40

Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı
Page 2: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

1 |U Ç N . K T A

İÇİNDEKİLER

BİZ, KISACA

ÖLÜYÜM ÇÜNKÜ ARTIK ARZULAMIYORUM, HİÇBİR ARZUM

KALMADI ÇÜNKÜ BEN LÂNETLENDİM, LÂNETLENDİM ÇÜNKÜ

KURTULMAK İÇİN UĞRAŞMADIM, UĞRAŞMADIM ÇÜNKÜ HİÇBİR

ŞEYİMİZİN OLMADIĞINI KANIKSADIK, HİÇBİR ŞEYİMİZİN

OLMADIĞINI GÖRDÜKÇE, KENDİ BENLİKLERİMİZİ TÜKETMEYE

BAŞLADIK. KENDİ BENLİKLERİMİZİ SUNMAK YA DA TÜKETMEK, KANIKSADIK Kİ HİÇBİR ŞEYİMİZ YOK, BUNUN FARKINA

VARINCA OLMAYI ARZULADIK, OLMAYI ARZULAMAK, YA DA

YAŞAMAK.

DAUMAL

Page 3: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

2 |U Ç N . K T A

İletişim

[email protected]

Blogger

ucnoktafanzin.blogspot.com

Page 4: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

3 |U Ç N . K T A

Benlik

“Tüm bu yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şeyler olmalı.”

X yatağından doğrulurken, pencereden odasına doluşan sesler arasında

bu sözü işitmiş ve kulak kesilmişti sokağa. Sesin ardı kesildi. Pencereye

doğru baktığında top oynayan birkaç çocuk ve pencereden betona sarkar

gibi, o bomboş ve buna karşın hep sesli olan sokağı boş gözlerle seyreden

kadınları gördü. Ne de anlamsızdı hepsi. Bu kadınların ne işi vardı o cam-

ların önünde! İçeri girip güzel bir şarkı açıp dinleyemezler miydi; ya da

güzel bir şiir okuyamazlar mıydı? Ne de anlamsızdı şu tüm pencere önü

kadınları. Çocuğunu eve çağırıyordu şu “pencere önü kadınları”ndan biri.

Çocuk biraz direndiyse de kabul etti. Bir apartmanın orta katlarından bi-

rindeki pencerenin önüne, sergilercesine oturttuğu kocaman -ve bir

yönüyle doğurgan ve besili- memelerinin altında, kenetlemiş ellerini;

çocuğuna bağırarak eve gelmesini emrediyordu. Çocuk uzun süre eve git-

memekte, aslında aç olmadığına annesini inandırmakta direttiyse de, anne

çok netti ve çocuğun boynu ağrımıştı yukarı bakmaktan. Çocuk boynunu

ovuşturarak apartmanın dış kapısına doğru yöneldi. Anne de otomata

basmak üzere –olsa gerek- içeri girerken gözgöze geldiler. Kadının sokağı

izlerken takındığı boş tavrı önceden bilmese, o kadının her şeye bu merak-

la baktığını sanabilirdi. X bu bakışın anlamını çözmek ister gibi kendi üst-

başına göz gezdirirken geceliğinin düğmelerinin koptuğunu fark etti.

Geceliğinin önünü hızla kapatırken başını kaldırdığında, kadının çoktan

içeri girdiğini gördü. İçi rahatlamıştı X’in. Pencereyi kapatıp perdeyi çek-

tikten sonra geceliğini çıkarıp, düğmelerin neden koptuğunu anlamak

ister gibi incelemeye koyulduysa da, pek bir şey anlamayıp bir köşeye

bıraktı. Yatağın yanıbaşındaki çekmeceden beyaz bir sütyen çıkarıp, ayna-

nın karşısında giyerken kopçalardan ikisinin kırık olduğunu fark etti. Çap-

razlama takıp üzerine bir gömlek geçiriverdi. Bu “çaprazlama” tekniği ona

kendini daha bir çekici hissettiriyordu. Aynada kendini izlemeye koyuldu.

Kilo vermişti; birkaç aydır güneş görmeyen teninin, o koyu ve alımlı ren-

gini yitireli çok olmadığını görebiliyordu. Eski “bembeyaz” kadına dönüş-

mesini izliyordu aynada. Omuzuna düşen saçlarını başının tepesine top-

layıp boynunu izlemeye koyuldu. Boynundaki benleri saymak istiyordu.

Page 5: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

4 |U Ç N . K T A

Ne de çok irili ufaklı beni vardı!... Bunlar nasıl yok edilirdi. Aslında, güzel

görünüyorlardı; yok edilmeyip, aksine daha belirgin olsaydı bazıları

keşke. Keşke. Hatta keşke bunlardan biri, dudağının üzerinde ya da yana-

ğında olsaydı. Ama yalnızca boyun çevresinde ve birkaç tanelerdi. Ne de

az beni vardı! Bazı kadınlar gerçekten çok şanslılardı. Topladığı saçları

tekrar açıp, gözlerini izlemeye başladı. Bir süredir dikkatlice bakışıyordu

kendiyle. Kirpikleri kısacık fakat çoktular. Önceki geceden kalma siyah-

lıkları iyi silememişti; irili ufaklı lekeler vardı göz altlarında. Aynanın

önündeki kutulardan birinden bir mendil çıkarıp, dikkatle silmeye başladı

göz altlarını. Alışkın değildi; arkadaşlarından biri olsa şipşak halledi-

verirdi bu “sorunu”. Hatta, dün geceden siliverir ve leke bile bırakmazdı.

X şu beceremediği makyaj işinin, şu makyajı silme kısmını da becereme-

yişine hayıflanıyordu içten içe. Sonra göz akındaki kırmızı bir leke dik-

katini çekiverdi. Mendili bırakıp aynaya eğilerek göz akındaki bu lekeyi

dikkatle izlemeye başladı. Sağına soluna, iyice bakındı. Anlam veremedi.

Gözleri kanlanmıştı; çok uyumaktan olsa gerekti. Bu kırmızıya boyanmış

göz akını izlerken, gözbebeklerine kaydı bakışları. Ne de karanlıktılar! Ne

kadar da siyahtı. Dünyayı bu karanlık renkli yuvarlağın içinden izliyor

oluşu ne şaşırtıcı şeydi. Düşünceleri yavaşca duyulmaz oluyordu. Kendi

bakışlarına o denli odaklanmıştı ki, beklenmedik anda kendinden, bakış-

larından ürkedek başını geri attı ve yalnızca ani bir korku yaşayan bir

kadının çıkaracağı o ince ve keskin iç çekme sesini çıkarıverdi fütursuzca.

Gözbebeklerini ve bakışlarını izlemekten vazgeçmişti. Bunun yerine

dolaplardan birinden çıkardığı bir pantolonu geçiriverdi altına. Bacakları

üşümüştü. Zaten gecelikle yatma fikri oldukça saçmaydı. Elbette

düğmeler kopabilirdi. Saatlerce uyuyan bir insan o sırada ne hareketler

yaptığını nasıl tartabilirdi! Öyle ya; hata geceliği giyenin değil, bu geceliğe

düğme dikenlerindi. Hem madem düğme dikilmişti; bari dayanıklı düğ-

meler dikilseydi. Bunları düşünürken başını çevirdiğinde, perde aralı-

ğından, o kadının merak dolu bakışlarını gördü yine. Neredeyse irkilmişti.

Pencereye yaklaşıp perdeyi bu kez eskisinden daha sıkı çekmişti ve

geceden yanık kalmış ışığı da söndürmüştü.

Ali C Yoksuz

Page 6: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

5 |U Ç N . K T A

Kedi bakışlı sokakta geçen

Senli benli konuşmalar

Günlerden incir yaprağı kokuyordu

Hatırlarsan

Yine böyle zamandı

Ben doğmuştum

Senin adın yoktu

Simge

Page 7: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

6 |U Ç N . K T A

Page 8: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

7 |U Ç N . K T A

İkinci Sayfa

Sana böyle ulaşılacağını nederen nereden bilirdim Gogo. Ne olur

küstüysen affet beni. Hoş, artık darılıp küsmeyle gösteremeyeceğimiz

hislerin ve hissizliğim elindeyiz.

Gogo. Sana bu mektubu dönüp dolaşıp geldiğim aynı yerden ve artık

mektubun iletişim aracı olmadığı bir zamandan yazıyorum (ama hiçbir

şey öylesine değişmedi ki, dünya inadına değişken, aklım çömezce statik).

Yola çıkmadan önce (tam olarak ne zaman hatırlamıyorum) bana gelip,

eşyalarımı toplamama yardım etmiştin. Yazar ve yayınevi sırasına göre

kolilere yerleştirmiştik kitapları. Senin “bunları burada bırak; yeni gelen

kullansın” dediğin; kurdela, balık yemi, yüksük, jilet, üç adet boş çakmak,

deniz gözlüğü, tükenmez kalem kapağı, yarım küp merhem, bir avuç çivi

ve eser miktarda pamuğu bakkaldan aldığımız gofret kutusuna doldurup

ambalajlamıştık. Eşyaları ve kitapları satmakla uğraşmak istememiştim,

ısrarlı gözlerini görmeye dayanamam. Bu kadar eşyaya bir şişe şarap verir

miydi acaba tekelci abi? Verdiği şişe evde içmek karşılığında mı

alınabilirdi? Şişe bittikten sonra mantarı ne yapılırdı? Mantarı alıp kutuya

Page 9: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

8 |U Ç N . K T A

koydun ve benim, bizim evden nasıl çıktığını anlayamadığım güzellikte

bir kağıtla ambalajladın.

Bak Gogo, sekans sekans aklımda hepsi. Ama neden hiç

konuşmamıştık? En azından bir kere daha tartışsaydık.

Sonra beklemiştik kapının önünde. Gözlerim ağzından çıkacak ilk

harfle dudaklarının alacağı biçimi kaçırmamak için odaklanmıştı. Ben en

çok ‘S’yi yakıştırırdım dudaklarına. Ama sen “Kalıyorum” dedin. Ben

giderken sen kalıyordun. Son kararlarımız bizi ayırdı. Onca zaman sonra

gitmek beni aynı yere getirdi Gogo. Dönüp aynı yere gelmişsen döndünü

tamamlamış olur musun Gogo?

Hatıralarımı yok etmeye çıktığım o yoldan aklımda hatırı sayılır hiç iz

bırakmadan çıktığım yere dönmem geçmişimi bana yakınlaştırır mı ey

Gogo?

Yola çıktığım an başladım unutmaya harıtımı, bilinçdışımı yolda

silmeye. Edimleye yer vermeden sürekli bastım pedala, yolda

gördüklerim, selam verenler, küfür savuranlar, tacizciler, orospular,

reklâm tabloları, simitçiler, kamyon şoförleri, kaldırım taşları, asfalt,

cumhuriyet ilköğretim okulları, kardeşler birahaneleri, öz turizmler, şifa

eczaneleri, yılmaz soyisimliler, karabaş köpekler, sarıkız inekler, yağmur.

Yolda bundan başka ne vardı? Haritalarda şehirleri ayıran çizgiler bile

yoktu görünürde.

Ben yola çıkmadan önce (ne zaman hatırlamıyorum) bana bir şey

sormuştun. Ben evdeki bütün ayakkabuları boyayıp, nane limon

kaynatmıştım. Saçlarımı örüp yatağa girmiştin. Tam uykuya dalmadan

önce “Denizler tuzlu değil de şekerli olsaydı yemekten sonra tuzla yer

miydik?” Çok uzun düşündüm diye hatırlıyorum. Uyurken kulağına

fısıldamıştım cevabı. Yavaşça yüzün düşmüştü, nefesin azalmıştı. Tam

tersini söylememi istemiştin sanırım. Ama ne yapabilirim Gogo? Ben

gitmek için uğraşıyordum. Kalmayı hep bir yerde ve biriyle

düşündüğümden kavrama, daha doğrusu işarete tam yaklaşamıyordum.

Gitmekse kendi başına ilk an eylemiydi ve her şeyden ziyade önce

kendisiydi. Yanılmışım… Gittikçe bana anlamsız gelen, kurtulmaya

Page 10: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

9 |U Ç N . K T A

çalıştığım her şeyin veba gibi yolları esir aldığını gördüm. Gözlerimi

kapamam yetmedi. Yorulduğum an su vermek istediler, açılan araba

camlarından üzerime nesneler vırlatıldı, arkamdan koşan her çocuk

“hello” dedi. Farkında olmadan geldim buraya.

İki yılda bir banyoya girip saçlarını kazımandan anlamalıydım

kalacağını. O gazete haberini görmeme gerek yokmuş aslında Gogo,

kalmanın anlamını çözmek için. O ne çirkin haberdi öyle: “Saçında

boğuldu.” İnsan bir intihar haberinin başlığını böyle mi atar? Gerçi benim

de ondan aşağı kalır yanım yok. Kalmanın anlamının, işaretinin

durmaktan, durdurmaktan, ölmekten geçtiğini ben de çok sonra

anlayabildim. Kalmak mı, gitmek mi tartışmalarımızda çok hevesli, yeni

ayrılmış erken gibi soluksuz savunularıma bakan olacak gönüllü

gözlerinin esrarını yeni görüyorum Gogo. Ve ben de kalıyorum.

Mektubumu çıkarken kapısını üç kere kilitleyip, bir de üstüne kolunu

çevirdiğim için suratıma bakıp munzır munzır güldüğün evimize

bırakıyorum…

Gogo, Gogom. Kalıyorum.

Kâmuran Sertdüş

Page 11: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

10 |U Ç N . K T A

Page 12: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

11 |U Ç N . K T A

Önce var sonra yok-sa(y)

Kirpiklerimden soluyor

Bir adam esmeri

Küp küp şekerler

Eriyor ılıklığımızda

Ne çok Tanrım (!)

Ne çok

Oluveriyoruz

(böyle)

Girip gelirken

(hani)

Gecelerin kısalığında

Sigara söndürüyoruz

(ama)

Page 13: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

12 |U Ç N . K T A

Acı yok

-beyazlar- hep yalan

Buruşsun izi çıksın

Esmerliğinin tenimde

Vakit az

(sonra)

Bilirsin işte

Taş var,

Köpek yok

(çünkü)

O Tanrının

(da)

Gelmişine

Geçmişine

Müzeyyen Karlıpınar

Page 14: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

13 |U Ç N . K T A

27 Saniye

“Kırmızı ışığın, yeşile dönmesine 27 saniye kaldı. Hava parçalanmış

bulutlarla dolu. İtiraf ediyorum hepsini ben parçaladım.”

Kırmızı “27” ibaresi ile aynı anda gözüme, garip bir adamın gözündeki

korsan bandı ilişti. Hemen ardından diğer gözünü gördüm. Üzerimde.

Kalan tüm saniyeler boyunca demokrasi anlamını yitirmiş, bir bakış

otokrasisi iki beden, üç göz ve bir göz bandından oluşan evrenimize

hâkim hâle gelmişti. Ben teslimiyet sularında salınırken 27 saniye son-

lanmış ve yeşil ışık olanca yönetsel otoritesiyle “geçebilirsiniz” komutunu

vermişti. Hareketlendi güruh. Korsan bantlı adamla, birbirine doğru iler-

leyen iki korsan gemisi gibiydik. Füme takım elbisesi, beyaz gömleği, taba

rengi ince bir kravatı, siyah dizlerine kadar uzanan kaşe bir paltosu ve

elinde de siyah deri bir evrak çantası vardı. 40 yaşlarında gösteriyordu.

Dar pantolon paçalarının altında çok zarif görünen taba rengi İtalyan

ayakkabıları zenginliğinin nişânesi gibi duruyordu. Tam çarpışacakken,

sola doğru hafif bir hamle yapıp sağ koluyla sol kolumu ufak bir temasla

sıyırdı ve geçti. Olduğum yere yaklaşık bir 7 saniye kadar çivilendim. 7

saniye, adamı takip etmeye karar vermeme, bu takibin mesafesi hakkında

düşünmeme ve takip için somut bir gerekçeye ihtiyacım olmadığına ken-

dimi ikna etmeme yetmişti. Ancak yeşil ışık için yeterli bir ömür değildi.

Araba kornalarının âni hücumuyla kendimi korsan bantlı adamın peşine

düşmüş hâlde buldum.

Tam 18 adım gerisinden yürüyordum. Adımlarım konusunda daima

çok ciddi olmuşumdur. Uzun ağaçlarlar çevrelenmiş, yaklaşık 100 met-

relik bir ara sokağın dar ve düz olunda, düşük bir tempoda ilerliyorduk.

Adım sesleri kalp ritmime eşti. Onu kan akış hızımla takip edebiliyor

olmak, kontrolün bende olduğu hissini uyandırıyor ve rahatlamamı sağlı-

yordu. Bir süre aynı tempoda ve seyirde ilerledikten sonra, yolun sağ

Page 15: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

14 |U Ç N . K T A

tarafına yöneldi. Sürgülü bir kapıdan, büyük taştan bir evin avlusuna

girdi. Avluya bakmak istedim ancak duvarlar çok yüksekti. Yolun sol tara-

fında kalıp görüş açımı genişleterek, bir ağacın, korsan bantlı adamın beni

göremeyeceği ama benim onu gözleyebileceğim bir tarafına yaslandım ve

beklemeye başladım. İçeriye girdikten tam 5 dakika 45 saniye sonra,

yanında kendinden kısa ve yaşlı bir adamla sürgülü kapıda belirdi. Adam

dostâne bir edayla onu uğurluyordu ki, korsan bantlı adam, elindeki evrak

çantasını açıp içinden şırıngayı aldı. Korsan bantlı adam, yaşlı adamın tep-

kisine fırsat vermeden arkasını dönmüş, o eve girmeden önceki ritmiyle

ritmiyle, o eve girmeden önceki güzergâhına geri dönmüştü. Ben takip

mesafesinin oluşması için biraz daha bekliyordum ki, gözüm, düşme sesi-

nin geldiği yaşlı adama doğru döndü. Korsan bantlı adamın verdiği şırın-

gayı kalbine saplamış ve olduğu yere yığılıp kalmıştı. Şaşırmamıştım ve

içten içe gülümsemiştim. Sandığımdan daha eğlenceli bir hâl almaya

başlamıştı iş.

Korsan bantlı adam önce, ben 18 adım arkada yürümeye devam edi-

yorduk. Yol bitmek üzereydi ve yolun bitiminde bir tane sağ tarafa, bir

tane de sol tarafa yönelen iki ayrı yol görünüyordu. Oraya gireceğini

anlayınca, yolun karşı tarafına geçip, daha iyi görebileceğim bir konuma

yerleştim. Korsan bantlı adam içerdeki kıvırcık saçlı, bordo kazaklı kızla

konuşuyordu. Kızın yüzünü, adamınsa geniş omuzlarını görebiliyordum

bu açıdan. Gülüyordu kız, belli ki önceden bir tanışıklıkları vardı. Kızın

önündeki garson olduğunu anlaşılıyordu ancak ifadesinde daha çok bir

işletmeci hâli hâkimdi. Kız korsan bantlı adama her yanı camdan olan

dükkânın içindeki iki masanın, dükkânın giriş kapısının sol tarafında kala-

nını işaret etti. Korsan bantlı adam oturmak için paltosunu çıkarırken kız

tezgâhın arka tarafına doğru yönelmişti. Adam evrak çantasını,

arkadaşıymış gibi tam karşısındaki sandalyeye özenle yerleştirmişti. Kısa

süre sonra kız, içinde Brezilya kahvesi olduğunu tahmin ettiğim bir

bardakla geri geldi. Adımlarım konusundan sonra hakkında daima ciddi

Page 16: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

15 |U Ç N . K T A

olduğum bir diğer konu kahvelerdir. Kız kahveyi masaya bıraktıktan

sonra tezgâha sırtını yasladı ve korsan bantlı adamla kahve bitene kadar

söyleştiler. Adam paltosunu giydi, çantasını aldı ve kapıya yöneldi. Tam

eşikte çantasını açıp içinden beyaz bir kasımpatı çıkardı ve kıza uzattı.

İkisinin de yüzüde, ağzının sol tarafını kancayla yukarı doğru çekiştiri-

yorlarmış gibi eğreti bir gülümseme vardı. Bu gülüşten çok, garip ve sıra-

dışı bir felce benziyordu. Adam yine karşı tarafın tepkisini beklemeden

arkasını dönüp yoluna koyulmuştu.

Sol taraftaki yoldan devam ediyorduk. Daha geniş ve daha az ağacın

Tam sola ayrım noktasında, küçük pastaneye benzer camdan bir dükkân

vardı ve adam oraya yönelmişti. olduğu, önceki gibi tenha bir ara sokaktı

burası da. Korsan bantlı adam yine aynı tempoda sürdürüyordu yürüyü-

şünü ve ben yine tam 18 adım arkasındaydım. Yolun varış noktasından ve

olacaklardan daha çok merak ettiğim husus, o çantanın içinde daha nele-

rin var olduğu sorusuydu. Sabırla ve merakla sürdürdüm takibimi.

Korsan bantlı adam yol üzerinde rastladığımız, bacağı yaralı bir

köpeğe, çantasından çıkardığı pansuman malzemeleriyle yardım etti ve

sargı beziyle bacağını sardı. Bir süre köpeğin başını ve boynunu okşadı.

Köpek hâlinden çok memnun görünüyordu, acısı az da olsa hafiflemiş

olmalıydı. Korsan bantlı adamın yüzünde bu kez, felce benzer gülüşü

değil, gerçek ve şefkatli bir gülümseme belirmişti. Doğrulup ritminden

ödün vermediği yürüyüşüne geri döndü ve sağ taraftaki iki binanın ara-

sından giden yola saptı. Yol oldukça dardı. Mekânın daralması ve özelleş-

mesiyle takip riskli bir hâl almaya başlamıştı. Ama bu durum beni korkut-

mamış, heyecanlandırmış ve merakımı daha da körüklemişti.

Dar yolun sonunda bir binalar topluluğu vardı ama etraf yine çok

tenhaydı. Hiç insan görünmüyordu. Binalardaki tüm camlar ve perdeler

kapalıydı. Korsan bantlı adam, birkaç binanın arasından geçerek, şampan-

ya rengi 7 katlı bir binanın girişine doğru yöneldi. Binanın kapısına gelip

Page 17: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

16 |U Ç N . K T A

durdu ve çantasını açtı. Çantadan çıkardığı beyaz bir zarfı, kapının

parmaklıklarının arasına sıkıştırdı. Ben o sırada, beni göremeyeceği bir

konumda, bir kolonun arkasında onu gözetliyordum. Sonra tekrar geldiği

dar yola yöneldi. İkilemde kalmıştım. Girip zarfı açmak istiyordum ama

bu bu esnada adamı gözden kaybetmek istemiyordum. Hızla kapıya

yöneldim, zarfı aldım ve dar yola doğru yürüme başladım. Dar yol bitip,

geniş ara sokağa çıkınca, etrafa bakındım dikkatlice. Korsan bantlı adam

görünmüyordu. Sağ tarafta, az ilerde köpek hâlâ yerde yatar hâldeydi

ancak gözleri benim üzerimdeydi. O an ilk kez korktuğumu hissettim.

Bakınmaya devam ettim ama adamı gözden kaybetmiştim bir kez. Yolda

ilerlemeyi sürdürürken, elimdeki zarfı incelemeye başladım. Zarfın arka-

sında bir adres yazıyordu. Adresi okudum ve daha önce trafik ışıkların-

daki kilitlenişim gibi bir kilitlenme daha yaşadım. Bu, bu benim evimin

adresiydi…

Kendime gelmeye çabalarken, mektubu açma girişiminde bulundum.

Zarfın içinden bir fotoğraf çıkmıştı. Korsan bantlı adamın kolunun, benim

omzumda olduğu bundan 10 yıl öncesine ait bir fotoğraf. Korsan bantlı

adamın, korsan bantının olmadığı bir fotoğraf. Ve fotoğrafın altında şu

yazı: “Bu mektup tarih taşımıyor, taşıyamaz da, çünkü içeriğinin bende her an

var olan bir duygunun bilincini oluşturuyor. –Kierkegaard.”

Gözlerimden istemsizce yaş gelmeye başlamıştı. Kafamı mektuptan

kaldırdım ve karşımda büyük taştan evin sürgülü kapısında kendimi kal-

binden şırıngalayan yaşlı adamı gördüm. Bir adım arkasında, bordo

kazaklı kıvırcık saçlı kız duruyordu. Yaşlı adamın elinde şırınga, kızın

elinde kasımpatı vardı ve ikisi de gülümsüyordu. Arkamdan bir adım sesi

geldi ve ses doğru döndüm. Korsan bantlı adam korsan bandını ve palto-

sunu çıkarmış, çantasını yere bırakmış, tek eli arkasında, tek eli de bana

bir şey uzatır hâlde duruyordu. Yüzünde köpeğe bakarkenki şefkatli ifade

vardı. Eline baktım. Bana bir matruşka uzatmıştı. Elim titreyerek

Page 18: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

17 |U Ç N . K T A

matruşkaya uzandım ve aldım. Adam köpeğe gülümsediği gibi gülümsedi

bana ve arkasına sakladığı elini kafasına götürüp, o elindeki silahla o

anda, kendini vurdu.

Beni vurmuş gibiydim. Yere yığılıışı, bir şehrin olduğu gibi çöküşünü

canlandırmıştı gözümde.

Sarsıntıyla yanında duran çanta devrilmiş ve içi açılmıştı. Adamın

kafasından akan kan yeşildi ve yeşil yuvarlak bir göl oluşturmuştu. Önce

gölü sonra da çantasının içini gördüm. Trafik ışığının tabelası vardı

çantada, yeşil yanıyordu…

Kırmızı ışığın, yeşile dönmesine kalan 27 saniye bitti, yeşil ışık yandı.

Takım elbiseli, 40 yaşlarında şık bir adam yanımdan koluma çarpıp geçti.

Hüsn-ü A.’ya benzerliği sarsıcı boyuttaydı.

Hava parçalanmı bulutlarla dolu. İtiraf ediyorum hepsini ben parça-

ladım. Parçalamak da ciddi olduğum konulardan biridir. 27 saniyede in-

san neler düşünebilir inanamazsınız. Ben yemek tarifleri düşünürüm

genellikle. Ama bu kez öyle olmadı. Bir mektup yazmayı düşündüm.

Hatta birkaç mektupluk bir serinin ilkini. Adını bile koydum: “Hüsn-ü

A.’ya Mektuplar 1”.

Nur An

Page 19: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

18 |U Ç N . K T A

Page 20: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

19 |U Ç N . K T A

güzel olasılıkların peşinde

bir delinin umudunu kestiğidir

bizim kopan güllerimiz

tam böyle sarılacakken kime

kimmiş diye

bana okuma yazma öğrettiler

ne sarıldık ne okuduk sonra

en sevdiğimiz olacaktı

ardını bırakmasaydık kimin

kimmiş diye

Page 21: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

20 |U Ç N . K T A

aklını yitirmiş kasten

bundandır cana ışıması

çünkü öğretilmedi, eğitilmedi

kaygılı her sahte gerekten

bize anlatmaya gelecekti

ardını bırakmasaydık kimin

kimmişiz diye

bir bebeğin ailesini doğurduğudur

bizim güzel günlerimiz.

Buğra Kavukçuoğlu1

1 Buğra Kavukçuoğlu’nun Acele adlı şiir kitabını edinmek isteyenler bize e-posta adresimizden ulaşabilir ya da FANZİNLİK’ten satın alabilirler. (FANZİNLİK adres: Rasimpaşa Mah. Karakolhane Cad. Nahcivan Pasajı No 18/8 Kadıköy)

Page 22: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

21 |U Ç N . K T A

Page 23: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

22 |U Ç N . K T A

Page 24: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

23 |U Ç N . K T A

O Değil

Biz ucube çocuklarız diyorum, ucube

Ucube ailelerin ucube evlatları

Hastayız, deliyiz, ölüyüz

Hasta bir zihin sağlıklı bir bedene uğradığı vakit, kişi kendini toplum

normlarından daha özgürleşmiş bir hâlde bulur, bu başkalaşımı geçirmiş

bireylerin soluklarına, ölüm tohumları serptiler, tanrılar, gelmeyen, hiç,

görülmeyen, hiç, ama yine de hep beraber allahlanıyoruz, ne iyi di mi,

haha ha, dermiş ki yaşamadan ölümü, ölmeden yaşamayı tattırmadığımız

bu iğrenç yaratıklar, yaşarken ölümü, ölürken yaşamayı tohumlaya-

caksınız, korkun, kork, Biz, biz inanmıyoruz sana, yarabbim, söylemesi

güç biliyorum, kendi kanımı sana bahşediyorum, gel bu evime, gece-

kondu, mavi nemli huysuz, çaydanlık devriliyor hep mutfaklarda, bazı

evlerin, bazı zamanlarında, durulmuş durgun hazır, seviyoruz da herkesi

hayır orası ayrı mesele susalım burada, susalım, şiire devam ediyorum

pardon, ne diyordum?

(Sincan F Tipi'nde kameraları kırdıkları için gardiyanların saldırısına

uğrayan kanser hastası tutsak Erol Zavar, açlık grevine başladı.) Şairin notudur.

Hastayız, delililiiyiz, ölülülüyüüzz, ne amına koyim kendine gel

Gel bak bizim mahallemize orada hala reklam panosu yok camını

indiremiyoruz, slogansız

Page 25: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

24 |U Ç N . K T A

Bakkaldan ampuller alırız belli aralıklarla, bakkal bilir kimin ampulunun

biteceğini, mooonooooot

Dışarda içmeyiz cigara bak ayıp ananın babanın önünde, çatıya gel akşam,

bekle bi, 05374568912

Bunlar süt aynen, bunlar çakmak bak bak bak, façalıya bak, piçe bak

taklaya bak, iç iç iç şimdi sıkıntı yok

Yaa nooooollduu kardeşim, beğenmiyodun dimi, değermiş di mi,

değermiş piç, o ben sevmiyorum abi yalar neydi lan

Yok sana daha işte sen siktir git şimdi, biz senlik dolarız her gün her gece,

püüüüüüüüfffff, içimde, duman kaçmadı

Biliyorum allahım geçirdiğim kötü bir sınavdır, ama unutalım bunu olur

mu? Unutalım de nolur artık çalışıcam

Artık biliyorum nereden sorulmadığını, kesin ve adice

Biliyorum nerelerden sorulmadığını artık, söylemem abes kaçar,

bitiriyorum.

Burak Çağlayan

Page 26: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

25 |U Ç N . K T A

Şeytanın Ville Valo’ya Fısıldadıkları

zerre zerre hançer bilgisi

yenik bir kalpti sıcak fısıltılarla söküp

soğuk kudretini bıraktıkları

şimdi

daha güçlüsün be oğlum

şimdi ölüm

dudaklarının insafında

ardında binlerce şarkının

bir umut yaşanmak için

bak nasıl da zavallı

sıra bekliyor

derin ve kederli

Page 27: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

26 |U Ç N . K T A

ve damarlarındaki soğuk

karanlık coşkunun

ellerinde ağır leşlerle

siyahı giz tutanlar için

boğulacak bir nehir olması

biraz da tanrı kılıyor seni

"lokman kurucu"

Page 28: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

27 |U Ç N . K T A

Geçiş

Renklerin uyumu gökkuşağını anımsatmıyordu. Kör olmayı yeğleyecek

kadar çok şey görmüş olmam beni her hangi bir konuda bilirkişi yapmaya

da yetmiyordu. Derviştim kimi zaman selamını esirgemeyen ya da Kays-

tım Fuzuli'nin hikayesine konu olacak kadar hayali. Küllerinden doğan

anka, küllerine ölen bana tepki olmalıydı "doğrusu bu" tabirinde.

Etraf çok karanlık. Ama çıtırtılar kulağımı zedeleyecek seviyede hala.

Tuhaf bir ses bu. Benzetecek olsam, kendimi Niagara yakınlarında

bulurdum. Benzetemediğim için buradayım.

Bir tabancayım. Köy yerinde çeyizin altına saklanan. Teklemeyeceğim

bilinse bile, kullanılacak fırsatın karşınıza çıkmasını istemeyeceğiniz dede

yadigarı. Belde taşındığım dönem biteli çok olmuş.

Bir piyanistim. Bestesini yarıda bırakınca hasta yatağından kalkıp

tamamlayan Bach gibi değil. "Tamamlanmaya yeltendiğin bestemi yarıda

bırakmalısın. Sonları sevmem."

Kurak bir iklimi yaşıyordum içimde. Çürüyordum yavaş yavaş.

Islanmaya ihtiyacım varken bir meteor düşüyordu önce. Sonra

yaşlanıyordu topraklarım. Sonra çöküyordu gece. Tökezliyordu

cümlelerim. Devriliyordu ulu orta. Yeniden doğrulmam vakit alsa da

başarısızlığı kabul edemedim hiç bir zaman. Koluma giriyor eski anıların

gardiyanları. "Vakti geldi." diyorlar bana.

.

.

.

Page 29: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

28 |U Ç N . K T A

- Bir sonraki seansta görüşmek üzere Şevket..

- En büyük devrimimdir kabullenmek doktor. Görüşmemiz ümidiyle.

Ufkum Ç.

Page 30: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

29 |U Ç N . K T A

Page 31: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

30 |U Ç N . K T A

Page 32: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

31 |U Ç N . K T A

Hiçlik

Sokağa giriyorum. Sona geldim. Cebimdeki silâh hâlâ yerinde.

Rahatlıyorum. Sokağın sonunda olduğunu biliyorum. Onu öldüreceğim.

Hayatımı elimden aldı, ben de onu öldüreceğim ve her şey bitecek.

Sokağa girer girmez uzun sakallarıyla, birasını yudumlayan yaşlı

adam dikkatimi çekiyor. Derin bir nefes alıyor ve ona daha dikkatli

bakıyorum. Kadim dinlerin reddedeceği o adama bakarken kendimi görü-

yorum. Düşüncelerim yoğunlaşıyor. Aklımı kaçırasım geliyor. Başka

şeyler düşünmeliyim. Paralel evren, Freud, psikanaliz, devrim, Jack

Karouac, babam, felsefe… Hayır. İşe yaramıyor. Sadece sokağın sonuna

yürümeliyim. İnsanlar üstüme üstüme geliyor. Konuşuyorlar. Bu kadar

çok ne konuşuyorlar?

Biraz daha yürüyoruum. Solda bir kadın ağlıyor. Ne zaman bir kadının

ağladığını görsem içim acır. Gözünden akan yaşlar yere damlıyor, çoğa-

lıyor, sel oluyor. Diğerleri görmüyor. Sular yükseliyor, boğulacak gibi olu-

yorum. Elbiselerimi çıkartıp, doğduğum gibi “ben” olarak ona gitmek isti-

yorum. Düşüncelerimi kadından uzaklaştırmam gerektiğini hissediyorum.

Bir adam yanına gidip “bayan, iyi misin?” diyor. İyiyim, cevabını aldıktan

sonra arkadaşlarına dönüyor ve “iyiymiş” diyor. Bu kadar basit miymiş?

Hayır. İyi değil. Biliyorum. O da benim gibi ölüyor. Çılgınlığın tam

ortasındayız.

Yürüyorum. Sorgulamadan, düşünmeden, cevaplamadan. Sadece

yürüyorum. Düşünmeden çok fazla duramıyorum. Hakikati düşünü-

yorum. Gerçeklik nedir? Doğruluk nedir? Sevgi, nefret, iyilik, merhamet,

kıskançlık?... Hayır, hiçbiri gerçek olamaz. Tanrı, seks, spor, tarih, akıl…

Hayır, hayır, hayır. Septik olmanın tehlikeleri vardır. Adımlarımı ağır ağır

atlatmaya devam ediyorum. İnsanların eğlendiğini görüyorum.

İki çocuk var. ellerinde mendiller, onları yargılayan gözler arasında

para kazanmaya çalışıyorlar. Kimileri teşekkür ediyor kimileri ise cevap

dahi vermiyor. Çocukların suratlarından saflık akıyor. Bir çocuk ikinci

oyuncak için ağlarken, onların bu saatte sokakta olması beni üzüyor. Birini

Page 33: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

32 |U Ç N . K T A

yanıma çağırıyor ve elli lira veriyorum. suratıma bakıyor ve “dalga mı

geçiyorsun?” diyor. Şaşırıyorum. Sevinmesi lazımdı. Cevap vermeden

suratına bakıyorum. “Boş kâğıdın üzerine elli lira yazmışsın” diyor. Ona

kızıyorum. Yürümeye devam ediyorum. Artık bu iş bitsin istiyorum.

On-onbeş adım daha atıyorum. Bir köpek havlıyor. İnsanlar ondan

korkuyor, kimisi köpeği kovuyor. Tek düşünebildiğim, onun bizden çok

daha akıllı olduğu. Kızınca havlııyor, mutlu olunca kuyruk sallıyor.

Hırsız, basit.

, Sokağın sonuna geliyorum. Her şeyin sonuna geliyorum. Gözlerim

onu arıyor. Bu iş bitmeli. Hiçbir şey düşünmemeye çalışıyorum. Kalabalık

olsa da gözüm onu hemen seçiveriyor. Hayatımı elimden aldı. Kalp atış-

larım hızlanıyor. Ayakta kalmaya çalışıyorum. Yavaşça yanına yaklaşı-

yorum. Hayvanî içgüdüler ile gizlice avıma doğru ilerliyorum. Son bir

nefes alıyorum. Elim cebime gidiyor. Silâhımı çıkarıp ateş ediyorum.

Anlayamıyorum. Kafam karışıyor. Suratıma güneşin yakıcı ışığı vuru-

yor ve odadayım. Çok takılmamaya çalışıyorum. Akşam olanlardan sonra,

kaçıp uyumuş olmalıyım. Önümde bir gazete var. gazeteyi alıp okumaya

başlıyorum. Gözüm dün yaptığım şeyle ilgili bir şey olup olmadığında.

Sayfaları karıştırıyorum ve işte bir haber: “Dün gece saat 23.30 sularında

bir genç kendini Kadıköy Kadife Sokak’ın bitiminde vuurdu. Çıldıracak

gibi oluyorum. Olamaz. Kendimi kaybediyorum. Duvarları yumruk-

lamaya başlıyorum. İçeri beyaz önlüklü iki adam ve bir kadın giriyor.

Adamlardan biri, “ilaçlarını vermediniz mi?” diye soruyor. Beni tutmaya

çalışıyorlar. Bağırıyorum. Kendimi kaybettim. Bitsin istiyorum. Kafamı

duvara sertçe vuruyorum.

Bir evdeyim. Aynaya bakıyorum. Tanıyamıyorum aynadakini. Ellerim

titriyor. Kim olduğumu düşünüyorum. Kadın, erkek, çocuk, belki bir kedi,

belki de bir yastık, cezaevindeki bir ‘suçlu’, tımarhanedeki bir hasta,

keşiş… Hayır. Tekrar bakıyorum aynaya. Hiçbir şeyim ben, hiçkimseyim.

Bir şeyim; belli olmayan.

Alp Kökten

Page 34: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

33 |U Ç N . K T A

git

bir hışımla hıncını okşa

git

gözüme batmayacaksın

boşa uğraşma.

gittin mi?

dönme

Ayakların geri geri gitmesin

ayaklarını kaldırıp bakma buraya

gittin mi?

yüzümdeki duvara alınma

ben o duvara işedim bile.

Page 35: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

34 |U Ç N . K T A

geldin mi?

illa geldin yani

iyi

sen bilirsin ben de gidiyordum zaten

hiç durasım yok

ne yalan söyleyeyim unutuyordum.

ne yapıyorsun şu an? Bilmiyorum

kal mı dedin? Duyamadım

git mi dedin suçlarcasına?

anlamadım seni hâlâ

dün gibi

o gün gibi

biz biz olalı

bizi anlamadığım gibi.

gibi gibi.

Gabriel

Page 36: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

35 |U Ç N . K T A

Yol

Geçenlerde yine oturuyorum burada. Birden düştün aklıma, tam düşleri

dişlerken. “Ah,” dedim “yine mi sen?” Döndüm evin içinde üç beş tur.

Baktım yemek var, salça olayım; belki düşersin aklımdan, diye. Tuza

bandın. İçime düştün.

Yok!

Dedim “olmayacak bu, kitap var”

Dedim “bi şuradan kaybolayım.”

Olur mu, ne münasebet! Gözlerime düştün. Neyse efendim, geçtim

koltuğa açtım televizyonu salağa yatarsam belki kızar gider…

Yok!

Başladın benimle muhabbet etmeye… Çay demlerken buldum

kendimi. Vardı ya bizim karar almalarımız falan; hani biz Bolşevik

partisinin iki kişilik konseyiyiz ya, sektirmeden vuruyoruz her noktaya.

Öyle dalmışım ki senle muhabbete, bi ara ne sinirlenmiştim yeminle.

Velhasıl çay demini alıyordu. Kalkmışken geri dönüp oturmak olmazdı.

Demlenene kadar mutfakta, dikilmiş başıma, konuşuyodun. “Az sus be

kadın!” diyemedim. Daldım cümlelerine. Öyle dalmışım ki… Kafamı

çevirdiğimde çay taşıyordu. Alelacele koydum çayı. Koyarken elim yandı;

fokurdarken elime sıçradı suyu. Sanki canın, öyle bir yandı ki… Ama

çaktırmamaya çalışıyordun. Ve ben bozuntuya vermedim. Neyse…

Geçtim odaya. Bi sana bi bana, dizdim masaya bardakları. Şekeri de aldım.

“Oh! keyif yapacaz” derken “n’apıyorum ben!” dedim. “Giyin,” dedim

“çocuk. Çık dışarı.”

Hafiften giyindim. Tespihi bileğime aldım. Giydim ayakkabıları,

kapıyı açtım döndüm yine sana: "Sen kal evde. Ben gelecem." Çektim

kapıyı, yürüdüm sokakta, çıktım ana caddeye, geçtim durağa, bindim

otobüse ve son durakta indim. Gelene kadar yalnızca kesik kesik çizgileri

izledim. Onlar benim dilek ağacımdı, bilirsin; geçerken yanlarından, her

birine hayallerimi asar geçerdim. Öyle ya da böyle, hayallerimi asa asa,

geldim semte. Yaktım bi sigara, yürüdüm peron içinden sahile. Ufaktan

baktım Haydarpaşa’ya. Biri gürül gürül bağırıyordu "Sana aşığım!" diye.

Page 37: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

36 |U Ç N . K T A

Duymadım say. Öylece yürüdüm. Sadece gidiyordum. Aklım sende

kalmasındı mevzu. Öyle ya, seni evde bırakmıştım ben. Hah! Sen öyle san!

Semtin her sokak tabelası sana çıkarmı be arkadaş! O sokak sana, bu sokak

yine sana, hep sana. sana , sana, sana! Sağ da sana sol da sana… Ne

yapayım daldım sokaklardan birine. Gözüme kestirdiğim bir kafeye geçip,

oturdum köşedeki iki kişilik bir masaya. “Bi çay abi” dedim çay geldi. İki

şeker atıp karıştırdım çayı. Kaşığı çıkarıp, iki parmak ucumla ileri

kaydırdım bardağı. Çaya daldım. Yaktım bi sigara. Derin derin çektim;

sömürdüm resmen sigarayı. Boğulurcasına veriyordum nefesi. Yakmadım

ikinci sigarayı. Çay karşımda dikiliyor ben ona bakıyordum,

Dedim “ben artık kalkayım. Sana afiyet olsun.”

Hesabı istedim. Çayı masaya, para üstünü bardağın yanıbaşına bahşiş

olarak bıraktım. Yine sana çıkan sokaklardan birine öylesine dalıverdim

ve şehir içi otobüs peronlarına vardım. Ne Ümraniye ne Taksim ne

Ataşehir ne Beykoz ne Kavacık ne de tüm diğerleri… Alayı sana mı gider

ya! Alayı sana mı uğrar bunların!

Dedim “çocuk. Bin birine. Git! Bunlar ya Cebraile ya Azraile çıkar. İlla

ki ahirete uzanırsın. Sen aldanma bulutlara. Bin hadi."

Bindim. İçeride yalnızca bir tane tek kişilik koltuk vardı. O da orta kapı

semalarındaydı. Geçtim oturdum. Baktım, dikiliyosun tepemde.

Sormadan duramadım "Hiç mi üşenmiyorsun beni sevmeye?" Tabi, sen

hala otur. Hiç… Cevabımı aldığımın farkındaydım. Yine astım

hayallerimi, yine dilek ağaçlarıma doladım seni. Sen tepemde dikilirken

yine, sana geliyordum. Sana giden vasıtaların biriyle yol bitti, ben kalktım,

sen kenara çekildin, ben indim, sen yoktun.

Şaşırdım.

Girdim markete. Bir sigara aldım. Para arttı. Bir de beyaz çikolata

istedim. Yürüdüm usulca. Saate baktım, seni senden geçemiyordu; kala

kala sen kalmıştın. Yol bitti, eve vardım, zili çaldım, kapı açıldı. Bıraktığım

yerdeydin. Öyle ya, beyaz çikolatayı çok severdin ve ben sana gelmeyi ne

çok sevmiştim. Sen şehirlere aldanıp bu kapıdan içeri beni bıraktığın

günden beri…

GABRIEL

Page 38: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

37 |U Ç N . K T A

Fotoğraf: Engin Altundağ

Page 39: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

38 |U Ç N . K T A

●●●●●●●●

●●●●●●●●

Page 40: Uç Nokta Fanzin Aralık 2013 sayısı

39 |U Ç N . K T A

Okuyucuya Duyurulur

Bir seneyi ‘TÜKETTİK’. Öyle ki, birkaç mevsim ve sene

daha tüketecek olmalıyız. Yürüyoruz. BİZ KİMİZ? Biz

olan kimdir?

Edebi uğraşımıza okuyucuyu, yani sizi, yani ‘SENİ’ dahil

etmek istiyoruz. BİZE İNTİHAR MEKTUPLARI YAZIN.

Bir şeyler DENİYORUZ.

Her biriniz (her birimiz) ölümü düşünüyor fakat

tadamıyoruz. Yalnızca kıyısında dolaşabiliyor ya da

TANIK OLUYORUZ. Öyleyse bir adım daha yakından

bakmak gerek aynaya BİZE İNTİHAR MEKTUPLARI

YAZIN.

Diğerlerine, onlar’a, bu satırları hiç okumamış olanlara bu

mektupları okutalım. Onlar da DÜNYA ismindeki bir

FANZİN’in habersiz okuyucusu olsunlar.

Sizden, ölü olan sizden, olmayan sizden, Sen’lerden,

yalnızca O ÇOK DEĞERLİ HAYATINIZI

sonlandıracağınız an yazabileceğiniz bir metin ya da

metinler istiyoruz.

Çünkü

ANLAMANIN İLK BELİRTİSİ ÖLÜM İSTEĞİDİR (BELKİ DE DEĞİLDİR)

İletişim

[email protected]

Blogger

ucnoktafanzin.blogspot.com