77
www.bademci.com ÜDS SÖZLÜĞÜ Kullanım Kılavuzu: • Sözlükteki kelimelerin tanımlaması için üç farklı renk kullanılmıştır: kırmızı, siyah ve mavi. a. Kırmızı kelimeler, fen, sağlık ya da sosyal ayrımı gözetmeksizin her adayın hazinesinde bulunması gereken türdendir. b. Siyah kelimelerin büyük ço ğ unlu ğ u bilim dallar ı n ı n özel terminolojisine aittir. Bu renk kelimelerin ezberlenmesine gerek yoktur. c. Eşanlamlı kelimeler mavi renge boyanmıştır. Birçok kelimenin zıt anlamları da verilmiştir. • Aradığınız kelime, belli bir bilim dalına ait (ezberlenmesi gereksiz) özel bir terim ise ya da ÜDS’ye hazırlanan bir adayın çekirdek kelime hazinesi içinde mutlaka yer alması gereken türden ise (örn: give up: vazgeçmek; call: aramak, çağırmak; define: tanımlamak), ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bu kelimeye yer verilmemiş olabilir. • ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde aradığınız bir kelimeyi Ctrl+F komutu ile bulabilirsiniz. ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bazı kelimelerin tanımları iki kez verilmiştir. Bu tanımlardan biri fiil, diğeri ise isim ya da sıfattır. Bazı kelimelerin ise birden fazla tanımları vardır.

uds sözlük

  • Upload
    bbeenn

  • View
    6.626

  • Download
    10

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS SÖZLÜĞÜ

Kullanım Kılavuzu:

• Sözlükteki kelimelerin tanımlaması için üç farklı renk kullanılmıştır:kırmızı, siyah ve mavi.

a. Kırmızı kelimeler, fen, sağlık ya da sosyal ayrımı gözetmeksizinher adayın hazinesinde bulunması gereken türdendir.

b. Siyah kelimelerin büyük çoğunluğu bilim dallarının özelterminolojisine aittir. Bu renk kelimelerin ezberlenmesine gerekyoktur.

c. Eşanlamlı kelimeler mavi renge boyanmıştır. Birçok kelimenin zıtanlamları da verilmiştir.

• Aradığınız kelime, belli bir bilim dalına ait (ezberlenmesi gereksiz)özel bir terim ise ya da ÜDS’ye hazırlanan bir adayın çekirdek kelimehazinesi içinde mutlaka yer alması gereken türden ise (örn: give up:vazgeçmek; call: aramak, çağırmak; define: tanımlamak), ÜDSSÖZLÜĞÜ’nde bu kelimeye yer verilmemiş olabilir.

• ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde aradığınız bir kelimeyi Ctrl+F komutu ilebulabilirsiniz.

• ÜDS SÖZLÜĞÜ’nde bazı kelimelerin tanımları iki kez verilmiştir. Butanımlardan biri fiil, diğeri ise isim ya da sıfattır. Bazı kelimelerin isebirden fazla tanımları vardır.

Page 2: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 1

a case in point : iyi bir örneka day out in the country : dışarıda kırlarda geçirilen

bir güna desperate situation : vahim bir duruma full recovery : tam bir iyileşme / düzelmea good many : birçok, hayli, a large number ofa great deal : oldukça fazla, çok, a lot, much,

zıt anl.: a little, a bita people : bir halka sure sign of : (bir şeyin) kesin işareti olmakabandon : terk etmek, bırakmak, vazgeçmek,

discontinue, stop, zıt anl.: persue, carry onabandonement : terk etme, bırakma, vazgeçmeabate : azal(t)mak, hızını kesmek, die away,

diminish, zıt anl.: amplify, intensifyaberrant : sapkın, anormal, abnormalaberration : anormallikaberration : sapmaability : yetenek, kabiliyet, capability, capacity,

zıt anl.: inadequacy, limitationablution : abdestaboard : (gemi, uçak, tren gibi vasıtalar için) içine,

içindeabolition : kaldırma, ilga, fesih, cancellation, repealabort : çocuk düşürmekabortion : kürtajabound (in / with) : (bir yerde) bol / çok olmak, be

abundant with, zıt anl.: be lacking / short ofabrasion : sıyrık, aşınmaabrupt : ani, beklenmedik, ani ve kaba, dik, sarp,

suddenabruptly : aniden, birdenbire, ani ve kaba bir şekilde,

suddenlyabsence : yokluk, bulunmamaabsent : namevcut, yok, unavailable,

zıt anl.: present, availableabsolute : tam, halis, saf, mutlak, (bir şeyin) hepsi,

tamamı, complete, pure, zıt anl.: imperfect,limited

absolutely : tamamen, kesinlikle, totally, definitelyabsorb : emmek, soğurmak, suck in,

zıt anl.: discharge, emitabsorption : emiliş, emme, emilme, soğurma,

bütünleşme, kaynaşmaabstract : soyut, conceptual, unreal,

zıt anl.: concrete, actualabundance : bolluk, çokluk, zenginlik, bounty,

wealth, zıt anl.: scarcityabundant : bol, bereketli, ample, zıt anl.: scant,

scarce, inadequate

abundantly : bolca, büyük miktarda, bountifully,zıt anl.: rarely, scarcely

abuse : kötüye kullanmak, suiistimal etmek, misuse,mistreat, spoil, zıt anl.: defend, respect

academia : akademisyenler camiasıaccelerate : hızlan(dır)mak, ivme kazandırmak,

speed up, zıt anl.: retardacceleration : hız arttırma, giderek hızlanmaaccentuate : vurgulamak, emphasise, underlineaccess : girmek, nüfuz etmek, enteraccess (to) : giriş, geçiş, erişim, (birisiyle) görüşme

imkanı, (bir şeyden) faydalanma hakkı veyaimkanı, entry, contact

accessible : ulaşılabilir, yararlanılabilir, available,usable, zıt anl.: inaccessible, restricted

accessory : tamamlayıcı, tali, supplementary,secondary

accidentally : kazara, yanlışlıkla, tesadüfenaccident-prone : kaza yapmaya yatkınacclaim : bağırarak beğendiğini göstermek,

alkışlamak, hail, applaudacclimatisation : yeni bir ortama / iklime alıştırmaaccommodate : karşılamak, cevap vermek, hizmet

etmek, serveaccompaniment : eşlik etme, (bir şeyin)

beraberinde gelen, attachment, supplementaccomplishment : başarı, üstesinden gelme,

success, achievement, zıt anl.: failure, defeataccord : mutabakat, anlaşma, uyuşma, agreement,

zıt anl.: discord, disagreementaccording to : (bir şey)’e göreaccordingly : dolayısıyla, bu nedenle, so,

consequentlyaccount (isim) : 1) anlatım, narrative; 2) hesapaccount (fiil) : saymak, addetmek, consider, deemaccount for : (nedenlerini) anlatmak, açıklamak,

izah etmek; hesap vermek, clarify, justify,explain

accumulate : toplamak, yığ(ıl)mak, birik(tir)mek,gather, collect, zıt anl.: disperse, scatter

accumulation : birikme, birikintiaccumulative : toplanmış, birikmişaccuracy : doğruluk, kesinlik, precision, exactness,

zıt anl.: inaccuracyaccurate : doğru, titiz, eksiksiz, precise,

zıt anl.: erroneous, inaccurateaccurately : doğru, tam (olarak), correctly, exactly,

zıt anl.: inaccurately, erroneouslyaccuse : suçlamak, itham etmek, blame,

zıt anl.: acquit

Page 3: uds sözlük

www.bademci.com

2 - ÜDS Sözlüğü

accused : sanıkachieve : başarmak, (zorlu bir uğraştan sonra) elde

etmek, kazanmak, accomplish,zıt anl.: fail, lose, quit

achievement : başarı, elde etme, kazanma,accomplishment, success, zıt anl.: failure,defeat

acknowledge : (bir gerçeği) kabul etmek, admit,recognise, zıt anl.: deny, ignore

acknowledgement : 1) (kitaplarda) teşekkürbölümü; 2) kabullenme, recognition

acquire : elde etmek, kazanmak, gain, obtain,zıt anl.: forfeit, lose

acquired : doğuştan olmayan, sonradan elde edilmişacquisition : elde etme, sahip olma, gainact : yasaactivation : harekete geçirmeactuate : harekete geçirmek, çalıştırmak, activateacute : ağır, vahim; (tıp) akutadapt (to) : adapte etmek, uyarlamak, intibak etmek,

adjust, accommodate, zıt anl.: dislocateaddendum : ek, ilaveaddicted to : bağımlıaddictive : bağımlılık yapanadditive : katkı maddesiaddress : değinmek, - ile uğraşmak, deal withadequate : yeterli, enough, sufficient,

zıt anl.: inadequateadequately : yeterince, enough, sufficiently,

zıt anl.: inadequatelyadherence : bağlılık, yapışma, dedication,

obedience, zıt anl.: disobedienceadhesive : yapıştırıcıadjoin : bitişik olmak, link, border, attach,

zıt anl.: detach, disconnectadjoining : bitişik, bitişikteki, neighbouringadjust : ayarlamak, arrange, tune, zıt anl.: confuse,

upsetadjustment : ayarlama, adapte olma, regulation,

setting, orientationadminister : (ilaç vs.) vermekadministration : idareadmiralty : amirallikadmiration : takdir, beğeniadmission : kabul, giriş, itiraf, acceptance, entrance,

confessionadmission to hospital : hastaneye kabuladmit : itiraf etmek, kabul etmek, (gelmesine,

girmesine vs.) izin vermek, accept, allow,zıt anl.: deny, reject

admittedly : genel kabule göre, kuşkusuz,confessedly

adolescence : ergenlikadolescent : ergenadopt : 1) benimsemek, accept, assume

zıt anl.: reject; 2) evlat edinmekadoptee : evlat edinilen çocukadoption : 1) evlat edinme; 2) edinme, benimsemeadoptive : evlat edinen, evlatlık olarak alınanadvance : ilerleme, gelişme, progress, development,

zıt anl.: regressadvanced : gelişmiş, ileri düzeydeadvanced age : ilerlemiş yaşadvent : geliş, başlama, arrival, beginning,

zıt anl.: departure, endadverse : kötü, elverişsiz, zararlı, menfaatine aykırı,

aleyhte, ters (yönlü), harmful, contrary,reverse, zıt anl.: beneficial, favourable

adversely : kötü bir şekilde, elverişsiz şartlarda,aleyhte, negatively, zıt anl.: positively

advert : reklam, advertisement, adadvice : öğüt, tavsiye, nasihatadvisable : akıllıca, makul, doğru, appropriate,

sensible, zıt anl.: improper, unwiseadvise : öğüt vermek, tavsiyede bulunmak, counsel,

suggestadvocate (fiil) : savunmak, desteklemekadvocate (isim) : destekçi, savunucu, avukat,

supporter, lawyeraerial : havada bulunan, havaya aitaerobic : serbest oksijen veya havaya bağımlı,

oxidative, aerobiotic, zıt anl.: anaerobioticaffect : etkilemek, influenceaffection : şefkat, sevgi, concern, love, zıt anl.:

hatredaffiliation : yakın ilişki, bağlılık, yakınlıkaffirm : doğrulamak, onaylamak, confirm, ratify,

zıt anl.: deny, annulafflict : (pasif) hastalığa tutulmak / yakalanmak,

ağrı / acı çekmekaffluent : zengin, refah içinde, rich, wealthy,

prosperous, zıt anl.: poor, needyafford : (bir şey) yapmaya gücü / parası yetmek,

(maliyetini) karşılayacak durumda olmakage-linked : yaşa bağlıagency : iş, faaliyet; acenteagenda : gündemagent : temsilci, aracı, etmen, acenteages past : geçmiş çağlar

Page 4: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 3

aggravate : 1) (zaten olumsuz bir durumu)kötüleştirmek, zorlaştırmak, ağırlaştırmak,worsen, zıt anl.: facilitate, alleviate, ease;2) canını sıkmak, irritate

aggregate : agrega, çakıl vs. gibi dolgu maddesiaggression : saldırganlık, hostility,

zıt anl.: resistance, defenceaggressive : saldırgan, offensive, hostile

zıt anl.: passive, peacefulagility : çeviklik, atiklikaging : yaşlanmaagronomist : tarım uzmanıaid : yardım, help, reliefailment : hastalık, rahatsızlık, sickness, illness,

disorderaim (isim) : hedef, amaç, goal, targetaim (at) (fiil) : hedeflemek, amaçlamak, nişan

almak, --e doğrultmak, targetairborne : havadan gelen, hava yoluyla taşınanairliner : uçakairship : (zeplin vs. gibi) hava gemisiair-starved : havasız kalmışakin to : yakın, benzer, ile ilgili, similar toalarming : ürkütücü, korkutucu, appallingalarmingly : endişe verici bir şekilde, shockingly,

disturbinglyalertness : uyanıklık, tetikte olma halialga (çoğul : algae) : alg (su yosunu)algal : deniz yosununa aitalienate : soğu(t)mak, uzaklaş(tır)mak, part, turn

away, zıt anl.: unite, endearalienating : yabancılaştıran, (gerçeklerden)

uzaklaştıranalienation : yabancılaşmaalike : 1) benzer; 2) eşit şekilde; 3) hem..., hem...,

similar, in the same way, bothalkaloid : striknin ve morfin gibi kuvvetli ve tehlikeli

ilaçlardan her biriall manner of : her çeşitall things considered : her şey göz önüne

alındığındaall too often : çoğunluklaallegation : suçlama, itham, iddiaallelopathy : bir bitkinin ürettiği kimyasallarla diğer

bir bitkinin gelişmesini engellemesialleviate : yatıştırmak, dindirmek, hafifletmek,

azaltmak, relieve, ease, zıt anl.: intensify,aggrevate

alliance : ittifak, birleşme, association, accordallied : müttefik

allocate : ayırmak, tahsis etmek, appropriateallocation : tahsis, ayırma, ödenek, allotment,

allowanceallot : tahsis etmek, (pay vs.) ayırmak, dağıtmak,

apportion, allocateallow : izin vermek, permit, zıt anl.: prohibitallow for : (bir şey) için olanak / fırsat yaratmakalloy : maden alaşımıallusion : ima, anıştırma, imputationally : müttefik, friend, partner, zıt anl.: enemy, foealmshouse : darülaceze, yoksullar evi, imarethanealong with : ile birlikte, yanı sıra, together withalongside : yanında, together withalter : (özüne dokunmadan kısmen) değiş(tir)mek,

change, modifyalternate between : (iki durum) arasında gidip

gelmek, shift, fluctuate, zıt anl.: remainalternate with : (bir durumun başka bir durumu)

izlemesialternately : dönüşümlü olarak, by turnsaltiplane (=altiplano) : buzul çağında oluşmuş

yüksek yaylaaltitude : yükseklik, rakım, irtifa, height, elevationamazing : insanı hayrete düşüren, şaşırtıcı,

astonishing, surprising, zıt anl.: banal, dullamber : kehribarambiguous : belirsiz, bulanık, muğlak, müphem,

unclear, vague, zıt anl.: explicit, lucidambition : hırs, ihtiras, passion, zıt anl.: contentmentambitious : (başarmak veya elde etmek için)

tutkuyla dolu, eager, zealous, zıt anl.: humble,indifferent

amendment : düzeltme, değişiklik, correction,change

amnesia : hafıza kaybıamong other things : diğer etmenler yanındaamount to : ile eşanlamlı olmak, anlamına gelmek,

(miktar olarak) karşılık gelmek, correspond to,add up, sum up, zıt anl.: differ from

amusing : eğlendirici, matrakan awful lot : çok fazlaanalogy : benzerlik, benzeşim, similarityancient : antik, eski, antique, archaic,

zıt anl.: modernangle : açıanimal husbandry : hayvancılıkannotate : dipnot koymak, açıklayıcı notlar koymakannounce : ilan etmek, duyurmakannoy : can sıkmak, rahatsız etmek, sinir bozmak,

irritate, bother

Page 5: uds sözlük

www.bademci.com

4 - ÜDS Sözlüğü

annoying : sıkıntı veren, sinir bozucu, disturbingannual : yıllık, yılda bir yapılan, yearlyannual rate of growth : yıllık büyüme oranıanonymity : kimliklerin belirsiz oluşuanorexia : anoreksi, iştahsızlık vs. nedenlerle yemek

yememe hastalığıanthrax : şarbonanti- : aleyhinde, --e karşıanticipate : (olacakları) sezinlemek, tahmin edip ona

göre davranmak, beklemek, ummak,(başkasından) önce davranmak, foresee,predict

antimissile defence : güdümlü füzeye karşısavunma

antiquity : antik çağlaranti-shrink : (kumaşlarda) çekme önleyicianxiety : endişe, kaygı, tasa, worry, uneasiness,

zıt anl.: tranquillityanxious : kaygılı, kuruntulu, tedirgin, worried,

uneasyapart from : (bir şey)’den başka, (bir şey)’in

haricinde, other thanapathetic : apatik, duygularını göstermeyen, tepki

vermeyen, indifferentapathy : ilgisizlik, kayıtsızlık, disinterest, listlessness,

zıt anl.: concern, involvementapnoea : apne, (uyku vs.esnasında) nefes alma

işlevinin geçici olarak durmasıapparatus : düzen, aygıt, cihaz, system, equipmentapparent : açık, belli, aşikâr, görünürdeki, göze

çarpan, obvious, visible, evident,zıt anl.: obscure, hidden

apparently : belli ki, görünüşe gore, evidentlyappeal (to) (fiil) : çekici gelmek, hoşuna gitmek,

attract, charm, zıt anl.: repelappeal (isim) : 1) çekicilik, cazibe, attraction, charm;

2) başvuru, request, applicationappealing : çekici, attractive, zıt anl.: repulsiveappear : 1) (gibi)görünmek, seem; 2) ortaya çıkmak,

belirmek, emerge, arise, zıt anl.: disappear,vanish

appearance : görünüş, görünüm, image, featureappendage : eklenti, aksesuarappliance : alet, gereçapplicable : uygulanabilirapplication : 1) uygulama, tatbikat, exercise,

practice; 2) başvuruapplied physiology : uygulamalı fizyolojiapply : 1) başvurmak; 2) uygulamak, tatbik etmek,

implement, utilize

appoint : atamak, görevlendirmek, assign,zıt anl.: discharge, dismiss

appointment : randevuappraisal : değerlendirme, assessment, evaluationappreciably : fark edilir derecede, considerably,

zıt anl.: negligiblyappreciate : takdir etmek, değerini anlamakappreciation : 1) takdir, minnettarlık; 2) değer artışıapprehend : yakalamak, tutuklamak, capture, arrest,

zıt anl.: discharge, releaseapprehension : 1) anlayış, kavrayış, understanding,

grasp, zıt anl.: misunderstanding; 2) endişe,korku, kuruntu, fear, worry

apprentice : çırak, stajyer; (fiil=) (birinin yanına)çırak olarak vermek

approach : yaklaşmak, yanaşmak, reach, near,(isim) yaklaşım, attitude

approach (isim) : yaklaşım, stanceappropriate : uygun, yerinde, suitable, proper,

zıt anl.: inappropriate, unsuitableappropriately : uygun bir şekilde, yerinde, suitably,

properly, zıt anl.: inappropriately, unsuitablyapproval : onay, consentapprove : onaylamak, authorise, ratify,

zıt anl.: disapprove, deny, rejectaqueduct : su kemeriarbitrary : keyfi, despotça, gelişigüzel, irrational,

imperious, random, zıt anl.: reasonable,democratic, objective

arboriculture : ağaç ve fidan yetiştirmearch : kemerarch bridge : kemerli köprüarchipelago : takımada, içinde çok ada bulunan

denizarduous : güç, çetin, yorucuargue away : tartışarak çürütmek, aksini kanıtlamakargument : sav, iddia; tartışma; çekişme, assertion;

debate; controversyarise from / out of : (bir şey)’den meydana gelmek,

ortaya çıkmak, originate, emerge,zıt anl.: disappear, fade

Ark : 1) Musa Peygamber’in on emrinin bulunduğulevhaların taşındığı sandık; 2) Nuh’un Gemisi

armament : silahlanma, teçhizat, silaharmistice : ateşkesarmoured car : zırhlı otomobilarmpit : koltuk altıarms race : silahlanma yarışıarouse : uyandırmak, activate, stir, wake,

zıt anl.: pacify

Page 6: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 5

arrange for : ayarlamak, (bir şey için) hazırlık / planyapmak, organise for

arrangement : düzenleme, anlaşma, plan,agreement

arrest : 1) durdurmak, kesmek, stop; 2) tutuklamak,seize

article of diet : yiyecek maddesiartifact : insan eliyle yapılan şey (özellikle ilk

insanların eserleri)artificial : yapay, suni, sahte, man-made, imitation,

zıt anl.: real, genuineartificially sweetened : suni olarak tatlandırılmışas a matter of fact : aslında, aslına bakılırsaas a rule : kural olarakas compared with : ile karşılaştırıldığındaas directed : talimata uygun şekilde, tarif edildiği gibias far as .... is concerned : söz konusu ....

olduğunda, .... yi ilgilendirdiği kadarıylaas is true of other … : diğerlerinde olduğu gibias opposed to : (bir şey)’den farklı olarak, in

contrast toas regards : (bir şey)’e gelince, konusunda,

consideringas such : bu sıfatla; kendi içinde, in that capacity;

in itselfas to : (bir şey)’e gelince, -- konusunda, --e uygun

olarak, about, relating toas yet : daha, henüz, şimdiye kadar, so far, until nowascendancy : üstünlük, güçascent : çıkış, tırmanış; yükseliş, yokuşascertain : (araştırarak) tespit etmek, belirlemek,

saptamak, ensure, determine, verifyascribe to : (bir şey)’e atfetmek, attributeaspect : açı, yön, bakım, görünüş, feature, facet,

perspectiveaspire to : (bir şeyi) şiddetle istemek, kuvvetle arzu

etmek, seek, desireassassinate : suikast yapmakassassination : suikastassault : saldırı, (fiil= ) saldırmak, attactassemble : 1) topla(n)mak, gather; 2) monte etmekassembler : montör, takyapçıassembly : montajassert : (zorla) kabul ettirmek, öne sürmek, insist,

press, declareassertion : savunma, iddia; açıklama, bildiri,

affirmation; declarationassess : değerlendirmek, değer biçmek,

hesaplamak, evaluate, upraise

assessment : değerlendirme, değer biçme,evaluation, judgement

asset : kazanç, fayda getirecek şeyassiduously : dikkatli ve sürekli çalışarak, diligentlyassign : 1) ayırmak, tahsis etmek, allot, allocate,

portion; 2) atamak, tayin etmek, appoint,designate

assign (fiil) : 1) (görev) vermek, tahsis etmek,ayırmak, allot, allocate, portion; 2) atamak,tayin etmek, appoint, designate

assign (isim) : (ödev, görev, iş vs.) vermek, give,allocate

assimilation : özümseme, sindirimassist in : (bir şeyde) yardım etmek, yardımcı

olmak, help inassociate : iş ortağı, bağlı kuruluşassociation : 1) ilişki, relation; 2) dernek, birlik,

kurum, societyassume : 1) farz etmek, varsaymak, suppose;

2) (iş, görev vs.) üstlenmek, undertakeassure : temin etmek, güvence vermek, certify,

guaranteeastonishingly : şaşırtıcı / hayrete düşürücü bir

şekilde, astoundingly, amazinglyastounding : şoke eden, hayret verici, surprising,

breathtaking, zıt anl.: normal, ordinaryat all : hiç mi hiç, hiçbir surette / şekilde, whatsoeverat all costs : ne pahasına olursa olsunat bargain prices : kelepir fiyatlardanat best : en iyi durumda, en iyi şartlarda, under the

most favourable conditions, zıt anl.: at worstat ease : rahat, huzurlu (askerlikte ’Rahat’ komutu)at fault : suçlu, kabahatli, in the wrong, guilty,

zıt anl.: innocentat first sight : ilk bakıştaat great expense : büyük harcamalar yapılarakat large : genelinde, çoğu, çoğunluğu, in generalat least : en azından, at any rateat least to a certain extent : en azından belli bir

dereceye (düzeye) kadarat little expense : az bir maliyeteat long last : nihayet, en sonundaat once : derhal, hemen, immediately, right awayat someone’s disposal : birinin emrinde /

kullanımında / elinde (olma durumu)at the expense of : pahasınaat the rate of … : hızındaat the turn of : (bir şey)’in sonu ile takip edenin başı

arasında, dönüm noktasında

Page 7: uds sözlük

www.bademci.com

6 - ÜDS Sözlüğü

at this rate : bu hızlaat will : istendiğinde, istenilen zamanda; istendiği

gibi, as / when one wishesatrophy : dumura uğra(t)mak, körel(t)mek; dumur,

körelme, decay, disintegrate, zıt anl.: develop,grow

attached to : bağlıattack : saldırıattain : elde etmek, kazanmak, achieve, fulfil,

zıt anl.: failattempt : deneme, girişim, teşebbüs, effort, trial, (fiil)

girişimde bulunmak, teşebbüs etmekattendance : (okula, kursa, spora vs.) devam etme,

devamlılık; hazır bulunmaattitude : tutum, tavır, yaklaşım, approach, stanceattract notice : dikkat çekmekattribute : vasıf, nitelik, sıfat, aspect, element,

featureattribute to : (bir nedene) bağlamak, yormak; (bir

şey)’e mal etmek, atfetmek, associate with,connect to, ascribe to

attune to : (bir şey)’e uydurmak, alıştırmak, adjust,accord

auction off : açık arttırma ile satmak, eldençıkartmak

audience : dinleyiciler, izleyiciler, hazır bulunanlarauditor : dinleyici, listenerauditory : işitme ile ilgili, işitselauditory system : işitme sistemiaustere : 1) ciddi, ağırbaşlı; 2) sert, zor, çetinauthentic : otantik, hakiki, gerçek, genuineauthoritarian : otoriterauthorize : izin vermek, yetki vermek, permit,

empoweravalanche : çığavalanche proper : asıl / gerçek çığavant-garde : avangard, öncüavoid : kaçınmak, sakınmak, --den kurtulmak,

escape, stay away, zıt anl.: contact, face,confront

avoidable : kaçınılabilir, önlenebilir, evitable,avertable, zıt anl.: inevitable, unavoidable

await : beklemek, gözlemek, expectawaken : uyandırmak, wake, arouseawareness : farkında olma, perception, recognition,

zıt anl.: unawarenessawful : berbat, korkunç, terrible, horrible,

zıt anl.: beautiful, nicebaby sticker : küçük çıkartma / etiket

back up : desteklemek, arka çıkmak, support,reinforce

back and forth : ileri geriback out : caymak, sözünden dönmekback up with : (bir şey ile) desteklemek, arka

çıkmak, support, reinforcebacker : savunan, destekleyenbackground : geçmiş, arka planbackpack : sırt çantasıbackward : zeka geriliği olanbackwardness : gerilik, geri kalmışlık,

underdevelopmentbail out : (acil durumda bir aracı) terk etmebake : fırında pişirmek (hamur işleri için)ballot : oy verme işlemi, oy pusulasıban : yasaklamak, forbid, prohibit, bar, zıt anl.: allow,

permitband : takım, zümrebank : (nehir, göl vs. için) kıyı, kenarbank (fiil) : yığılmak, kümelenmekbank (isim) : küme, yığınbar : çubukbare : yalın, çıplak, basit, merebarely : zar zor, güçlükle, çok az, hardly,

zıt anl.: enough, sufficientlybarren : kıraç, verimsiz, infertilebarricade : barikatbarrier : engel, bariyerbarter : değiş tokuş, takasbasal : temel, bazalbasal-cell : bazal hücrelibase : (askeri) üsbase on : dayandırmak, üzerine kurmakbat : yarasabath : (suya) gömülmek, (bir şey ile) yıkanmakbaton : değnekbattering : hırpalanmabattle : meydan savaşı, muharebe, mücadele,

war, fight, endeavourbattle (against) : (--e karşı) savaşmak, mücadele

etmek, fight againstbattle (with) : (ile) savaşmak, mücadele etmek,

fight withbattlefield : er meydanı, savaş / muharebe alanıbauxite : alüminyum cevheri, boksitbe affiliated with : ile ilgisi / ilişkisi olmak, be

associated / connected withbe alarmed (by) : korkuya / dehşete düşmek

Page 8: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 7

be anxious to : (bir şeyi) çok istemekbe associated with : ile ilgisi / ilişkisi olmak,

be affiliated / connected withbe at a standstill : durmuş olmakbe at ease : rahat olmak, be comfortable / relaxedbe at fault : kusurlu / hatalı olmak, be in the wrongbe based on / upon : dayanmak, be built on,

depend onbe behind bars : demir parmaklıklar arkasında

olmak (hapiste olmak)be biased against : (bir şey)’e karşı durmaya yatkın

olmak, (bir şey)’in aleyhinde bir eğilime sahipolmak

be bothered with : ile rahatsız edilmekbe bound up with : çok yakın ilişkisi / bağlantısı

olmakbe committed to : (bir şeye) kendini adamak,

devote oneself tobe composed (of) : (bir şey)’den oluşmak, --den

ibaret olmak, comprise, consist ofbe concerned with : ile ilgili olmak, --i konu etmek,

be aboutbe confined to : (bir şey) ile sınırlı olmak,

be limited tobe conscious of : farkında olmak, be aware ofbe convinced of : ikna olmak, inanmakbe critical of : (bir şey)’e karşı eleştirel olmak,

eleştirmek, criticizebe delighted with : (bir şeye) çok sevinmekbe deprived of : (bir şey)’den mahrum olmak, lackbe disposed to : eğiliminde olmak, tend, be inclinedbe due : hak etmek, deservebe engaged in : yer almak, dahil olmak, be involved

inbe exposed (to) : maruz kalmakbe fascinated by / with : (bir şey)’e kendini

kaptırmak, be wrapped up inbe for : desteklemek, lehinde olmak, support, favour,

zıt anl.: be againstbe given publicity : yazılı ve görsel basında yer

almak,hakkında haber çıkmakbe given to : (bir şey yapmak) alışkanlığında olmak,

huy edinmekbe grounded : 1) yere konmak, uçmasına izin

vermemek; 2) temeli sağlam olmak, donanımlıolmak

be in possession of : sahip olmak, elindebulundurmak, have

be in power : iktidarda olmakbe in the grip of : (bir şeyin) yönetiminde /

denetiminde / kontrolünde olmakbe in the habit of : alışkanlığında olmakbe in the lead : başta gitmek, lider olmak, önde

olmakbe in the making : yapım / kurulum / üretim

aşamasında olmakbe indexed (to) : endekslenmiş olmakbe involved in : (bir şey)’e karışmak / katılmak, ile

uğraşmak, görevli olmak, participate inbe keen (on) : istekli olmakbe likened to : benzetilmekbe made up of : (bir şey)’den oluşmak, be

composed ofbe marked by : ile belirginleşmekbe mistaken : yanılmak, be wrongbe noted for : ünlü / tanınmış olmak,

be famous / well-knownbe obliged (to) : zorunlu olmakbe of interest : ilginç / ilgi çekici olmak, be

interestingbe on the horizon : ufukta belirmekbe on the rise : yükselişe geçmek, yükselişte olmakbe pleased with : (bir şey)’den memnun / hoşnut

olmak, be happy withbe prejudiced against : (bir şey)’e karşı önyargılı

olmakbe prey to : yenik düşmek, kurbanı olmakbe reduced to : (kötü) duruma düşmek, yetinmek

zorunda kalmakbe referred to as : olarak anılmak, be calledbe restricted to : ile kısıtlı / sınırlı olmak, be limitedbe rumoured : söylentisi dolaşmak, ağızdan ağıza

yayılmakbe set on : kararlı / azimli olmak, be determinedbe settled : (bir yere) yerleşmiş olmakbe short of : (bir şeyin) eksiği olmak, azalmış

bulunmak, lackbe situated : bir yerde bulunmak, be locatedbe struck : (bir şeyin güzelliği, ilginçliği vs.

karşısında) büyülenmek, şaşırmakbe subjected to : maruz bırakmak, tabi tutmak,

undergobe suited to : (bir şey)’e uygun olmakbe supplied with : ile donatılmış, teçhiz edilmiş,

be furnished withbe suspected of : hakkında (bir suç vs’den) ötürü

kuşku duyulmakbe taken ill : hastalık kapmak, hastalığa

yakalanmak

Page 9: uds sözlük

www.bademci.com

8 - ÜDS Sözlüğü

be taken in : kanmak, aldanmak, be deceivedbe under way : yapılmakta olmakbe unfamiliar with : (bir şey)’e aşina olmamak,

yabancı olmakbe up to : 1) (bir şeyi) yapabilmek, be able to do or

deal with; 2) bağlı olmak, be dependent onbe well ahead of : (birinin) hayli önünde olmakbe wrapped up in : kendini (bir şeye) kaptırmış

olmak, (düşünceye) dalmış olmakbeam : ışın, kiriş, taşıyıcı kolonbean : fasulye, (kahve vs.) tanesibear : 1) katlanmak, kaldırmak, put up with; 2) sahip

olmak, taşımak, üzerinde bulundurmak, have,carry

bear in mind : akılda tutmak, akıldan çıkarmamakbear little relation : çok az ilgisi olmakbear out : 1) desteklemek, support; 2) dışarı

taşımak, carry outbearer : taşıyıcı, porterbearing : ilgi, ilişki, ilintibeat : kalp atışıbed-wetting : altını ıslatmabehavioural : davranışçı, davranışla ilgilibelie : örtmek, yanıltmak, conceal, deceive,

zıt anl.: revealbelligerent : savaşçı, savaşan tarafbelly : karın, abdomenbelonging : ait olma duygusubench : tezgâhbeneficial : yararlı, hayırlı, useful, helpful,

zıt anl.: useless, harmfulbeneficiary : yararlanan (kişi veya şey)benefit : yarar, fayda, advantage, use, zıt anl.: harm,

lossbenefit (from) : (bir şey)’den yarar / fayda sağlamak,

yararlanmak, capitalise, profit from,zıt anl.: suffer

benign : yumuşak, iyi huylu, zararsız, mild,zıt anl.: severe

benignly : yumuşakça, tehlikesizce, kindly,harmlessly, zıt anl.: maliciously

besides : yanında, yanı sıra, --den başkabest course to take : tutulacak en iyi yol, yapılacak

en iyi işbest interests : en iyi şekilde korumabet : bahisbetter : (fiil) daha iyi olmakbeverage : (alkolsüz) içecek, soft drinkbeyond recognition : tanınmaz halde, unnoticeable,

zıt anl.: apparent

bid : ihalebile : öd, safrabind (to) : bağla(n)mak, fasten, attach,

zıt anl.: free, loosenbit : parça, parçacıkbite : ısırık, lokmabitterly : sert bir şekilde, acımasızca, dayanılması

zor bir şekildebizarre : garip, tuhaf, acayipbizarreness : tuhaflık, acaiplikblack bass : kara levrekblacken : karar(t)makblade : yaprak ayasıblame (fiil) : suçu (birinin) üstüne atmak, suçlamak,

accuse, zıt anl.: acquitblame (isim) : suç, suçlama, kabahat, töhmetblanket : üstünü örtmek, (bir duyguyu vs.) örterek

bastırmak, kaplamak, cover, suppress,zıt anl.: uncover

blast : patlama, infilak, explosionblast bomb : ses bombası, infilak şiddetiyle geniş

alanları etkileyen bombablasting : şiddetli ses çıkaranblatantly : gizlemeye gerek görmeden, apaçık bir

şekildebleach : beyazlatıcı maddebleak : rüzgâra açıkbleed to death : kanamadan ölmekblend (fiil) : karıştırmak, harmanlamak, mix,

zıt anl.: separateblend (isim) : karışım, harmanblight (fiil) : soldurmak, berbat etmek, mahvetmek,

ruin, damage, spoilblight (isim) : patates vs.bitkileri vuran bir tür

hastalıkblind (to) : kör etmek, görmeyi / algılamayı

engellemekblister : kabarcık, su toplamablock : tıkamak, engellemek, kesmek, obstruct, cut

off, zıt anl.: let go, releaseblockage : tıkama, tıkanma, blokaj, obstruction,

zıt anl.: releaseblocking : engelleme, blokaj, set çekmeblow (fiil) : savurmak, üfürmek, (rüzgar) esmekblow (isim) : (kafaya vs.) vurma, darbeblow on : (bir şey)’e doğru üflemek / esmekblow out : üfleyerek söndürmekblunt : köreltmek, etkisizleştirmek, dull, disable,

zıt anl.: sharpen

Page 10: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 9

blur : bulandırmakboard : (uçak, tren, otobüs, gemi gibi büyük taşıt

araçlarına) binmekboast (of) : 1) (aşırı) övünmek, brag; 2) --e sahip

olmak, own, possessbody : organ, kurum, teşekkülboil over : kontrolden çıkmak; kaynayarak taşmakbombard : bombalamak, (top vs. ile) dövmekbone marrow : kemik iliğibonfire : şenlik ateşibony : kemiksi / kemikliboom : canlılık, patlama, ani gelişmeboost : artırmak, yükseltmek, destek olmak,

improve, support, zıt anl.: prevent, underminebooster : güçlendiricibooth : kabin, kulübebore-hole : sondaj deliğiboring : sondajbother : sıkıntı, rahatsızlık, trouble, annoyancebottled gas : tüp gazbotulism : ağır bakteri zehirlenmesiboulder : iri kaya parçasıbounce off : sektirmekboundary : sınırboundless : sınırsız, sonsuz, tükenmez, infinite,

unlimited, zıt anl.: limited, scarcebountiful : cömert, generousbourgeois : burjuvabout : (hastalık) nöbeti, hastalık, fitbrain-imaging : beyin görüntülemebrake : frenbranch off : kollara / dallara ayrılmak, diverge,

subdividebranch out : genişlemek, expand, zıt anl.: shrinkbranch out (into) : yeni alanlara açılmak, bölünerek

yeni işlere girişmekbrand : markabreak down : 1) parçalara ayırmak, analiz etmek,

analyze; 2) (motor vs.) bozulmak; 3) ruhenveya zihnen çökmek, fail

break into : 1) (zorla) girmek, enter; 2) birden (birşey yapmaya) başlamak, burst into

break one’s promise : sözünü tutmamakbreak out : patlak vermek, birden ortaya çıkmak,

eruptbreak out of : kaçmak, escapebreak through : (bir yerden engelleri aşarak)

ilerlemek, zorla geçmek, pass through, force away through

break up : 1) (gösteri vs.) dağıtmak, bitirmek, sonaerdirmek; 2) (daha küçük) parçalara ayırmak

breakdown : sinir bozukluğu, ruhen çökme;bozulma, arıza, collapse, failure

breakthrough : çığır açan şey, greatinnovation / discovery

breastfeeding : emzirerek beslemekbreathe life into : (bir şey)’e yaşam üflemek,

(bir yeri) canlandırmakbreathlessness : soluksuzluk, soluk alamamabreed : cins, türbreed ground : zemin hazırlamakbreeding : yetiş(tir)me, üre(t)me, (bitki ve hayvan

türleri) ıslah etmebreeze : esintibrew : gelişmek, yayılmak (kötü şeyler için)brewing : demle(n)mebrick : tuğlabridge : köprü kurmak, (açığı) kapatmakbrief : kısa, shortbriefly : 1) kısa bir süre için, for a short time;

2) kısaca, shortlybrilliance : deha, mükemmellik, genius, perfectionbrilliant : dahice, parlak, harika, intelligent, bright,

wonderfulbrilliantly : harika bir şekildebring about : meydana getirmek, sebep olmak,

give rise, producebring down : 1) aşağıya çekmek, azaltmak;

2) yıkmak, yerle bir etmekbring forth : yaratmak, meydana getirmek, yol

açmak, doğurmak, get, produce, yieldbring in : 1) (birisini veya bir şeyi tanıdık bir ortama)

getirmek, sunmak, introduce; 2) (para, gelirvs.) getirmek, earn

bring into (action) : (harekete) geçirmekbring into relief : rahatlatmak, yumuşatmak,

alleviate, moderate, zıt anl.: aggrevate, worsenbring off : başarmak, başarılı bir şekilde yapmak,

accomplishbring on : ortaya çıkarmak, sebep olmak, producebring out : (bir şey) geliştirmek, ortaya çıkarmak,

neden olmak, develop, causebring over : deniz aşırı bir yerden getirmek, (birini

kendi) değerlerine, inançlarına tekrardöndürmek

bring through : birinin (bir hastalığı, zor durumu vs.)atlatmasını sağlamak, save, pull through

bring to an end : son vermek, terminate,zıt anl.: start, commence

Page 11: uds sözlük

www.bademci.com

10 - ÜDS Sözlüğü

bring to the fore : ön plana çıkartmakbring to the notice : (birisinin) dikkatini sunmak,

farkına varmasını sağlamakbring up : 1) gündeme getirmek, değinmek, refer;

2) çocuk yetiştirmek, yükseltmek, raisebring up to : (bir toplama, miktara) ulaştırmakbrisk : canlı, hareketli, energeticbrisk : hızlı ve enerji harcatan tarzdabroadly : geniş çaplı, generallybroken generation : acılı nesilbrunt : yük, darbe, burdenbrutally : vahşice, cruelly, barbarously,

zıt anl.: gently, humanelybubonic plague : hıyarcıklı vebabudget : bütçebudgetary : bütçe ile ilgilibug : (bilgisayar) hata, arıza,virusbuild up : birikmek, büyümek, oluşmak, develop,

amplify, zıt anl.: lessenbuilding blocks : yapı taşlarıbuilding code : bina / inşaat yasasıbuild-up : birikme, accumulationbuilt to a common standard : aynı standartta

yapılmışbullet-proof : kurşun geçirmezbumpy : tümsekli, engebeliburden : külfet, yük, strainburglar : (ev, dükkan vs. soyan) hırsızburglary : ev / bina soymaburnish : cilalamak, parlatmak, polish, wax,

zıt anl.: tarnishburst : patla(t)makbuy up : (bir şeyin) tamamını satın almakby a third : üçte bir oranındaby any means : her ne şekilde olursa olsunby far : çokça, ziyadesiyle, fersah fersah, far and

awayby implication : ima yoluylaby means of : vasıtasıyla, yoluylaby no means : asla, katiyen, hiçbir şekilde, in no

sense, certainly notby one third : üçte bir oranındaby reference to : (birşey)’e göre, ilişkin olarakby this means : bu yolla, using thisby this time next year : gelecek yıl bu vakte kadarby-product : yan ürüncall for : (bir şey) istemek, (bir şeyi) gerektirmek,

ask, require

call in : davet etmek, invitecall in (at) : uğramakcall on : (birisinden bir şey yapmasını) istemek, (bir

şey yapması için) davet etmek, (birisini birişte) kullanmak

call out : devreye sokmak, (yüksek sesle ad,numara vs.) söylemek

camouflage : kamuflajcampaign (isim) : (seçim) kampanyasıcampaign (fiil) : mücadele etmek, kampanya

yapmakcancel out : ortadan kaldırmak, silip süpürmek,

offset, wipe outcannibalism : yamyamlık, kendi türünü yemecanopy : ormanda ağaç tepelerinin oluşturduğu en

üst tabaka, gölgelikcanvas : branda bezi, tuvalcapability : yetenek, istidat, ability, capacity,

zıt anl.: incompetencecapable : muktedir, ehliyetli, yetenekli, able,

competent, zıt anl.: incapable, unableCape of Good Hope : Ümit Burnucapital punishment : idam cezası, death penaltycapitalize on : (birşey)’den yararlanmak, benefit

from, exploitcaptive : kapatılmış, esircapture off-guard : hazırlıksız / savunmasız

yakalamakcarcinogenecity : kanser yapma eğilimicarcinoma : karsinoma, epitel dokudan ortaya çıkan

dört temel kanser türünden biricare about : 1) sevmek, hoşlanmak, be fond of;

2) (bir fikir vs.) ile ilgilenmekcare for : özen göstermek; hoşlanmakcargo hold : kargo ambarıcarriage : vagon, arabacarrier : taşıyıcıcarry away : ikna etmek; heyecanlandırmak,

persuade; excitecarry on : devam etmek, sürdürmek, continue,

persevere, conductcarry out : yapmak, yerine getirmek, uygulamak,

accomplish, fulfil, implement, performcarve : oymakcarving : oymaCaspian sea : Hazar Denizicast (fiil) : (gölge) yapmak / düşürmek, (maden)

dökmekcast (isim) : oyuncu kadrosu

Page 12: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 11

cast-in-place : yerinde dökülmüşcasual : tesadüfi, rastgele, gayriresmi, accidental,

incidental, informal, zıt anl.: deliberate, formalcatalysed by breakthroughs : yeni buluş / keşiflerle

güçlenmişcatastrophe : felaketcatastrophic : feci, felaket getiren, disastrouscatch the public attention : halkın dikkatini çekmekcater : (özellikle düğün vs. için yemek) hizmeti

vermekcattle : sığırcausation : (bir hastalık vs’ye) neden olan şeycause : 1) amaç, gaye, hedef, dava, ülkü, purpose,

objective; 2) neden, sebep, reasoncaution : ihtiyat, uyarı, ikaz, alertness, attention,

zıt anl.: recklessnesscautious : ihtiyatlı, tedbirli, sakıngan, careful,

prudent, zıt anl.: careless, thoughtlesscautiously : ihtiyatlı, tedbirli, carefully, thoughtfully,

carelesslycavity : oyuk, boşluk, (dişte) çürükcavity-wall : arasında boşluk bulunan duvarcease : dur(dur)mak, sona er(dir)mek, stop, end,

quit, zıt anl.: begin, continuecelebrate : övmek, kutlamak, praise, observecelebrated : ünlü, meşhur, şöhretlicelebrity : ünlü kimsecelestial : gök ile ilgilicelestial body : gökcismicensor : sansür etmekcensus : sayım, nüfus sayımıcentenarian : (en az) yüz yıllık, yüz yıl yaşamış olancentral : merkezi, ana, main, fundamental,

zıt anl.: minor, secondarycentre upon : odakla(n)mak, concentrate, direct,

zıt anl.: disregard, overlookcereal : tahıldan yapılmış hazır yiyecek; tahılcerebral : serebral, serebrum ya da beyinle ilgilicerebral cortex : serebral korteks, beyinde, myeline

olmamış nöronların oluşturduğu (gri madde)tabaka

cervical : boyun ile ilgilichafe : (sürtme sonucu) yaralamak, berelemek,

kızartmakchain of events : olaylar zincirichairman : başkanchalk : kireç taşıchallenge (fiil) : meydan okumak, kafa tutmak,

(gücünü, yeteneğini vs.) sınamak, confront

challenge (isim) : (insana meydan okuyan türden)zorluk, zor iş

chamber : odachange one’s mind : fikrini değiştirmekchange over (to) : tamamen değiştirmekchaotic : karmakarışık, düzensiz, confused,

disorganised, zıt anl.: harmoniouscharacterize : nitelendirmek, tanımlamak,

karakterize etmek, define, describecharge : hücum etmek, saldırmak, hamle yapmak,

(belli bir miktar patlayıcı ile) doldurmak, attack,zıt anl.: flee, retreat

charge (isim) : harç, ücretcharity : hayır cemiyeti, yardım derneğicharm : cazibe, çekicilikcharming : hoş, cana yakın, çekicicharter : eski Avrupa’da şehir kuruluşu ve yönetimi

için kuralları belirleyen belgecheating : kandırma, aldatmacheering : keyif vericichemically charged : kimyasallar kullanılarak

yapılan şeychest : sandık, kutu; göğüschestnut : kestanechiefly : başlıca, en çok, her şeyden önce, mostly,

above allchoice : seçenek, seçim, çare, alternative, optionchronic : kronikchronicle : tarihi olay kaydıchurchyard : kilise bahçesi / avlusucipher : şifrecirculate : deveran etmek, dolaşmak, go about,

move aroundcirculation : dolaşım, dağıtım miktarı, tirajcircumference : daire çevresi, çembercircumnavigate : denizden etrafını dolaşmakcircumstance : olay, vaka, durum, koşul, keyfiyet,

situation, case, incidentcircumstance : şart, durum, condition, situationcircumstances being what they are : şartlar

(ahval) böyle oluncacivic : yurttaşlık / vatandaşlık ile ilgilicivil disturbance : sosyal kargaşa, iç kargaşacivilisation : medeniyetclaim (fiil) : talep / iddia etmek, demand, request,

zıt anl.: disclaim, denyclaim (isim) : iddia, talep, hak talebi, assertion,

demand, request, zıt anl.: disclaimer

Page 13: uds sözlük

www.bademci.com

12 - ÜDS Sözlüğü

clarify : açıklığa kavuşturmak, make clear, illuminateclassify : sınıflandırmak, break down, sort outclean bill of health : sağlık belgesicleanse : temizlemek, arıtmak, yıkamak, clean,

wash, zıt anl.: polluteclear away : kaybolmak, ortadan kaldırmak,

disappear, removeclear out : sıvışmak, tüymek, slip out ofclear up : (hastalık) gidermek, geç(ir)mek,

iyileş(tir)mek, heal, cure; tamamentemizlemek, ortadan kaldırmak, remove

cliff : uçurum, sarp kayalıkclimate : durum, iklimclimatic : iklimsel, mevsimselclockwork : saat düzeneğiclose down : (bir işyerini vs.) kapatmak, shut downclose in : 1) (sinsice) yaklaşmak, approach;

2) (gündüz, gün ışığı) kısalmak, azalmakclose on : hemen hemen, yaklaşık (daha çok

rakamlardan önce kullanılır), close toclose up : 1) (bir şeyi) tıkamak, kesmek, kapamak,

faaliyetini durdurmak, block, shut; 2) (birbirine)yaklaşmak, come closer

closed circuit : kapalı devreclot : pıhtıclothing chain stores : hazır giyim zincir

mağazalarıclue : ipucu, hintclumsy : hantal, kaba, biçimsiz, awkward, ungainlycluster : küme, grup, diziclutch : bir kerede yumurtlanmış yumurtalarcoal-derived : kömürden elde edilencoal-mining : kömür madenciliğicoastal : kıyı, sahilcoastline : kıyı boyu, sahil şeridicobalt : kobaltcobbled : kaldırım taşı döşelicode : 1) kanun, yasa; 2) kod, şifrecognitive : bilme / kavrama / idrak ile ilgilicognitive function : kognitif fonksiyon, algılama,

öğrenme ve mantıksal bir temele oturtmaişlemlerinin psikolojik sonucu olarak ortayaçıkan durum

coherent : tutarlı, uygun, ahenkli, mantıklı,consistent, rational, zıt anl.: incoherent

cohesion : bütünlük, birleşme, bağlılıkcoincide (with) : ile rastlaşmak, (aynı zamana) denk

gelmek, çatışmak, coexist, accompany,zıt anl.: differ, deviate

collaborate : birlikte çalışmak, işbirliği yapmak,cooperate

collapse : göçme, çökme, yıkılma, downfall, failure,zıt anl.: success, triumph

collar : boyunluk, tasmacolleague : meslektaş, iş arkadaşıcollection : toplama, koleksiyoncollective : kolektif, ortaklaşa, joint, shared,

zıt anl.: individual, solocollectively : ortaklaşa, jointly, zıt anl.: individuallycollide : çarpışmak, çarpmak, clash, crashcollision : çarpışma, çatışmacollusion : gizli anlaşmacolonist : koloni kurancolossal : kocamancolour : saptırmak, önyargı katmak, distort,

prejudicecombat (fiil) : savaşmak, mücadele etmek, fight,

struggle, zıt anl.: surrender, compromisecombat (isim) : savaş, muharebecombination : birleşme, birleşim, birleştirme,

mixture, unification, zıt anl.: dissolutioncombine : birleş(tir)mek, unite, embody,

zıt anl.: separatecombustion : yanma, tutuşmacombustion driven : yanma ile çalışancome about : meydana gelmek, ortaya çıkmak,

olmak, take place, arisecome about : meydana gelmek, ortaya çıkmak,

olmak, take place, arisecome across : rastlamak, tesadüf etmek, encounter,

meet, zıt anl.: avoidcome along : gelmek, ulaşmak, birlikte gelmekcome by : elde etmek, edinmek, acquirecome from : (bir şey)’den kaynaklanmak, result fromcome in : gelmek, ulaşmak, alınmaya başlamak,

ortaya çıkmak, arrive, appearcome into being : ortaya çıkmak, belirmek, come

into existence, come to life, emergecome into close contact : yakın temasta bulunmakcome into force : yürürlüğe girmek, uygulanmaya

başlamakcome into high favour : çok tutulmaya başlamakcome into prominence : ünlenmek, tanınmak,

become well-knowncome on : sahneye (ortaya) çıkmak, appear, show

up, zıt anl.: go off, disappearcome out : görünmek, açıklığa kavuşmak, appear,

become clear

Page 14: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 13

come out against : karşı çıkmak, opposecome over : (kısa bir yol kat ederek veya ziyaret

için) gelmekcome round : (operasyon sonrası) derlenmek,

kendine gelmekcome through : (beklendiği gibi) ulaşmak / varmak,

arrive (as expected)come to pass : olmak, gerçekleşmek, happen,

become realcome to the attention of : (birinin) dikkatini çekmekcome to the fore : ön plana çıkmakcome up : ortaya çıkmak, söz konusu olmakcome up with : (karşılık, yanıt, fikir vs.) bulmak,

ortaya atmak, önermek, think of, suggestcomeback : geri dönüşcomet : kuyrukluyıldızcomfort : rahatlıkcomfort care : rahatlatıcı bakımcommand : hakim olmak, etkisi altına almak,

influence, zıt anl.: followcommemorate : anmak, anısını yaşatmak, honour,

immortalisecommence : başlamak, begin, start, set out,

zıt anl.: cease, finish, terminatecommendable : övgüye değer, praiseworthy,

zıt anl.: unworthycomment : fikrini söylemek, yorumda bulunmak,

express, remark; (isim) yorumcommentator : yorumcu, eleştirmencommerce : ticaret, tradecommercial : ticaricommercial interests : ticari çıkarlarcommission : atamak, görevlendirmek, ısmarlamak,

assign, delegate, order, (isim) görev, atama,komisyon

commissioner : komisyon / kurul üyesicommit : 1) söz vermek, taahhüt etmek, pledge;

2) (suç vs.) işlemek; (intihar vs.) etmekcommit oneself to : kendini adamak; söz vermek,

devote; promisecommitment : vaat, taahhüt, söz, yükümlülük,

pledge, obligationcommodity : mal, eşya, goodscommon sense : sağduyucommonly : çoğunlukla, usually, zıt anl.: rarely,

seldomcommonplace : sıradan, olağan, bayağı, usual,

ordinary, zıt anl.: exceptionalcommunal : toplumsal, halka ait

communicate : haberleşmek, iletişim kurmak, be intouch

communication : iletişim, haberleşmecommunity : topluluk; toplum, halkcomparable : karşılaştırılabilir, kıyaslanabilir, benzer,

equivalentcomparatively : oransal olarak, nispeten, relativelycompare favourably with : (bir şey) ile

karşılaştırıldığında daha iyi / üstün durumdaolmak

compare well with : (bir şey)’e benzemek,(bir şey)’den farksız olmak

comparison : karşılaştırma, ilişki, benzerlik,contrast, relation, similarity

compartment : bölüm, kısım, bölmecompatibility : uyumluluk, harmony, agreement,

zıt anl.: incompatibilitycompatible : birbiriyle uyumlu, well-matched;

zıt anl.: incompatible, discordantcompel : zorlamak, mecbur etmek, force, obligecompelling : zorlayıcı, compulsive, zıt anl.: flexiblecompensate for : telafi etmek, make up forcompete : rekabet etmek, yarışmak, rivalcompetent : ehil, yetenekli; yetkili, capable, able,

zıt anl.: incompetent, unablecompetition : yarışma; rekabetcompetitive : rekabetçi, rekabete dayanan, rekabet

edebilencompetitive power : rekabet gücücompile : derlemek, collect, accumulate,

zıt anl.: dispersecomplacency : kendinden hoşnut olma,

self-satisfaction, zıt anl.: agony, sufferingcomplacent : kendinden hoşnut, self-satisfied,

zıt anl.: troubled, uneasycomplaint : şikayet, yakınma, grievancecomplex : karmaşık, complicated, zıt anl.: simple,

straightforwardcomplexity : karmaşıklık, çapraşıklık, complication,

zıt anl.: simplicitycomply with : uymak, uygun davranmak, itaat

etmek, conform to, abide by,zıt anl.: disregard, resist

component : unsur, öğe, parça, eleman, ingredient,part

compost : bitkilerin veya mutfak artıklarınınçürümesiyle elde edilen gübre

compound : karışım, bileşimcomprehend : 1) (tam olarak) anlamak, kavramak,

grasp; 2) kapsamak, içine almak, include

Page 15: uds sözlük

www.bademci.com

14 - ÜDS Sözlüğü

comprehensive : kapsamlı, geniş, etraflı, inclusive,overall, in depth, zıt anl.: exclusive, narrow,limited

compress : sıkıştırmak, bastırmak, condense,zıt anl.: expand

compression : sıkıştırmacomprise : kapsamak, içermek, --den oluşmak,

oluşturmak, constitute, consist of, make upcompromise : 1) (karşılıklı ödün vererek) uzlaşma,

uyuşma, agreement, settlement, 2) (bir işinsonucunu) tehlikeye atmak, riske sokmak

compromised : zayıf düşmüş, weakcompulsive : zorlayıcı, compelling, zıt anl.: flexiblecompulsively : önüne geçilmez bir şekilde,

obsessively, zıt anl.: flexiblycomputing : hesaplama, bilgisayar kullanımıconceal : saklamak, gizlemek, hide, zıt anl.: revealconceivable : akla yatkın, makul, reasonable,

zıt anl.: inconceivableconceive : anlamak, kavramak, algılamak,

düşünmek, tasarlamak, think, consider, deviseconceiving : gebe kalma, pregnancyconcentrate : odakla(n)mak, yoğunlaş(tır)mak,

focusconcentration : yoğunluk; yoğunlaşma, odaklanma,

intensification; focusingconcept : kavramconception : gebe kalmaconception : 1) kavram, düşünce, görüş, concept,

idea, Notion, 2) gebe kalmaconceptual : kavramsalconcern : ilgi, ilgilenilen şey; kaygı, interest; worry,

zıt anl.: indifference, neglectconcession : imtiyaz, privilegeconclude : 1) sonuç çıkarmak, determine;

2) bitirmek, sonuçlandırmak, completeconclusive : kesin, son, nihai, definite, final,

zıt anl.: questionable, uncertainconclusively : kesin olarak, nihai olarak, definitely,

finally, zıt anl.: questionablyconcrete : 1) somut, actual, solid, zıt anl.: abstract;

2) betonconcussion : bayılmayı gerektirecek şiddetli darbecondemn : kınamak, ayıplamak, suçlu bulmak,

blame, zıt anl.: acquitcondense : 1) yoğunlaş(tır)mak, koyulaş(tır)mak,

concentrate; 2) özetlemek, abridgecondition (fiil) : 1) şartlandırmak, etkilemek, equip,

adapt, zıt anl.: incapacitate; 2) şart koşmak

condition (isim) : hal, durum; şart, koşul, situation,requirement

conditional : koşullara bağlı, contingent,zıt anl.: unconditional

condor : Güney Amerika akbabasıconduct : 1) yürütmek, yönetmek, uygulamak,

administer, carry out, perform; 2) iletmek,götürmek, yön vermek, transmit, convey

conduct (isim) : davranış, tavır, hareket tarzı,behaviour, attitude

conduction : ısının katı maddelerde parçacıktanparçacığa geçerek iletilmesi

conductive : iletken, geçirgenconfer : 1) (on) vermek, bahşetmek, (ünvan vs.)

vermek, render, bestow; 2) (with) danışmak,consult

confide : 1) (to / in) sırrını açmak; 2) (to) (bir işin)sorumluluğunu vermek, entrust

confidence : güven, itimat, trust, zıt anl.: distrustconfident : güvenli, emin, sır paylaşılabilir, be sure

of oneself, trustworthyconfidential : gizli, secret, zıt anl.: open, publicconfidentiality : gizlilikconfidently : güvenle, fearlesslyconfine to : ile sınırlamak, ile sınırlı kalmak,

hapsetmek, (yatağa, eve vs.) bağlamak, limit,restrict

confined to bed : yatağa bağlı, yatağa mahkumconfirm : teyit etmek, doğrulamak, validate, affirm,

zıt anl.: deny, disproveconfiscation : zorla el koyma, müsadere, haciz,

istimlak, kamulaştırma, seizureconflict : anlaşmazlık, ihtilaf, çatışma,

disagreement, fight, zıt anl.: accord, peaceconflict with : (birisi) ile çatışmak / çekişmek, clash,

disagree, zıt anl.: agree, conform toconflicting : üzerinde anlaşılamayan, ihtilaflı,

controversialconflicting : (birbiriyle) çatışan, çelişen,

contradictoryconform (to / with) : uymak, --e uygun davranmak,

comply with, abide by, zıt anl.: object to,oppose, conflict

confront (with) : (bir şey ya da kişiyle) karşı karşıyagelmek, karşılaşmak, face, challenge,zıt anl.: avoid, retreat from

confuse : aklını karıştırmak, şaşırtmak, puzzle,zıt anl.: clarify

confusion : kafa karışıklığı, şaşkınlık; düzensizlik,perplexity; disorder, zıt anl.: clarity; order

congested : kan toplanmış, tıkanık, kalabalık

Page 16: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 15

congestion : tıkanıklık, sıkışıklık, izdiham, blockagecongestive : kan veya su toplanması ile ilgilicongressional : kongre kaynaklıconjointly : birlikte, beraberconjure up : akla getirmek, anımsatmak,

uyandırmak, evokeconquer : fethetmekconquest : fetih, zaferconscience : vicdanconscious : bilinçli, farkında, bilinci yerinde, alert,

aware, zıt anl.: unconsciousconscious memory : bilinçli / açık bellek / hafızaconsciousness : bilinç, farkında olma haliconsecutive : art arda, peş peşe, successiveconsensus : oy / görüş birliğiconsequence : sonuç, semere, (ardından gelen)

etki, result, effect, zıt anl.: cause, sourceconsequent on : sonucu olan, sonucunda ortaya

çıkanconsequently : sonuç olarak, dolayısıyla, bu

nedenle, accordingly, subsequentlyconservation : koruma, muhafaza etmeconserve : korumak, (enerji, güç vs.) saklamak,

dikkatli, tutumlu kullanmak, economise,zıt anl.: waste

considerable : önemli, hatırı sayılır, büyük, hayli,fazla, sizable, substantial, zıt anl.: little,insignificant

considerably : epeyce, oldukça, significantly,substantially, zıt anl.: slightly

considerately : düşünceli bir şekilde, thoughtfully,zıt anl.: inconsiderately, thoughtlessly

consideration : ilgi, düşünce, özen, solicitude,zıt anl.: unconcern, disregard

considering : dikkate alındığındaconsidering that : (bir şey) göz önüne alındığında,

dikkate alındığındaconsist of : (bir şey)’den meydana gelmek, ibaret

olmak, be made up ofconsistent : tutarlı, steady, undeviating,

zıt anl.: changing, inconsistentconsistently : tutarlı bir şekilde, invariably,

zıt anl.: divergentlyconspicuous : göze çarpan, dikkat çeken,

obtrusive, prominent, zıt anl.: inconspicuous,unseen

conspicuous consumption : gösteriş için tüketimconspiracy : komplo, entrika, plotconstant : 1) sürekli, devamlı, continuous,

perpetual, relentless, zıt anl.: terminable;

2) sabit, stable, fixed, zıt anl.: variableconstantly : devamlı, sürekli, continually,

perpetually, zıt anl.: rarely, seldomconstellation : takımyıldız, burçconsternation : hayret, şaşkınlık, dehşetconstituent : öğe, unsur, element, factor,

zıt anl.: aggregate, wholeconstitute : 1) oluşturmak, comprise, make up;

2) kurmak, tesis etmek, establishconstitution : anayasaconstitutional : anayasalconstitutional : (doğuştan gelen gibi) kendiliğinden

sahip olunan, inherentconstriction : sıkma, büzme; boğaz, dar geçit,

contraction, shrinkage, zıt anl.: expansion,swelling

constructive : yapıcı, yardımcı, positive, helpful,zıt anl.: destructive

consult : danışmak, conferconsult (over) : (hakkında, konusunda) danışmak,

confer onconsultation : danışma, müzakere, conference,

discussionconsumer : tüketiciconsumption : tüketimcontact : temasa / bağlantıya geçmek, dokunmakcontagious : bulaşıcı, infectiouscontained in : içinde olan, kapsamında bulunancontaminate : kirletmek, (hastalık vs.) bulaştırmak,

pollute, infectcontaminated : kirlenmiş, (hastalık vs.) bulaşmış,

polluted, infectedcontamination : bulaştırma, kirlenme, pislik,

pollution, blemishcontemporary : (birinin) çağdaşı (olmak), aynı

çağda (yaşamış olmak); çağdaş, güncel, yaşıt,modern, current, zıt anl.: archaic, ancient

content : 1) içerik, composition; 2) memnun, hoşnut,happy, satisfied

contentment : tatmin, memnuniyet, hoşnutluk,satisfaction, zıt anl.: discontentment,dissatisfaction

contest : yarışma, mücadele, çekişme, competition,challenge, zıt anl.: cooperation

contestant : yarışmacıcontext : bağlam, çevre ve koşullarcontinental : kıtasalcontinual : sürekli, devamlı, kesintisiz, constant,

perpetualcontour : düzey çizgisi, yükselti eğrisi

Page 17: uds sözlük

www.bademci.com

16 - ÜDS Sözlüğü

contract : (hastalık) kapmak, obtain, pick up,zıt anl.: infect, give, transmit

contraction : kasılma, daralma, büzülme,constriction

contradict : çelişmek, ters düşmek, oppose, deny,zıt anl.: agree

contradiction : çelişki, aykırılık, tutarsızlık, conflict,inconsistency, zıt anl.: agreement

contradictory : çelişkili, tutarsız, conflicting,inconsistent, zıt anl.: confirming, consistent

contraption : belli bir iş için kurulan mekanizmacontrary to : karşın, aksine, as opposed tocontrast : karşıtlık, zıtlık, fark, difference, distinction,

zıt anl.: similarity, likenesscontribute (to) : katkıda bulunmak, support, helpcontribution : katkıcontributor : (gazete, dergi vs.de) yazı yazan kimsecontrive : düzen kurmak, dolap çevirmekcontroversial : hakkında konuşulan, tartışma

konusu olan; tartışmalı, ihtilaflı, debatable,zıt anl.: uncontroversial, unquestionable

controversy : tartışma, çekişme, anlaşmazlık,uyuşmazlık, dispute

contusion : ezik, bere, çürük, bruiseconvection : sıvı veya gaz dalgalanması yoluyla ısı

iletimiconvenience : uygunluk, rahatlık, elverişlilik,

comfort, facility, suitabilityconvenient : elverişli, kullanışlı, müsait, uygun,

useful, suitable, zıt anl.: inconvenientconvention : gelenekconventional : geleneksel, konvansiyonelconventionally : konvansiyonel / geleneksel olarak,

traditionallyconversely : tersine, aksine, contrarilyconversion : dönüşümconvert (into) : değiştirmek, dönüştürmek,

çevirmek, transform, turn intoconvertible : değiştirilebilir, çevrilebilir, versatile,

zıt anl.: inflexible, rigidconvey : 1) iletmek, taşımak, pass along;

2) bildirmek, expressconveyor : taşıyıcı bantconvict : suçlu bulmak, mahkum etmek, declare

guilty, zıt anl.: acquit, releaseconvince : inandırmak, ikna etmek, persuade, talk

intoconvincing : inandırıcı, credible, realistic,

zıt anl.: unconvincingconvincingly : doyurucu / inandırıcı bir şekilde,

satisfactorily

cool down : soğumakcooperate : işbirliği yapmak, beraber çalışmak,

collaboratecope (with) : baş etmek, başa çıkmak, üstesinden

gelmek, deal with, manage,zıt anl.: mismanage

copious : bol, çok, bereketlicopper : bakırcoral : mercancore : derinden alınan numunecore : 1) iç, öz, esas, merkez, centre, nucleus,

zıt anl.: exterior; 2) derinden alınan numunecorporate : (genellikle A.Ş. halinde) şirketleşmiş,

şirkete aitcorporatisation : şirketleşme, büyük şirketlere

dönüşmecorrective measure : düzeltici / iyileştirici önlemcorrelate : karşılıklı ilişkisi olmakcorrelation : karşılıklı ilişki, korelasyoncorresponding : karşılık olan, tekabül edencorruption : yolsuzluk, bozulma, yozlaşma,

rüşvetçilik, dishonestycost-conscious : maliyete duyarlıcost-effective : uygun maliyetlicostly : maliyetli, pahalı, expensive, zıt anl.: cheapcost-overrun : maliyet artışıcostwise : maliyet açısındancottage : küçük ev, kulübecouncillor of state : eyalet meclisi üyesicounsel (isim) : dava vekilicounsel (fiil) : öğütlemek, öğüt vermek, advice,

suggestcount : kontcounter : karşı gelmek, karşılık vermek, gidermek,

respond, oppose, ward offcounterpart : karşılık, kopya, akrancounterproductive : amaca hizmet etmeyen, ters

etkisi olancounterweight : denge sağlayıcı ağırlıkcountless : sayısız, innumerable, myriad,

zıt anl.: few, limitedcountryman : vatandaş, hemşericountry-wide : ülke çapındacouple (with) : bağlamak, birleştirmek, bağlantı

kurmak, connect, link, zıt anl.: separate,detach

course : gidişat, süreç, yön, rotacourt proceedings : duruşma, celse, hearingcoverage : haber konusu olma, işlenme

Page 18: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 17

covering : zar, örtü, membrancrack : çatlak, yarıkcracking : çatlamacradle : beşikcraft : 1) tekne, gemi, vessel; 2) zanaat, meslek

(daha çok esnaf ve sanatkarlar için)crave : çok istemek, --e can atmak, die for,

zıt anl.: detestcrave attention : ilgi çekmek istemekcrawl : emeklemek, sürünmekcraze : geçici modacreature : yaratıkcredibility : güvenilirlik, reliabilitycredible : inanılır, güvenilir, believable, reliable,

zıt anl.: incredible, unreliablecreepy-crawly : sürünerek veya yere yakın ilerleyencrevice : yarık, çatlakcrew : mürettebat, takımcriminal : 1) suç oluşturan, suça ait; 2) suçlucriminal justice system : ağır ceza adalet sistemicrippling stiffness : aksamaya / sakatlığa neden

olan, sertlik / kaskatılıkcritic : eleştirmencritical : eleştirelcriticize : eleştirmekCroesus : Lidya medeniyetinin son kralı, çok zengin

adamcrop : mahsulcrop yield : ürün verimicross over : (sınır, nehir vs.) geçmek, pass beyondcrossword puzzle : çapraz bulmacacrown : taçcrucial : can alıcı, kritik, çok önemli, pivotal, vital,

zıt anl.: trivialcrucially : can alıcı bir şekilde, essentially,

significantlycrude : ham, çiğ, pişmemişcrudely : ham / olgunlaşmamış bir biçimde, kabaca,

cahilce, artlessly, inexpertly, zıt anl.: artfullycrumble : parçalanmak, ufalanmakcrusade : 1) mücadele etmek, savaşım vermek,

kampanya yapmak, struggle, fight, campaign;2) haçlı seferi

crust : kabuk, dış tabakaculminate : sonuçlanmak; doruğa varmak, end;

climax, zıt anl.: begin, startculmination : 1) doruk, zirve; 2) son, bitişculprit : suçlu, guilty, offender, zıt anl.: innocent

cultivate : geliştirmek, zenginleştirmek, yetiştirmek,(toprağı) işlemek, develop, enrich

cultivation : yetiştirmeculture : kültürcumulative : kümülatif, toplu olarakcup : (elini) bardak / fincan tutar gibi yapmakcurb : kısıtlamak, sınırlamak, gem vurmak, restrain,

limitcure : şifa, tedavi, çare, ilaç, remedy, reliefcured : tuzlanmış, salamuracuriosity : merakcurious : 1) tuhaf veya benzersiz olması nedeniyle

ilgi çeken; 2) meraklıcurrent : şimdiki, halihazırdaki, güncel; cari,

contemporary, presentcurrently : şu sıralarda, bu günlerde, hâlihazırdacurriculum : (çoğul : curricula) ders programıcurtail : azaltmak, kısaltmak, decrease, shorten,

zıt anl.: increase, prolongcurve upwards : yukarı doğru bombe yapmakcushion of air : hava yastığıcustom : gelenek, adetcustomary : alışılmış, adet olan, accepted,

common, zıt anl.: unusual, abnormalcut : kesinticut a pitiable figure : acınacak bir tip çizmek

(biçmek)cut back on : (özellikle tasarruf amacıyla) kısıntı

yapmak, azaltmak, cut down oncut down on : (bir şeyi) azaltmak, decrease,

economise, zıt anl.: increase, wastecut free from : (bağlayan bir şeyi) keserek serbest

bırakmak / kalmakcut off : (yolunu) kesmek, blockcut off from : ayrı kalmak, ayırmak, ilişkisini

kesmek, separate, zıt anl.: unitecut out : (belli bir biçimde) kesip çıkarmak, (bir

metinden vs.) çıkarmak, silmek, cut offcut size : kesim boyutucutting-edge : yenilikçi, en gelişmiş, lidercyclic : periyodik, dönemselcytologic : hücreye ilişkindaily : günlük gazetedairy farming : mandıracılıkdam : barajdamming a river : bir akarsu üzerine baraj yapmadamp : nemli, rutubetli, moist, wetdare : göze almak, --e cesaret etmek, venturedaring : cüretkar, gözüpek

Page 19: uds sözlük

www.bademci.com

18 - ÜDS Sözlüğü

dart : füzedashed : (ümit, plan vs. için) suya düşmüş, boşa

çıkmışdate back to : tarihlenmek, tarihine uzanmak, date

fromdate from : tarihinden kalmak, tarihinden başlamakdaunting : yıldırıcı, göz korkutucudawn : doğuş, gün ağarması, şafak sökmesiday-care : gündüz çocuk bakımıdaydreaming : hayal kurma, hayallere dalmaD-Day : Normandiya çıkartması günüdeadly : öldürücüdeafness : sağırlıkdeal blows (to) : darbe vurmakdeal with : ele almak, ilgilenmek, idare etmek,

üstesinden gelmek, get involved in, manage,zıt anl.: disregard, ignore

dealings : iş, alışveriş, iş ilişkisi, ilişki, business,relations

death penalty : ölüm cezasıdebate (fiil) : tartışmak, müzakere etmek, argue,

discussdebate (isim) : tartışma, müzakere, argument,

discussiondebellatio(n) : fetihdebilitate : kuvvetten düşürmek, zayıflatmak,

takatini kesmek, incapacitate, undermine,weaken, zıt anl.: invigorate, strengthen

debris : döküntü; yıkıntı, enkazdebris disk : döküntü halkasıdebut : (sahneye) ilk çıkış, başlangıçdecade : on yıldecay (fiil) : çürü(t)mek, decomposedecay (isim) : yıkılma, çürüme, bozulma, azalma,

collapse, corrosion, degeneration, declinedeceive : aldatmak, mislead, deludedecelerate : hızını azaltmakdecent : saygın, makul, aklı başında, respectable,

acceptable, properdeception : aldatma, aldanma, hile, düzen, deceit,

fraud, zıt anl.: honestydeceptive : aldatıcı, yanıltıcı, false, misleading,

zıt anl.: straightforward, uprightdeciduous : yaprak dökendecipher : şifresini / anlamını çözmekdecisive : kesin, kararlı, definite, zıt anl.: indecisive,

questionabledecisively : kesin olarak, kararlı bir biçimde,

certainly, determinately

declaration : ilan; bildiri, announcementdeclare : ilan etmek, bildirmek, make known,

announce, zıt anl.: deny, revokedecline (fiil) : azalmak, düşmek, gerilemek, çökmek,

drop, decay, deteriorate, zıt anl.: increase,progress, recover

decline (isim) : azalma, düşüş, gerileme, çöküş,drop, decay, deterioration, zıt anl.: upturn,progress, recovery

dedicate : vermek, adamak, devotededuce : (anlam) çıkarmak, çıkarsamak, infer,

realizededuction : mantıksal çıkarım, mantık yürütülerek

varılan kişisel yargı, implicationdeed : eylem, iş, fiil, achievement, action,

zıt anl.: failuredeem : saymak, addetmek, regarddeeply : derinden, derinlemesine, profoundly,

intensely, zıt anl.: moderately, slightlydefeat : bozgun, yenilgi, (fiil ) bozguna uğratmak,

yenmek, overthrow, conquestdefect : kusur, bozukluk, eksiklik, imperfection,

deficiency, zıt anl.: excellencedefendant : davalıdefensive : savunmacı, protective, zıt anl.: offensivedefer : ertelemek, geciktirmek, put off, retard,

zıt anl.: expeditedefiantly : cüretkar / küstah / meydan okuyan bir

şekilde, boldly, rebelliouslydeficiency : eksiklik, yetersizlik, inadequacy,

insufficiency, shortage, zıt anl.: adequacy,sufficiency, excess

deficiency : eksiklik, yetersizlik, inadequacy,insufficiency, shortage; zıt anl.: adequacy,sufficiency

deficit : açık, yetersizlik, inadequacy, shortage,zıt anl.: excess, surplus

definition : kesinlik, netlik, çözünürlük, tam anlamınıverebilme özelliği

deflation : (bir şeyin) havasının boşalması, sönme,deflasyon, fiyatların düşmesi

deforestation : ormansızlaştırmadeforested : ormansız kalmışdeformity : çarpıklık, biçimsizlik, sakatlıkdegenerate : yozlaşmak, dejenere olmak,

deteriorate; (isim) yozlaşmış, soysuz,dejenere, corrupt, deteriorated, zıt anl.: healthy

degenerative : dejeneratif (bir doku veya organınzamanla yapısal veya fonksiyonel bozulmagöstermesi hali)

Page 20: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 19

dehumanize : insanlıktan çıkarmak, insaniözelliklerini yok etmek

dehydrate : suyunu almak, kurutmakdelay : gecikme, retardation, (fiil ) ertelemek,

geciktirmek, postponedelegate : görevlendirmek, (bir işi) devretmek,

commission, empower, (isim ) delege, temsilcideliberate : 1) kasıtlı, on purpose; 2) temkinlideliberately : kasten, bile bile, intentionally,zıt anl.: accidentallydeliberation : mütalaa, üzerinde düşünme;

müzakere, tartışma, consideration; discussiondelicate : nazik, narin, hassas, fragile, subtle, tender,

zıt anl.: tough, soliddelight : sevinç, memnuniyet, keyifdeliver : teslim etmek, vermek, bırakmak, dağıtmak,

mesaj iletmek, transfer, hand over, distribute,zıt anl.: keep, retain

delivery : teslim, dağıtım, doğum, handing over,distribution

delusion : aldanma, yanılma, misconception,deception, zıt anl.: reality

demand : talep etmek, istemek, request, claimdemanding : (çok çaba, ilgi vs.) isteyen, bekleyendemented : bunamış, aklını yitirmişdementia : bunamademographic : demografik (nüfus ile ilgili

değişkenlere ait)demolish : yok etmek, ortadan kaldırmak, destroy,

exterminate, wipe out, zıt anl.: preserve,restore, construct

demonstrate : kanıtlamak, göstermek, illustrate,depict

demonstration : gösteridenied by : (birisi ya da bir kurum) tarafından

dışlanmışdenomination : birimdenote : göstermek, belirtmek, anlamına gelmek,

mean, stand for, point todenounce : kınamak, condemn, zıt anl.: praisedense : yoğun, sıkdensely : yoğun bir şekilde, heavily, zıt anl.: loosely,

sparselydental caries : dişte çürümedental cavity : diş çürüğü, dental cariesdeny : yadsımak, yalanlamak, reddetmek, yoksun

bırakmak, refuse, reject, zıt anl.: admit, acceptdeparture : 1) sapma, deviation, divergence;

2) ayrılış, kalkış, leaving, take-offdependence : bağımlılık

dependent : bağımlı, reliant, zıt anl.: independent,self-reliant

depict : betimlemek, anlatmak, resmetmek,describe, picture

depiction : betimleme, resmetme, description,picture

deplete : tüketmek, bitirmek, exhaust, consume,zıt anl.: add, restock

depletion : tükenmedeploy : konuşlanmak, mevzilenmek, bir plana göre

yerleştirmek, positiondeposit (fiil) : koymak, bırakmak, yığmak, placedeposit (isim) : maden yatağıdeposition : çökme, tortudepressed : 1) azalmış, miktarı düşmüş; 2) morali

bozuk, depresyondadeprivation : yoksunluk, mahrumiyet, lack,

zıt anl.: availability, surplusdeprive (of) : yoksun bırakmak, mahrum etmek,

strip of, zıt anl.: offer, supplyderive (from) : elde etmek, çıkarmak, türemek,

obtain, originatedesalination : tuzunu gidermedescend : alçal(t)mak, in(dir)mek, lower,

zıt anl.: ascenddescend from : (birin)’den intikal etmek, (biri)’nin

soyundan gelmek, originate fromdescription : betimleme, tarif, eşkal, depiction,

picturedescriptive : tanımlayıcı, betimseldesert : terketmek, bırakmak, abandon, leavedeserve : hak etmek, layık olmak, earndesignated : dizayn edilmiş, tasarlanmışdesirable : arzulanır, çekici, cazip, preferred,

attractive, zıt anl.: undesirable, unsuitabledesolate : terkedilmiş, ıssız, boş; harap, perişan;

yalnız, kimsesiz, abandoned; destroyed;solitary

desperate : umutsuz, ümitsiz, hopeless,zıt anl.: hopeful, promising

despite : (bir şey)’e karşın, rağmendestiny : kader, yazgı, talih, kısmet, fatedestroy : yok etmek, ortadan kaldırmak, demolish,

exterminate, wipe out, zıt anl.: preserve,restore, construct

destruction : yıkım, yok etme, imha, extermination,zıt anl.: construction, renovation

destructive : yıkıcı, zararlı, devastating, detrimental,zıt anl.: constructive

destructively : yıkıcı olarak, yıkıcı bir şekilde,damagingly, harmfully, zıt anl.: constructively

Page 21: uds sözlük

www.bademci.com

20 - ÜDS Sözlüğü

detain : gözaltına almak, alıkoymak, apprehend,withhold, zıt anl.: release, liberate

detect : ortaya çıkarmak, bulmak, fark etmek,keşfetmek, discover, identify

detectable : bulunabilir, saptanabilir, noticeabledetection : bulma, ortaya çıkarmadetention : alıkoyma, engelleme, tevkif, restraint,

custody, zıt anl.: releasedeter (from) : (bir şey)’den caydırmak /

vazgeçirmek, discourage, inhibit,zıt anl.: encourage, promote

deteriorate : bozulmak, kötüleşmek, decline,worsen, zıt anl.: recover

deterioration : kötüleşme, bozulma, decline,worsening, zıt anl.: enhancement,improvement

determinant : belirleyici etkendetermine : 1) belirlemek, saptamak, establish,

shape; 2) karar vermek, amaçlamak, resolvedetermined : kararlı, azimli, persistent, decisive,

zıt anl.: irresolute, hesitatingdetermining : belirleyicidetonator : ateşleme mekanizmasıdetract (from) : eksiltmek, (değerinden, öneminden,

kalitesinden) düşürmek, belittle, lowerdetractor : kötümseyen / küçümseyen kişidetrimental : zararlı, harmful, damaging,

zıt anl.: beneficial, helpfuldevalue : değerini düşürmekdevastate : harap / perişan etmek, mahvetmek,

destroy, ruin, zıt anl.: construct, restoredevastating : yıkıcı, yok edici, harap edici,

destructive, disastrous, zıt anl.: constructivedeviation : sapma, ayrılma, diversion, variance,

zıt anl.: conformity, uniformitydevice : alet, aygıtdevious : sinsi, dolambaçlı, deceitful, insidiousdevise : tasarlamak, plan geliştirmek, düzenlemek,

formulate, invent, organise,designdevoid (of) : yoksun, mahrum, lackingdevote : adamak, --e ayırmak, dedicatedevotion : sadakat, içten bağlılık; adamadevoutly : içten, ciddi, kendini adamış, sincerely,

devotedlydictate : zorla kabul ettirmek, emretmek, impose,

commanddie down : hafiflemek, sönmeye yüz tutmak,

azalmak, fade awaydie out : yok olmak, ortadan kalkmak, fade away,

perish, zıt anl.: develop, expand

dietary : (sıfat ) perhizle ilgili, (isim ) perhiz yemeği,dietetic

differ from : (bir şey)’den farklı / değişik olmak,diverge from, zıt anl.: conform to, resemble

differential : diferansiyel dişlisi, farklı, ayırıcıdifferentiate : ayırmak, ayırt etmek, farklılaşmak,

distinguishdiffering : birbirinden farklıdiffuse : yay(ıl)mak, dağıtmak, dağılmak, spreaddiffusible : yayılabilir, dağılabilirdigest : sindirmek, hazmetmekdilemma : çıkmaz, açmaz, ikilemdiminish : azal(t)mak, eksil(t)mek, decrease,

zıt anl.: increasediphtheria : difteridire : 1) acil, çok ciddi; 2) korkunç, dehşetli, berbat,

critical; dreadful, terribledirect : yönlendirmek; talimat vermek, guide; instructdirect public attention to : kamu dikkatini –e

çekmek / yöneltmekdisability : sakatlık, maluliyet, handicap, invaliditydisadvantage : dezavantaj, sakınca, drawback,

inconvenience, zıt anl.: advantage, benefitdisappearance : ortadan kalkma, yok olma,

vanishing, zıt anl.: appearance, emergencedisappointing : düş kırıklığı yaratan, discouraging,

zıt anl.: encouraging, inspiringdisappointingly : hayal kırıklığı yaratacak şekilde,

discouragingly, zıt anl.: inspiringlydisappointment : düş kırıklığı, discouragement,

zıt anl.: fulfilment, successdisapproval : onaylamama, doğru bulmama, itiraz,

objectiondisapprove (of) : doğru bulmamak, onaylamamak,

find unacceptable, zıt anl.: approvedisaster : felaket, yıkım, afet, catastrophe, tragedydisastrous : feci, yıkıcı, detrimental, terrible,

zıt anl.: fortunate, successfuldisband : dağıtmak, dağılmak, disperse,

zıt anl.: combine, unitediscard : aklından çıkarmak, reddetmek, yok

saymak, dismiss, rejectdiscernible : fark edilebilir, görülebilir, perceptible,

noticeable, zıt anl.: imperceptible, obscuredischarge (from) : 1) (hastayı) taburcu etmek;

2) tahliye etmek, releasedisclose : açmak, ifşa etmek, açığa vurmak, reveal,

display, zıt anl.: hide, concealdiscomfort : rahatsızlık, sıkıntı, annoyance, trouble,

zıt anl.: comfort, ease

Page 22: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 21

discomforting : rahatsız edicidisconcert : 1) şaşırtmak, perplex; 2) düzenini

bozmak, altüst etmek, disturb, upsetdisconnection : kopukluk, bağlantı kesilmesi,

dissociation, zıt anl.: connection, associationdiscontent : hoşnutsuzluk, dissatisfaction,

zıt anl.: contentment, satisfactiondiscontinue : kesmek, durdurmak, yarıda bırakmak,

cease, quit, end, zıt anl.: keep on, proceeddiscordant : birbiriyle çelişen, aralarında uyuşmazlık

bulunan, conflicting, incompatible,zıt anl.: compatible, concordant

discount : 1) önemsememek, küçümsemek,disregard, minimise, 2) indirim yapmak

discourage : cesaretini / hevesini kırmak, gözünükorkutmak, deter, dissuade, zıt anl.: urge,encourage

discouraging : cesaret kırıcı, unfavourable,zıt anl.: encouraging

discredit : gözden düşürmek, güvenini sarsmak,disapprove, degrade, zıt anl.: praise, honor

discreetly : (ağzından çıkana ve hareketlerine)dikkat eder bir şekilde, ihtiyatlı, tedbirli,carefully, thoughtfully, cautiously,zıt anl.: recklessly, heedlessly

discrepancy : farklılık, fark, ayrım, çelişme,tutarsızlık, uyuşmazlık, conflict, distinction,variance, zıt anl.: agreement, consistency

discrete : ayrı, farklı, distinct, separate,zıt anl.: associated, similar

discretely : farklı bir şekilde, (birbirinden) ayrıolarak, distinctly, separately

discretion : takdir yetkisi, considerationdiscriminate (against) : (aleyhine) ayrım yapmak,

disfavour, show prejudicediscrimination : ayrımcılık, ayırım yapma, bias,

unfairness, zıt anl.: impartialitydisdain : küçük / hor görmek, tepeden bakmak,

scorn, zıt anl.: admire, praisedisfigurement : kozmetik bozukluk, vücutta şekil

kaybıdisgraced : utanç verici, rezildisgust : iğrenme, tiksintidisgusting : iğrençdisintegration : parçalanma, bölünme, ufalanmadismantle : sökmek, parçalara ayırmak, take apart,

zıt anl.: assembledismiss : aklından çıkarmak, reddetmek, discard,

rejectdismissive : hafife alan, baştan savma,

uninterested, zıt anl.: interested

disorder : bozukluk, hastalık, düzensizlik, kargaşa,illness, ailment, confusion, mess, trouble,chaos, turmoil, zıt anl.: health, order

disoriented : yönünü kaybetmiş / şaşırmışdisparate : farklı, apayrı, different, zıt anl.: alikedisparity : eşitsizlik, farklılık, inequality, difference,

zıt anl.: parity, equalitydispatch : göndermek, send offdispense with : (bir şey)’siz yapmak, ihtiyaç

duymamak, do away withdispersal : dağıtmadisperse : dağıtmak, yaymak, saçmak, disband,

break up, zıt anl.: accumulate, gatherdisplace : yerini almak, yerinden etmekdisplacement : 1) yerinden oynama / kayma;

2) deplasman (bir cismin kapladığı alandaki suveya havanın ağırlığı)

display : göstergedisplay : göstermek, sergilemek, görüntülemek,

show, illustrate, demonstratedisposal : yok etme, ortadan kaldırmadispose of : 1) yok etmek, bertaraf etmek; 2) (para,

zaman vs.) (belirli bir biçimde) harcamak,elden çıkarmak, dağıtmak, consume, partwith, get rid of, zıt anl.: keep, save

disposition : 1) yaradılış, mizaç, tabiat,temperament; 2) düzenleme, yerleştirme,tertip, düzen, dağılım, arrangement

disproportionate : oransız, aşırı, unbalanced,excessive, zıt anl.: proportionate, balanced

disprove : aksini kanıtlamak, invalidate,zıt anl.: prove, confirm

dispute (fiil) : 1) doğruluğundan kuşku duymak,doubt, question; 2) tartışmak, argue

dispute (isim) : anlaşmazlık, uyuşmazlık, tartışma,çekişme, controversy, argument,zıt anl.: agreement, understanding

disregard : hiçe saymak, boş vermek, aldırmamak,ignore, overlook, zıt anl.: consider, payattention

disrupt : bozulmasına yol açmak, altüst etmek,aksatmak, disturb, spoil, upset,zıt anl.: arrange, organise

disruption : aksama, kesilme, failure, collapse,zıt anl.: success

disruptive : aksatan, kargaşaya yol açan, yıkıcı,disorderly, troublesome, chaotic,zıt anl.: disciplined

dissatisfy : hoşnut / tatmin etmemek, disappoint,displease, zıt anl.: satisfy

dissipate : dağıtmak, dağılmak, yay(ıl)mak, scatter,spread, zıt anl.: gather, collect

Page 23: uds sözlük

www.bademci.com

22 - ÜDS Sözlüğü

dissipation : yay(ıl)ma, dağılma, saç(ıl)ma,dispersion

distant : uzakdistend : şiş(ir)mek, dilate olmak, genişlemek, swell,

enlarge, zıt anl.: contract, shrinkdistinct : ayrı, belirgin, farklı, müstakil, separate,

apparent, discrete, zıt anl.: similar, associateddistinction : ayırt etme, fark, üstünlük, superiority,

differentiation, peculiarity,zıt anl.: resemblance, similarity

distinctive : tipik, kendine özgü, kolaylıkla ayırtedilebilen, characteristic, zıt anl.: ordinary

distinctly : açık / belirgin bir şekilde, clearlydistinctness : netlik, seçiklik, clearness, accuracy,

zıt anl.: obscuritydistinguish : ayırmak, ayırt etmek, recognize,

identify, tell (the difference)distinguish (between) : (arasında) ayrım yapmak,

ayırmak, ayırt etmek, recognize, identify, tell(the difference)

distinguished : seçkin, güzide, remarkable,prominent, zıt anl.: common, ordinary

distort : biçimini bozmak, çarpıtmak, deformdistorted : çarpıtılmışdistract : (dikkati) başka tarafa çekmek, meşgul

etmek, confuse, disturb, zıt anl.: concentratedistraction : dikkat dağılması, disturbance,

zıt anl.: concentrationdistress : üzüntü, acı, endişe, misery, pain, worry,

zıt anl.: alleviation, comfort, reliefdistribute : dağıtmak, bölüştürmek, allot, hand outdistributor : bayi, dağıtıcıdistrict : mıntıka, bölge, yöre, area, regiondisturb : endişelendirmek, rahatsız etmek, huzurunu

kaçırmak, bother, annoy, zıt anl.: calm, confortdisturbance : kargaşa, çalkalanma, düzeni bozucu

şey, turmoil, zıt anl.: order, stillnessdisturbance of flow : akışın bozulmasıdisturbing : rahatsız edici, endişe verici, annoying,

troublesome, zıt anl.: agreeable, convenientdisturbingly : rahatsız edici bir şekilde, alarmingly,

dreadfullydisunite : ayırmak, separate, sever, zıt anl.: unite,

connectdisuse : kullanmayı kesmek / bırakmakdiverge : ayrılmak, (birbirinden) uzaklaşmak,

sapmak, farklı olmak, branch off, deviate,zıt anl.: converge, unite

diverse : çeşitli, farklı, different, variousdiversely : çeşitli şekillerde, variously

diversify : çeşitlendirmek, farklılaştırmak, spreadout, zıt anl.: narrow down

diversity : çeşitlilik, farklılık, variety, assortment,zıt anl.: uniformity

divine : ilahidivine intervention : ilahi müdahaledivision : bölüm, departmandivorce : ayırmak, ayrılmak, boşa(n)mak, separate,

sever, zıt anl.: unitedizziness : baş dönmesido away with : ortadan kaldırmak, eliminatedo well (by) : (bir şey için) iyi etmek, iyi yapmak,

durumu iyi olmak, come along, recover,flourish, zıt anl.: fall back, fail

do with : yetinmek, baş etmek, manage with, put upwith

dome : kubbedomed : kubbelidomed arcades : kubbeli sıra kemerlerdominance : egemenlik, hakimiyet, üstünlükdominant : başat, üstün, egemen, controlling,

zıt anl.: inferior, recessivedominate : hakim / egemen olmak, govern, prevaildominion : egemenlik, hakimiyet, sovereigntydon : giymek, put ondonate : bağışlamak, hibe etmek, bestow on / upon,

zıt anl.: retain, withdrawdonation : bağış, hibedonor : bağışçıdormancy : uyku halidormant : uykuda, sleeping, inactivedoubtful : şüpheli, kuşkulu, dubious,

zıt anl.: undoubted, certaindoubtless : kuşkusuzdown to the last detail : en ince ayrıntıya kadardownfall : çöküş, yıkılış, düşüş, collapse,

destructiondownstream : akıntı yönünde, aşağı doğrudowny : havlı, hav gibi ince tüylüdraft : taslak, outline, sketchdrag : su veya havanın içinde ilerleyen bir cisme

mukavemeti, hız kesme gücüdrag on : uzayıp gitmek, (uzun zamandır) sürmek,

keep going, zıt anl.: shorten, curtaildrain : suyunu akıtmak, kurutmak, drenaj yapmakdrainage : drenaj, atık su vs., su akıtma sistemidramatically : dramatik / çarpıcı bir biçimde,

strikingly, sensationally, zıt anl.: unexcitingly

Page 24: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 23

drastic : şiddetli ve çabuk etki eden; sert, şiddetli,severe, dire, zıt anl.: mild, modest

draught : geminin çektiği su, su kesimidraw : almak, elde etmek; çekmek, extract; pull,

zıt anl.: push, repeldraw attention to : (birşey)’e dikkat çekmek, attract

attentiondraw in : içine çekmek, pull indraw new meaning : yeni anlam çıkarmakdraw the line (at) : sınır koymakdrawback : sakınca, mahzur, dezavantaj,

disadvantage, setback, inconvenience,zıt anl.: advantage, convenience

dread : çok korkmak, dehşete düşmek, endişeetmek, fear, worry, zıt anl.: welcome

dressing : pansuman; (salata vs.) sosudrift : sürüklenmek, flow, slide, zıt anl.: aimdrill : delmek, make a holedrilling : delmedrive : 1) hareket ettirmek, döndürmek, move, turn;

2) sevk etmek, tahrik etmek, urge, impel,zıt anl.: inhibit

drive off : kovmak, defetmek, chase away, dispeldrive out : çıkarmak, yerinden oynatmakdriving force : itici güçdroop : sarkmakdrop off : uykuya dalmak, fall asleepdroplet : damlacık, zerredrought : kuraklıkdrowsiness : aşırı uyuklama halidrug : 1) uyuşturucu madde; 2) ilaç, eczadrug addiction : uyuşturucu bağımlılığıdrug crops : uyuşturucu elde edilen bitkilerdrug enforcer : narkotik polisidrug overdose : ilaçta aşırı dozdrug-trafficking : uyuşturucu taşımadual : ikili, çifte, çift yönlüduality : ikilikdub : çağırmak, adlandırmakdubious : kuşkulu, şüpheli, belirsiz, kararsız,

doubtful, unreliable, zıt anl.: certain, definiteductile : sünek, dövülgen, kolay biçimlendirilebilirdue : zamanı / vadesi gelmiş, maturedue in part to : kısmen (bir şey) nedeniyledue to : nedeniyle, because ofdull : sıkıcı, donuk, duygusuz, tekdüze; 2) anlama

güçlüğü çekenduplicate : kopyalamak, aynısını yapmak, copy

durability : dayanıklılıkdurable : dayanıklı, sağlam, sturdy, long-lasting,

zıt anl.: fragileduration : süre, süreklilik, term, continuitydust devil : hortum gibi dönen toz bulutudweller : yöre halkı, sakin, inhabitantdwindle : küçülmek, azalmak, diminish, shrink,

zıt anl.: enlarge, expanddye : boyadynasty : hanedandysentery : dizanteridysfunction : bir uzvun görevini yapmaması,

disorderdyslexic : okuma zorluğu çekeneager : istekli, hevesli, willing, zıt anl.: reluctantearly warning : erken uyarıearplug : kulak tıkacıearthenware : pişmiş topraktan yapılmış çanak,

çömlek vs.earth-retaining : toprak içindeki, toprağa temas

edenease (fiil) : kolaylaştırmak, sıkıntıdan kurtarmak,

improve, facilitate, simplify, zıt anl.: aggravate,worsen

ease (isim) : kolaylıkeasy going : uysal, rahat, mild, gentle,

zıt anl.: fractiouseasy prey : kolay aveccentricity : tuhaflık, eksantriklik, bizarreness,

weirdness, zıt anl.: conventionalityecclesiastical : kiliseye ait, dinieclogue : pastoral şiireczema : egzemaedition : baskıeditorial board : yayın kurulueffect (fiil) : yerine getirmek, gerçekleştirmek,

başarmak, carry out, actualise, perform,zıt anl.: fail

effect (isim) : etki, sonuç, influence, outcomeeffective : etkili; yürürlükte, efficient, powerful,

zıt anl.: ineffectiveeffectively : etkili bir şekildeefficacy : etkinlik, yararlılık, istenilen etkiyi üretme

güç veya kapasitesi, effectiveness,zıt anl.: inefficacy, inefficiency

efficiency : (çalışmada, işte) verim, etkinlik,effectiveness, productivity, zıt anl.: inefficiency

efficient : verimli, randımanlı, etkin, effective,zıt anl.: inefficient, ineffective

Page 25: uds sözlük

www.bademci.com

24 - ÜDS Sözlüğü

efficiently : etkin / verimli bir şekilde, effectively,zıt anl.: inefficiently

effort : çaba, gayret, hard workeffortlessly : çaba göstermeden, kolaycaeffusion : dökme, akıtma, serpmeelaborate (fiil) : ayrıntılarına inmek, özenli bir

şekilde hazırlamak / yapmak, develop fullyelaborate (sıfat) : karmaşık, girift, ayrıntılı, intricate,

zıt anl.: simpleelapse : (zaman) geçmekelective : seçmeli derselicit : açığa çıkarmak, arouse, bring abouteliminate : gidermek, yok etmek, throw out, defeat,

get rid ofelimination : eleme, çıkarma, discharge, deduction,

zıt anl.: inclusioneloquence : etkili ve güzel söz söyleme yeteneğielsewhere : başka yer(de)elude : kaçmak, kaçınmak, --den sıyrılmak, escape,

evadeembark on / upon : girişmek, başlamak, begin,

engage in, zıt anl.: cease, endembarrassing : rahatsız edici; utanç vericiembassy : büyükelçilikembed : oturtmak, gömmek, insert, implantembellish : süslemek, ornament, decorateembodiment : (bir şeyin) somut hali, kendisi, symbolembody : kapsamak, include, combine,

zıt anl.: exclude, divideembrace : sarılmak, kucaklamak, kabullenmek, hug,

accept, zıt anl.: reject, shunemerald : zümrütemerge : çıkmak, meydana çıkmak, appear, arise,

come forth, zıt anl.: disappear, fadeemergence : ortaya çıkma, appearance,

zıt anl.: disappearanceemergency : acil durum, urgencyemigrant : göçmeneminently : gayet, son derece, exceptionally,

extremely, zıt anl.: ordinarilyemission : dışarı verme, yaymaemit : dışarı vermek, göndermek, yaymak,

çıkarmak, discharge, zıt anl.: absorbemotion : duygu, his, heyecan, feeling, sentimentemotional : duygusal, duygulu, passionate,

sentimental, zıt anl.: cold, unemotionalemotional intelligence : duygusal zekaemotionally charged : duygu yüklüemphasis : önem, vurgu, importance, significance

emphasise : vurgulamak, altını çizmek, stress,underline

emphatic : 1) ısrarlı; 2) göze çarpan, vurguluempirical : deneysel, ampirikemploy : kullanmak, yararlanmak, utilizeemulsify : emülsiyon yapmak, bulamaç haline

getirmekenable : sağlamak, imkân vermek, mümkün kılmak,

yetki vermek, allow, let, empower,zıt anl.: forbid, hinder

enclosed : kapalıencode : kodlamak, şifrelemekencompass : kuşatmak, sarmak, etrafını çevirmek,

içine almak, cover, includeencounter (fiil) : karşı karşıya gelmek, rastlamak,

face, come acrossencounter (isim) : karşılaşma, yüz yüze gelmeencourage : teşvik etmek, özendirmek, cesaret

vermek, yüreklendirmek, promote,zıt anl.: deter, discourage

encouragement : teşvik, özendirme, yüreklendirmeencouraging : umut verici, özendirici, yüreklendirici,

favourable, promising, zıt anl.: discouraging,unfavourable

encrypt : şifrelemekencryption : şifrelemeend up : sonunda (bir şey) olmak, sonunda (bir şey /

yer)’e varmak, kendini (bir yer)’de bulmakendanger : tehlikeye düşürmek, riske atmak,

jeopardise, risk, zıt anl.: save, aidendangered : tehdit altındakiendeavour (fiil) : çabalamak, gayret etmek,

struggle, tryendeavour (isim) : çaba, gayret, effort, struggleendemic : endemik, (belirli bir bölgede) salgın

(hastalık)endurance-type : dayanıklılık gerektiren türendure : dayanmak, katlanmak, çekmek, bearenforce : 1) kuvvetlendirmek, takviye etmek,

strengthen; 2) mecbur etmek, (uymaya)zorlamak, uygulamak, yerine getirmek,impose, prosecute

enforcement : icra, infaz, uygulama, execution,zıt anl.: waiver; 2) uygulayıcı, yaptırımcı (lawenforcement authorities : polis teşkilatı)

engage in : (bir şey) ile meşgul olmak, be involved inengaging : sevimli, hoş, çekici, charming, attractive,

zıt anl.: repellentengender : doğurmak, yaratmak, yol açmak,

produce, create, bring about

Page 26: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 25

engrave : kazımak, oymakengulf : yutmak, yutarak yok etmek, swallow up,

drownenhance : artırmak, yükseltmek, çoğaltmak,

geliştirmek, increase, improve,zıt anl.: decrease, weaken

enhance : zenginleştirmek, çeşitlendirmek, makebetter

enhanced : gelişmişenlarge : büyü(t)mek, genişle(t)mek, amplify,

broaden, zıt anl.: reduce, diminishenlighten : aydınlatmak, bilgilendirmek, explain,

advise, educateenlightened : aydınenlightenment : aydınlanma (çağı), bilgilenmeenormous : muazzam, çok büyük, tremendous,

immense, zıt anl.: tiny, littleenormously : muazzam bir şekilde, çok büyük

miktarlarda, immensely, zıt anl.: minimallyenquiry (inquiry) : soru, soruşturma, araştırma,

question, quest, researchensue : çıkmak, meydana gelmek, ardından gelmek,

arise, occur, follow, zıt anl.: precedeensure : garanti etmek, sağlamak, temin etmek,

secure, guaranteeentail : içermek, gerektirmek, involve, requireentangle : karıştırmak, dolaştırmak, karmakarışık

etmek, snarl, complicateenterprise : girişim, teşebbüsenthusiasm : şevk, istek, hevesenthusiastic : şevkli, hararetli, heyecanlı, excited,

devoted, zıt anl.: disinterestedentice : kendine çekmek, ayartmak, kandırmak, lureentire : tüm, bütün, complete, whole, zıt anl.: partialentirely : tamamen, bütünüyle, completely,

zıt anl.: partiallyentitled : adlı, başlıklıentombment : gömme, mezar olmaentrap : hapsetmek, kapana kıstırmak, captureentrepreneurial : girişimcienviable : gıpta edilecek, desirable,

zıt anl.: unenviable, unfavourableenvironmental conditions : çevre şartlarıenvy (fiil) : kıskanmak, imrenmek, be jealous ofenvy (isim) : kıskançlık, haset, gıpta, jealousyepidemic : salgınepistle : mektupepitomize : örnek oluşturmak, özetlemekequate : eşit saymak, eşitlemek

equatorial : ekvatorla ilgili, ekvator bölgesindekiequip : donatmak, furnishequivalent (to) : eşit, eşdeğer, same, alike,

zıt anl.: different, unequalera : devir, çağeradicate : yok etmek, ortadan kaldırmak, eliminate,

exterminate, wipe outerect : dikmek, kurmak, inşa etmek, build, put up,

zıt anl.: demolish, destroyerode : erozyona uğramakerosion : aşınma, erozyon, attrition, deterioration,

zıt anl.: reinforcementerroneous : yanlış, hatalı, wrong, incorrect,

zıt anl.: right, correcterupt : (volkan) patlamak, püskürmekeruption : (volkanik) patlama, püskürme; 2) deride

döküntü, rashescape : kaçış, fleeescape the suspicion : (bir şeyin) kuşkusundan

kurtulmakessential : asıl, esas, temel, zaruri, vital, crucial,

fundamental, zıt anl.: incidental, peripheralessentially : esas itibariyle, aslında, primarily,

fundamentallyestablish : 1) kurmak, tesis etmek, oturtmak, form,

found, constitute; 2) saptamak, tespit etmek,authenticate, verify

established : oturmuşestablishment : 1) kurma, tesis etme, foundation;

2) kuruluş, enterpriseestimate : tahmin etmek, kestirmek, guess, reckonestimated : tahminiestimation : tahmin, kanı, guess, beliefeternity : sonsuzluk, ebediyetethnicity : etnik bir guruba bağlı olma halietiologic : etyolojik, hastalık nedenleriyle ilgilievaluate : değerlendirmek, değer biçmek,

hesaplamak, assess, upraiseevaluation : değerlendirme, assessment, appraisalevaporation : buharlaşmaeven so : yine de, neverthelesseven without : olmadan bileeventual : daha sonraki, nihai, future, consequenteventuality : olasılık, probabilityeventually : sonunda, at last, finallyever-growing : sürekli artan / büyüyenevery-other-day : gün aşırıevidence : kanıt, delil, proof, clue

Page 27: uds sözlük

www.bademci.com

26 - ÜDS Sözlüğü

evident : açık, belli, apparent, clear,zıt anl.: concealed, obscure

evoke : (bir duygu) uyandırmak, aklına getirmek,çağrıştırmak, recall, stimulate

evolution : evrimevolutionary : evrimselevolve : (uzun bir zaman diliminde) geliş(tir)mek,

evrim geçirmek, progress, developexactness : kesinlik, kusursuzluk, accuracy,

precision, zıt anl.: inaccuracy, inexactnessexaggerate : abartmak, overemphasise,

zıt anl.: minimizeexaggeration : abartma, overstatement,

zıt anl.: understatementexcavate : kazı / hafriyat yapmak, kazıp ortaya

çıkarmak, unearth, zıt anl.: buryexcavation : kazıexceed : aşmak, taşmak, fazla gelmek, surpass, be

more than necessary, go beyond, zıt anl.: beinferior, fall behind

exceedingly : fazlasıyla, son derece, extremely,zıt anl.: little, mildly

exceedingly : aşırı bir şekilde, ihtiyaçtan çok fazlabir şekilde, extremely, passing

excel : üstün olmak, surpass, outperform, zıt anl.: beinferior

excellence : mükemmellik, kusursuzluk, perfectionexception : istisnaexceptional : olağandışı, istisnaiexceptionally : olağandışı / istisnai bir şekilde,

extremely, zıt anl.: slightly, moderatelyexcess : aşırılık, fazlalık, artık, surplus,

zıt anl.: shortageexcessive : aşırı miktarda, fazla, too much,

redundant, zıt anl.: moderate, reasonableexcessively : aşırı derecede, overly, redundantly,

zıt anl.: moderatelyexchange : değiş tokuş etmek, trade, swapexcitement : heyecanexciting : heyecan vericiexcluding : dışında, haricindeexclusive : dışta bırakan, tam / bütün, (bölünmemiş

veya paylaşılmayan), (kişiye, kuruluşa vs.)özel, sadece belli bir zümreye açık, restricted,complete, zıt anl.: open, public, shared

exclusively : sadece, yalnızca, solely, entirelyexcreta : dışkıexcrete : (idrar vs.) boşaltmakexcretion : salgı, salgılamaexcursion : kısa süreli gezi

excuse : mazur görmek, bağışlamak, pardon,forgive, zıt anl.: blame, accuse

execution : uygulama, yerine getirme, yapma, infazetme, completion, realisation

executive : yürütmeye aitexemplary : örnek oluşturan, örnek alınacak

(davranış vs.)exemplify : örnek olmak, örneğiyle açıklamakexemption : muafiyet, bağışıklık, immunityexercise : uygulama, tatbikatexert : (bir kişi üzerindeki etkisini, hatırını vs.)

zorlayarak kullanmak, kendini zorlamak (exertoneself)

exertion : çaba, gayret, emek, effortexhaust (fiil) : gücünü tüketmek, wear out,

impoverish, zıt anl.: revive, invigorateexhaust (isim) : egzozexhausting : yorucu, bitap düşürücü, very tiring,

zıt anl.: refreshingexhaustion : bitkinlik, tükenmişlik hali, fatigueexhibit : sergilemek, göstermek, ibraz etmek, reveal,

illustrate, present, zıt anl.: conceal, cover, hideexhibit (fiil) : sergilemek, göstermek, ibraz etmek,

reveal, illustrate, present, zıt anl.: conceal,cover, hide

exhibit (isim) : sergilenen şeyexhibition : sergi, display, showexoplanet : güneş sistemi dışındaki bir yıldız

etrafında dönen gezegenexpand : genişle(t)mek, büyü(t)mek, extend,

broaden, zıt anl.: shrink, contractexpanding : genişleyenexpansion : genişle(t)me, büyü(t)me, development,

growthexpectation : beklentiexpectorate : balgam çıkarmak, kan tükürmekexpedition : araştırma gezisiexpend : harcamak, spend, consumeexpenditure : harcama, masraf, expenseexpiration : soluk / nefes verme, exhalationexplanatory : açıklayıcıexplicit : belirli, açık, sarih, definite, specific,

zıt anl.: ambiguous, unclearexplicitly : tam ve açık bir biçimde, expressly,

zıt anl.: implicitlyexploit : 1) (kendi çıkarı için) kullanmak,

yararlanmak, utilize; 2) sömürmek, abuseexploitation : sömürme; kullanma, yararlanmaexploration : araştırma, inceleme

Page 28: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 27

exploratory : keşif, inceleme ile ilgili / amacınayönelik

explore : (keşif için) dolaşmak; araştırmak,incelemek, search, examine

explosion : patlamaexplosive : patlayıcıexpose : maruz bırakmak, etkisine açık bırakmak,

reveal, uncover, zıt anl.: shroud, concealexposure : maruz bırakma / kalma, teşhir etmeexpress : ifade etmek, anlatmak, beyan etmek,

state, articulateexpression : ifade, deyim, anlatım, dışavurum,

expositionexpressionism : dışavurumculukexpressive : anlamlı, manalı, açıklayıcı, meaningful,

indicative, zıt anl.: expressionlessexpressly : açıkça, clearlyextend : uza(t)mak, sürmek, prolong,

zıt anl.: shortenextend support : destek vermek / sunmakextension : büyüme, genişleme, uzatma,

development, expansion, zıt anl.: curtailment,shrinkage

extensive : geniş, kapsamlı, comprehensive,zıt anl.: limited, narrow

extensively : yaygın bir şekilde, büyük miktarda,substantially, largely, zıt anl.: partly

extention : uzatmaexterminate : imha etmek, yok etmek, eradicate,

destroyexternal stimulus : dış / harici uyarıcıexternalise : dışa vurmak, nesnelleştirmekextinct : nesli bitmişextinction : soyu / nesli tükenme, yok olmaextinguish : 1) öldürmek, yok etmek, kill, eliminate,

zıt anl.: build, create; 2) söndürmek, put out,zıt anl.: ignite, light

extort : (para) sızdırmak, (haraç) almak; zorla veyagözdağı vererek almak, squeeze

extract : çekmek, çekip çıkarmak, elde etmek, drawout

extraneous : 1) dışsal, harici; 2) konu dışı, ikincilöneme sahip, secondary

extraordinary : olağanüstü, fevkalade, exceptional,outstanding, zıt anl.: common, usual, ordinary

extraterrestrial : dünya dışı (ile ilgili), dünyadışından gelen

extravagance : israf, savurganlık, aşırılık,wastefulness, exaggeration, zıt anl.: economy,thrift

extravagant : tutumlu olmayan, savurgan, thriftlessextravagantly : müsrifçe, aşırı, abundantly,

bountifully, zıt anl.: sparinglyextreme : aşırı, çok fazla, maximal, utmost,

zıt anl.: mild, moderateextremity : son, uç nokta, frontier, limit,

zıt anl.: minimumextrinsic : dışarıdan gelen, dışeyeball : göz küresieyesight : görüşfabric : kumaş, bez, dokuface : karşı karşıya kalmak, karşısına çıkmak,

confront, encounter, zıt anl.: avoid, evadefacet : yön, taraf, aspect, featurefacial : yüzle ilgilifacial expression : yüz ifadesifacilitate : kolaylaştırmak, bir şeyin olma ihtimalini

arttırmak, alleviate, help, zıt anl.: worsen,hamper, impede

facility : 1) tesisat; tesis; 2) kolaylık, imkanfaçade : binanın ön yüzü, cephesifair : (derece, not vs. için) orta, ne iyi, ne kötü,

average, mediocrefairly : 1) oldukça, somewhat, quite,

zıt anl.: extremely; 2) adilce, justly, equitably,zıt anl.: unfairly

fair-skinned : açık tenlifairy tale : peri masalıfaithfully : sadakatle, vefakarca, devotedlyfall : meyilfall back on : (son çare olarak) tutunacak dalı

olmak, (yardım edecek birine) başvurmak, turnto for help

fall behind : geri kalmak, lag behind, zıt anl.: lead,outperform

fall in with : 1) -- ile aynı fikirde olmak, agree with;2) -- ile ilişkisi olmak, have a relationship with

fall into disfavour : gözden düşmek,rağbetgörmemek, fall into disrepute

fall into disrepute : adı kötüye çıkmak, gözdendüşmek

fall into disuse : kullanılmaz olmak, kullanılmazhale gelmek, bırakılmak, terkedilmek, beabandoned

fall on : karşılaşmak, encounterfall short of expectations : bekleneni

karşılamamakfall through : bitmemek, yarıda kalmak, başarısız

olmak, fail, zıt anl.: succeedfall to : yenilmek, bozguna uğramak, be defeated

Page 29: uds sözlük

www.bademci.com

28 - ÜDS Sözlüğü

fall-off : azalma, düşme, decrease, zıt anl.: increasefall-out : serpinti, döküntüfalse : sahte, güvenilmez, wrong, unreal, fake,

zıt anl.: real, genuinefalsify : çarpıtmak, tahrif etmek, misrepresentfamed : ünlü, famousfamilial : ailevi, aileden gelenfamiliarize (with) : tanıtmak, bilgilendirmek,

alıştırmak, acquaint, informfamily history : aile öyküsü, bir hastalığın ailenin

başka üyelerinde görülmesi halifamine : kıtlık, açlıkfan : 1) yandaş, taraftar, fanatik; 2) yelpazefanciful : hayali, imaginary, zıt anl.: realfantastic : akıl almaz, gerçek dışı, hayali, illusive,

incredible, zıt anl.: common, ordinaryfar afield : uzak diyarlarafar below : çok çok altındafar beyond : çok aşkın, çok ilersinde, way aheadfar exceed : (başkasıyla kıyaslandığında, her hangi

bir şeyin) kat kat fazlasına (sahip) olmakfar from : (bir şey olmak)’tan çok uzakfar from satisfactory : tatminkar olmaktan çok

uzak, unsatisfactory, disappointingfar more : çok daha fazla, much morefar too much : aşırı miktardafarfetched : gerçek payı çok az olan, uydurma,

doubtful, unconvincing, zıt anl.: likely, realisticfar-off : uzak, sapa, distant, zıt anl.: close, nearfar-reaching : geniş kapsamlıfascinating : çok ilginç, etkileyici, büyüleyici,

interesting, attractive, zıt anl.: boring, dullfashion : şekil, wayfashionable : revaçta / rağbette olanfasten : bağlamak, tutturmak, iliştirmek, affix, attachfat gain : yağ birikimifatal : ölümcül, vahim, deadly, mortalfatality : ölüm, ölümle sonuçlanan kazafate : akıbet, yazgı, kader, destinyfateful : ölümcül, feci, fatalfatigue (fiil) : yormak, tire, zıt anl.: relax, restfatigue (isim) : yorgunluk, tiredness,

zıt anl.: strength, vigourfaultless : kusursuz, flawless, perfect, zıt anl.: faulty,

imperfectfaulty : kusurlu, defolu, defective, imperfect,

zıt anl.: flawless, perfectfauna : fauna, direy, (belli bir bölgedeki) hayvan

topluluğu

favour : lehine olmak, tercih etmek, tarafını tutmak,kayırmak, fancy, prefer, zıt anl.: dislike

favourable : avantajlı, uygun, advantageous,zıt anl.: unfavourable

favourably : olumlu biçimde, approvingly, positively,zıt anl.: unfavourably

feasible : (ekonomik olarak) yapılabilir, uygulanabilir,beneficial, practicable, worthwhile,zıt anl.: unfeasible, impractical

feature (fiil) : takdim etmek, öne çıkarmak, markfeature (isim) : özellik, characteristic, elementfeedback : geri bildirim, responsefeel the urge : kuvvetli istek duymak, be temptedfeel up to : kendini (bir şeyi) yapacak kadar güçlü

hissetmekferrous : içinde demir bulunanfertile : verimli, bereketli, prolific, productive,

zıt anl.: infertile, fruitlessfertilization : dölleme, gübrelemefertilize : gübrelemek, -- ile zenginleştirmekfertilizer : gübre, compost, manurefetal : fetüse ilişkinfib : küçük bir yalan söylemekfibre : iplik, liffiction : roman ve hikaye edebiyatıfictional : kurgusal, hayali, uydurmafierce : şiddetli, sert, brutal, violent, zıt anl.: tame,

gentlefight off : püskürtmek, yanına yaklaştırmamak, drive

back, repelfight out : (bir sonuç çıkıncaya dek) savaşmak,

dövüşmekfighter : avcı uçağıfigurative : temsili, tasviri; mecazifile : (resmi) işleme koymak, dosya halinde teslim

etmek, dosyalamakfill in : 1) tamamen doldurmak; 2) (boşluk)

doldurmak, yazmak, write outfill out : (form vs.) doldurmak, fill in, completefinding : bulgufine : para cezasıfingerprint : parmak izifinite : sonu olan, sınırlı, ölçülebilir, limited,

zıt anl.: infinitefirm : sıkı, sert, sağlam, rigid, solid, zıt anl.: flexiblefirmly : kararlılıkla, ödün vermez biçimde, sıkıca,

sağlam bir şekilde, tightly, strongly,zıt anl.: loosely

fissure : (toprak veya kayada ya da bağırsaktaderin) yarık, çatlak,fisür

Page 30: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 29

fit (fiil) : yerleştirmek, oturtmak, takmakfit (isim) : nöbet, krizfit in with : uymak, uygun düşmek, (bir yere, gruba

vs.) ait olmak, be suited to, belongfit into : sığ(dır)mak, uy(dur)mak, uygun olmak,

go / place in, be suitablefit to : bağdaşmak, uymak, match, suitfitting : uygun, yakışan, appropriatefittings : tesisat malzemelerifix : onarım, repairfix up : 1) ayarlamak, arrange; 2) bulmak, temin

etmek, provideflair : yetenek, kabiliyet, ability, talentflame : alevflare : parlamaflashback : geriye dönüşflatten : dümdüz etmek, yerle bir etmekflaunt : gösteriş yapmak, hava atmak, show offflavour : tat, lezzet, çeşni, tasteflavoured : (bir şey katarak) tatlandırılmışflavourful : lezzetliflavouring : tatlandırıcıflawless : kusursuz, noksansız, faultless, perfect,

zıt anl.: faulty, defectiveflee : kaçmak, firar etmek, run away, escapefleet : filoflex : eğilmek, bükülmek, bendflexible : esnek, elastiki, adjustable, elastic,

zıt anl.: inflexible, rigidflexor muscle : bükücü / fleksör kasfloat : yüzmek, yüzeyde durmakflood : sel, su baskınıflooding : su basmasıflora : bitey, bitki örtüsüflorescence : çiçeklenme, başarı dönemiflourish : gelişmek, büyümek, ilerlemek, grow,

develop, zıt anl.: fadeflow : akışflow down : aşağı doğru akmakflowering : çiçek açanflow-line : akış hattıfluctuate : inip çıkmak, değişmek, dalgalanmak,

alternate, varyfluctuation : dalgalanma, oynama, inip çıkmaflux : akıntı, oynaklıkfly in : uçakla getirmekfly in formation : belli bir düzende uçmak

focal point : odak noktasıfocus : odak noktasıfocus (on / upon) : (üzerinde) odaklaşmak,

yoğunlaşmak, concentratefog : sisfold : kat, kıvrımfold over : katlamak (back, down, over, up edatları

ile de aynı anlamı verir. Kullanılacak edat,kapamanın yönüne göre değişir.)

follow suit : bir başkasının yaptıklarını yapmak, aynışekilde hareket etmek

follow through : sonuna kadar götürmek / uymak,complete, obey, zıt anl.: quit, give up

follow up : (daha önce başlanmış bir işi) bitirmeyeveya daha etkin hale getirmeye yönelik işleryapmak

folly : çılgınlık, ahmaklık, akılsızlıkfondness : düşkünlük, fancy, preference,

zıt anl.: aversionfoodstuff : yiyecek maddesifoolish : aptalca, ahmakça, stupid, unwise,

zıt anl.: wise, sensiblefooting : taban, temelfootprint : ayak izifor ages : çok uzun bir zamandır, for a very long

timefor and against : lehinde ve aleyhindefor good : temelli, bir daha dönmemek üzere,

permanentlyfor that matter : aynı anlama gelmek üzerefor the most part : genel olarak, generally, mostlyfor the most part : genel olarak, in general, usuallyfor the sake of : hatırı için, uğruna, (bir şey olsun)

diyefor years to come : daha uzun yıllarforce a way through : (zorlayarak, engelleri aşarak)

kendine yol açmak, break throughforce on / upon : zorla vermek / yüklemek, enforceforce out : zorlayarak çıkartmakforcibly : zorla, coercively, zıt anl.: voluntarilyforebear : ata, cetforecast : önceden tahmin etmek, predict,

anticipate, foreseeforecourt : dış avluforefront : en öndeki yer, ön planforemost : en önemli, başta gelenforensic : adli, mahkemeye aitforerunner : haberci, müjdeci

Page 31: uds sözlük

www.bademci.com

30 - ÜDS Sözlüğü

foresee : önceden görmek / sezmek, anticipate,predict

foreseen : önceden sezilmiş / görülmüş, predictedforeshadow : (bir şeyin) habercisi olmak, foretell,

anticipateforetell : tahmin etmek, önceden söylemek, predict,

guess, anticipateformation : oluşumformer : önceki, eski, previous, old, zıt anl.: latter,

future, nextformerly : önceden, eskiden, previously, zıt anl.: in

futureformidable : dişli, zorlu, çetin, difficult, zıt anl.: easyfortean : olağandışı ve tuhaf olaylarla ilgiliforth : önforthcoming : yakında(ki), önümüzde(ki),

approaching, upcomingfortunately : iyi ki, şükürler olsun ki, luckilyfortunes : (birisinin hayatında) talihin döndüğü anlarfound : kurmak, tesis etmek, establish, institutefoundation : temel, dayanak, kuruluşfounder : kurucufountain : çeşme, fıskiyefraction : (küçük) parça, kesir, bit, piece,

zıt anl.: total, wholefracture : kırılmak, parçalanmakfragile : nazik, narin, kırılgan, delicate, brittle,

zıt anl.: sturdy, strongfragment : kırılmış parçafragmentary : bölük pörçük, sadece bir kısmını

içerenfragrant : güzel kokulufrail : zayıf ve güçsüz, hafif ve kırılganframe (fiil) : şekil vermek, tasarlamak, düzenlemek,

build, plan, composeframe (isim) : (sinemada) kare, resimfraud : sahtekarlık, hile, aldatma, deception,

zıt anl.: honestyfree : bedava, without chargefreezing of assets : varlıkların dondurulmasıfreight : yükfriction : sürtünmefriendly fire : dost ateşifringe benefits : sosyal haklar, ücret dışı ödemelerfrivolous : hafif, havai, uçarıfrom its April low : Nisan’daki en düşük

seviyesindenfrom Plato onwards : Plato’dan bu yana

from time to time : zaman zaman, arada sırada,now and then, once in a while, occasionally

front : cephefrontier : hudut, sınır, boundaryfrustrated : engellenmiş, hüsrana uğramış,

kösteklenmiş, thwarted, discouraged,zıt anl.: encouraged

frustrating : (yoğun çabaların karşılıksız kalmasıdurumları için) asap bozucu, sinirlendirici,annoying, exasperating

frustration : cesaretin kırılması, hayal kırıklığı,huzursuzluk, discouragement, disappointment

fry : yağda kızartmakfuel the flames : ateşe körükle gitmekfulcrum : dayanak noktasıfulfil : yerine getirmek, yapmak, accomplish, satisfy,

meet, zıt anl.: fail to meetfull-term : normal süresinde dünyaya gelenfume : dumanfumes : kötü kokan gazlarfundamental : esaslı, temel, asıl, basic, central,

primary, zıt anl.: secondaryfundamentalist : köktendincifundamentally : esas itibariyle, aslında, primarily,

essentiallyfunding : finansmanfungus : mantar veya mantar türünden bitkifurnace : kalorifer kazanıfurnish : 1) sağlamak, provide, supply; 2) döşemekfurther : daha da, ayrıca, daha öteye (ötede), morefuse : (birbiriyle) kaynaşmak, eritmekfuturism : gelecekçilikfuturistic : gelecekçi, çağ ötesi ile ilgiligain a footing : ayak basacak yer bulmak,

tutunacak dal bulmakgain ground : yayılmak, ilerlemek, rağbet

kazanmak, advance, make progress,zıt anl.: lose ground

gain in : (bir şeyde) artış veya ilerleme göstermekgain in favour : rağbet görmek, taraftar toplamakgain recognition : kabul görmekgallery : balkon, galerigame : av hayvanıgame fishing : balık avlamagang : çetegap : açık, fark, uçurum, gedik, boşlukgas-laden : gaz yüklügather : toplamak, raise

Page 32: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 31

gauge : ölçmek, ölçümlemek, measure, evaluategay : neşeli, şengender : cinsiyet, sexgeneralize : genelleme yapmakgenerate : üretmek, producegeneration : nesilgeneration : (elektrik vs.) üretimgenerous : cömert, eli açık, bol, liberal,

zıt anl.: tight-fistedgenerously : cömertçe, bountifully, abundantly,

zıt anl.: sparingly, inadequatelygene-spliced : gen eklenmiş / bağlanmışgenetic mutation : genetik değişimgenetically modified : genleriyle oynanmış, genetik

değişime uğramışgenetically-based : genetik temelligenius : dehagentle : hafif ateşte (kaynatmadan)genuine : 1) içten, samimi, sincere; 2) gerçek,

hakiki, realgenuinely : gerçekten, içtenlikle, really, sincerelygenus : tür, cins, soygeodetic survey : arazi ölçümüGeorgia : Gürcistangermicide : mikrop öldürücügermination : filizlenme, çimlenmegerontologist : yaşlılık uzmanıgestate : gebeliği sürmek, gebelik süresi geçirmekgesture : el, kol veya baş hareketiget across : (yol, su vs.) geçmek, go acrossget along : geçinmek, uzlaşmak, get on well withget along with : iyi geçinmek, be in good terms withget around : hareket etmek, dolaşmak, move

aroundget away : kaçmak, çıkmak, go away, escapeget away with : yanına kar kalmakget greater hold : daha çok yaygınlaşmakget in touch with : temas kurmak, aramak, contact,

communicateget into : (yaramazlık, inatçılık vs.) etmek, başını

(belaya, sıkıntıya vs.) sokmak, be involved inget into the moats of the palace : korunan bir yere

girmekget irritated : rahatsız olmakget off : 1) (bir taşıttan) inmek; 2) paçayı kurtarmak,

(birini) cezadan kurtarmak; 3) yola çık(ar)mak,yolculuğa başla(t)mak

get on with : (işte, meslekte vs.) ilerlemek, devametmek, advance, carry on

get out of control : kontrolden çıkmakget over : (hastalık, zorluk vs.) atlatmak, savmak,

üstesinden gelmek, recover from, defeat,overcome, zıt anl.: retreat, surrender

get rid of : kurtulmak, elden çıkarmak, başındansavmak, defetmek, abolish, eliminate

get their plane back on course : uçaklarını yenidenrotaya oturtmak

get to know : tanımak, tanışmakgiant : devasa, çok büyük, huge, gigantic,

zıt anl.: miniaturegiant squid : dev mürekkep balığıgifted : Allah vergisi yeteneği olan, talented,

zıt anl.: ineptgigantic : devasa, muazzam, enormous, huge,

zıt anl.: tinygive erroneous impression : yanlış intiba vermekgive off : dışarı vermek, send outgive out : 1) dağıtmak, distribute; 2) çok yorulmak,

bitmek, become exhaustedgive priority : öncelik vermekgive rise to : yol açmak, neden olmak, lead to, bring

about, produce, zıt anl.: eradicate, destroygive the lead : üstünlük kazandırmak, öne geçirmekgive up : vazgeçmek, terketmek, bırakmak, quit,

zıt anl.: seize, stick togiven : (bir şey)’i gerçek / gerçekleşmiş / olmuş

kabul edersekglacial : buz çağına aitglaciation : buzullaşmaglacier : buzulglacierized : buzullaşmışglance : göz atmaglandular : salgı bezlerine aitglimpse : bir an için görmek, kısaca göz gezdirmekglitter : parıldamak, ışıldamak, sparkle, shineglobalisation : küreselleşmeglobally : küresel olarakglobe : yerküregloomy : umutsuz, iç karartıcı, kasvetli, depressing,

dull, zıt anl.: upliftingglory : ihtişam, vakarglossy : parlakglottis : nefes borusunun ağzı, glotisglow : (kor gibi) kızarmak, parlamakgo about : ele almak, yapmak, undertake, approachgo astray : sapmak, yoldan çıkmakgo bankrupt : iflas etmekgo bust : iflas etmek, go bankrupt

Page 33: uds sözlük

www.bademci.com

32 - ÜDS Sözlüğü

go into effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek,come into force, take effect, zıt anl.: annul,repeal

go off : 1) kaçmak, run away; 2) (bir aygıt için)bozulmak, durmak

go on strike : grev yapmakgo through : (bir dönemden) geçmek, yaşamak,

experience, zıt anl.: avoidgo unappreciated : takdir edilmemekgo unnoticed : fark edilmemekgoal : amaç, hedef, aim, target, objectivegoddess : tanrıçagoodness : Aman Tanrım!goodwill : iyi niyet, benevolence, zıt anl.: ill-will,

malevolencegorge : dar ve dik yamaçlı vadi, boğazgorgeous : harika, muhteşem, beautiful, splendidgorgeously : harika bir şekilde, beautifullygovern : yönetmek, yönlendirmek, etkisi altında

olmak, administer, guide, influencegradient : eğim, meyilgradual : aşamalar halinde, yavaş yavaş,

step-by-step, slow, zıt anl.: abrupt, suddengradually : aşamalar halinde, yavaş yavaş,

step-by-step, progressively, zıt anl.: abruptly,suddenly

grain : tahılgrand : büyük, görkemli, ulu, majestic, impressivegrant : burs, ödenek, tahsisat, bağışgrant (fiil) : vermek, bahşetmek, give, awardgrant (isim) : ödenek, tahsisat, bursgrapple with : boğuşmakgrasp : anlamak, kavramak, understand,

comprehend, zıt anl.: missgratify : hoşnut etmek, tatmin etmek, satisfy, please,

zıt anl.: dissatisfygratifying : memnun / tatmin edicigrave : 1) ciddi, vahim, serious; 2) mezargravel : çakılgraveyard : mezarlıkGreat Barrier Reef : Büyük Bariyer Resifi

(Avustralya’nın kuzey doğu açıklarındakidünyanın en büyük mercan kayalığı)

greed : hırs, açgözlülükgreenhouse : seragrenade : el bombasıgrid : şebekegrievance : yakınma, şikayet, şikayete yol açan şey,

complaint

grind : öğütme biçimigrip : tut(un)mak, yakalamak, hold, grasp,

zıt anl.: releasegrip : kontrol, idaregritty : çakılımsı, grit kumtaşı, çakılgroin : kasıkgroove : olukgross : 1) geniş çaplı, büyük, broad; 2) brüt, totalgross domestic product : gayri safi milli hasılagrossly : genellikle, büyük ölçüde, generallyground water : taban / yeraltı suyugrounding : dayanma, temeli olmagroundnut : yer fıstığıgrounds : gerekçe, dayanak, basis, rationalegrove : meyve ağacı bahçesi; korugrow active : hareketlenmek, faaliyete geçmekgrow in public stature : toplum gözünde yükselmekgrow up : 1) meydana gelmek, vuku bulmak,

develop; 2) büyümek, matureguarantor : kefil, garantörguard (against) : (--e karşı) korumak, önlem almak,

protectguardianship : vasilik, himayeguidance : rehberlik, yol gösterme, supervisionguide (towards) : (--e doğru) kılavuzluk etmek, yol

göstermek, yönlendirmekguide the way the audience feels : izleyicilerin

duygularını yönlendirmekguide through : kılavuzluk etmek, yol göstermekguidelines : (yol gösterici) ilkeler, kurallar, ana hatlargunnery : topçulukgun-shot : kurşun yarasıgut : bağırsak, intestinehabitat : doğal ortamhabit-forming : alışkanlık geliştirenhad their fair share of : (bir şey)’den paylarına

düşeni eksiksiz aldılarhaemorrhage : hemoraj, kanamahail : selamlamak, seslenmek, welcome, acclaimhair dye : saç boyasıhallucination : sanrı, halüsinasyon, head trip,

illusionhalt : dur(dur)mak, stop, zıt anl.: starthalve : yarıya indirmek, ikiye bölmekham : abartarak oynayan oyuncuhamper : engellemek, güçleştirmek, prevent, hinder,

impede, obstruct, zıt anl.: help, facilitatehand : (elle) vermek, uzatmak, give, bestow

Page 34: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 33

hand gesture : el hareketihand out : (elden) dağıtmak, bölüştürmek, deliver,

distributehandful : bir avuçhandle : işlemek, kullanmak, ele almak, manipulate,

managehandlebar : gidon, tutma çubuğuhandling : (bir sorunu vs.) ele alma şekli, muamele,

care, treatment, zıt anl.: neglecthangover : kalıntı, arta kalan şeyhappen to know : (şans eseri) bilmekhard facts : inkar edilemeyecek gerçeklerhardened : sertleşmişharder wearing : daha zor eskiyenhardliner : uzlaşmaz, tutucu kimsehardly : hemen hemen hiç, zar zor, güç bela,

scarcely, barelyhardness : soğuklukhardship : güçlük, sıkıntı, darlık, burden, trouble,

zıt anl.: ease, prosperityhardware : donanım, madeni aksamharness : (doğal bir gücü dizginleyerek)

yararlanmak, kullanmak, employ, utilizeharsh : sert, acımasız, rough, bitter, zıt anl.: mildhasten : acele et(tir)mek, hızlandırmak, hurry,

accelerate, zıt anl.: delay, slow downhatch : güverteye açılan kapakhatchway : ambar ağzıhave on hand : elde bulundurmakhave to do with : ilgisi / bağlantısı olmak, have

connection withhayfever : saman nezlesi, alerjik rinithazard : tehlike, risk, risk, danger, zıt anl.: safety,

securityhazardous : tehlikeli, dangerous, zıt anl.: safe,

securehaze : pus, hafif sishead for : (bir yere doğru) yolculuğa hazırlanmakheadlight beam : far ışığıheal : iyileştirmek, sağaltmak, cureheal wounds : yaraları iyileştirmek / sağaltmakhealer : sağaltıcı, iyileştiricihealth promotion : sağlık geliştirmehealth visitors : (hastaya bakmak ya da önerilerde

bulunmak için) eve gelen sağlık görevlisihealthcare schemes : sağlık planları / programlarıhearing : duyum, celseheat resistant : ısıya dayanıklı

heatedly : hararetli bir şekilde (tartışmak)heathen : kafirheavens : gökyüzü, semaheed : dinlemek, önemsemek, dikkate almak, care,

attend, pay attention, zıt anl.: disregardheight : dorukheighten : artırmak, çoğaltmak, yükseltmek,

increase, intensify, zıt anl.: lower, decreaseheighten : yüksel(t)mek, art(tır)mak, çoğal(t)mak,

raise / rise, intensify, zıt anl.: lessenhelix : helezon, burguhelmet : kaskhelmet : miğfer, kaskhemlock : baldıran, ağıotuhence : böylece, dolayısıyla, thus, thereforeherb : ot, şifalı bitkiherbicide : (istenmeyen) bitkileri öldürücü ilaçhereditary : kalıtsal, irsi, inherited, genetic,

congenital, zıt anl.: acquired, learnedheredity : kalıtım, soyaçekim, genetics, inheritanceheretical : bir dinin veya topluluğun inançlarına ters

düşenheritage : miras, kalıthesitate : çekinmek, duraksamakhibernation : kış uykusuhiccup : hıçkırmakhide away : saklanmak, conceal (oneself)hierarchy : hiyerarşihigh fast : yüksek ve çabuk ödenmesi gereken ücrethigh seas : enginler, açık denizhighlander : dağlıhighlight : öne çıkarmak, dikkat çekecek hale

getirmek, make prominent, play uphigh-profile : göze çarpan, dikkat çekenhigh-ranking professional body : üst düzey

meslek adamıhigh-rise : yüksek, çok katlıhigh-standing : (bir şeyin) üzerinde duranhigh-yielding : yüksek verimlihijack : (uçak, gemi) kaçırmakhiker : uzun yürüyüş yapan kimsehilltop : tepe üstü / doruğuhindbrain : beynin arka bölümlerihinder : engellemek, impede, obstructhint : ipucu, cluehint at : akla getirmek, izlenim bırakmak, ima etmek,

point to, suggesthit : vurmak, zarar vermek, strike

Page 35: uds sözlük

www.bademci.com

34 - ÜDS Sözlüğü

hit hard : ciddi acı / zarar vermekhoist : kaldırmak, yukarı çekmekhold an office : bir makamda / görevde bulunmakhold back : tutmak, tıkamak, alıkoymakhold in check : kontrol altına almak / altında tutmakhold in place : yerli yerinde tutmakhold the promise : sözünde durmak, vaadini yerine

getirmekhold up : geciktirmek, engellemek, delay, obstructhome rule : özerklikhome telecare : evde tele-bakım (eve kurulan

görüntülü ve sesli bir haberleşme cihazıyla, kibuna tansiyon ölçer, termometre vs. gibi aletlerde bağlanabiliyor, hastane veya doktorlarlatemas kurup sağlık hizmeti alma sistemi)

hookworm : çengelli solucan, kancalı kurthorde : kavim, aşiret, kalabalıkhorrible : korkunç, berbathorrific : korkunç, tüyler ürperticihorrify : korkutmak, dehşete düşürmek, scare,

terrifyhorrifying : korkunç, dehşete düşürücühorticulture : çiçekçilik, bahçecilikhospitality : konukseverlik, neighbourlinesshost : ev sahibi, (mikrop vs.) taşıyıcıhostile : düşmanca, saldırgan, aggressive,

antagonistic, zıt anl.: friendlyhostility : düşmanlık, husumet, enmity, antagonismhot topic : hararetle tartışılan konuhot whirlpool : sıcak jakuzihotly disputed : üzerinde çok tartışılanhouse : barın(dır)makhousehold : evsel, eve aithousing : barınma, habitationHousing Bill : imar ve iskan yasa tasarısıhug : sarılmak, sarmak, kucaklamak, embracehugely : büyük oranda, geniş çapta, greatly,

zıt anl.: slightlyhull : gemi veya uçak gövdesihum : (şarkı) mırıldanmakhumanoid : insansı robothumid : rutubetli, nemlihumorous : mizah yollu, şakacı, komik, funny,

comical, zıt anl.: serioushumour : mizah, (with humour = işi şakaya vurarak)humus : humus, besince zengin toprakhunger : açlıkhurricane : kasırga, hortum

hydrological : su bilimi ile ilgilihymn : ilahihypersensitive : aşırı duygulu / duyarlıhypochondriasis : hastalık hastası olma durumuhypothermia : vücut ısısında düşme, vücutta düşük

ısıICU : Intensive Care Unit (Yoğun Bakım Ünitesi)Industrial Relation(ship)s : İşveren – işçi ilişkileriice sheet : buz tabakasıice up : buzla kaplanma nedeniyle iş göremez olmakicing : buzlanmaidentical : aynı, tıpkı, özdeş, alike, same,

zıt anl.: different, unlikeidentification : 1) tanı, teşhis; 2) kimlik, hüviyetidentify : tanılamak, teşhis etmek; kimliğini teşhis

etmek, determine, diagnoseidiosyncrasy : yapısal özellik, mizaç, yaradılışidol : ilah, tanrıça, tapılası şeyif any : eğer varsa / olursaif anything : eğer bir fark varsaif left untreated : tedavi edilmezseignition : ateşleme, tutuşmaignore : aldırmamak, boş vermek, görmezden

gelmek, disregard, overlook, zıt anl.: care for,notice

ill : kötü, ters, uğursuz, hasta, adverse, bad,zıt anl.: good, beneficial

ill effect : kötü etkiillegitimate : 1) evlilik dışı, gayri meşru, adulterine;

2) yasadışı, illegalill-paid : az ücretli, düşük maaşlıill-treat : kötü davranmak, abuse, injureilluminate : 1) aydınlatmak, ışıklandırmak, light,

brighten; 2) eğitmek, aydınlatmak, educate,enlighten

illuminating : aydınlatıcıillumination : aydınlatmaillusion : hayal, kuruntu, yanılsama, fantasyillustration : resim, şekilimaginary : imgesel, hayali, fictitious, zıt anl.: actual,

realimaginative : yaratıcı, creativeimaging : görüntülemeimbalance : dengesizlikimitate : taklit etmek, taklidini yapmak, simulateimitation : taklitimmature : olgunlaşmamış, toy, young, unripe,

zıt anl.: mature, ripe

Page 36: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 35

immeasurable : ölçülemez, tahmin edilemeyecekboyutlarda, incalculable, zıt anl.: measurable

immediacy : vasıtasızlık, arada bir zaman veyavasıta olmaması hali, doğrudan etki

immediate : acil, yakın, şimdiki, ilk akla gelen,urgent, current

immediate aftermath : (bir savaşın, doğal afetin)hemen sonrası

immediate post-disaster period : felaketten hemensonraki dönem

immense : muazzam, çok büyük, tremendous,enormous, zıt anl.: tiny, little

immensely : gayet, pek çok, büyük oranda,enormously, zıt anl.: slightly

immigrant : göçmenimmoral : ahlaka aykırı, edepsiz, unethical, corrupt,

zıt anl.: ethical, moralimmunasation : aşılamaimmune-compromised : bağışıklıkları tehlikede

olanimmunization : bağışıklık kazandırmaimpact : etki; vuruş, çarpışma, effect, influence; hit,

collusionimpair : bozmak, zayıflatmak, damage, hurt,

weaken, zıt anl.: enhance, improveimpaired hearing : zayıf / az işitmeimpairment : boz(ul)ma, zayıfla(t)ma, damage,

harm, zıt anl.: repair, improvementimperceptively : seçilmez / fark edilmez bir şekilde,

unnoticeablyimperfect : eksik, kusurlu, faulty, defective,

zıt anl.: perfect, flawlessimperfectly : eksik, kusurlu bir şekilde, kısmen,

partially,defectivelyimperial : imparatorluğa ait, emperyalimpetus : hız, güç, güdüimplant : implantasyon (dikme, aşılama)implement : uygulamak, yerine getirmek, put

through, carry out, performimplicated : (bir şeyin) altında aranan, altta yatanimplication : saklı anlam, ima, suggestion,

connotation, zıt anl.: explicit statementimplications : (bir şeyin) olası sonuçlarıimply : (dolaylı olarak) göstermek, --e işaret etmek,

ima etmek, indicate, suggest, intimateimpose on / upon : zorla kabul ettirmek, dayatmak,

(yasa, kural, yaptırım vs.) uygulamak, obtrudeon

impoverish : 1) yoksullaştırmak, make poor;2) gücünü kesmek, exhaust, wear out

impoverishment : fakirleşme, yoksullaşmaimpractically : uygulanamaz / gerçekleştirilemez /

mantıksız bir şekildeimpregnate : emdirmek, içirmekimpress : (genelde iyi yönde) etkilemek, (iyi) izlenim

bırakmak, influenceimpress on / upon : aklına sokmakimpression : izlenim, etki, intiba, sense, influenceimpressionist : izlenimci, empresyonistimpressive : (iyi yönde) etkileyici, remarkable,

striking, zıt anl.: ordinaryimpressively : (iyi yönde) etkileyici, remarkably,

strikingly, zıt anl.: ordinarilyimprobable : ihtimal dahilinde olmayan, olası

olmayan, unlikely, zıt anl.: probable, likelyimprovement : gelişme, düzelme, ilerleme,

progress, advance, zıt anl.: impairment,deterioration

improvise : birdenbire çaresini bulmakimpulse : dürtü, itici kuvvet, drive, urgeimpulsive : tepisel, instinctive, emotional,

zıt anl.: thoughtful, cautiousimpurity : kirlilik, katışık şeyin a given situation : belirlenmiş bir ortamda /

durumdain a sorry state : hazin / üzücü bir durumdain a way : bir bakımain accord : uyumlu, tam bir anlaşma içinde, in

unison, zıt anl.: in conflict, in disputein accord with : in accordance within accordance with : (bir şey)’e uygun olarak,

uyarınca, in compliance with, zıt anl.: contraryto

in addition to : (bir şey)’e ek olarakin advance : önceden; peşin olarak, beforehandin all likelihood : büyük bir olasılıkla, most likelyin an advisory capacity : danışman sıfatıylain an effort to : amacıylain any way : hiçbir şekildein bulk : toptan, yığın halindein case of : halinde, durumundain close association with : ile yakın ilişki / işbirliği

içindein combination with : ile birlikte, together within conjunction with : ile birlikte, ile bağlantılı olarak,

together within consequence : (bunun) sonucunda, (buna) bağlı

olarak, as a resultin consultation with : ile danışma içerisinde

Page 37: uds sözlük

www.bademci.com

36 - ÜDS Sözlüğü

in contrast to / with : (bir şey)’in tersine, ilekarşılaştırıldığında

in deed : elbette, tabii ki, of course, certainlyin excess of : (bir şey)’den fazla, -i geçenin fact : aslında, esasen, in reality, in truthin favour : revaçtain favour of : lehine / lehinde, in support of,

zıt anl.: againstin favour of : lehinde, lehtein fulfilment of : gerçekleştirmek / yerine getirmek

içinin instalments : bölümler / kısımlar halinde, taksitlein instalments : bölümler halinde; taksitlein its wider sense : daha geniş anlamıylain line with : ile aynı doğrultudain many respects : birçok açıdan / yöndenin no small measure : hiç de küçümsenmeyecek bir

boyuttain office : görevde, görev başındain opposition to : (bir şey)’e karşı / muhalif olarak,

contrary toin other words : başka bir deyimle, put differentlyin particular : özellikle, especiallyin parts : kısmen, bazı açılardanin place of : yerinein preference to : (bir şey)’den ziyade, tercihen,

rather thanin readiness for : (bir şey)’e hazır bir biçimdein response to : (bir şey)’e cevaben / karşılık

vermek amacıyla, as a reaction toin return (for) : karşılığında, karşılık olarakin short supply : üretimi / piyasaya arzı yetersizin so far as : olduğu sürece, olduğundan ötürü,

becausein some respects : bazı açılardan, in a wayin some ways : bazı yönlerden / açılardanin spite of : rağmen / karşın, regardless of, despitein succession : sırayla, by turns, one after anotherin terms of : ilgili olarak, açısından, bakımından, on

the basis of, in relation toin that : yüzünden, dolayı, nedeniyle, as, because,

sincein the best of circumstances : en iyi şartlardain the context of : bağlamında, çerçevesindein the course of : sırasında, esnasında, duringin the face of : karşısındain the last resort : son çare olarak, as a last resortin the limelight : genel ilgiyi üzerinde toplamış

olarak

in the long run : uzun vadede, in the endin the meanwhile : bu süre içinde, bu aradain the modern sense : modern anlamdain the public interest : kamu yararına / çıkarınain time : zamanlain utero : rahimde, henüz doğmamışin view of : (bir şey)’i göz önüne alarak, -den dolayıinability : beceriksizlik, yeteneksizlik, güçsüzlük,

yetersizlik, incapability, weakness, zıt anl.:ability

inaccessible : girilemez, ulaşılamaz, unreachable,zıt anl.: accessible

inaccurate : yanlış, kusurlu, hatalıinactivate : hareketsiz hale getirmek, elini kolunu

bağlamakinadequacy : yetersizlik, eksiklik, insufficiency,

shortage, zıt anl.: adequacyinadequate : yetersiz, eksik, insufficient,

zıt anl.: enough, ampleinadequately : yetersiz bir şekilde, insufficiently,

zıt anl.: adequately, sufficientlyinadmissible : kabul olunmaz, uygun görülmez,

unacceptable, irrelevant, zıt anl.: admissibleinadvertent : kasıtsız, elde olmayan, accidental,

unintentional, zıt anl.: deliberate, intentionalinappropriate : yanlış, uygunsuz, yersiz, improper,

awkward, zıt anl.: appropriate, properinattention : dikkatsizlik, ihmal, neglect,

carelessness, zıt anl.: attention, carefulnessinborn : tabiatında olan, doğuştan gelen, kalıtsal,

congenital, hereditary, innate, zıt anl.: acquiredincapable : ehliyetsiz, yeteneksiz, unable,

incompetent, zıt anl.: capableincapable : ehliyetsiz, yeteneksiz, unable,

incompetent, zıt anl.: capableincentive : özendirici şey, bonus, inducementincessant : sürekli, ardı arkası kesilmeyen,

never-ending, zıt anl.: occasionalincidence : tekrar oranı, oluş sıklığı, insidans,

occurrence, happeningincident : olay, hadise, occurrence, event,

happeningincision : kesi, yarma, cutincline : eğiminclusion : dahil edilme / olmaincompatible (with) : (ile) bağdaşmaz, uyuşmaz,

conflicting, unsuitable, zıt anl.: compatibleincompetent : yetersiz, yeteneksiz; yetkisiz,

incapable, unskilled, zıt anl.: competent,capable

Page 38: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 37

inconclusive : bir sonuca varmayan, inandırıcıolmayan, incomplete, unsatisfactory,zıt anl.: conclusive

inconvenient : uygunsuz, elverişsiz, zahmetli,müşkül, awkward, inappropriate,zıt anl.: convenient, appropriate

incorporate : dahil etmek, katmak, birleştirmek,include, amalgamate, consolidate,zıt anl.: exclude, separate

increasingly : gittikçe artan bir şekildeincredible : inanılmaz, akıl almaz, unbelievable,

zıt anl.: credible, reasonableincubation : inkübasyon, kuluçka devresiincubator : kuluçka makinesi, kuvözincur : karşı karşıya kalmak, maruz kalmak, meet

withincurable : tedavi edilemezindeed : gerçekten, doğrusu, certainlyindefinitely : belirsiz bir süre için, sürekli, continually,

zıt anl.: temporarilyindicate : işaret etmek, göstermek, point to, denoteindication : belirti, delil, gösterge, işaret, evidence,

hintindicator : gösterge, ibre, signindifferent : aldırmaz, umursamaz, disinterested,

zıt anl.: heedfulindigenous : yerli, nativeindirect : dolaylıindirectly : dolaylı bir şekildeindiscriminately : ayrım yapmaksızın; lalettayin,

arbitrarilyindispensable : vazgeçilmez, essential, vital,

zıt anl.: dispensableindispensable : vazgeçilmez, essential, vital,

zıt anl.: dispensableindistinguishable : ayırt edilemez, seçilemezindividualistic : bireyciindoors : içeride, içeriye, inside, zıt anl.: outdoors,

outsideindraw : içe çekmekinduce : neden olmak, sevk etmek, (birşey

yapmaya) ikna etmek, activate, persuade,zıt anl.: prevent

induce : (elektrik akımı) meydana getirmekinduce : 1) neden olmak, cause; 2) ikna etmek,

kandırıp yaptırmak, convince, persuadeindulge : kendini vermek, kendini kaptırmak,

severek yapmakineffective : etkisiz, useless, unproductive,

zıt anl.: effective

inefficiency : etkisiz olma, verimsizlik,randımansızlık, ineffectiveness,zıt anl.: efficient, effective

inert : hareketsiz, eylemsiz, durağan, inanimate,motionless, zıt anl.: active

inevitable : kaçınılmaz, inescapable, unavoidable,zıt anl.: avoidable, avertable

inevitably : kaçınılmaz bir şekilde, unavoidably,inescapably, zıt anl.: avoidably

inexhaustible : tükenmez, infinite, unlimited,zıt anl.: exhaustible, finite

inexpensively : ucuza, cheaply, zıt anl.: expensivelyinfallible : yanılmaz, şaşmaz, güvenilir, unfailing,

reliable, zıt anl.: fallibleinfant : bebek, yavruinfanticide : bebeklerin öldürülmesiinfantry : piyadeinfect : bulaşmak, contaminate, spread toinfected : enfekte olmuş, infeksiyon kapmışinfectious : bulaşıcıinfer from : (bir şey)’den anlamak / çıkarmak, --den

sonuç çıkarmak, gather, deduceinferior (to) : aşağı, düşük, değersiz, lesser, lower,

under, zıt anl.: superiorinfinite : sınırsız, sonsuzinfinitely : sonsuz olarak, sınırsızca, son dereceinfirm : zayıf, güçsüz, ill, weak, zıt anl.: healthy, wellinfirmity : zayıflık, sakatlık, disorder, debility,

zıt anl.: wellnessinflame : enflamasyona yol açmak, (bir tür)

iltihaplanmakinflammable : yanıcı, kolay tutuşan, combustible,

zıt anl.: fireproofinflate : şiş(ir)mek, blow up, zıt anl.: deflateinflation : (bir şeyin) hava ile dolması, şişmeinflict : (ağrı / acı / ceza) vermek, impose, bring

downinfluence (isim) : etki, tesir, nüfuz, effect, impact,influence (fiil) : etkilemek, lead, affect, shapeinfluential : sözü geçen, nüfuzlu, powerfulinformal : gayriresmiinformative : bilgilendirici, tanıtıcı, aydınlatıcıinformed : bilgili, haberdar, knowledgeableinfrared : kızılötesiinfrastructure : altyapıinfringement : (yasa, kural vs. için) aykırı hareket,

karşı gelme, ihlalingest : yemek, ağızdan almak, eatingestion : yeme, ağızdan alma, intake from the

mouth

Page 39: uds sözlük

www.bademci.com

38 - ÜDS Sözlüğü

ingredient : içerik, öğe, parça, elemaninhabit : içinde oturmak, yuvalanmak, dwell, occupyinhabitant : bir yerde oturan kişi, sakininhale : nefes almak, içine çekmek, breathe in,

zıt anl.: expire, breathe outinhaler : solukla ciğerlere (narkoz vs.) verme aygıtı,

zehirli gazlardan vs. korunma aygıtıinherent : doğasında var olan, doğuştan gelen,

intrinsic, innateinherently : esasında, aslında, özünde, basically,

fundamentallyinherit : (birisin)’den (kalıtımla) almak, miras almak,

acquire, receiveinheritance : kalıtımla geçmeinherited : kalıtsal, irsi, congenital, ancestralinhibit : yavaşlatmak, zorlaştırmak, restrain,

zıt anl.: allow, facilitateinhuman : insanlık dışıinitial : ilk, başlangıç, baştaki, birinciinitiate : başlatmak, start, launch, pioneer,

zıt anl.: complete, terminateinitiation : başlangıç, başlatmainjurious : zararlıinjury : yara, hasar, harm, damage, woundinland : (denizden uzak) iç kısımlara (doğru)inlet : girişinnate : (bir şeye) özgü / has, tabiatında olan;

kalıtsal, inherent, intrinsic, zıt anl.: acquiredinner : içe dönük, ruhsal, internal, spiritual,

zıt anl.: outerinnocent : masum, suçsuzinnovation : yenilik, buluş, icat, noveltyinnovative : yenilikçi, yaratıcı, creative,

zıt anl.: conservativeinnumerable : sayısız, sayılamaz, countlessinoculation : aşı, aşılama, vaccination, injectionin-patient : hastanede yatan hasta, resident patientinquiry : soruşturma, araştırma, sorgu, questioning,

questinscription : kitabe, yazıtinsecticide : insektisit, böcek öldürücü ilaçinsecurity : emniyetsizlik, güven duygusundan

yoksunluk, jeopardy, risk, zıt anl.: safety,security

inseparable : (birbirinden) ayrılamazinsert : sokmak, (arasına) koymak, embed, implantin-service training : hizmet içi eğitiminsight : anlayış, olayların iç yüzünü kavrama,

awareness, comprehension,zıt anl.: ignorance, dullness

insight : anlayış, olayların iç yüzünü kavrama,awareness, comprehension,zıt anl.: ignorance, dullness

insignificant : önemsiz, değersiz, unimportant,zıt anl.: significant, important

insist : diretmek, direnmek, ısrar etmek, assertinsoluble : erimez, çözünmezinsomnia : uykusuzlukinspection : kontrol, yoklama, teftiş, denetlemeinspiration : ilham, esin, influence, stimulusinspire : ilham etmek, esinlemek, telkin etmek,

encourage, stimulateinstability : istikrarsızlık, dengesizlik, kararsızlık,

imbalance, fluctuation, zıt anl.: stabilityinstall : kurmak, tesis etmekinstallation : kurma, döşeme; tesisat, tertibat,

dozen, establishment; fittinginstance : örnek, durum, vaka, case, example,

occurrenceinstantly : hemen, anında, urgently, immediatelyinstil : aşılamak, telkin etmek, inject, inspireinstinct : içgüdüinstitutional : kurumsalinstruct (on) : (hakkında) talimat vermek, yol

göstermek, enlighten, informinstructional : eğitime ait, eğiticiinstructions : direktif, yönergeinsufficiency : yetersizlik, eksiklik, inadequacy,

deficiency, zıt anl.: sufficiency, amplitudeinsufficient : yetersiz, eksik, inadequate,

zıt anl.: sufficient, enough, ampleinsulate : yalıtmak, izole etmek, protect, shieldinsulation : yalıtım, izolasyoninsurance cover : sigorta kapsamıinsurer : sigortacıinsurmountable : başa çıkılmaz, güç yetmezintake : (içeri) alım, alınan şey, giriş, giriş ağzıintake : alım, consumptionintegral : bir bütünün ayrılmaz bir parçası olan,

essential, intrinsic, zıt anl.: incidentalintegrate into : (bir şey)’e katmak, incorporate,

unify, zıt anl.: separateintellectual : akla dayanan, zihinselintend : niyet etmek, tasarlamak, planlamak, aim,

planintense : şiddetli, güçlü, fierce, powerful,

zıt anl.: mildintensely : yoğun bir şekilde, greatly, zıt anl.: slightlyintensification : yoğunlaşma, şiddetlenme, büyüme

Page 40: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 39

intensify : şiddetlen(dir)mek, yoğunlaş(tır)mak,aggravate, concentrate, zıt anl.: lessen

intensity : yoğunluk, keskinlik, şiddet, force, power,volume

intensive : yoğun, şiddetli, in-depth, thorough,zıt anl.: partial, superficial

intention : maksat, niyet, kasıt, purpose, aimintentionally : kasten, bilerek, deliberately,

zıt anl.: unintentionally, accidentallyinteract : birbirini etkilemek, birbiriyle ilişkide olmak,

relate tointeraction : etkileşiminterchangeably : yer değiştirerek, birbirinin yerineinterdisciplinary : bilimler arasıinterestingly : ilginç bir şekildeinterfere (in) : karışmak, müdahale etmek, meddle,

interveneinterfere (with) : ile çatışmak, engellemek, hinder,

prevent, zıt anl.: facilitateinterference : müdahaleinterim : ara, geçiciinterior : iç, iç kısıminterject : araya katmak, eklemekintermediary : aracı, arabulucu, mediator, negotiatorintermediate : ara, ortainternal : dahili, iç taraftainternalise : içe atmak, kişiselleştirmek,

öznelleştirmek, özümsemekinterpret : yorumlamak, açıklamak; sözlü çeviri

yapmakinterpretation : yorum, yorumlama, açıklama,

commentary, remarkinterpreter : 1) yorumcu; 2) müterciminterrelated : birbiriyle ilgili / ilişkiliinterrupt : sözünü kesmek, engellemek, yarıda

kesmek, bother, break in, suspendinterstate : eyaletler arasıintertwine : birbirine dolanmak, birbirini sarmakinterval : aralık, fasılaintervene : araya girmek, interfere, mediateintervention : müdahale, intercessionintimidate : gözünü korkutmak, gözdağı vermek,

bulldozeintimidation : gözünü korkutma, yıldırma, sindirme,

gözdağı, threateningintolerably : dayanılmaz bir şekilde, unbearablyintonation : tonlama, diksiyonintoxication : zehirlenme, poisoningintracranial : kafatası içinde bulunan

intravenous : damar içiintricate : karışık, çapraşık, girift, complicated,

complex, zıt anl.: simple, straightforwardintrigue : merak veya ilgisini çekmekintriguing : merak uyandıranintrinsic : kendine özgü, kendi tabiatında olan,

peculiar, innate, zıt anl.: acquiredintroduce : 1) başlatmak, initiate, institute; 2) ortaya

koymak, tanıtmak, present; 3) piyasaya arzetmek / sunmak

introduction : 1) giriş, önsöz; 2) devreye girme /sokma, commencement

inundate : su ile kaplamak, su basmakinundation : su basması, selinvade : istila etmek, saldırmak, overrun, assault,

zıt anl.: withdrawinvader : istilacıinvalid : 1) geçersiz, hükümsüz, null, void; 2)

(yatalak) hasta, sakat, disabledinvariable : değişmez, her zaman olan, constantinvariably : değişmez, şaşmaz bir şekilde, her

zaman, always, ever, zıt anl.: neverinvasion : istila, saldırı, akın, intrusioninvasive : deri altına inen, vücut içiinvent : icat etmek, yaratmak; uydurmak, create;

make upinventive : yaratıcı, creative, innovative,

zıt anl.: uninventiveinventor : yaratıcı, icat eden (bir şeyi ilk düşünen

veya yapan kişi)inverse : ters, aksi, opposite, contrary, reverseinvert : tersine çevirmek, tersyüz etmek, reverseinvest in : (bir şey)’e yatırım yapmakinvestigate : araştırmak, soruşturmak, teftiş etmek,

incelemek, inquire, inspect, examineinvestigatory : araştırma, dedektiflikinvestor : yatırımcıinvigorate : canlandırmak, güçlendirmek, stimulate,

zıt anl.: bluntinvisible : görünmezinvoke : başvurmak, (yardım, koruma vs.) istemek,

resort toinvoluntary : gönülsüz, istemsiz, reflexive,

unintentional, unwilling, zıt anl.: voluntary,deliberate

involve : söz konusu olmak, işin içinde olmak,gerektirmek, include, entail, zıt anl.: exclude

involve in : karıştırmak, bulaştırmakinvolved : (pasif) tutulma, karışma, pay sahibi

olmak, affected

Page 41: uds sözlük

www.bademci.com

40 - ÜDS Sözlüğü

involved (in) : (olaya) karışmış, işin içinde olaninvolvement : ilgi, ilişki, katılma, içinde yer / rol

alma, karışma, bulaşma, concern,engagement

involving : kapsayanironically : ironik olarak (ironi = beklenmeyenin

gerçekleşmesi, umulanın aksi bir sonuççıkması)

irrational : mantıksız, akıldışı, illogicalirregularly : düzensiz olarak, randomly,

zıt anl.: regularly, steadilyirrelevant : konu dışı, alakasız, ilgisiz, unrelated,

inappropriate, zıt anl.: relevantirremediable : çaresi olmayan, tedavisi imkansız,

irreparableirreparable : onarılamaz, tamir edilemezirresistible : karşı durulmaz, compellingirresponsible : sorumsuz, sorumsuzca, incautious,

thoughtless, zıt anl.: responsibleirreversible : geri döndürülemezirrigation : sulama, wateringirritability : sinirlilik, hırçınlık, asabiyet, petulanceirritation : tahrişischemic stroke : iskemiye (yetersiz kan akımı)

bağlı felçisle : adaisolate (from) : ayırmak, tecrit / izole etmek,

separate, sever, zıt anl.: integrateisolated : (diğerlerinden) ayrı, kendi başınaisolated : toplumdan uzakisolation : ayırma, tecritissue (fiil) : yayınlamak, releaseissue (isim) : konu, sorun, mesele, point, matter,

questionit takes higher and higher dosages to work : etkili

olması için gittikçe daha büyük dozlar gerekiritch : kaşınmakitching : kaşınmajail : hapishane, prisonjail fever : tifoJanissary : Yeniçerijealousy : kıskançlıkjelly : jöle, peltejeopardise : tehlikeye atmak, tehlikeye sokmak, riskjeopardy : tehlike, risk, danger, risk, zıt anl.: securityjet lag : yüksek hızlı araçlarla (jet uçağı) başka saat

dilimlerine yolculuk yapıldığında vücutritimlerinin geçici olarak bozulması

jet wind : dağlık alanlardaki geçitlerde esen yüzeyrüzgarları

jigsaw puzzle : parçalara ayrılmış bir resmi tekrarbir bütün haline getirme şeklindeki bilmece

join in : katılmak, yer almak, take partjoint : ortak, müşterek, collective, mutual,

zıt anl.: individual, unilateraljudge : yargılamak, hüküm vermek, decide,

concludejudgement : yargı, değerlendirme, assessment,

evaluationjudicial : yargıya aitjudiciary : adliye, yargıçlarjunior : az, küçükjunk food : yüksek kalorili ama düşük besin değerli

hazır yiyeceklerjunkyard : hurdalıkjustify : doğrulamak, haklı çıkarmak, temize

çıkarmak, substantiate, validatejuvenile diabetes : genellikle çocuklar ve ergenlerde

görülen insüline bağımlı diyabetjuveniles : gençlerkeen : hevesli, düşkün, meraklı, isteklikeep a check on : (bir şey üzerinde) denetim

kurmakkeep abreast of : geri kalmamak, ayak uydurmak;

olan bitenden haberdar olmak, keep up withkeep ahead : yakından izlemek, üstünlüğü korumak,

başlarda yer almakkeep at the ready : hazır tutmak / bulundurmakkeep down : düşük düzeyde tutmak, restrain,

restrict, zıt anl.: encouragekeep forgetting : hep / daima unutmakkeep going : devam etmek, sürdürmek, carry on,

zıt anl.: discontinuekeep off : uzak durmak, stay away fromkeep on : devam etmek, proceed, carry on, zıt anl.:

stop, cease, quitkeep one’s word : sözünü tutmakkeep out : dışında kalmak, dışarıda bırakmakkeep pace with : ayak uydurmak, aynı düzeyi / hızı

yakalamakkeep to : bağlı kalmak, adhere tokeep track of : izlemek, göz kulak olmak, monitorkeep up : devam etmek, sürdürmek, sustain,

maintainkeep up (with) : (bir kişi ya da şey)’e yetişmek, -den

geri kalmamak, keep abreast ofkettle : çaydanlık

Page 42: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 41

kill off : tamamını öldürmek, yok etmek,exterminate, wipe out

kindness : sevecenlik, iyilikknee to pelvis : dizden leğen kemiğine kadarknock back : (içki vs.) yutmak, devirmekknowledgeable : bilgili, konuya vakıflabel (fiil) : etiketlemeklabel (isim) : etiketlaborious : yorucu, zahmetli, güçlaboriously : yorucu / zahmetli bir şekilde, güç belalaceration : laserasyon, yırtılmaya bağlı oluşan yaralack : (bir şey)’den yoksun olmak, be without,

zıt anl.: have, ownlacking in sympathy : merhamet göstermemekladder : el merdiveni, basamaklandfill : arazi doldurma (çöplerin toprakla karıştırılıp

yığılması)landing : (uçak için) inişlanding gear : iniş takımlarılanding-wheel : iniş tekerleğilandlocked : her tarafı karayla çevrililandmark : sınır taşı, nirengi noktası, dönüm noktasılandmine : kara mayınılandslide : seçimde oyların çoğunu toplama; toprak

kaymasılandslip : toprak kaymasılanugo : yaprak, böcek veya doğumdan önce bebeği

kaplayan ince tüylerlapse : duraklama, break, pauselargely : büyük ölçüde, greatly, mostlylarge-scale : geniş çaplılast resort : son çarelasting : kalıcılate starter : (konuşmaya vs.) geç başlayanlatent : belirti göstermeyen, gelişmemiş, gizlilaterally : yana doğrulatitude : enlemlatter : sonraki, ikincisi, latest, second,

zıt anl.: former, previouslaughter : gülüş, kahkahalaunch (fiil) : başlatmak, initiate, zıt anl.: terminatelaunch (isim) : başlama, kullanıma sunma,

introductionlauncher : fırlatıcı, iticilaunching : fırlatmalavish : savurgan, müsriflaw-abiding : yasalara uyan / saygılı

lawbreaker : yasalara aykırı işler yapan kişilaw-breaking : yasaya karşı gelme, yasadışı işler

yapmalay : döşemek, yatırmak, sermek, put, placelay down : koymak, sermek, put downlay down : koymak, yapmak; sermek, set downlay the foundations : temelini atmaklayer : tabakalayman : mesleği olmayan kişilead (fiil) : yönetmek, önderlik etmek, guide, conductlead (isim) : 1) başrol, önderlik; 2) kurşun elementilead exposure : kurşunla temaslead shot : kurşun saçmalead to : (bir şey)’e yol açmak, -e neden olmak,

causelead to : (bir şey)’e yol açmak, causelead-based : kurşun bazlıleading : önde gelen, başlıca, outstanding,

zıt anl.: secondaryleading cause : önde gelen neden / sebepleague : birlikleak : sızmak, seepleak : sızmakleak away : sızarak tükenmek / kaybolmaklean : zayıf, sıska, yağsızlean tissue : kas dokuleaning : yana yatmış, eğrileap forward : ileriye doğru sıçramak, atlamak,

fırlamaklearning : ilim, tahsilleave office : görevi bırakmakleave out : dışarıda bırakmak, hariç tutmak, atlamaklecture : konferans vermek, (üniversitede) ders

vermeklegion : lejyon (Romalıların ordusu)legislation : yasama, kanun yapma; yasalar,

kanunlar, enactment; lawslegislator : yasa yapıcılegitimate : yasal, meşru, valid, crediblelegume : baklagiller familyasına dahil bitkiler ve

bunların tanelerileisure : serbestlik, boş zamanleisure time : boş zamanleisurely : telaşsız / sakince yapılan, relaxed,

unhurried, casual, zıt anl.: formallengthy : uzun, uzun uzadıyaless still : daha da az

Page 43: uds sözlük

www.bademci.com

42 - ÜDS Sözlüğü

less than half as much : (daha önce bahsi geçenin)yarısından daha az

lest : (bir şey ol)’masın diye, korkusu ile, in caselet down : 1) (ağır ağır) inmesini sağlamak; 2) boşa

çıkarmak, yüzüstü bırakmak, hayal kırıklığınauğratmak, forsake, disappoint

let go : serbest bırakmak, koyuvermek, salıvermeklet through : geçmesine izin vermeklethal : öldürücü, fatal, mortal, zıt anl.: harmless,

safelethal : öldürücü, ölümcüllethal : ölümcül, deadlylethargy : letarji, uyuşuklukleukemogenic : kan kanserinin nedeni olarak

gösterilen faktörle ilgililever : kaldıraçlevy : vergi, harç, tax, dutyliability : sorumluluk, yükümlülük, borç,

responsibility, obligation, debt,zıt anl.: immunity, exemption

liberally : cömertçe, generously, amply,zıt anl.: insufficiently

liberate : özgürlüğüne kavuşturmak, serbestbırakmak, free, zıt anl.: enslave, restrict

liberty : özgürlük, hürriyet, serbesti, freedom,zıt anl.: slavery

librarianship : kütüphaneciliklie ahead : gelecekte (birisini) (kötü veya zor bir işin)

beklemesi, başına gelmeklie around : miskinlik yapmak, tembellik etmek,

hang around, laze, zıt anl.: work, toillie in : (şeklinde) bulunmak, mevcut olmak, yatmak,

exist in the form oflife expectancy : ortalama ömür uzunluğu, life spanlife span : ömür, lifetimelife will : yaşama isteğilifelong : ömür boyu (süren)life-threatening : hayatı tehdit edenlift (isim) : teleferik, asansörlift (fiil) : yüksel(t)melight up : aydınlatmak, aydınlanmak, illuminate,

brighten, zıt anl.: darken, fadelight-hearted : telaşsız, endişesiz, kaygısızlighting fixtures : elektrik / aydınlatma tesisatılike finding a needle in a haystack : saman

yığınında iğne aramaya benzerlikelihood : olasılık, ihtimal, possibility, chancelikely : olası, muhtemel, probable, expected,

zıt anl.: improbable, unlikely

likely : olası, muhtemel, probable, expected,zıt anl.: improbable, unlikely

like-minded : aynı düşüncede olan, görüşleribirbirine benzeyen

liken to : benzetmek, compare, equatelimb : kol veya bacaklardan her birilime scale : kireç tortusulinear strip : doğrusal şeritlinen : keten, keten kumaş, ev tekstililingua franca : değişik ülkelerin kullandığı ortak dillinguist : dilbilimcilining : astar, iç kaplamalink (to) (fiil) : bağlanmak, bağlantı kurmak,

birleştirmek, connect, combine, zıt anl.: detachlink (isim) : bağ, bağlantılistlessness : kayıtsızlık, kaygısızlık, apathyliterally : tam anlamıyla, gerçekten, actually, truly,

zıt anl.: figurativelyliterary : edebi, yazınsallithography : taş basması, litografilive : canlılive out : sonuna kadar yaşamaklive up to expectations : beklentileri karşılayacak

düzeye gelmeklivelihood : geçim, geçim yolu, subsistence,

sustenancelivestock : çiftlik hayvanlarılivestock pasture : otlak, meraload (fiil) : yüklemek, doldurmakload (isim) : yükloan : kredi, creditloan assassin : kiralık katil / suikastçılocate : yerini saptamak; (bir yerde) yerleşmek, spot;

stationlodge in : (bir şeyin içinde) sıkışıp kalmak, içine

gömmek, saplamaklog : ağaç kesip kütük haline getirmeklogging : ağaç kesip kütük yapma işilong (for) : hasretini çekmek, çok arzulamak, desirelong-closed : uzun süredir kapalılongevity : uzun ömürlülüklongitude : boylamlook after : (bebeğe, köpeğe vs.) bakmak, keep an

eye onlook down on : küçümsemek, hor görmek, tepeden

bakmak, despise, scorn; zıt anl.: exalt, glorifylook forward to : sabırsızlıkla beklemek, iple

çekmek

Page 44: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 43

look in on : (kısa bir) ziyaret yapmak, uğramak, visitlook into : araştırmak, soruşturmak, incelemek,

check out, inspectlook out for : dikkat etmek, watch forlook over : incelemek, göz gezdirmek, examine,

inspectlook through : 1) gözden geçirmek, incelemek,

examine, search; 2) (bir şeyin arasından,içinden) bakmak

look up : 1) iyileşmek, düzelmek, improve;2) (sözlükte, kitapta vs. bir şey) aramak,search

lookout : gözetleme yeri, arayışloom : dokuma tezgahılooting : yağmalamalorry : kamyonlose faith : inancını / güvenini kaybetmeklose ground : gerilemek, rağbet görmemek,

regress, fall back, zıt anl.: gain groundlose out : başarısız olmak, fail, zıt anl.: succeedlose the favour of : (birisi)’nin gözünden düşmekloss : kayıp, zararloss of muscle : güç kaybılouse (çoğ. lice) : bitlow in : (bir şey) açısından fakir (…low in

vitamins…)lowland : düz arazi, ovaloyal : sadık, vefalı, faithful, zıt anl.: disloyalloyalty : sadakat, vefa, bağlılıklubricant : kayganlaştırıcı; madeni yağlubrication : yağlamalucid : kolay anlaşılır, açık, berrak, obvious, clear,

transparent, zıt anl.: ambiguouslumen : lumen, (bağırsak vs. tüp şeklindeki bir

organın) iç boşluğulunar : aya ait, ayla ilgililure : ayartmak, kandırmak, imrendirmek,

cezbetmek, charm, temptlurk : gizlenmek, saklanmak, pusuya yatmak, hide,

lie in waitLyme disease : lyme hastalığı (kenenin taşıdığı bir

bakteri yoluyla bulaşan bir infeksiyon)magnificence : ihtişam, görkemmagnificent : görkemli, harikamagnificent five : muhteşem beşlimagnitude : büyüklük, boyutmain stream of music : müziğin ana eğilimi /

gidişatımainland : anakara

mainstream : ana / genel görüş. bir topluluğa hakimtutum, düşünce veya davranışları temsil eden

maintain : 1) muhafaza etmek, bakmak, keep,retain; 2) sürdürmek, devam ettirmek, sustain

maize : mısır, cornmajor : büyük, başlıca, asıl, chief, primary,

zıt anl.: minor, unimportantmake a break with : yıkmak, kırmakmake a living : hayatını kazanmak, earn a livingmake a point of : özen göstermek. dikkat etmekmake do (with) : (bir şey) ile yetinmek / idare etmek,

subsist, get bymake for : yapmak, ortaya çıkarmak, ileriye

götürmek, produce, advancemake inroads into : gedik / yol açmakmake off : aceleyle gitmek / çıkmak / terk etmek,

make away, escapemake on : (bir şey üzerinden) kar yapmak, para

kazanmakmake one’s way : ilerlemek, yol kat etmek, hayatta

başarılı olmak, advancemake out : 1) (bir şeyin ne olduğunu) kestirmek,

çıkarmak, seçmek, anlamak, çözmek,perceive, understand; 2) başarmak, besuccessful

make out to : ima etmek, üstü kapalı söylemek,intimate, imply, suggest

make over : (bir malın) mülkiyetini (başkasına)vermek

make sense of : (bir şey)’den anlam çıkarmak,doğru yorumlamak

make sure of : emin olmak, ascertain, zıt anl.: beuncertain

make up : 1) düzenlemek, hazırlamak, oluşturmak,uydurmak, compose, form, invent;2) (kaybedilen veya eksik kalan bir şeyi)tamamlamak, yerine koymak, kapatmak, telafietmek, compensate, settle

make up one’s mind (about) : (konusunda) kararavarmak, decide on

make up to : yaranmaya çalışmak, flirt withmake use of : kullanmak, yararlanmak, utilise,

benefit frommake way for : yol vermek, önünü açmakmake-up : yapı, structure, composition, formationmalady : hastalık, disease, illnessmalnourished : yetersiz / kötü / dengesiz beslenmiş,

undernourished, zıt anl.: well-nourishedmalnutrition : kötü beslenme, beslenme bozukluğumammal : memeli

Page 45: uds sözlük

www.bademci.com

44 - ÜDS Sözlüğü

manage : 1) becermek, başarmak, accomplish,succeed; 2) yönetmek, idare etmek,administer, run

management regime : yönetim sistemimandate : (resmi olarak) emretmek, zorunlu kılmak,

commandmanifest : açıkça göstermek, belirtmek, display,

reveal, zıt anl.: hidemanifestation : belirti, gösterge, indication,

symptommanipulate : (bir çıkar veya amaç için) kullanmak,

değiştirmek, kurcalamak, fiddle with, tamperwith

manipulator : idare edici cihazmanner : 1) şekilde, biçimde, way; 2) tavır, usulmanually operated : elle kullanılan / çalıştırılanmanufactured : imal edilmişmanure : gübre, muckmanuscript : el yazması, müsveddemarble : bilye, misket; mermermarginal : düşük, önemsiz, ufak, minor, slight,

zıt anl.: gross, vastmarine : denize / denizciliğe ait, maritime, deniz

piyadesimaritime : deniz veya denizcilikle ilgili, marinemark : göstermek, işaret etmek, ortaya çıkarmak,

point out, showmarked : belirgin, göze çarpan, obvious, noticeable,

zıt anl.: inconspicuousmarkedly : belirgin şekilde, açıkca, noticeably,

clearlymarker : işaret, im, belirtimarketplace : pazarmarrow : ilik, öz, kemik iliğimass : yığınmass production : seri üretimmass vaccination : kitlesel aşılama, aşı

kampanyasımasses : halk yığınlarımassive : büyük çapta, muazzam, enormous,

immense, zıt anl.: tinymaster : iyice öğrenmek, uzmanlaşmak, learn, graspmasterly : ustaca, ustalıklımasterpiece : başyapıtmat : hasır, paspasmatchstick : kibrit çöpümate : (hayvanlar için) çiftleş(tir)mekmaterialise : gerçekleşmek, be realised, actualise,

zıt anl.: fail

maternal : anneliğe özgü, anne tarafından, motherlymaternity : annelikmathematical reasoning test : matematiksel

muhakeme (mantık yürütme) testimatriculate : (üniversiteye) öğrenci olarak

kaydedilmekmatter : madde, özdekmature (fiil) : 1) olgunlaşmak; 2) (borç vs.) vadesi

gelmekmature (isim) : olgun, ergin, fully developed, ripe,

zıt anl.: immaturemaul : (hayvanlarla ilgili) yaralamak, hırpalamakmaxim : özdeyiş, özlü sözmeagre : yetersiz, eksik, az, inadequate, poor,

zıt anl.: abundant, sufficientmean : saldırgan, tehlikeli, hostile, dangerous,

zıt anl.: kindmeans : 1) araç, vasıta, yol, method, way; 2) varlık,

gelir, para, wealth, income, fundsmeans : 1) yol, yöntem; 2) imkan, bütçe :means of : vasıta, yol (tekil; a alır)means of production : üretim araçlarımeanwhile : bu arada, bu esnada,measles : kızamıkmeasure : 1) miktar, düzey; 2) önlem, tedbir, ölçü,

precautionmeasure : önlem, tedbir, ölçü, precautionmeasure up : istenilen ölçülere / kriterlere uygun

olmakmedia : araçlar, ortam, medyamedial epicondylitis : dirsek orta kesiminde kemik

üzeri dokularda yangımediate : aracılık / arabuluculuk etmek, araya

girmek, intercedemedication : ilaçmedieval : ortaçağa ait / özgümedium : araç, medya (tekil)meet : (belli bir gün için) uymak, kaçırmamak,

atlamamakMellon junior : oğul Mellonmemorise : ezberlemekmenace : tehdit, baş belasımeningeal : membranlarla ilgilimeninges : beyni örten 3 membrandan birimeningitis : menenjit hastalığımental retardation : zeka geriliğimentally handicapped : zihinsel özürlümerchant : tüccar, tradesman

Page 46: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 45

merciful : merhametlimere : sadece, yalnızca, basit, simplemerely : sadece, yalnızca, only, just, solelymerge : birleş(tir)mek, combine, unite,

zıt anl.: separate, splitmerge (into) : içine karışmak, mix, join, zıt anl.: splitmerit : değer, erdem, fazilet, worth, virtue,

zıt anl.: disadvantagemetastasize : tüm vücuda yayılmakmeteor shower : meteor yağmurumiddle children : ortanca çocuklarmiddle-ground position : orta yollu bir tutummiddle-of-the-road : ılımlı bir yol veya politika

izleyen, ılımlı, moderatemiddling : orta (büyüklükte), mediummidshipman : deniz yardımcı subayımidwife : ebemight : güç, kuvvet, kudret, power, strengthmighty : güçlü, kudretlimigrating : göç edenmild : hafif, ılımlı, ılıman, moderate, slight,

zıt anl.: severe, intensemilestone : kilometre taşı, aşamamilitancy : militanlıkmilitary campaign : askeri harekatMilky Way : Samanyolumillennium : bin yılmimic : taklit etmek, kopya etmek, benzemek,

imitate, copymine-sweeping : mayın taramaminor : önemsiz, küçük, unimportant, insignificant,

zıt anl.: majorminority : azınlıkminute : 1) (okunuşu : maynıt) çok küçük, very

small, tiny; 2) tutanak,miracle : mucizemiraculous : mucizevi, doğaüstümirror : yansıtmak, reflectmiscalculate : yanlış hesaplamakmischief : yaramazlık, haylazlık, fesat, kötülük,

naughtiness, trouble, zıt anl.: good behaviourmisconception : yanlış kavram / yorum / kanı,

delusionmisdirect : yanlış yol göstermek, yanlış öğüt

vermek, kötü yönetmek / yönlendirmek,mislead, misinform

misery : perişanlık, sefalet, büyük üzüntü, suffering,distress

mislead : yanıltmak, misguide

misleading : yanıltıcı, deceptive, zıt anl.: true, actualmisplace : yanlış yere koymak, mislaymispricing : yanlış fiyatlandırmamisrepresentation : bilerek yanlış tanıtmamission : özel görev, uzay uçuşlarımistakenly : yanlışlıkla, incorrectlymistrust : güvensizlik, itimatsızlık, doubtfulness,

zıt anl.: trustmisunderstanding : yanlış anlama / anlaşılmamoat : kale / saray hendeğimobilize : harekete geçirmek, seferber etmekmode : usul, tarz, üslupmodest : alçakgönüllü, gösterişsiz, ılımlı, humble,

plain, zıt anl.: grand, immodestmodification : değişiklik, tadilat, alteration,

reshapingmodify : tadil etmek, (küçük) değişiklikler yapmak,

altermoist : nemli, rutubetli, damp, wet, zıt anl.: drymoisture : nem, rutubetmold : kalıpmolten : erimiş, sıvılaşmışmomentum : hızmonetary : parasal, malimonitor : izlemek, denetlemek, observe, supervisemonitor : izlemek, takip altında tutmakmonotonous : tekdüze, monotonmonsoon : musonmood : ruh halimoral judgements : ahlaki değerlendirmelermore or less : aşağı yukarı, az çokmoreover : bundan başka, ayrıca, üstelik,

additionally, furthermoremores : töre, görenekmorphological : morfolojik (bir dilde kabul edilebilir

sözcükler türetilmesi ile ilgili)mortality : ölümlülük, ölüm oranımosquito borne : sivrisinek tarafından taşınanmount : monte etmek, asmak, takmak, kurmak,

install, place; 2) tırmanmak, yükselmek,artmak, climb, rise, ascend, zıt anl.: descend,fall

move off : yola çıkmak, (bir yerden) ayrılmakMr. Mellon senior : baba Mellonmucous coat : bazı uzuvların iç yüzünü kaplayan

salgılı zar, sümüksü örtümucus : sümüksü salgımultidisciplinary : birçok bilim dalını ilgilendiren

Page 47: uds sözlük

www.bademci.com

46 - ÜDS Sözlüğü

mummify : mumyalamakmunitions : savaş gereçleri, mühimmat, cephanemuscle power : kas gücümushroom out : mantar gibi açılmakmutant : mutasyona uğramış organizmamysterious : gizemli, esrarlımystery : gizem, sır, esrar, secret, enigmamyth : söylence, efsane, mit, story, talenaively : safça, artlessly, zıt anl.: deviouslynaked eye : çıplak göznap : kestirmek, şekerleme yapmaknarrative : anlatım, accountnarrow (fiil) : daral(t)mak, contract, tighten,

zıt anl.: broadennarrow (isim) : dar görüşlü, kısıtlı, dar,

narrow-minded, partial, zıt anl.: broadnasty : kötü, çirkin, ayıp, pisnational health scheme : ulusal sağlık planınationalise : devletleştirmek, kamulaştırmaknative : yerlinatural causes : doğal nedenler / sebeplernaturalist : doğabilimcinaturalization : vatandaşlığa kabul etmenature : nitelik, tür, doğa, mizaç, character, typenaval : denize ait, deniz kuvvetlerine aitnaval explorer : deniz araştırmacısınavigate : yönlendirmek; (bir deniz aracıyla) denizde

gezmek, seyretmeknavigation : deniz veya uçak yolculuğu, seyrüsefernearly : neredeyse, hemen hemen, almostneatly : düzgün / tertipli bir şekilde, tidily, carefully,

zıt anl.: carelessly, untidilynecessarily : ister istemez, muhakkak, illa ki,

unquestionably, undoubtedly, zıt anl.: possiblynecessitate : gerektirmek, zorunlu kılmak, require,

call forneedlessly : gereksiz yere, unnecessarilyneglect : ihmal etmek, savsaklamak, aldırmamak,

ignore, zıt anl.: care for, concernnegligent : ihmalkar, inattentive, zıt anl.: diligentnegligible : önemsiz, yok denecek kadar az,

insignificant, minor, zıt anl.: considerable,significant

negotiation : müzakere, görüşme, debateneonatal : doğumdan sonraki dört hafta (ile ilgili)neoplasia : neoplazi, yeni ve anormal hücre

çoğalmasınetwork : ağ, şebeke

neurodegenerative : sinir dokusunun zamanla yokolması ile ilgili

neuron : nöron, sinir hücresineutrality : tarafsızlıknevertheless : yine de, bununla birlikte, however,

even soniche : niş (duvar içinde bırakılan oyuk, göz, hücre)nickname : takma ad, lakapnightmare : kabus, karabasanno less than : en az (başka bir şey ya da birisi)

kadarno more than geometrical : geometrik olmaktan

öteye geçmezno point : yararı / anlamı yokNoah’s flood : Nuh Tufanınobleman : asilzadenodule : yumru, düğüm, nodülnoise pollution : gürültü kirliliğinoise-induced : gürültü kaynaklı, gürültünün neden

olduğunominally : önemsiz / düşük orandanominate : 1) aday göstermek; 2) atamak,

görevlendirmek, appointnomination : adaylıknon-compliance : uymama, uygun davranmamanon-depletable : tükenmez, tüketilemeznonetheless : bununla birlikte, her şeye rağmen,

however, even sonon-evergreen : hep yeşil olmayannon-fiction : kurgusal olmayan düz yazınon-lethal : öldürücü / çok zararlı olmayannonsense : saçmalık, rubbishnot that I know of : bildiğim kadarıyla yok / değilnot to my knowledge : bildiğim kadarıyla hayır /

değilnotable : dikkate değer, remarkablenothing less than : hiç de önemsiz olmayan,

yabana atılamayacaknothing short of perfection : mükemmelin altında

hiçbir şeynoticeable : belli, açık, farkedilir, apparent, visible,

detectable, zıt anl.: ambiguous, hiddennoticeably : belli / açık / fark edilir bir şekilde,

apparently, remarkably, zıt anl.: ambiguously,vaguely

notion : düşünce, fikir, inanç, idea, thoughtnotorious : dile düşmüş, aşikâr, well-known, obviousnovel : yeni, yeni çıkmış, orijinal, original, fresh,

unique, zıt anl.: old, traditional

Page 48: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 47

novelty : yenilik, yeni çıkmış şeynoxious : zararlı, öldürücünuance : nüans, ince ayrıntınucleation : nüve halini almanucleus : çekirdeknuisance : baş belası, pain in the necknumerous : sayısız, çok, pek çok, many, several,

zıt anl.: fewnursery : 1) fidanlık; 2) çocuk yuvası, kreş; çocuk

odasınutrient : besin, gıda, foodnutrient composition : besin bileşiminutrition : beslenme, nourishmentnutritional : beslenmeyle ilgilinutritious : besleyici, nourishing, wholesomenutritive : besleyiciobject : amaç, hedef, purpose, goal, objectiveobject to : itiraz etmek, karşı çıkmak, disagree,

disapprove, zıt anl.: agree, approveobjection : itiraz, karşı çıkma, opposition, criticism,

zıt anl.: agreementobjective : 1) amaç, gaye, goal, aim; 2) (sıfat )

nesnel, objektif, unbiased, zıt anl.: subjectiveobjectivity : nesnellikobligation : yükümlülük, zorunluluk, responsibility,

commitmentobligatory : (uyulması) zorunlu, compulsory,

binding, zıt anl.: optional, voluntaryoblige : mecbur etmek, zorunlu / yükümlü kılmak,

compel, obligateobscure : belirsiz, bulanık, karanlık, dim,

mysterious, zıt anl.: clearobsessive : saplantılı; aşırı, compulsive; excessiveobsolete : demode olmuş, terk edilmiş, yürürlükten

kalkmış, old-fashioned, outmoded,zıt anl.: new, contemporary, modern

obstacle : engel, hindranceobstinately : inatla, dik başlılıkla, stubbornlyobstruct : engellemek, tıkamak, block, impede,

zıt anl.: clearobstruction : engelleme, zorluk çıkarma,

impediment, hindrance, zıt anl.: releaseobstructive : engelleyenobtain : elde etmek, acquire, earnobtrusive : göze batan, kendini belli eden,

conspicuous, prominent, zıt anl.: unobtrusive,inconspicuous

occasion : olay, fırsat, vesile, gerek, neden, event,opportunity, cause

occasional : ara sıra olan, infrequent,zıt anl.: frequent

occasionally : bazen, ara sıra, now and then, fromtime to time, once in a while,zıt anl.: frequently, often

occupation : 1) işgal, invasion, seizure; 2) iş,meslek, uğraş, profession, vocation

occupational : meslekioccupy : işgal etmek, yerleşik olmak, resideoccur : olmak, meydana gelmek, happen, take placeodds : olasılık, ihtimal, chances, probabilityodour : kokuof its own accord : kendiliğinden, by itselfof this nature : bu türden, bu mahiyetteoff : açıklarındaoff the coast of : (bir yerin) kıyısından açıktaoffence : suç, crimeoffender : saldırgan, suçluoffensive : saldırgan, aggressive, zıt anl.: defensiveoffset : karşılamak, dengelemek, counterbalanceoff-stage : sahne dışındaoftentimes : sık sık, çokça, often, frequentlyoil-palm : yağlık hurmaold-age pension : yaşlılık sigortası, emeklilik sistemion a large scale : geniş çaptaon a mass scale : kütlesel boyuttaon a massive scale : muazzam boyutlardaon a scale unseen for decades : on yıllardır

görülmeyen bir boyuttaon a vast scale : çok geniş ölçekte, büyük orandaon account of : (bir şey)’den dolayı, için, nedeniyle,

because of, for the sake ofon moral grounds : ahlaki açıdanon one condition : bir şartlaon site : yerinde, mahallindeon such a scale : bu boyuttaon that account : o nedenle, o yüzdenon the grounds : nedeniyle, --e dayanarakon the increase : artışta olmakon the other hand : diğer taraftanon the whole : genel olarak, bütün olarak

alındığında, generally, by and large, overallon their own : kendi başlarınaon trial : deneme safhasındaone in a million : milyonda birone way or another : bir şekildeone way or the other : bir şekilde

Page 49: uds sözlük

www.bademci.com

48 - ÜDS Sözlüğü

one-to-one : birebir, yüz yüzeongoing : süregelen, devam eden, continuing,

zıt anl.: completedon-going : devam eden, süregelenonset : (birşeyin) başlangıcı, ilk adım, hücum,

saldırı, hamle, atılım, beginning, start,zıt anl.: end, termination

open up : başlatmak, yol açmak, pave the way for;(bir yerin) gelişmesine imkân vermek,ulaşılabilir hale getirmek

operate : çalış(tır)mak, işle(t)mek, run, functionoperating theatre : ameliyathaneoperation : harekat, operasyonopioid : uyuşturucu etki yapan şeyopium poppy : haşhaşopponent : rakip, düşman, competitor, enemyopportunity : fırsat, prospectoppose : karşı koymak, karşı çıkmak, itiraz etmek,

protest, resist, zıt anl.: supportopposed to : karşı, aleyhinde, against, zıt anl.: in

favour ofopposition : muhalefet, karşı koyma, direniş,

resistanceopposition : muhalefetoppressed : ezilmiş, baskı altında, exploitedoptimism : iyimserlikoptimist : iyimseroption : seçenek, seçim hakkı, opsiyon, alternative,

choiceoptional : isteğe bağlı, ücrete tabi, seçmeli, free,

voluntary, elective, zıt anl.: obligatory,compulsory

orbit : yörüngeorbital : yörüngesel, yörüngedekiorchard : meyve bahçesiordeal : karakter veya dayanıklılık denemesi; büyük

sıkıntıordered arrangement : düzenli yerleşimorderly : düzenli, düzgün, sistemli, regulated,

zıt anl.: disorderlyore : cevherorient : yöneltmek, ayarlamak, align, adjustorientate : yönlendirmek, yöneltmek, alıştırmak,

familiariseorientated : odaklıorientated : odaklı, (chemically orientated =

kimyasal odaklı)originate : (ilk defa) ortaya çıkmak, doğmak,

emerge, arise, zıt anl.: terminateornament : süsleme, süs

ornamental : dekoratif, süs olarak kullanılanornamentally : süs olarak, süsleme amacıylaoscillate : salınmak, gidip gelmek, dalgalanmakosteoclast : kemik hücrelerinin yıkımından ve

rezorpsiyonundan sorumlu hücrelerother than : dışında, haricindeotherwise : yoksa, aksi takdirde, or else, orotter : su samuruoust : yerinden etmek, çıkarmak, kovmakout of proportion : ters orantılı, zıt anl.:in proportionoutboard : (motor için) kıçtan takmaoutbreak : 1) ortaya çıkma, baş gösterme,

happening; 2) salgın, epidemicoutcome : sonuç, result, aftermathoutcry : protesto, haykırış, bağırma, protest, uproaroutdated : modası geçmiş, kullanımdan kalkmışoutgrow : (büyüyünce) -den vazgeçmek, (yaşça)

geride bırakmakoutlawed : yasaklanmış, yasadışı ilan edilmiş,

prohibited, banned, zıt anl.: allowed, permitedoutlay : masraf, gider, harcama, expense,

expenditureoutlet : çıkış noktası / yoluoutline (fiil) : taslağını çizmek, ana hatlarıyla

belirtmek, lay out, describeoutline (isim) : taslak, sketch, draftoutlook : bakış açısı, görünüm, gelecek, manzara,

viewpointoutnumber : sayıca geçmek, exceed, surpassout-of-favour : gözden düşmüşoutpatient : ayakta tedavi edilen hastaoutperform : daha iyi performans göstermek,

surpass, excel, zıt anl.: fall behindoutput : randıman, çıktı, üretim, verim, product,

yield, zıt anl.: inputoutrageous : haddi aşan, ahlaksız, çirkin, insafsız;

fahiş (fiyat); frapan (giysi), disgraceful,horrible, wicked, zıt anl.: decent

outright : kesin, tam, düpedüz, complete, definite,zıt anl.: hidden

outset : başlangıç noktası, beginningoutsider : bir grubun dışında olan kişioutstanding : önde gelen, başlıca, leading,

zıt anl.: ordinaryoutward : dışa doğru, outer, zıt anl.: inwardoutweigh : daha ağır basmak, exceed, surpassover a cup of tea : bir yandan çay içerkenover against : tersine, karşısında, as opposed to

Page 50: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 49

overall : genel, toplam, kapsamlı, general, total,comprehensive, zıt anl.: particular, specific

overbearing : otoriter, zorba, ezici, despotic,oppressive, zıt anl.: democratic

overcast : bulutlu / kapalı havaovercome : aşmak, üstesinden gelmek, yenmek,

defeat, get over, zıt anl.: retreat, surrenderovercorrect : düzeltirken aşırıya kaçmakover-emphasised : aşırı vurgulanmışoverestimate : fazla tahmin etmek, abartmak,

overrate, zıt anl.: underestimateoverflow : taşmakovergrow : (bir yeri) sarmak, kaplamakoverhaul : onarım için elden geçirmeoverland : karadanoverloading : aşırı yüklemek, doldurmakoverlook : dikkate almamak, gözden kaçırmak,

disregard, ignore, miss, zıt anl.: notice, spotoverlooking : tepeden / yüksekten bakanoverly : fazla, aşırı derecede, excessivelyover-protected : aşırı korunanover-protective : aşırı koruyucuoverrate : (gereğinden) fazla önemsemek, magnify,

overestimate, zıt anl.: underrateoverride : (önemce) üstüne çıkmak, (diğerini) ikinci

plana itmekoverrun : 1) istila etmek, invade, occupy; 2) üzerini

kaplamak, üzerinden geçmekoverrun : üzerini kaplamak, üzerinden geçmekoverseas : denizaşırıoversee : göz kulak olmak, bakmak, supervise, look

afterovert : açık olarak, ortada, obvious, apparent,

visible, zıt anl.: hidden, covertovertime : fazla mesaioverturn : altüst etmek, devirmek, bozmak, upsetoveruse : gereğinden fazla kullanmak,

over-consumption, zıt anl.: spareoverwhelmingly : büyük / ezici bir çoğunlukla,

predominantlyoverworked : aşırı çalışmışowing to : nedeniyle, due tooxidative stress : oksidatif (oksijenli ortamda) baskıpace : hız; adımpack : sıkı sıkıya doldurmakpagan : putperestpainkiller : ağrı kesici / dindiricipale : soluk, uçuk renkli, donuk, faint, zıt anl.: dark,

bright

papillary dilation : gözbebeğinin açılması /genleşmesi

paralysed : felç olmuş, işlevini kaybetmişparalysis : felç, inmeparalyze : felç / kötürüm etmek, sakatlamak,

çalışamaz hale getirmek, cripple, disableparamount : üstün, en önemli, başlıca, principalparatyphoid : paratifoparent company : ana şirket (başka şirketlere sahip

olan veya onları kontrol eden şirket)parental : ebeveyne aitpartial : kısmi, zıt aln. completeparticipant : katılımcıparticipate : katılmak, yer almak, take partparticle : parçacıkparticular : belirli, muayyen, özel, specific, special,

zıt anl.: common, overallparticularly : özel olarak, özellikle, especially,

specifically, zıt anl.: generallyparticulate : çok küçük tanecik, zerre, partikülpartition : taksim, bölünme, bölmepartly : kısmen, partially, zıt anl.: completelypass : (yasa) geçirmek / çıkarmak, enactpass along : (insandan insana) aktarmak, conveypass off : (zamanla) kaybolmak, fade away,

disappearpass on (to) : (bir bilgi, söz vs.) (kişiden kişiye)

iletmek / göndermek, sendpass over : üstünden geçmekpass sentence on : kararı bildirmek / iletmekpassage : geçişpassionately : heyecanlı / ateşli / aşırı tutkulu /

hiddetli bir şekilde, intensely, movingly,zıt anl.: moderately, unemotionally

patch : arazi parçasıpatch : yama, benek, parça, arazi parçası, piece,

spotpatent (fiil) : patentini almakpatent (sıfat) : görünür, açıkpaternal : baba tarafındanpathological : patolojikpathology : patoloji (hastalıkların nedeni olan

yapısal ve fonksiyonel sapmaları inceleyenbilim dalı)

pathway : yol, patikapatrol : devriye gezmek, gözlemek, kontrol altında

tutmak, inspect, watchpatron : 1) hami, koruyucu, 2) sadık müşteripattern : diziliş şekli

Page 51: uds sözlük

www.bademci.com

50 - ÜDS Sözlüğü

pattern : tür, tarz, model, yöntem, style, type,method

pauper-school : yoksullar okulupave : (cadde, kaldırım vs.) döşemek, kaplamakpaved : üstü (asfalt, beton vs.) kaplıpay attention to : dikkat etmek, ilgilenmek, take

notice, zıt anl.: disregard, ignorepay consideration : saygı göstermek, --e karşı

düşünceli davranmak, göz önüne almak, payattention

pay off : tamamını ödemek, (borç) kapatmak; kargetirmek

peacekeeping : barışı korumapeak : doruğa çıkmak, en yüksek düzeye ulaşmak,

climax, crestpeak : doruk noktasıpeasant : köylü, villager, farmerpebble : çakıl taşı, çakılpedestrian crossing : yaya geçidipeel : kabarıp pul pul dökülmek; (kabuğunu, derisini)

soymakpeer : akran, emsalpenetrate : girmek, içine işlemek, nüfuz etmek,

enter, get in, go throughpenetrating : içe işleyen, etkilipeoples : halklar (people= halk)pepper spray : biber gazıper head : adam başı, kelle başıperceive : algılamak, anlamak, kavramak, fark

etmek, sezmek, understand, comprehend,notice, recognise, zıt anl.: misunderstand,miss

perception : algılama, algı, idrak, sezgi,understanding, apprehension, viewpoint

perfect : mükemmelleştirmek, refineperfectly : tamamen, tam anlamıyla, totallyperforation : delme, delik, delik açma, hole,

apertureperipheral : 1) dış yüzey veya kenara ait, çevresel,

external; 2) ikincil, marjinal, secondary;3) periferik, civarda, etrafta bulunan

perishable : dayanıksız, kolay bozulur, short-lived,spoilable, zıt anl.: durable

permanent : kalıcı, daimi, sürekli, lasting,unchanging, zıt anl.: temporary

permanently : kalıcı / daimi / sürekli olarak, forgood, zıt anl.: temporarily

permeable : geçirimli, geçirgenperpetually : daima, sürekli olarak, constantly,

continuously, zıt anl.: never, rarely

perplex : kafasını karıştırmak, şaşırtmak, confuse,astonish

perplexed : şaşkınpersecution : zulüm, eziyet, cruelty, brutality,

zıt anl.: benevolencepersist : 1) (bir şeyde) ısrar etmek, inat etmek,

persevere, zıt anl.: give up; 2) devam etmek,sürüp gitmek, prevail, zıt anl.: stop

persistence : süreklilik, devamlılık, sebat, continuity,decisiveness

persistency : kalıcılık, inatpersistent : ısrarlı, inatçı, sürekli, determined,

insistent, relentless, zıt anl.: irresolutepersonalised medicine : kişiselleşmiş tıpperspective : perspektif, bakış açısı, viewpoint,

approachpersuade : ikna / razı etmek, inandırmak, convince,

induce, zıt anl.: dissuade (from)persuasion : ikna etme, inandırma, convincingpertain : ait olmak, ilgili olmakpertaining to : ile ilgili olarak, with regard to, related

topervade : istila etmek, kaplamak, yayılmak,

bürümek, sarmak, spreadpessimistic : kötümser, karamsarpest : bitkilere zarar veren küçük hayvan, böcek,

mantar vs.pesticide : tarım ilacıpetiole : yaprak sapıpetition : dilekçe vermek, başvurmakpharaoh : firavunphase : evre, safhaphenomenal : olağanüstü, şaşılacakphenomenon : önemli / olağanüstü olay, fenomenphilanthropist : yardımsever, hayırseverphilanthropy : hayırseverlik, yardımseverlik, charity,

generosityphonological : sesbilimsel, fonolojikphysical education : beden eğitimiphysically demanding jobs : bedensel güç

gerektiren işlerpick up : 1) (başkasından bir alışkanlığı, hastalığı

vs.) kapmak, contract, zıt anl.: infect, transmit;2) (bir şeyi yerden ve genellikle elle)kaldırmak, lift

picturesque : tablo gibipier : (binada) kolonpile foundation : kazıklı temelpillar : sütun, dikme

Page 52: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 51

pioneer (fiil) : yol açmak, öncülük etmek, initiatepioneer (isim) : öncüpioneering : öncülük eden, öncü, leadingpiracy : korsanlıkpitch : ses tonu / perdesipitcher : yaprakları ibrik şeklinde olanplace in charge of : (bir işin, görevin) başına

getirmek, sorumluluğunu vermekplace in context : yerli yerine oturtmakplague : acı, dert, rahatsızlık vermek, başa bela

olmak, annoy, botherplain : ova, düz alanplanetary : gezegenlerle ilgiliplaning : planyalama, rendelemeplant : fabrika, tesis, enerji santraliplaque : plaka, diş taşıplateau : düzey, plato, levelplateau (çoğ.) : (plateaux veya plateaus) yayla, platoplausible : akla yakın, makul, reasonable, logical,

zıt anl.: implausible, unlikelyplausibly : makul / akla yakın bir şekilde, reasonablyplay a part : rol oynamak, etkisi / katkısı olmak,

contributeplay down : hafife almak, önemsememekplay down to : (birinin) seviyesine inmekplay out : (mücadele, uğraş vs.) vermek, yapmak,

performplay up : 1) (bir şeye) dikkat çekmek, olduğundan

önemli göstermek, draw attention; 2) kötüdavranışlarda bulunmak, yaramazlık yapmak,misbehave

playwright : oyun yazarıpleasingly : hoşnut edici bir şekilde, memnuniyet

verici bir şekilde, pleasantlypleasurable : zevkli, keyifli, enjoyable, pleasant,

zıt anl.: mean, nastypledge : 1) söz, vaat, promise; 2) teminat, rehin,

guarantee, suretyplentiful : bol, çok, bereketli, verimli, abundant,

fertile, zıt anl.: meagre, scarceplentifully : bolca, çokça, bereketli bir şekilde,

abundantly, zıt anl.: sparinglyplot : (sinemada) olayların kurgusu veya ana öyküplunge : (fiyatlar vs. için) aniden ve büyük oranda

düşmek, baş aşağı gitmek, dropplurality : çoklukpoach : yasak bölgede avlanmakpoint out : (bir şeye) dikkat çekmek, call attention,

indicate, bring up

point to : işaret etmek, göstermek, denote, indicatepolar bear : kutup ayısıpolicing mission : polislik görevipolicy : 1) sigorta poliçesi; 2) siyaset, politika, tutumpolio : çocuk felcipolished : cilalanmış, parlatılmışpollinate : tozlanmak, polen yaymakpollution : kirlenme, kirlilik, contaminationpolyphony : çokseslilikpool : birikmek, toplanmakpopulous : yoğun nüfuslu, kalabalık, crowdedporch : sundurmaport : iskele tarafı (sol)portray : betimlemek, tanımlamak, resmetmek,

illustrate, depictports of call : ziyaret edilen limanlarpose : (sorun, zorluk vs.) yaratmakpose a threat : tehdit oluşturmakpossess : sahip olmak, have, ownpost : makam, mevki, pozisyonposterity : gelecek kuşaklar, next generationpost-traumatic : travma / sarsıntı sonrasıpostulate : gerçek olduğunu varsaymakposture : duruş, hal, tutum, position, attitudeposture : postür, bedenin (oturma vs. esnasındaki)

duruş şeklipost-war : savaş sonrasıpotent : güçlü, etkili, strong, effective, zıt anl.: weak,

impotentpotentially : potansiyel olarakpour into : (içine) akıtmakpour into : büyük kalabalıklar halinde gelmek,

üşüşmekpourable : dökülebilirpoverty : yoksulluk, fakirlikpower : itici güç vermekpower-operated : makine yardımıyla çalıştırılanpracticable : uygulanabilir, yapılabilir, elverişli,

possible, zıt anl.: impracticablepraise : övgü, appreciation, zıt anl.: criticismprayer hall : namaz salonuprecarious : güvenilmez, istikrarsız, kuşkulu,

doubtful, delicate, zıt anl.: secure, safeprecast concrete : önceden dökülmüş betonprecaution : tedbir, önlem, safeguardprecede : önce gelmek, önde olmak, come first,

zıt anl.: succeed, follow

Page 53: uds sözlük

www.bademci.com

52 - ÜDS Sözlüğü

precious : değerli, valuableprecipitation : yağışprecise : 1) tam, kesin, definite; 2) dikkatli, titiz,

rigorous, zıt anl.: indefinite, inaccurateprecisely : tam olarak, kesinlikle, titizlikle, exactly,

definitely, zıt anl.: probably, questionablyprecision : kesinlik, doğruluk, açıklık, accuracy,

zıt anl.: imprecision, inaccuracypredator : yırtıcı hayvanpredecessor : 1) ata, cet, ancestor; 2) aynı amaçla

daha önce yapılmış araç, forerunnerpredict : tahmin etmek, öngörmek, anticipate, guesspredictable : önceden söylenebilir, öngörülebilir,

foreseeable, zıt anl.: unpredictableprediction : tahmin, kestirimpredictor : belirleyici, ölçüpredictor : uçaksavar atış noktasını belirleyen aletpredominant : ağır basan, hakim olan, çoğunlukta

olan, en etkili, ruling, prime, prevailing,zıt anl.: minor, subsidiary

predominantly : genelde, çoğunlukla, above all, ingeneral, zıt anl.: least of all

predominate : üstün olmak, hakim olmakpre-eminence : üstünlük, seçkinlik, superiority,

dominance, zıt anl.: inferioritypre-eminent : üstün, seçkin, superior, distinguished,

zıt anl.: inferior, second-ratepreface : önsöz, (fiil ) önsözü olmakpreferably : tercihen, more desirablypreference : tercihprehistory : tarih öncesipremature : erken doğmuş, gelişmemiş,

olgunlaşmamış, immature, undeveloped,unripe, zıt anl.: mature, developed

preoccupation (with) : (zihni bir şey) ile meşgulolma

prescribe : 1) emretmek, kural olarak koymak,enjoin, dictate; 2) (ilaç, tedavi vs.) reçeteyazmak / vermek

prescription : reçetepresence : varlık, (hazır) bulunma, existence,

attendance, zıt anl.: absencepresent : sunmak, takdim etmek, ortaya koymak,

introduce, demonstrate, manifestpresent with : vermek, göstermek, givepresentably : prezantabl / sunulabilir bir şekilde,

suitablypresentation : sunum, sergilemepreservative : koruyucu

preserve : korumak, maintain, conserve, securepress ahead : (zorluklara rağmen) ilerlemek, devam

etmek, push aheadpress conference : basın toplantısıpress-coverage : basına konu olmapressing : acil, ivedi, sıkboğaz edenpressurising : basınç altında tutanpresumably : tahminen, galiba, by reasonable

assumptionpresume : sanmak, tahmin etmek, varsaymak,

believe, suppose, thinkpretended : sözde, gerçek dışıprevail : hüküm sürmek, hakim olmak, yaygın

olmak, be common, dominateprevailing : geçerli, yaygın, hakim olan, dominant,

current, widespread, zıt anl.: unusual, rareprevalent : 1) olagelen, yaygın, common, current,

widespread, zıt anl.: rare, uncommon;2) hüküm süren, etkin, predominant, ruling

prevalent : yaygın, sıkça rastlanan, prevailingprevent (from) : (bir şey)’den alıkoymak, önlemek,

önüne geçmek, hinder, stop, zıt anl.: let, allowpreventable : önlenebilirprevention : önleme, engelleme, avoidance,

protectionpreventive : önleyici, engelleyici, defensivepreviously : önceden, daha önceleri, earlier,

formerly, zıt anl.: subsequentlyprey : avprimarily : öncelikle, aslında, esasen, initially,

essentiallyprimary : birincil, ana, temel, main, principle,

zıt anl.: secondary, subordinateprimate : primat (en gelişmiş ve zeki memeli

gruplarına ait herhangi bir üye)prime (isim) : asıl, baş, başlıca; mükemmel, birinci

kalite, chief; perfectprime (fiil) : harekete hazır hale getirmek, make

readyprimeval : tarih öncesi çağlara ait, başlangıçtan beri

var olan, aboriginalprimitive : ilkel, basit, simple, uncivilisedprinceling : küçük prensprincipally : esas olarak, mainly, chieflyprinciple : ana, esas, main, majorprior (to) : önceden, önceki, precedingpriority : öncelik, precedenceprisoner : mahkum, tutuklu, esir, tutsakpristine : bozulmamış, saf

Page 54: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 53

privatisation : özelleştirmeprivilege : ayrıcalık, concessionprivileged : ayrıcalıklı, imtiyazlı, advantaged,

favoured, zıt anl.: underprivilegedpro- : lehinde, --den yanaproactive : muhtemel sorunları, ihtiyaçları vs.

öngörüp ona göre harekete geçenprobe : araştırmak, incelemek, investigate, exploreproblems of this nature : bu türden sorunlarprocedural : usule aitproceed : 1) ilerlemek, devam etmek, advance,

continue, zıt anl.: stop; 2) (bir şeyden)kaynaklanmak / ortaya çıkmak

processing : işleme, treating, working onproclaim : ilan etmek, açıklamak, declare, announceproduce : ürün, tarım ürünleriproductive : üretken, prolific, fruitful,

zıt anl.: unproductiveproductivity : üretkenlik, output, efficiencyprofit-oriented : kar amacı güdenprofound : derin, büyük, kapsamlı, deep, serious,

intense, zıt anl.: superficialprofoundly : derin, kuvvetli, deeply, thoroughly,

zıt anl.: weakly, superficiallyprofusely : çokça, bolcaprognosis : prognoz (bir hastalığın süresi ve gelişimi

hakkında tahmin)progress : ilerleme, gelişme, advancement,

development, zıt anl.: regressprogress : ilerleme, gelişme, advanceprogressive : 1) ilerici, reformist, zıt anl.:

conservative; 2) (hastalık için) ilerleyen;3) derece derece, tedrici

progressively : gittikçe, gitgide, graduallyprohibit : yasaklamak, forbid, banprohibition : yasak, banproject : planlamak, tasarlamak; yansıtmak,

izdüşürmekprolific : üretken, verimli, doğurgan, productive,

fruitfulprolong : uzatmak, sürdürmek, extend, carry on,

zıt anl.: shortenprolonged : uzun süreliprominence : ün, çarpıcı şey, celebrity, distinctionprominent : öne çıkan, dikkat çeken, remarkable,

outstandingpromise : 1) (bir olguya) işaret etmek, (bir şeyin

olacağını) vaat etmek; 2) söz vermekpromising : umut verici, geleceği parlak, hopeful,

bright, zıt anl.: unfavourable

promote : (reklamla) tanıtmak, desteklemek,advocate, encourage, publicise,zıt anl.: impede, obstruct

prompt : çabuk, acele, speedy, rapid, zıt anl.: late,slow

promptly : çabucak, hızla, kolayca, rapidly, easily,readily, zıt anl.: slowly, late

prone (to) : eğilimli, yatkın, sensitive, susceptible,zıt anl.: immune, resistant

propagate : üre(t)mek, çoğal(t)mak, reproduce,multiply; yay(ıl)mak, spread

propel : itmek, ileriye hareket ettirmekpropeller : itici güçle çalışan; pervaneproper handling : gereği gibi ele alma / halletmeproperly : doğru dürüst, gerektiği gibi, uygun bir

şekilde, correctly, duly, zıt anl.: improperly,unduly

property : özellik, characteristic, featureprophecy : kehanetprophesy : kehanette / tahminde bulunmakproportion : oran, orantı, nispet, percentage,

zıt anl.: disproportionproportionally : orantılı (olarak), relativelyproposal : öneri, teklif, suggestionpropose : önermek, teklif etmek, ileri sürmek,

recommend, offer, suggestproposition : öneri, teklif, suggestionpropulsion : itici güçprose : nesir, düzyazıprosecute : (aleyhine) dava açmak, litigate, sueprosecution : 1) ceza davası, cezai takibat; 2) iddia

makamıprospect : başarı şansı, olasılık, ihtimal, expectancy,

likelihoodprosperity : refahprosperous : refah içinde, müreffehprotection : koruma, shelter, securityprotective : koruyucuprove : 1) (bir şey olduğu) ortaya çıkmak /

anlaşılmak, (proved problematic : problemliçıktı); 2) kanıtlamak, ispatlamak

proverb : atasözüprovide (with) : sağlamak, bulmak, temin etmek,

supply, render, zıt anl.: withholdprovide for : geçimini sağlamak, imkan hazırlamak,

bring up, foster, zıt anl.: neglect, ignoreprovided that : koşuluyla, şartıylaprovision : 1) sağlama, tedarik, sağlanan imkanlar,

supply; 2) hüküm

Page 55: uds sözlük

www.bademci.com

54 - ÜDS Sözlüğü

psychic : psişik, ruhsalpsychosocial : psikososyalpublic apology : kamu önünde özür dilemepublic finance : kamu finansmanıpublication : yayın, basılı metinpublicise : reklamını yapmak, promote, advertise,

zıt anl.: conceal, suppresspull down : yıkmak, demolish, destroy,

zıt anl.: erect, set uppull in : toplamak, gatherpull out of : (bir yerden)’den ayrılmak / çıkmak, quit,

leave, zıt anl.: joinpull through : (bir bela veya hastalıktan) kurtulmak /

kurtarmak, paçayı kurtarmakpull up (to / with) : (diğer bir yarışmacı vs. ile) aynı

düzeye gelmek, (diğerini) yakalamakpulley : makara, kasnakpulmonary : akciğere aitpulse : nabızpump out : dışarı pompalamak, püskürtmekpunching : zımbalamapunitive : cezai, penalpurchase : satın alma, buyingpurely : 1) yalnızca, sadece, exclusively;

2) tamamen, bütünüyle, completelypurgatory : Araf (cennetle cehennem arasındaki

yer)pursue : izlemek, peşine düşmek, aramak, (bir

uğraşı) sürdürmek, chase, trail, seek,zıt anl.: give up, quit

pursuit : izleme, takip, peşinde olma, chase,accomplishment

put a premium on : prim / değer vermekput across : etkili bir şekilde anlatmak / açıklamak /

söylemek, convey, expressput ahead of : (bir şey)’in önüne / ilerisine geçirmekput an end to : (bir şey)’e son noktayı koymak,

onu bitirmekput aside : bir kenara koymak, biriktirmek,

saklamak, save, spareput at risk : tehlikeye atmak, riske sokmakput down : 1) (yere, geri veya aşağı) koymak, lay;

2) yazmak, kaydetmek, enter, make a recordof

put emphasis on : vurgulamak, emphasise, stressput forward : önermek, ileri sürmek, proposeput high on its list of priorities : öncelik listesinin

üst sıralarına koymakput in : (zaman) harcamak, spend

put in its simplest terms : en basit anlatımlaput into effect : yürürlüğe koymak, put into forceput into force : yürürlüğe koymak, put into effectput into practise : uygulamaya koymak / geçmekput like that : o şekilde ele alınırsaput off : 1) (bir şeyden) soğutmak, tiksindirmek,

repel; 2) ertelemek, postponeput on : 1) (elbise vs.) giymek, wear; 2) (ışık vs.)

açmak, turn on; 3) eklemek, addput out : 1) söndürmek, extinguish;

2) sinirlendirmek, upsetput out of : (bir yerden) çıkarmak, dışarı atmakput over : (bir şeyin) anlaşılmasını sağlamakput pressure on : baskı yapmak, (bir şey yapmaya)

zorlamakput right : düzeltmek, yoluna koymak, rectify,

zıt anl.: damage, worsenput through : 1) (başarılı bir) sonuca ulaştırmak,

implement; 2) (telefonda) bağlamak, connectput to good use : iyi bir şekilde kullanmakput to the test : test etmek, teste tabi tutmakput together : bir araya getirmek, birleştirmek,

toplamakput up with : tahammül etmek, dayanmak, toleratepuzzle (fiil) : şaşır(t)mak, hayrete düş(ür)mek,

confuse, bafflepuzzle (isim) : bilmecequalified enough : yeterince vasıflıqualify for : (bir iş) için gerekli niteliklere sahip

olmak, hak kazanmak, be eligiblequalitative : nitel, niteleyiciquantifiable : miktarı belirlenebilir / ölçülebilirquantify : nicelemek, sayıya dökmek, count,

measurequantitative : nicelquantitative trait : nicel özelliklerquarter : makamquarter : yer, yön, çevre, topluluk (kendisinden bir

şey gelen veya beklenen merci)queue : sıra, kuyruk, waiting linequintessence : mükemmel bir örnekquit : bırakmak, vazgeçmek, leave, give uprabies : kuduzrace : yarışracial discrimination : ırk ayrımcılığıracially : ırk yönündenracism : ırkçılıkradiation : yüksek hızlı parçacık veya

elektromanyetik dalgalar yoluyla enerji iletimi

Page 56: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 55

radionuclide : radyonüklid, bir elementin radyoaktifizotopu

rage : şiddetle devam etmek, storm, surgeraid : baskın, akınrain down : (yağmur gibi) yağarak düşmekraise : 1) (para) toplamak, collect, gather;

2) yetiştirmek, büyütmek, nurture, breedrampant : alıp yürümüş, gemi azıya almış, dal budak

sarmış, widespread, uncontrollable,zıt anl.: under control

random : rasgele, tesadüfi, haphazard, accidental,zıt anl.: systematic

range : 1) dizi, sıra; 2) erim, menzil; 3) mutfak ocağırange (from -- to) (fiil) : dizmek, sıralamak,

sınıflandırmak, rate, rank, classify, (bir şey) ile(başka bir şey) arasında değişmek,

rank above / below : (birinden) yüksek / aşağırütbede / düzeyde olmak

rank first : birinci olmak, birinci sırayı almakrank high : üstlerde olmak, (sıralamada) yukarıda

olmakrapid : çabuk, hızlı, tez, quick, zıt anl.: slowrapidly : hızla, çabucak, quickly, fast, zıt anl.: slowlyrare : nadir, az bulunur, scarce, zıt anl.: commonrarely : nadiren, barely, seldom, zıt anl.: often,

frequentlyrarity : nadirlik, seyreklik, infrequency,

zıt anl.: commonness, amplituderash : kurdeşen, isilik, deride ortaya çıkan

kızarıklıklarrate of damage : hasar oranırather than : (bir şey)’den çok / ziyadereach : ulaşmak, varmak, arrive, comereact (to) : tepki göstermek, respondreadily : kolayca, zamanında, seve seve, easily,

promptly, willinglyreadily : hazırda / kolayda (olan şey), promptlyreadiness : hazır olma, çabukluk, isteklilik,

preparednessreasonable : makul, mantıklı, fair, sound,

zıt anl.: unreasonablereasonably : makul oranda / düzeyde, oldukça,

acceptablyreassurance : (birinin) endişelerini gidermeye

çalışma, encouragementrebound : düzelme, recoveryrebound : çarpıp geri sıçramak, geri tepmekrecall : anımsamak, hatırlamak, remember,

zıt anl.: forget

recast : yeniden biçim vermekreceive the blame : suçlamaya maruz kalmak,

suçlanmak, suç onun üstüne kalmakreceived more than his share of praise : payına

düşen övgüden fazlasını aldıreceptacle : kap, hazne, container, holderrecession : (ekonomide) durgunlukrecessive : çekinik, geri plandaki, diğeri tarafından

bastırılan, withdrawing, zıt anl.: dominantrecipe : formül, yöntem; yemek tarifirecipient : alıcı, hizmet görenreciprocating : karşılık gelen, dengi olanreckon : sanmak, düşünmek, saymak, hesaplamak,

think, calculatereclaim : kullanılabilir hale getirmek, regainrecognise : 1) farkına varmak, realise, be aware of;

2) tanımak, identifyrecognise (as) : (olarak) tanımak, remember,

identify, distinguish, zıt anl.: forgetrecognised : kabul görenrecognition : kabul, onay, tanıma, acceptance,

approval, acknowledgement, zıt anl.: refusal,rejection

recognizable : tanınabilir, ayırt edilebilir, discernible,distinguishable

reconcile : uzlaştırmak, aralarını bulmak,harmonise, integrate, zıt anl.: alienate

reconnaissance mission : keşif görevireconsider : tekrar ele almak, yeniden incelemekreconstruct : (kısmen bilinen bir şeyin) bütününü

belirgin hale getirmek, (olayları) yerli yerinekoymak, restructure

reconstruction : yeniden inşa, yeniden yapma /düzene sokma

record-breaking : rekor kıranrecorded history : kayıtlı / yazılı tarihrecount : anlatmak, hikaye etmek, (bir şeyin

öyküsünü) aktarmak, tell, narraterecover : iyileşmek, kendine gelmek, improve, get

well, zıt anl.: deterioraterecoverable : yeniden kazanılabilirrecovery : (hastalıktan, yok olmaktan vs.) kurtulma,

iyileşme, telafi, yeniden elde etme, cure,remedy, retrieval, zıt anl.: deterioration,worsening

recovery ward : ameliyat sonrası kendine gelmeodası

recreational : eğlence türündenrecreational opportunity : eğlenme fırsatı

Page 57: uds sözlük

www.bademci.com

56 - ÜDS Sözlüğü

recruit : 1) asker toplamak, asker yazmak, enlist;2) (bir iş için) eleman aramak, işe almak,employ

recruitment : eleman / personel aramarecurrence : yineleme, tekrarlama, repetitionrecurrent : yinelenen, tekrarlayan, repetitive,

zıt anl.: single, uniquerecurring : tekrarlayan, recurrentrediscovery : tekrar keşfetmeredistribute : dağılımını değiştirmek, yeniden

dağıtmakreduced : (içindeki cevher oranı) azaltılmış,

indirgenmişreef : resif, sığ su kayalığıre-establish : eski haline dön(dür)mek, restorerefer to : 1) başvurmak, turn to, resort to; 2) söz

etmek, bahsetmek, mention, bring upreference : 1) başvuru, kaynak, source; 2) bahis,

remark, mentionrefine : saflaştırmak, arıtmak, düzeltmek, purify,

improverefined : rafine, arıtılmış, zıt anl.: coarse, cruderefinement : arıtma, saflaştırmarefit : yeniden kullanıma hazır hale getirmekreflect : yansıtmak, göstermek, showreflection : yansımarefrain from : çekinmek, sakınmak, kendini tutmak,

abstain from, avoid, zıt anl.: give in, indulgerefreshed : tazelenmiş, canlanmışrefreshingly : canlandırıcı / diriltici / umut verici

şekilde, stimulatingly, zıt anl.: exhaustinglyrefute : (delillerle) çürütmek, yanlışlığını kanıtlamak,

discredit, invalidate, zıt anl.: confirmregain : yeniden elde etmek / kazanmakregard : 1) (as ile birlikte) saymak, gözüyle bakmak,

(olduğuna) inanmak, believe, deem;2) ilgilendirmek, dikkate almak, pay attention,consider

regarding : ile ilgiliregardless of : (bir şey’)e bakılmaksızın, without

considering, in spite ofregister (fiil) : kayıt etmek, tescil etmek, recordregister (isim) : sicil, kayıtregistry : sicil, kayıtregret : pişmanlık duymak, esef etmek, feel sorry,

repent, zıt anl.: welcomeregrettable : üzüntü veren, pişmanlık uyandıran,

unfortunate, pitiful, zıt anl.: desirableregrettably : ne yazık ki, maalesef, unfortunately

regulate : düzene sokmak, düzenlemek, ayarlamak,denetim altında tutmak, adjust, arrange,monitor, zıt anl.: upset, confuse, mess up

regulator : düzenleyici, kural / kanun koyucureign : saltanat, hükümdarlıkreinforce : desteklemek, takviye etmek,

sağlamlaştırmak, güçlendirmek, pekiştirmek,strengthen

reinforced concrete : betonarmereinforcing : destekleyici, takviye edicireinstate : eski mevkiini / görevini geri vermekreintroduce : yeniden tanıştırmak, tekrar piyasaya

sunmak, bir yasa vs.’yi tekrar yürürlüğekoymak

reintroduction : tekrar ortaya çıkmareiterate : tekrarlamak, repeatreject : reddetmek, refuse, deny, zıt anl.: acceptrejected : yadsınmış, reddedilmişrejection : ret, geri çevirmerelapse : sağlığı kötülemek, depreşmek, eski kötü

huylarına geri dönmek, get worserelate to : ile ilgili olmak, ilgilendirmek, have

connection withrelated to : ile ilgilirelative to : görecerelatively : göreceli olarak, nispeten, comparativelyrelativism : bağıntıcılık, görecelikrelay : nakletmek, aktarmak, pass on, transmitrelease (fiil) : (haber, bildiri vs.) basıp yaymak, (filim,

albüm vs.) piyasaya çıkarmak, salıvermek,kurtarmak, issue, discharge, liberate,zıt anl.: detain, imprison

release (isim) : salma, dışarı verme, yayma,discharge

relentless : 1) bitmez tükenmez, endless;2) acımasız, merhametsiz, insafsız, pitiless,merciless

relevance : ilinti, (konuya) uygunluk, ilişki, bearing,connection

relevant : konuyla ilgili, yerinde, appropriate,zıt anl.: irrelevant

reliability : güvenilirlik, credibilityreliable : güvenilir, emin, sağlam, trustworthy,

dependable, zıt anl.: unreliablereliably : güvenilir bir biçimde, trustily,

zıt anl.: unreliablyrelic : kalıntırelief : 1) ferahlama, rahatlatma, alleviation;

2) yardım, help; 3) nöbeti devralan kişirelief supplies : yardım malzemesi

Page 58: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 57

relieve : 1) rahatlatmak, ferahlatmak, alleviate,comfort, zıt anl.: aggravate, intensify;2) kurtarmak, rescue; 3) nöbeti devralmak,

reluctant : isteksiz, gönülsüz, unwilling, hesitant,zıt anl.: willing, eager

reluctantly : isteksizce, gönülsüzce, unwillingly,zıt anl.: willingly, eagerly

rely on : güvenmek, bel bağlamak, depend, entrust,zıt anl.: distrust

REM : uykuda rüyaların görüldüğü süreç, (REM :rapid eye movement)

remain : kalıntıremain uncurtailed : azalmadan kalmakremaining : geriye kalanremarkable : dikkate değer, olağanüstü, notable,

extraordinary, zıt anl.: ordinaryremarkably : dikkate değer bir şekilde, belirgin bir

şekilde, considerably, noticeably,zıt anl.: slightly

remedy (fiil) : çaresini bulmak, düzeltmek, cure,treat, restore

remedy (isim) : çare, ilaç, deva, cure, reliefreminder : hatırlatma, hatırlatıcı şeyremission : hafifle(t)me, azal(t)ma, alleviation,

relaxation, zıt anl.: worseningremnant : kalıntı, arta kalan şeyremote : uzak, etkisini geç gösteren, distantremote-controlled : uzaktan kumandalıremotely : uzaktan, from a distance, zıt anl.: closelyremotely : uzaktan yakından, en ufak ölçüderemotely operated : uzaktan kumandalıremoval : yerini değiştirme, ortadan kaldırmaremove : ortadan kaldırmak, kaldırmak, çıkarmak,

take away, eliminate, zıt anl.: installrender : vermek, sağlamak, give, provide, supplyrenew : yenilemek, onarmak, re-establish, mendrenewable : yenilenebilirrenewable resources : yenilenebilir kaynaklarrenewable-energy : yenilenebilir enerjirenovate : yenilemek, tadilat yapmak, recondition,

restorerenovation : yenileme, tadilatreorder : yeniden düzenlemekrepay : geri vermek, ödemek, return, pay backrepeatedly : tekrar tekrar, defalarca, over and overrepetitive : tekrarlamalı, yinelemeli, recurrentreplace : (başkasıyla) değiştirmek, yenilemek,

change, substitute, supplant

replacement : ikame, yenileme, değiştirme,replasman, yerine koyma

replacement pancreas : yedek pankreasreplenishment : (bir kaptaki eksilmiş olan sıvıyı vs.)

doldurma, yenilemereplica : kopyarepository : ambar, deporepresent : 1) temsil etmek, act as; 2) göstermek,

betimlemek, nedeni olmak, depict, display,correspond to

representation : tasvir, betimlemerepresentative : örnek, tipik, exemplary, typical;

mümessil, temsilcireproduce : 1) kopyalamak, taklit etmek, imitate;

2) üremek, çoğalmak, yavrulamak, propagate,redo, make more

reproduction : üreme, reprodüksiyonreproductive : üreyen, yavrulayan, çoğalan, fruitful,

fertile, zıt anl.: infertilereputable : saygın, respectable, esteemed,

zıt anl.: disreputablereputably : saygın bir şekilde, honourablyreputation : itibar, ad, ün, credit, esteemrepute : ad, şöhretreputedly : sözde, güya, rivayete göre, according to

general beliefrequirement : gereksinim, ihtiyaç, talep, necessity,

claimrequisite : gerekli, (isim ) gerekli şey, necessary,

necessityresemblance : benzerlik, similarity,

zıt anl.: distinctionresemble : benzemek, andırmak, look / be like, take

after, zıt anl.: differ fromresentful : küskün, dargın, gücenik, offendedreserve : saklı tutmakreservoir : hazne, havza, deporeset : yeniden ayarlamak / başlatmakreshape : yeniden şekillendirmek, alterreside : ikamet etmek, oturmak, live, dwellresidency : 1) doktorluk ihtisas devresi;

2) ikametgah, mesken, residenceresidential : yatılıresidual : artık, arta kalan, leftover, remainingresin : reçineresist : direnmek, karşı koymak, withstand, confrontresist : direnmek, karşı koymak, oppose, withstand,

confront, zıt anl.: surrender, yield toresistance : direniş, karşı koyma, opposition

Page 59: uds sözlük

www.bademci.com

58 - ÜDS Sözlüğü

resistant : dayanıklı, dirençli, enduring, hardy,zıt anl.: delicate, tender

resolution : karar, çözüm, decisionresolve : 1) azalmak, iyiye gitmek, recover; 2) karar

vermek, decide; 3) çözmek, solveresolve : 1) çözmek, solve; 2) karar vermek, decide;

3) azalmak, iyiye gitmek, recoverresort : tatil beldesi, dinlenme yeriresort to : (çare olarak bir şey)’e başvurmak, employresource : kaynak, olanak, supply, meansrespectability : saygınlık, dignity, zıt anl.: vulgarityrespective : (birden fazla unsur için) her birinin ayrı

ayrı (özelliklerinden bahsederken), (therespective dangers of flying and driving)

respiration : soluma, hava alıp vermerespiratory : solunumla ilgilirespiratory system : solunum sistemirespite : erteleme, soluk alma, pause, reliefrespond to : tepki göstermek, reactresponse : yanıt, karşılık, tepki, reply, reactionrest on : (bir şey)’e dayanmak, --den destek almak,

count on, depend on, be supported byrest with : (birisinin) sorumluluğunda olmak, be the

responsibility ofrestless : hiç durmayan; huzursuz, hurried; uneasy,

zıt anl.: calm, peacefulrestore : restore etmek, eski haline döndürmek,

fix, reestablish, reconstructrestraint : kısıtlama, (kendini) dizginleme, baskı,

restriction, self-control, suppression,zıt anl.: relief, indulgence

restrict : kısıtlamak, sınırlamak, limit, restrain,zıt anl.: broaden, enlarge

restricted : kısıtlı, sınırlı, limited, confined,zıt anl.: free, unlimited

restriction : kısıtlama, limitationrestrictive : kısıtlayıcı, sınırlayıcı, limitingrestructure : yeniden yapılandırmak, reorganiserestructuring : yeniden yapılandırmaresume : yeniden başlamak, kalınan yerden devam

etmek, restart, carry on, zıt anl.: abandon,suspend

resumption : yeniden başlama, sürdürmeresurgence : tekrar faaliyete geçme, aktif hale

gelme, revivalresurrect : yeniden diriltmek / canlandırmak / ortaya

çıkarmak, reviveresuscitation : yaşama döndürme, canlandırma,

diriltme, revival

retain : tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek, keep,hold, zıt anl.: give up, let go

retain : tutmak, alıkoymak, muhafaza etmek, keep,hold; zıt anl.: give up, let go

retaliation : misilleme, reactionretardation : retardasyon, (zeka vs. için) gerilikretention : alıkoyma, tutma, hatırda tutma, holding,

keeping, memory, zıt anl.: releaseretire : emekliye ayrılmakretirement : emeklilikretract : geri / içeri çek(il)mek, withdrawreturn to favour : (birisinin) şansının dönmesi,

(bir şeyin) yeniden popüler olmasıreturn to power : iktidara dönmekreturn to prominence : tekrar ünlenme / rağbet

görmereturn to the fore : tekrar ön plana çıkmakreveal : göstermek, açığa vurmak, ortaya çıkarmak,

tell, show, disclose, zıt anl.: conceal, hiderevelation : 1) açığa çık(ar)ma, keşif, disclosure,

zıt anl.: covering up; 2) vahiy, ayetrevenue : gelir, kazanç, hasılat, incomereverberate : yankılanmak, aksetmekreversal : (bir siyasi anlayışı, kararı vs.) köklü bir

şekilde değiştirme, (işlerin vs.) tersinedönmesi

reverse : aksi, ters, geri, opposite, contrary,backward, zıt anl.: parallel, same, forward

reversible : geri döndürülebilir, eski halinegetirilebilir, zıt anl.: irreversible

revert to : (bir şey)’e geri gitmek, --e dönmekreview : yeniden gözden geçirmek, yeniden

incelemek, go overrevise : gözden geçirip düzeltmek, modify, (isim :

revision)revitalize : yeniden canlandırmak, diriltmek, reviverevival : yeniden canlanma, diriliş, uyanışrevolt : isyan, ayaklanmarevolution : devrimrevolutionary : devrimci, çığır açan, devrim

niteliğinderevolutionise : devrim niteliğinde değişiklik

yaratmak, tabuları yıkmakrevolve : bir nokta veya eksen etrafında dönmekreward : ödül, prize, zıt anl.: punishmentrewarding : doyurucu, tatmin edici, satisfactoryrhetorical : söz sanatına özgürhyme : uyak, kafiyerich in vitamins : vitamince zengin

Page 60: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 59

rickets : raşitizmrid of : (bir şey)’den kurtarmak, free, relieveridge : dağ silsilesiridiculous : gülünç, saçmaright : düzeltmekright away : hemen, derhal, at once, immediatelyright from the very start : ta en başından beriright / left-wing : sağcı, solcurightly : haklı olarak, correctlyrigidity : katılık, sertlik, strictness, zıt anl.: leniencerigidly : sıkıca, sağlam bir şekilde, stiffly,

zıt anl.: looselyrigorous : özenli, dikkatli, sıkı, kurallardan

şaşmayan, strict, tight, zıt anl.: lax, relaxedriot : ayaklanma, başkaldırma, isyanrioter : isyancı, ayaklanmacı, rebelripe : olgunripen : olgunlaş(tır)mak, maturerise to importance : önem kazanmakritual : ayin, adetrival (isim) : rakip, opponent, competitorrival (fiil) : (birisi) ile rekabet etmek / kadar iyi olmak,

compete withroar : gürlemeroast : fırında pişirmek (et ve diğer yemekler için),

kavurmak (kahve vs.)rob (of) : yağma / talan etmek, elinden almak,

çalmak, yoksun bırakmak, take, stealrobotics : robot bilimrobust : sağlam, gürbüz, güçlü, dinç, sound, strong,

zıt anl.: frail, weakrole model : (başkaları için) örnek alınan kişi veya

şeyrot : çürümek, decompose, go badrotary : dönel, (bir eksen etrafında) dönenrotate : (kendi ekseni veya merkezi etrafında)

dön(dür)mek; (bir işi) sırayla yapmakrough : 1) kaba, takribi, approximate,

zıt anl.: accurate, precise, exact;2) zor, sıkıntılı

roughly : kabaca, yaklaşık olarak, aşağı yukarı,approximately, about, more or less;zıt anl.: accurately, exactly

route : hat, güzergâh, rotaroyalty : 1) imtiyaz / patent / telif hakkı ücreti;

2) krallık, saltanatrubber bullet : plastik kurşunrubber-coated : plastik kaplı

rubbish : 1) saçma, saçmalık, nonsense; 2) çerçöp,döküntü, garbage

ruin : harap / perişan etmek, yıkmak, devastate,destroy, zıt anl.: restore, construct

rule : karar vermek, hükmetmek, judge, deciderule of law : hukuk kuralı, hukukun üstünlüğürule out : yok saymak, ortadan kaldırmak, exclude,

zıt anl.: includeruler : ülke yöneticisiruling : yasa, kural, hükümrun : işletmek, çalıştırmak, yönetmek, operate,

managerun off the same system : aynı sistemi kullanarak

çalışmakrun on : 1) durmadan konuşmak; 2) (zaman)

geçmek, pass; 3) ile çalışmak, operate onrun out (of) : 1) yit(ir)mek, bit(ir)mek, tükenmek,

tüketmek, exhaust, deplete; 2) geçerliliğiniyitirmek, expire

run over : ezmek, taşmak, tekrarlamak, gözdengeçirmek

run through : 1) çabucak tüketmek, israf etmek,use up; 2) delmek, delip geçmek, pierce

run up : art(tır)mak, yüksel(t)mek, rise, raise,increase, zıt anl.: fall, decrease

running costs : işletme giderlerirunning water : (taşıma su değil) evde mevcut su

tesisatından sağlanan surunway : pistrupture : kırmak, yırtmak, break, tear apartrural : köylerde oturanrush (fiil) : koşarak gitmek, acele et(tir)mek, hurry,

zıt anl.: dawdlerush (isim) : koşuşturma, acele etmerushing : hızla akansacrifice : feda etmek, give up, forfeitsafety : emniyet, güvenlik, security, refuge,

zıt anl.: danger, hazardsail : yelkensales literature : satış sloganları, reklam / tanıtım

yazılarısaline injection : tuz enjeksiyonusalmon farming : çiftliklerde somon balığı

yetiştiriciliğisample : örnek, numune, example, specimensampling : örneklemesanction : 1) yaptırım, ceza; 2) onay, kanun, kararsanitary : sıhhi, sağlıkla ilgilisassafras : Amerika’ya özgü bir ağaç

Page 61: uds sözlük

www.bademci.com

60 - ÜDS Sözlüğü

satellite-borne : uyduya yerleştirilmişsatiation : doygunluksatiety : doyum, doygunluk, fullnesssatisfactory : tatmin edici, acceptable, adequate,

zıt anl.: unsatisfactory, poorsaturate : doyurmak, emdirmeksaturated : doymuşsaturation : doyma, doygunluksave up : bir süre içinde yavaş yavaş biriktirmeksay : örneğin, söz gelimiscale : ölçekscaling : pullanma, pul pul olmascan : tarama, yakın inceleme; (fiil ) taramak,

browse, look throughscant : sınırlı, yetersiz, az, limited, inadequate,

zıt anl.: abundant, amplescar : yara izi, yara izi bırakmakscarce : az bulunur, kıt, rare, scantscarcely : nadiren, güçlükle, çok az, barely, hardly,

zıt anl.: enough, sufficientlyscarcity : kıtlık, az bulunma, deficiency, inadequacy,

zıt anl.: abundancescare : korkuscarlet fever : kızıl humma hastalığıscary : korkutucu, ürkütücüscatter : serpmek, saçmak, dağıtmak, yaymak,

dispersescene : manzara, görüntü, sahne, olay, sightscene of disaster : felaket bölgesiscenery : doğal manzarascent : koku, smell, odoursceptic : şüpheci kimsesceptically : kuşkucu bir şekilde, suspiciouslyscepticism : kuşkuculuk, şüphecilikschedule : program, tarifescheduled : programlanmışscheme : hareket planı, proje, düzen, tertip, strategyschizophrenia : şizofrenischolar : bilgin, akademisyenscholarship : 1) bilim; 2) bursschool : ekolscience fiction : bilimkurguscope : kapsam, saha, alan, faaliyet alanı, range,

extent; fırsat, olanakscourge : bela, felaket; kırbaçscouring : aşındırmascrape : sürtmek

scratch : kaşımak, tırmalamakscreen : perdelemekscreening : eleme (belirli niteliklere sahip şey veya

kişilerin tarama sonucu belirlenmesi),perdeleme

screening test : eleme testi, tarama testiscrew thread : vida dişiscript : el yazısıscuba diver : balıkadam (oksijen tüpü ile dalan)sculpt : heykel yapmaksculpture : heykel, heykeltıraşlıkscurvy : iskorbüt (yetersiz vitamin C alımına bağlı bir

hastalık)seabed : deniz dibiseafloor : deniz tabanıseafood harvest : deniz mahsulleriseal : fokseal off : sızdırmayacak şekilde kapamak,

mühürlemek, block offseaport : limanseaweed : deniz yosunusecond year running : üst üste ikinci yılsecondary : ikincil, tali, subordinate, subsidiary,

zıt anl.: fundamental, essentialsecondary condition : ikincil sağlık sorunusecond-rate : ikinci sınıfsecrete : salgılamaksecretion : salgılama, salgısecular : laiksecular : dünyevi; laiksecure : güvence altına almak, ele geçirmek,

sağlamak, ensuresedate : (hastayı operasyon vs. öncesi) uyutmaksedative : sakinleştirici, sedatif (ilaç)sedentary : oturarak geçirilen / yapılansediment : tortu, çökeltisedum : damkoruğu bitkisisee he eats plenty of meat etc. : bol miktarda et vs.

yesin / yedirinsee off : (birini) geçirmek / uğurlamak / yolcu etmeksee through : (zor bir durumda) desteklemek,

yardım etmek, support, helpseed coat : tohum kabuğuseek : aramak, araştırmak, peşine düşmek, look for,

pursue, inquireseek (for) : aramak, araştırmak, look forseeker : arayan kişiseemingly : görünüşe göre, evidently

Page 62: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 61

seep : sızmaksegment : parça, bölüm, kısım, kesim, dilimsegregation : fark gözetme, ayrı tutma, ayrımseize : tutmak, yakalamak, el koymak, ele geçirmek,

grab, catch, zıt anl.: relinquishseize on : alıp kullanmaya hevesli olmak, hook ontoseldom : nadiren, pek az, seyrek, rarely,

zıt anl.: oftenselected : seçilmişselective : seçici (kişi), özellikle itinayla seçilmiş

(şey)selectively : seçicilik gözeterek, titizlikle,

discriminatingly, carefullyself supporting : kendi kendine yeterliself-confidence : kendine güvenself-perception : kendini idrak / algılama / kavramaself-satisfaction : kendinden hoşnut olmaself-sufficient : kendine yeterlisemi-dome : yarım kubbesemi-settled : yarı yerleşiksend for : (birisini) çağırtmak, (bir şey) getirtmek,

summonsend off : (mektup, paket vs.) göndermek, postaya

vermek; 2) yolcu etmeksend out for : (bir şeyin) gönderilmesi için sipariş

vermeksenile : bunaksenior management : kıdemli / üst düzey yöneticilersensation : duyu, duygu, duyarlık; heyecan

uyandıran olay, sansasyon, feeling, emotionsense : algılamak, anlamak, sezmek, perceive,

graspsense of community : cemaat / topluluk / birliktelik

duygususense of pattern : desen anlayışısensibility : ayırt etme yetisi, duyarlılıksensible : mantıklı, akla uygun, aklı başında,

realistic, rational, zıt anl.: foolishsensibly : mantıklı bir şekilde, akıllıca, reasonably,

zıt anl.: foolishlysensitive : duygulu; duyarlı, hassas, alıngan,

emotional; delicate, zıt anl.: insensitive; thick-skinned

sensitivity : duyarlılık, hassasiyet, responsiveness,zıt anl.: insensitivity

sensuous : duyulara hitap eden, exciting, sensualsentence : ceza vermek, --e mahkum etmek, punishsentence : karar, hükümsentence of death : idam kararı

sentiment : duygu, düşünce, emotion, opinionseparation : ayırma, birbirinden uzaklaştırmaseparation : ayrılma, ayırma, break-up, split,

zıt anl.: unificationseparatism : ayrılıkçılıkseptic sore throat : septik farenjitsequence : ardışıklık, birbiri ardına gelme, sıra, dizisequencing : sıraya sokmaserene : berrak, durgun, dingin, huzurlu, tranquil,

peacefulserialization : tefrika halinde yayımlamakserve a purpose : bir amaca hizmet etmekserve as : görevini görmek, --e yaramakserve up : sağlamak, temin etmek, provideservice : hizmet etmek, serveserving : porsiyonsession : oturum, celseset back : (ilerlemesini) geciktirmek, geriye atmak,

delayset down : 1) (kural vs.) koymak / belirlemek, fix,

establish; 2) yazarak kaydetmek, recordset down to : (bir şeyi) bir nedene bağlamakset foot : (bir işe / yere) adımını atmakset in : yerleştirmek, yerine oturtmak, fit into, fix inset in : 1) yerine otur(t)mak, yerleş(tir)mek, fit into,

fix in; 2) kalıcı hale gelmek, becomeestablished

set in motion : harekete geçirmek, başlatmak, startset off : çalıştırmak, başlatmak; (bir işe) girişmek;

yola çıkmak, startset out : başlamak, yola koyulmak, begin,

commence, zıt anl.: stay, haltset over : (bir şeyi bir şeyin) üstüne yatırmak /

koymakset up : kurmak, dikmek, inşa etmek, institute, erect,

build, zıt anl.: destroy, demolishsetback : aksama, başarısızlık, misfortune,

disappointment, zıt anl.: breakthroughsetting : zaman ve mekan, ortam, dekorsettle : 1) (bir yere) yerleş(tir)mek, iskân etmek,

dwell, inhabit; 2) halletmek, çözmek, kararavarmak, conclude, resolve

settle down : uslanmak, yola gelmek, sakinleşmek,calm

settle on : (konusunda) karara varmak, mutabıkkalmak, decide on

settlement : yerleşim yerisevere : sert, katı, şiddetli, ciddi, firm, hard, rigid,

serious, difficult, zıt anl.: soft, mild

Page 63: uds sözlük

www.bademci.com

62 - ÜDS Sözlüğü

severely : sertçe, şiddetle, harshly, sharply,zıt anl.: leniently, softly

severity : sertlik, şiddet, ciddiyet, harshness,seriousness

sewage : pissu, lağım suyu, wastesewerage : kanalizasyonsewing machine : dikiş makinesishaft : şaft, milshallow : sığshare in : pay sahibi olmak, rol almak, participate insharply : sertçe, harshly, sternly, zıt anl.: lightly,

gentlyshatter : 1) paramparça etmek, tuzla buz etmek,

smash; 2) bozmak, harap etmek, ruinshear : kırpmak, (yün) kırkmak, biçmekshearing : kesme, kırkmashed : 1) (bir şey)’den kurtulmak, üstünden atmak,

dökmek, fall off; 2)shed : (ışık vs.) yaymak, diffuse; (yaprak, gözyaşı,

tüy) dökmek, pour forthshed light on : (bir şey)’i aydınlatmaksheep-rearing : koyun yetiştirmesheer : saf, halis, yalnız, ancak, tam, pure, completesheer weight of evidence has swept away all

doubt : somut deliller bütün kuşkuları silipsüpürdü

shell : kabukshelter : sığınmak, take refugeshelter (fiil) : korumak, örtmek; sığınmak, cover;

take refugeshelter (isim) : sığınak, barınak, korunaksheltered : korunmuş, korunaklı, mahfuzshield : korumak, siper olmak, protectshift : kaymak, yönelmek, değişmek, switch, altershoot (fiil) : ateş etmekshoot (isim) : filiz, sürgünshop display material : dükkanda sergilenecek

malzemeshoplifting : dükkanlardan mal çalmashortage : eksiklik, kıtlık, deficiency, scarcity;

zıt anl.: abundanceshortfall : eksik, açık, deficit, shortageshort-lived : kısa süreli, geçicishort-term : kısa vadelishoulder : sırtlamakshow off : gösteriş yapmak, caka satmakshow up : gözükmek, meydana çıkmak, appear,

zıt anl.: disappear

show up : ortaya çıkmak, appearshower : (bir şey)’e boğmak, yağdırmakshrewd : kurnaz, açıkgöz, clever, artful,

zıt anl.: stupidshrine : yatır, türbeshrink : 1) (kumaş vs.) çekmek contract;

2) azal(t)mak, değeri(ni) azal(t)mak, diminishshrinkage : fireshroud : kaplamak, örtmek, gizlemek, gömmek,

bury, conceal, zıt anl.: expose, revealshrubby : çalılıkshun : (bir şey)’den uzak durmak, avoid, evadeshut down : kapamak, faaliyetini durdurmak, close

downsibling : kardeşside-effect : yan etkisidestep : bertaraf etmek, --den kaçınmak, avoid,

bypass, zıt anl.: confront, seeksift out : inceleyerek bir grubu diğer bir gruptan

ayırmak, sort out, classifysight : görüş, görme yetisi, manzara, vision, scenesign language : işaret dilisignificance : önem, importancesignificantly : önemli ölçüde, büyük oranda,

considerablysignify : 1) göstermek, show; 2) anlamına gelmek,

mean, stand forsilent : sessiz, quiet, zıt anl.: audible, loudsimplicity : sadelik, basitlik, plainness,

zıt anl.: difficultysimultaneous : aynı anda, eşzamanlı, concurrentsimultaneously : aynı anda (olan, yapılan),

eşzamanlı, concurrently, synchronicallysincere : içten, samimi, açık yürekli, frank, genuine,

zıt anl.: insincere, falsesingle-storey : tek katlısingly : tek başına, individuallysinister : uğursuz, kötüsink : 1) (değer, seviye vs.) azalmak, decrease;

2) batmaksink into poverty : yoksulluğa düşmeksit on : üstüne oturmak, işlem yapmayı geciktirmeksite : inşaat sahası, şantiye, sit alanısite-specific : mekana özgüsizeable : oldukça büyük, big, large, zıt anl.: small,

tinyskeleton : iskeletskilfully : becerikli bir şekilde, maharetle

Page 64: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 63

skip : (gidilmesi gereken bir yere) gitmemek, (bir işivs.) es geçmek, (okul) asmak, avoid, escape

ski-resort : kayak tatili beldesiskull : kafatasıskylight : dam penceresiskyscraper : gökdelenslab : kalın dilim / levhaslave : esir, köleslavery : köleliksleep aid : uyumaya yardımcı ilaçsleep through : (bir gürültü vs. rağmen) uyumaya

devam etmek, (bir şey boyunca) uyumaksleepiness : uyuklama halislender : ince uzunslightly : az miktarda, yüzeysel, bir parça, a little,

insignificantly, zıt anl.: immenselyslip : kaymak, slide, glideslippage : performans düşüklüğü, kayma, düşüşsloping : meyillislotting : yarık / delik açmaslowdown : yavaşlama, azalma, retardation, declinesluggish : yavaş, durgun, kesat, dragging,

zıt anl.: active, energeticslump : (fiyat, oy, müşteri sayısı vs.’de) düşüşslurred : sözü ağızda geveler biçimdesmall-scale : küçük çaplısmart : yetenekli, brilliantsmelt : madeni eritmeksmog : kirli hava kütlesi, dumanlı sissmoke plume : havada uzanan dumansmother : boğmak, havasız bırakmaksnack on : (bir şeyler) atıştırmaksnore : horlamaksnowflake : kar tanesiso far : şimdiye kadar, şu ana kadar, until now, to

dateso far as : kadar, kadarıyla, as far as, (So far as I

am concerned : Bana kalırsa / göre)so far as possible : mümkün olabildiğinceso long as : sürece, müddetçe, as long assoar : yükselmek, artmak, (yukarıya) fırlamak;

süzülerek uçmak, ascendso-called : 1) sözde; 2) denilen, adı verilen (fazlaca

bilinmeyen şeyler için)socket : oyuk, yuvasoften : yumuşatmaksoil : toprak(lar)solar : güneşle ilgili

solar-type : güneş benzerisolely : sadece, tek başına, only, merelysolicitor : avukatsolid : 1) sağlam, güvenilir, sound, reliable,

zıt anl.: unreliable; 2) bütünsolid wood : masif ahşapsolidity : elle tutulur olma, belli bir şekle sahip olmasolo : tek başına (yapılan gösteri vs.)solvable : çözülebilir, halledilebilir, resolvable,

zıt anl.: insolvablesooner or later : er (ya da) geçsoot : is, kurumsooty : isli, kurumlu, duman rengisophisticated : ince zevk sahiplerine hitap eden,

ileri düzeyde, gelişmiş, komplike, rafine,elaborated, refined, zıt anl.: naive

sophistication : olgunlaşma, gelişmişliksort out : 1) düzenlemek, sınıflandırmak, classify;

2) (sorun vs.) çözmek, yoluna koymak, settle,solve

sound : sağlam, sağlıklı, esaslı, güvenilir, solid,healthy, reliable, zıt anl.: unhealthy, unreliable

sound barrier : ses duvarısource : kaynak, köken, origin, rootsouring : ekşime, bozulmasovereignty : egemenlik, dominionspace port : uzay limanıspace shuttle : uzay mekiğispace-bound : uzayda mahsur kalmışspan : 1) süre, duration, term, 2) (fiil ) (bir süreyi)

kapsamak, bir yandan bir yana uzamak,stretch 3) köprünün ayakları arasındaki açıklık

spare : (tatsız bir şeyden) kurtarmak, relieve / savefrom

sparingly : tutumlu bir şekilde, thriftily,zıt anl.: extravagantly

spark (fiil) : tetiklemek, kışkırtmak, trigger, provokespark (isim) : kıvılcımsparklingly : pırıltılı bir şekilde, brilliantly, glowinglyspatial tasks : uzamsal işler (uzaklık, yön, alan gibi

mekana veya içindekilere ait özelliklerikavramayı gerektiren işler)

special effects : özel efektlerspecialisation of labour : işgücünün uzmanlaşmasıspecialisation : uzmanlaşmaspecialty : uzmanlık alanı, professionspecies : (hem tekil hem çoğul) cins, türspecific : belirli, distinct, particular, zıt anl.: general

Page 65: uds sözlük

www.bademci.com

64 - ÜDS Sözlüğü

specifically : özel olarak, özellikle, especially,particularly, zıt anl.: generally

specified : belirlenmişspecify : 1) belirtmek, indicate; 2) koşul olarak öne

sürmek, stipulatespectacular : muhteşem, harika, görkemli,

wonderful, astonishingspectator : seyirci, izleyicispeech defect : konuşma bozukluğuspeed up : hızlandırmak, çabuklaştırmak,

accelerate, zıt anl.: delay, retardspeedboat : sürat motoruspeedily : hızlı / çabuk bir şekilde, fast, quickly,

zıt anl.: slowlyspell : 1) süre; 2) nöbetspend on : (bir şey için) para harcamakspending power : alım gücüsperm whale : kaşalot balinasısphere : alan; kürespice : baharatspicy : baharatlıspin : 1) dön(dür)mek, (yün, pamuk vs.) eğirmek,

örmek, turn, rotate, 2) daireler çizerek dikinedüşme

spiral nebula : sarmal yapılı yıldız takımıspirit : ruh, anlam, gayret, hevesspirometer : nefes ölçer, spirometresplendid : harika, muhteşem, beautiful, gorgeoussplit : çatlamak, yarmak, bölmek, break up, come /

pull apart, zıt anl.: joinspoil : boz(ul)mak, berbat etmek, ruin, impair,

zıt anl.: enhance, helpsponge : süngerspontaneity : kendiliğinden oluşspontaneous : kendiliğinden olan; spontane, anında

yapılan, unplanned, automatic,zıt anl.: planned, calculated

spontaneously : aynı andasporadically : münferit, dağınık, düzensiz, tek tükspot (isim) : seçmek, görmek, (yerini) bulmak,

detect, locatespot (fiil) : nokta, küçük yerspouse : (evlilikte) eşspread (fiil) : yayılmak, yaygınlaşmak, dağılmak,

expand, zıt anl.: shrinkspread (isim) : yayılma, yaygınlaşma, expansion,

zıt anl.: reductionspring from : (bir şey)’den kaynaklanmak, originate,

emerge

spring up : türemek, birdenbire meydana gelmek,emerge, zıt anl.: disappear, fade

spring-loaded : yay ile kurulmuşspur : mahmuzlamak, dürtüklemek, teşvik etmek,

incite, triggerspy : casussqueeze : ezmek, sıkmak, suyunu çıkarmak,

zorlayarak almak, press, extract, extortsqueeze into : dar bir geçitten içeri girmek,

sıkışarak girmekstabilize : sabitle(n)mek, dengele(n)mek,

otur(t)mak, settle, balancestable : istikrarlı, kararlı, sabit, sağlam, steady,

zıt anl.: variablestaged play : sahnelenmiş oyunstaggering : çok şaşırtıcı, neredeyse inanılmazstagnant : durgunstained : lekelenmişstamp out : yok etmek, eradicatestance : tutum, duruş, attitude, approachstand accused of : suçlanır durumda olmak,

sorumlu tutulmakstand for : simgelemek, yerine geçmek, signify,

representstand in awe : korku ve hayranlık duymakstand to reason : makul olmak, akla yatmakstand up to / against : karşısına dikilmek,

korkusuzca karşı çıkmakstandstill : durma noktasıstaple : temel (gıda vs.) maddesistarboard : sancak tarafı (sağ)stark : gerçekleri (olduğu gibi) yansıtan, sade,

katıksız, absolute, downright, zıt anl.: fuzzy,indistinct

starkness : ıssızlık, çıplaklık, boşlukstart off : başlamak, başlangıç yapmak, begin, set

off, zıt anl.: finish, endstart out (as) : (olarak) çalışmaya başlamakstart up : (bir işe) başlamak, (iş) kurmak, begin (a

business)startling : çok şaşırtıcı, astonishing, amazing,

zıt anl.: ordinary, dullstarvation : şiddetli açlık, açlıktan ölmestarve : çok acıkmak, açlıktan ölmekstarving : açlık çeken, açlık çekmestate assets : devlet malları / varlıklarıstate of affairs : işlerin durumu, keyfiyetstate of emergency : acil durumstate of war : savaş hali

Page 66: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 65

statesman : devlet adamıstationary : hareketsiz, yerinde duran, kıpırdamayanstationery : kırtasiyestatue : heykelstature : 1) başarı sonucu kazanılmış önem, ün;

2) boy, pos, endamstatute : kanun, yasa, tüzük, kuralsteadily : tutarlı, istikrarlı, devamlı, invariably,

regularly, zıt anl.: falteringlysteady : tutarlı, istikrarlı, sabit, değişmeyen, devamlı,

sağlam, stable, consistent, zıt anl.: unsteady,shaky

steal a glance / glances at : çabuk ve farkettirmeden bir bakış / bakışlar atmak

stealthy : kendini fark ettirmeyen, sinsi, sessiz,secretive, silent

steam room : buhar odasısteer : (direksiyon, dümen vs. ile) yön vermekstem : sapstem cell : kök hücrestem from : (bir şey)’den gelmek / kaynaklanmak,

originate fromstep out : dışarıya adımını atmakstep up : hızlandırmak, speed upstickiness : yapışkanlıkstiff : katı, sıkı, hard, rigid, zıt anl.: easy, slackstiffness : sağlamlık, dayanıklılık, sertlik, firmness,

rigidnessstifle : boğmak, bastırmak, gelişmesini engellemek,

choke, prevent, suppressstifling : boğucustill : dingin, durgun, hareketsiz, sessiz, calm, stable,

silent, zıt anl.: activestillborn : ölü doğmuşstimulant : uyarıcı, uyarıcı maddestimulate : uyarmak, teşvik etmek, excite, inspire,

motivate, zıt anl.: discouragestimulating : canlandırıcı, uyarıcı, reviving,

invigoratingstimulation : teşvik, uyarmastimulus : uyarım, uyarıcı şeystink bomb : kötü koku bombasıstipulate : şart koşmak, condition, specifystipule : yaprak sapının dibindeki çift yaprakçıkstir up : kışkırtmak, bulandırmak, karıştırmak,

provokestock market : borsa, hisse senedi piyasasıstockbroker : borsa simsarıstoke : ateşe kömür atmak

stomach upset : mide bozukluğustore up : depolamakstorehouse : depostorm : şiddetle saldırmak, fırtına gibi esmek, ragestow away : (gemide, uçakta) gizlice yolculuk etmekstowaway : kaçak yolcustraight away : derhal, hemen şimdistraighten : (eğri iken) düzel(t)mekstraightforward : 1) basit, kolay, simple,

zıt anl.: complicated; 2) apaçık, gizlisi saklısıolmayan, açık sözlü, candid, zıt anl.: evasive

strain (fiil) : 1) germek, gerginleştirmek, stress,stretch, zıt anl.: relax; 2) (kendini) zorlamak,çok gayret etmek, strive, struggle, zıt anl.: laze

strain (isim) : gerginlik, stres, stress, tensionstrait : boğazstrangely : işin tuhafı, gariptir kistrap : kemerle bağlamakstream : 1) akım; 2) dere, çaystrengthen : güçlendirmek, sağlamlaştırmak,

reinforce, invigorate, zıt anl.: weaken,undermine

strenuous : yorucu, ağır, zor; gayretli, tiring, heavystress : vurgulamak, altını çizmek, emphasise,

underlinestretch (fiil) : ger(il)mekstretch (isim) : (zaman) dilimi; bölüm, kısım, parçastretch (into) : (boyunca) uzamak, yayılmakstrict : 1) tam, birebir, exact; 2) sert, katı, sıkı,

kurallara tam olarak uyan, tight, rigorous,zıt anl.: lax, relaxed

strict symmetry : tam bir simetristrictly : tartışmasızca, tamamen, exclusively,

entirelystrictly speaking : doğrusunu söylemek gerekirsestricture : kınama, yerme, criticism, condemnationstrike (fiil) : 1) bulmak, ulaşmak, come upon,

discover; 2) çarpmak, etkilemek, etkibırakmak, affect, move

strike (isim) : grevstrike up : (bir şeye, özellikle müzik çalmaya)

başlamak, beginstriking : göze çarpan, dikkat çeken, göz

kamaştıran, astonishing, outstanding,zıt anl.: ordinary

striking a good bargain : iyi bir ticaret yapmak, iyikar elde etmek

stringer : geçirgen kayastrip : hava sahası şeridi

Page 67: uds sözlük

www.bademci.com

66 - ÜDS Sözlüğü

strip (of) : soymak, çıkarmak, sıyırmakstrive : çabalamak, gayret etmek, uğraş vermek,

struggle, endeavourstroke : felç, inmestructural : yapısalstructure : yapıstructured : yapısal, yapılandırılmışstructured : biçimlendirilmiş, yapısallaştırılmışstud (fiil) : çıtçıtla iliştirmek, tutturmakstud (isim) : dikme, saplama, saplanmış çubukstunning : nefis, hayret vericistunningly : akıl almaz (şekilde, boyutlarda vs.)sturdy : sağlam, dayanıklı, gürbüz, sağlam, firm,

solid, zıt anl.: weakstylistic : üslupsal, üslup ile ilgilisubconscious : bilinçaltısubdue : (bir korkuyu, isteği vs.) bastırmak,

suppresssubject : denek, kobay; konu, mevzusubject matter : konusubject to : tabi, maruz, conditional, dependingsubjective : öznel, sübjektif, personal, zıt anl.:

objectivesubmarine : denizaltı, deniz dibisubmerge : batırmak, daldırmak, su altında

bırakmaksubmerged : suya batmış, su altındasubmersion : suya batma / dalma, sular altında

kalmasubmission : 1) arz, sunma, presentation;

2) teslimiyet, boyun eğme, surrender, yieldingsubmit : 1) arz etmek, sunmak, present; 2) boyun

eğmek, teslim olmak, surrendersubscription : aboneliksubsequent : sonraki, sonra gelen, (zaman ya da

sıra olarak öncekini) takip edensubsequently : sonraları, daha sonra, afterwards,

zıt anl.: previouslysubside : dinmek, azalmak, diminish, ease off,

zıt anl.: risesubsidence : göçük, çöküntüsubsidize : sübvansiyonla desteklemek, (kısmen)

finanse etmeksubsidy : sübvansiyon, mali yardım / desteksubsistence : (kıt kanaat) geçinme, ekmek kapısı,

livelihood, sustenancesubsistence production : temel ihtiyaçlar için

üretimsubsoil : yüzeyin hemen altındaki toprak

substance : 1) madde, material, entity; 2) öz, esas,asıl anlam, essence

substantial : önemli, bol, important, amplesubstantially : önemli ölçüde, oldukça çok,

considerablysubstantiate : kanıtlamak, ispat etmek, prove,

confirm, establish, zıt anl.: disprove, denysubstitute (fiil) : yerine koymak, ikame etmek,

exchange, replacesubstitute (isim) : (bir şeyin veya kişinin) yerine

geçen, yedek, replacement, reservesubstratum : alt tabaka, temelsubtle : ince, narin, fark edilmesi zor, delicate,

insidioussubtlety : incelik, ince ayrıntı, delicacy, detailsubtly : azıcık, belli belirsiz, slightlysubtropics : yarı tropik bölgeler, tropik bölgelere

yakın bölgelersuburban : banliyöye ait, banliyöde bulunansucceed : 1) takip etmek, izlemek, --den sonra

gelmek, follow, zıt anl.: precedesuccession : birbirini izleme, dizi, sequencesuccessive : peş peşe, ard arda, consecutive,

zıt anl.: interruptedsuccessively : peş peşe / üst üste / arka arkaya

gelen, olan, consecutivelysuccumb : yenilmek, teslim olmak, surrender, give

in, submit, zıt anl.: conquer, resistsuck away : emip uzaklaştırmak / götürmeksuds : köpüksuffer (from) : (bir hastalığın vs.) sıkıntısını çekmek,

(bir şey)’den zarar görmeksuffering : ıstırap, acı, dert, çile, cefa, eziyet, misery,

painsufficient : yeterli, enough, adequate,

zıt anl.: insufficient, inadequatesufficiently : yeterince, enough, adequately,

zıt anl.: insufficientlysuggest : 1) izlenimini bırakmak, hissini vermek,

indicate, imply; 2) ileri / öne sürmek, önermek,advise, propose

suggestion : öneri, ileri sürülen fikir, advicesuicide : intiharsuicide attack : intihar saldırısısuicide, both committed and attempted : hem

gerçekleşen hem de girişilen intiharsuit : uygun gelmek / düşmek, --e göre olmak, be

appropriate, fit insuitably : uygun bir şekilde, gereği gibi,

appropriately

Page 68: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 67

suited to : (bir şey)’e uygun olmaksum up : özetlemek, summarisesuperb : enfes, fevkalade, mükemmel, first-rate,

excellent, zıt anl.: poorsuperbly : enfes / mükemmel bir şekilde, excellently,

zıt anl.: poorlysuperdam : büyük barajsuperficial : 1) derin olmayan, yüzeysel, shallow,

external, zıt anl.: deep, profound; 2) sahte,özensiz, gelişigüzel, false, inattentive,zıt anl.: genuine

superficially : yüzeysel olarak, lightly, partially,zıt anl.: profoundly, thoroughly

superflous : gereksiz, lüzumu olmayan,unnecessary

superior : üstün nitelikli, kaliteli, üstün, better,high-class, zıt anl.: inferior, worse

superiority : üstünlük, dominance, supremacy,zıt anl.: inferiority

supernatural : doğaüstüsupersede : (yeni bir şey eskisinin) yerini almak,

replace, take oversuperstition : batıl inanç, hurafesuperstitious : batıl itikatlısupervision : gözetim ve denetim, superintendence,

administrationsupplant : yerini almak, yerine geçmek, replacesupplement (fiil) : (etkisini) arttırmak, enrich,

reinforcesupplement (isim) : ek, tamamlayıcı şey, additivesupplier : tedarikçisupplies : erzak, malzemesupply : stok, rezerv, arz, stock, reservesupportive : destekleyicisuppress : bastırmak, durdurmak, çıkmasını

önlemek, restrain, withhold, zıt anl.: encouragesuppression : gizli tutma, durdurmasupremacy : üstünlük, egemenlik, domination,

superioritySupreme Court : Temyiz Mahkemesi, Yargıtaysurface : su yüzüne çıkmak, görünmek, ortaya

çıkmak, emerge, appear, come up,zıt anl.: submerge, sink, disappear

surface treatment : yüzey işlemlerisurge : aniden yükselmek, soar, climbsurpass : geçmek, geride bırakmak, exceed,

overweigh, zıt anl.: fall behindsurplus : fazlalık, artakalan miktar, excess,

zıt anl.: shortage

surpress : baskılamaksurround : çevrelemek, çevirmek, kuşatmak,

enclose, bordersurrounding : çevresindeki, etrafındaki, encirclingsurveillance : gözetleme, gözetimsurvey (isim) : anket, inceleme, genel bakış, inquiry,

scrutiny, scan, reviewsurvey (fiil) : inceleme / araştırma yapmak, etüt

etmek, examine, observesurvive : ayakta / sağ kalmak, yaşamayı

sürdürebilmek, live on, remain, zıt anl.: diesurvivor : (bir kaza, afet vs. sonrası) sağ kalan,

kurtulansusceptibility (to) : dirençsizlik, kolay hedef olma,

yatkınlık, vulnerabilitysusceptible : kolaylıkla etkilenen, dirençsiz,

vulnerable, non-resistant; zıt anl.: resistantsuspect (fiil) : kuşku duymak, have doubt,

zıt anl.: knowsuspect (isim) : şüpheli, sanık, zanlısuspend : askıya almak, postpone,

zıt anl.: continue, sustainsuspended : (bir sıvı içinde) asılı kalmışsuspension bridge : asma köprüsuspicious : kuşkulu, şüpheli, doubtful,

zıt anl.: trustworthysustainable : çabuk tükenmeyen, kolay bulunur;

sürdürülebilir, adequate; maintainablesustained : sürdürülen, belli bir sıklıkla, ara

vermeden yapılan, maintainedsustained release : gereken dozu başta verip sonra

isteğe bağlı aralıklarla bu dozajı sürdürentabletlere verilen ad

swallow : yutmakswamp : bataklıksweep across : (boyunca) süpürülmek,

sürüklenmeksweep along : (rüzgar, akıntı vs. sayesinde) kolayca

ilerlemek, akıp gitmeksweeping : geniş alanlara yayılmışswell : şişmek, kabarmak, expand, zıt anl.: contractswell(ing) : şişme, şişkinlik, kabarmaswiftly : hızla, süratle, çabucak, quickly, speedilyswiftness : çabuklukswollen : şiş, şişmiş, distendedswollen joint : şişmiş eklemsycamore : çınar, Frenk incirisyndicalism : sendikacılık (özellikle genel grev

yoluyla üretim araçlarını işçi örgütlerinedevretmeye çalışan siyasi hareket)

Page 69: uds sözlük

www.bademci.com

68 - ÜDS Sözlüğü

synonymous : anlamdaşsyntactic : sözdizimselsystem operation : sistemin çalıştırılmasıtabulate : cetvel / tablo haline getirmektackle : (bir sorunu) ele almak, çözmeye çalışmak,

deal with, work on, zıt anl.: avoidtailor : (isteğe / ihtiyaca göre) biçmek,

şekillendirmek, shape, adjusttake a firm stand against : kararlılıkla karşı çıkmaktake a heavy toll of : çok zarar vermek, büyük bir

kayba neden olmaktake a huge step forward : çok büyük ilerleme

kaydetmektake a look at : bakmak, gözden geçirmektake a new turn : yeni bir dönemece gelmek, yeni

bir şekle bürünmektake action : harekete geçmek, önlem almak,

intervenetake after : 1) (birine fiziki olarak) benzemek,

resemble; 2) (biri gibi) davranmak, do as onedoes, zıt anl.: differ from

take back : 1) (bir sözü, malı) geri almak; 2) anılaragötürmek, bring back

take by surprise : gafil avlamaktake car accidents, for instance : örneğin araba

kazalarına baktake care of : gözetmek, bakmak, attendtake cue : işaret / sufle almaktake down : 1) sökmek, parçalara ayırmak,

dismantle; 2) kibrini kırmaktake effect : geçerli olmak, yürürlüğe girmek, come

into force, go into effect, zıt anl.: annul, repealtake for granted : doğal karşılamak, olmuş farz

etmektake hold : (bir yere) yerleşmek, (bir yeri) eline

geçirmektake in excess : aşırı miktarda, fazla almaktake into account : dikkate almak, hesaba katmak,

göz önünde tutmak, allow fortake into consideration : dikkate almak, göz

önünde bulundurmak, keep in mindtake it in turn to lead : sırayla liderlik yapmaktake on : 1) girişmek; 2) (işi, sorumluluğu, görevi vs.)

üstüne almak, kabul etmek, undertake;3) işe almak, employ

take out : (belge, evrak, sigorta poliçesi vs.) eldeetmek, satın almak, obtain

take over : 1) (bir şeyin) yerini almak / yerinegeçmek, replace, supersede; 2) (yönetimi,nöbeti vs.) devralmak, assume; 3) egemenolmak, predominate, zıt anl.: abandon, obey

take part in : (bir şey)’e katılmak, --de yer almak,participate, join in

take place : olmak, meydana gelmek, happen, occurtake pride in : (bir şey)’den gurur duymaktake something at its face value : bir şeyin değerini

sorgu sual etmeden söylendiği gibi kabuletmek

take steps : önlem almak, girişimde bulunmak, (bellibir hedefe yönelik olarak) adımlar atmak

take the lead : başa geçmektake things easy : aldırmamak, dert etmemektake to : alışkanlık edinmek, hoşlanmaya başlamak;

(bir yere) gitmektake up : 1) ele almak, başlamak, start; 2) (gaz, sıvı)

tutmak, içine almak, absorb; 3) (süre)doldurmak, kullanmak

take up with : 1) (biriyle) tartışmak üzere bir konuortaya atmak; 2) arkadaş olmak

takeoff : havalanma, kalkıştakeover : devralmatamper with : oynamak, kurcalamak, fiddle with,

manipulatetangible : elle tutulur, somut, real, concrete,

zıt anl.: intangible, conceptual, abstracttanning : (ciltte) bronzlaşmatap into : hatta girmektapeworm : tenyatarget : hedef, amaç, goal, aimtarget (fiil) : hedeflemek, amaçlamak, aimtarget (isim) : hedef, amaç, goal, aimtarget group : hedef kitletariff : ithalat veya ihracat üzerine konan vergitask : iş, görev, ödev, job, duty, worktask force : özel görev kuvvetitask-specific : göreve / işe özeltaut : gergintaxiing : uçağın bir arabayı izleyerek terminale

yanaşmasıtear : gözyaşıtedious : can sıkıcı, usandırıcı, dull, boring,

tiresome, zıt anl.: interesting, entertainingteem with : ile dolu olmakteens : 13 ila 19 arasındaki yaşlar ya da 13-19

yaşları arasındaki kişilertemperament : mizaç, huy, tabiat, yaradılış,

dispositiontemperate : ılımantemple : tapınaktemporarily : geçici olarak, for the time being,

zıt anl.: permanently

Page 70: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 69

temporary : geçici, interim, provisional, transitory,zıt anl.: permanent

tempt : ayartmak, kandırmak, imrendirmek,cezbetmek, lure, charm

tenable : savunulabilir, makul, defendable,reasonable

tend (to) : eğiliminde olmak, be disposed to, belikely to

tendency : eğilim, inclinationtenderness : sevecenlik, şefkat, kindness, affectiontense : gergintension : gerilim, stress, strain, zıt anl.: calmness,

relaxationtension : gerilme kuvvetitensioning : germe eylemitentacle : ince uzun kavrama / dokunma organıterminal : son, nihai, last, finalterminate : son vermek, sona ermek, bit(ir)mek,

bring to an end, finish, start, begintermination : bitiş, sona erişterms : koşullar, şartlar, conditionsterrain : arazi, bölge, mıntıkaterrestrial : yer yuvarlağına ait; karasal, karada

yaşayan, temporal, zıt anl.: cosmicterribly : son derece, awfullyterritory : toprak, alan, bölgeterrorize : korkutmak, yıldırmaktetanus : tetanostexture : desen; sertlik derecesitexture : yüzey, bünye, yapı, characteristicThank goodness! : Allah’a şükürthanks to : sayesinde, owing tothere is nothing in the least wrong with him : en

ufak bir rahatsızlığı bile yokthat’s news to me : bu benim için yeni bir haberthat’s not often enough : çoğunlukla bu yetersiz

kalırthaw (isim) : erime, çözülmethaw (fiil) : (donmuş şey) erimek, çözülmekthe absence of hope stands in the way of

recovery : umudunuz yoksa iyileşme gecikirthe course of history : tarihin akışıthe highest pitch of mastery : uzmanlaşmanın en

yüksek noktasıthe now : içinde bulunulan anthe registrar : 1) İngiltere’de orta konumda hastane

doktoru (stajyere üst, uzman doktora ast);2) kayıt memuru

the wild : yabani hayat / çevre

theistic : tanrıcılığa aittheme : tematherapeutically : töropatik, tedavi amaçlıthereby : öylece, öylelikle, by that means, because

of thatthicken : kalınlaşmakthicket : fundalık, çalılıkthink out : (bir şeyi) ayrıntılı ve özenli bir biçimde ele

almak, incelemekthirst : susamathorough : tam, baştan aşağı, complete, whole,

zıt anl.: partialthoroughly : tam olarak, tamamen, baştan aşağı,

completely, wholly, zıt anl.: partiallythread-like : iplik benzerithreadworm : kıl kurduthreat : tehdit, warningthreaten : tehdit etmek, gözdağı vermek, warn,

jeopardise, zıt anl.: relieve, protectthreatening : tehdit edici, menacingthreefold : üç yönlüthreshold : kapı eşiği, giriş, başlangıç, opening,

beginningthrill : heyecanthrive : istikrarlı bir şekilde büyümek, gelişmek,

prosper, flourishthroughout : boyuncathrow in : eklemek, addthrow light on : aydınlatmak, açıklığa kavuşturmak,

clarify, explainthumb-sucking : (çocuklarda) parmak emmethunder : gürlemekthus : böylece, bu yolla, bu nedenle, thereforetick : kenetidal : gelgit ile ilgilitidal pull : gelgit çekimitidal range : gelgit olayında suyun yüksekliği /

derinliğitidally driven currents : gelgitle oluşan akıntılartide : gelgit, med cezirtie to : bağlamak, ilişkilendirmek, connect, linktile : seramik, fayans, kiremittilted : yatık, eğimlitimber : kerestetimber-rich : keresteden yana zengintime-consuming : zaman alıcıtimely : zamanındatiny : küçücük, minicik, minuscule,

zıt anl.: enormous, huge

Page 71: uds sözlük

www.bademci.com

70 - ÜDS Sözlüğü

tireless : bitmez tükenmez, yorulmak bilmez,energetic, vigorous, zıt anl.: weary, worn out

tissue : dokuto a certain extent : bir yere kadar, to some extentto a great extent : büyük orandato a very insignificant extent : çok az / önemsiz bir

orandato and fro : bir yandan öbür yana, bir aşağı bir

yukarı, back and forthto back claims : iddialara arka çıkmakto grind : öğütmek, çekmekto invade : saldırmak, istila etmekto my way of thinking : benim düşünce tarzıma

göreto some extent : bir yere kadar, to a certain extentto start with : ilk evvela, ilk önce, örneğinto such an extent that : o kadar ki, o derece kito that effect : bu hususta, bu mealdeto the contrary : tersine, aksineto the exclusion of : (bir şey)’i hariç tutacak /

dışlayacak kadarto the fore : öne çıkmışto what extent : ne derece, nereye kadartoddler : yeni yürümeye başlayan çocuktolerate : 1) katlanmak, dayanmak, endure, bear;

2) hoş görmek, müsamaha etmek, allowtomb : mezar, lahit, türbetomb-figures : mezar figürleritonnage : tonaj, tonilatotop (fiil) : en üste çıkmak, başa geçmektopmost : en üsttop-security : üstün güvenliğe sahiptorment : eziyet etmek, azap çektirmek, işkence

yapmak, plague, torture, zıt anl.: please,delight

tormented : eziyet edilmiş, azap çekmiştorrid : ateşli, sensuous, hot, zıt anl.: cold, frigidtortured : işkence edilmiş, acı dolu, kederli,

anguishedTory : İngiltere’deki Muhafazakar Parti’nin 1832

yılından önceki adıtouch-down : uçağın pistle temas etmesitouch-screen : dokunmatik ekrantouch-sensitive : dokunmaya duyarlı, dokunmatiktouchstone : denek taşı, mihenk taşı, kriter, ölçüt,

benchmark, criteriontrace (fiil) : (ipuçları vs.) izleyerek saptamak /

bulmak, track, trail

trace (isim) : iztrace back : geriye / eskiye doğru izini sürmek /

bulmaktrace mineral : insan vücudunun çok az miktarlarda

gereksinim duyduğu mineraller, micro mineraltrack (fiil) : izlemek, iz sürmek, izini takip etmek,

pursue, trailtrack (isim) : raytrack back : geriye doğru iz sürmek, kaynağını

araştırmaktrack down : izleyip bulmak / yakalamak, pursuetraction : götürme, çekmetrade-union : işçi sendikası, labour-uniontraditionally : geleneksel olarak, conventionallytrain tracks : tren raylarıtraining ground : eğitim alanıtrait : özelliktransaction : işlem, action, deedtranscultural : kültürler arasıtransform (into) : dönüştürmek, değiştirmek,

change, convert, zıt anl.: preservetransformation : dönüştürme, dönüşüm, conversiontransient : gelip geçici, transitory, zıt anl.: permanenttransiently : gelip geçici olarak, transitory,

zıt anl.: permanentlytransition : geçiş, değişim, passagetranslocation : yer değiştirme, başka yere nakiltransmissible : geçmesi / bulaşması olasıtransmission : iletim, aktarım, yayılmatransmit : iletmek, aktarmak, (hastalık) bulaştırmak,

carry, conveytransparent : saydamtransverse : çaprazlama, eninetrap (fiil) : kapana kıstırmak, tuzak kurarak

yakalamaktrap (isim) : kapan, tuzaktreacherous : tehlikeli, güvenilmez, hain, kalleş,

dangerous, unsafetreat : 1) davranmak, muamele etmek, behave, act;

2) tedavi etmek, curetreatment : 1) işlem, işleme, muamele; 2) tedavitreaty : antlaşmatremendous : muazzam, enormoustremendously : son derece, çok büyük çapta,

greatly, enormously, zıt anl.: slightlytremor : titreme, ürperme, sarsıntı, quiver, trembletrench : çukur, hendektrial : 1) (mahkemede) duruşma, court action,

litigation; 2) deneme, sınama, experiment

Page 72: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 71

tribal : kabileye aittributary : ırmak ayağı (ırmağa karışan akarsu)trick (isim) : hile, üçkağıt, triktrick (fiil) : kandırmak, tuzağa düşürmektrick into : (birini) tuzağına düşürmek, kandırarak

(bir şey yapmaya) yöneltmektrigger (fiil) : tetiklemek, harekete geçirmek,

başlatmak, ateşlemek, activate, sparktrigger (isim) : tetik, bir şeyin tetikleyicisi / nedenitrimester : üç aylık dönemtriumph : 1) zafer, yengi, victory; (fiil ) zafer

kazanmak, galip gelmek, wintriumphant : muzaffer, galip, victorioustrivial : cüzi, önemsiz, bayağı, sıradan, insignificant,

unimportant, zıt anl.: significant, importanttroop : askeri birliktrophy : hatıra, ödül, ganimettroublesome : sorun çıkaran, zahmetli, burdensometrough : yalak, teknetrust : güventrustworthy : güvenilirtry out : (birini veya bir şeyi) denemek, experimenttulip : laletune : melodi, ezgi, nağmetune into : yakından takip etmek, belli bir radyo

istasyonuna ayarlamakturbulence : çalkantı, girdapturgid : şişmişturn : olmak, becometurn away : 1) (kapıdan vs.) geri çevirmek;

2) reddetmek, refuseturn away from : (birin)’den uzaklaşmak, --e yüz

çevirmekturn back : geri dönmek, geri çevirmekturn down : geri çevirmek, reddetmek, refuseturn in : teslim etmek, hand in, deliverturn into : (bir şey)’e dönüş(tür)mek, convertturn off : 1) (ışığı, suyu vs.) kapatmak, put off;

2) (yolda) başka tarafa yönelmekturn on : 1) (özellikle cinsel açıdan)

heyecanlandırmak, excite, stimulate;2) (radyo, TV vs.) açmak

turn on / upon : 1) (ışık vs.) --e doğrultmak, üzerineçevirmek, direct onto; 2) --e bağlı olmak,depend on

turn out : ortaya çıkmakturn out : 1) (bir hatası nedeniyle birini) dışarı

çıkarmak, throw out; 2) (ışık vs.) kapamak,söndürmek; 3) üretmek, produce

turn out to be : (bir şey) olduğıu ortaya çıkmakturn over : 1) devirmek, çevirmek, invert;

2) düşünmek, akılda tartmak, think about,consider

turn to : başvurmak, yardımını istemek, invoke, referto, resort to

turn up : 1) (radyo, müzik vs.) sesini yükseltmek,2) (beklenmedik bir şekilde) ortaya çıkmak,gelmek

turn-of-the-century : yüzyılın değişimine yakıntwist : büklüm, burmatwofold : iki mislitwo-shoe : iki pedallıtwo-storey façade : iki katlı cephetwo-thirds : üçte ikityphoid : tifoultimate : 1) son, nihai, final; 2) esas, temel,

fundamental; 3) en büyük, en yüksek, greatestultimately : son / nihai olarak; esasen, finally,

fundamentallyumbilical cord : astronot kordonu; göbek bağıunaccountable : açıklanamayan, anlatılamaz,

anlaşılmaz, inexplicable, peculiar,zıt anl.: explicable

unaided : yardım almadan / almayanunanimous : oybirliğiyle verilenunappreciated : değeri anlaşılmamış,

küçümsenmiş, underrated,zıt anl.: appreciated

unarmed : silahsızunavoidable : kaçınılmaz, inevitable, inescapable,

zıt anl.: avoidable, avertableunbearable : dayanılmaz, çekilmez, intolerable,

zıt anl.: bearable, tolerableunbiased : tarafsız, nesnel, objektif, objectiveunbreakable : çözülemezunconcerned : ilgisiz, umursamaz, indifferent,

inattentive, zıt anl.: concerned, interestedunconscious : bilinçaltıunconsciousness : bilinçsizlik, baygınlıkuncover : açığa çıkarmak, deşifre etmek, unveil,

zıt anl.: concealuncut : kesintisizunder debate : tartışılmakta olanunder-activity : az hareket, yetersiz faaliyetunderestimate : küçümsemek, değerinin altında

paha biçmek, undervalue,zıt anl.: overestimate, exaggerate

underfund : yetersiz finanse etmek

Page 73: uds sözlük

www.bademci.com

72 - ÜDS Sözlüğü

undergo : (sıkıntı, acı vs.) çekmek, (zorluk, işkencevs.) maruz kalmak, (ameliyat, vs.) geçirmek,(tamirat vs.) görmek, be subjected to, gothrough, experience, zıt anl.: commit, execute

underlie : altında bulunmak / yatmak, asıl nedeniolmak, temelini oluşturmak

underline : vurgulamak, altını çizmek, stress,emphasise

underlying : altında yatan, temelindekiundermine : temelini aşındırmak, yavaş yavaş yok

etmek, zayıflatmak, weaken,zıt anl.: strengthen, build up

undernourished : yetersiz beslenmiş, ill-fed,underfed

undernutrition : yetersiz beslenmeunderperform : daha düşük performans göstermek,

daha az icra etmek, gereğinden veyaolabileceğinden) az ilerleme kaydetmek

understandably : anlaşılır, makul bir şekilde,conceivably, reasonably, zıt anl.: ambiguously,unreasonably

undertake : üstlenmek, taahhüt etmek, take incharge

undertaking : girişim, üstlenmeundetected : gözden kaçmış, farkedilmemiş,

unnoticedundoubtedly : şüphesiz / kuşkusuz bir şekilde,

unmistakably, convincingly, zıt anl.: doubtfully,questionably

undue : yakışıksız, uygunsuz, yersiz, aşırı,unjustified, untimely, excessive

undulant fever : Bruselloz, Akdeniz / Maltahumması

unduly : boş yere, gereksizce, unnecessarily;zıt anl.: sensibly

unease : huzursuzluk, endişe, kaygı, unrest, worryuneasy : kaygılı, tedirgin, restless, uncomfortable,

zıt anl.: at easeunethical : etik olmayan, ahlaka aykırı, immoral,

zıt anl.: ethical, moraluneven : eşit olmayan, dengesiz, imbalanced,

zıt anl.: even, uniformunexplored : araştırılmamışunfair : haksız, unjust, zıt anl.: fair, justunfairly : haksızlıkla, adaletsizce, unjustly,

zıt anl.: fairly, justlyunfamiliar : aşina olmayan, yabancı, unknown,

strange, zıt anl.: familiar, knownunfashionable : modaya uymayan, modası geçmiş,

outmoded, zıt anl.: fashionable

unfeasible : yapılamaz, gerçekleştirilemez,impracticable, zıt anl.: feasible, practicable

unfold : açıklamak, açıklığa kavuşturmak, clarify,reveal, zıt anl.: conceal

unforeseen : beklenmedik, umulmadık, unexpected,zıt anl.: expected

unfounded : temelsiz, mesnetsiz, dayanaksız,groundless

ungainly : hantal, kaba, biçimsiz, awkward, clumsyunharmed : zarar görmemiş, sağlam, intact,

undamaged, zıt anl.: harmed, damageduniformity : aynılık, tutarlılık, bir örnek oluş,

consistency, similarity, zıt anl.: diversityuniformly : aynen, eşit bir şekilde, her yanı aynı

şekilde, equally, evenly, zıt anl.: differentlyunify : birleştirmek, bir bütün haline getirmek,

combine, unite, zıt anl.: detach, separateunimaginable : hayal / tasavvur edilemez,

incredible, unbelievable, zıt anl.: believableunintentionally : istemeden, kazaen, accidentally;

zıt anl.: deliberately, on purposeuninviting : çekici olmayan, itici, unattractive,

zıt anl.: invitingunique : benzersiz, eşsiz, yegane, tekuniquely : benzersiz / eşsiz bir şekilde, solely,

zıt anl.: commonlyunite : birleştirmek, bir araya getirmek, combine,

consolidate, zıt anl.: disunite, severuniversal : evrenselunjustifiable : gerekçesiz, haksız, yersiz,

inexcusable, indefensibleunjustly : haksız bir şekilde, unfairly, zıt anl.: justlyunlike : (bir şeyden) farklı olarakunlikely : mümkün olmayan, olanaksız, çok az bir

olasılıkla, improbable, zıt anl.: likelyunload : boşaltmakunmanned : insansızunmatchable : emsalsiz, benzersiz, incomparable,

unrivalled, zıt anl.: ordinaryunmistakably : şüphesiz, şüphe götürmez bir

şekilde, certainly, undoubtedly,zıt anl.: questionably, doubtfully

unobtrusive : dikkat çekmeyen, göze çarpmayan,alçak gönüllü, unnoticeable, humble,zıt anl.: obtrusive, noticeable

unorthodox : geleneksel olmayan, alışılmışındışında

unparalleled : eşsiz, emsalsiz, bezeri olmayan,superlative, unmatched, zıt anl.: inferior

unpleasant : hoş olmayan, tatsız, undesirable,nasty, zıt anl.: pleasant, delightful

Page 74: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 73

unprecedented : görülmemiş, emsalsiz,exceptional, zıt anl.: usual

unpredictability : belirsizlik, bilinemezlik, volatility,zıt anl.: predictability

unpredictable : önceden bilinmez, kestirilemez,unforeseeable, variable, zıt anl.: predictable,unchanging

unprescribed : reçetesizunprotected : korunmamışunravel : çöz(ül)mek, sök(ül)mek, solve, figure out,

zıt anl.: code, encodeunreachable : ulaşılamaz, inaccessible,

zıt anl.: reachableunrealistically : gerçekçi olmayan bir şekilde,

unbelievably, zıt anl.: realisticallyunrelenting : amansız, acımasız, merciless,

zıt anl.: compassionate, mercifulunreliability : güvenilir olmama, kaypaklık,

changeableness, zıt anl.: reliability,dependableness

unreliable : güvenilmez, sağlıksız, uncertain,dubious, zıt anl.: reliable

unrequited : karşılık görmeyen, karşılıksızunrest : huzursuzluk, kargaşa, disturbance,

dissatisfaction, zıt anl.: peace, harmonyunsatisfying : tatmin etmeyenunsaturated : doymamışunsettled : tedirgin, huzursuz, huysuzunstable : dengesiz, kararsız, değişken, inconstant,

zıt anl.: stableunsustainable : sürdürülemez, (aynı şartlarda)

devam edemezuntold : tarifsizunusual : müstesna, alışılmadık, tuhaf, ender,

uncommon, strange, zıt anl.: familiarunwary : dikkatsiz, tedbirsizunwilling : isteksiz, gönülsüz, reluctant, uneager,

zıt anl.: willing, eager, readyunwillingly : isteksizce, gönülsüzce, reluctantly,

zıt anl.: willingly, eagerlyunwillingness : isteksizlik, gönülsüzlük, reluctance,

zıt anl.: eagerness, willingnessunwise : akıllıca olmayan, foolish, silly, unintelligent,

zıt anl.: wise, thoughtfulunyielding : sert, mukavim, geçit vermezup against : karşı karşıya, facingupdate : modernleştirmek, güncelleştirmek,

modernise, renewupgrade : geliştirmek, düzeyini yükseltmek, improve,

advance, zıt anl.: worsen, weaken

uphold : tarafını tutmak, desteklemek, onaylamak,back up, advocate

upkeep : bakım, muhafaza, idame, maintenanceupset : 1) bozmak, altüst etmek, disturb, disrupt;

2) üzmek, sinirlendirmek, bother, afflictupsetting : üzücü, sinir bozucu, annoyingupstream : akıntının tersi yönündeurban : şehirlere ait, şehirlerde oturanurge (fiil) : (birisini bir şey yapmaya) teşvik etmek,

kışkırtmak, encourage, incite, zıt anl.:discourage, deter

urge (isim) : şiddetli arzu, tutku, desire, passion,zıt anl.: dislike, hate

urgency : aciliyet, ivedilik, emergencyurticaria : ürtiker, bir tür kaşıntılı deri hastalığıuse to the full : sonuna kadar kullanmakuse up : bitirmek, tüketmek, deplete, run throughusher in : öncülük etmek; (içeri) getirmek, bring inutilitarian : faydacıl, fayda / yarar gözetici, useful,

practical, zıt anl.: unpracticalutility : kamu hizmetiutilize : yararlanmak, use, make use ofutter : 1) tamamen, complete; 2) kesin, kesinkes,

mutlak, absoluteutterly : tamamen, totally, absolutelyvacation : tatilvaccine : aşı, injectionvacuum : boşlukvagary : kaprisvague : belirsiz, bulanık, şüpheli, dim, obscure,

zıt anl.: definedvaguely : tam anlamını vermeyecek şekilde, belli

belirsiz, ambiguously, zıt anl.: clearly, explicitlyvalid : geçerli, sağlam, yasal, credible, solid,

legitimate, zıt anl.: invalid, unacceptablevalidity : geçerlilik, meşruluk, legitimacy,

zıt anl.: invalidityvalue : değer vermek, appreciatevalve : radyo lambasıvalve radio : lambalı radyovanguard : öncü (birlik, kol)vaporise : buharlaş(tır)mak, evaporatevapour : buhar, buğuvariation : farklılık, çeşitlilikvaried : değişiklik gösteren, çeşitlivariety : çeşitlilikvarious : çeşitli, miscellaneousvary : değiş(tir)mek, çeşitlen(dir)mek, change, differ,

alter, zıt anl.: remain, stay

Page 75: uds sözlük

www.bademci.com

74 - ÜDS Sözlüğü

vasoconstriction : kan damarlarındaki daralmavast : çok geniş, engin, çok büyük, huge, immensevast sums : çok büyük miktarlarda (para)vastly : çok, büyük oranda, highly, greatlyvastness : büyüklük, enginlikvegetation : bitkiler, bitki örtüsüvegetative : 1) büyüme yeteneği olan; 2) bitkiselvehemently : şiddetli / hiddetli / ateşli bir şekilde,

passionatelyvehicular : taşıtlara ilişkinVelcro : cırt cırtvellus : ince tüyvelocity : hızvent : delik, yarıkventilate : havalandırmakventilation : havalandırmaventure (fiil) : 1) tehlikeye atmak, stake, jeopardize;

2) göze almak, dare, stakeventure (isim) : girişimverbal : sözlü, oral, zıt anl.: writtenverbally : sözlü olarak, orallyverdict : jüri kararıverify : doğrulamak, gerçeklemek, teyit etmek,

onaylamak, confirm, validate,zıt anl.: invalidate

versatile : çok yönlü, many-sidedversatility : çok yönlülük / fonksiyonluluk,

many-sidednessvertebrate : omurgalı, craniatevessel : 1) gemi, tekne; 2) damarvest : yelekvested : kazanılmış, mutlak, sabitvex : canını sıkmak, sinirlendirmek, kızdırmak,

irritate, upset, zıt anl.: sootheviable : (bir şeyi) yapmaya / başarmaya gücü yeten,

muktedir, feasible, practicable,zıt anl.: unachievable

viable : (bir şeyi) yapmaya / başarmaya gücü yeten,muktedir, feasible, practicable,zıt anl.: unachievable

vibrant : parlak, canlıvibrate : titre(t)mek, shake, zıt anl.: be stillvibration : titreşimvibrotactile : titreşim yoluyla çalışanvice versa : tersi(ne), aksi(ne)vicinity : civarvicious : kötü, çirkin, acımasız, nasty, brutalvicious circle : kısır döngü

victim : mağdurview : görüş, fikir, düşünce, inanç; bakış, opinion,

conceptionvigorous : kuvvetli, etkin, gayretli, enerjik, zealous,

energetic, zıt anl.: impotent, inactivevigorously : kuvvetlice, gayretli bir şekilde, actively,

energeticallyvindication : temize çıkarma, suçsuzluğunu

kanıtlamavine : sarmaşık yapılı, (kazığa vs.) tutunarak

büyüyen bitkivineyard : bağviolate : (yasa, kural vs.) çiğnemek, ihlal etmek,

breach, infringe, zıt anl.: obey, observeviolation : (yasa, kural vs.) ihlal, breachviolence : şiddet, zorbalık, disturbance, riotviolent : yıkıcı, sert, şiddetli, zorlu, destructive,

strong, zıt anl.: mild, passiveviolent motion sickness : şiddetli hareket / sarsıntı

tutmasıvirtual takeover : fiili / gayriresmi devralmavirtually : neredeyse, hemen hemen, nearly, actuallyvirtue : 1) meziyet, yarar, avantaj, asset, advantage;

2) erdem, fazilet, goodness, zıt anl.: evilviscid : yapışkan, stickyvisible : görünebilir, görülür, açık, belli, apparent,

conspicuous, detectable, zıt anl.: obscured,concealed, hidden

vision : görüntü, hayal, düş, öngörü, image,daydream, foresight

visionary : hayalperest, ileriyi gören kimsevisual : görselvital : yaşamsal, hayati, çok önemli, yaşam için

gerekli, canlı, critical, essential, pivotal,zıt anl.: insignificant, trivial

vitality : canlılık, hareketlilik, liveliness, vigourvitally important : hayati öneme sahipvivid : canlı, etkili, güçlü, intense, colourful,

zıt anl.: weak, dullvividly : çok canlı / güçlü bir şekilde, lively, clearly,

zıt anl.: vaguelyvocational : mesleki, mesleğe ilişkin, occupationalvoice : dile getirmek, anlatmak, tell, narratevoluntary : gönüllü, isteğe bağlı, willing,

zıt anl.: involuntary, obligatoryvolunteer : gönüllüvoyage : deniz yolculuğuvulnerability : saldırıya açık olma, susceptibility,

weakness

Page 76: uds sözlük

www.bademci.com

ÜDS Sözlüğü - 75

vulnerable : saldırıya / eleştiriye / riske açık / maruz,susceptible, exposed, at risk, zıt anl.:protected, secure

wage : (savaş vs.) açmak, başlatmak, sürdürmek,carry on, undertake, zıt anl.: cease, stop

wage-earning : maaş kazandırıcıwakefulness : uyanıklık haliwalnut : cevizwarfare : savaşwarfare agent : savaş aletiwarm-blooded : sıcakkanlıwarm-up : (motoru) ısıtmakwarn : uyarmak, ikaz etmek, ihtar etmekwarning : uyarıwarp thread : çözgü ipliği (kumaşın boyuna olan

iplik)warrant : izin vermek, garanti etmek, ruhsat vermek,

permit, approve, guaranteewarring : savaşanwarrior : savaşçıwastage : zayiatwaste : 1) boş arazi, ıssız yer; 2) atık madde, israfwaste product : atık maddewasteful : savurgan, müsrifwastefully : müsrifçe, savurganca, extravagantly,

zıt anl.: thriftilywastefulness : israf, savurganlıkwasting : zayıflama, kuvvetten düşmewatch out for : (bir tehlikeye) karşı uyanık olmak,

dikkat etmek, look outwater delivery system : su dağıtım şebekesiwater table : su tabakası seviyesiwater-borne : sudan gelen, suyoluyla taşınanwaterfall : şelalewave-exposed : dalgalara açıkway of life : yaşam biçimiway off : çok dışında / uzağındaweak pulse : zayıf nabızweaken : zayıfla(t)mak, hafifle(t)mek, lessen,

undermine, zıt anl.: strengthen, build upwealth of information : bilgi hazinesiweapons of mass destruction : kitle imha silahlarıwear : yıpranmawear and tear : aşınma ve yıpranmawear out : yıpranmak, aşınmak, eskimek, wear

down, deteriorateweathering : hava etkisiyle değişime uğramaweave : dokumak, örmek

weave together : birlikte örmek, değişik öğelerdenbir bütün oluşturmak

weave-like : örgü benzeriwebbed together : perdeyle birbirine bağlıwedge : kıskı, kama, takozweed : yabani otweekly : haftalık gazete veya dergiweigh on : endişelendirmek, endişeye sevk etmek,

cause to worryweigh up : aklında ölçüp biçmek, considerweigh up : tartmak, değerlendirmek, evaluate,

assessweight training : (spor) ağırlık çalışmasıweightlessness : ağırlıksız / yerçekimsiz ortamwelfare : refah, prosperity, well-beingwell : kuyuwell before : çok öncewell beyond : oldukça ötesinde / üzerindewell done : aferin, iyi olmuşwell-annotated : dipnotlarla iyice açıklanmışwell-compiled : iyi derlenmişwell-drawn : iyi çizilmiş, tiplemesi iyi yapılmışwell-established : iyice yerleşmiş, deep-rootedwell-founded : sağlam temele dayalı, substantiatedwell-informed : iyi bilgilendirilmişwell-nourished : iyi beslenmiş, well-fostered,

zıt anl.: ill-nourishedwell-nourished : iyi beslenmiş, iyi gıda almışwell-off : iyi durumdakiwell-regarded : saygı uyandıran, kabul gören, iyi

karşılananwell-rested : iyi dinlenmişwet : (altını) ıslatmak, işemekwhat is more : dahası, furthermorewhat was in the best interests of the animals :

hayvanlar için en iyisi / en doğrusu ne isewhatsoever : hiçbir surette, at allwheeze : hırlamak, hırıltılı ses çıkarmakwhen it comes to : iş (bir şey)’e gelince, …When it

comes to writing compositions, I am hope-less…

whereas : oysa, iken, inasmuch aswhereby : onunla, onun vasıtasıyla, by means of,

through whichwhilst : (=while)whirlwind : hortumwhisper : fısıldamak, fısıltıwhistle : ıslık, düdük

Page 77: uds sözlük

www.bademci.com

76 - ÜDS Sözlüğü

whole grain : tam tahıl (kepekli; dış yüzeylerialınmamış)

wholeheartedly : içtenlikle, samimi olarak, sincerelywholesome : sağlıklı, besleyiciwhooping cough : boğmacawiden : genişlemek, (arası) açılmakwidespread : yaygın, extensive, prevalent,

zıt anl.: limited, rarewidowed : dul kalmışwilderness : (el değmemiş) boş arazi, çöl, kırwildlife : yaban hayatı (insan hariç doğal ortamında

yaşayan tüm canlılar)willing : istekli, gönüllü, eager, ready,

zıt anl.: reluctant, unwillingwind-borne : rüzgarla taşınanwindbreaker : rüzgar kesenwindpipe : soluk borusuwipe out : silip süpürmek, ortadan kaldırmak,

destroywise : akıllı, akıllıca, sensible, zıt anl.: foolishwitchcraft : büyücülükwith great ease : çok büyük bir kolaylıklawith reference to : (bir şey)’e ilişkin olarak, ile ilgili

olarakwith regard to : (bir şey)’e gelince, ile ilgili olarak,

with respect towith the exception of : dışında, haricindewith / in regard to : (bir şey)’e gelince, ile ilgili

(olarak, with respect towithdraw : 1) geri çek(il)mek, retreat, zıt anl.: attack,

assault; 2) (para) çekmekwithdrawal : içine kapanma, çekilme, ayrılma,

alienationwithdrawal symptom : yoksunluk belirtisi, belirli

ilaçlar kesilince ortaya çıkan semptomwithdrawn : çekingen, içine kapanık, unsociable,

zıt anl.: sociable, outgoingwithhold : 1) saklamak, vermemek, detain, hide,

zıt anl.: release, let go; 2) kesmek, discontinuewithin and without : içerden ve dışardan (gelen)within reach : ulaşılabilir, available, attainable,

zıt anl.: remote, distantwitness : tanık / şahit olmak, observewitness : tanık / şahit olmak, tanıklık / şahitlik

etmek, observewonder : merak etmek, düşünmek, hayret etmek,

question, thinkwork into : (yavaş hareketlerle) yerleştirmek,

oturtmak, uydurmak, (yuvasına) alıştırmak

work out : (plan, proje vs.) planlamak, başarmak,iyi sonuçlandırmak, (bir sorunu) çözmek,accomplish, solve, zıt anl.: fail, miss

work under pressure : baskı altında çalışmakworkable : işlenebilirworkaholic : işkolikworkforce : işgücüworking : işleme tarzı, functioningworkload : iş yüküworkmanship : işçilik, ustalıkworldwide : dünya çapındaworrisome : endişe / kaygı vericiworsen : kötüleş(tir)mek, ağırlaş(tır)mak, aggravate,

deteriorate, zıt anl.: relieve, ease, facilitate,alleviate

worship : tapınmak, ibadet etmekworthwhile : zaman harcamaya / zahmete değer,

beneficial, rewarding, zıt anl.: worthlessworthy : (bir şey)’e değer / layık, kıymetli, deserving,

zıt anl.: unworthyworthy of : layık, değer, valuable forwound : yarawounded : yaralıwrap up : (paket vs.) sarmakwreck (isim) : enkazwreck (fiil) : harap / paramparça etmek, enkaz

haline getirmek, ruin, shatterwrite off : 1) başarısız / önemsiz görmek;

2) (muhasebede) hesaptan düşmek;3) gözden çıkarmak,

write out : tam olarak yazmak; (resmi bir şey)yazmak

yet unborn generations : henüz doğmamış nesilleryield (fiil) : (sonuç, ürün vs.) vermek, (kar, kazanç)

getirmek, produce; 2) boyun eğmek, give inyield (isim) : verimyield to : teslim olmak, boyun eğmek, yenik düşmek,

submit, capitulate, succumbyou have got to illustrate : örneklerle

açıklamalısın, you have to illustratezap with : ani bir darbeyle öldürmek, kill suddenlyzenith : doruk, zirve, peakzone : bölge, mıntıka