilt: 37; Sayı: 11; Ağustos 1999; s.-32. * 15 - 24 yaş gurubu içinde, lise ve daha yüksek eğitimli olanlar.
Benzer sonuçlar, Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü Anketi
Sonuçları 'nda da gözlenmektedir. Bu sonuçlara göre,
• Hala Türkiye 'de kır istihdamı kent istihdamından yüksektir,
• işgücüne katılma oranları bakımından kentlerin dikkati çekici
derecede düşük olduğu gözlenmekte, k ı r 'da % 60 olan oran,
kent ' te % 39,8 'e düşmektedir,
• İşsizlik oranlarına baktığımızda, 1 5 - 2 4 yaş gurubu içinde lise
ve daha yüksek eğitimi olanlar arasında eğitimli genç işsizhği
% 2 5 , 9 ' a varmaktadır,
• Türkiye geneli için ise işsizlik oranı % 7,3 olarak bulunmuştur,
• Türkiye genelinde eksik istihdam oranı % 6,9 olarak
belirlenmekte, bu oranın kentlerde kırsal kesime nazaran daha
yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Böylece, toplam atıl işgücü
oranı, % 14,2'lere varmaktadır,
• İşsizlik ve eksik istihdam rakamlarında dalgalı gelişmeler
gözlenmekte, toplam atıl işgücü oranları, zaman içinde dikkati
çekici biçimde artmaktadır. Bu rakam ve oranların analizi,
ülkemizde istihdamın gelişimi konusunda sınırlı bilgiler
vemıekte ve sağlıklı işsizlik analizlerini güçleştinnektedir,
• İşsizliğin artışında, teırxelde nüfus artışıyla yatırım artışı
arasındaki nispi dengesizliğin belirleyici faktör olduğu
vurgulanmakta, 1995'te % 33 olan özel kesimdeki yatırımların,
1996'da % 6'ya indiği gömlmekte ve. bu oranların daha sonraki
yıllarda değişik nedenlerle daha da düştüğü anlaşılmaktadır. Bu
nitelikleriyle Türkiye, gerçekten yatırım eğilimi zayıf ülkeler
arasında yer almaktadır.
• ileri sürülen görüşlere göre, "istihdam düzeyi ekonomüc
dalgalanmalardan az etkilenmektedir." "Yeni iş yaratmanm
yetersizliği, mevcut işlerin kaybmda çok daha belirleyici bir
faktördür. Bu nedenle sanayileşmiş ülkelerden farklı olarak
işsizler arasında işini kaybedenler değil, emek piyasasına yeni
giren gençler ağırlık teşkil etmektedir".
d. İşsizlik - Eğitim İlişkisi
Eğitim - işsizlik iUşkisine gelince;
® Nisan 1999 döneminde okur - yazar olmayanlarda işsizlik
oranı % 2 ,1 , okur - yazar olup bir okul bitirmeyenlerde %
4,5'dir. Buna mukabil, lise ve" dengi meslek okulu
mezunlarında işsizlik oranı şaşırtıcı bir biçimde % 15'e
yükselmektedir,
• Türkiye'de işsizlerin % 55'inin ilkokul mezunu olduğu,
böylece kentlerde her iki işsizden birinin sadece ilkokulu
bitirdiği anlaşılmaktadır,
• Ayrıca, meslek okulu ve üniversite mezunlarında da yoğun bir
işsizlik görülmekte, bu da mezunların yeterli nitelik ve beceri
kazanmadan okullarını bitirdiğini ifade etmektedir,
• Diğer yandan, 1 5 - 2 4 yaş grubunda bulunan yaklaşık her 5
gençten birinin işsiz olduğu anlaşılmakta ve kentsel işgücü
piyasasının önemli bir özelliğini, kayıt - dışı istihdamın
genişliği oluşturmaktadır,
Formel sektördeki ekonomik nedenlere dayalı istihdam
dalgalanmaları da işsizlik artışı yerine kayıt - dışı istihdamın
genişlemesine yol açmaktadır'"^'.
TABLO 34 - İŞSİZLERİN EĞİTİM DURUMLARINA GÖRE DAĞILIMI, (% )
Okur - Yazar Orta Dengi Lise Dengi Yüksek Okul
ve YIL Okur- Olup Bir Okul ilkokul Ortaokul Meslek Okulu Lise Meslek
Yazar Bitirmeyen Okulu Fakülte
Olmayan
1990 8.1 4.9 51.5 10.4 0.7 15.1 4 .9 4 .2
1991 4.1 3.7 54.8 11.6 0.6 14.3 5.6 4.3
1992 4 .2 4 .4 52 .4 10.6 0.6 16.7 5.8 5
1993 3.3 3.7 53.9 11.1 0.6 18 4 .3 5.2
1994 3.9 4 51.5 11.6 0.8 17.8 5.4 5.1
1995 3.8 3 49 .3 13.7 0.8 17.9 7.1 4 .4
(Nisan)
Kaynak: Schulze. N.; 'Türk iye 'de İşgücü Piyasası, İşsizlik ve İstihdam Politikaları"; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat 1997; s. 15.
TİSK; Küresel Eğilimler ve Türk Çalışma Hayatı; Ankara; 1997; s. 27.
Türkiye 'de istihdam ve işsizlikle ilgili bir araştırmada ortaya
konulan verileri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür;
Toplam işsizler içinde 1 5 - 2 4 yaş grubunun payı % 48,
bekarların payı % 53, aile reisi olmayanların payı % Tl 'd i r ,
Aynı araştırmaya göre işsizlerin % 55' i ilkokul, % 15'i hse
mezunudur. İşsizlerde yaş grubu arttıkça eğitimsiz olanların
oranı da yükselmektedir,
"İşsizler arasında ilk kez iş arayanların oranı % 42 gibi yüksek
bir paydır.
İşini kaybedenlerin oranı % 36'dır. Ancak, bunların % 66's ı
geçici bir işte çahşıp da işsiz kalanlardır.
Toplam işsiz içinde işten atılanların oranı azdır.
En yüksek işsizlik oranı % 16 ile inşaat, % 8 ile imalat
sektöründedir,
İşsizlerin % 43 'ü bir yıldan uzun süre işsizdir,
Türkiye 'de işsizlerin çoğu kentli, genç, bekar ve ilk kez iş
arayan işsiz özelliklerini taşımaktadır'"^"."
Bukıtay, T.; "Türkiye'de İstihdam, İşsizlik ve Ücretler"; TÜBA Bülteni; 13.01.1997.
e. Yaş Gurupları ve İşsizlik
1 2 - 1 4 yaş gurubunda hala dikkati çekecek oranda işsizlik
vardır. Ashnda, A B ' d e ve A B ' y e aday ülkelerin hiçbirisinde bu
yaş gurubu istihdama dahil olmadığı için, bu yaş gurubunun
işsizhği de söz konusu değildir,
1 5 - 1 9 yaş gurubu gençlerde % 20'lerin üzerinde bir işsizlik
yaşanmaktadır. 20 - 24, 25 - 34 yaş guruplarında işsizlik
artarak devam etmektedir,
35 - 54 yaş gurubunda işsizlik oranları nispi bir düşme
göstermektedir. İş bulma ümidini yitirmiş ileri yaştakilerin
"cesaretleri kırılmış işçiler" veya "iş aramayan işsizler"
gurubuna katılmaları mümkündür,
55 üstü yaş guruplarında işsizlik oranları yine keskin bir
biçimde % 3'lere doğru düşmektedir.
YIL 12-14 15-19 20-24 25-34 35-54 55+
1990 6.5 26.5 25.1 22.8 15.8 3.3
1991 5.3 24.6 25.8 24.4 17.0 2.9
1992 4.2 22.8 28.3 24.6 17.4 2.8
1993 3.7 22.4 27.8 26.1 17.2 2.8
1994 3.4 23.5 26.0 25.2 19.5 2.4
1995 (Nisan) 2.8 22.9 25.7 25.8 19.8 2.9
Kaynak: Sciıulze, N.; 'Türk iye 'de İşgücü Piyasası, İşsizlik ve İstihdam Politikaları"; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat 1997; s. 15.
5. İş ve İşçi Bulma^nın Etkinliği
Türkiye 'de değişik nedenlerden dolayı, İş ve İşçi Bulma
Kurumu 'nun emek piyasalarının düzenlenmesindeki etkinliğinin son derece
sınırlı olduğu bilinmektedir. İşsizlerin ancak % 20's i iş bulmak amacıyla
Kurum'a başvururken, bunların sadece % lO'u bir işe
yerleştirilebilmektedir.
TABLO 36 - İŞ ARADIKLARI KANALA GÖRE İŞSİZLER
İş Aranılan Kanal Kanalı Kullanan İşsiz Sayısı
(bin kişi)
Kullanılan Kanala Göre
İşsizlerin Toplam İşsizlere
Oranı (% )
Bizzat Kendisi . 1378 48.8 Eş, Dost 1027 36.2
İş ve İşçi Bulma Kurumu 235 8.3 Gazete İlanı 77 2.7
İşçi Simsar Ve Aracıları 24 . 0.85 Kendi İşyerini Kurmak
Amacıyla Girişim
19 0.67
Diğer 15 0.53 İşçi Bulduğu İçin Kanal
Kullanmayanlar
50 1.7
Kaynak: Sciıulze, N.; "Türkiye 'de İşgücü Piyasası, İşsizlik ve İstihdam Politikaları"; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat 1997; s. 18.
Yukarıdaki tabloda da görüleceği üzere, toplam işsizlerin % 8 5'i
bizzat kendi olanakları ve eş - dost yardımlarıyla iş aramakta. Kurum'a iş
aramak için başvuranların oranı sadece % 8.3'e varmaktadır. Diğer iş arama
biçimleri ise, fevkalade sınırlı bulunmaktadır.
Bu oranların da gösterdiği gibi, ülkemizde emek piyasalarının
düzenlenmesinde İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun etkinliği aşırı derecede
sınırlı kalmaktadır. Özellikle, özel sektörde bu etkinlik daha belirgin bir
şekilde azalmaktadır.
1994 - 1999 döneminde Türkiye 'de İş ve İşçi Bulma Kurumu 'na
başvuranlar ve işe yerleştirilenlerle ilgili verilere gelince,
• 1994'de başvuranlarm sayısı 362 binden 1999'da 435 bine
çıkmıştır. Erkek başvuru sayıları artarken, kadm başvuru
sahiplerinin dikkati çekici derecede azaldığı görülmektedir,
• Buna mukabil, 1994'de 251 bin açık iş arzına mukabil ,
1999'da bu rakamın 224 bine düştüğü gözlenmektedir.
Rakamın küçülmesinde, Asya krizinin ve zelzelenin olumsuz
etkilen söylenebilir,
• Erkek işçi talebi her iki yılda da aynı iken, kadm işçi talebinin
yarıyarıya düştüğü görülmektedir.
• İşe yerleştirilenlerin miktarı yıllar itibariyle azalırken, bu
azalmanın her sektörde de ortaya çıktığı gözlenmektedir,
• Kayıtlı işsizlerin miktarı 1994'de 469 bin kişi iken, zayıf bir
artışla 1999'da 487 bin kişiye çıkmıştır,
• Yurtdışına göndermede ise, dikkati çekici bir düşme
görülmekte, 1994'de 61 bin kişinin gönderilmesine mukabil ,
1999'da sadece 17 bin kişinin yurtdışına gönderildiği
anlaşılmaktadır,
^ Yine 1999 HİA sonuçlarına göre. Nisan 1999'da eksik
istihdam % 6,9 olarak tahmin edilmiştir. Kentsel yerlerde eksik
istihdam oranı % 7,6, kırsal yerlerde ise % 6,3 olarak
hesaplanmıştır,
• Cinsiyet açısından balcıldığmda, ]<:entsel yerlerde erkeklerde %
8,2, kadınlarda % 4,8; kırsal yerlerde erkeklerde % 9,3,
kadınlarda % 1,5 eksik istihdam bulunmuştur,
• Eğitimli gençlerde bu oran, Türkiye genelinde % 9,6 'ya
varmaktadır.
TABLO 37 - İŞSİZLERDEN İİBK'NA BAŞVURANLAR VE İŞE YERLEŞTİRİLENLER
1994 1995 1996 1997 1998 1999
Başvuranlar'
Toplam 362,666 335,787 411,170 468,070 430,407 435,193
Erkek 242,495 207,879 292,104 359,832 332,868 348,769
Kadm 120,171 127,908 119,066 108,238 97,539 86,424
Alınan Açık İşler
Toplam 251,017 272,707 267,060 238,539 235,360 224,444
Erkek 172,830 179,335 187,195 183,922 184,824 181,631
Kadın 78,187 93,372 79,865 54,617 50,536 42,813
İşe Yerleştirilenler
Toplam 242,466 264,111 243,280 220,615 218,354 201,942
Kamu 143,255 171,812 129,949 136,114 143,939 122,942
Özel 99,211 92,299 113,331 84,501 74,415 79,000
Kayıtlı İşsizler
Toplam 469,345 401,292 416,795 463,323 465,235 487,525
Erkek 382,242 324,682 341,775 382,087 386,016 413,790
Kadın 87,103 76,610 75,020 81,236 79,219 73,735
Yurt Dısma Gönderme
Toplam 61,145 59,483 40,697 33,321 25,907 17,475
Erkek 60,884 59,142 40,541 33,283 25,879 17,447
Kadm 261 341 156 38 28 28
Kaynak: İİBK; İş ve İşçi Bulma Kurumu İstatistikleri; Ocak 2000.
Türkiye yoğun istilıdam sorunları yaşarken, bir yandan da
yurtdışına sayıları sınırlı da olsa, işçi yollama olanağı bulmuştur. 1999
yılında, yurtdışındaki 36 ülkeye 17, 475 işçi çalışmak üzere gönderilmiştir.
Bu yurtdışı istihdam olanakları içinde en fazla işçi alan ülke, 5,000 işçi ile
Suudi Arabistan, 2,300 işçi ile Almanya, 2,200 işçi ile Rusya, 1,500 işçiyle
Türkmenistan, Kazakistan, İsrail gelmekte, bunları diğer ülkeler takip
etmektedir. Kuşkusuz, Kurum kanalıyla yurtdışına gönderilen bu işçilerin
Türkiye 'deki istihdam sorunları açısından dikkati çekecek bir önemi yoktur.
C. TÜRKİYE'DE İŞSİZLİĞİ DOĞURAN NEDENLER
L Tarımda işsizlik
Tarım sektörünün GSYİH içindeki payı 1960'lı yıllarda % 40 ve
1990 yılında % 17.5 iken, bu oran son yıllarda % 15 seviyesine düşmüştür.
Buna karşılık, tarımın sivil istihdamdaki payı ise, % 44.7 ile ağırhğım
sürdürmektedir. Böylece, tarımın ekonomideki önemi azalırken, nüfusun
önemli bir kısmı geçimini tarımla sağlamaya devam etmektedir.
Toplam işgücünün % 45' lere varan kısmının geleneksel tarım
sektöründe yer aldığı ülkemizde, esas itibariyle aile işletmelerine dayalı
üretim yapan, küçük ölçekli, kadm istihdam eden, yoğun şekilde "ücretsiz
aile yardımcıları" kullanan, mevsimlik dalgalanmalara tabi bir istihdam
hüküm sürhıektedir''^"^. Bu işgücünde önemli oranda "fazlalık" mevcuttur ve
bu fazlalık "kaldırı lamaz" niteliktedir.
"Görülebilir ve görülemez eksik istihdam" büyük bir yoğunluğa
varmaktadır. Esasen Türkiye 'de planlı dönemde istihdam yapısına genel
olarak bakıldığında, zaman içinde yapısal değişme süreciyle, gelir ve
istihdamın sektörel dağılımı arasında tersine ilişkilerin geliştiği
gözlenmektedir.
Tarımda gözlenen bu nüfus yoğunluğu bu sektördeki işletme
yapılarını ve dolayısıyla istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. Nitekim,
"1980 Genel Tarım Sayımı" sonuçlarına göre 3.5 milyon civarında olan
tarımsal işletme sayısı, 1991 yılında 4.1 milyona ulaşmıştır. Bu işletmelerin
% 99 'u 50 hektarın altında bulunmaktadır. 1980 yılında 5 hektarın altında
bulunan işletmelerin toplam işletmeler içindeki payı % 61.1 iken, bu oran
1991 yılında % 65.4 'e yükselmiştir. Böyle bir sonuç, tarım sektöründe
büyük ölçüde gizli işsizliğin hüküm sürdüğünü ifade etmektedir. Ayrıca, bu
sektörde ücretler de diğer sektörlere nazaran daha düşüktür
Bu sektördeki açık işsizlik oranı ise, veri yetersizUği nedeni ile
sağlıklı bir şekilde ölçülememektedir. Buna karşılık, DİE 'nin Hane Halkı
İşgücü Anketi sonuçlarına göre, bu sektörde 1994 yılında % 5.1 olan açık
işsizlik oranı, 1995 yılında % 4.4 'e gerilemiştir. Bu gerileme, 1996 yılında
da devam ederek % 3.8'e ve nihayet 1997 yılında da % 3.2'ye düşmüştür.
' ^ Ertürk, Y.; Patterns of Child Labour in Rural Turkey, Ankara; 1994; p. 28.
DPT; VIL Beş Yıllık Kalkınma Planı 1998 Yıh Programı; Ankara; 1997; s.
ö t e yandan son yıllarda tarım sektöründe yaşanan değişim süreci
içinde genelde t anm işgücünün mutlak miktarının aynı kaldığı, buna karşılık
bu se]<tördeki fazlalıkların hızlı kentleşmeyle tarım - dışı sektörlere
yöneldiği, kentlerde, tıpkı tarıma benzer şekilde sanayi sektöründe bir artış
görülmeden, bu kentleşen nüfusun, hizmet sektörlerinde kayıt - dışı istihdam
biçimlerini genişletmekte olduğu gözlenmektedir ' '^\
2. Kentsel Kayıt - Dışı Sektörde İşsizlik
a. Kayıt - Dışı İstihdamın Niteliği
Türkiye 'de istihdamın çok önemli bir özelliğini kayıt - dışı
istihdamm genişliği oluşturmaktadır. Toplam işgücü içinde tarım
sel<:törünün oranının yüksekliği ve bu sektörde esas itibariyle üretimin
"ücretsiz aile işçisi" tarafından sürdürülmesi ve çalışma ilişkilerinin hiçbir iş
ve sosyal güvenlik yasasına tabi olmaması, buradaki istihdamın niteliğini
belirleyen önemli unsurlardır. Özellikle tarım sektöründe ücretsiz aile
yardımcısmm kayıtsız olma niteliği dikkati çekici bir tartışma alanı
oluşturmaktadır.
Kayıt - dışı istihdamının büyüklüğünü tespite dönük çeşitli
araştırma ve hesaplamalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan birine göre, 1995
yılında tarım - dışı sektörlerde kayıt - dışı çalışan işçi sayısı 1.6 milyona
Ekin, N.; Kayıtdışı Ekonomi ve Kayıt - Dışı İstihdam; İstanbul; 1995; s. 73.
varmakta ve son 10 yıllık dönemde kayıt - dışı çalışan oranı hızla azalmış
bulunmaktadır''^^.
Başka bir araştırmaya göre ise, "kayıt - dışı kesimin (UÇÖ
tanımına paralel olarak) kendi hesabma çalışanlar, ücretsiz aile işçileri ve 4
veya 6 'dan az işçi çalıştıran işverenlerin toplamından oluştuğu", "kayıt ~ dışı
istihdamın toplam'kent istihdamının ilgili dönemlerde yaklaşık % 26'sını ,
toplam tarım - dışı istihdamın ise % 16'sim oluşturduğu" ifade
edilmektedir'^^.
Bir diğer araştırmada da, "Ekim 1994 döneminde Hane Halkı
İşgücü Anketi verilerine göre, kayıt - dışı istihdam 960.000 kişi olarak
belirlenmiş ve bu rakamın toplam istihdamın % 4.6'sını oluşturduğu tesbit
edilmiştir".
Ancak 960 bin kişinin yaklaşık yarısı aslında bir sosyal güvenlik
kumlusuna kayıtlı olmakla beraber belli bir işyerinde sabit olmamaları,
düzensiz çalışmaları, evde çalışmaları veya pazaryeri faaliyetleri içinde
olmaları nedeni ile kayıt - dışı sayılmışlardır. Aynı araştırmacının bir ah
çalışmasında ise " 1 - 4 kişi işçi çahştıran işletmelerin yaklaşık % 38' inin
kayıt - dışı çalıştığı" saptaması yapılmıştır.
1996 yılında yapılan bir DPT çalışmasında ise, ücretli / ücretsiz
çalışan karşılaştırmasına dayanılarak kayıt - dışı istihdamın büyüklüğü
hesaplanmıştır. Bu araştırmada "toplam kayıt - dışı çalışanlar toplara
Yavan, Z. A.; Türkiye'de İşsizlik; Yapısal ve Yapısal Olmayan Özellikler; İstanbul; 1997; s. 43.
Ibıd.,;s.45.
istihdamın % 18'ini oluştururken, tarım kesimi dışarı tutulduğunda, kayıt -
dışı istihdam oranı % 40 'a ulaşmaktadır"'"^^.
Bazı yazarlar ise, 4 milyona varan miktarlardan bahsetmektedirler.
Bu istihdam içinde özellikle kadm ve çocuk işçilerinin büyük bir yer tuttuğu
anlaşılmaktadır.
"10 - 14 yaş grubu çocukların çalışma oranı 1980'li yıllarda % 20
iken, bu oran günümüzde % 24 'e çıkmıştır. Birçok ülkede bu oran ortadan
kalkarken, Türkiye arttığı ender ülkelerden biridir." Bu artışın temelde
kayıt - dışı çocuk istihdamı olduğuna kuşku yoktur. Üzerinde önemle
durulması gereken bir diğer husus da kayıt - dışı istihdamın kayıt - dışı
ekonomi içinde gerçekleşmesinin gerekmediğidir.
Gerçekten günümüz Türkiye'sinde, esas itibariyle kayıt - dışı
İstihdam kayıt - dışı ekonomik sektörlerde ortaya çıkarken, ayrıca fomiel
selrtörlerde de zaman zaman kayıt - dışı istihdam biçimlerine
rastlanmaktadır.
Böylece kayıt - dışı istihdam kayıt - dışı ekonominin tümünde,
ayrıca formel ekonominin bir kısmında geçerli olmak üzere ekonominin tüm
selctörlerine yayılmaktadır. Burada gelir düşüklüğü ve yoksulluk ile
istihdam sorunları adeta içice geçmektedir. Kayıt - dışı istihdamın
hızlanmasında bir diğer önemli faktör, ah işveren uygulamasının ülkemizde
" ' l b i d . ; s . 4 7 .
gittikçe yaygıniaşmasıdır. Standart - dışı, atipik istilıdam biçimleri de bu tip
korumasız kayıt - dışı istihdamın yaygınlaşmasını hızlandırmıştır'"^'^
b. Kent Yoksulları ve Genişleyen Kayıt - Dışı
Teksif Sendikası 'nm 1999 yılında yaptığı bir araştırmaya göre ise,
"Türk Sanayiinde çalışan kadm işçilerin % 5 T, çocuk işçilerin % 90'ı
telcstilde istihdam edilmektedir." Bu sektörde çalışan 2 milyon işçiden
sadece 500 bini kayıtlı, buna mukabil 1.5 milyonu kayıt - dışı sektörlerde
bulunmaktadır.
Aslında "milyonlarca işsizi, simitçisi, milli piyango satıcısı,
işportacısı ve tek başına bir mesleği olmayan memuru ve de her şeyden
önemlisi, "ne iş olursa yaparım"cısı, çağm gerektirdiği bilgi, beceri ve
donanımdan yoksun insanlarıyla, ülkemizin 2000Ti yılları kucaklaması ve
globalleşmenin getirdiği rekabetçi toplum modelleri arasında yerini alması
son derece zordur."
Ayrıca mevcut veriler bu çarpıklığın giderek daha da derinleştiğini
göstermektedir. Nitekim, birçok kaynak Türkiye 'de kayıt - dışı sektörün,
yani vergi vermeden ve sosyal güvenlik sistemine dahil olmadan
çalışanların toplam sayısının 10.5 milyon kişiye ulaştığı-, tespitini
yapmaktadır.
TESEV - UNDP; Yoksulluğu Önleme Stratejileri; op.cit.; s. 175.
ileri sürüldüğüne göre, "eğitimli her üç gençten birinin işsiz kalıp
kayıt - dışı çalışmak zorunda olduğu Türkiye'de, bu niteUkli çalışmanın
devlete 1 günlük zararı 7.7 trilyona" varmaktadır.
Hatta "kayıt - dışı ekonomi içinde önemli bir yer tutan kayıt - dışı
işgücü, devletin ekonomiyi düzeltmede bulduğu çözümler işe yaramadığı
sürece güçleniyor. Kayıt - dışı çalışan kesime enflasyon baskısı altında
ezilen toplumun emniyet sübabı olarak bakılıyor."
Kentleşme süreci ile kentin varoşlarına yerleşen kitleler bir çığ gibi
büyürken, bu kişiler kayıt - dışı ekonominin en yoğun olduğu işlerde
çalışmaktadırlar. "İşportacılık yapıyor, çiçek satıyor, fal bakıyor, kağıt
topluyor, oto park kahyalığı yapıyorlar. Boğaz tokluğuna çalışıyor, günlük
kazanıp günlük yaşıyorlar."
"Kayıt - dışı işgücünün en yoğun olduğu İstanbul 'a her yıl 500.000
kişi göç ediyor. 200.000' i işini sokakta buluyor. İstanbul 'a gelenlerin ilk
uğradığı yerler Eminönü, Aksaray ve Beyazıt'tır. Burada hemşerilerinin
yardmiı ile bir tezgah açabiiirlerse işportacılık, açamazlarsa hırsızlık,
uyuşturucu satıcılığı, yankesicilik gibi kirli işlere mahkum bulunuyorlar."
"Sokak ekonomisinin en faal işkolu işportacılık, sadece Eminönü
ilçesinde sayıları 40,000 'e ulaşan işportacılar, polis ve belediye
yetkililerince "memleket gerçeği" olarak kabullenilmiş bulunmaktadır ."
Böylece birçok kişinin bir han odasında birlikte yaşamlarını sürdürmeleri ile
başlayan barınma ve işportacılık, çalışmayı bir yaşam kültürü haline
dönüştürmektedir '
c. Süreklilik Kazanan Kayıt - Dışı
Çağımızda gelişen dünyada ve Türkiye 'de kayıt - dışı istihdam
gittikçe daha büyük bir kesimin çalışma ve gelir elde etme biçimi olmaya
başlamıştır. Bu istihdam, geçici, katlanılan bir fedakarlık değil, bir çalışma
ve yaşama biçimi olma özelliğinin giderek süreklilik kazandığı bir yapıya
dönüşmüştür.
Özellikle, gelişen dünyada hızla artan nüfus ve kentleşme, formel
sektör istihdamının sınırlı büyümesi, istikrarsız - güvensiz - düşük ücretli
sektörlerde çalışmayı ve gelir elde etmeyi milyonluk yığınların bir kaderi
haline getirmiştir.
Böylece, uzun yıllar formel sektörlere geçmek için bir "bekleme
odası" olarak düşünülen bu sektör, artık kentsel istihdamın yapısal bir
özelliği haline gelmiş ve geniş kitlelere büyük ölçüde, üretime katkı
yapmadan, "geliri paylaştıran istihdam biçimleri" içinde yaşama ve çalışma
olanağı sağlamıştır.
Sonuçta, gecekondulaşma ile bütünleşen ve onun özelliklerine çok
benzeyen bir istihdam yapısı ortaya çıkmıştır. Türkiye 'de kayıt - dışı
ekonominin genişlemesiyle kayıt ~ dışı istihdam da toplam işgücünün %
50's ine varan bir büyüklüğe ulaşmıştır. Belki bunların hepsinden de önemli
'' ^ Yücebıyık, Ş.; "Toplumun Sigortası Seyyarlar^ Milliyet; 14.01.1998; s. 7.
olarak, kentsel kayıt - dışı istihdam, formel ve kayıt - dışı sektörler
arasındaki haksız rekabetin de temel kaynağını oluşturmuştur.
Esas itibariyle günümüzde, gelişen ülkelerin ve Türkiye 'nin en
önemli istihdam sorunları kayıt - dışı sektörde ortaya çıkmakta, kentleşen
nüfusun giderek daha büyük bir kısmı düzensiz, yasal korumadan uzak,
örgütsüz ve üretkenliği düşük alanlarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu
süreçte bağımlı çalışan işçilerin yerine, kırsal kesimi taklit edercesine
bağımsız veya ücretsiz aile işçisi olarak çalışma yaygınlaşmaktadır.
Aslında, kayıt - dışı sektörün bazı özellikleri, zaman zaman bu
sektörü geleneksel kırsal kesim istihdam biçimlerine yaklaştırmakta, aile
işletmelerinin kayıt - dışı istihdamdaki yaygınlığı, göç yoluyla kırsal
kesimden gelen kentsel yığınlarda nüfus artış hızlarının düşmesini
ertelemekte ve geciktiraıektedir. Kuşkusuz, bu nüfus artışına bağlı emek
piyasası özellikleri, sonuçta kayıt - dışı sektörün daha da hızlı bir biçimde
büyümesine neden olmaktadır.
d. Endüstri llişl<ilerine Olumsuz Etkiler
Dikkati çeken bir diğer faktör ise, formel sektördeki sınırlı bir
endüstri ilişkileri uygulaması ve belirli orandaki örgütlenme ve toplu
pazarlık süreçlerinin, özellikle bunlara ilaveten ekonomik krizlerin,
durgunluk ve hatta ekonomik küçülmenin beraberinde getirdiği ilave
istihdam somnlarıdır.
İleri sürüldüğüne göre, ülkemizde mevcut 5 milyon kaçak işçi
yanında hızlı bir "endüstri ilişkilerinden kaçış" eğilimi yaşanmaktadır.
1980'lerde 2 milyonu aşan sendikalı işçi sayısı 1999'da 900 bine düşmüş
bulunmaktadır. Kaldı ki bu işçilerin 700 binini de kamu sektöm işçileri
oluştumıaktadır'^^'. Nihayet, enflasyona karşı yeterli biçimde korunamamış
reel ücret gehrleri yüzünden, fomıel sektördeki istihdama ilave iş biçiminde
kayıt - dışı sektöre uzanan istihdam talepleri gelmektedir.
Böylece, ortaya çıkan çok sayıda karmaşık yoğun faktörlerin etkisi
ile ülkemizde "paralel faaliyetler" olarak isimlendirilen, esas itibariyle kayıt
- dışı sektörde bulunan iktisadi faaliyetlerin ve istihdam biçimlerinin
genişleÎTr^esi olayı yaşanmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak, Türkiye 'de
formel sektör istihdamının nisbi bir kararlılık göstermesine karşılık, kayıt -
dışı sektör istihdamı beklenen ve olması gerekenden daha hızlı bir biçimde
artmaktadır.
Türkiye 'de fomıel istihdamda çalışanların, ikinci gelir getiren bir
ek iş boyutu ile, yaygın bir kayıt - dışı sektör istihdamında çalışması olayı
ile de karşılaşıyomz. Bu istihdam yapısı, büyük ölçüde formel sektördeki
istihdam sorunlarının çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerini hafifleten bir
gelişim olduğu kadar, ayrıca enflasyonun beraberinde getirdiği gelir
kayıplarını tamamlayan önemli bir faktör rolü de oynamaktadır.
Gerçekten kentsel yapıda, istihdam dalgalanmalarından doğan
güçlükleri en fazla hisseden toplumsal kesim, bağımlı çalışanlardır.
"Başkasına bağlı olarak çalışma yanında, gelirlerinin en önemli kaynağım
teşkil eden ücretlerin belirli sürelerde sabit kalması ve gelişen olumsuz
Demir, F.; "Kayıtdışı İşçilik Bitmeli"; Milliyet; 03.08.1999; s. 22.
ekonomik koşullar nedeniyle giderek yetersizleşmesi, bu kesimin en temel
sorununu teşkil etmektedir'^"."
Örneğin, Eğitim, Bilim ve Kültür Emekçileri Sendikası 'nca
yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenlerin % 70'inin ek bir işte çalıştığı
tespit edilmiştir. Şubat 1998'de yayınlanan rapora göre, öğretmenlerin %
49'unun kirada oturduğu anlaşılmaktadır.
Gelişmiş sanayi toplumlarında da benzer nitelikte sorunlarla
karşılaşmak mümkündür. Fakat, bu toplumlarda kurulu bulunan iş
güvencesi, aktif emek piyasası politikaları, işsizlik sigortası, kıdem
tazminatı gibi kurumlar, sorunun önemini azaltırken, gelişme halindeki
toplumlarda ve Türkiye 'de bağımlı çalışanlar gelirdeki değişmelere karşı
çok daha güvencesiz bulunmaktadır. Bu gelir kayıplarına karşı resmi ve
kalıcı çözümler bulunamaması karşısında, kendi sorunlarına bizzat kendileri
bazı çözümler üretmekte ve ilave bir işte yasadışı çalışmaktadırlar.
Özellikle, gelir yetersizliği ve gelirlerdeki reel düşmeler karşısında
bağımlı çalışanların kendiliklerinden bazı ek işler oluşturdukları
bilinmektedir. Kaldı ki "ilave işçi" (additional workers) nitehği taşıyan
çocuk, kadm v e ' yaşlıların aile bütçesine katkı amacıyla, durgunluk
dönemlerinde emek piyasasına katıldıkları da görülmektedir. Çocuklar,
eğitimlerinin aksaması pahasına da olsa, gelir getirici işlere eğilim
göstermek zorunda kalmaktadır. Kuşkusuz, bu kesimlerin ilave gelir
Dülgeroğlu - Aytaç - Baştaymaz, E. - M. - T.; Kentlerde Yaşayan Ücretli Kesimin Telafi Edici ve Tamamlayıcı Gelir Kaynakları: Bursa Örneği; İstanbul; 1993; s. 1.
getirmesi l<:onusmıda istilıdam fırsatları aramaları, temelde kayıt - dışı sektör
yapısı içinde ortaya çıkmaktadır.
Bu nitelikteki çalışmalar, bağımlı çalışanların fonnel sektördeki
kendi esas işlerindeki çalışmalarının kalitesini ve verimliliğini de
düşürmekte, bu sektörde işe devamsızlığın, geç gelmelerin ve iş kazalarının
yoğunluğunun artmasına neden olmaktadır. "Bu sorunların başlangıcı, ana
gelir gurubunu oluşturan ücretlilerin satmalına güçlerinin aşırı derecede
düşmesi, hızlı nüfus artışı ve üretken istihdam alanlarındaki
yetersizliklerdir' ."
Nihayet, küreselleşme ve Gümrük Birliği ile artan rekabetin
beraberinde getirdiği "insan emeği üzerinden kirli rekabet" eğilimlerinin
kayıt - dışı sektöre yönelme istikametinde ortaya koyduğu gelişmeler
mevcuttur''''^.
e. Yavaş Büyüyen Formel - Hızlı Kayıt - Dışı
Ülkemizde genelde kayıt - dışı sektörün hızla genişlemesi yönünde
çok sayıda faktörün rol oynadığı gözlenmektedir. Özellikle, kırsal kesimden
kentlere yaşanan hızlı göç, nüfus artış oranlarının yüksekliği, Türk
ekonomisinde 1980 sonrası açılmalara rağmen kentleşen işgücüne üretken iş
sağlamada yetersiz kalma bu arada sayılabilir. Son yıllarda yaşanan
Ibid.; s. 2.
'''' Tannverdi; "Yerel ve Küresel Boyutlanyia İstihdam"; op.cit.; s. 16 - 18; & Ayrıca bkz. Friedrich Ebert Vakfı; Gümrük Birliği'nin Türk İşgücü Piyasası Üzerindeki Muhtemel Etkileri, İstanbul; 1996. & Suiçmez, H.; Gümrük Birliği'nde Rekabet ve İstihdam; Ankara; 1996.
ekonomik krizler ve 5 Nisan tedbirlerinin getirdiği yeni yaklaşımlar ve
kısıtlamalar zaman zaman formel sektör istihdamının genişleme şöyle
dursun, hatta daha da daralması sonucunu doğurmuştur.
Bu değişim sonucunda kentleşen nüfus, sanayi sektöründe
istihdam olanakları bulamadığı sürece, kayıt - dışı sektörlere transfer olarak
üretken olmayan marjinal sektörde adeta çalışır gözükerek kendisinin ve
ailesinin geçimini sağlayacak istikrarsız, düşük gelirli işlerde çalışmak
zorunda kalmıştır. Böylece kentleşen nüfus, ne sanayi sektöründe, ne de
hizmet sektörlerinde üretken ve sürekli gelir getiren formel sektör iş
imkanlarına kavuşamamıştır. Üstelik, tasarrufların yatırım yerine spekülatif
gelir getiren alanlara kaydırılması, üretken olmayan istihdam biçimlerini
daha da yaygmlaştırmıştır.
Sonuçta .çok hızlı ve sağlıksız bir biçimde büyüyen büyük
kentlerde, denetim mekanizmalarının da yetersizliği nedeniyle, bazen
yasadışı bir karakter taşıyan kayıt - dışı istihdam çeşitlenerek genişlemiştir.
Yüksek enflasyon karşısında gelirlerin reel gücünü kaybetmesi, gelir
dağılımının gittikçe bozulması, fornıel sektör işçilerinin ek iş olarak kayıt -
dışı sektörlerde iş olanakları aramasına da neden olmuştur. Özellikle komşu
ülkelerden gelen yasadışı göçlerin de büyük boyutlara varması ile, suç
niteliği taşıyan kayıt - dışı sektör faaliyetleri hızlanmış, böylece "yeraltı
ekonomisi" de genişlemiştir^' '\
Kentlerde temelde aile gelirlerinin düşüklüğünden, genellikle yasal
sınırların altında yaygın bir çocuk istihdamı ve sömürüsü görülmekte.
155 Ekin; Kayıt - dışı Ekonomi ve Kayıt - dışı İstihdam; op.cit.; s. 7 3 .
kadınların, emeklilerin, kaçak işçilerin, genç, sakat ve eski hükümlü işçilerin
kayıt - dışı işlerde fevkalade düşük ücret ve gelir koşulları ile istihdam
olanakları aradıkları gözlenmektedir.
Öte yandan, sınırlı bir sosyal sigorta ' sistemi, üstelik oldukça
yüksek primleri ile, kayıt - dışı sektörün gelişmesine önemli katkılar
yapmıştır. Bu çok değişik kaynaktan gelen faktöre, yeterli bir vergi
reformunun yapılamamasını, endüstri ilişkilerinden kaçış eğilimi sonucunda
işyerlerinin bölünmesi, küçültülmesi, alt - işverene verilmesi süreçlerini
ilave edebiliriz. Nihayet, küreselleşme ve Gümrük BirUği ile artan rekabetin
beraberinde getirdiği haksız rekabet eğilimlerinin, kayıt - dışı sektöre
yönelme istikametinde ortaya koyduğu gelişmeleri de bu arada sayabiliriz.
Gümrük Birliği acaba kayıt - dışı sektörlerin artışına mı, yoksa bu
sektörlerin zaman içinde formel sektörlere dönüşmesine mi yol açacaktır?
Rekabet gücünün ucuz emek yoluyla sağlanmaya çalışılması, kuşkusuz,
özellikle çocuk işgücü yoluyla bu sektörün büyümesini hızlandıracak, buna
mukabil uluslararası ticarette "ucuz emeğin" ve "kirli rekabetin" bertaraf
edilmesine yönelik tedbirler ve ihraç ekonomisinde daha hızlı büyüme
sürecinde ortaya çıkacak üretken iş fırsatları, hızla gelişecek yabancı
sermaye yatırımları, vergi yasaları, teftiş ve kontrol mekanizmaları yoluyla
bu sektör sağlıksız ve kirli bir rekabetin bir aleti olmaktan çıkarılarak zaman
içinde daralacaktır.
f. Kayıt - Dışı İstihdamının Yapısı ve Özelliklen
İleri sürüldüğüne göre, l:ayıt - dışı sektör, gelişen ülkelerde
istihdamın önemli bir kaynağıdır. Özellikle, sosyal güvenlik sisteminin
kapsam ve karşıladığı riskler bakımından yeterli seviyede bulunmadığı
ülkelerde bu sektör, adeta yaşamı sürdürmeyi sağlayan bir sosyal güvenlik
fonksiyonu göraıekte ve işsizlere, düşük ücretli İcamu sektörü çalışanlarına,
düşük emekli maaşı alanlara, gelirlerini yükseltme konusunda bir kaynak
rolü de oynamaktadır.
Kayıt - dışı sektör istihdamının çalışanlar bakımından bazı
özellikler taşıdığı bilinmektedir. Bu istihdamın yapısında özellikle marjinal
nüfus grupları önemli bir yoğunluğa sahiptir. Kayıt - dışı sektör
istihdammdaki önemleri açısından özellikle çocuk işçilerle, yabancı kaçak
işçiler üzerinde önemle durmak gerekir:
aa) Çocuk İşçiler
Kayıt - dışı sektör istihdamının belirgin özelliklerinden birisini
yoğun bir biçimde çocuk işçilerin istihdamı oluştumıaktadır. Çocukların
Türkiye 'nin değişik bölgelerinde çalışma biçimlerinde ve çalıştıkları
sektörde önemli farklar gözlenmektedir. Diğer ilgi çekici nokta ise, çocuk
işçinin sadece kayıt - dışı sektörün değil, fornıel sektörün de önemli bir
sorunu oluşudur. Bir genelleme yapacak olursak gerçek şudur ki, zamanın
geçişi ile hemen tüm selctörlerde çocuk ve genç işçinin istihdamı
yaygınlaşmaktadır^
Turizm sektöründe, bankalarda, diğer hizmet selctörlerinde stajyer
ve çırak adı altında, hatta birçok işyerinde asgari ücretin bile ödenmediği
yoğun bir çocuk ve genç istihdamı ile karşılaşılmalctadır. Özellilde 1 - 9 işçi
çahştıran çok küçük işyerlerinde çok sayıda kaçak işçi yanında, çocuk
işçinin de çalıştırıldığı gözlenmektedir. Kayıt - dışı sektör istihdam
biçimlerinden olan eve iş vermelerde, evin işyeri olarak kullanılmasında ve
diğer mikro işyerlerinde çocuk işçiler okula gitmeden ailelerine katkıda
bulunmak için çalışmaktadırlar^'^^.
Çalışan çocuk sorununun temelinde ailenin ekonomik durumu çok
önemli rol oynamaktadır. Kırsal kesimde ücretsiz aile yardımcısı olarak
yoğun biçimde tarım üretimine katkıda bulunan çocuk, kentlerde ve formel
sektörlerde çırak, stajyer, kaçak işçi biçimlerinde istihdam imkanı bulmakta,
temelde kayıt - dışı sektörler çocuk işçinin istihdamı için çok daha elverişli
işyerlerini oluşturmaktadır.
Özellikle kayıt - dışı sektörlerin aile işletmeleri niteliği taşıması,
çok küçük üretim birimleri olması ve işyerlerinin herhangi bir kayda tabi
olmadan üretim faaliyetlerinde bulunması, bu işyerlerinde aile üretimine
katkıda bulunmak üzere yoğun bir biçimde çocuk işçi istihdamına olanak
sağlamaktadır. Bu çocukların küçük bir kısmı eğitim ve çalışmayı bir arada
156 Bequele - Boyden, A. - J.; Combating Child Labour, Geneva; 1988; p. 24.
'' ^ Çocuk istihdamı ile ilgili olarak bkz. Baştaymaz, T.; "Çocuk Emeğinin Kullanımı Engellenebilir mi? IPEC Projesine Eleştirel Bir Bakış"; Prof, Dr, NusretEkin'e Armağan; Ankara: TÜHÎS Yayını; 2000; s. 291 - 302.
yürütürken, çok daha büyük kısmı her seviyede formel eğitimi terkederek
aile bütçesine katkıda bulunmak için ücretsiz aile yardımcısı olarak yoğun
bir şekilde üretken olmayan işlerde istihdam edilmektedir.
Günümüz Türkiye'sinde ayakkabı boyacılığı, yollarda araba camı
silme, gazete ve su satıcılığı ve benzeri marjinal işlerde yoğun çocuk
"istihdamı ile karşılaşılmaktadır. Tüm bu koşullar altında çocuk işçiler hiçbir
yasal güvenceden ve sosyal güvenlik sisteminin korumasından
yararlanamadan, eğitim yaşlarında yoğun bir şekilde ucuz işçi olarak
çalıştırılmaktadır.
Yakın tarihlerde 240 bin sigortalının çalıştığı Ankara bölgesinde
40 - 50 bin sayısına ulaşan çocuk işçi çalıştığı tesbit . edilmiştir. Diğer
yandan "1.190.000 işçinin çalıştığı İstanbul bölgesinde 1 - 9 işçi çahştıran
işyerlerindeki işçi sayısının 360 bin olduğu ve bu işyerlerinde çocuk işçinin
önemli bir ağırlığı bulunduğu düşünülürse, tahmini olarak İstanbul 'da 300 -
400 bine yakın bir çocuk işçinin varlığı hesaplanmaktadır. Bu nedenle
Türkiye 'de 3.650.000 tahmini rakamlarla çocuk işçiliği vardır. Dünyada da
100 - 200 milyon arasında bir çocuk işçihği rakamı tesbit edilmiştir'^"^^
denilmektedir.
IPEC program yöneticisi Gabrielle Stoskov'a göre, "çocuk işçinin
en yoğun olduğu bölgeler, genellikle Asya ülkeleridir. Asya ülkelerinde
toplam işgücünün % 11'nin çocuklardan oluştuğu tesbit edilmiştir.
Afrika'da bu oran toplam işgücünün % 20'sine, Latin Amerika ülkelerinde
% 26 's ına varmaktadır.
TURK - IŞ; Deri işkolunda Çalışan Çocukların Eğitim Semineri, İstanbul 1995; s. 13.
Benzer şekilde İtalya'da deri sektöründe 10 binlerce çocuğun
çalıştığı, İspanya 'da tarım alanlarında yüzbinin üzerinde çalışan çocuk
bulunduğu, İngiltere'de 1985 yılında yapılan bir araştıramaya göre, çalışan
çocukların % 40' ının yasa - dışı olarak istihdam edildiği belirlenmiştir."
A B D ' d e ise, genelde tarım kesiminde göçmen aile çocuklarının çalıştırıldığı
anlaşılmaktadır.
Çocuk işçilerin çok küçük yaşlarda, hatta 6 - 7 yaşlarında çalışma
hayatına girdikleri, günde 1 2 - 1 6 saat, haftada 100 saat olmak üzere çok
uzun süre çalıştıkları, hatta maden ocaklarında ağır fiziksel koşullar altında
istihdam edildikleri, tehlikeli koşullarda sokaklarda fevkalade düşük
ücretlerle çalıştıkları, taşıyabileceklerinden daha fazla sorumluluk altına
sokuldukları, zorunlu çalışma, cinsel tacize hedef teşkil ettikleri ve aile
korumasından yoksun bulundukları ifade edilmiştir.
i- ^Ucu^ı isçilikve çocuk istihdamı
Kuşkusuz çocuk çalıştırılmasının temelinde ülkemiz açısından esas
tayin edici unsuru, hızlı nüfus artışı, işsizliğin büyüklüğü ve emek
piyasasında yoksul ailelerin geçim için gelir sağlamada çocuklarını eğitim
yerine, çok küçük yaşlarda çalışmaya teşvik etmeleri gelmektedir. Yasaların
tüm koruyucu önlemlerine, özellikle işçi sendikalarının bu alanda
sarfettikleri uğraşlara rağmen, geleneksel olarak tarımda. Sanayi
Devrimi 'nden bu yana sanayi tesisleri ve özellikle hizmet sektörlerinde
yoğun bir çocuk işçi istihdamı ve istismarı ile karşılaşılmaktadır.
Aslında Türkiye 'de çalışan çocukların baba mesleklerine
bakıldığında, bunların esas itibariyle işçi veya işsiz çocukları olduğu
görülmekte, babanın toplumsal üretime katılmadığı bir aşamada, çocuk
emeğinin devreye girdiği gözlenmektedir. Bu da "ilave işçiler" hipotezini
haklı çıkaracak bir biçimde, babanın işsizliğinin çocuğu emek piyasalarına
girmeye zorladığı sonucunu vermektedir. Kuşkusuz çocuk bunu, en hızlı
yoldan içine girmenin kolay olduğu kayıt - dışı sektörlerde yapmaktadır.
Konuyla ilgili çeşitli araştırmalar da bu görüşleri doğrulayan sonuçlar ortaya
koymaktadır.
Nitekim, Bursa bölgesinde 1982 yılında yapılan bir araştınnada,
çalışan çocukların yetiştirilmesi için çıraklık sisteminin uygulanması
önerilmiştir. O tarihlerde ülkemizde 600 bin civarında çalışan çocuk
bulunduğu hesaplanmakta, 1 2 - 1 8 yaş grubunda çalışan çocukların sadece
% 40 'n ın okula devam etme olanağı bulunduğu belirtilmektedir.
Bu araştırma bulgularına göre, formel sektörlerde çocuk işçi
çalışmasının kendini çıraklık biçiminde ortaya koyduğu da görülmektedir.
Çalışan çocukların ortalama aile yapısı oldukça geniş aileye dayanmakta,
geçim yükünün paylaşılması çocuğu çalışmaya zorlamaktadır. Bu çocuklar
gehelde çalışma hayatında bir meslek öğrenmemekte ve marjinal
mesleklerde çalışmaktadır.
Uzun çalışma süreleri, çocuk çalışmasının bir diğer özelliğini
oluştumıakta, çocuk işçilere çok düşük ücretler ödendiği saptanmakta,
çocuk istihdamında temelde yasal hükümlere uyulmadığı tesbit edilmiş
bulunmaktadır'^^.
U Ç Ö ' y e göre, günümüz dünyasında 5 - 1 4 yaş gurubunda yaklaşık
250 milyon çocuğun çalıştığı tahmin edilmektedir. Çocuk işçiliği sorunu,
özellikle küreselleşen dünya ekonomisinde ucuz işçilik olarak gelişen
ülkelerde yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. Ülkeler ve firmalar
arasındaki yoğun rekabet, artan işçilik maliyetleri, istihdam üzerinden alman
sigorta, vergi ve diğer fon yükleri, bir yandan kayıt - dışı ekonomiyi teşvik
ederken, diğer yandan işçi emeği üzerinden "kirli rekabetin" de kaynağını
oluşturmaktadır.
Türkiye 'nin nüfus yapısına bakıldığında genç bir nüfusa sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten, Türkiye nüfusunun % 30,5' ini 14 ve
daha küçük yaştakiler oluşturmakta, böyle bir genç nüfusun bir ekonomik ve
sosyal güç haline .gelmesi için, sağlıklı gehşmesi ve iyi eğitilmiş olması
zorunlu bulunmaktadır. Son yıllarda Türkiye 'de çocuk işçiliği konusunda
ayrıntılı araştırmalar yürütülmüştür.
Hanehalkı İşgücü Anketi de 1994 yılında çocuk işgücüyle ilgili
ayrı bir anket uygulamıştır. Bu anket sonuçlarına göre, 6 - 1 4 yaş
gurubundaki 12 milyona yakm çocuğun % 87'si bir öğrenim kurumuna
devam etmektedir. Öğrenim kurumlarına devam etmeyen çocukların %
32's i ev içinde ve dışında bir işte çalışmakta, okula devam eden çocukların
ise % 4 'ü bir işte çalışırken, % 22 's i ev işlerinde çalışmaktadır. Çalışan
Lordoğlu, K.; "12 - 18 Yaş Arası Çalışan Çocuklar İçin Bölgesel Bir Analiz Örneği: Bursa"; Sosyal Siyaset Dergisi] S: 32 - 33; İstanbul; 1983; s. 352.
çocukların % 78 ' i tarım sektöründe, % 11 'i sanayi kesiminde bulunmakta ve
bunların % 63,5 'u aile bütçesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
ü- Çocuk isçilikle ilgili araştırmalar
İstanbul 'da deri işkolu ile ilgili olarak yapılan çocuk işçilerle ilgili
bir araştırmada ise, çocuğun aile gelirine katkı yapma yanında, bir meslek
ve zanaatı öğrenme amacıyla formel çıraklık kurumları dışında
çalıştırıldıkları anlaşılmaktadır. Bu işkolunda yoğun bir çocuk işçi istihdamı
görülmekte, bu işçilerin hepsinin sigortasız kaçak işçi olarak çalıştıkları
belirlenmektedir.
Bu araştırmaya göre kundura, deri ve konfeksiyon atölyelerinde
günde 1 3 - 1 4 saat çahşıldığı, çalışma şartlarının çok kötü olduğu, dökük
yıkık han odalarında, susuz, havasız işyerlerinde üretim yapıldığı, çalışan
çocukların küçük yaşta uçucu maddelerle çalıştıkları, alkol ve tiner
kullanmaktan doğan bazı kötü alışkanlıklar elde ettikleri ifade edilmiştir ' . J 6 0
Ankara 'da yapılan başka bir araştırma ile ortaya konulan sonuçlara
göre de, çocuk işçilerin günde 10 saat çalıştıkları, % 15'inin hiçbir sosyal
güvenlik kuruluşu ile bağı olmadığı, % 3 O'unun sigortasız çalıştığı tespit
edilmiştir '^' .
Çocuk işçilerle ilgili TİSK - IPEC projesinin bir parçası olarak
TİSK' in yürüttüğü çalışmalar sonucunda, çocuk işçilerin çalışma alanlarının
TÜRK - İŞ; Deri İşkolunda Çalışan Çocukların Eğitim Semineri; op.cit.; s.
' " Ibid.; s. 37.
öncelikle küçük işyerleri olduğu ve bu işyerlerinde çocuk işçilerin hiçbir
yasal çerçeveye uyulmadan, sosyal güvenceden yoksun olarak yoğun bir
şekilde istihdam edildiği belirlenmiştir.
"İzlenen ekonomi politikalarmm organize sektör açısmdan adeta
istihdamı cezalandırıcı bir nitelik taşıdığı, kayıt - dışı sektörün giderek
arttığı, çocuk işçiliğinin sanayie getirilen özellikle sosyal amaçh fonlardan
kaçmak için genellikle küçük ölçekli işletmelerce kullanıldığı"
bi ldir i lmektedir '^l
"Çocuk .işçiliği istismarının öncelikle kayıt - dışı sektörde
görüldüğü ülkemizde, organize sanayi sektörü üzerine getirilen çeşitli
mükellefiyetler ve esnek olmayan mevzuatın varlığının kayıt - dışı sektörün
büyümesine neden olduğu bildirilmiştir. Ayrıca ücret yapısının bozukluğu,
S S K ' n m finansmanına sadece işçi - işverenin katılması ve sosyal amaçlı
fonların büyüklüğü gibi unsurların da son yıllarda kayıt - dışı sektörün
büyümesine ivme kazandırdığı" ^" vurgulanmıştır.
TİSK' in 486 işyerini ve 954 bin çalışanı kapsayan bu araştırma
sonucundan elde ettiği verilere göre, bu işyerlerinde 276 bin çocuk olduğu
ve bunların sayısının toplam çalışanların % 3'üne yaklaştığı belirtilmiştir.
Formel sektörde çalışan bu çocuk işçilerin % 94 'ünün meslek lisesi
öğrencisi, % 2.9 'unun çırak, % 2.6'sının ise işçi olduğu belirlenmiştir.
Ayrıca bu çocuk işçilerin % 25' inin kız, % 75'inin erkek olduğu
anlaşılmaktadır.
162 TİSK; Türkiye'de Çocuk İşgücü, Ankara; 1994; s. 10 - 11.
Ibid.; s. 1 0 - 1 1 .
TİSK tarafından düzenlenen bir toplantıda belirtilen bir diğer
önemli husus ise, kayıt - dışı sektörlerde çalışmayı eğitime tercih ederek
para kazanma olgusunun, gelecekte eğitim yoluyla kazanılabilecek daha
yüksek istihdam olanağını daha baştan önlediği ifade edilmiştir. Ayrıca
eğitim eksikliği yanısıra, bilhassa kayıt - dışı sektör denilen düzensiz gelir
ve düzensiz çahşma ile nitelendirilen işlerde bu çocukların çalışmalarının
mesleki eğitim ve iş disiplininden uzaklaşmalarına neden olacağı ve
gelecekte iş disiplini gerektiren formel sektördeki çalışmaları zorlaştıracağı
ifade edilmiştir.
Çocukların esas istihdam biçiminin kayıt - dışı istihdam olduğu ve
bu sektörde herhangi bir mesleki eğitimin yer almadığı, düzensiz bir
istihdam biçimi özelliği olan bu sektörün bazen yasadışı işlere de kaydığı
ifade edilmiştir '
Sosyal güvenlik hakları açısından çocuklara baktığımızda kapsam
yönünden çocuklar, bir hizmet akdine bağlı olarak çalışan çocuklar, kaçak
olarak çalıştırılan çocuklar, yasak işlerde çalıştırılan çocuklar, çıraklar,
işverenin yanında çahşan çocuklar, öğrenciler ve kursiyerler başlıkları
ahmda ayrı, ayrı incelenmektedir. Sonuç olarak ' T ü r k sosyal güvenlik
sistemi içinde özellikle çocuklar ve çocuk çalışanlar için çıkarılmış bir
mevzuat ve oluşturulmuş bir sosyal güvenlik programı olmadığı"
belirtilmiştir^
Baştaymaz, T.; "Formel ve Kayıt - dışı Sektörde Çalışan Çocuklar ve Sanayiye Etkileri"; Türkiye'de Çocuk İşgücü; Ekim 1994; s. 83 vd.
Alper, Y.; "Çocuk İşçilerin Sosyal Güvenlik Hakları"; Türkiye'de Çocuk işgücü; Ekim, 1994, s. 61 vd.
Çocuk işçilerin sorunlarını belirtmeye yönelik olarak bu proje
çerçevesinde İstanbul 'da ayakkabı, İzmir 'de deri, Ankara 'da ağaç, .
Antalya 'da hizmet, Samsun ve Adana 'da otomotiv. Bursa 'da tekstil,
Iconfeksiyon sektörlerinin seçildiği de ifade edilmiştir.
Genelde gelişen dünyada çalışan çocuk, iş hayatı için ucuz emek
potansiyeli olarak görülmektedir. Eğer üretim aile bireyleri ile yapılıyorsa,
çocuğa ödenen bir ücret de sözkonusu değildir. Bu çalışmanın "boğaz
tokluğuna" olduğuna hiç kuşku yoktur. Çalışma hayatına erken atılmadan
dolayı fiziksel ve ruhsal dengesizlikler yanında, küçük yaşta çalışan
çocuğun daha çok iş kazası yapma ve meslek hastalığına tutulma ihtimali de
vardır. Aslında kayıt - dışı sektörlerde çocuk istismarı genelde ailenin
çocuğu istismarı olarak da ortaya çıkmaktadır.
bb) Yabancı Kaçak İşçiler
i- Kaçak yabana isçi istihdamının boyutları
Türkiye'nin, kendi emek arzı ve talebi arasındaki dengesizlikten
doğan yüksek hacimli ve kronik hale gelmiş istihdam sorunlarına ilaveten,
son yıllarda emek piyasalarında çok ciddi boyutlara ulaşan bir "yabancı
kaçak işçi" sorunuyla da karşılaştığını görüyoruz.
Özellikle komşu ülkelerde yaşanan gelişmeler sonucu olarak bavul
ticareti yapmak, çalışmak vb. amaçlarla gelen yabancıların sayısında hızlı
artışlar gözlenmiştir. Bir yandan Sovyetler Birliği, Balkanlar ve Doğu
Avrupa 'daki gelişmeler, diğer yandan İran 'da dini - siyasi bir rejimin
kurulması, Irak ve Suriye'de yaşanan siyasi krizler, nihayet Kafkaslar 'da
ortaya çıkan bölgesel çatışmalar Balkanlardan, Kafkaslardan ve Orta -
Doğu 'dan çok sayıda insanın Türkiye 'ye yasal ve yasadışı yollardan
gelmesine yol açmıştır.
"Türkiye 'ye yasal yollardan gelerek kalan yabancıların bir ücret
karşılığında çalışmaları konusunda yürürlükte mevcut önemli yasaklamalar
bulunmaktadır. Yasadışı yollardan gelen yabancılar, yürürlükteki mevzuatı
birçok yönüyle ihlal etmektedirler. 1990'lı yıllara kadar etkisi sınırlı olan
yabancı kaçak işçilik olgusu, özellikle 1989 ve 1990'lı yıllarda işgücü
maliyetindeki artışın ve Sovyetler Birliği ile, Orta ve Güney Avrupa
ülkelerinde meydana gelen dönüşümün ardından hızla yaygınlaşmıştır"'^^.
Yabancı kaçak işçilerin istihdamı esas itibariyle kayıt - dışı
ekonomide kayıt - dışı istihdam olarak ortaya çıkmaktadır. Yabancı kaçak
işçiler kayıt - dışı işçi istihdamının önemli bir parçasını teşkil ederken,
kayıt - dışı sektör işçiliğini yaygmlaştıraıakta, yerli işçilerin çahşma
koşullarını ve ücretlerini düşürmekte ve sendikasızlaştırma süreçlerini
hızlandırmaktadır.
Türkiye 'de yabancıların çalışmasına yönelik oldukça ayrıntılı
mevzuat bulunmasına rağmen, özellikle çevre ülkelerdeki siyasi ve
ekonomik krizler, ^deta Türk emek piyasalarını işsizlik baskılarına rağmen
bazı işçiler açısından cazip bir hale dönüştürmüştür.
Koç, Y.; "Türkiye'de Yabancı Kaçak İşçilik"; (Yayınlanmamış Makale). Şubat 1995; s. 2;
Aslında yabancı kaçak işçilerin bir kısmı belli bir miktar parayı
biriktirdikten sonra ülkelerine geri dönmeyi amaçlamakta, çok ağır çalışma
koşullarına rıza göstermektedirler. "Çalışmaları yasadışı olduğu için
sendikaya üye olmaları olanaklı değildir. Yasadışı ve kaçak olarak
çalıştıkları için sürekli polis ve sımrdışı edilme korkusuyla yaşamakta,
seyahat giderlerini bile karşılayamama tehdidi ile karşı karşıya
bulunmaktadırlar. Kaçak olarak çalıştıkları için yasalar önünde işçi
sayılmamakta ve yürürlükteki yasalardan yararlanamamaktadırlar"^^^.
Kaçak yabancı işçiler, üzerinde anlaştıkları ücreti almada dahi
zorlanmakta, hastalık, iş kazası hallerinde güvenceleri bulunmamakta, çok
düşük ücretlerle uzun iş süreleri ile çalışmaktadırlar. Esasen yoğun işsizlik
sorunları ile başbaşa olan ülkemizde kentleşen işgücü, kayıt - dışı
sektörlerde yaşam olanakları ararken, miktarları her yıl artan kaçak yabancı
işçilerin ortaya çıkışı ile daha da ağırlaşan istihdam sorunlarıyla başbaşa
kalmaktadırlar.
Bu kaçak yabancı işçilerin bir kısmı kayıt - dışı sektörlerde
bağımlı veya bağımsız olarak çalışırken, bir kısmı ise, formel hatta örgütlü
sektörlerde iş imkanları bulabilmektedir. Böyle bir yapı içinde hangi
sektörde çalışırsa çalışsınlar SSK 'nm ve kamu maliyesinin ciddi ölçülere
varan prim ve vergi kayıpları ortaya çıkmaktadır.
Yabancı kaçak işçilik konusunda değişik alternatifler
olabilmektedir. Bazı işçiler ülkemize yasadışı yollardan girmekte, bir kısmı
yasal yollardan girerek yurt içinde kalış sürelerini yasadışı bir biçimde
Ibid.; s. 9.
uzatarak çalışmakta, nihayet bazıları ise, yasal yollarla girerek yasal kalış
süreleri içinde yasadışı çalışmaktadırlar.
Yasad ı ş ı . işçiliğin denetimi konusunda çok farklı devlet
organlarının görevli olduğu gözlenmekte, fakat etkin bir denetim
yapılamadığından yabancı kaçak işçilik özellikle büyük şehirlerde hızla
genişlemektedir. 1994 yılı başında yapılan tahminlere göre yabancı kaçak
işçilerin sayısı milyonlara varmaktadır.
Kaçak işçilerle ilgili olarak yapılan bir araştırmada da belirtildiği
gibi, özellikle 1989 yılından itibaren 1985 100 kabul edilerek hesaplanan
reel işgücü maliyeti endeksinin 1993'lerde 128'e çıkması, kaçak yabancı
işçi çalıştırmayı hızlandıran önemli etkenlerden biri olmuştur. Ayrıca İSO
tarafından yapılan bir araştırmada 500 büyük firmada net katma değer payı
içindeki işgücü maliyet oranının 1993 yılında hızla yükselmesi, işverenlerin
yabancı kaçak işçi istihdamına yönelmelerinin temel nedenlerinden biri
olarak değerlendirilmektedir
ii- Kaçak isçi istihdamının niteliği
Bir taraftan komşu ülkeler eski Sovyet Cumhuriyetlerinden, diğer
taraftan Doğu - Avrupa ülkelerinden, özellikle Romanya, Moldovya'dan,
hatta Filipinler 'den gelerek Türkiye 'de ev işlerinde ve hizmet sektörlerinde
çok sayıda işçinin çalıştığı tespit edilmiştir. Filipinli işçilerin özellikle
Ibid.;s. 8.
dokuma sanayiinde çalıştıkları gözlenmiştir. Bazı kaynaklara göre Romen
işçilerin bilhassa inşaat sektöründe çalıştıkları anlaşılmaktadır.
1993 yılı başlarında yapılan bir diğer tahmine göre, Türkiye 'de
çoğu İranlı olmak üzere yaklaşık 2 milyon yabancı- kaçak işçi vardır.
Bunların bir kısmının ülkemize sahte vizelerle girdiği beyan edilmiştir. Bazı
denizcilik işletmelerinde Ukraynalı, Endonezyalı işçilerin ve Doğu
Karadeniz 'de Rus .işçilerin çay fabrikalarında çalıştığı ifade edilmiştir. Bir
diğer iddiaya göre, "Bulgar, Romen ve Polonyalı işçiler turist vizesi ile
gelmekte ve kaçak olarak inşaat, dokuma, dericilik ve otel işyerlerinde
istihdam edilmektedir. İnşaatlarda genellikle Romen işçiler çalışmaktadır."
1994 yılında ise Romanya, Bulgaristan, Rusya ve Azerbaycan 'dan
gelen yabancı kaçak işçilere Cezayir, Filistin ve bazı Orta - Doğu
ülkelerinden, hatta Afrika'nın bazı ülkelerinden sayıları gittikçe artan
yabancı kaçak işçinin ilave olduğu bu araştırmada özellikle
vurgulanmaktadır. Bu kaçak işçilerin hizmetler, inşaat, tekstil, metal ve
plastik işkollarında yaygın bir biçimde istihdam edildikleri belirtilmektedir.
Bu konuda yapılmış bir inceleme dışında elimizde resmi ve
bilimsel verilere dayanan başka bir araştırma bulunmamaktadır. Hatta kamu
organlarının bile .bu konudaki bilgileri sınırlıdır. Bu son gelişmelerle
ülkemizin adeta bir "kaçak işçi cenneti - emek piyasası"na dönüştüğü
anlaşılmaktadır.
İÜ- Kaçak yabancı isçilerle mücadele
Özellikle 2000 yılı Mart ayında İçişleri Bakanlığı bilhassa
İstanbul 'da çalışan kaçak yabancı uyruklu işçilerin sınırdışı edilmesiyle
ilgili özel bir talimat hazırlamıştır. Bu talimata göre, izinsiz çalışanların
yakalanması için özel ekipler oluşturulacak ve kaçak çalışan yabancılar, vize
sürelerine bakılmaksızın sınırdışı edilecektir.
Bakanlığın bu talimatı, esasında Sanayi Odası Başkanı 'nm
"İstanbul 'da 700 bin yabancı kaçak işçi vardır" iddiaları üzerine
başlatılmıştır. Talimata göre, Çalışma Bakanlığı görevlilerince incelenecek
defter kayıtlarından yararlanılacak, ayrıca, SSK Bölge Müdürlüğü İşçi
Kontrol Ekipleri, çalışanların sigorta kayıtlarını araştıracak, Maliye
Bakanlığı 'na bağlı vergi denetmenleri ve vergi kontrolörleri de vergi
kaçakçılığı yönünden denetim yapacaktır.
Bu tip yasadışı çalışanlara "İş Kanunu", "Türkiye 'de Türk
Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun",
"Yabancıların Türkiye 'de İkamet ve Seyahatları Hakkında Yasa"
uygulanacaktır. Araştırma sonuçlarına göre, özellikle Sovyetler Birliği 'nin
dağılmasıyla Gürcistan, Moldova, Ukrayna, Rusya, Romanya, Bulgaristan
gibi ülkelerden gelen kaçak erkek işçiler, ucuz işgücü olarak birçok sektörde
istihdam edilirken, kadm işçiler yaşlı ve çocuk bakımı, küçük tekstil
atölyelerinde, ev hizmetlerinde çalıştırılmaktadırlar.
Teksif Sendikası, yaptığı bir araştırmada, Trakya 'da tekstil
fabrikalarında çalışan her 20 işçiden 3 'ünün Romanya ' l ı kaçak işçi
olduğunu açıklamıştır. Bu kaynağa göre, bölgede 200 bin kaçak işçi
bulunmaktadır. Genelde kaçak işçilerin Türk işçilerin yarı ücretine, hiçbir
sosyal yük getirmeden çalıştıkları ifade edilmektedir.
g. Kayıt - Dışı İstihdamın Artış Nedenleri
aa) Vergi ve Fon Yükleri
Kayıt - dışı sektörün genişlemesini etkileyen faktörlerin başında
formel sektördeki istihdamın genişleme hızı çok önemli bir unsur olarak yer
almaktadır. Türkiye 'de yıllar itibariyle formel sektördeki istihdam artışına
baktığımızda, genelde bu artışın oldukça zayıf bir eğilim taşıdığını
görüyoruz. Örneğin formel sektörde işe alınma ve işten çıkarılma oranları
dikkate alındığında 1993'de % 22 olan işe alınma oranına karşılık, işten
ayrılma oranları % 21 'e ulaşmıştır.
T İSK 'e bağlı işyerlerinde örneğin 1993 yılında bazı işkollarında
istihdamın sabit kaldığı, bazılarında ise gerilediği, sonuçta ise istihdamın
tüm işkollarında çok zayıf bir biçimde arttığı tespit edilmiştir. 1993 yılında
yüksek büyüme hızına bağlı olarak istihdam yavaşça artarken, 1994 krizi ile
istihdam artışı yerini tekrar dikkati çekici bir azalışa terketmiştir^^^.
Fon kesintilerinin doğal bir sonucu olarak özellikle 10 ve daha
fazla işçi çalıştırılması esasının getirilmesiyle SSK istatistiklerine göre 10 -
24 işçi çalıştıran işyerleri sayısında önemli azalmalar olmuştur.
' ' TİSK; "1993 Yılı Çalışma İstatistikleri ve İşgücü Maliyeti (IV)"; İşveren Dergisi; C: XXXIII; S: 3; Aralık 1994; s. 22.
"Mevcut sistem, toplu iş sözleşmesi düzenine bağlı, sigortalı işçi
çalıştıran, tüm yasal düzenlemeleri yerine getiren işverenleri adeta
cezalandırmakta, kaçak işçi çalıştıran kayıt - dışı sektörü teşvik etmektedir."
İleri sürüldüğüne göre, ülkemizde işverenin istihdama bağlı yasal
yükümlülükleri, örneğin SSK primi, işveren payı, fon ödemeleri, kıdem ve
ihbar tazminatları,, toplam işgücü maliyetleri içinde çok büyük bir paya
sahip olmakta, örneğin 1992 yılında ülkemizde bu payın % 23 olduğu, diğer
ülkelerde ise % 3'e kadar düştüğü belirtilmektedir. Gerçekten, Türkiye 'de %
23 olan bu yükümlülük, Uzak - doğu ülkelerinde % 9.7'ye, sanayileşmiş
ülkelerde ise % 17.8'e varmaktadır.
"Kaldı ki bugün Batı ülkelerinin gündeminde, sanayide işveren
yükümlülüklerinin, genel olarak üretime bağlı olmayan yan ödemelerin
azaltılarak istihdam, verimlilik ve yatırım artışının teşviki vardır. Bu
kapsamda sosyal sigorta işveren prim oranlarında indirim yapılması da
sıklıkla görülen bir uygulamadır'^^."
TİSK tarafından yapılan hesaplamalara göre, işverenin istihdam
oluştururken sarfettiği paranın yaklaşık 2 / 3'niin üretim ve verimlilikle
bağlantısı o lmayan giderlere ödendiği belirtilmektedir.
Tüm bu Endüstri İlişkileri Sistemi'ne bağlı olarak ortaya çıkan
ücret sorunlarının adeta bir "istihdam vergisine" dönüştüğünü, bütün
sektörlerde örgütlü, toplu pazarlıklı formel sektör istihdamını artırma yerine,
tersine bir eğilimin yaşandığını, formel sektör istihdamından kaçış yoluyla
Ibid.;s. 23.
kayıt - dışı ekonominin ve istilıdamm lıızla büyüdüğünü ileri süren
görüşlerle karşılaşılmaktadır.
Formel sektörde işçi istihdamını etkileyen önemli diğer bir faktör
vergi yükleridir. Konuya bu açıdan baktığımızda OECD ortalamasında
ortalama vergi gelirlerinin % 3 O'unu, AB ortalamasında % 26 ' s im oluşturan
gelir vergisi, Türkiye 'de % 28.7 'ye, Portekiz 'de % 17.8'e, Fransa 'da %
13.5'a, Avusturya 'da % 21.9 'a, Yunanistan 'da ise, % 12.5'e düşmektedir.
Sonuç olarak bir değerlendirme yapılacak olursa, ülkemizde
yaşanan yüksek enflasyon ve hızlı kentleşme, vergilendirilmeyen bazı
rantların oluşmasına yol açmakta, döviz alış - verişinden ve benzeri
faaliyetlerden oluşan gelirler tespit edilerek vergilendirilmemektedir.
Böylece kayıt - dışı ekonomi hızla büyümekte, çalışanlar dışındaki grupları
kapsayacak ciddi bir vergi reformuna ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Temmuz
1998'de çıkarılan Vergi Reformu Yasası bunu bir ölçüde karşılayacak
nitelikte gözükmektedir
"Ancak ülkemizde vergi ile ilgili her yeni düzenleme kayıtlı
sektöre ilave yükler getirmekte ve bu durum fazla işçi çalıştırmayı adeta
cezalandırarak, kayıt - dışı sektöre geçişi özendirmektedir. Devletin kayıt -
dışı sektörden vergi toplayamaması da büyük vergi kayıplarına neden
olmaktadır". ' ' ' ' Vergi yükleri ile ilgili bu tartışmalara Kasım 1999'da
gerçekleştirilen "Deprem Vergisi" ile ilgili yeni tartışmaları da ilave
edebiliriz.
Ibid.; s. 26. & Ayrıca Bkz. Özçehk - İş Sendikası; Kayıtdışı Ekonomi ve İstihdam, Ankara; 1994.
bh) Sosyal Güvenlikten Uzaklaşma
Kayıt - dışı istihdamın fevl^alade önemli olan sosyal sigortalar
boyutmia baktığımızda, örneğin üst kademe kamu yöneticileri 1993 yılı
sonu itibariyle Kurum'a bildirilen 3.976.000 sigortahya karşı, 4 milyon
kaçak işçinin mevcut olduğunu açıklamışlardır. Bu kaçak istihdamın,"
çalışanları Kuruma hiç bildirmemekle veya bir işyerinde çalışmamakla
beraber, sırf sosyal güvenlik yardımlarından istifade için bildirilenlerle
ortaya ç ı k t ı ğ ı n ı " i f a d e etmişlerdir.
Aslında yüksek para cezalarına, teftiş teşkilatının tarama ve
denetimlerine ve bu konuda alman çok sayıda tedbire rağmen, sigorta
alanında kayıt - dışı istihdam yoluyla ortaya çıkan kayıplar formel
bildirgelerin iki katma ulaşmaktadır. "Ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve
ekonomik çıkmazlar sonucu istihdam seviyesindeki düşüklük, çaresizlik
içinde bu insanların sosyal güvenlik haklarından vazgeçmelerine, bazı
işyerlerinin de bu çaresizliği bile bile onları istismar etmelerine neden
olmaktadır." ' '^
Yazıcı, A.; "Kayıtdışı Sektör ve Sosyal Sigortalar Kurumu", Türk - İş Dergisi, Kasım 1994, s. 38.
Ibid.; s. 38. & Ayrıca Bkz. Ekin - Alper - Akgeyik, N. - Y. - T.; TOr^ Sosyal Güvenlik Sistemi'nde Arayışlar: Özelleştirme ve Yeniden Yapılanma, İstanbul; 1999; s. 146 ve devamı.
h. Kayıt - Dışı İstihdamı Daraltma Arayışları
Kayıt - dışı istihdamm daraltılması açısından yeni çıkarılan 4447
Sayılı Sosyal Güvenlik Reformu Yasas ı 'nm önemli etkileri olabileceği ileri
sürülmüştür. Temelde bu reform yasasının, kayıtlı işçi sayısını aşan
kayıt - dışı istihdamın daraltılmasına yönelik olması gerekliliği
savunulmuştur.
İleri sürüldüğüne göre, reform yasasında öngörülen emekli olma
yaşı ve prim ödeme gün sayılarının artırılması, büyük bir ihtimalle
kayıt - dışı işçilerin sayısını daha da artıracaktır. Gerçekte, ülkemizde
sosyal güvenlik sistemi zorunlu bir sigorta sistemi öngörmekte, işçiler işe
alınmalarıyla kendiliğinden otomatik olarak sigortalı olmaktadırlar
'Teks i f Sendikası 'nm yaptığı bir araştırmaya göre, İstanbul
Merter 'de çalışan 60 bine yakın tekstil işçisinden sadece 4 binin sigortalı
olduğu görülmektedir. Öz - İplik İş Sendikası 'nm Gaziantep' te örgütlendiği
bir fabrikada çalışan işçilerinin ayda sadece 8 günlük sigorta primlerinin
yatırıldığı" tespit edilmiştir. İleri sürüldüğüne göre, bu örneklerin
benzerlerine, gıda, metal, toprak - seramik - tuğla, ulaştıraıa, madencilik
gibi birçok sektörde rastlamak mümkündür.
"1980' l i yıllardan bu yana istihdamda meydana gelen artışlara
karşın kaçak işçi çalıştıran kayıt - dışı sektörün acımasız ve yoğun haksız
' " Demir, F.; "Kayıtdışı İşçiliğin Önlenmesine İlişkin Hukuki Öneriler ve Bir Eleştiri Yazısı Üzerine"; Tekstil İşveren Dergisi, S: 244, Nisan 2000; s. 27 -33.
rekabeti karşısında, kayıtlı sektörün ya tasfiye edilmiş ya da kayıt - dışı
sektöre iltica etmiş olduğu" anlaşılmaktadır '^\
Aslında bu süreç, endüstri ilişkilerinden kaçışla başlamakta,
sendikasızlaştırılan işyerleri zamanla iş ve sigorta yasalarının da dışına
çıkartılarak kayıt - dışı sektöre ilave olmaktadır.
Kayıt - dışı istihdamı önlemek amacıyla. Sosyal Sigortalar
Kanuı j i 'nda , Sendikalar Kanunu 'nda ve mali alanda çok sayıda önlem
almabilir '^^
Bu istihdam temelde hem işçiye hem de işverene yapılacak
önlenmesi gereken çağdaş bir ayıp olarak ortaya çıkmaktadır. Bir yandan
çalışan, sosyal güvenceden yoksun, standartları düşük bir işte düşük ücretle
çalışma zorunda bırakılırken, diğer yandan küresel iç ve dış rekabete açık
birçok sektörde, işverenler açısından haksız ve kirli rekabet çok ciddi bir
ekonomik sorun olarak gündeme gelmektedir. Böylece genişleyen kayıt -
dışı istihdam, beraberinde artan ekonomik ve sosyal sorunlarla birlikte
büyümektedir.
'^^Ibid.;s. 2 7 - 3 3 .
' ^ Ibid.; s. 27 ve devamı.
3. Formel Sektörde İşsizlik
Türkiye 'de kent çalışanının yarısına ulaşan bir formel sektör
istihdamı söz konusudur. Bu formel istihdam iş yasalarına, sigorta ve vergi
mevzuatına dayanmakta, ayrıca bu sektörde örgütlenme ve toplu pazarlık
uygulamaları gözlenmektedir.
Kentsel formel sektörde, 1997 yılı itibariyle sivil işgücü 10,325
(bin), sivil istihdam ise 9,444 (bin) kişi olarak öngörülmüştür. Buna göre,
işsizlerin miktarının 881 (bin) kişiye, işsizlik oranının ise % 8,5'e ulaştığı
hesaplanmıştır. Açık işsize ilaveten, 629 bin (% 6,1) eksik istihdama tabi
olarak atıl bir şekilde bulunan işgücü vardır. îkisi birlikte toplandığında,
kentsel formel sektörde 1,5 milyon civarında ve % 14,6 oranına ulaşan bir
"Atıl İşgücü" ile karşılaşıyoruz.
a. Yoğun İşten Çıkarmalar
Ülkemizde formel sektörün yoğun bir istihdam sorunu ile başbaşa
olduğu gözlenmektedir. Örneğin 1997'de formel istihdamdan çıkarılanların
sayısının 500 bin kişiyi geçtiği tespit edilmiştir. Bu çıkarmaların önemli bir
bölümü iş yasasının 13. Maddesi çerçevesinde yapılmaktadır.
Petrol - İş ' in bir araştırmasına göre ise, 1997 yılında sendikalaşma
nedeni ile işten atılanların oranı % 25,5 'e vamıaktadır. Yani her dört işçiden
birinin sendikalaşma gerekçesiyle işten çıkarıldığı ileri sürülmektedir.
1996 yılında işten çıkarılanlarla birlikte son iki yılda işten
çıkarılanların sayısının 1,2 milyona ulaştığı iddia edilmektedir. İşten
çıkarılanların sadece 50,000'i kamu sektöründe, esas büyük kısmının özel
sektörde çalıştığı belirlenmiştir.
Benzer şekilde, Türkiye 'de formel istihdamı etkileyen faktörlerden
biri olarak özel sektör istihdamının 1993 - 97 döneminde arttığı, kamu
işyerleri sayısının ise azaldığı görülmektedir. İmalat sanayiinde bu dönemde
işyeri sayısı endeksi toplamda 112'ye çıkarken özel sektörde 119'a
yükselmiş, buna mukabil kamuda 76.9 'a düşmüştür. Bu dönemdeki çahşan
işçi sayısı endeksinin ise 1993'ün 100'ünden 1997'nin 112'sine, özelde
130'a yükseldiği, kamuda ise 67 'ye düştüğü görülmektedir.
TABLO 38 - İŞYERİ SAYISI VE İŞYERİ ENDEKSİ
1993 1994 1995 1996 1997
Toplam 2623 2675 2707 •2827 2963
Özel 2228 2294 2348 2520 2659
Devlet 395 381 359 307 304
1993 1994 1995 1996 1997
Toplam 100 101.9 103.2 107.7 112.6
Özel 100 102.9 105.3 113.1 119,3
Devlet 100 96.4 90.8 11.1 76.9
Kaynak: Sezen - Sürücü, M. - S.; "1993-97 Arasında İmalat Sanayiinde İstihdam ve Ücretler"; DİSK-AR; Şubat 1998; Sayı: 22; s. 11.
1993 1994 1995 1996 1997
Toplam 513.109 520.656 498.902 537.964 577.153
Özel 365.761 379.485 380.045 428.274 478.093 •
Devlet 147.348 141.171 118.857 109.630 99.066
1993 1994 1995 1996 1997
Toplam 100- 101.4 97.3 104.8 112.4
Özel 100 103.7 103.9 117.0 130.7
Devlet 100 95.8 80.6 74.4 67.2
Kaynak: Sezen - Sürücü, M. - S.; 'T993-97 Arasmda İmalat Sanayiinde İstihdam ve Ücretler"; DİSK-AR, Şubat 1998; Sayı: 22; s. 11.
Bu durum, son 5 yıllık dönemde imalat sanayii istihdamının yavaş
bir seyirle arttığını buna karşılık, çok çeşitli faktörlerle kamudan özel
selctöre kaymaların hız kazandığını ifade etmektedir. Böyle bir yapısal
dönüşümde özelleştirmenin de dikkati çekici etkileri olmaktadır '
Öte yandan formel sektörde ücret değişmeleri ile istihdam, emek
piyasası esnekhği, ücret - verimlilik - istihdam ihşkileri, verimlilik artışı,
sektörlerin büyümle kalıpları ile istihdam ve emek yoğunluğu arasmdaki
ilişkiler ve benzeri alanlarda çeşitli araştırmaların yapıldığı gözlenmektedir.
'" ^ Sezen - Sürücü, M. - S.; "1993 - 97 Arasında İmalat Sanayiinde İstihdam ve Ücreder"; DİSK-AR- Şubat 1998; S: 22; s. 11.
b. İmalat Sanayiinde Zayıf Gelişme
Ülkemizde imalat sanayii ile ilgili bir araştırmada, imalat
sanayiindeki istihdam artışının çok zayıf bir gelişme seyrettiği, "ücretlerin
düştüğü dönemlerde yatırımların azalarak istihdamın yükselmemesine
neden olduğu" ileri sürülmektedir. Bu araştırmaya göre, "Türkiye
ekonomisinin ikinci önemli yapısal özelliği, verimlilik gibi reel
değişkenlerden bağımsız bir ücret döngüsünün varlığıdır". Bu döngü
öncelikle politik gelişmelerden kaynaklanmaktadır^
İleri sürüldüğüne göre, "Türk imalat sanayiinde istihdam artışına
etki yapan diğer bir faktör ise, bu sektörde 1980Tİ yıllarda uygulanan
büyüme kalıbıdır". "Bilindiği gibi kalıcı bir istihdam artışı için yatırım ve
verimlilikte artışa dayalı bir büyüme gereklidir. Dinamik, yoğun büyüme
kalıbı, böyle bir büyüme kalıbını temsil etmektedir."
Sonuç olarak gerek büyüme kalıplarının, gerekse sermaye emek
oranının incelenmesi, ücretlerin düştüğü dönemlerde emek kullanımının
arttığı, ücretlerin sabit kaldığı ya da arttığı dönemlerde emek kullanımının
azaldığını göstermektedir. Ancak, ücretlerin düştüğü ya da sabit kaldığı
dönemlerde emek katsayısı düşerken, sermaye katsayısının da düşmeye
devam etmesi kısıtlı istihdam artışının en önemli
nedenidir" ^ ^denilmektedir.
Yentürk, N.; Türk İmalat Sanayiinde Ücretler, İstihdam ve Birikim; Ankara; 1997; s. 46.
Ibid.; s. 50.
Formel sektör işsizliği açısmdan diklcati çekici bir diğer unsur,
yaygm bir genç işsizliği sorunudur. Nitekim Çalışma Bakanlığı verilerine
göre; Türkiye 'de »24 yaşın altındaki gençlerin yarısı işsizdir. Yapılan
araştırmalara göre, Türkiye 'de üniversite mezunlarının da ciddi bir işsizlik
sorunu ile karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir. Özellikle kentlerdeki
eğitimli işsiz gençlerin oranı Nisan 1997 itibariyle bir önceki yıla göre
artarak % 31,1 'e çıkmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, kentlerde 1 5 - 2 4
yaş grubu içinde lise ve daha yüksek eğitimli olan her üç kişiden birinin
işsiz olduğu anlaşılmaktadır.
c. Yok Edilemiyen Ayırım ve Kadın İşsizliği
Gelişme süreciyle kadm işgücü ve istihdam ilişkilerinde ilginç
boyutlar ortaya çıkmaktadır. Genelde kadm işgücüne katılma oranları
yükselirken, kadm istihdamı genişlemektedir. Kadm istihdamı, atipik bir
nitelik göstermektedir. Kısmi süreli çalışan kadınların toplam işgücü
içindeki payı hızla artmaktadır. Kadınların daha ziyade hizmet sektörlerinde
ve beyaz yakalı işlerde çalıştığı gözlenmektedir.
Bu değişmeler ne olursa olsun, "kadının toplumdaki ikinci
konumu, emek piyasasında da sürmüş, kadm işgücü öncelikle geleneksel
rollerini yerine getirme yükümlülüğü olan, ücreti aile için temel gelir
kaynağı niteliği taşımadığı için düşük tutulmasında sakınca görülmeyen,
düşük statülü ve düşük ücretli işleri kolayca kabul edebilen bir işgücü
gurubu olarak ele alınmıştır.
Başlangıçta kadınların işgücü piyasasındaki ikinci konumlarının
gerekçesi olarak sahip oldukları eğitimsel nitehklerin ve mesleksel
becerilerin düşük olması gösterilmişse de, zaman içinde kadm işgücünün
niteliği arttığı halde, piyasadaki konumu değişmemiştir'^^."
Bütün gelişmelere rağmen, toplumsal cinsiyet ayırımının emek
piyasalarına yansımasında;
Bazı işlerin kadm işi - erkek işi olarak ayrımlaştırıldığı
görülmekte; örneğin eğitim, sağlık, dokuma gibi kadınların
geleneksel rollerine uygun işlerde kadm istihdamı sürmektedir,
İşyerlerinde yönetsel ve denetsel görevlerin kadınlara kapalı
olduğu görülmektedir.
Kadınlar genel olarak ortalama erkek ücretlerinin dörtte üçü ile
yarısı arasında ücret almaktadır.
Kadınların esas itibariyle gelirleri aile bütçesine katkı olarak
algılanmakta ve kadınlar genellikle kısmi süreli, eve götürülen
veya evde yapılan işlerde çalışmaktadırlar,
1999 HİA sonuçlarına göre, üst kademe yöneticiler meslek
gurubunda istihdam edilen erkeklerin oranı % 91 'e , kadınların
oranı ise sadece % 8,9'a varmaktadır. Bu gurup içindeki
erkeklerin % 54'ü ücretli, % 44,9 'u işveren iken, aynı
guruptaki kadınların % 90,9 'u ücretlidir.
DPT; "İstihdam ve İşsizlik Alt Komisyonu İçin Hazırlanan Rapor - Taslak 1"; op.cit.; s. 12.
• işgücü içinde toplam çalışan ücretsiz aile yardımcılarının üçte
biri erkek, üçte ikiden fazlası kadındır. Diğer bir hesaplamayla,
toplam erkek işgücünün sadece % 12,4'ü, kadınların ise %
60,9 'u ücretsiz aile yardımcısıdır,
• Türkiye 'de yükseköğrenim mezunu işgücünün % 64 'ü erkek,
% 36's ı kadındır. Bu guruptaki kadın ve erkeklerin her ikisinin
de işgücüne katılma oranları yüksektir.
Sonuç itibariyle, kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe, işgücüne
katılmaları artmakta, düşük eğitimli kadınlar arasında ise, kırsal kesimde
nispeten düşük olan işgücüne katılma, kentlere geçişle birlikte hızla
yükselmektedir.
d. ''Asya Krizi'' ve İşsizlik
1998 yıllında Asya ülkelerinde başlayıp, Rusya yoluyla Türkiye'ye
yönelen ekonomik krizin ülkemizde formel sektörde çok ciddi istihdam
sorunlarına yol açtığı gözlenmiştir.
Bazı kaynaklara göre, "1999 yılında dünya ekonomisi yeni bir
toparlanma dönemine girmekte ve Asya krizinin kötü günleri geride
kalmaktadır. Hong Kong, Güney Kore, Malezya ve Endonezya'da
GSMH'nin küçülmesinin yavaşlayacağı, Singapur ve Tayland'ın O'm
üzerinde büyüyeceği, Çin'de ki büyümenin de % 6'm altma düşmeyeceği
tahmin edilmektedir. ^ *"
Asya krizinin etkilerinin ABD'de giderek daha fazla hissedildiği
Boeing Şirketinin 48 bin eleman çıkardığı ifade edilmektedir. Ayrıca,
Volvo'nun 9 bin, Deutsche Bank'm 5,5 bin ve E X O N M O B İ L evlilihğinin
9 bin işçiyi işinden ettiği anlaşılmaktadır.
Türkiye 'de ekonomik kriz özellikle tekstil, deri ve otomotiv
sektörlerinde etikili olmaktadır. Teksil sekörü bu açıdan toplam ihracat
içindeki % 37'lik, istihdamda % 21'lik, G S M H içindeki % 10,4'lük payı ile
hali hazırda en ciddi sorunların yaşandığı sektördür.
Krizin yol açtığı istihdam daralmasına karşı sosyal taraflar "sosyal
zirve" toplanmasını talep etmektedirler. Bu konudaki değerlendirmelere
göre, "işverenlerin kriz karşısında en kolay seçimi işçi çıkarmaktır. İleri
sürüldüğüne göre, "Hükümet, banka ve finans kuruluşları krize girdiği
zaman teşvik yasaları çıkardı. Son Vergi Kanunu ile bankalara 900
trilyonluk avantaj sağlandı. Stopaj indirimi yoluyla Menkul Kıymetler
Borsası 'na 700 trilyon ve Altın Borsası'na 332 trilyonluk olanaklar sağlandı.
Emeğe herhangi bir şey sağlanmadı" . Bir Konfederasyon Başkam'na göre,
"Krizin yükü hep çalışana çıkarılıyor krize devletin müdehalesi şarttır".
"Asya krizinin, beraberinde işçiyi koruyan mevzuatın yetersizliği
tartışmasını da çalışma hayatının gündemine soktuğu gözlenmektedir.
Ukıgay; O.; "Dünya Ekonomisi Krizin Neresinde"; Milliyet; 06.12.1998; s. 11.
Sendikal çevrelere göre, 158 Sayılı Sözleşme yıllar önce onaylanmasına
rağmen iç hukukta bununla ilgili bir yasal düzenleme yapılmamıştır 182
Krizin beraberinde getirdiği finansman sorunlarının "Anadolu
Kaplanları" olarak bilinen KOBÎ'leri derinden etkilediği ve bu şirketlerin
elektrik borç ve* vergilerini yatırmaktan kaçındıkları gözlenmektedir.
KOBİ'ler yatırımları düşürüp, işçi çıkarmakta, vardiya sayısını azaltmakta
ve sattığı ürünün parasını tahsil edememektedirler.
Kriz nedeniyle bazı fabrikaların "yarı fiyatına satılık hale geldiği
ve birçoğunun elektrik, sigorta ve işçi ücretine çalışıp günü kurtardığı"
gözlenmektedir. "Yaralı Anadolu Kap lan la r ın ın krizin derinleşmesinden
korktukları gözlenmektedir. Örneğin, G. Antep'de 110 bin kişilik sanayi
istihdamının % lO'unu oluşturan 11 bin kişi bir ay içinde işten çıkarılırken,
gece vardiyaları tamamen kaldırılmış ve elektrik tüketimi % 30 azalmıştır.
Tekstilin en yoğun olduğu illerden biri olan Denizli 'de de benzeri
bir krizle karşılaşılmıştır. Denizli 'de fabrikalar % 60 - 70 kapasite ile
çalışmakta ve kriz nedeniyle 10 bine yakın insanın işsiz kaldığı
kaydedilmektedir. *Bu krizin banka faiz yükleri ile derinleştiği ve borsada
işlem yapan tekstil kuruluşlarının % 41 değer kaybettikleri gözlenmektedir.
İşçi Konfederasyonlarına parelel olarak işverenlerin de krizin
getirdiği istihdam sorunlarına çözüm bulmak üzere sosyal zirve talebinde
bulundukları gözlenmektedir. Meslek örgütleri de yeterli önlemler almasa
işten çıkarmaların giderek artacağını "bugün gelinen noktada işletmelerin
ayakta kalmak için işçi çıkarmaya başladığını, Ankara'da başta tekstil.
Özsever, A.; "Krize Karşı Sosyal Zirve"; Milliyet; 07.12.1998; s. 6.
konfeksiyon ve inşaat olmak üzere işçi çıkarmalarm yaygmlaşt ığmı" ifade
etmektedirler.
Birçok sektördeki bu krize "Laleli krizi de eşlik etmekte,
milyarlarca dolara ulaşan bavul ticareti yerini kapanan dükkanlara terk
etmektedir. Çok çeşitli nedenlerle başta Rusya olmak üzere Ukrayna,
Romanya ve Bulgaristan uyruklularm Laleli'den uzaklaştıkları
anlaşılmaktadır.
Krizin njedeninin sadece Asya Krizi değil, aynı zaman da
uygulanan yanlış politikaların olduğu ve rant ekonomisine dayalı faiz
politikalarının krizde önemli bir neden teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bu
gelişmeler sonucunda kapanan bazı işyerlerinde çalışanların eylem
yaptıkları ve kapatma kararlarını protesto ettikleri gözlenmektedir.
Bütün bu gelişmeler karşısında başta tekstil olmak üzere sanayide
ortaya çıkan krize karşı çeşitli önlemler üzerinde durulmuştur. Hükümet
çevrelerine göre, 1998'den itibaren istikrar programı uygulama çalışmaları iç
talebi daraltırken, dış dünyadan talebin de birden bire düşmesi reel sektörde
finansman sorunları ile birarada giden bir ekonomik krize neden olmuştur.
Fakat hükümet alacağı tedbirlerle bu krizin üstesinden gelmeyi
amaçlamaktadır.
Asya Krizi ile ilgili bütün bu tartışmalar 1999 yılı ile birlikte
geride kalmış, 2000 yılının ilk 6 ayında özellikle bazı sektörlerde kapasite
oranları yükselmiş, imalat sanayii üretimi dikkati çekecek şekilde artmıştır.
Bu hızlanma, özellikle otomotiv sanayiinde açıkça gözlenmektedir.
Aslında tekrarlanan krizler, Türkiye'de mevcut yaygın işsizliği
biraz daha açığa çıkarmakta ve politikacıların, planlamacıların dikkatini
çekmektedir. Kriz dışında örneğin 1999'un başında G. Antep 'de Tarım
Kredi Kooperatifi 'ne asgari ücretle çalışmak üzere alınacak 1011 kişilik
kadroya Türkiye'nin çeşitli yerlerinden 60 bin kişinin müracaat etmesi,
Türkiye 'de işsizlik sorununun ne denli yoğun ve önemli olduğunu bize
açıkça gösteraıektedir.
e. Depremin Getirdiği İlave İşsizlik
1999 Ağustos ve Kasım aylarında birçok ili ve bölgeyi kapsayacak
biçimde ortaya çıkan büyük deprem afeti, esasen çok yoğun istihdam
sorunları olan Türkiye'nin işsizlik sorunlarının boyutlarını derinleştirmiştir.
Depremin, önemli bir kısmı formel sektörlerde gerçekleşen dramatik
sonuçları, yüzbinlerce insanın işsiz kalmasına yol açmıştır.
Gerçekten, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri sonucu 140
bin kişinin işsiz ve 150 bin ailenin evsiz kalarak ayda lOO'e milyon liralık
deprem yardımı ile geçinmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Böylece peşpeşe
ortaya çıkan deprem felaketlerinin de Türkiye'de mevcut yoğun istihdam
sorunlarını daha da ağırlaştırdığı ifade edilmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından belirtildiğine göre,
"45 saniyelik deprem sonucu 11 bin işyeri yıkılmış, 139 bin kişi işsiz
kalmış, 9 bin işyeri az hasar gönnüş ve hiç çalışamayacak hale gelmiştir.
SSK'nm prim kaybı ve zararı 78 Trilyon TL'ye çıkmış. Bağ - Kur'un kaybı
ise, 15 Trilyona ulaşmıştır". Deprem sonucu işsiz kalanların ancak 2000'li
yılların sonuna doğru tekrar iş bulmaları ümit edilmektedir.
Böylece depreme bağlı olarak ortaya çıkan ölüm, hastalık ve
sakatlıklara, ağır Icış koşullarının da eklenmesiyle yoksullukla ve işsizlikle
bütünleşen çok ciddi sosyal sorunlar ortaya çıkmıştır.
f. Formelde Açık İşsizlik
Ülkemizde uluslararası mali piyasalardaki dalgalanma ve iç
talepteki durgunlukla ortaya çıkan ekonomik kriz, "100 bini sendikalı olmak
üzere toplam 300 bin kişinin işten çıkarılmasına yol açmıştır". Bir de buna
depremin ve ekonomik tedbirlerin getirdiği işsizliği ilave etmek gerekir.
Kuşkusuz bu işsizler esas itibariyle Batı emek piyasalarında görülen
biçimde formel sektör açık işsizlerine benzemektedir.
Ne var ki, bunlar esas itibariyle zaman' içinde iş bulma ve gelir
elde etme şanslarını formel sektörleri zorladıktan sonra kayıt - dışı sektörde
arayacaklardır. Kriz nedeniyle inşaat sektöründe işini kaybeden 100 bin
işçiye, tekstil, demir - çelik, deri, ulaşım, ayakkabı ve otomotiv
sektörlerinde 200 bin kişinin depremden gelen 140 bin kişinin ilave olduğu
ileri sürülmektedir.
Aslında işten çıkarma sorununu belirsiz hale sokan faktörlerden
çok önemli biri de kayıt - dışı sektörlerdeki işten çıkamıalarm
belirlenemesidir. Bu durum işini İcaybeden net işçi sayısmm açıl<: bir
biçimde lıesaplanmasmı güçleştirmel^tedir ~
Böylece yapısal istihdam sorunlarına bir de formel sektörlerdeki
açık işsizlik sorunları ilave olmaktadır. Sonuç itibariyle, küreselleşme
süreçlerinde yapısal özelliklerinden ve özelleştirmeden doğan istihdam
sorunlarına, ekonomik krizlerle depremlerden gelen istihdam sorunları da
eklenmekte, ekonominin tüm sektörlerinde işsizlik değişik oranlarda en
önemli sorun haline dönüşmektedir. Ayrıca, şaşırtıcı bir biçimde Sanayi
Devrimi işsizlerine. Bilgi Çağı işgücü açıkları da ilave olmaktadır.
D. YOKSULLUĞA DÖNÜŞEN IŞSIZLIK
1. Yoksulluk ve Yoksunluk
"Yoksulluk bir büyük yoksunluktur; rahat, huzur, onur, özgürlük
ve katılımdan yoksunluk..." "Yoksulluk sorununun bugünden çözülmeye
başlanmaması halinde uluslararası toplumun belirlediği barış, istikrar, insan
hakları, çevrenin korunması gibi iddialı hedeflerden hiçbirinin küresel
toplumun sunacağı fırsat ve nimetlerden yoksun olacağı bir dünyada
gerçekleşmesi" mümkün değildir.
"... yoksulluk yalnızca yiyecek bir kap yemekten, başını sokacak
bir yerden, ya da hayatını kazanma imkanından yoksun olmak değildir."
"Yoksulluk aynı zamanda zengin ya da yoksul tüm ülkelerde milyonlarca
'' ^ Türk, E.; ^'300 Bin Kişi İşsiz Kaldı"; Milliyet; 21.01.1999; s. 8.
insanın kalkınmanın nimetlerinden pay almaması, dışlanması ve
marjinalleşmesidir. Yoksulluk kutuplaşmadır"'^"^.
İşsizlik ve yoksulluk bütün dünyada birarada giden, birbiriyle
ilişkili en önemli toplumsal iki sorundur. Gerçekten, "yoksulluk B M
tarafından dünyadaki en önemli 12 genel sorundan biri olarak kabul
edilmiştir. Bu çerçevede BM, 1996 yılını "Uluslararası Yoksulluğun Yok
Edilmesi Yıl ı" (International Year for the Eradication of Poverty) olarak
ilan etmiştir."
"Yoksulluk bir ülkenin gelişmişlik seviyesiyle yakından ilişkilidir.
İstisna olan ülkeler haricinde genel olarak azgelişmiş ülkelerde yoksulluk
oranı, nüfusun % 40 - 80 arasında, gelişmekte olan ülkelerde ise % 40 ve
ahmdadır".
Birleşmiş Milletler Örgütü 'nün yoksullukla ilgili raporunda,
yoksulluk yapısal ve geçici olarak ikiye ayrılmaktadır. Yapısal yoksulluğun
kaynağı olarak, ülkenin sosyo - ekonomik ve politik yapısı ve kurumları, bu
Icurumlarm ve yapıların uzun dönemde oluşumları ve yapısal yoksulluğun
kuşaktan kuşağa geçtiği belirtilmekte, geçici yoksulluğun ise, dönemsel
faktörlerden (mevsimlik işsizlik, enflasyon gibi nedenlerden) kaynaklandığı
ve kısa dönemde oluştuğu'^^'" ifade edilmektedir.
184 Oğuz, S.; "Yoksulluk"; Milliyet; 01.08.1998; s. 9. & Gönenç, M.; "Part -Time Çalışma Hakkında Avrupa Sözleşmesi"; Basisen Dergisi; Haziran 1998; S: 60; s! 35
' ^ Dansuk, E.; Türkiye'de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo - Ekonomik Yapılarla İlişkisi; Ankara: 1997; s. 1.
Uluslararası örgütlerde genellikle yoksulluk, beslenme ve gıda
harcamaları biçiminde ele alınırken, Türkiye 'de farklı bir kavramsal çerçeve
içine oturtulmaktadır. Genelde Türkiye 'de gelir dağılımından ziyade,
toplumsal değişim açısından kalkınma ve üretim artışı temel sorunlar olarak
algılanmış, yoksulluk sorununa fazla değinilmemiştir. Gelir dağılımı ise,
esas itibariyle fonksiyonel gelirin bölüşümü olarak incelenmiştir^
Dünya Bankası araştırmalarına göre, Türkiye gelişen ülkelerde
olduğu gibi, bir yoksulluk sorunuyla karşı karşıya değildir. Bununla beraber,
bu ülkede çok önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen, yaşam standartları
ve ekonomik fırsatlar açısından ülkedeki yoksulları tümüyle bertaraf edecek
bir gelişme görülmemiştir. Veriler, ülkede kentlerle kırsal kesim arasında ve
bölgesel açıdan dikkati çekici farklar olduğunu göstermektedir.
2. Yoksulluk Sınırı: Bir Doların Altında Yaşayanlar
Türkiye 'de özellikle ekonomik geUşmeye katılmada güçlük çeken
belirli gurupların yoksulluktan etkilendiği anlaşılmaktadır. Aslında, bu
ülkede eğitim, istihdam ve gelir fırsatları yoksulluk riskini belirleyen temel
faktörlerdir.
İncelemeye alman 1987 ile 1994 arasında, Türkiye 'de ücretli
istihdamın sayısı 1,5 milyon artmıştır. Bununla birlikte, ücretli istihdam
artışının olumlu etkileri ulusal seviyede işsizlerin sayısındaki artışla
Ibid., s. V.
dengelenmiştir. Bunun anlamı, emek piyasasının Türk yoksullarına yardım
etmekte yetersiz kalışıdır '^ '
Dünya Bankası verilerine göre, fakirliğin tespiti için genelde
"günde 1 $" standardı kullanılmaktadır. Yoksulluğun ölçümüyle ilgili
tartışmalara girmeden, kuşkusuz ülke içinde de yoksulluğun ölçülmesi
konusunda önemli farklar olacağına işaret etmek gerekir. Örneğin, kentsel
kesimlerde kırsal kesimlere göre yaşam maliyetleri kuşkusuz daha
yüksektir. Bu açıdan, kentsel yoksulluk sınırı, kırsal yoksulluk sınırına
nazaran daha yüksek olmalıdır.
Diğer yandan bazı ülkelerde, kentsel yoksulluğun kırsal
yoksulluğu geçtiği de iddia edilmektedir. Diğer bir önemli tartışma alanı ise,
hanehalkı yaşam standardının ölçülmesinde ortaya çıkmaktadır.
Yoksulluğun ölçülmesinde çok sayıdaki somna rağmen, "Dünya Bankası
Gelişme Araştırmaları Kurulu", yoksulluğu ölçme metodları geliştimiiştir.
AB 'ye aday 13 ülke arasında ulusal yoksulluk düzeyi olarak en
başta gelen ülkenin 1994 baz yılı verilerine göre Polonya olduğu ve bunu
Romanya 'nın takip ettiği belirlenmiştir. Uluslararası yoksulluk düzeyi
olarak ise, 1 Dolar sınırında yine Rusya ve Polonya'nın, 2 Dolar sınırında
ise, Romanya, Rusya, Türkiye ve Estonya 'nm dikkati çeken ülkeler olduğu
belirlenmiştir. 2 Dolar düzeyinde Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve
Slovenya 'nm yoksulluktan en uzak ülkeler olduğu anlaşılmaktadır.
World Bank; Turkey: Economic Reforms, Living Standards and Social Welfare Study; Jan. 2000; p. 47.
TABLO 40 - AB'NE ADAY ÜLKELERDE YOKSULLUK SINIRL (%)
Ulusal Yoksulluk Düzeyi Uluslararası Yoksulluk
Düzeyi
Baz
Yıl
Kır Kent Toplam Baz
Yıl
/
Dolar*
2
Dolar**
Bulgaristan - - - - 1 9 9 5 2 7 ,8
Çek Cumh. - - - - 1 9 9 3 2 2
Estonya 1 9 9 5 14,7 6 ,8 8 ,9 1 9 9 5 4 , 9 17,7
Letonya - - - - 1 9 9 8 2 8 ,3
Litvanya - - - 1 9 9 6 2 7 ,8
Macaristan 1 9 9 3 - - 8,6 1 9 9 3 2 4
Polonya 1 9 9 3 - - 2 3 , 8 1 9 9 3 5 ,4 10,5
Romanya 1 9 9 4 2 7 , 9 2 0 , 4 2 1 , 5 1 9 9 4 2 ,8 2 7 , 5
Slovakya - - - - 1 9 9 2 2 2
Slovenya - - - - 1 9 9 3 2 2
T Ü R K I Y E - - - - 1 9 9 4 2 , 4 18 ,0
* Günde 1 Dolar ' ın Aitmda Yaşayan Nüfus ** Günde 2 Dola r 'm Altında Yaşayan Nüfus Kaynak: World Bank; World Development Indicators 2000, "http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm"; 24.04.2000; p. 62 - 65.
3. Artan Kayıt - Dışı Yoksulluk
Türkiye'de işsizliğin önemli bir özelliği de istihdam sorununun bir
yoksulluk sorununa dönüşme eğilimidir. Bu nedenle istihdam sorunları ile
birlikte ve karmaşık bir yapı içinde gelişen gelir dağıhmı ve yoksulluk
sorunlarını da önemle dikkate almak gerekir. Tarihsel gelişme sürecinde
esasen bozuk olan istihdam yapılarının, küreselleşme ile daha da
keskinleştiği ileri sürülmektedir.
Böyle bir yapı içinde belirtildiğine göre, "ihtiyaç ve sefalet kucak
kucağa gitmekte, gelir adaletsizliğinin en yoğun yaşandığı kent olan
İstanbul 'da en düşük gelirli aileye 700 dolar, en yüksek gelirli aileye 10
milyon dolar düştüğü hesaplanmaktadır". "Dünya üzerinde 1.1 milyon insan
ise mutlak yoksulluk sınırının altında yaşamasını devam ettirmeye
çalışmakta ve dünya yoksullarının % 8'i (8.8 milyon) ne yazıkki Türkiye 'de
bulunmaktadır"
Gerçekten ülkemizde birçok yazar işsizlik artışı ile gelir dağılımı
bozukluğunun birarada gittiğine sürekli değinmektedir. İleri sürüldüğüne
göre, "ülkemizde nüfusun en yoksul % 20'sinin milli gelirden aldığı pay %
5, en zengin % 20 ' l ik kesimin aldığı pay ise, % 55'tir. Yoksul ile zengin
arasında 11 kat fark vardır. Türkiye dünya gelir dağılımının en bozuk
olduğu beş ülkeden biridir." "5 milyon işsiz var. Devletin resmi
rakamlarına, yani DİE 'n in verilerine göre 9.3 milyon insan açlık sınırında
yaşıyor"
188 Oğuz; "Bu Uçurum Hepimizi Yutar"; op.cit.; s. 7.
89 "
Ozsever, A.; "Amirime Arz ederim"; Milliyet; 12.01.1998; s. 6.
Bu değerlendirmeler uluslararası kuruluşların raporları ile de
tekrarlanmaktadır. Nitekim BM'nin 2000 "İnsani Gelişme Raporu"na göre,
Türkiye bu endekste 184 ülke arasında 85 inci sırada yer almaktadır. "G - 10
ülkelerinin dünya. üretimindeki payı % 68, nüfusları ise, sadece dünya
nüfusunun % 12'si, Türkiye'nin dünya üretimi içindeki payı % 0.7,
nüfusumuz % l'dir."
Türkiye 'de her 1,000 kişiye 254 telefon, 53 cep telefonu, 286 TV,
23 bilgisayar ve 0,73 internet hattı düşmektedir. A B ' y e aday ülkeler
arasında eğitim, sağlık ve gelişmişlik göstergeleri bakımından en geride
olan ülkenin Türkiye olduğu anlaşılmaktadır.
Yaşam beklentisi, eğitim, kişi başına miUi gelir vb. gibi temel
faktörler dikkate ahnarak hazırlanan listede, başı Kanada, Norveç, A B D ,
Japonya ve Belçika çekmektedir. 1997 Raporu ile karşılaştırıldığında,
zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum daha da derinleşmiştir. Hem ülke
içinde, hem ülkeler arasında gelir dağılımı daha da bozulmakta ve yoksulluk
artmaktadır.
Değişik nedenlerle, özellikle işsizlik ve düşük ücret yüzünden
zengin ülkelerde 100 milyon insanın asgari geçim düzeyinin altına itildiği
söylenmektedir. 37 milyon insan da işsizler ordusuna katılmıştır. "Rapora
göre, gelişmekte olan ülkelerde nüfusun % 25' i hala yoksuldur ve bunların
1,3 milyarı günde 1 Dolar 'm altında bir gelirle yaşamaktadır." Özellikle
Güney - Doğu Asya ile Pasifik dışındaki ülkelerde yoksulluk
genişlemektedir.
4. Genişleyen Gelir Uçurumu
Ülkemizde gelir dağılımı ile ilgili oldukça eski tarihlere giden
değişik araştırmalar yapılmıştır. Ne varki ülkemizde en son gelir dağılımı
araştınnası 1994 yılında DİE tarafından gerçekleştirilmiştir. Aşağıdaki
tablodan da görüleceği gibi, "1994 yılında en fakir % 20Tik nüfus dilimi
milli gelirin % 4,9 'unu alırken, en zengin % 20Tik nüfus dilimi ise milli
gelirin % 54,9 'unu paylaşmaktadır.
TABLO 41 - TÜRKİYE'DE GELİR DAĞILIMI, KİŞİSEL GELİR DAĞILIMI ÇALIŞMALARI VE SONUÇLARI
Birinci ikinci Üçüncü Dördüncü Beşinci
% 20 Nüfus % 20 Nüfus % 20 Nüfus % 20 Nüfus % 20 Nüfus 1994 DİE (1996) Garibanlar Fakirler Alt ortadirek Üst ortadirek Zenginler
1) Türkiye 4.9 8.6 12.6- 19.0 54.9 2) Kentsel 4.8 8.2 11.9 17.9 57.2 3) Kırsal 5.8 10.1 14.8 21.8 47.7 1987 DİE (1990) 5.2 9.6 14.1 21.2 49.9 1986 TÜSİAD(1987) 3.9 8.4 12.6 19.2 55.9 1978/1979
DİE kentseK 1992) 6.3 12.0 13.0 21.0 47.7
1973/1979 DİE kırsa! (1979) 3.5 11.1 14.4 18.7 52.2 1973 DPT (1976) 3.5 8.0 12.5 19.5 56.5 1968 Bukıtay Timur, Ersel
(1971) 3.0 7.0 10.0 20.0 60.0
1963 T. Çavuşoğlu;
Y. Hamurdan (1966) 4.5 8.5 11.5 18.5 57.0
Bilemiyoruz; Milliyet; 18.07.2000; s. 5
Diğer bir hesaplamaya göre, nüfusmı % 80' i toplam ulusal gelirin
% 43 'ünü alırken, % 20' l ik nüfus grubu ise tek-başına toplam gelirin %
57'sini paylaşmaktadır'^^.
Gelir dağılımının bu bozuk yapısı son günlerde üzerinde tartışılan
ve çok önemli bir konu olan "Farklı Türkiye" tartışmalarını gündeme
getirmiştir. Bir yazara göre, "gelir dağılımı adaletsizUği Türkiye 'nin 3/1'ini
isviçre yaparken, 3/2'sini Bangladeş olmaya mahkum etmiştir '^ ' .
Bir başka yazar ise, Türkiye 'yi gelir dağılımı açısından "biri
kabaca 10, diğeri 55 milyonluk ve aralarmda dağlar kadar fark olan iki
toplum olarak" değerlendirmektedir. "Bugün bizim 10 milyonluk kitlenin
eriştiği düzeyin Danimarka 'ya yaklaştığı, buna mukabil 55 milyonun ise,
Bangladeş nomılarından daha fazla ileriye gidemediği belirtilmektedir'^^.
5. Türkiye Boyutuyla Yoksulluk - İşsizlik İlişkisi
Yoksulluk sorununa, temelde Türkiye boyutuyla baktığımızda ve
işsizUkle ilgisi açısından incelediğimizde, özellikle istihdam iUşkileri
açısından tarım kesimi istihdamıyla kentsel kayıt - dışı istihdamın
yoksulluğun sınırlarını belirleyen önemli iki alan olduğunu belirtebiliriz.
'"^ Uras, G.; "1994'ten Bu Yana Gehr Dağdımnıdal^i Değişimi Bilemiyoruz"; Milliyet; 18.07.2000; s. 5.
Heper, D.; "İki Türkiye ve Gerçekler"; Milliyet; 21.07.2000; s. 16.
Toker, M.; "İkinci Türkiye Türklerin Çelişkisi"; Milliyet; 21.07.2000; s. 20.
a. Tarım Destekleri ve Geçim Ekonomisi
Türkiye 'de yoksullukla ilgili bir çalışmanın da ortaya koyduğu
gibi, genelde tarım üretimi farklı modeller içinde ortaya çıkmakta, büyük
toprak mülkiyetine dayalı üretim yanında, küçük toprak mülkiyetine dayalı
pazar için üretim ve geçim ekonomisine dayalı üretim dikkati çekmektedir.
"Yoksulluk açısından bunun anlamı, topraksızlaşan köylü, ya göç
edip kentin en alt tabakası olacak, ya da emeğinin her türlü kullanım
biçimini deneyerek köyde tutunmaya çalışacaktır. Tarımsal yapının bu
çözülüşü, hemen her kapitalist ülkenin gelişiminde görülmüştür. Bu
çözülüşün genel biçimi şöyledir: Küçük toprak mülkiyeti çözülür, topraklar
toplulaşmaya başlar, topraksızlaşan köylüler kentlerde, sanayi ve hizmet
üretiminin emek pazarını oluştururlar'^"^."
"Günümüzde bile, küçük toprak mülkiyetli kesim tarım nüfusunun
% 60 'mı oluşturmakta, toprakların ise % 20'sini elinde bulundurmaktadır.
Ücretsiz aile işçiliğinin küçük topraklı nüfusun oranına yaklaşık olması,
küçük üreticinin yaygınlığını göstermektedir. Bu oran, tarım nüfusu içinde
% 64'dür ."
Gelişen üretim süreçleri içinde bu tip köylülüğün sonuçta
yoksulluğa dönüştüğü gözlenmektedir. "Bu durumda Türkiye'nin, aslında
kentlerinde büyük göçlere tanık olması gerekirdi. Fakat bu göç, devletin
tarıma, üretim ve üretim dışı destekleriyle yavaşlatılmaktadır. Çünkü, kent
bu göçü alabilecek üretim yapısından uzaktır. Tarımsal destekler bu
' ^ Dansuk; Türkiye'e Yoksulluğun Ölçülmesi...; op.cit.; s. 20.
anlamda devletin köylülere ödediği bir nevi zorunlu ikamet payıdır. Bu pay,
tarımsal kesimde geçim ekonomisinin kronik bir yaşam tarzı olarak
üremesine ve devam etmesine katkıda bulunmaktadır'^"^."
"Devlet, tarımsal desteklerle köylüyü desteklemekle birlikte, düşük
gelirli yaşamı üretmektedir. Devletin desteği, bir anlamda, yoksulluk
sigortası işlevi görmektedir. Ayrıca, bu desteklerin aslan payı, yine büyük
topraklılara gittiğinden, tarımsal yapı içindeki gelir eşitsizliği daha da
artmaktadır. Devletin tarımı destekleme politikası kısa vadede oluşabilecek
yoksulluğu önlemekte, fakat uzun vadede yoksulluğu üretmektedir.
Destekleme sonucunda çiftçi daima "gerçek Pazar koşullarının" dışında
kalmaktadır. Tarımda yeralan bu tür üreticiler, gerçek bir üretici değil,
genellikle geçimlik üretim seviyesinde üretim yapmaktadırlar '^^"
b. Kente Göçü ve Yoksulluğu Önleyen Politikalar
Özellikle, 2000 yıh ortalarına doğru IMF' in de dikkati çektiği bu
konu, Türk toplumunun tarıma yönelik temel sorunlarının ayrıntılı bir
biçimde tartışılmasına yol açmıştır. Gerçekten, açıkça da ifade edildiğine
göre, Türkiye 'de tarım ürünlerinin kalitesi kötü, maliyeti yüksek olmasına
rağmen, dünya fiyatlarının üzerinde üretilmekte ve satın alınmaktadır.
Aslında birçok ülke, tarım ürünlerini bizden daha ucuza pazarlamaya
hazırdır.
Ibid.; s. 20.
Ibid.; s. 2 1 - 2 2 .
Ne var ki, Türkiye tarım ürünlerine, örneğin buğday, pancar,
patates, tütün, çaya dünya fiyatlarının üzerinde bir destekleme fiyatı
uygulamaktadır. Aslında dünyanın birçok ülkesinde, tarım ürünlerinde
destekleme vardır. "Ancak, Türkiye'deki uygulamanın şekli yanlış, kapsamı
hatalıdır. Zamanla politik nedenlerle üretimi desteklenmemesi gereken
ürünler, desteklenmekte, kalite ve miktar faktörü dild<:ate al ınmaz"
olmaktadır.
"Türkiye 'de tarım üretiminin desteklenmesinin bir başka önemi
vardır. Başka ülkelerde bu kesimdeki nüfus % 10 dolayında iken,
Türkiye 'de % 40 dolayındadır. Bu nüfus, geliri düşük nüfustur, bu nüfusun
sosyal bakımdan desteklenmesi gerekiyor. Bu bakımdan, ürün destekleme
politikasının sadece ekonomik hedefi yok, sosyal hedefi de vardır^^^."
Ne var ki, bu destekleme politikalarının ciddi bir biçimde gözden
geçirilmesi zamanı gelmiştir. Tarım ürünlerine dünya fiyatını vermek doğru
gözükse bile, böyle bir uygulamanın tarım ürünlerinde büyük bir düşme,
yoksullukta artma ve kentlere göçte büyük bir hızlanma yaratacağı açıktır.
Bu nedenle, köylü nüfusun "bir yıl içinde hayat tarzını, yaşam ve üretim
biçimini değiştirmenin imkanı yoktur."
2000 yılı buğday taban fiyatları uygulaması beraberinde yoğun
tartışmaları da getirmiştir. Ege köylüleri, köylerinin boşaldığını, herkesin
büyük şehirlere gitmek zorunda kaldığını özellikle belirtmektedirler.
' ^ Uras, G.; "Cottarelli'nin Derdi Başka, Çiftçininki Başka"; Milliyet; 31.05.2000; s. 5.
Ayrıca, TÜSİAD tarafından yayınlanan "Tarım Politikalarında
Yeni Dengi Arayışları" isimli çalışma da bu sorunlara dikkati çekmektedir.
TÜSİAD tarafından ileri sürüldüğüne göre, 1999'da Ziraat Bankas ı 'nm
görev zararları 12 milyar doları bulmakta, bu miktar Türkiye 'deki devlet
borçlarının yarısını oluşturmaktadır. İleri sürüldüğüne göre, "tarım kesimini
destekleyelim hedefiyle yola çıkarak ülkenin tümüyle fakirleşmesine neden
olacak politikalar yürütülmesi" anlamsızdır.
c. Kaynak Aktarımı ve Yaşatılan Eksik İstihdam Yapıları
Gerçekten, örneğin 2000 yılı programına göre, tarım sektörü
GSYİH'n in sadece % 13,5'unu sağlamakta, sanayi sektörü % 29, hizmetler
ise % 57,5 'unu üretmektedir.
İleri sürüldüğüne göre, bu kaynak aktarımının sadece % 13'ü
gerçek üreticinin cebine girmektedir. Burada özellikle ilginç bir çelişki
ortaya çıkmaktadır. Yapılan hesaplara göre, "dünya fiyatlarına göre daha
pahalı olan gıda maddeleri nedeniyle, tüketici olarak bizlerin cebinden her
yıl 8,3 milyar dolar daha fazla para çıkmaktadır. Dahası, bu parayı
halkımızın en yoksul % 20' l ik kesimi en fazla ödemektedir. Çünkü, en
üstteki % 20' l ik gelir gurubu, gıda için aylık gelirin % 30 'unu ayırırken, en
dar gelirli gumbun ayhk gelirinin % 55 - 60 ' ı gıdaya gitmektedir''^^."
'" ^ Tamer, M.; "Tüketicinin Cebinden Tanma Yılda 11,5 Milyar Dolar"; Milliyet; 31.05.2000; s. 7.
özel l ikle fındık ve tütün gibi, ihtiyaç fazlası olduğu halde yüksek
fiyatla alman ürünler, stoklarda birikmekte, bozulmakta, finansman ve stok
maliyetlerini artırmakta ve bu ürünler bazen yakılarak tahrip edilmektedir.
Sonuç itibariyle, tarımdaki dağınık destekleme politikaları
kaynakların fakir köylüye aktarılmasına olanak vermezken, tarımda yoksul
nüfusun kayıt - dışı ve yoksul bir biçimde birikmesine, aynı zamanda
kentlerdeki tüketicinin, özellikle yoksul kesimin daha çok miktarda pahalı
tarım ürünü tüketmesine yol açmaktadır. Yılda 11,5 milyar dolara varan bu
kaynak aktarımı, .kırsal kesim istihdam sorunlarını, eksik istihdam ve
yoksulluk biçiminde tutan önemli bir süreç olarak rol oynamaktadır.
d. Sosyal Refah Devletiyle Bütünleşen Küreselleşme
Küresel politikaları sosyal refah devletiyle bütünleştirecek insan
boyutlu tarihsel arayışlar son yıllarda yoğunlaşmıştır. F. Gonzales ' in 1996
N e w York toplantısı ertesinde hazırladığı "Paris Deklarasyonu" ile başlayan
gelişmeler içinde Seattle Zirvesi 'nde, Davos ' ta Clinton ve Blair "Üçüncü
Yol" politikalarıyla gelişmenin insan boyutunun vurgulanması gereği
üzerinde durmuşlardır.
Gelir dağılımındaki farklar, bazı ülkeleri 200 - 300 dolarlık
fakirler gurubuna, bazılarını da 20,000 - 30,000 dolarlık zenginler gurubuna
katmıştır ve bu aralığın gittikçe arttığı da iddia edilmektedir. 3,000 dolarlık
Türkiye, ekonomisinin büyüklüğü itibariyle her ne kadar gelişmiş 20 ' lere
dahil edilmişse de, enflasyonu, büyümesi ve işsizlik sorunlarıyla da sürekli
Batı komşularıyla mukayese edilmekte ve yetersiz büyümesi önemle
vurgulanmaktadır.
Özellikle, ' İ T O ' n m İstanbul Araştırması", sosyal çarpıklığı ve 10
milyonluk kenti kuşatan kentsel yoksulluğu sergilerken, TESEV 2000
yılının Şubat ayında, kent yoksulluğu ile ilgili ilginç bir toplantı yapmıştır.
İleri sürüldüğüne göre, kentleşmeyle "kır yoksulluğunun ağırlığı göreli
olarak azalırken, kent yoksulluğunun önemi artmaktadır. Bu bir anlamda,
yoksulluğun kentleşmesidir."
Kent yoksulluğu, "mal ve hizmet üretiminin bireysel ve toplu
tüketimin ve toplumsal ilişkilerin kırdan çok farklı olduğu kent ortamında,
yoksulluk, konut, yabancılaşma, dışlanmışlık, yalnızlık, terkedilmişlik,
sokak çocukları, madde bağımlılığı, genç ve çocuk suçluluğu, müzmin
işsizhk vb. sorunlara eklemlenerek yeni anlamlar kazanması" demektedir.
"Hem Türkiye 'de hem diğer ülkelerde, sorunun zaman içerisinde
azalmadığı, tersine mekansal eşitsizlik, konutsuzluk vb. dışlayıcı eğilimler
nedeniyle kentlerin yaşam kalitesini ve yaşanabilirliğini tehdit eden
boyutlara eriştiği görülebilmektedir." "Kent yoksulluğu, kentsel emek
pazarında cinsiyete, yaşa, eğitim ve kökene dayalı parçalanma ve giriş
engelleriyle doğrudan ilgihdir. Bu yolla pekişerek yeniden
üret i lmektedir '^ l"
Gerçekten TESEV Raporu 'na göre, İstanbul kentinin yoksul
kesimleri, kentin genelde Kuzey ' inde kümelenmekte, E - 5 Karayolunun
' TESEV; ''Kent Yoksulluğu SeminerruQ sunulan şu tebliğlere bkz. "Kent Yoksulluğu ve Modernité" ... op.cit.
Güneyi 'yle salıil arasında sanayiciler, büyült toptancılar, büyülc sermayeyi
gerektiren perakende ticaret yoğunlaşmaktadır.
Genelde göç edenlerin eğitim düzeyi ile kentte yerleşme bölgeleri
arasında farklar gözlenmektedir. "Eğitim ve gelir düzeyi yüksek kesimler,
göçle gelenlerden kaliteli kesimi alıyorlar, kır yoksulları ise, esnek, örgütsüz
kısımlara gitmektedir." Bu araştırmaya göre, sendikasız, sigortasız çalışma
% 90Tara varmaktadır
e. Yoksulluğa Dönüşen 'Yapay İstihdam''
Yoksulluğa dönüşen yapay istihdamın diğer bir kaynağı ise,
kayıt - dışı istihdamdır. DPT 'de yapılan bir uzmanlık tezinde de temelde
aynı noktalardan hareketle, Türkiye 'de yoksulluğun belirlenmesinde kayıt -
dışı ekonomi ve çahşma biçimlerinin önemine değinilmiştir. Bu çalışmada,
özellikle kayıt - dışı ekonomiyle gelir dağılımı dengesi arasındaki ilişkilere
işaret edilmiş, kayıt - dışı ekonominin genel özellikleri açıklanmıştır.
Kayıt - dışı çalışma açısından bakıldığında, kayıtlı işletmelere ve
çalışanlara karşı haksız rekabet, kayıt - dışı istihdam açısından baktığımızda
ise, çalışanların yaşam ve çalışma standartlarının düşmesi, çalışanların her
türlü güvenceden yoksun olması ve büyük ölçüde yoksulluğa maruz
kalması, temel faktörler olarak sıralanabilir.
Tersini düşünenler açısından ise, "kayıt - dışı üretimde ucuz emek
kullanıldığından dolayı oluşan düşük maliyetli üretim, enflasyonun
^"^"^ Milliyet; "Yolun Öteki Yakası"; 17.03.2000; s. 2.
artmamasına da etkendir. Sektörün bu özelliği aynı zamanda istüıdam
yaratabilme kapasitesini artırabilmektedir. Özellikle ev içinde atıl kalan
işgücünü, temelde kadın emeğini üretime çeker." Kuşkusuz burada
konumuz açısından önemli olan, kayıt - dışı ekonominin kayıt - dışı
istihdam boyutuyla büyüklüğünün belirlenmesidir.
Bu araştırmada, istihdam açısından belirtildiğine göre, "... 1990'da
işgücünün sadece % 48 ' i kayıth, % 52'si kayıt - dışıdır. Bu kayıt - dışı
kesimin % 82'si • tarımdadır. Yoksulluğun yaklaşık % 60' ının tarımda
olduğu düşünülürse, bu sonuç şaşırtıcı değildir. Kentte kayıt - dışı çalışan
kesim % 18, mutlak yoksulluk ise, % 9,29'dur. Kentte ve kırda yoksulluk ve
kayıt - dışı çalışan oranlarının birbirine bu kadar yakınlığı bir rastlantı
değildir. Kayıt - dışı ekonomi ve düşük gelirli yaşam arasındaki bu ilişki,
yoksulluğu giderici politikalar açısından, bu ekonominin tedricen en alt
düzeye indirilmesini gerektirmektedir. Politik öğeleri de hesaba katılırsa,
kayıt - dışı ekonomi, hem ekonomik, hem de politik yoksulluğu
pekiştirmektedir. Diğer yandan, yoksulluk da kayıt dışı ekonominin
devam etmesini sağlamaktadır^^^ "
Yoksulluğun azaltılmasına yönelik politikalar arasında, özellikle
gelir dağılımı dengesizliğini azaltıcı, ulusal geliri artırıcı, ekonomik
büyümeyi sağlayıcı, insan kaynaklarını geliştirici vb. dolaylı politikalar
yanında çok sayıda öneri yapılmaktadır.
Dansuk.; Türkiye'de Yoksulluğun Ölçülmesi...; op.cit., s. 27.
6. Düşük Sosyal Standartlar
BM İnsani Gelişme Raporu 'na gore, kadmlarm statüsüne göre
yapılan düzenlemede, Türkiye 58. sırada yer almaktadır. Toplumun karar
mekanizmalarında kadının yeri açısından ise, Türkiye 82. sıradadır. Raporun
diğer ilginç özellikleri arasında; tarım ürünlerinin son 10 yılda % 45
oranında gerilediği, sanayileşmiş ülkelerin yoksul ülkelerden yaptıkları
ithalatta küresel ortalamanın % 30 'u üzerinden gümrük vergisi
uyguladıkları, yabancı sermaye ve yatırımların 2 / 3'sinin 8 ülkede
yoğunlaştığı, dünya nüfusunun % 20'sini oluşturan ülkelerin küresel
gelirdeki paylarının 20 yılda yarı yarıya düşerek % l,re gerilediği tespit
edilmiştir^^'.
Aynı rapora göre ömür beklentisi, okul kayıt oranları, okur -
yazarlık oranları, temel ihtiyaçlar, ulaşım / yaşam standartları ölçülerine
göre Türkiye 175 ülke arasında 74. sırada yer almaktadır. Raporda değinilen
diğer önemli bir konu kadınların yoksulluğudur. Türkiye 'de rapora göre
sadece % 34 'ü ücret karşılığı çalışmakta olan kadınların, % 86'sının sosyal
güvencesi bulunmamaktadır. Kırsal kesimde tapulu arazilerin sadece % 8'i,
kentlerde ise % 12'si kadınlara aittir. Gene rapora göre, Türkiye 'de
kadmlarm % 31 'i okuma - yazma bilmemektedir^^^.
Öte yandan Haziran 1997'de "TESEV" ile "BM Kalkınma
Vakfı"nın birlikte düzenledikleri "Yoksulluk Zirvesi"nde, dünyada her gün
68 bin insanın günde 1 Dolar'dan daha azla geçinmek zorunda olan yoksul
201
202
ikiz, O.; "Yoksulluğun Dönüşü"; Milliyet; 13.06.1997; s. 4.
Milliyet; "Türkiye Gelişiyor Ama"; 02.05.1998; s. 9.
kitleye katıldığı, gelişme halindeki ülkelerde 1 - 3 milyar nüfusun tam bir
yoksulluk içinde bulunduğu ifade edilmiştir. Türkiye'nin 1960'dan bu yana
kişi başına reel geliri % 3 - 6 oranında artırmasına rağmen, nüfusun %
14,2'sinin yoksulluk sınırının altında olduğu belirtilmektedir.
İleri sürüldüğüne göre, Türkiye'de nüfusun en zengin % 20'si
toplam gelirin % 55'ini alırken, geri kalan % 80'i % 45 ile yetinmektedir.
1987'de zengin ile fakir arasındaki fark 9,6 iken, bugün 11,2 kata çıkmıştır.
Türkiye'de her 7 kişiden birinin sağlıklı beslenemeyecek kadar yoksul
olduğu ileri sürülmektedir"^'^.
Bu zirvede esas itibariyle yoksulluğu önleme stratejileri ele
alınmıştır. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası perspektiflere değinildikten
sonra, ekonomik gelişme politikaları tartışılmış, daha sonra sosyal gelişme
politikaları üzerinde durulmuştur. Bu arada özellikle eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik, kadm ve yoksulluk, kır ve kent, yerel yönetimler vb. konular
araştırılmıştır. Ayrıca KOBİTerin gelişmedeki rolü, turizmin gelişmeye
katkısı ve gelir dağılımı konuları tartışılmıştır.
Bu çerçevede özellikle Türkiye 'de istihdam ve sosyal güvenlik
sorunlarının ele alınıp incelendiği de gözlenmektedir. İşsizlik konusunda
belirtilen en önemli güçlüğün istatistiki verilerin son derece güvenilmez
olduğudur.
İleri sürüldüğüne göre, "devletin kendi belgeleri arasında önemli
uyumsuzluklar bulunmakta ve eksik istihdam gibi yeni tanımlarda da
Durukan - Türk, N. - M.; "Her Üç Kişiden Biri Aç"; Milliyet; 30.05.1997; s. 13.
işsizliğin gerçek boyutları sanki bir miktar düşük gösterilmeye
çalışılmaktadır. İstatistikler incelediğinde Türkiye 'de hem işsizliğin, hem de
eksik istihdamın % 6.3'1er dolayında olduğu gözlenmektedir. Dolayısıyla
işsizlik+eksik istihdam olarak toplam % 13'lik bir oran buluyoruz,
istatistikler bize bu oranın önceki yıllara göre düştüğünü söylemektedir"^*^"^.
7 . Yükseltilmesi Gerekli Yaşam Kalitesi
Dünya Bankası 'nin 17 Mayıs 2000 tarihinde tam şekli verilen
"Türkiye Ekonomik Reformlar, Yaşam Standardı ve Sosyal Haklar
Çalışması" adlı Raporu sosyal güvenlik, eğitim, sağlık ve vergi gibi
alanlarda devletin fakirlere aktarım yapmadığını ileri sürmektedir.
Türkiye 'de işsizliğin de azaltılamadığı belirtilen raporda bölgeler arasında
artan eşitsizliğe, okuma - yazma bilmeyenlerin % 20 'ye varan oranına ve
cinsiyet ayrımına değinilmektedir.
Özellikle gelir dağılımndaki eşitsizhğin herkes için eğitim fırsatı
yaratılana kadar gerçek anlamda düzelmeyeceği de vurgulanmaktadır.
UNICEF ' in hazırladığı "Türkiye 'de Bölgelerin Gehşmesi 2000"
başlıklı raporda ise ülkemizde yaşam kalitesinin düşük ve yoksulluk sınırı
altındaki nüfusun oranının yüksek olduğu hesaplanmıştır. Bu rapora göre,
"2000' l i yıllarda Türkiye 'de hala halkın % 31,3 'ünün sağlıkh tuvaleti, %
26,2'sinin sağlıklı içme suyu, 7 - 1 3 yaş grubundaki kız çocuklarının %
31,2'sinin, aynı yaştaki erkek çocukların % 21,2'sinin okula kayıth
TESEV - UNDP; Yoksulluğu Önleme Stratejileri; op.cit.; s. 174.
olmadığı" belirlemiiiştir. Ayrıca, Türkiye 'de yoksulluk sınırının altında
yaşayan nüfusun oranının da % 14,2'ye vardığı ifade edilmektedir.
25 adet yaşam kalitesi göstergesine dayanılarak hazırlanan haritada
ise, Ege ve Marmara Bölgelerinin iyi, Karadeniz, Akdeniz ve Orta Anadolu
Bölgelerinin orta. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin ise, yavaş
gelişim gösterdiği belirtilmiştir"^\
E. GB'NİN GETİRDİĞİ İLAVE İŞSİZLİK
Konuya Gümrük Birliği boyutuyla yaklaştığımızda ise, benzer
olumsuzlukların ybğun bir biçimde Türkiye 'nin gündemine geleceği ve
mevcut istihdam sorunlarının bu bütünleşme ile daha da ağırlaşacağı iddia
edilmektedir. İleri sürülen görüşlere göre, "GB kısa dönemde işsizliği
artıracaktır. Türk işgücü piyasası üzerindeki mevcut baskılarda bir azalma
olmayacaktır. GB işgücünün serbest dolaşımını beraberinde
getirmemektedir. Özellikle, KOBİ' ler in dış rekabete dayanma güçlen
kalmayacak ve piyasadan silineceklerdir. Dolayısıyla, istihdam olumsuz
etkilenecektir, küçülen, kapanan veya maliyetlerini azaltmak isteyen
işletmelerin artması, işsizhği besleyecektir. İstihdam açısından sermaye
hareketlerinden çok, teknolojik değişim iş kaybına yol açabilecektir. GB
sürecinde rekabet baskısı altına girildikçe, sanayiinin modernizasyonuna
paralel olarak da belli ölçülerde iş kaybına uğranılacaktır. Dış rekabete
açılan sanayinin faturası emeğe yüklenecektir."
Milliyet; "Yokluğun Rengi: Kınnızı"; 27.07.2000; s. 8.
Diğer bir görüşe göre ise, ihracat ve sermaye yatırımları belli bir
süre sonra istikrarlı bir ekonomik büyüme sürecini, beraberinde getirecek, bu
da istihdamı geUştirecektir. Kesin birşey söylemek zor olsa da, GB ile
yaşanacak seraıaye hareketleri sayesinde, Türkiye 'de yeni iş sahaları
yaratılmış olacaktır.
"Bu arada Türk emek piyasası, GB nedeniyle bir dizi açık uçlu
sorular ve gelişme eğilimleri ile karşı karşıyadır. Buna ömek olarak, ilk
anda şu tür sorular akla gelmektedir: Haksız rekabet yaratan ve özellikle
sendikaların hedefi haline gelecek olan kayıt - dışı ekonominin kayıt altına
alınması, istihdam açısından ne gibi sonuçlar doğurabilecektir? Yeni durum
karşısında Türkiye 'de izlenen aktif ve pasif emek piyasası araçları nitelik ve
nicelik olarak nasıl somutlaştırılacaktır^^^?"
Bu çerçeve içinde, "GB ile birlikte, kısa, orta ve uzun dönemde
Türk işgücü piyasasında olumsuz ve olumlu etkilerin ortaya çıkması
beklenmektedir. Bu etkilerin başında işsizlik ve istihdam sorunları
gelmektedir." "Rekabet gücünün artırılması kısa dönemli politikalardan çok,
uzun dönemli hedefleri öngören makro ekonomik politikalarla sağlanmak
durumundadır. Bu bağlamda, Türk çalışma mevzuatında sorun yaratıcı
uygulamaların gözden geçirilmesi, verimlilik - ücret ve mesleki eğitim
ıHşkisı, ücretin yapısı, sosyal güvenlik reformu, sosyal diyalogun etkili hale
getirilmesi, çalışma hayatında yeni isühdam türlerinin mevzuatımıza
kazandırılması gibi politikaların uygulanması" üzerinde durulmaktadır.
Duymaz, î.; "GB'nin Türk İşgücü Piyasası Üzerindeki Muhtemel Etkileri"; Friedrich Ebert Vakfi; 16.03.1996 Toplantısı; s. 2 vd.; (Yaymlanmaımş Açıklama)
"işgücü piyasasının yeterince organize olmaması, sağlıklı ve
güvenilir istatistiki verilerin yetersizliği, hızlı nüfus artışı, sağlıksız
kentleşme ve aşırı göç, yatırım yetersizlikleri ve işgücünün vasıf yetersizliği
gibi nedenler işgücü piyasasına" GB kapsamında yeni sorunlar
getirmektedir^^''.
Bu durumun, özellikle sanayi sektömnde çalışan fımıalarm
Topluluk firmalarıyla mukayese edildiğinde rekabet gücünün daha zayıf
olmasından doğması beklenmektedir. Böylece, Gümrük Birliği direkt olarak
bir yandan bazı Türk firmalarının bu rekabete dayanamayıp üretimden
çekilmesine yol açarken, diğer yandan rekabet gücünü artırmak isteyen bazı
Türk fimıalarmm verimliliklerini yükseltmek amacıyla ileri teknolojilere
yönelmeleri sonucu, bu sektördeki istihdamın daha da daralması olasıdır.
"Gümrük Birliği 'nin özellikle sanayi sektöründeki istihdam
üzerinde beklenen olumsuz etkilerinin yanısıra, toplam istihdam üzerinde
muhtemel olumlu etkileri de görülebilir. A B ' n e tam üyeliğin bir aşaması
olarak kabul ettiğimiz Gümrük Birliği ile gerekli ortamı sağladığımız
takdirde, gerek AB pazarına girmeye çahşan Uzak Doğu ülkelerinden,
gerekse Topluluk' tan gelecek yabancı sermaye miktarında bir artış
olabileceği beklenmektedir. Böyle bir artış gerçekleştiği takdirde,
Türkiye 'ye gelecek yabancı sermayenin muhtemel etkilerinden birisi,
istihdamdaki artış olacaktır. Ancak, gelen yabancı seımayenin neden
olabileceği istihdam artışının. Gümrük Birliği sonucu meydana gelebilecek
istihdam azalışını karşılayabilmesi, Türkiye 'ye yapılacak yatırımların
Bircan, 1.; "GB'nin Türle İşgücü Piyasası Üzerindeki Muhtemel Etkileri"; Friedrich Ebert Vakfi; 16.03.1996 Toplantısı; s. 16; (Yayınlanmamış Tebliğ)
portföy yatırımlarından ziyade, seraıaye stoğunu artırıcı yatırımlar olmasına
bağhdı r -^ l "
Gerçekten, Gümrük Birliği 'nin ilk dört yılının ekonometrik
analizini yapan çalışmalara göre. Gümrük Birliği 'nin makine, taşıt gibi
sektörleri olumsuz, buna mukabil tekstil ve deri sanayiini olumlu
etkilediğini, Türk ekonomisi üzerindeki etkilerinin ise belirsiz olduğunu
göstermiştir.
1997 Lüksemburg zirvesinden sonra GB ile ilgili istihdam
analizlerinde belirsizlikler daha da yoğunlaşmış, nevarki Aralık 1999
Helsinki zirvesine doğru iyimser yaklaşımlar yeniden hızlanmış ve zirvede
Türkiye aday ülke olarak ilan edilmiştir.
F. TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK ÜZERİNE GENEL BİR DEĞERLENDİRME
1990 - 98 döneminde Türkiye 'de nüfus, işgücü ve istihdam
rakamlarındaki gelişmelere baktığımızda, bu dönemde nüfusun 55
milyondan 63,6 milyona çıktığı görülmektedir. 12 + yaş gurubu nüfus, 47,9
milyona, işgücü ise aynı dönemde 20,8 milyondan 23 milyona çıkmıştır.
İstihdamın ise, 19,1 milyondan 21,5 milyona çıkarak 2,4 milyon arttığı,
eksik istihdamın hemen hemen aynı kaldığı, işsizlik ve eksik istihdam
oranlarının yavaşça düştüğü görülmektedir.
20cs j ^ p ^ . Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar ve Türkiye; Ankara; 1995; s. 87.
Bu gelişmelerde dikkati çeken en önemli hususlardan bir tanesi,
aynı dönem zarfında işgücüne katılma oranlarının % 53 'den % 4 8 ' e
azalmasıdır. İşgücüne katılma oranlarının azalması, bir yandan işsizlik
oranlarındaki yükselmeyi gizlerken, diğer yandan yapısal dönüşümün ne
yönde işgücünden ayrılmayı caydırıcı etkiler yaptığı konusunda kuşkular
yaratmaktadır. Bu durumun, genelde kadm katılma oranlarının kentleşmeyle
azaldığı yorumuyla değerlendirildiği görülmektedir.
Yapılan bir araştırmada, istihdamın sektörel tahmini ile sektörel
dağılımındaki değişmelerle işsizlik oranlarındaki değişmeler hesaplanmaya
çalışılmıştır. Bu araştırmaya göre, 2025 yılma kadar tarımın payının %
12'ye ineceği, sanayinin payının % 30 'a çıkacağı ve hizmet sektörlerinin %
58' l ik bir paya sahip olacağı hesaplanmaktadır"^ 209
1995 - 2000 döneminde Türkiye 'de işsizhğin gehşimine
baktığımızda, sivil işgücünün 21,9 milyondan 23,4 milyona çıktığını
görüyoruz. Bu işgücünün, sivil istihdam olarak görünüşü genelde tarım
sektörünün mutlak rakam olarak 9,5 milyondan 9,2 milyona inmesine ve
sanayi kesiminin 3,6'ya çıkmasına mukabil, hizmetler sektörü istihdamının
7,7 milyondan 8,9 milyona çıkmasıyla oluştuğu anlaşılmaktadır. Diğer bir
deyişle, işgücünün istihdam yapısı, tarımda yavaşça azalırken, sanayi ve
özellikle hizmet sektörlerindeki istihdamın artışıyla kendini ortaya
koymaktadır.
Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları 'na göre, işsizlerin miktarı 1,5
milyondan 1,6 milyona çıkmıştır. Böylece, işsizlik oranı bu dönem zarfında
- " TÜSİAD; Türkiye'nin Fırsat.Penceresi, Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri; op.cit.; s. 164.
6,9'dan 7,2'ye yükselmiştir. Eksik istihdam da 1,4 milyondan 1,6 milyona
çıl<:mış, oran olarak da % 6,7'den % 7'ye ulaşmıştır. 2000 yılı için yapılan
tahminler böylece % 14,2 oranında bir atıl işgücü oranı vermektedir. Bu atıl
işgücü oranı, işsizlerin, eksik istihdamdakilerle birarada toplanmasından
oluşmaktadır.
Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı, İstihdam ve İşsizlik Alt
Komisyonu için hazırlanan raporda ele alman OECD ve A B ülkeleri içinde
en yüksek nüfus artışının Türkiye 'de olduğu gözlenmektedir. En düşük
nüfus artışı, % 0,03 olarak İsveç'te bulunmaktadır. Genelde A v m p a
ülkelerinde 45 - 64 yaş gurubu nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı, yani
tecrübeli, vasıflı ve üretken nüfusun oranı % 23 - 24 ' lere varırken,
ülkemizde bu oran % 14 olarak görülmektedir.
65 + yaş gurubu. Batı ülkelerinde temelde % 16 - 17'1er oranında
iken, çok sayıda faktöre bağlı olarak, ülkemizde bu oran sadece % 5'lere
varmaktadır. Bu da Batı toplumları içinde, Türkiye 'nin genç nüfuslu bir
ülke oluşunu göstermektedir.
Sekizinci' Beş Yıllık Plan hazırlık çalışmalarında, Türkiye 'de
işsizlik oranının düşük çıkması temel olarak iki nedene bağlanmşıtır.
Bunlar;
"a) Sosyal güvenceden yoksun kişilerin hayatlarını idame
ettirebilmeleri için, işin niteliğine ve ücretine bakmaksızın buldukları işlerde
düşük verimlilikle çalışmaları,
b) Kırsal yerlerde istihdam edilenlerin çoğunluğunun tarım
sektöründe düşük verimlilikle çalışmasıdır."
Sekizinci Plan çalışmalarında ileri sürüldüğüne göre;
• "Türkiye 'de işsizlik esas itibariyle kentsel yerlerde
yaşanmaktadır. İşsizlik oranı kentsel yerlerde % 11,7 iken,
kırsal yerlerde bu oran % 3,4 gibi düşük bir değerdir,
• Kadınların işsizlik oranı, kentsel ile kırsal yerler arasında
büyük bir farklılık arzetmektedir. Kentsel yerlerdeki
kadınlarda işsizlik % 16,6 gibi yüksek bir değer iken, kırsal
yerlerde bu oran sadece % 2,1'dir,
• Kentsel ve kırsal yerlerdeki erkekler arasında işsizlik oranı,
kadınlardaki kadar büyük olmasa da bir farklılık
sözkonusudur. Kentsel yerlerde oran % 10,5 iken, kırsal
yerlerde % 4, 3'dür,
• Türkiye 'de işsizlerde gözlenen diğer bir olgu ise, işsizlerin %
3 O'unu ilk defa iş arayanların oluşturmasıdır,
• İşsizlik oranı, eğitimli gençlerde daha da ciddi boyutlara
ulaşmaktadır. Son yıllarda bunda bir düşme gözlenmesine
rağmen, bu guruptaki işsizlik oranı hala çok yüksektir,
• 1 5 - 2 4 yaş gurubunda yer alan lise ve daha üstü eğitimli
gençlerde işsizlik oranı % 25,9 olup, bu oran erkeklerde %
24,5, kadınlarda ise % 27,9'dur. Görüleceği üzere, eğitimli
kadınlarda oran daha yüksektir."
V . I S T I H D A M P O L I T I K A L A R ı
A. BATıLDA ISTIHDAM POLITIKALARı
İkinci Dünya Savaşı 'ndan bu yana, gelişmiş ülkelerin çoğunda
işsizliğin azaltılması politikası hükümet programlarımn çok önemli bir
kısmını oluşturmuştur. ABD tam istihdam politikasını arasıra uygulamaya
çalışırken. Batı Avrupa 'nın hükümetleri işsizliği azaltmaya yönelik istihdam
politikalarına özel bir ilgi gösteiınişlerdir. Bu politikalar, takip edilen
programlarla birlikte yürütülmüştür.
Bunlar arasında; toplam talebi artırmaya yönelik mali ve parasal
politikalar, işsizlere direkt yapılacak ödemeler, iş bulma hizmetleri,
işgücünü azaltma politikaları, iş hayatında esnekliği artırma tedbirleri,
haftalık iş saatlerinin azaltılması, erken emekliliğin teşviki, endüstriyel
seyyal iydi artırmaya yönelik politikalar, endüstrileri yüksek işsizlik
bölgelerine kurma girişimleri, aktif emek piyasası tedbirleri, bunlar arasında
emek piyasası mobilitesini artırma programları, eğitim ve yeniden eğitim, iş
yeri eğitim programlarının sürdürülmesi, özellikle iş göremez ve yaşlı
insanlarla ve istihdamı zor nüfusun teşvikiyle ilgili işveren teşvikleri, kar
getinneyen ve kamu sektörlerinde iş yaratma politikaları bu arada
sayılabilir.
İkinci Dünya Savaşı 'ndan bu yana, 1970'lerin ortalarına kadar,
Avrupa politikalarının başarılı olduğu ve işsizlik oranlarının % 2 - 3
civarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna mukabil, küresel dönüşümün
daha açık bir biçimde hissedilmesiyle koşullar Avrupa 'nın aleyhine dönmüş.
Avrupa 'da oranlar % lO'lara doğru çıkarken, A B D ' d e % 4' lere kadar
inmiştir.
Batı ülkelerinde istihdam politikaları konusunda bazı kuruluşların
girişimlerde bulunduğunu görüyoruz. Bunlar arasında, OECD ve EC
(Avrupa Komisyonu), ileri sürüldüğüne göre nisbeten muhafazakar
bulunmaktadır. A B D ' d e iş paylaşma, çalışma sürelerinin azaltılması, sosyal
hizmetlerin genişletilmesi, bordro vergilerinin azaltılması ve çevreye zarar
veren ürünlere uygulanan ek vergiler, kamu yatırımları, ulaşım, enerji,
telekomünikasyon, iletişim ve çevre konularında kamu yatırımları gibi
nisbeten ilerici girişimler yapılmıştır.
Benzer şekilde, yeni liberal stratejiler çerçevesinde işsizlik
yardımlarının azaltılması, iş güvenliği tedbirleriyle işi koruyucu önlemlerin
azaltılması bu arada sayılabilir. Buna mukabil, çok ilerici istihdam
politikaları, Orta Avrupa 'nın seçimle işbaşına gelen sol hükümetlerinde
görülmüştür. Esas olarak Avrupa Para Birliği ülkeleri olan Fransa, İtalya ve
Almanya gibi ülkelerde bu politikalar uygulanmıştır.
Özellikle yüksek işsizlik ve muhafazakar ekonomik politikaların
yarattığı tatminsizlikler, onların siyasi başarılarına temel olmuştur. Böylece,
orta ve düşük gelirli ailelerde vergi indirimleri, faiz hadlerinin azaltılması, iş
yaratmaya yönelik kamu yatırımları öngörülmüştür. Bütün bu girişimler,
A B D ' y e nazaran AB istihdam politikalarının çok daha ilerici bir nitelik
taşıdığını göstermektedir'^'*^.
Rose, N. E.; "Jobs for Whom? Employment Policy in the United States and Western Europe"; Journal of Economic Issues, Vol: 33; Issue: 2; June 1999; p. 4 5 3 - 4 5 8 .
1. Karmaşık ilişkiler : Küreselleşme^ Rekabet Gücü ve İstihdam
A v m p a ' d a ortaya çıkan çok önemli bir çelişki, küreselleşmenin
getirdiği rekabet gücü tartışmalarıyla, Avrupa 'da uzun bir geleneğe sahip
olan refah devletinin, sosyal demokrasinin ve geleneksel sosyal politikaların
bağdaştırılmasıdır. Özellikle, bu çelişki açık bir biçimde İngiltere, Fransa ve
Almanya 'da yaşanmaktadır.
Sosyal demokratların şirketler üzerindeki vergileri artırması,
sosyal harcamaları azaltma teklifleri çok ciddi tartışmalar doğurmuştur. Bu
tartışma ortamında, özellikle Blair ' in çerçevesini oluşturduğu "Üçüncü Yol"
(Third Way) çok önemli bir yer almaktadır.
Gerçekten, küreselleşme sürecinde sosyal maliyetlerin düşürülmesi
ve toplumun rekabete açık bir hale getirilmesi konusunda Avrupa liderleri
yoğun bir tartışma içindedir. 1999 yazında Schroeder, Tony Blair ile bir
Ortak Deklarasyon ilan ederek, üçüncü yol stratejilerini uygulayacağını
ifade etmiştir. Bu yaklaşım, kendi deyimiyle "yeni orta" (neuemitte) 'dir.
Ayrıca, 1999 yılında Alman Başbakanı, Blair ile birlikte Bili Clinton'un ve
diğer üçüncü dalga uygulayıcılarının katıldığı Florensa 'da bir toplantı
düzenlemişlerdir.
Günümüzde yoksulluğu temelde dünya ekonomisinin
küreselleşmesine bağlayan görüşler yaygındır. Bu yaklaşımlar,
küreselleşmeyi ve ulusal ekonomilerin birbirine bağlanmasını, uluslararası
ticaretin ve mali piyasaların bütünleşmesini, bilgisayar networklarmm
ortaya çıkışını, gelişmekte olan ülkelerin artan iç ve dış borçlarının birçok
sn
ülkede siyasi istikrarsızlıkların, yoksulluk ve işsizlik artışının temel nedeni
olarak değerlendirmiştir.
Özellikle, makro ekonomik reformların uluslararasılaşması, ucuz
emek ekonomisi, çokuluslu şirketlerin ortaya çıkışı ve küresel tekeller, mali
istikrarsızlıklar ve bunların sonucunda ortaya çıkan küresel ekonomik
krizler, küreselleşmenin doğal sonuçlarıdır. Bu çerçevede, IMF ve Dünya
Bankası reforaıları, küresel çerçevede yoğun bir biçimde
eleştirilmektedir^^ \
Buna ilaveten, ücretlerden, endüstri ilişkilerinden, çalışma
sürelerinden ve hizmet sektörlerinden gelen çok sayıda sorun vardır.
Yazarların ileri sürdüğüne göre, ücretleri düşürmeden çalışma sürelerini
azaltmak, sosyal yardımları düşürmeden emeklilik yaşını indirmek, işçi
maliyetlerini daha da artıracaktır. Böylece, üretimde teknoloji yoğunluğu
daha da fazlalaşacak veya şirketlerin Doğu Avrupa 'ya kayışı güçlenecektir.
2. "Üretken İstihdamı'' Artırma Tartışmaları
Küreselleşme, ticaretin serbestleştirilmesi, teknik değişmeler,
özellikle vasıfsız işçiler üzerine yarattığı etkiler yoluyla istihdam üzerinde
olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle c istihdam politikaları,
uluslararası ticaretten makro - ekonomik politikalara kadar geniş bir
^'' Kazuo, T. (ed..); Globalization and the Challenges of Poverty Alleviation; Tokyo: FASID Pubhshing; 1998; p. 15 vd. & Ayrıca bkz. Chossudovsky, M.; (çev. Domaniç, N.); Yoksulluğun Küreselleşmesi: IMF ve Dünya Bankası Reformlarmm İçyüzü; İstanbul; 1999.
perspektif içinde, emek piyasasma etkileri yönünden bu yeni gelişmelerle
incelenmelidir.
Özellikle'artan talep ve büyüyen bir ekonomi, "üretken ist ihdam"
firsatlarmm yaratılmasmda en önemli faktörler olarak gözükmektedir.
Ayrıca, ekonominin istikrarlı bir yapıya kavuşması, yabancı yatırımlar için
sağlıklı bir temel oluşturmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki yeni
gelişmelerin uygulanması, buna uygun vasıf seviyelerinin işgücüne
kazandırılması, gelişmeyi hızlandıracak ve işsizliği daraltacaktır,
denilmektedir^
İstihdam politikaları, tarihsel gelişimi boyunca birçok ülkede farkh
boyutta ortaya çıkan iktisat politikalarının temel sorunu olarak birbirinden
ayrı bir biçimde köklü şekilde tartışılmıştır. İktisat teorisinde konuyu teorik
bir çerçeveye oturtmaya çalışan bilimadamı sayısı kadar istihdam
politikasıyla ilgili farklı yaklaşımlar mevcuttur. Böylece, istihdam
politikaları gerçekten iktisat biliminin en fazla ilgi çeken, üzerinde en çok
tartışılan konularından biri olmuştur.
Örneğin A B D ' d e büyük depresyondan bu yana, farklı zamanlarda
işsizlikle mücadelede özellikle liberal reforaılar çerçevesinde ele ahnan belli
başlı üç farklı yaklaşım olmuştur. 1930'larda işsizlikle mücadeleye yönelik
"Yeni Düzen" (New Deal) stratejileri yanında, yeterli iş yaratı lamamasmdan
ortaya çıkan işsizlik stratejileri tartışılmış, nihayet istihdam firsatlarmm
çalışan nüfus için yeniden dağılımını öngören yaklaşımlar ön plana
çıkmıştır. XX. asrın bu tartışmalarına ilaveten önümüzdeki bilgi çağının
Lee; "Overview"; op.cit.; p. 450.
ortaya çıkaracağı istihdam sorunları da birbiri ile çelişkili dikkati çekici
farklı görüşlerin konusu olmakta devam etmektedir"
Örneğin, bazı yazarlarca ileri sürüldüğüne göre, Almanya Üçüncü
Yol 'u başarıyla yürütemez. Çünkü, Almanya Clinton ve Blair ' in yönetime
geldikleri ülkelerden farklı bir durumdadır. Clinton - Blair ikilisine göre,
endüstri - ötesi kapitalizmde bilgi ve eğitim en önemli unsurlardır. Onlara
nazaran Almanya Bugün farklı bir konumdadır. Almanya 'n ın hala endüstri -
ötesi dönüşümü yeterli derece başaramadığı düşünülmektedir"^'^. Bu
nedenle, Almanya yeni ekonomiye geçmek için "göçmen bilgi işçilerine"
başvurmak zomnda kalmıştır.
Kanada 'da ise, iş yaratmanın daha etkin bir yolu olarak bu ülkede
istihdam koşullarını ve fırsatlarını artırma metodlarmm yeterli olmadığı,
bunun yerine daha düşük vergiler, daha yaygın bir iletişim ağı, gelişmiş bir
eğitim ve internet bağlantılarının iş yaratmada daha önemli vasıtalar olacağı
ileri sürülmektedir"^'^.
"' Harvey, P. L.; "Liberal Strategies for Combating Joblessness in the Twentieth Century"; Journal of Economic Issues; Vol: 33; Issue: 2; June 1999; p. 497.
Judis, J. B.; "Middle of Nowhere"; New Republic; Vol: 221; Issue: 22; 11.29.1999; p. 16.
"' ^ Janigan, M.; "Better Ways to Create Jobs"; Maclean's; Vol: 113; Issue: 20; 05.15.2000; p. 30.
a. Rekabet Gücü : İşsizliği Önlemenin Etkin Yolu
Günümüzde istihdam somnlarmm analizi açısmdan üzerinde
ısrarla durulan bir diğer konu rekabet gücüdür. Bu konu Avrupa bilim
çevrelerinde çok önemli bir tartışma alanı yaratmaktadır. Özellikle
Avrupa 'nın issizlik sorununu çözmede ve böylece toplumsal refahı
yaratmada dünyanın diğer ülkelerine nazaran rekabet gücü konusuna daha
da büyük önem vermesi gerektiği vurgulanmıştır.
Buradaki temel sorun, rekabet gücünün arttırılması Avrupada
istihdam sorununa^bir çözüm getirecektir midir, yoksa Avrupa refah modeli
için bir tehdit mi oluşturacaktır ikilemidir.
Kuşkusuz rekabet gücü kavramının tarifinde de çok farklı
yaklaşımlar söz konusudur. Bazı ekonomistler bu kavramı Avrupa'nın dünya
pazarlarındaki payını kaybetmesi anlamına kullanırken, diğer yazarlar
Avrupa'nın dünya pazarlarına o derece büyük ölçüde bağlı olmadığina işaret
ederek kavramın büyütüldüğü kadar önemli olmadığını vurgulamaktadırlar.
Aslında rekabet gücü ve bu gücün istihdama etkileri çok geniş bir
alanı kapsayan tartışmaları gündeme getirmektedir. Gerçekten rekabet gücü
ile istihdam arasında çok sıkı bir bağ mevcuttur. Burada temel sorun bu
ilişkilerin duruma göre olumu veya olumsuz oluşudur. Yaygın kanı ilişkinin
olumlu olduğu istikametindedir. Gerçekten ileri sürüldüğüne göre, işsizliğe
karşı en etkin çözüm canlı, uyum gücü olan ve rekabet gücüne sahip bir
ekonomidir. Böyle bir ekonomi yatırımları, büyümeyi ve istihdamı teşvik
edecektir^
Üzerinde durulan diğer çok önemli bir konu ise, Avmpa 'n ın
rekabet gücünün arttırılması ve bu yolla istihdam ve büyüme yaratılması
için nelerin yapılabileceği tartışmasıdır. Özellikle de istihdam
politikalarında Avrupa'nın rekabet gücünün arttırılmasına duyulan ihtiyaç
şiddetle vurgulanmaktadır. Burada üzerinde önemle durulan husus işçi
haklarının azaltılmasından ziyade, istihdam yaratmanın önündeki gereksiz
güçlüklerin kaldırılmasıdır.
Bu amaçla AB 'de makro ekonomik düzeyde ki politikaların hedefi
istihdam, büyüme ve rekabet gücü önündeki güçlüklerin üstesinden gelmeye
dönük çeşitli tedbirlerin uygulamaya konulmasıdır. Bir yandan "Tek
Pazarın" gerçekleştirilmesi ve bu pazarın Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini
A B ' n m genişlemesi yoluyla kuşatması, ekonomik ve parasal birlik, mal ve
hizmetlerde artan rekabet, özellikle petrol ve elektrik gibi monopollerin
kaldırılması, bu alanda neler yapılabileceğinin önemli örneklerini
oluşturmaktadır.
"'^ O'Sullivan, T.; "The Search For Competitiveness and in Its Implications for Employment"; The Search for Competitiveness and Its Implications for Employment, (Ed. by James Wickham); First IIRA European Regional Industrial Relations Congress; 1997; p. 223 - 229.
b. Büyüme ve İstihdam
Bazı çevrelerce ileri sürüldüğüne göre, daha hızlı bir büyüme
otomatik olarak daha büyük bir istihdama dönüşmeyecektir. Nitekim,
geçmiş, tecrübelerin de ortaya koyduğu gibi, daha fazla kapital yatırımları
yoluyla A B ' d e ortaya çıkan büyüme, esas itibariyle istihdam edilen
insanların şirketlere daha pahalı gelmelerine neden olmuştur.
Bu nedenle Avrupa 'da ortaya çıkan büyüme mevcut işleri koruma
yerine, iş arayan insanların sayısını artırmıştır. Sonuçta A v m p a ' d a bazı
yerleşmiş hakların azaltılması tartışmaları başlamıştır.
Burada temel sorun iş yaratma önündeki birçok güçlüğün artık
ortadan kaldırılması zamanının geldiğidir. Örneğin, daha fazla kısmi süreli
çalışma, daha fazla iş imkanı yaratacaktır. Böyle bir uygulamanın Avrupa
istihdamında çalışma imkanlarını genişletecek çok sayıda örneği verilebilir.
Ayrıca kısmi süreli işlerin işyerinin rekabet gücünü artırdığı da ileri
sürülmektedir^^
Kuşkusuz, temelde istihdam seviyesini tayin eden faktör, büyüme
hızıdır. Gelişmiş Batı toplumları içinde en yüksek büyüme hızlarıyla ABD,
en düşük işsizlik seviyesine ulaşmıştır. Gerçekten 2 0 0 0 yıllarında en yüksek
büküme 5 oranıyla bu ülkede kaydedilmiş, bunu sırası ile Kanada ve
Trampe, N.; "The Search for Competitiveness and Its Implications for Employment in the Twenty - First Century"; The Search for Competitiveness and Its Implications for Employment, (Ed. by James Wickham); First IIRA European Regional Industrial Relations Congress; 1997; p. 6.
Avustralya takip etmiştir, Japonya 'nm büyüme hızı nispeten düşük
kalmıştır.
2001 yılma yönelik tahminlerde ABD, Avustralya, Kanada 'da
nispi bir düşüş yaşanacağı tahmin edilirken, Japonya 'da buna mukabil bir
artma eğilimi gözlenecektir. AB ülkelerinde ise, en yüksek büyüme hızları
% 4,1 ile îsveç ve % 4 oranı ile İspanya'da kaydedilmiştir. En düşük oran
ise Danimarka 'da (% 2,1) tespit edilmiştir. 10 Avrupa ülkesinde 2000
yılında büyüme hızmm 3,3 olacağı belirlenmektedir.
Genelde 2001 yılma dair tahminler, büyüme hızlarında çok zayıf
bir düşme göstermekte ve Avrupa ortalaması 3,1'e gerilemektedir. Gerçekte,
Avrupa 'nın asrın başında nispeten yüksek büyüme hızlarıyla istihdam
sorunlarını zaman içinde hafifletmeye başladığı gözlenmektedir.
Günümüzde çarpıcı sorun, hala önemini koruyan bilgi işçileri eksikliğinde
kendini göstermektedir.
TABLO 42 - GELİŞMİŞ ÜLKFI FRDE GSYİH BÜYÜME TAHMİNLERİ, (% )
2000 200J
ABD 5,0 3,2
Avustralya 4,2 3,7
İsviçre 2,7 2,4
Japonya 1,4 2,0
Kanada 4,3 3,2
Kaynak: Economist, "Economic Indicators"; Vol: 355; Issue: 8170; 05.13.2000; p. 104.
TABLO 43 - BAZI AB ÜLKELERİNDE GSYÎH BÜYÜME TAHMİNLERİ, (%)
2000 2001
Almanya 2,8 2,8
Avusturya 3,0 2,8
Belçika 3,5 3,1
Danimarka 2,1 2,3
Fransa 3,7 3,3
Hollanda 3,8 3,4
İngiltere 3,1 2,7
İspanya 4,0 3,7
İsveç 4,1 3,5
İtalya 2,7 2,7
Euro -10 3,3 3,1
Kaynak: Economist\ "Economic Indicators"; Vol: 355; Issue: 8170;
05.13.2000; p. 104.
c. 'Esneklik" ve İstihdam Edilebilirlik"
Genelde kısmi süreli çalışmaya karşı çok sayıda karşıt görüş ortaya
konmaktadır. Bu işlerin aynı kariyer imkanlarını sağlamadığı, kısmi süreli
çalışanların esas itibariyle kadınlar olduğu, ekseriye bu işlerin düşük ücretli
sektörlerde ortaya çıktığı, kısmi süreli çalışanların sendika üyesi olmaya çok
fazla ilgi göstermedikleri ileri sürülmüştür.
Ancak rekabet gücünü artırma iddialarına ilaveten kısmi süreli
işler için ileri sürülen bir görüşe göre, kısmi süreli işler genç işçilerin emek
piyasalarına başlangıçta gimielerinin bir yolu gibi gözükmektedir. Aksi
halde bu gruplar belki de hiç bir zaman böyle bir işe başlayamacaklardır.
Ayrıca kısmi süreli işler aile ve iş hayatını bütünleştirmekte ve bazı işçiler
için emekliliğe hazırlanmanın bir yolu olarak değerlendirilmektedir.
6 Haziran 1997'de UNICE, CEEP ve ETUC arasında tam süreli
işlere nazaran kısmi süreli işlerde çalışanlar için bir ayırım yapılmamasını
öngören bir sözleşme imzalanmıştır. Bu sözleşme, işçiler ve işverenlerin her
ikisi için Avrupa'nın ihtiyacı olan daha esnek bir emek piyasasının ortaya
çılaşma yol açmış ve işsiz kitlelere emek piyasalarına geçme olanağı
yaratmıştır.
Bu gelişmeye karşılık AB ülkelerinin bazılarında istihdamın
korunması ile ilgili ayrıntılı kurallar mevcuttur. Örneğin uzun ihbar süreleri,
yülcsek kıdem tazminatı, işten çıkarmalara idari müdahaleler bu arada
sayılabilir.
Bazı yazarlara göre, bu kural ve uygulamalar, şirketleri yeni iş
olanakları yaratmak yerine, makineye yatırım yapmağa yöneltecektir. Böyle
bir iddia çerçevesinde işlerin korunmasına çalışmaktan ziyade, istihdamı
arttıracak tedbirler geliştirilmehdir. İleri sürüldüğüne göre, aslında
insanların çoğu ömür, boyu sürecek bir iş yerine, iş değişiklikleri ile kendi
yaşam standartlarını yükseltmeyi arzulamaktadırlar.
örneğin Danimarka 'da istihdamm korunmasmm nispeten düşük, iş
değiştirme eğilimlerinin yüksek olduğu, buna karşılık sosyal güvenlik
sisteminin herkesi kavradığı bir düzende istihdam seviyesi daha da
yükselmiş ve istikrarlı çalışma koşulları ile eş zamanlı olarak ortaya
çıkmıştır. Danimarka bu niteliği ile dünyanın en yüksek istihdam seviyesine
sahip ülkesi olarak gözükmektedir.
Diğer yandan eğitim sistemi de insanların "istihdam
edilebilirliğini" arttıran önemli bir faktördür. Bugün Avrupa ülkelerinde
kaynakların çok önemli bir kısmı eğitime gitmekte ve bu yatırımlar
işsizlerin istihdam edilebilirliğini artırmaktadır. Bu nedenle etkin eğitim
sistemleri özellikle Avrupa istihdam politikalarında önemle vurgulanmakta,
işsizliğin vasıf kaybına neden olacağına da işaret edilmektedir^
3. "Atipik/Standart - Dışı İstihdam
a. Genişleyen Kadın İşgücü ve Atipik İstihdam
Dünya'da ortaya çıkan değişimin boyutları arasında, üretimin ve
istihdamın hizmet ekonomilerine geçişi yanında başka faktörler de
sıralanabilir. Bunlar arasında, ekonomik ve teknolojik yapıda meydana
gelen değişmeler, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası ekonomik oluşumlar,
"küreselleşmenin hızlanması, üretim modelindeki değişmeler ve teknolojik
gelişmeler sayılabilir. İstihdamın sektörel dağılımındaki gelişmeler yanında
' " l b i d . ; p . 1-8.
"standart - dışı" çalışmanın yaygınlaşması da, tüm çalışma yaşamını
etkileyen önemli bir faktör olmuştur."
İşgücünün yapısındaki gelişmelere baktığımızda ise, kadın
işgücünün büyümesi, genç işgücünün artan önemi, işgücünün vasıf
düzeyindeki gelişmeler, diğer evrensel faktörler olarak sıralanabilir.
Değişimin temel unsurları arasında hiç kuşkusuz ileri teknolojiler
başta gelmekte, küreselleşmeye bağlı dış rekabet ve bunun sonucu olarak
üretim sürecinde ve çalışma hayatında yeni arayışlar beklenmektedir.
Gerçekten ortaya çıkan bu oluşumların etkisiyle Batı 'da iktisadi, siyasi ve
sosyal çevre koşullarında keskin bir dönüşüm yaşanmaktadır.
OECD raporlarına göre. Savaş sonrası dönemde belirgin bir
durgunluğun arkasından uzun bir süre bir iktisadi genişleme yaşanmış ve bu
dönem tekrar keskin bir durgunlukla kendini ortaya koymuştur. Böylece,
ekonomik faaliyetlerde dikkati çekici konjonktürel dalgalanmalar tespit
edilmiştir. Siyasi açıdan ise, özellikle Avrupa 'da önemh gelişmeler
gözlenmiştir. Doğu Avrupa ülkeleri, piyasa ekonomisine geçmeye
çalışırken, Batı Avrupa 'da AB entegrasyonu ile çok sıkı bir iktisadi
bütünleşme gerçekleştirilmiştir.
OECD ve bazı yazarlar ortaya çıkan diğer bir yapısal değişime
dikkati çekmektedir. Bat ı 'da hizmet sektörleri istihdamı kısa zaman
sürelerinde % 60'ların üzerine çıkarken, işgücünün meslek yapısında da
dinamik bir oluşum yaşanmıştır. Bu yapısal değişimde karşımıza çıkan diğer
çok önemli bir faktör, "standart - dışı istihdam" biçimlerinin hızla
genişlemesidir. Toplam işgücünde "kısmi süreli", "bağımsız çalışma" ve
"geçici istihdam" biçimleri ülkelerin birçoğunda keskin bir şekilde artmıştır.
Bazı yazarlar ise, mal ve hizmetlerde ortaya çıkan ve gittikçe
hızlanan küresel rekabete ve bunun sonucu olarak işletmelerin rekabet
kabiliyetlerinin artırılmasına dikkati çekmektedirler. Bu yazarlara göre,
böyle bir küreselleşme ve rekabet daha iyi motive edilmiş ve yüksek
seviyede eğitilmiş bir işgücü talep etmektedir^
Diğer yandan 1970Ter işgücünde kadın oranlarının hızlı bir şekilde
artışına tanıklık etmiştir. Nisbeten daha düşük seviyelerde olmak üzere
kadın işgücü oranları 1980Terde de artmaya devam etmiştir. OECD ülkeleri
arasında en yüksek kadın oranlarına Kuzey Avrupa ülkeleri, Kuzey Amerika
ve İngiltere'de rastlanmaktadır. İşgücünün yapısındaki böyle bir değişimin
çok değişik boyutlu tartışmaları gündeme getirdiği görülmektedir^ ..220
Gerçek şudur ki, kadınlar endüstri toplumlarında toplam işgücünün
daha büyük bir kısmını oluşturmaya başlamıştır. Kadın işgücünün artışı ile
çalışanların daha düşük ücret aldığı, sosyal yardımlardan daha az
yararlandığı, iş güvencesinin daha zayıf olduğu iddia edilmektedir.
Kadınların genelde sendikal örgütlenmeye karşı daha gevşek olan
tutumundan dolayı böyle bir gelişmenin sendikaların üye kaybında önemli
bir etken olduğu da ileri sürülmektedir^^'.
219
220
Davis, E.; "Trade Unionism in the Future"; IRRA; 9th World Congress, Sydney; 1992; p. 3.
Kadın işgücü ile ilgili olarak bkz. Erdut, Z.; "Avrupa Birliği'nde Çalışan Kadınların Hakları"; Prof, Dr, Nusret Ekince Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s. 353 - 3 7 4 .
Ekin, N.; "Değişim ve Sendikaların Geleceği"; Mercek Dergisi; S: 2; Nisan 1996; s. 25.
Yaygın bir biçimde kabul edilen görüşe göre, Avrupa 'da firmaların
kurumsal katılıklardan doğan yapısı, onların piyasa koşullarına uymalarını
geniş ölçüde önlemektedir. Bu katı kurallar, bilgi teknolojilerinin getirdiği
yeni fırsatları kullanmada ve Avrupa ekonomilerinin uluslararası rekabetini
önlemede en önemli güçlüklerdir. Bu uyumsuzluk bir geçiş somnu olmaktan
ziyade, bir yapısal problem olarak değerlendirilmektedir.
Karşı görüşe göre, böyle bir ekonomik kriz sadece kurumsal
katılıklara bağlanamaz. Bu katılıklar, "Fordist üretim modelleri"nin
beraberinde getirdiği yönetim ve örgüt yapılarının da bir sonucudur.
1990'ların başlarında kurumsal katılıkların ekonomik sonuçları ile, farklı
görüşler arasındaki uyuşmazlıklar daha henüz çözülebilmiş değildir.
Ayrıca, işgücünün yapısında ve davranış biçimlerinde de paralel
değişmeler kaydedilmiştir. Kadınların ve yüksek tahsil göraıüşlerin daha
büyük oranda işgücüne katılması, işgücünün yapısında ve davranışında
benzer bir değişmeyi de beraberinde getirmiştir. Sendikalaşmadaki
yavaşlamaya rağmen, işçi - işveren ilişkileri yeni bir denge yaratmış ve
beklenen aşırı . "sendikasızlaşma ve kuralsızlaşma" Avrupa 'da
gerçekleşmemiştir"^".
Dikkati çeken diğer bir değişme ise, "atipik" (atypical) istihdamın
artışıdır. Son 15 yılda emek piyasası esnekliğinin genişlemesinde değişik
istihdam biçimlerinin uygulanması, Avrupa iş hukukunda ve uygulamasında
en önemli değişiklik olarak karşımıza çıkmıştır.
' Treu, T.; "Labour Flexibility in Europe"; International Labour Review; Vol: 131; No: 4 - 5 ; p. 498.
1970Tere kadar AB 'n in birçok ülkesinde istihdam koşuUarmı
belirleyen temel yasal düzen, süresi belirsiz tam süreli istihdamı
öngörmektedir. Belirli süreli hizmet akitleri ülkelerinin çoğunda yasal
koruma altında uygulanmaktadır. "Kısmi süreli" (part - time) istihdam çok
hudutlu bulunmakta ve dolaylı sosyal güvenlik maliyetleri yüzünden bu tip
istihdam teşvik edilmemektedir^^^^.
b. Artan Kısmi - Geçici - Bağımsız İşler
Günümüzde, geçici biçimdeki istihdam şekilleri hızla artmaya
başlamıştır. Bu yüzden. Batı Avrupa 'da "geçici çahşma, sürekli çalışmayı
tehdit eden veya tamamlayan bir çalışma mıdır?" tartışmaları başlamıştır^^"^.
İstihdamın yapısındaki bu değişmelerden en fazla yararlanan genç
işçiler ve kadınlar, buna mukabil, en fazla zarar görenler ise, mavi yakalı el
işçileri olmuştur. Ayrıca, ekonominin hizmet sektörlerine kayması, kadm
işgücünün büyümesi, kısmi süreli istihdamı hızla genişletmiştir.
"Çalışma hayatında "esneklik" (labour flexibility) Avrupa 'da
tartışma gündemine esas itibariyle 1973 petrol krizini takip eden dönemde,
1970 ortalarında girmiştir. Krizin nedenleri bilinmekle beraber, çözüm
önerileri konusunda önemli farklar gözlenmektedir."
Ibid.; p. 509.
Bronstein, A. S.; "Temporary Work in Western Europe: Threat or Complement to Permanent Employment?"; International Labour Review; Vol: 130; No: 3; p. 291 vd.
Gerçekten, AB ülkelerinde 1970Terde ortaya çücan krizin bir
sonucu olarak sendikalar dikkati çekici bir güç kaybına uğramışlar ve
çalışma ilişkilerinde savunmacı bir tutuma girmişlerdir. Çok yüksek
seviyedeki işsizlik, sendikaların bu güç kaybının temel nedenini
oluşturaıuştur. Aynı zamanda ekonominin merkez - dışına yönelmesi
eğilimi ve "üçüncü sektör" (tertiary sector)'ün artan önemi, bütün gelişmiş
ülkelerde yapısal bir değişmeye neden olmuştur.
"Sayısal esneklik" (numerical flexibility) veya "dış esneklik"
(external flexibility), işverenin işgücünün büyüklüğünü tayin etme iktidarını
belirleyen bir kavramdır ve çalışma esnekliğinin en tartışmalı şeklini
oluşturmaktadır^^^.
Burada karşımıza iş güvencesi ile ilgili tartışmalar çıkmaktadır.
İşverenin işçi alma konusundaki özgürlüğü, çok sayıdaki ülkede önemli bir
tartışma konusudur. Özellikle İtalya'da katı bir "işçi devşirme" sistemi
mevcuttur. Ülkelerin çoğunda işverenler işçi devşirmede belirli meslek
kategorilerinde istihdam etmek istedikleri işçilerin sayısını, işçi bulma
bürolarına vermek suretiyle işçilerini boş işler için seçebilmektedirler.
Ayrıca, işverenin işçi seçiminde, fiziksel veya sosyal yönden özürlü olan
guruplar için de yasal kotalar mevcuttur.
Diğer yandan, işten çıkamialar da Avrupa 'da geniş tartışmalara
neden olmaktadır. Avrupa çalışma ilişkileri sistemi, toplu sözleşme ve
yasalar yoluyla işten çıkarmalara karşı koruyucu kurumlar getirmiştir. Bu
sistem, A B D ' d e uygulanan işçi çıkarmadaki serbesti sistemindan tamamiyle
Treu; "Labour Flexibility in Europe"; op.cit.; p. 498.
farklıdır. Bilindiği gibi Japonya'da ise, "ömür - boyu istihdam" uygulaması
sözkonusudur. 1990'ların başlarındaki kuralsızlaştırma ve esneklik
tartışmaları Avrupa sistemini çok az değiştirebilmiştir.
c. AB'de Kısmi Çalışman m Korunması
AB'de kısmi süreli istihdamın yaygınlaşmasıyla Haziran 1997
tarihinde bağıtlanan çerçeve sözleşme Konseye sunulmuş ve bağlayıcı bir
yönerge niteği kazanmıştır. Bu sözleşme esas itibariyle genel ilkeleri ve
asgari koşulları belirleyen bir çerçeve niteUğindedir. Sözleşmede genelde
istihdam koşulları düzenlenmekte, sosyal güvenlikle ilgili konular üye
devletlere bırakılmaktadır.
Sözleşmede kısmi süreli çalışanlar aleyhinde ayrımcılığın ortadan
kaldırılması, bu çalışmanın kalitesinin yükseltilmesi, gönüllülük esası
çerçevesinde geliştirilmesi ve ortaya konulan esnekliğin tarafların
ihtiyaçlarına uyum göstermesi öngürülmüştür. İleri sürüldüğüne göre, bu
sözleşme iki açıdan önem taşımaktadır. "İlk olarak sosyal tarafların AB
çapında bağıtladıkları bir sözleşme ile tüm AB ülkelerini kapsayan çalışma
koşullarını düzenleyebilecekleri görülmektedir.. Bu da AB'nin sosyal
boyutunun oluşturulmasında sosyal tarafların önemli bir rol
oynayabileceğini ortaya koymaktadır. İkincisi, AB çapında sosyal taraflar
arasındaki diyalogun somut sonuçlar vermeye başladığı görülmektedir"^^^.
Gönenç; "Part - Time Çalışma Hakkında Avrupa Sözleşmesi"; op.cit.; s. 35.
4. AB'nin İstihdama Bakışı
İş yaratma açısmdan bakılacak olursa, Amsterdam'da Antlaşmanın
gözden geçirilmesi ve 1997'de Lüksemburg 'da yapılan "İstihdam Zirvesi",
beraberinde bir "Avrupa İstihdam Stratejisi" doğurmuştur. Bu strateji,
insanları tekrar çalışmaya geri döndürmeyi ve istihdamın standartlarını
yükseltmeyi hedeflemektedir. Bu strateji 4 temele dayanmaktadır. Bunlar da
AB'n in 4 temel tercihidir:
• İstihdam edilebilirlik,
• Girişimcilik,
• Uyum,
• Eşit fırsatlar.
Bu dört temel tercih, ulusal seviyede alınacak kararlardır.
Tartışmalarla aşağıdan yukarı doğru, uygulanması öngörülmüş siyasi
ideolojiler tarafından zorunlu hale getirilmemiş tercihlerdir. Avrupa
Komisyonu, konuyla ilgili esas aktörleri, yani ulusal ve yerel otoriteleri,
özel sektör temsilcileri, ekonomistleri ve diğer uzmanları biraraya getirerek,
diğer üye ülkelerdeki tecrübeleri mukayese ederek bir karar oluşturmaktadır.
Daha sonra, takip eden yılda bu tercihler "Lizbon İstihdam, Ekonomik
Reform ve Sosyal Birlik Zirvesi"nde tartışılmıştır. Böylece, bir ölçüde, yeni
ekonominin temelleri atılmaya çalışılmıştır.
İstihdam hedefi, Avrupa 'da "Refah Devleti"nin ayrılmaz bir
parçasıdır. Refah devleti. Batı demokrasilerinin ve XX. asrın en büyük
oluşumlarından bir tanesidir. Böylece, sınıf farkları bertaraf edilmiş, sosyal
bütünleşme sağlanmıştır. Ayrıca, sosyal devlet, ekonomik büyümeyle sosyal
adaleti bütünleştirmiş ve "Avrupa Sosyal Modeli"nin temelini
oluşturmuştur.
Buradaki temel sorun, Avrupa 'nın emeklilik sistemiyle, iş
güvenliği ve sosyal diyaloguyla, ABD seviyesinde bir istihdam düzeyine
ulaşması ve böylece Avrupa Sosyal Modelinin yürümeyi sürdürmesidir. Bir
başka sorun ise, ileri teknoloji veya düşük ücretli ülkelerle A B refah
sisteminin birarada devam ettirilmesidir.
Herşeyden önce, sosyal koruma sisteminin ekonomik başarı
üzerinde olumlu etkileri vardır. Bu açıdan, sosyal koruma bir yük olmaktan
ziyade, verimliliği artırıcı bir faktör olarak, bireye sağladığı güvenlikle
ekonomik değişikliği, sosyal ve siyasi açıdan kabul edilebilir hale
getirmektedir.
İkinci olarak, sosyal adalet faktörü üzerinde durulabilir. Ekonomik
gelişme daima otomatik olarak herkese yarar sağlamaz. Tamamen kendi
işleyişine bırakılmış piyasa temeline dayalı gelir dağılımı, Avrupa 'daki
ailelerin % 40 'mı yoksulluk sınırının altına itmiştir. Vergi ve sosyal koruma
sistemi sayesinde, Avrupa nüfusunun dörtte birini oluşturan 100 milyon
insan, böyle bir tehlikeden uzaklaştırılmıştır.
Böylece, Avrupa 'da yoksulluk Avrupa ailelerinin % 17 - 18'ine
düşecek kadar azaltılmıştır. Avrupa Sosyal Modeli, yaşam standartlarını
geliştirmede ve fırsatları dağıtmada çok başarılı olmuştur. Bütün güçlüklere
rağmen, bu sistem devam ettirilmeli ve geliştirilmelidir.
AB'n in günümüzde İcarşılaştığı en önemli problem, nüfusun
yaşlanmasıdn\ 2025 'de 60 yaşmı geçmiş 37 milyon ilave kişi emekli
olacaktır.
Böylece, nüfusun üçte biri, yani 113 milyon insan emekli olacaktır.
Kuşkusuz, bununla artan sağlık ve emeklilik maliyetlerinden dolayı her
Avmpa hükümeti ilgilenmelidir. Diğer yandan, çalışan faal nüfus ve vergi
ödeyenler ve okula devam eden gençler azalacaktır.
Bütün bu tartışmalar yanında kuşkusuz AB sosyal koruma
sistemini modemleştirmehdir . Bu nedenle. Temmuz 1999'da AB "Sosyal
K o m m a Sisteminin Modernleştirilmesi Stratejileri" adı altında bir çalışma
yapmıştır^^''.
5. Hollanda Modeli: ''Laleler Açarken^^
Hollanda, günümüzde ilginç ve hızlı bir dönüşüm yaşamaktadır.
Aslında, "Batı Avmpa ülkelerinin çoğunda olduğu gibi, HoUanda'daki
ekonomik politikalar da uzun zamandır hastalıklı idi. Yüksek ücretler, bol
keseden dağıtılan sosyal yardımlar ve yüksek oranh vergiler, girişimciliği
nefes alamaz hale getirmiştir. Hükümet, sanatçıları, depolara konulacak
eserler yaratmaları için para ödedi. Alıcı çıkmadığı için depoya konan eser
sayısının 200 bini aştığı oldu. Rahatsızlıkları genellikle çalışmaya engel
olmadığı halde çok sayıda işçi özürlü ödeneğinden yararlandı."
Prodi, R.; ' A New Economy and a New Policy: the Role of the European Union"; (Speech to iht Conference on Progressive Governance in the 21st Century); Florence, 20 Nov. 1999; p. 8.
"Ancak, geçen yıl Hollanda, tahmini olarak % 2 .7 'hk bir
büyümeyle Batı Avrupa 'nın en yüksek büyüme oranını gerçekleştirdi. % 6.6
ile de en düşük işsizlik oranına sahip oldu. Avrupa 'nın zayıf noktalarından
biri olan istihdam yaratma konusunda da gelişme kaydederek, sosyal
maliyetleri düşürmeye başladı. Uzun süredir izlenen ve işçi sendikalarmca
da kabul gören ılımlı ücret politikası, ülkenin rekabet gücünü büyük oranda
artırdı. İyi eğitimli, birden çok dil bilen işgücü sayesinde Schiphol
Havaalanı 'ndaki yeni bürolar, Hollanda'yı Avrupa 'daki üstleri olarak seçen
yabancı şirketlerle doluyor. Hollanda şirketleri de "Bahardaki Ualeler" gibi
açıyor. Hükümet, serbestleştinneyi benimseyerek, kuaför salonundan,
bisiklet onarım dükkanına kadar her türlü iş kurmayı kolaylaştırdı ve ilk
olarak dükkanların çoğuna pazar günleri akşam 18:00'den sonra açık kalma 1 .228 , ,
izm verdi
Hollanda istihdam sorunlarını çözmede kısmi çalışmaya bir ölçüde
ağırlık vermiş görünmektedir. Özellikle kısmi çahşmada kadınlar arasında
yaygın bir uygulama gözlenmekte, kısmi kadın çalışması Hollanda 'da %
69 'a varaıaktadır. Gerçekten tüm çalışanlar açısından bakıldığında 1995
yılında en yüksek kısmi çalışma % 38' le Hollanda'da, en düşük oran ise %
5 ile Yunanistan 'da karşımıza çıkmaktadır^^^.
Bu gelişmeler, ileri sürüldüğüne göre, Avrupa 'nın da izlemesi
gereken bir "Hollanda Modeli"nin ortaya çıktığını göstermektedir.
"Hollanda örneğini savunanlar, ekonomiyi serbestleştirerek ve refah
Ingrassia, U.; "Sosyal Güvenlikte 'Uale Devri'nin Sonu"; The Wallstreet Journal; 13.01.1997; s. 2.
Dünya; "AB İşsizliğe Çareyi Part - time'de Arıyor"; 25.09.1997.
devletini parçalamaktan ziyade yeniden düzenleyerek, HoUanda'nm eski
Avrupa modeliyle, daha liberal İngihz ve Amerikan yaklaşımı arasında bir
orta yol bulduğunu" belirtiyorlar.
6. Kısmi Süreli Çalışma ve "İstihdam Mucizesi''
Bazı yazarlara göre ise, bu başarı abartılmamalıdır. Bu politikalar
sayesinde iş yaratıldığını kabul edenler, Hoilanda'daki işlerin % 37'sinin
yarım günlük işler olduğuna dikkati çekmektedirler. "Hükümetin, işverenler
üzerindeki ücret - dışı yardım yükünü hafiflettiğini ve ücretlerdeki ılımlı
artışın işe yaradığını kabul ediyorlar. Ancak, uluslararası ölçütlere göre,
emeğin maliyetinin hala yüksek olduğunu belirtiyorlar^"^^."
Diğer yandan ileri sürüldüğüne göre işsizlikle mücadelede
"istihdam mucizesi" yaratan örnek ülke Hollanda'dır. AB ülkeleri arasında
en yüksek işsizlik oranına sahip iken, bu oranı yarı yarıya indirerek
işsizlikle mücadelede başarılı ülkelerin arasında Hollanda gelmektedir.
1982 yılında işçi - işveren sendikaları ve hükümet arasında
imzalanan "Wassnaar Sözleşmesi" ile "iş için birlik" amacına yönelik bir
anlaşma gerçekleştirilmiştir. Anlaşmaya göre, "İşçi sendikaları daha fazla
çalışmasına rağmen ücretlerdeki düşüşü, işveren sendikaları da part - time
çalışmanın artmasını kabul etmişlerdir. Hükümet ise, part - time çalışmanın
teşvik edilmesini, sanayi politikasının verimli bir şekilde uygulanmasını ve
anlaşma sonrası zarar gören çalışanların sosyal desteğini sağlamıştır."
Ingrassia; "Sosyal Güvenlikte 'Lale Devri'nin Sonu"; op.cit.; s. 2.
özel l ik le . 1980Tİ yıllardan sonra part - time oranı % 5'den % 25 ' e
ulaşmıştır. Kadınlarda ise bu oran % 15'ten % 67 'ye çıkmıştır. "Erkeklerin
oranı Hollanda 'da % 17'ye ulaşırken, AB ülkelerinde bu oran ortalama %
5'tir. Hol landa 'da part - t ime çalışanların % 35 ' i haftada 10 saatten daha az
çalışmaktadır. Bu çalışmaya göre teşvik edilen bir diğer konu ise, yaşı
ilerlemiş ve sağlık sorunu olanlar için erken emeklilik uygulamasıdır".
Hollanda mucizesinin temelinde yatan hedef "işi daha ucuz ve
etkileyici yapmak, işsizliğin çekiciliğini ise ortadan kaldımıaktır." Diğer bir
değişle çalışmak "işsizler için daha çekici bir hale getirilmiştir". "Uzun
süreli işsizlerin istihdamında işverenin ödediği asgari ücretlerde hiçbir
kesinti yapılmamakta ve hatta ücretin belirli bir bölümü devlet tarafından
karşılanmaktadır."
"Ancak Wassnaar başarısı, Hollanda'nın 'modem ve esnek bir
sosyal devlet' olduğunu bir kez daha kanıtlamasında yatmaktadır. Toplumda
sosyal bir dışlanma olmadan ve fakirlik artmadan istihdamdaki artış
sağlanmıştır"^^'.
Diğer bir değişle, "Hollanda Mucizesi" "Avmpanm üzerinde
titrediği sosyal refah sisteminden koca parçalar koparmadan rekabet gücünü
arttırabileceğine işaret etmesi" açısından dikkat çekicidir. Ancak diğer
Avmpa ülkeleri Hollanda modelini taklide hazırlanırken, HoUanda'hlar
kendi mucizelerini tartışmaya başlamışlardır.
Kurt, D.; "Hollanda'da 'İstihdam Lale'leri Halen Açıyor mu?"; MESS İşveren ; S: 655; Ekim 1995; s. 6.
Aslında bazı yazarlara göre, bu başarı gecikmiş Hollanda
büyümesinin bir ölçüde arayı kapatması ile ortaya çıkmıştır. Ayrıca
Hollanda başarısının ardındaki "ulusal uzlaşma çok nadir rastlanan bir
durumdur. Bunun başka Avrupa ülkesinde tekrarı adeta imkansızdır.
Böylece Wassnaar anlaşması işsizlikle mücadele konusunda boş vaatler
yerine somut adımlar içeren bir devrim yaratmıştır. Anlaşmaya göre, işçiler
iş olanaklarının arttırılması adına yüksek ücret artışından vazgeçmişlerdir.
"Varılan anlaşma her ne kadar hemen sonuç vemıediyse de işe
yaramıştır. Hol landa 'da istihdam imalat, hizmet ve piyasaya endeksli diğer
sektörlerde kişi başına düşen çalışma saati bağlamında 1984 - 1995 yılları
arasında % 18 oranında artırmıştır. Bu sonuç aynı dönem içinde istihdamı %
13 oranında gerileyen Almanya ve % 14 oranında Fransa 'nın yüzünü
kızartmaya yetiyordu. Hollanda'nın istihdam artışı yine aynı dönemde %
3.3'lik bir artış kaydeden serbest piyasaların öncüsü ABD'y i de geride
bırakmıştır""^".
7 . İngiltere'de "İşsizlikProgramı''
Bir nesil önce Avrupa 'nın "hasta adamı" olarak anılan İngiltere,
günümüzde Avrupa 'nın diğer ülkeleri için model haline gelmiş bir ülkedir
artık. Bir ölçüde buna da "İngiliz mucizesi" denmektedir.
İngiliz ekonomisi konusunda kuşkusuz iyimser ve kötümserler
bulunmaktadır. İyimserlere göre, bugün İngiliz ekonomisi ABD, Japonya ve
Bois, M.; "Lalelerin Diyarî Tatlı Rüyasından Erken Uyandı"; The Wall Street Journal] 27.10.1997; s. 1 - 2.
Almanya 'n ın arkasından dünyanın dördüncü büyük ekonomisidir. Bu
değerlendirmelere göre, İngiliz ekonomisi Çin 'den daha fazla "direkt
yabancı yatırımları" (foreign direct investment) cezbetmekte ve İngiltere 'nin
işsizlik oranı, Fransa ve Almanya 'dan çok daha düşük olarak % 5,9'lara
varmaktadır. Ayrıca, İngiltere'nin kamu finansman durumu Avrupa
ülkelerinin birçoğundan daha iyi bir durum göstermektedir.
Buna karşılık, kötümserlere göre, ortalama bir İngiliz bir
Alman 'dan daha düşük verimli ve daha az zengindir. İngiliz eğitim
sistemine de bu açıdan tenkitler yöneltilmekte ve Alman işçisinin eğitiminin
daha yüksek olduğuna işaret edilmektedir. İngiliz ekonomisinin bugünkü
durumunu hem bir zafer, hem de bir başarısızlık olarak değerlendirenler,
sadece işsizlik oranları açısından İngiltere'nin nispi başarısına işaret
etmektedirler. Gerçekten bu ülke, hem istihdam hem de işgücüne katılma
oranında Avrupa 'nın diğer bÜ3âik ülkelerinden daha iyi durumdadır""^"^.
İngiltere'de 5 milyon yetişkin ve 2 milyon çocuk, işsiz, işgöremez
ya da yahıız yaşayan fertlerden oluşan bir aile ortamı içinde, herhangi bir
sosyal gelir olmaksızın yaşamaktadır. 45 - 64 yaş gurubundaki 5 erkekten
birisi çalışmamaktadır. 40 yaşlarında iş bulamayan bir kimsenin tekrar iş
hayatına dönmesi büyük ölçüde mümkün değildir. Son yirmi yılda, ülkede
işsizhk oranları düşük bulunurken, İngiltere'nin büyük şehirlerinde 500 bin
işgücü kaybı olmuş, buna mukabil ülkenin geri kalan kısmında 1,7 milyon
yeni iş yaratılmıştır.
Economist; ' A British Miracle?"; Vol: 354; Issue: 8163; 03.25.2000; p. 57 59.
Bu verilerin de ortaya Icoyduğu gibi, bazı yazarlar İngiltere 'de
refah politikalarını çağa uygun bulmamaktadır. Özellikle, "ücretli bir
istihdamın herşeye çare olacağı" görüşüne dayanan hükümetin refah
politikalarını çağdaş bulmamaktadırlar^'^'^.
2000 yılı bütçesinde, İngiliz hükümeti geleneksel "Beveridge
Refah Devleti"nden uzaklaşarak, özellikle vergi ve sosyal yardım sistemine
yeni uygulamalar getirerek yoksullukla mücadeleyi ön plana almış
gözükmektedir. İleri sürüldüğüne göre, XXI. yüzyılda, yoksullukla
mücadelede bu yaklaşım en geçerli olan yöntem olarak gözükmektedir~'^\
Sürekli bir işsizlik sorunu ile karşı karşıya bulunan İngiltere 'de
İşçi Partisi iktidarı ülkenin 12 bölgesinde 1998 Nisan'mda kapsamlı bir
işsizlik programı uygulamaya başlamıştır. 5 yıllık bir sürede uygulamaya
geçirilmesi öngörülen programın mali bilançosunun 5 milyar dolar olduğu
kaydedilmektedir. Bu projeye göre, "6 aydan daha uzun süreli işsiz olan
gençlere 4 ayrı seçenek sunulmaktadır; haftalık 60 Sterlinli sübvansiyonlu
bir iş, ağaç dikme gibi çevre korumasına dönük çalışma, gönüllü sektörlerde
ücretli çalışma ya da tüm günü kapsayan bir eğitim programı"
"Bu seçeneklerin gençlere verdiği mesaj sosyal yardımlara
dayanarak işsiz otumıamn artık seçenekler arasında yer almayacağı
Hirsch, D.; "Do the Workless Have to be Idle?"; New Statesman, Vol: 128; Issue: 4446; 07.26.1999; p. 22.
Hirsch, D.; "The End is Nigh for the Beveridge Welfare State"; New Statesman; Vol: 129; Issue: 4479; 03.27.2000; p. 8.
gerçeğidir. Zira kendilerine sunulan işleri kabul etmeyen gençler işsizlik
parası hakkını yitireceklerdir"""^^.
İngiltere'de uygulamaya konulan programın temel hedefi % 6 olan
işsizlik oranı içinde en yüksek paya sahip genç işsizlerin sayısını
azaltmaktır. Nitekim bu ülkede yapılan bir araştırmaya göre, genç işsizlerin
oranı % lO'lara ulaşmaktadır. Ayrıca, yaşı 25 ' in altında olupda 6 aydır işsiz
olanların sayısı 250 bindir.
Yeni program genç işsizlerin öncelikli olarak istihdam olanağı
bulmasına yönelik çeşitli öneriler getirmektedir. Bunlar arasında;
• özel sektörde genç işsizleri istihdam eden firmalara aldıkları her
genç işçi başına haftada 60 Sterlin devlet desteğinin sağlanması,
• genç işsizlerin çevreyle ilgili faaliyet gösteren gruplara
katılmaları veya,
• gönüllü çalışma gruplarından birine dahil olmaları ya da,
• tam gün eğitim^ programlarından birine kaydolmaları.
Öte yandan program 25 yaşın üzerindeki işsizleri istihdam eden
işletmelere işçi başına haftada 75 Sterlin ödemeyi öngörmektedir. Ancak bu
ödemenin gerçekleşebilmesi için teklif edilen işin en az iki yıllık olması
gerekmektedir.
Özkan; "Batı Avrupa İşsizlerini İşten Çıkarıyor"; op.cit.; s. 5.
Programın bir diğer yönü de bu ]<:onuda işbirliğine yanaşmayan
işsizlerin çeşitli yaptırımlarla cezalandırılmasıdır. Buna göre, bu kişilere
yapılan işsizlik, kira, sağlık yardımları, gösterilen işe gitmemeleri halinde %
50 azaltılacaktır.
15 pilot bölgede uygulamaya girmesi beklenen işsizlik programına
çeşitli eleştiriler getirilmektedir. İlk olarak uzmanlara göre programın en
büyük eksiği yeni iş alanları açmamasıdır. Böylece, işverenlere sadece
ihtiyaçlarını devletten fon aktararak kapatma hakkı tanınmaktadır.
îkinci bir eleştiri ise, bazı kötü niyetli işverenlerin ortaya
çıkabileceği noktasındadır. Bu işverenler mevcut çalışanları çıkararak
devletin yardımını alacak nitelikteki kişileri istihdam etmeye
yöneleceklerdir.
Nihayet bir diğer eleştiri konusu da yıllardır işsiz olan kişilerin
çalışma yaşamına nasıl entegre edileceğine ilişkindir. Çünkü program bu
konuda her hangi bir şey getirmemektedir"^ .
8. Alman "Üçlü Uzlaşma'^Modeli
II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya'nın yarattığı kalkınma
mucizesinin belirleyici öğelerinden birisi de, "Alman model i" diye
adlandırılan piyasa ekonomisi olmuştur. "Bu modelde işverenlerin, işçilerin
ve hükümetin aralarında bir üçlü uzlaşma geleneği oluşturarak sistemin daha
iyi işlemesini sağladıkları, ekonomide yüksek verimlilik ile yeterh
237 T İTO Gazetesi; "işsizlik"; 18.07.1997; s. 4.
istihdamın birlikte sağlandığı, sosyal refahın istikrarlı olarak artırılabildiği
gözlemlendi."
"Kurumsallaşmanın olumlu yönlerinin vurgulandığı "Alman
modeli", diğer ülkelere örnek gösterildi. Bugün gelinen noktada ise. Alman
modeli çok ciddi bir sınavdan geçiyor. Yeni teknolojilerin ve küreselleşme
olgusunun üretim süreçlerini ve rekabet koşullarını büyük ölçüde
değiştirdiği, esnekliğin her alanda büyük bir önem kazandığı dünyada, katı
kurallarla tanımlanan Alman modeli zorlanıyor."
"Alman firmaları, uluslararası rekabete ayak uydurmak için ülke
içinde yaptıkları yatırımı ve yarattıkları istihdamı sınırlarken, Almanya'da
işsizlik oranı % lO'u buluyor. Büyüme hızı düşüyor, sosyal devletin bazı
yükleri taşınamaz hale geliyor. Bu ortamda Alman modelinin belirleyici
özelliğini oluşturan "üçlü uzlaşma" geleneği de sarsıntı geçiriyor."
Aslında, Almanya 'nın 1950'lerden bu yana GSMH'dek i % 8'lik
artışla, % 3'lere düşen işsizhği, 1963 - 1973 döneminde % 0,9'lara düşerek,
tüm ülkelerden daha düşük bir seviyeye inmiştir. 1970'1er )mksek bir
verimlilikle geçmiş, 1990'lardan itibaren Alman işçileri yüksek ücret, düşük
çalışma saatleri ve yaygın sosyal yardımlardan faydalanmıştır. Birçok
yazara göre, Almanya böylece "etkinlikten fedakarlık etmeden eşitliğin
artırılabilinir olup olmama" sualine canlı bir cevaptır^^^
Buna rağmen günümüzde bu ülkede işsizlik % lO'ları geçmekte,
toplumda tatminsizlik artmaktadır. Özellikle Doğu Almanya ile birleşme,
beraberinde çok sayıda işsizi de getirmiştir. Aslında, işsizlik birleşmeden
^38
Judis; "Middle of Nowhere"; op.cit.; p. 15.
önce başlamıştır. A B D ' d e 1991 ile 1998 arasında 13 milyon yeni iş
yaratırken, Almanya 'da gerçekte 2,6 milyon iş kaybedilmiştir. Aslında
Almanya, istihdama elverişli nüfus açısından A B D ' d e n ve diğer Avrupa
ülkelerinden daha düşük bir orana sahiptir.
İleri sürüldüğüne göre, Maastricht Antlaşması, getirdiği Euro para
birimi ile Alman ekonomisini sıkıntılı bir hale sokmuştur. Böylece,
Almanya sıkı bir para politikası takip etmek, yatırımları yavaşlatmak
zorunda kalmıştır. Kuşkusuz, düşük faiz hadleri, büyümeyi ve istihdamı
hızlandıracaktır. Para politikaları, Almanya 'da iş kayıplarını açıklamaya
yetmemektedir.
Gerçekten, faiz hadleri Almanya 'da A B D ' y e nazaran düşük
olduğu halde, bu dönemde A B D ' d e 6 milyon iş yaratılmasına mukabil ,
Almanya 1 milyon iş kaybetmiştir. Almanya 'da iş fırsatlarının büyümesi
büyük ölçüde yapısal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Almanya 'n ın gerçek
ekonomik problemi, hizmet sektörleri olarak özetlenmektedir. Yeni
teknolojilerin Alman sanayiini daha etkin yapması sonucu, daha az işçi
talebi ortaya çıkmıştır.
Buna mukabil . Doğu ve Batı Almanya 'da 1970 - 90 arasında
sadece 5,6 milyon iş yaratılabilmiş. Birleştirilmiş Almanya 'da ise, 1
milyondan az iş yaratılabilmiştir, buna mukabil imalat sanayiinde 3 milyon
iş kaybedilmiştir. Halen Almanya, hizmet sektörü işçilerinin en az olduğu
ülke durumundadır. A B D ' d e çok sayıda yeni hizmet sektörü işleri yeni
firmalarca yaratılmaktadır. Fakat, Almanya 'da yeni bir işin başlatılması çok
guçtur .
Alman modelini zorlayan gelişmelerin başlıcaları arasında;
• Almanya'nın istihdamı artırma olanaklarını başta hizmetler
sektöründe olmak üzere, ABD'de olduğu gibi hızla
geliştirememesi,
• Almanya'nın katı kurallarla belirlenmiş çalışma koşulları, ülke
ve bölge bazındaki toplu sözleşmeler, yeni teknolojilerin
gerektirdiği esnekliğin sağlanamaması,
• Almanya'da ücretlerin eriştiği düzeyin dünya rekabetindeki
koşullara uymaması ,
• Ücretler, rakip ülkelerden daha hızlı yükselirken, verimlilik
artışının yetersiz kalması,
• Vergi yükünün ağırlığı,
• Global düşünen şirketlerin Almanya dışında yatırım yapması,
• Almanya'nın birleşmesinin getirdiği ilave yükler ve nüfusun
giderek yaşlanmasının sosyal güvenlik sistemine getirdiği
sorunlar, sayılmaktadır^"^^.
' ' ^ Ib id . ; s. 16.
^^^^^ Milliyet; "Alman Modeli Smavdan Geçiyor"; 02.06.1996; s.
Ayrıca, "ülkeye bir yandan İngiltere, İrlanda, Portekiz gibi AB'ye
üye ülke vatandaşları hukuki koruma altında çalışma için akın ederken,
diğer yandan eski Doğu Bloku ülkelerinden kaçak işçiler sızmaktadır.
Almanya'nın iş piyasası mozaiğinde Alman işçileri ile birlikte çoğunluğu
Türk olan 30 yıllık misafir işçiler işsiz kalmakta, buna karşın yasal ve yasa -
dışı yabancı işçiler istihdama katılmaktadır^"^'."
"Bir yandan İngiltere'den ülkeye 20 bin kişi çalışmak amacıyla
gelirken, diğer yandan Alman işverenler de İngiltere'ye yerleşmektedir.
Ülkede kalan işverenler ise, katı istihdam kurallarını dolanmak eğilimine
girmektedir. Gerçekleştirilen yoğun denetimlere rağmen kayıt - dışı
istihdam artmaktadır. Sonuçta, Almanya'nın istihdamı düzenleyen katı
kuralları, istihdamı daraltmakta başlıca etken haline dönüşmektedir."
Bu çerçevede iş güvencesi kavramı yerine "istihdam edilebilme
güvencesi" kavramının daha fazla benimsendiği iddia edilmektedir. "Zira
globalleşme kadar teknolojik gelişmeler de iş piyasasını etkilemektedir.
Artık, boşu boşuna iş güvencesiyle oyalanmak yerine, bireyleri iş bulabilir
hale getirmek önem kazanmaktadır. Aksi halde, alt yapıları olmayan bir işin
güvencesini vaat etmekten öteye gidilmeyecekür""^"" denilmektedir.
Özkan, A. E.; "Rekabet Gücümüz Nasıl Hantallaştırı 1 iyor?"; ME^S^/^v^r^n S: 689; Nisan 1997; s. 8.
Ibid.; s. 8.
9. Fransa'da Daha ''Kısa İş Haftası''
1997 yılının sonlarında Fransa 'da siyasi liderlere güvenini
İcaybeden işsiz kitlelerin protesto ve yürüyüşleri yoğunlaşmıştır. Bu
göstericiler iş bulma ümidinden ziyade, yıl sonu işsizlik primi talep etmeye
başlamışlardır.
İleri sürüldüğüne göre, resmi kayıtlarda toplam işgücünün
% 12.4'ü olarak gösterilen Fransa 'da işsizlik oranı, aslında bunun iki katma
ulaşmaktadır. Gerçekten stajyer, erken emekli, devlet tarafından finanse
edilen özel sektör çalışanları ile "kısmi işsizlerin" söz konusu kayıtlarda yer
almadığı belirtilmektedir.
Yaygın görüşlere göre, "Fransız ekonomisini açmak ve
serbestleştirmek, bunun yanında şirket dostu bir vergi ortamı yaratmak,
sürekli bir istihdamın en önemli araçlarıdır. Bu ülkede istihdam
politikalarına yönelmenin önemli bir siyasi boyutu da ortaya çıkmaktadır.
Başbakan Jospin 'nin önümüzdeki üç yıl içinde 350.000 kişilik yeni istihdam
yaratmak amacına dönük projeleri özellikle dikkat çekmektedir"^'^^
Bu projelerden en fazla tartışma yaratanı, kuşkusuz çalışma
sürelerinde indirim yapmayı amaçlayan programdır. Fransa'da 1997'nin
sonlarına doğru Sosyalist Başbakan yaptığı açıklamada 2000 yılma kadar
haftada 35 saat çalışma uygulamasının getirileceğini ifade etmiştir.
Başbakan haftalık^ çahşma saatlerinin kısıtlamasını amaçlayan ön taslağın
243 The Wall Street Journal; "Fransa'da İşsizler Kan Ağlıyor"; 12.01.1998, s. 3.
parlementoda tartışmaya açılacağını da belirtmiştir. Bu taslakta
hükümetlerin şirketlere sağlamayı planladığı yardımlar gösterilmektedir.
Taslak esas itibariyle 10 ve daha fazla çalışanı olan şirketleri
kapsamaktadır. Planın uygulamaya konulması ile ilgili "somut adamları"
içeren ikinci bir taslak 1999 yılında parlementoya sunulmuştur.
Çalışma saatlerinin azahılması maaşlarda bir kesintiye gitmeden
gerçekleştirilecektir. Hedefe ücretlerin kontrollü arttırımı ile ulaşılması
düşünülmektedir. Hali hazırda Fransa'da 39 saat uygulaması geçerli
bulunmaktadır. Başbakan "35 saate geçişi mümkün olan en iyi koşullar
altında gerçekleştirmek istiyoruz" demiştir.
İşverenler hükümetin bu yaklaşımına şiddete karşı çıkmaktadırlar.
"İdeolojinin mantığa galip geldiğini" ve "Fransa 'nın çağın gehşmelerine
uygun düşmeyen bir yaklaşım içinde olduğunu" belirtmektedirler. Başbakan
Jospin 'e göre, "devlet bir yandan 35, hatta 32 saat uygulamasına hızlı geçiş
yapan işletmeler üzerindeki işgücü maliyetini hafifletmek için gereken
fmansal yardımlarda bulunurken, bir yandan da istihdam yaratmak suretiyle
üzerine düşen rolü yerine getirecektir."
Bu istihdam yaklaşımı işçi sendikaları tarafından içtenlikle
benimsenirken, özellikle işveren sendikaları liderleri ve uzmanlar sosyalist
hükümetin yanlış çözümler ürettiğini belirtmekte, haftada sadece 35 saat
çalışma zorunluluğunun gerçekçi olmadığına, maliyetleri yükselteceğine ve
çok sayıda işletmenin kapanmasına yol açacağına dikkati çekmektedirler.
Fakat genelde Fransız halkı bu planı onaylamakla beraber, planın işsizlik
sorunlarına çözüm getireceğine kuşkuyla bakmaktadırlar""^"^.
10. Diğer İstihdam Politikaları
Günümüz Avrupasmda dikkati çeken en önemli gelişmelerden biri
de istihdam dışında tüm göstergelerin olumlu bir seyir takip etmesidir.
Gerçekten ileri sürüldüğüne göre, "kriz kurbanı Asya kaplanları tahtı
Avrupa'ya kaptırmıştır" ve yeniden yapılanma sürecini tamamlayan
Avrupalı şirketler yükselişe geçmiş, karlar her sektörde artmaya başlamıştır.
1995 ve 1996'da yeniden yapılanma sürecine giren Avrupa'h şirketler 1997
yılından itibaren doların da değer kazanması ile birlikte büyümede bir hızlı
dönemi başlatmıştır"^^
Özellikle 1999 yılındaki veriler Avrupa ekonomilerinin tekrar
büyüme yoluna girdiğini göstermektedir. Bir yandan tüketim eğilimleri
hızlanırken, diğer yandan ihracatta gözle görülen bir büyüme
yaşanmaktadır. Para poHtikalarmdaki disiplinin beraberinde getirdiği sıkı
ulusal bütçelerin uygulamaya konulmasının büyümeyi daha da
hızlandıracağı tahmin edilmektedir.
1999 yılında Avrupa ekonomileri büyük bir ihtimalle son 10 yılın
ortalama büjöime oranlarının üzerine çıkacaktır. Aslında bürokrasi, emek
piyasalarını kısıtlayıcı kurallar ve ticari teşviklere getirilen engeller, Avrupa
^-^^ The Wall Street Journal; "Fransa Daha Az Çahşmaya Hazırlanıyor"; 20.10.1997; s. 2.
Lavin, D.; "Hasat Zamanı"; The Wall Street Journal; 10.11.1997; s. 1.
şirketlerinin büyüme fırsatlarmı engellemektedir. Ülkeden ülkeye değişen
faktörler, verimlilik kaybma neden olmaktadır.
Almanya 'da vergi reformu tartışmaları, İ talya 'da kamu
lıarcamalanm kontrol altına alma çabaları ve Fransa 'da özelleştirmeye karşı
duyulan reaksiyonlar ve çalışma saatlerini azaltma çabaları bazı örnekler
olarak sayılabilir. Fakat bütün bu karmaşaya rağmen genelde 1998'den
itibaren Avrupa 'da büyüme oranlarının nispeten yükseldiğini ve işsizliğin
yavaşta olsa azaldığını, en azından artmadığını söylemek mümkündür^"^^'. Bu
eğilimleri aşağıdaki tablodan açıkça görebiliriz.
Tekrar büyüme eğilimine giren ekonomi yanında yürürlüğe giren
para birliği. Uzak Doğu'daki krize rağmen borsaların yükselişi, Avrupa
ekonomilerinde belirgin bir canlılığın yaşanmasına neden olmuştur. Para
birliğinin getirdiği mali yükümlülükler ve ekonomik disiplin, şirketlerin
küresel rekabete uyum çabaları, bu canlılığı dalıa da hızlandırmıştır.
Tüm bu gelişmelere rağmen paradoksal olarak işsizlik oranlarında
belirgin bir düşme gözlenmemektedir. İşsizlik oranlarındaki bu direnme
A v m p a Sosyal Refah devletlerinin yargılanmasına neden olmakta ve
"cömert Sosyal Devlet" anlayışı ciddi bir biçimde gözden geçirilmektedir.
Diğer yandan AB'de işsizlere dönük ulusal düzeyde bazı projelerin
uygulanması teşvik edilmektedir. Örneğin İspanya 'da işsizlik yardımı için
öngörülen koşullar zorlaştırılırken, yardım süresi kısaltılmaktadır.
Almanya 'da ise "İşsizlik yardımı alanlara talep formunda yapılan tanımlara
Bray, N.; "Avrupa Yeniden Büyüme Trendinde"; The Wall Street Journal; 27.10.1997; s. 7.
uymayan iş teKİifme olanak veren yasa geçtiğimiz Ocak aynıda yürürlükten
kaldırılmıştır. İ talya'da başbakan Prodi 'nin Zeytin Ağacı Komisyonu'nca
hazırlanan hükümet programında erken emekliliğe karşı önlemler öncelikli
konu olarak yer almaktadır"^'*^.
"Avrupanın en düşük işsizlik oranına sahip ülkesi Hol landa 'da
başlayan dalgalanmanın "domino etkisi" ile tüm kıtaya yayıldığı
gözlenmektedir. Hükümetler artık istihdam ettiği' işsizleri bordrolarından
çıkarıyor. İşsizlerin asıl işvereni konumundaki devlet işsizlerini gerçek iş
piyasasına kazandırıyor"^"^^.
B. ''SOSYAL AVRUPA'' ZİRVELERİ
1. Kopenhag Zirvesi
0 6 - 1 2 Mart 1995 tarihleri arasında "Toplumsal Kalkınma İçin
Dünya Zirvesi" Kopenhag 'da toplanmıştır. Bu Zirve 'de 2000'U yıllara
doğru dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal sorunlar
tartışılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, 3 bölümden oluşan bir deklarasyon
ve 5 bölümden oluşan bir eylem stratejisi benimsenmiştir. Tiirkiye'nin de
içinde bulunduğu tüm hükümetler bu deklarasyonu ve genel konulara ilişkin
10 taahhüdü imzalamışlardır.
247
248
Özkan; "Batı Avrupa İşsizlerini İşten Çıkarıyor"; op.cit.; s. 13.
Ibid.; s. 13.
Deklarasyon'un baş kısmında "yoksulluk, işsizlik ve toplumsal
dışlanma" bütün ülkeleri içine alan en önemli sosyal sorunlar olarak
sıralanmıştır. Özellikle vurgulanan, insanların yaşamlarındaki belirsizlik ve
güvensizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Bu deklarasyonda, özellikle "1990
New York Dünya Çocuk", "1992 Rio de Janerio Çevre ve Kalkınma",
"1993 Viyana Dünya İnsan Hakları", "1994 Barbados Sürdürülebilir
Kalkınma", "1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferanslarına" da
değinilmiştir.
Bu Konferans' ta "süratle ilerleyen değişim sürecinin yambaşmda
yoksulluğun, işsizliğin ve toplumsal çözülmenin yoğunlaştığı bir süreç
yaşandığına" işaret edilmektedir. Mutlak yoksulluk koşulları içinde yaşayan
kadınların sayısının erkeklerden fazla olduğuna değinilmekte ve mevcut
koşulların kadınlar ve çocuklar için ağır sonuçlar yarattığı belirtilmektedir.
Özellikle kadınların yoksulluk, toplumsal çözülme, işsizlik, çevrenin
Icötüleşmesi ve savaşların sonuçları gibi sorunlardan erkeklerden daha fazla
etkilendikleri iddia edilmektedir.
İnsanların güvenliklerinin kaybına yol açan yoksulluğun, üretken
istihdam yokluğunun ve toplumsal çözülmenin insan onuruna bir saldırı
olduğu belirtilmekte, insan kaynaklarından yeterli ölçüde yararlanılmadığı
ısrarla tekrarlanmaktadır.
Taahhütler arasında ise, "tam istihdamı, ekonomik ve toplumsal
politikalarımızın temel önceliği olarak belirlemeyi ve bütün kadm ve
erkeklerin özgürce üretken istihdam ve iş seçmeleri yoluyla sağlam ve
sürekli geçinme olanakları yaratabilmelerini sağlamayı taahhüt ediyoruz"
denilmektedir""^^.
Zirve Toplantıs ı 'nm Eylem Programı 'nm birinci bölümünde,
"toplumsal kalkınma için güçlendirilmiş bir çevreden", ikinci bölümde,
"yoksulluğun ortadan kaldırılmasından", nihayet üçünde bölümde, "üretken
istihdamın genişletilmesi ve istihdamın artırılmasından" bahsedilmektedir.
Özellikle, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyla ilgili bölümde,
yoksulluğun değişik görünümleri ve nedenleri olduğuna ısrarla
değinilmekte, kırsal kesimde ve kentlerdeki yoksulluk bilhassa
vurgulanmaktadır. İstihdamla ilgili bölümde, "yoksullukla mücadelede ve
toplumsal bütünleşmenin geliştirilmesinde tam, yeterli, uygun ve adil
istihdam etkili bir yöntemdir" değerlendirilmesi yapılmaktadır.
Temel olarak toplumsal sorunların ve yoksulluğun önlenmesinde,
istihdam politikalarına ağırlık verilmesi vurgulanmakta, eğitim, öğretim, işçi
- işveren ihşkileri, çalışma koşullarıyla istihdamın kalitesinin yükseltilmesi,
özel guruplar için istihdam olanaklarının geliştirilmesi, çalışma ve
istihdamın daha geniş bir çerçevede anlaşılması ifade edilmektedir. Nihayet
dördüncü bölümde toplumsal bütünleşmeden, beşinci bölümde uygulama ve
izlemeden bahsedilmektedir^^^.
249 Türk Harb - İş Sendikası; Kopenhag Toplumsal Kalkınma Deklarasyonu ve Eylem Programı; Ankara; Ekim 1995; s. 23. Ayrıca bkz. Köstekli, Ş.İ. "Avrupa Birliği İstihdam Stratejisi"; (Yayınlanmamış Makale); İstanbul-2000.
' " Ibid.; s. 88 vd.
Bu çerçevede, özellikle büyük miktarlara ulaşan dış yardımların bu
ekonomileri ağır bir borç yükü altına sokarak, gelişmelerini sınırladığı
önemle belirtilmiştir. Böylece, borç anlaşmalarının üçüncü dünyaya ne
derece yardımcı olduğu tartışmaları başlamıştır. Sonuçta, üçüncü dünya
ülkelerinin azgelişmişlikten kurtulmalarının yolu olarak, kendi gayretleri
üzerinde durulmuş, ne var ki, iç politikalar, ekonomik milliyetçilik, diğer
devletçilik şekilleri, ekonomilerin hızlı kalkınmasını önlemiştir. Aslında
sanayileşmiş Bat ı 'nm yardımlarıyla, gelişen ülkelerin çoğu başarılı bir
şekilde serbest piyasa ekonomisine, siyasi çoğulculuğa ve yeni çağın
ufuklarına doğru hızlı bir değişme gösterememiştir"^'.
2. Lüksemburg "İstihdam Zirvesi
Kasım 1997 tarihinde Lüksemburg 'da yapılan "İstihdam
Zirvesi"nin öncesinde Avrupa Komisyonu esasta üç belgeden oluşan bir
paket kabul etmiştir. Bu belgelerden birincisi "üye devletlerin istihdam
politikaları için "Klavuz İlkeler 1998", İkincisi "Ortak İstihdam Raporu
1997" ve nihayet "Avmpa 'da İstihdam Rapom 1997" dir.
"Bu üçlü paketin amacı zirvede tartışılmak üzere devlet
başkanlarına sağlam analiz ve politika rehberliği sağlamaktır. Üye
devletlerin istihdam pholitikaları için Klavuz İlkeler 1998 adlı belge
Avmpa 'dak i istihdam hakkında ciddi ilerleme kaydedilecekse üye
KazLio, T. (ed.); Globalization and the Challenges of Poverty Alleviation; op.cit.; p. 12. & Ayrıca bkz. Bandow - Vasquez, D. - I. (ed.); Perpetuating Poverty: The World Bank, the IMF, and the Developing World; Washington, D.C.: CATO Institute Publishing; 1994.
devletlerce izlenmesi Komisyon tarafmdan gerekli kilit politika, tedbir ve
hedefleri teklif etmektedir.
Üye devletlerce sunulan çok yıllı programlara dayanan Ortak
İstihdam Raporu, ulusal istihdam politikaları hakkında malzeme ve esas
olarak makro düzeyde üye devletlerce başlatılan başarılı istihdam
tedbirlerinden örnekler sunmakta ve bu bilgilerin AB açısından
paylaşılmasını hedeflemektedir. Üçüncü belge olan Avrupa 'da İstihdam
Raporu 1997 ise, işgücü piyasası hakkında analiz ve veriler vermektedir"""^^.
a. Klavuz İlkeler
Klavuz İlkeler 1998 Raporu Ortak İstihdam Raporu 1997'de
gösterilen dört ana eylem alanı çerçevesinde geliştirilmiştir. Bunlar
"Girişimcilik", "İstihdam Edilebilirlik", "Uyarlanabilirlik" ve "Fırsat
Eşitliğidir".
aa) Yeni Girişimcilik Kültürü
Temelde işletme kurmayı ve yönetmeyi kolaylaştırmaya yönelik
bu tedbirler KOBİ ' le r üzerindeki idari yüklerin gözde geçirilmesi ve
basitleştirilmesini öngörmektedir. Böylece ilave bir işçi istihdamının
işletmelere getireceği sabit maliyetler önemli ölçüde azaltılmaya
çalışılmakta, serbest çalışma tercihi yapan küçük işletmecilerin önündeki
Güncel Avrupa; "İstihdam Zirvesi"; Eylül - Ekim 1997; S: 7 - 8; s. 9.
sosyal güvenlik engelleri kaldırılmakta ve serbest çalışmayı kolaylaştıracak
tedbirler alınmaktadır.
Bu çerçevede ayrıca risk sermayesi piyasalarını geliştirmek,
böylece KOBİTerin finansmanla ilgili özel gereksinimleri karşılanmak
istenmektedir. Bu amaçla ikincil bir sennaye piyasasının kurulması
hedeflenmektedir. Nihayet vergileme sistemini istihdam için daha elverişli
bir hale getirmeye yönelinmekte, bu amaçla 2000 yılma kadar işgücü
üzerindeki vergi yükünü azaltmak amaçlanmaktadır.
bb) Uzun Süreli v e Genç İ ş s i z l i ğ i
Yetişkin işsizlerin işsiz kalma süresi 12 aya ulaşmadan her işsiz
yetişkine eğitim, yeniden eğitim, çalışma pratiği veya başka bir tedbir
biçiminde firsat sunulması sağlanmaktadır. Diğer yandan işsiz kalma süresi
6 aya ulaşmadan her işsiz gence böyle bir başlangıç firsatı temm
edilmektedir.
Sonuçta 5 yıl içinde genç işsizlik oranının yarı yarıya azaltılması
hesaplanmaktadır. Önemli bir kesimi uzun süreli işsiz olan özürlülerin
istihdam durumunun da böylece iyileştirilmesi hedeflenmekte ve okul
hayatından çalışma hayatına geçiş kolaylaştırılmaktadır.
İleri sürüldüğüne göre, üye devletler eğitim sisteminden erken
ayrılan geçlerin sayısını 5 yıl içinde yarı yarıya azaltmalıdır. Genç insanlar
çıraklık eğitimi yoluyla istihdama uygun becerilerle donatılmalıdır.
Bu çerçevede üzerinde durulan bir diğer konu ise, pasif
tedbirlerden aktif tedbirlere geçiştir. Bu amaçla özellikle sosyal yardım ve
eğitim sistemleri istihdam edilebilirliği aktif biçimde desteklemelidir.
Aslında gelir desteğinden ziyade istihdam edilebilirlik tedbirleri
öngörülmelidir. Bu yolla 5 yıl içinde kendilerine eğitim imkanı sunulan
işsizlerin sayısı % lO'dan % 25Terin üstüne doğru çıkarılmalıdır. Ücret -
dışı emek maliyetlerinde indirimler yoluyla düşük vasıflı işçilerin istihdam
maliyeti azaltılmaya gayret edilmelidir. Sosyal taraflar eğitim, çalışma
pratiği, stajyerlik ve diğer istihdam edilebilir tedbirleri için bir çerçeve
anlaşmayı bir an önce sonuçlandırmalı ve ılımlı ücret artış modellerini
sürdürmelidirler.
cc) Uyarlanabllirliği Geliştirmek
Herşeyden evvel iş örgütleri modemleştirilmelidir. Sosyal taraflar
işletmeleri üretken ve rekabetti kılmak ve esneklik ile güvenlik arasında
gerekli dengeyi kurmak amacıyla uygun düzeylerde çalışma sürelerinde
indirim, iş örgütlenmesi, esnek çalışma ve diğer konularda müzakereler
sürdürmelidir. İstihdam biçimlerinin gittikçe çeşitlendiği diklcate alınarak
standart olmayan çalışanlara daha büyük güvenlik ve mesleki statü
verilmeli, kısaca çalışma yaparken kariyer ilerlemesi ve sosyal güvenlik
korumasından yararlanmalıdırlar. İşletmelerde uyarlanabllirliği desteklemek
için beşeri kaynaklara dönük yatırımların önündeki engeller kaldırılmalıdır.
dd) Fırsat E ş i t l i ğ i Politikaları
Herşeyden önce cinsiyet ayrımını gidermek, kadınların daha fazla
istihdamını aktif biçimde desteklemek, istihdam oranları arasındaki
eşitsizliği azaltmak için gayretler sarf edilmelidir. Ayrıca, pohtika ve aile
hayatını bağdaştıracak politikalar öngörülmelidir. Kariyer kesintileri, analık
izni, yarım çalışma politikaları, kadınlar açısından büyük önem
taşımaktadır. Kadınların emek piyasasına girmesini desteklemek için
çocuklarla ilgili yeterli ölçüde kaliteli bakım hizmetleri sağlanmalıdır.
Kadınların çalışma hayatına geri dönüşünü sağlayacak tedbir
geliştirilmelidir. Bir süre ayrı kaldıktan sonra ücretli işgücüne geri dönmeyi
düşünen kadınlara özel bir önem verilmelidir"^''^.
b. "Ortak İstihdam Raporu"
1997 Ortak İstihdam Raporu'nda ise, üye devletlerin istihdam
politikaları üzerinde daha fazla bilgi verilmekte, üye devletlerin istihdam
açısından değerlendirmeleri yapılmaktadır. Bu raporda daha kapsamlı bir
stratejiye ihtiyaç olduğu vurgulandıktan sonra, üç ana konuda ilerlemenin
hızlandırılması çağrısı yapılmaktadır:
• "Kaynakların statik emek piyasası tedbirlerinden aktif
tedbirlere kaydırılması.
Ibid.; s. 11.
• Uzun süreli işsizlere yardım etmeye yönelik eylemlerin
geliştirilmesi,
• Birlik içinde istihdam ve katılım oranını iyileştirmenin bir yolu
olarak fırsat eşitliğini geliştirmek" öngörülmektedir.
c. "Avrupa İstihdam Raporu"
"Avrupa 'da İstihdam Raporu 1997 ise, birbiriyle bağlantılı ve
örtülü iki grup konuyu içermektedir." Bunlar: "yüzyılın bitimine doğru
Birlik önünde duran istihdamla ilgili politika görevleri ve ekonomik ve
parasal birliğe geçişin yarattığı sorunlardır. Rapor temel problem olarak
istihdam yaratılmasını tespit etmekte ve daha sonra ele alınması gereken ana
yapısal sorunları analiz etmektedir; beceri açığı, özel grupların sorunları,
esnekliğin geliştirilmesi, fizibilite ve gücün iyileştirilmesi, bireylerin
kapasitelerine göre ayarlanma yapılması", bu arada sayılabilir.
Rapor 1996'dan itibaren ortaya çıkan ekonomik canlanma, düşük
enflasyon, ılımlı ücret artışları çerçevesi içinde istihdamda zayıf da olsa bir
gelişme olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca, kısmi süreli çalışma
eğilimlerinde de artışlar gözlenmektedir. Gerçekten 1996'da yaratılan iş
fırsatlarının hemen yarısı kısmi süreli işlerden oluşmakta ve çalışanların %
17'si kısmi süreU çahşmaktadır.
Özellikle bu oranın kadın, genç ve özürlü gruplarda yüksek olduğu
anlaşılmaktadır. Rapora göre, işsizlikle mücadelede daha fazla istihdam
fırsatı yaratılmasına ihtiyaç vardır. Bunun için de emek piyasasının ve
kurumların yapısı ve işleyişi modemleştirilmelidir.
"Rapora .göre temel politikanın görevi işsizlikle uğraşmanın iki
yönlü bir iş olduğunun kabul edilmesinde yatmaktadır. Yeterli fakat
istikrarlı bir büyüme oranı oluşturmak ve işsizlerin emek piyasasının
ihtiyaçların uygun şekilde becerilerini sürekli olarak güncelleştirme
olanaklarına erişmesini sağlayarak onların istihdam edilebilirliğini artırmak
gerekli bulunmaktadır"^^"^.
d. Köln Avrupa Yürüyüşü
1999 yazında Köln (Cologne), Avrupa Birliği ve G8Ter
toplantısına ev sahipliği yapmıştır. Üç hafta süreyle Cologne 'de dünya
liderleri toplanarak yeni liberal stratejileri, bu politikalarla ilgili güçlükleri,
zengin ile fakir ülkeler arasındaki artan farkları ve nihayet güçlü ile güçsüz
arasındaki farkları bertaraf etmek için alınabilecek tedbirleri tartıştılar.
Bu iki toplantı, küreselleşme sürecinin ve yeni liberal politikaların
beraberinde getirdiği sorunlara dikkati çekmek isteyen "Sosyal Avrupa İçin
Mücadele", "Avrupa Yürüyüşü" eylemini de gündeme getimiiştir. Bu
yürüyüşü düzenleyenler, sendikacılar, siyasi partiler ve işsizliklerin
oluşturduğu faaliyet gurupları olmuştur.
Avrupa Yürüyüşü eylemini yaratan faktörlerin başında, Avrupa 'da
20 milyonu aşan işsiz ve 50 milyona varan yoksulluk sınırının altında
'-''Ibid.; s. 12.
yaşayan insanların varlığı gelmektedir. Böylece, sırasıyla Amsterdam,
Lüksemburg, Cardiff, Viyana ve Cologne 'de düzenlenen Avrupa Birliği
Zirveleri 'nde ortaya çıkan eğilimleri değerlendirmek üzere birlikte hareket
eden bir eylem ortaya çıkmıştır^^^.
3. Floransa ''XXI. Asır Konferansı''
20 Kasım 1999'daki Floransa Toplantısı 'nda, A v m p a Komisyonu
Başkanı R. Prodi, özellikle AB 'n in karşılaştığı somnları iki kategoride
toplamaktadır. Bunlar;
• ekonomik ve sosyal sorunlar,
• jeopolitik sorunlar,
Sosyal açıdan bakıldığında, A B D ' d e yapısal değişmeler
derinlemesine ve genişlemesine ortaya çıkmaktadır. Yaşam ümidi sürekli
artarken, doğum oranları düşmektedir. Diğer bir deyişle, nüfus yaşlanmakta
ve işgücü daralmaktadır. Bunun yanında endüstri, küreselleşmenin
somnlarıyla karşılaşmakta ve hızla değişen dünya piyasalarının rekabet
baskısı altında kalmaktadır.
Avmpa, yeni işler yaratmak için rekabet edebilirliğini ve
etkinliğini artırarak, ekonomik büyüme yapmak zomndadır. Fakat, aynı
zamanda insanlar toplumsal yaşam biçimini kommak zomndadır. Bunun
Mathers, A.; "Euromarch: The Struggle for a Social Europe"; Capital & Class; Issue: 68; Summer 1999; p. 15 - 17.
anlamı da, "Avmpa Sosyal Modeli"dir. Bu model, sosyal adaleti, el<:onomil^
büyümeyle birarada yürütme anlamına gelmelctedir.
Günümüzde, telcnolojiler ve emek piyasası Avmpa eğitim
sistemiyle birlikte değişmektedir. Aynı zamanda, A v m p a nüfusu
yaşlanmakta ve bizim refah sistemimiz, en kısa zamanda gözden
geçirilmelidir. Burada temel somn, refah devleti ile emek piyasalarını
birarada yürüterek, iş yaratma becerisidir. Bir yandan verimliliği artırma,
aynı zamanda Avmpa Sosyal Model i 'n i sürdürme ve modemleşt imie gereği
vardır. ABD son 5 - 10 yıl içerisinde iş yaratmada çok başarılı olmuştur.
Düşük enflasyon, yüksek büyüme ve düşük işsizlik. Bu nasıl ortaya
çıkmıştır?
Prodi 'ye göre, temel neden ABD'n in tek Pazar ve tek para
birimine bir asır önce sahip oluşudur. Avmpa bunu sadece son 10 yılda
yaratabilmiştir. Önümüzdeki 1 0 - 2 0 yıl zarfında Avrupa, Tek Pazar ' ın ve
Tek Para Birimi 'nin bütün faydalarından yararlanacaktır^^^.
İkinci olarak, A v m p a ' d a hizmet sektörleri geridir. Eğer bugün
ABD seviyesinde bir hizmet sektörüne sahip olunabilseydi, 30 milyon ilave
iş gücüne sahip olunacaktı. Bu halen Avrupa 'daki işsiz sayısını iki katıdır.
Diğer dikkati çeken bir fark, AB ve ABD'dek i kadm işçi sayısıdır. Bu fark,
21 milyona vamıaktadır. Burada da, Avmpa ABD'n in gerisinde
kalmaktadır. Böylece, Amerika 'nın A v m p a ' y a karşı üstünlüğü iki kattır^^"^.
Prodi, R.; ' A New Economy and a New Policy: the Role of the European Union"; op.cit.; p. 5.
Ibid.; p. 6.
4. Lizbon Zirvesi: Modernleşen Sosyal Model
23 - 24 Mart 2000 tarihinde Lizbon 'da toplanan AB Zirvesi, esas
itibariyle istihdam, ekonomik reform ve sosyal uyuma dayalı olarak küresel
çağın gereklerine uygun düşecek yeniliklere ve reformlara yönelmiş,
gelecek 10 yılı kapsayan bir stratejik hedef belirlemiştir. Lizbon Zirvesi 'nde
özellikle aktif bir istihdam politikasının geliştirilmesi üzerinde durulmuş ve
bu bağlamda 4 temel alanda gayret gösterilmesi önerilmiştir;
• "Özellikle Avrupa çapında bir iş veri tabanı ve öğrenme
fırsatları içeren istihdam hizmetleri sunulması yoluyla istihdam
edilme şansının artırılması ve nitelik açıklarının kapatılması;
işsiz insanların nitelik açıklarını kapatmasına yardımcı olacak
özel programların gehştirilmesi;
• Avrupa sosyal modelinin bir temel unsuru olarak yaşam boyu
öğrenmeye, sosyal taraflar arasındaki yenilik ve yaşam boyu
öğrenme anlaşmalarını teşvik ederek, yaşam boyu öğrenme ile
çalışma süresinin esnek belirlenmesi ve iş rotasyonu arasındaki
tamamlayıcılıktan yararlanarak ve ilerlemede çok başarılı olan
firmalar için bir Avrupa ödülü koyarak, daha fazla öncelik
verilmesi;
• Büyük kıtlık çekilen hizmet ve kişisel hizmet alanlarında
istihdamın artırılması;
• Mesleki bölücülüğün azaltılması ve iş yaşamıyla aile
yaşamının bağdaştırılmasmm kolaylaştırılması da dahil olmak
üzere, fırsat eşitliğinin her yönüyle geliştirilmesi"^'^."
İstihdamda bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde, Avrupa 'ya yeni
ufuklar açacak çok önemli kararların alındığı gözlenmektedir. 2010 yıllarına
kadar ortalama % 3 büyüme hızıyla 20 milyon yeni iş yaratmayı amaçlayan
AB, elektronik ticaret, internet kullanımı, okulların internete bağlanması,
kamu hizmetlerinde internet, patent düzenlemesi, Avrupa çapında bir
elektronik bilgi ağı, girişimcinin özendirilmesi, yüksek teknolojinin teşviki,
KOBİ ' ler in teşviki, hizmet sektörlerine geçişin önündeki engellerin
kaldırılması, altyapı hizmetlerinde liberalleşme, çalışanların vergi yükünün
hafifletilmesi. Ar - ge, bilgi teknolojileri ve insan kaynakları vb. alanlarda
çok sayıda refonnu öngörmüştür"^^^.
5. ''Yeni Ekonomi'' ve İşsizlik
Temelde Lizbon Zirvesi 'nde Avrupa 'da işsizlik sorununa köklü
çözümler getirmenin yolu olarak, "yeni ekonomide" başarılı olma gereği
üzerinde durulmuş, A B D ' d e ortaya çıkan ekonomik mucizenin A B ' d e
tekrarlanması temel tartışma alanlarından birini oluşturmuştur. Bu
reformların temelinde, esas itibariyle bilgi çağma uygun dönüşümler söz
konusudur.
' TİSK; "Avrupa Konseyi: Lizbon Devlet ve Hükümet Başkanları Toplantısı Sonuç Bildirisi - İstihdam, Ekonomik Reform ve Sosyal Uyum Kararları"; İşveren Dergisi Eki; C: XXXVIII; S: 7; Nisan 2000; s. 10.
Tüm okuUarm 200rde, tüm öğretmenlerin 2002'de, tüm bireylerin
2005'de internete bağlanması, internetin ucuzlatılması, emek piyasalarında
esnekliği sağlayacak düzenlemeler, "AB vatandaşlarına bilgi teknolojisi
alanındaki bilgi ve beceri düzeylerini düzenleyen bir BT (pasaportu)
verilmesi, verimlilik artışları öngörülmektedir. Avrupa Birliği 'nin çağı
sıçramasında, internete dayalı yeni ekonomi ağırlıklı bir model
öngörülmektedir"^^.
2000'lerin başında Lizbon Zirvesi'nde., AB işsizlik ve sosyal
dışlanmayla (unemployment and social exculision) ilgili yeni bir atak yapma
gereği duymuştur. 1980'lerde başlayan gayretler, 1990'larda büyüme,
rekabet gücü ve istihdamla ilgili Beyaz Kitap'larla devam etmiş ve istihdam
sorunlarının çözümü, yeni bakış açılarına oturtulmaya çalışılmıştır. Bu
yaklaşıma göre, büyüme gerekli fakat yetersizdir; yapısal reformlar
zorunludur fakat yetersizdir ve bütün politikalar arasında bir işbirliği
yaratılmak suretiyle iş olanakları artırılabilir.
1997 Amsterdam Antlaşması 'nm ardından A B ' d e A B D
seviyesinde veya istihdam sorunlarında iyi durumda bulunan bir üye ülke
seviyesinde istihdam yapısına kavuşmak için, 30 milyon yeni işin
yaratılmasına gerek olduğu hesaplanmıştır. Eğer emek piyasası koşulları
elverişli olursa, bugün işsiz olarak kaydedilen insanların iki katı kadar
işgücünün emek piyasasına gireceği hesaplanmıştır. Bu potansiyelin
karşılanması halinde, yaşam standartları % 15 daha artacaktır. Eğer fakir
ailelere yeterli yardım yapılabilse, eşitsizlik ve yoksulluk sorunu önemli
Ulagay, O.; 'AB'nin Ufku"; Milliyet; 28.03.2000; s. 22. 260 Ulagay, O.; "AB'nin Gündemi 'Yeni Ekonomi'"; Milliyet; 23.03.2000; s. 22.
ölçüde azalacaktır. Bütün bunlara rağmen, iş fırsatlarının artırılmasında
başarılı olunamamıştır"^ ^
Aslında, bölgelerarasmda da dengesizlikler vardır. İstihdam
oranları % 40 Tarla 80 Ter arasında değişmektedir. İstihdamın yetersizliğinde
cinsiyet dengesizliklerinin de önemli payı vardır. 25 ile 55 yaşları arasmdaki
insanların istihdam oranları A B D ' d e n farklı değildir.
Buna mukabil, A B ' d e çalışma yaşındaki kadınların yarısı
istihdamdadır. Aslında, A B D ' d e çalışma hayatına katılan kadm işgücünün
oranı üçte ikiden daha fazladır. Elverişli işler arasında da dengesizlik
görülmektedir. Hizmet sektörleri A B D ' d e % 55 oranında iken, bu oran
Avrupa 'da % 4 0 ' d ı r .
İstihdam sorunlarının çözümünde, emek piyasası reformları çok
önemli olmakla beraber, büyümenin de hızlandırılması gerekmektedir.
A B D ' d e her yıl verimlilik artışını karşılamak için en azından % 2 büyüme
hızına gerek vardır. Bunun yanında, ABD seviyesinde veya istihdamda
durumu en iyi olan üye seviyesinde bir istihdam yaratılması için birkaç yıl,
yılda % 3 oranında bir büyüme gerekli gözükmektedir.
Böylece, 23 - 24 Mart 2000 'de Lizbon 'da toplanan AB
Zirvesi 'nde, uzun dönemli rekabet gücü olan bilgi toplumuna dayalı bir
ekonominin Avrupa 'da kurulması düşünülmüştür. Aslında, "Avrupa Sosyal
Modeli", esas itibariyle rekabet gücü ve bütünleşme gibi temel iki hedefe
bağlı gözükmektedir.
Diamantopoulbu, A.; "Europe Must Get to Work"; People Management, Vol: 6; Issue: 5; 03.02.2000; p. 32.
özel l ikle küreselleşen dünya rekabeti artırmakta, sosyal ve
ekonomik değişme yeni bir çalışma, aile ve sosyal bir hayat yaratmaktadır.
Lizbon Zirvesi 'nin amacı, bilgi toplumunun talep ettiği ve yarattığı fırsatları
dikkate alarak sağlıklı bir büyüme, sosyal ve ekonomik politikaların
güçlendirilmesi ve bütünleştirilmesi hedeflerini ortaya koymaktadır. Bunun
da temeli işsizliğin ve sosyal dışlamanın bertaraf edilmesidir^^".
6. İstihdam Edilebilir İşgücü
Avrupa 'da girişimciliğin özendirilmesi ve yaygınlaştırılması
amacıyla UNICE tarafından yayınlanan 1999 Raporunda, özellikle
"istihdam edilebilir işgücü sağlamak" üzerinde durulmakta ve buna
erişebilmek için "rekabetçi işgücü maliyetlerine ulaşmak", "yüksek nitelikli
işgücü kullanmak" "esneklik yaklaşımının benimsenmesi" ve çalışmanın
daha fazla ödüllendirilmesi" faktörleri üzerinde durulmaktadır.
Gerçekten halihazırda A B D ' d e yaşam standartları Avrupa 'dan %
50 yüksek, işsizlik % 50 azdır. Küresel bir ekonomik yarışta özellikle
"istihdam edilebilir bir işgücüne" ulaşmak en önemli stratejik faktörlerden
biri olarak değerlendirilmektedir"^^^.
' ' ' l b i d . ; p . 33.
T ÜSÎAD - TİSK; Avrupa'da Girişimciliğin Özendirilmesi ve Yaygınlaştırılması; İstanbul; Mart 2000; s. 4 1 - 4 9 .
C. TÜRKIYE'DE ISTIHDAM POLITIKALARı
1. Önerilerin Çokluğu ve Gelişimi
Türkiye 'de işsizliği önleme yolundaki istihdam politikalarma
bakacak olursak, bu konuda Türkiye'nin hemen herşeyi tartıştığmı, buna
mukabil çok a z m i etkin bir biçimde uygulamaya soktuğunu görüyoruz.
Ne var ki bütün bu çabalara rağmen, ne Türkiye 'de işsizliğin
miktarı ve niteliği belirlenebilmiş, ne de bu konuda takip edilecek politikalar
yeterli ve bilimsel bir açıklıkla ortaya konulabilmiştir. Gerçekte Türkiye 'de
istihdam politikaları, başarılı bir planlamacının ve iktisat politikacısının
nüfus planlamasıyla yürütebileceği, çağdaş gelişmeleri dikkate alan büyüme
stratejilerine bağlı gözükmektedir.
Aslında istihdam politikasında seçenekler de gittikçe azalmaya
başlamıştır ve kitlesel işsizlik sorununun çözümünde özel istihdam
programlarının başarıları da dünya tecrübelerine göre sınırlı gözükmektedir.
İstihdam politikalarıyla ilgili gelişmeler açısından, özellikle
1981'den sonra hükümette, basın ve kamuoyunda istihdamı ar tmnakla ilgili
önemli tartışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında yurt - dışı göçün petrol
üreten Arap ülkelerine doğru daha da hızlandırılması, yurt - dışı
müteahhitlik hizmetlerinin geliştirilmesi, kürtajla ilgili kavramlar ve
tartışmalar, sanayinin üretim kapasitesinin arttırılması, "Roosevelt Planı"
benzeri öneriler, küçük ve orta ölçekli sanayinin teşviki, gemi inşaat sanayii
gibi emek yoğun sanayilere öncelik verilmesi, inşaat sektörünün yeniden
canlandırılması, zorunlu eğitim sürecinin uzatılması, gençlere yeni iş
imkanlarının sağlanması, emekli yaşının düşürülmesi, emekli olmayı
kolaylaştırıcı önlemler alınması, emeklilerin tekrar iş piyasalarına
girmelerinin önlenmesi, çalışanlara istihdam güvencesinin sağlanması, o
tarihlerde yürürlükte olan işten çıkarma yasağının kaldırılması talepleri
sıralanabilir.
Ayrıca esnek çalışma saatleri, kısmî ve esnek çalışmanın iş
yasalarınca güvence altına alınması, kıdem tazminatı, işsizlik sigortası gibi
önerilerin yanısıra, daha önceki yıllarda "köye ulaşım projesi", "köye
istihdam projesi", iş ve işçi bulma kurumunun yeniden örgütlenmesi, geçici
iş olanaklarının arttırılması, kısa çahşmanm düzenlenmesi önerileriyle de
karşılaşıyoruz.
İş ve İşçi Bulma Kurumu, yüksek öğrenim görmüş gençlerin ilk
önce yurt - içi istihdamına, bu gerçekleşmediği takdirde 4 aylık beklemeden
sonra yurt - dışı istihdamına öncelikler getiraıiş, beyin göçüne yol açmamak
için yurt - dışı istihdam açısından tahditler koymuştur.
2. Planlı Dönemde İstihdam Politikaları
"Türkiye 'de istihdamın genişletilmesi, kendi başına bağımsız bir
amaç olarak gündeme gelmemiştir. Yeterli düzeyde istihdam artışının
sağlanması, genel anlamda ekonomik büyümenin ve özel olarak da
yatırımların bir bağımlı değişkeni sayılmıştır. Kalkınma Planları 'nda
benimsenen genel yaklaşım da bu yönde olmuştur^^"^."
Planlı kalkınma döneminde her 5 yıllık planda istihdam
politikalarıyla ilgili olmak üzere çok sayıda önerinin sıralandığını .. .. 265
görüyoruz.
Özellikle planh dönemin başlangıcından itibaren;
a. Hızlı nüfus artışı,
b. Tarıma açılacak yeni alanların sınıra gelmesi,
c. Kırsal kesimden kentlere başlayan hızlı şehirleşme,
d. Tarım sektöründe makinalaşma,
e. Sanayi sektöründe yeterli gelişmenin gerçekleşmemesi, buna
mukabil teknolojik gelişmenin hızlanması işsizlik sorununu
daha planlamanın başlangıç yıllarında Türkiye 'nin en önemli
problemi haline getirmiştir.
Tekrar ifade etmek gerekirse, 35 yılı aşan bir süredir planlı
dönemde sarf edilen gayretlere rağmen, ülkemizde işsizhğin, daha doğru bir
deyimle üretken bir şekilde değerlendirilemeyen insangücü kaynaklarının,
ne zaman, ne de üretkenlik açısından yeterli bir değerlendirilmesi
' " Schulze, N.; "Türkiye'de îşgücü Piyasası, İşsizhk ve İstihdam Politikaları"; İktisat Dergisi, S: 364; Şubat 1997; s. 10.
Önal, N.; İstihdam; Ankara; 1993; s. 75.
yapılamamış, bu kayıpların büyüklük itibariyle genişliği ve niteliği yeterli
açıklıkla ortaya konulamamıştır"^^.
Planlı dönemde yaşanan ikinci sorun ise, bu kaybın daima Batı'da
gördüğümüz şekilde istihdam - dışı koşullar içinde ortaya çıkmasının gerekli
olmadığıdır. Tarım - dışı modem kesimlerde dahi, emek piyasası
kurumlarının bu sektördeki tüm emek piyasalarını kavrayarak işsizlik
sigortasıyla organik bağlar kurmak suretiyle çalışmayışı, gerçekten
ülkemizde işsizlik sorununu açık ve görülür bir işsizlik niteliğinden
uzaklaştırarak bir "istihdam yapısı sorununa" dönüştürmüştür.
Konumuz açısından istihdam politikalarına bakacak olursak, L
Plan'da "emeğin değerlendirilmesi esasına dayanan tarım - dışı çalışmaların
arttırılması", "özellikle inşaat sektöründe insangücü yoğunluğuna dayanan
teknolojilerin uygulanması" öngörülmüştür.
II. Beş Yıllık Plan'da ise, tarımda el sanatlarının geliştirilmesi
yanında, "maliyeti artırmaksızın işgücü yoğunluğu yüksek, sermaye tasarruf
edici ve istihdam yaratıcı" söktörlere öncelik verilmesi düşünülmüştür.
III. Beş Yıllık Plan'da "üretimde maliyet ve kalite yönlerinden dış
rekabetin önemli olduğu alanlarda" en ileri teknolojilerin kullanılması teklif
edilmiştir.
Böylece "I. Plan'da istihdam kalkınma hızından sonra ikinci
derecede ve sosyal bir hedef olarak ele alınırken, II. Plan'da da bağımsız bir
hedef olma özelliğini kazanamamış ve ekonomik büyümenin fonksiyonu
Ekin; Gelişen Ülkelerde ve Türkiye'de Bir İstihdam Politikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki; op.cit.; s. 61.
olarak görülmüş, III. Plan'da ise, sanayileşme ana hedef olarak aimmış,
istihdama kısa dönemli yaklaşım bırakılarak istihdamın uzun dönem içinde
çözüleceği" düşünülmüştür."''^
IV. Plan'da, girişim yeteneği olan "orta nitelikli teknik
insangücünün yetiştirilmesi için özel programlar, kurumlaşmalar ve
özendirmeler" sözkonusu edilmiştir.
V. Beş Yıllık Plan'da, istihdam sorunlarıyla ilgih tartışmaların
plan içinde daha büyük bir yoğunluk kazandığı gözlenmektedir. Burada çok
sayıda istihdam pojitikası önerisi yanında, özellikle küçük işyerlerinin teşvik
edilmesiyle ilgili temel politikaların ilk defa bu plan döneminde ele alındığı
ve vurgulandığı gözlenmektedir. İlk defa bir devlet bakanının özellikle
istihdam sorunlarıyla ilgilenmesi, bu plan döneminde istihdam
politikalarının daha ayrıntılı bir şekilde yoğunluk kazanmasının temel
nedeni olmuştur.
Dönemin istihdam politikasının ilkeleri Icüçük teşebbüslerin
önceliğine ve teknolojik yenilikleri takibeden sanayii yapısına
dayanmaktadır. "İstihdamın bir amaç değil bir araç olduğu bilinecek ve
devlet istihdam değil, sağlıklı bir istihdam ortamı yaratacaktır. Bu ortam
Türk ekonomisinin ve sağlıklı bir istihdam hayatının temel elementi olan
küçük teşebbüsler için uygulanacaktır.""^^ Bu hedefin gerçekleştirilmesi
amacıyla küçük teşebbüsün tabi olduğu ruhsat" ve işletme mevzuatının
basitleştirilmesi düşünülmüştür.
- ^ Önal; İstihdam; op.cit.; s. 78.
' ' Devlet Bakanlığı; İşsizlikle Mücadele; Ankara; 1986; s. 3.
1990 - 94 dönemini kavrayan VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı
döneminde "hızlı, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma süreci içinde gelir
dağılımını iyileştirmek, işsizliği ve yöresel gelişmişlik farklarını azaltmak,
planın başlıca amaçları arasında kabul edilmiştir." Buna ilave olarak, "genel
hedefler doğrultusunda yatırımların teşvik edilmesi, müteşebbis ruhunun ve
teşebbüs gücünün geliştirilmesi, küçük ve orta ölçekli teşebbüslerin
desteklenmesi", "küçük ve orta ölçekli teşebbüslerin geliştirilmesi için ise,
mevzuatta ve uygulamada karşılaşılan güçlüklerin ortadan kaldırılması ve
bu teşebbüslerin gelişmesinin desteklenmesi" önerilmiştir.
Nihayet, VII. Plan döneminde ise, kentlerdeki eğitimli gençlerde
işsizlik oranının % 30.2 'ye vardığı, "yurtdışına işçi göçünün, Türk
müteahhitlik firmalarının faaliyetlerini yoğunlaştırdığı Orta - Doğu, Kuzey
Afrika ve eski Sovyet Cumhuriyetlerine yöneldiğinden" söz edilmektedir.
İlave olarak, "işgücü piyasasında esnekliğin artırılmasını dildcate
alacak, yaygınlaşmaya başlayan yeni çalışma biçimlerini düzenleyecek, ülke
şartları ve uluslararası standartlara uygun bir mevzuat oluşturma çabalarının
sonuçlandırılamadığı" ifade edilmekte ve ücretliler içinde kayıt - dışı
kesimde çalışmanın yaygınlığı, çalışma ilişkilerini olumsuz yönde
etkilemektedir, değerlemesi yapılmaktadır"^^.
2 6 9 j3p^. vn^ Beş Yıllık Kalkınma Planı Stratejisi; AnkM^ 1995; s. 10; & DPT; İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi; Ankara; 1995; s. 34 vd.
3. İşsizlikten Sorumlu Bakanlığm Yaklaşımları
îst ihdam sorunlarıyla ilgili bir devlet bakanının
görevlendirilmesini müteakip, devlet bakanlığında bakanlıklar arası
koordinasyonun sağlanması ve politikaların oluşturulması amacıyla 1985
tarihinde Milli Eğitim, Tarım, Orman ve Köy İşleri, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik, Milli Savunma, Sanayii ve Ticaret, Maliye ve Gümrük
Bakanlıkları yanında. Hazine ve Dış Ticaret, DPT, Başbakanlık Sosyal ve
Kültürel İşler Başkanlığı 'ndan oluşan "İstihdamı Geliştirme Yüksek
Koordinasyon Kurulu" teşkil edilmiştir.
Bu çerçevede 1985 yılından itibaren çok sayıda "Beceri
Kazandırma Programlan" uygulanmıştır. Bunlar arasında, "konfeksiyon,
halıcılık, el sanatları, dokumacılık, elektronik araçların montajı gibi
alanlarda, hem maliyeti düşüraıek, hem de ekonomide tam gün çalışma
taleplerinin azaltmak için evde çalışmanın teşvik edilmesi" gibi çahşmalar
yer almaktadır.
Ayrıca gençler için "daktilo, steno, gümrük ve ihracat mevzuatı ,
muhasebe, turizm" gibi orta öğrenim vasıflarında eğitim olanaklarının
genişletilmesi teklif edilmiştir. Buna ilave olarak er ve erbaşlara mesleki
vasıf kazandınna programları ile, 865 kurstan mezun olan 24 bin kursiyere
sertifika verilmiştir. Bir başka projede ise, televizyonda turizm eğitimi
başlatılmış ve çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen beceri geliştiraıe
amaçlı meslek eğitim programlarında kullanılmak üzere "eğitim setleri"
hazırlanmıştır
ikinci olarak "kendi işini kurmak ve kurulan işini genişletmek
isteyen küçük ve orta ölçekli teşebbüslere çok yönlü destek sağlanması"
girişimleri başlatılmıştır. Bu amaçla ilk önce 1986 yılında "İş Vakfı"
kurulmuş, bu vakıf çerçevesinde "Teşebbüs Destekleme Ajansı" (TDA)
uygulaması başlatılmıştır.
Bakanlık, işsizlikle mücadelede uzun vadede alınacak tedbirler
yanında, kısa ve orta vadede alınabilecek tedbirlerle ilgili çok sayıda proje
geliştirmiştir. Bunlar arasında:
a. Çalışma hayatına ilişkin mevzuat düzenlemeleri,
b. Atıl kapasitelerin harekete geçirilmesi,
c. İşletmecilik problemleri olan kuruluşlara yardım,
d. Geri kalmış yörelerde emek yoğun endüstrilere girdi sağlayan
yatırımların yapılması,
e. Güç durumdaki işçi şirketlerinin rehabilitasyonu,
f. Turizmde ev pansiyonculuğu,
g. İşsizlepn beceri kazanma yoluyla iş kurmaları,
h. Ev üretiminin teşviki,
1. Yatırım projelerinin hızlandırılması yoluyla erken istihdam
sağlanması,
i. Kamu kuruluşlarında verimliliğin arttırılması.
j . ileri teknolojinin teşviki,
k. Kuruluşlara pazarlama desteği verilmesi,
1. Aile planlaması,
m. Tasarrufun teşviki,
n. Küçük ve orta büyüklükteki teşebbüslere çok yönlü destek
sağlanması ve diğer projeler sayılabilir"^^
Askerlik hizmetinin kısaltılması veya uzatılarak bir kısmının
sosyal ve ekonomik alt yapıların geliştirilmesinde kullanılması yolunda da
ilginç tartışma ve öneriler de yapılmıştır.
4. ''KİIC Projesi
Ülkemizde yeni istihdam imkanları yaratmaya yönelik olarak
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve İş ve Bulma Kurumu 'nun birlikte
yürüttükleri "Soydaş Entegrasyon Projesi" (SEP) kapsamında "ICendi İşini
Kumia" (KİK) Projesi 'nin geliştirildiğini görüyoruz. Gerçekten Türkiye
özellikle 1980'H yıllarda "gerek kamu kesimi, gerekse kamu - dışı
kumluşlar tarafından birçok küçük ölçekli kalkınma, ya da girişimci
destekleme programı yürürlüğe koymuştur".
"İş Vakfı" ve buna bağlı kuruluşlarca yürütülen çalışmaları, "İİBK
tarafından Erzurum'un Oltu ilçesinde yürütülen ve oldukça başarılı sonuçlar
"^ Devlet Bakanlığı; İşsizlikle Mücadele; op.cit.; s. 23 ve devamı.
alman Oltu Taşı İşletmeciliği gibi projeleri yine İ İBK'nun UNICEF ile
birlikte yürüttüğü* "Genç Kız ve Kadınların Mesleki Oryantasyonu ve
İstihdamı Projesi" kapsamında yapılan çalışmaları ve Türkiye Kalkınma
Vakfı 'nm Doğu ve Güneydoğu Anadolu 'nun bazı bölgelerinde yürüttüğü
kırsal kalkınma faaliyetlerini sayabiliriz".^^^
Özellikle 1989 yılında yaklaşık 320 bin soydaşımızın
Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması, bu soydaşların Türk toplumuna
sosyo - ekonomik ve kültürel açıdan entegrasyonu amacıyla KİK Projesi 'nin
başlatılmasına neden olmuştur. Bu proje çerçevesinde 10 bin vasıfsız
soydaşın mesleki eğitimden geçirilerek istihdamı, 25 bin vasıflı soydaşın
doğrudan istihdamı ve 35 bin soydaşın ise oryantasyon kurslarından
geçirilmesi hedeflenmiştir.
Gerçekten 1991 tarihinden itibaren bir yıllık dönemde sanayi,
hizmet ve tarım sektörlerinde ve çeşitli dallarda 365 KİK projesi
hazırlanmış ve bu projelerde toplam 3.620 soydaş kendi işlerinde istihdam
edilmiştir.
"KİK modelinde amaç kendi işlerini kurmak isteyen ve belli bir
beceri ve deneyime sahip olan kişiler için piyasa ekonomisi koşullarında az
bir sermaye ile pazarın gereksinim duyduğu, özellikle emek yoğun
işkollarında kendi kendini finanse edebilen küçük işletme modellerinin
oluşturulmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilmesi için öncelikle gerekli pazar
araştırmaları yapılmakta, bunun ardından da fizibilite ve örgütlenme
Balamiz, A.; "îstilıdamın Geliştirilmesinde Küçük Ölçekli Kendi İşini Kurma Projeleri Modeli"; / / . îstihdam Haftası Tehliğleri\ 1992 (ÎÎBK); Ankara; 1992; s. 37.
çalışmalarına geçilmektedir. Uygun bulunan projelere mali destek
sağlanmakta ve proje çerçevesinde bir araya getirilen gruba yerleştirilen bir
şirket modeli ile ticari kimlik kazandırılmaktadır"."'^"
Genelde KÎK Modelinin en çarpıcı özelliğini, küçük ölçekli
işyerleri oluşları teşkil etmektedir. Gerçekten KİK projelerinde işletmelerin
% 50's i 10 kişiden az, % 50'si ise, 1 0 - 2 5 kişi istihdam eden işyeri
büyüklüklerine sahiptir. Bugüne kadar gerçekleştirilen 365 KİK projesinden
herhangi bir nedenle kapanan işyeri olmamıştır.
Bazı değerlendirmelere göre, "SEP kapsammda kendi işini kurma
konusunda yürütülen başarılı çalışmalar KİK modelinin istihdam
olanaklarının arttırılması ve işsizlik sorununun giderilmesinde geçerli ve
gerçekçi bir seçenek olabileceğini ortaya koymuştur. Bu modelin büyük
sermayenin pek rağbet etmediği Doğu ve Güney - Doğu Bölgesi 'nde
özellikle emek yoğun üretim dallarında yaygınlaştırılması"nın hem işsizlik
sorunlarına, hem de geniş nüfus kesimlerinin kentlere yönelmesine mani
olarak bölgesel dengesizlikleri önleyeceği ileri sürülmüştür.
Hatta bu modehn Asya 'daki Türk Devletleri 'nde bir kalkınma ve
istihdam projesi olarak uygulanabileceği de iddia edilmiştir."^"^
Ibid.; s. 39.
5. "İşgücü Uyum Projesi''
Türkiye 'de özelleştirme nedeni ile bu sürecin bireyler üzerindeki
olumsuz etkilerini gidermek amacıyla "İşgücü Uyum Projesi ( İUP)" 1994
yılında başlatılmıştır.
Dünya Bankasının desteği ile Hazine Müsteşarlığının, İş ve İşçi
Bulma Kurumu, KOSGEB ve TOBB ile ortaklaşa yürüttüğü bu proje 30
Haziran 1998'de sona ermiştir. Projenin amacı özelleştirme faaliyetleri
sonucu işsiz kalan işsizlere destek sağlamaktır. Özellikle Pet - Las ile Sümer
Holding' in özelleştirmesi sonucu toplam 3937 kişinin işsiz kaldığı, bu
işçilerden 3236'sının İUP 'nm tanıtılması amacıyla düzenlenen bilgilendirme
toplantılarına katıldığı anlaşılmıştır.Bu projeye iç ve dış fmansal desteğin
18.3 milyon dolara ulaştığı bildirilmektedir"^"^.
6. "İstihdamm Artan Ümidi" KOBİ'ler
a. Küçük İşyerlerinin Artan Önemi
KOBİ' ler le istihdam arasındaki ilişkinin incelenmesi, gerek teori
gerekse uygulama açısından gerçekten ilginç bir araştırma alanı
oluşturmaktadır. Küçük işyerlerinin bir yandan ekonomik gelişmeye ve
üretim artışına yaptığı katkılar, diğer yandan ekonomide yarattıkları yıllık
net istihdam artışları, bu işletmelerin çağdaş büyüme hedeflerine uygun
kuruluşlar olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.
274 Milliyet; "İşsizlere Destek Projesi Bitiyor"; 25.05.1998; s. 9.
Bu nitelikleriyle gerek gelişmiş, gerekse gelişme halindeki
ülkelerde, küçük ve orta ölçekli işyerleri kalkmma hedeflerini
belirleyenlerin ve politikacüarm dikkatini yoğun bir biçimde üzerine
çekmiştir. Ortaya koyduğu ilginç tartışma alanlarıyla küçük işyerlerinin
istihdam hedeflerine katkısı son yıllarda Batı'da ve özellikle A B D ' d e çok
sayıda araştırmanın ve yayının da konusu olmuştur.
Zaman içinde küçük işyerlerinin oranında ve istihdamda ki
paylarında dikkati çeken gelişmeler, temelde bazı faktörlere bağlı olarak
ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle, hem halihazırda küçük işyerleri
ekonomi ve istihdamda çok önemli paylara sahip bulunmakta, hem de
zaman içinde bu payların nispi önemi artmaktadır. Böyle bir sonucun ortaya
çıkmasında, kapanan ve daralan işyerlerinin neden olduğu iş kayıplarına
nazaran, açılan ve büyüyen işyerleri, dolayısıyla küçük işyerlerinin net yeni
istihdam artışına katkıları daha büyük oluyor demektir.
Her ne kadar kapanmalar büyüklere nazaran küçüklerde daha
fazlaysa da, yeni açılma ve gelişmeler küçüklerde yine daha çoktur. Buna
mukabil, büyüklerde daralmalar daha yaygın görülmekte ve toplam
istihdama olumsuz etkileri daha bÜ3âık olmaktadır.
Örneğin, AB 'de 1973 - 80 döneminde imalat sanayiinde istihdam
3.2 milyon azalmıştır. Aynı zamanda 500 'den fazla işçi çahştıran
işyerlerinde işgücü 3.6 milyon daralmıştır. Buna mukabil, küçük
işyerlerinde istihdam ya mevcut seviyesini muhafaza etmiş veya artmıştır.
Özellikle ileri derecede endüstrileşmiş bölgelerde kömür
madenleri, çelik, gemi yapımı, tekstil gibi iktisadi geleceği sınırh olan
işkollarında, esas itibariyle büjmk işyerlerinin kapanması veya daralması,
böyle bir sonucun ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Küçük işyerleri
özellikle Avrupa perspektifiyle bakılacak olursa, endüstrideki istihdamın
düşük olduğu, az nüfus yoğunluğu bulunan, fert başına gayri safı milli
hasılanın düşük, işsizhğin yüksek olduğu bölgelerde yoğunlaşmaktadır"
Öte yandan, İstanbul Sanayi Odası tarafından yapılan araştırmalara
göre, istihdam açısında ilk 500 firmanın, ikinci 250Tik firmaya nazaran
daha yavaş istihdam artışı yarattığı belirlenmiştir. Böylece Türkiye 'de
küçüklere nazaran büyüklerin daha yavaş büyüdüğü anlaşılmaktadır.
Nitekim, 1993 - 96 döneminde ilk 500 firmada istihdam daralırken, aynı
dönemde ikinci 250 ' l ik firmada bu oran % 24 genişlemiştir.
b. İstihdamda KOBİlerin Yüi<sei< Payı
Küçük işyerlerinin Türkiye ekonomisinde ve imalat sanayiinde,
işyeri sayısı, üretirn, yaratılan katma değer ve istihdam açısından dünyadaki
örneklerine benzer şekilde çok önemli bir paya sahip olduğunu görüyoruz.
Aslında Batı 'daki örneklerine benzer şekilde, Türkiye 'de küçük işyerlerinin
zaman içinde yıllar itibariyle önemindeki değişmeleri ortaya koyacak yeterli
istatistikler mevcut değildir. Özellikle işyeri ve istihdam sayılarındaki net ve
brüt artışları, zaman içindeki değişmeleri ve küçük işyerlerinin istihdama
etkilerini yeterli bir açıklıkla takip edemiyoruz.
" •' Korte, W. B.; "Small and Medium - Sized Establishments in Western Europe"; New Firms and Regional Development in Europe; (Ed. Keeble -Weger, D. - C ) ; London; 1986; p. 49.
Elimizde "1985 Genel Sanayii ve İşyerleri Sayım Sonuç l a r ı ndan
başka tüm sanayii kesimini kavrayan yeterli istatistikler mevcut olmadığı
gibi, küçük işyerlerinin ayrı ayrı sektörler yıllar itibariyle işyerleri sayısı ve
istihdamdaki değişmeler açısından incelemeye elverişli veriler de fevkalade
sınırlı bulunmaktadır. Ayrıca işyeri büyüklüklerini belirleyen kriterlerde de
Batı ülkelerinde kullanılan sınıflandınnalardan önemli farklar olduğu
gözlenmektedir.
"Türkiye genelinde 1 - 1 0 0 arasında işçi çalıştıran işyerlerinin
oranı % 9 9 . l ' e varmaktadır. Sadece 1 - 1 9 işçi çalıştıran küçük işyerleri
dikkate alındığında bu oran % 96.8 'e ulaşmaktadır. Küçük ve orta ölçekli
işyerleri toplam istihdamın % 41' ini , üretimin % 26 's ım sağlamakta ve
katma değerin ise ;% 24 'ünü yaratmaktadır.^''^
Ülkemizde 1985 Genel Sanayii ve İşyerleri S ayımı 'na göre
işyerleri sayısı 889.544'e varmaktadır. Bu işyerleri içerisinde 1 - 9 işçi
çalıştıran küçük imalat işyerlerinin sayısı 183 bine, yani toplam işyeri
sayısının % 20 's ine ulaşmaktadır. Kuşkusuz sadece imalat sanayii için söz
konusu olan bu oran, özellikle ticaret ve diğer hizmet sektörleri dikkate
alındığında hızla büyümektedir.
"Ekonomik hayat içerisinde küçük teşebbüslerin sayısal
büyüklüğü, istihdam konusunda küçük teşebbüslerin önemini de
artırmaktadır." Bu önemi gösterme açısından 1 - 49 işçi çalıştıran işyerlerini
küçük imalat işyeri olarak kabul edecek olursak, bu işyerlerinin sayısı 1985
Ekin, N.; Küçük İşyerlerinde Endüstri İlişkileri; Ankara; 1993; s. 47.
yılında 191 bine yükselmekte, toplam imalat sanayii içinde bu işyerilerinin
payı % 45.6 'ya varmaktadır."''^
Türkiye imalat sanayii için geçerli olan bu verileri ISO üyesi
işyerleriyle ilgili 1989 yılı imalat sanayii anket sonuçları da
desteklemektedir. Nitekim ISO verilerine göre, küçük ve orta ölçekli
işyerlerinin toplam işyerleri içindeki payı % 88'e , ücretle çalışanların oranı
% 31 'e , bunların toplam üretimdeki payı % 25'e ve katma değerdeki payı ise
% 17'ye varmaktadır. Diğer yandan Çalışma Bakanlığı istatistikleri de
yukarıdaki eğilimler doğrultusunda sonuçlar vermektedir.
Bu verilere göre, Türkiye 'de toplam işyerlerinin % 87'si lO'dan az
işçi çalıştıran işyerlerinden oluşmakta, eğer 49 'dan az işçi çalıştıran işyerleri
dikkate alınacak olursa bu oran % 97 'ye çıkmaktadır. Buna mukabil lO'dan
az işçi çalıştıran işyerleri toplam istihdamın sadece % 23 'ünü sağlamakta,
49 'dan az işçi çalıştıran işyerleri dikkate alındığı hallerde bu oran % 45 ' e
yükselmektedir.
Kuşkusuz küçük işyerlerinin toplam istihdamdaki payına nazaran
toplam üretim ve katma değerdeki paylarının % 10 oranında daha düşük
oluşu, bir yandan bu işyerlerinde verimliliğin daha düşük olmasını akla
getirebileceği gibi, teknolojik farklılıkları, küçük işyerlerinin bakım, tamirat,
belirli parçaların yapılması ve benzeri gibi daha emek yoğun işlerde ve iş
kollarında faaliyet göstermekte oluşlarını da düşündürebilir.
277 j^prp . jgfu^^ı^j^. İstihdam Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara; 1989; s. 13.
Türkiye 'de küçük işyerlerinin sayısındaki değişmeleri belirleyen
çok sayıda faktör .mevcuttur. Bu faktörler arasında sosyal mevzuatta söz
konusu olan belirli büyüklüklere dayalı düzenlemelerin de bu değişmeler
üze r ind . çok önemli etkileri olduğu gözlenmektedir. Bu faktörler ve
bunların özellikle Türk İmalat Sanayii'ndeki işyerlerinin büyüklükleri
üzerine etkileri, ayrı bir araştırmanın konusu olacak kadar çok boyutludur.
Burada önemle vurgulanması gereken husus, gerçekten dünyada
örnekleri görüldüğü gibi, küçük işyerlerinin işyeri ve istihdam açısından
halihazırda Türk ekonomisi içinde çok önemli bir paya sahip olmalarıdır.
Türkiye Odalar Birliği eski Başkanı 'mn da bir açıklamasında
belirttiği gibi, küçük işyerleri yeterli desteğe kavuşturulmadığı takdirde,
"ihracatta yeterli artış sağlanamayacağı gibi, üretimin ve istihdamın ülke
düzeyinde dengeli dağılımda küçük ve orta ölçekli işletmelerin" büyük
önemi gözden kaçmış olacaktır. Aslında küçük işletmeler bulundukları
bölgedeki nüfusa istihdam olanakları vermek suretiyle dengeli büyümeye,
girişimciliğin jmrt sathına yayılmasına da önemli katkılar yapmaktadırlar.
c. Küçük İşyerleri ve İstihdam Politikaları
aa) KOBT Destek Projesi
İşsizlikle mücadelede V. plan döneminde geliştirilen en önemli
projelerden bir tanesi, "Küçük ve Orta Büyüklükteki Teşebbüslere (KOBT)
Çok Yönlü Destek Sağlanması Projesi"dir. Burada amaç küçük işletmelere
mali, teknik, hukuki, pazarlama yönlerinden yardım sağlayarak bunların
istihdam yaratmalarını teşvik etmektedir.
Böyle bir projenin kabul edilmesinde temel amaç, küçük
işletmelerin ekonomik dalgalanmalara daha istikrarh bir şekilde karşı
koyması, daha kolaylıkla ürün değiştirme ve yeni şartlara uyumun
gerçekleştirilmesi, yerel ihtiyaçlara daha hızla intibak etmeleri ve daha az
yatırımla kurulabilmeleridir.
"KOBT yaklaşık 50 kişinin çalıştığı kuruluşlara verilecek addır.
Bu proje grubundan amaç, bölgesel ihtiyaçlara yönelik olarak devletin bir
kısım katkılarıyla istihdam yaratıcı teşebbüslerin çok yönlü
desteklenmesidir.""^^
Bu proje çerçevesinde esnaf ve sanatkâra verilen kredinin bir
yardım sandığı görünümünden çıkarılarak projeye dayalı, kontrolü ve
projenin ihtiyaç göstereceği diğer teknik, mevzuatla ilgili, satmalma ve
pazarlama kurumlarını kapayan yardımlarla birlikte yapılmasıdır.
Bu gelişmeler içinde yeni teknoloji alanında kendi işini kurmak
isteyenlere teknik eğitim, uzman eleman, mevzuat, finansman, işyeri,
pazarlama gibi çeşitli destekler sağlayacak, istihdam ve teknolojik
gelişmeye katkıda bulunacak Ankara ve İstanbul 'da pilot uygulamalarına
geçilmiştir.
Başlangıçta aUı öncelikli konuda destek sağlayan "Teşebbüs
Destekleme Ajansı" (TDA) zamanla destek alanlarını genişletmeyi
Devlet Bakanlığı; İşsizlikle Mücadele; op.cit.; s. 149 ve devamı.
amaçlamaktadır. TDA yaptığı muhtelif anlaşmalarla müteşebbislere
bilgisayar kullanım zamanı, düşük faizli kredi imkanı, işyeri desteği,
yönetim teknikleri alanında para desteği, danışmanlık ve tavsiye desteği gibi
çok yönlü destek sağlamış, yaklaşık 130 müteşebbisin kendi işini kuraıasma
veya genişletmesine ortam hazırlamıştır.
bb) KOSGEB'in Kuruluşu ve Çalışmaları
Ülkemizde küçük teşebbüslerin gelişmesi için elverişli fiziki
imkan yaratmakta finansman, teknik yardım, danışmanlık ve eğitim desteği
verme gibi faaliyetlerde 1980Terden sonra önemli adımlar atılmıştır. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 'nca küçük sanayi sitelerinin yapılması çalışmaları
hızlandırılmış ve yaygınlaştırılmış, finansman desteği mekanizması
iyileştirilmiş, 1983 tarihinde "Küçük Sanayi Geliştirme Teşkilatı"
(KÜSGET) tarafından verilen hizmetler arttırılmış ve 1986 yılında
yürürlüğe konulan 3308 sayıh "Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu" ile
vasıflı işgücü yetiştirme konusunda hızlı girişimler başlatılmıştır.
Tüm bu faaliyetlere rağmen küçük teşebbüsün geliştirilmesinde
istenilen seviyeye ulaşılamamıştır. O tarihlerde ileri sürüldüğüne göre her
şeyden önce girişim ruhunu geliştirecek ve potansiyel teşebbüs güçlerini
harekete geçirmeye elverişli bir ortam yaratacak, bu çerçevede küçük
teşebbüsün önündeki bürokratik engelleri kaldıracak, her türlü destek ve
teşvikleri artımıak ve KÜSGET ' i etkin bir hukuki yapıya kavuşturmak,
kuruluşlar arasında etkili bir işbirliği sağlamak gerekli görülmüştür. İşte bu
eğilimler sonucunda 1990 yılında "Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı" " K O S G E B " , doğmuştur.
Bugün KOSGEB KOBİ'lere gerçekten çok yönlü büyük destek sağlamakta
ve üretim - istihdam artışma hizmet etmektedir.
7 . îş Piyasasının Yeniden Yapılandırılması
İstihdam politikaları açısından özellikle 1998 yılında üzerinde
durulan çok önemli bir konuyu, iş piyasalarının yeniden düzenlenmesi ve
özelleştirilmesi teşkil etmiştir. Aslında bu tartışma U Ç Ö sözleşmeleriyle
ilgili olarak uzun yıllar uluslararası seviyede de yapılmaktadır. Tarihsel
olarak baktığımızda 1919 tarihU 2 sayılı "İşsizlik Hakkında Sözleşme"nin
devletçi düzenlemeler getirdiğini görüyoruz.
Bu sözleşmeyi takiben 1933 tarihli 34 sayılı "Ücretli İstihdam
Büroları Hakkında Sözleşme" kabul edilmiştir. Bunu 1948 tarihli 88 sayılı
"İş ve İşçi Bulma Servisi Kurulması hakkındaki Sözleşme"yle, 1949 tarihli
ve 96 sayılı "Ücretli İstihdam Büroları Sözleşmesi" takip etmiştir.
Emek piyasasının örgütlenmesi ile ilgih bu sözleşmelerin
ekonomik durgunluk ve işsizhğin arttığı yıllarda çıkarıldığı, genelde devlet
monopolünün benimsendiği görülmektedir "Bunun gerekçeleri ise, emeğin
bir meta olmadığı, bir insan hakkı olarak çalışma hakkının kullanımının bir
ticaret amacı haline getirilmemesi, bu suretle iş arayanların istismarına
yönelik uygulamaların önlenmesidir"^^^.
' " AlpagLit, G. "İstilıdam Büroları Konusunda Uluslararası Alandaki Gelişmeler"; TÜHİS Dergisi; Mayıs 1998; C: 14; S: 6; s. 12.
Nihayet U Ç Ö ' n ü n 1997 tarih ve 181 sayılı "Özel İstihdam
Büroları Sözleşmesi"ni kabul ettiğini görüyoruz. Bu sözleşmenin 96 sayıh
Sözleşme'nin emek piyasasının ihtiyaçlarına cevap vermemesi nedeniyle ve
üye ülkelerde özel istihdam büroları alanında yaşanan fiili gelişmelerden
dolayı çıkarıldığı ifade edilmektedir. 181 sayılı Sözleşme'nin temel esasları
arasında;
• özel istihdam bürolarının kurulmasının serbest bırakıldığı,
• özel istihdam bürosu faaliyetinin işçiler bakımından ücretsiz
olması gerektiği,
• işçilerin ve iş arayanların korunması,
• özel istihdam bürolarının yasal statüye kavuşturulması,
• kamu ve özel arasındaki işbirliğinin sağlanması bulunmaktadır.
AB işbulma hizmetlerinin özelleştirilmesini özellikle
küreselleşmenin beraberinde getirdiği yoğun işsizlik açısından
değerlendimıektedir. Gerçekten Avrupa 'da uzun süreli işsizliğin kronik bir
hale gelmesi, iş yasaları yanında emek piyasası örgütlerinin de yeniden
yapılandırılmasına neden olmaktadır. Artan emeklilik tartışmaları, atipik
istihdam biçimlerinin hızla yayılması, emek piyasası örgütlerinin de
esnekleştirilmesini gündeme getimiiştir.
A B ' d e ortaya çıkan bu eğilimler yoğun istihdam sorunları ile karşı
karşıya bulunan Türkiye açısından da geçerlidir. Uzun yıllar İş ve İşçi
Bulma Kurumu 'nun iş bulma hizmetlerinde ve diğer aktif emek piyasası
faaliyetlerinde yetersiz kalması, değişen dünya koşullarında ülkemizde de iş
bulma hizmetlerinin özelleştirilmesini önemli bir tartışma alanı haline
getimiiştir.
Genelde Türkiye 'nin 181 sayılı Sözleşme'yi onaylaması ve
yasalarında bu sözleşmeye ters düşen hükümleri bertaraf etmesi yoluyla
emek piyasası kummlarmm çağın gereklerine uygun hale getirilmesi 280
vurgulanmaktadır
Aslında Eylül 1999'da çıkarılan İşsizlik Sigortası da getirdiği yeni
görev ve fonksiyonlarla K u m m ' u n yeniden yapılandırılmasını zomnlu
kılmaktadır^^'.
' ^ Ibid.; s. 24. 281
Pirler, B.; "İşsizliğin Azaltılmasında Önemli Aşama: İşgücü Piyasalarının Etkinleştirilmesi"; İşveren Dergisi, C: XXXVIII; S: 7; Nisan 2000; s. 4; & Ayrıca bkz. TİSK; "Türkiye'de îş ve İşçi Bulma Hizmetlerinin Çağdaş Bir Yapıya Kavuşturulması ve İstihdam Büroları"; İşveren Dergisi, C: XXXVIII; S: 7; Nisan 2000; s. 5 - 8 ; & Kenar; N.; "Özel İstihdam Bürolarının Faaliyete Geçmesini Teminen Bir Yasal Düzenlemeye İhtiyaç Vardır"; İşveren Dergisi, C: XXXVIII; S: 7; Nisan 2000; s. 9 - 11; & Bircan, İ.; "Türkiye'de İstihdam Sorunu, İşKur Yasası ve Özel İstihdam Büroları"; İşveren Dergisi, C: XXXVIII; S: 7; Nisan 2000; s. 12 - 14.
8. İstihdam Politikalarına Diğer Yaklaşımlar
a. Yeni Çağın Yeni Istifıdam Sorunları
aa) Geleneksel İşçi Fazlası - Bilgi İşçisi Açığı
Birçok yazar, özellikle işsizliğin büyüklüğüyle, işsizlerin eğitniı
düzeyi ve niteliği arasmda anlamlı bir ilişki kumıaktadır. İleri sürüldüğüne
göre, genelde işsizlik, işgücünün arzu edilen nitelikte olmamasından
kaynaklanmaktadır. Bu ifade özellikle günümüzde doğrudur. Bilgi çağında,
teknoloji ve ekonomi bilgi işçisi talep ederken, genelde emek piyasasında
mevcut yarı - vasıflı sanayi ve hizmet sektörü işçilerinin işsizliği uzamalcta
ve bu nitelikteki işçiler arasındaki, işsizlik süreklilik kazanmaktadır.
Kısa zaman sürelerinde, bu nitelikteki işçileri yeniden eğitip bilgi
işçisi haline dönüştünnek mümkün olamadığı için, eski tipteki işçiler
arasında yoğun işsizlik devam ederken, bilgi işçisi yetersizliği bir
ekonomide aynı anda yaşanabilmektedir.
Ülkemizde "katma değer oranı yüksek bilgi ve teknoloji ağırlıklı
üretim süreçlerinde girişilecek yeni çabalar, daha nitelikli belirli özellikleri
olan eğitimli bir emek gerektirecektir. Bu özelliklere sahip emeğin meydana
getirilmesinde eğitim en önemli unsurdur. Ancak, eğitim konusuna sadece
mesleki bilgiyi artıracak bir anlayışla değil, bireyleri çok yönlü ve
derinliğine düşünebilen, yeniliklere açık ve uyumlu kişiler yetiştiraıe
bakışıyla yaklaşmak gerekmektedir"^"."
Diğer bir deyişle, burada söz konusu olan herhangi bir eğitimin
artırılması yoluyla insan kaynaklarının geliştirilmesi değildir. Ülkenin
teknolojik ve ekonomik büyüme doğrultuları belirlenmeden yapılacak böyle
bir eğitim, bir yandan aydın işsizhğine ve eksik istihdama yol açarken, bir
ölçüde beyin göçü olayının yaşanması da olasıdır. Böylece, eğitime yapılan
yatırımlar hem gelişmeye hizmet etmeyecek, hem de pahalı bir biçimde
yetiştirilmiş insangücünün çok ciddi istihdam sorunlarını beraberinde
getirecektir.
Burada yapılması gereken, yeni çağm bilgi, iletişim ve ulaşım
teknolojilerindeki mesleklerde bilgi işçisi ve üst seviyeli bilgi uzmanı
yetiştirmektir. Böyle bir insangücü eğitimi hem ekonominin gelişme hızını
artıracak, hem de istihdam sorunlarına sağlıklı, üretken, gelir artırıcı
çözümler bulacaktn*.
bb) İstihdamı Teşvik Çalışmaları
İşsizlik sorunun temel çözümünün ekonominin nüfus artışıyla
büyüyen işgücünü, tam olarak istihdam edecek tasarruf ve yatırım hacmine
ulaşmasına bağlı olduğu açıktır. Ancak uzun dönemde sağlanabilecek böyle
bir gelişmenin yanısıra, istihdamı kısa ve orta dönemde arttıracak işgücü
Yaprak, Ş.; "istihdam Sorununun Çözümünde İnsangücü Faktörü"; Tekstil İşveren Dergisi; S: 244, Nisan 2000; s. 35.
piyasasına yönelik doğrudan önlem ve teşvikler de bu arada alınmak
zomndadır.
Ülkemizde gerek kalkınma planlarında, gerek hükümet
programlarında işsizlik sorunlarına yönelik çok sayıda öneri sözkonusu
edilmiştir. Önerilerin özellikle 1980 başlarında yoğunlaştığını biliyoruz.
Körfez krizinin ekonomiye getirdiği durgunluk, 1990 başlarında tekrar
dikkatlerin işsizlik sorunlarına yönelmesine yol açmıştır. Daha sonraki
yıllarda ortaya çıkan özelleştinne eğilimleri ise, "İşsizlik Sigortası Kanun
Tasarısı"nı güncel hale sokmuş,"^^^daha sonra 1999 Eylül ayında bu Tasarı
yasalaşmıştır.
İstihdamı teşvik taslağı hazırlıkları çerçevesinde bir çalışma grubu
da oluşturulmuştur. Bu çalışmalar sırasında belirlenen fikirlere göre, Türk
ekonomisinin istihdam yaratma olanağı vardır, ancak nüfus artışı yaratılan
istihdamdan fazladır. Türkiye 'de işsizlik genelde "vasıfsız işçi" fazlalığı
şeklindedir.
O halde eğitim, işsizliğin azaltılmasına katkıda bulunacaktır.
Hatalı insangücü ve eğitim politikaları çok sayıda aydın işsizliğine yol
açmaktadır. Askerlik süresince meslek eğitim yapılabilir, gençlere bilgi ve
beceri kazandırılabilir.
Firma - içi eğitim konusunda sanayiciye verilecek küçük teşvikler,
emeğin vasıf seviyesini hızla yükseltecektir. Verimli - üretken tesislerde
istihdam yaratıcı, büyümeyi teşvik edici önlemler alınabilir. Örneğin belli
işçi sayısından sonra SSK primleri azaltılabilir, vergiler indirilebilir.
Kutal - Ekin; Türkiye'de İşsizlik Sigortası Uygulaması; op.cit.
istihdamın arttırılmasını önleyici bir etki yapan ve işletmelerin
yüklerini fazlalaştıran, istihdamı pahalı hale sokan fonlar kaldırılabilir.
Özellikle emek yoğun konularda ihracatın artması için gerekli teşvikler
sağlanmalıdır.
Tüketici talepleri "ucuz ve kalite" sizden, "pahalı ve kaliteli"ye
kaymaktadır. O halde üretimde kaliteye özen gösterilmelidir. Devletçe
yapılacak bazı sübvansiyonlar istihdamı arttırıp vergi gelirlerini
yükselteceği için bütçeye ek yükler getirmeyecektir. Mesleki eğitim ve
beceri kursları gibi istihdamı artırıcı eğitim politikaları devam ettirilmelidir.
Atipik çalışma olanakları için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Özellikle "kısmi süreh" çalışma, "iş paylaşma", "ödünç iş ilişkisi", "eve iş
verme", "esnek çalışma" ve benzeri atipik çalışmalara yönelik sigorta
hakları ve iş yasasında da buna uygun düşecek düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu arada bir yandan işletmelerde istihdamı azaltıcı veya istihdamın
yeterli ölçüde artmasını önleyici faktörler bertaraf edilmeli, diğer yandan
emek kullanımını ve istihdamı genişletici tedbirlerin uygulanması
hazırlandırılmalıdır
Aslında Türkiye 'de küçük ve orta ölçekli işletmeler gereğince
desteklenmemektedir. İstihdam yaratılmasına büyük katkısı olan KOBİ'lere
yeterli destek ve teşvik hızla sağlanmalıdır.
b. İstihdamı Daraltıcı Faktörlerin Önlenmesi
"Çoğu çalıştırılan işçi sayısıyla hesaplanan fon ödemeleri, yatırım
ve istihdam artışını sınırlamaktadır. Nitekim fon kesintileri için başlangıç
kriteri olan 10 ve daha fazla işçi çalıştırma esasının getirilmesinden sonra,
1 0 - 2 4 işçi çalıştıran işyerlerinin sayısında önemh azalmalar olduğu SSK
istatistiklerinden de açıkça görülmüştür"."^''^
Aynı şekilde istihdam etmede uygulanan bürokratik süreçler de
işletmelere işçi alımını caydırıcı niteliktedir. Devlet sosyal güvenliğin
finansmanına katılmalı, sosyal tarafların SSK prim yükleri azaltılmalıdır.
Toplu pazarlıkta "seyyanen ücret zam sistemleri" işgücü maliyetini
artırmakta, işçi alımlarını yavaşlatmakta, teknoloji tercihini hızlandırmakta
ve taşeron uygulamasını teşvik etmektedir. Ayrıca kamu kesiminde değişik
statülerde çalışan personelin istihdamından doğan çok sayıda sorun da
dikkati çekmektedir. " '
c. Emek Kullanımını Artırıcı Öneriler
Öncelikle hükümetin teşvik politikasının ruhunu radikal bir şekilde
değiştirerek devlet garantili ve düşük faizli krediler vererek veya doğrudan
sübvansiyonlar uygulayarak küçük ve orta ölçekli yeni işletmeler
kurulmasını teşvik etmesi istenmektedir.
Diğer yandan "maliyet ve kârlılık sorunlarına çözüm getirmek
amacıyla basit, açık, anlaşılabilir idari ve hukuki bir çerçevenin
yaratılması", sermayenin kârlılığının sağlanması için yeni telaıolojilerle
ilgili teşvikler geliştirilmesi, kamu alımlarının KOBİ'lere açılması, özel
İstihdam çahşmalarıyla ilgih yayınlanmamış TİSK Raporu.
İstihdam çalışmalarıyla ilgili yayınlanmamış Maliye Bakanlığı Raporu.
girişimciliğin desteklenmesi, yan sanayinin vergi indirim destekleriyle
geliştirilmesi, mesleki eğitim, ihracat teşvikleri bu arada sayılmaktadır.
İlaveten asgari ücretin çok hızlı yükseltilmemesi, kıdem tazminatı
fonunun bir an önce oluşturulması, iş yasalarında toplu işçi çıkarımıyla ilgih
sınırlamaların kaldırılması, SSK primlerinin küçük işyerlerinde düşük
tutulması, küçük işyerlerinin endüstri ilişkileri sisteminin dışına çıkarılması
ve benzeri görüşler yer almaktadır.
TİSK Raporu'na göre ise, "Bat ı 'da imalat sanayiinde kaybedilen
bir kişilik istihdama karşılık hizmet sektörlerinde 1 - 6 kişilik yeni istihdam
imkanları çıkmaktadır. Bu yüzden özellikle hizmet sektörlerinde emek
yoğun işletmeler teşvik edilmelidir. Kaldı ki yapılan hesaplara göre küçük
işletmelerde bir kişilik istihdam yaratmanın maliyeti, büyük sanayi ve devlet
yatırımlarına oranla 1 / 3 oranı kadardır."
Dolayısıyla küçük işyerleri daha küçük yatırımlarla daha büyük
istihdam yaratmaktadır. "Küçük işletmeler kredi teşviklerinden
yararlandırılmalıdır. Bugün ülkemizde istihdam payı % 45.6 olan küçük ve
orta ölçekli işletmelerin genel kredi hacmi içindeki payı % 3.5'dir."^^''
Küçük işletmelerce yapılan küçük yatırımlar vergi indiriminden
yararlandırılmalıdır. İşe yeni başlayan girişimcilere yüklenen peşin vergi ile
girişimcilik ruhunun gelişmesine engel olunmamalıdır. Nihayet işgücü
maliyetini aşırı düzeyde arttıran fon ödemeleri istihdama olumsuz etkiler
yapmaktadır.
286
287
İstihdam çalışmalarıyla ilgili yayınlanmamış GÎAD Raporu.
İstihdam Çalışmalarıyla ilgili yayınlanmamış TİSK Raporu
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfedarasyonu'na göre ise,
Türkiye 'de küçük işletmeler kuruluşlarının ilk beş yılında % 80' i
hayatiyetini koruyamayarak faaliyetine son vermektedir. îlk önce bu
nitelikteki işyerlerine etkin bir kredi sistemi içinde finansman desteği
sağlanmalıdır.
Ayrıca küçük işletmelerce yapılan küçük yatırımların vergi
teşvikleriyle yatırım indiriminden yararlandırılması, istihdamın vergi
teşvikiyle özendirilmesi, yani her bir kişilik istihdarn için belirli oranda
vergi indirim sisteminin getirilmesi ve peşin vergi sisteminden vazgeçilmesi
istenmektedir.
Bu tartışmaların bir sonucu olarak TBBM tarafından Temmuz
1998'de kabul edilen vergi refomıu yasasına eklenen geçici bir madde ile,
Türkiye'de kayıt - dışı işsizliği önleme konusunda önemli bir adım atılmıştır.
TOBB, T Ü R K - İş ve TÎSK'm "Ekonomik ve Sosyal Konsey 'de"
vardıkları bir uzlaşma üzerine "sigortasız işçi çalıştıran şirketlerin SSK'ya
başvurarak işçilerini sigortalı yapmaları halinde primlerin yarısı 1 yıl
süreyle devletçe ödenecektir. Maliye bakanlığı da bu işçilerin maaşlarından
kesilecek stopajı 3 yıl süreyle erteleyecektir" hükmü getirilmiştir.
Erteleme her yılın vergisinin 1 yıl süreyle ertelenmesi biçiminde
olacaktır. Böylece ' işveren maliyeye yatırması gereken stopajı 1 yıl süreyle
sıfır faizli kaynak olarak kullanabilecektir." Bu geçici maddeye göre, işçileri
sigortaya kaydettiren işverenler aynı zamanda 3 yıl süreyle tasarrufu teşvik
fonundan muaf tutulacaktır. Sigortasız işçi çalıştıran işverenler yasanın
yayınlanmasından sonra 5 aylık süre içinde başvurmaları halinde bu
olanaktan yararlanacaklardır.
d. Rekabet Gücü - İhracat ve Büyüme
TİSK Mart 2000 'de yaptığı bir çalışmada, Türkiye 'de işsizliğin
nedenleri arasında:
Kronik hale gelen kamu finansman dengesizliklerinin neden
olduğu istikrarsızlık; rant ekonomisi koşullarının ekonomiyi yatırım ve
üretimden uzaklaştırması; kalkınma modelinin rekabet gücüne dayalı bir
ihracat modeline oturtulmaması; sosyal politikaların istihdam artışını ve
rekabet gücünü göz önüne almadan düzenlenmesi; çalışma yaşamında
yeterli esnekliğin olmaması; vergi yükünün büyük ölçüde kayıtlı sektörde
bulunması; bilgi ve teknoloji üretiminin yetersizhği ve ülkedeki insan
kaynaklarının yeterli biçimde eğitilmemiş olması; işgücü piyasalarının
şeffaf hale getirilemeyişi; işçi bulma hizmetlerinin kamu tekelinde başarısız
bir biçimde sürdürülmesi; hızlı nüfus artışını sıralamıştır.
"Ülkemizde işletmeler üzerinde vergilerin yanısıra, sosyal amaçla
getirilmiş ve çalışma hayatını ilgilendiren pekçok yükümlülük vardır.
Bunlar; üretim yapma ve işçi çalıştırma maliyetini önemli ölçüde artırmakta;
işletmelerin canlılığını kaybetmesine ve küçülmesine, yatırım yapma
şevkinin kırılarak rant ekonomisinin özendirilmesine, kayıt - dışı sektömn
giderek genişlemesine, hızla değişen ekonomik şartlara uyum esnekliğinin
kazamlamamasma, taşeron uygulamasının ve kaçak işçi çalıştırılmasının
teşvik edilmesine, işgücü maliyetlerindeki artışın satış fiyatına yansıması
nedeniyle enflasyonist eğilimlerin güçlenmesine, işletmelerin iç ve dış
pazarlardaki rekabet imkanlarının azalmasına, yabancı seraıaye girişinin
engellenmesine vb. neden olmaktadır^^^."
Türkiye 'de işsizlik sorununa çözüm getirmek amacıyla, TİSK
özellikle bu sorunların üzerine önemle ve büyük bir ciddiyetle gidilmesi
gereğine işaret etmektedir. Özellikle prodüktif istihdamın artırılmasını ve
işsizliğin önlenmesini temel amaçlardan biri olarak" dikkate alınması
gereğine işaret edilmekte, işsizhkle mücadele politikalarının diğer ekonomik
ve sosyal politikalarla bir bütünlük içinde olması zorunluluğuna işaret
edilmektedir.
Bu istihdam politikaları arasında, aşağıdaki önlemlere gerek
görülmektedir:
• İstihdam artışına yönelim makro - ekonomik politikaların
izlenmesi,
• Rekabet gücü yüksek bir ekonomik yapı oluşturulması,
• Ücret politikasının verimlilik artışlarını esas alması,
• Toplu iş sözleşmelerinin esnek hükümler taşıması,
• İstihdama bağlı yüklerin gözden geçirilmesi,
• İş hukukumuzda esnekliğin sağlanması,
• Kamuda prodüktif istihdama önem verilmesi,
TİSK; İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel istihdam Büroları; Ankara; Mart 2000; s. 98.
• Bürokratik sistemin çağdaşlaştırılması,
• Küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesi,
• İşgücü piyasasının etkin olarak izlenmesi,
• İnsangücü kaynaklarının geliştirilmesine ve teknolojik
gelişmelere önem verilmesi,
• Tarım sektöründe verimliliğin artırılması,
• Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanl ığı 'nm yeniden
yapılandırılarak "İstihdam Bakanlığı"na dönüştürülmesi,
• Hızlı nüfus artışının önlenmesi"^^.
TİSK ayrıca, standart - dışı istihdam biçimlerinin yasal bir
dayanağa kavuşturulmasını, "aralıklı çalışma", kısmi çalışma, çalışılan saate
göre ücret ödenmesi gibi düzenlemelerin getirilmesini, ücret - dışı işgücü
maliyetlerinin azaltılmasını, KOBİ' ler in desteklenmesini, kamuda bir
personel reformu yapılmasını, tarım sektöründe üretim ve verimliliğin teşvik
edilmesini talep etmektedir.
İlaveten, insangücü kaynaklarına yatırım yapılmasını, rekabet
gücünün ve istihdamın artırılmasını, yaşam boyu eğitime önem verilmesini
gerekli görmektedir. Ayrıca, yeni teknolojilere yönelinmesini. Ar - Ge
faaliyetlerinin teşvik edilmesini, İş ve İşçi Bulma Kurumu 'nun yeniden
yapılanmasmı, nüfus artış h ızmm düşürülmesini^^^ istemektedir.
Dünya'da işsizlikle mücadele konusunda uygulanan tedbirler
arasında ise, işgücü maliyetlerinin düşük tutulması, ücretlerin belirlenmesi
sürecinin merkez - dışı olmasını, asgari ücretin genç işgücü için düşük
tutulması, ücret - dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması, standart - dışı
istihdam türlerinin teşvik edilmesi, çalışma saatlerinin esnek olarak
düzenlenmesi, sosyal düzenlemelerin gözden geçirilmesi, işletmelere
yönelik teşviklerin uygulamaya konması, yeni teknolojilere. Ar - Ge
faaliyetlerine ve eğitime ilişkin yatırımların artırılması, işgücü piyasası
politikalarının etkinleştirilmesi sözkonusu edilerek, bütün bu politikalar
Türkiye açısından tartışılmaktadır^^'.
D. TÜRKIYE'DE IŞSIZLIK SIGORTASı
1. ''Sistemi Bütünleyen Bir Adım
1999 Ağustos ayında Türkiye 'de sosyal güvenlik reformu
çerçevesinde kamu oyunda, meslek örgütlerinde, parlementoda yoğun bir
tartışma yaşanmış, sonuçta 8 Eylül 1999 tarihinde kabul edilen bir yasa ile
sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilgili çok sayıda yasada dikkati çekici
TİSK; Küresel Eğilimler ve Türk Çalışma Hayatı; op.cit.; s. 33.
değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bu yasanm bir reform yasası olup
olmadığı, niteliği, düzenleme tekniği de yoğun eleştirin konusu olmuştur^^^.
Aslında yasal düzenleme "İşsizlik Sigortası Kanunu" olarak çıkmış
olmakla birlikte, bu yasa içinde "sosyal güvenlikle ilgili 5 ayrı yasada çeşitli
değişiklikler yapılmış, ayrıca İş Kanunu, Çalışanların Tasarrufa Teşvik
Edilmesi Kanunu, Genel Kadro ve Usul Hakkındaki Kanun ve
kararnamenin bazı hükümleri değiştirilmiştir. Bu nedenle yapılan yasal
düzenlemeye sosyal güvenlik reformu adı verilmiştir"
Sonuç itibariyle 8.9.1999 tarihinde kabul edilen 4447 sayılı kanun
çok sayıda kanunda yeniden düzenleme getirmiştir. Bu karmaşık yasanın
esas itibariyle 46 - 55. maddelerini kavrayan VII. bölümü İşsizlik Sigortası
ile ilgili hükümleri içermektedir.
Ekin - Alper - Akgeyik, N. - Y. - T.; Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Arayışlar: Özelleştirme ve Yeniden Yapılanma; op.cit.; s. 177 ve devamı. & Ayrıca bkz. Arıcı, K.; "4447 Sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kanununda Yapılan Değişiklikler"; Kamu - İş Dergisi; C: V; S: 2; Ocak 2000; s. 17 - 27. & Pürsünlerli, E.; "Türkiye'nin İşsizlik Sigortası Sistemi ve Değerlendirmesi"; İşveren Dergisi; C: XXXVIII; S: 5; Şubat 2000; s. 24 - 2 6 .
""^ Kutal, M.; "Türkiye'de İşsizlik Sigortasının Yasal Çerçevesi ve Karşılaşılması Olası Bazı Sorunlar"; Basisen Dergisi; S: 62; Kasım 1999; s. 18. & Ayrıca Bkz. Sakar, M.; "İşsizlik Sigortası Kanununun Getirdiği Yeni Yükümlülükler"; Mercek Dergisi; Yıl: 4, S: 16; Ekim 1999; s. 21 - 28. & Alper, Y.; "4447 Sayılı Kanunla Gelen Sürpriz: İşsizlik Sigortası"; İşveren Dergisi; C: 38, S: 1; Ekim 1999; s. 6 - 9. & Centel, T.; "İşsizlik Sigortası Kanununa İlişkin Genel Değerlendirme"; Mercek Dergisi; Yıl: 4, S: 16; Ekim 1999; s. 4 - 1 3 . & Kılıçdaroğlu, K.; "Sosyal Güvenlik Sistemindeki Son Değişiklikler"; M^rc^Â:/>^rg/^/; Yıl: 4; S: 16; Ekim 1999; s. 21 - 28. & Tuncay, C ; "4447 Sayılı Kanunun Getirdiği Yeni Haklar"; Mercek Dergisi; Yıl: 4; S: 16; Ekim 1999; s. 2 9 - 4 1 . & TİSK; İşsizlik Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları; op.cit.
Yasanın bir diğer ilginç özelliği 1.6.2000 tarihinde yürürlüğe
girecek olmasıdır. Bu niteliği ile işsizlik sigortası yasasının kabulünün şu
anda emek piyasaları üzerinde her hangi bir etkisi söz konusu değildir.
Kaldı ki, yasa yürürlüğe girdikten ancak uzun bir süre sonra etkileri sınırlı
da olsa ortaya çıkabilecektir.
Ne varki, yasanın kabulü beraberinde ciddi bir biçimde kıdem
tazminatı, iş güvencesi, İş ve İşçi Bulma Kurumu'nun yeniden
yapılandırılması gibi sorunları da getirmiştir.
Aslında yasanın kabulü, tartışılabilir düzenlemelerine rağmen,
Türk Sosyal Güvenlik Sistemi'ninin yarım asrı geçen bir süre zarfında
ortaya çıkardığı çok önemli bir boşluğunu doldurmuş, Batı 'da ortaya çıkan
çağdaş korumalarla uyumlu çok önemli bir at ıhm olarak ortaya çıkmıştır.
2 . Yasanın Temel Düzenlemeleri
Yasanın getirdiği temel düzenlemeleri kısaca aşağıdaki şekilde
sıralayabiliriz:
Yasa esas itibariyle 506 sayılı yasanın 2. maddesinde
belirtilen sigortalıları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Sigortanın kapsamına Türkiye ile karşıhklılık esasına
dayanan anlaşmaları bulunan yabancı işçiler de dahil
edilmiştir,
İşsizhk sigortası zorunluluk ilkesine göre düzenlenmiştir.
Sigorta kapsamına işçi çalışmaya başladığı tarihten itibaren
girmekte, halen çalışmakta olan işçiler ise, kapsama yasanın
yürürlüğe girdiği 1.6.2000 tarihinden itibaren alınmaktadır,
• İşsizlik ödeneğine hak kazanma koşulları iş ilişkisinin belirli
nedenlerle sona ermesine, yani 51 . maddede öngörülen
nedenlerden biriyle sona ermesine bağlı bulunmaktadır.
Burada karşımıza 5 neden çıkmaktadır. Bunlar bildirimli
fesih, bildirimsiz fesih, belirli süreli hizmet sözleşmesinin
süresinin bitimi, işyerinin kapanması, el değiştirmesi, işin ve
işyerinin niteliğinin değişmesi nedeniyle işsiz kalınması,
özelleştirme uygulamaları gibi nedenlerdir,
• İş ilişkisinin yukarıda sıralanan nedenlerle sona ermesi
yanında sigortalının işsizlik ödeneklerinden yararlanabilmesi
için belirli bir süre çalışması ve prim ödemiş olması da
gereklidir,
• Bazj istisnalar olmakla-birlikte. Sigortalının kuruma hizmet
sözleşmesinin fesh edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde
başvuruda bulunup kaydını yaptırması zorunludur.
İşsize işsizlik sigortası çerçevesinde işsizlik ödeneği
verilmesi söz konusudur. Temelde bu ödenek son 4 aylık
prime esas kazancın % 50'sidir. Bu ödenek yetişkin işçilere
ödenecek asgari ücretin net tutarını da geçemeyecektir.
Ödeneğe hak kazanmak için son 120 gün prim ödeyerek
çalışmış olmak ve ayrıca son 3 yıl içinde en az 600 gün
çalışıp prim ödemek gerekmektedir. Sigortalı işsize bu
durumda 180 gün, 900 gün çalışana 240 gün, 1080 gün
çalışana 300 gün ödenek verilecektir.
Sigortalının işsizlik döneminde hastalanması halinde,
ödenmesi gereken geçici işgöremezlik ödeneğinin miktarının
işsizlik ödeneğinden fazla olamayacağı düzenlemesi
getirilmiştir. "Geçici iş göremezlik ödeneğinin ödendiği
dönemde hastalık, analık ve işsizlik sigortasına ait primler
sigortalı tarafından ödenmeyecektir. Geçici işgöremezlik
dışında sigortalı işsize ait hastalık ve analık sigortaları
primleri sigortalı tarafından değil. Fon tarafından
ödenecektir.
Bazı nedenlerin ortaya çıkması halinde sigortalının işsizlik
ödeneği kesilmektedir. Bu hak düşürücü nedenler arasında
aşağıdaki unsurlar sayılabihr; sigortalı işsizin "gelir getirici
bir işte çalıştığı veya herhangi bir sosyal güvenlik
kuruluşundan gelir veya aylık aldığının tespit edilmesi, bu
aylık derhal kesileceği gibi Kurum tarafından önerilen uygun
bir işi haklı bir nedene dayanmaksızın red etmek de aynı
sonucu doğuracaktır".
Ayrıca Kurum tarafından önerilen eğitimi haklı bir nedeni
olmaksızın reddeden, eğitime devam etmeyen, çağrılara
uymayan, istenilen bilgi ve belgeleri vermeyen işsizin de
ödeneği kesilecektir^^"^,
İşsizlik sigortasıyla ilgili her türlü hizmetleri ve işlemleri İş
ve İşçi Bulma Kurumu'nun yürütmesi öngörülmüştür. Ayrıca
yasaya göre, Kurum'un sigortalı işsizlere yeni bir iş bulma
hizmetleri de üstlenmesi sözkonusudur,
Diğer yandan teknolojik nedenlerle işsiz kalanlara yeni
meslek edindirme ve mesleki geliştirme kursları düzenlemesi
ve bu konuyla ilgili aktif emek politikalarının yürütülmesi de
Kurum'un görevleri arasında sayılmıştır. İşsizlik sigortası
prirı;ıleri olarak sigortalının aylık brüt kazancı üzerinden % 2
sigortalı, % 2 devlet, % 3 oranında ise, işveren prim ödemesi
söz konusudur. İşverenler bu nedenle sigortalı işçinin
ücretinden bir kesinti yapamayacaklardır. Ayrıca işçinin
sigortalılığının sona ermesi halinde kesilen sigorta primlerin
kendisine iadesi mümkün olamaycaktır.
Primlerin toplanmasında SSK 'nm yetki ve zorunluluğu
mevcuttur. Kurum topladığı primleri Fon 'a aktarmakla
yükümlüdür,
Yasa işsizlik sigortası ile ilgili görev ve hizmetlerin
yürütülmesi, mali kaynak sağlanması, bu kaynakların
Kutal,; "Türkiye'de İşsizlik Sigortasının Yasal Çerçevesi ve Karşılaşılması Olası Bazı Sorunlar"; op.cit, s. 22.
değerlendirmesi ve gerekli ödemelerin gerçekleştirilmesi
amacıyla bir Fon kurulmasını öngörmüştür,
• Yasanın temel özelliği arasında, prime dayalı zorunlu bir
sigorta dalı olması, kapsamının SSK Yasasına göre
belirlenmiş bulunması, hak kazanma ve yararlanmanın
sınırlandırılması, ülke düzeyinde tüm işyerlerinde yürürlüğe
girmesi sayılabihr,
• Yasanın uygulanmasında karşılaşılması olası sorunlar
arasında ise, iş yasaları kapsamı dışında kalanların durumu,
derhal fesih hallerinde sigortaya başvuru ve ödenekten
yararlanmanın hak kazanma bakımından bekleme süresi söz
konusu edilmektedir^^^.
Yasanın esas dikkati çeken özelliklerinden biri, toplumdaki
istihdam sorunlarını işletmenin üzerinden kaldırıp, toplumun sosyal politika
örgütlerinin üzerine aktarmasıdır. Gerçekten doğru olanı da budur.
Ayrıca, 1 Haziran 2000 'den itibaren yürürlüğe girecek olan İşsizlik
Sigortası Fonu 'nda yılda yaklaşık 1 katrilyon lirahk bir birikim olacağı, bu
fon yönetiminde hükümet ağırlıklı bir yapı bulunduğu ve kaynağı nasıl
değerlendirileceğinin belirsiz olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle fon
-' ^ Ibid.; s. 26. & Bkz. TÜHİS Dergisi; "İşsizlik Sigortası Yasalaştı"; C: 15; S: 5; Ağustos 1999; s. 47 - 50.
yönetimindeki kötü tecrübeler, esas itibariyle İşsizlik Fonu yönetimi
açısmdan da ciddi kuşkular yaratmaktadır^^^.
Kuşkusuz bir yandan yasanın sosyal güvenlik sistemi içinde olup
da belirli bir süre prim ödeyen, diğer bir değişle esasen sosyal güvenlik
sistemi içinde bulunan ve belirli nedenlerle işsiz kalanlara yönelik olması,
diğer yandan ise, yürürlüğe 2000 yılı ortalarında girmesi etkilerini
zayıflatmaktadır. Gerçekten sigorta yasasının kabulünün Türkiye 'de emek
piyasası ve işsizlik sorunları üzerindeki etkisinin sınırlı olacağı ve uzun
dönemde ortaya çıkabileceği söylenebilir.
Bununla birlikte, "4447 sayılı yasa, ülkemizde işsizlik sigortasının
kurulması ve emeklilik sisteminin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması
konusunda ileri adım atmıştır. Buna karşılık, 4447 sayılı yasa, sosyal
sigortaların örgütsel olarak yeniden yapılanması için gerekli reform
beklentilerine yanıt verebilmiş değildir. Özellikle fon işletmeciliği ve idari
özerklik konularında hiçbir ileri adımın atıldığı görülmemektedir. Bu
bakımdan, 4447 sayılı yasanın sosyal güvenlik alanında yapılması beklenen
reformların ilk ayağı olarak nitelendirilmesi daha doğru olur"^^.
Günümüzde işsizlik sigortasının yasalaşması çalışanlara uzun
dönemli bir güven hissi vermektedir. Buna karşılık, işverenlerce istihdam
gücencesinin kaldırılması, işçilerce kıdem ve ihbar tazminatlarının
korunması boyutlu tartışmaları beraberinde getiraıektedir. Hiç şüphe yoktur
296 Özsever, A.; "îşsizHk Fonu'nda Nema Tehlikesi"; Milliyet; 30.05.2000; s. 11.
Centel, T.; "İşsizlik Sigortası Kanunu'na Eleştirel Yaklaşım"; TÜHÎS Dergisi; C: XXVI; S: 2; Mayıs 2000; s. 5.
ki işsizlik sigortasının yasalaşması AB adaylığı ertesinde Türkiye 'de
çalışma standartlarının yükseltilmesinde çok önemli bir adım olarak ortaya
çıkmış bulunmaktadır.
Aslında, Birleşmiş MiUetler'in tüm İnsani Kalkınma Raporlarında
dile getirildiği gibi, 1994 yılı Raporu'ndaki şu satırlar da konunun önemini
çarpıcı bir biçimde gözler önüne semıektedir: "İnsanlar günlük
yaşamlarında güvence içinde olmadıkları sürece Dünya asla barış içinde
yaşayamayacaktır. Gelecekte, ülkeler arasındaki uyuşmazlık ve
çatışmalardan çok, aynı ülke içinde uyuşmazlıklar ve çatışmalar söz konusu
olabilecektir. Bu uyuşmazlıkların kökeninde ise yoksulluk ve her geçen gün
daha da belirginleşen sosyo - ekonomik farklılıklar yatmaktadır^^^."
'" ^ Güzel, A.; "4447 Sayılı Kanuna Göre İşsizlik Sigortası"; Prof. Dr, Nusret Ekin'e Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s. 844.
G E N E L D E Ğ E R L E N D I R M E V E S O N U Ç
A. ÖNE ÇıKAN ÖZELLIKLER
1. Israr Eden ''Geleneksel İşçi'' İşsizliği
XXI. yüzyılın eşiğinde Dünya'nm 11. bir "Endüstriyel Devr im"
yaşadığı ve bunun da bilgi toplumunun oluşumuna yol açacak bir süreç
başlattığı ifade edilmektedir. "Geleceğin bilgi toplumu, insanları yetenek ve
yeterliliğiyle farklı kılmaktadır. Bilginin ve teknolojinin artan hızına ayak
uyduramayan, uğraşlarını böyle bir gelişme çerçevesinde geliştiremeyen
insanların en önemli sorununun işsizlik olmaya devam edeceği açıktır."
Günümüzde istihdam sorununa artan ilginin temel nedenlerinden
biri, son 20 yılda dünyanın önemli bir kısmında istihdam koşullarının
gittikçe bozulmasıdır. Endüstri toplumlarında Savaş sonrası dönemde
ulaşılan tam istihdam, 1970Terden sonra nihayete ermiştir. O t a f i h t enbu
yana, işsizlik oranlarında sürekli bir artış gözlenmiştir. Sorunu daha da
vahimleştiren, işsizliğin yüksek seviyesini ısrarla sürdürmesi ve görünürde
bu sorunu çözecek etkin tedbirlerin olmayışıdır.
Bu durumun nedenleri ve muhtemel çözümleri konusunda
politikacılar ve akademisyenler arasında ciddi görüş ayrılıkları
gözlenmektedir. Ayrıca, küreselleşme ve teknolojik değişmenin, işsizliğin
azaltılması üzerindeki etkileri de yeni endişeler doğurmaktadır. Gittikçe
artan bedbinlik, "çalışmanın sonu" kehanetine yol açacak bir altyapı
oluşturmaktadır.
AB'deki son veriler dikkate almdığnıda işsizlik düzeyinin endişe
verici derecede yüksek olmaya devam ederek, % 10,8'e ulaştığı ve AB
işgücünün % 5'ten fazlasının en az 1 yıldan beri işsiz olduğu görülmektedir.
Geleneksel tarım ve sanayi sektörleri sürekli daralırken, hizmet sektörü her
yıl 1 ile 1,5 milyon iş imkanı yaratmaktadır.
lO'dan az işçi çahştıran KOBİ ' le r büyük firmalara göre iki kat
daha fazla işçi almaktadır. Birlik içinde gençler arasındaki ortalama işsizlik
oranı halen % 20' lerin üzerindedir. Ayrıca kadınlar arasında işsizlik, erkek
oranlarına nazaran % 3 daha yüksektir'^^.
1997'nin son ayında Lüksemburg 'da toplanan AB İstihdam
Zirvesi'nde, 15 üye ülke tarihinde ilk kez sayıları 18 milyonu aşan işsizhğe
dikkati çekmiştir. AB ülkeleri arasında halen günümüzde en fazla işsiz
İspanya 'da bulunmaktadır. Bu ülkede işgücünün % 19'u işsiz
konumundadır.
AB içinde İspanya'yı % 13 ile Finlandiya, % 13,6 ile Fransa, %
12,1 ile İtalya ve % 10 ile İrlanda izlemektedir. İşsizliğin en az olduğu ülke
Lüksemburg 'da ise, işgücünün sadece % 3,7'si işsizdir. Bu ülkeyi % 4,5 ile
Avusturya, % 5,6 ile Hollanda izlemektedir. En uzun süreli işsizhk
sıralamasında ise, İtalya ilk sıralarda yer almaktadır.
Güncel Avrupa; "1998 İçin Ana Hatları"; Kasım - Aralık 1997; S: 9 - 10; s. 7.
2. Etkisiz İstihdam Politikaları
Bu yüksek oranlar AB ülkelerinde istihdama dönük projelerin ön
plana çıkmasma yol açmaktadır. AB ülkelerinde uygulamaya konulan bu
projelerin temel özellikleri şöyle özetlenebilir;
• Geçici ve düzensiz istihdam olanaklarının yaratılması. Bunlar
arasında kısa, kısmi, mevsimlik ve belirli süreli iş ilişkileri
sayılabilir,
• Eğitim politikaları; Mesleki eğitim, yeniden eğitim, insan
kaynaklarının geliştirilmesine dönük eğitim biçimleri bu arada
sayılabilir,
• Erken emekliliği teşvik programları yoluyla genç işçilere iş
yaratılmağa çalışılması, emek piyasası kurumlarının yeniden
yapılandırılması ve işsizlere yönelik danışmanlık hizmetlerinin
sağlanması,
• Emek piyasasının esnekleştirilmesi ve kısmi süreli işlerin
teşvik edilmesi,
• Kendi hesabına çalışmak isteyenlere kamu yardımlarının
sağlanarak istihdam yaratılması.
Bu dönemde, gelişen dünyanın da önemli bir işsizlik sorunu ile
karşılaştığı gözlenmektedir. Nitekim, daha önce merkezi planlamaya sahip
Doğu ve Orta Avrupa ekonomilerinde 1990Tardan bu yana kitlesel bir
işsizlik ortaya çıkmıştır.
3. Başarılı Gelişenler : Güney Asya - Pasifik - Doğu Avrupa
Gelişen ülkelerin büyük bir kısmında, istihdam sorunları yakın
tarihlere kadar uluslararası borç krizi, yapısal uyum ve istikrar
tartışmalarının gölgesi altında kalmıştır. Latin Amerika 'nın yavaş yavaş
ekonomik düzelmeye yönelmesi, ayrıca. Doğu ve Güney - Doğu Asya
ekonomilerinin hızla küreselleşen dünya ekonomisinden etkilenerek,
krizlerle karşılaşmalarına rağmen, durumlarını nispeten düzelttikleri
görülmüştür. Bu ekonomiler, ilaveten dikkatlerini küreselleşme sürecindeki
optimal ekonomi ve istihdam politikalarına kaydırmışlardır.
Dünya çapında işsizliğin artışını analiz etme konusunda çok sayıda
faktör ileri sürülmektedir. Endüstrileşmiş ülkelerde süreklilik kazanan
işsizliğin açıklaması, genelde emek piyasası örgütleriyle ilgih olarak
yapılmaktadır. Bu görüşe göre, emek piyasasının sıkıhğı, bu konuda etkili
olmaktadır. Özellikle asgari ücret, iş güvenliği yasaları, ücret - dışı emek
maliyetlerinin yüksekliği, yüksek işsizlik yardımları işsizliğin temel
nedenleri olarak değerlendirilmektedir.
Bu görüşler kuşkusuz herkesçe kabul edilmemiştir. Bu görüşleri
tenkit edenlere göre, büyümenin yavaşlamasını talep yetersizliği, telmolojik
değişme, vasıf uyumsuzluğu ve uluslararası rekabetin hızla artışı
etkilemiştir. Bu yaklaşımlara göre, tedavi çareleri de bir yazardan diğerine
göre önemli ölçüde değişmektedir. Bir kısım görüşler, "emek piyasasının
kuralsızlaşt ınlmasma" (labour market deregulation) önem verirken, diğerleri
uluslararası seviyede mikro ve makro . ekonomik politikalara
yönelmektedirler.
4. Sağlıklı Çözüm : Rekabet Gücü - İhraç Ekonomisi -KOBİ'ler
Küreselleşen ve bölgesel bütünleşmeler içinde olan günümüz
dünyasmda Gümrük Birliği, KOBİ' ler , ihracat, rekabet dizisinde ister bu
süreçler yoluyla istihdam sorunlarmm çözülmesi veya tersine mevcut
istihdam sorunlarmm bu süreçler yoluyla öneminin artarak daha da
genişlemesi perspektiflerinden bakılsm, üretken istihdamı genişleten daha
yüksek büyüme hızlarından daha etkin bir çözüm görülmemektedir. Bunun
da günümüzdeki anlamı, dış ekonomik ilişkilere yönelmiş sağlılıklı büyüyen
bir ihraç ekonomisidir.
Dünya tecrübeleri, ekonominin ihracata dayalı yapısının
küreselleşen dünyamızda daha yüksek bir büyümeyi sağladığı ve sürekli
"üretken istihdam" yarattığını göstermektedir. O halde, ekonomideki üretim
birimlerinin niteliği de bu amaçlara hizmet edecek özellikte olmalıdır.
Bunun anlamı, tüm ekonomide, özellikle hizmet sektörlerinde
rekabet kabiliyetine sahip işletmelerin teşvikidir. Bu işletmeler, yeniliklere
açık, yüksek teknoloji kullanan, vasıflı işçi istihdam eden, dünya
piyasalarındaki gelişmelere ve tüketici taleplerine duyarlı, ihraç ürünleri
üreten ve pazarlayan, bilgi çağmm taleplerini karşılayabilecek yenilikçi
üretim birimleri olmak zorundadırlar. Böylece rekabete dayalı bir işletme
modelinin;
• dinamik ve değişen ihraç pazarlarının taleplerine hızla cevap
verdiği ve yeni talep potansiyeli yarattığı.
• ülkede yeni ve net iş imkanları ve istihdam sağladığı,
® bu yolla büyümeyi sürekli hale getirdiği gözlenmektedir.
Ayrıca, bu süreçte KOBİTerin, yeni ve net iş fırsatları yaratmada
en önemli faktör olduğu ortaya konulmuştur. Kuşkusuz, bunların başarıları
toplam maliyet içinde işçilik maliyetlerinin düşürülmesine, böylece
KOBİTerin rekabet edebihr hale getirilmesine bağhdır. Burada karşımıza,
yaşam ve çalışma koşullarının seviyesi düşürülmeden, toplam işçilik
maliyetlerinin azaltılması somnu gelmektedir. Diğer bir ifade ile, "sosyal
damping"e ve "kirli rekabete" kaymadan, KOBİTerin rekabet sorununu
çözme olanağı büyük ölçüde karşılanmış olmalıdır.
İhracatta başarının diğer çok önemli bir koşulu ise, tüketici
tercihlerine uygun kaliteli mal üretmektir. Küreselleşme, fiyat yanında
tüketici tercihi ve kaliteyle de birleşmelidir. Ancak bu koşullarda ister Tek
Pazar 'da, ister ise, dünya pazarlarına açılmada başarı söz konusudur.
Bilindiği • gibi, günümüzde bütün dünyada "Fordist - Taylorist" üretim
modellerinden, "yalın üretim" veya "bütünsel kalite" biçiminde yeni üretim
ve yönetim tekniklerine hızlı bir dönüşüm yaşanmaktadır.
5, Türkiye'de İşsizlik : Kırsal ve Kentsel Yoksullar
İşsizlik somnu Türkiye açısından çok daha kamiaşık ve belirsiz bir
nitelik kazanmaktadır. Türkiye 'de işsizlikle ilgili analizlerde karşımıza
çıkan temel somn, işsizliğin nitelik değiştirerek bir istihdam somnuna
dönüşmesidir. Diğer bir deyişle, az gehşmiş bir emek piyasasında, kırsal
kesimde geniş aile düzeni içinde, kentlerde ise, kayıt - dışı istihdam
biçimlerinde hiçbir yasal yükümlülük ve kayıt içine girmeyen sektörlerde
"işsizliğin, üretken olmayan istihdam biçimlerinin artışı" şeklinde ortaya
çıkmasıdır.
Deyim yerindeyse, Türkiye 'de ekonominin yeterli
gelişmemesinden doğan yapısal işsizlik, kendini bu kesimde yoksulluk ve
kentsel kesimde kayıt - dışı istihdamın genişlemesi biçiminde ortaya
koymaktadır.
Bir başka değişle, bu koşullarda işsizlik kavramı yerini yoksulluğa
terk edecektir. Bu istihdamın niteliği üretim ' yönünden ziyade, gelir
paylaştıran bir istihdam oluşundan etkilenmektedir.
Üretim artmadan böyle bir istihdamın genişlemesi, aslında
yoksulluğun daha da derinleşmesi anlamına gelecektir. Tarım sektörünün ve
kentsel marjinal sektörün özelliği geniş aile düzeninin geleneksel ve modern
sektörlerde varlığını sürdürmesi, böyle bir istihdam biçiminin ortaya
çıkışma ve varlığını sürdürmesine imkan sağlayacaktır. Böylece, işsizliğin
değil kırsal kesimlerde yoksulluğun, kentsel kesimde seyyar satıcıların
sayısı artacaktır ve "hantal KİT'lerdeki gizli işsizlik sorunları" da bunlara
eşlik edecektir.
İstihdam sorununa dönüşen işsizlik beraberinde karmaşık bir
istihdam yapısı da getirmektedir. Her türlü koruma ve yasal düzenden
mahrum böyle bir çalışmanın hızla çocuk nüfusa, kadınlara, yabancı kaçak
işçilere, formel sektörde çalışan düşük gelirli gruplara yayılma olasılığı
güçlüdür. Böylece istikrarsız, güvencesiz, kısa süreli, düşük ücretli, üretken
olmayan, kısmi, mevsimlik, geçici, belirli süreli vb. istihdam biçimleri
yaygınlaşacaktır.
6. Yapıyı Yansıtmayan Oranlar
II. Dünya Savaşı 'ndan bu yana işsizlik sigortasının olmadığı, aile
işletmelerine dayalı tarım ve kentsel marjinal sektörleri ile dikkati çeken
gelişme halindeki ülkelerin insangücü kayıplarının hesaplanması için halen
yeterli ve rasyonel bir yöntem bulunamamıştır.
Bu bakımdan, "Hane Halkı İşgücü Anketi"ne dayanılarak
yürütülen Türkiye 'deki işsizlik araştırmaları, ya Türkiye 'nin gereksiz
öğünmelerine neden olacak derecede düşük işsizlik oranları vermekte, ya da
işsizlik olayı gerçek boyutları ile bir türlü hesaplanıp ortaya
konulamamaktadır.
İşsizlik sorununda diğer bir problem, işsizliğin büyüklüğünü tesbit
etmede karşımıza çıkmaktadır. Planlı dönemde sarfedilen büyük çabalara
rağmen Türkiye 'de işsizliğin, kayıt - dışı istihdamın ve formeV istihdamın
yapısının yeteri açıklıkla ortaya konduğu söylenemez. DİE' inin 1997
verilerinin ortaya koyduğu % 5.9 düzeyindeki işsizlik hiçbir inandırıcılığı
olmayan ve Türkiye'deki işsizliğin yapısını aksettirmeyen bir oran olarak
gözükmektedir. % 6 civarındaki bu işsizlik OECD ve A B ortalamalarından
düşüktür. Hayret edilecek bir biçimde İspanya'nın % 20' lere ulaşan işsizliği
yanında, Türkiye'de resmi veriler bu oranın 1 / 3 düzeyinde bir işsizlik
vermektedir.
Bu durumda işsizlik problemi açısmdan iki temel sorunun söz
konusu olduğu söylenebilir. Eldeki veriler daha da geliştirilerek Türkiye 'de
istihdamm yapısı yeterli açıklıkla ortaya konulmalı, ayrıca buna uygun
istihdam politikaları geliştirilmelidir. Türkiye 'nin bu her iki alanda da ciddi
eksiklikleri mevcuttur.
Bugünkü yaklaşımı ile U Ç O normlarına uygun tarifler yapan DİE,
Hane Halkı İşgücü Anketi, DPT çalışmaları ile İş ve İşçi Bulma Kurumu
istatistikleri, istihdam sorununun boyutlarını yeterli açıklıkla ortaya
koymaktan uzaktır. Bilindiği gibi böyle yaklaşımlar kabaca % 7 oranında bir
"işsizlik" ve % 7 oranında bir "eksik istihdam" ile % 14'lere yaklaşan bir
"atıl işgücü" ortaya koymaktadır.
Öte yandan ileri sürüldüğüne göre, Türkiye 'ye politik ve ekonomik
istikrarsızlık ile yüksek enflasyondan dolayı yabancı semıaye girmediği için
böylece Türkiye küreselleşmenin olumsuz sonuçlarından korunmuş
bulunmaktadır. Bunun anlamı küreselleşmeyle daha da bütünleşecek
Türkiye 'nin potansiyel istihdam sorunlarının daha artmasıdır"^^^.
7 . Hızlı Nüfus - Yavaş Ekonomi
Aslında ülkemizde bir yandan gelişme halindeki ülkelere özgü bir
nüfus artışı yaşanırken, ayrıca uzun yıllar devam eden kamu finansman
dengesizliklerinin neden olduğu ekonomik büyüme istikrarsızlıkları, yüksek
""^ Milliyet; "Globalizmin Yedi Günahı"; op.cit.; s. 9.
kamu açıkları, borçlamna bir "rant ekonomisi"nin gelişmesine neden
olmuştur.
"Ekonomik yapı üretiminden uzaklaşmış, büyüme, yatırım, ihracat
artışı yerine iç ve dış borçlanma ile finanse edilen tüketime dayandırılmıştır.
Rekabet gücünü esas alaiı bir kalkınma modeli uygulanamamıştır. Sanayide
ciddi bir yatırım boşluğunun oluşması, ekonominin üretim yaratma
kapasitesini sınırlandırmıştır".
Bu durum, Türkiye 'de işgücünün sektörel dağılımına da
yansımaktadır. Herşeyden evvel ekonominin yarısının tarım ağırlıklı oluşu,
bu sektörde karmaşık istihdam problemlerini gündeme getirmektedir. Bu
istihdam problemi "gizli işsizlikten" ziyade, "eksik istihdam" karakterlidir.
Özellikle "görülebilir eksik istihdam" tarım sektöründeki işsizlik
sorunlarının niteliğini belirlemekte, tarım sektöründe "fazlalık" ve
"kaldırılamamazlık" bir arada varlığını sürdümıektedir.
Başka bir ifade ile, tarım sektöründe işgücü fazlalığı vardır. Ancak
bu fazlalık kaldırıldığı taktirde tarım sektöründe üretimin düşmesi
kaçınılmazdır. Tarım üretiminin mevsimlik, geçici istihdam karakteri,
üretimin aile işletmeleri niteliği, yoğun yardımcı aile çalışması, kadm ve
çocuk istihdamı, tarım sektöründeki istihdam sorunlarını kannaşık bir
yapıya sokmaktadır.
Basitleştirilmiş bir ifade ile, tarım sektörünün eksik istihdam
yapısına, kentsel sektörün marjinal sektör istihdam yapısı adeta ilave
olmakta, bu iki kesim birarada Türkiye'de insan kaynakları kaybının
boyutlarını belirlemektedir.
Bu nedenle, Türkiye 'de istihdam somnlarmm daha iyi anlaşılması
açısından kırsal eksik istihdam ile kentsel kayıt - dışı sektör istihdamının
daha iyi analiz edilmesi gerekir. Çünkü, bu iki sektör Türkiye 'de toplam
istihdamın 2 / 3'sini oluşturmaktadır.
Dikkati çeken bir diğer özellik ise, hizmet sektörleri istihdamının
nispi genişliğidir. Bu sektör sağlıklı bir endüstri ötesi toplum veya bilgi
toplumu biçiminde büyümekten ziyade, kayıt - dışı marjinal sektörlerin
kentlere yığdığı istihdam somnlarım yansıtan üretken olmayan bir sektöre
dönüşmektedir.
İleri sürüldüğüne göre, "mevcut işsizlere, Gümrük Birliği sonucu
rekabet şansı zayıf kimya, tarıma dayalı endüstri' ürünleri, orman ürünleri,
üretiminde bilgi yoğunluğu fazla, üçüncü sanayi devrimi ürünleriyle
rekabete zorlanacak sektörlerden sayılan otomotiv, beyaz eşya, elektronik
gibi sektörlerdeki bazı firmaların yaşama şansını yitirmesi veya küçülmesi
sonucu istihdamın daralmasıyla yeni işsizler de eklenecektir. Bu dumm,
çalışma yaşamında yeni somnlara, endüstri ilişkilerinde gerginliklere yol
açacaktır"^^^'.
8. Türkiye'de İşsizliğin Yapısı
Bu perspektiften Türkiye 'de istihdamın yapısına ve işsizliğin
boyutlarına topluca bakacak olursak şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
Ekin; İşsizhk Sigortası...; op.cit.; s. 15.
"Türkiye 'de marjinal işlerde çalışanlarm % 57'si lıaftada 16
saatin aitmda, % 31' i ise 35 saatin aitmda çalışmal^tadır",
"Bu grup içinde yer alanlarm % 63 'ü kadmdır. % 99 'u ise yeni
bir iş aramadıklarmı beyan etmişlerdir. Dolayısıyla kadın
işgücünün marjinal çalışmayı bir çalışma biçimi olarak
kabullendiği anlaşılmaktadır",
Türkiye 'de istatistikler, toplam işsizlerin % 42's inin bir yıldan
uzun süreli işsiz olduklarını göstemıektedir. "Bu grubun 1 /
4 'ünü 3 yıldan uzun süreli iş arayanlar oluşturmaktadır. 6
aydan uzun bir süredir iş arayanların % 65'i ise kadındır".
Uzun süreli iş arayanların aşağı yukarı yarısını ilk kez iş
arayanlar oluşturmakta ve bunlar içinde de gençler önemli bir
yer tutmaktadır. Bunun sonucu olarak Türkiye 'de uzun süreli
bir genç işsizliği ortaya çıkmaktadır,
"İşsiz kalman sürelerin uzaması, iş bulma ümidini yitirmiş,
fakat işbaşı yapmaya hazır bir umutsuzlar ordusu"nun ortaya
çıkmasına yol açmaktadır.
Ayrıca "iş aramadıkları için işgücüne girmeyen, dolayısıyla
işsizhk oranları içinde yer almayan bir grup 300,000'e yakın
insanı kapsamaktadır. Bu grubun büyük kısmını mesleki
nitelikten yoksun bu nedenle iş bulma ümidini yitirmiş olanlar"
oluştumıaktadır.
Türkiye 'de işsizliğin niteliği tartışmalarmda yapısal bir diğer
özellik, işsizliğin bir genç işsizliği olarak ortaya çıkmasıdır.
Verilere göre Türkiye 'de işsizlerin % 48,7'sini 14 - 25 yaş
grubundaki gençler oluşturmaktadır. İş ve İşçi Bulma Kurumu
istatistiklerinde bu oran % 50,8 'e varmaktadır. Özellikle
gençler arasında eğitimli gençlerin oram 1997'de % 29,4 'e
çıkmıştır,
Eğitimli gençler arasında eksik istilıdamdakilerin oranı da
yükselmekte, bu oranın 1996'da % 6 'ya çıktığı
belirlenmektedir,
"Özellikle kentsel alanlarda eğitimli genç kadm işgücünün
işsiz kalma eğiliminin erkeklerin oldukça üstünde olduğu
görülmektedir. Eğitimli genç işsizlerin payı kentlerde % 28,8
ilçen, kadınların oranı % 33,9'dur",
Türkiye 'de işsizlerin vasıf ve eğitim düzeylerine bakıldığında
% 48,7 ile ilkokul mezunlarının en büyük grubu oluşturduğu
görülmektedir. İşsizlik oranları orta okulda % 41,6 lisede
% 17,5'e çıkmaktadır.
Eğitim durumlarına sektörler itibariyle bakıldığında ise,
"tarımın en düşük eğitim düzeyine sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Tarımda % 31'l ik bir kesim okuma-yazma
bilmemekte, bu oran sanayide % 5'e, hizmetlerde ise - % 2'ye
düşmektedir.
Sektörler itibariyle ilkokul mezunlarmnı oranı yükselmekte,
ortaokul mezunlarının oranı düşmekte, lise mezunlarının oram
tarım ve sanayide düşerken, hizmet sektörlerinde yükselme
göstermektedir,
İşsizliğin yapısı bakımından önemle üzerinde durulması
gereken başka bir konu ise, kayıt - dışı istihdamın varlığıdır.
"Türkiye ekonomisi içindeki payı % SOTere ulaşan kayıt - dışı
ekonomi 6,7 milyonluk bir istihdam kapasitesine sahiptir",
Türkiye tarımdaki istihdamın yapısını yeterli derecede
bilmediği gibi, kentsel istihdamın önemli bir bölümünü
oluşturan kayıt - dışı istihdamın da büyüklüğü ve niteliğini
bilmemektedir. Bu nedenle bütün oran ve analizler bir
belirsizlik altındadır.
Belirli gruplara uygulanacak işlemler ile işsizlik oranları ya
çok düşük kalmakta, ya da çok yükseklere çıkabilmektedir^^".
9. Şişmanlatılmış Sağlıksız KÎTİstihdamı
Türkiye'de gerek kentsel tarım sektörü, gerek örgütlenmemiş kayıt
- dışı sektörlerde istihdamın yapısı "gözenekleşmiş" bir özellik göstemıekte,
"görülebilir ve görülemez" eksik istihdam biçimleri bu yapıda yoğun bir
Serter, N.; "1998'e Girerken İşsizHk ve Eğitim İlişkisi"; Mercek Dergisi; Ocak 1998; s. 45 -54 .
şekilde yer almaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, aldatıcı ve suni
yapılar içinde istihdam genişlediği halde, üretim artmamaktadır.
Gehşen ülkelerde ve Türkiye'de formel sektörlerdeki KİT'lerin
istihdamı da bu yapıları bozmaktadır. Politik yaklaşımlarla KİT'lerde
üretken olmayan eksik istihdam özellikle "gizli işsizlik" biçimleri hiç bir
verimlilik ve üretim artışı olmadan gelişmekte, şirketlerde artan istihdam
tüm çalışanların motivasyonlarını etkilemek suretiyle ciddi verimlilik ve
üretim sorunları yaratmaktadır.
Özellikle bu yoğun gizli işsizlikle "şişmanlatılmış ve
hantallaştırılmış" istihdam yapısına bir de güçlü sendikacılık ve toplu
pazarlık süreçleri ilave olduğu zaman, sistemin fmansal çöküşü daha da
hızlanmaktadır. Kuşkusuz politik tercihleri güçlü, sun'i istihdam artışlarına
yönelik bu KİT . kuruluşları, en büjâik darbeyi dışa açılmış küresel
rekabetten almaktadır. Sonuçta ister korumalı KİT'lerin fmansal iflası, ister
özelleştirmenin ortaya çıkaracağı istihdam sorunlarıyla Türkiye'de formel
kamu emek piyasalarında ciddi istihdam sorunları yaşanmaktadır.
10. iş Yaratmayan Politikalar
Aslında ülkemizde çarpık işsizlik yapısının en önemli nedeninin
uygulanan sosyal politikalar olduğu görülmektedir. Özellikle "sosyal
politikaların maliyetinin sürekli olarak kayıtlı sektöre yüklenmesi, devletin
vergi, sigorta, fon şeklindeki istihdam vergilerinin ağırhğı ve toplu sözleşme
sisteminin işletmelerin yatırım ihtiyaçlarını gözetmemesi gibi gerekçelerle
istihdamın kayıt - dışına yöneldiği" belirlenmektedir.
MESS Haziran 1999 bülteninde "işsiz sayısmı azaltmak mı
istiyorsmıuz işte 10 emir" başlığı altında işsizliği azaltmaya yönelik çok
sayıda öneriyi sıralamıştır. Bunlar genelde bürokrasiyi azaltmaya,
yatırımları hızlandırmaya, sosyal güvenlik yüklerini indirmeye, enflasyonu
düşümieye, vergileri azaltmaya, mali engelleri kaldırmağa yönelik
tedbirlerdir.
TİSK' in "İstihdam ve İşsizlik Raporu"nda, "temelde bu gelişmenin
sendikal sistemden kaçışa neden olduğu ve Türkiye 'de kayıt - dışı
istihdamın 2,7 milyon dolayında bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca aynı
raporda, Türkiye yatırım eğiliminin zayıf olduğu ülkeler arasında
sayılmaktadır." "Türkiye 'de açık işsizlik kadar, düşük katma değer ve düşük
gelir biçiminde kendini gösteren eksik istihdam sorununun da ciddi
boyutlarda olduğu belirtilen TİSK Raporu 'nda, işsizhğin özellikle son 10
yılda etkisini giderek artırdığı" belirtilmektedir.
TİSK, sonuç itibariyle yaptığı değerlendirmede;
• İşsizlik sigortasının, bir işte sigortalı olarak çalışırken işini
kaybedenlere istihdam olanağı sağladığını, buna karşılık hiç iş
bulamamış veya bulmuş olsa bile sigortalı olarak çalışmamış
kişilere yarar sağlamayan bir sigorta dalı olduğuna işaretle, bu
işsizlik sigortasının kendi içinde bir kısır döngü yaratarak
sürekli sigortalı işçilere öncelik tanıyacağına ve istihdam
fırsatları yaratacağına işaret etmektedir,
• Özellikle işsizlik sigortasının yeni bir "kara delik" olmaması
için gerekli tedbirlerin alınması gereğine işaret etmektedir.
•
Emek piyasasmm yeniden düzenlenerek, iş ve işçi bulma
fonksiyonlarmm yeniden yapılandırılması zorunluluğu
üzerinde durmaktadır.
Yeni işyerleri açılmadan işsizlik sorunun çözülemeyeceğine
önemle işaret etmektedir.
Özellikle, "işsizlik sigortası için ayrılan kaynakların, işsizlik
sorununun çözümünde anahtar olan yeni yatırımların yapılması
için gerekli finansman imkanlarını sınırladığına"
değinilmektedir ve kıdem tazminatını gündeme getirmektedir.
Nihayet son olarak, işsizlik sorunuyla etkin bir mücadelenin
aktif istihdam politikalarından geçtiğine işaret edilmektedir'^^^'.
B. SONUÇ : BIRISI BITMEDEN YENISI -FAZLALAR VE AÇıKLAR
Günümüzün küreselleşen dünyasında değişen teknolojinin temel
karakteristiği, bilgi teloıolojisi olmasıdır. Bilgi devriminin beraberinde
getirdiği bu "akıllı makinalar", sanayi devriminden farklı olarak insanın
dimağ gücünü taklit ederek, insan yaşamının her boyutunda hayal edilmesi
güç yeni olanakla!- sağlamaktadır. Bu akıllı makinalar adeta teknolojiye,
siyasete, ekonomiye, bütün sosyo - kültürel hayata damgasını vurmakta,
çağın bütün üretim ve yönetim ilişkilerini değiştirmektedir.
TİSK; İşsizhk Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel İstihdam Büroları; op.cit. s. 108-110 .
Kuşkusuz, Fordist - Taylorist dönemin üretim ve yönetim
biçimleri, bu yeni teknolojilerle tümüyle değişmekte, geleneksel süresi
belirsiz hizmet akdiyle çalışan mavi yakalı işçi tipi ve bunu çalıştıran
işveren tipi arasındaki tüm ilişkiler köklü biçimde değişmektedir. Bilgi
çağının yeni bir işçi tipini gündeme getirdiğini görüyoruz. Bu işçi tipi, kısmi
süreli esnek çahşan, bireysel hizmet akdiyle istihdam edilen, vasıfları çok
yüksek bir işçidir. Kadın olması olasılığı güçlüdür.
Böylece, ortaya Fordist - Taylorist dönemin "sanayi işçisi" tipine
karşı yeni çağın "bilgi işçisi" çıkmaktadır. Bilgi sektörleri hızla gelişirken,
özellikle hizmet sektörlerinde hızla artan toplam işgücünün önemli bir
kısmını bilgi işçileri oluşturmaya başlamakta, bunların içinde part - t ime
çalışmaya başlayar) kadınlar önemli bir yer tutmaktadır.
Bunun yanında, gene çağın hızla bÜ3myen iletişim ve ulaşım
telmolojilerine dayalı sektörlerinde yoğun bir bilgi işçisi istihdamı ile
karşılaşılmaktadır. Böylece, istihdam açısından bakıldığında yoğun bir bilgi
işçisi talebine karşılık, geleneksel işçi tipinde eritilmesi gittikçe güçleşen bir
fazlalık ortaya çıkmaktadır. Zaman, bu fazlalığın eritilmesine de olanak
vermemekte, böylece geleneksel işsizlerin yüksek oranı süreklilik
kazanırken, bilgi işçilerindeki yetersizlik, hükümetleri, yöneticileri kısa
zamanda yeni bilgi işçisi bulma çaresizliği içinde bırakmaktadır"^*^"^.
Dünya Bankası Başkanının ifadesine göre, "6 milyarlık
gezegenimizde, 4,8 milyar insan sürekli bir biçimde gelişen ekonomilerde
yaşamaktadır. 3 milyar kişi, günde l dolardan az kazanmakta" ve yakın bir
^ " Rahman; "Knowledge Workers' Use of Support Software in Saudi Arabia"; op.cit.; p. 303 - 3 1 1.
dönemde dünya nüfusunun 8 milyara çıkacağı hesaplanmaktadır. Bütün bu
göstergeler, yakın gelecekte dünyada yoksulluğun, bozuk gelir dağılımı ve
işsizlik sorununun özellikle gelişen dünyada sürüp gideceğini
göstermektedir.
Aslında, gelişmiş Batı ekonomilerinin temel sorunu, eski dönemin
yarı vasıflı işçilerini yeni bilgi çağmm işçilerine dönüştürmekte karşılaştığı
güçlükle, geleneksel işçi tipinde ortaya çıkan ve süreklilik kazanan
işsizlikle, bilgi çağmm talep ettiği bilgi işçilerini yeterli ölçüde
sağlayamamaktan doğan işgücü açıklarıdır. Görülebilir bir gelecekte,
geleneksel işsizlikle bilgi işçileri açığı birarada gidecek gözükmektedir.
Hindistan' ın dil bilen, iyi yetişmiş yazılımcıları, bu gereksinmeyi
karşılamada çok önemh bir potansiyel olarak gözükmekte, böylece yeni
bilgi çağı yeni göçmen işçi boyutları getirmektedir. Bu, Silikon vadisi kadar,
AB için de geçerli bir oluşumdur.
Buna mukabil, gelişen dünya küreselleşmenin getirdiği ve yapısal
işsizlik sorunlarına ilave olarak ortaya çıkan istihdam yapılarıyla ortaya
çıkan yoksulluk, kötü gelir dağılımı ve geleneksel işsizlik sorunlarıyla
yaşayacak gözükmektedir. Bunun istisnası olarak, Pasifik ülkelerinin ve
Doğu Avrupa 'nın hızla büyüyen bilgi ekonomileri, istihdam sorunlarını
henüz köklü bir biçimde çözmemekle birlikte önemli ölçüde yavaşlatmış
gözükmektedir. Türkiye 'ye baktığımız zaman ise, özellikle geleneksel
işsizlik tartışmaları bir süre daha artarak devam edecek gözükmektedir.
Gerçekten, Türkiye henüz sanayi devrimi aşamasına tümüyle
yapısal olarak dönüşemediğinden, nüfus ve işgücü yapıları, köylü - esnaf
karakterinden tümüyle kurtulamamıştır. Ülkemizde hala işgücünün %
40 Tan aşan kısmı kırsal kesimde çalışmakta, kentlerdeki nüfusun ve
işgücünün önemli bir kısmı bağımsız çalışan kayıt - dışı kesimlerden
oluşmaktadır. Ücretsiz aile yardımcıları oranının, tarımda ve kentlerde
yüksekliği de bu yapıları destekleyen önemli göstergelerdir.
Böylece, tümüyle bakıldığında, toplumun işgücü yapısı itibariyle
% 70Tere yaklaşan bölümünün kırsal kesim köylüleri ile kentsel esnaf ve
bağımsız çalışanlarından oluştuğunu gözlemek mümkündür. Bu yapıları
işsizlikle ilişkili hale getirerek, bu istihdam biçimlerinin üretkenliği az,
üretimden ziyade gelir dağıtımı fonksiyonu yüksek istihdam şekillerin
olduğunu söylemek gerçekçi olacaktır.
Basit bir ifadeyle, Türkiye 'de gerçek istihdam sorunlarının
büyüklüğünü kırsal eksik istihdamla, kentsel yoksulluk ve kayıt - dışı
istihdamda aramak gerekir. Böylece temel somn, Batılı anlamda bir açık
işsizlikten çok, dönüşümleri itibariyle kendini bir "yapay istihdam ve
yoksulluk" somnu biçiminde ortaya koymaktadır. Bu niteliğiyle, bilgi
çağma doğm açılan bir Türkiye 'de, istihdam yapıları bir yandan bu
geleneksel dönüşümlerin sıkıntılı modelleri biçiminde ortaya çıkarken, diğer
yandan yeterli eğitim politikalarıyla desteklenmediği taktirde, kronikleşen
istihdam sorunlarına bilgi işçisi açıklarından doğan yetersizlikler de ilave
olacaktır.
Böyle bakıldığında, Türkiye 'de istihdam somnlarmm iki katlı
biçimde ortaya çıkacağı görülebilir. Bir yandan yakın gelecekte, kentlere
doluşması beklenen 10 milyonluk kırsal kesim nüfusuna, 5 milyonluk
işgücüne ilaveten, kayıt - dışı sektörlerdeki istihdamı üretken formel sektör
istihdamına dönüştürmek, nihayet, tüm bu yapıları bilgi çağının yabancı dil
bilen, bilgisayar kullanan, yüksek uzmanlığa sahip, yeni becerilerle
donatılmış bilgi işçileriyle zenginleştirmek, Türkiye 'de istihdam
somnlarmm geleceğini belirleyen dönüşümler olacaktır. Türkiye 'de
işsizliğin temel kaynakları olarak;
a) Bir yandan geleneksel tarım sektöründe nispeten yüksek
destekleme fiyatlarıyla yapay biçimde yaşatılmaya çalışılan
eksik istihdam, emek arzı fazlalığı, yoksulluk ve işsizlik
sorunları,
b) Kentsel kesimde formel sektör istihdamını aşan yapay
istihdam, yoksulluk, üretken olmayan istihdam biçimlerinde
kayıt - dışı sektörlerde birikmiş ve formel sektör istihdamını
aşan kayıt - dışı istihdam biçimleri,
c) Nihayet, özelleştirmeyle büyük ölçüde ortadan kalkması
beklenen formel sektörlerdeki kamu kuruluşlarında yapay bir
biçimde genişlemiş bulunan, gizli işsizlik niteliği taşıyan,
üretken olmayan istihdam yapıları sayılabilir.
Bunları altalta sıraladığımız zaman, çok fazla doğruluğu
saptanmamış tahminlerle Türkiye 'de istihdam sorunlarının, diğer bir deyişle
üretken istihdamda çalışmayanların % 40' lar oranına, yani 10 milyona
yaklaşacağı hesaplanabilir. Basit bir yaklaşımla, bu % 4 0 ' m % 20 's i kırsal
kesimden, % 20's i kentsel kesimden gelmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye'de işsizlik sorununun sosyal yapıdan
kaynaklanan "sabırlı" bir niteliği vardır. Toplumsal değerler, üretim yapısı,
geniş aile düzeni, üretimin sektör, statü ve diğer faktörler itibariyle dağılışı,
geleneksel ve kayıt - dışı istihdamın niteliği, bu yapıyı destekleyen temel
unsurlardır.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak, Türkiye'de işsizlik Batı 'dan
farklı olarak geçici bir nitelik taşımamakta, gelişme süreçlerinin yapısal bir
sorunu özelliğine sahip bulunmaktadır. Gene Batı'dan farklı olarak
Türkiye'de hayatlarının hiçbir döneminde ücretli ve formel istihdama
kavuşamamış geniş kitlelerin yoksulluk içinde sabırlı bekleyişi söz
konusudur. İşgücünün bu niteliğinden dolayı istihdam politikalarında
eğitimin önemli bir yeri olduğunu özellikle vurgulamak gerekir.
Aslında Türkiye'nin bu şansı iyi kullanarak daha özgür, onurlu,
çağdaş ve mutlu bir toplum için istihdam yapılarını kısa zaman sürelerinde
hızla iyileştirecek refomıları yapması gerekir. Öyle görülüyor ki günümüzde
bunun en sağlıklı yolu, özel istihdam projeleri yapmak yerine, çağdaş
teknolojilerle ihracata yönelik yatırımların ve üretimin teşvikinden
geçmektedir.
Özellikle bilgi, iletişim ve ulaşım teknolojilerine dayalı, ihracata
yönelik üretim yapan KOBİ'lerin teşviki, istihdamda göz kamaştıran
mesafeler alınmasına olanak sağlayacaktır.
K A Y N A K L A R
> Akgeyik, T.; "Dijital Devrim ve İşsizliğin Geleceği"; Otomasyon
Dergisi, Nisan 2000; Sayı: 200004; s. 109 - 110.
> Aktar, C ; "İşsizlik Sigortamız Dayanışma mı?" ; Milliyet,
09.02.1996; s. 2 1 .
> Alcock, P.; Understanding Poverty; Second Edition; London;
1997.
> Alkin, E.; "Hızlı Nüfus Artışı, İşsizlik ve Gelir Dağılımı"; Prof.
Dr. Nusret Ekin'e Armağan, Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s.
285 - 290.
> Ailen, M.; "European Transition Economies Confront Social
Issues"; IMF Survey; 10.02.1997.
> Alpagut, G. "İstihdam Büroları Konusunda Uluslararası
Alandaki Gelişmeler"; TÜHİS Dergisi; Mayıs 1998; C: 14; S: 6.
> Alpay, Ş.; "100 Milyon Olmayacağız"; Milliyet; 16.04.1997; s.
21 .
> Alpay, Ş.; "Avrupa Türkiye'nin Kadrini Bilmiyor"; Milliyet;
20.01.1997; s. 2 i .
> Alper, Y.; "4447 Sayılı Kanunla Gelen Sürpriz: İşsizlik
Sigortası"; İşveren Dergisi; C: 38, S: 1; Ekim 1999.
> Alper, Y.; "Çocuk işçilerin Sosyal Güvenlik Hakları";
Türkiye^de Çocuk İşgücü; Ekim 1994.
> Araptarlı, A.; "2 Milyon Devlet Memurunun 300 Bini Odacı,
Çaycı, Hademe"; MESS İşveren Dergisi; Ekim 1997; S: 695.
> Arıcı, K.; "4447 Sayılı Kanunla Sosyal Sigortalar Kanununda
Yapılan Değişiklikler"; Kamu - İş Dergisi; C: V; S. 2; Ocak
2000; s. 1 7 - 2 7 .
> Balamiz, A.; "İstihdamın Gehştirilmesinde Küçük Ölçekli Kendi
îşini Kurma Projeleri Modeli"; / / . İstihdam Haftası Tebliğleri,
1992 (İİBK); Ankara; 1992.
> Bandow - Vasquez, D. - 1. (ed.); Perpetuating Poverty: The
World Banky the IMF^ and the Developing World; Washington,
D.C.: CATO Institute Pubhshing; 1994.
> Baştaymaz, T. "Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Açmaz: Aşırı
İşsizlik veya Kırsal Kesim İstihdamı"; Mercek Dergisi, Nisan
1998.
> Baştaymaz, T.; "Çocuk Emeğinin Kullanımı Engellenebilir mi?
IPEC Projesine Eleştirel Bir Bakış"; Prof Dr. Nusret Ekin'e
Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s. 291 - 302.
> Baştaymaz, T.; "Formel ve Kayıt dışı Sektörde Çalışan
Çocuklar ve Sanayiye Etkileri"; Türkiye'de Çocuk İşgücü; Ekim
1994.
> Bernstein - Palmer - Mcbride - Rocks - Woellert, A. - A. T. -
M. - D. - L.; "Poverty in America"; Business Week; Issue:
3651; 10.18.1999: p. 1 5 6 - 162.
> Bequele - Boyden, A. J.; Combating Child Labour, Geneva;
1988; p. 24.
> Bila, F.; "Dünya Gelirinin Paylaşımı"; Milliyet, 30.01.2000; s.
16.
> Bircan, İ.; "GB'n in Türk İşgücü Piyasası Üzerindeki Muhtemel
Etkileri"; Friedrich Ebert Vakfı; 16.03.1996 Toplantısı;
(Yayınlanmamış Tebliğ).
> Bircan, İ.; "Türkiye 'de İstihdam Sorunu, İş - Kur Yasası ve Özel
İstihdam Büroları"; İşveren Dergisi; C: XXXVIII ; S: 7; Nisan
2000; s." 1 2 - 1 4 .
> Bleakley - Ferris - Fuhrer, H. - A. - J.; "In a Booming
Economy, Unemployment Has Remained Surprisingly High";
Regional Review; Vol: 9; Issue: 2; 1999 - 4th Quarter; p. 2 - 3.
> Bois, M.; "Lalelerin Diyarı Tatlı Rüyasından Erken Uyandı" ;
The Wall Street Journal; 27.10.1997.
> Milanovic, B.; Income, Inequality and Poverty During the
Transition from Planned Economy to Liberal Economy; World
Bank: Regional and Sectoral Studies; Washingtori, D. C ; 1998.
> Bray, N.; "Avrupa Yeniden Büyüme Trendinde"; The Wall
Street Journal; 27.10.1997.
> Bronstein, A. S.; "Temporary Work in Western Europe: Threat
or Complement to Permanent Employment?"; International
Labour Review; Vol: 130; No: 3.
> Bulutay, T.; "Türkiye'de İstihdam, İşsizlik ve Ücretler"; TİJBA
Bülteni; 13.01.1997.
> Bulutay, T.; Employment, Unemployment and Wages in
Turkey; Ankara; 1995.
> Büyükuslu, A. R.; "Global Esneklik Çerç.evesinde İşsizlik,
Avrupa 'da İstihdam ve İşgücü Pazarı Sorunları"; İktisat Dergisi;
Ağustos - Eylül 1997.
> Cemal, H.; "Dünya Teknoloji Haritasının Neresindeyiz?";
Milliyet; 26.07.2000; s.23.
> Centel, T.; "İş Yasalarının İstihdam Üzerindeki Etkisi"; Mercek
Dergisi, S: 6; Nisan 1997.
> Centel, T.; "İşsizlik Sigortası Kanunu 'na Eleştirel Yaklaşım";
TÜHİS Dergisi; C: XXVI; S: 2; Mayıs 2000; s. 1 - 6.
> Centel, T.; "İşsizlik Sigortası Kanununa İlişkin Genel
Değerlendimie"; Mercek Dergisi; Yıl: 4, S: 16; Ekim 1999; s. 4 -
13.
> CEPR (Centre to Economic Policy Research); "Causes of the
Rise in Unemployment"; Unemployment: Choices for Europe,
Monitoring European Integration - 5; April 1995; Luxemburg; p.
3 1 - 5 7
> Chossudovsky, M.; (çev. Domaniç, N.); Yoksulluğun
Küreselleşmesi: IMF ve Dünya Bankası Reformlarının İçyüzü,
İstanbul; 1999.
> Church - Marchant - Rivera - Baron - Pitt - Fowler - Gill, G. J.
- V. - E. ^ M. - H. - D. - D.; "To Work W e Go"; Time, Vol:
155; Issue: 19; 05.08.2000; p. 23 - 25.
> Coe - Snower, D. T. - D. J.; "European Job Growth Hinges on
Deeper Labor Market Reform"; IMF Survey, 16.12.1996.
> Commission of the European Communities; Growthy
Competitiveness^ Employment: The Challenges Ways Forward
Into The 21'st Century (White Paper); Brussels; Dec. 1993.
> Cooper - Madigan, J . C. - K.; "Is Labor Demand Weakening or
Is There A Shortage of Workers?"; Business Week\ Issue: 3652;
10.25.1999; p. 3 5 - 3 6 .
> Coy, P.; "When is the Jobless Rate Too Low?"; Business Week,
Issue: 3653; 11.01.1999; p. 1 7 0 - 1 7 1 .
> Cumhuriyet Ekonomi; "İşsizlik de Smırları Aşıyor";
Cumhuriyet, 26.05.1997.
> Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Çalışma Hayatı
İstatistikleri-1999; Ankara; Mayıs 2000.
> Çelik, Y.; "Global İşsizlik ve Ekonomik Büyüme"; MESS
İşveren Gazetesi; Şubat 1998; S: 699.
> Çonkar, Y.; "Yeni Ekonomi Beyaz Saray 'da"; Milliyet;
06.04.2000; s. 11.
> Dansuk, E.; Türkiye'de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo -
Ekonomik Yapılarla İlişkisi; DPT Yayın No: 2472; Ankara;
1997.
> Davis, E.; "Trade Unionism in the Future"; IRRA; 9^^' World
Congress; Sydney; 1992.
> Demir, F.; "Kayıtdışı İşçilik BitmeH"; Milliyet; 03.08.1999.
> Demir, F.; "Kayıtdışı İşçiliğin Önlenmesine İlişkin Hukuki
Öneriler ve Bir Eleştiri Yazısı Üzerine"; Tekstil İşveren Dergisi;
S: 244, Nisan 2000; s. 2 7 - 3 3 .
> Demirkan, M.; "İstihdam Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım";
Mercek Dergisi; S: 6; Nisan 1997.
> Devlet Bakanhğı; İşsizlikle Mücadele; Ankara; 1986.
> Diamantopoulou, A.; "Europe Must Get to Work"; People
Management; Vol: 6; Issue: 5; 03.02.2000; p. 31 - 33.
> DIE; Hane Halkı İşgücü Anketi - Nisan 1999, Ankara;
1999.
> Dikbayır, G.; Gelir ve Doğurganlık, Ankara; Ekim 1999.
> Dimelis - Livada, S. - A.; "Inequality and Business Cycles in
the U.S. and European Union Countries"; International
Advances in Economic Research; Vol: 5; Issue: 3; Aug. 1999;
p. 3 2 1 ^ 3 3 8 .
> Douglas - Wall, S. - H. J.; "The Revealed Cost of
Unemployment"; Review of Federal Reserve Bank of Saint
Louis; Vol: 82; Issue: 2; March / April 2000; p. 1 - 10.
> DPT; "istihdam ve İşsizlik Alt Komisyonu İçin Hazırlanan
Rapor - Taslak 1"; VIIL Beş Yıllık Kalkınma Planı; Ankara;
12.01.2000.
> DPT; Dünya Çalışma Raporu I; Ankara; 1991.
> DPT; İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi; Ankara; 1995.
> DPT; İstihdam: İstihdam Özel İhtisas Komisyonu Raporu;
Ankara; 1989.
> DPT; Küreselleşme, Bölgesel Entegrasyonlar ve Türkiye;
Ankara; 1995.
> DPT; Temel Ekonomik Göstergeler, Mart 2000; Ankara.
> DPT; VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996 - 2000); Ankara;
1995.
> DPT; VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1998 Yılı Programı;
Ankara; 1997.
> DPT; VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı Stratejisi; Ankara; 1995.
> Durukan - Türk, N. - M.; "Her Üç Kişiden Biri Aç" ; Milliyet;
30.05.1997.
> Duymaz, İ.; "GB'n in Türk İşgücü Piyasası Üzerindeki Muhtemel
Etkileri"; Friedrich Ebert Vakfı; 16.03.1996 Toplantısı;
(Yayınlanmamış Açıklama).
> Dülgeroğlu - Aytaç - Baştaymaz, E. - M. - T.; Kentlerde
Yaşayan Ücretli Kesimin Telafi Edici ve Tamamlayıcı Gelir
Kaynakları: Bursa Örneği; İstanbul; 1993.
> Dünya; "AB İşsizliğe Çareyi Part - t ime 'de Arıyor"; 25.09.1997.
> Economic Reform Today; "CİPE at 15 Years: Lessons
Learned"; No: 4; 1999.
> Economist; "A British Miracle?"; Vol: 354; Issue: 8163;
03.25.2000; p. 57 - 59.
> Economist; "Economic Indicators"; Vol: 355; Issue: 8170;
05.13.2000; p. 104.
> Ekin - Alper - Akgeyik, N. - Y. - T.; Türk Sosyal Güvenlik
Sistemlinde Arayışlar: Özelleştirme ve Yeniden Yapılanma,
Ìstanbul; 1999.
> Ekin, N.; "Küreselleşme, Gümrük Birliği: Türk Endüstri
İlişkileri Üzerine Olası Etkileri"; Friedrich Ebert Vakfı; İstanbul;
1997; s. 1 - 20; (Yayınlanmamış Tebliğ).
> Ekin, N.; "2000Tİ Yıllara Doğru Çalışma Hayatı, Sorunlar -
Öneriler"; TÜHİSDergisi, C: 13; S: 5;-Mayıs 1995; s. 1 - 11.
> Ekin, N.; "Değişim ve Sendikaların Geleceği"; Mercek Dergisi',
S: 2; Nisan 1996; s. 1 8 - 2 5 .
> Ekin, N.; "Küreselleşme ve Çalışma Yaşamında Dönüşüm";
Friedrick Ebert Vakfı; İstanbul; 1997; s. 1 - 25; (Yayınlanmamış
Tebliğ).
> Ekin, N.; "Küreselleşme ve Endüstri İlişkilerinde Yeni
Boyutlar"; Mercek Dergisi, S: 1; Ocak 1996; s. 12 - 15.
> Ekin, N.; Büyüme - İhracat - İstihdam Boyutlarıyla Küçük
İşyerleri ve Sosyal Koruma, İstanbul; 1994.
> Ekin, N.; Gelişen Ülkelerde ve Türkiye'de Bir İstihdam
Politikası Olarak Küçük Ölçekli İşyerlerinin Teşviki', İstanbul;
1993.
> Ekin, N.; Gelişen Ülkelerde ve Türkiye'de İşsizlik, Sermet
Matbaası; İstanbul; 1971.
> Ekin, N.; İşsizlik Sigortası (Teorik Boyutları ve Dünya
Uygulamaları), İstanbul; 1994.
> Ekin, N.; Kayıtdışı Ekonomi ve Kayıt - dışı İstihdam; İstanbul;
1995.
> Ekin, N.; Küçük İşyerlerinde Endüstri İlişkileri; Ankara; 1993.
> Ekin, N.; Küresel Bilgi Çağında Eğitim - Verimlilik - İstihdam;
İstanbul; 1997.
> Ekin, N.; Küreselleşme ve Gümrük Birliği: Çalışma Yaşamında
Dönüşüm: Çelişkiler ve Fırsatlar; Yenilenmiş 2. Baskı;
İstanbul; 1999.
> EUwood, D. T.; Poor Suport: Poverty in the American Family;
USA: BasicBooks; 1988.
> Emmeri j , L.; "The Employment Problem and the International
Economy"; International Labour Review; Vol: 133; No: 4; p.
449 - 466.
> Erdut, Z.; "Avrupa Birliği 'nde Çalışan Kadınların Hakları";
Prof. Dr. Nusret Ekin'e Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını;
2000; s. 353 - 374.
> Ertürk, Y.; Patterns of Child Labour in Rural Turkey; Ankara;
1994.
> European Foundation; "A Programme for 1997 - 2000: Facing
up to tlie Ciiallenges of European Society - A Summary";
Dublin; 1996,
> Feige, E. L.; The Underground Economies; New Yorlc; 1989.
> Feldstein, M.; "Reducing Poverty, Not Inequality"; Public
Interest; Issue: 137; Fall 1999; p. 3 3 - 4 1 .
> Freeman - Soete - Efendioğlu, C. - L. - U.; "Diffusion and the
Employment Effects of Information and Communicat ion
Tçchnoİogy"; International Labour Review; Vol: 134; No: 4 - 5 .
> Friedheim, R. B., "Avrupada Artık Emek 'Out ' , Sermaye Tn ' ";
The Wall Street Journal; 25.08.1997.
> Friedrich Ebert Vakfı; Gümrük Birliği^nin Türk İşgücü
Piyasası Üzerindeki Muhtemel Etkileri; İstanbul; 1996.
> Gök, F.; "Eğitim Politikaları"; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat
1997.
> Greenaway - Milner, D. - C.; "The World Trade System and the
Uruguay Round: Global Employment Implications";
International Labour Review; Vol: 134; No: 4 - 5; p. 497 - 519.
> Gupta, .M. R.; "Rural - Urban Migration: Informal Sector and
Development Policies"; Journal of Development Economies;
No: 4 1 ; 1993; p. 1 3 7 - 151.
> Güncel Avrupa; "1998 îçin Ana Hatları"; Kasım - Aralık 1997;
S: 9 - 10.
> Güncel Avrupa; "İstihdam Zirvesi"; Eylül - Ekim 1997; S: 7 - 8.
> Günenç, M.; "Part - Time Çalışma Hakkında Avrupa
Sözleşmesi"; Basisen Dergisi; Haziran 1998; S: 60.
> Güvenç, N.; Küreselleşme ve Türkiye; İstanbul; 1999.
> Güzel, A.; "4447 Sayılı Kanuna Göre İşsizlik Sigortası"; Prof.
Dr. Nusret Ekin'e Armağan; Ankara: TÜHİS Yayını; 2000; s.
8 1 7 - 8 4 4 .
> Harvey, P. L.; "Liberal Strategies for Combating Joblessness in
the Twentieth Century"; Journal of Economic Issues; Vol: 33 ;
Issue: 2; June 1999; p. 497 - 504.
> Hellenbarger, S.; "İşlerini Evden Yürütenler Disiplini Elden
Bırakmıyor"; The Wall Street Journal; 03.09.1997.
> Heper, D.; "îki Türkiye ve Gerçekler"; Milliyet; 21.07.2000;
S .16.
> Hirsch, D.; "Do the Workless Have to be Idle?"; New
Statesman; Vol: 128; Issue: 4446; 07.26.99; p. 22 - 23 .
> Hirsch, D.; "The End is Nigh for the Beveridge Welfare State";
New Statesman; Vol: 129; Issue: 4479; 03.27.2000; p . 8.
> Hoffman, C ; "Bilgi İşçilerinin Performansmı Değerlendirmek
İçin Beş Yöntem"; Power Dergisi Özel Eki : Harvard Business
Review; Temmuz 1998; s. 1 4 - 2 1 .
> Huang, F.; "The Current Economic Situation and Trends in
China: With a Discussion on Employment - Related Issues in the
Process of Industrialization"; Journal of Asian Economics, Vol:
10; Issue: 2; Summer 1999; p. 279 - 289.
> IMF Survey, " IMF Under the Leadership of Michel
Camdessus"; Peb . 2000; p. 2 - 8.
> IMF Survey, 1999 Annual Meetings; Vol: 28; No: 19;
11.10.1999.
> IMF Survey, Cologne Economic Summit; Vol: 28; No: 13; July
1999.
> IMF Survey, Entry into EMU Heightens Need to Adress
Effectivness of Adjustment Mechanism; 07.06.1999.
> IMF Survey; " Industrial developing Countries Must Act
Rapidly to Reduce World Poverty Significantly by 2015"
Vol: 29; No: 13; July 3, 2000; p. 209.
> Ingrassia, L.; "Sosyal Güvenlikte 'Lale Devri 'nin Sonu"; The
Wall Street Journal, 13.01.1997.
> İkiz, O.; "Yoksulluğun Dönüşü"; Milliyet; 13.06.1997.
> İTO Gazetesi, "İşsizlik"; 18.07.1997.
> İTO; Ekonomik Rapor, İstanbul; Eylül 1999.
> Janigan, M.; "Better Ways to Create Jobs"; Maclean's, Vol: 113;
Issue: 20; 05.15.2000; p. 28 - 30.
> Judis, J. B. ; "Middle of Nowhere"; New Republic, Vol: 2 2 1 ;
Issue: 22; 11.29.1999; p. 1 4 - 1 6 .
> Judy, R. W.; "Labor Forecast: Gray Skies, Worker Drought
Continues"; HR Magazine, Vol: 44; Issue: 11; Nov. 1999; p. 18
- 2 6 .
> Kamu - İş; Türk Çalışma Hayatı ye Ekonomisi İle İlgili
Tablolar, Ankara; 1999.
> Katz - Krueger, L. F. - A. B. ; "New Trend in Unemployment?" ;
Brookings Review; Vol: 17; Issue: 4; Fall 1999; p. 4 - 8.
> Kazuo, T. (ed.); Globalization and the Challenges of Poverty
Alleviation, Tokyo: FASID Publishing; 1998.
> Kelley, R. E.; "Managing The New Workforce"; Machine
Design, May 10, 1990; p. 109 - 112.
> Kenar; N.; "Özel İstihdam Bürolarmm Faaliyete Geçmesini
Teminen Bir Yasal Düzenlemeye İhtiyaç Vardır"; İşveren
Dergisi; C: XXXVIII ; S: 7; Nisan 2000; s. 9 - 11.
> Kıhçdaroğlu, K.; "Sosyal Güvenlik Sistemindeki Son
Değişiklikler"; Mercek; Yıl: 4; S: 16; Ekim 1999; s. 21 - 28.
> Koç, Y.; "Türkiye 'de Yabanci Kaçak İşçilik"; Şubat 1995;
(Yaymlanmamış Makale).
> Koç, Y,; "Türkiye 'de İşgücünün Yapısı ve Ücretliler"; Mercek;
S: 6; Nisan 1997; s. 44 - 56.
> Koç, Y.; "Türkiye 'de İşsizlik"; Türk - İş Dergisi; S: 321 ; Şubat
1997.
> Korte, W. B. ; "Small and Medium - Sized Establishments in
Western Europe"; New Firms and Regional Development in
Europe; (Eds. Keeble - Weger, D. - C.); London; 1986.
> Köstekli, İ.Ş.; "Avrupa Birliği İstihdam Stratejisi";
(Yayınlanmamış Makale); İstanbul; 2000; s. 1-4.
> Kurt, D.; "Hollanda 'da 'İstihdam Lale'leri Halen Açıyor mu?" ;
MESS İşveren; S: 655; Ekim 1995. .
> Kutal - Ekin, M. - N.; Türkiye^de İşsizlik Sigortası Uygulaması;
İstanbul; 1993; (Çoğaltma).
> Kutal, M.; "Türkiye'de İşsizlik Sigortasının Yasal Çerçevesi ve
Karşılaşılması Olası Bazı Sorunlar"; Basisen Dergisi; S: 62;
Kasım 1999.
> Laver, R.; "Less Work Ahead"; Maclean's; Vol: 112; Issue: 17;
04.26.1999; p. 4 8 - 4 9 .
> Lavin, D.; "Hasat Zamanı"; The Wall Street Journal;
10.11.1997.
> Lee, E.; "Globalization and Employment: Is Anxiety Justified?";
International Labour Review; Vol: 135; No: 5.
> Lee, E.; "Overview"; International Labour Review; Vol: 134;
No: 4 - 5 .
> Lincoln, E. J.; "Job Security in Japan is Lifetime Employment on
the Way Out?"; Brookings Review; Vol: 17; Issue: 4; Fall 1999;
p. 4 4 - 4 5 .
> Lordoğlu, K.; "12 - 18 Yaş Arası Çalışan Çocuklar İçin Bölgesel
Bir Analiz Örneği: Bursa"; Sosyal Siyaset Dergisi; S: 32 - 33;
İstanbul; 1983.
> Mathers, A.; "Euromarch: The Struggle for a Social Europe";
Capital & Class; Issue: 68; Summer 1999; p. 15 - 20.
> Mazumdar, D.; "Analysis of Dual Labor Market in L D C ' s " ;
IIRA; 4'' World Congress; 06 - 10 Sep 1976; p. 1 - 2 1 .
> Michaels, D.; "Doğu Avrupa 'da İstihdamla Eşitsizlik Birlikte
Büyüyor"; The Wall Street Journal, 21.04.1997.
> Milliyet; "1,7 Milyon Kişi Resmen İşsiz"; 02.08.2000; s.4.
> Milliyet; "İşsizlere Destek Projesi Bitiyor"; 25.05.1998.
> Milliyet; "Globalizmin Yedi Günahı"; 03.10.1997.
> Milliyet; "Yaratıcı İşçinin Çağı"; İş Yaşamı Eki; 12.03.2000; s.
1.
> Milliyet; "Yokluğun Rengi: Kıraıızı"; 27.07.2000; s.8.
> Milliyet; "Yolun Öteki Yakası"; 17.03.2000; s. 2.
> Murat, S.; "Avrupa Birliği Ülkelerinde ve Türkiye 'de İşgücünün
Yapısı"; Prof. Dr. Nusret Ekin'e Armağan; Ankara: TÜHİS
Yayını;-2000; s. 303 - 352.
> Neill, J. (ed.); Poverty and Inequality: The Political Economy
of Redistribution; Michigan: W. E. Upjohn Institute for
Employment Research; 1997.
> Nun, J.; "The End of Work and the 'Marginal Mass ' Thesis";
Latin American Perspectives; Vol: 27; Issue: 1; Jan. 2000; p. 6 -
32.
> O'Sullivan, T.; "The Search For Competitiveness and Its
Implications for Employment"; The Search for Competitiveness
and Its Implications for Employment; (Ed. by James Wickham);
First IIRA European Regional Industrial Relations Congress;
1997; p. 223 - 229.
> Oğuz, S.; "Yoksulluk"; Milliyet; 01.08,1998.
> Oğuz, Ş.; "Dünya 'da İşsizlik"; Türk Henkel Dergisi; Mayıs
1996.
> Oğuz, Ş.; "İşsizlik Binyilı"; MESS İşveren Gazetesi, S: 685;
Aralık 1996.
> Oğuz, Ş.; "Refah, Refaha Karşı"; Milliyet; 16.03.1998.
> Oruç, Y.; "Küreselleşme Tekelleşme Getirdi"; Milliyet;
31.07.199.
> Önal, N.; İstihdam; Ankara; 1993.
> Özçelik - İş Sendikası; Kayıtdışı Ekonomi ve İstihdam; Ankara;
1994.
> Özdemir, S.; "Yeni Çağın Değişen İşçi Tipi: Bilgi İşçileri";
(Yayınlanmamış Makale) İstanbul; 2000; s. 1 - 5;.
> Özilhan T.; "Toplam Kalite Kültürü ve İstihdam"; Mercek; S: 6;
Nisan 1997.
> Özkan, A. E.; "Rekabet Gücümüz Nasıl Hantallaştınlıyor?";
MESS İşveren Gazetesi, S: 689; Nisan 1997.
> Özkan, Ahmet Emin; "Batı Avrupa, İşsizlerini İşten Çıkarıyor";
MESS İşveren Gazetesi, Şubat 1998; S: 699.
> Özsever, A.; "İşsizlik Fonu 'nda Nema Tehlikesi"; Milliyet,
30.05.2000; s. 11.
> Özsever, A.; "İşverenin İkili Kriz Oyunu"; Milliyet, 14.12.1998.
> Özsever, A.; "Krize Karşı Sosyal Zirve"; Milliyet, 07.12.1998.
> Pirler, B.; "İşsizliğin Azahılmasında Önemli Aşama: İşgücü
Piyasalarının Etkinleştirilmesi"; İşveren Dergisi; C: XXXVIII ;
S: 7; Nisan 2000; s. 4.
> "Poverty";
http://www.globalissues.org/TradeRelated/Poverty.asp;
24.04.2000; p. 1 - 2 1 .
> Prodi, R.; "A New Economy and a New Policy: the Role of the
European Union"; (Speech to the Conference on Progressive
Governance in the 21st Century); Florence, 20 Nov. 1999; p. 1
> Pürsünlerli, E.; "Türkiye 'nin İşsizlik Sigortası Sistemi ve
Değerlendirmesi"; İşveren Dergisi; C: XXXVIII ; S: 5; Şubat
2000; s. 24 - 26.
> Qian - Wong, Z. - T.; "The Rising Urban Poverty: A Di lemma
of Market Reforms in China"; Journal of Contemporary China;
Vol: 9; Issue: 23 ; March 2000; p. 113 - 125.
> Rahman, M.; "Knowledge Workers ' Use of Support Software in
Saudi Arabia"; Information & Management; Issue: 25; North-
Holland; 1993; p. 3 0 3 - 3 1 1 .
> Rama, M.; "How Bad is Unemployment in Tunisia? Assessing
Labor Market Efficiency in a Developing Country"; The World
Bank Research Observer; Washington; Vol: 13; Issue: 1; Feb.
1998; p. 5 9 - 7 7 .
> Rauch, J. E.; "Economic Development, Urban
Underemployment and Income Inequality"; Canadian Journal
of Economics; No: 1993; p. 201 - 217.
> Rauch, J. E.; "Modeling the Informal Sector Formally"; Journal
of Dev dopment Economics; No: 35; 1991; p. 33 - 47.
> Roliwedder, C ; "Kohl Ya İşsizliği Düşürecek, Ya da ' İş inden'
Olacak"; The Wall Street Journal; 31.03.1997.
> Rose, N. E.; "Jobs for Whom? Employment Policy in the United
States and Western Europe"; Journal of Economic Issues; Vol:
33; Issue: 2; June 1999; p. 453 - 460.
> Roth, T.; "Avrupa 'da Beşikten Mezara İstihdam Tarih Oluyor";
The Wall Street Journal; 01.07.1996.
> Rothwell - Zegveld, R. - W.; Innovation and the Small and
Medium Sized Firms; Boston; 1982.
> Ryscavage, P.; Income Inequality in America: An Analysis of
Trends; New York; M. E. Sharpe Publishing; 1999.
> Sanyal, B.; "Organizing the Self - Employment: The Politics of
the Urban Informal Sector"; International Labour Review; Vol:
130; No: 1; 1991; p. 39 - 56.
> Sapancali, F.; "1980 Sonrası Ekonomik Gelişmelerin İşgücü ve
İstihdama Etkisi"; Kamu - İş Dergisi; Ocak 1998; Cilt: 4; S: 3;
s. 131 - 159.
> Schulze, N.; "Türkiye 'de İşgücü Piyasası, işsizlik ve İstihdam
Vo\\i\\<idXdiXi''; İktisat Dergisi; S: 364; Şubat 1997.
> Sen, A.; "Employment, Institutions and Technology: Some
Policy Issues"; International Labour Review; Vol: 135; No: 3 -
4; p. 4 4 5 - 4 7 1 .
> Serter, N.; "1998 'e Girerken İşsizlik ve Eğitim İUşkisi"; Mercek;
Ocak 1998; s. 45 - 54.
> Serter, N.; Genel Olarak ve Türkiye Açısından İstihdam ve
Gelişme; İstanbul; 1993.
> Seviğ, V.; "Kayıtdışı Ekonominin Boyutları"; Yeni Yüzyıl ;
20,02.1995.
> Sezen - Sürücü, M. - S.; "1993 - 97 Arasında imalat Sanayiinde
İstihdam ve Ücretler"; DİSK-AR, Şubat 1998; S: 22.
> Singh, A.; "Global Economic Changes, Skills and International
Competetiveness"; International Labour Review; Vol: 133; No:
2.
> Socha - Weisberg, M.W.Y.; "Poland in Transition: Labor
Market Data Collection"; Monthly Labor Review; Vol: 122;
Issue: 9; Sep. 1999; p. 9 - 22.
> Stewart, T. A.; (çev. EIhüseyni, N.) ; Entelektüel Sermaye:
Kuruluşların Yeni Zenginliği; İstanbul; 1997.
> Strassner, R.; Political Challanges in a Changing World;
München; 1995.
> Suiçmez, H.; Gümrük Birliği'nde Rekabet ve İstihdam; Ankara;
1996.
> Sakar, M.; "İşsizlik Sigortası Kanununun Getirdiği Yeni
Yükümlülükler"; Mercek; Yıl: 4, S: 16; Ekim 1999; s. 21 - 28.
> Şener, N. ; "2000 'e Göçerek Gireceğiz"; Milliyet; 29.12.1996.
> Şener, N. ; "Türkiye 'nin Yarısı Yoksul"; Milliyet; 15.04.1997.
> Tamer, M.; "Tom Peters ' in Gözüyle Yeni Ekonomide Hayat";
Milliyet; 03.06.2000; s. 7.
> Tamer, M.; "Tüketicinin Cebinden Tarıma Yılda 11,5 Milyar
Dolar"; Milliyet; 31.05.2000; s. 7.
> Tanrıverdi, H.; "Yerel ve Küresel Boyutlarıyla İstihdam";
Mercek; S: 6; Nisan 1997.
> TESEV. - UNDP; Yoksulluğu Önleme Stratejileri; İstanbul;
1998.
> TESEV; Kent Yoksulluğu Semineri; İstanbul; 4 Şubat 2000.
> The Wall Street Journal; "Fransa Daha Az Çalışmaya
Hazırlanıyor"; 20.10.1997.
> The Wall Street Journal; "Fransa 'da İşsizler Kan Ağlıyor";
12.01.1998.
> Tipple, A. G.; "Shelter as Workplace: A Review of Home -
based Enterprise in Developing Countries"; International
Labour Review; Vol: 132; No: 4; 1993; p. 521 - 538.
> TİSK; "1993 Yılı Çalışma İstatistikleri ve İşgücü Maliyeti (IV)";
İşveren Dergisi; C: XXXIII; S: 3; Aralık 1994.
> TİSK; "Avrupa'da Sosyal Politikanın Panaroması"; İşveren
Dergisi Eki; Eylül 1999.
> TİSK; "Avrupa Konseyi: Lizbon Devlet ve Hükümet Başkanları
Toplantısı Sonuç Bildirisi - İstihdam, Ekonomik Reform ve
Sosyal Uyum Kararları"; İşveren Dergisi Eki; C: XXXVIII ; S: 7;
Nisan 2000; s. 1 - 12.
> TİSK; "İstatistik"; İşveren Dergisi; Cilt: 37; Sayı: 11; Ağustos
1999.
> TİSK; İşsizUk Sigortası, Aktif İstihdam Politikaları ve Özel
İstihdam Büroları; Ankara; Mart 2000.
> TİSK; "Türkiye 'de İş ve İşçi Bulma Hizmetlerinin Çağdaş Bir
Yapıya.Kavuşturulması ve İstihdam Büroları"; İşveren Dergisi;
C: XXXVIII ; S: 7; Nisan 2000; s. 5 - 8.
> TİSK; "UNICE'n in Ekonomik ve Yapısal Reforaıa İlişkin Eylem
Planı"; İşveren Dergisi Eki; C: XXXVIII ; S: 8; Mayıs 2000; s. 1
- 4 .
> TİSK; Küresel Eğilimler ve Türk Çalışma Hayatı; Ankara;
1997.
> TİSK; Türkiye'de Çocuk İşgücü; Ankara; 1994.
> Toker, M.; "İkinci Türkiye Türklerin Çelişkisi"; Milliyet;
21.07.2000; s. 20
> Townsend, P.; "The Future World of Work";
http://europa.eu.int/comm/dg05/jobs/forum98/en/texts/worklen
.htm; 24.04.2000; p. 1 - 2 6 .
> Trampe, N.; ' T h e Search for Competitiveness and Its
Implications for Employment in the Twenty - First Century";
The Search for Competitiveness and Its Implications for
Employment, (Ed. by Wickham, J.); First IIRA European
Regional Industrial Relations Congress; 1997.
> Treu, T.; "Labour Flexibility in Europe"; International Labour
ReviewiYol: 131; No: 4 - 5 .
> T UAC; "OECD Employment Outlook: T U A C Evaluation";
http://www.tuac.org/publicat/publicat.htm; June 1999; p. 1 - 7 .
> Tuncay, C ; "4447 Sayılı Kanunun Getirdiği Yeni Haklar";
Mercek;Y± 4; S: 16; Ekim 1999; s. 29 - 4 1 .
> TÜHÎS Dergisi; "İşsizlik Sigortası Yasalaştı"; C: 15; S: 5;
Ağustos 1999; s. 47 - 50.
> TÜRK - ÎŞ; Deri İşkolunda Çalışan Çocukların Eğitim
Semineri; İstanbul; 1995.
> Türk Harb - İş Sendikası; Kopenhag Toplumsal Kalkınma
Deklarasyonu ve Eylem Programı; Ankara; Ekim 1995.
> Türk Henkel Dergisi; "Avrupa'da İşsizlik Politikaları"; S: 148;
Mayıs 1997.
> Türk Henkel Dergisi; "Entellektüel Sermaye ve Kronik
İşsizlik"; Ocak 1998; S: 156.
> Türk, E.; "300 Bin Kişi İşsiz Kaldı"; Milliyet; 21.01.1999.
> TÜSİAD; Türkiye'nin Fırsat Penceresi, Demografik Dönüşüm
ve İzdüşümleri; İstanbul; Ocak 1999.
> TÜSİAD; TİSK; Avrupa 'da Girişimciliğin Özendirilmesi ve
Yaygınlaştırılması; Ystanbul; Mart 2000.
> Tyson, L. D.; "Old Economic Logic in the New Economy";
California Management Review; Voh 4 1 ; Issue: 4; Summer
1999; p. 8 - 16.
> Tyson, L. D.; "Open the Gates Wide to High - Skill
Immigrants"; Business Week; Issue: 3636; 07/05/99; p. 16 - 17.
> Ulagay, O.; "AB'n in Gündemi 'Yeni Ekonomi ' " ; Milliyet;
23.03.2000; s. 22.
> Ulagay, O.; "AB'n in Ufku"; Milliyet; 28.03.2000; s. 22.
> Ulagay; O.; "Almanya 'Bilgi İşçisi ' Arıyor"; Milliyet;
21.03.2000; s. 22.
> Lllagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 1"; Milliyet;
09.05.2000; s. 2 1 .
> Ulagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 2" ; Milliyet;
06.06.2000; s. 2 1 .
> Ulagay, O.; "Kendimizi Nasıl Koruyabiliriz - 3"; Milliyet,
11.05.2000; s. 21.
> Ulagay, O; "Neden Küçüldük"; Milliyet, 04.04.2000, s. 21.
> Ulugay, O.; "Asya, Yeni Şoklara Gebe"; Milliyet, 17.05.1998.
> Ulugay; O.; "Dünya Ekonomisi Krizin Neresinde"; Milliyet;
06.12.1998.
> Uras, G.; "1994'ten Bu Yana Gelir Dağılımındaki Değişimi
Bilemiyoruz"; MıY/ıye^; 18.07.2000; $.5.
> Uras, G.; "Cottarelli'nin Derdi Başka, Çiftçininki Başka";
Milliyet; 31.05.2000; s. 5.
> Uras, G.; "İstikrar Avukatları, Düzenin Bekçileri"; Milliyet;
03.04.2000; s. 5.
> Uras, G.; "İşsiz Sayısı Artıyor"; Milliyet; 21.07.2000; s. 5.
> Uras, G.; "Kalkınamıyoruz"; Milliyet, 05.04.2000; s. 5.
> Uras, G.; "Sanayide Geriye Gidiyoruz"; Milliyet; 27.07.2000;
s. 5.
> Uyanık, Y.; "Neoklasik İktisat Teorisinde Eğitim - İstihdam
İlişkisi"; Kamu - İş Dergisi, C: 5; S: 2; Ocak 2000; s. 99 -
106.
> Washington Economic Reports; Is the Welfare State Raising the
Unemployment Rate?, 14.11.1994.
> Wiedemeyer - Beywl - Helmstadter, M. - W. - W.; "Employment
Promotion Companies in Eastern Germany: Emergency
Measures or a Basis for Structural Reform?"; International
Labour Review; Vol: 132; No: 5 - 6; p. 605 - 621 ;
> Wilson-Quarterly; "Europe 's Jobless Blues"; Vol: 24; Issue: 2;
Spring 2000; p. 104 - 105.
> Worklife Report, 2000; "Employment Challenges Facing
Women" ; Vol: 12; Issue: 3; p. 1 0 - 11.
> Worklife Report, 2000; "Youth Unemployment: A Universal
Problem"; Vol: 12; Issue: 3; p. 6 - 7.
> World Bank; "Goal of Halving Poverty by 2015 Attainable but
Difficult, Proggress Uneven: World Development Indicators
2000";
"http://wbln0018.worldbank.org/news/pressrelease.nsf/673fa6c5
a2d50a67852565e200692a79/49e3690275d97314852568c00069
3c25?OpenDocument"; 22.04.2000; p. 1 - 5.
> World Bank; "Income Poverty";
"http://www.worldbank.org/poverty"; 24.04.2000; p . 1 - 24.
> World Bank; "Overview of Poverty Reduction Strategies";
littp://www.worldbank.org/poverty; 24.04.2000; p. 1 - 1 1 .
> World Bank; "Understanding Poverty";
"http://www.worldbank.org/poverty" ; 24.04.2000, p. 1 - 7 .
> World Bank; Turkey: Economic Reforms, Living Standards
and Social Welfare Study; Report No: 20029-TU; Jan. 27, 2000;
> World Bank; World Development Indicators 2000;
"http://www.worldbank.org/data/wdi2000/people.htm";
24.04.2000.
> Worth, R.; Poverty; California; Lucent Books; 1997.
> Yaprak, Ş.; "İstihdam Sorununun Çözümünde İnsangücü
Faktörü"; Tekstil İşveren Dergisi; S: 244, Nisan 2000; s. 34 -
35.
> Yavan, Z. A.; Türkiye^de İşsizlik: Yapısal ve Yapısal Olmayan
Özellikler; İstanbul; 1997.
> Yazıcı, A.; "Kayıtdışı Sektör ve Sosyal Sigortalar Kurumu",
Türk - İş Dergisi, Kasım 1994.
> Yentürk, N.; Türk İmalat Sanayiinde Ücretler, İstihdam ve
Birikim; Ankara; 1997.
> Yücebıyık, Ş.; "Toplumun Sigortası Seyyarlar"; Milliyet;
14.01.1998.
1 9 9 9 Y I L I O D A Y A Y I N L A R I
1 9 9 9 / 1 Y e m v e Gübre S a n a y i 1999/2 Türkiye'de Balıkçılık ve Su Ürünleri Üretim Potansiyeli 1 9 9 9 / 3 Yurtiçi Endüstriyel v e Sektörel F u a r l a r T a k v i m i 1999/4 1999-2000 Calendar of Industrial and Trade Fairs in Turkey 1 9 9 9 / 5 Gürcistan Ülke P r o f i l i M e v z u a t v e Türk Girişimcileri 1999/6 Yurtdışı İndirimli Oteller Katalogu (1999) 1 9 9 9 / 7 Yurtiçi İndirimli O t e l l e r K a t a l o g u ( 1 9 9 9 ) 1999/8 İndirim Sağlayan Sağlık Kuruluşları Rehberi (1999) 1 9 9 9 / 9 S o r u l a r l a A v r u p a Birliği v e Türkiye İlişkilerinde E U R O 1999/10 Ulusal Kuruluşlar Rehberi 1 9 9 9 / 1 1 Başarılı Satış İçin T e m e l Satıcı Davranışları 1999/12 1998 Yılı İstanbul Küçük Sanayi Kapasite Kullanım Araştırması 1 9 9 9 / 1 3 K u v e y t Ülke Etüdü 1999/14 Sorularla Dış Ticarette Standardizasyon Mevzuatı 1 9 9 9 / 1 5 T a r i f e l i Uçuşlar R e h b e r i 1999/16 Yatırım Destekleri Konusunda Soru ve Cevaplar 1 9 9 9 / 1 7 A B M e r m e r Ürünleri Piyasası Araştırması 1999/18 1998 Yılı Sektörler İtibariyle Ankete Dayalı Ekonomik Durum Analizi 1 9 9 9 / 1 9 S o r u l a r l a Y a t T u r i z m i v e T u r i z m İşletmeciliği E l Kitabı 1999/20 Sorularla Turizm Teşvik Mevzuatı El Kitabı 1 9 9 9 / 2 1 T i c a r e t S i c i l i Tüzüğü 1999/22 Etiyopya Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 2 3 N a t u r a l R e s o u r c e s o f T u r k e y ( V o l u m e II) W e s t e r n R e g i o n s 1999/24 Birleşik Arap Emirlikleri Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 2 5 S o r u l a r l a D a n i m a r k a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/26 Sorularla Rusya Federasyonu Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 2 7 S o r u l a r l a B e y a z R u s y a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/28 Sorularla Azerbaycan Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 2 9 S o r u l a r l a HırvatistanYabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/30 Sorularla RomanyaYabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 3 1 S o r u l a r l a Özbekistan Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/32 Sorularla Bosna Hersek Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 3 3 S o r u l a r l a M a c a r i s t a n Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/34 Sorularla Almanya Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 3 5 S o r u l a r l a F r a n s a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/36 Sorularla Birleşik Krallık Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 3 7 S o r u l a r l a İtalya Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/38 Sorularla Belçika Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 3 9 S o r u l a r l a İsrail Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1999/40 Sorularla KKTC Yabancı Sermaye Mevzuatı 1 9 9 9 / 4 1 A B ' n i n KOBİ'lere Uyguladığı K r e d i v e D e s t e k Programları 1999/42 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi 1 9 9 9 / 4 3 T u r k e y m F i g u r e s 1999/44 Makedonya Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 4 5 İstanbul'un E k o n o m i k v e S o s y a l Göstergeleri 1999/46 Social and Economic Indicators of İstanbul 1 9 9 9 / 4 7 Küreselleşme v e Gümrük Birliği 1999/48 Fildişi Sahili Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 4 9 Türk Gıda Mevzuatı R e h b e r i 1999/50 Karadeniz limanlarının Bölgesel Ticaretin Gelişmesindeki Önemi ve İşlevi 1 9 9 9 / 5 1 K a t a r Ülke Etüdü 1999/52 Türkiye'de Yapıların Yalıtımı ve Yalıtım Sanayiinin Durumu 1 9 9 9 / 5 3 Türk K o n f e k s i y o n Y a n S a n a y i i v e İsrail'e İhracat Olanakları 1999/54 Başarılı İhracatçılar Kitabı OTEX 98 1 9 9 9 / 5 5 Norveç Ülke Etüdü v e Seçilmiş M a l Grupları İtibariyle P a z a r Olanakları 1999/56 Türkiye'de İçme Suyu Sektörü Sorunları ve Çözüm Önerileri 1 9 9 9 / 5 7 Türkiye'nin E n e r j i Sektöründe Özeleştirme Politikaları, Özelleştirmenin Y a s a l v e E k o n o m i k
Boyutları 1999/58 Avrupa Birliği EURO ve Türkiye 1 9 9 9 / 5 9 Uluslararası Kuruluşlar v e Türkiye'deki T e m a s Noktaları R e h b e r i 1999/60 Ulusal Eğitimde Özel Okulların Yeri ve Sorunları Paneli 1 9 9 9 / 6 1 Dünya'da v e Türkiye'de O t o g a z Kullanımı, Standartları v e Uygulamaları 1999/62 Türkiye'de Tarımsal Destekleme ve Taban Fiyatları Politikası
1 9 9 9 / 6 3 Türkiye'de S u Ürünleri Sektörü v e A v r u p a Birliği i le E n t e g r a s y o n u 1 9 9 9 / 6 4 M e k s i k a Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 6 5 Başarılı V e r g i Mükellefleri'98 1 9 9 9 / 6 6 E k o n o m i k R a p o r 1 9 9 9 / 6 7 E c o n o m i c R e p o r t 1 9 9 9 / 6 8 Basında P r o m o s y o n u n T icaret K e s i m i n e Etkileri 1 9 9 9 / 6 9 Türk S o s y a l Güvenlik S i s t e m i n ' d e Arayışlar: Özelleştirme v e Y e n i d e n Yapılanma 1 9 9 9 / 7 0 Dünyada v e Türkiye'de Ekoloj ik Tarım Ürünleri Üretimi, İhracatı v e Geliştirme Olanakları 1 9 9 9 / 7 1 KOBİ'lerde K a l i t e Geliştirme Süreci v e U y g u l a m a Önerileri 1 9 9 9 / 7 2 S o r u l a r l a E t i y o p y a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 7 3 1 9 9 5 - 1 9 9 9 Yayın D u y u r u K a t a l o g u 1 9 9 9 / 7 4 H ind is tan Bisküvi v e Şekerleme İhracat P a z a r Araştırması 1 9 9 9 / 7 5 K a n a d a Zeytinyağı P a z a r Araştırması 1 9 9 9 / 7 6 M a c a r i s t a n v e Çek C u m h u r i y e t i Ayakkabı İhracat P a z a r Araştırması 1 9 9 9 / 7 7 Türkiye 2 0 1 0 G l o b a l H e d e f l e r v e Sektörel S t r a t e j i l e r 1 9 9 9 / 7 8 U m m a n Ülke Etüdü 1 9 9 9 / 7 9 S o r u l a r l a B i n a l a r d a E n e r j i n i n E t k i n Kullanımı 1 9 9 9 / 8 0 İstanbul Halkının Sorunları 1 9 9 9 / 8 1 S o r u l a r l a K a t a r Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 2 S o r u l a r l a B A E Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 3 S o r u l a r l a M e k s i k a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 4 S o r u l a r l a M a k e d o n y a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 5 S o r u l a r l a Norveç Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 6 Soru la r l a Çek C u m h u r i y e t i Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 7 S o r u l a r l a U m m a n Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 8 Soru la r l a K a n a d a Yabancı S e r m a y e Mevzuatı 1 9 9 9 / 8 9 S o r u l a r l a H i n d i s t a n Yabancı S e r m a y e Mevzuatı
2 0 0 0 Y I L I O D A Y A Y I N L A R I
2 0 0 0 / 1 Yurtiçi Endüstri v e Sektörel F u a r l a r T a k v i m i ( 2 0 0 0 - 2 0 0 1 ) 2 0 0 0 / 2 C a l e n d e r Of Industr ial a n d T r a d e Fa i rs in T u r k e y 2 0 0 0 / 3 B r e z i l y a O t o m o t i v Y a n S a n a y i i P a z a r Araştırması 2 0 0 0 / 4 Türkiye'de Şirket Kültürü v e İş Prensip ler i 2 0 0 0 / 5 İsveç Dondurulmuş S e b z e v e M e y v e İhracat P a z a r Araştırması 2 0 0 0 / 6 2 0 0 0 Yılı Yurtiçi İndirimli Ote l l e r K a t a l o g u 2 0 0 0 / 7 2 0 0 0 Yılı Yurtdışı İndirimli O t e l l e r K a t a l o g u 2 0 0 0 / 8 2 0 0 0 Yılı İndirimli Sağlık Kuruluşları R e h b e r i 2 0 0 0 / 9 İş Dünyası I n t e r n e t R e h b e r i 2 0 0 0 / 1 0 1 9 9 9 Yılı İstanbul küçük S a n a y i K a p a s i t e Kullanım Araştırması 2 0 0 0 / 1 1 1 9 9 9 Yılı Sektörler İtibariyle A n k e t e Dayalı E k o n o m i k D u r u m A n a l i z i 2 0 0 0 / 1 2 Doğu A n a d o l u Kış Olimpiyatları 2 0 0 0 / 1 3 T u r k e y T h e L a n d o f B u s i n e s s O p p o r t u n i t i e s 2 0 0 0 / 1 4 İTO T a h k i m Uzlaştırma v e H a k e m Bilirkişilik Yönetmeliği (İngilizce) 2 0 0 0 / 1 5 İTO T a h k i m Uzlaştırma v e H a k e m Bilirkişilik Yönetmeliği (Türkçe) 2 0 0 0 / 1 6 Soru la r l a Bağ-Kur R e h b e r i 2 0 0 0 / 1 7 R a k a m l a r l a Türkiye E k o n o m i s i 2 0 0 0 / 1 8 T u r k e y in F i g u r e s 2 0 0 0 / 1 9 S o r u l a r l a S o s y a l Güvenlik R e h b e r i 2 0 0 0 / 2 0 İstanbul'un E k o n o m i k v e S o s y a l Göstergeleri (İngilizce) 2 0 0 0 / 2 1 İstanbul'un E k o n o m i k v e S o s y a l Göstergeleri (Türkçe) 2 0 0 0 / 2 2 D a h i l d e İşleme Rej imi v e Teksti l Sektörüne Etkileri 2 0 0 0 / 2 3 Karayolları T r a f i k K a n u n u 2 0 0 0 / 2 4 Tesci l v e Sürücü Be lges i İşlemleri 2 0 0 0 / 2 5 Y e n i V e r g i S i s t e m i n i n Değerlendirilmesi 2 0 0 0 / 2 6 Özel H a s t a n e l e r 2 0 0 0 / 2 7 Sınır T i c a r e t i n i n Türkiye E k o n o m i s i n e E t k i l e r i 2 0 0 0 / 2 8 İstanbul T icare t Odası Yayınları 2 0 0 0 / 2 9 İnternette T i c a r e t v e H u k u k s a l S o r u n l a r 2 0 0 0 / 3 0 S u r i y e Ülke Etüdü 2 0 0 0 / 3 1 Doğu A n a d o l u P r o j e s i v e Bölgesel K a l k m m a P a n e l i 2 0 0 0 / 3 2 Dünya'da v e Türkiye'de E v d e Çalışma v e E v e İş V e r m e 2 0 0 0 / 3 3 Türkiye'de Y a p a y İstihdam v e İstihdam Politikaları 2 0 0 0 / 3 4 İstanbul: Bölgesel F i n a n s v e H i z m e t M e r k e z i 2 0 0 0 / 3 5 C e z a y i r Ülke Etüdü