Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Uzm.Psk. Hülya Zanbak
U.Ü. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi
Bursaspor Klübü
UNESCO ergenlik dönemini 12-24 yaş dilimleri
arasında kabul etmiştir.
Ergenlik başlangıç ve bitiş sürelerinin
belirlenmesinde olduğu kadar normal ve
anormalliğin belirlenmesinde de güçlük çekilen
bir dönemdir.
Ergenlikte ortaya çıkan iki önemli kavram
psikolojik olgunluk ve uyum kavramlarıdır.
Ergenlik döneminde, geçmiş çocukluk çağının
bedensel ve ruhsal güçlükleri, bilgi, deney ve
yaşantı birikimi, çocukluk yıllarında yaşanılan
sorunlar bu dönemde yeniden alevlenir ve
çözümlenmeyi bekler.
Çözümlenmediğinde de insan yaşamının
gelecek erişkinlik, olgunluk çağlarını etkiler.
10-13 yaşlarında
bedensel ve biyolojik
değişiklikler ön plandadır.
Ergende kendi beden
yapısına, değişme ve
gelişmelere ilişkin
birbirine karşıt, çelişik,
değerlendirmeler ve
düşünceler ortaya çıkar.
Bir yandan, beden yapısının, yüzünün çirkinleştiğini kabul edip, kaygı duyar, sıkılıp üzülür. Hatta utanır. İçine kapanır, çevreden uzaklaşır.
Öte yandan, bedenindeki değişme ve gelişmeleri ortaya çıkarmak, kazandığı güzellikleri başkalarına göstermek için çaba harcar.
Bedensel değişiklikler bazen o kadar hızlı olur ki gençler bedenlerinin içinde kendilerine yabancılık çekerler.
Birden uzayan kollar ve bacaklar sakarlıklara yol
açar.
Büyüyen göğüsler, yüzde çıkan akneler genç de
bu değişimin sonunun nereye varacağına
yönelik kaygılar yaratır.
Bu dönemde ergenlerinin çoğunun ayna
karşısında bedenlerini inceleyerek geçirdikleri
uzun süreler yeni bir beden imgesi edinme ve
buna alışma çabalarının göstergesidir.
Tüm bu fiziksel değişiklikler karışık duygulara yol
açabilmektedir.
Büyüyor olmanın heyecanı genellikle
değişikliklerle baş edebilme kaygısını da birlikte
getirir.
Bu nedenle erken dönemdeki ergenlerde
duygusal dalgalanmalar sık görülür.
Bir gün çok keyifli
görünen gencin ertesi
gün depresif bir hal
alması, kendine
güveninin azalması bu
dönem için hiç de
şaşırtıcı değildir.
Duygusal iniş çıkışlara paralel olarak
davranışları da etraftaki erişkinleri bocalatacak
kadar farklılıklar gösterebilir.
Bir an çok olgunca düşünüp davranabilen bir
genç bir an sonra çocukça davranışlar
sergileyebilir.
Eğer ergen fiziksel değişimlerle ilgili olarak
önceden bilgilendirilirse vücudunda olup
bitenlere uyum sağlaması daha kolay olacaktır.
Bu değişimlerin nedenleri açıklanmalı,
orantısızlığın ve dengesizliğin zaman içinde
düzeleceği söylenmelidir.
Ergen değişmekte ve gelişmekte olan bedenini
kabul etmeli ve bu değişime uyum
gösterebilmelidir.
Bu karmaşayı yaşadığının bir göstergesi olarak
ergene ait bazı davranış örnekleri verecek olursak;
Ambivalan duygulara sahiptirler.
Aşırı özgürlük isterler.
Bağımlılığı reddederler.
İsteklerini erteleme özelliğinden yoksundurlar.
Kendilerine dönük yaşarlar.
Kendilerine yeterince güven duymazlar.
Arzularının tersine gidildiğinde isyan etmede
üstlerine yoktur.
Çocuğun bu zor döneminde çevresindeki
yetişkinlerin tutumları bir kat daha önem
kazanır
Otoriter tutumlar ergenlik döneminde hiç işlemez.
Ergenlik dönemi çocuğun baş kaldırma, kendi bağımsızlığını kazanma dönemidir.
Otoriter, baskıcı tutumlar çocukta isyana sebep olur.
Otoriter tutumla disiplini birbiriyle karıştırmamak gerekir.
Ergenlik dönemi çocuğun en fazla disipline ihtiyaç duyduğu dönemdir.
Ergene şunu yap bunu yapma dediğimizde
sebeplerini mutlaka açıklamak zorundayız.
Onun sebeplerini de mutlaka dinleyebilmeliyiz.
Ergenlik döneminin en önemli özelliklerinden biri
kimlik oluşumu diğeri de aileden duygusal olarak
ayrışma, bağımsızlaşmadır.
Kimlik oluşurken ergen bir karar dönemi geçirir.
Önceleri annesini babasını model alıp onlarla özdeşim kurarken, ergenlik döneminde esas referans grubu arkadaşlar ve akran gruplarıdır.
Ergen farklı kimliklerden özdeşimlerle (bir futbolcu, bir film yıldızı vb)ideallerini belirler ve kimlik oluşur.
Arkadaş grubu ergenin kimlik oluşumunu ve aileden duygusal olarak ayrışıp, kendi özgür yetişkin bireyselliğine doğru ulaşmasına yardımcı olur.
Ergen için bir gruba dahil olmak, kabul edilmek
büyüdüğünü ispat etmek demektir.
Bu da sosyal yeteneklerinin gelişmesine katkı sağlar,
değer yargılarını grup içinde test etme imkanı bulur.
Arkadaş gruplarının iyi bilinmesi bu sebeple önemlidir.
Ergenlik dönemindeki arkadaşlıklar önce kendi cinsiyle
başlar.
Daha sonra da karşı cinsle arkadaşlık kurulur.
Bu iki cinsin birbirini tanıması açısından çok olumludur.
Orta Ergenlik
14-16 yaşlarında biyolojik gelişme biyolojik
gelişme tamamlanır, cinsel kimlik belirlenir ve
tepkiler ruhsal alandadır.
Bu dönem gerek olgunlaşmanın gerekse
öğrenmenin etkisiyle uyum becerilerinin daha iyi
kullanılabildiği bir dönemdir.
Ergen genellemeler yapabilir, soyut düşünebilir
ve deneyimleriyle birleştirebileceği içgörü
geliştirebilir.
Sonuç olarak da çevreden gelen çeşitli
uyaranlara fazla tepkisel davranmak yerine daha
ayrışmış, üzerinde düşünülmüş tutumlar
gösterebilir.
Soyut düşünen ergen sadece şimdi ve burada
hakkında düşünmekle kalmayıp aynı zamanda
şimdi ve buradanın olası çeşitlemelerini de
düşünebilir.
Bir çok olası çözümü göz önüne alabilir ve bunu
sistematik bir plana göre yapar.
Sorun çözerken esneklik gösterir. Sorunun bazı
yönleri değiştiğinde gerekli olabilecek çözümün
farklılıklarına açık olma özelliği vardır.
Soyut düşünce yetilerinin kazanılmasıyla yetişkin
tutumlarını da yeniden değerlendirmeye başlar.
Onların doğru dediklerinin her zaman doğru
olmadığını görürler, tutarsız davranışları daha iyi
ayırt ederler, çelişkileri süzerler, tartışmaya girer
eleştirirler.
Bu zihinsel gelişim gencin zaman kavramının farkına varmasına, şimdiki zamanın ötesinde düşünmeye başlayıp gelecekle ilgili kaygılar duymasına, zamanın geçmekte olduğunu hissedip kendi ölümlülüğünü de fark etmesine neden olur ki bu da baş edilmesi gereken ek stresler demektir.
Düşünme yetisindeki bu gelişme genci yaşamın anlamı gibi ciddi felsefi veya dini soyut kavramları da düşünmeye itebilmektedir.
Geç Ergenlik
16- 19 yaşlarında sorunlar sosyal ve psikolojik
nitelik kazanır.
Düşünsel arayış sosyal nitelik alır.
Kişiliğini kanıtlamaya çalışır.
Kuşak çatışması şiddetlenir
Yetişkinle olan çatışma toplumsal kurallara
kayar.
Ergenin Temel İhtiyaçları
Fizyolojik ihtiyaçlar
Güven ihtiyacı
Bağımsızlık ihtiyacı
Ait olma ihtiyacı(sevgi ihtiyacı)
Başarılı olma ihtiyacı
Kendini gerçekleştirme ve ‘ben’ gelişmesi
ihtiyacı;
Soyut düşünceye ulaşma ile;
Ergenin yaşadığı kültürel çevresi,
Ailesinin sosyo- ekonomik seviyesi
Zeka seviyesi arasında yakından ilişkiler bulunmaktadır.
Durum ne olursa olsun, ergenlerin yeni buldukları bu geleceğe bakma ve karmaşık sorunlara seçenek çözümler düşünme yeteneği onların yaşamlarına derin değişimler getirmektedir.
Ergenlikteki tipik duygusal yanıtları
şöyle ifade edebiliriz;
Duyguların yoğunluğunda artış Duygularda istikrarsızlık
Aşık olma
Mahcubiyet ve Çekingenlik
Aşırı Hayal Kurma
Tedirgin ve Huzursuz Olma
Yalnız Kalma İsteği
Çalışmaya karşı isteksizlik
Çabuk Heyecanlanma
Ergende Ahlak Gelişimi
Ergenlerin sosyal davranışları büyük ölçüde neyin doğru
neyin yanlış olduğuna ilişkin ahlaki değerler tarafından
tayin edilir.
Her ne kadar sosyal kurallar ve ahlaki değerler, öğrenme
sonucu kazanılmakta ise de, ahlaki gelişim belirli eğitim
ve belirli kurallardan göreli olarak bağımsız
görünmektedir.
Ahlaki gelişime bazı bireyler erken bazı bireyler geç
ulaşırken bazıları da kronolojik yaşları ne olursa olsun
tüm yaşamları boyunca ileri ahlak düzeyine erişemezler.
Ahlaki gelişim yaşa ve bilişsel olgunluğa bağlı
olarak aşama aşama gerçekleşmektedir.
Birinci düzeyde gerçek anlamda bir ahlak
anlayışı yoktur. Kişi egosantrik bir eğilim
içindedir; bencil güdülerine doyum sağlayacak
davranışlarda bulunmak ister, otoriteye saygı
gösterir ve insanları nesne olarak görür.
İkinci düzey olan ‘’yasa ve düzen’’(law-and-
order) düzeyinde ise, ahlaki ikilemler, toplumsal
beklentiler ve geleneksel kurallar dikkate
alınarak çözümlenir.
Üçüncü düzey ise yargılarını sadece belirli yasal
kurallara değil, soyut evrensel ahlak ilkelerine
dayandırma eğilimi gösterir.
Genç sporculara koçluk
yaparken;
Olumlu, eğitici, yardımcı ve özerkliği
destekleyici davranışların kullanılması
gerekmektedir. Cezalandırıcı, düşmanca ve
kontrolcü koçluk yaklaşımlarından
kaçınmalısınız.
Bir şeyleri doğru yapan çocuklara odaklanın
onları övün, özendirin. Dostça davranın ve
ödüllendirin. Yanlış yaptıklarından çok doğru
yaptıkları şeylere odaklanın.
İçten olun, samimiyetsizlik bir lider olarak
güvenirliğinizi zedeleyecektir. Zayıf
performansı cezalandırıcı olmayan bir şekilde
gösterin. “ orası gerçekten zordu”, “vazgeçme
başaracaksın”
Gerçekçi beklentiler geliştirin yaşı ve beceri
düzeyini göz önünde bulundurun. 16
yaşındaki çocuktan beklediğinizi, 11
yaşındaki çocuktan beklememelisiniz.
Çabayı en az sonuç kadar ödüllendirin. Her
şey yolunda gittiğinde ödüllendirmek kolaydır.
Maalesef her şey her zaman yolunda gitmez.
Takım kaybedebilir ve ya düşük performans
sergileyebilir. Fakat bir çocuk %100 çaba
gösteriyorsa bu çabada oyun sonucu kadar
ödüllendirilmelidir.
Öğrenme ve uygulama becerilerine
odaklanın. Eğer gençlerin fiziksel
becerilerinde herhangi bir gelişme yoksa
dünyadaki bütün olumlu koçluk yaklaşımları
işinize yaramayacaktır. Yönergelerinizi kısa
ve basit tutun. İstediğiniz hareketi çeşitli
açılardan pek çok kez gösterin. Gerekirse
çeşitli materyallerden destek alın.
Gelişimsel olarak onlara uygun aktiviteler
düzenlemek başarıyı elde etmenin
mükemmel bir yoludur. “çocuğu aktiviteye
değil, aktiviteyi çocuğa uydurun”
Kurallar mutlaka olmalı ancak bu kurallar
başarıyı ve motivasyonu arttıracak şekilde
düzenlenebilir. Herkesin oyunda etkin
olabilmesini sağlayın.
Gençlerle çalışırken yapılan en büyük hatalardan biri
beceri yanlış sergilense bile ( kötü vuruş) becerinin
sonucunu ödüllendirmektir ( sayı almak). Uzun
dönemde bu yararlı olmayacaktır. Sonucu göz
önünde bulundurmadan doğru olan beceriler
ödüllendirilmelidir.
Yeni beceriler deneme ortamları oluşturulmalıdır.
Çocuklar olumlu ve ilham verici ortamlarda daha iyi
karşılık verirler. Gülümseyin, etkileşim içinde olun ve
dinleyin.
Kendi koçluk davranışlarınızın farkında olun.
Koç- Sporcu ilişkisi
Koç- sporcu ilişkisi sporda en önemli
ilişkilerden çünkü sporcuların doyumunda, öz
saygısında ve performans yaratmada etkisi
çok büyüktür.
Hepimiz biliyoruz ki olumlu olmayı istesek de
eleştirinin gerekli olduğu durumlar vardır.
Eleştiri çoğu zaman öz güvenine tehdit olarak
algılanır ve savunmaya geçilir.
Aslında yıkıcı olmayan, yapıcı ve etkili
eleştiriler yapmak mümkündür. Bunu sandviç
yaklaşımı adı verilen yöntemle açıklayabiliriz.
Olumlu bir ifade kullanmak
Gelecek odaklı yönergeler vermek
Bir övgü ile sonlandırmak
Genellikle insanlar, beklenmedik hoş olmayan mesajları duymazdan gelme eğilimindedir.
Sporcunun ilk yoruma dikkat etmesini sağlayabilmek için önce olumlu bir ifadeyle başlanmalıdır.” iyi denemeydi”, “vurmak için zor bir saha” gibi.
Karşınızdaki oyuncu olumlu yorumu duyduğunda algılarını açacaktır ve yorumun yönerge içeren ikinci bölümüne dikkat kesilecektir.
Ancak bunu yaparken samimi olunmalı ve boş
övgülerden kaçınılmalıdır. Bu yönergenin gelecek
odaklı olması, açıklayıcı bir geribildirim olması
kişinin o an yaptığı hatayı düşünmesini engeller.(bir
hatayı düşünmek genellikle o hatayı tekrar yapmakla
sonuçlanır.
“ gelecek sefer sert bir yer topu karşılarken……yap”
Etkileşimi olumlu bir notla sonlandırmak
yönergelerin daha iyi hatırlanmasını sağlar.
Spor yaparken değişen koşullara göre özgüvenin
değiştiğini fark ederiz. Spor yaptığınız tesis
koşullarından, çalıştığınız antrenörün yaklaşımına,
antrenmana giderken trafiğe ayırdığınız zamandan
okulda aldığınız kötü nota kadar birçok faktör
spordaki özgüveni etkiler.
Özgüvenin koşullara göre dalgalanması sıkça
rastlanan bir durumdur. Önemli olan ise ihtiyaç
duyulan anlarda güvenin sizin yanınızda olmasını
sağlamaktır.
Kaygı seviyesi de durumsal olarak değişebilen
özelliklerdendir.
Kaçan bir golden, yapılan bir çift hatadan veya son
dakikada kaçan serbest atışlardan sadece fiziksel
yorgunluk sorumlu değildir.
Kaygı, odaklanmanın başlıca düşmanıdır.
Odaklanmanın tam olmadığı yerde ise potansiyel
performans ortaya çıkamaz.
Değişen koşullara göre kaygı seviyesini fark etmek
ve düzenlemek, gerçek müsabaka koşullarında
kaygıyı kontrol etmenin önemli bir anahtarıdır.
Bilişsel süreçler hayata bakış açımızı belirler.
Dünyaya ve hayata bakış açımız da
yaptığımız seçimleri belirler.
Başarılı, mutlu ve huzurlu olmak da bir
seçimdir. Bu seçimler hayatımızın her alanını
etkilediği gibi spor hayatımızı da etkiler.
Sporda karşımıza çıkan deneyimleri algılama
biçimimiz, bu deneyimlerden neler
öğrenebileceğimizi belirlemektedir.
Spor psikolojisi, sporcuların psikolojik yeteneklerinin
gelişimine odaklanan ve onların potansiyel
performanslarını ortaya çıkarmayı hedefleyen
uygulamalı bir çalışma alanıdır.
Spor psikolojisi, psikoloji biliminin etik değerlerini ve
temel kavramlarını içinde barındırırken, ayrıca spora
özgü yeni kavramlar ve uygulamalar içermektedir.
Sporda psikolojik destek, sporcuların ihtiyaç
duydukları alanlarda onlara destek vermek anlamına
gelir.
Çağımızda spora başlama yaşı giderek
düşmektedir.
Sporcu olmak isteyen çocuklar yoğun ve zorlayıcı bir
sürece girmektedirler. Bu süreç hem sporcu için
hem de ailesi için zaman zaman içinden çıkılmaz
sorunlar yaşanmasına neden olabilir.
Bu yüzden de hem sporcunun hem de ailelerinin
psikolojik ihtiyaçları ortaya çıkmaktadır.
Sporcuların
Motivasyon Kaynaklarını Bulup Harekete Geçirme
Konsantrasyon Seviyesini Yükseltme
Yüksek Performans için Uyarılmışlık, Stres ve Kaygı Düzeyini Kontrol Etme
Rahatlama Teknikleri Geliştirme
Doğru Hedef Belirleme
Performans Profili Çıkarma
Psikolojik Yetenekleri Geliştirme
Kendine Güven Seviyesini Yükseltme
Psikolojik Rutinler Oluşturma
Duygu-Davranış-Düşünce Kontrolü Sağlama
Bilişsel Süreçlere Odaklanma
Sporcu ailelerine
Grup Halinde veya Bireysel Olarak Yapılan Düzenli Görüşmeler
Ailelerin Çocuklara Doğru Yaklaşımını Sağlamak
Ailelerin Çocuklara Yapması ve Yapmaması Gereken Yönlendirmeleri Netleştirmek
Ailelerin Çocuklarına Hangi Yönlerden Desteklemeleri Gerektiğini Netleştirmek
Aileler için Çocuklarıyla Yaşadıkları Spora Özgü Sorunlarla Baş Etme Yöntemlerini Geliştirmek
Sporcu Çocuğu olan Ailelerin Hedeflerini Geliştirmek
Her sporcunun motivasyon kaynakları farklıdır. Bu kaynaklar bazen içsel bazense dışsal olabilir.
İçsel kaynaklar; sporcunun içinden gelen duygular, hırslar ve başarı ihtiyacı ile ilgilidir.
Dışsal motivasyon kaynaklarında ise sporcunun çevresinden gelen ödüller söz konusudur. Bu ödüller sadece maddi değildir. Bazen birinin sporcu hakkında övgü ile bahsetmesi de dışsal bir motivasyon kaynağıdır.
Konsantrasyon bulunduğunuz zaman diliminde
dikkatinizi, duygularınızı ve hislerinizi yapmak
istediğiniz işe vermektir. Sporda konsantrasyon
performansı etkileyen en önemli etmenlerden biridir.
Konsantrasyon sorunları yaşayan bir sporcunun
başarılı ve mutlu olması çok zordur. Bu yüzden, ilk
önce konsantrasyonu bozan içsel ve dışsal tüm
faktörler tespit edilmelidir.
Daha sonra sporcunun bu zihinsel engelleri aşması
için özel egzersizler yapılmaya başlanır.
Stres insanların beklentilerinin gerçekleşmemesi veya beklentilerinin gerçekleşmeme ihtimali belirdiği zaman ortaya çıkan fiziksel, psikolojik ve/veya davranışsal semptomların tümüdür.
Sporda aşırı stres, kaygı ve öfke kontrolü, sporcu ve antrenörlerin en sık karşılaştığı ve performansa olumsuz etki yaptığı bilinen etkenlerden biridir.
Sporculara en iyi performans verecekleri stres ve kaygı seviyesini bulup, bu seviyelere gelebilmek için doğru nefes alma, gevşeme ve rahatlama tekniklerinin sporculara uygulamalı olarak öğretilmesi sporcunun müsabakalarda da antrenmanlardaki gibi yüksek performans göstermesini sağlayacaktır.
“Kariyerim boyunca 9.000 den fazla şut
kaçırdım. Hemen hemen 300 maç kaybettim.
26 defa maçın sonucunu etkileyecek son
saniye atışını kaçırdım. Hayatım boyunca
defalarca kaybettim peki neden mi başarılı
oldum? İşte bu deneyimlerden dolayı."
Michael Jordan
Hem hayatta hem de sporda doğru hedefler
belirlemek çok önemlidir.
Bir sporcunun hedefi, gitmek istediği yönü ve
sonraki tüm çalışmalarını belirler.
Doğru hedef; açık, zamana yayılabilen, harekete
geçiren, gerçekçi ve ölçülebilir olan hedeftir.
Sporcular çoğu zaman hedef belirlemeyip kendilerini
sürecin akışına bırakırlar. Oysa başarılı olabilmek
için süreci kontrol etmek gerekir. Süreci kontrol
etmek içinse doğru hedefler koymak, bu hedeflere
ulaşmak için doğru çalışmaları yapmak gereklidir.
Kendine güven, performansın artırılması
bakımından en önemli psikolojik özelliklerden bir
tanesidir.
Kendine güvenin hem az hem de aşırı olması
sporcuların performansını olumsuz yönde etkiler.
Kendine güven zaman zaman yaşanılan tecrübelere
göre azalabilir veya yükselebilir. Önemli olan
kendine güven seviyesini,çevresel faktörlerden en
az şekilde etkilenecek şekilde belli bir seviyede
tutabilmektir.
Aileler olarak çocuklarımız hayatta en değer verdiğimiz varlıklarımız. Fakat bazen bilmeyerek de olsa onların gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebiliyoruz.
Bu konunun spor alanında en sık rastlanan yansıması da ailelerin sporcu çocukları üzerinde kurdukları sonuç alma baskısı.
Kimi zaman çocuklarımızın yerine kendimizi koyduğumuz için kimi zaman da çocuğumuzu diğer sporcularla karşılaştırdığımız için çocuklardaki spor algısını yıpratabiliyoruz.
Aile-antrenör-sporcu ilişkisinin doğru ve
sağlıklı yürümesi sağlanmalı, aile-antrenör ile
iş birliği yapılmalıdır.
Çalışma ortamı şeffaf olmalı aileler
çocuklarının gelişimine yakından ve
çocuklarına zarar vermeden tanık olabilirler.